tanzİmat edebİyati (1860 -1896) - mehmetguluzaktanegitim.net · tanzİmat edebİyati (1860 -1896)...

33
TANZİMAT EDEBİYATI (1860 -1896) Avrupa'nın Aydınlanma Süreci Osmanlı karşısındaki durumu ve kilise baskısı Avrupa'nın kendini sorgulamasına neden olmuştur. Matba(1456 Gutenberg) Hümanizm Rönesans Martin Luther 1519 İncili Almancaya çevirir. 1750 sanayi devrimi Fransız ihtilali Osmanlı Devlet-i Aliyye'de Aydınlanma Viyana bozgunu 1683 ve Karlofça Antlaşması 1699 İsyanlar Bütün kurumlarda meydana gelen bozulmalar Kaybedilen savaşlar ve yeniçerilerin durumu Avrupanın sanayisinin ekonomiyi bozması Milliyetçilik akımıyla devletin parçalanma eşiğine gelmesi Damat İbrahim Paşa tarafından Avrupaya gönderilen elçiler Matba İbrahim Müteferrika 1727 Okullar Halil Hamit Paşa’nın gayretiyle 1773’te Mekteb-i Riyaziye(Mühendishane-i Berri-i Hümayun1793), 1773’da Hendese Odası adıyla mühendislik okulu (1782’de Mühendishane-i Bahr-i Hümayun)1827’de sivil ve askerî doktor yetiştirmek üzere Mekteb-i Tıbbiye, 1831’de Mızıka-yı Hümayun Mektebi,1834’te Mekteb-i Ulum-ı Harbiye açıldı.Rüştiyeler 1839,Mekteb-i Maarifi Adliye 1838... II. Mahmut’un yaptığı en önemli işlerden birisi, “fesat yuvası” haline gelmiş bulunan Yeniçeri Ocağını tamamen ortadan kaldırmak

Upload: others

Post on 30-Aug-2019

33 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

TANZİMAT EDEBİYATI (1860 -1896)

Avrupa'nın Aydınlanma Süreci

Osmanlı karşısındaki durumu ve kilise baskısı Avrupa'nın kendini sorgulamasına neden olmuştur.

Matba(1456 Gutenberg)

Hümanizm

Rönesans

Martin Luther 1519 İncili Almancaya çevirir.

1750 sanayi devrimi

Fransız ihtilali

Osmanlı Devlet-i Aliyye'de Aydınlanma

Viyana bozgunu 1683 ve Karlofça Antlaşması 1699

İsyanlar

Bütün kurumlarda meydana gelen bozulmalar

Kaybedilen savaşlar ve yeniçerilerin durumu

Avrupanın sanayisinin ekonomiyi bozması

Milliyetçilik akımıyla devletin parçalanma eşiğine gelmesi

Damat İbrahim Paşa tarafından Avrupaya gönderilen elçiler

Matba İbrahim Müteferrika 1727

Okullar Halil Hamit Paşa’nın gayretiyle 1773’te Mekteb-i Riyaziye(Mühendishane-i Berri-i Hümayun1793), 1773’da Hendese Odası adıyla mühendislik okulu (1782’de Mühendishane-i Bahr-i Hümayun)1827’de sivil ve askerî doktor yetiştirmek üzere Mekteb-i Tıbbiye, 1831’de Mızıka-yı Hümayun Mektebi,1834’te Mekteb-i Ulum-ı Harbiye açıldı.Rüştiyeler 1839,Mekteb-i Maarifi Adliye 1838...

II. Mahmut’un yaptığı en önemli işlerden birisi, “fesat yuvası” haline gelmiş bulunan Yeniçeri Ocağını tamamen ortadan kaldırmak

(1826) ve 17Haziran 1826 da Avrupai usullere göre düzenlenmiş Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adıyla yeni bir ordu kurmaktır.

TANZİMAT EDEBİYATININ OLUŞUM SÜRECİ 1839'da siyasi tanzimat,1860'da ise edebi tanzimat başlar. Aradaki 21 yıllık dönem edebi tanzimatın hazırlık sürecidir. Bu dönemde telif eser verilmemiş Batı'dan çeviriler yapılmıştır. 1821'de kurulan tercüme odası, İstanbul'da açılan ilk avrupai tiyatrolar, Avrupa'ya giden elçilerimizin yazdığı sefaretnameler, Osmanlı topraklarında çıkarılan ilk gazeteler 1851'de, Darülfünun (Üniversite)'de okunacak derslerin kitaplarını hazırlamak üzere Encümen-i Dâniş Tanzimat edebiyatının şekillenmesine katkıda bulunmuştur.

Encümen-i Daniş : 15 Nisan 1851’de kurulan Mustafa Reşit Paşa’dır. Fransız İlimler Akademisi’ni örnek alarak kurulan bu kurulun başardığı en önemli iş, Ahmet Cevdet Paşa’ya yazdırılmış “Tarih-i Cevdet” adlı eserdir. Mustafa Reşit Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Cevdet Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa gibi Tanzimat Dönemi’nin en önemli devlet ve kültür adamlarını barındıran bu kurum, Tanzimat zihniyetinin belirleyici kurumlarından olmuştur.

KISACASI Lâle Devri, elçilikler, Fransız ihtilâli, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, eğitim ve öğretim, konaklar, çeviri, gazete tiyatro gibi temel unsurlar, Türk edebiyatı tarihinde yeni bir edebiyatın ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Söz konusu kaynaklardan beslenen Türk aydınları yeni bir edebiyatın ortaya çıkışında etkin rol oynamışlardır.

Âkif Paşa (1787-1845)

Klasik edebiyat vadisinde eser kaleme alan Âkif Paşa (1787-1845), Tanzimat senelerinde daha çok Tabsıra adlı düz yazı kitabıyla ün kazanmış bir siyaset adamı, yazar ve şair olarak belirir. İhtiraslı yaratılışının beslediği kötümser ruh hali eserlerine de yansır. Metafizik karakterli Kaside-i Adem’de varlığa karşı yokluğu yüceltmesiyle şiirimize yeni bir tema getirir. Kötümser ruh hali, buna bağlı olarak metafizik buhranı sonraki nesli, başta Ziya Paşa ile Abdülhak Hâmit olmak üzere, Tevfik Fikret ve Mehmet Âkif’te aksini bulacaktır. Bu şiiriyle o, daha sonra çokça örneğine rastlayacağımız ıstırap çeken insanın habercisi gibidir:

Sade dil ve samimi söyleyiş içinde hece vezniyle torunu hakkında yazdığı koşma tarzındaki mersiye ise klasik mersiyeden ve halk şiirinin ağıdından farklı oluşuyla dikkat çeker. Yenileşme döneminde bilhassa Recaizade Mahmut Ekrem ile Abdülhak Hâmit’te bu mersiyenin etkileri kendini gösterecektir.

Mersiye(1)

Tıfl-ı nazeninim unutmam seni Aylar günler değil geçse de yıllar Telhikâm eyledi firakın beni Çıkar mı hatırdan o tatlı diller Kıyılamaz iken öpmeğe tenin Şimdi ne haldedir nâzik bedenin Andıkça gülşende gönce dehenin Yansın âhımile kül olsun güller.

Tegüyyürler gelip cism-i semîne Döküldü mü siyah ebrû cebîne Sırma saçlar yayıldı mı zemine Dağıldı mı kokladığım sümbüller? Feleğin kînesi yerin buldu mu Gül yanağın, reng-i rûyun soldu mu Acaba çürüyüp toprak oldu mu Öpüp kokladığım o pamuk eller?

Sadullah Paşa

Yenileşme çabaları içerisinde Sadullah Paşa’nın da gayretleri unutulmamalıdır. Eserlerinin çoğu bugün elimizde bulunmayan Sadullah Paşa (1838-1891), Tanzimat Döneminin yenilikçi fikirlerine açık, Batı’nın müspet bilimlerine inanmış bir devlet adamıdır. Edebiyat alanında yaptıklarından çok zihniyet değişiminin temsilcilerinden biri olarak devri içinde işlev üstlenir. Edebiyatla da yakından ilgilenen Sadullah Paşa, On Dokuzuncu Asır manzumesiyle dikkatleri üzerine toplamış, âdeta devrinin aydınlarının yöneldiği Batı dünyasının temel değerlerini ortaya koymuştur.

Erişti evc-i kemâlâta nûr-i idrâkât Yetişti rütbe-i imkâna kısm-ı mümteniât Besâit oldu mürekkeb, mürekkeb oldu basit Bedâhet oldu tecârible hayli meçhûlât Mecâz oldu hakîkat, hakîkat oldu mecâz Yıkıldı belki esâsından eski mâlûmât Mebâhis-i felek ü arz ü hikmet ü kimyâ Değil vesâvis-i ezhân ü vehm ü temsilât ** • 1. Akıl, anlayış gücünün ışığı olgunluğun zirvesine erişti. Olmaz zannedilen birçok şey mümkün hâle geldi.

• 2. Basit zannedilenler karışık, karışık zannedilenler basit oldu. Bilinmezler, tecrübe (deney) sayesinde apaçık hâle geldi. • 3. Hakikat oldu mecaz‚ mecaz oldu hakikat. Eski bilgiler temelinden yıkıldı. • 4. Astronomi, coğrafya, kimya, fizik ve felsefe konuları artık zihnî kuruntulardan, mantık yürütmekten ibaret değil.

Tanzimat Edebiyatının Genel Özellikleri: Bu dönemde aydınlar yüzünü doğudan batıya çevirmeye başlamışlardır. Tanzimat Edebiyatının özellikle ilk döneminde yetişen sanatçılar Fransız devrimci yazarların (Voltaire,J.J. Rousseou) etkisi altında kalıp eserlerinde zulm, haksızlık, yolsuzluk ve cehalete karşı mücadeleye girmişlerdir. Vatan, millet, hürriyet, kanun, hak, adalet, meşrutiyet gibi kavramları halka öğretmeye çalışmışlardır. Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşır. Edebiyatımızda eski-yeni tartışmalarının başladığı dönemdir.

Tanzimat sanatçılarının çoğu Fransız edebiyatının sanatçılarından örnek alarak kimisi romantik (Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem) kimisi de realist (Samipaşazade Sezai, Nabızade Nazım) özellikler taşıyan eserler vermişlerdir. Tanzimat Edebiyatı sanatçıları divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup gibi edebiyat türlerini batı anlayışına göre yenilemişlerdir. Ayrıca edebiyatımızda hiç bulunmayan makale, roman, tiyatro, hikâye, anı, eleştiri gibi yeni türleri getirmişlerdir.

Tanzimat Edebiyatıyla birlikte nesirde paragraf ve noktalama işaretleri kullanılmaya başlanmıştır.

Tanzimat edebiyatında dil

Tanzimat Edebiyatının başlıca şair ve yazarları önce gazetelerde dilin ve edebiyatın nasıl olması gerektiğini tartışmışlardır. Dönemin en önde gelen kişiliği Şinasi, Agâh Efendi ile birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahvâl (1860) ve yalnız başına çıkardığı Tasvîr-i Efkâr'da Batı uygarlığına ulaşmak için bilgisizlikle yobazlığın ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuş; bunun için, gazete aracılığıyla halkın düzeyini yükseltmeye çalışmıştır. Bu sırada halkın analayabileceği bir dile gereksinim duymuş ve yeni, yalın bir düzyazının ortaya çıkmasına önayak olmuştur. 1859’da yazdığı Şair Evlenmesi’ne “bi’l-iltizam lisan-ı âvâm üzre kaleme alınmıştır” notunu düşer.Hatta Müntehabat-ı Eş’âr’ında yer alan şiirlerin bazı mısralarına da benzer dipnotu düşüp “safi Türkçeyle yazılmıştır” demiştir. Şinasi’nin Türk ata sözlerini Durub-I Emsâl-i Osmaniye (1863) adıyla derler. Şinasi’nin Türk ata sözlerini Durub-I Emsâl-i Osmaniye(1863) adıyla derler.

Namık Kemal ise "Lisan-ı Osmanî'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir" (Tasvir-i Efkâr, 1866) adındaki uzun makalesinde yapaylığı, gerçeğe dayanmaması nedeniyle Divan Edebiyatını eleştirir. Türk edebiyatının yeniden düzenlenmesi gerektiğini öne sürer. Bunun da yazı dilinin konuşma diline en kısa sürede dönüştürülmesiyle olabileceğini belirtir. Ayrıca N. Kemal, edebiyatın bir ulusun devamının güvencesi olduğunu öne sürerek, edebiyatta toplumsal yarar arama ilkesini ortaya koyar.

