kitap aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 mart 2012 cuma...

24
Aydınlık BU SAYIDA 35 KİTAP TANITILIYOR 30 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:5 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . Toplam: 168 Hüsnü Arkan ve Menekşeler , Atlar, Oburlar İslam tarihinin belirleyicileri Ursula K. Le Guin ve çizgide yürümek Gerçek, olgularda aranır Distopya mı, klasik bir “Survivor” hikâyesi mi? Çocuklar için Sherlock Holmes Gücün, krlanlarn ve kar koyanlarn roman

Upload: others

Post on 08-Jan-2020

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

AydınlıkBU SAYIDA

35KİTAP

TANITILIYOR

30 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:5

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidirKITAP.

Toplam: 168

Hüsnü Arkan ve

‘Menekşeler, Atlar, Oburlar’

İslam tarihininbelirleyicileri

Ursula K. Le Guin ve çizgide yürümek

Gerçek, olgularda

aranır

Distopya mı, klasikbir “Survivor”hikâyesi mi?

Çocuklar içinSherlockHolmes

Gücün, k�r�lanlar�n

ve kar�� koyanlar�n roman�

Page 2: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi
Page 3: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

Yarım yüzyıla yaklaşan bir süredir, tam olarak 48 yıldır düzenlenen bir“etkinlik haftası” var ülkemizde: Kütüphane Haftası.

26 Mart’ta başladı, 1 Nisan’da sona erecek...Hafta, uluslararası katılımla Hatay’da başlatıldı. Türk Kütüphaneciler

Derneği, internetteki kitap satış sitesi idefix ve 800 yayınevininkatılımıyla, 1 milyon kitap yüzde 50 indirimle okurlarla buluşacak. Ayrıcatüm illerde yarım saatlik kitap okuma eylemleri düzenlendi, hafta boyuncakütüphaneler hakkında konuşmalar yapıldı, sempozyumlar gerçekleştirildi...

Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal, haftanınana temasının “Bilgi, Toplumu Çoğullaştırır” olduğunu vurguladı,çokkültürlülüğün üzerinde durdu, kütüphanelerin bilgi özgürlüğünügaranti altına alan yerler olduğunun altını çizdi, “Hatay gibi çokkültürlüyapıya sahip olan yerlerde bu etnik grupların dillerine yönelik koleksiyon-lar oluşturmalıyız. Bu konuda Kültür ve Turizm bakanlığının iyi niyetliçabalarını destekliyoruz” dedi, “48. Kütüphane Haftası’nın demokratik veözgürlükçü bir Türkiye’nin oluşumuna katkılar sağlaması” dileğinde bu-lundu.

Geçen yılki açılış Efes’te yapılmış, Kültür ve Turizm Bakanı ErtuğrulGünay açılışta yaptığı konuşmada, “Kitabın değerini bilen bir medeniyet-ten geliyoruz, hayata ‘oku’ emriyle başlayan bir inançtan geliyoruz.Kitaba ve kütüphanelere yapılan hizmet ibadettir” demişti.

Kuşkusuz, 48 yıldır kamuoyunda pek heyecan yaratmadan düzen-leniyor olsa da böyle bir hafta, en azından pek çok Anadolu kentindebakımsızlıktan ve personel yetersizliğinden ötürü doğru dürüst hizmetveremeyen kütüphanelerin gündeme gelmesi açısından çok önemli.Bakanların, dernek başkanlarının hafta dolayısıyla yaptıkları konuş-malarda dile getirdikleri de önemli.

Ancak işin, daha doğrusu Türkiye’nin bir başka gerçeği daha var veKütüphane Haftası boyunca ne yazık ki üzerinde duran pek olmadı.

Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Hikmet Çiçek, BarışPehlivan, Barış Terkoğlu, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım,Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı ve daha onlarca yazar adı... Onlarcayazarın yüzlerce kitabı...

Türkiye, şu an cezaevinde bulunan yazarlarının kitapları üst üstekonulsa, ulaşılacak yükseklik açısından kesinlikle dünya rekoru kırar. Ki-taplar üst üste değil yan yana konulsa da en azından “dünyanın çevresi”kuşatılmış olur...

Acaba “Yazarları Hapiste Olan Kitaplar Kütüphanesi” de kurulur mu? Kütüphane Haftası herkese kutlu olsun!

Kütüphane Haftasıkutlu olsun!

30 MART 2012 CUMA 3Aydınlık KİTAPİÇİNDEKİLER SUNU

[email protected]

Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.Yalçın Koreş Cad. No: 12/A Bodrum Kat

Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Yönetim Yeriİstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbulTel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04

Faks: 0212 252 51 22

Editör: Pınar AkkoçYazıişleri: Damla YazıcıReklam Müdürü: Saynur OkuroğluSayfa Sekreteri: Egemen Yamandağ

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

adına sahibi:Mehmet Sabuncu

Genel Yayın Yönetmeni:Serhan Bolluk

Sorumlu Müdür:Mehmet Bozkurt

Aydınlık

KITAP.

Haftanın Portresi: Sabahattin Ali s. 4

Boşluktaki tırnak izleri s. 4

Zülal Kalkandelen’den “İdris Küçükömer’in

Tezleri / İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri” s. 6

“Sızıntı” ya da Gerçeği Olgularda Aramak s. 7

Mecit Ünal: Gülden Terazi s. 9

Çizgide Yürümek s. 10

“İslam’da 50 önemli isim” s. 11

KAPAK: Hüsnü Arkan ve

“Menekşeler, Atlar, Oburlar” s. 12-13

Enver Gökçe üzerine bir kitap s. 14

Seyyit Nezir: Arakablo s. 15

Türk Şiiri’nin ayrık sesi: Nilgün Marmara s. 16

Bir kitap bir film s. 17

Yeni Çıkanlar s. 18-19

Çocuklar için s. 20

Sahaf ve Anadolu’dan Kitabevi s. 21

Alıntı test ve Bulmaca s. 22

Distopya mı, klasik bir

“Survivor” hikâyesi mi?”*

s. 5

Stephen Hawking ve

“Büyük Tasarım”

Bir varmış bir yokmuş! s. 8

ÖneriYorumSpinoza Problemi, Irvin Yalom, Kabalcı YayıneviTarihteki iki zıt kişilik üzerinden aklını ve vicdanını

hiçbir otoriteye teslim etmemenin felsefesi üzerinedüşünmek, özgürlük ile bağsızlığın ayrımına varabilmekiçin... Yalom’un öteki kitaplarına geçmek için bir köprü de

olabilir...Henry ve June, Anais Nin, Everest YayınlarıYazar Anais Nin’in aşkı ve kadınlığı keşif yolculuğuna

eşlik ederken, kendimizi de keşfetmek için. Kişininkendine dönük sorgulayışı, dürüstlüğü ve cesaretin önemi

üzerine düşünmek için.Son Adım, Ayhan Geçgin, Metis Yayınları

Dış dünyayla bağları son derece zayıf, sevgi temelli aidiyetleribile olmayan bir adamın “adım atamama” halini, var olma/ola-mama sorununu anlamak; hem toplumu, hem de köklerine ya-

bancılaşan bireyi çözümlemek çözümlemek için.Görmek, Jose Saramago, Can YayınlarıGünümüz sistemlerinin artık çökmekte olduğunu, insanın

ihtiyacına yanıt vermediğini didaktik değil, ironik bir dilleanlatan, bu sistemin unsurlarını ti’ye alırken insana, topluma

ve çağa ayna tutan bir roman.Gölgesizler, Hasan Ali Toptaş, İletişim YayınlarıTam bir edebiyat şöleni! Kasaba insanının gerçeküstü

dünyasını, büyülü bir dille anlatıyor Toptaş...

1)

2)

3)

4)

5)

Irmak Zileli

Page 4: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA4 Aydınlık KİTAP

Sabahattin Ali(1907-1948)

“Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi verenleri aç, bizi giydi-renleri donsuz bırakmadanyaşamak istemek bu kadar güç,bu kadar mihnetli, hatta bukadar tehlikeli mi olmalı idi”.

Piyade Yüzbaşısı “Hürriyetçi”Selahattin Ali Bey ile HüsniyeHanım’ın oğlu olarak dünyayagelen; “Kuyucaklı Yusuf”, “İçi-mizdeki Şeytan”, “Kürk MantoluMadonna” adlı romanları; “De-ğirmen”, “Kağnı”, “Ses”, “YeniDünya”, “Sırça Köşk” gibi öyküçalışmaları; “Dağlar ve Rüzgar”,“Kurbağanın Serenadı” gibi şiirkitaplarıyla edebiyatımızda çoközel bir yer edinmiş olan Saba-hattin Ali, Uğur Mumcu’nun de-yimiyle “Türk yazınının binbirtürlü çileden geçmiş soylu yazar-larından biridir.”

1927’de öğretmen okulunu bi-tirdikten sonra devlet bursuylaAlmanya’ya gönderilen, Tür-kiye’ye döndüğü 1930 yılında ilktoplumsal-gerçekçi öykülerininyayımlandığı “Resimli Ay” dergi-sinde Nazım Hikmet’le tanışanve giderek tutuklamalar, kovuş-turmalarla dolu bir yaşam sür-meye başlayan Sabahattin Ali1932’de 14 aya mahkum olur. Ce-zaevi günlerinin ardından Al-manca öğretmenliği yapmayabaşlar, askere gider ve 1937’dekızı Filiz Ali dünyaya gelir.

“İçimizdeki Şeytan” adlı ro-

manı dönemin gerici güçleri tara-fından büyük tepki toplayan,Nihal Atsız’ın kendisi hakkındayazdığı bir yazıya karşı dava açanSabahattin Ali, davayı kazanma-sına rağmen çok sıkıntılı günlergeçirir. Olaylı geçen duruşmalarsonucunda Ankara Devlet Kon-servatuvarı’ndaki görevinden alı-nan yazar, İstanbul’a giderekgazetecilik yapmaya başlar. Tangazetesi olayları sırasında Saba-hattin Ali’nin çalıştığı “La Tur-quie” ve “Yeni Dünya” gazeteleride tahrip edilir. Aziz Nesin veRıfat Ilgaz’la “Marko Paşa”,“Malum Paşa”, “Merhum Paşa”,“Öküz Paşa” gibi siyasal mizahdergileri çıkaran Ali, bir dava ne-deniyle 1948’de üç ay PaşakapısıCezaevi’nde kalır. Tahliyesininardından işsiz kalan ve açlığamahkum edildiğini anlayan ustayazar, yasal yollardan yurtdışınaçıkamayacağını da anlayınca Bul-garistan’a kaçmaya karar verir.Para karşılığı anlaştığı kaçakçıAli Ertekin tarafından 2 Nisan1948 günü sınırda öldürülür.Sonradan Ertekin’in milli istih-barat adına çalıştığı iddia edile-cektir.

“Dağlar” şiirinde “Şehirlerbana bir tuzak / İnsan sohbetleriyasak / Uzak olsun benden, uzak /Benim meskenim dağlardır” diyenSabahattin Ali’yi katledilişinin 64.yılında saygıyla anıyoruz.

Edebiyatımızda çok özel bir yer edinmişolan Sabahattin Ali, Uğur Mumcu’nundeyimiyle “Türk yazınının binbir türlü

çileden geçmiş soylu yazarlarındanbiridir.”

HAFTANIN PORTRES�

DAĞHAN DÖNMEZ“Victoire kapıyı açık bırakıyordu ve Ge-rard merdivenleri çıkarken siyah kadi-fenin kenarları birbirine sürtünüyor,nefesi kesilmiş bir güvercinin, şikayetedercesine çıkardığı kesintili mırıltısınıandıran pütürlü bir ses çıkarıyor, busesin tonu Gerard yukarı doğru çıkışınıhızlandırdıkça tizleşiyordu. Gerard,Victoire’i karanlıkta uyanmış buluyorve bir iki saat sonra birlikte uyuyor-lardı.” Genç kadın, aralık bıraktığı ka-pıdan; usulca içeri sızan aşığı gibikarşılar hayatı. Uykuda! Şuuru yarı açıkve içgüdüsel. Tıpkı gecenin ortasındaerkeğiyle sevişir gibi. Kapıyı kapatıp,zilin çalmasını beklemez veya Gerard’abir yedek anahtar vermeyi akıl edemez.Mantık devre dışıdır. Gel gelelim, birkaçağın psikolojisidir bu işte! Gündelikhayatın tüm tasarı ve hareket tarzlarınıgöz ardı edip, yalnızca uzaklaşma duy-gusuyla yaşamak…

Romanın başkahramanı Victoire, birsabah uyandığında; sevgilisi Felix’in ya-takta, yanı başında ölü olduğunu görür.Önceki gece neler olduğunu, Felix’inneden öldüğünü, bu ölümle kendisininilintisi olup olmadığını dahi bilmez. Tekhatırladığı öğleyin Louis-Philippe ileyemek yediğidir. Kuşku ve korku, bey-ninin tüm hücrelerine yayılan bir hasta-lığa dönüşür. Victoire o andan itibaren,hayatı sonu gelmez bir uçuruma düşergibi yaşayacak; birikmiş tüm parasıylaen uzağa giden trene atlayıp, bir yıl bo-yunca oradan oraya savrulacaktır. Kimizaman metruk bir kasabada, kimizaman yağmurdan bitap; tekinsiz birkuytuda…Yola düşmenin beraberindegetirdiği tüm cefalara boyun eğecek,hatta polislerce yakalanma olasılığınınyanında belki de bu uğursuzluklarımemnuniyetle kabul edecektir.

Romanı okuduğum esnada, zih-nimde bir başka romanın ayak sesleriniişittim. Echenoz’un Victoire’si ile Ca-mus’un Yabancı’sı arasında, sessiz se-dasız bir bağ kurmuştum. Yabancı,bilhassa annesinin ölümünden sonra,

bu istisnasız sonun kesinliği karşısındakayıtsızlaşacak; olağan olanın sınırlarıdışına taşarak, kaygısız ve müdahalesizyaşayacaktır. Victoire ise, Felix’in ölü-müyle birlikte, akıl almaz bir hayatıniçine; Yabancı’nın aksine büyük bir kay-gıyla fakat yine olağan olanın dışına çı-karak tabir-i caizse yuvarlanacaktır. İkikahraman ölümün soğuk yüzüne farklıtepkiler verse de, okuyucunun bu ikikahraman karşısında reaksiyonu aynı-dır: “Neden böyle davranıyor? Niçinyapması gerekeni yapmıyor? “Victoire,bir yıl sonra yaşadığı kente döndüğündeFelix’in ölmediğini görecektir. Onunlakonuştuğunda ise, bu uzun yolculuk bo-yunca zaman zaman karşısına çıkanLouis-Philippe’in bir yıl önce banyodaölü bulunduğunu öğrenecektir. Yaban-cı’dan farklı olarak, Victoire’nin olağandışılığının belki de tek sebebi; bu şizof-renidir.

Tıpkı yarattığı karakter gibi, kade-riyle inatlaşan, ona kur yapan bir ya-zardır Jean Echenoz. İşsiz kaldığıdönemde, dosyasını 10 yayınevine gön-derip; hepsinden red cevabı alan Ec-henoz, basılma ihtimali olmadığınıdüşünmesine karşın; son çare dosya-sını Fransa’nın saygın yayınevlerindenMinuit Yayınlarına göndermiş ve biz-zat yayınevi sahibi Jerome Lindon ta-rafından aranmıştır. Tesadüfe bakın ki,bu müjdeli haberin geldiği gün; yazarkendi mesleği ile ilgili bir iş teklifi dealacaktır. Lakin edebiyatın dikenli yo-luna düşülmüştür bir kere! Sonraları,Türkçe’ye Doğan Kitap tarafındançevrilen, “Ben Gidiyorum” adlı kita-bıyla Goncourt Ödülü’nün de sahibiolan yazar, yeni Fransız Romanının eniyilerinden biri olarak kabul edilmek-tedir. Helikopter Yayınları’ndan bası-lan “Bir Yıl”, belki bir başyapıt değilancak içinde birçok çıkarsamayı barın-dıran bir esin kaynağı!

(Bir Yıl, Jean Echenoz,Helikopter Yayınları,

Çev. Mehmet Emin Özcan, 51 s.)

Boşluktakitırnak izleri!Romanın başkahramanı Victoire,bir sabahuyandığında;sevgilisi Felix’inyatakta, yanıbaşında ölüolduğunu görür.Önceki gece nelerolduğunu, Felix’inneden öldüğünü, buölümle kendisininilintisi olupolmadığını dahibilmez

Page 5: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA 5Aydınlık KİTAP

MELİS YALÇINSuzanne Collins’inPegasus Yayınla-rı’ndan çıkan “AçlıkOyunları” kitabı,Gary Ross yönet-menliğinde çekilensinema filminin 23Mart’ta gösterimegirmesiyle yenidengündeme geldi.Dünya çapında çoksatanlar listesinegiren ve kısa süredesıkı bir hayran kitlesioluşturan üçlemenin ilk kitabı bilim-kurgu özellikleri taşımasının yanı sıraçeşitli felsefi sorunları da ele alıyor.

Bir zamanlar Kuzey Amerika olarakbilinen bir yerde Panem halkı yaşa-maktadır, acımasız Capitol’ün etrafındabir hat boyunca on iki mıntıka sıralan-mıştır. Zamanında Capitol’e başkaldı-ran mıntıkaların isyanı kanlı bir şekildebastırılmış, hatta 13. Mıntıka bu sıradayok edilmiştir. Açlık Oyunları Panemhalkına, o günlerin hatırasını canlı tut-ması ve tekrar ayaklanmalarını önle-mesi için verilmiştir. Açlık Oyunları’nınkuralları basittir; her mıntıka ayaklan-malara karşı bir ceza olarak, haraç ola-rak adlandırılan iki evladını oyunlaragöndermek zorundadır.Oyunlar toplamda 24haraç ile başlar, are-nada yaşı 12-18arası değişen ço-cukların birbiriniöldürüp tek gali-bin olması ama-cını güder. Bu,isyan eden mın-tıkalara karşıCapitol’ün gü-cünü göstermeyoludur aynı za-manda. “Bakın, ço-cuklarınızı nasılelinizden alıp kurban ede-biliyoruz. Ve sizin yapabileceği-niz hiçbir şey yok. Parmağınızı birazcıkkıpırdatacak olursanız, hepinizi yokederiz. Tıpkı 13. Mıntıka’yı yok ettiği-miz gibi…”

Açlık Oyunları kameralar tarafındansürekli izlenir, arena şartları özenle tasar-lanır, bütün halk izler çünkü izlemekmecburidir. Ayrıca Capitol halkı özel birilgiyle izler. Çünkü Capitol’ün sömürgemıntıkaların aksine karınları tok, sırtlarıpektir ve bu acımasız oyun, onlar için bireğlencedir. “Capitol’de yaşlanmak, yaşlıgözükmek ayıptır, insanlar her türlü este-

tik müdahale ile ken-dilerini gençleştirmepeşindedir. Mıntıka-larda ise yaşlılara hay-ranlıkla bakılır. Çokzorlu yaşam koşulla-rında yaşlanabilmekbir maharet olduğun-dan saygı görür veuzun yaşamın sırrımerak edilir. İnsanlargenellikle genç yaş-larda açlıktan ölmek-tedir çünkü.”

On altı yaşındakiK a t n i s s

Everdeen annesi ve küçükkız kardeşi Prim’le 12.Mıntıka’da yaşamaktadır.Babası bir maden kaza-sında ölen Katniss aile-sine bakmak içinevlerinin arkasındaki or-manda avcılık ve toplayı-cılık yapmak zorundadır.Oyunlarda kız kardeşininyerine geçerek ölüm ce-zasını üzerine alır. AncakKatniss daha önce deölüme yaklaşmıştır ve bukez kız kardeşine sözverdiği için hayatta kalmak zorundadır

ki bunun için tüm mıntıkanın da des-teğini almıştır. “Sonra hiç bek-

lenmedik bir şey oldu. Enazından böyle bir şey ol-

masını beklemiyordumçünkü 12. Mıntıka’yıbeni önemseyen biryer olarak görmüyor-dum. Prim’in yerinialmak için öne çıktı-ğım zaman bir kıpırtıolmuştu. Ve şimdi deöyle görünüyor ki on-

ların gözünde değerkazanıyordum. Önce

biri, sonra bir diğeri ve ni-hayet kalabalığın neredeyse

tamamı sol ellerinin ortadakiüç parmağını dudaklarına götürüp

benim için havaya uzatıyorlardı. Bu,mıntıkamızın çok eski ama nadir rast-lanan bir hareketiydi. Zaman zamancenazelerde yapılırdı. Teşekkürler de-mekti. Hayranlık ifade eder ve sevdiği-niz birine veda etmek anlamınagelirdi.”

