koprulu (turk edebiyati tarihinde usul)

23
' ! 1 j 1 ) 1 l 1 I. TÜRK USÜL Usul, felsefi manasiyle, zihnin hakikate ermek için takibe mecbur yol demektir. Eski Yunan bu- günün alimlerine kadar yüksek, veya basit birçok di- eden bu usul mes'elesi, fikri tekamül tarihinde silinmez izler ve denilebilir ki, ilimierin inki- ancak, verimli usullerin ve tatbikinden sonra mümkün Tecrübe ve mahsulü olan ilmi te- rakkileri meydana uzuv ( Novum organon)'a atfetmekte, felsefe tarihleri hemen hemen gibidir. Muhtelif ilimleri, hangi esas üzerine kat<i surette kestirememekle beraber, Bacon, müteferrik ilim leri pek iyi ve eski usulle- rin, zihni hakikat yolunda nekadar izah Tarih, Bacon ve verdikleri ehemmiyeti ve kesin bir surette kuvvetlendirdi. Bugün, usul mes'elesine ait her alimleri kendi kendileri tayin etmek lüzumunu her mevzu için birer usül konul- eskilerin umumi usulü yerine, nisbi usuller yer veçhile, fikir için mutlak bir usul, yani umumi bir çerçeve kabul etsek bile, onun dahiline muhtelif mevzulu ilimler için muhtelif usuller koymaktan bizi hiçbir men<edemez. yani tasnif ve tevhit bilgilerimizin bir silsile edecek surette vahdeti, mani' cihetle, hakiki bir ilim elde edebil- mek için, her mevzua mahsus olan yolu takip mecburiyetindeyiz. Her ilim, ancak kendisine mahsus olan ilmi usullerin kul- ile edebilir. Müsbet ilimierin tarihi Edebiyat - I.

Upload: vatrahos

Post on 31-Jul-2015

905 views

Category:

Documents


56 download

TRANSCRIPT

Page 1: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

'

! 1 j

1 )

1 l

1

I.

TÜRK USÜL

Usul, felsefi manasiyle, zihnin hakikate ermek için takibe mecbur yol demektir. Eski Yunan bu-günün alimlerine kadar yüksek, veya basit birçok di-

eden bu usul mes'elesi, fikri tekamül tarihinde silinmez izler ve denilebilir ki, ilimierin inki-

ancak, verimli usullerin ve tatbikinden sonra mümkün Tecrübe ve mahsulü olan ilmi te-

rakkileri meydana uzuv ( Novum organon)'a atfetmekte, felsefe tarihleri hemen hemen gibidir. Muhtelif ilimleri, hangi esas üzerine kat<i surette kestirememekle beraber, Bacon, müteferrik ilim leri pek iyi ve eski usulle-rin, zihni hakikat yolunda nekadar izah Tarih, Bacon ve verdikleri ehemmiyeti

ve kesin bir surette kuvvetlendirdi. Bugün, usul mes'elesine ait her

alimleri kendi kendileri tayin etmek lüzumunu her mevzu için birer usül konul-

eskilerin umumi usulü yerine, nisbi usuller yer veçhile, fikir için mutlak bir usul, yani

umumi bir çerçeve kabul etsek bile, onun dahiline muhtelif mevzulu ilimler için muhtelif usuller koymaktan bizi hiçbir men<edemez. yani tasnif ve tevhit bilgilerimizin bir silsile edecek surette vahdeti,

mani' cihetle, hakiki bir ilim elde edebil-mek için, her mevzua mahsus olan yolu takip mecburiyetindeyiz.

Her ilim, ancak kendisine mahsus olan ilmi usullerin kul-ile edebilir. Müsbet ilimierin tarihi

Edebiyat - I.

Page 2: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

4 TÜRK EDEBiYATI USÜL

umumi bir tedkik edilirse, bu hakikat pek kolay ania-bilhassa XIX. ile

Hey'et-i Riyazfye (Matematik astronomi), Hikmet-i Semavlye (Fizik matematik), Hikmet-i Arzfye (Fizik) gibi müsbet ilimler

Hayatfye (Biyolojik ilimler)'yi de ithal ederek, usullerini tayin etti. mevzu olarak insan kitlele-

rini gözönüne alan içtimai ilimler, henüz kat<i ve muayyen usullerden mahrum bulunuyor; geçen müsbet bir içtimai ilim te'sisi için Auguste Comte ile cici-den meyveler vermekle beraber, henüz tahayyül ve te-menni edilen noktaya Bugünün sosyolojisi, hatta biyoloji ye benzemekten çok fakat bu hususta o iki bilgi da Gerek tarih, gerek sair içtimai ilimler hiçbir zaman riyazi veya tabii ilimler ve mahiyetinde edemiyeceklerin-den, onlara, mezkur ilimierin basit usullerini zorla kabul ettir-mekte bir mana yoktur. Her bilgi uygun müstakil usuller vermekledir ki müstakil ilimler edebi-lir; sahte benzeriikiere mahiyet basit derece göstermek, zahiren ilmi görünse bile, hakikatte, ilimin tamamiyle

Bir milletin fikri ve hissi göstermek itibariyle, edebiyat tarihi, medeniyet tarihinin, yani bir mille-tin umumi tarihinin binaenaleyh, tarihte takibedilen usulün, o bilgi de aynen icabetmez mi? Mes'ele bu noktaya gelince, buzahiren güç ve man-

sualin is bat mecburiyetinde Evvela, edebiyat tarihi, umumi tarihin bir cüz'ü olmakla beraber,

- ileride izah - mühim farklar mevcuttur; bu farklar, tarihin sair ilimlerinde ol-

gibi, edebiyat tarihinde de usullere kalma mecburiyetim meydana koyar. Sonra, mesela tarihiyle Türk tarihini tedkik hususunda birçok noktalardaki benzerlik ve ayniyede beraber, usul mevcut ise, edebiyat tarihimizle, mesela tarihi da da mutlaka ayni usul görülecektir; fakat bütün bu farklada beraber, ruh ve mahiyet itibariyle, usullerin

TÜRK EDEBiYATI USÜL 5

inkar olunamaz; nitekim, muhtelif ilimierin muhtelif usulleri de, umumi usulün çerçevesi içinde ayni birlik ve ahengi gösteriyorlar.

Umumi tarih ile edebiyat tarihi ve genç, bütün

usul en ycti, makalemizin bu hususa bizi mecbur etti; Manod, Seignobos, Langlois, Bordeaux, Henri Berr, Lacombe, Mornet gibi en yeni ve en itimada kaynaklara vücude getirilen hülasa, her nekadar muhtasar, hatta sathi ve eksik ise de, mevzudan mamak ve Tarihte Usul mes'elesini terketmek zarureti, türlü Türk tarihinin tedkikinde bir usule kalmak mcs'elesine gelince, kadar, hatta hiç

olan böyle bir mevzu bu ilk tecrü-benin tabii iddia olunamaz.

Edebiyat tarihimiz senelik sürekli, fa-kat -pek tabii- eksik bir tedkikin fikirler ve mülahazalar, bu makalede oldukça hatta cihet-lerde belki de biraz mübhem bir surette göze hal-buki böyle bir mevzu kat<i, vazih ve muayyen bir surette ortaya

idi. Tarih usullerine ve sosyolojiye dair bence

tedkiklerimi bir tarafa Edebiyat Tari-hinde Usul mufassal, fakat vuzuhsuz bir eseriyle Taine'in, Bruntiere'in eserlerinden, bir de Hennequin'in Tenkid ismindeki bu hu-susa dair bir esere tesadüf edemedim. Prof. G u st av e La n s o n'un, de Usul eserin ikinci mevcut Edebiyat Tarihinde Usul makalesi

güçlükler hemen hemen inceekti; fakat Lanson, sahife eden bu uzun ma-kalesini umumiyede edebiyat tarihi usullerine daha çok

tarihinin usulüne için, ondan da mutlak surette istifade tabii mümkün Türk edebiya-

gerek gerek tekamül tarihleri,

Page 3: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

6 TÜRK USÜL

gerek umumi itibariyle bir ihtilaf, hatta tezat arzederler; bu en çok istifade bile esas mevzu ile nekadar az temas görülüyor.

I.

Tarih, manasiyle, mazide cereyan eden bütün ve hey'et-i fikir ve faaliyeti-nin demek olan tarihi, devletlerin

ve münasebetlerine inhisar ettirmek isterler. gibi nakil ve hikaye ileri

sürdükleri bu fikir, tarihi, bir ilim ve hey'etinde tanzim etmek istiyenlerce asla kabule olamaz; Max N or da u, Ma-

Tarih'inde, tarihin en mühim devirlerini siyasi topluluk-evvel Nitekim Auguste Comte

da, bir Hikmet-i Tabiiye-i lçtimafye Fizik sosyoloji ile tarihin biribirine

beraber, içtimai itiba-ren tarihin vazifeye

Tarih'in V i c o ve M o nt e s q i e u ile ilmi telakkisi, bir taraftan tarihçilerin usulünün taraf-tan Tarih Felsefesi nazariyecilerinin içtimai tedkikleri sayesinde

cidden terakki etti. Bugün ilmi bir safhaya olan tarihin hususiyetini tedkik etmek, edebiyat tarihi

tedkikleri için faydadan hall Bugünkü tarih, insan kadar gibi

büyük - vezirlerin, kuman-alim ve mütefekkirlerin, mucitlerin-

izleri üzerinde henüz hisse-dilen ve görülen halk kiltesinde de bu suretle beri bir oluyor. Büyük dahilerin tarih üzerindeki nüfuzunu tamamiyle inkar etmek nekadar ileri bir iddia ise, bütün bir birkaç ferdin hüküm ve arzusuna boyun ve her türlü iradeden, her türlü

mahrum kör bir sürü addetmek de o kadar Zahiren, ferdi tarihi en parlak bir misal

tarihi bile, iyi bir tarihçinin elinde bu iddia-

TÜRK USÜL 7

bir delil olabilir; binaenaleyh, cemiyederin tarihini ufak bir mahsus

hüyük içtimai muhitleriyle beraber, yani mü nevver temsil eden enmuzeç ( Type) 'lerle yanyana vukuat sahnesine Bunun için, tarihçi umumi ve resmi her türlü husus! ve sicilleri, Defter-i hakani san'at eser-lerini tedkikten mecburdur. Gabriel Monod'nun

gibi, tarihin en yüksek gayesi, zamanlar silsilesi içinde be-bütün yeniden tertip ve ihya edebilmektir;

eski devirler müsbet ve kat'i malumata malik bulun-yeni devirlerde, namütenahl

mesi, bu tertip ve daima eksik bir halde kal-intaç ediyor. içtimai her

devirdeki malum olmazsa, devir-leri az-çok yok

Sonra, memleketimizde tarih, hala muharebe ve zafer hi-kayeleri, hükümdar ve vezirler menkabeleri, müsaleha-nameler akdi, isyan ve ihtilal ricalin katil ve gibi te-lakki olunuyor; halbuki bunlar daha ziyade müstesna ve hakiki bir mahrum Bilhassa bizde, tarihi vesikalar en ziyade bu gibi mevzular üzerine için, tarihçileri-mizin dikkatini bunlar celbedebiliyor; halbuki her cemi-yetin iledeyip böyle vak'alarla daimi ve mun-tazam vak'alarla tayin ve izah olunabilir. Müverrih, ait nakl ve cemiyetin, evvela

fiziki ve çevresinin yer alan amilleri, siyasi kuvvetinin 5aha ve nüfUzunu, aile halk hayat ve bu resmi ile münase-betlerini, mülkiyet ziraat, ticaret, sanayi, lisan ve edebi-

dini, ilmi tekamülünü, kavimlerle maddi ve manevi münasebetlerinin derecesini vazih hatlarla göstermelidir. Eski devirler tarihi eserler ve

ancak kendi keyif ve heveslerine uygun gördükle-rini olan eski tarihçilerimiz, içtimai bir

