yaŞlanma sorununun avrupa bÜtÜnleŞmesİne yapi ve...

176
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER (ULUSLARARASI İLİŞKİLER) ANABİLİM DALI YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE SÜREÇ AÇISINDAN ETKİLERİ Yüksek Lisans Bitirme Tezi İsmail ILGAR ğrenci No: 05912810) Ankara–2007

Upload: others

Post on 26-Jan-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER

(ULUSLARARASI İLİŞKİLER) ANABİLİM DALI

YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE

YAPI VE SÜREÇ AÇISINDAN ETKİLERİ

Yüksek Lisans Bitirme Tezi

İsmail ILGAR (Öğrenci No: 05912810)

Ankara–2007

Page 2: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER

(ULUSLARARASI İLİŞKİLER) ANABİLİM DALI

YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE

YAPI VE SÜREÇ AÇISINDAN ETKİLERİ

İsmail ILGAR

Tez Danışmanı Doç. Dr. Aykut ÇELEBİ

Ankara–2007

Page 3: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER

(ULUSLARARASI İLİŞKİLER) ANABİLİM DALI

YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE

YAPI VE SÜREÇ AÇISINDAN ETKİLERİ

Yüksek Lisans Bitirme Tezi

İsmail ILGAR (Öğrenci No: 05912810)

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Aykut ÇELEBİ Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

Tez Sınavı Tarihi ..................................

Page 4: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR iv

TABLOLAR vi

ŞEKİLLER vii

GİRİŞ viii

BİRİNCİ BÖLÜM

REFAH DEVLETİNİN YÜKSELİŞİ VE REFAH BÜTÜNLEŞMESİ

A. REFAH DEVLETİNİN KÖKLERİ 1

B. TRANSATLANTİK REFAH 8

C. ULUS DEVLETLERİN KURTARICISI OLARAK REFAH 13

D. KEYNES’Cİ UZLAŞI 15

E. REFAH BÜTÜNLEŞMESİ 18

1. FEDERALİZM 20

2. ÇOĞULCULUK 24

3. İŞLEVSELCİLİK 27

4. YENİ-İŞLEVSELCİLİK 31

5. HÜKÜMETLERARASI KARŞI SAV VE GEÇ

DÖNEM YENİ-İŞLEVSELCİLİK 38

6. LİBERAL HÜKÜMETLERARASICILIKTA REFAH BÜTÜNLEŞMESİ 40

i

Page 5: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

İKİNCİ BÖLÜM

AVRUPA REFAH DEVLETLERİNİN KRİZİ: KÜRESELLEŞME

A. KÜRESELLEŞMEYE TEPKİ OLARAK AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİ 43

B. KÜRESELLEŞME VE AVRUPA REFAH DEVLETLERİ 49

C. AVRUPA REFAH BİRLİĞİ 63

D. KÜRESELLEŞMENİN ARACI OLARAK AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİ 72

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA REFAH DEVLETLERİNİN SONU: YAŞLANMA

A. REFAH DEVLETİNİN ZAFERİ OLARAK YAŞLANMA? 78

B. REFAH DEVLETİNİN MAĞLUBİYETİ OLARAK YAŞLANMA? 85

C. REFORMUN OLANAKSIZLIĞI 92

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA’NIN GELECEĞİ

A. AVRUPA’NIN AYRIŞMASI 99

1. AVRUPA SİSTEMİNİN ELEŞTİRİSİ 100

2. AYRIŞMA KURAMI 107

3. AYRIŞMA OLGUSU 112

B. BATI’NIN ÇÖKÜŞÜ 125

ii

Page 6: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

SONUÇ 135

KAYNAKÇA 141

ÖZET 156

“ABSTRACT” 157

iii

Page 7: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

ASF : Avrupa Sosyal Fonu

ATAD : Avrupa Toplulukları Adalet Divanı

ATS : Avrupa Tek Senedi

BAB : Batı Avrupa Birliği

BDT : Bağımsız Devletler Topluluğu

BK : Birleşik Krallık

BM : Birleşmiş Milletler

CIA : “Central Intelligence Agency” (Merkezi Haberalma Servisi)

COMECON : “Council for Mutual Economic Assistance” (Karşılıklı Ekonomik

Yardım Konseyi)

COMINFORM : “Communist Information Bureau” (Komünist Enformasyon

Bürosu)

DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü

DINK : “Double Income No Kids” (Çifte Gelir Çocuk Yok)

EBRD : “European Bank for Reconstruction and Development”

EDC : “European Defense Community” (Avrupa Savunma Topluluğu)

EPC : “European Political Community” (Avrupa Siyasi Topluluğu)

EPB : Ekonomik ve Parasal Birlik

iv

Page 8: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

EPU : “European Payments Union” (Avrupa Ödemeler Birliği)

EUMC : “European Monitoring Centre on Racism and Xenophobia”

(Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi)

EURATOM : “European Atomic Energy Community” (Avrupa Atom Enerjisi

Topluluğu)

IMF : “International Monetary Fund” (Uluslararası Para Fonu)

NATO : “North Atlantic Treaty Organization” (Kuzey Atlantik Antlaşması

Teşkilatı)

MDA : Merkez ve Doğu Avrupa

OEEC : “Organization for European Economic-Cooperation” (Avrupa

Ekonomik İşbirliği Örgütü)

OSCE : “Organization for Security and Cooperation in Europe” (Avrupa

Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı)

PAYGO : “Pay As You Go” (Geçerken Öde)

WASP : “White Anglo-Saxon Protestant” (Beyaz Anglo-Sakson

Protestan)

v

Page 9: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

TABLOLAR

Tablo I–1 1950–1958 arasında Endüstri Mamullerinde

Batı Avrupa Ticaret ve Üretim Artışı 12

Tablo I–2 II. Dünya Savaşı Sonrası Bütünleşme Kuramları 19

Tablo II–1 Bazı Avrupa Ülkelerinde Aktif Nüfusun İstihdam Oranı 1960–2006 50

Tablo II–2 Ekonomik Açıklık ve Yerel Mukavemet İlişkisi 56

Tablo II–3 AB Ülkelerinde 1995–2006 Dönemi Genel Devlet Harcamaları 59

Tablo II-4 1995-2006 Yıllarında AB-15’te Kadın ve Erkek İstihdam Oranları 71

Tablo II–5 1970–2006 arası Dünya Mal İthalat/İhracat Yüzdeleri 73

Tablo II–6 2005 Yılı Dünyada Bölgeler Arası ve İçi Ticaret Oranları 74

Tablo II–7 Avrupa Aile Modelleri 80

Tablo II–8 1960’lara Nispeten 1990’larda Avrupa Aileleri 80

Tablo II–9 2050 İtibariyle Yaşlı Nüfus Bağımlılık Oranları 84

Tablo II–10 Göç Avrupa’nın Yaşlanma Sorunu için bir Çözüm Olabilir mi? 96

Tablo III–1 Refah Devletinin Eleştirileri 101

Tablo III–2 2004 Yılında AB-15 Ülkelerinde Kurumlara Güven 118

vi

Page 10: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ŞEKİLLER

Şekil II–1 Avrupa’da Hangi Sorunu Kim Çözmeli? 70

Şekil II–2 2004 Rakamlarıyla OECD Ülkelerinde Kadın Başına

Doğum Oranları 83

Şekil II–3 Üç Büyük Avrupa Ülkesinde Çalışan Nüfusun Emekli

Nüfusu Karşılama ve Katkı Oranları 87

Şekil II–4 ABD ve AB’nin Milyon Kişi Başına Patent Alım Oranları 90

Şekil II–5 Avrupa Demokrasilerinin Yaşlanması 93

Şekil III–1 AB’nin Geleceğine En Çok Neyin Yararı Dokunur? 109

Şekil III–2 AB-15’te Irkçılık (1997 Yılı) 121

Şekil III–3 Dünya ve Avrupa Nüfusunun Nispi Gelişimi 1950–2050 133

vii

Page 11: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

GİRİŞ

Yaşambilim (Biyoloji) bize canlıların, nesillerini sürdürebilmek ve çevrenin

kısıtlı imkânlarından yararlanabilmek için birbirleriyle sürekli rekabet1 içerisinde

olduğunu göstermiştir (Darwin, 1998: 48-62). Çevresel ve genetik değişimlerin

meydana getirdiği çok çeşitli mutasyon ve canlılardan, sadece evrimleri doğru

yönde olanlar varlıklarını sürdürebilmeyi başarmışlardır. Böylece, farklılaşmış ve

hatta yeni organlar üreterek (Darwin, 1998: 65, 88) rekabet güçlerini korumayı ve

artırmayı başarabilmiş canlılar hayatta kalırken, bunu başaramayanlar

yeryüzünden silinmiştir.

Yaşambilimsel evrim gibi, sosyo-kültürel evrim de, gelişim ve farklılaşmayla

daha basit biçimlerden daha karmaşığa doğru ilerlemiştir (Parsons, 1977: 24).

Yine yaşambilimsel evrim gibi sosyo-kültürel evrimin de temel kavramlarından biri

çeşitliliktir. Tarih içerisinde ortaya çıkan pek çok toplumdan sadece evrimleri,

döneminin şartlarına bağlı olarak, doğru yönde gerçekleşen toplumlar varlıklarını

sürdürebilmişlerdir. Ancak, Yaşambilimsel ve sosyo-kültürel evrim arasındaki

benzerlikler bir yere kadar takip edilebilmektedir. Canlılar için şansa ve mutasyona

bağlı olarak gerçekleşen evrimin aksine insan toplumları varlıklarını sürdürebilmek

için bilinçli bir çaba ve yapılanma içinde bulunmaktadırlar. İşte, çevre ve kendisiyle

olan bu bilinçli ve ereksel ilişki (Parsons, 1977: 234) toplumların sibernetik yapısını

oluşturmaktadır.

1 Doğal seçimin ve rekabetin sermayeci yorumuna karşı önemli bir eleştiri teşkil eden ve

toplumsallığı açıklayabilecek yegâne olgu olan dayanışmanın yaşamda ne kadar önemli bir yer

kapladığını gösteren bir çalışma için bakınız (Kropotkin, 1972).

viii

Page 12: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Bir sistem olarak alınan toplum birbirleriyle sürekli ilişki içerisinde bulunan

parçalardan oluşur ve bu parçalar bir araya geldiklerinde toplamlarından öte bir

birlik oluştururlar. Toplumsal olgular öylesine iç içe geçmişlerdir ki, çoğu zaman

belirli bir olayın müsebbibini tespit etmek neredeyse imkânsızdır. Bir havuzun içine

atılan taşlar misali kültürel, sosyal, siyasal ve bireysel olayların yarattığı dalgalar

birbirlerine karışırlar. Böylece, her havuzun (toplumun) yüzey biçimi birbirinden

tamamen farklı şekillerden oluşur. Kültürel olaylar ekonomik olayları, ekonomik

olaylar sosyal olayları ve sosyal olaylar kültürel olayları tetikler. Önceden

biçimlenmiş yapılar aynı olaylardan farklı etkilenir ve yine birbirinden farklı olarak

yeniden biçimlenirler. Bunun en güzel örneklerinden biri serbest piyasa kültürünün

sadece Batı Medeniyetinin bireyci normlarıyla sağlanabileceği iddiası karşısında

Japon, Çin ve Singapur gibi doğulu toplumların aynı başarıyı özgeci normlarla

yakalayabilmiş olmasıdır.

Böylece, canlılar arasındaki çeşitlilik genler ve mutasyonlarla açıklanabilirken;

toplumlar arasındaki çeşitlilik de maddi ve manevi çevrelerinin farklılıklarıyla izah

edilebilmektedir (Parsons, 1977: 25). Canlılarda genler gibi geçmişe dayalı yapılar

toplumların yapısal karakterine emsal olurken mutasyon gibi dönemsel gelişmeler

de toplumların sibernetik ilişkilerindeki farklılıklara emsal teşkil etmektedir. Bu

kapsamda, gerek yaşambilimsel gerekse de sosyo-kültürel evrimin

incelenmesinde yapısal tetkikin süreç tetkikinden önce yer alması zaruridir

(Parsons, 1977: 232)2.

2 Darwin’in rekabetçi evrim ve Easton’un sistem kuramları, İbn-i Haldun’un devletlerin yükselişi ve

çöküşü kuramının güncel yorumuna temel teşkil etmeleri nedeniyle çalışmamız açısından

önemlidir. Bu kapsamda, Avrupanın sistemik dışsallıklarının yol açacağı Avrupanın ayrışma süreci

ix

Page 13: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Parsons, konuya ilişkin çalışmasında, insan toplumlarının günümüzdeki

yapılarına erişmelerinde evrimsel basamaklar olarak sırasıyla Toplumsal

Katmanlaşma, Açık Kültürel Meşrulaştırma, Yazının Keşfi, İlahi Dinler, Evrensel

Kanunlar, Ulus Devletler, Sanayi Devrimi, Demokratik Devrim ve Eğitim Devrimini

saymaktadır. Toplumsal Katmanlaşma ve Açık Meşrulaştırmaya ilk olarak hangi

millet tarafından erişildiği tam olarak bilinemezken arkeolojik kanıtlar bize

Mezopotamya’yı işaret etmektedir. Yazının keşfinin ise kesin olarak Babil’e ait

olduğunu bilmekteyiz. İlahi dinlerin kaynağı, köklerini Mısır medeniyetinden alan,

Yahudi toplumuna atfedilebilirken; Evrensel Kanunlar Mezopotamya’dan

başlayarak yeni bir dirilik katılarak Yunan Medeniyeti ve sonra da Roma

İmparatorluğuna kadar takip edilebilmektedir. Ancak, döneminin lideri olan tüm bu

toplumlar gün gelmiş başarılarını başka toplumlara devretmişlerdir. Çünkü

Parsons’un da dikkat çektiği gibi, evrimsel başarıyı sağlamak bir sonraki sıçramayı

gerçekleştirmeyi zorunlu hale getirmemektedir (Parsons, 1977: 25). Aksi halde

günümüzün en güçlü yaşam biçimi hala “Tyrannosaurus Rex” (Tiran Kral) olacağı

gibi uluslararası siyasanın liderinin de hala Mısır İmparatorluğu olması gerekirdi.

Batı medeniyeti Yunan Felsefesi, Yahudi/Hıristiyan Dini ve Roma Hukukunun

mirasına dayanarak bölgesel dinamiklerinin de etkisiyle günümüzdeki liderliğini

150 yıl önce yakalamıştır (McNeill, 1998: 146). Ulus Devletler, Sanayi Devrimi,

Demokratik Devrim ve Eğitim Devrimi gibi evrimsel basamakları hızla tırmanan

ve bağlı olarak Batı Medeniyetinin çöküşü İbn-i Haldun’un yükseliş ve çöküş kuramı çerçevesinde

daha geniş tarihsel perspektife oturtulabilecektir.

x

Page 14: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Batı Medeniyeti kelimenin tam anlamıyla uluslararası beslenme zincirinin en

üstüne yerleşmiştir3.

Son 50 yıldır ise Batı Medeniyetinin yeni bir başarısıyla karşı karşıya

bulunmaktayız. Bu başarının adı Avrupa bütünleşmesidir. Avrupa, Roma’dan

mirası olan hukuk geleneği, sanayi devriminden mirası olan serbest pazar

ekonomisi ve bireyci değerlerini temel alarak oluşturduğu kurumlarla, 50 yıl

içerisinden savaştan çıkmış yıkıntı halinden dünyanın en büyük ekonomisi haline

gelmeyi başarmış; bunun yanı sıra, çatışma halinden bütünleşmiş bir topluluk

haline gelmiştir. II. Dünya Savaşı gibi bir yıkımın ardından uluslarüstü bir birliğin

kurulması, ulusal siyaset ve egemenlik anlayışlarının bilinenin ötesine, konfederal

ile federal yapıların arasında yeni bir noktaya, taşınması anlamına gelmiştir.

Bu başarılı bütünleşmenin yaratılmasında refah devleti uzlaşının temelini

oluşturmuştur. Başlangıçta refah devleti, yayılmacı kapitalist ideolojinin Avrupa’da

yarattığı dışsallıkların, yani dünya savaşlarıyla sonuçlanan toplumsal

huzursuzlukların, çözümü olarak ulusal bir uzlaşıydı. Ancak II. Dünya Savaşı

ertesinde yükselen Komünist tehdidin ulusal seviyelerde çözülemeyeceğinin

görülmesiyle bütünleşme ulus devletlerin refah yaratma sığasını güçlendirecek bir

araç olarak benimsenmiş; refah uzlaşısı bir anlamda uluslarüstü işbirliğinin

temelini sağlamıştır. Böylece, Avrupa Bretton-Woods sisteminin mesut çağında

küreselleşme ve refah devletinin barışçı beraberliğini yurtta Keynes, cihanda

3 Bu Avrupa başarısının geleneksel Avrupamerkezci anlatımıdır. Batı Medeniyetinin diğer tüm

toplumlarla beraber Dünya medeniyetinin eşit bir parçası olarak ele alındığı ve başarısının doğunun

teknoloji ve bilgeliğini benimseyen geç yükselen bir güç olarak değerlendirildiği tarafsız bir tarih

anlatımı için bakınız (Hobson, 2006).

xi

Page 15: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Adam Smith politikasıyla idame edebilmiştir. Ancak Bretton-Woods sisteminin

çöküşü ve Smith’in Avrupalıların yurtlarına girmesi küreselleşmeden fayda

sağlayan seçkinlerin çıkarlarıyla refah devletinden fayda sağlayan yığınların

çıkarlarının çatışma içerisine girmesine neden olmuştur.

Her ne kadar, küreselleşme ve refah devleti olgularının ikisinin de Avrupa

kökenli olması çözüme Avrupa’nın dinamikleri içerisinde erişilebileceği kanısını

yaratsa da, gerçekte Avrupa’nın dinamikleri bu çatışmayı çözebilecek gibi

görünmemektedir. Avrupa’nın dinamiklerini bu sorunun çözülmesi için

yetersizleştiren ve Avrupa’daki ekonomik, sosyal ve siyasi yapıları sarsmakta olan

sorunun adı ise “Yaşlanma”dır. Avrupalı aileler gittikçe daha az sayıda çocuğa

sahip olmakta; bu eğilimle birleşen uzun yaşama beklentileri nüfus yapısının

gittikçe yaşlanmasıyla neticelenmektedir. Öyle görünmektedir ki, medeniyet

mirasıyla etkileşim içerisinde evrimsel sıçramaları gerçekleştiren; Rönesans ve

Reformun temel değerlerini sağlayan ve 19. yüzyılda Batı medeniyetinin

başarısının müsebbibi olarak ululanan (Sorokin, [1994]: 93) Avrupa’nın bireyci

normları günümüzde artık olumsuz etkilerini göstermeye başlamıştır.

Sosyolojinin “Le Play” ekolü tarafından “istikrarsız aile” tipi olarak

tanımlanan (Sorokin, [1994]: 90) Batı Avrupa ülkelerinin toplumsal karakterleri,

onların kaderi haline gelmiştir (Herakleitos, 2003: 143). “Bireysel aile” tipi olarak

tanımlanan Anglo-Sakson halklar ise (ABD ve BK) demografik krizden bir nebze

de olsa bağışık kalabilmiş gibi görünmekle beraber, paylaşılan kültürel değerlerin

aynı sonucu doğurması aslında sadece bir zaman meselesidir (Huntington, 2004:

xii

Page 16: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

179–182). Çünkü yaşlanma, maddi nedenlerin değil bireyci Batı4 normlarının

toplumsal yapıya etkilerinin sebep olduğu bir olgudur. Batılı toplumlarının bireyi

yücelten normları, on binlerce hatta milyonlarca yıllık doğal seçiminin sonucu

olgunlaşan, toplumsal yapı ve rolleri sanayi ve tüketim toplumunun ihtiyaçlarını

karşılama amacıyla yeniden yapılandırmıştır. Toplumsal yapının bozulması,

kendini özellikle aile ve cinsiyetlerin toplumsal rollerinin yeniden düzenlenmesi

alanında hissettirmektedir. Oysaki “[doğal olarak] mevcut olan her sosyal düzen,

son derece güzeldir ve bir adam tarafından icat edilen her usçu (rasyonel)

sistemden çok daha iyidir” (Sorokin, [1994]: 222).

Toplumun sibernetik yapısının kaçınılmaz sonucu olarak, yaşlanma sorunu

da kendi demografik niteliğinin dışına saçılarak başta ekonomik olmak üzere bir

seri sorunları tetiklemiştir. Azalan genç nüfus nedeniyle küçülen emek piyasası ve

artan yaşlılığın emeklilik sistemlerine getirdiği yük nedeniyle Avrupa’nın ekonomik

büyümesinin bugünkü %2,25 seviyesinden 2040 yılında %1,25’e düşmesi

beklenmektedir (AT Komisyonu, 2005: 2). Bu etkiler Avrupa medeniyetinin 150

yıllık üstünlüğünün eseri olarak karşımızda duran toplumsal refah uzlaşını da

temellerinden sarsmakta; böylece Avrupa medeniyetinin başarısının tehlikeye

girişinin ilk sinyallerini vermektedir. Demografik sorunun uzun süreli tedbirler ve

hatta kültürel bir dönüşüm gerektirmesi (Huntington, 2004: 179–182; Kurtz, 2005)

siyasi erkin aldığı tedbirlerin görünürlüğünü engellemekte; dolayısıyla da

4 Batı kavramı bilinen Transatlantik anlamıyla tüm Batı Medeniyetini kapsamaktadır. Ancak

çalışmamızın AB ile kısıtlı olması ve refah devleti kaynaklı ahlaki yozlaşmanın Batı Avrupa’da daha

kuvvetli olması nedeniyle, çalışmamızda kullanılan Batı kavramının odağında Batı Avrupa’nın (AB-

15) yer aldığını söyleyebiliriz.

xiii

Page 17: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

başarısızlığın halklar tarafından “çıktı hatası (Easton, 1967: 60-61)” olarak

algılanmasına neden olmaktadır. Bu durum, her ne kadar 50 yıllık bir siyasi

işbirliğini paylaşmakta olsalar da, Avrupa Birliğini (AB) oluşturan ülkeler arasında

bir gerginlik unsuru yaratarak uluslararasılaşma gibi siyasi sorunlara sebep

olmaktadır. Tüm bunların yanı sıra, sorunun sosyal/siyasal alana saçılarak Avrupa

kültürüne özsel olan ırkçılığı yeniden hortlatması da cabasıdır.

Rousseau’nun da dediği “Roma ve Sparta bile yok olduktan sonra, hangi

devlet sonsuza değin sürmeyi umut edebilir ki?” (Rousseau, 1996: 143). En

başarılı toplumlar bile bir noktada dâhili ayrışmanın tehdidini hissederler. Ancak,

yine de bazı toplumlar varlıklarına karşı ciddi bir tehditle karşılaştıklarında

vefatlarını erteleyecek ve ayrışmayı durduracak yapısal frenleyicileri devreye

sokabilmektedirler (Huntington, 2004: 12). Bu bakımdan yaşlanma sorununun en

önemli niteliği Avrupa uluslarının sosyo-ekonomik direnç sistemini çökerterek

küreselleşme ve refah devleti arasında süren çatışmanın bir Kadmos Zaferiyle5

sonuçlanmasını garanti altına almasıdır. Bu Avrupa medeniyetinin yapısal

frenlerinin tutmayacağı anlamına gelmektedir. Öyleyse sorularımız şunlardır:

“Küreselleşme, refah devleti ve yaşlanmanın yarattığı bu kısır döngü Avrupa’nın

5 Kadmos’a (Yunan Mitolojisine göre Finike Kralı Agenor’un oğlu ve Avrupa’nın abisi. Aynı

zamanda, Thebes şehrinin kurucu kralı.) Delfi Bilicisi tarafından büyük bir şehir kuracağı

muştulanmıştır. Kadmos, müstakbel Thebes şehrinin kurulacağı alanı bulduğunda tanrılara

şükranını sunmak için kurban hazırlıklarına başlar. Ancak, doğru bir kurban töreni için suya ihtiyacı

vardır ve yakındaki su kaynağı bir ejder tarafından korunmaktadır. Kadmos, ejderi öldürmeleri ve

tören suyunu almaları için birer birer tüm adamlarını gönderir. Fakat tüm adamları çabalarında

başarısız olur. Nihayetinde Kadmos ejderi kendisi öldürmeye karar verir. Nitekim başarılı da olur;

ancak yanındaki tüm adamlar öldüğü için krallığını kuramaz. Bu kapsamda, Kadmos Zaferi mağlup

gibi galibin de herşeyini kaybettiği zaferleri ifade etmekte kullanılan bir deyim olagelmiştir.

xiv

Page 18: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

evrimsel başarısının sonuna geldiğini mi göstermektedir?” ve “Avrupa şu anda çan

eğrisinin neresindedir?”.

Bu çerçeve içerisinde, çalışmamızda küreselleşme, refah devleti ve yaşlanma

olgularının sibernetik etkileşiminin Avrupa bütünleşmesine yapı ve süreç açısından

etkileri incelenecektir. Önce, Avrupa bütünleşmesinin yapı ve süreci refaha yönelik

yanıyla incelenecektir. Buna bağlı olarak günümüzde refah devletine olumsuz

etkide bulunan küreselleşme ve yaşlanma sorunlarının Avrupa uluslarını ne yönde

etkilediği incelenecektir. Son olarak da, elde edilen sonuçlara bağlı olarak Avrupa

bütünleşmesinin gelecekteki yönelimi ve bu yönelimin uluslararası alandaki

etkilerinin bir izdüşümü yapılacaktır. Tüm bu inceleme boyunca Avrupa toplum

yapısının bahse konu sorunu kendi dinamikleri içerisinde sönümlendireceği mi,

yoksa şiddetlendireceği mi sorusuna ayrıca cevap aranacaktır.

Son olarak sistematik tutarlılık endişesiyle belirtilmesi gereken önemli bir

husus bulunmaktadır. Her ne kadar, bu incelemede belirleyici unsur olarak Avrupa

toplumlarının refah devleti uzlaşısı alınmış olsa da; çözümleme sürecinde ne Marx

gibi ekonomik ne de Parsons gibi kültürel gerekirci bir tutum takınmaktan çok,

toplumu oluşturan tüm unsurların karşılıklı etkisini kabul eden tüm gerekirci (“pan

deterministik”6) bir görüş benimsenecektir. Refah uzlaşısının bütünleşme

6 Sosyal Bilimlerin genel olarak sürdeterministik, yani gerekircilik üstü olduğu kabul edilmektedir.

Sosyal bilimler, gerekircilikten bağımsız oldukları için değil ama olgularının, en azından insanoğlu

tarafından kavranıp biçimlendirilemeyecek kadar, çok değişkenin etkileşimi tarafından belirlenmesi

nedeniyle doğa bilimleri gibi formülize edilememektedirler. Ancak bu bilim adamlarının

çalışmalarını, ki sadece olguları incelemek değil gerekirci bir anlayışla neden sonuç ilişkilerine bağlı

öngörüler yapma amacını da taşımaktadır, sona erdirmeleri anlamına gelmemektedir. Yazara göre

Tümgerekircilik Sosyal Bilimlerin bu ikircikli bilimsel belirsizliğine son verebilecek bir kavramdır.

Kavram sosyal olguların da, tıpkı doğa bilimleri gibi formülize edilebileceği savına dayanmaktadır.

xv

Page 19: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

üzerindeki etkisinin büyüklüğünün, toplum içi tekil bir yapı olarak belirleyiciliğinden

değil toplumun diğer yapılarıyla bağlantılarının (sibernetik ilişkisinin)

yoğunluğundan kaynaklandığı tezi benimsenmiştir. Bu kapsamda, olguların

doğrusal anlatımı insan dilinin ve yazınsal üslubun kısıtlarından

kaynaklanmaktadır. Bu kısıt olguların karşılıklı etkileşim noktalarında ve yeri

geldikçe hatırlatma ve tekrarlarla giderilmeye çalışılmıştır.

Elbette kavram sosyal bilimler için bahse konu değişkenler çokluğunu inkar etmemektedir. Ancak

tümgerekircilik kavramı açısından değişkenlerin çokluğu formülizasyon (ya da öngörü) süreci için

engel teşkil etmemekte, sadece sonuçlarının kesinliğini zayıflatmakta ve (tıpkı meteoroloji gibi)

zaman açısından eriminin kısa olmasına neden olmaktadır. Bu kapsamda, Sosyal Bilimler ana

değişkenlerini ve karşılıklı etkileşimlerini tümel olarak hesaba katarak olguları formülize edebilir ya

da kuramsal neden sonuç ilişkileri yapılandırabilir.

xvi

Page 20: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

BİRİNCİ BÖLÜM

REFAH DEVLETİNİN VE BİR REFAH BÜTÜNLEŞMESİ OLARAK AVRUPA

BÜTÜNLEŞMESİNİN YÜKSELİŞİ

“Nesneye yüklenenler arasında nesnede bulunanları,

özellikler ile ilinekler olarak yüklenenleri, bu

sonunculardan da sanı ile doğru olarak yüklenenleri

anlamak gerekir. Bunlardan ne kadar çok elde edilirse

o kadar çabuk sonuca ulaşabilecek, ne kadar doğru

olanları elde edilirse o kadar güçlü bir tanıtlama

yapılabilecek.”

(Aristoteles, Birinci Çözümlemeler: 43b 10)

A. REFAH DEVLETİNİN KÖKLERİ

“Bu [insan için iyi] bir kişi için ve bir kent için aynı şeyse, kent için uygun

olanını hem elde etmek hem de korumak daha önemli ve amaca daha uygun gibi

görünüyor; çünkü o bir tek kişi için de istenen bir şeydir, ama budun için ve kentler

için olursa daha güzel ve daha tanrısal olur” (Aristoteles, Nikhomakhos’a Etik,

Kitap A, 1094b 6-11). Bu sözlerin sahibi olan Aristoteles insan ve devlet arasındaki

bütünleşik mutluluğu ifade ederken henüz bireyin Büyük İmparatorlukların

ayaklarının altında yok olduğu değil, Yunan “polis”inin Perslerin Büyük İmparatoru

karşısında muzaffer oldukları, barbar denizi içerisindeki bir vatandaşlar

toplumunda yaşamaktaydı.

Gerçekten de, Yunan “polis”inin vatandaşından Rousseau’nun Toplumsal

Sözleşme muakidine, vatandaş haklarının temeli olan ve gelecekte liberalizm,

sosyalizm ve nihayet refah devletine yol verecek olan bireyci düşünce biçimi

1

Page 21: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa medeniyetinin de temel taşlarında birisi olagelmiştir7. Yunan’dan Roma’ya;

Roma’dan Germen Kabileler topluluğuna süzülen bireycilik anlayışı Hıristiyan

düşünceyle yoğrularak ulus devletlerin yapıtaşlarından biri olana kadar Avrupa

düşüncesinde muhafaza edilmiştir (Telò, 2006: 154). Ancak, bireyin “polis”inde

yaşayan Aristoteles’in aksine, bireyin feodal savaşların karmaşasında kaybolduğu

17. yüzyılda yazan İngiliz filozof Thomas Hobbes (1588–1679) Devleti Kutsal

Kitaptaki canavar “Leviathan” olarak betimlemiştir. Ona göre “insan insanın

kurdudur”; çünkü doğal hali bencillik ve savaş olan insan kendinin kurbanıdır. Bu

nedenle insan akdettiği anlaşmayla erkini devlete aktarmış ve böylece barış ve

huzuru amaçlamıştır (Schulze, 2005: 54).

Aslında, bireylerin eşitliğinin hüküm sürdüğü Yunan polisinde devletin

bireysel mutluluğun devamı olarak görülmesi ne kadar olağansa, çatışma ve

sosyal katmanlaşmanın yarattığı eşitsizliklerin hüküm sürdüğü dönemin

Avrupa’sında devletin bireyin çatışmasının devamlığı olarak betimlenmesi de o

kadar doğaldı. Öyleyse, soru Leviathan’ın bireyle ve bireyin Leviathan’la beraber 7 Aslında tüm toplumlar birey-toplum geriliminin varlığını eşit derecede hissederler. Bu nedenle ne

tamamen bireyci bir toplumun varlığı, ki zaten bu bir toplum olmaz, ne de tamamen komünal bir

toplumun varlığı, ki insanın insan doğasından sıyrılması gerekir, olanaklı değildir. Tüm toplumlarda

bireyci ve toplumsal değerler beraberce bulunurlar. Aynı ilke tüm toplumlar için olduğu için Avrupa

için de geçerlidir. Zaten Batı Medeniyeti de günümüz Avrupamerkezci yazının erekselleştirmesinin

aksine başlangıcından bu yana bireyci değerler üzerine kurulu değildir. Ancak Avrupa, liberalizm

sayesinde kazandığı başarıları kutsallaştırarak zamanla kendini tamamen bireyci bir toplum olarak

tanımlar hale gelmiştir. Böylece bireyci söylev Avrupa’da, haddinden fazla güçlenmiş, refah

devletleri aracılığıyla kurumsallaşmış ve toplumun hassas birey-toplum dengesini bozmuştur.

Günümüzde Avrupa’nın çöküşünün temelinde yatan neden budur. Denilebilir ki Avrupa, tarih için,

toplumsal dengenin birey yönünde ne kadar kaydırılabileceğini gösteren başarısız bir deneyden

ibarettir. Dolayısıyla Avrupa’nın erekselleştirilmiş bireycilik söylevinin incelemenin girişine

alınmasının nedeni tarihsel önceliği değil, sorunsal önceliğidir.

2

Page 22: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

varlıklarını uyum içerisinde nasıl sürdürebilecekleriydi. İşte bu soruyu doğa yasası

ve bireysel eşitliklerin ilhamı olan Aydınlanmanın doruğundaki Rousseau

cevaplandırmıştır. Rousseau’ya göre, bir zamanlar insanlar ilkel hallerinde, mülkün

getirdiği mutsuzluklardan azade, altın bir dönem yaşamaktaydılar. Günün

devletlerinin dayandığı toplumsal sözleşme ise, “sahip olanlar”ın “sahip

olmayanlar”ı aldatarak devlet kurmaya kandırmalarından ibaretti. Yani, çağdaş

devletler adil olmayan temeller ve ilkesiz yasalara dayanmaktaydı. Öyleyse, her

bireyin haklarını gönüllü bir şekilde mensubu olduğu topluma teslim edeceği yeni

bir devlet, bir birlik, bir topluluk, bir siyasi organ kurulmalıydı. Fakat artık en

erdemli devletler bile komünist prensiplere dayalı altın çağa dönemeyeceğine

göre, ehven-i şer olarak önemli olan zenginliğin tek taraflı birikimine engel olmaktı

(Rousseau, 1996). Avrupa’da çalışanların aristokrasiye karşı, sonradan karşı

kamplarda yer alacağı, burjuva sınıfıyla ittifak yaptığı bu dönem, modern sosyal

kurumların yaratılmasının (sendikalar, demokratik temsil, refah devleti ve siyasi

partiler gibi) temellerini sağlamıştır (Crouch, 1999: 28).

Devletin toplumsal sınıflar arasında adaletli bir birliktelik sağlayarak

toplumsal uzlaşıyı sürdürülebilir kılabileceğine yönelik inanç Endüstri Devrimiyle

daha da güçlenmiştir. Endüstri Devriminin sağladığı refah artışıyla beraber, 19.

yüzyılda kaçınılmaz olarak görülen, fakirlik ve açlık gibi felaketler yüzyılın ikinci

yarısında neredeyse ortadan kalkmıştır (Schulze, 2005: 141). Açlık ve fakirliğin

ortadan kalkmasının getirdiği nüfus patlaması, endüstri devrimi, gelişen ulaşım

teknikleriyle zamanın ve uzaklığın yok edilmesi… Tüm bu etkenler 19. yüzyılın

ikinci yarısındaki Avrupa siyasi sistemini daha önce eşi görülmemiş bir dönüşüme

3

Page 23: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

zorlamıştır (Schulze, 2005: 145–147). Böylece, Amerikan ve Fransız Devrimlerinin

vaadi olan özgür olma ve mutluluk peşinde koşma hakkı Avrupa liberalizminin de

sloganı haline gelmiştir. Ancak, bu dönemde liberal akımın uçlarından doğan

sosyalist söylem de güçlenmekteydi. Alt sınıfların fabrikalarda kullanıma

sundukları emeklerinin, bir bütün olarak toplumu zenginleştirdiğini görmesi “sınıf”

mitinin doğumuna neden olmuş (Schulze, 2005: 149) ve liberallerin aksine

sosyalistler yönetici sınıfla iktidarı paylaşma konusunda pek de uzlaşmacı

olmayan bir tutum takınmışlardır.

Nasıl Rönesans bireyciliğin sanat ve bilim, Reform ise din sahasındaki

zaferleriyse liberalizm ve sosyalizm de siyasal zaferleriydi. Liberalizm bireysel

haklara devlet müdahalesini asgariye indirmeyi amaçlarken, sosyalist düşünce

toplumsal tabakalaşmanın yarattığı eşitsizliklerin devlet eliyle ortadan kaldırılması

ve böylece toplumsal birliğin sağlanmasını hedeflemekteydi8. Sosyalizmin

yükselmesi, hem toplumsal refahın adaletsiz bölüşümü olarak nedenleri; hem de

Avrupa ulus devletlerinde bir iç düşmanın (ileride bir dış düşman olarak da

belirecektir) ortaya çıkışı açısından sonuçları açısından çok önemlidir. Çünkü

sosyalizmin yükselişi gerek işgücü ihtiyacını karşılamak üzere kırsal alandan

şehirlere çektiği nüfus ve buna bağlı olarak geleneksel toplumsal yapının

bozulması, gerekse de kâr tutkusuna bağlı olarak, uluslararası alanda yarattığı

8 Daha sonra liberalizm ve sosyalizmin eklektik ürünü olarak ortaya çıkmış olan refah devleti de

benzer bir vaat sunmuştur. Ancak incelememizin ileriki aşamalarında ortaya çıkacak önemli gerçek,

devletin ekonomik faaliyetlerdeki verimliliğinin düşük olacağı yönündeki liberal görüşün benzeri

biçimde devletin toplumsal faaliyetlerdeki veriminin de düşük olduğudur. Planlı bir ekonomi gibi

planlı bir toplumsallık da sürdürülebilir ve etkin değildir. Dolayısıyla toplumsal (sosyal) olması

gereken devlet değil toplumun kendisidir.

4

Page 24: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sömürü düzenine koşut, bir ulusal sömürü düzeni yaratması biçimlerinde ortaya

çıkan bireyci kapitalist sistemin dışsallıklarına karşı doğan kaçınılmaz bir tepkiydi.

Muhafazakâr üst ve orta sınıflar için emperyalizm ve ulusçuluk aynı şeydi

(Schulze, 2005: 239) ve dönemin Avrupa ulusları için bu destek önemliydi. Ancak

fakir emekçi sınıfın sosyalist söylem peşinde bu uzlaşıya karşı bir tutum

benimsemeleri önemli bir tehditti. Yaşamlarının başındaki ulus devletler için ulusal

dayanışmanın yerini sınıf dayanışmasının alması endişesi (Schulze, 2005: 251),

kendini savunma refleksini uyandırmıştır. Doğal olarak tehdidin karşılanmasında

olası iki yaklaşım vardı: savaşmak veya benimsemek. Zaten 19. yüzyılın sonundan

itibaren Avrupa devletlerinin tümü ekonomik ve toplumsal konularda müdahaleci

politikalar izlemeye başlamıştı. Bu alanda öncülüğü Prusya-Alman devleti yapmış,

kaza ve hastalıklara kaşı sigorta yasaları çıkartmış, emekli maaşı uygulamasını

başlatmış (Weide, 2005: 1144–1145), yerel sanayiinin korunması için gümrük

duvarlarını yükseltmiş ve serbest piyasa aşırılıklarını karteller ve sübvansiyonlarla

ilgili yasalar çıkartarak dengelemeye çalışmıştı (Schulze, 2005: 267–268). Böylece

Alman emperyal devleti yoksul sosyalistleri mütevazı yaşamlara sahip

muhafazakâr vatandaşlara dönüştürecek devlet sigortası sistemini getirerek

(Schulze, 2005: 241) sosyalizmi emperyal sisteme yedirmeyi tercih etmiş ve tüm

Avrupa için geleceğin modelini temsil edecek olan refah devletinin temellerini

atmıştır9.

9 Elbette Avrupa’da refah devletinin kuruluşundaki sömürgecilik temeli de unutulmamalıdır. Avrupa

ülkeleri 16. yüzyıldan itibaren geniş sömürgecilik faaliyetleri yürütmüşlerdir. Sömürgelerinden ucuz

ve sürekli hammadde akışı Avrupa ülkelerinde önemli bir refah artışı sağlamıştır. Artan refah

Avrupalı işçi sınıfının istihdamını ve refahını artırmakta kullanılmıştır. Böylece sömürgecilik Avrupa

5

Page 25: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ancak geç ve zayıf gelen bu çaba sanayiiyle tarım, soylularla orta sınıf ve

sermayeyle emek arasındaki uçurumları kapatmak için yeterli olamamıştır. Dahası

Avrupa devletler sisteminin de ortadan kalkmasının ardından, devletlerin içini

korku sarmıştır. Toplumun parçalanması ve en önemlisi işçiler tarafından yapılan

grev ve gösterilerin görüntüsü, ulus devletlerin üst sınıflarını uluslararası emperyal

rekabet tehdidinden daha az korkutmuyordu (Schulze, 2005: 249). Çatışma

kaçınılmazdı; çünkü hem ulusçuluk hem de sosyalizm özleri itibariyle

devrimciydiler ama ulusçuluk sosyalizmden daha çok yol almıştı. Sosyalizm gibi

ulusçuluk da orta sınıf toplumunun yeni doğmakta olan endüstriyel çağın

düzensizliği ve çirkinliğiyle yüzleşebilmesi için gerekli uzlaşıyı; ama henüz

sosyalizmden daha eski ve etkin biçimde sağlıyordu. Bismarck bu çatışmayı çok

güzel biçimde ifade etmiştir:

“Devlet ulusa ve ulus devletin bütünleştirilmesine karşı olma

konusunda birbirine benzer iki görüş tarafından köklerinden tehdit

edilmiş ve tehlikeye atılmıştır. Bana göre, devlet unsurunu

güçlendirmek, yani devletin kendini savunma kapasitesini yükseltmek

isteyen herkes, ona saldırma tehdidinde bulunanlara karşı

birleşmelidir.” (Schulze, 2005: 252)

Avrupa tarihinin bu döneminde siyasetin yolu savaşla kesişmiştir (Schulze,

2005: 256). Sosyalizm başta olmak üzere devlete karşı tüm kötülükleri yok etmek

işçilerini, sömürülen dünya halklarına nispeten, sefalet ve işsizlikten korumuştur. Tıpkı

Rousseau’nun vurguladığı gibi [Avrupa için] “… özgürlüğünü elde tutmak, ancak başkalarının

özgürlükleri pahasına olasıdır ve yurttaşın tam anlamıyla özgür olması, ancak kölenin alabildiğince

köle olmasına bağlıdır” (Rousseau, 1996: 154).

6

Page 26: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ve toplumu küllerinden yeniden doğurmak için savaş gerekliydi. Kitlelerin,

uluslarının rahatsızlıklarını tedavi etmek için savaşa girmeye hazır olmaları ve

toplumsal birliğin askeri yapı aracılığıyla sağlanması, I. Dünya Savaşı öncesi

Avrupa’sında ortak bir manzaraydı (Schulze, 2005: 257). Ancak, tam tersine bir

sonuçla “Pax Britannica”nın ve ilk büyük küreselleşme dalgasının sonunu getiren

(Södersten, 2004: 1) I. Dünya Savaşı, yarattığı yıkıma bağlı olarak, bireycilik ve

sosyalizmin ellerini güçlendirerek Avrupa’da refah uzlaşısının doğumuna ebelik

etmiştir. Çünkü ulusçuluk artık başarısız olmuştu ve döngünün doğal sonucu

olarak artık sosyalizm yükselişteydi.