Ziya Paşa, ünlü Şiir ve İnşa makalesinde Divan Edebiyatının ulusal bir edebiyat olmadığını, çağdaş Türk edebiyatının Halk edebiyatına dayanarak kurulabileceğini ileri sürer. Halkın düzeyine ve ifade biçimine gidilmesi gerektiğini savunur. Görüldüğü gibi bu dönemin edebiyatçıları Batı edebiyatını örnek alırken, halkın analayabileceği yeni bir dil ve anlatım da aramışlardır

Halk dilinin edebiyat eserinde Şinasi’den sonraki asıl temsilcisi Ahmet Mithat Efendi olur. Onun sayısı büyük yekun tutan hikâye ve romanları halk söyleyişinin yanında onun hayatını da geniş şekilde yansıtan yapıda karşımıza çıkar.

Yenilenme Dönemi içerisinde Türkçe üzerinde duran kişilerden biri de Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)’dır. A.Vefik Paşa, Türkçenin sadeleşmesi ve gelişmesi yolunda sağladığı katkıların yanında doğu lehçelerinden (Çağatayca) sözcük almak gibi Türkçeyi hiç de iyi noktaya götürmeyecek olan bir teklifte bulunur.

Tanzimat sonrasında bilimsel disiplinle Türklük araştırmalarına yönelen ilk yazarlardan biri Şemsettin Sâmi (1850-1904)’dir. Şemsettin Sâmi, 1881’de yayımlanan Lisan-ı Türkî “Osmanî” başlıklı makalesindeTürk dili konusuna bilimsel bir dikkatle eğilir. Osmanlı diye bir milletin olmadığını, bu sebeple “Osmanlıca” diye bir dilin olamayacağını, bu dilin adının Türkçe olduğunu bildirir. Türkçenin sadeleşmesini ve gerçek kimliğini kazanmasını isteyen yazar, bu görüşleriyle Ömer Seyfettin’in II. Meşrutiyet yıllarında başlatacağı Yeni Lisan hareketine de kaynaklık eder.

Tanzimat Şiirinin Genel Özelllikleri ·Şiirde biçim olarak Divan edebiyatı geleneği devam ettirilmiş, şiirin konuları ise alabildiğine genişlemiştir. ·Şiirlerde “kanun, medeniyet, eşitlik, hürriyet, vatan” gibi konular işlenmeye başlanmıştır. ·Vasfi Mahir Kocatürk'e göre Tanzimat şiiri divan edebiyatından malzeme,Batı edebiyatından fikir milli hayattan ilham almıştır. ·Divan şiirindeki parça güzelliği yerine bütün güzelliği benimsenmiş, anlam şiirin bütününe sindirilmiştir. ·Divan şiirindeki göz için kafiye anlayışı yerine kulak için kafiye anlayışı benimsenmiştir.

·İlk dönem Tanzimat şiirinde gazel, kaside, terkib-i bent... gibi biçimler kullanılırken ikinci dönemde Fransız şiirinin etkisiyle yeni biçimler kullanılmıştır ·Her iki dönemde de aruz ölçüsü kullanılmış, hece ölçüsü denenmiştir. Nazım birimi beyittir. ·İlk dönemde siyasal ve toplumsal sorunlar, ikinci dönemde bireysel ve duygusal konular işlenmiştir ·İlk dönem şiirindeki dil ikinci dönem şiirindeki dilden daha sadedir. İkinci dönemde daha ağır bir dil kullanılmıştır.

Tanzimat Şiirinde Muhteva

Sanat sanat içindir görüşünden hateketle en büyük değişim konuda görülmüştür.

Medeniyet hak hürrüyet adalet kanun miilet vatan akıl en fazla işlenen konulardır.

Hak, hürrüyet, adalet, kanun, miilet, akıl gibi kavramları Şinasi kullanır.

Şinasi’nin şiirlerinin en mühim cephesi Reşid Paşa için yazdığı kasideler ile dini manzumelerinde ortaya koyduğu fikrî muhtevadır.

Bu kasidelerinde siyasi, hukuki, sosyal ve felsefî fikirlerini ortaya koyar. Bu kasideler birçok beyitte klasik edebiyattan, şahsa yer vermeyişleri, fikri öne çıkaran âdeta küçük bir makale özelliği taşımalarıyla ayrılır.Akıl ön plana çıkar.Soyut kavram olarak aklı över.

Namık Kemal sanatı toplumu aydınlatmada bir araç olarak görür.

Vatan ve hürriyet millet kavramlarını ön plana çıkarır ve vatan şairi olarak bilinir.

Söz oyunları yapmadan kudretli ve gür sesiniyle seslenir millete.

Millet bilinci vatan sen ben kavdasına düşmemek bilinçlenmek önemlidir.

Hürriyet Kasiddesi,Vatan Şarkısı,Vatan Türküsü,Murabba,Vaveyla vatan sevgisi ve kahramanlıkduygularını işlediği şiirlerdendir.

Hürriyet Kasidesi’nde “Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten/ Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükümetten” diyen şair, politik tercihinin yanında yeni insan tipinin davranış tarzını sergiler.

Tanzimatın ikinci döneminde ise şairler içine kapanmıştır.

Toplumsal konuların yerini bireysel konular almıştır.Aşk,ölüm, tabiat, metafizik,mistik arayışlar önemli yer tutar.Ekrem her güzel şey şiirin konusudur der.

Ekrem şiirde üç tür güzellik görür:düşünce güzelliği,hayal güzelliği,duygu güzelliği.

EkremPiraye,Emcet,Nijat adlı üç çocuğunun ölümüyle içli duygulu şiirler yazar ölümü anlatır(Ah Nijat başlıklı şiir Nijatın ölümü üzerine yazılır ve ölüm karşısındaki çaresizliği anlatır.

Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, solgun güller, romantik güzellikler şiirlerinde işlediği konulardandır.

Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır.

Tabiat,aşk,ölüm ve metafizik konular işlediği başlıca konulardır.

Sahra adlı şiirinde köy ve kır hayatını işleyerek ilk pastoral şiirimizi yazmıştır.

Biçim olarak tanzimat şiiri

Divan şiirinin tesirinden kurtulmak kolay olmaz

En fazla değişime uğrayan ve değişime direnen şiirdir.

Şekil bakımından eskiye bağlı kalınsa da Şinasinin Tercüme-i Manzume' de topladığı çeviri şiirlerinde yeni şekillerle tanışmış oluruz.

Bütün güzelliği benimsenir.

Ölçü Ziya Paşanın birkaç şiiri hariç aruzla yazılır.

Ziya paşa Şiir ve İnşa Makalesinde savunduğu düşüncelere uygun olarak heceyle şiir yazar.

Türk şiir tarihinde şiirde kompozisyon bütünlüğü Şinasiyle başlar.

Biçim olarak esas değişikliği ikinci dönemde görürüz.

Özellikle Hamit eski nazım şeklini yıkar ve yeni bir estetik kurmaktan ziyade klasik şiirin estediğini bozar.

Özellikle Hamit eski nazım şeklini yıkar ve yeni bir estetik kurmaktan ziyade klasik şiirin estediğini bozar.Özellikle Hamit eski nazım şeklini yıkar ve yeni bir estetik kurmaktan ziyade klasik şiirin estediğini bozar.

Ekrem aruza hakim olamaz ve ilk kez Takdir-i Elhan'da konuya göre vezin seçme gereğini ortaya atar.

Batıdan alınma nazım şekilleriyle şiir yazılır ve kafiye düzeninde değişiklikler yapılır.Her kelimenin şiire giremeyeceği savunulur.

GAZETE Tanzimat Edebiyatı'nın yazar ve şairlerinin pek çoğu gazete çıkarma işiyle de uğraşmıştır. ·1831’de çıkarılan Takvim-i Vakayi resmi bir gazete olup ilk gazetedir. ·1840’ta İngiliz William Churchill tarafından çıkarılan Ceride-i Havadis, yarı resmi bir gazetedir. ·1860’ta Şinasi ve Agâh Efendi’nin birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval ilk özel gazetedir. ·1862’de Şinasi tek başına Tasvir-i Efkâr adlı

bir gazete çıkarmaya başlar. Aynı gazeteyi 1865'ten sonra iki yıi Namık Kemal çıkarır.

Dönemin diğer gazeteleri Muhbir: 1866 yılında Ali Suavi çıkarır. Avrupa'ya gittikten sonra bu gazeteyi Avrupa'da çıkarmaya devam eder. Hürriyet: 1869'da Londra'da Ziya Paşa ve Namık Kemal birlikte çıkarmışlardır. Daha sonra Ziya Paşa Cenevre'de tek başına çıkarmaya devam eder. İbret: Avrupa'dan dönen Namık Kemal, 1871'de çıkarır. Devir: 1872'de Ahmet Mithat Efendi çıkarır. Bedir: 1872'de Ahmet Mithat Efendi çıkarır. Tercüman-ı Hakikat: 1878'de Ahmet Mithat Efendi çıkarır.

Çeviriler Şinasi “Tercüme-i Manzume” (1859)

Edhem Pertev Paşa “Tıfl-ı Naîm” (Victor Hugo, 1870)

Sadullah Paşa “Göl” (Le Lac, Lamartine)

Yusuf Kamil Paşa “Télémaque (Telemak)” 1862

Münif Paşa “Hikâye-i Mağdurîn (Sefiller)” 1862

Ahmet Lütfi Efendi “Hikâye-i Robenson” 1864

Recaizâde Ekrem “Atala” 1869

Teodor Kasap “Monte Cristo” 1871

Tanzimat Döneminde Roman

Tanzimat romanıyla divan nesri arasındaki farklar

·Konuşmaları gösteren çizgiler ve noktalama işaretleri kullanılır. ·Divan nesrinde sayfalarca süren cümleler kısaltılmış, sözcüklerin cümle içindeki işlevi önemsenmiştir. ·Divan nesrindeki iç kafiye olan secilere pek yer verilmemiştir. ·Basmakalıp giriş cümleleri bırakılmış, konuya doğrudan girme ilkesi önemsenmiştir. ·Toplumu tümüyle kuşatan sosyal konular işlenmiş, edebiyat topluma indirgenmiştir.

Tanzimat romanının özellikleri

Türk edebiyatı, romanla ilk defa, Yusuf Kâmil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak”(1862) çevirisiyle tanışır. Bu dönemdeki diğer çeviri romanlar: Münif Paşa-Hikaye-i Mağdurin(Sefiller)(1862) Ahmet Lütfi Efendi-Robenson Cruze(1864) Teodor Kasap-Monte Cristo(1872) Rezaizade Mahmut Ekrem-Atala(1872)

Şemsettin Sami-Sefiller(1880) Edebiyatımızdaki ilk yerli roman ise 1872’de Şemsettin Sami tarafından yazılan “Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı romandır.

Olaylar, genellikle günlük yaşamdan ya da tarihten seçilmiştir. Cariyelik kurumu ve alafrangalık özentisi , batılılaşmanın yanlış anlaşılması, aşk ,tesadüfler,görücü usulüyle evlilik,köy hayatı,köleleik,tarihi olaylar,fen bilimlerinin gelişimine bağlı olaylar romanlarda işlenen başlıca konulardır. Kişiler, çoğu zaman tek yönlü olarak ele alınır. İyiler hep iyi, kötüler de hep kötüdür. Eserlerde zayıf karakterli ,mirasyedi hastalıklı genç, güçlü anne karakteri kullanılır. Bu özellik servet-i fünun'da da devam eder.

Tasvirler, olayın akışı içinde eritilmemiş, bir süs öğesi olarak uzun uzadıya kullanılmıştır. Mekan, olarak genellikle İstanbul (Beyoğlu,Çamlıca...) kullanılmıştır. Anadolu bu dönemde ihmal edilmiştir.

Birinci dönem romanlarında daha çok romantizmin etkisi görülür. Romantizmin etkisiyle Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi yer yer olayın akışını keserek okura bilgi vermiş ve eserde kişiliklerini gizlememişlerdir. İkinci dönem sanatçıları realizmin etkisiyle "gözlem"e önem vermişler, olağanüstü kişi ve olaylar yerine olabilir olaylara, kişilere yönelmişlerdir.

Üçlü aşk işlenir ve aşkın önünde engeller vardır.

Romanların sonunda genellikle kahramanlar ölür.

Tesadüflere yer verilir ve olay kurgusunda kusurlar görülür.

Romanın sonunda iyiler ödüllendirilir kötüler cezalandırılır.

Roman ve hikâyede aydınlara ve halka seslenen iki tutum kendini gösterir. Namık Kemal aydınlara, Ahmet Mithat Efendi halka seslenir.

Ahmet Mithatta roman

Hikayeden romana geçiş var ara eserler var

Halka seslenmiş ve hacei evvel diye anılmıştır.

Amacı halkı aydınlatmaktır ve sık sık romanın akışını durdurup okuyucuya “Ey kâri!”, “Ey kârie!” diye seslenir.

Konu yelpazesi alabildiğine geniş:

Çok sayıda roman ve öykü yazmasına rağmen tekrara düşmemiştir.

Olay örgüsü tek kahramanın üzerine kurulmaz,birden çok kahramanın serüveni birbirinin içine geçecek şekilde düzenlenir.