hakiki ve tabii eden hiç farketme-maatteessüf bir cemiyetin, onu terkibeden

Page 4: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

..... ------------------------------8 TÜRK USÜL

görüp anlamakta tarihçileri de onlardan müterakki bulunmuyorlar. August Comte, tlç H !il kanununa uyarak, ilimleri Umumiyet-i (ge-neralite descendante) ve Mu<diliyet-i müteziiyide (Complexite ascendan-te) 'lerine göre tasnif zaman, bilgilerin zi]:yesine

içtimai ilimleri tevlizunz ve ( statique ve qynamique) diye ikiye ki bunda tarih de dahiidi; son tarih nazari-yecilerinden sosyoloji ile tarihin tarna-miyle için tevlizunz sosyolojiye, hareki da tarihe terkediyorlar; halbuki ne içtimaiyat-

ne de tarihçiler bu taksimi istememektedirler: Bir cemi-yetin vücudü için zarud tedkik etmek, tamamiyle mü-cerret bir olmakla beraber, velev bunu kabul etsek bile, sos-yoloji bundan ibaret kalamaz. Bir def<a, Adolph Coste'un

gibi, intizam ve muvazenet terakkinin zaruri malumat elde edilmeden içtimai

tekamül, daimi cihetle, içtimai tedkiklerin böyle iki ma taksimi ancak geçici bir malik olabilir. fikri ahenk ve intizam olan tevazün bahsi ile, olan bahsi-nin bu birlik ve C o m te bile ki, "Biyolojide

ve hayat nekadar ise, da biribirlerinden o kadar mümkün diyor. Tarih nazariyedierinin bu öyle zannediyorum ki Simmel gibi bu yeni bilgi ve muayyen bir saha hususundaki ve onunla ahenkli bir harekettir; fakat içtimai telakkileri daha ziyade biyoloJik bir mahiyet sonra sosyolojisinde en çok bahsine ehemmiyet veren Comte'a, içtimai müesse-seleri ancak içtimat hayat ile izah için, bütün sos-yolojiyi yani teklimülcü addeden Spencer'e ve birçok

bu yine kabulü mümkün

XIX. asra tarih diyecek kadar Tarih'in . olan müverrihlere gelince, onlar da bu hudut tahdidi

mes'elesinden hiç Vak<alar bir masal gibi nakl ve hikaye istisna edersek, Seignobos ve.bilhassa Langlois gibi, tarihte hatta ta<mim (generalisa-

TÜRK USÜL 9

tion)'den bile korkanlar, tarih felsefesi addettikleri bu mes'eleleri istemezler; tarihi, hadi-selerin umumi münasebetleri mücerret ve

verecek bir ilim hakikati izah edecek bir tedkik mahiyetinde kabul - hatta M o n o d ve Bougle'nin veçhile, tarihte ruhiyat ve içtimaiyattan

içtimai mülahazalar ve ruhi tasvirler vücude getirmekle- beraber, bu gibi nazari

nefret ederler. Tarihin liflikilik ( ob-jectivite)'i bu kadar bil'a-kis onu kendi mahiyetiyle mütenasip bir ilim haJine

yani tarihte cemiyet mefhumunu kabul ve kullanmak-tan çekinmiyenler ise, bu hudut tahdidi mes'elesinin aleyhindedirler. Mornet'nin gibi, müverrihin gayesi:

medeniyetleri umumi manzarasiyle, tabii hayat ile, ve müstesna ehemmiyetini hakiki derece-sine indirerek, Bu ve be-

maddi ve manevi faaliyetini mevzu alan bütün manevi ve ilimlerde en mühim yeri tarih ediyor. ve içti-

mal' ilimler, hukuk, ahlak, siyaset, lisan, edebiyat, güzel san<at-lar, felsefe, din, bu suretle bir mazhar oluyor; hatta

da, tarihe ilimler giriyor. Bu telakkiye göre, maziye ait vak<alardan hiçbir

yor ki tarihin tedkik dairesine girmesin. Bu bu kadar peyda bir mefhumu, lüzumsuz bir tahdit mes'ele-

siyle küçültmek, tabii, tarihçinin gelmez. Yeni tarihçilerin tarihe ilmi bir mahiyet vermek için dik-

kate bir mes'ele de, cemiyederin tarihle-rinde ani hareketlerin tedrici bir hüküm sür-mesidir; yani bu suretle tabii ilimler hakim olan teklimül mefhumu, tarihe de nüfuz oluyor. ve müstesna bir halinde toplamakla bir tarih vücude getirdiklerine inanan eski tarihçiler için, tarihi hadiselerde bir tenasüp ve intizam tahayyülü tabii mümkün Her vak<a, tesadüfün yahut kudretinin bir neticesi gibi te-lakki olunuyordu. N d' den, S<adeddin'den son vak<a-nüvislerimize kadar geliniz: Devleti'nin

Page 5: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

... ---------------------------------------o TÜRK USÜL

külü bir tabiriyle, Ankara muharebesi Takdir-i ilahi'nin hükumeti Bayezici'in sefahatinden kurtarmak iste-mesiyle, her Bi-hikmeti'lliihi Ta'ald mütevekkilane ibaresi ile tefsir olunur. tarihi iyi bir müverrihe tesadüf etse, izah riayetle, zannolunan, garip görülen birçok hareketlerin sebepleri ve tesel-sülü pek kolay Kainatta hiçbir hadise yoktur; her hadise birçok sebep ve arnillerin birlikte meydana

ve ait muhtelif sebep-lerinden biridir. Müverrih, uzun bir saha üzerinde bir nokta görürse, onu ihate ve metinin derecesini id rak edemez; halbuki o yok eder-seniz, eskiden tarihçiyi hayrete parlak nokta, tabii muhiti içinde sebep ve amilleri ile pek basit görünecektir.

Tarihi tedkiklerin bugün yol, surette gösteriyor ki, müverrihler hadiselerin teselsülüne kanaat ve içtimai tekfimül kanununa tebaan muhtelif intikal devreleri e fikir ve müessesel erin, inanç-

adetlerin, cereyan eden devirler biribirini taki-beden tekfimül ( transformisme) ve istihaleleri, mahsus (image) talada pek kolay Mornet, tabii ilimler tekarnükü-lerini bir kat'iyet ve taassupla iddia ediyor ki, "Tabiat gibi, tarih de yapmaz; uzviyat alemindeki nevi'lerin daha ziyade, insan top-

biribirini o büyük yeni teka-mül nazariyesini isbat eder gibi görünüyor." ve felsefenin bugünkü gözönüne tedrid tekamül mes'e-lesi bu kadar müta1ea cür'et edemeyiz. Darwin'in Tekdmül Nazariyesi, Spencer ve Karl

himmetiyle bütün tabii ve içtimai ilimlerde hakim olduktan, hatta sosyolojide cidden mühim ve izler

sonra, son günlerde biraz görünüyor. Cinsler ve nevi'leri tabii bir arneliyesine belki tamamiyle yeni ani zuhuruna atfederek, bunun gizli ve tahmini mümkün olmayan sebeplerden ileri iddia eden intikal ( mutation) nazariyesi ile; B er gs o n'un Rol-

De Veries'nin, bu intikal nazariyesine pek benzeyen

TÜRK USÜL I I

tekamül nazariyesi ve George Sorel'in yine bunlarla hem-ahenk ce bir ve ( Violence) fikirleri ilim ve fikir her an gittikçe artan bir kuvvetle hüküm sürmektedir. Bilhassa Bergson, bu dünya malik madenierden insan cemiyetlerine kadar her hayati bir galeyana atfediyor; iradenin muayyen fiili olan bu hayati darbe, maddenin tekamül arndiyesinden büsbü-tün ve manevi bir kuvvetin mahsulüdür; bina-enaleyh, bu sayede hayat ve faaliyet yeni yeni ani bir surette tekevvün edebilir. Bu itibar ile Mornet'nin, "Tabiat gibi tarih de yapmaz, demesi çok tenkide bir

Bu sözün sihhat ( exactitude) 'i için evvela uzviyat ile içti-ayniyet ( identite) 'i icabederdi; halbuki Spencer'le

Comte muakkiplerinin, Taine ve peyrevlerinin, hulasa bütün içtimaf uzviyet Tar d ve D ur k-he im bunu reddediyorlar; hatta Tabiat ve Cemiyet

ufak bir eserin muharriri olanJan k el vi tch, içtimai hadi-selerin tabii hadiseler gibi telakkisini delil-i limmf ( preuve par l' ab-surd) ile elde bir farazi ye acidetmektedir; uzviyetcilerin en müfritlerinden Uzviyet ve Cemiyet muharriri W orms bile birkaç sene önce bu mes'eleye dair ufak bir eski iyiden iyi ye M or n et, tarihin de tabiat gibi iddia ederken evvela bu

ihmal ediyor. Sonra, tabii ve içtimai daki bu tehalüfü hiç gözönüne en münfrit bir uzvi-yetci gibi hareket etsek bile, Bergson'un Tekdmül naza-riyesi, tabi.atte çok vuku ko-yuyor; böyle olunca, iradesinin daha çok te'siri

bulunan içtimaiyat niçin bir tedrici teka-mülün zaruri itimat edelim? Achilles Loria Te-kamül Nazariyesi'nin bu son mütekamil sene beynelmilel sosyoloji mühim bir makalede diyor ki: "B er gs o n, nazariyesine r Tekdmül

vermekle beraber, ayni zamanda Tekdmül Nazariyesi'ni oluyor; çünkü her nerede nagehani bir tekevvün

( müstakil bir ibda' varsa, orada tekamülden

Page 6: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

12 TÜRK USÜL

bahse lüzum kalmaz. Tekamül, bir kuvvetin ve dertini neticesinde husule gelen ibarettir;

ani bir tekevvün, bir ibda< ile, onun hiçbir münasebeti mevcut olamaz., Mevzuun binaen burada Tekamül nazariyesinin tarih ile münasebet derecesi ve izaha fakat tarih tedrici tekamü-lün itimat edenler, bu ciheti de

Yeni müverrihler, mazi tedkiklerin her evvel ilmi bir mahiyeti haiz tecrübi ilimlerde usullere müracaat lüzumunu iddia edi-yorlar. Bir tecrübi bir ilim etmesi için, mevzu olarak hakiki yahut mücerret ve tahlili müm-kün olmayan gözönüne sonra, o

veya umumi ve ki, onlar akl i ve ilmi ta <mimler (gene-

ralisations), tasnifler müttarit ve kat<i münasebetlerden umumi kanunlar kabil olsun. Tec-rübe ve usulleriyle pek neticeler veren fiziki, tabii ve hayati ilimler bu hususta birer misal olabilir; halbuki tarih ve tarihi hadiseler böyle midir? Tarihin mahiyeti ile

alakah olan ve tarih felsefesi ciltler dolusu mütalealar halde, hala ifrat ve tefritten kurtulmayan bu ciheti -takibedilecek usul ilmin mahiyetine göre taayyün biraz tedkik edelim.