Devlet ve işverenler, sendikaların işçilerin çıkarlarını temsil ettiğini kabul

etmek zorunda kalmış ve hemen hemen bütün ülkelerde hükümet mevkilerine

sosyalist siyasetçiler gelmiştir. I. Dünya Savaşındaki topyekûn seferberlik, işçilerin

yaptıkları fedakârlıklar karşısında devletin korumasına hak kazandıklar

düşüncesini uyandırmış ve Avrupa’nın ulus devletlerinin refah devletlerine

dönüşümünde işçi sendikaları önemli bir rol oynamıştır (Telò, 2006: 157). Böylece,

I. Dünya Savaşının getirdiği dengesiz ortamda Avrupa siyasetine benzer fakat

farklı iki ideoloji yön vermiştir: Faşist ve Nasyonal Sosyalist totaliter devletler. Her

ne kadar programları birbirinden farklı olsa da bu iki yönelim de halkların

dikkatlerini kapitalizmin yarattığı sıkıntılara karşı demokratik ve reformcu

taleplerden, yabancılara düşmanlık gibi tali konulara kaydırarak sosyal sorunları

ertelemeye gitmekte ortaktılar (Crouch, 1999: 29). Tabii ki, toplumsal gerginliğin

asıl odağından saptırılmasına rağmen, çözümsüzlüğün devam etmesi toplumsal

gerginliklerin kısa sürede tekrar birikmesi ve II. Dünya Savaşının patlak vermesiyle

7

Page 27: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sonuçlanmıştır.

B. TRANSATLANTİK REFAH

II. Dünya Savaşı müthiş bir zarara neden olmuştur. Batı Avrupa’daki insan

kaybı tahmini 8 milyondur ki, bunun da tahmini 6 milyonu Almanlardır. Merkez ve

doğu Avrupa’da ise 9 milyondan fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Sovyet Rusya’nın

20 milyon insan kaybıyla beraber toplam 55 milyon kayıptan bahsedilmekle

beraber kesin rakam hiç kimse tarafından bilinmemektedir (Schulze, 2005: 295).

İnsan kaybının yanı sıra bazı ülkeler GSMH bazında 19. yüzyılın sonlarındaki

refah seviyesine kadar gerilemişlerdir (Baldwin ve Wyplosz, 2004: 3).

Dünya hâkimiyeti için çarpışan Avrupalı ulus devletler, kendi dünya

hâkimiyetlerine kendi elleriyle son vermişlerdi. Avrupa’nın dünyadaki mevkisi,

kısmen savaşa kısmen de iki devin, Amerika ve Sovyet Rusya’nın, güçlenmesiyle

ciddi zarara uğramıştı (Hallstein, 1962: 5). Seçenekleri tüketen Avrupa artık kendi

barışı için iki dış güce minnet etmektedir… Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve

Sovyetler Birliği (Schulze, 2005: 297). Bu güçlerden biri eşitlikçilik ve sosyalizmin

diğeri ise kapitalizm ve demokrasinin savunucusuydu. Yayılmacı Sovyetler ile yeni

emperyal ABD arasında doğacak siyasi kutuplaşma nüfuz alanlarının

yaratılmasıyla sonuçlanacaktır. Yalta konferansı Batı nüfuzuyla Sovyet nüfuzu

arasındaki çekişmeye sahne olmuş (Mally, 1973: 52; Bromberger ve Bromberger,

1969: 57) ve Avrupa’nın bölünmesinin temelleri o günden atılmıştır. Stalin’in

Yugoslav komünistleriyle yaptığı bir konuşmada sarf ettiği sözler Avrupa’nın

geleceğini açıkça ifade etmiştir: “Bu savaş geçmişteki savaşlar gibi değildi. Kim

hangi bölgeyi işgal ederse, o bölgeye kendi toplumsal sistemini verecektir. Herkes

8

Page 28: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kendi sistemini ordularının gittiği yere kadar dayatacaktır. Bu böyle olmak zorunda”

(Schulze, 2005: 297).

ABD’nin, I. Dünya Savaşının aksine, geri çekilip Avrupa’yı kendi kaderine

bırakmaması ve Sovyet yayılmasına karşı Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı (“North

Atlantic Treaty Organization”, NATO) ve Marshall Planı aracılığıyla Avrupa içinde

ittifaklar/birlikler oluşturması, Batı Avrupa’nın güvenliğinin10 sağlanması için

gerekliydi (Bosco, 1996: 30). Carl Goeder 1943’de yapılan bir barış planında şöyle

diyordu: “Ve böylece Avrupa uluslarının bir Avrupa Devletleri Konfederasyonu

altında birleşmesi bize zorunlu bir gereklilik olarak gözüküyor. Amacı, Avrupa’yı bir

Avrupa savaşı çıkma olasılığına karşı tam anlamıyla güvence altına almak

olmalıdır…” (Schulze, 2005: 302). Bu fikir Birleşik Krallık (BK) tarafından da

desteklenecek ve Winston Churchill 16 Aralık 1946’da Zurih’de yaptığı bir

konuşmasında (Nelsen ve Stubb, 2003: 10) “Avrupa Birleşik Devletleri” çağrısında

bulunacaktır. Fakat kendi ulusal birliklerini yeniden pekiştirme derdindeki Avrupalı

ulus devletler bu çağrıyı ancak artan Sovyet saldırganlığı nedeniyle soğuk savaşın

şiddetlenmesi sonrasında ciddiye alacaklardır (Mally, 1973: 53).

Rusya’nın Marshall planına katılmayı reddetmesi ve yanına doğu Avrupa

ülkelerini de katmasıyla başlayan gerginlik aşaması, Sovyetlerin uydu ülkelerine

önce Komünist Enformasyon Bürosu (“Communist Information Bureau”,

COMINFORM), sonra da Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi’ne (“Council for

Mutual Economic Assistance”, COMECON) katılması için baskı yapması ve

Avrupa’da kutuplaşmanın başlamasıyla kriz aşamasına taşınmıştır. Prag darbesi

10 Özellikle ABD’li ve Avrupa’lı liberal ekonomi seçkinleri açısından.

9

Page 29: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ise Avrupa bütünleşmesindeki aciliyetin kristalleşmesini sağlamıştır (Mally, 1973:

53; Hallstein, 1962: 9). Böylece Sovyet Rusya bütünleştirici tehdit olarak Avrupa

bütünleşmesinin tamamlayıcı bir parçası olmuştur. Bir yanda Doğu Avrupa’nın

komünist tasnifi ilerlerken diğer yanda da Batı Avrupa devletlerindeki komünist

hareketler de güçlenmekteydi (Mally, 1973: 51–52). Bu durum karşısında Harry S.

Truman başkanlığındaki ABD Avrupa’daki Sovyet yayılmasını durdurmaya karar

vermiştir. Truman doktrini ve müteakip Marshall planıyla komünizm tehdidi

altındaki Batıda kapitalist ve demokratik değerlerin desteklenebilmesi için eşitlikçi

komünist söyleve karşı refah üreten devletler yaratmak amaçlanmıştır. Bu da daha

önce sosyalist tehdide karşı geliştirilmiş olan refah devleti uygulamalarının, daha

kuvvetli bir tehdit olan Komünizm karşısında yeniden ve doğal olarak daha güçlü

biçimde canlandırılması anlamına gelmekteydi. Ancak Avrupa ulus devletleri

henüz refah üretemezken refah devleti uygulamalarını güçlendirmeleri

beklenemezdi.

Böylece ekonomik canlanmanın sağlanması için ABD ve BENELUX

tecrübelerine koşut bir ekonomik birleşme fikri kuvvetlenmeye başlamıştır. Bu

kapsamda, II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’daki refahının artırılmasına yönelik ilk

çaba, aslen Avrupa’daki yeni düzenin kurulmasına nezaret etmek ve Faşizm ile

Komünizme karşı siper olmak üzere ABD ve BK tarafından teşkil edilen

“Organization for European Economic-Cooperation”dır (OEEC)11. OEEC’nin

görevlerinden biri Amerikan yardımını Avrupa ülkeleri arasında dağıtmakken, bizim

11 Bu kurum, daha sonra OECD (“Organization for Econumic-Cooperation and Development”) adını

alacaktır.

10

Page 30: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

için çok daha önemli olan diğer göreviyse Avrupa ekonomik bütünleşmesini

gözetmekti (Etzioni, 1965: 239). ABD’nin Avrupa ekonomisinin kalkınmasında iki

aşamalı çıkarı bulunmaktaydı: kısa dönemde kendi nüfuz alanının güvenliği için

gerekli askeri gücü destekleyecek yeterlikte ulusal ekonomiler ve ideolojiler

oluşturmak, uzun dönemde ise kendine güçlü bir ticari ortak yaratmak (Mally,

1973: 57). OEEC bu görevini Avrupa içindeki ticarete yönelik engelleri kaldırarak

ve Avrupa Ödemeler Birliği’ni (“European Payments Union”, EPU) kurarak

gerçekleştirmiştir. OEEC’nin çabalarıyla Avrupa içi özel ticaretin 1950’de %60’ı,

1959’daysa %89’u serbestleştirilmiştir (Baldwin ve Wyplosz, 2004: 6) ki, bu da

ticaret ve gelirler üzerinde olumlu bir etki yaratmıştır. ABD’nin liderliğindeki

OEEC’ye katılmak Avrupalı katılımcılar için herhangi bir masrafa katlanmadan

bütünleşmenin faydalarını tecrübe etme şansını yaratmış, böylece bütünleşmenin

“acısız” gerçekleşebileceği imajı yaratılmıştır (Etzioni, 1965: 239). ABD daha

sonra, her ne kadar tamamen bir Avrupa teşkili olsa da, Avrupa Kömür ve Çelik

Topluluğuna (AKÇT) verdiği 100 milyon dolarlık borçla bir kez daha bütünleşmenin

etkilerinin hafifletilmesini sağlamıştır (Haas, 1958: 69).

11

Page 31: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Tablo I–1 1950–1958 arasında Endüstri Mamullerinde Batı Avrupa Ticaret ve

Üretim Artışı

Ülke Yıllık GSMH Artışı Yıllık Mamul İhracı Artışı

Almanya (Batı) % 7,8 % 19,7

İtalya % 5,0 % 9,2

Hollanda % 4,3 % 11,7

Birleşik Krallık % 2,0 % 1,8

Fransa % 4,4 % 3,8

Kaynak: (Baldwin ve Wyplosz, 2004: 7)

Hallstein’ın da belirttiği gibi Marshall planının verdiği cesaret, bilgelik ve

cömertliği Avrupalı ülkeler göz ardı edememişlerdir (Hallstein, 1962: 6). Marshall

Planı ve OEEC dönemin Avrupa ülkelerinin yarattığı ekonomik mucizenin gerçek

temelleridir. 1930’larda ekonomik depresyona karşı geliştirilen, toplumsal ve

ekonomik yöntemlerin, Avrupa’nın yeniden kurulmasında, kullanılmasıyla (McNeill,

1998: 563–564); parlamenter demokrasinin muhtemel kırılma noktaları

yamanabilecektir. Ancak bu zafer ironik biçimde bütünleşme sürecinin değil,

yaratılan refahı meşruiyetlerini artırmak üzere kullanan ulus devletlerin elini

güçlendirmiştir (Mally, 1973: 157–158).

Bu dönemde, Avrupa bütünleşmesi lehindeki Amerikan dış politikası

Amerikan akademisyenleri tarafından da desteklenmiştir (Milward et.al., 1992: 13;

Pentland, 1973: 100). Deutsch’un uluslararası bir olgu olarak “topluluk” tanımı,

Amerikanın Batı Avrupa’daki stratejik çıkarlarıyla denk düşerken, Haas ve

Lindberg’in bütünleşme sürecine yönelik İşlevselci açıklamaları da Avrupa’daki

süreci, Amerikan bütünleşmesine atfen ve münhasır tarihsel gelişiminden

12

Page 32: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

bağımsız olarak, sürece dayalı ve kaçınılmaz bir gelişme gibi betimlemiştir

(Milward et.al., 1995: 10). Böylece, ABD Avrupa’nın yeniden yapılandırılması

sürecinde kaynak, inisiyatif ve yönlendirme sağlayan bir seçkin rolünü oynamıştır

(Etzioni, 1965: 238; Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 505).

C. ULUS DEVLETLERİN KURTARICISI OLARAK REFAH

ABD ve BK Avrupa bütünleşmesini Avrupa’da komünizmin yayılmasına

karşı bir tedbir olarak görürken; Avrupalı seçkinler Sovyet tehdidi karşısında ulus

devletlerini kurtarmanın tek yolu olarak bütünleşmeyi benimsemişlerdi. Gerçekten

de, Avrupa bütünleşmesi ve Avrupa Topluluğu tarihinin pek çok saygın isminin

(Avrupa federalistleri tarafından “Avrupa’nın babası” olarak adlandırılan Jean

Monnet ve Paris Antlaşmasının yaratıcısı Robert Schuman gibi) ulus devletlerin

savaş sonrası diriltilmesinde de başat oyuncular olması, bütünleşme sürecinin ulus

devletlerin üzerinde değil; ancak ulus devletin devamlılığı olarak görüldüğünün

açık bir göstergesidir. Diplomasi tarihi üzerine çalışan tarihçiler Avrupa

bütünleşmesinin, bütünleşme kuramlarının savunduğunun aksine, ekonomik

süreçten doğan kaçınılmaz bir sonuçtan ziyade ulusal diplomasilerin ürünü

olduğunu ortaya çıkartmışlardır. Savaş sonrası Fransız dış politikasına yönelik

yürütülen ilk ciddi çalışmalar Fransa’nın Avrupa bütünleşmesini kendi nüfuzunu

güçlendirmek için desteklediğini göstermektedir. Almanya’nın bütünleşmeyi

desteklemesinin sebebinin ise kendi ulus devletini kurabilmek olduğu artık

bilinmektedir (Milward et.al., 1995: 17).

1949’da Federal Cumhuriyetin kurulmasının ardından Alman siyasetinin en

önemli hedefi, ulusal birliğinin sağlanmasının yanı sıra, uluslararası alandaki siyasi

13

Page 33: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

nüfuzun tekrar tesisiydi. Alman Şansölyesi Adenauer’in siyaseti mahir girişimlerle

Federal Cumhuriyete tam egemenliğini kazandırmak, müttefikler arasında başat

bir mevkie ulaşmak ve böylece Almanya’yı ABD’nin Avrupa kıtasındaki asli ortağı

haline getirmek üzerine kuruluydu (Deutsch ve Edinger, 1973: 154). Bu çaba Batılı

müttefikler ile Sovyet Rusya arasındaki çatışmanın şiddetlenmesi ve Almanya’nın,

büyük oranda ABD kaynaklı finanssal desteğe bağlı olarak, iktisadi açıdan

toparlanmasıyla desteklenmiştir (Deutsch ve Edinger, 1973: 155). Alman gücünün

hızla toparlandığının farkında olan Schuman güncel gerekliliklerden “erdemli bir

fayda” sağlayabilmek ve Alman gücünün, Avrupa’nın Anti-Komünist devletlerini

tehdit edeceğine, kendileriyle aynı tarafta yer almasını garanti altına alabilmek için

Fransa, Almanya ve diğer Avrupa devletleri arasında organik bir işbirliği önermiştir.

Schuman teklifini geçmişten gelen Fransız-Alman anlaşmazlıklarını sona erdirecek

ve karşılıklı taraflara fayda sağlayacak siyasi olarak bütünleşmiş bir Avrupa’nın ilk

adımı olarak pazarlamıştır (Deutsch ve Edinger, 1973: 156). Buna karşın,

“Bundestag”ın AKÇT Antlaşmasını onaylaması kamu desteği neticesinde

gerçekleşmemiştir. Aksine müzakereler esnasında antlaşmaya karşı olanlar

artmıştır. Fakat AKÇT, Alman Federal Cumhuriyetinin galip müttefiklerin vurduğu

prangalardan kurtuluş ve Fransa ile eşit mevkie yükselme gibi çok önemli vaatler

taşımaktaydı (Deutsch ve Edinger, 1973: 156–157).

Zaten Komünizm tehdidi karşısında ulusal bütünlüklerini muhafaza endişesi

içindeki dönemin Avrupa hükümetleri, uluslararası bir bütünleşmeden önce , ulusal

seviyede de ekonomik büyüme, tam istihdam ve refah devleti reformlarıyla

14

Page 34: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

özetlenebilecek, “Keynes’çi Uzlaşı”yı benimsemiş12 ve sosyal adaleti

desteklemeye çalışmışlardı. II. Dünya Savaşı sonrasında büyük genişleme

gösteren sosyal kamu harcamaları (Moravcsik, 1998: 148) için gerekli kaynak

Keynes’çi ekonominin sağladığı gelir artışıyla sağlanmıştır. Keynes ekonomideki

istihdam ve üretim seviyesini toplam talep veya etkin talep ile açıklamıştır. Ücretler

ve sermaye arasında dengeleyici bir ilişki olduğu öne süren ve bu nedenle

hükümet müdahalesinin etkisiz hatta olumsuz etkiler yaratacağını düşünen klasik

düşünce yerine, Keynes özel ve devlet sektörlerinin birbirleriyle rekabet eden değil

tamamlayıcı unsurlar olabileceğini savunmuştur. Keynes‘e göre hükümet

harcamalarının her zaman müsrif olması bir zorunluluk değildir. Böylece, kâr

amaçlı özel sektörün yönelmeyeceği kamu mallarına yapacağı yatırımlarla devlet,

özel sektörün verimliliğini artırıcı yönde de rol alabilirdi. Bütçe politikasının, daha

fazla talep yaratan alt sınıflara yönelik olması gerektiğini savunan Keynes’in

fikirleri, tam istihdam politikasıyla genel refahın yükseltilmesinin yanı sıra, refahın

yeniden dağıtımı açısından da refah devleti anlayışıyla uyum içerisindeydi.

D. KEYNES’Cİ UZLAŞI

II. Dünya Savaşını izleyen yıllarda, Keynes’çi politikalar, özellikle Avrupa’da,

büyük kabul görmüştür. Hükümetler ekonomiyi düzenli istatistiklere bağlı olarak

izlemişler ve kendilerine Keynes’çi kuramın sunduğu çözümleri kabullenmişlerdir.

1950’ler boyunca mutedil seviyede hükümet talebiyle desteklenen endüstriyel

gelişme ile para ve maliye politikalarının dalgalanma karşıtı kullanımları

sürdürülmüştür. Keynes’çi refahın artık kalıcı olduğu düşünülen 1960’lı yıllardaysa,

12 Keynes’ci ekonomik gelişime ABD desteği için bakınız (Telò, 2006: 44, 112).

15

Page 35: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Keynes’çi politikalar ve Avrupa bütünleşmesinin sağladığı ivmeyle, Batının

kapitalist demokrasileri düşük işsizlik oranları ve enflasyonlarıyla altın bir dönem

yaşamışlardır.

Fordizm ve Taylorizmin getirdiği imkânlarla montaj hatlarında etkinlik artmış

ve maliyetler düşmüştü. Artan üretim ve yükselen maaşlar sonucundaysa,

endüstrileşme öncesi ve erken endüstrileşme dönemlerinde tahmin dahi

edilemeyecek biçimde, toplumsal refah hızla yükselmiştir. Refahın yükselişi,

I. Dünya Savaşı ve Sovyet ihtilali esnasında totaliter rejimlere yönelmiş olan,

toplumsal desteğin ortadan kalkmasını sağlamış ve demokratik kurumlara güven

yeniden yükselmiştir13. Böylece, Amerikan örneğindeki gibi hem kitlesel

vatandaşlığın hem de eşitlikçi olmayan kapitalist gelir ve refah dağılımının beraber

var olabilmesine imkân sağlanmıştır (Crouch, 1999: 37). Ayrıca, Fordizm ve

Taylorizmin çalışma şartlarına getirdiği iyileşmeler de işçi hareketlerinin

güçlenmesini sağlayarak sendikaların müzakere güçlerini artırmıştır. Çalışan

sınıfların kendi birliklerini sağlamaya yönelik çabaları Avrupa’nın en önemli sosyal

ve siyasi olgularından birinin, işçi hareketinin, doğuşuna öncülük etmiştir (Telò,

2006: 155). Böylece sendikacılık dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar başarı

sağlayarak Avrupa’nın toplumsal ve kültürel bir parçası haline gelmiş; sendikalar

ücret eşitsizliklerinin azaltılması, çalışanların konjonktürel dalgalanmalardan

bağımsızlaştırılması ve çalışanlarla işsizler arasındaki birliğin sağlanmasında

önemli rol oynamıştır.

Keynes’çi ekonomi, yatırımı artıran istikrarlı yönetimi ve halkın talebini 13 Refahın meşruiyetle doğrudan ilişkisi çalışmamızın ilerleyen aşamalarında Bütünleşmenin

meşruiyet kaybı açısından da ele alınacaktır (Supra., 109).

16

Page 36: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

artırmasıyla Fordist üretim biçimiyle uyumluydu. Dahası, hükümetlerin büyük

bütçeler yöneterek talebi kontrol etmesi gerektiğini savunan Keynes’çi ekonomi

yönetiminin savları II. Dünya Savaşı esnasında savunma bütçeleri şişen

devletlerce denenmiş ve başarıya ulaşmıştı. Böylece, kendisi yığın

vatandaşlığının14 bir sonucu olan refah devleti hem ekonomik refah ve gelişmenin

hem de toplumsal uzlaşının idamesinin temel yolu haline gelmiştir (Crouch, 1999:

38).

Aslında liberal Weber’ci sosyolojinin refah devletini tetkiki de bu sonuçlarla

uyuşmaktadır. Bu görüşe göre refah devletinin genişlemesi aslında kendine yeni

meşruiyet temelleri sağlamaya çalışan ulusal seçkinlerin çabalarının bir

sonucudur. Ekonominin uluslararasılaşması ve güvenlik işlevinin yeni uluslarüstü

kuruluşlarla sağlanması, geleneksel devletin işlevselliğini, dolayısıyla da

meşruiyetini, kaybetmesine neden olmuştur. Böylece seçkinler modernleşme

sürecinin getirdiği sorunlarla baş edecek hizmetlerin sağlanması için yeni

meşruiyet temelleri aramışlardır (Alber, 1988: 183–184).

Böylece bütünleşme dönemin seçkinlerinin hem dış hem de içteki siyasi

hedeflerini gerçekleştirebilmeleri için elverişli ortak bir yol olarak görünmüştür.

İçeride ekonomik refahı artırarak ulus devletin meşruiyetini sağlarken, dışarıda da 14 Crouch, ünlü eserinde, yığın vatandaşlığını Endüstriyel devrimin ardından gelen şehirleşme ve

şehirleşmenin bir araya getirdiği yığınların siyasal sistemi dönüştürmesiyle oluşmuş bir vatandaşlık

biçimi olarak tanımlamıştır. Çalışmamızda kapitalizmin dışsallıklarına karşı tepki olarak

tanımladığımız yığın vatandaşlığının ilk siyasal biçimleri Komünizm ve Faşizmdi (Crouch, 1999: 28-

29). Daha sonraki dönemde sosyal politikalarla kapitalist ekonomi sisteminin yeni uzlaşısı olarak

yığın vatandaşlığının temsilcisi refah devleti olmuştur. Bu kapsamda Crouch da, refah devleti

vatandaşlığının ancak kapitalist ekonomiyle bağlantı içinde kavranabileceğini vurgulamıştır

(Crouch, 1999: 367).

17

Page 37: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Sovyet yayılmasına karşı konulmasına destek olmuştur. Kısacası “yaratıcı

faydacılık” olarak da değerlendirilen (Hallstein, 1962: 17) Avrupa bütünleşmesinin

amacı yetersizliği ortaya konan ulus devletinin yerine yeni bir yönetişim biçimi

getirmek değil tam tersine Avrupa ulus devletlerinin varlıklarını, yarattıkları refahla,

onamalarıdır.

E. REFAH BÜTÜNLEŞMESİ

II. Dünya Savaşının yarattığı yıkım Avrupa’nın böyle bir olayın

tekerrüründen nasıl kaçınabileceği sorusunu öne çıkarmıştır. Bir ekol savaşın

müsebbibi olarak görülen Almanya’nın cezalandırılmasını savunmuş; Sovyetlerin

taraf olduğu ve savaşın suçlusu olarak kapitalizmi savunan diğer bir ekol ise

Komünizm çözümünü desteklemiş; son olarak bütünleşme ekolüyse savaşın

suçlusunun ulusalcılık, kurtuluşun ise bir Avrupa Birleşik Devletleri olduğunu

savunmuştur (Nelsen ve Stubb, 2003: 245). Doğu ve Merkez Avrupa’da Sovyet

destekli komünist ekol başarı kazanırken batıda, Amerikan ve BK nüfuz

bölgesinde15, ise nihai başarı bütünleşme taraftarlarının olmuştur. Almanya’nın

cezalandırılmasını savunan ve özellikle Fransa tarafından desteklenen ekol ise bu

formülün daha önce denenerek başarısızlığa ulaşmış olması ve Almanyasız

kurulacak bir düzenin kalıcı olmayacağının bilincinde olanlar (Nelsen ve Stubb,

2003: 5) tarafından desteklenmemesi nedeniyle başarılı olamamıştır.

15 II. Dünya Savaşı ertesinde Almanya toprakları, Müttefik güçlerce dört askeri işgal bölgesine

ayrılmıştı. Bölgelerin kontrolleri Fransa, BK, ABD ve Rusya’nın elindeydi. Almanya’nın birleştirilip,

Avrupa ile bütünleştirilmesi; böylece Rusya karşısına bir güç olarak çıkartılması taraftarı olan BK ve

ABD kendi bölgelerini “Bizonia” adı altında birleştirmişlerdir. Daha sonra bu eğilime karşı

koyamayan Fransa’nın da katılımıyla 23 Mayıs 1949 tarihinde Federal Almanya kurulmuştu.

18

Page 38: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Sovyet tehdidi karşısında bütünleşme yönteminin, Amerikanın da desteğiyle

(Hallstein, 1962: 56–59), diğer seçeneklerin önüne geçmesi ve Avrupa’da görülen

bütünleşme ve ittifak çabaları bu alandaki akademik ilgiyi de zirveye çıkartmıştır

(Pentland, 1973: 14). Bütünleşme alanında ortaya konan kuramsal zenginlik basit

bir sınırlandırmaya tabi tutulursa, kuramların genel olarak süreç ve sonuç

aşamalarında farklılaştığı görülebilir. Süreç açısından kimileri bütünleşmeyi siyasi

bir süreç olarak görürken kimileri sosyo-ekonomik bir süreç olarak görmekteydi;

sonuç açısından ise kimileri devletler arasında bir bütünleşme öngörürken

kimileriyse ulus devletin yerine geçecek yeni bir modele inanmaktaydı. Bir şemayla

ifade etmek gerekirse dönemin bütünleşme kuramları şu şekilde betimlenebilir:

Tablo I–2 II. Dünya Savaşı Sonrası Bütünleşme Kuramları

Sonuç

Devlet Modeli

(Ulus Devletlerin Aşılması)

Topluluk Modeli

(Ulus Devletlerin Muhafazası)

DOĞRUDAN

Siyasi Değişkenler Federalizm Çoğulculuk

Bütünleşme

Süreci DOLAYLI

Sosyo-Ekonomik

Değişkenler

Yeni-İşlevselcilik İşlevselcilik

Kaynak: (Pentland, 1973: 23; Lindberg ve Scheingold, 1970: 8)

19. yüzyıldan önce uluslararası bütünleşme yönündeki tartışmaların

neredeyse tamamı pasifizm olarak adlandırılan yazın çerçevesinde gelişmişti

(Pentland, 1973: 147). Bu yazından, biri uluslar arasında ahlaki, ekonomik ve

siyasi dönüşüm ile daha etkin etkileşim öngören Çoğulculuk; diğeri ise uluslar

19

Page 39: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

arasındaki ilişkilerin ve ulusların egemenliklerinin yeni bir hukuki ve siyasi teşkil

vasıtasıyla düzenlenmesini öngören Federalizm olmak üzere iki görüş doğmuştur.

Siyasi seçimlere dayalı bütünleşme çabalarının başarısızlığının ortaya çıkmasıysa,

daha sonraları bütünleşmeyi sosyo-ekonomik süreçlere dayalı gören kuramların

doğuşuna neden olacaktır.

1. FEDERALİZM

Bunlardan, klasik federalist kuram bütünleşmeyi Hobbes’in Leviathan’ının

oluşumuyla benzer biçimde tanımlamaktadır. Bu görüşe göre bütünleşmenin

esası, bir grup egemen devletin kendilerinin sağlayamadığı barışı sağlamak için

uluslarüstü bir devlet teşkil etmek üzere bir araya gelmeleridir. Federalizm

uluslararası sorunların temelde siyasi olduğunu, dolayısıyla siyasi çözümler

gerektirdiğini, çözümün ise ancak ulus devletlerin ortadan kaldırılmasıyla mümkün

olabileceğini, ulus devletlerin ortadan kaldırılabilmesi için de anayasal bir düzene

bağlı federal oluşumlara ihtiyaç olduğunu ve ulus devletlerin sonunun savaşların

da sonu olacağını savunmaktadır (Rosamond, 2000: 28). Bu görüşe göre, teşkil

edilecek yeni siyasi ve hukuki varlık dışarıda üye devletlerin uluslararası kişiliklerini

birleştirirken, içeride üye devletler ve federal hükümet arasında birbirlerini

tamamlayıcı yasal bir ayrım (Bosco, 1996: 4–5) sağlamalıdır. Böylece Federalizm,

bir yandan farklı ve rekabet halindeki çeşitli egemenlik kademelerinin arasındaki

dengelerin sağlanmasını amaçlarken, diğer yandan da etkinlik ve demokrasi

arasında bir denge bulmayı amaçlamaktadır (Rosamond, 2000: 26).

Klasik federalizm mevcut federal hükümet arketipleri olan ABD ve İsviçre

hükümet tipleri ile doğrudan bağlantılıdır (Pentland, 1973: 151). Bu nedenle ekolün

20

Page 40: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

incelemeleri genel olarak, ABD ve İsviçre örneklerindeki gibi, yetki ayrımı ve

kurumsal yapı gibi hususlar üzerine yoğunlaşmaktadır (Mally, 1973: 25;

Rosamond, 2000: 24; Pentland, 1973: 151). Ancak, münhasır sosyo-ekonomik

dengeleri nedeniyle kendi aralarında bile büyük sistemsel farklılıklar sergileyen bu

örneklerin yasal/hukuki yapılarına dayalı bir kuram olarak gerekli esnekliğe sahip

olmayan Federalizmin gerçekleştirilebilmesi için seçkinlerin desteği ve anayasal

eşik (Pentland, 1973: 163) gibi şartların sağlanması gerekliliği kabul edilmiştir.

Çünkü Mario Albertini’nin belirttiği gibi “Federal hükümet kuramı bir teşkilatı

tanımlar, vücuda geldiği ve yaşamını idame ettiği insan çevresini değil. Bir

davranış biçiminin siyasi yapısını tanımlar, toplumsal temelini ve tarihi atfını değil”

(Bosco, 1996: 5).

Savaş sonrası Avrupa’sında, Federal amaçlar açısından, yeni bir oluşum

için istek ve dışardan destek (ABD) gibi olumlu şartlar bulunmuşsa da, esnek

olmayan yapısı nedeniyle bu görüş Avrupa bütünleşmesinin itici gücü olmak yerine

daha seçmeci ve esnek görüşlerin başarı sağlayamadığı anlarda dirilen bir ideoloji

haline gelmiştir (Pentland, 1973: 177). Avrupa bütünleşmesine yönelik federal

eğilimli en önemli çaba Avrupa Konseyi olmuştur. Ancak Federalizm, Avrupa

Konseyi danışma yetkisinden daha somut yetkiler için çabalarken, ulusal siyasal

akımların altında ezilerek ilk hezimetine uğramıştır. Bu hezimetin ardından OEEC

gibi kısıtlı işbirliği alanlarına dönüşü kabullenemeyen Federalistler (Mally, 1973:

59–60) için “European Defense Community” (Avrupa Savunma Topluluğu, EDC)

ve “European Political Community” (Avrupa Siyasi Topluluğu, EPC) oluşumları

umut olmuştur (Etzioni, 1965: 252). Ancak, Fransız Ulusal Meclisinin 30 Ağustos

21

Page 41: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

1954 tarihinde EDC Antlaşmasını imzalamaması Federalistler için ikinci büyük

hezimet olmuştur.

Radikaller için EDC hezimeti, geleneksel olarak seçkinlerin desteğiyle

gerçekleşecek biçimde betimlenen, federal hedeflere bu biçimde erişilmesinin

imkânsızlığını göstermiş ve Federalist hareketin “halka gitmesi” gerektiği görüşü

doğmuştur (Pentland, 1973: 171). Böylece, klasik federal kuramı genişletmeye ve

esnetmeye yönelik sosyo-ekonomik değişkenleri de göz önünde tutan çalışmalar

ortaya çıkmıştır. Bu açıdan en önemli çalışma, her ne kadar kendisi Federalist

olmasa da, Federalist varsayımları sosyolojik analizle birleştiren Etzioni’ninki

olmuştur. Etzioni seçkinler ve çıkar grupları arasındaki yukarı ve aşağı yönlü

iletişimin başarısının bütünleşmenin de başarısını belirleyeceğini savunmuştur

(Etzioni, 1965: 74–76).

II. Dünya Savaşı sonrası toplumsal uzlaşının en önemli unsurunun refah

devleti olduğu düşünüldüğünde, Etzioni’nin bütünleşmenin başarısının devletin

refah üretim sığasına bağlı olduğu fikrine katılacağı rahatlıkla söylenebilir. Aslında,

Klasik Federalist kuram da bütünleşmenin sonucu ve ibrası olarak refah yaratma

kapasitesinin farkındaydı (Pentland, 1973: 172). Adam Smith’den beri serbest

ticaretin faydaları bilinmekteydi. Serbest ticaretin bir bakıma pazarın genişlemesi

anlamına geleceğine dikkat çeken iktisatçılar, Ford’cu üretim biçimiyle de uyum

içerisinde, bu genişlemenin kitle üretim ve tüketimini sağlayarak maliyetlerin

düşürülmesine yardımcı olacağına dikkat çekmişlerdir. Büyük ölçek üreticiler

sermaye, teknoloji, eğitim ve kurumsal yapı gibi kaynaklara daha kolay

erişebilecek, daha geniş alanlarda gerçekleşen rekabet ise etkinliği artıracaktır

22

Page 42: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

(Hallstein, 1962: 31–32). Tüm bu etkenlerin bir araya gelmesi de refah artışını

destekleyecektir.

1947’de yayınlanan bir Milletler Cemiyeti incelemesi ekonomik bütünleşme

kavramının ne yeni ne de Avrupa bütünleşmesi sonrası gelişen bir kavram

olmadığını açıkça göstermektedir:

“Bir gümrük birliğinin var olabilmesi için birlik içerisinde malların

serbest dolaşımına izin verilmelidir. Bir gümrük birliğinin

olgusallaşması için kişilerin serbest dolaşımına izin vermek şarttır. Bir

gümrük birliğinin istikrara kavuşması için paranın serbest mübadelesi

ve birlik içerisinde istikrarlı mübadele kurlarının sürdürülmesi şarttır.

Bu, diğer şeylerin yanında, birlik içinde sermayenin serbest dolaşımı

anlamına gelir. Malların, kişilerin ve sermayenin herhangi bir alanda

serbest dolaşımı olduğunda, iktisadi faaliyetin sürdürülmesine ilişkin

farklı ekonomik politikalar izlenemez. Siyaset birliğini sağlamak için

bazı siyasi mekanizmalar gereklidir. Devletin ekonomik faaliyete

müdahalesi oranında bir gümrük birliği içerisinde o oranda bir siyasi

bütünleşme de olmalıdır.” (Hallstein, 1962: 39–40)

Federalizm bütünleşmenin refah yaratma kapasitesi nedeniyle seçkinlerin

bilinçli bir seçimi olarak ortaya çıkacağını savunmuştur. Ancak kuramın gittikçe

sosyo-ekonomik süreçlere dayanan ve tedriciliği benimseyen bir ilerleme

göstermesi, savaş sonrası bütünleşme çabalarının ortaya koyduğu tecrübelerin

benimsendiğini göstermiştir. Böylece, Federalizm sadece siyasi seçkinlerin bir

seçimi olarak değil halkın da katılımıyla gerçekleştirilecek bir hedef olarak ortaya

23

Page 43: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

çıkmıştır. Etzio’ninin sosyal federalizminin önemli diğer bir unsuru da, İşlevselciler

tarafından çok eleştirilen (Pentland, 1973: 75–76), bölgesel bütünleşmedir.

Etzioni’ye göre bölgesel bütünleşme çabaları federal dünya barışı utkusuyla

yakından ilişkilidir. Bölgesel bütünleşmeler bir dünya siyasal topluluğu (Etzioni,

1965: x) için basamak teşkil edebilecektir. Zaten bütünleşmenin bölgeselliği,

Federal kuramın komüniter (Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 508–509) yapısıyla da

uyumludur.

2. ÇOĞULCULUK

Çoğulculuğun en önemli temsilcisi olan Karl Deutsch kuramını matematikçi

Norbert Wiener’in sibernetik yazını ve Talcott Parson’un sistem kuramı üzerine

kurmuştur (Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 519). Toplumun sibernetik yapısıyla

bağıntılı olarak, Etzioni gibi Deutsch da toplum içi iletişim akışına önem vermiş ve

toplumsal organizasyonun temelinin iletişim olduğunu savunmuştur (Deutsch,

1963: 77). Bu çerçevede, ulusal seviyede bütünleşme ve ayrışma süreçlerini

incelediği çalışmasıyla Deutsch uluslararası bütünleşmenin anlaşılması için önemli

bir kaynak sağlamıştır (Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 519).

Ulus devletlerin içindeki gruplar ve bölgeler arasındaki sosyal, ekonomik,

kültürel ve siyasi etkileşimlerle ilgilenen Deutsch bu olguların ulusal sınırları aşarak

tüm grup ve bölgeleri ortak bir “siyasi topluluk kavrayışı”na eriştireceğini ve

nihayetinde bir “güvenlik topluluğu”nun oluşacağını savunmuştur. Böyle bir

güvenlik topluluğu “[...] topluluğun üyelerinin birbiriyle savaşmayacağı fakat

anlaşmazlıklarını başka bir biçimde çözeceklerine dair gerçek teminatın olduğu bir

[topluluk]” (Deutsch et.al., 1957: 5) olacaktır. Fakat bu özelliklere sahip bir

24

Page 44: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

topluluğun devlet çatısı altında birleşmesi şart değildir. Böylece Deutsch güvenlik

topluluklarını ikiye ayırmıştır: tek bir devlet çatısı altında birleşmiş “amalgam” ve

kendi benliklerini koruyan uluslardan müteşekkil “çoğulcu” güvenlik toplulukları.

Deutsch amalgam güvenlik topluluklarının kurulabilmesi için gerekli bazı şartlar

tespit etmiştir: temel değerlerin karşılıklı uyumu, ortak yaşam biçimi, daha güçlü

ekonomik bağ veya kazanç beklentisi, en azından bazı üyelerin siyasi ve idari

sığalarında dikkate değer artışlar, en azından bazı üyelerde üstün ekonomik

büyüme, daha zayıf halkaların bağlanabileceği merkez alanların bulunması, yoğun

toplumsal etkileşim ve siyasi seçkinlerin dağılımı (Deutsch et.al., 1957: 58 ve

Deutsch, 1968: 195). Diğer bütünleşme kuramları değerlendirildiğinde bu tanım

Federal ve Yeni İşlevselci toplulukları ifade etmektedir (Rosamond, 2000: 43).

Çoğulcu siyasi toplulukların teşkili için ise üç koşul gereklidir: karar vericiler

arasında değerlerin uyumluluğu, bütünleşecek unsurların karar vericileri açısından

karşılıklı ön görülebilirlik ve karşılıklı hassasiyet (Deutsch et.al., 1957: 66-67;

Deutsch, 1968: 196).

Deutsch’a göre çoğulcu güvenlik toplulukları çok daha kalıcıdır (Deutsch

et.al., 1957: 65, 66 ve 69). Amalgam topluluklar ise çok daha fazla istikrar bozucu

etkene karşı hassastır (Deutsch et.al., 1957: 59-65; Deutsch, 1968: 195-196).

Çoğulcu teşkiller ortak karar alma ve sorun çözme mekanizmalarıyla üyeler arası

etkileşimi artırarak zamanla üyeler arasındaki “topluluk hissi” ve karşılıklı güveni

geliştirmektedirler. Ortak karar alma ve sorun çözme mekanizmalarında

uluslararasılığı savunan Çoğulcular Yeni-İşlevselcilerin uluslarüstü kurumlarının

başarısız olacağına inanmışlardır. Çoğulcular topluluklar arası etkileşimin önemini

25

Page 45: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

vurgulasalar da, onlar için etkileşim daha çok diplomatik seviyede gerçekleşecek

bir olgudur. Böylece Çoğulculuk barış amacının devletlerin ortadan kaldırılmasıyla

değil fakat onların geliştirilmesiyle sağlanabileceğini savunmuştur. Yani,

uluslararası mekanizmalardaki yetersizliğin ancak ulus devletlerin yetki devriyle

aşılabileceğini inanan Federalistlerin aksine Çoğulcular bütünleşmenin uluslararası

seviyede kalmasını savunmuşlardır.

Çoğulculara göre, ulusların arasındaki iletişim/alışverişin yoğunluğu ve

sıklığı arttıkça, uluslar birbirlerinin tutum ve çıkarlarına karşı daha dikkatli

olacaklardır. Bu ilişkilerin karşılıklı yararı görüldükçe birbirlerine karşı inanç ve

güvenleri de artacaktır. Buna bağlı olarak yeni etkileşim alanları doğacak ve

bütünleşme derinleşecektir (Pentland, 1973, s. 42). Ancak Çoğulcular iletişimin

hem olumlu hem de olumsuz olarak gelişebileceğini görmüşlerdir. Onlara göre

Yeni İşlevselciler için siyasi bütünleşmenin anahtarı olan ekonomik bütünleşme

sadece iletişim sürecine olumlu katkıda bulunduğu sürece etkin olacaktır. Ayrıca,

Çoğulcular bütünleşmenin modern teknoloji ve iletişim imkânlarına rağmen hala

belirleyici unsur olan coğrafyadan etkileneceğini, dolayısıyla da bölgesel

bütünleşmelerin daha olası olduğunu savunmuşlardır (Deutsch et.al., 1957: 10).

Bu kapsamda, Brams uluslararası ilişkilerin etkileşimler olarak haritasının

çıkartılmasının hangi ulusların gerçekte birbirine yakın olduğunun tespit

edilebileceğini savunmuştur (Brams, 1966).

Avrupa bütünleşme tarihinde belki de en önemli teşkil olan OEEC Çoğulcu

bir teşkilattır. Faşizm ve Komünizm tehdidine karşı Avrupa ekonomisini

canlandırmak ve refahı artırmak üzere kurulan bu teşkilat Avrupa’daki bütünleşme

26

Page 46: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

dinamiklerini ateşlemesi açısından çok önemlidir. Ekonomik etkisinin yanı sıra

Avrupa uluslarının siyasetçileri ve sivil unsurları arasındaki işbirliği ve etkileşimi

Çoğulcu yöntemlere dayalı olarak geliştiren teşkilat, daha sonra amalgam bir

topluluk olarak başarıya ulaşacak, Avrupa Topluluklarının karar alma

mekanizmaları için temel sağlamıştır (Lindberg ve Scheingold, 1970: 11–13; Mally,

1973: 59). Fakat uluslararası karar alma mekanizmalarına bağlı olan OEEC’nin

kurumsal yapısı bütünleşmenin daha ilerilere taşınması için yeterli olmamıştır

(Hallstein, 1962: 7; Bromberger ve Bromberger, 1969: 55–71). Avrupa’da kurulan

diğer Çoğulcu teşkiller ise Amerikan hegemonyası nedeniyle klasik bir ittifaktan

öteye gidemeyen NATO; her ne kadar Federalist amaçlarla teşkil edilmiş olsa da

işlevselliğini Çoğulculuktan öteye taşıyamayan Avrupa Konseyi ve Batı Avrupa

Birliğidir (BAB).