Roman ve hikayelerinde zaman zaman kendinede seslenir.

Eserleri öğretici olduğundan edebi yönden zayıftır.

Dili devrine göre oldukça sadedir.

Eserlerinin sonunda kıssadan hisse çıkar.

Beğendiği romanların hemen bir benzerini yazmıştır:(Monte Cristo’ya karşı Hasan Mellah,Don Kişot’a karşı Çengi, Jules Verne’in romanlarına karşı Ahmet Metin ve Şirzat)

Zaman zaman kahramanlarının pisikolojik yönünü de anlatır.

Ahmet Mithat Efendi, değişik sanat anlayışlarının ve sanatkârların etkisinde kalmış, buna bağlı olarak da farklı türde ve edebî akımlara bağlı tarzlarda eserler kaleme almıştır: - Alexandre Dumas Pere tarzında macera romanı: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş vb. - Jules Verne yolunda gezi ve bilimkurgu romanı: Acaib-i Âlem, Ahmet Metin ve Şirzat. - Harika romanı (Doğa üstü güçlerden söz eden romanlar): Çengi - Köy romanı: Bahtiyarlık. - Tarihî roman: Yeniçeriler, Arnavutlar - Solyotlar vb. - Romantizme bağlı roman: Yeryüzünde Bir Melek - Realist roman: Henüz On Yedi Yaşında - Natüralist roman: Müşahedat, Taaffüf. -Polisiye Romanlar: Esrar-ı Cinayet (Türk edebiyatının ilk polisiye romanı), Cinli Han, Haydut Montari…

Namık Kemal'de roman

Aydınlara seslenen Namaık Kemalde şiirde olduğu gibi romanda da batılılaşmayı savunur Edebiyatta bir esas gibi gördüğü eğlendirmek ve faydalandırmak gayelerini bırakmamakla beraber psikolojik dikkati bu sanatın esası olarak alır.”

Hikayeden değil direk roman yazar batı tarzında

Batılı tarzda tasvir ve tahlil metoduyla roman yazar.

Pisikolojik çözümlemelere başvurulur.

TANZİMATIN İKİNCİ DÖNEMİNDE ROMANDAKİ GEĞİŞİM

Konu:Köleleik,cariyelik,alafranga-alaturka çatışması,görücü usülüyle evlilik,kızların eğitimi gibi konular önplana çıkar.

Teknik bakımdan:Mekan ve insan betimlemeleri daha başarılıdır. Betimlemelerle insan pisikolojisi arasında bağ kurulur.Realizm ve naturalizmin tesiri görülmeye başlanır insan fizyolojisi,soya çekim kalıtsallık konular ele alınır.Karekter merkezli romanlar yazılmaya başlanır(İlk dönem olay merkezli)Tip ve karekter oluşturmada daha başarılıdırlar.Romanlara olayların aksiyonu değil de esaret,kadın hakları,masumiyet,kıskançlık ve özenti gibi temalar yön verir.

Bu dönemde Servet-i Fünun romanının temeli atılır.

ÖYKÜ: Edebiyatımızda ilk öykü kitabı Ahmet Mithat Efendi’nin “Letaif-i Rivayat” adlı yapıtıdır. Emin Nihat'ın Müsameratname'si ilk öykü denemesi olarak kabul edilir. Ancak modern anlamda ilk hikâyecilik Sami Paşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı eseriyle başlar. Tanzimat döneminde öykü, roman kadar yaygınlaşmamıştır.

TANZİMAT DÖNEMİMDE TİYATRO:

Tanzimat Dönemi'ne gelinceye kadar Türk okuru, tiyatro türüne yabancı değildi. Halkın eğlence ihtiyacını karşılayan karagöz, meddah ve ortaoyunu vardı. Batılı anlamda yazılı bir metne dayanan, oyuncuların bu metindeki rollerini ezberleyip olayı sahnede seyirci önünde canlandırabilecekleri ilk yerli eser Şinasi'nin "Şair Evlenmesi" adlı komedisidir. Edebiyatımızda sahnelenen ilk tiyatro ise Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” adlı yapıtıdır. Tanzimat döneminde Şinasi ve Namık Kemal'den başka tiyatro alanında eser verenler:

Ali Haydar Bey:Türk edebiyatında ilk trajedi yazarıdır. Sergüzeşt-i Perviz,İkinci Ersas(Trajedi-Gedikpaşa tiyatrosunda sahnelendi),Rüya Oyunu(Komedi) Direktör Ali Bey:Mizah edebiyatının öncülerindendir.Güllü Agop tiyatrosuna çeviriler yapmıştır.Dili sanatsız ve sadedir.Eserleri.Kokana Yatıyor, Misafiri İstikal, Geveze Berber(komedi) Letâfet(operet)Ayyar Hamza(uyarlama) Ebuzziya Tevfik:İlk eseri Ecel-i Kaza oynanan ilk türkçe telif oyun olma özelliği taşır.Diyojen'de yayımlanan bu oyun çok beğenilir ve Romio ve Julyet'le bile karşılaştırılır. Ahmet Vefik Paşa, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdulhak Hamit Tarhan, Ahmet Mithat Efendi

1840'tan başlayarak, önce İtalya, Fransız tiyatroları kurulmuş; sonra Hacı Nazım, Hasköy, Şark, Ortaköy gibi yerli tiyatrolar açılmıştır. İlk Türk tiyatrosu 1867'de kurulan Osmanlı Tiyatrosu(Gedikpaşa Tiyatrosu)'dur. Sahibi Güllü Agop'tur. Bu tiyatroda Namık Kemal, Âli Bey, Ahmet Mithat, Ebuzziya Tevfik, Şemsettin Sami gibi yazarların oyunları sahneye konmuştur. İlk Türk operaları Arif'in Hilesi, Leblebici Horhor, Köse Yahya burada oynanmıştır.

"Tiyatro bir eğlencedir; fakat eğlencelerin en faydalısıdır." diyen Namık Kemal bu dönemin önemli tiyatro sanatçılarındandır. Tiyatrolarını halkı eğitmek için yazan Namık Kemal, romantizmin etkisinde kalmıştır. Tanzimat Dönemi tiyatro yazarlarından Abdulhak Hamit Tarhan bu dönemde en çok tiyatro eseri veren sanatçılarımızdandır. Çok farklı bir milli tiyatro anlayışına sahip olan yazara göre "Asıl milli tiyatro seyircilere herkesten iyi bildikleri kendi hayatlarını değil, tanımadıkları toplulukların veya azınlıkların hayatlarını, İslâm ve Osmanlı tarihinin muhteşem olaylarını tanıtan eserlerdir." Ahmet Vefik Paşa, Moliere'den çeviriler yaparak Tanzimat tiyatrosuna büyük hizmetler yapmıştır.

MAKALE: Makale türünün doğması ve gelişmesi gazete aracılığıyla gerçekleşmiştir. Türk edebiyatındaki ilk makaleyi Şinasi kaleme almıştır: "Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi"

Namık Kemal, 1876'da Tasvir-i Efkâr'da yayımlanan "Lisân-ı Osmanî'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şâmildir" adlı makalesinde Divan edebiyatının gerçekçi olmadığını vurgular. Dilin yeni bir anlatım özelliği kazanması, bunun için de yazı dilinin konuşma diline yaklaştırılması gerektiği üzerinde durur.

Bir başka Tanzimat sanatçısı Ziya Paşa, 1868'de "Hürriyet" gazetesinde yayımlanan "Şiir ve İnşa" adlı makalesinde yeni Türk edebiyatının Halk edebiyatına bağlanmasıyla ortaya çıkacağını belirtir.

ELEŞTİRİ Tanzimat edebiyatının ilk dönemindeki tenkitler Divân edebiyatının esasları ve özellikleri üzerinde toplanır. Ziya Paşa ile Namık Kemal bu tenkitlere öncülük eder. Edebiyatımızda ilk örneği Namık Kemal’in “Tahrib-i Harabat” adlı yapıtıdır. Ziya Paşa, Hürriyet gazetesinde çıkan "Şiir ve İnşa" (1868) makalesinde asıl Türk edebiyatının Halk edebiyatı olduğunu iddia eder. Namık Kemal, 1866'da Tasvir-i Efkâr'da çıkan "Lisân-ı Osmanî'nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şâmildir" adlı makalesinde Divân edebiyatını sert bir dille eleştirir.

Tanzimat döneminde dil konusundaki en ateşli tartışmalar Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci arasında geçer. Recaizade Mahmut Ekrem; Ta'lim-i Edebiyat ve Zemzeme ön sözünde, Takdir-i Elhan ile Pejmürde adlı eserlerinde hem eski edebiyatı hem de Muallim Naci'nin eski edebiyat hakkındaki görüşlerini tenkit eder. Muallim Naci de bu yazılara "Saadet" gazetesinde cevap verir. Muallim Naci bu yazıları Demdeme (1886) adı altında yayımlamıştır.

I. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI ·“Sanat, toplum içindir.” görüşü benimsenmiş ve yapıtlarda bu düşünce uygulanmaya çalışılmıştır. ·Dilde sadeleşme savunulmuş; ancak uygulanamamıştır. ·Fransız edebiyatı örnek alınmıştır. ·Romantizmin etkisinde kalınmış ve bu akımın belirgin özellikleri, yapıtlarda işlenmiştir. ·Divan edebiyatı eleştirilmiş, ona karşı çıkılmıştır. Hece ölçüsü ve Halk edebiyatı savunulmuş; ama bu düşünceler uygulamaya geçirilememiştir.

·Şiirde estetik ve güzellik değil, içerik ön plana çıkmıştır. Şiir, düşünceyi aktarmak için kullanılan bir araç durumundadır. ·Romanlar, roman tekniği bakımından oldukça zayıftır. Romanlarda uzun betimlemelere, beklenmedik rastlantılara yer verilir. Zaman zaman romanın akışı durdurulur ve okuyucuya bilgi verilir. ·Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır. ·Şiirde, eski biçimler içinde, yeni konular işlenmiştir. ·Sanatçıların en önemli özelliklerinden biri de aynı zamanda devlet adamı ve siyasetin içinde olmalarıdır.

ŞİNASİ (1826 - 1871) 1849'da maliye tahsili için devlet tarafından Paris'e gönderildi. Burada matematik, tarih, toplumsal bilimlerle ilgilendi. Edebiyat ve dil konularında çalışmalarını sürdürdü.1849'da maliye tahsili için devlet tarafından Paris'e gönderildi. Paris’te ünlü oryantalist Sylvestre de Sacy ailesi ile tanışır ve bu aile sayesinde Ernest Renan ve Lamartine gibi dönemin tanınmış edebiyatçılarıyla yakın ilgi kurar. Fransız sözlük bilimci Littre yakın dostlukları ve çalışmaları olur. Batı düşüncesini, kültür ve edebiyatını içinde bulunarak bizzat müşahede eden Şinasi İstanbul’a döner. Türk edebiyatında “yeniliğin öncüsü”dür.

Tercüme-i Manzume Tercüme-i Manzume, önce “Fransız Lisanından Nazmen Tercüme Eylediğim Bazı Eşar” adıyla basılır.(1859) Bu tercüme şiir kitabında Racine’in ünlü trajedilerinden seçilmiş parçalar, Lamartine’den seçkiler, La Fontaine’in fabllarından iki parça bulunur. Bu tercümeler bazen eşleme, bazen kıta biçiminde ve bütün dizelerin birbirleriyle kafiyeli yapısıyla yeni şekil denemeleri idi. Fabl ise başlı başına yeni bir örnekti. “Çıktı bir bağın içinden yola bir yaşlı himar Nakl için beldeye yüklenmiş idi ru-yi-nigar Derken aç karnına bir tilki görünce geldi Böyle bir taze üzüm hasreti bağrın deldi Öteki çifteyi attı bu yanaştıkça biraz Sonra lakin aradan kalktı bütün naz u niyaz”

Şinâsi, 1860 yılı içinde imtiyazı Âgâh Efendi adına alınan Tercümân-ı Ahvâl adıyla bir gazete çıkardı. Gazetenin ilk sayısı 6 Rebîülevvel 1277’de (22 Eylül 1860) çıktı ve bununla ilk özel Türk gazetesi neşir hayatına girmiş oldu. 24. sayıya kadar altı ay Âgâh Efendi’yle beraber çıkardıkları Tercümân-ı Ahvâl’de iki makaleyle bir teşekkür kıtası imzalı, ilk sayıdaki “Tefrika” makalesiyle bunun ardından tefrika edilen Şair Evlenmesi piyesi imzasız yayımlandı. Böylece Şinâsi, “Mukaddime” adlı başyazısındaki yeni fikirlerden başka “tefrika” ve “abone” gibi gazetecilik terimlerini, Batılı tarzda ilk tiyatro eserini Türk edebiyatına kazandırdı.

