demir kucukaydin - kivilcim dava savunmasi (duzeltmeler eksik) - v-2

69

Upload: demir-kuecuekaydin

Post on 22-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2
Page 2: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

1

Kıvılcım Dava Savunması

İçindekiler

Yayıncının Notu ............................................................................................................................... 3

Önsöz................................................................................................................................................. 4

Mahkeme İfadesi .............................................................................................................................. 9

Mahkeme Savunması ..................................................................................................................... 20

1) 141-142. MADDELER SINIF MÜCADELESİ BİLİMSEL SOSYALİZM HAKKINDA:

YAYGIN PEŞİN VE YANLIŞ YARGILAR .............................................................................. 20

A) SINIFLAR SAVAŞI VE 141-142 ...................................................................................... 20

B) ÜST SINIFLAR 141-142 (BİNDİĞİ DALI KESİŞ) ......................................................... 21

C) 141-142 'YE İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARININ ANLAMİ .................... 22

2) BİLİRKİŞİRAPORLARINDA YORUM FARKLARI........................................................... 22

A) PROLETARYA PARTİSİ CİNS İSİMDİR ....................................................................... 24

B) DEVRİMCİLİK SUÇ MU? ................................................................................................ 24

C) BİRİNCİ SAYININ BİLİRKİŞİSİNE NEDEN TEKRAR SORULMADI ......................... 25

3) İKTİDARA GELME YOLU VE KIVILCIM GAZETESİ ..................................................... 25

A) KIVILCIMIN ANA TEMASI: "PARTİ NASIL OLMALIDIR, PARTİ NASIL

KURULABİLİR? " ................................................................................................................. 25

B) "KIVILCIM'DA İKTİDAR PROBLEMİNE İLİŞKİN YAZILARIN AZLIĞI" ................. 25

C) İHTİLALCİ SOSYALİST MİSİN DEMOKRATİK SOSYALİST MİSİN? ...................... 26

Ç) VATAN PARTİSİ PROGRAMI, DEMOKRASİ VE DEVRİM ........................................ 26

D) BARIŞÇIL DEVRİM, SAVAŞCIL DEVRİM ................................................................... 26

E) KIVILCIM'DA İKTİDAR MÜCADELESİ YOLU ............................................................ 27

F) SAVAŞ TERİMİ ÜZERİNE AÇIKLAMA ......................................................................... 28

G) SAVCININ İDDİALARI VE GERÇEKLER ..................................................................... 28

4) LEGALİZM PARLAMENTERİZM BURJUVA SOSYALİZMİ VS. ANLAMLARI ......... 29

A) PARLAMENTERİZME BİZ NE DERİZ, SAVCI NE ANLAR ........................................ 29

Page 3: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

2

B) "LEGALİZM": BİZ NE DERİZ SAVCI NE ANLAR? ...................................................... 30

C) LEGALİZM PARLAMENTARİZM BURJUVA SOSYALİZMİ VS. DEYİMLERİN

AYNILIĞI ............................................................................................................................... 31

5) SOSYAL SINIFLARI ORTADAN KALDIRMA PROBLEMİ ............................................. 32

6) BİZ SOSYALİSTLER İSTEDİĞİMİZ İÇİN SINIFLAR ORTADAN KALKMAZ .............. 33

7) "PARAVAN" İTHAMI .......................................................................................................... 34

A) "PARAVAN" İTHAMININ KANITSIZLIĞI .................................................................... 34

B) HAREKETLER VE PROGRAM FARKLI OLAMAZ ...................................................... 34

C) ORTADAÖNERDİĞİMİZ PROGRAMLA ÇELİŞEN BİR HAREKET VAR MI? .......... 35

D) SİYASET VE ÇOCUKLUK .............................................................................................. 35

E) SOSYALİSTLER DÜŞÜNCELERİNDEN ŞEREF DUYARLAR .................................... 35

8) ZİNCİRLEME REAKSİYON ZİNCİRLEME MAHKUMİYET ........................................... 36

Ekler .................................................................................................................................... 38

Yeni Aşamada Eski Parola: Proletarya Partisi ............................................................................ 38

Sosyalistlerin Birinci Görevi........................................................................................................ 41

Proletarya Partisi Nedir? .............................................................................................................. 45

İşçi Sınıfının Tarihçil Görevi ....................................................................................................... 49

Neden Eneski Sosyalizm? ............................................................................................................ 52

Hangi Temelde Proletarya Partisi ................................................................................................ 56

Grup, Grupçuluk, Parti ................................................................................................................ 60

Karyerizm – Demagoji - Parti ...................................................................................................... 64

Parti Ancak Kongre’den Doğabilir .............................................................................................. 67

Page 4: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

3

Yayıncının Notu

12 Mart Faşist döneminin Sıkıyönetim Mahkemelerinin yerini alan “D.G.M.”nin yeniden

güncelleştiği.

- Anayasa'nın, bu mahkemelerin dayanağı olan yasayı iptal kararma rağmen çalıştırıldığı;

- Yeni “D.G.M.” kanunun meclisten çıkarılmaya çalışıldığı;

- “D.G.M.”nin tutukladığı yüzlerce kişinin hapishanelerde yattığı;

- Pek çok kişinin ve demokratik örgütün bu mahkemelerde yargılandığı;

- Yargı yetkisi “Anayasa Mahkemesi”ne ait olan bir siyasi partinin (“TEP”'in) kanunsuz

olarak bu mahkemelerde yargılandığı günümüzde;

Bu mahkemelerin ilk davası olan “Kıvılcım” gazetesi davasını, yayınlamak kaçınılmaz bir

görev oldu.1

1 Kitabın sonuna davanın daha iyi anlaşılır olmasını sağlamak amacıyla yargılanan gazetenin davaya

konu olan bazı yazıları belge olarak konulmuştur.

Page 5: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

4

Önsöz

Kamuoyunda “Kıvılcım davası” adı ile anılan bu İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinin

1974/2 Esasında kayıtlı ilk önemli davasının savunmalarının kitap halinde yayınlanması

DGM'nin varlığının yeniden güncel tartışma konusu yapıldığı bu günlerde, konuyu tüm

açıklığı ile gözler önüne sermesi açısından son derece yararlı olmuştur kanısındayız.

Bir aydın ve “Kıvılcım davası” sanıklarının müdafii avukat olarak “Kıvılcım davası”

hakkında söylenecek çok söz olmasına rağmen, pek çarpıcı birkaç noktayı vurgulamakla da

aynı işi özlü olarak yapmış olacağız.

Bilindiği gibi, 12 Mart ara rejimi döneminde Türk aydınlarının, hukukçularının, kamu oyunun

ağır baskılar altında tutulduğu, bilim adamlarının, hukuk profesörlerinin cezaevlerinde tutuklu

bulundukları, yayın organlarının ve TRT'nin sansüre tabi tutulduğu, parlamento dışı baskı

gruplarının susturulduğu bir sırada Anayasa'nın 136. maddesine 1699 sayılı kanunla 7 fıkra

eklenmiş ve bu fıkralardan kaynaklanarak 1773 sayılı DGM'leri Kuruluş ve Yargılama

usulleri hakkındaki kanun meclislerden geçirilerek Devlet Güvenlik Mahkemeleri

örgütlendirilmiştir.

Denilebilir ki, gerek bu Anayasa değişiklikleri ve gerekse 1773 sayılı kanun Türkiye Halkının

ve Türkiye aydınlarının hukuki tabiriyle „müzayaka halinden“ (yani yoğun baskı altında

sindirilmiş halinden) istifade ile gerçekleştirilmekle, tüm sakıncaları bir yana, bu kuruluşlar en

başından anti - demokratik bir nitelik gösterir olmuştur. Gerçek de budur.

1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemeleri kuruluş kanunu tam anlamıyla bir baskı rejimi

sırasında meclislerden geçirildiği için şekil itibariyle anti - demokratik ve Anayasa'ya aykırı

olmasının yanında içerdiği hükümler itibariyle de anti -demokratiktir, Anayasa'ya aykırıdır.

Bu güne değin çok konuşulup çok yazılan bu konuyu “Kıvılcım davası” sebebiyle bir kez

daha kısaca izahta yarar görüyoruz:

Demokratik ülkelerde kişi özgürlükleri teminat altına alınabilmek için Devlet gücü üç ayrı

kuvvete bölünmüştür: Yasama kuvveti, Yürütme kuvveti ve Yargı kuvveti. Bu kuvvetlerin

birbirlerine karşı bağımsızlıkları ve eşit etkinliklere sahip olmaları esas kabul edilmiştir. Bu

sistemin adı „Kuvvetler ayrılığı sistemi“dir. Yasama gücü meclisler aracılığıyla, yürütme gücü

hükümet aracılığıyla, yargı gücü ise mahkemeler aracılığıyla kullanılır. Yargı gücünün

bağımsızlığı mahkemelerin bağımsızlığına, hâkim teminatına, tabii hâkim ilkesine ve

savunma hakkına verilen değerle sıkı sıkıya bağlıdır. Bunlardan birisi olmazsa yargının

bağımsızlığından ve dolayısıyla kuvvetler ayrılığı sisteminden ve giderek demokrasinin

varlığından söz edilemez. 1961 Anayasamız iste bu yargı bağımsızlığını kuvvetler ayrılığının

ve demokrasinin bir gereği olarak Anayasalaştırmıştır. DGM kuruluş kanunu ise 1961

Anayasasının öngördüğü bu esaslara, yani mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine, hâkim

teminatı ilkesine, tabii hakim ilkesine ve savunma hakkı ilkesine aykırı düşmektedir.

Bu nasıl oluyor, sırasıyla görelim.

Page 6: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

5

a) 1773 sayılı DGM kuruluş kanunu mahkemelerin bağımsızlığı esasına aykırıdır. Çünkü aynı

kanunun 6. maddesi aynen şöyledir: „Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı, üyeliği, yedek

üyeliği, Cumhuriyet Savcılığı ve Cumhuriyet Savcı yardımcılığı atamalarında, Bakanlar Ku-

rulunca her beş yer için bir misli aday gösterilir. Bu adaylar arasından Devlet Güvenlik

Mahkemesi hâkimlerinin atanması Yüksek Hâkimler Kurulunca, Cumhuriyet Savcısı ve

yardımcılarının atanmaları Yüksek Savcılar Kurulunca, askeri hâkimlerden üye, yedek üye ve

savcı yardımcılarının atanmaları işe, özel kanunlarında gösterilen usule göre yapılır. Devlet

Güvenlik Mahkemeleri Başkan; üye ve yedek üyeleri ile Cumhuriyet savcı ve yardımcıları üç

yıl için atanırlar, süresi bitenler yeniden atanabilirler.“ Buna göre DGM hâkimlerini

doğrudan doğruya hükümet atamakta, Yüksek hâkimler kurulu bu atamaya alet edilmektedir.

Asker üyeler ise Milli Savunma Bakanı ve Başbakan tarafından müşterek kararname ile

atanmakta, Cumhurbaşkanının onayına sunulmaktadır. Bu atama işlemlerini „yargının

bağımsızlığı“ ile bağdaştırma olanağı yoktur.

b) DGM kuruluş kanunu Anayasamızca öngörülen hâkim teminatı ilkesini de çiğnemektedir.

1773 sayılı kanuna göre DGM hâkim ve savcıları üç yıl için atanmakta, süresi bitenler

yeniden seçilebilmektedir. Bu demektir ki hükümet üç yıllık icraatını beğendiği DGM hâkim

ve savcılarını yeniden seçtirebilecek, icraatını beğenmediklerini ise seçtirmeyebilecektir.

Hâkimi hükümetin beğenisine irtibatlamak bu derece açık ve cüretkâr bir şekilde

gerçekleştirilmiş olmaktadır. Geçtiğimiz 12 Mart döneminde bu tatbikatın acı örnekleri

görülmüş, hükümet beğenmediği sıkıyönetim mahkemesi yargıç ve savcılarını görevlerinden

almış ve hatta bir mahkemeyi tamamen lağvetmiştir.

c) DGM kuruluş kanunu Anayasamızın 32. maddesinde ifadesini bulan tabii hâkim ilkesine de

aykırıdır. DGM'nin „özel ve olağanüstü“ bir mahkeme niteliğinde olduğu şüphe götürmez.

DGM belli suçlan yargılamak üzere kurulmuş ve kuruluşu genel yargıdan ayrılmıştır. Bu

kanunla kişi tabii hâkiminin elinden alınarak hükümetçe teşkil edilen özel ve olağanüstü bir

mercie teslim edilmektedir. Özellikle bu merciin siyasal suçlara bakmakla görevli olması ve

bu derece önemli konuda bu merciin hâkimlerinin siyasal iktidarca atanır olması DGM'ni

birer ihtisas mahkemesi olmaktan çıkarıp birer iktidar mahkemesi hüviyetine sokmaktadır.

Bunun tabii hâkim esası ile bağdaştırılabilecek yanı yoktur.

d) DGM kuruluş kanunu 27. maddesi ile savunma hakkına saygıyı da ortadan kaldırmaktadır.

Maddeye göre, hâkim duruşmanın inzibatını ihlal eden sanık ve müdafiinin dava sonuna kadar

duruşmalara katılmamasına karar verebilmektedir. Böylece savunma hakkı duruşma

inzibatına kurban edilmiş olmaktadır. Duruşma inzibatının hangi hallerde bozulmuş

olacağının tespiti de hükümetçe atanan hakimin takdirine bırakıldığında savunma hakkının ne

derece kısıtlanabileceği zihinlerde canlandırılabilir.

1773 sayılı DGM kuruluş kanunu 11 Ekim 1975 tarihinde şekil yönünden Anayasa

Mahkemesince iptal edilmiştir. Yeni kanun çıkarılması için de Anayasa Mahkemesince

meclislere bir yıllık süre tanınmıştır. Bu bir yıllık süre içinde Devlet Güvenlik

Mahkemelerinin yargılama yapmaması gerekirken Yargıtay 9. Dairesi yanlış bir yol izleyerek

bunun aksini karar altına almıştır. Bu izahatın ışığında diyebiliriz ki, Devlet Güvenlik

Mahkemeleri sıkıyönetim dışında da sıkıyönetimi sürekli hale getirmek için ihdas edilmiş,

ilericiler, aydınlar ve toplumun demokrat kesimi üzerindeki anti - demokratik baskıları

Page 7: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

6

sürdürmek amacıyla yasalaştırılmış olağanüstü mahkemelerdir. Devlet Güvenlik Mahke-

melerinin durumunu böylece saptadıktan sonra “Kıvılcım davası” tatbikatına kısaca bir göz

atalım:

12 Mart sıkıyönetim döneminden Sonra, demokratik siyasal yaşamın gereği olan bir devrimci

sol partiyi kurabilmek amacıyla “Kıvılcım davası” sanıkları bir araya gelmişler ve bu amaçla

KIVILCIM isimli bir haftalık gazete çıkarmaya başlamışlardır. Kurmak istedikleri parti legal

bir parti olacaktır ve kendilerine rehber olarak yıllar önce beraat etmiş bir parti olan Vatan

Partisi’nin tüzük ve programını alacaklardır. Bu amacı açık açık gazetelerinde yazmaktadırlar.

Yazıları ile bütün devrimcileri birleşmeye ve onları kurulacak partinin tüzük ve programını

tespit etmek üzere bir genel toplantıya çağırmaktadırlar. Böylece, yeni kurulacak partinin

daha doğuşunda demokratik bir öze bürünmesini istemişlerdir. Bu girişim yıllar süren bir

sıkıyönetim idaresinden sonraki ilk demokratik çabadır. Yayınlanan gazete de bu çabaya

yönelik ilk gazetedir. Bir bakıma sanıklara bu girişimin cezası verilmiştir. Nitekim simdi

Türkiye'de 5 adet sol parti vardır ve sayısız ilerici gazete yayın hayatına devam etmektedir.

12 Mart sıkıyönetim rejiminin yılgınlığından toplum henüz kendisini kurtaramamış iken

“Kıvılcım davası” nın duruşmalarına İstanbul DGM'nde başlanmıştır. Ancak altı sayı

çıkabilen Kıvılcım gazetesinin sahibi Demir Küçükaydın, sorumlu müdürü Dündar Erenler,

sekreterleri Ali Selim Ergünalp ve Erol Atakan tutuklu olarak yargılanmaktadırlar. DGM'nin

Anayasa'ya aykırı olduğu yolundaki itirazlar, reddi hâkim talepleri, hâkimleri istinkâfa davet

mahkemece reddedilmiş, yargılama sırasında tahkikatım genişletilmesi yolundaki istemler de

nazara alınmamıştır.

Böylece mahkeme sanıkların „bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki tahakkümünü“ sağlayacak

bir gizli örgüt kurduklarını, Kıvılcım gazetesinin bu örgütün propaganda aracı olduğunu ve bu

gazete ile sürekli komünizm propagandası yaptıklarını kabul ederek, yaşlarının bir buçuk katı

tutarında ceza tayin etmiştir. Mahkeme sanıklardan Demir Küçükaydın ile Dündan Erenler'i

gizli örgüt kurmaktan (TCK 141/1) sekizer sene ağır hapis, ikişer sene sekizer ay genel

güvenlik gözetimi altında tutulma ve Kıvılcım gazetesinin 2. sayısında yayımlanan yazılarda

komünizm propagandası yapılmış olması nedeniyle sekizer sene dokuzar ay ağır hapis; ikişer

sene onbirer ay genel güvenlik gözetimi altında tutulma2; 3. sayıda neşrolunan yazılar

sebebiyle yine sekizer sene ağır hapis, ikişer sene onbirer ay genel güvenlik gözetimi altında

tutulma3, 4. sayıda neşrolunan yazı nedeniyle yedişer sene altışar ay ağır hapis, ikişer sene

altışar ay genel güvenlik gözetimi altında tutulma4; 5. sayıdaki yazı nedeniyle yedişer sene

altışar ay ağır hapis, ikişer sene altışar ay genel güvenlik gözetimi altında tutulma cezalarına

mahkûm etmiştir5.

Cezalar birleştirilerek sanıkların otuz sekizer sene otuzar ay ağır hapis ve 6 ay hapis

cezalarına çarptırılmasına karar verilmiş ancak TCK'na göre 36 yıldan fazla ceza veri-

2 2. Sayıda dava konuşu olan yazılar şunlardır: „Proletarya Partisi Nedir?“, „İşçi Sınıfının Tarihçil

Görevi“, „İşçi Çıkarmaları Devam Ediyor“, „İlkenin ilkelliği“, „Parti ve Çadır Üzerine“.

3 3. Sayıda dava konusu olan yazılar şunlardır: „Neden Eneski Sosyalizm“, „Emayetaş'da Grev“.

4 4. Sayıda dava konusu olan yazı şudur: „Hangi Temelde Proletarya Partisi?“

5 5. Sayıda dava konusu olan yazı şudur: „Grup, Grupçuluk ve Parti“.

Page 8: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

7

lemeyeceğinden bu cezalar otuz altışar yıl ağır hapis ve onar sene kırk ikişer ay süre ile genel

güvenlik gözetimi altında tutulma cezasına indirilmiştir.

Erol Atakan ile Ali Selim Ergunalp ve Vedat Orakçıoğlu da „gizli örgüte girmek“ (TCK

141/5) suçundan dolayı beşer yıl ağır hapis ve birer yıl sekizer ay genel güvenlik gözetimi

altında tutulma cezalarına çarptırılmışlardır. (19.9.1974).

Yargıtay 9. Ceza Dairesinde 19.12.1974 tarihinde yapılan duruşmalı inceleme sonunda

hükmün gizli örgüte ilişkin kısmı onanarak propagandaya ilişkin kısmı bozulmuştur. Bozma

üzerine İstanbul DGM'inde yeniden yapılan yargılama sonucunda yargıtayın görüşüne

uyularak Kıvılcım gazetesinde yazılan tüm yazıların aynı suç isleme kasdı ile yazıldığı kabul

edilerek sanıklara bu suça isabet eden ceza artırılarak verilmiş ve sonuç olarak sekizer sene

dokuzar ay ağır hapis ve ikişer sene onbirer ay genel güvenlik gözetimi altında tutulma

cezasına mahkûm edilmişlerdir.

Bu hüküm de tarafımızdan temyiz edilmişse de Yargıtay 9. Ceza Dairesince onanarak

4.4.1975 tarihinde kesinleşmiştir. Toplam olarak Demir Küçükaydın ve Dündar Erenlerin

onaltışar sene dokuzar ay ağır hapis, altışar ay hapis ve dörder sene ondokuzar aylık genel

güvenlik gözetimi altında bulundurulma cezalan ile Erol Atakan ve Ali Selm Ergünalp'in

beşer yıl ağır hapis ve birer yil sekizer aylık süre ile genel güvenlik gözetimi altında

bulundurulma cezalan kesinleşmiş olmaktadır. Sanıklar halen Niğde kapalı - cezaevinde

bulunmaktadırlar.

„Kıvılcım“ı çıkaranların yapmak istedikleri, amaçlan açıktı; işçi sınıfımızın ve emekçi

halkımızın kurtuluşu için mücadele. Ve bunu mahkeme boyunca tavizsiz savundular. Bütün

anti - demokratik uygulamalar sonucunda verilen 36'şar seneyi „Yaşasın sosyalizm“ diye

cevapladılar,

A. Gürkan Rîşvanoğlu

17 Haziran 1976

Page 9: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

8

Page 10: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

9

Mahkeme İfadesi

İSTANBUL DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

(İfademdir)

Mahkemenin amacı, OLAY'ın NEDEN olduğunu, NASIL olduğunu tespit etmektir. Deliller,

sorgular vs. bu amaçla okunur. OLAY bir kere olduğu gibi tespit edildi mi, suç olup

olmadığını anlamak kolaylaşır. Halbuki İddianame'de olaylar, düşünceler olduğu gibi değil,

savcının görmek istediği veya olmasını istediği gibi anlatılmıştır.

İddianame'deki bütün yanlışları burada teker teker sıralamak, güç ve zaman sarfından başka

bir şeye yaramayacağı için, kısaca bu yanlışlara sebep olan METOD'un yanlışlığını birkaç

örnekle göstermek kanımızca daha doğru olacaktır.

Savcı: "Sanıkların kastlarını tespit yönünden faydalı olacağı.." gerekçesiyle: Beş sayfalık kısa

bir "tarihçe" sunuyor. Birtakım olayları ardı ardına dizmek: bir "tarihçe" olamaz. Çünkü:

tarih bilimi, olaylar ve toplum gidişi arasındaki zorunlu bağları, olayların NEDEN ve NASIL

olduğunu, aynılıkları ve ayrılıkları bulup çıkartır. İddianame'de ise sıralanan olaylar birtakım

kişilerin "kötü niyetleri"yle açıklanmaya çalışılmaktadır.

Bir örnek verelim.

İddianame'nin 4. sayfasında: Dr. Hikmet Kıvılcımlı "Pahalılık ve İşsizlikle Mücadele Derneği

vasıtasıyla büyük gösteriler ve boykotlar yapmak ve bu topluluklara pahalılıkla ve işsizlikle

mücadele adı altında kendi görüşlerini yansıtmak olanağını bulmak istemiştir." deniyor.

Bu cümleden "kastımızı tespit yönünden faydalı" ve gerçek bir anlam çıkıyor mu?

Hayır."Kastımızı tespit" için en azından: Türkiye'de işsizlik ve pahalılık olup olmadığı; varsa,

bunların sebeplerinin neler olduğu; ve nihayet Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın işsizlik ve

pahalılıktan kurtulmaya ilişkin görüşlerini bilmek gerekir.

1) Türkiye'de işsizlik ve pahalılık var mı?

Cumhuriyet gazetesinde sadece 1974 ocak ayı içinde "İstanbul geçim indeksinin % 5, 6 artış

gösterdiği" yazıyor. Yani hayat bir ay içinde % 5, 6 pahalanmış, bir liranın değeri bir ay

içinde 94, 4 kuruşa düşmüş. Demek ki olay olarak bir pahallılık var.

Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine, resmi istatistiklerle, bir milyon işsizimiz işgücünü

satmaya gitmiş. En azından bir o kadar açık işsizimiz de içerde var. Bir de gizli işsizler var.

Demek ki bir İŞSİZLİK söz konusu.

2) O halde İŞSİZLİK ve PAHALLIĞIN SEBEBİ nedir?

"Tek sözle geri ve gerici ortamımız"dır.

2) Bu toplumsal kangrenden kurtulmak için Dr. Hikmet Kıvılcımlı ne önermiş?

Kendi dilinden okuyalım.

Page 11: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

10

Kıvılcım gazetesinde yayınladığımız Vatan Partisi Program Giriş'inde şöyle deniyor:

"Vatanımızın "Amerika" derecesinde yüksek teknikli medeniyet kurmasından bahsedildi.

Lâkin bir şey unutuluyor. Amerika'yı Amerika yapan hız, Amerikalıların 110 yıl önce köleliği

kaldırmak uğruna vatandaş harbini göze alabilmeleriyle, yani keskin hürriyet kavgasıyla

başlamıştır. Ve şu üç sebep ile gelişmiştir.

1) Devletin kırtasiyeci ve askerci olmayışı (Tam demokrasi)

2) Derebeyi artıklarının yok edilmesi (Toprak reformu)

3) Sanayi sermayesinin ötekilerden üstün olması (Teknik yaratıcılık)".

Demek ki Dr. Hikmet Kıvılcımlı geriliğimizin sebebi olarak ve ilerlemenin yolu olarak

yukarıdaki şıkları önermiş.

Eğer önerilenler doğruysa ki doğrudur, "Büyük gösteriler ve boykotlar yapmak" için İPSD'yi

"PARAVAN" yapmaktan söz edilebilir mi?

Eğer önerilenler ve sebep olarak gösterilenler yanlışsa, o zaman, "büyük toplulukları"

kandırmaktan söz edilebilir. Ama ciddi bir iddianamede de "kastımızı tespit yönünden faydalı"

olacağına göre, yanlış olduğunun kanıtlanması gerekir. Halbuki böyle bir kelime bile yok.

Açıkça görülüyor ki iddianame OLAYLARIN ve GÖRÜŞLERİN ne olduğunu anlatmaktan

uzaktır.

*

İddianamede işe gelmeyen yerde olay değişik anlatılıyor. Söyle ki:

4. sayfada: "Dr. Hikmet Kıvılcımlı Cemiyetler Kanunumu paravan yaparak İPSD isimli illegal

faaliyetlerini sürdürmek üzere bir dernek kurdurmuş" deniyor.

1) İPSD de eğer kanun dışı bir faaliyet olsaydı sıkıyönetim mahkemelerinde dava açılır ve

mahkûm olurdu. Böyle bir dava açılmamıştır. Eğer savcının böyle bir faaliyetten haberi var da

dava açmamışsa görevini yapmamış demektir.

2. Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nm en tabii insanlık ve yurttaşlık hak ve görevlerini yerine getirerek

bir dernekte görev alması, "Cemiyetler Kanunu"nu "paravan" yapmak mıdır? Bu mantık

davayı doğru bir sonuca ulaştırmaz.

İddianame'de işe gelmeyen bir yerde OLAYLAR UNUTULUYOR.

Bir örnek verelim. İddianamenin 4. sayfasında "Dr, Hikmet Kıvılcımlı 1950 yılında çıkan

aftan sonra faaliyetlerine ara vermemiş ve çok partili devrede, 1S54 yılında' "VATAN

PARTİSİ" isimli bir legal parti kurmuştur. " deniyor. İddianamede olmayan gerisini biz

tamamlayalım. Bu Vatan Partisi üç yıl faaliyet gösterdikten sonra, Amerika'dan "yardım"

dilenebilme aşkına, kapatılmış, üyeleri mahkemeye verilmiş ve beraat etmiştir. İddianamenin

her yerinde surda mahkûm oldu, burada mahkûm oldu deniyor da niçin beraatten söz

edilmiyor. Unutulmuş olabilir diyelim. Ama psikoloji unutmanın raslantı olmadığını

göstermiştir. Böylesine bilinç ve bilgi isteyen bir davada olayları unutmak, bilim diliyle

şuuraltına atmak ilerde nevrozlara sebep olur.

İddianamede işe gelmeyen yerde açık taraflılık güdü

Page 12: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

11

Bir örnek verelim; 5. sayfada Dr. Hikmet Kıvılcımlı "...hakkında verilen gıyabi tevkif kararı

üzerine, Türk hakimlerinin karşısında yaptığı fiillerin hesabını vermemek için yuri dışına

kaçmış ve burada ölmüştür" deniyor.

Burada açık taraflılık vardır. Çünkü Dr. Hikmet Kıvılcımlı ölmeden önce sıkıyönetim

mahkemelerine yolladığı: telgraf ve ön savunmada: Türkiye'ye döneceğini her ihtimale karşı

yolda ölürse ön savunmasmı şimdiden yolladığını, kendisinin pek çok defalar narkoz altında

yattığım? Türkiye'de tedavi imkânı olmadığını, Avrupa’ya tedavi olmak için çeşitli defalar

pasaport taleplerinde bulunduğunu, fakat taleplerinin hiçbir gerekçe gösterilmeden redde-

dildiğini, son çare olarak kendi inisiyatifiyle tedavi olmanın yollarını aradığını yazmaktadır.

Hastalığının ağırlığının gerçekliğini tedavi için yurtdışına gitmesinin haklılığını bizzat

ölümüyle hayati pahasına ispatlamıştır. Savcı kendisini savunamayacak bir ölünün ardından,

yanlış şeyler söyleyerek, en basit ahlak kaidelerinin bile dışına çıkmaktadır. Dr. Hikmet

Kıvılcımlı ölüm döşeğinden yolladığını: ifadelerle ((hakimlerin karşısında yaptığı fiillerin

hesabını" vermekten kaçınmamıştır.

İddianamede söylenmeyen şeyler söylenmiş gibi gösteriliyor.

Bir örnek verelim. 5. sayfada "Dr. Hikmet Kıvılcımlı halkı tahrik etmenin ön plânda geldiğini

somr ve her, vesile iie taraftarlarına bunu yopmaSarmi önerirdi" deniyor. Dr. Hikmet

Kıvılcımlı nerede, ne zamon, hangi yazısında böyle bir şey söylemiştir? Hiçbir yerde. Ciddi

bir iddia söylenenleri kaynak göstererek, kendi yorumunu içine katmadan anlatmalıdır.

İddianamede böyie olma gayreti bile yok. Bir düşünceyi ve davranışı tahrif etmek,

olduğundan başka göstermek ve en azından ne olduğunu kavramaya çalışmamak, bizzat o

düşünce ve davranışların muarrızlarina bile bir şey kazandırmaz.