Ancak, bütünleşmenin amacı olarak sadece barışın görüldüğü ve sürecin

siyasi değişkenlere bağlandığı Çoğulcu görüş, çatışmanın sebeplerinin siyasi

alandan ziyade sosyal ve ekonomik alanlarda yattığı, refah ve toplumsal adalet

gibi değerlerin söz konusu olduğu durumlar için çok yetersiz kalmaktadır

(Pentland, 1973: 63). Zaten, Çoğulcu bütünleşme girişimleri arasında en

başarılısının OEEC olması da toplumsal iletişimin siyasi seçim doğrultusunda değil

ekonomik işbirliğiyle, daha doğrusu sistemik taleplere uygun olarak toplumsal

uzlaşıyı sağlayacak refah artışıyla, daha etkin olarak desteklendiğini göstermiştir.

3. İŞLEVSELCİLİK

İşlevselcilik temellerini tüm sosyal yapıların toplumun işlevsel taleplerini

yerine getirmek için var olduğunu savunan sosyolojik kuramlar ve liberal

27

Page 47: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

görüşlerden almıştır (Pentland, 1973: 67). İşlevselcilere göre modern teknoloji,

gelişen iletişim imkânları, iktisadi büyüme, çevrebilimsel ve sosyal sorunlar

uluslararası işbirliği ve nihai olarak uluslararası bütünleşme için karşı konulamaz

bir baskı unsuru oluşturmaktadır. Bu kapsamda, Mitrany’nin başlangıç noktası,

uluslararası toplumun temel işlevleri olmuştur.

Mitrany uluslararası örgütleri, işlevselliğe dayalı ve karşılıklı bağımlılığın

sonucu olarak görmüştür. Uluslararası örgütler ulusal düzeyde tatmini mümkün

olmayan ihtiyaçları karşılayarak (Rothwell, 1949: 609) devletin işlevselliğinin

yetersiz kaldığı durumları telafi etmektedir. Bu tür kurumların teşkilinin iki

muhtemel etkisi olacaktır: ilk olarak, bahse konu uluslararası/üstü kurumların

yaratacağı etkinlik toplumsal bağlılığın ulus devletlerden bu örgütlere kaymasına

neden olacak; ikinci olarak ise, çatışma ihtimali karşılıklı bağımlılıklara bağlı olarak

ortadan kalkacaktır (Rosamond, 2000: 33). Benzer temellere dayanan

“uluslararası rejim” kuramcıları da devletlerin aralarında sorun çıkabilecek

alanlarda ortak kurallar belirleyerek (Haas, 1980: 358, 397) ve ilgili alanı teşkil

edilen rejime göre yöneterek çatışmadan kaçındıklarının savunmuşlardır (Young,

1980: 332). Böylece, Mitrany “gelişen ve yaygınlaşan uluslararası işlevsel bağlar

ve örgütler adeta bir örümcek ağı gibi dünyayı kaplayacak ve savaşı uygun bir

yöntem olmaktan çıkaracaktır” (Mitrany, 1966: 38) diyebilmiştir.

Artan ihtiyaçlara rağmen işlevselliğin ulus devletlerle sınırlandırılmasının

insanlığın refahını olumsuz etkilediğine inanan İşlevselciler refah ihtiyacının

evrenselliği vurgulamış ve sosyo-ekonomik kurumların refah ihtiyacını karşılamak

için yeniden yapılandırılmasıyla savaşların kendiliğinden ortadan kalkacağını

28

Page 48: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

savunmuşlardır (Pentland, 1973: 69; Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 512).

Teknolojinin ve refah ihtiyacının (tek gerçek meşruiyet kaynağı olarak) evrenselliği

ulusal sınırları aşan işlevsellikleri yerine getirecek kurumların teşkilini

gerektirmektedir. Bir alandaki başarılı işbirliği ise, dallanma (“ramification”)

sürecine dayalı olarak, diğer alanlarda işbirliğine gidilmesiyle sonuçlanacak bir

yayılma etkisi yaratacaktır (Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 512). Bu açıdan

bakıldığında, bütünleşmenin hedefi insan ihtiyaçlarını karşılayacak bir tür

uluslararası kurumlar ağının oluşturulmasıdır. Yani, model bölgesel değil küresel

bir modelidir.

İşlevselciler statükoyu korumaya çabalayan mevcut siyasi ve hukuki

yapıların, teknolojik ve ekonomik gelişmelerin ardında kalarak, çatışmaya

sebebiyet vermeye eğilimli olduklarını savunmuşlardır (Hallstein, 1962: 3–4).

Böylece bütünleşme insanın refahına yönelik mantıklı sosyo-ekonomik yanının,

geri kalmış ve muhafazakâr siyasi yanına galibiyeti olarak görülmektedir

(Pentland, 1973: 73). Böylece bütünleşmeyi bir süper devletin baskılanması olarak

gören Federalistlerin aksine İşlevselciler devletin öneminin refah odaklı

uluslararası rejimler ağına bağlı olarak kaybolacağına inanmışlardır (Pentland,

1973: 149; Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 512). Bu kapsamda, Gerçekçilerin asli

etken olarak gördükleri ulus devletlerin çıkarları yerine İşlevselciler artan

bilimsel/teknik uzmanlıklarla tetiklenen ortak çıkarlar ve ihtiyaçlara bağlı olarak

ulus devletlerin egemenliğinin zayıflamasına odaklanmışlardır (Rosamond, 2000:

33). Federalistler ile İşlevselcilerin ortak fikirleri ise, ulus devletin artık kendinden

talep edilen işlevleri yerine getirecek yeterlilikte olmadığıdır.

29

Page 49: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ancak, Haas’ın dikkat çektiği gibi kuram uluslararası sistemi bir bütün olarak

alarak ve tüm toplumların aynı işlevlere ihtiyaç duyduğunu varsayarak değişimin

pragmatik değil ereksel bir açıklamasını yapmaktadır (Haas, 1964: 56–59).

İşlevselci kuramın refahın sağlanmasına yönelik vurgusu, evrensel refah

arzusunun bütünleşme açısından öneminin kavrandığını göstermektedir. Fakat

seçkinlerin kararlarının, sistemik taleplerden bağımsız olarak alındığında,

bütünleşme için yeterli güdüyü sağlayamayacağının farkında olmasına rağmen,

kozmopolitist yaklaşımıyla (Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 507–509), sistemik

taleplerin bölgesel de olabileceğini reddetmesi kuramın talihsizliği olmuştur.

Ayrıca, kuram uluslararası ilişkileri siyasal bağlamından ayrı tutması nedeniyle de

eleştirilmiştir (Rosamond, 2000: 39–42). Bütünleşmenin sağlanabilmesi için siyasal

iradenin şart olduğuna inananlar sadece teknokratların bütünleşmeyi

başlatamayacağını vurgulamışlardır.

Bütünleşmenin yarattığı ortak çıkar grupları ve teknik ihtiyaçlardan doğanlar

teşkiller bir yana bırakılırsa Avrupa bütünleşme tarihinde İşlevselci kavramlarla

incelenebilecek en önemli kurumlar OEEC, Avrupa Konseyi, AKÇT ve Avrupa

Atom Enerjisi Topluluğudur (“European Atomic Energy Community”, EURATOM).

OEEC ve Avrupa Konseyi başta ekonomik temelli olanlar olmak üzere pek çok

işlevsel alanda işbirliğini sağlamış; AKÇT döneminde Avrupa sanayiinin gelişimi

için çok önemli olan kömür ve çelik sektörlerinde işlevsel görevler üstlenmiş ve

EURATOM ise atom enerjisi alanında işlevsel görevler üstlenmek üzere

tasarlanmıştır (Hallstein, 1962: 18–19). Her ne kadar AKÇT yarattığı refahla

Avrupa bütünleşmesine büyük katkılar yapmış olsa da AKÇT ve diğerlerinin

30

Page 50: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sadece işlevsel nitelikleri için değil aynı oranda siyasi seçkinlerin tercihlerine de

dayalı olarak kurulduğu unutulmamalıdır. Bunun en önemli göstergesi, tarihsel

gerçeklerin AKÇT’nin işlevsel niteliği ve kurumsal yapısının ekonomik

önceliklerden ziyade siyasi önceliklere hassas olduğunu ortaya koymuş olmasıdır

(Pentland, 1973: 94, 98).

4. YENİ-İŞLEVSELCİLİK

Profesör Haas, AKÇT’nin gelişiminin siyasi dinamiklerini İşlevselci bir

bakışla incelediği meşhur çalışmasında, bütünleşmeyi “Siyasi bütünleşme farklı

ulusal düzenlerdeki siyasi aktörlerin sadakatlerini, beklentilerini ve siyasi

faaliyetlerini, kurumları daha önceden mevcut ulus devletlerin üzerinde yetkiye

sahip veya sahip olmak isteyen, yeni bir merkeze kaydırmaya ikna edilmeleridir.

Bir siyasi bütünleşme sürecinin nihai sonucu daha önceden mevcut olanların

üstüne baskılanmış yeni bir siyasi topluluktur” (Haas, 1964: 16) şeklinde

tanımlamıştır. Yeni-İşlevselciliğin diğer önemli bir ismi olan Lindberg de

bütünleşmeyi “devletlerin birbirlerinden bağımsız olarak iç ve dış politikayı

yönetme arzularından vazgeçip, ortak kararlar almayı ve karar alma yetkisini yeni

merkezi organlara devretmeyi tercih ettikleri bir süreçtir” (Lindberg, 1963: 46)

şeklinde tanımlamıştır.

Temelde siyasi bütünleşmenin işlevsel ihtiyaçlar ve teknolojik gelişmelerden

ziyade çıkar grupları, partiler ve hükümetler gibi siyasi güçlerin etkileşimine bağlı

olduğunu savunan Yeni-İşlevselci kuram, adından da anlaşılacağı üzere, aslında

Mitrany’nin çalışmasının ayrıntılandırılmış ve yeniden düzenlenmiş biçimidir

(Pentland, 1973: 100; Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 512). İşlevselcilik ile Yeni-

31

Page 51: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

İşlevselcilik bütünleşmenin refah yaratan bir ekonomik düzen yaratılmasıyla

mümkün olabileceği konusunda hemfikirdiler (Lindberg ve Scheingold, 1970: 8).

Fakat süreç açısından İşlevselci araçlara dayanan Yeni-İşlevselcilik bütünleşmenin

sonucu olarak Federal hedefleri benimsemiştir. Böylece İşlevselciliğin küresel

serbest ticaret ile erişmeyi hedeflediği bütünleşmeyi Yeni-İşlevselcilik

kurumsallaşmış bölgesel ekonomik bütünleşmeyle gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.

Bu bağlamda, Federalist utkunun İşlevselci araçlarla elde edilmesi olarak

tanımlanabilecek Yeni-İşlevselcilik aslında Federalizm ile İşlevselciliğin bir

karışımıdır (Pentland, 1973: 113; Rosamond, 2000: 49, 51).

Haas’ın kuramının temelinde, Mitrany’nin “dallanma doktrini” olarak

tanımladığı, saçılma (“spillover”) kavramı yatmaktadır (Dougherty ve Pfaltzgraff,

1981: 514; Rosamond, 2000: 59–60). AKÇT üzerine çalışmasında başlangıçta

bütünleşmeye yönelik pek az destek olan seçkinlerin daha sonra Topluluğun etkin

destekçileri haline geldiğini tespit eden Haas, bir sektörde uluslarüstü kurumlardan

yarar sağlayanların diğer alanlardaki bütünleşmeyi de desteklemesinin olası

olduğu sonucuna varmıştır. Haas’ın sözleriyle “Başlangıçtaki kararlar yeni işlevsel

bağlamlara saçılır (“spillover”); daha ve daha çok insanı kapsar; başlangıçtaki

uzlaşılardan doğan yeni sorunları karşılayan daha ve daha çok bürokrasiler arası

irtibat ve danışmayı talep eder” (Dougherty ve Pfaltzgraff, 1981: 514).

Siyaseti belirli alanlara mahsus (savunma ve dışişleri gibi) somut bir olgu

olarak gören klasik görüşün aksine tüm siyasi faaliyetleri birey veya grubun çıkar

algısıyla bağlantılı (Haas, 1964: 34; Hallstein, 1962: 58) soyut bir olgu olarak

gören Yeni-İşlevselciler için işlevsel alanlardan siyasi alana saçılım olağan bir

32

Page 52: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

süreçtir. Bütünleşmenin devamlılığı aktörlerin başlangıçta “tartışmalı olmayan”

yada “teknik” olarak kabul edilen amaçlarının tedrici siyasallaşması” (Haas ve

Schimitter, 1964: 707) ile sağlanır. Bu çerçevede siyasi saçılma sektörel

bütünleşmenin, kısmen Avrupa seviyesinde birleşmiş çıkarları olan kısmen de

ulusal seviyelerde bütünleşmenin faydalarından yararlandığı için gerilemeye karşı

gelen, yeni çıkar grupları yaratmasını tanımlamaktadır (Rosamond, 2000: 58).

Ancak Yeni işlevselcilerin bütünleşmenin nihayetinde erişilecek siyasi yapı

hakkındaki görüşleri belirsizdir (Pentland, 1973: 106). Başlangıçta Deutsch’unki

gibi Çoğulcu bir yapıyla başlayacak bütünleşme sürecinin, ekonomik ve sosyal

karşılıklı bağımlılığın yarattığı baskılar ve saçılma neticesinde, Batı ulus devletine

yakın amalgam bir yapıya dönüşmesi beklenmiştir (Haas, 1958: 4–11). Ancak, bu

tedrici süreç içerisinde ulus devletin nerede sona ereceği ve yeni siyasi topluluğun

nerede başlayacağı belirsizdir (Pentland, 1973: 102). Nihayet 1960’ların

ortalarında Haas siyasi topluluk anlayışının odağını şöyle tanımlayacaktır: “federal,

konfederal veya hükümetlerarası kurum değil uluslarüstülük, endüstriyel ve

eşitlikçilik çağındaki karşılıklı bağımlılık gerçeğiyle barış yapmış, kendi dar sınırları

içerisinde refah amaçlarını gerçekleştirmeye artık kendini yeterli görmeyen ulus

devletin uygun bölgesel muadili olarak görülmektedir” (Pentland, 1973: 102–103).

Fakat her ne kadar uluslarüstü bir yapı amaçlıyor olarak görülse de Yeni-

İşlevselciler, Federalistlerin aksine, sonuçtan ziyade süreçle ilgilenmişlerdir

(Wiener ve Diez, 2004: 69). Bu nedenle Lindberg de analizinde “Haas’ın

tanımladığı siyasi topluluğa erişmeden ciddi miktarda bir siyasi bütünleşmeyi

içeren ortaklaşa karar alma süreçlerine erişilebil[eceğini]” (Pentland, 1973: 104)

33

Page 53: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

belirterek Haas’ın getirdiği ereksel tanımdan kaçınmıştır.

Yeni-İşlevselcilik ekonomi ve refaha yönelik klasik İşlevsellikle siyasi

çatışma ve seçim kuramını birleştirerek bütünleşmenin ekonomik değil, seçkinler

ve çıkar grupları arası bir siyasi uzlaşma neticesinde geliştiğini gösterdiğini iddia

etmiştir (Pentland, 1973: 110)16. Böylece, Çoğulculuk ulus devletlerin temel

işlevselliği kabul edip sadece diplomatik düzenlemeyi öngörürken; İşlevselcilik ulus

devlete maddi refahı sağlama sahasında, Yeni-İşlevselcilik ise, sadece maddi

refah üretiminde değil, aynı zamanda güvenliğin sağlanması ve siyasi bağlılıkların

belirlenmesi alanlarında bile meydan okumuştur (Pentland, 1973: 107).

Bütünleşmenin işlevselliğinin bu çok yanlılığı Avrupa bütünleşmesinin gerçek

nedenlerinin güvenlik, savaşların sonlandırılması, Sovyet tehdidi ve Avrupa

uluslarının ABD karşısında ekonomik ve kültürel özerkliğini muhafazası olarak

gören çeşitli bakış açılarının tatmini için de gerekliydi.

AKÇT’nin, Yeni-İşlevselci kuramın geliştirilmesinde laboratuar ortamını

sağlaması ve “Avrupa fikri”nin gerçekleştirilmesine yönelik pragmatik bir çaba

olması kuramın popülerliğini önemli ölçüde desteklemiştir. Ancak AKÇT’nin

İşlevselci altyapısı nedeniyle AET ve EURATOM antlaşmaları hayata geçirilene

kadar kuramın temel kavramları aslında uygulama alanı bulamamıştır (Pentland,

1973: 131). Bu açıdan Topluluk ile kuram arasındaki ilişki ilginç biçimde iki taraflı

bir destek içermektedir; Haas ve Lindberg’inki gibi çalışmalar kişisel mülakatlar ve

kurumsal dokümantasyon incelemelerine dayalı bir kuramsallaştırma ile

16 Başka bir ifadeyle toplumun sistemik refah talepleri seçkinlerin taleplerini şekillendirmiş ve

siyasal koşulların da etkisiyle (SSCB tehdidi ve uluslararası alanda yönlendirici bir seçkin olarak

ABD) refah üretiminin bir yolu olarak bütünleşmeye yöneltmiştir.

34

Page 54: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kurumsaldan kuramsala ilerlenirken, kuramın yarattığı ideolojik desteğin

Brüksel’deki Avrokratlarca benimsenmesiyle de kuramsaldan kurumsala

ilerlenmiştir (Pentland, 1973: 132). Acaba Haas kuramının karşılaşacağı bu sonu

bilseydi aşağıdaki ironik eleştirisini yine de yapar mıydı?

“Kişi R.L. Schank ile bilim tarihin … bir “baskın mecazlar”

hikayesi olduğuna katılmadan edemiyor. … Eğer baskın bir mecaz,

yazınsal bir geziyi aydınlatan, bir söylem unsuru olmanın ötesine

geçerse soyut ilişkiyi gerçek olarak kabullenme gibi ciddi bir risk taşır.

Öyle ki, başlangıçta tamamen deneysel olan bir model veya sistem

ister istemez varsayılan işleyişinden çıkarsanan davranış yasaları

yükleyerek gerçek dünyayı bozan kavramsal bir şema haline gelir.”

(Haas, 1964: 5)

Topluluğun başlangıç ivmesini etkileyen en önemli olgular Roma

Antlaşmasının yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1958’den 1963 yılı sonuna kadar üye

ülkeler arasındaki ticareti %85 ve GSMH’larını %33 artırarak sağladığı refah etkisi

ve bu etkinin tek taraflı değil üye ülkeler çapında olmasıdır (Etzioni, 1965: 230).

Topluluğun kuruluşundaki faydacı yan AET’nin temellerini sağlayan tüm

teşkilatların, yani OEEC, BENELUX ve AKÇT’nin, faydacı olmasıyla da

desteklenmektedir. Böylece AKÇT, Haas’ın da belirttiği gibi, yarattığı fayda

nedeniyle saçılma sürecini tetiklemiştir. Yaratılan refahın dağıtımının toplumsal

uzlaşıyı destekleyici biçimde yapılması için AKÇT çok çalışmıştır. Gerek çalışma

şartlarının iyileştirilmesi gerekse de işgücünün desteklenmesiyle bütünleşme

sürecini destekleyecek taban yaratılmıştır (Haas, 1958: 355–389). Bu kapsamda

35

Page 55: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa bütünleşmesinin refah ve toplumsal uzlaşıyla olan ilişkisini anlatmak için

belki de en iyi yöntem, Profesör James Meade’nin şu sözlerinin tekrarlanmasıdır:

“İktisadi Birliğimiz içerisinde kişilerin ve sermayenin serbest

dolaşımının istenir olmasının sebebinin iktisadi etkinlik ve yaşam

standartlarının mümkün olan en yüksek seviyeye çıkartılması olduğu

sonucuna varabiliriz. Fakat pazar bütünleşmesinin ürünler için olduğu

kadar üretim faktörleri için de istenen etkiyi yaratması için üç şart

yerine getirilmelidir. İlk olarak, üye ülkeler ulusal gelirleri ve refahın

dağıtımına ilişkin yerel politikaları açısından birbirlerinden çok farklı

olmamalıdırlar. İkinci olarak, üye ülkelerin yerel ekonomilerinin istikrarı

için kullandıkları doğrudan kontroller, mali politika ve para politikası

seçimleri birbirlerinden çok farklı olmamalıdır. Üçüncü olarak, üye

ülkeler yerel demografik eğilimlerini belirleyen ekonomi politikalarında

birbirlerinden çok farklı olmamalıdır.” (Hallstein, 1962: 45)

AKÇT refahın dağıtımına odaklanmışken AET genel refahın yükseltilmesine

odaklanmıştır. Topluluğun teşkilini izleyen senelerde, 1959’da ortalama büyüme

%18, 1960’da %7,9, 1961’de 5,2, 1962’de %4,9 ve 1963’de ise %4 civarında

gerçekleşmiştir (Etzioni, 1965: 250). Keynes’çi politikalar ve bütünleşmeyle

desteklenen büyüme refah artışı sağlamış ve AET sektörlerinde tam istihdam

yakalanmıştır. Böylece 1963’de gerçekleştirilen bir anket AET ülkelerinin

vatandaşlarının yaklaşık %60’ının Topluluğun refahlarını artırdığını düşündüklerini

ortaya koymuştur (Etzioni, 1965: 250–251). Ulusal birliklerin korunmasındaki

başarısının yanı sıra, Avrupa bütünleşmesi projesinin, yarattığı refahla, Sovyet

36

Page 56: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Rusya’ya karşı kazandığı zafer, Rusların Doğulu Almanların artık çok çekici hale

gelen Batı Almanya’ya kaçmalarını önlemek için 1961’de Berlin Duvarını inşa

etmesiyle (Mally, 1973: 54) taçlanmıştır. Böylece liberal (kapitalist) Batı uluslarının

korunması maksadıyla Bolşevizm ve Faşizme karşı bir ulus-inşa projesi olan refah

devletlerinin (Esping-Andersen, 1996: 2) üstünlüğü ispatlanmış ve Batı ideolojisi

görünürde nihai zaferine erişmiştir.

Bu kapsamda, Roma Antlaşmasının ilk döneminde kurumsal ve kimliksel

gelişme, refahın devamlılığı, yüksek istihdam, ekonomik gelişme ve ticaret

artışının sağladığı bütünleştirici güç yeterli seviyeye erişene kadar ertelenmiştir

(Hallstein, 1962: 23–24). Ancak daha sonra ekonomik alanda sağlanan başarı

Topluluk efsanesinin yaratılmasında kullanılmıştır (Etzioni, 1965: 272; Bosco,

1996; 3). Artık geçmişe dönüp baktığımızda Avrupa bütünleşmesinin başlangıç

ivmesinin dönemin ekonomik büyümesinin yarattığı olumlu koşulların yanı sıra, bu

koşulların uluslararası alandaki güvenlik arayışının tatmini için kullanılmasından da

kaynaklandığını görmekteyiz (Milward et.al., 1995: 17; Etzioni, 1965: 133). Halkın

refah arzusunu karşılayarak genel destek kazanan bütünleşme aynı zamanda

devletlerin güvenlik arzularını da karşılamaktaydı. Ancak 1957’den 1963’e dek

Yeni-İşlevcilerin öngörülerine uygun olarak sorunsuzca gelişen AET Fransız

Başkanı Charles de Gaulle İngiltere’nin Topluluğa katılımını veto etmesi ve “boş

sandalye siyaseti”nin uygulanmasına başlanmasıyla krize girecektir. Bu kriz

Lindberg’in “Topluluk Romantizmi” (Lindberg, 1963: 206) dediği sanrının

yıkılmasını sağlamıştır.

37

Page 57: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

5. HÜKÜMETLERARASI KARŞI SAV VE GEÇ

DÖNEM YENİ-İŞLEVSELCİLİK

“Boş sandalye politikasının“ ardından gelen Lüksembourg uzlaşısıyla

Toplulukta uluslarüstü karar süreçlerinin yerini uluslararası karar sürecinin alması,

Yeni-İşlevselci savların aksine, AT içerisinde ulus devletlerin hala güçlü olduğunu

(Rosamond, 2000: 75) ve Batı Avrupa’nın siyasi olarak çoğulcu kaldığını (Deutsch,

1968: 188) ortaya koymuştur. Bu nedenle Hoffman ulus-devletlerin “hala burada”

(Nelsen ve Stubb, 2003: 165–166) olduğunu ve süre giden bir güç mücadelesinin

“bütünleş(me)me” unsurları olduklarını belirtmiştir. İşlevselci saçılma sürecinin ise

kendi işlevsel mantığı içerisinde refah alanına kısıtlanarak diğer alanlara yayılımın

gerçekleşemeyeceğini ve bütünleşmenin ancak “yüksek siyaset” alanlarında

tökezleyene kadar ilerleyeceğini savunmuştur (Nelsen ve Stubb, 2003: 169, 170).

Hoffman Yeni-İşlevselciliği ulusal hassasiyetleri dikkate almaması, ulus devletlerin

uluslararası arenanın asli oyuncuları olduğunu göz ardı etmesi ve sektörel

bütünleşmenin kaçınılmaz biçimde siyasi bütünleşmeye evrileceğini savunması

nedeniyle eleştirmiştir (Nelsen ve Stubb, 2003: 175).

Pinder’in Topluluğun gelişmesindeki başarıların neredeyse tamamının

“müspet bütünleşme” alanı yerine, ticaret engellerinin kaldırılması anlamına gelen,

“menfi bütünleşme” alanında kaydettiğini ortaya koyduğu çalışmasıyla (Pentland,

1973: 136) kuramdaki “yüksek siyaset” ve “alçak siyaset“ çelişkisini açıkça ortaya

konmuştur. Zamanla Haas’ın kendisi bile bu ayrımı benimseyerek “Avrupa

birleşme hareketinin tarihinde siyaset ve ekonomi arasındaki ilişkinin daha ziyade

kaypak olduğunu” (Pentland, 1973: 109) kabul etmiştir. Alçak siyaset alanlarında

38

Page 58: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

işleyen Yeni-İşlevselci bütünleşmenin yüksek siyaset alanlarına taşınması bu

alandaki gelişmelere bağlıdır. Böylece saçılma sürecinin kaçınılmazlığı ve tek

yanlılığı yönündeki fikirler ortadan kalkmıştır. Haas’ın ifadesiyle “Pragmatik

çıkarlar, sırf yararcı oldukları ve derin ideolojik ve felsefi bağlılıkla

desteklenmedikleri için, geçicidir. Sadece zayıf olarak benimsendikleri için

kolaylıkla harcanabilirler. Ve pragmatik çıkarlardan kaynaklanan ve bunların

üstüne inşa edilen bir siyasi süreç aksine çevrilebilir kırılgan bir süreç olmaya

mahkumdur” (Pentland, 1973: 109). Aksine dönüşün nedeni ise “yüksek siyaset”

alanındaki önemli bir konu veya bütünleşmenin kendisi üzerine seçkinler

arasındaki uzlaşmanın kaybolması olabilir (Pentland, 1973: 109–110).

Böylece Yeni İşlevselciler, daha önce kaçınılmaz olarak gördükleri, saçılma

sürecini artık cari sosyo-ekonomik ve siyasi şartlara bağlı olarak çeşitli olasılıklar

sunan bir süreç olarak ele almaya başlamışlardır (Haas ve Schimitter, 1964;

Schimitter: 1969). Schimitter artık bütünleştirici ve çözücü güçlerin muhtemel

sonuçlarından biri olarak ele aldığı saçılma sürecini beş kategoride tanımlamıştır

(Schimitter: 1970, 846): etrafa saçılma (“spill-around”) (uluslarüstü karar erkinin,

kademe olarak değil de, uzam olarak artması); “gerileme” (daha yüksek kademe,

fakat daha dar uzam); “muddle-about” (daha geniş uzam, fakat daha düşük

kademe); “spill-back” (uzam ve kademe olarak daha düşük uluslarüstü karar erki)

ve “encapsulation” (“kayıtsızlık bölgesi içindeki ek değişiklikler”). Lindberg ve

Scheingold ise saçılmanın yeni kategorileri olarak: geleneksel saçılmanın muadili

olan “ileri bağlantı”; mutabakata varılan ancak gerçekleşmeyen bir genişleme

anlamına gelen “çıktı hatası”; belirgin bir değişiklik olmaması anlamına gelen

39

Page 59: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

“denge”; uzam ve seviye açısından gerileme anlamına gelen “spill-back” ve

“coğrafi veya işlevsel olarak asli antlaşma yükümlülüklerinin ötesindeki genel veya

belirli zorunluluklara uzanım” anlamına gelen “sistem dönüşümü”nü tespit

etmişlerdir (Lindberg ve Scheingold, 1970: 136–139).

6. LİBERAL HÜKÜMETLERARASICILIKTA REFAH BÜTÜNLEŞMESİ

Her ne kadar çözülme, durağanlık ve bütünleşmeyi içeren yeni saçılma

kuramıyla geç dönem Yeni-İşlevselcilik Avrupa bütünleşmesinin daha iyi bir

açıklamasını yapmaktaysa da asla unutulmaması gereken tıpkı lisanın grameri

öncelemesi gibi siyasetin de siyasi kuramı öncelemekte olduğudur (Hallstein,

1962: 29). Öyleyse önemli olan kuramlar değil kuramların olguları açıklama

gücüdür. Böylece Lindberg’in de incelemesinde gösterdiği gibi sistemin gelişmesi,

durağanlaşması yada dağılması işlevselliği yada kurumsal yapısına değil, aslında

kendisine ulaşan taleplere ve kamu ile seçkinlerin sağladığı “sistemik desteğe”

bağlıdır (Pentland, 1973: 115). Bu vurgu Deutsch tarafından da yapılmaktadır.

Deutsch’a göre:

“Böylece siyasi bütünleşme insanların daha önce yönetildikleri

siyasi birimlerin hükümetlerinden bir şekilde daha büyük imkânlar,

daha fazla başarım, daha fazla hassasiyet ve daha yeterli hizmet

talebinden doğar. Bütünleşme veya amalgamasyon öncelikle amacın

kendisinden ziyade bu amaçlara erişmede muhtemel vasıtalar olarak

değerlendirilir.” (Deutsch et.al., 1957: 87)

Öyleyse, refah ve güvenlik yaratma sığasının sistemik talepleri

desteklemesi nedeniyle seçilen (Haas, 1964: 32–35; Bosco, 1996: 25–26;

40

Page 60: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Deutsch, 1968: 184) Avrupa bütünleşmesinin kaderinin de bu ihtiyaçları karşılayıp

karşılamamasıyla belirlenmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Komünist ideolojiye karşı Batı

Avrupa uluslarının refah devleti uzlaşısını desteklemek üzere seçilen bütünleşme

modelinin 1950 ve 1960 yıllardaki coşkusunu 1970’lerde durgunluğa bırakması

olağandı. Bütünleşme projesinin kendinden beklenen ulusal refah devletlerini

destekleme görevini başarıyla yerine getirmesi projenin daha ileri götürülmesi

ihtiyacının ortadan kalkmasına neden olmuştur (Nelsen ve Stubb, 2003: 173).

Öyleyse Hoffmann’ın da dediği gibi “İşlevselci bütünleşme kumarını, [ancak]

yöntem daimi olarak kayıplar üzerine kazançlar ve hayal kırıklıkları üzerine umutlar

fazlası sağlamak üzere yeterli kudrete sahipse kazanabilir” (Nelsen ve Stubb,

2003: 170).

Ancak, 1973 petrol krizinin ve küreselleşmenin refah devletine verdiği

zararın ulusal tedbirlerle aşılamayacağının görülmesiyle işlevselci kumar yeniden

kazançlı hale gelmiştir. Böylece, 1980’lerden sonra refah devletinin

desteklenebilmesi için Avrupa’da hem bütünleşmenin hem de Yeni-İşlevselciliğin

canlanması (Rosamond, 2000: 98–100) refah bütünleşmesi kuramımızla tutarlılık

arz etmektedir. Bu Deutsch’un vardığı çıkarımlarla da uyum içerisindedir. Tarihi

örnekler arasında karşılaştırmalarda İşlevselci yöntemin abartıldığı sonucuna

varan Deutsch (Deutsch et.al., 1957: 81; Deutsch, 1968: 198), İşlevselci

yöntemlere dayalı bütünleşmelerin daha çok İşlevselliğin ortak kazanım veya

mahrumiyet tecrübelerine bağlı olarak geliştiği sonucuna varmıştır.

Böylece, Moravcsik’in Liberal Hükümetlerarasıcılık kuramıyla da uyum

sağlanmaktadır. Moravcsik Liberal Hükümetlerarasıcılık kuramıyla ulusal tercih

41

Page 61: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

biçimlenmesine ilişkin liberal kuram ile devletlerarası pazarlık ve kurum teşkiline

ilişkin Hükümetlerarası tetkiki tek çatı altında toplamıştır (Moravcsik, 1993: 482).

Moravcsik kuramını Avrupa bütünleşmesinin ekonomik karşılıklı bağımlılığı

yönetmek maksadıyla siyaset eşgüdümlemesini sağlamak için kurulan bir rejim

(Moravcsik, 1993: 474) olduğu görüşü üzerine kurmuştur. Ulusal çıkar gruplarının

talepleri doğrultusunda teşkil edilen ulusal tercihlerin uluslararası müzakerelerin

asli girdisi olduğunu ve böylece dış politika-iç politika ayrımının yanlış olduğunu

savunan (Moravcsik, 1993: 483) Moravcsik’in kuramı altı temel varsayım üzerine

kurulmuştur. Bu varsayımlar, “devletin ussal davranışı”; “grupların telaffuz ettiği

tercihlerin devlet tarafından bir araya getirilmesi”; hükümetlerin siyaset tercihlerinin

işbirliğinden elde edilecek yararların büyüklüğü, götürü ve getirilerin kesinliği ve

siyaset teşkilinde müstehlik gruplarının nispi etkisi tarafından belirlendiği;

hükümetlerin kendi çıkarlarının ötesinde pazarlık yapma esnekliğinin olmadığı;

müzakere hususlarının birbirinden bağımsız olduğu ve son olarak da eldeki

konunun doğasının hükümetlerin seçeneklerini ve müzakere biçimlerini

belirlediğidir (Moravcsik, 1993: 481, 483, 501, 488).17

17 Bütünleşmeye yönelik daha geç veya ara dönemlere ait kuramsal çabalara yer vermememizin

nedeni; bahse konu kuramların bütünleşmeye yönelik değil daha çok bütünleşmenin gelişimi

esnasında ortaya çıkan olguları açıklamaya yönelik çabalar olmasıdır (Wiener ve Diez, 2004: 45).

Amacımız açısından yapısal tetkikin süreç tetkikine önceliği için bakınız Infra., s. ix.

42

Page 62: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

İKİNCİ BÖLÜM

AVRUPA REFAH DEVLETLERİNİN KRİZİ: KÜRESELLEŞME

İnsan ilk önce ihtiyaç duyar, sonra bunu tatmin eder, daha

sonra rahatlığa yönelir, daha sonra zaruri olmayan

şeylerle süslenir ve bezenir, bundan sonra refah ve israfa

dalarak bozulur. Neticede cevherini yitirdiğinden

çılgınlaşır.

Vico Giambattista (İbn Haldun, 2005: 121)

A. KÜRESELLEŞMEYE TEPKİ OLARAK AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİ

Avrupa devletleri 1970’li yıllara refah devletleri ile liberal uluslararası

ekonomik düzenin başarılı birlikteliğini sağlayan “yurtta Keynes cihanda Adam

Smith” yada diğer bir ifadeyle yurtta refah devleti cihanda kapitalist yayılma

uzlaşısıyla girmişlerdir (Ferrera, 2005: 111). Bu altın dönemde sosyal güvenlik ve

ekonomi yada eşitlik ve etkinlik birbirlerinin karşısındaki seçenekler değildi

(Esping-Andersen, 1996: 3). Ancak 1970’lerdeki iki petrol krizi ve Bretton Woods

sisteminin çöküşü bu mesut uzlaşıyı sona erdirmiştir. ABD’nin 1960’lar boyunca,

Vietnam’daki savaşı finanse etmek için, yürüttüğü fütursuz para politikası ve buna

bağlı olarak ABD’deki enflasyonun Avrupa’ya aktarımı 1971–1973 yılları arasında

Bretton Woods sisteminin çöküşüne neden olmuştur. Savaş sonrası refah için çok

önemli olan sabit kur sisteminin çöküşünün ardından Avrupa kur istikrarını yeniden

sağlayabilmek amacıyla parasal birliğe yönelmiştir. Ancak uluslararası ekonominin

dengesizleştiği bu dönemde Ortadoğu’da çıkan “Yom Kippur” savaşı ve savaşı

izleyen petrol boykotu işleri iyice içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir (Baldwin ve

Wyplosz, 2004: 18). Tüm bu gelişmeler sonunda uluslararası liberalizmin yerleşik

43

Page 63: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kurumsal bağlardan kurtularak küresel seviyede sermaye hareketliliğinin arttığı ve

parasal istikrarın bozulduğu yeni bir küreselleşme dönemine girilmiştir (Ferrera,

2005: 111). Böylece Smith’in Keynes’i kovarak yavaş yavaş Avrupalıların

yurtlarına girdiği 1970’lerde bir anlamda gelişmiş refah devletlerinin küreselleşmiş

ekonominin bir parçası olarak varlıklarını sürdürüp sürdüremeyeceklerinin de

sınanacağı bir dönem başlamıştır (Södersten, 2004: 13–14).

Küreselleşmenin genişleme sancıları Batı Avrupa ulusları için yıkıcı

sonuçlar yaratmıştır. Krizler neticesinde, işsizlik Avrupa ülkelerinde çift basamaklı

seviyelere kadar çıkarken (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 228), 1960 ve

1970’lerin sosyal ve Keynes’çi uzlaşıları baskı altına girmiştir (Hooghe, [2006]: 14;

Södersten, 2004: 96). Çıkmazdan kurtulmak isteyen Avrupa ulus devletlerinin ilk

tepkisi, beklendiği gibi, ulusal ve Topluluk seviyesindeki tüm araçları kullanarak

ticaret ve finans akımını kısıtlamak ve geleneksel Keynes’çi yöntemlerle ulusal

refahın artırılması olmuştur (Baldwin ve Wyplosz, 2004: 18; Ferrera, 2005: 112).

Parasal istikrarı sağlamak için girişilen ve 1970’lerde Avrupa Para Sisteminin

yaratılmasıyla sonuçlanan “yılan” deneyimi ve Ortak Enerji Politikasına yönelik

başarısız çabalar Topluluk seviyesindeki çabalardı (Ferrera, 2005: 112). Ulusal

seviyelerde piyasa baskılarına verilen tepkiler ise çeşitlilik göstermiştir. Thatcher

yönetimindeki BK “daha az devlet” modelini benimseyerek liberal reforma

yönelmiş; Fransa Mitterand yönetiminde denenen “Bir Ülke Sosyalizmi” yenilgisinin

ardından sosyal uzlaşıdan pek az uzaklaşabilmiş; Almanya’nın, sanayi mamulleri

ihraç eden ihracat temelli tek sanayi ülkesi olması nedeniyle, pek fazla

etkilenmemesi reform ihtiyacını doğurmamış; Danimarka, İsviçre ve İtalya gibi

44

Page 64: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa ulusları ise mevcut sosyal yapıların direnci nedeniyle refah devletlerini

dönüştürememişlerdir (Gillingham, 2003: 180–221). Keynes’çi politika uygulamaya

çalışan ülkeler, özellikle de Fransa, enflasyon artışı ve stagflasyon gibi sonuçlarla

karşılaşmışlardır. 1979’da gelen ikinci petrol krizi stagflasyonu artırmış ve

arkasından gelen kur krizleri Avrupa’nın parasal birlik çabalarının başarısız

olmasına neden olmuştur (Baldwin ve Wyplosz, 2004: 19; Ferrera, 2005: 112–

113). Küresel krizler ve Avrupa’da izlenen Keynes’çi politikaların sonucunda

1981–1983 yılları arasında Avrupa uluslarının ekonomik büyümesi negatif veya

çok küçük gerçekleşmiştir (Baldwin ve Wyplosz, 2004: 19).

Krizler karşısında BK’da Thatcher’ın izlediği liberal politikaların başarı

kazanması ve Fransa’da Mitterand sosyalizminin başarısızlığı 1980’ler boyunca

Avrupa uluslarının ekonomi politikalarını belirlemiştir (Gillingham, 2003: 221;

Baldwin ve Wyplosz, 2004: 19; Ferrera, 2005, 113). Artık tüm Avrupa hükümetleri

ulusal paralarını istikrara kavuşturma, kamu harcamalarını kontrol altına alma,

piyasaları açma ve endüstriyel rekabet edebilirliği artırma amaçlarına

yönelmişlerdi. Kısacası 1980’lerde Avrupa’da yaşanan dönüşümler ideolojik veya

siyasi nedenlere değil dünyanın değişen koşullarına uyum sağlamanın gereği

olarak ortaya çıkmıştı (Gillingham, 2003: 221; Dinan, 2004, 205). Avrupa’da

Keynes’çi ekonomi politikasının iflası sadece bir makroekonomik politikanın değil,

aynı zamanda Avrupa ulus devletlerinin siyaset biçimlerinin de iflası olmuştur

(Hooghe, [2006]: 15).

Avrupa gibi açık ekonomilerin ulusal seviyede düzenlenmesinin bedelinin

çok ağır olabileceği ortaya çıkmasıyla alternatif politika arayışlarına yöneltmiştir.

45

Page 65: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Yeni ekonomi politikası arayışının yanı sıra ortak olan bir şey daha vardı ki, o da

ulus devletlerin artık ekonomik refahın mimarı olarak kendi başlarına yeterli

olmadıkları fikriydi (Hooghe, [2006]: 15). BK ve ABD önderliğindeki Yeni-Liberal

grup bu krizin ancak küresel ekonomiye daha da açılarak çözülebileceğini

savunurken, Rhineland modeline dayalı refah devletleri Yeni-Korporatizmi

savunmuşlardır (Hooghe, [2006]: 15–16). Bu bir anlamda bütünleşmenin

başlangıcındaki İşlevselci küreselcilik ve Yeni-İşlevselci bölgeselcilik tartışmasının

(Lindberg ve Scheingold, 1970: 8) yeniden canlanması anlamına gelmekteydi.

Fakat daha önce olduğu gibi, nihai zafer “bölgesel bir küreselleşme” olarak Avrupa

bütünleşmesinin olmuştur (Hooghe, [2006]: 16; McGrew, 2002: 347). Gerçekten

de 1980’lerde Avrupa Projesinin yeniden canlanması ancak 1980’lerin sorunlu

ekonomik ortamının kavranmasının ardından anlam kazanmaktadır (Marfleet,

2001: 79; Ferrera, 2005: 113).

Canlandırılan projenin öncelikli hedefi Avrupa Tek Senedi (ATS) vasıtasıyla

İç Pazarın tamamlanmasıydı (Ferrera, 2005: 113). Ayrıca ATS’nin küreselleşmeye

koşut olarak sermaye akışının serbestleşmesine öncelikli vurgusu da (Baldwin ve

Wyplosz, 2004: 21) oldukça manidardır. ATS ile uluslarüstü kurumların karar alma

mekanizmalarında çok daha fazla alanda nitelikli oy çokluğuna geçilmesi, Topluluk

üye ülkelerine ekonomik alanın yanı sıra siyasi açıdan da etkide bulunmuştur.

Böylece, ATS pazarların yanı sıra hükümet politikalarını da Yeni-Liberal dokusuyla

etkilemiştir. Yine de, Topluluk içerisinde, gelişmelerin pazarların daha da

serbestleşmesine yöneleceğini düşünen Thatcher’ın (Dinan, 2004: 205) aksine

46

Page 66: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Federalist amaçları destekleyecek bölgesel ekonomik güçlerin yaratılmasını

hedefleyenler de bulunmaktaydı (Gillingham, 2003: 226–227; Dinan, 2004: 207).