Tarihte tecrübf usul ( Mithade experimentale) olan-muhakemeleri Bugünkü tarih; fizik ve tabiat

ilimleri gibi ilmi bir mahiyeti haizdir; çünkü mevzuu cemiyet-ler fertlerinin mazideki ef<alidir ki bunlar da hakiki, mücerret olmayan bu vak<alar mazide cihetle, o zaman maddi, veya manevi izlerin, yani tahlil ve te'vili ile

Tarih, mazideki hadiselerin sürekli yine az-çok benzerlikler, mümaseletler, hatta sabit münase-betler bularak zümrelere, hey'etlere eder, onlardan umumi neticeler hadiselerin

biribirini takibeden birçok mevcuttur ki ( precis) bir kat<iyetle daima tekerrür ederek,

TÜRK USÜL

umumi sebeplerle imkan dairesine sokar. tarihinin bu ilmi mahiyet, tarihte usulün,

tccrübi usule çok benzemesi, bu bilgi tecrübf bir ilim . . Bu muhakemelerin ilk

hatta fazla teslim etmemek imkan-fakat bir tarihçiden daha ziyade, bir sosyolqji m ün tesibi

gibi meyilli itirafla beraber, yukanki mü! bir ta <mimin çok bir neticesi adde-diyorum. Tarihi, mesela fiziki ilimiere benzetmek, tarih için

belki bir yoldur; maziyi gibi vazifesiyle mükellef olan tarihçi, bu gibi hareket tarihi hakikatleri kendi mu-hayYelesinin eder ve ilim rengi bir hayal mah-sulü meydana olur. Tabii ve manevi ilimler mak istenen köprü, ilmin terakkileri sayesinde cok-tan mahvolup gitti; ve ona ait mevzu alan ilimlerde, tabii ilimierin ve dar usullerini icabederken, mevzuun tebaiyet etmiyerek her

hadiseyi mutlaka ilmi ruha tarna-miyle yi bir tarihçi, tabii ilimierin dar kaidelerini

bu ilimierin tedkikinde hakim olan ilmi ruhu almaya

. Tarihin bu ilmi telakkisi, bu bilgi sanan eski tarih mektebine ilmin

fakat bu evvela ya-. garip bir küçümseyen

felsefesi ile Nitekim telakkilerin tekamül sosyolojinin tarihi

Esasen bu mes'eleyi biraz ted-, . muayyeniyeti, tarihi kanun ve tesadüf fer<i

mes icabetmektedir. V i c o, kendi kendine medeni ve si-

.safha ve hangi nizama göre tarihin eski telakkilerine

oluyordu. Filhakika Max N or da u, Tarihin Mana-nda ·· t h · ' r k • z mus e 1a at ve zarif bir surette anlat-

veçhile, Vico'dan evvel Teoloji alimleri tarihi

Page 7: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK USÜL

hadiseleri idare eden yüksek kanunu kudreti (La Provi-dence )'nde arayarak, ( createur) 'de hatta bir-

k f 'losof da Schelling'e Fich te'ye kadar onlara ço ' ' 1' kk'l . peyrev fakat Jean-Bapti s te V.ico nuntea e? kelama ait ari idi ve Jean . w lf'un onu ilk tarih felsefesi alimi bundan

o d k d ileri geliyordu. Vico, kendisinin yeni ana oy vicdanen kanaat

ilim terdiften V co dan sonra Tarih Felsefesine Hizmet Eden

ve muhayyele ve medem-ile:lemesi üzerindeki te' sirlerini -ilmi olmaktan pek

uzak bir onu müteakip He?'el, S · s· Comte Spencer ve son , . . • _ rinden medeniyet ve terakki medlullerinden, ka-nunlardan ve sosyoloji bahsederken, d v d n 'dogv ruya veya tarih felsefesi ogru a , . . ,. "l muhtelif mülahazalar ileri D ar w n e amu .N azariyesi'ni içtimaiyata tatbik. a rl Ma rx'-

tarihini madd.i at-feden Tarihi Maddecilik bu hususta pek tedkik ve mütaleaya

Karl Marx, August Comte'u bir · makla beraber, taraftan onunla ma-

• · • arzeder- Comte tarihin bütün . , . < . fikrinin hareketlerine r.x' . ·.

tün tarihi hadiselerde, için bulmaz.' Ona hu-kumet ve cemiyetin tayin eden sal temellük arzusu, ef<ali toprak elde etmek .bütün müesseselerin ve her . arneliyeleri ancak bu suretle olur: evvel V c da fakr ve servetin bu tarihi tarihin yegane muharrik arnili gibi telakki buki Marx tarihi tekamülü,

atfeyliyor ve manevi hiç göz

TÜRK USÜL rs

almamakla, nazariyesinin münekkidleri, tarihin birçok büyük gösteriyorlar ki, sebeplerle izah etmek mümkün

gibi, tarih felsefesinde en maddi gö-hareket etmek mütefekkirler bile, ha-

kiki ve aldan-gibi göremerlikleri için, bir fikir

halbuki tarihi yapan, bütün hususiyetleri, ile insanlar ve insan kitleleridir. bir nebat, cemiyeti

bir hayvan gibi tedkike tarihin hakiki

Gaston gibi, içtimaiyat ilmine terkeden tarih felsefesinin hareket "tarihin bir kanun ile idare faraziye

(hypothese) sidir ki, tarih felsefesinden nefret eden müverrihler bile o Mornet'nin da zikredilen tarihin ahiresi bu hususta ne kadar ve Louis Bordeaux

' daha Tarih ve Müverrihler ismindeki bü-yük ve eserinde, tarihi zanneden eski mü-verrihleri sonra, eserinin dördüncü tarihin ve bu te'sisi zaruretine hasredi-yordu; çünkü, "vak<alar alelade malumat bir ilim

etmez; o ilmin iptidai maddelerini olur. nazarda bütün o kavramak zihin için, on-

bir nizam, tehalüflerine bir vahdet mevcuttur., Kanun, Stuart Mill'in tarifince "Ha-

diseleri biribirine daimi benzerlikler ve hepsini tevhit e?en teakublardan, ibaret olunca, tarihin ilmi

surette zapt ve tesbit için eski tasvir usulü yerine istatis ike daya?an. usul icabediyordu. B or d e a ux'-nun .usulü hep bu esastan

ilmine bu kadar mühim bir vazife yüklemek (Le determinisme Social) prensipine

matematik, fizik ve sosyal her kanunlara tabi< ve tesadüf

· k'· inanmak Bu

Page 8: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK Tl USÜL

en müdMilerinden Qu e tl et, Hikmet-i tabi<[ye-i içtima<[ye eserinde, münferiden muhtariyeti haiz olmakla beraber, toplu bir surette hey' e tl erin bir kaideye tabi<

gibi, Vagner de, "Zahiren keyfe tabi< gibi görünen hareketlerinin istatistik ilmi tedkiki takdirinde

hususi kaidelere tabi olarak fikrinde bulunuyor. hadiselerin muayyeniyetini bu kadar kat<i-yetle kabul etmiyen tarihçi Sorel, tesadüfe, hadiselerin

derecede bir te'sir atfeylemektedir: "Tarihi hadiseler fiziki hadiseler gibidir. zuhura gelmesi için tesadüfün nüfuzu kabul edilemez; bu, teakup ve tevali kanununa tabi<dir. Vak<alar, ve mücerret

cümlesinin biribiriyle Tesadüf, hadiseleri de, tabii hadi-

seler gibi muayyen kanunlara tabi< addedince, o bul-mak için tecrübe ve ilmi usullerine müracaat lU-zumu ortaya ve tecrübe, içtimai hadiseler için hemen

cihetle, içtimaiyatta ancak ile iktifaya mecburiyet görülerek, bu hususta en maddi ve hakiki olan ihsaiyat'a ihtiyaç hissolunuyor; ma<mafih, sosyoloji müellifi Giddings ile Gabriel bu husustaki bütün müda-

Gu ya u ilmi-( mutlak bir hakikat atf ve isnadetmek, bütün usulü

taraftan da ki tarih ile sosyoloji dikkate

farklar sosyolojik bir usul gibi telakki edilen tarih mevzuu sair ilimlerden ve müstakil bir tarih, ancak bil-

ile iktifaya mecburdur. Tarihi vesikalar, geç-hadiselerin izlerdir ki, ile . hadiseye intikal olunabilir. Bqeri hadiseler, birkaç yerde

te'yit gibi, tabii hadiselerin irca cihetle, Lo u i s B or d e a ux'nun usul-i

veed-amiz takdirlerini çok ve ilmi hakikatiere uy-gunluktan çok uzak bulmakta mazuruz. .

Emi le Bo u troux, ve Felsefede Tabit Kanun Fikri nil-küçük, fakat mühim bir risalesinde, iddia

TÜRK EDEBiYATI USÜL

ettikleri tarih fikrini, nazariye itibariyle fakat hakikatte mübhem ve görerek diyor ki: "Biraz daha ileri gidip, acaba hakikaten Tarih'e ait kanunlar mevcut mudur,

midir diye kendi kendimize sorabiliriz. mülahazaya ki müverrihler, onu tasdikte çekiyorlar.

Fustel de Coulanges, Tarih'te bazen pek az olarak sebepler tayin fakat kanunlar bulmaktan vazgeçilmesi lüzumunu söylerdi. Fi'lhakika o, bir kanunun, eski bir tekerrürü ifade pek ala takdir ediyordu. Biz, Tarih'in tekerrürünü nerede görüyoruz? Jules Zeller, Tarih fikrinin mümeyyiz alameti her devre mahsus olan seeiyeleri

der ve maziye, hal ile; hale maziyle hükmedilmenin umumiyede herkesi söylerdi. Tarihi vak<alar, olduk-

gibi tekerrür etmek için hiç de sabit olmayan ve pek onlar, kanunlar gizliyorsa,

bu mücerret olmayan teakubunda aramak icabeder." E mi I e B o u tr o ux son cümledekl

mütaleasiyle, tarihi ihtimal olu-yor; ma<mafih Fustel de o husustaki fikri, her halde biraz Gaston sosyolojisinde pek güzel Cournot ve Renouvier gibi

tesadüfün mühim bir nüfuz sah-beraber, buna dayanarak, "tarihin kendine has

kanunlara malik fikrini tamamiyle

tariht: usulden bahsederken, tarihin, ilim olup bir cevap olmak üzre

ef<al ve mevzu ittihaz eden manevi ilimleri, tabii ediyor ve onlardaki usulün aynen tarihe tatbik

söylemekle beraber, bunun tarihteki ilmi _tamamiyle yok iddia eyliyor: "ilim

kanun ifade olunabilen bilgileri-ayni hadiselerin kat<i avdetini evvelce bildirebilme-

kanunun hassalanndan inanmak bilgilerimizin ve mahiyetini demektir. Hakikatte, tarihi gö-

ilmin, her türlü tedkik için ihtiyar iki nazardan biridir: ilim, tekerrürleri itibariyle

Edebiyat - II

Page 9: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK EDEBiYAT! USÜL

göre dikkate zaman tarihi nokta-i nazara ittiba' demektir. Xenopaul'un vazih bir surette veçhile, tekerrür eden vak'alardan bahis bir ilim, o meydana getiren kanunlar ifade eyler; halbuki tevali eden vak'alardan bahis bir ilim, kanun meydana koyamaz; o mütevali birer silsile zümrelere sebep ve netice mü-nasebetleri te'sis eyler. bütün hadiseleri, bu suretle tarihi olarak tedkik olunabilir ve bu tedkik, faaliyetin tezahürlerine tatbik takdirde, tarih Usul Seignobos 'un hulasa gibi,

olmakla, tesadüfün ve birçok ferdi arnillerin te'sirlerine maruz bulunmakla, tahlil ve bilhassa terkibinde Enfüsiyet ( Subjectivite) göstermekle beraber tarihin, ilmi mahiyeti bundan çok olmaz. Lacombe'un, tarihte biribirini vak'alar tekrarlananlar bu-

Xenopaul'e bu itibar ile müfrit bir usul addedebiliriz. Tarihin, bir ilim olmak haysiyetiyle kat'ilikten çok mahrum ve çok enfüsi iddi-

gelince, bunun bütün manevi ilimlerde böyle tabiidir. Madem ki müverrihin gayesi zaman silsilesi içinde be-

bütün Simmel'in veçhile bunun tehakkuku bir hayal gözönüne alma-sak bile, o daima noksan tabii-dir. ait muhafaza ve bizim on-

ele farzolunsa bile, delalet ettikleri takdir hususunda herkesin kendi isti 'dat ve temayüllerine tabiidir; binaenaleyh ta-rihe ait bilgilerimizde daima meçhule büyük bir yer bilmeli ve gaye olarak, nisbeten en az meçhul hususi usuller bulmaya

II.