Gösteri toplumu eleştirisini temelealan yazar, popüler kültür ürünü olmayıtercih etmeseydi rahatlıkla George Or-well, Ursula K. Le Guin, Aldous Huxleygibi yazarlarla anılabilirdi. Ancak ver-diği esaslı mesajlara rağmen kitabın bir

distopyadan çokAmerikan “realityshow” havasında ol-duğunu söylersekyazara pek haksızlıketmiş olmayız. Yinede yazarın, devletkontrolü, big brot-her ve kişisel bağım-sızlık gibi temalarıişlerken bir yandanda başkarakter Katniss’ın hayatta kalmamücadelesini bize oldukça gerçekçi veetkileyici bir şekilde anlattığı için öv-güye değer olduğunu düşünüyorum.Ayrıca yazarın bunu yaparken eserini

salt maceraya ağırlık vere-rek içi boş bir eğlenceliğedönüştürmediğini, aksinekitabın Stephenie Meyer’inarka kapağında da be-lirttiği gibi bizi bir-çok geceuykusuz bıra-kacak denlikafa kurca-layacağınıhatırlatmakisterim.

Yazarınüslubu vekullanılan

dilin sadeliği özgünmetne bakıldığında çokdaha rahat anlaşılabilir,kitabın okur tarafından sa-hiplenilmesi hikâyenin Kat-niss’in sade ve akıcı dilindenanlatılmasına bağlanabilir ancak çevirisürecinde bazı aksamaların olduğuaçıkça belli oluyor. Neyse ki SuzanneCollins olay örgüsünü o kadar ustacaoluşturmuş ki, okurlar çevirmenin ter-

cihlerini tartış-mak yerine,“Şimdi acaba neolacak?” sorusu-nun cevabını bul-maya çalışacakgibi görünüyor.Edebi niteliği tar-tışmaya açık olsada, “Açlık Oyun-ları”nın akıcı an-

latımı ve yarattığı heyecan dalgasıylakafa dağıtmak için birebir olduğunusöyleyebiliriz.

Filme gelecek olursak, Pleasantville veSeabiscuit gibi başarılı filmlerin yönet-meni Gary Ross’un bu defa da iyi iş çı-kardığını söyleyebiliriz. Eleştirmenlerdenolumlu yorumlar alan yönetmen, kitaptaanlatılan kasvetli havayı, kanlı dövüşleri

ve aynı zamanda duygusal sah-neleri aynı rahatlıkla ko-

tarmışa benziyor.Genç oyuncular

Jennifer Lawrenceve Josh Hutcher-son da oyuncu-luklarıyla umutvaat ediyorlar.

Kazanmakün ve talih anla-mına gelir.

Kaybe tmekkesin ölüm anla-

mındadır.Açlık Oyunları

başlasın…

*Survivor(ing.), hayatta kalan sonkişi.

(Açlık Oyunları, Suzanne Collins, Pegasus Yay.,

Çev. Sevinç Tezcan Yanar, s. 384)

Distopya mı, klasik bir“Survivor” hikâyesi mi?”*

Rue’ya bakmaktan kendimi alama-dım. Her zamankinden daha ufaktefek görünüyordu. Yuvasında kıvrıl-mış uyuyan bir yavru hayvan gibiydi.Onu böyle bırakmaya gönlüm razı ol-muyordu. Artık zarar görmeyeceğinibiliyordum ama o kadar savunmasızduruyordu ki. Ölü haliyle en az onunkadar savunmasız görünen 1. Mıntıkaharacından nefret etmek anlamsız ge-liyordu. Asıl nefret ettiğim bize, hepi-mize bunu yapan Capitol’dü.

Gale’ın sesi beynimde yankılandı.Capitol aleyhinde atıp tutmaları artıkanlamsız ve duymazdan gelinmesi ge-

reken sözler değildi. Rue’nın ölümübeni, Capitol’ün bize empoze ettiğiacımasızlığa ve adaletsizliğe olan öf-kemle yüzleşmeye zorluyordu. Ancakburada, güçsüzlüğümü evdekindençok daha fazla hissediyordum. Capi-tol’den intikam almanın bir yoluyoktu. Değil mi?

Sonra Peeta’nın çatıda söylediğisözleri anımsadım. “Ben sadece…Capitol’e bana sahip olamayacaklarınıgöstermenin bir yolu olmasını çok is-terdim. Yani sadece oyunlardaki birpiyon olmadığımı.” Ve ne demek is-tediğini ilk defa o anda anladım.

KİTAPTAN

On altı yaşındaki Katniss Everdeen annesi ve küçük kız kardeşi Prim’le 12. Mıntıka’dayaşamaktadır. Babası bir maden kazasında ölen Katniss ailesine bakmak için evlerininarkasındaki ormanda avcılık ve toplayıcılık yapmak zorundadır

Gösteritoplumu

ele�tirisini temelealan yazar, popülerkültür ürünü olmay�

tercih etmeseydirahatl�kla George

Orwell, Ursula K. LeGuin, Aldous Huxley

gibi yazarlarlaan�labilirdi

Edebiniteli�i

tart��maya aç�kolsa da, Açl�k

Oyunlar�’n�n ak�c�anlat�m� ve

yaratt��� heyecandalgas�yla kafa

da��tmak için birebiroldu�unu

söyleyebiliriz

Suzanne Collins

Page 6: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA6 Aydınlık KİTAP

CENK ÖZDAĞ “Güneşin altında yeni bir şey yok!” derbir Latin atasözü. Türkiye’de yapılantartışmalar sıklıkla bu sözü doğrular.Buna karşın “yeniler” eskilerin dilindengeldiği sürece bu söz çok da yanlışlana-bilir gözükmüyor.

Zülal Kalkandelen’in yüksek lisanstezinin yayıma hazırlanmasıyla Cumhu-riyet Kitapları’ndan çıkan “İdris Küçü-kömer’in Tezleri, İkinciCumhuriyetçiliğin Temelleri” adlı kitabıortaya çıkan “yeni”nin kökü olduğuiddia edilen “eski”yi yeniden ele alıyor.Türkiye televizyonlarının hemen hep-sinde tartışılan asker-bürokrasi vesayeti,sivil toplum, Batılılaşma, modernleşme,ilerilik ve gerilik gibi kavramlar zamaniçerisinde bükülmüş ve İdris Küçükö-mer’in tezleri bu bükülmüş düşünsel ya-pının en sağlam kökü olarak görünürolmuştur. Bu açıdan Zülal Kalkande-len’in eseri konuyu ele alışındaki netliği,bilimsel yaklaşımı ve hakikate bağlılı-ğıyla güncelde yaşayan “eski”yi gözü-müzün önüne getiriyor.

“BATILILA�MA”YA AÇIKLIKEserde İdris Küçükömer’in kişiliği

ve tutumu, dönemin tanıklarının ve Kü-çükömer’in dostlarının dilinden tanıtı-lıyor. Küçükömer’in “DüzeninYabancılaşması: Batılaşma” adlı ese-rine gönderme yaparak “Batılılaşma”ve “Batılaşma” kavramlarına açıklık ge-tiriliyor, farklı Batılılaşma karşıtlarınınve yandaşlarının kullandıkları kavram-sal çerçeveler sunularak Batılılaşmayailişkin daha nesnel bir kavrayışa ulaşıl-maya çalışıyor.

Söz konusu kitap salt İdris Küçükö-mer’in tezlerini ele almıyor, bunlarınyanı sıra Kemal Karpat’ın, Kemal Ta-hir’in düşüncelerini de irdeliyor ve tez-lerin günümüzdeki uzantılarını İdrisKüçükömer’e de haksızlık etmedenmasaya yatırıyor. Küçükömer’in tezle-rinin dayanakları ve izdüşümleri tekerteker ele alınırken İsmail Cem, Müm-taz Soysal, Enver Ziya Karal, NiyaziBerkes, Halil İnalcık, Gülten Kazgan,Taner Timur, Emre Kongar gibi aydın-ların görüş ve saptamalarına da organikbir bütün içerisinde yer veriliyor. Tezle-rin oluşturulduğu bağlamı, tezlerin da-yandığı olguları ve bu olgulara“dayanan” yorumları analiz ederekkimi zaman olguların Küçükömer tara-fından yanlış ele alındığını, bağlamınyanlış analiz edildiğini kimi zamansa ol-guların doğru alındığında dahi yorum-lamaların yanlışlığını yorumları daha daileriye götürerek olgularla gösteriyor.

TAR�H� E��P BÜKMEKSosyalist özlemleri olan fakat şemacı

bakış açısı ve yanlış kabulleri nedeniyletarihi eğip büken bir aydın olarak tasviredilmiş Küçükömer. Buna rağmen Kü-çükömer’in eleştirilerini yaparkenkabul ettiği ölçütler o dönemin solununölçütlerinin birer kopyası niteliğindeydive kitapta da tezler sıralanırken ölçüt-lere değil olgulara ve olguların yanlışyorumlarına dikkat çekiliyor. Küçükö-mer’in tezlerinin başat hatasını tek bircümleyle gösterebilmiş: “Geleceğe aitönerileri şimdiden nihaileştirip teleolo-jik bir biçimde ortaya atmamak”. Bucümleye bir yenisini eklersek “sonuç-lardan geçmişi ve bugünü analiz edipdünü unutmak” şeklinde özetlenebile-cek temel mantıksal yanlışlık tezlerintamamına yansımış. Küçükömer’in TekParti Dönemi’ne ilişkin işlettiği bumantığı dikkatealırsak kimi başarı-sız iktisat politikala-rının sonuçlarındanhareketle en baştayöneticiler tarafın-dan verili koşullarınonandığı ve esasındabunların birer başa-rısızlık değil başarıolduğu kabul edile-cektir. Buradan dasonuç olarak 1930’luyılların ikinci yarı-sında görülen kişi ba-şına düşen gelirinazalışı bilinçli bir po-litika olarak yorum-lanmış olur ki bu çokzorlama ve olgularaters düşen bir yorum-dur.

Küçükömer’in Türkiye’nin ekonomi-politik tarihi üzerine ortaya attığı tezle-rin tamamı Osmanlı dönemininBatılılaşmasına koşut olan sözde asker-sivil bürokrat kesimin iktidarına vebunun sonucu olarak yine kendisinin ka-tegorileştirdiği iki yeni karşıta (Batıcı-Laik ve Doğucu-İslamcı– ki bunlardanikincisinin sol olduğu savlanırken birin-cisinin sağcı olduğu belirtiliyor) dayanı-yor. Bu temel yanlışlardan kaynaklanantezler ve bu tezlerle birlikte beliren yenikabuller Zülal Kalkandelen tarafındanteker teker seçilip ele alınıyor.

“BU �NSANLAR DEVR�MYAPAMAZ!”

Türkiye halkının sosyolojik yapısınıetnik ve kültürel bir temelde ele alanKüçükömer, verili yapının genetik biryapı olduğunu ve bu açıdan bakıldı-ğında Türkiye’de Batılılaşmanın (kastedileni daha doğru bir adlandırmaylabelirtmek istersek “Modernleşme”yahut “Çağdaşlaşma” da diyebiliriz)halka uygun olmadığı, dahası halkın

buna yeteneksiz olduğu sonucu çıkmak-tadır. Kitaptan aktarırsak “Ona (İdrisKüçükömer) göre bu toplumun insan-ları devrim yapamaz”. Bu hatalı yargıKüçükömer’i yapılanın devrim olmadığıve Kurtuluş Savaşı’nın anti-emperyalistbir savaş olmadığı şeklindeki (Kitaptanalıntılarsak “Küçükömer’e göre Kurtu-luş Savaşı, proletarya öncülüğünde ger-çekleştirilmediği için, antikapitalist veantiemperyalist değildir) daha da büyükyanılgılara sürüklemiştir. Benzer şekildeaynı mantık hataları Anadolu insanınınverili koşulları ve geleceğine ilişkin tümincelemeleri en ufak bir tutarlıktanuzaklaştıran yargıların doğmasına da yolaçmıştır. Sözgelimi Anadolu insanınınverili koşullarının nedeni halkın etnik vegenetik yapısı olurken iktidarı elinde

tutan İttihatçı–Kemalistyönetimin ekonomi-po-litik müdahalelerininyetersizliği Anadolu in-sanının değişimineengel olmaktadır. Do-layısıyla ekonomi-poli-tik ilişkilerininbelirleyiciliği Kema-lizm eleştirisi boyuncaKüçükömer tarafın-dan sürekli kullanılır-ken Kemalizm karşıtıhareketlerde halkındeğişmesine direnen,ekonomi-politik de-ğişkenler yerine etnikve genetik etmenlerişişiren anti-emperya-lizm, tam bağımsızlıkgibi ölçütleri tü-

müyle atlayan Küçükö-merce unutulmaktadır. Özetlersekşemacı bakış açısı Marx’ın öngörülerinive sosyalist yazının dünyanın değişik de-neylerinden çıkardıkları sonuçları doğ-rudan Türkiye pratiğine aktarmanınsonucu olarak proletarya öncülüğü ol-madığı için Kurtuluş Savaşı, bağlamınabakılmadan anti-emperyalist olarak gö-rülmemekte devletçilik ise kapitalizmingelişimini sekteye uğrattığı için sosya-lizmden uzaklaştırıcı bir politik ilke ola-rak görülmektedir. Zaten Türkiye’dekisiyasi özneleri yukarıda anıldığı şekleuygun olarak sol ve sağ diye ayırdığın-dan Küçükömer’in sağcı olarak nitele-diği Kemalistlerin devrim yapmalarıolanaksız görünüyordu. Şema tarihe uy-madığında tarihi şemaya uydurarak ol-guları çarpıtmak zorunda kalındığı açıkbir biçimde gösteriliyor kitapta.

OYNAK KAVRAMLAR“Halka rağmencilik” eleştirisiyle hal-

kın verili koşulları nelerse onlara uyanhatta onları körükleyen eğilimleri sololarak değerlendiren Küçükömer, tek

parti sonrası DP ve 27 Mayıs sonrasın-daki AP iktidarlarının politikalarını hal-kın istemlerine uygunluğu üzerindenilerici bulmaktadır. İlerleme ve geri-leme ilişkisini belirleme bakımındannet bir ölçütün ortaya koyulamadığındabu kavramların ne kadar oynak oldu-ğunu görmek bakımından Küçükö-mer’in tezleri çok öğreticidir.

Gerek niyet gerek yöntem olarakKüçükömer’in, kendilerinin Küçükö-mer’in tezlerini “benimseyen” 2. Cum-huriyetçi aydınlardan farklarıKalkandelen tarafından göz ardı edil-memiş. Küçükömer anti-emperyalizme,bağımsızlığa, sosyalizme olumlu biranlam yüklerken ve bunları özlemleanarken 2. Cumhuriyetçiler bu ilkelerinkendileriyle de ideolojik planda hesap-laşmaya kalkışmaktadırlar. Esasında bukalkışma dahi felsefi temellerden yok-sun olduğu halde bu ilkelerin simgesiolmuş tarihsel kişiliklerin ve/veya olay-ların karartılmasıyla ve bunlara ilişkinbilgilerin bükülmesiyle yapılıyor.

GÜNÜMÜZDE KÜÇÜKÖMER ETK�S�

Kitabın özellikle son iki bölümündegünümüzdeki tartışmalara yoğunlaşılı-yor. Başlıkları anmada fayda var: “Tür-kiye Batılılaşabilir mi?” ve “Günümüzİkinci Cumhuriyetçilerinde İdris Küçükömer Etkisi”. Bunlardan birinci-sinde Küçükömer ve İkinci Cumhuriyet-çiler tarafından saldırılan Aydınlanmave çağdaşlaşma düşüncesi, “Batı” sözcü-ğünün olumlu anlamıyla kullanılırsa“Batıyı Batı yapan değerler”in neler ol-duğu tarihsel olgulara ve felsefi metin-lere gönderme yaparak açıklanıyor.İkinci bölümdeyse günümüzün liberal –ikinci cumhuriyetçi aydınlarının tutum-larıyla İdris Küçükömer’in tezleri ara-sındaki ilişkiler serimleniyor ve eleştirelbir gözle sunuluyor.

Zülal Kalkandelen’in 2011’in Aralıkayında ilk baskısını yapan bu kitabı aklıntutulduğu, sansürler ve baskılarla halkınhaber alma hakkının çiğnendiği ve hal-kın bir bütün olarak liberal tezler tara-fından bombalandığı bir ortamdainsanın büyük özlemlerine uzanan in-sanlar için bir ilaç niteliğinde. 2. Cum-huriyetçiliğin olguları ayan beyançiğneyen tutumu karşısında sabırla veinatla, bilimsel bir bakış açısıyla sorunutarihsel kökleriyle ve simgesel bir aydınolarak İdris Küçükömer’in tezleri üze-rinden ele alan Zülal Kalkandelen’in bukitabı Türk aydını için bir baş ucu kitabıolmayı çoktan hak etmiş.

(Zülâl Kalkandelen, İdris Küçükömer’in Tezleri,

Cumhuriyet Kitapları, 159 s.)

Eserde İdris Küçükömer’in kişiliği ve tutumu, dönemin tanıklarının veKüçükömer’in dostlarının dilinden tanıtılıyor. Küçükömer’in “Düzenin

Yabancılaşması: Batılaşma” adlı eserine gönderme yaparak “Batılılaşma” ve“Batılaşma” kavramlarına açıklık getiriliyor

ZÜLAL KALKANDELEN’DEN “�DR�S KÜÇÜKÖMER’�N TEZLER� / �K�NC� CUMHUR�YETÇ�L���N TEMELLER�”

Ölen bir “yeni”nin kökleri...

Page 7: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

Aydınlık KİTAP

Mehmet Halit Gökalp“Sızıntı: Wikileaks’te Ünlü Türkler” ilkçıktığı andan itibaren büyük bir yankı ya-rattı. Nasıl yaratmasın? Kitap Türkiye veABD ilişkilerinin röntgenini çekiyor veülkenin nasıl bir batağa doğru sürüklen-diği konusunda okuyucuya çok önemlibilgiler veriyordu. Neler yoktu ki buröntgen filminde? Birbirini ABD’lileregammazlayanlar, emperyalizmden afe-rin almaya çalışanlar, askerinin başınaçuval geçirenlerin temsilcisine kendi ge-nelkurmay başkanı hakkında mahrembilgi servisi yapanlar, gizli hesaplar…Wikileaks belgeleri Ergenekon Ter-tibi’nin kimlerin izniyle ve nasıl gerçek-leştiğine dair çok değerli ipuçlarıiçeriyordu. Bu haliyle “Sızıntı”nın iktidaraçısından bir sıkıntı kaynağı olması sonderece doğaldı.

Sadece iktidar mı? “Sızıntı” neolibe-ral çevrelerde de büyük bir sıkıntı yarattı.Kitap, Taraf’ın Wikileaks üzerinde kur-mak istediği tekeli ortadan kaldırıyor;söz konusu gazetenin basın özgürlüğükavramının nasıl ırzına geçtiğini gösteri-yordu. Majestelerinin muhalifi Taraf,AKP’yi zor durumda bırakmamak içinutanmadan sıkılmadan Wikileaks belge-lerini tahrif etmiş, gizlemişti.

“Sızıntı”nın yaptıkları bunlarla da sı-nırlı değildi. İki genç gazetecinin, BarışPehlivan ve Barış Terkoğlu’nun, cezaevikoşullarında ka-leme aldıkları bukitap neoliberalle-rin Odatv Davası’nı“Ahmet-Nedim Da-vası”na çevirmesinide engellemişti. Ki-tabın başarısı,Ahmet Şık ve NedimŞener dışındakileringazeteci olmadığının,yani dolaylı olarakcezalandırılabilecek-lerinin söylenmesininönünü kapatmıştı.

Görüldüğü üzere“Sızıntı”nın günahıbüyüktü. ABD ileAKP arasındaki gizliilişkileri açık etmiş, Er-genekon Tertibi’nin hazırlanmasındaABD’nin rolünü ve neoliberal çevrelerinikiyüzlülüğünü göstermişti. Bu günahınkarşılığı gelmekte gecikmedi. “Sızıntı”basının önemli bir kesimi tarafından ha-yalet muamelesi gördü. Birçok “büyük”gazete tartışma yaratan Wikileaks bel-gelerini ya görmedi ya da “Sızıntı”nın vePehlivan ile Terkoğlu’nun isimlerini an-madan kullandı.

Geçtiğimiz günlerde Mesele dergisi-nin Mart sayısında Sarphan Uzunoğluimzasıyla yayımlanan yazıyı da bu rahat-sızlığın bir ürünü saymak gerekiyor.Uzunoğlu yazısında Pehlivan ve Terkoğ-lu’nun çalışmasının önemli olduğunu be-lirttikten sonra ikilinin kriptolarıyorumlama tarzını pek beğenmediğiniifade ediyor. “Yorumlama tarzını beğen-meme” lafı ilk başta tuhaf gelebilir. Ni-tekim Uzunoğlu’nun, özensiz ve kötü birTürkçeyle gereksiz yere uzattığı yazı-sında iki temel nokta dışında somut hiç-bir eleştiri bulunmuyor. Okumaktanziyade yazmayı sevdiği anlaşılan eleştir-

menimize göre “Sızıntı”daki kriptolarErgenekon Davası’nın “itibarını” zede-lemekte ve Kürt hareketini ABD’nin hi-mayesinde göstererek “muktedirin1990’lardan kalma konsepti etrafındadolaşmaktadır”. Uzunoğlu’nun yaşı başı“90’lardan kalma konsepti” hatırlamayayeter mi bilemiyoruz. Ama ErgenekonTertibi’ne dört elle sarılmasından, onunçeviri kokan Türkçesiyle söylersek,“muktedirlerin 2010 konseptinin etra-fında dolaşmayı” pek güzel becerdiği an-laşılıyor.

Uzunoğlu’nu rahatsız eden şeyleridaha iyi anlamak için örneklerle devamedelim. “Sızıntı”da yayımlanan kripto-larda bazı Emniyet yetkililerinin Erge-nekon Operasyonu’yla ve AKP’yemuhalif kesimlerle ilgili ABD Büyükel-çiliği’ne brifing verdiği söyleniyordu.Uzunoğlu’nun bu kriptoya ya da diğer-lerine bir itirazı bulunmuyor. Bunlarınyanlış ya da çarpıtılmış olduğunu düşün-müyor. O halde sorun nedir? Yazısı dik-katle okunduğunda eleştirmenimizinABD’nin Ergenekon Tertibi içerisindekirolünün ortaya çıkmasından rahatsız ol-duğu anlaşılıyor. Bu da son derece nor-maldir çünkü ABD elçiliklerine raporvermeyi meslek edinen “sosyalistlerimi-zin” Ergenekon Tertibi’ne bakış açıla-rıyla Uzunoğlu’nunki aynıdır.Rahatsızlığın temeli budur.

Gelelim Sızıntı’da Kürtmeselesiyle ilgili kripto-lara. “Sızıntı”da AbdullahÖcalan ile MİT arasın-daki görüşmelerle ilgiliWikileaks belgelerindenbahsediliyor. MeselaBağdat kaynaklı 13 Mart2008 tarihli bir rapordaBaşbakan Erdoğan’ınPKK ile müzakerelerleilgili MİT MüsteşarıEmre Taner’i görevlen-dirdiği belirtiliyor. Diğerbelgelerde Talabani veBarzani’nin ABD’lilerlenasıl “sıcak ilişki” içeri-sinde olduğu, PKK ileyapılan görüşmeler ay-

rıntılarıyla gösteriliyor. Merak edenleriçin hemen söyleyelim; Wikileaks belge-leri Kürt meselesiyle ilgili çok kıymetlibilgiler içeriyor. Üstelik bunların önemlibir kısmı “Sızıntı”da da yer almıyor.Örnek mi? Akla hemen ABD’nin Bey-rut Büyükelçiliği’nden 5 Temmuz 1985tarihinde “çok gizli” olarak gönderilenraporda Kürt yazar Mehmet Uzun’unABD Büyükelçiliği’ne giderek ABD’ninKuzey Irak’a müdahalesini istediğini an-latan Wikileaks belgesi geliyor. Peki, bubelgeler yanlış mı? Çarpıtılmış mı?Hayır. En azından Uzunoğlu böyle biriddiada bulunmuyor. Ama yine de kafa-sındaki şablona uymayan bu olgulara“Kürt hareketini ABD’nin himayesindegösteriyor” diye itiraz ediyor. Himayeilişkisini gösteren “yorumlama tarzı”değil olgulardır. AKP adına sağa sola sal-dıranların, Kürt hareketindeki hata vezaafları eleştirmek yerine gerçekleresavaş açmayı tercih edenlerin etrafa“muhalif olmayı” öğrettiği bir ülkedeideolojik sefalet kavramını hatırlamakgerçekten önemlidir.

“Sızıntı” ya da gerçeğiolgularda aramak

Page 8: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA8 Aydınlık KİTAP

MURAT HATUNOĞLU“Anne ben nasıl oldum?”“Babanla biz evlenince Allah senikarnıma koydu, dokuz ay bekletti, ka-rımda büyüttü; sonra da sen doğ-dun.”“Peki Allah kim?”“O hepimizi ve her şeyi yaratandır.”“Allah nerede?”“Gökte. Aslında her yerde.”“O zaman niye onu göremiyoruz?”“Onu biz göremeyiz. Ama o bizigörür.”“Niye?”“Çünkü öyle yaratmış. Büyüyünce öğ-renirsin.”

Çoğumuzun varoluşumuzla ilgilisoruları, -muhtemelen bu sorulardançok da ileri gidemeyecek, zira gitme-sine müsaade edilmeyecek olan- va-roluş merakı ve öğrenme macerasıdinî açıklamalarla kestirilip atılır.Daha fazlasını insan aklının alamaya-cağı ve bu sorularla uğraşmanın in-sanı yoldan çıkaracağı yönündetelkinler insanoğluna çocukluk döne-minden itibaren işlenir. Önemli ola-nın “iyi” bir insan olmak olduğu vegerçeğin öbür dünyada görüleceği debelirtilip, konu başka mecralara kay-dırılır. Alışma ve korkma güdüsühayli güçlü olan insanoğlu da bu ko-nulara fazla kafa yormadan yaşamayaçabucak alışır, gündelik konuların dı-şında soru sormayı bile unutur.

N�Ç�N VARIZ?İngiliz fizikçi ve ev-

renbilimci StephenHawking ile Ameri-kan fizikçi LeonardMladinow soru sor-mayı unutmayanazınlıktan. “BüyükTasarım”da küçük-ken hepimizin sor-duğu ve tatmin edicibir yanıt alamadığısoruların çok benzer-lerine yanıt arıyorlar:

-Niçin hiçlik değil devarlık var?

-Niçin varız?-Niçin başka yasalar değil de bu

bildiğimiz yasalar var?Bu sorulara yanıt ararken de evvel

zaman içinde, kalbur saman içindedolaşıyor, Antik Yunan filozofların-dan Viking Mitolojisi’ne; Dünya’yıevrenin merkezi yapan kafalardan,çağdaş kuantum kuramlarına nice di-yarlara uğruyorlar. Yolculukları sıra-sında karşılarına onlarca filozof, dinadamı, bilim insanı ve onların insan-lığa armağan ettiği sayısız yanılgıları

çıkıyor. Yüz yıllar boyu kabul gör-müş, sonra yaşlanıp çürümüş fikirle-rin insanoğlunun yolunu kimi zamanaçıp kimi zaman tıkadığını, kimizaman da yeni ve “aykırı” fikir sahip-lerinin canını aldığını görüyoruz.

FELSEFE AYAKUYDURAMADI

Filozoflarla başlayan evreni ta-nıma çabasına “Felsefe ölüdür” diye-rek devam ediyor yazarlar: “Felsefe,bilimdeki özellikle fizikteki çağdaşgelişmelere ayak uyduramamıştır.Bilgi arayışımızda kâşiflerin meşalesiartık bilim insanlarının elindedir. Bukitabın amacı, son keşifler ve kuram-sal ilerlemelerin ortaya çıkardığı ya-nıtları gözden geçirmektir. Bu

yanıtlar bize evrenin yeni birresmini gösteriyor ve bu

resim, henüz on ya dayirmi yıl önce çizdi-

ğimiz resimdenbile farklı.”

Sahiden deHawking’in ka-fasındaki evrenresminin, ön-ceki çalışmalaragöre çokça de-

ğiştiğini görüyo-ruz. Einstein’in

son son otuz yılınıverdiği her şeye cevap

mahiyetinde bir teoribulma çabası, Hawking’in de

kırk yılını almış durumda. Ve vardığısonuç, 1988’de yayımlanan “ZamanınKısa Tarihi” adlı popüler kitabındanbelli noktalarda farklılıklar göster-mek suretiyle, her şeyin nihai nazari-yesi olmaya aday bir teoriye işaretediyor: M-kuramı.

“M-kuramı alışılmış kuramlardandeğil. Farklı kuramlardan oluşan biraile; içindeki her bir kuram, yalnızcabelli alanlardaki fiziksel durumlarıngözlemlerini tanımlıyor. Bir haritaya

benziyor biraz. Dünyanın bütün yü-zeylerini tek bir haritada göstermeninmümkün olmadığını herkes bilir.Merkator Projeksiyonu (dünya üze-rindeki bütün enlemlerin ekvator ileaynı uzunlukta olduğu dünya haritasıtürü – ç.n.) kullanılan dünya haritala-rında en kuzey ve en güneydeki böl-geler çok daha büyük görünür vekutuplar görünmez. Bütün yeryüzünüharitalandırabilmek için, her biri sı-nırlı bir bölgeyi gösteren bir dizi ha-rita kullanmamız gerekir. Haritalarınbirbirleri ile örtüştüğü yerler aynıbölgeleri gösterir. M-kuramı da bunabenzer. M-kuramı ailesindeki kuram-lar birbirlerinden çok farklı görünebi-lir, ama her biri temelde yatan tek birkuramın farklı yönleri olarak kabuledilebilir. Bunlar M-kuramının yal-nızca sınırlı bir alana –örneğin enerjigibi belirli niceliklerin küçük olduğudurumlara- uygulanabilen uyarlama-lardır. Tıpkı Merkator Projeksiyo-nu’nun birbirinin üzerine binenharitaları gibi, üst üste geldikleri yer-lerde aynı fenomeni öngörürler.Ancak, Dünya’nın bütün yüzeyini eniyi şekilde gösterecek düz birharita olmadığı gibi,bütün durumlara aitgözlemleri en iyişekilde ifade ede-cek tek birkuram da yok-tur” diyor ya-zarlarM-kura-mı’ndan bahse-derken ve bizedillerinin canlı,akıcı ve kolaycaanlaşılabilir oldu-ğunu gösteriyor.

�K� BOKSÖR!Kitabın diğer ve popüler yüzü ise,

basında, “Stephen Hawking, evreninoluşması için tanrıya gerek yok, dedi”minvalinde manşetlerle tanıtılıyor ol-ması ve din adamlarına yorumlatıl-ması. Bu başarılı bir pazarlama

yöntemi olarak düşünülebilir, zira bi-lindiği üzere, bilim -giderek artan birşekilde- daha önceden dinin ilgi ala-nına giren soruları cevaplıyor ve buda insanların din ve bilim adamlarınıringde kapışan iki boksör gibi görme-sine sebep oluyor. Ve insanlar nakavtbekliyor. Ama, en azından burada,bir nakavt görülemiyor, zira Haw-king, “Tanrı olabilir, ama bilim evrenitanrıya ihtiyaç olmadan açıklayabilir”diyor ve okurunun almasını istediğişeyi ekliyor: “Bilimin evreni açıklaya-bildiği ve ‘Neden yokluk yerine birşeyler var?’ ya da ‘Doğa kanunları

neden var?’ gibi şeyleri açıkla-mak için bir tanrıya ihtiyaç

olmadığı.”Tanrının sanrılığı tar-

tışmaları belki dehayat bitene kadarbitmeyecek, hayat-ları bitirmeyedevam edecek -kimbilir- ama umuyorve bekliyoruz ki, ev-renin mavi tozunun

renkli tozu insanlarevrenin sırlarını çöze-

cek. Belki de üstüne çaydemleyecek.O zaman onlar erecek

muradına, biz çıkacağız kereve-tine.

(Büyük Tasarım, Stephen Hawking-Leonard Mladinow, Çev. Selma Öğünç,

Doğan Kitap, 161 s.)

“Evren hakk�nda anla��lmas� en zor �ey, anla��labilir olmas�d�r” (Albert Einstein)

Bir varmış bir yokmuşİngiliz fizikçi ve evrenbilimci Stephen Hawking ile Amerikalı fizikçiLeonard Mladinow soru sormayı unutmayan azınlıktan. BüyükTasarım’da küçükken hepimizin sorduğu ve tatmin edici bir yanıtalamadığı soruların çok benzerlerine yanıt arıyorlar

Birkaç yıl önce İtalya, Monza’da bele-diye meclisi Japon balıklarının yuvar-lak akvaryumlarda tutulmasınıyasakladı. Yapılan açıklamaya görebalığı yuvarlak kenarlı bir akvar-yumda tutmak zalimlikti, çünkü yu-varlak cam balığa bozulmuş birgerçeklik görüntüsü sunuyordu. Peki,

biz gerçekliğin doğru ve bozulmamışresmine bakıp bakmadığımızı nasıl bi-leceğiz? Biz de görüşümüzü bozandev bir yuvarlak akvaryumun içindeolabilir miyiz? Japon balığının ger-çeklik algısı bizimkinden farklıdır amabizimkinin daha gerçek olduğundanemin miyiz?

KİTAPTAN

�nsanlarnakavt

bekliyor. Ama, enaz�ndan burada, birnakavt görülemiyor,

zira Hawking, “Tanr� olabilir, ama bilim evreni tanr�ya

ihtiyaç olmadanaç�klayabilir”

diyor

Tanr�n�nsanr�l���

tart��malar� belki dehayat bitene kadar

bitmeyecek, hayatlar�bitirmeye devam edecek -kim bilir- ama umuyor ve

bekliyoruz ki, evrenin mavitozunun renkli tozu

insanlar evrenins�rlar�n� çözecek

Stephen Hawking

Page 9: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA 9Aydınlık KİTAP

“Sanki büyük bir gürültüyle devrilecekmi�çe-sine salland� kavak. O her an olu�an, de�i�en�eyleri görmeyenler sezmediler bunu. Ö�len-di. K�z�lay semtinin en civcivli, gürültülü, ser-visi en çabuk, en ayakalt� yeri olan Piknik’inoraya ak�yordu kalabal�k”.

Sevgi Soysal’�n “Yeni�ehir’de Bir Ö�leVakti” adl� roman� bu cümlelerle ba�l�yor.1976’da henüz çok genç bir ya�ta kansere ye-nik dü�en Sevgi Soysal’�n Ankara’da, K�z�lay’�ngöbe�inde “günü dolmu�”, “özsuyunu tü-müyle tüketmi�” bir kava��n y�k�l��� s�ras�ndaorada bulunan ya da o anda oradan geçenle-rin hayatlar�ndan kesitleri anlatt��� bu roma-n�nda itfaiyecilerin y�kmaya çal��t��� kavak, de-�i�mekte, dönü�mekte olan toplum yap�s�ndaeskiyi temsil eden bir metafordur asl�nda. Hergün bir önceki güne göre daha bir h�zla de�i�enAnkara ve Ankara’n�n özgülünde tüm bir Tür-kiye’nin eskimi� yanlar�d�r y�k�lan as�l. O gün-kü ko�ullarda var olan toplumsal/s�n�fsal ili�-kiler, kava��n içten içe kurumas� gibi -ekono-mik ve siyasal de�i�ikliklerin zorunlu bir sonucuolarak- büyük bir h�zla de�i�mektedir.

ESK�Y� TEMS�L EDEN B�R METAFORSevgi Soysal romanda, de�i�en bu ili�kile-

ri, o çevrede ya�ayan, orada bulunan ya da yol-lar� bir �ekilde o anda oradan geçenlerin ara-s�ndan rasgele seçti�i, tezgahtar Ahmet, sev-gilisi mahalle k�z� �ükran, emekli albay ZekiBey’in e�i Hatice Han�m, mirasyedi NecipBey, banka memuresi Mehtap, mobilyac�Güngör, Prof. Salih Bey, e�i Mevhibe Han�m,k�z� Olcay, o�lu Do�an, Olcay’�n sevgilisi Ali,hayat kad�n� Aysel, ayakkab� boyac�s� Necmiile apartman kap�c�s� Mevlüt gibi roman ki�i-leri üzerinden anlat�r. Ki�ilerin seçimindeki burasgelelik, roman�n anlatmak istedi�i �eylereuygun bir düzenlilik içinde, birbirine eklenenbaklalardan olu�an bir ili�kiler zinciri içinde ge-li�ir. Roman ki�ilerinin hemen hepsinin bir-birleriyle bir �ekilde ba�lar� vard�r. Yazar bu ras-gelele�tirdi�i düzenlilikle toplumun s�n�fsal birfoto�raf�n� çekmek istemektedir.

Belli bir insan kalabal���n�n merakla izledi-�i kavak, sonunda, bu de�i�ikliklerden en çok,en çabuk ve en kötü etkilenen kar�� apart-man�n ne pahas�na olursa olsun K�z�lay’�n gö-be�indeki bu i�i kaybetmek istemeyen kap�c�s�Mevlüt’ün ba��nda patlar. Mevlüt, kar�s�n�n birucunu kava�a ba�lad��� çama��r ipini kopar-maya çal���rken itfaiyecilerin çelik bir halatlaçekerek y�kt��� kava��n alt�nda kalacakt�r.

ÖYKÜYÜ ROMANA YAKLA�TIRANS�NEMATOGRAF�K KURGU

Fethi Naci “50 Türk Roman�” adl� kitab�nda“Yürümek”i de buna dahil ederek “Yeni�e-hir’de Bir Ö�le Vakti” için “tam bir roman ya-p�s� yoktu; ba�l� ba��na bir hikaye olabilecekkimi sayfalar romana eklenmi�ti; hikaye ile ro-man, bo�and�ktan sonra birlikte ya�amlar�n�sürdüren baz� kar� kocalar gibi, ayn� çat� alt�nda

birlikte ya�amayadevam ediyorlar-d�” demektedir.Fethi Naci’ye göreSevgi Soysal, ilkdefa “�afak”ta sa�-lam bir roman ya-p�s� kurmu�tur.

Gerçekten de,her bak�mdan tambir roman yap�s�nasahip olan “�afak”kar��s�nda SevgiSoysal deyince he-men akl�m�za gelen“Yeni�ehir’de BirÖ�le Vakti” daha birbirbirine ulal� öykülergibi durmaktad�r.Her bölümünde fark-l� ki�ilerin anlat�ld���ayn� konu, zaman ve mekân etraf�nda geli�en“Yeni�ehir’de Bir Ö�le Vakti”ni bir romanayakla�t�ran/romanla�t�ran �ey K�z�lay’�n gö-be�indeki o kavak imgesi ve o imge çevresindegeli�en sinematografik kurgudur. Bu kurgununsaptad��� görüntülerin ne ölçüde gerçek ol-du�unu –buna roman�n kendi kendini do�ru-lamas� da diyebiliriz,- bugünkü Ankara’ya ba-karak ölçebiliyoruz. Sevgi Soysal’�n “Yeni�e-hir’de Bir Ö�le Vakti”nde anlatt��� Ankara’y�bilenler, bugünkü Ankara’y� tan�makta, bu-günkü Ankara’dan dünkünü ç�kartmakta hay-li zorlanacaklard�r.

ANKARA: HANG� DERDE DERMAN?Ankara söz konusu oldu mu, Falih R�fk�

Atay’�n “Ankara”s� ve Yakup Kadri Karaos-mano�lu’nun ütopya-roman� “Ankara” ileMemduh �evket Esendal’�n “Aya�l� ve Kira-c�lar�”n� anmadan geçmek olmaz. Falih R�f-k�’n�n “Ankara”s� eski ile yeni aras�ndakimücadeleyi somut gerçekler plan�nda ele al�r.Ankara’n�n bir ba�kent olarak kurulu�unu, ilkimar planlar� –bu planlar�n nas�l de�i�tirilip birtak�m kimselerin ç�karlar�na uygun olarakyozla�t�r�ld�klar�- da dahil olmak üzere, FalihR�fk�’n�n tan�kl���ndan ö�reniriz. Yakup Kad-ri ile Memduh �evket ise Ankara’n�n top-lumsal-siyasal de�i�imini roman yoluyla ele al-maktad�rlar. Ba�kent Ankara’daki her de�i�i-min tüm ülkeye yans�yaca��n� her iki roman�nyaz�ld��� iklimden anlamam�z zor olmaz. Ya-kup Kadri, gerçekle�mesini arzu etti�i ütopikbir Ankara ve Türkiye resmi çizerken –dahasonra yay�mlad��� ayn� kahramanlar�n yer al-d�klar� “Panorama”, Yakup Kadri’nin“Anka-ra”daki ütopyadan rücu etti�i, gerçekçi çizgi-de geli�en bir romand�r,- Memduh �evketEsendal bu de�i�imi gerçekçi planda, Aya�l� �b-rahim Efendi’nin oda oda kiraya verdi�i birapartman� mekân alarak anlat�r. Ba�� s�k��a-n�n solu�u Ankara’da ald���, cumhuriyetin ilky�llar�d�r “Aya�l� ve Kirac�lar�”ndaki olaylar�n

geçti�i zaman. Hâlâ da kendilerineZürih, Brüksel ya da Va�ington’uba�kent seçenler d���nda Ankara,ba��m�z s�k��t���nda solu�u ald���m�ztek yer de�il mi? Hem de binlerceki�i olarak ve ço�u kez de günler-ce yürüyerek!

Ya Ankara? Peki Ankara han-gi derde derman, hangi yaraya ça-re? Ankara ayd�nl�k m�, ya yoksazaman m� kapkara?!

CEMAL SÜREYA’NINB�LD���

Cemal Süreya, “en iyi kalpliüvey ana” dedi�i Ankara’y� birkentten, derde derman/yarayaçareden çok “bir acenta dizisi”,“bir umumi mümessillik”, “bah-

çeli�e özenen süpermarketler”bütünü olarak imgeselle�tiriyor. 1984’te ya-y�mlanan “Uçurumda Açan” adl� kitab�nda-ki “Oteller Hanlar Hamamlar �çin Sürekli �i-ir”de, Ankara’n�n “tutulmamak üzere verilmi�bir söz gibi”li�i devlet bürokrasisinin, o, ba-kanl�k koridorlar�nda somutla�an “çelikten ira-desi” ile “sa�lam ve a��lmaz” mevzuat�ndanolsa gerek. Ankara �ehri üzerine yap�lm�� ni-ce sosyo-ekonomik incelemeden daha somutrakamlar ortaya koyar bu �iir. Cemal Süre-ya sa� olsayd�, bugünkü Ankara için ne der-di acaba; hâlâ ve süre�en bir biçimde “en iyikalpli üvey ana”m�?

Bunu bilecek durumda de�iliz; ama, CemalSüreya’n�n bu �iirde, solu�u Ankara’da almayolunu �airlere kadar geni�letmi� oldu�unusaptayabiliriz… Ankara’dan ne umabilir bir�air, biz bilemesek de, bir bildi�i var ki Ce-mal Süreya �öyle diyor �iirde:

“- �air arkada�,Bir derdin mi varBir �eyler ç�karmak m� istiyorsun derdin-

denAnkara’ya gelmelisin.”�iire uyarak bir derdimiz oldu�undan de-

�il, ama TGB’lilerin davetiyle “günümüzde sa-nat, edebiyat ve sanatç� duyarl�l���” konulu birsöyle�i gerçekle�tirmek için Seyyit Nezir ilegeçen hafta gitti�imiz Ankara’da, her türlü de-�i�imin en önce �stanbul’dan ba�lad���, An-kara’n�n çok sonra, arkadan geldi�i yolundakidü�üncemi de�i�tirdim ben. Ankara’n�n herzaman en ba�ta oldu�u bu toplumsal/eko-nomik de�i�imde �stanbul, ba�kente göre bir-çok konuda belki de en sonda.

Arabesk camileri, o �stanbul özentisi post-modern kuleleri, çatal dilli tünelleri, batakl�ktandönme yapay gölleri, gecekondudan yeti�mesiteleriyle, kar��dan kar��ya hiçbiri ötekine de�-meden geçip giden kalabal�klar�n� gördüktensonra… Yahya Kemal ne kadar da hakl�ym��me�er; Ankara’n�n en güzel yan�, evet hâlâ,�stanbul’a dönü�ü olmal�!

Zaman mı, yoksa Ankara mı kapkara?!

MEC�T ÜNAL

[email protected]

GÜLDEN TERAZİ

“En iyi kalpli üvey ana”…

Arabesk camileri, o İstanbul özentisi post-modern kuleleri, çatal dillitünelleri, bataklıktan dönme yapay gölleri, gecekondudan yetişme siteleriyle

karşıdan karşıya hiçbiri ötekine değmeden geçip giden kalabalıklarınıgördükten sonra… Yahya Kemal ne kadar da haklıymış meğer; Ankara’nın en

güzel yanı, evet hâlâ, İstanbul’a dönüşü olmalı!

Sevgi Soysal

Page 10: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP

M. SALİH [email protected]

“Tekerleği hiç kullanmamışbüyük toplumlar var olmuştur,

fakat öyküler anlatmamış tek birtoplum yoktur.” – Ursula

K. Le Guin

Bir önceki yazımda fantastik kurguve bilim kurgu arasındaki ince çizgidenkısaca bahsetmiştim. Bu iki türün devisimleri çoğunlukla tek bir türde yaz-mayı tercih etmiş olsa da her iki türdede yazan, hatta iki türün arasındamekik dokuyarak çizgiyi görünmez halegetiren yazarlar da mevcuttur. Aklımagelen en önemli isimler: Ursula K. LeGuin, C. J. Cherryh, Lois Bujold, Patri-cia McKillip ve Stephen Donaldson. Buisimlerden sadece Stephen Donaldsonve Ursula K. Le Guin’in kitaplarınınTürkçe tercümesine ulaşma şansına sa-hibiz –ki Stephen Donaldson’ın hali ha-zırda sadece fantastik kurgu, Covenantserisine ulaşabiliyoruz. Yazarın bilimkurgu hiçbir eseri henüz Türkçeye ka-zandırılmadı. Bu nedenle okuyucuları-mızın da kitaplara ulaşmasını gözönüne alarak konuyu Ursula K. LeGuin üzerinden işlemeyi uygun bul-dum. Bir türlü Türkçeye tercüme edil-meyen/edilemeyen/edilmesindenkaçınılan yazarlar ve özellikle bilimkurgu eserlerinin büyük çoğunluğununneden güncel şekilde tercüme edilme-diği ile ilgili düşüncelerimi ve kaygıla-rımı sonraki yazılarda paylaşacağım.Durumun kısaca anlaşılabilmesi içinHugo ve Nebula ödüllerinin son 10yılda hangi yazarlara verildiğini ve bun-ların kaçının tercüme edildiğini kontroletmeniz yeterli. Seiun, Parsec, BSFAgibi daha az bilinen ödüllere ve ödül al-mamış yazarlara hiç değinmiyorum bile.

HER ZAMAN�ST�SNALAR VARDIR

Okuyucu olarakşanssızlıklarımızınyanında şanslı oldu-ğumuz noktalar davar elbet. UrsulaLe Guin, yurt dışıedebiyat dünya-sında hem bilimkurgu hem defantastik kurgutürlerinde, diğerdev isimlere oranladaha az biliniyor. Bunedenle bütün kariyeriödüllerle dolu Le Guin’inbiraz şanssız olduğu ve dahafazla bilinmeyi hak ettiği yolundapek çok yabancı makaleye ulaşmakmümkün. Bizde ise durum bununbiraz tersi. Le Guin günümüz Türkokuru tarafından, Stanislaw Lem, Ro-bert Heinlein, Isaac Asimov, DouglasAdams, Aldous Huxley gibi dev isim-leri dahi geride bırakacak kadar bilini-yor ve okunuyor. Daha da tuhafı –veşükranlarımızla elbette- bilim kurgu-nun temel klasiklerinin dahi henüz ço-

ğunun tercüme edilmediği, umursan-madığı, yeterince satmadığı çeviri ede-biyatı dünyamızda Le Guin’inkitapları okuyucularımıza ulaştırılıyor.Azımsanmayacak kadar fazla Le Guintakipçisi okurun oluşumunda, Le Gu-in’in her iki türde de yazmasının ve ikitürü inanılamayacak bir yetenekle biraraya getirmesinin önemli bir payı ol-duğunu düşünüyorum. Keyifle okudu-ğum “Yerdeniz” serisine saygılarımlaberaber, kişisel olarak, bilim kurgu ya-zarı Le Guin’i daha çok seviyorum.Pek çok araştırmacı Le Guin’in bilim-

kurgu eserlerinin, bilimkurguöğesinin ağırlıklı olma-

ması ve yer yer bilim-sel terminolojiden

uzaklaşması se-bebi ile “HafifBilimkurgu” tü-ründe değer-lendirilmesigerektiğini sa-vunuyor.Yakın za-manda ülke-

mizdeyayınlanan bir-

kaç yazıda da rast-ladığım, hiçbir

dayanağı olmayan vesırf kitaplarındaki dişi ka-

rakterlerin dünyasını anlat-mada gösterdiği titizlik ve derinliktenötürü, yazarı sadece “Feminist Bilim-kurgu” türüne atayan araştırmacılarınbu yakıştırmasını ise en iyi ihtimalleçirkin buluyor ve yazarı yeterince oku-mamış olmalarına veriyorum. Yazar-dan alıntı yapalım: “Yine de herzaman istisnalar vardır. Fakat çoğu ka-dının bir erkekle ilişkisi sadece sahipolmaktır; ya sahiplenmek ya da sahip-

lenilmek.” Yazar ise kendisine uy-

gulanan bu tür ayrımınakarşı çıkıyor ve yazdıkla-rının belirli türlere bölü-nüp, parçalanmasındanrahatsızlık duyduğunu de-falarca dile getiriyor. Ki-taplarında, işlemekistediği temalar için türleri,sadece form olarak kulla-nan bir yazarın bu serzenişipek de haksız sayılmaz. Ya-zılarında genel olarak enbaskın bulunan faktörler,kavram olarak “ırk”, cinselkimlik, çevrebilimsel sorun-lar, kültür şoku, yalnızlık veözgürlüktür. Her şeye rağmen onu heran, sadece hayal gücünü sayfalara ku-sarken yakalamanız da olasıdır.

Başarılı bir hikâyenin, anlatınıntemel prensibi ne yaratıcı yazarlık atöl-yelerinde, ne edebiyat seminerlerinde,ne sayfalar dolusu argümanlarda saklı-dır. Le Guin’in eserleri, temel öykü dür-tülerimize hitap eder. Yani, küçük birçocukken dinlediğimiz masallarda, öy-külerde, gözlerimiz kocaman açılmış şe-kilde sorduğumuz “peki sonra neolmuş?” sorusunu içten içe sordurur.Üstelik yazar bunu başarırken asla ucuz“gizem” kurgularının arkasına da sak-lanmaz. Akla Kurt Vonnegut’ın yazdığıkısa öykü kurallarını getirir. Bir mad-dede şöyle der Vonnegut: “Okuyucula-rınıza mükün olduğu kadar erken vebol bilgi verin. Meraklandırmanın canıcehenneme. Okuyucular, öyküyü ken-dileri bitirebilecek kadar nerede, niçinve ne olduğu hakkında tam bir anlayışakavuşabilmeliler. Son sayfaları hamam-böcekleri yesin.”

Le Guin işlediği temaları, anlatısının

içine fark ettirmeden gizlemekte debüyük bir ustadır. Üzerinize boca ettiğiçılgın hayal gücü, anlamına ancak dahasonra ulaşabileceğiniz rüyalara benzer.Okuyucu kitlesini tıpkı DouglasAdams’ın okur kitlesi gibi, tutkalla ken-disine yapıştıran etkenlerin başında dabu gelir: “Onu daha iyi anladığını dü-şünme” hissiyatı. Bu nedenle paylaşıl-ması güçtür. Belki de belirli türlerinhayranlarının onu kendi türüne ada-maya ve sınıflandırmaya çalışmasınınnedeni de budur.

TÜRLER ARASINDA...Ayrıntı Yayınları’ndan Ümit

Altuğ’un başarılı çevirisiyle çıkan“Rüzgargülü”nde Le Guin’in türlerarasında gezinişleri ete ve kemiğe bü-rünür. Derlemede hemen ilk öyküdenitibaren yazarın hayal gücünde savru-lup durmaya başlarız. Somut şekildeörneklersek: derlemedeki ilk öykü“Akasya Tohumlarının Yazarı”nı, bi-linçli şekilde “dilbilim araştırmaları venihilist şiirin son derece eğlenceli biryergisi” olarak okumak da mümkün-dür, “katıksız bir fantezi” olarak oku-mak da mümkündür. Yazar üstümeüstüme gelip türler arasında çılgıncamekik dokurken, elimle defalarca pu-sula aradığımı itiraf etmeliyim.

Elimdeki mevcut baskıda yayınevi,yazarın derin takipçilerini ve benim gibi

her şeyde hata bulan uka-laları da göz önüne ala-rak, öyküler için birindeks sayfası ile bera-ber, öykülerin sonuna ilkkez kaç yılında ve ne-rede yayınlandıkları bil-gisini eklemeyi ihmaletmemiş olsaydı dahamutlu olurdum.

Daha önce çeşitlidergi ve antolojilerdeyayımlanmış öyküler-den oluşan bu derleme1983 yılında Locusödüllerinde en iyi der-leme ödülünü alırken,

yazara 1986 yılında ise pek çok ciddikaynağa niye alınmadığını anlamadığımDitmar ödülünü kazandırdı.

Derlemedeki öyküler bize Le Gu-in’in zihni hakkında pek çok bilgi sun-duğu gibi, türler arasındaki ayrımınzaman zaman ne kadar gereksiz olabi-leceğinin kanıtını da sunuyor. Hepsin-den önemlisi, öyküler aklınıza musallatoluyor. Öyküler bitiyor, kitap rafa kal-kıyor ama okumanız devam ediyor.“Kuzey Hattında İki Rötar” öyküsündeolduğu gibi, zamanının hem içinde hemdışında, hayat ve yalnızlık hakkında ko-nuşan bir öyküyü, bu kadar hareket ha-linde ve düşünceyi provoke edicişekilde sunmak, ne kadar nadir bulunurbir şey…

Kitaptan bir alıntıyla vedalaşalım:“Yıldızlara benziyorlar, evet, ama yıldızdeğiller. Büyük varoluşlar değil gör-düklerimiz, sadece küçük hayatlar.”

(Rüzgargülü, Ursula K. Le Guin,Ayrıntı Yay., Çev: Ümit Altuğ, s. 272)

10 BABİL BALIĞI

Çizgide yürümek

LeGuin’in

eserleri, temel öyküdürtülerimize hitap

eder. Yani, küçük birçocukken dinledi�imizmasallarda, öykülerde,

gözlerimiz kocaman aç�lm���ekilde sordu�umuz “peki

sonra ne olmu�?”sorusunu içten içe

sordurur

Ursula K. Le Guin

Page 11: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

Aydınlık KİTAP

REHA GÖNENÇDurham Üniversitesi ve Lon-dra’daki King’s College baştaolmak üzere değişik üniversite veeğitim kurumlarında din ve fel-sefe dersleri veren, Nietzsche,Platon ve İslam felsefesi üzerinekitapları bulunan Roy Jackson’ın“İslam’da 50 Önemli İsim” adlıkitabı, ansiklopedik bir çalışma.Yazar 1400 yıllık İslam tarihindederin izler bırakmış şahsiyetleritanıtıyor, hem yaşadıkları çağ,hem de bugün için nasıl bir anlamtaşıdıklarını anlatıyor. Jackson,hemen herkesin bilgi sahibi oldu-ğunu iddia ettiği ama gerçekteçok az kişinin “yeterlilik” göster-diği bir alanda, yalnızca bir diningelişim sürecine değil, onun etki-lendiği ve etkilediği dünyaya dafarklı pencerelerden bakma ola-nağı sunuyor.

Hz. Muhammed’i ele alarakbaşlayan, Hz. Ali’den SelahaddinEyyubi’ye, İbni Sina’dan Mevla-na’ya kadar geniş bir yelpazedeilerleyen “İslam’da 50 Önemliİsim”, günümüze kadar uzanarakSeyyid Kutub’dan Ali Şeriati’yedek etkin pek çok figürü inceli-yor.

O MÜSLÜMANLAR...Kitaptaki şu satırlar, doğrudan

Soner Yalçın’ın “Bu Dinciler OMüslümanlara Benzemiyor” kita-bını çağrıştırarak tarihi bir ironiyeişaret ediyor sanki: “Hz. Muham-med... Az yemiş ve mütevazı biryaşam sürmüştür. Binlerce kişininönderiyken bile kendi nalınlarınıkendisi tamir etmiş, diğer günde-lik işlerle uğraşmış ve lükstenkaçmıştır. İntikam eylemlerineinanmayan ve özellikle çocukları

seven cömert bir kişi olarak tümMüslümanlar için bir model oluş-turur.”

Hz. Muhammed’in, günümü-zün karun kadar zengin bazı baş-bakanlar için modeloluşturmadığı çok açık!

Tanıttığı her isimle ilgili bölü-mün sonunda referans kaynakla-rına ve ek okuma önerilerine deyer veren Roy Jackson, İslam’ın içtartışmalarına, çelişki, tartışma veayrışmalarına dair de önemli bil-giler aktarıyor.

NESNEL BAKI�İlk gerçek sistematik Müslü-

man filozof olan Farabi; bir ŞiiMüslüman olarak Müslümanlarıyeni bir saflık ve esenlik çağınayöneltmek isteyen 10. yüzyılimamı Ubeydullah El Mehdi;Batı dünyasında “DoktorlarPrensi” olarak tanına İbni Sina;Şii baskınlığı sonucunda zayıfla-yan Sünni düşünceyi yönlendirenve yenileyen Gazali ya da tümeserlerinde merkezi bir İslamdevletinin nasıl oluşturulacağınadair tezler ortaya atan Mevdu-di’ye (1903-1979) nesnel bilgilereşliğinde yaklaşan Jackson, günü-müzde çok farklı açılardan daolsa yorumlanıp izi sürülen“İslam Büyükleri”ni derli toplu,kolay okunan bir çalışmayla sun-muş okurlara. Yayınevinin, dahaönce “Kurtuluş Teolojisi”, “Kirli-lik Kavramı ve Aleviliğin Asimi-lasyonu”, “İslam’ın Geleceği”,“İslam’ın İkinci Mesajı” gibi çalış-maların çıktığı İdeaAyrıntı dizi-sinden, ilgilisi için dikkat çekenbir yapıt daha...

(İslam’da 50 Önemli İsim, Roy Jackson, Ayrıntı Yay.,

Çev: Nurullah Koltaş, 271 s.)

“�SLAM’DA 50 ÖNEML� �S�M”

İslam tarihininbelirleyicileriRoy Jackson1400 yıllık İslamtarihinde derinizler bırakmışşahsiyetleritanıtıyor, hemyaşadıkları çağ,hem de bugüniçin nasıl biranlamtaşıdıklarınıanlatıyor

Page 12: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA KAPAKAydınlık KİTAP12

DAMLA YAZICIHüsnü Arkan’la birlikte onun haberi ol-maksızın tam 6 ay birlikte yolculuk ettikdesem bana “deli” diyeceğinizi biliyorumama oldu bu!

Koca bir “Ezginin Günlüğü” disko-grafisini arşivlemiştim ve bir arkadaşı-mın isteği üzerine müzikçalarıma bütünalbümleri yükleyince benim eski ve çe-

limsiz müzikçalarımın hafızası dumurauğradı. Ne yeni bir şarkı kabul ederoldu ne de kendi içindeki şarkıları banageri verir oldu. Eh insan bir de öğrenciolmaya görsün, parasızlık saç dipleri-nizden çekiştirir. Yeni bir müzikçalaralamayacağıma göre artık bütün içeriğiEzginin Günlüğü olan ve sarmakla bit-meyen bir müzik çalarım değil, kase-dim olmuştu. Yaklaşık 6 ay boyuncahemen hemen hergün İstanbul trafi-ğinde, vapurda, uykuya dalmadan önceHüsnü Arkan’ın sesi mutlaka uğrardıkulağıma. Nazik, içten ve sakin bir sestigelen.

İşte Hüsnü Arkan’ın “Menekşeler,Atlar, Oburlar” romanını okuduğumdada aynı nazik,içten ve sakin ses kulağımageldi. Hayattaki kırılmışlıklara, bütünsert darbelere karşı sükunetini koruyanbir dil ve çocuk olan, genç olan, yalnızolan, aşık olan, meyhanesini seven ve“Türkiye’de yaşamanın bedeli”ni öder-cesine yaşayan Hüseyin’in hikayesi...

Geçmişe bakmak sorgulamayı bera-berinde getirir çoğunlukla. Sorgularkenseveriz, nefret ederiz, özleriz, anlarız...“Menekşeler, Atlar, Oburlar” kitabındabütün bu süreç sizi tanımadığınız birinsan “Hüseyin”in hayatına çekerkenkendi sorgularınızın da buzdağının üs-tüne çıkmasına neden olabilir.

Müzisyen-Yazar Hüsnü Arkan’la Kır-mızı Kedi Yayınları tarafından yenidenbasılan kitabı “Menekşeler, Atlar , Obur-

lar” ve yaşama dair bir söyleşi gerçekleş-tirdik.

Öncelikle kitabın adının oldukça ho-şuma gittiğini belirtmeliyim, “Menekşe-ler, Atlar, Oburlar” neyi simgeliyor?Kitabı okuyanlar elbette ki an-layacak ama biraz açıkla-mak iyi olur sanki...

Dediğinizgibi, bu okuyucuyabırakılmalı. Amaşunu söyleyebili-rim; kitabın baş-lığı romanıngenel hatlarınıvurguluyor.Gücü elinde tu-tanları, bu güçaltında kırılanlarıve bir biçimde bugüce karşı koyanlarısimgeliyor.

Kitabın ana karakteriHüseyin’in geçmişe, çocuklu-ğuna dair sorgulamasının yanındabüyük bir özlemi var. “Geçmiş” geneldeözlenen olur. Sizin için de böyle mi?

Geçmiş, bizim hâlâ içinde olduğumuzbir şey. Bizi belirliyor, etkiliyor ve bu etkiyaşam boyu sürüyor. Zamanın dışında birvaroluş olanağına sahip değiliz. Ayrıca,olgunlaşma çağımız, çocukluğumuz, algı-larımızın tamamen açık olduğu bir çağ.Kabullenmelerimizin, karşı çıkışlarımı-

zın, dolayısıyla kişiliğimizin birçok yönübu çağda oluşuyor. Bu, birey için ideal birdönemdir. Çünkü bir çeşit kendini inşaetme dönemidir. İlerleyen yaşlarda böylebir dönemi özlemek, hatta öykünmek ve

kendini yaratmaya devam etmekolumlu bir şeydir.

Şöyle bir bölüm var ki-tapta: Emin, Hüseyin’e

“madem edebiyatı sevi-yorsun, edebiyat oku”diyor ve şöyle birkarşılık alıyor: “Do-ğuştan ziraat fakül-tesine kayıtlıyımben.”

G ü n ü m ü z d egençler hâlâ istedik-

lerini ailelerinin istekve arzuları, sistemin

dayatmaları nedeniylegerçekleştiremiyorlar.

Cesaret mi gerekli yoksa budevran böyle mi gider? Ne dü-

şünüyorsunuz bu konuda?Bu, kişinin seçimlerini özgürce yapıp

yapamadığına ilişkin bir şey… Kişiden ki-şiye değişiyor. Size, tutkularınız, eğilimle-riniz ve çevre koşulları arasında dengelibir ortam sunulmuyorsa seçimlerinizi öz-gürce yapamazsınız ve nasıl bir hayat ya-şayacağınıza başkaları karar verir.Sanırım cesaretten çok sosyolojik bünye-nin size ne sunduğuyla ilgili.

Bu durumun böyle gidip gitmeyeceği

HÜSNÜ ARKAN VE “MENEK�ELER, ATLAR, OBURLAR”

Gücün,kırılanların ve karşıkoyanlarınromanı

Gücün,kırılanların ve karşıkoyanlarınromanı

Gücün,kırılanların ve karşıkoyanlarınromanı

Gücün,kırılanların ve karşıkoyanlarınromanı

Gücün,kırılanların ve karşıkoyanlarınromanı

Gücün,kırılanların ve karşıkoyanlarınromanı

Zaman�n d���nda birvarolu� olana��nasahip de�iliz. Ayr�ca,olgunla�ma ça��m�z,çocuklu�umuz,alg�lar�m�z�ntamamen aç�koldu�u bir ça�.Kabullenmelerimizin,kar�� ç�k��lar�m�z�n,dolay�s�ylaki�ili�imizin birçokyönü bu ça�daolu�uyor. Bu, bireyiçin ideal birdönemdir. Çünkü birçe�it kendini in�aetme dönemidir.�lerleyen ya�lardaböyle bir dönemiözlemek, hattaöykünmek vekendini yaratmayadevam etmek olumlubir �eydir

Hayat�n�tamamen sosyal

çevrenin belirledi�ibiri olmad���m için

kendimi �ansl� buluyorum.Seçme özgürlüklerimi

s�n�rlayan engellerle ben deherkes kadar kar��la�t�m. Bir

anlamda, bireyin özgürlükalan� d���nda kalan her �ey,

bireyin önünde engeldir.Bunlara direnç

göstermekgerekiyor

Page 13: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

hakkında bir şey söyleyemem.Ama toplumsal süreçlerin ağırve derinden işlediğini söyle-yebilirim.

“KEND�M� �ANSLIBULUYORUM”

Ankara’da üç yıl mi-marlık okudunuz, ardın-dan hukuk fakültesi,Hollanda’da geçen sekizyıl, müzik, şiir... HüsnüArkan hayallerini gerçekleş-tirdi diyebilir miyiz? Peki busüreçte Hüseyin’in karşısınaçıkan zorluklarla karşılaştı mı?

Hayatını tamamen sosyal çevrenin be-lirlediği biri olmadığım için kendimi şanslıbuluyorum. Seçme özgürlüklerimi sınırla-yan engellerle ben de herkes kadar karşı-laştım. Bir anlamda, bireyin özgürlük alanıdışında kalan her şey, bireyin önünde en-geldir. Bunlara direnç göstermek gerekiyor.İnsan, kendini ve çevre koşullarını değiş-tirme isteğini kaybetmemeli.

Siyaset olgusunun Türkiye’nin geçmi-şinde acı süreçler yaşatmasına kitaptada yer verilmiş. O çalkantılı dönemlerdesizin siyasetle ilişkiniz neydi?

Türkiye’de, dünyada yaşananlara ilgi-liydik. Adil ve eşitlikçi bir yaşam istiyor-duk ve ben bunu hâlâ istiyorum.

“KORKAKLI�IN A�ILMASIZAMAN ALIR”

Bugün gençlik geçmişte yaşananlar yü-zünden duyduğu korkaklığı yenebildi mi?

Bu, toplumsal bir durum; korkaklıklabir ilgisi olduğunu sanmıyorum. Heradımda gençliğe yüklenmeyi de anlamlıbulmuyorum. 1980’lerden sonra işçi sını-fının da iyi bir performans gösterdiği söy-lenemez. Ama öte yandan birkaç kuşağınbaskı marifetiyle, zorbalıkla susturulduğubir dönem yaşadık. Ekonomik gücüelinde tutanlar, yalnızca Türkiye’de değilbütün dünyada konumlarını güçlendirdi-ler. Çalışanlar, koşullara burjuvazidendaha geç intibak eder. Sözünü ettiğiniz“korkaklığın” aşılması zaman alacaktır.

Kitaplarınızda İzmir işlenen bir şehir,şarkılarınızda ise İstanbul var genelde.Bu iki şehrin sizdeki yeri nedir?

Bence bu iki şehirde de sürekli yaşan-maz. Arada bir ikisinden de kaçmaklazım. Şehirler hakkındaki mitoslara pekitibar etmem. 19. yüzyıl, şehirlerin yüzyı-lıydı. Şehirde yaşamak önemli ve anlam-lıydı. Öte yandan, gençler için İzmir’de yada İstanbul’da olmak, hâlâ önemli ve an-lamlıdır. Zamana göre değişiyor demek ki.

“OKUYUCU VE D�NLEY�C� FARKLI”Müzisyen kimliğinizle çok geniş bir

kitle tarafından tanınıyorsunuz, fakatyazarlık yönünüz -genelde şiir yazdığınıztahmin edilse de- özellikle romancılık yö-nünüz insanları şaşırtıyor mu?

Bazen karşılaşıyorum, şaşıranlar var.Tabii, müziğin etki alanı günümüzde edebi-yatınkinden daha geniş. Okuyucuyla dinle-yici profilleri farklı. Bugüne dek romanokurundan böyle bir tepki almadım.

Müzik ve edebiyat yaşamınızda içiçegeçmiş durumda, birbirlerini ne gibi bes-liyorlar(olumlu-olumsuz) sizin içinizde?

Bu konunun benim için bir sorun oluş-turduğunu söyleyemem. Hayatımdabaşka bir iş yapmadım. Ama bir bankamemuru olsaydım belki yazmayı hâlâ sür-düremezdim. Ya da tam tersi olurdu.Daha çok yazardım.

OKURA AÇIK ALAN BIRAKMAKKitapta fark ettiğim bir şey insanla-

rın, mekanların vehissedilenlerinçok güzel benzet-melerle aktarıl-ması ve doğallığınegemenliği. Aynıdurum şarkıları-nızda da bize geçenşey. Bu insanlarıniçinde, vapurda, dol-muşta, meyhanede bulun-makla mı doğuyor?

Masaya oturup çalışmanın dışındabaşka bir üretim yolu bilmiyorum.Müzik ya da edebiyatın beslenme kay-nakları, müzisyenine, yazarına göre de-ğişiyor. Bir insanı belki işime yarar diyegözlemlemenin pek yararı olacağını san-mıyorum. Niye şöyle davrandığımıza,niye böyle düşündüğümüze ilişkin soru-lar daha önemli gibime geliyor.

Şarkı sözlerinizdeki, müziğinizdeki dilkitapta da aynı naiflikle karşımıza çıkı-yor. Hüsnü Arkan derdini hep bu din-ginlikle anlatan biri midir?

Yüksek sesle, bağırıp çağırarak yaz-

mak herhalde ki-şiliğime uygundeğil. Söyledikle-rimin içeriğiniokuyucunun gö-

züne sokmak iste-mem. Ona bir açık

alan bırakmak ve der-dimi anlamasını sağla-

mak yeterli geliyor.

Son dönemde takip ettiğinizve severek okuduğunuz yazar veya ki-

taplar oldu mu, bunlar nelerdir?Yazdığım konuyla ilgili şeyler oku-

maktan, diğerlerine pek zaman kalmıyor.Şu aralar da, yeni romanla ilgili şeylerokuyorum. Ama şiir ve tarih okuyuculu-ğunu bırakmamaya çalışıyorum.

30 MART 2012 CUMAAydınlık KİTAPKAPAK 13Bence

�stanbul’da da�zmir’de de sürekli

ya�anmaz. Arada birikisinden de kaçmak laz�m.

�ehirler hakk�ndaki mitoslara

pek itibar etmem. Öte yandan,gençler için �zmir’de ya da

�stanbul’da olmak, hâlâönemli ve anlaml�d�r.

Zamana göre de�i�iyor demek ki

Masayaoturup

çal��man�n d���ndaba�ka bir üretim yolu

bilmiyorum. Müzik ya daedebiyat�n beslenme

kaynaklar�, müzisyenine,yazar�na göre de�i�iyor. Birinsan� belki i�ime yarar diyegözlemlemenin pek yarar�

olaca��n� sanm�yorum. Niye�öyle davrand���m�za, niye

böyle dü�ündü�ümüzeili�kin sorular daha

önemli gibimegeliyor

Hüsnü Arkan: �iir ve tarih okuyuculu�unub�rakmamaya çal���yorum

“O baharı bir tren olarak yaşadım ben. Hızla gidiyordum, hiçbir yerde durmuyordum. İs-tasyonlarda insan yüzleri görüyordum ama birden gelip geçtiğim için hiçbirini tanıyamı-yordum. O halleriyle birer cenini andırıyorlardı; öyle biçimsizdiler.

Anlamsızlığın bir anlamı vardı, bir adı vardı; hayat diyorlardı buna. Her sıradan söz-cük gibi, içine girince, yineleyince bir şey ifade etmiyordu. Sıradan olmayan sözcüklerarıyordum. Yoktu. Çevremdeki insanlar, sözcükleri kendilerini iyi hissetmek, çıldırma-mak için kullanıyorlardı. Aslında hepsi evreni saran boşluğa aittiler ama bunu kabul et-mektense, o boşluğa bir anla yükleyip varlıklarını birbirlerine onaylatmayı yeğliyorlardı.”

KİTAPTAN

Page 14: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP14

ORHAN SADIK Araştırmacı-yazar Celil Denktaş, yaşa-

dığı ve çalışmalarını sürdürdüğü Ham-burg’da uzun yılların ürünü sonçalışmasını kitap haline getirmeyi başardıve okur karşısına çıktı: “Berceste MısraıYazan Komünist – Enver Gökçe”. GerekTürkiye solunun gerekse çağdaş şiirimi-zin trajik kahramanlarından biri olanEnver Gökçe’nin yaşamı ve yapıtlarınıiçeren bu kitapta, 30 yıl önce karanlık 12Eylül günlerinde aramızdan ayrılan şairleilgili gün yüzüne çıkmamış çok sayıdabilgi, belge, tanıklık ve fotoğrafa da yerverildi. Uzun bir süredir kendi kurduğu”www.envergokce.org” adlı siteyi de yö-neten yazar Celil Denktaş, yeni kitabın-dan hareketle Enver Gökçe ve zamanıüzerine sorularımızı yanıtladı.

Bir “konu” olarak Enver Gökçe siziniçin neden böylesine önemli?

Öncelikle, Enver Gökçe benim bizzatyaşadığım bir örnek. Bu örnek benimiçin önemli olan pek çok şeyi içerisindebarındırıyor. Enver Gökçe’nin benim vekuşağımın yaşamımıza girmiş olduğuzaman dilimi de belirleyici elbette. Bizler,70’lerin gençliği iyinin, doğrunun, güze-lin arayışı içerisindeyken Enver Gökçe’yitanıdık. Bunların arayışı içerisinde olma-yan zaten Enver Gökçe’yle kapı komşusuolsa onu bizler kadar tanıyamazdı. Önce-likle şiirlerinde kendi haklılığımızı görü-yorduk. Bize güven, güç veriyordu.Nitekim onun dizeleri bir daha hiç çık-mamacasına yaşamlarımıza girdi. Dahasonra da, yani onu bizzat tanıdıktansonra, başka bir dünyanın insanıyla karşıkarşıya olduğumuzu gördük. Yani o öz-lemi çekilen dünya, kolektif dünya, ko-lektif yaşam...

Bizimle 1977 yılında konuşurken, Dev-San-Der adına yaptığımız röportaj sıra-sında -Sadık Gürbüz’ün bestelediği- “OyBeni” şiirindeki o meşhur dizeyi değiş-tirdi. Web sitesindeki ses kaydında var,“şu dizeyi değiştirelim mi?” diye soruyor.Ve “Oy Beni” şiirindeki, “Kardeşçehayat!”, hani o özlemini çektiğimiz, ku-rulabilmesi uğrunda kendi yaşamlarımızıortaya koyduğumuz yaşam tarzı, o dize, oandan itibaren artık, “Kollektif hayat!”tır.Bu dize, “Dost Dost İlle Kavga”nın ilkbaskılarında, “Kardeşçe hayat!” olarakgeçer. Hatta Sadık Gürbüz’ün bestesindede böyledir. “Kollektif hayat!”ı belki deşiirin yazıldığı 1947 yılında açıkça yayım-layamamıştı. Ama 1977’de artık, “As-

lında bu, böyledir!” diyor. Ve şiirin son-raki basımını düzelttiriyor. Daha sonraEnver Gökçe’nin yaşamını oradan bura-dan deştikçe, onu tanımış olanlar konuş-tukça, “geleceğin kollektif yaşamındabugünden yaşamaya başlamış” bir insanıgörebiliyoruz. Pablo Neruda’nın ilk kezTürkçede yayımlanış hikayesiyle, kendiyaşam ve eylem sorumluluğunu kimse-lere bölmeye, fatura etmeye kalkışmayıpgidip sessizce köyüne çekilmesiyle... Ki-tapta daha birçok örnek var. Şiir antolo-jilerine hiç kimsenin okumadığı, adınıbile duymadığı pek çok isim girerken,Enver Gökçe’nin girişi ta 1969’dadır. Ya-zarlar Sendikası’na üye kabul edilişiyse,1976! O da, onu Bulgaristan’a tedavi içindavet etmek isteyen, Bulgaristan Yazar-lar Birliği’nin daveti geçerli olabilsin diye.Bulgaristan’a gitti, yurdundan, evindenuzak kalmaya dayanamadı. Tedavisihenüz bitmeden çıkıp geldi. Daha sonrada, tekrar ağırlaştığında Ankara’da Nu-mune Hastanesi’ne yattı bu kez. Yine il-gisizlik, yine umursamazlık. Bizler işte ozaman isyan etmiştik. O sıralar yayınındaçalışmakta olduğumuz “Halkevi” gazete-sinin Temmuz 1979 sayısının arka sayfa-sını Enver Gökçe’ye ayırdık ve buradakibir yazının başlığını da, “Enver GökçeYaşıyor” olarak attık.

AYDINLANMA SÜREC�Neden mi Enver Gökçe? Bizim dü-

şünü kurduğumuz, özlemini çektiğimiz,uğrunda yaşamımızı ortaya koyduğumuzher şey gözümüzün önünde, Enver Gök-çe’nin tavrında, insan ilişkilerinde cap-canlı duruyordu. Demek ki bizimkisi boşbir hayal, olmaz bir talep değildi. O gün-lerden bugüne bu düşüncenin, bu umu-dun bende canlı kalmasında EnverGökçe’nin katkısı büyüktür.

İlk kez bu kadar kapsamlı bir EnverGökçe kitabı yayımlanıyor. Birçok bilgi,belge, tanıklık bu kitapla gün yüzüne çı-kıyor. Bir tür “sözlü tarih” çalışması dayapmış oldunuz yıllar içinde... Bütünbunların ışığında “Enver Gökçe ve za-manının” daha yeni bir görüntü veyaresim verdiği söylenebilir mi?

Tamamen öyle. Enver Gökçe ve za-manı bize bugün daha yeni bir resim ver-mekte. Çünkü Enver Gökçe’yi, EnverGökçeleri ortaya çıkartan tümüyle onla-rın içerisinde büyüdükleri tarihsel süreç.Kitaptaki söyleşi metinleri zaten bunuyansıtıyor. Bu, az çok aynı kuşak insanı-

nın sesidir. Bu sesi, bugücü onlara veren butoprakların insanlarınabüyük bir aydınlanmagetiren bir süreçtir.Nasıl Enver Gökçebüyük bir aydınlanma-nın, insanlık adına birilerlemenin içerisindedoğup yetiştiyse, bu-günkü kuşaklar da tamtersine, büyük bir ge-riye dönüşün, bir ba-taklığın içerisindedoğdular, büyüdüler. Bu nedenle 12Eylül öncesinin öyküsü onlara tüm ideo-lojik, ekonomik ve işçi sınıfı mücadelelerisüreçleriyle verilmeli, anlatılmalı. “Hafızakaybı” ve “akıl tutulması” tuzaklarınınbozulması gerekiyor. Ben bu görevin hâlâbizim kuşağın sırtında olduğunu düşünü-yorum. Enver Gökçe ve zamanının bugünvermekte olduğu resimden de bunu oku-yorum.

TÜRK�YE AVRUPA’DAN NASILGÖRÜNÜYOR!

Kitabınızı ve Gökçe’nin yaşamını “or-yantalizme bir karşı çıkış” olarak tanım-lıyorsunuz? Türkiye Cumhuriyeti’ninkuruluşunu ve modern Türk edebiyatınıda, en azından ana hatları itibariyle,böyle görmek gerekmez mi?

Aslında yalnızca Türkiye Cumhuriyetive Türk edebiyatı değil, tüm mazlum, sö-mürülen ülke halklarının mücadeleleri,kendi özgün kültürlerini ayağa kaldırma-ları, emperyalizmle hesaplaşmaları or-yantalizmi gerileten darbelerdir. Türkedebiyatının çok köklü bir geçmişe uza-nan kaynakları, geliştiği topraklarda edin-diği folklorik zenginlik gerçekten eşsizdir.Biraz dışardan bakılırsa oryantalizmin bubirikim karşısında pek bir şansı yokmuşgibi görünebilir. Zaten belki de oryanta-lizmin bu topraklarda bugün almış ol-duğu mesafe biraz da bu aldanmaylailgili. Folklorik zenginlik sizi rehavete,umursamazlığa, giderek “aymazlığa” dasürükleyebiliyor demek ki. Siz kenara çe-kildikçe karşıdakinin iştahı daha fazla ka-barıyor. Bizler geniş hoşgörü, efendilik,alçakgönüllülük, konukseverlik vs er-demlerine biraz fazlaca sığınıyoruz.

Kendi içimizde belki öylesi gerek.Fakat emperyalizm bunları birer “yumu-şak karın” olarak, sızma noktası olarakgörüyor. Öyleyse kendimizi toparlayıp içi-mize işlemeye başlayan bu zehire karşıpanzehirleri birer birer ortaya koymamızgerekiyor.

Size kendimden çarpıcı bir örnek ve-reyim. Türkiye’ye her gidişimde karşılaş-tığım ilk sorulardan biri mutlaka: “Eesöyle bakalım, Türkiye Avrupa’dan nasılgörünüyor?” oluyor. Son zamanlardaartık dayanamayıp bu soruya: “Kolaylokma!” diye cevap vermeye başladım.Belki soruyu soran biraz silkinir, “Yahuben ne diyorum?” diye kendi kendinesorar umuduyla... Bence işte bu, zehir-lenme belirtisidir. Siz, ne olduğunuzunayırdında değilsiniz. Ne olduğunuzu sizeBatı söyleyecek! Tabii güzel şeyler söyle-yecek. Sizi sevindirecek, gevşetecek. Se-vinirsiniz elbet. Ama herhaldeTürkiye’nin -mesela- Kongo’dan nasıl gö-ründüğü pek kimsenin umrunda olmaz.Ne olduğumuzu, ne olmamız gerektiğinibize illa Batı söyleyecek. Bu, tabii birazda, AB üyeliğiyle demokrasinin geleceğisanısına eklemleniyor. Enver Gökçe’deve Enver Gökçeleri ortaya çıkartan tarih-sel koşullarda, bunlara karşı çıkışı, ken-dini bulmayı ve tanımlamayıgörebiliyoruz. Bu kendini buluş, tabii kiyukarıda değindiğim zeminin sürdürüle-bilir olması sayesinde gerçekleşiyor. Do-layısıyla zemini kaybetmemek öncelikligörev. Türkiye Cumhuriyeti işte bu ze-mindir. İçerisinde barındırdığı halklar vekültürleriyle birlikte. Zaten Türk edebi-yatı da bunun bir bileşenidir.

ENVER GÖKÇE, TÜRK�YE SOLUNUN VE EDEB�YATININ T�P�K TEMS�LC�S�YD�

Oryantalizme başkaldırı“Neden mi Enver Gökçe? Bizim düşünükurduğumuz, özlemini çektiğimiz,uğrunda yaşamımızı ortaya koyduğumuzher şey gözümüzün önünde, EnverGökçe’nin tavrında, insan ilişkilerindecapcanlı duruyordu. Demek ki bizimkisiboş bir hayal, olmaz bir talep değildi.”

CelilDenkta�

Page 15: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA 15Aydınlık KİTAPARAKABLO

�iirin dergi takviminde son y�llarda Mart ay� da-ha ayr� bir dilim olu�turmaya ba�lad�. ÖzellikleDünya �iir Günü’nden ötürü, �iir tart��malar� tümdergilerde öne ç�k�yor. Dergilerde �iirin ve �iir tar-t��malar�n�n yay�l�m�n� sergilemeyi hep istemi-�imdir*. Bu yaz�da, bir �iir laboratuvar� olarak Aka-talpa’n�n yan� s�ra, ustala�t��� varsay�lan �airler-le söyle�ilere a��rl�k veren Gösteri dergilerini ser-gileyebilece�im.

Akatalpa, en çok �iir yay�mlayan dergi olmay�sürdürüyor. Mart2012 say�s�nda 28

�iir yer al�yor. Ore-say Özgür Do-

�an, �iirli biran lat �ma

yasland�-�� “OnaKelle-mi Götürün” adl� denemesiyleDünya �iir Günü’nü kar��layançarp�c� bir polemik örne�i veri-yor; derginin lamel özelli�i ta-��yan sayfalar�ndaki �iirlere deipuçlar� sa�l�yor. Postmodernanlay���n iki tipik özelli�i, ya-z�da �öyle yer al�yor: “Yarat-mak, a��rmakt�r art�k. Gönülrahatl���yla a��rabilir ve yara-tabilirsiniz, ... Nas�l olsa gele-cekten konu�mak bir eylemeyol açm�yor art�k.”

“BÜTÜNLÜK F�KR�N�Y�T�RD�K!”

Adil �zci, günlü�üne Pas-cal’�n bir sözüyle ba�l�yor: “Kal-

bin kendine özgü nedenleri var-d�r ki ak�l hiçbir zaman onlar� an-

layamaz.” Gerçekli�i kavramaktankaytarma tutumunun gerekçesi çok

aç�k biçimde verilmi� bu sözde...Mehmet Gökyayla, Haydar Ergülen’in

Üvey Sokak kitab�n� ele al�yor; �airin,“Bütünlük fikrini çoktan yitirdi�imizden ol-

mal� bu yeni durum” saptamas�ndan yola ç�ka-rak gelinen noktada, “... hepimizi birbirimizebenzettiler, bir nevi tek tip olduk say�l�r. �ki üçfarkl� ses, birkaç c�l�z itiraz, onlar da ço�u kezduyulmaz” sonucuna var���n� irdeliyor.

�brahim Oluklu, Özge Kocatürk’ün “BuKalp Seni Ö�ütür mü?” �iirini irdelerken, “bi-reyin hallerini dünyan�n hallerinin yerine geçir-me” tutumunun kar��s�nda konumlan���n� veri-yor... Alper B�çakç�, Tamer Sa��r’�n ilk kitab�K�rç�l’� (Yasakmeyve Y.) tan�t�rken �airin “kafakar��t�r�c�” izleklere yöneli�ine dikkat çekiyor...

Uç �iirler’ini (Enis Batur, K�rm�z� Y., 2011)de�erlendirirken Gültekin Emre’nin Hilmi Ya-vuz’u hiç anmamas� yad�rgat�c�. �öyle ki, Ba-tur’un “b(ulu)t, ya(zar)ak, b(irin)ci, k(ayna)k” vb.sözcüklerin içinde çok farkl� sözcüklerin deharflerini ta��mas� olgusunun çarp�c� örnekleri-ni Hurûfî �iirler (2004) kitab�nda sözcükleremistik serüvenler yükleyerek Hilmi Yavuz ver-mi�ti: “tü/kendi”...

“HEP AYNI B�Ç�MDEN ���RSIKILIR”

Musa Öz, postmodern söylemin ilginç örne-�ini sunuyor: “Unutup gidiyorsun kokunu ace-leyle”... �brahim Dervi�o�lu, “Hiçbir kolonyan�naç�s� gönyeyle ölçülmez çünkü” dizesinde, abes-le i�tigalin ayn� çizgide imgesini veriyor “Pisu-var”da... Bünyamin Demir, “Duvar�na boyan�r-m�� elini kalbine koyan f�rça” diyerek i�i daha ile-

ri götürü-yor... NaciBahtiyar,“Bo�luk”uson dizedetan�ml�yor:“tarife s��-m�yor so-ka��n ver-

di�i namus”... Perihan Baykal, “hep ayn� biçimde yazamam

�iir s�k�l�r” dizesiyle ba�lad��� �iirinde bu tutumusürdürüyor... Melih Kabalak, tüketimi kutsalla�-t�r�yor: “Tüketti�im her �eyin getirdi�i hafiflikleyürüdüm”... Pelin Özer, “Beni bir sokak lambas�olarak hat�rla” diyor Afrika’ya... Seçil Özcan,“kendini toplamaya ötekilerden ba�la!” diyor ge-nel havaya uygun olarak... P�nar Do�u, “kim se-vebilmi� kendini / görmeden aynay�” dizesiyle ya-n�tl�yor onu... M. Sinan Karadeniz, nice uzun di-zelerden sonra söylüyor �iiri için gerekli esin kay-na��n�: “kar�n, suyun evime indirdi�i harflerdeniçeri / girmeli bir ya�mur edimi”... Emin Kaya,“ya da bo� bir çarm�hta birbirine kanayan / sus-kun iki m�h” olarak �iirle valse kalk�yor.

Rahman Y�ld�z, “yemin, güruh, mahv” bö-lümlerinden olu�an, “beni uzun sedyeler olarakhat�rlayacak annem” gibi etkili ve yal�n imgele-rin, “d���msa �arap toku�turan iki ahmak batta-niye” gibi abur cuburla ayn� çuvala t�k��t�r�ld��� “ÂhMine’l Mevt” ba�l�kl� mevlitsi �iirinde, “hepimi-ze terörist diyecekse de / Malta art�k çok uzak-tad�r sevgilim” diyerek yak�nlara hiç bakmad���itiraf�n� “benim cesedimi kim y�kayacak?” dize-siyle noktalarken, emperyalizmin insandan ge-riye bir ceset bile b�rakmad���n� m� ima ediyor?

Ozan Öztepe, Akatalpa la-boratuvar�ndaki tüm �airlerdenfarkl� olarak, gerçeklik duygu-su çok güçlü, ama i�lenmeyemuhtaç bir anlat�m örne�iylegörünüyor Dacat Reis’te: “�n-ce bir anne eli �efkati ile aç�l-s�n penceresi kap�s�.”

“���RDENFELSEFEYE GEN��LEMEK”

Gösteri’nin 306. say�s�nda �iir de�erlendir-melerinin belirgin bir a��rl��� var. Do�an H�zlan,“So�uk k�� günlerinde �iirler �s�tacak içinizi” di-yor “Editörden” sayfas�nda.

Cenk Gündo�du, Haydar Ergülen’le “A�k �i-irleri Antolojisi” (K�rm�z� Kedi Y.) üstüne söyle-�iyor. Ergülen, her türlü ki�iselli�i silen teknolo-ji kar��s�nda Fecr-i Âtî’ye gönderme gere�i du-yuyor: “A�k, �ahsi ve muhteremdir”... Mustafa

�erif Onaran, Yunus’tan �hsani’ye “Halk edebi-yat� gelene�inde ba�kald�ran �iir”i vurguluyor...Gültekin Emre, “�iirlere, Gurbete, Trenlere, Gö-çe Sar�n Beni” yaz�s�, ad�nda “tren” geçen �iir veöykülerle gurbete dal�p gidi�in hüzünlü istasyo-nu gibi...

Deniz Durukan, “Fahriye Abla’dan ÇanakkaleliMelahat’a Modern Türk �iirinde Kad�n �mgesi”(Everest Y.) kitab�n� anlatt��� yaz�s�n� “kad�n�n za-ten sivil” kimli�inin sergilenmesi üstüne kuruyor...Yavuz Özdem; Rüzgâr Odas�’nda Kemal Ate�,Murat Üstübal, Egemen Berköz, Hayati Baki veVolkan Hac�o�lu’nun �iirleri üstüne izlenimleri-ni keyifli bir anlat�mla veriyor... Onur Bilge Ku-la, Hegel’den yola ç�k�p Jean Paul’de noktalad���“Yaz�nsalla�t�r�c� fantezi ve gösterge” yaz�s�ndadil ve imge konusundaki ili�kiyi, Goethe’den esin-lenerek �öyle tan�ml�yor: “Dilin genel özelli�i im-geselliktir”... Adnan Özer’in “Gizledikçe A�k” �ii-ri üstüne �air olarak niyetiyle Baki Ayhan T.’ninokur niyeti pe� pe�e yorumlarla sunuluyor... Ari-fe Kalender, Gültekin Emre’nin yeni �iirlerini ir-delerken okura �air hakk�nda ilginç ipuçlar� ve-riyor...

Hüseyin Peker, Mustafa Ergin K�l�ç’�n sorular�n�yan�tlarken, “�iir ya�anm��l�ktan do�mal�” diyorve ekliyor: “Dönemsel vurgular önce �airi etki-ler”... Mustafa Köz, “Gerçekli�i lirizmin içindengösteren �air” ba�l���yla �iiri üstüne görü�lerini be-lirttikten sonra Ahmet Ada’yla söyle�iye geçti-�inde �öyle diyor Ada: “�iirden felsefeye bakmakhem evrensel söyleyi�e hem de izleksel geni�li-�e yol aç�yor”...

Görüldü�ü gibi, �iir üstüne ileri geri çok sözedilen Gösteri’de, söyle�ilen �airlerin daha önceyay�mlanm�� �iirleri d���nda üstünde durulmaya de-�er ürün yok neredeyse... Levent Karata�’�n so-rular�n� yan�tlarken Vural Bahad�r Bayr�l’�n söy-ledi�i de bunu duyumsat�yor: “�nsan� ancak �iiryazmak �air yapar”... Ne yaz�k! �airlerimizin söy-ledikleri de incir çekirde�i doldurmuyor...

Enis Batur, ülkenin durumuyla entelijensiya-n�nki aras�nda ba� kurdu�u son yaz�s�nda �öylediyor: “Sorun, ‘s�ra’n�n size gelip gelmemesineba�lanamaz: Ba�kalar�na gelmi�se, bir ülkenin

içinde ya�anabilirlik kat-say�s� enikonu dü�mü�demektir.” (22 Mart)

Veysel Çolak 40 y�l-d�r �air, �iiri ve okurba�lam�nda tam da bu-nu söylüyor ama anla-tam�yor...

*Bu amaçla, �iirin dergi takvimine tam bir y�lönce Hurûfat’ta Lamelif kö�esiyle ba�lam��t�m.Araya a�amad���m kimi nedenlerle kopukluk gi-rince, bu kez Ayd�nl�kK�TAP’taki Arakablo’yu heray�n son cumas�nda dergilere ay�rarak �iirin der-gi takvimini burada sürdürmeye yöneldim. Bu tak-vimde ay�n �iiri önerisi de yer alacak...

[ARAKABLO’da de�inilmesini istedi�inizyay�nlar� (Ca�alo�lu, Ankara Cd., Pamir Han,

22/14, Sirkeci-�ST.) adresine gönderebilirsiniz.]

“Hepimizi birbirimizebenzettiler”

SEYY�T NEZ�R

[email protected]

Enis Batur, son yazısında şöyle diyor: “Sorun, ‘sıra’nın size gelip gelmemesine bağlanamaz: Başkalarına gelmişse, bir ülkenin içinde yaşanabilirlik

katsayısı enikonu düşmüş demektir.”

Page 16: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA16 Aydınlık KİTAP

CAFER YILDIRIM Adının gazete sayfalarında geçtiği günlerde, Nil-gün Marmara’nın şiirini olağandışı bir meraklaokumuştum. Daha sonraki yıllar içinde onun şi-rine tekrar tekrar döndüm, şiiri üzerinde uzunuzadıya düşündüğüm zamanlarım oldu. Ondançok uzaklardaydım üstelik. Kendini çok yüksek-lerden boşluğun sonsuzluğa karışan mesafelerinebırakışındaki sarsıcı gerçekliğin ardındaki ruh ha-lini anlayabilme isteğinin ürünüydü belki buçabam. Belki de o gerçekliğe neden olan sırra ışıkdüşürecek ipuçlarına rastlayabilme ihtimalinin bü-yüttüğü bir merakla hareket etmiştim. 1977’den87’ye, on yıllık bir zaman diliminin, arada bir açı-lıp yazılan ve sonra kapatılan yapraklarındaki şiir-lerini defalarca okudum.

Zor, hem de çok zor, neresinden tutarsanız tutunkendini bir türlü ele vermeyen ama o oranda da güçlübir şiirle karşılaşmam beni şaşırtmadı işin doğrusu.

BAMBA�KA B�R PENCEREDEN…Şaşırtıcı olan Nilgün Marmara’nın bütünüyle

mahalli olanın, yerelin dışına çıkmış olması, yerle-şik değerlerin izlerinden arındırılmış bir şiir kura-bilmiş olmasıydı.

O sadece bize ait toplumsal hayata değil, kendihayatına da, ama asla artistik bir tutumla değil,olağan bir eda ile başka, bambaşka bir dünyanınpenceresinden bakıyordu.

Üstelik tanıklıkları ve yaşadıklarıyla ilgili hiçbirşaşırmışlık izine rastlamadım onda. Kazanılmış birolağanlık halindeydi.

Şiirini mana boyutuyla mahalli olanın dışındainşa etme iradesi ahenk alanında da var gücüylebir çalışma içinde olduğunu gösteriyor.

Marmara, Türk şiirindeki hiçbir gelenekselahenk unsurunu rastlantısallık dışında kullanma-dığı gibi hiçbir biçimsellik içine de sıkışmıyor.Anlam dünyası nasıl gerektiriyorsa şiirini biçimselolarak öyle yapılandırıyor.

Dizeler bazen merdiven basamakları gibi bazende bölünmüş parçalar halinde diziliyor. Bazen üçbazen beş bazen ikilikler halinde öbekleniyor. Ba-zense şairimiz nesrin tekniğine başvuruyor.

Sessel uyumsa hiç ilgilendirmiyor onu. Bam-başka biçimler içinde soluk alıp veren dizelerindene uyağın tok sesini ne de aliterasyonun fısıltısınıişitebiliyorsunuz.

Marmara şiiri, geleneksel söyleyiş ve bu söyle-yişin hitap ettiği zevk bakımından da Türk okuru-

nun beğeni kalıplarının dışında bir yerde duruyor.İlle de bir belirleme yapmak istersek onun şirininçeviri tadında olduğunu söyleyebiliriz.

SER VER�P SIR VERMEZ B�R D�LBu tat, ana besinini Türkçenin sentaksına ay-

kırılıktan alıyor. Marmara’nın, sözdizimini süreklibozması, bunu bir anlatım tekniği olarak benim-sediğini gösteriyor. Üstelik o bu tekniği, birdönem etkilendiği bütün İkinci Yenicilerden dahafarklı ve yetkin biçimde kullanıyor.

Alışılmışın dışına taşınmış sentaksın alışılma-mış bağdaştırmalarla örgülenmesi sonucu kolayanlamalara kapılarını sımsıkı kapatmış elit bir dilile yüz yüze kalıyoruz.

Şairin tercihini seçkin öz Türkçeden yana yap-ması da dilinin ser verip sır vermezliğine yeterlikatkıyı fazlasıyla sunuyor.

İçerik bakımından ise Marmara’nın şiiri bütü-nüyle soyutluk üzerine kurulmuş bir şiir. Bir dünyagörüşünün, bir hayat tarzının, felsefi akımın, dü-şünce sisteminin taraftarı olan, bunlarla ilgili çağ-rışım yaratan emarelere rastlanmıyor onda. Yerelve yerleşik değerlere sırt çevirmede ahenk, söyle-yiş ve biçimde izlenen tutum bu mecrada da ken-dini gösteriyor.

Marmara şiirindeki en belirgin izlek, içeriğini“hayatın sorgulanması” olarak ele veriyor.

Tematik serpintiler bu izlek üzerinden kristalzerreler halinde onun şiirinin en ücra hücrele-rinde bile gülümsüyor, En azından gülümsemeefektleri sunuyor. Ki Marmara bu tarzında ol-dukça istekli görünüyor. Tematik parçacıklar, lifler

halindeki anlam çeşitlenmeleri tabii ki sonunda birbütünlüğe ulaşıyor.

Onca anlam kıvılcımı, onca imge, onca çağrı-şım, düş ve duygu kımıldanışı yaratan bir okuma-dan sonra Nilgün Marmara şiirinden size bildikfakat ürpertici bir gerçekliğin ağırlığı kalıyor. Buağırlığın adı ölümdür. Böyle bir durumdan en azın-dan kendim için söz edebilirim. Marmara’nın şii-rinde bir temin o ölçüde açıklıkla işlendiği yegâneşiirin, “Savrulan Beden” olması bir tesadüf olmasagerek.

Her harfini bir parçası haline getirdiği ölüm te-minin üzerine inşa edilmiş olan” Savrulan Beden”anlam belirginleşmesinin en yoğun yaşandığı, birbaşka deyişle anlamını en cömertçe sunan şiir.

Dize öbeklenişi, ses akışı, taşıdığı tını bakımın-dan ise bu şiir gelenekten çokça izler taşıyor,büyük oranda yerli olana uygun düşüyor.

BA�AT TEMA: ÖLÜMSavrulan bedenin penceresinden ölüme bakar-

ken şairin, dilinin kilidinden çözülmesinin, herkesebenzediği bir yerde durmasının bir anlamı olmalı-dır kuşkusuz. Hiçbir yoruma kapı aralamamak,yanlış anlamalara imkân tanımayacak biçimde gö-rünmek istediği için bunca açık olma gereği duy-muştur belki. Kendi şiir evreninin sınırları dışınaçıkmamasının nedeni belki de sözlerinin başat te-ması ölümle ilgili olmasındandır. Şiirinin temel iz-leği olan ölüm gerçekliğiyle onca yüzleşemedensonra Nilgün’e en yaygın olarak bilinen ve ger-çekte bir veda olan o dizeleri yazmak kalıyor artık:

Ey iki adımlık yerküreSenin bütün arka bahçelerini

Gördüm ben!Nilgün Marmara ile benzer bir seçim yapmış

olan başka bir şair, Soysal Ekinci için yazdığım biryazının son cümlelerini burada da tekrar etmek is-tiyorum: Dünyayı anlamlandıranın varoluşumuzolduğunu biliyoruz ki yaşamakla bedellidir. Oncaacı vericiliğine karşın insanın en güzel duruşuhayat değil midir…

NOT: Nilgün Marmara 1958’de İstanbul’dadoğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Kolejive Anadolu Lisesinde okudu. Boğaziçi Üniversi-tesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi.

Eserleri: “Daktiloya Çekilmiş Şiirler” (1988),“Metinler” (1990), “Kırmızı Kahverengi Defter”(1993), “Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağla-mında Analizi”(2006). 13 Ekim 1987’de yaşamınıyitirdi.

Marmara’nın şiiri, geleneksel söyleyiş ve bu söyleyişin hitap ettiği zevk bakımından daTürk okurunun beğeni kalıplarının dışında bir yerde duruyor. İlle de bir belirlemeyapmak istersek onun şirinin çeviri tadında olduğunu söyleyebiliriz

Türk Şiiri’nin ayrık sesi: Nilgün Marmara

YERLE��K DE�ERLER�N �ZLER�NDEN ARINDIRILMI� B�R ���R

Pek az zamanı kaldı bu zora sokulmuş bedeni-

min,Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi…

Tüy, kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden,

Kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın!

Nasıl da biçilmiş kaftan ölüm

bu solgun yürek için.

Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir,

bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.

Yitiyor işte göz ardı edilen bedenim,

Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi…

Dost, ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden

Doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle!

Bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri,

Son verilebilir yaşamın benimki olduğunu?

Şendim, şendim ben,

Kahkahalarım insanları ürkütürdü!

Zamanı azaldı artık, zorlanmış bedenimin,

Olduğum gibi ölmeliyim, olduğum gibi…

Aşk, bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden,

Kalıvermeliyim öylece kaskatı!

SAVRULAN BEDEN

Page 17: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

TUNCA ARSLANKanada taşrasında öğrencileri taşıyanservis otobüsü karla kaplı yoldançıkar, donmuş göle uçar ve 14 çocukyaşamını kaybeder.Olaydan bir süresonra orta yaşlı biravukat olan MitchellStephens, kasabayagelir, kazada ihmalolduğunu ileri süre-rek acılı aileleri taz-minat davasıaçmaları için iknaetmeye çalışır. Step-hens, ailelerle tektek görüştükçe, bazıgerçeklerle yüzleşir.Ölen çocuklar, tıpkı“Fareli Köyün Ka-valcısı” masalındakigibi hata ve günahiçindeki anne baba-larının kefaretini miödemişlerdiracaba…

Emekçi sınıfın-dan bir ailenin dört çocuğundan biriolan 1940 doğumlu Russell Banks, ya-zarlıktan para kazanmadan önce sıhhitesisatçılıktan ayakkabı satıcılığınakadar pek çok işe girip çıkmış. Han-dan Balkara’nın çevirisiyle DostYayınları’ndan 2000 yılında“Başka Bir Dünya” adıylaTürkçeye çevrilen “TheSweet Hereafter”i,1991’de bir gazete ha-berinden yola çıkarakyazmış. Banks’ın kar-deşinin de nedeni birtürlü açıklanmayanve tıpkı romandakigibi muammaya dö-nüşen bir tren kaza-sında öldüğünü,annesinin yaşamı bo-yunca bu kazanın etkisin-den kurtulamadığınıbelirtelim. Yazar, bu tür felaket-lerin ardından geride kalanların yaşa-mının kazadan önce-kazadan sonradiye ikiye bölündüğünü bizzat yaşamış

yani. Romanın özgün adı da karakter-lerin felakete ilişkin anlatımlarınahakim olan “araf” duygusundan kay-naklanıyor.

Filmlerinde, Banks’in genel tema-sına uygun öyküleranlatan; suç mu, cezamı, kader mi sorula-rını ortaya atan Ka-nadalı yönetmenAtom Egoyan’ın1997’de çektiği ve ro-manla aynı adı taşı-yan film de “FareliKöyün Kavalcısı”nınizleği üzerine oturur,büyüklerin yaptıkla-rından (ya da yapma-dıklarından) ötürü“başka diyarlara sü-rüklenen” çocuklarınüzerinden dünyayıyorumlar. Dünya,masumların öldüğü,masum olmayanlarınise öldüğü bir dünya-dır. Egoyan, son de-rece etkileyici

illüstrasyonlar eşliğinde ünlü masalıfilmine ekler ve “araf” duygusunu ma-salımsı bir anlatımla aktarır.

Sorular soran ama kesin yanıtlarvermeyen, karakterleri acımasızca yar-

gılamak yerine tanıtmayaçalışan, seyirciye yal-

nızca ipuçları sunan;Ian Holm, Bruce

Greenwood,Sarah Polleygibi drama ge-leneğindengelen oyuncu-ların çok etki-leyici olduğu,özellikle çocuk

sahibi olanlarıürperticilik ve

büyük bir acıylayüzleştiren bir film-

dir “Başka Bir Dünya”.Filmin iki dalda Oscar’a

aday olduğunu, 1997 Cannes’da si-nema eleştirmenleri-Fipresci ve jüriözel ödülü kazandığını da belirtelim.

RUSSELL BANKS, ATOM EGOYANVE “BA�KA B�R DÜNYA”

Atom Egoyan’ın 1997’de çektiği ve romanlaaynı adı taşıyan film de “Fareli KöyünKavalcısı”nın izleği üzerine oturur,büyüklerin yaptıklarından (ya dayapmadıklarından) ötürü “başka diyarlara sürüklenen” çocukların üzerinden dünyayı yorumlar

Aydınlık KİTAP

Büyükleringünahını, çocuklar mı öder?

Emekçis�n�f�ndan birailenin dört

çocu�undan biri olan1940 do�umlu RussellBanks, yazarl�ktan parakazanmadan önce s�hhitesisatç�l�ktan ayakkab�sat�c�l���na kadar pek

çok i�e giripç�km��

Page 18: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA18 Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR

Isabel de Madariaga�� Bankas� Kültür Yay�nlar�

Çev. Emin Tanr�yar572 s.

Çar olarak taç giyen ilk Rus hüküm-darı olan IV. İvan, Osmanlı padişahlarıKanuni Sultan Süleyman, II. Selim veIII. Murat’a denk düşen uzun iktidarı(1547-1584) süresince bir korku impa-ratorluğu yaratmıştır. İktidarına rakipçıkacağından korktuğu kuzenini ve onadestek olduğundan şüphelendiği ilerigelenleri öldürtmüş, kazayla oğlununda ölümüne neden olmuştur. Novgo-rod şehrinin imhasını emretmiş, bin-lerce kişi katledilmiş, onbinlerce kişisürülmüştür. “Hem korku hem de hay-ranlık uyandıran, müthiş” anlamındaki“Grozny” lakabını da bu nedenle ka-zanmış ve tarihe Korkunç İvan olarakgeçmiştir. Rusya tarihinin önde gelenotoritesi Isabel de Madariaga’nın, Kor-kunç İvan’ı kendi çağının içinde ve or-taya koyduğu kişiliğin yakın tarihekadar uzanan çağrışımları çerçevesindeele aldığı bu muhteşem biyografi, Rus-ya’nın derin tarihine ışık tutuyor.

Korkunç İvan

“Fadime Uslu çağdaş öykücülüğümü-zün ana izleklerinden “küçük insan”dünyasını gizlendikleri yerden bulupçıkarmada, onların öykülerini edebi-yata aktarmada çok başarılı.” Turgay Fişekçi “Daha ilk satırlarda öyküsünü kuru-yor yazar, sonra adım adım öykününmerkezine ilerliyorsunuz. Vardığınızyerde, o büyük sarsıntının özelliklekadın ruhunda nasıl derinleştiğini veartçıların hâlâ devam ettiğini görüyor-sunuz.” Ethem Baran 2011 Yunus Nadi Öykü Ödülü‘nü“Gölgede Yaşamak” başlıklı dosya-sıyla kazanan Fadime Uslu, anlaşıl-mayı bekleyen duyarlı, kırılganinsanları, onların iç hesaplaşmalarınıkendine özgü bir dille öyküleştirirken,günümüzde gittikçe sığlaşan yaşam-ları da mercek altına alıp irdeliyor.

Gölgede Yaşamak

Turgay Noyan’ın yıllarca işlettiği veorkestra şefliğini yaptığı İstanbulBostancı’daki Turgay’ın TavernasıDerya, 1970-80’li yıllarda Türki-ye’nin en önemli eğlence yerlerin-den biridir. Bu kitapta Noyan, akıcıüslubuyla o günleri anlatıyor. Kitap-taki öykülerin arasında; taverna anı-larının yanı sıra Demokrat Parti,28-29 Nisan 1961öğrenci hareket-leri, 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasıda yer alıyor. Sovyetler Birliği’ne ya-pılan uzunca bir turnede geçenolaylar ise keyif ve ilgiyle okuyacağı-nız bir başka bölüm olacak… Mey-haneci’de anlatılan, “KadehlerinArdındaki Dünya”da Türkiye’ninpopüler ve siyasi tarihine ait pekçok iz bulacaksınız…

Meyhaneci - Kadehlerin

Ardındaki Dünya

Türk edebiyatının büyük ustası,Aydınlık yazarlarından TarıkDursun K.’dan doyumsuz bireser... “Alçaktan Uçan Güver-cin”, babasının dağ çadırındankaçırıldıktan sonra iki ay süreyleçeşitli kişilerin tecavüzüne uğra-yan on yedi yaşındaki Menek-şe’nin hikâyesi. Menekşe’yetecavüzle suçlanan on dört kişi-nin yargılanma süreci içinde yeryer geriye dönüşlerle verilen buhikâye çevresinde roman,1970’ler Türkiye’sinin taşra haya-tını güç ilişkileri, siyasi çekişme-leri, her sınıf ve tabakadaninsanlarıyla; bütün bayağılığı,sahteliği ve sığlığıyla yansıtıyor.

Alçaktan UçanGüvercin

“Kimse gidecek kadar kahraman,kalacak kadar vatansever değil.”Bir yanda işkenceler, kayıplar, ölüm-ler, katliamlar, sürgünler... Diğeryanda umut, mücadele ve direnç...Sevincin ve coşkunun, acı ve umut-suzluğun yanıbaşında filizlenişinin ta-nıklığı. Çaresizlikten mücadele,baskılardan direniş yaratan bir halkınfotoğrafı. Kitap sahne sahne ilerle-yen bir günce niteliğinde. Röportaj-lardan anılara, tarihsel kısaöykülerden aforizmalara yayılan,Latin Amerika halkının geçmişineayna tutan, acıları ve umudu yanyana ve keskin bir dille anlatan alışıl-madık bir yaşam öyküsü. İnsanın in-sanlık savaşına dair bu sahneleriokurken hissettikleriniz sizi, neredeolursanız olun, yakın çağrışımlara sü-rükleyecek. Galeano, dünyanın vic-danı olmaya devam ediyor.

Aşkın ve SavaşınGündüz ve Geceleri

“Ölüm sonrası dul kadının yap-ması gereken sayısız iş arasındabir tanesi çok önemli: Kocasınınbirinci ölüm yıldönümünde dulkadın şunu düşünmeli: Hayattakalabildim.” 2008 yılının Şubatayı. Joyce Carol Oates, rahatsızla-nan kocası Raymond Smith’i birhastanenin acil servisine götürür.Teşhis zatürredir. Her ikisi deRay’in birkaç gün içinde taburcuedileceğini düşünür. Ne yazık kibir enfeksiyon sonucu Ray yaşa-mını yitirir. Joyce Carol Oatesbeklemediği bir anda ve tamamenhazırlıksız olarak “dulluk” gerçe-ğiyle karşı karşıya kalmıştır. Çağ-daş Amerikan edebiyatının enverimli ve önemli yazarlarındanbiri olan Joyce Carol Oates, koca-sının ani ölümünün ardından yaşa-dıklarını, bu kayıpla nasıl başaçıktığını bu anı kitabında tümaçıklığıyla ve içtenliğiyle anlatıyor.

Dul Kadının Öyküsü Çin YüzyılınıAnlamak

Olanları, romanın başkahramanı JedMartin anlatsaydı, söze bir 15 Aralıkgünü evdeki ısıtıcının bozulmasıyla baş-lardı belki. Belki de Noel yemeklerinibaş başa geçirdiği, işine yürekten bağlı,tanınmış bir mimar olan babasındankonu açardı. Ayrıca Komiser Jasselin’inpolis ekiplerini bile dehşete düşüren,korkunç bir cinayeti aydınlatmasınayardım ettiğini de atlayamazdı. Meslekyaşamının başlarında, fotoğraf sergisi-nin açılışında tanıştığı güzelim Rus kızıOlga’yı anlatmadan da geçemezdi el-bette. Her çevreden ünlülerin (MichelHouellebecq de o ünlüler arasındaydı)portreleriyle kurduğu “Meslekler” dizi-siyle dünya çapında üne kavuşmadanönceydi kızla tanışması... Michel Ho-uellebecq’in 2010’da Goncourt Ödülükazanan romanı, sanata, paraya, aşka,baba oğul ilişkisine, ölüme, iş hayatına,turistik bir cennete dönüşmüş Fran-sa’ya dair çetrefil bir labirent...

Harita ve Topraklar

Can Yay�nlar�Michel HouellebecqÇev. Orçun Türkay

352 s.

Tar�k Dursun K.Yap� Kredi Yay�nlar�

200 s.

Fadime UsluEverest Yay�nlar�

112 s.

Kerem GöktenNota Bene Yay.

392 s.

Sel Yay�nc�l�kEduardo Galeano

Çev. Süleyman Do�ru, 200 s.

Çin, içinde bulunduğumuz yüzyılınen tartışılan ülkesi. Ülke gerek içindebulunduğu iktisadi atılım gerek dev-letler sisteminde etkisi giderek artanbir aktör olması nedeniyle dikkatleriüzerine çekmektedir. Sahibi olduğubüyük uygarlık birikimi de gözönüne alındığında ülke hem merakhem de endişe uyandırıyor. Çin’in,günümüz kapitalist uygarlığı ile olanilişkisini ele alan bu çalışmanın kap-sadığı zaman diliminin başlangıcı;Çin’in dünya-sistemi ile olan ilişkisi-nin uzun mesafe ticaretinin ötesinegeçerek, hiyerarşik bir ilişki biçiminebürünmeye başladığı Afyon Savaşla-rı’na kadar uzanmaktadır. Politika-sını Mao’nun ölümünün ardındandeğiştiren Çin’in bugün gelinen nok-tada Sermaye birikim rejiminin, Mao dönemi sermaye birikim rejimiile taban tabana zıt olduğu ileri sürü-lebilir.

K�rm�z� Kedi Yay�neviJoyce Carol Oates

Çev. Alev Bulut Kerimo�lu416 s.

Turgay NoyanNaviga 180 s.

Page 19: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA 19Aydınlık KİTAPYENİ ÇIKANLAR

Atatürk’ünİstanbul’daki

Günleri

Alan Lightman’ın modern klasiklerarasında sayılan ve otuzdan fazla dileçevrilen çoksatar romanı “Einstein’ınDüşleri” dünyanın birçok yerinde ti-yatroya, dansa hatta müziğe uyar-landı, ressamlara esin kaynağı oldu.Italo Calvino’nun büyüleyici ve şiirseldiline benzer bir üslupla anlatılan hi-kayeler Einstein’ın 1905’te İsviçre’debir patent bürosunda çalıştığı sıra-larda zamanın doğasına dair kurduğudüşlere dayanıyor. Her bir düş zama-nın bildiğimizden farklı aktığı olasıdünyalara açılan bir kapı... “Bu dün-yada zaman dairesel ve insanlar se-vinçlerini ve kederlerini tekrar tekraryaşıyorlar...” “Bu dünyada iki zamanvar. Biri mekanik zaman, diğeri bede-nin zamanı. İki zamanın karşılaştığıyer, umutsuzluk. İki zamanın ayrıldığıyer, hoşnutluk...”

Einstein’ın Düşleri

Rüyalar ve gerçekler... İkisini ayırtedebildiğinizden emin misiniz? Hatır-ladığınız bir şeyi kaç kere rüyanızdagördüğünüzü, ama aslında yaşamadı-ğınızı fark ettiniz? Rüyanızda gördük-lerinizin gündelik yaşantınızdakarşınıza çıktığı oldu mu hiç? Kaçkere belki bir gün öncesinde çözül-mez görünen bir uyanınca çözüverdi-niz? Yağmurun hiç durmadan yağdığıbir kent. Masa başında çalışan, hayatyoksunu bir adam. Kentin orta ye-rinde, paslanmış, küflenmiş, çürümüşbir panayır. Düşleri bile belgeleyen,herkesi izleyen amansız bir takip sis-temi. Ve tüm bunların ortasında,olanca şaşkınlığıyla, durmaksızın düş-lere uyanan bir adam. “Hafiyenin ElKitabı”, cinayetler, filler ve düşler ek-seninde dönen amansız bir macera.Algının tüm kapılarını zorlayan, yaka-nıza yapışan, ısrarlı bir rüya gibi.

Hafiyenin El Kitabı

Bulutların arkasında her zaman birgök vardır. On beşindeki vahşi, asiCun, Tokyo’nun caddelerinde sürtü-yor, plastikten ıvır zıvır satıyor. Aile-sinden uzakta; zaten onların sözünüetmeyi bile reddediyor.

Bir gün, Japonların “milli spor”usumo güreşinin namlı hocalarındanŞomintsu ona “Sende bir şişman gö-rüyorum!” diyecek ve Cun’un hayatıtamamen değişecek.

Yalnız bir sorun var: Cun, nekadar uğraşırsa uğraşsın, şişmanlaya-mıyor! Sonrası, Cun’un sumo ve ZenBudizm aracılığıyla gücünü, aklını,kendini, “melek” annesiyle bir“isim”den ibaret olan babasını veaşkı keşfetmesinin öyküsü.

Kahramanı Cun gibi incecik, esinkaynağı ve temel konusu Zen gibiözlü bir roman.

ŞişmanlayamayanSumocu

Korsakov, anıların sabitlenme-sinde baş gösteren hafıza kaybı-nın, bir uydurmacalar ve sahteanılar karışımıyla telafi edilme-sinden oluşan bir sendrom. Kor-sakov hastası, zihinselkarışıklıktan mustariptir, dikkatidağılır, zaman ve mekân içindeyönünü şaşırır. Bu hastalardanbiri de Fottorino’nun romanınınbaş kahramanı Français. Baskıcıbir Katolik ortamda, kayıplarladünyaya gelen Fronçais, çocuk-luktan başlayarak hayatın kendi-sine sunduğu üç adet soyadının(Ardanuit, Mamman, Signorelli)peşinden şiirsel bir yolculuğa çı-kıyor. Bu adlar ve onların arka-sına saklı hayatlar, bir çocuğunkum kaçmış gözlerini ve huzur-suz belleğini Nice’ten Sicilya’ya,Tunus’a kadar sürüklüyor.

Korsakov

Giddar’da güneş binlerce kezdoğdu, binlerce kez battı. Buyaşlı topraklar; anlatılamaz sır-lar, yürek dayanmaz yıkımlar,akıl almaz yücelikler gördü.Akıllıların, aptalların, iyilerin,kötülerin, büyüklerin, küçükle-rin efsanelerini tarihin derin-liklerine gömdü. Dağlar,denizler kendini tanrı sananla-rın ellerinde yer değiştirdi.Umutlar, korkular, acılar, mut-luluklar bir koza gibi ince inceörüldü. Ve beşinci çağın ba-şında bir şeyler değişmeye baş-ladı. En baştan beri butopraklarda olan tanrıların,tanrıçaların çocukları artık on-lardan daha uzağa bakmayabaşladılar. Beşinci çağın ba-şında, insan ilk kez tanrısınakarşı gelmeye başladı.

Beşlerin Çağı

Neil GaimanKabalc� Yay�nevi

Çev. Hamide Koyukan, 352 s.Önce Douglas Adams, biz dünyalı-ları “Otostopçunun Galaksi Reh-beri”yle tanıştırdı; şimdi de NeilGaiman, bize onunla ilgili her şeyiiçeren bu kitabı sunuyor. Peki bu ki-tapta neler var? *Otostopçununradyo oyunu senaryolarından hiç ya-yımlanmamış bölümler *Otostopyaparak yabancı ülkeleri dolaşıptavuk kümesi temizleyen asi birgençken galaksilerarası mega-staradönüşen Douglas Adamsın yaşa-mından kesitler *Douglas AdamsınDr. Who, Monty Python ve SnowSeven and the White Dwarfs üze-rine yaptığı ilk çalışmalar *ArthurDentin bornozla gezmesinin asıl se-bebi ve daha fazlası! En iyisi kendi-nize bir kadeh Pan GalaktikGargara Bombası hazırlayın, arka-nıza yaslanın ve PANİĞE KAPIL-MAYIN!

Douglas Adams veOtostopçunun

Galaksi RehberiPaniğe Kapılma!

Rus entelijansiyasının 1840’larda Av-rupaya sürgün edilen kuşağı, Rus siya-sal düşüncesinde romantizmdenMarksizme uzanan sürecin taşlarınıdöşemişti. E. H. Carr, “Romantik Sür-günler”de bu tarihsel dönüşümü elealıyor. 40’lar kuşağının en göze çarpanfigürü Aleksandr Herzen etrafındakitartışmalar, çatışmalar, tanışıklıklar vekopuşlarla yaşanan, romanlara taş çı-karır maceraları başarılı bir tarih anla-tısına çeviriyor. Herzen’denBakunin’e, Ogaryov’dan Neçayev’e,Puşkin’den Dostoyevski’ye uzanankahramanlar, devrimciler, edebiyatçı-lar, filozoflar ve entrikacılarla çevre-lenmiş bir 19. yüzyıl panaromasıçiziyor. Siyasi fikirlerin romantizmleçarpıştığı, siyasi mültecilerin aşkla sav-ruldukları bir 19. yüzyıl Carr’ın anlat-tığı... Düşünceler ve fikirler kadarhuzursuz kişiliklerce de yoğrulmuş birçağın, bir kuşağın hikâyesi...

Romantik Sürgünler

Erbu� Kaya�thaki Yay�nlar�

440 s.Niyazi Ahmet Bano�luAlfa Yay�nc�l�k, 756 s.

“Atatürk’ün İstanbul’daki Gün-leri” 1899-1919 ve 1927-1938 yıl-ları arasındaki dönemi kapsar.Atatürk, bu yıllar içerisinde sık sıkİstanbul’a gelmiştir. İlk kez HarpOkulu’na başladığı günlerde gel-diği İstanbul’da, hayata gözlerinikapamasına kadar yaşamıştır.Atatürk’ün İstanbul’a her gelişibaşlı başına siyasi ve kültürel birolay olmuştur: üniversite ziyaret-leri ve profesörlerle görüşmesi,sanat eserlerinin açılışları, denizmanevraları, prens ve prenseslerikabulü, gazetecilerle sohbeti,Türk-Yunan dostluk görüşmeleri,dil konuları üzerinde çalışmaları,Florya ziyaretleri, çok sevdiği hal-kıyla buluşmaları, Savarona ya-tında geçen 65 günü veDolmabahçe Sarayı’nın 71 numa-ralı odasında geçirdiği tedavi dev-resi... ve ölümü.

Jedediah BerrySiren Yay�nlar�

Çev: Algan Sezgintüredi, 296 s.

Edward Hallett Carr Çev. Selda Somuncuo�lu

�leti�im Yay�nc�l�k 383 s.

Alan LightmanÇev. Algan Sezgintüredi

Aylak Kitap, 120 s.

Eric Emmanuel SchmittDo�an Kitap

Çev. Bahad�r Bozkurt, 64 s.

Eric Fottorino Pinhan Yay.

Çev. Hakan Tansel, 232 s.

Page 20: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

İrem Halıç“Baskerville’lerin Köpeği”, Sir Art-hur Conan Doyletarafından yaratı-lan,1854 doğumluünlü İngiliz Dedek-tif Sherlock Hol-mes’un genişkitlelerce takip edi-len maceralarındanbiri. Orijinal dilin-den kısaltılmadançevrilen kitap, İşÇocuk Kütüphane-si’nde polisiyeroman seven ço-cukları bekliyor.

Doyle’un1902’de yazdığı buromanda SherlockHolmes, yardımcısıDr. John Watson ilebirlikte esrarengizbir köpeğin lanetiniaraştırıyor. AmcasıSir Charles Baskerville’in tuhaf birhayvan tarafından parçalanarak öldü-rülmesi üzerine Sir Henry Bas-kerville, atalarından birinindaha aynı şekilde öldü-rüldüğünü öğrenip, ai-lenin üzerinde birlânet olduğuna ina-nıyor ve hayatınıntehlikede oldu-ğunu düşünerekLondra’nın ünlüdedektifi SherlockHolmes’le görüşü-yor. Birçok kez si-nemaya dauyarlanan bu öykü, ef-sanevi bir olay içermesinedeniyle Holmes’un ras-yonalist yapısına aykırı olduğu

için diğer öykülerden ayrı tutulur. İnsanları bir denklemin elemanları

olarak ele alan vedolayısıyla duygu-sal yönlere kayma-yan, olayları sadecemantık çerçeve-sinde değerlendi-ren ve amacınaulaşmak içinzaman zaman alda-tıcı olabilen Hol-mes’ün polisiyeedebiyattaki yeriayrıdır. Yaratıcısın-dan daha çok ünesahip olan ve genişkitlelerce sevilenSherlock Holmesroman kahramanıolmasına rağmenadeta insanlar ara-sına karışmış, yaşa-dığına inanılanİngiltere’deki evi

müze haline getirilmiştir. James Bonddahil tüm dedektiflerin atası kabul

edilmiş, sokaklara ismi verilmiş,heykelleri dikilmiştir. Hay-

ranları Holmes’e okadar sadıktır ki;

yazar Doyle’un“Son Soruşturma”adlı öyküsündeHolmes’ü düş-manı tarafındanöldürtmesi üze-rine, Holmes’ünhayranları bunasessiz kalmamış

ve büyük tepkilergelmesi üzerine

Holmes tekrar ha-yata dönmüştür. Hol-

mes’ün sürekli “Buönemsiz bir ayrıntı Watson,

ama dünyada ayrıntılardan dahaönemli bir şey yoktur” dediği yardım-cısı John Watson da Holmes kadar çoksevilir çünkü en az onun kadar zeki veyeteneklidir. Watson Holmes’e çoközenir ve onun tarafından takdir edil-mek ister, ancak Holmes’ün söyleyebil-diği en iyi şey “Senin yanlışlarınsayesinde doğruyu buluyoruz” olur.

Bu kitap Ender Gürol’un yaptığı başa-rılı çeviri ile, çocuklarınızın Sherlock Hol-mes’u tanıması için bir başlangıç olabilir.İyi ve heyecanlı okumalar diliyoruz.

(Baskerville’lerin Köpeği,Arthur Conan Doyle,

Çev: Ender GürolTürkiye İş Bankası Kültür Yayınları,

2012, 164 s.)

SherlockHolmes

Çağdaş şiirimizin önemli isimlerindenMüslim Çelik, imgelem dünyasındakeşfe çıkaran 52 şiiriyle çocuklara mer-haba diyor. Uzun yıllar edebiyat öğret-menliği yapan usta şairin, sıra dışıçağrışımlarla zenginleşen kalemindensüzülen şiirler, çocukluğu, doğayı veinsan zekâsını yüceltiyor. Renkli söz-cük oyunları, alışılmışın dışında imge-leri, düşündürücü metaforları, yapıbozucu ifade seçimleriyle okurlarınaözgün bir okuma deneyimi sunarken;oyunlu anlatımı aracılığıyla çocuklarıdilden aldığı keyfe ortak olmaya davetediyor. “Peryavşan” kitabıyla 1989Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödü-lü’ne, Necatigül ile 2008 Cemal SüreyaŞiir Ödülü’ne değer görülen Çelik’inokurla yeniden buluşan kitabı, şairinkendi desenleriyle renkleniyor.

KüçücekKarikatürist ve yazar Behiç Ak, 30yıllık karikatür birikimini taçlandıranözel bir albümle Günışığı Kitaplı-ğı’nda. Öncelikle çocuklar düşünüle-rek her yaş için hazırlanan bu özelalbümde yer alan 120 karikatür, sa-natçının 1982’den beri günlük gaze-tede yayımlanan binlerce bantkarikatürü arasından seçildi. Günde-lik yaşamdan ufak tefek ama önemliayrıntılara dikkat çekerek çocukluğuyücelten karikatürler, okul yaşamın-dan arkadaşlığa, çevre duyarlılığın-dan hak ve özgürlüklere, büyümektenmeslek seçimine birçok farklı temadamizahla harmanlanmış bir felsefe su-nuyor. İnsanı ve toplumu derinleme-sine yorumlayan kitap, mizahın hınzırdiliyle eleştiriyor.

Karikatür Kitabı

Yazan ve resimleyen: Behiç Ak,

Gün����� Kitapl���, 160 s.

Adamı ZorlaCadı Yaparlar

Niran Elçi, Resimleyen: Serap Deliorman,

Tudem Yay�nlar�, 88 s.

Beş Kilitli Sandık

Evgene Trivizas, Çev: Ari Çokona, Alt�n Çocuk

30 MART 2012 CUMA20 Aydınlık KİTAP ÇOCUKLAR İÇİN

İnsanları bir denklemin elemanları olarak elealan ve dolayısıyla duygusal yönlere kaymayan,olayları sadece mantık çerçevesindedeğerlendiren ve amacına ulaşmak için zamanzaman aldatıcı olabilen Holmes’ün polisiyeedebiyattaki yeri ayrıdır

Yazar kimliğinin yanı sıra çevirmenliğiylede tanınan Niran Elçi’den sevimli mi se-vimli bir çocuk romanı: “Adamı ZorlaCadı Yaparlar”. Serap Deliorman’ınmuhteşem çizimleriyle ete kemiğe bürü-nen, yakınımızdaki bir çocuğa dönüşenCimcime’nin yaşadığı tatsız olaylara bağlıolarak hissettiği sıkıntı, farklı olduğu içinalay edilen tüm çocukların üzüntülerineadeta ayna tutuyor. Niran Elçi, Cim-cime’nin farklılık durumu üzerine kur-duğu hikâye ile yabancılaşma, kıyaslamave eleştiri üzerine çocukların anlayabile-ceği dilden açıklamalardabulunuyor. Gerek resimleri gerekse ha-reketli konusuyla son derece renkli birkitap olan “Adamı Zorla Cadı Yapar-lar”, çocuklara kitapları sevdirecek ke-yifli bir okuma deneyimi vaat ediyor.

Lort Filibooster kötü bir önseziye kapıla-rak vasiyetini yazmaya karar verir. Bütünservetini Hide Park’ın ördeklerine, çok ço-cuklu taksi şoförlerine ve adını telefon reh-berinden rastgele seçtiği Timothy’yebırakır. Hindistan’a kaplan avlamaya gidenlort esrarengiz bir biçimde kaybolur. Kendihâlinde bir piyano akortçusu olan Timothy,bu beklenmedik miras karşısında çok şaşı-rır. Ancak paha biçilmez definesine kavuş-mak için Ege’deki Sisam Adası’na gitmesigerekmektedir. Orada Timothy’den dün-yanın dört bir yanını dolaşarak beş anahtarbulması istenir. Genç piyano akortçusu,Brezilya, Macaristan, Nijerya ve Avustral-ya’da akıl almaz maceralar yaşar. Esraren-giz bir düşmanı her adımını takip etmekte,ona tuzaklar kurmaktadır. Çeşitli tehlike-lerle burun buruna gelen Timothy, so-nunda güzel bir genç kıza âşık olur.Timothy, bin bir zorlukla bulduğu anahtar-larla define sandığını açınca bir sürprizlekarşılaşır.

“Nesillerdir ailesinin peşini bı-rakmayan lanet, Baskerville’lerinsonuncusu Sir Henry’nin hayatınıda tehdit etmeye başlamıştır. Am-cası Charles Baskerville’in şüpheliölümünün ardından atalarındankalan topraklara dönen Sir Henry,ünlü dedektif Sherlock Holmes’tenyardım ister. Holmes, Doktor Wat-son’u Sir Henry ile birlikte bozkır-daki uğursuz malikaneye yollar vesöylentiler, garip komşular, karan-lık, bataklık ve doğaüstü olaylardanoluşan bu gizemli davayı çözmekiçin harekete geçer.”

Kitap arkası

Yarat�c�s�ndandaha çok üne

sahip olan ve geni�kitlelerce sevilen

Sherlock Holmes romankahraman� olmas�na

ra�men adeta insanlararas�na kar��m��,

ya�ad���na inan�lan�ngiltere’deki evi müze

haline getirilmi�tir

Yazan ve resimleyen: Müslim Çelik,

Gün����� Kitapl���, 88 s.

Page 21: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

30 MART 2012 CUMA 21Aydınlık KİTAPSAHAF

Doç. Dr. Bilal Emil’in “Jön TürklereDair Vesikalar-I / Edebiyatçı JönTürklerin Mektupları” adlı çalışması,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül-tesi Yayınları’nca 1982’de basılmış.Elimizdeki kitap, üç ciltlik bir çalışma-nın ilk adımı. 1876-Birinci Meşrutiyetve 1908-İkinci Meşrutiyet’in mutlaksaltanat yönetimini değiştirmekle bir-likte bu uğurda mücadele edenlerinfikir ve edebiyat eserlerinin de Türkedebiyatnın sahasını genişlettiğini söy-leyen Emil, ortaya sosyal ve politik biredebiyatın çıktığını, hatta bir “ihtilaledebiyatı”nın vücuda geldiğini belirti-yor. Cumhuriyet’ten önce kültür, ede-biyat ve politika hayatımızı değiştirenen önemli fikir ve aksiyon gücü olarakYeni Osmanlılar hareketini gösterenyazar, ikinci sıraya da Jön Türkler’i ko-yuyor: “Bunlar o cins ihtilallerdir kikalem ve kılıç birlikte yürümüş, man-evi (fikri) kuvvet ve maddi (askeri)kuvvet bir arada rol oynamıştır. Esasenson çağı kasıp kavuran ihtilallerin hiç-birinde kalemin gösterdiği bir hedefolmadan kılıç harekete geçmemiştir.”

Önsöz, Giriş ve Notlar dışında “AliKemal ve Murad Bey”, “Ali Kemal’inMektuplarına Dair”, “Ali Kemal’denMurad Bey’e”, “Süleyman Nazif’denMurad Bey’e”, “Süleyman Nazif veMurad Bey” başlıklı bölümlerden olu-şan kitap, Mizancı Murad Bey ve Ali

Kemal gibi, Jön Türkler’den“ricat” eden, günümüzün deyi-miyle “dönekleşen” ve saray tah-sisatıyla Avrupa’dakisefarethanelerde “birer vazifeyetayin edilen” şahsiyetlerin mek-tupları aracılığıyla tarihin karan-lık sayfalarına ışık tutuyor.Örneğin Ali Kemal, 24 Nisan1898 tarihli mektubunda, eskibir öğrencisi olduğu ve hep bağlıkaldığı Mizancı Murad Bey’eşöyle diyor: “Bu yolda elimeöyle malumat geçti ki, dinleyenolsa da söylesem, hayretlere dü-şersiniz. Aman yarabbi! Yazık!Hükümetimizi hainane iğfal edi-yorlar. Fakat kabahatin en bü-yüğü Jön Türklük diye bütün bufesadlara meydan veren hazele-nindir.”

Yine Ali Kemal, 1 Eylül1900’da Murad Bey’e yazdığımektupta, “Sizin zamanınızdaJön Türklük başka idi, şimdibaşkadır. İshak’lar, Cevdet’ler,Hilmi’ler bilmem kimler, birsürü esafil bu mesleği öyle telvis eyle-diler ki herkes Murad Bey’i mumlaarıyor” diyor ve şöyle devam ediyor:“Ben hayattan yorgunum, bahusus ha-yatımın hiçliğinden yorgunum. Yaşımotuza geldi, henüz otuz paralık birhayır işleyemedim, ne nefsime, ne

memlekete,ne aileme, ne de insaniyetehizmet edemedim, edemiyorum. İştebu halettir ki beni perişan eyliyor.Elimden gelse sefahata döküleceğim,dökülemiyorum. Geçen senelerdeneşr-i asar, o küçücük hizmet bir teselliidi, şimdi o da kalmadı.”

“Bunlar o cinsihtilallerdir kikalem ve kılıç

birlikte yürümüş,manevi (fikri)

kuvvet ve maddi(askeri) kuvvet bir

arada roloynamıştır.

Esasen son çağıkasıp kavuran

ihtilallerinhiçbirinde

kalemin gösterdiğibir hedef olmadan

kılıç hareketegeçmemiştir.”

ANADOLU’DAN KİTABEVİ

Özge ErdoğanPek çok insanın en büyükhayallerindendir bir kitapcafe açmak. Kocaeli’de buhayali gerçeğe dönüştürenElif Koçyiğit kitap severleriçin muhteşem bir mekanyaratmış. Su Kitap Kafehenüz iki yaşını doldurma-mış olsa da bu şehirde ben-zeri olmayan bir yer. ElifHanımın daha önce de birkitapevi varmış. Oradaki ki-taplar buranın temeli olmuş.Zamanla, bir yapbozu ta-mamlar gibi, el birliğiyle şuanki haline getirmişler bu-rayı. İnsanlara müşteri gö-züyle bakmak yerine misafirsıcaklığıyla yaklaşan çalışan-ların olduğu, sadece kitapsatın alabileceğiniz değilaynı zamanda çayınızı kah-venizi içebileceğiniz, birkitap seçip okuyabileceğiniz,arkadaşlarınızla hoş vakit

geçirebileceğiniz fevkaladebir ortam burası. Kitaplarınçoğu ikinci el. Korsan kitabakarşı ikinci el kitap sunarakinsanları ucuz fiyatlarla ori-jinal kitaplara kavuşturuyor-lar. Dünya edebiyatından veTürk edebiyatından pek cokyazarın kitaplarını bulabili-yorsunuz raflarda. Bu seneToplum Gönüllüleri Vakfıile birlikte toplu kitapokuma etkinlikleri düzenle-mişler. Cumartesi ve Pazargünleri de film gösterimleri-nin yapıldığı bu mekan sakinmüzikleri, güler yüzlü çalı-şanları ve sıcacık ortamıylasizlere evinizin rahatlığınısunuyor. Onların deyimiylekitapların sıcaklığı eşliğindeçay tadında sohbetlerin yeriburası. Tabii yazmakla anla-tılmıyor, mutlaka gitmenizive o sıcaklığa şahit olmanızıtavsiye ediyorum.

KOCAELI / SU KITAP KAFE

Kitap, çayve film

“Jön Türklere Dair Vesikalar”

Page 22: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi

Soldan sa�a1. Resimdeki yazar - Belirli ölçülere, yasaya, kullan�ma

uygun olan2. Kas�k - A�a��lama, onur k�rma, onuruna dokunma -

Sümerler’de su tanr�s�3. Bir i�i, bir görevi yerine getirme - K�laptan ipekle

i�lenmi�, kal�n ve iri desenli bir tür kuma� - Bir binekhayvan� - Maddenin üç halinden biri

4. A� tabaka - Medeni Kanun (k�sa) - Konya’da bir baraj5. Geni�lik - Hiçbir zaman; katiyen - �nce beyaz et ya da

bal�k dilimi6. Bir kimseyi, hatas�n� söyleyerek kötülükten koruma, do�ru

yola sokma - Eyere al��t�r�lmam�� binek hayvan� - Tanr�

7. Ö�retmenin ö�renciye belirli bir sürede verdi�i bilgi -Bir peygamber ad� - E�ek sesi

8. Otlar - Köpek - Bir zeka oyunu9. Yak�n dost, arkada� - Eskiden belli bir i� kolunun usta,

kalfa ve ç�raklar�n� içine alan dernek10. Vilayet - Jüpiter’in bir uydusu - Genellikle uluslararas�

karayolu ta��mac�l���nda kullan�lan büyük kamyon11. M�s�r’�n plakas� - Tutsak - �talya’da bir yanarda� -

Seryum’un simgesi12. �iddetli sald�r� - Kaba baston - Çok s�k dokulu ve sert

bir seramik hamuru türü13. Yapma, meydana getirme - Ha�lanm�� dövülmü�

bu�day - Klasik Yunan’da bir sitenin halk meydan�14. Azarlama, paylama - Yunan mitolojisinde “bar��

tanr�ças�” - Toparlak kemik ucu15. Türk Mal� (k�sa) - Esas maddesi gümü� sülfür olan

siyah bir minenin, gümü� bir levhan�n öncedenhaz�rlanm�� bölümlerine kak�lmas�yla gerçekle�tirilensüsleme tekni�i - Büyük me�in heybe

Yukar�dan a�a��ya1. Bat� tekni�iyle yaz�lm�� ilk tiyatromuz2. Kötü, üzücü - Bir nota - Mikroptan ar�nd�rma, sterilize etme3. Hz.Muhammed’i övmek amac�yla yaz�lan kaside - Eskiden lise

derecesindeki okullara verilen ad - Motor güç birimi4. En k�sa zaman parças�, lahza - Geri verme - A��r�

dereceye varan al��kanl�klar - Favori5. Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar�nda yap�lan gösterilerden

gösterilerin her biri - Roma’n�n eski ad� - Küçük masa6. Tren raylar� alt�na konulan k�rma ta� - Nas�l, niçin7. Tantal’�n simgesi - Arnavutluk’un plakas� - Satürn

gezegeninin be�inci uydusu8. Oruç tutan, oruçlu - Birle�imindeki hidrojenin yerine

maden alarak tuz olu�turan hidrojenli birle�ik, ham�z9. Toryum’un simgesi - Ya�� al�nm�� sütten ya da yo�urttan

yap�lan peynir - Yap�t10. “... Gündüz Kutbay” (ney üstad�) - Sevap kazanm�� -

Verme, ödeme - “Fena de�il” anlam�nda bir söz11. Kemer, bele ba�lanan ku�ak - Evin bir bölümü -

Mezopotamya panteonunda tüm tanr�lar�n babas� ve kral�olan gök tanr�s�

12. Doktor (k�sa) - And Da�lar�’ndaki yüksek otlaklaraverilen ad - Roma y��ma toprak in�aat�

13. Bir filmin veya tiyatronun ilk gösterimi - Kutsal say�lanbir �ey üzerine kutsal say�lan bir varl�k tan�k gösterilerekverilen söz, edilen yemin - Yunanca’da bir harf

14. Satürn gezegeninin be�inci uydusu - Göçebelerinkonaklad��� yer - M.Ö.106-43 y�llar� aras�nda ya�am��Romal� devlet adam�, hatip ve yazar

15. Azaba sokma, üzme - Çabucak gönderme, acele yollama- Japonya’da buda rahibesi

30 MART 2012 CUMA22 Aydınlık KİTAP

BULMACA

ALINTI-TEST

Okuyaca��n�z bölümler hangi yazar�n hangi kitab�ndan al�nt�lanm��t�r?

Derken bütün şehir ayaklandı, bilirsiniz yaParis’liler o kadar kolay ayaklanırlar ki, ya-bancı milletler Fransız krallarının sabrınaşaşarlar, nasıl oluyor da bu krallar bu ayak-lanmaların günden güne artan tehlikelerinigörüp bunları gereğince bastırmıyorlardiye. Keşke bu kopuşmaların, bu başkal-dırmaların hangi fırında piştiklerini bilsemde hemcinslerime açıklasam.

Yasak Kent’te doğallık yasaktı. Doğallıkhalka ve barbarlara özgü bir kusur ola-rak kabul ediliyordu, hareketlerdeki za-rafatin sırrı, katı kurallara olan büyük vekesin saygıdaydı. Bakmak, yemek, içmek,oturmak, kalkmak, uyumak, konuşmak,dinlemek, yaşamın en basit ve temel ha-reketleri, çok katı estetik ve bazen man-tıkdışı kurallara bağlanmıştı.

Bu halsizliğime, ne halsizliği, bu kendimibırakmışlığıma işte şu buz gibi soğukta karateslim olmuş sokakta akıp giden hayattaki şi-fanın iyi geleceğini de biliyordum. Hamam-böceğinden bir kaplana dönüşemezdim belkiama hamamböceğiysem bile korkup saklan-dığım o eski püskü şeylerin arasından çıkma-lıydım. Birazcık kıpırdamalıydım.

1 2 3

Do�ru yan�tlar gelecek hafta bu sayfada… Geçen haftan�n do�ru yan�tlar�: 1-(c) 2-(b) 3-(e)

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMÜ

a) Eva Siao / Çin: Hayallerim Hayatım

b) Anchee Min / Madam Mao Olmak

c) Pu Yi / Son İmparator

d) Han Suyin / Sabah Tufanı

e) Shan Sa / İmparatoriçe

a) Elif Şafak / İskender

b) Justin Cronin / Hiçlikten Gelen Kız

c) Derviş Şentekin / Beş Parasızdım ve

Kadın Çok Güzeldi

d) Oğuz Atay / Tutunamayanlar

e) Yusuf Atılgan / Aylak Adam

a) Nedim Gürsel / Paris Yazıları

b) Melih Cevdet Anday / Paris Yazıları

c) Charles Baudelaire / Paris Sıkıntısı

d) Rabelais / Gargantua

e) David Harvey / Paris, Modernitenin Başkenti

Page 23: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi
Page 24: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi5.pdf4 30 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP Sabahattin Ali (1907-1948) “Çalmadan, çırpmadan, bize ek-meğimizi