İddianamede açıkça şu mantık görülüyor. Kıvılcım gazetesi en eski sosyalist hareketin

mirasçısı olduğunu söylediğine, o zamanki hareketlerde mahkûm olduğuna göre onlar gibi

Kıvılcım da mahkûm edilmelidir.

Bu ele alışta, hukuk bakımından iki sakatlık göze çarpıyor.

1) O düşünce ve davranışların geçmişte mahkûm olmaları bugün de mahkûm olmalarını

gerektirmeyebiür. Çünkü toplum hayatı sürekli olarak değişir. Bir süre önce suç olarak

görülen düşünce ve davranışlar toplumun belli bir gelişme konağında kaçınılmaz olarak suç

olmaktan çıkmış olurlar. Ya kanunlar değişir ya da kanunların yorumu değişir. Halbuki

İddianamede bu iki türlü değişiklik ihtimali hesaba bile katılmıyor. "Acaba bugün de suç

mudur? " diye bir soru sorarak toplumun bugünkü aşamasında suç olduğunu kanıtlama

zahmetine katlanmak bir yana böyle bir soru bile sorulmuyor.

2) Kaldı ki savcı "Kastımızı tespit yönünden faydalı" GÖRDÜĞÜ TARİHİ bağları ararken

bile gerçeği yansıtmaktan uzak. Çünkü Kıvılcım gazetesi 6 sayı çıkmıştır ve 3 sayının

manşeti: Vatan Partisi programıdır. Kıvılcım gazetesi herşeyden önce Vatan partisi

programından hareket etmek gerektiğini avaz avaz bağırır.

Bilindiği gibi Vatan partisi beraat etmiştir. Varsayalım ki: Geçmiştekiler mahkûm edildiği

için bizde mahkûm edilmeliyiz. Ama bizim en başta savunduğumuz yeniden örgütlenmesini

önerdiğimiz Vatan Partisi beraat etmiştir. İddianame kendi mantığı içinde tutarlı olabilseydi o

zaman beraatımızı talep etmesi gerekirdi.

Page 13: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

12

Savcı toplum gelişmesini tersine de alabilirdi. Yani "Vatan Partisinin o zaman beraat etmiş

olmasına rağmen toplumumuzun bugünkü konağında mahkûm edilmesi gerektiğini" de iddia

edebilirdi. Ve en azından böyle bir yaklaşım iddianamenin kendi mantığı bakımından daha

tutarlı olabilirdi. Fakat savcı böyle bir soruyu sormaktan bile kaçmıyor. Çünkü böyle bir soru

sorulduğu an: Vatan Partisi programını ister istemez eleştirme durumunda kalacak, o zaman

da etrafımıza yaymak istediği duman perdesi aralanacak, ne. olup ne olmadığımız gün ışığına

çıkacaktır. Savcı bizi suçlu gösterme isteğine, bizzat kendi mantık tutarlığını feda ediyor.

Buraya kadar örneklerle savcının iddianameyi hazırlarken izlediği metodun bilimcil

olmadığını en kaba biçimleriyle kanıtlamaya çalıştık.

Şimdi Kıvılcım gazetesinde kurulması önerilen partinin nasıl bir parti olacağı hakkında

savcının yargılarını ve bu yargıların gerçek anlamlarını göstermeye çalışalım.

İddianamenin 10. sayfasında "Sanıklardan Demir Küçükaydın da savcılığınızca alınan

ifadesinde Parlamentarizmin Demokrasi olmadığı kanaatinde olmadığın" (olduğunu olacak)"

belirtilmekle" deniyor. Burada da '"normal demokratik yollardan" iktidara gelmeyi

amaçladığımız, "İhtilalci bir parti" önerdiğimiz söyleniyor.

Evet parlamentarizm ve demokrasi ayrı ayrı şeylerdir. Ve gerçekten kurulması gereken

partinin "Devrimci" olmasını istedik. Yalnız Demokrasi nedir? Devrimcilik nedir? Sanılanın

aksine devrimcilik ve demokratlık birbiriyle çelişmez. Aynı şeyin değişik veçheleridir. Bunu

açıklamak' için: Biz bu kavramlardan ne anlarız, Savcı ne anlar? Mahkemenin sağlıklı bir

karar verebilmesi bakımından biraz açıklamakta yarar var.

Yeniden kurulmasını önerdiğimiz, Vatan Partisi Programının birinci maddesi demokrasiyi

tanımlamakla işe boşlar ve şöyle der:

1) DEMOKRASİ (iki asır evvel yaşamış Frenk filozofu Concordet'in dediği gibi "En

kalabalık ve en fakir' sınıfın maddi, manevi, ruhi, içtimai bakımdan iyileşmesi olmalıdır. })

İddianamede ise demokrasi parlamentarizmle eş anlamda tutu i makta n, demokrasinin anlamı

kabalaştırılmakta, vulgarize edilmektedir. Esasen savcının demokrasinin ne olduğunu bile

düşünmediği ortadadır. Çünkü kendisi bir askerdir. Ve askerlere politika yasaktır. Politika bir

iddianame hazırlanırken de ister istemez derme çatma ikinci elden bilgi ve görgüye

dayanmaktadır.

Bugün Türkiye'de Parlamentarizm vardır ama, halkın işsizlik ve pahalılıktan yandığı bir

ülkede demokrasiden söz edilmez. Ve biz ancak önerdiğimiz program uygulanırsa ülkemizde

gerçek bir demokrasiden söz edilebileceğini, "en kalabalık ve en fakir sınıfın maddi, manevi,

ruhi, içtimai bakımdan iyileşebileceğini" iddia ediyoruz. Yani demokrasi düşmanı değil

aksine onun en candan taraftarıyız.

Yakın tarihimizden bir örnek vererek savcının demokrasiyi ve parlamentarizmi aynı şey

olarak görmesinin nekadar yanlış olduğunu göstermeye çalışalım.

1959 yılının Haziran ayında Türkiye'de parlamento ve seçimlerle iktidara gelmiş bir parti

vardı. 1960 yılının Haziran ayında ise ne parlamento vardı ne de seçimlerle iktidara gelmiş bir

parti. Aksine ordu süngü gücüyle iktidarı devralmıştı. Savcının mantığına göre 1959 yılının

Haziran ayında demokrasi vardır. 1960 Haziranında yoktur. Halbuki parlamento ve seçimlerle

Page 14: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

13

iktidara gelmiş bir parti olmasa da 1960 Haziran ayındaki MBK iktidarı D. P. 'den bin kat

daha demokrattır.

Demek ki biz parlamentarizmin demokrasi olmadığını söylerken bir GERÇEĞİ ifade

etmişizdir. Ve bundan antidemokratik yollarla iktidara gelmeyi önerdiğimiz sonucunun

çıkmayacağı apaçıktır,

"İhtilalci bir parti" önerdiğimiz söyleniyor. Evet, gerçekten devrimci bir parti önerdik. Savcı

"Devrimci" deyince çok yanlış ve yaygın olduğu üzere kan dökücülüğü ve şiddeti göz önüne

getiriyor. Gerçekte ne "Devrim" denen olay ne de Devrimcilik savcının anladığı gibi değildir.

Bu bakımdan anlamlarını biraz açmak gereklidir sanıyorum. Sosyalizm devrimciliği:

Toplumun doğum sancılarını ılımlandırmaktır diye tanımlar. Ne demektir?

Ana rahmindeki cenin belli bir gelişme konağına vardığı zaman, o güne kadar içinde doğup

geliştiği şartlar yeni doğacak canlının gelişmesine engel olmaya baslar. İşte o zaman doğum

sancılan başlar. Ananın biyolojik varlığı çocuğun doğumunu ne derece engelliyorsa doğum o

derece acılı ve kanlı olur. Eğer çocuğun doğumu imkansızsa ana da çocukla birlikte ölür

gider. Fakat çağrımız da bilim eskiden kadınlara ilâhi bir azap olarak verildiği söylenen

doğum sancılarını yok edebilmektedir. Bir benzetmeyle devrimci de topluma sancısız doğum

yaptırmaya çalışan bir doktora benzer. Tabii ki toplumda bu iş çok daha kompleks ve

yüksektir.

"Tabiatı itaat altına alabilmek için önce onun kanunlarına itaat etmek gerekir." Aynı şey

toplum için de doğrudur. Birtakım insanlar istediği için devrim olmaz. Toplum devrim

konağına geldiği zaman, devrim kadar bir gerçeklik olan devrimcilerde var olur. Yani

toplumun gidişini bilince çıkaranlar da var olur. Bunu boğmaya çalışmak tarih boyunca bütün

medeniyetleri yıkmıştır.

Ülkemiz 20. yüzyılda üç devrim geçirmiştir. 1908,, 191923, 1960 devrimleri. Şimdi kim çıkıp

ta devrimcileri kan dökücü olmakla suçlayabilir. Eğer o devrimcilerin müdahalesiyle

devrimler olmasaydı, doğamayan çocuğum anasını da öldürmesi gibi toplumumuz da

yıkılırdı. Bereket insanlık 18. yüzyıldan beri sosyal devrimleri keşfetmiştir.

Sosyalist de toplum gidişine bakar. Ve toplum gidişindeki zorunluluğu bilince çıkarmaya

çalışır. Toplumun; belli bir gelişme aşamasında devrim kaçınılmaz olduğuna göre bu

zorunluluğun bilince çıkması doğum sancılarını en azından Mumlandırmak demektir. Yani

sanıldığı gibi; devrimci olmak kan dökücü şiddetten yana olmak değil, aksine bunun düşmanı

olmak demektir.

İhtilal deyince gözler önüne şiddet kan ve zulüm gelir. Aksine "Fransız İhtilali Tarihi" yazarı

MİCHELET'in dediği gibi:

"İhtilâlin bu son derece barışçı iyi niyetli vasfı, bugün bir tezat gibi gözüküyor. Menşei

bilinmediği nisbette mahiyeti anlaşılamıyor. Bu kadar kısa bir zaman içinde gelenek o

nispeten sönüklenmiş bulunuyor. İhtilalin mahvolmamak için fesatçı dünyaya karşı, sarf

etmeye mecbur olduğu şiddetli müthiş gayretleri, unutkan bir nesil bizzat ihtilal zannetti.

Bu yanlış anlayış neticesinde bu millete vahim, derin tedavisi çok zor bir illet peyda oldu,

Kuvvete tapma. "

Page 15: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

14

Son olarak şunu da söyleyelim. Ortaçağ engizisyonu. işkenceyi insanı en zor ve acili şekilde

öldürmenin yollarını keşfetti ve geliştirdi. İhtilal ise insan öldürme zorunda kaldığı zaman büe

en kolay, en acısız metotları keşfetti. Fransız devriminde giyotin gibi.

Aynı yazar şöyle diyor.

"Tarih ihtilalin yırtıcı, amansız devrinde ölümü vahim(eştirmekten çekindiğini işkenceleri

azalttığını insan elini uzaklaştırdığını ıstırabı az sürdürmek için bir makina icat ettiğini

söyleyecektir. "

Ortaçağ kilisesinin ıstırabı çoğaltmak, şiddetli, delici hale getirmek için icatetmediği vasıta

kalmadığını, öldürmeksizin ölümü uzun zaman tattırmak için inceden inceye işkence sanatları

hünerli vasıtaları bulduğunu da söyleyecekti.

Devrimci olmakla itham ediliyoruz. Bize şeref verir.

Demokrasi ve devrimin ne olup ne olmadığını anlatmaya çalışarak iddianamede daha pek çok

olan kavram karışıklıklarına bir örnek vermek istedik.

Şimdi bu açıklamaların ışığında Savcı'nın iddialarına bakalım.

6. sayfada "Proletarya Partisinin kurulması için önder olan ve cemiyetin kurulmasını temin

eden Demir Küçükaydın..." ve aynı sayfada ".. Kıvılcım gazetesini örgütlerinin yayın organı

olarak çıkarmışlardır. Bu gazetede de yayın yoluyla kurulmasına çalıştıkları Proletarya

Partisinin. nasıl olması gerektiğini ve fikri yapısını açıklamışlardır" deniyor.

Bu alıntılardan da görülebildiği gibi: Bir tane kurulmuş örgüt var, diğeri ise teşebbüs halinde.

Yani iddianameye göre iki tane 141/1 ihlâl var. Çünkü savcı iddianamenin 13. sayfasında

şöyle diyor: TCK 141 "Cemiyetlerin kurulması kadar" kurulmasına tevessül edilmesini de

müstakil ve tam suç addetmiş ve faillerin bu şekilde cezalandırılmasını öngörmüştür.

Açıkça "teşebbüs ve tam ve müstakil bir suç" deniyor. Bir de kurulmuş Cemiyetten söz

ediliyor. O zaman iki defa 141/1'i ihlâlden dava açması ve idamımızı istemesi gerekirdi.

Halbuki bir defa 141/1'i ihlâl davası açıyor. Bu kurulmuş örgüt için mi kurulacak örgüt için

mi? Biz söyleyelim, hangisine tutturursa onun için. Tam bulanık suda balık avlamak

deyiminin yeri burası. Bu çelişki nereden kaynak alıyor. Ortada hiçbir şey yokken bir örgüt

kurduğumuzu iddia ediyor, ama anlaşılan bu iddia kendini bile tatmin etmediği için bir tane

141/1 isteyip biri olmazsa diğeri tutar diyor. Kader kısmet oyunu oynuyor.

Örgütün varlığını kanıtladığı iddia edilen notlar, kurulması gereken partiye dair notlardır.

Şöyle ki:

Kıvılcım gazetesinin 6. sayısının manşeti "Parti ancak kongreden doğabilir" der. Yazıda

modern bir partinin bir yuvarın kendi kendini program, tüzük ve tabelaı tespit ederek parti

olarak ilan etmesi ile kurulamayacağı çeşitli sosyalist eğilimlerin, program ve tüzük

önerileriyle ortaklaşa bir kongre veya konferans toplamalara gerektiği, Kıvılcım gazetesinin

de en iyi program olarak V. P. programını önerdiği fakat toplanacak böyle bir konferansla

doğruluğunun ya da yanlışlığının tartışılmasına hazır olduğu konferansın kararlarına uyacağı

söylenmektedir.

Açıkça görülebileceği gibi böyle bir konferans savcının iddiasının aksine açık ve kanunlar

çerçevesinde moda deyimiyle legal bir parti için toplanabilir. Hiçbir parti gökten zembille

inmez. Elbet birtakım girişken kişilerin parti kurmadan önce ön temaslar yapmaları gerekir ki,

Page 16: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

15

en azından kanunun gerekli saydığı asgari sayıda kişi bir araya gelebilsin, Kaidı ki Kıvılcımda

önerilen parti kurmaya ilişkin yol pek denenmemiştir. Şöyle:

Şimdiye kadar siyasi partiler nasıl kurulmuşlardır. Siyasi partiler kanunun gerektirdiği asgari

sayıda kişiler birtakım dostluk ahbaplık ilişkileri üzerinde politik bir görüş etrafında birleşir

ve bir tüzük hazırlar, bir de genel merkez tutar, parti kurulmuş olur.

Biz ise nasıl bir yol izlemişiz. Kıvılcımın 3, 4, 5. sayılarında herkese tartışması amacıyla bir

Program önermişiz. Sorarım hangi parti kurulmadan önce programını halkın tartışmasına

sunmuştur, ikinci olarak çeşitli program önerilerinin tartışılması gereken bir kongre önermi-

şiz. Yani doğrunun çeşitli görüşlerin çarpışmasından çıkabileceği inancındayız. Kim, hangi

partiyi kurarken böyle açık yüreklilikle işe başlamıştır. Bize ithaf edilen kanundışı

antidemokratik nitelemelerine görüldüğü gibi davranışımız hiç uymamakta. Bizzat daha

partinin kurulmasında en geniş demokratik imkanlar yaratılmaya çalışılmaktadır.

Gerek savcılıkça gerek emniyetçe üzerinde çok durulan Kıvılcımın dağıtımına da değinmek

isterim.

Eğer zengin kişiler olsaydık bol tirajlı bir günlük veya haftalık gazete çıkarabilir, bütün

Türkiye'ye gazetemiz el değmeden dağıtılırdı. Bu maddi şart. Bir de manevi şart var.

Türkiye'de gazete dağıtımı bir tek şirketin tekelindedir. Eğer fikirleriniz o şirketin veya bazı

[çevrelerin isine gelmiyorsa gazeteniz gene dağıtılmaz. Dağıtılsa bile bayilerde tezgahın altına

atılır. Gazetenizi isteyen okuyucuya "yok" denir.

Biz 2500. TL. 'la bu ise girmişiz ve ancak 5000 basıyoruz. Her şeyden önce teknik nedenlerle

gazetemizi dağıtım şirketine veremeyiz. Çünkü dağıtıcı % 35 kâr alır. İkincisi Türkiye'de en

azından 5000 bayi vardır. Yani bayi başına bir gazete düşer. Bir tek gazete için hiç kimse bu

zahmete katlanmaz. Bizler züğürt işçi ve aydınlarız. Ve maddi imkansızlıklar yüzünden

fikirlerimizi yaymaya çalışmayacak mıyız? Elbette yayacağız. Biz bu imkansızlıklara şöyle

çözüm bulduk. Gazetemizi bayilere elden götürdük. Kimisine postayla yolladık, kimi

okuyucuya da bürodan sattık. Hattâ bazı okuyucular kendi çevrelerinde satmak üzere birden

fazla gazete alırlardı. 'Bu imkansızlıklara aradığımız çözüm yolları bile aleyhimize delil

olarak sunulmaktadır.

Biz gazeteye çıkaran olarak, her şeyden önce bir parti kurmayı önerdiğimize, parti de gökten

zembille inemeyeceği, insanlar arasındaki canlı ilişkilerle ortaya çıkabileceğine göre; elbette

okuyucularımızla ilişki kurmanın yollarını arayacaktık. Bunun için ne yaptık ne yapacaktık?

Gazetenin 1. sayısında bu çağırıyı yayınladık.

Kıvılcım bir propaganda ve haberleşme organı olduğu kadar aynı zamanda örgütlenme

aracıdır.

Bu bakımdan her okuyucumuz, sadece bir "Okuyucu" olmakla kalmamalı, bir yandan da

gazetenin dağıtıcısı ve haber toplayıcısı olmalıdır.

Kıvılcım düşüncesi gereği fakir ve ezilen sınıflara hitap ettiği kendisi de bu gerçeğin bir ürünü

olduğu için ne gazetenin dağıtımında ne de parti kurma yolunda önerdiğimiz metotlar, içinde

bulunduğumuz zorunlulukların zorlukların pratik teorik çözüm yollarından başka bir şey

değildir. Kıvılcım ne teorik nede pratik olarak basın tröstlerinin profesyonel bezirgan

politikacıların yolunu izleyemezdi. Fakat bütün bu imkansızlar bizi insan ve vatandaş olarak,

Page 17: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

16

politik faaliyette bulunmak hak ve görevinden alıkoyamazdı. Fakat iddianamede problemlere

bulduğumuz pratik teorik çözüm yollan bile aleyhimize delil olarak sürülüyor. Gazetelerinin

bir örgütlenme aracı olduğunu söylüyorlar bu da 141/1'in ihlalini gösterir deniyor. Peki ne

yapalım, züğürdüz diye parti kurmaya fikirlerimizi yaymaya çalışmayalım mı?

Yine Kıvılcımın 4. sayfasında: "Hangi temelde proletarya partisi" başlıklı yazıda şöyle bir

çağrı yer alıyor.

"Proletarya partisinde kararlı bütün devrimci arkadaşlarla her nerede olursa olsun bağ

kurmanın yollarını arıyoruz. Ve kendileriyle irtibata geçebilmek için çırpınıyoruz. Ancak bu

yeterli olmuyor. " Deniyor, ve su teklifler yapılıyor.

1- Herkes görüşlerini Kıvılcım'a yazsın, bizi eleştirsin, eleştirilere gazetede yer verilecektir.

2- Devrimciler dağınıktır, en az üç kişi bir araya gelinsin, halkın dertleriyle ilgilenilsin,

3- Kıvılcım dağıtım ve basımında maddi imkansızlar içinde kıvranmaktadır. Kıvılcımın

dağıtımına yardımcı1 olun, yardım edin.

Yani halk bizi desteklemezse biz zaten kendimizi yok olmaya mahkum etmişiz. Ve nihayet 6.

sayıda kongre çağrısı yaptık. Ama eğer bu kongre toplanırsa biz ne için, hangi hakla

katılabilirdik? Bunun için gazete kapatıldığından maalesef yayınlama imkanı bulamadığım sır

tezleri düşünüyordum. Önce İstanbul, sonra üç büyük şehir ve nihayet Türkiye çapında

Kıvılcım okurlarının katılacağı 3 konferans tertiplenmeliydi. Her konferansta yeniden

seçilmesi gereken büro işçi vs. komitelerine Kıvılcım gazetesini devretmek, böylece kişilere

değil prensiplere dayanan şekillenme yolunda modern bir parti kuruluşuna giden yolu açmak

istiyorduk. 6. sayıda önerdiğimiz kongreye ancak bu konferanslardan resmi bir şekil; almış

biçimler prensipler katılırsa önerimiz ciddi olurdu. İddianamede ise konferanslardan

çıkmasını düşündüğüm büro, işçi mahalli vs. komiteler var gibi gösterilme

ye çalışılmaktadır. Yoktu ama olacaktı. Ve iddia edildiğinin aksine, herkesin tartışmasına açık

olabilirdi. Gazetenin genel havasından ve notlarımdan anlaşılacağı gibi gizli bir örgütlenme

değil aksine herkesin tartışmasına açık olabilirdi. Mesela mahalli komiteleri ele alalım. Bir

parti kurmayı öneriyoruz. Bu partiye il, ilçe teşkilatları gerekir. Bunlar nereden kimle

kurulacak, birtakım mahalli kurucular gerekir. Bu mahalli komitelerde kurulmadım

önerdiğimiz partiye görüşlerini getirip ilerde oradaki il, ilçe teşkilatlarını vs. kurmalıydı.

Büro işleri vardır. Başlangıçta bunlar arkadaşlık vs. bağlarıyla gidiyor.

Ama mesela İstanbul çapında bir konferanstan sonra bu konferansın büro işleriyle ilgilenecek

kişileri seçmesi gerekir. Ve seçilenlerin az çok şekillenmiş bir büro komitesi şeklinde

çalışmaları da gerekir. Yoksa sadece "birtakım isimlere dayanılarak hiçbir iş yapılamaz.

Görüldüğü gibi kurulmasını önerdiğimiz parti, bugüne kadar hiçbir partiye nasip olmamış

derecede açık ve "demokratik bir kuruluştan geçmeliydi.

Eğer 30 yaşını bitirmiş 1015 kişi bulup bir tüzük, bir tabela ayarlayıp bakanlığa dilekçeyi

vererek bir parti kurulma yoluna gidilseydi herhalde burada yargılanmaz en tabii vatandaşlık

hakkımız engellenmezdi. Aksine kumaşı kesmeden önce 40 defa ölçme yolunu seçtiğimiz için

141/1 den suçlanıyoruz.

Biz tarikat kurmayı değil modern bir parti kurmayı önerdik. Bugün Türkiye'deki bütün partiler

azçok antikadır. Bir şişirilmiş liderin etrafında müritler vardır. Modern toplumda modern bir

Page 18: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

17

parti ise her şeyden önce tüzük ve program demektir. Kulca itaate değil yaratıcı girişkenliğe

dayanması gerekir. En geniş şekilde halkın inisiyatifiyle ve kişilere değil programına tüzüğe

ve prensiplere. dayanan bir parti olması için, kongreler, konferanslar, programlar önerdik,

programlar eleştirdik.

Diktatörlük sevdalıları hiçbir zaman böyle açık ve şövalyece dövüşemezler. Bir noktaya daha

değinmek isterim. Savcının iddia ettiğinin aksine, kurulması önerilen, partinin nasıl bir parti

olması gerektiğini Kıvılcım gazetesi değil "toplanması önerilen konferanslar, kongreler tespit

edecektir. Biz yalnız program önerimizi ve görüşlerimizi sunduk.

Bir parti onu meydana getiren kişilerin üstünde, onlardan ayrı bir varlıktır. Bir parti hakkında

hüküm verirken her şeyden önce bunun tüzüğü programı kongre kararları vs. göre hareket

edilir. O partinin taraftarı kişileri inançları ve kanaatlerine göre parti yargılanamaz. Ancak o

inanç ve kanaatler gerekli parti organlarından geçip resmi bir sekil aldıktan sonra bu

yapılabilir. İddianamede ise önerdiğimiz programdan bir tek kelimecikle bile söz

edilmemektedir. O program ki 6 sayı çıkabilen Kıvılcım gazetesinin üç sayısının manşetini

meydana getirir. Program önerimiz' böylesine gözden kaçırmak en azından gerçeği örtmek

değil midir?

Esasen iddianamenin genel metodu: Her şeyi olduğundan başka göstermeye veya olduğu gibi

göstermek için hiçbir gayret sarf etmemeye dayanıyor.

İddianamede gizli "cemiyet" kurduğumuz söyleniyor. Ne biçim gizli örgüt bu?

Dündar Erenler gazetenin sorumlu müdürü, ben sahibiyim. Erol Atakan bizimle aynı evde

kalıyor. Dündar'ın okuldan arkadaşı. Arada sırada gazetenin baskı işlerine yardım etmektedir.

Çünkü ben zaman zaman isler başımdan aştığı yazı yazmam çok vakit aldığı için kendisinden

yardım isterdim.

Selim Ergünalp'e gelince gazeteyi okuyunca gelmiş, okumuş, benimsemiş.

Bir işte çalışıyordu. Öğleden sonraları boştu. Kendisine öğleden sonraları büroda bulunup

bulunamayacağını sordum. Hatta yarı şaka maaş vereceğimi de söyledim. Maaş veremezdim

çünkü para yoktu. Kaldı ki gazete imece yoluyla çıkıyordu denilebilir. Savcı ben ve Dündar

tutuklandıktan sonra 6. sayının çıkmasını gizli örgüt varlığına bağlıyor. Diyelim ki Hürriyet

gazetesinin Müdürü ve sahibi tutuklandı, gazetenin çıkması durur mu? Hayır o gazetenin

çıkışı tamamen ticari menfaat ilişkilerine dayanır. Fakat bizim imkânlarımız sınırlı olduğu,

ücretli memurlar, işçiler tutamadığımız, sadece kişisel fedakârlıklara dayandığı için gizli örgüt

mü kurmuş oluyoruz.

Maddi imkansızlıklarımıza bulduğumuz çözümler aleyhimize delil olarak öne sürülmektedir.

Selim, Erol ve Dündar'a maaş verip, bordro imzalatacak imkanda olsaydım onlarda fedakarlık

değil, menfaat ilişkisi ile gazetede çalışsalar idi herhalde örgüt değil ticari şirket olurduk.

Son olarak şunu belirtmek isterim:

İddianamenin sonunda "Ali Doğan, Faik Bakkalcı, İhsan Yanar, Vedat Orakçıoğlu

haklarındaki tahkikat evrakı yakalanamadıkları için tefrik edilmiştir" deniyor. Bu kasıtlı bir

yanıltmadır. Çünkü: Ali Doğan, Selim Ergünalp ile birlikte gözaltına alınmış daha sonra

savcılıkta ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. Faik Bakkalcı ise İstiklâl Caddesinde

Page 19: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

18

kitap sergisi sahibidir. Gazeteyi de satardı. % 25 kâr alırdı. Kendisi Cağaloğlu piyasasını iyi

bildiği için Cağaloğlu’ndaki bayilere gazeteyi götürmesini rica etmiştim. O da kabul etmişti.

İhsan Yanar'ın adını polisler gazete idarehanesini bastığında öğrendim. Kendisi orada

polislere ikametgahını falan bildirmişti.

Vedat Orakçıoğlu ise eski bir arkadaşımdır ve gazete işlerine arada sırada yardım ederdi.

Hattâ gazeteye bir de haber yazmıştı.

Bu kişiler hakkında arama yapıldığım sanmıyorum. Bu konu dosyadan tetkik edilmelidir.

"Aranıyor" denerek kaçak intibaı yaratılmak gizli örgüt varlığına deli! gibi gösterilmek

isteniyor. Mahkeme yanıltılmaya çalışılıyor.

Yazılara gelince:

Şehitlerin Anısına’da belirttiğim gibi ölenleri, şehit olarak telakki ediyorum. Çünkü onlar

yanlış veya doğru yapmış olabilirler, ama sadece halkın iyiliği için yaptılar. Bu telakkimden

dolayı ceza verilecekse çekmeye hazırım.

159. maddeyi ihlal ile ilgili iddiaya gelince alanların ve provokatörlerin yaptıkları ayyuka

çıktı. Yazarlar, hukuk profesörleri hatta başbakan bile bu konuda beyanatlar vermiştir.

Bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi suç olmadığı kanaatindeyim.

Yazarı olduğum işçi çıkarmaları devam ediyor. İlkenin ilkelliği, Olay ve Aybar, Parti ve Çadır

üzerine, neden en eski sosyalizm, Emayetaşta Grev, Grup, Grupçuluk, Parti Hangi temelde

Proletarya partisi adlı yazıların her. birinden T. C. K. 142/1'i ihlal ettiğim iddia ediliyor.

Bütün iddialar şöyle bağlanıyor.

"Proletarya Partisinin TCK/in 141/1 maddesini ihlal ettiği yukarda belirtmiş bulunduğumdan

bu partinin kurulması için yazılan bu yazı ile propaganda yapılmaktadır. "

"Proletarya Partisi kurulması lehinde propaganda yaptığından dolayı. "

"Böyle bir partinin kurulması lehinde yapılan propaganda ile.. "

"Böyle bir partinin kurulmasını istemek ve bu yönde propaganda yapmak ise. "

"Partinin kurulması konusunda yaptıkları propaganda

ile. "

"Bu partinin kurulması yolunda yapılan propaganda nedeni ile. "

"Böyle bir partinin kurulması yönünden propaganda yapan sanık.. "

"Proletarya partisinin kurulması öne sürülmektedir. Bu da TCK'nm 142/1 maddesinde yer

alan kominizm propagandası yapmak suçudur. "

Görüldüğü gibi gazetede kaç defa parti kurulmalıdır demişsek o kadar TCK'nm 142/1 davası

açılmıştır.

Nasıl bir parti önerdiğimiz savcının ise nasıl bir parti anladığını tahriflerini, unutmalarını,

yanılgılarını ifademizin başında anlatmıştık. Bu bakımdan tekrarlamak gereksizdir.