Hippoljte Taine, tarihi eserinin mukaddimesinde, bir milletin en

bir tarihi vesika addederek, sair hiçbir onunla

TÜRK EDEBiYAT! USÜL rg

söyledikten sonra der ki, bu sebeple, bir milletin manevi tarihini vücude getirmek ve ken-disine ruhi kanunlar malumat elde etmek için, bilhassa tedkik etmelidir. Ben, burada, bir tarihini ve onda bir kavmin

ettim; bu hususta intihap etmem sebepsiz çünkü büyük ve tam bir edebi ya ta malik bir millet bulmak icabediyordu ki, bu, cidden nadirdir. Bütün

hakikaten bir kavim pek Eski edebiyatlar içinde, Latin hiç, sonra müstear ve mukallittir." Prof. Gustave Lanson da, edebiyat tarihini medeni tarihin mühim bir cüz'ü gibi telakki ederken, Taine'ninkine pek benzer bir mütalea yürütüyor:

milli bir tazahür o, zen-gin ve uzun tekemmülünde siyasi ve içtimai vak'alar kadar te'siri devam eden fikri ve hissi hareketleri hatta fazla olarak, fiiliyat alemine elem ve hayallerden mü-rekkep gizli, dahili Bizim en yüksek vazife-miz, Montaigne'in bir sahifesinde, Corneille'in bir piyesinde, hatta Voltaire'in bir sonnet'sinde, bütün yete, yahut Avrupa'ya, veya Fransa'ya has medeniyetin incelik-lerini ya sevketmek tir." Cemiyetin ifadesi bile, her halde samimi bir mahsulü olan ve ehem-miyetini fikrinden tamamen azade olmakla beraber ' Türk müverrihinin Lanson'la ayni gayeyi takib-edebilmekten epeyi uzak maatteessüf itiraf etmeli-yiz; bugün mesela Sinan bir sahifesinde, Cem S'adisi'nin bir Felek-Name'sinde, Necati'nin bir kasidesinde o

Türk ve medeniyetini göstermek, o devrin hissi ve fikri tem;lyüllerini tesbit etmek bile, çok kildir. bir edebiyat tarihçisi, Türk henüz çok

Turfan eserlerinden Orhun .Abideleri'ne ve Kutadgu Bilig'e, N eva i'ye kadar, Anadolu Türkleri'nde ise -kendisine tekaddüm eden mühim, fakat bir edebi devrenin mevcudiyeti lisa-

tekemmül Yunus Emre'den Galib'e kadar inceden ineeye bir tahlil ve onu müteakip

Page 10: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

-20 TÜRK USÜL

mütebahhidme bir terkip vücude getirirse, Türk ruhunun tahavvülleri ve Türk cemiyeti münasebet

derecesini az-çok bir vuzuh ile meydana Anadolu Türkleri'nde bilhassa Mevlid sahibi Süleyman Çelebi'den sonra edebiy' at halk kitlesinden tamamiyle Bizans

' ' h b' e Acem te'sirleri pek bir as saray V b' yani san'atkarlar ede-biyat, halk için bir edebiyat, tekkeler vecd ve ta-savvuf için bir edebiyat vücude gelerek, medeni tekamül te'sirini ruhu ile hiç alakadar

saray ilk devrinden edecek olursak, bu sahte ve acidolunan san at ne samimi bir ruhi vesika bir surette Fa g u et'nin veçhile, eserden istidlal ( rais-onnement)'e her nekadar sahne üzerindeki oyuncu-

hareketlerini ciddi benzerse de, da mu-ki bir san 'at eseri, müessiriyle ruhunu

-belki biraz mübhem, fakat her halde kat'i bir surette- göste-rir. Türk bütün tezahürlerinde, vezninde,

hikaye ve tasvirde, .Acem ken 0 debi ya tm müvellid ( ve da

ve .ha-ayni rengi gösteriyorlar, ve o

nin ruhundan tamamiyle Osman Gazi maiyyetincieki cengaverlere pek bir geçirirken, Orhan, tekkeler, zaviyeler kurdururken, Eflatuni'lerin eski Hind Iran siyle sôfiyane yine Acem

fakat çok ruhuna binaenaleyh o devrinedebi mahsulü olan Yunus Emre

ile, ona pek benziyen Hamza, gibi eserlerinden, bir de oglu E 1 va n Çe 1 e b i'nin ayni tarzda dini ve ahlaki ibaret gibi Türkler'de hayat basitlik ve ettikçe, edebiyat bu ilerledi; çünkü ve saray halka okutmak, onlara

henüz bir saray ve bir kübera hey' eti ede-

TÜRK EDEBiYAT! USÜL 2I

cihetle, kaside ve caize usulünü getir-

Bayezid Çelebi'nin tabirince, "Herkes, asan terbiyet-i mihrden nema ve ve

bulmak binaen, devlet-lerinden dahi bi-hasbü'l- isti<dat o hisse-i feyz

asar zuhur etti,; yani Bizans sefahat çok mül-hem az-çok bir saray Niyazi'-nin kasideleri ile onu medhiyeleri yer

halktan bir saray teessüsü Jüzumu demekti; fakat da dikkate

ki eski saf ve sade hayat, en ince kadar henüz sefihane dan tekdir edecek bir Emir Buhar! henüz mevcuttu. Süleyman Fakih'in Mevlid'i ve biraz sonra

Muhammediye ve Ahmediye'si -ki halk saray demekti- an'anelerin birer yadi-

ma<mafih, Bayezici'ten sonra Mir Sü-leyman, saray tehassün ve teessüsüne çok

Çelebi, o devir suretle takdirlerini ifade ediyor: "Gayet mertebe ve idi, ol sebepten

ilc ülfet idi. Hamza ve Ahmed nam peyda olup Hamzavi ve tehallus edinüp

Name'yi remel-i müseddes'te ve Hamzavi lskender ve Hamza nesr ile cem'edüp mahal mahal kendi Hamzavi'nin malumdur ve amma Ahmed i bi-hasbü'l iktizaü't-ter-tip bu kitapta merkurodur ve dahi ahdden Ahmed Da<i ve demekle bir kimse ki Perah-Name derler bir cümlesi sohbet ve bisat busle-riylc idiler ve muvazzaf idiler." Bundan sonra, Çelebi Sultan Mehmed, Murad II. zamanla-

ve bilhassa Fatih devrinin parlak medeni halk kat'i tabii idi; çün-

ku meratip teessüs daha nazik, hayat daha bir içtimal ve saray eski

debdebesine varis Sultan

Page 11: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

22 TÜRK USÜL

Mehmed kubbe bile tenezzül etmiyor ve Rum'un bütün Arap ve Acem'in hamilik

ediyordu. Mesela ile Ahmed ara-biraz da H. 730 (I 329- I 330) tarihindeki

ile fetihten sonraki Garib-Name'. ' deki ibret verici ahlaki hikayelerle, Ahmed Yeni

Saray kasidesi, o gibi sebeplerden biribirinden

kadar ne bir bütün halinde, ne de devir-leri ve bir ciddi tedkike mazhar

Türk tedkik edecek müverrih, henüz Türk medeni ve siyasi tarihini de tedkik ve

zahmetine katlanmak mecburiyetindedir. L eon Cahun'un -her halde olarak- iddia gibi, Türkler fikriyatta galiba ziyade taklide meyilli oldukla-

bu büyük kavmin IOO senelik edebiyat tarihinde maat-teessüf -Taine'in gibi- hususi ve daimi bir tefekkür ve tahrir mevcut

biraz da cihangirlikten, hey'etler te'sisinden ileri gelen bu kusur, bilhassa Anadolu Türkleri'nin 6oo senelik ve parlak teessüfe bir surette görülüyor; fakat onu, mevzuun ve ehemmiyetini ediyor zan-netmek bir En az yedi muntazam ve

bir ve tekemmül arzeden ve büyük, cengaver bir milletin fikri ve medeni göstermek itiba-riyle çok dikkate olan Türk tarihi, henü_z mü-verrihine tesadüf edemedi. Mister Gibb'in, Türk

addetmek suretiyle, pek eksik bir tahlilin, eksik bir terkibi meydana

Tarihi'yle, Türkçe, Almanca kü· çük ve eserleri gözönüne ç?nkü da ilmi bir usule dursun, hatta alel'ade tahkiye usulüne bile tabi' ne eserler, ne de ler tedkik halbuki milli

bir Türk Tarihi, ilmin en son vücude , uzun ve inceden

tahliller mahsulü bir terkip eseri Türkler'in

TÜRK EDEBiYAT! USÜL 23

bütün fikri ve medeni tezahürlerini bo-yunca tam ve bir surette böyle bir eser, milli ayni zamanda ve ilmi bir abide s i mm cl' in tarih felsefesine ait bir eserinde veçhile, idare adat ve fikri terbiyenin, edebiyat ve

tarihleri çok olmakla beraber, noktalardan tedkiki de mümkündür; binaenaleyh Türk tarihini tedkik ederken bu de unutmamak

icabeder. :iviakalemizin birinci umumiyede tarih ve tarihte usül edebiyat tarihine de

tabii ise de, bu bilgi hususiyederi itibariyle usulde ne gibi ihtiyaç görüle-

gibi ölçüde izah

* :\Iahdut ve manasiyle Tarih'in

mevzuu ile edebiyat tarihi'nin mevzuu mühim farklar ki mevcudiyetinden usulde de te-halüfler meydana Evvela, müverrihlerin mevzü mazidir; öyle bir mazi ki eseri ancak bi'lva-

izler, vesikalar müverrih, miyle, geçen bir yeniden hal-buki bizim mevzuumuz mazi olmakla beraber, ayni da devam eden, gözlerimiz önünde ya-

. . Sultan Mehmed'in dahili siyaseti, Sü-leyman Siget;ar seferi yeniden ihyaya

Ahmed Divan'iyle Baki'nin ise, hala ayni mu-

fermanlar, name-i hümayunlar, defterleri gibi vesikalar

zaman ve mekandan ve bugünkü hayat ile olmayan müverrih eski sahneleri

için, bir olarak · halbuki edebi mi'mad abideler ve gibi

ve içinde zamanla büsbütün Burada Gustave Lanson'a muha-

lefetle büsbütün kaydini edebiyat tarihçisini herhangi-

Page 12: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

24 TÜRK USÜL

bir kari', yahut tamamiyle te'sirlerine bir münekkid. den Edebiyat tarihi bir ilim olmak iti-bariyle, mümkün kadar

edebiyat tarihçisi, kendisine hiçbir bedii zevk vermiyen, yani ruhu ile hiç alakah bir eseri uzun

bahis mevzuu edebilir; çünkü o eser, temayül ve vaktinde nefis bir san'at gibi telakki olabilir. Bugün en çok sevilen eski bir eser bile, mutlaka muhit takdir olunur. Sonra, edebiyat tarihçisi, bir san'at eserini izah ederken, ayni zamanda, muharririnin ruhunu ve hissi ve fikri temayüllerini göstermek mecburiyetindedir; bu itibarla edebi eser de -tarihi bir tedkikte- olarak demektir; binaenaleyh Lanson'un, "Çok eski bir edebi eser ilk üzerinde ne te'sir bugün de ayni te'siri yapar, bu-

çok ve zevk tekamülü hakikatinden gaflet edile-rek ileri addolunabilir; esasen Tarihi

müdlifinin edebiyat tarihi mütalea-ile bu garip tam bir tezat göze

edebi eserlerin hala ve zamanla alakah edebiyat tarihi usulünde farklar

vücude gelmesini icabettiriyor; fi'lhakika, biz de, müverrihler gibi, matbu birçok ancak o mahiyetle tedkik ediyo-ruz; fakat onlar, bizim mevzuumuz olan edebf eserleri tenvir ve izaha

mevzuumuz olan edebf eserler'in ve tarifine gelince, i§te usul burada göze ma 'mafih Lanson'la beraber bu tabiri tarif ve tesbite Burada iki muhtelif iki tarif var ki, tek noksan olmakla beraber, beraberce ve bütün tedkik mevzuumuzu izah ediyor. Evvela, edebiyat kari'lere göre tarif olunabilir: Edebi eser, bir kari'in zevk, veya fikirce istifade maksadiyle heyecan hissettikle· rine kalbierde ma 'kes eserlerdir; fakat pek harici bir esasa dayanan bu tarif, edebi bir eseri hiçbir veçhile anla·

çünkü edebi eser ancak dahili mahiyeti ile o isme hak Edebi eserin gösteren biri, onda

