kİtap tanitiliyor - aydınlık · yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: yağmur hayvanat bahçesinde s....

24
Aydınlık BU SAYIDA 30 KİTAP TANITILIYOR 19 Ekim 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 34 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . Toplam: 1167 Karanlık Kuyuya atılan ilk taş… Kadro! Yağmur hayvanat bahçesinde Hayalgücünün şöhreti: Neil Gaiman Hayalgücünün şöhreti: Neil Gaiman Ustanın dönüşü ‘Uçurumun Kenarında Dış Politika’ ‘Uçurumun Kenarında Dış Politika’

Upload: others

Post on 10-Aug-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

AydınlıkBU SAYIDA

30KİTAP

TANITILIYOR

19 Ekim 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 34

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

KITA P.

Toplam: 1167

Karanlık

Kuyuya atılan ilk taş… Kadro!

Yağmur hayvanat bahçesinde

Hayalgücününşöhreti:

Neil Gaiman

Hayalgücününşöhreti:

Neil Gaiman

Ustanındönüşü

‘UçurumunKenarında

Dış Politika’

‘UçurumunKenarında

Dış Politika’

Page 2: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük
Page 3: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

Bu hafta her zamankinin aksine tek bir kapak konumuz yok. Birkaç farklı dosyay-

la karşınızdayız. Fantastik ve bilim kurgu alanında yazan Salih Kurt arkadaşımız Neil

Gaiman'ın Türkçeye çevrilen son kitabı vesilesiyle geniş bir Gaiman dosyası hazırladı.

Fantastik edebiyatın okur kitlesinin genişlediği bir dönemde bu alanda en sevilen isim-

lerden biri olan Gaiman'ı okurlarımıza tanıtmayı uygun gördük. Bu alanda vurgu kuş-

kusuz hayalgücüne. Fakat unutmayalım ki, bu eserlerde kurgulanan dünyadan yola çı-

karak gerçek hayata dair çıkarsamalar yapmak mümkün. Fantastik diye adlandırılan

türün anlamı da burada başlıyor.

Türkiye'nin deneyimli siyasetçilerinden Onur Öymen'le yaptığımız söyleşide Türk Dış

Politikasının son on yılını masaya yatırdık. Öymen kitabında yakın dönemde yaşanan

gelişmelerden yola çıkarak geleceğe yönelik saptamalarda bulunuyor.

Yaşar Kemal'in son kitabına dair küçük bir değerlendirmeyi iki hafta önce bu kö-

şeden yapmıştık. Bu sayıda ise etraflı bir inceleme yazısı bulabilirsiniz.

* * *

Yazarımız Seyyit Nezir bu hafta köşesinde Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bir makale-

sine yer veriyor. Tanpınar'ın 1960'ta Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Suçüstü” baş-

lıklı yazısı, dönemi anlamak için önemli bir kaynak olduğu gibi içinden geçtiğimiz gün-

lerde yaşananlarla büyük benzerlik gösteren meseleleri işliyor. Seyyit Nezir köşesini, Tan-

pınar'ın aydın sorumluluğuyla kaleme aldığı bu makaleye ayırarak günümüz aydınla-

rına yol gösteriyor!

Haftaya görüşmek dileğiyle...

Fantastik kurgudansiyasete

İÇİNDEKİLER SUNU

Haftanın Portresi: Jack Kerouac s. 4

s. 5

Ustanın dönüşü s. 6

İnancını ismine taşıyanların örgütü… s. 8

Kuyuya atılan ilk taş…Kadro! s. 9

s. 10-11

s. 12-14

s. 15

Bir yalnız adam: Attila İlhan s. 16

s. 17

Yeni Çıkanlar s. 18-19

Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20

s. 21

Alıntı Test-Bulmaca s. 22

19 EK�M 2012 CUMA 3Aydınlık KİTAP

Küçük Prens, Antoine de Saint-ExupérySandıkların içindeki koyunları göre-

bilmeyi öğrenmek için.

Uzun Ömürler Şehri, Kıvılcım Vafi Sevinçleri şehir şehir bir dünya do-

ğurmak için.

Dönekler, Hasan YalçınEtraftaki dansözleri görebilmek için.

Struma, Halit KakınçUnutturulmuş bir katliamı hatırlamak için.

Samizdat, Soner YalçınAğlanacak halimize gülmek için.

ÖneriYorum

GÜVENÇDAĞÜSTÜN

1)

2)

3)

4)

5)

[email protected]

Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Yönetim Yeriİstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbulTel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04

Faks: 0212 252 51 22Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

adına sahibi:Mehmet Sabuncu

Genel Yayın Yönetmeni:Serhan Bolluk

Sorumlu Müdür:Mehmet Bozkurt

Aydınlık

KITA P.

Reklam Müdürü: Saynur Okuroğlu

Sayfa Sekreteri: Alev Özgenç

Editör: Pınar Akkoç

Yazıişleri: İrem Halıç, Deniz Antepoğlu, Cenk Özdağ

Yazıişleri Müdürü: Damla Yazıcı

“Demokrat Parti iktidarı10 yıllık cürüm yönetimidir”

Sadakat ve vicdan;nerede olsa gelip yerini bulan iki sözcük

İnsan aklının ve bilimin boşinanca yanıtı:Varlık kendiliğindendir

Sahaf: İstanbul’a isyan edenBakan Tepeyran’ın anıları!

Kapak: Hayalgücünün şöhreti:Neil Gaiman

“Zikzaklı politikalar Türk DışPolitikasının güvenilirliğini zedeledi”

Page 4: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

Evliliğin doğasının belki de temeli

olan şiddet ve aşkın kolkola yürüyüşüne şa-

hit oluyoruz “Bay Fıstık”ta. Yazar henüz

ilk satırlarından niyetini gösteriyor ve in-

sanın iç dünyasına ilişkin açık, dürüst ve

böyle olmakla sert bir roman ortaya çıka-

rıyor:

“David Peppin karısını ilk defa öldür-

meyi hayal ettiğinde, bunu kendi işlediği

bir cinayet olarak değil, tesadüfi bir geliş-

me ya da ilahi bir takdir olarak gözünde

canlandırmıştı.”

David ve Alice Peppin on üç yıllık ev-

liliklerinde Alice’in obezite ve depres-

yonları ve başarısız rejim

denemelerini içinde ya-

şarlarken Alice’in birden-

bire değişmesi ve bir daha

almamak üzere verdiği yet-

miş kilo ile evliliklerinin de

değişmesi sürecini anlatı-

yor ta ki Alice birkaç fıstık

ile kocasının eli boğazında

anafilaktik şok geçirip öle-

ne kadar. Peki Alice, Da-

vid’in söylediği gibi intihar

mı etti yoksa David karı-

sına alerjisi olduğunu bil-

diği halde zorla bir paket

Bay Fıstık marka fıstığı kendi mi yedirdi?

İşte bu noktada devreye dedektif Has-

troll ile Sheppard ve tabii ki eşleri Hannah

ve Marilyn giriyor, her ikisinin de evlilik-

leri David ve Alice’inkinden farklı değil.

Dedektiflerin isimlerine de bu noktada dik-

kat çekmek gerekiyor: Ward Hastroll.

Alfred Hitchcock’un “Arka Pencere” isim-

li romanındaki Lars Thorwald karakteri-

nin bir anagramı* olarak ortaya çıkarken,

Sam Sheppard ise 1954 yılında Ohio’da ka-

rısını öldüren bir doktorun ismi ki kitabın

başında ifadesinin bir kısmına yer verilmiş:

“Geriye dönüp merdivenlerden yuka-

rıya çıktım ve karıma baktım, boynuna do-

kunup nabzını kontrol ettim ve öldüğüne

kanaat getirdim. Zihnimin karıştığını, tu-

haf bir rüyanın kurbanı olduğumu, yolu-

nu yitirmiş birine dönüştüğümü düşün-

düm”

Dedektiflerimiz Alice’in ölümü etra-

fındaki sır perdesini aralama çabaları bir

kenara, kendi evliliklerinde Hastroll’ün ka-

rısı Hannah’nın beş ay boyunca yatalak bir

hastaymışçasına yataktan çıkmayışı örne-

ğin ve Dedektif Sheppard’ın gerçek ha-

yattaki Dr. Sheppard’la büyük benzerlik

gösteren hikayesi ile anlıyoruz

bir kez daha; tüm evlilikler bir-

birine benzer, bilhassa en ka-

ranlık taraflarında…

Adam Ross pek çok gaze-

tede çeşitli köşe yazıları yayın-

lanmış New Yorklu bir yazar.

“Bay Fıstık” yazarın ilk roma-

nı. The Newyorker’a göre

2010’un en iyi kitaplarından. Sa-

hiden de ilk roman için biraz

fazla erkek gözünden (kitabın

büyük bir bölümü kocaların

gözünden, onların cümleleriy-

le anlatılıyor) evliliklere şahit ol-

sak da, gerek işlediği konu, gerek iç dün-

yamıza ilişkin düşünüp de dillendireme-

diğimiz pek çok şeyi dürüstçe anlatmasıyla

gayet başarılı bir roman. Ayrıca roman an-

latım şekli, formu ile de bizleri şaşırtıyor,

pek çok noktada gerçek ile kurmaca, rü-

yalar, alternatif sonlar ile içine hızlıca gi-

rip, sürüklenmekten kendinizi alamaya-

cağınız bir eser.

*Edebiyatta bir sözcüğün harflerinin deği-

şik düzenle başka bir sözcüğü oluşturması

(Bay Fıstık, Adam Ross, Yapı KrediYayınları, Çev: Erhun Yücesoy, 468 s.)

HAFTANIN PORTRES�

Bob Dylan’ın yıllar sonra “Herkes

gibi benim de hayatımı değiştirdi” dediği

kitap, “Yolda”nın yazarı Jack Kerouac,

“Beat Kuşağı” akımının kurucusu kabul

edilen ABD’li romancı ve şairdir.

Kerouac ABD’nin fabrika kentle-

rinden Lowell, Massachusetts’te Fransız-

Kanadalı bir göçmen ailenin çocuğu

olarak dünyaya geldi. Evde Fransız-

ca’nın Joules ağzı kullanıldığı için Ke-

rouac İngilizceyi ancak altı yaşında öğ-

renmeye başladı. Dört yaşındayken abi-

sini bir romatizmal hastalık yüzünden

kaybetti. Katolik okullarında eğitim alır-

ken, futboldaki yeteneği sayesinde spor

bursu kazanıp Columbia Üniversite-

si’ne gitti ve takma isimlerle romanla-

rında yer vereceği arkadaşları Allen

Gingsberg, Neal Cassady ve William S.

Burroughs’la bu sıralar tanıştı. Ağır bir

sakatlık ve antrenörüyle sürtüşmeleri so-

nucu üniversiteden ayrılan, şizoid bir ki-

şiliği olduğu gerekçesiyle askerlik yaptığı

Deniz Kuvvetleri’nden uzaklaştırılan,

arkadaşı Lucien Carr’ın işlediği bir ci-

nayete Burroughs’la birlikte adı karışınca

tutuklanan Kerouac, kefaletle serbest bı-

rakıldıktan sonra 1950’de, ilk kitabı

“The Town and the City”yi yayınladı. Ki-

tap, eleştirmenlerden olumlu tepkiler

alsa da çok az sattı.

Ardından 1951’de yazdığı, fakat dö-

nemin toplumsal yapısına aykırı bulun-

duğu için, isimler değiştirilip, bazı dü-

zeltmeler yapıldıktan sonra ancak

1957’de yayımlanabildi. Arkadaşı Neal

Cassady ile Amerika’nın dört bir yanına

ve Meksika’ya yaptığı yolculukları an-

lattığı kitap caz, cinsellik, uyuşturucu, al-

kol gibi temaları işlediği için büyük yan-

kı uyandırdı. Kitapta “Beat nesli” ifa-

desini Moriarty gibi arabayla ülkeyi do-

laşıp tuhaf işler, kızlar ve zevkler peşin-

de koşan adamları betimlemek için kul-

lanan Kerouac, terimin batı yakası sol-

cu grupları tarafından “Beat isyanı”,

“Beat başkaldırısı” gibi saçma anlamlar

yüklenerek kendi politik ve toplumsal

amaçlarına hizmet edecek şekilde kul-

lanıldığını söyledi. Caz ritimlerinin ha-

kim olduğu roman iki yurtsuz adamın öy-

küsünü anlatırken istemeden, Soğuk

Savaş Amerikasının denetim ve sansür

yoluyla oluşturduğu, tektipleştiren de-

ğerlerle bezeli kültürüne karşı bir “kar-

şı - kültür” olarak benimsendi ve isyan-

cı gençliğin el kitabı haline geldi. Ame-

rika’nın büyük kitabevlerinde raflara

değil kasanın arkasına konmasının, İn-

cil’den sonra en çok “araklanan” kitap

olmasından kaynaklandığı söylenir.

Bugün Amerika’nın modernizmi ile

post-modernizmi arasında köprü kuran

“Yolda” için Jack Kerouac Marlon Bran-

do’ya bir mektup yazmış ve ünlü oyun-

cudan kitabın film haklarını alarak beyaz

perdeye taşımasını istemişti. Christie’s ta-

rafından açık arttırmada satılan mektupta

Kerouac şunları yazmıştı: “Benim iste-

diğim Amerikan tiyatro ve sinemasını ye-

niden yaratmak, spontane bir hava kat-

mak, ‘durum’la ilgili var olan önyargıla-

rı ortadan kaldırmak ve insanların gerçek

hayatta yaptıkları gibi abuk subuk ko-

nuşmalarına izin vermek. Bu işten tek

beklentim istediğim her şeyi yazabilecek

kadar özgür olmak, aç kaldıklarında

dostlarımı besleyebilmek ve annem için

endişelenmeme lüksüne sahip olabil-

mektir.” O zaman geri çekilen bu tekli-

fin ardından film bu yıl Walter Salles yö-

netmenliğinde gösterime girecek.

Meksika’ya yaptığı yolculukta Mar-

garita’nın en sevdiği içki olduğunu söy-

leyen Kerouac, 1969’da St. Petersburg,

Florida’da sirozdan kaynaklanan şiddetli

iç kanama nedeniyle kırk yedi yaşında ha-

yata gözlerini yumdu.

Yazarın diğer kitapları “Zen Kaçık-

ları”, “Beat Kuşağı”, “Yeraltı Sakinleri”,

“Yalnız Gezgin”, “Paris’te Satori” ve

“Pic”tir.

Jack Kerouac(12 MART 1922 – 21 EKİM 1969)

“�stedi�im her �eyiyazabilecek kadarözgür olmak, açkald�klar�ndadostlar�m�besleyebilmek veannem içinendi�elenmemelüksüne sahipolabilmekistiyorum”

Dedektif Sheppard’�ngerçek hayattaki Dr.Sheppard’la büyükbenzerlik gösterenhikayesi ile anl�yoruz birkez daha; tüm evliliklerbirbirine benzer, bilhassaen karanl�k taraflar�nda

19 EK�M 2012 CUMA4 Aydınlık KİTAP

DİLAN ÖZTÜ[email protected]

K�TAPTANK�TAPTAN“- o sırada değil ama daha sonra yaşadığı dehşet saatlerinde- cinayette çok

kritik bir orta nokta, sadece disiplin ve kararlılıkla aşılan bir geçiş noktası, bir

boşluk olduğunu ve daha önce denenmemiş herhangi bir işte olduğu gibi (bir

sporu öğrenmek ya da roman yazmak gibi), ayrıntılarının ya da üstesinden gel-

menin gerekliliklerinin ve bunun için gerçekten ihtiyaç duyulan zamanın (saniyeler,

dakikalar ya da yıllar), eylem bizzat tanımlanmadan ve suç işlenmeden açığa çık-

madığını fark etti.”

Karanlık

Page 5: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

“Yeryüzünde her şey insanın, insan düşüncesinin yapıtıdır.”

20. yüzyılın sonlarından üçüncü bin-

yılın ilk on yılına değin bilimin ve düşünce

dünyasının üzerinde yepyeni bir iklim his-

sediliyor. Soğuk Savaş sonrasının ilk on

yılında yaşanan tek kutuplu dünyanın ha-

kimi ABD’nin estirmeye çalıştığı köktenci,

bilimdışı ve mistik iklimin karşısında

akıla ve bilime dayanan düşünce akımları

dirayetli bir biçimde bu boş inanç mer-

kezine savaşmaktadır.

TÜRK�YE’DE BO��NANÇKAR�ISINDAK� ÖNCÜLER90’lı yılların Türkiyesinin düşünsel ikli-

minde Aziz Nesinler, Turan Dursunlar,

Abdullah Rıza Ergüvenler, Bahriye Üçok-

lar, İlhan Arseller dinin gündelik yaşamı

düzenleme girişimine ve bu alandaki

hakimiyetine karşı bilimi merkeze alan,

hatta kimi zaman aşırılıklara varan bir

hava estirmişlerdir. Dönemin antide-

mokratik ve bilimdışı görüşlerine karşı bu

çabalar önemli başarılar elde etmiş ve baş-

ta Bilim ve Ütopya dergisi olmak üzere

çeşitli yayınlar Türkiye’nin düşün insan-

larını etkilemiştir.

Neoliberalizmin yükselişinin ve post-

modernizmin küreselleşmenin zemini

üzerinde kazandığı mevzinin sonucu ola-

rak boşinançlar bilimsellik kisvesi altında

tekrar ortaya çıkmış ve yeni bir düşünsel

iklim yaratmıştır. Şimdilerde Türkiye te-

levizyonlarında bilimsellik kisvesi altında

bu yeni düşünsel iklimin ürünleri tanıtıl-

makta Dr. , Doç. , Prof. Dr. ünvanı taşıyan

şarlatanlar tarafından bu ürünler halka da-

yatılmaktadır. Türkiye’de Caner Taslaman,

Ender Saraç gibi uzmanlar tarafından

savunulan yaratılış mitleri, new age dinleri,

tamamlayıcı tıp adı altında ortaya çıkan

modernleştirilmiş koca karı reçeteleri ek-

ranlarda baskın durumdadır. Yine bu

dönemde bir TV kanalında Evrim kar-

şıtları bilim adamlarıyla bilim jargonunu

kullanarak tartışmalar yürütmüş ve halk

bu programları ilgiyle izlemiştir.

KÜRESEL SAVA� TÜRK�YE’DE DECEPHELER�N� GEN��LET�YORTam da bu ortamda Harun Yahya lakaplı

Adnan Oktar gibilerle Richard Dawkins

gibi evrim biyologlarının tartışmaları

yepyeni bir anlam kazanmaktadır. Bilimin

yol göstericiliğine karşı bilimdışının ve do-

layısıyla egemenlerin gündelik hayatı

belirleme çabalarına sahne olan bu sa-

vaşta, evrenin tarihçesi, canlılığın köke-

ni, hayatın anlamı gibi konular yeni cep-

helerin konularını oluşturmaktadır. Tu-

ran Dursunların izinde yürümüş olan Ab-

dullah Rıza Ergüven’in “Evren-Doğa

Varlığın Kendiliğindenliği” (Berfin Ya-

yınları) başlıklı çalışması böyle bir or-

tamda okuyucuyla buluşuyor.

Sözü edilen düşünsel savaşın aydın-

lanmacı cephesinde savaşan Stephen

Hawking, Richard Dawkins, Walter Le-

win, Carl Sagan gibi küresel aktörlerin

yanı sıra Türkiye’den de Abdullah Rıza

Ergüven, A. Celal Şengör, Saffet Murat

Tura gibi aralarında ciddi ayrılıklar bu-

lunan aydınlar karşılarında savaşan bi-

limdışının mücahitlerine karşı önemli

başarılar elde ediyorlar.

EVREN�N KEND�L���NDENL���Abdullah Rıza Ergüven, kitabında, dinsel

söylenin, gelenek ve göreneklerde yaşayan

ilkel inanışların karşısına bilimin ve aklın

öyküsüne yer veriyor. Richard Dawkins,

“Tanrı Yanılgısı” adlı kitabında kutsal

metinlerin Tanrı anlayışına karşı argü-

manlarını sıralarken bu inanışların daya-

naklarını ve kaynaklarını yeterince ele al-

mamış ve dahası bunlara karşı bütüncül bir

bilimsel açıklama ya da anlatı sunmamış-

tır. Zaten böylesi bir boşluğun tek bir ki-

tapla ya da tek bir yazarla doldurulması ol-

dukça güç. Ancak yine de kimi temel nok-

talar Ergüven’in eserinde yer almaktadır.

Dilin ve söylenin kökeninde insanın üre-

tim süreçlerini, çeşitli antropologların ve

dilbilimcilerin eserlerine gönderme ya-

parak; canlılığın kökenine ilişkin bilimin

elde ettiği bulgulardan oluşan bilimsel an-

latıya biyologların ve nörologların eserle-

rine değinerek; evrenin kökenine daha

doğrusu kendiliğindenliğine ve süreklili-

ğine ilişkin saptamalarını fizik ve kimya-

daki bulgu ve kuramlara göndermede

bulunarak okuyucuyla paylaşan Ergü-

ven’in çalışması birçokları için temel bir

başvuru kaynağı niteliğindedir.