Önerdiğimiz program ve kuruluş yolu meydanda yazılar bunlardan soyutlanamaz. Yazılarda

çeşitli konulardaki fikirlerden değil proletarya partisi kurulması gerektiğini belirtmekten dava

açılıyor. Peki, nasıl bir parti? Nasıl olduğunu anlatan hiçbir 142 gerekçe yok. Tam manasıyla

gözbağcılığı. Program yok sayılarak nasıl bir parti önerdiğimiz anlaşılamaz?

Page 20: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

19

Demir Küçükaydın

Page 21: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

20

Mahkeme Savunması

İSTANBUL DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

(Savunmamdır)

Dava boyunca, ihlaliyle suçlandığımız, TCK'nun 141-142 . maddelerinin yorumu hiçbir

açıklık kazanmamıştır. Bu bakımdan 141-142 maddelerinin anlamını kaynağının bilirkişi

raporlarındaki yorum farklılıklarını göstermeye çalışalım. >.

1) 141-142. MADDELER SINIF MÜCADELESİ BİLİMSEL SOSYALİZM

HAKKINDA: YAYGIN PEŞİN VE YANLIŞ YARGILAR

Sanılır ki 141-142 olmasa sosyalist propaganda ve örgütlenme hiç bir takibata

uğramayacaktır. Bu sanı pratik durumu, uygulamayı göstermesi bakımından doğru

sosyalizmin gerçek anlamı ve 141-142 'nin bu gerçek anlama göre durumu bakımından

yanlıştır.

Gerçekçe 141-142 maddeleri uygulamaların dışında içinde var olduğu toplum hayatından,

sınıf münasebetlerinden soyutlayıp incelersek, bu maddelerin sosyalistlere ve işçi sınıfına

karşı değil ama doğrudan doğruya kapitalizmin savunucularına ve işveren sınıfına karşıdır.

Fakat 141-142 'nin varlık şartı olan içinde bulunduğumuz sınıf ilişkilerinde yani pratikte

durum tersine dönmektedir. Ve bu uygulamanın mekanizması, Bilimcil Sosyalizmin

söylemediği şeyleri, söylemiş gibi göstermek, anlamını çarpıtmak, yapılanları anlamamak

veya. anlamaya çalışmamaktır.

Polis ve savcılık sorgularından bugüne gelinceye kadar şu kanı açık olarak görüldü: "Biz

madem ki Bilimcil Sosyalizme inanıyoruz. Bu inancımıza göre 141-142 'yi ihlalle

suçlanmamız ve cezalandırılmamızdan daha tabii bir şey olamaz. "

Decartes'in dediği gibi bütün Bilimcil metotların bilinci kuralı: "ACELEDEN" ve "PEŞİN

YARGIDAN ÖZENLE KAÇINMAK" tır. Bunun için peşin yargıların yanlışlığını göstermeye

çalışalım.

A) SINIFLAR SAVAŞI VE 141-142

Herkesin bildiği gibi 141-142 maddeler "Bir sınıfın diğer sınıf üzerine tahakkümü" diye

başlar. Yani bu madde er toplumda sınıf olduğunu ve sınıflar arasında bir çatışma bir

mücadele olduğu kabul etmeyi önşart sayar.

Sınıfların varlığı ve sınıflar savaşı hakkında çoğu 141-142 uygulayıcılarında bu maddelerin

kabul ettiğinden bile geri olarak sınıfları ve sınıf doğuşunu sosyalistlerin uydurduğu sanki

sosyalistler olmasa sınıflar ve sınıf savaşı olmayacağı her şeyin güllük gülistanlık olacağı

kanısı yaygındır. Bu yanlış düşünceye Kıvılcım'da çıkan "GENEL OLARAK SOSYAL

SINIFLAR" adlı yazıda değinilir. Şöyle denir. Sınıflar doğuşu denen gerçekliği şu veya bu

insanın dileği yahut kaprisi yaratmaz.

Page 22: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

21

Mesele böyle konulunca SINIFLAR SAVAŞIMI doğru bulmayanlar, yahut istenmeyenler

varsa o gibi kimseler ne dediklerine biraz dikkat etmelidirler. Eğer onlar zerrece sözlerinin eri

iseler sınıflar doğuşunu yanlış veya kötü sayarken, belki farkına varmayarak her şeyden önce

KAPİTALİZMİ doğru bulmuyorlar ve istemiyorlar demektir. "

"Öyle ise sosyal sınıfların varlığını çelişmelerini bir sosyalist icadı saymak ve sırf

sosyalistlere mal etmek en kalpazanca bir ne dediğini bilmemek olur. Bir yanda kapitalizm

(Özel teşebbüs) savunulurken öte yanda sınıfları ve sınıflar savaşını inkar etmek ne demektir?

Bu inkarı yapan cahil kişi ise ne dediğini bilmiyordur. Ne dediğini bilenler inkâra hatta

yasaklamaya kalkıyorlarsa yaptıkları ikiyüzlüce bir sahtekârlıktır. "

"En basit gerçekçi insan dürüstlüğü kapitalizmin birbirine zıt İŞVERENİŞÇİ sınıflarına

dayandığını bu sınıflar arasındaki çelişkinin ister istemez ardıarası kesilmeyen çatışmalarla

dolu olduğunu görmezlikten gelemez.

Buraya kadar dediklerimizi özetleyecek olursak: Yanlış ve peşin ve çoğu kez kasıtlı yargıların

aksine sınıflar ve sınıf mücadelesi bir sosyalist uydurması değildir. 141-142 maddeler de

sınıfların ve sınıf mücadelesinin bir gerçeklik olduğunu kabul eder.

B) ÜST SINIFLAR 141-142 (BİNDİĞİ DALI KESİŞ)

Fakat aynı zamanda 141-142 . maddelere sınıfların* eşit pozisyonda bulunduğunu birinin üst

birinin alt olmadığını da varsaymaktadır. Bu ikinci husus bugünkü toplum hayatını, gerçeği

yansıtmakta, ona uygun düşmemektedir. Neden?

Çünkü: Bir grup insana sınıf denebilmesi için o grup insanin diğer insanlara göre

DURUMLARININ VE ÇIKARLARININ başka başka olması gerekir.

Somutlayacak olursak işçi ile işverenin çıkarı birbirine zıttır. İşçi daha az zaman çalışıp daha

çok ücret almak ister, işveren deha çok çalıştırıp daha az ücret vererek daha çok kâr, daha

ucuza mal etmek ister.

Öte yandan durumları da başka başkadır. İşveren üst ve yöneten işçi alt ve yönetilen

durumundadır. Siz hiç işçilerin beğenmedikleri için bir işvereni işverenlikten attıklarını,

değiştirdiklerini gördünüz mü? Böyle bir soruyu sormak bile gülünç oluyor. Ama her gün her

saat işverenlerin işçileri beğenmedikleri için işten attıklarını görürsünüz. Bir insanı işten

atmak onu açlığa mahkum etmek demektir. Yani işverenlerin işçileri işten atmaya aç

bırakmaya "hakkı" vardır. Bu "hak" hukuken tanınmıştır. Fakat işçilerin işverenleri

işverenlikten atmaya hakkı yoktur. Böyle bir şeyi yapmaya kalkan kutsal mülkiyet hakkına

tecavüzde bulunuyor diye zindanlarda çürür, ya da deli gömleği giydirilir.

Böyle her gün açık olarak karşılaştığımız, farkına varmadan alıştığımız mantıksızlığını

düşünemediğimiz binlerce olay üzerine biraz kafa yorsak işveren ve işçi sınıflarının eşit

pozisyonda olmadıklarını birinin üst ve güden, diğerinin alt ve güdülen durumlarını görürüz.

İki sınıfın durumlarının bu farklılığı sadece ekonomik hayatta üretim ve tüketimde değil siyasi

ve hukuki vs. bütün hayatındadır.

İşte 141-142 maddelerin paradoksu burada yatar. Bu maddeler gerçeğin aksine sınıfları

DURUMCA birbirine eşit olarak sınıf tahakkümünü engellemek için koyulmuş gibi

görünmesine rağmen bizzat kendileri bu tahakkümün hukuki bir aracı halindedirler.

Page 23: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

22

Üst sınıf tahakkümünü sürdürmek için, hiçbir zaman açık açık kendi tahakkümüne karşı

geleni cezalandıracağını yazmaz. Üst olduğunu gizlemek için ki üst durumunu sürdürmesi

ancak bunu gizlemesine bilinçten uzak tutmasına bağlıdır. Sınıfları eşit gibi ele alır ve böylece

statükoya (Hukuken sınıfların eşitliğine gerçekte ise üst sınıfa) karşı her düşünce her davranış

"meşruluk sınırlan dışına itilir. Mahkum edilir. "

Mahkeme doğru bir karar verebilmek için, hukuken sınıfların eşit olarak kabul edilip

edilmemesine değil, gerçekte sınıfların eşit olup olmadığına bakmalıdır.

C) 141-142 'YE İLİŞKİN ANAYASA MAHKEMESİ KARARININ ANLAMİ

Bilindiği gibi özellikle 186570 yılları arasında 141-142 üzerine basında, kamuoyunda

tartışmalar yapılmış, bu arada bir siyasi parti bu maddelerin anayasaya aykırılığı yolunda

Anayasa mahkemesine dava açmış. Anayasa mahkemesi 1 oy farkla isteği ret etmiş. Fakat

maddelere çok değişik bir yorum getirmiştir.

141-142 maddelerin, sınıfları eşit durumda kabul ederek sınıf tahakkümünü engellemek için

koyulmuş gibi görünmesine rağmen, sınıf tahakkümünün hukuki bir aracı olmaları, bu açıkça

göze batar durum Anayasa Mahkemesinin karar gerekçesine de yeni bir yorum getirilerek

törpülenmeye çalışılmıştır. Getirilen yeni yorum şudur. İktidara Anayasa dışı bir yolla zor

yoluyla gelmek amaçlanmış mı? Dikkat edilirse yorum maddeden çok farklı" bir anlam

taşıyor. Çünkü böylece gerçekte sınıfların durumlarının eşit zımnen olmadığı kabul edilmiş

olmakta durumların değişebileceği de kabul edilmekte fakat bütün bunların zorla değil

Anayasa çerçevesi içinde yapılması mubah görülmektedir. Yani bir sınıf partisi kurulabilir, bu

parti iktidara gelmeye çalışabilir, yalnız zor yoluyla olursa olmaz. Böylece bu kararla alt

sınıflara var olan hukuk çerçevesinde düşünüp, davranarak iktidara gelmeyi denemeleri

hukuken sağlanmış oluyor. Bu davada bizim Kıvılcım gazetesinde Zor yoluyla iktidara

gelmeyi amaçlayan bir partinin kurulmasını önerdiğimiz saptanırsa bugün var olan işleyen

hukuk ilişkileri içinde az çok tutarlı bir karar verilmiş olur. Şimdi buna bakalım.

2) BİLİRKİŞİRAPORLARINDA YORUM FARKLARI

Dosyada bulunan Kıvılcımda çıkan yazılarla ilgili bilirkişi raporlarında dikkate değer

farklılıklar 141-142 'yi farklı değerlendirişler vardır. Bir grup bilirkişi yazılarda 141-142 'y'ı

ihlal ararken "zor" unsuruna yani Anayasa Mahkemesinin yorumuna göre hareket etmekte

diğer bir grup bilirkişi zor unsurunun hesaba katmadığı gibi söylenmemiş şeyleri de

söylenmiş gibi farz ederek çok garip yorumlar getirmektedir. Şimdi bilirkişi raporlarındaki bu

farklılıkları somut örneklerle izleyelim.

25 Mart 1974 tarihli ve 974/5 no. lu İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanlığına

yazılmış Kıvılcım gazetesinin 1. sayısındaki yazılara ilişkin olarak Prof. Dr. Ayhan Önder

Doç. Dr. Kayıhan İçel, Dr. Süheyla Donay'm Verdikleri bilirkişi raporunda Anayasa

Mahkemesi karar gerekçesine uygun olarak şu yorumlar yer almaktadır. "Kim

affedilmeyecek" başlıklı yazı incelenirken şöyle deniyor. Yazıda öncelikle TCK'nın 142.

maddesinin ihlâl edildiği söylenemez. Her ne kadar yazıda kapitalist sınıfın tutumu

eleştirilmekte ise de işçi sınıfının ZOR YOLUYLA İKTİDARI ELE GEÇİRMESİ SÖZ

KONUSU OLMAMAKTADIR.

Yine Yeni aşamada parola: Proletarya Partisi başlıklı yazı ele alınırken şöyle deniyor.

Page 24: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

23

Gerçekten de Proletarya Partisi her ne kadar bir sınıf partisi ise de 142. madde ile tecim

OLUNAN PROLETARYANIN İKTİDARA GELİŞ BİÇİMİNİN PROPAGANDASSDIR.

BAŞKA BİR DEYİŞLE ZORLA GELMEK AMACI İLE KURULMUŞ BU YÖNTEMİN

PROPAGANDASI YAPILIRSA 142. madde ihlâl olunur.

Şimdi bir de 22. 4. 1974 tarihli ve 974/24 no. lu Kıvılcımın 3, 4, 5, sayılarındaki yazıları

inceleyen Sulhi Dönmezer, Sahir Erman, Duygun Yarsavut'un bilirkişi raporundan bir örnek

alarak farklılıkları ve peşin yargılan göstermeye çalışalım.

Kıvılcım Gazetesinin 5. sayısında çıkan "Grup, Grupçuluk ve Parti" başlıklı yazı hakkında

şöyle yargı veriliyor.

"Muhtevasını bu biçimde özetlediğimiz yazıda...TCK. 141 tarafından yasaklanmış bulunan

Proletarya Partisinin kurulması yolunda teklifler yapılmaktadır. Bu nedenle yazı 142. maddeyi

ihlal edici niteliktedir. Yazıda açıkça Lenin'in fikirlerine yer verilmekte ve Proletarya

Partisinin kurulmasında da bu yolda davranışta bulunulması telkin edilmektedir. Lenin'in

metodunun ihtilalcı olduğu açık olduğuna göre telkin edilen fikirler de ihtilalcı Marksist

yönde sayılır. Bu nedenle TCK. 142/1 maddesinde yer alan suç unsurları tetkik konusu olan

yazıda bulunmaktadır.

Mantıki gibi görünen bu yargının nasıl cambazlıkla verildiğini görelim. Yazıda açıkça

Lenin'in fikirlerine yer verilmekte ve Proletarya Partisinin kurulmasında, da bu yolda

davranışta bulunulması telkin edilmektedir. "Cümlesi su akıl yürütme ile bağlanıyor. "

Lenin'in fikirleri ihtilalci olduğuna göre telkin edilen fikirlerde ihtilalci marksist yönde sayılır.

Bu cümlelerden sanki bizim yazıda Lenin’den İhtilalci yolla iktidara gelmemize dair alıntılar

yaptığımız anlamı çıkıyor. Halbuki yazıda Lenin'den alman sözler politika ahlakı ile ilgilidir

ve şunlardır:

1. Susuş. "Toyca bir hiledir"

2. Gizli dedikodu yok: Fikir mücadelesine büyük önem verildiği zaman AÇIKÇA HARP

ETMEK gerekir, yoksa saklanmak değil.

3. Alayı "İstihzaya almak işin içinden sıvışıvermenin havadan sıyrılıp çıkıvermenin ucuz

vasıtasıdır. "

Görüldüğü gibi Lenin küçük burjuva politikacığının bezirganca taktikalarmı tanımlıyor. Bu

sözlerde iktidarı almaya dair bir anlam çıkıyor mu? Hayır fakat bilirkişi raporunda sanki

Lenin'den alıntıların zor yoluyla iktidara gelmeyle ilgili olduğu kanısı uyandırılmaya

çalışılıyor. Ve bu öyle ustaca yapılıyor ki cümlenin sonuna "SAYILIR" fiili konularak

itirazlara bir siper de kazanılmış bulunuyor. "Sayılır. " Yani yazıda biz böyle bir şey

dememişiz ama böyle "sayılır" dikkat edilsin. Yazı iktidar problemine hiç değinmemektedir.

Ama yazıda zor yoluyla iktidarı almayı ima dahi eden bir cümle bulunmamasına rağmen

"Lenin zor yoluyla iktidarı almayı düşünür. O halde yazıda Lenin'in sözü fikri geçtiğine göre

142 ihlal edilmiş sayılır" deniyor.

Azıcık ciddiyetten nasibini almış bir bilirkişi raporu böyle mantık hilelerine girmez. Zaten

davanın başından beri ithamların zayıflığı savunmalarımızı da zayıflatmaktadır.

Yine aynı raporda TCK 141 tarafından yasaklanmış bulunan Proletarya Partisi'nin kurulması

yolunda teklifler yapılmaktadır, deniyor. "Demin ele aldığımız birinci bilirkişi raporunda ise"

Page 25: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

24

Proletarya partisinin kurulmasının propagandası TCK. 'nm 142. maddesini ihlal etrnez

deniyor. Çelişki son derece açık. Birisi suç diğeri değil diyor. Biri keyfine diğeri hiç olmazsa

Anayasa Mahkemesi yorumuna göre hareket ediyor.

A) PROLETARYA PARTİSİ CİNS İSİMDİR

Bu arada bir şeye dikkati çekmek gerekiyor. Gerek: iddianamede gerek bilirkişi raporlarında

gerek zabıtlar da hep proletarya partisi kurmak deyimi geçiyor. Gerçekte bir proletarya partisi

kurmak doğrusudur. Bu sadece gramer bakımından bir yanlışlığı değil Nasıl bir parti

önerdiğimiz gözden kaçırılmak istenirken bir temel oluyor. Yani Proletarya Partisi ismi bir

öze! isim olarak düşünülüyor. CHP, TİP, VP. gibi bir özel isim zannediliyor. Esasında

gazetedeki yazılardan böyle bir anlam çıkmaz. "Proletarya Partisi bir cins isimdir. Anlamca

karşılığı • Sosyalist parti, işçi sınıfı partisi, modern işçi sınıfı partisi vs. kullanılır. Zaten

gazetenin çeşitli yerlerinde de bu anlamca karşılıklar da kullanılmaktadır. "Cins isimdir" diye-

rek şuna dikkati çekmek istiyoruz. VATAN PARTİSİ DE BİR PROLETARYA PARTİSİ

İDİ" Ve zaten bizim "Proletarya Partisi ile kastımız Vatan Partisi gibi bir parti, hatta gazetede

kullanılan deyimi ile reorganizasyonu, yeniden örgütlenmesidir. " Proletarya Partisi özel bir

isim gh bi ele alınarak sanki bizim Vatan Partisinden farklı yapıda bir parti önerdiğimiz, hatla

giderek Vatan Partisi programını "paravana" olarak ileri sürdüğümüz iddialarına varılıyor.

Sosyalist parti sözü ve proletarya partisi sözü aynı şeyi ifade etmek için kullanılmakla

beraber, pek çok kişi artık "sosyalist" sözüne alıştığı için proletarya partisinin daha keskin

daha başka anlamda kullanıldığı sanılır. Ve sosyalist parti demeyip de Proletarya Partisi

dememiz epeyce alerji yapıyor.

Siyasette belli bir eğilimi diğerlerinden ayıran parolalar, sloganlar, bayraklar, işaretler vardır.

Sosyalist parti sorununu tartışan sadece biz değildik. Pek çok eğilim vardır. Fakat diğer

eğilimlerin düşündükleri Sosyalist partilerin KURULUŞ BİİÇİİMLERİ

PROGRAMLARITÜZÜKLERİ çok başka olduğu için onlarla olan farklılığımızı gösteren bir

nişan bir bayrak olarak "Proletarya Partisi" sözünü seçtik. Aynı zamanda böylece geleneğe de

bağlılığımızı belirtmiş oluyorduk. Çünkü 1970'te çıkan sosyalist gazetesinde de aynı deyim

kullanılırdı,

Bu atniparantez notların ışığında Sulhi Dönmezergillerin bilirkişi raporlarında "Proletarya

Partisi" (yani sosyalist parti) kurulmasının propagandasının yapılması TCK 141 tarafından

yasaklanmıştır, denmiş oluyor. Bu ise tartışılmayacak kadar açık bir yanlış. Çünkü sosyalist

partiler var.

B) DEVRİMCİLİK SUÇ MU?

Bilirkişi raporlarında "ihtilalcı" kelimeleri geçip duruyor. Eminiz ki bilirkişiler şu ihtilal

denen olayın ne olup ne olmadığını bir sosyal bir tarihcil olay olarak ele alıp incelemiş kafa

patlatmış değiller. Şu, derine inmeden basit itirazlarla bile gösterilebilir. İhtilal yeni

Türkçeyle: Devrim, CHP'nin altı okundan biri Devrimcilik. 27 Mayıs ihtilali, 27 Mayıs

Devrimi diyoruz. Bir de adına bayram yapıyoruz. Yani Devrim, ihtilal, devrimcilik bir suç

değil adına bayram yapılacak kadar kutsal bir şey. Devrimin ne olup ne olmadığını

demokratlık ve devrimcilik arasında bir fark olmadığını yazılı olarak sunduğumuz ifademizde

Page 26: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

25

kısaca belirtmeye çalışmıştık. Şu açıkça görülüyor ki: Bilirkjşi Sahir Ermangiller kavramları

anlamını düşünmeden rastgele tam vülger bir anlamla kullanıyor.

C) BİRİNCİ SAYININ BİLİRKİŞİSİNE NEDEN TEKRAR SORULMADI

Kıvılcım gazetesinin 1. sayısında da, diğer sayılarda da, önerilen parti hep aynı partidir. Eğer

1. sayıyı inceliyen bilirkişinin öncüleri esas alınırsa, diğer sayılarda hiç suçlu yazı bulunmaz.

Eğer diğer sayıların raporları ölçü alınırsa, birinci sayıda en azından 3 tane daha 142'yi ihlâl

bulunabilirsiniz. Bilirkişilerde itirazımızda hiç olmazsa bu husus dikkate alınabilirdi.

Çelişkiler o zaman daha açık görülürdü. Birinci sayının bilirkişisine diğer sayılarda itibar

edilmemesi kafamızı karıştırırdı. ÇÜNKÜ DİĞER SAYILARIN ISİERESİMDE "bir

Proletarya Partisi kurulmalıdır" demişsek o kadar 142/1'i ihlal bulunmuş.

Kanaatimizce ZOR yoluyla iktidara gelme kıstas alınarak çıkarsamalarla değil açıkça yazıda

geçen sözlerle değerlendirme yapmak gerekir.

3) İKTİDARA GELME YOLU VE KIVILCIM GAZETESİ

İktidara geliş biçimi davanın sonucu bakımından böyle önemli bir noktaya gelince, Kıvılcım

da iktidar problemi nasıl ele aldığımızı da somut örneklerle belirtimek yararlı olacaktır.

A) KIVILCIMIN ANA TEMASI: "PARTİ NASIL OLMALIDIR, PARTİ NASIL KURULABİLİR? "

Kıvılcım gazetesindeki bütün yazılar, birbirini tamamlayan parçalar olarak "Parti" problemini

işler. Şu sorulara cevap arar: a) Proletarya Partisinin programı nasıl olmalıdır? Bu soruya

"Vatan Partisi Programı" cevabı verilmiş ve savunulmuştur. Bununla yetinilmemiş, şimdiye

kadar kurulmuş çeşitli sosyalist partilerin tüzük ve programları incelenmiş, eleştirilmiş

bunlarda "Program Eleştirileri" sütununda yer almıştır. Öte yandan tutuklanırken el koyulmuş

bu nedenle yayınlama olanağı bulamadığımız yazılar da ve yazı taslaklarında, bir programı

yapan özelliklerin neler olduğu, programın önemi, bir partinin programı ve hareketleri

arasındaki ilişkiler, CHP'nin "Akgünlere" adlı programının Vatan Partisi Programı ile

kıyaslamalı eleştirisi hep programın ne olması gerektiği sorusunu cevap arayışlardır. •

b) "Bir Proletarya Partisi yaşadığımız gerçeklik içinde nasıl bir metod yol yordam ile

kurulabilir. " İkinci cevap aradığımız soruydu. BİZZAT Kıvılcım gazetesi bütün varlığı ile bu

soruya cevap ve çözüm bulmaya çalışmıştır. Ve çözüm iki noktada ağırlık kazanıyordu.

Birincisi: Bir program tartışması açılmalıydı. Bunu bizzat Kıvılcım, Vatan Partisi Programıyla

yapmaya çalıştı. İkincisi: Modern bir parti ancak bir kongreden doğabilirdi. Bu çözüm son

sayıda sunulur, fakat gelişme imkanları bulunmadan tutuklandık. Bütün diğer yazılar

gazetenin bu genel stratejisi içinde değerlendirilirse bir anlam kazanır. Bütün yazılarda "Parti

problemi" en can alıcı en yakıcı problem olarak ele alınır.

B) "KIVILCIM'DA İKTİDAR PROBLEMİNE İLİŞKİN YAZILARIN AZLIĞI"

Altı sayı çıkabilmiş olan Kıvılcım gazetesinde parti problemi dışında henüz "iktidar" ve diğer

konulara ilişkin derli toplu görüşleri getiren yazılar çıkmamıştı. Yalnız 1. sayının Başyazııs;

Sosyalistlerin birinci görevi'nde bu konuya ilişkin düşünceler kısaca öz olarak verilir. Kıvıl-

cımda iktidara geliş biçimi, yolu konusunda az yazı olması, görüşümüzün belirsiz olduğu

anlamına gelmez. Dr. Hikmet Kıvılcımİı'nın düşüncesi ve davranışı bizi de bağlar. İktidara

ilişkin düşünceler Krvılcımlı'nm eserlerinden. öğrenilebilir. Şimdi "iktidara gelme yoluna"

ilişkin görüşleri sermeye çalışalım.

Page 27: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

26

C) İHTİLALCİ SOSYALİST MİSİN DEMOKRATİK SOSYALİST MİSİN?

Savcılıkta ifadem alınırken "İhtilalci sosyalist misin, demokrat sosyalist misfn? " sorusuna

muhatap olmuştum. Sorunun garabeti karşisında şaşırmıştım. Devrimcilik ve demokrat oimak

sanki birbirine zıt birbirine karşı gibi koyuluyordu. Gerçekte ise devrim ve demokrasi aynı

olayın değişik veçheleridir. Devrim: demokrasinin hayatta gerçekleşmesidir. Demokrasi

ancak devrimde kendini bulur. Yazılı olarak sunduğum ifademde bu konuyu ele almaya

çalışmıstsm. Kısaca ve başka bir acıdan tekrar değinmekte yarar var.

Tanım, tarif, bize olayı oluş halinde, bütün çeiişkiieriyle, yansıtmaktan uzak olmakla beraber,

mahkemede tanımlara fazla itibar edildiği için biz de demokrasinin yaygın olan üç ayrı

tanımını sunalım,

Tarihi bakımdan: Demokrasi: Derebey artıklarının giderilmesi, devlet cihazının kırtasiyeci ve

askercil olmaktan kurtarılmasıdır. (Ucuz devlet) Kanaatimizce Türkiye'• de bu tanıma göre

demokrasi yoktur. Çünkü derebey artıkları giderilmemiştir. Tefeci Bezirganiık resmen büe

taınırnakta, (Teşkilatlanmamış kredi piyasası) adı verilmekte. Devlet cihazı ise son derece

pahallı kırtasiyeci v. s. dir.

Sosyal olarak: Demokrasi: "En kalabalık en fakir sınıfın maddi, manevi, ruhi, içtimai

bakımdan iyileşmesi olmalıdır. " diye tanımlanabilir. Türkiye'de bu anlamda bir demokrasi

yoktur. En kalabalık ve en fakir sınıf işsizlik ve pahalılık ateşinde yanarken ne madden, ne

manen iyileşemez.

Hukuken demokrasi "Azınlığın çoğunlukça alman kararlara uymasıdır" diyebiliriz. Fakat

Türkiyede bu anlamda da bir demokrasi yoktur. Teşkilâtsız ve dağınık çoğunluk, teşkilâtlı ve

birlik azınlığın aldığı kararlara uyar, uydurulur.

Ç) VATAN PARTİSİ PROGRAMI, DEMOKRASİ VE DEVRİM

Vatan Partisi programının anlamı ve amacı: Türkiye’ye demokrasiyi yerleştirmektir. Yani

halk çoğunluğu teşkilatsız ve kafadan gayri müsellah bırakılmayacak, kararlan çoğunluk

alacak, azınlık çoğunluğa uyacak, böylece fakir halkın maddi manevi iyileşmesi sağlanacak.

Bütün bu olgular ise tarihi bakımdan derebey artıklarının giderilmesi ve pahalı devlet

mekanizmasının tasviyesidir.

Bütün bunların sağlanması aynı zamanda bir devrimdir. VP programı bir demokratik devrim

programıdır. Suç değildir. Türkiye’de hukuken suç olan devrim değil, savaşçıi bir devrim mi,

yoksa barışçıl bir devrim mi? Bu soruya verilen cevap 141 142 yi ihlal edip etmediğimizi ".

gösterir.

D) BARIŞÇIL DEVRİM, SAVAŞCIL DEVRİM

Yaygın kanatın aksine sosyalistler savaşçı! devrim heveslileri değildir. Bütün barışçıl yolları

sonuna kadar deneyenler daima sosyalistler olmuştur. Barışçıl yolları ilk /ihlâl edenler, en

kanlı terörlere başvuranlar daima işçi sınıfının düşmanları olmuştur. Proletaryanın hakim

sınıfın ibütün silâhlarını elinden almak için izlediği barışçıl taktiğini Engels "Önce sen vur

mösyö burjuvazi" sözüyle veciz bir şekilde ifade etmiştir.

Sanıların aksine, sosyalistlerin barışçıl yolları sonuna kadar götürme çabalarını somut bir

örnekle daha kanıtlayalım. Lenin "NİSAN TEZLERİ" adlı kitabında, savaşlar ortasında

"Devrimin barışçı yolla gelişmesi" başlığı altında şunları yazıyor:

Page 28: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

27

"Bugün Rus demokrasinin önünde Sovyetlerin, Sosyalist devrimci ve Menşevik partilerin

önünde, devrimler tarihinde son derece seyrek rastlanan bir imkan yeniden ertelemelere

kalkışmaksızın, belli bir tarihte Kurucu Meclisi toplantıya çağırmak imkanı, ülkeyi askeri ve

iktisadi bir felaketten korumak imkanı, devrimin barışçı yolla gelişmesini sağlama imkanı

açılmaktadır.