TÜRK USÜL 25

bir maksat, bir san'at gayesi yani, ve mana iti-bariyle haiz hisleri okuyuc.u

ayni kuvvetle olan eser, edebi addolunur. ve bedii bir tahlil ile izah olunan bu gibi eserler için, okuyanlar zümresinin adedi bahis

olamaz. Biz, insan fikrinin ve milli medeniyetin tari-hini bilhassa edebi tezahürlerinde aramakta, fikir ve

hareketlerini daima üslup ve tesbite ça-bu itibarla bizim mihver veya tedkik merkezi-

tqkil edecektir; fakat bu tabiri, bugünkü ilc, cnfüsi bir tarzda tefsir ve izah etmemeli; bizim burada bah-

muayyen bir zaman bir okuyucu kendi ruhunu, kendi temayüllerini taklit ve

tekrar yani edeib mahsullerdir: Süleyman .Fa ki jVJevlid'i, Hamza vi'nin Hamza-Niime'si, Yaz nun Mulzammediye'si, kasideleri, Nabi'nin Hayri]·e'si, Enderunlu hatta N aci Efendi'-nin manzumeleri birer çünkü muayyen bir devir muayyen bir kari'ler ruhunu onda bul-

onu tekrar ve taklit Sonra-o eserlerin muhafaza halde, büyük

da ölüyor, unutuluyor, hatta bazen bir iz bile Acaba sebepleri ne? Evvela, o eser-ler niçin birer san'at eseri acidolunuyor; sonra, niçin ölüyor; yahut neye Daha garibi, unutulan bir san'atkar, uzun bir unutulma devresinden sonra, manevi bir hayat

anlamak için, kendimizi o devre ve o oku-yanlar zümresi yani o hadiselere bir

icabeyler. Birçok arniller sebebiyle eseriere mütemayil ve takdirkar, ise tarna-

miyle davranmak mecburiyeti, münekkid için o kadar olmasa bile, bir ilim edebiyat

olan için çok tehlikeli ve ancak mak ilk usul buradan

Sonra, Lanson'un hiç gözönüne bir d.aha var ki halli ve tedkiki için çok gayret lüzum göste-

dem ki ifade hisleri bir kari'ler zümresine ayni

Page 13: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK EDEBiYATI USÜL

kuvvetle sirayet ettirmiye muktedir olan bir eser edebi addolunu. yor; cemiyetin bir muayyen muhtelif zümreler bu. ,

:;:.

ve her zümrenin kendisine has eserlerle bedii ihtiyaç. tatmin ettikleri tabiidir. Emile Faguet'nin iddiaM

veçhile, "Edebiyat mütecanis bir kitle Her devrede " üç-dört edebiyat tekamül,

insan cemiyetlerinde meydana getiriyorsa, ayni suretle, edebi de ve ve netice olarak muhtelif için muhtelif edebiyatlar vücude gel-mesine yol Türk saray ve halk

diye gösterirken, bu nazariyemize bir tatbik bir devrin edebi tarihini tedkik ederken, acaba hangi zümrelerin mevzu ittihaz Lanson, bu ciheti tamamen sükutla geçmekle beraber, daima yüksek has olan yüksek ve hakiki

onun birinci ve ikinci derecedeki mümessillerini bahis mevzuu ediyor; halbuki edebiyat tarihi ilim olmak itibariyle, daha ziyade umumiyetleri gözönüne almak ve cemiyetin fikri tekamülünü ona ma'kes olan eserlerde aramak edebiyat tarihçisi için daha münasip midir?. . Emile Faguet, ve

tarih ve felsefeye ait san'at yüksek edebi eserlerin, ruh halini daha ziyade vücude getiren büyük seçkin bir kari' zümresinin ruh ha-letini söyliyerek, cemiyetin ifadesi acide-den Taine'e itirazla diyor ki: "Büyük muharrirler

onlar, kendilerinden bir sonra necekleri için istikbalin Yük-sek eserler, edebiyattan tiyle, edebiyat cemiyetin ifadesidir. edebiyatta tarih

olunursa, o vakit böyle fakat, dikkate olan cihet ki Taine bü-yük muharrirleri tedkik ediyordu. Onun usuliyle mevzuu ara·

adeta bir nevi' mücadele Emile Faguet'nin bu San'af Felsifesi muharririne ta Sainte-Beu ve za·

s erdedilen ve umumi bir fakat Fague t burada tarih demekle ne kastediyor? edebiyat tarihini kasdetmek istiyorsa, o kabulde mazuruz;

TÜRK EDEBiYATI USÜL 27

.. k"" d eserlerin bir tedkik fakat de ·un ·u c c · V •• • •

aLlkah bir mevcut oldugunu milletin fikir ve zevk tekamülünü bir üslup

ve tesbite edebiyat tarihçisi, her devrin gözden

,. de milli gösteren yüksek ve yolla-:ayin eden büyük anlamak için bir gibi

çünkü, bir dahi, milletinin bütün kabiliyetlerini, bütün gizli tcmayüllerini nefsinde temsil ederek, istik-

ve gösterir; binaenaleyh edebiyat tarihçisi, milletin her türlü fikri tezahürlerini gözden kaybetmemekle ve her zümrenin her devirdeki birer tedkik mihveri yapmakla beraber, bütün bu ilk ile milli dr h mümessillerini izah ve tahlil e edebi-vat tarihinele Lanson'un hiç gözönüne ikinci usul

de budur. l\Iüvcrrih, herhangibir vesika muharririn

gizleyerek hakiki tayine halbuki bir eserin bedii yapan muharririn yeti biz bii<akis umumiyetleri bir yana o tayin ve tesbite Müverrih, umumi göstermek ve fertleri ancak zümrelerin mümessili dik-kate almak mecburiyetinde halbuki tehassüs, ihtiras, zevk, güzellik gibi cemiyet makla beraber, ferdi birer mahsul mahiyetinde de bulundukla-

edebiyat tarihçisi evvela ferdiyetleri tedkik eder. Ruhi, Fuzüli, Vecdi ancak dikkatimizi ve

celbetmekteclir. Tarihte tedkikine büyük bir söylerler; biz,

umumi hadiselerde fertlere kadar için, tarihçi daha ziyade hak

Bizim ferdi hususiyederi tahlil ve tayin etmektir: üçüncü bir

Ma'mafih, fertler nekadar büyük ve deha sahibi olursa ol-sun, zaman ve mekandan olarak anlat-mak Edebiyat Tarihinin Usulü eserin Renard der ki: "Bir eser, bir muharrir, münfe-

Page 14: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK EDEBiYATI USÜL

rit ve mücerret olarak asla bir fert kafi bir fikir elde edilmek istenilirse, onun merkezleri ayni olan içtimai muhtelif daireleri, yani ailesini,

yerini, vilayetini, milliyetini Bir edebi eser bir edilebilir: Çiçek kendini tutan dala, dal saka için, o anlamak bütün hatta onun ihtiyaç gösterir., Fi'lhakika bir muharriri tek her türlü alakalardan ola-rak onu hiç anlamamak demektir. En bir san'atkar, mutlaka muhitine, ailesine, temayülle-rine birçok borçludur; binaenaleyh, onun tayin için, kendisinde imtidat eden maziyi ve üzerinde te'sir icra eden hali fakat bu da kifayet etmez; onun hayati ve tees-süsünü, nüfuz ve te'sirlerini, edebi ve içtimai yerini,

manevi da büyük bir gelen ruhi, içtimai, edebi teteb-buat .. Bu vüs'at ve tenevvü' içinde her nisbetini ve hakiki

bularak inceden ineeye tahliller sonunda elde edil-mesi mümkün her türlü bilgilere dayanan bir ter ki b ( synthese) vücude getirmek, ne ne tahammülsüz ve ayni zamanda

bir ilham ve isti 'd ada nekadar Bir def'a, mümtaz bir asli mahiyet ve gösterdik-ten sonra, onun temsil devri, yani men-sup zümre ile o zümreyi vücude getiren büyük hey'eti de

binaenaleyh burada iki hareketicra oluyoruz: Evvela · ferdiyeti bulup, onu muhte-

vahdetiyle gösterdikten sonra, o bir silsile dahiline koyup bir muhitin mahsulü, bir zümrenin mümessili, bir devrin addediyoruz. dördüncü bir daha ..

ilmi fikir, benzerlikler üzerine parlak ve fikir ve muhakeme kurmakla tenkid ve tecrübeye

olunan temayülün derecesiyle ölçülür. Bu itibar ile, edebiyat tarihçisinin kadar ileri sürülen noktalar üze-rinde büyük bir vukuf ve ihtiyat ile ilerlemesi ve hata ihtimalini daima ön plana alarak, müfrit ta'mim (generalisation) lerden

f TÜRK EDEBiYATI USÜL 29

geliyor. Bilhassa bu bilgi edebi zevk gibi seyyal ve mütehavvil bir unsurun müdahalesi, edebiyat tarihi hadiselerini al el 'ade tarihi hadiselerden daha ve daha halli bir hale Edebi eserin kari' üzerinde zevk, his, hayal aksül'amelleri ol-

edebiyat tarihçisinin-bilhassa hala rini kaybetmeden eserler teessürlerin-den ne dereceye kadar çok tereddüde bir

Baki'nin, mesela benim te'sirlerinden hangisi eser e, hangisi benim tabi 'dir? Ben tees-sürlerimi bir umumi mikyas addederek, bana has umuma edebilirim? Halbuki tarifi bile, onun ruhundaki göstermiyor mu? Biz, bir tasvir ve tersim ederken, onun kendi üzerimizdeki te'sirlerini ve zaptetmekle iktifa ediyoruz; halbuki böyle enfüsf ( subjective) olan bir bilgiye umumi ve kat'i bir mahiyet, bir ilmi ver-mek ne dereceye kadar olabilir? bir tarafdar olan münekkid gibi, edebiyat tarihçisi de, mesela Fuzuli'yi tasvir ederken, kendi te-mayüllerini olmaz Kezalik, hususiyi umumiye irca' etmek, bir ferdi te'sir ile, içtimai te'sirin derecelerini tayin eylemek, etmeden onu meydana getiren muhtelif sebepleri göster-mek ve bütün bunlarda ilmi bir noktadan hareket etmek ne

ne tehammülsüz, ne bir mes'eledir! Edebiyat tarihçisi, kendi zevk ve hayalinin olmamak için ne gayretler sarfina mecburdur! Her halde bizim için bu hususta en büyük tehlike, yerine tahayyül etmek,

biliyoruz Müverrihler de bu tehlike-den büsbütün fakat kendilerini bu derece içinde Hülasa bizim . . '

yegane ilmi yol, mütemadiyen ve tedkik etmek hatalara maruz bilerek, her an ( exactitude) 'i davranmak, enfüsi unsur-

mümkün mertebe ve yok .Ma'mafih bu enfüsf (subjective) ve yok edil-

fazla gayret göstermek ne mümkün, ne de temenniye

Page 15: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

go TÜRK USÜL

ta.rifi bile mesaimizin kafi iken, edebi eseriere dur-

nefsimizi Bir edebi eser müta-bize nisbetle zahiren nekadar olmasa, o esere nis-

betle mutlaka enfüsidir. Bu itibarla, tabiat tarihi ile ede-biyat tarihini ayni mahiyette acidederek fizik gibi, kimya gibi bir ilim te'sis zannetmiyelim; edebiyat tarihçisinin eserden hissi te'sir, edebiyat tarihinin tabiatiyle girer; fakat bu hiçbir vakit merkez-i edecek kadar mutlak bir alamaz. O bir ki falan zaman ve falan zümreye mensup, muayyen bir fikri kabiliyete ve hususi temayüllere malik bir mezkur eseri e ra gösterir; bu itibar ile tedkiklerimize eder, eserin dahili ve harici bir surette olmayan, afaki ( objectif) bir tarzda- tahlili, onun muhtelif devirlerde, muhtelif tabiadar türlü türlü telakkilere zamanda

hülasa bütün bu mes'eleler tedkik olununca, mü-verrihin enfüsi temayülleri makul ve asgari haddine iner; yani, falan eserin edebiyat tarihçisi üzerindeki te>sirleri, onun ilk rindenberi mazhar binlerce telakkilere munzam olarak ahenkli bir kül vücude getirir. Edebiyat tarihi tedkiklerinde hassasiyetimizi ancak cevap noktalarda

afaki ve tenkidi usullerle mutlaka o suretle mevzu elde edilebilecek bütün kat'i bilgileri ayni yol ile Te'sir ve ke-

ancak, bir usul ile istidlal ve mümkün derin ve vicdani noktalarda müracaat edelim. Maddi

tedkiklerin izhar noktalar manevi ve vicdani ab es ve bir ma 'mafih,

mukayese etmek her edebi eser da ferdi tecrübelerde bulunmak, yani onlardan teessür (imp-ression)'ler olamaz; edebiyat tarihi tedkiklerinde zaruri olan ( subjectivite) 'i inkardan ise, tanzim etmek her halde daha ilmidir; bir hakikati inkar etmek onun vücudünü yok cihetle, tedkiklerimizde unsuru inkar edecek olursak, o, gizli bir surette ve mukayesesiz bir derecede dahil madem ki manevi

l ' '

