hemŞİrelİk ve İnovasyon...hemŞİrelİk ve İnovasyon 7 yoĞun bakim Ünİtelerİnde etİk...

402
1

Upload: others

Post on 04-Mar-2020

45 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

EditörProf. Dr. Ümran SEVİL

Dr. Özlem DEMİREL BOZKURT

HEMŞİRELİK ve İNOVASYON

EditörlerProf. Dr. Ümran SEVİLDr. Özlem DEMİREL BOZKURT

Güven Plus Grup A.Ş. Yayınları: 19/20181.Baskı: Aralık 2018

Yayıncı Sertifika No: 36934

ISBN: 978-605-81042-4-2

Güven Plus Grup A.Ş. YayınlarıBu kitabının her türlü yayın hakkı GÜVEN PLUS GRUP DANIŞMANLIK A.Ş. “GÜVEN YAYINLARI”’na aittir. Yayınevinin yazılı izni olmadan, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayını, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Bu kitap elektronik PDF formunda hazırlanmış ve internet üzerinden okuyucularına ulaştırılmıştır. Kitap herhangi bir bedel “maddi ve manevi” değer karşılığında satılamaz. Kitap ücretsiz olup parasal bir değer taşımaz. Kitapta kullanılan şekil, grafik, resim, tablo v.b. görsellerin telifleri; telif hakları kanunu yükümlülükleri ile maddi ve manevi her türlü sorumluluk ilgili bölüm yazarlarına ait olup, kitap editörleri, düzenleyiciler, Güven Plus Grup Danışmanlık A.Ş. ve yayın evimiz hiçbir koşul ve şartlarda yükümlülük kabul etmez ve ilgili kişiler sorumluluk altına alınamaz, hukuki bir yaptırım uygulanamaz. Kitapta bölümü bulunan tüm yazarlar bu koşul ve şartları peşinen kabul etmiştir. Bu konuda Güven Plus Grup Danışmanlık bünyesinde hazırlanan ve yayınlan bu eser ISO: 10002:2014- 14001:2004-9001:2008-18001:2007 belgelerine sahiptir. Bu eser TPE “Türk Patent Enstitüsü” tarafından 2016/73332 tescil numarası ile markalı bir eserdir. Belirtilen koşul ve şartların, uyarı ve taleplerin dışında hareket eden/edenler hakkında her türlü hukuki haklarımızı maddi ve manevi açıdan Güven Plus Grup Danışmanlık A.Ş. ve Güven Yayıncılık olarak saklı tutarız. Herhangi bir olumsuzluk karşısında yetkili mahkemeler şirket ve yayınevi merkezimizin bulunduğu yerdeki mahkemelerdir.

***BU KİTAP ELEKTRONİK KİTAP OLUP ULUSAL VE ULUSLARARASI KÜTÜPHANELER TARAFINDAN TARANMAKTADIR.

Metin ve Dil EditörüDr. Gökşen ARAS

Kapak TasarımıDoç. Dr. Pelin AVŞAR KARABAŞ

Sayfa DüzeniBurhan MADEN

Baskı-Cilt:GÜVEN PLUS GRUP DANIŞMANLIK A.Ş. YAYINLARI®Kayaşehir Mah. Başakşehir Emlak Konutları, Evliya Çelebi Cad. 1/A D Blok K4 D29 Başakşehir İstanbul Tel: +902128014061-62 Fax:+902128014063 Mobile:+9053331447861

GÜVEN PLUS GRUP DANIŞMANLIK A.Ş. YAYINLARI®Kayaşehir Mah. Başakşehir Emlak Konutları, Evliya Çelebi Cad. 1/A D Blok K4 D29 Başakşehir İstanbul Tel: [email protected]

3

İçindekiler

İNOVASYON ÖZELLİKLERİ VE İNOVASYON STRATEJİSİ .................... 12GİRİŞ ..................................................................................................................... 12İNOVASYON ...................................................................................................... 13HEMŞİRELİKTE İNOVASYONUN ÇERÇEVESİ .......................................... 13İNOVASYONUN ÖZELLİKLERİ ..................................................................... 14Iraksak Düşünme/Farklı Düşünme ................................................................... 15İNOVASYON STRATEJİSİ ................................................................................ 19SONUÇ ................................................................................................................. 20KAYNAKÇA ......................................................................................................... 20

SAĞLIK HİZMETLERİNDE İNOVASYON VE HEMŞİRELİK ................... 23GİRİŞ ..................................................................................................................... 23İNOVASYON ÇEŞİTLERİ .................................................................................. 24İNOVASYON AVANTAJLARI .......................................................................... 25İNOVASYON ve HEMŞİRELİK ........................................................................ 32SONUÇ ................................................................................................................. 35KAYNAKLAR ...................................................................................................... 35

HEMŞİRELERDE İNOVATİF RUHU UYANDIRMA .................................. 38GİRİŞ ..................................................................................................................... 39İNOVASYONUN TANIMI ................................................................................ 39İNOVATİF DAVRANIŞIN ANAHTAR ÖZELLİKLERİ ................................ 41İNOVATİF DAVRANIŞIN ÖNCÜLERİ ve SONUÇLARI ............................ 42 İNOVASYONUN TARİHÇESİ ......................................................................... 43

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

4

İNOVASYONUN ÖNEMİ ................................................................................. 44İNOVASYON ve HEMŞİRELİK ........................................................................ 44KAYNAKLAR ...................................................................................................... 49

HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE İNOVASYON YAKLAŞIMI ......................... 53GİRİŞ ..................................................................................................................... 53İNOVASYON NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR? .............................................. 54SAĞLIKTA İNOVASYON ve ÖNEMİ .............................................................. 56HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE İNOVASYON YAKLAŞIMI ........................... 59SONUÇ ................................................................................................................ 65KAYNAKÇA ......................................................................................................... 66

İNOVASYONUN HEMŞİRELİK MÜFREDATINA ENTEGRASYONU ...... 70GİRİŞ .................................................................................................................... 70HEMŞİRELİKTE İNOVASYONUN ÖNEMİ .................................................. 72İNOVASYONUN HEMŞİRELİK EĞİTİMİNE ENTEGRASYONU ............ 74SONUÇ ................................................................................................................ 77KAYNAKÇA ......................................................................................................... 78

FOTOSES TEKNİĞİ İLE NİTEL HEMŞİRELİK ARAŞTIRMALARINDA YENİLİKÇİ BİR YAKLAŞIM ........................................................................ 83

GİRİŞ ..................................................................................................................... 83YAŞAM DENEYİMİ ARAŞTIRMALARI ........................................................ 84FOTOSES NEDİR? .............................................................................................. 85FOTOSES TEKNİĞİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ ........................................... 85FOTOSES TEKNİĞİNİN AMACI .................................................................... 87KATILIMCI EYLEM ARAŞTIRMALARINDA FOTOSES TEKNİĞİNİN YERİ ve ÖNEMİ .................................................................................................. 88FOTOSES TEKNİĞİNİN UYGULAMASI ...................................................... 90FOTOSES TEKNİĞİNİN KULLANILDIĞI ARAŞTIRMA ÖRNEKLERİ.. 93TEKNİĞİN ETİK BOYUTU ve SINIRLILIKLARI ......................................... 99HEMŞİRELİKTE NİTEL ARAŞTIRMALARA KISA BİR BAKIŞ .............. 100SONUÇ ............................................................................................................... 101KAYNAKÇA ....................................................................................................... 102

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

5

SAĞLIK ALANINDAKİ GELİŞMELERİN IŞIĞINDA BÜYÜK VERİ ve HEMŞİRELİK .............................................................................................. 105

GİRİŞ .................................................................................................................. 106BÜYÜK VERİ .................................................................................................... 106SAĞLIK HİZMETLERİNDE BÜYÜK VERİ ................................................. 107HEMŞİRELİK ve BÜYÜK VERİ .................................................................... 108SONUÇ ............................................................................................................... 109KAYNAKÇA ....................................................................................................... 109

SAĞLIK ÇALIŞANLARIN İŞ GÜVENLİĞİ VE SAĞLIK İNOVASYONU 111GİRİŞ ................................................................................................................... 112SAĞLIK ÇALIŞANLARIN İŞ GÜVENLİĞİ .................................................. 113İNOVASYON KAVRAMI ................................................................................. 115İNOVASYON SÜRECİ ..................................................................................... 116SAĞLIK HİZMETLERİNDE İNOVASYON .................................................. 118İŞ GÜVENLİĞİ VE SAĞLIK İNOVASYONU İLİŞKİSİ .............................. 120SAĞLIK ÇALIŞANLARIN İŞ GÜVENLİĞİ ve SAĞLIK İNOVASYONU İLE İLGİLİ BAZI ÖRNEKLER ............................................................................... 121SONUÇ ............................................................................................................... 122KAYNAKÇA ....................................................................................................... 123

SAĞLIK BAKIMIYLA İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLARININ KONTROLÜ ve HEMŞİRELERİN ÖNEMİ ........................................................................... 127

GİRİŞ ................................................................................................................... 127SAĞLIK BAKIMIYLA İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLARIN KONTROLÜ ..... 128 ENFEKSİYON KONTROL PROGRAMLARININ ORGANİZASYONU 135GELECEKTE BEKLEYEN ZORLUKLAR ..................................................... 136SAĞLIK BAKIMIYLA İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLARININ KONTROLÜNDE HEMŞİRELERİN ROLÜ ................................................. 137SONUÇ ............................................................................................................... 137KAYNAKÇA ....................................................................................................... 138

SAĞLIK KURULUŞLARINDA OLUŞAN ATIKLARIN KONTROLÜ ve ENFEKSİYON KONTROL HEMŞİRELERİNİN ÖNEMİ .......................... 140

GİRİŞ ................................................................................................................... 140SAĞLIK KURULUŞLARINDA OLUŞAN ATIKLAR ................................. 141

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

6

ATIK BERTARAF YÖNETİMİ ........................................................................ 142SONUÇ ............................................................................................................... 146KAYNAKÇA ....................................................................................................... 146

HEMŞİRELİK BAKIMINDA TEKNOLOJİ KULLANIMI ......................... 148GİRİŞ ................................................................................................................... 149TEKNOLOJİNİN HEMŞİRELİK BAKIMINDAKİ YERİ ............................ 150HEMŞİRELİK BAKIMINDA KULLANILAN TEKNOLOJİNİN YARARLARI ve ZARARLARI ......................................................................... 157SONUÇ ............................................................................................................... 161KAYNAKÇA ....................................................................................................... 163

YENİDOĞAN HEMŞİRELİĞİNDE İNOVATİF YAKLAŞIMLAR ............ 167GİRİŞ ................................................................................................................... 167SONUÇ ............................................................................................................... 177KAYNAKÇA ....................................................................................................... 177

JİNEKOLOJİDE ROBOTİK CERRAHİNİN KULLANIMI ....................... 181GİRİŞ ................................................................................................................... 181ROBOTİK CERRAHİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ ...................................... 182ROBOTİK CERRAHİ KULLANIM ALANLARI ........................................ 184ROBOTİK CERRAHİNİN OLUMLU ve OLUMSUZ YANLARI ............... 189SONUÇ ............................................................................................................... 190KAYNAKÇA ...................................................................................................... 191

AİLE PLANLAMASINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR .............................. 195GİRİŞ ................................................................................................................... 195AİLE PLANLAMASINDA DÜNDEN BUGÜNE ......................................... 196ETKİN AİLE PLANLAMASI YÖNTEMLERİ ve YENİLİKLER ................ 197SONUÇ ............................................................................................................... 205KAYNAKÇA ....................................................................................................... 205

YOĞUN BAKIM TEDAVİ VE BAKIM UYGULAMALARINDA YENİ ETİK YAKLAŞIMLAR .......................................................................................... 209

GİRİŞ ................................................................................................................... 210YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİ ve TEDAVİ BAKIM SÜREÇLERİ ............. 210ETİK .................................................................................................................... 211

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

7

YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE ETİK SORUNLAR ve ÇÖZÜMLERİ ..................................................................................................... 211YOĞUN BAKIMDA RESÜSİTE ETMEME KARARI ................................. 212YOĞUN BAKIMDA TEDAVİYİ BAŞLATMAMA ve SONA ERDİRME . 213YOĞUN BAKIMDA AYDINLATMA ONAM BİLGİLENDİRME YETERLİLİK BİLGİLENDİRİLME BİLGİLENDİRİLMEME SEÇİM ...... 214YOĞUN BAKIMDA MAHREMİYET SORUNLARI .................................. 215YOĞUN BAKIMDA ADALET SORUNLARI .............................................. 216YOĞUN BAKIMDA ÖTANAZİ ..................................................................... 216YOĞUN BAKIMDA BEYİN ÖLÜMÜ ........................................................... 217YOĞUN BAKIMDA ORGAN DONÖRÜ OLMA ÖNERİSİ ...................... 219YOĞUN BAKIMDA ETİK İLİŞKİ ................................................................. 220SONUÇ ............................................................................................................... 220KAYNAKÇA ....................................................................................................... 221

YATAĞA BAĞIMLI HASTALARIN BİREYSEL HİJYENİNİN SAĞLANMASINDA YENİLİK ................................................................... 223

GİRİŞ ................................................................................................................... 224HASTA BANYOSU ........................................................................................... 224BANYO UYGULAMASINI BAĞIMSIZ BİR ŞEKİLDE YAPAMAYAN BİREYLER ÜZERİNE ETKİLERİ ................................................................... 225BANYO UYGULAMASININ HEMŞİRELER/BAKIM VERİCİLER ÜZERİNE ETKİLERİ ........................................................................................ 226LİTERATÜRDE YER ALAN GÜNCEL BANYO UYGULAMALARI ...... 227MEVCUT YATAK BANYO UYGULAMALARININ DEZAVANTAJLARI ....230YATAĞA BAĞIMLI HASTALARIN BİREYSEL HİJYENİNİN SAĞLANMASINDA YENİLİKLER ............................................................... 231SONUÇ ............................................................................................................... 233KAYNAKLAR .................................................................................................... 233

YARA BAKIMI VE İNNOVATİF YARA BAKIM ÜRÜNLERİ................... 236GİRİŞ ................................................................................................................... 236YARA TANIMI ve YARA İYİLEŞME SÜRECİ ............................................ 237YARA BAKIMI ve YARA YÖNETİMİ ........................................................... 239YARA BAKIMINDA KULLANILAN ÜRÜNLER ........................................ 245

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

8

TÜRK YARA BAKIMI ÜRÜNLERİ SINIFLANDIRMA ve KODLAMA SİSTEMİ (TYBÜKS) ......................................................................................... 247PASİF YARA BAKIM ÜRÜNLERİ ................................................................. 249YARA ÖRTÜLERİ ve YARA BAKIM YARDIMCILARI ............................. 250ABSORBE EDİCİ(EKSUDA EMİCİ ÜRÜNLER) ......................................... 251HİDROJELLER .................................................................................................. 253ANTİMİKROBİYAL ÖRTÜLER ..................................................................... 254KATKI MADDESİ İÇERENLER .................................................................... 255DERİ EŞDEĞERLERİ ....................................................................................... 259KOMPRESYON BANDAJLARI ...................................................................... 260TOPİKAL NEGATİF BASINÇ ........................................................................ 261SONUÇ .............................................................................................................. 271KAYNAKLAR .................................................................................................... 272

BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİNDE GÜNCEL YAKLAŞIM; BAKIM PAKETİ YAKLAŞIMI .................................................................... 280

GİRİŞ ................................................................................................................... 280BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİ .............................................................. 282BAKIM PAKETİ YAKLAŞIMI ......................................................................... 287BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİNDE BAKIM PAKETİ YAKLAŞIMI ....................................................................................................... 289BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİNDE BAKIM PAKETİNİN KULLANIMIYLA İLGİLİ LİTERATÜR İNCELEMESİ .............................. 292SONUÇ .............................................................................................................. 297KAYNAKÇA ....................................................................................................... 298

YAŞLILIKTA KULLANILAN SAĞLIK İLE İLGİLİ GERONTEKNOLOJİK ÜRÜNLERDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR ................................................. 303

GİRİŞ ................................................................................................................... 304YAŞLILAR TARAFINDAN TEKNOLOJİNİN BENİMSENMESİ ............. 307YAŞLILAR TARAFINDAN TEKNOLOJİK YENİLİKLERİN KABULÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER .............................................................................. 308YAŞLILARIN TEKNOLOJİYİ KULLANMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER ..................................................................................................... 308YAŞLILIK ve TIP TEKNOLOJİSİ .................................................................... 309SONUÇ ............................................................................................................... 314

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

9

KAYNAKLAR .................................................................................................... 315

YAŞLILIKTA SARKOPENİ VE DİNAPENİ ............................................... 319GİRİŞ ................................................................................................................... 319BAŞARILI YAŞLANMA ................................................................................... 319SARKOPENİ ...................................................................................................... 320DİNAPENİ ......................................................................................................... 327SONUÇ ............................................................................................................... 328KAYNAKÇA ....................................................................................................... 329

KANSERLİ BİREYLERDE SEMPTOM YÖNETİMİNDE İNTEGRATİF BİR UYGULAMA: MÜZİK TERAPİ .................................. 332

GİRİŞ .................................................................................................................. 332KANSERLİ BİREYLERDE GÖRÜLEN SEMPTOMLAR ve MÜZİK ........ 333MÜZİK TERAPİSİNİN TARİHÇESİ ............................................................. 334MÜZİĞİN FİZYOLOJİK ETKİSİ .................................................................... 336SONUÇ .............................................................................................................. 343KAYNAKÇA ....................................................................................................... 343

KANSERLİ BİREYLERDE YORGUNLUK YÖNETİMİ VE İNTEGRATİF UYGULAMALAR ............................................................... 349

GİRİŞ .................................................................................................................. 349KANSERDE YORGUNLUK ............................................................................ 350YORGUNLUĞUN ÖLÇÜMÜ ve DEĞERLENDİRİLMESİ ........................ 354YORGUNLUK YÖNETİMİNDE FARMAKALOJIK YÖNTEMLER......... 355YORGUNLUK YÖNETİMİNDE FARMAKALOJIK OLMAYAN YÖNTEMLER .................................................................................................... 355YORGUNLUK YÖNETİMİNDE İNTEGRATİF UYGULAMALAR......... 357SONUÇ .............................................................................................................. 361KAYNAKÇA ....................................................................................................... 361

TIPTA TEDAVİ AMAÇLI MELATONİN KULLANIMINDAKİ İNOVATİF GELİŞMELER ........................................................................... 368

GİRİŞ ................................................................................................................... 369PERİFERİK SİNİR REJENARASYONU ve MELATONİN ......................... 371İNFERTİLİTE ve MELATONİN ..................................................................... 375MELATONİN ve DİYABETİK KARDİYOMİYOPATİ ................................ 379

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

10

SONUÇ ............................................................................................................... 383KAYNAKLAR .................................................................................................... 384

SAĞLIK TURİZMİNİN GELİŞİMİ: HEMŞİRELİK ve İNOVASYON ...... 390GİRİŞ .................................................................................................................. 391SAĞLIK TURİZMİ ............................................................................................ 391TÜRKİYE’DE SAĞLIK TURİZMİNİN DURUMU ve ÖNEMİ ................. 393SAĞLIK TURİZMİNDE İLETİŞİMİN ÖNEMİ ............................................ 396SAĞLIK TURİZMİNDE İNOVASYON ve BİLİŞİMİN YERİ, ÖNEMİ .... 397 SAĞLIK TURİZMİNDE HEMŞİRENİN ROLÜ .......................................... 398SONUÇ .............................................................................................................. 398KAYNAKÇA ....................................................................................................... 399

11

Değerli Bilim İnsanları ve Okuyucular; Her geçen gün teknolojiye yönelik duyulan ihtiyaçlar ve buna para-

lel olarak gelişen bireysel talepler artmaktadır. Ortaya çıkan bu taleplere en hızlı ve güvenilir şeklide cevap verebilmek önem arz etmektedir.

Sağlık kurumlarında ve sağlık alanında ortaya çıkan bu taleplerin başında, ürün, hizmet, üretim yönetimi, teknolojik hız, laboratuvar hiz-metleri, kayıt ve e- sistem hizmetleri, internet ve teknoloji kullanımına ilişkin daha birçok farklı alandan ürün çeşidini saymak mümkündür.

Son yıllarda ortaya çıkan sağlık turizmi ve buna yönelik olarak su-nulan sağlık hizmetleri de sürekli kendini geliştirmek ve yenilemek zo-rundadır. Bu nedenle inovasyon odaklı çalışmalar, hizmetler, ürünler ve stratejiler üzerine yapılan başta bilimsel çalışmalar olmak üzere kurum-sal ve bireysel alandaki çalışmalar önemli olmaktadır.

Bu kitabımızda sağlık ve sağlık alanı ile ortak çalışan diğer bilim dallarının invosyon alanında çalışan bilim insanlarının makalelerine yer verilmiştir. Emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür eder yararlı olmasını dileriz.

Prof. Dr. Ümran SEVİLDr. Özlem DEMİREL BOZKURT

2018-İZMİR

,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

12

İNOVASYON ÖZELLİKLERİ VE İNOVASYON STRATEJİSİ

Şeyda CANYalova Üniversitesi, Termal Meslek Yüksek Okulu, Yalova / Türkiye

Öz: İnovasyon, tüm alanlarda yeniliğin üretimi, kullanımı ve özümsenme-sidir. Sağlık alanında inovasyon sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi ve daha kaliteli hasta bakımı gibi uygulanabilir ve başarılabilir bir sonuca dö-nüştürülme sürecidir. Hemşirelik eğitiminde, yönetim ve uygulama alanlarında inovasyon süreci ile ilgili olarak bilinçli bir farkındalık geliştirilmesi ve bunun inovasyon stratejilerine yansıtılması hayati öneme sahiptir. İnovasyon süreci kısa soluklu değil aksine sürekli yinelenen bir süreçtir. Bu doğrultuda bu süreci etkile-yen bireysel ve kurumsal özelliklerin ve bunları yönlendiren inovasyon stratejisi-nin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü inovasyonun karakteri ve inovasyon sürecini etkileyen olumlu ya da olumsuz faktörler bilindiği takdirde inovasyon süreci ve sonucu yönlendirebilir. Yenilenme süreci ve bu sürecin sonunda katma bir değer yaratabilmek için herkesten farklı bakabilmek, farklı bakış açıları ile yeni düşün-celeri üretebilmek, yeni fırsatlar yaratmak ve riskli durumlar ile başa çıkabilmek, yenilikçi fikirleri engelleyen sınırların farkında olmak gibi inovasyonun temel özelliklerinin bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışmanın amacı, hemşirelik uy-gulamalarında problemlere çözüm oluşturma ve kalitenin artırılması gibi gerek-lilikleri yerine getirmek amacıyla benimsenmesi gereken inovatif yaklaşımların özelliklerine ve inovasyon stratejisinin önemine dikkat çekmektir.

GİRİŞ

Hızla değişen ve gelişen sağlık ortamında hemşirelerin inovasyon sürecin-de aktif olarak yer almaları önemli bir gerekliliktir. Sağlık ve hastalık ile ilgili

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

13

problemlere bilimsel çözümler oluşturulmasında, bakımın kalitesinin artırıl-masında inovasyon sürecinin ve yenilikçi yaklaşımların kullanılmasına ihtiyaç vardır. İnovasyon sürecinin ve inovatif yaklaşımların rehber olarak benimsene bilmesi için ise bu yaklaşımlara ait özelliklerin bilinmesi gerekmektedir

Bireylerin; farklılıklar üzerine odaklanmasını sağlayarak farklı düşüncele-rin üretilmesi ve geliştirilmesini sağlamak, fırsatları yakalayabilmek, riskli du-rumlar ile başa çıkabilmek, inovasyona giden yolun bir parçası olarak güven ortamı sağlayabilmek, düşüncelerini sınırlayan inanışları aşabilmek, inovasyon sürecinin özelliklerini bilme ve bunu uygulamaya aktarabilmek ile mümkün-dür. İnovasyon sürecinin başarısı; inovasyonun özelliklerini bilerek inovatif stratejilerin geliştirilmesi ve uzun vadede uygulamaya yansıtılmasına bağlıdır. Hemşirelik uygulamalarında gereklilikleri karşılayabilmek, inovasyon stratejisi bilincine ve inovatif özelliklere sahip olarak akılcı eylemler gerçekleştirmek ile mümkün olabilecektir.

İNOVASYON

Literatürde inovasyon kavramının farklı tanımları bulunmaktadır. Merriam Webster sözlüğüne göre inovasyon, yeni bir fikir, araç veya yöntem sunma eyle-mini ya da sürecini ifade eder (Merriam-Webster, 2018). Türk Dil Kurumu’da ye-nileşim olarak ifade edilen inovasyon, değişen koşullara uyabilmek için toplum-sal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması, yenilik şeklinde tanımlanmaktadır (TDK, 2018). İnovasyon yeni bir yöntem ya da uygulama aracı olarak ifade edilir (Mcsherry & Douglas, 2011:166).

Yaratıcılık ise bir süreç ve bu sürecinin sonunda ortaya yeni bir ürün koyma alarak tanımlanabilir (Aktamış ve Ergin 2007). Yaratıcılık bireysel bir süreçtir ve yaratıcılığın açığa çıkarılmasında kalıplaşmış bakış açılarından uzaklaşarak farklı bakabilmek gerekir (Dolgun ve Erdoğan 2012). Yaratıcı fikirler inovasyon sürecinin merkezindedir, ancak fikirler tek başına yetersizdir (Brysiewicz et all., 2015:41). İnovasyon, ürün, metot veya hizmet gibi konularda yeni fikirleri de-ğer yaratan çıktılara dönüştürme sürecidir (Dil ve ark. 2012:1219).

HEMŞİRELİKTE İNOVASYONUN ÇERÇEVESİ

İnovasyon uygulamalarında, sağlanan bakımın kalitesini arttırmak, hasta güvenliğini sağlamak ve sağlık bakım maliyetlerini düşürmek önemlidir (Bry-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

14

siewicz et all., 2015:42). Hemşirelikte inovasyon kavramı, yeni yaklaşımların, teknolojilerin ve çalışma biçimlerinin geliştirildiği bir süreç olarak açıklanmak-tadır (Dil ve ark. 2012:1219). Hemşirelikte inovasyon, hemşirelerin bilgi ve be-cerileri ile eski düşünce ve uygulama biçimlerini değiştirerek hemşirelik uygu-lamalarının ve yeni yaklaşımların geliştirilmesidir (Brysiewicz et all., 2015:42). Hemşirelik inovasyonu, sağlık sistemlerinin ilerlemesi için temel bir kaynaktır (Joseph, 2015:178).

Hemşirelik alanındaki inovatif uygulamalar, hastaların hastanede kalış süresini kısaltmakta, ağrı ve konfor seviyelerini etkileyerek yaşam kalitelerini olumlu etkilemekte, uygulamaların etkililiğini arttırarak iyileşme ve rehabili-tasyon sürecini hızlandırmakta, verimliliğin ve karlılığın gelişmesine de yol aç-maktadır (Kartal ve Kantek, 2018:59).

Hızla gelişen ve değişen koşullar altında hemşireler, bakımın kalitesini artırmada, problemlere bilimsel çözüm yolu bulmada ve değişen teknolojiye uyum sağlayarak öncü olmada inovatif yaklaşımları benimsemelidir (Şen ve ark., 2013:7). Hemşireler, inovasyon süreçlerini etkileyen faktörleri ve özellik-lerin farkında olarak, bu özellikleri ortaya koyabilmek amacıyla gerekli sorum-lulukları yerine getirmelidir.

İNOVASYONUN ÖZELLİKLERİ

İnovasyonun ve inovasyon ortamının özellikleri nedir sorusu önemli bir sorudur. Çünkü inovasyon sürecini ve inovasyon derecesini etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır (Brysiewicz et all., 2015:41). Etkileyen faktörlerin ya da özelliklerin ortaya konulması ise inovasyon sürecinin amaçlar doğrultusunda yönlendirilebilmesi için temel bir gerekliliktir.

Cianelli ve arkadaşlarının (2016), inovasyonun yol haritası ve hemşireler için rehber isimli çalışmalarında inovasyonun özelliklerini, ıraksal düşünme, risk alma, hata/başarısızlık toleransı, esneklik, özerklik ve özgürlük olarak be-lirtmişlerdir. İnovatif birey ya da kurumların sahip olması gereken özellikler inovasyon sürecini ve sonucunu doğrudan belirlemektedir. Bu nedenle inovas-yon özellikleri ile ilgili bilinçli bir farkındalık geliştirilmesi ve bunun inovasyon stratejilerine yansıtılması hayati öneme sahiptir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

15

Iraksak Düşünme/Farklı Düşünme

Iraksak düşünme olarak literatüre geçen “Divergent Thinking” değişik se-çeneklerin gözden geçirilmesi, bu seçeneklerin birleştirilmesi ve yeni/özgün dü-şüncelerin yaratılmasını içermektedir (Coşkun, 2005:27). Iraksak düşünme, ya-ratıcı düşünme ve yeni fikirlerin üretim sürecinde önemli bir bileşendir ve aynı zamanda bir probleme çözüm olabilecek çeşitli fikirler üretebilme yeteneğidir (Kadayıfçı, 2008:4). Yakınsak düşünme ise bir problemin olası cevapları arasın-da akla en makul ve doğru geleni bulabilme yeteneği olarak tanımlanır (Kada-yıfçı, 2008:21). Iraksak düşünme yaratıcılığın ve inovasyonun tüm aşamalarını başlatan, harekete geçiren kritik bir süreçtir ve değişim için gereklidir. Iraksak düşünme yaratıcılık ve inovasyon için ön koşuldur (Cianelli et all. 2016:6).

Bir probleme çözüm oluşturulmasında, problemin, farklı açılardan ele alı-narak çeşitli fikirlerin üretilmesi, probleme çözüm yolu bulunmasında önemli bir gerekliliktir (Kadayıfçı, 2008:4). Iraksak düşünme bireyleri, yakınsak dü-şünme yöntemine göre daha fazla farklılıklar üzerine odaklanmaya yönlendirir. Bireylerin, farklılıklar üzerine odaklanmasını sağlayarak farklı düşüncelerin üretilmesi ve geliştirilmesini sağlar (Coşkun, 2005:28). Yaratıcı ve yeni düşün-celer ıraksak düşünmenin bir sonucudur. Çünkü ilk bakışta ilişkisiz gibi gözü-ken düşünceler arasında, ilişkiler kurma sonucu yeni özgün bir senteze varılarak yeni ve yaratıcı fikirler açığa çıkar (Kadayıfçı, 2008:21). Iraksal düşünme süreci doğrusal bir özellik göstermez (Cianelli et all. 2016:6).

Bireylerin bir problem ile karşılaştığında farklı düşünebilmesi ve farklı bir bakış açısı ile bakabilmesi için eğitimde ıraksak düşünme etkinliklerine yer ve-rilmelidir (Blakeney, 2009). Eğitimde, ıraksak düşünmeyi desteklemek amacıyla “Nasıl olabilir?”, “Eğer… olsaydı, nasıl olurdu?”, “… bazı önemli sonuçları neler-dir?” ve “… oluşturabilir misin?” gibi tahmin, hipotez üretme, sonuç çıkarma ve yeniden yapılandırma sağlayan soru şekilleri kullanılabilir (Kadayıfçı, 2008:32).

Hemşirelik eğitimlerinde, ıraksak düşünme yöntemi yerine yakınsak dü-şünme yöntemlerine eğilim, inovasyon önünde engel oluşturmaktadır. Hemşire-ler, hemşirelik öğrencileri ve diğer sağlık çalışanları arasında ıraksak ve farklı düşünme yöntemlerine değer vermek ve cesaretlendirmek inovasyon sürecini olumlu etkileyecektir (Cianelli et all. 2016:6).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

16

Risk Alma

Iraksak düşünme, uygulama alanında riskli görünen fikirler üretebilir (Ci-anelli et all. 2016:7). Risk alma, bir şey üretme isteği ve bireylerin başarıya ulaşabilmesi için gerekli bir unsurdur (Kalkan ve ark., 2010:1655). Risk, belirli bir zaman aralığında, hedeflenen sonuca ulaşamama, kayba ya da zarara uğrama olasılığı ve bu olasılığın yaratacağı olumsuz etkinin şiddetidir (Erdoğan ve Ör-gün 2011:176). Basitçe söylemek gerekirse, risk almak, bir hedefe ulaşmak için, risk içeren bir davranışa girmektir. Bu bağlamda davranış, mevcut uygulamalar-dan tamamen yeni ve farklı bir şey denemekten ibarettir (Cianelli et all. 2016:7). Yenilik başlı başına risk almak demektir ve risk almak yeniliğin ana unsurudur (İrmiş ve Özdemir, 2011:155).

Tüm inovasyon uygulamaları başarı ile sonuçlanmaz bazen yeni sorunlara bile yol açabilir (Kalkan ve ark., 2010:1655). Bu nedenle sağlık sektöründe, risk genellikle olumsuz bir terim olarak görülmekte ve risk alma davranışı şiddetle tavsiye edilmemekte ve engellenmektedir (Cianelli et all. 2016:7). Ancak ino-vasyonun ön şartının belli bir dereceye kadar risk almak ve fırsatları yakalamak olduğu unutulmamalıdır (Kalkan ve ark., 2010:1655).

Hemşirelerin klinik çalışmalarında ve inovasyon uygulamalarında başarılı olmalarını sağlayacak risk alma ve riskli durumlarla baş edebilme yetenekleri-nin kazanılması oldukça önemlidir (Taşkın Yılmaz ve ark. 2014:148). Liderlerin risk alma davranışının organizasyon tarafından kabul edildiğini ve desteklendi-ğini göstermeleri ise önemli bir gerekliliktir (Cianelli et all. 2016:7).

Başarısızlık ve Hata Toleransı

Örgüt kültüründe, inovasyon uygulamalarının teşvik edilmesini sağlayan yaklaşımlara bakıldığında başarısızlık ve hata toleranslarının önemli bir yer aldığı görülmektedir. Hata/başarısızlıklara karşı toleranslı olmak ve bunlardan ders çıkarmak inovasyon sürecinin temelini oluşturur (Cianelli et all. 2016:8).

İnovasyon başarısı için risk almak önemli bir gerekliliktir. İnovasyon süre-ci, risk almayı gerektirdiği için beraberinde başarısızlıkları getirme ihtimalinin de olduğu unutulmamalıdır (Elçi, 2007:165). Bireylerin risk almaya cesaretlen-dirilmesinde, hata ve başarısızlık toleransının rolü büyüktür (Erdoğan ve Ör-gün 2011:102). İnovasyon olasılığı, insanların düşüncelerini sınırlayan inanışlar

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

17

aşıldığında ve hata yapma korkusu ortadan kaldırıldığında gerçekleşebilir (Cia-nelli et all. 2016:8).

Çalışanların, yaratıcı fikir üretimini güçlendirmek ve inovasyona katılım-larını etkinleştirmek için hataları cezalandırmayan ve başarısızlıktan ders çıkar-mayı bilen bir örgüt kültürü benimsenmeleri gerekmektedir böylece yaratıcılığı köreltecek korku ve endişelerin azaltılarak güven ortamının yaratılması sağ-lanacaktır (Erdoğan ve Örgün 2011:102). Özellikle yeni bir fikir yada ürünün hayata geçirilmesinde kişisel, psikolojik boyutu ve heyecan, istek, motivasyon gibi temel gereklilikleri olduğu unutulmamalıdır (Yıldırım, 2007:114).

İnovasyon sürecinde de hata yapmamak mümkün değildir. Bu nedenle ino-vasyon sürecinin etkin bir şekilde gerçekleşebilmesi için hataları cezalandır-mayan kurumsal bir kültür geliştirilmelidir Hataların hoşgörü ile karşılandığı, hatalardan ders alındığı bir ortam, inovatif kültürün gelişmesine katkıda bulu-nacaktır (Elçi, 2007:165; Erdoğan ve Örgün 2011:102). Sonuç olarak yönetici ve liderler, kendilerinin ve ekip üyelerinin, inovasyona giden yolun bir parçası olarak başarısızlıklarını kabul etmek ve deneme yanılma yoluyla gerçekleşen öğrenmeyi ödüllendirmeye istekli olmalıdır (Cianelli et all. 2016:9).

Esneklik

Bir bireyin inovasyona hazır oluşunu tanımlayan özelliklerden biri esnek-liktir (Cianelli et all. 2016:9). Esneklik, inovasyon için temel bilişsel bir yetenek olarak kabul edilmektedir (Georgsdottir & Getz 2004:167). Esneklik, genişle-yen, daralan ve ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayacak şekilde aynı kaynaklar ile farklı sonuçlar sağlama yeteneğini açıklar (Cianelli et all. 2016:9). Esneklik değişme kabiliyetidir. Esneklik zorlu bir ortama uyum sağlama baskısı altında zorunlu olarak ya da içsel nedenlerden kaynaklanan değişiklikler için bir tercih olarak gerçekleşebilir (Georgsdottir & Getz 2004:166).

Esneklik, bireysel düzeyde, kişiden kişiye göre değişebilir (Georgsdottir & Getz 2004:166). Esneklik özelliğine sahip bireyler değişimler ile kolayca başa çıkabilir, belirsizlikleri yönetebilir, farklı durum ve şartlara uyum sağlayabilirler (Kişi, 2017:234). Esneklik özelliğine sahip olmayan bireyler değişen koşullara tepki ve uyumlarında sıkıntı yaşarken esneklik özelliğine sahip bireyler en zor koşullara bile uyum gösterebilir (Georgsdottir & Getz 2004:166).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

18

Ayrıca kurum bazında uygulanan esneklik politikası, bireylere sıra dışı bir fikir üretme ve uygulama şansı sağlar (Georgsdottir & Getz 2004:173). İnovas-yon süreci ile olumlu sonuçlar alınabilmesi için herkesten farklı şeyleri gör-mek, bilinenin, alışılmış, kalıplaşmış olanın dışında yeni ve kabul edilebilir bir davranış biçimi, düşünme süreci ya da ürün ortaya koyma becerisini geliştire bilmek gerekmektedir (Dolgun ve Erdoğan, 2012:224). Bu nedenle bireysel ve kurumsal düzeyde esneklik eylemleri inovasyon süreci özellikleri ve gereklilik-leri arasındadır.

Özerklik ve Özgürlük

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne göre özerklik, kişinin kendi kendine karar verebilme hakkıdır. Özerklik, bireyin yapısal bir özelliğidir (Göçmen Bayka-ra ve Şahinoğlu, 2013:176). Özgürlük, ise herhangi bir kısıtlamaya, zorlama-ya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu olarak tanımlanmaktadır (Göç-men Baykara ve Şahinoğlu, 2013:177). Çalışanlara, uygun gördükleri görevleri tamamlama özgürlüğü vermek, onların yetenekleri ve kararları konusunda daha emin olmak ihtiyaç duydukları özerkliği yaratır (Cianelli et all. 2016:10). Kendi kaderini tayin etme, bireylerin sahip oldukları özgürlük veya özerklik düzeyine bağlıdır (Baumann, 2011:38).

Özerk ve özgür olan bireyler dışarıdan etkilenme, engellenme, zorlanma olmadan eylemlerini ve kararlarını yönlendirebilir (Göçmen Baykara ve Şahi-noğlu, 2013:178). Özellikle bireylerin kendi istenci ile eylemde bulunabilme olanağı, inovasyon sürecinin temel gerekliliklerdendir. Ayrıca, bireyler, inovas-yon sürecinde başarılı olabilmek için risk alabilmeli ya da riskli durumlar ile başa çıkma becerisine sahip olmalıdır. Bu nedenle bireylerin risk alarak yeni fikri takip edebilmesi özerklik ve özgürlüğüne sahip olması ile mümkündür (Baumann, 2011:18).

Özgürlük, özerkliği de olanaklı kılan bir değerdir (Göçmen Baykara ve Şahinoğlu, 2013:179). Hemşirelikte özerklik, mevcut mesleki, düzenleyici ve örgütsel kurallar tarafından tanımlanan tam kapsamlı uygulama doğrultusunda hemşirelik bakımı sağlayarak, kişinin bilgisi ve yargısına göre hareket etme ye-teneğini ifade eder. (Weston, 2008:405). Hemşirelik mesleğinde özerklik; hem-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

19

şirelerin, uğraşlarını gerçekleştirirken, mesleki değerleri doğrultusunda özgür karar vermesidir (Göçmen Baykara ve Şahinoğlu, 2013:179). Özerklik ve öz-gürlüğe sahip bireylerin ıraksal düşünme ve risk alma süreçlerinde daha başarılı olduğu ve bu durumun inovasyon sürecini olumlu etkilediği unutulmamalıdır (Cianelli et all. 2016:11).

İNOVASYON STRATEJİSİ

İnovasyonun desteklenmesi hem toplumun sağlık düzeylerinde iyileştirme-lere hem de sağlık sektörü ekonomisine katkılar sağlar. Ancak inovasyon, ken-diliğinden gelişen bir süreç değildir. İnovasyon süreci, çeşitli karmaşık işlevler nedeniyle stratejik düzeyde planlama, kapsamlı ve bütünleşik bir yaklaşımı ge-rektirir (Şengün, 2016:196).

Geniş bir girişkenlik anlamı taşıyan strateji kelimesinin Latince yol, çizgi veya nehir anlamındaki “Stratum” dan geldiği belirtilmektedir (Moussa Mouhou-med, 2015:5). İşletme yönetimi alanında strateji ise bir değişim oluşturmak, bu değişime hükmedebilmek, ulaşmaya değecek bir gelecek için bugünden çalışmak, başkaları tarafından algılanamayan fırsat ve tehditleri algılayabilmektir (Moussa Mouhoumed, 2015:6). Değişen ve gelişen dünyada problemlere bilimsel çözüm yolu bulmada ve değişen teknolojiye uyum sağlayacak bir kalitede bakımın sağla-nabilmesi için inovatif stratejiler uygulamak zorunlu hale gelmiştir. İnovatif stra-tejilerin kanıta dayalı çalışmalar sonucu ortaya çıkan teorik bilgi ile desteklenerek uygulamaya yansıtılması gerekmektedir (Dil ve ark. 2012:1225).

Strateji, planlama kavramından daha kapsamlıdır ve “kararlar akımı içeri-sinde bir örüntü” olarak tanımlamaktadır. Strateji geliştirmede stratejik bir bi-lince sahip olabilmek gerekmektedir. Stratejik bir bilince sahip olarak stratejik düşünme yöntemleri ile uzun dönemli ve akılcı eylemler gerçekleştirmek gerek-mektedir (Moussa Mouhoumed, 2015:29). İnovasyon sürecinin etkin bir şekilde sürdürülmesi uzun dönemde benimsenen ve hayata geçirilen etkin bir inovasyon stratejisine bağlıdır.

Hemşireler, hastaların yaşamlarında büyük bir fark yaratabilecek inovasyon stratejilerinde yer alır (Joseph, 2015:178). Hemşirelik hizmetlerinde inovasyon stratejilerinin kullanılması, hemşirelik uygulamalarının kalitesini doğrudan et-kileyen önemli faktörler arasındadır (Dil ve ark. 2012:1220). Bu nedenle kurum ve yönetimin, inovasyon çalışmaları için her türlü kaynağı ve zamanı ayırmaya

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

20

hevesli olması, bunları destekleyecek yönetsel anlayışın organizasyona hakim olduğu bir stratejinin benimsemesi gerekmektedir (Yavuz, 2010:23).

SONUÇ

Sağlık ve hastalık ile ilgili sorunların çözümünde inovasyon sürecinin aktif olarak kullanılmasına ihtiyaç vardır. İnovatif yaklaşımların ve sürecin doğru bir şekilde yürütülmesi inovasyon sürecini, etkileyen özelliklerin bilinmesine ve inovasyon stratejine bağlıdır.

Hemşirelik bakım uygulamalarında değişen koşullara uyum sağlayabilmek ve bakımda insan onuruna yakışır kaliteyi yakalayabilmek için inovasyon sü-recinin benimsenmesi vazgeçilemez bir gerekliliktir. İnovasyon sürecinin, ki-şiye ya da çevreye ait pek çok faktör tarafından olumlu ya da olumsuz olarak etkilenebildiği unutulmamalı ve yenilikçi sonuçlar elde edebilme için doğru bir inovasyon strateji belirlenmelidir.

KAYNAKÇA

Aktamış, H., Ergin, Ö., (2007). Bilimsel Süreç Becerileri ile Bilimsel Ya-ratıcılık Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi. H. Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 33 (2): 11-23.

Baumann, P.K., (2011).The Relationship Between Individual And Orga-nizational Characteristics And Nurse Innovation Behavior. Submitted to the faculty of the University Graduate School in partial fulfillment of the require-ments for the degree Doctor of Philosophy in the School of Nursing, Indiana.

Blakeney, B., Carleton, B.F., McCarthy, C., Coakley, E., (2009). Unlocking The Power Of İnnovation. Online Journal of Issues in Nursing, 14(2): Retrieved from http://www.nursingworld.org/.

Brysiewicz, P., Hughes, T.L., McCreary, L.L., (2015). Promoting Innova-tion İn Global Nursing Practice. Rwanda Journal Series F: Medicine and Health Sciences 2 (2): 41-45.

Cianelli, R., Clipper, B., Freeman, R., Goldstein, J., Wyatt, T.H., (2016). The Innovation Road Map: A Guide for Nurse Leaders. http://improvation.org/files/innovations-roadmap-english.pdf.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

21

Coşkun, H., (2005). Beyin Yazımında Iraksak Düşünme ve Grup Ortamının Düşünce Üretimine Etkisi. Türk Psikoloji Dergisi, 20 (55): 25-38.

Dil, S., Uzun, M., Aykanat, B., (2012). Hemşirelik Eğitiminde İnovasyon. International Journal of Human Sciences , (9)2: 1217-1228.

Dolgun, G., Erdoğan, S., (2012). Hemşirelikte Yaratıcılık Eleştirel Düşün-me Ve Bulgularının Yorumlanması. Anadolu Hemşirelik Ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 15: 3.

Elçi, Ş., (2007). İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı. Ankara: Tecnopolis Group. https://docplayer.biz.tr/632948-Inovasyon-kalkinma-ve-re-kabetin-anahtari-sirin-elci.html.

Erdoğan, Ö., Ergün, M., (2011). İki Farklı Meslek Grubunda Çalışan Perso-nelin Denetim Odağı Ve Risk Eğilimi Düzeylerinin Karşılaştırılması. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 40: 176-185.

Georgsdottir, A.S., Gettz, I., (2004). How Flexibility Facilitates Innovation and Ways to Manage it in Organizations. Creativity and Innovation Manage-ment, 13 (3): 166-175.

Göçmen Baykara Z., Şahinoğlu S., (2013). Hemşirelikte Mesleki Özerk-lik Kavramının İncelenmesi. Anadolu Hemşirelik Ve Sağlık Bilimleri Dergisi, 16(3): 176-181.

İrmiş, A., Özdemir, L., (2011). Girişimcilik Ve Yenilik İlişkisi. Yönetim Bilimleri Dergisi, 9(1): 135-161.

Joseph, M.L., (2015). Organizational Culture And Climate For Promoting İnnovativeness. The Journal of Nursing Administration, 45(3): 172-178.

Kadayıfçı, H., (2008).Yaratıcı Düşünmeye Dayalı Öğretim Modelinin Öğ-rencilerin Maddelerin Ayrılması İle İlgili Kavramları Anlamalarına Ve Bilimsel Yaratıcılıklarına Etkisi. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Kimya Eğitimi Bilim Dalı, Ankara.

Kalkan, M., Odacı, H., Koç, H.E., (2010). Innovativeness, Risk Taking, Fo-cusing On Opportunity Attitudes On Nurse Managers And Nurses. International Journal of Human and Social Sciences, 5(10):622-625.

Kartal H., Kantek, F. (2018). Hemşirelikte İnovasyon Örnekleri. Journal Of Health And Nursing Management, 5(1): 57-63.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

22

Kişi, N., (2017). İnovatif Şirketlerin Özellikleri Üzerine Bir Araştırma. Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 52: 227-236.

Mcsherry, R., Douglas, M., (2011). Innovation İn Nursing Practice: A Me-ans To Tackling The Global Challenges Facing Nurses, Midwives And Nurse Leaders And Managers İn The Future. Journal of Nursing Management, 19: 165-169.

Merriam-Webster (2018). Merriam-Webster Dictionary. Encyclopaedia Britannica Company. Erişim Tarihi: 10.12.2018. Retrieved from http://www.merriam-webster.com/.

Moussa Mouhoumed, İ., (2015). İşletme Yöneticilerinin Stratejik Yönetim Uygulamalarını Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma. Yayınlanmamış Yüksek Li-sans Tezi. İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yönetim Ve Organizasyon Bilim Dalı, Malatya.

Şen, H.T., Yılmaz, F.T., Gürdoğan, E.P., (2013). Hemşirelikte Yaratıcılık. Akademik Bakış Dergisi, 38: 1-8.

Şengün, H. (2016). Sağlık Hizmetleri Sunumunda İnovasyon. Med Bull Haseki, 54: 194-198.

Taşkın Yılmaz, F., Şen, H.T., Demirkaya, F., (2014). Başhemşirelerin Yeni-likçilik Ve Risk Alma Davranışlarının Belirlenmesi. Balıkesir Sağlık Bilimleri Dergisi, 3 (3): 147-154.

TDK (2018). Yenileşim. Erişim Tarihi: 10.12.2018. http://tdk.gov.tr / index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5c1b-9b0125e4d7.24048492.

Weston, M.J., (2008). Defining Control Over Nursing Practice And Auto-nomy. Journal of Nursing Administration, 38: 404-408.

Yavuz, Ç., (2010). İşletmelerde İnovasyon (Yenilikçilik) Stratejileri Örgüt-sel Performans İlişkisinin Çanakkale Seramik A.Ş. İsletmesi Örneğinde Boylam Analizi Yöntemiyle İncelenmesine Dönük Bir Araştırma. Yayınlanmamış Yük-sek Lisans Tezi. Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilimdalı, Çanakkale.

Yıldırım, E., (2007). Bilgi Çağında Yaratıcılığın Ve Yaratıcılığı Yönetme-nin Önemi. Selçuk Üniversitesi Karaman BF Dergisi, 12 (9): 109-120.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

23

SAĞLIK HİZMETLERİNDE İNOVASYON VE HEMŞİRELİK

Havva KAÇAN SOFTA

Kastamonu Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kastamonu / Türkiye

Öz: Değişim ve gelişimin her alanda hız kazanarak devam ettiği günümüz-de işletmelerde kendi değişim ve gelişimleri için büyük çaba göstermektedirler. Bütün işletmeler, sağlık hizmetleri başta olmak üzere piyasada yerini sağlam-laştırmak, rakabet ettiği kurumlardan bir adım öne çıkabilmek, müşteri beklenti ve memnuniyetini öne çıkarabilmek için inovasyon yönetimine ihtiyaç duy-maktadır. Sağlık sektörü yüksek teknolojinin kullanıldığı ve teknolojinin hızla geliştiği alanların başında gelmektedir. İnovatif uygulamalar hemşirelik bakım kalitesinin geliştirilmesi, bakım maliyetlerinin azaltılması, kanıta dayalı hemşi-relik uygulamalarının ve hemşirelikte bilimsel bilgi birikiminin arttırılmasında önemli bir yere sahiptir.

GİRİŞ

İnovasyon sözcüğü Türkçede “yenilik, yenileme/ yenilenme, yenilikçi”-gibi sözcüklerle ifade edilmektedir. Sağlık sektörü için yaşamsal öneme sahip olan inovasyon, getirdiği yenilik ve ilerlemelerle toplumsal refahın ve yaşam kalitesinin temel belirleyicilerinden biri haline gelmektedir. İnovasyonun fark-lı anlamları da bulunmaktadır. ICN, sağlıkta inovasyonu; bireysel, örgütsel ve toplumsal olarak, sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi ve daha kali-teli hasta bakımı gibi uygulanabilir ve başarılabilir bir sonuca dönüştürülme süreci olarak tanımlamıştır.1 İnovasyon, yeni bir biçimde eski fikirlerin yeniden

1 www.icn.ch

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

24

şekillendirilmesi, yeni bir süreç ya da ürün oluşturulması veya başka sektörde kullanılmayan ya da farklı bir biçimde organizasyonda kullanılan bir işlemin kullanılması ile sonuçlandırılabilir (Weberg, 2009: 231).

İNOVASYON ÇEŞİTLERİ

Literatürde yaygın olarak dört inovasyon çeşidi tanımlanmaktadır. Bunlar ürün inovasyonu, süreç inovasyonu, pazarlama inovasyonu ve örgütsel inovas-yondur (OECD, 2006).

Ürün İnovasyonu

Ürünlerin, teknik özelliklerinde, bileşenlerinde, malzemelerinde, kullanıcı-ya kolaylık sağlamada ve ürünün diğer işlevsel özelliklerinde önemli ölçüdeki iyileştirmeleri içermektedir. Örneğin, görüntülü cep telefonları, enerji tüketimi-ni azaltan tasarruflu ampuller verilebilir.

Pazarlama İnovasyonu

Ürün tasarımı veya ambalajlanması, ürün konumlandırması, ürün tanıtımı (promosyonu) veya fiyatlandırmasında önemli değişiklikleri kapsayan yeni bir pazarlama yöntemidir. Var olan bir içeceğe yeni şişe veya paket tasarlanması ya da probiyotik yoğurt çeşitleri.

Süreç İnovasyonu

Var olan ürün veya hizmetleri daha nitelikli, daha hızlı ve daha düşük mali-yetle üretmeyi sağlayacak uygulamaların geliştirilmesidir. Hastanelerde röntgen ve tomografi gibi tetkiklerin internet üzerinden uzaktan görüntülenebilmesi sü-reç inovasyonuna örnek verilebilir.

Örgütsel İnovasyon

Kurumların farklı çalışma ve iş yapma yöntemleri geliştirmesi ya da var olan yöntemlerin kurum koşullarına uyarlanmasıdır (Elçi, 2007:62-68). Bilgi-nin ekonomik ve toplumsal yarara dönüştürülmesi anlamına gelen inovasyon, ekonomik rekabette en önemli etkenlerden biridir. Bu rekabet ortamına uyum sağlayabilmek ve yükselebilmek için inovatif ürün ve hizmetlerin teknolojiye dönüştürülerek ticarileştirilebilmesi gerekmektedir. İnovasyonun sağladığı ye-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

25

nilikçi ürün ve hizmetler, erken teşhis ve tedavi imkanlarını artırarak ileride karşılaşılabilecek maliyetlerin önüne geçilmesini sağlamaktadır. İnovasyon, ülkelerde yer alan firmaların kapasite ve verimliliklerinin, ulusal ve uluslara-rası rekabet gücünün arttırılmasına ve sürdürülebilir büyümeye etki eden belir-leyici faktördür(Ökem, 2011:43). Günümüzde işletmelerin hizmet kalitelerini yükseltmeleri, müşteri beklenti ve gereksinimlerini karşılayabilmeleri, küresel rekabet ortamında kendilerine bir yer bulabilmeleri için inovasyon yönetimine ihtiyaçları vardır. İşletmelerin inovasyon faaliyetlerini gerçekleştirmeleri diğer bir ifade ile bilginin ve teknolojinin geliştirilerek faydalı hale getirilmesi için temel olan insan kaynağıdır. Yani inovasyonun başlangıç noktası olan fırsatla-rın yakalanması, değerlendirilmesi ve yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması bireyler tarafından gerçekleştirilmektedir. Belirlenen bu hedeflere ulaşabilmeleri ve is-tenilen başarıları elde edebilmelerinin temel koşulu da çalışan motivasyonunu arttırmaktır (Yıldırım, 2010). İnovasyonun adaptasyon derecesi, sosyal bir sis-temin üyeleri tarafından göreceli bir unsurdur.

İNOVASYON AVANTAJLARI

İnovasyon ile ilgili avantajlar sosyal sistemin üyeleri tarafından algılan-malıdır.

Uyumluluk

Bir inovasyon var olan değerleri, geçmiş deneyimleri ve potansiyel benim-seyicilerin gereksinimleri ile tutarlı olarak algılama derecesini göstermektedir. Bir inovasyonun uyumluluk derecesi adaptasyon derecesi ile ilgilidir.

Karmaşıklık

İnovasyonun kullanma ve anlama zorluğunun algılanma derecesine kar-maşıklık denir. İnovasyonun algılanılan karmaşıklığı, adaptasyon derecesi ile negatif bir şekilde ilişkilidir.

Denenebilir

Bir inovasyonun sınırlı temeller üzerinde denenmiş olma derecesini gös-termektedir. Ayrıca denenebilir olma özelliği ile adaptasyon derecesi arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

26

Gözlenebilirlik

Bir inovasyon sonuçları diğer unsurlar için görülebilir olma derecesini ifa-de etmektedir. İnovasyonun gözlenebilir olma özelliği ile adaptasyon derecesi arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır(Rogers, 1995: 250-251).

Sağlık sektörü pek çok zorlukla karşılaşırken, aynı zamanda kamusal ta-lepleri karşılamak için aktif bir şekilde yenilikçi/inovatif yönetsel kurumlar, uz-manlıklar ve hizmetler de sunmaktadır. Küresel ekonomik kriz, kemer sıkma politikaları, demografik değişiklikler, sonlandırılamayan eşitsizliklerin yarat-tığı baskılar reform konusunda benzer yaklaşımların Avrupa genelinde kabul görmesini sağlamıştır. Yeni yaklaşımlar sağlık sektöründe yükselen maliyetler, hizmet kalitesi ve hizmete ulaşabilirlik gibi konularda pek çok yeni açılım getir-miştir (Memişoğlu ve Kalkan,2016:645-665).

Türkiye’deki sağlık sektörü iş gücü ve tesis bakımından büyük bir potansi-yele sahiptir. Tıbbi cihaz sektörü yarattığı katma değer açısından Türkiye sıra-lamasında 13. sırada yer almaktadır. Sektörde yaratılan istihdamın toplam istih-dam içindeki payı %0,9’dur (Bursa Ticaret ve Sanayi Odası. (2007).

Türkiye’deki medikal sanayi sektörü diğer ülkelere göre oldukça genç bir sektördür. 2010 yılı itibariyle tıbbi cihazların üretimi sıralamasında Türkiye dünyada 30. sırada yer almaktadır. Türkiye’de medikal sanayi sektörü büyük oranda dışarıya bağımlıdır. Tıbbi cihazların neredeyse tamamı, alet ve sarf mal-zemelerinin ise büyük bir kısmı ithal edilmektedir. Tıbbi cihaz ve malzemelerin üretimini ve ihracatını yapan küçük ölçekli de olsa yerli firmalar bulunmaktadır. Sektörde büyük üretim tesisleri mevcut değildir. Üretimde sektörel kümelenme; İstanbul, İzmir, Ankara, Samsun ve Konya’da oluşmaktadır (Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, 2012).

Sağlık sektörü genellikle ileri teknoloji odaklı düşük istihdam üretkenli-ğine sahip bir sektördür. Uluslararası piyasada markalaşmış firmaların olması nedeniyle rekabet açısından dezavantajlı konumdadır. Son yıllarda Türkiye’de bulunan firmalar yatırımlarını giderek arttırmakta, araştırma-geliştirmeye, pa-zarlama ve tutundurma faaliyetlerine daha fazla önem vererek bu konuda gittik-çe yol almaktadırlar Her alanda inovasyon gerekli ancak dinamik bir süreç olan sağlık sektörü ve bu sektörde yer alan örgütlerin inovasyon sürecine girmeleri gereklidir. Çünkü inovasyon sağlık sektöründe insan hayatını ve yaşam kalitesi-ni etkileyen bir öneme sahiptir(Ökem, 2011:43).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

27

Nüfusun artması ve giderek yaşlanması sonucunda hastalık yapısı ve buna bağlı olarak sağlık bakım ihtiyaçları da değişmektedir. Yaşlı nüfusun artması, kronik hastalıklarda çok hızlı bir artışa neden olmaktadır. Bugün için dünyada bir yıl içerisinde gerçekleşen ölümlerin % 59’undan kronik hastalıklar sorumlu iken toplam hastalık yükünün % 46’dan sorumlu tutulmaktadır. Artan sağlık harcamalarının artması, maliyet kontrolünü ve verimlilik anlayışını beraberinde getirmiştir. Sağlık sistemindeki inovasyon yani ilerleyen teknoloji yeni ürün ve hizmet verimliliğinin artışını sağlamış ve maliyetlerin düşmesine yol açmıştır (Ökem, 2011: 43).

Ülkelerin dünyadaki konumlarını belirleyen kriterlerin başında da tekno-lojik gelişme düzeyleri gelmektedir. Bu nedenle ülkelerin teknoloji/yenilik yet-kinliğini belirlemede araştırma ve geliştirme hizmetlerde çalışan bilim adamı, mühendis sayısı, patent sayısı, bilimsel yayın sayısı, bilgisayar, internet ve ileti-şim araçlarından yararlananların sayısıdır.

Altındiş ve arkadaşlarının tıp fakültesi akademisyenlerinin bilimsel ça-lışma, proje üretme, patent ve inovasyona yaklaşımlarını değerlendirdikleri çalışmalarında, “Daha önce ulusal/uluslararası destekli kaç proje yaptınız?” sorusuna katılımcıların %54.9’ü hiç yapmadıkları, %45.1’i en az 1 proje yaptık-ları yanıtını vermişlerdir. Katılımcıların %38.8’i çalıştığı kurumda araştırma ve proje yapmanın diğer görevlerine göre öncelikli olamadığını, %40.7’si bilimsel araştırma yapmak için motivasyonlarının düşük olduğunu, sadece %6.8’i en az bir patent başvurusu yaptığını belirtmiştir. Akademisyenlerin %75.3’ü uygula-nan performans sisteminin bilimsel çalışmalar için yeterli zaman bırakmadığını, %78.4’ü ise yayınlanan bilimsel çalışmaların hastaneler tarafından ödüllendi-rilmesi gerektiğini düşünmektedir. İnovasyon yaratıcılık ve bilgi birikiminin bütünleşmesiyle gerçekleşmesi için eğitim almış insan gücüne ihtiyaç vardır. Eğitimin kapsamında öğrendiklerini sorgulayan, teşvik eden ve farklı branşları rahatlıkla keşfedip seçmeye olanak tanıyan eğitim sistemi, uzun vadede yaygın inovasyon için şart görülmektedir(Sağlık ve İlaç Endüstrisi, 2009).

Sağlık sektöründe Ar-Ge faaliyetleri; sağlık malzemeleri, ilaçlar ve sağlı-ğın korunması ve tedavisine yönelik tıbbi tedavi yöntemleriyle ilgili konuları kapsamaktadır. Türkiye’nin Ar-Ge faaliyetlerine ayırdığı mali kaynak ve araş-tırmacı personel sayısı, gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında yetersizdir. Mal ve hizmet üretimine yönelik faaliyette bulunan kamu ve özel kesime ait sanayi kuruluşlarında Ar-Ge faaliyetleri yeterince kurumsallaşamamış ve bu alanlarda

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

28

motivasyon sağlanamamıştır. Bunun sonucunda yerli patent başvuruları ve bi-limsel yayınlar da yetersiz kalmıştır. Bilimsel yayın konusunda niceliğe yönelik puanlama sistemi niteliği geri plana itmiştir. Sanayi-üniversite işbirliği istenilen düzeyde gerçekleştirilememiştir. Teknolojiyi üretmek yerine teknolojiyi trans-fer etme eğilimi mevcuttur. Eğitim sisteminin ilköğretimden itibaren sorgula-yıcı ve analitik olmaması, ekip çalışmasına yatkın olunmaması, multidisipliner anlayışın yerleşmemiş olması eksik yönlerimizdir. Bütün bunların sonucunda ülkemizde sağlıkta ve diğer alanlarda Ar-Ge çeşitli kurumlar ve kuruluşlarca desteklense de kültürel yapı bu yönde değişmedikçe istenilen başarı sağlanama-yacaktır (Tarım,32-15).

Sağlık çalışanlarının iş yaşam kalitesi ve motivasyonları konusunda birçok araştırma yapılmıştır. Yoğun iş yükü, ağır ve ölümcül hastalıkların bakımı, ge-rektiğinde hasta ve yakınlarına duygusal destek vermek zorunda kalma, sağlık hizmetindeki yetersizlikler, hizmetin ve personelin dengesiz dağılımı ve döner sermaye ödemeleri sağlık çalışanı olarak akademisyenlerde de hayal kırıklıkla-rı ve gerginlikler oluşturmakta ve motivasyonu olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmamızda akademisyenlerin sadece %27.7’si bilimsel araştırma yapmak için önünde bir engel olmadığını düşünmektedir. Bununla birlikte, dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri, özellikle seksenli yıllardan sonra, kal-kınma yolunda yeni arayışlara girmişler ve sonuçta Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) çalışmaları, inovasyon ve bilgi giderek daha fazla önemli hale gelmiştir. Günümüzde bir ülkenin gelişmişliği, bilim ve teknolojiye verilen önemle, bu konuda yapılan yatırımlarla ölçülmektedir. Bu noktada Gayri Safi Milli Hası-la (GSMH) içerisinde Ar-Ge harcamalarına ayrılan pay oldukça önemlidir. Bu oranın %2’nin üzerinde olması ülkenin gelişmişliğinin önemli bir göstergesi olduğu kabul edilmektedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 2008 yılı verilerine göre Ar-Ge çalışmaları OECD ortalaması yaklaşık 30 milyar dolar, Avrupa Birliği (AB) ortalaması 10 milyar dolardır. Yayınlanan verilere göre Ar-Ge çalışmalarının ve “bilgiye yatırım yapmanın” önemini bilen Avrupa ülkeleri bu yönde harcama yapmaktan kaçınmamışlardır. Kalkınmışlık düzeyi-nin ölçümünde kullanılan en önemli göstergelerden biri de sağlık harcamalarıdır (Işık ve ark., 2015: 202-219.)

Eğitim kurumları olan üniversiteler, araştırmalar sonucunda yeni buluş ve icatlar geliştirerek bunların patentlenmesi, teknoloji transferleri ile ekonomiye katkı sağlayabilmektedir. Sağlık alanında çalışan akademisyenlerin beklenti ve

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

29

önerileri sıralanmış, yardımcı personel desteği, İngilizce proof reading, biyo-istatistik desteği, üniversite imkanıyla yurt dışı eğitim sağlanması, Etik kurul başvuruları, proje başvuruları ve değerlendirilme aşamaları, ihale ve malzeme temini süreçlerinin hızlandırılması, bürokratik zaman kayıplarının en aza indi-rilmesi, Proje çalışmaları hakkında danışmanlık hizmeti verilmesi, proje baş-vurularının çeşitlendirilmesi, başvuru süresinin bütün yıla yayılması, başvuru haklarının ve destek miktarının artırılması, geniş bütçeli projelere olanak ta-nınması, Akademisyenlerin uzmanlık alanları dışında işlerle zaman kayıplarının azaltılması, rutin ve araştırma çalışmalarının ayrılması, araştırmalar için aka-demisyenlere poliklinik ve akademik çalışma saatleri oluşturularak “akademik izinler” şeklinde zaman ayırma fırsatı yaratılması ve akademik teşvik sisteminin performans kaygısını ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi, proje yapan, so-nuçlandıran ve verilerini yayınlatan, projesinde başarıya ulaşan akademisyen-leri teşvik edecek destekler sağlanması gerekir (Altındiş ve ark., 2017: 24-30).

İnovasyonun getirdiği genetik tanı ve tedavi yöntemleri, lazer teknolojisi, kansız cerrahi yöntemler, tele tıp, robotik tıp alanındaki gelişmeler ile uzaktan izleme imkanı sağlayan bilişim teknolojileri ve sağlık altyapısının yaygınlaş-masıyla hastanelerin yakında tümüyle tele tıp platformlarına dönüşeceği ve tüm sağlık işlemlerinin ve hizmetlerinin daha gelişmiş mobil cihazlar aracılığıyla su-nulacağı, hastanede yatış oranları ve sürelerinin daha da azalacağı, evde bakım ve izlem hizmetlerinin ön plana çıkacağı düşünülmektedir. Sağlık yöneticileri-nin, kuruluşları yönetmenin yanı sıra ve bundan daha çok, teknoloji yönetimi, evde bakım, uzaktan izlem ile hasta ve yakınlarının eğitimi işlerinin düzenlen-mesine ağırlık vermeleri beklenmektedir (Hayran, 14-8).

Örneğin, başlı başına inovasyonun sağlıktaki bir yansıması olarak görebile-ceğimiz ‘elektronik sağlık’ (e-sağlık), sağlık alanında her düzeyde bilgi iletişim teknolojilerinin kullanılması olarak tanımlanabilir. E-sağlık, hastalar, doktorlar ve diğer sağlık hizmeti sunucuları ve hastaneler arasında veri ve bilgi paylaşımı-nı; elektronik sağlık kayıtlarını; tele tıp hizmetlerini; taşınabilir hasta izleme ci-hazlarını; operasyon salonu planlama yazılımları ve robotik cerrahi gibi pek çok uygulamayı kapsamaktadır. Bu kadar geniş bir alanı kapsayan ve sağlık sektörü içindeki payı her geçen gün artan e-sağlık, sağlık sektöründe inovasyonun en yoğun kullanıldığı alanların başında gelmektedir. İnovasyon konusuna özel bir önem atfeden AB, hem Lizbon stratejisinde hem de Avrupa 2020 stratejisinde inovasyon için ayrı başlıklar oluşturmuş ve inovasyon ve araştırma için horizon

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

30

2020 adıyla bugüne kadarki en büyük finansal kaynağı ayırmıştır. Son yıllarda inovasyonla birleştirilmiş sağlık da AB’nin geniş olanaklar tanıdığı alanlardan birisi olmuştur. Başlangıçta ortak bir sağlık politikası bulunmayan AB, siyasal entegrasyon derinleştikçe bu konuda da ortak bir politika oluşturmaya çalış-maktadır. Sağlık alanı, özellikle yaşlanan nüfusla birlikte yeni politikalara ve yaklaşımlara ihtiyaç duymaktadır. Kısaca sağlık hizmetlerinde bilgi iletişim teknolojilerinin kullanımı olarak tanımlanabilecek olan elektronik sağlık, sağlık sektöründeki payı her geçen gün artan inovatif bir sağlık alanıdır. Hem sağlık hizmeti kullanıcıları hem de sağlık hizmeti sunucuları açısından pek çok avan-tajı beraberinde getiren e-sağlık, son yirmi yıldır AB düzeyinde kurumsal olarak ele alınmaya başlanmıştır. E-sağlığın Avrupa halkı için çok önemli faydaları olduğunu düşünen AB, 2004-2011 ve 2012-2020 dönemini kapsayan iki eylem planını hayata geçirmiş ve 2020 yılına kadar bu alanda yapacaklarını belirle-miştir. Bu planlarla AB hem e-sağlığın yasal altyapısını güçlendirmekte hem de e-sağlığa dönük inovasyon projelerini yoğun bir şekilde desteklemektedir (Gülhan, 2016: 105-110).

Demografik yapının değişmesi, yaşam süresinin uzaması, yaşlı nüfusun art-ması, kronik hastalıkların çoğalması (diyabet gibi) gibi faktörler sağlık hizmet-lerinin sunumunda değişime yönelmiştir. Türkiye ‘de yeni bir hizmetin sunum şekli olarak evde bakım hizmetleri gelişmiştir(Genç ve ark.,2015:36-57).

Avcı’nın sağlık çalışanlarının inovasyon sürecine adaptasyonu ve tutum-larını incelediği çalışmasında inovasyonun sağlık örgütü çalışanların tutum ve davranışlarını olumlu yönde etkilediği ve farklı sağlık örgütlerinde çalışanlar arasında inovasyona ilişkin tutum ve davranışlarda farklılık olmadığı ortaya çıkmıştır. Önal (2011) sağlık sektöründe görev yapan personelin inovasyon ko-nusunda yaklaşımlarını değerlendirmek için yöneticilerle ve doktorlarla yaptığı çalışmasında, birincisi, inovasyon hakkında hastane personelinin eğitim ihtiya-cının giderilmesi gerektiği ikincisi, inovasyon çalışmalarını doktor ve hastane yönetim personeli yeterli bulunmamakta ve hastane yönetimleri inovasyon uy-gulamalarına daha fazla önem verdiği ortaya çıkmıştır. Üçüncüsü ise inovas-yon öncesinde ve sonrasında kamu ve devlet hastanelerinde doktor ve yönetici personelin inovasyon uygulamalarının sonucunda hastanede çalışma mekanı ve çalışma koşulları hasta/hasta yakını memnuniyeti personelin motivasyonu, hastane karlılığı, genel olarak hastane performansını arttırdığı ortaya çıkmıştır. Sağlık sektörünün belirleyicilerinden olan medikal firmaların inovasyon amaçlı

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

31

yenilik ve yaratıcılık çalışmalarında önemli görülen işgören motivasyonunun işletmelerin inovasyon performansına etkilerini belirlemek amacıyla yapılan ça-lışmada, işgören motivasyonundaki artışın, inovasyon performansını da olumlu yönde arttıracağı belirtilmektedir. İnovasyon ve yaratıcılığı takdir etmek için bir ödüllendirme sisteminin olması gerekmektedir (Ekiyor ve Arslantaş, 2015: 113-116).

Türkiye’nin yüksek teknolojik içerikli sağlık sektöründe ileri ülkelerle ara-sındaki açığı kapatması teknolojiyi sadece kullanmak yerine onu yaratacak yete-neği geliştirmesi ve sürekli yenilemeyi başarabilmesiyle mümkün olabilir. Oysa sanayi-üniversite-kamu işbirliği istenilen düzeyde gerçekleşemediğinden, tek-nolojiyi üretmek yerine transfer etme eğilimi mevcuttur. Ülkemizde bu konuda iyi niyetli girişimlerin sayısı son yıllarda artsa da sistemli bir işbirliği mekaniz-masının işlerliğinden söz etmek güçtür. İnovatif çabaların ulusal nitelikte bütün-leşik bir stratejiyle hayata geçirilmesi, kısa, orta ve uzun vadede hangi alt sek-törler ve değer zinciri aşamalarına odaklanılması gerektiğinin analizler sonucu ortaya konması, sağlıkta küresel bir oyuncu olabileceği iş alanların yaratılması uluslararası aktörlerle işbirliği ve araştırma çıktılarının ticarileşmesinin destek-lenmesi sağlık sektörünün rekabet gücü ve kapasitesini hızla artıracaktır. İnsani ve finansal kaynaklarımızı en verimli şekilde harekete geçiren, dönüştüren ve değiştiren, yaşam bilimlerindeki devrimi insanımızın ve insanlığın refahı için kullanan ve bilimin öncülüğünde ulusal ekonominin hızlandırıcısı inovasyon ve destek sistemlerinin kurulması, verimli bir şekilde yürütülmesi için gerekli alt yapının ve denetimlerin sağlanması, ülkemize özgü çözümler içeren sektörel stratejilerin belirlenmesi, alanında uzun vadeli sürdürülebilir, tutarlı ve öngö-rülebilir politikalarla ilerlenmesi kaydıyla anlamlı olacaktır. Ancak bu sayede birçok alanda inovatif düşünceyi besleyen bir ekosistem düzeneği oluşturularak, ülkemize evrensel düzeyde değerler kazandırabilecek inovasyon üsleri ve bir inovasyon işbirliği bağlantısı yaratmakla mümkündür (Şengün, 2016: 194-198).

Rekabet koşullarının yoğun olduğu günümüzde işletmeler farklı olabil-mek ve ayakta kalmak zorundadırlar. Değişen teknoloji ve dünya koşullarında yenliğe adapte olabilmek ve rakiplere karşı üstünlük sağlayabilmek için dona-nımlı, yetkin, yaratıcı ve yenilikçi çalışanlardan faydalanılması bir gerekliliktir. İnovasyon yönetiminde insan faktörünün tüm yetenek ve güçlerinin işletmenin amacına yönlendirilmesi önemli bir kritik başarı faktörüdür. Çalışanların geli-şimleri ve başarılarını sağlamak için sorumluluk verilmesi, problemleri çözme

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

32

becerileri geliştirilmesi ve başarılarının da ödüllendirilmesi için uygun yöntem-ler kullanılması gerekir. Çalışanların motive olmasını sağlayan işletmeler ye-nilik ve yaratıcılığı teşvik etmiş, çalışma ortamında olumlu bir hava sağlamış olurlar (Ekiyor ve Arslantaş, 2015: 113-116).

İNOVASYON ve HEMŞİRELİK

İnovatif uygulamalar, hemşirelik bakım kalitesinin geliştirilmesi, bakım maliyetlerinin azaltılması, kanıta dayalı hemşirelik uygulamalarının ve hemşi-relikte bilimsel bilgi birikiminin arttırılmasında önemli bir yere sahiptir. Hem-şirelerin inovatif bakış açısıyla düşünmeleri ve bunları uygulamaya koymaları, hemşirelikte inovasyonun yaygınlaştırılmasında temel etmen olmaktadır. Bu nedenle hemşirelikte inovasyon uygulamalarının arttırılması ve geliştirilmesi için etkili inovasyon kültürünün oluşturulması gerekmektedir. İnovasyon kültü-rünün yerleştirilmesine yönelik eğitimlerin ve uygulamaların yapılması, yaratıcı düşüncenin geliştirilmesine olanak sağlayacaktır. İnovatif düşünen hemşirelerin yetiştirilmesi ve desteklenmesi için akademisyen hemşirelerin eğitim program-larını ivovatif düşünmeyi destekleyecek şekilde düzenlemeleri yararlı olacaktır (Dil ve ark., 2012: 1217-1228).

İnovasyonun, hemşirelik uygulamalarındaki yerinin hemşire lider ve yöne-ticiler tarafından iyi anlaşılması gerekmektedir. Yönetici hemşirelerin, kurum-larında inovasyon çalışmalarının yaygınlaştırılmasında öncülük etmeleri önem taşımaktadır. Yönetici hemşireler, inovatif yeterliliğin oluşturulması, inovatif projelere yeterli kaynağın aktarılması ve inovatif fikirlerin ticarileştirilmesinde aracı olmalıdırlar. Sağlık bakımında ve inovasyonda kusursuzluğun sağlanma-sı için çalışanların, inovasyona yönelik olarak eğitilmesi, inovatif düşünceler geliştirmeleri yönünde desteklenmesi ve uygun ödül sistemiyle ödüllendirilme-si gibi işlevlerde yönetici hemşirelerin büyük sorumlulukları bulunmaktadır. Hemşirelikte inovasyonun geliştirilmesi için hemşirelik örgütlerinin, inovatif uygulamaların ticari ürünlere dönüştürülmesi ve yasal süreçlerde hemşirelerin desteklemesi, onlara yol gösterilmesi gibi sorumlulukları üstlenmeleri gerek-mektedir. Türkiye’de hemşirelerin geliştirdiği bilinen ilk inovatif uygulama “Stomakit”dir. Stomakit, stoma pansumanında kullanılan kesici ve koruyucu iki parçadan oluşan bir araçtır. Stomakit, kolostomi, ileostomi ve ürostomi stoma

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

33

bakımında kullanılmaya uygun, kolay ve güvenli bir araçtır.2 Dolayısıyla hem-şirelik hizmetlerinde yönetici hemşirelerin yenilikçi, risk alma ve sorun çöz-me becerilerinin olması gereklidir. Yönetici hemşireler hemşire olan astlarının memnuniyetini arttırabilir. Mesleki ve kurumsal sorunların çözümlenmesinde kolaylık sağlayabilir, hasta bakımına ve hemşirelik uygulamalarına yönelik yeni uygulamaların benimsenmesini kolaylaştırabilir ve kurumda girişimci bir yönetici olarak algılanmalarını sağlayabilir. İşletmeler inovasyon yönetimine eğilimli ya da yönelimli bir örgüt kurmak için inovasyon kültürünü tüm ça-lışanlarına benimsetmeli ve çalışanlarının motivasyonunu arttırmak için çaba göstermelidirler. Sağlık örgütleri inovasyon ihtiyacını belirlemek için bilgi elde ettikçe inovasyon sonrasında hasta ve hasta yakını memnuniyeti, doktor, hemşi-re, eczacı, idari kadro ve diğer sağlık çalışanların motivasyonu, sağlık örgütlerin performansı ve karı artmaktadır. İnovasyon, nasıl ki diğer sektörlerde tüketici ihtiyaçlarını karşılamak için önemli ise sağlık sektöründe de hasta ihtiyaçlarını karşılamak ve sağlık hizmeti sunabilmek için önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Sağlık örgütlerinde çalışanların inovasyonla ilgili daha fazla bilgi ve eğitime sa-hip olması inovasyon uygulamasında önemlidir. Hemşirelik hizmetlerinin sunu-munda hastaların fiziksel ve emosyonel rahatlığını sağlamak amacıyla güvenli, etkili ve kaliteli bakım girişimlerini gerçekleştirirken teknolojiyi kullanmakta-dırlar. Hemşirelerin inovasyonla birlikte gelişen teknolojik ürünleri kullanması için gerekli bilgi ve beceriye sahip olmaları gerekmektedir. Bunun örneği, yo-ğun bakımda çalışan hemşirelerin, teknolojiyi yakından takip etmekte, uygula-malarında yeni teknolojileri kullanmaktadır (Aktaş ve ark., 2017: 36-48).

İnovasyon yüksek eğitim kurumlarına da yansımaktadır. Globalleşen dün-yanın beklentilerini karşılayabilecek nitelikte hemşireler yetiştirebilmek için hemşirelik eğitimine inovatif stratejiler uygulamak zorunlu hale gelmiştir. Ni-tekim Uluslararası Hemşireler Birliği (ICN) ve Avrupa Birliği (AB), ülkelerin rekabet gücünü artıran ve bilimsel kurumları her yönüyle gelişmeye açık hale getiren mutlak hedef olarak, 2009 yılını “İnovasyon Yılı” ilan etmiştir. Hem-şirelik eğitiminde de son yıllarda uygulamaların kanıta dayalı olması, bilginin beceriye dönüştürülebilmesi amaçlı öğrencilerin simülasyon sistematiği ile eği-tilmesi, hasta bakımında standardizasyon ve akreditasyon çalışmalarında artış gibi gelişmeler olmaktadır. Bu çalışmaların her biri hemşirelerin eleştirel düşün-

2 www.stomakit.com

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

34

me ve karar verme becerilerini arttırarak, hemşirelikte inovasyon çalışmalarını kolaylaştırıcı olabilmektedir (ICN, 2009).

Hemşirelik eğitiminde inovatif stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir. Bu-nun için, Hemşirelik bakımında kalite ve akreditasyon çalışmalarını hızlandıra-rak, eğitimde standardizasyon sağlanmalı, toplum temelli hemşirelik eğitimini temel alarak, işletme ve sanayi gibi sektörler arasında işbirliği gerçekleştirilme-li, eğitimi yönlendiren inovatif stratejiler kanıta dayalı çalışmalar sonucu ortaya çıkan teorik bilgi ile desteklenerek uygulamaya yansıtılmalı, hemşirelik eğiti-minde, problem çözme becerisini geliştiren bir müfredata geçilmesi, müfredat kapsamında akıl yürütmeyi (edebiyat, müzik..), estetiği ve empati kurabilme be-cerisini güçlendiren seçmeli derslere daha fazla yer verilmeli, örgüt kültürünün desteklenerek, meslek kuruluşlarının işleyişini kolaylaştırmak gerekmektedir (Dil ve ark., 2012: 1217-1228).