"...Sovyetler şu anda hafâki bu muhtemel son sanstırdevrimin barışçı, barışçıl yolla

gelişmesini, halk vekillerinin barış ve huzur içinde seçilmelerini Sovyetlerin içinde partilerin

barışçs mücadelesini, pratik yoluyla çeşitli partilerin programlarının denenmesini, iktidarın bir

çatışmaya girmeden, bir partiden ötekine geçmesini sağlayabilirlerdi. "

"Eğer Sovyetler devrimin barışçı yollarla gelişmesini sağlamayı deneselerdi, proletarya,

Sovyetleri bütün gücüyle desteklerdi. "

Görülüyor ki bilirkişi raporlarında tanıtılmak istenen Lenin ile gerçeği arasında çok fark var.

Rusyada "Devrimin barışçı yollarla gelişmesini engelleyen Lenin olmamıştır. Siyasi rakipleri

Burjuvazi olmuştur.

Görülüyor ki biz "zor yoluyla" iktidar sevdalıları değiliz. Kanunlar bize siyasi mücadele

hakkını tanırsa, bundan çekinmeyiz. Bizzat bu kanunlar çerçevesinde sabırla, o kanunlara en"

çok uyan gene bizler oluruz. Kanuni olan siyasi mücadele hakkımız elimizden alınır veya

alınmaya kalkılırsa boynumuzu büküp "kader böyle" imiş türküsü söylemeyiz.

E) KIVILCIM'DA İKTİDAR MÜCADELESİ YOLU

Kıvılcım 1. sayısında çıkan "Sosyalistlerin birinci görevi" başlıklı başyazısı, kurulmasını

öngördüğümüz partinin iktidar savaşı problemini şöyle ele alıyor.

Örgüt için doğru olan diyalektik: Meclis ve seçim vb. alanlar için de aynen doğrudur. Daha

yüksek devrimci eylemler birinci plana çıkmadıkça yahut burjuvazinin kendisi meclis

kanunlarını, Anayasaya bile metelik vermeyip çiğneye çiğneye sıfıra indirmedikçe, her türlü

meclisler ve seçimle dövüşlerinden kaçınmak, çeklrnserleşmek oportünizm ve

revizyonizmdir.

Yine aynı yazıda siyasi mücadele için şunlar deniyor.

"Suyun başı parlamentoda kesilmiyor mu? Evet, öyleyse, parlamentoyu, seçimleri ve ilh.

Efendi ağalara mı bırkıp gideceğiz. Hayır, Elbet ülke çapında söyleneni herkesin işletebileceği

en yüksek minare parlamentodur. Orada yalnız finans beyleri ile tefeci ağaların istedikleri

ezanı okumalarını halkın bilgisizliğini ve bilinçsizliğini alabildiklerine sömürmelerine

kaygusuz abdalca bakamayız. Ancak parlamento dışındaki halk yani tüm millet

uyanlmadıkça, meclis kürsülerinde o da bırakılırsa bin yıl çekilecek en parlak söylevlerin

halka maval okumak gibi geleceğini halkın her şeyden önce "oy davarı" olmaktan

kurtarılmasını gerektiğini bir salise, bir an bile unutmaımalıdır. Ve an geçirmeksizin

Proletarya partisini hem 'halk, hem meclisler içinde savaştırmalıdır.

Görüldüğü gibi "zor yoluyla iktidara" GELMEYE dair bir söz bile yoktur. Ve bu yazı 6 sayı

çıkan Kıvılcım'da iktidar problemine değinen tek yazı olup bizzat bilirkişi bile suç

bulmamıştır.

Page 29: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

28

F) SAVAŞ TERİMİ ÜZERİNE AÇIKLAMA

Burada ufak bir not gerekiyor. "Proletarya Partisini hem halk, hem meclislerin içinde

savaştırmalıdır. " Cümlesi var. Savcılık ifademi alırken meclisler içinde savaşmayı mesela

sosyalist bir partinin milletvekillerinin tabanca, tüfekle meclise girip savaşması olarak

anlamıştı. Kıvılcım terminolojisinde savaş, doğuş, güreş sözcükleri; Mücadelenin karşılığı

olarak kullanılır. Savaş doğuş derken top, tüfek, tabancayla savaş kastedilmez. Mesela,

"İktidar mücadelesi" diyoruz. Türkçesi "İktidar savaşı", "iktidar doğuşudur" Diyalektik

metoda göre: Zıtları mücadelesi (Savaşı, doğuşu, güreşi) esastır. Savaş en anlamcıl

biçimlerden en maddi biçimlere kadar hayatın her yerinde vardır, Bu bakımdan kullandığımız

bu sözcükler ekseriya askercil anlam taşımazlar.

G) SAVCININ İDDİALARI VE GERÇEKLER

Bilirkişi raporları dikkatlice analiz edilirse, 141 - 142'yi? İhlal ettiğimiz iddia olunan yazılarda

bile zor yoluyla iktidara gelmenin bir propagandası yoktur. Yukarıda bir bilirkişi raporunu

örneğini verdiğimiz gibi söyleyemediklerimizi söylemiş varsayıyorlar. Bilirkişi raporlarında

"142. madde ile TECİM OLUNAN PROLETARYANIN İKTİDARA, GELİŞ BİÇİMİNİN

PROPAGANDASIDIR. BAŞKA BİR DEYİŞLE ZORLA GELMEK AMACI İLE

KURULMUŞ BU YÖNTEMİN PROPAGANDASI YAPILIRSA 142'. madde ihlal olunur. "

dendiğine ve kurulmasını önerdiğimiz partinin "iktidara geliş biçimi" ni bizzat gazeteden

aldığımız örneklerle sunduğumuza göre 141 142'yi ihlalin varit olmadığı ortadadır.

Gazeteden alıntılarımızı okuduk. Şimdi savcının "Esas hakkında mütalaasının" 2. paragrafını

da buraya aktaralım.

"Parlamentoyu ve parlamento için mücadeleyi kabul etmeyen" diye başlıyor. Savcı bir tek büe

mehaz göstermeden nasıl bunları diyebiliyor? Çünkü biraz evvel okuduğumuz yazıda

"Anayasa çiğnene çiğnene sıfıra indirilmedikçe hertürlü meclisler, seçimler dövüşlerinden

kaçınmak, çekimserleşmek oportünizm, revizyonizmdir. " diyoruz. Yine diğer paragrafta

"Parlamentoyu, seçimleri ve iSh. Efendi ağalara mı bırakıp gideceğiz" HAYİR diyoruz.

Görülüyor gazetede yazılanlar savcının iddiasına tam zıt, gerek iddianamede gerek mütalaada

bir tek cümlemiz parantez içine alınarak olduğu gibi nakledilmemiştir. Bu dikkatten

kaçırılamaz. Kendi yorumunu bizim söylemelerimizmiş gibi okuyor ve paragraf devam

ediyor.

Kanunlara uygun olarak sosyalist parti kurmayı legalizm batağına gömülme olarak

niteleyenlerin legal ve kanuni bir parti kurmaya çalıştıkları iddiasının ne denli geçerli

olduğunun takdirini yüksek heyetinize bırakıyorum diyor.

Bu legaüzm meselesine ilende döneceğiz. Yalnız şimdilik sunu diyelim: Açık olarak çıkan bir

gazetenin açık olarak önerdiği bir programla, açık olarak toplanacak bir konferansla

kurulmasını önerdiği bir partiyi savcı ayrı bir anlamda kullanılan "Legalizm bataklığına

gömülme" sözüyle yok sayabiliyor. Şaşmamak elde değil. Devani ediyor iddialara:

Legal görünümde de btr parti kurmanın dahi illegal faaliyetler için bir maskeleme ve ön

hazırlık olduğunu Türkiyede sınıfsal tahakkümün gerek partinin legal hareketleriyle ve

gerekse parti icraatı arkasında saklanmış sair illegal hareketleriyle gerçekleştirilmesine

Page 30: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

29

çalışıldığr Kıvılcım gazetesinin 16. nüshalarında yayınlanmış yazıların HEMEN HEPSİNDE

görmek mümkündür.

Bu iddianın gazetedeki yazılarda bir parça delili olsaydı "HEMEN HEPSİNDE dediği

yazıların, "Hiç olmasa birisinde" bir cümle, bir paragraf alarak somutça göstermesi gerekirdi.

Ama bu yapılmıyor. Ezbere "hemen hepsinde" diye vurgulanarak hiç bir somut örnek bile

gösterilmeden kafalar karıştırılmak yanıltılmak isteniyor.

4) LEGALİZM PARLAMENTERİZM BURJUVA SOSYALİZMİ VS. ANLAMLARI

İddianamede ve mütalaada yazılarımızda geçen burjuva sosyalizmi, legalizm, Parlamentarizm

deyimleri üzerine bütün iddialar oturtuluyor. Birisine "parlamentarist mi? " dedik. Vay siz

demek ki parlamenter mücadeleyi kabul etmiyorsunuz deniyor. Gerçekte parlamentarist vb.

kavramları ne anlamda kullandığımızı, parlamenter mücadeleyi reddettiğimizi savcı çok iyi

bilir. Ama işine gelmez. Anlayışsızlığa vurup söylemediklerimizi söylemiş gibi göstermekle

bizi mahkum ettireceğini umar. Biz mahkum olsak bile nihayet mahkemeyi ve kendini

kandırmış olacaktır. Bu iddiamızı kanıtlayalım,

A) PARLAMENTERİZME BİZ NE DERİZ, SAVCI NE ANLAR

Mesela "Olay ve Aybar" başlıklı yazıda eleştirmesini yaptığımız görüşe parlamenterist,

burjuva sosyalisti vs. diyoruz. "Parlamenterist" ithamı parlamenter mücadeleyi reddettiğimiz

anlamına gelmez. Yazıda şöyle deniyor. "Ve yine burjuva sosyalistlerine göre siyasi

mücadele parlamentoda kayıkçı döğüşünden öte bir anlam taşımaz" Bu da parlamentarizm

illetinden başka bir şey değildir.

Hatırlanacaktır biraz evvel "Sosyalistlerin birinci görevi" başlıklı yazıdan yaptığımız alıntıda

"Proletarya partisini hem halk, hem meclisler içinde savaştırmalıdır" deniyordu. Açıklayalım:

Siyasi mücadeleyi burjuva partileri bile sırf parlamentoda yapmazlar. Onlar da sırf laflaki

parlamento söz yeridir, halkı güdemeyeceklerini bilirier. Bunun için sendikalardan,

kooperatiflere, banka idare meclislerinden spor kulüplerine kadar meclis dışında örgüt

güçlerine dayanırlar. Bunun için siyasi iktidar mücadelesi verecek bir proletarya partisi halkın

içinde de örgütlenmeli, sırf lafla değil, işle ona örnek olmalı, güvenini kazanabilmeli ki

iktidara gelebilsin. Mesela sosyalistler sendikalarda çalışmalı, işçiler sosyalistlerin kendilerini

satmadığını, bir lokma bir hırka ülkücülüğü ile çalıştıklarını görmeli, bezirgan partileri tutan,

kaloriferli apartman dairelerinde yaşayan, 5 bin lira maaşlı, harcırahı caba işçi bezirganlarıyla

bizim aramızda bir kıyas yapabilmelidir. Biz de yazıda Burjuva Sosyalistlerinin ssrf

parlamentoda mücadeleyi ele aldıklarını, halk içinde işle savaşını önemsemediklerini gös-

termeye çalışıyor. Ve bu BAKIŞ AÇILARINA DAVRANIŞLARINA Parlamentarizm

diyoruz.

Parlamentarizmi Sosyalistlerin birinci görevi başlıklı yazıda şöyle tanımlıyoruz,

"Parlamentarizm: hanyayı konyayı anlamamış halkın, gözü açılmaksızın, her 4 yılda bir

sandık başına gider gitmez, herşeyi bilerek anlayarak oy verebileceği yalanının

yutturmacısıdır. " Yine aynı yazıda şöyle bir tanım var.

"Parlamentarizm parlamento dışında halkı ve eylemi küçümsemektir" Biz siyasi rakiplerimizi

parlamentaristlikle suçlarken onları parlamenter mücadele yaptıkları için değil, parlamento

Page 31: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

30

dışındaki halkı ve eylemi küçümsedikleri için suçluyoruz. Bu küçümsemeye o yazıda da

değinilir, şöyle:

"Her şeyden önce toplumun, rejimin demokrasinin finans kapitalin (bir sosyalist partiye)

sonsuz ihtiyacından önce işçi sınıfımızın iktidar mücadelesi yapacak devrimci' bir partiye

ihtiyacı vardır. Bunun bilincinde olan biz Bilimcil sosyalistler gerekeni yapacağız. "

Dikkat edilsin: Eleştirdiğimiz görüşün sahipleri bir sosyalist partinin varlığına gerekçe olarak:

Parlamentonun, rejimin ihtiyacı öngörülüyor. Biz ise, "parlamentonun rejimin ihtiyacı BİR

PARTİYE GEREKÇE OLAMAZ İŞÇİ SINIFININ, FAKİR HALKIN İHTİYACI GEREKÇE

OLABİLİR DİYORUZ. "

Muvazalı bütün siyasi partiler belli sınıf, zümre insanların çıkarları için kurulurlar. Bu

politikanın alfabesidir. Eğer birtakım kimseler halkm değil derejimin ihtiyacı için bir parti

kurmaya kalkarlarsa ortada bir danışıklı doğuş vardır. Ve yazı bunu göze batırmaya

çalışmaktadır.

Görüldüğü gibi, biz "parlamenterisi, burjuva sosyalist" derken parlamenter mücadeleyi

reddetmiyoruz, siyasi rakiplerimizin probleme yaklaşımlarını reddediyoruz. Bu bütün

yazılarımızda acık seçik bellidir. Ama "Parlamenterist" diyoruz diye "Parlamenter yoüarı

reddediyorlar. " dehirseki iddianamede, bilirkişi raporlarında esas hakkındaki mütaalada böyle

denmektedirne söylediğimiz ya anlaşılmamıştır, yada anlamak kimsenin isine gelmiyordur.

B) "LEGALİZM": BİZ NE DERİZ SAVCI NE ANLAR?

Esas hakkındaki mütalâanın ikinci sayfasında: "Bu günkü demokratik düzenin gösterdiği

sınırlar içinde sosyalizm yapmanın, Legalizm bataklığına gömülmek olacağını, parlamento

içinde yapılacak siyasi mücadelenin parlamentarizm illetinden başka bir şey olmayacağı

hususundaki iddiaları..." deniyor.

Biraz evvel belirttiğimiz gibi biz "Parlamento içinde yapılacak siyasi mücadeleyi" değil,

parlamento dışındaki halkın içinde, işle yapılacak siyasi mücadeleyi küçümsemeyi

parlamentarizm olarak, niteliyoruz. Savcının oyunu acıktır. Öte yandan daha önce de

belirttiğimiz gibi iddianame ve mütaalada görüşlerimizi olduğu gibi tırnak için., de naklederek

deliüendirme yok. Savcı işine geldiği gibi yorumluyor. Bütün Kıvılcımları taradım savcının

legalizm ile ilgili cümlesi gibi bir cümle bulamadım. Sadece "Parti ve Çadır Üzerine

Eleştiriler" başlıklı yazıda Dr. HikmetKivılcımlı'nın "Devrim Zorlaması" adlı kitabından şöyle

bir alıntı var: "Proletarya partisini kurmak için "demokratik ortam beklemek" "legal

marksszm" çukurunda ABA ABACILAR'la buluşmak olur. "

Bu cümleyi açıklıyalım: Bir kere "Demokratik bir ortam" lafı tırnak içinde yazılmış. Bu iki

şeyi gösterir:

(1) Başka birisinin, ekseriye polemik yapılan yazarın bir sözüdür, aynen alınır.

(2) Tırnak içinde yazılarak, o sözün yanlış kullanılışı, eleştirilen yazının problemi ele alışının,

mantığının iç çelişkileri göze batırılmak istenir. Bu ne demek.

Daha önce Türkiyede Demokrasi olmadığını, demokrasiyi ancak bir proleterya partisinin

getirebileceğini gös, termeye çalışmıştır. İnancımıza göre demokrasi ancak Vatan partisi

programının uygulanmasıyla olabilir. Gazetedeki cümle de bu bakımdan mantıksızlık

Page 32: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

31

gösterilmeye çalışılıyor. Yani demokrasiyi getirecek bir partiyi kurmak için, Demokrasinin

gelmesini beklemek gibi ortaya çıkan*, garabet göze batırılıyor.

İkinci olarak Demokrasiyi savcı gibi parlamentarizm, olarak anlasak bile, Mesela bir

proletarya partisinin kurulmasına kanunlar izin vermese, "Faşizm'de olduğu gibi" yani sınıf

esasına göre parti kurulması imkânsız olsa, bir sosyalist'e oturup beklemek düşmez...

Sosyalizme legalite hürlüğü sağlamak için, illegal olarak örgütlenmek mücadele etmek düşer.

Yani bir proletarya partisine kanuni varlık tanınma, mışsa: Bu hak gökten zembille

inmeyecektir. Bizzat: kanuni hakları elde etmek için kanunsuz "illegal" örgütlenmek

gerekebilir. Böyle bir örgütlenme elbette kanunlara uymaz. Cezalandırılır. Ama biz açık bir

gazetede açıkça böyle bir şeyi savunmadık, savunmayız. Çünkü:

Birinci olarak Türkiye'de sınıf esasına göre parti kurulabilir. Ve biz örnek olarak Vatan

Partisini aldığımıza, göre gizli bir parti önerdiğimiz iddia edilemez.

İkinci olarak gizli parti kurmayı öneren adam, tutup da açık gazete ile iş görmez. Biz legalizm

derken hemen illegalizmle suçlanırsak bu parlamentarizm suçlaması gibi olur.

Yukarıya aktardığımız paragrafın anlamını anlamak için bir de yazıldığı daha doğrusu

nakledildiği tarihe dikkat etmek gerekir.,

"Parti ve çadır üzerine" eleştiriler başlıklı yazı sıkıyönetimin bittiği, seçimlerin yaklaştığı bir

ara yazılmıştır. Eleştirilen yazıda seçimlerin yapılması, ondan sonra parti kurulması

öneriliyordu. Dikkatinizi çekerim seçimlerle bir hukuk sistemi değişmeyecek, iktidar

değişecektir. Yani eğer sosyalist parti kurmak suçsa önce de sonra da fark etmeyecektir.

Seçimlerden sonra zamanıdır, şimdi zamanı değildir diye problemi koymak ciddi bir gerekçe

olamaz. Bizce her zaman zamanıdır. Zamanını bunlar tayin etmez. Mesela Vatan Partisi 1954

yılında kurulmuştu. O zamanda da bu günkü kanunlar hatta daha ağırlan vardı.. Zamanını

tayin eden sosyalistlerin sübjektif durumudur. Yani bir siyasi programlarının olması, bir parti

için asgari bir birliği sağlamaları vs. bir gerekçe olabilir. Bütün bunlar olursa belki belli bir

politik momenti kollamak haklı görülebilir. Dikkatle okunursa yazıda eleştirilen ve anlatılan

görüşler bunlardır.

Mesela savcı iddianamenin 19. sayfasında "CHP'nin

desteklenmesine gerek olmadığını bunun yapılmasının legal Marksizm çukuruna düşmek

olacağını belirtmek suretiyle öncelikle yapılacak işin proletarya partisinin nasıl kurulacağı

yolunda olması gerektiğini ifade edilmektedir. "

deniyor. Buradan da bizim kanun dışı mücadele yapan, bir parti önerdiğimiz sonucunu

çıkarıyor. CHP şimdi iktidarda, 141-142 kalkmadı, bir sosyalist parti var. Hukuk sisteminde

bir değişme olmadığına göre CHP'nin iktidarından önce de bir parti kurulabileceğini

söylemek, kanun dışı parti önermek mi oluyor? Savcı böyle diyerek farkına varmadan

kanunları özellikle politik davalarda uygulamanın yorumlamanın aktüel politika ile ilgisini

itiraf etmiş, oluyor.

C) LEGALİZM PARLAMENTARİZM BURJUVA SOSYALİZMİ VS. DEYİMLERİN AYNILIĞI

Esas hakkındaki mütalaanın ikinci sayfasında:

"Sanıkların bu yazılarda demokratik yol ve usullerle iktidara gelmiş ve gelmeye çalışan

partileri ve hatta 1915 Rusyasmdaki Bolşevikleri dahi Burjuva Sosyalistleri olarak:

Page 33: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

32

nitelediğimiz söyleniyor. Biz KIVILCIM Gazetesinin* HİÇBİR YERİNDE böyle bir şey

söylemedik. Buna hiçbir örnek verilemez. Savcı söylediğimizi iddia ediyor.

Bir noktaya daha değinmek isterim. Legal Marksizm, ekonomizm, legalizm, işveren

sosyalizmi, realpolitikerlik hep aynı olgunun çeşitli adlarıdır. Bunu bizzat Kıvılcımda, çıkan

"İşveren Sosyalizmi, İşçi Sosyalizmi" başlıklı yazıda belirtiriz; şöyle deniyor.

"O yüzden işçi partisi içinde "Ekonomizm" adını alan ve siyasi savaşı önemseyen, sonra

"Legal marksizm" adını alan ve yalnız burjuva sosyalizmini bütün imtiyazlarıyla savunan

akıllılar çıktı" Diğer bir paragrafta burjuva sosyalizminin diğer bir cdı daha geçiyor.

"Ona (Burjuva sosyalizmine) bundan yüz küsur yıl önce Kari Marx "Real Politikerlik" adını

vermiştir. "

. Peki Realpolitikerlik, veya burjuva sosyalizmi veya legalizm veya parlamenterizm ne? O da

şöyle tanımlanıyor: "Merkez "realpolitiker" eyyam efendiliği ile gününü gün ediyor, boyuna

kazanç ve alkış topluyor, burjuva sosyalisti oluyor diyelim. "

"Bir an için herkesin günlük çıkarcı politika beyefendisi kesildiğini kabul edelim. "

Yani biz legalist, parlamenterist vs, derken günlük çı; karcı politikacılığın kazanç ve alkış

politikacılığının belli politik momentlerdeki düşünce ve davranışlarını vurgulamak isteriz.

Terimlerle kelimelerle oyun oynamıyoruz. Kelime oyunları, demogoji skolastik ortaçağ

mantığına uygundur. Skolastiğe göre her olay her nesne bir kelime ile ifade edilir, o halde

gramer bilirsek, kelimelerin dizilişi yoluyla hakikati elde edebilirdik.

Savcı da örneğin "Parlamenterist" kelimesini ele alı1 yor. Yüklediği anlamın opoziti "Zıttı" ile

bizi suçluyor. Fakat bunu bile demagojiye kardırıyor. Kullanılan anlamın ne olduğunu

ciddiyetle incelemiyor. Samimi skolastikçiier hiç olmazsa anlamaya çalışırlar.

5) SOSYAL SINIFLARI ORTADAN KALDIRMA PROBLEMİ

"Proletarya partisi nedir" Başlıklı yazımızda;

"Proletarya partisi yalnız işçi sınıfının çıkarlarını ve dar çerçevesini düşünmek! © kalmaz.

Sosyal sınıflar tabusunu, işçi sınıfı ile birlikte toplum alın yazısından siler. Ortada yalnız insan

varlığını yüceltecek bir toplum ülküsü taşır. En az sınıfçıl olduğu kertede insancıldır. Ham

evrahı çileden çıkaran baş döndürücü diyalektik buradadır. " deniyor.

Sahir Erman'ın 5. 4. 1974 tarihli bilirkişi raporu bu paragrafı nasıl yorumluyor, bakalım:

"Yazıda sözü edilen sosyal sınıfları silmek deyimi, sosyal sınıfı ortadan kaldırmayı ifade

ettiğinden, kurulması tavsiye edilen partinin de bunu başaracağı ileri sürüldüğünden ve bir

sosyal sınıf ancak anayasanın öngördüğü demokratik metotlar dışında kalan bir usulle ortadan

kaldırılabileceğinden" vs. vs. deniyor.

Gazetedeki yazıdan alman paragrafta, "Anayasa dışı metotları" ima eden bir kelime dahi

yoktur. Fakat bilirkişi raporu birtakım akıl yürütmelerle olmayan bir şeyi var gibi gösteriyor.

Şöyle:

Sınıflar ancak anayasa dışı metotlarla ortadan kaldırılabilirmiş. Bir kere salt hukukçu mantığı

ile düşünsek bile bu koskoca bir savsata olur.

İnsanları eşit kılmayı sömürüyü toplum hayatından silmeyi amaçlayan bir parti seçimlerde

450 milletvekilinin mesele 400. nü kazanabilir. Ve bu 400 millet vekili ile anayasayı,

Page 34: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

33

anayasaya uygun bir şekilde değiştirip, hatta anayasayı bile değiştirmeden çünkü toprak

reformu anayasa emri mesela 150 dönümden fazla bütün toprakları millileştirilebilir. Ya da

köylünün kredi alabilmesi için ipotek ve teminat şartını ortadan kaldırabilir, bunun yerine

yoksul köylü birliklerinin kefaletini koyabilir. Bu davranış hiç bir şekilde anayasaya aykırı

olamaz. Fakat büyük toprak sahipleri, tefeci, bezirgan sınıfı ortadan kaldırmış olur. Yani

anayasal yollar izlenerek, pekâla sınıflar ortadan kaldırılabilir. Zaten anayasa mahkemesi

"ZOR" unsurunu 141-142 'nin yorumuna katarak buna imkân tanımıştır.

Anayasa çerçevesinde sırf soyut bir imkan meselesi olmaktan ziyade, aynı zamanda sınıfların

ortadan kalkması, bazı sınıfların tasfiyesi olan bir gerçekliktir. Somutlayalım. İşçi sınıfımızın

artış hızı, nüfusumuzun artış hızının 20 mislidir. Bu yirmi mislin bir mislini işçilerin bizzat

kendi doğumlarına bağlasak geriye kalan 19 misli artış nereden geliyor? Hergün gözlerimizin

önünde cereyan eden olay: Köylüler topraklarını kaybediyor, fakirleşiyor, esnaflar iflas ediyor

ve işçileşiyor. Bu ne demektir? İşçi sınıfımızın böyle büyüyüp çoğalması küçük mülk sahibi

köylülerin, esnafların iflasları, mülksüzleşmeleri ile olmakta, yani toplumumuzdaki küçük

üretmenler tabakası hızla tasfiye edilmekte, toplumda silinmektedir. Yani bugünkü anayasa ve

hukuk düzeni içinde bile pekala bazı sınıflar tasfiye edilmektedir. Nedense hiç kimsenin aklı-

na kapitalistleri, küçük mülk sahipleri sınıfını tasfiye. ettiği için 141-142 'den içeri tıkmak

gelmiyor.

6) BİZ SOSYALİSTLER İSTEDİĞİMİZ İÇİN SINIFLAR ORTADAN KALKMAZ

"Sınıfları ortadan kaldırmayı İSTEMEKLE" suçlanıyoruz.

Birincisi: Sosyalistler istediği için sınıflar ortadan kalkmaz Sınıflar ortadan kalkacağı için biz

sınıfsız bir toplum "İSTERİZ" yani toplumun gidişi, gelişimi sınıfsız bir topluma doğrudur.

Sosyal kanunlar sınıfsız bir topluma gidişi gösterdiği için biz sınıfsız bir toplum istiyoruz.

Toplumun hep böyle kalacağı ispat edilsin, biz de böyle bir şey "İSTEMEYİZ". Bizi

"KEYFİMİZCE" istiyormuşuz gibi itham etmek gerçekte o ithamı yapanların ilkel metotlarını

göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Bilirsiniz. Orta çağ boyunca simyacılar taşı altın yapmak istedi, yapamadı. Daha sonra kaç

çeşit madde bileşim olduğunu Kimyacılar saydı, bu da taşı altın etmeye yetmedi. "Bugün taşı

da altın edebiliyoruz, ne simyagerlikle ne kimyagerlikle...Olaylar arasındaki gerçek müna-

sebetleri düşünen ve düşünceyi gerçek olaylardan çıkaran bilimle "Nükleer fizikte taş altın

yapılabiliyor. Ne simyagerlikle ne de klâsik kimyagerlikle.

Dikkat edilsin. Bize sınıfsız toplumu ancak zor yoluyla kuracağımız iddiası yapılıyor. Zor

yoluyla nasıl taş altın yapılamazsa, ancak toplum da ancak gelişim kanun, lan bulunarak, o

kanunlara uyularak sınıfsız bir toplum yaratılabilir. Eğer toplum sosyalizme giderek sınıfsız

bir topluma doğru bir gidiş göstermiyorsa Zaloğlu Rüstem olsanız yapamazsınız. Zor'u

toplumu değiştirecek, taşı altın yapacak bir feylesof taşı olarak anladıklarını itiraf ediyorlar.

Toplumun gidiş kanunlarını bilinçten uzak tutarak sosyalistlerin isteği ile sınıfsız bir toplum

kurulacağını söyleyenler farkına varmadan yağmur duası ile yağmur yayacağını kabul eden

orta çağ mantığından ileri gidemediklerini itiraf ediyorlar.

Page 35: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

34

7) "PARAVAN" İTHAMI

İddianeme ile mütaaia arasında dikkate değer bir fark var. İddianamede bir tek sözcükle dahi

Vatan Partisi programından sözedilmekte idi. Esas hakkındaki mütaaiaa'a ise Vatan Partisi

programının "Paravan" bir program olduğu iddiası ile söz edilmekte. Konuyu biraz açalım.

A) "PARAVAN" İTHAMININ KANITSIZLIĞI

Mütaalanın üçüncü sayfasında şöyle deniyor:, "Burada bir nokta üzerine dikkatinizi çekmek

isterim. Tüzük ve programın kanunlara uygun olması o cemiyetin kanuni olmasını icap

ettirmez. Mühim olan bu program ve tüzüğe uygun faaliyetlerdir. Program ve tüzük kanuna

uygundur diye cemiyetin bu program ve tüzük dışı kanunsuz faaliyette bulunmasına şüphesiz

müsaade edilemez. Paravan olarak alınan bir program ve tüzük her zaman cemiyetin gerçek

yüzünü göstermemiş olabilir. "

Dikkat edilsin bu genel laflar mütalaa’ya öyle yerleştirilmiştir ki: Sanki biz Vatan Partisi

Tüzüğü ve Programını samimi olarak savunmuyoruz. Kafamızda apayrı bir program var, V. P.

programını adliye cihazını yanıltmak için yayınlıyoruz. Bu iddiayı yapan biraz ciddi ise

bizim; vatan partisi programını samimiyetle savunmadığımızı, düşünce ve davranışlarımızın

bu programla çeliştiğini ispat etmelidir. Ama edemez. Fakat biz samimiyetimizi ispat ederiz.