TÜRK USÜL gr

te'sir ( impressionisme), edebi eserlerin güzellik ve kuvvetini anla-eden yegane usuldür, onu kullan-

maktan fakat onu tahdit edelim. bu suretle, yani onu tayin, ve tahdit etmek suretiyle tedkikle-rimizde oluruz. Bilmek ile hissetmek'in

ve bu hissetmeyi bilmiye ve makul bir yapmak için gelen ihtiyat! tedbirlere lursa, aldanmak asgari haclde iner.

izah veçhile, ait eser-lerden zevk almak ve bu ve mümkün mertebe sihhat ( exactitude) ile ölçmek için, san hangi ideale hizmet o devir hayat ve temayüllerine dönmemiz icabeder; yani edebiyat tarihçisi, eski eserleri keyfi için okuyan bir kari' gibi bir zevke tarihi bir zevke de malik Lale Devri'ni tarihen N edi m S 'ad i-i Cem ancak o rind ve bedbaht kafi dere-cede Bugün alel'ade bir adam da N ed im, veya Sa 'di ciciden eserler yazsa, hiç dikkatini çekmez; çünkü N edim'e

Ihrahim devrinin mümessil (maximum)'i itibariyledir. zevk ile, tarihi zevk fark

bu noktada gösteriyor. ' Prof. Lanson, usul hususunda tecrübi ve müsbet ilimlerden

ne dereceye kadar istifade göstermek maksa-Frederic Rauh'un tekrar ediyor:

"Bizim ilimden icabeden falan veya falan tarz (sryle)'lar onun ruhudur; fi'lhakika bize öyle görünüyor

umumi bir ilim, umumi bir usul umumi ve ilmi hareket mevcuttur. neticelere sevketti-

uzun müddet falan ilme mahsus bir usul ile ilmi fikir, ilmi ruh Harici aleme mah-sus ilimler, bu suretle yegane ilim enmuzec ( rype) 'i olup kal-

Fiziki ilimler ile manevi ilimierin vahdeti bir ka-ziyeden. ma'mafih, zihnin tabiat

ki, o, bütün alimler terek bulunuyor." Ilmi usul bu mütalea,

Page 16: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

32 TÜRK EDEBiYAT! USÜL

müdMaa edilen kuvvetlen-dirmektedir. bir nokta üzerinde retle bulunan, bir hayvanlar

veya uzun bir tabiat aliminin de vetle Acaba, bu gibi mümtaz bir edebiyat tarihine tabiiye kadar ( kat'iyet verebilir mi, veremez kat alakadar etmez; ki, o suretle biyat tarihi, en iyi bir ilmi eser

ilme has bir bulunduran edebiyat tarihçisine mahsus hakikate en çok terkip ( synthese) 'ler yapacak, ve hissi tekamülünü üsluplar ve

levhalar meydana koyacak bir edebiyat tarihçisine, ka-0 d:

maddi sakit hakikate ancak o mevhUbe sayesinde

mümkün olabilir. Her bilgi için hususi bir usul lüzum.unu

edebiyat tarihini, tabii tarih tertip ve teu'sika ve bu yolda üz:-rine hükümler vermek ve .. Ava-mil-i Selase (Üç Amil) ve Tekamül demektir. Edebi nevi'lerin ve tekamülünü

mücerret bir ile izaha muhit, an ile büyük bir

ilmi bir cila ile olsa ruha çok muhaliftir. Mesela, Lale Devri'nin en cazip edim'i tedkik edelim: ki Nedim, Türk ve Istanbul

bir mahsulüdür. H. noo'den II44 1743)'e kadar devam eden bu senelik hadiselerin türlü türlü te'sirleri San'at felsefesi müdlifine göre N e-dim'i anlamak için bu kafidir; fakat öyle mi? Ayni he-men hemen Sami'ye, Münif'e, Vehbi'ye de, az-çok farklada izafe olunabilir. Görülüyor ki bu kadar N edim'i onun san'at edebi nüfu-

l TÜRK EDEBiYAT! USÜL 33

zunu hiç anlamamak demektir. Taine ve Brunetiere'nin zahi-ren ilmi yüzlerce münekidden sonra tekrar ted-kik ve tenkide fakat bir daha tekrar edelim ki tabii tarih ile tarih fark, bir derece

henüz yok edilmesi bir mahiyet Haki-ki badiselerden için tabii tarih tabiat alimlerine mevzuumuzla mütenasip usuller, lahlar

Usul kadar ileri mülaha-zalar gözönüne hedefi adeta kendi ken-dine ortaya Edebi metinleri anlamak, ve orijinal

her san'atkarda rastlanan o devre ait unsur-lardan için, biribiriyle mukayese etmek, son-ra o metinleri nevi'lere büyük mukallideri benzerliklerine göre eylemek, edebi eserlerin

itibaren tekamül ve ve bunda te'sir icra eden muhtelifnevi'de arnilieri göstermek, niha-yet her fert veya her zümrenin fikri, manevi ve ahlaki o muhit ile münasebetlerini bulmak, eski deviderimizde o devir edebiyat ve ilimlerinin bizdeki te'sirlerini, dcvirde ise Garp te'sirlerini dereceleriyle ve zaptetmek. .. Bu uzun ve zahmetli yolunda ilerile-rnek için muhtelif tarzlara müracaat olunabilir; subjectif ve hissi dayanan bir tahlil, makul ve uygun usuller olmakla beraber kafi Maddi vesikalar, harici tahliller ile meydana indi hükümlerle tefsir etmemek için, matbu' olmayan metinlerin tedkiki, kitabiyat takvimiyat, teracim, metinler tenkidi, lisan tarihi, ilimler ve sefe tarihi, adetler tarihi, güzel san'atlar tarihi, siyasi tarih, hatta arkeoloji gibi sair bütün tarihi ilimiere müracaat eder. Her husus! mevzu elde edilebilecek

bütün elde ettikten sonra, icabeden noktalarda ilimierin müracaat edilerek, uzun tahliller neti-

bir mütebahhirane terkib vücude getirmelidir; o muh-ve bilgilerin, derecelerine uygun &urette terti-

edebiyat tarihçisinin kudret ve manevi ne ve pek tabii olarak bir kat'i usulden mahrumdur.

Edebiyat - III.

Page 17: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

34 TÜRK USÜL

Bir metni evveH't onun demek. tir. An'aneler ve bilhassa kita,biyat sayesinde buna muvaffak olabiliriz. Türk bir Fuzuli:'nin, bir N evai'nin, bir Galib'in mevcudiyeti an'anelere bir bilgidir; fakat edebiyat tarihimiz hiç tedkikat gibi, , orta ve yüksek dereceli mekteplerimize bu yolda derslerin

da pek yeni daimi ihtifaller ile mazinin büyük borçlu hürmetler gösterilmedi.

ve bilhassa eski eserlerin hemen hepsi ve meçhul an'aneler, bu hususta bize kafi derecede rehberlik edemez; binaenaleyh her evvel

yola müracaat mecburiyetindeyiz; fakat, bu hususta· ki fikrimizi biraz ihtiyatla ifade edelim; çünkü, her gibi kita. biyat da memleketimizde pek iptidai bir halde, adeta tohum

Biz, Türk bibliyografik malumat almak istedikleri halde meydancia mazbut ve müdevvin biqey

ve binaenaleyh lüzumlu en muhtasar bir Türk tarihi kanaat getiren edebiyat muallimleri ile, sair tedkik bu hususta takip edecekleri en ve en kat'i Türk tarihinin nisbeten en tam bir -ilmi olmasa bile- yolda l tasnif edilebilir: Garb ait kaynaklar. .. b'e ait kaynaklar Alman, Rus, Macar lisanla·

Türkler ve lisan ve eden ehemmiyetli ehemmiyetsiz birçok mecmualar, risaleler, kitap· '

ki bilhassa ekseriyetle evvelki Türk !isan ve ile alakah olmak itibariyle çok dikkate Turjan Orhun abidelerine, en eski Türk

ait birçok mühim eser ve makaleler ile, Kutadgu Bilig, Mi'rac-Name, Tezkiretü' l-Evliya, Mahzenü' Emir Haydar,

Hikmet, Babur-Name gibi eski metinleri ve sair birçok lisani ve edebi eserleri bu meyanda sayabiliriz. Zeki Yelidi Bey'in birinci cildini Türk-Tatar Tarihi ile, Le on Ca h un'un A,rya Tarihine Medhal'inde ve Hammer'in dört cildi nakledilen büyük tarihi ile M i st er Gi b b'in Os·

Tarihi'nde-evvelkilerde eski Türk edebiyat ve mede· niyetine, son ikisinde ait- malumat mev·

TÜRK EDEBiYAT! USÜL 35

cuttur. Bilhassa Hammer'in ilk cildinde eserin hak-edebiyat tarihi üzerinde için gayet

Garb her ansiklo->rdilcrinc, o gibi

!·srrlcri basan müracaat edilebilir. Eski Türk için, Mahmud

\T 1077 tarihinde ve pek çok eski Türk ihtiva eden D[viinu Lugti't- Türk eserin emsalsiz bir kaynak Henüz hiç kimsenin haberdar

bu yegane Juzaladan AI i Emiri Efeneli'nin kütüphanesinde bulunuyor. Türk edebiyat ari hi gelince, evvela, Kati b

Çelebi'nin gelmernek bir de zeyli ihtiva

bu itibar ilc üstündür. Bütün eski tarihler, bilhassa 1/oca Tariizi ile 'Ali, Na 'ima, Cevdet, kezalik 'A'lf'nin

ciltleri, Hadikatü' l-Cevami' ve Hadikatü' l- Vüzera, biraz olmamakla beraber Tarih-i 'Ata ve daha sair

umumi, tarih eserleri, Hammer, Türk tarihi çok birer 'Atai zeyliyle beraber

iki biiyük cilt eden tercemesi, Murad v. devrinin nihayetine kadar Türk alim ve hal tercemelerini

olmak itibariyle pek Feridun Bey da itibariyle ondan kalmaz. 'Al i'nin yazma Mena-

ile, M üstekim-zade'nin Tezkiretü'l-Hattatin'i 'Ataullah ve Zeyl-i zeyilleri

i'timada malümat, tezkirderinde

edebiyat tarihi müellifi mecburdur: Matbü olan Sehi L't'f' S'l' F. . . . , a a m,

.'ll 'Ah d i'nin Hasan Çelebi, Faizi, Riyazf, Rüfa'i Ke+evi

.r H' ' "J' ' ' U' '

1 , as u' .. zmmet-zade, Müceyyib tezkirderi ve bu silsileden

?lmak uzre Ebu Bekir Akif Bey'in Enderun Mir' atü' Arif Hik-

met N ' . k' · ' . d' tez en, bu olmayan mühim vesikalar cümle-B·1za b' h' b' . · ' 'n veya için ter-

Page 18: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

g6 TÜRK USÜL

tip hususi tezkireler Belig'in Bursa matbu Güldeste-i ile, ona birçok zeyiller, müdekkik Hüseyin Efendi'nin ancak bi-rinci cildini mufassal Ama.rya Tarihi, Ali Emiri Efendi'nin keza birinci cildini Tezkire-i