BAZI GÜÇLÜKLER VEEKS�KL�KLERİçinde bulunduğumuz düşünsel savaşta

kitabın önemini ve özgünlüğünü inkar et-

mek mümkün değil. Ancak kitabın ek-

sikliklerinin ve yetersizliklerinin böylesi

bir savaşta bir an önce giderilmesi ge-

rekmektedir. Öncelikle, varlığın kendili-

ğindenliğini ortaya koymak için bilimin

sözü edilen sorunlara ilişkin açıklamala-

rını anmak ya da bilimin karşısında en

güçlü konumu elinde bulunduran kutsal

metinlerin açıklamalarının dayanakla-

rını boşa çıkarıp bunların gerçek kö-

kenlerini bilimsel bir açıdan ele almak ye-

terli değildir. Varlığın kendiliğindenliği bi-

limsel değil felsefi bir sorundur. Zira bi-

lim düzleminde kalındığı sürece varlık ya

da daha doğrusu varolanlar hali hazırda

verilidir ve onların ortaya çıkmadığı ya da

var olmadığı bir dönemi kurgulamak

zaten bilimin alanının dışına düşmekte-

dir. Dolayısıyla varlığın kendiliğindenli-

ğini varlığın yaratılışına ya da Büyük

Patlama kuramına karşı savunmak felsefi

bazı soru ve sorunlara yanıt vermeyi ge-

rektirmektedir. Böylesi bir yanıtın da

felsefenin varlıkbilim alanına ve sonra-

sında da bunun bilinebilirliği sorunlu

gözükeceği için bilgi kuramı ve zihin

felsefesi alanlarına eğilmeyi gerektirdiği

açıktır. Kitap bu zorunlu işlerin üstünden

atlamaya çalıştığı ölçüde iddia ettiği tezi

savunmada zorluk çekmektedir.

Kitapla ilgili daha teknik bazı aksak-

lıklardan da söz etmek yerinde olacaktır.

Kitabın dizgesel bir bütün olmayışı ve ko-

nuların dağınık bir biçimde ele alınışı te-

zin ve tezin dayanaklarını anlamada güç-

lük yarattığından yazar hedeflediği sonu-

ca ulaşmada okuyucusunu zor bir du-

rumda bırakmaktadır. Bunların dışında ya-

zarın seçtiği sözcükler gündelik dilin dışına

düşmekte ve bu nedenle de kitabın takip

edilmesinin önünde bir engel teşkil et-

mektedir. Dileriz, kitabın ileriki baskıla-

rında bu sorunlar giderilir. Bütün bu ak-

saklıklara rağmen, Ergüven, eserini ya-

zarken oldukça geniş bir yelpazeden ve çok

farklı alanlardan yararlandığından, boşi-

nanç karşısında mücadele etmek iste-

yenlere faydalı bir bilgiler demeti sun-

maktadır. Kant’ın ünlü “Aydınlanma Ne-

dir?” başlıklı bildiri niteliğindeki yazısın-

da belirttiği gibi bilmek için aklını kul-

lanmaya cesaret edenlerin mücadele bay-

rağını daha da yükseklere çıkartmaya ça-

lışan Abdullah Rıza Ergüven’i, bu vesileyle,

ölümünün 11. yılında minnetle anıyoruz.

(Evren-Doğa VarlığınKendiliğindenliği, Abdullah RızaErgüven, Berfin Yayınları, 180 s.)

Abdullah R�za Ergüven, kitab�nda, dinsel söylenin,gelenek ve göreneklerde ya�ayan ilkel inan��lar�nkar��s�na bilimin ve akl�n öyküsüne yer veriyor

CENK ÖZDA�[email protected]

5Aydınlık KİTAP

İnsan aklının ve biliminboşinanca yanıtı:

Varlık kendiliğindendir

Page 6: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA6 Aydınlık KİTAP

Efsane sona erdi, on yıl sonra

beklenen kitap okuyucuyla buluştu.

Yaşar Kemal’in yıllardır beklenen ki-

tabı “Bir Ada Hikâyesi” serisinin

dördüncü kitabı “Çıplak Deniz Çıp-

lak Ada” Yapı Kredi Yayınları’ndan

çıktı. Ustanın son kitabı da her kitabı

gibi edebiyat dünyasını yine sarstı.

Toplumcu gerçekçi roman akı-

mının öncülerinden Yaşar Kemal,

“İnce Memed” romanıyla edebiyat

dünyasına atılır. Anadolu'daki halkın

sefaleti, cahil bırakılmışlığı ve ağa-

lık sistemi eleştirilir. Hem de bunu

o kadar mükemmel bir dille yapar ki;

roman yazmaz, efsane anlatır. Ana-

dolu’nun artık sesi vardır. Doğa be-

timlemeleriyle, türküleriyle, efsa-

neleriyle Anadolu konuşuyordur

bizlerle. “İnce Memed”in ardından

“Dağın Öte Yüzü” üçlemesiyle pa-

muk ırgatlarının yoksulluklarıyla ta-

nışırız. Batıl inançlarına, efsanelerin

nasıl doğduğuna ve nasıl çöküğüne

şahit oluruz.

EFSANEN�N DO�U�UAncak sadece Çukurova yoktur Ya-

şar Kemal’in romanlarında. Yeri

gelir efeleri öğrenirsiniz, yeri gelir

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki mü-

badeleye dahil olursunuz. İşte “Bir

Ada Hikayesi” de mübadelenin öy-

küsüdür. Yaşar Kemal yayınevi ara-

cılığıyla verdiği röportajda dörtle-

menin doğuşunu şöyle anlatıyor:

“Bizim köyümüzde okul yoktu.

İlkokulu okumak için Kadirli’de bir

akrabamızın evine gittim. Bir süre

orada kaldım. Ama o evde kalmak

istemediğim için okula kendi kö-

yümden yürüyerek gidip gelmeye

başladım. Yürürken hep bir köyden

geçiyordum. Bu köyle ilgili bazı şey-

ler duymuştum. Bu bölgeye yaban-

cı insanlar gelmiş, yerleşmişler. Sıt-

madan ölmüşler, etraftan çeşitli kö-

tülükler görmüşler. İlkokulun so-

nuna kadar o köyden hep geçtim.

Hep hikayelerini duydum, dinle-

dim. Biraz büyüdüm, ilkokulu bitir-

dim. Köyün önünden tekrar geçtim.

Büyük bir baca gördüm. O bacayı

Ceyhan Irmağı’ndan topladıkları

taşlarla yapmışlar. Kalın yüksek bir

baca... Ortaokula geldiğim zaman

Hemite köyünde babamın akraba-

larından annemin de arkadaşı bir ka-

dın bana o köyde ne olduğunu an-

lattı. Birlikte ormanın içine gezme-

ye gittik. Kadın, ‘Bak oğlum. Bura-

da göçebeler, mübadiller vardı. Bun-

lar Yunanistan’dan gelen Türklerdi.

Böyle üç köy vardı Anavarza’nın ya-

nında. Çok güzel köyler.’ Bu köyü,

hikayesini öğrendim. O köye yer-

leştiklerinde çok güzel evler yap-

mışlar, köyü güzelleştirmişler. Et-

raftaki köylüler bu insanlara zulüm

yapmışlar. Bu insanlar ‘Bir gün gi-

deceğiz’ deyip gitmişler. 15-16 yaşı-

ma geldiğimde bu insanların nere-

ye gittiklerini bulmaya çalıştım. Bu-

lamadım. Bulamadı-

ğıma çok üzüldüm.

Abidin Dino’ya bu Çu-

kurova’daki köyün,

mübadillerin hikayesi-

ni anlattım. ‘Ne duru-

yorsun, en güzel konu

bu. Bunu şimdiye ka-

dar hiç kimse doğru

dürüst yazmadı. Doğru

dürüst diyorum ama

belki de kimse yazmadı’

dedi…

…Ben ‘Bir Ada Hi-

kâyesi’ romanlarımda

mübadeleyi yazdım. Be-

nim için mübadele sadece bu ro-

manlarda anlattığım mübadele de-

mek değil. Benim ailem de müba-

dele yaşamış. Ruslar

Van’a geldiği zaman bi-

zimkiler sürgün olmuş-

lar. Bütün Anadolu’da

gezmişler, Çukurova’da

bu köye yerleşmişler. Bu

mübadele hikayesini bu

hırsla yazdım. Bu dört-

lü belki de roman gibi

roman değildir, acıları-

mı, üzüntülerimi, öfke-

mi, sevinçlerimi, sevgimi

döktüğüm belki başka

bir anlatım çeşididir.”

MÜBADELEN�N ÖYKÜSÜSerinin birinci kitabı “Fırat Suyu Kan

Akıyor Baksana” mübadele sonucu

boşaltılmış Rumların yaşadığı bir

adaya (Karınca Adası), savaşlar so-

nucu yerini yurdunu yitirmiş insan-

ların yerleştirilmesiyle başlar. Kita-

bın ana karakterlerinden Poyraz

Musa, Sarıkamış’ta hayatta kalma-

yı başarmıştır ama savaş sonrası

kanlıları peşine düşer ve Karınca

Adası’na sığınır. Adada tek değildir.

Mübadeleden kaçan Rumlar ve sa-

vaşın evsiz bıraktığı Anadolu’dan her

kökenden insanlar da adaya sığın-

mıştır. Kitap, savaş mağduru bu in-

sanların ortak bir yaşam kurma ça-

balarını anlatır. Ancak bu umut-

suzluğun romanı değildir, her Yaşar

Kemal romanı gibi kötü şeyler ya-

şansa bile her zaman umut vardır.

İkinci kitap “Karıncanın Su İç-

tiği” ise beklemenin ve sabrın ro-

manıdır. Bir yandan savaştan dön-

meyenler beklenir, bir yandan sür-

günler yurtlarını hayal ederler. De-

nizciler balıkları, aşık-

lar kavuşmayı bekler

ve sabreder.

Üçüncü kitap

“Tanyeri Horozla-

rı”nda yeni bir yaşam

kurma çabası, özlem,

umut, sabır ve geç-

mişin acılarının yanı

sıra sevgi vardır. Her

şeye rağmen sevmek,

aşık olmak.Gelelim son ki-

taba… Efsane bu ki-tapla son buluyor.Adaya yeni gelen

çift Kerim ve Peri, Poyraz Musa’nınkanlıları tarafından gönderilmiştir.Kerim’e Poyraz’ı öldürmeden günyüzü yoktur, kanlılar onun da pe-şindendir. Ya Poyraz’ın canını ala-caktır ya da kendi canından olacak-tır. Okuyucuyu bekleyen en önem-li olay kuşkusuz bu. Onun haricindesevdalılar birbirlerine kavuşacak-lar. Ancak Hristo Reis’in başınabeklenmedik bir olay gelecektir. Onyıldır beklenen kitap için daha faz-la şey söylemek haksızlık olur.

HER �EYE RA�MEN UMUTDörtlemeye henüz başlamamış oku-

yucular için serinin tamamına dair

bir şeyler söylemek gerektiği kanı-

sındayım. Yaşar Kemal’in her ro-

manında her serisinde hissedeceği-

niz efsane dinliyormuşsunuz havasını

veren mükemmel dili bu seride de

karşınıza çıkıyor. Betimlemeler, in-

sanın doğayla özdeşleşmesi, doğanın

insanla uyumu yine dikkat çeken

özelliklerden. Yaşar Kemal yine

okuyucuya mesaj vermeden de geç-

miyor. İlk kitabın ismi Yezidilerin uğ-

radığı kıyım sonucu Fırat nehrinin

kırmızıya boyanmasına dikkat çeki-

yor. Mübadelenin insanları, özellikle

de savaşın insanları yok edişini güç-

lü gözlem gücüyle gözler önüne se-

riyor. Bence dörtlemede en çok dik-

kat çeken adada her etnik kökenden

insanın bir arada yaşamayı becere-

bilmesi. Şu günlerde en çok ihtiyaç

duyduğumuz birlik duygusunun Ka-

rınca Adası’nda sağlandığını göre-

bilmek mutlu ediyor insanı. Yaşar

Kemal’in kitaplarda verdiği umut –

her şeye karşın ortak yaşama çaba-

sı- okura da tesir ediyor ve umutla

doluyor, düşünüyorsunuz. Umut ve

birlik hissinden sonra kitapta vur-

gulanan diğer önemli unsur savaş-

ların yarattığı felaket. Savaşın ve vah-

şetin yaşandığı her güne inat Yaşar

Kemal adasıyla bir kez daha hatır-

latıyor bize insan olmayı ve her şeye

rağmen insanı sevebilmeyi.

(Çıplak Deniz Çıplak Ada/BirAda Hikayesi-4 , Yaşar Kemal,

Yapı Kredi Yayınları, 272 s.)

Ustanın dönüşü

DEN�Z ANTEPO�[email protected]

Kitap, savaşmağduru bu

insanların ortakbir yaşam kurma

çabalarınıanlatıyor. Ancak

bu umutsuzluğunromanı değildir,

her Yaşar Kemalromanı gibi kötü

şeyler yaşansa bileher zaman umut

vardır

Ya�ar Kemal

YAŞAR KEMAL’DEN ON YIL SONRA GELEN ESER: “ÇIPLAK DENİZ ÇIPLAK ADA”

Umut ve birlik hissinden sonra kitapta vurgulanan di�er önemli unsur sava�lar�n yaratt���felaket. Sava��n ve vah�etin ya�and��� her güne inat Ya�ar Kemal adas�yla bir kez daha

hat�rlat�yor bize insan olmay� ve her �eye ra�men insan� sevebilmeyi

Umut ve birlik hissinden sonra kitapta vurgulanan di�er önemli unsur sava�lar�n yaratt���felaket. Sava��n ve vah�etin ya�and��� her güne inat Ya�ar Kemal adas�yla bir kez daha

hat�rlat�yor bize insan olmay� ve her �eye ra�men insan� sevebilmeyi

Page 7: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük
Page 8: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA8 Aydınlık KİTAP

Ülkemizin önemli tarihçilerin-

den, özellikle de sosyal ve siyasal ta-

rih denildiğinde ilk akla gelen isim-

lerden birisidir Ergun Hiçyılmaz.

Bir süre önce Milli Mücade-

le’nin en önemli gizli örgütü “Ka-

rakol”u anlatan bir kitabı yayınlan-

dı. Bugüne kadar kaleme aldığı yet-

mişi aşkın kitabın içinde özel kuv-

vetler ile gizli servislere de ilgisiz kal-

mayan Hiçyılmaz’ın “Karakol: Türk

Devriminde Bir Gizli Örgüt” eseri

“Teşkilat-ı Mahsusa”nın da bütün-

lüğünü sağlar durumda.

Tanıyanlar bilir; hem derin bir ta-

rih birikimine sahiptir hem de sıkı bir

Fenerbahçelidir Ergun Hiçyılmaz.

Hiçyılmaz’ı arkadaşım Deniz

Toprak’la birlikte 6. Beyoğlu Sahaf

Festivali’ndeki standında ziyaret et-

tik. Aynı zamanda yarım asırlık bir

gazetecilik geçmişine sahip olan ve

Beyoğlu Tokatlıyan Pasajı’nda bir sa-

haf dükkânı bulunan usta tarihçi Er-

gun Hiçyılmaz’la “Karakol: Türk

Devriminde Bir Gizli Örgüt” eseri

üzerine konuştuk. Söyleşimizi keyifle

okuyacağınızı umuyoruz.

Milli Mücadele’de “Mim Mim”, “Teşkilat-ı Mahsusa” gibi bir çokörgütten sıkça bahsedilirken “Ka-rakol” örgütünün adının çok fazladillendirilmediğini görüyoruz. Siz-ce bu durum neden kaynaklan-maktadır?

Bence bu biraz da konuyla ilgi-

lenen insanların tembelliğinden kay-

naklanıyor, açıkça söyleyeyim. Biz-

de araştırmalar ol-

dukça meşakkatli-

dir, çok zaman alır.

Altyapısı da yoksa

eğer zor bir iştir.

Dönelim ister-

seniz Karakol ör-

gütüne; “Kara” ve

“Kol” . Hatta Vasıf

Bey de bunu soyadı

olarak almıştır. Bu

çok ilginç bir şeydir.

Hiçbir İngiliz’in MI5

ya da CIA soyadı al-

dığını göremezsiniz.

Ya da Mossad so-

yadlı birisini göre-

mezsiniz. Ama Türkiye’de “Karakol”

soyadını almış, inancını ismine taşı-

mış insanları görüyorsunuz.

Burada sadece başlangıç kısmı-

nı yaptım. Yakında yayınlanacak

olan kitabımda Karakol örgütünün

talimatnamesini verdim, ancak bu-

rada vermedim.

“Karakol Örgütü” bizde Karakol

örgütüdür ama bazı kumandanlar

“Mim Mim Grubu” ismini de kul-

lanır. Vatansever bir kurum olarak

çeşitli isimler kullanılır. Fakat Ka-

rakol örgütü dediğimiz zaman Teş-

kilat-ı Mahsusa’nın yapısından kay-

naklanan daha doğrusu İttihat ve Te-

rakki’den kaynaklanan bir birimin

ana kollarından birisidir.

Peki, sizce nedir Karakol Örgütü?Bana göre Teşkilat-ı Mahsu-

sa’nın devamı niteliğindedir. Bu ara-

da biz buna Karakol Örgütü derken

Sovyetler ise “Karakol İhtilal Ör-

gütü” der. İşte Sovyetleri cezbeden

de budur. Ankara Hükümeti adına

ilk anlaşmayı da Karakol Örgütü ile

yapmışlardır. Ekim İhtilali’ni ya-

panların Anadolu İhtilalini yapanlar

ile birlikte bir anlaşma yapması son

derece cezbedici gelmiştir. Yani ba-

ğımsızlığı yok eden emperyalist Av-

rupa’ya karşı olmaları onlara çok ca-

zip gelmiştir. Ve o sırada da Karakol

en önde bir kurumdur.

“�TT�HATÇILARLA AYNIYEM�N; FARKLI YÖNTEM”Karakol’u inşa edenler İttihatçıdırdiyorsunuz. Karakol’un yemini İtti-hatçılarla aynı ama yöntem farklı…

Belki de İttihat ve Terakki’nin iç

ve dış politikasını ortaya koyacak bir

savunma sistemi üze-

rine yemin ediyorsu-

nuz.

Ordunun veya ül-

kenin bağımsızlığı

konusunda gerekti-

ği gibi çalışmayanı,

sorumluluk üstlen-

meyeni, kaçanı, iş-

birlikçilik yapanı vu-

rurum diyen bir ye-

min sistemi vardır.

Diğerinde de vardır

ama o daha incedir.

Karakol örgütü bu-

nun şiddet ve cebir

yoluyla yapılmasını ortaya koymuş-

tur. Dolayısıyla Karakol dışında veya

içinde olup da o zamana kadar bu

örgütle fazla bağıntı kurmamış olan

Mustafa Kemal’in yakınlarındaki

bazı kişilerin dikkatini çekmiştir.

Demişlerdir ki; “Bizim Milli Müca-

delemizin kumandanı kimdir?”.

Çünkü, Karakol bunu söyler orada.

Siz misiniz, Mustafa Kemal Paşa mı,

yoksa bir başkası mı? Bu soruyu sor-

makla oradaki ölüm fermanının or-

taya konmasını istemişlerdir. Bu-

nun üzerine Mustafa Kemal orta bir

yol bulunmasını düşünmüştür. Hep-

sini asıp kesmemiştir veya mahke-

meye sevk etmemiştir. Sadece Ka-

rakol örgütünü kapatalım, yeni bir

örgüt bir kuralım demiş, böyle bir

denge istemiştir.

Mesela Sovyetler Birliği’yle an-

laşmayı ilk defa Karakol örgütü

yapmıştır. Ama onlar çok iyi bir ni-

yetle yaptılar bunu. Sovyetler Birli-

ği’ni keşfedip, silah yardımını sağ-

lamak ve Anadolu hükümetine ta-

nıtmak için yaptılar. Yoksa bu an-

laşmayı yapıp da Anadolu hükümeti

temsilcisi olarak çıkmadılar oraya.

“KARAKOL BÜTÜNÖRGÜTLER�N ANASIDIR”Yani bir bakıma durumdan vazife çı-karmışlar diyebilir miyiz?

Yani evet. Sonuçta Karakol ör-

gütü Milli Mücadelenin yapılaşma-

sında, silahlanmasında Teşkilatı

Mahsusa’dan sonra daha derli top-

lu çalışmıştır. Kendinden sonra gel-

miş olan “Mim Mim” veya “Felah

Grubu”na yol açmışlardır. Yoksa

bu örgütler silah kaçırmasını nere-

den bilecekler? Karakol’un adamları

istihbarat anlamında da “Cin” gibi-

ler. Bu istihbaratı da yapmış olma-

ları Milli Mücadelenin kazanılma-

sındaki en büyük unsurdur. Onun

için Karakol örgütünü ben yurtsever

bir örgüt görmek durumunda değil,

zorundayım.

Tam olarak söylemek istediğim

şey Milli Mücadele sırasında kurul-

muş bütün örgütlerin ana yeridir.