Çünkü:

(1) Altı sayı çıkan Kıvılcım gazetesinin' 3 sayısında sür manşet, bütün halkımıza, devrimcilere

tartışılması dileği ile Vatan Partisi programını önerir ve savunuruz.

(2) Program eleştirilen sütunumuzda yine diğer parti programlarını eleştirirken Vatan Partisi

programını savunuruz.

(3) Üzerimden çıkan yazı taslaklarında CHP'nin "AKGÜNLERE" programı Vatan Partisi

programı ışığında eleştirilir, yine program şemaları başlıklı çalışmada V. P. programının

kuruluş, örülüş mükemmeliyeti göze batırılmaya çalışılır.

(4) Ve nihayet Dr. Hikmet KIVILCIMLI, Vatan Partisi1 kurucusu ve Başkanıydı. Kitapları

okunursa sürekli olarak, Vatan Partisi tüzük ve programını, davranışlarını önerip savunduğu

görülür. Kıvılcım Gazetesinin, Kıvıcımlı'nın düşünce ve davranışını varı yoğuyla

savunduğundan ise her halde kimsenin şüphesi olamaz.

Şimdi soruyorum savcıya. Vatan Partisi programını,, davranışını bütün içtenliğimizle, bütün

yüreğimizle savunduğumuzun aksini ispatlayacak bir tek kanıt, bir tek ima bulabilsin, o

zaman ne ceza verilirse verilsin razıyız. Çünkü varımızla yoğumuzla savunduğumuz bu

programı paravana olarak, programla çelişen hareketlerimizi gizlemek için önermişsek sizden

önce biz kendimizi cezalandırırız,

B) HAREKETLER VE PROGRAM FARKLI OLAMAZ

AYNI paragrafta hareketlerin tüzük ve programa uymayabileceğinden sözediliyor. Doğru gibi

görünmesine rağmen genel olarak dahi tamamen yanlıştır. Çünkü:

Üzerimden çıkan yazı taslaklarından birinde, bir partinin programı,. 'tüzüğü ve hareketleri

arasındaki ilişki ve çelişkileri incelenir. Eğer savcı o yazıyı bir parça anlamak zahmetine

katlansaydı, herhalde bir partinin tüzük, program ve hareketlerinin istense de birbirinden

ayrılmayacağını görürdü.

Page 36: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

35

Gazete adının hemen altında, parolamız: "düşünce ve davranış birbirinden ayrılmaz" der. Ne

demektir bu:

a. Kıvılcım düşündüğünü, söylediğini yapar, yapmaya" çalışır demektir.

b. Daha doğru ve evrensel anlamı, düşünce ve davranışın birbirinden ayrılmaması gerektiği

değil, istense de birbirinden ayrılmayacağını, düşünce ve davranışımızı ne derece

farklılaştırmaya çalışırsak çalışalım, istesek de düşünce ve davranışımızın birbirinden

ayrılmayacağın!, davranışlarımızdaki bir sapıtmanın, bir yanlışın aynen düşüncemize de

yansıyacağını, ya da düşüncemizdeki bir yanlışın aynen davranışlarımızda da yansıyacağın!

gösterir. Bu prensibi iyi kavrayanlar ve uygulayacak bilgi ve tecrübe zenginliğine sahip

olanlar, bir yazıdaki düşüncelere bakarak, davranışlarının nereye varacağını gösterirler. Ne

derece gizlemeye çalışılırsa çalışılsın, düşüncelerin kendi iç ilişki çelişkileri, bağıntıları

kavranabilir. Yeter ki, bunu kavrayabilecek bilgi, görgü ve metoda sahip olalım. Düşünce ve

davranış arasındaki bu diyalektiği; "Şecaat arz ederken mert kipti, sirkatin söyler. " Tiryaki

sözü gayet iyi açıklar.

Üzerimden çıkan yazılarda bu esaslar ışığında, bir partinin programı, tüzüğü ile "yani

düşüncesiyle" hareketleri "yani davranışı" arasında kaçınılmaz bir bağ olduğu, programdaki

her yanlışın hareketlerde yansıyacağını veya hareketlerdeki yanlışların izlerinin programda

bulunacağını göstermeye çalışmışızdır. Biz böylesine bir partinin hareketleri ve programı ara-

sındaki kaçınılmaz bağlan araştırırken, savcının tutup ta hareketlerden ayrı bir "Paravan"

programdan söz etmesi garip oluyor.

C) ORTADAÖNERDİĞİMİZ PROGRAMLA ÇELİŞEN BİR HAREKET VAR MI?

'Mütaaiada hareketlerin programa ge, nel olarak uyfmayabileceğinden söz ederken sanki

bizim hareketlerimiz önerdiğimiz programa uymuyormuş ya da uymayacakmış anlamını

imaya çalışılıyor.

; Hangi hareketimiz önerdiğimiz programla çelişiyor? Lütfen örnek veriniz. Kanıtlansın.

"Birisi bir kuyuya bir taş atmış kırk kişi çıkaramamış" derler. Savcı da, hiç bir ciddi nesnede

dayanmadan ithamlarda bulunuyor. "Paravan" diyor. "Program hareketler birbirine uymuyor"

diyor. Fakqt bir tek kanıt gösterme zahmetine bile katlanmıyor. Ondan sonra biz de uğraşıp

duralım, aksini ispatlayalım. Kim dinler? Bütün ifadelerimiz ve savunmalarımız kuyudaki

taşları çıkarmaya hasredilmiş durumda. Bu kadar güç ve zaman israfına yazık oluyor.

D) SİYASET VE ÇOCUKLUK

Birazcık siyasi görüşü olan kişiler iyi bilirlerki: art niyetiniz, art düşünceniz ne olursa olsun

açıkça söyleyin. davrandığınız neyse ona göre değerlendirilirsiniz. Düşünce ve davranışlarınız

size göre değerlendirilmez. Ancak küçük çocuklar ya da toy kimseler bir takım fikirlerini ni-

yetlerini gizleyerek, olduğundan başka görünerek, yetkili ve etkili bir pozisyona gelince

gizledikleri niyetlerini,, uygulayabileceklerini sanırlar. Politik mücadelede ilk öğ;

renilenierden biri bunun olmayacağıdır. Biz de bu dersi edinmiş küsler olarak düşüncelerimiz

ne ise her yerde samimiyetle onları savunuruz.

E) SOSYALİSTLER DÜŞÜNCELERİNDEN ŞEREF DUYARLAR

Kıvılcımda da denildiği gibi: "Sosyalistler hiç bir zaman düşünce ve kanaatlarmı güzeyecek

kadar alçaimazfar"

Page 37: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

36

"Parti ve Çadır üzerine" başlıklı yazımızda da şöyle deriz:

Geçmişin tecrübelerini yok saymak kimseye bir şey kazandırmaz, kaybettirir. Hele mirasa

gizliden sahip çıkıp açıkça savunmamak "siyaset sanaatmda" ileride tamiri güç alışkanlıklara

kapı açar. Siyaset sanatından devrimciler görüşlerini açıkça ve kökleriyle savunmalı

"Cambazlığa" düşmemelidirler.

Kıvılcımın düşüncesi ve davranışı bu söyletenlerden farklı olmamıştır. Kimse Kıvılcımı

düşündüğünden başka davranmakla yani gerçek düşüncesini gizlemekle suçlayamaz.

8) ZİNCİRLEME REAKSİYON ZİNCİRLEME MAHKUMİYET

Kimyadaki zincirleme reaksiyon gibi, bu davada do zincirleme mahkumiyet, zincirleme

beraat davanın mahiyeti icabı ortaya çıkıyor.

(1) Gizli bir örgüt olduğumuz iddiası var. Varsayalım ki gizli bir örgüttür ama her gizli örgüt

141, e ay ki n değildir. Peki 141'e aykırı olduğu nereden anlaşılabilir. Ortada tek delil gazete

ve yazılar. Yani eğer yazılarda "Zor yoluyla iktidara" gelmeyi savunmuşsak otomatikman

141. den, eğer gizli bir örgüt varlığı ispat edilirse hüküm gerek.

(2) Birde kurulması önerilen parti var. Bu partinin de 141. e aykırı olacağı iddia var.

Kurulması önerilen partinin de 141. 'e aykırı olup olmayacağı da ancak yazılardan

anlaşılabilir. Demek ki her iki 141 iddiası yazılarda temellenir. Bunun için savunmamızda

yazarın yorumunda savcı tarafından yapılan belli başlı yanlışları aldık. Bunlar 141-142 'nin

yorumu, iktidara gelme yoluna ilişkin görüşlerimiz, parlamentarizm, sınıfların ortadan

kalkması, paravan ithamı gibi başlıklar astında teker teker gösterildi.

Eğer 142'den mahkum olursak otomatikman 141. iden de mahkûm olmamız icabeder. Çünkü

"Yolgöstermek", de 141. i ihlal deniyor. Bilir kişi raporunda "Hangi temelde proletarya

partisi" başlıklı yazıda, bir proletarya partisi kurulması yolunda yo! gösterdiğimiz için 141.

den cezalandırılmamız isteniyor. Bunu tashih ederiz. Sadece o yazı değil bütün yazılar,

gazetenin kendisi "Proletarya partisi kurulması için yol gösterme" amacıyla çıkmıştır. Bir tek

yazıda yol gösterebilmişsek yazık bize, bütün yazılarda yol gösterdik. Mesela: Parti ancak

kongreden doğabilir diye manşet attık. Ve yol gösterdik. Sosyalistlerin birinci görevi parti

dedik yol gösterdik. Program tartışması açtık, yol gösterdik vb. vb.

Sonra yazılar yol göstermek amacıyla çıktığı için bütün yazılardan, sadece on tanesinden değil

dava açmak

gerekir.

"Yol gösterdiğimiz" partinin 141. e aykırı olduğu saptanırsa, hiç durulmasın yazı sayısı kadar

142. den mahkumiyet verilsin. Eğer "Yol gösterdiğimiz" partinin 141. 'e aykırı olmadığı

saptanırsa bütün 142. lerden beraatımız gerekir. Çünkü hangi yazıda "proletarya partisi

kurulmalıdır" sözü sarf etmişsek o söze dayanarak 142. den dava açılıyor. Parti 141. e aykırı

olmayınca otomatikman "Böyle bir partinin kurulması yolunda propaganda yapmakta" 142,

ye aykırı olmaz.

Yol gösterme ve yazılar arasındaki bağlantı budur.

Şimdi bir de 4 sanığın gizli örgüt iddiası var. Gizli örgüt iddiasını bir an için varsayalım. Eğer

şimdi gösterdiğimiz 141 ve 142'lerden ceza yersek gizli örgütte bir kere daha ayrıca 141. 'den

ceza yemelidir. Ama ceza yenmezse gizli örgüt varolsa bile 141 otomatikman düşer. O zaman

Page 38: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

37

cemiyetler kanununa aykırı olarak gizli örgüt kurmaktan davanın bakılması gerekir. O zaman

da bir örgüt file arkadaşlık, yardımlaşma arasındaki farkın ortaya çıkması gerekir. Ne biçim

örgüt. Üç kişi bir kişiyi yönetemiyor. Üç yönetici aynı evde kalıyor. Üçü de gazetede çalı-

şıyor. Yardım ediyor. Üç sosyalist bir araya gelip sinemaya gitse, savcının mantığı ile örgüt

oluyor.

Nereden toplanmışız. Yönetici kim, yönetilen kim, bu nasıl tespit edildi? Hangi gizli kararlan

nerede aldık? Kurucular kimler? Gizli bir örgüt iddiasında bulunabilmek için bütün bu

sorulara cevap vermek gerekir. Eğer bu sorulara cevap vermeden gizli örgüt denirse,

gazetenin çıkışına yardım eden herkes bütün okuyucular bile gizli örgüt olur. Bu iddiayı

tartışmak bile gerekmiyor. Ama savcı "Yol göstermeyi" gizli örgütün faaliyeti içinde mütalâa

ederek, gizli örgüt iddiasının havada oluşunu gözden kaçırmak istiyor.

Eğer "Yol gösterme"yi ağırlık verseydi hiç olmazsa dava bakımından daha tutarlı bir iddiada

bulunmuş olur, du. Çünkü Kıvılcım gazetesi bütünüyle proletarya partisinin kurması için "Yo!

gösterme" gazetede çıkan deyimiyle "DUVARCI SİCİMİ OLMA" iddiasındadır.

Nasıl bir parti önerdik? Savcının iddialarının aksine tüzüğü, programı belli, kanuni, kurucuları

belli bir parti Önerdik. Vatan partisinin "reorgonizasyonunu" önerdi. Aksini ispatlayacak bir

tek satır yoktur.

Son olarak Dündar Erenler'in ayağı yandığında benim gazete sahibi olarak eski bilgilerime

dayanarak sorumlu yazı işleriyle ilgili bildirimi vermememin cezası başkasına çektirilemez.

Kitap ve defterlerime delil diye el koyuldu. Kitaplar her yerde satılmaktadır. Defterlerimde ise

tarihi, felsefi, siyasi notlarım vardır. Bu bakımdan kitap ve defterlerin iadesini talep ediyorum.

Şimdiye kadar tutuklu bırakılarak, siyaset hak ve görevimiz alınmış. Kurulmasını önerdiğimiz

partinin suç olmadığı tartışılmayacak kadar açıktır. Bu bakımdan tahliyemi ve beraatımı talep

ediyorum.

Demir KÜÇÜKAYDIN

Page 39: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

38

Ekler

Yeni Aşamada Eski Parola: Proletarya Partisi

Kıvılcım niçin çıkıyor?

Dün olduğu gibi, bugün de önümüzde duran en yakıcı problem: PROLETARYA

PARTİSİNİN ÖRGÜTLENMESİ DİR.

Kıvılcım, Proletarya Partisi'nin örgütlenmesi için; "BİR DUVARCI SİCİMİ" olmaya

çalışacaktır.

Dün "SOSYALİST" gazetesi bu amaçla çıkmıştı. O'-nun sürdürdüğü bu görevi, Kıvılcım

yerine getirmeye kararlıdır.

Bugün, içinde bulunduğumuz durum, tek sözle özet-, ienebiiir: İLKELLİK.

ilkellik nedir? "Bu terim gene! olarak devrimci eylemde dar kapsamla yetinmeyi, bu kadar dar

eyfem temeli üzerinde iyi bir devrimciler örgütünün kurulamayacağını anîsyamamayı ve

nihayet (ki bu en ©nemlisidir) bu dar kapsamlı çalışmayı haklı gösterme ve onu öze! bir

"teori" durumuna yükseltmeyi, yani bu meselede de kendiliğinden - gelmeliğe boyun eğmeyi

ifade eder. "

İlkellikten kurtulmanın ilk şartı: İlkelliği bilince çıkarmak ve proletarya partisini örgütlemek

için bilinçlice hareket etmektir.

Kıvılcım bu bilinçle göreve devam ediyor.

KIVILCIM.

"SOSYALİST" gazetesi yeniden söz alıyor. Konuşacak. Neyi?

1 - Esaslı Nokta: Örgüt Problemi;

Şöyle, hiç derinleştirmeksizin, aklınıza geliveren sorulan önünüzdeki bir kâğıda dökmeye

çalışın. "Kafanız durur". Her sorunun adırtı yazsanız, bir kâğıt söyle dursun, bir defter yetmez.

Öylesine çok problemler kasırgası içine düşersiniz. Hele birde genç'seniz, ateş, duman sisten

gözgözü görmez.

Demek böyle fırtınalı, yangmlı, anacık-babacık gününe gelmişiz. Bir gerçek Devrimcinin,

henüz çocuk yaşındayken, o düşünce ve davranış fırtınalarına gebe sosyal yangınlar ortasında

ne düşünüp, ne yaptığını bilmeyenimiz kaldı mı dersiniz? Der ki:

"Uzun, çetin ve ateşli bîr dövüş yoluna girildi miydi, öyle bir an gelir ki, çekişmeli, merkezî

ve esaslı olan noktalar kendilerini göstermeye başlar. O noktaların çozümü kavganın kesin

çıkaryoSunu beürlendirir. Ve o noktalar, yanında, dövüşün ufak tefek, belli belirsiz ikinci

kerte sorunları gitgide arka plâna düşer. " (VJ. U. L.: "Bir Adım İleri, İki Âdım Geri", 1904

Mayıs).

Bugün Türkiye'de en çok "çekişmeli" olan, en "merkezî ve esaslı" nokta hangisidir? 50 Yıldır

her soiuk alışta tekrarlanmış: ÖRGÜTLENMEK'tir. Kimin örgütlenmesi? Üst sömürücü

(Finans - Kapital ve Tefeci - Bezirgan) sınıfla, yâni Beyler - Ağalar evelezel dişlerinden

tırnaklarına dek örgütlüdürler. Gereken HALK ÖRGÜTLENMESİ'dir.

Ancak Halkın Örgütlenmesi bile artık "Harc'ı âlem" denüen biçimde, her önüne gelenin

ağzında gevelene ge-velene posası çıkmış bir sakıza döndürülüyor.

Page 40: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

39

2 - Esaslı Moment: Olaycığı Seçmek;

Güneşimiz ve Yıldızlarımız oluşurlarken, Evren: bir uçsuz bucaksız ışıklı bululmuş. Ona

Fizik bilimi Kaos (mahşer) diyor. Bütün Güneş sistemleri o mahşerden çıkmıştır. İnsanlık,

Uygarlığa (Medeniyete) ulaşırken, Toplum: küçücük kan örgütlü oymakların (Kabile ve Aşi-

retlerin), "Soy" ların, "Boy" larm sonsuz kaynaşması içinde Mahşer gibi kıvranır, dururmuş.

Ona, Sosyal bilim Tarihöncesi diyor. Bütün uygarlık düzenleri o Kaos'tan çıkmıştır.

Türkiye'de bugün, Sosyalizmin karşılaştığı düşünce ve davranışlar, Evrendeki Mahşer'e de,

Toplumdaki Tarihöncesi Kaos'a da benzer. Ancak o mahşerçil Kaos, ne Fizik Kanunlarla

çözümlenebilir, ne de İlkel ve Uygar Toplumların Orman Kanunlarına, Cöngül Kanunlarına

bırakılabilir. Bugün üçte iki insanlık gibi, biz de Tarihön-cesinde değiliz: Sosyalizm

öncesindeyiz. Bilimçil Sosyalizm, insanlığın "Sınıflar savaşı" denilen en son hayvanlık

konağından kurtuluş bilinci ve dövüşüdür.

Sosyalistler, önlerindeki sorunlar Mahşeri ile kaman-mazlar (ambale olmazlar). Çünkü

ellerinde Diyalektik Maddecilik (Metot-Mantık), gibi eşsiz araçları, silâhlan vardır.

Diyalektik; hem, Objektif (nesneçil) ve Somut (konkret) Çelişkileri bir orada izleyiş, kavrayış

kuralıdır. Hem de, Momenti seçmek'te başlıca Sübjektif ve etkin olan İnsana! düşünce-

davranıs kuralıdır.

Mahşeri seçeceğiz. Kaos'ta yöneleceğiz. Bunu söylerken, iki şey yapılacak demektir.

1) Olayların kendi gidişleri içinde hangi zincirleş-menîn, hangi billûrlaşmanın kanunlaştığını

ayırdetmek anlamında, SEÇMEK ve yönelmek;

2) Olaylar zincirini çekip ardından tümü ile sürükleyecek ana halkayı iyice tutup var güciyle

asılmak anlamında, SEÇMEK ve yönelmek.

Mahşer kalabalığında kendini ve dâvayı yitirmemek için. Oiaylar içinden asıl Olayeığı,

Doğrular içinde "püf noktası" olan "Doğrucuğu" seçeceğiz ki, hem doğru hem doğurucu

yönelişe ulaşabilelim.

3 - Korporasyonizm (Loncacılık) - SendikaHzm -Parlemanîarlzm;

Halkın örgütlenmesi deyince, onun püf noktası nerededir? Esnafı: Lonca'ya, İşçiyi:

Sendîka'ya, Halkı: Par-lemento'ya hapsetmernektir. Amaç: Hepsi halkın sömürüden ve eziden

kurtuluşu için bir biçim olan o örgütleri tabu'laştırmak değil, insan yararına kullanmaktır.

Örgüt için örgüt, dövüş için dövüş değil; halk için, işçi ve köylü için örgüt ve dövüştür.

Bir örnek önümüzde. En çok sesi duyurulan bir "Sol" eğilimin en son önerisi de Örgüt oluyor.

Sayın CHP'nin, Sayın Genel Sekreteri B. Ecevit, "Türkiye Esnaf ve Sanatkârları

Konfederasyonu" Genel Kurulunda şöyle diyor.

"Üretmen Hcslk örgütlenmelidir. "

Burada önerilen "Halk Örgütlenmesi" kendiliğinden: anlaşılıyor: Lonca yapılı bir ekonomik

Meslek örgütüdür. Ondan daha önemlisi var: İşçi Sendikaları. Sendika da< bir Sınıfın

ekonomik örgütüdür. Lonca Ortaçağ'sn, Sendika Modern çağın belirli sınsfianm, bütünü ile

içine alıcı niteliktedir. Ne denli kendi sımfmm sırf ekonomik çıkarları ile yetinirse, o denli

kendi içine kapalı, dar görüşlü, Toplum ölçüsünde ülküsüz kalır.

Bu çeşit yığın örgütlerinin varabilecekleri en yüce basamak, Politikayı da kumar gibi oynayan

Page 41: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

40

en ünlü uluslararası biçimi ile Trodeunlonisnıe adım alır. Tredünyo-nizmin Sosyal niteliği:

"işçi" adını taşımasına rağmen, hattâ "İşçi Partisi" olduğu zaman dahi, Tüm İşçi Sınıfım değil;

işçisınıfı içinden sivrümiş Aristokrat Amelelerin, ve işçi sınıfı içine sokulmuş KüçüS<

burjuva (ve. Burjuva Derebey) Aydınlarının örgütte ağır basmasıdır. Bu sınıf yozlaşmasının

Politik niteliği; Sendikalizm (Sendikayı, siyasî Partinin üstünde bir devrim aracı gibi tutmak)

ve Parlementarizm (Parîemento dışındaki halkı ve eylemi küçümsemek) olur.

Dikkat edersek, Sendikaüzm ve Parlementarizm arasında bir çelişki var gibi gelir. Sendikanın

rolünü abartmak; Parlementonun rolünü ufaltmak değil midir? Tersine, Parlementonun rolünü

abartmak; Sendikanın rolünü küçültmek değil midir?...Böyle sanmak, görünüşe aldanmaktır.

SendikaSizm: İşçi smıfı içinde işveren sınıfı ajanlarının ağır basması, proletaryanın politika

bilincinin kör-letilmesidir. Parlementarizm: Manyayı Konyayı anlamamış halkın, gözü

açılmaksızm, her dört yılda bir sandık başına gider gitmez, her şeyi bilerek, anlayarak oy

verebileceği yalanını yutturmacadır.

Böylece, Sendikalizm denilen tencere yuvarlanır. Par-lemantarizm adlı kapağını bulur.

Sendikada İşçi sınıfı, Parlementoda tüm Halk: içyüzlerini tanımadığı kimseleri sözde seçer;

sonra, "zahir ben seçmişim" deyip, o kimselerin bütün ettiklerine katlanarak, kaderine küser.

Her iki durumda da, tam: "Dalavere, malavere...Halk Mehmet nöbete" çıkarılır.

4 - Örgüt Anahalkasımn Diyalektiği;

Demek, bugün Türkiye'de Örgüt zincirinin Ana halkası; ne Lonca kalıntısı Dernekçilik, ne

bilinç törpüsü Sendikacılık, ne politika testeresi Parîementoculuk oyunları olamaz. Elbet İşçs-

Köylü-Haik-Aydsn vb. yığınlar, elderB gelirse bîr teki dışarıda kalmamak üzere, en geniş ve

ere güçlü Dernekler ve Sendikalar içinde örgütlenmelidirler. Her Sosyalist, her gün, her saat

başı becermelidir o yığın örgütlenmelerini. Ancak, suyun başını politikanın kestiğini, politik

savaşın ise her şeyden önce sosyal sınıf bilinci ile yöneldiğini, bir saniye bile unutmamalıdır.

Ve saniye yitirmeksizin Proleterya Partisi'ni gerçekleştirmelidir.

Suyun başı Parlamentoda kesilmiyor mu? Evet. Öyleyse, Parlementoyu, Seçimleri ve ilh.

Efendi - Ağalara bırakıp mı gideceğiz? Hayır. Elbet ülke çapında söyleneni herkesin

işitebileceği en yüksek minare Parlamentodur. Orada yalnız Finans Beyleri ile Tefeci

Ağaların istedikleri ezanı okumalarına, birbirleriyle kayıkçı doğuşu yapmalarına seyirci

kalamayız. Seçim kampanyalarında, halkın bilgisizliğini ve bilinçsizliğini alabildiklerine

sömürmelerine kaygısız abdalca bakamayız. Ancak, Parlamento dışındaki Halk, yâni tüm

Millet uyarılmadıkça, Meclis kürsülerinde, -o da bırakırlarsa! - bin yıl çekilecek en parlak

söylevlerin halka maval okumak gibi geleceğini, halkın her şeyden önce "oy davarı" olmaktan

kurtarılması gerektiğini bir sâlise, bir ân bile unutmamalıdır. Ve ân geçirmeksizin, Proletarya

Partisini, hem Halk, hem Meclis'ler için-

Page 42: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

41

Sosyalistlerin Birinci Görevi

"SOSYALİST" gazetesi yeniden söz alıyor. Konuşacak. Neyi?

1- Esaslı Nokta: Örgüt Problemi;

Şöyle, hiç derinleştirmeksizin, aklınıza geliveren soruları önünüzdeki bir kâğıda

dökmeye çalışın. "kafanız durur". Her sorunun adını yazsaniz, bir kâğıt şöyle dursun, bir

defter yetmez. Öylesine çok problemler kasırgası içine düşersiniz. Hele bir de gençseniz..

ateş, duman, sisten gözgözü görmez.

Demek böyle fırtınalı, yangınlı, anacık - babacık gününe gelmişiz. Bir gerçek

devrimcinin, henüz çocuk yaşındayken, o düşünce ve davranış fırtınalarına gebe sosyal

yangınlar ortasında ne düşünüp, ne yaptığını bilmeyenimiz kaldı mı dersiniz? Der ki:

"Uzun, çetin ve ateşli bir dövüş yoluna girildi miydi, öyle bir an gelir ki, çekişmeli,

merkezi ve esaslı olan noktalar kendilerıni göstermeye başlar. O noktaların çözümü

kavganın kesin çıkar yolunu belirlendirir. Ve o noktalar yanında, dövüşün ufak tefek,

belli belirsiz ikinci kerte sorunları gitgide arka plâna düşer." (V.İ.U.L.: "Bir adım ileri,

iki adım geri", 1904 Mayıs).

Bugün Türkiye'de en çok "çekişmeli" olan, en "merkezi ve esaslı" nokta hangisidir?

50 yıldır her soluk alışta tekrarlanmış: ÖRGÜTLENMEK'tir. Kimin örgütlenmesi?

Üst sömürücü (Finans - Kapital ve Tefeci - Bezirgân) sınıflar, yâni beyler - ağalar evelezel

dişlerinden tırnaklanna dek örgütlüdürler. Gereken HALK ÖRGÜTLENMESİ'dir.

Ancak Halkın Örgütlenmesi bile artık "harc'ı âlem" denilen biçimde, her önüne

gelenin ağzında gevelene gevelene posası çıkmış bir sakıza döndürülüyor.

2- Esaslı Moment: Olaycığı Seçmek;

Güneşimiz ve yıldızlarımız oluşurlarken, evren; bir uçsuz bucaksız ışıklı bulutmuş.

Ona fizik bilimi kaos (mahşer) diyor. Bütün güneş sistemleri o mahşerden çıkmıştır. İnsanlık,

uygarlığa (medeniyete) ulaşırken, toplum: küçücük kan örgütlü oymakların (kabile ve

aşiretlerin), "soy"ların, "boy"ların sonsuz kaynaşması içinde mahşer gibi kıvranır, dururmuş.

Ona, sosyal bilim tarihöncesidiyor. Bütün uygarlık düzenleri o kaostan çıkmıştır.

Türkiye'de bugün, sosyalizmin karşılaştığı düşünce ve davranışlar, evrendeki mahşere

de, toplumdaki tarihöncesi kaosa da benzer. Ancak o mahşercil kaos, ne fızik

kanunlarla çözümlenebilir, ne de ilkel ve uygar toplumların orman kanunlarına, cöngül

kanunlarına bırakılabilir. Bugün üçte iki insanlık gibi, biz de tarihöncesinde değiliz:

Sosyalizm öncesindeyiz. Bilimcil sosyalizm, insanlığın"sınıflar savaşı" denilen en

son hayvanlık konağından kurtuluş bilinci ve dövüşüdür.

Sosyalistler, önlerindeki sorunlar mahşeri ile kamanmazlar (ambale olmazlar). Çünkü

ellerinde diyalektik maddecilik (metot-mantık) gibi eşsiz araçları, silâhları vardır.

Diyalektik; hem, objektif (nesnecil) ve somut (konkret) çelişkileri bir arada izleyiş, kavrayış

kuralıdır. Hem de, momenti seçmekte başlıca sübjektif ve etkin olan İnsancıl düşünce-

davranış kuralıdır.

Mahşeri seçeceğiz. Kaosta yöneleceğiz. Bunu söylerken, iki şey yapılacak demektir:

1) Olaylann kendi gidişleri içinde hangi zincirleşmenin, hangi

Page 43: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

42

billûrlaşmanın kanunlaştığını ayırdetmek anlamında, SEÇMEK ve yönelmek;

2) Olaylar zincirini çekip ardından tümü ile sürükleyecek ana halkayı iyice tutup var

gücüyle asılmak anlamında, SEÇMEK ve yönelmek..

Mahşer kalabalığında kendini ve dâvayı yitiımemek için; olaylar içinden asıl olaycığı,

doğrular içinden "püf noktası" olan "doğrucuğu" seçeceğiz ki, hem doğru,

hem doğurucu yönelişe ulaşabilelim.

3- Korporasyonizm (loncacılık) - Sendikalizm - Parlemantarizm;

Halkın örgütlenmesi deyince, onun püf noktası nerededir? Esnafı: Loncaya,

işçiyi: Sendikaya, halkı: Parlemento'ya hapsetmemektir. Amaç: Hepsi halkın sömürüden ve

eziden kurtuluşu için bir biçim olan o örgütleri tabulaştırmak değil, insan yararına

kullanmaktır. Örgüt için örgüt, dövüş için dövüş değil; halk için, işçi ve köylü için örgüt ve

dövüştür.