Amid'i, bu meyanda birdenbire gelen eserlerden-dir. Mevlevi için tertip Dede Tezkiresi'yle, Esrar Dede Tezkiresi ve bunlardan hülasa suretiyle son sene-lerde Sema'-hane-i edeb, sonra Habib Efendi'nin, M üstekim-zade'den Hatt-u Fehim'in Seflne-

Es< ad Efendi'nin bahis Etrabü'l-Evliya Çelebi Seyahat-Namesi, lvfevzu<atü' l- Ulum tercem esi, Süruri'nin Mustafa emriyle tertip

Bahrü'l-Madrif, edebiyat tarihçisi için çok dikkate Kemal'in H. 918 (M. rsr2-r3) 'de ikmal

yegane Bayezici'de Umumi Kütüphane'de mevcut, Ca-mi'ü'l-Nezair eseri, ilk devirlerine ait

meçhul ikiyüz 2946r beytini havidir ki bu itibar ile acidolunabilir; bu kitap, edebiyat tarihçisi için günlerce, hatta aylarca tedkike Kitabiyattaki kudret ve ihatasiyle marlif B ursa Ta h ir B e y'in uzun müd-det muharririn ancak kendi istifade ulum ve Maarifi eseri edecek olursa, edebiyat tarihi birçok zahmetlerden

herhangibir mevzu bu muteber vesikalardan gelenlerine müracaat eden bir ilim o hususta az-çok malumata sahip olur; fakat onu müteakip, hayat ve malumat eserine

müracaata mecbur olur ki, burada ikinci bir daha tesadüf eder: Mesela Burhaneddin'in

tedkik için ne Eski edebi eserlerimizden bü-yük matbu ufak bir tedkik neticesinde matbu eserlerin nelerden ibaret kolayca Matbu olmayan eserler için, evvela umumi kütüphane-lerin Mü ni f tanzim edilen fihristierine mü-racaat bundan sonra Halis Efendi, Riza Erniri Efendi, kütüphaneleri gibi hususi kütüp-

TÜRK USÜL 37

haneler ile müze, ve kütüphanelerinin ve sonra, vilayetlerde tek-tük kütüphanelerin fihristieri tedkik edilmelidir; ma <mafih buralarda eseriere Pe-tcrsburg, Viyana, Berlin, Londra, Paris, Vatikan, Venedik kütüphanelerinde, yahut hususi ellerde tesadüf da ihtimal dairesindedir; binaenaleyh Avrupa kütüphanelerinin

eserlerine ait fihris.tlerini dikkatle edebiyat tarihçisi için çok Istanbul kütüphanelerinde uzun müd-det da Burhaneddin Londra kütüphanesinde tesadüfen, cüz cüz eden

Ansiklopedisi'nde Cl. H u geçen maddeden Tezkirelerde isimleri bin-

lerce hepsinin mevcut bulu-bulunmayandan için, müverrihin bütün fih-

ristiere malikiyeti mübrem bir ma<mafih kütüphane-lerimizin matbu fihristieri çok fena ve bir surette tertip

onlara fazla i <timat göstermek de S i na n Bayezici Kütüphanesi fihristinde

Tezarruat Ayasofya'daki Ahmed fihristte Ahmed ismiyle diye kadar tesadüf buna benzer daha yüzlerce lar var ki en birer delil olabilir; ma<mafih bu tedkik edebiyat tarihçisi için henüz kafi dir; büyük kütüphanelerde edebi metinle-rin tedkikine hasreden alim, orada muhtelif mevzulardan bahis mecmualar ki, fihristierde ekseriya Mecmuatü'r-Risail

geçen bu türlü vesikalar, hakikat halde medfun ve meçhul birer hazine hükmündedir; eski hususi ha-

muhiti ile münasebetlerine ait birçok nok-talar o sayede Bazan hiç cilder ara-

ümid edilmeyen malumat definelerine tesadüf olunabilir. Mün;eiit kabilinden eserlerde de o gibi tafsilata te-sadüf vaki<dir. Sonra, bir hususi ve edebi

veya kendinden öncekiler ve muakkiplerinin onun

elde etmek için edebi metinleri büyük bir dikkat ve i<tina tahlil etmelidir: Bir kendinden öncekilerden

Page 19: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK USÜL

birini tanzir etmesi, bir gazelinin yahut ona dair bir mütiUea beyan etmesi ekseriyetle vaki' ve dikkate

Mesela, Ahmed nüfuzunu anlamak için, ona gelinceye kadar §ekli, onun bir te-

kamüle sebebiyet tezkirecilerin, müverrihlerin onun ve muakkiplerinin divanla-

Ahmed Pa§a yürütülmü§ mevzu ve ondan ne dereceye kadar müteessir olduk-

onun, büyük Türk veya Acem §<liderinden ne dereceye kadar mülhem ve bütün o mütalea ve mülahaza-

sebepleri ile derecesini tedkik etmelidir. Bu-nun ne yorucu, ne uzun, lüzumu derecesinde bol

bir manevi kqfe der-hal görülür. Bu mesaiye bir de muhite ait içtimai tahlili ilave edersek, edebi bir §ahsiyetin için icabeden gayretin derecesi bir fikir elde edilebilir; ma'mafih mecmualardan, mün§eatlardan, eserin ken-dinden elde edilen ekseriya tarih ve tezkirderin

pek fazla bu i§le malumdur.

Bir edebi metni onun kendi kendine suallere maruz kalmak demektir; bu suallerin

vermekle, eser dü§ünce ve tehassüslerimizin yok ederek, onlara salim ve sahih esaslar oluruz:

I. metin muharririn uygun mudur, midir? Acaba uygun olarak isnad olunuyor; yoksa tamamen uydurma

II. Metin acaba tam ve sahih ( exact) midir, yoksa fazla ve-ya eksik midir? Bu sualler, matbu eserler için gibi, matbu olmayan metinler için de varit çünkü atfo-lunarak eseriere de tesadüf olunuyor. Selçuk sul-

atfolunan ile, Sultan diye mqhur olan manzume, sonra Kemal'in Sultan Veled'e

§iirler §ekil ve pek kolay veçhile çok sonraki zamanlara ait eserlerdir. Sonra, bizde

TÜRK USÜL 39

de çok bir mes' eledir: ey h i dört-bq Türk §airi mevcut iken, mesela bir mecmuada

tesadüf ey bir gazel, veya kasideyi onlardan e tm eli? V

icabeden. tenkidli bu gibi mes'eleleri pek ve üslubu, kasidenin takdim zat

tarihi malumat, müracaat tarihi bu hususta kafi bilgiler te'min eder:

Metinlerin sihhat ve gelince, matbu Divan'lardan yazma nüshalarla mukabele edilerek pek

kolay Yazma nüshalar çok ise, biri-biriyle tam bir asli nüsha vücude getirmek el-zemdir; muharririn el ile bir eser mevcut olursa, mukibele mes'elesi kat daha bir §air bazan birçok def'alar Divan ile bir nüsha bulunca, onunla iktifa etmemeli ve onun tertip tarihinden sonra §airin tabii birçok eserler daha vücude dü§ünerek mecmualarla nüshalara müracaat eylemelidir. Tevarih ve Galib gibi matbu eserler, büyük bir

ve i'tina ile tertibedildiklerinden, onlar bu gibi lüzum yoktur. [Fakat buna Galib'in

mevcut eserlerini elde ettim.]

. III. Metnin tarih ve yer, istinsah tarihi, istinsah müstensihi malum Yazma eserlerde bu

lara .tesadüf için, bu hususta mü§kilat çekilmez. yerinin malum ne gibi

elde muhtaç tarih ve istinsah müstensihin bilinmesi ise, eserin inti§ar sahih

olup bildirmek itibariyle dikkate Mesela bundan dörtyüz sene evvel Tebriz'de bir

yahut üç önce .Hamsesi'ni elde etmek, Maveraünnehr ve Azerbaycan

Anadolu Türkleri'nin fikri münasebetlerini göster-rrck çok mühim bir vesika bulmak demektir. Bu gün

Fuzuli hayatta iken bir Fuzulf bulacak olsak, §airin daha o zaman §Öhret

Page 20: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK USÜL

kazanma dairesini saltanat kadar far-zedebilirdik. Bu gibi faraziyeler mutlak bir hakikati haiz olmasa-lar bile, icra edilecek sair tenkidli tahkikat ile belki de mevsuk ( authentique) bir mahiyet alabilirler.

IV. Metnin kavramak ve tesbit eylemek, yani muhtelif tekamül devirlerine göre kelimelerin, cümlelerin husus! ve tabirlerin delalet ' . tayin etmek gelir. O devir suretiyle cihetleri, mitolojiye anla-madan bir metin fikir beyan etmek mümkün ola-

bedihi ise de, bu sahte mütebahhirler ta-gözönüne her gün görülüyor.

V. Bütün bu gibi ilk ki, metnin mevzuu üslubu nükte ve incelikleri, hususiyederi tedkik edil-melidir; edebi ve binaenaleyh daha fazla enfüsi olan bu tedkik edebiyat tarihçisinin mezi-yetleri faaliyet icra edecektir. Metnin fikri, hissi karane kuvvetini tayin etmek demek, eserin bizim bedii te'sirine meydan vermek demektir. Burada lisan ve üsl"up cihetiyle kendinden öncekilerden ve dan umumi tehassüs ve tefekkür gibi ruhi hususiyeder meydana umumi ve ifadeleri ve muhitinde umumiyede hüküm süren ve binaenaleyh eserde umu-mi hatlar, ima ile gösterilmekle iktifa

edilmelidir. Bir cümlenin tertibi lauball bir bir imalesinde, ahenkli ifadesinde renkli bir seci'de bir devrin bütün ruhu,

' o A bütün teksif olabilir ki bunu zeva-hiri edebiyat tarihçisinin manevi kabiliyeti meydana

fakat keyfimiz e, çok fazla. mesela hi ve Necati'yi anlatmak isterken anlat-

Bir edebi eser, evvelce gibi, eserin mey-dana muhit ve zaman ile, muharririne göre, yani daha ziyade tarihi bir tedkik

' 1

TÜRK USÜL

VI. Tedkik eser ne gibi ruh halleri ( etat de conscience)'nin ve teessür (impression)'lerin, ne türlü bir tabiat üzerine nüfuzundan vücude Bunu anlamak için hal trrcemelerine, muharririn ve umumi tahsil ve tefekkür ve daha sair irsi ve muhite ait te'sirlere mü-racaat etmelidir. bu husustaki he-men hemen edebiyat tarihçisi daha ziyade istidlal (raisonnement)'lere müracaata mecbur kalacak ve ekseri-yetle faraziyeler ileri lüzum görecektir; sair tedkikat ile o istidlallerin sihhat ve

edebiyat tarihçisi için mühim bir kil edebilir.

VII. Eserin nail ve icra edebi ve içti-mai: nüfuzu tayin etmelidir. Nüfuz mes'elesi daima betle tev'em olmaz: Bazan çok kazanan bir eser çok geçmeden halde, uzun zaman dikkati çek-meyen bir eser de bir nüfuz edebilir. Enderunlu

birinci, Fuzull'ningazelleri ikinci hale kafi birer misaldir. Edebi te'sirleri anlamak için uzun ve zah-metli bir tedkik içtimai: te'sirler mes'elesine gelince, onun için edebi: eserlerden daha

kaynaklara, o devir ile alakah vesikalara müracaat icabeder; fakat bilhassa saray mürekkep gibi olan edebi eserlerimizden umumi bir te'sir, yani bütün içtimai

has bir nüfuz beklememelidir.

bir edebi: eser nisbeten en ve en malumat almak için icabeden bunlardan iba-rettir; bir muharririn muhtelif eserleri ayni usullere

bu suretle malumat ve sonra o tahlil semereleri, umumi: bir terkip ile ihya ve tertibe-

Daha sonra, eserler ve göre taksim ve tasnif edebi nevi<lerin tarihi tekamülü vücude

devrin muhtelif münasebetler ben-zerlikler bulunarak zümrelerin ve devrelerin tarihi de

teceddüt devrine kadar gelen eski saf-hatlar ve mümeyyiz seeiyeleri ile edebi: devreler

Page 21: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK Tl USÜL

. .. k'l ve ok uzun tedkiklere ve çok ,1 lç d hdut birkaç tahrif edil-

.. d b' t a ma . . d' Bu gun e e . adüf edilen taksimat

tes .. .. b 'h· tler teayyün ve tekarrür d B' d f'' butun u e ve e a ' tarihi izah f'k ' cereyan a

ettikten sonra, ve . 1 . h k' bT a '; ve tesbit oluna a t e eseriere mü-. . .. .. b t dk'klerde v . butun u e 1 h . d"l lidir. çünkü bir

him bir tetebbu ta e me nl:k ren i daha adi eser7er san'at bedia-

kuvvetle göze çarpar; o t" e iz aha hizmet ederler. v hatta ter v

amaga, k dd" ettig vi halde orta d h , d · ta a um ' .