Onların hepsi Karakol örgütünden

çıkmıştır. Yani ben isim listelerinden

Felah Örgütü’nden gösteriyorsam,

bu Karakol örgütünden olmadığı an-

lamında değildir. Dolayısıyla Kara-

kol örgütüne hizmet edenler içeri-

sinde Boğazlar kumandanı da vardır,

Cambaz Mehmet de. Bunlar hep

Karakol içerisindedir. Bu hususi-

yetlerle birlikte Karakol devrini ta-

mamlamadan yeni bir devrin açıl-

ması için defteri kapatılmış bir ör-

güttür.

Bu güzel sohbet için size teşek-kür ediyoruz. Son olarak şunu sor-mak istiyorum: Yeni birkitap hazırlığınız var mı?

Evet, “Çerkez Ethem

ve Yeşil Ordu Bolşevik

Taburu” adlı bir kitap

hazırlıyorum. Bu kitapla

Karakol örgütü daha da

ortaya çıkacak. Ben bu-

rada Karakol örgütüne ve

Sovyetlere temas ederken

belli bir yerde çok fazla

açıklama yapmadım. O

ayrıntı Doğu Şurası ko-

nusunda ortaya çıkacak.

Konu kapanmamak üze-

re açılmıştır. (Gülerek)

(Karakol: TürkDevriminde Bir Gizli

Örgüt, ErgunHiçyılmaz, Destek

Yayınevi, 415 s.)

İnancını isminetaşıyanların örgütü…

Milli Mücadele’nin örgütleri olan ve faaliyetinden çok s�n�rl� olarak söz edilen “Karakol”unmeydana geli�i ve kimler taraf�ndan olu�turuldu�u biliniyordu, ancak kadronun ortaya ç�k�� ve

biti� evreleri tam olarak ortaya konulmam��t��ENOL Ç[email protected]

Milli Mücadelesonrasının

Ankara’sında yenibir başlangıca yolaçmıştır Karakolörgütünün sonu.

Tartışmalarİttihat ve

Terakki'den yolaçıkılarak Meclis'e

aksedecek veiktidar ile

muhalefetinmücadelesi olarak

yansıyacaktır

Ergun Hiçy�lmaz �enol Çar�k’�n sorular�n� yan�tl�yor

Foto

�raf

: Den

iz T

opra

k

Page 9: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA 9Aydınlık KİTAP

Efendiler,…Dış politikamızca, milletin ya-

rarına gerekli bulunan esasları içinealan tamamen bağımsız ve bağlantı-sız bir politika izleyeceğiz…

(Atatürk’ün 1921Meclis açılış konuşması )

Psikiyatr Engin Geçtan, “İnsan

Olmak” kitabında, “Yirminci yüzyı-

lın ilk yarısında, toplum normlarına

uyma oranının normalliği, bu kural-

lardan sapma oranının ise normal-

dışını belirlediği görüşü egemendi.

Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan

sonra, toplumların da bazen hasta

olabileceğinin fark edilmesi üzerine

bu görüş geçerliliğini önemli ölçüde

yitirmiştir. Hasta toplum, bünyesin-

deki normal bir davranışı normaldı-

şı olarak yorumlayabilen toplum-

dur.” der. İçinde yaşadığımız toplu-

mu “hasta” olarak tarif etmek, öl-

çüsüz bir sav olarak değerlendirile-

bilse de; marazlı olduğunu söylemek,

zannımca aynı algıyı yaratmayacak-

tır. Şüphesiz ki her toplum bir çeliş-

ki ve çekişme yumağıdır. Gelin görün

ki, Anadolu coğrafyası hem jeopoli-

tik konumu, hem de üzerinde yaşa-

yan halkın göçebe

genetiği nedeniy-

le, her daim hava-

dan nem kapmaya

müsait; bir mara-

ziyet sathıdır.

Göçebe vurgu-

su şundandır: Koca

bir imparatorluk

haline gelmiş Os-

manlı’da dahi, yer-

leşik hayata geçme-

mek için direnen,

yeri geldiğinde dev-

let ricaline kafa tu-

tan bir halkın torun-

ları, bugünün gide-

rek kentleşen haya-

tında da tam anla-

mıyla kentli olamamakta; kural ve

kaideleri dikkate almak yerine, tıp-

kı bir göçebe gibi anlık hareket et-

mektedir. Tabir-i caizse; gündelik yü-

rüyüş her defasında kaldırımı bırakıp,

ana yola taşmaktadır. Bu yüzdendir

ki Türk insanı, artık mizah prog-

ramlarında espri konusu olabilecek

ölçüde, kuralsızlığın,kolaycılığın ve

pratik zekanın simgesi haline gel-

miştir. Ancak bu kural tanımazlığın,

biraz dikkat edildiğinde örgütlü bir

hal almadığı fark edilecektir. Toplu-

mun genelinde, muhalif ve eylemci

bir meleke oluşmamıştır. Peki bu so-

nucu doğuran tek neden göçebe ge-

netik midir? Elbette ki hayır!

Dini gerçeklerden yola çıkarak de-

ğil de, geleneğin yarattığı din anlayı-

şından ilham alarak toplumsal haya-

tımıza giren bazı klişeler vardır. Bun-

lardan biri de, şeytanın sol omzu-

muzdan bizi izlediği inanışıdır. Bu ba-

sit görülebilecek batıl itikat, esasında

Türk siyasi ve sosyal hayatında “sol

düşünce”nin makus talihini de özet-

ler. Sol her daim, şeytan icadı veya ga-

vur işi olarak görülegelmiştir. Bu se-

beptendir ki Türk siyasi hayatında,

Aziz Nesin’in “Zübük” adlı eserini

doğrularcasına; iktidar hırsı içinde

olanlar muhafazakarlığı şiar edin-

miş ve dini jargonları siyasetin ayrıl-

maz bir parçası haline getirmiştir.

Halbuki uygulamada, tam bir tezat-

lar silsilesi ortaya çıkmaktadır.

DAVOS’UN EKONOM�KBOYUTU“Davos benim için bitmiştir” sözüy-

le maruf Davos Toplantısı'nda, bi-

lindiği üzere İsrail ile ilişkiler geril-

miş ve hatta bu ilişkilerin dondurul-

ması bile gündeme getirilmiştir.

Oysa, 31 Ocak 2012

tarihli Habertürk

gazetesinin ekono-

mi sayfasında, iki

ülke arasındaki iliş-

kinin geldiği nokta

şu şekilde özetlen-

miştir: “Türkiye ve

İsrail arasındaki

ekonomik ilişkiler

siyasi kriz tanımı-

yor. Siyasi gergin-

liğe rağmen İsra-

il'in Türkiye'ye ih-

racatı 2011 yılında

yüzde 42 artarak

1,85 milyar dolara

tırmandı. Aynı şe-

kilde Türkiye'den

ithalatı da yüzde 20 artış

göstererek 2,1 milyar dolar olarak

gerçekleşti.”

Yine halk kitlelerince mütedey-

yin olması ile takdir edilen Başbakan

Erdoğan’ın, kendisini “Büyük Orta-

doğu Projesi'nin Eş Başkanı” olarak

tanımlaması, takriben üç yıl önce; vi-

zeyi dahi kaldırdığımız ve Başba-

kan’ın kardeşim Esad diye hitap et-

tiği Suriye hükümeti ile gelinen bu-

günkü ahval, Amerika ile su sızmaz

ilişki biçimi, büyük tezatın diğer par-

çalarıdır. Türkiye, Müslüman bir ül-

keye savaş açma pahasına, son kon-

jonktürde “Müslüman Dünya”nın li-

derliği konumuna soyunmuştur.

Geçtiğimiz hafta ölüm yıldönü-

münde andığımız Attila İlhan, 2004

yılında Cumhuriyet gazetesindeki

köşe yazısında bakın neler söylüyor:

“…on yıl kadar önce, Türkiye’yi zi-

yaret eden, Graham Fuller adında-

ki zat -ki CIA ile ilişkisi müsellemdir-

demişti ki, ‘Türkiye’de İslamın oto-

matik bir tehlike olarak kabul edil-

mesi yanlıştır. Son elli yılda, yapay

olarak baskı görmesinin bazı meşru

sebepleri olabilir, ama artık Türkiye

kendisiyle barışmalıdır. Geçmişte

Türkiye, Ortadoğu için bir modeldi,

bugün de olmaya devam ediyor.

Hele demokrasi ile İslamı bir arada

yaşatacak bir formül bulunursa,

İran’a ve Arap alemine büyük bir ön-

cülük yapmış olacaktır.’ Bu ne de-

mek? Türkiye’de Müslümanlığın,

Batı’nın demokrasi ve değerlerine

dönüştürülmesi demek! Hem de

ABD ve İngiltere’nin anladığı ma-

nada!...”

Attila İlhan’ın yazısında dem

vurduğu Graham Fuller’in 2008 yı-

lında “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”

adıyla dilimize çevrilen kitabında,

Müslüman Dünya’da Türkiye’nin

konumu, iktidarın ve cemaatin ro-

lüne ilişkin görüşleri, bugün gelinen

noktada neredeyse müneccimlik ola-

rak değerlendirilebilecek bir öngörü

dehasını ifade etmektedir. Köşe ya-

zısında yer verilen görüşler ise, 1990

yılına aittir. Yoksa bu bir dehanın de-

ğil de, başarıya ulaşmış bir stratejinin

mi göstergesidir?

ÖZGÜN B�R AYDINZÜMRES�Hasılı, Türkiye’nin zihinsel belleği

kavram çöplüğü haline gelmiştir.

Sağ, sol, liberallik, muhafazakarlık vb.

kavramlar iç içe geçmiş; yön/iz bu-

lunmaz bir hal almıştır. 1947 yılında

solu ve antiemperyalizmi temsil et-

mesi beklenen CHP’nin de Marshall

Planını tatbiki bir başka manidar va-

kadır. İşte “Kadrocular” böyle bir at-

mosferde ortaya çıkan, iyi ya da

kötü; ister beğenilsin, ister eleştiril-

sin Türk düşünce tarihinde fikri ma-

nada özgün olması bakımından

önem arz eden bir aydın zümresidir.

Teorilerini emperyalist stratejiler-

den değil, bizatihi kendi coğrafya-

sından oluşturan bir harekettir; Kad-

ro… Kadro Hareketi ve içinde bu-

lunduğu siyasi iklimin, birçok karşıt

görüşe gebe olması sebebiyle Merdan

Yanardağ’ın Destek Yayınevi’nden

çıkan “Kadro Hareketi” isimli kita-

bı da meskun saflarda yerini alacaktır.

Kitap, kanaatimce konuyla ilgili di-

ğer çalışmalar gibi yoruma açıktır.

Özellikle kitabın, Kadro’nun üçün-

cü yol arayışı ve Sultan Galiyev ile dü-

şünsel temasını içeren bölümleri

kayda değerdir. “Üçüncü Yol” kav-

ramını, ekonomik açıdan ele alan

Sadi Özdemir’in Yayınevi Yayıncı-

lık’tan çıkan “Atatürk ve 3.Yol” ki-

tabı da meraklısı için tamamlayıcı ve

tavsiye edebileceğim bir başka eser

olacaktır.

Hareketin, 60’lı yıllarda ortaya çı-

kan Yön dergisinin ve yine bugün-

lerde çığ gibi büyümekte olan Ulu-

salcı Kemalist gençlerin fikri daya-

nağı olduğunu söylersek sanırım

mübalağa etmiş olmayız. Kadro me-

selesi, bugünün Türkiye’sini yorum-

lamak manasında; -bu teorik akra-

balığı içermesi sebebiyle de- öneme

haiz bir konudur.

Yazıyı, eser sahibinin yerinde

sözleriyle nihayete erdirelim; saygı-

değer okuyucu: “Sonuç olarak bu ki-

tabın, Türkiye’nin geleceğinin tartı-

şıldığı bir tarihsel dönemeçte hem si-

yaset, hem tarih, hem de siyaset fel-

sefesi tartışmalarında önemli bir

açılım sunacağını düşünüyorum.”

(Kadro Hareketi, MerdanYanardağ, Destek Yayınevi, 224 s.)

Kuyuya atılan ilk taş…Kadro!Sa�, sol, liberallik, muhafazakarl�k vb. kavramlar iç içe geçmi�; yön/iz bulunmaz bir hal alm��t�r.

“Kadrocular” böyle bir atmosferde ortaya ç�kan, Türk dü�ünce tarihinde fikri manada özgünolmas� bak�m�ndan önem arz eden bir ayd�n zümresidir

DAĞHAN DÖ[email protected]

Türk siyasihayatında, Aziz

Nesin’in “Zübük”adlı eserini

doğrularcasına;iktidar hırsı içinde

olanlarmuhafazakarlığı

şiar edinmiş vedini jargonları

siyasetin ayrılmazbir parçası haline

getirmiştir

Merdan Yanarda�

Page 10: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

Emekli Büyükelçi ve CHP eski

milletvekili Onur Öymen, millet-

vekili olarak görev yaptığı süreçte

dış politikamızda meydana gelen

önemli gelişmeleri kitaplaştırdı.

Öymen’in 2002-2011 yılları ara-

sındaki dış politikamıza mercek tu-

tan ve Remzi Kitabevi etiketiyle

raflarda yerini alan “Uçurumun

Kenarında Dış Politika” kitabında

1 Mart Tezkeresinden Kofi Annan

Planı’na, terörle mücadelenin dış

boyutundan “Kürt açılımı”na, Er-

menistan’la imzalanan protokol-

lerden daha birçok konuya ilişkin

eleştiri ve uyarıları yer alıyor.

Onur Öymen’le Türkiye’nin

on yıllık dış politikasını tarihe not

düştüğü yeni kitabıyla ilgili ko-

nuştuk.

Uzun yıllar Dışişleri Bakanlı-ğı’nda çalışmış, müsteşarlığa ka-dar yükselmiş deneyimli bir dip-lomatsınız. Yine CHP’de dış poli-tikadan sorumlu bir isimdiniz.Geride kalan bu 10 yıllık dış poli-tikamızı nasıl yorumluyorsunuz?

Dış politikada süreklilik, tu-

tarlılık, güvenirliliği ve istikrar çok

önemlidir. Hükümetler değişse

bile ülkelerin ulusal çıkarları dü-

şünülersek saptanmış olan politi-

kalar sürdürülür. Ne yazık ki AKP

iktidarında bu ilkelere çoğu zaman

uyulmadı ve ülke-

miz defalarca uçu-

rumun kenarına

getirildi. “Uçuru-

mun Kenarında

Dış Politika” isim-

li kitabımda bunun

örnekleri anlatılı-

yor. Örneğin hükü-

met Kıbrıs’ta 30 yıl-

dır yanlış politikalar

izlendi diyerek Tür-

kiye’nin kararlılık-

la sürdürdüğü doğ-

ru politikalardan ay-

rılacağının işaretini

verdi ve çözümsüz-

lüğün sorumlusunun

önceki Türk Hükü-

metleri ve Denktaş olduğu izleni-

mi verdi. Taviz politikası uygula-

yarak bu sorunu çözebileceğini

sandı ve Türkiye’ye baskı uygula-

mak isteyen ülkelere umut verdi.

Annan planını destekleyerek çok

yanlış bir adım attı ve öteden beri

savunduğumuz egemen eşitlik il-

kesinden uzaklaştı. Bereket Rum-

lar bu planı reddetti ve plan uy-

gulanamadı.

2005 yılında hükümetin imza-

ladığı Kıbrıs’la ilgili protokol tek ta-

raflı taviz anlamına geliyor ve

Rumların Kıbrıs’ın tek meşru tem-

silcisi olarak kabulünün yolunu

açıyordu. Halkın ve muhalefetin

tepkisi üzerine bu protokol yedi yıl-

dan beri Meclisin onayına sunula-

madı.

Ermenistan’la şimdiye kadar

savunduğumuz ilkelerden vazge-

çilerek iki protokol imzalandı.

Orada da Azerilerin haklı tepkileri

üzerine bu protokollerin Mecliste

onaylatılmasından vazgeçildi. Bu

zikzaklı politikalar Türk dış poli-

tikasının güvenilirliğini zedeledi ve

ülkemize itibar kaybettirdi.

Ülkemiz için önemli konular-dan birisi olan Kıbrıs konusundahükümetin, daha evvel eleştirmişolmasına rağmen, Rauf Denktaşçizgisinde bir politika izlediği iz-lenimi yaratılıyor. Siz nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?

Kıbrıs konusunda başlangıçta

izlenen politikaların yanlışlığının

sonunda hükümet tarafından da

anlaşıldığını, adil ve kalıcı bir ba-

rışa ulaşılmasının

Türk tarafında de-

ğil Rumlarca en-

gellendiğinin gö-

rüldüğünü umu-

yorum. Ama Hü-

kümetin bu konu-

daki yanlış politi-

kaları ve söylem-

leri dış politika-

mız üzerinde ye-

terince tahribat

yaptıktan sonra

arşivlerde yerini

almıştır.

Yine bir dö-nem yürütülenErmeni açılımı-nın ülkemize bir

yararı oldu mu sizce?Ermenistan konusunda Tür-

kiye'nin uzun yıllardan beri izlediği

tutarlı ve isabetli politikalar vardı.

Bunlardan biri, Ermenistan işgal

ettiği Azeri topraklarından geri çe-

kilmedikçe Türkiye’nin sınırı aç-

mayacağı ilkesiydi. Cenevre'de im-

zalanan protokollerde bu ilke bir

tarafa bırakıldı. Türkiye açısın-

dan büyük önem taşıyan Kars Ant-

laşmasına atıfta bile bulunulmadı.

Türkiye’nin Doğusundaki bazı böl-

gelerimizi Batı Ermenistan olarak

gösteren Ermeni Anayasasının de-

ğiştirilmesi sağlanamadı. Ermeni-

lerin Türkiye aleyhindeki soykırım

iddiaları engellenmedi. Buna rağ-

men Protokollerin Ermeniler ta-

rafından istendiği şekilde imza-

lanması kabul edildi. Azerbaycan

Cumhurbaşkanı Aliyev’in tepkisi

ve Mecliste muhalefetin yaptığı

güçlü eleştiriler sonucunda bu

protokoller rafa kaldırıldı.

“ARAP CO�RAFYASINA�ST�KRARSIZLIKHÂK�M”Arap baharıyla birlikte dış politi-kamızda değişiklikler yaşandı.Gerek Libya, gerekse de Suriye.Nasıl yorumluyorsunuz bu deği-şiklikleri, Arap Baharı’nın etkisihangi oranda yansıdı dış politi-kamıza?

Arap baharı bölgedeki bütün

eski ölçüleri ve dengeleri değiştir-

di. Belirli eğilimdeki otoriter re-

jimler birer birer devrildi. Ancak

onların yerine daha demokratik,

çağdaş, laik rejimler gelmedi. Böl-

geye genelde bir istikrarsızlık hâkim

oldu. Müslüman Kardeşler gibi,

evvelce yasaklanmış olan örgütler

meşruluk kazandı, kendi siyasi par-

tilerini kurdular, seçimlere girdiler

ve bu seçimlerde başarılı olarak ül-

kelerinin yönetiminde etkili oldu-

lar. Türk dış politikası da bu du-

rumdan etkilendi. Türkiye başlan-

gıçta bu gelişmelere yön vermeye

çalışan öncü devlet rolünü üstlen-

meye çalışsa da iç dinamiklerin et-

kisiyle bölge ülkeleri kendi yolları-

nı kendileri seçmeyi tercih ettiler.

Türkiye’nin Mısır, Libya ve Tu-

nus’a laik devlet modelini önermesi

sonuç vermedi, bölge ülkeleri ge-

nellikle dine dayalı yönetimler kur-

maya yöneldiler. Tunus’ta olduğu

gibi, bazı yerlerde, daha radikal

eğilimli Selefiler Müslüman Kar-

deşlerin de çizgisini aşan eylemle-

re kalkıştılar. Mısır’da parlamento

feshedildi. İstikrarlı bir yapı kuru-

lamadı. Bu karışık ortamda Türki-

ye Mısır ve Libya gibi ülkelere pa-

rasal yardım yaparak etkinlik ka-

zanma arayışına girdiyse de bu-

nun somut meyveleri henüz görü-

lemedi. Türkiye’nin Orta Doğu

19 EK�M 2012 CUMA10 Aydınlık KİTAP

D�� politikada süreklilik, tutarl�l�k, güvenirlili�i ve istikrar çok önemlidir. Hükümetler de�i�se bileülkelerin ulusal ç�karlar� dü�ünülersek saptanm�� olan politikalar sürdürülür. Ne yaz�k ki AKPiktidar�nda bu ilkelere ço�u zaman uyulmad� ve ülkemiz defalarca uçurumun kenar�na getirildi

�ENOL Ç[email protected]

Türkiye’ninSuriye politikası

bir hatalar zincirihalinde gelişti.İki yıl öncesine

kadar Suriyeyönetimiyle çok

yakın ilişkilerkuran Türkiye bir

anda Suriye’ninneredeyse en

büyük düşmanıhaline geldi

Onur Öymen

“Zikzaklı politikalar Türk DışPolitikasının güvenilirliğini zedeledi”

Page 11: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

11Aydınlık KİTAP

politikasını Amerika’nın doğrultusunda

yönlendirdiği izlenimi ortaya çıkmaya

başladı. Bu da Türkiye’nin etkinliğini az-

altıcı bir etki yapmaya başladı.