Bir örnek önümüzde. En çok sesi duyuıulan bir "sol" eğilimin en son önerisi

de örgüt oluyor. Sayın CHP'nin, Sayın Genel Sekreteri B. Ecevit, "Türkiye Esnaf ve

Sanatkârları Konfederasyonu" genel kurulunda şöyle diyor:

"Üretmen Halk örgütlenmelidir."

Burada önerilen "halk örgütlenmesi" kendiliğinden anlaşılıyor: Lonca yapılı bir

ekonomik meslek örgütüdür. Ondan daha önemlisi var: İşçi sendikaları. Sendika da

bir sınıfın ekonomikörgütüdür. Lonca ortaçağın, sendika modern çağın belirli sınıflarını,

bütünü ile içine alıcı niteliktedir. Ne denli kendi sınıfının sırf ekonomik çıkarları ile yetinirse,

o denli kendi içine kapalı, dar görüşlü, toplum ölçüsünde ülküsüz kalır.

Bu çeşit yığın örgütlerinin varabilecekleri en yüce basamak, Politikayı da kumar gibi

oynayan en ünlü uluslararası biçimi ile Trade-unionisme adını alır.

Tredünyonizmin sosyal niteliği: "işçi" adını taşımasına rağmen, hatta "İşçi Partisi" olduğu

zaman dahi, tüm işçi sınıfını değil; işçi sınıfı içinden sivrilmiş aristokrat amelelerin ve işçi

sınıfı içine sokulmuş küçük burjuva (ve burjuva, derebey)aydınlarının örgütte ağır

basmasıdır. Bu sınıf yozlaşmasının politik niteliği: Sendikalizm (sendikayı, siyasi partinin

üstünde bir devrim aracı gibi tutmak) ve parlemantarizm (parlemento dışındaki halkı ve

eylemi küçümsemek) olur.

Dikkat edersek, sendikalizm ile parlemantarizm arasında bir çelişki var gibi gelir.

Sendikanın rolünü abartmak; parlamentonun rolünü ufaltmak değil midir? Tersine,

parlamentonun rolünü abartmak; sendikanın rolünü küçültmek değil midir?.. Böyle sanmak,

görünüşe aldanmaktır. Sendikalizm: İşçi sınıfı içinde işveren sınıfı ajanlarının ağır basması,

proletaryanın politika bılincinin körletilmesidir.Parlamentarizm: Hanyayı Konyayı

anlamamış halkın, gözü açılmaksızın, her dört yılda bir sandık başına gider gitmez, her şey:

bilerek, anlayarak oy verebileceği yalanını yutturmacadır.

Böylece, sendikalizm denilen tencere yuvarlanır, parlamentarizm adlı kapağını bulur.

Sendikada İşçi sınıfı, parlamentoda tüm halk: İçyüzlerini tanımadığı kimseleri sözde seçer;

sonra, "zâhir ben seçmişim" deyip, o kimselerin bütün ettiklerine katlanarak, kaderine küser.

Her iki durumda da, tam: "Dalavere, malavere.. halk Mehmet nöbete" çıkarılır.

4- Örgüt Ana Halkasının Diyalektiği;

Demek, bugün Türkiye'de örgüt zincirinin ana halkası: Ne lonca kalıntısı dernekçilik,

ne bilinç törpüsü sendikacılık, ne politika testeresi parlamentoculuk oyunları olamaz.

Page 44: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

43

Elbet işçi - köylü - halk - aydın vb. yığınlar, elden gelirse bir teki dışarıda kalmamak üzere

en geniş ve en güçlü dernekler ve sendikalar içinde örgütlenmelidirler. Her sosyalist, her gün,

her saat başı becermelidir o yığın örgütlenmelerini. Ancak, suyun başını politikanın kestiğini,

politik savaşın ise her şeyden önce sosyal sınıf bilinci ile yöneldiğini, bir saniye bile

unutmamalıdır. Ve saniye yitirmeksizin proletarya partisini gerçekleştirmelidir.

Suyun başı parlamentoda kesilmiyor mu? Evet. Öyleyse parlamentoyu, seçimleri ve ilh.

efendi - ağalara bırakıp mı gideceğiz? Hayır. Elbet ülke çapında söyleneni herkesin

işitebileceği en yüksek minare parlamentodur. Orada yalnız finans beyleri ile tefeci ağaların

istedikleri ezanı okumalarına, birbirleriyle kayıkçı dövüşü yapmalarına seyirci kalamayız.

Seçim kampanyalarında halkın bilgisizliğini ve bilinçsizliğini alabildiklerine sömürmelerine

kaygısız abdalca bakamayız. Ancak, parlamento dışındaki halk, yani tüm

millet uyarılmadıkça, meclis kürsülerinde, - o da bırakırlarsa! - bin yıl çekilecek en parlak

söylevlerin halka maval okumak gibi geleceğini, halkın herşeyden önce "oy

davarı" olmaktan kurtarılması gerektiğini bir salise, bir an bile unutmamalıdır. Ve ân

geçirmeksizin proleterye partisini, hem halk, hem meclisler içinde savaştırmalıdır.

Görüyoruz; ekonomik eylem (dernek, sendika vb. yığın örgüt ve kampanyaları)

de, politik eylem (meclis, seçim vb. seçkin örgüt ve kampanyaları) de, son derece keskin iki

yüzlü kılıcın en yaman diyalektiği ile işler. Ve oportunizm de, revizyonizm de herşeyden

önce Türkiye toprakları ve insanları için önerilecek bin bir türlü ekonomik ve

politik düşünce ve davranışların mihenk taşına vurularak değerlendirilir. Dünya çapında

ezberlenmiş doğrular ne olursa olsunlar, Türkiye'nin ekonomi ve politika örgütlenme zinciri

üzerinde uygulanıp denenmedikçe, doğru değerlendirilemez.

5 - Oportinist kim '? Revizyonist kim ?

Kim işçi - köylü - aydın - esnaf örgütlenmelerine : "dernek ya sendika da neymiş? Biz

devrimci sosyalistiz!" diye dudak bükerse, o oportunizmin de, revizyonizmin de en iflâh

olmaz katırıdır. Böylesine "devrimci sosyalist" lere verilmiş: "sosyalist -

revolüsyoner" adı, anarşizmin, nihilizmin domuzudur... Kim, işçi sınıfı ile köylülüğümüzün

bilimcil sosyalistçe iktidar savaşı yapacak sıyasi partisi olamaz der veya onu zamanı gelmedi!

gibi altına etmış şıh kerametiyle erteler ve geciktirirse, o oportunizmin de, revizyonizmin de

en iflâh olmaz katırıdır. Böylesine başıbozukça beyinsiz işgüzarlıklar, her yerde, herzaman, en

terörcü gösterişlere de sapıtsa, ileriye kaçan ödlekliğin ve bozgunculuğun domuzudur.

Örgüt için doğru olan diyalektik: Meclis ve seçim vb.

alanlar için de aynen doğrudur. Daha yüksek devrimci eylemler

birinci plâna çıkmadıkça, yahut burjuvazinin kendisi meclis

kanurılarını, anayasaya bile metelik vermeyip, çiğneye çiğneye

sıfıra indirmedikçe, her türlü meclisler ve seçimler

dövüşlerinden kaçınmak, çekimserleşmek oportunizm ve revizyonizmdir.

Ama, işçileri fabrika cehennemi, Patron ve Ajan provokasyonlan ve kıyımları ile

mücadelelerinde sendikalizme teslim emek, köylüleri topraksızlık ve ağır kapitalizm ve

devletçilik yükleriyle mücadelelerinde adaletsizliklere, idare ve kalem efendisi baskılarına ve

jandarma dipçiğine darmadağın çıplak et olarak bırakmak,gençleri, yetmiş yedi buçuk finans-

kapital ve Hacıağa ajanları, casusları tarafından adım başında kurşunlanırlar, resmen gizli

işkencelere uğratılırlarken anarşi ile suçlamak.. ve hepsinin üstüne birer bardak soğuk su

Page 45: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

44

içerce, birer parlak parlamento nutku çekmek.. Oportunizmin ve revizyonizmin en onmaz

batağına gömülmektir.

Page 46: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

45

Proletarya Partisi Nedir?

16 Şubat 1971

Türkiye'de bir proletarya partisi için ardarda duyurular ve çağırılar yapılıyor. Birçok

arkadaş Proletarya Partisi'nin ne olduğunu veya ne olabileceğini kendi kendilerine ve

herkese, bu ara bize de soruyorlar.

1- PROLETARYA PARTİSİ PROBLEMİ

Bu ve benzeri sorulara sık sık karşılıklar verildi, açıklamalar yapıldı yapılıyor,

yapılacak. Burada, bir yol daha kısa bir prensip aydınlatması yapmaya çahşalım.

Proletarya partisi nedir? Dünyada ve bizde bir veya birçok adıyla sanıyla işçi partileri

oldu, oluyor, olacak. Bunlar proletarya partisi midirler? Değil midirler? Proletarya partisi

iseler, nasıldırlar? Değilseler, neden değildirler? Bu soruların kısaca karşılıkları bulunmalı,

verilmelidir.

Ayrıntılar içinde boğulmamak için alfabetik gerçeklikleri anarak yürüyelim.

2- PROLETARYA SÖZCÜĞÜNÜN ÜÇ ANLAMI

Proletarya partisi deyimi içinde iki sözcük var.

Önce proletarya nedir? Tam karşılığı modern işçi sınıfı demektir. Parti sözcüğünü

sonraya bırakalım. Demek Proletarya sözcüğü içinde üç ayn anlam otunır:

1) İşçi,

2) Modern,

3) Sınıf..

Bu üç anlamı duruca kavramazsak; proletaryanın ne olduğu gölgede kalır.

3- İŞÇİ NE DEĞİLDİR?

İŞÇİ nedir? İşçi sadece başkası hesabına çalışıp sömürülen insan değildir. Böyle

insanlar, uygarlık denilen sınıflı toplum doğdu doğalı vardır. Hatta, tarih öncesinin sınıfsız

toplumu orta barbarlık denilen sürü ekonomili çobanlık çağında bile: Köle adlı, babahan

yanına yanaşmış çalışan insan tipleri belirmiştir.

Ne tarih öncesinin aile çocuğu yerine geçen insancıl kölesi, ne uygarlığın hayvandan

beter şartlar altına soktuğu, bir aygıt, cansız âlet gibi kullandığı, isteyince kırdığı,

öldürdüğü insanlıktan çıkarılmış kölesi: İşçi değildir. Kölenin bütünü (bedeni ve ruhu) hep

birden pazarda alınır, satılır ve ebediyyen sahibinin malı olur.

Ortaçağın lonca ustaları yanında çalıştırılıp sömürülen kalfalar ve çıraklar, köle gibi

parayla alınıp satılmasalar bile ömürleri boyu ustalarının ve loncalarının tüm

yaşantılarıyla yetkisi ve kontrolualtında bulunurlar. İşçi, ne "usta"sına veya "patron"una,

ne herhangi bir loncaya öyle, bir bitkinin köküne bağlı kaldığı gibi yapışık

ve kişiliksiz değildir.

Antika Tefeci - Bezirgân toplumda (gerek "ilkçag", gerek "ortaçağ" adı verilen

ortamlarda) çalışanlar, sömürülenler, kimi "amele" (İşçi) adını taşısalar

bile, "ulûfeli" (ücretli, gündelikçi) olsalar bile, bugünkü "proletarya" deyimi içine

girecek "işçi" sayılamazlar.

4- İŞÇİ NEDİR?

MODERN nedir? İşletilip sömürülen insanı işçi yapan şey: "Modern" oluşudur.

Page 47: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

46

Modern ne demektir? Kısacası: Kapitalist demektir. Modern işçi: Kapitalistin işletip artı-

değer sömürdüğü çalışandır. Modern işçi: Ne onu işletenin malı olan ilkçağın kölesidir, ne

işleten kişi veya lonca gibi örgütlerin bitkicil ortaçağ uydusu olan kuldur.

Modern İşçi: Hür (özgür)dür. Hem iş aygıtlarından "hür"dür, yâni kopmuş,

yoksundur, çalışacak aracı yoktur;

hem kapitalistten (veya loncalardan) "hür"dür, yâni kimsenin ve hiç bir

şeyinkölesi değildir. Kulu da, "Kapıkulu" da değildir. Pazarda ne bedenini, ne ruhunu hiç

bir vakit satmaz. Yalnız, belli bir süre için, belirli bir ücret (gündelik) karşılığı olarak

işgücünü satar. Bu bakımdan proletarya partisi; ne ortaçağın kölelerinin, ne ortaçağ kullarının,

ne "kullukta kusur etmeyen"; "ustaların", "kalfaların", "çırakların" partisi olamaz. O çeşit

antika kul-köleliklerin türlü izlerini ruhlarında, hatta kimi bedenlerinde taşıyan: (Esnaf,

köylü, aydın v.b. ) sırf küçükburjuvaların partisi de hiç olamaz.

Türkiye gibi geri ülkelerde bu karakteristik üzerinde ne denli çok durulsa azdır.

Ve pratik parti çalışmalarına girilince yukarıda saydığımız ve sayamadığımız daha

nice "antikalıklar" ile karşılaşılacağı ayrıntılanyla görülecektir. O zaman bu

söylediklerimizin somut anlamları büsbütün ama gittikçe anlaşılacaktır. Örgüt içinde:

(deneme, bilgi, bilinç, karakter, vb. hiyerarşisinin önemi burada gizlidir.

5- İŞÇİ SINIFI NEDİR?

SINIF nedir? Üretimde çıkarları ve durumları bir olan insan kümelerine sınıf denir.

Modern işçiler de modern bir sınıftırlar. Ancak bir siyası partiyi sırf "işçiler" kurdu, yahut

yönetti diye o parti hemen protetarya partisi olamaz.

Her sınıf içinde olduğu gibi, işçi sınfı içinde de bir çok zümreler ve katlar yaratılmıştır.

Hele kapitalizmin en büyük dayanağı modern işçi sınıfı içinde birbiriyle çelişen bin bir ayırt

yaratmaktır. En altta Arapça'dan "ameliye", yahut Rumca "ırgat" denilen toprak işçileri,

sonra köyden yeni gelmiş Frenkçe "manövr" denilen kaba elişçileri, "kara amele"ler, daha

yetişkin işçiler, orta işçiler, okuryazar işçiler, okumaz yazmaz işçiler, uzman işçiler, usta

işçiler, çırak işçiler, kalfa işçiler, ustabaşı işçiler, sendikalı işçiler, sendikacı-işçiler, sendikasız

işçiler, ve ilh., ve. ilh.

İşçi Sınıfı: Bütün o zümrelerin topunu birden içine alır. Proletarya partisi: Bütünü ile

işçi sınıfının en genel, en ileri, en sağlıklı eğilimlerinin teorisini ve pratiğini temsil eden

örgüttür. İşçi zünırelerinden herhangi birinin veya ikisinin kendi özel eğilimlerine göre kurup

güdeceği bir parti, "işçi" adını taşısa bile, işçi sınıfı partisi olamaz. İşçi sınıfı bütününün

teorik ve pratik varlığını, tarihi eğilimini tümüyle temsil edemediği sürece güdük, sapık bir

zünıre, kat partisi olur. Oturaklı ve tutarlı bir proletarya artisi rolünü başaramaz.

Örneğin, Türkiye'de TİP denilen bir "işçi partisi" var. Buna neden proletarya partisi

diyemeyiz? Çünkü, TİP'i kendi özel zümre eğilimlerine göre ilkin kuran ve

güdenler "sendikacılar" adını alan ve bilinen kimselerdi. Sendikacılar, şayet işçi iseler bile,

çok kez işçiden kopmuş, imtiyazlı "aristokrat" işçilerdi. Sonra hepsi

seçme "küçükburjuva", hatta dekadan Aristokrat kalıntısı veya hayranı aydınlar TİP

mekanizması içine yabancı cisim gibi sokuldular.

Bu ikisi birbirinden daha şahbaz zümrelerin melez örgütü, ister istemez: "İşçi sınıfı

içınde burjuvazinin sözcülüğü" rolünü rahat buldular. Onların ilk işleri işçi

sınıfının bütünü ile de, mücadelesiile de tarihi ile de çatışmak oldu ve kopuşmak oldu.

Page 48: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

47

Modern işçi sınıfına karşıtlıklarını "sosyalist" sözcükleriyle ne denli süsleyip örtbas etmek

isteseler, içlerinin içlerinde yatan antikalık (Küçükburjuva eğilimi), kapıkulu ruhlannı yer yer

sırıttırdı. Polis komplekslerini, felsefelerinin "Amentü"sü yapmaktan bir türlü yakalarını

kurtaramadılar.

6- PARTİ NEDİR?

PARTİ nedir? Bir sosyal sınıfın da, bir zümrenin de siyasi iktidar savaşı yapacak

örgütüdür. Sınıfın ve zümrenin ne olduğu gözümüz önünde bulunursa, bir partinin parti adını

gerçekten alabilmesi için başka neyin gerektiği daha iyi araştırılabilir. Bir partinin, parti

olabilmesi için yalnız sınıf partisi olması yeter mi? Hayır. Sınıf partisinin, aynı

zamanda siyası iktidar savaşı yapmaya elverişli bir örgütte olması gerekir.

Daha doğrusu, her gerçek parti önce sınıf örgütü, sonra siyaset örgütüdür.

Yahut sınıf örgütü demek, kendiliğinden siyaset örgütü demektir. Olmıyacak bir

varsayımla: Siyaset yapmayı beceremiyen bir örgüt sırf sınıf örgütü olsa ona parti adı

verilemez. Bütün zümreleriyle işçi sınıfını içine almış veya sırf her zümreden işçilerin

kurduklan ve güttükleri bir örgüt hemen proletarya partisiolabilir mi? Hiçbir zaman olamaz

Proletarya Partisi herşeyden önce bir siyaset örgütüdür.

Bunu söyler söylemez siyasetin ne olduğu, proletarya partisinin ne zaman, nasıl siyasi

örgüt sayılabileceği birinci problem olur. Siyasi parti bir sınıfın sınırları ve sınıf bencilliği

içine hapsolmamış bir örgüttür. Kendi sınıfından başkasını görmeyen bir

örgüt, siyasetin dışında kalmış ve parti olmaktan çıkmış olur. Çünkü parti, ne bir zümreyi,

ne bir sınıfı değil, sınıflı toplumda bütünüyle bir ülkeyi ve tüm Dünya'yı içine alacak,

yönetecek, değiştirecek bir örgüttür. Parti bu evrensel görevini yerine getirebilmek için sınıf

körlüğü denilen dar düşünce ve davranıştan kurtulmak, siyaset yapmak zorundadır.

Bu bakımdan proletarya partisi herşeyden önce kendi üyelerini politika alanında

yetiştirmek, onlara siyasi eğitim ve bilinç sağlamakla görevlidir. Sıyasi eğitim, lâfla olmaz:

Sınıflı toplumda var olan bütün sosyal sınıf ve zümreleri kollamakla olur. Sınıf bilgisi ve

bilinci bir tek sınıf içine tek yanlıca kapanıp kalmakla edınilemez. Bütün sosyal sınıf ve

zümrelerin içyüzlerini çokyanlıca kavrayıp işlemek gerekir.

Bunun ise tek pratik ve kaçınılmaz şartı: Bütün sosyal sınıf ve zümreler içinde her

zaman var olan tüm hoşnutsuzları ve tüm devrimcileri kendi içine almaktır. Onun için

proletarya partisi yalnız işçilerin değil, her sınıf ve zümre içinden bütün devrimcilerin

partisi olur. Yeterki başka sınıf ve zümrelerden proletarya partisi içine gelen hoşnutsuzlar:

1- Gerçekten devrimci olsunlar;

2- Gerilerindeki bütün kayıkları batırarak gelmiş olsunlar..

7- PROLETARYA PARTİSİNİN DİYALEKTİĞİ: BİLİMCİL SOSYALİZM

Buraya dek söylediklerimizden anlaşılacağı gibi, proletarya partisi

problemi, olağanüstü diyalektik işleyen bir mekanizmadır.

O mekanizmayı alışılagelmiş skolâstik antika metot ve mantıkla,

yahut metafizik modern burjuva metot ve mantığı ile kavrayabilmek olanaksızdır. O

nedenle proletarya partisi içinde ve dışında boyuna skolâstik ve metafızik kafalar kırılıp

dökülür durur.

Proletarya partisi hem bütün işçi sınıfının içinde olacak, hem de öteki bütün sosyal

sınıfların içinde olacaktır. Proletarya partisi: Hem bütünüyle işçi sınıfının devrimcilerini

Page 49: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

48

içine alacak, hem de bütünüyle öteki sınıf, tabaka ve zümrelerin devrimcilerini içine

alacak... Bu apaçık bir çelişki değil midir? Bir çelişkidir.

Ama, akıldan uydurma, sübjektif ve soyut bir ölü çelişki, yâni saçma değildir: Tanı

tersine, yaşantıdan gelme, en objektif ve en somut bir canlı çelişkidir, yâni gerçekliğin tâ

kendisidir.

Proletarya partisinin bütün gücü ve bütün dinamizmi bu gerçeklerin

canlı diyalektiğinden gelir. Proletarya partisi iliklerine dek bir sınıf partisi, işçi sınıfının

partisidir. Ama egoist, kendi sınıf tekkesinin aşılmaz duvarları içinde bunamış sınıf tekelcisi

bir parti değildir. Örneğin İngiliz Trade- union'larının işçi partisi öyle dar sınıfcıl kaldığı için,

herşeyden önce, sendika ağalarının, Finans-Kapital uşaklığına yatkın, işçi sınıfı düşmanı,

emperyalizm dostu örgütüdür.

Proletarya partisi, yalnız işçi sınıfının çıkarlarını ve dar çerçevesini düşünmekle kalmaz.

Sosyal sınıflar tabusunu, işçi sınıfı ile birlikte toplum alın yazısından siler. Ortada

yalnız insan varlığını yüceltecek bir toplum ülküsünü taşır. En az sınıfcıl olduğu

kertede insancıldır. Ham ervahı çileden çıkaran başdöndürücü diyalektik buradadır. Bu

olağanüstü: (sınıf + insan) ülküsünün biricik bilimi ve bilinci, teori ile pratiği işçi sınıfı

açısından proletarya partisinde sentezleştirmiş bulunan bilimcil sosyalizmdir.

Page 50: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

49

İşçi Sınıfının Tarihçil Görevi

Sevgili İşçi Kardeşlerimiz;

Hângi Cehennemde nasıl yakıldığımızı, siz herkesten iyi biliyorsunuz : Ne zaman

kanunca ve insanca hak aramıya kalksanız önünüze kimler çıkıyor? Besbelli. Önce Patronun

her zamanki bekçi köpekleri sizi üretmiye çalışıyorlar.

O sökmedi mi, Patron, sizin, bizim içimizden yüzde bir iki zayıf ruhlu, zayıf yürekli,

zayıf vicdanlı toy, câhil biçare işçi arkadaşı kandırıyor. O kandırılmış beş on satılık kul köleyi

silâhlandırıyor : Paralı asker gibi üzerimize sürüyor.

Bu üç beş kuruş bahşiş almak, yahut işinde kayrılmak, işinden atılmamak için kendi öz

kardeşinden yakın olan işçi kardeşleri üzerine tabancalarla, bıçaklarla saldırtılan zavallılar

çoğu hâin oldukları için korkak çıkıyorlar. Sizin silâhsız, kendilerirıin silâhlı olmaları bile

yetmiyor. Elbirliği etmiş yüzlerce, binlerce işçi kardeşimiz önünde, o ciğerlerini beş paraya

Patron alçağına satmışlar bozuluyorlar.

O zaman, İşverenin Karakolda, yahut Müdüriyette peylediği bir iki kanun çiğner, yahut

rüşvetçi Devlet Silâhlı güç âmiri kışkırtılıyor. Gizli yollardan işçiler düşman gösterilerek

çağırılıyor. Onlar, hakkını arıyan çalışan işçi yurttaşa vurmanın suç olduğunu biliyorlar.

Kendilerini cezadan kurtarmak için: o beş on işçi hâinini önlerinden iterek yedeklerine

alıyorlar. Hep birden namuslu çalışkanlara can düşmanı gibi saldırıyorlar.

Nerede fabrika, İşyeri varsa, her gün, her saat işlenen bu cinayetler, büyük şehirlerin

dışındaki ıssız işçi semtlerinde, Kanunun göremiyeceği umdukları sapa kırlarda, vahşi

yerlerde geçiyor. Ama sizin gözleriniz önünde haksız saldırının bir noktası bile gizli kalmıyor.

Her ân kurşunlanan, bıçaklanan biz işçileriz.

Ne işyerinde rahat bir soluk alabiliyoruz, ne evimizde çoluk çocuğumuzla emniyette

yaşıyabiliyoruz. Son zamanlar, artık işçi olmak, dağ başında eşkiya eline esir düşmekten bin

kat beter oldu. Nedir bu başımıza gelenler? İşçi olduysak günaha mı girdik? Ne istiyorlar kan

ter dökerek geceli gündüzlü çalışanlardan?

Boyuna emeğimizle Patrona 10 değer yaratıyoruz. Patron bize 3 değerlik bir gündelik

vermiyor. Üstelik bin hakaret, baskı yetmiyor. Aylıklı askerlerle kurşun, dipçik yağdırılarak,

hürriyetimize, hayatımıza kastediliyor. Neden işçiye dağdaki hayduttan daha kötü gözle

bakılıyor?

Sevgili işçi kardeşlerim. Bu başımıza gelenlere, dünyanın her yerinde "Sosyal Sınıflar

Savaşı" denir. Biz işçiler her yerde, barışçıl yoldan en basit insanlık hakkımızı arıyoruz.

İşverenler, hemen bekçi köpeklerini, külhanbeylerini, aylıklı askerlerini açıktan açığa

silâhlandırıyorlar. Biz işçilere karşı tabancalı, tüfekli, hançerli Sınıflar

Savaşını kışkırtıyorlar.

Demek biz istesek te, istemesek de, İşveren sınıfı işçilere karşı sürekli Sınıflar

Savaşını hiç utanmaksızın sürdürmektedir. Üst katlarını pençesinde tuttuğu Devletin silâhlı

güçlerini de kendi özel köpekleri, aylıklı askerleri ile birleştirmenin hileli yollarını arıyor. Ve

ne yazık ki, sık sık o fırsatı da buluyor.

Bir karısından dayak yemiş komiser, bir âferin budalası çavuş, açlıktan nefesi kokan bir

Page 51: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

50

rüşvet delisi temditli seçiyor. Bizim gibi köylü, şehirli işçi olan Mehmetçikler, işsizlikten

kırılmış Polis memurcukları, kimsenin görmediği yerlerde üzerimize ateş etmiye

zorlanıyorlar. Sonra, karşımıza geçen işveren sınıfı, biz işçileri hiç utanmadan Sınıf

Savaşı yapmakla suçluyor. Yavuz hırsız işveren,Evsahibi işçi sınıfını böyle şaşırtıyor.

Böyle oldu bittiler önünde İşçi Sınıfımız ne yapacaktır? Zorla içine itildiği Sınıflar

Savaşını görmezlikten gelmek de, şaşırmak ta haydut Parababalarının ekmeklerine yağ

sürmek olur. Onlar yaptıkları soygunlarını, kanlı haydutluklarını hâince, alçakça maskelemek

için, örtbas edip herkesi aldatmak için: "Sınıflar Savaşı istemiyoruz!" diye ikiyüzlülüğün en

namussuzcasını işliyorlar. Ve ardından gizli açık silâhlı adamlarını İşçilerin üzerine

saldırtıyorlar. Karagöz'deki çıfıt gibi: hem vuruyorlar, hem "Ne vuruyorsun be!" diyorlar.

Bu kahpece oyunda şaşırmamak için istemiyerek başımıza açılmış bulunan Sınıflar

Savaşını: büyük İşçi Sınıfımıza yaraşır bir uyanıklılıkla açıkça görelim, duruca

bilelim, bilincimize çıkaralım. 35 milyon Türkiye halkı içinde sayiları bir kaç bin zibidiyi

geçmiyen bir avuç satılık; vatansız, millet sömürgeni, işçi düşmanı Parababası'nın niçin her

dakika halkımızı Sınıflar Savaşına zorladığını iyice kavradık mıydı, ondan sonrası kolaydı...

Bu, kulağımıza küpe olması gereken Birinci Derstir.

Bir kaç bin kurnaz yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmaz. O bir kaç bin kurnaz,

niçin ve nasıl: çalışanların her günkü bir lokma ekmeğini bile çok görüyor; İşçi ve Köylü

fukaranın çoluğunu çocuğunu, evini barkını darmadağın sokağa atabiliyor; hakkını arıyan

emekle değer yaratıcı insanlarımızın üzerine ikide bir süngü ateş, kurşun.. sıkışınca tank, uçak

yağdırabiliyor? Niçin ve nasıl mı? Çok basitçe: Siyaset İktidarını TEKEL'inde tutarak ve

tutabildiği için... Bu, kulağımıza küpe olması gereken İkinci Derstir.

Çivi çiviyle sökülür. O, ciğeri beş para etmez, memleketin

gümrüklerini "Batılı" dedikleri Parababalarına, "Ortak Pazar" dalaveresine kurban

ederek milleti resmen satan bir kaç bin soyguncu ortada. Bu güruh madem ki, Politikanın su

başlarını keserek, İktidarı tekelinde tutarak türlü canavarlıklarını yapabiliyor. Sonra,

Meclise soktuğu Adamlarıyla kayıkçı dövüşleri çıkararak dikkati o hokkobazlıklara

çekebiliyor. Sonra, ezik, bitik, aç, işsiz yığınlarımıza koleralı zemzem satarak, her çapulun ve

haydutluğun "Din İman, Bin Mintan" adına yapıldığını da rahatça yutturmanın yollarını

parayla, zorla, sürü sürü sözüm yabana "gizli" tarikatlarla arayıp bulabiliyor. Bunun

önüne Siyasi İktidarı ele alma savaşından başka hiç bir şey geçemez. Bu, kulağımıza küpe

olması gereken Üçüncü Derstir.