Keynes’çi modelin iflasının ardından açık ekonomiler olarak Avrupa

uluslarının bölgesel bütünleşmeyi neden küreselleşmeye tercih ettiklerini

sorgulayan Hooghe, bu seçimin İşlevselci ve ussal bir seçimden ziyade Avrupa

uluslarının siyasal söylevleriyle tutarlılığı ve Topluluğun mevcut kurumsal yapısının

yönlendirmesinden kaynaklandığı sonucuna varmıştır (Hooghe, [2006]: 16–18).

Diğer bir sebep ise projenin muğlâklığıyla birbirlerinden çok farklı alanlardan

destekçiler çekmesidir. Destekçiler arasında uluslarüstü aktörler, iş çevreleri,

ulusal hükümetler ve örgütlü işgücü yer almaktaydı (Hooghe, [2006]: 18).

Federalistler bütünleşme sürecinin hızlanmasını utkularına yaklaşma aracı olarak

görürken, iş çevreleri ticarete yönelik engellerin azalmasından elde edecekleri

kârları düşünmekteydiler. Böylece Avrupa bütünleşmesinin ilerletilmesi Avrupa

genelinde kabul edilen seçenek haline gelmiştir. Ancak, Avrupa genelindeki

bütünleşme koalisyonunun farklı kanatlarının birbirinden tamamen farklı güdüleri

olmasına rağmen, İç Pazarın yaratılması hepsi için sadece amaçlarına erişmek

için kat ettikleri bir basamak olmuştur (Hooghe, [2006]: 21; Menon ve Wright,

2001: 44). Bu açıdan bütünleşmenin ilerlemesi Avrupa refah devletlerinin artan

ekonomik karşılıklı bağımlılığa karşı tepkisi olarak kabul edilebilir (Moravcsik,

1993: 482).

1991’de Maastricht’te kabul edilen Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) de

aynı güdülenmenin devamıydı. Ancak Maastricht Antlaşmasında Topluluk

ekonomik büyüme kadar yüksek seviyeli bir sosyal korumanın sağlanmasıyla da

47

Page 67: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

görevlendirilmiştir (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 206). Böylece, Yeni-

Liberaller için EPB ekonominin siyasetten bağımsızlaştırılması açısından bir zafer

olarak görünürken, başkaları küreselleşmenin etkisiz kıldığı ulusal düzenlemelerin

EPB vasıtasıyla Avrupa seviyesinde daha etkin biçimde uygulanabileceğini; bunun

da sosyal demokrat değerlerin korunması açısından önemli olacağını

düşünmüşlerdir. Habermas da Avrupa ulus devletinin başarısını destekleyen

etkenlerden birinin refah devleti olduğunu savunmaktadır. Ulus devletin

başarılarının (demokrasi ve refah devleti) korunması gerektiğini savunan

Habermas küresel ekonominin ulusal inisiyatiflere darbe vurduğu günümüzde

Avrupa halkları için bu utkunun ancak Avrupa yada ulusaşırı seviyede

başarılabileceğini belirtmiştir (Morgan, 2005: 79–80).

Fakat Avrupa bütünleşmesinin Avrupa toplumlarının pazar ekonomisinin

olumsuzluklarına verdiği ilk tepki olmadığının da hatırlanması gerekmektedir.

Serbest piyasa ekonomisinin yarattığı yıkım ilk olarak Avrupa ve Amerika’da

hissedilmiş daha sonra ise Batılılaşan tüm uluslara yayılmıştır. Dolayısıyla

Avrupa’da ve dünyada geleneksel yerel birlik yapıları pazar ekonomisinin var

oluşundan bu yana tehdit edilmiştir. Pazarın ve yıkımın öncüsü olan Batı

toplumları tepkide de öncü olmuştu. I. Dünya Savaşının patlak verişi, küreselleşme

dalgasının sona ermesi ve refah devleti uzlaşısının yaratılması (Zeitlin ve Trubek,

2003: 382) aslında Avrupa halklarının ilk küreselleşme dalgasına verdikleri

tepkinin bir sonucuydu. Bu nedenle Avrupa uluslarının küreselleşmenin bu yeni

dalgasına verecekleri tepki hem Avrupa hem de dünya tarihi açısından

incelenmeye değerdir.

48

Page 68: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

B. KÜRESELLEŞME VE AVRUPA REFAH DEVLETLERİ

II. Dünya Savaşının sonunda ve küreselleşme dalgalarının ara döneminde

doğan çağdaş refah devletlerinden genel olarak yoksulluğu azaltarak, daha eşit bir

gelir dağılımı yaratması, özel sigortaların karşılamadığı alanlardaki risklere karşı

güvence sağlaması ve sosyal hizmetler vasıtasıyla pazar olumsuzluklarını

gidererek toplumsal uzlaşıyı muhafaza etmesi beklenmektedir. Ancak bu işlevlerin

yerine getirilebilmesi için gerekli sosyal politikaların uygulanabilirliği devlet

bütçelerinin gelir/gider dengesine bağlıdır (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000:

72). Eğer giderler gelirleri aşarsa devletler de sosyal hizmetlerini kısmak zorunda

kalırlar. Tüm vatandaşlara geçinmeleri için iş yaratılması anlamına gelen tam

istihdam bu anlamda refah devletlerinin gerekli bütçe dengesini sağlayabilmesi için

önemli bir denge noktasıdır. Gelirlerine bağlı olarak vatandaşlar devletin sosyal

harcamalarına muhtaç olmazlar. Böylece gelir/gider dengesinin gider kalemi makul

bir boyuta çekilirken, çalışanlardan elde edilen vergilerle gelir kalemi de dengeli bir

büyüklükte tutulabilir.

Ancak, küreselleşen dünyada çokuluslu şirketlerin faaliyetlerini dünyanın

ucuz işgücü bölgelerine kaydırabilmelerinin (Beck, 2000: 3; Södersten, 2004: 12)

yarattığı uluslararası işgücü bölüşümü Batılı devletlerin sosyal politikalarının

uygulanabilirliğinin altını boşaltmaktadır. Refah devleti uzlaşısı nedeniyle esnek

olmayan Batılı ülkelerin işgücü piyasalarından kaçan uluslararası sermaye Avrupa

ülkelerinde işsizliğin (Bakınız Tablo II–1) ve refah devletine bağımlılığın

genişlemesine neden olmaktadır (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 53–57).

Diğer yandan bazı gelişmiş refah devletlerinde bulunan esnek işgücü piyasaları

49

Page 69: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

işçi ücretlerinin rekabet edebilir seviyelere çekilmesine neden olurken, bu sefer de

artan yoksulluk nedeniyle vatandaşların refah devletine bağımlılığı artırılmaktadır.

Tablo II–1 Bazı Avrupa Ülkelerinde Aktif Nüfusun İstihdam Oranı 1960–2006

Ülkeler 1960–1967 1968–1979 1980–1990 1991–1996 1997-200618

Almanya 69,8 67,4 63,7 61,0 65,3

Birleşik Krallık 71,4 70,7 67,6 66,9 71,2

Fransa 67,2 65,5 60,4 55,8 62,1

İspanya 59,8 58,5 47,3 46,9 57,6

İsveç 72,3 75,2 79,8 71,3 72,3

İtalya 60,2 55,8 54,5 48,2 55,0

Kaynak: (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 53–57; Eurostat, 2007a)

Çok uluslu şirketler işgücü piyasasına olan etkilerinin yanı sıra piyasalardan

sermayelerini çekerek veya vergilerini hangi ülkelerde ödeyeceklerine karar

vererek de ülkelerin ekonomilerini hatta siyasetlerini yönlendirebilmektedirler

(Beck, 2000: 2; Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 57–60). Vergi toplama

bölgesel bir faaliyet olarak kalırken bölgesellikten sıyrılan şirketler üretimlerini bir

ülkede yapıp, vergilerini başka bir ülkede verebilmekte ve bir başka ülkeden ise

altyapı yatırımı talep edebilmektedirler. Siyasetçilerin hamisi olduğu ekonomik

büyümenin gladyatörleri başka ülkelerden hizmet talep ederken vergilerini en az

vergi tahsil eden ülkelerde ödemektedirler (Beck, 2000: 5). Siyasetçiler ise

çokuluslu şirketlerin yatırımlarını çekerek en azından biraz iş imkânı yaratabilmek

18 1997 sonrası artış AB’nin istihdamda esneklik politikasının eseridir. Ancak bu gelişme hemen olumlu olarak kabul edilmemelidir. Özellikle 1990’lardan sonra Avrupa işgücü piyasasında gerçekleşen büyümenin neredeyse tamamı kadınların işgücüne katılımının artmasıyla gerçekleşmiştir (infra: 61, 69). Ancak kadınların işgücüne katılımındaki artış, bir sonraki bölümde gösterildiği gibi, çocuksuzlaşmaya yaptığı katkı nedeniyle ancak bir Kadmos Zaferi olarak görülebilir.

50

Page 70: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

umuduyla, bir yandan zaten işsizliğin kaynağı olan sıkı maliye politikalarını daha

da sıkılaştırırken diğer yandan da şirket vergilerini düşürmeye çabalamaktadırlar.

Hükümetlerin çok uluslu şirketleri tatmin etmek uğruna 1980’lerden bu yana şirket

vergileri, işgücü piyasası ve rekabet piyasası gibi alanlarda çeşitli reformlara

başvurduklarını gösteren kanıtlar mevcuttur (Bonoli, George ve Taylor-Gooby,

2000: 60).

Küreselleşmenin yarattığı vergi ve istihdam baskısı hükümetlerin sosyal

politikaları uygulama gücünü de elinden almaktadır. Aspinwall Avrupa refah

devletlerinin içinde bulunduğu bu cendereyi “Kutsal olmayan Üçleme” olarak

nitelendirmektedir. Aspinwall bu tanımı geliştirdiği araştırmasında sermaye

serbestîsi, serbest ticaret ve sosyal/işgücü piyasası politikalarının eşzamanlı

olarak uzun dönemde idame edilemeyeceğini göstermiştir (Bonoli, George ve

Taylor-Gooby, 2000: 67). Enflasyonu kontrol edebilmek amacıyla tam istihdam

politikalarından kısıtlayıcı makroekonomik politikalara geçilmesi refah devletinin

altını boşaltmaktadır. Sıkı para politikaları işsizliği refah devletini tehdit edecek

seviyelere taşırken, organize işgücünün sermaye karşısındaki pazarlık gücünü de

azaltmaktadır. Ancak bir yandan da, yerel politikalar günden güne tam istihdam

politikalarından anti-enflasyonist politikalara geçen ülkelerin değiştirdiği

uluslararası piyasalar tarafından belirlenmektedir.

Böylece devletler kendi inisiyatiflerinde yürüttükleri küreselleşme

politikalarıyla, Marx’ın uzun süre önce öngördüğü gibi, bir anlamda kendi mezar

kazıcıları haline gelmişlerdir (Beck, 2000: 3). 1970’lerden önce kapitalizmin

doğasında yer alan çatışmaların Avrupa uluslarınca evden uzak tutulmasında araç

51

Page 71: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

olarak kullanılan küreselleşme (Södersten, 2004: 36) 1970’lerde sınırlarını

tüketerek kendini üreten ulusların sınırlarından içeri girmiştir. Pazar ekonomisinin

küreselleşerek kendi elini besleyen eli yiyeceği öngörüsünün Karl Marx ve

Friedrich Engels tarafından yapılan tanımını hatırlamak bile ulus devletlerin karşı

karşıya olduğu sıkıtının nedenlerini anlamak için yeterlidir:

“Ürünleri için sürekli genişleyen bir pazar ihtiyacı burjuvayı

kürenin tüm yüzeyi boyunca kovalar. Her yere yuvalanmalı, her yere

yerleşmeli her yere bağlantılar kurmalıdır.

Burjuva dünya pazarını istismarıyla her ülkedeki üretim ve

tüketime kozmopolitan bir karakter verir... Tüm ulusları, tükenmenin

acısıyla, burjuva üretim biçimini benimsemeye; içlerine medeniyet

olarak adlandırdığını almaya, yani kendisi burjuva olmaya, zorlar. Tek

kelimeyle, kendi suretinden bir dünya yaratır.” (Marx ve Engels,

1848)

Marksistler için refah devletleri kapitalist gelişimin kaçınılmaz bir sonucudur.

Kapitalizmin kâr odaklılığı ve istismarcı yapısının işgücünün sömürüsüne devam

edebilmesi, sömürünün döngüsel yapısının pazar talebini yok etmemesi ve

çatışmanın önlenmesi için refah devleti düzenlemeleri zorunludur. Ancak refah

devleti toplumsal bütünleşme işlevini, ancak sistem seviyesinde kapitalist işlevlerin

aksatılmasıyla, gerçekleştirebilir. Bu da eninde sonunda refah devletinin

işlevselliğiyle kapitalizmin işlevselliğinin çatışmasına neden olacaktır (Alber, 1988:

183–184). Bu tetkik elbette kapitalizmin anavatanı Avrupa’daki refah devletlerinin

üzerine tam olarak uyan bir tanımdır (Taylor-Gooby, 2001: 1). Siyasi liderlerin

52

Page 72: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

çoğu zaman küreselleşme karşısında güçsüz oldukları söylevine sığınarak,

yarattığı tüm sosyal rahatsızlıklara karşın, uluslararası ekonomik bütünleşme

taraftarı siyasetlerini sürdürmeleri (Buelens, 1989: 3) Marksist ve Weber’ci liberal

tetkiklerle tutarlılık arz etmektedir (Alber, 1988: 183–184). Aslında izlenen

politikalar genellikle küresel zorunluluklardan değil ekonomik seçkinlerin çıkarlarını

ilerletecek koalisyonların baskılarının sonucu olarak gerçekleşmektedir (Hooghe,

[2006]: 22).

Uzun dönemde refah devletinin kendisi de insanların güdüleri ve normlarına

etki ederek kendi temellerini yıkıcı yönde etkiler gösterebilir. Lindbeck bu olgunun

gerçekliğini kanıtlayan bir çözümleme sunmaktadır (Södersten, 2004: 156–164).

Örneğin, araştırmalar cömert işsizlik desteklerinin uzun dönemlerde işsizlik

destekleriyle yaşayanlara karşı olan toplumsal normları değiştirdiğini

göstermektedir. 1980’lerde Hollanda’da yürütülen bir araştırma genç ve sağlıklı

gençlerin dikkate değer bir kesiminin işsizlik desteğiyle yaşamayı olumsuz bir şey

olarak değil ama “sosyal hak” olarak benimsediklerini göstermektedir (Södersten,

2004: 158). Hastalık mazeretine ilişkin çalışmalar daha cömert imtiyazların daha

fazla hastalık izni alınmasına neden olduğunu göstermektedir (Södersten, 2004:

156–159). Yine Avrupa’da erken emekliliğe ilişkin cömert şartların erken emekliliği

cesaretlendirerek etkin emeklilik yaşını düşürdüğü görülmektedir (Södersten,

2004: 159). Bunlara bağlı kaçınılmaz bir diğer olgu ise destek dolandırıcılığıdır.

İsviçre’de yapılan bir çalışma hasta çocuklarına bakmak için günlük izin verilen

çalışanların %10’unun ya aslında işte yada çocuklarının kreşlerde olduğunu

göstermiştir (Södersten, 2004: 160–161). Yine başka bir çalışma İsviçre’deki

53

Page 73: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

erkeklerin çoğunun önemli spor olaylarının olduğu günlerde hastalık mazereti

beyan ettiğini ortaya koymuştur.

Bütün bunların yanı sıra Lindbeck refah devleti uygulamalarının girişimciliğe

karşıt toplumsal normların doğuşuna da neden olduğunu belirtmektedir. Refah

devleti düzenlemelerine dayalı yaşamın rekabetçi girişimci normlar üzerindeki

olumsuz etkisi tespit edilmiştir. 1970 ve 1980’lerde İsveç’te yapılan araştırmalar

girişimcilere olumsuz bakıldığını göstermektedir (Södersten, 2004: 163-164).

Elbette bu tür norm dönüşümleri ulusal ekonomilerinin hem üretim hem de etkinlik

açısından zarara uğrayarak uluslararası rekabet karşısından dezavantajlı duruma

düşmelerine neden olmaktadır.

Lindbeck refah devletinin toplumsal normlar üzerinde yarattığı etkinin

muhtemel reformların olumlu etkilerini de ortadan kaldırabileceğini göstermiştir.

Mesela Solow ABD’de yapılan reformun ardından çocuklu bekâr annelerin iş

arama çabalarında yükselme olmasına rağmen, Avrupa’daki tecrübelerin tam aksi

yönde sonuçlar verdiğini tespit etmiştir. Ancak Södersten’in de dikkat çektiği gibi

bu tür olumsuz etkilerin sadece ahlaki norm dönüşümünden değil ulusal pazarların

istihdam yaratma kapasitesinden de kaynaklanabileceğini de göz önünde

bulundurmalıyız (Södersten, 2004: 9). Bu kapsamda incelememizin bir sonraki

kesiminde Avrupa pazarlarının istihdam yaratma imkânının, yaşlanmanın getirdiği

sorunlarla, derin yaralar aldığı gösterilecektir.

Lindbeck refah devletlerinde kişilerin desteklerle yaşamayı yada çalışarak

yaşamayı seçmelerine neden olan kritik bir ücret olduğunu savunmaktadır. Ona

göre eğer destekler sadece orta derecede cömert ve desteklere bağlı olarak

54

Page 74: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

yaşamaya karşı toplumsal normlar kuvvetliyse seçmenler mutedil refah

düzenlemelerini destekleyeceklerdir. Oysaki ekonomi kendini bir şekilde

desteklerden yararlananların sayısının yükseldiği ve desteklere dayalı yaşamaya

karşı normların zayıfladığı bir durumda bulursa seçmenler daha cömert

düzenlemeleri destekleyeceklerdir (Södersten, 2004: 166).

Böylece refah devletinin kendisi statüko’yu koruyan (Taylor-Gooby, 2001: 3)

ve yapısal dengesizlikler yaratan bir etken olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bunun

makroekonomik boyuttaki en güzel örneği küresel ekonominin erozyona uğratması

beklenen Avrupa refah devletlerinin gösterdiği şiddetli mukavemettir. Demografik

sorunlar, işgücü piyasalarındaki katılıklar ve aile yapısındaki değişiklikler Avrupa

refah devletlerinin reformunu zorunlu kılmaktadır. Hâlbuki mevcut sosyal politikalar

bu sorunların hem yaratıcısı hem de destekçisi olarak reformun önünde ciddi

engeller oluşturmaktadır. Bazılarınca tüm bu etkenlere rağmen Avrupa refah

devletlerinin sosyal harcamalarının azalmamasının küresel “dibe yarış” savının

yanlışlığını (Södersten, 2004: 37; Castles, 2004: 46) gösterdiği savunulmaktadır.

Gerçekten de Avrupa refah devletleri geleneksel harcama biçimlerini muhafaza

etmekte ve küreselleşmenin gerekleri karşısında değişime şiddetle

direnmektedirler (Taylor-Gooby, 2001: 1). Kite bu olgunun siyasi mukavemet

alanlarıyla ekonomik açıklığın karşılıklı ilişkisinin incelenmesiyle (Bakınız Tablo II–

2) açıklanabileceğini savunmuştur (Södersten, 2004: 213).

55

Page 75: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Tablo II–2 Ekonomik Açıklık ve Yerel Mukavemet İlişkisi

Yerel Mukavemet Kaynakları

Kuvvetli Zayıf

Kuvvetli

AÇIK MUKAVEMET

Ekonomik Performans: Zayıf

AÇIK TARAFTARLAR

Ekonomik Performans: İyi Ekonomik

Açıklık

Zayıf

ZIMNİ MUKAVEMET

Ekonomik Performans: Zayıf

veya daha kötü

ZIMNİ TARAFTARLAR

Ekonomik Performans: İyi

veya daha İyi

Kaynak: (Södersten, 2004: 272)

1980’lerdeki ekonomik açılmanın sosyal harcamalarda artışa neden

olduğunu tespit eden Kite böylece sosyal harcamaların sadece açılmanın yarattığı

küçülme baskısından değil mevcut uzlaşıların yarattığı genişleme baskısından da

etkilendiğini göstererek kuramını desteklemiştir (Södersten, 2004: 226).

Mukavemetin en önemli nedeni sosyal imtiyazların kapsamının veya miktarının

genişletilmesiyle bu imtiyazları kısıtlamanın siyasi maliyetinin çok farklı şeyler

olmasıdır.

19 ve 20. yüzyıllarda vatandaşlık hakları ve sosyal imtiyazların

genişletilmesi ulus devletler için siyasi itibar kaynağı olmuştur (Holton, 1998: 102).

Bu uzun süreli hak ve imtiyaz genişlemesinin yarattığı yoğun çıkar gruplarının

siyasal açıdan reformlara karşı örgütlenme imkânı, refah harcamalarının

56

Page 76: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kısıtlanması yönündeki politikaların izlenmesini zorlaştırmaktadır (Hix, 2005: 275

ve Taylor-Gooby, 2001: 3). Dahası, refah devletinin yaygınlaşması sosyal

programların ilk destekçileri olan sendikalar, siyasi partiler ve çıkar gruplarının

tekelinden sıyrılmasını sağlayarak yaygın çıkar grupları yaratmıştır. Bu olgu

sendikaların 1973’den bu yana azalan gücüne (Beck, 2000: 2; Bonoli, George ve

Taylor-Gooby, 2000: 60) ve pek çok ülkede 1980’lerden bu yana siyasetin sağa

doğru kayışına rağmen çağdaş refah devletlerinde her hangi bir gerileme

olmayışını açıklamaktadır (Moravcsik, 1998: 153).

Bu şartlar altında gerekli reformları gerçekleştirmek isteyen siyasetçiler ya

yaygın çıkar gruplarını reformun gerekliliğine ikna edecek yada uygulamalarının

görünürlüğünü azaltacaklardır (Moravcsik, 1998: 151, 153). Çağdaş refah

devletlerinin imtiyazlarının yaygınlığı, halkların ikna edilmesini zorlaştırmaktadır.

Politikaların azaltılmış görünürlük içerisinde tedricen gerçekleştirilmesi ise

reformlara imkân verirken, siyasetin uygulanmasındaki gecikmeler beklenen

etkileri azaltıcı veya yok edici yönde rol oynayabilmektedir. Ciddi reformları kısa

sürelerde gerçekleştiren küçülme politikaları ise seçimlerde oy kaybı anlamına

gelmektedir ki demokrasinin yapısal gereklilikleri bu tür reformları olanaksız hale

getirmektedir.

Çıkar gruplarının etkisinin yanı sıra oy verenlerin kayıp ve kazançlara olan

asimetrik tepkiler de reformu imkânsızlaştıran etkenlerdendir. Sosyal psikoloji

üzerine yapılan araştırmalar bireylerin menfi ve müspet risklere farklı tepkiler

verdiğini göstermiştir (Moravcsik, 1998: 151–152). Bireyler gelecekte daha çok

zarar görmeleri ihtimali karşısında bile mevcut imtiyaz ve çıkarlarını korumayı

57

Page 77: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

tercih etmektedirler (Södersten, 2004: 166). Seçmenlerin adaylara yönelik

bakışlarını müspet tutumlara oranla menfi tutumlar çok daha ciddi biçimde

etkilemektedir. Böylece küçülme politikası taraftarı siyasetçiler politik tercihleri ile

siyasal gelecekleri arasından seçim yapmak zorunda kalmaktadırlar (Moravcsik,

1998: 152; Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 72).

Ulusal seviyedeki bu katılık refah devletinin Avrupa seviyesine taşınmasına

da engel teşkil etmektedir. Her ne kadar bazı yazarlar refah devletinin yarattığı

olumsuzlukların zamanla kamuyu reform yanlısı olmaya ikna edebileceğini

savunmaktaysa da, Bonoli, George ve Taylor-Gooby’nin de belirttiği gibi son

dönemdeki araştırmalar ve Eurobarometer anketleri Avrupa vatandaşlarının

müdahaleci refah devletine karşı olmadığını aksine hala refah devletinin normatif

değerlerine inandıklarını ortaya koymaktadır (Bonoli, George ve Taylor-Gooby,

2000: 84). Hatta Anglo-Sakson ülkelerinin hükümet harcamalarının artırılması

yönünde talepler bulunmaktadır (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 95).

Bu çerçevede, refah devletinin sürekliliğine yönelik toplumsal mukavemet ile

ekonomik açıklığın etkileşimi üzerine incelemesini 1990’lı yıllara genişleten Kite

her ne kadar sosyal harcamalarında kesintiye gitmeyen ülkelerin uluslararası

ekonomi tarafından cezalandırıldığına yönelik kesin bir ilintiye rastlamamış olsa da

sosyal harcamalardaki küçülmenin GSMH artışıyla doğrudan ilişkisi olduğunu

kabul etmiştir (Södersten, 2004: 232). Ancak Kite’ın incelemesi, sosyal

harcamalardaki küçülmeye yönelik olması nedeniyle, küreselleşmenin devletlerin

küçülmesi yönünde yarattığı baskıyı tam olarak anlamamız için yeterli değildir.

Çünkü toplumsal uzlaşı nedeniyle sosyal harcamalarda kesinti yapamayan Avrupa

58

Page 78: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

hükümetleri başka kalemleri kısarak küreselleşme baskısını hafifletme yoluna

gitmektedirler. Tablo II–3, AB’nin üye ülkeleri devlet bütçelerinin de tüm diğer

uluslar gibi küreselleşmenin talebi olan küçülmeden nasibini aldığını

göstermektedir. Castles da çalışmasında kamu harcamalarının sosyal kaleminden

ziyade diğer alanlarının baskı altında olduğu sonucuna varmıştır (Castles, 2004:

30).

Tablo II–3 AB Ülkelerinde 1995–2006 Dönemi Genel Devlet Harcamaları

GSMH’nın Yüzdesi olarak Genel Hükümet Harcamaları Ülkeler 1995 2006 Değişim

Almanya 54,8 45,4 -9,4 Avusturya 56,0 48,9 -7,1

Belçika 51,9 49,0 -2,9

Birleşik Krallık 44,6 44,8 -0,2

Bulgaristan --- 36,6 ---

Çek Cumhuriyeti 54,5 42,1 -12,4

Danimarka 59,6 51,2 -8,4

Estonya 43,6 33,2 -10,4

Finlandiya 61,6 48,8 -12,8

Fransa 54,5 53,4 -1,1

Güney Kıbrıs --- 43,9 ---

Hollanda 56,4 46,1 -10,3

İrlanda 41,0 34,1 -6,9

İspanya 44,4 38,5 -5,9

İsveç 67,1 55,6 -11,5

İtalya 52,5 50,1 -2,4

Letonya 38,9 37,0 -1,9

Lituanya 35,7 33,6 -2,1

Lüksembourg 39,7 40,4 -0,7

Macaristan --- 32,0

Malta --- 43,1 ---

Polonya 47,7 43,3 -4,4

Portekiz 42,8 46,2 +3,4

Romanya --- 52,5

59

Page 79: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

GSMH’nın Yüzdesi olarak Genel Hükümet Harcamaları Ülkeler 1995 2006 Değişim

Slovakya 47,0 37,3 -2,7 Slovenya 54,0 46,3 -7,7

Yunanistan 51,0 46,1 -4,9

AB-15 51,9 46,6 -5,3 AB-27 50,019 43,7 -6,3

Kaynak: (Eurostat, 2007b)

Genel olarak refah devleti düzenlemelerinin sosyal ve siyasi istikrara

katkıda bulunarak yatırımı ve ekonomik gelişmeyi güçlendireceği varsayılmaktadır.

Oysaki Hükümet harcamaları ile ekonomik etkinlik arasındaki ilişkiyi belirleyen

grafik kamburdur. Bu nedenle pek çok iktisatçı Avrupa ülkelerde hükümet

harcamalarındaki artışın (nominal değil reel artış), bu ülkeler için ekonomik etkinlik

açısından kamburun aşağı tarafına geçiş anlamına gelebileceğine inanmaktadır

(Södersten, 2004: 154). Refah devleti harcamalarındaki mukavemet ile bütçenin

geneli üzerindeki gerileme baskıları birbirleriyle karşılaştığında iç dinamiklerce

desteklenen refah devletinin uluslararası ekonominin gerektirdiği optimal bütçenin

üzerinden “aşırması” ihtimalini karşımıza çıkmaktadır. Öyleyse refah devletinin

mukavemeti sorunları ötelemekten başka bir şey yapmamaktadır (Taylor-Gooby,

2001: 185). Aslında Avrupa refah devletleri zaten sorumluluklarını ve kendine

yönelik beklentileri her halükarda karşılayamayacak kadar fazla genişlemiştir

(Moravcsik, 1998: 148). Bu genişlemenin olası bir sonucu biriktirilen katılıkların

gelecekte çok daha şiddetli sonuçlar doğurmasıdır. Gerçekten de benzer olgular,

19 Haklarında veri bulunmayan Bulgaristan, GKRY, Macaristan, Romanya ve Malta hariç.

60

Page 80: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Esping-Andersen’in ayrımı doğrultusunda üç farklı tipteki (Esping-Andersen,

1990), Avrupa refah devletlerinin reform tarihlerinde açıkça görülebilmektedir.

Bismarck tipi refah devletlerinin 1960 ve 1970’lerde benimsedikleri yüksek

asgari ücretler, katı nispi ücretler, yüksek bordro vergileri, cömert ve uzun süreli

işsizlik destekleri ve katı iş güvenliği mevzuatları işgücü piyasasında ciddi

dengesizlikler ve düşük verimlilik yaratmıştır. Buna rağmen 1970 ve 1980’lerde

yapılan reformlarla bu aksaklıklar giderilmek yerine işsizlik ücretleri daha da

artırılmış, iş güvenliği yasaları daha da katılaştırılmış ve yaratılan yükü taşımak

için bordro vergileri artırılarak refah devletinin yarattığı tüm dengesizlikler daha da

şiddetlendirilmiştir (Södersten, 2004: 151).

Böylece işgücü piyasasında aktif politikalar yerine pasif transfer ödemeleri,

yüksek ücretleri idame ve işgücünün arzının kısılması gibi geleneksel politikalarını

tercih eden Bismarck tipi refah devletleri geleneksel yapılarına uygun bir tutum

takınmışlardır (Sykes, Palier ve Prior, 2001: 91). Ancak 1980’lerden 1990’lara

kadarki süreçte Avrupa ekonomilerinin istihdam yaratmadaki zafiyetinin asıl nedeni

erkeklerin işgücü katılımının düşmesidir (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 228–

229). Bu çekilmenin bir kısmı erken emeklilik şeklinde iken bir kısmı ise çalışma

yaşı içerisindeki erkekler arasında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Avrupa işgücü

piyasasında 1990’larda gerçekleşen büyümenin neredeyse tamamı kadınların

işgücüne katılımının artmasıyla gerçekleşmiştir. Yani Avrupa’daki işsizlik

sorununun temelinde katılım oranlarının düşüklüğü değil, ekonominin istihdam

yaratma gücünün olmaması yatmaktadır (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 228–

233). Bu kapsamda Esping-Andersen de Kıt’a refah devletlerinin üzerine

61

Page 81: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kurulduğu refah devleti/aile/iş bağının, günümüzdeki işgücü esnekliğini

sağlayamaması nedeniyle, kendini besleyen eli yemeye eğimli olduğunu

belirtmektedir (Esping-Andersen, 1996: 79–80).

1988’lere kadar başarı örneği olarak görülen İskandinav refah devletleri de

1990’lı yıllarda örneği olmayan işsizlik oranlarıyla karşılaşmışlardır. Tüm

İskandinav ülkelerdeki işsizlik oranları tahammül sınırının ötesindeki rakamlara

yükselmiştir. Pek çok iktisatçı bu gelişmeleri, küreselleşmenin ve Avrupa

bütünleşmesinin daha da öne çıkardığı, rekabet gücünün refah devleti

uygulamaları nedeniyle bu ülkelerde daha da zayıf olmasına bağlamaktadırlar

(Esping-Andersen, 1996: 32). Bu nedenle İskandinav ülkeleri kamu sektörlerini

genişleterek istihdam sağlama yoluna gitmişlerdir (Södersten, 2004: 151; Esping-

Andersen, 1996: 55). İşgücü arzını yüksek tutabilmek için de kadının işgücüne

katılımında çok yüksek rakamlara erişmişlerdir. Ancak, kadının işgücüne katılımı

yaşlanma sorununun temelinde yatan doğum oranlarının azalmasına neden olma

ihtimalini de beraberinde taşımaktadır.

İskandinav refah devletleri kadının ailedeki rolünü destekleyecek hizmetler

açısından oldukça gelişmişlerdir. Ancak bu da, kadının aile içindeki

sorumluluklarına yeterli rahatlık sağlaması nedeniyle, kadın istihdamının

neredeyse tamamının kamuda sağlanmasına ve kamunun daha da büyümesine

neden olmaktadır (Esping-Andersen, 1996: 11). Kamudaki istihdamın aşırı

büyümesi ise bir yandan ekonomik etkinsizlik yaratırken diğer yandan kadın

istihdamını destekleyen hizmetlerin finansmanı için kamu gelirinin artırılmasını

gerektirmiştir. Sonuç ise işgücü piyasasına zarar veren yüksek vergilerdir (Esping-

62

Page 82: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Andersen, 1996: 55) 20.

Anglo-Sakson ülkeleriyse niteliksiz işçi ücretlerinin yukarı çekilmemesi,

düşük işsizlik destekleri ve iş güvenliği mevzuatının gevşekliğiyle düşük istihdam

sorunundan muaf kalabilmişlerdir. Ancak yaratılan fakir çalışan sınıf bu sefer de

gelir destekleriyle refah devletine bağımlılık oranını yukarı taşımıştır (Södersten,

2004: 151–152; Taylor-Gooby, 2001: 2).

C. AVRUPA REFAH BİRLİĞİ

Eğer çağdaş Avrupa refah devletlerinin sorunları ulusal seviyelerde

çözülemiyorsa basit bir İşlevselci mantıkla sorunun niteliği çerçevesinde bölgesel

kurumlarla çözülebileceği düşünülebilir (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000:

69). Zaten Avrupa bütünleşmesinin 1980’lerdeki canlanmasından beklenenler

arasında bu da bulunmaktaydı. Oysaki AB sorunun giderilmesinden çok soruna

katkı yapıyor gibi görünmektedir. Sosyal politikalar Avrupa’da halen ulusal seviyeli

politikalar olarak kalmıştır (Taylor-Gooby, 2001: 17–18). Birliğin sosyal politikaya

ilişkin yapısı ise en iyi ifadeyle iptidaidir (Moravcsik, 1998: 124).

Avrupa bütünleşmesi pek çok alanda ulus devletlerin egemenliklerini

kısıtlamış hatta ellerinden almış dahi olsa, Avrupa ulus devletleri teşkillerinin en

önemli unsurlarından biri olan sosyal politika alanındaki egemenliklerine

bağlılıklarını sıkı sıkıya korumaktadırlar (Moravcsik, 1998: 125–127). Örneğin

20 Günümüzde İskandinav refah devletlerinin çöküşü neredeyse kaçınılmaz bir süreç olarak kabul

edilmektedir (Esping-Andersen, 1996: 58). Bu çöküşten sıyrılabilecek tek ülke ise dünyanın en

büyük üçüncü petrol ürünleri ihracatçısı olan Danimarka’dır. Dünya ülkelerince on yıllardır örnek

kabul edilmiş bir model olarak, İskandinav modelinin çöküşü Avrupa değerler söylevine vereceği

zarar açısından çok önemlidir.

63

Page 83: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sosyal korumaya ilişkin geleneksel kalemler AB uluslarının sosyal harcamalarının

takriben %90’ını teşkil etmektedir (Busch, 2001: 25). AB üye ülkelerinin refah

devletlerinin finanse edilme biçimleri, hizmetleri, imtiyazlarının biçimi, cömertlikleri

ve kurumsal yapıları öylesine farklılıklar göstermektedir ki, bu alanda değil yetki

aktarımı en ufak bir uyumlaştırma bile mümkün görünmemektedir (Bonoli, George

ve Taylor-Gooby, 2000: 158).

Topluluğun sosyal politikası önündeki diğer engellerse bütünleşmenin

kurumsal ve ereksel nitelikleridir. AB Avrupa uluslarının bütçelerinin ve idari

kapasitelerinin yarısından fazlasını işgal eden, sosyal politikaları icra edecek ne

idari ne de mali kaynaklara sahip değildir. Avrupa uluslarının sosyal harcamaları

GSMH’larının %15‘inden %25‘ine (Pelkmans, 2001: 293) kadar değişen geniş bir

yelpazede değişirken, AB’nin harcamaları Topluluğu oluşturan ülkelerinin toplam

GSMH’larının sadece %1’ine denk gelmektedir (Hix, 2005: 271). Dahası bu

harcamaların da takriben %80’i Ortak Tarım Politikası ve yapısal fonlara

ayrılmaktadır (Pelkmans, 2001: 313). Busch, sosyal politikaların üye ülke ulusal

kimliklerinin en önemli parçası olduğu göz önünde bulundurulduğunda, zengin AB

vatandaşlarından fakir AB vatandaşlarına gelir aktarımı sağlayacak bir ortak

Avrupa sosyal sigorta sisteminin de yakın tarihte gerçekleşmesini mümkün

olamayacağını belirtmektedir (Busch, 2001: 27).

Topluluğun serbest ticareti hedefleyen erekselliği ise önceliğinin sosyal

politikalardan ziyade pazarda olmasına neden olmaktadır. AB’nin sosyal politikayı

ilgilendiren girişimleri genellikle refah devletinin değil Tek Pazarın inşasına yönelik

çabalarla kısıtlıdır (Moravcsik, 1998: 128-130). Her ne kadar ATS Avrupa’da

64

Page 84: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ekonomik gelişmeyle kol kola giden bağlanma (“cohesion”) ve sosyal politika

unsurlarını da içermiş ve Komisyon pazar inşasından kaynaklanan sosyal

dengesizlikleri gidermek istemişse de (Ferrera, 2005: 117); Delors’un bu alandaki

başarıları 1992’de Maastricht Antlaşmasıyla getirilen EPB ile fiilen ortadan

kaldırılmıştır. Bu sürece koşut olarak son otuz yıl içerisinde Topluluk kaynaklı

düzenlemeler ve Divan kararlarıyla ulusal refah devletlerinin tedricen erozyona

uğradığı bir süreç yaşana gelmiştir (Moravcsik, 1998: 134). Üye ülkeler ile Ortak

Pazar arasındaki gerilim odaklarından biri işçilerin serbest dolaşımıdır. Divan

kararları ulusların sosyal aktarımlarını bölgesel olarak kontrol etme egemenliklerini

Avrupa işgücü pazarının çıkarları açısından kısıtlamıştır (Moravcsik, 1998: 135).

Gerilim sahalarından bir diğeriyse sosyal hizmet alanının özel sektöre açılmasıdır

(Moravcsik, 1998: 137). Geleneksel olarak devletin üstlendiği hizmetlerin özel

sektöre tedrici devri bu alandaki hizmetlerin devlet ve özel sektör arasında nasıl

dağıtılacağı sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu iki alandaki mevzuatı inceleyen

Pierson AT düzenlemeleri ve Avrupa Toplulukları Adalet Divanının (ATAD) bir

“Pazar Polisi” gibi davranarak ulusal egemenliği kısıtladığı ve ulusların egemenlik

sınırlarına tecavüz ettiğini belirtmektedir (Moravcsik, 1998: 136, 139).

AB’nin sosyal refah politikaları üzerindeki olumsuz etkileri sadece ulusal

çıkar farklılıkları nedeniyle çok kısıtlı olan doğrudan düzenleyici rolünden

(Moravcsik, 1998: 24–25) değil, Tek Pazarın sosyal refah alanındaki dolaylı

etkilerinden de kaynaklanmaktadır. Birliğin ekonomi politikaları ve sosyal aktörlerin

bu politikalara verdiği tepkiler ulusal refah devletleri üzerinde baskı yaratmaktadır

(Moravcsik, 1998: 140). Çok tartışılan sosyal düşürüm (“social dumping”),

65

Page 85: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

yatırımların sosyal maliyetlerin yüksek olduğu üye ülkelerden düşük olan üye

ülkelere kaymasına neden olan ani şoklar yaratabileceği gibi, ulusal sosyal

politikaların tedrici erozyonuna giden uzun dönemli etkilere de gebe olabilir.

Örneğin Busch, özellikle AB’nin kitle işsizliği, yaşlanma ve sosyal harcamalarda

artış gibi ciddi sorunlarla karşılaştığı bir dönemde, üye ülkelerin farklı sosyo-politik

stratejilerinin rekabet edebilirliklerini ciddi miktarda etkileyebileceğini

savunmaktadır. Busch AB ülkelerinin bu şartlar altından EPB çerçevesinde sosyo-

politik stratejilerini eşgüdümlemedikçe refah devletlerinin küçülmesiyle

karşılaşabileceklerini belirtmektedir (Busch, 2001: 25–26).

Diğer bir baskı alanı ise KDV oranlarıdır. Tek Pazar KDV oranlarının

düşmesi yönünde baskı yaratırken hükümetler gelir kayıplarını kapatmak için

siyasi olarak idamesi çok daha kolay olan dolaylı vergilerden doğrudan vergilere

geçişte zorlanmaktadırlar (Moravcsik, 1998: 141–142). Daha da önemli olan bir

baskı sahası ise EPB’dir (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 72, 159).

EPB’nin uyum kıstasları üye ülkelerin bütçe açıklarını sınırlandırmaları gereken

sıkı bir mali disiplin getirmektedir. Hükümetler ise bu kıstasa uymak için

bütçelerinin en önemli kısmını teşkil eden emeklilik yada sağlık sistemlerinde

kısıtlamaya gitmek zorunda kalmaktadırlar (Ferrera, 2005: 117). Ayrıca bu

politikalar üye ülkelerin, özellikle de küçük olanların, hem kısa dönemde büyüme

ve istihdam açısından, hem de uzun dönemde yapısal dönüşümleri

gerçekleştirmelerini sağlayacak kaynaklarını ellerinden almaktadır (Corrado et.al.,

2003: 43; Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 213-214).

AB’nin refah devleti politikaları üzerindeki olumsuz etkisi AB’nin sosyal

66

Page 86: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

politikasının gelişiminde de açıkça izlenebilmektedir. Kuruluşundan bu yana

topluluğun sosyal politikası yeni liberal deregülasyona dayalı bir istihdam politikası

olmanın ötesine geçememiştir (Jones, 2001: 250, 268). AKÇT antlaşmasının 46.

maddesi kömür ve çelik endüstrilerinde çalışan işçilerin yaşam standartları ve

koşullarını geliştirmeyi hedeflemekteydi. Ancak AKÇT’nin amacı, Geyer’in de

belirttiği gibi, sadece istihdam ve pazar yaratmak değil aynı zamanda şüpheci

işçiler ve sendikaları AKÇT’den sağlayacakları faydalarla ikna ederek

bütünleşmeye destek de sağlamaktı (Geyer, 2000: 131).

Dönemin kömür ve çelik endüstrilerine sağladığı avantajlarla istihdam

yaratmada sorun yaşamayan Topluluk hemen hedefini işgücü hareketliliğine

yöneltmiştir. Ancak 1954 yılında 5000 Fransız madencinin zayıflamakta olan

maden bölgesi Centre-Midi’den Loren’e taşınmasındaki büyük başarısızlığın21

ardından strateji değiştirmek zorunda kalınmıştır. Avrupa’da işgücü hareketliliğinin,

ülke içinde bile, sağlanmasının mümkün olmadığının görülmesi üzerine işgücü

hareketliliği hedefi yerine bölgesel çarelere yönelinmiştir. Böylece Avrupa Sosyal

Fonu (ASF) kurularak, Roma antlaşmasının 125. maddesi (yeni 146. maddesi) ile

görevinin odağı eğitim ve ikamet destekleri vasıtasıyla işçilerin yeniden istihdamını

sağlamak ve istihdamı, kısmen veya tamamen, askıya alınmış işçilere gelir

seviyelerini korumaları için yardım etmek olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda, ASF

başlangıcında Ortak Pazar stratejisinin daha olumlu görünüşünü sağlayacak pazar

geliştirici stratejiler, dolaylı destekler ve istihdamı destekleyen mekanizmaların

21 Projenin 1 milyar Franklık masrafı Topluluk ve Fransız hükümeti arasında paylaşılmış ve ortak bir çaba olarak başlamıştır. Ancak, işçiler taşınmak istememiş, ekonomileri madencilere bağlı yerleşimler tepki göstermiş ve 3 yıllık büyük uğraşıya rağmen sadece 500 işçinin yeri değiştirilebilmiştir (Geyer, 2000: 131).