“SUR�YE POL�T�KAMIZ B�RHATALAR Z�NC�R�”Özellikle son dönemde gündemde olan vesavaşın eşiğine geldiğimiz Suriye mese-lesine değinecek olursak; Türkiye'ninSuriye politikasını nasıl değerlendiri-yorsunuz?

Türkiye’nin Suriye politikası bir ha-

talar zinciri halinde gelişti. İki yıl önce-

sine kadar Suriye yönetimiyle çok yakın

ilişkiler kuran, vize muafiyeti dahil, pek

çok antlaşmaya imza atan Türkiye bir

anda Suriye yönetiminin neredeyse en bü-

yük düşmanı haline geldi. Bu yeni poli-

tikanın ABD’nin etkisiyle yürütüldüğü iz-

lenimi yaygınlaşsa da son zamanlarda

Amerika’nın bile Türkiye’yi silahlı ma-

ceralara atılmaktan vazgeçirmeye çalış-

tığı izlenimi ortaya çıktı. Türkiye’nin A-

levi Beşir Esad yönetiminin devrilip ye-

rine Müslüman Kardeşler ağırlıklı bir

Sünni devlet kurulmasına yardımcı olma

gayreti içine girdiği izlenimi yaygınlaştı.

Türk hükümetinin Esad görevi bırakırsa

yerine kimin geleceğini tayin etme gibi

gayretlerin içine girdiği görüldü. Türki-

ye’nin beklentilerinin aksine,

NATO’nun Washing-

ton Anlaşmasının 5.

Maddesini işlete-

rek Türkiye’nin

karışabileceği as-

keri çatışmalara

katılmaya istekli

olmadığı görüldü.

Amerika’nın bile Suri-

ye’ye doğrudan askeri müdahaleye

istekli olmadığı anlaşıldı. Türkiye’nin

Suriye konusunda adım adım yalnızlığa

doğru sürüklendiği ve sınırda neredeyse

süreklilik kazanan ateş teatilerinin ve as-

keri müdahaleye yetki veren bir tezke-

renin Mecliste kabulünün dünyada kay-

gıyla karşılandığı görüldü. Türkiye’nin

Suriye’ye yönelik politikasını daha ölçü-

lü ve daha dikkatli bir yaklaşımla sür-

dürmesi gereği yurt içinde ve dışında pay-

laşılan bir görüş oldu.

1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçme-mişti. Siz de o esnada Meclis’teydiniz, an-cak Suriye tezkeresi Meclis’ten geçti. Ogünden bu güne ülkede neler değiştisizce?

Suriye’ye müdahaleye olanak tanıyan

tezkereye ret oyu veren ana muhalefet

partisinin Irak’tan kaynaklanan terör

saldırılarını engellemek için bu ülkeye as-

keri harekâta izin veren tezkereyi des-

teklediği görüldü. Hükümetin dikkatinin

daha çok Suriye’ye çevrildiği bir dönem-

de Irak’tan kaynaklanan esas tehdidin bir

ölçüde göz ardı edildiği ve Hükümetin

Irak’a kara kuvvetleriyle müdahale yap-

masını amaçlayan tezkerenin verdiği yet-

kinin uzun bir zamandan beri kullanıl-

madığı ve terör örgütünün bundan ka-

zançlı çıktığı görüldü. Terörle mücade-

leden çok müzakereyi tercih eden bir yak-

laşımın ön plana çıkması ve bunun bazı

iç ve dış çevrelerce desteklenmesi, hatta

ana muhalefet partisinin bile bu müza-

kere sürecine ilke olarak karşı çıkmaması

dikkat çekici oldu.

“FÜZE KALKANI PROJES��L��K�LER� GERD�”

İran’la bile düşman olduk. Türk dışpolitikası gündelik rüzgârlara göre be-lirleniyor eleştirileri yapılıyor. Katılı-yor musunuz?

Türkiye’nin İran’a yönelik politika-

sında da değişiklikler oldu. Yaklaşık bir

yıl öncesine kadar İran’la yakın ilişkiler

sürdürmeye özen gösteren, hatta Birleş-

miş Milletlerdeki bazım oylamalarda

Batı ülkelerinden farklı bir tutum sergi-

leyen Türkiye, daha sonra Füze Kalkanı

projesinin radarlarının Kürecik’e yer-

leştirilmesine izin vererek İran’ın tepki-

sini çeken bir çizgiye geldi. Muhtemel bir

İsrail-İran savaşında önemli rol oynaması

beklenilen bu radarların konuşlandırıl-

ması İran yetkililerinin kuvvetli tepkisi-

ne yol açtı. Böyle bir savaşın Türkiye’yi

çok olumsuz etkileyebileceği açıklıkla

anlaşılıyor.

Çokça tartışılan ve sizin de çeşitliplatformlarda sıkça dile getirdiğiniz“eksen kayması” konusunu biraz dahaaçabilir misiniz?

Eksen kayması sözünden kastımız

Cumhuriyetin kuruluşundan beri benim-

senen temel değerlerden ve dış politika-

da izlenen temel çizgilerden uzaklaşılmış

olmasıdır. Örneğin Atatürk’ün

Yurtta sulh cihanda sulh

ilkesi, 7 Ekim 2003

tarihinde, Irak’a

Amerika’nın ön-

c ü l ü ğ ü n d e k i

Koalisyon Güç-

leriyle birlikte sa-

vaşmak üzere Mec-

listen çıkarılan yetki tez-

keresiyle açık biçimde ihlal edil-

miştir. Daha sonra Amerikalıların talep-

lerini geri almaları nedeniyle uygulana-

gelmiş olsa da Türkiye’nin başkalarının tel-

kinine savaşa girebileceğinin bir göstergesi

olmuştur. Laiklik, hukukun üstünlüğü,

çağdaşlık gibi alanlarda da Cumhuriyetin

temel değerlerinden büyük ölçüde sapıl-

mış ve Atatürk’ün gösterdiği yoldan uzak-

laşılmıştır.

Son olarak neler belirtmek istersiniz.Ülkemizi önümüzdeki süreçte neler bek-liyor?

Önümüzdeki dönemde, bölgedeki

ciddi ve tehlikeleri gelişmeler nedeniyle

Türkiye’nin ciddi sıkıntılarla hatta risk-

lerle karşılaşması ihtimali artmıştır. Bu

durumdan çıkmanın yolu ülkemizin bir

yandan bölgedeki askeri çatışmalardan

kaçınması, diğer yandan da, demokrasi,

özgürlükler ve insan hakları bağlamında

ilkeli bir tutum izlemesidir. Bu politika-

ların tutarlı olması ancak Türkiye’nin öz-

gürlükler, demokrasi ve insan hakları

alanlarında kendi eksiklerini ve yanlışla-

rını giderecek kapsamlı bir yargı reformu

yapmasıyla mümkün olabilir. Ancak böy-

le bir politika Türkiye’yi içine sürüklen-

mekte olduğu yalnızlıktan kurtarabilir ve

yeniden bölgesinde etkili bir devlet hali-

ne gelmesine yardımcı olabilir.

Bu konularla ilgili daha ayrıntılı bil-

giler, “Uçurumun Kenarında Dış Politi-

ka” adlı yeni kitabımda yer almaktadır.

(Uçurumun KenarındaDış Politika, Onur Öymen,

Remzi Kitabevi, 288 s.)

Page 12: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA12 Aydınlık KİTAP BABİL BALIĞI

MODERN ZAMANLARIN ÖYKÜCÜLERİ VE MASALCILARI

“Ben bir çocukken, yetişkinler banabir şeyler uydurmamamı söyler ve eğeruydurursam neler olabileceği hakkındauyarırlardı. Şimdiye kadar söyleyebilirimki pek çok yurt dışı seyahatine ve sabah-ları çok erken kalkmak zorunda kalma-maya yol açıyor.”

Neil Gaiman, Smoke and Mirrors

Modern zamanların öykücüleri ve

masalcıları denilince akla gelen ilk

isimlerden biri şüphesiz Neil Gai-

man’dır. Popülerliği öyle noktalara

ulaşmıştır ki ona “Edebiyat dünyasının

Rock yıldızı” lakabını getirmiştir. Üste-

lik bütün bu şöhretini ne kimi yazarlar

gibi kazandığı ödüllere -ki Gaiman’ın

kariyeri Hugo, Nebula, Bram Stoker,

Locus ve daha birçok ödüllerle dolu-

dur- ne enteresan skandallara, ne sık-

lıkla kendini televizyon vb. medya or-

ganlarında göstermesine borçludur

(hatta çoğu Gaiman kitabı sessiz, seda-

sız, reklâmsız raflardaki yerini alır). Po-

pülerliğinin tek ama tek nedeni, kendi-

sine ölesiye bağlı, çok az yazarın ulaşa-

bildiği bir okur kitlesine sahip olması-

dır. İlginç olan tercümelerde olağan şe-

kilde yaşanan kayıplardan Gaiman’ın

hep galibiyetle ayrılmasıdır. Hangi dile

tercüme edilirse edilsin Gaiman’ın ça-

lışmaları, etrafında her zaman inanıla-

mayacak derecede bağlı bir hayran kit-

lesi toplamıştır. Eğer politik konuları

tartışmanın zorlu ve çetin olduğunu dü-

şünüyorsanız, herhangi bir Gaiman

hayranıyla, Gaiman’ın edebiyatını tar-

tışmayı ve en ufak bir eleştiri getirmeyi

deneyin. Şimdi biraz daha her şeyin ön-

cesine gideceğiz ve Gaiman’ın yazma

hikâyesi ile birlikte, eserlerine bakaca-

ğız. Bu ünün hak edilmiş olup olmadı-

ğının kararına sizin varmanızı istiyo-

rum.

GA�MAN’IN YAZMASERÜVEN� 1960 yılı, İngiltere doğumlu olan Gai-

man’ın ailesi Polonya’ya ve Doğu Avru-

pa Yahudi kökenlerine dayanıyor. Gai-

man ise Yahudi inanışıyla bir bağının

olmadığını, bunun ailesinin dini inanışı

olduğunu söylüyor. Çocukluğundan iti-

baren okumaya merak salan Gaiman,

en çok kendisini bir çocuk ola-

rak Tolkien’in “Yüzüklerin

Efendisi” serisinin etkilediğini

söylüyor. Onu yazma serüve-

nine hazırlayan bir

başka eser ise,

yedi yaşın-

day-

ken

hediye olarak edindiği C. S. Lewis’in

“Narnia Günlükleri” kitabı. Lewis’in

kitabında parantez içi yorumlarla oku-

yucu ile iletişim kurmasının onu büyü-

lediğini ve o anda gerçek birilerinin

kendisi okusun diye kitaplar yazdığının

farkına vardığını söylüyor. 1956’da Car-

negie Madalyası ile ödüllendirilen

“Narnia Günlükleri” gibi, 2010 yılında

aynı ödülü aldığında ise şu açıklamayı

yapıyor: “Eğer yedi yaşındaki kendinizi

mutlu edebiliyorsanız, iyi iş çıkarıyor-

sunuz demektir – bu tıpkı yedi yaşında-

ki kendinize mektup

yazmaya benziyor.”

Gaiman, yine çocukken

favorilerinden birinin

“Alice Harikalar

Diyarında” olduğu-

nu ve “Batman”

çizgi romanları-

nı okumaktan

keyif aldığı-

nı söylü-

yor. Bu

denli

renkli

ve hayal

gücü

yüksek

eserlerin

bugünkü

Gaiman’ı

şekillen-

dirmesi

de kaçı-

nılmaz bir

sonuç gibi

görünü-

yor. Gai-

man hak-

kında hayran-

lık duyulacak şeylerin ba-

şında sahip olduğu çocuk

ruhunu ve hayal gücünü sü-

rekli (hem de bu dünyada)

koruyabilmiş olması geliyor.

Okurlarıyla da sıkça yakın-

dan ilişki içinde bulunan ve

bunun için modern dünya-

nın araçlarını kullanmaktan

çekinmeyen Gaiman’ın

Twitter hesabında (@neil-

himself) kendisi için şu ifa-

deyi kullandığını görüyoruz:

“Er ya da geç büyüyüp, gerçek bir iş

edinecek. O zamana kadarsa, bir şeyler

uydurmaya ve bu şeyleri yazmaya de-

vam edecek.”

GAZETEC�L�KTEN Ç�ZG�ROMANAGaiman yirmili yaşlarına girdiğinde,

gazeteciliğin izlerini sürmeye de başla-

mıştı. Röportajlar yapıyor, kitap tanı-

tımları yazıyordu. Bunun, yayın dünya-

sını tanımakta ve ileride kitaplarının

yayımlanması için ilişkiler edinmekte

önemli olacağını düşünüyordu. Bu ne

yazık ki pek çok iyi kalemin akıl ede-

mediği veya yeterli tutkuyu göstereme-

diği, fakat yayın dünyasında ilerleyebil-

mek için ise oldukça geçerli bir yön-

temdi. Çoğu zaman işe yaramadığı da

olurdu ancak Gaiman için az da olsa

işe yaramıştı. İlk öyküsünü 1984 yılında

Imagine Magazine’de yayınlatmayı ba-

şarmıştı. Öykü “Tüy Macera” adını ta-

şıyordu. Aynı yıl, onu asıl şöhretine ka-

vuşturan “Sandman” çizgi roman seri-

sine (Sandman, Türkçesi önce Arka

Bahçe Yayıncılık, şimdi ise Laika Ya-

yıncılık tarafından dilimize kazandırılı-

yor) kadar yol açacak olaylar dizisi de

başlamıştı. Victoria istasyonunda tren

beklerken, Alan Moore’un yazdığı “Ba-

taklık Canlısı” adlı çizgi romanın bir

kopyasını gördü. Dikkatle okudu. Alan

Moore’un çizgi romanlara bu yeni ve

yaratıcı yaklaşımı sonrasında hayrete

kapıldı ve Gaiman için bu bir kırılma

noktası oldu. Kendisine çizgi romanla-

rı, diğer öykü anlatma formlarından

neden daha fazla

sevdiği sorulduğun-

da şu cevabı veri-

yordu: “Bu bakire

bir alandı. “Sand-

man” üzerinde ça-

lışırken, kendimi

elime bir pala alıp,

balta girmemiş bir

ormana dalmış

gibi hissediyor-

dum. Roman ya-

zarken acı verici

şekilde kendimi,

insanların ağzı

açık bırakacak

denli işler ortaya

Hayalgücünün şöhreti:Neil Gaiman

Öykülerinde içinizdeki bir �eyi yakal�yor, öyküleri birden fazla �eyi anlat�yor, öykülerinden bircümleyi ne ç�karabiliyor, ne de ekleyebiliyorsunuz. Her �ey bir anlama bürünüyor. Gaiman’� iyi bir

yazar yapan da bu unsurM. SALİH [email protected]

Page 13: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA 13BABİL BALIĞI Aydınlık KİTAP

koyduğu, 3000 yıllık tarihi

olan bir şeyde vasat bir şey-

ler ortaya koyar gibi görü-

yordum. Ama çizgi roman-

larla ise, hiç kimsenin daha

önce yapmadığı şeyleri ya-

pabilecekmişim gibi hissedi-

yordum. Hiç kimsenin daha

önce düşünmediği şeyleri

yapabilirdim.” Belki de ken-

di yazısına artık yoğunlaş-

mak içindir, tam bilinmez

ama 1987 yılına gelindiğinde

Gaiman, “artık İngiliz gaze-

telerinin istedikleri her şeyi

uydurup, gerçeklikmiş gibi

yayınlamasından,” dolayı ol-

duğunu söyleyerek gazeteci-

lik kariyerini sonlandırır.

Çizgi romanlarının başarı-

sında, net şekilde anlaşılır

bir lisan kullanmasına rağ-

men, derinlemesine ve gön-

dermelerle dolu vurucu

cümlelerinin ve sınır tanı-

mayan hayal gücünün bu-

lunduğunu söylemek doğru

olur. Başarısındaki bir başka

önemli etken, son derece ye-

tenekli çizer ve sanatçılarla

(bkz. Dave McKean, Sam

Kieth, Mike Drigenberg vb.)

çalışmasıdır. Bir başka fak-

tör, öyküleri satmaktan ve

bir pazarlama aracı görmek-

tense, her birini zevkle an-

latmaya duyduğu sevgidir.

Büyük ses getiren ve dünya

çapında büyük bir başarıya

sahip olan “Sandman” serisi

75 sayının ardından sonlan-

dığında bir söyleşide Gai-

man, insanların “Sandman”

serisini neden bitirdiğini

kendisine sorduğunu belirti-

yor ve devam etmesinin zor-

lamaktan başka bir şey ol-

mayacağını ifade ediyor.

“İnsanların yeni sayılara

baktığında ‘ne yazık, ben bu

seriyi eskiden çok severdim’

demesine yol açacak yeni

vasat sayılar üretmektense

bitirmeyi tercih ettim,” di-

yor. Henüz ilk sayısını yazdı-

ğında serinin nasıl biteceğini

bildiğini söylese de son yıl-

larda aklına yeni fikirler gel-

miş olacak ki 2013 yılında

“Sandman”in tekrar döne-

ceğinin ve yeni öykülerini

okuyacağımızın müjdesini

de verelim. Sadece “Sand-

man” değil elbette, diğer

pek çok gerek kurgusu ken-

disine ait gerek temeli ken-

disine ait olmayan çizgi ro-

man serisinin ve tek sayılık

grafik romanların (bkz.

Black Orchid, Books of Ma-

gic, Violent Cases, Midnight

Days, Mr. Punch vb.) yazar-

lığını yapan Gaiman’ın fan-

tezi ve bilim kurgu edebiya-

tında hem çocuklara hem

yetişkinlere verdiği eserler-

den de biraz bahsedelim.

GENÇLER�CEZBED�YOR1988 yılında hayranı oldu-

ğu Douglas Adams’ın

“Otostopçu’nun Galaksi

Rehberi” serisine (Kabalcı

Yayınları) ve yazarına yö-

nelik muazzam bir incele-

me ve yenileme niteliği ta-

şıyan “Paniğe Kapılma”

(Kabalcı Yayınları, 2012)

kitabını yayımlar. Özellikle

“Diskdünya” serisi ile (seri-

yi İthaki Yayınları dilimize

kazandırıyor) ünlü İngiliz

mizahi fantazyasının muaz-

zam kalemi Terry Pratchett

ile 1990 yılında birlikte kale-

me aldıkları “Bir Kıyamet

Komedisi” (2007, Salyangoz

Yayınları ve “Kıyamet Gös-

terisi” 2012, İthaki Yayınla-

rı) ilk Neil Gaiman romanı-

dır. 1996 yılında BBC için

kısa televizyon dizisi olarak

yazdığı “Yokyer”in (İthaki

Yayınları, 2012) roman ver-

siyonu gelir. 1999 yılında

daha sonra sinema uyarla-

ması da yapılan “Yıldız

Tozu”yla (İthaki Yayınları,

2000) fantezi okurunun gön-

lünde taht kurmaya başlar.

Kitabın herkesin anlayabile-

ceği yalın dili, çocuk masal-

larını her açıdan kıskandı-

ran kurgusu sebebi ile okur-

larında aynı zamanda “de-

mek ki böyle de olabiliyor-

muş, ben de böyle yazabilir

miyim ki?” sorusunu sordu-

rarak, yeni kuşağın yazma

hevesine de pek çok yönden

katkısı olur. 2001 yılında ise

fantezi edebiyatına asıl kalı-

cı vuruşunu yapacağı ve

Hugo, Nebula, Locus ödül-

lerini süpüreceği “Amerikan

Tanrıları” (İnkılap Yayınla-

rı, 2002 ve İthaki Yayınları,

2011) kitabını yayımlar. Ki-

tap dünya çapında ses geti-

rir. Antik ve modern mitolo-

jik öğeleri, Tanrıları günü-

müz Amerikasında yeni bir

yaşantıya yerleştirerek du-

rumlarını okuyucuya sayfa-

1. Yaz.

2. Bir kelimenin ar-

dına bir diğerini ekle.

Doğru kelimeyi bul ve

yerleştir.

3. Yazmakta oldu-

ğun şeyi bitir. Bitirmen

için ne gerekiyorsa yap

ve bitir.

4. Bir kenara bırak.

Sanki daha önce okuma-

mışsın gibi oku. Görüşle-

rine saygı duyduğun ve

yazdığın türde şeylerden

hoşlanan arkadaşlarına

göster.

5. Unutma: İnsan-

lar bir şeylerin yanlış ol-

duğunu veya kendilerinde

işe yaramadığını söyle-

diklerinde, neredeyse her

zaman haklıdırlar. Tam

ve kesin olarak neyin yan-

lış olduğunu ve nasıl dü-

zeltilmesi gerektiğini söy-

lediklerinde ise neredey-

se her zaman hatalıdırlar.

6. Düzelt. Unutma

ki er ya da geç, mükem-

melliğe ulaşmadan evvel

yazdığın şeyi bırakmak,

yoluna devam etmek ve

sonraki yeni şeyi yazmaya

başlamak zorundasın.

Mükemmeliyet, ufku ko-

valamak gibidir. Hareket

etmeye devam et.

7. Kendi şakaları-

na gül.