İktidar lâfla alınmaz. Normal olarak Siyasî İktidar Savaşı yapacak bir Sınıf Partisi ile

alınır. Bir askercil vuruş, bir çete baskını: her hangi şartlı momentten,

veya sürprizden yararlanarak İktidara çıkamaz mı? Belki çıkar. Ama İktidara çıkmak değil,

çıkılan yerde tutunmak iştir. Bugün İktidarda tutunmanın tek şartı: Modern bir Sosyal

Sınıfa gerçekten dayanmış, yedek sosyal güçleri akıllıca kullanabilen bir Öncü Örgüt (Siyasî

Parti) ile olur. Çalışan yığınlarımızın Siyasî İktidarda tutunacak Örgütü, ancak İşçi Sınıfı

Partisi olabilir. Bu, kulağımıza küpe olacak Dördüncü Derstir.

Fabrikaları, Yolları, Çiftlikleri, Sarayları; Şehirleri, Gecekonduları yapan ve işleten İşçi

Sınıfımız, Devrimci Gençlikle elele: İşçi Sınıfı Partisini de yapacaktır. Çünkü İşçi Sınıfı

Partisini yapıp yürütmeyi beceremedikçe, başka her şeyi yapmanın, Dünyaları yeniden

kurmanın, insanca yaşamak için yetmediğini, her günkü gözyaşlı ve kanlı denemeleriyle

Page 52: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

51

sınamıştır. Daha da çok sınayacaktır. Yaşamanın ve bin bir günlük dövüşün verdiği bu en

büyük denemeli Ders, öteki aşırıca açık 4 Düşünce ve Davranış dersi ile çelikleşecek,

mızraklaşacak, bir avuç asalak gerici geriletici Vatan hâini Parababasının İktidar

Tekelini ve Sınıf Tahakkümünü yenecektir.

Tarihin yörüngesi, en ufak ikirciliğe yer bırakmıyacak ölçüde, İşçi

Sınıfının yörüngesine girmiştir. Ne denli parlak göktaşı görünmek tutkunluğu içinde

bulunurlarsa bulunsunlar, eğer uzayın sağır boşluklarında yitmek istemiyorlarsa,

bütün Devrimci yıldızlar, Tarihin ve İşçi Sınıfının yörüngesi içine akmalıdırlar. Bu

yörünge Proletarya Partisidir.

Page 53: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

52

Neden Eneski Sosyalizm?

1974 yılının şu yaşadığımız günlerinde sosyalistlerin en aci! görevi nedir? En acil görevimiz,

tıpkı dün olduğu gibi bugün de, Proletarya Partisini yeniden örgütlemektir. En yakıcı ve en

canalıcı sorun budur. Her gerçek sosyalist kişi yahut gurup istese de istemese de bu so-

rumluluğu omuzlarında taşımaktadır. Kıvılcım gazetesi bu yolda sorumluluğunu bilerek

çıkıyor. Amacımız havanda su dövercesine kuru lâf kalabalığına boğulmak ya da "devrimci" -

gevezelik yopmak değil. Yazdığımız her yazı, söylediğimiz her söz ve yaptığımız her hareket

ile Proletarya Partisine doğru yönetmek ve yöneltmek azim ve kararındayız.

Daha ilk sayısından itibaren Parti sorununu açıkça ve duruca işlemeye başlayan Kıvılcım,

sağlı, "sollu" baltalamalarla karşılaşmıştır. Ellerinde var olan olanaklarına rağmen Parti

konusunu işlemeyen ya da zoraki olarak uçundan tutan dergiler ve gruplar sosyalist ortamı-

mıza somut öneriler getireceklerine, derlenmenin yolunu ve şeklini göstereceklerine; bu yolda

ilerlemeye çalışanları grupçulukla damgalamaya çabalamaktadırlar. Küçük burjuva

hastalıklara, kariyer düşkünü aydıncıklara, zuhur etme ve devrimci mücadeleyi "kendi" ile

başlatma sevdalılarına şimdilik diyeceğimiz yok. SÖZÜMÜZ, doğrudan ya da dolaylı olarak

onların etkisinde kalan GENÇ'ARKADAŞLARIMIZA ve İŞÇİ SINIFIMIZA'dır.

Mehmet Ali Aybar'dan Oya Baydar'a ve arkadasla-rma ve hatta Behice Boran'lara kadar

hemen herkes "Sosyalist Partiden" dem vuruyor. Ancak, NASIL Parti, NE ŞEKİLDE Parti.

NE ZAMAN Parti? İşte hiç biri bir-türlü buna gelemiyorlar. Bütün kaos, bütün kargaşa bu-

rada patlak veriyor ve kimin ne dediği bir türlü anlaşılamıyor. Yahut, çok iyi anlaşılıyor ve

yazılı olsun sözlü oi-sun önerilen tartışma arenasından kaçıyorlar, yiğitçe eleştirme ve

eleştirilmeyi çoğu göze alamıyor, iş dedikodulara ve fare mızıldanmalarına kardırılıyor.

Proletarya Partisi için SOMUT önerilerimiz ileride olacaktır. Şimdilik hangi plâtformda

olmalıyız? Ya da neden eneski sosyalizmi temel olarak almalıyız, bunu ince-iiyelim:

"İnsanlığın her pratiği gibi teorisi de: Geçmiş -Gelecek kuşaklar arasında kaçınılmaz iiişki -

çelişkilerle gelişir. Geçmişle ilişkiler açıkça veya gizlice kopan-l'tsa çelişkiler ürkekçe veya

iki yüzlüce atlanırsa gelişim eli r u r.

Bu kural herşeyi gibi Sosyalizm için de doğrudur. Toplumun veya kendi kendisinin

gerçeklerini, bir öğrenci içtenliği ve alçak gönüllülüğü ile etüt etmiyen sosyal akım istediği

denli sansasyonel (duygu çatlatıcı) olsun, Tarihçil gelişim pratiği içinde köksüz

davranışlardan. Teorik bilinç aydınlığı yönünde tutarsız düşüncelerden başını alamaz. " (H. K.

Devrim Zorlaması).

Türkiye'de sosyalist mücadele bizlerle (1960 sonrası kuşakla) başlamamıştır. Sosyalist

hareketimiz bu denli köksüz değildir. Örgütlü olarak verilen bilimcil sosyalist mücadelemizin

tarihi 1920 lere kadar uzanır. 50 yılı aşan teorik ve pratik Sosyalizmimiz çeşitli dönemlerde

kopukluğa uğramasına ve tecrit edilmesine rağmen YOK edilememiştir. Nicelik itibariyle ne

denli azalırsa azaisın, Proietaryacı Sosyalizmimiz NİTELİKÇE daima VAR olmuştur. Bu

objektif bir gerçeğimizdir.

İnsanoğlu, gerek düşünce gerekse davranış alanında kendinden önceki yaratılan şeyleri îemel

olarak alır ve onun olumsuz yanlarını olumiulaştırarak ileriye doğru yol kateder. Örneğin,

bizden önceki kuşakların yarattığı tekniği yok sayarsak ve ondan yararlanmazsaz ne oîur

Page 54: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

53

Dünyamız? Bir an düşünmek bile böyle bir durumun anlamsızlığını görmemiz için yeterlidir.

Bizden önceki kuşakların teknik varlarını yok kabul etseydik; bugün için,, a'eğil Uzay çağına

ulaşılması, insanlık en ilkel ihtiyaçlarını karşılayabilmeyi başaramazdı. Toplum içinde, daha

bir yasına henüz girerken konuşmaya başlayan çocukluğumuz, eğer toplumun dışında

birakılsa ne hale döner? En basit konuşma sorunu, nesillerce süren bir gelişim sonucu

çözümlenebilmiştir. Toplum dışında yetişecek bir insan yavrusu, kendinden önce kazanılmış

sosyal deneylerden yararlanamazsa bir hayvan yavrusuna dönmez mi?

Bu en basit gerçekler, "Sosyalizm için de geçerlidir. "...hayatın dinamizmini temsil eden yeni

kuşaklar durmuş, yanılmış eski kuşağı yıkmak için yıkmazlar. Yıkılan sakat ve bayağı

eğilimler, derinliğine teorik araştırmalarla doldurulur...Dünya'da eski yanılan kuşağın

değerlendirilmesi sonunda yeni ve daha yüksek teorik sentez yaratılır. Türkiye'de Eskinin

olumluluğu örtbas edilip üzerine oturulduktan sonra, teorik hiçbir yüksek senteze

vardırılamaz...

...kautsky: M. Sosyalist Enternasyonal'in lideri, Ple-

tanof: Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisinin lideri. Her

kişi de Bilimcil Sosyalizmin klâsikleri sırasına girmiş...Onlara karşı Lenin çıktı. Niçin?

"Teoriyi uğrattıkları sakatlama ile mücadele" için. Ne zaman? 1893'ten 1915 yılına dek: tam

22 yıl aynı II. Enternasyonal ve R. S. D. İ. P. içinde çalıştıktan sonra. Her iki örgütte de

çeyrek yüzyıl Kautsky ve Plehanof "öğretmen", Lenin "öğrenci" sayılarak çalıştı.

Nasıl çalıştığını mı merak ediyoruz? Bir saniye bile "beyinsiz işgüzarlık" yapmadan. Attığı

her pratik adımı bir teeorik yorumla geliştirdi. En sıkı örgüt disiplini içinde, en önde başı ile

ve gövdesi ile dövüştü. Gerçek baş Lenin'di ama 22 yıl hattâ 25 yıl Lenin örgüt geleneğini

sayarak "öğrenci" durumunu korudu...

İşte bütün o her adımda kendi toplumunun ekonomik, sosyal, politik, kültürel, orjinal

karakterlerini, sıkı Marksizm derinleştirmesiyle atbaşı birlikte giderek inceleyen bu adam o

büyük doğruyu kavramıştır; "Devrimci düşüncesiz devrimci davranış olmaz" demekle kalma-

mıştır; o prensibi uygulamıştır...Bir de bizim "üstad" ! a-rı düşünün. Hemen hepsi

Sosyalizmimizin "yedek parçalan" halinde ansızın harekete "ithâl edilmişlerdir. "Montaj

Sanayiimiz" gibi kafalarında yabancı makineli, yabancı hammeddeli, uyduruk bir "Montaj

Sosyalizmi" taşırlar., yamlmaz "lider" sayılmazlarsa hastalanırlar. Çünkü öyle nankör emekle

beklemiye tahammülleri yoktur. Ancak "üstâd" hk! arı yeni bir şey değildir. 50 yılın kuşakları

arasında neleri görülmedi? " (H. K. Devrim Zorlaması. )

Yeni genç kuşaklarımızı, bu eski hastalıklara karşı uyarmak için yukarıdaki satırlar dört sene

önce yazılmisti. Ancak görünen o ki, kimileri halâ ders almamış. Sosyalizmimize "İlke - tilke"

kesenler, "Olay" çıkarma* gayretinde olanlar ve benzerleri hâlâ aynı hastalığı sür-

dürmektedirler. Şu ya da bu dergiciğin sayfacığını veya gazeteciğin köşeciğini eline geçiren

baylarımız bayanlarımız "üstâd" kesilme sevdasıyla ahkâm kesmeye başlıyorlar. Her sosyalist

kişi yahut grup, Türkiye'mizin gerçeklerini, dününü - bugününü, ekonomisini, politikasını,

kültürünü v. s. derinliğine ve genişliğine ARAŞTIRMAK zorundadır. Yurdumuzun

gerçeklerini araştırmanın ilk, şartı: Bu yolda bizden önceki yapılan teorik ve pratik değerleri

Gözden geçirmek'tir. İkincisi: bizden önceki teorik ve pratik değerleri OLDUĞU GİBİ ele

almalı, hiçbir tahrifata ve çarpılmaya yöneîmemelidir. Üçüncü şart: İncelediğimiz geçmiş

Page 55: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

54

değerlerin olum! u yanlarına KAYNAĞI GÖSTERİLEREK sahip çıkmalı ve olumsuz yanla-

rını kıyasıya araştırmalar ve incelemelerle geliştirip, daha üst sentezler yaratmalıdır.

Bu metodu izlemeyen her kişi yahut grup yahut sosyal eğilim gel-geç başarılar kazansa da

sonunda sapıtmaya mahkûmdur. Bütün bunları döne döne tekrar niye mi yazıyoruz?

Gençliğimizi yanıltan önce TİP ve sonra MDD yöneticilerindeki bu hastalığın geleneğini

şimdi gene kimi "ideolog" baylarımız ve bayanlarımız sürdürüyor.

Bunlar 50 yıllık Sosyalist hareketimizi görmezlikten geliyorlar. Geçmişimizin temel direkleri

olan iki doktoru (Dr. Şefik Hüsnü ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı'yı) susuş kumkuması ile boğmaya

yelteniyorlar. Özellikle günümüz Türkiye'sinin dahi EKONOMİK - SOSYAL, POLİTİK,

KÜLTÜREL, ORİJİNAL KARAKTERLERİNİ açıklamış bulunan Dr. Hikmet'in görüşlerini

hasıraltı etmiye ve bazılarını sulandırarak, çarpıtarak kendi orijinal buluşları imişçe

"piyasaya" sürüyorlar. En eskî Sosyalizm temeli, dudak bükemlerle burun kıvırmalarla

geçiştirilemîyeçek bir temeldir.

Geçmişten bugüne Türkiyemizin ekonomik gelişimini sınıfların yapılarını bunların politikaya

yansıyış biçimlerini, dinini, dilini kültürünü kısaca bütün gerçeklerimizi hallaç pamuğu gibi

atmış, incelemiş ve sonuçlandırmış-ttr. Bununla da kalmamış, Marks - Engels insanın (O

günkü) arkeolojik verilerin eksikli ve kendilerinde yeterince vakit bulamadıkları ancak

dahiyane bîr şekilde genel gidişini açıkladıkları ANTİKA TARİH Üzerine sentez olan tezler

getirmiştir. Antika ve modern tarihin genel ve özel gidişi üzerine verilen kıyasıya teorik savaş,

bîr an bile örgütlü Partili sınıf savaşından ayrılmıyarak verilmiştir. Bu gerçeği görmemek ve

teorik - pratik verilen savaşı yok sayarak olumlu yanlarından yararlanmamak en iflah olmaz

kariyerizmin içine düşmek, dağınıklığı ve kargaşalığı ebedileştirmektir.

İşçi sınıfımızın Partisinin kurulması için çığlıklar atan Burjuva Sosyalistlerimize soruyoruz:

1 - Nasıl bir parti? Yâni tüzüğü ile programı ile hangi nitelikte bir Parti'dir gönlünüzde yatan.

2 - Ne şekilde Parti? Yâni Parti kurulması için nasıl bir yol (metot) ve nasıl bir biçim

düşünmektesiniz?

3 - Ne zaman Parti? 141 ve 142 nin kalkması, Ak Günlerin çiçek açması mı bekleniyor?

"İçerdekilerin çıkmasından sonra, " somutça Parti atılımına girmek daha iyi olabilir. Ancak

Parti konusunda somut öneriler getirmek, tüzük -program tartışmasını açmak ve kafaların

aydınlanmasını sağlamak başkadır; hemen, gümrükten mal kaçırırcasına Parti kurmak başka.

Kimse ikincisini önermemelidir. Ama biz tartışma ortamının artık yaratılmasını istiyor ve

bunu başlatıyoruz. Diğer bir nokta, içeriden çıkması beklenenler ABA'-cıların "B" si ve "A" sı

yâni Boran'lar - Aren'ler olamaz.

40 mdan sonra "Burjuva Sosyalizm" huyluları, huyundan vaz mı geçecekler? Kimilerinin

beklediği bunlar olsa gerektir. Oysa beklenilen "içerideki" genç arkadaşfaınmrz. enerjik

insanlarımız olmalıdır. Ve bizce sağlıklı unsurlar crıcak bunlar olabilir.

"Grupçuluk" ithamlarına gelince: Proletarya Partisinin olmadığı bir dönemde en sağlıklı

düşünce ve davranış bile olsa, ister istemez o bir eğilim olarak, grup olarak değerlendirilmeye

mahkûmdur. Bundan doğal bir şey olamaz. Ancak doğal olmayan şey, işçi sınıfının Partisinin

kurulması için bir plâtform yaratılmasına çalışan,, kendi görüşlerini açıkça ortaya koyan ve

eğer var ise herkesin açıkça, yiğitçe konuşup düşüncelerini tartışmaya sokmasını isteyen

Page 56: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

55

kendisinin eleştirilmesini öneren ve bunları yayınlayacağım söyleyen bir gazetenin sek-

îerlikle, yuvarlıkla itham edilmesidir.

Nasıl ki, "Güneş balçıkla sıvanamaz" ise; hiç bir ıtekkeci eğilim ve hastalıklı davranışlar,

çevrelerim ya-vnıltmada uzun boylu başarılı olamayacaklardır. Sosya-vlizmi yürekten

benimsemiş her namuslu kişi ya da gurup insanlarımız, 50 yıllık sosyalizmimizin ışığında

"Yü-reklerindeki inanç ve kafalarındaki bilinç'le" kavgaya atılmış bir avuç genç arkadaşın

yanında ve safında er geç yerlerini alacaklardır.

"Türkiye'de...50 seneden beri kurulmuş işçi Par-•tileri vardır, Sosyalist Partileri vardır. Bu

partilerin o za-ıman yenilgiye düşmüş olmaları, var olmuş olmalarını ortadan kaldırmamıştır.

...bugün, önümüzdeki aşamada, görevimiz böyle yoktan birşey var etmek değildir...bugün

konu, yeni aşamada: bir elli yıllık tarihçesi bulunan Türkiye'nin sosyalist hareketinin ve

Sosyalist Parti tutumunun Reorga-nizasyonudur. Yeni baştan örgütlenmesidir.

...Parti yapıcılığı konu değildir. Parti geleceğini göreneğinin, tarihini deneylerini ve ilh. mı

göz önünde tutarak, bu günkü aşamada bir Reorganizasyon yapmak lâzımdır. Ve bu

reorganizasyonda hangi PRENSİPLERİ, hangi PAROLALARI hangi DAVRANIŞLARI

koyacağımızı bir kere daha, hep birlikte arkadaşça, kardeşçe koyup çözmemiz lâzımdır. "

Kıvılcım, düşünce ve davranış alanında bunu somutça koymaya çalışmaktadır. Ve bu yolda

gücünün yettiğince devam edecektir.

KIVILCIM

Page 57: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

56

Hangi Temelde Proletarya Partisi6

Bugün sosyalist çevrelerimizde Proletarya Partisi olmadan işçi sınıfımız ve halkımızın

kurtuluş mücadelesini yürütmiyeceğimiz anlaşılmış durumda. Bu 12 Mart öncesine göre çok

iyi bir durum. Bildiğimiz gibi 12 Mart >öncesi bütün guruplarımız (bazıları istisna) Proletarya

Partisi Problemini inkâr ederek, ve partisiz siyasî müca-ıdele yapma sevdasına kapıldılar.

Netice malum.

Bugün sosyalist çevrelerimizin Proletarya Partisi somununu, ana problem haline getirmeleri,

meselenin öne-smini kavradığımızı gösteriyor. Ancak bazı sosyalistler, Türkiye'de bir

Proletarya Partisi kurmak dendiği zaman [halâ, "yoktan bir şey var etmek" anlıyorlar.

Proletarya Partisini böyle anlayış ve koyuş harekette tarihcil sürekliliği, tutarlığı göze almayış,

bizi çok olumsuz sonuç-

lora götürür, bir çoklarını götürdüğü gibi. Problem şöyle konulmalıdır: "Türkiye'de işçi

sınıfının...50 seneden beri kurulmuş işçi partileri vardır, sosyalist partileri vardır. Bu partilerin

o zaman yenilgiye düşmüş olmaları, var olmuş olmalarını ortadan kaldırmamıştır. " (H. K. )

Mesele böyle konduğu zaman "proletarya partisi kurulabilir rni - kurulamaz mı", "zamanı mı,

değil mi" "şartları var mı yok mu" "ilk defa biz kuruyoruz" gibisinden daha nice skolastik

sorular ortalıktan kaybolur gider. Ve önümüze şu sorun çıkar; bu gün yeni aşamada: "bir elli

yıllık, tarihçesi bulunan Türkiye'nin sosyalist hareketini ve sosyalist parti tutumunu" nasıl

reorga-nize ederiz, nasıl yeni baştan örgüleyebiliriz? Parti yapıcılığı konu değildir. Parti

geleneğini, göreneğini, tarihini deneylerini ve ilhamını göz önünde tutarak bugünkü aşamada

bir reorganize yapmak lâzımdır. Ve bu reorga-nizasyonda hangi prensipleri, hangi parolaları,

hangi davranışları koyacağımızı bir kere daha, hep birlikte arkadaşça, kardeşçe, koyup

çözmemiz lâzımdır. (H. K. j"

Kısaca, Proletarya Partisinin yeniden örgütlenmesinde hangi tüzük - program ve parolaları

temel olarak almamız gere'kir. Ve bunu yaparken sosyalist parti geleneğini, göreneğini, tarihi

deneylerini göz önünde tutmak ve olumluluklarını benimsememiz şarttır. Hem, sözde değil

özde, "Rus Sosyal Demokratlarının programı söz konusu olduğu zaman, doğal olarak bütün

gözler, Rus Sosyal Demokrasisini kuran ve onun Teorik ve'Pratik gelişimi için çok şeyler

yapan Emeğin Kurulusu Grubunun üyeleri üzerine çevrilir. "

: Lenin böylesine bilimsel bir tavırla hareketin tarihcil sürekliliğine ve geçmişine sahip

çıkıyor/Ancak, geçmişe, eleştirisini yaparak, olumluluklarını alarak, sahip çıkıyor. Bu tutum

bir ülkede sosyalizm savaşının, başarıya ulaşmasında en önemli etkenlerden biridir. r€)ı%ün

için, iş yapmak isteyen, yani Türkiye'de sosyalizm savaşını yapmak isteyen ve onu başarıya

götürmek isteyen sosyalistler işe başından başlamalı ve eleştirerek bugüne gelmelidirler. İşin

başı denincede ister istemez Dr. H. Kıvılcımlı ortaya çıkar.

Biz "Kıvılcım" gazetesi etrafında toplanan arkadaşlar, bu yolu izleyerek yani sosyalist

hareketimizin geçmişini inceleyerek, Dr. H. Kıvılcımlının tahlil ve görüşlerinin doğru

olduğuna kanaat getirdik. Bugün yeniden örgütlemeğe çalıştığımız P. Partisinin programı

içinde, Vatan Partisi Programının temel alınmasını önerdik. Çünkü V. Partisi Programı

kendinden sonra kurulan T. İ. P. Programınca asılması bir yana, TİP programı, V, P.

6 7 sene ağır hapis, 2 sene 6 ay gözetim.

Page 58: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

57

Programının çok gerilerinde kalmıştır. Onun için "Kıvılcım" gazetesi bir "İlk asgari program

eleştirisi" bir de "son asgari program" eleştirisi yayınladıktan sonra, kendi program önerisini

yapmıştır. Vatan Partisi Programı, basma kalıp veya tercüme kokan spekülasyon tesbitleri

yerine işsizlik ve pahalılık maddesinden yola çıkar. Başlıca iki bölümdür: Hürriyet ve

Ekonomi, elle tutulur eylem 'karşılıklarıyla konulur. Birinci amddesinden sonuncu maddesine

dek, içinden bir zerre dahi ayrılamazca zincirleme gelişir. En kaba işçi ile en cahil köylünün

kolayca anlayıp hemen uygulamaya geçebileceği pratik ve son teklifleri yapılaş-tırır...

"Türkiye'nin Proletarya Partisi, Minima Programını işler ve Maksima Programına geçerken o

yapıdan ve yapı taşlarından yararlanabilir. (H. K. )"

Yeniden örgütlemeğe çalıştığımız P. Partisine program önermek sosyalist çevrelerimizi, parti

üzerine nutuk çekmekten daha ileri bir noktaya getireceğimize inandık. Günümüzün âcil

sorunu dağınıklığa son vermek -partileşmek olduğuna göre, bu programı zorunlu kılan bir

adtmçkr. Programsız Proletarya Partisi düşünemeyiz.

Onun için sosyalist çevrelerimizi somut program önerimiz üzerinde tartışmaya çağırıyoruz.

Eğer başka program önerileri olanlar varsa mutlaka getirmelidirler. Proletarya Partisi için

yapılan her program teklifi ciddiye alınıp - üzerinde tartışılmalıdır. Tartışmalarımızı program

üzerinde yaparsak görüş ayrılıkları netçe ortaya çıkar. Ve bu görüş ayrılıklarının hangi

konularda köklü olduğu, esaslarda mı, yoksa tâli meselelerde mi olduğu açığa çıkar. Tabiî

buna bağlı olarak görüş ayrılıklarının derecesine göre aynı parti içinde calışılabilip

calışılamıyacağı da anlaşılır. Tartışmalarımız bunların açığa çıkmasını sağhyabilirse faydalı

olur.

Somut program tartışmalarına, parti lafı yapıpda işini yapmıyacak olanlar girmesin. Yani

"parti üzerine her tartışma açan parti kurmak istiyor demek değildir", düşüncesinde olanlar

girmesin. Giripte ortalığı bulandırmasın.

Somut program tartışmalarına, proletarya partisini kurmada kararlı olan devrimciler girsin. Bu

yola baş koyanlar girsin. Hem parti üzerine görüşlerini söyleyen hem parti kurmak için fiilen

çalışanlar girsin.

Program tartışmaları, sosyalist çevrelerin karsı karşıya gelmelerini, birbirini daha yakından

tanıyıp, meseleleri daha ayrıntılı tartışmalarını sağlamalıdır. Teori ve pratikte kendisine

güvenen her sosyalist kişi veya grubunda namusluca yapacağı şey, yüz yüze gelip tenkitlerini,

görüşlerini, ve tekliflerini açıkça mertçe yapmaktır. Bu yapılmadığı sürece bir adım dahi

atılamaz, tersine sosyalist ortamı, provokasyon oltasına yem ederiz.

Her sosyalist çıkışı veya girişimi "Ben içinde yo- kum", "benden izin alındı mı" "bana soruldu

mu" diye, veya "benim gurup değil" diye, her taraftan baltalamak, boğmaya çalışmak,

kimilerinin yaptığı gibi, sosyalist çevrelerden tecrit etmek için çırpınmak giderekten

"kapatın", teklifinden "kapatırız" tehdidine varmak, hangi davaya hizmet etmektir? Proletarya

davasına mı?

Bu türden iptidai - duygu, düşünce ve ruhtan, grupçuluk mantığından ve bencilliğinden

kendimizi kurtar-madıkça, Gerçek Particiler ve Gerçek Proletarya Sosyalistleri olamayız.

"Kıvılcım" gazetesi en eski sosyalizmin SESİDİR. Geçmişte kurulmuş partilerin

programlarının eleştirisini yaparak yola çıkmıştır. Ve yeniden örgütlenecek Proletarya Partisi

Page 59: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

58

için Temel olarak Vatan Partisi Programını ve literatürünü önermiştir. Bu somut öneri

üzerinde söylenecek sözü ve eleştirileri bekliyoruz. Gerçek işçi sınıfı devrimcilerinin ve

Proletarya Particilerinin göstereceği tutum, somut önericileri ciddiye alarak, yapıcı - ilerletici

tartışma ve davranış olmalıdır. Bunun dışında "grupçuluk" iddia ve ithamları ile kafaları

bulandırmaya kalkmak ve bu tür suçlamalardan medet ummak, birincr problemimiz olan

Proletarya Partisini kurma girişiminden - çalışmasından yan çizmektedir. (Genç ve iyi niyetli

arkadaşlarımızın uyarıları bir yana). Dünyada her devrimci partinin kuruluş dönemlerinde

veya yeniden örgütlenme dönemlerinde bu türden ve daha binbir türlü bahanelerle yan

çizmeler, mız çıkarmalar olmuştur. Bizim tarihimizde de olmuştur. Bu gün de olmaktadır. İyi

tanımamız ve bilmemiz gereken şudur: Modern Proletarya Partisinin kurlmasmdan korluğu

kadar hiç bir şeyden korkmaz Finans - Kapital (parababaları. ) Son noktaya kadar işçi sınıfının

partisinin kurulmasını önlemek için binbîr bahane ile kundaklamaya - baltalamaya çalışır...O

yolda yürüyen devrimcilerin ayağına çelme takmak ve taktırmaktır, parti yolunda yürüyen

yoldaşları birbirine düşürmek parti yolcularını sosyalistlerden ve yığınlardan tecrit etmek

başlıca taktikleridir, Finans - Kapitalin. Bütün oyunlarına, baltalamalarına rağmen, kurmayı

başarabildiğimiz takdirde partimizi, bu defa Finans-Kapital

taktik değiştirir. Partimizin gelişmesini önleme, partimiz içinde bozgun yaratma, bölme

çabalarına girer. Kısaca-5i, Finan. s-Kapitaî ucsuz-bucaksız araç-gereçieriyle re ajanlarıyla,

binbir çeşit taktikleriyle, partimizi kurdur-lama - kurulduysa yok etmek için yaptığı ve

yapacağı çalışmaları burada sayıp dökmekle bitiremeyiz. Onlar (gericiler) devrildikten sonra

büe Partimizle uğraşmaktan vaz geçmeyeceklerdir, bunu bilelim.

O bakımdan Türkiye'nin namuslu - dürüst - iyi niyetli sosyalistlerine bunları hatırlatmayı

görev bildik.

Onun için dün olduğu gibi bugünde, kimin gerçek partici, kimin sahte iki yüzlü dönek

bozguncu olduğunu olaylara bakarak anlamaya çalışalım. Gerçek parti yolcuları ile

bozguncuları - mız çıkartıcılar - yan çizicileri ayıralım, Farklı düşünce veya eğilimde olupta

gerçekten Proletarya Partisine baş koymuş - gönül vermiş devrimci grup veya arkadaşlarla

mutlaka anlaşabilmenin - bir araya gelebilmenin ve el birliği ile Proletarya Partimizi yeniden

örgütlemenin çalışması - içindeyiz. Proletarya Partisinde kararlı bütün devrimci arkadaşlarla,

her nerede olursa olsunlar bağ kurmanın yollarını arıyoruz. Ve kendileriyle irtibata

geçebilmek için çırpınıyoruz. Ancak bu yeterli olmuyor. Onun için şu ilk çağrıyı yapıyoruz:

1 - "Kıvılcım", gazetesi Proletarya Partisini yeniden örgütlemede yararlanılacak, kollektif bir

örgütlenme aracı olarak düşünülmüştür. Darma-dağınık devrimciler arasında yeniden bağlar

kurabilmek için bir vasıtadır. Elbette "Kıvılcım" ı çıkaran arkadaşların da kendilerine özgü

görüşleri ve tahlilleri vardır. Ama bunları eleştirile-mez tabular yada doğrular otarak

görmüyoruz. Tersine eleştirilmemekten yakınıyoruz. Onun için "Kıvılc! m" m görüşlerini

benimseyen ve benimsemeyen bütün devrimci arkadaşların yapıcı ves ilerletici eleştirilerini

bekliyoruz, Hatta bu eleştiriler ve yazılara "Kıvılcım" da yer verüecektir. Ancak bu şekilde

"Kıvılcım" kollektif bir yayın ve örgütlenme niteliğine daha da kavuşacaktır.