Sonra, e a . 1 h'tlerinin mahsul ve mette ve adi eserler e mdu zevk ve temayüllerini,

. , h dir; ey k . . eseriere müra-manevi haletini üslubu yani

ve dahinin ve ' "1 "1" caat o un ur . . v. ve o çu ur. edebi yani edebiyat ile

Edebiyat so,n. te . 1" ce burada çok dikkatli cemiyetin te ge ilim narnma

k h oyuncag davranma ve mu a . d 'dd tle icabeder. ··f 't t en e . sahte ve a "b'd . b' bir elde .. .. k 1 e , , Boi e dikkatli tahliliere ihtiyaç gösteri:; sonrald' me ' u k rluk e e e ilimlerde, mevzu z o vuzuhsuz bir

. k d o mayan de o a ar

* . . . 1 d bir neticeye var-

Edebiyat ça a aruz dü-. . h d kika ata ara m .

mak er a .. tedbirli ve basiretli ve ona gore . . . . . 'f: ki malumattan es-d . nfüsi aa b

e h c: 1 b' vu"s'at vermekle bera er, . k' · k ma da a az a , bu b' h C lardan Mesela,

umumiyede ( a a . i ma-edebi hadiseler san metinlerden lumat, daima ve Metin-metsiz ve mevsuk olmayan ayna

TÜRK USÜL 43

lere ve kaynaklara olan derecesini anla-ki, müdekkiklerimiz birçok edebi mahsullerin hakiki isim-

lerini, tarihlerini bilmiyerek sarfederler. Me-sda, Sinan Tezarru'-Name'sinin hakiki ismi ile,

Carib-Name'sinin isimini, ancak son zamanlarda me-ünlerde icra tahkikat ile Sonra, ayni mevzu

muhtelif biribirine hiç gözö-nüne çünkü en müdekkikler bile bir kaynak ile iktifa ederler. Tezarru'-Niime'yi matbu ibaret zannederek ona göre hüküm yürüten, falan kitapta o yolda bir

iddiasiyle mevcut olma-hükmeden edebiyat müverrihlerine çok tesadüf edilir.

hususunda tedkiklerde bilmi-yenler için umumi olan bu kusurdan edebiyat tarihçisi

VIII. Edebiyat tarihçisi evvel hiç i'timat edilerniyecek menba'lardan fakat müesses kanaatlerini hertaraf etmelidir. i'tiba-riyle sahip olmak ve ve tedkik memleketimizde henüz birer mefhum gibi olun-

her bilgi hüküm süren mutasallifiine, umumi ve ekseriyetle telakkilerden edebiyat tarihi de kurtulama-

Edebiyat tarihi yahut bu mevzu ile alakah makaleleri biraz tedkik edersek, bu derhal tezahür eder: Ziya mesela Hariibiit mukaddimesinde filan ve falan ne gibi mütalealar ileri sürdü ise, herkes-ten ayni hükmü ve her kitapta ayni mülahazalara tesadüf edersiniz. Harabiit'ta, mesela Galib'in Hüsn-ü için cihana diye, herkes, sair

isnad ederler; halbuki bunlar Galib'in tedkik etmek dursun, hatta görenler bile pek

Bu tasalluf ( snobisme) illeti, son derece üzüntü ile i 'tirafa mecburuz ki ihtiyarlardan çok ziyade gençler hüküm sürmekte ve mekteplerimiz, en zeki talebderi fena birer muta-sallif olarak fikirleri derhal biri-biriyle münasebet ve hiç tam bir huzur

Page 22: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

44 TÜRK USÜL

. · 1 k bugün eskiler 1 o ara ' ile zihnimizin .am , d lar ya Ziya . · b'ld' · z yegane a am , h . yahut Kude-Eb.. · A Kütüp me ' l . Eslaf gibi risalelerde gördü-

madan Birkaç Osman da isimle-d. h on '

a. . cehaletimiz bu rini biliriz. ha mesela Türk

h · k' gence . , kesif iken, her ze 1 . , h Edeb-ryat

, "1" .. mer umun . 'h . nin tekamu unu - . h 1 en 1, tiyle- a ça dan ma uma k d' . d . cehalet, .. d en e .. h o . b d'h' göstermese, bugun er . k dar ve e d'k' insana her. o a ht rast gelmez .. bilgi bu kada: sa e 'h' .. tedkik etmek , , ll 1 d tan . usu er e e e . .. '1 1 dan

d ' vvela bu gibi ve muta ea ar a am, e ettikten sonra b b aatteessüf hala anla-

d'h' 1 akla era er m Pek basit ve be 1 0 m d b' t tarihçisini tedkikle-'h 1 d n sonra e e . bu at er e. k' 1 da edelim: k b' no ta rinde mu , miyetten tenkidi ve fel-

'kl . d ve umu ' b' tarihi e k k ve . · b, t tan ço . . sefi ama 'k 1 1 b'l cek her nevi'

k . . nla ala a o a e anlama onu . . 1 b' edebi hadiseyi . . h lb e ihmal a . h Eski edebiyat bir nevi' sebeplerle ka teessüs etmesini ki-yerine ondan Aur e d taklit olu-

' . 1 . cem e e . d misi Garp te . . kimisi son e nacak büyük kimisi nazire-Galib'den büyük, . e isnad ediyor-cilik illetinin eski vukua gelmesinde

. b k d r a 1 lar; u a . si alakah olabilir. M es' ele, on

bu . h k'ki ve olmayan bir su-, · ·nin a . . . · tarz ve te en . . b' debiyat za-, · d e · · d t rette e e . . 1 · hakiki e -d b "t"n bu en man a u u 1 d uktedir olma ..

ve kavramaga m n cihetlerden biri de, en mu: U mumiyetle i ue

messil (maximum)' en, ) beraber, temayu en

TÜRK USÜL 45

i'tiraf edelim ki en yüksek, en intihfiz (extremes) en mü-messil ve en enmuzeci acidediyoruz; halbuki yüksek ve intihfiz vak'alar, istisnai hadiselerdir: Onlar azami haddi gös-termek hususunda mümessildirler. bu kabil hadi-selerdendir: Hüsn-ü devrin hakim temayülleri ve

ziyade, Galib'in san'at gösterir; A vni, Hoca N et, Esrar Dede, Pertev

Efendi, eserleriyle o devrin daha ma'kesleri, yani daha ö nek eden hadiseleri vasati haiz hadiselerin umumi olmak itibariyle daha göze çarpan bir mü-

haiz edebiyat tarihçisi onlar ara-en örnek edenleri ve tedkike mecburdur.

Bütün o orta eserlerin üstündeki ve ehemmiyeti, hususiyeti ancak, o suretle Orta

bir zümre toplamak ekseriya müm-kün Prof. Lanson bu hususta Mornet'nin usulünü ediyor: Biribirinin aksi ve olan tarih müvazi silsildere (müteziiyid) bir halde ileriiyen silsile yeni temayülleri, eksilen cihet ise, içinde maziden sürüklenip gelen, yüz

gösterir. Umumiyede bir gibi olunan gelince, onlar da -Lanso n'nun pek güzel hulasa veçhile- ihtimaller gelir:

r. eserlerin yeri ile, sönük mecbur olabilir.

2. Esasen olan bir için son darbeyi olabilir.

3· hücum veren bir harb ala-olabilir .

4· birçok zihinleri bir noktada me ile temayüllerine uygun bir fikir meydana olabilir.

bu ihtimalierin hepsinde de, olma-edebi eserlerden sonra meydana ve bina-

cnaleyh onu anlamak için orta hadiseleri asla gözden Bilhassa bi-

Page 23: Koprulu (Turk Edebiyati Tarihinde Usul)

TÜRK EDEBiYATI USÜL

zim hiç ancak uzun bir bekleme devresinden sonra

ki, biraz da ve ve ileri gelen bu gibi hallerde, yine orta

eserleri anlamak ve bu suretle o devir zevk ve temayül-lerini tahlil ederek sebeplerini mey-dana icabeder.

Edebiyat tarihi tedkiklerinde, tedkik mevzuu yükselip umumiyet hakikat ve kat'ilik de o nisbette azai-

ve basit mes'elelerde birçok re'y ile hüküm beyan edebilirler; fakat basitlik yok ol-dukça, hükümler gittikçe daha biribirine uymayan ve daha

birer hal alabilir. Bütün manevi ilimiere has olan bu. n_a-kise edebiyat tarihçisini

' • o •

Nisbilik (relativite) ve ve müverrihin manevi sihhati ve selameti için pek

Sahte benzerlikler ve müfrit ta'mim (generalisation)'ler üzerine, daha basit ilimierin taklit suretiyle, zahiren ilmi binalar kurmak ne kadar muzir ise, edebiyat tarihinin

tavzih ve hususi usullerine uygun olarak da o kadar verimlidir.

son kadar, Türkler'in fikri ve hissi tekamülünü muntazam bir silsile bir edebiyat tarihi vücude getirmek için gelen tabi' olunacak usulleri fakat vazih bir surette Evvela tahlil ( analyse), sonra terkib ( synthese) gibi iki büyük nok-taya bu uzun ve bilhassa ikincisi büyük ve bir isti 'd ada çünkü tahlil, birer birer halde, terkib, tahlil neticesinde elde

mezc ve tertip ile, hakikatleri en küçük nokta-kadar ve umumi çizgileri ile tesbit eder.

M o n o d 'nun gibi, insan tabiat hadiselerini, bütünü ile anlamak maksadiyle tedkik ediyorsa,

de, cemiyederin ve onu idare eden ve tekemmüllerin büyük çizgilerini umumi

r TÜRK EDEBiYATI USÜL 47

ile anlamak ümidiyle tedkik eder. fikrin bu tem' 'h' b" "h. . ayu u, ru. tezahürü gibi telakki umu-

en mevzuu etmesinden nazar tahl"l h . . , . , e parça-

terkip ile ihya ve tesbit etmek, ru Max N ordau'nun bir idd" h"l h . . . veç e, her tahli: ile O parçalar eski kül

ve hiçbir veremez; halbuki terkip kat ve hakikate daha

ve ve terkip, tamamlayan acidolunabilir. Tahlilin h · · .. . . . . · e

gelen t k"b" k . d . . n, er e ve yarareasma tahlilierin mahsulü ol-

her kilidi açan sihirli bir anahtar tarihçisi terkip hususunda k k d"

o o· d'd anca en a ve a ile, bazan ile h go·· t · B h k

o s u es sözlerimize ilave cihet, ilmi fikir ve

a Fustel de C ' h , . . . . ou anges ur günlük terkip için senelerce tahlil

Edebiyat tarihine hevesli her Türk genci hen·· · ' . . , uz ma -bu b·· ··k , 'b"d . . . . uyu ve

a e usuller dairesinde hiç olmazsa birer ta çünkü, vücude gelecek bu

buyuk v: Türk milletinin boyunca muhtelif fikri ve hissi ve 0 muhtelif

_göst:ren_ Türk milli vahdetini gös-te:.erek, ayni vahdet gayesine sevkedecektir. Turk bundan daha asil ve mukaddes bir hedef tasavvur olunabilir!