67

Page 87: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

karması bir sistem görünümü arz etmiştir (Geyer, 2000: 134).

1980’lerde “Sosyal Avrupa” fikri, programa sosyal bir nitelik kazandırarak

Tek Pazar projesini sendikalara kabul ettirmeyi amaçlayan Delors tarafından

canlandırılmıştır (Jones, 2001: 255). Ancak yine de ATS’deki sosyal boyut asgari

seviyede kalmış; ATS’de gerçekleştirilen sosyal hedefler ise antlaşmanın pazar

yaratmaya yönelik hedefleriyle kısıtlı kalmıştır (Kleinmann, 2002: 87). 1989’daki

“Sosyal Hakları Şartı” odağında bile vatandaşlık haklarından ziyade işçiler ve

istihdam konuları yer almıştır (Adnett ve Hardy, 2005: 5; Kleinmann, 2002: 88).

Böylece sosyal politikada 1980’ler boyunca kaydedilen gelişmeler de çoğunlukla

laftan öteye geçememiştir (Geyer, 2000: 51).

1990’ların başlarında Maastricht Antlaşmasına getirilen sosyal politika

hükümleri bütünleşme ve EPB’nin ivmesini korumaya yönelik olmuştur. Bu

dönemde yayınlanan “İstihdama yönelik Delors Beyaz Belgesi” (1993) ve “Sosyal

Politika üzerine Beyaz Belge” (1994) AB politikalarında sınıflar arası (işçi ve

işveren) çatışmayı öne sermeleri açısından özellikle dikkate değerdir (Gray, 2004:

62-65). Her iki belge de, yeni liberalizm ile Keynes’ciliği uzlaştırmayı hedeflemiş,

ancak sonunda yeni liberal tonlara yenilerek başarısız olmuş çalışmalardır.

1990’ların sonlarında ise AB’nin ekonomik ve sosyal politikaları, EPB hedefinin

belirlediği doğrultuda, daha da fazla yeni liberal tona bürünmüştür. Özellikle

Amsterdam Antlaşması çok büyük oranda işveren lobilerinin etkisinde kalmıştır

(Gray, 2004: 68). Bu kapsamda, artan işsizlik sorununa bağlı olarak istihdama ve

esnekliği amaçlayan “Avrupa İstihdam Stratejisi” (1997 Lüksemburg Zirvesi) ve

68

Page 88: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

“İstihdam Paktı” (1999 Köln Zirvesi) başlatılmıştır22. Temmuz 2000’de ise

Komisyon “Avrupa Sosyal Ajandası” adı altında, tam da tahmin edileceği gibi,

pazar dostu ve rekabetçi işgücü politikalarını hedefleyen sosyal politika hedefleri

benimsemiştir.

Görüldüğü gibi AB’nin sosyal politikasından ziyade ancak istihdam

politikasının varlığından söz edilebilir. Bu gerçek, Birliğe yönelmiş olan

beklentilerle de uyumludur (Şekil II-1). Daha önce vurgulandığı gibi Birlikten

sadece, gerçek meşruiyet sahibi olan ulusal devletler için, meşruiyet temeli

sağlaması yani ekonomik performansılarnı desteklemesi beklenmektedir. Bu

nedenle AB sosyal politikaları da, Birliğin kuruluş amacı olan, ulusal refah

devletlerinin ekonomik performanslarını; yani refah üretim kapasitelerini

desteklemeye yönelik gelişmiştir. Bu hedefin yeni liberal araçlarla

gerçekleştirilebileceği yönündeki genel kabul doğrultusunda, özellikle Maastricht

sonrasında, Avrupa kurumları işgücü piyasalarının ve işsizlik sigortası gibi

sistemlerin esnetilmesinde, (Gray, 2004: 55) Anne Gray’in ifadesiyle

“esnestismar”da (esneklik söyleviyle piyasaların istismarında), en önemli rolü

üstlenmişlerdir.

Dolayısıyla hem kuruluş amacı, hem kendinden beklenenler, hem de

araçları nedeniyle bir “Avrupa Refah Devleti”nin varlığı mümkün görünmemektedir

(Jones, 2001: 251). Aksine AB, Marx’cı eleştiri doğrultusunda (Supra: 101), amaç

22 Ayrışmanın olgusal emarelerini inceleyeceğimiz son bölüm açısından Avrupa İstihdam politikasına karşı oluşan toplumsal direncin hatırlanması önemlidir. İstihdam politikalarının oluşturulduğu bir seri zirve esnasında, AB tarihinde ilk defa geniş halk katılımlarıyla “karşı zirveler” ve gösteriler düzenlenmiştir. 1997’de ortaya çıkan Avromarş (Euromarch) hareketi de istihdamın esnetilmesine yönelik çabalara karşı çıkmış ve çeşitli sosyal haklar talep edilmiştir (Gray, 2004: 69). Bu olgular Schimitter’ın Yeni-İşlevselciliği siyasallaşmanın rolünün bütünleşmeye karşı geliştiği yönündeki eleştirisini (Wiener ve Diez, 2004: 56) haklı çıkarması açısından önemlidir.

69

Page 89: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

(refah devletlerinin desteklenmesi) ve araçları (serbest ticarete dayalı kapitalist

büyüme) arasındaki çelişki nedeniyle refah devletinin aleyhine işlemektedir.

Böylece Avrupa’da emeklilik sistemleri, gelir desteği, organize işgücü, devlet

harcaması, mali sistem ve adil vergilendirme gibi refah devletini destekleyen

kavramlar küreselleşme güneşinin sıcağında erirken (Beck, 2000: 1), AB üyelerinin

refah ihtiyaçlarını karşılamaya değil pazar serbestleşmesine yönelik bir proje

görünümünden öteye gidememektedir. Bu kapsamda, Kleinmann’ın ifadesiyle

“Tıpkı ulusları ve ulusalcılıkları sürdürmek için yaratılan ulusal efsaneler gibi, belki

bir “Avrupa Sosyal Modeli” fikri de, ”Avrupacılık” ile siyasi olarak bütünleşmiş bir

Avrupa kavramı ve olgusunu yaratmayı (savunmayı değil) sağlayan, bir kurucu mit

olarak kabul edilmelidir.“ (Kleinmann, 2002: 58)

Şekil II-1 Avrupa’da Hangi Sorunu Kim Çözmeli?

Emeklilik Sistemlerinin Finansmanı

70%

18%

6%

5%

Hükümet

AB

Bölgeler

Kararsız

İşsizliğin Azaltılmas ı

60%

24%

12%

4%

Hükümet

AB

Bölgeler

Kararsız

Ekonomik Büyüme

46%

43%

7%

5%

AB

Hükümet

Bölgeler

Kararsız

Kaynak: (Eurobarometer, 2005: 57)

70

Page 90: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ancak konumuzu kapatmadan önce, bir sonraki bölümle ilişkisi nedeniyle

AB istihdam politikasının kadın istihdamına yönelik başarısını ele almamız

gerekmektedir. AB istihdam politikasının gerçekten başarılı olduğu konu sorgusuz

sualsiz işgücüne katılımda kadınlara sağladığı esneklik olmuştur (Gray, 2004: 73).

Avrupa refah devletinin yapısal hataları erkeklerin işgücüne katılımını

kısıtlamaktadır. 1970’den 2000 yılına kadar Avrupa’da 20-24 yaş arası genç

erkeklerin istihdam oranı %88’den %70 civarına, 55-59 yaş arasının %86’dan

%69’a ve 60-64 yaş arasının %67’den %33’e, çalışma yaşındaki erkeklerin

istihdam oranı ise %98 civarından %96’ya gerilemiştir. Ancak aynı dönemde

çalışma yaşındaki kadınların işgücüne katılımı %50’lerden, %80’lere, 55-59 yaş

grubunun istihdamı ise %35’den %44’e yükselmiştir (AT Komisyonu, 2004a: 40).

Bu kapsamda, Tablo II-4’de de görüldüğü gibi, 1990 ve 2000’li yıllarda Avrupa

işgücü piyasasında gerçekleşen büyümenin neredeyse tamamı kadınların

işgücüne katılımının artmasıyla gerçekleşmiştir (İnfra, 61). Ancak kadınların

işgücüne katılımının artışı, bir sonraki bölümde göstereceğimiz gibi,

çocuksuzlaşmaya yaptığı katkı nedeniyle bir Kadmos Zaferi olarak görülmelidir.

Tablo II-4 1995-2006 Yıllarında AB-15’te Kadın ve Erkek İstihdam Oranları

1995 2006 Değişim

Ülkeler Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek

Almanya 55,3 73,7 62,2 72,8 +6,9 -0,9

Avusturya 59,0 78,5 63,5 76,9 +4,5 -1,6

Belçika 45,0 66,9 54,0 67,9 +9,0 +1,0

BK 61,7 75,1 65,8 77,3 +4,1 +2,2

Danimarka 66,7 79,9 73,4 81,2 +6,7 +1,3

71

Page 91: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

1995 2006 Değişim

Ülkeler Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek

Finlandiya 59,0 64,2 67,3 71,4 +8,3 +6,8

Fransa 52,1 67,2 57,7 68,5 +5,6 +1,3

Hollanda 53,8 75,3 67,7 80,9 +13,9 +5,6

İrlanda 41,6 67,1 59,3 77,7 +17,7 +10,6

İspanya 31,7 62,5 53,2 76,1 +21,5 +13,6

İsveç 68,8 73,1 70,7 75,5 +1,9 +2,4

İtalya 35,4 66,9 46,3 70,5 +10,9 +3,6

Lüksembourg 42,6 74,4 54,6 72,6 +12,0 -1,8

Portekiz 54,4 73,5 62,0 73,9 +7,6 +0,4

Yunanistan 38,1 72,5 47,4 74,6 +9,3 +2,1

AB-15 49,7 70,5 58,6 73,5 +8,9 +3,0

Kaynak: (Eurostat, 2007c; Eurostat, 2007d)

D. KÜRESELLEŞMENİN ARACI OLARAK AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİ

Gerçekten de, Rieger ve Leibfried refah devletlerinin ekonomik açıklık için

bir araç olduğunu savunmaktadırlar. Küreselleşmenin refah devletlerinin ardından

gelmesi tesadüfî bir gelişme değildir. "Refah devleti pazarın ötesinde daha çok

güvenlik ve “istikbal” garantileyebildikçe, dış pazarlara kapalılığı bire bir gevşetmek

için o kadar siyasi alan açılmaktadır” (Rieger ve Leibfried, 2003: 368). Korumacılık

ve refah kurumları gelir ve istihdam sağlamaktadırlar. Sosyal politikaların

kurumsallaşması refah devletlerini uluslararası piyasaların dalgalanmalarından

bağımsızlaştırarak ulusal ekonomilerini istikrara kavuşturmuştur. Böylece, refah

72

Page 92: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

devletleri ekonomik açıklık ve küresel ekonomik bütünleşmenin temelini

sağlamıştır.

Küreselleşmenin sonuçları olarak değerlendirilen pek çok olgu aslında Batı

Avrupa’nın serbest pazar ekonomisi ideolojilerinin sonucundan başka bir şey

değildir. Dani Rodrik’in de belirttiği gibi nihayetinde küreselleşme pazarlaşmanın

bir uzantısından başka bir şey değildir (Buelens, 1989: 2). Fligstein ve Merand da

küreselleşme olarak tanımladığımız şeyin aslında Avrupalılaşma olduğunu ortaya

koymuşlardır (Fligstein ve Merand, 2002: 8). Avrupa uluslarının ticarete engelleri

kaldırmak üzere bilinçli olarak giriştikleri süreç, ABD’den sonra, dünyanın en

yoğun ticaret sahasını yaratmıştır. Batı Avrupa ülkeleri dünya ticaretinin %40’dan

fazlasını ellerinde tutmakta (Tablo II-5), bunun da %73,2’sini kendi aralarında

gerçekleştirmektedirler (Tablo II-6). Öyleyse küreselleşme dediğimizde aslında

bunun yarısı Avrupalılaşmadır (Fligstein ve Merand, 2002: 12).

Tablo II–5 1970–2006 Arası Dünya Mal İthalat/İhracat Yüzdeleri

1970 1980 1990 2000 2006 Kuzey Amerika

İhracat 19,4 15,3 16,3 19,0 13,9 İthalat 18,0 16,5 19,3 25,1 20,6

Latin Amerika İhracat 5,0 4,5 3,1 3,0 3,5 İthalat 4,9 4,9 2,4 3,1 2,8

Avrupa İhracat 50,0 44,1 48,9 40,8 41,1 İthalat 52,7 48,8 49,3 41,3 42,2

73

Page 93: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

1970 1980 1990 2000 2006 Afrika

İhracat 5,1 6,0 3,1 2,3 3,0 İthalat 4,5 4,7 2,8 1,9 2,3

Asya İhracat 13,3 15,9 23,0 28,4 29,6 İthalat 14,1 17,0 21,5 25,0 26,8

Kaynak: (DTÖ, 2007)

Tablo II–6 2005 Yılı Bölgeler içi Ticaretin Bölgelerin Toplam Mamul İhraçlarına

Oranları

Hedef Bölge

Kuzey

Amerika

Latin

Amerika

Avrupa BDT Afrika Orta

Doğu

Asya

Kuzey Amerika 55,8 5,9 16,1 0,5 1,2 2,3 18,3

Latin Amerika 33,2 24,3 19,1 1,6 2,7 1,8 13,4

Avrupa 9,1 1,3 73,2 2,5 2,6 2,8 7,6

BDT 5,7 2,0 52,3 18,1 1,4 3,1 11,8

Afrika 20,2 2,8 42,9 0,3 8,9 1,7 16,3

Orta Doğu 12,3 0,6 16,1 0,6 2,9 10,1 52,2

Kay

nak

Böl

ge

Asya 21,9 1,9 17,9 1,3 1,9 3,2 51,2

Kaynak: (DTÖ, 2006: 37)

Sonuç olarak, dünya nüfusunun sadece %6’sını barındıran Avrupa dünya

GSMH’ının %22’sine sahip en büyük pazar olarak küreselleşmenin de asli

motorlarından biridir. Bu çerçeveden bakıldığında Avrupa bütünleşmesi sadece

küreselleşmeye bir tepki olarak değil, Avrupalı seçkinlerin küreselleşmeyi

destekleme amaçlı bilinçli siyasal seçimleri olarak da görülebilir (McGrew, 2002:

74

Page 94: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

347–348).

Zaten bütünleşme sürecinin yeniden başlatılmasının nedeni Avrupa

ekonomilerinin hastalığına konulan “Avrosklerosiz” teşhisi olmuştu. Yeni küresel

ekonomi düzenindeki başarısız yapılanma ve yerel seviyede rekabeti önleyici

refah devleti düzeninden kaynaklanan bu hastalık Avrupa’daki iç ve dış karşılıklı

bağımlılıkların etkin olarak yönetimini imkânsızlaştırmaktaydı (Ferrera, 2005: 113).

Bu nedenle, 1980’lerden itibaren Topluluğun, daha sonra da Birliğin, asli hedefi

“küresel” ekonomide etkinlikle işleyebilecek bir ekonomik bütünleşme yaratmak

olmuştur (Marfleet, 2001: 79). Delanty’nin de belirttiği gibi:

“Avrupa Birliğinin Avrupa’sının tabi değerlerinden dolayı var

olduğuna inanma gafletine düşülmemelidir. Seçkinlerin fikirleri bir güç

sistemini elde etme ve idamedeki işlevsel değerleri nedeniyle

desteklendi. Avrupa Birliği durumunda bu sermayenin serbest akışı

ve toplanması için en uygun şartların güvence altına alınması ve Batı

Avrupa kapitalizmini küresel seviyede rekabet edebilir hale

getirmektir.” (Marfleet, 2001: 79)

Dolayısıyla, bütünleşmesinin canlandırılmasını çokuluslu Avrupa şirketleri

yakından desteklemişlerdi. Avrupa Yuvarlak Masası şeklinde teşkilatlanan Philips,

Siemens, Volvo, Thomson ve Olivetti gibi dev şirketlerden, karlılıkları

doğrultusunda, kimileri Tek Pazar projesini önce Avrupa sonra da küresel çapta bir

Yeni-Liberal deregülasyon süreci olarak görürken bazıları da Avrupa çapında bir

pazar yaratılması hedefini benimsemişlerdir (Hooghe, [2006]: 19). Diğer yandan

bundan en çok kârı sağlayacak finans piyasalarının bütünleşme lehindeki sesi çok

75

Page 95: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

daha da gür çıkmıştır (Hooghe, [2006]: 20). Sonuç olarak:

“Küreselleşmeye tepki olarak başlayan şey Avrupa’daki

ekonomik, sosyal ve kültürel karşılıklı bağımlılığı derinleştirme

sığasına sahip bir otorite yapısı haline gelmiştir. Böylece, alışılmadık

bir biçimde, Avrupa Birliği küreselleşmenin Avrupa’daki yerel üreticisi

ve düzenleyici olarak görülebilir “ (Hooghe, [2006]: 23)

Bütünleşmenin Avrupa kapitalizminin daha rekabet edebilir hale getirilmesi

amacıyla canlandırılmış olması; o dönem için Avrupa ulus devletlerinin uluslararası

ekonomi alanının dışında kalan ulusal sosyal politikalar üzerindeki egemenliklerini

korumalarını da sağlamıştır (Holton, 1998: 103–104). Ancak küreselleşme artık

açık kazananlar ve kaybedenler yaratarak (McGrew, 2002: 346) Avrupalı seçkinler

ve halkın çıkarları arasında uzlaşma değil çatışma unsuru haline gelmiştir. Çünkü

“[Örneğin] Almanya’da şirket karları 1979’dan bu yana %79 artarken ücretler %6

oranında artmıştır. Fakat son on yılda, şirket vergileri iradı yarıya düşerken, gelir

vergisi iradı ikiye katlanmıştır. [Şirket vergi iradı] 1960’larda %35 ve 1980’lerde

%25 oranlarındayken, şu anda (2000 yılı) toplam vergi iradına %13 seviyesinde

katkıda bulunmaktadır. Eğer bu oran %25’te kalsaydı devlet yıllık olarak 86 milyar

mark ek gelir elde edecekti. Diğer ülkelerdeki gelişmeler de benzer biçimde

olmuştur. Siemens veya BMW gibi çoğu ulusaşırı şirketler artık vatanlarında vergi

ödememektedirler” (Beck, 2000: 6). Böylece Ferge’nin belirttiğinin aksine sadece

Doğu değil Batı Avrupa ülkelerinde de “... ekonomik kazançlar bir azınlığa fayda

sağlarken, [refah devletinin] siyasi kazançlar[ı] hemen hemen herkese hizmet

etmektedir. [Bu gelişmenin] Menfi yanlar[ı] arasında bütünleştirici kurumların

76

Page 96: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ayrışması, refah haklarının önemsizleşmesi, sosyal mülkiyetin ortak yapılarının

parçalanması... yoksulluktaki müthiş artış, eşitsizlik ve istikrarsızlık ve devletin

refah ve medeni işlevlerinden çekilmesi bulunmaktadır” (Sykes, Palier ve Prior,

2001: 152).

Avrupa’da refah devleti hedeflerinin ekonomik rekabetin arkasında kalması

(Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 160) kişiler arasındaki eşitsizliklerin

derinleşmesine neden olmuştur. Bütünleşmenin kişiler arasında yarattığı

eşitsizliğin etkileri bölgeler arasında yarattığı eşitsizliklerle daha da

şiddetlenmektedir (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 213). Böylece eskiden

cihanda işletilen Adam Smith’in görünmez elinin Avrupa uluslarının yurtlarına

girerek Keynes’i kovması nedeniyle Avrupa’da doğan gerilim en çok refah devleti

alanında hissedilmektedir (McGrew, 2002: 348–349). Öyleyse Francis

Fukuyama’nın meşhur çalışmasında (Fukuyama, 1992) iddia ettiğinin aksine

kapitalizm tüm rakiplerini ortadan kaldıramamıştır. Çünkü tüm karşıt ideolojiler

yıkılsa bile kapitalizmin karşısındaki en amansız düşmanı hep kalacaktır; o

düşman ise kapitalizmin kendisidir.

Her ikisinin de kökleri Avrupa’da olan küreselleşme ve refah devleti

varlıklarını muhafaza için birbirleriyle çetin bir çatışma içerisindedir. II. Dünya

Savaşında her ikisi de Avrupa bireyciliğinden doğan liberalizm ve komünizmin

çatıştığı gibi, günümüzde küreselleşmeyle refah devletinin çatışmasına şahit

olmaktayız. Küreselleşen pazarların erozyona uğrattığı refah devleti ve bundan

doğan toplumsal çatışma Avrupa sosyal demokrasinin sonunu olmasa bile krizini

içinde taşımaktadır (McGrew, 2002: 349).

77

Page 97: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA REFAH DEVLETLERİNİN SONU: YAŞLANMA

Versin diye daha fazla mahsul toprak

Lazımdır çok daha fazla işçi kullanmak

Bundan dolayı artarken bir, iki, üç… diye gıda maddeleri

İnsanların bir, iki, dört… diye çoğalacaktır nesilleri

Malthus’un Şarkısı (Samuelson, 1966: 15)

Esping-Andersen refah devleti krizinin popüler teşhislerini sayarken,

kapitalist dünya düzeni ile refah devletinin sibernetik ilişkisinin karşılıklı ürünleri

olarak bahsettiğimiz “pazarın çarpıtılması” ve küreselleşme olgularıyla beraber,

yaşlanma sorununu da dâhil etmiştir (Esping-Andersen, 1996: 2). Oysaki

yaşlanma müstakil bir sorun değil, refah devletinin toplumsal değerlerle karşılıklı

ilişkisi açısından bir sonuç ve küreselleşmenin refah devleti üzerindeki etkisini

kuvvetlendirmesi açısından ise sorunun kaynağıdır.

A. REFAH DEVLETİNİN ZAFERİ OLARAK YAŞLANMA?

Aslında yaşlanma, kişinin aile ve pazardan bağımsızlaştırma yöneliminin

sonucu olarak refah devletinin doğurduğu bir sorundur. Çünkü refah devleti

kuramsal olarak “pazara katılımdan bağımsız haklar sağlayarak [bireylerin] paraya

bağımlılığını zayıflatmak” (Taylor-Gooby, 2001: 5) amacını taşımaktadır.

“Ailesizleşme …” ise buna bağlı olarak “bireyin aileye bağımlılığını azaltacak

politikaları” (Taylor-Gooby, 2001: 5) hedeflemektedir. Zaten Avrupa emeklilik

sistemlerinin kuruluşundaki en önemli amaçlarında biri, yaşlılıklarındaki hayatlarını

garanti altına alacak çocukları olmayan kişilerin geleceğini güvence altına almaktı

(Sinn, 2005: 28). Yani refah devleti bireylerin sadece pazardan değil aileden de

78

Page 98: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

bağımsızlaştırılmasını hedeflemektedir. Bunun nedeni sanayi devrimi sonrası

toplum yapısının şehirleşmesi ve kitleselleşmesinin toplumun geleneksel refah

destekleyicilerinden (aile) mahrum kalmasını gerektirmesidir. Bu kapsamda, refah

devleti refah desteğini kurumsallaştırarak geleneksel refah sağlayıcı yapıların

yokluğunun yaratacağı muhtemel toplumsal rahatsızlıkları engellemek amacını

gütmekteydi. Böylece toplumun modern toplumsal yapıya dönüşümü daha kolay

hale getirilmiştir.

Böylece diğer ülkelerde insanlar geleceklerini güvence altına almak için

hala çocuk sahibi olmak zorundayken Avrupa’da bu ilişki bağımsızlaştırılmıştır.

Ancak, Avrupa’da ailenin işlevselliğine gerek duymayan bireyler artık aile işlevlerini

de yerine getirmemektedirler (Sinn, 2005: 28). Pek çok çalışma emeklilik sistemleri

ile çocuk sahibi olma arasındaki olumsuz ilişkiyi ortaya koymuştur (Sinn, 2005:

29). Sonuç olarak günümüzde çağdaş Batı değerlerinin yarattığı bireycilik, tüketim

toplumu ve kadının çalışma isteği gibi olgulardan kaynaklanan düşük doğum

oranlarının (Bongaarts, 2002: 436), toplumun ihtiyacı olan yüksek doğum

oranlarıyla nasıl uzlaştırılacağı Avrupa toplumlarının ve refah devletlerinin

devamlılığı açısından kritik bir soru haline gelmiştir (Esping-Andersen, 1996: 261).

Crouch Avrupa’da refah devletinin dayandığı geleneksel aile modelinin

zedelendiğini açıkça göstermiştir (Crouch, 1999: 203). Tablo II–7 ve Tablo II–8’de

görüldüğü gibi geleneksel ataerkil Avrupa aile modeli, ev kadınlığının, evlenme

oranlarının ve doğurganlığı azalması ve evlenme yaşı, boşanma oraları ve gayri

79

Page 99: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

meşru doğumların artmasıyla23 aşınmıştır.

Tablo II–7 Avrupa Aile Modelleri

Ev

Kadınlığı

Evlenme

Yaşı

Evlenme

Oranı Doğurganlık Boşanma

Gayri

meşruiyet

20 nci Yüzyıl Ortası

Avrupa Aile Yapısı Yüksek Düşük Yüksek Yüksek Düşük Düşük

Ailenin Çöküşü Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek

Kaynak: (Crouch, 1999: 203)

Tablo II–8 1960’lara Nispeten 1990’larda Avrupa Aileleri

Ev

Kadınlığı

Evlenme

Yaşı

Evlenme

Oranı Doğurganlık Boşanma Gayri

meşruiyet Almanya Düşük Yüksek Orta Düşük Yüksek Yüksek

Avusturya Düşük Yüksek Orta Düşük Yüksek Yüksek

Belçika Düşük Orta Yüksek Düşük Yüksek Yüksek

Danimarka Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek

Finlandiya Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek

Fransa Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek

Hollanda Düşük Yüksek Orta Düşük Yüksek Yüksek

İrlanda Orta Yüksek Düşük Düşük Düşük Yüksek

İspanya Orta Yüksek Orta Düşük Orta Yüksek

İsveç Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek

İsviçre Düşük Yüksek Orta Düşük Yüksek Orta

İtalya Düşük Yüksek Yüksek Düşük Orta Orta

Portekiz Düşük Orta Yüksek Düşük Orta Yüksek

23 Evlilik dışı çocuk sahibi olunması ve boşanma oranın artması dul ve çocuklara yapılan

harcamalarla refah devleti üzerine ek yükler getirmesi açısından da önemlidir (Esping-Andersen,

1996: 75).

80

Page 100: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ev

Kadınlığı

Evlenme

Yaşı

Evlenme

Oranı Doğurganlık Boşanma Gayri

meşruiyet Norveç Düşük Yüksek Düşük Düşük Yüksek Yüksek

Yunanistan Düşük Orta Yüksek Düşük Orta Düşük

Kaynak: (Crouch, 1999: 208)

Kıt’a Avrupa’sının aile modeline dayanan refah devletleri ile pazarın işgücü

ihtiyacı, kadınları kariyer ve çocuk arasında ciddi bir seçim yapmak zorunda

bırakmaktadır. Sonuçta, başta İtalya ve İspanya olmak üzere, Kıt’a refah devletleri

dünyanın en düşük doğum oranlarını sergilemektedirler. Bu eğilim uzun yaşama

beklentileriyle birleştiğinde çok yüksek bağlılık oranları yaratmakta ve Kıt’a refah

devletlerinin idame edilebilirliğini tehlikeye sokmaktadır (Esping-Andersen, 1996:

68). Şartların bu şekilde devam etmesi halinde, piyasalardaki esnekliğin artırılması

için kadınların işgücüne katılımının artırılmasını tavsiye eden Topluluk (AT

Komisyonu, 2005: 3) üye ülkelerinin, gerekli nüfus artışını hiçbir zaman

sağlayamayacakları, bir kısır döngüye girme olasılığını da göz önünde

bulundurmalıdır (Esping-Andersen, 1996: 84).

İskandinav ülkelerindeyse refah devletlerinin yapısı kadının işgücüne

katılımıyla yüksek doğurganlığı beraber sürdürebilecek olumlu bir yapı arz ediyor

gibi görünse de kadın istihdamı için şişirilen kamu ve çocuk bakımına ait hizmetler

vergi oranlarını yükselterek, bu ülkelerin küresel pazardaki rekabet edebilirliklerini

zarara uğratmaktadır. Ayrıca İskandinav ülkelerindeki doğum oranları sadece diğer

Avrupa ülkelerine nispeten yüksektir. Ancak yine de nüfusun idamesini sağlayacak

oranların altında kalmaktadır.

81

Page 101: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Refah devletinin aile üzerindeki olumsuz etkileri muhafazakâr Durkheim’cı

eleştirileri haklı çıkarmaktadır. Durkheim’cı görüş refah devletinin oluşumunu,

çağdaşlaşmanın sonucu olarak, endüstrileşme ve şehirleşme sürecinde zayıflayan

geleneksel bağların artık sağlayamadıkları güvenlik ihtiyacının devlet kurumlarına

yönelmesi olarak görmektedirler. Artan bireysel hedonizm nihayetinde sosyal

bütünleşmenin temel aygıtlarını, yani aile ve eğitim sisteminin, zayıflamasına

neden olmakta; bu mekanizmaların zayıflamasından doğan ihtiyaçlar ise refah

devletinin daha da genişlemesine neden olarak kendi kısır döngüsünü

yaratmaktadır (Alber, 1988: 183). Kısacası refah devletinin krizi aslında

çağdaşlaşma krizinin ta kendisidir (Kurtz, 2005) 24.

Ancak sorun artık değerlerin bozulmasının da ötesine geçerek Avrupa

sosyal sistemlerinin idame edilebilirliği gibi çok daha ciddi bir sorun haline gelmiştir

(Sinn, 2005: 2). Sorunun bu aşamaya taşınmasının nedeni değerlerdeki

dönüşümün yarattığı yaşlanma sorunu veya daha doğru bir ifadeyle

çocuksuzlaşmadır. Artık çağdaş toplumsal normlar çocuğu, pahalı ve bireylerin 24 Yine de sorunun 20. yüzyıl çağdaşlaşmasıyla sınırlandırılmasının yanlıştır. Benzer bir tetkikin İbn

Haldun tarafından 650 sene önce yapılmış olması, sorunun gerekirci yapısını ortaya koymaktadır.

Şehirleşmenin (hadarileşme) yarattığı değerlerin sürdürülemezliği tarihi bir olgudur. İbn Haldun’un

vurguladığı gibi geleneksel yapıya daha yakın olan toplumların (bedeviler) getirdiği dinçlik tarihsel

olarak toplumların gücüne güç katmıştır. Öyleyse Avrupa’nın asıl sorunu şehirli çağdaş

değerlerinin, yani sürdürülemez toplumsal yapının, aşırı şehirleşme nedeniyle toplumun geneline

yayılmış olmasıdır.

Bu açıdan Avrupa’nın toplumsal çöküşünün Sanayi devrimi ve izleyen şehirlileşme süreciyle

başladığı söylenebilir. Öyleyse gelecekte nüfus sorunundan sakınmanın ve çağdaşlaşmanın

toplumsal sorunlarından sakınmak için kırsallığın desteklenmesi gerekecektir. Özellikle işgücü

piyasasının sanayi toplumunun tek parçalı yapısından sıyrıldığı günümüz ekonomisi bir yandan

kırsal kesim ve geleneksel değerlerin desteklenmesi, diğer yandan da ekonomik faaliyetin canlı

tutulabilmesi için gerekli fırsatları sunmaktadır.

82

Page 102: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

tüketim imkânlarını kısan ve sosyal statü kaybı yarattığı bir unsur haline getirmiştir.

Bu Avrupa’da bekâr yaşamın yada resmi olmayan beraberliklerin yaygınlaşmasına

neden olmaktadır. Sonuç kadın ve erkeğin çalıştığı ancak çocuk yetiştirmedikleri

ve “Double Income No Kids” (DINK) olarak adlandırılan yeni bir aile biçiminin norm

haline gelmesidir (Sinn, 2005: 2). Bu aile modeli Crouch’un “ailenin çöküşü” olarak

tanımladığı olgunun somutlaşmış halini oluşturmaktadır.

Şekil II–2 2004 Rakamlarıyla OECD Ülkelerinde Kadın Başına Doğum Oranları

2,432,2

2,052,042,01

1,931,91

1,831,81,781,771,761,751,731,69

1,641,53

1,421,421,41,361,331,321,291,291,281,241,231,22

1,16

TürkiyeMeksika

ABDİzlanda

Yeni ZellandaİrlandaFransaNorveç

FinlandiyaDanimarkaAvustralya

BKİsveç

HollandaLüksemburg

BelçikaKanadaİsviçre

AvusturyaPortekizAlmanya

İtalyaİspanya

JaponyaYunanistanMacaristan

SlovakyaPolonya

Çek CumhuriyetiKore

Kaynak: (OECD, 2006: 10-11)

Şekil II–2, OECD ülkelerinin 2004 yılı itibariyle, doğum oranlarının

sıralamasını vermektedir. Şekilde kadın başına düşen doğum oranı anlamına

83

Page 103: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

gelen, doğurganlık oranı gösterilmektedir. Bu ölçekte nüfusu idame ettirecek

doğum oranı 2.08’dir. Ancak AB ülkeleri bu oranın çok daha altında oranlar

sergilemektedirler. En kötüler arasına giren ülkeler Çek Cumhuriyeti, Polonya,

Slovakya, Macaristan ve Yunanistan iken, nispeten iyi sırada yer alan ülkelerin

performansı ise büyük oranda göçmen nüfuslarının yüksek doğum oranlarından

kaynaklanmaktadır, Örneğin, Hollanda’da yaşayan Faslı nüfusun doğum oranı 3,3,

Afrikalıların 3,0 ve Türklerin ise 2,3’dür (Sinn, 2005: 7). Doğum oranlarının

gösterdiği diğer bir gerçek de AB’ye yeni üye ülkelerin Avrupa’nın demografik

sorunu açısından durumu kötüleştirmekten başka etkilerinin olmayacağıdır.

Düşük doğum oranlarının Avrupa’da yükselmeye devam eden yaşama

beklentileriyle birleştiğinde ortaya çıkan sonuç, nüfus yapısının sürdürülebilir

yapısının dışına çıkması ve ortalama yaşın yükselmesidir. Böylece, 65 yaşın

üzerindeki yaşlı nüfus ile 15–64 yaş arasındaki ekonomik olarak aktif olan ve yaşlı

nüfusun bakımının yükünü taşıyacak nüfus arasındaki oranı ifade eden, bağımlılık

oranları Avrupa’da şiddetle yükselmektedir (Tablo II-9). AB-15’in bağımlılık oranı

1950’de %14 iken bu rakam 2000’de %24’e çıkmış, 2050 ise %53,2’ye çıkması

beklenmektedir.

Tablo II–9 AB’de 2050 İtibariyle Yaşlı Nüfus Bağımlılık Oranları

Ülke Yüzde

Almanya 55,8

Avusturya 53,2

Belçika 48,1

Birleşik Krallık 45,3

Bulgaristan 60,9

Çek Cumhuriyeti 54,8

84

Page 104: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ülke Yüzde

Danimarka 40

Estonya 43,1

Finlandiya 46,7

Fransa 47,9

Güney Kıbrıs 43,2

Hollanda 38,6

İrlanda 45,3

İspanya 67,5

İsveç 40,9

İtalya 66

Letonya 44,1

Lituanya 44,9

Lüksemburg 36,1

Macaristan 48,3

Malta 40,6

Polonya 51

Portekiz 58,1

Romanya 51,1

Slovakya 50,6

Slovenya 55,6

Yunanistan 58,8

AB-15 53,2

AB-25 52,8

Kaynak: (Eurostat, 2007e)

B. REFAH DEVLETİNİN MAĞLUBİYETİ OLARAK YAŞLANMA?

Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfusun çalışan nüfusa nispi oranının artmasının

doğurduğu sorunlardan en önemlisi finansman sorunudur (Symes, Levy ve

85

Page 105: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Littlewood, 1997: 263). Hâlihazırda, Hollanda ve BK dışındaki, tüm Avrupa

ülkelerinin emeklilik sistemleri, “Geçerken Öde” (“Pay As You Go”, PAYGO)

sistemine dayanmaktadır. Bu, emeklilik giderlerinin çalışanların primleriyle

karşılandığı ve her bir neslin kendini yetiştiren nesli desteklediği bir sistemdir.

Demografik krizin PAYGO sistemlerinin finansmanı üzerindeki etkisi çok açıktır.

PAYGO emeklilik sistemi aslan payını emeklilere ayırmaktadır. Fakat artan

bağımlılık oranı her bir çalışanın prim desteği vermesi gereken emekli sayısının

artması anlamına gelmektedir. Bu da, ya çalışanların emeklilik sistemine ödedikleri

primlerde ciddi bir artış ya da emeklilere ayrılan payda ciddi bir azalma olacağı

anlamına gelmektedir. Çıkarları açısından çalışan genç nüfus ile yaşlı emeklilerin

karşı karşıya gelmelerine neden olabilecek yapısı nedeniyle bu emeklilik

sistemlerin finansmanı önemli bir çatışma potansiyelini taşımaktadır (Taylor-

Gooby, 2001: 23).

Her ne kadar hükümetler PAYGO sistemlerinden fonlanan emeklilik

sistemlerine geçmeye çalışsalar da, refah devletinin mukavemeti gerçekleştirilen

reformların demografik değişimi karşılayacak şiddette olmalarını engellemektedir

(Taylor-Gooby, 2001: 23–24). Şekil II–3 mevcut hukuki durumun değişmemesi

halinde Almanya, Fransa ve İtalya’daki toplam emeklilik giderleri ve emeklilik

sistemine yapılan katkılarla sağlanan gelir arasındaki oranı yani toplam karşılama

oranı ile katılım ücretlerinin toplam ücretlere oranını göstermektedir. Aradaki fark

gittikçe kapanmaktadır ve muhtemel kriz noktası olarak 2035 yılı karşımıza

çıkmaktadır. Bu kapsamda, üzerindeki mali baskılar son yirmi yıllık dönemde

artmış görünen Avrupa refah devletleri için yaşlanmayla yükselecek emeklilik

86

Page 106: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

giderleri ve değişecek sosyal harcama yapısı daha da kötü bir gelecek tablosu

sunmaktadır (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 263).

Şekil II–3 Üç Büyük Avrupa Ülkesinde Çalışan Nüfusun Emekli Nüfusu Karşılama

ve Katkı Oranları

Almanya

Fransa

Safi Ücretlerin Oranı

Karşılama Oranı

Katkı Oranı

Safi Ücretlerin Oranı

Karşılama Oranı

Katkı Oranı

87

Page 107: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

İtalya

Safi Ücretlerin Oranı

Karşılama Oranı

Katkı Oranı

Kaynak: (Sinn, 2005: 15)

Kamu harcamalarına ilişkin tahminler pek çok Avrupa ülkesinin emeklilik

sistemi harcamalarının GSMH’larının %3-5’i, sağlık ve uzun dönem bakım

harcamalarının ise %2-3’ü civarında artacağını öngörmektedir. Bu büyüklükteki

artışlar emeklilik sistemlerinin kamu finansmanı ve sosyal politikaların

sürdürülebilirliğine ilişkin ciddi endişeler doğurmaktadır (AT Komisyonu, 2002a: 6).

Bu bağlamda en ağır yüklerle karşılaşacak ülkeler hızlı yaşlanma, işgücü

piyasasına düşük katılım ve cömert emeklilik sistemlerine sahip “Hıristiyan

Demokrat” Kıta Avrupa’sı ülkeleri; yani Almanya, Fransa ve İtalya gibi Birliğin

merkez ülkeleridir (Moravcsik, 1998: 150). Ancak İskandinav refah devletlerini de

finansman biçimlerinden olmasa bile refah devleti anlayışlarının evrensel olması

nedeniyle ağır yükler beklemektedir (Taylor-Gooby, 2001: 28). Pek çok yorumcu,

önlem alınmadığı takdirde, yaşlanmanın idame edilemeyecek bir ekonomik durum

yaratacağından endişe etmektedirler (Bonoli, George ve Taylor-Gooby, 2000: 95).

Bazı tahminler 2050 yılında ABD’nin kamu borcunun GSMH’sına oranının %100

olacağını öngörürken bu rakam AB genelinde %150 ve Almanya ve Fransa için ise

88

Page 108: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

%250 olarak tahmin edilmektedir (Razin, Sadka ve Nam, 2005: 2; Disney, 2000:

F4’de Tablo 1). Bu rakamların, EPB’nin kamu borcu kıstasıyla beraber

düşünülmesi, yaşlanma sorununun Ekonomik ve Parasal Birliğin (EPB)

sürdürülebilirliğine etkisinin ne kadar olumsuz olduğu görülebilecektir.

Çağdaş refah devletlerinin, emeklilik sistemlerinden sonraki, en büyük

sosyal kalemi ise sağlık harcamalarıdır. Yaşlanan nüfusun sağlık harcamalarının

da bu koşutta gerçekleşeceği düşünüldüğünde refah devletleri için önemli bir yük

olacakları açıkça görülebilmektedir. OECD istatistiklerine göre sağlık harcamaları

1960’lardan günümüze ikiye katlanmıştır ve 2020’ye kadar tekrar ikiye

katlanacaktır (Sykes, Palier ve Prior, 2001: 45–46). Sağlık sistemlerinin

özelleştirilmesi gibi bir çözüm ise, zaten sıkıntılı olan işgücü hareketliliği üzerinde

olumsuz etkilere neden olacaktır (Sykes, Palier ve Prior, 2001: 46).

Demografik krizin etki alanı sadece emeklilik ve sağlık sistemleriyle sınırlı

değildir. Avrupa’nın kültürel ve ekonomik dinamikleri de güçlerini gittikçe

yitirmektedir. Araştırmalar, tüm alanlardaki bilim adamlarının azami

performanslarını 35 yaş civarında gösterdiklerini belirtmektedir. Bu nedenle

Avrupa rekabet gücünün en önemli parçası olan, yenilikçilik niteliğini

kaybetmektedir. Şekil II-4‘de gösterildiği gibi, Avrupa bu konuda ABD’nin

arkasında gelmekte, fakat arayı kapatmaya çalışmaktadır. Demografik kriz bu

aranın hiçbir zaman kapatılamaması riskini beraberinde getirmektedir (Sinn, 2005:

17–18). Ayrıca her ülkenin istihdamının büyük oranını yaratan küçük ve orta ölçekli

şirketler genç girişimciler tarafından kurulmaktadır. Çalışmalar Avrupa’da şirket

kuranların yaş ortalamasının 35 olduğunu göstermiştir (AT Komisyonu, 2002c: 7,

89

Page 109: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

31–32). Hâlbuki Avrupa nüfusundaki ortalama yaş 40 civarındadır ve sınır çoktan

aşılmıştır. Böylece artan ortalama yaş Avrupa’nın yenilikçi gücünün gittikçe

zayıflaması ve kaybettiği rekabet gücünü asla kazanamaması sığasını da

taşımaktadır.

Şekil II–4 1996-2000 Yılları Arasında ABD Patent ve Marka Ofisi tarafından AB-15

Ülkeleri ve ABD’de Milyon Kişi Başına Onaylanan Patent Sayısı

69

291

74

326

76

334

73

321

62

275

0

50

100

150

200

250

300

350

1996 1997 1998 1999 2000

AB-15ABD

Kaynak: (Eurostat, 2007f)

Ürün ve işgücü piyasaları açısından bakıldığında yaşlanma, daha doğrusu

nüfusun azalması, piyasaların gelişmesini engellemekte; dolayısıyla da büyümenin

menfi oranlarda gerçekleşmesi anlamına gelmektedir (Castles, 2004: 143).

Gelecekte çalışanların karşılamak zorunda kalacakları sosyal harcama yükünün

ağırlığı çalışanların tüketim güçlerini kısıtlayacağı gibi çalışma şevklerini de kırıcı

bir etken olacaktır. Bu da çalışan nüfusun refah seviyesini artırmak üzere daha az

çocuk sahibi olmaları anlamına gelmektedir ki, yaşlanma sorunu açısından kendi

90

Page 110: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kendini güçlendiren bir sarmal yaratılması anlamına gelmektedir. Ücret dışı

giderlerin yüksekliği de müteşebbisleri yatırım yapmak ve yeni işlere girmekten

caydıracaktır. Muhtemel yatırımlar ise demografik temayül doğrultusunda doğacak

ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yeniden biçimlenerek, gittikçe gençlerin

ihtiyaçlarından çok (okullar, üniversiteler v.b.) yaşlı nüfusun ihtiyaçlarını

(huzurevleri gibi) karşılayacak hale gelecektir.

Sermaye piyasaları açısından çalışmalar yaşlanmanın tasarruflar üzerine

doğrudan etkisi olduğunu göstermektedir. Kefenin cebi olmadığı için yaşlanan

nüfusun tasarruf oranı da azalmaktadır (Miles, 1999: 29). Böylece, dış sermaye

olmadıkça yatırım yapılmasını sağlayacak tasarruf bulunması da gittikçe

zorlaşacaktır. Eğer Avrupa hükümetleri yaşlanmanın faturasına hazırlanmazlarsa,

yüksek vergiler, yüksek sosyal güvenlik katılım payları ve borçlanmanın getireceği

enflasyonist baskı kaçınılmazdır. Bu kapsamda, Komisyon AB’nin dünya

ekonomisindeki yeri hakkında açık bir uyarıda bulunmaktadır:

“Küresel üretimin dağılımı kapsamında, AB ve ABD arasındaki

kalıcı büyüme farkı dünya ekonomisindeki nispi önemlerinde büyük

değişikliklere neden olmaktadır. AB’nin dünya üretimindeki payı

18%’den 2050’de 10%’e düşerken, ABD’ninki 23%’den 2050’de

26%’ya yükselmeye devam edecektir.” (AT Komisyonu, 2002b: 12)

Her ne kadar AB gelecekte genişleyen ekonomik alanının yarattığı olumlu

etkileri daha fazla hissedecek olsa da yaşlanma AB’nin çekeceği yatırımı olumsuz

etkileyebilecektir. “Standard and Poor’s” kredilendirme kurumunun yakın

dönemindeki bir raporunda (Standard and Poor’s, 2002: 6) da belirttiği gibi,

91

Page 111: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

yaşlanmaya bağlı harcamalarını fonlamak maksadıyla yüksek oranda borçlanan

ülkeler kredi puanlarının düşmesi tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kısaca özetlemek

gerekirse Avrupa’nın yaşlanan nüfusu: “…sadece üretimin ve yaşam

standartlarının yavaşlaması değil aynı zamanda mali ve sermaye piyasaları

eğilimleri … sermaye birikimi oranları ve üretkenlik artışında düşüş … açılarından

da önemlidir” (Wattenberg, 2004: 115–116).

Açıkçası, yaşlanma sorununun yarattığı sosyo-ekonomik dinamikler

nedeniyle, Mart 2000’de Lizbon Zirvesinde AB hükümet ve devlet başkanlarının

gururla belirttiklerinin (Avrupa Konseyi, 2000) aksine, Avrupa’nın dünyanın en

rekabetçi ve dinamik bölgesi olması için hiç ümit yoktur (AT Komisyonu, 2005: 2).

C. REFORMUN OLANAKSIZLIĞI

Peki, Avrupa’nın siyasi yapısı yaşlanmanın getirdiği tehlikelere karşı

hazırlanma ve sürekli vurgulanan önlemleri alma gücüne sahip midir? Cevap

hayırdır. Çünkü demografik değişikliklerle beraber Avrupa gittikçe, yaşlıların

hükümranlığı anlamına gelen, gerontokrasiye doğru evrimleşmektedir (Sinn, 2005:

18). Bu gün bile hiçbir Avrupa partisi emeklilerin çıkarları aleyhine reformlar

gerçekleştirmeyi göze alamamaktadır ve bu eğilim gelecekte daha da

kuvvetlenecektir. Taylor-Gooby Avrupa refah devletlerinin mukavemetleri

nedeniyle gelecekte de reform kaldırmayacakları sonucuna varmıştır (Taylor-

Gooby, 2001: 182). Taylor-Gooby, Bonoli ve George de çalışmalarında bütçesel

gerginliklerin ya gelirin artırılarak ya da giderin azaltılarak ortadan

kaldırılabileceğinin; ancak çağdaş Avrupa refah devletlerinin bunun için gerekli

vergi artırımına gitmesinin pek mümkün görünmediğini belirtmiştir (Bonoli, George

92

Page 112: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ve Taylor-Gooby, 2000: 119–120). Her ne kadar bahse konu reformlar genç

nüfusun sosyal güvenlik katılım oranlarını azaltarak onları ve ekonominin genelini

rahatlatsa da, yaşlıların çalışırken gelecek için edindikleri hakları ellerinden alarak

onların zararına olmaktadır. Demokrasilerde ortalama bir seçmenin çıkarlarına

hizmet etmeyen kararlar ve bu kararları veren partiler hiçbir zaman oy çokluğuna

erişemezler. Böylece partiler, ideolojik temelleri ne olursa olsun, ortalama

seçmenin çıkarlarını gerçekleştiren icraatlara yönelecektir. Zaten demokrasilerin

dayandığı prensip de budur. Fakat 2007 itibariyle ortalama Fransız seçmeni 47,

Alman ve İtalyan seçmeni ise 48 yaşındadır. Bu rakamlar 2030 yılı itibariyle

Fransa için 53, Almanya için 55 ve İtalya için ise 58 olacaktır ki, bu hükümet

politikalarını doğrudan etkileyecek bir gelişmedir.

Şekil II–5 Avrupa Demokrasilerinin Yaşlanması

Almanya

4244464850525456

2000

2002

2004

2006

2008

2010

2012

2014

2016

2018

2020

2022

2024

2026

2028

2030

Ortalama Yaş Kayıtsızlık Yaşı

93

Page 113: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Fransa

42454851545760

2000

2002

2004

2006

2008

2010

2012

2014

2016

2018

2020

2022

2024

2026

2028

Ortalama Yaş Kayıtsızlık Yaşı

İtalya

42454851545760

2000

2002

2004

2006

2008

2010

2012

2014

2016

2018

2020

2022

2024

2026

2028

2030

Ortalama Yaş Kayıtsılık Yaşı

Kaynak: (Sinn, 2005: 20)

Bu kapsamda yapılan bir çalışmada halkın emeklilik sistemine bakış açısını

gösteren Şekil II–5 oluşturulmuştur. Şekilde “kayıtsızlık yaşı” olarak belirtilen eğri

emeklilik sisteminin ortalama bir katılımcısının emeklilik gelirlerindeki ve sosyal

güvenlik katılım paylarındaki ufak bir artış veya azalışa ilgisiz kaldığı yaşı

göstermektedir. Bu yaşın üzerinde olan ve emekliliğe yakın olan kişiler emeklilik

gelirlerinin artırılmasını beklerken, daha genç olanlar sosyal katılım paylarının

azaltılmasını isteyecektir. Eğer “kayıtsızlık yaşı” ortalama yaşı geçerse nüfusun

94

Page 114: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

çoğunluğu sosyal katılım paylarının azaltılmasını talep ediyor olacaktır. Tam tersi

durumda ise nüfusun çoğunluğu emeklilik gelirlerinin artmasını talep ediyor

olacaktır. Şekilde de görüldüğü gibi Avrupa’nın üç büyük ülkesi de emeklilik

sistemlerini yeniden yapılandırma fırsatını çoktan elden kaçırmıştır (Sinn, 2005:

20). Razin, Sadka ve Nam da çalışmalarında benzer sonuçlar elde etmişlerdir

(Razin, Sadka ve Nam, 2005: 30–36).

Yaşananlar da bu görüşleri destekler niteliktedir. Fransa’da emeklilik

sisteminin yapılandırılmasına ilişkin plana karşı 2003 yazında sendikalar greve

giderek köprüleri, limanları, tren istasyonlarını, havaalanlarını ve paralı yolları

kapatmışlardır. Benzer grevler pek çok Avrupa ülkesine de yayılmıştır. İtalyan

sendikacıları “Geleceğinizi Koruyun” sloganıyla yürüyüşler yapmışlar ve

emeklilik/sağlık sistemlerindeki politikaları nedeniyle Chirac’ın partisi 2004

Mart’ındaki bölgesel seçimleri kaybetmiştir (Wattenberg, 2004: 122).

Refah devletinin yaşlanma sorunu karşısında alabileceği tedbirler de pek

etkili olacak gibi görünmemektedir. Emeklilik yaşının artırılması aslında emeklilik

sistemlerindeki açığı kapatacak önemli bir katkı yaratamamaktadır (Sinn, 2005:

30–31). Emeklilik sistemlerinin fonlanmış sistemlere geçirilmesi de sorunu

çözemeyecektir. Çünkü yaşlanmanın dünya çapındaki etkileri bu fonların da

nihayetinde PAYGO sistemlerinin karşılaştıkları darboğazlara sürükleyecektir

(Disney, 2000: F2-F3; Razin, Sadka ve Nam, 2005: 83). Nüfusun göç ile istikrara

kavuşturulması da olanaksız görünmektedir. Birleşmiş Milletler (BM)

hesaplamalarına göre Avrupa nüfusunun 2050’ye kadar istikrara

kavuşturulabilmesi için yılda 12,7 milyon olmak üzere Avrupa’nın toplam 701

95

Page 115: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

milyon göçmen alması gerekmektedir (Sinn, 2005: 32–33). Kaldı ki bu çözümün

Avrupa halkları tarafından reddedildiği Eurobarometer anketlerinde açıkça

görülmektedir.

Tablo II–10 Göç Avrupa’nın Yaşlanma Sorunu için bir Çözüm Olabilir mi?

Ülke Hayır Evet

Almanya %69 %21

Avusturya %64 %28

Belçika %62 %37

Birleşik Krallık %69 %25

Çek Cumhuriyeti %67 %24

Danimarka %54 %42

Estonya %68 %26

Finlandiya %48 %50

Fransa %55 %38

Güney Kıbrıs %70 %21

Hollanda %59 %38

İrlanda %47 %34

İspanya %30 %64

İsveç %29 %65

İtalya %58 %35

Letonya %67 %32

Lituanya %64 %24

Lüksemburg %46 %42

Macaristan %77 %17

Malta %70 %23

Polonya %64 %25

Portekiz %64 %27

Slovakya %77 %16

Slovenya %66 %29

Yunanistan %68 %28

96

Page 116: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ülke Hayır Evet

AB-25 %60 %34

Kaynak: (Eurobarometer, 2005: 42)

Kültürel bütünleşme sorunu (Symes, Levy ve Littlewood, 1997: 251) göz

önüne alınmasa bile ekonomik sonuçları (Razin, Sadka ve Nam 2005: 10–11, 23)

bile bunun bir seçenek olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. İnsanların daha

fazla çocuk sahibi olmak için cesaretlendiren doğum-destek politikalarının uzun

dönemde yaşlanma ve nüfus azalışına çare olabileceği de savunulmaktadır.

Ancak bu tür politikaların tam aile boyutundan ziyade doğumların zamanlamasına

etki ettiği ve genellikle başarıya ulaşamadığı görülmüştür. Littlewood en başarılı

doğum-destek politikalarını uygulayan İsveç ve Fransa’nın doğum oranlarının

benzer politikaları uygulamayan Avrupa ülkeleriyle aynı oranlara doğru gelişimini

örnek göstererek sorunun kültürel kökenine dikkat çekmektedir (Symes, Levy ve

Littlewood, 1997: 267–268). Birliğin kendi çalışmalarında da benzer sonuçlara

erişilmiştir. Çocuk bakımına yönelik devlet yardımlarıyla sahip olunan çocuk

miktarı olumlu değil aksine olumsuz etkide bulunmaktadır. Dahası yaşlanma

sorununun kendisi kendini kuvvetlendirici bir etkiye sahiptir. Yaşlanmış

bölgelerdeki gençlerdeki gelecek endişesi doğum oranını daha da düşürmektedir

(AT Komisyonu, 2004b: 20).

Kaldı ki, benimsenecek politikalar Avrupa’daki doğum oranlarını yükseltse

bile çocuk sahibi olabilecek nüfusun nispi küçüklüğü Avrupa’nın ihtiyacı olan genç

nüfus üretimine hiçbir zaman erişememesine neden olacaktır (Sinn, 2005: 42;

97

Page 117: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Kurtz, 2005). Öyleyse küreselleşme ve yaşlanmanın cenderesinde sıkışıp kalmış

olan Avrupa refah devletlerinin ne yapısal ne de sosyal dönüşümlerle gittikçe

daralan ve 2035 yılında tüm etkilerini ortaya koyacak olan bu cendereden

sıyrılması mümkün görünmemektedir25.

25 Aslında sona eren sadece Avrupa refah devletlerinin üzerine kurulduğu sistem olacaktır. Yoksa

refah devleti kavramının ortadan kalkması mümkün değildir. Daha önce de vurguladığımız gibi

toplum, sadece toplum olması nedeniyle, bazı destekleyici sistemlere ihtiyaç duymaya devam

edecektir. Tıpkı Avrupa ulusları gibi geleceğin ulusları da bir takım refah devleti uygulamalarını

sürdüreceklerdir. Ancak Avrupa sistemi kendi sonunu dünya üzerinde yarattığı müthiş eşitsizlikle

hazırlamıştır. Avrupa gelişimi esnasında kazançlarının yanı sıra toplumsal ihtiyaçlarını da fazlasıyla

genişletmiştir. Toplumsal giderleri geleneksel değer sistemleri doğrultusunda düşük kalan toplumlar

ise önemli bir rekabet avantajı yakalamışlardır. Bu şartlar altında Avrupa refah sistemlerinin tek

kurtuluş yolu uluslararası ekonomik farklılıkların giderilmesinde yatmaktadır (Esping-Andersen,

1996: viii). Ancak bu bile sömürü sistemine dayalı Avrupa refah devletleri için önemli gerilemeler

gerektireceği için sistemin kendi kendini yok etmesine engel olamayacaktır.

98

Page 118: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA’NIN GELECEĞİ

[Bazen] olgulardaki anormallikler birike birike öyle bir

noktaya ulaşır ki, değişim kesintili bir sıçrama yada

paradigma kayması biçimine bürünür.

(Snow, 2001: 55–56)

A. AVRUPA’NIN AYRIŞMASI

Sonuçta Avrupa refah devletlerinin küreselleşme ve yaşlanma sorunlarının

eşzamanlı baskısına dayanacak güçte olmadıkları kanısına varmaktayız. Avrupa

refah devletlerinde küreselleşme ve yaşlanma sorunları kendi çözümlerini

imkânsızlaştıran dinamiklere sahip olmakla kalmamakta, aynı zamanda bir

diğerinin çözümsüzlüğünü de oluşturmaktadırlar. Bu etkileşimin gücü o kadar

fazladır ki, küreselleşmenin refah devleti üzerinde yarattığı baskının söylevsel

olmaktan öteye gitmediğini savunan Castles bile yaşlanmanın mahşeri olayların

başlangıcı olduğunu kabullenmek zorunda kalmaktadır (Castles, 2004: 144).

Elbette ki Avrupa ulus devletleri açısından böylesine önemli etkileri olan

olguların, Avrupa bütünleşmesinin geleceği üzerindeki etkileri de önemli olacaktır.

Aslında Avrupa bütünleşmesinin geleceğinin refah devleti, küreselleşme ve

yaşlanma sorunlarının karşılıklı ilişkisinin sonucunda yattığı bile söylenebilir.

Bunun için izleyen bölümde refah devletine yönelik, daha önceki bölümlerde

ayrıntılandırdığımız, Marx’çı, Weber’ci ve Durkheim’cı eleştirileri (Tablo III–1)

tekrar ele alacağız ve bu eleştirileri, bütünleşme kuramlarıyla harmanlayarak,

99

Page 119: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa ulus devletleri, Avrupa bütünleşmesi; hatta Batı Medeniyetinin ve dünyanın

geleceğine bakacağız.

1. AVRUPA SİSTEMİNİN ELEŞTİRİSİ

Avrupa refah devletleri başlangıçta Marx’çı öngörü doğrultusunda toplumsal

bütünleşme yönünde olumlu katkılar sağlamıştır. Hatta bu bütünleştirici etki ulusal

seviyenin de ötesine; uluslarüstü seviyeye taşınmıştır. Böylece Avrupa

bütünleşmesi II. Dünya savaşı sonrasında Avrupa ulus devletlerinin halklarından

aldıkları refah talepleriyle26 seçkinlerinden aldıkları güvenlik taleplerinin

uzlaştırılmasını sağlayacak bir siyasi sistem olarak ortaya çıkmıştır. Avrupalı

halkların refah taleplerinin ardında gizil olarak kapitalizmin sosyal sistem üzerinde

yarattığı tahribat bulunmaktaydı. Zaten seçkinlerin güvenlik taleplerinin doğuşu da

aynı sebeplere dayanmaktaydı. Avrupalı halkların kapitalizmin sömürü düzeninden

gördüğü zararlar karşısında eşitlikçi Komünist söyleve yönelmeleri seçkinlerin

kontrolünde bulunan siyasi yapının tehdit altına girmesine neden olmuştu. Avrupalı

seçkinlerin güvenlik ihtiyaçlarının ve bağlantılarının ABD seçkinlerininkiyle koşutluk

halinde olması ise, ABD’nin bütünleşmeye dışarıdan desteğini sağlamıştır.

26 Girdi taleplerinin siyasi sitemlerdeki rolü için bakınız (Easton, 1965: 37–152).

100

Page 120: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Tablo III–1 Refah Devletinin Eleştirileri

Boyut Marx’çı Durkheim’cı Weber’ci

Refah Devletinin Gelişimi

Kapitalist çıkarlar işgücü maliyetlerinin düşürülmesini gerektirdiği için gerileme mümkün

Siyasi partilerin yerleşik çıkarların üstesinden gelme gücünün olmaması nedeniyle kesinti olasılığı zayıf

Refah devletinin genişlemesi meşruiyet sorunları doğurur; sonuçta tepkisel küçülme mümkün

Toplumsal Bütünleşmeye

Etkileri

Refah devletinin büyümesi toplumsal bütünleşme işlevini yerine getirir, bu nedenle sosyal harcamalardaki gerileme toplumsal sadakatsizlik yaratır

Refah devleti programlarındaki genişleme toplumsal ağları ve aile bağlarını zayıflatarak, çıkar yapılarının parçalanmasına neden olur ve sosyal kontrolü zorlaştırır.

Refah devletinin genişleme şeması, eşit olmayan refah haklarından kaynaklanan yeni farklılaşmalar ve yeni sistem eşitsizlikleri yaratır

Sistem Bütünleşmesine

Etkileri

Kaynakların akışı ve ekonominin kontrol edilememesinden kaynaklanan büyük Kamu Açıkları; kapitalist ekonomi üzerinde olumsuz etkiler; Sosyal harcamaların işgücü maliyetlerini artırması; işgücü tasarrufuna yönelme ve uluslararası rekabet gücünün azalması

Büyüyen açıklar ve tüketim harcamaları lehine yatırım eksikliği; sosyal harcamaların başarı güdüsünden ziyade hak taleplerini güçlendirmesinden ve iş ahlakını zayıflatmasından doğan olumsuz mikro ekonomik etkiler; bireysel hakların çocuk sahibi olma davranışını değiştirerek refah harcamalarını etkilemesi

Yüksek işgücü maliyetleri uluslar arası rekabet gücünü zayıflatır ve sıkı bürokratik kontroller iş esnekliğini engeller; Yüksek vergi oranları kayıt dışı ekonomiye kayış yaratır; devlet yardımları yöneticilerin demokratik kontrolünü zayıflatır

Kaynak: (Alber, 1988: 185)

Not: Tetkikimiz sonucunda katıldığımız eleştiriler kalın yazıyla vurgulanmıştır.

Böylece, Avrupa ulus devletlerinin korunabilmesi için, halkların refah talebi

Avrupalı ulusların Keynes’ci ekonomiyi benimsemeleri ve varolan refah devleti

uygulamalarının kuvvetlendirilmesiyle; güvenlik talebiyse uluslararası kuruluşların

teşkiliyle karşılanmıştır. Bütünleşme ise bu hedeflerin daha da ileri taşınması için

benimsenmiş bir araç olmuştur. Zaten bütünleşme de ancak insanların eski

yönetimlerinden daha fazla imkân, daha fazla başarım, daha fazla tepkililik ve

101

Page 121: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

daha iyi hizmetler talebinin sonucu olarak ortaya çıkabilirdi. Bu nedenle

bütünleşme, yazındaki safsatanın aksine, kendi başına bir erek değil bu hedeflere

erişmenin aracı olarak kabul edilmelidir (Deutsch et.al.,1957: 87).

Refah devleti hem halkın hem de seçkinlerin taleplerinin karşılanmasında,

özellikle 1970’li yıllara kadar, oldukça başarılı olmuştur. Dışarıda serbest ticaret ve

yayılmacı politikalarla seçkinlerin ekonomik başarısı ve talepleri garanti altına

alınırken; içeride yaratılan refahın halka dağıtımını sağlayan Refah devleti

uygulamalarıyla sistem yaygın desteğini27 ve ideolojisini yaratmıştır. Ancak

1970’lerden sonraki dönemde, Bretton-Woods sisteminin çöküşü Keynes’çi

ekonomilerin sürdürülebilirliğini yok etmiştir. İşte bu noktadan itibaren sistemin

refah taleplerini karşılama kapasitesi gittikçe azalmaya başlamıştır. Çünkü refah

devletinin getirdiği yükler Marx’çı ve Weber’ci eleştirilere koşut olarak kapitalist

devletin rekabet gücünü sakatlamış, kamu açıklarını yükseltmiş, işgücü

maliyetlerini artırmış, işgücü esnekliğini azaltmış, kayıt dışını güçlendirmiş ve

kapitalist ekonominin temellerine zarar vermiştir.

Elbette sistem kendisine yönelik talepleri karşılamak için yeni bir dengeye

doğru yönelmeye çalışmıştır. Ancak sistemin yarattığı yaygın destek, Dukheim’cı

eleştirilere koşut olarak, yeni denge noktasına ilerlenmesini engellemiştir. Bu

kapsamda, Lindbeck refah devleti uzlaşısının sanayileşme sürecinde çözülen aile

yapılarına bağlı olarak daha da katılaştığını belirtmektedir. Sanayileşme nedeniyle

27 Kişilerin hayat kalitelerinin artmasıyla bu olumlu etkinin genelleşerek siyasal sisteme yaygın bir

destek olarak beslenmesi için bakınız (Easton, 1965: 273-274); Ekonomik bütünleşmenin

başarısının bütünleşmeye siyasal destek olarak dönüşü hakkında yorum için bakınız (Hooghe ve

Marks, 2001: 54).

102

Page 122: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

gerek coğrafi gerekse de manevi olarak birbirlerinden uzaklaşan aile bireyleri artık,

gelir ve insani destek gibi temel ihtiyaçlarını, geleneksel tedarikçi olan “aile”den

sağlayamaz hale gelmişlerdir. Bu da kişilerin ihtiyaçlarının devlet tarafından

karşılanması yönünde daha kuvvetli beklentiler oluşturmuştur (Södersten, 2004:

150). Dolayısıyla zor durumlarında ihtiyaçlarının başka bir kurum tarafından (aile

gibi) karşılanmayacağını bilen bireylerin refah devleti reformuna olumlu bakmaları

da imkânsızlaşmıştır. Refah devletinin geleneksel yapıya etkilerinden doğan ahlaki

yozlaşma ve çocuksuzluk ya da yaşlanma sorunları da kapitalist ekonomilerin

dayandığı toplumsal temellerin yıkılmasına neden olmuştur. Yani refah devleti

aslında, desteklediği bireyci değerler ve yarattığı devlet/aile ilişkisiyle, ilmeği kendi

eliyle boynuna geçirmiştir28.

Bir yandan küreselleşme refah devletinin dönüşümü yönündeki seçkin

taleplerini yaratırken, diğer yandan refah devleti yarattığı sistemik dirençle halkın

refah taleplerini sürekli hale getirmiştir. Avrupa devletlerinin siyasi sistemlerine

seçkinlerden ve halklardan gelen taleplerin tamamen karşıt olması, sistemin uyum

sağlayarak29 denge noktasına erişmesini imkânsız hale getirmiştir. Karşıt talepler

karşısında yerel siyasetçiler bir yandan seçkinlerin talepleri doğrultusunda sistemi

dönüştürmek, diğer yandan da halk karşısında meşruiyetlerini korumak gibi bir

28 Geleneksel toplum yapısının sürdürülebilir, ancak modern yapının sürdürülemez olduğu

gerçeğinin ortaya çıkması refah devletinin yerine geleneksel modelleri koyma çabalarına kaynaklık

etmiştir. Ancak Doğu Asya’nın Konfüçyüsçü aile modelini güçlendirme, Avrupa’da ise Hıristiyan

Demokrat politikaları (Esping-Andersen, 1996: 24) oldukça geç kalmış çabalar olarak ölü doğmuş

görünmektedirler. 29 Siyasal sistemlerin devamlılığı açısından “uyum sağlama” gücünün önemi için bakınız (Easton,

1965: 18).

103

Page 123: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ikilemin içinde kalmışlardır. Oysaki taleplerin karşıt doğalarının bir uzlaşıyı

imkânsız kılması taraflardan, birinin talebine öncelik verilmesini zorunlu

kılmaktadır. Bu şartlar altında Avrupalı siyasetçiler, seçkinlerin taleplerini

karşılamaya yönelik, tercihlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Ancak tercihin

seçkinlerin talepleri yönünde olması halkların taleplerinin açıkça reddedilebileceği

anlamına gelmemektedir. Sonuç itibariyle tüm Avrupa ülkeleri demokratik

yönetimlere sahiptir ve tekrar seçilmek isteyen siyasetçiler halkların taleplerini

ciddiye almak zorundadırlar. Kaldı ki, son dönem seçim politikalarının incelenmesi

seçmenler açısından refah devletinden daha önemli pek az şeyin olduğunu

göstermektedir.

İşte burada “kötü adam AB” söylemi Avrupalı siyasetçilerin yardımına

koşmaktadır. Seçmenlerin karşısına acı reçetelerle çıkmak zorunda kalan ulusal

siyasetçiler refah devletine yönelik kısıtlayıcı reformları hayata geçirmek için AB

söylevi arkasına gizlenmekte ve imkân buldukça suçu AB’nin üzerine atmakta bir

sakınca görmemektedirler (Moravcsik, 1998: 154). AB söylevinin ardına saklanan

Avrupalı siyasetçiler, bu sayede, hem demokratik tepkilerden kurtulmakta hem de

icraatlarının görünürlüğü azaltarak oy kayıplarını önlemektedirler. AB ise Avrupa

devletlerinin gündelik siyasal söylevlerinin en önemli unsurlarından biri haline

gelmektedir. Dahası seçmenler, refah devleti uygulamaları konusunda önceliklerini

korudukça, yerel siyasetçilerin refah devleti reformları için AB’yi günah keçisi

olarak kullanmaları da devam edecek gibi görünmektedir.

Elbette ki, işler her zaman seçkinlerin talepleri doğrultusunda

gitmemektedir. Demokrasinin gereği olarak, daha önce bahsettiğimiz, sistemik

104

Page 124: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

katılıklar kimi zaman sürecin halk lehine işlemesini sağlamaktadır. Ancak yine de,

sistemin seçkinler lehine dengesi taleplerin, özellikle halk açısından, gittikçe daha

az oranda karşılanması anlamına gelmektedir. Refaha yönelik taleplerinin

karşılanmasındaki aksaklıklar ise halklar tarafından “çıktı hatası” (Easton, 1965:

60–61) olarak algılanmakta ve toplumsal huzursuzluklara sebep olmaktadır.

Toplumsal dönüşümün yarattığı yeni ihtiyaçlar ve hizmet talep edenlerin

sayısındaki artış da refah devleti hizmetlerinin görünürdeki cömertliğini azaltarak

(Castles, 2004: 36) huzursuzlukların daha da şiddetlenmesine neden olmaktadır.

Ancak buradaki asıl sorun bahse konu çıktı hatasından kimin sorumlu

tutulabileceğidir. Halklar sorumluluğu AB söylevinin arkasına saklanan yerel

siyasetçilerine yükleyememekte; AB’den ise münhasır kurumsal yapısı nedeniyle,

ulusal siyasetçiler tarafından yüklenen, sorumluluklar konusunda hesap

soramamaktadırlar. Böylece, “çıktı hatası” konusunda yerel siyasetçilerle ile Birlik

arasındaki paslaşma, Weber’ci öngörüler doğrultusunda, ciddi meşruiyet sorunları

yaratmaktadır. Kleinmann’ın konuyla ilgili tespiti görüşümüzle koşuttur:

“Yönetişimdeki güncel gelişmeler çok daha kurnazca ve

karmaşıktır. Eğer eğilimler... bir tehdit oluşturuyorsa, bu devlet ve

bürokrasilerden ziyade demokrasinin kendisinedir.

...

Küreselleşme eğilimiyle çok katmanlı yönetişime yöneliş ve

seçmenler, siyasiler, ulusal bürokrasiler ve çıktılar arasındaki

zayıflayan bağlar demokrasi ve hesap verebilirlik için çok zararlıdır.

105

Page 125: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Bu husus, AB kurumlarının öncelikli “meşruiyet açığı” sorununu

kapsamakta, ama onu da aşmaktadır.”(Kleinmann, 2002: 80)

Sonuçta halklar, sorumlu olarak sunulan ancak hesap soramadıkları kötü

adam AB’den30, zaten var olmayan, desteklerini gün geçtikçe daha da geri

çekmektedirler. Yani Avrupalı siyasetçiler, AB’yi günah keçisi olarak kullanarak,

kısa dönemli ulusal kamu desteklerini kaybetmemek uğruna uzun dönemli

hedefleri olan Avrupa bütünleşmesine yönelik kamu desteğini kendi elleriyle yok

etmektedirler (Moravcsik, 1998: 156). Deutsch da sistemin bu tür bir baskı altına

girebileceği belirtmiştir. Deutsch’a göre uzun dönemli ekonomik gerileme veya

durgunluğun hükümet ve siyasi seçkinlerin talepleri karşılama sığalarını azaltarak

amalgam güvenlik topluluklarını zayıflatacak veya yok edecek ayrıştırıcı güçleri

ortaya çıkarabilecektir (Deutsch et.al.,1957: 63, 139).

Böylece küreselleşme ve yaşlanmanın refah devleti üzerindeki çifte gerilimi

sadece ulus devletleri baskı altına almamakla kalmamakta; bütünleşmenin

“İdeoloji Açığı”nı (Marfleet, 2001: 79) da derinleştirmektedir. Çünkü Avrupalı

halklar, bir yandan ulus devletlerin ideolojilerinin benzerini yaratarak halkı

kazanmaya çalışan, diğer yandan seçkinlerinin çıkarları doğrultusunda

küreselleşmeyi destekleyen ve böylece örnek aldığı ulusal ideolojilerin en önemli

parçası olan refah devletini (Morgan, 2005: 80) yozlaştıran çelişkilerle çevrelenmiş

bir Birlikle karşılaşmaktadırlar. 1980’lerden bu yana yapılan anketler, bu çelişkiyi

desteklercesine, Avrupa bütünleşmesi ve Birliğin sosyal politika alanlarına

genişlemesi gibi konularda kamu desteğinin, özellikle de gelişmiş refah

30 Kamu desteği sadece AB’den değil, ulusal demokratik kurumlardan da çekilmektedir (Supra: 118).

106

Page 126: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

devletlerinde, gittikçe düştüğünü göstermektedir. Bu da, Habermas’ın da belirttiği

gibi (Morgan, 2005: 79–80), bütünleşme sürecinin, halkın gözünde, haklı kılınması

ihtiyacını şiddetlendirmiştir.

Özetle Avrupa’da meşruiyet açığının derinleşmesinin sebebi, siyasal

sistemlerin kimi zaman yaygın değil yoğun destekle de yaşamlarını

sürdürebilmeleridir (Easton, 1965: 167). Avrupa Birliğinin de içerisinde bulunduğu

bu tür bir varoluşta, halkların taleplerini karşılama yeteneğinin ve dolayısıyla da

desteklerinin yitirilmesine rağmen, siyasi sistem seçkinlerin taleplerine cevap

verebildiği ve desteklerini aldığı için varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Avrupa’da da halkların bütünleşmeye desteği her geçen gün azalırken sistem

siyasal seçkinlerce ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak Avrupa’da seçkinler ile

halkın bütünleşmeye yaklaşımları arasındaki farklılık artık siyasal bir güç haline

gelmiştir (Hooghe ve Marks, 2005: 7). Seçkinlerin ve halkın karşılıklı taleplerini

karşılamak için kurulan Birliğin yine bu tarafların taleplerinin karşılanmasıyla

korunabileceğinin bilincinde olan “endişeli Avrokratlar halk Avrupalı hissetmedikçe

bütünleşmenin ekonomik ve siyasi alanlarda zorlanmasının sınırları olduğundan

korkmaktadırlar” (Morgan, 2005: 79).

2. AYRIŞMA KURAMI

Gerçekten de Avrokratların korkularında haklı olmalarını gerektiren sağlam

nedenler bulunmaktadır. Bütünleşme yazınındaki genel kabulün aksine

bütünleşme geri döndürülemez bir süreç değildir. Oysaki Yeni-İşlevselcilik

bütünleşmenin geri döndürülemezliğine vurgu yapmaktadır. Bu kavramın

oluşturulmasında rasyonel insan davranışı esas alınmıştır (Wiener ve Diez, 2004:

107

Page 127: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

55). Yani bütünleşmenin artan yararlarının ve aksine çevrilmesinin yaratacağı

zararların farkında olan bireyler bütünleşmenin sürekliliğini destekleyeceklerdir.

Böylece sistem kendi varlığını koruyacak bir işlevsellik gösterecektir. Hâlbuki

insanların talepleri ve siyaset her zaman rasyonel değildir; hatta kimi zaman

tamamen duygusal eğilimlere dayanırlar (Wiener ve Diez, 2004: 47; Easton, 1965:

50). Yine kuramsal bir hata da sistemdeki tüm unsurların sistemin varlığını

sürdürmesi amacıyla işlediğidir (Easton, 1965: 105). Bütünleşme kuramları

tarafından gözden kaçırılan bir unsur da, Keynes’ciliğin Yeni Liberalizm tarafından

tasfiyesi gibi, “dışsal şoklar“ın bütünleşmeye etkileridir (Wiener ve Diez, 2004: 56).

Öyleyse bütünleşme kuramlarının temel sorunu aslında bütünleşmenin

dinamiklerinin açıklanmasındaki yetkinlikleri değil, ayrışma sürecinin gerçek

gücünü gözden kaçırmalarıdır. Hâlbuki Schimitter’in de vurguladığı gibi “Kapsamlı

bir bütünleşme kuramı potansiyel olarak bir ayrışma kuramı da olmalıdır.

Sadece ülkelerin neden çabalarını daha geniş görevler içinde eşgüdümlemeye ve

ortak kurumlara daha fazla yetki aktarmaya karar verdiklerini değil; fakat aynı

zamanda neden bunu yapmadıklarını ya da bunu yaptıktan sonra bu tür

düzenlemelerden neden ayrıldıklarını da açıklamalıdır” (Wiener ve Diez, 2004: 47).

Bu açıdan bakıldığında Avrupa bütünleşmesinin devamlılığı, tüm diğer siyasal

sistemlerde olduğu gibi, kendisine yönelen talepleri karşılama gücüne bağlıdır.

Easton’a dayanan, Lindberg de sistemin gelişmesi, durağanlaşması ya da

dağılmasının sistemin işlevselliği ya da kurumsal yapısına değil, aslında kendisine

ulaşan taleplere ve kamu ile seçkinlerin sağladığı “sistemik desteğe” bağlı

olduğunu belirtmiştir (Pentland, 1965: 115).

108

Page 128: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Gerçekten de AB’nin meşruiyetini sağlayan tek şey, aslında uğruna

yaratıldığı hususlardaki, başarımıdır (Säuberlich, 2001: 2; Nicolaїdis, 2004: 103).

AB açısından bu, daha önce pek çok defa vurguladığımız gibi, refah üretimi

(Şekil III-1); yani üstün ekonomik büyümedir. Deutch AB gibi amalgam

bütünleşmelerin başarısı için “daha kuvvetli ve taltifkâr ekonomik bağlar veya

müşterek kazanç beklentisi”ni ve “en azından bazı katılımcılar açısından üstün

ekonomik büyüme”nin şart olduğunu belirtmiştir (Deutsch, 1968: 155). Böylece

amalgam güvenlik topluluklarının olumlu ve olumsuz koşulların hassas bir

dengesinde varolabileceği sonucuna varmıştır (Deutsch et.al., 1957: 59).

Şekil III–1 AB’nin Geleceğine En Çok Neyin Yararı Dokunur

51%

26%

25%

22%

19%

9%

Daha iyi hayat standartları

Avro'nun tüm üye ülkelereyaygınlaştırılması

Ortak Anayasa

Ortak lisan

İyi belirlenmiş dış sınırlar

Ortak ordu

Kaynak: (Eurobarometer, 2006: 38)

Ancak günümüzde Avrupa refah bütünleşmesinin varlığını destekleyen

uluslararası ekonomik koşullar ortadan kalkmıştır. Böylece Avrupa

bütünleşmesinin sürekliliğini sağlayan hassas denge artık kaybolmuştur.

109

Page 129: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Kleinmann’ın belirttiği gibi bütünleşme taraftarları on yıllarca ekonomik

bütünleşmeyi Avrupa’nın siyasal bütünleştirilmesi projesinde basamak olarak

kullanmışlardır. Fakat, bu güne kadar başarı getiren bu strateji artık tersine

dönmüştür. Halihazırdaki bütünleşmenin derinliği (tek para birimi) sadece sosyal

gerginlikler yaratmakla kalmamakta, fakat vatandaşlık, kimlik ve demokrasi

konularında da ciddi soru ve sorunlara yol açmaktadır (Kleinmann, 2002: 161-

162).

Bu durumda, ekonomik karşılıklı bağımlılık bütünleşme sürecini

destekleyecek değil, olumsuz bir iletişim akışı sağlayacak biçimde çalışmaya

başlamıştır. Çoğulcular da, Yeni-İşlevselciler tarafından siyasi birliğin temeline

yerleştirilen ekonomik bütünleşmenin, aslında sadece iletişim akışı üzerine olumlu

etkide bulunduğu sürece etkin olabileceğini (Pentland, 1965: 43) savunmuşlardır.

İletişimin karşılıklı olumsuz mesajlar taşır hale gelmesi ayrıştırıcı etki yaratacaktır.

Böylece, İşlevselcilerin öngördüğü gibi, ekonomik olumsuzluklar insanın rasyonel

refah odaklı yanının katılaşmış kurumsal yapılara açtığı savaşta (Pentland, 1965:

73), ancak bu sefer bütünleştirici değil, ayrıştırıcı etkiler yaratacaktır. Çünkü

kişilerin bağlılıkları erekselliklere değil temel maddi ve sosyal ihtiyaçlarını

karşılayan kurumlara yönelir (Pentland, 1965: 85) ve AB artık refahın odağındaki

kurum değildir.

Burada ayrışmanın refah açısından daha olumsuz sonuçlar yaratacağı

yönündeki savın ele alınmasında yarar vardır. Rasyonel bakışın gözden

kaçırdıklarını aslında bütünleşmenin asli kuramcısı olan Haas çok güzel biçimde

açıklamıştır:

110

Page 130: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

“Eğer aktörlerin temelde istatistikî öngörüler ve birliğin

sorunlarına göre davranışlarını belirlediklerini varsayarsak, saf

ekonomik kuramın görevimizde bize büyük faydası dokunabilir. Fakat

refaha yönelik fayda ve sorunlar, ortak pazarı şekillendiren ekonomi

yöneticileri veya siyasetçiler tarafından, nadiren bu açıdan görülür.

Onlar için önemli olan -saf ekonomik terimlerle incelendiği biçimiyle-

refahın kendisi değil ideolojik etkenlerle harmanlanmış ve siyasi

münasipliğin gerekliliklerince etkilenmiş kavrayışın terimleriyle

algılanan refahtır.” (Haas ve Schimitter, 1964: 707)

Asli aktörler (doğru veya yanlış) refahlarının azaldığını düşünmeye

başladıklarında siyasi ayrışmanın ortaya çıkması neredeyse kaçınılmazdır (Haas

ve Schimitter, 1964: 708). Haas’ın da ifadesiyle “Pragmatik çıkarlar, sırf yararcı

oldukları ve derin ideolojik ve felsefi bağlılıkla desteklenmedikleri için, geçicidir.

Sadece zayıf olarak benimsendikleri için kolaylıkla harcanabilirler. Ve pragmatik

çıkarlardan kaynaklanan ve bunların üstüne inşa edilen bir siyasi süreç aksine

çevrilebilir kırılgan bir süreç olmaya mahkumdur” (Haas ve Schimitter, 1964: 708).

Sonuçta, “üyeler rejimin çıktılarından tatminsizlik duyduğunda, belki başta

otoriteleri suçlayabilirler; ancak çıktıların haklı olarak değerlendirilen beklentileri

karşılamakta yetersiz kaldıklarında veya rejimin sonucu olarak görülmeye

başlandıklarında üyelerde rejimin yapısı ve normlarının kendisini değiştirme isteği

baş gösterir. Eğer buna erişmeyi yada zamanla istenen değişiklikleri

gerçekleştirmeyi mümkün göremezlerse, son çare olarak bazı üyeler siyasi

topluluğu mevcut yapısıyla sürdürmenin istenilir olup olmadığı sorusuna

111

Page 131: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sürüklenebilir” (Easton. 1965: 321). Bahse konu çözülme süreci, Yeni-İşlevselci bir

kavram olan, “spill-back” etkisiyle bütünleşmenin kurumsal yapısına da yayılacaktır

(Wiener ve Diez, 2004: 57).

Zaten Hooghe ve Marks da Avrupa’da gelişen seçkin/halk gerilimi, kimlik

siyaseti ve popülizm eğilimlerinin birbirlerini destekleyici; ancak bütünleşme

sürecini engelleyici etkiler yaratmaya başladığını ve bu etkilerin gelecekte de

şiddetleneceğini belirtmektedirler. Her ne kadar bizim kuramımızdaki gibi nihai bir

ayrışma süreci öngörmemiş olsalar da, Hooghe ve Marks bu eğilimlerin: (1)

uluslararası müzakerelerde müstesna (“opt-out”) ve “derogation” alımıyla

kilitlenmeler (2) uygulamada mevzuatın çiğnenmesi ve (3) karşılıklı güvensizliği

artırarak; AB’de (kuramımızdaki nihai ayrışmayla uyumlu olarak

değerlendirdiğimiz) kurumsal ayrışmalara neden olacağını öngörmektedirler

(Hooghe ve Marks, 2001: 7–8). Dahası popülizmin yükselmesi şu gerçeği ortaya

çıkarmaktadır: “[Avrupa] Ekonomik gelişim sürecinin karşılıklı bağımlılıktan

tedricen bütünleşmeye ilerleyeceği fazlasıyla basit bir çıkarsamadır. Karşılıklı

bağımlılık ulusal bir siyasal irade vasıtasıyla [kolaylıkla] reddedilebilir” (Milward,

et.al., 1995: 8).