ICN’nin hemşirelik inovatif uygulamaları yaygınlaştırabilmesi için ulusal hemşirelik birlikleri/dernekleri örgütsel inovasyonu geliştirmeleri konusunda önerilerde bulunmuştur. Bu doğrultuda, sağlık ekibi içerisindeki hemşireliğe yüklenen geleneksel bakım rolünü yaratıcı, dinamik ve inovatif yaklaşımlarla desteklenen bir sistematik haline dönüştürmek ve hemşirelerin inovatif başarıla-rını motive etmek, Çalışma ortamlarında inovasyon kültürünü arttırmak, inovatif fikirlerin tartışılabildiği ve değişime hazır olmayı destekleyen Pozitif Çalışma Ortamları geliştirmek, İnovasyonu bakım maliyetine kısa ve uzun dönem etki-lerinin, sağlık bakım organizatörleri, araştırmacılar ve politikacılar tarafından tartışılmasını ve uygulamaya yansıtılmasını sağlamak, bilim, teknoloji, ve sa-nayi alanındaki inovatif gelişimleri sağlık alanı ile entegre ederek, İnovasyonun tartışıldığı ve fikir alışverişinin yapıldığı forumlar düzenlemek, sistemik bütün-lüğe ve sürekliliğe sahip ulusal bir politika oluşturmak, hemşirelikte inovasyonu yönlendiren kişileri hemşirelere tanıtmak gereklidir. Sağlık kuruluşlarında hem-şireler hangi birimde hangi pozisyonda çalışırsa çalışsın inovasyon konusunda önemli roller üstlenmek durumundadır. Yönetici hemşirelerin inovasyon için gerekli farkındalığı yaratma, inovasyonu teşvik eden bir çalışma atmosferi oluş-turma görevleri vardır. Bu doğrultuda, yönetici hemşirelerin etkili bir inovasyon sürecinde; yeniliğe açık olmalı, ortaya çıkan inovasyonu sorgulayıcı olmalıdır-lar ve çalışma alanlarına nasıl yansıtacaklarını düşünmelidirler, kendi mesle-ki uygulamalarında problemli alanlarda ne tür inovasyonlar yapabileceklerini düşünmelidirler, Var olan uygulamaları nasıl geliştireceklerini düşünmelidirler,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

35

özellikle inovatif girişimleri, fikirleri bulunan hemşireleri desteklemeli hatta başarılı olanları ödüllendirmelidirler, mesleki ve kişisel olarak gelişmelerine fırsat tanımalıdırlar, hem hemşirelere hem de diğer meslek üyelerine inovasyon konusunda liderlik yapmalıdırlar, hemşirelerin inovatif fikirlerini üst yönetime iletebileceği bir platform oluşturmalılardır (Terzioglu, 2013: ICN, 2009).

SONUÇ

Sağlık sektörü için yaşamsal öneme sahip olan inovasyon, getirdiği yenilik ve ilerlemelerle toplumsal refahın ve yaşam kalitesinin temel belirleyicilerinden biri haline gelmektedir. Bu sektördeki yenilikler ve ilerlemeler insan hayatını ve yaşam kalitesinin doğrudan etkiler. Bu nedenle bir ülkenin nüfusunun sağlıklı olması genel olarak o ülkenin ekonomik, siyasal ve sosyal yapılarını da etkiler.

KAYNAKLAR

Aktaş,Y.Y., Koraş, K., Karabulut, N., (2017). Yoğun Bakım Hemşireleri-nin Teknolojiye İlişkin Tutumları, Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 4(2): 36-48.

Altindiş, S., Donmez, T.B., Aslan, F.G., Altindiş, M., (2017). Medikal Aka-demisyenler İçin Bilimsel Çalışma, Proje Yapma, Patent Ve İnovasyon Önünde-ki Engeller. J Biotechnol and Strategic Health Res, 1: 24-30.

Avcı, P., (2017). Sağlık örgütlerinde inovasyon, Kırklareli Üniversitesi İk-tisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6: 5:1-13.

Buharalı, C., Deloitte., (2009). Türkiye’de ve Dünyada İlaç Sanayi Gelişme Potansiyelleri, Sağlık ve İlaç Endüstrisi.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası. (2007). İnovasyon Nedir Şirketlere Ne Ge-tirir. BTSO Etüd ve AR-GE, 1-86. httpwww.btso.org.tr/?page=databank/publi-cation.asp&qorder=name&id=18. (Erişim 16.12.2018).

Dil, S., Uzun, M., Aykanat, M., (2012). Hemşirelik Eğitiminde İnovasyon, International Journal of Human Sciences, 9:2:1217-1228.

Elçi, Ş., (2006). İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı. tasarım, Ar-Ge, inovasyon. Çerçeve, s.62-68.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

36

Ekiyor, A., Arslantaş, S., (2015). Sağlık Sektöründe İşgören Motivasyonu-nun İnovasyon Performansına Etkileri, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6(2): 113-136.

Genç, Y., Barış, İ., (2015). Yaşlı Bakım Hizmetlerinde Çağdaş Yaklaşım: Kurumsal Bakım Yerine Evde Bakım Hizmetlerinin Güçlendirilmesi, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3: 10: 36-57.

Gülhan İ. (2016).Avrupa Birligi’nde Bir İnovasyon Alanı Olarak E-Sağlık, Türkiye Klinikleri J Med Ethics, 24(3): 105-110.

Hayran, O., Sağlık Hizmetlerinde Gelişmeler, Yönetim Anlayışında Değiş-meler. Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi:14-8.

Işık S, Çengel D, Demir ÖE, Berk E. AR-GE Çalışmalarının Hasta Ve Çalı-şan Memnuniyeti Üzerindeki Etkiler: Malatya Devlet Hastanesi Örneği. İnovas-yon 2023 Sempozyumu AR-GE ve İnovasyon, Elazığ, 2015. s.202-219.

International Council of Nurses (2009). Delivering Quality, Serving Communities: Nurses Leading Care İnnovations. http://www.icn.ch/publicati-ons/2009-delivering-qualityserving- communities-nurses-leading-care-innova-tions. Erişim Tarihi: 19.12.2018.

Kartal H, Kantek F., (2018).Hemşirelikte İnovasyon Örnekleri, Sağlık ve Hemşirelik Yönetim Dergisi,1:5:57-63.

Memişoğlu, D., Kalkan, B., (2016).Sağlık Hizmetlerinde Yönetişim, İno-vasyon ve Türkiye, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21:2: 645-665.

Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı. (2012). Samsun Medikal Sanayi Sektörü-nün Mevcut Durum Analizi ve Medikal Sanayi Sektörü İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Fizibilite Raporu, Samsun.

OECD. (2006). Bilimsel ve Teknolojik Faaliyetlerin Ölçümü. Oslo Kıla-vuzu. TÜBİTAK, 1-165. http://www.tubitak.gov. tr/tubitak_content_files/BTY-PD/kilavuzlar/Oslo_3_TR.pdf. (Erişim 16.12.2018).

Ökem, Z.G., (2011). Türkiye’ nin Avrupa Birliği’ ne Üyelik Sürecinde Sağ-lıkta İnovasyon, TÜSİAD.

Önal, Y.H., (2011). Sağlık Sektöründe İnovasyon Yaklaşımı: İzmir’ de Hiz-met Veren Kamu-Özel Hastanelerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Uygula-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

37

ma, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.

Rogers, E.M., (1995). Diffusion of Innovation, The Free Press, Fourth Edi-tion, New york, 250-251.

Şengün, H., (2016) Sağlık Hizmetleri Sunumunda İnovasyon, Med Bull Haseki 54: 194-8.

Tarım M., Sağlık politikaları ve Ar-Ge. Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi: 32-15.Erişim Tarihi:14.12.2018.

Terzioğlu F., Hemşirelikte yenilikler. http://www.hemsirelik.hacettepe.edu.tr/Fusun_Terzioglu.pdf. 19 Aralık 2018.

Yıldırım, Ö., (2010). Personel Güçlendirmenin İnovasyon Üzerindeki Etki-si ve Elektromed Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.

Weberg, D., (2009). Innovation in Healthcare a Consept Analysis, Nursing Administration Quarterly, 33(3):227–237

İNTERNET KAYNAKLARI

www.icn.ch, Erişim Tarihi:16.12.2018www.stomakit.com. Erişim Tarihi:16.12.2018.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

38

HEMŞİRELERDE İNOVATİF RUHU UYANDIRMA

Berna EREN FİDANCI1, Dilek YILDIZ2, Emine BAYRAK AYKAN3 1-2-3Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Gülhane Hemşirelik Fakültesi,

Ankara / Türkiye

Öz: İnovasyon sosyal, kültürel ve yönetimsel bağlamlarda yeni tekniklerin uygulanmasıdır. İnovatif davranışın fırsat araştırması, fikir üretimi, fikir araştır-ması, fikir iletişimi, fikrin desteklenmesi, fikir şampiyonu, uygulama ve engel-lerin aşılması olmak üzere sekiz anahtar özelliği bulunmaktadır. Sağlık sistemi gelişen teknoloji ile birlikte büyük bir değişim sürecindedir. İnovasyon, içinde bulunulan ortamdaki fırsatları görme ve yeni fırsatlar yaratma, bu fırsatlardan değer yaratma, rekabet avantajı kazandırma ve fark yaratma ve kurumun başa-rısı için birçok faydası vardır. Sağlık kurumlarında inovasyon, hastalara yeni tedavi yaklaşımları getirmesi, hasta bakım hizmetlerinin kalitesinin artırılması için önemli bir kavramdır. Çalışanın inovatif davranışı kurumun performansını iyileştirmek için çok önemli bir kaynaktır. İnovatif düşünce yapısına sahip hem-şireler, sağladıkları bakımları kişisel ihtiyaçlarına göre uyarlar ve kişiselleştirir-ler, bireysel hasta ihtiyaçlarını karşılarlar ve uygulama için kanıtları kullanırken olumlu bir hasta deneyimi sağlarlar. İnovatif davranış ile bilimsel araştırmanın klinik uygulamaya adaptasyonu arasında teorik bir bağ vardır. İnovatif davranış, hemşirelik bakım kalitesini iyileştirmek ve sağlık kuruluşu için olumlu sonuç-ları artırmak için hemşirelikte önemli bir kavramdır. İnovatif davranış gösteren hemşireler alanında bilgili ve uzman, sıkça görülen ortak inanç ve uygulamaları sorgulayan, belirsizlikle rahat eden, yaşanan başarısızlıkları fırsata çeviren, ku-rumlarında uygulama için yenilikleri tanımlayabilen ve tarayabilen, profesyonel ağlar aracılığıyla diğer inovatörlerle bağlantı kurabilen bireylerdir. İnovatif fi-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

39

kirler üretebilme ve inovatif davranışı güçlendirmek için kurumlar çalışanlarına eğitim seviyelerini artıracak fırsatlar sunmalı, uyumlu kurumsal iklim, kişiler arasındaki iyi iletişim ve destekleyici yaklaşım sergilemelidir.

GİRİŞ

İNOVASYONUN TANIMI

Kurumlar, örgütsel performans için çalışanlar arasında yeni düşünceler, yeni fikirler ve yeni çalışma tarzı üretmelerini kolaylaştırarak inovasyonu teş-vik eder. İnovasyon, kurumlar tarafından etkinlik ve rekabetçilik için temel bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. “Yaratıcılık” ve “inovasyon” mevcut literatürde birbiri ile tartışılmıştır (Carmelli, 2006: 90). Yaratıcı olmak inova-tif davranış için çok önemlidir. Araştırmacılar sıklıkla ilk kez yapılan bir şeyi tanımlamak için “yaratıcılık” terimini kullanmışlardır. Tarihte, yapılacak yeni ve farklı bir şey inovasyon kavramı olarak kabul edilir (Kaya, 2015: 8). “İno-vasyon” kelimesi Latince “innovare” kelimesinden türemiş, sosyal, kültürel ve yönetimsel bağlamlarda yeni tekniklerin uygulanması anlamına gelmektedir (Ozberk, 2017: 22). Risley inovasyonu “daha önceden başka bir yerde yapılmış olan bir şeyin ilk defa başka bir alanda kullanılması” olarak tanımlarken (Ris-ley,1973: 273), Rogers inovasyonun, “yeni olarak algılanan bir fikir, uygulama veya bir nesne” olduğunu belirtmiştir (Rogers, 2003: 12-23). Türk Dil Kurumu’ na göre ise inovasyon “yenileşim” anlamına gelmektedir.

İnovasyon, inovatif, inovatif davranış ve inovatif iş davranışları gibi kav-ramlar, sağlık bakımı da dahil olmak üzere farklı alanlarda birbirinin yerine kul-lanılmaktadır. Bu kavramlardan en önemlisi, çalışanın inovatif davranışı olup, kurumun performansını iyileştirmek için çok önemli bir kaynaktır. Çalışanın inovatif davranışını teşvik eden bir kuruluş, diğer gerekli kaynakları sağlarken maksimum etkililik ve verimlilik elde edebilir (Asurakkody, 2018: 237, 240).

Tablo 1’de farklı disiplinlerde inovatif davranış tanımları gösterilmiştir .

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

40

Tablo 1. İnovatif Davranış Tanımları

Kaynak Tanım

(Janssen, 2000) İnovatif iş davranışı, kurumsal çalışmanın temel ilkelerini yeniden düşünmeyi ve değiştirmeyi de içeren “bir rol, grup ya da organizasyondan faydalanmak için bir iş rolü, grup ya da kurum içinde inovatif fikirlerin yaratılması, tanıtılması ve uygulanması” olarak tanımlanır.

(Janssen, 2003)İnovatif davranış, “rol performansına, bir gruba veya bir kuruma fayda sağlamak için bir iş rolü, çalışma grubu veya organizasyon içindeki inovatif fikirlerin kasıtlı üretimi, tanıtımı ve gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanabilir. ”

(Carmelli, 2006) Literatürden yola çıkarak, inovatif davranış, “bireyin yeni fikirler ve çözümler ürettiği bir problemi kabul ettiği, onları destekleyecek ve destekleyecek çalışmalar yapan ve bunları üreten çok aşamalı süreç olarak tanımlanır.

(De Jong, 2007; Yuan, 2010)

İnovatif davranış/İnovatif iş davranışı, “bir kişinin kendi iş rolüne, birimine ya da organizasyonuna inovatif fikirler, ürünler, süreçler ve prosedürler getirmesi ve/veya uygula-mak için kasıtlı davranışı” olarak tanımlanır.

(Kessel, 2012) İnovtif iş davranışı “bilgi edinme, fikir üretme ve çözüm uygulamalarından oluşan bir etkinlik setinin yapılandırma-sı” olarak tanımlanmaktadır.

(De Spiegelaere, 2014)

İnovatif iş davranışı; “varsayılan, önemli ölçüde kabul gö-ren ilgili birime inovatif olan fikirlerin, süreçlerin, ürünlerin veya prosedürlerin üretimi, tanıtımı ve/veya uygulamasına (bir rol, grup veya organizasyon içinde) yönelik tüm çalışan davranışları” olarak tanımlanır.

(Gogoleva, 2016) İnovatif davranış, “kurumsal davranışların bir parçasıdır ve iş yerinde görev ve sorumluluklarının tam olarak anlaşıl-masına dayanan ve içsel nedenlerden kaynaklanan proaktif olarak kabul edilir”.

(Lukes, 2017) Çalışanların inovatif davranışları, “çalışanların inovatif fi-kirler ürettikleri veya benimsedikleri davranışlar ve bunları uygulamak için daha sonraki çabaları” olarak tanımlanmak-tadır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

41

İNOVATİF DAVRANIŞIN ANAHTAR ÖZELLİKLERİ

Literatürde, inovatif davranışın sekiz anahtar özelliği tanımlanmıştır (Şekil 1).

Fırsat araştırması: Fırsat araştırması “fırsatların belirlenmesi” anlamına gelir ve keşif, arama, oluşturma ve sorun karşısında çalışma gibi faaliyetleri içerir.

Fikir üretimi: Fikir üretimi “çalışanın inovatif davranışında yaratıcılığının davranışsal bir yönü” olarak kabul edilir. Özellikle zor koşullarda uyarılır. Fikir üretme, çalışanların sorunları tanıması ve problemlerle başa çıkmak için inova-tif çözümler üretme aşamasını ifade eder.

Şekil 1. İnovatif Davranışın Anahtar Özellikleri

Fikir araştırması: Fikir araştırması, yeni fikirlerin üretilmesi, geliştirilme-si ve iletilmesiyle ilgili yaratıcı süreçte kilit bir faktör olarak tanımlanmaktadır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

42

Sağlık alanında da fikir araştırma, tanı, semptom, tedavi ve sağlık bakımı prose-dürleri ve süreçleri ile ilgilidir.

Fikir iletişimi: Çalışanların inovatif davranışlarının önemli bir yönü, fikri yöneticilere iletmektir. Çünkü kurumlardaki çalışanlar çoğu zaman yöneticile-rinden izin almak zorundadırlar, nadiren kendi başlarına fikirleri uygulayabilir-ler. Böylece etkili iletişim yeni fikirler arasında bir bağlantı oluşturmaya yardım eder.

Fikrin desteklenmesi: Bir çalışan karşılaştığı bir zorluğun üstesinden gelmek veya mevcut durumu daha iyi hale getirmek için bir fikir ürettiğinde, değişimin gerekli ve faydalı olduğuna yöneticisini ikna etmek zorundadır. Ku-rumun bu yeni fikri değerlendirip desteklemesi bireyin inovatif davranış moti-vasyonunu güçlendirecek, karşılaşılan sorunun çözümü de kurumun başarısını artıracaktır.

Fikir şampiyonu: Bir şampiyon, yaratıcı fikirler için çaba gösteren kişidir. İnovasyon şampiyonu, yapılandırılmamış bir ortamda, uygulama için planlar hazırlayarak, faaliyetlerini güvenle yürütür. Bu, problemleri tahmin etmeyi ve acil durum planlarını geliştirmeyi, ayrıca fon ve kaynak elde etmeyi gerektirir.

Uygulama: Uygulama, inovatif bir davranışın geliştirmesi, test edilmesi ve yaygınlaştırılması sürecidir.

Engellerin aşılması: Engellerin aşılması, inovasyon çıktısına ulaşmak için uygulama aşamasında önemli bir sorundur. İnovatif bir ürün, hizmet veya süreç geliştirilinceye kadar karşılaşılan engellerin aşılması sağlanmalıdır. (Asurak-kody, 2018: 239-240).

İNOVATİF DAVRANIŞIN ÖNCÜLERİ ve SONUÇLARI

Öncüller, kavramın ortaya çıkmasının nedeni olan faktörlerdir. Çalışma-larda, inovatif davranışların öncülleri örgütsel özellikler, iş ortamı özellikleri ve bireysel özellikler olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktadır. İnovaktif dav-ranışın sonuçları, kavramın devreye girmesinden kaynaklanan olaylardır. So-nuçların belirlenmesi daha fazla araştırma için önemlidir. Genel olarak inovatif davranışların sonuçları kurum, hastalar ve çalışanlar olmak üzere üç faydalanı-cıyı göstermektedir. Şekil 2’deki kavramsal diyagramda öncüller, özellikler ve sonuçları gösterilmiştir (Asurakkody, 2018: 241).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

43

Şekil 2. İnovatif Davranışların Öncülleri, Özellikleri ve Sonuçları

İNOVASYONUN TARİHÇESİ

İnovasyon süreci ilk olarak 1934’te Schumpeter tarafından ekonomik sos-yoloji alanında tanıtılmıştır (Schumpeter, 1934:1). İnovatif davranış kavramı, 1994 yılında Scott ve Bruce tarafından kullanılmıştır ve literatürde sıklıkla geç-meye başlamıştır (De Spiegelaere, 2014: 30). Thorstein Veblen ve Joseph Sc-humpeter’ in çalışmaları inovasyon alanında yapılan çalışmalara bir başlangıç olarak kabul edilmektedir. Avusturyalı bir ekonomist olan Joseph Schumpeter “Ekonomik Gelişim Teorisi” adlı eserinde, yenilikçi aktivitenin doğrudan ve açıkça ekonomik büyüme ve rekabetin dinamikleri olduğunu belirtmiştir. Sc-humpeter, özellikle buluş ve yenilik arasındaki farklılığa dikkat çekmiş, yenili-ğin gelişme açısından önemini vurgulamıştır. (Chen 2018: 13, Ettlie, 1984: 95, De Spiegelaere, 2014: 30). İnovasyon kavramı ilk kez Peter Drucker tarafından

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

44

dile getirilmiştir. (Glynn, 1996: 111). Drucker, “Innovation and Entrepreneurs-hip” adlı kitabında inovasyonu “kaynaklara yenilik yapabilme kapasitesi kazan-dırma eylemi” olarak tanımlamıştır. Günümüzde inovasyon faaliyetleri önem kazanmaya ve ilgi görmeye başlamıştır. Artan bu ilgi ve önem doğrultusunda kavramın daha iyi anlaşılabilmesi ve uygulanabilmesi için çaba sarf edilmekte ve çalışmalar yapılmaktadır.

İNOVASYONUN ÖNEMİ

Hızla gelişen teknoloji ile birlikte sağlık sistemi de büyük bir değişim süre-cindedir. Bu değişim sürecinde sağlık kurumlarının varlıklarını devam ettirebil-meleri için inovasyon altın bir yoldur. İnovasyon, içinde bulunulan ortamdaki fırsatları görme ve yeni fırsatlar yaratma, bu fırsatlardan değer yaratma, rekabet avantajı kazandırma ve fark yaratmanın yanında bir kurumun başarısı için bir-çok yarar sağlar. Bu yararlar;

• Kurumun performansının yükselmesi • Çalışanların becerisinin geliştirilmesi ve yaratıcılığının desteklenmesi • Öğrenmenin ve bilgi paylaşımının teşvik edilmesi (Natiyok, 2006: 80-81).

İnovasyon bireysel ve toplumsal ihtiyaçların (sağlık, dinlenme, çalışma, ulaşım vb.) daha iyi bir düzeyde karşılanmasını sağlar.3 İnovasyon bireylerin keşif duygularını uyandırır, merak düzeylerini yükseltir, fikir üretme ve ürettik-leri fikri açıkça beyan etme oranlarını artırır. Ürettikleri yenilikler hem bireysel hem de toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında önemli farklar yaratır.

İNOVASYON ve HEMŞİRELİK

İnovatif davranış kavramı, işletme yönetimi, teknoloji, mühendislik ve eği-tim gibi alanlarda geniş çapta ele alınırken sağlık hizmetleri alanında, özellikle hemşirelikte pek tartışılmamıştır (Xerri, 2013: 23). Aslında sağlık kurumlarında inovasyon, hastalara yeni tedavi yaklaşımları getirmesi, hasta bakım hizmetle-rinin kalitesinin artırılması için çok daha önemli bir kavramdır (Ali, 2018: 1).

Yeni fikirlere karşı olumlu tutumları olan hemşirelerin de dahil olduğu sağ-lık profesyonelleri, mevcut sağlık bakım sisteminin kapasitesinin geliştirilme-sine katkıda bulunabilir veya hastalar için yeni bir bakım stratejisi geliştirebilir.

3 http://europa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com95_688_en.pdf.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

45

Son yıllarda hemşirelikte yapılan çalışmalarda, sağlık hizmetlerinde inovatif davranışa odaklanılmıştır. Bu çalışmalar hemşirelerde inovatif davranışlar geliş-tirmenin mümkün olduğunu vurgulamaktadır (Asurakkody, 2018: 238). Örne-ğin, Chang ve Liu. (2008)’nun çalışmasında sağlık profesyonellerinde inovatif davranış süreçleri incelenmiş, doktorların bilgi toplama becerilerini gösterdiği, hemşirelerin ise inovatif davranış sürecinde daha önemli olan yeni fikir üretme becerilerini sergilediği saptanmıştır (Chang, 2008: 8). Knol ve Linge (2008)’nin çalışmasında kurumların hemşirelerin inovatif davranış sürecinde güçlendiril-mesi için gerekli koşulları hazırlaması gerektiği vurgulanmıştır (Knol, 2009: 70). Weng ve arkadaşları (2013) hemşirelikte inovasyonun; bakım sırasında hemşirelerin bilgi yaratma, inovasyon davranışı gösterme ve inovasyonu yay-gınlaştırma davranışının bir özeti olduğunu belirtmiştir. Hemşirelerin bilgi ya-ratma düzeyini en yüksek, inovasyonu yayma düzeyini ise en düşük bulmuşlar-dır (Weng, 2013: 36).

Uluslararası Hemşireler Konseyi’nin (ICN) 2009 yılındaki teması “Bakı-mın Kaliteli Olması İçin, Toplumlara Kaliteli Hizmet Sunabilmesi İçin: Hemşi-relik Bakımında İnovasyon” olarak belirlenmiştir. Uluslararası Hemşireler Kon-seyi’ne göre, sağlığın teşviki, sağlık koşullarına yönelik risk faktörlerinin en aza indirilmesi, hastalıklardan kaçınma, sağlıklı yaşama yönelik tutumların iyileş-tirilmesi ve bakım stratejilerinin ve prosedürlerinin geliştirilmesi için hemşire-lik uygulamalarında yeniliklere büyük ihtiyaç duyulmaktadır.4 Amerikan Hem-şireler Birliği, tüm hemşirelerin mesleğin içinde lider olduklarını, politikaları etkilemek ve yenilikleri teşvik etmek için çaba gösterdiklerini vurgulamaktadır (Moreira, 2017: 52).

Hemşireler, sağlığın korunması, geliştirilmesi, tedavi, bakım ve rehabilitas-yon süreçlerinde yer alan sağlık profesyonelleridir. Sağlık alanındaki değişim-leri, gelişmeleri, yenilikleri takip ve uyum sağlama sorumluluklarına sahiptirler. Bu sorumluluklarını ancak inovatif düşünce yapısına sahip olarak gerçekleşti-rebilirler (Sarıoğlu, 2014: 29). İnovatif düşünce yaklaşımı çerçevesinde hemşi-reler bakımlarını yürütürken “Bu yapılması gereken doğru şey mi?”, “Daha iyi bir yolu var mı?”, “Daha ekonomik bir yolu var mı?” gibi sorular sormalıdır.

Hemşireler uygulamada inovasyonun en iyi örneği olmalıdır. İnovatif dü-şünce yapısına sahip hemşireler, sağladıkları bakımları kişisel ihtiyaçlarına göre

4 http://www.farmerhealth.org.au/sites/default/files/2009_International_Nurses_Day_PDF_437kb.pdf

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

46

uyarlar ve kişiselleştirirler, bireysel hasta ihtiyaçlarını karşılarlar ve uygulama için kanıtları kullanırken olumlu bir hasta deneyimi sağlarlar. İnovatif davra-nış ile bilimsel araştırmanın klinik uygulamaya adaptasyonu arasında teorik bir bağ vardır. Örneğin, ventilatörle ilişkili pnömoninin ortaya çıkmasını azaltmak için, ventilatör ilişkili pnömoni demeti kullanımı, kritik hastaların sonuçların-da iyileşmeler gösteren inovatif bir hemşirelik uygulamasıdır. Bu nedenle, ino-vatif davranış, hemşirelik bakım kalitesini iyileştirmek ve sağlık kuruluşu için olumlu sonuçları artırmak için hemşirelikte dikkate alınması gereken önemli bir kavramdır (Asurakkody, 2018: 242).

Pennsylvania Üniversitesi’nde hemşire öğretim üyesi olan Martha A.Q. Curley ise hemşirelik bakımında ve hemşirelik sürecinde etkili olan inovatif bir program dizayn etmiştir. Boston Çocuk Hastanesi Yoğun Bakım ve Kardi-yovasküler Hemşirelik Programı kapsamında kritik derecedeki hasta bebekler, çocuklar ve ailelerinin bakımı/klinik yönetimi konusunda yaptığı bu çalışma ile uluslararası olarak tanınmıştır. “Yoğun Bakım Sinerji Modeli” olarak isimlen-dirilen bu çalışma; pediatrik yoğun bakımdaki hastaların ailelerinin ihtiyaçları-nın desteklenmesi, klinikte bakım veren hemşirelerin hastaların durumlarını ve risklerini daha iyi değerlendirebilmesi için ölçek geliştirme çalışmaları ile kritik durumdaki çocuk hastaların bakımı için yeni bilgiler oluşturmak üzere çok yön-lü klinik çalışmaları kapsamaktadır (Herdman, 2009: 2-4, Sarıoğlu, 2014: 31).

Hasta bakımının kalitesini ve güvenliğini arttırmak için, inovatif davranış, hemşirelik bakım uygulamalarının gerçekleştirilmesinde kilit rol oynamaktadır. Hemşirelerin sadece sağlık bakım ekibinde hemşirelik bakımında değil, inovatif fikirlerde de özel bir yeri vardır. Dy Bunpin (2016) hastaneye kayıtlı hemşire-lerin orta düzeyde inovatif davranışlar sergilediğini ortaya koymuştur (Dy Bun-pin, 2016: 7). Teknoloji, iş dünyası çalışanları ve eczacılar ile karşılaştırıldığın-da hemşirelerin inovatif davranış seviyelerinin daha düşük olduğu bulunmuştur. Bu nedenle sağlık kurumları, hemşireler arasındaki inovatif davranışların iyi-leştirilmesine odaklanmalıdır. İnovatif davranışı güçlendirmek için, kurumlar çalışanlarına özel sertifikasyon sağlamalı ve eğitim seviyelerini arttırmak için fırsatlar sunmalıdır. Kurumlarda çalışanın güçlendirilmesi ve motivasyonu, yeni fikirler üretmeye ve bunları uygulamaya teşvik eder. Literatürle paralel şekilde, inovatif davranışının kendisi de yüksek belirsizlikle ilişkilidir ve çalışanların motivasyonuna bağlıdır. Bazı araştırmacılar, proaktif iş davranışının önemli bir belirleyicisi olarak esnek rol sahipliğini önermişlerdir. Esnek rol yöneliminin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

47

fikir üretme ile pozitif ilişkili olduğu dikkati çekmektedir. Literatür, öz liderlik özelliği olanların nispeten yüksek bir inovatif davranış sergilediğini göstermiştir (Asurakkody, 2018: 243). Yüksek inovatif davranış gösteren hemşirelerin ortak özellikleri literatürde şöyle belirtilmiştir:

• Sıkça görülen ortak inanç ve uygulamaları sorgulayan• Belirsizlikle rahat eden• Alanında bilgili ve uzman • Ara sıra yaşanan başarısızlıklarda rahat olan• Kurumlarında uygulama için yenilikleri tanımlayabilen ve tarayabilen• Profesyonel ağları aracılığıyla diğer inovatörlerle bağlantı kurabilen bi-

reylerdir (Cullen, 2015: 431).

Açık ve özgür çalışma ortamı, uyumlu kurumsal iklim, kişiler arasındaki iyi iletişim ve kurumdaki destekleyici yaklaşım, çalışanlara sıcak bir ortam sağ-layabilir (Laursen, 2003: 63). Bu tutumlarla birlikte, bireyler inovatif fikirler üretebilir ve uygulayabilir. İnovasyon için bir formül yoktur. Ancak, yeniliği teşvik eden bazı tetikleyiciler ve stratejiler vardır.

• Toplum önünde konuşma korkunuzla yüzleşin ve konuşun. Yeni fikirle-rinizi sunmak için konuşun. Spot ışığa girin ve Kendileri için konuşama-yan hastalar için bir ses olun.

• Basit çözümler arayın. Örneğin hasta taburcu olurken bilgilendirme not-ları verin.

• Başkalarından da öğrenin. Zor bir karar ya da anlamadığınız bir soruna takılıp kaldığınızda, tanıdığınız tüm zeki insanlarla konuşun. Problem çözmek için bir iletişim ağı oluşturun.

• Israr edin! “Biz inovasyonu gerçekleştirebiliriz ve zaman içinde planlı olarak daha kullanışlı hale getirebiliriz”.

• Zorlukları kucaklayın! Kompleks hasta bakım sorunlarını, başarısızlık korkusu olmadan kucaklayın. Sonuçta başarısızlık, öğrenmek için fır-satlar sunan bir süreçtir.

• İleri doğru küçük adımlar atın. İlerleme sadece büyük sıçramalarla değil aynı zamanda yüzlerce küçük adımla gelir. İnovatif davranışın bir yolu da, yüzlerce küçük gelişmenin birikimidir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

48

• Zamanlama önemlidir! Fırsatlar zorluklarla karşı karşıyadır, ancak bazı zorlukların aşılması zaman gerektirebilir. Yeni bir uygulama için zaman-lama her zaman doğru olmayabilir, bu nedenle zaman aşamalı ilerleme için kullanılmalıdır.

• Belirsizliği kucaklayın! Kanıtlar tamamıyla tutarlı olmayabilir. Siyah ve beyaz (tamamen doğru-tamamen yanlış) uygulama önerisi beklemeyin aksi halde geride kalırsınız. Kanıtları dikkatli bir şekilde eleştirmek, sentezlemek, pilot uygulama yapmak ve uygulama değişikliğini değer-lendirmek için klinik uzmanlığınızı kullanın.

• Sistematik bir süreç kullanarak yolunuzu bulun. Bu süreçte her adıma yön veren, uygulama odaklı, kanıta dayalı uygulama modeli kullanın.

• Uygulama önerisi için karar verin. Kanıtlar tamamen tutarlı ve öneriler açıkça belli olana kadar beklemede kalmayın. Bu noktada, geri kalabi-lirsiniz ve başkaları sizi geçmiş olabilir. Örneğin, enfeksiyon önleme konusunda el hijyeni etkinliği kanıtı büyük ölçüde tanımlayıcıdır. Fakat hiç kimse el hijyeninin sürekli kullanımını geliştirmek için randomize kontrol çalışmaları beklemez.

• Uygulama değişimini revize edin ve deneyin. ‘Hiçbir fikir çok iyi değil-dir, geliştirilebilir, bir dizi iyileşme planlanabilir.

• İnovasyonu başkalarının yararlanması için kullanıma sunmayı veya büyütmeniz gerektiğini unutmayın. ‘İnovasyon sadece yeni fikirler ya-ratmakla ilgili değildir, başladığımız şeyleri bitirmek ve yeniliklerin uygulamaya geçmesine yardımcı olmak için sabırlı ve kararlı olmakla ilgilidir.’

• Hayat boyu öğrenen olun. Uygulama önerileri durağan değildir ve sü-rekli değişmektedir. Eğitiminizi ilerletin ve fark yaratın.

• İnovasyonu gerçekleştirmek için bir plan oluşturun:Durum dışında düşünen bir arkadaş bulun ve onu yürüyüşe çıkarınSağlık sektörü dışındaki çalışanlarla farklı bir bakış açısı ile konuşunEn yaratıcı olduğunuz zamanı belirleyin ve programınızda bu zamanı

düzenli olarak planlayınKlinik alanınızda, kütüphane veya internet ortamında kaynakları bu-

lun

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

49

Günlük uygulamaya alternatif çözümler tanımlayın ve günün sonun-da çözüm bulmaya kararlı olun.

• Devam et, risk al. İnovasyonu gerçekleştir! (Cullen, 2015: 432-433).

KAYNAKLAR

Ali, I., (2018). Personality traits, individual innovativeness and satis-faction with life. J Innov Knowl. Forthcoming. https://doi.org/10.1016/j.jik.2017.11.002.

Asurakkody, T.A., Shin, S.Y., (2018). Innovative Behavior in Nursing Con-text: A Concept Analysis. Asian Nursing Research, 12, 237-244. https://doi.or-g/10.1016/j.anr.2018.11.003.

Carmelli, A., Meitar, R., Weisberg, J., (2006). Self-leadership skills and innovative behavior at work. Int J Manpow. 2006; 27(1): 75e90. https://doi.org/10.1108/01437720610652853.

Chang, L.C., Liu, C.H.. (2008). Employee empowerment, innovative be-havior and job productivity of public health nurses: a cross sectional questi-onnaire survey. Int J Nur Stud. 45(10):1442e8. https://doi.org/10.1016/j.ijnurs-tu.2007.12.006.

Chen, J., Yin, X., Mei, L., (2018). Holistic innovation: an emerging in-novation paradigm. Int J Innov Stud. 2(1):1e13 https://doi.org/10.1016/j.ijis.2018.02.001.

De Jong, J., den Hartog, D.N., (2007). How leaders influence emp-loyees’ innovative behavior. Int J Innov Manag. 10(1):41e64. https://doi.org/10.1108/14601060710720546.

De Spiegelaere, S., Van Gyes, G., De Witte, H., Niesen, W., Van Hootegem, G., (2014). On the relation of job insecurity, job autonomy, innovative work behavior and the mediating effect of work engagement. Creativ Innovat Manag. 23(3): 318e30. https://doi.org/10.1111/caim.12079.

Dy Bunpin, 3rd, J.J., Chapman, S., Blegen, M., Spetz J., (2016). Differen-ces in innovative behavior among hospital-based registered nurses. J Nurs Adm. 46(3): 122e7. https://doi.org/10.1097/NNA.0000000000000310.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

50

Ettlie, J.E., Bridges, W.P., O’Keefe, R.D., (1984). Organization strategy and structural differences for radical versus incremental innovation. Manag Sci. 30(6): 682e95. https://doi.org/10.1287/mnsc.30.6.682.

Glynn, M.A., (1996). Innovative genius: a framework for relating in-dividual and organizational intelligences to innovation. Acad Manag Rev. 21(4):1081e111. https://doi.org/10.2307/259165.

Gogoleva, A.S., Balabanova, E.S., Efendiev, A.G., (2016). Determinants of employee innovative behavior: do foreign and domestic companies in Russia differ?. Moscow, Russia: National Research University Higher School of Eco-nomics. Report No.: MANAGEMENT WP BRP 53/MAN/2016.

Herdman, A.E., Yazıcı, K.Ö., (2009). Hemşirelik ve yenilikçilik. Hemşire-likte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 6: 2-4.

İnternet:http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=T-DK.GTS.5c1bf581badb19.61714558, Erişim Tarihi:15.12.2018.

İnternet: International Council of Nurses. (2009). Delivering quality, ser-ving communities: nurses leading care innovations. http://www.farmerhealth.org.au/sites/default/files/2009_International_Nurses_Day_PDF_437kb.pdf. Erişim Tarihi: 15.12.2018.

İnternet: European Commission, Green paper on innovation. http://euro-pa.eu/documents/comm/green_papers/pdf/com95_688_en.pdf.Erişim Tari-hi:15.12.2018.

Janssen, O., (2000). Job demands, perceptions of effort-reward fairness, and innovative work behavior. J Occup Organ Psychol.73(3):287e302. https://doi.org/10.1348/096317900167038.

Janssen, O., (2003). Innovative behavior and job involvement at the price of conflict and

less satisfactory relations with co-workers. J Occup Organ Psychol. 2003;76(3): 347e64. https://doi.org/10.1348/096317903769647210.

Kaya, N., Turan, N., Aydın, G.O., A, (2015). concept analysis of innovation in nursing. Procedia Soc Behav Sci. 2015;195:1674e8. https://doi.org/10.1016/j.sbspro.2015.06.244

Kessel, M., Hannemann-Weber, H., Kratzer, J., (2012). Innovative work behavior in healthcare: the benefit of operational guidelines in the treatment

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

51

of rare diseases. Health Policy. 105(2-3):146e53. https://doi.org/10.1016/j.he-althpol.2012.02.010.

Kno,l J., Van Linge, R., (2009). Innovative behavior: the effect of structural and psychological empowerment on nurses. J Adv Nurs. 65(2):359e70. https://doi.org/10.1111/j.1365-2648.2008.04876.x.

Laura Cullen, (2015). Evidence Into Practice: Awakening the Innovator in Every Nurse. Journal of PeriAnesthesia Nursing, Vol 30, No 5 (October), 2015: pp 430-435.

Laursen, K,. Foss, N.J., (2003). New human resource management prac-tices, complementarities and the impact on innovation performance. Camb J Econ. 2003;27(2):243e63. https://doi.org/10.1093/cje/27.2.243.

Lukes, M., Stephan, U., (2017). Employee innovation: a review of existing scales and the development of the innovative behavior and innovation support inventories across cultures. Int J Entrep Behav Res. 23(1): 136e58. https://doi.org/10.1108/IJEBR-11-2015-0262.

Moreira, M.R., Gherman, M., Sousa, P.S., (2017). Does innovation influ-ence the performance of healthcare organizations? Innovation. 19(3):335e52 https://doi.org/ 10.1080/14479338.2017.1293489.

Naktiyok. A., Bayrak, K.S., (2006). Çevresel faktörlerin iç girişimcilik üze-rine etkileri. Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2: 77-96.

Ozberk, K., Uzunboylu, H.A., (2017). content analysis of the studies on school manager performance and image outcome expectations. Rev Fac Educ Albacete. 2017; 32(2):9e22

Risley, G., (1973). Modern Industrial Marketing, 1st ed. New York, Mc Graw-Hill İncorporated, 273.

Rogers, E.M. ,(2003). Diffusion of İnnovations, 4th ed. New York, Simon & Schuster Press, 12-23.

Sarıoğlu, A., (2014). Bireysel Yenilikçilik Ölçeğinin Hemşirelikte Geçerlik Ve Güvenirliği, Atatürk Üniversitesi-Erzurum. Yüksek Lisans Tezi.

Schumpeter, J.A., (1934). The theory of economic development: an inqu-iry into profits, capital, credit, interest, and the business cycle. Champaign, IL:

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

52

University of Illinois at Urbana-Champaign’s Academy for Entrepreneurial Le-adership Historical Research Reference in Entrepreneurship; 1p.

Weng, R.H., Huang, C.Y., Lin, T.E., (2013). Exploring the cross-level impa-ct of market orientation on nursing innovation in hospitals. Health Care Manag Rev. 2013; 38(2): 125e36. https://doi.org/10.1097/HMR.0b013e31824b1c84

Xerri, M., (2013). Workplace relationships and the innovative behavior of nursing employees: a social exchange perspective. Asia Pac J Hum Resour. 2013; 51(1): 103e23 https://doi.org/10.1111/j.17447941.2012.00031.x

Yuan, F., Woodman, R.W., (2010). Innovative behavior in the workplace: the role of performance and image outcome expectations. Acad Manag J. 53(2): 323e42. https://doi.org/10.5465/amj.2010.49388995

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

53

HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE İNOVASYON YAKLAŞIMI

İlgün ÖZEN ÇINARPamukkale Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Denizli / Türkiye

Öz: İnovasyon ile ilgili yapılan tanımlamalar genellenirse, yeni ve değerli olan fikir, bilgi, ürün, süreç ve hizmetin farkındalık, değer yaratması ve top-lumsal bir faydaya dönüşmesi olarak değerlendirilebilir. İnovasyonun en yoğun yaşandığı alanlardan biri de sağlık sektörüdür. İnovasyon, sağlık sektörü için yaşamsal öneme sahiptir ve getirdiği yenilik ve ilerlemelerle toplumsal refahı ve yaşam kalitesini artırmakta, hastanede kalış süresini kısaltmakta, erken teşhis ve tedavi imkanlarını sağlayarak ileride karşılaşılabilecek maliyetleri azaltmak-tadır. Bu sayede sağlık sisteminde hasta yararına alternatif çözüm seçenekleri oluşturulabilmektedir. Hemşirelik alanında son yıllarda inovasyon önemsenen bir kavram olmuştur. Hemşirelik öğrencilerinin eğitiminde, bilim ve teknoloji destekli çağdaş eğitim yöntemleri ve tekniklerinin kullanılması, öğrenci mer-kezli öğrenmenin, program çıktılarının değerlendirilmesi, temel yetkinliklere ve yenilikçi düşünceye sahip mezunlar yetiştirilmesi, önemsenmelidir. Lisans, lisansüstü ve hizmet içi hemşirelik eğitimlerinde, inovatif eğitim yaklaşımları kullanılmalı, öğrenciler inovatif uygulamalar konusunda cesaretlendirilmelidir.

GİRİŞ

Teknoloji ve bilimdeki değişimler, bireyleri, insanları ve toplumları hızla değişen, yenilenen koşullara yönlendirmektedir. Birçok alanda görülen inovas-yon, sağlık alanında da önemli bir olgudur. Sağlıkta inovasyon, hastanın ihtiyaç ve taleplerinden doğan ve fikirlerin projeye ve sisteme dönüşen, değer katan yeniliklerdir. İnovatif faaliyetler ile yaşam kalitesinin artırılması hedeflenir (Ne-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

54

gash et al., 018:193). Hemşire, sağlık ekibinin vazgeçilmez bir üyesidir. Sağlık hizmetinin verildiği her alanda birey, aile ve toplumla çalışan hemşireler, yeni bilgilerin, yöntemlerin, hizmetlerin uygulanmasında ve fikirlerin oluşturulma-sında kritik kişilerdir. Hemşirelikte inovasyon sağlık hizmet kalitesini yükselt-mek için çok önemlidir (ICN, 2009:1). Hemşirelik mesleğinin uygulayıcıları olacak hemşirelik öğrencilerinin eğitimi, teknoloji ile uyumlu, kanıt temelli, işbirliği içinde bir sistemle desteklenmiş, temel yetkinlikleri çok iyi belirlenmiş eğitim programlarını içerecek şekilde planlanmalı, uygulanmalı ve değerlendi-rilmelidir. Hem öğrenciler hem eğitimciler hem de hemşireler işbirliği içinde olmalı, eğitimin her sürecinde inovasyon yaklaşımı kullanmalı, gelecekteki ve şu andaki sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için inovatif uygulamalar konusunda cesaretlendirilmelidir (Adibelli ve Boyaci, 2018:741, Herdman, 2011:6). Yeni-likçi düşünceye sahip hemşirelerin eğitiminde, eğitim programları gözden geçi-rilmeli, interaktif yeni öğretim teknikleri kullanılmalı, girişimcilik gibi dersler eklenmeli, rol modeli olunmalı ve fikirlerini inovasyona dönüştürebilecekleri konusunda cesaretlendirilmelidir.

İNOVASYON NEDİR, NEDEN ÖNEMLİDİR?

İnovasyon ile ilgili literatürde birçok tanım bulunmaktadır. İnovasyon, Türk Dil Kurumu, bilim ve sanat terimleri ana sözlüğünde “yenilik”, genel Türkçe sözlükte ise “yenileşim” olarak belirtilmektedir (TDK, 2018). Rogers, inovas-yonu birey yada toplum tarafından bir fikir, uygulama veya nesnenin yeni olarak algılanması olarak tanımlar. Bireyin yeniliği algılama düşüncesi ona karşı tepki-sini belirler (Rogers, 2003:11). OECD ile Eurostat’ın beraber yayınladığı Oslo kılavuzuna göre yenilik (inovasyon), yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet) veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygu-lamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyo-nel yöntemin uygulanmasıdır (Oslo, 2005:49). Ekonomik ve toplumsal değer yaratmak için ürünlerde, hizmetlerde ve iş yapış yöntemlerinde yapılan deği-şiklik, farklılık ve yenilikler olarak tanımlanır (Elçi, 2007:1). Başka bir tanımda inovasyon, değer yaratacak yeni bir ürün, yöntem ya da uygulama fikrinin tasar-lanmasından kullanılmasına kadar geçen süreçtir. Bu sürecin, değer yaratması firmaları veya ekonomileri daha rekabetçi konuma taşıması önemlidir (Duman 2015:77). Bütün bu tanımlamalar genellenirse, yeni ve değerli olan fikir, bilgi,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

55

ürün, süreç ve hizmetin farkındalık, değer yaratması ve toplumsal bir faydaya dönüşmesi olarak değerlendirilebilir.

İnovasyon kavramı, bazı kavramlar ile karıştırılmakta ve tanımlamada kul-lanılmaktadır. Bu kavramlar içinde, yenilik, yaratıcılık, değişim, icat, teknoloji, girişimcilik sayılabilir. Tüm bu kavramlar aynı anlama gelmeyen, birbirini ta-mamlayan ve birbiri ile ilişkili özelliktedir. (Dil, 2012:1217).

İnovasyon türleri genel olarak literatürde konusuna göre; “ürün inovasyo-nu”, “süreç inovasyonu”, “pazarlama inovasyonu”ve“organizasyonel inovasyon” olarak ele alınmaktadır (Oslo, 2005:50, Elçi, 2007:3). Ayrıca teknolojinin önemli bir girdi olup olmamasına göre, “teknolojik inovasyon” ve “teknolojik olmayan inovasyon”, eşitsizlikleri ortadan kaldırması, istihdam yaratması, çevreyi koru-mada katkıda bulunmasına göre, “toplumsal inovasyon”, farklılık değişiklik ve yeniliğin türüne göre ise, “radikal” veya “artımsal” olarak da sınıflandırılır (Elçi, 2007:3). Teknolojik olmayan inovasyon, yeni ve geliştirilen hizmet ya da ürünün daha çok alıcı çekmesi amacıyla pazarlanmasını ve tasarlanması kapsar ve orga-nizasyonel ve pazarlama inovasyonu içinde yer alırken, teknolojik inovasyon ise, ürün ve süreç sınıfına dahil edilir (Yılmaz ve İncekaş, 2018:157).

İnovasyon uygulamaları yapısal açıdan uygulayıcılara göre büyük değişik-likler gösterir. Bir kısmı, yeni bir ürün geliştirme ve piyasaya sürme gibi iyi ta-nımlanmış yenilik projelerine girişmekte iken, diğerleri esas olarak ürünleri, sü-reçleri ve faaliyetlerinde sürekli iyileştirmelergerçekleştirir. Her iki uygulamada yenilikçi olabilir: bir inovasyon, tek ve önemli bir değişimin uygulanmasından veya bir arada önemli bir değişlik oluşturan bir dizi küçük adımsal değişiklik-lerden meydana gelebilir (Oslo, 2005:51).

Küreselleşme ile birçok alanda etkisini gösteren inovasyon, çağımızın önemli bir kavramıdır. Hızla değişen küresel ortamda özel sektörün yanı sıra kamu kurum ve sivil toplum kuruluşlarında geleneksel yöntem ve uygulamalar terk edilmeye başlamıştır. Kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuru-luşlarının çalışma biçimlerini geliştirmeleri, rekabet gücüne katkı sağlayacak çalışma modelleri oluşturmaları önemlidir. Kurumsal kapasitenin geliştirilmesi ve yenilikçi örgütsel yapıların tasarlanması, girişimciliğin teşvik edilmesi stra-tejik bir öneme sahiptir. Günümüzde hükümetler inovasyon ile ilgili birçok dü-zenleme ve uygulamalarla hem işletmeleri hem de kamu kurum ve kuruluşlarını desteklemektedirler. (Tekin ve ark, 2018:112).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

56

İnovasyonun ekonomik kalkınmada sağladığı fırsatlar, inovatif faaliyetlere verilen önemi ve bu faaliyetlerin artmasını sağlar. Gelişmeye açık bölgelerde üniversite-sanayi işbirliğinin oluşturulması, eğitime katılım oranının yükseltil-mesi, bilgi-yoğun sektörlerin geliştirilmesi sağlanmalıdır. Çünkü inovatif faali-yetlerin artması, teknolojinin ilerlemesi, bilginin elde edilmesi ve Ar-Ge çalış-maları; bölgesel ve ekonomik kalkınma için bir fırsat sağlar (Oslo, 2005:39).

SAĞLIKTA İNOVASYON ve ÖNEMİ

İnovasyonun en yoğun yaşandığı alanların başında sağlık hizmetleri gel-mektedir. Bakımdaki iyileştirmeler, yaşam beklentisinin önemli ölçüde artması-na ve sonuç olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toplumun sağlık hizmet-lerine yönelik daha yüksek talep beklentisi sürekli artmaktadır. Bunula birlikte kronik hastalıklardaki hızlı artış, örn. Tip-2 diyabet ve hipertansiyon gibi, nüfus yapısının değişimi, sağlık hizmetlerindeki maliyet artışı, sağlık sisteminde yeni gereksinimleri ve değişimleri ortaya çıkarmaktadır (Ökem, 2011: 29, Negash vd, 2018:193, Şengün, 2016:194,).

Sağlık ekosistemi birçok ilgi alanlarına sahip çok sayıda paydaşa sahiptir. Örneğin bir kişi bir sağlık personeline tıbbi tedavi için başvurduğunda etkile-şimlerinde sadece ikisi olmaz. Etkileşim içinde bireyin arkadaşları, ailesi, diğer sağlık personelleri, hastane tedarikçileri, eczaneler ve sigorta hizmetleri, bireyin internette yaptığı aramalar, çevrimci içi grupları yer alabilir. Bu nedenle bireysel düzeydeki etkileşimler organizasyonel düzeydeki konuları hızlı bir şekildeiçe-rebilir. Dolayısıyla, sağlık sorunlarının tek bir paydaş veya tek bir ikili ilişki perspektifinden incelenmesi uygun değildir.(Negash vd, 2018:193).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

57

Şekil 1. Sağlık Hizmetlerinde İnovasyonun Kavramsal Çerçevesi (Kaynak:Omachonu ve Einspruch, 2010: 10)

Şekil 1, sağlık hizmetlerinde inovasyonun kavramsal çerçevesini açıklar. Sağlık inovasyonunun merkezinde hastaların ve bakım hizmeti veren sağlık uy-gulayıcıları ve geliştiricilerinin ihtiyaçları yer alır. Sağlık kuruluşları, tedavi, teşhis, önlem, eğitim, araştırma ve sosyal yardım olmak üzere altı farklı amaca hizmet eder. Sağlık kuruluşları bu amaçlara hizmet ederken, kalite, maliyet, güvenlik, verimlilik ve sonuçları etkin bir şekilde yönetmelidir. Çoğu zaman sağlık kuruluşları, yeni ya da mevcut olan bilgi teknolojisine güvenerek inovas-yona ulaşmaktadır. Başarılı olduğunda, sağlık inovasyonu en çok hastanın nasıl görüldüğü, hastanın nasıl duyulduğu ve hasta ihtiyaçlarının nasıl karşılandığı konularına odaklanır (Omachonu ve Einspruch, 2010: 10). Bu kapsamda sağ-lık hizmeti uygulayıcısı ve geliştirici olarak yer alan hemşireler, bakım verdiği hastalarının ihtiyaçlarını ön planda tutarak, hizmet amaçları ve var olan bilgi teknolojileri ile sağlıkta inovasyon yaklaşımı oluşturabilir.

Sağlık çalışanları, kısmen, hizmet oluşturma ve uygulama ile bağlantılı ola-rak teknoloji kullanımı yoluyla, sürekli davranış değişikliği oluşturmada önemli

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

58

bir paydaştır. Sağlık personeli katılımı olmadan, teknolojiden elde edilen tüm veriler, yalnızca bütünsel davranış değişikliği tavsiyesine götüren nihai bilgi-lerin bir parçası olarak görülmelidir. Sağlık personellerinin ihtiyaç ve beklen-tilerini dikkate almak, hizmet yaratmada önemlidir. Doğru bir şekilde uygu-landığında, hizmetler sürekli olarak davranış değişikliği ve bilgi birikimine yol açabilecek birikmiş bilginin depolanması için aracılar haline gelir (Negash et al., 2018:193).

Sağlık hizmetlerinde inovasyon süreci tipik olarak doğrusal olmamakla bir-likte, yeniliklerin çoğu problem tanımlama ve fikir üretme, fikir değerlendirme, geliştirme, ilk kullanım, ticarileşme ve yayılma sürecinden oluşmaktadır. Başa-rılı yenilikler sonuç olarak hastayı iyileştirir iş getirilerini ve çıktılarını optimize eder (Varkey et al., 2008:384).

Sağlık bakımı inovasyonunun çevresel ve operasyonel olmak üzere iki ana boyutu vardır. Bu boyutlar, sağlık hizmetlerinde inovasyonun tanıtımını etkiler. Operasyonel boyut, klinik sonuçların, verimliliğin, etkililiğin, yaşlanan nüfu-sun, hemşirelik sıkıntısının, hasta memnuniyetinin, karlılığın, hasta güvenliği-nin, iyileştirilmiş kalitenin ve maliyet kontrolünün iyileştirilmesini içermekte-dir. Çevresel boyut hekim kabulü, örgüt kültürü, düzenleyici kabul, ortaklıklar ve işbirliklerini içerir. (Omachonu ve Einspruch, 2010:10).

Sağlıkta inovasyon, bilgiyi pazar değeri taşıyan ürünlere dönüştürerek ekonomik ve toplumsal refahı artırmaktadır. Sağlık sektörü, bilgi teknolojisi yüksek, inovatif potansiyelli sektörlerin başında gelmektedir. İnovasyon, sağ-lık sektörü için yaşamsal öneme sahiptir ve getirdiği yenilik ve ilerlemelerle toplumsal refahı ve yaşam kalitesini artırmakta, hastanede kalış süresini kısalt-makta, erken teşhis ve tedavi imkânlarını sağlayarak ileride karşılaşılabilecek maliyetleri azaltmaktadır. Bu sayede sağlık sisteminde hasta yararına alternatif çözüm seçenekleri oluşturulabilmektedir. Ayrıca sağlıkla iç içe bağlantılı bir-çok sektöre pozitif katkı sağlayabilmektedir. İnovasyon sayesinde kaynakların çok kısıtlı olduğu sağlık hizmetlerinde ileri teknolojilerin kullanılarak ucuz ve erişilebilir çözümler üretilmesi esas olmaktadır (Şengün, 2016:195, Sarıoğlu, 2014:28).

Hemşirelik alanında son yıllarda inovasyon önemsenen bir kavram olmuş-tur. Sürekli değişim ve gelişimin yaşandığı sağlık bakım sistemi içinde hemşi-relik mesleğinde de teknolojik ve bilimsel gelişmelere bağlı olarak hızlı bir ino-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

59

vasyon süreci yaşanmaktadır. Uluslararası Hemşireler Birliği’ne (ICN) (2009) göre, inovasyon sağlık hizmet kalitesini yükseltmek için çok önemlidir. Her alanda birey ve toplumla çalışan hemşireler, yeni bilgilerin/yöntemlerin/hizmet-lerin bulunmasında ktirik bir konumda yer almaktadır (ICN, 2009:1) Hemşire-ler, tıbbi ve teknolojik gelişmelerle beraber iyi bir yenilikçi ve girişimci olabi-lirler (Arslan ve Şener, 2012:145). Hemşirelerin çalıştığı ortamda yenilikçi ro-lünü gösterebilmesi için bireysel olarak da yenilikçi bir düşünce yapısına sahip olması önemlidir (Sarıoğlu, 2014:2). Hemşirelerin mesleki uygulamalarında farklı düşünmelerini değerlendirmek ve cesaretlendirmek, diğer sağlık çalışan-ları ve hemşirelik öğrencileri arasında da yaratıcılığı destekleyen ve inovasyonu sağlayan bir temel oluşturacaktır (Blakeney et al., 2009:1).

HEMŞİRELİK EĞİTİMİNDE İNOVASYON YAKLAŞIMI

Eğitim sisteminin odağını, gereksinimlere uygun niteliklerde insan gü-cünün yetiştirilmesi ve inovasyona dayalı girişimcilik eğitimlerinin verilmesi oluşturur. Bilginin ve insan gücünün hızlı ve etkin yetiştirilmesinde gerekli ya-tırım yapılmalıdır (Elçi, 2007:45).

Hemşirelik eğitimi, öğrencide bir bilinç geliştirme sürecini oluştururken, dünyayı ve yaşadığı toplumu anlamasını, gerekli bilgi, beceri, tutum ve değer-leri kazandırmayı, hemşirenin temel sorumluluklarını kavramasını, hemşirenin sahip olması gereken özellikleri anlamasını, öğrencinin analiz sentez yeteneğini kullanmasını içermelidir. Teorik ve mesleki uygulamalardan oluşan hemşirelik eğitimi, doğru hedefler belirlemeli, hedeflere uygun bir müfredat programı, et-kili öğrenme stratejileri, uygun öğrenme ortamı oluşturulmalı ve hedeflere ne kadar ulaşıldığı değerlendirmelidir (Karaoz, 2013:149). Ayrıca eğitim, kanıta dayalı, işbirlikçi, teknoloji ile uyumlu bir sistem çerçevesinde olmalıdır. Bu nedenle, öğrenciler, eğitimciler ve klinisyen hemşireler, eğitimin her sürecinde inovasyonu kullanmalı, gelecekteki ve şu andaki sağlık ihtiyaçlarını karşılamak için inovatif uygulamalar konusunda öğrenciler cesaretlendirilmelidir. Sosyal yaşamlarında teknoloji kullanımında oldukça aktif olan öğrenciler, hemşirelik eğitiminin teorik ve uygulama alanlarında inovatif yaklaşımlar geliştirmede ye-nilikçi fikirlere de sahip olabilirler (Adıbelli ve Boyacı, 2018:741).

Demografik değişimler, bilgisayar ve bilgi teknolojilerinin gelişimi, küre-selleşme, hastanın bilgiye kolay ulaşımı, yaşam süresinin artması, artan sağ-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

60

lık hizmet harcamaları, sağlık politikaları ve düzenlemeleri, disiplinlerarası ve işbirlikçi uygulamaların gerekliliği, hemşire sayısının yetersizliği, hemşirelik araştırmalarının gelişmesi, sağlık hizmeti sunumundaki gelişmeler, hemşire-lik eğitiminin değişimine neden olmaktadır. Hemşire öğrencilerinin eğitimle-ri, çağdaş hemşire eğitimi hedeflerini içeren, bilgi sistemleri, değişimin yo-rumlanması, karmaşık sistemlerde insan psikolojisi ve gerçek ortamlarda bilgi kazanma yaklaşımlarını kapsamalıdır. Eğitim programları, temel yetkinlikleri çok iyi olan mezunlar yetiştirmeli, bununla birlikte koruyucu ve temel sağlık hizmetlerine, etik standartlara ve kültürel yeterliliği de kapsamalıdır (Herdman, 2011:6). Öğrencilerin öğrenmeleri gereken içerikteki ekler veya değişiklikler, “inovasyon” anlamına gelmez. Aksine, inovasyon öğrencilerin nasıl eğitildiği konusunda çarpıcı bir reform anlamına gelir (NLN, 2003:1).

Amerikan Tıp Enstitüsü (The Instute of Medicine-IOM), 2003 yılında, sağ-lık profesyonellerinin sahip olması geren beş temel yeterlilik alanını belirle-yerek, yeterliliğe odaklanan eğitim stratejilerinin başlamasını sağlamıştır. Beş temel yeterlilik alanında; Hasta merkezli bakım verme, disiplinler arası ekibin bir üyesi olarak çalışma, kanıt temelli uygulama yapma, kalite geliştirme çalış-malarına katılma, hasta güvenliğini geliştirmek için bilişim teknolojilerini kul-lanma yer almaktadır (IOM 2003:45).

Uluslararası Hemşireler Birliği (International Council of Nursing-ICN), mesleki ilerlemenin sağlanmasında yıllardır yapıla gelen uygulamaları tekrar-lamak yerine, bilimsel bilgi tabanlı yeni uygulamalara yer verilmesi ve bunların rutin hale getirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. İnovasyon olarak tanımlanan bu süreçte yeni hizmetin sağlanması, gerekli örgütsel yapının oluşturulması ve yenilikçi düşünceye sahip hemşirelerin yetiştirilmesi gerektiğini belirtmektedir (ICN, 2009: 3).

1980 yılında itibaren hemşirelik eğitim programlarının müfredatının ve öğ-retme-öğrenme modellerinin gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulayan Ulusal Hemşireler Birliği (National League for Nursing-NLN), 2003 yılında yayınla-dığı “Hemşirelik Eğitiminde Yenilikçilik (inovasyon) başlıklı raporunda, hem-şirelik eğitiminde dikkat çekici reform ve yenilik yapılmasını, hemşire eğitim-cilerin geleneksel eğitim uygulamaları yerine teknoloji ile uyumlu, öğrencilerin ve sağlık bakım sisteminin gereksinimlerine uygun, kanıta dayalı ve esnek bir eğitim programı tasarlamalarını istemektedir (NLN, 2003:1) Bütün bu vurgula-malar, Eğitim-öğretim sürecinde öğrencilere inovasyon yaklaşımını öğretecek

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

61

ve destekleyecek program içerikleri ve uygulamaların kullanımı gereksinimi daha çok hissettirmektedir.

Hemşirelik eğitiminde, eğitim programlarının, öğretme yöntemlerinin deği-şimi günümüzde uygulanmaya başlamıştır. Öncelikle yükseköğretim sisteminin yeniden yapılandırılması amacıyla 2001 yılında ülkemiz Bologna sürecine ka-tılmıştır. Bu süreç, program geliştirme, eğitim programlarının değerlendirilmesi akreditasyon çalışmaları ve program yeterlilikleri çalışmaları ile kalite çalışma-larının başlamasını sağlamıştır. Yükseköğretim alanında, herhangi bir yükse-köğretim derecesini başarı ile tamamlayan bir kişinin neleri bilebileceği, neleri yapabileceği ve nelere yetkin olacağını ifade eder Hemşirelik eğitiminde lisans eğitimi veren okullar, mezunlara kazandırılmak istenen yeterlilikler, program yeterlilikleri ile Türkiye Yükseköğretim Yeterlikler Çerçevesi (TYYÇ) kapsa-mında programlarını hazırlamaktadır. TYYÇ, öğrenim çıktılarına göre sınıflan-dırmayı hedeflemekte ve Sağlık Temel Alanı Yeterlikleri (Akademik Ağırlıklı), 6. Düzey (Lisans Eğitimi) bilgi, beceri ve yetkinlikler olarak üç ana başlıkta ele alınmaktadır.5 Bologno ve TYÇÇ göz önünde bulundurularak “Hemşirelik Ulusal Lisans Yeterlikleri” konusunda çalışmalar 2003 yılında bir çalıştay ya-pılarak başlanmış, en son 2014 yılında yapılan çalıştay ile “Hemşirelik Ulusal Çekirdek Eğitim Programı – HUÇEP güncellenmiştir. Bu çekirdek eğitim prog-ramı ile hemşirelik lisans eğitiminin tanımı, amacı, hedefleri, dersleri belirtilmiş böylece, Avrupa Birliği Kriterleri doğrultusunda ve ulusal çerçevede hemşirelik eğitiminin minimum standartlarını belirleyerek ülke genelinde hemşirelik eği-timinde standardizasyonun sağlaması amaçlanmıştır (hucep-2014) Hemşirelik eğitiminde Yükseköğretim Kurulu tarafından ulusal bir kalite güvence kuruluşu olan Hemşirelik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (HEPDAK) kurulmuştur ve Hemşirelik programlarının akreditasyon çalışmala-rını yürütmektedir. 62013). Akreditasyon çalışmalarındaki artış, hemşirelik eği-timindeki inovasyon çalışmalarına örnek olarak görülebilir.

Hemşirelik Eğitimi Derneği (HEMED), lisans ve lisansüstü hemşirelik eğitiminin geleceği için ortak misyon, vizyon yaratmak, çekirdek hemşirelik eğitimi müfredatı için tavsiyelerde bulunmak, hemşirelik eğitimi ile ilgili ulusal ve uluslararası politikaları etkilemek için girişimler planlamak, akreditasyonu

5 tyyc.yok.gov.tr6 hepdak.org.tr

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

62

yakından izlemek, eğitim kurumlarını nitelikli eğitim için desteklemek, mezu-niyet sonrası eğitimler için işbirliği yapmak amacıyla, 2007 yılında kurulmuş-tur. (hemed.org.tr). Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından, hemşirelik lisans programlarının eğitim kalitelerinin artırılması ve standartlarının yükseltilmesi amacıyla “Hemşirelik Lisans Eğitimi Çalıştayı” düzenlenmiştir. Hemşirelik eği-timindeki sorunlar ve çözüm önerileri konusunda bir rapor hazırlanmıştır (yok.gov.tr).

Hemşirelik eğitimi, küreselleşen dünyanın artan teknolojik olanakları, top-lumun kültürel özellikleri, öğrencilerin profili, ülkenin gerçekleri, gereksinim ve koşulları dikkate alınarak yeniden yapılandırılmalıdır. Bu amaçla, kalite ve akreditasyon çalışmalarını hızlandırarak, eğitimde standardizasyonun sağlan-ması, sektörler arası işbirliği, problem çözme becerisini geliştiren bir müfredata geçilmesi, müfredat kapsamında akıl yürütmeyi, estetiği ve empati kurabilme becerisini güçlendiren seçmeli derslere daha fazla yer verilmesi, öğrencilerin klinik öncesi simülasyon çalışmaları ile güçlendirilmesi, örgüt kültürünün des-teklenmesi, kurum kültürünün geliştirilmesi sağlanmalıdır (Dil vd, 2012:1225).

Geleceğin girişimci hemşirelerinin, yeni fikirlerin oluşturulmasında, uygu-lamaya konulmasında ve bunların geleceğe taşınmasında, hem kendi toplumun-da hem de dünya üzerinde ulaşabildiği her yerde katalizör görevi gören birey-ler olması yenilikçi bir toplum açısından büyük önem arz etmektedir (Bodur 2018:142).

Hemşirelik öğrencilerin inovasyon ve inovatif uygulamalara ilişkin düşün-celeri ve görüşleride dikkate alınmalıdır. Bu konuda yapılan bir çalışmada öğ-rencilerin %54.8’i inovatif uygulamaların gelecekte hemşirelik uygulamalarını etkileyeceğini belirtirken, hemşirelik öğrencilerinin girişimcilik eğilimlerinin arttıkça yenilikçi davranışlarının artacağı saptanmıştır (Bodur, 2018:142). Chan tarafından yapılan sistematik review çalışmasında (2013), hemşirelik öğrencile-rinde yaratıcı düşünmeyi teşvik etmek için, eğitimcilerin derslerini tasarlarken kendilerinin de yaratıcı olmaları gerektiği vurgulanmıştır. Öğrencilerin yaratıcı düşüncesini artırmak için, faklı öğrenme, öğrenme özgürlüğü, güvenle öğrenme ve grup çalışması yoluyla öğrenme şeklinde dört strateji belirlenmiştir. Yaratıcı düşünmeyi öğretmek için bir ders tasarlarken, eğiticilerin etkinlikler, ödevler veya problem vakaları sağlamaları gerektiği önerilmektedir. Bu, öğrencilerin yaratıcılıklarını özgürce kullanmalarını sağlar. Eğitimciler tüm fikirlere değer vermeli, öğrencileri düşünmeye teşvik etmeli ve öğrencileri doğru yönde yön-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

63

lendirecek geri bildirim vermelidir. Grup çalışması ve grup etkileşimi, yaratıcı düşünceyi destekleyebilecekleri için de düşünülmelidir (Chan, 2013:1386).

Bilgi ve iletişim teknolojisindeki değişimle birlikte öğrenme yöntemleri de değişmektedir. Hemşirelik eğitiminde günümüzde öğrencinin öğrenme sürecine aktif katılımını sağlayan yenilikçi uygulama yöntemleri kullanılmaktadır. Bu yöntemlerde biri olan Simülasyon, öğrencilerin bilgiyi analiz sentez etmesi ve kullanması, psikomotor ve tutumsal davranışlarını geliştirmesinde kolaylaştırı-cıdır (Terzioğlu ve ark, 2014:136). Simülasyon uygulamaları, insanların ya da mankenlerin kullanımıyla klinik uygulamanın benzeri bir ortamda öğrencile-re deneyim kazanmasını sağlayan bir öğrenme ortamı sunar. Düşük gerçeklik-ten yüksek gerçekliğe doğru kullanılabilen bir çok simülasyon modeli vardır. (Buxton et al, 2015:74) NLN (2015) bugünün komplex sağlık bakım ortamında simülasyonu bir öğretim yöntemi olarak desteklemektedir (NLN, 2015:1) Bu yöntemle eğitim alan hemşireler daha az tıbbi hata yapmakta, eleştirel düşün-me ve klinik karar verme becerisi ve ekip içi iletişimi artmaktadır. Hemşirelik eğitim programlarına bir eğitim stratejisi olarak simülasyon kullanımı, öğrenci eğitiminin kalitesini artırması açısından yararlıdır (Terzioğlu ve ark, 2014:136). Hayden ve arkadaşlarının yaptığı randomize kontrollü deneysel çalışma ile si-mülasyon yönteminin başarılı bir öğretim aracı olduğu, öğrencilere öğretme-de en iyi yaklaşımları belirlemek ve hemşirelik eğitiminin geleceğini şekillen-dirmek için hemşirelik eğitimcilerine önemli bilgiler sağladığı vurgulanmıştır (Hayden et al., 2014:S38).

Hemşirelik eğitiminde hızla yayılan ve yeni bir öğrenme modeli de Mo-bil öğrenmedir. Mobil cihazlar yeni neslin ayrılmaz bir parçasıdır ve öğrenme aracı olarak avantaja dönüştürülebilir. Öğrenmeyi destekler, güncel, doğru bil-ginin kullanılmasını, hasta güvenliğini sağlama, kanıta dayalı uygulamaları destekleme, karar destek sistemlerinin geliştirilmesi, kaynaklara ulaşma, bireyselleştirilmiş öğrenmeyi kolaylaştırması gibi pek çok yararı bulunmaktadır (Şahin ve Başak, 2017:2). Eğitim öğretim amacıyla, seminer ve bilgi paylaşım-ları gibi amaçlarla yapılan uzaktan eğitim sistemi uygulamaları, zaman ve ma-liyeti azaltmak amacı ile öğrenciler tarafından bu yöntemle kullanılabilir.

Yenilikçi öğretim yöntemlerinden biri olarak standart hasta uygulaması yöntemi gösterilmektedir. Bu yöntem; eğitimcinin öğrenmeyi kolaylaştırıcı rol oynadığı, öğrenenin daha kontrollü ve motive olarak öğrendiği, öğrenen mer-kezli, klinik ve teorik bilgi ile deneyimin bir araya getirildiği yenilikçi, popüler

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

64

bir eğitim yöntemidir. Ayrıca psikiyatri hemşireliği eğitiminde kullanılmasının eğitiminin niteliğini, öğrenenlerin öğrenmeye yönelik güdülenmelerini artıraca-ğı ve olumlu öğrenme deneyimleri yaşamalarına katkıda bulunacağı öngörül-mektedir (Sarıkoç ve ark., 2016:64) .

Girişimcilik ve inovasyon birbirlerinin tamamlayan kavramlardır. Girişim-cilik süreci beraberinde inovatif süreçleri getirmek suretiyle sürdürülebilir bü-yümeyi teşvik eder (Tekin ve ark, 2018:112). Hemşirelik eğitiminde öğrencile-rin ders müfredatlarına seçmeli ders olarak girişimcilik ve bununla ilgili dersler eklenmesi düşünülmelidir. Aslan ve arkadaşları meslek yüksekokulu öğrencile-rinde yaptıkları çalışmada öğrencilerin almış oldukları girişimcilik derslerinden elde etmiş oldukları kazanımların girişimcilik eğilimlerini ve inovasyon yete-neklerini pozitif yönde anlamlı olarak etkilediği belirlenmiştir (Aslan ve ark, 2017:535).

Hemşirelik eğitiminde yalnızca lisans öğrencisi değil lisansüstü öğrenci-si de yenilikçi öğrenme stratejileri, yaratıcı problem çözme becerileri ile eği-timleri desteklenmesi gerekmektedir. Duhamel yaptığı bir literatür inceleme araştırması, yenilikçi öğretim stratejilerinin, öğrenci yaratıcılığını ve yaratıcı problem çözme gelişimini desteklediği sonucunu ortaya koydu. Eğitimcilerin kişilik özellikleri ve öğrencilerin ihtiyaçlarına uygun öğretme stilleri, yaratıcı gelişimde daha büyük öğrenci başarısı sağladı. Lisansüstü düzeydeki hemşireler tarafından yaratıcılık ve yaratıcılık problemlerinin çözülmesi için yeterli zaman ayrılması ve algılanan yararlılık sınıf etkinliklerine ve ders tasarımına yansıtıl-ması gerekmektedir. Lisansüstü hemşirelik öğrencilerine yaratıcılık ve yaratıcı problem çözme gelişimini teşvik etmek için eğitimin revize edilmesi gerektiği belirlenmiştir (Duhamel, 2016:51).

Hemşirelik eğitimi, mezuniyetten sonra da hizmet içi eğitim şeklinde de-vam etmektedir. Hizmet içi eğitimlerde inovasyon ele alınan konulardan biri olmalıdır. Bu eğitimlerde, hemşirelerin inovasyon konusundaki bilgilerinin ve yeniliklerin somut ürün ve hizmetlere dönüştürülme kapasitelerinin iyileştiril-mesi ve dolayısıyla da tıbbi hizmet kalitesi ve tıbbi hizmet deneyimine yönelik müşteri algılarının iyileştirilmesi için inovasyon gelişimine yönelik bilgilendir-meler yapılabilir. Hemşire yaratıcılığını teşvik etmek ve yaratıcı düşünme ka-pasitelerini teşvik etmek için standartlaştırılmış kurslar açılabilir. Hemşirelerin deneysel yeteneklerini geliştirmek için kanıta dayalı hemşirelik konusunda uy-gun ve etkili eğitim ve öğretim kursları planlanabilir. Kanıta dayalı hemşirelik

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

65

stratejilerini benimsemeye yönelik motivasyondan yoksun olduğu durumlarda, yenilikçi hizmetleri veya ürünleri geliştirmek, yenilik yayılımını teşvik etmek ve bakım hizmetlerini geliştirmek için istekliliklerini arttırmada, yenilikçi ürün ve hizmetlerin geliştirilmesine katılmasını teşvik etmek için ödül programları planlanabilir. İnovasyon ürün ve hizmetlerini geliştirirken hemşirelerin yaratıcı düşünmelerini teşvik etmede hasta merkezli bakım modellerinin önemi konu-sunda farkındalık yaratmada eğitimler verilebilir. (Weng et all, 2016: 1959). İnovasyonda başarı, işbirlikleri ile doğrudan ilişkilidir (Elçi, 2007:110). Klinik hemşireleri ve eğitimcilerle okul- hastane işbirliğinin geliştirilmesi hemşirelik eğitimine olumlu katkı sağlayacaktır. Hizmet içi eğitimlerle desteklenen, ya-ratıcı ve girişimci mezun hemşireler, hemşirelik öğrencileri içinde iyi birer rol modeli olacaklardır.

Hemşirelikte inovasyonu geliştirmek için en önemli girişimlerden biri “İno-vatif Hemşirelik Derneği”nin kurulmasıdır. Hemşirelik alanında inovasyon çalış-malarına ilgi duyan hemşirelere rehberlik etmek ve yönlendirmeyi amaçlamakta-dır. Hemşirelere inovatif fikirlerin geliştirilmesi, uygulamaya konması, patent-ya-rarlı model belgesi alınması, inovatif ürünlerin tanıtımı, inovatif ürün geliştiren ve üretime geçirmeye istekli olan üçüncü şahıslarla bağlantı kurulması konularında yardımcı olmaktadır. Ayrıca dernek web sitesi üzerinden inovatif gelişmeleri pay-laşarak hemşirelerini inovatif çalışmalara özendirmektedir. Ayrıca, ulusal ve ulus-lararası sempozyum ve fuarlara katılarak inovatif gelişmeler açısından hemşireleri ve hemşirelik mesleğini temsil etmektedir (inovatifhemsirelikdernegi.com).

Hemşirelik eğitiminde öğrencilere ilk öğretilen ilkelerden biri de “hemşire yaratıcıdır” yaklaşımıdır. Hemşirelik mesleğinde değişen sağlık bakım gereksi-nimleri dikkate alındığında, artık yaratıcı, araştırıcı, bilgiye ulaşan, bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilen meslek üyelerine gereksinim vardır. Sağlık alanındaki birey ve toplum sağlığını etkileyecek yeni buluşlar, yaratıcılığın kullanabilmesi ve inovasyon sürecininin başlatabilmesi ile olanaklıdır (inovatifhemsirelikder-negi.com). Hemşirelik eğitiminde ve hemşirelikte inovasyon yaklaşımı geliştir-mek için çaba harcanmalıdır.

SONUÇ

İnovasyon, sağlık hizmetlerinin her alanında birey ve toplumla çalışan hem-şire için, fikirlerini pazarlamaya dönüştürebileceği, sağlık hizmetlerine katkı

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

66

sağlayabileceği bir olgudur. Ancak hemşirelerin hem çalışma hem de eğitim-lerinde bu konuda bilgilendirilmesi ve cesaretlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda hemşirelik lisans eğitiminden başlamak üzere lisansüstü ve hizmet içi eğitimlerinde inovasyon yaklaşımı için çaba gösterilmelidir. Hemşirelik eğitim programları güncel yaklaşımlar göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve yeni-den planlanmalıdır. Hemşirelik eğitiminde, lisans ve lisansüstü eğitim prog-ramlarına inavosyon yaklaşımını destekleyecek dersler eklenmelidir. Özellikle, yaratıcı düşünce ve hayal gücünü geliştirme kapsamında derslerde girişimcilik konuları ele alınabilir. Hemşirelik eğitiminde yeni interaktif öğretim yöntemleri kullanılmalıdır. Hemşirelik eğitiminde, gerek akademisyenlerin gerekse hemşi-relerin rol modeli olması önemlidir.

Mezuniyet sonrası hemşirelerin hizmet içi eğitim programlarına inovas-yon konusunda eğitimlerin eklenmesi ve hemşirelerin fikirlerinin inovasyona dönüşmesi sürecinin öğretilmesi hedeflenebilir. Ayrıca hemşireliğin her alan-da inovasyonu başlatabilmeleri ve sürdürebilmeleri için de yöneticileri desteği önemlidir.

Mesleğini yaparken hemşireler iyi bir gözlemci, sorun saptayıcı ve çözüm yaratıcıdır. Bazen birey, aile ve toplum odaklı birçok fikir yaratmasına rağmen bunu inovasyona dönüştürmekte yeterli değildir. Bu amaçla hemşirelerin cesa-retlendirilmesi ve desteklenmesi ve bunun eğitim sürecinde başlatılması gerek-mektedir.

KAYNAKÇA

A Vision for Teaching with Simulation, (2015). A Living Document from the National League for Nursing (NLN) Board of Governors, April 20.

Adibelli, D., Boyaci, B., (2018). The Views of Nurses RelatedtoInnova-tivePractices in ClinicalTeaching. International Journal of Caring Sciences, 11(2): 734-742.

Arslan, H., Şener, D.K., (2012). Hemşirelikte Yeni ve Önemli Bir Kavram: Girişimcilik. İ.Ü.F.N. Hem. Derg, 20(2): 1-146.

Aslan, H., Yıldız, B., Direzinci A., (2017). Öğrencilerin girişimcilik dersi kazanımlarının Girişimcilik eğilimi ve inovasyon yeteneği üzerine Etkisi. Aka-demik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 5(51): 524-538.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

67

Blakeney, B., Carleton, P., McCarthy, C., Coakley, E., (2009). Unlockingt-hePower of Innovation. OJIN: The Online Journal of Issues in Nursing, 14 (2).Manuscript 1. Erişim tarihi:21.11.2018.

Bodur, G., (2018). Hemşirelik Öğrencilerinin Bireysel Yenilikçilik (İnovas-yon) Düzeyleri ile Girişimcilik Eğilimleri Arasındaki İlişki. HSP, 5(2): 139-148.

Buxton, M., Phillippi, J. C., Collins, M. R., (2015). Simulation: a new ap-proachto teaching ethics. Journal of Midwifery Womens Health, 60(1): 70-74.

Chan, Z.C.Y., (2013). A systematic review of creative thinking/creativity in nursing education. Nurse Education Today, 33:1382–1387.

Deliverıng Quality, Serving Communities: Nurses Leadıng Care Inno-vations (2009). 2009 International Nurses Day PDF 437 kb.pdf. (http://www.icn.ch/ publications/2009-delivering-quality-serving-communities- nurseslea-ding-care-innovations/)

Dil, S., Uzun, M., Aykanat, B., (2012). Hemşirelik eğitiminde inovasyon. International Journal of Human Sciences, 9: 1217-1228.

Duhamel, K.V., (2016). Bringing us back to our creative senses: Fostering creativity in graduate-level nursing education: A literary review. Nurse Educa-tion Today, 45: 51–54.

Duman, M.C., (2015). Rekabetçi Bir Dünyanın Anahtarı: İnovasyon. İkti-sat ve Toplum, 51: 75-82.

Elçi, Ş., (2007). İnovasyon: Kalkınma ve Rekabetin Anahtarı, Technopolis Group. Ankara: 1-189.

Hayden, J.K., Smiley, R. A., Alexander, M., Kardong-Edgren, S., Jeffries, P.R., (2014). Supplement: The NCSBN National Simulation Study: A longitu-dinal, randomized, controlled study replacing clinical hours with simulation in prelicensure nursing education. Journal of Nursing Regulation, 5(2): S1-S64.

Hemsirelik Lisans Egitimi Çalıstayı Sonuç Raporu (2017). http://www.yok.gov.tr/documents/10279/43653871/Hemsirelik_Lisans_Egitimi_Calistayi_So-nuc_Raporu.pdf. 1-40 Erişim tarihi:12.11.2018.

Hemşirelik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği (HEPDAK), 2013 http://www.hepdak.org.tr/ erişim tarihi: 1.12.2018.

Hemşirelik Eğitimi Derneği (HEMED), http://www.hemed.org.tr/, erişim tarihi:12.11.2018.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

68

Hemşirelik Ulusal Çekirdek Eğitim Programı (HUÇEP), Yükseköğretim Kurulu Üniversitelerarası Kurul Tıp-Sağlık Eğitim Bilimleri Konseyi Kabul Tarihi: 21.12.2014 ve Sayısı: 11-2, Yükseköğretim Kurulu Toplantısı Kabul Ta-rihi: 03.02.2016, Ankara, hemed.org.tr/images/stories/hucep-2014-pdf. Erişim Tarihi: 11.12.2018.

Herdman, E., A., çev: Yazıcı Korkmaz, Ö., (2011). 21. Yüzyılda Hemşirelik Eğitimi. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 8 (2): 3-6.

http://www.yok.gov.tr/documents. Yükseköğrenimde yeniden yapılanma: 66 Soruda Bologna Süreci Uygulamaları (2010). Ankara1-85.

Institute of Medicine (IOM) (2003). Committee on the Health Professions Education Summit; Editors: Ann C. Greiner and Elisa Knebel. Health Profes-sions Education: A Bridge to Quality. İn: Chapter 3. The Core Competencies Needed for Health Care Professionals. (45-67). National AcademiesPress (US).

İnovatif Hemşireler Derneği, https://inovatifhemsirelikdernegi.com, erişim tarihi:12.11.2018)

Karaoz, S., (2013). Hemşirelik Eğitiminde Klinik Değerlendirmeye Genel Bakış: Güçlükler ve Öneriler. DEUHYO ED, 6 (3): 149-158.

Negash, S., Musa, P., Vogel, D., Sahay S., (2018). Healthcare information technology for development: improvements in people’s lives through innova-tions in theuses of Technologies. Informatıon Technology For Development, 24(2): 189–197.

OECD ve Eurostat, Oslo Kılavuzu: Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yo-rumlanması İçin İlkeler. 3. Baskı, Tübitak, Şubat 2006.

Omachonu, V.K., Einspruch, N.G., (2010) Innovation in Healthcare De-livery Systems: A Conceptual Framework. TheInnovationJournal: The Public Sector Innovation Journal, 15(1): 1-20.

Ökem, Z.G., (2011). Türkiye’ nin Avrupa Birliği’ ne Üyelik Sürecinde Sağ-lıkta İnovasyon, TÜSİAD.

Rogers, E.M., (2003). Diffusion of İnnovations. 4th ed. New York, Si-mon&Schuster Press, 2003: 1-447.

Sarıkoç, G., Özcan, C, T., Elçin, M., (2016). Psikiyatri Hemşireliği Eğiti-minde Yenilikçi Bir Uygulama: Standart Hastalar. DEUHFED, 9(2): 61-66

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

69

Sarıoğlu, A., (2014) Bireysel Yenilikçilik Ölçeğinin Hemşirelikte Geçer-lik Ve Güvenirliği. Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelikte Yönetim Anabilim dalı Yayınlanmamış Yüksek lisans tezi, Erzurum.

Şahin, G., Başak, T., (2017). Hemşirelikte Mobil Öğrenme “M-Öğrenme. Journal of Human Sciences, 14(3):1-16.

Şengün H., (2016). Sağlık Hizmetleri Sunumunda İnovasyon. Med Bull Haseki, 54: 194-8.

Tekin, M., Etlioğlu, M., Tekin, E., (2018). Kamu Kurumlarında Inovasyon ve Girişimcilik. International Journal of Academic Value Studies, 4(18): 111-130.

Terzioğlu, F., Duygulu, S., Tuna, Z., Boztepe, H., Kapucu, S.,Özdemir, L., Akdemir, N., (2014). Hemşirelikte Yenilikçi Bir Eğitim Stratejisi: Simülasyon Eğitimi. Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi BO 1: 127-139.

Türk Dil Kurumu (TDK). Güncel Türkçe Sözlük, 2018; htpp:// www.tdk.gov.tr, 15.11.2018.

Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi (TYYÇ). http://tyyc.yok.gov.tr, erişim tarihi:16.12.2018.

Ulusal Hemşirelik Birliği (NLN). Innovation in nursing education: A call to reform [Position Statement]. New York, US; 2003.

Varkey, P., Horne, A., Bennet, K.E., (2008). Innovation in Health Care: A Primer. AmericanJournal of Medical Quality, 23: 382-388.

Weng, R. H., Chen, W. P., Huang, C. Y., Hung, C. H., Hsu, C. T. (2016). Can nurse innovation improve customer perception of service quality and experien-ce? Journal of Clinical Nursing, 25(1): 1950-1961.

Yılmaz, Z., İncekaş, E., (2018). Türkiye’de İnovasyon ve Bölgesel Kalkın-ma. Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1): 154-169.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

70

İNOVASYONUN HEMŞİRELİK MÜFREDATINA ENTEGRASYONU

Betül ÖZENErciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kayseri / Türkiye

Öz: İnovasyonun hemşirelik hizmetlerine entegrasyonu, bakım kalitesini ve kanıta dayalı uygulamaları artırmakta ve sağlık bakım maliyetlerini azalt-maktadır. Bunun için hemşirelerin yeniliğe açık olmaları, yenilik yapabilmele-ri, yenilikleri uygulamaya aktarabilmeleri gerekmektedir. Yenilikçi düşünceye sahip hemşirelerin yetiştirilmesi için eğitimde yenilikçi olmak gerekmektedir. Hemşirelik eğitim müfredatına inovasyonun entegre edilmesi, eğitimde inova-tif uygulamalara yer verilmesi ve öğrencilerin yenilikçi olmaya ve yeniliği uy-gulamaya aktarmaya teşvik edilmesi gerekmektedir. Günümüze kadar birçok hemşirelik bölümü yenilikçi programlar oluşturmaya çalışmış fakat bu çalışma-lar köklü değişimler yerine müfredata konu eklenmesi veya içeriklerin yeniden düzenlenmesi ile sonuçlanmıştır. İnovatif çalışmalarla ilgili ülkemizde önemli adımlar atılmış olsa da inovasyonu hemşirelik eğitimine entegre etmek için ge-liştirilmesi gereken çok yönümüz vardır.

GİRİŞ

Bilim ve teknolojideki değişimler insanları ve toplumları yenileşmeye zor-lamaktadır. Hızla değişen dünyada değişime uyum sağlayabilmek bireylerin kendilerini sürekli olarak yenilemeleri ve yenilikçiliği bir davranış haline ge-tirmeleri ile mümkündür. Özellikle sağlık sektöründe verilen hizmetlerin yapısı ve işleyişi sürekli değişmektedir. Hizmetler çeşitlendikçe öncelikler değişmekte ve mesleki gelişmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu değişim ve gelişim inovasyon ile mümkün olabilir. Bu noktada sağlık alanında önemli bir yeri olan yenilikçi-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

71

lik (inovasyon) beraberinde getirdiği yenilikçi düşünce ve hizmet anlayışı ile sağlık profesyonelleri arasında yer alan hemşireleri özellikle ilgilendirmektedir (ABİO, 2005; Thomas, Seifert & Joyner, 2016:3; Kemer, 2017:53-54).

Gelişen teknoloji çağında değişime uyum sağlayabilmek için hemşirelerin kendilerini sürekli olarak yenilemesi ve inovasyonu bir davranış haline getirme-leri, hemşirelik bakımında kalitenin geliştirilmesi ve sürdürülmesinde yaşamsal derecede önemlidir (OECD, 2006; Güngör ve Göksu, 2008:1246; Sarıoğlan ve Altuntaş, 2014:24). Yapılan çalışmalarda hemşirelerin yaptığı inovatif uygula-maların; bakımın kalitesini arttırdığı, hastanede kalış süresini kısalttığı, hastala-rın daha az ağrı yaşadığı ve konforlu bir iyileşme dönemi sağladığı bildirilmek-tedir (Kartal ve Kantek, 2018:58; Sarıoğlan ve Altuntaş, 2014:26; Weng ve ark., 2016:1960; White ve ark, 2016:257; Özen ve Seviğ 2017:356-357).

Bu bilgiler ışığında; hemşirelik mesleğinin özünü oluşturan “bakım” kav-ramının genişletilmesi için yıllardır yapılan uygulamaları tekrarlamak yerine bilimsel bilgi tabanlı yeni uygulamalara yer verilmesi ve geliştirilmesi öneril-mektedir. Hemşirelerin inovatif yaklaşımda bulunmaları için dirençli davranma-maları, yeniliğe açık olmaları, yenilik yapabilmeleri, yenilikleri uygulamaya ak-tarabilmeleri gerekmektedir. İnovasyon olarak tanımlanan bu süreçte yenilikçi düşünceye sahip hemşirelerin yetiştirilmesi için hemşirelik eğitim müfredatında bu tür uygulamalara yer verilmesi ve hemşirelik öğrencilerinin bireysel olarak da yenilikçi bir düşünce yapısına teşvik edilmesi gerekmektedir (Sönmez ve Yıldırım, 2014:49-52; Rank et al, 2004: 518).

Hemşirelik uygulamalarında yenilikçilik için öncelikle eğitimde yenilikçi-lik gerekmektedir. Diekelmann, yenilikçiliğin hemşirelik eğitiminin doğasını, hemşireliğin geliştirilmesi amacıyla hangi müfredat programının öğrenmeyi teşvik edebileceği veya engelleyebileceğini sorgulamaya yönelttiğini belirtmek-tedir (Diekelmann, 2002:469-470). Ulusal Hemşireler Birliği (NLN) 1980’den beri hemşirelik eğitim programları müfredatının ve öğretme-öğrenme modelle-rinin gözden geçirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca 2003’te “Hemşirelik Eğitiminde Yenilikçilik (İnovasyon):Reforma Çağrı” başlıklı bir rapor yayınla-mıştır. Bugüne kadar birçok hemşirelik bölümü yenilikçi programlar oluşturma-ya çalışmış fakat bu çalışmalar köklü değişimler yerine müfredata konu eklen-mesi veya içeriklerin yeniden düzenlenmesi ile sonuçlanmıştır (ICN, 2009; Ya-zıcı Korkmaz, 2009:2-3). Geçmişten günümüze hemşirelere yenilikçi olmaları

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

72

konusunda çağrılar yapılmakta, inovasyonun hemşirelik eğitimine yansımaları konusunda geliştirilmesi gereken yönler olduğu bildirilmektedir.

HEMŞİRELİKTE İNOVASYONUN ÖNEMİ

İnovasyon kelimesi Latince “innovare” kökünden türemiş olup “yeni ve değişik bir şey yapmak” anlamına gelmektedir (Yamaç, 2001:6). Yenilikçilik (inovasyon), yeni ve değerli bir bilgiyi / fikri ekonomik ve toplumsal fayda sağlayacak şekilde yenilemek, ürün veya hizmet olarak somutlaştırmak olarak tanımlanmaktadır (Luecke, 2008:4-5). Türk Dil Kurumu’na göre inovasyon “yenileşim” olarak tanımlanmakta ve “değişen koşullara uyum için toplumsal, kültürel ve yönetimsel olarak yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması” olarak ifade edilmektedir (TDK, 2018). Uluslararası Hemşireler Birliği (International Council of Nurses, ICN) yenilikçiliği; yeni yaklaşımlar, teknolojiler ve çalışma yolları geliştirme sürecinde olan bir düşüncenin sağlığın geliştirilmesi ve kali-teli hasta bakımına yönelik uygulanabilir bir sonuca dönüştürülmesi” olarak tanımlamıştır.

Geçmişten bu yana hemşirelik kuramcıları inovasyon konusunda önem-li uygulamalar gerçekleştirmişlerdir. Florence Nightingale’in hemşirelikte ilk kayıtları tutması, bakım ve enfeksiyon arasında bağlantı olduğunu kanıtlaması hemşirelikte inovasyonun ilk ve önemli adımlarındandır. Florence Nightingale çevrenin düzeltilmesiyle birçok kadının hayatını kurtararak hemşirelikte süreç inovasyonunun ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Hemşirelikte yenilik ku-ramcısı olarak bilinen Rogers yeniliği “birey veya toplum tarafından yeni olarak algılanan fikir, uygulama veya nesne” biçiminde tanımlamıştır. Ülkemizde ise hemşirelikte inovasyon ile ilgili ilk çalışmalar hemşirelik liderlerimizden Peri-han Velioğlu tarafından yeşil ameliyathane tekstilinin kullanılması ile yapılmış-tır (Kara, 2015:55; Kartal ve Kantek, 2018:60; Rogers, 2003:90; Dil, Uzun & Aykanat, 2012:1219; Doğan Merih, 2018:33; Özbey ve Başdaş, 2018:3-4).

Hemşirelik mesleğindeki geçmişine rağmen inovasyon günümüzde daha da önem kazanan bir kavram haline gelmiştir. Zamanla değişimin yaşandığı sağlık bakım sisteminde ve hemşirelik mesleğinde bilimsel gelişime bağlı olarak bir inovasyon süreci yaşanmaktadır. Sağlığın korunması, geliştirilmesi ve rehabili-tasyonda önemli rolleri olan hemşireler bilimsel, sosyal ve toplumsal değişime ayak uydurabilmek ve kanıta dayalı bakım yapabilmek için kendilerini yenile-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

73

mek durumundadırlar. Hemşireler verdikleri bakımı gözden geçirerek etkinli-ğini sorgulamakta ve bakım sürecinde daha iyisini nasıl yapabilecekleri konu-sunda sürekli bir değerlendirme yapmaktadırlar. Ayrıca bakımın hangi yollarla daha etkin, kaliteli ve az maliyetli verilebileceğini araştırmaktadırlar (Aydemir Gedük, 2018:255; ICN, 2007). Bakım verirken yapılması gereken değerlendir-me, sorgulama ve kanıta dayalı uygulamaları gerçekleştirmede hemşirelerin ye-nilikçi olmaları, yeniliği başlatmaları ve sürdürmeleri oldukça önemlidir.

Ülkelerin refah seviyelerinin artmasında sağlık sektöründeki inovasyonun önemi göz önüne alındığında hemşirelerin yaratıcı olması gerektiği göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir (Şengün, 2016). İnovasyonun önemli olduğuna ilişkin farkındalığın artmasıyla birlikte hem dünyada hem de Türkiye’de ino-vatif çalışmalar artmıştır. ICN sağlık alanında inovasyon uygulamalarının des-teklenmesi amacıyla 2009 yılı Hemşirelik Haftası temasını “hemşirelik ve ye-nilikçilik” olarak ilan etmiştir. Bu tema ile hemşirelerin topluma nitelikli sağlık hizmeti sunarak yenilikçi bakım uygulamalarında öncü olmaları gerektiği vur-gulanmıştır. Ayrıca “Ulusal Hemşirelik Değerlendirme Servisi İnovasyon Ödülü (NNAs Innovation Award)” oluşturulmuş, hemşirelerin fark yaratan başarıla-rı ödüllendirilmiştir (ICN, 2009). İngiltere ve Amerika’da Hemşirelikte Der-nekler, Birlikler ve inovasyon merkezleri hemşirelerin inovatif çalışmalarını, bakıma katkılarını, hemşirelik eğitiminde inovatif yaklaşımları ve yeni eğitim tekniklerini ödüllendirmek amacıyla yıllardır farklı inovasyon ödülleri vermek-tedirler (HEALIO, 2017; AACN, 2018; Mcsherry ve Douglas, 2011:168-169). Türkiye’de hemşirelikte inovasyonu geliştirmek için atılan en büyük adımlardan birisi “İnovatif Hemşirelik Derneği”nin kurulmasıdır. Bu dernek hemşirelikte inovasyon çalışmalarına rehberlik etmek ve hemşireleri inovatif fikir geliştirme ve uygulamaya koyma konularında yönlendirmek amacıyla kurulmuştur. İno-vatif Hemşirelik Derneği ulusal ve uluslararası sempozyumlara katılarak hem-şireleri teşvik etmektedir (inovatifhemsirelikdernegi.com). Ayrıca hemşireleri inovasyon yapmaya, bakım kalitesini artırmaya ve sonuçları meslektaşlarıyla paylaşmaya teşvik eden ulusal düzeyde yarışmalar düzenlenmektedir. Türki-ye’de ilk kez 2012 yılında “Hemşirelikte İnovasyon Proje Yarışması” düzenlen-miş, 2009’da “4. Uluslararası Hemşirelikte Yenilikçilik Kongresi” ve 2013’de “Hemşirelikte İnovatif Yaklaşımlar Sempozyumu” gerçekleştirilmiştir. Halen üniversite, kamu ve özel sağlık kuruluşlarında hemşirelikte inovasyon kültürü

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

74

oluşturulmaya çalışılmakta ve inovasyona yönelik çalışma, yarışma ve bilimsel toplantılar düzenlenmektedir (Başkan, 2016:3-4; İHD, 2018).

Tüm bu uygulamalar hemşirelerin bakımda yenilikçi düşünceler ve ürünler geliştirmesine, hemşirelik bakım kalitesi ve hasta güvenliğinin arttırılmasına, hemşirelik imajının geliştirilmesine, kanıta dayalı uygulamaların artmasına ve hemşirelikte inovasyonun yaygınlaştırılmasına katkı sağlamaktadır.

İNOVASYONUN HEMŞİRELİK EĞİTİMİNE ENTEGRASYONU

İnovasyon sosyal, ekonomik ve bilimsel olarak başarılı olmanın ve hemşi-relik mesleğinde ilerlemenin önemli bir yoludur. Günümüzde eleştirel düşünebi-len, liderlik özelliği olan, teknolojik araç gereçleri kullanabilen, hastaya güvenli ve kaliteli bakım verebilen, yeniliğe açık olan, yenilik yapabilen ve yenilikle-ri uygulamaya aktarabilen hemşirelere gereksinim duyulmaktadır. Hemşireler bakım verirken yaptıkları uygulamanın bilimsel dayanağını, uygunluğunu ve etkinliğini sorgulamakla yükümlüdürler (Dil, Uzun ve ark., 2012:1222). Bu ne-denle son yıllarda inovasyon ve inovasyonun uygulamaya aktarılması konusun-da farkındalığın artmasıyla birlikte hem dünyada hem de Türkiye’de yenilikçi yaklaşımda bulunabilen hemşire yetiştirebilmenin önemi artmıştır (Erol ve ark, 2018:146).

Ulusal Hemşirelik Birliği (NLN) ve Uluslararası Hemşirelik Konseyi gele-cekteki hemşirelik uygulamalarında liderlik yapmak üzere hemşirelik eğitimin-de reform ve yenilik yapmak için çağrı yapmış, hemşire eğitimcilerin geleneksel eğitim uygulamaları yerine inovasyon ile entegre edilmiş, kanıta dayalı ve esnek bir müfredat programı tasarlamalarını istemiştir. Amerika Tıp Enstitüsü (IOM) hemşirelerin sağlık bilişimi, inovasyon, teknoloji uygulamaları, sağlık bakım teknolojilerinin geliştirilmesine yönelik uygulamalar ile öne çıkacağını raporla-mıştır. Amerika Hemşireler Birliği (ANA) tarafından yayımlanan “Hemşirelik Müfredatlarının Yeniden Yapılandırılması” ile hemşirelikte inovasyon literatüre girmiştir. ANA hemşirelik öğrencilerinde inovatif yaklaşım, eleştirel düşünme, problem çözme ve araştırma yapabilme becerilerini destekleyen çağdaş eğitim tekniklerine yer verilmesi gerektiğini vurgulamıştır (NLN, 2003; Herdman, 2009:3; Bodur, 2018:140; IOM, 2010; Dil, Uzun ve ark., 2012:1220; Brads-haw, 2001:19-20). Ülkemizde hemşirelikte inovasyon ile ilgili ilk çalışmalar hemşirelik liderlerimizden Perihan Velioğlu tarafından yapılmış, hemşirelikte

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

75

yükseköğrenimin olması gerektiği ve hemşirelikte ekip çalışmasının önemi vur-gulanmıştır.

Hemşirelik bakım uygulamalarında yenilikçi olmanın ve yeniliği uygula-maya aktarabilmenin temelinde eğitimde yenilikçilik yatar. Hemşirelerin inova-tif yaklaşımda bulunmaları için dirençli davranmamaları, yeniliğe açık olmaları, yenilik yapabilmeleri, yenilikleri uygulamaya aktarabilmeleri gerekmektedir. İnovasyon olarak tanımlanan bu süreçte yenilikçi düşünceye sahip hemşirelerin yetiştirilmesi için hemşirelik eğitim müfredatında inovatif değişiklikler yapıl-ması ve hemşirelik öğrencilerinin yenilikçi düşünmeye teşvik edilmesi gerek-mektedir (Sönmez ve Yıldırım, 2014:50; Rank et al, 2004:519). Çünkü hemşire-lik uygulamalarında inovasyon kültürünün yaygınlaşması ve inovatif yaklaşım için bireysel olarak yenilikçi bir düşünce yapısına sahip olmak gerekmektedir. İnovasyon sürecinin hemşirelik eğitim müfredatına ve uygulamaya entegrasyo-nu hemşirelik öğrencilerinin bu konuda istekli ve heyecanlı olmalarıyla müm-kündür (Denat ve Memis, 2006:247). Bu nedenle günümüzde ki hemşirelik eği-tim müfredatını gözden geçirmek, yenilik yapabilen ve yenilikleri uygulamaya aktarabilen hemşireler yetiştirmek için oldukça önemli bir gereksinimdir. Hem-şirelik eğitiminde yenilikçi yöntemlerin öğrencilerde eleştirel düşünme gücünü arttırdığı, bakımda en doğru kararı verebilmelerini ve çözüm odaklı olmalarını sağladığı bildirilmektedir. Bu çalışmalarda hemşirelik eğitimcilerinin, eğitimde inovatif tekniklere daha fazla önem vermeleri gerektiği vurgulanmıştır (Croo-kes & Crookes, 2013:241; Oliver, Ambrose & Wynn, 2011:121; Erol ve ark, 2018:145-146; Utli ve Vural Doğru, 2018:25-26). Müfredatlarda kullanılan si-mülasyon eğitimi, probleme dayalı öğrenme modeli, sanata dayalı eğitim (mü-zik, edebiyat), hasta öyküleri, rol-play, online eğitim teknikleri, inovatif eğitim materyali hazırlamaya yönelik düzenlenen sınıf içi yarışmalar hemşirelik ala-nındaki inovasyon çalışmalarına örnek olarak gösterilebilir (ICN, 2009; Erol ve ark, 2018:145). Bu tür uygulamaların hemşirelik eğitim müfredatında kullanıl-ması yenilikçi hemşire yetiştirme konusunda önemli bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca hemşirelik eğitiminde akreditasyon çalışmaları da inovasyon uygulama-larında önemli bir yere sahiptir. 2016 tarihinden bu yana altı Hemşirelik bölümü (Atatürk, Ege, Erciyes, Sakarya, Hacettepe ve İstanbul Medipol Üniversiteleri) hemşirelik lisans programında akredite olmuştur (HEPDAK, 2018). Yapılan bu uygulamalar sayesinde hemşirelerin gerçekleştireceği yenilikçi uygulama-lar, yeni sağlık politikalarının geliştirilmesini ve bakımın kalitesinin artmasını

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

76

sağlayacaktır. Hemşirelik eğitiminde inovasyon odaklı çalışmaların sayısı gün geçtikçe artmakta ve öğrenciye en iyi eğitimi sağlamaya yönelik arayışlar de-vam etmektedir.

İnovasyonun hemşirelik eğitim müfredatına entegre edilmesi için mevcut müfredatta bazı köklü değişimleri gerçekleştirmek şarttır. Bu nedenle günümü-ze kadar birçok hemşirelik bölümü yenilikçi programlar oluşturmaya çalışmış fakat bu çalışmalar köklü değişimler yerine müfredata konu eklenmesi veya içe-riklerin yeniden düzenlenmesi ile sonuçlanmıştır (Dil ve ark, 2012:1220-1224; Yazıcı Korkmaz, 2009: 2-3). Türkiye’de hemşirelik eğitiminin lisans eğitimi dışında hala ortaöğretim de yürütüldüğü göz önüne alındığında hemşirelik müf-redatında bir standardizasyonundan bahsetmek güçtür. Ayrıca ülkemizde lisans düzeyinde eğitim veren hemşirelik bölümleri Sağlık Yüksekokulu, Sağlık Bi-limleri Fakültesi, Hemşirelik Fakültesi gibi farklı isimlerde anılmaktadır. Bazı hemşirelik eğitim müfredatları entegre sistem, klasik sistem ve probleme dayalı öğretim ile yürütülmektedir. Her bir hemşirelik eğitim müfradatı aynı amaca hizmet eden fakat farklı eğitim içerikleri ve uygulamaları içermektedir. Hem-şirelik eğitim müfredat içeriğinde teorik derslerin fazla oluşu, farklı derslerde içeriğin tekrarlanması, okullara göre dersin hedef ve içeriklerinin değişmesi, laboratuvar koşullarının ve teknik malzemelerin yetersiz oluşu, öğretim elemanı yetersizliği, öğrencilerde teknik becerileri kazanacak kadar uygulama tekrarı yapılamaması gibi güçlüklerin yaşandığı bilinmektedir (Hemşirelik Esasları Ça-lıştayı Raporu, 2008; Taşocak, 2008; Dil ve ark, 2012:1228). Günümüzde hem-şirelik eğitiminde nitelik ve nicelik açısından yaşanan eşitsizlikler inovasyonun eğitim müfredatına entegrasyonunu zorlaştırmaktadır.

Hemşirelik öğrencilerinin inovatif düşünme ve geliştirme süreçlerinin hem-şirelik eğitim müfredatında klinikle entegre bir şekilde yürütülmesi uygulamada önemli bir adımdır. Öğrencilere oluşturulacak olan yenilikçi eğitim müfreda-tının yanı sıra bu uygulamaları destekleyen iş ortamı ve yönetici hemşirenin varlığı da son derece önemlidir. Öğrencilerin klinikte/sahada hemşirelerin fikir-lerini rahatça sunabilecekleri bir iş ortamı olduğunu deneyimlemesi ve yenilikçi bir yönetici hemşirenin yeni yaklaşımlar, yeni fikirler ve yeni ürünleri üretmek adına yaratıcılığını kullandığını pratikte görmesi onların inovasyona yatkınlık-larının artmasına katkı sağlayacaktır (Doğan Merih, 2018:33). Bu özellikler göz önüne alınarak yetiştirilen hemşirenin kanıta dayalı bakım vermesi, hastalık-ların erken teşhisinde inovatif yaklaşması, risk faktörlerini belirlenip yenilikçi

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

77

önleme programları oluşturması beklenen olumlu sonuçlardır. Fakat iş ortamın-da iş yetiştirme kaygısı olan, fazla sayıda hastaya bakım vermek durumunda kalan ve aşırı kuralları olan kurum çalışanlarında yenilikçi düşünme ve inovatif uygulama becerisi olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Aynı zamanda eleştirel düşünme yetersizliği, teknolojiyi kullanamama, inovasyonu destekleyici kaliteli eğitim kaynaklarına yetersiz ulaşım, zaman kısıtlılığı ve iletişim becerilerinde yetersizlik yeniliklerin artmasında ve uygulamaya geçirilmesinde olumsuz rol oynayabilir (Gibson ve Kelly, 2010:190; Mason et al, 2015:544). Bu nedenle eğitim müfredatında geliştirilen inovatif yaklaşımların klinik/saha ile işbirliği içinde yürütülmesi gerekmektedir. Ayrıca öğrencilerin klinik uygulamalarla il-gili görüşlerinin, hemşirelik eğitiminde etkili öğretim stratejilerini geliştirmeye katkı sağlayacağı ifade edilmektedir.

SONUÇ

Dünyada hemşirelik eğitimi veren eğitim kurumları, geleceğin nitelikli in-san gücünü yetiştirmek için yenilikçi stratejiler uygulamakta, eğitim olanakla-rını geliştirmekte ve yenilikçi hemşireler yetiştirmeye çalışmaktadır. Bu eğitim kurumları hemşirelik öğrencilerinin sağlıkla ilgili süreç ve politikalarda söz sahibi olmasını ve yeniliklere açık olarak yetiştirilmelerini önemsemektedir. Ülkemizde inovatif çalışmalarla ilgili önemli adımlar atılmış olsa da hemşire-lik eğitimine inovasyonu entegre etmek ve bu bakış açısını oluşturmak için kat edilmesi gereken uzun bir yol olduğu aşikardır.

Hemşirelik eğitiminde yer alan profesyonellerin;

• Yenilikçilik kavramını ve önemini bilmeleri,

• Dernek çalışmalarında aktif rol almaları,

• Hemşirelikte birlik olmaları,

• Öğrencilerin merakını arttırmak için yaratıcılıklarını besleyecek uygun eğitim ortamları hazırlamaları,

• Teknolojik eğitim yöntemleri kullanmaları,

• Klinik/sahada yer alan hemşirelerle işbirliği içinde kurumsal birliktelik için pozitif çalışma ortamı oluşturmaları,

• Öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine fırsat tanıyacak aktivite plan-lamaları,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

78

• Hemşirelik eğitiminde akreditasyon çabalarını hızlandırmaları,

• Yenilikçi düşünen ve inovatif ürün geliştiren hemşirelerle tanışma top-lantıları düzenleyerek öğrencileri buluşturmaları,

• Yenilikçi fikir oluşturma ve paylaşabilme konularında öğrencileri cesa-retlendirerek müfredatta rol-play ve beyin fırtınası gibi oturumlar dü-zenlemeleri,

• Simülasyon uygulamalarını genişletmeleri,

• İnovasyon kültürünü eğitime ve uygulama alanlarına entegre ederek standardizasyonu sağlamaları ve bu standardizasyonu sağlamak için her yıl çalıştaylar düzenlemeleri önerilmektedir.

KAYNAKÇA

AACN (2018). Innovation in Professional Nursing Education. Erişim Tari-hi: 10.10.2018.

https://www.aacnnursing.org/Membership/AACN-Awards/Innovations

Aydemir Gegük, E., (2018). Hemşirelik Mesleğinin Gelişen Rolleri. HSP, 5(2): 253-258.

Başkan, S., (2016). Sağlıkta İnovasyon. Acıbadem Hemşirelik e-dergi, Eri-şim Tarihi:

10.10.2018. http://www.acibademhemsirelik.com/e-dergi/93/makale1.asp

Bodur, G., (2018). Hemşirelik öğrencilerinin bireysel yenilikçilik (inovas-yon) düzeyleri ile girişimcilik eğilimleri arasındaki ilişki. HSP, 5(2): 139-148.

Bradshaw, M.J., (2001). Fuszard’s Innovative Teaching Strategies In Nur-sing. In: Effective Learning: What Teachers Need To Know (17-26). (3rd ed). USA, Aspen Publishers.

Crookes, K., Crookes, P.A., Walsh, K., (2011). Meaningful and engaging teaching techniques for student nurses: a literature review. Nurse Educ Pract, 13(4): 239-243.

Denat, Y. Memis, S., (2006). Hemşirelik eğitiminde yaratıcılığı geliştirme. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 22(1): 245-252.

Diekelmann, N., (2002). “Too much content…”, epistemologies’ grasp and nursing education. J Nurs Educ, 41(11): 469-70.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

79

Dil, S., Uzun, M., Aykanat, B. (2012). Hemşirelik eğitiminde inovasyon. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 9(2): 1217-1228.

Doğan Merih, Y. (2018). İnovatif Hemşirelerin Yol Haritası. Çapa-İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Oslo Kılavuzu (2005). Yenilik Ve-rilerinin Toplanması ve Yorumlanması İçin İlkeler. (3.Baskı), Avrupa Birliği İstatistik Ofisi, 93-107.

Erol, Ö., Yacan, L., Hayta, R., Şahin, İ., Yağcı, M., (2018). Hemşirelik öğ-rencilerinin yenilikçilik özellikleri ve etkileyen faktörler. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 15(3): 142-146.

Gibson, R., Kelly, B. (2010). Stoking your innovation bonfire: A road map to a sustainable culture as ıngenuity and purpose (188-192). (1th). New Jersey, Wiley & Sons Inc.

Güngör, G., Göksu, A., (2008). Kamu İnovasyon Uygulaması: Türkiye Örneği. Akademik Platform. Erişim Tarihi: 25.10.2018. https://docplayer.biz.tr/5389102-Kamu-inovasyon-uygulamasi-turkiye-ornegi.html

HEALIO (2017). Innovation Awards Erişim Tarihi: 22.09.2018.

https://www.healio.com/nursing/journals/jcen/innovation-award.

Hemşirelik Esasları Çalıştayı Raporu (2008). Erişim Tarihi: 05.10.2018.

http://www.hemsirelik.hacettepe.edu.tr/duyurular/Hemsirelik-Esaslari-Ca-listay-sonucRaporu.pdf.

HEPDAK (2018). Hepdak tarafından akredite edilen kurumlar. Erişim Ta-rihi: 11.11.2018.

http://www.hepdak.org.tr/hepdak-akredite-edilenler.html

Herdman, E.A., (2009). Hemşirelik ve yenilikçilik. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 6(2): 2-4.

Innovation and Leadership in Clinical Practice, Research and Education.(2009) 4th

International Congress on Innovations in Nursing. Downloaded from the conference website Erişim Tarihi: 01.09.2018. http://www.icin2009.com/index.php.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

80

International Council of Nurses – ICN (2007). Positive practice environ-ments: quality workplaces = quality patient care. International nurses day kit. Erişim Tarihi: 25.10.2018. http://www.icn.ch/images/stories/documents/publi-cations/ind/indkit2007.pdf

IOM (Institute of Medicine) (2010). The future of nursing: Leading change, advancing health, Washington DC: The National Academies Press.

İnovatif Hemşirelik Derneği (İHD) (2018). Uluslar arası Hemşirelik İnova-tif Kongresi. Erişim

10.10.2018. https://inovatifhemsirelikdernegi.com/1-uluslararasi-inova-tif-hemsirelik-kongresi-2/

Kara, D., (2015). Innovation in nursing practices. Global Journal on Advan-ces in Pure & Applied Sciences, 5:54-59.

Kartal, F., Kantek, F., (2018). Hemşirelikte İnovasyon örnekleri. Sağlık ve Hemşirelik Yönetimi Dergisi, 5(1): 57-63.

Kemer, A.S., (2017). Adaptation of the individual innovativeness scale in nursing profesion: turkish validity-reliability study. HEAD, 14(1): 52-61.

Luecke, R., (2008). Managing Creativity and Innovation. Çeviri: Parlak T. İş Dünyasında Yenilik ve Yaratıcılık içinde (3-9). (1. Baskı). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Mason, D.J., Jones, D.A., Roy, C., Sullivan, C.G., Wood, L.J., (2015). Commonalities of nurse-designed models of health care. Nurs Outlook. 63(5): 540-553.

Mcsherry, R., Douglas, M. (2011). Innovation in nursing practice: A means to tackling the global challenges facing nurses, midwives and nurse leaders and managers in the future. Journal of Nursing Management, 19:2, 165-169.

OECD (2006). Bilimsel ve Teknolojik Faaliyetlerin Ölçümü. Oslo Kıla-vuzu. TÜBİTAK. Erişim Tarihi: 25.10.2018. http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_content_files/BTYPD/kilavuzlar/Oslo_3_TR.pdf.

Oliver, J.S., Ambrose, S.M., Wynn, S.D., (2011). Using simulation innova-tion to facilitate learning nursing concepts: medical and mental health. J Nurs Educ, 50(2): 120-122.

Özbey, H., Başdaş, Ö., (2018). Hemşirelikte inovasyon. ERÜ Sağlık Bilim-leri Fakültesi Dergisi, 5(1): 1-8.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

81

Özen, B., Seviğ, E.Ü., (2017). The impact of planned hospital discharge program on complications and hospital readmissions in patients undergoing co-ronary artery bypass grafting. Turkish Journal of Thoracic and Cardiovascular Surgery, 25(3): 353-362.

Rank, J., Pace, V.L., Frese, M., (2004). Three avenues for future research on creativity, innovation, and initiative. Applied Psychology: An Internatıonal Review, 53(4): 518-528.

Rogers M.E. (2003). Diffusion of innovations. In Contributions and cri-ticisms of diffusion research (87-133). (Third edition). New York: Free Press.

Sarıoğlu, A., Altuntaş, S., (2014). Bireysel Yenilikçilik Ölçeğinin Hemşire-likte Geçerlilik ve Güvenirliği. Yüksek Lisans Tezi. Atatürk Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Erzurum.

Sönmez, B., Yıldırım, A., (2014). Bir Üniversite Hastanesinde Çalışan Hemşirelerin Yenilikçi

Davranışları Ve Yenilikçi Davranışlarını Etkileyen Faktörlere İlişkin Gö-rüşlerinin Belirlenmesi: Niteliksel Bir Çalışma. Sağlık ve Hemşirelik Yönetimi Dergisi, 2(1): 49-59.

Şengün, H., (2016). Sağlık hizmetleri sunumunda inovasyon. Med Bull Ha-seki, 54: 194-198.

Taşocak, G., (2008). Türkiye’de hemşirelik eğitimine genel bakış. VI. Ulu-sal Hemşirelik

Eğitimi Kongresi, 22-25 Ekim 2008, Kapadokya. Erişim Tarihi: 07.09.2018. http://www.istanbul.edu.tr/ yuksekokullar/floren/egitim-kongresi.html.

Thomas, T.W., Seifert, P.C., Joyner, J.C., (2016). Registered nurses leading innovative changes. Online J Issues Nurs, 21(3):3.

Türk Dil Kurumu (TDK). Güncel Türkçe Sözlük. Erişim Tarihi: 25.10.2018.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&view=bts&kategori1=-veritbn&kelimesec=170144

Ulusal Hemşirelik Birliği (NLN) (2003). Innovation in nursing education: A call to reform [Position Statement]. New York: US.

Uluslararası Hemşireler Birliği-ICN. (2009). Delivering quality, serving communities: Nurses leading care innovations. International Nurses Day Kit.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

82

Erişim Tarihi: 28.10.2018. http://www.icn.ch/images/stories/documents/publi-cations/ind/indkit2009.pdf

Utli, H., Vural Doğru, B., (2018). Hemşirelik ve Ebelik Öğrencilerinin Bi-reysel Yenilikçilik Özelliklerinin Değerlendirilmesi. GÜSBD, 7(3): 23-32.

Weng, R. H., Chen, W. P., Huang, C. Y., Hung, C. H., Hsu, C. T., (2016). Can nurse innovation improve customer perception of service quality and expe-rience? Molecular Ecology, 25:1: 1950-1961.

White, K.R., Pillay, R., Huang, X., (2016). Nurse leaders and the innovati-on competence gap. Nursing Outlook, 64: 255-261.

Yamaç, K. (2001). Nedir bu inovasyon? Bilim Eğitim ve Düşünce Dergisi, 1: 6-8.

Yazıcı Korkmaz, Ö., Herdman, E.A., (2009). Hemşirelik ve Yenilikçilik. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 6(2): 2-4.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

83

FOTOSES TEKNİĞİ İLE NİTEL HEMŞİRELİK ARAŞTIRMALARINDA YENİLİKÇİ BİR

YAKLAŞIM

İbrahim ÇETİN1, Kader MERT2

1Kocaeli Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kocaeli / Türkiye2İzmir Bakırçay Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir / Türkiye

Öz: İnovasyon, hemşirelik bakımında olduğu kadar bilimsel hemşirelik bil-gisinin üretilmesinde de önem taşımaktadır. Hemşirelik disiplini yenilikçi bir bakış açısı ile nitel çalışmalarda çoklu araştırma yöntemlerini kullanmaya baş-lamıştır. Katılımcılardan elde edilen fotoğrafları ve onlarla ilişkili oluşturulan yazılı verileri kapsayan fotoses tekniği; katılımcıları, politikacıları ve toplumu; bir fenomeni tanımaya, anlamaya ya da yeniden düşünmeye yöneltebilecek yeni bir katılımcı nitel veri toplama tekniğidir. Bu teknik hemşirelik araştırmalarında giderek ilgi gören güçlü bir akım yaratmaktadır. Öte yandan, tekniğin hemşi-relik alanında kullanımına örnek oluşturacak Türkçe bir çalışma henüz bulun-mamaktadır. Fenomenolojik araştırmalarda fotoğraflardan elde edilen verilerin kullanılması, kelimelerin kullanımında ortaya çıkan boşluğu doldurabilir. Bir yaşantının incelenmesinde fotoğraflar, bazen seçilebilecek en iyi kelimelerden daha etkilidir. Fotoğraf makinesinin lensi, yaşam deneyimlerinin olumlu ve olumsuz yanları ile kişisel mücadeleleri, diğer insanların görmelerine olanak sağlayan ve yapıcı değişimi tetikleyen bir güçtür.

GİRİŞ

Bilgiyi elde etmenin sistematik bir yolu olan bilimsel yöntemin kökeni 16. yüzyıla kadar geriye gitmektedir. Olgusal problemlerin çözümünden bilimsel

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

84

bilginin üretilmesine kadar geniş bir alanda kullanılabilecek en güvenilir yol bi-limsel yöntemdir. Hemşirelik alanındaki bilginin geleneksel kaynağını uzun bir süre doğa bilimleri oluşturmuştur. Buna karşın, özünde insana bütüncül yakla-şımı barındıran çağdaş hemşirelik anlayışı, mesleki bilgilerin oluşturulmasında nicel araştırma yöntemlerinin yetersiz kaldığını fark etmiştir. Bu durum, hemşi-relik disiplininde nitel araştırma yöntemlerinin kullanımını hızlandırmıştır (Ak-sayan, 1999:12, Karagözoğlu, 2006:64).

Hemşirelik çok boyutlu bir disiplindir. Hemşirelik disiplininin bileşenleri sıklıkla tartışmaya açılırken hemşirelik bilgisinin üretilmesini sağlayan araş-tırma yöntemlerinin kritiği nadiren yapılmaktadır. Bir yaşam deneyiminin çok boyutlu olarak araştırılması, hemşirenin insana bütüncül yaklaşımının doğal bir sonucudur. Yaşam deneyimleri insanların, toplum içindeki yaşantılarını ne şe-kilde algılayıp yorumladıklarını gösterir. Yaşam deneyimlerini anlamak; otori-teye ve sağlık çalışanlarına toplumu oluşturan yapılar ile ilgili daha kapsamlı ve bilinçli değerlendirmeler yapıp doğru kararlar alma konusunda yardımcı olabi-lir. Bu yolla sağlık bakım kalitesi de arttırılabilir. Nitel araştırmalar yaşam dene-yimlerinin, diğer bir söylemle olguların anlaşılmasında kullanılır. Buna karşın yenilikçi bakış açısı nitel çalışmalarda çoklu araştırma yöntemleri kullanmanın gerekliliğine işaret eder. Bu bölümde anlatılacak olan “photovoice7” nitel çalış-malarda kullanılabilecek güçlü bir veri toplama tekniğidir.

YAŞAM DENEYİMİ ARAŞTIRMALARI

Bireysel bir deneyim, deneyime etki eden sosyal çevre ile birlikte incelenme-lidir. Bu nedenle hemşireler yaptıkları çalışmalarda bireysel deneyimleri sosyal, kültürel ve deneyime etki eden diğer faktörler ile birlikte ele almaya yönelmiştir. Deneyimlerin, etki eden faktörler ile birlikte ele alınıp açıklanabilmesi yeni araş-tırma tasarımı arayışlarına yol açmıştır. Araştırmalarda fenomenolojik metodolo-jinin kullanılması bu arayışın bir sonucudur. Yorumlayıcı fenomenoloji, bireylerin başkalarıyla ve çevresiyle etkileşimli olarak yaşadığı deneyimin ne anlama geldi-ğinin anlaşılmasını sağlar. Bu tür araştırmalarda araştırmacı ve katılımcılar arasın-daki görüşmeler, deneyimi açıklamaya yönelik bir girişimdir. Bir durum hakkında yeterli bilgiye ulaşmayı sağlayacak veri doygunluğu için genellikle altı kişi ile görüşme yapmak gerekir. Yorumlayıcı fenomenoloji pratiğinde veri toplamak için

7 İlerleyen bölümlerde “photovoice” yerine Türkçe muadili olan “fotoses” terimi kullanılacaktır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

85

yapılan görüşmelerde ortaya konan anlatılar yeterli olsa da istenen bilgiye ulaş-mada diğer veri kaynakları da değerlendirilmelidir (Plunkett ve ark., 2013:156).

FOTOSES NEDİR?

Fotoses, toplumsal sorunlar hakkında eleştirel düşünmeyi teşvik edici bir uy-gulama ve yaşamsal deneyimlerin anlaşılmasını sağlayacak verilerin elde edilme-sine yönelik bir araştırma tekniğidir (Wang ve Burris, 1997:369). Eleştirel anlayış, feminist teori ve belgesel fotoğrafçılığın teorik varsayımlarından köken alan ka-tılımcı bir yaklaşımdır. Fotoses, bir yaşam deneyiminin anlaşılmasını sağlayacak verilerin elde edilmesinde faydalı olabilecek bir uygulama ve veri toplama tek-niğidir. Bu teknik başlangıçta, bireylerin spesifik deneyimlerini, çektikleri fotoğ-raflarla belgeledikleri, katılımcı bir sağlığı geliştirme uygulaması olarak ortaya çıkmıştır. Fotoses yöntemi, fenomenolojik araştırmalarda ek görsel ve yazılı anla-tılar ile verilerin zenginleştirilmesini sağlayarak fenomenin daha güçlü bir şekilde ifade edilmesine yardımcı olur (Plunkett ve ark., 2013:157).

Fotoses insanların fotoğraflar aracılığıyla hayatlarını belgelemelerini sağlar. Katılımcılar genellikle hayatlarının bir bölümünü belgelendirmek için çabala-yan, kolay incinebilir ya da dezavantajlı bir topluluğun üyeleri olarak görülürler. Fotoses çalışmaları bu topluluklardaki insanlara hayatlarını, yaşadıkları kaygı ve sorunları daha geniş kitlelere duyurma imkânı sunar. Katılımcı fotoğrafçılık olarak da adlandırılan fotoses karşılaşılan sorunları etraflıca ve etkili bir şekilde anlatarak değişim yaratmayı teşvik eder. Bu yolla katılımcılar, temsil ettikleri kitle için savunuculuk yapmış olurlar. Fotoses, katılımcılara fotoğraf aracılığı ile seslerini duyurmayı amaçlayan, katılımcı fotoğrafçılığı kullanan güçlü bir veri toplama tekniğidir (Evans-Agnew ve Boutain, 2017:1, Bullard, 2018:1).

FOTOSES TEKNİĞİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Teknik, 1992 yılında Çin’in kırsal bölgelerindeki kadınların yaşamlarını kaydetmelerini sağlayan Wang ve Burris’in projelerinin bir parçası olarak or-taya çıktı. Wang ve Burris kırsal kesimde yaşayan kadınların yaşam değerlen-dirmelerini aktif katılımla yapmalarına odaklandı. Wang fotosesi katılımcı bir eylem araştırma stratejisi olarak tanımlar. Ortaya çıkışından bu yana fotoses, mültecilere, HIV pozitif topluluklara, evsiz ve engelli bireylere ve diğer deza-vantajlı gruplar için kullanılmaktadır (Bullard, 2018:1).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

86

Wang ve Burris tarafından geliştirilen fotoses tekniği, ilk olarak Freire’nin eleştirel bilinç ve feminizmin teorik temellerine dayalı olarak kullanılmıştır. Brezilyalı eğitimci, sosyal aktivist ve kuramcı olan Freire, görsel imajı insanla-rın toplumlarındaki sorunları eleştirel bir şekilde düşünmelerini sağlamada bir araç olarak tanımlamıştır. Freire, bireyin dünyaya dair eleştirel anlayışını eleşti-rel bilinç olarak tanımlamaktadır. İnsanlar çevresel koşullar ve içinde bulunduk-ları durum hakkında eleştirel bir bilinç geliştirirler. (Freire, 1970). Fotoses, nitel bir veri toplama tekniği olarak, fenomenolojik araştırmaları temel almaktadır. Olgu bilim ve görüngü bilim olarak ta adlandırılan fenomenoloji, sağlam bir felsefi temele sahiptir. Bu kapsamda Husserl, Heidegger, Satre ve Merlau-Pont gibi filozof yazarlar akla gelmektedir (Creswell, 2012:77). Fenomenolojik araş-tırmalar, içinde yaşanılan dünyayı bilme isteği ile ilgilenir ve insan varlığının anlamını araştırır. Bu araştırmalarda, tanımlayıcı fenomenoloji ve yorumlayıcı fenomenoloji olmak üzere iki düşünce biçimi tanımlanır. Tanımlayıcı fenome-noloji, araştırmanın altında yatan olayla ilgili düşünceleri anlamaya çalışırken; yorumlayıcı fenomenolojide olayın içindeki temalar yorumlanır. Fenomenolo-jik araştırmalarda katılımcı sayısı ve veri toplama süresi araştırmaya başlama-dan belirlenemez (Erdoğan, 2014:136). Bu araştırmalarda yaşanmış deneyimin ortaya çıkarılmasında sıklıkla görüşme tekniği kullanılır. Bununla birlikte bazı durumlarda görüşme tekniği, gerekli verilerin elde edilmesinde yetersiz kalmak-tadır. Yapılan görüşmeler, yaşanan olayı her zaman doğru bir şekilde yansıtma-yabilir. Araştırmacının bakış açısı ve varsayımları görüşmede sorulan soruların doğasını etkileyerek verilen cevapları şekillendirebilir. Katılımcılara kendileri için en anlamlı verileri sağlama fırsatı vererek daha özgün fenomenolojik veri-lere ulaşılabilir (Brunsden ve Goatcher, 2007:43). Bu, olguyu deneyimleyenle-rin bakış açısıyla verileri ortaya koyan bir yaklaşımla sağlanabilir. Örneğin, fo-toses ile katılımcılar kendileri için anlamlı olanın fotoğrafını çekerler. Böylece görüşme verilerini tamamlayıcı ek veriler sağlanır.

Günümüzdeki hemşirelik araştırmalarında çeşitli foto-metodlar kullanıl-maktadır. Bunların kökeni 1800’lü yıllara kadar uzanan sosyal bilimlere dayan-maktadır. Fotoğraflama tekniğinde çeşitli kaynaklardan elde edilen fotoğraflar kullanılabilir. Bunlar; araştırmacının çektiği fotoğraflar, basında yer alanlar, ta-rihi fotoğraflar ve çalışma katılımcıları tarafından çekilen fotoğraflar olabilir. Fotoğrafa dayalı anlam çıkarma sosyal ve sağlık araştırmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Fenomenolojik araştırmalarda örneklem, yalnızca çalışmaya

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

87

katılan bireyler ile sınırlı değildir. Fotoğraflar, kayıt defterleri ve röportajlar gibi öğelerde örnekleme dâhildir (Wang ve Burris, 1997:369, Plunkett ve ark., 2013:159). Bu nedenle yorumlayıcı fenomenolojinin fotoses tekniği ile birlikte kullanımı, verilerin toplanmasına beş adımdan oluşan yeni bir yaklaşım getirir (Plunkett ve ark., 2013:159);

1. Bireysel görüşmeler,2. Grup görüşmeleri,3. Çalışma katılımcıları tarafından yazılan günlükler,4. Çalışma katılımcıları tarafından çekilen fotoğraflar,5. Araştırmacının aldığı notlar

FOTOSES TEKNİĞİNİN AMACI

Fotosesin ortaya çıkışındaki temel amaç, incinebilir ve dezavantajlı insan-ların yaşamlarını ortaya koyarak, dikkat çekmek ve yaratılan değişimle onların güçlenmesine katkı sağlamaktır. Wang, tekniğin ana hatlarını ortaya koyan ilk makalesinde üç temel hedef belirlemiştir;

(1). Katılımcının, hayatındaki güçlük ya da endişe yaratan bir noktayı fo-toğraflaması,

(2). çalışma konusu ile ilgili tartışmaları teşvik etmek için fotoğrafları kul-lanmak ve

(3). toplumun geneline ve yöneticilere seslerini duyurarak olumlu bir deği-şim yaratmak.

Fotosesin ayrıca bir teknik olarak, sağlık hizmetleri, sosyal sağlık eğitimi ve toplumsal gelişim için yürütülen çeşitli uygulamalarda fayda sağlamaktadır. Araştırmacılar bugüne kadar, cinsel istismar, ekonomik engeller ve bulaşıcı has-talıklar gibi konularda saklı yönlerin analizi için fotoses kampanyaları aracılı-ğıyla toplanan verileri kullanmışlardır (Bullard, 2018:1).

Fotoses tekniğinin kullanıldığı araştırmalarda amaç, toplumsal sorunlar ile ilgili tartışmaları kolaylaştırmak, kişisel deneyimler hakkında zengin ve nite-liksel veriye ulaşmaktır. Bu tekniği kullanarak toplumun güçlü yönlerinin ve kaygılarının farkına varmak, etkili toplumsal değişimler yaratmak, otorite ile etkileşimi kolaylaştırmak gibi hedeflere ulaşılabilir. Fotoses ile toplumu oluştu-ran çeşitli gruplarda, önemli konular için eleştirel düşünmenin desteklenmesine,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

88

bireylerin sorunlarını tanımlayıp duyurmasına, olası çözümleri üretmesine katkı sağlanabilir (Castleden ve ark., 2008: 1394).

Fotoses, toplumda eleştirel düşünmeyi teşvik etmeyi hedefler. Tekniğin te-mel ilkesi, insanların toplumsal sağlık kaynaklarını ve ihtiyaçlarını fotoğrafla-yarak belgelendirmeleridir. Daha sonra temsil gücü en yüksek olan fotoğrafları seçerler ve bunları diğer katılımcılar ile birlikte fotoğraf paylaşım oturumunda tartışırlar. Ek olarak, katılımcılar tuttukları çalışma günlüğü ile deneyim ve ba-kış açılarını kaydederler (Plunkett ve ark., 2013:158).

KATILIMCI EYLEM ARAŞTIRMALARINDA FOTOSES TEKNİĞİNİN YERİ ve ÖNEMİ

Katılımcı Eylem Araştırmaları (Participatory Action Research), hemşire-lik eğitim ve uygulamalarında bireyin, ailenin ve toplumun gereksinimlerini, sorunlarını ve değişimini incelemek için kullanılmaktadır. Bu tür araştırmalar özgürlükçü, eleştirel, dönüştürücü özelliklere sahiptir. Katılımcıların çalışma kapsamında fotoğraf çekmeleri, katılımcı eylem araştırmalarının veri toplama aşamasında kullanılan bir yöntemdir. Bu araştırmalar, bir eğitimin ya da bir program sürecinin değerlendirilmesi amacıyla kullanılabilir. Örneğin; eğitim sırasında sınıf içi etkinler fotoğraflanabilir, video görüntüleri çekilebilir. Bu kayıtların incelenmesi, eğitim sürecinin değerlendirilmesinde önemli bir veri kaynağıdır. Katılımcı eylem araştırmalarında veri analizi sonucunda belirlenen sorunlara ilişkin stratejiler geliştirilir. Katılımcı eylem araştırmalarının çeşitli sı-nırlılıkları vardır. Bunlar; belli bir grup ile yapıldığı için genellenemez, katılım-cıların araştırma sürecinde aktif olması nedeniyle iç geçerliliğe ve etik ilkelere ilişkin tehditler oluşur (Derince ve Özgen, 2015:159).

Katılımcı eylem araştırmaları, hemşirelik eğitim ve uygulamalarında, sağlı-ğı geliştirme programlarının oluşturulmasında ve değerlendirilmesinde, toplum-da dezavantajlı gruplara ilişkin sorunların belirlenmesi ve stratejilerin geliştiril-mesinde etkin olarak kullanılabilir. Fotoses tekniğinin kurucusu Wang, tekniği, politikayı etkilemek ve sosyal adaleti geliştirmek amacıyla kullanmıştır. Bu kapsamda 2008-2013 yıllara arasında fotoses tekniğinin kullanıldığı araştır-malarda “sosyal adalet” kavramı incelenmiştir. Yapılan incelemede, yürütülen bilimsel çalışmaların çoğunun sosyal adaleti değiştirmek ve geliştirmekten öte, sosyal adalete yönelik farkındalığını sağlamaya yönelik olduğu belirlenmiştir (Evans-Agnew ve Boutain, 2017:1).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

89

Fotoses tekniğinin bazı avantajları ve dezavantajları vardır (Wang ve Bur-ris, 1997: 372). Fotoses tekniğinin avantajları;

• Toplumun araştırma sürecine katılımı ile toplumsal sorun ve gereksi-nimlerin belirlenmesini sağlar.

• Kişilerin ifade etmede zorlandıklarını, görsel imajlar ile anlatmalarına olanak sağlar. Bir sosyal fotoğrafçı olan Lewis Hine bu durumu şu söz-lerle açıklamıştır; “eğer hikâyeleri sözcüklerle anlatabilseydim, fotoğ-raf çekmeye ihtiyacım olmayacaktı”.

• Okuma ve yazma bilmeyen dezavantajlı grupların kendilerini fotoğraflar-la anlatmasına fırsat verir. Bu tekniğin kullanılması, özellikle halk sağlı-ğı hemşireliği uygulamalarında toplumsal sorunların saptanması, sağlığı geliştirme uygulamalarının değerlendirilmesi ve toplum tarafından kabul edilebilir sağlık uygulamalarının geliştirilmesinde yararlı olabilir.

• Sağlık çalışanlarının ve araştırmacıların fark edemedikleri özgün sosyal ve davranışsal uygulamaları ortaya çıkarır.

• Programların uygulama ve değerlendirme süreci boyunca toplumun ka-tılımını destekler; kameralar, çoğu insan için motive edicidir.

• Program süresince toplumun gereksinimlerine göre hedeflerin yeniden şekillendirilmesine olanak sağlar.

• Katılımcıların hikâyelerini doğrudan açıklamalarına ve tanımlamalarına yardımcı olur.

• Fotoğrafların, kişilerin kendilerini diğer insanlara anlatmalarını sağlama gibi somut bir faydası vardır.

• Fotoğraflar, sadece toplum genelinin değil, fark edilemeyen bireylerin gereksinimlerini ve sorunlarını da ortaya çıkarır.

• Sadece gereksinim ve sorunları ortaya çıkarmakla kalmaz, sosyal etkile-şimleri uyarır ve insanları çözüm üretmeleri için cesaretlendirir.

Fotoses tekniğinin dezavantajları;• Katılımcıların açık sözlü olma zorunluluğu, potansiyel bir risktir. Örne-

ğin; “En büyük korkunuz nedir?” sorusu, çekince yaratabilir.• Çalışmada fotoğrafları kimlerin çekeceği, tartışmada hangi fotoğrafların

kullanılacağı gibi konulara kimin karar vereceği araştırmanın sınırlılığıdır.• Fotoğrafların analiz edilmesi zordur.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

90

FOTOSES TEKNİĞİNİN UYGULAMASI

Fotoğraf, fotoses tekniği için temel kaynaktır. Fotoğraf, bazen dil ile ifade edilebileceklerin ötesine geçen ve tüm kültürlerden insanlarca kolayca anlaşı-lan güçlü bir ifade şeklidir. Fotoğraf makinesinin lensi, yaşam deneyimlerinin olumlu ve olumsuz yanlarını, kişisel mücadeleleri diğer insanların görmelerine olanak tanıyan bir güçtür (Bullard, 2018:1). Buna karşın fotoğraf çekmeyi öğ-renmek çok zor değildir, bu nedenle katılımcılar bu tekniğin kullanımına kolay adapte olur. Günümüzde fotoğraf çekebilen akıllı telefonların yaygın bir şekilde kullanılması uygulama maliyetini ucuzlatır.

Fotoses tekniğinin doğru kullanılmasında, uygulama adımlarına uymak gerekir. Öncelikle, araştırmacılar çalışmanın amacını belirlemelidir. Bu amaca ulaşmak için fotoses tekniğinin uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Foto-ses potansiyel çalışma sonuçlarına ulaşmak için uygun bir teknik midir sorusu objektif olarak cevaplanmalıdır. Fotosesin temel amacı olumlu bir değişim ya-ratmaktır. Bu nedenle somut olumlu sonuçlar elde etmek için güçlü bir iletişim ve dezavantajlı gruplar için çalışmanın başında yerel otorite ile işbirliğine gi-dilmesi gerekebilir. Araştırmanın genel çerçevesi oluşturulduktan sonra uygun gönüllüler çalışmaya alınır. Wang ve Burris’e göre 7 ile 10 kişilik grupların oluşturulması uygundur. Gönüllü katılımcı adayları çalışmanın amacı konusun-da bilgilendirilmeli ve katılımcı grubun seçilen olguyu/sorunu temsil etme ye-teneği titizlikle değerlendirilmelidir. Ek olarak katılımcıların, çalışmanın ama-cını biçimlendirmeye yardımcı olacak şekilde katkıda bulunabilecekleri de göz önünde bulundurulmalıdır (Plunkett ve ark., 2013:159, Bullard, 2018:1).

Fenomenolojik verilerin fotoses tekniği ile toplanması altı adımda gerçek-leştirilebilir (Wang ve Burris 1997:369, Wang ve ark. 1998:75, Plunkett ve ark., 2013:159). Bunlar;

(1). Kamera oryantasyon oturumu, (2). Takip, (3). Fotoğrafların toplanması, ilk inceleme-analiz ve kayıt tutma, (4). Bireysel derinlemesine görüşmeler, (5). Bireysel fotoğraf paylaşım oturumları, (6). Grup görüşme ve grup fotoğraf paylaşım oturumu. 1.adım: Tanıtıcı bir toplantı olan bu oturumda çalışmanın amacı, planı ve

yöntemi açıklanır. Araştırmacı ve katılımcılar arasında ilişki kurulur. Katılım-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

91

cılara tek kullanımlık kamera verilir ve kullanımı öğretilir. Katılımcılardan 27 fotoğraf çekmeleri istenir. Bunun nedeni tek kullanımlık kameranın 27 fotoğraf çekimine izin vermesidir. Bu noktada, dijital kamera kullanımı tek kullanım-lıklara göre çeşitli avantajlar sunar. Örneğin, dijital fotoğraf makinesi ile çeki-len fotoğraflar elektronik ortamda gönderilebilir. Katılımcılar ayrıca, çektikleri fotoğraflar için ek bilgileri ve düşüncelerini kaydedebilecekleri bir deftere de sahiptirler. Kayıt defterlerine ek bilgi ve düşünceler fotoğrafların çekilmesi ile birlikte fazla zaman kaybetmeden yazılmalıdır. Böylece zamana bağlı olarak yazılı verilerin unutulmasının da önüne geçilir. Bu defterler aynı zamanda ka-tılımcıların grup toplantılarında ifade etmede zorlandıkları konular hakkında araştırmacı ile iletişim kurmalarının aracıdır. Araştırmacı ve katılımcılar tarafın-dan teknolojik gelişmeler paralelinde kayıt defterlerinin de alternatifleri tercih edilebilir. Bu alternatif aracın belirlenmesinde katılımcıların eğitim düzeyi, tek-noloji ile yakınlığı ve eldeki olanaklar göz önünde bulundurulur. Tüm Fotoğraf çekimlerinin tamamlanması için katılımcılara ortalama iki haftalık süre verilir.

2.adım: Kamera oryantasyon oturumundan ortalama bir hafta sonra ikinci adım gerçekleşir. Bu adımda araştırmacı, katılımcıları telefon ile arayarak fotoğraf çekme ve kayıt defterlerinin yazımı konusunda konuşur. Fotoğraf çekimlerinin ne düzeyde gerçekleştiğini öğrenir, kayıtların tutulmasındaki ilerleme konuşulur ve gerekli ise araştırmacı katılımcıyı bu faaliyetler konusunda teşvik eder.

3.adım: İki haftalık fotoğraf çekme süresi sona erdiğinde fotoğraflar ve ka-yıt defterleri araştırmacı tarafından toplanır. Bunlar incelenerek kayıtları tutulur ve birkaç gün içinde, her bir fotoğrafa bir başlık vermesi için tekrar katılımcıya gönderilir. Bu sürecin amacı, katılımcıların çektikleri fotoğrafların anlamı ve önemi üzerine daha derinlemesine düşünmelerini sağlamaktır.

4.adım: Bu adımda araştırmacı her bir katılımcı ile bireysel derinlemesine görüşme yapar. Görüşme sırasında katılımcıdan fenomen ile ilgili deneyimlerini paylaşmasını ister. Görüşme soruları katılımcıların duygu, değer, bilgi ve duyu-sal alanları ile ilgili olabilir.

5.adım: Araştırmacı, katılımcılarla çektikleri fotoğrafları tartışmak ama-cıyla birebir yapılan bir oturumda ilk veri analizine yönelik sorular sorar. Birey-sel gerçekleştirilen bu oturumlar grup tartışmasında ifade edilmek istenmeyen konuların tartışılması için fırsat sağlar. Sosyal, kültürel ve bağlamsal faktörlerin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

92

fenomenle nasıl kesiştiğini anlamak ve fotoğraf verileri analiz etmek için çeşitli rehber sorular sorulur. Bu sorular;

• Burada ne görüyorsunuz?• Burada gerçekte neler oluyor?• Bunun hayatımızla nasıl bir ilişkisi var?• Neden bu sorun / bu sorun neden önemli?• Bununla ilgili ne yapabiliriz?6.adım: Görüşmelerin tamamlanmasının ardından sağlık deneyiminin kol-

lektif anlamını tartışmak için fotoğraf paylaşım oturumu düzenlenir. Bu otu-ruma tüm katılımcılar ve araştırmacı katılır. Bu oturumda her bir katılımcıdan kendileri için en anlamlı iki fotoğrafı ve başlıklarını grupla paylaşması istenir. Bu uygulamanın amacı, bireysel görüşmelerde elde edilen verilerin diyaloğa dayalı olarak anlaşılırlığını derinleştirmektir. Bu adımda da önceki adımda yer alan sorular katılımcılara yöneltilebilir. Fenomenin daha iyi anlaşılması ve grup diyaloğunun arttırılması için ikinci bir ortak oturum düzenlenebilir. Ortak otu-rum katılımcıların, deneyimin öneminin ve toplumsal anlamının daha derin şe-kilde anlamlandırılmasına katkı sağlar.

Veri toplama oturumlarının her birini takiben saha notları öz yansıtma ve iç görüyü yansıtmak amacıyla araştırmacı tarafından oluşturulup kullanılabilir. Bu notlar araştırılan sorunla ilgili saptamalar olabileceği gibi fotoses tekniğine ilişkin düşünce ve yansımaları da içerebilir. Verilerin ortaklaşa tartışılması, te-maların iyileştirilmesini ve ortak yönelimi sağlayabilir. Fotoses tekniğinde veri analizi, veri toplamanın ilk adımında başlar ve son adıma kadar devam eder.

Fotoses tekniğini de içeren fenomenolojik verilerin toplanması ve analizin-de kullanılabilecek dört kaynak vardır;

(1). Katılımcıların çektiği fotoğraflar, (2). Katılımcıların kayıt defterleri, (3). Bireysel ve grup görüşmeleri, (4). Araştırmacının saha notları (Manen, 1997).Fotoses tekniğiyle ortaya konan veriler Oliffe’in yaklaşımı kullanılarak

analiz edilebilir. Bu yaklaşım dört adımdan oluşur; ön izleme, gözden geçir-me, çapraz fotoğraf karşılaştırması ve kuramsallaştırma. Ön izleme aşamasın-da, fotoğraflara başlıkları ve anlatıları ile birlikte katılımcıların perspektifinden

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

93

bakılır. Gözden geçirme aşamasında katılımcıların fotoğraf ve anlatıları bu se-fer araştırmacının perspektifi ile incelenir. Bu aşamada katılımcılardan topla-nan veriler araştırmacının toplum, sağlık ve benzeri bağlamlarda ele alınır ve yorumlanabilir. Örneğin bir katılımcı mastektomi sonrası kıyafetinin bedenine uyumsuzluğunu fotoğrafladığında araştırmacı, bu yaşantıyı kadın imgesi bağ-lamında yorumlayabilir. Çapraz fotoğraf karşılaştırmasında araştırmacı, tüm fotoğraf koleksiyonunu inceler ve ortak temaları belirler. Son olarak, kuram-sallaştırma aşamasında ortaya çıkan temalar ile çalışmanın kuramsal temelleri arasında bağlantılar kurar (Oliffe ve ark., 2008:529).

Fotoses tekniğini kullanan yorumlayıcı fenomenolojik araştırmalarda katı-lımcıların tanımladığı deneyimin önem ve değeri, araştırmacı tarafından yazılı ve görsel formata çevrilir. Bu teknik, katılımcıların olayları görme ve yansıtma biçimlerini anlamlandırmaya yardımcı olur (Plunkett, 2013:160). Fotoses tekni-ği kullanılan bir çalışmanın son aşamasında elemeden geçen fotoğrafların halka ve ilgililere sunulması düşünülebilir. Bu, görsel sunum, kitap, dergi, gazete ya da topluma ulaşılabilecek diğer kanallarla olabilir. Tablo 1’de Fotoses sürecinin bileşenleri özet olarak görülmektedir (Evans-Agnew ve Boutain, 2017:3).

Tablo 1. Fotoses Sürecinin Bileşenleri

Çalışmaya konu olacak sorunun tanımlanması,Sorunu temsil eden katılımcıların çalışmaya alınması,Katılımcıların bilgilendirilmesi/eğitim; konu, sorun, fotosesin hedef ve sonuçları, kamera kullanımı, fotoğraflama teknikleri, güvenlik, mahremiyet ve etik boyut,Katılımcıların fotoğraf üretimi,Bireysel görüşme ve odak grup oturumlarıyla katılımcıların fotoğrafları tartışıp anlamlandırmaları,Katılımcının fotoğraflarını adlandırıp analiz etmesi,İşbirliği yapılacak paydaşların belirlenmesi ve bağ kurulması,Çalışma bulgularının ve fotoğrafların paydaşlar ve toplumla çeşitli kanallardan paylaşılması,Değişim için planlama ve eyleme geçme.

FOTOSES TEKNİĞİNİN KULLANILDIĞI ARAŞTIRMA ÖRNEKLERİ

Fotoses tekniği çeşitli fenomenolojik araştırmalarda kullanılmaktadır. Bu-nun bazı örneklerine aşağıda mümkün olduğunca kapsamlı bir şekilde yer veril-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

94

miştir. Bu örnekler bir yandan fotosesin kullanıldığı çalışmalarda seçilen konu-ların neler olabileceği hakkında bilgi verirken diğer yandan seçilen fotoğraflar ve katılımcıdaki yansıması hakkında daha somut bir anlayış oluşmasına katkı sağlayacaktır.

Örnek 1

Aborjinal kadınların meme kanseri deneyimlerinin görünür kılınması ama-cıyla fotoses tekniği kullanılarak bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada, “yerli kimliği” ve geleneksel inançların sağlık bakımını etkilediği vurgulanmıştır. Ça-lışmada yer alan fotoğraflardan biri altta görülmektedir (Fotoğraf 1).

Fotoğraf 1. Dorothy’nin Saç Örgüsü

Fotoğrafın yansıması: Manevi değerlerine bağlı bir kadın olan Dorothy, meme kanserinin en zor tarafının saçların kaybı olduğunu belirtti. Babası, saç kesiminin, birisinin ölümünü ya da sevilen birinin kaybında yas tutmayı sim-gelediğini söylerdi. Bu yüzden Dorothy saçlarını hiç kesmemişti. “Saçlarımı kaybettiğimde ağladım, belki de öleceğim dedim kendi kendime” Dorothy’nin saçları dökülmeye başladığında örgüsü kesildi. Eşi, örgüyü alarak Dorothy için dua etti… (Poudrier ve Mac-Lean, 2009:311)

Örnek 2

Bir çalışmada fotoses tekniği lisans düzeyinde hemşirelik öğrencileri için, öğretme ve öğrenme stratejisi olarak kullanılmıştır. Bu çalışmada modern top-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

95

lumda, internet aracılığıyla fotoğrafların yayınlanmasının yaratıcı bir kendini ifade şekli haline geldiğine dikkat çekilmiştir. Dijital fotoğraflar zaten yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu deneyim hemşirelik eğitimine aktarılabilir fik-rinden yola çıkılarak interaktif bir ödeve fotoses tekniği uyarlanmıştır (Garner, 2014:1272).

Çalışmada öğrencinin yaşadığı bir sorunu, kronik hastalığı olan bir hastanın kullandığı desteği ya da derste işlenen bir sorunu ele alan bir fotoğraf ve yazılı anlatımı birlikte istenmiş, öğrencilerin etik ihlal yapmamaları için her hangi bir kişinin, klinik ortamın ve tıbbi tesislerin fotoğrafını çekmemeleri söylenmiştir. Öğrencilere fotoses çalışması içeren ödevlerini nasıl yapacaklarını açıklayan bir yönerge de verilmiştir.

Bir öğrenci tip 2 diyabetli hasta için yiyecek ve atıştırmalıkları gösteren somut bir fotoğraf çalışması hazırlamıştır (Fotoğraf 2).

Fotoğraf 2. Diyabetik Menü

Öğrencideki fotoğraf yansıması: Bu ödevden önce diyabetik bir hastanın yemek yerken her gün kendini nasıl hissedeceğini hiç düşünmemiştim. Kan şe-kerlerini kontrol etmek için öğünlerini önceden planlamalılar. Ben gün boyu bir şeyler atıştırmaktan hoşlanırım, bu yüzden eğer bir diyabet hastası olsaydım yemek planlamasına uyum sağlamam zor olurdu. Bu ödev diyabet hastalarına empati duymama yardımcı oldu… (Garner, 2014:1273)

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

96

Örnek 3

Örnek 2’de anlatılan çalışmada yer alan bir başka öğrencinin hazırladığı ödev soyut bir çalışma idi; bu öğrenci fotoğrafında kronik kalp yetersizliği olan hastaların karşılaştığı zorlukları tasvir etmiştir (Fotoğraf 3).

Fotoğraf 3. Kırık Kalp

Öğrencideki fotoğraf yansıması: Bu fotoğraftaki çiçeğin adı “kırık kalp”. Bu çiçek kalp ile ilgili problemlerin hatırlanmasını sağlar. Her çiçeğin altın-daki soluk gri uzantı, kronik kalp yetmezliği olan hastanın grimsi, nemli cildini düşünmemi sağlıyor. Çiçeğin soğana benzeyen şişkin gövdesi bana ventriküler hipertrofiyi anımsatıyor. Çiçeğin pembe tepesi, hastanın köpüklü pembe balga-mını simgeliyor ve buda acil bir durum demek… (Garner, 2014:1274)

Fotoğraf çekimi ile ilgili öğrencilere getirilen kısıtlamalar, soyut düşün-meyi, mücadele etme ve destek olma arasındaki bağı keşfetmeyi teşvik edici niteliktedir (Garner, 2014:1274).

Örnek 4

Kanada ’da bir psikososyal rehabilitasyon merkezinde fotoses araştırma tekniğinin kullanıldığı “fotoğraflarımız sesimiz” adlı bir proje yürütülmüştür.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

97

Bu projede araştırmacılar tarafından fotoğraflara dayalı olarak grup üyeleri ile iyileşme nedir, nasıl iyileşebiliriz, niçin iyileşmeliyiz, iyileşmemize kim yardım edebilir, ne zaman iyileşilir soruları tartışılmıştır. Bu tartışma, merkezdeki grup üyelerinin kendi yaşantılarına göre iyileşme sürecini gözden geçirmeleri konu-sunda ilham verici olmuştur. Bu çalışma sonunda “ iyileşme fotoğraf galerisi” etkinliği yapılarak fotoğraflar sergilenmiştir (Clements, 2012:789).

Örnek 5

Kronik ağrı deneyimi yaşayan yaşlı bireylerde fotoses tekniği kullanıla-rak yapılan katılımcı eylem araştırmasında 27 kişi kronik ağrılarını fotoğraflar ve yazılı kayıtlar ile tanımlamışlardır. Bir katılımcı ağrısını bıçak fotoğrafı ile sembolize ederken(Fotoğraf 4); bir başka katılımcı bir gül fotoğrafını göstererek ağrısını “…bu gül benim yüzüm ve dikenler de benim ağrım, işte hayatım…” cümlesi ile ifade etmiştir (Baker ve Wang, 2006: 1411).

Fotoğraf 4. Ağrım Ne Hissettiriyor

Katılımcıdaki fotoğraf yansıması: Benim günlük ağrım, birisi beni bıçaklı-yor gibi hissettiriyor. Ağrı biraz dinecek, sonra tekrar sürpriz bir ağrı saldırısı-na uğrayacağım...

Örnek 6

Bu çalışmada, cinsiyete dayalı şiddet olgularında fotoses tekniğinin kulla-nıldığı araştırma makaleleri sistematik inceleme ile değerlendirilmiştir. Fotoses tekniğinin kullanıldığı 17 makaleden elde edilen veriler, travma terapisine yö-nelik sistematik yaklaşımla analiz edilerek kodlanmıştır. Çalışma sonunda, (1)içsel süreç, (2)saygı, olumlu istek ve vicdan, (3)umut ve (4)ağrı paradoksu ol-mak üzere dört tema elde edilmiştir. Fotoğrafların ve ortak travma hikayelerinin grup içinde paylaşılması, grup terapisine olumlu katkı yaptığı gibi bu uygulama,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

98

toplum tarafından da cinsiyetçi şiddete maruz kalanlara karşı olumlu ve destek-leyici çevre oluşmasına zemin hazırlamıştır (Cristensen, 2018:710).

Örnek 7

Newman, toplum tabanlı katılımcı araştırma olarak tanımladığı çalışmasın-da sipinal kord yaralanması olan bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları engelleri ele almış. Rehabilitasyon hemşirelerinin spinal kord yaralanmasına bağlı engelli bireylere karşı mesleki sorumluluğundan yola çıkılın çalışmada hemşirelerin, bu kişilere ulaşmak, onların sesini duyurmak ve üretken bir yaşam sürdürmelerini desteklemek gerektiğine işaret edilmiştir. Rehabilitasyon hemşiresinin temel gö-revi hasta savunuculuğudur. Çalışma ile bir yandan engelli (dezavantajlı grup) bireylerin sorunlarını ifade etmelerine fırsat sağlamak diğer yandan toplumun il-gisini bu konu üzerine çekerek bu insanlar için engel yaratan temel faktörün du-yarsız tutum ve davranışlar olduğunu hatırlatmak amaçlanmış. Engelli bireylerin çevresindeki insanlarla birlikteliğini olumsuz etkileyen çevresel faktörlerin kanıt-larını toplamak için çalışmaya 10 katılımcı alınmış (Newman, 2010:55). Aşağıda bir katılımcının elemeden geçmiş fotoğrafı görülüyor (Fotoğraf 5).

Fotoğraf 5. Mekânsal Engel

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

99

Katılımcıdaki fotoğraf yansıması: Bunlar sadece sıradan adımlar değil. Bu adımların sonunda iş arkadaşlarımın en çok tercih ettiği restoran var. Neden onları sana gösteremiyorum? Bu adımları özel bir şeymiş gibi görmediğini bi-liyorum. Ama onlar! Bu adımlar, iş arkadaşlarımla sosyal etkileşim sağlar. Bu adımlar birlikte olmaktan keyif aldığım kişilerin sıcak şaka ve sohbetleri ile il-gili düşüncelerimi korur. Bu adımlar arkadaşlarla etkileşime girmenin yoludur. Bu adımlar beni durdurur. Bu adımlar benim düşmanım.

TEKNİĞİN ETİK BOYUTU ve SINIRLILIKLARI

Nitel araştırmalarda farklı araştırma ve veri toplama tekniklerinin bir ara-da kullanılması araştırma kalitesinin ölçütünün ne olacağı sorusunu akla getir-mektedir. Bu nedenle fenomenolojik araştırmalarda fotoses tekniği kullanılırken uygulama standartlarına uyulmasına dikkat edilmelidir. Katılımcı eylem araştır-maları için geçerli olan sınırlılıklar ve etik ilkelere ilişkin riskler fotoses tekniği için de geçerlidir.

Fotoses tekniğinin kullanıldığı araştırmada katılımcılar çalışma hakkında bilgilendirilerek, yazılı ve sözlü onamları alınır. Araştırma süresince nasıl fo-toğraf çekileceği ve çekimlerde sakınılması gereken hususlar konusunda eği-tim verilir. Örneğin, katılımcılar kurumsal izin sağlamadıkça bir kurumu ya da kurumun bir ünitesini fotoğraflayamazlar. Benzer şekilde fotoğraflarında başka yetişkin bireyler yer alacaksa bu kişilerin de izni gerekir. Fotoğrafta çocuklar olacaksa, çekim öncesi ebeveyninden izin almak gerekir. Görüntü almanın ya-sak olduğu alanlar fotoğraflanmamalıdır. Ayrıca fotoğrafların basılması için ka-tılımcılara imkân sağlanmalıdır. Çekilen fotoğrafların sergilenmesi ya da araş-tırma ve yayınlama sürecinde kullanılması için fotoğrafı çeken kişiden ve varsa, fotoğrafta görüntüsü olan kişilerden izin alınması gerekmektedir. Fotoğraflanan kişilere sonradan ulaşılamama riskine karşı izin süreci, fotoğraf verilerinin top-lanmaya başlamasından önce, oryantasyon oturumunda katılımcılara anlatılma-lıdır. Tüm katılımcılar, projenin hedefleri konusunda bilgilendirilmelidir (Wang ve Redwood-Jones, 2001:570).

Fotoses tekniği genellikle özgürleştirici bir değişim amaçlarken yorum-layıcı fenomenolojinin böyle bir iddiası yoktur. Dolayısıyla bu ikisinin amaç ve iddiaları araştırmacı tarafından metodolojik bir çizgide uzlaştırılmalıdır. Fotoses yöntemi ile ortaya konan bulgular küçük bir katılımcı grup tarafından

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

100

oluşturulduğu için çalışma sonuçları araştırma alanı ile sınırlıdır, geneli temsil edemez. Fotoğraflarda kelimeler ve sayılar gibidir. Anlamı, nasıl kullanıldığına bağlı olarak değişir. Bu nedenle fotoğraflar üzerinden verilerin nasıl oluşturul-duğu ve yorumlandığı önem taşır. Fotoses tekniğinin uygulamasında yukarıda bahsedilen 6 adımın gerçekleştirilmesi, temel teknik kriterlerin karşılanmasını sağlayarak verilerin toplanması ve yorumlanması ile ilgili standart oluşturur. Çalışma katılımcıları, fotoğraflarının her birine atfettiği anlamı yeterince ifade edebilmelidir. Aksi halde bu fotoğraflar yaşam deneyimini temsil etme gücünü kaybederek belirsiz bir anlama bürünür. Fotovoice ile her yaşantı belgelendirile-mez. Bazı durumlarda fotoğraf çekimi imkânsızdır (Plunket ve ark., 2013:156). Örneğin, ebeveynin rızası yoksa çocukların fotoğrafı çekilemez. Benzer şekilde deneyimin anlamı belirli bir süre için geçerliyse ve o süre dolduysa, sonrasında yapılacak fotoğraflama bir anlam ifade etmez. Örneğin, yerleşim bölgesi dışında okuyan çocukların mevsimsel koşullara bağlı olarak okula ulaşmadaki zorluk-ları araştırılmak isteniyorsa fotoğraflamanın kış aylarında yapılması uygun olur.

Fotoses tekniğini kullanan çalışmaların çok küçük bir bölümünde araştır-macılar çalışmalarının bir değişim yarattığını bildirmişlerdir. Dikkat çekici bir diğer nokta fotoses çalışmalarının çoğunda metodoloji açık bir şekilde tanım-lanmamıştır. Bu çalışmalar doğrudan fenomenolojik araştırma olarak değerlen-dirilemez çünkü, fenomenolojik araştırmalar fotoğrafların grup analizini içer-mez (Sanon ve ark. 2014:212).

HEMŞİRELİKTE NİTEL ARAŞTIRMALARA KISA BİR BAKIŞ

Hemşirelik, somut ve soyut pek çok kavramdan oluşur. Soyut özellik taşı-yan hemşirelik konularının araştırılmasında nicel yöntemler yetersiz kalmak-tadır. Bununla birlikte somut bir konunun nitel yaklaşımla araştırılması müm-kündür. Hemşirelik bakımının odak noktasında sadece insan vardır. İnsan, fiz-yolojik bir varlık olduğu kadar değer, inanç, duygu, düşünce ve tutum sahibi eşsiz ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Güç ve güçsüzlük, benlik, bağımlılık ve bağımsızlık, suçluluk, kaygı ve korku, yalnızlık, yoksunluk, ümit ve ümitsizlik, kayıp, ölüm ve yas hemşirelerin sağlık alanında kullandığı temel kavramlardır. Hemşirelik faaliyetlerinin her alanında karşılaşılan bu kavramların uygulamaya ne şekilde yansıtılacağı yapılacak araştırmalar ile ortaya konabilir. Bu araştırma konuları bazen somut ve soyut düşünce bütünlüğünü bir arada barındırır. Poziti-vist yaklaşım araştırmacıları nicel araştırmalara yönlendirirken naturalistik yak-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

101

laşım nitel araştırmalara yönlendirmektedir. Somut ve soyut öğeler barındıran araştırma konuları ise çoklu araştırma tekniklerinin kullanılması gerekliliğini ortaya koymaktadır (Öz, 2004, Erdoğan, 2014:6).

İnsanların yaşam tarzlarını, deneyimlerini, davranışlarını ve toplumsal de-ğişimi anlamak için bilgi üreten nitel araştırmaların kuramsal temelleri sosyo-loji, psikoloji ve felsefe gibi çeşitli disiplinlerden beslenir. Bu araştırmalarda olgular, deneyimin yaşandığı durum içinde incelenir, araştırmacı katılımcılarla ilişki içindedir, katılımcının algı ve deneyimi ortaya konur ve probleme ilişkin temalar belirlenir. Nitel yaklaşımda araştırma deseni esnek olabilir. Bu esneklik çoklu araştırma ve veri toplama yöntem ve tekniklerinin bir arada kullanılabil-mesini sağlar. Fotosesin de nitel araştırmalarda, özellikle yorumlayıcı fenome-nolojik türle bir arada kullanılabilmesinin dayanağı budur. Hemşirelik alanında önemli bir yere sahip olan nitel araştırmaların ülkemizde ne sıklıkta kullanıldı-ğını belirlemeye yönelik yapılan bir çalışmada bu tür araştırmaların hak ettiği ilgiyi görmediği ortaya konmuştur. Öte yandan nitel tasarımlarda en sık fenome-noloji tercih edilmektedir (Çam ve Yalçıner, 2016: 90).

Psikoloji ve felsefeyi temel alan fenomenolojinin ilgi alanı insanların ya-şam deneyimleridir. Fenomenoloji bir deneyimin anlamını kapsamlı bir şekilde ele alır ve anlaşılmasını hedefler. Fenomenolojik çalışmalarda temel veri kay-nağı araştırmacı ve katılımcı arasındaki görüşmelerdir. Bu görüşmeler bireysel ya da grup şeklinde; yapılandırılmış ya da yapılandırılmamış biçimde gerçek-leştirilebilir. Fenomenoloji, kendi içinde ikiye ayrılır. İlki, tanımlayıcı fenome-noloji; günlük yaşam deneyimlerinin tanımlanmasını hedefler. Bir olayın ya da durumun anlaşılması / görünür kılınması istendiğinde bu tür tercih edilir. Diğeri, yorumlayıcı fenomenoloji; günlük yaşam deneyimlerini bir araç olarak kullanır. Yorumlama ile, toplumsal kültürel, siyasal ve tarihsel yapı içinde fenomen an-lamlandırılıp keşfedilmeye çalışılır (Erdoğan, 2014:136).

SONUÇ

Bakımda bütüncül yaklaşımı esas alan hemşirelik disiplini kendi bilimsel bilgi birikimini oluşturmada nitel araştırma yöntemlerini kullanmaya ihtiyaç duymaktadır. Nitel araştırma yaklaşımlarından olan fenomenolojik çalışmalarda veri zenginliği ve derinliği sağlamak için fotoses tekniği kullanılabilir. Çekilen fotoğraflar ve bununla ilişkili oluşturulan yazılı kayıtlar bireyin deneyimini de-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

102

rinlemesine ve etraflıca düşünüp yorumlamasına yardımcı olur. Fotoses tekniği ile elde edilen veriler fenomenolojik araştırmaların konusu olan olgunun anla-şılmasına kelimeler ile başarılabileceklerin ötesinde bir katkı sağlayabilir. Böy-lelikle yaşam deneyimlerinin daha etkili bir şekilde yorumlanması sağlanabilir. Fotoğraflar ve beraberindeki yazılı kayıtlar, ele alınan olgu ile ilgili verileri zen-ginleştirip, fenomenin ifade edilişini güçlendirir. Fotoses, fenomenolojik araş-tırmayı zenginleştiren verileri ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda fotoğraf makinesinin bir araştırma aracı olmasını ve katılımcılığın artmasını sağlar. Fo-toses, toplumsal eleştirel düşünme pratiğinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için fırsat sağlar. Bu fırsat olumlu toplumsal değişiklikler yaratılması ile sonuç-lanabilir. Fotoses yenilikçi bir veri toplama tekniği olmakla birlikte, hemşirelik araştırmaları ve toplumsal değişim için inovatif bir uygulama da olabilir.

KAYNAKÇA

Aksayan, S., (1999). Kalitatif Araştırmalar ve Hemşirelik. VII. Ulusal Hemşirelik Kongresi. 22-24 Haziran 1999, Erzurum. Sözel Bildiri (Tam metin).

Baker, T.A., Wang, C., (2006). Photovoice: Use of a Participatory Action Research Method to Explore the Chronic Pain Experience in Older Adults. Qu-alitative Health Research, 16(10): 1405-1412.

Brunsden, V., Goatcher, J., (2007). Reconfiguring Photovoice for Psycho-logical Research. The Irish Journal of Psychology, 28(1-2): 43–52.

Bullard E., (2018). Photovoice. Salem Press Encyclopedia. Erişim Tari-hi: 15.12.2018 http://search.ebscohost.com/login.aspx?direct=true&db=er-s&AN=109057118&lang=tr&authtype=ip,uid

Castleden, H., Garvin, T. Hu-ay-aht First Nation (2008) Modifying for Community-Based Participatory Indigenous Research. Social Science and Me-dicine, 66: 1393-1405.

Clements, K., (2012). Participatory Action Research and Photovoice in a Psychiatric Nursing/Clubhouse Collaboration Exploring Recovery Narrative. Journal of Psychiatric and Mental Health Nursing, 19: 785-791.

Creswell, J.W., (2012). Fenomenolojik Araştırma, Nitel Araştırma Yöntem-leri, Beş Yaklaşıma Göre Nitel Araştırma ve Nitel Araştırma Deseni. Miraç Ay-dın (Çev.). Siyasal Kitapevi.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

103

Cristensen, M.C., (2018). Using Photovoice to Treat Trauma Resulting from Gender-Based Violence. Journal of Community Psychology, 46: 701-714.

Çam, O., Yalçıner, N., (2016). Türkiye’de Hemşirelikte Nitel Araştırmala-rın Durumu. Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 32(1): 90-99.

Derince, Z.M., Özgen, B., (2015). Eylem Araştırması, Nitel Araştırma Yön-tem, Teknik, Analiz ve Yaklaşımları, Fatma Nevra Seggie, Yasemin Bayyurt (Ed.), Ankara: Anı Yayıncılık.

Erdoğan, S., (2014). Nitel Araştırma Yaklaşımları, Hemşirelikte Araştırma Süreç, Uygulama ve Kritik Semra Erdoğan, Nursen Nahcivan, Nihal Esin (Ed.), Nitel Araştırmalar içinde (131-137). İstanbul: Nobel Tıp Kitapevi.

Evans-Agnew, R.A., Boutain, D.M., (2017). Advancing Nursing Research in the Visual Era: Reenvisioning the Photovoice Process Across Phenomenolog-ical, Grounded Theory, and Critical Theory Methodologies. Advances in Nurs-ing Science, 40(1): 1-15.

Freire, P., (1970). Pedagogy of the Oppressed. New York, NY: Herder and Herder.

Garner, S.L., (2014). Big Ideas Photovoice as a Teaching and Learning Strategy for Undergraduate Nursing Students. Nurse Education Today, 34: 1272-1274.

Karagözoğlu, Ş., (2006). Bilim, Bilimsel Araştırma Süreci ve Hemşirelik. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 13(2): 64-71.

Manen, M., (1997). Researching Lived Experience: Human Science for an Action Sensitive Pedagogy, 2nd ed. London: Althouse Press.

Newman, S.D., (2010). Evidence-Based Advocacy: Using Photovoice to Identify Barriers and Facilitators to Community Participation After Spinal Cord Injury. Rehabilitation Nursing, 35(2):47-59.

Oliffe, J.L., Bottorff, J. L., Kelly, M., Halpin, M., (2008). Analyzing Par-ticipant Produced Photographs from an Ethnographic Study of Fatherhood and Smoking. Research in Nursing&Health 31(5): 529–539.

Öz, F., (2004). Sağlık Alanında Temel Kavramlar. Ankara: İmaj Baskı.Plunkett, R., Leipert, B.D., Ray, S.L., (2013). Unspoken Phenomena: Using

the Photovoice Method to Enrich Phenomenological Inquiry. Nursing Inquiry 20(2): 156–164.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

104

Poudrier, J., Mac-Lean, R.T., (2009). ‘We’ve Fallen Into the Cracks’: Abo-riginal Women’s Experiences with Breast Cancer Through Photovoice. Nursing Inquiry, 16(4): 306-317.

Sanon, M.A., Evans-Agnew, R.A., Boutain, D.M., (2014). An Exploration of Social Justice Intent in Fotovoice Research Studies from 2008 to 2013, Nur-sing Inquiry, 21(3): 212-226.

Wang, C., Burris, M.A., (1997). Photovoice: Concept, Methodology, and Use for Participatory Needs Assessment. Health Education&Behaviour, 24(3): 369–387.

Wang, C., Yi, W.K., Tao, Z.W., Carovano, K., (1998). Photovoice as a Par-ticipatory Health Promotion Strategy. Health Promotion International, 13(1): 75-85.

Wang, C., Redwood-Jones, Y.A., (2001). Photovoice Ethics: Perspective From Flint Photovoice. Health Education&Behaviour, 28(5): 560-572.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

105

SAĞLIK ALANINDAKİ GELİŞMELERİN IŞIĞINDA BÜYÜK VERİ ve HEMŞİRELİK

Meltem ÇAVUŞOĞLU1, Medine YILMAZ2, Jülide Gülizar YILDIRIM3, Fatma Ezgi ALAŞALVAR4

1-4İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği Yüksek Lisansı, İzmir / Türkiye

2-3İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir / Türkiye

Öz: Bilgi ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak sağlık alanındaki ye-niliklerle artan çok sayıda ve büyük hacimlerde bilgi oluşmuştur. Bu yenilik-lere ve gelişmelere bağlı olarak meydana gelen veri yığını arasında anlamlı bilgilerin ortaya çıkarılıp işlenmesi ve üretilmesi de zorlaşmaktadır. Türkçe’ de “Büyük veri” anlamına gelen İngilizce de “Big Data” kavramı, büyük ha-cimli verilerin klasik sistemlerle işlenip yönetilememesi, analiz edilememesi ve depolanamaması sonucu ortaya çıkmıştır. Büyük verilerin üretilmesi, de-polanması, işlenmesi ve anlamlandırılmasında geleneksel yöntemler etkisiz kalmakta ve yeni teknolojik gelişmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bilgilerin geleneksel veri işleme yöntemleriyle analiz edilip depolanamamasıyla birlikte büyük veri kavramı sağlık hizmetlerine girmiştir. Sağlık sistemlerinin sürekli entegrasyonu, giderek artan bir veri hacmi sağlar. Sağlığın teknolojiye para-lel olarak gelişimi sağlık alanındaki bakım kalitesinin artması ve maliyetin düşürülmesi amacıyla sağlık hizmetlerini dijital verilere ve analizine yönelt-mektedir. Büyük verinin elektronik sağlık kayıtlarında ve sağlık hizmetlerin-deki diğer bilgi sistemlerindeki entegrasyonu, hasta sonuçlarını, güvenlik ve maliyeti iyileştirme yönündeki modellerin geliştirilmesi için fırsat sunmakta-dır. Bu verileri kullanabilme yeteneği ölçüsünde hasta sonuçları iyileştirilip

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

106

maliyet düşürülerek kaliteli bakım sağlanabilmektedir. Büyük veri setlerinin daha iyi analiz edilmesi, hasta ve sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılmasını, hasta beklentilerinin ve bakım kalitesinin artmasını sağlayacak-tır. Büyük veri kaynakları daha kolay erişilebilir olduğu için hemşirelik olgu-larını daha zengin ve gerçekçi biçimde ortaya koyacak, hemşirelik bakımının etkisini anlamaya katkı sağlayacaktır.

GİRİŞ

BÜYÜK VERİ

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yeniliklere ve gelişmelere bağlı ola-rak meydana gelen “veri yığını” arasında anlamlı bilgilerin ortaya çıkarı-lıp işlenmesi ve üretilmesi kolay değildir. İşletmeler, kurum ve kuruluşlar değerlerini artırabilmek, rekabet gücünü gösterebilmek, müşteri hacmini artırabilmek için ihtiyaç duyulan anlamlı bilgileri ortaya çıkarmak zorun-dadırlar. Ancak bu kadar büyük verinin üretilmesi, depolanması, işlenmesi ve anlamlandırılmasında geleneksel yöntemler etkisiz kalmakta ve yeni tek-nolojik gelişmelere ihtiyaç duyulmaktadır. İnternetin de hayatımızın büyük bir parçasını oluşturması çok büyük veri üretimine yol açmaktadır. Türk-çe’ de Büyük veri anlamına gelen İngilizce’de “Big Data” olarak belirtilen kavram, büyük hacimli verilerin klasik sistemlerle işlenip yönetilememesi, analiz edilememesi ve depolanamaması sonucu ortaya çıkmıştır. (Altındiş ve Morkoç, 2018: 257-271)

Büyük veri kavramı 5 bileşenden (5V) oluşmaktadır. Bunlar (Altındiş ve Morkoç,2018: 257-271):

1. Variety (Veri Çeşitliliği): Büyük verinin farklı yerlerden gelen çok çeşit-li verilerden oluşmasıdır.

2. Velocity (Veri Hızı):Büyük verideki verilerin üretilme hızıdır.

3. Volume (Veri Hacmi): Büyük verinin boyutudur.

4. Verification (Veri Doğruluğu):Büyük verideki verilerin güvenli olup ol-madığını ifade etmektedir.

5. Value (Veri Değeri): Büyük verinin kurumlara olan katkısını ifade et-mektedir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

107

SAĞLIK HİZMETLERİNDE BÜYÜK VERİ

Bilgi ve teknolojinin gelişmesine paralel olarak sağlık alanındaki yeni-liklerle artan çok sayıda ve büyük hacimlerde bilgi oluşmuştur. Bu bilgilerin geleneksel veri işleme yöntemleriyle analiz edilip depolanamamasıyla birlik-te büyük veri kavramı sağlık hizmetlerine girmiştir (Altındiş ve Morkoç,2018: 257-271).

Sağlık sistemlerinin sürekli entegrasyonu, giderek artan bir veri hacmi sağ-lar. Hastaneden topluma bakım sunumundaki değişim ve gelişimler, yeni veriler için kaynak sayısını artırır. Analiz edilen büyük veriler yeni bilgilerinde orta-ya çıkmasını sağlayabilir. Sağlık hizmetlerinde Büyük Veri kaynaklarının tipik örnekleri arasında EHR (Electronic Health Record/ Elektronik Sağlık Kaydı), intravenöz pompalar veya elektrokardiyografik monitörler gibi cihazlar, genom bilimi ve hasta verileri bulunmakta olup hasta, ortam, yönetim ve hak talepleri konusundaki bilgileri içermektedir. Sağlık sistemlerindeki entegrasyon sürekli artan bir veri hacmi sağlar. Verilerin artmasıyla verilerin bilgiye dönüştürül-mesi, işlenip açığa çıkarılması için yeni bilimsel yöntemler oluşmaktadır. Bu yalnızca verilerin standartlaştırılıp gösterge panoları gibi karar destek araçları oluşturulmasıyla gerçekleşebilmektedir. Hemşire yöneticilerin maliyetleri, has-ta kalitesini ve güvenliği iyileştirmek için veri süreçlerini anlamaları önemlidir (Westra ve ark.,2015: 304-310 )

Sağlığın teknolojiye paralel olarak gelişimi sağlık alanındaki bakım ka-litesinin artması ve maliyetin düşürülmesi amacıyla sağlık hizmetlerini dijital verilere ve analizine yöneltmektedir. Sağlık alanındaki bilgilerin artmasıyla bir-likte çok büyük verilerin işlenip depolanması ve analiz edilmesi için kullanılan teknolojik yöntemler sağlık hizmetlerinde büyük veriyi oluşturmaktadır. Aynı zamanda büyük veri sayesinde sağlık bilgileri işlenerek sağlık çalışanlarına an-lık bilgi verilebilmektedir. Sağlık sektöründe var olan çok sayıda zengin verinin anlamlı şekilde işlenmesi bakımın kalitesini ve hasta sonuçlarını olumlu şekilde etkileyebilmektedir. Bu nedenle kurumların veri ve analiz yeteneği kazanma-sı etkin, güvenilir ve verimli sağlık hizmeti sunmada önemli rol oynamaktadır (Altındiş, 2018: 205-213). Büyük verinin elektronik sağlık kayıtlarında ve sağ-lık hizmetlerindeki diğer bilgi sistemlerindeki entegrasyonu, hasta sonuçlarını, güvenlik ve maliyeti iyileştirme yönündeki modellerin geliştirilmesi için fırsat sunmaktadır. Sağlık hizmeti topluma kaydıkça, mobil sağlık uygulamaları mev-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

108

cut Büyük Verilere eklenmektedir (Westra ve ark.,2015: 304-310). Bu verileri kullanabilme yeteneği ölçüsünde hasta sonuçları iyileştirilip maliyet düşürüle-rek kaliteli bakım sağlanabilmektedir. Büyük veri setlerinin daha iyi analiz edil-mesi, hasta ve sağlık çalışanlarının ihtiyaçlarının daha iyi anlaşılmasını, hasta beklentilerinin ve bakım kalitesinin artmasını sağlayacaktır (Altındiş, 2018: 205-213).

HEMŞİRELİK ve BÜYÜK VERİ

Büyük veri ve veri biliminin hemşirelik bilimiyle çok yönlü ilişkisi vardır. Büyük veri kaynakları daha kolay erişilebilir olduğu için hemşirelik olgularını daha zengin ve gerçekçi biçimde ortaya koyar. Böylece semptom durumu, yö-netim stratejileri, hasta raporları, standart anketler ve EHR verileri gibi sonuçlar hakkındaki geleneksel veri kaynakları; biyosensörler, mobil uygulamalar ve ge-nom gibi diğer veri kaynaklarıyla desteklenebilmektedir. Paylaşılan veriler bir çok analitik platformlar kullanılarak bilgilerin işlenmesini ve analizini sağlar, böylece büyük bir model ve analitik kaynak oluşur.(Brennan ve ark.,2015: 477-484)

Verilerin toplanması ve analizi, hemşirelik bakımının etkisini anlamanın yanı sıra bilimsel veri oluşturmanın temelidir (Westra ve ark.,2015: 304-310). Çığır açan büyük veri ve veri bilimi araştırması, hemşirelerin teknoloji ve veri kullanımdaki rolünü güçlendiren, hemşirelik eğitimi standartlarının sürekli des-teğiyle veri toplama ve güçlendirmeye yönelik ortak bir çerçeveden ortaya çık-maktadır. Meslekler arası bakım koordinasyonu ve veri toplama süreci büyük veri ve veri bilimi araştırmalarına katılan hemşire araştırmacılar tarafından ge-liştirilmiştir (Delaney ve ark.,2016: 384-386).

“Büyük Veri” / “Veri Bilimi” bilgi ve girişimleri, hemşirelik mesleği uygu-lamalarının, eğitim ve öğretimin tüm yönlerine nüfuz etmektedir. Bazı kişiler bu bilgileri ilk defa keşfediyor olabilir. Bazı kişiler de sürekli görmekten sıkılabi-lirler. Ancak sürekli tekrarlar etkili olabilir çünkü insanlar bir bilgiye birçok kez maruz kaldıklarında o bilginin doğruluğuna inanma eğilimindedirler.

Bakımın temeli, bakım yönetimi, güvenliğin sağlanması, kalite, hasta mem-nuniyeti ve kaynakların verimli kullanılması insan bilgisinin doğrusal ve üstel artmasına bağlı bir süreçten geçmektedir. Hemşirelik, elektronik sağlık kayıtları aracılığıyla hemşirelerin ulusal standartlarda bulunmasını sağlayarak bu sürece

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

109

katkıda bulunmaktadır. Hemşirelik, birlikte çalışmaya, veri paylaşımına ve bilgi keşfinin şeffaflığına odaklanan çok sayıda bölgesel ve ulusal ağa katılmaktadır. (Westra ve ark.,2015: 304-310)

Büyük veri, geleneksel bilgisayar sistemleri tarafından yönetilemeyen ha-cimde ve hızda olan insan gücünü aşan verileri kapsamaktadır. Sağlık hizmet-lerinde büyük veri girişimleri hemşirelik bilimi ve uygulamalarıyla daha fazla bütünleşmelidir. Büyük veriden bilgi elde etmek için veri bilimi yöntemleri or-taya çıkmaktadır. Ortaya çıkan veri bilimi yöntemleri, verilerin hasta bakımı-nı iyileştirmek için kullanılmasını sağlamaktadır. Böylece hasta fenomenlerini anlamada ve hastaya kişisel bakım uygulamada daha zengin veri potansiyeli sağlanmaktadır (Brennan ve ark.,2015: 477-484).

SONUÇ

Sağlık alanındaki verilerin giderek artmasıyla geleneksel yöntemlerle verilerin işlenip, analiz edilmesi ve depolanması zorlaşmaktadır (Altındiş ve Morkoç,2018: 257-271). Sağlık hizmetlerinde önemli bir yere sahip olan bü-yük veri kavramı bilgi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak giderek daha da önem kazanmaktadır. Sağlığın korunması, geliştirilmesi, hasta memnuniyetinin ve güvenliğinin artırılması gibi pek çok sağlık alanında büyük veriden yararla-nılmaktadır (Altındiş,2018: 205-213). Hemşire yöneticilerin maliyetleri, hasta kalitesini ve güvenliği iyileştirmek için veri süreçlerini anlamaları önemlidir Hemşirelerin de çok büyük veri tabanlarında yer alan büyük verilerin anali-zi için analitik becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir (Westra ve ark.,2015 : 304-310).

KAYNAKÇA

Altındiş, S., Morkoç, İ.K., (2018). Sağlık Hizmetlerinde Büyük Veri. Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 11(2) : ss.257-271.

Altındiş, S., (2018). Büyük Verinin Sağlık Hizmetleri Kalitesindeki Rolü. Sakarya Tıp Dergisi, 8 (2): ss. 205-213.

Brennan, P.F., Bakken, S., (2015). Nursing needs big data and big data needs nursing. Journal of Nursing Scholarship, 47(5): 477-484.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

110

Delaney, C.W., Pruinelli, L., Alexander, S., Westra, B.L., (2016). 2016 Nursing knowledge big data science initiative. CIN: Computers, Informatics, Nursing, 34(9): 384-386.

Westra, B.L., Clancy, T.R., Sensmeier, J., Warren, J.J., Weaver, C., Dela-ney, C.W., (2015). Nursing knowledge: big data science—implications for nurse leaders. Nursing Administration Quarterly, 39(4): 304-310.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

111

SAĞLIK ÇALIŞANLARIN İŞ GÜVENLİĞİ VE SAĞLIK İNOVASYONU

Nilgün ULUTAŞDEMİR

Avrasya Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Trabzon / Türkiye

Öz: Sağlık çalışanların, çalıştıkları ortamların ve çalışma koşullarının de-ğerlendirilmesi önem taşımaktadır. Bunun için öncelikle çalışma ortamlarında sağlığı bozan etmenlerin iyi bilinmesi, korunma önlemlerinin alınması ve bu et-menlere yönelik bilgilendirmenin yapılması gereklidir. Sağlık çalışanları sağlık hizmetlerinin birçok alanında, özellikle hastanelerde, biyolojik, kimyasal, fizik-sel, ergonomik, psikososyal risklerle karşı karşıyadır. Ülkemizde yapılan pek çok araştırma, son yıllarda bu sorunların ciddi boyutlara ulaştığını, çalışanların meslek etkinliklerini yerine getirmede engeller oluşturduğunu bildirmektedir. İnovasyon, bilim ve teknolojinin toplumsal ve ekonomik yarar sağlayacak şe-kilde yenilenmesidir. Bu yüzden tüm sektörlerde yer alan işletmelerin başarıyı devam ettirebilmesi için inovasyon gerekli bir unsurdur. Özellikle son yıllarda hızla gelişen sağlık hizmeti veren kurumlarda tüketici istek ve ihtiyaçlarını kar-şılayabilmek, verimlilik ve karlılığı arttırabilmek için teknolojik inovasyon uy-gulamaları önem arz etmektedir. Ayrıca nüfusun artması ile hastalık çeşitlerinin artması ve bu da tıbbi cihaz, ilaç ve teknolojik inovasyonların sağlık hizmetin-de yapılma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu bölümde sağlık çalışanların iş güvenliği ve sağlık inovasyonu üzerine kavramsal bir çerçeve çizilmesi amaç-lanmıştır. İnovasyonun desteklenmesi ve geliştirilmesi hem toplum sağlığının iyileştirilmesinde hem de sağlık sektörünün gelişmesinde etkili olacaktır. Sağlık inovasyonu uygulaması ile sağlık çalışanların ve sağlık hizmeti veren kurumla-rın performansı ve karı artacaktır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

112

GİRİŞ

Sağlık çalışanların, çalıştıkları ortamların ve çalışma koşullarının değerlen-dirilmesi önem taşımaktadır. Bunun için öncelikle çalışma ortamlarında sağlığı bozan etmenlerin iyi bilinmesi, korunma önlemlerinin alınması ve bu etmenlere yönelik bilgilendirmenin yapılması gereklidir (Parlar, 2008:548). Sağlık çalı-şanları sağlık hizmetlerinin birçok alanında, özellikle hastanelerde, biyolojik, kimyasal, fiziksel, ergonomik, psikososyal risklerle karşı karşıyadır. Ülkemizde yapılan pek çok araştırma, son yıllarda bu sorunların ciddi boyutlara ulaştığı-nı, çalışanların meslek etkinliklerini yerine getirmede engeller oluşturduğunu bildirmektedir (Saygun, 2012:373). İnovasyon, bilim ve teknolojinin toplum-sal ve ekonomik yarar sağlayacak şekilde yenilenmesidir (Yamaç, 2001:6). Bu yüzden tüm sektörlerde yer alan işletmelerin başarıyı devam ettirebilmesi için inovasyon gerekli bir unsurdur. Özellikle son yıllarda hızla gelişen sağlık hiz-meti veren kurumlarda tüketici istek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek, verimlilik ve karlılığı arttırabilmek için teknolojik inovasyon uygulamaları önem arz et-mektedir. Ayrıca nüfusun artması ile hastalık çeşitlerinin artması ve bu da tıbbi cihaz, ilaç ve teknolojik inovasyanların sağlık hizmetinde yapılma zorunluluğu ortaya çıkarmıştır (Avcı, 2017:11).

Ülkemizdeki tüm sektörlerin ekonomik büyüme sürecine girebilmesi için inovasyon çalışmalarında bulunması önemlidir. Özellikle dinamik bir yapıya sahip olan sağlık sektörü ve bu sektörde yer alan kurumlar, kendilerini tehdit eden değişken ve belirsiz unsurları göz önünde bulundurarak inovasyon süre-cine girmeleri gereklidir (Aksay ve Orhan, 2013:11). Son yıllarda teknolojide yaşanan devrimsel gelişmeler, teşhis ve tedavi hizmetlerinin sunum şekline ve kalitesine etkileriyle sağlıkta önemli dönüşümlere sebep olmuştur. İnovatif uy-gulamaların en büyük kaynağı ve kullanıcılarından biri olan sağlık hizmetlerin-deki konsept değişikliğinin ülkemizdeki ve dünyadaki durumu ve inovasyonun sağlık sektöründeki yeri ve önemi bütünsel bakış açısıyla sentezlenmiştir (Şen-gün, 2016:194).

Sağlık sektörünün temel kurumlarından olan hastaneler, sürdürülebilirlik ve rekabet gücü sağlama ve hastaların, sağlık personelinin ve paydaşların ihti-yaçlarına daha iyi yanıt verebilme düşüncesiyle yenilikçi olmak durumundadır-lar (Boutros, 2007:51). Bu düşünceden hareketle son on beş yılda inovasyonun sağlık sektörü ve hastaneler için önemi daha fazla gündeme gelmiş, akademis-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

113

yen ve uygulayıcıların bu yöne eğilimleri artmıştır (Aksay ve Orhan, 2013:2). İnovasyon, sağlık sektöründe insan hayatını ve yaşam kalitesini etkileyen bir öneme sahiptir. Bunun en büyük nedeni dünyadaki nüfus artışıdır. Nüfus artışı ile birlikte hastalık yapısı değişmiş ve kronik hastalıklar ortaya çıkmıştır. Böy-lece artan hastalıklar sonucunda bakım ihtiyacı artmış ve bu da sağlık harca-malarının artmasına sebep olmuştur. Sağlık harcamaları da maliyet kontrolünü ve verimlilik anlayışını beraberinde getirmiştir. Sağlık sistemindeki inovasyon yani ilerleyen teknoloji yeni ürün ve hizmet verimliliğinin artışını sağlamış ve maliyetlerin düşmesine yol açmıştır (Ökem, 2011:43).

İnovasyon, gelişmenin her aşamasında önem taşırken, farklı inovasyon türleri, çeşitli aşamalarda farklı roller oynamaktadır. Daha önceki aşamalarda, artan yenilik, genellikle yabancı teknolojilerin benimsenmesi ile ilişkilendiril-mekte ve sosyal yenilik, iş dünyası ve kamu hizmetlerinin etkinliğini artırmak-tadır (OECD, 2012:4).

İnovasyonun desteklenmesi ve geliştirilmesi hem toplum sağlığının iyi-leştirilmesinde hem de sağlık sektörünün gelişmesinde etkili olacaktır. Sağlık sektörünün hizmet sektörü içindeki önemi ve büyüklüğü düşünüldüğünde, sağ-lık inovasyonun desteklenmesi ekonominin gelişmesine de katkı sağlayacaktır (Memişoğlu ve Kalkan, 2016:663). Toplumsal, ekonomik, sosyal ve psikolojik anlamda gereksinimlerini karşılamış sağlık çalışanların ve sağlık hizmeti veren kurumların kendi alanlarında daha başarılı olacakları söylenebilir.

Ülkemizde sağlık inovasyonu konusunda sınırlı sayıda çalışma mevcut-tur. Bu bölümde sağlık çalışanların iş güvenliği ve sağlık inovasyonu üzerine kavramsal bir çerçeve çizilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda çalışma, sağlık çalışanların iş güvenliği ve sağlık inovasyonu ile ilgili yol gösterici bir literatür taraması özelliği taşımaktadır.

SAĞLIK ÇALIŞANLARIN İŞ GÜVENLİĞİ

Günümüzün çalışma ve iş yaşamında insan kaynakları yönetimi alanında en sık karşılaşılan sorunlardan birisi de çalışanların iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili sorunlarıdır (Devebakan, 2007:16). İş sağlığı ve iş güvenliği konusu önemi itibariyle uluslararası alanda yüksek önceliği olan bir konumda olması gerekir. Buna karşın, birçok ülkede çalışma koşullarının geliştirilmesi yüksek standart-larda oluşurken, dünya çalışanlarının büyük çoğunluğu için Uluslararası Çalış-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

114

ma Örgütü (UÇÖ) ve Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) standartları ve rehberleri en düşük düzeyde bile karşılanmadığı görülmektedir (LaDou, 2003:304).

Türkiye’de, 20.06.2012 tarihinde yürürlüğe giren “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” ve bu kanun kapsamındaki tüm işyerlerini kapsayan “İş Sağlığı ve Gü-venliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği” kapsamında tüm işletmelerin risk seviyeleri açısından tehlike seviyeleri belirlenmiştir. Bu kriterlere göre “insan sağlığı ve sosyal hizmetler faaliyetleri” kapsamında belirtilen hastane hizmetleri “çok tehlikeli” faaliyetler sınıfında yer almaktadır. Bu bağlamda, ilgili kanun ve yönetmelikler gereği çok tehlikeli faaliyetler arasında bulunan hastane hizmet-lerinin yürütülmesi esnasında, risk analizlerinin yapılması ve değerlendirilmesi süreci tüm sağlık kurumları açısından da yasal bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu yasal zorunluluğun ortaya çıkması, risklerini analiz etmeyen tüm işletmeler gibi hastane işletmeleri açısından da ayrı bir yaptırım olarak değerlendirilebi-lecektir. Bu kanun kapsamında risk analizi sürecini işletmeyen tüm işletmeler, kapatılma ve cezalandırılma riski ile karşı karşıya kalacaklardır (İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 2012; İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönet-meliği, 2012; Aksay ve Orhan, 2013:3).

Sağlık hizmeti -doğası gereği- meydana gelebilecek küçük bir hatayla insan hayatı için tehlikeli olabilecek sonuçlar doğurabilir. Bu durum ilk bakışta has-tane işletmelerinde yenilikçilik yapmanın -risk almada çekimser kalınabileceği düşüncesi ile- daha zor olacağı algısını doğurmaktadır. Ancak tıp bilimindeki sürekli ilerlemelerin hastane işletmelerinde sunulan teşhis, tedavi ve rehabili-tasyon süreçlerine entegrasyonu çabaları beraberinde yenilikçiliği getirecektir. Bunun yanı sıra otelcilik, yemek, teknik hizmetler, eğitim ve hasta kayıt gibi teşhis ve tedavi süreçlerine bileşen olan daha pek çok faaliyetin gerçekleştiği yerler olan hastanelerin, yenilikçilik yapabilme adına zengin işletmeler olduğu görülmektedir (Aksay ve Orhan, 2013:11).

Ülkemiz sağlık çalışanları büyük oranda hastanelerde istihdam edildiği hal-de, sağlık ve güvenlik hizmetleri alamamakta, meslek hastalıkları, iş kazaları ve işe bağlı sağlık sorunlarının kayıtları dahi bulunmamaktadır (Özkan ve Emiroğ-lu, 2006:45). Sağlık çalışanların sağlığını etkileyen tehlike ve riskler; biyolojik, fiziksel, ergonomik, kimyasal ve psikososyal olmak üzere gruplandırılmaktadır. National Institute for Occupational Safety and Health (NIOSH), hastanelerde 29 çeşit fiziksel, 25 çeşit kimyasal, 24 çeşit biyolojik, 6 çeşit ergonomik ve 10

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

115

çeşit psikososyal tehlike ve risk olduğunu beyan etmiştir (Özkan ve Emiroğlu, 2006:44).”

Sağlık çalışanların yoğun strese bağlı olarak sağlığında bozulma ve iş gücü kaybı, kurum ve ülke için ekonomik kayıplara ve iş yerinde kazaların artmasına sebep olmaktadır. Bu konuda çalışma şartlarından kaynaklanan risklerin belir-lenmesi ve ortadan kaldırılması gerekmektedir (Fadıllıoğlu, 2010).“

Sağlık çalışanları, sürekli gelişme ve iyileşme kapsamında çalışma koşulla-rında iyileştirme ve aynı iyileştirmelere benzer olarak ekonomik, sosyal ve psi-kolojik yönden de tatmin edilmek ve onay görmek istemektedirler (Çam ve ark., 2005:213). Çalışan bireyler istekleri ve ihtiyaç duyduğu öğeler tatmin edildiği sürece doyuma ulaşırlar (Yavuz, 2014:21).

İNOVASYON KAVRAMI

İnovasyon kavram olarak, hem bir süreci (yenilemeyi/yenilenmeyi) hem de bir sonucu (yeniliği) ifade eder. Avrupa Birliği (AB) ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü-Organization for Economic Cooperation and Development (OECD) literatüründe, inovasyon süreç olarak; “bir fikri, pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliştirilmiş bir üretim ya da dağıtım yöntemine ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüştürmek” olarak tanımlanır. Aynı zamanda bu dönüştürme süreci sonunda ortaya konan pazarlanabilir, yeni ya da geliştirilmiş ürün, yöntem ya da hizmeti de ifade etmektedir (TÜSİAD, 2003:23). İnovasyon, yeni fikirlerin hem geliştirilmesini hem de uygulanmasını kapsamaktadır. Örneğin, bu kavram, var olan bir ürünün yeni bir uygulamasını veya var olan bir uygulama için geliştirilen yeni bir aleti kapsayabilir. Kavram, yeni bir fikrin gösterilmesini ve uygulanmasını desteklediği sürece bilimsel ke-şif, teknik ve pazar araştırması, üretim ve pazarlama dahil olmak üzere çok ge-niş bir çeşitlilikteki ilgili faaliyetleri kapsayabilir (Bromley, 2004:456).

Latince “innovatus”tan türemiş bir sözcük olan inovasyon, kökeni bakı-mından “toplumsal, kültürel ve idari ortamda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması” anlamına gelmektedir (Elçi, 2014:4). İnovasyon; elde edilen bir fikrin, pazarlaması yapılabilecek ürün veya hizmete dönüştürülmesi, yeni bir imalat veya dağıtım yöntemine ya da var olanı geliştirerek bir imalât veya da-ğıtım yöntemine dönüştürülmesi ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüştürülmesi olarak tanımlanmaktadır (Cebeci ve Alaca, 2007).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

116

İnovasyonun sağladığı en önemli katkılar aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

1. Yeni ürünler pazar paylarının korunmasına yardımcı olmakta ve karlılığı artırmaktadır.

2. Ayrıca inovasyon fiyat dışı faktörler (tasarım, kalite, bireyselleştirme, vb.) yoluyla büyümeye katkı sağlayabilir.

3. Eski ürünlerin yerini alabilme durumu ortaya çıkmaktadır (ürün ömrünü kısaltma).

4. Üretim zamanını kısaltmaya ve yeni ürün geliştirmeyi rakiplere oran-la hızlandıran süreçlerin yenilenmesine katkı sağlamaktadır (Hana, 2013:84).

Literatürde en yoğun olarak kullanılan inovasyon türleri 12 madde de ele alınmaktadır;

1. Ürün (hizmet) inovasyonu

2. Süreç inovasyonu

3. Örgütsel inovasyon

4. Yönetsel inovasyon

5. Pazarlama inovasyonu

6. Eko-inovasyon

7. Sosyal inovasyon

8. Artımsal inovasyon

9. Radikal inovasyon

10. İnovasyon grupları

11. Tekno-ekonomik paradigmayı değiştiren inovasyonlar

12. Açık inovasyon (OECD, 2005:48-50; Hjalager, 2010:3; Mulgan, 2006:146; Özmete ve Akgül, 2015:132; Kaynak, 2005:239,240; Kaya, 2004:237,238; Bakar, 2015:5; Kaynak ve Maden, 2012:33,34).

İNOVASYON SÜRECİ

Dünyada ekonomik sınırların ortadan kalması ve teknolojinin hızla gelişme-si ile birlikte tüm ülkeler ekonomik büyüme ve gelişme için inovasyon sürecine girmek zorundadır (Göker, 2003: 7). İnovasyon, ülkelerde yer alan firmaların ka-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

117

pasite ve verimliliklerinin, ulusal ve uluslararası rekabet gücünün arttırılmasına ve sürdürülebilir büyümeye etki eden belirleyici faktördür (Ökem, 2011:43).

Bazı inovasyonlar yayıldıkça sabittir ve gelişmez. Diğerleri ise daha da hız-lı bir şekilde gelişir ve süreç boyunca kullanıcılar tarafından değiştirilir. İnovas-yonu uygulamaya karar vermek zaman alır. Yeni denenmemiş alternatif fikirler için doğal belirsizlikler bulunmaktadır. Çünkü kişilerin yeni fikri değerlendir-mesi ve bunun pratiğe dökülüp dökülmeyeceğine karar vermesi için yapması gereken adımlar bulunmaktadır (Cain ve Mittman, 2002:17,18).

İşletmelerde Ar-Ge departmanlarının çalışmaları sonucu olsun ya da olma-sın inovasyon süreci üç temel aşamada gerçekleşir. Bunlar; fikir üretimi, fikirle-rin gerçekleştirilmesi ve fikirlerin ticarileşmesi aşamalarıdır. Şekil 1’de inovas-yon süreci (Sattler, 2011:12) yer almaktadır.

Şekil 1. İnovasyon Süreci

İnovasyon sürecinin birinci aşamasını fikir üretimi ve uygun fikirlerin se-çilmesi oluşturmaktadır. Bu aşamada örgüt, iç ve dış çevre faktörleri üzerinde gerçekleştirilecek araştırmalarda inovasyon için yeni fikirler toplar ve seçer. Bu fikirler, mevcut teknolojik imkânların itmesi ya da pazarda oluşan talebin çek-mesi ile de şekillenebilmektedir (Sattler, 2011:12). Örneğin bir sağlık kurumun-da yeni çıkan bir teknolojiye yatırım yaparak bu teknolojinin elde edilmesi ne-deniyle yeni fikirler ortaya çıkacağı gibi, hastaların taleplerine cevap verebilme düşüncesiyle de yeni fikirler üretilebilecektir (Endsley, 2010:6).

İnovasyon örgütlerin performansını iyileştirerek rekabet üstünlüğü, maliyet avantajı, daha fazla kazanç, talep artışı, piyasa payı artışı ve kar atışı sağla-maktadır (Önal, 2011:24). İnovasyon tüm sektörlere bazı avantajlar yaratırken, özelikle ilaç ve tedavi yöntemlerinin değiştiği sağlık sektöründe de avantajlar yaratmaktadır (Avcı, 2017:4).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

118

SAĞLIK HİZMETLERİNDE İNOVASYON

SAĞLIK İNOVASYONUDünya Sağlık Örgütü Sağlık İnovasyonu Çalışma Grubu tarafından sağlık

inovasyonu kavramı “özellikle savunmasız grupların ihtiyaçlarına odaklanarak, insanların sağlığını geliştirmek amacıyla sağlık politikalarında, sağlık siste-minde, sağlık ürün ve hizmetlerinde, sağlık teknolojilerinde ve hizmet sunum yöntemlerindeki yenilikler ve iyileştirmeler” olarak tanımlanmaktadır (Mirza ve Kristensen, 2017).

Sağlık hizmetleri inovasyonu kalite, güvenlik, çıktılar, verimlilik ve mali-yeti düzeltmeyi amaçlayan uzun dönem hedefleriyle birlikte yeni bir konsept, fikir, hizmet, süreç ya da tedavi, teşhis, önlem, araştırma ve eğitim geliştirmeyi amaçlayan ürün olarak da tanımlanabilir (Avcı, 2017:27).

Sağlık hizmetlerinde inovasyonun belirleyici faktörleri araştırma ve geliş-tirme, finansal kaynak ve teşvikler, yatırım ve üretim kararları, patentler ve veri koruması, pazara erişim ve iç pazar ve uluslararası ticarettir (Öktem, 2011:51-55). Şekil 2’de sağlık hizmetlerinde inovasyonun kavramsal çerçevesi (Oma-chonu ve Einspruch, 2010:10) yer almaktadır.

Şekil 2. Sağlık Hizmetlerinde İnovasyonun Kavramsal Çerçevesi

İnovasyon sağlık sektörü için yaşamsal bir öneme sahiptir. Sağlıkta ino-vasyonun nihai kullanıcısı insandır. Teknolojik ilerlemeler insanın hayatını ve yaşam kalitesini doğrudan etkilemektedir. Sağlık sektörü faaliyetleri toplumun

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

119

sağlık düzeyini doğrudan ilgilendirdiğinden kamusal nitelik taşımaktadır. Bu yüzden sağlık sektöründe kamunun düzenleyici ve denetleyici rolü yüksektir. Yeni bir ilaç veya tedavi yönteminin kullanıma sunulabilmesi, yeni bir ürün veya hizmetle ilgili ruhsatlandırma, fiyatlandırma ve geri ödeme kararları, ino-vasyonun vatandaşa ulaşmasında belirleyicidir (Ökem, 2011:43,44). Ayrıca sağ-lık sektöründe kullanılan tıbbi cihazlarda inovasyon çoğunlukla artırımda bu-lunulması gereken unsurlardır. Bu cihazlarda inovasyon arttıkça kullanımında faydasını da arttırmaktadır. Böylece inovasyonun önünü de açmaktadır (Önal, 2011:56).

Literatürde sağlık ve inovasyon ile ilgili bugüne kadar ulusal ve uluslararası çalışmalar mevcuttur (Plsek, 2003; Fleuren, Wiefferink ve Paulussen, 2004; Si-bthorpe, Glasgow ve Wells, 2005; Herzlinger, 2006; Garcia-Goni ve ark., 2007; Omachonu ve Einspruch, 2010; Önal, 2011; Ökem, 2011; Akenroye, 2012; Ak-say ve Orhan, 2013; Memişoğlu ve Kalkan, 2016; Şengün, 2016; Avcı, 2017). Fleuren, Wiefferink ve Paulussen (2004) çalışmalarında, inovasyonu tanımla-madaki zorlukları veya kolaylıkları belirlemeye çalışmış, Garica-Goni, Maroto ve Rubalcaba (2007) çalışmalarında kamu sağlık servislerindeki inovasyonlarda terfi, nüfusun sağlık durumunu arttırdığını ifade etmiştir (Fleuren, Wiefferink ve Paulussen, 2004:107-123; Garica-Goni ve ark., 2007:344-358). Önal (2011) ça-lışmasında ise sağlık sektöründe görev yapan personelin inovasyon konusunda yaklaşımlarını değerlendirmiş ve araştırması sonucunda; inovasyon hakkında hastane personelinin eğitim ihtiyacının giderilmesi gerektiğini, inovasyon çalış-malarını doktor ve hastane yönetim personelin yeterli bulunmadığını ve hastane yönetimlerinin inovasyon uygulamalarına daha fazla önem verdiğini, inovas-yon öncesinde ve sonrasında kamu ve devlet hastanelerinde doktor ve yönetici personelin inovasyon uygulamalarının sonucunda hastanede çalışma mekanı ve çalışma koşulları hasta/hasta yakını memnuniyeti personelin motivasyonu, hastane karlılığı, genel olarak hastane performansını arttırdığını ifade etmiştir (Önal, 2011).

Akenroye (2012) çalışmasında sağlık sektöründe inovasyonun gerekli ol-duğunu ifade etmiş ve nedenlerini 8 başlıkta toplamıştır;

1. Değişken işlem doğası, 2. Teknolojik değişimler, 3. Değişen hasta ihtiyaçları

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

120

4. Bütçesel kesintiler,

5. Devamlı ve uzun dönemli sağlık problemleri,

6. Tedarik edilen zincirleme zorunluluklar,

7. Toplumsal endişeler ve

8. Sürdürülebilir çabalar (Akenroye, 2012:8-12).

Herzlinger (2006) çalışmasında da sağlık hizmeti veren kurumlarda inovas-yona neden olan faktörleri 6 başlıkta toplamıştır. Bunlar;

1. Oyuncular,

2. Finanse Etme,

3. Politikalar,

4. Teknoloji,

5. Tüketiciler ve

6. İzlenebilirlik (Herzlinger, 2006:2,3).

İŞ GÜVENLİĞİ VE SAĞLIK İNOVASYONU İLİŞKİSİ

Kendi sağlığından çok hasta öncelikli davranan sağlık çalışanları, çalışma ortamlarında mesleki risk ve tehlikelere karşı ciddi risk altındadır. Ancak sağlık çalışanları hasta bakımı kadar kendi sağlığını ve iş güvenliğini koruma altına al-malıdır. Çünkü etkili ve verimli çalışmanın temel faktörü çalışan sağlığına önem vermektir. Kaliteli bir sağlık hizmeti verebilmek için yöneticilerin çalışanlarına sağlıklı ve güvenli bir ortam sağlaması ve inovasyon uygulamaları gereklilik ve önem arz etmektedir.

Sağlık sektörü birçok inovasyon yatırımının yapıldığı dinamik bir sektör olarak dikkat çekmektedir. Bu noktada, yapılan sağlık inovasyonların insan sağ-lığını daha iyiye götürmesine ek olarak inovasyonu geliştiren kurum, kuruluş ve ekonomilere sağladığı faydalar da dikkat çekici boyuttadır (Aslan, Boz ve Cerit, 2018:787). Özel ve kamu sağlık kurumlarındaki farklı davranışları karşılaştır-dığımızda inovasyonun yayılma ve adaptasyon derecesinde motivasyon etkisi önemli bir unsurdur. Bu yüzden ilk olarak sağlık çalışanlarını daha fazla motive ederek inovasyona adaptasyon sağlanacak sonra ise inovasyondan daha büyük faydalar elde edilecektir (Garica-Goni, Maroto ve Rubalcaba, 2007:353).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

121

Sağlık hizmeti veren kurumlar olan hastanelerin iş güvenliğindeki gelişme-leri nitelikli sağlık personeli ihtiyacını arttırırken, performans ve verimliliği de arttırmaktadır. Ayrıca sağlık hizmetlerine ayrılan kaynakların etkin kullanılması için kaliteli, güvenilir, hasta merkezli sağlık hizmeti verecek, verimliliği arttı-racak ve maliyetleri düşürecek iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları son yıllarda daha hızlı bir şekilde artmaktadır (Ökem, 2011:95).

SAĞLIK ÇALIŞANLARIN İŞ GÜVENLİĞİ ve SAĞLIK İNOVASYONU İLE İLGİLİ BAZI ÖRNEKLER

1. Yapısal inovasyon kapsamında Sağlık Politikaları Kurulu’nun kurulma-sı,

2. Sağlık Bakanlığı’na ait Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin kurulması,3. Hastane Bilgi Sistemi,4. Merkezi Hastane Randevu Sistemi (MRHS),5. Aile Hekimliği Bilgi Sistemi,6. Elektronik Klinik Sağlık Kayıtları,7. Safra kesesi hastalarında hastalığı gidermede, kolonoskobide veya mide

tümörlerini araştırmada hastaların vücutlarında araştırma yapmak için ameliyat yapan doktorlar tarafından kameralar kullanılmasını sağlayan Yüksek Tanımlı Televizyon İşaretleri,

8. CyberKnife Stereotaktik Radyocerrahi Sistemi,9. Robotik Hemşire,10. İnme Mağdurları İçin Rehabilitasyon Terapisinde Robot Kullanımı,11. Yatak Yarasını Önleyen Elektronik Şort,12. Da Vinci Cerrahi Sistemi,13. 1860’da Nightingale’in öncü istatistiksel çalışması,14. Kuzey Afrika’da, hemşirelerin HIV/AIDS’li bireyleri desteklemek için

cep telefonları ile iletişim kurarak antiretroviral tedaviye telefon görüş-meleriyle hasta danışmanı olarak katılması,

15. Sağlık sektöründe Özel Sağlık Kurumlarının Yaygınlaşması,16. Hastaların Tercih Hakların Her Geçen Gün Daha Da Kapsamlı Hale

Gelmesi,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

122

17. E-devlet Uygulamaları,

18. E-reçete,

19. E-imza,

20. E-sağlık,

21. M-sağlık,

22. Sağlık 2.0,

23. Tele-Tıp,

24. Kişisel Tıp,

25. Bağlı Tıp,

26. Mobil Sağlık Uygulamaları,

27. WhatsApp Tabanlı Sağlık Uygulamaları,

28. Gen Haritalaması,

29. 3-Boyutlu Baskı,

30. İş Sağlığı ve Güvenliği Bilgi Sistemi Yazılımı,

31. İşyeri Hekimliği Bilgi Yönetim Sistemi Yazılımı,

32. Mobil İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulamaları-Work Safety Analysis (WSA)

33. İş Güvenliği Gözlüğü,

34. İş Güvenliği Eldiveni,

35. Sanal Ortamda Risk Yakalama Sertifikasyonu Projesi vb.

SONUÇ

Sağlık hizmetleri veren kurumlar inovasyon ihtiyacını belirlemek için bilgi elde ettikçe sağlık çalışanları; inovasyon uygulamalarının önemini, hasta ihti-yaçları doğrultusunda inovasyonla ilgili yeterli bilgi ve eğitime sahip olması gerektiğini farkedebilecektir. Sağlık inovasyonu uygulaması sonrasında ise sağ-lık çalışanların ve sağlık hizmeti veren kurumların performansı ve karı artabile-cektir. Gereksinimler karşılandıkça sağlık çalışanların iş güvenliği, üretim gücü, çalışma arzusu ve kaliteli hizmet sunumu olumlu yönde artabilecektir.

Sağlık çalışanlarına yönelik sağlık inovasyonu ve destek sistemlerinin kurulması, verimli bir şekilde yürütülmesi için; öncelikle gerekli alt yapı ve

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

123

denetimler sağlanmalı, mesleki risk ve tehlikelere karşı iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmalı, uygun çözümler belirlenmeli, alanında uzun vadeli sürdü-rülebilir politikalar oluşturulmalı ve diğer kurum ve/veya kişiler ile inovasyon işbirliği yapılmalıdır.

KAYNAKÇA

Akenroye, T.O., (2012). Factors Influencing Innovation in Healthcare: A Conceptual Synthesis, The Innovation Journal: The Public Sector Innovation Journal, 17 (2): 1-21.

Aksay, K., Orhan, F., (2013). Hastanelerde İnovasyon Sürecinin Risk Yö-netimi Bağlamında Değerlendirilmesi: Bir Model Önerisi. Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2 (3): 10-23.

Avcı, P., (2017). Sağlık Örgütlerinde İnovasyon. Kırklareli Üniversitesi İk-tisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6 (5): 24-36.

Bakar, R.P., (2015). Open Innovation Strategy: exploring challenges and opportunities. Master Thesis, UMEA University, Department of Informatics, Sweden.

Boutros, A., (2007). How To Make Innovation Happen. Physician Exucati-ve, March-April: 51.

Bromley, D.A., (2004). Technology Policy. Technology in Society, 26 (3): 455-468.

Cain, M., Mittman, R., (2002). Diffusion of Innovation in Health Care. Ca-lifornia: California Health Care Foundation.

Cebeci, U., Alaca, H., (2007). İnovasyon Derecesinin Ölçümlenmesi. Eri-şim Tarihi: 13.12.2018 www.ufukcebeci.com/Portals/57ad7180-c5e7-49f5.../inovasyon.doc

Devebakan, N., (2007). Özel Sağlık İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği. Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.

Fadıloğlu, Ç., (2010). Hemşireler ve Stres. Ege Üniversitesi Hemşire-lik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı. Erişim tarihi: 13.12.2018 http://www.ezberim.com/saglik/90188-hemsirelerin-sorunlari.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

124

Fleuren, M., Wiefferink, K., Paulussen, T., (2004). Determinants of Inno-vation Within Health Care Organizations. Literature Review and Delphi Study. International Journal for Quality Care, 16 (2): 107-123.

Garcia-Goni, M., Maroto, A., Rubalcaba L., (2007). Innovation and Moti-vation in Public Health Professionals. Healty Policy, 84: 344-358.

Göker, A., (2003). Ulusal İnovasyon Sistemi. Ankara: TÜSİAD.

Hana, U., (2013). Competitive Advantage Achievement through Innovation and Knowledge. Journal of Competitiveness, 5 (1): 82-96.

Herzlinger, R.E., (2006). Why Innovation in Health Care Is So Hard. Har-vard: Harvard Business Review: 1-3

Hjalager, A.M., (2010). A Review of Innovation Research In Tourism. Tou-rism Management, 31: 1-12.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (2012). Resmi Gazete Tarihi: 30/06/2012 Sayı.28339. Erişim Tarihi: 13.12.2018. http://www.mevzuat.gov.tr/Mevzuat-Metin/1.5.6331.pdf

İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği (2012). Resmi Gazete Tarihi: 29/12/2012 Sayı.28512. Erişim Tarihi: 13.12.2018. http://www.mevzuat.gov.tr/Metin. Aspx?MevzuatKod=7.5.16925&MevzuatIliski=0&sour-ceXmlSearch

Kaya, A.A., (2004). Uygun Teknoloji Seçimi ve Kalkınma. Sami Taban, Muhsin Kar (Eds). Kalkınma Ekonomisi içinde (235-256). Bursa: Ekin Kita-bevi.

Kaynak, M., (2005). Kalkınma İktisadı. Ankara: Gazi Kitabevi.

Kaynak, R., Maden, M.O., (2012). İnovasyonda Sınırların Genişlemesi: Açık İnovasyon. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (1): 31-47.

LaDou, J., (2003). International Occupational Health. International Journal Hygiene Enviromental Health, 3 (16): 304.

Memişoğlu, D., Kalkan, B., (2016). Sağlık Hizmetlerinde Yönetişim, İno-vasyon ve Türkiye. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 21 (2): 645-665.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

125

Mirza, Z., Kristensen, F., (2017). WHO Health Innovation Group. World Health Organization. Erişim Tarihi: 13.12.2018 www.who.int/phi/1-health_in-novation-brochure.pdf

Mulgan, G., (2006). The Process of social innovation. Innovations, 1(2): 145-162.

Plsek, P., (2003). Complexity and The Adoption of Innovation in Health Care. National Institute for Health Care Management Foundation National Committe for Quality Health Care, Washington.

OECD (2012). Organisation for Economic Co-operation and Development. Innovation for Development, OECD Publications.

OECD (2005). Organisation for Economic Co-operation and Development. Oslo Manual: OECD Guidelines For Collecting and Interpreting Innovation Data. Third edition. OECD Publications: 48-50.

Omachonu, V.K., Einspruch, N.G., (2010). Innovation in Healthcare Deli-very Systems: A Conceptual Framework. The Innovation Journal: The Public Sector Innovation Journal, 15 (1): 1-20.

Ökem, Z.G., (2011). Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üyelik Sürecinde Sağ-lıkta İnovasyon. TÜSİAD, 43-95.

Önal, Y.H., (2011). Sağlık Sektöründe İnovasyon Yaklaşımı: İzmir’ de Hiz-met Veren Kamu-Özel Hastanelerinin Değerlendirilmesi Üzerine Bir Uygula-ma, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.

Özkan, Ö., Emiroğlu, N., (2006). Hastane Sağlık Çalışanlarına Yönelik İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Hizmetleri. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yük-sek Okulu Dergisi, 10: 43-51.

Özmete, E., Akgül Gök, F., (2015). Sürdürülebilir Kalkınma İçin Sosyal İnovasyon ve Sosyal Hizmet İlişkisinin Değerlendirilmesi. Toplum ve Sosyal Hizmet, 26 (2): 127-143.

Parlar, S., (2008). Sağlık Çalışanlarında Göz Ardı Edilen Bir Durum: Sağ-lıklı Çalışma Ortamı. TAF Preventive Medicine Bulletin, 7 (6): 547-554.

Sattler, M., (2011). Excellence in Innovation Management: A Meta-Analy-tic Review on thePredictors of InnovationPerformance. Gabler Verlag Springer Fachmedien Wiesbaden GmbH.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

126

Saygun, M., (2012). Sağlık Çalışanlarında İş Sağlığı ve Güvenliği Sorunla-rı. TAF Preventive Medicine Bulletin, 11 (4): 373-382.

Sibthorpe, B.M., Glasgow, N.J., Wells, R.W., (2005). Emergent Themes in The Sustainability of Primary Health Care Innovation. MJA, 183 (10): 77-80.

Şengün, H., (2016). Sağlık Hizmetleri Sunumunda İnovasyon. Med Bull Haseki, 54: 194-198.

TÜSİAD (2003). Ulusal İnovasyon Sistemi. İstanbul: TÜSİAD, Yayın No: TÜSİAD-T/2003/10/362, İstanbul.

Yamaç, K., (2001). Nedir Bu İnovasyon?. Bilim, Eğitim ve Düşünce Der-gisi, 1 (3): 6-8.

Yavuz, A.İ., (2014). Sağlık İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Kapsa-mında Çalışanlara Yönelik Şiddet (Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerra-hisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Örneği). Beykent Üniversitesi, Sosyal Bi-limler Enstitüsü, İstanbul.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

127

SAĞLIK BAKIMIYLA İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLARININ KONTROLÜ ve

HEMŞİRELERİN ÖNEMİ

Doğan Barış ÖZTÜRKSağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, Zoonotik ve Vektö-

rel Hastalıklar Dairesi Başkanlığı, Ankara / Türkiye

Öz: Sağlık bakımıyla ilişkili enfeksiyonlar (SBİE), hastanelerde önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Enfeksiyon kontrol komiteleri, SBİE’ların önlenmesi amaçlı kurulmuştur. Enfeksiyon kontrol programlarının ana amacı, SBİE riskini azaltmak, böylece hastaları, personelleri ve hasta refakatçilerini korumaktır. Bu programların kurumlara özgü, uygulanabilir olması gereklidir. Kontrol komitelerinin en önemli basamağını personellerin eğitimi, personelle-rin bağışıklanması, invaziv girişimlerde dikkat edilecek kuralların belirlenmesi oluştur. Hemşireler bu konuda komitelerin en önemli yardımcısı, uygulayıcısı ve denetimcileridir.

GİRİŞ

Sağlık bakımıyla ilişkili enfeksiyonlar (SBİE), tüm dünyada görülen önemli olan bir sağlık problemidir. Morbidite ve morteliteyi olumsuz etkiler, ayrıca has-taneler için ek bir mali bir külfet getirmektedir (Şahin ve ark., 2003: 69-75). Has-tanelerde yoğun bakım üniteleri (YBÜ), SBİE’ların en sık gözlendiği servislerdir. Bu servislerde yatan hastaların, hastalıklarına ek olarak altta yatan başka sorun-larının olması, sık invaziv girişim ihtiyaç duymaları enfeksiyon gelişimini ko-laylaştırmaktadır (Akdeniz, 2005: 149-160). Enfeksiyonu kolaylaştıran faktörler arasında en önemlisi personel faktörüdür. Özellikle personelin elleri ve kullanılan malzemelerin dezenfeksiyonu enfeksiyon gelişiminde önemli rol oynar (Edmond

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

128

ve ark., 2015: 3286-3293). Enfeksiyon kontrolünün sağlanması için enfeksiyon kontrol komiteleri kurulmuştur. Enfeksiyon kontrolü için resmi bir kurumun ku-rulması ilk olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), 1950’lerin sonlarında başlamıştır. Bu kurumlar başlangıçta yalnızca SBİE ile ilgiliyken, sonraki yıllar da enfeksiyonların epidemiyolojisi, risk faktörleri gibi konular aydınlatılmaya ça-lışılmıştır (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293). Türkiye’de ilk kez 1984 yılında Hacettepe üniversitesinde, hastane enfeksiyonları kontrol komitesi kurulmuş ve enfeksiyon kontrol hemşiresi göreve başlamıştır (Çalangu, 1997: 5-7).

SAĞLIK BAKIMIYLA İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLARIN KONTROLÜ

Enfeksiyon kontrol programın ana amacı SBİE riskini azaltmak, böylece hastaları, çalışanları, öğrencileri ve refakatçileri korumaktır. ABD’de 2007 yı-lında 1,7 milyon hastada SBİE gelişmiş, yaklaşık 100.000 kişinin ölümüne ne-den olmuştur (Klevens ve ark., 2007: 160-166). Ancak kontrol programlarının yoğun çalışmalarıyla bu sayının bu gün azaldığı tahmin edilmektedir (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293). Enfeksiyon kontrol programlarının görevleri kurum-dan kuruma değişebilir, ancak genellikle aşağıdaki alanlara ayrılabilir:

1. Sürveyans,

2. İzolasyon,

3. Salgın Araştırması ve Yönetimi,

4. Eğitim,

5. Çalışan Sağlığı,

6. Antimikrobiyal kullanım ve Antibiyotik Direncinin İzlenmesi ve Yö-netimi,

7. Enfeksiyon Önleme Politikalarının ve Müdahalelerinin Geliştirilmesi,

8. Çevresel Hijyen,

9. Yeni Ürünlerin Değerlendirmesi.

Sürveyans

Sürveyansın ilk amacı, gözlem yapılan birimlerde enfeksiyon oranlarını be-lirlemektir. Yıllar içinde yapılan değerlendirilmelerle sonucunda eşik değerler

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

129

belirlenir ve belli bir süre içinde bu oranın üzerinde hasta görülmesi halinde salgın ihtimali değerlendirilir. Salgın olduğu gösterildiğinde, alınacak tedbirler-le vakaların azalması beklenir. 1985 yılında hastane enfeksiyon kontrolünün et-kinliği göstermek amacıyla yapılan bir çalışmada, aktif sürveyansla, SBİE’ların %32 oranında azaldığını gösterilmiştir (Haley, 1985: 182-205). ABD’de sürve-yans sistemiyle, 1990’dan 1999’a kadar, nozokomiyal kan dolaşımı enfeksiyon-larının, YBÜ’de % 44, pediatri YBÜ’de % 32 ve cerrahi YBÜ’de % 31 oranın-da azaldığını gösterilmiştir (Centers for Disease Control and Prevention, 2000: 149-153). Sürveyans uygulamaları en sık YBÜ’lerin de yapılmaktadır, ancak hastaneler de invaziv araçların kullanım oranı başka servislerde de zamanla artış göstermesi nedeniyle, diğer ünitelerde de sürveyans uygulamalarının yapılması gereklidir. Centers for Disease Control and Prevention (CDC) en uygulanabilir sürveyans metodunun, birim bazlı, riske ve enfeksiyon bölgesine özgü olması gerektiğini önermiştir (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293). Sürveyans sistemin-de en önemli basamağını geri bildirimler oluşturmaktadır. Periyodik olarak üni-tedeki sağlık çalışanlarına bildirim yapılması önemlidir.

İzolasyon

İzolasyonun amacı, enfekte veya kolonize olmuş hastalardan mikroorga-nizmaların diğer hastalara, hastane ziyaretçilerine veya sağlık çalışanlarına ak-tarılmasını önlemektir. İzolasyon kuralları, organizmaların bulaşma mekaniz-malarının temeline dayanmasına rağmen, etkinliklerini göstermek için az sayıda kontrollü çalışma yapılmıştır. Hasta izolasyonu pahalıdır, hastalar için zaman alıcı ve rahatsız edici olabilir, tek kullanımlık ürünlerin kullanımı nedeniyle bü-yük miktarlarda çöp üretilir, ancak gerektiği zaman uygulanmalıdır. Çünkü has-tayı bulaşıcı bir hastalık sırasında izole etmemek, hem morbidite ve mortalite oranlarının yükselmesine yol açabilir, hem de yeni hastaların ortaya çıkmasıyla dolaylı olarak hastane maliyetlerini artırır. 2006 yılında, Amerikan Mimarlar Enstitüsü, Sağlık Tesisleri Tasarım ve İnşaat Kılavuzu’nda, tek yataklı hasta odalarını standart hale getirmiştir (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

El Hijyeni

SBİE’ların öncelikli sebebi sağlık çalışanlarının elleri ile olan bulaştır ve el hijyeni nozokomiyal patojenlerin bulaşmasını önlemek için uygulanması ge-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

130

reken en ucuz, en etkili önlem olmaya devam etmektedir (Bauer ve ark., 1990: 301-309). Ellerde mikroorganizmalar kalıcı flora ve geçici flora olarak iki gruba ayrılır. Kalıcı flora, düşük virülanslı organizmaları (Koagülaz-negatif stafilokok, Micrococcus, Corynebacterium) içerir ve nadiren hastalara bulaşır. El hijyeni ile kolayca çıkarılmaz. Ancak geçici flora, SBİE’ların en önemli nedenleridir. Bu organizmalar esas olarak temasla elde edilir, cilde gevşek bir şekilde yapışırlar ve kolayca temizlenerek uzaklaştırılabilirler. Bu nedenle, el hijyeni sağlandığın-da hastalara veya çevresel yüzeylere temasla edinilen geçici flora ortadan kal-dırılır. Yapay tırnaklar SBİE’lar için bakteriyel kontaminasyonuna neden oldu-ğu birçok çalışmada gösterilmiştir, bu nedenle sağlık çalışanlarının kullanması önerilmez (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

El hijyeni sabun ve su ile yıkanarak sağlanabildiği gibi, el antisepsileriyle de sağlanabilmektedir. El antisepsileri temizlik, özellikle gözle görülür bir kir-lenme yoksa önerilmektedir. Ellerin gözle görülür şekilde kirlendiği durumlar-da, sabun ve su ile yıkanması önerilir (Arman, 2003: 91-107). Alkollerin zayıf sporisidal aktivitesi olması nedeniyle Clostridium difficile enfeksiyonu veya norovirüs enfeksiyonu olan hastalar için bakım yapılırken el antisepsileri yeterli olmaz (Centers for Disease Control and Prevention, 2018). El hijyeni, hastalara temasın öncesi-sonrası, herhangi bir aseptik işlemin öncesi-sonrası ve eldiven-leri çıkardıktan hemen sonra mutlaka sağlanmalıdır (Arman, 2003: 91-107).

El antisepsileri hastane ve poliklinik odalarına yerleştirilmelidir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda, bireysel olarak sağlık çalışanları el antisepsileri-ni yanlarında taşımalıdır. El hijyeni uyumunu iyileştirmek için birçok teknolojik müdahale yöntemi vardır, elektronik sayaçları, radyo frekans tanımlama, alkol buharı algılama sensörleri ve video izleme bu yöntemler arasında sayılabilir (Marra ve ark., 2012: 585-591).

Eldivenler

Sağlık çalışanları, ellerinin mikroorganizmalar ile kontamine olmasını ön-lemek, bulaşan mikroorganizmaların başka hastalara taşınmasını engellemek için eldiven giymelidir. Kan, vücut sıvıları, hasta salgıları ve çıkartıları ile uğ-raşırken, gözle görülür kanlı bir cilt veya mukoza defekti olup olmadığına ba-kılmaksızın, her zaman eldiven kullanılmalıdır. Hastalar muayene veya tedavi ederken, kirli bir vücut bölgesinden (yara veya perineal bakım gibi), temiz bir

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

131

vücut bölgesine geçilirse, eldivenler değiştirilmelidir. Bununla birlikte, eldiven-ler el hijyeni ihtiyacının yerini hiçbir zaman almaz. Eldivenler çıkarıldıktan son-ra ellerin hijyeni mutlaka sağlanmalıdır (Usluer, 2003: 77-90).

Kişisel Koruyucu Ekipman

Göz, burun ve ağız mukozasının korunması amacıyla yüz maskesi, göz-lük; cildin veya giysilerin kontamine olmasını engellemek için tek kullanımlık önlükler kullanılmalıdır. Ayrıca, hastaların öksürdüğünde veya hapşırdığında burun ve ağızlarının örtülmesi, ortak alanlarda öksüren hastalarda ise cerrahi maske takmalarının sağlanması gereklidir (Standard Principles for preventing hospital-acquired infections, 2001: 21-37).

Güvenli Enjeksiyon

Enjektörler, flakonlar, serum setleri tek kullanımlık olmalıdır. Kullanılan enjeksiyon iğneleri yeniden kapatılmamalıdır. Kanla bulaşan patojenler nede-niyle, kan şekeri ölçümü için kullanılan iğneler hiçbir zaman birden fazla kişi için kullanılmamalıdır. Kesici delici atıklar, mutlaka özel delinmez, sızdırmaz tıbbi atık kutularında, en fazla ¾ oranına kadar doldurulmalıdır. İnsülin kalem-leri ve diğer ilaç kartuşları ve şırıngaları asla birden fazla kişi için kullanılma-malıdır. Kan şekeri ölçüm cihazlarının paylaşılması gerekiyorsa, her kullanım-dan sonra temizlenmeli ve dezenfekte edilmelidir (Centers for Disease Control and Prevention, 2018).

Bulaşma Yoluna Ait Önlemler

Bu önlemler, belirli bir klinik sendrom tanısı veya şüphesi olan veya belirli bir mikroorganizma ile kolonize olmuş veya bu mikroorgaizmalara bağlı enfek-siyon gelişmiş seçili hastalara uygulanır. Her zaman standart önlemlerle birlikte uygulanmalıdır. Bu önlemler hava yolu, damla ve temas önlemleri olarak ince-lenir (Usluer, 2003: 77-90).

• Hava yolu önlemleri

Bu önlem, küçük partiküllü aerosollerinin (<5 µm) bulaşmasını önlemek için tasarlanmıştır. Bu partiküller havada asılı kalabilir ve uzun mesafeler kat edebilir, solunduğunda duyarlı bir konakta enfeksiyon gelişebilir. Tüberküloz

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

132

(pulmoner veya laringeal), kızamık, suçiçeği hastaları için endikedir. Hastalar mümkünse negatif hava basınçlı özel bir odaya yerleştirilmeli ve odanın saatte en az 6, tercihen 12 kez hava sirkülasyonu sağlanmalıdır. İzolasyon odasının kapısı kapalı kalmalıdır. Müdahaleler sırasında farklı yüz ölçülerine ve özel-liklerine uygun N95 maske takılmalıdır. Hastanın izolasyon odasından çıkışı sınırlandırılmalı ve çıkarılacaksa hastaya standart bir cerrahi maske takılmalı-dır. Taşımadan önce, hastayı alan hastane personeli bilgilendirilmeli ve uygun önlemler alınmalıdır. Önlükler ve eldivenler standart önlemler olarak mutlaka kullanılmalıdır (Usluer, 2003: 77-90; Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

• Damlacık Önlemleri Damlacık önlemleri, büyük partiküllü (>5 µm) aerosollerinin bulaşmasını

önlemek için kullanılır. Partiküller daha büyüktür, havada asılı kalmazlar ve en fazla bir metre mesafeye ulaşırlar. Enfekte hastalar konuştuklarında, öksürdü-ğünde veya bronkoskopi gibi bazı prosedürler sırasında ortama salınırlar. Bu enfeksiyöz damlacıklar, duyarlı bir konakçı da burun, ağız veya gözün mukozal yüzeylerine bulaşırsa enfekte edebilir. Damlacık önlemleri hastaların özel bir odaya yerleştirilmesini gerektirir, ancak özel bir hava işlemi gerekli değildir (Centers for Disease Control and Prevention, 2018). Alternatif olarak, aynı has-talığa sahip hastalar, özel bir oda mevcut değilse aynı odaya yerleştirilebilir (co-horting). Damlacıklar uzak mesafelere gidemediğinden oda kapısı açık kalabi-lir. Sağlık çalışanları, odaya girerken standart bir cerrahi maske takmalıdır. Ön-lükler ve eldivenler standart önlemler kuraları dahilinde giyilmelidir. İzolasyon odasından çıkarken hastaya standart bir cerrahi maske takılmalıdır. Damlacık önlemleri gerektiren bazı hastalıklar arasında invaziv Hemophilus influenza tip b ve meningokok enfeksiyonları, Mikoplazma pnömonia, kabakulak, kızamık-çık ve parvovirus B19 enfeksiyonları yer alır. İnfluenza genellikle damlacıklar yoluyla bulaşmasına rağmen, nadiren hava yoluyla bulaşma meydana gelebilir. Mevsimsel influenza hastaları genellikle, bronkoskopi, balgam indüksiyonu, elektif entübasyon ve ekstübasyon gibi aerosol üretici prosedürler uygulandığı durumlar hariç, damlacık önlemleri altında yönetilebilir (Bischoff ve ark., 2013: 1037-1046).

• Temas önlemleri Epidemiyolojik olarak önemli olan mikroorganizmaların, enfekte olmuş veya

kolonize olmuş bir hastadan, doğrudan (hastaya dokunmak) veya dolaylı (konta-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

133

mine nesneler veya hastanın ortamında yüzeylere dokunmak) temas yoluyla bu-laşmasını önlemek için gerekli önlemlerdir. Temas önlemleri olan hastalar özel bir odaya konulmalıdır, ancak aynı organizma ile enfekte olmuş hastalar, özel odalar mevcut olmadığında aynı odaya yerleştirilebilirler (cohorting). Temas önlemleri, çoklu ilaca dirençli bakterilerle enfekte veya kolonize olan hastalar için (Metisi-lin Dirençli Stalilokokus Aureus (MRSA), Vankomisin dirençli enterokok (VRE), çoklu ilaca dirençli gram-negatif basiller, C. difficile enfeksiyonu, fekal-oral yol-la bulaşan enfeksiyonları (Shigella, rotavirüs, hepatit A virüsü vb.) ve Norovirüs enfeksiyonları için endikedir. Bakıcılar, hasta odalarına girdiklerinde önlük ve el-diven giymelidir ve ayrılmadan önce giysilerinin kontamine olmamasına dikkat ederek çıkarmalıdır. Eldivenleri çıkardıktan sonra eller dezenfekte edilmelidir ve odadan çıkmadan önce ellerin yeniden kirlenmemesine özen gösterilmelidir (Us-luer, 2003: 77-90; Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

Birçok çalışmada, VRE ve MRSA ile hasta bakım ekipmanlarının (stetos-koplar, kan basıncı manşetleri) kontaminasyonunu belgelemiştir. Bu nedenle ekipmanlar izolasyon odasında kalmalı ve diğer hastalar için kullanılmamalıdır. Eğer paylaşılması gerekiyorsa, yeniden kullanılmadan önce temizlenmeli ve de-zenfekte edilmelidir. Hastanın izolasyon odasından taşınması asgari düzeyde tutulmalıdır (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

Salgın İnceleme ve Yönetim

Devam eden sürveyans sayesinde toplanan veriler, nozokomiyal salgınların tespit edilmesini mümkün kılmaktadır. Belirli bir enfeksiyonun aylık oranı, geçen yıllarla karşılaştırılabilir. Bir artış gözlenirse enfeksiyon kontrol komitesi tarafın-dan incelenip, araştırma yapılabilir. Kümelenme değişik suşlarla olmuş gibi gö-rünüyorsa, büyük olasılıkla antimikrobiyal kullanım paternlerini ilgilendiren bir durum, teknik bir problem veya suşların ithaline bağlı olabilir, bu durumda vaka kontrol çalışması gerekli olmayabilir. Ancak tek bir klona bağlı bir salgın ise, tek kaynaklı veya nozokomiyal bulaşla ilgili olduğu düşünülür, bu durumda bir vaka kontrol çalışması yapılmalıdır (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

Eğitim

Enfeksiyon hastalıkları uzmanları ve enfeksiyon kontrol hemşireleri, has-tane personellerini, bulaşıcı hastalık, sterilizasyon, dezenfeksiyon ve SBİE’ları

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

134

önleme politikaları konularında eğitmelidir (Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksi-yon Kontrol Yönetmeliği, 2005).

Çalışan Sağlığı

Enfeksiyon kontrol programları, çalışan sağlığı hizmetiyle yakın bir iliş-kide çalışmalıdır. Kanla bulaşan patojenlere ve diğer bulaşıcı hastalıklara (ör-neğin, suçiçeği, grip, meningokokal hastalık, tüberküloz) maruz kalındığında, teşhis ve tedavi için komite ve sağlık çalışanları uyumlu olmalıdır. Çalışanların, kızamıkçık, kızamık, kabakulak, boğmaca, tetanoz, hepatit B ve suçiçeği gibi hastalıklara karşı yeterli bağışıklığa sahip olup olmadıkları incelenmelidir. Tüm sağlık çalışanlarına, yıllık grip aşısına karşı uyumu teşvik edici eğitimler tasar-lamalıdır (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

Antimikrobiyal kullanım ve Antibiyotik Direncinin İzlenmesi ve Yönetimi

Hastanede yatan hastaların yaklaşık % 60’ı antimikrobiyal ajanlar kullan-maktadır. Hastaneler antimikrobiyal direncin ortaya çıkmasını önlemek, hasta sonuçlarını iyileştirmek ve maliyetleri kontrol etmek için akılcı antibiyotik kul-lanımı programları yapmaları gereklidir. Program antimikrobiyal direncin ge-lişimindeki eğilimleri gözlemlemek için mikrobiyoloji laboratuvarının düzenli olarak raporladığı antimikrobiyal duyarlılık profillerini izlemelidir (MacDou-gall ve ark., 2008: 203-211).

Enfeksiyon Önleme Politikalarının ve Müdahalelerinin Geliştirilmesi

Enfeksiyon kontrol programlarının temel idari görevi, SBİE riskini en aza indirmek için tasarlanan politikaları ve müdahaleleri geliştirmek, uygulamak ve sürekli olarak değerlendirmektir. Bazı politikalar kurum genelinde uygu-lanacak şekilde tasarlanmıştır, diğerleri ise hastanenin belirli alanlarına uygu-lanır. Politikalar genellikle kurum içi verilerin yanı sıra tıbbi literatürden elde edilen bilgilerin gözden geçirilmesinden sonra, enfeksiyon kontrol komitesi tarafından geliştirilmelidir. Enfeksiyon önleme müdahaleleri, dikey veya ya-tay olarak sınıflandırılabilir (Wenzel, 2010: 75-77). Dikey müdahaleler, tek bir patojenden kaynaklanan riski azaltmayı hedefler ve çoğu zaman mikrobiyo-lojik test bileşenlerini içerir. MRSA ve VRE gibi çoklu ilaca dirençli organiz-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

135

malarla kolonize olduğu tespit edilen hastalara yapılan izolasyon işlemleri bu müdahalelere örnektir. Yatay müdahaleler, aynı mekanizmalarla bulaşan tüm patojenler için riski azaltmayı amaçlar, çok yönlü müdahalelerdir. El hijyeni uyumunu artırılması bu müdahaleye örnek verilebilir. El hijyenine uyumun, temas yoluyla bulaşan tüm patojenler üzerinde bir etkiye sahiptir. Bununla birlikte, dikey faaliyetlerin ekonomik ve fırsat maliyetleri yüksek olabilir. Ya-tay müdahaleler için ise uzun vadeli uğraşlar gerekebilir (örneğin, el hijyeni ile yüksek uyumu sağlamak için gerekli davranış değişiklikleri) (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

Çevresel Hijyen

Hastanede yatan nüfusun bağışıklık sistemi baskılanmış olabileceğinden, çevre hijyeninin önemi daha da önemlidir. İnşaat, yıkım, su temini, haşere kont-rolü ve tıbbi atık yönetimi ile ilgili teknik konular, mühendis, mimar gibi tıbbi olmayan profesyoneller ile işbirliği yapılmasını gerektirebilir (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

Yeni Ürünlerin Değerlendirilmesi

Her yıl çok sayıda yeni tıbbi ürün pazarlanmaktadır. Bu ürünler, etkinli-ğini veya mevcut ürünlere göre avantajları olup olmadığı değerlendirilmelidir. Çoğu zaman yeni ürünler önemli ölçüde daha maliyetlidir. Enfeksiyon önleme programı, enfeksiyonları azaltmak veya sağlık çalışanlarını korumak için tasar-lanan yeni ürünler hakkındaki verilerin değerlendirilmesinde aktif rol oynamalı ve daha sonra hastaneye girişleriyle ilgili tavsiyelerde bulunmalıdır (Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

ENFEKSİYON KONTROL PROGRAMLARININ ORGANİZASYONU

Enfeksiyon kontrol programlarının organizasyonel yapısı, hastanenin talep-lerini karşılamak ve mevcut kaynakları en uygun şekilde kullanmak üzere uyar-lanmalıdır. Büyük hastaneler, ihtiyaçlarını karşılamak için daha karmaşık bir sistem gerektirir. Her hastane, enfeksiyon önleme programının kapsamını, özel hedeflerini ve bu hedeflere doğru ilerlemeyi değerlendirmek için kullanacağı parametreleri özetleyen, kendilerine özel bir enfeksiyon önleme planı geliştir-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

136

melidir. Yıl boyunca periyodik olarak, hedefler yerine getirildikçe ve yeni so-runlar geliştikçe plan gözden geçirilmeli ve güncellenmelidir. Her yılın sonun-da, yıllık veri eğilimleri ışığında daha resmi bir risk değerlendirmesi yapılmalı ve gelecek yıl için enfeksiyon önleme planına yansıyan bulgular yansıtılmalıdır. Enfeksiyon hastalıkları uzmanları, enfeksiyon kontrol hemşireleri mükemmel bir enfeksiyon kontrol programının çalışması için gereklidir. Bu kişiler, epide-miyolojik prensipler ve temel mikrobiyoloji hakkında bilgi sahibi olmalı ve sağ-lık kurumunun işleyişini iyi bilmelidir. Enfeksiyon Kontrol Komitesi en az üç ayda bir toplanan multidisipliner komite olmalıdır. Bu komite, tıbbi ve hemşire-lik personelinin temsilcileri, hastane idaresi ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı, mikrobiyoloji laboratuvarı, eczane, ameliyathane ve çalışan sağlığı, temizlik ve mühendislik bölümlerinden gelen temsilcileri içerir. Toplantı gündemi, toplan-tıdan önce iyi planlanmalı ve komite üyelerine dağıtılmalıdır. Gündem, önceki toplantının tutanaklarının onaylanması ile başlamalıdır. Bunu eczane, çalışan sağlığı departmanı temsilcileri, klinik mikrobiyoloji laboratuvarı ve halk sağ-lığı departmanı temsilcileri tarafından kısa bir rapor takip etmelidir. Ayrıca bir önceki aydaki tüm bulaşıcı hastalık maruziyet çalışmaları özetlenmelidir. Son enfeksiyon oranları ve diğer ölçümler (el hijyeni uyumu, grip aşısı uyumluluğu gibi) gözden geçirilmelidir. Toplantının odağı daha sonra birkaç güncel konuyla ilgili daha kapsamlı raporlara dönüşür. Davetli misafirler bu konuların çeşitli yönlerini tartışabilirler. Her toplantıda mevcut olan birkaç politikanın sürekli olarak gözden geçirilmesi, güncellenmesi ve yeniden uygulanması da yararlıdır (Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği, 2005; Edmond ve ark., 2015: 3286-3293).

GELECEKTE BEKLEYEN ZORLUKLAR

Giderek artan şekilde, sigorta kuruluşları, hastalar, medya tıbbi bakım ile ilgili komplikasyon oranlarını kamuya açık olarak rapor edilmesini istemek-tedir. Zamanla hastanede yatan hastaların hastalıklarını daha şiddetli geçirme-lerine, bağışıklık sistemi baskılanmış hastaların artmasına ve invaziv tekno-lojilerin daha yaygın kullanılmasına rağmen, SBIE’lerinin tamamen ortadan kaldırma hedefi koyularak hastane epidemiyologları çalıştırılmaktadır. Enfek-siyon kontrol komitelerinin, SBIE’lerin çoğunun önlenebilir olduğunu ve iyi bir çalışmayla asgariye indirebileceğini kabul etmesi önemlidir. Ancak, makul

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

137

olmayan beklentiler, istenmeyen olumsuz sonuçlara yol açabilir (Edmond, 2009: 74-76).

SAĞLIK BAKIMIYLA İLİŞKİLİ ENFEKSİYONLARININ KONTROLÜNDE HEMŞİRELERİN ROLÜ

YBÜ’de yapılan araştırmalarda hemşire başına düşen yatak sayısının fazla olması, eğitimin eksik olması, el yıkama alışkanlığının olmaması, el antisep-silerinin yeterli olmaması, hastanelerde yeterli alt yapı olmamasına rağmen, üstlenemeyeceği teknolojik operasyonlarının yapılması, hastane idarecilerinin hastane enfeksiyonlarını önemsememesi gibi nedenlerle enfeksiyonların oluştu-ğu gözlenmiştir (Woodrow, 1997: 151-155; Akdeniz, 2005: 149-160). Özellikle YBÜ’de kullanılan malzemeler ve personeller aracılığıyla enfeksiyon bulaş-maktadır. Birçok çalışmada, enfeksiyonun en sık nedeni olarak (%30-40 arasın-da değişen oranlarda) personelin elleri gösterilmiştir (Akdeniz, 2005: 149-160). Bu nedenle el hijyenine uyum enfeksiyonları kontrol etmenin en önemli basa-mağını oluşturmaktadır. Çalışmalarda, el hijyenine uyum konusunda en uyumlu grubun hemşireler olduğu gösterilmiştir. Özellikle YBÜ’de çalışan hemşirele-rin diğer sağlık çalışanlarına örnek olmaları, denetiminde rol almaları önemli-dir. Ayrıca, enfeksiyon kontrol hemşirelerinin, kan yolu bulaşan hastalıklardan korunma, eğitim, personelin bağışıklanması, invaziv girişimde dikkat edilecek kurallar konusunda rehber olması gereklidir (Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksi-yon Kontrol Yönetmeliği, 2005).

YBÜ’de, hasta başına düşen hemşire sayısı çok önemlidir. Özellikle üçün-cü seviye bakıma ihtiyacı olan hastalarda hemşire hasta oranı 1/1, ikinci seviye bakıma ihtiyacı olan hastalarda hemşire hasta oranı 1/1.6, birinci seviye bakıma ihtiyacı olan hastalarda hemşire hasta oranı 1/3 olmalıdır, fakat ülkemizde bu oran çok aşağıdadır ve enfeksiyon gelişimi açısından problem olmaya devam etmektedir (Akdeniz, 2005: 149-160).

SONUÇ

SBİIE’lar, hastanelerde önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Teda-vi sürelerinin uzaması, yeni enfeksiyonların oluşması nedeniyle hastaneler için ek bir mali yük getirmektedir. Enfeksiyon kontrol programlarının kurulması SBİE’ların kontrolü açısından önemlidir. Bu programların kurumlara özgü, uy-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

138

gulanabilir olması gereklidir. Kontrol komitelerinin en önemli basamağını per-sonel eğitimi, personelin bağışıklanması, invaziv girişimlerde dikkat edilecek kuralların belirlenmesi oluşturur. Hemşireler bu konuda komitelerin en önemli yardımcısı, uygulayıcısı ve denetimcileridir.

KAYNAKÇA

Akdeniz, S., (2005). Yoğun Bakım İnfeksiyonlarının Önlenmesinde Hem-şirenin Rolü. İftahar Köksal, Nahit Çakar, Dilek Arman (Ed.), Yoğun Bakım İnfeksiyonları içinde (149-160). Ankara: Bilimsel Tıp Yayınevi.

Arman, D., (2003). El Yıkama ve El Dezenfeksiyonu. Mehmet Doğanay, Serhat Ünal (Ed.), Hastane İnfeksiyonları içinde (91-107). Ankara: Bilimsel Tıp Yayınevi.

Bauer, T.M., Ofner, E., Just, H.M., Just, H., Daschner, F.D., (1990). An epidemiological study assessing the relative importance of airborne and direct contact transmission of microorganisms in a medical intensive care unit. J Hosp Infect., 15: 301-309.

Bischoff, W.E., Swett, K., Leng, I., Peters, T.R., (2013). Exposure to influ-enza virus aerosols during routine patient care. J Infect Dis., 207: 1037-1046.

Centers for Disease Control and Prevention, (2000). Monitoring hospital-a-cquired infections to promote patient safety United States, 1990-1999. MMWR Morb Mortal Wkly Rep.,49: 149-153.

Centers for Disease Control and Prevention, (2018). Healthcare-associated Infections. Erişim Tarihi: 08.12.2018. https://www.cdc.gov/hai/

Centers for Disease Control and Prevention, (2018). Injection Safety. Eri-şim Tarihi: 08.12.2018. http://www.cdc.gov/injectionsafety/providers.html.

Çalangu, S., (1997). Hastane infeksiyonlarının önemi. Hastane İnfeksiyon-ları Dergisi, 1: 5-7.

Edmond, M.B., (2009). Getting to zero: is it safe? Infect Control Hosp Epi-demiol., 30: 74-76.

Edmond, M.B., Wenzel, R.P. (2015). Infection Prevention in the Health Care Setting. John E. Bennett, Raphael Dolin, Maetin J. Blaser (Ed.) Principles and Practice of İnfectious Diseases içinde Chapter 300 (3286-3293). 8. Baskı. Philadelphia: Elsevier.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

139

Haley, R.W., Culver, D.H., White, J.W., Morgan, W.M., Emori, T.G., Munn, V.P., Hooton, T.M., (1985). The efficacy of infection surveillance and control programs in preventing nosocomial infections in US hospitals. Am J Epidemi-ol., 121: 182-205.

Klevens, R.M., Edwards, J.R., Richards, C.L., Horan, T.C., Gaynes, R.P., Pollock, D.A., Cardo, D.M., (2007). Estimating health care-associated infecti-ons and deaths in U.S. hospitals, 2002. Public Health Rep. 122: 160-166.

MacDougall, C., Polk, R.E., (2008). Variability in rates of use of anti-ba-cterials among 130 US hospitals and risk adjustment models for interhospital comparison. Infect Control Hosp Epidemiol., 29: 203-211.

Marra, A.R., Edmond, M.B., (2012). Hand hygiene: state-of-the-art review with emphasis on new technologies and mechanisms of surveillance. Curr Infect Dis Rep., 14: 585-591.

Standard Principles for preventing hospital-acquired infections, (2001). Journal of Hospital Infection., 47: 21-37.

Şahin, H., Akdeniz, S., Yıldırım, A. (2003). Hastane İnfeksiyonlarının Ön-lenmesinde İnfeksiyon Kontrol Hemşiresinin Rolü. Mehmet Doğanay, Serhat Ünal (Ed.), Hastane İnfeksiyonları içinde (69-75). Ankara: Bilimsel Tıp Yayı-nevi.

Wenzel, R.P., (2010). Minimizing surgical-site infections. N Engl J Med., 362: 75-77.

Woodrow, P., (1997). Nursing perspectives on critical care. Intensive Crit Care Nurs., 13(3): 151-155.

Usluer, G., (2003). İzolasyon Yöntemleri. Mehmet Doğanay, Serhat Ünal (Ed.), Hastane İnfeksiyonları içinde (77-90). Ankara: Bilimsel Tıp Yayınevi.

Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği, (2005). Resmi Gazete Tarih: 11/08/2005 Sayı: 25903. Erişim Tarihi: 08.12.2018. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2005/08/20050811-6.htm

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

140

SAĞLIK KURULUŞLARINDA OLUŞAN ATIKLARIN KONTROLÜ ve ENFEKSİYON

KONTROL HEMŞİRELERİNİN ÖNEMİ

Doğan Barış ÖZTÜRKSağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, Zoonotik ve Vektö-

rel Hastalıklar Dairesi Başkanlığı, Ankara / Türkiye

Öz: Sağlık kuruluşlarında oluşan atıklar, hem çevre, hem de sağlık çalışan-larının sağlığı açısından çok önemlidir. Doğru şekilde atıkların toplanıp, depo-lanması, uygun şekilde transportunun yapılıp bertaraf edilmesi gereklidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun hazırladığı yö-netmeliklere uygun olarak, kurumlara özgü, uygulanabilir bir atık yönetim planı hazırlanmalı ve uygulanması sağlanmalıdır. Atıklar içerisinde sağlık çalışanları açısından en fazla risk oluşturan atıklar, tıbbi ve tehlikeli atıklardır. Özellikle tıbbi atıkların enfeksiyöz riski yüksektir ve girişim işlemlerinin sık yapıldığı ameliyathanelerde ve kan alma ünitelerinde çalışan sağlık çalışanları ile tıbbi atık toplayan görevli temizlik personelleri risk altındadır. Sağlık kuruluşların-da, enfeksiyon kontrol komitesinin ve özellikle enfeksiyon kontrol hemşirele-rinin, kontrolün sağlanması, alınacak tedbirleri belirlenmesi, personel eğitimi ve uygulanmaların doğru bir şekilde yapılmasının sağlanmasındaki rolleri çok önemlidir.

GİRİŞ

Sağlık kuruluşlarında oluşan atıklar; tıbbi atıklar, tehlikeli atıklar (kimya-sal, radyoaktif, elektrik-elektronik atıklar, pil atıklar vb.), evsel nitelikli atıklar ve ambalaj atıkları olarak gruplanabilir (Dikici, 2012: 201-205; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 2014: 1-113).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

141

Oluşan bu atıkların çevreye ve kamu sağlığına karşı tehlike oluşturma ihti-mali olduğundan, atık oluşumundan-bertarafına kadar geçen sürenin doğru ola-rak yönetilmesi çok önemlidir. Bu nedenle kurumlara özel, uygulanabilir atık yönetim planlarının hazırlanması, yeterli sayıda personel sağlanıp-eğitilmesi ve yeterli miktarda mali kaynak oluşturularak, atıkların uygun olarak depolanması, taşınması ve bertaraf edilmesi sağlanmalıdır (Rutala ve ark., 2015: 3294-3309).

SAĞLIK KURULUŞLARINDA OLUŞAN ATIKLAR

Sağlık kuruluşlarında oluşan atıkları 5 grupta toplanır

Tıbbi Atıklar:

Tıbbi atıklar ve bulaşıcı atıklar terimleri sıklıkla eşanlamlı olarak kullanıl-maktadır. Tıbbi atıklar, hasta tanısı veya tedavisi sırasında oluşan kirlenmiş her türlü malzemeleri ifade ederken, bulaşıcı atıklar bulaşıcı bir hastalığı potansi-yel olarak bulaştırabilecek, tıbbi atıkların bir kısmını ifade etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), 1988 yılında belirlenen Tıbbi Atık İzleme Yasası (MWTA) ile bulaşıcı atıklar yerine, tıbbi atık tanımını kullanılmışlardır (Rutala ve ark., 1989: 1635-1640).

Tıbbi atıkların bulaşıcı bir hastalığa sebep olma ihtimali, konakçının has-sas olması, atığın patojen olması, miktarı, virülansı ve vücuda giriş şekli gibi birçok faktöre bağlıdır. Bu nedenle, atığın bulaşıcı bir hastalık oluşturması için yeterli miktarda alınmalı ve virülansı yüksek olmalıdır. Bir atığın nesnel olarak bulaşıcı olup olmadığının ölçen hiçbir test yoktur, yeterli miktarda patojen içer-diği düşünüldüğünde, atık enfeksiyöz olarak tanımlar. Bu öznel tanım, sadece patojenlerin varlığına vurgu yapar, ancak bulaşıcı atığın ne olduğu veya nasıl tedavi edilmesi gerektiği ile ilgili bir bilgi içermemektedir (Rutala ve ark., 2015: 3294-3309).

Tıbbi atıklar üç başlık altında toplanır;a. İnfeksiyöz Atıklar: Hastalık oluşturacak düzeyde patojen veya toksin

içeren atıklardır. Tıbbi atıkların büyük bir kısmını oluşturur.b. Patolojik Atıklar: Organları, dokuları, vücut kısımlarını içeren atıklardır. c. Kesici Delici Atıklar: En riskli grubu oluşturur. Kontamine olmuş en-

jektör, ampul benzeri kesici delici materyallerden oluşur. Hemşirelerin %35’inin, yardımcı sağlık personellerinin %6,4’ünün meslek yaşamları

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

142

boyunca en az bir kez, kesici delici alet yaralanması öyküsü vardır (Tıb-bi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 2017; Dikici, 2012: 201-205).

Tehlikeli Atıklar

Farmasötik ajanlar, ilaçlar, aşılar, laboratuvarda oluşan sıvı atıklar, ağır metal içeren basınçlı kaplar, elektrik eloktronik atıklar, pil atıklar, kimyasal ve bitkisel yağlar vb. bu sınıfta yer almaktadır. Tüm hastane atıkları içerisinde yak-laşık %3 civarındadır gruplanabilir (Dikici, 2012: 201-205; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 2014: 1-113).

Radyoaktif Atıklar

Radyoaktif maddeler veya radyoaktif maddelerle bulaşmış malzemeleri içerir. Tüm hastane atıkları içerisinde %1’in altındadır (Dikici, 2012: 201-205; Radyoaktif Atık Yönetimi Yönetmeliği, 2013).

Evsel Nitelikli Atıklar

Atıkların büyük bir kısmını evsel nitelikli atıklar oluşturmaktadır (%75-90). (Rutala ve ark., 2015: 3294-3309).

Ambalaj Atıkları

Cam, kağıt, karton, plastik gibi geri dönüşümün mümkün olduğu atıklardır (Ambalaj atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 2017).

ATIK BERTARAF YÖNETİMİ

Tıbbi atık bertarafı 40 yılı aşkın süredir, ABD’de büyük bir sorun olmuştur. 1987-88 yıllarında bazı eyaletlerde, tıbbi atıkların HIV enfeksiyonu bulaş tehdi-di oluşturduğu fark edilmiş ve sonrasında bu tıbbi atıkların bertarafını düzenle-yen kısıtlayıcı kurallara ihtiyaç duyulmuştur (Rutala ve ark., 2015: 3294-3309). Böylece tıbbi atıkların toplanması, depolanması, işlenmesi, taşınması, tedavisi ve halk sağlığı ile ilgili daha ayrıntılı birçok açıklama yapılmıştır (Rutala ve ark., 2015: 3294-3309; Lichtveld ve ark., 1992: 243-250).

ABD’de 1988 yılında Tıbbi Atık İzleme Yasası (MWTA), 1991 yılında Oc-cupational Safety and Health Administration (OSHA), 1996 yılında Ulaştırma

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

143

Bakanlığı tarafından federal tıbbi atık yönetmelikleri yayınlanmıştır. Ulaştırma Bakanlığı yönetmeliği 1996 yılında yürürlüğe girmiştir ve tıbbi atıkların taşın-masını içermektedir (Rutala ve ark., 2015: 3294-3309). OSHA standartlarıyla, sağlık kuruluşlarında hasta tedavi ve teşhisinde kullanılan, kan veya diğer po-tansiyel enfeksiyöz maddelerle kontamine olmuş tüm ekipmanların, çevre ve çalışma yüzeylerinin temizlenip, dezenfekte edilmesi gerektiği belirlenmiştir (Occupational Safety and Health Administration, 1991). Daha sonra 1997 yılın-da bu standartlar revize edilerek, bazı patojenler belirlenmiş ve bunların daha yoğun dezenfektanlar kullanılarak temizlenmesi gerektiği belirtilmiştir (Occu-pational Safety and Health Administration, 1997).

DSÖ 2002 yılında 22 gelişmekte olan ülkede yapılan bir çalışmada, sağlık kuruluşlarının %18-64 arası bir oranda özel bir bertaraf metodunun olmadığı tespit edilmiştir (Dikici, 2012: 201-205).

Ülkemizde de çevre ve şehircilik bakanlığınca oluşturulmuş atık yönetim yönetmelikleri ile atıkların azaltılması, nasıl ayrıştırma yapılacağı, nasıl taşın-ması gerektiği, geçici olarak toplanması ve bir kaza anında neler yapılması ge-rektiği, nasıl bertaraf edileceği belirlenmiştir (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2018). Radyoaktif atıklar, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu mevzuatına uygun şekilde yürütülmektedir (Radyoaktif Atık Yönetimi Yönetmeliği, 2013).

Tıbbi atık ve tehlikeli atıklarda, atık yönetimi 7 adımda gerçekleştirilir

1- Tıbbi atık, tehlikeli atık, ambalaj atık ve evsel atıkların oluşması,

2- Tıbbi atık miktarının kaynağında azaltılması,

3- Ayrıştırma yapılması,

4- Sağlık kuruluşu içerisinde taşınması,

5- Geçici depolanması

6- Sağlık kuruluşu dışında depolanması

7- Bertaraf edilmesi

İlk üç basmak çok önemlidir. Özellikle kaynağında atık miktarını azalt-mak ve ayrıştırmak için tüm çalışanlara eğitim verilmelidir. Evsel atıklar için siyah renkli poşetlerde, ambalaj atıkları, kağıt, plastik, metal atıklar kontami-ne olmamışsa mavi renkli poşetlerde toplanır. Serum ve ilaç şişeleri kontamine olmamışsa, varsa cam toplama konteynerlerinde, yoksa mavi renkli poşetlere

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

144

toplanır (Atık Yönetimi Yönetmeliği, 2015; Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetme-liği, 2017).

Tıbbi atıkların toplanması amacıyla üzerinde “Uluslararası Biyotehlike” amblemi ve “Dikkat Tıbbi Atık” ibaresi olan kırmızı poşetler, kesici-delici atık-lar için “Uluslararası Biyotehlike” amblemi ve “Dikkat Kesici ve Delici Tıbbi Atık” ibaresi olan sarı renkli plastik veya lamine kutular kullanılır. Poşet ve kutular en fazla ¾ oranında doldurulur ve dolduğunda yenisi ile değiştirilir. Tıbbi atıklar geri dönüşümde kullanılmaz (Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetme-liği, 2017).

Tehlikeli atıklar diğer atıklardan ayrı olarak ağzı kapalı konteyner veya varillerde toplanır. Kimyasal sıvı atıklar kaynağında nötralize edilebilir veya bu işlem yapılamıyorsa ayrı olarak sızdırmaz kaplarda toplanmalıdır (Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 2005).

Uygun şekilde biriktirilen atıkların, uygun şekilde geçici depolara taşınma-sı gereklidir. Bu işlem için, kolay yüklenip boşaltılabilen, üzerinde “Uluslarara-sı Biyotehlike” amblemi ve “Dikkat Tıbbi Atık” ibaresi olan turuncu renkli çöp arabaları kullanılır. Tıbbi atık ve tehlikeli atıkların depolara taşınması esnasında eğitim almış belli personeller kullanılmalı, bu kişilerin koruyucu ekipmanlarını giymeleri sağlanmalıdır. Evsel nitelikte çöpler, farklı personeller tarafından top-lanmalıdır (Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 2005; Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, 2010; Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 2017).

Toplanan bu atıkların geçici olarak depolanması gereklidir. Yatak sayısı 20’den fazla olan merkezlerde geçici depo, daha az yataklı olan merkezlerde konteynerlerde depolama işlemi gerçekleştirilir. Evsel atıklar, ambalaj atıkla-rı, tehlikeli atıklar ve tıbbi atıklar için kullanılacak geçici depolar ayrı olmalı-dır. Tıbbi atıklar, bu depolarda en fazla 48 saat, tehlikeli atıklar ise en fazla 6 ay süre ile depolanabilir. Eğer tibbi atıklar için kullanılan geçici depolar, +4oC derecesinde tutulabilirse, atıklar bir hafta kadar bekletilebilir. Tıbbi Atık De-polarında “Uluslararası Biyotehlike” amblemi ve “Dikkat Tıbbi Atık” ibaresi, tehlikeli atık deposu Uluslararası Biyotehlike” amblemi ve “Dikkat Tehlikeli Atık” ibaresi ile belirtilmelidir. Tehlikeli atık depoları için, Çevre ve şehircilik Bakanlığından, çevre izin ve lisansı alınmalıdır. Tehlikeli atık depolarında bulu-nan atıklara uluslararası kabul görmüş standartlara uygun ambalaj ve etiketleme

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

145

yapılması gereklidir (Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 2005; Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, 2010; Tıbbi Atıkların Kontrolü Yö-netmeliği, 2017).

Tıbbi atıklar belediyelerce veya onların anlaşma yaptığı özel kuruluşlar-ca, tehlikeli atıklar Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ruhsatlanmış şirketler ve onların taşıma lisanslı araçlarıyla ulusal atık taşıma formu (UATF) karşılığında bertaraf işleminin yapılacağı merkezlere taşınır. Bertaraf için gömme, yakma veya otoklav yöntemleri kullanılabilir. Bertaraf şekilleri ve nasıl yapılacağı ilgi-li yönetmeliklerde belirtilmiştir (Atık Yönetimi Yönetmeliği, 2015).

Tıbbi atık yönetim programının etkisinin değerlendirilmesinde hasta başına üretilen atık miktarının temel alınması önemlidir (Rutala ve ark., 2015). Sağlık kuruluşları tıbbi ve tehlikeli atık miktarlarını valiliğe bildirmeli ve UATF belge-lerini arşivlemelidir (Atık Yönetimi Yönetmeliği, 2015).

Kaza Anında Alınacak Önlemler

Taşıma sırasında meydana gelen kaza durumunda; atıklar, hemen güvenli şekilde toplanmalı, yerler ve araç derhal temizlenmelidir (Rutala ve ark., 2015). Yaralanma olması halinde infeksiyon kontrol komitesi ile iletişime geçilip, ya-ralanan kişilerin gerekli kontrollerinin yapılması sağlanmalıdır (Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği, 2005).

Enfeksiyon Kontrol Komitesinin ve Enfeksiyon Kontrol Hemşireliğinin Atık Yönetiminde Görevleri

Atık yönetim planının doğru bir şekilde uygulanması, problem yaşanması halinde, bu durumun düzeltilmesi çok önemlidir. Enfeksiyon kontrol hemşire-leri, enfeksiyon kontrol hekimleri ile birlikte bu uygulamaların geliştirilmesi ve takibinde görev alırlar. Tıbbi atık ve tehlikeli atık yönetimiyle ilişkili personel-lere sürekli hizmet içi eğitim verilmesini, görevli temizlik personellerinin bağı-şıklama işlemlerinin yapılmasını, altı ayda bir sağlık kontrolünden geçirilmesini ve diğer koruyucu tedbirlerinin alınmasını sağlarlar. Ayrıca atık nedeniyle bir kaza yaşanması halinde, personelin tedavi ve takip işlemleriyle ilgilenirler (Ya-taklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği, 2005).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

146

SONUÇ

Sağlık kuruluşlarında oluşan tıbbi ve tehlikeli atıklar, özellikle çok önemli-dir. Çevreye ve insan sağlığına zarar verecek potansiyeli olan bu atıkların mali bir yükü de olmaktadır. Özellikle kurumların kendine özgü ve evrensel stan-dartlara uygun atık yönetim planlarının olması önemlidir. Bu planda en önemli basamağı atık miktarının kaynağında azaltılması ve ayrıştırılması işlemidir. Bu-nun dışında atıkların kurum içinde taşınması ve geçici depolanması için uygun mekânlar sağlanmalı, bu işte görevli kişiler eğitilmelidir. Bertaraf işlemleri için çevre ve şehircilik bakanlığınca ruhsatlandırılmış kuruluşlar kullanılmalıdır. Atıklar bertaraf işlemi sağlanana kadar her zaman risk içerir, bir kaza olduğu anda uygun temizlik işlemi anında yapılmalıdır. Yaralanma olduğunda enfek-siyon kontrol komitesine mutlaka haber verilmeli, gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır.

KAYNAKÇA

Ambalaj atıkların Kontrolü Yönetmeliği, (2017). Resmi Gazete Tarihi: 27.12.2017 Resmi Gazete Sayısı: 30283 Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/12/20171227-12.htm.

Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik, (2010). Resmi Gaze-te Tarihi: 26.03.2010 Resmi Gazete Sayısı: 27533. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://cygm.csb.gov.tr/yonetmelikler-i-440

Atık Yönetimi Yönetmeliği, (2015). Resmi Gazete Tarihi: 02.04.2015 Res-mi Gazete Sayısı: 29314. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://cygm.csb.gov.tr/yo-netmelikler-i-440

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, (2014). Ulusal Geri Dönüşüm Stra-teji Belgesi ve Eylem Planı 2014-2017. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/12/20141230M1-12-1.pdf

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, (2018). Yönetmelikler. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://cygm.csb.gov.tr/yonetmelikler-i-440.

Dikici, N (2012). Tıbbi atık Yönetimi. II. Ulusal Sağlık bakımıyla ilişkili infeksiyonlar Simpozyumu. 09-11 Mart 2012, İstanbul. Önder Ergönül (Ed.). Sağlık Bakımıyla İlişkili İnfeksiyonlar içinde (201-205). İstanbul: Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Baskısı.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

147

Lichtveld, M.Y., Rodenbeck, S.Y., Lybarger, j.A. (1992). The findings of the Agency for Toxic Substances and Disease Registry Medical Waste Tracking Act report. Environ Health Perspect., 98: 243–250.

Occupational Safety and Health Administration, (1991). Final Rule on Oc-cupational Exposure to Bloodborne Pathogens. Erişim Tarihi: 06.12.2018. htt-ps://www.osha.gov/laws-regs/federalregister/1991-12-06.

Occupational Safety and Health Administration, (1997). OSHA Memo-randum from Stephen Mallinger. EPA-Registered Disinfectants for HIV/HBV Erişim Tarihi: 06.12.2018. https://www.osha.gov/laws-regs/standardinterpreta-tions/1997-02-28-1.

Radyoaktif Atık Yönetimi Yönetmeliği, (2013). Resmi Gazete Tarihi: 09.03.2013 Resmi Gazete Sayısı: 25582. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://www.taek.gov.tr/tr/belgeler-formlar/mevzuat/yonetmelikler/Radyoaktif-At%-C4%B1k-Y%C3%B6netimi-Y%C3%B6netmeli%C4%9Fi/lang,tr-tr/

Rutala, W.A., Odette, R.L., Samsa, G.P., (1989). Management of infectious waste by United States hospitals., JAMA; 262: 1635-1640.

Rutala, W.A., David, J., Weber, D.J., (2015). Disinfection, Sterilization, and Control of Hospital Waste. John E. Bennett, Raphael Dolin, Martin J. Blaser (Ed.). Principles and Practise of Infectious Diseases içinde Chapter 301 (3294-3309). 8. Basım. Philadelphia: Elsevier.

Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, (2005). Resmi Gazete Tarihi: 14.03.2005 Resmi Gazete Sayısı: 25755. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://sgb.csb.gov.tr/mevzuat/dosyalar/r_20131212142100676_d8d20ca9-9668-4074-9e6c-92ed4902f4cb.pdf

Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, (2017). Resmi Gazete Tarihi: 25.01.2017 Resmi Gazete Sayısı: 29959. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170125-2.htm.

Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği, (2005). Res-mi Gazete Tarihi: 11.08.2005 Resmi Gazete Sayısı: 25903. Erişim Tarihi: 06.12.2018. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2005/08/20050811-6.htm

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

148

HEMŞİRELİK BAKIMINDA TEKNOLOJİ KULLANIMI

Tuba YILMAZER

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ankara / Türkiye

Öz: Dünya çapında teknolojide görülen hızlı gelişmeler ülkelerin var olan teknolojik olanaklarını geliştirmelerini zorunlu hale getirmiştir. Bununla bir-likte insanların da daha nitelikli bir ortamda yaşama beklentisi teknolojideki gelişmenin hızlandırılmasına katkı sağlamıştır. Bazı araştırmacılar, teknolojinin hemşirelik bakımını kolaylaştıracağına ve geliştirebileceğine inanmaktadır. Bu araştırmacılara göre, teknoloji, hastalara verilen bakımın güvenliğini arttırmış, hemşirelerin hastalarıyla daha fazla zaman geçirmelerine fırsat sağlamıştır. Ya-pılan diğer araştırmalarda ise teknolojinin, avantajlarına rağmen, bir hemşire-nin sağladığı bakımı asla değiştiremeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca teknolojinin, bazı yönlerden hemşirelik bilimi ile ters düştüğü ve bütüncül bakımı engellediği belirtilmektedir. Bunun nedeni olarak genellikle teknolojinin hastaların temel ihtiyaçlarını gölgede bıraktıkması ve teknik çalışmanın hemşirelikten önde gel-mesi düşünülmektedir. Teknolojinin hemşire ve hasta arasında bir fiziksel en-gel olarak hareket edebileceği, bu nedenle iletişim üzerinde bozucu bir etkiye sahip olabileceği ve kişisel bakımdan kişiselleştirilmiş hizmet sunumuna doğru gidileceği savunulmuştur. Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin birçok avantajları vardır. Bunlar; e-reçete, güvenlik, kararlara destek sağlama, verim-lilik ve maliyetler, hasta-merkezcilik, bakımı doğrudan geliştirmek ve hasta sonuçlarını iyileştirmektir. Ayrıca elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin dezavantajları da bulunmaktadır. Bunlar; lojistik sorunlar, birlikte çalışabilirlik, eğitim ve yetkinlik eksikliği, dayatma duygular, bakım kalitesinde azalma, ye-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

149

tersiz teknoloji edinim, kullanım ve onarım sistemleri içinde çalışma, öğretim-deki açıklar, ergonomik açıdan uygun olmayan teknolojilerdir.

GİRİŞ

Günümüzde teknolojinin kullanımı hayatın her alanına girmiş ve insanların teknolojiden yararlanması bir ayrıcalık olmaktan çok zorunluluk haline gelmiş-tir (Şentürk Erenel ve Gönenç, 2011:66). Dünya çapında teknolojide görülen hızlı gelişmeler ülkeleri büyük ve gizli bir rekabetin içine sokmuştur. Bu reka-bet, ülkelerin var olan teknolojik olanaklarını geliştirmelerini zorunlu hale getir-miştir. Bununla birlikte insanların daha nitelikli bir ortamda yaşama beklentisi de teknolojideki gelişmenin hızlandırılmasına katkı sağlamıştır. Son yıllarda sağlık sistemlerinde teknolojik gelişmelerin artması, hastanelerde tanı, tedavi ve bakıma yönelik gelişmelere katkıda bulunmuştur (Price, 2013:278; Baghe-rian ve ark., 2017:19). Bazı teknoloji uzmanları hemşirelik bakımının tekno-loji gelişiminden etkilendiğini ve teknolojiyle hemşireliğin kaçınılmaz olarak bağlantılı olduğunu bildirmiştir. Hemşirelik ve teknoloji arasındaki bu güçlü bağlantı, modern hemşirelerin bakım değerlerini ve uygulamalarını etkilemiştir (Almerud-Osterberg, 2010:4; Loscin, 2013; Bagherian ve ark., 2017:19; McG-rath, 2008:1097).

Teknoloji, sanat ya da beceri anlamına gelen yunanca “Techne” ve bilim ya da çalışma anlamına gelen “Logia” sözcüğünün birleşmesinden oluşan bir sözcüktür. Türk Dil Kurumu sözlüğünde teknoloji; “Bir sanayi dalı ile ilgili ya-pım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri, bunların kullanım biçimle-rini kapsayan uygulama bilgisi, uygulayım bilimi” ve “İnsanın maddi çevresini denetlemek ve değiştirmek amacıyla geliştirdiği araç gereçlerle bunlara ilişkin bilgilerin tümü” olarak tanımlanmaktadır (TDK Sözlüğü). Teknoloji, yararlı ve yeni ürünler tasarlamaya yarayan bilgiler bütünüdür. Pratik hayatın gereksinim-lerinin karşılanmasına yönelik uygulamalar teknolojiyi ifade eder. Bir kişinin ya da toplumun sorun çözme kabiliyetini oluşturan öğelerinin her biri birer tekno-lojidir (Tunlind ve ark., 2015:117).

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık teknolojisi ise; sağlık sorunu çözmek ve yaşam kalitesini artırmak için geliştirilen cihazlar, ilaçlar, aşılar, prosedür ve sistemlerin bilgi ve becerilerle organize edilerek uygulanması anlamına gelir (WHO, 2010). Sağlık teknolojisi; sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenme-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

150

si, tanısı, tedavisi, rehabilitasyonu ve/veya uzun süreli bakımı için yapılan her türlü müdahaledir. İlaçlar, tıbbi cihazlar, tıbbi veya cerrahi prosedürler ve sağlık bakımında kullanılan organizasyonel sistemler sağlık teknolojisi olarak kabul edilmektedir (Banta, 2009:8; Mitchell ve ark., 2011:127; Yiğit, 2016:217). Sağ-lık teknolojisi sadece ekipmanın kendisi tarafından değil, aynı zamanda nasıl kullanılacağı bilgisi ve onu hemşirelik bakımına dönüştürme yeteneği ile de tanımlanmaktadır (Tunlind ve ark., 2015:121). Sağlık sisteminin iyi ve düzenli yürümesi için sağlık teknolojileri gereklidir. Sağlık teknolojilerinin gelişmesi, yaşam kalitesini iyileştirerek ve yaşam süresini uzatarak doğrudan sağlık düze-yinin iyileşmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca yeni sağlık teknolojisi hastanede kalış süresini kısaltarak ve sağlık harcamalarını azaltarak sağlık sistemini diğer açılardan da olumlu bir şekilde etkilemektedir (Yiğit, 2016:217). Sağlık tekno-lojisi; sağlık giderlerini azaltarak ya da işgücü sorunlarını çözerek daha az tıbbi hatalar ile bakım kalitesini arttırmayı hedeflemektedir (Veer ve ark., 2011:1; Hitt ve Tambe, 2016:835).

TEKNOLOJİNİN HEMŞİRELİK BAKIMINDAKİ YERİ

Teknoloji çevremizdeki dünyayı etkilemek için oluşan arzularımızı somut-laştırır. Teknoloji, mevcut eskimiş ve başarısız olarak kendini gösteren uygula-ma ve tedaviyi geliştirmek için tasarlanmış nesneler ve kaynaklardır (örneğin steteskoplar, ilaç, makine ve cihazlar). Teknoloji sadece makine ve ekipman değildir. Teknoloji aynı zamanda; ekipman kullanmak için geliştirilen beceriler, profesyonel bakımı teşvik eden bilgi ve organizasyonel yönetim ve teknolojik değerlendirmeler gibi konularla ilgili kararlardır (Barnard, 2002:15). Teknoloji, nesne ve kaynakların uygulama ve kullanımıyla ilişkili bilgi ve beceriler ola-rak görülmektedir ve hemşireler bu nesne ve kaynakları günlük ve sürekli ola-rak korumalı ve değerlendirmelidir. Hemşireler, hastaların fiziksel, emosyonel rahatlığı ve desteği sağlamak amacıyla güvenli, etkili ve kaliteli bakım giri-şimlerini gerçekleştirmektedir. Bakım girişimlerini gerçekleştirirken teknolojik gelişmelerden etkilenmektedir. Kullanacakları teknolojiyi belirlerken uygulana-bilir, kullanılabilir ve güvenilir olmasına, etkililik düzeyine, maliyetine, sosyal, yasal ve etik yönüne dikkat ederek bakıma yönelik politika ve prosedürlerini yenilemektedir (Barton, 2010:121). Hemşireler sağlık teknolojisinin uygulan-ması ve yorumlanması ile ilgili görev ve sorumlulukları üstlenmelidir (Barnard, 2002:16).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

151

Bazı araştırmacılar, teknolojinin hemşirelik bakımını kolaylaştıracağı ve geliştirebileceğine inanmaktadır. Bu araştırmacılara göre, teknoloji, hastalara verilen bakımın güvenliğini arttırmış, hemşirelerin hastalarıyla daha fazla za-man geçirip endişelerini dile getirmelerine fırsat sağlamıştır (Price, 2013:278; Tunlind ve ark., 2015:117). Teknolojinin hemşirelik bakımına etkisinin araş-tırıldığı ilk yıllarda, teknolojinin hemşirelere hastalara daha yakın olma fırsa-tı sağladığı düşünülmüştür (Bernardo, 1998:40). Ayrıca diğer bir araştırmada, teknolojik bir çalışma ortamının stres yaratan bir ortam yaratabileceği ve hata yapma konusunda daha duyarlı olunabileceğini göstermektedir (Pillar ve ark., 1990:16). Yapılan diğer bir araştırmada ise teknolojinin, avantajlarına rağmen, bir hemşirenin sağladığı şefkatli bakımı asla değiştiremeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca bu çalışmada, teknolojinin, bazı yönlerden hemşirelik bilimi ile ters düş-tüğü ve bütüncül bakımı engellediği belirtilmektedir. Bunun nedeni olarak ge-nellikle teknolojinin hastaların temel ihtiyaçlarını gölgede bırakması ve teknik çalışmanın hemşirelikten önde geldiğinin düşünülmeksidir (Almerud ve ark., 2008a:59). Teknolojinin hemşire ve hasta arasında bir fiziksel engel olarak ha-reket edebileceği, bu nedenle iletişim üzerinde bozucu bir etkiye sahip olabile-ceği (Price, 2013:278; Wikstrom ve ark., 2007:187) ve kişisel bakımdan kişi-selleştirilmiş hizmet sunumuna doğru gidileceği savunulmuştur (Pillar ve ark., 1990:16).

Teknolojinin artıları ve eksileri olmasına rağmen, hemşirenin bakım yö-nünü etkileyebilecek kendi özel değerleri ile belirli bir kültürü yaratır. Barnard ve Sandelowski (2001), teknolojinin hemşirelik bakımından ayrı olduğunu ve hizmete hemşirelik bakımının kalitesini arttırmak amacıyla kasıtlı olarak gir-diğini düşünmektedir (Barnard ve Sandelowski, 2001:367). Hemşirelikle ilgili birkaç araştıma, teknoloji ve hemşirelik bakımının iki farklı ve uzlaştırılaması zor bir durum olduğunu iddia etmiştir, ancak aralarında tutarlılık ve uyumun da olduğu görülmüştür (Crocker ve Timmons, 2009:53; Price, 2013:278). Al-merud ve ark. (2008b) teknolojinin ve hemşirenin, hastanın genel bakımı için yüksek bir değere sahip olduğunu ve iki ayrı alan olarak görülmemesi gerek-tiğini, bu alanlar arasındaki kutuplaşmanın ortadan kaldırılıp entegre edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Hemşirenin rolü bilgisayar veya herhangi bir makine ile hiçbir zaman değiştirilemez. Teknoloji hemşirenin sanatının yerini alamaz fakat sanatını uygulamak için yararlı araçlar olarak görülebilir (Tunlind ve ark., 2015:117). Hemşirelik bakımında teknolojinin riskleri ve yararları ile kullanı-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

152

mı konusundaki tartışmalar bu güne kadar devam etmekte ve son zamanlarda yapılan araştırmalar, hemşirelerin çoğunun hemşirelik bakımında teknolojinin kullanılmasının olumsuz etkilerini bilmediğini de göstermiştir (Adel ve ark., 2014:11; Kanjakaya, 2014:36; Laila ve ark., 2011:545; Bagherian ve ark., 2017:25; Kiekkas ve ark., 2006:178).

Hemşirelik personelinin günlük rutinlerini değiştiren ev diyaliz ekipman-ları ya da yeni infüzyon pompaları gibi hemşirelik bakımı içinde birçok yeni teknoloji kullanılabilir hale gelmektedir. Ayrıca, telebakım teknolojisi gibi uzaktan bakımı destekleyen teknoloji türlerinde de hemşirelik uygulamaları ya da sonuçları yer almaktadır. Bir diğer gelişme de elektronik hasta kayıtları gibi elektronik bilgi sistemleridir (Veer ve ark., 2011:1).

Veer ve ark. (2011) tarafından yapılan bir çalışmada, hemşireler tarafından algılanan yeni teknoloji sürecindeki karar verme etkilerinin başarı ya da başarı-sızlıklarını daha iyi anlamak amaçlanmıştır. Bu çalışmada 685 kişiye teknoloji kullanımıyla ilgili anket uygulanmıştır. Katılımcıların %89’u direk hasta bakı-mıyla ilgilenen, %11’i ise yönetim bazında görevli olan bireylerdir. Katılımcı-ların çoğu bayan (%90), ortalama 21 yıl bakımda görevli ve ortalama haftada 24 saat çalışan bireylerden oluşmaktadır. Ankette, tıbbi verilerin elektronik mo-nitorlerle izlenmesi, telebakım ve elektronik hasta kayıtları gibi son üç yıl için-de tanıtılan teknolojiler ele alınmıştır. Katılımcıların sadece yarısı teknolojiye olumlu olarak bakmakta en sık kullanımı engelleyen faktörler arasında çalış-mayan, kullanım açısından kolay olmayan, hastalar için uygunluğu ve hastalar üzerinde riskleri bulunan teknolojiler yer almaktadır (Veer ve ark., 2011:1).

İnfüzyon Pompaları

Akıllı intravenöz infüzyon pompaları ilaç uygulama hatalarını azaltmak amacıyla hastanelerde kullanılmaktadır. Akıllı intravenöz infüzyon pompaları nispeten yeni bilgisayarlı ilaç dağıtım teknolojisidir ve kullanımı giderek art-mıştır. Akıllı intravenöz infüzyon pompalarının işlevleri genel olarak infüzyon pompalarının işlevleri gibidir ve hastalara ulaşmadan önce ilaç dozu ve olası program hatalarını tanımlayan “double check” özelliğiyle tasarlanmıştır. Özel-likle riskli ilaçların kullanımında programlanmış doz önceden belirlenmiş sı-nırlar dışında olduğunda infüzyon pompası kullanıcıya bu gerçeği belirten bir ses ve görsel uyarı gönderir. Hastaneler bu uygulamada kendi gereksinim duy-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

153

duğu ilaç kütüphanesini oluşturabilmektedir. Programlanmış akıllı intravenöz infüzyon pompaları versiyonu akıllı olmayan intravenöz infüzyon pompaları-na kıyasla hemşireler tarafından kullanım açısından bazı majör değişiklikleri içermektedir. Bu majör değişiklikler; bir ilaç kütüphanesinden bakıma uygun ilaç seçme, ilaç kütüphanesinden uygulanacak olan ilaç ve konsantrasyonunu seçme, ilaç kütüphanesinin limitleri dışında programlanan ilaçlara karşı oluşan infüzyon pompa alarmlarına cevap verme gibi durumları içermektedir (Carayon ve ark., 2010:401).

Carayon ve ark. (2010) tarafından yapılan bir çalışmada akıllı intravenöz in-füzyon pompa kullanımı ile ilgili hemşirelerin deneyimleri incelenmiştir. Akıllı intravenöz infüzyon pompalarını kullanmaya başlamadan önce, kullanmaya başladıktan 6 ay sonra ve 1 yıl sonra olmak üzere veriler 3 aşamada değerlen-dirilmiştir. Akıllı intravenöz infüzyon pompalarının uygulama süreci, infüzyon pompalarının teknoloji performansı, infüzyon pompalarının kullanılabilirliği ve uygulayıcılar tarafından kabuledilebilirliği incelenmiştir. Akıllı intravenöz infüzyon pompa teknolojisinin hemşireler tarafından kabul edilirliği bir yıllık uygulama süresi sonrasında önemli ölçüde artmıştır. Özellikle infüzyon pompa-larının verimlilik algıları kullanıcı deneyimleriyle ilişkili olarak zaman içinde artmıştır (Carayon ve ark., 2010:401). Yapılan bir diğer çalışma sonucunda; in-füzyon pompalarının hemşirelerin yaş, cinsiyet ve eğitim durumuna bakmaksı-zın birçok durumda uygulanabildiği, intravenöz ilaç hatalarının azaltılması için etkili bir yaklaşım olduğu tespit edilmiştir (Rosenkoetter ve ark., 2008:60).

Telebakım Teknolojisi

Teknik yenilikleri takip etmek oldukça önemlidir. Bu yeniliklerin içerisinde yer alan Telebakım Yönetim Sisteminin uygulanması kullanıcı direnci ile iliş-kili olabilir. Özellikle kronik hastalıkları yönetmek için uygulanan bu modern teknolojiye alışık olunmağı için kullanımında sıkıntılar yaşanabilir. Bu tekno-lojinin kabul edilebilirliğinde hastaların algılamaları çok önemlidir (Rahimpour ve ark., 2008:487).

Rahimpour ve ark. (2008) tarafından yapılan çalışmada, telebakım yönetim sisteminin hastalar tarafından algıları incelenmiştir. KOAH, Konjestif kalp yet-mezliği ya da her iksi de bulunan hastalarla odak grup görüşmeleri yapılarak ve-riler toplanmıştır. Katılımcılara telebakım yönetim sistemini anlatan video izletil-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

154

miştir. Katılımcıların daha önceden bu konuda deneyimleri bulunmamaktadır. Ka-tılımcılara olası gerçek durumlarında bu teknolojinin kabul edilebilirliğiyle ilgili sorular sorulmuştur. Sistemle ilgili katılımcıların çoğunun algıları sağlık hizmeti sunumunda kullanışlı ve yararlı olduğu, bu sistemi kullanabilcekleri doğrultusun-da pozitif tutumları oluduğu belirlenmiştir. Buna rağmen maliyet, kullanım kolay-lığı, klinik destek, düşük öz yeterlilik ve anksiyete konularında endişeleri de bu-lunmaktadır. Bulgular doğrultusunda özellikle öz yeterlilik ve anksiyete konuları bu sistemin kabulünde önemli rol oynamaktadır (Rahimpour ve ark., 2008:486).

Kubota ve ark. (2013) tarafından yapılan diğer bir çalışmada multi fonksi-yonel videofon kullanarak diabetik hastaların evde bakımında telebakım siste-minin etkinliği belirlenmiştir. Özellikle hastaların diyetlerine odaklanılmıştır. Hastalar 3 aylık müdahale grubu ve normal bakım grubu olmak üzere ikiye ay-rılmıştır. Müdahale grubuna hastalar ve bir sağlık profesyoneli videofon tabanlı iletişim sistemi aracılığıyla iki yönlü olarak haftada bir kez 30 dakika iletişimde bulunmuştur. Katılımcılar gerçek zamanlı olarak görüntülü telefon sistemi ara-cılığıyla her yemekte fotograflarını göndermek üzere teşvik edilmiştir. Müdaha-le programından öncesine kıyasla 3 aylık müdahale programı sonrası vücut ağır-lığı ve ortalama HbA1C düzeyinde önemli düşüş saptanmıştır. Normal bakım grubunda ortalama HbA1C seviyesinde önemli bir değişiklik gözlenmemiştir (Kubota ve ark., 2013:52).

Acil Telesağlık Servisi, kırsal kesimlerde klinisyenleri desteklemek ve uz-man acil tıp tavsiyelerine ulaşılabilirliği sağlamak amacıyla kurulmaktadır. Acil Telesağlık Servisi örneğini 2012 yılında Batı Avustralya’da kurulup kullanıl-masıyla görülmektedir. Yüksek çözünürlüklü video konferans sistemi ağırlıklı olarak hemşirelerin çalıştığı kırsal acil servislere, acil telesağlık hizmeti vermek amacıyla kullanılmıştır. İlk 11 ayında, 3000’den fazla bölümde bakım verilmiş-tir. Telebakım birçok klinik problemler için yarar sağlamıştır ve transfer ihti-yacını azaltarak, yerel hastaları yönetmek, tanı koymak ve tedavi etmek için klinisyenlere olanak vermiştir. Hemen hemen tüm telekonsültasyonu (% 98) hemşirelik personeli yapmaktadır. Batı Avustralya çapında Acil Telesağlık Ser-visinin genişletme planlanması yapılmaktadır (Herrington ve ark., 2013:430).

Seibert ve ark. (2013) tarafından kırsal alanlarda perioperatif hemşireler için kullanılabilir eğitim genellikle verimsiz ve erişimi zor olabilir. Bu açıdan perioperatif hemşireler derneği (AORN; Association of Perioperative Regis-tered Nurses) eğitim materyali kullanılarak uzaktan eğitim programı tasarla-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

155

mıştır. Geleneksel olarak yüzyüze eğitim alan 13 hemşire ile teletıp yoluyla eğitim alan 22 hemşire performansı karşılaştırılmıştır. Teletıp hemşireleri altı kırsal hastanede uzaktan kumandalı video konferans sistemleri aracılığıy-la eğitim almıştır. 118 gün sonunda teletıp grubunda ve 84 gün sonunda yüz yüze geleneksel eğitim alan grupta programı tamamlamak için gerekli za-man içinde anlamlı bir fark bulunmamıştır. Ortalama final sınavı skoru tele-tıp grubu için % 88 ve geleneksel eğitim alan grupta % 91’dir. Değerlendiri-len beceri skorları açısından gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Çalışmada perioperatif hemşirelik eğitiminde teletıp kullanımının çeşitli fayda-lar getirdiği örneğin, hemşireler işlerini, evlerini ve ailelerini terk etmeden peri-operatif belgesi alabildiği ve bu şekilde özel eğitim alan hemşirelerin sayısının arttığından bahsedilmiştir (Seibert ve ark. 2013:1).

Elektronik Bilgi Sistemleri

Elektronik sağlık kayıtlarıyla hastanede yatan hastaların bakım kalitesinin artması beklenmektedir. Hemşireler için elektronik dokümantasyon kaynakları gerekli hasta bilgilerinin çoğunluğunu elde etmesi açısından son derece önemli hale gelmektedir (Kelley ve ark. 2011:154).

Hasta bakımı dokümantasyonu hastanın bireysel ihtiyaçlarını, bakıma ce-vabını ve mevcut sağlık durumunu takip etmek, hasta güvenliğini artırmak ve tıbbi hataları en aza indirgemek için hemşireler tarafından kullanılır. Burada hemşireler klinik uzmanlık, önceki bilgi ve eleştirel düşünme becerileriyle, sü-rekli hastalara tanı koyma, plan yapma, müdahale etme ve değerlendirme yap-maktadır. Ayrıca bu teknoloji; hasta kayıtlarının tutulması, hekim istemlerinin kabulü, ilaç uygulamaları için barkod alımı, karar destek sistemleri, standart hemşirelik bakım planlarının oluşturulması, klinik rehberler, prosedürler, mal-zeme istemi vb. çok çeşitli uygulamalar için kullanılmaktadır. Dijital çağdan önce hemşireler hasta bilgi alışverişinde kağıt tabanlı formları kullanmaktayken Tıp Enstitüsü (2001) yatan hastalarda sağlanan bakım kalitesini artırmak için elektronik çözümler kullanılmasını tavsiye etmektedir. Hastanelerde elektronik sağlık kayıtlarının anlamlı şekilde kullanılması beklenmektedir. Bu uygulamay-la hasta bilgilerinin çoğunluğunu toplayan ve hasta bakım sağlayıcılarının bü-yük bir grubunu oluşturan hemşirelerin uygulamalarındaki değişimine büyük bir etki sağlanabilir (Kelley ve ark. 2011:154).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

156

Elektronik bilgi sistemlerinin bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Bun-lar arasında bilgi sistemlerinin, bireylere yönelik kişisel verilerin güvenliğini sağlayamayarak, herkesin bu verilere ulaşabilmesine olanak sağlaması, ayrıca hemşirelerin bilgi sistemleri konusundaki bilgi ve beceri eksikliklerinin olması yer almaktadır (Koç, 2006:30).

Kelley ve ark. (2011) tarafından yapılan çalışmada elektronik hemşirelik dokümantasyonları ve hastanede yatan hastalar için sağlanan bakım kalitesi ara-sındaki ilişki literatür doğrultusunda incelemiştir. Çalışmada, bugüne kadar olan literatürde, hasta sonuçlarını iyileştirmek için elektronik hemşirelik belgelerin kullanımı arasındaki ilişki belirsiz olduğu, elektronik hemşirelik dokümantasyon-ları ve hastanede yatan hastalar için sağlanan bakım kalitesi arasındaki ilişkinin araştırmalarla ortaya koyulması gerektiği belirtilmiştir (Kelley ve ark. 2011:154).

Stevenson ve Nilsson (2012) tarafından yapılan diğer bir çalışmada ise, günlük uygulamada elektronik hasta kaydını kullanan hemşirelerin algıları be-lirlenmiştir. Elektronik hasta kayıtları yaygın olarak kullanılmaktadır ve bunlar hemşirelik dökümantasyonun ana yöntemini oluşturmaktadır. Elektronik hasta kayıtları ile ilgili 21 hemşire ile odak grup görüşmeleri yapılarak nitel bir çalışma oluşturulmuştur. Veri toplama zamanında, elektronik hasta kayıt sistemi, yaklaşık 1 yıl boyunca kullanımda olmuştur. Hasta güvenliği ile ilgili bulgular “günlük uy-gulamada dökümantasyon” olarak ana kategoride toplanmıştır. Bu kategori vital bulgular, genel bakış ve ilaç modülü olmak üzere üç alt kategoriden oluşmaktadır. Hemşireler raporlarında vital bulgular gibi önemli hasta bilgilerini belgelemede elektronik hasta kayıtlarını desteklemediklerini bildirmiştir. Bir elektronik hasta kaydı tasarlanırken hemşirelerin görüşlerini içerecek şekilde hemşirelik uygulama ihtiyaçlarına uygun ve hasta güvenliğini destekler şekilde yapılmalıdır. Hemşire-ler; sistemin aynı şey için birçok farklı yeri kullanmaya izin verdiğini ve sistemin açık olmadığını belirtmektedir. Hemşirelerin genel görüşü bu sisteme herkesin erişebildiği dolayısıyla herkesin aynı anda herşeyi görebildiği, okuyabildiği, ya-zabildiği ve bu sebepten sistemin iyi olduğudur. Hemşireler bu konuda; hangi ilaçların reçete edildiğinin ve nasıl yazılmış olduğunun görülebilmesi doğru doz-da doğru ilacı uygulama, ilaç hatalarını azaltma açısından daha güvenli olduğunu düşünmektedir (Stevenson ve Nilsson, 2012:667).

Monitörler ve EKG Cihazı

Elektronik tıbbi kayıt sistemlerinin hızlı gelişmesine rağmen, hasta başı monitörleri hastanın fizyolojik durumunu sürekli gösteren basit teknolojidir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

157

Monitörler; EKG, pulse oksimetri ve invaziv kan basıncı bulgularını kullanarak bazı vital bulgulara ulaşmakta ve yüksek ya da düşük değerlere göre alarm ver-mektedir. İlaveten modern hasta monitörleri anormal ritimler konusunda uyar-mak için aritmi algoritmasına sahiptir (Hu ve ark. 2013:608).

Hu ve ark. (2013) tarafından yapılan çalışmada hastanede yatan yetişkin hastaların mevcut hasta başı monitörleriyle ulaşılmayan ek elektrokardiyografi (EKG) ölçümleriyle bradyasistolik kardiyak arrest geçirme durumlarının tah-min edilip edilemediği araştırılmıştır. Hasta başı monitörlerin sürekli EKG ek ölçümlerini hesaplamada etkili olduğu, bradyasistolik kardiyak arrest tahminin-de bu ek ölçümlerin oldukça spesifik tetkikler olduğu tespit edilmiştir (Hu ve ark. 2013:608).

HEMŞİRELİK BAKIMINDA KULLANILAN TEKNOLOJİNİN YARARLARI ve ZARARLARI

Teknoloji, zaman tasarrufu sağlayarak hemşirelerin klinik karar verme için kullandıkları bilgi havuzlarını genişletmeleri, güvenli ve etkili bir şekilde has-taların bakımını geliştirmeleri için kullanılmaktadır. Ayrıca hemşire tarafından yapılan tekrarlayan işlerin giderilmesinde ve dolayısı ile hasta ve hastalığın et-kileri ile daha fazla vakit geçirilmesine, palpe veya perküse edilemeyen hasta parametrelerinin ortaya çıkarılmasına yardım eder. Teknolojinin dezavantajları-nın yukarıda sayılan avantajlara göre ağır bastığı da savunulabilmektedir. Tek-nolojik etkiler; hemşireleri ciddi hatalar yapmaya yatkın hale getiren, son derece stresli ve tehlikeli bir çalışma ortamı oluşturabilir. Hemşire de olumsuz yönde olabilen teknolojinin akımından etkilenebilir (Arthur ve ark., 1999:387).

Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin birçok yapısal ve süreçle ilgili yararları vardır. Elektronik sağlık kayıtlarının fonksiyonu bakımı geliştirmek-tir. Kağıt tabanlı sağlık kayıtlarıyla bakımın geliştirilmesinin sağlanması güç-tür. Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin avantajları (Narcisse ve ark., 2013:127);

E-reçete

E-reçete sistemi eczane ve sağlık sağlayıcının arasında çift yönlü sağlık bilgi alışverişi sağlar.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

158

Güvenlik

Elektronik sağlık kayıtları uyarılarla, hatırlatmalarla olumsuz ilaç olayları-nı azaltarak güvenliği artırmaktadır.

Kararlara destek sağlama

Elektronik sağlık kayıtları yerleşik uyarılar ve hatırlatmalarla kararlara des-tek sağlama yeteneğine sahiptir. Elektronik sağlık kayıtlarının diğer önemli bir yararı kanıta dayalı tıp erişiminden kaynaklı olmasıdır. Elektronik sağlık ka-yıtları kanıta dayalı “literatürden oluşmaktadır ve kaliteli hizmet veren sağlık profesyonellerine yardım etmektedir.

Verimlilik ve maliyetler

Verimlilik ve maliyetler; Elektronik sağlık kayıtları sağlık sisteminin mali-yetleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Verimliliğin aksine yapılan çalışmalar daha çok maliyet üzerine odaklanmaktadır. 15 yıla kadar hastane sistemlerinden tahmin edilen tasarruf 371 milyar dolardır.

Hasta-merkezcilik

Hasta-merkezcilik; Elektronik sağlık kayıtlarının anlamlı bir şekilde kul-lanılmasının hedeflerinden biri, sağlık bilgilerinin elektronik bir kopyasını has-talara sağlamaktır. Hastalar kendi tıbbi kayıtlarına nerede olurlarsa olsunlar ulaşabilirler. Bu sistem onlara bakımlarıyla ilgili yeni fırsatlar sağlamaktadır. Hastalar kendi kayıtlarına ulaşabilir, kendi bakım planları ve tanı sonuçlarıyla ilgili farklı yerlere danışabilir ve kendi sağlığı ile ilgili karar alma sürecine etkin şekilde katılabilir.

Bakımı Doğrudan Geliştirmek

Teknoloji, boşa harcanan çabaları ortadan kaldırarak zaman tasarrufu yapa-rak verimli uygulamayı sağlamaktadır. Hemşireler bilgisayar sayesinde manual stok sayımına gerek kalmadan ihtiyaç duydukları malzemelere kolayca ulaşıla-bilmektedir. Bakım giderleri bilgisayar tarafından takip edilmektedir. Hemşire-ler vital bulgular veya hasta bakım işlemleri gibi uygulamalarla ilgili verilere gerektiğinde kolayca ulaşabilirler. Bilgisayarlı dökümantasyon sistemleri eksik

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

159

belgeleri engelleyerek hemşirelerin yanlış veya yetersiz belgelere ulaşmalarını durdurur (Zuzelo ve ark., 2008).

Hasta Sonuçlarını İyileştirme

Teknoloji; hastaları güvende tutarak ve hastanede kalış süresini azaltarak hasta sonuçlarını geliştirmektedir. Teknoloji doğru değerlendirmelerle hemşire-leri desteklemektedir. Kritik değerlendirme verileri noninvaziv teknolojiler kul-lanılarak elde edilmektedir. Kan şekeri izleme ekipmanları, kardiyak monitör gibi cihazlar, oluşabilecek yaralanmaları, komplikasyonları ve enfeksiyonları önleyerek hemşireleri memnun etmektedir.

Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin kullanımı her geçen yıl art-masına rağmen dezavantajları ve algılanan engelleri de vardır (Narcisse ve ark., 2013:127);

Lojistik sorunlar

Lojistik sorunlar; Elektronik sağlık kayıtlarının yazılımı hakkında iyi adap-te edilmediği ve kullanışlı olmadığı, yeterince genel hemşirelik verimliliğini artırma ya da hasta bakımı iş akışını destekleme konusunda endişeler vardır.

Birlikte çalışabilirlik

Birlikte çalışabilirlik; Farklı elektronik sistemlerin verilerini değiştirebilme yeteneğini ifade eder (Lvory ve ark., 2015:313). Bilgisayarlı fonksiyonlarına rağmen, elektronik sağlık kayıtları sistemleri çok bölünmüştür. Hastaneler ara-sında veya doktor muayenehaneleri arasındaki hasta bakımı bilgi değişimi hala en iyi duruma getirilememiştir. Birlikte çalışabilirliğe önem verilmemesi, eksik bilgi gibi iş akışıyla ilgili olumsuz durumlara neden olur. Bu durum bakım eki-binin tam ve doğru bilgiye dayanarak bakım sağlamasını engeller (Lvory ve ark., 2015:313).

Eğitim ve yetkinlik eksikliği

Eğitim ve yetkinlik eksikliği; Eğitimde elektronik sağlık kayıtlarına yöne-lik pozitif hemşire tutumları gösterilmiştir. Buna ragmen maliyet nedeniylehem-şirelerin elektronik sağlık kayıtlarına yönelik eğitiminin yetersiz olduğu ve her 10 hemşireden 9’unun işyerinde bilgisayar kullandığı bildirilmektedir. Ancak

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

160

bunların büyük bir kısmının hala kendi bilgi teknolojisiyle ilgili düşük benlik algısı bulunmaktadır.

Dayatma duygular

Dayatma duygular; Elektronik sağlık kayıtlarının benimsenmesi ve uygu-lanması sürecinde hemşireler dahil edilmiyor ve onlara bu yeni teknoloji empo-ze edilmeye çalışılıyor ve onlar da bu teknolojiyi kulllanmayı reddediyor.

Bakım kalitesinde azalma

Bakım kalitesinde azalma; Hemşireler üzerinde yapılan bir çalışmada elekt-ronik sağlık kayıtlarının eleştirel düşünme konusunda hemşirelik işine engel ol-duğu, disiplinler arası iletişimi azalttığı belirtilmiştir. Hemşireler de elektronik sağlık kayıtlarının daha güvenli bakım sağlamak için olanak sunmasına rağmen, bakım kalitesini azalttığı konusunda tartışma içerisindedir.

Yetersiz Teknoloji Edinim, Kullanım ve Onarım Sistemleri İçinde Çalışma

Hemşireler ekipman kullanımı sistemlerini, eğitim eksiklikleri ve başarı-sız ekipmanlar olarak tanımlamaktadır. Başarısız ekipmanlarla özellikle çöken bilgisayar ve çok fonksiyonlu ekipmanlarla hemşireler zorlanmakta ve manuel kontroller yapmak zorunda kalmaktadır. Bu gibi durumlar zaman kaybı yarat-makta ve manuel ve elektronik ölçümler arasında ikilem oluşturmaktadır (Zu-zelo ve ark., 2008:135).

Öğretimdeki Açıklar

Yeni teknolojiyle ilgili eğitimlerde yetersizlikler bulunmaktadır. Yeni tek-nolojiye alışmak ve kullanmak zaman gerektirmektedir. Yeni teknolojiyle ilgili hatalarda bilgi eksikliği bulunmaktadır. Özellikle çöken bilgisayarlar ve el ile kontrol gerektiren çok fonksiyonlu ekipmanlar içerisindeki başarısız malzeme-ler hemşireleri zorlamaktadır.

Ergonomik Açıdan Uygun Olmayan Teknolojiler

Bazı ekipmanlar ağır ve hantal olabilmektedir. Bu cihazların kaldırılmasın-da problem yaşanmaktadır ve bu ekipmanlar hasta transportunu zorlaştırmak-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

161

tadır. Birkaç yaygın kullanılan teknoloji elektrik gerektirmektedir. Bu durum da odalara ulaşımda sıkıntılar yaratabilmektedir. Hemşireler rutinde kullanılan soğutma battaniye veya infüzyon pompaları gibi birçok elektrikli teknolojilerin hastanelerin küçük ve eski olan odalarında kullanıldığını ve problem yarattığını düşünmektedir.

Yapılan bir nitel çalışmadan elde edilen verilere göre; teknolojilerin, doğ-rudan bakım süreçlerini, hasta sonuçlarını ve çalışma ortamlarını iyileştirerek hemşirelik uygulamalarını geliştirdiği ortaya koyulmuştur. Ergonomik açıdan uygun olmayan teknolojilerle çalışmak, yetersiz teknoloji edinim, kullanım ve onarım sistemleri içinde çalışmak hemşirelerin iş yükünü arttırmıştır. Teknolo-ji kullanımı sistemleri izleme ve düzenli değerlendirilmesini gerektirir. Sistem boşlukları; hemşire memnuniyetsizliğine katkı sağlayıp potansiyel hata riskini artırır ve sorunlar yaratabilir (Zuzelo ve ark., 2008:136).

SONUÇ

Dünya çapında teknolojide görülen hızlı gelişmeler ülkelerin var olan tek-nolojik olanaklarını geliştirmelerini zorunlu hale getirmiştir. Bununla birlikte insanların da daha nitelikli bir ortamda yaşama beklentisi teknolojideki geliş-menin hızlandırılmasına katkı sağlamıştır.

Bazı araştırmacılar, teknolojinin hemşirelik bakımını kolaylaştıracağına ve geliştirebileceğine inanmaktadır. Bu araştırmacılara göre, teknoloji, hasta-lara verilen bakımın güvenliğini arttırmış, hemşirelerin hastalarıyla daha fazla zaman geçirip endişelerini dile getirmelerine fırsat sağlamıştır. Yapılan diğer araştırmalarda ise teknolojinin, avantajlarına rağmen, bir hemşirenin sağladığı şefkatli bakımı asla değiştiremeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca teknolojinin, bazı yönlerden hemşirelik bilimi ile ters düştüğü ve bütüncül bakımı engellediği belirtilmektedir. Bunun nedeni olarak genellikle teknolojinin hastaların temel ihtiyaçlarını gölgede bırakması ve teknik çalışmanın hemşirelikten önde gelme-si olarak düşünülmektedir. Teknolojinin hemşire ve hasta arasında bir fiziksel engel olarak hareket edebileceği, bu nedenle iletişim üzerinde bozucu bir etkiye sahip olabileceği ve kişisel bakımdan kişiselleştirilmiş hizmet sunumuna doğru gidileceği savunulmuştur.

Hemşirelik bakımında teknolojinin riskleri ve yararları ile kullanımı konu-sundaki tartışmalar bu güne kadar devam etmekte ve son zamanlarda yapılan

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

162

araştırmalar, hemşirelerin çoğunun hemşirelik bakımında teknolojinin kullanıl-masının olumsuz etkilerini bilmediğini de göstermiştir.

Hemşirelik personelinin günlük rutinlerini değiştiren ev diyaliz ekipman-ları ya da yeni infüzyon pompaları gibi hemşirelik bakımı içinde birçok yeni teknoloji kullanılabilir hale gelmektedir. Ayrıca, telebakım teknolojisi gibi uzaktan bakımı destekleyen teknoloji türlerinde de hemşirelik uygulamaları ya da sonuçları yer almaktadır. Bir diğer gelişme de elektronik hasta kayıtları gibi elektronik bilgi sistemleridir.

Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin birçok yapısal ve süreçle il-gili yararları vardır. Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin fonksiyonu bakımı geliştirmektir. Kağıt tabanlı sağlık kayıtlarıyla bakımın geliştirilmesinin sağlanması güçtür.

Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin avantajları;

• E-Reçete,

• Güvenlik,

• Kararlara Destek Sağlama,

• Verimlilik Ve Maliyetler,

• Hasta-Merkezcilik

• Bakımı Doğrudan Geliştirmek,

• Hasta Sonuçlarını İyileştirmektir.

Elektronik sağlık kayıtlarının ve teknolojinin dezavantajları ise;

• Lojistik Sorunlar,

• Birlikte Çalışabilirlik,

• Eğitim Ve Yetkinlik Eksikliği,

• Dayatma Duygular,

• Bakım Kalitesinde Azalma,

• Yetersiz Teknoloji Edinim,

• Kullanım Ve Onarım Sistemleri İçinde Çalışma,

• Öğretimdeki Açıklar,

• Ergonomik Açıdan Uygun Olmayan Teknolojilerdir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

163

Teknolojilerin, doğrudan bakım süreçlerini, hasta sonuçlarını ve çalışma ortamlarını iyileştirerek hemşirelik uygulamalarını geliştirdiği ortaya koyul-muştur. Ergonomik açıdan uygun olmayan teknolojilerle çalışmak, yetersiz tek-noloji edinim, kullanım ve onarım sistemleri içinde çalışmak hemşirelerin iş yükünü arttırmıştır.

KAYNAKÇA

Adel, L., Mohamed, M., Ali, M., Sobh, D., (2014). Nurses’ perception re-garding the use of technological devices in critical care units. IOSR J NursHe-alth Sci, 3(5): 11-8.

Almerud, S., Alapack, R., Fridlund, B., Ekebergh, M., (2008a). Beleague-red by technology: care in technologically intense environments. Nurs Philos, 9:55-61.

Almerud, S., Alapack, R.J., Fridlund, B., Ekebergh, M., (2008b). Caught in an artificial split: a phenomenological study of being a caregiver in the tech-nologically intense environment. Intensive Crit Care Nurs, 24(2): 130-6. http://dx.doi.org/10.1016/j.iccn.2007.08.003.

Almerud-Osterberg, S., (2010). Visualism and technification the patient be-hind the screen. Int J Qual Stud Health Well-Being, 5. http://dx.doi.org/10.3402/qhw.v5i2.5223.

Arthur, D., Pang, S., Wong, T., Alexander, M.F., Drury, J., Eastwood, H., et al., (1999). Caring Attributes, Professional Self Concept and Technological Influences in a Sample of Registered Nurses in Eleven Countries. International Journal of Nursing Studies, 36: 387-396.

Bagherian, B., Sabzevari, S., Mirzaei T., Ravari A., (2017). Effects of tech-nology on nursing care and caring attributes of a sample of Iranian critical care nurses. Intensive and Critical Care Nursing, 39: 18-27.

Banta, D. (2009). What is technology assessment? International Journal of Technology Assessment in Health Care, 25(1): 7–9.

Barnard, A., (2002). Philosophy of Technology and Nursing. Nursing Phi-losophy, 3:15-26.

Barnard, A., Sandelowski, M., (2001). Technology and humane nursingca-re: (ir)reconcilable or invented difference? J Adv Nurs, 34(3): 367-75.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

164

Barton, A.J., (2010). Patient-Centeredness and Technology-Enhanced Care. Clin Nurs Spec 24(3): 121-122.

Bernardo, A., (1998). Technology and true presence in nursing. Holist NursPract, 12(4): 40-9.

Carayon, P., Hundt, A.S., Wetterneck, T.B., (2010). Nurses’ acceptance of Smart IV pump technology. International journal of medical informatics, 79: 401–411.

Crocker, C., Timmons, S., (2009). The role of technology in critical care nursing. J Adv Nurs, 65(1): 52-61. http://dx.doi.org/10.1111/j.1365-2648.2008.04838.x

Herrington, G., Zardins Y., Hamilton A., (2013). A pilot trial of emergency telemedicine in regional Western Australia. Journal of Telemedicine and Tele-care, 19(7): 430–433.

Hitt L.M., Tambe P., (2016). Health Care Informatıon Technology, Work Organızatıon, And Nursıng Home Performance. ILR Review, 69(4): 834–859.

Hu, X., Do, D., Bai, Y., Bai, N.G., (2013). A Case–Control Study of Non-Monitored ECG Metrics Preceding In-Hospital Bradyasystolic Cardiac Ar-rest: Implication for Predictive Monitor Alarms. Journal of Electrocardiology, 46: 608-615.

Kanjakaya P., (2014). Nurses’ perceptions regarding the use of techno-logicalequipment in the intensive care unit setting of a public sector hospital in Johannesburg. A research report submitted tothe Faculty of Health Sciences, University of the Witewatersrans Johannesbug, in partial fulfilment of the requ-irements for thedegree of Master of Science in nursing. Johannesburg: Univer-sityof the Witewatersrans; (M130526).

Kelley, T.F., Brandon, D.H., Docherty, S.L., (2011). Electronic Nursing Documentation as a Strategy to Improve Quality of Patient Care. Journal of Nursing Scholarship, 43(2):154–162.

Kiekkas, P., Karga, M., Poulopoulou, M., Karpouhtsi, I., Papadoulas, V., Kout-sojannis, C., (2006). Use of technological equipment in critical care unit-s:nurses’ perceptions in Greece. J Clin Nurs, 15: 178-87.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

165

Koç, Z., (2006). Hemşirelik Öğrencilerinin Hemşirelik Eğitimi ve Uygula-malarında Bilgisayar Kullanımı Konusundaki Görüşlerinin Belirlenmesi. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 10(2): 29-40.

Kubota, M., Hosoda, K., Eguchi, K., Furuya, A., Nishijima, Y., Nakao, K., Kinoshita, A., (2013). Videophone-based multimodal home telecare support system for patients with diabetes. Diabetology International, 4(1): 52-59.

Laila, S.A., Ahmed, N.T.M., Mogahed, M.M.A., (2011). Nurses’ percepti-on regardingthe use of technological equipment in the critical care units. JAm Sci, 7(10): 545-52.

Loscin, R., (2013). Technological competency as caring in nursing: main-tain-ing humanity in a high-tech world of nursing. J Nurs Health Sci, 7(1): 1-6.

Ivory, C.H., (2015). The Role of Health Care Technology in Support of Perinatal Nurse Staffing. JOGNN, 44, 309-316; 2015. DOI: 10.1111/1552-6909.12546

McGrath, M., (2008). The challenges of caring in a tech-nological envi-ronment: critical care nurses’experiences. J Clin Nurs, 17(8): 1096-104. http://dx.doi.org/10.1111/j.1365-2702.2007.02050.x.

Mıtchell, M.D., Williams, K., Kuntz, G., Umscheid, C., a. (2011). When the decision is what to decide: using evidence inventory reports to focus health te-chnology assessments. International journal of technology assessment in health care, 27(2): 127-32.

Narcisse, M.R., Kippenbrock, T.A., Odell, E., Buron, B., (2013). Advanced Practice Nurses’ Meaningful use of electronic health records. Applied Nursing Research, 26: 127–132.

Pillar, B., Jacox, A.K., Redman, B.K., (1990). Technology, its assessment, and nursing. Nurs Outlook, 38(1): 16-9.

Price, A.M., (2013). Caring and technology in an intensive care unit:an ethnographic study. Nurs Crit Care.18(6): 278-88. http://dx.doi.org/10.1111/nicc.12032.

Rahimpour, M., Lovell, N.H., Celler, B.G., McCormick, J., (2008). Pa-tients’ perceptions of a home telecare system. International journal of medical informatics, 77: 486–498.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

166

Rosenkoetter, M.M., Bowcutt, M., Khasanshina, E.V., Chernecky, C.C., Wall, J., (2008). Perceptions of the Impact of “Smart Pumps” on Nurses and Nursing Care Provided. JAVA 13(2): 60-69.

Seibert, P.S., Reddy, T., Whitmore, T., Valerio, J., DeHaas, C.A., (2013). The use of telemedicine to train perioperative nurses in rural settings. Journal of Telemedicine and Telecare, 1–4.

Stevenson, J.E., Nilsson, G., (2012). Nurses’ perceptions of an electronic patient record from a patient safety perspective: a qualitative study. Journal of Advanced Nursing. 68(3): 667-676.

Şentürk Erenel, A., Gönenç, İ.M., Ünal Köksal, F., Vural, G., (2011). Tek-noloji ve Kadın Sağlığı. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2(2): 66-74.

TDK Sözlüğü, Ulaşım adresi: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=-com_gts&kelime=TEKNOLOJ%C4%B0, ET:05.12.2018.

Tunlind, A., Granström, J., Engström, A., (2015). Nursing care in a high-te-chnologicalenvironment: Experiences of critical carenurses. Intensive and Cri-tical Care Nursing, 31: 116-123.

Veer, A.J.E., Margot, Fleuren, A.H., Bekkema, N., Francke, A.L., (2011). Successful implementation of new Technologies in nursing care: a question-naire survey of nurseusers. BMC Medical Informatics and Decision Making, 11(67): 1-12.

Wikstrom, A.C., Cederborg, A.C., Johanson, M., (2007). The meaningof te-chnology in an intensive care unit an interview study. Intensive Crit Care Nurs, 23(4): 187-95. http://dx.doi.org/10.1016/j.iccn.2007.03.003.

Word Health Organization (2010). What is a health technology? https://www.who.int/health-technology-assessment/about/healthtechnology/en/

Yiğit, A., Erdem, R., (2016). Sağlık Teknolojisi Değerlendirme: Kavramsal Bir Çerçeve. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergi-si,1(23): 215-49.

Zuzelo, P.R., Gettıs, C., Hansell, A.W., Thomas, L., (2008). Describing the Influence of Technologies on Registered Nurses’ Work. Clinical Nurse Specia-list, 22(3): 132-140.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

167

YENİDOĞAN HEMŞİRELİĞİNDE İNOVATİF YAKLAŞIMLAR

Yeşim CEYLANTEKİN1, Dilek ÖCALAN2

1-2Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü , Afyonkarahisar / Türkiye

Öz: Yenidoğan bebekler yoğun bakım ünitelerinde ebeveynlerinden uzak olmaları, ağrılı işleme tabii tutulmaları, ses ve ışık gibi etkenler sonucu stres yaşamaktadır. Postpartum süreçte yenidoğanın stres durumu ile karşılaşmasını en aza indirgemek, büyüme ve gelişmesini desteklemek, yenidoğan ünitelerinde verilen hemşirelik bakımının kalitesini arttırmak, yenidoğanın taburculuk süre-sini kısaltarak ülke ekonomisine katkı sağlamak en temel hedefler arasındadır. Sağlık personeli tarafından yenidoğanın bakım standartlarını arttıracak inovatif uygulamaların yapılması, stresörlerin azaltılması ve ağrı kontrolü çok önemlidir. Yenidoğan bakımında nonfarmakolojik yeni yaklaşımların hayata geçirilmesi ve yaygınlaşması için bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

GİRİŞ

Son yıllarda sağlık teknolojisi ve neonatolojideki gelişmeler sonucu pre-term bebeklerin yaşama oranları %50’den %85’e yükseldiği belirlenmiştir (Ay-dın ve Çiftçi, 2015). Prematüre ve miadında yenidoğan bebekler, yoğun bakım ünitelerine alındıklarında sayısız kez, çok farklı nedenlerle ağrı yaşayarak yo-ğun bir stresle karşı karşıya kalırlar (Akyürek, 2003; Çağlayan ve Balcı, 2014). Yenidoğan bebeğin uzun süre yoğun bakım ünitesinde olması ebeveynler açı-sından da oldukça önemli bir süreçtir. Bebeklerinin beklenen zamandan daha erken dünyaya gelmesi ebeveynlerin anne baba olma rollerini, stresle başa çık-ma durumlarını olumsuz etkileyerek güvensizlik ve huzursuzluk yaşamalarına

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

168

neden olmaktadır. Bu nedenlerle yenidoğan bebekleri yoğun bakım ünitelerinde olan ebeveynler farklı ve zor deneyimler yaşayabilirler. Norveç’te her yıl yak-laşık 6000 yenidoğan, yoğun bakım ünitesine kabul edilmektedir. Bu nedenle Norveç’te prematüre bebeklere nasıl davranılacağı ya da nasıl yaklaşılacağı, ebeveynlerin bu durumla en etkili nasıl başa çıkabileceği ve bunun en güvenilir hale nasıl getirilebileceği hususunda yönergeler bulunmaktadır. Ebeveynlerin, bebeklerinin durumundaki önemli değişiklikler hakkında bilgi sahibi olmak ve bebeğe mümkün olan en iyi bakımın verildiğinden emin olmak istedikleri be-lirlenmiştir. Hemşirelerin ve diğer sağlık personellerinin verdikleri destek saye-sinde babaların bu süreçte baş etme mekanizmalarını daha etkili kullandığı be-lirlenmiştir. Annelerin çoğunluğunun ise, eşlerinden aldıkları destek ile birlikte başa çıkma stratejilerine odaklanarak durumun üstesinden gelmeye çalıştıkla-rı gözlenmiştir. Annelerin bu süreçte bebekleri yanında olmadığı süre arttıkça daha çok korktukları ve kendilerini çaresiz hissettikleri tespit edilmiştir. (Hagen et al. 2016).

Ağrı, yenidoğanın fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden sağlığını olumsuz etki-leyen, aile-bebek etkileşimini, beyin ve duyuların gelişimini, büyümeyi olum-suz etkileyen, bebeğin dış dünyaya uyumunu geciktiren, karmaşık ve çok boyut-lu bir olgu olarak tanımlanmaktadır (Eroğlu ve Arslan, 2018).

Ağrının giderilmesinde nonfarmakolojik ve farmakolojik yöntemler kul-lanılmaktadır. Farmakolojik yöntemlerin, nonfarmakolojik yöntemler kullanıl-madan tercih edilmemesi gerekmektedir. Çünkü farmakolojik yöntemlerin so-lunum depresyonu, apne, bradikardi, hipotansiyon, desatürasyon, parsiyel hava yolu obstrüksiyonu ve hipersalivasyon, konstipasyon gibi bazı yan etkileri oldu-ğu belirtilmektedir. Oysa ağrının giderilmesinde hemşire ve hekimlerin yarıdan fazlasının öncelikli olarak farmakolojik yöntemi tercih ettikleri görülmektedir (Akcan ve Yiğit, 2016).

Yenidoğanda ağrının belirlenmesinde çeşitli teoriler, modeller, skorlar veya ölçekler kullanılmaktadır. Ağrı ile ilgili bilinen teoriler, ağrıyı gidermede önemli bir yer tutmakta ve ağrıyı giderme yöntemleri için kavramsal çerçeve oluşturmaktadır. Psikolojik faktörlerin, ağrı ile ilgili duyuların, deneyimlerin ve inançların ağrı deneyimini hafifletmede çok büyük etkiye sahip olduğunu ileri süren “Kapı Kontrol Teorisi” cilt uyarısıyla, zihni başka yöne çekme, anksiyete-yi azaltma gibi yollarla uyarılır. Endorfin, interaktif ağrı modeli, pattern teorisi de ağrıyı gidermede kullanılan diğer teorilerdir (Eroğlu ve Arslan, 2018). Ağrı

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

169

tepkilerinin ölçüm araçlarıyla tanımlanması ve etkili ağrı tedavisinin sağlana-bilmesi için ağrı değerlendirme araçlarının çok boyutlu olması, davranışsal ve fizyolojik değişkenleri değerlendirmesi gerekmektedir. Ancak ağrı kontrolünde standardize edilmiş evrensel bir puanlama sistemi yoktur. Ancak birçok puanla-ma sistemi bulunmaktadır. Bu nedenle ağrıyı gidermede katmanlı ya da basa-maklı bir sistem kullanımı önerilmektedir. (Witt ve ark. 2016;Akcan ve Polat, 2017). Ayrıca ölçekle yenidoğanda her türlü ağrılı girişimin değerlendirileme-mesi nedeniyle değişik alanlarda kullanılabilen ölçüm araçları da bulunmak-tadır (Akcan ve Polat, 2017). Ağrının değerlendirilmesinde en sık kullanılan skalalar; PIPP (premature infant pain profile, NIPS (neonatal infant pain score), NFCS (neonatal facial coding system), N-PASS (neonatal pain, agitation and sedation scale), CRIES (cry, requires oxygen, increased vital signs, expression, sleeplessness), COMFORT scale’dır (Aliefendioğlu ve Güzoğlu, 2015; Witt ve ark. 2016).

Türkiye’de Orta Anadolu illerinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki ye-nidoğanda ağrı kontrolü hakkında hemşirelerin eğitim almadığı ancak kendileri ağrı tanılaması ve yönetimi hakkında yeterli bilgiye sahip olduklarını düşün-mektedir. Ayrıca ağrı değerlendirmesinde kullanılan herhangi bir ölçek hakkın-da bilgi sahibi olmadığı belirlenmiştir. Benzer şekilde Finlandiya’da ve Kuzey Hindistan’da yapılan bir çalışmada da hemşireler ağrı ölçeklerini nadiren kul-landıklarını ya da hiç kullanmadıklarını bildirmişlerdir (Göl ve Onarıcı, 2015).

Hadjistavropoulos ve Craig, çeşitli ağrı davranışlarını ve kişisel ağrı dene-yim süreçlerini gözlemleyerek “Ağrı Sosyo-iletişim Model’i geliştirmişlerdir. Bu modelde ağrının interaktif sosyal bir süreç olduğunu belirtmişlerdir. Ağrı ölçme yöntemleriyle sistematik yaklaşım sağlayan bir rehber ortaya çıkarmış-lardır. Buna göre kişinin öz bildirimi, ağrı ölçme yöntemlerinden en güvenilir olanıdır (Bakır, 2017).

Son yıllarda sağlık alanında yapılan çalışmalarda ağrıda hemşirelik bakı-mı ilgi odağı haline dönüşmüş, tamamlayıcı ve alternatif tıp tekniklerinin ağrı durumlarında kullanımı artmıştır. Pozisyon verme, müzik, masaj, aromaterapi, dokunma, anne sesi ve TENS gibi alternatif tıp yöntemleri kullanılarak ağrının önemli ölçüde azaldığı da bildirilmiştir. Alternatif yöntemlerin farklı inovatif girişimlerle yenidoğanda kullanımı ise yenidoğanın yaşam kalitesini arttırmada, daha kaliteli ve etkin bakım vermede, yenidoğanın iyileşme sürecinin kısaltıl-masında oldukça etkilidir (Bayındır ve Çürük 2015). Anne sesi ya da tanıdık bir

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

170

sesin arter üzerinde etkisi olduğu tespit edilmiştir. Annenin sesinin arteriyal kan örneklemesi sırasında yenidoğan ağrılarını azaltma üzerine olumlu etkisi bulun-maktadır (Azarmnejad ve ark., 2015).

Son yıllarda nonfarmakolojik yöntemler arasında en çok kullanılan yön-temlerden biri de akupresürdür. Hemşirelik Girişimleri Sınıflaması’nda yer alan bir uygulamadır. Akupresürün amacı, akupunktur noktalarının uyarılmasını sağ-layarak, bu enerji dengesizliklerini gidermek olarak tanımlanmaktadır (Özkan ve Balcı, 2018).

Yenidoğana rutin uygulanan topuk delme işleminde ağrı oluşumunu azalt-mak için işlem öncesi, işlem sırası ve işlem sonrasında uygulanmak üzere vü-cudun farklı bölgelerindeki akupunktur noktalarına invazif olmayan elektriksel uyarım verilebilir. Yenidoğanlara akupunktur noktalarının uyarılması için trans-kütanöz elektriksel sinir stimülasyonu kullanılmıştır. TENS ünitesinin elekt-rotları dört akupunktur noktasına uygulanarak ağrı değerlendirmesi yapılmış-tır. Yöntemin yenidoğanda etkisini belirlemek için cilt değerlendirmesi, hayati belirtiler ve Prematüre Bebek Ağrı Profili (PIPP) kullanılmıştır. Akupunktur noktalarının invazif olmayan elektriksel uyarımının düşük ayarlarda verilmesi bebekler için güvenli olduğu belirlenmiş, uygulama sırasında ve sonrasında her-hangi bir olumsuzluk olmadığı anlaşılmıştır (Yates ve ark.2013).

Kanada’da 2013 yılında prematüre bebeklerde ağrıya bağlı stres ile görme algılama yetisi arasındaki önemli bir ilişki bulunmuştur. Yenidoğan döneminde ağrıya bağlı stresin, okul çağındaki etkisine bakılmış nörolojik olarak geriliği bulunmayan ve okul çağında incelenen bu bebeklerin fonksiyonel beyin akti-vitesinde gelişimsel değişiklikler ve görsel-algılama yetisinde bozukluklar sap-tanmıştır ( Eroğlu ve Arslan,2018).

Son yıllarda ülkemizde Gelişimsel Pediatri Ünitelerinde yapılan değerlen-dirmeler ve müdahalelerin, bebeklik döneminde yaşanabilecek sorunların gide-rilmesinde önemli ölçüde başarılı olduğu belirlenmiştir. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeğin gelişimsel gereksinimlerini karşılamak için “Gelişimsel Bakım” kavramı tanımlanmaktadır. Gelişimsel bakım, geleneksel bakıma kıyas-la, yenidoğanda stresi azatlamada, konforu sağlamada, bebeğin tüple besleme sürelerinin azaltılmasında, kilo artışında ve bebeği uykuya teşvik ederek nöro-lojik gelişiminin özendirilmesinde önemli bir role sahiptir. Gelişimsel bakımda çevredeki uyarıcıların kontrol altına alınması, hemşirelik bakım aktivitelerinin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

171

kümelenmesi ve prematüre bebeğin gelişimine uygun pozisyon verilmesi sa-yılabilir. Synaktive teori ve yenidoğan bireyselleştirilmiş gelişimsel bakım ve değerlendirme programı (NIDCAP) tarafından önerilen kümelenmiş bakım, de-ğişik zaman dilimlerinde rutinlerin ve hemşirelik bakım uygulamalarının toplu olarak verilmesidir. Kümelenmiş bakım bebeğin bezinin değiştirilmesi, karın çevresinin ölçülmesi, vücut ısısı ölçümü ve ağız bakımı gibi uygulamaları içer-mektedir. Kümelenmiş bakım sayesinde bebeklere belli bir süre boyunca hiç rahatsız edilmeden dinlenme fırsatı sağlanmaktadır (Turan ve Erdoğan, 2018).

Prematüre bebeklerin yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yaşadıkları uyum süreci nedeni ile bebeklerin davranış organizasyonunu sağlamada “Bireyselleş-tirilmiş Destekleyici Gelişimsel Bakım” kullanılmaktadır. Bu gelişimsel bakım-da ışık ve sesin etkili yönetimi, uygun pozisyon verme, masaj, emzik kullanımı, emzirme, annenin tensel temasını içeren kanguru bakımı, dokunma, anne sesi, ağızdan sukroz, glukoz ya da diğer tatlı sıvıların verilmesi, akupunktur, reiki, aromaterapi, yuvaya alma, cenin pozisyonu ve müzik terapi kullanılarak bebe-ğe stres yaratacak uyaranların azaltılması ve nörolojik olgunlaşmasının destek-lenmesi, bebeğin kendini güvende hissetmesi ve kendi kendini sakinleştirmesi sağlanacağı üzerinde durulmaktadır. (Aliefendioğlu ve Güzoğlu, 2015; Aydın ve Çitfçi, 2015; Courtois ve ark. 2016; Akcan ve Polat, 2017). Bebeklerde emzik kullanımı, bebeğin canlılık düzeyini ve ağlama süresini azaltarak sessiz uyanık-lık durumunu arttırma yoluyla ağrıyı hafifletici etki sağladığı düşünülmektedir. Yenidoğanda emme seratonin salgılanmasını tetiklemekte bu durum da ağrılı uyaranların iletimine etkili olmaktadır (Sülü Uğurlu, 2017).

Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde prematür bebeğin solunum, kalp, gastrointestinal, üriner, endokrin ve dermatolojik özelliklerinin değerlendiril-mesi önemlidir. Bununla birlikte nörolojik ve gelişime yönelik bulgularının değerlendirilmesi verilen bakımının etkinliğinin Yenidoğanda nörolojik ve ge-lişimsel sorunları azaltmaya yönelik nöroprotektif stratejiler ve gelişimi destek-leyici yaklaşımlar gündeme gelmektedir. Gelişimsel bakım yenidoğan yoğun bakım ünitesinde, tedavi sürecinde ve taburculuk sonrasında verilen bakımın prematüre bebeğin nörolojik gelişimini desteklemesine yönelik düzenlemeleri içerir (Eras ve ark., 2013).

Yenidoğan popülasyonunda oral sukrozun ağrıyı önemli ölçüde azalttığı saptanmıştır. Sukrozun kullanımının anne sütü veya emzik kullanımına kıyasla yenidoğanlarda ağrılı ve ağrılı gibi ağlama davranışlarında azalmaya neden ol-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

172

duğu belirlenmiştir. Yaklaşık % 20–30’luk çözeltilerde kullanılan glikoz, sukroz tedavisine etkili bir alternatif olarak çalışılmıştır. Glukoz ve sukroz, sınırlı yan etkileri olan ideal bir güvenlik profiline sahiptir. Önerilen doz 12 ile 120 mg arasında değişmektedir. Yaklaşık, % 24 sukroz çözeltisi veya % 20–30 glikoz çözeltisi şeklinde olduğu belirtilmiştir (Witt, 2016). Sükroz, kapiller kan ör-neklemesi, venepunktur ve vasküler kanülasyon yenidoğan bebeklerde yapılan uygulamalardan kaynaklanan ağrının tedavisinde yaygın olarak kullanılmakta-dır. Tatlı tatma yönteminin akut ağrılı uyaranlara davranışsal tepkilerini azalttığı bulunmuştur. Sukrozun, yenidoğan ünitelerinde bakım standardı olması gerek-liliği vurgulanmıştır (Witt, 2016). Bununla birlikte, yakın zamanda yayınlanan veriler sukrozun analjezik özelliklerinden şüphe duymakta ve yenidoğanda iş-lemsel ağrıya cevap olmayabileceği düşünülmektedir. Bununla ilgili daha faz-la çalışmaya ihtiyaç vardır (Wilcinson ve ark, 2012). Sukroz solüsyonunun endojen opioid salgılanmasını uyardığı, bunun da tat duyusunun algılanmasıyla absorpsiyondan önce ortaya çıktığı kabul edilmekte ve %30 konsantrasyonda 1 ml glükoz solüsyonunun yenidoğanlarda analjezik etkisinin olduğunu, tek doz uygulandığındayan etkisi olmadığı bildirilmiştir (Sülü ve Uğurlu, 2017).

Bebeklerin aşı öncesi ve sonrası rahatlamalarını sağlamak için ağrı kont-rolünde güvenle kullanılabilen diğer bir nonfarmakolojik yöntem de reflekso-lojidir. Refleksolojinin ağrı, kalp atış hızı ve oksijen üzerinde etkili olduğunu belirlenmiştir (Koç ve Gözen, 2015).

Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde prematüre bebekler parlak ışıklara gözlerini kapayarak yanıt verirler ancak gürültülü seslere kulaklarını tıkayarak tepki veremezler. Uterustan gürültülü çevreye beklenmeyen ani geçiş, işitme sisteminin gelişmesindeki en kritik aşamasında olmasından dolayı bebekleri işitme, konuşma, bilişsel ve emosyonel alanlarda ciddi bir riskle karşı karşıya olmasına neden olmaktadır. Her bir duyu sisteminin uyarılması bebeğin uyarı-labilirlik durumuna etki etmektedir. Bebeğin duyulardaki değişime davranışsal olarak uyum gösterebilme kapasitesi duyu bütünleme gelişiminin önemli bir diğer boyutu olarak tanımlanmaktadır. Bu süreç neonatal dönemde başlamakta ve erken çocukluk dönemi süresince gelişimini sürdürmektedir. Duyusal sis-temler geliştikçe bebek dünyaya daha fazla ilgi gösterir, vestibüler propriyo-septif görsel bağlantılar gelişmeye başlar ve postüral kontrol kazanılmaya baş-lanır. Duyusal işlemleme problemi olan prematüre bebeklere duyu bütünleme programları uygulanan çalışmada, dokunma, derin basınç, vestibüler ve görme

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

173

sistemlerindeki duyusal işlemleme problemlerinde ve adaptif motor fonk-siyonlarda iyileşme sağlandığı belirlenmiştir. Ayrıca adaptif davranış bozuk-luklarınıntanımlanmasında objektif değerlendirmelerin yanında bir de ailenin ifadelerinin dikkate alınması önemlidir. Aile eğitimini de içine alan ergoterapi müdahale programları ile duyu bütünleme sürecinin sürekliliği sağlanmalıdır (Pekçetin, 2015).

Prematüre bebekler için umut olan bir yöntem de kanguru bakımıdır. Son yıllarda oldukça fazla ilgi görmektedir. Annelerin bebeklerini sadece bebek bezi ile giysilerinin altında çıplak göğüsleri arasında cilt cilde, yüzükoyun dik pozis-yonda giysilerinin içinde veya battaniye ile sarılı tutmaları ile uygulanmakta-dır. Kanguru bakımı, bugün İskandinav ülkelerinde standart bakımın bir parçası haline gelmiş; Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın birçok ülkesinde başarı ile uygulanmış ve Fransa, İsveç, İngiltere, Birleşik Krallık gibi gelişmiş ülkeler-de de ilgi görmüştür. Term bebeklerde de Amerikan Kalp Derneği, Amerikan Jinekoloji ve Obstetrisyenler Derneği, Kadın Sağlığı, Obstetrik, Yenidoğan Hemşireleri Derneği, ABD Ulusal Yenidoğan Hemşireler Birliği, ABD Hasta-lık Kontrol ve Önleme Merkezi doğumun ilk dakikasında başlayan ve memede ilk beslenme tamamlanana kadar kanguru bakımını desteklemektedirler (Peker, 2015). Yoğun bakımda preterm bebek bakımında küvöz yöntemine alternatif olarak inovatif bir strateji olarak kangru bakımı modeli uygulamaya konulmuş-tur. Kanguru modelinde, annenin çıplak göğsüne bebeğin bırakılması ile sağla-nan ten teması bebeğin uygulaması kolay kabul edilebilen bir yöntem olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle pek çok yenidoğan yoğun bakım ünitesinde kanguru yöntemi tercih edilmektedir (Dil ve ark, 2012).

Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde tüm sistemlerin optimal düzeyde fonksiyonlarının korunması için terapötik pozisyon ve pozisyon değişimi ol-dukça önemlidir. Uygun olmayan pozisyonlarda yatırılan bebeklerde motor ve davranışsal bozukluklar, uyku düzensizlikleri, kronik ağrı; uzun dönemde kalıcı postür bozukluklarının oluşmasına neden olmaktadır. Bebeğe pozisyon vermede sarılmış battaniyeler, bebek bezi, bendybumper gibi yumuşak, pürüzsüz, hare-ket ettirilebilir, dezenfekte edilebilir pozisyon destek araçlarını kullanmalıdırlar (Aydın ve Çitfçi; 2015).

Ailelerin ihtiyaçlarına, değerlerine saygılı ve duyarlı bir şekilde oluşturu-lan aile merkezli bakım perinatal pediatrik bakımda önerilen bir uygulamadır. Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeğe aile desteği vermek sıkıntılı ve

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

174

zordur. Ancak hemşireler ebeveyn katılımını destekleyerek aile merkezli bakımı sağlamada etkin rol almaktadır. Aile merkezli bakım bir pratik uygulamadan ziyade bir bakım protokolü yaklaşımıdır. Yoğun bakımda aile varlığı, aile deste-ği, yapılandırılmış iletişim sağlanarak aile merkezli bakım teşvik edilmektedir. Ancak bu konuda kaynaklar yetersiz ve uygulaması zordur. Aile entegre bakım sonrasında yoğun bakım ünitelerindeki bebeklerde kilo artışı olduğu ve tabur-culuk sırasında emzirme oranının arttığı, ebeveynlerin bakım ve karar alma sü-reçlerine katkısı olduğu belirlenmiştir (Benzies ve ark; 2018).

Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde web kamera kullanımı zamanla artış göstermeye devam etmektedir. Birçok yenidoğan yoğun bakım ünitesinde be-beğin aile üyeleri tarafından sanal olarak ziyaret edildiği web kamera sistemi kullanılmaktadır. Web kamerası bebeğin fiziksel değerlendirme, besleme ve uy-gulamalar sırasında kapatılmakta uygulamalar sonrası tekrar açılmaktadır. Be-bekten sorumlu hemşire ve aileye güvenli sisteme giriş için şifre verilmektedir. Başlangıçta ebeveyn ve hemşireler bu durumu faydalı olabileceğini düşünmek-tedir. Daha sonra hemşirelerin olumsuz bir tutum sergiledikleri belirlenmiştir. Çünkü hemşireler bu yöntemin iş yüklerini arttığını ve güvenlik sorunu yaşa-dıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca kameranın beşiğe ayarlanması oldukça zaman almaktadır. Hemşirelerin kameraları manipüle etmek ve telefonla ilgili ebeveyn endişelerini gidermek için çok fazla zaman harcadıkları, bu durumun bebekler-de bakım kalitesini düşürdüğü ve iş akışlarında bozulmaya neden olduğu so-nucuna varılmıştır. Tecrübeli hemşirelerin web kamera kullanımı ise kamera manüplasyonundaki hataları en aza indirmektedir. Web kamerası kullanımının, aile merkezli bakımı destekleyen yeni bir yöntem olarak uygulanabileceği an-cak hemşire deneyiminin ve personelin teknolojik araç kullanımı konusunda eğitiminin olmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır (Joshi ve ark;2016).

Erken doğumlardaki küresel bir artışla birlikte, teknoloji çok önemli bir ko-numa sahiptir. İskoçya’da ebeveynliğe geçiş ve erken bağlanma sürecini destek-lemede tasarlanmış teknolojik inovasyon kullanılmıştır. Yenidoğan ünitelerinde postnatal dönemde annenin bakımının yanında bir de bebeğin gerçek zamanlı görüntülerini bir web kamerası aracılığıyla annenin başucuna ileten teknolojinin etkisi ve profesyonel görüşler belirlenmiştir. İnternet protokolünü içeren bebek karyolası ya da inkübatör üzerine yerleştirilen IP kamerası kablosuz ve güvenli bir ağla annesi tarafından tutulan bir tablet cihaza bağlanmıştır. Yeni doğan yo-ğun bakımında önemli bir gelişim olarak düşünülen bu uygulamanın, annenin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

175

bebeğini görebilmesi ve anneliğe hazır olmayı kolaylaştırması açısından yararlı olduğu belirtilmiştir. Bu şekilde anneler bebeklerin ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verebilmektedir (Kerr,2017).

Yenidoğanın ağrı kontrolünde kullanılabilecek bir diğer alternatif yöntem de mekanik vibrasyondur. Yenidoğana topuk delme işlemi esnasında tercih edi-len bu yöntem invazif olmayan, ucuz ve kolay uygulanabilen bir yöntemdir. Uygulamaların kayıt altına alındığı çalışmada NIPS skorlaması kullanılmıştır. Yenidoğanlarda ağrı algısının azaltılmasında ve ağrı kontrolünde mekanik vib-rasyon yöntemi etkili bulunmuştur (Dolu Kaya ve Karakoç, 2018).

Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde bebeğe pozisyon verme oldukça önemlidir. Pozisyon verme uygulamasının yenidoğanda fizyolojik ve patofiz-yolojik etkileri son 20 yılda araştırmaların odağı haline gelmiştir. Uzun süre aynı pozisyonda deri bütünlüğünde bozulma, ve bebeğin yatırılmasına bağlı kafa yapısında şekil değişiklikleri oluşabilmektedir. Bebeğin 2-3 saatte bir po-zisyonu değiştirilmelidir. Pozisyon verilirken bezler ya da havlular rulo haline getirilerek kullanılmaktadır (Dursun ve Bülbül, 2014). Yenidoğanda inovatif bir girişim olan Annel (anne eli şeklinde tasarlanmış titreşim veren aparat) kulla-nılarak yenidoğanda ağrının azalmasında oldukça etkili olduğu belirlenmiştir. Yenidoğanda cilt hassasiyeti göz önüne alınarak antialerjik özellikte, kauçuk, kalıp slikon ve eldiven ile titreşim aparatından oluşan el şeklinde dizayn edilmiş bir aparattır. Bu sayede yenidoğanın cilt bütünlüğüne zarar vermeden yenido-ğana dokunma hissi, titreşim ya da vibrasyonla masaj etkisi yaratması ağrının azaltılması ve etkin pozisyon değişiminde olumlu rol oynadığı belirlenmiştir (Ceylantekin ve ark., 2018). Annel’in el şeklinde olması yenidoğana dokunma hissi, titreşim vermesi ve masaj yapması açısından oldukça önemlidir. Çünkü dokunma ve masaj yenidoğanda vücut temasını sürdürmek ve güvencede olma duygusunu güçlendirmek açısından yenidoğan için çok önemlidir. Bebek ma-sajı doğum sonrası dönemde, hem anında hem de uzun süreli olarak anne baba ve bebeği olumlu etkilemektedir (Güler 2014). Masaj, azalan endojen opioid düzeyini arttırır, nonopioid yollarını aktive ederek noziseptif geçişi engeller ve böylece ağrı azalır (Sülü Uğurlu, 2017).

Yoğun bakım üniteleri yüksek teknolojinin kullanıldığı karmaşık birimler olması nedeniyle bu bölümlerde teknoloji kullanımı daha fazla önem kazan-maktadır. Öyle ki teknolojinin doğru ve etkin kullanımıyla tüm sağlık bakımı ve eğitim ortamlarında etkili ve verimli hizmet sunma olanağı sağlanmaktadır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

176

Yoğun bakım hemşirelerinin en sık kullandığı güncel teknolojiler arasında bil-gi teknoloji sistemleri, programlanmış barkodlu infüzyon sistemleri, monitör, ventilatör ve intravenöz infüzyon pompaları önemli yer tutmaktadır (Aktaş ve ark.2017).

Literatür ışığında yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde ailenin katılımı, bebeğin fiziksel, bilişsel ve psikososyal gelişimine olumlu etkiler yapmakta-dır. Amerikan Pediatri Akademisi ve diğer birçok sağlık bakımı organizasyonu aile merkezli bakımı onaylanmıştır. Aile merkezli gelişimsel bakım ise daha bireyselleştirilmiştir. Aile merkezli gelişimsel bakım ile aile, sağlık persone-linin önemli bir üyesi haline gelerek karar verme sürecine entegre edilir. Bu süreçte ailenin ebeveynlik rolleri desteklenmiş olur. Sonuç olarak aile merkezli gelişimsel bakımın ebeveyn-bebek bağlanması üzerinde, emzirme oranlarının artmasında, bebekte kilo artışında, yenidoğan stresinin ve anne stresinin azaltıl-masında oldukça etkili olduğu düşünülmektedir. Multidispliner olarak verilecek bu bakımda aileyi ve bebeği desteklemek üzere özel eğitimli hemşireler, doktor-lar, psikologlar, mesleki terapistler ve fizyoterapistler yer almalıdırlar (Craig ve ark,2015).

Danimarka’da kullanılan erken anne-bebek ilişkisini güçlendirmek ve be-beğin gelecekteki sağlık standartlarını arttırmak için yeni ebeveyn olmuş birey-ler için Davranışsal Gözlem Yöntemi kullanılmaktadır. Burada amaç erken ebe-veynliği desteklemektir. Burada aileler ile postpartum dönemde ziyaretler yapı-larak görüşülür. Bu yöntem İngiltere’de yüksek riskli aileler arasında Çin’de ve ABD’de ise depresif anneler ve hastane ortamında denenmiştir. Birleşik Kral-lık’ta ve Norveç’te davranışsal gözlem yöntemi kullanılmış olsa da henüz büyük bir çalışma popülasyonunda incelenmemiştir (Krestensen and Kronborg, 2018).

Yenidoğanda ağrının azaltılmasına yönelik bir çalışmada, ShotBlocker adı verilen bir aparat kullanılmıştır. Yenidoğan ağrısı yenidoğan bebek ağrısı ölçeği (Neonatal Infant Pain Scale scores=NIPS) kullanılarak değerlendirilmiştir. Sho-tBlocker (Pain-away), deri ile bağlantı sağlayan kısa, sivri olmayan 2 mm ka-lınlığında künt çıkıntıları olan, ortasında enjeksiyon bölgesini açıkta bırakacak şekilde bir delik bulunan yassı, atnalı şeklindeki araçtır. NIPS ölçeği enjeksiyon sırasında ve sonrasında değerlendirildiğinde ShotBlocker grubunda düşük oldu-ğu belirlenmiştir. ShotBlocker ağrıyı yönetmede güvenli, kullanımı kolay, etkili yöntemdir. Bu yöntemin diğer nonfarmakolojik ağrı yönetimi stratejileriyle bir-likte kullanılabileceği belirtilmiştir (Çağlar ve ark. 2017).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

177

Yenidoğanda uygulanan işlemlere bağlı gelişen ağrının azaltılmasında bil-gisayar yazılım sistemleri kullanılarak bebeğin yüz hareketleri gerekli hassasiyet ve özen gösterilerek tespit edilmektedir. Başka bir ifadeyle, yenidoğan işlemsel ağrısını bilgisayar yazılımı kullanarak değerlendirmek mümkündür. Geliştiri-len yazılım sisteminde görüntü tanıma temelli, izleme sırasında gerçek zamanlı görüntü analizi sağlamaktadır. Yazılım performansını doğrulamak içinde ağrılı dönemde yüz hareketleri değerlendirilmektedir. Bu yöntemde ağrı için yüz kod-lama sistemi seçilmiştir. Ağrıya verilen yüz tepkilerinde yüzdeki tepkisel her de-ğişim farklı bir eylem bir nokta ile tanımlanmıştır. Bebeğin sağında, solunda ve üstünde olmak üzere üç adet yerleştirilen kameralar ile otomatik haritalama ve tespitini gerçekleştiren biyometrik tanımlama kullanılmıştır. Bu yöntemde ağrı tespiti yapılabilir ancak ağrının yoğunluğu tespit edilememektedir. Bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır (Heiderich ve ark, 2014).

SONUÇ

İyi gözlem yapabilen, eğitimli ve alanında deneyimli bir yenidoğan hem-şiresi bebek için en doğru ve en sağlıklı pozisyonu vererek yenidoğanı stresten uzak tutabilir. Yenidoğanda inovatif girişimler deninceilk akla gelen Yenidoğan Yoğun Bakım Üniteleri’nde bakım standartları ve bunların teknolojik gelişim-lerle bütünleştirilmesidir. Bu bağlamda Yenidoğan Yoğun Bakımlarında çalışan sağlık personeline eğitim verilmesi ve bu eğitimlerin belli aralıklarla güncel-lenmesi önem kazanmaktadır. Yenidoğan hemşireleri tarafından yenidoğanın bakım standartlarını arttıracak inovatif uygulamaların yapılması, stresörlerin azaltılması ve ağrı kontrolü çok önemlidir. Yenidoğan bakımında ağrı kontrolü için öncelikli olarak nonfarmakolojik yöntemleri kullanması, bunun için farklı fikirlerin geliştirilmesi, yeni yaklaşımların hayata geçirilmesi ve yaygınlaşması oldukça önemlidir.

KAYNAKÇA

Aditya, Joshi, A., Chyou, P., Tirmizi, Z., Gross, J., (2016). Web Camera Use in the Neonatal Intensive Care Unit: Impact on Nursing Workflow. Clinical Medicine & Research. 14(1):1-6.

Akcan, E., Yiğit, R., (2016). Türkiye’de Yenidoğan Kliniklerinde

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

178

Çalışan Hemşire ve Hekimlerin Yenidoğanda Ağrı Yönetimi ile İlgili Yak-laşımları. ACU Sağlık Bil Dergisi. 3:147-153.

Akcan, E., Polat, S., (2017). Yenidoğanlarda Ağrı ve Ağrı Yönetiminde Hemşirenin Rolü. ACU Sağlık Bil Dergisi. 2:64-69.

Akyürek, B., (2003) Yenidoğan Bebeklerde Ağrı Tanılaması ve Yönetimi. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi.19: (1-3) : 135-153.

Aliefendioğlu, D., Güzoğlu, N., (2015.) Yenidoğanda Ağrı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 58: 35-42.

Aydın, D., Karaca, Çiftçi, E., (2015). Yenidoğan Yoğun Bakım Hemşire-lerinin Preterm Yenidoğanlara Uygulanacak Terapötik Pozisyonlar Hakkında-ki Bilgi Düzeyi. The Journal of Current Pediatrics. J Curr Pediatr. 13:21-30. DOI:10.4274/jcp.26349.

Benzies, K., Shah, V., Aziz, K., Lodha, A., Misfeldt, R., (2018). The health care system is making ‘too much noise’ to provide family-centred care in neonatal intensive care units: Perspectives of health care providers and hospital administrators. Intensive & Critical Care Nursing. 1-10.

Bakır, E., (2017). Çocuklarda Ağrı Değerlendirme ve Ölçekleri:Kültür ve Yaşın Ağrı Değerlendirmesine Etkileri. Türkiye Klinikleri J Nurs Sci. 9(4):299-314. DOI: 10.5336/nurses.2016-52467.

Craig, J.W., Glick, C., Hall, S.L., Smith, J., Browne, J., (2015). Recom-mendations for involving the family in developmental care of the NICU baby. Journal of Perinatology. 35:5–8. doi:10.1038/jp.2015.142.

Çağlar, S., Büyükyılmaz, F., (2017). Çoşansu G., Çağlayan S. Effectiveness of ShotBlocker for Immunization Pain in Full-Term Neonates. J Perinat Neonat Nurs. 31( 2). 166–171.

Çağlayan, N., Balcı, S., (2014). Preterm Yenidoğanlarda Ağrının Azaltıl-masında Etkili Bir

Yöntem: Cenin Pozisyonu. Florence Nıgtıngale Hemşirelik Dergisi. 22(1): 63-68.

Dolu Kaya, F.N., Karakoç, A., (2018). Yenidoğanlarda Topuk Delme İşle-minde Ağrı Kontrolü ve Mekanik Vibrasyonun Etkisi. 8: 122-7. DOI: 10.5152/clinexphealthsci.2017.437.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

179

Dil, S., Uzun, M., Aykanat, B., (2012). Hemşirelik Eğitiminde İnovasyon. International Journal of Human Sciences. 9(2):1217-1228.

Eras, Z., Atay, G., Durgut Sakrucu, E., Bingöler, E.B., Dilmen, U., (2013). Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Gelişimsel Destek. Şişli Etfal Tıp Bülteni. 47(3):97-103. DOI: 10.5350/SEMB2013470301.

Eroğlu, A., Arslan, S., (2018). Yenidoğanda Ağrının Algılanması, Değer-lendirilmesi ve Yönetimi. Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergi-si. 8(1): 52-60.

Göl, İ., Onarıcı, M., (2015). Hemşirelerin Çocuklarda Ağrı ve Ağrı Kontro-lüne İlişkin Bilgi ve Uygulamaları Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi. 20-29.

Hagen, I.H., Iversen, V.C., Svindseth, M.F., (2016). Differences and simila-rities between mothers and fathers of premature children: a qualitative study of parents’ coping experiences in a neonatal intensive care unit. BMC Pediatrics. 16:92 DOI 10.1186/s12887-016-0631-9.

Heiderich, T.M., , Stochero Leslie, A.T., Guinsburg, R., (2014). Neonatal procedural pain can be assessed by computer software that has good sensitivity and specificity to detect facial movements. Foundation Acta Pædiatrica. 7:.63-69. DOI:10.1111/apa.12861

Turan, T., Erdoğan, Ç., (2018). Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesindeki Pre-matüre Bebeğin Gelişiminin Desteklenmesi. G.O.P. Taksim E.A.H. JAREN 4(2):127-132. doi: 10.5222/jaren.2018.127.

Koç, T., Gözen, D., (2015). The Effect of Foot Reflexology on Acute Pain in Infants: A Randomized Controlled Trial. Worldviews on Evidence-Based Nursing, 12(5): 289–296.

Korkut Bayındır S., Çürük, G.N., (2015). Türkiye’de Ağrıya Yönelik Ta-mamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları Konusundaki Hemşirelik Tezlerinin İncelenmesi. Hemşirelikte Eğitim Ve Araştırma Dergisi. 12 (3): 162-169.

Özkan, T., Balcı, S., (2018). Çocuklarda Ağrı Kontrolünde Akupresür. Gü-müşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 7(1): 234-239.

Pekçetin, S., (2015). Prematüre Bebeklerde Duyu Bütünleme Müdahale Programının

Duyusal İşlemleme, Emosyonel ve Adaptif Cevaplar Üzerine Etkisi.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

180

Sülü Uğurlu, E., (2017). Çocuklarda Girişimsel İşlemlerde Nonfarmakolo-jik Ağrı Giderme Yöntemleri. ACU Sağlık Bil Dergisi. 4:198-201.

With, N., Coyner, S., Edwards, C., Bradshaw, H.A., (2016). Guide to Pain Assessment and Management in the Neonate. Curr Emerg Hosp Med Rep. 4:1–10 DOI 10.1007/s40138-016-0089-y.

Yates, C., Mitchell, A., Lowe, L., Lee, A., Hall, R., (2013). Safety of Nonin-vasive Electrical Stimulation of Acupuncture Points During a Routine Neonatal Heel Stick. Medical Acupuncture . 25 (4).

Yaman Aktaş, Y., Koraş, K., Karabulut, N., (2017). Yoğun Bakım Hemşi-relerinin Teknolojiye İlişkin Tutumları. Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fa-kültesi Dergisi. 4(2): 36-48.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

181

JİNEKOLOJİDE ROBOTİK CERRAHİNİN KULLANIMI

Yeliz DİNÇER1, Hacer ALEMDAR2

1-2Düzce Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri MYO, Düzce / Türkiye

Öz: Ameliyatlarda robotların kullanımı çok eski tarihlere dayanmamakla birlikte, teknolojik gelişmeler sayesinde bu alanda hızlı değişimler yaşanmakta-dır. Robotik yaklaşımın faydaları; üç boyutlu görüntüleme sayesinde araçların diğer yöntemlere göre çok daha fazla duyarlı olması ve titreşimleri engellemesi nedeniyle daha fazla incelik gerektiren alanlarda kullanılabilmesi, sınırlılıkları ise; dokunma duyusu geri bildiriminin yokluğu, sistemin büyük hacimli olması, vajinal erişimin olmayışı ve maliyettir. Jinekolojide robotik cerrahi miyomek-tomi, tubal re-anastomoz, sakrokolpopeksi ve kanser evrelemesi alanlarında kullanılmaktadır. Jinekolojik operasyonların bir çoğunda Da Vinci olarak ad-landırılan robotik cerrahi sistemlerinden yararlanılmaktadır. Yapılan çalışmalar jinekolojik cerrahide robotik yaklaşımın güvenliği ve kullanılabilirliğini kanıt-lamakta ancak, diğer yöntemlere üstünlüğünü açıkça ortaya koyabilmek için jinekoloji alanında kullanımının yaygınlaşmasına ve bu alanda yapılacak araş-tırmaların arttırılmasına gereksinim olduğunu düşündürmektedir. Bu bölümde robotik cerrahinin tarihsel süreci, olumlu ve olumsuz yanları, jinekolojideki kullanım alanları ve cerrahi girişimlerdeki rolü tartışılmıştır.

GİRİŞ

Robotik cerrahi, hekimin bir robot aracılığıyla hastada gerçekleştirdiği cer-rahi girişimler olarak tanımlanmaktadır (Çelik 2011-a: 61-65). Cerrahi robot; hareket etmek için programlanabilen yapay hisli ve bir takım cerrahi görevleri yerine getirebilen, pozisyon aletli, bilgisayar kontrollü manüplatördür. Robotlar

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

182

mekanik kabiliyete sahiptir ve esnektir. Cerrahi robotlar, aktif, semi aktif ve “master-slave” sistemler olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktadır. Aktif robotik sistem; prosedürü cerrahın gözetimi altında otomatik olarak yapmaya izin ve-ren yapay zekalı bir ünitedir. Semi-aktif sistemler otomatik ve cerrahi sürücülü parçaya sahiptir. “Master-slave” sistemler ise sisteme otomatik bir parça yerleş-tirilmeden uzaktan kumanda ile ya da direkt çalışma odasında bulunan cerrah ta-rafından kullanılmaktadır (Gümüş ve Turan 2008: 16-19). Son yıllarda Dünyada ve Türkiye’de boyutları giderek küçülen, donanım ve fonksiyonları açısından özellikleri daha fazla gelişen cerrahi robotlar, bu özellikleri ile cerrahlar arasın-da daha yaygın kullanım alanı bulmuştur (Çelik 2011-a: 61-65 ).

Jinekoloji alanında da diğer alanlarda olduğu gibi özellikle hastanın ameli-yat sonrası döneminde kısa sürede ortaya çıkan avantajları neticesinde robotik cerrahiden faydalanılmaktadır (Çelik 2011-a: 61-65).

ROBOTİK CERRAHİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

Çekoslovak Karel Capek tarafından 1921 yılında ilk defa robot kelimesi kullanılmaya başlamıştır. Başlangıçta robotlar insanlara yardım etmek amacıyla küçük aletler şeklinde tasarlanmış iken, günümüzde karmaşık makinelere dönü-şüp, birçok alanda tek başına zor işleri yapar hale gelmiştir (Çelik 2011-b: 83-86). Yirminci yüzyılın sonlarına doğru video-endoskopik cerrahi ortaya çıkmış ve açık cerrahiye kıyasla belirgin avantajlar taşıması nedeniyle birçok endikas-yonda öncelikli tercih haline gelmiştir. Ancak, zaman içerisinde video-endosko-pik cerrahininin de ergonomik ve teknik dezavantajlarının tanımlanması üzerine ve bu olumsuzlukları giderebilmek için kısmen daha üstün bir yöntem olan robotik cerrahi geliştirilmiştir (Alış ve ark. 2011: 90-93). “Robotların ortak kul-lanım şekli nedir?”cümlesi kafalarda soru işareti bırakmaktadır. İlk tasarımlar-da çalışma şekilleri robotların ortak noktalarını oluşturmuştur. Bu ilk robotlar, denetleyici bir rol alarak otonom çalışmak üzere geliştirilmiştir. Daha sonraları robotlar bu pasif rolden gömülü bir çevre etrafında hareket edebilen daha aktif bir role doğru değişim göstermiş ve robotik telebresans teknoloji olarak anılma-ya başlanmıştır (Advincula ve Song 2008: 81-86 ).

PUMA 560 isimli robot ilk kez 1985 yılında bir beyin cerrahi ameliyatın-da biyopsilerin daha dikkatli alınması için kullanılmıştır (Advincula ve Song 2008: 81-86; Gümüş ve Turan 2008: 16-19; Ucuzal ve Kanan 2008: 57-64;

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

183

Çelik 2011-b: 83-86). Bu robot ileriki yıllarda transüretral rezeksiyon işlemin-de kullanılmaya başlanmıştır. Videoskopik cerrahinin ilk olarak 1987 yılında laparoskopik kolesistektomi girişimi için kullanılmasıyla cerrahi girişimler-de hızlı bir gelişme yaşanmıştır. PUMA 560’ın kullanılmaya başlanmasından 3 yıl sonra PROBOT geliştirilmiş ve transüretral rezeksiyonlarda bu robottan yararlanılmıştır. Bu robotun radikal histerektomi cerrahisinde kullanılabilmesi için 1989 yılında gerekli izin alma işlemleri tamamlanmıştır (Ucuzal ve Kanan 2008: 57-64; Yıldırım 2009: 143-147; Orady ve ark. 2012: 542–548). Girişim-lerde laparoskopinin kullanılmaya başlanması ile 1990 yılından itibaren cerra-hi alanda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu cerrahi girişim yöntemi, stabil olmayan kamera sistemi, laparoskopik aletlerin düzlemdeki sınırlı hareketleri, iki boyutlu görüntü, cerrah için kötü ergonomik pozisyon gibi birçok dezavan-taj ve önyargıları beraberinde getirmiştir (Yıldırım 2009: 143-147). Ortopedik cerrahi girişimler için 1992 yılında ROBODOC üretilmiş, cerrahi işlemlerin kullanımında ilk onaylı ve ticari kullanıma giren robot olmuştur (Gümüş ve Turan 2008: 16-19; Çelik 2011-b: 83-86). ROBODOC’tan kalça replasmanında femur başında delik açmak için faydalanılmış ancak bu sistem FDA (Food and Drug Administration) tarafından femur kırıklarında protez yapılması açısından faydalı bulunmamıştır (Gümüş ve Turan 2008: 16-19). Ticari olarak kullanıma hazır ilk cerrahi robotik sistem AESOP, FDA tarafından 1993 yılında geliştiril-miştir. AESOP yedi seviyeden oluşan ve laparoskopik aletleri asistansız olarak manipüle edebilecek robotik parmaklara sahip olan bir robottur ve aynı zaman-da ses ile de aktive edilebilmektedir(Gümüş ve Turan 2008). ZEUS adlı robot 1998 yılında koroner bypass girişiminde robotik cerrahi ile endoskopik olarak kullanılan ilk sistem olmuştur (Gümüş ve Turan 2008: 16-19; Çelik 2011-b: 83-86). Başlangıçta bu sistem kardiyak operasyonlar için tasarlanmış ve sonra-sında ancak ürologların, jinekologların ve genel cerrahların kullanabileceği bir hale dönüştürülmüştür. Sistemde; kamera kullanımı için AESOP kolu, dokuların manipülasyonunda serbest aşamalı olan iki el kullanılmıştır. Bu robot ilk olarak 1997 yılında Belçika’da Cardiere ve arkadaşları tarafından laparoskopik kole-sistektomi’de denenmiştir (Advincula ve Song 2008: 81-86; Gümüş ve Turan 2008: 16-19).

Robotik telebresans teknolojisi, savaş alanında yaralanan askerler için hız-lı bir cerrahi bakım sunabilme gereksiniminden doğmuştur. Robotlar, önceleri silahlı araçlara monte edilebilen silahlı kollar halinde iken, sonraları pasif hal-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

184

den çıkarak ameliyatlarda aktif şekilde kontrol edilebilir hale gelmiştir (Advin-cula ve Song 2008: 81-86).

Da Vinci adlı robotun 1999 yılında üretilmesi ile günümüzdeki robotik cer-rahinin son hali oluşmuştur. FDA tarafından Da Vinci robotu’nun 2000 yılında laparoskopik genel cerrahi ve 2002 yılında ise mitral kapak operasyonlarında kullanılması için onay verilmesinin ardından günümüzde hızla kullanımı yay-gınlaşmıştır(Yıldırım 2009: 143-147; Çelik 2011-b: 83-86). Türkiye’de bu ro-botun ilk kullanımı 2003 yılında by-pass ve 2005 yılında üroloji cerrahisi için Florence Nightingale Hastanesi’nde olmuştur (Ucuzal ve Kanan 2008: 57-64).

Da Vinci sistemi üç ayrı öğeden oluşmaktadır. Da Vinci sistemini oluş-turan konsol, büyük alet manipülatörü, görüntü sağlayıcı ve kamera için ayak pedalı içermektedir (Gümüş ve Turan 2008: 16-19; Holloway, Patel ve Ahmad 2009: 96-109). Kamera kontrol kolu ve 2-3 operasyon enstrümanlarını tutmaya yarayan kol hastanın bulunduğu tarafta yer almaktadır. Bu sistemin standart la-paroskopik ürolojik prosedürlere göre birçok avantajı bulunmaktadır. Da Vinci sistemi üç boyutlu görüntüsü ile, standart laparoskopiden daha üstün bulunmak-tadır. Sistemin en büyük yararlarından biri operasyon esnasında robot yardımı ile görüntü sağlanmasıdır (Gümüş ve Turan 2008: 16-19). Master-Slave sis-temleri olan Da Vinci ve Zeus sistemleri halen Amerikan Savunma Bakanlığı, NASA, Stanford Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirilmeye çalışılmaktadır. Da Vinci teknolojisinin her ne kadar kullanım zorlukları olsa da günümüzde cerrahi alanda faydalı bir ürün olarak kullanımı yaygınlaşmaktadır (Gümüş ve Turan 2008: 16-19).

ROBOTİK CERRAHİ KULLANIM ALANLARI

Dünyanın birçok ülkesinde özellikle prostat, böbrek, böbrek üstü kanserleri gibi ürolojinin hemen birçok ameliyatlarında, genel cerrahi, jinekolojik, kardi-yovasküler, göğüs, kulak burun boğaz, ortopedik ve estetik cerrahi alanlarında robotlardan faydalanılmaktadır (Çelik 2011-b: 83-86; Dam ve ark. 2011: 1-6). Robotik teknolojiyi kullanan cerrahların sayısı hızlı bir şekilde artmaktadır. Dünya çapında, 2003 yılında 250’den fazla robotik sistem bulunduğu, 2000 yı-lında robotla uygulanan ameliyat sayısı 1500 iken, bu sayının 2004’te 20.000’e yükseldiği tahmin edilmektedir (Ucuzal ve Kanan 2008: 57-64).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

185

Kompleks jinekolojik operasyonlara başlamadan evvel, robotik sistemle daha basit işlemlerin yapılması önerilmektedir. Bu nedenle, bir grup cerrah tu-bal ligasyon işlemi ile başlamış ve daha ikinci operasyonda ameliyat sürelerini %20 oranında kısaltmışlardır. Deneyimsiz tıp öğrencileri veya cerrahlar üzerin-de yapılan çalışmalarda temel laparoskopik becerilerin robotik sistemlerde daha hızlı öğrenildiği gösterilmiştir. Ortalama operasyon süresinin yapılan müdaha-leye bağlı olmaksızın üçüncü robotik operasyondan sonra düşmeye başladığı gösterilmiştir. Guru ve arkadaşları cerrahi asistanlarının laparoskopi ve robotik işlemleri algılama ve yapma yetisini ölçtükleri çalışmalarında, robotla verilen işlemleri yapma süresi daha uzun olmasına karşın dikiş atmanın robotik sistem-le daha kısa sürede bittiğini göstermişlerdir (Guru ve ark. 2007: 96-101). Aynı çalışmada katılımcıların %73’ü laparoskop ile sütur atmanın zor, %9’u imkansız olduğunu düşünürken, %9’u robotla düğüm atmanın zor olduğunu söylemiştir. Hiçbir katılımcı robotla sütur atmanın imkansız olduğunu düşünmemiştir. Ka-tılımcıların %75’i robotik eğitim verilmesini isterken, %89’u robotik eğitimin gelecek için bir gereklilik olduğunu belirtmiştir (Guru ve ark. 2007: 96-101).

Yapılan bir başka çalışmada ise robotun abdominal girişimlerde güvenli ve uygulanabilir olduğu gösterilmiş ancak robotik cerrahinin videoendoskopik cerrahiye göre fark edilir üstünlüğü olduğuna dair bir sonuca varılamamıştır. Birden fazla anatomik alanda manipülasyon yapılması gereken olgularda, vide-oendoskopik cerrahinin çok daha avantajlı olduğu görülmüş ve özellikle pelvis gibi dar alanlarda, yüksek düzeyde manipülasyon yeteneği ile disseksiyon yap-ma avantajının göz ardı edilmemesi gereken bir üstünlük olduğu düşünülmüştür (Alış ve ark. 2011: 90-93).

Jinekolojide Robotik Cerrahi

Genel cerrahi ile kıyaslandığında üroloji ve jinekoloji branşlarında robotik cerrahi daha fazla kullanılmaktadır (Bedirli ve ark. 2012: 8-12). Günümüzde robotik sistemle yapılan jinekolojik müdahaleler; tubal reanastomoz, miyomek-tomi, ovaryen transpozisyon, burch kolposüspansiyonu, kolpopeksi, histerek-tomi, kistektomi, ooforektomi, salpinjektomi, tubal ligasyon, radikal histerek-tomi, pelvik ve paraaortik lenfadenektomi gibi jinekolojik operasyonların tüm yelpazesini kapsamaktadır (Holloway, Patel ve Ahmad 2009: 96-109; Patel ve Ahmad 2009; Yıldırım 2009: 143-147).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

186

Jinekolojik cerrahide ilk kez Mettler ve ekibi tarafından robotlar kullanıl-mıştır. Mettler ve ekibi sesle komut sisteminde operasyonların ayakla kontrol edilen sisteme göre daha çabuk bittiğini not etmişlerdir. Gerçek anlamda ilk robotik jinekolojik cerrahiyi uygulayan kişiler Falcone ve ekibidir ve yaptıkları ilk ameliyat ise tubal re-anastomozdur. Domuzlar üzerinde gerçekleştiren pilot çalışmalar sonucunda robotik teknolojinin kompleks jinekolojik ameliyatlarda da kullanımının önünün açılabileceği görülmüştür. Da Vinci sisteminin jineko-lojideki kullanılabilirliğini ilk gösteren araştırmacılar ise Degueldre ve ekibidir. Yaptıkları çalışmada toplam 8 hastaya tubal re-anastomoz uygulamışlar ve post-op 4 ay takip sonucunda 2 gebelik elde etmişlerdir. Günümüzde de jinekolojide cerrahi robotların kullanım alanının önemli bir kısmını Da Vinci sistemi oluş-turmaktadır(Advincula ve Song 2008: 81-86; Yıldırım 2009: 143-147).

Yapılan bir seri araştırma neticesinde; robotik ve laparoskopik ameliyatla-rın laparotomiden daha avantajlı olduğu ve deneyim kazandıkça robotik cerra-hinin tüm diğer yöntemlerden daha olumlu sonuçlar verdiği görülmüştür (Yıl-dırım 2009: 143-147).

Du Pont ve arkadaşlarının (2010) yaptıkları bir çalışmada robotik jinekolo-jik operasyon gerçekleştiren jinekologlardan bu deneyim ile ilgili %39’u lapo-roskopik cerrahi kadar iyi, %39’u operasyon esnasında laporaskopik yardımlı histerektomi kadar iyi olarak değerlendirmiş ve %23’ü endometrium kanseri için altın standardın robot yardımlı cerrahi üzerine odaklanması gerektiğini bil-dirmişlerdir (Du Pont ve ark. 2010: 468–472: 468–472). Ertan ve arkadaşlarının 172 olgu ile yaptıkları bir çalışmada kompleks cerrahi işlemlerin başarı ile ta-mamlanması sonucunda Da vinci siteminin klinik rutine iyi adapte edilebildiği düşünülmüştür (Ertan ve ark. 2011: 97-103; Guru ve ark. 2007: 96-101). Siste-min uterus patolojilerinde kullanımında başarılı olması neticesinde açık klasik abdominal işlemlerde belirgin bir azalma da görülmüştür (Ertan ve ark. 2011: 97-103). Goicoecha ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada laparoskopik ve robotik destekli çalışmalar ameliyat sırasında ve sonrasında gelişen komplikas-yonlar açısından karşılaştırılmış, idrar yolu yaralanma oranı laparoskopik ope-rasyonlarda daha yüksek bulunmuştur (Goicoecheal ve ark. 2012: 21-28). En-dometrium kanserinin evrelendirilmesinde, laporoskopiye bir alternatif olarak robotik cerrahinin kullanılabileceği düşünülmüştür. Klasik abdominal işlemler ile laparoskopi kıyaslandığında, ameliyat sonrası yatış süresinde ve işlem son-rası analjezik gereksiniminde azalma görülürken, genel olarak daha hızlı bir

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

187

toparlanmanın olduğu belirlenmiştir (Du Pont ve ark. 2010: 468–472; Ertan ve ark. 2011: 97-103; Goicoecheal ve ark. 2012: 21-28).

Histerektomi

Histerektomi operasyonları en sık görülen jinekolojik cerrahi operasyonlar-dır ancak, hemen hemen çoğu hala laporotomi ile yapılmaktadır. Wright ve ar-kadaşlarının (2012) yaptıkları bir çalışmada, histerektomi için yeni teknolojinin getirilmesi ile belirlenen çok çeşitli yararlar yanında, laparoskopik ve robotik yöntemlerin kullanıldığı, abdominal ve vajinal operasyonlarda hasta maliyet-lerinin robotik cerrahiye göre maliyetinin yüksek olduğu bulunmuştur (Wright ve ark. 2012: 519–524). Orady ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada radi-kal histerektomide klasik cerrahi yöntemler ile minimal invaziv cerrahi yön-temler karşılaştırılmış, minimal invaziv radikal histerektomide özellikle sosyal sorumlulukların yerine getirilmesini engelleyen ve sosyo-ekonomik sorunlara yol açan minör komplikasyonların daha az görüldüğü, kan kaybı, hastanede ka-lış süresinin ise azaldığı belirlenmiştir. Bununla birlikte işlem süresinde diğer yöntemlere göre bu operasyonlarda hafif artış olmuştur (Orady ve ark. 2012: 542–548). Bütün bu sonuçlar ışığında, kabul edilebilir ve güvenli bir seçenek olan robotik histerektomi; minimal invaziv yaklaşım isteyen bazı hastalarda al-ternatif bir yöntem olarak hizmet edebilir şeklinde yorumlanmıştır. Gallo ve arkadaşları yaptıkları çalışmada; normal, obez ve morbid obez kişilerde yapılan robot yardımlı histerektomi operasyonları değerlendirilmiş, operasyon sırası ve sonrasında bulguların bu üç grupta da benzer olduğu sonucuna varılmıştır (Gal-lo ve ark. 2012: 421–427). Çeşitli çalışmalarda, robotik histerektomi operas-yonlarının her grupta güvenle kullanabileceği belirtilmiştir (Advincula ve Song 2008: 81-86; Gallo ve ark. 2012: 421–427; Wright ve ark. 2012: 519–524).

Miyomektomi

Son yıllarda, endoskopik cerrahideki yeni gelişmeler ile özellikle laparos-kopik ve robotik cerrahi ile miyom çıkarılması operasyonları gerçek bir alterna-tif olarak kabul görmektedir (Tinelli ve ark. 2012: 119–129). Sütur atma yete-neği temel alınarak endoskopik olarak tedavi edilmiş vakalarda gebelik oranları laparotomi sonrasına benzer olmakla birlikte, uterus rüptürü oluşması en büyük endişeyi oluşturmaktadır (Advincula ve Song 2008: 81-86 ). Kötü huylu jine-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

188

kolojik tümörlerde robot destekli laparoskopik cerrahi uygulamalarının perfor-manslarını değerlendirebilmek için yapılan bir çalışmada; jinekolojik kanser-li yedi hastaya klasik laparotomiye dönüş olmadan robot destekli laparoskopi uygulanmış ve bu çalışma sonucuna göre de laparoskopik uygulamaların kul-lanımı ile geleneksel laparoskopik cerrahinin sınırlarının aşılmasının mümkün olduğu anlaşılmıştır (Reynolds, Burke ve Advincula 2005: 149–158).

Tubal re- Anastomoz

Kadınlarda doğurganlık koruyucu tedaviler malignitelerde popüler bir se-çenek haline gelmektedir. Yapılan bir olgu sunumunda; tubal sterilizasyon öy-küsü olan ve daha önce kemoterapi almış olan bir hastada, robotik yardımlı radikal trakelektomi (serviks ağzının çıkarılması) operasyonu sırasında aynı zamanda tubal anastomoz yapılmış ve böylelikle de infertilite korunmuştur. Ya-pılan bu operasyon, hastaların tercihleri ışığında robotik cerrahinin infertiliteyi korumada da kullanımının mümkün olabileceğini ortaya çıkarmıştır (Hamed ve ark. 2012: 650–653). Degueldre ve arkadaşları daha önce laporoskopik tubal sterilizasyon yapılmış olan ve tubal re-anastomoz gereken sekiz hastada robot yardımlı cerrahi ile her bir tüp için başarı sağlamışlar ve bu durumu sitemin kul-lanılabilirliği üzerine 2000 yılında yayınladıkları çalışmalarında belirtmişlerdir (Advincula ve Song 2008: 81-86).

Onkoloji

Yapılan bir çalışmada; endometrium kanseri olan hastalarda; zamanı kısalt-ması ve uterin kitlelerin alınmasındaki manüplasyonda sağladığı başarı neti-cesinde bu tekniğin kullanılması şiddetle tavsiye edilmektedir (Wyman ve ark. 2012: 1-4). Marchal ve arkadaşlarının 12 malignite vakasını değerlendirdiği bir çalışmada komplikasyon oranında bir artışa yol açmadan ve cerrahi teknikte bir değişiklik gerekmeden kanser evrelemesinde robotik cerrahinin kullanılabilirli-ği açıkça gösterilmiştir (Advincula ve Song 2008: 81-86).

Pelvik Rekonstrüktif cerrahi

Elliot ve arkadaşları 2006 yılında açık teknikle ilgili prensipleri robotik yaklaşımla bütünleştirerek yaptıkları operasyonda, hastalarının büyük bir kıs-mını postoperatif birinci günde taburcu etmişler ve bu hastalardan yalnızca

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

189

birinde vajinal kubbe prolapsusu nüksettiğini ve hasta memnuniyetinin fazla olduğunu bildirmişlerdir (Advincula ve Song 2008: 81-86).

ROBOTİK CERRAHİNİN OLUMLU ve OLUMSUZ YANLARI

Robotik cerrahinin dünyada kabul görmesi ve bu kadar hızlı ilerlemesinin altında yatan neden robotik cerrahi girişimlerinin yararlarının fazlalığıdır (Çelik 2011-b: 83-86). Bu yararlar arasında; cerrahi insizyon alanının küçük olması, hastalarda ağrı, kanama ve enfeksiyon oranlarının çok az gözlenmesi, erken aya-ğa kalkma ve taburculuk sürecinin kısa olması ve estetik açıdan hastayı rahatsız etmemesi, daha az komplikasyon yaşanması en başta gelenlerdir (Advincula ve Song 2008: 81-86; Yıldırım 2009: 143-147; Du Pont ve ark. 2010: 468–472; Çelik 2011-a: 61-65; Ertan ve ark. 2011: 97-103; Nawfal ve ark. 2012: 525–529; Tinelli ve ark. 2012: 119–129). Kadınlar açısından beden imajında bütünlüğün bozulmaması, estetik açıdan üstünlük oluşturmaktadır (Çelik 2011-b: 83-86). Robotik cerrahi sabit bir kamera platformu sunar, görüntü titreşimi yoktur. Ro-botun sahip olduğu çift kamera teknolojisi üç boyutlu bakış ile derinlik hissin-deki farklılıklara kolay adapte olma imkanı tanımakta ve böylece video-el-göz koordinasyonu daha iyi gelişmektedir (Yıldırım 2009: 143-147; Kashani ve ark. 2012: 530–536; Bedirli ve ark. 2012: 8-12). Cerrah her iki elini de kullanabi-lir ve oturabilir böylece daha ergonomik bir pozisyonda operasyonu tamamlar. Robotik sistemde cerrah operasyonu en doğala yakın yapar, ayrıca yorgunluk sonucu oluşan titreşimler sistemdeki tremor filtrasyonu sayesinde enstrumana gönderilmeden elenir (Yıldırım 2009: 143-147; Çelik 2011-b: 83-86 ).

Toplumsal eğitim sistemi sorgulayarak cerrahi yapmayı zorunlu hale getir-mektedir. Bu yararları yüzünden robot yardımlı laparoskopik teknoloji sayısız girişimde yer bulmaya devam etmektedir (Gümüş ve Turan 2008: 16-19).

Bu kadar olumlu yönlerinin yanı sıra robotik cerrahide hekimlerin dokun-ma duyusundan yoksun olarak çalışmaları, maliyet artışı, hekimlerde deneyim eksikliği ve sağlık profesyonellerinde bilgi eksikliği, cihazın büyük olması gibi sebepler ise olumsuz durumlar arasında en başta gelenlerdir (Reynolds, Burke ve Advincula 2005: 149–158; Yıldırım 2009: 143-147; Du Pont ve ark. 2010: 468–472; Çelik 2011-a: 61-65).

Hastaya ilişkin özelliklerden, hastalığın getirdiği vb. nedenlerden dolayı robot yardımlı cerrahi her hastaya uygulanılamayabilmektedir (Çelik 2011-a:

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

190

61-65). Robotik cerrahi aletlerinin tek kullanımlık olması, yıllık bakım ücreti-nin pahalı olması ve tek bir firmanın bu sistemi üretmesi, hasta ve hastane için maliyeti artırmaktadır. Operasyon öncesi hazırlık aşaması uzun sürmekte ve he-kimlerin yeni üretilen robotlara alışması ve pratikleşme süreci de uzamaktadır (Advincula ve Song 2008: 81-86; Çelik 2011-a: 61-65 ).

Sistem geniş yer tutması nedeniyle küçük operasyon odalarına sığmamak-tadır ve çok dikkatli hareket ettirilmesi gerekmektedir (Yıldırım 2009: 143-147; Çelik 2011-a: 61-65). Laparoskopide direkt olarak doku hissedilebilir, oysa ro-botik sistemlerde cerrah parmaklarında bu hissi duyamaz. Bu da deneyimsiz ellerde operasyonu komplikasyona açık hale getirir (Yıldırım 2009: 143-147). Ayrıca robotik sistemde de aksesuar bir port uygulamak gerekir. Buradan irri-gasyon, aspirasyon, dokuya traksiyon uygulama, sütur verme gibi işlemlerde cerraha yardımcı olan bir asistana da ihtiyaç duyulur (Yıldırım 2009: 143-147).

Diğer bir problem ise “docking” denilen robotik kolların hastaya monte edilmesi işlemidir. Özellikle ilk operasyonlarda karmaşıklığı sebebi ile zaman açısından ciddi bir sorun teşkil edebilen bu işlem, deneyim kazanıldıkça daha kısa sürede bitirilir (Yıldırım 2009: 143-147).

Hastaya robotik kolların uygulanması zaman aldığı gibi hastadan sistemi çözmek de zaman alır. Büyük damar yaralanması gibi acil bir durumda sistemin hastadan ayrılması ve acil bir laparotomiye geçiş robotik sistemde en az 1.5-2 dk zaman kaybına yol açar. Sistemi ayırmak her ne kadar kolay olsa da bu 1-2 dakika hayati olabilecek kadar uzun bir süredir (Yıldırım 2009: 143-147).

Diğer bir dezavantajı da şu anda lazer gibi bir sistemin robota entegre edi-lememesidir. Yeni sistemlerde ultrasonik kesiciler (hormonic scalpel) sisteme entegre edilmiştir ancak bu hala arzu edilen düzeyde değildir. Ne yazık ki bütün bu sorunların çözülmesi ve sitemin daha yaygın kullanım alanı bulması çok ya-kın bir zamanda mümkün görülmemektedir (Yıldırım 2009: 143-147).

SONUÇ

Robotik cerrahi başta deneysel bir yaklaşımken hızla klinik uygulamaya girmiş ve ilk kullanılmaya başlanmasından sonra günümüze kadar gösterdiği gelişmeler oldukça etkileyici olmuştur. Robotik cerrahi sistemlerin asıl avantaj-ları sahip oldukları özellikler sayesinde cerrahi operasyonlara yeni yaklaşımlar ve teknikler kazandırmaları ile ortaya çıkacaktır. Şimdiden jinekolojik operas-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

191

yonların birçoğunda uygulanmakta olan robotik cerrahi henüz gelişiminin baş-langıç yıllarındadır.

Robotik cerrahi girişimlerle ilgili en büyük endişe; uygulanabilir olmasına rağmen kullanım alanının kısıtlı olmasıdır. Halen birçok cerrah, robotik cerra-hinin verimliliğinin yüksek olmadığını düşünmektedir. Burada verimlilik olarak bahsedilen; robotik cerrahiyi öğrenmek için harcanan zaman ve eforun yanı sıra, maliyet hesaplarının halen çok yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Bu se-beplerle robotik cerrahinin şimdilik daha çok karmaşık cerrahi operasyonlarda kullanılması önerilmektedir.

Son yıllarda tek bir delikten girilerek yapılan tek port cerrahiler uygulanma-ya başlanmıştır ve bu uygulama kullanılan ekipmanın birbiri ile çakışmasını en aza indirmiştir, gelecek birkaç yılda da özellikle minimal invaziv prosedürlerde robotik cerrahinin kullanım alanında ciddi bir artış olacağı düşünülmektedir.

Bu sistemlerin kullanımının yaygınlaşması ile birlikte gelecekte robotların kabiliyetlerinin arttırılması, maliyetlerinin azaltılması ve daha fazla uygulama alanı bulması planlanmaktadır. Gelecekte robotik kolların operasyon odalarının tavanına monte edilmesi, daha küçük çaplı ekipmanların ve robotik portların üretilmesi, cerrahla beraber asistan için de üç boyutlu görüntünün sağlanması planlanmaktadır.

Sonuç olarak, robotik cerrahi sürekli gelişen ve ilerleyen bir teknolojidir. Tıp alanındaki gelişmeler ile hasta, sağlık profesyonelleri ve hastane açısından birçok olumlu ve olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Kurum ve sağlık çalışanları da bu teknolojilere uyum sağlamak için kendilerini her yönden geliş-tirmek durumundadır.

KAYNAKÇA

Advincula, P.A., Song, A., (2008). The Role of Robotic Surgery in Gyne-cology. Current Opinion İn Obstetrics And Gynecology- Türkçe Baskı, 2(2): 81-86.

Alış, H., Gönenç, M., Deniztaş, C., Kapan, S., Turhan, A., Aygün, E., (2011). Robotic Abdominal Surgery: Experiences and Results of Exposures of a Single Center. Ulusal Cerrahi Dergisi, 27(2): 90-93.

Bedirli, A., Aslan, O., Kozan, R., Alkan, A., (2012). Related to the First Experience Robotic Laparoscopic Surgery. Ulusal Cerrahi Dergisi, 28(1): 8-12.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

192

Çelik, S., (2011-a). Surgical Care Unit Information Update. Acıbadem Üni-versitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2(2) :61-65.

Çelik, S., (2011-b). Role of the Nurse Robot Assisted Laparoscopic Sur-gery. Yeni Tıp Dergisi, 28(2):83-86.

Dam, P.V., Hauspy, S., Verkinderen, L., Trinh, X.B., Dam, P.S.V., Looy, L.V., et al., (2011). Are Costs of Robot-Assisted Surgerywarranted for Gyneco-logical Procedures?. Hindawi Publishing Corporation Obstetrics And Gyneco-logy International, Article ID 973830: 1-6.

Du, Pont, C.N., Chandrasekhar, R., Wilding, G., Khurshid, A., Guru, K.G., (2010). Current Trends in Robot Assisted Surgery: A Survey of Gynecologic Oncologists. The Internatıonal Journal of Medıcal Robotıcs and Computer As-sısted Surgery, (6): 468–472.

Ertan, A.K., Uıbricht, M., Huebner, K., Liberto, A.D., (2011). The Tech-nique of Robotic Assisted Laparoscopic Surgery İn Gynaecology, Its Introducti-on Into The Clinical Routine of A Gynaecological Department and The Analy-sis of The Perioperative Courses - A German Experience. J Turkish-German Gynecol Assoc, (212): 97-103.

Gallo, T., Kashani, S., Patel, D.A., Elsahwi, K., Silasi, A.D., Azodi, M., (2012). Robotic-Assisted Laparoscopic Hysterectomy: Outcomes in Obese and Morbidly Obese Patients. Journal of The Society of Laparoendoscopic Surgeo-ns, Inc. JSLS (16): 421–427.

Goicoechea1, J.C., Soto, E., Chuang, L., Gretz, H., Randall, T.C., (2012). Integration of Robotics Into Two Established Programs of Minimally Invasive Surgery for Endometrial Cancer Appears to Decrease Surgical Complications. J Gynecol Oncol, 24(1): 21-28.

Guru, K.A., Kuvshinoff, B.W., Shapiro, S.P., Bienko, M.D., Aftab, M.N., Brady, W.E., (2007). Impact of Robotics and Laparoscopy on Surgical Skills: A Comparative Study. J Am Coll Surg, (204) :96-101.

Gümüş , E., Turan, T., (2008). Robotic Surgery in Urology. Ümraniye Tıp Dergisi, (1):16-19.

Hamed, A. H., Shepard, M.K., Maglinte, D.D.T., Ding, S., Priore, G.D., (2012). Neoadjuvant Chemotherapy Followed by Simultaneous Robotic Ra-dical Trachelectomy and Reversal of Tubal Sterilization in Stage IB2 Cervical

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

193

Cancer. Journal of The Society of Laparoendoscopic Surgeons, Published By The Society of Laparoendoscopic Surgeons, (16):650–653.

Holloway, R.W., Patel, S.D., Ahmad, S., (2009). Robotic Surgery In Gyne-cology. Scandinavian Journal Of Surgery, (98): 96-109.

Kashani, S., Gallo,T., Sargent, A., ElSahwi, K., Silavi, D.A., Azodi, M., (2012). Vaginal Cuff Dehiscence in Robotic-Assisted Total Hysterectomy. Jour-nal of The Society of Laparoendoscopic Surgeons, Published by The Society of Laparoendoscopic Surgeons, Inc. JSLS (16):530–536.

Nawfal, A.K., Eisesnstein, D., Theoharis, E., Dahlman, M., Wegrenka, G., (2012). Vaginal Cuff Closure During Robotic-Assisted Total Laparoscopic Hys-terectomy: Comparing Vicryl To Barbed Sutures. Journal of The Society of Laparoendoscopic Surgeons, Published by The Society of Laparoendoscopic Surgeons, Inc. JSLS(16):525–529.

Orady, M., Hrynewych, A., Nawfal, K.A., Wegienka, G., (2012). Compa-rison of Robotic- Assisted Hysterectomy to Other Minimallly Invasive Appro-aches. Journal of The Society of Laparoendoscopic Surgeons, (16): 542–548.

Reynolds, R.K., Burke, W.M., Advincula, A.P., (2005). Preliminary Expe-rience with Robot-Assisted Laparoscopic Staging of Gynecologic Malignan-cies. Journal of The Society of Laparoendoscopic Surgeons, Published By The Society of Laparoendoscopic Surgeons, (9):149–158.

Tinelli, A., Malvasi, A., Hurst, B.S., Tsin, D.A., Davila, F., Dominguez, G., et al., (2012). Surgical Management of Neurovascular Bundle in Uterine Fibroid Pseudocapsule. Journal of the Society of Laparoendoscopic Surgeons, (16): 119–129.

Ucuzal, M., Kanan, N., (2008). Robot Assisted Laparoscopic Radical Pros-tatectomy and Nursing Care. İ.Ü.F.N. Hem. Dergisi, 16 (61): 57-64.

Wright, K.N., Jonsdottir, G.M., Lorgensen, S., Shah, N., Enarsson, S.I., (2012). Costs and Outcomes of Abdominal, Vaginal, Laparoscopic and Robotic Hysterectomies. Journal of the Society of Laparoendoscopic Surgeons, (16): 519–524.

Wyman, A., Fuhrig, L., Bedaiwy, M.A., DeBernardo, R., Coffey, G. A., (2012). Novel Technique for Transvaginal Retrieval of Enlarged Pelvic Viscera

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

194

Duringminimally Invasive Surgery. Hindawi Publishing Corporation Minimally Invasive Surgery, Article ID 454120: 1-4.

Yıldırım, G., (2009). Robotic Surgery in Gynecology. İstanbul Ünv Tıp Fakültesi Dergisi, 72(4): 143-147.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

195

AİLE PLANLAMASINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

Tülay BÜLBÜL1, Aynur KIZILIRMAK2

1 Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kayseri / Türkiye2 Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Semra ve Vefa Küçük Sağlık YO,

Nevşehir / Türkiye

Öz: Bilim ve teknolojide meydana gelen gelişmeler birçok alana olduğu gibi sağlık alanına da önemli yenilikler getirmiş ve getirmeye de devam etmek-tedir. Kombine oral kontraseptif haplar, vajinal halka, kombine patchler, kom-bine transdermal sprey ve jeller, aylık enjeksiyon hem östrojen hem de proges-teron içeren kombine hormonal kontraseptif yöntemlerdir. Progesteron içeren metotlar, subkutan progestin implantları, mini haplar, progestin salgılayan int-rauterin araçlar, progesteronlu yamalar ve depo enjeksiyonlardır. Hem kullanım şekli, hem de içerdikleri doza göre etki mekanizmaları değişmektedir. Ayrıca intrauterin, cerrahi ve bariyer yöntemler de aile planlaması yöntemleri olarak farklı teknikler ile kullanımdadır. Uzun bir yaşam dönemi olan doğurganlık çağı boyunca kontraseptif yöntemlere ihtiyaç vardır. Aile planlaması yöntemlerine ilişkin yeni yaklaşımlar hergeçen gün literatürde yerini almaktadır.

GİRİŞ

Bilim ve teknolojide meydana gelen gelişmeler birçok alana olduğu gibi sağlık alanına da önemli yenilikler getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir. Aile planlaması yöntemleri geçmişten günümüze tüm bireyleri ilgilendiren ve sağlıktaki gelişmelerden de en fazla etkilenen konulardan birisidir. Milattan ön-cesinden başlamak üzere aile planlaması yöntemleri kullanılmıştır. Günümüzde

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

196

etkinliği yüksek pek çok yöntem olmakla birlikte, çalışmaların devam ettiği 110 farklı yöntemden bahsedilmektedir.

AİLE PLANLAMASINDA DÜNDEN BUGÜNE

İnovasyon, yeni yaklaşımların, teknolojinin ve çalışma şekillerinin gelişim sürecidir. Son yıllarda teknolojide yaşanan gelişmeler, teşhis ve tedavi hizmet-lerinin sunum şekline ve kalitesine etkileriyle sağlıkta önemli dönüşümlere se-bep olmuştur (Şengün, 2016:194). Hemşirelerin inovatif düşünme ve geliştirme süreçlerinin hastalıkların erken teşhisi, risk faktörlerinin belirlenip önlenmesi, hastaneye geri dönüşlerin azalması gibi olumlu sonuçlar getireceği belirtilmek-tedir (Özbey, 2018:4; Özen, 2017:356).

Birçok sağlık alanında olduğu gibi doğum kontrolü yöntemlerinin kulla-nım hızının arttırılması için ideal ve yeni yöntemler konusundaki arayışlar da devam etmektedir. Doğum kontrol yöntemleri insanlık tarihi kadar eskidir. Eski yazımlarda sünger, tampon vb cisimlerden bahsedilmektedir. Antik Mısır’da tampon olarak bal, sakız, timsah dışkısı sodyum karbonat içerikli vajinal tıkaç-ların kullanıldığı bilinmektedir (Orhan, 2007:3; Demir, 2012:13). İlk çağlarda çobanlar hayvanlarının bazı bitkilerle beslendiğinde üremede başarısız olduk-larını görmüşlerdir. Burdan yola çıkarak bu bitkilerin doğum kontrolünde kul-lanılabileceği fikrini ortaya attıkları ve bu şekilde bitkisel preparatların doğum kontrolünde kullanılmaya başlandığı söylenmektedir (Kuloğlu, 2012:1). Tarihte vajina içine yerleştirilen yöntemler kültürler arasında çok farklılık gösterir. So-ranus meyve ve fındıktan macun yapılmasını veya servikal açıklığa yumuşak ipek yerleştirilmesini önermiştir. Japonlar bambudan yapılmış kâğıtlar, Müs-lüman kadınlar palmiye yaprakları, Pasifik adalarında yaşayan kadınlar deniz ürünlerini kullanmışlardır (Orhan, 2007:3). Ayrıca kadının uterusunun içerisine paslanmayan metallerden olan altın veya gümüş yüzük konularak gebelik ön-lenmeye çalışılmıştır. Arap kervancılar da bu yöntemi öğrendikten sonra uzun çöl seyahatlerinde dişi develerin gebe kalmalarını önlemek için uteruslarının içerisine temizlenmiş çakıl taşı yerleştirme yöntemini kullanmışlardır (Kuloğlu, 2012:2). Yeni Çağ ve Rönesans döneminde doğum kontrol yöntemlerine iliş-kin en kayda değer gelişme günümüzde bilinen ilk kondomun bulunmasıdır. (Kuloğlu, 2012:2). Tarihte her dönemde aile planlamasına ilişkin yeni buluşlar olmuştur.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

197

Günümüzde çeşitli doğum kontrol yöntemleri bulunmaktadır. Bu yöntemler genelde eski yöntemlere dayalı ve tıbbi olanaklarla geliştirilmiş ve güncellenmiş yöntemlerdir. Ayrıca yeni yöntemler için çalışmalar devam sürekli etmektedir.

ETKİN AİLE PLANLAMASI YÖNTEMLERİ ve YENİLİKLER

A- Hormonal YöntemlerKombine Hormon İçeren YöntemlerKombine Oral Kontraseptif Haplar (KOK), vajinal halka, kombine patch-

ler, kombine transdermal sprey ve jeller, aylık enjeksiyon (Messigyna) hem öst-rojen hem de progesteron içeren kombine hormonal kontraseptif yöntemlerdir. Kombine hormonal kontraseptifler veriliş yoluna göre oral (KOK) ve non-oral (Transdermal patch, sprey, jel, vajinal halka, aylık enjeksiyon) olarak da ikiye ayrılabilir. Her iki formun da etki mekanizması, etkinliği ve yan etkileri bir-birine benzerdir (Dilbaz, 2012). 1960’larda oral kontraseptif tabletinin gelişti-rilmesinden bu yana hormonal kontrasepsiyon birçok form almıştır. Kombine hormonal kontrasepsiyon, hem östrojen hem de progestin ile oral, transdermal veya transvajinal olarak uygulanabilir olmuştur. Her ne kadar uzun etkili, geri dönüşümlü kontrasepsiyon daha popüler hale gelse de, hastaların kontrol edebi-lecekleri bir kontraseptif yönteme sahip olma istekleri hala devam etmektedir. Ek olarak, hormonal kontrasepsiyon, gelişmiş siklus kontrolü ve akne tedavisi de dahil olmak üzere diğer bazı yöntemlerde görülmeyen faydalar sağlamakta-dır. Transdermal ve transvajinal kontraseptif seçenekler hasta otonomisini ve yöntemi günlük kullanmamanın yararını sağlamaktadır (Galzote, 2017:315).

Kombine Oral Kontraseptifler

Kombine oral kontraseptifler hem östrojen hem de progesteron içeren oral kontraseptiflere verilen isimdir ve ilk kez 1960’lı yıllarda üretilmiştir. Farklı bileşenlere ve kullanım şekillerine sahip çok sayıda KOK bulunmaktadır (De-mir, 2012:15). KOK’lar sentetik östrojen (Ethynyl estradiol veya Mestranol) ve çeşitli progestinlerden (norethindrone, norethindrone acetate, norgesterel, levo-norgesterel, desogesterel, norgestimete) birini içerir. Zaman içinde oral kontra-septiflerde kullanılan östrojen dozları düşürülerek östrojene bağlı gelişebilecek yan etkiler azalmıştır. KOK’lar farklı etkinlik ve etki spektrumlarına sahip farklı sentetik

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

198

progesteronları değişik dozlarda içermektedirler (Demir, 2012:15; Orhan, 2007:7).

Kombine Vajinal Halkalar

İnce, transparan, kadının kendi vajinasına yerleştirebileceği bir halkadır. Vajinal halkalar, vajen içine yerleştirilen ve progesteron ya da progesteron ve östrojen salgılayan halkalardır. Salgılanan bu hormonlar vajen duvarından kana geçiş yaparak kontraseptif etki sağlar. 50-60 mm dış çapa ve 7.5-9.5 mm kalınlığa sahip çok sayıda ve şekilde halka yapılmıştır. Diaframın aksine, hal-kalar yerleşim açısından sorun oluşturmaz, sadece konfor ve atılma olasılığı açısından ebatları önemlidir. Ana koşul halkanın dış kenarının vajen duvarıyla temas halinde olmasıdır. Halkalar silastik yapıdadır (Taşkın, 2016:546; Orhan, 2007:32). Vajinal halkalar; Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’de Food and Drug Administration (FDA) tarafından 2001 yılında onaylanmıştır. Günümüzde ABD, Kanada ve birçok Avrupa ülkesinde kullanılmaktadır (Öztürk, 2004:87).

Nuvaring kombine kontraseptif vajinal halkadır. Nuvaring ülkemizde kul-lanıma sunulan tek vajinal halkadır. Etinilestradiol (EE) ve etonogestrel (ENG) içermekte olup ortalama günlük 120 mcg ENG ve 15 mcg EE salgılamaktadır. Üç hafta sürekli kullanımı takiben bir hafta halkasız periyodu kapsar. Kadınlar yerleştirme ve çıkarma işlemini kolayca yapabilir. Türkiye’de 2010 yılında satı-şa sunulmuştur. Bir yıllık kontraseptif vajinal halka olan Nestorone ve etinil est-radiol’ün Faz 3 çalışmaları tamamlanmıştır. Halka 13 siklusa kadar her siklusta 21 gün vajinada bırakılıp 7 gün çıkarılmaktadır. Ovulasyonu baskılayan halka-nın önerildiği şekilde kullanıldığında gebeliği önlemede oldukça etkili olduğu belirtilmektedir (Kodaz, 2018:115).

Transdermal Kombine Kontraseptif Patch

Ortho Evra kontraseptif yama, günde 35 µg EE ve 150 µg norelgestromin (NGMN) salgılayan 20 cm2’lik bir yamadır. Bu ürünün geliştirilmesi sırasında 610 denek ile yapılan bir çalışmada 10, 15 ve 20 cm2’lik üç yama boyutu kar-şılaştırılmış, 20 cm2’lik yamanın ovülasyon supresyonuna benzer siklus kont-rolüne ulaştığı görülmüş, böylece 20 cm2 boyutlu yama kullanıma sunulmuş-tur (Galzote, 2017:316). Transdermal yama, KOK’lara kıyasla bir dizi avantaj sunmaktadır. Östrojen plazmada daha az pik yaptığından bulantı gibi yüksek

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

199

östrojen pikine bağlı gelişen yan etkiler daha az görülmektedir. İkinci önemli bir avantaj ise kullanıcının her gün hapı almasının aksine, sadece haftada bir yama-yı değiştirmesidir (Galzote, 2017:316). Kontraseptif hormonların transdermal olarak verilmesi, gastrointestinal absorpsiyondaki değişkenliği ve KOK’larda görülen serum konsantrasyonlarındaki pikleri önler (Graziottin, 2006). Fakat yamalarda KOK’a göre daha fazla östrjene maruziyet olduğundan daha fazla yan etki göstermektedir. Yama kullanıcılarının venöz tromboembolizm gelişme-si açısından KOK kullananlardan daha fazla risk altında oldukları bildirilmiştir. Bu nedenle kullanımının terk edilebileceği belirtilmektedir. Türkiye’de satışına henüz izin verilmemiştir (Kodaz, 2018:114).

Hollanda’da yapılan bir çalışmada, yama (20 ug EE / gün), KOK (30 ug EE / gün) ve NuvaRing (Merck & Co., Kenilworth, NJ, ABD; 15 ug) kullanan kadınlarda ortalama serum östrojen konsantrasyonları karşılaştırılmıştır. Yama kullanan kadınlarda östrojene genel maruziyet Nuvaring’in 3.4 katı ve KOK’la-rın 1.6 katı fazla olduğu saptanmıştır (Galzote, 2017:316)

Transdermal Kontraseptif Sprey ve Jeller

Transdermal spreyler, ölçülü doz formunda, cilt tahrişlerinin az veya hiç olmaması, doz esnekliği, uygulama yerinde düzgün dağılım ve üretim kolaylığı ile önemli avantajlara sahiptir. Transdermal spreyler çoğunlukla cilde belirli bir miktar formülasyon sağlamak için ölçülü doz spreyleri (MDTS) olarak tasarlan-mıştır. Cilt üzerine uygulanan sprey emilerek ovulasyonu engeller. Bir MTDS ürünü olan Evamist, 2007 yılında FDA tarafından onaylanmıştır. Bu ürün, ‘gö-rünmez’ cilt uygulaması ile estradiol verilişi için geliştirilmiştir ve doz esnekli-ğine sahip olması, kullanıcılara büyük bir avantaj sunmanın yanında, etkin bir konsantrasyon seviyesinin korunmasını sağlamaktadır. Transdermal sprey, özel-likle menapoz sonrası hormon tedavisi için hızlı ve umut veren bir yaklaşımdır (Yapar, 2014:470; Branco, 2014)

Nestorone ve estrojen (EE ve E2) içeren sprey kombinasyonunun farma-kokinetik çalışmaları devam etmektedir. Abdominal cilde uygulanan Nesterone içeren jel formunun 1.2 mg günlük dozunun %83 oranında ovulasyonu inhibe ettiği belirtilmektedir. The Population Council tarafından geliştirilen ve abdo-men cildinden absorbe edilen jel Nestorone ve estradiol içermektedir. Faz 1 ve Faz 2 çalışmalarında Nestorone’un düşük dozda bile ovulasyonu baskılayabil-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

200

diği belirtilmektedir. Faz 3 çalışmaları planlanmaktadır. Abdomen üzerine 21 gün boyunca uygulanan Nestorone (NES) ve estradiol (E2) içeren transdermal jelin ovulasyonu baskıladığı ve abdomen üzerinde tahriş etkisinin hafif düzeyde olduğu bulunmuştur (Kodaz, 2018:114).

Progesteron İçeren Hormonal Yöntemler

Progesteron içeren metotlar, subkutan progestin implantları, mini haplar, progestin salgılayan intrauterin araçlar ve IM depo enjeksiyonlardır. Hem kul-lanım şekli, hem de içerdikleri doza göre etki mekanizmaları değişmektedir (Ataklı, 2018:27).

Deri Altı İmplantları

Deri altı implantları en etkili ve uzun süreli kullanıma uygun aile planla-ması yöntemidir. Deri altı implantlar, subdermal implante edilir, levonorgest-rel veya etonogesterol içerirler ve 3–5 yıl etkilidir. Orta doz progestin içeren yöntemler bir miktar follikül gelişimine izin verir ancak, hemen hemen tüm sikluslarda ovulasyonu inhibe ederler (Ataklı, 2018:27; Orhan, 2007:16-22). Ülkemizde altı kapsülden oluşan, kullanım süresi 5 yıl olan Norplant ve tek çubuktan oluşan kullanım süresi 3 yıl olan Implanon mevcut olan implant sis-temleridir (Orhan, 2007:16-22).

Ülkemizde de piyasaya sürülen ve son birkaç yıldır üstünde çalışılan diğer bir deri altı implantı da Nexplanon’dur. Nexplanon, küçük ve esnek bir tüp-dür. İç üst kolun derisinin hemen altına yerleştirilir ve progestojenin küçük bir dozunu kan dolaşımına sabit olarak bırakılır. Nexplanon çok etkili bir doğum kontrol yöntemidir, çünkü bir kez yerleştirildikten sonra üç yıl korunma sağlar ve her gün hatırlamayı gerektirmez. Başarı oranı % 99’un üzerindedir (Sheffield Hospitals, 2017; Ertopçu, 2016). Nonandrojenik progestin içeren Nesterone ve Nomegestrol acetate gibi implantlar ise gelişim aşamasındadır (Ertopçu, 2016).

Sadece Sentetik Progesteron İçeren Oral Kontraseptifler (POP) – Minihaplar

Minihaplar (Progesteron-only pills=POP) sadece sentetik progesteron içeren ve sürekli kullanım gerektiren oral kontraseptiflerdir. Dünyada ilk kez 1973’te kullanıma sunulmuşlardır. KOK’larin aksine östrojen içermezler ve

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

201

içerdikleri sentetik progesteron miktarı KOK’larden daha düşüktür. Farklı sen-tetik progesteronları içeren preparatlar bulunmaktadır Düşük dozda progestin içeren mini haplar ovulasyonu inhibe eden dozdan daha düşük dozda levonor-gestrel içerirler ve koruyucu etkilerini periferik olarak gerçekleştirirler. Servikal mukusu kalınlaştırırlar, dolayısıyla spermin penetrasyonunu engellerler, endo-metrimu etkiler ve tüplerde motiliteyi azaltırlar. Minihapların dünya çapında kullanım oranları farklı olmakla birlikte genelde KOK’lardan düşük oranda kullanılmaktadırlar. Minihaplar östrojen kullanamayan kadınlar için uygun bir seçenektir. (Demir, 2012:41; Ataklı, 2018:27).

Enjektabl Yöntemler

Yüksek doz progestin içeren enjektabl formüller ovulasyonu inhibe eder-ler. En sık kullanılanlar depo medroksiprogesteron asetat ve norethisterone enanthate’dir. Depo medroksiprogesteron asetat 12 haftada bir 150 mg enjek-te edilir. Norethisterone enanthate 8 haftada bir 200 mg uygulanır. (Ataklı, 2018:27).

Progestinli Vajinal Halkalar (PCVR) ve Patchler

Progesteronlu vajinal halka (PVR), postpartum dönemde kadınlarda laktas-yonel amenorenin kontraseptif etkinliğini uzatmak için kullanılan halka şeklin-de bir cihazdır. Halka, vajinal duvarlar boyunca sürekli düşük dozlu progesteron akışını sağlayarak ovulasyonu baskılar. Yapılan çalışmalar, kontraseptif vajinal halkaların güvenli, etkili ve çeşitli kültürel ortamlarda iyi kabul edildiğini gös-termiştir (Ishaku, 2015:4)

B- Bariyer Yöntemler

Kondom

Kondom de en eski doğum kontrol yöntemidir. Eskiden hayvan bağırsa-ğından yapılırken günümüzde kauçuktan yapılmaktadır. Cinsel ilişkiden önce ereksiyon halindeki penise takılan kondom spermlerin vajinaya geçmesini önle-yen mekanik bir bariyer oluşturur. Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma açısından da etkili olup, bariyer yöntemler içerisinde en sık kullanılandır (Taş-kın, 2016:552).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

202

Diyafram

Serviksi mekanik olarak kapatan diyafram, kubbe biçiminde ince, kauçuk-tan yapılmış, kenarları bükülebilen kontraseptif bir yöntemdir. Koitustan önce kubbe kısmına spermisit konularak uygulanır. Vajinaya doğru olarak yerleştiri-len diyafram simfizis pubisin arkası ile vajen arka forniksi arasında durur (Taş-kın, 2016:553; Orhan, 2007:38).

SILCS diyaframı ise, mevcut diyaframların eksiklerini gidermek ve en önemlisi kullanıcı gereksinimlerini daha iyi karşılamak için geliştirilmiştir. Geleneksel diyaframlara kıyasla daha kolay yerleştirme ve çıkarma, daha ko-lay uyum ve daha fazla rahatlığa sahip bir diyaframdır. SILCS diyaframı aynı zamanda tek ebat olarak tasarlanmıştır ve klinisyenin takmasını gerektirmez. (Schwartz, 2015:896). İlişkiden iki saat önce takılıp en az 6 saat, en fazla 24 saat kalabilmektedir. HIV ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyuculuğu yoktur (Kodaz, 2018:117).

Vajinal Sünger

Sünger, küçük bir disk şeklinde, spermisid etkili yumuşak poliüretandan yapılmış köpüktür. Köpük, vajinal dokuya benzer kıvamdadır. Sünger 5.5cm çapında ve 2.5cm kalınlığında ve standart ölçülerdedir. Bütün süngerler tek kul-lanımlıktır. Vajinal sünger yerleşiminden sonra hemen etki etmeye başlamakta ve 12-24 saat süreyle etkisi devam etmektedir. Vücuda yerleştirildikten sonra koruma etkisi başlamaktadır (Öztürk, 2004:90).

Servikal Başlık (Cap)

Servikal başlık diyaframa oranla daha sert, yüksek kubbeli ve daha küçük-tür. Serviks üzerine oturtulur, kıvrılabilen kenarları ile vakum oluşturarak ser-viks ya da üst vajinal duvara oturur. Bu yüzden vajinal tonusu azalmış kadınlar tarafından da kolayca kullanılabilmektedir (Orhan, 2007:38)

Spermisitler

Vajinal spermisitler, spermlerin servikse ulaşmadan etkisiz hale getirilme-leri için vajinaya yerleştirilir. Köpük, tablet ve krem şeklinde formları vardır. Diğer doğum kontrol yöntemlerine göre etkinliği daha azdır. Etkinliğini artır-mak için kondom veya diyafram ile birlikte kullanılmalıdır. Spermisidler, diyaf-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

203

ram, cap, sponge, ve kondom gibi kontrasepsiyon yöntemleri ile birlikte yay-gın kullanılabilir. Spermleri öldürerek, sperm motilitesini azaltarak ve spermin ovaya penetre olması için, gerekli enzimleri inaktive ederek önemli rol oyna (Koyuncuer, 2004:456; Daymaz, 2015).

C- Rahim İçi AraçlarRahim İçi Araç (RİA)Kadınlarda en güvenilir ve geri dönüşümlü korunma yöntemi intrauterin

araçlardır. RİA pek çok ülkede en çok kullanılan, etkin kontrasepsiyon sağlayan, uygulaması kolay, seksüel yaşamı bozmayan, ucuz bir kontrasepsiyon yöntemi-dir. Ülkemizde kontrasepsiyonda geri çekmeden sonra en çok kullanılan yön-temdir (Orhan, 2007:33; Ataklı, 2018:27).

L Ng-20 RİA

Gövde kısmında progesteron içeren Progestasert ile Levonorgestrel içeren-ler LevoNova ve Mirena. Levonorgestrel içerenler “T” şeklinde polietilenden yapılmıştır. İçerisinde 52 mg levonorgestrel içeren bir silindir bulunur. Kısmen overlerde folikül gelişimini ve ovulasyonu engeller, ayrıca yabancı cisim re-aksiyonu oluştururlar. Etkinliği oldukça yüksektir, amenore sık rastlanan yan etkisidir (Taşkın, 2019:549).

LNG 12 (Skyla veya Jaydess)

Üç yıl kontraseptif etkili olan yeni bir intrauterin araçtır. Mirenadan daha küçüktür. Yapılan çalışmalarda etkili bir kontrasepsiyon yöntemi olarak kabul edilmekte ve Mirena’ya kıyasla iyi tolere edildiği belirtilmektedir (Gemzell, 2012; Ertopçu, 2016).

D- Cerrahi Yöntemler1990’larda iki kalıcı kadın kontrasepsiyon sistemi olan Essure ve Adia-

na sistemleri geliştirilmiştir. Bu sistemler insizyon ve anestezi gerektirmeden transservikal tıkanıklığı sağlamaktadır (Silveira, 2010:200).

Essure

Histeroskopik tubal oklüzyon sistemi, günümüzde tüm dünyada popülari-tesi giderek artan kalıcı kadın kontrasepsiyonu sağlayan modern bir cihazdır

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

204

(Şendağ, 2010:186). Essure cihazı, 5 yıllık etkililik oranı %99.8 olan olduk-ça etkili bir sterilizasyon yöntemidir (Woo, 2017:1). Tubal sterilizasyon, kesin kontrasepsiyon için dünyada en yaygın kullanılan prosedürdür. Laparoskopi ile güvenle uygulanır, ancak potansiyel cerrahi ve anestezi riskleri ile invaziv bir işlemdir. Histeroskopi ile Essure mikro-insert hastaneye yatış, insizyon veya anestezi gerektirmeden tubal tıkanıklığı sağlar. Essure yöntemi, kesi veya anes-tezi gerektirmeden ayakta tedavi prosedürü olma avantajlarına sahiptir. Hasta, cihazın yerleştirilmesinden hemen sonra taburcu edilir ve aynı gün faaliyetleri-ne geri dönebilir (Depes, 2009:392)

Adian

Adiana fallop tüplerini tıkayarak etki gösteren diğer bir yöntemdir. Fallop tüplerinin her ikisine silikon implant yerleştirilmektedir. Taşıyıcı katater trans-vajinal ve transservikal yoldan histeroskopik işlem ile hastaya uygulanır. Kadın-lar Essure gibi, Adiana prosedüründen sonraki ilk üç ay başka bir kontraseptif yöntem kullanmalıdırlar (Ripley, 2012:4-5; Kodaz, 2018:119)

Tübligasyon ve Vazektomi

Kadında ovumun, erkekte spermin geçtiği kanalların cerrahi yöntemle ka-patılmasıdır. Kullanılan en etkili kontraseptif yöntem cerrahi sterilizasyondur. Cerrahi sterilizasyon (kadında tüp ligasyonu, erkekte vazektomi) artık çocuk istemeyen aileler için uygun yöntemlerdir. Günümüzde geriye dönüşümü müm-kün ancak pahalı, güç ve %100 değildir. Bu nedenle yöntem tanıtılırken ve öne-rilirken ayrıntılı bilgi verilmelidir. Çocuk isteği, kararsızlığı olan çiftlerde kesin-likle uygulanmamalıdır (Taşkın, 2016:553-554; Orhan, 2007:39).

E- Kontraseptif Așılar Fertilizasyonda önemli rolü olan gamet spesifik antijenlerine karșı antikor

geliștirilmesi, gittikçe artan bir öneme sahiptir. Bu bağlamda immünokontra-sepsiyon; hastalıkların așı yolu ile önlenmesi gibi benzer esaslarla, gebeliği önlemek amacı ile vücudun immun cevabının kullanıldığı bir doğum kontrol yöntemi olarak karșımıza çıkmaktadır (Öztürk, 2004:95)

Halen immunokontrasepsiyon amaçlı kullanılan așıların etkinliği, etki-nin süresi ve kullanım kolaylığını arttırmak için çalışmalar devam etmektedir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

205

Kontraseptif aşılar, reproduktif trakt boyunca hedef aldıkları antijene göre üç büyük sınıfa ayrılırlar:

1. Gamet üretimini hedef alan aşılar: GnRH, FSH ve LH’yi immün sistem aracılığı ile nötralize etmek veya reseptörlerine karşı immün yanıt oluşturmak suretiyle gametogenezi inhibe ederler.

2. Gamet fonksiyonlarını hedef alan aşılar: Sperm ve oosit spesifik prote-inlere karşı immün yanıt oluşturarak fonksiyonlarını bozarlar.

3. Fertilizasyon sonrasını hedef alan aşılar: hCG’yi immün mekanizmalar aracılığı ile nötralize ederler (Kalem, 2016).

Kontraseptif aşılar insan kullanımına sunulmadan önce aşılması gereken önemli engeller bulunmaktadır. İmmünokontrasepsiyonda hedef kitle genç ve sağlıklı bireylerdir. Bu bireyler diğer kontraseptif yöntemlere kolaylıkla ulaşa-bilmektedir oysa kontraseptif aşıların hâlen kullanılan yöntemlere kıyasla efek-tivitede bir üstünlüğü henüz sağlanamamıştır. Başka bir engel, immünize birey-lerin immün yanıtları arasındaki değişkenliktir. Antikor titrelerinin takibi ve ek aşı dozları gerektirmesi kullanımı kısıtlamaktadır. Ayrıca kontraseptif aşıların güvenliğinin tespit edilmesi için otoimmün hasar oluşturma potansiyeli ve tera-tolojik araştırmaları da içeren uzun dönem güvenlik çalışmaları gerekmektedir ki öngörülen süre 20 yıl civarıdır (Kalem, 2016).

SONUÇ

Uzun bir yaşam dönemi olan doğurganlık çağı boyunca kontraseptif yön-temlere ihtiyaç vardır. Aile planlaması yöntemlerine ilişkin yeni yaklaşımlar her geçen gün literatürde yerini almaktadır. Fakat yöntemlerin çoğunluğu kadın odaklı olmakta, erkeklere yönelik yöntemlerle ilgili çalışmalar yetersiz kalmak-tadır. Özellikle ülkemizde ve dünyada daha fazla sayıda konu ile ilgili çalışma-lara ihtiyaç duyulmaktadır.

KAYNAKÇA

Ataklı, D., (2018). Hormonal Korunma, Nöbetler ve Antiepileptik İlaçlar. Epilepsi, 24(1):23-29.

Branco, C.C., Soveral, I., (2014). Clinical Efficacy of Estradiol Trans-dermal System in The Treatment of Hot Flashes in Postmenopausal Women. Research and Reports in Transdermal Drug Delivery, 3:1-8.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

206

Daymaz, D., Güner, P., Bahar Ö.Ş., (2015). Aile Planlaması. HUTF Halk Sağlığı AD. Toplum Eğitim Sunumları [Internet] http://www.halksagligi.hacet-tepe.edu.tr/diger/topluma_yonelik.php. Erişim:23.11.2015

Demir, C., Tıraş, B., Gökmen, O., Dilbaz, B., Yeniel, Ö., (2012). Oral Kont-rasepsiyon Klavuzu. İsmail Mete İdil (Ed.). Kontrasepsiyon içinde (s.13-57). İstanbul: Cortex iletişim hizmetleri A.Ş.

Depes, D.B., Pereira, A.M.G., Yataba, S., Lopes, R.G.C., (2009). Einstein, 7(3 Pt 1):392-393.

Dilbaz, B., (2012). Kombine Hormonal Kontraseptifler: Kombine Oral Kontraseptif Haplar, Kombine Patchler, Vajinal Halka (NuvaRing), Aylık Enjek-siyon (Mesigyna). Turkiye Klinikleri J Gynecol Obst-Special Topics, 5(1):22-27

Ertopçu, K., (2016). Gebelikten Korunma Yöntemlerinde Gelişmeler. Eri-şim Tarihi: 10.11.2018. http://www.authorstream.com/Presentation/kenanertop-cu-2936066-gebelikten-korunma-ntemlerinde-geli-meler/

Galzote, R.M., Rafie, S., Teal, R., Mody, S. K., (2017). Transdermal Delivery Of Combined Hormonal Contraception: A Review Of The Current Li-terature. International Journal of Women’s Health, 9:315-321.

Gemzell-Danielsson, K., Schellschmidt, I., Apter, D., (2012). A Ran-domized, Phase II Study Describing The Efficacy, Bleeding Profile, And Sa-fety Of Two Low-Dose Levonorgestrel-Releasing Intrauterine Contraceptive Systems And Mirena. Fertil Steril., 97(3):616-22.e1-3. doi: 10.1016/j.fertns-tert.2011.12.003.

Graziottin, A., (2006). A Review Of Transdermal Hormonal Contracepti-on: Focus On The Ethinylestradiol/Norelgestromin Contraceptive Patch. Treat Endocrinol, 5(6):359-365.

Ishaku, S., Kayode, A., Unumure, G., Oginni, A.B., Adeyemi, A., Rajama-ni, D., Clark, H., Rijo, N., RamaRao, S., (2015). Progesterone Vagınal Rıng: Results Of An Acceptabılıty

Study In Nigeria. Progesterone Vaginal Ring: Results of an Acceptability Study in Nigeria. Nigeria: Population Council.

Kalem, M.N., Köşüş, A., Köşüş, N., Kalem, Z., Eser, A.A., (2016). Turkiye Klinikleri J Gynecol Obst, 26(1):42-51.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

207

Kodaz, N.D., Altuntuğ, K., Ege, E., (2018). Aile Planlaması Yöntemlerinde Güncel. Gelişmeler. KASHED, 4 (1):109-130.

Koyuncuer, A., (2004). Kontrasepsiyon ve Türkiye’de Durum. STED, 13(12):455-459

Kuloğlu, B.U., Cansu, Ç., Kılıç, D., Aydın, S., Önel, Z., (2016). Geçmiş-ten Günümüze Doğum Kontrol Yöntemleri. Erişim Tarihi: 13.12.2018. http://tip.baskent.edu.tr/kw/upload/464/dosyalar/cg/sempozyum/ogrsmpzsnm14/14.P6.pdf

Orhan, E., (2007). İmplanon® Kullanıcılarının Memnuniyet Durumları Ve Karşılaştıkları Yan Etkiler. (Tıpta Uzmanlık Tezi). Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği, İstanbul.

Özbey, H., Başdaş, Ö., (2018). Hemşirelikte İnovasyon. ERÜ Sağlık Bilim-leri Fakültesi Dergisi, 5(1):1-8.

Özen, B., Seviğ, E.Ü., (2017). The Impact of Planned Hospital Discharge Program on Complications and Hospital Readmissions in Patients Undergoing Coronary Artery Bypass Grafting. Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi, 25(3): 353-362.

Öztürk, H., Çeber, E., Saydam, B.K., Soğukpınar, N., (2004). Doğum Kontrol Yöntemlerinde Yenilikler. Hemșirelikte Araștırma Geliștirme Dergisi, 1(2):86-97.

Ripley, F., Salem, R.M., (2012). Essential Knowledge About Female Ste-rilization.

Permanent Methods Toolkit. Erişim Tarihi:15.11.2018. http://www.k4he-alth.org/toolkits/permanent-methods/femalesterilization

Schwartz, J.L., Weiner, D.H., Lai, J.J., et al. (2015). Contraceptive Effica-cy, Safety, Fit, and

Acceptability of a Single-Size Diaphragm Developed With End-User Input. Obstetrıcs & Gynecology, 125(4): 895-903.

Sheffield Teaching Hospitals NHS Foundation Trust 2015. The Contracep-tive Implant (Nexplanon) Issue Date: September 2015. Review Date: Septem-ber 2017 [email protected]

Silveira, G.H., Oliveira, A.P.D., Crispi, C.P., Lamblet, M., (2010). Hys-teroscopic Permanent Female Sterilization. Bras. J. Video-Sur, 3(4):200-208.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

208

Şendağ, F., Akdemir, A., (2010). Histeroskopik Tubal Sterilizasyon. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derne¤i Dergisi, (TJOD Derg), 7(3):185- 188.

Şengün, H., (2016). Sağlık Hizmetleri Sunumunda İnovasyon. Med Bull Haseki, (54):194-198

Taşkın, L., (2016). Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği. Genişletilmiş XV. Baskı. Ankara: Akademisyen Kitabevi

Woo, J.J., Simpson, B.E., Stovall, D.W., (2017). Myometrial Insertion of Essure® Mirco-Insert. Res Rep Gynaecol Obstet, 1(4):1-5.

Yapar, E.A., İnal,Ö., (2014). Transdermal Spray in Hormone Delivery. Tro-pical Journal of Pharmaceutical Research, 13(3): 469-474.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

209

YOĞUN BAKIM TEDAVİ VE BAKIM UYGULAMALARINDA YENİ ETİK

YAKLAŞIMLAR

Nuriye DEĞİRMEN

Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kütahya / Türkiye

Öz: Günümüz bilimsel ve teknolojik gelişmeleri ışığında, yoğun bakım hastalarına dönük ileri tedavi ve bakım uygulamaları değişmiş ve gelişmiştir. Öte yandan yeni olanaklar bu ünitelerde çalışan hekim ve hemşirelerin farklı etik sorunlar yaşama durumlarını da artırmıştır. Yoğun bakımda yaşanan etik problemlerin tanımlanabilmesi, çözüm yollarının bilinmesi ve uygulamaya ko-nulması ile sağlık çalışanlarının duyarlılıklarının yükseltilmesi sağlanarak, teda-vi ve bakımın kalitesinin artırılması sağlık alanında önemli hedeflerden biridir. Çağımız da yeni geliştirilen tıbbi cihazlar ile çalışılan yoğun bakım üniteleri, profesyonel becerili personel, yerleşim düzeni, teknik donanım açısından ken-dilerine özgü nitelikleri ile hastanelerin diğer ünitelerinden daha ayrıcalıklıdır. İdeal bir yoğun bakım biriminde modern hasta bakım kriterleri kanıta dayalı yeni araştırmalar ile tanımlanmıştır. Bu ünitelerde yaşanan etik sorunlar; zarar vermeme, yararlı olma, hasta mahremiyeti, bilgi gizliliği, ötenazi, resüsite et-meme kararı, tedaviyi başlatmama ve sona erdirme, beyin ölümü, organ donörü olma önerisi, aydınlatma ve onam alma, onam veya seçim, etik ilişki sorunları ve sınırlı kaynakların adil dağıtımı gibi problemleri içermektedir. Bu sorunla-rın çözümünü inceleyen yeni etik yaklaşımlar doğrultusunda çalışması gereken sağlık profesyonellerinin yoğun bakım birimlerinde etik farkındalıklarının ol-ması çok önemlidir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

210

GİRİŞ

Yoğun bakımlarda teknolojik ilerlemeler ve tıp bilimindeki kanıta dayalı araştırmalar sonucu gelişmelerin olması ve teknolojiye olan gereksinimlerin art-ması ile bu ünitelerdeki hastalar, önceki dönemlerde yaşamını yitirirken bugün uzun süre yaşatılabilmektedirler. Hastanelerin karmaşık ve kompleks özelliğe sahip yoğun bakım üniteleri çeşitli tedavi ve bakım girişimlerinin hızlı ve hassas şekilde uygulandığı kliniklerdir. Yoğun bakım birimleri bir yandan kritik hasta bakımının yapılabildiği hastanelerin olmazsa olmaz alanları olmalarının yanı sıra çok karmaşık etik sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu ünitelerde yata-ğa bağımlı bilinçsiz hasta bakımı süreçlerinde meydana gelebilen çok değişik etik problemlerin çözülmesi ihtiyacı artmıştır. Fakat olanakların ve imkanların sınırlı olması, zaman kısıtlılığı ve zamanın etkin kullanılamaması nedenleri ile sorunları çözmek zorlaşmaktadır.

YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİ ve TEDAVİ BAKIM SÜREÇLERİ

Yoğun bakım üniteleri, organ sistemlerinde ciddi işlev bozukluğu nedeniyle hayatta kalmak için bakım gereksinimi olan hastaların sağlığına kavuşmasını hedefleyen, alan ve hizmet düzeni açısından özgün özellikleri olan, gelişmiş teknolojik olanaklarla dizayn dilmiş, tüm gün hastanın yaşam bulgularının ara-lıksız takip edildiği birimlerdir (Şahin, G.D., 2010. s:7). Multidisipliner ekip hizmetinin gerekli olduğu birimlerdir.

Günümüzde yoğun bakımlarda, yaşamları ciddi tehdit altında olan hastala-ra bakım verecek eğitimli personelin gelişmiş teknoloji cihazları ile çalışması gereksinimi artmıştır. Bu birimlerin tıp alanında bir çok dalda hizmet vermesi mümkündür ve bu imkanların kullanımı hastanelerin ekonomik durumuna bağ-lıdır (Arıboğan, A., 2008 s:84-89).

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü yoğun bakım birim-lerinin standartları 03.04.2008 tarihli ve 11395 (2008/25) sayılı genelgeye göre yoğun bakımlar üç basamak olarak sınıflandırılmıştır:

Birinci basmak yoğun bakımlarda monitörizasyon (ateş, nabız, tansiyon, oksijen satürasyonu, ekg vb.) takibi, sıvı ve kan ürünleri replasmanı, kardiyo-pulmoner resusitasyon, hastanın ilk stabilizasyonu, entübasyon yapılmaktadır. Bu birimlerde bakım verilemeyen hastalar gerektiğinde ikinci veya üçüncü ba-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

211

samak yoğun bakımlara sevk edilmektedir. Örneğin koroner yoğun bakımlar bu basamakta bulunmaktadır.

İkinci basamak yoğun bakım ünitelerinde, birinci basamaktaki bireylere göre daha ayrıntılı takip edilen hastalar tedavi edilmektedir. Tek organ yetmezli-ği tedavileri (mekanik ventilasyon, plazmaferez, diyaliz, hemofiltrasyon) yapıl-maktadır. Bu basamaktakilerden gerektiğinde üçüncü basamak yoğun bakımlara hasta sevki yapılabilmektedir.

Üçüncü basamaktaki yoğun bakımlar en üst düzeyde tedavi bakım yapıla-bilen birimlerdir. Bu ünitelerde, kardiyovasküler cerrahi, beyin cerrahisi, ciddi travma vakaları gibi yüksek riskli bireyler tedavi edilmektedir. Solunum yet-mezliği, renal replasman, çoklu organ işlev bozukluğu olan hastalar bakım al-maktadır.

İlgili genelgeye göre yoğun bakımda çalışacak hemşirelerin yoğun bakım hemşireliği sertifikası olması gerekmektedir.

ETİK

Etik, iyi ile kötü arasındaki çizgileri belirleyen bir disiplindir. Bireylerin yaşam kalitesini artırarak; haklara saygılı ve koruyucu yaklaşımları kapsar (Ka-yaer, M., 2013. s:63-76). Etik ikilem, iki veya daha fazla değerin çatışması ola-rak tanımlanır (Etik Rehberi, 2010. s:16). Prosedürler, yasal mevzuatlar, grup algıları, kültür, çevre, yaş, cinsiyet, meslek, inanç, kişisel özellikler etik karar verme sürecinde etkilidir. Etik açıdan sistematik düşünce ile eylemde bulunma ve en doğru biçimde karar verme gerekliliği önerilmektedir (Kılıç, İ., 2018. s:1).

YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE ETİK SORUNLAR ve ÇÖZÜMLERİ

Yoğun bakım ünitelerinde çalışanların stres yaşama durumları, etik karar verme problemleri, sorumluluk taşıma ve çeşitli etik sorunlarla yüz yüze gelme durumları artmıştır. Yoğun bakımlarda yaşanabilen etik sorunlar ve çözümleri aşağıdaki konuları içermektedir.

YOĞUN BAKIMDA ZARAR VERMEME SORUNLARIYoğun bakımlarda tedavi ve tüm bakım süreçlerinde tıp etiğinin temel il-

kelerinden hastaya zarar vermeme ilkesi doğrultusunda hareket edilmesi önemli bir yaklaşımdır.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

212

Hastalar aşırı tetkik, aşırı tedavi nedeniyle zarar görebilir. İlaç uygulandı-ğında ilaca bağlı zarar riski (iyatrojenik hasar) ortaya çıkabilir. Hasta değerle-rine ve hastanın gereksinimlerine uygunluğu etik olarak onaylanmış, bilimsel niteliklere uygun, bireysel olarak gerekli en yüksek kalitede ve en düşük sa-yıda girişimle uygulanacak bakım ile hastalara zarar verme durumunun önüne geçilebilir. Bu riskten kaçınma durumları, günümüz yeni kavramlarından olan dördüncül koruma kavramı içerisinde ele alınmaktadır. 2013 yılında WONCA Dünya Konferansında dördüncül koruma tanımlanmıştır. Aşırı medikalizasyon riskindeki hastayı tanımlamak, medikal istilalardan onları korumak ve onlara bilimsel ve etik olarak uygun bakım prosedürlerini sağlamak için yapılan ey-lemler ve hasta sağlık çalışanı arasında “ilişkiye dayalı koruma” kavramları yeni bir stratejik yaklaşım olarak önerilmiştir. Ancak medikalizasyondan kaçınırken uygun olmayan ya da yetersiz bakım verme sorununa da sebebiyet verilmeme-lidir (Akdeniz M., 2017. s:74-81).

YOĞUN BAKIMDA RESÜSİTE ETMEME KARARI

Resüsite etmeme kararı, yoğun bakımlarda yaşanan önemli etik sorunlar-dan biridir. Hekimler ve hemşireler tarafından öncelikli kabul edilmektedir. Kardiyopulmoner resüsitasyon işlemleri; solunumu, dolaşımı durmuş bireyle-rin yaşama geri döndürülmesine ilişkin yaklaşımları içerir. Yoğun bakım üni-telerinde sık karşılaşılan bir durumdur. Amacı; ani, acil, beklenmeyen ölümü önleyebilmektir. Kardiyopulmoner resüsitasyon yaşam kurtarıcı bir uygulama-dır. Kardiyopulmoner resüsitasyon acil bir uygulamadır bu sebeple çoğunlukla hastanın işlemi reddedip reddetmediğine bakılmaksızın yapılmaktadır. Ancak bir hastalığının son döneminde olan bireyin kalbi, solunumu durduğunda resü-sitasyon yapılmaması isteğini bildirmiş olması durumunda, acil durumlarda da resüsitasyon yapılmamaktadır.

Resüsite etmeyin kararı; akut kardiyak arrest belirtileri olduğunda kardiyo pulmoner resüsitasyon yapılmayacak manasına gelmektedir. Resüsite etmeme kararının verilmiş olması bütün tedavi ve bakımın kesilmesi anlamına gelme-mekte; sadece kardiyo pulmoner resüsitasyon, defibrilasyon ve inotropik giri-şimlerin yapılmaması manasına gelmektedir. Kardiyo pulmoner arrestin geliş-mediği dönemde sıvı desteği, beslenme gibi diğer hemşirelik bakımları yapıl-maktadır (Şahin, G.D., 2010.s:16).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

213

Resüsite etmeme kararı üç durumda verilebilir. Birincisi; konu ile ilgili ye-terli bilgisi olan ve karar verme yeterliliği bulunan bireyin arrest olması halinde resüsite etmemeyi kendisinin istemesidir. İkinci durum; resüsitasyon yapılma-ması isteğinin bireyin yakınları veya vekili tarafından istenmesidir. Bunun için bireyin bilincinin kalıcı olarak kapalı olması veya karar verme yeterliliğinin ol-maması gerekir. Hasta adına karar veren kişilerin temel dayanağı hastanın bilin-ci açık ve karar verme yeterliliği yerindeyken canlandırılmama konusundaki ka-rarını bildirmiş olmasıdır. Bu şekilde bir bildirim olmaması durumunda bireyin inançları, yaşam şekli, seçimleri, beklentileri hakkında fikir yürütme yapılabil-mektedir. Üçüncü durum; sağlık ekibinin kendi değerlendirmelerine bağlı ola-rak birey hakkında resüsitasyon uygulanmaması kararının verilmesi durumudur. Bu karar resüsitasyonun bireye yarar sağlamayacağı düşüncesi ile verilebilir. Bu sürece bireyin veya yakınlarının aktif olarak katılabilmesi istenmekle birlikte her zaman mümkün olamamaktadır. Bazı ülkelerdeki hastanelerde etik kurullar bulunmaktadır ve bu kuruldan görüş alınması önerilmektedir. Ülkemizde henüz tüm hastanelerin kendi etik kurulları mevcut değildir.

Resüsitasyonun hastaya yarar olup olmayacağı incelemesinde, yaşamının son döneminde olup olmama, bireysel özellikler, yaş, kardiyopulmoner arrest sürecinde kalma süresi, altta yatan hastalık vb. kriterler göz önüne bulundu-rulmaktadır. Araştırmalarda, resüsite edilen hastaların yaklaşık üçte birinin uy-gulama sürecinde, üçte birinin ise taburcu edilinceye kadar yaşadıkları bildi-rilmektedir. Dünya genelinde bazı ülkelerde “resüsite edilmeyecek” kararıyla ilgili kurallar belirlenmiştir ve doktor ilgili kararı tek başına vermek durumunda bırakılmamaktadır. Fakat ülkemizde konuyla ilgili bir düzenleme yoktur. Etik ilişki açısından yaşanan sorunlardan biri, kararın ekibin tamamının değerlendir-mesiyle alınmaması; hekimin karar alıcı, hemşirenin uygulayıcı olmasıdır. Bu durum hemşireler açısından zor bir süreçtir. Karar alma sürecinde bütün ekip üyelerinin aktif katılımı önerilmektedir (Baştürk, E., 2003. s:12-21).

YOĞUN BAKIMDA TEDAVİYİ BAŞLATMAMA ve SONA ERDİRME

Yoğun bakım ünitelerinde kritik hastalar bulunmaktadır ve çoğu hasta için tedavi ve bakımın başarı garantisi azdır. Bu durumda tedaviyi başlatmama ya da sona erdirme sorunları çok yaşanmaktadır. Tedaviyi reddetme, devam eden tedaviyi terk etme bir hasta hakkıdır. Bireylerin tedavileri reddetme kararları,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

214

tedavinin bütününe ilişkin veya bir bölümüne dair olabilir. Ancak etik bir sorun olarak karşımıza çıkan, bireyin reddetme hakkına karşın, sağlık profesyonelleri-nin yaşama saygı değerleri vardır ve hastaların yaşamlarının sürmesi için tedavi ve bakım girişimlerinde bulunma sorumlulukları bulunmaktadır.

Bireye verilmesi gereken yaşamı destekleyici tedaviyi başlatmama ile ve-rilmekte olan destek tedaviyi sona erdirme farklı kavramlardır. Konuyla ilgili çalışmalara göre birçok sağlık profesyoneli tarafından duygusal durumlar da et-kili olarak, tedaviye hiç başlamama, tedaviyi sonlandırmaya tercih edilmektedir. Tedaviyi sonlandırmak zorunda kalmaktan kaçınmak için tedaviye hiç başlama-mak, bireyi muhtemel yararlardan yoksun bırakma gibi bir risk oluşturmaktadır (Hov, R., et all., 2007. s:203-211).

Tıp etiğine göre; bireylere yararlı uygulamaların yapılması, yararsız uy-gulamaların başlanmaması ya da başlanmışsa sona erdirilmesi önerilmektedir. Tedaviye başlarken, hastanın tedaviden kazanacağı olası yararlar, tedavi ve ba-kımın yaşam kalitesine etkisi, olanaklar, kaynaklar değerlendirilmelidir (Şahin, G.D., 2010. s:18).

YOĞUN BAKIMDA AYDINLATMA ONAM BİLGİLENDİRME YETERLİLİK BİLGİLENDİRİLME BİLGİLENDİRİLMEME SEÇİM

Aydınlatma ve onam, tıp etiğinin en çok sorun yaşanan yoğun bakım ko-nularındandır. Yoğun bakım ünitelerinde hastaların aydınlatılması, onamlarının alınması, yeterlilik ve kapasite sorunları nedeniyle zorlu süreçler yaşanabilmek-tedir.

Aydınlatmada bilgi verenin yeterli ve anlaşılır bir açıklama yapması ve bil-gi alanın bilgiyi anlayıp değerlendirebilmesi önemlidir. Yeterlilik, zihin yeterli-liği olarak düşünülmekte ve bireyin belli bir zamanda belirli tedavi alternatifleri arasında anlamlı bir seçim yapabilmesidir ve iletişim kurma, bilgiyi anlama, sonuç çıkarmayı kapsar.

Kapasite bireyin önerilen tedavinin ve tedaviyi reddetmenin olası sonuç-larını anlama ve değerlendirme yeteneğidir. Tedavinin riskleri, yararları, alter-natifleri, doğru ve tam olarak bilgilendirilmiş ve kavramış, yeterliliği tam olan bireylerin veya yakınlarının girişimleri gönüllü olarak kabul etmesi önemlidir. Sağlık çalışanlarının geleneksel paternalizm tutumu günümüz tıp etiği özerklik

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

215

ilkesi bağlamında kabul görmemektedir. Ancak acil durumlarda bireye sağlana-cak faydanın onun özerkliğine göre öncelenmesi uygulanabilmektedir. Onamın geçerli olabilmesi hastaya önce sözlü sonra yazılı bilgi verilmesi ile mümkün-dür (Aydın, E., 2001. s:56-66).

Bilgilenmeme hakkı sağlık alanında yeni uygulamalardan olup, sağlık ça-lışanları tarafından henüz kısa süredir bilinmeye başlanmıştır. Bilgilendirme-me hakkını kullanma durumları; mental yetersizlik, bilincinin kapalı olması ve isteğini bildirememesi, yaşamı kurtarmak için acil müdahalenin gerekmesi, kötü prognoz hakkındaki bilgilendirmenin hastayı olumsuz duygu durumuna ve hastalık sürecini daha kötü duruma getirmesi ihtimali olarak belirtilmektedir. Etik açıdan bilmeme hakkının tartışılmaz olmadığını ancak her durumda her şeyi söylemek gibi genel bir yükümlülüğün de olmadığı belirtilmektedir (Şahin, G.D., 2010. s:24).

Önerilen tıbbi uygulamayı kabul veya reddetme; yeterlilik sahibi olan bil-gilendirilmiş hastanın; çeşitli alternatiflerden birini seçmesi durumudur. Etik sorunlar onam seçim sürecinde önerinin reddi ya da hastayla sağlık çalışanının seçimlerinin farklı olması durumlarında görülmektedir.

Hasta bireyin ya da onun adına karar vermek durumundaki bireylerin öneri-len tıbbi uygulamayı kabul etmemesi, tıp etiğinin özerklik ilkesi ile yararlı olma ilkeleri arasında sağlık çalışanlarının ikilem yaşamasına sebep olur. Ayrıca etik açıdan sağlık çalışanlarının mesleki eylemlerini doğru bildikleri biçimde yürü-tememesi durumu da tartışılmaktadır.

Özerklik bireyin ilgili durum hakkında son kararı kendi değerleri, yargıla-rı, inançları ve tercihleri doğrultusunda vermesi olarak tanımlanmaktadır. Etik açıdan reddetme hakkının tanınması önerilmektedir. Ancak girişimin hastanın bireysel iyiliğinden öte toplumun ya da üçüncü bir kişinin sağlığı açısından an-lam taşıması durumlarında reddetme hakkı uygulanmaz. Hastanın tedavilerinde sınırlı reddi durumunda, istediği uygulamaları sürdürmek ve ona kararını değiş-tirme olanağı tanımak uygun bir yaklaşımdır.

YOĞUN BAKIMDA MAHREMİYET SORUNLARI

Hastane ortamında yoğun bakımlarda bireylerin mahremiyet hakkına say-gılı tedavi ve bakım uygulamalarında bulunulması tıp etiği açısından önemlidir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

216

Hasta mahremiyeti hakkı; özel aile yaşamlarının gizliliği, bilgi ve belgele-rin gizliliği, sırlarının saklanması, beden mahremiyetiyle ilgili durumları içerir. 1994 Stocholm bildirgesinde ve Amsterdam bildirgesinde “hasta sırlarının sak-lanması”, “hasta gizliliğine saygı”, “kişini özel hayatına saygı” bulunmaktadır. 1998 yılı T.C. Hasta Hakları Yönetmeliği’nde hasta mahremiyet hakkı belirtil-mektedir (Sert G., 2007. s:56-59).

YOĞUN BAKIMDA ADALET SORUNLARI

Adalet bireylere hak ettiklerini, ihtiyaç duyduklarını ayrım gözetmeksizin vermek olarak tanımlanır. Verimlilik ihtiyacı, mümkün olduğunca az sayıda ça-lışan ile ve araçla çalışma gereksinimi, yedek araçları gereksiz bulma ve günü-müz tıbbi girişimlerinde kullanılan araçların yüksek ekonomik değerde oluşu gibi durumlar, buna karşın sağlık hizmeti talebinin giderek artması, sınırlı kay-nakların adil dağıtımında etik sorunların yaşanmasına sebep olmaktadır.

Ekip üyesi yetersizliği bir tıp etiği adalet ilkesi sorunudur. iş yükü fazlası-nın var olan sınırlı sayıdaki kişiye uygun biçimde dağıtılması zor bir durumdur. Ayrıca çalışan başına düşen hasta sayısının artması iş yükünü artırarak çalışan-larda motivasyon düşüklüğüne neden olmaktadır.

Yoğun bakımda destek cihazlara ihtiyacı olan hastalar çok olduğu zaman araçlarının kimin için kullanılacağı sorunu önemlidir. Etik açıdan var olan im-kanlardan en çok bireyin yararlanması ve en çok fayda kazanacak bireyin seçil-mesi önerilmektedir. Araçların maksimum verimle kullanılması, boş kalmama-sı, araçların sürekli bakımlarının yapılması gerekliliği sorunları artırmaktadır. Sorunların çözümü için hastaların farklı hastaneye sevk edilmesi, başka servise transfer edilmesi, bir yoğun bakım çalışanının başka yoğun bakım ünitesinde hasta bakımı yapması gibi çözümler üretilmektedir. Bu çözümler yeterli olma-maktadır (Taylan, S., 2009 s:30). Günümüzde ekonomik olanakların artırılması, disiplinler arası işbirliği gibi daha farklı çözüm yollarının bulunmasına dönük çalışmalar artmaktadır.

YOĞUN BAKIMDA ÖTANAZİ

Ötanazi tartışmaları çağımızda hem teknolojik gelişmelerle hem de günü-müzde toplumlardaki sosyal değişimlerle ilişkilidir. Modern tıbbın imkanları ile yoğun bakımlardaki hastalar hayatta kalabilmekte ancak yaşam kalitelerinde

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

217

istenmeyen bir düşüş olmasına engel olunamamaktadır. Yaşamı uzatmanın mı sona erdirmenin mi daha uygun olduğu konusundaki belirsizlikler ötanazi tar-tışmalarını gündemde tutmaktadır. Bazı bireyler yaşamının son bölümünü alış-tığı yaşayış tarzından uzak bir şekilde, fiziksel olarak acı çekerek ve onursuzca yaşamayı istenmemekte, ölümü hayata tercih etmektedir (Büyükkoçak, Ü., ve ark., 2007. s:19-30).

Ötanazi “iyi ölüm” anlamındadır, yaşamının sona ermesine kısa bir süre kalmış, yaşam kalitesi düşmüş, ağır acı çekmekte olan bireyin, kendi isteği doğ-rultusunda ölümüne izin verilmesi ya da ölümünün sağlanması olarak tanımlan-maktadır. Aktif ötanazi, hastanın ölümün direkt bir eylemle gerçekleştirilmesi; bir başkasının, hastanın yaşamını sonlandırma niyetiyle bir eylemde bulunması durumudur. Pasif ötanazi uzayan ölüm sürecinin tıbbi müdahale yapılmayarak ya da yaşam desteği çekilerek kısaltılmasıdır. Hastanın isteği doğrultusunda ya-pılan ötanazide (voluntary), hastanın yazılı ya da sözlü açık talebi vardır. Hasta istek belirtemeyecek durumda ise, varsa daha önceden yazılı olarak belirttiği is-tek dikkate alınabilmektedir. Hastanın isteme-istememe konusunda görüş bildi-remediği durumda yapılan ötanazi (non-voluntary), hastanın yakınlarının veya onu kanunen temsil eden kişinin talebi/kararı olarak ortaya çıkmakta; bunlar bulunmadığı durumlarda gerçekleştirilmesi ise hastanın varsayılan iradesi doğ-rultusunda olmaktadır. Hastanın istememesine rağmen yapılan ötanazi (invo-luntary), bireyin iradesi hiç göz önüne alınmadan, ölümcül veya engelli olması nedeniyle yaşamına son verilmesidir. Modern tıpta uygun olmayan bir eylemdir. Bireyin ne açık, ne de varsayılan iradesine dayanmak söz konusu olamaz (Ül-man, YI., 2007. s:371-380).

YOĞUN BAKIMDA BEYİN ÖLÜMÜ

Yoğun bakım ünitelerinde beyin ölümü kriterleri dünya genelinde günü-müzde en çok tartışılan tıp etiği sorunlarından biridir.

Beyin ölümü, beyin sapı dahil olmak ile birlikte beyin fonksiyonlarının tam ve geri dönüşsüz olarak kaybı olarak tanımlanmaktadır. Beyin fonksiyon kaybı, bireyin solunum, dolaşım, sinir sistemi fonksiyonlarının durmasıdır ve bir daha spontane çalışmalarının mümkün olmamasıdır. Beyin sapı ölümünde, kalbin at-maya devam etmesi söz konusu olabilmekle birlikte, solunumun durması kaçı-nılmazdır. Ancak spontane solunumun olmadığı her durumda beyin ölümü söz

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

218

konusu değildir. Beyin ölümü tanısı alan bir bireyin, tıbbi ve yasal açılardan ölü kabul edilmesi ile solunumu durmuş ventilatör desteğiyle yaşayan bir bireyde beyin ölümünün gerçekleşmiş olup olmadığının belirlenmesi önemlidir (Şahin, G.D., 2010. s:19).

27166 sayılı 11.03.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmış olan Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliğine göre; öykü, fizik muayene ve apne testi ile klinik olarak beyin ölümü tanısı konulması için yeterli değildir, tanının daha spesifik bulgularla desteklenmesi gerekir.

Hastanın koma tablosunun primer hipotermiye, hipovolemik, hipotansif şoka, intoksikasyona bağlı olmaması beyin ölümü karar vermek için bir ön-koşuldur. Tanı konulurken, beyin sapı fonksiyonları; göz hareketleri, pupiller, fasiyal duyu ve motor yanıtlar, faringotrakeal refleksler ve solunum en az iki kez değerlendirilir (Büyükkoçak, Ü., ve ark., 2007. s:19-30).

Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliğine göre son kararı verebilmek için beyin ölümü tanısı konulmuş irreverzibl koma halindeki hastanın 12 saat gözlenmesi gerekmekte, bu süre etiyolojinin bilinmediği durumlarda en az 24 saate çıkmaktadır.

Hastada beyin ölümü geliştiği kararı verildiğinde, hasta yakınları bu durum için daha önceden bilgi verilip hazırlanmış ve yaşam desteğinin kesilmesini ka-bul etmişse, mekanik ventilasyona son verilmektedir. Ancak bireyin solunumu varsa, apne testine rağmen yaşam desteği kesilmesi konusu netleştirilmemişse, hasta ventilasyonun sürdürülmesi gerekmektedir. Hastanın organ donörü adayı olup olmadığı konusu ayrıca incelenmelidir (Berker, M., 2018. 26-32).

Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliğine göre hastanın organlarının organ nakli için kullanılmasına hasta yakını tarafından izin verilmesi, yaşam desteğinin kesilmesine izin verilmesi manasındadır. Organa ihtiyaç olanların sa-yısının çok ve donör adaylarının az olması, beyin ölümü gerçekleştikten sonra organları belli bir süre içinde almanın gerekmesi açısından, hasta yakınlarıyla bu konuda yapılacak görüşmenin zamanlamasını uygun şekilde yapılması ge-rekmektedir.

Beyin ölümü durumunun sağlık profesyonellerince hasta yakınlarına bil-dirilmesi sıkıntılı bir süreçtir. Beyin ölümü bireyler tarafından anlaşılamayan, kalbi çalışan, bedeni sıcak olan, ventilatörle nefes alabilen, ancak beyin ölümü

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

219

gerçekleşmiş olan bir yakınları hakkında karar vermeyi gerektirecek acı ve duy-gusal süreçleri içeren bir durumdur.

YOĞUN BAKIMDA ORGAN DONÖRÜ OLMA ÖNERİSİ

Organ nakillerinde kadavra vericinin canlı vericiye göre tercih ediliyor ol-ması, beyin ölümü tanısı ile ilişkili olarak, organ bağışı önerisinin gündeme geliyor olması zorlu ve sorunlu bir süreçtir ve bu süreç çoğunlukla yoğun bakım ünitelerinde gerçekleşmektedir (Aydın, E., 2001 s:89).

Diğer sağlık çalışanlarına göre yoğun bakım hemşireleri hasta ve hasta yakınlarıyla daha fazla iletişim kurdukları için beyin ölümü gelişen hastanın yakınlarına organ vericisi olma önerisinin sunulması sürecinde aktif rollerinin olması gerektiği vurgulanmaktadır (Çobanoğlu, N., 2004. s: 444-456).

Organ nakilleriyle ilgili tıp etiği sorunları ülkemiz gündeminde yer alan, en çok ihtiyaç olunan ancak ulaşılamayan sağlık hizmetleri arasında en önem-lilerinden biridir ve günümüzde pek çok insan nakil olamadığı için yaşamını yitirmektedir.

Organ nakli, bedende görevini yapamayan bir organın yerine canlı verici-den veya ölüden alınan sağlam organın nakledilmesidir. Günümüzde böbrek, kalp, karaciğer gibi organların kronik hastalıklarında uygulanan ileri tedavi yön-temidir. Beyin ölümü tanısı alan birey tıbben ve hukuken ölü kabul edilir ve “kadavra verici” ismi alır. Sağlanan organlara “kadavra organı” ismi verilir. Ka-davradan organ alınabilmesi için kişinin sağlığında organ bağışı yapmış olması ya da ölümünden sonra yakınlarınca organ nakline izin verilmiş olması gerekir. Beyin ölümü olan bireyin organlarının alınması önerisinde bulunmanın zaman-laması hasta yakınlarının teklifi nasıl karşılayacaklarını belirleme yönünden dikkate değerdir. Bireyin, sağlığında ölümünden sonra organlarının alınmasına karşı olduğunu bildirmiş olması durumunda verici olmaması genel bir normdur. Bireyin sağlığında herhangi bir bildirimde bulunmaması halinde yakınlarının tutumu kabul görmektedir. Verici yakınlarına alacakları kararın olası sonuçları-nın anlayabilecekleri, açıkça ve ayrıntılı açıklanması ve önemini tam anlamıyla kavrayıp değerlendirme yapmalarının sağlanması etik açıdan önemlidir. Bağış kararının baskı altında kalmadan alınmasına dikkat edilmelidir (Elçioğlu, ÖŞ., 2003. s:309-327).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

220

YOĞUN BAKIMDA ETİK İLİŞKİ

Yoğun bakım ünitelerinde hekim hemşire çatışmaları, hemşire hemşire ça-tışmaları ve hekimler arasında iletişim sorunları yaşanabilmektedir. Günümüzde yeni hemşirelik standartları değişmekte ve farklı niteliklere sahip hemşireler ile çeşitli iletişim sorunlarını beraberinde getirmektedir.

Yoğun bakımlar değişik niteliklere sahip çalışanların, stres, yoğun iş yükü, kısa zamanda bir çok iş yapma zorunluluğu ile çalıştığı alanlar olup, ekip çalış-masının doğru kurgulanması önemlidir. Yoğun bakımda sağlık çalışanları arası ilişki sorunları, tıp etiği alanında günümüz yeni tartışmalarından biridir. Yoğun bakımlarda ekip üyeleri arası çatışmalar yaşanabilmektedir. İletişim kazaları, hiyerarşi sorunları, anlaşmazlık, uyumsuzluk, rol karmaşası, görev belirsizliği gibi etik sorunlar oluşabilmektedir (Çobanoğlu, N., 2004. s: 444-456).

Hekimlerin mesleki yetki ve sorumluluklarının belirli olmasına karşın hem-şirelerin görev tanımı, geçirdiği yeni değişiklikler nedeniyle henüz net değildir. Bu bağlamda fazla sorumluluk alma veya sorumluluktan kaçma sorunları yaşa-nabilmektedir. Ayrıca birbirlerinin görev alanlarında geçişlilik yaşanabilmektedir.

Günümüz çalışmalarında, yoğun bakımlar, hasta yakınları tarafından olum-suz, kuralları olan, bilinmeyen alanlar olarak algılanmakta ve korku kaynağı olarak görülmekte olduğu ve yoğun bakım çalışanlarının hasta yakınlarını çalış-malarını aksatan kişiler olarak gördükleri belirtilmektedir.

Hastalar için ziyaretçisinin olması olumlu psikolojik bir durum iken yoğun bakımda bu gereksinimleri sınırlandırılmaktadır. Ayrıca hastasını görebilmek için kuralları uygulamayan hasta yakınları tehdit olarak düşünülebilmektedir. Bununla birlikte hasta yakınlarınca tedaviler anlaşılamamakta ve hastalarına eziyet edildiğini düşünebilmektedirler. Tam tersi tedavileri bilmemeleri nede-niyle hastanın gerekli tedaviyi almadığını da düşünebilmektedirler. Bu durum-larda hasta yakını sağlık çalışanı arasında etik ilişki sorunları yaşanabilmekte-dir. Doğru iletişim teknikleri uygulanarak sorunlar çözümlenebilir.

SONUÇ

Yoğun bakımlar, yaşamları ciddi tehdit durumunda olduğunda hastaların tedavi edildiği alanlardır. Hasta bakımının ölümle ya da ağır engellilikle so-nuçlanmadan, en iyi şekilde hiç gecikmeden yapılması gerekir ve yoğun bakım hastaları kendisi karar verebilecek durumda değildir (Namal A., 2017. s:5). Bu

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

221

durumlar bağlamında tedavinin sürdürülmesi ya da sonlandırılması, yaşam-sal fonksiyonlar durduğunda canlandırma uygulamak, etik ilişki, aydınlatma, onam, bilgilendirme, özerklik, adalet gibi etik sorunlarda, etik kararlar verilme-si gereken durumlarda, sağlık profesyonelleri birçok sıkıntı yaşayabilmektedir. Yoğun bakım ünitelerinde yaşanabilen sorunların çözümlerinde insancıl yak-laşımlar, yeni iletişim modelleri, değer kavramı, erdem etiği, ödev etiği, yarar etiği önerileri ile yeni yasal mevzuatlar sağlık profesyonelleri için yol gösterici rehberlerdir.

KAYNAKÇA

Akdeniz, M., Kavukçu, E., (2017). Dördüncül Koruma Önce Zarar Verme. Türk Aile Hek Derg; 21 (2): 74-81.

Arıboğan, A., Bilgen, S., (2018). Reanimasyon “Kritik = Yoğun Bakım” Kavramı ve Yapılanma Özellikleri. s:84-89. Erişim Tarihi: 15.12.2018. http:// www.cu.edu.tr/anestezi/reanimasyonnot/newpage12.htm.

Aydın, E., (2001). Tıp Etiğine Giriş. 1. Baskı. Ankara: Pegem A Yayınları.Baştürk, E., (2003). Do Not Resusciatate (DNR) Talimatının Temel Etik

İlkeler Açısından Değerlendirilmesi. Türkiye Klinikleri Tıp Etiği- Hukuku- Ta-rihi. 11: 12-21.

Berker, M., (2006). Beyin Ölümü. Türk Nöroşirurji Derneği Bülte-ni.10:26-32. Erişim Tarihi: 15.12.2018. http://www.turkishneurosurgicalsociety.org/pdf/beyinolumu.pdf.

Booij, L., (2003). End-of-life Decisions During İntensive Care Treatment. Curr Opin Anaesthesiol. 16: 221-225.

Büyükkoçak, Ü., Çakırca, M., (2007). Yoğun Bakım ve Anestezi ile İlgi-li Etik Konular. Türkiye Klinikleri J Anest Reanim. 5: 19-30. Erişim Tarihi: 10.12.2018. http://www.tipdizini.turkiye klinikleri.com.

Çobanoğlu, N., Algıer, L. A., (2004). Qualitative Analysis Of Ethical Prob-lems Experienced By Physicians And Nurses İn İntensive Care Unit İn Turkey. Nursing Ethics. 11 (5): 444-456. http://nej.sagepub.com.

Elçioğlu, ÖŞ., (2003). Organ Aktarımı ve Etik. Erdemir AD, Öncel Ö, Ak-soy Ş. (Ed.). Çağdaş

Tıp Etiği içinde (309-327). İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

222

Hov, R., Hedelin, B., Athlin, E., (2007). Being An İntensive Care Nurse Related To Questions Of Withholding Or Withdrawing Curative Treatment. Journal of Clinical Nursing. 16: 203-211.

Kamu Görevlileri Etik Rehberi., (2010). Ankara. Erişim Tarihi: 10.12. 2018. http://etik.gov.tr/Portals/0/anasayfa/etik_rehberi.pdf.

Kayaer, M., (2013). Çevre ve Etik Yaklaşımlar, Siyaset, Ekonomi ve Yöne-tim Araştırmaları Dergisi, 1(2):63-76.

Kılıç, İ., Etik İkilemler. s:1. Erişim Tarihi: 10.12.2018. http://kamudan.com/etik-ikilemler-8536.html

Namal, A., Yoğun Bakımda Tedavi Sınırlandırmaları ve Etik. 7.Ulusal Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi Cerrahide Etik ve Hukuk 2, 21 Mart 2017, İstanbul. s:5. Sözel Bildiri (Özet).

Organ ve Doku Nakli Hizmetleri Yönetmeliği., (2009). Resmi Gazete, Ta-rih: 11.03.2009, Sayı: 27166. Erişim Tarihi: 10.12. 2018. https://www.saglikak-tuel.com/haber/organ-ve-doku-nakli-hizmetleri-yonetmeliginde-degisiklik-ya-pilmasina-dair-yonetme-4878.htm.

Taylan, S., (2009). Özerklik İlkesi Çerçevesinde Hemşirenin Bağımsız Rol-leri. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilim-leri Enstitüsü, Adana.

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yoğun Bakım Ünite-lerinin Standartları Genelgesi., (2007). Erişim Tarihi: 14.12.2018.

http://www.saglik.gov.tr/TR/BelgeGoster.aspx?. Sert, G., (2007). Tıp etiği ve tıp hukuku açısından sağlık hizmetlerinde

mahremiyet hakkı kavramı. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Marmara Üniversi-tesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Deontoloji ve Tıp Tarihi, İstanbul.

Şahin, G.D., (2010).Yoğun Bakım Hemşirelerinin Yaşadıkları Etik Sorun-lar Konusunda Adana Ölçeğinde Bir Araştırma. (Yayınlanmamış Yüksek Li-sans Tezi). Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, Adana.

Ülman, YI., (2007).Yaşamın Sonu ile İlgili Tıp Etiği Sorunları. Sarı N, Al-tıntaş A, Başağaoğlu İ, Özaydın Z, Doğan H, Ülman YI, Dinç G, Hot İ. (Ed.). Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı içinde (371-380). İstanbul: İstanbul Üniver-sitesi Yayınları.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

223

YATAĞA BAĞIMLI HASTALARIN BİREYSEL HİJYENİNİN SAĞLANMASINDA YENİLİK

Gözde ÖZARAS

Çankırı Karatekin Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Çankırı / Türkiye

Öz: Fiziksel ve psikolojik iyiliği sürdürmek için yapılan kişisel temizlik ve bakım uygulamalarının tümü bireysel hijyen olarak adlandırılmaktadır. Bireyin fiziksel ve psikolojik iyiliğini sağlayan hijyen ve bakım uygulamaları Birey-sel hijyen uygulamaları, bireyler arasında önemli farklılık göstermektedir. Gün içinde banyo yapma zamanı, kişinin saçını şampuanlama, yatak çarşafları veya uyku kıyafetlerini değiştirme sıklığı bireysel seçimlerdir. Bireysel hijyen ve sağ-lık açısından bireysel hijyenin doğru ve yeterli sıklıkta yapılması oldukça önem-lidir. Genellikle genel durumu iyi olan bireyler, kendi hijyenlerinden sorumlu-durlar. Fakat, bazı durumlarda günlük banyo ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken bireylerin mevcut bireysel hijyen uygulamalarını yerine getirmeleri hem hastalar, hem de bakım vericiler için oldukça zor olabilmektedir. Hastalık, has-tanede yatma ve huzur evine yerleşme durumları, hijyen uygulamalarında ge-nellikle bazı değişiklikleri gerektirmektedir. Bu gibi durumda hemşire, hastaya eksik olduğu bireysel hijyen alışkanlıklarını geliştirmede yardımcı olabilmekte ve hasta ile aile üyelerine gerektiğinde hijyen hakkında eğitim verebilmekte-dir. Daha iyi bir bireysel hijyenin sağlanması için, hastaların daha hijyenik ve konforlu banyo yapmaları, banyo yapmalarına engel olacak faktörlerin ortadan kaldırılması ve uygulamayı yapan hemşire/bakım vericilerin vermiş oldukları bakımdan memnun kalmaları amacıyla, mevcut uygulamaların dışında, daha yeni, inovatif banyo uygulamalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla bu bö-lüm, yatağa bağımlı ya da günlük banyo ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çeken bireylerin mevcut bireysel hijyen uygulamalarını, bu uygulamaların oluşturdu-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

224

ğu zorlukları ve bireysel hijyenlerinin sağlanmasında tasarlanan ve uygulanan yenilikleri içermektedir.

GİRİŞ

Bireysel hijyen, fiziksel ve psikolojik iyiliği sürdürmek için yapılan kişisel temizlik ve bakım uygulamalarının tümüdür (Lynn, 2015: 312). Bireysel hijyeni sürdürmek, bireyin sağlığı, rahatı ve güvenliği için gereklidir. Bireysel hijyen uygulamalarından hasta banyosu ise, temel insan ihtiyaçlarının karşılanması, enfeksiyonların yayılımının önlenmesi ve tüm hastaların saygı ve onurun sağ-lanması açısından oldukça önemlidir (Downey ve Lloyd, 2008: 35; Potter ve Perry, 2013: 798). Bireyin genel görünümünü etkileyerek, kendisini rahat his-setmesini sağlar ve hem fiziksel, hem de psikolojik gereksinimlerine yanıt verir (Berman, Snyder ve Kozier, 2012: 755).

HASTA BANYOSU

Bireysel hijyen uygulamalarından, hasta banyosu, daima iyileşme sürecinin bir parçası olarak planlanmaktadır. Banyo, deriden kir, yağ ve mikroorganiz-maların uzaklaştırılmasını, dolaşımın uyarılmasını, bireyin rahatlamasını, kas ve eklemlerin hareket ettirilmesi ile kas tonüsünün ve eklem fonksiyonlarının korunmasını, solunum hız ve derinliğinin uyarılmasını sağlamaktadır. Ilık ya da sıcak su ile yapılan banyolar, yüzeyel arteriollerde genişlemeye neden olarak deriye daha fazla kan gelmesini sağlamakta, banyo sonrasında yapılan silme ve ovma hareketi de kan dolaşımını uyarmaktadır. Bireye canlılık ve iyilik duygusu vermekte, gevşemeyi ve canlanmayı sağlamakta, bireyi rahatlatmakta, gerilimi azaltmakta, vücut kokularını gidermekte ve benlik imgesini geliştirmektedir. Banyo özellikle yatağa bağımlı ve ciddi sakatlığı olan bireyler için de sosyalleş-meyi ve keyifli zaman geçirmeyi sağlar, (Potter ve Perry, 2013: 798; Berman, Synder ve Kozier, 2012: 756; Lillis ve Lynn, 2011: 865), bireyin rahatlamasına, temiz olmasına, iyileşmesine ve psikolojik olarak kendini iyi hissetmesine yar-dım eder (Lynn, 2015: 325). Banyo yapmak ayrıca, hasta ve bakım veren ara-sında karşılıklı iletişimde bulunmayı, bakım veren kişinin, hastayı vücut sistem-lerindeki değişiklikleri gözlemleyerek değerlendirmesini ve bireyin endişelerini anlayabilmesini sağlar (Potter ve Perry, 2013: 799).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

225

Bağımsız bir şekilde banyo yapabilmek, günlük yaşamın en bireysel ve kar-maşık aktivitelerinden birisi olup, beceriklilik, esneklik, denge, kuvvet ve koor-dinasyon olmak üzere önemli fiziksel ve bilişsel yetenekleri gerektirmektedir. Bağımsız şekilde banyo yapabilen bireyler, kendi hijyenlerinden sorumlu olup, daha mükemmel bir temizlik elde edebilmeleri için, küvet ya da duş şeklinde banyo yapmaları uygundur.

Fakat, vücut sağlığı bozulan, fiziksel rahatsızlık yaşayan, bilinçsiz, immo-bil, çok şişman ya da çok zayıf, güçsüz, felçli ve yaşlı bireyler, bağımsız bir şekilde banyo yapamamakta, banyo yaparken zorlanmakta ve yardıma gerek-sinim duymaktadırlar (Lynn, 2015: 312). Ward (2015: 76)’nın ifade ettiğine göre, Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi (National Center for Health Statisti-cs), yayınlamış olduğu “Kişisel Bakım İhtiyaçları” isimli makale sonuçlarına göre, 65 yaş ve üzeri bireylerin 2013 yılında % 7.2’si, 2014 yılında ise % 6.5’i, diğer bireylerden kişisel bakım alma ihtiyacı (giyinme, yemek yeme, banyo) duymaktadırlar. 85 ve üzeri yaş grubu kadın ve erkek tüm bireyler, 75-84 yaş grubuna göre 2 kat, 65-74 yaş grubuna göre ise 5 kat daha fazla bakım ihtiyacı duymaktadırlar. Tüm yaş gruplarında, kadınlar, erkeklere göre daha fazla ba-kım ihtiyacı duymaktadırlar. Sengupta ve ark.’nın (2015: 2) ifade ettiğine göre, Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi’nin (National Center for Health Statistics) yayınlamış olduğu “Toplu Şekilde İkamet Ederek Evde Bakım Alan Bireylerin Farklılıkları, Topluluk Boyutu ile: ABD, 2014” isimli bir başka çalışmasında, “toplu şekilde evde bakım alan bireylerin günlük bakım aktivitelerinden banyo yardımına ihtiyaç duyma durumları şu şekilde belirtilmiştir: 4-25 yataklı bir merkezde yatan hastaların % 77’si, 26-50 yataklı merkezde yatan hastaların % 65’i ve 50 yataktan fazla olan bir merkezde yatan hastaların % 58’i banyo yar-dımına ihtiyaç duymaktadır” şeklinde bildirmiştir.

BANYO UYGULAMASINI BAĞIMSIZ BİR ŞEKİLDE YAPAMAYAN BİREYLER ÜZERİNE ETKİLERİ

Bağımsız şekilde banyo yapamayan ya da yatağa bağımlı bireylerin, banyo yapma esnasında yaşamış olduğu problemler şu şekilde sıralanmaktadır: ayak parmakları, diz ve boyunda artrit gibi kas-iskelet sisteminden kaynaklanan ağrı-lar, zayıflık ve diğer sağlık durumlarından kaynaklı yorgunluk ve halsizlik duru-mu, hafıza kaybı, bilişsel gerileme, daha önceki olumsuz tecrübeler veya bunla-rın bir kombinasyonundan kaynaklı korku ve yanlış anlaşılma, düşme korkusu,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

226

kıyafetlerin çıkarılması, çıplaklık korkusu ve utanç duygusu, birden fazla hem-şirenin banyo bakımı vermesi, banyoların sıklıkla rahatsız, gürültülü, soğuk ve kurumsal olması, gürültülü bir alana taşınmak, vinç yardımıyla havada yükseğe çekiliyor olmak, soğuktan, cereyanlı havadan veya duş spreylerinden rahatsız olmak, hastanın hareket ettirilmesi esnasında duyduğu ağrı, suyun sıcaklığının ayarlanmaması, banyo esnasında, hastanın yürümesi, ayakta durması, yataktan ya da tekerlekli sandalyeden duş koltuğuna taşınması, ayak parmaklarının, kol-tuk altının ve genital bölge, yüz gibi hassas organlarının yıkanması, kolların ve bacakların kaldırılması ve indirilmesi gibi nedenlerden dolayı, kaygı, endişe, ajitasyon ve ağrı yaşanmaktadır (Rader ve ark., 2006: 42). Bir başka çalışma-da ise hastalar, kendilerine banyo zamanının geldiği söylendiğinde daha fazla ajite olmaktadırlar; akan suyun sesini duydukları zaman ve yüzlerine su dokun-duğu zaman korkmaktadırlar (Sparks, 2008: 208). Demanslı bireylerde banyo uygulaması rahatsızlığı, ajitasyonu ve saldırganlık eğilimini artırabilir. Yapılan bir araştırmada, demanslı olan 15 yaşlı hastada banyo yapma esnasındaki ajite davranışların sıklığını ölçmüşlerdir. Geleneksel küvet banyosu ile sıcak banyo (300 ml sıcak suda ve durulanmayan temizlik ürünü ile ıslatılmış dokuz tane ıs-lak mendille yapılan banyo) karşılaştırılmıştır. Çalışmada, sıcak banyo, önemli ölçüde daha az ajite davranışlara sebep olmuştur. Sıcak banyo gibi farklı yatak banyoları demanslı bireylerde ajitasyonu azaltabilir (Dunn ve ark., 2002: 6).

Çalışmalar, yaşlı bireylerin banyo deneyimlerinin geliştirilmesinde ve iyi-leştirilmesinde hemşirelerin önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Hemşirelerin bireysel hijyene ilişkin uygulamaları, bilgileri, hastaya davranış biçimleri, hastanın rahatlamasına, temiz olmasına, iyileşmesine ve kendisini psikolojik olarak iyi hissetmesine yardımcı olmaktadır (Lynn, 2015: 325).

BANYO UYGULAMASININ HEMŞİRELER/BAKIM VERİCİLER ÜZERİNE ETKİLERİ

Hastaya banyo uygulaması, hemşireler/bakım vericiler üzerinde de bir ta-kım zorluklar oluşturmaktadır. Banyo esnasında hastaların sıklıkla göstermiş oldukları agrasif davranışlar olan tekmeleme, tırmalama, çığlık atma, bakım vericilere kötü sözlerde bulunma, şikayet etme, hastaların duş hortumunu çek-meleri ve banyo suyuna vurmaları gibi eylemler hemşireler üzerinde duygusal strese neden olabilmektedir (Konno ve Stern, 2011: 2).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

227

Demansı olan hastada düşünce süreci ve fonksiyonlarında, kişilik, ruh hali ve davranışlarında değişiklik olabilir. Bu değişiklikler, hasta ve bakım vericiler için banyo uygulamaları sırasında tehlike ve zorluk yaşanmasına neden olabilir. Hoeffer ve ark., (2006: 530)’nın banyo uygulamalarının bakım vericiler üzerine etkilerini incelediği çalışmasında, uzun süreli bakımda duş şeklinde banyoda ya da havlu yardımı ile verilen banyoda kişi merkezli yaklaşımda bakım vericilerin yaklaşımlarına (nazik olma ve sözel destek), hazır oluşluğa (güven ve gevşeme) ve distresi (tartışma) azaltmaya yer vermektedir. Kişi merkezli yaklaşım eğitimi alan bakım vericilerin nazik olma, sözel destek kullanma, banyo esnasında gev-şeme sağlama düzeyleri yüksek bulunmuştur. Dolayısıyla kullanılan alternatif tekniklerin ve uygulamaların, hastanın ajitasyonunu ve potansiyel problemleri azalttığı belirlenmiştir.

Bunların dışında, yaşanan zaman kısıtlamaları, sıkı rutinler, banyonun kötü algılanması, yatak banyosuna ayrılan iş gücü ve zamanın fazla olması, kovalar ile su taşınması, hastanın banyo ortamına hemşireler tarafından taşınması, taşın-ma esnasında hemşirelerin yanlış vücut mekaniklerini kullanarak, sırt kasları ve omurga zedelenme riskleri görülmesi gibi faktörler hemşireler/bakım vericiler için zorluklar yaratmaktadır.

LİTERATÜRDE YER ALAN GÜNCEL BANYO UYGULAMALARI

• Evde: Toplum içinde yaşayan birçok yaşlı yetişkinler, yaşlandıklarında veya hastalandıklarında kendi banyo metodlarını benimserler. Fakat, demansı olan ve ömrünün sonuna yaklaşan bireylerin, geleneksel duş veya küvet içinde banyo yapmaları, fiziksel olarak yorucu, hatta imkansız olabilir. Sonuç olarak, bu bireyler yardıma ihtiyaç duymaktadırlar (Rader ve ark., 2006: 42).

• Hastanede: Hastanede kalış süresi azaldığından bu yana, banyo yapı-mına daha az ihtiyaç duyulmaktadır. Bazı yoğun bakım üniteleri, önceden nem-lendirilmiş, ayrı ayrı sarılmış, durulama gerektirmeyen, mikrodalga fırın içinde ısıtılabilen tek kullanımlık ürünler kullanmaktadırlar. Banyo, genellikle yatak başı bakım vericileri tarafından ve yetersiz profesyonel gözetim ile sağlanmak-tadır. Hemşireler, yapmaları gereken diğer işlerinden dolayı, hastalarda oluşan problemlerin farkında olmayabilirler (Rader ve ark., 2006: 42).

• Uzun dönem bakım merkezlerinde: ABD’deki pek çok huzur evleri, orada kalanlar için haftada en az iki kez, rutin duş veya küvet banyoları plan-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

228

lamaktadır. Banyo yöntemleri ve zamanlaması, huzur evinde kalan bireylerin tercihlerine göre değil, kurumun programına bağlıdır. Kalanların büyük çoğun-luğuna duş aldırılmaktadır (Rader ve ark., 2006: 42).

• Literatürde iki çeşit banyo türü vardır. Bunlar tedavi edici ve temiz-leyici banyolardır.

Tedavi edici banyolar; hekim istemi ile gerçekleştirilen banyo suyunun içine tedavi edici, lokal etkili ilaçların eklendiği banyolar olup; ısı banyoları ve ilaçlı banyo çeşitleri bulunmaktadır (Potter ve Perry, 2013: 800; Ay, 2013: 374).

Temizleyici banyolar ise; cilt üzerindeki ter, sebum, idrar, feçes gibi atık-ların uzaklaştırılması amacı ile temizleyici maddeler kullanılarak yapılan ban-yolardır. Bireyin isteği ya da bakım vericinin gerekli gördüğü durumlarda uygu-lanır (Potter ve Perry, 2013: 800; Ay, 2013: 374).

Literatürde geçen temizleyici banyo türleri

• Tam yatak banyosu: Yatağa bağımlı ya da bilinçsiz hastalara, güçsüz bireylere, tüm vücudun silinmesiyle uygulanan silme banyolarıdır (Potter ve Perry, 2013: 800; Lynn, 2015: 316; Ay, 2013: 374).

• Kısmi yatak banyosu: Tamamen yatağa bağımlı olmayan hastalar ise, yorgunluk ya da fiziksel kısıtlılık nedeniyle yatak içinde kısmi banyoya ihtiyaç duymaktadırlar. Kısmi yatak banyosunda hasta çoğunlukla aktiftir ve hemşire hastanın kolay ulaşamayacağı ya da yalnızca el, yüz, koltuk altı, perine bölgesi gibi banyo yaptırılmadan bırakılan ve rahatsızlığa sebep olan vücut kısımları-nın banyo yaptırılmasını kapsamaktadır. Bütün vücut kısımlarına ulaşamayan, kısmi hijyenik bakıma ihtiyacı olan ya da kendine yetebilen bağımlı bireylerin kısmi yatak banyosu yapması uygundur. Günümüzde durulama gerektirmeyen birçok vücut temizleme ürünü bulunmaktadır. Temizlemeden sonra vücut par-çası derinlemesine kurulanır. Aşağıda kısmi yatak banyosu olan hastalar için kullanılabilecek temizleme ürünleri yer almaktadır (Potter ve Perry, 2013: 800; Lynn, 2015: 316; Ay, 2013: 374).

Yatak başı temizlik ve deri bakım ürünleri

Silme bezi: Deriyi durulama gerektirmeden nemlendiren az nemli, pH den-geli, mikrodalgada ısıtılabilir, tek kullanımlık bezlerdir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

229

Banyo mendilleri: Kuru bezler şeklinde paketlenmiştir. Durulama gerek-tirmeyen pH dengeli, su ekleyerek köpüren bezlerdir. Bezler çoklu kullanım için tekrar kapanan bir paketin içersindedir.

Durulama gerektirmeyen vücut ve saç şampuanları: Durulama gerektir-mez, nemlendirici özelliği vardır. Beze su döküp, köpürtülür ve kurulanır.

Banyo köpüğü: Köpük temizleyici ve nemlendiriciler, durulama gerektir-meyen şampuan ve perine temizleyici olarak kullanılmaktadır. Köpük ve bez temizleme kabında hazırlanır (Lynn, 2015: 316).

• Lavaboda süngerle yapılan banyo: Banyo leğeninde ya da bireyin sandalyede oturarak lavaboda banyo yapmasını içerir. Birey, bağımsız ola-rak banyonun bir bölümünü yapabilir. Ulaşmada güçlük çekilen bölgeler için hemşirenin yardımına gereksinimi vardır (Potter ve Perry, 2013: 800).

• Küvet banyosu: Yardımsız ya da az bir yardımla banyoya girip çıkabi-len hastalarda tercih edilir. Eksiksiz yıkama ve durulamaya yatak banyosundan daha çok imkan veren su dolu bir küvete daldırmayı içerir. Hemşirenin yardımı gerekebilir. Bazı kurumlar, bağımlı bireylere küvette pozisyon vermeyi kolay-laştıran kaldırma aletleri ile donatılmış küvetlere sahiptir (Potter ve Perry, 2013: 800; Ay, 2013: 374).

• Duş: En sık tercih edilen banyo tipidir. Hastanın hareket edebildiği ve hareket etmesinde bir sakınca olmadığı durumlarda tercih edilir. Birey devamlı akan suyun altında oturur ya da ayakta durur. Duş, yatak banyosundan daha mü-kemmel bir temizlik sağlar, ancak yorucu olabilir. Çalışma sonucu, duş şeklinde banyo olan hastaların, yatak banyosu olan hastalara göre daha olumlu oldukla-rını göstermiştir (Potter ve Perry, 2013: 800; Ay, 2013: 374).

• Seyahat banyosu: Banyo çantası, durulanmayan yüzey aktif temizleyi-ci bir solüsyon ve nemlendirici ile önceden nemlendirilen çeşitli yumuşaklıkta pamuklu bezleri içermektedir. Kuru deri bakımından en riskli gruplardan birisi yaşlılardır. Araştırma, son zamanlarda yaşlı erişkinlerde deri kuruluğunu azalt-mak için yapılan uygulamalara yol göstermektedir. Sheppard ve Brenner (2000: 37), Banyo Çantası denilen ve derinin kurumasını önleyen bir takım ürünleri içeren hazır sistemle geleneksel banyo tekniklerini karşılaştırmışlardır. Bu ça-lışmada, Banyo Çantası’nın deri kuruluğunu, özellikle de pul pul dökülmeyi ve soyulmayı önemli derecede azalttığı belirlenmiştir. Günümüzde seyahat ban-yosu kiti içerisinde bulunan ürünlerin çeşitli ticari vücut temizleme sistemleri

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

230

mevcuttur (Lynn, 2015: 316; Potter ve Perry, 2013: 800; Berman, Synder ve Kozier, 2012: 757; Lillis ve Lynn, 2011: 865).

MEVCUT YATAK BANYO UYGULAMALARININ DEZAVANTAJLARI

Banyo gereksiniminin, tam ya da kısmi yatak banyosu şeklinde karşılanma-sı; vücut kısımlarının bez ile silinmesi, banyo leğeni kullanılması vb. şeklinde yapılacağından dolayı, çok iyi bir hijyen sağlamamaktadır. Nitekim, hastane-lerde yatak banyosu için kullanılan banyo leğenleri, mikrobiyal kontaminasyon için kaynak oluşturmaktadır (Johnson, Lineweaver ve Maze, 2009: 34; Marcha-im ve ark., 2012: 1). Çalışma sonucuna göre, 3 akut bakım hastanesinde yatak banyosu verilen bireylerin kullandığı banyo leğenlerinden alınan kültür sonuç-larına göre, leğenlerin bakteriler için rezervuar oluşturduğu, banyo leğenlerinde % 98 oranında bakteri büyüdüğü ve hastane kaynaklı enfeksiyonların gelişme-sine zemin hazırladığı belirlenmiştir (Johnson, Lineweaver ve Maze, 2009: 34).

Hemşireler banyo uygulamasında hastanın cildinin banyo sıklığı ve kulla-nılan ürünlerden etkilendiğini bilmelidirler. Tüm banyodan sonra hafif basınçla kurulama gerçekleştirmelidirler ve cilt bakım ürünlerinin banyoyu etkisizleştir-diğini düşünmelidirler. Voegeli (2008: 86-87), hemşirelerin hijyen uygulamala-rında kullandıkları standart temizleme ve kurulama tekniklerinin cilt hasarına olası etkilerini ortaya çıkarmak amacıyla yapmış oldukları çalışmada, gönüllü hastalara uygulanan 6 farklı temizleme ve kurulama tekniğini gözlemlemiştir. Her kol için 3 farklı temizleme ve kurulama tekniği, 2 saatlik ayrı dinlenme periyotları ile 2 kez uygulanmıştır. Deri bütünlüğü, transepidermal su kaybı, cildin hidrasyonu, deri pH’ı ve eritem varlığı ile ölçülmüştür. Sabun, sabunlu su ile yıkama ve havlu ile kurulama deri bariyerini bozmada önemli etkiye sahiptir. Veriler, yıkama sıklığının artmasının da, etkili olabileceğini öne sürmektedir. Hafif dokunuşlarla havlu ile kurulama ıslak alanlar kalmasına neden olması ve sürtünme için riski artırması nedeni ile geleneksel olarak havlu ile gerçekleştiri-len kurulama işlemine göre avantajlı bulunmamıştır.

Yukarda sayılan problemlere ilaveten, mevcut yatak banyolarının, hasta-nın banyoya transferi esnasında hastanın canının yanması, bakım vericilerin ise hastayı taşımaları esnasında uygun vücut mekaniklerini kullanmamalarından dolayı sakatlanma riskleri, hastanın uzun süre hareketsiz kalmasına bağlı, kan

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

231

dolaşımında azalma, doku bütünlüğünde bozulma riski, zaman, maliyet ve iş-gücü kaybı ve yaşam kalitesinde bozulma gibi faktörler, literatürde yer alan güncel banyo uygulamalarının zorluklarını göstermektedir. Tüm bu faktörler, bağımsız şekilde banyo uygulaması yapamayan bireylerde almış oldukları ba-kımdan memnuniyetsizlik, yaşam kalitesinde bozulma ve hemşirelerin vermiş oldukları bakımdan memnun olmamalarına neden olmaktadır. Dolayısıyla daha iyi bir bireysel hijyenin sağlanması için, inovatif banyo uygulamalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Hastaların banyo ihtiyaçlarının ve problemlerinin giderilmesi amacıyla, ülkemizde ve dünyada birtakım çalışmalar yapılmış ve inovatif ürün-ler geliştirilmiştir. Bu ürünlerin başlıcaları aşağıda verilmiştir.

YATAĞA BAĞIMLI HASTALARIN BİREYSEL HİJYENİNİN SAĞLANMASINDA YENİLİKLER

• “Yatalak Hastalara Evde Yıkama Hizmeti” Dursunbey Belediyesi Kül-tür ve Sosyal İşler Müdürlüğü yeni başlattığı projeyle, yatalak hastaları ve yaşlı-ları kurduğu ekiple bot yatakta yıkayacak. Dursunbey Belediyesi, Türkiye’de ilk kez hayata geçirdiği duş ve çamaşır merkezinin ardından şimdi de engelli, yaşlı ve yatalak hastalara evlerinde yıkama hizmeti vermeye başladı. Ekipler, inik haldeki botu yatağında yan çevrilen hastanın altına seriyor. Hasta, yatağından kaldırılmadan şişirilen botta yıkanıyor. Ücretsiz olarak yapılan bu hizmet hak-kında Belediye Başkanı Ramazan Bahçavan’a bilgi veren Dursunbey Sevgi Evi sorumlusu Hanife Aydoğan, yatak üzerine kurulan bot küvetin yatalak hastaları yıkamak için büyük kolaylık olduğunu söyledi. Yaklaşık 3 dakika içinde şişen ve inen botun giderinin lavaboya ya da herhangi bir su giderine aktarıldığını ifade eden Aydoğan, botun aynı zamanda küvet olarak ta kullanıldığını belirtti.8

• “Yoğun Bakım Hemşiresi Yatalak Hasta Yıkama Sistemi Geliştirdi” Selçuk Üniversitesi (SÜ) Beyin ve Sinir Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesi So-rumlu Hemşiresi Esma Şen, hasta bakımında oldukça büyük sıkıntılara yol açan hasta yıkama problemine pratik bir çözüm getirdi. Bu sistem hastanın yatağının altına su geçirmeyen ve gideri olan bir bez çarşaf gibi serilerek hiçbir yaşam destek cihazını riske atmadan, son derece güvenli, hastayı yatak ortamından ayırmadan hijyenik koşullarla kapsamlı bir şekilde bol su ile yıkamaya olanak sağlıyor” diye konuştu. Yatak yarası riskini azaltıyor. Sistemin hastaya yapılan

8 www.milliyet.com.tr

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

232

bakım süresini kısaltıp, taşıma esnasında yaşanan zorlukları ortadan kaldırarak uygulayıcıya da ciddi kolaylıklar sağladığını dile getirin Şen, “Bu sistem ile kilolu bir hastayı dahi yıkamak mümkün. Sistem, bakımı yapan ekip için de büyük kolaylık sağlıyor. Ayrıca bu sistemde hastanın kişisel temizliği kapsamlı bir şekilde yapıldığından yatak yaralarının oluşumu da büyük oranda azalıyor. Ayrıca bu sistem evde bakım ihtiyacı olup, korunaklı hasta yatağına sahip tüm bireyler için de kullanılabilir” dedi.9

• “2014/08023” numaralı patent dosyası incelenmiş olup, “Ali Ülvi BÜKRÜKOĞLU” tarafından “Hasta Yıkama Makinesi” adlı buluşta; “Yatağa bağımlı veya engelli hastaların yataklarından kaldırılmadan hijyen, ozon ile te-davi takviyeli, konforlu bir şekilde tüm vücutlarının yıkanmasını sağlayan hasta yıkama makinesidir.” bilgileri yer almaktadır.10

• “2015/13144” numaralı patent dosyası “Çankırı Karatekin Üniversi-tesi Öğretim Elemanlarından Hasta Yıkama Yataklarında Yenilik” Çankırı Ka-ratekin Üniversitesi öğretim elemanları tarafından, yatağa tam ya da yarı bağlı hastaların banyo ihtiyaçlarını yataktan kalkmadan giderebilmeleri için gelişti-rilen hasta yatağı, “Hasta Yıkama Yataklarında Yenilik” buluş başlığı ile Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan incelemesiz patent aldı. 11Projesi, ÇAKÜ Öğre-tim Görevlileri Abidin Şahinoğlu, Gözde Özaras Öz ve Doktor Öğretim Üyesi Oğuzhan Uzun tarafından ortak olarak geliştirilen hasta yıkama yatağı, günlük banyo ihtiyacını karşılayamayan ya da güçlük çeken hastalar için büyük kolay-lık sağlayabilecek. 12Buluş, yatağa tam ya da yarı bağımlı hastaların, yatakla-rından kalkmasına gerek kalmadan banyo ihtiyaçlarının giderilmesini sağlamak amacıyla kullanılan, hastanın vücut temizliğinin daha hijyenik ve daha konfor-lu bir şekilde gerçekleştirilmesi ve böylece hastaya eksiksiz bir vücut bakımı verilmesini sağlayan hasta yıkama yatağı ile ilgilidir. Buluş özellikle, günlük banyo ihtiyaçlarını karşılayamayan ya da karşılamada güçlük çeken yaşlı, im-mobil (hareketsiz) bireyler, felçli bireyler, evde bakım hizmeti alan bireylerde kullanılması için geliştirilen, ev ortamı, huzur evleri, yaşlı bakım evleri, rehabi-litasyon üniteleri ve hastanelerde kullanılabilen hasta yıkama yatağı ile ilgilidir.

9 www.milliyet.com.tr10 www.online.turkpatent.gov.tr11 www.online.turkpatent.gov.tr12 www.haber18.com

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

233

SONUÇ

Bireysel hijyen, fiziksel ve psikolojik iyiliği sürdürmek için yapılan kişi-sel temizlik ve bakım uygulamalarının tümü olup, bireysel hijyeni sürdürmek, bireyin sağlığı, rahatı ve güvenliği için gereklidir. Bireysel hijyen uygulamala-rından hasta banyosu, temel insan ihtiyaçlarının karşılanması, enfeksiyonların yayılımının önlenmesi ve tüm hastaların saygı ve onurun sağlanması açısından oldukça önemlidir. Banyo gereksiniminin, tam ya da kısmi yatak banyosu şek-linde karşılanması eylemi; vücut kısımlarını bez ile silme, banyo leğeni kul-lanma vb. şeklinde yapılacağından dolayı, çok iyi bir hijyen sağlamamaktadır. Yatağa bağımlı hastaların bakımının en önemli unsurlarından birisi hastanın ki-şisel temizliğidir. Bu hastalarda sürekli yatmaya bağlı olarak, yatak yarası daha çabuk geliştiğinden dolayı hasta banyosu daha fazla önem arz etmektedir. Hasta banyosunun en mükemmel düzeyde hijyen sağlayabilmesi için, öncelikle has-taların tüm vücut bölümlerini kapsayacak şekilde banyo yapabilmeleri, banyo yapmalarına engel olacak faktörlerin ortadan kaldırılabilmesi ve uygulamayı yapan hemşire/bakım vericilerin vermiş oldukları bakımdan memnun kalabil-meleri amacıyla, geleneksel banyo uygulamalarından ziyade, inovatif banyo uygulamalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

KAYNAKLAR

Ay, F.A., (2013). Sağlık Uygulamalarında Temel Kavramlar ve Beceriler. Nobel Tıp Kitabevleri. s.325.

Berman, A., Snyder, S., Kozier, B., (2012). Kozier & Erb’s Fundamentals of Nursing. Concepts, Process and Practice, 9th ed., St. Louis, 755-63.

Bükrükoğlu, A.Ü., (2014). Hasta Yıkama Makinesi. Türk Patent Enstitüsü.

http://online.turkpatent.gov.tr/EPATENT/servlet/PreSearchRequestMana-ger. Erişim Tarihi: 17.12.2018.

Çankırı Karatekin Üniversitesi Öğretim Elemanlarından Hasta Yıkama Yataklarında Yenilik. (2018). http://www.haber18.com/caku-bulusu-yataklarin-da-yenilik/608/. Erişim Tarihi: 17.12.2018.

Downey, L., Lloyd, H., (2008). Bed Bathing Patients in Hospital. Nursing Standard, 22 (34): 35-40.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

234

Dunn, J.C., ark., (2002). Bathing: Pleasure or Pain? J Gerontol Nurs. 28 (11): 6.

Hoeffer, B., Talerico, K., Rasin, J., ve ark., (2006). Assisting Cognitively Impaired Nursing

Home Residents With Bathing. Effects of Two Bathing Interventions on Caregiving. The Gerontologist, 46 (4): 524-532.

Johnson, D., Lineweaver, L., Maze, L., (2009). Patients’ Bath Basins As Potential Sources of

Infection: A Multicenter Sampling Study. Am J Crit Care, 18: 31-40.

Konno, R., Stern, C., (2011). The Effectiveness and Meaningfulness of Strategies for Assisted

Bathing of Older Adults With Dementia: A Comprehensive Systematic Re-view. JBI Library of Systematic Reviews, 9 (32): 1-28.

Lillis, T., Lynn, L., (2011). Fundamentals of Nursing. The Art and Science of Nursing Care. 7th ed., Lippincott Williams&Wilkins. s.: 865-81.

Lynn, P. (2015). (Ed. Hicran Bektaş). Taylor Klinik Hemşirelik Becerileri. Bir HemşirelikYaklaşımı Süreci. 3. basım. s.: 312-56.

Marchaim, D., Abreu-Lanfranco, O., Taylor, A.R. ve ark., (2012). Hospital Bath Basins Are Frequently Contaminated with Multi-Drug Resistant Human Pathogens. Poster presented as part of the 40th Annual Critical Care Congress of the Society of Critical Care Medicine, January 15-19, 2011, San Diego; Ca-lifornia.

http://www.sageproducts.com/documents/pdf/education/symposia/skin/21529_Marchaim_SHEA_poster.pdf.

Potter, P.A., Perry, A.G., (2013). Fundamentals of Nursing Concepts, Pro-cess and Practice. 8th edition, St. Louis The C.V. Mosby Company. s.: 797-803.

Rader, J., Barrick, A., Hoeffer, B., et al., (2006). The Bathing of Older Adults with Dementia: Easing The Unnecessarily Unpleasant Aspects of Assis-ted Bathing. American Journal of Nursing, 106 (4), 40-49.

Sheppard, C.M., Brenner, P.S., (2000). The Effects of Bathing and Skin Care Practices on Skin Quality and Satisfaction With an Innovative Product. J Gerontol Nurs, 26 (10): 36-45.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

235

Sengupta, M., Harris-Kojetin, L.D., Caffrey, C., (2015). Variation in Re-sidential Care. Community Resident Characteristics, by Size of Community: United States, 2014. National Center for Health Statistics.

http://www.cdc.gov/nchs/data/databriefs/db223.pdf.Sparks, M.B., (2008). Inpatient Care for Persons with Alzheimer’s Disease.

Alzheimer’sCareToday, 9 (3): 204-210.Şahinoğlu, A., Özaras, G., Uzun, O., (2015). Hasta Yıkama Yataklarında

Yenilik. Türk Patent Enstitüsü.http://online.turkpatent.gov.tr/EPATENT/servlet/PreSearchRequestManager. Erişim Tarihi: 17.12.2018.

Voegeli, D., (2008). The Effect of Washing and Drying Practices on Skin Barrier Function. Journal of Wound, Ostomy & Continence Nursing, 35 (1): 84-90.

Yatalak Hastalara Evde Yıkama Hizmeti. (2017). http://www.milliyet.com.tr/yatalak-hastalara-evde-yikama-hizmeti-balike-

sir-yerelhaber-2333226/. Erişim Tarihi: 17.12.2018.Yoğun Bakım Hemşiresi “Yatalak Hasta Yıkama Sistemi” Geliştirdi.

(2015). http://www.milliyet.com.tr/yogun-bakim-hemsiresi-yatalak-hasta-kon-

ya-yerelhaber-617712/. Erişim Tarihi: 17.12.2018.Ward, B.W., Clarke, T.C., Freeman, G., Schiller, S., (2015). Early Release

of Selected Estimates Based on Data From the National Health Interview Sur-vey, 2014. Personal care needs. National Center for Health Statistics.

www.cdc.gov/nchs/data/nhis/earlyrelease/earlyrelease201506_12.pdf.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

236

YARA BAKIMI VE İNNOVATİF YARA BAKIM ÜRÜNLERİ

Arzu BAHAR1, Bahar ATALAY2

1-2Girne Amerikan Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu, Girne / KKTC

Öz: Yara bakımı ve yara iyileşmesi, tedavi maliyetlerinin yüksek olması, hastanede kalış süresini uzatması ve sağlık personeline iş yükü getirmesi bakı-mından önemli bir konudur. Bu sorunlar ancak etkin yara yönetimi ile çözüm-lenmektedir. Etkin yönetimi ise ancak doğru tanımlama ve tedavi ve bakımı sağlamakla mümkündür. Yara bakımının sağlanmasında önemli rol oynayan hemşireler için yara bakımı konusu yaklaşık 150 yıldan beri süregelen genişle-yen ve gelişen bir alandır. Hemşirelik bakım hizmetleri içerisinde yara bakımı akademisyen ve klinisyen hemşirelerin ortak çalışma alanıdır. Bu gerekçeler bu hizmetinin en kaliteli biçimde verebilmesi için hemşirelerin yara iyileşmesinde kullanılan son teknolojik ürünler hakkında bilgi sahibi olmasını bir zorunlu-luk haline getirmiştir. Bu kitap bölümü son yıllarda hızla gelişen sağlık bakım teknolojisinin getirdiği innovatif yara bakım ürünleri ve yara bakımı hakkında hemşirelere bilgi vermek üzere derlenmiştir.

GİRİŞ

Canlı dokunun anatomik ve fonksiyonel devamlılığının bozulması yara ola-rak adlandırılmaktadır (Yıldırım ve ark, 2012:773, Güneş, 2007: 57, Baranoski ve Ayello, 2008:83; Ay ve ark 2008:205). Yaranın tekrar eski haline getirilmesi süreci olarak bilinen yara iyileşme sürecinin tarihçesine bakıldığında bu konu insanlık tarihi kadar eskidir. Milattan önce 1400’lü yıllarda antik Mısır’daki papirüslerden elde edilen bilgiye göre, çeşitli bitkilerden elde edilen özlerle yara temizlenmesi, sarılması ve bandaj ile yara bakımı yapıldığı bilgisine ulaşıl-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

237

maktadır (Ay ve ark., 2008:205,Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211, Güneş ve Eşer, 2006:57). 19 yüzyılın başlarında ünlü cerrah Joseph Lister’in antisepsi ve anti-septik solüsyonlarına ilişkin çalışması sayesinde yara bakımı konusunda büyük aşama kaydedilmiştir (Gürsoy, 2007:6, Güneş, 2007:57, Baranoski ve Ayello, 2008:83). 1960’larda nemli yara bakımı teorisi ile gelişmeye başlayan “yara bakım ürünleri” teknolojisi, 1990’larda çok sayıda yara bakım ürünün ortaya çıkması ile sonuçlanmıştır. (Ayhan ve ark.,2008:11, Tort,2015:68, Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211). Günümüzde nemlendirici, absorbe edici, büyüme faktörü, bal gibi maddeleri içeren 500’den fazla yara bakım ürünü bulunmaktadır. Yara bakım ürünlerinin teknoloji ile beraber çeşitlenmekle beraber hangi ürünün, hangi yara tipi için en uygun, en ekonomik ve etkin olanıdır, gibi soruları da beraberinde getirmektedir. Bu soruların cevaplanabilmesi güncel gelişmeleri takip edebilmekle mümkün olmaktadır. Yara bakımı konusunda aktif rol üste-lenen hemşireler 1500 yıldan fazladır yara bakımı konusuyla yakından ilgilen-mekte ve uzmanlaşma çalışmaları hızla devam etmektedir(Karadağ, 2003:41, Güneş,2007:57, Schultz ve ark., 2004:19).Hastanede yatan hastalardaki yara iyileşmesinin gecikmesi ya da tam olarak gerçekleşememesi nedeniyle tabur-culuğun gecikmesi, tedavi maliyetlerinin artışı, gelişen komplikasyonlar nede-niyle hastalık prognozunun kötüye gitmesi gibi istenmedik sonuçları berabe-rinde getirmektedir. Bu nedenle özellikle kliniklerde çalışan hemşirelerin yara bakımının en etkili bir şekilde yapılabilmesi için yara bakımı ve yara bakımı ürünlerine ilişkin güncel bilgileri yakından takip edip bunları uygulamaya ak-tarabilmesi kritik önem taşımaktadır(Karadağ, 2003:41, Ersöz ve ark, 2008:71, Gürsoy, 2007:6).

YARA TANIMI ve YARA İYİLEŞME SÜRECİ

Yara en kapsamlı olarak; kimyasal, biyolojik nedenlerle deri ya da mükoz membran bütünlüğünün bozulması, tahrip olması, dokuların kesilmesi sonucu dokuların fizyolojik özelliklerinin geçici veya tamamen kaybolmasıdır.(Ay ve ark., 2008:205, Erdil ve Elbaş, 1999:167,Baranoski ve Ayello, 2008:83). Yara konusuna ilişkin olarak yapılan çalışmaların istatistiksel çalışma sonuçlarına göre, dünya popülasyonun %1-1.5’i yaralanma ve sonrası gelişen sorunlardan etkilendiği ve Avrupa da yaklaşık 1,5 milyon hastanın yara tedavisi altında ol-duğu bilgisine ulaşılmıştır. Bu veriler sağlık alanında yara tedavisi ve bakımını

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

238

üzerinde en çok çalışılan konulardan biri olmasına neden olmuştur(Possnet ve ark.,2009: 154, Yıldırım ve ark., 2012:773).

Yaraların etkin tedavisi ve bakımının yapılabilmesi ancak iyi bir sınıflandır-ma ile mümkün olabilmektedir. Literatürde farklı yara sınıflandırmaları olmakla birlikte genellikle yaralar iyileşme zamanına göre akut ve kronik olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Akut yaralar çok sık karşılaştığımız, iyileşme son-rası hasar bırakmayan, en fazla 7-14 gün içerisinde hızlı bir biçimde iyileşen yaralardır. Kronik yaralar ise, cilt bütünlüğü bozulması, fonksiyonel kayıp ve iyileşme süresinin uzaması ile karakterize olan, iyileşme süreci 4-6 haftadan daha uzun olan yara tipidir(Altındaş, 2002:1, Konan, 2007:121, Erdil ve Elbaş, 1999:167). Akut yaralar yaralanma tiplerine göre laserasyon, abrazyon, delin-me, yanıklar ve cerrahi insizyon yaraları olarak incelenmektedir. Kronik yaralar ise, etiyolojilerine bakılarak bası yaraları, diyabetik ülserler, venöz ülserle ve arteriyel ülserler olarak kategorize edilmektedir(Karadağ, 2003:41,Baranoski ve Ayello, 2008:83,Ay ve ark., 2008:205).

Akut ve kronik yaralarda iyileşme sürecinde tipik farklılıklar bulunmak-tadır. Akut yaralarda iyileşme süreci yaranın anatomik ve fizyolojik bütünlüğü içinde düzenli bir şekilde gerçekleşirken, kronik yaralarda ise yaranın anatomik bütünlüğü içine gerçekleşmemekte, tekrarlayan doku yaralanmalarına maruz kalma iyileşme sürecini olumsuz etkilemektedir(Ay ve ark., 2008:205, Erdil ve Elbaş., 1999:167). Kronik yaralarda iyileşmeyi süresini uzatan, sıklıkla yara-nın tekrarlamasına yol açan diyabetes mellitus basıya maruz kalma, dolaşım bozukluğu (arteriyel veya venöz) enfeksiyon gibi altta yatan etiyolojik fak-törler mevcuttur(Aktaş, 2012:217, Falanga, 2004:11, Konan, 2007:121, Farley, 2001:145, Bates, 1997:65).

İnsan vücudu akut ya da kronik olan tüm yaralara; karmaşık ve onarıcı hücresel bir yanıtla karşılık verir. Yaralanmış dokuyu tekrar normal durumuna getirmeyen çalışan bu süreçte oluşan doku yanıtına yara iyileşmesi denir. Yara iyileşmesi hücresel ve biyokimyasal dinamik ve birbirine bağlı süreçlerdir(Far-ley, 2001:145, Erdil ve Elbaş, 1999:167). Fizyolojik olarak yara iyileşmesi, deri hücreleri ve bazı dokuların hızlı bir şekilde yenilenmesi, bazılarının yavaş ye-nilenmesi veya hiç yenilenmemesi ile birlikte tüm bireylerde aynı şekilde ger-çekleşmektedir. Yara iyileşme süreci sistematik olarak inflamasyon(1-5 gün), proliferasyon (5-14 gün) ve maturasyon (14 günden sonra) üç evrede gerçek-leşmektedir. Bu süreçler yaralanmanın olduğu zaman başlamakta ve 12-24 ay

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

239

arasında tamamlanmaktadır. Yara iyileşme evreleri tüm bireylerde aynı olması-na rağmen iyileşme süreçlerinin farklı olması hasta ait olan sistemik ve yaraya ait lokal faktörlerin varlığından kaynaklanmaktadır(Tablo 1). Yaralanan dokuya ait kan akımını az olması, yara yerinde hematom gelişimi, enfeksiyon ve yaban-cı cisim varlığı, radyasyona maruz kalma gibi lokal faktörler yara iyileşmesini olumsuz etkilemektedir(Ay ve ark., 2008:205, Erdil ve Elbaş., 1999:167)(Tablo 1). Bunun yanı sıra lokal faktörlerle beraber ileri yaş, kötü beslenme, kollajen doku, diyabeti karaciğer, böbrek ve kan hastalıkları, anemi gibi hastada var olan sistemik faktörler yara iyileşmesini engellemektedir. Bu nedenle yara tedavisi yapılırken altta yatan sistemik ve lokal faktörlerin göz önünde bulundurulmasını gerekmektedir(Güneş, 2007:57, Flagan, 1994:9, Grey ve ark., 2006:285). Yara iyileşmesi devam ederken yarada hemoraji, enfeksiyon, hematom, eviserasyon ve fistül gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilmektedir. Bu komplikasyonlar mor-talite ve morbidite riskini arttırmaktadır(Baranoski ve Ayello., 2008:83, Schultz ve ark., 2004:19, Güneş, 2007:57). Bu nedenle yara bakımı yönetiminde tedavi ile beraber bu komplikasyonların ortaya çıkmasını engelleyecek tedbirler almak ve erken dönemde fark etmek kritik önem taşımaktadır.

Tablo.1. Yara İyileşmesini Etkileyen Faktörler

Lokal Faktörler Sistemik Faktörler

Yara bölgesinde bulunan enfeksiyon Obesite

Yabancı cisim Sistemik hastalıklar

Lokal iskemi Dokularda Oksijen yetersizliği

Dikiş materyalleri Sigara kullanımı

cerrahi teknik Beslenme bozukluğu

İleri yaş

Kemoterapi ve radyoterapi

Steriod, immunosupresif ve antikoagülan ilaç kullanımı

YARA BAKIMI ve YARA YÖNETİMİ

Yara tedavisi insanlığın var oluşundan bu yana güncelliğini koruyan ve sürekli üzerinde çalışılan konuların başında gelişmektedir (Güneş ve Eşer,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

240

2006:57). Yara bakımı birçok disiplini ilgilendiren bir süreçtir. Yara türü ne olursa olsun tüm yaralarda amaç, en kısa sürede ve komplikasyon oluşmadan yaralanan dokunun iyileştirilmesidir (Taşdemir ve Yavuz, 2003:70, Collier, 2002:45, Aktaş, 2012;217).

Yara bakımı, yaranın en kısa zamanda iyileşebilmesi içi yapılan tedavi-nin yanı sıra, yaranın değerlendirilmesi, temizlenmesi, debritman pansumanın yapılması gibi girişimleri kapsayan işlemler bütünüdür(Baranoski ve Ayello, 2008:83, Aktaş, 2012:217). Yaranın sistemik tedavisi için beslenme desteğinin verilmesi, yaralanan dokuya oksijenasyonun arttırılması, enfeksiyonun önlen-mesi ve hastanın yara iyileşmesini engelleyen faktörler metabolik hastalıkla-rın tedavisi yapılmaktadır. Lokal yara tedavi içerisinde ise yara yeri temizliği pansuman materyallerinin kullanımı, debritman gibi uygulamalar yer almakta-dır(Aktaş, 2012:217, Falanga, 2003:30).

Lokal yara tedavisinin amacı yaranın mikroçevresini optimize edip, neden olan faktörlerin eliminasyonu ve iyileşmeyi önleyen faktörleri ortadan kaldır-maktır. Lokal yara bakımının ilk basamağı yaraya ilişkin ön kayıtların yapılması, yaranın fotoğraflanıp, nekrotik dokuların olup olmadığının değerlendirilmesiyle başlar. Yara tedavisi ve bakımına başlamadan önce yara değerlendirmesi yapı-larak yaranın durumu tanımlanarak, iyileşmeyi etkileyen sorunlar belirlenir ve komplikasyonlara yönelik bulgular erken saptanabilir(Grey ve ark.,2006: 285, Flanagan,1994:9, Güneş, 2007:57). Doğru değerlendirme ile tedavinin etkinliği artırarak yara iyileşme süreci kısalır. Yaranın iyileşme göstergeleri üzerinde bir fikir birliği bulunmamaktadır. Bununla birlikte kronik yaralarda yaranın bü-yüklüğü, kenarları, yara yatağı, eksuda/koku, tünel/sinüs oluşumu, enfeksiyon ve ağrı gibi göstergelerin değerlendirilmesi gerektiği görüşü yaygın olarak ka-bul görmüştür. Kronik yara yaygın olarak yara değerlendirmesi şu sıralamayla yapılır(Güneş, 2007:57, Collier 2002:45 Falanga, 2003:30, Karadağ, 2003:41).

-Yara Tipi: Yaranın akut veya kronik olup olmadığı belirlenir.

-Yaranın Yeri: Basınç yarası, venöz bacak ülserleri gibi patolojileri belirler

-Yaranın Boyutu Ve Derinliği: İyileşmenin izlenmesi açısından yaranın bo-yutlarının derinliğini belirlemek için yara cetveli ile ölçüm yapılır

-Yara Çevresindeki Derinin Değerlendirilmesi: Yara çevresindeki dokunun durumu, altta yatan sorunlar, tedavinin etkinliğini ile ilgili bilgiler verir

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

241

-Yara Yatağı: Yara yatağının görüntüsü ve rengi(eskar, nekroz, enfekte gibi), yara iyileşmesinin hangi evrede olduğu ve yaranın genel durumu hakkın-da bilgi verir(tablo 2)

-Eksuda Varlığı: Yara eksudasının miktarı, tipi belirlenerek uygun pansu-man malzemesi seçilebilir

-Yarada Enfeksiyon Gelişmesi. Yarada enfeksiyon varlığı yaranın iyileş-mesini engellediği için yaranın enfektif görünümü varlığında yara yeri kültürü örneği alınarak enfeksiyon gelişip gelişmediğini bilgisine ulaşılır

-Ağrı Varlığı: Yarada ağrının varlığı uygun pansuman malzemesinin seçimi ve yarada enfeksiyon olup olmadığı hakkında bilgi verir

- Yarada ölü dokuların varlığı: Yarada ölü dokular yara iyileşmesini gecik-tirdiği için bu dokuların debride edilip temizlenmesi gerekmektedir

Tablo 2. Yaradaki Dokuların Görünümleri

Yara Tipi Özellikleri ve Görünümü

Eskar Koyu gri-siyah, meşin gibi tam kat kuru bir yapıdır. Ölü deri ve granülasyon dokusundan oluşur.

Nekrotik Ölü hücre ve dokulardan oluşmuş koyu gri tabakadır, pis koku-ludur

Fibrotik Kirli sarı renkte, yarada bulunan fibrin ve proteinlerin birikimi ile oluşur

Granülasyon Epitelyal hücreleri göçü ile birlikte koyu kırmızı renktedir

Yara iyileşmesiyle ilgili günümüze kadar birçok ölçüm aracı geliştirilmiş ve uygulanmış olmasına karşın, yara iyileşmesinin değerlendirilmesi ve belge-lenmesinde standardize edilmiş bir araçtan söz etmek mümkün değildir. Yara değerlendirme araçlarından yaygın olarak kullanılanlar Ulusal Bası Ülseri Tav-siye Paneli tarafından geliştirilen Bası Ülseri değerlendirme ölçeği(Tablo 3) ve Bası ülseri Durum Aracı (Pressure Sore Status Tool-PSST)’dır(Shultz ve ark., 2004: 19, Collier, 2002:45, Güneş, 2007:57). Bası ülserleri dışında tüm yaralar üzerinde en yaygın olarak kullanılan ölçüm aracı Bates-Jensen Yara Değerlen-dirme Ölçeği (Bates-Jensen Wound Assessment Tool-BWAT)’dir. Bu ölçek ya-raya ilişkin olarak detaylı değerlendirme sağlarken, uzun zaman alıcı olması uy-gulamada kullanımını sınırlamaktadır(Bates,1997:65, Flanagan, 1994:9, Grey ve ark. 2006: 285, Karadağ, 2003:41).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

242

Tablo 3. Ulusal Bası Ülseri Tavsiye Paneli Bası Ülseri Değerlendirme Ölçeği (NPUAP)

Evre Görünüm

1 Sağlam deride eritem

2 Dermis normal, epidermis tutulumu vardır

3 Subkutan dokuya kadar uzanır

4 Kas eklemlere kadar uzanır

Yara değerlendirilmesi yapılırken yarada renksiz açık sarı sıvı bulunması ilk günlerde normal sayılırken, akıntının sürekli ve pürülan olması, sarımtırak, yeşilimsi bir renk alması, kokusunda farklılık görülmesi durumunda yara bakı-mı yapılmadan önce akıntıdan kültür alınarak üreyen etkene göre antibiyotik tedavi eklenmesi için hekimle işbirliği yapılmalıdır. Kültür alınmadan önce, sonucun yanlış çıkmasına neden olmaması açısından yara yüzeyi herhangi bir antiseptik solüsyonla silinmemelidir(Collier, 2002:45, Eren ve ark.,2007:21).

Yara yönetimi içerisinde önemli yeri olan yara değerlendirmesi yapılırken yarada yara iyileşmesini engelleyen durumların varlığı belirlenebilmektedir. Değerlendirme sırasında saptanan yaradaki nekrotik (ölü) dokular normal yara iyileşmesini engeller, bakteri üremesi için uygun bir kültür ortamı oluşturur ve yara iyileşmesine karşı fiziksel bir bariyer oluşturur(Ay ve ark. 2008:205, Erdil ve Erbaş, 1999:167). Bu durumda bu dokuların yaradan uzaklaştırılması gerek-mektedir. Yaraların üzeri veya kenarındaki canlılığını kaybetmiş, kontamine ve yabancı maddelerin kaldırılması işlemine debridman denir. Akut ve kronik yara bakımında önemli bir adım olan debridman terim olarak ilk kez Desault (1745– 1795) tarafından kullanılmıştır (Falanga, 2004:11, Taşdemir ve Yavuz, 2008:70, Kanon ve Garret, 1995:583). Debridmanın yara iyileşme sürecinde önemli rolü vardır; bakteriyel yükü azaltır, enfeksiyonun kontrolünü ve önlenmesini müm-kün kılar, yara duvarının ve canlı dokunun görülebilmesine olanak sağlar. Deb-ridmanın doğru biçimde yapılabilmesi için yara bakım hemşirelerinin konuda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmalıdır(Konan, 2007:121). Debridman metodu-nun seçimi, yara tedavi planlanmasına göre her hasta ve yaraya göre özel olarak planlanır. Yara debridmanında cerrahi, otolitik, mekanik, enzimatik, biyolojik debridman gibi yöntemler kullanılmaktadır. Debridman yöntemleri temel olarak seçici olan ve olmayan yöntemler olarak ikiye ayrılır. Seçici olan (selektif) deb-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

243

ridman yöntemlerinde sadece nekrotik doku uzaklaştırılır, sağlıklı dokuya zarar verilmez. Seçici olmayan (nonselektif) yöntemlerde ise sağlıklı yara dokusu da hasar görebilir. (Schultz ve ark.,2003:19, Taşdemir ve Yavuz, 2008:70). Yara bakımında kullanılan debritman yöntemleri hakkında detaylı bilgi aktif kapama yöntemleri başlığında verilmiştir.

Kronik yaraların yönetiminde yara durumunun değerlendirilmesinin yanın-da, yaranın iyileşmesini önleyen moleküler ve hücresel anormalliklerin anla-şılması önem taşımaktadır. Yaranın en küçük çevresinin değerlendirilmesi için sistematik olarak dayalı bir yaklaşım yara yatağı hazırlığı kavramının temelini oluşturmaktadır. Yara yatağı hazırlığı, endojen iyileşmeyi hızlandırmak veya diğer terapötik girişimlerin etkinliğini kolaylaştırmak amacıyla yaranın global yönetimi olarak tanımlanmıştır(Falanga, 2004:11,Güneş 2006:57, Grey ve ark., 2006:285). Yara yatağı hazırlığı sistematize edebilmek amacıyla Uluslar arası Yara Yatağı Hazırlığı Danışmanlık Kurulu (International Wound Bed Preparati-on)’un çalışmalarına dayalı olarak bileşenlerin isimleri İngilizce olarak kullanı-larak bir akronim oluşturulmuştur ve bu çatı “TIME” olarak isimlendirilmiştir. Yara değerlendirmesinde “TIME”çatısının kullanımıyla yara bakım sağlayıcı-larıyara yatağındaki sorunların farkına varıp yara yönetiminde standart bir de-ğerlendirme yapılabilmesine olanak sağlamaktadır(Falanga, 2004:11, Güneş, 2006:57) (Tablo 4).

Tablo 4. TIME Çatısının Gelişimi

EWPA Tarafından Önerilen Terimler İçeriği

T=Tıssue management- Doku yönetimi Yarada var olan nekrotik dokuların varlığının belirlenmesi

I=Inflamation and infection control-İnfla-masyon ve Enfeksiyon Kontrolü

Yarada enfeksiyonun varlığının belirlenmesi

M=Mouisture Balance-Nem Dengesi Yarada uygun nem olup olmadığının değerlendirilmesi

E=Edge Of Wound-Yara Kenarları Yara kenarının değerlendirilmesi

Lokal yara yönetiminde değerlendirme yapıldıktan sonra bir sonraki aşa-ma yaranın temizlenmesi ve yara örtüleri ile yara pansumanın yapılmasıdır. Yara pansumanın için iyi bir yara temizliği gerekir. Yara temizliğinin amacı yara yatağına veya granülasyon dokusuna zarar vermeden mümkün olduğunca

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

244

az kimyasal veya mekanik güç uygulayarak hücresel artıkların ve bakterilerin temizlenmesidir. Yara yatağına yapılacak en uygun irrigasyon basıncı cm2 ye 272-1010 gram arasındadır. Yara yatağının irrigasyonundan sonra sadece yara kenarları antiseptik bir ürünle silinmelidir(Eren ve ark., 2007:21, Dereli ve ark, 2010:172). Pansumanlarda kullanılan antiseptik solüsyonlar bakterilerin yanı sıra canlı dokuyu da yok edeceğinden yara içine kesinlikle uygulanmamalıdır. Temiz bir yaranın bakımında su ya da serum fizyolojik(salin) solüsyonu yeterli-dir. Debris, nekrotik doku ya da eksudalı yaralarda sağlıklı dokuya zarar verme-den yara temizleyici solüsyonlar kullanılabilir. Povidon iyot, asidik asit, sodyum hipoklorid ve hidrojen peroksit gibi solüsyonlar yara temizliğinde kullanılma-ması önerilmektedir(Ay ve ar. 2008:205, Erdil ve Erbaş., 1999:167)(Tablo 5). Bu solüsyonlar epitelyal hücrelerde toksik etkiye neden olmakta, granülasyon ve yara iyileşmesini engellemektedir. Yara temizliğinde kullanılacak materyali seçerken yaranın durumu dikkate alınmalıdır. Antiseptik ürünlerin sitotoksik, irritan ve yara iyileşmesini geciktirici özellikleri vardır. Ancak bazı ürünler ile yapılan çalışmalarda yararlı etkilerinden bahsedilmektedir. Örneğin Cadexomer iodine (Iodosorb) antimikrobiyal özelliği yanı sıra yara ortamını nemli tutarak iyileşmeye katkıda bulunduğu bildirilmişti(Eren ve ark., 2007:21, Şimşek ve ark., 2014:164)

Tablo 5. Yara Bakımında Kullanılan Solüsyonlar ve Özellikleri

Solüsyon Özellikleri

Normal Salin(%09’lük Sodyum Klorü/Serum Fizyolojik/SF

İnfeksiyonun olmadığı yarada yaranın nemlen-dirilmesi, kullanılan diğer solüsyonun durulan-ması veya nekrotik materyalin temizlenmesi ve özellikle bası ülserlerde

Povidon Iyodin 1:1000 olarak sulandırılrsa bakterisid etkili, uzun sure kullanımında sistemik absorbable, granule infekte olmayan yaralarda kontrendike, fibroblastlara Toksik etkili, tiroid hormonlarını uyarıcı etkili

Asetik Asit (%0.5) Gram pozistif bakterilerde etkin, deri rengini maskelediğinde süperenfeksiyonu maskelyici etkili, SF ile yıkanmalı

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

245

Sodyumhipoklorid (%2.5); nekrotik dokunun debride edici, serum fizyolo-jik ile durulanmalı

Hidrojen Peroksit Debride edici, antimikrobiyal etkisi yok,granu-le dokuda yıkıcı etkili

Rivanol 1/1000 – 1/2000’ çözelti Antiseptik etkili, güvenirliği diğer antiseptiklere gore daha iyi olsada SF kadar güvenilir değil

Yukarıdaki tablo verilen ve klinikte ulaşılması daha kolay olan solüsyonlar dışında çeşitli firmalar tarafından üretilmiş, granülasyon dokusuna zarar verme-yen, nontoksik, mikrofilm oluşumu engelleyen irrigasyon solüsyonları bulunsa da yüksek maliyetleri nedeniyle kliniklerde kullanımı sınırlıdır. Yara temizliğin-de irrigasyon solüsyonları dışında bariyer krem ve sprey örtüler kullanılmakta-dır. Bu ürünlerin temel amacı yara iyileşmesinde nem dengesinin sağlanmasına yardımcı olabilmektir. Yara yerindeki nemlilik terleme, yara drenajı, banyo son-rası ıslak kalma ve fekal ya da üriner inkontinans nedeniyle gelişebilir. İdrar ya da gaitanın ciltle temasını önlemek için bariyer krem, sprey örtüler ve polimerik cilt koruyucuları kullanılabilir(Şimşek ve ark., 164, Güneş ve Eşer, 2006:57).

Yara yönetiminde son basamak yaranın değerlendirmesi, yara temizlenme-sinden sonra yara bakım örtüleri kullanılarak yaranın pansumanın yapılması-dır. Yara pansumanı yaparken her ürün her yarada kullanılamayacağı için bu materyallerin özelliklerine ilişkin bilgi sahibi olmak gerekmektedir(Karadağ, 2003:41, Ay ve ark., 2008:205, Gürsoy, 2007:6)

YARA BAKIMINDA KULLANILAN ÜRÜNLER

Yaraları dış etkenlerden koruyan, serum ve kan gibi sekresyonu emen veya ortamdan uzaklaştıran, kanama bölgesine basınç uygulayan, ilaçların uygulan-masını kolaylaştıran, yaralı bölgenin anatomik pozisyonunu koruyan, aseptik malzeme ile yapılan uygulamaya pansuman denir(Konan, 2007:121, Ay ve ark. 2008:205). Yara pansumanının temel amacı yarayı enfeksiyonlardan korumak ve nemli bir ortamı sürdürmektir. Pansuman malzemesi steril olarak hazırlanıp, aseptik ilkeler doğrultusunda pansuman yapılmalıdır. Uygulanacak olan pansu-man materyalinin seçimi yaranın özelliğine, yerine ve durumuna bağlıdır. Yara bakım ürünleri; yaranın iyileşmesi, çevresel etkenlerden korunması, travma ve ağrının, enfeksiyon oranının ve iz kalmanın azaltılması, yaşam kalitesinin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

246

arttırılmasında büyük oranda etkilidir. Ayrıca bakım için harcanan zaman ve ekipmanı da azaltarak daha ekonomik tedavi seçenekleri oluşturmaktadır(Far-ley, 2001:145, Güneş ve Eşer, 2006:57 Baranoski ve Ayello, 2008:101). Yara bakımı ürünlerinin tarihçesine bakıldığında, yarayı kapama içgüdüsü yarayı çevreden korumayı amaçlamakta ve insanlığın tarihi kadar eski olduğu bilin-mektedir. Bu konuya ilişkin olarak yapılan arkeolojik çalışmalar milattan önce 2500-3000 yıllarında Çin ve Mısır’da yaraların palmiye lifleri ve bitkilerle ka-pandığını ortaya çıkarmıştır. Zaman içinde yara kapamada keten, pamuk ve gaz-lı bezler kullanılmaya başlanılmış ve bunların yaraya yapışmaları üzerine gazlı beze parafin emdirilerek yaraya yapışmayan tül gaz sargısı geliştirilmiştir. Yara bakım ürün teknolojileri 1960’larda ile gelişmeye başlamış, 1990’larda çok sa-yıda farklı pansuman materyalleri ortaya çıkmaya başlamıştır(Türsen, 2013:61, Karadağ,2003:41, Hess, 2000:88, Şimşek ve ark., 2014:164). Yara örtülerinin iyileşmeye katkısı önemli olmakla beraber öncelikli amacı yara iyileşmesi için nemli yara ortamı sağlamaktadır. Bundan 50 yıl kadar önce yaraların kuru tutul-ması tercih edilmekteydi. Nemli yara ortamı fizyolojiğe benzer optimal mikro çevre hücre ve doku iletişimi arttıran, kurumaya bağlı dermal nekrozu azaltan, büyüme faktörü aktivitelerini çoğaltan, enzimlerle otolitik debridman yapan ve nekrotik dokuyu yumuşatarak granülasyon dokusu ile epitelizasyonu çoğaltan bir ortam olanak sağladığının anlaşılmasıyla beraber kuru olan yara örtüleri-nin yerine nemli ortam sağlayan yara örtüleri tercih edilmektedir. Pansuman yapılırken kullanılacak olan yara örtüsü mutlaka yara tipine göre uygun olarak seçilmelidir(Kannon ve ark., 1995:583, Çizmeci, 2008:68).Kullanılan ürünler hücresel seviyede yara iyileşmesini kolaylaştıracak fizyolojik ve biyokimyasal özelliklere sahip olmalıdır. Genel olarak hastanın yarasına en uygun pansuman malzemesi seçiminde bilinmesi gereken ideal pansuman özellikleri şunlardır: (Ay ve ark, 2008: 205, Karadağ, 2003: 41, Collier, 2002:45).

-Sağlam dokuya zarar vermemeli -Emici özelliği sahip olmalı, sızıntı ve artıkları ortamdan uzaklaştırmalı-Bakterileri geçirmemeli ve sekonder enfeksiyonlardan korumalı-Aşırı eksuda varlığında da nemliliği sürdürebilmeli-Isıyı korumalı-Toksik ya da alerjik etkisi olmamalı, yara için zararlı madde içermemeli-Yarayı travmalardan korumalı

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

247

-Sık pansuman değişimi gerektirmemeli-Ucuz, güvenilir, etkili, kolay ulaşılabilir ve kolay kullanımlı olmalıdır

TÜRK YARA BAKIMI ÜRÜNLERİ SINIFLANDIRMA ve KODLAMA SİSTEMİ (TYBÜKS)

Yara bakımında, bütün yaralara uygun, ideal, tek bir yara bakımı ürünü yoktur. Günümüzde her tür yaranın gereksinimini karşılayacak, 500’den fazla sayıda ve çok farklı özelliklere sahip modern yara bakımı ürünü bulunmakta-dır(Yıldırım ve ark., 2012:773, Ayhan ve ark., 2008:11). Bu ürün çeşitliliği ise yara bakımı yaparken bu ürünlerin sınıflandırılması zorunluluğunu getirmiştir. Türk Yara Bakım Derneği tarafından hazırlanan Türk Yara Bakımı Ürünleri Sı-nıflandırma Ve Kodlama Sistemi (TYBÜKS), Amerikan geri ödeme (Reimbur-sement) ve İngiliz geri ödeme (Drug Tariff) sistemlerinden esinlenerek hazırlan-mıştır. Kodlama sistemi, yara ürünlerinin kendi aralarındaki farklarını ve hangi ürünün, hangi kategoride değerlendirilmesi ve nasıl kullanılması gerektiğini be-lirtir. Bu sınıflama sistemi aktif ve pasif kapamalar olmak üzere iki ana gruptan oluşmaktadır(http://www.yarabakimidernegi.org; Aktaş., 2012:217).

A. Pasif Kapamalar (KOD)

1. Kompozit örtüler (A01)2.Transparan film örtüler (A02)3. Hidrokolloid örtüler (A03)4. Hidrofiber Örtüler (A04)5-Hidrokapiller Örtüler (A05)6. Köpük(Foam) Örtüler (A06)7. Alginat örtüler (A07)8. Yara doldurucuları (A08)9. Silikon jel tabakalar (A09)10. Antibakteriyel örtüler (A10)11. Hidrojel Örtüler (A11)12. Kompresyon Bandajları (A12)13. Özel emici ve yapışmaz yara örtüleri (A13)

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

248

14. Koku Absorbe Ediciler (A14)

15. Yara Temas tabakaları (A15)

16. Yara Temizlik Ürünleri (A16)

17. Deri Greftleri ve Greft Eşdeğerleri (A17)

18. Diğerleri (A18)

A-Polisakkaritli Örtüler (A18a) B-Paste Bandajlar (A18b) C-Ballı Örtüler (A18c)

D-Parafin Gaz Yara Örtüleri (A18d) E-Bariyer Krem Ve Örtüler (A18e)

F-Kollajenli Örtüler (A18f) G-Büyüme Faktörlü Örtüler (A18g)

H-Hyaluronik Asitli Örtüler (A18h) I-Enzimatik Debridman Ürünleri (A18ı)

B. Aktif Kapama Sistemleri ve Diğer Yöntemler (KOD)

1. Topikal Negatif Basınç (B01)

2. Elektrik Stimulasyonu (B02)

3. Işın Tedavisi (B03)

4. Hiperbarik Oksijen (B04)

5. Topikal Oksijen Tedavisi (B05)

6. Ozon Tedavisi (B06)

7. Larva Debridmanı (Maggot Terapi) (B07)

8. Jet-Lavaj İrrigasyon Sistemi (B08)

9. Kök hücre teknolojileri (B09)

10. Lazer (LILT) Tedavisi (B10)

11. Ultrasound Tedavisi (B11

Türk Yara Bakımı Ürünleri sınıflandırma ve kodlama sisteminde yukarıda-ki ürünlerin yanlarındaki kodlar ürünlerin SGK’A ödeme sistemine göre kod-lanmıştır. Bu sınıflama sistemi uzun olması nedeniyle sağlık personeli için yara bakım derneği tarafından kısaltılmış yara bakım ürünleri sınıflandırılması ya-pılmıştır(http://www.yarabakimidernegi.org). Bu sınıflamaya göre yara bakım ürünleri aşağıda tabloda listelemektedir(Tablo 6).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

249

Tablo 6. Türk Yara Bakımı Ürünleri Sınıflandırma ve Kodlama Sistemine Göre Kısaltmış Pasif Yara Bakım Ürünleri Sınıflandırması

Pasif Tedavi Ürünleri

1-Yara Örtüleri Ve Yara Bakım YardımcılarıA.Transparan Film: B.Yapışmaz Kompozit Örtü C.Temizlik Ürünleri(Antiseptik) D.Bariyer Krem Ve Spreyler

2-Absorbe Edici(Eksuda Emici Ürünler)A.Hidrokolloid(Orta –Az Eksuda) B.Hidrofiber/Aquafiber C.HidrokapillerD.Poliüretan Köpükler E.Aljinatlar

3-Hidrojeller

4-Antimikrobial ÜrünlerA.Gümüşlüler B.İyot İçerenler C.Klorheksidin D.Bizmut Trifenol E.Diğerleri

5-Katkı Maddesi İçerenlera.Kollagen İçeren b. Hyaluronik Asit İçeren c. Hyaluronik Asit +Gümüş İçeren d. Enzim İçerenlere. Büyüme Faktörlü Ürünler f. Büyüme Faktörlü Jel g. Ballı Örtü h. Bor İçerenler ı. Parafin Gaz(Tül) Yara Örtüleri j. Koku Giderici Absorban

6. Deri Eşdeğerleri A.Hücre İçermeyen Matriksler B. Hücre İçeren Matriksler

7. Kompresyon Bandajları

PASİF YARA BAKIM ÜRÜNLERİ

Kronik yaranın ana tedavi ajanı cerrahidir. İyi bir debridman yapılma-dan, yabancı cisimler uzaklaştırılmadan, iskemik yaralarda revasküla rizasyon revasküla rizasyon sağlanmadan ve uygun cerrahi yön temler kullanılmadan yaranın kapatılması mümkün olmaz. Bununla birlikte kronik yaralar yalnızca cerrahi yöntemlerle kapatılamadığı için kronikleşir(Kurtoğlu ve Karataş, 2015: 211, Christine, 1997:171). Genel faktörlerin düzeltilmesi (diya bet regülasyonu, uygun beslenme, sigara kulla nımının kesilmesi vs) infeksiyon varlığında derin dokudan alınan örnekten yapılan antibi yoterapiye uygun antibiyotik kullanımı ve uygun yara bakım yönteminin kullanımı cerrahi tedavi ile kombine edilir(-Konan, 2007: 121, Ay ve ark.,2008:205). Pasif kapamalar daha çok yaranın üzerine kapa tılan ve uygun yara ortamı sağlayan ürünlerdir. Bu tip örtülerin ara-sında film, hidrokolloid, köpük tipindeki ürünler oklusif örtüler olarak da adlan-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

250

dırılmaktadır. Bu ürünler yara yüzeyinden su kaybını önleyerek yara ayrılmasını önlerler, yaralarda epitelizasyon hızını arttırır ve kronik yaralarda granülasyon dokusu oluşumunu uyarırlar. Nekrotik ülserlerde, ağrısız bir otolitik debritman sağlarlar, yara yatağını çevresel toksin ve mikroorganizmalardan koruyan ürün-ledir(Ayhan ve ark. 2008:11, Tort ve Acartürk, 2015:68, Türsen, 2013:61, Gü-neş ve Eşer, 2006:57, Çizmeci, 2008:68).

YARA ÖRTÜLERİ ve YARA BAKIM YARDIMCILARI

A.Transparan Film Ürünler

Transparan film ürünler genellikle ikincil pansuman olarak kullanılan ince, elastik, transparan ve çoğunlukla mikropor poliüretan içeren yapışkan bantlı plastik membranlardır. Transparan örtüler yara yüzeyinde nemi tutarak nekrotik dokuların yumuşamasına, büyüme faktörleri ve hücre gelişmesi üzerinde bir-çok yararlı etkinin arttırılmasına yardım ederler(Kannon, 1995:583, Gürsoy, 2007:6). Emici değildirler ve yara yüzeyiyle temas etmezler. Su geçirmeme-lerine rağmen iyileşmesinde önemli olan oksijen, karbondioksit ve su buharını geçirirler. Şeffaf olması alttaki yaranın kolayca izlenmesini sağlar. Cok ince ol-maları ve sıvı geçirmemeleri sayesinde banyo rahatca alınabilir. Dezavantajları ise emici özelliği olmadığından eksuda birikimine ve maserasyona neden ola-bilmeleridir(Ersoy ve ark.,1999:451, Mirasoğlu, 2015:1). İyileşmenin son aşa-masında, yeni epitelin travmadan korunması amacı ile ve yüzeyel az eksudalı yaralarda uygundur. Ayrıca kuru nekrozun yumuşatılarak uzaklaştırılması için de kullanılır. Bir diğer kullanımı da, diğer örtülerin jel ya da dolgu malzeme-lerinin yaraya sabitlenmesi içindir. Yarada uzun süre kalmaları uygun değildir; diğer örtülere göre daha sık pansuman değişimi önerilir. Film örtüler, pratikte tedaviden çok koruyucu amaçla kullanılmaktadır. Haftada 3 kez değişmesi öne-rilmektedir(Kurtoğlu, 2004:211, Ayhan ve ark., 2008:11).

B. Özel Emici Ve Yapışmaz Örtü (Kompozit)

Kompozit örtüler tek bir örtü üzerine yapılmış fiziksel ilavelerle elde edi-len ve birkaç işlevi olan ürünlerdir. Bu materyaller, bariyer ürün özelliği taşır-lar. Alginat, sünger, hidrokolloid veya hidrojelden oluşan tabakaları nedeniyle genellikle birincil örtü olarak kullanılırlar. İkincil bir örtü gerektirirler ve ya-pışmaz özelliktedirler(Farley, 2001:145, Baranoski ve Ayello 2008:101). Cilt

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

251

greftlerinde ve abrazyon ve laserasyonlarda ve yüzeysel yaralarda bakteriyel proliferasyonu azaltmada kullanılırlar. Fazla miktarda eksüdası olan yaralarda ve antibakteriyel hassasiyeti olan hastalarda kullanımları uygun değildir(Chris-tine, 1997: 171, Çizmeci, 2008: 68, http://www.yarabakimidernegi.org ).

ABSORBE EDİCİ(EKSUDA EMİCİ ÜRÜNLER)

A.HidrokolloidlerHidrokolloid yara örtüleri çoğunlukla selüloz, jelatin pektin gibi maddelerde

imal edilen bu malzemeler, örtüler arasında en eski olanlardandır. Eksuda var-lığında jelleşir ve yaranın nemli kalmasını sağlar. Bu özelliği ile kuru nekrotik yaraların debridmanı için kullanılabilir. Hidrokolloid matriks boyunca nem ileti-mi oldukca yavaş olduğundan, yara, iyileşmeyi destekleyen nem iletici tabaka ile kaplanmış olur(Çizmeci, 2008: 68, Kurtoğlu ve ark., 2004:211). Hidrokolloidler, aynı zamanda epitelizasyon hızını ve kollajen üretimini artırmaktadır. Bu örtülerin kullanımı kolaydır çünkü; yaraya doğrudan yapıştığından ikinci bir örtü kullanımı gerektirmemektedir. Ağrıyı dindirir ve yabancı cisimcikleri geçirmezler. Ancak, absorpsiyon özellikleri çok azdır dolayısıyla, eksuda fazla olduğunda maserasyo-na neden olabilir. Mikroorganizmalara karşı koruyuculukları da çok azdır; enfekte yaralarda kullanılması önerilmez. Jelleştiği ve absorbe etmediği için, uzun süre yara üzerinde kalması uygun değildir. Bu ürünler, granülasyon ya da epitelizas-yon evresindeki yüzeyel enfekte olmayan yaralar için uygundur(Gürsoy, 2007:6, Mendonca, 2006:562). Enfekte, sinusü, derin kavitesi, fazla miktarda eksüdası olan, etrafındaki cildi zarar görmüş yaralarda kullanılmamalıdır. Hidrokolloidler, ped, jel ya da toz formda ve kullanılacak bölgeye göre çeşitli şekillerde (örneğin, topuk için) olabilir. Yara kenarını 2cm aşacak şekilde kullanılırlar. Yarada 3-5 gün kalabilir. Hafta 3 kez değişim önerilir. Önerilen pansuman değişim süresi 3–5 gündür; ancak, bu sürede maserasyon açısından takip edilmelidir(Hess,2000:88, Gürsoy, 2007: 6).13

B. Hidrofiber(Aqua Fiber) Ürünler

Hidrofiber örtüler, %100 sodyum karboksimetil se-lülozdan oluşur ve do-kunmamış lif yapısındadır. En önemli özelliği, yüksek absorpsiyon kapasitesi ve absorbe ettiği sıvıyı geri bırakmamasıdır. Debridman özelliği yoktur ve anti-

13 http://www.yarabakimidernegi.org

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

252

bakteriyel özelliği yok denecek ka-dar azdır. Bu örtüler, çok eksudalı yaralar için uygundur(Güneş ve Eşer 2006:57, Türsen 2013:61). Maserasyon riski azalır. Şerit ya da pedler halinde bulunabilir ve yumuşak yapısı sayesinde kaviteli yaralara da uygulanabilir. Yara yüzeyinden kaldırılması da kolaydır. Günlük veya gün aşırı pansuman değişimi önerilir(Tort ve Acartürk, 2015:68, Hess, 2000:88).

C. Hidrokapiller Ürünler

Yarı geçirgen bir örtü altına yerleştirilmiş sıvı emici bir ped ve altında bir yara temas tabakası bulunan bir yapısı vardır. Adeziv(yapışkan) ve nonadezi-v(yapışkan olmayan) formu vardır. Yüksek absorbsiyon kapasitesine sahiptir. Yara yatağına yapışmaz, eksudayı tutar ve maserasyon riski yaratmaz (Çizmeci, 2008:68,).14

D. Köpük(Foam) Örtüler.

Köpük örtüler esnek ve yüksek absorpsiyon kapasitesine sahip, hidrofilik po-liüretan yapıda yumuşak, gözenekli materyallerdir. Yüksek derecede absorbsiyon kapasitesine sahiptirler ve ideal derecede yara salgısını absorbe ederler. Yüksek absorbsiyon kapasitesi ile kavite yaralarda ve özellikle eskar ayrılması aşamasın-da yararlı olur. Ayrıca buhar geçirgenliğini de dengeler ve dışarıdan sıvı geçirmez-ler. Bu örtüler, gaz geçişine izin verirler ve yapışmazlar. Termal izolasyon sağlar ve nemi korurlar(Mirasoğlu, 2015;433, Akyüz 1999:231, Ay ve ark. 2008:205). Yara oyuğu içine konulduklarında tam uyum sağlarlar ve zamanla şişerek geniş-lerler. Oyuk içinde şişen kopuk yara duvarlarına hafif bir basınç yaparak yara çevresindeki ödemi azaltır ve granülasyon dokusunun oluşumunu hızlandırırlar. Temizlenmeleri kolaydır. Ancak, bakteriyel kontaminasyonu engellemeleri sı-nırlıdır. Deri korunmazsa çevrelediği dokuyu masere edebilir(Konateke ve ark. 2018:3078, Mojallal, 2009:765).Yapışkan olmamaları nedeniyle film veya elastik bandaj gibi ikinci bir sargı ile tespit edilmesi gerekir Nekrotik yaralarda ve orta derecede eksudalı yaralarda kullanılırlar. Köpükler, kuru ve kabuklu yaralar için kullanımları uygun değildir. Pansumanların en az 7 günde 1 değiştirilmesi öneril-mektedir(Baranoski ve Ayello, 2008:101, Ersoy ve ark.,2015:451).

14 http://www.yarabakimidernegi.org

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

253

E. Alginat Örtüler ve Alginatlı Yara Doldurucular

Yosunlardan elde edilen ve özel bir şekilde dokunmuş lifler halinde bulunan yara örtüleridir. İçeriğindeki kalsiyumun yara eksudasındaki sodyum ile yer de-ğiştirerek hidrofilik bir jel oluşur. Bu jel sayesinde, yüksek absorpsiyon sağlanır. Ağırlığından 20 kat fazla miktarda eksudayı emebilir. Bazı aljinatlar, mast hüc-relerinin aktive olmasını sağlayarak histamin salımına neden olmakta ve yara iyileşme surecini başlatabilmektedir(Mirasoğlu, 2015:1, Çizmeci, 2008:68). Bu özelliklerinden dolayı, kalsiyum alginat örtüler bioaktif olarak düşünülebilir. Çinkonun aljinat örtülere ilavesi ise kanamayı dindirici özelliği artırmaktadır. Bu tip yara örtüleri, antibakteriyel özelliğe sahip olmamasına rağmen; bakteriler pasif olarak jel içerisinde hapsolabilmekte ve örtü değişimi ile uzaklaştırılabil-mektedir. Fiberler şeklindeki aljinat örtüler yaraya uygulandıklarında, kolayca parçalanmakta ve yaradan kolayca temizlenmektedir(Gürsoy, 2007:6, Şimşek ve ark.,2014:164, Hess, 2000:88). Bu sebeple yara iyileşirken oluşan granülas-yon dokusuna hiç zarar vermeden değiştirilmeleri mümkün olabilmektedir. Yu-muşak yapıda olduklarından ve piyasada iplik ya da şerit formları da bulunabil-diğinden, kaviteli, dar yaralara da uygulanabilir. Absorban özellikleri çok fazla olduğu için orta/ ağır eksudalı ve kanama riski olan yaralarda kullanılır. Eğer yarada eksuda azalırsa, daha farklı bir pansuman malzemesi kullanılmalıdır(-Korkmaz, 2011:93, Gürsoy, 2007:6). Aljinat örtü yeteri kadar hidrate olmazsa, pansuman yara yatağına yapışarak irritasyona sebep olabilir. Enfekte yaralarda kullanılmaz. Çevre deride maserasyon ve yarada kurumaya dikkat etmelidir. Jelleştikleri için, yaradan kaldırılmaları kolay ve ağrısızdır. Aljinatlar kaldırıldı-ğında yara yüzeyinde sarı kahverengi bir jel kalır, bu jel çözünür özellikte olup, serum fizyolojik ile yıkanarak temizlenebilir. İkinci bir kapama ile yerlerinde tespit edilmeleri gerekir. Genel olarak 3–5 günde değiştirilmesi önerilse de, örtü sıvıya doyduğunda yenilenmesi önerilmektedir(Akyüz, 1999:231, Mirasoğlu, 2015:1, Kannon ve Garret, 1995:583).

HİDROJELLER

Hidrokolloid, alginat ya da nişasta bazlı polimerlerle kombine edilmiştir. Yapısının %80’inden fazlası sudan oluşmaktadır. Yarayı nemlendirmek ve daha çok nekrotik yaraların otolitik debridmanı için kullanılır. Ayrıca, ağrı dindirici özelliğe sahiptir ve nemli yapısı sayesinde yaranın ısısını ayarlayarak serinletici

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

254

bir etki yaratırlar(Güneş ve Eşer, 2006:57, Şimşek ve ark., 2014:164). Absorp-siyon özellikleri çok azdır. Antimikrobiyal özellikleri ise yoktur. Dolayısıyla, yüzeysel, enfekte olmayan ve eksudasız yaralarda kullanımı önerilir. Hidrokol-loidler kullanılmadan önce kuru ve siyah eskarların debritmanını gerektirirken, hidrojeller nekrotik doku ve kabukları nemlendirirler. Yara iyileşmesi için son derece yeterli nemli bir ortam oluşmasını sağlar. Günümüzde kullanılan yaprak formundaki hidrojeller, ideal yara örtüsü özelliklerinin çoğuna sahiptir(Ay ve ark. 2008: 205,Akyüz, 1999:231).

Hidrojeller elastik yaprak, amorf jel ya da film olarak uygulanmaktadırlar Ayrıca bu yaprak şeklindeki ince tabakalar elverişli yapılarından dolayı yaraya uygun olarak kesilip hazırlanabilirler. Hidrojellerin diğer bir avantajı da kolay şekil almaları ve yara yüzeyinden kolayca temizlenmeleridir. Yaraların yeni-den epitelizasyonuna da yardımcı olurlar. Yarı geçirgen membranlarla kıyasla-nır ölçüde su buharı geçirgenliğine sahiptirler15 (Ersoy ve ark., 2015:451). Bu ürünlerin dezavantajı ise film örtü gibi ikinci bir yara örtüsü gerektirmesidir. Pansuman değişiminin günlük yapılması önerilmektedir(Çizmeci, 2008:68).

ANTİMİKROBİYAL ÖRTÜLER

Bu örtüler esasen özel bir grup olmayıp, diğer örtü türlerine antimikrobiyal bir ajan eklenmesi ile elde edilen yara örtüleridir. Bu ajanlardan da en bilineni gümüştür. Aljinat, hidrofiber, kollajen ya da diğer bir taşıyıcıya eklenen gümüş, devamlı ya da kontrollü şekilde yara yüzeyine salınır. İyonize halde olan gümüş, bakterilerin enerji metabolizması ve hücre duvar yapılarını bozarak, antibakteri-yel etkinlik gösterir. Bu sayede, hem örtünün absorpsiyon ve nemlendirme gibi temel özelliklerinden yararlanılır hem de enfeksiyon kontrolü sağlanır(Quin, 2005:172, Gürsoy, 2007:6). Özellikle, antibiyotik direncinin artması nedeni ile gümüşlü örtülere daha fazla kullanılmaktadır. Gümüşün antimikrobiyal etkinli-ği ve örtülerin klinik kullanımı ile ilgili pek çok yayın vardır. Gümüşün fibrob-lastlar üzerine sitotoksik etkisi olması nedeniyle; kullanımı ile ilgili en önem-li nokta, sadece enfekte yaralara uygun olmasıdır. Enfekte olmayan yaralarda kullanıldığı takdirde, yara iyileşmesinin bozulduğunu gösteren birçok çalışma vardır(Quin, 2005:172). Metilen mavisi ve jansiyen moru eklenmiş köpük örtü de önemli bir antimikrobiyal örtüdür. Antimikrobiyal olarak kullanılan bir diğer

15 http://www.yarabakimidernegi

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

255

ajan da iyodindir. Antiseptik bir materyal olup, spektrumu geniştir. Jel, pudra, toz, pomat ya da gazlı beze emdirilmiş formlarda olabilir. Ancak, inorganik ya da organik bileşikler ajanın etkisini azaltabileceği gibi, tiroid disfonksiyonu ve alerjik reaksiyon yapma riski vardır(Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211, Çizmeci, 2008:68). Ayrıca klorheksidin içeren, bizmut emdirilmiş gaz (gauze) benzeri yara örtüleri de bu grupta sayılabilir. Gaz, çoğunlukla parafin ya da vazelinli olduğundan, yara nemli ve yumuşak kalır. Antimikrobiyal korumanın istendiği yüzeyel yaralar için önerilir16 (Ersoy ve ark., 2015:451).

KATKI MADDESİ İÇERENLER

A.Kollajen İçeren Yara Bakım ÜrünleriKollajen, hyalorunik asit, hyalorunik asit +gümüş içeren ürünler biyoaktif

yara örünleri olarak da bilinmektedir. Biyoaktif ürünler, yara iyileşme surecinde aktif rol üstlenen biyomateryallerden üretilmişlerdir(Ersoy ve ark 2015; Hess 2000). Bu ürünlerden biri olan kollajen yara bakım örtüleri, yara yatağındaki yeni oluşan kollajen deposunu arttırırlar. Kollajen esasen bağ dokusunun yapı taşıdır ve vücutta yirmiye yakın türü vardır. 13 ayrı kollajenden 1,3,5 deri için önemlidir. Bu örtüler abondan bulunan tip 1, sığır, domuz ve tavuk tendonundan elde edilir. İlk kullanımda hemostatik etkisi vardır; küçük kanamalarda kont-rol de sağlar(Şimşek ve ark, 2014:164). Antimikrobiyal etkinliği ve debridman özelliği yoktur. Ağırlığının 40-60 katı sıvı absorbe eder. Şekli kolay değiştirile-bilir olduğundan, her türlü yaraya kolaylıkla uygulanabilir. Piyasada, ped, jel ve toz (pudra) halinde bulunabilir. Eksudalı, enfekte olmayan yaralar için kullanı-labilir. Kuru skarı olan ve bu ürünlere hassasiyeti olanlarda kullanılmamalıdır (Türsen, 2013:61, Tort ve Acartürk, 2015:68, Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211).

B.Hyalorunik Asit İçerenler

Hyaluronik asit canlı dokuda kollajen liflerinin oluşumunu düzenleyen bir glikozaminoglikan’dır ve hidrofilik özelliği ile bilinir. Hyaluronik asit doğal ya-pısı gereği uygun ve biyolojik olarak parçalanır ozelliktedir(Çizmeci, 2008:68, Aktaş, 2012:462). Bu ürünler yaraların re-epitelizasyon fazı, ameliyat yaraları, dikiş çizgileri için ideal bir biyoaktif ürünlerdir. Hyaluronik asit doku yenilen-mesinde temel bir rol oynar ve organize kollajen fiberlerin depolanmasına izin

16 http://www.yarabakimidernegi.org

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

256

verir, estetik olmayan skarları önleyerek daha iyi yenilenmiş sonuç ile iyileşmeyi destekler. Bu yara bakım ürünleri sıyrıkların, yüzeysel yaraların, hafif yanıkların, lokal cilt irritasyonlarının, radyoterapiden dolayı oluşan dehidrasyonlar için lokal olarak kullanılır. Vasküler cilt ülserlerin tedavisinde ve yatak yaraları gibi yavaş iyileşen yaraların tedavisine yardımcı olur(Gürsoy, 2007:6, Mirasoğlu, 2015:1).

C. Enzim İçeren Debritman Ürünleri

Enzimatik debritman için kollagenaz enzimi içeren ürünlerle otolitik deb-ritman için fibrinolitik ve proteolitik enzimlerle debridman sağlayabilmektedir. Bazıları nekrotik doku için selektif olmakla beraber genellikle kolajen, elastin gibi yapısal proteinleride etkilemektedir. Enfekte olmayan nekrotik yaraların bakımında kullanılır. Bu ürünler günde 2 kez olmak üzere gazlı bez veya tespit amaçlı diğer yara örtüleriyle birlikte uygulanabilmektedir(Çizmeci, 2008:68, Türsen, 2013:61).

D. Büyüme Faktörlü Ürünler

Büyüme faktörleri, hücrelerin bölünmesinde protein ve enzim üretiminde görev alırlar. Büyüme faktörleri yara iyileştirici özelliklerini, anjiyogenezi ve hücresel üremeyi uyarmak yoluyla gösterirler. Bu nedenle büyüme faktörleri yara iyileşmesini tüm aşamalarında önemli bir yere sahiptir(Aktaş 2012; Kumar ve ark.2004). Trombosit kaynaklı büyüme faktörü (PDGF), Fibroblast büyüme faktörü (FGF), Transforme edici büyüme faktörü-β (TGFβ), Epidermal büyüme faktörü (EGF) gibi büyüme faktörlerinin çeşitli yara örtüleriyle birlikte kulla-nılmaktadır. Bu ürünler topikal formu ile yara üzerinde bir örtü ile kapatılarak ya da intralezyonel formlarıyla yara içine enjekte edilerek kullanılmaktadır. Topikal uygulanan EBF’in yara iyileştirici etkisinin proteazlar tarafından in-dirgendiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle yara tedavisinde enjektabl form-ları kullanılmaktadır(Barrientos ve ark., 2008:585, Değim ve ark, 2011:343). Bu ürünlerden biri olan Regranex (Becaplermin-Trombosit kaynaklı Büyüme Faktörü) jel A.B.D.de onay almış tek büyüme faktörü kaynaklı üründür. Küba kaynaklı epidermal büyüme faktörü olan (Heberprot-P) ise yara içine direkt in-jeksiyonla uygulanan ve ülkemizde kullanımına yeni başlanan bir diğer büyüme faktörüdür(Değim ve ark., 2011:343).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

257

İnsan kaynaklı rekombinant EGF hücre çoğalmasında ve farklılaşmasında etkili olduğu gösterildikten sonra diyabetik ayak kronik nöropatik ülserlerinde kullanılma fikri ortaya çıkmıştır ve bu tarihten sonra diyabetik ayakta kullanıl-mak üzere piyasada bulunmaya başlandı. Diyabetik ayak ülserlerinde hEGF’ün rekombinant formunun intralezyonel infüzyon şeklinde kullanılması özellikle ileri derece yaralardaki proteaz aktivitesinden kaçarak, etkinliğinin artmasını sağlamaktadır(Barrientos ve ark. 2008:585, Kurtuoğlu ve Karataş 2009:211). Bu sayede hem granülasyonun oluşumunda, hem de yaranın tam kapanmasında etkili olmaktadır. EGF uygulanan hastalarda hem yaranın iyileşmesi, hem de sekonder komplikasyonların önlenmesi amputasyon oranlarını da azaltmıştır. Diyabetik nöropatiye bağlı gelişen yaralarda bu kadar etkin bir tedavi yöntemi olmasına karşın pahalı olması, sistemik alerjik reaksiyonlara yol açması nede-niyle diğer tedavilere rağmen iyileşmeyen yaralarda kullanılması zorunlu kıl-maktadır. 2012’den beri Türkiye’de uygulanan yeni bir tedavi yöntemidir. 25 ve 75 mcg/5 ml flakon bulunmaktadır rhEGF haftada 3 kez çoklu enjeksiyonlar şeklinde intalezyoner olarak uygu lanır.Flakonlar 5 ml steril su ile çözülür. Haf-tada 3 kez intralezyonel olrak maksimum 8 haftalık tedavi gerçekleşmektedir. Bu tedavi yöntemi diyabetik ayak ülserinde daima uygun bir bakımla ve deb-ridman, infeksiyon tedavisi gibi konvansiyonel tedavilerle birlikte uygulanma-lıdır(Barrientos ve ark. 2008:585, 17Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211).

H. Ballı Ürünler

Çoğu geleneksel ve tamamlayıcı tedavilerdeki uygulamalarda olduğu gibi balın yara iyileşmesi üzerine olan etkileri halk arasında yüzyıllardır bilinmesine rağmen, bilimsel dayanakları son yıllarda ortaya konmaya başlanmıştır. Bili-nen en eski ilaçlardan biri olan bal, modern yara örtülerinde de kullanılmakta-dır(Güneş, 2005:35). Balın yarada kullanımı 5000 yıl önceye dayanmaktadır. Hipokrat balın, yaraları ve dudak ülserlerini temizlediğini, çıbanları ve akan yaraları iyileştirdiğini saptamıştır. Balın, antibakteriyel, absorban, debridman özellikleri olduğu ve iyileşmeyi hızlandırdığı çalışmalarda gösterilmiştir(Çürük ve Savsar, 2016:143). Balın su aktivitesinin çok düşük olmasına karşın (serbest su miktarı), optimum iyileşme koşulları için nemli bir ortam oluşturmaktadır. Balın ozmotik etkisi sıvıyı yara dokusunun içinden çektiği için dokuların dehid-

17 http://www.yarabakimidernegi.org

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

258

ratasyonuna neden olmaz. Böylelikle bal, pansumanın altında sulandırılmış bal filmi oluşturur, buda pansumanın yara yatağına yapışmasına engel olur, pansu-man değişimi esnasında yeni oluşmuş dokuda herhangi bir sulanma ve ağrı söz konusu olmaz(Güneş, 2005:35). Balın osmotik etkisi nemli bir ortam oluşturur, böylelikle lenf dolaşımı yoluyla travmatize olmuş dokuların oksijenlenmesi ve beslenmesi sağlanmış olur. Balın antibakteriyel aktivitesi ise bakterilerin gelişi-mine engel olur. Yoğun bir sıvı olarak bal aynı zamanda, yaraların çapraz enfek-siyonu önlemek için koruyucu bir bariyer oluşturur. Çoğunlukla yanık yaraları başta olmak üzere diyabetik ayak yaraları, bası yaraları, travmatik ülserler gibi çok farklı nedenlerle gelişmiştir. Yapılan çalışmalarda klinik gözlemler anti-mikrobiyal etkileri yanında balın yaraları debride ettiği granülasyon dokusunun oluşumunu kolaylaştırdığı, epitelizasyonu arttırdığı ve inflamasyonu azalttığı yönündedir(Çürük ve Savsar 2016:143, Güneş 2005:35, Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211). Düşük maliyetli yara iyileşmesini hızlandırıcı topikal bir ajan olması yara bakımında geniş bir yer bulmasına neden olmuştur. Yan etkileri arasında asidik ortam sağladığı için yanma ve karıncalanma hissi yer almaktadır. Yara iyileşmesinde her türlü bal etkili olabilmektedir. Balın üzeri ise gazlı bez veya yapışkan yüzeyli olmayan bir yara örtüsü ile kapatılması ve sonra sabitlenmesi önerilebilmektedir Genel görüş günde 2 kez bal uygulaması yarada etkili bir iyileşme sağlayabilmektedir. Hastalar ilk hafta sonuna kadar haftalık daha sonra ise yara durumuna göre 2–4 haftada bir takip edilmelidir. Yara takibi ölçüm ve asetat üzerinde yapılabilmektedir(Güneş, 2005:35, Şimşek ve ark. 2014:164).

I. Koku Giderici Absorban Ürünler

Koku gidericidirler, aktif kömür içeren, yani gaz moleküllerini absorbe eden köpük, gümüş, alginat, ve absorban petlerle kombine olarak bulunan ürünlerdir Aktif karbon aktive edilmiş mangal kömürü olarak bilinir. Aktif karbon aktifleştirme işlemiyle yüzeyinde milyonlarca küçük gözenek açılmış karbon içeriği yüksek siyah bir malzemedir. Kimyasal moleküller (egzoz gaz-ları, sigara dumanı, aseton, gibi) bu gözeneklere girerek hapsolurlar(Kurtoğlu ve Karataş 2009). Aktif karbonlar kimyasal molekülleri bu gözeneklere hap-settikleri için ortamı kokulardan ve gazlardan temizleyebilirler. Aktif karbon kumaşlı yara örtüleri diğer yara örtü türlerine göre avantajlara sahiptir. Bu avantajlar yaranın daha çabuk iyileşmesini ve kapanmasını sağlamaktadır. Aktif karbon kumaşlar yara örtüsü olarak kullanıldıklarında yara yüzeyindeki

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

259

sıvıları hızlı bir şekilde emerek yaranın biyofilm oluşturmasını engelleyerek bakteri üremesini önlemektedirler. Ayrıca yara yüzeyinde bulunan mikroor-ganizmaları da absorbe ettikleri için yara yüzeyinde bakteri üremesini engel-lemektedirler. Ayrıca hava geçirgen olduklarından dolayı yaranın tamamen kapanmasını önlemekte ve iyileşme sürecini hızlandırmaktadırlar(Çizmeci, 2008:68, Kurtoğlu ve Karataş, 2009:211).

DERİ EŞDEĞERLERİ

Yara bakımında deri eş değer ürünleri canlıdan doğal ve laboratuar koşul-larında üretilen sentetik deri grefleri olarak adlandırılmaktır. