kitap aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 mart 2012 cuma /...

18
Aydınlık BU SAYIDA 28 KİTAP TANITIMI YER ALIYOR 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . İz Sürenlerin İzinde POLİS DEDEKTİFLİĞİNİN TARİHİ “Bunu biliniz, iyidir bu!” Mecit Ünal Bir Zamanlar Meksika’da “PEDRO PARAMO” ErolToy ve“Azap Ortakları” “Gibi” olmayan aryorum ben… SİLAHIM VE NAMUSUM ÜZERİNE YEMİN EDERİM Kİ... Şiirimizde bir yıldız kaydı: DİDEM MADAK Cafer Yıldırım

Upload: others

Post on 08-Jan-2020

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

AydınlıkBU SAYIDA

28KİTAP

TANITIMIYER ALIYOR

2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidirKITAP.

İz Sürenlerin İzindePOLİS

DEDEKTİFLİĞİNİNTARİHİ

“Bunu biliniz, iyidir bu!”

Mecit Ünal

Bir ZamanlarMeksika’da

“PEDRO PARAMO”

Erol�Toy�ve�“Azap�Ortakları”

“Gibi” olmayan� ar�yorum ben…

SİLAHIM VENAMUSUM

ÜZERİNE YEMİNEDERİM Kİ...

Şiirimizde bir yıldız kaydı:DİDEM MADAK

Cafer Yıldırım

Page 2: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

Ayd�nl�k Gazetesi birinci y�l�n� kutlad��� bugün, okurla-r�na bir de kitap eki arma�an ediyor. Bundan sonra her haf-ta cuma günleri ana gazeteyle birlikte verilecek olan Ay-d�nl�k Kitap Eki, yaln�zca gazetenin okurlar�na de�il, tümyay�n dünyas�na ve yazarlar�m�za da seslenme hedefiyle yo-la ç�k�yor.

Öncelikli amac�m�z kitaplar, yay�nevleri ve okurlar ara-s�nda hiçbir ayr�m yapmamak, her kitab�n kültür dünyas�nazenginlik katt���n� bir kez daha vurgulamak, her sat�r�n, hersayfan�n, her kitab�n de�erini bilmek... Kitaplar�n, karan-l��a de�il ayd�nl��a ça��rd��� konusunda hiçbir ku�kumuzyok.

Ayd�nl�k Kitap Eki için kitaplar�n dünyas�nda “iyi-kötü”,“olumlu-olumsuz”, “okunmal�-okunmamal�” türünden ay-r�mlar olmayacak. ��levimizi, okurlar�m�z� �u ya da bu ki-taba yönlendirmek, �u ya da bu kitaptan uzak tutmak ola-rak belirlemiyoruz. Tam tersine, bas�lan, kitabevlerinde yeralan her kitap hakk�nda bilgi vermeyi ve tart��may� tercihediyoruz.

Bu çerçevede, Ayd�nl�k Kitap Eki’nin elbette ki temel,ay�rt edici ve karakteristik özellikleri de kendini belli ede-cek. Her �eyden önce salt popüler olana ve “çok okunana”,piyasan�n dayatt���na de�il, piyasan�n gözlerden uzak tut-maya çal��t��� kitap ve yazarlara da sayfalar�m�zda yer ve-rece�iz. Piyasa Ayd�nl�k Kitap Eki’ni de�il, Ayd�nl�k KitapEki piyasay� yönlendirecek. Ayd�nl�k gazetesinin k�sa sü-rede ve zor zamanlarda ald��� yol, kazand��� ba�ar�, etki gü-cü, Ayd�nl�k Kitap Eki’nin sayfalar�ndan da yans�yacak. Gü-nün kitaplar�n� da her zaman�n kitaplar�n� da bu sayfalardagöreceksiniz.

�lk say�m�z�n kapak konusu olarak, 50’ye yak�n yap�t�y-la ülkemiz edebiyat�nda kendi yata��nda usul usul akan bir�rmak niteli�indeki de�erli yazar�m�z Erol Toy’u ve yakla-��k 40 y�l sonra yeniden okurlarla bulu�an dev roman� “AzapOrtaklar�”n� belirledik. Toy’un bir sözü, her �eyi, tüm ama-c�m�z�, almak istedi�imiz yolu da çok iyi özetliyor asl�nda:Okuyan�, kand�ramazs�n�z!

Ayd�nl�k Kitap Eki, i�te bunun için var ve bunun için varolacak... Yüzy�llar�n birikimine dayanarak çok iyi biliyoruzki, kitap ayd�nlat�r!

Kitap aydınlatır!

2 MART 2012 CUMA 3Aydınlık KİTAPİÇİNDEKİLER

Cafer Yıldırım, Didem Madak’ı yazdıs. 15

Haftanın Portresi: Mustafa Irgat s. 4Çetelerin çetelesi s. 4Juan Rulfo ve “Pedro Paramo” s. 6

Bir kitap bir film: Tatar Çölü s. 16“Üzerinde güneş batmayan katliam” s. 16Çocuklar için s. 17Yeni çıkanlar s. 18-19

Sahaf s. 21Anadolu’dan Kitabevi s. 21Alıntı-Test s. 22Bulmaca s. 22

Mecit Ünal: “Bunu biliniz, iyidir bu!” s. 9Anılarda müzik ve şehir s. 10Kapak / Erol Toy: “Bibergazı yiyen işçiroman kahramanıdır” s. 11-14

Polis Dedektifliğinin

Tarihi s. 8

SUNU

[email protected]

Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.Yalçın Koreş Cad. No: 12/A Bodrum Kat

Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Yönetim Yeriİstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbulTel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04

Faks: 0212 252 51 22

Editör: Pınar AkkoçYazıişleri: Damla YazıcıReklam Müdürü: Saynur OkuroğluSayfa Sekreteri: Egemen Yamandağ

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

adına sahibi:Mehmet Sabuncu

Genel Yayın Yönetmeni:Serhan Bolluk

Sorumlu Müdür:Mehmet Bozkurt

Aydınlık

KITAP.

Page 3: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA4 Aydınlık KİTAPHAFTANIN PORTRES�

Mustafa Irgat

Şair Mustafa Irgat 22 Ocak1950’de doğdu, 3 Mart 1995’teöldü. Şair, tiyatro ve sinema oyun-cusu Cahit Irgat (1915-1971) ileakademisyen-yazar Mina Urgan’ın(1915-2000) oğludur. Urgan’ın, çokses getiren anılarında oğlundançok az söz etmesi dikkat çekicidir.

Yaşamı boyunca paraya pula veşöhret sahibi olmaya pek önem ver-meyen, şiir, sinema ve resimdenbaşka hiçbir şeyi ciddiye almadığınısöyleyen Mustafa Irgat, Saint-Jo-seph Lisesi’nde okudu. İlk şiiri1971’de “Yeni Dergi”de çıktı. Ha-yatteyken yayımlanan tek şiir kitabı “Ait’siz Kimlik Kitabı” (1993) oldu.“Sonu Zor” adlı şiir kitabı ise Temmuz 2011’de YKY tarafından yayımlandı.

Sinema sanatı üzerine yazı ve denemeleriyle de tanınan Mustafa Irgat’ınbu alandaki yazıları, ölümünün ardından “Duhuldeki Deney” başlığıyla der-lendi. “Saf ‘dolaysız sinema’ yönetmenleri, kamera koltuklarının altında, is-tedikleri kadar halkın arasına karışıp soruşturmalarını filme çeksinler, buhiçbir şeyi değiştiremez. Çünkü söz konusu yönetmenlerin, sinemaya bir yönverebilmeleri için bir fikir, bir tavır almaları gerek. Yoksa kameraları eylem-siz ve ölgün kalacaktır. Nasıl ki, insanüstü belleğine ve milyonlarca malu-matına rağmen, dünyanın en güçlü hesap makinesi programlanmayıncaeylemsiz ve ölgün kalırsa ...” diyen Mustafa Irgat’ın, Yılmaz Güney’in“Umut” ve Pier Paolo Pasolini’nin “Salo ya da Sodom’un 120 Günü” film-leri üzerine makaleleri dikkat çekmişti.

“Sonu Zor”u basıma hazırlayan şair Ahmet Güntan, “Mustafa Irgat şiiri-nin en başat özelliği, kendi deyimiyle şimdi makinesinde öğütüle öğütüle birtürlü bitmeyen bir şiir olması, şimdinin bütün tehditlerine açık bir şiir…”demiş ve eklemişti: “Mustafa şiirlerini hep birilerine sunmuş. Bazı sunularçok belirgin, onları korudum. Bazıları çok kararsız, yazmış çizmiş, yazmışçizmiş, o yüzden onları kaldırdım. Bir iki kızgın sunu da var, bunları da kal-dırdım, çünkü şu an yaşasaydı ne yapardı bilmiyorum ve öldükten 16 senesonra onun adına polemik yaratmak istemedim.”

“Kaç kez kendi kündüme geldim, kaç bayram” diye soran Mustafa Irgat’ı,“Kapıda, Mektup” adlı şiirinden dizelerle anıyoruz:

Mürekkebe daldırılmış kısık sesimleHokkalar içre yüzüyorum kesik kulaçlarımlaAnamın gövdesine lokum sokulalı beriBu bayramda seni kaybettim, kaba-balık ötesindeArtık hiç bitişmez sandığım işaret parmaklarıHırslıların hırsızına çıkan denizde katran doluyorBastırılmak zorunda bırakılan toplar damarAtmıklarıyla birlikte cami avlularında patlıyorMumlarla buhurdan, ölücükle zemzem, ölüçeyiz dudakKımıldanıyor kaşıntısı artmış bir avucun içinde.

Yeni aile felaketi, hazırken tapan secdeyeEşyadan dayıdan da ilerisin... Komşum ol, gerileYokla, var arası cezası sığınak inen perdedenSolungaca taktı mı dili, işin bitti! Debelen dur!Işık hattat bilir, çırpınan adamotu, belki.Kimsesiz bindiği, denizin sildiği, yüzen denk gemiAçılıyor.

TAYFUN AKKANAraştırmacı, tarihçi, arşivci ve sahaf

Ergun Hiçyılmaz, “Esir Kampları”,“İpsiz Recep”, “Her Şafakta Ölürüm”,“Aşkta İhanetin Tarihi” gibi çalışma-larından sonra “Silahım ve NamusumÜzerine Yemin Ederim ki”yle de uzakve yakın tarihin ilginç sayfalarını çevir-meyi sürdürüyor. Alt başlığı “TarihtenGünümüze Çeteler ve Özel HarekatBirimleri” olan kitap,bir bölümü “güruh”,“eşkıya”, “haydut”,“zorba”, “şerir” olaraktanımlanan ama yaza-rın “başkaldıranlar”olarak söz etmeyi yeğ-lediği “komitacı”, “çe-teci”, “dağlı”,“isyancı”ların toprakla-rımızdaki serüvenleriniroman tadında sunu-yor. Usta yazar Hiçyıl-maz’ın EricHobsbawm’ın ünlü ki-tabı “Sosyal Haydut-lar”ın Anadolu’dakiizdüşümlerini öyküle-diği söylenebilir.

“Başkaldıranlar, biranlamda başeğmeyen-lerdir. Gerekçeleri eko-nomiktir, sosyaldir. Yada dinsel veya ulusalolabilir. Yurtsever kim-liğini öne çıkarıp canıpahasına savaşanlar,üniformalı da olabilir,halktan biri de. Amabunlar da olmayabilir”diyen yazar, ÇakırcalıEfe, İpsiz Recep, Bul-gar Sadık, TopalOsman, Demirci Meh-met Efe, KuşçubaşıEşref, Resneli NiyaziBey gibi tarihi şahsiyetleri, “Os-manlı’nın canına okuyan” Karaya-zıcı’yı, Tavil Ahmed’i, Delibaş’ı,Aznavur’u ve daha nicelerini adetaresmi geçide çıkarıyor.

Soyguna, talana, yağmaya, serüvenedayalı ayaklanmaların da kendilerinegöre gerekçeler ileri sürebileceklerini,kısa sürede “birey”den “etraf”a dönü-şebileceklerini vurgulayan yazar, oto-ritenin “bir avuç çapulcu” ya da“baldırıçıplaklar” olarak damgaladığıbu insanların, hangi yola baş koyduk-ları, ne için baş verdiklerini ve giderekyığınlar tarafından benimsenir halegelmelerini, evrensel düzeyde analizediyor ve ortaya hiç abartmadan söy-leyelim ki bir solukta okunacak birkitap koyuyor.

“Silahım ve Namusum ÜzerineYemin Ederim ki”, hem zafere hemölüme adım adım giden “kelle kol-tukta” insanların gerçeklerini, “takdir

ile tekdir” arasında nefes alıp verenle-rin ruh hallerini, pek çok benzeri gibikuru bir belgesel havasında değil, Hiç-yılmaz’ın coşkulu kalemiyle aktarıyor.

Kitabın bir kez daha ortaya koy-duğu gerçek ise “Bizim halk koyun gi-bidir, itiraz etmez, isyan etmez, sesiniçıkarmaz...” şeklindeki yaklaşımın saç-malığı... Hiçyılmaz’a göre çok doğalolarak her toplum gibi bizde de “başvermeye” hazır bulunanlar mevcut ve

tarih boyunca da olmuş, bundan sonrada olacak. Bunlar ile karşılarındaduran ve “ayaklarını yerden kesmek”için harekete geçen yönetsel “baş”ınmücadelesini aktaran yazar, isyan ede-nin kimi zaman da yönetsel anlayışınmuteber “paralı asker”ine dönüşmesigibi dramatik kesitlere de el atıyor.

Despotizm sürdüğü müddetçe isya-nın da babadan oğula miras kalacağı-nın altını çizen Hiçyılmaz şöyle diyor:“Bir de diğerleri olacaktır. Onlar top-rak, bayrak, vatan ve daha ekleyebile-ceğimiz nice gerekçelerle yola çıkarlar.Çoğu tarihin meçhul kişileridir. Sava-şırlar, bir ölüp bin dirilirler. NazımHikmet’in Kuvayi Milliye Destanı ile;‘Onlar havada kuşlar, denizde balıklarkadar çoktur. Hangi döneme baksanızhep onlar vardır ve asla tükenmezler.”

Ergun Hiçyılmaz kitabın sonunda500 maddelik bir İsimler-Terimler Söz-lüğü’ne yer veriyor ve karşımıza eksik-siz, ansiklopedik bir çetele çıkartıyor.

ERGUN HİÇYILMAZ’DAN KOMİTACILARIN,ÇETECİLERİN, BAŞKALDIRANLARIN ÖYKÜSÜ

Çetelerin çetelesiErgun Hiçyılmaz, Eric Hobsbawm’ın ünlü kitabı“Sosyal Haydutlar”ın Anadolu’daki izdüşümleriniöykülüyor

Page 4: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA6 Aydınlık KİTAP

REHA GÖNENÇ1968 Mexico City Olimpiyatları’nın baş-

lamasından yalnızca birkaç gün önce, Mek-sika güvenlik güçleri iktidarı protestoamaçlı bir öğrenci gösterisine müdahaleetmiş, çıkan olaylarda 300’den fazla göste-rici ölmüştü. Öğrenciler, Meksika DevletBaşkanı Diaz Ordaz’ı, kukla bakanlarını,yani Zapata ile Pancho Villa’nın devrimle-rine el koymuş olan herkesi protesto etmekiçin toplanmışlardı başkentte.

Uruguaylı ünlü yazar Edurdo Galeano“Rüzgarın Yüzyılı / Ateş Anıları-3” adlıeserinde, bu katliam dolayısıyla ve fazla-sıyla sitem dolu olarak şöyle der: “Sessizli-ğin içinde bir başka Meksika’nın yürekvuruşları. Ölmüşlerin ve yaşayanların baht-sızlıklarına övgüler düzen Juan Rulfo sus-maktadır. On beş yıl önce ne söyleyeceksesöylemiş, yazdığı kısa bir roman ve birkaçöyküyle; o gün bugündür de hiçbir şey söy-lemiyor. Sanki en derininden, en ateşlisin-den bir sevişmenin sonunda uykuyadalmıştır.”

Galeano’nun susmak ve uykuya dalmışolmakla suçladığı kişi, modern Latin Ame-rika edebiyatının öncüsü olmuş ve temeltaşlarını dizmiş, “Don Kişot”tan sonra İs-panyolcanın en büyük yapıtı olarak tanım-lanan “Pedro Paramo”yu kaleme almış,Galeano’nun o güne dek övgüler yağdırdığıJuan Rulfo’dur (1918-1986)…

KÖTÜLÜ�ÜN TA KEND�S�!“Kızgın Ova”da topladığı öyküleri dı-

şında, az ama öz yazmış Rulfo’nun tek ki-tabıdır “Pedro Paramo”. Lorca’danMarquez’e dek pek çok yazar üzerindederin izler bırakan roman Meksika Devri-mi’ni, özellikle kırsal kesimde yaşanan şid-deti, ahlaki çöküşü ve ölümü duru veçarpıcı bir dille anlatır ve iç içe geçen üçboyut halinde ilerler.

Her türlü yolu mübah sayarak istediğinielde eden toprak ağası Pedro Paramo,borçlu olduğu ağanın kızı Dolores’le evle-nir. Pedro onun servetini ve çeyiz olarak ve-rilen toprakları gasp ettikten sonraDolores’i kız kardeşinin evine yollar.Halkın söylediğine göre, PedroParamo “kötülüğün ta ken-disi”dir. “Zehirli bir yosungibi” her yeri sarmıştır.Pedro Paramo devrimibile satın alır.

Dolores’in ölümd ö ş e ğ i n d e y k e n ,“Gidip ondan bir şeyisteme sakın. Bizimolanı talep et. Banavermek zorunda ol-duğu ama asla verme-diği şeyi… Bizi unutmuşolmasını ona pahalıyaödet” diyerek Comala’ya,babası Pedro Paramo’yu ara-maya gönderdiği oğlu Juan Pre-

ciado’nun anlatısı, romanın diğer boyutunuoluşturur. Juan Preciado annesinin vasiye-

tiyle Comala’ya geldiğinde kar-şılaştığı köy, ona

anlatılandan çok farklı-dır. Evlerin kapıları kı-

rılmış, her yanıyosunlar bürümüş-tür. Gizemli ve te-kinsiz bir köydürComala. Hayalet-lerle doluduradeta.

K i t a b ı nüçüncü kulvarını

Pedro Paramo’nunçocukluk aşkı Su-

sanna San Juan oluş-turur. Páramo’nun

bütün bir ömür boyu tut-kuyla sevdiği Susanna, kocası

Florencio’ya aşıktır. Despot birbabanın acımasızlığıyla büyümüş , vahşi

bir iç savaşın getirdiği ölüm acıları karşı-sında, iç dünyasının bütünlüğünü korumaküzere, deliliğe sığınmıştır.

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başla-rında Meksika’da meydana gelen büyükçalkantılar, isyanlar ve halk hareketleri so-nucunda feodalizmin çözülüşünü vurucu vedramatik bir dille anlatan “Pedro Paramo”ile yazarı Rulfo’nun yaşamı arasında belir-gin parallellikler vardır.

�EYTAN� DEDEBir toprak ağası olan Rulfo’nun dedesi,

“Pedro Paramo” gibi servetini yan yollar-dan elde eden biri olduğu için köylüleronun şeytanla anlaşmalı olduğunu söyler-ler. Ancak 1910 yılındaki Meksika İhtilalive ardından gelen Cristero Savaşı sonu-cunda aile, bütün varlığını kaybederek

Guadalajara’ya göç etmek zorunda kalır.Babası yedi yaşındayken öldürülen Rulfo,10 yaşında da annesini kaybedince bir ye-timhaneye verilir.

1935 yılında 18 yaşındayken amcasınınbulduğu bir iş sayesinde Mexico City’yeyerleşen Rulfo, İspanya iç savaşındankaçan aydınlarla hareketlenen ve bir röne-sans yaşamakta olan cıvıl cıvıl şehirde, Oc-tavia Paz gibi ünlü adların dahil olduğuedebi çevrelerde yer edinir ve ilk kitabı“Kızgın Ova”yı yayımlar.

Geçmiş ile geleceğin, düş ile gerçeğin içiçe geçtiği, “Büyülü Gerçekçilik” akımınınişaret fişeği sayılan “Pedro Paramo”,2009’da dünya çapında ünlü 100 yazar ara-sında yapılan bir soruşturmada belirlenen“Tüm Zamanların En İyi 100 Romanı” lis-tesinde yer almıştı.

(Pedro Paramo, Juan Rulfo, Çev: Süleyman Doğru,

Doğan Kitap, 130 s.)

JUAN RULFO VE “PEDRO PARAMO”

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Meksika’da meydana gelenbüyük çalkantılar, isyanlar ve halk hareketleri sonucunda feodalizminçözülüşünü vurucu ve dramatik bir dille anlatan “Pedro Paramo” ileyazarı Rulfo’nun yaşamı arasında belirgin parallellikler vardır

“Onbe� y�l önce nesöyleyecekse

söylemi�, yazd��� k�sa bir

roman ve birkaç öyküyle;

o gün bugündür de hiçbir

�ey söylemiyor. Sanki en

derininden, en ate�lisindenbir sevi�menin sonunda uykuya

dalm��t�r.”

Bir zamanlar Meksika’da

Onunla birçok yolun kesiştiği LosEncoentros denen yerde karşılaşmış-tım. Nihayet bu adam ortaya çıkanadek, orda öylece bekliyordum.

- Ne tarafa gidiyorsunuz?- diyesordum ona.

- Aşağıya doğru gidiyorum, beyim.- Comala adında bir yer biliyor

musunuz?- Benim gittiğim yer işte orası.Ve onun peşine takıldım. Adımla-

rına ayak uydurmaya çalışarak arka-sından yürüyordum ki, galibakendisini takip ettiğimi anlayıp adım-larını yavaşlattı. Ondan sonra, nere-deyse omuzlarımız birbirine değecekdenli yakın yürümeye başladık.

- Ben de Pedro Paramo’nun oğlu-yum- dedi bana.

Bir karga sürüsü bomboş gökyü-zünden gak, gak, gak diye bağırarakgeçti.

Tepeleri aştıktan sonra, giderekdaha aşaılara indik. Sıcak havayı yu-karıda bırakmıştık ve burada havasızbir sıcağın içine dalmaktaydık. Herşey sanki belli bir şeyi bekliyormuşgibi görünüyordu.

- Burası çok sıcak- dedim.- Evet, ama bu daha bir şey değil-

diye yanıtladı beni.- Sakin olun. Comala’ya vardığı-

mızda sıcağı çok daha şiddetli hisse-deceksiniz. Orada insan kendiniközlerin üzerinde, cehennemin tamgöbeğinde zanneder. Derler ki, ölüpde cehenneme giden Comala’lılarınçoğu battaniyelerini almak için geridönerlermiş.

Kitaptan

JUAN RULFO

Page 5: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

ELVAN KÜREKÇİOĞLUSherlock Holmes... Hercule Poirot...

Jane Marple... Sam Spade... Tümü kur-maca olan bu karakterlerin ortak özel-liği, görülmeyeni görmeleri,önemsenmeyeni önemsemeleri, çözül-meyeni çözmeleri, yani özel dedektif ol-maları. Okuyucuya ya da seyirciyegüven veren, arada sırada zor durumadüşse de sonunda mutlaka dimdikayakta kalıp katilin ya da soyguncununyakasına yapışan karakterlerden sözediyoruz. Peki edebiyatın, sinemanın,televizyon dizilerinin bu vazgeçilmezkahramanları hangi temel, hangi ger-çeklik üzerinde var olup yükseldiler?Türkiye’de özellikle son yıllarda polisiyeöykülerde hızlı bir artış görüldüğü dü-şünülürse, türün toplumsal kökenlerinedair bilgi edinmenin yararları da açıkçaortaya çıkıyor.

Ernest Mandel, “Hoş Cinayet” adlıklasikleşmiş incelemesinde, “Okur-yazar kişilerin ‘esrar’a dayalı polisiyeroman tutkunu olmalarında şaşılacakhiçbir şey yoktur. Ne de olsa ErnstBloch’un bir zamanlar işaret ettiği gibi,tüm burjuva toplumunun işleyişi büyükbir esrar değil mi... Küçük işyerinizdekendinizi işinize vermiş, hiç durmadançalışıp didiniyorsunuz ve birden bire işi-niz, esrarlı nedenlerle (fiyatlar düşmeyebaşlıyor, faiz oranları yükseliyor, piyasadaralıyor) sizin hiçbir suçunuz olmadançöküyor... İşinizde köle gibi çalışıyor,makinelerin ya da ustabaşının dayattığıtüm kurallara uyuyor, bu korkunç yarışiçinde kendinizi alabildiğine zorluyor-sunuz ama yine de işten atılıyorsunuz.Daha da kötüsü hiç beklemediğiniz biranda bir resesyon, uzun bir depresyon,hatta bir savaş tepenize çöküveriyor.Bütün bunların sorumlusu kim... Siz de-ğilsiniz... Ne de komşularınız ve tanı-dıklarınız. Bunlar perde arkasındakibirtakım esrarengiz tertipçilerin işi ol-malı. Bu ‘esrar’ların en azından bazılarıaydınlatıldığında kendinizi daha az ya-bancılaşmış hissedeceksiniz” diyordu.

Clive Emsley ve Haia Shpayer-Ma-

kov’un birlikte hazırladıkları “Polis De-dektifliğinin Tarihi”, pek çok açıdanama öncelikle kuşkusuz sosyal tarih vepolisiye meraklıları için, Mandel’in sözettiği türden yabancılaşmayı kıracaktürden hayli ilginç, nitelikli, boşluk dol-duran, hacimli bir çalışma. Batı Avru-pa’da suç tarihi ve polislik mesleğiüzerine araştırmalarıyla tanınan Emsleyve gene polislerle ilgili özgün çalışma-ları bulunan Shpayer, 18. yüzyıl ortasın-dan 20. yüzyılın ortalarına dekdedektifliğin izini sürüyorlar, dedektif-lik işinin giderek profesyonelleşmesi vekurumlaşmasını anlatıyorlar.

“Batı dünyasının büyük bölümündededektif önemli bir figür, neredeyse kül-türel bir kurum olagelmiştir. O (genel-likle erkek ve nadiren bir kadın olarak)romanlarda, filmlerde ve televizyon di-zilerinde baş figürdür. ‘Maharetli dahi-lere’ ya da ‘külyutmaz hafiyelere’ ilişkinkitaplar, en azından ilk bakışta, 19. yüz-yıl başlarına kadar uzanır. 20. yüzyılınikinci yarısında, Britanya’da en ünlü televiz-yon programlarının yaklaşık dörtte birive filmlerin beşte biri genellikle bir çeşitdedektif içeren suç öyküleri olmuştur.Britanya ve Amerika’da satılan tümkurmaca eserlerin yaklaşık dörtte birinide benzer öyküler oluşturur. Fransız po-lisiye romanı, kitap okuyan halk için ol-duğu kadar Fransız kültür kuramcılarıiçin de popüler bir konu olmuştur”diyen yazarlar, devrim sonrası Paris’indehırsız yakalamadan ipuçları ve tuzak-lara, Victoria dönemi İngiltere’sindededektifin değişen imajından siyasi po-lislik ve güvenlik polisliğine kadar genişbir alana yöneltiyorlar büyüteçlerini. Buarada, kurumsallaşma sürecinde dedek-tifliğin cefasını çekmiş kişileri ayrıntılıbiçimde tanımak da, kurmaca yapıtlar-daki ve gerçek yaşamdaki dedektif im-gesi arasındaki dinamik etkileşiminkeşfini hayli keyifli bir hale getiriyor.

Polis Dedektifliğinin Tarihi / CliveEmsley-Haia Shpayer-Makov, Çev: AyşeHandan Konar, İş Kültür Yay., 322 s.)

İz sürenlerinizindeBatı Avrupa’da suç tarihive polislik mesleğiüzerine araştırmalarıylatanınan Emsley ve genepolislerle ilgili özgünçalışmaları bulunanShpayer, 18. yüzyılortasından 20. yüzyılınortalarına dekdedektifliğin izinisürüyorlar, dedektiflikişinin giderekprofesyonelleşmesi vekurumlaşmasınıanlatıyorlar

Aydınlık KİTAP

Page 6: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

“Bir tab�lku yüz bolt� yüz tab�lku min bolt�min tab�lku tümen bolt� tir ança bilinler as�g�bar edgü ol”.

En eski Türk el yazma kitaplar�ndan “Irk Bi-tig”den aktard���m bu dize “bir gül yüz oldu,yüz gül bin oldu, bin gül on bin oldu; bunu bi-liniz, faydas� var, iyidir bu” anlam�na gel-mektedir.

9. yüzy�la tarihlenen Uygur edebiyat�na ait“Irk Bitig”, Göktürk/Orhun runik harfleriyleyaz�lm��, 104 sayfa ve 65 paragraftan ibaret,bir fal ve ö�üt kitab�d�r. Do�u Türkistan’da,�pek Yolu bölgesinde Bin Budha Ma�arala-r�’nda bulunmu�tur. Ayn� yerden elde edilendi�er el yazmalar ise, “Suvarnaprabhasasut-ra”(Yaruk-Alt�n I��k) ile “Yügmek” (Sekiz To-mar) adlar�ndaki “sutra”lard�r./Sutra ya da Uy-gurcas�yla “sudur” Budha’n�n ö�retilerindenolu�an ya da Budha’n�n sözlerini aktard��� var-say�lan metinlere verilen add�r. Uygurlar �sla-miyet’ten önce maniheizmi, daha sonra da bu-dizmi benimsemi�lerdi

DALDIRMA GÜL, AK GÜL, GONCA GÜL

Büyüyüp ço�alman�n, say�ca artman�nönemini gül imgesi üzerinden anlatan dize, bi-ze ayr�ca, gülün toplumumuzda kendisindençok daha eski ça�lara uzanan bir yeri bulun-du�unu da gösteriyor. Oysa bu dizeden yüz-lerce y�l sonra yerli güllerimiz; katmer katmeraçan yediverenler, burcu burcu kokan Ispar-ta gülleri, pespembe Muhammediyeler, dal-d�rma gül, ak gül, gonca gül azal�rken topra-��m�zda, onlar�n bahçelerimizdeki yerlerini dene renkleri, ne kokular� bizimkilerin yerini tu-tan kokusuz, renksiz, yapay ve plastikten ya-banc� gül türleri al�yor.

Gülün öneminin izini en iyi �iirlerin, tür-külerin, �ark�lar�n, üzerinden sürebiliriz. K�r-m�z� gül türküsünü kim bilmez! Divan edebi-yat�m�zda enva-i çe�it gül imgesi bulunmaktad�rki, “Gül-ü Bülbül” de 16. yüzy�l �airlerindenFazlî’nin mesnevisi d���nda yayg�n olarak an-lat�lan bir halk hikayemizdir.

“GÜLDEN TERAZ�”Gülü konu alan bir seçki düzenlense, her

halde birkaç ciltten olu�acak bu güldesteye bin-lerce �iir girerdi. ��te o �iirlerin en ba�ta ge-lenlerinden Hatayi, Ümmî Sinan ile Nesimî’yeait üç ayr� türevi ve bir de türküsü bulunan gül�iirinden iki dörtlük:

Gül al�rlar gül satarlar Gülden terazi tutarlar Gülü gül ile tartarlar Çar�� pazar� güldür gül”

Gülden de�irmeni döner

Onun ile gül ö�ünürAkar ark� döner çark�Bendi p�nar� güldür gül.

Sömürü, zulüm ve her hürlü istismar�n or-tadan kalkt��� bir dü�ü anlatan bu dörtlükteki“gülden terazi” ibaresi, Yusuf Ziya Bahad�n-l�’n�n “Lidya-Gözleri Yaprak Ye�ili” adl� ütop-ya-roman�nda herkesin birbirine bu sözcüklerleseslendi�i bir selamla�ma sözüne dönü�mü�-tür:- Gülden terazi!- Gülden terazi!

KAHRAMANININ YAZARINIPROTESTO ETT��� ROMAN

“Teneke Trampet” Günter Grass’�n ünlü ro-man�. Grass, 1959’da yay�mlad��� bu romandaüç ya��na bast��� gün kendisine tenekeden birtrampet hediye edilen Oskar’� anlat�r. Anne-si ve hangisinin babas� oldu�unu bilmedi�i ikierkekle birlikte ya�ayan Oskar, çevresindekibüyüklerin mutsuz ve ac�nacak dünyalar�na ka-t�lmaktansa hep çocuk olarak kalmaya kararverir. Gerçekten de, bilinci gibi bedeni de bü-yümeyi reddedecek ve y�llarca fiziksel olarakbir geli�me göstermeyecektir. Tek protesto-su bu de�ildir ama Oskar’�n. Trampetine �id-detle vururken Oskar, ç�kard��� tiz ç��l�kla dacam e�yalar� bile parçalayabilmektedir. Os-kar’�n ç��l���, giderek, yeni bir dünya sava��yakla��rken olup bitenlere kar�� duyars�z kalanAlman toplumunu yads�mas�n�n bir biçimi ola-cakt�r.

Ne var ki, �kinci Dünya Sava��’ndan yar�myüzy�l sonra, yazar�n kendisinin de Oskar’�nprotesto ettikleri aras�nda yer ald��� ortaya ç�k-t�. Grass, “So�an� Soyarken” adl� gençlik an�-lar�n� anlatt��� kitab�nda Nazi gençlik örgütü-ne üye oldu�unu itiraf etti. Kar��la�t��� tepki,k�rk y�l boyunca neden sustu�u bir yana, birde herkese bunca zaman hangi yüzle ders ver-meye kalkt���yd�.

Grass’�n ele�tirilere verdi�i yan�t, kendisi-ni k�rk y�l susmakla de�il, yapabilecekleri ol-du�u halde bunlar� yapmam�� olmakla suçla-d��� idi. “Ne tek bir ki�i için parma��m� oy-natt�m,” diyordu, “ne de soru sordum; gör-mek, bilmek istemiyordum. Tan�d���m insanlar�öldürüyor, yahut kampa ve cezaevine götü-rüyorlard�. Ve ben kafam� çeviriyordum. Bu-nun yeryüzündeki en büyük ac� oldu�unun, be-ni hiçbir zaman terk etmeyece�inin fark�ndam�s�n�z?” (Nobelden de öte, Do�an Kitap).

KAHRAMANLARIN ARDINDANHALKA TENEKE ÇALDIRANA�ALAR

Bir ba�ka “Teneke” trampet ise, Ya�ar Ke-mal’in 1955’te yay�mlanan, Çukurova’da

çeltik mücadelesinin anlat�ld��� çevre konulubelli ba�l� ilk roman�m�z. “Teneke”de çeltika�alar�n�n yönetmeliklere ayk�r� olarak ektik-leri çeltik s�tmaya neden olunca ilçenin genç,tecrübesiz ama yürekli ve idealist kaymakam�s�tmadan k�r�lan kasaba halk�n�n sa�l��� içina�alarla mücadeleye giri�ir. Ne var ki, tek ba-��na kald��� bu mücadele, kaymakam�n kasa-badan arkas�ndan ya�amlar�n� savundu�uhalk taraf�ndan teneke çal�narak sürülmesiy-le sonuçlanacakt�r.

Neredeyse her y�l Nobel Edebiyat ödüllerineaday gösterilenYa�ar Kemal bu ödülü alamad�ama, ald��� pek çok ödülden ikisi çok önem-li. �lki 1984 y�l�nda Mitterand’�n verdi�i Fran-s�z Legion d’Honneur Ödülü Commandeur pa-yesi idi. Bundan 27 y�l sonra18 Aral�k2011’de ise yine Fransa Cumhurba�kan� ta-raf�ndan -bu kez ki Sarkozy,- ‘Grand Officierdans I’Ordre National de la Legion d’Honneur’ile -en yüksek Légion d’honneur ni�an�- ödül-lendirildi. Ya�ar Kemal’e verilen ödülün,Fransa parlamentosunun Türkiye ile ilgili al-d��� “soyk�r�m� inkar”� suç sayan karar�n�n are-fesine rastlamas� bu tür ödüllerin bir ba�ka çe-�it “susturucu” olarak kullan�ld���n� göster-mektedir. Ülkesinin onurunu kendi yazarl�k pa-yesinden üstün tutan her yazardan beklenentutum Ya�ar Kemal’den de beklenirdi. Ancak,büyüklü�ü tart���lmayan yazar bunu yapmay�hiçbir zaman dü�ünmedi�i gibi, itiraflar�n� öm-rünün sonuna saklayan Grass ile 2009 y�l�n-da Berlin Sanat Akademisi’nin daveti üzerinebulu�tuklar� toplant�da edebiyat ve politika ili�-kisini tart��t�klar�nda Grass’�n soyk�r�m olaraktan�mlad��� ve Türkiye’yi k�nad��� 1915 olay-lar�na ili�kin tutumu kar��s�nda tepkisiz kalmay�seçmi�ti.

�ANGUR �UNGUR AÇANKATMERL� GÜLLER

Ama halk tepkisiz de�il art�k.Günlerdir teneke sesleriyle inliyen Kaz-

da�lar�’nda çal�nan Ya�ar Kemal’in “Tene-ke”sidir asl�nda.

Gül oyalara, oyalar� türkülere i�leyen Kaz-da�lar�’n�n Yörük ve Türkmen gülbe�eker ka-d�nlar�, Ya�ar Kemal’in roman�ndaki ahali gi-bi kendileri için sava�an idealist kaymakam-lar�n de�il, halk�n ve hayat�n dü�manlar�n�n,topraklar�n� ellerinden almaya çal��an, em-peryalist “Alt�nc� Filo”nun arkas�ndan tene-ke çal�yorlar. Çe�it çe�it, renk renk peynir,zeytinya�� ve mazot tenekesi, �angur �unguraç�yor katmerli güller gibi… Daha da açacakbu belli.

Bir gül yüz oluyor, yüz gül bin oluyor, bingül on bin, yüz bin, milyon oluyor.

“Bunu biliniz” diyor “Irk Bitig” ça�lar öte-sinden, “faydas� var, iyidir bu”.

“Bunu biliniz, iyidir bu!”MEC�T ÜNAL

[email protected]

Gülü oyalara işleyen Kazdağları’nın Yörük ve Türkmen kadınları Yaşar Kemal’inromanındaki ahali gibi kendileri için savaşan idealist kaymakamların değil,

topraklarını ellerinden almaya çalışan emperyalist “Altıncı Filo”nun arkasındanteneke çalıyorlar. Çeşit çeşit, renk renk peynir, zeytinyağı ve mazot tenekesi, şangur

şungur açıyor katmerli güller gibi…

2 MART 2012 CUMA 9Aydınlık KİTAPGülden Terazi

Page 7: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA Aydınlık KİTAP

DAMLA YAZICIGezmek güzeldir, hele ki senin yetiştiğin diyarlardan

tamamen farklı diyarları geziyorsan...Müzik güzeldir, hele ki insanın hayatı da melodiler

üstüne kurulmuşsa...Arkadaşlar güzeldir, birlikte güzel şeyler paylaşabili-

yorsan ve öğreniyorsan hayatı...Yazmak güzeldir, yollar açarsan başkalarının hayatına...Anlatmak güzeldir, anlatacak birşeylerin varsa eğer...Ve anlatacak birşeylerin olması güzeldir,iyi ki yaşa-

mışım diyebiliyorsan...“Müzikli Geziler” kitabında bütün bunları kendi ya-

şamında birleştirmiş bir kişi; Filiz Ali ile entelektüel birmüzik yolculuğuna çıkarken birbirinden farklı şehirleribirlikte geziyormuşsunuz duygusuna kapılıyorsunuz.

Klasik müzik deryasında kaybolmadan, doğru tespit-ler, eleştiriler ve beğeniler sunan Filiz Ali eserler, şehir-ler ve etkinlikler hakkında bakış açımızı zenginleştiricibir yol çiziyor.

Kitabı anlatabilecek en güzel şey sanırım okuyucu-nun içinden “Keşke Filiz Ali’nin yerinde olsaydım” cüm-lesini kurması.

İnternetin insanların hayatına henüz bugün ki kadaregemen olmadığı bir dönemde, müziği evde değil, “ger-çek” mekanlarda keşfetmenin öyküsü okunan. Yaratı-cısıyla, icracısıyla, dinleyicisiyle ve mekanlarıyla birbütün olarak müziği anlamanın yolculuğu.

��NEYLE KUYU KAZAR G�B�Doğan Hızlan kitap hakkında şu yorumu yapıyor:“Kentleri, ülkeleri, yazarların satırları ve şiirleri, beste-

lerinin ezgilerinin eşliğinde gezerim. Sık sık yinelerim, reh-berim sanatçılardır gezilerimde.

Filiz Ali’nin ‘Müzikli Geziler’ kitabı da hiç kuşkunuz ol-masın, başta bu özelliğiyle benim severek, öğrenerek oku-duğum kitapların arasında ilk sıralarda yer aldı.”

Kitap bestecilerin,yorumcuların,sanatçıların hayatlarıhakkında bilgiler sunarken çok ilginç şeyler öğrenmemizi

de sağlıyor. Conlon Nancarrow’uanlatan bir bölümde geçenler sizeöğreneceğiniz şeyler hakkındagüzel bir ipucu verebilir:

“Piyanola, 19. yüzyılın sonla-rında icat edilmiş, gramofon ön-cesi dönemin en gözdealetlerinden biriydi. Bilinen pi-yanonun içine yerleştirirlen birsilindire sarılan delikli kağıt to-marı düşünün, silindir döndükçekağıttaki deliklerin, silindirdekiiğnecikleri harekete geçirmesisonucu tuşlar kendi kendilerinecanlanıp Chopin’ler, Liszt’ler yada zamanın gözde salon parçala-rını seslendirmeye başlarlar. Nan-carrow bu mekanizmanınolanaklarıyla istediği biçimde,is-tediği ritmik karışıklıkta, istediğihızda, istediği incelik ya da kalın-lıkta sesleri kullanabileceği bir türmüzik yaratabileceğini anladığıandan bu yana piyanola için yüz-lerce eser bestelemiş ve kağıt ruloları iğneyle kuyu kazargibi kendi eliyle teker teker binbir çeşit hesap ve kitapladelerek, yerine göre iki ya da üç piyanolayı birden çalış-tırıp, seslerini banda alıp,sonradan montaj yaparak, birçeşit erken elektronik müzik öncülüğü yapmıştı.”

MÜZ�K VE MATEMAT�KMüziğin içindeki müthiş matematiğe ve bu matema-

tikle uğraşan zeki müzisyenlere hayran olmamak im-kansız. Nancarrow’un insan kapasitesinin erişemeyeceğihızlarda ve ritimlerde eserler çalma isteği ve bunu piya-noladaki keşifleriyle başarması yaratıcılık ve zeka kav-ramlarının müzikteki etkileyiciliğine çarpıcı bir örnekveriyor.

Klasik müzik dünyasının Türkiye’detoplumun her kesiminden aynı ilgiyi gör-mediği aşikar fakat anılarla yapılan yol-culuklar ve bu anıların içine yerleştirilmişbilgiler sayesinde kişinin klasik müzikmerakını arttırabileceği gerçeği de kitabıokuduktan sonra ortaya çıkıyor. Türksanatçıların evrensel müzik etkinlikle-rindeki konumu ve sanat camiasındakietkileri Filiz Ali’nin gözlemsel yorumla-rıyla beliriyor. Güher-Süher Pekinelkardeşlerin dinleyiciye geçen güzelenerjisi, Cem Mansur’un orkestra şef-liği serüveninde Filiz Ali’nin eleştirile-rine, gösterdiği performansla verdiğiyanıt, Leyla Gencer’in İtalya’da bütünkapıları açtıran ismi vb. anektodlarlacok sesli Batı müziğine, geçişimizdekigeç kalmışlığa rağmen, ne kadar iyi sa-natçılar çıkardığımızı gösteriyor.

Londra, Viyana, Milano, NewYork, Montpellier, Selanik gibi bir çokşehirde yapılan etkinliklerin FilizAli’nin fotoğraf koleksiyonuyla süs-

lenmesi okuyucunun ilgisini artırmakla kalmıyor, görsel ha-fızalarımızı da zenginleştiyor.

Filiz Ali’nin şu sözleri kitabın enerjisini tüm sadeli-ğiyle ortaya koyuyor:

“Müzikle içiçe geçen hayatım boyunca yazılarda ad-ları geçen John Cage, Luigi Nono, Luciano Berio,György Ligeti, Ahmet Adnan Saygun, Leyla Gencer,Krzysztof Penderecki ve Cengiz Tanç gibi ve 20. yüzyı-lın müziğinde iz bırakmış daha pekçok müzisyeni şah-sen tanımış olduğum için kendimi şanslı sayıyorum.”

Müziği seven herkesin severek okuyacağı ve kütüp-hanesinde yer vermekten mutluluk duyacağı bir kitap:“Müzikli Geziler”.

Hepinize iyi yolculuklar...

Anılarda müzik ve şehir

10

Krzysztof Penderecki ve Filiz Ali (1987)

Page 8: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA 11Aydınlık KİTAPKAPAK

GÜLSEN ARSLANEdebiyatımızın büyük ustalarından

Erol Toy, yapıtlarında Anadolu insanınıtarihsel perspektif içinde ele almasıylatanınır. Fetret döneminden Celali İsyan-ları’na, Selçukluların yükseliş ve düşü-şünden Mustafa Kemal’in Anadolu’yageçişi ve Kurtuluş Savaşı’na kadar yakıntarihimizi geniş bir yelpaze içinde elealan 30 kadar yapıtıyla Erol Toy, “halkıntarihçisi”dir bir bakıma. Yazarla söyleşi-mize, İstanbul-Kuzguncuk’taki evinde,Cumhuriyet Kitapları’nın yeniden okur-lara sunduğu “Azap Ortakları”yla başla-dık.

Kısa süre önce yeni basımı yapılaniki ciltlik “Azap Ortakları”nda, Os-manlı Devleti’nin kuruluş evresindenbaşlıyorsunuz. Zamansal akış içindeŞeyh Bedreddin’i odak noktaya alarak,aynı zamanda tarih, felsefe, sosyolojigibi bilimlerden de yararlanarak 1000sayfayı aşan bir nehir-roman ortaya ko-yuyorsunuz. Ele aldığınız bu kesitin,Anadolu’yu, Türkiye’yi, kimliğimizi ta-nıma bakımından önemi ve ayırt ediciözelliği nedir?

“Azap Ortakları” bizim kimliğimiziarayışımızda odak noktalarından biridirkanımca. Ben aslında başından beri tekbir roman yazıyorum, Türkiye’yi yaz-maya uğraşıyorum. Bunu yaparken debütün kimlik ve kategorileri, hem sınıf-ları hem kategorileri ele almaya çalışı-yorum. “Toprak Acıkınca” benim ilkromanımdır. Kurtuluş Savaşı’nı anlatırve bu savaşı bir halk halk hareketi ola-rak anlatır. Zaten şöyle bir şansı oldu buromanın; Kurtuluş Savaşı’nı anlatandört roman 1973’te aynı aylarda çıktı:Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sı,Hasan İzzettin Dinamo’nun “Kutsal İs-yanı”nın ilk cildi, Tarık Buğra’nın‘Küçük Ağa’sının ilk cildi ve “ToprakAcıkınca” iki cilt olarak. Bu dört romanda Kurtuluş Savaşı’na ayrı açılardan yak-laşıyor, halkın dört ayrı cephesini ve ba-kışını alıyordu. Mesela “YorgunSavaşçı” işsiz kalmış subayların bir dav-ranışı diye alırken Kurtuluş Savaşı’nı,“Küçük Ağa” imamların hareketi bi-çiminde alır. Dinamo, Ata-türk’ün çevresinde olayıgötürür. “Toprak Acı-kınca” ise doğrudan doğ-ruya halkın hareketiolarak görür KurtuluşSavaşı’nı.

“Azap Ortakları”nadönersek…

Orada geriyedönük bakalım du-rumu oldu. SimavnaKadısıoğlu Şeyh Bed-reddin’e odaklanarak,Osmanlı’nın genişleme veyükselme dönemlerine eğil-dim. 15. Yüzyılda sona erer“Azap Ortakları”.

Geçmişe bakmak neden bu kadarönemli sizin için?

Şundan önemli; bugünkü toplum eski

toplumun varisi. Geçmişimizi de geçmi-şimizdeki mozaiği de inkar edemeyiz. Omozaik aynen devam ediyor. TamamTürkler belki göçebe olarak geldilerama gittikleri her yerde de devletin ku-rucuları niteliğindeki o mozaikle bağ-daşmayı becerdiler. Romaİmparatorluğu, Osmanlı İmparator-

luğu… Mozaiği reddettiğiandan itibaren o impara-

torluğun o toplum üze-rinde etkin olması

artık mümkün değil.Kurtuluş Savaşı daA n a d o l u ’ d a k ihalkların bütün-leşmesiyle veril-diyse eğer, osavaşı veren insan-ların, bütün nite-

likleriyle, çokgerilerden gelen bir

birliktelikleri söz ko-nusu demektir. “Azap

Ortakları” da bunu anla-tır.

Bu topraklara ait değerlerden vedeğer yargılarından, birikimin oluşma-sından söz ediyorsunuz geçmişe baka-rak…

Bu kaçınılmaz.Eğer bugün 74milyon biraradayaşamak zorun-daysa, çünkü hiç-bir devlet içinkendi sınırlarındanöte hapishane yok-tur, her devletinhapishanesi kendisınırları kadardır,bütün insanlarıntüm farklılıklarıylave tüm yönleriyleortaya çıkmasıtoplumsal birdeğer yargısı oluş-turur.

O değer yargısınedir, nereden gelir, nasıl kaynaklanır?Bakın eğer bir toplum yavaş yavaş dünyarekabetine çıkıyorsa, çıkabiliyorsa, ortakdeğer yargılarından söz edilebilir. Tür-kiye artık bugün yılda 125-130 milyardolar dış satım yapabiliyorsa dünya re-kabetinin içinde demektir, içinde olmakzorundadır. Bunun için de ürettiğini sa-tacaktır. “Kuzgunlar ve Leşler” adlı ro-manımda bunu anlatmaya çalıştım; Ahiörgütünün yok oluşu Türkiye’nin üretim

gücünü yok etmiştir. Ahilikten sonraüretim gücü genellikle azınlıkların, gayrimüslimlerin eline geçmişti. Sonunda neoldu... Tehcirle Ermeni ustalar gitti, mü-badeleyle Rum ustalar gitti, İsrail’in ku-ruluşuyla Yahudi ustalar gitti.Almanya’nın yeniden inşası sırasında dagayri müslimlerin yetiştirdiği Türk usta-lar gitti. Ve Türkiye üretim gücünü birkez daha kendisi üretmek zorunda kaldı.İlk defa 1980’li yıllara gelindiğinde yap-mayı ve satmayı öğrendi yeniden. Yap-

EROL TOY’LA “AZAP ORTAKLARI”, TÜRKİYE VE GÜNÜMÜZ EDEBİYATI ÜZERİNE…

“Bibergazı yiyen işçi, roman kahramanıdır”

Kurtulu�Sava�� da

Anadolu’daki halklar�n

bütünle�mesiyle verildiysee�er, o sava�� veren

insanlar�n, bütün nitelikleriyle,

çok gerilerden gelen bir

birliktelikleri söz konusudemektir. “Azap

Ortaklar�” da bunuanlat�r

Page 9: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

mayı ve satmayı öğrendikten sonraki ev-reler geliştikçe de dünyaya karşı ister is-temez “benim malım daha iyi, dahagüzel, daha sağlam, daha kullanışlı veucuz” demek zorunda. Bunu derkenneye dayanacak? “Benim bir geçmişim,bir kültürüm var” diyecek. Yani kültür,sanat ve bilim yavaş yavaş endüstrininhammaddesi haline gelecek. Yani “Batıkültürü, Batı bilimi” dediğimiz şey as-lında Batı’nın erken endüstrileşmesiningetirdiği sonuçlardır. Japonya meselesiörneğin… Önce Japon efsaneleri gelir,arkasından Japon üretimi. Türkiye içinde aynı şey söz konusu. Tabii emperya-list ilişkilerin niteliklerini de kendi içindeayrıca değerlendirilmek kaydıyla böylebir zorunluluk var. Türkiye de ister iste-mez hem tarihe, hem sanata, hem bilimehammadde halinde muhtaç olmak zo-runda…

“Azap Ortakları”nın ilk basımı, yak-laşık 40 yıl önce, 1973 yılında yapılmış.Yayımlandıktan sonra nasıl bir serüvenyaşadı bu roman? Ne gibi tepkilerle,eleştirilerle karşılaştı? Sizin genel ya-zarlık sürüveninizde özel bir yerindensöz edilebilir mi?

“Azap Ortakları”nın benim açımdanen büyük özelliği şu:1973’te hangi eleş-tiri ve değerlendirmeyi hangi cüm-lelerle aldıysa, 2011’de deaşağı yukarı aynı eleştirive değerlendirmeleri,bu kez farklı bir ku-şaktan aldı. 1980’e,yani 12 Eylül’ekadar “Azap Or-takları” her yıl 10bin okur tarafın-dan ediniliyor,okunuyordu.

Siz Marksizm’ibenimseyen bire d e b i y a t ç ı s ı n ı z ,“Azap Ortakları” vediğer romanlarınızda dabu yaklaşımı görmek müm-kün. Fakat sizin, bu toprakların özüne,kökenine bakma çabanız, “milliyetçilik”eleştirisiyle de karşılaşmıştı. ÖrneğinMurat Belge ‘’Büyük Ulusal Anlatı veTürklerin Kökeni” adlı çalışmasındasizi, Kemal Tahir’i ve Tarık Buğra’yı,“milliyetçi tonla yazmakla” eleştir-mişti? Ne diyorsunuz bu eleştirilere?Özel olarak da Murat Belge’nin yakla-şımına…

Tabii Murat Belge iyi incelemiş, hak-kını vermek gerek. Yalnız incelerken at-ladığı bir takım şeyler var. ŞeyhBedreddin’in zamanında bilgi ancak ula-şabilene aktarılan bir değerdi. O zamangoogle yoktu, internet yoktu. Yani birtakım şeyleri oturduğu yerden çözümle-yebilme olanağına sahip değildi insanlar.Kitap yoktu, ulaşılabilirlilik anlamında.Kitaplar genellikle medreseler için yazı-lıyordu, ancak medreseye giderseniz ki-taba ulaşabiliyordunuz. Gidip kitapçıdankitap almak mümkün değildi. O yüzdenBedrettin’in ulaşabildiği bilgilere ulaşı-larak yazılmış bir kitaptır “Azap Ortak-ları”. Yırttığı kitaplar dahil, mümkünolduğu kadar okunarak, özümsenerekyazılmış bir romandır. Milliyetçilik ola-yına gelirsek, yani bir toprakta doğduy-sanız ve bir uyruğunuz söz konusuysa,istediğiniz kadar ideolojik tavırlara girin,siz o toprağın ve o toplumun insanısınız.Bunu değiştirme çabanız olabilir, işte ko-lejden yetişirsiniz, çok iyi dil bilirsiniz,eğer gidip oralarda da yaşayabilme ola-nağına da sahipseniz oraların insanı gibidavranabilirsiniz. Ama “gibi” davranır-sınız, “Oranın insanı” olarak davrana-

mazsınız. Madem böyle bir “gibi”lik sözkonusudur, “gibi” olmayanı arıyorumben… Bu toprakların içinden bakmakeğer “milliyetçilik” ise miliyetçisinizdir.Yok, bir sınıfsal bakış ise baktığınız sını-fın insanısınız.

Peki, siz baktığınızda ne görüyorsu-nuz kitabınızda. Milliyetçi bir ton mu,sınıfsal bir yorum mu?

Elbette sınıfsal… Eğer dünyada ideo-lojilerin bile ötesinde ezenler ve ezilen-ler varsa, ezilenlerden yana olmakkadar doğal bir şey yok, insan olan için.

YAPITIN TARTI�ILMASI DA B�R “DE�ER”D�R…

Peki, Belge’nin sizinle birlikte değer-lendirdiği Kemal Tahir ve Tarık Buğraiçin neler söylemek istersiniz?

Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Dinamoda dahil üçü de büyük yazarlardır, kabuletmek lazım. Aynı görüşte olmamız ge-rekmiyor, ama değerlerini vermek gere-kiyor. “Küçük Ağa” iyi bir romandır,“Yorgun Savaşçı” iyi bir romandır, “Kut-sal İsyan” iyi bir romandır.

Öte yandan ben hiçbir zaman eleşti-rilere cevap vermem. Roman, yayınevineverinceye kadar benimdir, her yazı hersözcük her tümce benimdir. Ama yayın-

evi onu matbaaya verdiği andanitibaren artık okurun olur. Ve

her yazıyı okuyan bitirir.Okuduktan sonra onda

uyanan belli çağrışımlar-dan ötürü ya beğenmişkoymuş rafına veyabazı yerlerini beğen-memiş ve kendindesoru işaretleri belir-mişdir. Artık o sorularıcevaplamak ona düşer.

Bana düşmez, ben işimibitirmişimdir. Tabii bütün

eleştirenlere çok teşekkürederim. Hele ki doğru eleşti-

rirlerse bir sonraki kitaptabenim işime yarıyor.

BEDREDD�N VE B�L�M�NSONSUZLU�U

“Azap Ortakları”nın bugünün,2012’nin Türkiye’sini anlamak açısın-dan nasıl ipuçları verdiğini düşünüyor-sunuz. Tarihin tekerrür etmediğinibiliyoruz ama özellikle “bunalım”, “kar-deş kavgası”, “kaos” kavramları açısın-dan düşünürsek, aradan geçen yüzyıllar,ne getirmiş, ne götürmüş bu topraklar-dan?

Aslında insanın değişmediğini göste-riyor. “Azap Ortakları”nın bugünü deanlatır niteliği varsa -ki var sanıyorum,çünkü okuyanlar aynı eleştirilerde bulu-nabiliyorlar- demek ki insan fazla değiş-miyor. Tarih elbette tekerrür etmiyor-tekamül edebilir- ama demek ki insa-noğlunun aklı zaman zaman duruyor veaynı şeyleri yapıyor. Hep verdiğim ör-nektir. Hammurabi yasalarında hırsızıneli kesiliyor. Bugün halen Suudi Arabis-tan’da ve Afganistan’da hırsızın eli kesi-liyor. Demek ki beşbin-altıbin yıl geçmişolmasına rağmen hırsızlık bitmiyor, elikesildiği halde bitmiyor. Nedir bu? Cezaaynı, insan aynı, hırsızlık aynı. Bütün budönenceye karşın insan değişmiyorsademek ki tarihsel evreler o ölçüde deği-şiklikler getirmiyor. Kendini ötekilerdenüstün sayanlar bulunduğu sürece, ken-dini ötekilerle eşit sayan insanlar toplu-muna ulaşıncaya kadar sorunlartekrarlanacak. Sorunlar tekrarlandıkçada herhalde tarih tekerrür edecektir!

Tarihi dönemeçlerde, “Azap Ortak-

ları”nda Şeyh Bedrettin’i odak aldığınıziçin soruyorum, kişiler ne kadarönemli?

Tarihi kişiler yapamazlar, tarihi ancaktoplumlar yapabilir. Ama tarihi yapama-dıkları halde tarihsel nirengi noktaları,yani odak olabilirler. Bedreddin bütün obadireler sonucunda asılıyor, dramatikbir örnek oluyor. Onun çevresinde onunasılışını doğallaştıracak bir örgüt yapıla-biliyorsa yerine oturuyor. Yoksa binlercekişi asılıyor, binlerce kişi öldürülüyor.Tabii Bedreddin’in avantajı şu benimaçımdan, Nazım açısından, hatta RadiFiş açısından: Bedreddin aynı zamandaçok büyük bir düşünür. Onun düşünceevrenine girebildiğiniz zaman sonu yok.Bilimin sonsuzluğunu görüyorsunuz…Bilimin ve sınıf gücünün sonsuzluğunugörüyorsunuz. O sonsuzluğu aktarabil-mek meselesi. Bütün sorun o. Galiba çokda kötü aktarmamışım, öyle görünüyor!

Diyelim ki siz 100 yıl sonra bugününTürkiye’sine baksaydınız roman kahra-manınız kim olurdu?

Bugüne baktığım zaman, Ankara’dabir parkın havuzunda polisin yüzüne sık-tığı bibergazını silen işçi olurdu kahra-manım. Günümüzün kahramanı obence… Yani tarihin evrelerinindüğmesine kırılma noktala-rında basabilen insanlar ta-rihi oluştururlar.Saptırırlar, durdururlar,hızlandırırlar. Kimibunu düşüncesiyle,kimi de eylemiyleyapar. Eylem ve dü-şünce birliği her zamanolmayabilir. Ama bunakarşın o evreler oluşur-ken mutlaka insanlar var-dır.

ENVARTER VESEFERBERL�K

Gaz yiyen insanları televizyondan iz-lediğinizde ne görüyorsunuz? İnsanın

değişmediğini mi?Aslında sınıfların değişmediğini… İn-

sanlar ayak uyduruyor ama ayak uydur-ması kendi tabularını aşabilmesianlamını taşımıyor. Tabuları gene var.

Tam 30 yıl önce, 1 Mart 1982’de “Ay-dınımız, İnsanımız, Devletimiz” adlı, ogünlerdeki güncel gelişmelere ve tarihiolaylara değinen makalelerinizi derle-yen kitabınız hakkında yasaklama ka-rarı verilmişti. Biraz anlatabilir misinizo günleri ve yasaklama sürecini? Tür-kiye 12 Eylül’den çıktı mı sizce?

Çıkmadı çıkmadı, kitaplarla başımızher zaman dertte. Türkiye’nin özellikleCumhuriyet’in en büyük eksiklerindenbiridir. Hem geçmişte hem bugün… Os-manlı 600 yıl boyunca, özellikle Ahi ör-gütünü yok ettikten sonra, son 300yılında sadece ve sadece devletin gerek-sinimi kadar insan eğitmiş. Öyle okul-laşma, okuma-yazma, dil geliştirme falandiye bir şey söz konusu değil. Sadecespesifik olarak devletin gereksiniminikarşılayacak kadar insana eğitim ver-mişler. Sadece yönetici sınıfı eğitmiş. İle-ride görev vereceği Enderun’dan kaçkişiye ihtiyacı olacaksa -zaten o kadar

süreçte eğitiyor- onları görev-lendiriyor, onun dışında

halka hiçbir şey götür-memiş, okuma yazma

konusunda. BirinciDünya Savaşı ileKurtuluş Savaşı,T ü r k i y e ’ n i nokur-yazarlarınıbiçince 1927’deenvanter yapı-yorlar.

Bu envantersonucunda günlük

işleri yürütebilmekiçin, yani belediyede

tartıyı yapabilmek,nikah dairesinde nikahı kı-

yabilmek, tapuda tescil yapabil-mek, dilekçeleri alıp cevap vermek için325 bin memur açığı olduğu görülüyor.

“Gibi”olmayan�

ar�yorum ben… Butopraklar�n içinden

bakmak e�er“milliyetçilik” isemiliyetçisinizdir. Yok, bir s�n�fsal

bak�� ise bakt���n�zs�n�f�n

insan�s�n�z

KemalTahir, Tar�k

Bu�ra ve Dinamoda dahil üçü de

büyük yazarlard�r,kabul etmek laz�m.

Ayn� görü�te olmam�zgerekmiyor,

ama de�erlerinivermek

gerekiyor

2 MART 2012 CUMA12 Aydınlık KİTAP KAPAK

Page 10: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

KAPAK

Envanteri yapanlar aynı zamanda Cum-huriyet’i kuranlar. Anında kadro açıyor-lar, anında ilan veriyorlar. Memurolabilmek için okur-yazar olmak gereki-yor. 150 bin başvuru oluyor. 175 bin açık.Ne yapalım, ne edelim? “Okuma-yazmaseferberliği başlatalım” diyorlar.

Eğitelim, kadrolara alalım. Ama Os-manlıcada bir yazıyı okumak için iki yıl,yazmak için yedi yıl gerekiyor. O yüzden“en kolay alfabeyi alalım ve bununla ikiay içinde insanları eğitelim, kadrolaraatayalım” diyorlar. En kolay ne olabi-lir… Cumhuriyet’in kurucularınınhemen hemen tamamı ya Mülkiye’den,ya Tıbbiye’den, ya Harbiye’den. HepsiFransızca biliyor, Latin alfabesini biliyor.O nedenle en kolay Latin alfabesi geli-yor bunlara. Hemen onu kabulediyorlar ve gerçekten ikiay içerisinde okuma-yazma seferberliğiyleinsanları eğitip dev-let memurluğunaalıyorlar. Tabii ara-dan 25-30 yıl ge-çince bu insanlarkademe kademegenel müdür, müs-teşar bakan oluyor-lar. Fakat buinsanlar devlet me-muru oluncaya kadarneredeyse bir tek kitapokumamışlar, bir defa tiyat-roya gitmemişler, herhangi birresme -zaten dinen yasak- ve renklerebakmamışlar, renklerin armonisi nedirbilmiyorlar. Şimdi bunu bilmeyen adam-lar 30 yıl Türkiye’yi yönetiyor. Sonundayeni kuşaklarla okullaşma başlıyor.

Çocukluğumda, Demokrat Parti’ninkurulduğu dönemlerdi, hem gidip De-mokrat Parti’nin mitinglerinde şiirlerokuyorduk hem de elimizde pankart-larla okul istiyorduk. Sonra okumayazma gelişti, okur-yazarlar çoğaldı.Fakat mantalite aynı kaldı. O okumaz-yazmazların mantalitesi devam etti.Sonra zaman içinde Türkler “yapmayıve satmayı öğrendiler” diyoruz. Peki buyapmayı ve satmayı becerenler kimler?Anadolu kaplanları… Anadolu kaplan-larının yüzde 90’ı ilkokul birinci sınıftanikinci sınıfa, ikinci sınıftanüçüncü sınıfa geçememişadamlar. Geçen kardeşigidip okumuş, müdürolmuş, profesör, dok-tor olmuş, avukatolmuş. Ama o sını-fını geçemediği için“Gel dükkana be-nimle birlikte çalış”denmiş. Sonundababa ölmüş, dükkanona kalmış. Dükkanatölyeye dönmüş,Türkiye’nin gelişme-siyle birlikte. Atölye fab-rikaya, fabrika holdingedönmüş. Ama adama seyahatdediğiniz zaman hacca gidiyor, kültürdediğiniz zaman camiye gidiyor. Başkaufku yok. Şimdi bu adamdan kültür hiz-meti bekliyor Türkiye, sanata önem ver-mesini bekliyor… Adam gidip bilmemne kadarlık yat alıyor fakat denize gir-memiş hayatında. Hayatında kitap oku-mamış. “Vaktim yok” diyor ama gidiyorgazinoda sabaha kadar içebiliyor. Tiyat-roya gidemez, uyuklar.

Yasaklar da pek umurunda değil el-bette.

12 Eylül geldi… Ama öncesi var. 1981Şubat’ında beş tane çocuk kitabı yasak-landı. Tolstoy’un, Behrengi’nin, Na-

zım’ın kitapları var yasaklananlar ara-sında, benden de “Fareler Cumhuri-yeti”. Yaşayan tek yazar bendim.Danıştay’a başvurdum, yasak kalktı vekitap okunmaya başlandı yeniden.1982’de bu kez anayasa yapılıyor. Ben desaf bir yurttaş olarak, “Anayasa yapmakdüzen kurmaktır, eğer düzeni erdemüzerine kurarsanız, daha erdemlisi; sah-tekarlık üzerine kurarsanız daha sahte-karı gelir alır” diyen bir kitaphazırladım. Bizim geçmişimiz nasıldı, in-sanımız nasıldır, devletimiz nedir soru-larına cevaplar arayan bir inceleme vedeneme kitabı.. İlk etapta 10 bin basıl-mıştı, 7200’ü hemen dağıtıldı, üç bin kü-suruna mücellitte el konuldu. Askeri,isyana teşvik ettiği gerekçesiyle yasak-

landı. Bu da benim onurum oldutabii.

12 Eylül atmosferin-den nasıl çıkar Tür-kiye?

Türkiye’yi yöne-tenler demokrat ol-madıkça çıkmaz.Yani fırsat saydığızaman iktidarı, Tür-kiye’nin başına kim

gelirse gelsin iktidaragelmeyi fırsat saydığı

sürece 12 Eylül bitmez.Çünkü 12 Eylül iktidara el

koyanın her şeye muktedirolmasına göre düzenlenmiş bir

yapı. Her şeye muktedir olmak üze-rine verilen bir kavga, şimdi içinde yaşa-dığımız kavga. İspanya’da Franco enmuktedir olanlardan biriydi. Öldü,onunla işbirliği yapanların hepsi gümegitti. Bunlarla da işbirliği yapanlarınhepsi güme gidecek. 12 Eylül aslındaCumhuriyet’in kırılmasıdır. Şimdi de ta-mamıyla kul olmamızı istiyorlar. Kul ol-makla yurttaşlık çok farklı şeyler.

Ama kimse de ‘kul’ istiyoruz demi-yor…

Tabii bunu açıktan söyleyemezler.

Sürekli demokrasi ve özgürlüklerdensöz edilen bir dönem…

Bir insan ne kadar çok “ben namus-luyum” diyorsa o kadar hilekardır. Ne

kadar demokratım diyorsa o kadardiktatördür. Ölçü bu. Gerçek

erdemin övünmeye ihtiyacıyoktur.

Bir aydın ve edebi-yatçı olarak kendinizihangi edebiyat akımıve çizgisi içinde ta-nımlıyorsunuz?

İ n c e l e m e c i l e rbenim için “top-lumcu gerçekçi” di-

yorlar, ben de“başımla beraber” di-

yorum.

GENÇ YAZARLARINSINIF B�L�NC� YOK

Günümüz edebiyatında beğendiği-niz, izlediğiniz yazarlar var mı?

Elimden geldiği kadar izliyorum.Özellikle genç yazarların sınıf bilinciyok. Sınıf bilinci olmayınca ister iste-mez “duygu” ağırlıklı ürünler çıkar.Duygu ağırlıklı ürünler de çok bireysel-dir. Bizim gençlik dönemimizde Batıedebiyatçılarının temsilcileri vardı Tür-kiye’de. “Şu gibi” yazardı, “bu gibi” ya-zardı falan filan. Şimdikiler de işte,“dizi olabilecek gibi” yazıyorlar.

Hala sınıfsal bir persfektifle yazmakönemli mi?

Bedreddinayn� zamandaçok büyük birdü�ünür. Onun

dü�ünce evreninegirebildi�iniz

zaman sonu yok.Bilimin

sonsuzlu�unugörüyorsunuz…

Kitaplarlaba��m�z her

zaman dertte.Türkiye’nin

özellikle Cumhuriyet’in

en büyük eksiklerinden biridir.

Hem geçmi�tehem

bugün…

Page 11: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA14 Aydınlık KİTAP KAPAK

Önemli. Sovyetlerin dağılması, katıideolojilerde gedikler açtı ama insanlardeğişmedi. Ezme ve ezilme, sömürmeve sömürülme olayı değişmedi.Tam tersine büsbütünhızlandı. Ve bu hız-lanma sürecindekapitalist sistemizamanında çokiyi incelemişinsanlar yavaşyavaş haklıçıkmaya baş-ladı. Bakın,Wall Street’iişgal eylemiçok küçük birolay gibi görü-nüyor ama çokbüyük bir olay.Amerikalılar da sömü-rünün özünü yakalar halegeldiler. Buna karşın direnç yüksele-cektir, çünkü Amerika herşeye rağmendemokratik bir toplum. Onlar da sopayıyiye yiye öğrenecekler. Nasıl ki vaktiylePinkerton büroları grevcileri yok edeede dünyanın en güçlü sendikalarınıoluşturdu, şimdi de protestocular dayakyiye yiye durumu öğrenecekler.

Korku imparatorluğu oluşmaz di-yorsunuz yani…

Buna rağmen direnecek insanlarınçoğalmasına bağlı. “Eyvah… Korku im-paratorluğu oldu!” Ee.. Kork! N’ola-cak? Korkmayanlar çoğalacak. Silivridediğiniz, İstanbul’un en küçük mahal-lelerinden biri kadar bir yer. Onuniçinde de minnacık bir yer hapishane.Ha orda olursunuz, ha burda olursu-nuz. Ne fark eder. Zaten temel kural-dır, bilincinde özgür olanı tutuklayacakhapishane, yüreğinden tutsak olanı daözgür bırakacak yasa yoktur yeryü-zünde. Bütün olay o. Ben yurttaş olarakyurttaşlık haklarımı kullanmakta karar-lıyım. Ha şunu yaparlarmış. Yaparlar.

Çünkü o bana bağlı bir şey değil, çünküben kimseye bir şey yapma niyetindedeğilim. Kendi özgürlüğümü ve bağım-sızlığımı koruma hevesindeyim.

Siz 12 Eylül’den sonra oluştu-rulan yazarlar kooperatifi

YAZKO’nun başkanlığını dayapmıştınız. “YAZKO’nunÖyküsü” adlı bir kitabınızda var o günleri anlatan.Bugün Türkiye’dekiyazar örgütlenmesininasıl buluyorsunuz? Tür-kiye Yazarlar Sendikası,PEN, Edebiyatçılar Der-

neği gibi örgütleri kısacadeğerlendirir misiniz?

Dernekler sonuçta insan-ların bir araya geldiği bir yer-

dir. İnsanların birarada üretim

yaptığı bir yer değildir. İnsanların bira-rada üretim yapabildiği yerlerin bir an-lamı ve değeri var benim gözümde.Mesela sendikacılık öyledir. Bir direnişörgütlenecektir ve o direnişin ekono-mik sonuçları alınacaktır. Dernekte negibi bir ekonomik sonuç alınır, gidipona buna yalvaracaksınız ya seyahatacentası olacaksınız yahut efendim ba-zılarının lütfuyla bir takım imkanlarelde edeceksiniz. Halbuki ürettiği ürü-nün topluma gidişini sağlama çok dahaakıl karı bir iş.

“OKUYANI KANDIRAMAZSINIZ”Son olarak Aydınlık Kitap Eki’yle il-

gili söylemek istediğiniz bir şey varmı?

Her çıkan kitap eki başımızla bera-ber. 1970’li yıllarda Temmuz ayıydı, Pa-

ris’teydim. Fransız televizyonları herhafta iki saat kitap tanıtımı yapıyor-lardı. Fakat Temmuz-Ağustos ayları“mort sezon” dedikleri aylar, yayınsızgeçen aylar. Yayın bulamamışlar, yanitanıtacak kitap bulamamışlar. Lüksem-burg Parkı’nda okurlarla röportaj yapı-yorlar. Parkta yaşlı bir hanımefendiyiyakalamış sunucu. Sordu “geçen yıl kaçkitap okudunuz?” diye. O yaşlı kadın-cağız, “Ah delikanlı ben artık çok yaş-landım, ayda bir kitap okuyabiliyorum”dedi. Ben tabii sandalyeden düşüyor-dum. Konuk olduğumuz ev sahibine,“ayda bir kitap mı?” diye sordum. Evet“az okuyor” dedi ve kitap okuma alış-kanlıklarını anlattı: “Biz metroda ga-zete okuyamıyoruz, sayfayı çevirirkenyanındakinin burnuna dokunuyor, oyüzden kitap okuyoruz, yirmi dakika

gidiş yirmi dakika geliş, günde kırkdakika. Kırk dakikada elli

sayfa okunuyor. Konu il-gimizi çekiyor, evde

uzandığımızda oku-yoruz, yemek arasıokuyoruz, soğandoğrarken okuyo-ruz, haftada birkitap bitiyor.” Ül-kemize dönersek,bizi çok uzun yıl-lar yönetenler ne

diyordu, “ben oku-dum da mı adam

oldum” diyordu.Adamlığı makamla öl-

çerseniz adam olamıyorsu-nuz ama “adam oldum” diye

geçiniyorsunuz.

Türkiye’de popüler edebiyat da olsakadınların daha çok okuduğu söyle-nir…

Ne okurlarsa okusunlar, isterlersedin kitapları okusunlar, hakkaniyetedoğru giden biri bir gün ister istemezşeytaniyetle karşılaşır, şeytaniyetedoğru giden de hakkaniyetle karşılaşır.Yeter ki okusun. Şimdi kadınlar çokokuyor. Bizim kuşak, anne babalarımızokuma yazma bilmediği için müthiş birokuma açlığından geliyorduk, elimizene geçerse okuyorduk. Bir kitap eldenele dolaşırdı. Şimdi kadınlar da öyleokuyorlar. Çok da iyi okuyorlar. Benimbütün bu yazıcılık hayatımda öğrendi-ğim bir şey vardır, okuyanı kandırmakkadar zor bir şey yoktur. Okuyanı kan-dıramazsınız.

�spanya’daFranco enmuktedir

olanlardan biriydi.Öldü, onunla i�birli�i

yapanlar�n hepsi gümegitti. Bunlarla da

i�birli�i yapanlar�n hepsi

güme gidecek

Sizin en ünlü, en bilinen romanını-zın “İmparator” olduğu ve VehbiKoç’un yaşamını anlattığınız söylenir.

Hayır, Vehbi Koç değil ama o sınıf.Vehbi Koç da o sınıfın sembolü olmayıbecermiş birisidir. Onun becerisi vardırtabii romanda ama tamamıyla o değil.Bütün sınıf tek kişide sembolize edildi.Yani bütün sınıfın oyunları, dolapları,vergi kaçakçıları, şunlar bunlar tek kişiüzerinden götürüldü “İmparator”da.Ben bir romana başladığımda eşimedostuma anlatırım. İlk başta kahrama-nın adı Ahmet Aldıkaçtı’ydı. Kime an-latsam, “Aaa sen Vehbi Koç’uanlatıyorsun” denildi. Öyle mi dedim,“Peki, kahramanın adı ‘Vehbi Çok’olsun o zaman” dedim.

Koç’tan bir tepki geldi mi?Geldi tabii, gelir. Doğrudan değil

ama dolaylı tehditler geldi. Herkes bir

defa ölecek, işin o tarafına bakmam.Yeter ki kendimi doğrulayabilecek birsonuca ulaşayım.

“İmparator”, bir sınıfı temsil ediyordu

Bizimgençlik

dönemimizde Bat�edebiyatç�lar�n�ntemsilcileri vard�

Türkiye’de. “�u gibi”yazard�, “bu gibi” yazard� falan filan.

�imdikiler de i�te, “diziolabilecek gibi”

yaz�yorlar.

Page 12: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA 15Aydınlık KİTAP

CAFER YILDIRIM“Kardeşim sevgilime mektup yazdı

Bir yıldız gibi kayıp gitmesinden korkuyorum diye”

Didem Madak

Öyle oldu ki sanki iyi insanlar hepbir ağızdan sustular: İyi şiir karşısında.

Kötüler: Onların seslerinin banaulaşabilecekleri bir mesafede değildimzaten.

Didem Madak, ölümü nedeniyle şii-rinden haberdar olduğum bir şair oldu.

Ölüm, üzerinde hiçbir oyunun oyna-namayacağı kadar hazindi ve üstelikherkesle ilgili bir gerçeklikti. DidemMadak’ın ölüm haberi belki de en fazlabu nedenle bana kadar ulaştı.

Tabiki iyi ki de ulaştı. Kutlarım kö-tülerin zaferini.

(1970-İzmir/2011-İstanbul). Açılıp kapanan ayraç içinde bile

onun şiir kişiliğine denk düşen biruyum var.

İnternet dünyasında kendisine yeraçmış olan beş altı satırlık biyografi-sinde “ruhunun ütüsüz ve buruşuk” ol-duğu yazıyor. Diyelim uyumsuz.

Hukuk fakültesi mezunuymuş. Tez-gâhtarlık, sekreterlik, anketörlük gibiişlerde çalışmış.

Şiirleri “Sombahar” ve “Ludingirra” dergilerindeyayımlanmış. “Gramofon Kâğıtları” kitabıyla İnkılâpKitabevi Şiir Ödülü’nü almış.

Aramızdan ayrıldığında kolon kanseri tedavisi gö-rüyormuş: 24 Temmuz 2011.

Şişli Camii’indeki cenaze töreninden sonra ilk işimİstiklal kitapçılarında onun kitaplarını aramak oldu.“Pulbiber Mahallesi’ni bulabildim. Didem’in son ki-tabıymış “Pulbiber Mahallesi”.

BAMBA�KA B�R DUYARLI�IN SOLU�UNUGET�REN ���RLER

“Timur’a, Deniz’e, Ümitvarolanlara, İzmir’e, Zey-na’ya” ithaf etmiş.

Ayrıca ithaftan sonraki sayfada şu ibare var: “Bukitap ısrar üzerine yazılmıştır.”

Israr edenlere teşekkür borcumu ödemek isterim.İyi ki ısrarcı olmuşlar.

“Pulbiber Mahallesi” bambaşka bir duyarlığın so-luğunu getirdi bize.

Üzerimize rengarenk çiçekler serpiştirdi ve bununbitimsiz bir eylem olduğunu biliyoruz.

“Mahallemizde devamlı darbuka çalıyorlarErkes nedense asan’dan hamile

Düm-tek çocuklar doğuracak kadınlar baharaBurada aşklar fena şehla, şahane aşkları

İncesinden sosyeteye bırakıyorlar.Acı yok bizim mahallede sanki hiç olmamış

Yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar.‘Kimbilir’ çocuklar doğacak bahara

Babası canı cehenneme çocuklarPulbiber yapışmış dudaklarına.”

Görüldüğü üzere Didem Madak’ın herkesin anla-yabileceği kadar sade, olabildiğince açık ve anlaşılırbir anlatımı var. Bu anlaşılırlık, bu açıklık ve sadeliküçgeninde bir halden diğerine geçilen, katman kat-

man dolaşılan, keyif verdiği kadar zihni de uyaran birdil yolculuğuna çıkarması onun en ayırt edici tarafı.Basit, bildik, hatta kullanıla kullanıla yıpranmış keli-meler onun iç dünyasında biraraya geldiklerinde hiçumulmadık anlam alanları açan, uzak ya da yakınama mutlaka özgün çağrışımlara kapı aralayan birişlev yükümleniyor.

***“Bugün en tombul güvercinimdi benim zamanKırmızı ayaklarıyla kalbime konup sonra uçan”

***“Kelimeler ölsün istemem

İsterim ki kelimeler bahçe havuzumda kırmızı balık-lar gibi yüzsünler.”

***“Acılarımın karnı bahar olmuş dedi Zeyna.”

SOMYANIN FIRLAYAN YAYIŞiirinin onu çağdaşı şairlerden ayıran başka özel-

likleri de var kuşkusuz. Öncelikle belirtmem gerekir ki konuşma dilinin

olanaklarından maharetle yararlanabiliyor. Yoksul,bir yığını işsiz, çaresiz ve çıkışsız insanların ikâmetineyazıldıkları ayrık bir mahallenin şen soluğunu, peyza-jını, hiç teklemeden atan nabzını yine mahalle sakin-lerinin ağzından edebî dil alanına, yani estetiğinarenasına taşıyabilmiş olması, bir yanıyla da daimasözü edilegelen “şiirin sokağa inmesi” manasına kar-şılık düşüyor.

Bunların yanında ilginç, şaşırtıcı buluşlarından dasöz etmeliyim şairimzin. Bu buluşlar, üstelik anlamıngölgeli alanlarında konuşlandırdığı fakat varlığınıdaima hissettiren o keskin acıyı ince ince dişliyor. Acı-nın zehrini hafifletiyor, sonra da başdönmesinin es-riklik halindeki kahkahalı anlara, anlıklara götürüyorbizi:“Noel Babalar sakallı değil sakarlar, biliyor musun

dedim Zeyna’yaTıraş olurken yüzlerini kesip bir paketpamuk yapıştırıyorlar esasındaAslında kaymak gibi adamlar”

***“Komşular… komşular! Yetişin ritmimi

bozdular.‘Sus kııızz somyanın yayı mı fırladı birta-

rafına…”***

MERYEM’�N PULB�BER �UBES� Ve göndermeler göndermeler… O kadar çok ki… Siyasal, kültürel ve

sosyal tarihimizle her an yüzleşebileceği-nizi, puslu zihninizde harflerin kabarıp ke-limelerin belirginleşip unuttuğunuz ya daunutulmaya bıraktığınız bilgileri, belge-leri, tanıklık ve hatta yaşanmışlıkları bel-leğinizin berrak bölgelerinetaşıyabileceğini, derim ki size, sakın aklı-nızdan çıkarmayın eğer Didem’i okuyor-sanız.

Bütün kitabı buraya aktaracak değilim.Sembolik düzeyde birkaç örnekle yetine-ceğim:

“Ferman tarihinseGöğe doğru uzanan bu beden bizimdir

icabında.”***

“Kendimi Hazreti Meryem’in PulbiberŞubesi gibi hissediyorum.”

***“Kendime karşı büyük taarruzun son gününde

Güneşten bir ışın kılıcı koparıp savaştım.”***

”Yarısı yenmiş aklımınKalan yarısı çileden çıkmış

Habire tekkeye odun taşıyordu.”***

“Serhat haddimiz değildir, ilk aşkımızın adıdır.”***

“Haddi müdafa yoktur zatı müdafa vardır.”***

D�DEM MADAK ���R�N�N TEK EKS���Didem’in şiirinin her halini örneklemenin anlamı

yok. Zaten verilen her örnek sözünü ettiğim bütünözellikleri belli oranlarda yansıtıyor. Özenli bir sokakişçisinin hiç yorulmayan süpürgesi gibi insan ruhununbütün köşe bucaklarını dolaşıyor onun şiiri.

Her duygu, her içsel hal kendi bedeni, kendi kalbive kendi nefesiyle var oluyor onun anlatımında. Busözler şu anlama geliyor: Yapayı ve yapmacığı atık ha-line getiriyor Madak’ın şiiri, onu bünyesine asla kabuletmiyor.

Maharetle çıkılmış bir yol, bunca emekle çatıl-mış bir yapı ve bunca estetikle dokunmuş birürünü çerçeveleyen mana ne yazık ki yeterince be-lirgin değil. Didem Madak şiirinin, bana göre tekeksiği bir dünya görüşü ile sağlamlaştırılmamış ol-ması.

Düşünsel düğümleri gevşek, bu yüzden en yetkinsöyleyişler zaman zaman bir boşlukta gibi yapayalnızkalabiliyor. Böylesi bir şiir tutumunu gerçek şiir tu-tumu olarak görenlerin olduğunu biliyorum. Tabii kitercih meselesi. Nerede durursanız dünyaya oradanbakarsınız.

Şiirimizde bir yıldız kaydı: Didem Madak

Page 13: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA16 Aydınlık KİTAP

TUNCA ARSLANGenç bir teğmen olan Giovanni

Drogo, ilk görev yeri olan iç karartıcı Bas-tiani Kalesi’ne geldiğinde burada fazlakalmamayı, hatta ilk günden tayin iste-meyi düşünür. Uçsuz bucaksız bir taş çö-lünün sınırındaki kaledekiler, neredeysesürekli alarm halindedir; tekinsiz ve uğur-suz görünüme sahip çölden her an bir sal-dırı gelebilir ve kaledekiler her an tetikteolmak zorundadır. Fakat tuhaf bir çekici-liği de vardır kalenin. Drogo, dört ay gibibir süre kalede kalmaya ikna eder ken-dini. Sonrasında yüksek mevkideki ailedostlarının da yardımıyla nasılsa daha eğ-lenceli bir görev yeri bulacağına emindir.Bilmediği, Bastiani’deki her subayın ben-zer bir süreçten geçtiği, alışkanlıklarınuyuşturucu etkisine kapılıp gittikleri buyerde ömürlerini tükettikleridir. O da as-kerlik gururu ve askerliğin gündelik ritül-leriyle dolu büyük bir boşluğuncazibesine kapılıp gitmenin etkisiyle, ötetarafında ne olduğunu, kimlerin yaşadı-ğını bilmediği çöl sınırını bekleyecektiryıllar boyu. Çölden kaleye yönelik tehlikeise hep vardır ama beklenen saldırı birtürlü gerçekleşmez.

Ünlü İtalyan yazar Dino Buzzatti’nin(1906-1972) ilk romanı olan “Tatar Çölü”(Il deserto dei Tartari), 1945’te yayım-

landığında şaşırtıcı bir sarsıntıya yolaçmış; insanın yalnızlığı, görev duygusu,yabancılaşma, anlam ve anlamsızlık,kader gibi kavramlara getirdiği ilginç açı-lımlarla Kafka, Sartre, Camus gibi büyükyazarlarının yapıtlarının yanında yer al-mayı başarmıştı. “Zavallı kale, basit sih-rin çabuk çözüldü, kuzey çölü hep öylebomboş kalacak, asla düşmen gelmeye-cek, asla hiç kimse gelip de senin zavallısurlarına saldırmayacak” diyen Buzzatti,“mucizevi bekleyiş” içinde tuttuğu başka-rakteri aracılığıyla insanoğlunun içindebulunduğu kısırdöngüden çarpıcı kesitlersunar, okuru unutulmaz portrelerle ta-nıştırır.

Buzzatti’nin romanı, bir başka İtalyanusta, Valerio Zurlani’nin (1926-1982)eliyle sinemaya da aktarılır ve ortaya ro-manın başdöndürücü sükunetini, kalede-kilerin heyecan verici sıkıntısınımükemmel biçimde yansıtan, aynı adlı birfilm çıkar. 1976 yapımı filmde TeğmenDrogo’yu, günümüzün ünlü Fransızoyuncusu Jacques Perrin canlandırır. Vit-torio Gassman, Giuliano Gemma, PhilipNoiret, Fernando Rey, Max von Sydow,Laurent Terzieff, Jean Louis-Trintignant,Francisco Rabal gibi isimlerden oluşanharika bir kadro da kendisine eşlik eder.1977’de Zurlini’ye İtalya’da en iyi yönet-

men ödülü getiren ve bilinmeyen bir ül-kede bilinmeyen bir zamanda geçen“Tatar Çölü”, günün birinde Kral’ın sal-dırı falan olmayacağına kanaat getirip ka-ledeki asker sayısını azaltmaya kararvermesiyle, dramatik biçimde noktalanır.

Buzzatti’nin romanını okuyup, Zurli-ni’nin filmini seyredenler için, klasik de-yimle, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

B�R K�TAP B�R F�LM

Tatar Çölü

MERİÇ SERİMOĞLUDünyamızda gözlenen en güçlü peri-

yodik iklim dalgalanması olarak kabuledilen “El Nino”, Pasifik Okyanusu’ndageniş ölçekli ısınmayla bağlantılıdır veyaklaşık bir yıl boyunca süren her El Ninoolayı, öldürücü fırtınalara, bunaltıcı sıcakhava dalgalarına, yangınlara, sellere, ku-

raklığa ya da dondurucu soğuklara nedenolmaktadır. 1997-98’de görülen son ElNino tahmini olarak 32 milyar dolarlıkzarara yol açmıştı. Peki, ortalama olarakher sekiz dokuz yılda bir tekrarlanan buküresel felaket, İspanyolca tanımının çe-virisinde olduğu gibi yalnızca “YaramazÇocuk” olarak kabul edilebilir mi?

Elimizdeki kitabın yazarı 1946doğumlu ABD’li Marksist tarihçive siyasal eylemci Mike Davis,“Bizim uğraşımız, dünya tarihi-nin devinimsiz sularında öyleceunutulmuş ‘açlık diyarları’nabakmak değil, tropikal kuşakhalklarına ait emeğin ve ürünle-rin, sınırları belli bir zaman dili-minde (1870-1914) Londramerkezli dünya ekonomisininiçerisine nasıl zoraki eklemlen-diğini ele almaktır. Milyonlar,‘modern dünya sistemi’nin sınır-ları dışında değil, bu sisteminekonomik ve siyasi yapılarınazorla dahil edilmelerine yöneliksürecin tam da içinde öldüler.Onlar, liberal kapitalizmin altınçağında, Smith, Bentham veMill’in ‘kutsal’ ilkelerinin ‘tanrıbuyruğu’ biçiminde hayata geçi-rilmesi ile katledildiler” diyor vesözünü ettiği zaman dilimine,Victorya döneminin son çeyre-ğine dönerek, “El Nino kıtlıklarıve Üçüncü Dünya’nın açlıkla in-şası”na bakıyor.

“Üzerinde Güneş BatmayanKatliam”, ele aldığı dönemden

itibaren iklimle ekonomik süreçler ara-sındaki etkileşime dair örnekler sunarak,dünyada yoksullaştırılmış ve açlığa karşısavunmasız hale getirilmiş milyonlarınröntgenini çekiyor. 1870’lerde tropikalkuşağın dört yanında ve Kuzey Çin’dekimuazzam kuraklık tarımı enkaza çevirir-ken, 50 milyondan fazla insanın canınamal olmuştu. Bir zamanların yemyeşiltoprakları kasvetli çöllere dönüşmüş, Eti-yopya, Çin ve Brezilya’nın bazı kesimle-rinde günümüzün nükleer katliamlarınıakla getirecek ölüm oranları ortaya çık-mıştı. Mike Davis, büyük veba salgının-dan beri görülmemiş ölçekte bir trajedidoğurduğu halde, bu felaketin tarihi vedünyanın ekonomik gidişatı üzerinde bı-raktığı etkilerin gözlerden saklandığınıbelirterek, “doğa ananın” bu denli büyükbir katliamı tek başına düzenleyemeye-ceğini vurguluyor. Davis’e göre El Ni-no’nun suç ortakları altın standartı veemperyalizmden başkası değil.

Geleceğin “üçüncü dünyası”nın, yaniinsanlığın sahip olanlar ile sahip olma-yanlar şeklinde bölünüşünün ana hatla-rının 19. yüzyılın alacakaranlığında, iklimile dünya ekonomisi arasındaki ölümcületkileşimler eliyle çizildiğini idda edenyazar, şu yaşamsal (ya da ölümcül) soru-ları yöneltiyor:

“Üstelik söz konusu olan, milyonlarcayoksul köylüyü kırıp geçirmiş, dehşetlibir ölüm değil sadece. Ölümün onlarıbuluş şekli ve nedenleri, on dokuzuncuyüzyıl ekonomi tarihine dair yerleşmişanlayışı büyük ölçüde yalancı çıkarıyor.Yüzyılın ikinci yarısında, barış dönemle-

rinde bir daha görülmemek üzere BatıAvrupa’yı terk eden açlığın, aynı sıradasömürgeleştirilmiş dünyanın büyük kıs-mında bu kadar yıkıcı bir etkiye ulaşma-sını nasıl açıklayacağız örneğin? Aynışekilde, Britanya Hindistan’ı başta olmaküzere, milyonların demiryolu boylarındaveya tahıl ambarlarının merdivenlerindeölüp gittiğini bilirken, buharlı taşıtlarınve modern tahıl piyasalarının hayat kur-taran faydalarına dair burnu büyük id-diaları nasıl değerlendireceğiz? Çin’deimparatorun İngiltere’den ve diğerbüyük güçlerden gelen modernleşmeyekapıları açmaya zorlanmasına koşutola-rak devletin yeterliklerinde ve halkın re-fahında gözlenen baş aşağı düşüşü neyleaçıklayacağız?”

Geleneksel “öyküleyici” tarih yaklaşı-mının üstesinden gelme perspektifiylekaleme alınan “Üzerinde Güneş Batma-yan Katliam”, yerküre iklim sistemim-deki olağanüstü gelişmeler ile geçViktorya dönemi dünya ekonomisininölümcül şekilde iç içe geçmesi üzerindeniletiyor tezlerini. Bunun, tarihin enönemli değişikliklerinden biri olduğununüzerinde duran Davis, “bu kanlı tarihtedoğanın oynadığı role” de ayrıca değerbiçmeyi ihmal etmiyor. Ama kıtlık karşı-sında savunmasızlığa neden olan ve ni-hayetinde kimin hayatta kalıp kiminkalmayacağına karar veren arka plangüçleri, kuşkusuz ki hep bir adım öndeyer alıyor.

Üzerinde Güneş Batmayan Katliam /Mike Davis, Yoram Kitap, Çev: UmutHaskan, 456 s.

Emperyalizm ve kıtlığın ekoloji-politiği“ÜZERİNDE GÜNEŞ BATMAYAN KATLİAM”

Page 14: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

İREM NUR HALIÇTudem Yayınla-

rı’ndan çıkan, genç veusta yazar Toprak Işık’ınçocuklar için yazdığı soniki romanından biri olan“Çiftçi Karıncalar Köleci

Karıncalara Karşı”, ça-lışkan ve üretken çiftçi

karıncaların, yuvalarıişgal edip kölelik yapa-

cak yavru karınca topla-yan savaşçı karıncalara

karşı direnişini anlatıyorve konusu ve anlatımıylaçocuklar için klasik ola-

bilecek nitelikte birkitap.

Karıncaları çalışkan-lıklarıyla biliriz. Ancak

Toprak Işık bize onlarınarasında da çalışmayıp,çalışanları sömürenler

olduğunu gösteriyor.Atalarından öğrendikle-rini uygulayan bu kölecikarıncalar yıllardan beriaynı sistemi sürdürüyor-

lar, güç kullanarak korkuyaratıyorlar ve namları tüm karınca

yuvalarına yayılmış, biri hariç. Kendiürünleri olan mantar tarlasının orta-sına kurdukları yuvalarında yaşayan

Anakarınca, Teyzekarınca, Çıtır ve ar-kadaşları sürekli çalışarak, üreterek,

düzenli bir hayat yaşıyorlar. Dışardanyuvaya dahil olan Aylak da onların ne-

şesi oluyor. Bir gün savaşçı karıncalarbu yuvadan haberdar oluyorlar ve iş-gale geliyorlar ancak bu defa hiçgörmedikleri bir direnişle

karşılaşıyorlar. Yavrula-rını teslim etmek iste-

medikleri içinmücadeleye başla-yan kahraman ka-

rıncalarımızyaratılışları ve gö-

revleri farklı ol-duğu halde

mücadele esnasındatek vücut oluyorlar.Savaşçı karıncaların

köleleri de bu mücade-lede aslında gerçek kardeş-

leri olan masum karıncalara karşısavaştırılıyorlar. Ancak yaşlı bir köle-

nin uyanışıyla köleler de direnişe katı-lıyorlar. Ayrıca Toprak Işık bu

mücadelenin arasına küçük masumbir aşk hikayesi de sıkıştırmış.

Bu direniş öyküsünü okurken as-lında ayağımızın altında olup biteni

görüyoruz. Akıcı ve duru bir dille ya-zıldığı için de hayal gücümüzü zorla-

madan gözümüzün önünde bir

animasyon film gibi canlandırabiliyo-ruz. Karakterler sevimli, daha da

önemlisi gerçekçi. Yani gerçekte varolmayan yaratıkların, cücelerin, cadı-ların anlatıldığı masallarla çocuklarınhayal dünyasını bulandırmak yerine,

bilimsel gerçeklerle destekleyerek ka-rıncaların küçük dünyalarındaki

büyük kahramanlıklarını önümüze ge-tiriyor Toprak Işık. Bu yönüyle konusuönemli ve öğretici. Fakat bence kitap-

taki en büyük farklılık konusun-dan ziyade dili. Akıcı veanlaşılır olmasının yanı-

sıra çocukların parlakzekasına hitap edebi-

len kelime oyunlarıve esprili ifadelerkullanmış yazarı-

mız. Bu konuçocuk kitaplarında

sıkıntı yaratabili-yor, çünkü çocukla-rın hayal dünyasına

erişebilmek her yaza-rın harcı değil. Özellikleyabancı dilden Türkçeye

çevrilen çocuk kitaplarında de-yimlerin ve kelime oyunların tam kar-

şılığını bulmak zor olduğu için kuru,sıkıcı, anlamsız ifadeler oluşabiliyor.Çocukların dilinden anlayan Toprak

Işık gibi yazarlar bu boşluğu dolduru-yorlar ve ortaya eğitici olduğu kadar

samimi ve keyifli kitaplar ortaya çıkı-yor. Bu yüzden Çıtır, Aylak, Minimin-

nacık ve Camkanat da her çocuğunkütüphanesinde yer almayı hak ediyor.

Karıncalardanöğrenecekleriniz

var

ÇOCUKLAR �Ç�N

Aydınlık KİTAP

Page 15: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA18 Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR

Allen GinsbergAlt�k�rkbe� Yay�nlar�

Çev:Melisa Oflas

100 s.

“Uluma ve Öteki Şiirler” Ame-rikan edebiyatında bir dönümnoktası ve bir manifesto kitapolarak karşımıza çıkıyor. BeatKuşağı’nın ve özellikle FriscoŞiir Rönesansı’nın lokomotifiolmuş iki şiir ve öncül bir şair:Allen Ginsberg’in “America”sıve “Howl”u. İkisi de bu kitaptayer alıyor. Basıldığında Ameri-kan hükümetince yasaklanmışve yayıncıları mahkemede yargı-lanmış, serbest kaldığındaysadefalarca baskı yapmış bir kitap.Tom Waits gibi pek çok büyükmüzisyenin de yorumladığı şiir-ler hâlâ önemini koruyor. Hepsibirbirinden farklı el yapımı cilt-leriyle 6.45 özel bir baskı sunu-yor okuyucuya.

Uluma

Görünmez KomiteÇev: R. I��k Güngör

Sel Yay�nc�l�k 120 s.

“Son otuz yılın ‘krizler’le geçme-sine, işsiz kitlelere ve iyiden iyiyeyavaşlayan büyümeye rağmenhâlâ ekonomiye inanmamızı bek-liyorlar. Ekonominin krizde ol-madığını, ekonominin kendisininbir kriz olduğunu artık görmemizgerek...”

Görünmez bir komite tarafın-dan kaleme alınan kitap dünya-nın üzerinde dolaşan isyanhayaletini gözler önüne seriyor.

Paris ve Londra banliyöleri,Atina sokakları, Puerta del Solve Tahrir meydanları, “ekonomi-nin kalbi” Wall Street... Yaklaşanİsyan, hepsini birleştiren ruhunmanifestosu.

Yaklaşan İsyan

Jose SaramagoK�rm�z� Kedi

Çev: Nesrin Akyüz256 s.

Don José, yirmi beş yıldır NüfusKayıt Merkez Arşivi’nde çalışmak-tadır. Sağların ve ölenlerin kayıtla-rının tutulduğu, hiyerarşik birdüzenin uygulandığı Arşiv’de, gün-lerini doğum, evlilik, boşanma veölüm belgeleriyle geçirir. AncakDon José’nin herkesten sakladığıbir tutkusu vardır: Gazete ve dergi-lerden kestiği, ünlü kişilerle ilgilikupürleri biriktirmek. Koleksiyo-nuna eklemek için Arşiv’den gizlicealdığı dosyaların arasına meçhul birkadının fişinin karışmasıyla Don Jo-sé’nin sıradan hayatı yön değiştirir.Araştırmaya devam ettikçe meçhulkadınla ve kendisiyle ilgili sarsıcışeyler öğrenecektir.

Bütün İsimler

Cafer TiryakiBerfin Yay�nlar�

508 s.

- Tarihe uygarlık kurucu olarak girentopluluklarla onları yağmalayarak ya-şayan ekonomiler...

- Tarihe yön veren ve insana boyuneğdiren kadim güç cesaretin öyküsü

- Zorun ve köleliğin tarihsel kökleri -İnsanlık, yabanıl doğadan kapita-

list ulusal parka nasıl geldi? -İnsanı sürüden topluluğa, kabile-

den halka ve sonunda ulusa götürensürecin zorunlu toplumsal ve genetikyasaları...

“İnsan ve Uygarlık”, bütün bunlarıyaratan nedensellik zincirini halkahalka irdeleyerek odağında insanındoğruluk ve özgürlük tutkusunun yeraldığı bu hem görkemli hem de alabil-diğine trajik tarihsel sürece köklü vedevrimci bir açıklama getiriyor.

İnsan ve Uygarlık

Feridun AndaçBilgi Yay�nevi

288 s.

Feridun Andaç’ın “Türkiye’yiDüşünmek” kitabı bir edebiyatinsanının, çağının çağdaşıolmak düşüncesinden hareketleyaşadığımız günlere bakışını,dünyada ve Türkiye’deki deği-şim süreçlerini anlama ve yo-rumlama biçimini yansıtıyor.Tarih bilinci, güncele bakış, ta-rihsel kültürel dokunun insanyaşamındaki yeri ve anlamı, ya-şanan değişim/dönüşüm süreç-lerinin toplumsal hayattakiizleri, yansıları bir bir irdeleni-yor kitapta. Türkiye üzerine dü-şünen bir edebiyat insanınınbakışı, gözlemevine yansıyanla-rın dile getirilişi olarak da oku-nabilir.

Türkiye’yi Düşünmek

Dashiell HammettEverest Yay�nlar�, Çev:

Sinan Fi�ek, 258 s.

Demokrasi denen politik oyunun kuli-sinde sahnelenen karanlık bir oyun.Oyunun başrolünde iki erkek. Bileğinesıkı, gözü kara. İki yeraltı adamı. İki sıkıdost... Önlerinde fırsatlar. Güç ve para...Zirveye uzanan merdivenler. Omuzomuza tırmanılacak basamaklar... Amaaşk denilen bela. Tıpkı cinayet gibi plan-ları bozmak için vardır. Hayatın o ben-zersiz mantığını bize dayatması için. Veyazgı kendi lisanınla konuşmaya başlar.Politik çıkarlar. İnsan olduğunu söyle-yen mahlukların ne menem canavarlarolduğunu gözler önüne sererken, dost-luklar da aşkın mihenk taşında bir birsınanır, iç içe açılan entrika dolu odala-rın kapılarının kilitleri sırça anahtarlarlaaçılır. Karşımıza çıkan gerçek hiç degüzel değildir... Ama yaşam ne kadarsert olursa olsun yine de güzeldir... El-bette yeterince cesur olanlar için...

-Ahmet Ümit-

Sırça Anahtarlar

Halis Çetin, �leti�im Yay�nlar�

400 s.

“Korku mu siyaseti yaratmıştıryoksa siyaset mi korkuyu yaratmış-tır? Korkutan, korku ve korkanarasındaki ilişki mi siyasettir yoksaiktidar, meşruiyet ve itaat arasın-daki ilişki mi korkudur? Tanrı mıkorkuyu yaratmıştır yoksa korkumu Tanrı’yı yaratmıştır?..İnsan korkudan korunmak için miiktidar üretir yoksa iktidarlar in-sandan korunmak için mi korkuüretir? Neden ve Niçin korktuğu-muz mudur siyaset yoksa Neden veNiçin sorularından korkutulduğu-muz mudur siyaset?” Korku siyasetinin ve siyaset korku-sunun izini sürüyor bu kitap. Gün-cel ve politik tansiyonu yüksek biralana, siyaset felsefesinin görüş de-rinliğini getiriyor.

Korku Siyaseti veSiyaset Korkusu

Edmundo Paz SoldanAyr�nt� Yay�nlar�

Çev: Zeynep ÖztekinY�ld�r�m288 s.

José Edmundo Paz Soldán “Turing’inHezeyanı” adlı bu romanında neoli-beral posta bürünmüş antidemokratikiktidarların karakteristiğini, sanal dün-yada bir nevi gerilla savaşı sürdüren“hacker”lar üzerinden anlatıyor.Yedi karakter arasında gidip gelerekaktarılan hikâye kimi zaman başkentsokaklarında kimi zaman ülkeyi kasıpkavuran sofistike bir bilgisayar oyunuolan “Playground”un sanal dünya-sında, polisiye bir kurguyla baş dön-dürücü bir tempoda ilerliyor. Felsefi,ahlaki, toplumsal ve kültürel pek çokalana doğru genişleyen hikâyesindesuçluluk ve travma, kişisel ve kolektifsorumluluk gibi temaları ele alan veyanı sıra, bir diktatörün ayakta kalmakiçin bürokrasi ve orta sınıflarla kur-duğu suçortaklığını da teşhir ediyor.

Turing’in Hezeyanı

Page 16: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA 19Aydınlık KİTAPYENİ ÇIKANLAR

Emre Kongar Remzi Kitabevi

816 s.

Emre Kongar ve arkada�lar� bukitapta, Türkiye’de toplumbil-imin geli�mesine katk�da bulun-mu� dü�ünürleri inceliyor veara�t�r�yorlar. Böylece Türkiye´detoplumbilimin geli�me a�a-malar�n� da saptamaya çal���yor-lar. Bir “ortak çaba”n�n ürünüolan bu çal��man�n amac� yeniku�aklara, eski ku�aklar�n biriki-mini aktarmak olarak ifadeediliyor. Bir ulusun kültürü bellibirikimleri olu�turabildi�i ölçüdeve toplumsal bilimleriyle yak�nbir ili�ki içinde geli�ir, serpilir. Buaç�dan, Türk Toplumbilimcileri,Türk toplumbilimine oldu�ukadar kültürümüze de yönelmi�bir çal��mad�r.

TürkToplumbilimcileri

Roberto Bolano Pegasus Yay�nlar�

Çev: Zeynep Heyzen Ate�

992 s.

�ilili romanc� Roberto Bolaño,ölümünden hemen öncetamamlad��� kitab� “2666”da,kötülü�ün en yal�n haliningünümüz Meksika’s�ndan birgazete haberiyle ba�layanhikâyesini anlat�yor.Hikâyenin geçti�i Santa Tere-sa’da ya�anan olaylar buray�adeta bir cehenneme çe-virirken ayn� zamanda da birayna i�levi görüyor; süreklibir de�i�im içinde olan zenginve yoksul yanlar�ylaAmerika’n�n gayet hüzünlü biraynas�.

2666

Hermann HesseYap� Kredi Yay�nlar�

Çev: Kamuran �ipal 228 s.

“Öldürmeyeceksin”, HermannHesse’nin yazd��� çok say�dadenemeden yap�lm�� birseçkiyi içeriyor. Kitap be�bölümden olu�uyor: “ErkenDönem Dü�ünceler”, “BirinciDünya Sava��’na Dair SiyasiGörü�ler”, “Dünya Görü�üneDair”, “Edebiyat Yaz�lar�”, “GeçDönem Dü�ünceler”. Türkokurunun özellikleBozk�rkurdu, Boncuk Oyunu,Siddhartha adl� kitaplar�ylatan�d��� Hermann Hesse’nin bukitab� Almanca asl�ndan Kamu-ran �ipal taraf�nda çevrildi.

Öldürmeyeceksin

Rodolfo Martínez�thaki Yay�nlar�

Çev: Sinan Okan, 304 s.

Ünlü dedektif, garip bir kimlik al-datmacası vakasının ardından, şey-tani tarikatlar, efsanevi Altın Şafakve Mısırlı masonlar arasında müthişbir büyü kitabının peşinde süregi-den zalimce entrikaların ortasınadüşer. Bu emanet, cehennemin ka-pılarını açabilecek kudrette, ElAzif, Çölün Ruhları Kitabı, Ölüİsimler Kitabı veya Necronomicongibi çok değişik isimlerle bilinen birkitaptır. Rodolfo Martinez, enbüyük iki edebi efsaneyi yanyanakoyuyor: Baker Sokağı’nın dedek-tifi ve İlahi Yalnız. Sonuç, o ünlüperi fotoğrafını çeken ve Arthur C.Doyle’a tapan birine ait olabilecekhararetli bir anlatı.

Sherlock Holmes veÖlülerin Bilgeliği

Celali Y�lmazScala Yay�nc�l�k

455 s.

Celali Yılmaz’ın hazırladığıkitap, sermaye piyasalarının ge-lişmesinde rol oynayan anonimşirketlerin tarihini derinlemesineinceliyor. Geçmiş anonim şirkettecrübeleri sadece finans tarihiaçısından değil, ticaret hukukutarihi açısından da büyük önemesahip. Osmanlı anonim şirketleritarihi konusundaki bilinmezlerinsayısının azaltılmasını sağlayacakbu çalışma, üç kitaplık bir serininilk cildi olarak planlanmıştır.Diğer ciltlerde Osmanlı toprakla-rında faaliyet gösteren, ancakOAŞ niteliğinde olmayan şirket-lerin kapsanması hedefleniyor.