3. AYRIŞMA OLGUSU

Avrupa bütünleşmesinde ayrışma süreci öncelikli olarak meşruiyet krizi

daha sonra da yükselen milliyetçilik (ulus devletlerinin yükselen meşruiyeti) olarak

kendini göstermiştir. “Meşruiyet açığı” sorununun ilk emareleri 1990’ların başında,

Maastricht Antlaşmasının zorlu imza süreci ve Tek Pazarın tamamlanması

aşamasında görülmeye başlanmıştır (Cohen-Tanugi, 2005: 60). ATS’ne kadar

112

Page 132: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa bütünleşmesi ulusal hükümetler egemenliğinde sınırlı alanlarda yürütülen

teknokratik bir projeydi. Ancak Maastricht Antlaşması bu duruma son vermiştir

(Hooghe ve Marks, 2001: 10). Maastricht Antlaşmasının 1992 Temmuzunda

Danimarkalılarca reddedilmesi Avrupa seçkinleri arasında bir şok dalgasının

yayılmasına neden olmuş; endişeler Eylül 1992’de Fransa’daki kıl payı zaferle

daha da kuvvetlenmiştir. Dahası kamuoyu yoklamaları, eğer kendi önlerine

sunulsaydı, Alman ve İngilizlerin de Antlaşmayı reddedeceğini göstermiştir

(Hooghe ve Marks, 2001: 10).

Asıl kriz ise Anayasal Antlaşma referandumunda AB’nin iki kurucu

üyesinden (Fransa ve Hollanda) gelen “Hayır” oylarıyla patlamıştır. Anayasal

Antlaşma metninin karşısına dikilen “hayır” oylarının temelinde ekonomik ve sosyal

sorunların siyasallaşması yatmaktaydı. Gerek Fransız gerekse de Hollanda halkı

aslında antlaşma metnine değil evlerinde yaşadıkları ekonomik ve sosyal

sorunların sorumlusu olarak gördükleri bütünleşmenin hedeflerine hayır demiştir.

Bu olay Avrupa bütünleşme sürecinin içindeki krizin hem gözler önüne

serilmesine, hem de daha da derinleşmesine sebep olmuştur (Cohen-Tanugi,

2005: 56-60).

Kamuoyu yoklamaları meşruiyet kaybının temelinde AB’nin yaratıldığı

amaçtaki; yani refah üretimindeki başarısızlığında olduğunu açıkça

göstermektedir. Sıradan bir Avrupalının AB’den beklediği şey açıkça istihdam

yaratılmasıdır (Economist, 2004a: 1). Ancak, daha önce açıkladığımız gibi

küreselleşme ve yaşlanma sorunlarının bütünleşik gücü, istihdam sorununun ne

ulusal ne de bütünleşme seviyesinde çözümünü imkânsız kılmaktadır. Böylece

113

Page 133: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa ekonomileri dibi olmayan bir girdabın içine düşmektedirler. Ekonomik

büyümenin zayıf olması istihdam açığına, istihdam açığı sosyal harcamaların

artmasına, sosyal harcamaların artması vergilerin artması ve ekonomik büyümenin

azalmasına; tüm bu ekonomik girdap sosyal rahatsızlıklara, sosyal rahatsızlıklar

meşruiyet sorununa, meşruiyet sorunu milliyetçiliklerin yükselmesine ve

milliyetçiliklerin yükselmesi ise yine sosyal rahatsızlıklara uzanan sosyal bir

girdaba neden olmaktadır.

Kamuoyu yoklamalarının gösterdiği başka bir gerçek de Avrupalı

vatandaşların artık AB vatandaşı olmaktan artık eskisi kadar memnun

olmadıklarıdır. Yakın zamanda gerçekleştirilen bir kamuoyu anketi Avrupa

vatandaşlarında sadece %39’unun Birlikte işlerin yolunda gittiğini düşündüğünü

göstermiştir (Eurobarometer, 2006: 18). Avrupa vatandaşlarının %49’u Birliği

“Teknokratik”, %43’ü ise ”Etkin Olmayan” bir teşkilat olarak nitelendirmiştir

(Eurobarometer, 2006: 23). Başka bir kamuoyu yoklaması ise, eğer AB ortadan

kaybolursa, bunun kayıtlı AB seçmenlerinden neredeyse yarısının umurunda

olmayacağını ya da bundan “çok büyük bir rahatlama” duyacaklarını ortaya

koymuştur (Eurobarometer, 2001). Bu da üye ülkelerde AB’den ayrılmanın neden

çoğunluk partilerinin siyasetçileri tarafından bile konuşulur hale geldiğini

açıklamaktadır. Moravcsik’in ifadesiyle:

“Nesillerdir ilk defa, aşırı sağ ve solun dışında Avrupa

seçkinleri ve halkı Avrupa bütünleşmesine yönelik önemli adımların

istenilirliği konusundaki tereddütlerini ifade etmektedirler. General

Charles de Gaulle’ün döneminden bu yana Avrupalı siyasetçiler

114

Page 134: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

demokratik hesap verebilirlik ve ulusal egemenlik gibi temel konuları

bu kadar açık tartışmamışlardı. Kamu ve seçkinlerin görüşlerinin

kutuplaşması bütünleşmeyi son otuz yıldır destekleyen yaygın

uzlaşıyı aşındırıyor gibi görünmektedir” (Moravcsik, 1998: 3–4).

Ancak bu eğilim Hooghe ve Marks’ın öngördüğü gibi sadece müzakerelerin

zorlaşması ya da kurumsal yapı açısından değil, bütünleşmenin devamlılığı

açısından gerçek bir tehdit haline gelmiştir. Zorlu bir ekonomik dönemden geçen

ve sevgili “Avrupa Sosyal Modeli”nin aşındığını gören Avrupa vatandaşları suçu

açıkça AB’de görmeye başlamışlardır (Economist, 2004a: 1). Hatta bu eğilim öyle

güçlenmiştir ki, Avrupa bütünleşmesinin son eseri olan Anayasal Antlaşmaya

Birlikten ayrılmaya yönelik bir madde (“Treaty Establishing a Constitution for

Europe”, 2004: Madde I–60) eklenmek zorunda bile kalınmıştır.

Her ne kadar siyasal sistemlerin talepleri karşılama sığalarının aşıldığı ve

çözülmenin başladığı kopma noktalarını belirlemek mümkün olmamaktaysa da

(Easton, 1965: 37), Avrupa’da ayrışma sürecin refah kaybının iyice şiddetlendiği

2035 yılından sonra hızlanmasını beklemeliyiz. Bizimki kadar iyimser (!!!) olmayan

ama aynı temellere dayanan benzer bir tahmine “Central Intelligence Agency”

(CIA) raporunda (Christian, 2007) rastlamaktayız. CIA, AB’nin ayrışma tarihi olarak

2020 gibi çok daha erken bir tarihi telaffuz etmektedir. ABD’nin Avrupa’nın

gelecekteki ayrışmasına inancının, geçmişte bütünleşmesine olan inancı kadar

sağlam olduğu kesindir. Çünkü Amerikan Ulusal Stratejik Araştırmalar Enstitüsü

de benzer görüşünü, ki burada da tahmin 2015 yılıdır, şöyle ifade etmektedir:

115

Page 135: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

“Soğuk savaşın sonundan bu yana, Avrupa Birliği ülkelerinde

hem milliyetçilik hem de bölgeselcilik açıkça yükselmiştir. Asli üyeler

arasında, bu eğilim İngiltere, Fransa ve İspanya ve İtalya’da özel bir

güç sergilemiştir. Buna rağmen, Fransa Almanya’ya bağlı kalarak,

AB’nin zorunlu özünü teşkil etmektedir. Franko-Alman ilişkisi gelecek

on yılda gerginleşse de, dayanacak hatta gittikçe güçlenecek

görünmektedir. Fakat milliyetçilik ya da bölgeselciliğin İngiltere,

İspanya ve İtalya’da daha da güçleneceği gösteren emareler vardır.

[Bu olgulardan] biri ya da ikisi beraber AB’nin bütünlüğünü

bozabilir hatta sona bile erdirebilir.

Ulusal gurur ya da sosyo-ekonomik çıkarlar bir veya daha

fazla AB üyesini Birlikten ayrılmaya kışkırtabilir. Her ne kadar uzak bir

ihtimal olsa da, bu tür bir hareketin İngiltere’de çoğunluk desteğini

kazanabileceği şansı gözden uzak tutulamaz. İngiltere’deki böyle bir

tepki bir veya birkaç İskandinav ülkesini de etkileyebilir. Bir veya

birkaç üyesinin ayrılışı AB’nin dağılmasına neden olmayabilir… Fakat

asli bir AB üye ülkesinin ayrılışı, Avrupa birliği rüyasının ölümüne

kadar gidebilecek, zincirleme bir tepkiye neden olabilir.” (Institude for

National Strategic Studies, 1996: 14–15) 31

31 Schimitter ayrışmanın genellikle bölgesel bütünleşmeden yeterli fayda sağlayamayan uluslardan

sadece birinin tepkisiyle zincirleme bir tepki gibi aniden ortaya çıktığını belirtmektedir (Bakınız

Wiener ve Diez, 2004: 65). Bu durumda, Avrupa’nın ayrışması 2035’den önceki bir tarihte de

116

Page 136: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Avrupa’nın ayrışmasında 2035 yılına yönelik iyimserliğimizin nedeni, Avrupa

içindeki çatışmanın henüz mevcut karşılıklı bağlılıkların koparılıp atılmasını

sağlayacak kadar güçlü olmadığı yönündeki kanımızdır32. Ancak milliyetçilik olarak

adlandırdığımız toplumsal merkezkaç kuvvetlerinin baskı altında tutulmasının

imkânsızlığı (Easton, 1965: 251) Avrupa’da her geçen gün daha da bariz hale

gelmektedir. Çünkü daha önce Avrupa’da toplumun geneline fayda sağlayan

bütünleşmeye karşı mağdur olanların yarattığı ayrıştırıcı milliyetçi ittifaklar nispeten

zayıfken (Mally, 1973: 159); günümüzde bütünleşme mağdurları, dolayısıyla da

milliyetçi ittifaklar, çoğunluğu oluşturmaktadır. Zaten Anayasal Antlaşmanın

reddiyle başlayan kriz ekonomik başarısızlık kadar kimlik sorununa da

dayanmaktaydı (Cohen-Tanugi, 2005: 61). Bu kapsamda, Avrupa’da ayrışma

sürecinin, ekonomik krize koşut olarak gelişen kimlik krizi; dolayısıyla da popülizm

ve milliyetçiliğin yükselişiyle koşutluk göstermesi beklenmelidir.

Olağan şartlar altında (ve elbette Avrupa’da da) ulusal gurur ülkenin

ekonomik başarısı, vatandaşlarının yararlandığı refah ve artan güç hissinden

kaynaklanır (Huntington, 2004: 121). Ancak Avrupa halklarının duyduğu

güvensizlik hem ulusal gururlarının hem de güvenlerinin aşınmasına neden

olmaktadır. Böylece, merkez siyasetçilerin sorunlarına çözüm üretmesinden ümit

kesen, Avrupalılar kendilerine kurtuluşu vaat eden (Ropp, 2005: 3) popülist liderleri

gerçekleşebilir. Ancak bu tür ani bir kopuşun tam olarak ne zaman olacağını öngörmek pek olası

değildir.

32 Her ne kadar burada Avrupa halklarının usdışı davranışı kabul ediliyor gibi görünse de aslında bu

ussallığın çok kısa süreli olmasından, yani basitçe halkın öngörü eksikliğinden kaynaklanan bir

usdışılıktır. Rousseau’nun ifadesiyle “Halk, doğası gereği her zaman iyiyi ister; ama yine doğası

gereği iyiyi her zaman göremez” (Rousseau, 1996: 77-78).

117

Page 137: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

izlemeye başlamışlardır. Popülizmin yükselişi açısından küreselleşme ve

bütünleşmenin Avrupa’da temsili demokrasi kurumlarına ve ulusal gururlara verdiği

zarar dikkate değerdir. Avrupa halklarının demokratik kurumlara güveni inanılmaz

derecede azalmıştır. Avrupa vatandaşların sadece %16’sı partilerine güvenirken,

ulusal parlamentolara güven %35’te kalmakta; ulusal hükümetlere güven de genel

olarak %30’larda bulunmaktadır. AB’nin kurucu ülkeleri arasında ulusal gurur ise,

ABD’deki %87 ve BK’daki %83 oranlarının aksine, %30 ila %15 arasındadır

(Huntington, 2004: 73).

Tablo III–2 2004 Yılında AB-15 Ülkelerinde Kurumlara Güven

AB–15

Partiler %16

Parlamentolar %35

Hükümetler %30

Hukuk Sistemi %48

Televizyon %54

Ordu %63

Polis %65

Kaynak: (Eurobarometer, 2004: 16-17)

Bu şartlar altında, Avrupa’da sağ kanat popülist partiler, demokrasinin

liberal ve hoşgörülü ruhuna aykırı şekilde, ırkçı ve yabancı düşmanı söylevlerini

demokrasi ve ulusal egemenlik söylevlerine oturtmayı başarmışlardır33 (Howard,

33 Dünya’da barış ve tarafsızlığın kalesi olarak bilinen İsviçre’de bile ülkenin en büyük partisi olan

İsviçre Halk Partisi’nin hazırladığı ırkçı yasalar o kadar dikkat çekti ki, BM konu hakkında açıklama

talep etti. Bahse konu yasaların tonu o kadar sert ki, yasalar Nazi dönemindeki “Sippenhaft”

118

Page 138: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

2000: 29–30). Bu söylevin şampiyonlarından biri olan Haider’in partisinin

Avusturya’da hükümet koalisyonuna katılımı, Avrupa’da ırkçılığın geçmişteki gibi

demokrasinin tepesine yeniden nasıl yükselebileceğinin açık bir örneğidir34.

Aslında bu Yeni-İşlevselciliğin “siyasallaşma” olarak tanımladığı bilindik bir

süreçtir. Bahse konu süreç Haas ve Schimitter tarafından aktörlerin başlangıçta

“tartışmalı olmayan” ya da “teknik” olarak kabul edilen amaçlarının tedrici

siyasallaşması (Haas ve Schimitter, 1964; 707) olarak tanımlanmıştı. Avrupa’da

yükselen milliyetçilik ve popülizmi bu açıdan, teknik ya da refah odaklı

“başarısızlıklar”ın, bu defa bütünleştirici değil ayrıştırıcı biçimde, siyasallaşmasıdır.

AB’nin kurucuları Avrupa Kimliğini bütünleşmenin doğal bir sonucu olarak

görmüşlerdi. Ancak başarısızlıklar sonucu bütünleşmenin olumsuz bir biçimde

siyasallaşması bütünleşmenin gelişmesinin önünü açıkça kapatmıştır (Hooghe ve

Marks, 2001: 51). Schimitter de bu hatayı kabul etmiş ve bu olgunun gerçek

niteliğini şöyle ifade etmiştir: “Son olarak, Yeni-İşlevselciler siyasallaşmanın rolünü

yanlış yargılamışlardır. “Olması” gerekenden çok sonra gelmekle kalmamış; fakat

geldiğinde, bütünleşme taraftarı olmaktan çok karşıtı olduğunu göstermiştir.

Dahası, Avrupa çapındaki partilerin rolünü kuvvetlendirmek yerine, onları

uygulamalarına benzetiliyor. Bu tür ırkçı yasalar Avrupa’nın her yerinde çıkmaya devam ediyor ve

yükselen geleneksel Avrupa ırkçılığının çirkin yüzünü açıkça ortaya seriyor. 34 Hatırlayacağımız gibi Avrupa’da Faşist ve Nasyonal Sosyalist totaliter devletler de halkların

dikkatlerini kapitalizmin yarattığı sıkıntılara karşı demokratik ve reformcu taleplerden, yabancılara

düşmanlık gibi tali konulara kaydırarak sosyal sorunları ertelemeye gitmişlerdi (Infra., s. 7).

Analojiyi daha ileri taşıyacak olursak, bu eğilimin geçmişte kitlesel savaşlara yol açtığı gibi bu gün

de önemli çatışmalar ve bloklaşmalar yaratma sığası bulunmaktadır.

119

Page 139: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

zayıflatmış ve ulusal parti sistemleri üzerinde ayrıştırıcı etki yaratmıştır” (Wiener ve

Diez, 2004: 56).

Nüfus sorununun çözümünde yardımcı bir unsur olarak görülen göç de

Avrupa’da yabancı düşmanlığını kitleselleştirmiştir. Kitleselleşen milliyetçilik ve

yabancı düşmanlığı “11 Eylül” saldırısının ardından kendini daha açık biçimde

ortaya koymaya başlamıştır (Wattenberg, 2004: 193; EUMC, 2002: 5, 13). Bu

açıdan yükselen milliyetçi saldırganlığın, istihdam hırsızları olarak görülen,

yabancılara yönelmesi manidardır. Kamuoyu yoklamaları da yabancı

düşmanlığıyla işsizlik korkusu, yaşam şartlarından tatminsizlik ve gelecek korkusu

gibi ekonomik olguların (başarısızlıkların) ilişkisini (Eurobarometer, 1997: 1–3)

gözler önüne sermektedir. Elbette kitleselleşen bu duygular ulusal ve Avrupa

siyasal süreçlerini de etkilemektedir. Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme

Merkezi (“European Monitoring Centre on Racism and Xenophobia”, EUMC)

raporunda bu olgu şöyle ifade edilmektedir: “Üye ülkeler yeni mevzuatlarında yeni

göçmenlerin, siyasi nedenlerden ziyade ekonomik sebeplerden dolayı, hoş

karşılanmayacağı yönünde mesajlar vermektedirler. Bu pek çok sektörde artan,

ancak içeriden karşılanamayan işgücü ihtiyacıyla uyuşmamaktadır. Dahası eşlik

eden göçmen karşıtı siyasal söylev Avrupa’da ayrımcılıkla mücadele eden ve

farklılıkları savunanlar için işleri iyice zorlaştırmaktadır” (EUMC, 2005: 3).

Avrupa’da yapılan kamuoyu yoklamaları Avrupa’da halkın %33’ünün kendini

“oldukça ırkçı” veya “çok ırkçı”; toplamda ise %66’sı35 gibi şok edici bir oranının da 35 Şekil III-2’de görüldüğü gibi aslında bu oran Batı Avrupa ülkelerinde neredeyse %80’lere varan

seviyelere kadar çıkmaktadır. Ortalamanın düşmesinin asıl sebebi İspanya ve Portekiz gibi karma

kültürlerden gelen ve doğal olarak daha hoşgörülü toplumlardır.

120

Page 140: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

kendini “ırkçı” olarak tanımladığını göstermiştir (Eurobarometer, 1997: 1). Bu

rakam gerçekten de inanılmazdır ve Avrupa’daki ırkçılık tehdidinin açık bir

kanıtıdır. Daha da korkuncu AB’nin Avusturya vakası gibi durumlarda gösterdiği

tepkinin milliyetçilik ve ırkçılığın daha da yükselişe geçmesine neden olabileceği

gerçeğidir (Howard, 2000: 26). Kaldı ki, Avrupa’da ekonomik milliyetçilik de

yükseliştedir. 2005’ten bu yana Avrupa üye ülkeleri, Hooghe ve Marks’ın

öngörüsüne uygun olarak, uygulamada mevzuatı çiğneyerek Tek Pazarın

derinleştirilmesini engellemektedirler (Congressional Research Service, 2006:

CRS–2). Avrupa siyasetindeki bu bütünleşik milliyetçi eğilim Avrupa

bütünleşmesinin sadece faydacı ve teknokratik temellere dayanacak biçimde

geliştirilmesinin tehlikelerini açıkça ortaya sermektedir (Telò, 2006: 189).

Şekil III–2 AB-15’te Irkçılık (1997 Yılı)

8 16 922

5 2 2 3 6 8 4 12 10 142 9

2632

21

33

2612 16 14

21 2420

3125

28

1624

3427

35

27

46

33 31 25

3134

32

4043 32

4033

32 2535

19 24

54 49 5843 35

45

17 22 2642 34

0%10%20%30%40%50%60%70%80%90%

100%

Alman

ya

Fransa

İtalya

Belçika

Hollan

da

Lüks

embu

rg

İspan

ya

Portek

iz

Yunan

istan

İngilte

re

İrland

a

Danim

arka

Finlan

diya

Avustu

ryaİsv

AB-15

Çok Irkçı Oldukça Irkçı Biraz Irkçı Irkçı değil

Kaynak: (Eurobarometer, 1997: 2)

121

Page 141: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Milliyetçi yükselişe karşın Avrupa Kimliğinin öne sürülmesi ise imkânsızdır.

Çünkü Avrupalılık ulusal kimliklere alternatif oluşturabilecek değerlere sahip

değildir ve bu yüzden ortaya konacak bir Avrupa kimliği ulusal kimliklerle benzer

değerlere sahip olmak zorundadır. Kaldı ki tüm kimlikler farklılaşma sürecine

gereksinim duyar (Huntington, 2004: 26) ve ortak Avrupalılık kimliğine de her

zaman “diğerleri”nin varlığı eşlik etmiştir (Wiener ve Diez, 2004: 167). Diğeri kimi

zaman Türkler, kimi zaman Sovyetler Birliği, kimi zaman İslamcı kökten dincilik ve

kimi zaman da Amerikan serbest kapitalizmi olmuştur. Dolayısıyla Avrupa kimliği,

ulusal kimliklerin içinde bulunan, şovenizm ve yabancı düşmanlığından payını

almak zorundadır (Marfleet, 2001: 79–80). Ulusal kimliklere koşut bir Avrupa

“milliyetçiliğinin” en açık örneği Türkiye’nin üyelik sürecidir. Türkiye’nin üyelik

süreci, Avrupa kimliği açısından “diğeri” olarak, Avrupalı siyasetçiler tarafından

sürekli kullanılmaktadır. Bu kapsamda, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığındaki

yükseliş ulusal seviyelerde; Avrupa’nın “diğerleri”nden biri olan Türkiye

Cumhuriyetine üyelik süreci içerisinde geliştirdiği tutum ise bütünleşme

düzleminde şovenizmin açık göstergeleridir.

Avrupa kimliğinin ulusal milliyetçiliklerden devraldığı başka bir sorun da

Avrupa içindeki bölünmelerdir. AB, ülkelerin arasında sınırların kalktığı ve ortak bir

Avrupalılık kimliğinin yeşerdiği bir topluluk olmak üzere kurulmuştur. Oysaki Batı

Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının pek çoğu daha az ücrete razı olan ve zengin

“kuzen”lerinin yanında yer almak isteyen Polonyalı, Macar, Bulgar ve diğer “doğulu

kardeşleri”nden şikâyetçidirler (Wattenberg, 2004: 217). AB tarafından kendilerine

vaat edilmiş serbest dolaşım ve çalışma gibi hakların verilmemesine rağmen

122

Page 142: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

AB’nin hegemonik baskısının sürmesi (bir şey almadan verme olgusu) de Merkez

ve Doğu Avrupa (MDA) ülkelerinde tepkisel kimlik oluşumlarına neden olmaktadır

(Vetik, Nimmerfelft ve Taru, 2006: 1097). MDA ile Batı Avrupa arasındaki bu

kimliksel gerilim içinde “Avrupa’nın AB yüzünden kaybedilmesi” (Vetik, Nimmerfelft

ve Taru, 2006: 1098) tehlikesini barındırmaktadır.

Bu süreç milliyetçilik ve bölgeselciliklerin yükselişinde son bir ihtimali akla

getirmektedir. Bu ihtimal Avrupa’nın ulus devletlerin de altında, bölgesel

seviyelerde bölünmesidir. Birliğin alt kimlikleri desteklemesinin ve ulus devletlerin

başarısızlığının daha alt seviyeli bir bölünme yaratması beklenebilir. Özellikle

bölgesel dengesizlikler bu gelişmeyi destekleyebilecektir. 1987’de Delors

Raporunun uyardığı gibi: “eğer bölgesel dengesizliklere yeterli önem verilmezse,

ekonomik birlik ciddi ekonomik ve siyasi risklerle karşılaşacaktır” (Symes, Levy ve

Littlewood, 1997: 206). Oysaki “yüksek vites”teki Avrupa bile dünya

ekonomisinden yeterli refahı üretemezken, zaten “düşük vites”te kalmış Avrupa’nın

yetişerek farklılıkları ortadan kaldırması mümkün gözükmemektedir (Symes, Levy

ve Littlewood, 1997: 225). Burada Amerikan Ulusal Stratejik Araştırmalar

Enstitüsü’nün çalışmasına dönebiliriz:

“AB’nin üye ülkelerine, daha fazla Avrupa bütünleşmesinin

gerekleri olarak, baskıladığı ekonomik gereklilikler İtalya ve

İspanya’nın farklı bölgelerinde gerilimler yaratabilir. Hâlihazırda,

güney ve kuzey İtalya ile Katalonya ve İspanya’nın geri kalanı büyük

farklarla bölünmektedir. Benzer sorunlar Belçika’yı da

123

Page 143: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

etkileyecektir36. Eğer Avrupa Konfederasyonuna doğru ilerleyiş bu

gerilimleri artırırsa bölgeler, ulusal hükümetler ve AB arasında üçlü

mücadeleler gelişebilir. Bu tür ayrışmaların bir veya birkaç AB üye

ülkesini, ulusal bölünmeleri artırmaktansa, AB’den ayrılmaya

zorlayabilir. Diğer yandan, bazı bölgeler AB üyeliğinin faydalarından

kopmaktansa ülkelerinden kopmayı tercih edebilir. Öngörülemez

ayrışmalara neden olan bir veya birkaç siyasi kriz oluşabilir. Ulusal

36 Avrupa’da gerçekten de bölgesel bir bölünme beklenecekse, bunun bölgesel kimliklerin en güçlü

olduğu ülkelerde olması daha olasıdır. Hooghe ve Marks Avrupa’daki bölgesel, ulusal ve Avrupa

kimliklerinin karşılıklı güçlerini değerlendirirken tespitlerini şöyle ifade etmektedirler: “[AB–15

içerisinde] Beş ülkede –Danimarka, Finlandiya, İrlanda, Hollanda ve BK- ülkeye bağlılık açıkça

bölgesel veya yerel bağlılıklara göre kuvvetlidir […] Fransa, Yunanistan, İtalya, Portekiz ve İsveç’te

ülkeye bağlılık ulus altı bağlılıklarla denktir. Avusturya, Belçika, İspanya ve (Batı) Almanya gibi

federal veya federalleşen ülkelerde, ülkeye bağlılık açıkça yerel bağlılıklarca aşılmaktadır.”

(Hooghe ve Marks, 2001: 54).

Bu kapsamda, kitabımızın yazımından sonra; ancak basımından önce Belçika’da gerçekleşen

siyasi gelişmeler tezimizi doğrular niteliktedir. 10 Haziran 2007’de gerçekleştirilen genel seçimlerin

ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen seçim galibi Flaman Hıristiyan Demokrat Parti Başkanı

Yves Leterme hükümeti kurmakta başarısız olunca kriz patlak verdi. Görüşmelerin tıkanmasının

nedeni Flamanca konuşan zengin kuzey bölgesi partilerinin anayasal reformlar aracılığıyla merkez

hükümet yetkilerini kısmak ve yerel hükümetleri güçlendirme istekleri oldu. Ancak güneyde

yaşayan ve Fransızca konuşan Valonlar, ulusal gelir paylaşımı ve dolayısıyla de devletin sosyal

harcamalarının aleyhlerinde değişecek olması nedeniyle buna karşı çıkmışlardı. Hükümet krizinin

çözülememesi ise nihai çözüm olarak Belçika’nın bölünmesi seçeneğini öne çıkartmıştı.

Her ne kadar devam eden bu kriz bölünmeyle sonuçlanmasa bile sürecin kendisi Avrupa’daki

ayrıştırıcı güçlerin eriştiği noktayı açıkça göz önüne sermektedir. Belirtilmesi gereken diğer bir

husus da Çekoslovakya’daki bölünme sürecinin de kamu maliyesine yönelik benzer bir reform

yasasının (zengin Çek bölgesinden Slovakya’ya para aktarımının kesilmesinin) ardından

gerçekleşmiş olmasıdır. Bu Deutsch’un çoğulcu toplulukların bütünleşmesine yönelik şartları

incelediği ve ortak ekonomik kazanımların önemine vurgu yaptığı çalışmasındaki tespitlerle de

koşutluk göstermektedir.

124

Page 144: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

ayrıcalıklara böyle bir saldırı Avrupa bütünleşme sürecini

engelleyebilir ve hatta AB’nin kendisinin ayrışmasına bile neden

olabilir.” (Institude for National Strategic Studies, 1996: 14–15)

Gerçekten de Batı Avrupa’da hem azınlık milliyetçiliklerinin hem de bölgesel

partilerin yükselişte olduğunu görülmektedir (Jolly, 2004: 1). Avrupa bütünleşmesi,

bölgelere büyük devletlerin sağlayabileceği imkanları (ekonomik istikrar, geniş

pazar, savunma vb.) sağlayarak, ülkenin optimum büyüklüğünü etkilemekte;

böylece büyük ülkenin önemini ortadan kaldırarak, küçük, etnik ve heterojen

devletleri daha çekici hale getirmektedir (Jolly, 2004: 3). Bu olgunun en önemli

göstergesi Avrupa’da bölgesel partilere verilen desteğin 1950’deki yaklaşık %4

oranından günümüzde yaklaşık %15’e yükselmesidir. Aslında buradaki meşruiyet

ilişkisi Birlikten ulus devletlere kayan Weber’ci meşruiyetle koşuttur. Yüksek işsizlik

oranı ulusal hükümetlerden tatminsizliğe; tatminsizlik de, daha yakın hissedilen

bölgesel partilere verilen, protesto oylarına neden olmaktadır (Jolly, 2004: 17).

Zaten bütünleşme de bölgesel partileri hem ekonomik bağımsızlık hem de

müzakere güçlerini artırarak daha çekici hale getirmektedir (Jolly, 2004: 19–20).

Bu şartlar altında gelecekte: “Avrupa’yı tehdit eden uluslara bölünmek değil, ne

kadar ufak olursa olsun her etnik grup için hem yanıltıcı hem de pratik olmayan bir

ulus, dil ve toprak birliğinin sağlanabileceği bir ulus devlet kurma düşüncesi ve

kararlılığı [olabilir]“ (Schulze, 2005: 310).

B. BATI’NIN ÇÖKÜŞÜ

Dahası Avrupa’nın ayrışması, milliyetçilikten bağımsız alındığında da,

çözümsüz ve kaçınılmaz görünmektedir. Eğer Avrupa başarısız sosyal modelini

125

Page 145: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

dönüştürmeye yönelik çabasını sürdürürse savunduğu değerleri ve itibarını

kaybetme tehlikesiyle karşılaşacaktır. Bu sadece Birliğin içerideki meşruiyeti ve

erekselliğinin değil uluslararası kimliğinin de sonu demektir (Telò, 2006: 189–190).

Başarısız modelini korumak isterse uluslararası ticaretteki açıklığını ve küresel

karşılıklı bağımlılığını kısıtlayan bir yol seçebilir (Telò, 2006: 218). Böylece

halklardan gelen refah talepleri veya bütünleşmenin kendisinden kaynaklanan

sorunları muhafazakâr bir tutumla çözülebilir (Telò, 2006: 219). Fakat ekonomik,

hukuki ve ideolojik çözümlerin başarısız olmasından kaynaklanan böyle bir eğilim,

taleplerin temelleri sosyo-ekonomik de olsa, mantıksal olarak Avrupa’nın ABD

modeline koşut askeri bir güce dönüşmesini gerektirecektir. Zaten pek çok Avrupa

lideri de AB’nin küresel bir güç olmak için çabalaması gerektiğini vurgulamıştır

(Economist, 2004b: 2).

Ancak Telò’nun da belirttiği bu tür bir “müstahkem Avrupa” senaryosu

mümkün görünmemektedir. Her ne kadar, sosyo-ekonomik belirsizlikler Avrupalı

halkları göçmen karşıtlığı ve ticari korumacılığı desteklemesine neden olabilirse

de, Avrupa refah devletlerinden hiçbirinin kaynaklarını sosyal harcamalardan

askeri bütçeye aktarma konusunda halklarını ikna etmesi mümkün değildir (Telò,

2006: 220; Economist, 2004b: 4). Bu iç gerilimin Avrupa uluslarının askeri güç

olma yönündeki ideolojik farklılıklarının yarattığı gerilimle birleşmesi, Avrupa’nın

kaçınmaya çalıştığı ayrışmanın kaçınılmaz hale gelmesine neden olabilir (Telò,

2006: 220). Dahası Avrupa Parlamentosu grup liderlerinden biri olan Hans-

Pöttering de vurguladığı gibi: “Avrupa’yı [karşıt bir küresel güç olarak] Amerika

karşıtı terimlerle tanımlamak [da] Avrupa’yı ortadan kaldırabilir” (Economist,

126

Page 146: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

2004b: 2). Zaten AB’nin ticari bağları ve kullandığı uluslararası araçlar

değerlendirildiğinde muhafazakar bir ekonomi veya kuruluşa dönüşmesinin

imkânsızlığı açıkça görülebilir.

Böröcz ve Sarkar’ın belirttiği gibi AB üye ülkelerin sadece bölgesel

yetkilerinin “toplandığı ve paylaşıldığı” bir kurum değil, kolonyal ve emperyal

miraslarının da “toplandığı ve paylaşıldığı” bir kurum olarak küresel gücün bir

parçasıdır (Böröcz ve Sarkar, 2005). AB emperyal egemenliğini koruyabilmek için

üye ülkelerini, uluslararası şirketleri, uluslararası kuruluşları (Böröcz ve Sarkar,

2005: 156–161) ve “değer”lerini kullanmaktadır. Ancak ayrışma, daha doğrusu

ayrışmanın altında yatan sorunlar, Avrupa’nın tüm bu araçlarının elden çıkmasına

yol açabilir. Bu da Avrupa’nın uluslararası arenadaki gücünü ciddi biçimde

zayıflamasına hatta çöküşüne neden olabilecektir.

Hâlihazırda AB’nin çıkarlarının sürdürülmesinde kullanılan araçlardan biri

üye ülkelerdir (Böröcz ve Sarkar, 2005: 156). AB üye ülkeleri ile arasındaki zımni

bir anlaşma ile “pis işlerini” üyelerine yaptırarak hem “Değerler Avrupa”sı

görünüşünü korumakta, hem de çıkarlarını sürdürebilmektedir (Böröcz ve Sarkar,

2005: 156–161). Ayrışma ise AB’nin merkezi olarak kullandığı üye ülkelerin

güçlerinin yayılarak zayıflaması anlamına gelecektir. Böylece AB vasıtasıyla üye

ülkelerin uluslararası güçlerinin eşgüdüm içerisinde kullanılmasıyla kazanılan

avantaj yitirilecektir. Dahası Avrupa bütünleşmesinin kendisi Avrupa’nın yumuşak

kuvvetinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Yüzyıllarca amansızca savaşmış

uluslar için savaşın artık düşünülemez bir seçenek olması ve Avrupa’nın barış ve

refah toprakları haline gelmesi, Avrupa’nın dünyadaki olumlu görüntüsüne büyük

127

Page 147: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

katkı sağlamaktadır (Nye, 2004: 77). Komisyon’un ifadesiyle:“ Avrupa değerleri

olan demokrasi, sosyal adalet ve sürdürülebilir büyümenin küresel yayılımı bir AB

dayanışma siyasetini gerektirmektedir […] İşbirliği ve ortak çaba kültürü ve

değerleri, gelişmekte olan ülkelerdeki ortaklara güçlü ve olumlu bir mesaj

taşımaktadır…” (AT Komisyonu, 2000: 4). Maull’a göre de sivil kuvvet olabilmenin

temel şartlarından birisi “uluslar arası hedeflerin izlenmesinde diğerleriyle

işbirliğininin gerekliliğini kabul” (Elgström ve Smith, 2006: 104) etmektir. Oysaki

Avrupa’nın ayrışması ve hatta bloklara bölünerek tekrar milliyetçi savaşların

pençesine düşmesi olasılığı hem Avrupa’nın olumlu görüntüsünü ortadan

kaldıracak, hem de kendi arasında işbirliğine gidemeyen bir Birliğin uluslararası

işbirliğini sürdürme kapasitesini sorgulanır hale getirecektir.

AB’nin (daha doğrusu Batı medeniyetinin) diğer bir aracı da uluslararası

şirketler ve ticari ilişkileridir. AB açıkça Batı Avrupa ve Kuzey Amerikanın yönetici

sınıflarının ortak projesidir (Böröcz ve Sarkar, 2005: 159). Bu gün bile her iki

kıt’ada da etkin olan çokuluslu şirketlerin çabalarıyla AB ile ABD arasında bir

Transatlantik ekonomik birlik teşkil edilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. AB

ile uluslararası şirketlerin arasındaki zımni anlaşma AB’ye bu şirketlere büyüme ve

karlılıkları açısından destek vermesi görevini verirken, uluslararası şirketlere de

yarattıkları ekonomik, teknolojik, finansal ve ticari bağımlılıklar ve gerektiğinde ilgili

ülke yapılarının dönüştürülmesiyle AB’nin gücünü uluslararası alanda genişletme

görevini vermektedir (Böröcz ve Sarkar, 2005: 159).

Ancak yaşlanma sorunu Batılı uluslar kadar, bu uluslara bağlı şirketlerin

pazardaki başarılarını da olumsuz yönde etkileyecektir. Doğum oranlarındaki

128

Page 148: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

düşüş Batılı ülkeler için ciddi sorunlar oluştururken, az gelişmiş ya da gelişmekte

olan ülkelere reel büyüme sağlanması açısından önemli fırsatlar anlamına

gelmektedir (Wattenberg, 2004: 134). Gelişmiş ülkelerden kaçan sıcak para ve

yatırım (ki teknoloji aktarımını da içermektedir) gelişmekte olan genç piyasalara

yönelecektir (Wattenberg, 2004: 144–145). Yatırımı ucuz işgücüyle birleştirebilen

ülkeler için bu akım önemli bir gelişme sığası anlamına gelmektedir. Sonuçta ya

gelişmekte olan ülkelerin şirketleri pazardaki hâkimiyeti ele geçirecek ya da Batılı

çok uluslu şirketler ulusal bağlılıklarından arınarak gerçek anlamda çok uluslu

olacaklardır.

Maull’un sivil kuvvetin temel niteliklerinden biri de “… ulusal hedeflere

erişmek için askeri olmayan, aslen ekonomik araçların” (Elgström ve Smith, 2006:

104) kullanılmasıdır. Buna paralel olarak Avrupa yumuşak gücünü önemli oranda

ticari ilişkilere dayandırmıştır (Petiteville, 2003: 128). Avrupa hâlihazırda fakir

ülkelere yönelik denizaşırı gelişim desteklerinin %70’ini karşılayarak (Nye, 2004:

80) ticari ilişkilerini değer ihracatında kullanmaktadır. Yine Komisyon’un ifadesiyle:

“Topluluğun gelişme siyaseti dünyaya Avrupa’nın belirgin bir görüntüsünü (imajını)

iletmektedir… Avrupa sosyal değerleri, mevcut sosyal sistemlerin farklılığı ve

çevresel meselelere verilen önem, sürdürülebilir büyümenin niteliğine ilişkin, AB

siyasetine farklı bir profil vermektedir” (AT Komisyonu, 2000: 15). Fakat topluluğun

kendisinin sosyal değerlerinin, mevcut sistemlerinin farklılığının ve sürdürülebilir

büyümesinin aslında sürdürülemez olduğu ortaya çıktıktan sonra; topluluğun ticari

ilişkilerini ve değerlerini sivil gücüne katkı sağlayacak biçimde kullanması mümkün

olmayacaktır.

129

Page 149: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Bu açıdan günümüzde ekonomik başarısızlığın Avrupa’nın “yumuşak (Nye,

2004: 75–83) (veya sivil [Duchêne, 1973]) kuvveti” ve uluslararası kimliğine

vereceği zarar hakkında Avrupa’da artan bir farkındalık vardır (Telò, 2006: 184).

Yine de farkındalık tek başına yeterli olmamaktadır. Mart 2000’de kabul edilen ve

yere göğe sığdırılamayan Lizbon Stratejisi AB’yi “2010 yılına kadar dünyanın

rekabet gücü en yüksek bilgi-toplumu”na dönüştürmeyi hedeflemekteydi. Ancak

ekonomik başarıyı artırmak için gerekli yapısal reformların üye ülkeler tarafından

gerçekleştirilememesi ve AB’nin bu alandaki liderliğinin zayıf olması (Cohen-

Tanugi, 2005: 59–60) bu tehlikenin savuşturulması ihtimalini de ortadan

kaldırmaktadır. Bu alandaki muhtemel başarısızlık, Avrupa’nın sivil gücünü

oluşturan başka bir bacağı daha kaybetmesi anlamına gelmektedir.

AB’nin (daha doğrusu Batı medeniyetinin) uluslararası alanda gücünü

koruyan üçüncü vasıtaysa uluslararası kuruluşlardır. Bu kuruluşlar Dünya Ticaret

Örgütü (DTÖ), “International Monetary Fund” (IMF) ve “European Bank for

Reconstruction and Development” (EBRD) gibi iktisadi teşkillerden; BM gibi çok

amaçlı teşkillere ve oradan BAB, “Organization for Security and Cooperation in

Europe” (OSCE) ve “North Atlantic Treaty Organization” (NATO) gibi askeri ve

savunma teşkillerine uzanan geniş bir tayfta yer almaktadır. Ancak bunların

arasında en önemlisi, askeri bir kuruluş olan NATO’dur. AB bu kuruluş vasıtasıyla,

ki ne AB’nin ne de üye ülkelerinin kontrolü altındadır, dış güvenliğini sağlamaktadır

(Böröcz ve Sarkar, 2005: 157). Bu kadar önemli bir görevin aktarımı Transatlantik

bağların kuvvetini açıkça gözler önüne sermektedir. Üye ülkelerinin gücünü

kullandığı gibi, AB uluslararası kuruluşların arkasına saklanarak değerlerin

130

Page 150: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

koruyucusu pür-ü pak görüntüsünü korumaktadır. Mesela stratejik savunma

yükünü NATO’nun sırtına yükleyen AB, güç kullanımı gibi konularda ellerini

kirletmeden çıkarlarını koruyabilmektedir. Bu kuvvet paylaşımında AB Batı

Medeniyetinin iyi, ABD ise kötü polis rolünü oynamakta; daha yerinde bir ifadeyle

AB Batı Medeniyetinin “sivil” kuvvetini, ABD ise “kaba” kuvveti görevini yerine

getirmektedir.

Ancak Batının kaba kuvveti olan ABD’nin Avrupa’nın sorunlarından tümüyle

azade olmadığı da ortadadır. Hâlihazırda ABD’nin doğum oranları gelişmiş

devletler arasında en iyisidir. Ancak nüfus artışı Batılı egemen sınıfı oluşturan

“White Anglo-Saxon Protestant”lardan (WASP) değil, ülkenin asimile edilememiş

göçmen nüfusu ve bu nüfusun büyük bir kesimini oluşturan İspaniklerden

kaynaklanmaktadır (Huntington, 2004: 223–225). ABD’de WASP’lar arasında

görülen düşük doğum oranının nedeni açıkça, düşük seviyede olsa da ABD’yi de

etkileyen, “Avrupalılaşma”dır (Wattenberg, 2004: 124). Ülkenin hâkim sınıfı

azalırken göçmen nüfusunun hızla artması ve geleneksel yapının aksine bu

göçmenlerin asimile edilememesi ABD’nin “Meksikalılaşması” tehlikesini

yaratmaktadır. Eğer Huntington’ın ABD’nin Meksikalılaşması ve etnik bölünmesi

hakkındaki endişeleri doğru çıkarsa (Huntington, 2004: 324), gelecekte ABD’nin

süper güç olarak kalması mümkün olmayacaktır. Wattenberg bu olguyu şöyle

özetlemektedir: “Benim için Amerika “Meksikalılaşırken” “Amerikalılaşan” bir

dünyayı tasavvur etmek çok güç” (Wattenberg, 2004: 216).