8. Yazmanın temel

kuralı, eğer yeterince ken-

dine güven ve inançla ya-

parsan her şeyi yapabi-

lirsin. (Bu yazmak için ol-

duğu kadar hayat içinde

bir kural olabilir. Ancak

yazmak için kesinlikle

doğrudur.) Bu yüzden öy-

künü yazılması gerektiği

gibi yaz. Dürüstçe yaz ve

yapabileceğin en iyi şe-

kilde anlat. Bir başka, ger-

çekten önemli bir kural

olduğunu sanmıyorum.

NEILGAIMAN’DAN8 İYİ YAZMA

KURALI

Neil Gaiman

Neil Gaiman’ın çocuklara ve gençlere yönelik kaleme aldığı kitaplarıele almak ise biraz zorlu. Gaiman’ın kendine ve taşıdığı ruha haskaleminden dolayı, kitaplarını kesin bir çizgiyle gençlere yönelik

diyerek sınıflandırmak bir hayli güç çünkü her kitabı yetişkinler içinde oldukça cazip ve ilgi uyandırıcı

Page 14: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA14 Aydınlık KİTAP

larca süren kompleks bir drama yapı-

sıyla aktaran Gaiman, kitaptaki yan ka-

rakterlerden birinin (Mr. Nancy) izini

süren bir yarı-devam kitabı niteliğinde-

ki “Anansi Boys”u da (2005) okuyucu-

suyla buluşturur. 2013 yılında yayınla-

nacağı duyurulan “The Ocean at the

End Of The Lane” (Yolun Sonundaki

Okyanus) romanı ise merakla beklen-

mektedir. Neil Gaiman’ın çocuklara ve

gençlere yönelik kaleme aldığı kitapları

ele almak ise biraz zorlu. Gaiman’ın

kendine ve taşıdığı ruha has kalemin-

den dolayı, kitaplarını kesin bir çizgiyle

gençlere yönelik diyerek sınıflandırmak

bir hayli güç çünkü her kitabı yetişkin-

ler için de oldukça cazip ve ilgi uyandı-

rıcı. Çocuk ve gençler için olduğunu bir

önceki uyarıyla birlikte

söyleyebileceğimiz kitap-

ları arasında başlıca

“Koralin” (2003, ODTÜ

Geliştirme Vakfı ve “Ko-

ralin ve Gizli Dünya”, İt-

haki Yayınları, 2009, ki-

tabın bir de Henry Selick

imzalı film uyarlaması

bulunuyor), “The Wolves

In The Walls”, “Melin-

da”, “Odd and the Frost

Giants”, “M is for Ma-

gic”, “Mezarlık Kitabı”

(2012, İthaki Yayınları) ve

dilimize yeni kazandırılan,

Michael Reeves ile birlik-

te kaleme aldıkları “Ara

Dünya” (2012, İthaki Yayınları) bulu-

nuyor. Özellikle “Ara Dünya” sınıflan-

dırma konusunda bir örnek teşkil edi-

yor. Hem bilim kurgu hem de fantezi

unsurları taşıyan kitabın ana karakteri,

yön duygusundan mahrum, kendi evi-

nin içinde bile kaybolmayı başarabilen

bir lise öğrencisi. Paralel evrenler ara-

sında geçiş yapabildiğini keşfetmesiyle

de macera başlıyor. Kitap, bilimsel öğe-

lerde derine inmiyor, karakterler ara-

sında ciddi bir çatışma yaşanmıyor veya

herhangi yetişkinlere yönelik bir drama

faktörü barındırmıyor. Özellikle genç

okuru cezbedecek türden. Ama (!) ki-

tap bu haliyle dahi yetişkinleri de kıs-

kacına alacak ve kendilerine bir şeyleri

anımsatacak tonlarca unsuru barındırı-

yor.

CANLILAR ÖLÜLERDENDAHA KORKUNÇEleştirmenlerin bir kısmı Gaiman’ın

çocuklara yönelik kitaplarının çok fazla

korku öğesi taşıdığını söylüyor. Örne-

ğin “Mezarlık Kitabı”nda ailesi öldürü-

len ve mezarlıktaki

ölüler tarafından bü-

yütülen bir çocuğun

macerasını okuyoruz.

Özellikle “Koralin”

ve “Mezarlık Kita-

bı”nda doruğa çıkan

bu korku öğelerine

karşı Gaiman’ın ver-

diği cevap çok makul

ve haklı. Gaiman bir

söyleşide şöyle diyor:

“Çocuk edebiyatında

her zaman bir parça

korku unsuru bulun-

muştur. Önemli olan

kitabın ne anlattığı-

dır. “Mezarlık Kita-

bı”, hayat ve hayatın yaşamaya değer

olduğu hakkındadır. Ben burada sade-

ce korku öğesini değiştiriyorum, benim

kitabımda korkunç olan ölüler değil

canlılar. Canlıların, ölülerden daha

korkutucu olduğunu söylüyorum.”

Eğer biraz hafızanızı yoklayıp, kurt ta-

rafından yenilmek üzere olan “Kırmızı

Başlıklı Kızı”, cadı tarafından yenilmek

üzere olan “Hansel ve Gratel”i ve bun-

lar gibi tonlarca örneği anımsarsanız,

aslında korku öğesinin çocuk masalları-

nın neredeyse değişmez bir parçası ol-

duğunu da göreceksiniz. Bütün bu anti-

korku saçmalığı maalesef çağımızın

hastalığı ve çocukların ilgisini en çok

korku faktörünün çektiğinin, bu neden-

le ilk gençlik yaşlarındaki çocukların

korku filmlerine müptela olduklarının,

zararı dokunmayan adrenalin artışının,

genç enerjisini tatmin edebildiğinin ve

üstüne yaratıcılığı olumlu yönde etkile-

diğinin sanırım farkında değiller. Yüz-

lerce yıl önceki masal anlatıcıları dahi

bu gerçeği kavramışken çağımızda bu

tip şeylerin, akıl tutulması yaşanır gibi

tartışılması ne acı…

NE B�R EKS�K NE B�R FAZLA Bütün bu romanlarının, çizgi romanla-

rının yanında Gaiman aynı zamanda

bir senaryo yazarı. Pek çok televizyon

dizisinin ve sinema filminin senaryo

ekibinde de bulunuyor (bkz. Mirror-

Mask, Beowulf, Babylon 5, Doctor

Who vb.). Bir Sandman hayranı olan ve

daha sonra dostlukları da pekişen Tori

Amos’un şarkılarından da Neil sıklıkla

çıkıyor ve el sallıyor. Sevdiğiniz bir ya-

zar hakkında yazmak zor derler ya… O

nedenle Gaiman hakkında en sevdiğim

şeyi en sona sakladım. Şüphesiz kısa

öyküleri! Gaiman’ın farklılığı ve yazım

tarzı en vurucu ve belirgin halini kısa

öykülerinde alıyor. Şahsen iki öykü

toplaması “Smoke and Mirrors” ve

“Fragile Things”in dilimize ne zaman

kazandırılacağını deli gibi merak ediyo-

rum. En ayırt edici faktörlerden biri,

eğer bir ya da iki Gaiman öyküsü oku-

duysanız ve bir yerlerde bir başka Gai-

man öyküsüne rastlarsanız, bunun ta-

mamen ona ait olup olmadığını hemen

söyleyebilmenizdir. Hayalgücü mü?

Evet. Kurgu mu? Evet. Ancak başka

bir şey daha var, öykülerinde içinizdeki

bir şeyi yakalıyor, öyküleri birden fazla

şeyi anlatıyor, öykülerinden bir cümleyi

ne çıkarabiliyor, ne de ekleyebiliyorsu-

nuz. Her şey bir anlama bürünüyor.

Gaiman’ı iyi bir yazar yapan da bu un-

sur. Gaiman’ın çalışmalarının yüksek

derecede ima ve göndermelerle dolu

olduğu biliniyor. Özellikle Viktorya dö-

nemi peri masalları ve kültürüne, Willi-

am Shakespeare, G.K.Chesterton gibi

yazarlara kadar mitolojik öğelerden

fazlasıyla besleniyor. Eleştirmenler ta-

rafından Gaiman’ın kurgusal yapısının,

Joseph Campbell’ın karşılaştırmalı mi-

tolojiye yönelik ve mitolojilerdeki ilktip

kahraman yolculuğu teorisini sergiledi-

ği kapsamlı çalışması “The Hero With

A Thousand Faces” (1949) kitabındaki

mono-mit yapısının bir örneğini teşkil

ettiğini söylüyor. Gaiman ise bu kitabı

okumaya başladığını fakat yarım bıra-

kıp bitirmek istemediğini, bunun nede-

ninin de bunu yapma yolunun nasıl ol-

duğunu öğrenmektense, kazara bu şab-

lona oturmuş bir şey yarattığının söy-

lenmesini tercih edeceğini belirtiyor.

Yaratıcı zekânın, kendi yolunu çözüm-

ledikten sonra çökmesinden veya bu-

nun kendi kurgusundaki bir şeylere za-

rar vereceğinden çekinmiş olmalı. Gai-

man’ın yazını hakkında anlatılacak ve

alıntılanacak daha çok şey var elbette

ancak bu haftalık yerimizin sonuna

yaklaşıyoruz ve Gaiman’dan şu alıntıyla

yazıyı sonlandırmak istiyorum: “Hayat

bir hastalıktır; cinsel yolla taşınır ve her

zaman ölümcüldür.”

( Ara Dünya, Neil Gaiman/Michael Reaves, İthaki Yayınları,

Çev.: Nurcan Başer, 216 s.)

BABİL BALIĞI

Page 15: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA 15Aydınlık KİTAP

Eskiyle yeni, Doğu’yla Batı arasın-

da, farklı sınıflardan da olsa insanın aynı

yurtta, aynı acı ve umutlarda, aynı uy-

garlıkta birleştiği bir ülke ve toplum

düşü Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mo-

dernleşme anlayışının özünü verir.

Sağcılar kafalarındaki yeniyi eskiye,

Doğu’ya, İslâm’a tâbi kılma niyetlerinin

donanımını ete kemiğe bürünmüş ola-

rak onda bulduklarını sanırken, solcu-

lar onu genellikle zoraki benimseyip

ideolojiden yoksunluk ve kendine ka-

panmakla suçladılar.

Tanpınar’ın Cumhuriyet’te

(14.06.1960) “Müşahedeler” köşesinde

yayınlanıp kitaplarına sokulmayan aşa-

ğıdaki ibret dolu yazısı, yalnızca De-

mokrat Parti’yi sergilemiyor; Kabakçı

Mustafa ve Abdülhamit kırması, Hitler

özentili nice siyasi çete ve elebaşının her

dönemde halkı ve ülkeyi tehdit edebi-

leceğinin tarihsel gelenek ve köklerini

de gösteriyor.

Bir gazete yönetiyor olsaydım,

Tanpınar’ın yarım yüzyıldır özellikle

unutturulmak istenen bu “Suçüstü”

başlıklı yazısını Kılıçdaroğlu’nun

“ezber bozma” haberlerinin ya-

nında manşetten verir, tam sayfa

yayımlardım. Böylece “hafıza-i

beşer nisyan ile malûldür” ezberi

ve tarihin tekerrür ettiği yâvesi

büsbütün boşa çıkardı.

Tanpınar 60 yıl önce sanki id-

dianame yazmıştı. Ben bu ibret dolu met-

ni anımsatmak üzere, bu köşenin elver-

diğince, içinden kimi cümleleri öne çı-

kartıyorum. Nicesinin yanı sıra, tekbir ve

tehlilli cenaze törenleri düzenleyen ba-

kanların kulağı elbet çınlayacaktır. İşte

Tanpınar’ın anımsattığı gerçekler [Kö-

şeli parantezler bana aittir / SN]:

SUÇÜSTÜAHMET HAMD� TANPINARDemokrat idarenin macerası gerçekten

korkunç ve ibret alıcı oldu. Sahte havari

ağızlarıyle geldiler, Kabakçı Musta-

fa’nın bile hayalinden geçmiyecek bir

katliâm teşebbüsünü arkalarında hüc-

cet [tanıt] olarak bırakıp tarihin öbür ka-

pısından geçtiler. Filhakika bu idarenin

insanları parada milyondan aşağısını, iti-

safta [yolsuzluk] binler ve hattâ on

binlerden azını düşünmezlerdi. [...]

KÖTÜLÜ�Ü MEYDANAÇIKARAN I�IK!Üniversiteye, matbuata, orduya ve Har-

biye gençliğine, millî hayatın her saha-

sında kasteden bu teşebbüs, milletimi-

zin on senedir yaşadığı faciaya kendi el-

leriyle tuttukları en sarahatli [apaçık]

ışıktır. On senelik kaatil saltanatlarının

icraatı, paramızı ve millî hayatımızı te-

melinden sarsan suiistimaller, Anaya-

sa dışı hareketler, millî serveti millî iti-

barla beraber yıkan ve bizi milletlerarası

camialarda o kadar değişik bir çehre ile

tanıtan 6/7 eylül faciası, bütün o dar-

madağın, sonuçsuz ve faydasız, oy av-

cısı ve sade israf, sözde kalkınma ve ha-

kikatte içten yıkılma teşebbüsleri, şe-

hirlerimizi ve manzaralarımızı altüst

eden mantıksız, bilgisiz ağaç ve refah

düşmanı –kim bilir hangi kompleks!–

imar çılgınlıkları bütün vuzuhu [açıklık]

ile ancak böyle bir teşebbüsün ışığında

görülebilirdi. Tarih on sene boyunca Bü-

yük Millet Meclisi kürsülerinde ve mi-

ting meydanlarında söylenen nutukla-

rı, bütün o irinli hücumları ve sar'a nö-

beti müdafaaları satır satır bu ışığın al-

tında okuyacak. [...]

HER GÜN YEN� B�RCÜRÜM!Demokrat idaresinin tarihi, cürümden

cürüme her an sürati ve kudreti, savle-

ti [saldırı] demeliydim, artan bir cü-

rümdür. Daha iktidarlarının başında

Meclis reyini hiçe sayarak, hattâ bir

Meclis mevcudiyetini inkâr ederek

Anayasa’ya karşı irtikâp [kötülük] et-

tikleri o affedilmez cürüme çok rastla-

rız. ... Kırşehir rezaletini az kalsın unu-

tacaktım. Bütün bir vilâyet halkına,

“reyinizi bize vermediniz!” diye yapılan

bu şümullü te'dip [herkese boyun eğ-

dirme], Anadolu tarihinde, Moğol or-

dularından sonra eşine pek rastlanmı-

yacak cinayetlerden biridir.

Bu idarenin adamlarını Türk mü-

nevveri ve Türk ordusu tam on sene

kalp bir akçe gibi elinde evirdi, çevirdi,

suçlu psikolojisinden başka bir hükme

varamadı.

[...] bilhassa çalma ve hükmetme

hırsları Demokrat idareyi dünyanın en

zalim, kör ve sağır cihazı haline getir-

di. Son devirleri ise gerçekten kıstırıl-

mış bir yaban domuz sürüsünün sav-

letleriyle geçti. Öyle ki ordu imdadımıza

yetişmeseydi Türk milletinin beli bir

daha doğrulamazdı.

EN BÜYÜK C�NAYETLER�,HARB�YE’Y� �MHA...[...] Harbiye talebesini öldürmek... Da-

mat İbrahim Paşa’dan İkinci Mah-

mut’a kadar Türk devletini idare eden-

lerin kuruluşunu tek ümit gibi bekle-

dikleri bu ilk garplı müessesemizi yık-

mak, Türk milletinin elinden müdafaa

silahını almak, böyle bir şeyi medenî

âlemde hakikaten düşmanımız olanlar

varsa onlar bile tasavvur edemezlerdi.

Fakat sabık [devrik] sayınlar Har-

biye’yi ve bütün gençliği imhayı dü-

şündüler. Zaten hakikatte, yavaş yavaş,

renkten renge girerek, bütün bu on sene

içinde yaptıkları neydi? Tekbirli, tehlilli,

kurbanlı kalabalıklar önünde ağızları

köpüre köpüre verdikleri nutuklarla, fi-

kir hayatımızın şîni [ek] olan birkaç ga-

zetede sahte peygamberlere, yalancı ah-

lâkçılara yazdırdıkları yazılarla hazır-

ladıkları şey bugünün münevver Tür-

kiye’sini bir Ortaçağ memleketi yap-

maktan başka bir şey mi idi?

KURULAN POL�SDEVLET�...Pek az idare, bu kadar korkunç şekilde,

muhafazasını ve ilerlemesini cihan kar-

şısında tekeffül ettiği [kefil olduğu] ce-

maate ihanet etmiştir. İktidarlarının

daha ikinci senesinde, hukuk devleti

Türkiye Cumhuriyeti’ni polis devleti ha-

line getirmişlerdi. [...]

YEN� B�R CELÂL� DEVR�...Hakikatte bu idare, bir devlet idaresi ol-

maktan çoktan çıkmıştı. O Ojyas’ın

[Augias] ahırları idi. Ordumuz uya-

nıklığı ve iyi niyetiyle bu şenaatten

[kötülük], bu taaffünden [çürüme] mil-

letimizi kurtardı. Vatanda esen sevinç

havası beyhude değildir. Bu bayram, en

güzel bayramlarımızdan biridir. Tari-

himizde döviz devri diye anılacak şenî

[ayıplı] bir devir açan bu idareyi Ata-

türk’le başlıyan Cumhuriyet tarihimiz

kolay kolay içine alamıyacaktır. Bura-

da bütün kronolojiler iflas eder. Sâbık

idare ve bu taaffün [çürüme], doğrudan

doğruya Osmanlı tarihinin en kötü ta-

raflarının nüksüdür [geri dönüş]. Onlar

Bektaş Ağa’ların, Muslu’ların, Patrona

ve bilhassa Kabakçı’ların, hülâsa cefa-

keş milletimize bir türlü kendisine lâ-

yık bir seviye yaratmıya imkân vermiyen,

her güzel ve doğru şeyi başından önli-

yen insanların kim bilir hangi atavizm

[atacılık] ile bugüne sıçramış bir deva-

mıydı. [...]

Hükümet ekip işidir. Sâkıt [düşük]

idare korkunun ve suçun birbirine ke-

netlediği bir intifa [çıkar] çetesiydi.

Çete kanunlarıyle yaşadılar ve hüküm

sürdüler. Çalmak, servet yığmak onla-

ra yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve göz-

yaşı da lâzımdı.

[...]Bir idare tasavvur edin ki devlet

reisi ve hükümet başvekili bir numara-

lı âmili [etken] iğtişaş [bozuk] sıfatıyle

ellerinde kin meşalesi vatanın içinde on

sene dolaşsınlar, insan çürütmiye, vic-

dan satın almıya çalışsınlar! Olacak

şey değildir, fakat oldu.

[...] Celâl Bayar - Adnan Menderes

idaresi ise hemen hemen başından iti-

baren maarifi, okuryazarı, fikir hayatı-

nı, üniversiteyi âdeta nişangâh gibi al-

mıştı. Milletimizi behemehal bulun-

duğu seviyede bırakmak, hattâ bu se-

viyeyi biraz aşağıya düşürmek için âde-

ta tabiat kanunlarıyle yarışa girdiler.

TÜRK BASINININMACERALI DESTANIFilhakika bizi eşya halinde görmek ve

öyle kullanmak istiyorlardı. İnsanı sus-

turmıya çalışmak, eşya haline getir-

mektir.

[...]Bu çürütme üstadları, para ile çü-

rütemediklerini hapishane köşesinde

çürütebilmek için adalet mekanizması-

nı karakuşi [mantıkdışı] kanunlarıyle

âdeta felce uğrattılar. Fakat ne hâkimi

korkutabildiler; ne matbuatı sustura-

bildiler. Hak ve hürriyet fikirde, vic-

danlarda sönmedi. Atatürk inkılâpları-

nın tuttuğuna en büyük misali, sivil ve as-

ker Türk münevverinin, Türk halkının bu

idareye gizli açık mücadelesinde ara-

malıdır. Türk basını hapishaneleri dol-

durdukça, üniversitelerimiz karşılarına

hürriyetin hakiki kaleleri gibi dikildi. Hiç-

bir isyan 27 nisanda başlıyan gençliğin

hareketi kadar güzel, temiz ve asil de-

ğildir. Gün geçtikçe en ummadığımız kö-

şelerde ortamektep çocukları bile ağa-

beylerinin hareketine iştirak ettiler. [...]

Kaçmak üzere iken ve suçüstü...

Ağzı köpüklü Adnan Menderes, kin çı-

kını ve Anayasa hırsızı Celâl Bayar, hep-

si öldürmiye, yakıp yıkmıya ve servet ve

sâmanlarıyle [düzen] kaçmıya her an

hazır yaşıyorlarmış. Hayır, biz ordu-

muza sadece tam yerinde ve zamanın-

da bir kurtarmayı değil, bütün bu unu-

tulmıyacak manzaraları da medyunuz

[borçlu].[...]

ARAKABLO

“Demokrat Parti iktidarı10 yıllık cürüm yönetimidir”

[email protected]

SEYY�T NEZ�R

Ahmet HamdiTanp�nar 60 y�lönce sankiiddianame yazm��t�:“Bütün bu kar���kve sefil ruh hali vebilhassa çalma vehükmetme h�rslar�Demokrat idareyidünyan�n en zalim,kör ve sa��r cihaz�haline getirdi.” Ahmet Hamdi Tanp�nar

Page 16: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA16 Aydınlık KİTAP

Sadece şair değildi, Türk ede-

biyatında en yetkin romanlara da

imzasını attı. Kitleleri ekrana kilit-

leyen senaryolar yazdı. Sahnede, dü-

şünce adamı kimliğiyle de kendini

gösterdi. “Hangi Sol?” dedi, “Han-

gi Batı?”, “Hangi Seks?” dedi. En

temel meselelerde en çarpıcı ve

dönemi içinde en aykırı yorumlar-

da bulunmaktan, tartışmanın önü-

nü açan, yeni açılımlara yol açma

olanağı sağlayan kışkırtıcı fikirleri

ileri sürmekten çekinmedi. Dene-

melerinde, anı yazılarında ön açıcı

tavrını ve üslubunu daima sürdür-

dü. Fakat biz onu en çok şair kim-

liğiyle tanıdık ve sevdik.

1925’te Menemen’de doğmuştu.

Babası kaymakamdı. Bu nedenle

Anadolu’nun birçok bölgesini tanı-

ma fırsatı oldu. Anadolu’nun deği-

şik bölgelerini, bölgelere has kül-

türünü tanıması tabii ki şiirinde

ona beslenebileceği bir damar açtı.

Türkiye üzerine yazdığı güzelleme-

lerin seçkinliği bu durumla ilgilidir.

16 YA�INDAMAHPUS B�R �A�RKüçük yaşlarda şiir yazmaya baş-

ladığını biliyoruz. Ne var ki yaşına

oranla büyük belalar da başına şiir

yüzünden geldi. Henüz on altı

yaşındayken kız arkada-

şına yazdığı bir mek-

tupta geçen Nazım

Hikmet şiiri ne-

deniyle iki ay tu-

tuklu kaldı. O

yaşta öğrenim

hakkı elinden

alındı. Yıl

1941’di. Önde

zeytin ağaçları

yoktu fakat mev-

sim ihtimaldir ki

sonbahardı ve Attilâ

İlhan adlı çocuk demir

parmaklıklar ardındaydı.

Elinden alınan okuma hakkına Da-

nıştay kararıyla ancak üç yıl sonra

kavuşabildi. 1946 yılında yirmi iki

yaşında ve lise son sınıf öğrencisi

iken Nazım Hikmet şiiri yüzünden

onu tutuklayan ve öğrenimden men

eden CHP’nin açtığı şiir yarışma-

sında ikincilik ödülünü aldı. Birin-

cilik o ünlü “Otuz Beş Yaş” şiiriy-

le Cahit Sıtkı Tarancı’nındı.

On altı yaşında başına belalar

açan, suç kaynağı ve delili olan şiir

bu kez onun Türkiye çapında ta-

nınmasını ve itibar kazanmasını

sağlıyordu. Attilâ İlhan lise son sı-

nıfta, yirmi iki yaşında adı bütün

Türkiye’de bilinen bir şairdi artık.

Kız arkadaşına yazdığı mek-

tupta yer alan Nazım Hikmet şii-

rinden iki ay tutuklu kaldığı yıl

aynı zamanda Attilâ İlhan’ın ilk şii-

rinin yayımlandığı yıldır. “Balıkçı

Türküsü” adlı şiiri Yeni Edebiyat

gazetesinde çıkmıştır. Bu şiirin ilk

yayımlanan şiir olmasından daha

önemli özelliği ise seksen yıllık

ömrünün ürünü olan bütün bir

“Attilâ İlhan şiiri”nin ana kodları-

nın bu şiirde bulunmasıdır. On altı

yaşındaki bir çocuk için her haliy-

le özgün olan bu şiir aslında bütün

bir “Attilâ İlhan şiiri”nin genetik şif-

resini taşımaktadır. Dize yapılan-

ması, uyaklardan yararlanma be-

cerisi, imge kurma yeteneği, tema-

tik yaklaşım, kelime seçimi, ses de-

ğeri ve müzikalite bu genetik şifre-

nin ana başlıklarıdır.

“DUVAR”IN ÖYKÜSÜAttilâ İlhan 1941’den 1948’e dek çe-

şitli dergi ve gazetelerde şiirler ya-

yımlar fakat çehresini

bütünlüklü olarak okura ilk kez

1948’de kendi olanaklarıyla ya-

yımladığı “Duvar”la gösterir. Ese-

rin sonuna eklediği ve daha sonra

her şiir kitabının sonunda yer

alacak olan “Meraklısına

Notlar”dan öğrendi-

ğimize göre “Du-

var”da yer ala-

cak şiirlerin se-

çiminde çok

dikkatli dav-

ranmıştır. Bu

konuda bakın

kendisi ne di-

yor: “Duvar’ın

ilk basımı bu-

nun aşağı yukarı

üçte biri kadar, ufa-

cık bir kitaptı. Böyle

olmasının, birkaç nedeni

var. Onu annemin verdiği bin lirayla

çıkarıyordum, boyutlarının bu pa-

ranın gerektirdiği ölçüde kalması

zorunluydu. Bu bir, ilk kitabım ol-

duğu için ortalığa en iyi şiirlerimle

çıkmak isteyişim beni acımasız bir

elemeye sürüklemişti, iki; o sıra-

larda hazırladığım destanı ayrı bir

kitap yapmayı tasarladığımdan bu

kitaba ondan hiç şiir almamıştım,

üç!” Attilâ İlhan’ın unuttuğu fakat

bu söylediklerinden bir sonraki pa-

ragrafta sözünü ettiği bir dördüncü

neden daha vardır: “(Duvar’ın)

ikinci basımı yapılırken boyutları ge-

nişlettim: “Gavur Dağlarından Ri-

vayet”in bazı beğenmediğim bö-

lümlerini de, ilk basıma toplumcu

eleştirmenlerin şerrinden korka-

rak koyamadığım bazı aşk şiirleri-

ni de ekledim…”

Attilâ İlhan’ın gayret, özen, dik-

kat ve titizliğinin ödülünü fazlasıy-

la aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

O sadece şair olarak değil, senarist,

romancı ve düşünce insanı olarak

da her dönem merak odağı olan,

üzerinde söz söylenen, tartışılan,

eleştirilen ya da savunulan ko-

numdaydı. Popülerliğini sürekli kıl-

mayı başaran az sayıdaki toplumsal

figürlerimizden birisi oldu. Popü-

lerliğinin kaynağı kuşkusuz yazınsal

üretimiydi ve bu üretim içinde de

ana gövdeyi şiiri oluşturmaktaydı.

DÜNYA ���R�NDENES�NT�LERAttilâ İlhan’ın halk edebiyatından

olduğu kadar divan edebiyatından

da yararlanma çabası süreklilik arz

eder. Bu çabasının sonucudur ki

hem halk hem divan edebiyatının

estetik unsurlarını modern edebiyat

anlayışıyla yeniden üretebilmiştir.

Türk şiir geleneğine olduğu ka-

dar kapılarını başta Fransız şiiri ol-

mak üzere dünya şiirinin etkilerine

de açık tutmuştur.

Toplumcu gerçekçiliği yeni açı-

lım ve yönelimlere olanak sağlaya-

cak biçimde yeniden yorumlayarak

şiirinin tematik zenginleşme yolla-

rını açmış, dil ve anlatımdaki ala-

nındaki deneysel çabaları için ken-

dine özgürce davranabileceği bir

alan yaratmıştır.

1980’lere kadar etkili olan Öz-

türkçecilik akımının sınırlayıcı tu-

tumundan uzak durmuş, dilin top-

lumsal ikliminin sunduğu olanak-

lardan azami ölçüde yararlanarak

Türk insanının kulağına hitap eden

bir ses değeri oluşturmuştur.

Bütün bu özelliklerin yanında

Attilâ İlhan şiirinin yaygın bir okur

kitlesi kazanmasında imgelerinde-

ki çarpıcılığın da önemli bir rolü var-

dır kuşkusuz.

Bireyi sosyal çevresi ve yaşadı-

ğı mekân içinden toplumsal bir al-

gılayışla yansıtması da onun şiirinin

belirgin çizgilerindendir.

Türk toplumunun ruhunu, Türk

insanının sosyal gerçekliğini ve iç

dünyasını bütünlüklü olarak kav-

radığı, kavrayışını ustaca estetize et-

tiği için insanımız onun şiirlerinde

daima kendinden bir parça, sesin-

de ise kendinden bir avaz buldu.

Böylesi bir iletişimde Attilâ İlhan

duyarlığının geniş bir okur tabanı

kazanmaması mümkün değildi. Fa-

kat Attilâ İlhan bu okur tabanını hiç

yitirmeme maharetini de gösterdi.

YEN�L�KLERLE BULU�MAKBuradaki sırrı ise Metin Celal’in

tahlili bence bütün çıplaklığıyla or-

taya koymaktadır: “Attilâ İlhan şii-

ri bir sürekli yeniliği arar ve sunar-

ken kazandığı değerleri, faydalı

unsurları terk etmez. Hep varolanın

üzerine yeni yeni ekler yapar. Şii-

rinde elli yıldır süren bütünlüğün

nedeni de bu olsa gerek… Onun şii-

rinde tüm kolları aynı anda akan bir

nehri görürüz.”

Attilâ İlhan ölüm sonrasındaki

hayatına inanmadığı dünyaya 2005

yılının sonbaharında göç etti. Kan-

lıca’daki evinde öldüğü günün tam

tarihi 11 Ekim 2005’tir. Bir gün son-

rasının tarihini taşıyan “Cumhuri-

yet” gazetesinde, Fazıl Hüsnü Dağ-

larca’nın onun ölümüyle ilgili ver-

diği demeçte şöyle bir cümle var:

“İlk haberi duyduğum zaman ölü

bulunması olayı beni çok üzmüştür.

Ölümünün acısını bana iki kat du-

yurmuştur.”

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın üzün-

tüsünü tabii ki anlayabiliyoruz. Fa-

kat Attilâ İlhan’ın yalnızlığı seçilmiş

bir yalnızlıktır. Onun üretimindeki

ana dinamo da seçtiği bu yalnızlık

olmuştur.

Bir yalnız adam: Attila İlhanEn temel meselelerde en çarp�c� ve dönemi içinde en ayk�r� yorumlarda bulunmaktan, tart��man�n

önünü açan, yeni aç�l�mlara yol açma olana�� sa�layan k��k�rt�c� fikirleri ileri sürmektençekinmedi. Denemelerinde, an� yaz�lar�nda ön aç�c� tavr�n� ve üslubunu daima sürdürdü

CAFER YILDIRIM [email protected]

Attilâ İlhan’ıngayret, özen, dikkat

ve titizliğininödülünü fazlasıylaaldığını rahatlıkla

söyleyebiliriz. Osadece şair olarak

değil, senarist,romancı ve

düşünce insanıolarak da herdönem merak

odağı olan,üzerinde söz

söylenen,tartışılan,

eleştirilen ya dasavunulan

konumdaydı

Toplumcugerçekçili�i yeni

aç�l�m ve yönelimlere

olanak sa�layacak biçimde

yeniden yorumlayarak �iirinin

tematik zenginle�me yollar�n�

açm��, dil ve anlat�mdaki

alan�ndaki deneysel çabalar�

için kendine özgürce

davranabilece�i biralan yaratm��t�r

Attila �lhan

Page 17: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

George Orwell’ın bir ülkenin ve onun hal-

kının diktatörlük altında ne hale gelebilece-

ğini ele alan bilimkurgu romanı “1984”, bu-

gün çok daha iyi anlaşılmakta, romanda an-

latılan distopik dünyada olan biten birçok şey

birer gerçeklik halinde karşımızda durmak-

tadır. Tam da Soğuk Savaş’ın başlamak üze-

re olduğu yıllarda yayımlanan romanın “Av-

rupa’daki Son Adam/The Last Man in Eu-

rope” olan adı satış kaygısıyla değiştirilme-

se belki bu denli çok okunan bir kitap hali-

ne gelmeyecekti. Oluşturduğu kendine özgü

terminoloji içinde “Büyük Birader” ve “Dü-

şünce Polisi” gibi kavramları da gündelik tar-

tışmalara sokan bu kara ütopya romanı,

burjuva ideologlarının iddialarının tam ter-

sine, durmadan bir savaştan ötekine geçen ve

dünyayı iki kez kan gölüne çeviren kapitalizmi

eleştirmektedir. Bunu, bir ara kitabın sosya-

lizm karşıtı olduğu yolundaki

iddialara “Yeni romanımda

sosyalizme ya da İngiliz İşçi

Partisi’ne bir saldırı kastet-

medim,” diyen Orwell de ka-

bul eder. Yazar, hikâyenin

İngiltere’de geçmesi dolayı-

sıyla da, kitabı, “İngilizce ko-

nuşan ırkların doğuştan di-

ğerlerine göre daha üstün ol-

madığını ve baskıcı rejimle-

rin karşı konulmadığı sürece

herhangi bir yerde zafer ka-

zanabileceğini vurgulamak

için” yazdığını belirtir.

ANADOLU’NUNKARANLIK DÖNEM�İlk okuduğumda da, şimdi de kitabın benim

ilgimi çeken yanı, toplumsal hafızanın dur-

madan, her gün, her saat, her an silinerek hal-

kın mazisizleştirilmesiydi. Bugün dost olan

bir ülke yarın düşmandı. Düşman olduğu

anda da bir gün önce dost olduğu bilgisi der-

hal silinmekteydi. Bu silme-oluşturma-

silme düzeninin ne kadar zamandır sürdü-

ğünün de bilinmediği bir dünya da tek tek bi-

reylerin de birer mazisinin olamayacağı

açıktır.

Ekrem Akurgal, “Anadolu’nun Kültür

Tarihi” adlı kitabında Troya savaşlarından

sonra Anadolu’nun, ne olup bittiğinin bi-

linmediği yaklaşık beş yüz yıl süren bir ka-

ranlık dönem yaşandığından söz etmektedir.

Daha çok Tarihçi ve kazıbilimcileri yakından

ilgilendiren böylesi bir durum, ibre günümüze

yaklaştıkça tüm toplumu ilgilendiren bir

önem kazanacaktır. Sözgelimi Türkiye’nin

2000 yılından başlayarak geriye doğru, yüz yı-

lının silindiğini varsayalım, bu tüm toplumun

hafızasının da yüz yıl silinmesi demektir. Ner-

de doğduğumuzu, bulunduğumuz yere ne-

reden geldiğimizi, gerçekte kim olduğumu-

zu bilmediğimiz bir vaziyet… Diktatörlükler,

cebir, şiddet, medya ve çeşitli eğitim ve kül-

tür kurumları aracılığıyla kavramlar ve an-

lamlarla, tarihsel olaylarla, doğrudan ve do-

laylı gerçekliklerle bazen gizli gizli, bazen

açıktan oynayarak bunu yapmaktalar.

MAZ�S�N� S�LEN PART�12 Eylül düzeninin şiddete dayalı depoliti-

zasyon politikasıyla yaptığı da buydu. En ba-

sitinden, köylerin, mahallelerin cadde ve so-

kakların adlarını değiştirerek bile toplu-

mun hafızasıyla oynayabilir, mazisinin o

kısmını silebilirsiniz. 12 Eylül şiddeti bundan

çok daha fazlasını yaptı; toplumumuzun

kendi geçmişine duyduğu say-

gıyı yok etti. 12 Eylül’ün, top-

lumsal bünyemizde oluştur-

duğu en büyük kanser tümö-

rü budur. Bundan her sınıf ve

tabaka, her siyasal düşünce

nasibine düşeni aldı. Ama en

çok ve en çabuk etkilenen de,

düzenin cebir ve şiddeti doğ-

rudan sola yöneldiği için sol

oldu.

Türkiye’de solcular, -sade-

ce “dönenler” değil, “dönme-

yenler” de, hatta partiler bile;

örneğin CHP, sahip olduğu sol

değerlerin tümünü mazisinden

çıkarıp atmıştır,- toplumsal cv’lerini, hayat-

larının bir dönemini –bazen tüm maziyi,- bi-

yografilerinden çıkararak oluşturuyorlar.

Utanıyorlar o dönemlerinden veya korku-

yorlar ya da en iyi kendileri biliyor nedenini!

SIFIR NOKTASINA DO�RUBunu en ilkin, 12 Eylül’ün zoru altında dö-

nenler yaptı. Medyadaki dönek takımının bi-

yografilerinde bir zamanlar solcu olduklarını

gösteren hiçbir iz bulamazsınız. Özenle te-

mizleyip yok etmişlerdir tüm “delil”leri. Bu

işin pîri de, Oral Çalışlar’dır. Çalışlar, şimdi

bulunduğu “sıfır noktası”na, cv’sine en önce,

bir zamanlar Aydınlıkçı olduğunu yazma-

yarak geldi. Sonra giderek bu dönemi biyo-

grafisinden de tümüyle çıkardı. Ancak bu bü-

yük bir yanılsamadır; Çalışlar, insanın ister-

se bir teyp bandının tümünü ya bir kısmını

silebileceğinin ama kendi yaşamının tek bir

anını bile silemeyeceğinin kanıtıdır. Bu şun-

dan da böyle; kendisini şimdiki Oral Çalış-

lar yapan o zamanki şeyler o denli güçlü,

edindiği tüm bilginin yüzde elliden çoğu öy-

lesine o yıllara ait ki, bir örnek vermesi ge-

rektiğinde dahi şimdi inkâr ettiği geçmişine

ait bilgilere başvurması –geçenlerdeki bir ya-

zısında AKP’nin demokrasi ve Kürt meselesi

konusundaki politikasını tanımlamak için Le-

nin’in devrimle ilgili ünlü Nevski Bulvarı ben-

zetmesi, “devrim yolu Nevski Bulvarı gibi düz

değildir” sözünü, onu da “düz ve engebesiz

değildir” yaparak örnek vermişti,- dönekli-

ğin tabiatı gereği.

DO�U KORKUSUGeçmiş deyince aklıma bununla ilgili dar bir

çevrede bilinen bir anekdot geldi. Bana an-

latılanlara göre, aralarında bu Oral Çalışlar

gibi isimlerin de bulunduğu “eski Aydınlık-

çılar” belli aralıklarla bir araya gelip yemek

yiyip, sohbet ediyor bir yandan da çoktan vaz-

geçtikleri o geçmişi anıyorlarmış. Bu top-

lantılardan birinde herkes ye-

meğe ve aralarında koyu bir

sohbete dalmışken muziplik

kimin aklına gelmişse, biri

birden bağırmış:

“Doğu geldi! Doğu geldi!”

Bütün sesler anında kesilmiş.

Havada tüy uçsa duyulacak

bir sessizlik…

Çok doğal! Çünkü

“Doğu”, simgeleşmiş mazi

demek bu kimseler için.

Korktukları, karşılaşınca yol-

larını değiştirdikleri geçmiş!

İnsan geleceksiz de yaşayabilir belki bir

yere kadar, ama geçmişsiz yaşanamayacağı-

nın en büyük kanıtı, hafızalarını yitirmiş olan-

ların ona bir an önce kavuşmak için, kafa-

larını patlatıncaya kadar hatırlamaya çalış-

malarıdır.

Bu bana filme de çekilmiş olan “Köpek”

romanını hatırlatır hep. Konusu Güney

Amerika ülkelerinden birinde geçen ro-

manda, cezaevinden firar eden bir devrim-

ci tüm takipçilerinden kurtulsa da, bu iş için

yetiştirilmiş polis köpeğini bir türlü atlatamaz.

Uzun bir kaçıp kovalamaca boyunca yaşadığı

çelişki ve ikileme de tanık olduğumuz kah-

ramanın artık geçmişinden, düşüncelerinden

vazgeçtiğini anladığımız son sahnede köpek

de kovalamayı bırakacak, kahramanı serbest

bırakacaktır.

Çalışlar ve her kesimden benzerlerinin

geceleri kâbuslarla uyandığına şüphe yok!

SADAKAT VE V�CDANİnsanın kendi hayatının tümünü ya da bir bö-

lümünü unutmak istemesi, silip atması yine

de anlaşılır bir şey. Hayat onun hayatı, ister

hiçbir anını unutmaz, ister her anını silip atar,

sonra da gidip köprü altında yatar… da di-

yebiliriz! Burada itiraz hakkına sahip deği-

liz. Ama iş başkasının hayatına geldi mi du-

rum değişir. Buna itiraz hakkımız doğar. Hele

bir de bu bizim arkadaşımız, dostumuz, yol-

daşımızsa itirazımızın şiddeti misliyle artar.

Konuyu buraya getirmemin nedeni Er-

kan Yücel ve Kağan Güner’e ilişkin yazılan

bazı yazılarda her iki devrimci sanatçıya ya-

pılan haksızlık ve densizlik konusunda 11 Ey-

lül günlü Aydınlık’ta yazdığım “Emanete hı-

yanet diye işte buna derim ben!” başlıklı ya-

zıya aldığım sözlü ve yazılı tepkiler… Bu tep-

kilerden biri de Kağan’ın yakın arkadaşı ve

kuzeni M. Kürşat Bozkurt’a aitti. Bozkurt,

buraya ancak birkaç cümlesini aktarabildi-

ğim mektubunda şunları yazmış:

“Kağan eğer yaşam öyküsünü yazmak ile

Asaf'ı (Güven Aksel) görevlendirmişse ona

yardımcı olmak gerekir. Bu du-

rumda Asaf'ın öncelikle başvuracağı

üç insan vardır: Babası Ercan Gü-

ner, Annesi İmren Güner ve süla-

lesindeki ilk komünist olan ben

kuzeni M. Kürşat Bozkurt.

Bu üç insan ile ayrıntılı görüş-

meler yapmadan Kağan'ın kişiliğini,

sınırsız sevecenliğini, emekçilerin

dünyasına olan müthiş sadakatini, bi-

limsel dünya görüşünün oluşum sü-

recini, kısaca Kağan Güner'i anlamak

ve anlatmak olanaksızdır.”

Bozkurt’un, 16 yaşında devrimciliği seçen

Kağan Güner’i “genç devrimcilere, sanatçı

adaylarına büyük yüreği ve vicdanı ile doğru

aktarmak dileği” ile bitirdiği mektubundaki

iki sözcük dikkatimi çekti: Sadakat ve Vicdan.

Şimdilerde pek az bulunan bu iki nite-

liğin, Kağan’da fazlasıyla var olduğu anla-

şılıyor. Öyle ki, bu iki sözcük, sadakat ve vic-

dan, yaşamı ve kişiliğinden birkaç cümley-

le söz edilebilen bir mektupta bile gelip ye-

rini buluyor.

Sadakat ve vicdan; nerede olsagelip yerini bulan iki sözcük

MAZİ DEYİNCE…

�nsan geleceksiz de ya�ayabilir belki bir yere kadar, ama geçmi�siz ya�anamayaca��n�n enbüyük kan�t�, haf�zalar�n� yitirmi� olanlar�n ona bir an önce kavu�mak için, kafalar�n� patlat�ncaya

kadar hat�rlamaya çal��malar�d�rMECİT Ü[email protected]

19 EK�M 2012 CUMA 17Aydınlık KİTAPGÜLDEN TERAZİ

KK��TTAAPPTTAANNAcı Türkücü, Şiir, Hüseyin Haydar,

Kaynak Yayınları, Temmuz 2012, İstan-

bul; Serüvenci, Toplu Şiirler, Turgay De-

ğirmenci, Gelişim Sanat, Haziran 2012,

Ankara; Sadi Şirazi, Gülistan, çev. Hica-

bi Kırlangıç, Kapı Yayınları, Haziran

2012, İstanbul; Nal Çakan, Öykü, Mustafa

Kırış, Ürün Yayınları, Ankara 2011.

Page 18: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

19 EK�M 2012 CUMA18 Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR

Çeyiz Sand���

“Çünkü onlar annelerini erken, ba-

balarını ölümlerine yakın seviyor. On-

lar en çok bunu biliyor. Babalarsa se-

vilmeye gelmiyor. Babalar bir kere se-

vildi mi hemen kısalıp ölüyor. Buna önce

yas, sonra yasa deniyor. Böyle oluyor:

Çocuk tüfeği eline alıyor. Namlunun

ucunda: okunaksız bir baba. Sonra

korkunç şeyler oluyor. Ve bir de bak-

mışsın, baba gökte soluk bir amblem.

Tedavülden kalkmış delik para.” Birgül

Oğuz’un kitabı yas üzerine. Ancak yal-

nızca kişisel bir kaybın yasını tutmuyor

Hah. Hafızalardan silindi silinecek “yıl-

bindokuzyüzeylül” devrini şimdiye fır-

latmak arzusunu da duyuyor. Temsil, te-

lafi ve idrak edilemez olanı temsil, te-

lafi ve idrak etmeye çalışıyor. Zamanın

yas’a müdahalesi, halden hale geçen öy-

külerin dilinde buluyor karşılığını.

Hah

“Yazı ilerlemiyor, öyleyse burada

ara vereyim. Hem işe yarayacak, elle

tutulur, somut, pratik, hayırlı bir iş ey-

leyeyim, hem de böylece işbu yazı ha-

yata daha çok değsin diye, sobanın ‘ak-

şamdan kalma’ kovasını boşalttım,

sonra kömürlüğe gittim, az biraz kö-

mür kırdım, kırdığım kömürleri ko-

vaya doldurdum, en üste de odun mil-

letini dizdim, götürüp yerli yerine

yerleştirdim kovayı ve yeniden işbu ya-

zıya döndüm.”

Sina Akyol 1950’de Ankara’da

doğdu. TRT’de program yapımcısı

olarak çalıştı.

Şiirleri “Sanat”, “Dost”, “Varlık”

gibi edebiyat dergilerinde yayımlandı.

Akyol 1997’de “Cemal Süreya Şiir

Ödülü”ne layık görüldü.

Düzyazd�m

Hıristiyanların Kutsal Cuma gü-

nünde, İtalya, İspanya ve İsrail’de Hz.

İsa’ya ait kutsal emanetler eşzamanlı

olarak tahrip edilecektir. Bu komplo-

yu düzenleyenlerin planları bununla da

sınırlı değildir. Topkapı Sarayı’nda

bulunan Hz. Muhammed’e ait Kutsal

Emanetler de hedeflerinin arasındadır.

Böylece İslam ve Hıristiyanlık arasın-

da büyük bir savaş başlayacaktır. En-

gizisyon döneminden günümüze uza-

nan bir zaman aralığına yayılan ve yer-

leşik inanca kafa tutan kahramanların

hikâyesini anlatan “Kayıp Mürit”,

dünyanın farklı yerlerindeki farklı ha-

yatlara dokunuyor. Oksitanya’dan Fi-

listin’e, Nazi Almanyası’ndan İstanbul’a

birçok farklı yer ve zamanda geçen hi-

kâyeleri barındıran Kayıp Mürit, dün-

ya tarihine şahitlik ediyor.

Kay�p Mürit

Halepli bir tüccarın oğluyken, kor-

sanlar tarafından esir alındı. İtalya’da

satılarak vaftiz edildi. Efendisi Giovanni,

ülkenin en usta saatçilerindendi. Us-

tasının gözdesi oldu. Harran şehrine gel-

diğinde 15 yıldır diyar diyar gezmek-

teydi. Hiçbir dini reddedip yok sayma-

dan, tıpkı kendinden önceki yol erba-

bı gibi her inançtan insana kucak açtı.

Ardındaki kitle büyüdükçe onun ufku

da büyüdü. Öyle ki, zamanın en güçlü

hükümdarı Timurlenk’e yöneltti ba-

kışlarını ve lanetini. Doğu’nun ilk saat

kulesini yaptı. Saat çınladıkça fani ha-

yatın ninnisi her yerde yankılansın istedi.

Bu romanda, İtalya’da köle olarak sa-

tılan bir Müslüman çocukken, yıllar son-

ra menkıbesini Doğu’da aramaya baş-

layan Kınalı Peygamber’in ilginç ve

gizemli öyküsünü bulacaksınız.

Saatçi Peygamber

Alman yazar Uwe Timm, ülke-

sinin tarihine farklı bir açıdan ışık tut-

tuğu “Yarıgölge”de, okuru Ber-

lin’deki Gaziler Mezarlığı’na götü-

rüyor. Önemli şahsiyetlerin yattığı

mezarlar dile geliyor, ölüler kendi-

lerini anlatmaya başlıyor. Alman-

ya’nın ilk kadın pilotlarından Marga

von Etzdorf da onlardan biri. 1931’de

Almanya’dan Japonya’ya tek başına

uçan ilk kadın pilot olarak tarihe ge-

çen Etzdorf, büyük yankı uyandıran

bu uçuştan sonra Alman diplomat ve

eski savaş pilotu Christian von Dah-

lem’le tanışır. Marga von Etzdorf’un

sıradışı hayatının izlerini sürerken Al-

manya’nın adım adım İkinci Dünya

Savaşı’na sürüklenişine, karanlığa

gömülmeden önce “Yarıgölge”ye

girişine de tanıklık edecek okur.

Yar�gölge

Savaşın antikomünizm sosuna bu-

lanmış diplomatik ataklarla sürdür-

düğü, nükleer silahlanma politikaları-

nın bir tehdit olarak gündemde tutul-

duğu, tüm dünyayı etkisi altına alacak

“68 ruhunun Vietnam Savaşı”na tep-

ki olarak biriktiği yıllarda; sendikaların

burjuva basınla kolkola girerek yangın

söndürücülük görevi üstlendiği top-

lumsal muhalefetin ve öğrenci hare-

ketlerinin filizlenmeye başladığı bir

dönemi tüm hatlarıyla yansıtan “Pro-

testodan Direnişe” aynı zamanda mec-

lise giremediği için değil, kendini sokağa

ait gördüğü için sokağa çıkan radikal bir

muhalefetin doğuşuna ve aralarında Ul-

rike Meinhof’un da bulunduğu kendi-

si küçük ama etkisi büyük bir azınlığın

yeraltında silahlı mücadeleye atılmasına

da tanıklık ediyor.

Protestodan Direni�e

“Ufuk belli belirsizdi! Havanın

kararmasına epey vakit olmasına

rağmen, kapkara bulutlar yüzünden

ortalık kararmıştı.

Hep böyle olurdu Zonguldak’ta,

aydınlığı ve karanlığı günün uzunlu-

ğu ve kısalığı değil, kara bulutlar be-

lirlerdi.

Ortalık sabahın erken saatlerin-

de ya da öğle üzeri birden kararıve-

rir, ardından aynı günde ikinci bir gün

yaşanırcasına aydınlanırdı.

Bazen de, hava hep kara oldu-

ğundan gün hiç yaşanmazdı. Nasıl ol-

duysa, sanki yeraltındaki kömürün ka-

rası gökyüzüne dolaşmaya çıkmıştı.

Yeraltı, yer ve gök kömür karasıydı.

Buna bir de, yaz kış dinmeyen nem ek-

lendiğinden, insanlar hep ıslaktı. Şe-

hir ise, hem kara hem ıslaktı.”

Göl Da��

Uwe Timm, Can Yay�nlar�,Çev: Melike Öztürk, 232 s.

Ebru Tuay Üzümcü,Remzi Kitabevi, 160 s.

İlişki terapisi alanında uzman

olan Ebru Tuay Üzümcü, ilk kitabı

“Bir İlişki 50 Günde Nasıl Kurtu-

lur?”un ardından bu kez evlilik ön-

cesinde yaşananları ve mutlu bir ev-

liliği kurmak için farkında olunması

gerekenleri öykü tadında mercek

altına alıyor.

Herkes karşısındakine “beni

anla!” dediğinde ikili ilişkiler tıka-

nıyor, geriye “seni anlıyorum” diye-

cek kimse kalmıyor! “Çeyiz Sandı-

ğı”nın kahramanı ise babaannesi-

nin ona öğütlediği gibi, önce karşı-

sındakini anlamayı sonra da kendini

anlatmayı başardığında gerçekten

büyümeye, olgunlaşmaya başlıyor.

Gençlerin ve aile ilişkilerini önem-

seyen ebeveynlerin mutlaka yararla-

nacağı bir anlatı “Çeyiz Sandığı”.

Sina Akyol,K�rm�z� Kedi Yay�nevi, 296 s.

Metin Köse,Do�an Kitap, 284 s.

Birgül O�uz,Metis Yay�nlar�, 88 s.

Julia Navarro, Pegasus Yay�nlar�,Çev: Deniz Torcu, 704 s.

Necati Göksel,Alt�n Kitaplar, 264 s.

Ulrike M. Meinhof, Sel Yay�nc�l�k,Çev: Levent Konca, 184 s.

Page 19: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

Antigone

İstanbul’un asude semtlerinden

birinde küçük bir park. İki haftadır her

gün parka gelen, aynı ağacın altında

durup aynı yöne bakarak sigara üstü-

ne sigara yakan beyaz elbiseli bir

adam... Ve ansızın, güpegündüz pat-

layan, beyaz elbiseyi kırmızıya boyayan

silahlar... Ama sonra herkes unutuşa

terk edecek olayı. Cem ile Gencer ha-

riç. Cem bir tünelde geriye doğru ko-

şuyordu o sırada, ayrıntı peşinde. Ben-

zemez bir tünelde avare dolaşan Gen-

cer ise hep unutmaya içiyor. Sadece on-

lar merak ediyor vurulan kişinin hi-

kâyesini. “Beyaz Elbiseli Adam”ın

kim olduğunu keşfetmeye çalışırken bir

uçurumdan aşağı baktıklarını fark

ediyorlar. Ve soru: Hayatta daha avu-

tucu ne vardır dostluktan başka?

Varl�k Tutulmas�:Sartre Tiyatrosunda

Varl�k ve Hiçlik

Bana göre yaratılarının dokusuna

yüreklerin sesini, sıcaklığını sindire-

memiş olanlara gerçek anlamda sanatçı

denemez; diyenler olmuştur; olmuştur

ya, bunların hiçbirinin soluğu, yaşadı-

ğı günlerin ötesine geçmeye yetme-

miştir. Oysa öykülere, romanlara, oyun-

lara, şiirlere, kısaca yazınsal yaratılara

baktığımızda, tümünün ortak bir özel-

liği olduğunu görüyoruz: Bize, bizi

anlatmak; insanoğlunun yüreğinde

oluşan cenneti ya da cehennemi be-

timlemek. Yüreklerden yüreklere giden

ince yollar açmak. Emin Özdemir, bu

denemesel anlatısında, okurluğunu

yazarlığıyla da besleyerek, başka ya-

zarların ısıttığı yolda gördüklerini, göz-

lemlerle, yorumlarla, düşünsel ve düş-

sel üretimlerle aktarıyor bize.

Tarih, geçmişteki olaylara ait ay-

rıntıların keşfi, derlenmesi ve bir ara-

ya getirilmesi; aklın yol göstericiliğinde

yorumlanarak yaşananların nedenini

anlamlandırma çabasıdır. Bu kitapta

gerçeklikten uzaklaşmadan, aklın reh-

berliğindeki tarih bilinciyle yaklaşık

yüz yıl öncesine ait olayların ayrıntı-

larını bulacaksınız. Birbirinden kopuk

gibi görünen olayların ve insanların

birbirleriyle aslında var olan bağları-

nı ve sebep-sonuç ilişkilerini görecek;

insan anlayışının ve davranışlarının gi-

debildiği uç yerlere tanık olacaksınız.

Bekir Bülend Özsoy’un gazete yazı-

larından derlenen bu kitap, farklı

yaklaşımı ve anlatımıyla olayların ya-

şandığı şekliyle anlaşılmasına yar-

dımcı oluyor; getirdiği yeni bakış açı-

sıyla bugüne ve geleceğe ışık tutuyor.

Son �yi Sava�

Bekir Bülend Özsoy,E Yay�nlar�, 328 s.

Jean Anouilh, Agora Kitapl���,Çev: Ya�ar Avunç, 96 s.

20. yüzyılın büyük tiyatro yazarla-

rından Jean Anouilh’in “Antigone” oyu-

nu, Yaşar Avunç’un çevirisiyle yayınla-

nıyor. Klasik mitologyanın vazgeçilmez

eserlerinden birisi olan “Antigone” oyu-

nu, Antigone’nin kardeşinin ölüsünü

gömdürmek için kendini feda ederken,

kendini masum da görse iktidar sahip-

lerinin ve bir kralın, ne kadar pis bir iş

yaptıklarını ve bu rollerini bizzat kendi-

lerinin tercih ettiklerini ortaya koyuyor.

Nazilerin Fransa’yı işgali sırasında, Ano-

uilh açık bir şekilde iki tarafın da yanın-

da yer almadı. O günlerde yayınladı-

ğı “Antigone” en ünlü oyunu kabul edi-

lir. Oyun kinayeli bir şekilde Naziler ile

yapılan işbirliğini eleştiriyor. Anouilh, ço-

ğunlukla politikayla ilgilenmemiş olma-

sına rağmen 1950’lerde Charles de Ga-

ulle’e muhalif olmasıyla tanınır.

Ahmet Bozkurt, Ayr�nt�Yay�nlar�, 160 s.

Emin Özdemir,Bilgi Yay�nevi, 296 s.

�nsan Yüre�ineYolculuk

19Aydınlık KİTAP

Page 20: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

Yağmur hayvanatbahçesinde

Yağmur’un maceraları devam ediyor!

Funda Özlem Şeran’ın ilkokul çocuklarına ar-

mağan ettiği “Derslerle Başım Dertte” adın-

da rengarenk serinin ikinci kitabı elimde. Ben

daha bunu okuyup bitirene kadar üçüncü ki-

tap çıkmış bile! Yağmur’un ilk kitabı “Şifreli

Mesajlar Gizli Ajanlar”dan bahsetmiştim size.

Dilinin sade ve anlaşılır, çizimlerinin ve yazı ka-

rakterlerinin rengarenk olmasının dışında her

çocuk kitabı için önemli olan soru: “Bu kitap-

ları neden alalım?”

Funda Özlem Şeran genç bir yazar, 1984’te

İstanbul’da doğmuş. Eğitim, ilgi alanlarının be-

lirlenmesinde önemli bir faktör olduğu için söy-

lüyorum; Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi

ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans ve

yüksek lisans yapmış. Bu ciddi ve zorlu eğiti-

min arasında açıkçası çocuk edebiyatıyla ilgi-

lenmesi beni şaşırtmış ve hoşuma gitmişti, özel-

likle belirtmemin sebebi bu. Eğitimine devam

ettiği sırada fantastik ve bilimkurgu türünde-

ki öyküleri çeşitli yarışmalarda ödüller almış.

Dolayısıyla genç olmasına karşın yazın dün-

yasında tecrübeleri olan bir yazar.

TÜRKÇEY� SEVD�R�YORFunda Özlem Şeran Türkçeyi bilinçli olarak

düzgün ve anlaşılır kullanıyor yazılarında, bu-

nun nedeni kitabı sadece anlaşılır hale getir-

mek değil, çocuk okurların kelime hazneleri-

ne katkıda bulunmak. İlk kitapta özellikle bazı

deyimlere yer vermişti yazar ve bunu eğitici öğ-

retici bir biçimde değil de, öykünün içinde har-

manlayarak,Yağmur’un ağzından günlük ya-

şamda karşılaştığı olaylar karşısında verdiği tep-

kilerde kullanarak yapmış, dolayısıyla çocuk-

ların algılarına daha kolay yer etmesini sağla-

yacak teknikler kullanmıştı. İkinci kitapta da

aynı uygulama devam ediyor. Ayrıca son say-

falarda okurun kitapla olan ilişkisini hemen bi-

tirmemek için, okuduklarını anlama, oku-

duklarıyla kendi hayatını karşılaştırma ve

Türkçenin inceliklerine ilişkin çeşitlikli etkin-

liklere yer veriliyor.

Çizimlerin yanısıra kitapta yer yer renkli bu-

lutlar ve yazı karakterleri kullanılmış. Dolayı-

sıyla çocuğun dikkatini dağıtma sınırına ulaş-

mayacak bir şekilde eğlenceli bir okuma sağ-

lanmış. Çocuk kitabında renklilik, uyumu

bozmadığı sürece önemlidir, kitap okumayı eğ-

lenceli bir oyun haline getirir. Çünkü çoğu ço-

cuğun algısında “kitap okumak” sıkıcı bir ey-

lemdir. Funda Özlem Şeran Yağmur’un ağ-

zından çeşitli öyküler anlatırken, okurun ca-

nının sıkılmasına izin vermiyor. Gereksiz ay-

rıntılar, tasvirler kullanmadan, olayları akışına

bırakıyor. Dolayısıyla çocuk için okuduklarını

zihninde bir macera filmi gibi canlandırması zor

değil.

GERÇEKÇ� B�R KARAKTERElbette Yağmur’un bir Türk çocuğu olması da

önemli. Türk eğitim sistemi, Türkçe deyimler

ve espriler, isimler, anne-babalar ve öğret-

menler, hepsi çocuğunuzun aşina olduğu bir

dünyanın parçası. Bu kitaplarda aslında en sev-

diğim şey de gerçekçi olmaları. Çocukları

“sevgi dolu bir dünya”ya ikna etmeye çalışan

çıtır pıtır kitaplardan değil en azından. Zaman

zaman anne babası Yağmur’u azarlıyor, abisiyle

pek iyi geçinemiyor, işleri her zaman yolunda

gitmiyor, dersleri de harikulade değil. Tipik bir

öğrenci Yağmur. Okurken çocuğunuza arka-

daşlık edebilecek bir öğrenci.

Kısacası ilk okuma dönemi için eğlenceli

bir karakter yaratmış Funda Özlem Şeran. De-

vam etmesi için yeterli malzemesi de var ya-

zarımızın, yeter ki çocuklarınız okusun. Elim-

deki bu ikinci kitapta Yağmur’un sınıfı hayva-

nat bahçesine bir gezi düzenliyor. Her gezide

bir öğrenci kaybolur ya, bu sınıfta da kaybol-

sa kaybolsa Yağmur kaybolur.

Eğlenceli okumalar diliyoruz.