Osmanlı AnonimŞirketleri

“İzlanda Balıkçısı”, bir aşkın öyküsü,aynı zamanda da denizin destanıdır.Kendisi de bir denizci olan PierreLoti, kitapta Bretagne bölgesindekiPaimpol kasabasını anlatır. Buradaher avlanma mevsimi öncesinde hum-malı bir çalışma vardır. Yıl ikiye ayrı-lır: balıkçıların kasabada olduğu aylarve denize gittikleri zamanlar... Onlaryokken ne kadar kaygılı bir bekleyişegemense döndüklerinde de o kadarmutluluk vardır (ya da dönemeyenle-rin kasabanın üzerine çöken ma-temi)... Romanın fonunda bir balıkçıkasabası olsa da İzlanda Balıkçısı üçaileye odaklanır: Kuşaklar boyu de-nizci olmuş Gaos’lar, Moan’lar vezengin bir aile olan Mevel’ler... Asıladı Louis Marie Julien Viaud olanFransız yazarın bu romanı Barış Beh-ramoğlu’nun çevirisiyle yenidenokura sunulmuş.

İzlanda Balıkçısı

Robert-Jean LonguetYordam Kitap

Çev: Renan Akman 224 s.

Robert-Jean Longuet, “Büyük DedemKarl Marx” adlı kitapta büyük dedesi-nin ve Marx ailesinin yaşamını tanıtıyor.Robert-Jean Longuet; Le Populaire adlıgünlük gazetenin kurucusu ve sosyalistönder Jean Longuet’nin oğlu, JennyMarx ile komünar Charles Longuet’nintorunu, Karl Marx’ın torununun oğlu.Sade, kolay okunur bir biyografi özelliğitaşıyan kitap, Longuet’in aileden olma-sının getirdiği imkanlardan da faydala-narak yapılmış yoğun bir araştırmanınürünü. Kitap, aile bireylerinin, ayrıntı-ları canlandıran anılarına da başvura-rak, hem Marx’ın araştırmalarına,bilimsel çalışmalarına ve olağanüstü si-yasi etkinliğine hem de kişiliğine, özeldüşüncelerine ve aile yaşamına dengelibir şekilde yer veriyor.

Büyük Dedem Karl Marx

Hakan Karahan Alt�n Kitaplar, 256 s.

Hakan Karahan son romanı “Ne-hirde Kayan Yıldızlar” aracılığıylapek çok soru yöneltiyor okuruna,üstelik hiç cevap beklemeden.Aile baskısının en naif ve en koru-macı halini yaşayıp kariyerinibuna göre düzenleyen kahra-manının yaşlılık zamanlarını derinbir yüzleşmeye ayırıyor. Kara-han’ın kahramanı Cem, çocuk-luğunun ve gençliğinin otoriterfigürü babasının kansere yakalan-masıyla birlikte, kendi geçmişi ilekarşı karşıya kalıyor. Ailesi,başarıları, aşkları ile yürüttüğü buhesaplaşmada her köşe başındakendisi ile yüzleşiyor. Bu yü-zleşme sırasında ilk gençliğindeyaşadığı bir macera aklına pekdüşmüyor ama o macera geliponu buluyor. Hayat, her zamanson sözü söylüyor…

Nehirde KayanYıldızlar

Pierre Loti Can Yay�nlar�,

Çev: Bar�� Behramo�lu208 s.

Page 17: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

2 MART 2012 CUMA 21Aydınlık KİTAPSAHAF

1825’de doğup 1904’te ölen Macaryazar Mor Jokai, yaşamı boyunca yüz-den fazla roman, pek çok kısa hikayeyazmış. Hukuk öğrenimi gören 1848İhtilaline katılan Jokai’nin yazarlığının30. yıldönümü 1896’da kutlanmış vebu münasebetle yüz ciltlik külliyatı ya-yımlanmış. Almancadan İsveççeye,Finceden Japoncaya, Ermeniceden İb-raniceye kadar neredeyse tüm dünyadillerine çevrilmiş bu ünlü yazarın ya-pıtları. Hatta Esperanto dilinde de ikikitabı varmış. Macar edebiyatına eg-zotik bir zevk armağan ettiği söylenenJokai’nin “20 Yıl Sonra” başlığını taşı-yan bir kitabına rastladık, sahafların“en alttakileri” arasında sürdürdüğü-müz yolcuğumuz sırasında. Necmi Se-ren’in 1968 yılında Macarca’dançevirdiği kitapta Jokai’nin 15 hikayesibulunuyor.

Elimizdeki kitaba adını veren“Yirmi Yıl Sonra adlı hikaye, küçükbir çocuğun tanık olduğu cinayeti ay-dınlatması sonucu içine düştüğü ölümkorkusunu ve bu korkuyu yirmi yıl bo-yunca yüreğinde taşımasını anlatıyor.Rüyasız,tatlı bir “çocuk uykusundan”uyanan küçük kahramanımız, “piç ku-rusu senin yüzünden yirmi yıl bu zin-cirleri sürükleyeceğim. Durhele,çıkayım da ben sana gösteririm.”tehdidiyle bir kabusun içine dalar.

Ama sonuç,jokai’nin genellikle tercihettiği gibi mutlu bitecektir.

Afrika savaşlarının korkusuz kralıBirinci Peter’in, karısı Aragonlu Ele-nora’dan çektiklerini anlatan “birkadın sözü” nişanlısı için mücevheralmak için Peşte’ye gelen ama matemçerçeveli bir mektup alıp nişanlısınınöldüğünü öğrenen ve intihar etmeyekarar veren Todor’un, kızın bir başkanişanlısıyla tanışmasını anlatan “Ölü-nün Sahibi Kim?”; Abela adlı mavigözlü bir Arap kızının gözlerine bak-tığı zman cennetei de cehennemi degördüğünü söyleyen Ebu Yusuf’un se-rüvenini anlatan “Ebu Yusuf” adlı öy-küler Jokai’yi tanımak için yeterliipuçları veriyorlar. Çin’den İspanya’yaArabistan’dan Türkiye’ye kadar uza-nan geniş bir kültür coğrafyasındanyararlanmış yazar hikayelerinde.Hemen hepsinde de kadınlar önemliroller üstleniyorlar ve erkek kahra-manları çeşitli yönlere sevk etmeyi, ka-derleri üzerinde söz sahibi olmayıbeceriyorlar. Magribiler devrinde Kur-tuba şehrinin duvarları arasında yaşa-yan hayırsever kişi Don HurtadoGarcias Eceqias Eleazaro de Estali-mena el Seneron Beneficentisimo’nunmaceralarının anlatıldığı “Oyuncu”yubilhassa tavsiye ederek bu bahsi kapa-talım ve yolumuza devam edelim.

ANADOLU’DAN KİTABEVİ

BEHİYE YARAŞÇI“İyi kitaplar okumak, geçmiş

yüzyılların en iyi insanlarıyla soh-bet etmek gibidir.” 2001 yılındaküçük bir mekanda serüveninebaşlayan Halikarnas Kitabevi,2008’de Nusaybin’de ve 2009’daDenizli Çınar Çarşısı’nda iki şubedaha açarak adreslerine yenileriniekledi. Aynı zamanda sahaf olanve abonelik sistemi ile de çalışankitabevi, 2 bin abonesine 1 TL kar-şılığında kitap vererek bir nevi kü-tüphane görevini de yerinegetiriyor. Okuyucuların daha çokçocuk, gençlik ve macera kitapla-rına ilgi gösterdiğini söyleyen ki-tabevi çalışanları, 2012’de hayatageçirmeyi planladıkları bir projeyide bizlerle paylaştı. Çalışanlarınanlatımına göre Halikarnas Kitab-evi önümüzdeki dönem kitap,sahaf, kırtasiye ve çocuk oyunla-rından oluşan beş katlı bir yapı ilekitap severleri ağırlayacak...Amaçlarının gençlere daha çokkitap okutmak olduğunu altınıçizen kitabevi çalışanları, açtıklarıyeni kitabevleri ile gençlerin uygunfiyata kitap bulmalarını sağlamayadevam edeceklerini vurguladılar.

HALİKARNAS KİTABEVİ / DENİZLİ

1 Lira’ya kitap okumaya var mısınız?

Mor Jokai ve dünyaya yayılan hikayeleri

Page 18: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi1.pdf · 2 Mart 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı:1 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP. İz Sürenlerin

Soldan sağa1. Resimdeki yazar - Ben, benlik2. K�l, tüy - Sümerler'de su tanr�s� - Kad�lar3. Bir seslenme sözü - Kal�p izlerini önce kauçu�a

oradan da ka��da geçirmeye dayanan çift kopyal�bask� yöntemi - Arnavutluk'un plakas� - Bir sevinç

ünlemi4. Alt�n renginde olan - Dince kutsal say�lan bir yeri

ziyaret etmek - Ba� budamaya yarayan e�ri b�çak5. Pi�irilerek haz�rlanm�� yemek - Helyum'un simgesi -

Bir spor dal�nda eri�ilmi� olan derecelerin en üstünü6. Zeka - Molibden'in simgesi - Fas'�n plakas� - Ek çizgisi

7. Tantal'�n simgesi - Ceviz - Oturma, oturu�8. Türk Standartlar� Enstitüsü (k�sa) - Tavlada "iki" say�s� -

Mitolojik bir çalg� - Yabanc�9. �tterbiyum'un simgesi - Bozk�r10. Bir soru sözü - Çocuk dilinde "umac�" - �nsan yüzü

kal�b�11. Kaba baston - Yank�, aksi seda - Geri; pe� -

�skambilde "papaz"12. Sevgili - Boru sesi - Bir tür cila13. Çal��ma, meslek - �lk say� - Irmak ile dere aras�

akarsu - Çocuk bak�c�s� kad�n14. Bir çalg� türü - Kendi - Eyerin alt�na konulan bez -

Beyaz15. Kasidenin son beyti - Bir peygamber ad� - Kafiye

Yukarıdan aşağıya1. Kuyucakl� Yusuf adl� eserin yazar�2. Lübnan'�n plakas� - Dogma, inak - Notada duraklama

i�areti - I��n3. Metal olmayan - Bir seslenme sözü - Gezegenimizin

uydusu - Tak�m (k�sa)4. Kurçatovyum'un simgesi - Erkek hizmetçi - Zehirli bir

örümcek türü - Bir kan grubu5. Bir say� - Bir bilgiyi temsil eden semboller sistemi - Yara6. Zevk ve e�lenceye dü�kün, uçar� - 1980'de ba� rolünü

Kemal Sunal'�n oynad��� Aziz Nesin'in roman�ndanuyarlanan bir film - Yunanca'da bir harf

7. Su içinde ve nemli havada; metallerin, özellikledemirin yüzeyinde oksitlenme sonucu olu�an madde -�laç, merhem - Argoda "esrar" - Bir geçmi� zaman eki

8. "Fena de�il" anlam�nda bir söz - �çeri taraf, dahil9. Güzel kokular ve baharat gibi �eyler satan kimse -

Kabaca i�te orada10. Rutenyum'un simgesi - Üvercinka adl� �iir kitab�n�n

yazar�11. Üzme, s�k�nt� verme - Kiloamper (k�sa) - Köpek -

Türk Mal� (k�sa) - Bir i�aret s�fat�12. Viyola - Cilde yumu�akl�k vermek veya d�� etkilerden

korumak için sürülen güzel kokulu merhem - Bir i�,bir görev için yeti�tirilmekte olan kimse, namzet

13. M�s�r’�n plakas� - Operada tek solist taraf�ndansöylenilen �ark� - Herkes taraf�ndan a�a��lanan kimse,ayak tak�m�

14. Ordu (k�sa) - Fikir, dü�ünce - Ba�l�ca içece�imiz -Anadolu'da kullan�lan bir dövme türü

15. Garip akmn�n temsilcilerinden olan ünlü �airimiz

2 MART 2012 CUMA22 Aydınlık KİTAP

BULMACA

ALINTI-TEST

Okuyaca��n�z bölümler hangi yazar�n hangi kitab�ndan al�nt�lanm��t�r?

“Alman olmak kolay de�ildir. Di�erAvrupal�lar görece a��rl�ks�z seyahatederken, siz s�rt�n�zda yak�n tarihin fazlabagajlar�n� ta��rs�n�z. Yirminci yüzy�l�nortas�na rastlayan on iki y�l, emsalsizkötülü�ün s�radanla�t��� o on iki y�l, biny�ll�k kültürü ve ba�ar�lar� gölgelemi�tir.Bu on iki y�l, dünyaya Alman olman�ntarifini yapm��t�r; ço�u Alman’a Almanolman�n tarifini yapm��t�r. Art�k Almanlaragüvenilmemektedir. Ve Almanlar bir dahaasla kendilerine güvenmeyeceklerdir. Bugüvensizlik her Alman’da farkl� bir yereodaklan�r; her Alman, Alman ya�am�nda,uyumsuz ve huzursuz edici biryank�lanmas� olan bir yan bulur.”

a) Herman Hesse / Boncuk Oyunub) Craig Russell / Kanl� Kartal c) Stefan Zweig / Yar�n�n Tarihid) Ahmet Ha�im / Frankfurt Seyahatnamesie) Jose Pablo Feinmann / Heidegger’in Gölgesi

“Benim incecik ahlak defterimde, ba�� dertteinsanlara sald�r�p kendini temize ç�karmak diye bir�ey yazmaz. Tan�d���m komünistlerin ço�u, dahaiyi bir dünya yaratma çabas�nda ki�iler olarakgörünmü�lerdir bana; bir bölü�ü budalayd�, birkaç�da tepeden t�rna�a z�p�rd�; yine de bu gerçek,ihbarlara, suçlamalara giri�mek ve onlar� gazeteman�etlerine geçirip i� hayatlar�nda yükselmektenba�ka kayg�lar gütmeyen insanlar�n eline teslimedecek kan�tlar bulup ç�karmay� gerektirmezdikesinlikle. Bizim yerli komünistlerin en büyükyan�lg�lar� Ruslara öykünmeleriydi. Amerikal�komünistler, Ruslar�n kuram ve uygulamas�na ate�libir a��k gibi sar�ld�lar, dilini pek bilemedi�i içina����ndan pek yak�namayan bir kad�na sar�l�rcas�na;gerçi birçok erke�in dü�üne girmi�tir böyle bir �eyama yatakta i�e yarar, siyasa alan�nda de�il.”

a) Henry Miller / O�lak Dönencesib) Petros Markaris / Alan Savunmas�c) Lillian Hellman / �arlatanlar Dönemid) �lya Ehrenburg / Dipten Gelen Dalgae) Malcolm Lowry / Yanarda��n Alt�nda

“Ölesiye yaln�z, ölesiye mesudum. �çimkalabal�k çekiyor. �nsanlar çekiyor. Çocuklaristiyorum: Ha�ar�, sar���n, esmer, edepsiz…Seyahatler çekiyor içim. Dünya yüzündekituzlu sularda ���kl� vapurlar�n gitti�ini, Paris’tek�rm�z�l�, ye�illi, turunculu i�aret fenerlerininbulvarlar boyunca akan köhne taksilere sisiiçinde yol gösterdiklerini; caddelerde,meydanlarda gotik binalar�n kayalar misaliyükseliverdi�ini; bisikletine tünemi� genç birkad�n�n türkü söyleyerek geçti�ini; p�r�l p�r�lmatru� bir adam�n p�r�l p�r�l bir b�çaklabonfile kesti�ini; yalanc� inciler içinde dolgunbir kad�n�n Napoli’de, �ark�l� bir kahvedef�st�kl� dondurma yedi�ini; tayyaremeydanlar�n�n lokantalar�nda konyak içerekgarip valizleriyle yolcular bekle�ti�ini...”

a) Salah Birsel / Seyirci Sahneye Ç�k�yorb) Ernest Hemingway / Ö�leden Sonra Ölümc) Nazl� Eray / Kay�p Gölgeler Kentid) John Steinbeck / Tutku Otobüsüe) Sait Faik Abas�yan�k / Son Ku�lar

1 2 3

Do�ru yan�tlar gelecek hafta bu sayfada…