Batı Medeniyetinin zayıflayan sivil kuvvetinin yanı sıra kaba kuvvetini de

kaybetme ihtimali çok önemlidir. AB bu kaybı dengeleyecek bir askeri gücü

131

Page 151: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

oluşturmak için gerekli ne siyasi ne de ekonomik güce sahip değildir (Telò, 2006:

31, 33–34, 152). Zaten AB’nin artık savaşlara gönderecek genç insanları da

yoktur. Avrupa gün geçtikçe dünya nüfusunun daha da küçük bir parçası haline

gelmektedir (Bakınız Şekil III–3). Bu kapsamda sayının tamamen önemsiz

olduğunu öne sürmek abes olacaktır. Nüfus güç ve ekonomi için kesinlikle

belirleyici bir unsurken, kimi zaman jeopolitik de demografinin bir sonucu olabilir

(Wattenberg, 2004: 162). Belki savunma her şey değildir; ancak kendini koruma

gücü olmayan bir medeniyetin dünyanın önde gelen medeniyeti olması da söz

konusu değildir. Yine de ABD’nin nispi durumunun çöküşünü geciktirecek olması,

bu meselenin Avrupa açısından önemini geri plana atmaktadır. Ancak ABD’nin

AB’nin ayrışmasına aynı tarafsızlıkla bakması mümkün değildir. ABD’nin ekonomik

başarımını sürdürmesi etkin bir ekonomik ortağın varlığına bağlıdır. Öyleyse

AB’nin ayrışması ABD’nin de çöküş sürecinin hızlanması anlamına gelecektir.

132

Page 152: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Şekil III–3 Dünya ve Avrupa Nüfusunun Nispi Gelişimi 1950–2050

0

10

20

30

40

50

60

70

Afrik

a

Asya

Avru

pa(G

enel

)

AB-2

7

Latin

Amer

ika

veKa

rayi

pler

Kuze

yAm

erik

a

Oky

anus

ya

1950 1975 2005 2050

Kaynak: (BM, 2004: 3, 34–39)

Aslında günümüz Avrupa’sının uluslararası kimliğinin doğrudan, en güçlü ve

kaybı halinde telafisi olmayan aracı, onu tüm dünya ulusları karşısında bir başarı

örneği haline getiren kendine has sosyo-ekonomik modelidir (Telò, 2006: 2). Bu

açıdan, AB uluslararası alanda, özellikle demokrasinin desteklenmesinde, belirgin

bir kültürel söylevi izlemektedir (Elgström ve Smith, 2006: 97). AB bu model

çerçevesinde serbest pazar ekonomisini ve demokrasiyi sivil gücüyle

desteklerken, Batı’nın diğer parçası ABD aynı söylevi mesihvari bir görev olarak

(Telò, 2006: 5) ve kaba kuvvetiyle takip etmektedir. AB’nin “örnek” sosyo-

ekonomik yapısının korunması sadece içerideki kimliğinin değil uluslararası

133

Page 153: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

alandaki (hem kendi hem de Batı Medeniyetinin) itibarı için de gereklidir (Telò,

2006: 189). Bu model refah ve ekonomik başarısına bağlı olarak Avrupa’nın

uluslararası alanda gücünün temelini oluşturmaktadır (European Banking

Federation, 2004: 10).

Ancak gelecekte, gelişen bir ekonomi ve istikrarlı bir nüfus yapısını korumak

isteyen ülkeler için Avrupalı değerler örnek değil kaçınılması gereken tehlikeler

olarak tanımlanacaktır. Çünkü doğum oranlarının düşüşün ve Avrupa sosyal

modelinin çöküşünün temelinde maddiyatçılık, bireycilik ve feminizm gibi Batılı

değerler yatmaktadır (Wattenberg, 2004: 124). Oysaki feminizm, çevrecilik ve

cinsel devrim gibi 1960’ların Batılı hareketler güçlerini nüfus patlamasından

duyulan korkudan almıştı. Günümüzde ise gerçek tehlikenin nüfus patlaması değil,

sürdürülemez nüfus yapıları olması bu hareketlerin değerinin sorgulanmasına

(Wattenberg, 2004: 187) ve hatta reddine neden olacaktır. Dahası “değer”ler

Avrupa’sının temelini oluşturan barışçı bütünleşmenin, refah devleti uzlaşısının ve

ekonomik başarının “başarısızlıklar” haline dönüşü; Avrupa’nın günümüzde

alıştığımız “model”lik niteliğini ortadan kaldıracaktır. Bu da Batı Medeniyetinin

“değerler”inin değersizleşmesi; yani Avrupa’nın uluslararası gücünün

temelinin ortadan kalkması demektir.

134

Page 154: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

SONUÇ

“Şahıslar gibi devletlerin [medeniyetlerin] de tabii ömürleri

vardır.” (İbn Haldun, 2005: 392.)

Batı Medeniyetinin yükselişi bireyci normlar ve kapitalizm sayesinde

gerçekleşmiştir. Ancak Avrupa’yı yukarıya taşıyan değerler tüm sosyal

denklemlerdeki gibi, işlevlerini gerçekleştirirlerken, bir takım dışsallıklara da sebep

olmuşlardır. Bireyci değerlerin haddinden fazla yüceltilmesi ve

kurumsallaştırılması, toplumsal yaşamın idame edilmesi için şart olan, değerlerin

yozlaşmasına neden olmuş; kapitalizm ise, Avrupa’da kazandığı vahşetiyle,

sınıflararası çatışmaların ve hatta savaşların doğuşuna yol açmıştır. Geçmişte

bireyciliğin ve sanayileşmenin yarattığı dışsallıklar refah devleti uzlaşısıyla

çözülürken; I ve II. Dünya Savaşlarıyla en şiddetli dışsallıkları yaratan kapitalizmin

sınıf çatışmalarının nedenleri “Dünya’da Smith, Avrupa’da Keynes” modeliyle

ortadan kaldırılmıştır. Avrupa bütünleşmesi ise, bireyci kapitalist düşünceden

doğan bir yönetim biçimini (Liberal Demokrasi) yine bireyci kapitalist düşüncenin

bir dışsallığı olan başka bir yönetim biçiminden (Komünizm) koruyabilmek

amacıyla, refah devleti ve küresel ekonomi çözümlerinin hassas dengesi üzerine

bir kale gibi inşa edilmişti.

Aslında bu tarihsel diyalektik süreç oldukça olağandır. Çünkü tüm toplumlar

yaşamları boyunca varoluşlarına yönelik devamlı bir tehdit altındadırlar. Önemli

olan tehditlerin ortaya çıkması değil, toplumların bu tehditleri savuşturmak için

yeterli esnekliğe sahip olmaları ve ciddi bir tehditle karşılaştıklarında vefatlarını

erteleyecek yapısal frenleyicileri devreye sokabilmeleridir (Huntington, 2004: 12).

Avrupa Medeniyeti de, kurduğu hassas dengeyle bahse konu esnekliğin ve

135

Page 155: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

direncin takdire değer bir örneğini sergilemiştir. Ancak en başarılı toplumlar bile

eninde sonunda dâhili ayrışma ve yozlaşmanın yanı sıra daha dinç ve acımasız

harici “barbar” güçler tarafından tehdit edilirler (Huntington, 2004: 12). Kimi zaman

bahse konu yozlaşma yükselirken kendisini yukarıya taşıyan değerlere, yarattıkları

dışsallıklara rağmen, bağlılığın sürdürülmesinden kaynaklanır. Tarih, bu meyanda,

pek çok medeniyetin yükseliş ve çöküşüne şahitlik etmiştir. Rousseau’nun dediği

gibi: “Roma ve Sparta bile yok olduktan sonra, hangi devlet sonsuza değin

sürmeyi umut edebilir ki?” (Rousseau, 1996: 143). Bu kapsamda, Batı

medeniyetinin bir istisna olması için hiçbir sağlam neden yoktur. Gerçekten de,

Avrupa Medeniyeti kendini refah uzlaşısının hassas dengesiyle kurtardığında, bu

düzeneğin gün gelip de kendi boynundaki ilmeği sıkacağını ön görememiştir. Hatta

kendi yaratımından o kadar büyülenmiştir ki, ideolojilerin ve tarihin sonunu bile

müjdelemiştir (Friedman, 1999; Fukuyama, 1992).

Avrupalılar bu hayale kapılmakta pek de haksız değillerdi. Avrupa’nın

kurduğu sistem, özellikle 1970’lerin ortalarına kadar, kendilerine lale devri

yaşatmıştır. Ülkelerinde yarattıkları sistemin refahını süren mutlu Avrupalı

görüntüsü dünyanın tüm fakir ülke vatandaşlarının gözünün önünde arzuların

maddeleşmesi olarak yıllarca yer almıştır. Bu refah ve mutluluk, Avrupa’nın

kurduğu uluslararası sistemin ürünüydü. AB çağdaş Batı liberalizminin rüyasını

gerçekleştirmiş: karlılığı ve gerekli sosyal dönüşümleri yaratırken bu işlerin

pisliğinden ari kalabilmiş bir yapı oluşturmayı başarmıştı (Böröcz ve Sarkar, 2005:

167). Adam Smith’in “görünmez el”ini ekonomik alandan siyasi alana taşıyabilmiş;

dünya nüfusunun sadece %6’sını barındırmasına rağmen dünya GSMH’sının

136

Page 156: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

dörtte birinden fazlasına sahip olmuş; parmağını bile oynatmadan çevresindeki

ülkelerin bağlılıklarını sağlamış; Avrupa’nın jeopolitik rüyası olan tampon sahayı

oluşturup, doğal ve sosyal kaynakları eline geçirmiş; dünyadaki mevcut kolonilerin

yarısından fazlasına sahip olmasına ve şiddet, vahşet, ırkçılık ve soykırım dolu

tarihine rağmen siyasi değerlerin sembolü olarak görünmeyi başarabilmiş;

dünya’nın tek askeri süpergücü olan NATO tarafından desteklenmesine rağmen

tarafsız, barışçı ve kibar görüntüsünü korumayı başarmış (Böröcz ve Sarkar, 2005:

167) ve tüm bunları dış siyasetini üzerine dayandırdığı başarının “değerler”iyle

gerçekleştirmişti.

Ancak gün gelmiş bu mutluluğun temelleri çatırdamaya başlamıştır. Bretton-

Woods sisteminin çöküşü Batı’nın gerilemesinin başlangıcı oldu. Sistemin

yıkılmasıyla Avrupa, bireycilik ve kapitalizmin dışsallıklarından kaynaklanan, dâhili

ayrışma ve yozlaşmanın etkilerini her gün daha fazla hissetmeye başladı. Ancak

yıkım çok daha şiddetli ve acılı olmaktaydı; çünkü Avrupa halklar bu sefer

yüksekten düşmekteydiler. James Maede’nin belirttiği gibi Keynes’çi fikirler dönüp

dolaşıp çözdüğü sorunları tekrar yaratmıştı (Symes, Levy ve Littlewood, 1997:

236–237). Bir zamanların tam istihdamın keyfini süren ülkelerde işsizlik şiddetle

hissedilmeye başlamış; işsizliğe getirilen Keynes’çi çözümler ise enflasyonu

körüklemişti. Liberal ekonominin büyüsüne fazlasıyla kapılmış olan Avrupa,

kaybolan ekonomik dinçliğini, geçmişte yıkımına neden olan “çok” serbest

ekonominin kucağına dönerek telafi etmek istemiştir. Tek Pazar projesi ve yerel

küreselleşme olan bölgesel bütünleşmeyle “Smith”i Avrupa’ya geri sokmuşlardır.

Böylece refah devleti ve kapitalizmin bütünleşik varlığını korumak için kurulan

137

Page 157: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sistemlerden biri daha amacının dışına çıkarılarak, işlevsizleştirilme süreci

başlamıştı.

Zaten küreselleşmenin, zaten kendisine karşı kurulan bir sistem olan, refah

devletiyle beraber varlığı her halukarda sürdürülebilir değildi. Çünkü Avrupa altın

çağlarını yaşadığı dönemde, refah devleti toplumsal dengeleri geri dönülemez

biçimde değiştirmişti. Refah devleti uzlaşısının yarattığı yaygın destek sisteminin

dönüştürülmesini imkânsızlaştırmış; geleneksel toplumsal yapıları zayıflatarak

sisteme yüklenen beklentilerin haddinden fazla şiddetlenmesine neden olmuş;

geleneksel yapılara verilen zarar çocuksuzlaşma, buna bağlı olarak da yaşlanma

sorunun temellerini atmış ve çalışma ahlakında yarattığı yozlaşmayla ekonomik

dinçliği yok etmiştir. Dahası, refah devletinin yaratımı olan yaşlanma başka bir kısır

döngü yaratarak sistemik direnci daha da artırmış; ekonomik gelişimin temeli olan

nüfus artışını azalışa çevirmiş; etkin nüfusu azaltarak girişimciliği, yaratıcılığı ve

arz/talep yapılarını bozmuş; son olarak da, devlet bütçelerini, emeklilik ödemeleri

ve sağlık harcamalarıyla, son haddine kadar zorlamaya başlamıştır.

Sistemi dönüştüremeyen ve halkların taleplerini karşılamayan ulusal ve

Avrupa siyasetçileri ciddi meşruiyet sorunlarıyla karşılaşmaya başlamışlardır.

Avrupa seviyesinde bütünleşme karşıtlığı yükselirken, merkez siyasetçilerin

başarısızlıklarından bıkan halklar kendilerine yakın hissettikleri popülist ve

milliyetçi siyasetçilere koşmaktadırlar. Kapitalist dışsallıklardan kaynaklanan

popülizm ve milliyetçilik yükselişi Avrupa tarihinde bilindik bir olgudur. Bütünleşme

kuramsalcıları tarafından faydacı temelleri sürekli vurgulanmış olan Avrupa

bütünleşmesinin bu şartlar altında hayatta kalması olanaklı görünmemektedir.

138

Page 158: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Kaldı ki, ayrışma olgusu her geçen gün kendini daha açık biçimde ortaya

koymaktadır. Maastricht Referandumunda yaşanan krizin Anayasal Antlaşma

Reformundaki redde dönüşmesi, Birlikten ayrılma isteğinin kamuoyu

yoklamalarından merkez siyasetçilerinin ağzına taşınması ve hatta Anayasal

Antlaşma metnine bir madde olarak eklenmesi hep ayrışmanın emareleri olarak

gözlerimizin önüne serilmektedir.

Avrupa’da yükselen milliyetçilik tarihsel bağlamda bir döngü olarak da

değerlendirilebilir. I. Dünya Savaşı öncesinde kapitalizmin dışsallıklarına karşı

daha güçlü bir koruma sağlar gibi görünen ulusçuluğun yükselişi ve ulusçuluğun

başarısızlığının ardından sosyalist temellere dayanan refah devletinin yükselişi.

Günümüzde bu döngü, yine kapitalizmin dışsallıklarına bağlı olarak, refah

devletinin başarısızlığı ve bu sefer milliyetçiliğin yükselişi olarak tekrar başa

dönmüştür. Avrupa demokrasileri, tıpkı I. Dünya Savaşının ertesinde olduğu gibi,

ekonomik sorunların artmaya devam ettiği bir ortamda sandviç misali (Schulze,

2005: 271) popülist söyleve doğru sıkışmaktadır. Öyleyse Weber’in belirttiği gibi

“Almanya’nın [Avrupa’nın] birleşmesi, bir ulusun [ulusların] yaşlılık zamanında

oynadığı bir gençlik oyunuydu” (Schulze, 2005: 244) ve Avrupa’nın 1914’de

başlayan kendini yok etme sürecini sadece ertelemiştir (Schulze, 2005: 259) 37.

Sonuç olarak gücün geleneksel ölçülerinin tümünde Avrupa, hem ulusal

hem de bütünleşme seviyesinde, gerilemektedir (Economist, 2004b: 4). Ancak bu

37 İbn Haldun, bazen devletlerin (bu Avrupa’nın durumumuzda bir medeniyettir) yaşamlarının son dönemlerinde bir süre için dinçlik gösterebileceklerini belirtmiştir (İbn Haldun, 2005: 558). Gerçekten de Avrupa’nın II. Dünya Savaşı sonrası yaşadığı yükseliş böyle bir yükselişi andırmaktadır. Aslında çöküşün kapitalist sistemle toplum arasındaki gerginliklere bağlı olarak 1914 yılında başlamış olmasına rağmen Avrupa’nın Lale Devrinin arkasında itici güç olarak ABD görülebilir. Dinç bir devlet olarak ABD’nin çıkarlarının Avrupa’nın varlığını gerektirmesi Avrupa’nın çöküşünü geciktirmiştir.

139

Page 159: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

sefer Avrupa ne bu gerilemeyi ne de oluşan dışsallıkları engelleyecek toplumsal

esnekliğe sahip değildir. Çünkü Avrupa, daha önce kendini kurtarmak için

oluşturduğu, kurumların yarattığı katılıklarla toplumsal esnekliğini kaybetmiştir. Bir

medeniyetinin yaşamını devam ettirebilmesi için birinci derecede öneme sahip

olan bu özelliğin kaybı; Avrupa’nın kendisine yönelen darbelerin katılaşan sistemi

yıkıp dökmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu Avrupa tipi modernleşme projesinin açık

iflası anlamına gelmektedir (Beck, 2000: 8). Gün gelecek geçmişte pek çok

medeniyet gibi, tarih Avrupa’nın çöküşüne de şahitlik edecektir. Görünen odur ki,

buna tarihin yanı sıra bizler de şahitlik edeceğiz. Yine gün gelecek Avrupa’nın

bıraktığı boşluğu dinçlikleriyle dolduracak barbarlar gelecektir. Kim bilir belki de

geleceğin dinç barbarları şimdiden yola çıkmış olan Çin ya da Hindistan38, belki de

genç nüfusları ve gelişen ekonomiler ile Brezilya, Meksika veya Türkiye olacaktır.

Belki bunu bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey varsa o da tarihin Mısır, Pers, Roma,

Çin, Türk ve Avrupa Medeniyetleri için tekerrür ettiği gibi geleceğin barbarları için

de tekerrür edeceğidir.

38 Hindistan, Çin ve Rusya’nın nüfus sorunları için bakınız (Eberstadt, 2006).

140

Page 160: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

KAYNAKÇA

KİTAPLAR

Aristoteles, Birinci Çözümlemeler.

Aristoteles, Nikhomakhos’a Etik.

Addnett, N. ve Hardy, S. (2005), The European Social Model: Modernization or

Evolution?, Massachusetts: Edward Elgar Publishing Inc.

Baldwin, R.E. ve Wyplosz, C. (2004), The Economics of European Integration,

Londra: McGraw-Hill.

Beck, U. (2000), What is Globalization?, (çev.) Camiller, P., Madlen: Blackwell

Publishers Inc.

Bonoli, G., George, V. ve Taylor-Gooby, P. (2000), European Welfare Futures:

Towards a Theory of Retrenchment, Cambridge: Polity Press.

Bromberger, S. ve Bromberger, M. (1969), Jean Monnet and the United States

of Europe, (çev.) Halperin, E.P., New York: Coward-McCann Inc.

Castles, F.G. (2004), The Future of the Welfare State: Crisis Myths and Crisis

Realities, Oxford. Oxford University Press.

Crouch, C. (1999), Social Change in Western Europe, New York: Oxford

University Press.

Darwin, C. (1998), The Origin of Species, Herdtfordshire: Wordsworth Editions

Ltd.

Deutsch, K.W. et.al. (1957), Political Community and the North Atlantic Area:

International Organization in the Light of Historical Experience,

141

Page 161: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Princeton: Princeton University Press.

Deutsch, K.W. (1963), The Nerves of Government: Models of Political

Communication and Control, Londra, Free Press of Glencoe.

------------------- (1968), The Analysis of International Relations, Englewood

Cliffs: Prentice-Hall Inc.

Deutsch, K.W. ve Edinger, L.J. (1973), Germany Rejoins the Powers; Mass

Opinion, Interest Groups, and Elites in Contemporary German

Foreign Policy, New York: Octagon Books.

Dinan, D. (2004), Europe Recast: A History of European Union, Hampshire:

Palgrave Macmillan.

Dougherty, J.E. ve Pfaltzgraff Jr., R.L. (1981), Contending Theories of

International Relations: a Comprehensive Survey, New York: Harper

Collins Publishers.

Easton, D. (1965), A Systems Analysis of Political Life, New York: John Wiley &

Sons Inc.

Elgström, O. ve Smith, M. (2006), The European Union’s Roles in International

Politics: Concept and Analysis, New York: Routledge.

Esping-Andersen,G. (1990), Three Worlds of Welfare Capitalism, Princeton:

Princeton University Press.

------------------- (1996), Welfare States in Transition: National Adaptations in

Global Economies, Londra: Sage Publications.

Etzioni, A. (1965), Political Unification: a Comparative Study of Leaders and

Forces, Londra: Holt, Rinehart and Winston Inc.

142

Page 162: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Ferrera, M. (2005), The Boundaries of Welfare: European Integration and the

New Spatial Politics of Social Protection, Oxford: Oxford University

Press.

Friedman, T. (1999), The Lexus and the Olive Tree, New York: Farrar Straus

Giroux.

Fukuyama, F. (1992), The End of History and the Last Man, New York: Free

Press.

Geyer,R.R. (2000), Exploring European Social Policy, Cambridge: Polity Press.

Gillingham, J. (2003), Eurepean Integration, 1950–2003: Superstate or New

Market Economy, Cambridge: Cambridge University Press.

Gray, A. (2004), Unsocial Europe: Social Protection or Flexploitation?,

Londra: Pluto Press.

Haas, E.B. (1958), The Uniting of Europe: Political, Social, and Economic

Forces, 1950-1957, Kaliforniya: Stanford University Press.

------------------- (1964), Beyond the Nation-State: Functionalism and

International Organization, Stanford: Stanford University Press.

Hallstein, W. (1962), United Europe: Challange and Oppurtinity,

Massachusetts: Harvard University Press.

Herakleitos (2000), Kırık Taşlar, (çev.) Alova, İstanbul: Bordo Siyah Dünya

Klasikleri.

Hix, S. (2005), The Political System of the European Union, New York:

Palgrave Macmillan.

Hobson, J.M. (2006), Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, (çev.) Ermert, E.,

143

Page 163: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Holton, R.J. (1998), Globalization and the Nation-State, Londra: Macmillan

Press Ltd.

Hooghe, L. ve Marks, G. (2001), Multi-Level Govarnance and European

Integration, Maryland: Rowman & Littlefield Publishers.

Huntington, S.P. (2004), Who Are We?: the Challenges to America’s National

Identity, New York: Simon & Schuster.

İbn Haldun (2005), Mukaddime, (haz.) Uludağ, S., Ankara: Dergâh Yayınları.

Jones, R.A. (2001),The Politics and Economicsof the European Union,

Second Edition, Massachusetts: Edward Elgar Publishing Inc.

Kleinmann, M. (2002), A European Welfare State? European Union Social

Policy in Context, Hampshire: Palgrave.

Kropotkin, P. (1972), Mutual Aid: A Factor in Evolution, New York: New York

University Press.

Lindberg, L.N. (1963), The Political Dynamics of European Economic

Integration, Kaliforniya: Stanford University Press.

Lindberg, L.N. ve Scheingold, S.A. (1970), Europe’s Would-be Polity: Patterns

of Change in the European Community, New Jersey: Prentice-Hall Inc.

Mally, G. (1973), the European Community in Perspective: the New Europe,

the United States, and the World, Massachusetts: Lexington Books.

McNeill, W.H. (1998), Dünya Tarihi, (çev.) Şenel, A., Ankara: İmge Kitabevi.

Menon, A. ve Wright, V. (2001), From Nation State to Europe?: Essays in

Honour of Jack Hayward, Oxford: Oxford University Press.

144

Page 164: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Moravcsik, A. (1998), Centralization or Fragmentation?: Europe Facing the

Challanges of Deepening, Diversity and Democracy, Maryland:

Council on Foreign Relations.

Milward, A.S. et.al. (1995), the European Rescue of the Nation-State, Cornwall:

Routledge.

Mitrany, D. (1966), A Working Peace System, Chicago: Quadrangle Books.

Nelsen, B.F. ve Stubb, A. (2003), The European Union: Readings on Theory

and Practice of European Integration, Hampshire: Palgrave Macmillan.

Morgan, G. (2005), The Idea of a European Superstate: Public Justification

and European Integration, Princeton: Princeton University Press.

Nye Jr., J.S. (2004), Soft Power: The Means to Success in World Politics, New

York: PublicAffairs.

Parsons, T. (1977), the Evolution of Societies, (der.) Toby, J., Englewood Cliffs:

Prentice Hall Inc.

Pelkmans, J. (2001), European Integration: Methods and Economic Analysis,

Essex: Pearson Education Ltd.

Pentland, C. (1973), International Theory and European Integration, New York:

Free Press.

Razin, A., Sadka, E. ve Chang W.N. (2005), The Decline of the Welfare State:

Demography and Globalization, Massachusetts: The MIT Press.

Rieger, E. ve Leibfried, S. (2003), Limits to Globalization: Welfare States and

the World Economy, Cambridge: Polity Press.

Rosamond, B. (2000), Theories of European Integration, Palgrave: Hampshire.

145

Page 165: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Rousseau, J.J. (1996), Toplum Sözleşmesi, (çev.) Erenulu, A., Ankara: Öteki.

Samuelson, P.A. (1966), İktisat, (çev.) Demirgil, Y., İstanbul: Menteş Kitabevi.

Schulze, H. (2005), Avrupa’da Ulus ve Devlet, (çev.) Binder, T., [İstanbul]:

Literatür Yayıncılık.

Snow, C.P. (2001), İki Kültür, (çev.) Birkan, T., Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim

Kitapları.

Sorokin, P.A. (t.y.), Çağdaş Sosyoloji Kuramları, (çev.) Öymen, M.M.R., C. I,

Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.

Södersten, B. (2004), Globalization and the Welfare State, Hampshire: Palgrave

Macmillan.

Sykes, R., Palier, B. ve Prior, P.M. (2001), Globalization and European Welfare

States: Challenges and Changes, Basingstoke: Palgrave.

Symes, V., Levy, C. ve Littlewood, J. (1997), The Future of Europe: Problems

and Issues for the Twenty-First Century, Hampshire: Macmillan Press

Ltd.

Taylor-Gooby, P. (2001), Welfare States under Pressure, Londra: Sage

Publications.

Telò, M. (2006), Europe: a Civilian Power? European Union, Global

Governance, World Order, New York: Palgrave Macmillan.

Wattenberg, B.J. (2004), Fewer: How the New Demography of Depopulation

will Shape our Future, Chicago: Ivan R. Dee.

Wiener, A. ve Diez, T. (2004), European Integration Theory, Oxford: Oxford

University Press.

146

Page 166: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Zeitlin, J. ve Trubek, D.M. (2003), Governing Work and Welfare in a New

Economy, Oxford: Oxford University Press.

MAKALELER

Alber, J. (1988), “Is There a Crisis of the Welfare State? Cross-National Evidence

from Europe, North America and Japan”, European Sociological

Review, Cilt IV, Sayı 3 (Aralık 1988), 181–207.

Bongaarts, J. (2002), “The End of the Fertility Transition in the Developed World,”

Population and Development Review, C. XXVIII, S. 3 (Eylül 2002),

419–443.

Bosco, A. (1996), “What is Federalism? Towards a General Theory of Federalism,”

South Bank European Papers, Sayı 1.

Böröcz, J. ve Sarkar, M. (2005), “What Is the EU?,” International Sociology,

C. XX, S. 2 (Haziran 2005), 153-173.

Buelens, F. (1989), “Globalization and the Nation-State: an Introduction,” (der.)

Buelens, F., Globalization and the Nation-State, Cheltenham: Edward

Elgar Publishing Inc., 1-5.

Busch, K. (2001), “Economic Integration and the Welfare State: the Corridor Model

as a Strategy for an European Social Policy,” (der.) Haller, M., The

Making of the European Union: Contributions of the Social Sciences,

Berlin: Springer-Verlag, 25–42.

Brams, S.J. (1966), “Transaction Flows in the International System”, The

American Political Science Review, Cilt LX, Sayı 4 (Aralık 1966), 880-

147

Page 167: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

898.

Cohen-Tanugi, L. (2005), “The End of Europe?,” Foreign Affairs, C. LXXXIV,

Sayı 6 (Kasım/Aralık 2005), 55-67.

Corrado, L. et.al. (2003), “The Welfare in a United Europe,” European Political

Economy Review, Cilt I, Sayı 1 (Bahar 2003), 40–55.

Disney, R. (2000), “Crises in Public Pension Programmes in OECD: What are the

Reform Options?,” The Economic Journal, C. CX, Sayı 461 (Şubat

2000), F1-F23.

Duchêne, F. (1973), “The EC and the Uncertanities of Interdependence,” (der.)

Kohnstamm, M. ve Hager, W., A Nation Writ Large? Foreign Policy

Problems Before the European Community, Londra: Macmillan, 1-21.

Fligstein, N. ve Merand, F. (2002), “Globalization or Europanization? Evidence on

the European Economy since 1980,” Acta Sociologica, Cilt XLV, Sayı 1

(Mart 2002), 7–22.

Haas E.B. (1980), “Why Collaborate? Issue-Linkage and International Regimes,”

World Politics, Cilt XXXII, Sayı 3 (Nisan 1980), 357-405.

Haas, E.B. ve Schimitter, P.C. (1964), “Economics and Differential Patterns of

Political Integration: Projections about Unity in Latin America,”

International Organization, Cilt XVIII, Sayı 4 (Sonbahar 1964), 705-737.

Howard, M.M. (2000), “Can Populism be Suppressed in a Democracy? Austria,

Germany and the European Union,” East European Politics and

Societies, C. XIV, Sayı 2 (2000), 18–32.

Marfleet, P. (2001), “Europe’s Civilising Mission,” (der.) Fink, J. et.al., Rethinking

148

Page 168: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

European Welfare: Transformations of Europe and Social Policy,

Londra: Sage Publications, 77-94.

McGrew, A. (2002), “Between Two Worlds: Europe in a Globalizing Era,”

Government and Opposition, Cilt XXXVII, Sayı 3 (2002), 343–358.

Miles, D. (1999), “Modelling the Impact of Demographic Change upon the

Economy,” The Economic Journal, C. CIX, Sayı 452 (Temmuz 1999), 1-

36.

Moravcsik, A. (1993), “Preferences and Power in the European Community: A

Liberal Intergovernmentalist Approach,” Journal of Common Market

Studies, Cilt XXXI, Sayı 4 (Aralık 1993), 473-524.

Nicolaїdis, K. (2004), “We, the Peoples of Europe …,” Foreign Affairs, C.

LXXXIII, S. 6 (Kasım/Aralık 2004).

Petiteville, F. (2003), “Exporting ‘Values’?,” (der.) Knodt, M. ve Princen, S.,

Understanding the European Union’s External Relations, New York:

Routledge, 127–141.

Rothwell, C.E. (1949), “International Organization and World Politics,”

International Organization, Cilt III, Sayı 4 (Kasım 1949), 605-619

Säuberlich, U. (2001), “Notes on Dehousse’s Discussion of Method: The Return of

the European Federalism/Funcionalism Debate,” German Law Journal,

S. 14 (Eylül 2001).

Schimitter, P.C. (1969), “Three Neo-Functional Hypotheses about International

Integration”, International Organization, Cilt XXIII, Sayı 1 (Kış 1969),

161-166.

149

Page 169: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

------------------- (1970), “A Revised Theory of Regional Integration“, International

Organization, Cilt XXIV, Sayı 4 (Regional Integration: Theory and

Research, Sonbahar 1970), 836-868.

Sinn, H.W. (2005), “Europe’s Demographic Deficit; A Plea for a Child Pension

System,” De Economist, C. I, Sayı 153 (2005), 1–45.

Supiot, A. (2003), “Governing Work and Welfare in a Global Economy,” (der.)

Zeitlin, J. ve Trubek, D.M., Governing Work and Welfare in a New

Economy, Oxford: Oxford University Press, 376–406.

Vetik, R., Nimmerfelft, G. ve Taru, M. (2006), “Reactive Identity versus EU

Integration,” Journal of Common Market Studies, C. XXXXIV, Sayı 5

(2006), 1079–1102.

Young, O.R. (1980), “International Regimes: Problems of Concept Formation”,

World Politics, Cilt XXXII, Sayı 3 (Nisan 1980), 331-356.

Weide, U. (2005), “Law and the German Universal Healthcare System: A Brief

Contemporary Overview”, German Law Journal, Cilt VI, Sayı 8 (Ağustos

2005), 1143–1172.

RAPORLAR

AT Komisyonu (2000), Communication from the Commission to the Council

and the European Parliament: The European Community’s

Development Policy, COM (2000) 212 final, Brüksel.

AT Komisyonu (2002a), “Europe’s Response to World Ageing: Promoting

Economic and Social Progress in an Ageing World: A Contribution

150

Page 170: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

of the European Commission to the 2nd World Assembly on

Ageing,” Brüksel, 18 Mart 2002.

AT Komisyonu (2002b), Directorate-General for Economic and Financial Affairs,

European Economy: The EU Economy: 2002 Review, Belçika, Sayı 6.

AT Komisyonu (2002c), Observatory of European SMEs 2002/No 5: Business

Demography in Europe, Belçika, Enterprise Publications.

AT Komisyonu (2004a), İstihdam ve Sosyal İlişkiler Genel Müdürlüğü, Report of

the High Level Group on the Future of Social Policy in an Enlarged

European Union, Mayıs 2004.

AT Komisyonu (2004b), Population and Social Conditions 3/2004/F/n° 4: Study

of Low Fertility in the Regions of the European Union: Places,

Periods and Causes, Office for Official Publications of the European

Communities, Lüksemburg, 2004.

AT Komisyonu (2005), Communication from the Commission, Green Paper

“Confronting Demographic Change: a New Solidarity Between the

Generations,” Brüksel, 16 Mart 2005.

Congressional Research Service (2006), Report for Congress , Europe: Rising

Economic Nationalism?, (Haz.) Ahearn, R.J., 6 Temmuz 2006.

DTÖ (2006), 2006 Uluslararası Ticaret İstatistikleri, <http://www.wto.org/english/

res_e/statis_e/statis_e.htm>, (03 Ekim 2007).

Eurobarometer (1997), Opinion Poll No 47.1, Racism and Xenophobia in

Europe, 18–19 Aralık 1997.

Eurobarometer (2005), Special Eurobarometer n° 215: Lisbon, Saha Çalışması

151

Page 171: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Kasım 2004, Şubat 2004.

Eurobarometer (2004), Eurobarometer 61: Public Opinion in the European

Union, Temmuz 2004.

Eurobarometer (2006), Special Eurobarometer n° 251: the Future of the

Europe, Saha Çalışması Şubat-Mart 2006, Mayıs 2006.

European Banking Federation (2004), FBE Letter, Sayı XV (Temmuz 2004).

EUMC (2002), Summary Report on Islamophobia: in the EU after 11

September 2001, Viyana, Mayıs 2002.

EUMC (2005), Racism and Xenophobia in the EU Member States: Trends,

Developments and Good Practice, Annual Report 2005, Bölüm 2.

Birleşmiş Milletler, Ekonomik ve Sosyal İşler Departmanı, Nüfus Bölümü (2004),

World Population Prospects: the 2004 Revision.

Institude for National Strategic Studies (1996), 2015: Power and Progress, (der.)

Patrick M. Cronin, Temmuz 1996.

Standard and Poor’s (2002), “Sovereign Credit Ratings: A Primer,” (Analistler)

David T. Beers, Marie Cavanaugh ve Takahira Ogawa, Reprinted from

RatingsDirect, 3 Nisan 2002.

OECD (2006), OECD in Figures 2006-2007 Edition, Paris:OECD Publications,.

İNTERNET KAYNAKLARI

Christian, N. (2007), “CIA Gives Grim Warning on European Prospects,”

news.scotsman.com, <http://news.scotsman.com/index.cfm?id=567620

05>, (14 Mayıs 2007).

152

Page 172: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

DTÖ (2007), Uluslararası Ticaret İstatistikleri Sayfası, <http://www.wto.org/

english/res_e/statis_e/its2006_e/its06_toc_e.htm> , (02 Ekim 2007).

Eberstadt, N. (2006), “Growing Old the Hard Way: China, Russia, India: Living

Longer but Poorer,” Policy Review, Sayı 136 (Nisan-Mayıs 2006),

<http://www.hoover.org/publications/policyreview/2912391.html>, (14

Mayıs 2007).

Economist (2004a), “Passport to Prosperity,” <http://www.economist.com/

surveys/PrinterFriendly.cfm?Story_ID=3194417>, (14 Mayıs 2007).

Economist (2004b), “E Pluribus Unum,” <http://www.economist.com/surveys/

PrinterFriendly.cfm?Story_ID=3194444>, (14 Mayıs 2007).

Eurobarometer (2001), Eğer Avrupa Ortadan Kalkarsa?,

<http://ec.europa.eu/public_opinion/cf/index_en.cfm>, (03 Ekim 2007).

Eurostat (2007a), İstihdam Oranı-Toplam, <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/

portal/page?_pageid=1996,39140985&_dad=portal&_schema=PORTAL&

screen=detailref&language=en&product=STRIND_EMPLOI&root=STRIN

D_EMPLOI/emploi/em011>, (03 Ekim 2007).

Eurostat (2007b), Toplam Genel Hükümet Harcaması, <http://epp.eurostat.ec.

europa.eu/portal/page?_pageid=1073,46870091&_dad=portal&_schema=

PORTAL&p_product_code=DAD16144>, (03 Ekim 2007).

Eurostat (2007c), İstihdam Oranı-Kadınlar, <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/

portal/page?_pageid=1996,39140985&_dad=portal&_schema=PORTAL&

screen=detailref&language=en&product=STRIND_EMPLOI&root=STRIN

D_EMPLOI/emploi/em012>, (03 Ekim 2007).

153

Page 173: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Eurostat (2007d), İstihdam Oranı-Erkekler, <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/

portal/page?_pageid=1996,39140985&_dad=portal&_schema=PORTAL&

screen=detailref&language=en&product=STRIND_EMPLOI&root=STRIN

D_EMPLOI/emploi/em013>, (03 Ekim 2007).

Eurostat (2007e), Yaşlılık Bağımlılık Oranı, <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/

portal/page?_pageid=1073,46870091&_dad=portal&_schema=PORTAL&

p_product_code=SDI_AS1000>, (03 Ekim 2007).

Eurostat (2007f), Birleşik devletler Patent ve Marka Ofisi Tarafından Verilen

Patentler, <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page?_pageid=1996,3

9140985&_dad=portal&_schema=PORTAL&screen=detailref&language=

en&product=STRIND_INNORE&root=STRIND_INNORE/innore/ir052>,

(03 Ekim 2007).

Hooghe, L. [2006], “Globalization and the European Union”, (der.) Harvey Lazar,

The Implications of Global and Regional Integration for the Future of

Federal Political Systems, Yayın Aşamasında,

<www.unc.edu/~hooghe/downloads/quensfinal.pdf>, (17 Şubat 2007).

Hooghe, L. ve Marks, G. (2005), “Theoritical Soul-Searching After the Rejection of

a European Constitution,” For Submission to PS: Political Science and

Politics, (Kasım 2005), <www.unc.edu/~hooghe/downloads/Europe's

blues.PS.2006doc.pdf>, (14 Mayıs 2007).

Jolly, S.K. (2004), “European Integration and the Rise of Regional Parties,”

Paper Prapared for Workshop on the Analysis of Political Cleavages and

Party Competition, Duke University, Department of Political Sciences (2–3

154

Page 174: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

Nisan 2004), <www.duke.edu/~skj3/2004PCC/jolly.pdf>, (14 Mayıs 2007).

Kurtz, S. (2005), “Demographics and the Culture War: The Implications of

Population Decline,” Policy Review, Sayı 129 (Şubat-Mart 2005),

<http://www.hoover.org/publications/policyreview/3431156.html>, (14

Mayıs 2007).

Marx, K. ve E. (1848), Friedrich, “Bourgeois and Proletarians”, Communist

Manifesto, <www.marxists.org/archive/marx/works/1848/communist-

manifesto/ch01.htm>, (01 Mayıs 2007).

Ropp, S.C. (2005), “Strategic Implications of the Rise of Populism in Europe

and South America,” The Strategic Studies Institute of the US Army War

College, Temmuz 2005, <www.strategicstudiesinstitute.army.mil/

pdffiles/PUB605.pdf>, (14 Mayıs 2007).

HUKUKİ METİNLER

Avrupa Konseyi (2000), Presidency Conclusions, Lisbon European Council, 23–

24 Mart 2000.

Treaty Establishing a Constitution for Europe (2004), Official Journal of the

European Union, C. 310, S. 47, 16 Aralık 2004.

155

Page 175: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AVRUPA BİRLİĞİ VE ULUSLARARASI EKONOMİK İLİŞKİLER

(ULUSLARARASI İLİŞKİLER) ANABİLİM DALI

YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE

YAPI VE SÜREÇ AÇISINDAN ETKİLERİ

ÖZET

Bütün medeniyetler yükselir ve düşer. Batı medeniyetinin bir istisna olması

için hiçbir sağlam neden yoktur. Batılı ulusların büyük medeniyeti bir zamanlar,

“laissez-faire” kapitalizmiyle kişiselleşen, bireycilik üzerine yükselmiş ve şanının

zirvesine refah devleti uzlaşısıyla erişmiştir. Batının zaferi ve refah devleti ile

kapitalizm arasıdaki uzlaşı uluslar arasında “uluslarüstü” bir bütünleşme

yaratılarak güçlendirilmiş ve kurtarılmıştır. Fakat günümüzde, tüm bu olgular

arasındaki sibernetik (ve destekleyici) ilişkiler sallantıda gibi görünmektedir. Sosyal

yapının yaşlanma karşısında olduğu gibi, refah devleti de küreselleşme karşısında

dağılmaktadır. Bir zamanlar bu olgular arasındaki olumlu sibernetik ilişkiyle

desteklenen bütünleşme de, bu olumsuz gelişmelerden etkilenmektedir. Bu tez bu

olgular arasındaki ilişkileri ve Avrupa’nın ayrışması üzerindeki etkilerini ortaya

çıkarmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: AB’nin bütünleşmesi ve ayrışması, refah devleti,

küreselleşme, yaşlanma.

156

Page 176: YAŞLANMA SORUNUNUN AVRUPA BÜTÜNLEŞMESİNE YAPI VE …acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3541/4426.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ avrupa bİrlİĞİ

T.R. ANKARA UNIVERSITY

SOCIAL SCENCES INSTITUTE EUROPEAN UNION AND INTERNATIONAL ECONOMICAL RELATIONS

(INTERNATIONAL RELATIONS) MAIN SCIENTIFIC BRANCH

EFFECTS OF AGEING PROBLEM ON STRUCTURE AND

PROCESS OF THE EUROPEAN INTEGRATION

ABSTRACT

Every civilization rises and falls. There is no solid ground for Western

civilization to be an exception. Once the great civilization of Western nations rised

upon individualism, epitomized by “laissez-faire” capitalism, and reached its

summit of glory by welfare state consensus. Victory of West and consensus

between welfare state and capitalism has been consolidated and saved by

creating a “supranational” integration between states. But today, the cybernetic

(and supporting) relations between all these phenomena seem like faltering.

Welfare capitalism is crumbling against globalization, as social structure did

against ageing. Integration, once promoted by the affirmative cybernetic relations

between those, is experiencing negative effects because of these developments.

This thesis is aimed to expose the relations between those phenomena and their

affect on European disintegration.

Keywords: Integration and disintegration of the EU, Welfare State,

Globalization, Ageing.

157