Kendi gazetesi Tasvîr-i Efkâr’ın ilk sayısı 29 Zilhicce 1278’de (27 Haziran 1862) yayımlandı.Tasvir-i Efkar neden önemli Bu tarihten bir buçuk ay sonra Müntehabât-ı Eş‘âr’ı neşreden Şinâsi’nin kitap yayımcılığı Tercümân-ı Ahvâl’de ilân edip de tam olarak gerçekleştiremediği bir düşüncesidir. Nâmık Kemal’in Tasvîr-i Efkâr’a gelişi gazetenin çıkışından dört ay sonradır. Tanzimat okuludur

Şiirlerine genel bir bakış:

Fransa’ya gitmeden önce Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’ya yazdığı kasideden (1849) anlaşıldığı üzere Şinasi de dönemin diğer önemli şahsiyetleri gibi edebiyat ve şiir kültürünü eski şiir geleneğimizden alır. Şinasi, kendini yazdığı tarih düşürmeleriyle gösterir. Karaköy Köprüsü, Abdülmecid’in tamir ettirdiği Tophane Çeşmesi ve Adile Sultan Sarayı’na oldukça başarılı tarihler düşürmüştür.

Müntehabât-ı Eş’âr: 1862’de basılır. Şinasi, şiirlerinde yaptığı seçkiyi bu kitabında bir araya getirmiştir. Ömer Faruk Akün’e göre bu adlandırma bile Şinasi’deki yenilik temayülünün bir ifadesidir. İsmail Parlatır da Şinasi’nin bu tercihini, “Şair, artık divân tertip etme geleneğini kırma ve yıkma yolunda somut bir adım atmıştır. Şiirlerini yeni bir anlayışla düzenleme, kitap hâline getirme ve kitabına da bir ad verme yolunu ilkin Şinasî açmıştır.” şeklinde açıklar. Bu kitapta geleneğe uygun şekilde bir düzenleme hemen fark edilir. “Tahmîd” ile başlayıp “Münâcât” ile devam ederek, “ilâhî”, “Tehlîl”, “Tevekkül”, “Beyt-i Murassa” ve “Müfred” hep Tanrı’nın birliğine övgüdür. Sonra “kaside”ler ve “gazel”ler sıralanmaktadır ve manzum parça bu kitapta yer almaktadır.

Münacat, muhteva -konu- bakımından ilk bakışta klasik edebiyata uygun görünür. Form -şekil- açısından gözümüze çarpan ilk farklılık Münacat’ın mesnevi tarzında yazılmış olmasıdır. Oysaki geleneğe göre ‘münacat’lar kaside formunda kaleme alınırdı. İkinci farklılık ise ifadelerdeki sadeliktir. “O, evvelâ şiirimizde, yeni diyemezsek bile çok sade bir dil aramış, ilk bakışta son derecede iptidaî ve fakir görünmek pahasına olsa da, eski hayal sistemini reddederek yeni ve müşahhasa giden bir hayal sistemi kurmağa çalışmış, küçük temrinlerle yeni bir kafiye anlayış, hattâ yeni bir şiir şekli bile getirmiştir. Filhakika, ötedenberi mevcut olan mesnevi şeklindeki manzumeyi muayyen ve dar vezinlerin çerçevesinden çıkararak, daha geniş mısralarla söylenmiş düz kafiyeli şiir haline sokan odur.”

Hak Teâlâ azamet âleminin pâdişehi Lâ-mekândır olamaz devletinin taht-gehi Pertev-i rahmetinin lem'asıdır ayla güneş Tâb-ı hışmından alır alsa cehennem âteş Kimi sâbit kimi seyyar be-takdîr-i Kadîr Tanrı'nın varlığına her biri bürhân-ı münîr

Ey Şinâsî içimi havf-ı İlâhî dağlar Sûretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar

Varlığın bilme ne hâcet küre-i âlem ile Yeter isbâtına halk ettiği bir zerre bile

Vahdet-i zâtına aklımca şehâdet lâzım Can ü gönlümle münâcât ü ibâdet lâzım

·Münacatın üslubu da yenidir. Mevcut malzeme alışılmışın dışında mesnevi formuna yerleştirilip eskiye ait soyutlamalar (mazmun, mecaz ve söz oyunları…) ortadan kaldırılarak somut ve objektif bir saha olan kainata başvurulmuştur. Konu olarak genel manada bir yenilik söz konusu değilse de Şinasi aklın rehberliğinde objektif verilerle Tanrı’yı ispata kalkar. Kaplan’a göre Şinasi bu suretle şiirimize modern bir tem sokmuş sayılabilir.

·Şinasi burada, peşin kabullerin ötesinde soran, eleştiren ve ikna edilmeyi bekleyen bir zihin olarak karşımıza çıkar. Tanrı, eğer yüksek bir içtenlik değeri ise, insanın onu aklıyla da kavraması, aklen de inanmış olması gerekir.

• Şinasi’nin Reşit Paşa için yazdığı kasideler de şekil bakımından birçok yenilik içerir. Şinasi bu kasidede nesib ve girizgâhı kaldırıp doğrudan konuya geçmiştir. • Şinasi’nin kasidelerinde övülen yegane şahıs:Sadrazamı Mustafa Reşid Paşa’dır “Aceb midir medeniyyet resulü dense sana” • İnci Enginün, Tanzimat Fermanı’nda dile gelen maddelerin Şinasi’nin şiirine aksettiğini belirtir. “Tanzimat Türkiye’si için «medeniyet» yeni bir dindir ve Reşid Paşa bu dinin «resul»üdür. Şinasi’nin lügatinde «medeniyet» kelimesi «taassub» un zıttıdır, yani eskinin kötü taraflarına karşı hareketin ifadesidir.” Ayrıca bu yolla Şinasi, divanında eksik olan yeri kendi ideolojinde bizlere sunar. “Dini şiirlerinde Peygamber’i hiç zikretmeyen Şinasi’nin bu na’tsız divançesinde ‘deist’ bir görüş kendini hissettirir.” Şinasi’nin Paris’teyken şarkiyatçılarla olan ilişkisi ve aklın rehberlik için kafi oluşu bu düşünceyi destekler mahiyettedir. “Bir ıtıknamedir insana senin kanunun Bildirir haddini Sultan’a senin kanunun”

• Kanun fikrinin bu denli kuvvetle ortaya çıkarıldığı beyitte Şinasi Tanzimat Fermanı’na atıfta bulunur. Tanzimat Fermanı, Şinasi’nin gözünde Fransız İhtilali sonrası ilan edilen beyanname gibi durur. • Şinasi’nin son üç kasidesi onun siyasi, hukuki, içtimai ve felsefi telakkilerini ortaya kor. Bu üç kasidede, Şinasi klasik edebiyatın üslubundan ayrılır; mazmunlar ve diğer soyutlamalar terk edilir, kasidelerdeki mukayeseler ve ağır mübalağalardan vazgeçilir. Terkipler asgari derecededir, halkın diline yakınlaşma çabası, kendini çıplak ifadelerle ve safi Türkçe ile gösterir.

Mehmet Kaplan, Şinasi’nin Türk şiirinde yaptığı yeniliği şu maddeler altında gösterir:

1. Şinasî kendinden önceki Türk şiirinden ayrı bir şiir vücuda getirmiştir

2. Bu şiir, muhteva bakımından eskilerden ayrıdır. Şinasî münâcaat ve kasidenin “madde" lerinde bir tasfiye yapmış, yeni fikir temleri kullanmıştır

3. Şinasî’nin ön plâna aldığı fikirler ve diğer “madde’’ler, içinde yaşadığı devrin ileri hâkim fikirleridir: Modern kâinat görüşü, demokrasi, akılcılık gibi.

4. Şinasî’nin şiirleri üslup bakımından da yenidir:

a) Şinasî divan mazmunlarını büyük çapta terk etmiştir.

b) Çıplak bir ifade tarzı yaratmağa çalışmıştır.

c) Yeni imajlar bulma yolunu açmıştır.

d) Arapça, Farsça tamlamaları çözmeye gayret etmiş, bilhassa halkın kullandığı kelime ve ifade tarzlarına kıymet vermiştir.

e) Canlı, hareketli, konuşma sentaksına yakın bir mısra yapısı kurmayı denemiştir.

Şair Evlenmesi: Edebiyatımızda ilk tiyatrodur. Tek perdelik bir piyes olan bu yapıtta yazar, görücü usulüyle evlenmeyi yerer. Piyes ilk olarak, 1908'de Selanik'te oynanmıştır Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Osmanlı atasözlerini topladığı yapıtıdır. Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi: Edebiyatımızda ilk makaledir.

Mesele-i “mebhüsetü-anha”: Ruzname-i Ceride-i Havadis yazarı Mehmet Sait Bey (Sait Paşa) ve Tasvir-i Efkar yazarı Şinasi arasında, bazı Arapça terkiplerin (mebhusu anh, dûr u diraz) nasıl yazılacağı konusunda çıkan tartışmadır. Türk edebiyatında, iki köşe yazarı arasında çıkan ilk kalem münakaşasıdır. Fatin Tezkiresi: Fatin Efendi’nin yazdığı bu tezkireyi “modernize” etmek isteyen Şinasi, tezkireyi yeniden tamamlamaya girişmiş fakat tamamlayamamıştır. Şinasi’nin Fatin Tezkiresi ile ilgili görüşleri, yenilik hareketlerinde önemli görüşler olarak yorumlanmıştır.

NAMIK KEMAL (1840 - 1888) 21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu, 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda öldü. Şiire çocuk denecek yaşta başlamış ,İstanbul'a geldikten sonra Encümen-i Şuara(Yenişehirli Avni,Leskofçalı Galip,Hersekli Arif Hikmet... )topluluğunda yer almış ve bazı divan şairlerine nazireler yazmıştır. Bu yıllarda Osmanlıcılık akımının savunuculuğunu yapmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Şinasi'yle tanıştıktan sonra şiirlerindeki içerik değişmiştir. O zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlar kullanmıştır.

Namık Kemal Bir divan edebiyatı düşmanıdır ancak Osmanlı düşmanı değildir.

·Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir:( Tasvir-i Efkar’da 1866) Türk edebiyatındaki ilk eleştirel makale kabul edilir. Bu makalede Namık Kemal “Dil, edebiyatın temelidir. Edebiyat da milletin ruhudur.” diyerek dil-edebiyat ilişkisi hakkındaki fikirlerini ortaya koymuştur.

·Celal Mukaddimesi(Celaleddin Harzemşah Ön sözü)’nde ise (1881) dilini oldukça sertleştirerek divan şiirine yüklenir. Onun mukaddimesindeki divan karikatürü bir klasik haline gelmiştir. O, şiirdeki hayaller ve imajların akla ve tabiata uymasını ister.

Bosna - Hersek Savaşları, 93 Savaşı gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Yapıtlarında çoğunlukla toplumsal konuları; vatan, millet, hürriyet kavramlarını işlemiştir. Edebiyatı, topluma yarar sağlamak ve düşüncelerini halka yaymak için bir araç olarak kullanmıştır. “Bais-i şekva bize hüznü umumidir Kemal, Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdıma.”

MURABBA

Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi, Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi; İnledikçe eleminden vatanın her nefesi, Gelin imdada diyor, bak budur Allah sesi!

Mahv eder kendini bülbül bile hürriyet içün; Çekilir mi bu belâ âlem-i pür mihnet içün? Dîn içün, devlet içün, can çekişen millet içün, Azme hâil mi olurmuş bu çürük ten kafesi? Memleket bitti, yine bitmedi hâlâ sen, ben, Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen; Dest-i a'dâdayız Allah içün ey ehl-i vatan; Yetişir terk edelim gayrı hevâ vü hevesi! . Vaveyla: Her biri on bir mısradan oluşan bölümleri “nevha” (ölenin ardından sesli ağlamak) adını taşıyan bu şiirde Kemal, vatanı bir yas ile selamlamaktadır.

Git vatan! Kâbe’de siyaha bürün Birini Kerbela’da Meşhed’e at Bir kolun Ravza-i Nebi'ye uzat Kâinatta o hey’etinle görün! Namık Kemal millet, halk, hak, hürriyet, istiklâl ve eşitlik gibi kavramları da çok sık işler “Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez iânetten

·Namık Kemal, Rouget de Lisle tarafından yazılan vatan ve hürriyet şarkısı “La Marseillaise”in bir bendini de Türkçeye çevirmiştir. Marşın tamamını Suphipaşazade Mehmet Ayetullah Bey çevirmiştir.

·Namık Kemal, Abdülhak Hamit’in “Selim-i Evvel-i Ziyaret” şiirine bir nazire de yazmıştır. 93 Harbi’ni takip eden yıllarda, “Vatan Mersiyesi, Bir Muhacir Kızının İstimdatı, Hilal-i Osmanî” gibi şiirlerini de vatan için yazdığı birer mersiye mahiyetinde düşünmek yanlış olmaz. Tiyatro: Romandan daha fazla önem vermiştir.Tiyatro adeta bir ayna gibi toplumun ahvalini göstermesi bakımından tiyatro çok

önemlidir. ‘insan halini sahneye nakil ve orada taklit ederek ibret alınacak bir levha halinde göz önüne sermesi itibariyle en faydalı bir eğlence’ olarak tarif ettiği tiyatroyu bütün edebî nevilere üstün tutar. ‘Tiyatro cihanın aynıdır’ derken onu insan hayatını iyi ve kötü tarafları ile aksettiren bir ayna gibi alır.Tiyatronun cemiyeti değiştirici etkisi Namık Kemal tarafından anlaşılmış ve tiyatronun bu yönünü Namık Kemal çok iyi kullnmıştır.

Tiyatrolarının biri hariç hepsi tarihten bahseder.İdeal bir kahraman ve kendi çıkarlarını hiçe sayarak toplumsal fayda için kendini feda eden bir kahraman profili çizer.Kahramanlra romantik bir bakış açısıyla yaklaşır.Celaleddin Harzemşah Ön sözünde tiyatroyu nazara verir ve tiyatronun ilkelerinden bahseder.

Vatan yahut Silistre: (1873) Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre yalnız ülke içinde değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir.Vatan sevgisi aşılamak amaçlı cümlelerle dolu bir eserdir. Cepheye giden sevgilisinin ardından, cephede onunla beraber bulunmak için erkek kılığına giren bir kadın karakterin canını hiçe sayarak vatan uğruna gösterdiği kahramanlık idealize edilir. Romantik anlayışın esere hakim olduğu görüşülür.

Akif Bey: (1874) Yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir.Namık Kemal, bu eserini içkinin kötülüklerini göstermek için yazdığını söyler. Piyes beş perdedir. Konusu şöyledir: Yurdu uğruna hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen deniz subayı Akif Bey, oynak bir yosma olan Dilruba ile evlenmiştir. Yüce amaçlar uğrunda doğa güçleriyle de savaşmayı insanlığının gereği sayan Akif Bey, Kırım Savaşı’nda ge-misini yitirir. Bu haberleri bahane eden Dilruba ve Kâtip Esat, Akif Bey’in ölümüne ilgilileri inandırarak evlenirler.Savaş dönüşü Akif Bey, eşini boşamakla yetinemez, rakibiyle vuruşur ve iki erkek de ölür. Akif Bey’in babası Süleyman Kaptan da Dilruba’yı öldürür.

Gülnihal: (1875) Asıl adı “Râz-ı Dil” olan oyunun adı sansür nedeniyle değiştirilmiştir. Magosadayken yazdığı bu piyeste kölelik, paşaya başkaldıran Muhtar Bey’in şahsında da halkın iradesi gibi konular işlenmiştir.Piyes beş perde olarak yazılmıştır.

Zavallı Çocuk: (1873) Türk edebiyatında verem (ince hastalık) konusunun işlendiği ilk eser olarak kabul edilir. Bu eserle birlikte bir moda başlamış, Tanzimat romanı karakterlerinin baş ölüm sebebi verem olmuştur. Kendisinden yaşça büyük biriyle evlendirilen Şefika’nın sevdiği kişiye kavuşamamasının acısıyla verem olması eserin çatısını oluşturur. Görücü usulüyle evlilik de eleştirilir.

Celaleddin Harzemşah: (1885) Kemal’in İslam birliğini sağlayacak ideal karakteri yaratmaya çalıştığı, 15 perdelik oldukça uzun bir eserdir. Moğol istilasına karşı C. Harzemşah’ın giriştiği büyük mücadelenin anlatıldığı eserde; aşk, cinayet, entrika, suikast gibi çeşitli temalar kaynaşır.

Kara Bela: N. Kemal’in son oyunudur. Bir Hint hükümdarının kızının harem ağası tarafından tecavüze uğraması anlatılır. Kemal’in en zayıf eseri olarak kabul edilir. Eserdeki amaç sarayın içyüzünün halka gösterilmesidir.

Namık Kemal'in Diğer Yapıtları ·İntibah: Edebiyatımızda ilk edebi roman ·Cezmi: Edebiyatımızda ilk tarihi roman ·Tahrib-i Harabat: Ziya Paşa’nın Harabat adlı Divan şiiri antolojisi durumundaki yapıtına karşı yazdığı, eleştiri türünde bir yapıttır. Edebiyatımızdaki ilk eleştiridir. ·Takip, İrfan Paşa’ya Mektup, Renan Müdafaanamesi: Eleştiri ·Barika-i Zafer, Evrak-ı Perişan, Devr-i İstila, Kanije

Muhasarası: Tarih konulu yapıtlarıdır. ·Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir: Makale

ZİYA PAŞA (1825 - 1880) Eskiye bağlı yetişen, Encümen-i Şuara toplantılarına katılan Ziya Paşa Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan Batı’ya yönelmiştir.

Kişiliğinde ve yapıtlarında bir ikilik vardır. Doğu kültürü ile Batı kültürü arasında bocalamıştır. Divan şiiri kültürüyle yetişen Ziya Paşa divan tarzı şiirlerinde daha başarılıdır. Biçimde eskiden kopamamasına rağmen içerikte yeniliğe kavuşmuştur.

Şiir ve İnşa makalesinde(Hürriyet 1868) Halk edebiyatı ve dilini savunur; gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu belirtir. Ancak daha sonra yazdığı Harabat adlı antolojide(1874) divan şiirini yücelterek halk şiirini kötülemiş ve halk şairlerinin şiirlerini eşek anır benzetmiştir

Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte yeni Türk edebiyatının temellerini atmıştır.

Eserlerinde II. Abdülhamit yönetimine karşı özgürlükleri ve meşrutiyeti savunmuştur.

Şiirlerinde didaktik (öğretici) yön ağır basar. Felsefi ve metafizik konuları işlemiştir.

Şiiri: Ziya Paşa’nın hayatı boyunca yazdığı bütün şiirleri ölümünden sonra damadı Hamdi Paşa tarafından bir divan tertibi içinde bir araya getirilmiştir. Münacaat, naat, gazel, kaside, türkü, terkib-i bent ve terci-i bentlerden oluşan bu kitapta bütünüyle eski şiirin havası hâkimdir. Bu eser, daha sonra Süleyman Nazif tarafından düzeltilmiş ve Külliyat-ı Ziya Paşa adıyla yeniden basılmıştır.

Âkif Paşa’nın ve Sadullah Paşa’nın kasidesinde karşılaştığımız huzursuz insan tipini Ziya Paşa’da görürüz.

Edebiyatımızda terkib-i bent ve terci-i bent şairi olarak tanınmıştır. En ünlü şiiri Terkib-i Bent döneminin sosyal bir eleştirisidir.

Terci-i Bend’de kâinata ve hayata karşı zihnî bir tavır takınarak birçok soru sorar. Fakat bunlara aklıyla hiçbir cevap bulamaz. Âdeta her şey ona abes gibi görünür. Fakat o, abesi kabul etmektense aklın anlama kuvvetinden şüphe eder. Anlama kuvvetinin iflâsı hayret halini doğurur. Neticede, Ziya Paşa, hayretten sıyrılıp imana erişir gibi görünse de, manzumenin bütünü onun bu hayret aşamasında kaldığını gösterir.

Terkib-i Bend’de daha çok dünyevi konular işler ve eleştirel bir tavır takınıkr

Terkib ve terci-i bentler müstakil bir kitap olarak da yayımlanmıştır

İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez

Ziya Paşa’nın Cenevre’de yazdığı, Doğu-Batı dünyasını karşılaştırdığı “gördüm” redifli gazeli oldukça tanınmıştır:

Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm Dolaştım mülk-i İslamı bütün viraneler gördüm

Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de Felatun'u beğenmez anda çok divaneler gördüm

Şiirlerinde yeni şekli hiç denememiştir sadece bir türküsü var.

Dilde sadeleşmeyi savunmasına rağmen Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü ağır bir dil kullanır.

Divan şiiri kültürüyle yetişen Ziya Paşa divan tarzı şiirlerinde daha başarılıdır. Biçimde eskiden kopamamasına rağmen içerikte yeniliğe kavuşmuştur. Birçok beyti sonradan özdeyiş niteliği kazanmıştır.

Eş’ar-ı Ziya (Külliyat-ı Ziya Paşa): Şiir Zafername: Üç bölümlük manzum bir yapıttır. Ziya Paşa’nın siyasi rakibi Âli Paşa’nın Girit’e özerklik vermesi üzerine yazdığı hicivdir. Eser, İzmit Mutasarrıfı Fâzıl Paşa’nın ağzından yazılmış bir kasidedir. Sadrazam Âli Paşa’nın Girit’e özerlik vererek işi oldubittiye getirmesinin ve İstanbul’a muzaffer bir komutan edasıyla dönmesinin anlatıldığı eser 1870’te Cenevre’de tamamlanmıştır. “Girit’i aldı geri savlet-i seyf ü kalemi Halkına gelmiş iken dâiye-i istiklal

(Kılıcının ve kaleminin saldırısıyla Girit’i adeta yeniden fethetti. Gerçi, ada halkına bir özgürlük davası gütme gelmişti ama o bunu umursamadı)

Harabat: Üç büyük ciltten meydana gelen hacimli bir divan şiiri antolojisidir. Birinci cildin başında 795 beyitlik manzum bir mukaddime bulunur. Türkçe, Arapça, Farsça, Çağatayca kasideler; Türkçe ve Farsça mesnevilerden oluşan eser ilk modern antoloji kabul edilmektedir.

Rüya: Divan edebiyatının habnameleri esas alınarak yazılan eser yine doğrudan Sadrazam Âli Paşa’yı hedef almaktadır. Eserde, memleketin içinde bulunduğu sıkıntılı durumun sorumlusu olarak görülen Âli Paşa’nın azli istenir. Eser, karşılıklı konuşma (mülakat) biçiminde yazıldığı için bu türün edebiyatımızdaki ilk örneği kabul edilir.

Arz-ı Hal: Görevinden niçin uzaklaştırıldığını, Avrupa’ya niçin kaçtığını Anlattığı bu eserin Abdülaziz’e sunulduğu rivayet edilir.

Endülüs Tarihi: Ethem Pertev Paşa’nın Viadort’tan çevirmeye başladığı bu eseri Ziya Paşa tamamlamıştır. Riyanın Encamı: Ziya Paşa’nın Moliére’den çevirdiği beş perdelik komedidir.

Defter-i Âmal: Rousseau’dan çevirdiği Emile adlı eserin önsözüdür. Ziya Paşa kendi hayatını(Çocukluk anılarını) anlatır.

Emile: Çeviri

AHMET MİTHAT EFENDİ (1844 - 1912) Tanzimat döneminin en üretken yazarıdır. Çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş ve gazetecilik yapmıştır.

Makale, çeviri, eleştiri, anı, gezi, piyes, roman, hikâye türlerinde eserler vermiştir. Tarih, edebiyat, dil, coğrafya, askerlik, ekonomi, matematik, fizik, astronomi gibi konular işlemiştir. Amacı halkı eğitmek, insanlara bilgi vermek olduğundan romanın akışını durdurur, okuyucuya bilgi verir. Romanları teknik yönden kusurludur. Yapıtlarını halkın anlayabileceği biçimde, sade ve düzgün bir dille oluşturmuştur.

Roman:Hemen hemen her konuda roman yazmıştır, dönemin neredeyse bütün problemlerini ele almıştır.Konuda adeta sınır yoktur batılılaşma,aşk,polisiye, görücü usulü evlilik, kız çocuklarının okutulması, eğitim sorunu, mirasyedilik, kadının hakları, mürebbiyenin aile içine girişi, sağlık, eğitim tarih,macera….

·Öykü ve romanlarında meddah tekniğini kullanmıştır. Bu yüzden hikâyelerini anlatırken mutlaka şahısların içinde kendi de bulunur ya da kendini hissettirir.

·Romanlarında romantik, realist hatta natüralist akımların etkileri görülür.

·Romanda olay akışını keserek okura ansiklopedik, kurgusal ve yer yer tarihsel bilgiler vermesiyle de bilinir. Matematik, fen, yeni icatlar hep onun ilgi alanındadır. Sözgelimi “Taaffüf” romanında “Söz sözü açıyor ey kari!” diyerek araya girmiş ve yaklaşık on sayfa bilgi vermiştir.

·Ahmet Midhat Efendi’nin hikâye ve romanlarında olay örgüsü, sadece bir kahramanın macerası üzerine kurulmaz. Birden çok kahramanın macerası, birbirinin içine geçecek şekilde düzenlenir. Birden çok metin halkası, bazen tek başına bir hikâye teşkil edecek metin halkalan, çekirdek bir hikâye veya olay etrafında birleşir. Realist ve natüralistlerden gelen bir dikkatle kahramanların yetiştiği ve bulunduğu çevre ile karakterleri arasında ilgi kurulur Önemli bir kısmı hayattan alınmış tabiî tipler durumundaki kahramanlann özellikleri de buna zemin hazırlar Bununla birlikte bazı eserlerinde olağanüstü tiplere de rastlanır.

Tiyatro:

Eyvah: Çok kadınla evliliği ve batıl inançları eleştiren bir oyundur. Ahmet Hamdi eseri “vodvil”e benzetir.

Açıkbaş: Küçük yaştaki kızların evlendirilmesinin sakıncalarını anlatır.

Ahz-ı Sar: A. Midhat bu eseri “Fransız İhtilali öncesi Avrupa’yı tahayyülle” yazdığını söyler.

Bir Facia yahut Siyavuş: Şehname’den alının üvey evlada âşık olma konusu işlenir.

Çerkes Özdenler: Son ve en önemli oyunudur. “Hem oynanmak hem de roman gibi okunmak” için yazdığını söyler. Savaşta bayılan bir delikanlının korkaklığı üzerine köyde bir şarkı çıkması nedeniyle intihar etmesini anlatır.

Letaif-i Rivayat: Edebiyatımızda ilk öykü Kıssadan Hisse: Öykü

ŞEMSETTİN SAMİ (1850 - 1904) Edebiyatımızda ilk yerli romanı kaleme almıştır. Sözlük ve ansiklopedi türünde yapıtlar vermiştir.

Türk dilinin sadeleştirilmesi konusunda önemli çalışmaları vardır. Orhun Yazıtlarını ve Kutadgu Bilig'i Türkiye Türkçesine çeviren ilk aydınımızdır.

·Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat: Edebiyatımızda ilk yerli roman ·Kamus-ı Türki: Kamus-ı Türkî: İlk baskısı 1901 tarihinde İkdam gazetesi tarafından yapılan Türkçe sözlüktür. Kamûs-ı Türkî, adında "Türk" kelimesi geçen ilk Türkçeden Türkçeye sözlüktür. ·Kamus-ı Fransevi, Kamus-ı Arabi: Sözlük ·Kamusu’l Alam: Ansiklopedi ·Besa yahut Ahde Vefa, Gave, Seydi Yahya: Tiyatro ·Sefiller, Robinson Crusoe: Çeviri

AHMET VEFİK PAŞA (1823 - 1891) Ahmet Vefik Paşa, Tanzimat döneminde milliyetçilikle ilgili ilk çalışmaları yapan, Türk devlet adamı ve yazarıdır Dil, tarih ve folklor alanındaki çalışmalarıyla yeni bir çığır açan sanatçı Tercüme Odası ve Encümen-i Daniş’te de görev yapan Paşa, aynı zamanda ilk Osmanlı Meclisinin (Meclis-i Mebusan) başkanıdır.

Eserlerinde canlı bir halk dili kullanır. Moliere'nin bütün komedilerini Türkçeye çevirerek Tanzimat tiyatrosunu geliştirmiş, halkı tiyatroya alıştırmaya çalışmıştır. Bursada yaptırdığı tiyatro binası ile tiyatroyu Anadolu'ya taşımıştır

Ahmet Vefik Paşa'nın Yapıtları Don Civani, Dudu Kuşları, İnfial-i Aşk: (Moliere’den çevirdiği mensur oyunlar) Savruk, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Adamcıl, Tartuffe: Moliere’den çevirdiği manzum oyunlar Zor Nikâhı, Zoraki Tabip, Tabib-i Aşk, Dekbazlık, Meraki, Azarya, Yorgaki Dandini: Türk, Yahudi ve Rum hayatına uyguladığı adapteleri Hikmet-i Tarih, Fezleke-i Tarih-i Osmani: Tarih alanındaki yapıtları Lehçe-i Osmani: Sözlük Şecere-i Türki: Ebulgazi Bahadır Han’dan çeviriFransız edebiyatından yaptığı tercümeleri Viktor Hugo’dan Hernani, Voltaire’den Micromega’nın Felsefe Hikayesi, Fenelon’dan Telemak, Le Sage’dan Gil Blas Santillani’nin Sergüzeşti adlı eserleri Türkçeye tercüme

II. DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI Sanatçılar, devrin siyasi şartlarının ağırlığı yüzünden

“Sanat, sanat içindir.” anlayışını benimsemişlerdir. Sanatçılar, toplum sorunlarından ve siyasetten uzak

kalmış, yalnızca edebiyatla ilgilenmişlerdir. Yapıtlarda kullanılan dil ağırdır. Divan edebiyatına

karşı Batı edebiyatı savunulmuştur. Batı edebiyatı örnekleri başarıyla ortaya konmuştur.

Düzyazıda realizmin etkileri görülür. Kölelik, cariyelik romanlarda da sıkça işlenen konulardır. Şiirde romantizmin izleri vardır. Şiirin konusu genişlemiştir. Hayattaki her güzel şeyin şiirin konusu olabileceği görüşü esas

alınmıştır. Şiirlerde ölüm, yokluk, hiçlik gibi soyut konular işlenmiştir. Şiirde Divan şiiri biçimlerinin yanı sıra yeni biçimler de kullanılmıştır.

Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır. Gazetecilik, ilk dönemdeki toplumsal etki ve işlevini yitirir. Gazetelerdeki siyasal ve toplumsal

içerikli yazılar yerini günlük sıradan olaylara bırakır. Toplumsal makalenin yerini de edebi makale alır. Roman ve öykü tekniği daha da gelişir. Birinci döneme göre daha nitelikli ürünler verilmeye

başlamıştır. Betimlemeler ilk döneme göre daha da ölçülüdür. Realizm akımının etkisiyle gözleme önem verilmiş, olay ve kişiler daha gerçekçi anlayışla anlatılmıştır.

RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847 - 1914)

Divan edebiyatından yana olanlara karşı, Batı edebiyatı yolunda gelişen yeni edebiyatı savunmuştur. Batı edebiyatının kurallarını öğreten yazılar yazmıştır.

Genç sanatçılar arasında yeni edebiyatı yaymaya çalışmış ve bu uğurda mücadele etmiştir.

Türk şiirinde yeniliğin öncüsü olarak kabul edilir. “Üstat Ekrem” diye anılmıştır.

Her güzel şey şiirin konusudurŞi’rdir hep o gördüğün âsâr Şi’rdir hep o duyduğun sesler Ruh-perver.. latîf... hüzn-âver Yerde bir kız.. semâda bir ahter Her biri bir bedîa-i diğer!”

Şiirlerinde hüzün ve elem vardır. Piraye, Emcet, Nijat adlı çocuklarının ölümünü görmüş olması ona içli ve üzüntülü şiirler yazdırmıştır.

Şiire eski tarzla başlayan Recaizade’nin şiirindeki son aşamalardan olan ve ölen oğlu için yazdığı “Ah Nijad!” şiiri acılı bir babanın feryadıdır ve oldukça bilinir

Hasret beni cayır cayır yakarken Bedenimde buzdan bir el yürüyor. Hayaline çılgın çılgın bakarken Kapanası gözümü kan bürüyor. Dağda kırda rasgetirsem bir dere Gözyaşlarım akıtarak çağlarım. Yollardaki ufak ufak izlere Senin sanıp bakar bakar ağlarım.

Güneş güler, kuşlar uçar havada, Uyanırlar nazlı nazlı çiçekler.. Yalnız mısın o karanlık yuvada? Yok mu seni bir kayırır, bir bekler?

Can isterken hasret odiyle yansın, Varlık beni alil alil sürüyor. Bu kaygıya yürek nasıl dayansın? Bedenciğin topraklarda çürüyor!

Bu ayrılık bana yaman geldi pek, Ruhum hasta, kırık kolum kanadım. Ya gel bana, ya oraya beni çek, Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad`ım

Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, solgun güller, romantik güzellikler aşk şiirlerinde işlediği konulardandır.

Şiirde fikri güzellik, hayali güzellik, hissi güzellik olmak üzere üç tür güzellik olduğunu söylemiştir.

Recâizâde Ekrem, bir yandan divan şiiri geleneğini sürdürürken bir yandan da halk söyleyişleriyle mahallîleşme akımından etkilenmiştir.

Hece vezniyle yazdığı birkaç şiir dışında aruz veznini kullanan şair aruzda Muallim Nâci kadar başarılı olamamıştır.

Mensur şiirin de önünü açmıştır “Her mevzûn ve mukaffâ lakırdı şiir olmak lâzım gelmez, her şiir

mevzûn ve mukaffâ bulunmak iktizâ etmediği gibi.”

ESERLERİ

Edebiyatımızda ilk realist roman olan “Araba Sevdası” adlı yapıtı kaleme almıştır. Yanlış Batılılaşma anlayışını komik öğelerle gözler önüne serer.Servet-i Fünun’da tefrika edilmiş, bir yıl sonra kitap olarak basılmıştır (1896).

HİKAYELERİ

Muhsin Bey: Sevgili hasta olup öldükten sonra neredeyse kendini zorla verem etmek isteyen bir şairin hikâyesidir

• Şemsa: Kimsesiz, dört yaşında bir çocuğun yazarın evine gelişi, yazarın çocuğa Şemsa ismini vermesi ve çocuğun ilerleyen günlerde ateşli hastalığa yakalanarak ölmesi anlatılır. Gerçek bir olaya dayandığı için bir hikâyeden çok bir hatıra özelliği gösterir. • Saime: Tefrika edilirken yarım kalmıştır.

•Recaizade şiirlerini Nağme-i Seher, Yadigar-ı Şebab, Zemzeme, Pejmürde ve Nefrin’de toplamıştır. Tefekkür, Pejmürde ve Nijad Ekrem’de nesirleri ve manzumeleri vardır.

• Recaizade; Talim-i Edebiyat, Takdir-i Elhan, Pejmürde ve Takrizat’ta şiirle ilgili görüşlerini açıklar. Bu görüşler ileride Servet-i Fünun şiirinin yol göstericisi olacaktır.

• Recaizade; Talim-i Edebiyat, Takdir-i Elhan, Pejmürde ve Takrizat’ta şiirle ilgili görüşlerini açıklar. Bu görüşler ileride Servet-i Fünun şiirinin yol göstericisi olacaktır.

• Zemzeme-Demdeme Tartışması: Recaizade’nin Zemzeme 3’ün önsözünde yazdığı Avrupai “serbest şiir” fikirlerine karşı Muallim Naci’nin Tasvir-i Efkâr’da verdiği cevaplarla ortaya çıkan tartışmadır. İleride Servet-i Fünun’un yolunu açacak, kutuplaşmalara neden olacak bir kalem müsabakasıdır. Ekrem’in “Zemzeme”lerine (ezgili, nağmeli ses) “Demdeme” (hiddet, azarlama) ile cevap veren Muallim Naci, karşı eleştirilerinde dozu kaçırınca kayınpederi Ahmet Mithat tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinden kovulur. Aslında kendisi de yeni tarzda şiirler yazan ve bir sentezci olan Muallim Naci’yi hararetlendiren çevresindeki genç şairler olmuştur. Muallim Naci, eleştirilerini Saadet gazetesinde sürdürür; ancak devlet memuru olan Recaizade’nin ricası üzerine hükümet bu tartışmaya son verir.

Afife Anjelik:Afife Anjelik, Recaizade’nin ilk oyunudur. Eserin kaynağı Denevieve de Barabant efsanesidir. Bu oyunu önemli kılan nokta Tanzimat Fermanı’nın bazı maddelerine oyunda gönderme yapılmasıdır. Can güvenliği, kanun üstünlüğü, yargılamadan cezalandırma, gibi. VuslatRecaizade’nin Zavallı Çocuk etkisiyle yazdığı oyundur. Gençlerin sevdikleriyle evlendirilmelerinin onların ferdi hürriyetlerinin ilk aşaması olduğunu iddia eder. Atala yahut Amerikan Vahşileri:Ekrem’in Chateubriand’tan çevirdiği romanın sahneye uyarlanmış halidir. Ekrem romanda epey değişiklik yapmıştır. Kabileler, yerliler, misyonerler gibi o dönem için yadırgatıcı bazı kavramlar içerir. Çok Bilen Çok Yanılır:Komedi bir tiyatrosu.

Talim-i Edebiyat: Edebiyatla ilgili teorik bilgilerin verildiği bir ders kitabı

Zemzeme, Takdir-i Elhan: Eleştiri

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852 - 1937) • Ailesi • Hamid’in biyografisi ve eserleri arasında yakın bir ilişki vardır. Sözgelimi, ilk eşi Fatma Hanım’ın ölümünden sonra metafizik soruları artar. İngiltere’ye gidişiyle birlikte medeniyet ve özgürlük kavramları üzerine düşünür. Tekrar âşık olduğunda “ölülerini içinde taşıyan adam” olarak Fatma Hanım’ın hayalinden kurtulamaz. Paris’te sefahat âlemlerine dalan şair Divaneliklerim’de bunları anlatır.

Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. “Şair-i Azam” (Büyük Şair) olarak tanınmıştır.. O, Türk şiirinde Recaizade’nin kuramsallaştırdığını pratiğe döken şairdir. Bu yönüyle önemlidir.

Şiirde biçimle ilgili asıl değişiklikleri gerçekleştirmiş, Divan edebiyatının bütün kurallarını yıkmıştır.

Şiirlerinde ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; dili çok ağır üslubu dağınıktır.

Şiirlerinin çoğunu aruzla yazmakla birlikte bazı yapıtlarını (Baladan Bir Ses, Nesteren, Liberte) mukaffa adını verdiği duraksız hece ölçüsü ile yazmıştır.

Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır.-

• Edhem Pertev Paşa’ nın 1870’ te yayımlanan “Tıfl-ı Nâim” şiirinde yaptığı tarzda yenilikler Hâmid’in “Sahra”daki şiirlerinde de devam eder. 1876 yazında gittiği Avrupa’ da, onların edebiyatını yakından ve yerinde inceleme fırsatı bulan Hâmid, Mizancı Murat Bey’ in de tavsiyesiyle bu yeniliklere başlamış ve yaptığı yeniliğin bilincinde olduğunu da manzum otobiyografisinde yazmıştır: "Anda Corneille’ler, Racine’ler, Musset’ler,

Hele Victore Hugo’lar, Voltaire’ler, Moliére’ler

Eyleyip arz-i kemâlat bana,

Aczimi kıldılar ispat bana”

•Hamid’in şehirli (beledî) ve köylü (bedevî) ayrımını yaptığı, kır hayatıyla şehir hayatını kıyasladığı, romantiklerin -özellikle Rousseau’nun- etkisinde kalarak yazdığı Sahra’da bulunan “Hoş-nişinan” şiiri, Türk edebiyatının ilk pastoral şiiri kabul edilir. Bu şiir aynı zamanda ottova-rimanın Hamid tarafından yeniden yorumlanan kafiye şekliyle yazılmıştır. Yani şiir; içerik (muhteva) ve biçim (şekil) bakımından yenidir.

Bir zamanlar karargâhım idi Bedeviler gibi beyâbanlar Buna mucib de iştibâhım idi Nasıl imrar-ı vakt eder anlar. Belde halkında görmedin hayfa Gördüğün ünsü ehl-i vahşette! Bedevîler sukûn u rahatte Sürdüğü daima ganemle sefâ. Beledî muttasıl esir-i cefâ İntiâş aleminde zulmetde! Biri endişeden aman bulmaz Biri endişeye zaman bulmaz.

Klısik İTALYAN A B A B A B C C

ilk ottova-rima Tıfl-ı Naim E.per.paş

• A. Hamid’in Türk şiirinde yaptığı bir başka yenilik Duhter-i Hindu adlı oyunda yer alan “Tanaggum” manzumesidir. Bu şiir, divan edebiyatı manzumlarını parçaladığı, bir kadının ağzından söylenen ilk şiirdir. • Divan edebiyatındaki kadının yalnızca “ızdırap veren” olarak netleşmiş konumu bu şiirde “ızdırap çeken” olarak değiştirilmiştir. • Bu şiir yalnızca imgeleri ve mazmun sistemi açısından yeni değildir. Aynı zamanda “abba/baab/cbbc” şeklindeki örüşük uyağın Türk edebiyatındaki ilk uygulanışıdır.

“Ne hoş eyler muhabbeti ta'rîf Şu garib bülbül âşiyânında Ben de gûyâ idim zamanında Âşiyânımdı bir nihâf-i zarîf

Gezdiğim demde gül-sitanlarda Beni yâdındır eyleyen taltîf Duyarım nefhanı hafîf hafîf Rûzigâr estiği zamanlarda

• Hamid’in Paris’te yazdığı Nesteren oyunu kendisinin mukaffa ve mühecca dediği tarz ile, yani “duraksız kafiye” ile yazılmıştır. Bu eser Türk edebiyatının hece ölçüsüyle yazılan ilk oyunudur

• Abdülhak Hamid, Türk şiirinde hem içerik hem de şekil bakımından büyük yenilikler yapmıştır. Tanzimat şiirinin Batılılaşma hamlesinin en büyük ihtilalcisi odur. Fakat bu ihtilal, sistemli, örgütlü bir yenileşme değil; Kaplan’ın ifadesiyle “İçine ne bulduysa doldurduğu bir torba” gibi karmakarışıktır. O, Türk şiirinde “düşünenden çok yapan” adamdır. Tüm bu yaptıklarıyla Servet-i Fünuncular tarafından “şair-i azam” kabul edilmiştir.

Romantizmin etkisinde kalmasına rağmen, “sanat için sanat” anlayışını benimsemiştir.

Taşkınlık(abartma) ve yücelik, söyleyişte tezat, şiirlerinin en belirgin özellikleridir.

Tiyatrolarında tarihi konular önemli bir yer tutar. Çok farklı bir milli tiyatro anlayışına sahip olan yazara göre "Asıl milli tiyatro seyircilere herkesten iyi bildikleri kendi hayatlarını değil, tanımadıkları toplulukların veya azınlıkların hayatlarını, İslâm ve Osmanlı tarihinin muhteşem olaylarını tanıtan eserlerdir.

Tiyatroları sahne tekniği ve dil bakımından oynanmaya elverişli değildir. Tiyatroları oynanmak için değil, okunmak içindir.

• Abdülhak Hamid, şiirlerini şu adlar altında yayımlamıştır: Sahra, Makber, Ölü, Bunlar Odur, Divaneliklerim yahut Belde, Hacle, Kahpe yahut Bir Sefilenin Hasbihali, Bâlâdan Bir Ses, Validem, İlham-ı Vatan ve Garam.

• Hâmid’ in eserleri, birkaç bölüme ayrılarak incelenebilir:

• 1- Konusunu günlük hayattan alan eserleri: Sabr ü Sebat, İçli Kız, Liberte*

• 2- Alegorik eseri: Liberte

• 3- Yabancı ülkeleri konu alan oyunları (Bunlar da esas kaynakları tarih olduğu için, kendi aralarında gruplanır.) a. Uzak tarih ( Eski tarih) : Eşber, Sardanapal b. İslâm tarihi: Nazife, Tezer, Tarık, İbn-i Musa c. Türk tarihi: İlhan, Turhan…

• Tarık: Abdülhak Hâmid’ in Türkiye dışında şöhret kazanan ilk eseridir. Konusu Endülüs’ün Müslümanlar tarafından fethedilmesidir. Özellikle İslam dünyasında büyük ilgi uyandırmıştır. Arada bir aruzla ve duraksız hece ile söylenmiş manzum parçaları da olan bu piyes tiyatro tekniği gözetilmeksizin yazılmıştır. Bu eserin bir sahnesinde Shakespeare’ in Romeo ve Juliet’inin etkisi vardır.

• Finten: Hâmid, Finten’i “eserlerinin en edebi kılıklısı” diye bulur ve onu diğerlerinden daha üstün tutar. Konusunu tarihten değil, Hâmid’in İngiltere’de bulunduğu yıllardaki Londra hayatından almıştır. Genellikle Londra’nın yüksek muhiti içinde geçse de halk çevrelerine, veremliler hastanesi gibi yerlere de ışık tutmuştur. Fatma Hanım’ı veremden kaybeden şair, bu eserinde veremden intikam alma psikolojisi içindedir.

• Eşber: Corneille’in Horace tragedyasından izler taşır. Baştan sona bir aşk, kahramanlık, vatan ve şeref yolunda ölümü hiçe sayan bir fazilet dramıdır. Eserin ikinci adı olan “Zafer veya Hiç” Hâmid’in kanlı fakat idealsiz zaferler karşısındaki felsefesini belirtmektedir. • Duhter-i Hindu: Suru-cuyi, putperest bir Hintli kızdır. Tomson da Hıristiyan bir sömürge subayıdır. Kocası ölen Suru-cuy, Brahmanlığın buyruğuna göre onun ölüsüyle beraber yakılacaktır.

• Liberte: Alegorik bir eserdir. Hâmid onda, birinci Meşrutiyet’in ertesini ve Mithat Paşa’nın Avrupa’ya sürülmesinin iç yüzünü anlatır. Eserde Liberal, İgnorance, Trahison gibi adlar taşıyan kişiler yer alır. Bunlar o devrin devlet adamlarıdır. Kısacası eserde Birinci Meşrutiyet’in baltalanması ve Mithat Paşa’nın sürülmesi ele alınmıştır

• Nesteren: Konusunu Corneille’in Le Cid’inden aldığını bizzat Hamid’in söylediği oyunudur. Hece ölçüsüyle yazılan manzum ilk oyun.

• İçli Kız: A. Hamid, Namık Kemal’in Zavallı Çocuk eserini örnek almıştır. Fakat bu eserin sonunda kahraman (Sabiha) ölmez, veremden kurtulur. • Sabr ü Sebat: Paris’in sosyete hayatından izler taşıyan oyundur. Birbirine sadık kalarak kavuşan iki âşık masalının İstanbul konaklarına uyarlanmış halidir.

Macera-yı Aşk, Sabr u Sebat, İçli Kız, Tarık, Zeynep, Finten, Nesteren, Liberte, Nazife, Eşber, İlhan, Turhan, Hakan, Sardanapal: Tiyatro

NABİZADE NAZIM (1862 - 1893) Edebiyatımızda realizm ve natüralizm akımlarının öncülerindendir. Öykü ve roman konularının İstanbul sınırları içinde kalma geleneğinin dışına çıkarak, ilk olarak köy

yaşamını ve köy insanını konu edinmiştir. Karabibik: Edebiyatımızda ilk köy romanıdır. Ön sözünde realizm ve natüralizmin özelliklerinden

bahseder. Edebiyatımızdaki ilk natüralist romandır.

Zehra: Psikolojik özellikleri ağır basan bir romandır. Bu eserde natüralizm unsurları da görülür.

Yâdigârlarım, Zavallı Kız, Haspa, Hâlâ Güzel: Öykü

Karabibik: Nâbizâde’nin en önemli eseri kabul edilen Karabibik’in önsözünde yazar, ‘Hakîkiyyûn mesleğinde yazılmış roman mütalaa etmemiş iseniz işte size bir tane ben takdim edeyim.’ diyerek, ‘E. Zola, A. Daudet gibi realistlerin, yani hakîkiyyûnun romanları hep fuhşiyat ile mâlîdir zannında bulunanlar Karabibik’i okudukları zaman zanlarını tashih edeceklerdir sanırım.’ sözleriyle bu tarzda yazmayı gaye edinerek realist roman anlayışına uygun bir eser ortaya koymuştur. • Konusu Kaş’ta geçen ve yazarın oradaki görevi dolayısıyla gözlemlerine dayandığı anlaşılan hikâyenin en önemli tarafı Anadolu köylüsünün hayatından kesitler vermesidir. Yazar kahramanları kendi seviyelerine göre ve mahallî dilleriyle konuşturmaya dikkat etmiştir. Mukaddimesiyle beraber Karabibik Türk edebiyatında realizm ve natüralizmin ilk müjdecisi kabul edilmiştir

Zehra: Psikolojik özellikleri ağır basan bir romandır. Bu eserde natüralizm unsurları da görülür.Psikolojik özellikleri ağır basan bir romandır. O yıllarda bu edebî akımları yeni yeni tanımaya başlayan ve daha ziyade romantizm cereyanıyla beslenen Türk okuyucusunun durumunu göz önünde bulunduran Nâbizâde kendi eserlerinde yer yer romantik unsurlara da yer vermiş, ancak Seyyie-i Tesâmüh adlı hikâyesi ve özellikle Zehra romanında doğrudan doğruya realizmi uygulama yoluna gitmiştir. Bilhassa Zehra’yı yazarken İstanbul tulumbacılarının o günkü hayatı, Şehzadebaşı tiyatroları, cinayet kovuşturması gibi konularda bazı araştırmalar da yapan yazar, romandaki esas vak‘anın kıskançlık üzerine kurulmasından dolayı birtakım psikolojik inceleme ve gözlemlerde de bulunmuştur.

Yâdigârlarım, Zavallı Kız, Haspa, Hâlâ Güzel: Öykü

Şiir: Nabizade Nazım, özellikle Manzara dergisinde yayımladığı “Şairiyet” başlıklı yazısında şiirle ilgili görüşlerini paylaşmıştır. Ona göre şiir, okuyucuya zevk vermeli, onun için bir ibret vesikası olmalı, fayda sağlamalı ve hakikatleri dile getirmelidir. O, böyle şiirlere “Şi’r-i Sahih” olarak adlandırmakta ve böyle şiirlerin ferdin zevkinden ziyade umumun aydınlanmasına hizmet etmesi gerektiğini belirtmektedir. N. Nazım’a göre şiirde dile getirilecek hakikatleri daha kuvvetli ifade etmeleri kaydıyla edebi sanatların şiirlerde kullanılması uygundur. Nabizade, Divan edebiyatının “ölçülü ve kafiyeli söz” şeklinde olan şiir tarifini kabul etmez. O, Abdülhâk Hamit ve Recaizade’nin şiire getirdiği yeni tarifleri de reddeder.

SAMİPAŞAZADE SEZAİ (1860 - 1936) İlk eserini Namık Kemal etkisinde yazdığı “Şir” adlı eseri ile tiyatro oyunu alanında veren sanatçı;

roman, hikâye, hatıra, sohbet, makale ve şiir ile üne kavuştu. • Sezai’nin edebiyatımız için önemi, realist çizgiler taşıyan ve kimi araştırmacılara göre bir köle olan annesinin hikâyesinden esinlenerek yazdığı “Sergüzeşt” isimli romanı ve edebiyatımızda Batılı anlamda ilk hikâye kitabı kabul edilen “Küçük Şeyler” eseridir.

Küçük Şeyler: Kısa öykülerden oluşan bu eser, sıradan insanların yaşama biçimlerini ele alır. Ayrıntıda, sıradan olanı yakalamak konusunda başarı gösteren Sezai, bu anlayışını eserin önsözünde “Dünyada bir zerre yoktur ki güzel yazılmak kaydıyla bir mevzu-ı mühim addedilmesin.” diyerek dile getirir. Gerçekten de önemsiz görülen, üzerinde pek durulmayan konuları işlemiştir bu eserinde. “Bu Büyük Adam Kimdir, Hiç, İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır, Düğün, Kediler, Pandomima” eserdeki öykülerden bazılarıdır. Sezâi, mukaddimede belirttiği gibi Nâmık Kemal ve Abdülhak Hâmid çizgisinden kısmen uzaklaşmakla birlikte yine de tasvirlerine şahsî duygularını katmak suretiyle romantizmden tamamen kopamadığını göstermektedir. Özellikle realist tasvirleri dolayısıyla devrinde bir çığır açan eser Servet-i Fünuncular üzerinde büyük ölçüde etkili olmuş, gerek devrinde gerekse daha sonraki yıllarda takdirle karşılanmıştır.

Sergüzeşt: Sezai’nin edebiyatımız için önemi, realist çizgiler taşıyan ve kimi araştırmacılara göre bir köle olan annesinin hikâyesinden esinlenerek yazmıştır. Türk romanında kölelik (esaret) denince akla gelen ilk roman olan Sergüzeşt, bu konuyu işleyen ilk roman değildir. Bu romanı ilk olmadığı halde bu kadar meşhur kılan unsur, Sezai Bey’in kahraman olarak küçük bir kız çocuğunu seçmiş olmasıdır. Sergüzeşt, vapurdan inen esirler dolayısıyla cariyeler hakkında bir konuşma ile başlar. Bu konuşma daha ilk anda esircilerin kimliğini ifşa eder, merhametsizliklerini gösterir. S. Sezai bu romanda kölelik/cariyelik sorununa ciddi eleştiriler yapar

Roman ve hikâyelerinde çevreyi tanıtır. Kişilerin ruhsal tahlillerini yapmak suretiyle gözleme önem verdiğini ve gerçekçi olduğunu gösterir.

Hikaye ve romanlarında halkıni çinden kahramanları, kendi dilleri, çevreleri ve günlük yaşamıyla yansıtmıştır. Ahmet Mithat ve Namık Kemal gibi kahramanla okuyucu arasına girmemiştir.

Rumuzü'l Edep: Anı, gezi yazısı, sohbet, makale İclal: Yeğeni İclal’in ölümü üzerine yazdığı mensur

mersiyeyi, diğer bazı düz yazılarını ve hatıralarını toplamıştır. Şir: Tiyatro

MUALLİM NACİ (1850 - 1893) Eski edebiyat ile yeni edebiyat mücadelelerinde, eski edebiyat taraftarlarının lideri

durumundadır.Hersekli Arif Hikmet Bey, Kazım Paşa gibi şairlerin onun gazellerine nazire söylemesi şöhretinin belli bir çevrede yayılmasını sağladı. Naci'nin Tercüman-ı Hakikat'te sık sık çıkan eski tarz gazelleri divan şiirine bağlı bir zümreyi harekete geçirdi. Daha ziyade genç şairlerin bu gazellere yazdığı yüzlerce nazire ve tahmis kısa sürede gazete sütunlarını eski edebiyat taraftarlarının merkezi haline getirdi. Yeni edebiyatın önderi olan Recaizade Mahmut ile uzun süren tartışmaları vardır.Recaizade’nin “Zemzeme”lerine karşılık “Demdeme”leri yazmıştır.

Naci’nin eski tarz şiirlerine aşk, şarap, hayata boş vermişlik gibi rindâne söyleyişler hâkimdir.

Naci, İstanbul'a dönünce Tercüman-ı Hakikat'in edebi sütununu yönetmeye başladı (Ocak 1883)Eski şiirin temsilcisi olarak ün yapmasına rağmen Batılı şiir tarzında da başarılı örnekler vermiştir. (Aslında yanlış anlaşılmış yenilik karşıtı gibi gösterilmiş fakat o eskiye bağlı kalınarak yenilik yapmayı savunmuştur.)

Toplanıp ehl-i heva her biri bir saz çalar Çelebi böyle olur bizde konser dediğin(Muallim Naci) Muallim Naci, Sait Paşa’nın özel kalemi olarak birçok şehri dolaşmıştır. Asıl adı Ömer olan sanatçı, Giritli Aziz Efendi’nin “Muhayyelat-ı Aziz Efendi” eserindeki “Kıssa-ı Naci Billâh ve Şahide” adlı öyküsünün kahramanını mahlas olarak seçmiştir. M. Naci; Yahya, Ahmed Mesud, Mesud-ı Harabâti gibi takma adlar kullanmıştır.

• Naci Kuzu, Dicle, Kebüter gibi şiirlerinde yeni temalar ve biçimler dener “Bilsem şu kuzu neden gam almış?

Her nâlesi kalbe dağzendir.

Feryat ederek koşar nedendir?

Sütsüz mü refiksiz mi kalmış?”

Dili, sade ve başarılı bir biçimde kullanır. Aruzu kusursuz olarak şiire uygular. Onun şiir tekniği ve aruzu

kullanıştaki ustalığından Tevfik Fikret başta olmak üzere İsmail Safa, Nabizade Nazım; sonraları Mehmet Akif ve Yahya Kemal önemli şekilde yararlanır.

Köyden bahseden ilk şiiri yazmıştır.(Köylü kızların şarkısı)

Ateşpare, Şerare, Sümbüle, Füruzan,Yadigar-ı Naci: Şiir

Demdeme: Eleştiri

Istılahat-ı Edebiye: Edebi bilgiler içerir.

Ömer’in Çocukluğu: Anı

Lügat-ı Naci: Sözlük (Yegâne sevgilimizdir lisân-i Osmânî Lisân muhabbeti her kavm içün cibillîdir Medâr-ı terbiyet içün ta’allümdür Ta’allümün da medârı lisân-ı millîdir”)

Arap ve Fars edebiyatının yanında Fransız, Alman ve İngiliz edebiyatından da (Shakespeare, Hugo, Schiller, Lamartine…) çeviriler yapan Naci, bu çevirilerin birçoğunu Tercüman-ı Hakikat’te yayımlamıştır.

TEODOR KASAP Teodor Kasap 1835 Kayseri doğumlu Rum kökenli Osmanlı gazeteci ve yazardır. İlk Türkçe mizah dergisi Diyojen'i yayımlamıştır(1870-1873) Dyojen kapatılınca Çıngıraklı Tatar, o da kapatılınca Hayal ve İstikbal adlı gazeteleri çıkardı. Tanzimat dönemindeki tiyatro çalışmalarını destekledi, Türk tiyatrosunun yerli kaynaklardan yararlanması gerektiğini savundu. ESERLERİ:Pinti Hamit(uyarlama)İşkilli Memo(uyarlama)Para Mesleği(uyarlama)Monte Kristo Kontu (çeviri)

DİREKTÖR ALİ BEY(1844-1899)

Ali Bey, Türk tiyatrosunun kurulmasında büyük gayret ve çaba harcamıştır.Tanzimat Tiyatrosu'nda, halk kaynaklarımızdan yararlanan ilk oyun yazarlarımız arasındadır. Başta tiyatro olmak üzere mizah ve seyahat edebiyatı alanlarında eser vermiştir.Âli Bey'in "Seyahat Jurnali" adlı kitabı kimi kaynaklarca batılı anlamda ilk gezi yazısı örneği olarak gösterilir. Tanzimat'tan sonra çıkarılan ilk mizah mecmuası Diyojen'de yayınlanan yazıları, Türk mizah edebiyatının o devirdeki en güzel örnekleri olarak kabul edilir. Diyojen dergisinden başka Çıngıraklı Tatar ve Hayal dergilerinde de yazıları çıkmıştır.

Tiyatroları genelde komedi türündedir. Tiyatro dili bakımından Ahmed Vefik Paşanın izindedir. Âli Bey; Tanzimat Tiyatrosu'nda, halk tiyatrolarımızın özelliklerini modern tiyatrolarda uygulamak isteyen bir tiyatrocu olarak dikkat çeker. Onun oyunlarında halk kültüründen ve zevkinden izler vardır. İstanbulda bulunan Gedikpaşa Tiyatrosuna çeviri oyunlar hazırlamış Namık Kemal ve Teodor Kasap ile birlikte Diyojen'e yazılar yazmış, birçok eserin sahneye konulmasına büyük emeği geçmiştir. Tiyatro ve roman çevirmeni olarak edebiyatımızın ilk çevirmenleri arasındadır.

ESERLERİ:

Kokona Yatıyor (bir perdelik komedi)

Ayyar Hamza (Moliere'den adapte)

Misafir-i İstiskal (komedi)

Geveze Berber (oyun)

Lehçet-ül Hakayik (mizahî sözlük)

Seyahat Jurnali (gezi notları, edebiyatımızdaki ilk günlük örneği) Letafet (üç perde opera komik)

Bir Töre Komedyası özelliği taşıyan "Şair Evlenmesi", görücü usulüyle evliliğin sakıncalarını konu almaktadır. Batılı tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle pek sevilmeyen, eğitimli olmasına rağmen saf bir yapıya sahip Şair Müştak Bey, sevdiği Kumru Hanım'la, kılavuz ve yenge hanımlar aracılığıyla evlenmiştir. Nikah sonrasında kendisiyle evlendirilen kişinin, Kumru Hanım'ın çirkin ve yaşlı ablası Sakine Hanım olduğunu görünce önce bayılır sonra itiraz eder. Mahallelinin de işe karışmasıyla başına gelenleri kabul etme mecburiyetinde kalan Müştak Bey'in imdadına arkadaşı Hikmet Bey yetişir. Hikmet Bey'in mahalle imamı Ebullaklaka'ya verdiği rüşvetle olay çözülür, yapılan hile sonuçsuz kalır. Sonunda muradına eren Müştak bey Kumru Hanım'a kavuşur. Ancak Hikmet Efendi birbirleriyle görüşmeden evlenmeye kalkmanın sonucunun kötü olacağını söyler. Müştak Bey'in aklı başına gelir.

ŞİİR VE İNŞA'dan Şiirin genel tanımı "vezinli söz"dür...

Şiir her kavimde tabiidir. Yer yüzüne ne kadar millet ve kavim gelmişse, hepsinin kendilerine mahsus şiirleri vardır. Osmanlıların şiiri acaba nedir? Necati ve Baki ve Nef'i divanlarında gördüğümüz kasideler ve gazeller ve kıtalar ve mesneviler midir? Yoksa Hoca ve Itri gibi musikicilerin besteledikleri Nedim ve Vasıf şarkıları mıdır? ... Hayır, bizim tabii olan şiir ve nesrimiz taşra halkıyla İstanbul ahalisinin okumamış kısmı arasında hala durmaktadır. Bizim şiirimiz, hani şairlerin vezinsiz diye beğenmedikleri halk şarkıları ve taşrada çöğür (saz) şairleri arasında deyiş, üçleme ve kayabaşı denen nazımlardır. Ve bizim tabii nesrimiz, Kaamus çevirmeninin (Mütercim Asım Efendi'nin) ve sonradan Muhbir gazetesinin kullandığı yazı şivesidir. Gerçi, bu nazım ve bu yazı istenen derecede sanatlı ve gösterişli değilse de Osmanlı halkı ilerlediği sırada bunlara rağbet edilmediğinden, oldukları halde kalmışlar, gelişememişlerdir. Hele bir kere rağbet o yöne dönsün, az vakit içinde ne şairler, ne yazarlar yetişir ki, akıllara şaşkınlık verir.