(Derslerle Başım Dertte 2 – HayvanatBahçesinde Neler Oluyor?, Funda Özlem

Şeran, Final Kültür Sanat Yayınları, 72 s.)

19 EK�M 2012 CUMA20 Aydınlık KİTAP ÇOCUKLAR İÇİN

İREM HALIÇ[email protected]

Bilgeba� Masal�

Ayla Çınaroğlu, geleneksel masal

öğelerini modern mesajlarla birleştirdiği

“Bilgebaş Masalı”nda; bilginin, düşün-

menin önemi, boş inançlar ve cinsiyet ay-

rımcılığı gibi pek çok önemli konuyu

ele alıyor. Zamanlardan bir zaman, bir

adam yaşarmış. Üç kızı olan bu adam-

cağızın tek derdi bir oğlan çocuk sahibi

olmakmış. Bu uğurda mumlar dikmiş,

adaklar adamış. Gün gelmiş, adamcağı-

zın dileği gerçeğe dönüşmüş. Dört göz-

le yolunu gözlediği oğlunu kucağına al-

dığı gün tüm derdi tasası uçup gitmiş.

Her şey güzelmiş, hoşmuş da oğlunun

kafası azıcık büyükçeymiş. Mutluluktan

gözü hiçbir şey görmeyen adam bunu da

iyiye yormuş. Oğlum akıllı olacak, büyük

adam olacak; diye düşünmüş ve böyle-

likle çocuğuna Bilgebaş adını vermiş. Bilgebaş büyüdükçe başı daha da bir

büyüyormuş. Aklıysa kafasına göre birazcık kısa kalmış. Günlerden bir gün,

Bilgebaş yine yaramazlık peşindeyken ayağı takılıp yere düşünce bir de ba-

şına ne gelsin? Koca kafası tencere kapağı gibi ortadan ikiye ayrılıvermiş.

Telaşa kapılan ev ahalisi şaşkınmış: Yaramaz Bilgebaş’ın kafasının içi zü-

ğürt çanağı gibi bomboş çıkmış! Uzun zamanadır canı sıkılan Akıl Perisi

de fırsat bu fırsat diyerek uzaklara kaçmasın mı? Acaba Bilgebaş şimdi ne

yapacak? Boyu uzun aklı kısa kalakaldı oracıkta... Ödüllü yazar Ayla Çı-

naroğlu, geleneksel masal öğeleri ile bezediği bu etkileyici eserinde, bilgi-

nin ve düşünmenin önemini vurguluyor; batıl inançlar ve cinsiyet ayrımcı-

lığı gibi önemli sosyal konulara eleştirel bir dille değinerek günümüz ya-

şamına ayna tutuyor. ALMA’ya aday gösterilen ilk Türk illüstratör Mus-

tafa Delioğlu’nun birbirinden güzel resimleriyle renk kattığı bu etkileyici

masal, usta yazar Ayla Çınaroğlu’nun şiirsel anlatımı ile her yaştan çocu-

ğun kalbini fethedecek bir çalışma olarak okurlarını selamlıyor.

Ye�il Saha K�rm�z� Perde

Özgür’ün en büyük isteği, yeşil saha-

larda okulun gözdesi bir futbolcu olmak-

tır. Bu yüzden, her gün kan ter içinde koş-

turur okulun arkasındaki futbol sahasın-

da. Ama işler umduğu gibi gitmez ve

kendini okulun tiyatro kursunda bulur Öz-

gür. Bu kursa, neredeyse bilgisayara gö-

mülmüş olarak yaşayan kuzeni Deniz de

katılır gönülsüzce. Onlarla aynı apart-

manda oturan, kardeş gibi beraber bü-

yüdükleri Özge ise, zaten okulun tiyatro

kursundadır. Bu arada mahallenin sıra dışı

tipi Aşıkolucu, evine garip giysili hırsız-

ların dadandığını söyleyerek girer olay-

ların akışına. Mahalledekilerin inanma-

dığı Aşıkolucu’ya özellikle Özgür inanır.

Deniz ve Özge de Özgür’le birlikte hırsızların peşine düşer. Böylece baş-

layan kırmızı perdeli tiyatro serüveni, iki soruyla devam eder: Hırsızlar

gerçek midir ve okullararası tiyatro yarışmasında sonuç ne olacaktır?

“Kendinizi hikayenin ta içinde hissettiren kanlı canlı sözcükler... He-

yecan, macera, içten bir gülüş! Kalbinize dokunan sıcak bir el! Ne hoş:

'Kışın leğenle yokuş aşağı kaymak.’ Mutlu bir çocukluk böylesi güzel anı-

lar olmadan anlatılabilir mi? Gerçek güzelliklere gözümüzü kapattığımız

şu evrende “Aşıkolucu” tüm doğruları bize ters yüz ettirmiyor mu? İste-

diklerimizi elde edemiyorsak, yola devam etmek için her zaman ‘B’ pla-

nımız olmalı, siz ne dersiniz?” (Dönüş Uçar – Türkçe Öğretmeni)

Ayla �naro�lu, Tudem Yay�nlar�, 32 s.

Renan Özdemir, Kelime Yay�nlar�, 144 s.

Ya�mur’uns�n�f� hayvanatbahçesine bir

gezidüzenliyor

Her gezide birö�renci kaybolurya, bu s�n�fta dakaybolsakaybolsa Ya�murkaybolur

Page 21: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

Herman Hesse’nin en sevilen

romanlarından “Bozkırkurdu” mü-

zikle harmanlanmış bir kitap. Kla-

sik müzik ve caz kitabın pek çok ye-

rinde karşımıza çıkıyor. Harry ka-

rakterinin saksafoncu Pablo ile

müzik üzerine söyleşmesi yazarın

müzik üzerine söyleyecek çok sö-

zünün olduğunun kanıtıdır. Kitap

boyu kahramanımız Harry’nin iç

çatışmasını, bu çatışmadaki kar-

maşayı bir müzik eşliğinde oku-

yormuşsunuz hissi bile bu kitabı

müzikle bağlamaya yetiyor.

Mozart’ın “Menekşe” ve “Sihirli

Flüt”, Schubert’in “Kırları Ovaları

Dolduruyorsun Yeniden” ve Bach’ın

“Matthäus Passion” ezgilerini ki-

tapta duymak mümkün. Özellikle

yazarın Mozart ve Goethe üzerine

yazdığı kısımlar Harry karakterin-

de kendisini ele vermekte.

Herman Hesse’nin “Bozkır-

kurdu”ndaki son cümlesi belki de

kitabın içindeki müziğin gücünü

bize ispatlıyor. “Bir gün gelecek,

gülmesini öğrenecektim. Pablo

beni bekliyor, Mozart beni bekli-

yordu.”

Hermann Hesse’nin 21 yaşın-

da yayımlanan ilk şiir kitabı “Ro-

mantik Şarkılar” ismini taşır. Şair,

yaşamı boyunca, daha çok roman-

larıyla tanınsa da şarkılar ve şiirler

yazmayı sürdürmüştür.*

Küçük yaşta keman çalmaya

başlayan Hesse için müzik, insanın

içinde bulunduğu çelişkileri aşma-

sına yarayabilecek, onu uyumlu

kılabilecek bir güçtür. Yazar bu

gücü kullanmaya teşebbüs eden bir-

çok grup ve müzisyeni etkilemeye

devam etmektedir.

60’lar Hesse’nin yükseliş dö-

nemiydi. Bu dönemde üniversite-

lerde öğrenci örgütlenmeleri baş-

lamış, ABD’nin Vietnam’a girme-

si beklenenin tersine hem içeride

hem de dışarıda olumsuz tepkile-

re yol açmıştı. Psychedelic müzik

büyük bir yükselişe geçmişti. Hip-

pi dönemi barış istemleriyle kon-

serlerde ve ayinlerde çığlıklar atı-

yordu. Askere çağrı kağıtları genç-

ler tarafından yırtılıyordu.

“Hoşgörü” Hesse’nin yapıtı-

nın anahtar sözcüğüydü ve barışı

benimsemiş insanlar için Hesse

önemli bir yazar konumuna yük-

selmişti.

Bu dönemde Hesse gençlik

hareketinin muhalefetine önderlik

etmeye başladı. İsmini “Bozkır-

kurdu” romanından alan Step-

penwolf (romanın Almanca ismi)

adındaki müzik topluluğunun ün

kazanması, kıtada yazarın ismini iyi-

ce duyurmuştu.

Progressive Rock’ın özellikle

70’li yıllarda ses getiren grupların-

dan Yes,1972 tarihli albümü “Clo-

se to the Edge”de Hesse’ye sevgi-

sini belli ediyordu. Bir başka prog-

ressive rock grubu Marillion’ın

çok okuyan solisti Fish de Hes-

se’den çok etkilendiğini defalarca

söylemiştir. İngiliz indie rock gru-

bu James ise “Crash” isimli şarkı-

sında şöyle der: “Hermann’ı Hes-

se’den ayırın!...” James’den pek

de uzak olmayan brit pop grubu

Blur’ün bir şarkısı da ismini bütü-

nüyle Hesse’nin bir kitabından

alır: “Strange News from Another

Star” (Başka Bir Gezegenden Tu-

haf Haberler). Ayrıca Siddharta

isimli bir Türk, bir de Sloven rock

grubu kurulmuştu.*

* Şarkılardaki Şiir, Hilmi Tezgör, İletişim Yay.

SES - SÖZ

Mütareke yıllarında Ali Rıza Paşa kabine-

sinde İçişleri Bakanı olan Ebubekir Hazım Te-

peyran’ın anıları bugün ayrı bir anlam taşıyor.

Türkiye’nin tekrar o günlere benzeyen duruma

düşmesi, o günleri öğrenme ve bugün de ona

göre tedbir alma ve mücadele etme açısından

önemli olsa gerek! Mülkiye mezunu olan Te-

peyran kaymakamlık ve valiliklerden sonra Da-

hiliye Nazırı da olur. “Herkese nasip olmaz” de-

nilir ya, bu kısmet ona işgal günlerinde gelmiş!

Pek de yaramamış. Bakanlıktan cezaevine giden

bir süreci yaşar. Sonra da Ankara’nın yolunu tu-

tar. Mücadele Anadolu’sunda valilikler de ya-

par. Tarihi olaylara tanık olur. Kirli değil, ak say-

falara ismi yazılır...

OKTAY AKBAL’IN DEDES�“Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları” ismini ta-

şıyan 160 sayfalık kitap, Çağdaş Yayınları tara-

fından 1982 yılında basılmış. Yazar Oktay Ak-

bal’ın dedesi olan Tepeyran, 1947 yılında İs-

tanbul’da hayatını kaybedene kadar 50 yıl kamu

görevinde bulunur. Dürüst ve haksızlığa isyan

eden bir ruha sahip olması ona ayrı bir değer ka-

tıyor. Anılarda, Dahiliye Nazırlığı öyküsü, işgal

günleri olayları, Mustafa Kemal’le temas, Biga

olayı, Padişah Vahdettin’e söyledikleri, Mütte-

fiklerin Millî kuvvetlere karşı faaliyetleri, Ankara

yolculuğu, Koçkiri hadisesi; bu olayda Nurettin

Paşa’nın tutumu, Sivas ve Trabzon valiliği gün-

leri ile tarihimizde hep tartışılan Kayıkçı Kâh-

yası Yahya olayı yeralıyor. Yahya ve Koçgiri ola-

yında görevi, olayların sonlanmasını bekleme-

den bitmiş. İnsan, “keşke görevinden ayrılma-

saymış da sonucu ne olduğunu öğrenseydik” diye

merak ediyor. Yine de önemli bilgiler içeriyor.

DEVR�MC� VAL�Tepeyran ismi size Ermeni soyisimlerini çağ-

rıştırmasın. Niğde Tepeviran’dan geliyormuş.

Halk “Tepeyran” diye andığı için onu tercih et-

miş. Tepeyran, üretken bir insan. Yaşadıklarını

yazmış. Bundan başka kitapları da var. Kitabı ha-

zırlayan Sadi Borak, onun için şunları yazıyor:

“Sebat, inat, ısrar ve takip fikri onun bellibaşlı

vasıflarındandı. Bilgisini daima aklın, mantığın

emrinde ve delâletinde kullandı. Bununla be-

raber alçakgönüllü bir insandı. İdare hayatında

hiçbir zaman masa adamı olmamış, halk içinde

devamlı bir hareket ve faaliyet altında bulun-

muş.” Zaten böyle olduğu için İstanbul’un kir-

li havasından kaçıp devrimci Ankara’ya atar ken-

dini. İdare-i maslahatçılardan olmamış. O gün-

lerde Ankara’ya giderek devrimciliğe terfi etmiş!

VAHDETT�N �HBAR ETT�TUTUKLANDITepeyran o günler için şunları yazar: “Halbu-

ki ben, düştüğü tehlikeli uçurumdan memleketi

çıkarmak mucizesini ancak Kuvayı Milliye teş-

kilatının başaracağına ve bundan başka hiçbir

çaresi bulunmadığına inanıyorum.” Kabine’nin

istifasından 20 gün sonra tutuklanır. Tıpkı bu-

gün Ergenekon tertibine benzer bir tertiple içe-

ri atılır ve hakkında idam kararı verilir. Bunun

sebebini de yukarıdaki ifadelerine bağlar. Ana-

dolu’da Millî kuvvetlere dayanmanın tek çare

olduğunu Padişah Vahdettin’e bile açıklar.

Vahdettin “Ben de böyle düşünüyordum zaten”

der. Vahdettin’e ayrıca Damat Ferit’in tutumunu

da eliştirir. Vahdettin daha sonra da konuşu-

lanları bir güzel Ferit’e anlatır. Bir anlamda ih-

bar eder. Bundan sonraki süreçte de Ankara’nın

yolunu tutar... Böyle insanları tanıyınca, Mus-

tafa Kemal’in yanındaki insanları ve o dönemi

daha iyi anlıyorsunuz. Ne zengin insan malze-

memiz varmış meğer... Saygıyla anıyoruz...

19 EK�M 2012 CUMA 21Aydınlık KİTAPSAHAF

Bozkırkurdu’nun Melodisi

ERCAN DOLAPÇI

İstanbul’a isyan eden BakanTepeyran’ın anıları!

İstanbul’a isyan eden BakanTepeyran’ın anıları!

Herman Hesse

Mozart

Page 22: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük

BULMACA

ALINTI-TEST

Okuyaca��n�z bölümler hangi yazar�n hangi kitab�ndan al�nt�lanm��t�r?

SOLDAN SA�A1. ( MEMDUH ... ... ) Resimdeki yazar2. Bir kimsenin veya ailenin içinde ya�ad��� yer, konut, hane -

Kulak iltihab� - Bir haber ajans� - Hz.Muhammed’i övmekamac�yla yaz�lan kaside

3. Dokumac�lar�n kulland��� kam�� - Jüpiter’in bir uydusu - Ata -Vilayet

4. Radyum’un simgesi - Sodyum’un simgesi - Din ile devlet veyönetim i�lerini birbirinden ayr� tutan, dini kurulu�lar�nyetkisi d���nda kalan - Kekli�in boynundaki siyah halka

5. Germanyum’un simgesi - Bizans Devletinde vali vederebeylerin unvan� - Düzgün konu�an

6. Medeni Kanun (k�sa) - Resimdeki yazar�n bir eseri - Bir binekhayvan�

7. Bir nota - Galyum’un simgesi - �eytan8. Mayalanm�� �ekerli s�v�lar�n dam�t�lmas�yla elde edilen uçucu

ve yan�c� s�v� - Kuzu sesi - Ulusal bir parayla yabanc� birpara birimi aras�ndaki de�i�im oran�

9. K�r ko�usu - Allah’tan hay�r dileme10. Japonya’da buda rahibesi - Ayak - Dökme demir - Platin’in

simgesi11. Dan��ma kurulu - Saz�n en kal�n teli ya da kiri�i - Ah�ap,

mermer ya da ta� levhalar� kafes biçiminde oyarak bezeme12. Tesir - M�s�r’�n plakas� - Do�um i�ini yapt�ran kad�n13. �srail’in plakas� - Alt�n’�n simgesi - Müzik aletlerinde ses

ayar� - Hayvanlarda semizlik14. Motor güç birimi - Bir meyve - Cam, kristal - Bir soru sözü15. Esnek - Çin porseleni

YUKARIDAN A�A�IYA1. Sevinçli, ne�eli - Gadolinyum’un simgesi - (... ... K�RACILARI)

Resimdeki yazar�n bir eseri2. Üç-dört ya��na kadar olan di�i manda - Lübnan’�n plakas� -

K�l, tüy - Dilsiz3. Bir hayret ünlemi - Kiralanm�� yük hayvan� - Tantal'�n

simgesi4. Dam�zl�k erkek koyun - Tak�m (k�sa) - Ordu (k�sa) - Cet5. Plesanta, me�ime - Lamba karpuzu - “Rikkat ...” (bir tezhip

sanatç�m�z)6. Boru sesi - Kars yöresinin bir halk oyunu - Dul kalan kad�n�n

sadakatini göstermek üzere kendini kurban etmesi �eklindebir Hindu gelene�i - E�ek sesi

7. Hitit - Çok eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatan bir söz - Suyolu, kanal

8. “Peki” anlam�nda bir sözcük - Savunucu9. Sümerler’de su tanr�s� - “... Güler” (foto�rafç�) - Birkaç türü

birle�ti�inde çe�itli kimyasal birle�ikleri yani molekülleri, birtek türü ise bir kimyasal ö�eyi olu�turan parçac�k

10. Kurtulmu�, esenli�e ermi� - ��lemelerde kullan�lan, gümü�görünümünde parlak s�rma ya da metal tel iplik -Prometyum’un simgesi - Fas’ta bir da�

11. Ya�� küçük oldu�u halde sözleri ve davran��lar� büyükmü�gibi olan çocuk - E�i benzeri olmayan, mükemmel bir �eyiicat eden - �talya’da bir yanarda�

12. Kutsal say�lan bir �ey üzerine kutsal say�lan bir varl�k tan�kgösterilerek verilen söz, edilen yemin - Parlak, saydamk�rm�z� renkte de�erli bir ta� - Kartal tak�my�ld�z�n�n eskidildeki ad� - Tel, sicim veya iplikten kafes �eklinde yap�lm��örgü

13. Lantan’�n simgesi - Üstübeç sabun ve alk�m kar���m� askeritemizlik malzemesi - Tepkili uçak

14. En küçük sosyolojik birim; familya - Ba�l�ca içece�imiz -Plutonyum’un simgesi - Mezopotamya panteonunda tümtanr�lar�n babas� ve kral� olan gök tanr�s�

15. Sütun görevi yapan erkek heykeli - �ngiliz av köpe�i

19 EK�M 2012 CUMA22 Aydınlık KİTAP

Sonradan görme insanlar maymunlarabenzerler. Onlarda bir maymun bece-rikliliği vardır. Bakarsınız yukarılaratırmanıyorlar, tırmanma sırasındaki çe-vikliklerine hayran olursunuz, ama te-peye ulaştıkları zaman artık yalnız ayıpyerleri görünmeye başlar.

1 Doğrular, her zaman insanların ayaklarınıaçıkta bırakan bir battaniye gibidir. Yayarsın,çekiştirirsin, ama hiçbirimizi tamamen örte-mez. Tekmelersin, yerden yere vurursun, amayetmez. Ağlayarak doğduğumuz andan itiba-ren, öleceğimiz ana kadar, ağlarken, bağırır-ken ve çığlık atarken yalnızca başımızı örter.

“Ve eğer özgür iradeniz olduğuna gerçekten inanı-yorsan Tanrının bizi aslında kontrol edemeyeceğinide bilirsin” diyor Seth. Seth ellerini direksiyondankaldırarak derdini anlatmak için havada sallayıp du-ruyor. “Madem Tanrı bizi kontrol edemiyor” diyor,“o halde, tek yaptığı bizi izlemek ve sıkılınca da ka-nalı değiştirmek.”

3

a) Lev Nikolayeviç Tolstoy - Savaş ve Barış

b) John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar

c) Aleksandr Sergeyeviç Puşkin - Yüzbaşının Kızı

d) Jack London - Martin Eden

e) Honoré de Balzac - Vadideki Zambak

a) J.K. Rowling - Ozan Beedle’ın Hikâyeleri

b) N. H. Kleinbaum - Ölü Ozanlar Derneği

c) Stella M. Trevez - Ölü Oyuncaklar

d) Jean-Christophe Grange - Ölü Ruhlar Ormanı

e) Dostoyevski - Ölü Bir Evden Hatıralar

a) Chuck Palahniuk - Görünmez Canavarlar

b) Philip K. Dick – Ubik

c) Nick Cave - Ve Eşek Meleği Gördü

d) Hubert Selby Jr. - Bir Düş için Ağıt

e) Andrea G. Pinketts - Lazzaro, Dışarı Çık

2

Bu haftan�n do�ru yan�tlar�: 1-(e) 2-(b) 3-(a)

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMÜ

Page 23: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük
Page 24: KİTAP TANITILIYOR - Aydınlık · Yeni Çıkanlar s. 18-19 Çocuk: Yağmur hayvanat bahçesinde s. 20 s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 Aydınlık KİTAP 19 EKM 2012 CUMA 3 Küçük