2 - Devrimcilerin dağınıklıktan kurtulmaları en yakıcı problemdir. Onun için Türkiye'nin

neresinde olursak olalım - en az üç kişi bir araya gelir gelmez bir devrimci komite kuralım.

Bir yandan "Kıvılcım" ın merkezi ile irtibata gecelim - diğer yandan halkın içinde halkın

Page 60: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

59

somut dertleri ile ilgilenelim - somut dertlerin çözümüne yardımcı olalım.

3 - Her devrimci komite bölgesinin olaylarını, kendi görüş ve tekliflerini "Kıvılcım" a

göndermelidir. Aynı zamanda "Kıvılcım" m dağıtımına yardımcı olmalıdır. Oünkü "Kıvılcım"

Burjuva dağıtımı şebekesinden değil, Devrimcilerin dağıtım ve maddî desteğinden yararlan-

maktadır.

Bütün sosyalistlere; parolamız: Yeni aşamada eski parola:

"PROLETARYA PARTİSİ"

KİVİLCİM

Page 61: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

60

Grup, Grupçuluk, Parti7

Proletarya partisi problemini yeniden işlemeye başlayalı beri çeşitli guruplardan bize

gurupçuiuk ithamları gelmektedir. Bu ithamlardan şu ya da bu şekilde etkilenen Sosyalist

arkadaşlarımızı aydınlatmak amacıyla gu-rupculuk nedir, ne değildir? üzerinde durmayı

gerekli gördük.

Bugün için hemen herkes, el ve dil birliği etmişçe işçi sınıfının partisinin olmadığını söylüyor.

Görünen odur ki: Proletarya Partisinin olmadığı bir ortamdayız.

Kendi sübjektif kanaatlerimiz ne olursa olsun hareketimizin bugünkü aşamasında hepimiz

objektif olarak bir yuvar durumdayız.

Esas potansiyeli içinde taşıyan her birisi teşbih tanesi gibi bir tarafa dağılmış bulunan irili

ufaklı birçok gruplar, gurupçuklar vardır.

Çıkardıkları gazetelerinde, dergilerinde eleştirmek yiğitliğini gösteremeyip "Gurupçudurlar"

dedikodusunu yayanlar da; Sosyalistleri oldu bittiye getirerek parti kurmaya çabalayan

"Güleryüzlü Sosyalist" lerimiz de; kendilerine ne isim verirlerse versinler "Parti" olamayan

gençlerimiz de isteseler de, istemeseler de birer gurupturlar.

Problem, Proletarya Partisini bir an önce; yeniden örgütlenmesini sağlamaktır. Ve Sosyalist

ortamımızda var olan gurupların değerlendirilmesi "tek mi, çift mi? " oynarca, gurup mudur

değil midir? gevezeliği, ile yapılamaz. Partinin olmadığı ortamda, herkesin gurup olmak

zorunda olduğunu bilelim ve bu gurupların lafına değil, îşine bakalım. Sağlıklı değerlendirme

ancak böyle yapılabilir,

Gurupçu nedir? içinde bulunduğumuz şartların gereği olan Proletarya Partisi'nin yeniden

örgütlenmesini kendi dar çevresi uğruna gurubunun çıkarları uğruna engelleyen, bu göreve

yan çizen ya da bu sorunu kendi tekeline almafö çalışan her davranış ve düşünce tek-keci

eğilimin, gurupuçluğun, yuvarcılığın ta kendisidir.

Gurupçu ne değildir? Partinin olmadığı ortamda, partinin yokluğunun doğurduğu hastalıkları,

hataları görebilen, kendisinin ve diğerlerinin her çevresinde içine kapalı olarak kaldığı sürece

ilkelikten kurtulamayacağını ve sosyalist hareketimizin derlenmesinin sağlanamayacağını

bilince çıkaran ve bunun ışığında çeteleşmenin (yuvar ve mafil döneminin) ordulaşmaya

(partileşmeye) döndürülmesi için elinden gelen çabayı sarf eden guruplar gurupçu değildir.

Tekrar tekrar belirtelim: GÖREV: Proletarya Partisini yeniden ÖRGÜTLEMEKTİR.

1 - Bu sağlanmadıkça her topluluk gurup olarak kalmaya mahkûmdur.

2 - Bunu engeleyiçi tavır içinde bulunanlar en domuzuna gurupçuluğun, yuvarcılığın,

tekkeciliğin temsilcileridirler.

3 - Bunun sağlanması için; elinden geldiğince çalışan guruçîan gurupçulukla, yuvarcılıkla

itham etmek; İlkelliği ebedileştirmeye çalışmaktır.

Bu çerçeve içinde KIVILCIM'm durumunu inçeliye-lim: Israrla göze batırmaya çalıştığımız

konu, bizden (eriyeni sosyalist kuşaktan) önce bu topraklarda 50 yılı aş-'kın sosyalist

mücadelenin verildiğidir. Bizden önceki bazts kuşakların yaptığı gibi, kendimizi geçmişten

kopartmak; ve zuhur eğilimlerine artık son vermeliyiz. Geçmişteki başarı ve başarısızlıkları

7 7 sene, 6 ay ağır hapis, 2 sene 6 ay gözetim.

Page 62: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

61

öğrenmeli, başarısızlıktan başarıya dönüştürmeliyiz.

O zamanın devrimcilerini uyarmak amacıyla 1932 yıllarında kaleme alınmış "YOL" adlı

yazıdan bir parça aktaralım.8

"10 - 15 yıllık tecrübelerle dolu sosyalizm tarihçemiz ve Türkiye'de var olan en eski burjuva

partilerinden daha eski bir teşkilât geleneklerine, geçirilmiş uzun mücadele konaklarına

rağmen, henüz Türkiye sosyalist hareketinin mecmu heyetini (topunu bütünüyle) gözden geçi-

ren tenkidçi analizi, velev taslak kabilinden olsun, yahut derme çatma parçalar halinde

bulunsun: eser var mıdır?

Hayır.

Bu hal, belkide en büyük ideoloji boşluğumuzu teşkil ediyor. Geçmişin döğüşleri, geleceğin

kavşağından kopmuş, gelecekte devam ve inkişaf elemeyen (sürüp gelişmeyen) tozlu arşivler

halinde, şunun bunun kafasında unutulmaya mahkûm kalıyor.

1 - Bu uzun mücadele konaklarında ne oldu, ne fbitti?

Bunu "aklî" (akılca) değil, Kur'an gibi "nakli" (aktarmalı) ye Ortaçağvari ağızdan ağıza

geçerek yeni nesillere taşımak, göreneğe kul olmak değil midir?

2 - Biri kalkıp ta, hatta sayıları bir elin parmaklarında pek öteye geçrniyen tecrübeli eski

yoldaşlarımızdan birisine sorsa:

"Parti tarihçemizde belli başlı yanlışlar ve onlardan çıkan dersler hangileridir? "

dese, acep "efradını cami, ağyarını mâni" sistematik bir cevapla tatmin edilebilir mi?

Öyle bir mucizeye bir an inanmak istiyecek olsak bile, böyle tatmin edici bir cevabın, görgülü

yoldaşlar arasında doğacak ilmî ve kollektif mücadele neticesinde gelişeceği, hiç olmazsa

daha manzumeleşmiş (sistemleşmiş) daha geniş ve tatmin edici olacağı muhakkak değil

midir?

Böyle bir iş ve eser var mıdır? Yoktur. "

Bugün için bunlar vardır. Ancak 40 küsur sene önce -yazılanlar hâlâ geçerliliğini koruyor.

Geçmişe ışık tutan yazılar, çiziler var. Ancak bunlar -basıldığı kadarıyla ol-'sun- genç

kuşağımızca bilinmiyor.

Gerek sosyalist guruplarımıza, gerekse kişilerimize İ>ir daha hatırlatalım: Proletarya

partisinin, gerekliliğini kavramak yetmez; özellikle partinin dayanacağı bir TEO-IRİK

TABAN belirlemek zorundayız.

"Devrimcî düşünce olmadan, devrimci davranış olmaz. " sözüne canlılık kazandırmak için

parti davranışımızı devrimci düşünce ile temellendirmeliyiz. Türkiyemizin ekonomik yapısı

nedir? Sınıfların durumu nedir? Bunların politikaya yansıyışı nasıl olmaktadır? Kültürü,

geleneği göreneği nedir? Bunlara cevap vermeyen, veremeyenlerin parti gevezeliği ciddiye

alınamaz.

Türkiyemizin EKONOMİK, POLİTİK, SOSYAL, KÜLTÜREL, TARİHCİL gerçekleri

sosyalist guruplarımızça bilinmemektedir. Bu konular. Dr. Hikmet Kıvılcımlı tarafından 40

8 Yol (Sosyalizm tarihimizden teorik bir belge): Sosyalist, Sayı: 19., 9. Mart. 1971.

Page 63: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

62

yılı aşan kahırlı ve nankör bir çalışma ile sonuçlandırılmış, sentezlestirilmiştir. Bu sentezler

bugün için proletarya partisinin' teorik temellerini oluşturmaktadır. Parti programı

tartışmaları. bu teorik taban üzerinde olmalıdır, olacaktır. Ancak bugün derleme çabasıyla

ortaya atılanlar teorik TABANSIZLIKLARI yüzünden program* önerimizi daha susarak

geçiştirme çabasıyla pratik TABANSIZLIKLARINI da göstermektedirler.

Günümüzün sorunu. ENESKİ SOSYALİST KUŞAK İle ENYENİ SOSYALİST KUŞAĞI

SENTEZLEŞTİRMEKTİR. Eneski sosyalizmin teorik ve pratik temelleri üzerinde ancak, en

yeni sosyalist kuşağımız partileşmeyi sağlayabilir. Bu sentezden kaçışlar eğer provokasyon

değilse en büyük sapıtmalardır.

Sentez nasıl olacaktır? Var olan guruplar artık kendi "Köy" lerinin ötesini görmelidirler.

Türkiye'nin genişliğine ve derinliğine bir teorik araştırması yapılmıştır. Bunları savunmalı ve

sahip çıkmalı, var ise olumsuz yanlarını açıkça eleştirip yerine daha üst sentezler getirmeliyiz.

Eğer eleştiremiyorsak ve "Hata" sini bulamıyorsak onu benimsemeli savunmalıyız. Hele, hele

(Genç arkadaşlarımız bir yana) 50 yıllık teorik ve pratik değerlerimize sahip çıktığımız için

bizi gurupçulukla suçlayanlara gene YOL'dan bir cevap verelim ;

"Şimdiye kadar olan çeşit çeşit özlü Parti meselelerinde gruplaşmak istidadını gösteren

zümrelerin taktikle--ri" "...şu üç tarzda olurdu: "

"1 - Susmak;

2 - Parti disiplin ve legalitesinden gizli kapaklı de-üikodular fısıldaşmak;

3 - Çetrefil ve çetin meseleleri alaya almak. Lenin'in bu üç nokta üzerindeki üç açık kanaatini

tesbit edelim:

1 - SUSUŞ: "Toyca bir hiledir. "

2 - GİZLİ DEDİKODU yok: "Fikir mücadelesine büyük önem verildiği zaman AÇIKÇA

HARP ETMEK gerekir, yoksa saklanmak değil. "

3 - ALAY: "İstihzaya almak, işin içinden sıvışıver-menin, havadan sıyrılıp çıkıvermenîn ucuz

vasıtasıdır. "

Şimdiye kadar sağlı sollu "dessidant" lar (ayrı fikirliler) tarafından yapılan mücadele göreneği

bu idi ve bu olacağa benzer.

O bakımdan sözde kaimayan inkılâpçıların boyunlarının borcu, bu öldürücü (görenek:

durgunluk) sapıtmalarına karşı gelmektedir. Bunun için şu üç şart gözetilmeli-dir:

1) Ciddi davranmak;

2) Toyca susmamak,

3) Kavgada gizli kapaklı kaçanlara Parti meydanını fdeğil, büyük ve küçük burjuvaziye doğru

yol veren sıçan deliklerini ısmarlamak ve Lenin'in öğüdü ile: "Açıkça fharp ilân etmek"

gerekir.

Zaten fikir çarpışmasında açıkça savaş ilân etmek bilimsel sosyalizmin öz geleneklerinden

biridir. Marks ile Engels'in ilk "...bildirisi" hemen şöyle bitiyor:

"Gerçek sosyalistler kanaatlerini ve gayelerini (kanı-rlc'rmı ve amaçlarını) gizfiyecek kadar

alçalmazlar. "

Demek ki bizler eneski sosyalizmimizin olumlu yanlarına sahip çıkar ve savunurken, kimileri

Page 64: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

63

dergi ve gazetesinde 50 yıldır var olan hastalıkların, sapıtmaların, geleneğine; '1} Susuş

kumkumasını, 2) Açık eleştiri yerine dedikodu yapmayı, 3) En ciddi öneri ve eleştirileri alaya

almayı, devam ettirerek sahip çıkıyor. İçlerinde iyi niyetli ve dürüst devrimcilerin bulunması

ne yazık ki bu genel karakteri değiştiremiyor.

Dostça, arkadaşça bir kere daha uyarıyoruz.

1 - Devrimci tarihimizin içinden fışkırıp günümüze: ışık tutan değerleri SUSARAK boğmaya

çalışmak;

2 - Açıkça eleştiri yapmayıp DEDİKODU larla soysuzlaşmak;

3 - En ciddi önerileri ALAYA ALMAK sapıtmaları

yetsin artık.

Bu hastalıkları, devrimci tarihimiz içinde bilince çıkarıp bir daha çıkmamacasma gömelim.

Proletarya Partisi mücadelemizi bu hastalıkların cenaze marşı yapalım.

KIVILCIM

Page 65: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

64

Karyerizm – Demagoji - Parti

23 Şubat 1971

Sosyalizmde, en hayasızca demagoji, karyerizm (mevki hırsı) için yapılan gösterişli lâf

kalabalığıdır. Örneğin, halkımızın deyimiyle, "daha donunu bağlamayı

bilmeyen" her "çocuk" veya"adam" veya "kadın", sosyalizm üzerine, kimden olursa

olsun, üç beş kitap okur okumaz, hemen "doktrin sahibi oldum" derse bu demagoji olma

eğilimine çanak açmanın başlangıcıdır. Nerede, hangi kriteryum ile kendini ve düşüncelerini

denemiştir? Bir partinin çelik çekirdeği içinde bulunmadığına göre: Havada!

Aynı sosyalizm heveslisi çocuk veya adam veya kadın, dünyanın en iyi dileğiyle de

olsa, bir kendini beğenmiş dangalağın apık sapık "teori" saçmalamalarını bahane ederek

olaylar dururken şöyle de konuşabilir:

"İşte ortalıkta sosyalist geçinenlerin hali budur. Hepsi ya karacahil, ya ne oldum delisi

ukalâ, ya kuşbeyinli manyak, sosyalizm papağanıdır. Öyleyse, ey gençlik, ve ey sosyalizm

sempatizanı işçiler, köylüler ve halk benim ağzıma bakın. Ben falan ülkenin, filân başarılı

sosyalizm üstadı adına konuşuyorum. O kendi ülkesi için ne demiş, ne yapmışsa hepsi, her

zaman, her yer için amel edilecek kuraldır, tek doğrudur. Ben de onun bu topraktaki eşsiz

sözcüsüyüm.

Sakın benden başkasını dinlemeyin. Elmas cevheri maden benim karnımda

yatıyor. İşte ben erdim. Haydi, 'Kalkın ey ehl'i Vatan!' çevremde toplanın. Sosyalizmin

daniskası ben ne dersem odur. Başka kimseyi dinlemeyin. Yoksa, alimallah

sapıttığınız;gündür. Toptan oportünist kesilirsiniz. Revizyonizm cehenneminde

ebediyyen yanarsınız. Benim aktardıklarımdan başka devrimci, ilerici, gerçek

'proletaryacı', bilimsel 'sosyalist' kavram ve eylem yoktur, olamaz. Vardır diyenin

alınını karışlarım.Piriniz, üstadınız benim!"

Kaç yıllar yılıdır, hele sosyalizm suç sayılmıyalı beri, Türkiye'de böyle toyluklardan

geçilmez oldu. Bu söyleyişler ve davranışlar, 50 yıllık bilimcil sosyalizm savaşının

gelenekleri doğmuş, kan kusularak denenmiş, savunulmuş bir ülkede, ikide bir her önüne

gelen ayağa çelme takmaya kalkarsa, ve bildiğinden şaşmazsa, iş büsbütün değişir. Toyluk,

düpedüz, bir insanın, başka hiç bir belge aranmaksızın, sosyalizm dışına atılmasına yeterli bir

suç olan karyerizm külâh kapıcılığının en utanmazcasına dönüşür.

Özellikle 27 Mayıs'tan sonra sahneye çıkmış sosyalistleri, o çeşit görünüşte çok haklı

olduğu ölçüde harekette uçurumlar ve parçalanmalar açan demagojilerden

ve karyerist kabadayılıklardan sakındırmak isteriz. Bu tehlikeli ipin üstünde oynanan

sosyalizm cambazlıklarında çabuk ün yapmak, kendince etkili olmak göğünüşleri kimseyi

aldatmamalıdır. Bir doktrin ve hareketin tarihinde beş on yıl en önemli basamak ta olabilir,

güme gitmiş boşuna pis debelenme de olabilir.

Hele elli yıllık çaba tarihçesi bulunan bir doktrine ve harekete, otuz kırk yıl sonra nasılsa

gelmiş katılmış olup da, eline bir örgütü veya bir organı geçirir geçirmez: "İşte ben zuhur

ettim!" yollu maşrık'ı âzamlaşmak, utanmazlığın, demogojinin, karyerizmin en aşağılık

hayvanlığıdır.

Gelin görün ki, 27 Mayıs önceleri yerin altında azçok sesi kısık geçmiş nice traji komik

Page 66: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

65

küçükburjuva soysuzlukları, 27 Mayıs'tan sonra, sokaklarımızı basan geriz suları açıktan

açığa ortalığı kapladı. Düşünce ve davranışları leş kokutuyor.

Sosyalizm herşeyden önce, alabildiğine objektif ve somut momentleri her an tersine

dönüp birbirine giren bir karmaşık sosyal sınıflar savaşının hareket kuralıdır. Bu hareket ve

savaş en modern anlamlı siyasi iktidar savaşı yapacak son kerteye dek bilinçli, son kerteye

dek tecrübeli, son kerteye dek namuslu bir ÖRGÜT içinde olursa olur. Olmazsa, ona ne

sosyalizmliği bir yakıştırma beyinsiz işgüzarlık yahut, mide bulandıracak kadar iğrenç ve

maskara gevezelik kesilir.

ÖRGÜT deyince: Üç aklıevvel kişinin, bir mülkiye âmirine pulsuz dilekçeyi dayaması

ile kuruluveren şey akla gelemez. Proletarya partisi: Bir zümrenin veya bir tabakanın, bir

makamdan esinlenivererek "Ol!" deyince oluveren, gelişi güzel tekerleme formüller alanı

değildir. Kendisinden önce o alanda atılmış bir tek adım bile varsa o, derinliğine ve

genişliğine benimsenip yaşanarak doğacak bir canlı organizmadır.

Darvinizme göre İnsan maymundan gelmiştir. Darvinden önce bunu İbni Haldun

yazmıştır. Bilimde, yâni olayların dilinde bile öyle uzun birikimler gerekir.

Hayatta maymun olmadan insan olmaya kalkışmış bír varlık düşünülebilir mi? Her

ülkede proletarya partisi de, eğer canlı bir varlıksa, o adı gerçekten almaya lâyıksa, bir el

çabukluğu mârifet hokkabazlığı veya provakasyon sahtekârlığı değilse, mutlak kendinden

önceki birikimi lâfla değil, yaşayarak benımsemek zorundadır.

Bizde en az anlaşılan doğru budur. Ve ne çekiyorsak, daha kötüsü Türkiye işçi sınıfına,

Türkiye halkına ne çektiriyorsak, hep o çok basit hakikati anlasak bile bir türlü namusluca,

vicdanlıca, insaflıca uygulamaya katlananamamaktan çekiyoruz ve çektiriyoruz.

Kendimiz çekmekte better olalım, boynumuz altımızda kalsın. Ama, şu Türkiye'nin acıklı

insanlarına çektirmekten ne zaman utanacağız?

Rahmetli Mehmet Akif, Türkiye insanlarını Allaha şikayet ederken şöyle demişti:

"Göster, Allahım, bu millet kurtulur bir mucize

Bir utanmak hissi ver gaaip hazinenden bize!"

Akif, "utanmak hissini" Türkiye burjuvazisinden beklemişti. Allah vermedi öyle bir

şey. Türkiye'yi resmen Amerika'ya üs ve sömürge yapıncaya dek utanmazlıkta devam etti

işveren sınıfımız. İşçı sınıfımız ağırbaşlı olduğu kadar çok alçak gönüllü, çok utangaç

özgücümüzdür. Gerçek sosyalizmde ancak işçi sınıfımızın düşünce-davranışı kural olabilir.

Öyleyse, o sınıf dışı sözde sosyalist utanmazlıklar nereden çıkıyor? İşçi sınıfımız içine

sokulmuş burjuva ve küçükburjuva eğilimlerinden.

Sosyalizmde utanmazlıktan kurtulmanın tek yolu, Türkiye işçi sınıfı denizine bütün

kayıkları batırarak girmektir. Türkiye proletarya partisinin tüm tarihi ve davranışı içinde uzun

çıraklık yıllarını adsız er olarak göğüsleyebilme yiğitliğini hiç kırpmadan göze almaktır.

Yoksa, derme çatma, çalma çırpma sözüm yabana "teori" maymunlukları,

göıülmemiş "ideoloji" ayrılıkları, özenenleri faşızmin balta girmemiş cöngül ormanında

avlanılacak hayvan olmaktan öteye götüremeyecektir.

O tip düşünce ve davranışlar "kişicil" gibi görünürler. Gerçekte, - eğer işveren sınıfının

kurnaz ajanları değilseler- tipik küçükburjuva denilen: Köylü, esnaf, aydın vb. antika çağ

kalıntısı tabaka ve zümrelerin döküntüleridirler. "Döküntüleri" sözcüğü üzerinde basa basa

duralım. Çünkü, işinde, gücünde, namuslu çalışkan köylü ve esnaf gibi aydın da azçok

Page 67: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

66

alçakgönüllü ve dürüst olmayı bilir.

Ancak, hangi (sınıf - tabaka - zümre)den olursa olsun: Kökünden ve işinden kopmuş

döküntü insan işçi sınıfı içinde ve yaratıcı üretimde erimedi mi paçavra proleter adaylığından

yakasını kurtaramaz. Artık öylesi için ambisyonun (külah kapma hırsının) sonu yoktur.

Sosyalizm denli en yüce insancıl eşitlik ve sonsuz kardeşlik alanında bile paçavra proleterin

hırsı yanındakini çelmeleyerek veya çiğneyerek artmaktadır. Bunun en küçükburjuvaca geçer

akçası, her ne olursa olsun: (otorite düşmantığı + otorite megolamanlığı)dır.

Aklınca "adam kandırmaktır".

Aman: Bin düşünüp, bin davranıp bir söyliyelim. Karyerizmin ezeli

maskesi demagojidir: Demagoji: Yalan yanlış lâfla, kuru kalabalığı ayartmaktır. Bu iki başlı

canavarın en az kurban bulduğu yer:Modern işçi sınıfı, özellikle "fabrika cehennemi"nin

ateşi içinde yana yana arınmış çalışanlar yığınıdır. Karyerizm ve Demagoji canavarının

başını kesmek için icat edilmiş tek giyotin: Proletarya partisidir. Proletarya partisinde,

kişi boynunu kıldan ince bilmiyen kimsenin sosyalizmi ağzına alması, bir suikast değilse,

affedilmez toyluk olur.

Page 68: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

67

Parti Ancak Kongre’den Doğabilir

Kıvılcım. çıktığı günden beri yapılan en yaygın eleştiri: "Gurupçu". "Yuvarcı" olmuştur. Bu

eleştiri, gerçekten, eleştirenlerin gurupçuluktan korkularını, dağınıklığa karşı gösterdikleri

hassasiyetlerini, partileşme arzularını göstermesi bakımından iyi dilekli ve sevindiricidir.

Fakat iyi dilek yetmez. En az anlaşılan konu: "Gu-rup" un ve "Gurupçuluğun" ne olduğudur.

Guruplar, tarihi bakımdan hareketin belli bir aşamasının var oluş biçimidir.

- Gurupçuluk ise, bu ilkel aşamayı ebedileştirmek, ilkelliği teorileştirmek eğilimleridir

denebilir.

Evet, Kıvılcım kendi sübjektif yargıları ne olursa olsun, objektif olarak, bir guruptur. Yalnız

şunu unutmayalım; Bize "gurupçu" diyenler de - fsteselerde, istemese-' lerde - kendi sübjektif

yargıları ne olursa olsun, objektif olarak gurupturlar.

Bu bakımdan, soyut olarak "haklı" gibi görünen "gu-rupçu" eleştirisi, canlı hayatta somut

olarak "gurupçulu-ğu ebedileştirme" yi göstermektedir.

Çünkü: Kıvılcım, daha ilk sayısında, bugünkü ilkellikten kurtulmanın ilk şartı olarak;

"İlkelliği bilince çıkarmak" gerektiğini yazmıştır. Yani bütün guruplara "bir gurup

olduklarını" bilince çıkarmaları gerektiğini göster-. miştir.

Demek ki, Kıvılcım bir "gurup" olmakla birlikte, "gu-rupçu" değildir. Kendini inkâra

yönelmiş, diyalektik zıttı-na atlömaya hazır bir "gurup" tur.

Açıkça görülmektedir ki, Kıvılcım'a gurupcu diyenler, 'henüz kendilerinin gurup olduklarını

bilince çıkarmış ve modern bir parti örgütleme savaşma canla, başla girmiş değillerdir.

Kıvılcım'a şöyle bir eleştiride yöneltilmektedir: "Peki, gurupcu olmadığınızı kabul edelim,

Vatan Partisi programını kabul edip, önererek, yine de kendi gurubunuzun görüşlerini öne

sürmüş, uzlaşmaz bir tutum takınmış ölmüyor musunuz? " Böyle bir soru sorulduğu zaman

tartışma bir üst dereceye yüselir.

İnandığımız görüşleri savunmamız, uzlaşmaz bir tutum için de olduğumuzu göstermez.

Devrimci bir uzlaşma, birlik ne gibi şartlarda olabilir?

Eleştiri, bir silâhtır. Eleştiri silahını toprağa gömerek yapılacak bir "uzlaşmaya", uzlaşma

denemez, ancak teslimiyet denebilir. Uzlaşma, azcok eşit şartlarda, ddnk silahlarla yapılabilir

ise sağlıklı olur. Taraflardan birinin silahını teslim etmesi, öbürüne esir olması demektir. ;

Mertce eleştiri, sağlıklı bir birliğin kaçınılmaz şartıdır. Bir gurubu, bir'eğilimi eleştirmek

onunla ortak noktalar aranmayacağı, uzlaşma, birleşme yapılmayacağı anlatırıma gelmez.

Programımızı bu anlayışla önerdik. Ama yanlış anlamalar oldu. Anlatamadıysak; hata

bizdedir. Program

(önererek, "Biz hemencecik bir parti kuracağız, işte program, gelen gelir, geSmeyen gelmez"

demiyoruz. İnancımız odur ki: Bir Parti Ancak, Sosyalistler Arası Bir Kongreden Doğabilir.

Böyle bir kongreye, (İsim önemli değil, Konferans veya Kurultay da denebilir) Partileşme

gereğini kabul eden, Kongre'nin alacağı kararlara uymayı kabul eden; bütün guruplar,

eğilimler, mahalli devrimciler vs. katılmalıdır.

Program önererek, şimdiden Kongre'ye hazırlık olmak üzere bir program ve tüzük

tartışmasının başlamasını, görüşlerin olgunlaşmasını, belli bir biçim kazanmasını istiyoruz.

Page 69: Demir Kucukaydin - Kivilcim dava Savunmasi (Duzeltmeler Eksik) - V-2

68

Elbette inandığımız programı savunacağız, yanlışlarını gördüğümüz programları eleştireceğiz.

Ama, inandığımızı açıkça savunmak, yanlışları mertçe eleştirmek birleşme olmaz anlamına

gelemez. Sağlıklı birleşmenin, en gerekli şartı, bu olabilir. Şu parolayı aynen benimsiyoruz:

"İLKELERDE SAVAŞ - DEVRİMCİ KARDEŞLİK"

Şimdi, böyle bir Kongre nasıl örgütlenebilir? Bu konudaki görüşlerimizi, yine bütün

sosyalistlerin eleştirisine sunuyoruz.

1 - Partileşmeyi ve Parti'nin ancak bir Kongre'-den doğacağını kabul eden eğilimlerin,

yuvarların katılacağı bir "Kongre Hazırlık Komisyonu" kurulmalıdır. İsim önemli değil, Daha

başka bir ad da bulunabilir. Bu "Kongre Hazırlık Komisyonu":

2 - Yuvarlar ve eğilimler arasındaki pratik ilişkileri ve temasları yürütmelidir.

3 - Kongrenin ne gibi ölçülere göre, hangi kontenjanlarla toplanacağını tesbit etmelidir.

4 - Kongre'nin bütün diğer pratik işlerini kotarma-lıdır.

Biçim veya taslak olarak şimdilik bunu öneriyoruz-Yanlışları, eksikleri elbette olacaktır.

Tartışılmalıdır.

Kongre'nin zamanı konusunda ise önemli olarak göze batan iki esas görünüyor.

a) Affın çıkması, böylece içerdeki ve dışardaki arkadaşların da böyle bir Kongreye'

katılmasının sağlanması beklenebilir.

b) Pratik hazırlıkların kotarılması.

Şimdilik akla gelenler bunlar. Yarın değişen şartlarda, yeni biçimler, yeni ölçüler gelebilir.

Şuna inanıyoruz ki: Kongre toparlanmadan, yada alel-usul toparlanacak bir Kongreyle

kurulacak "parti" sosyalist hareketimizin bu ilkelliğine son veremez. Her gurubun kendi

başına kuracağı "parti" lere kapı açmış ve haklılık kazandırmış olur.

KIVILCIM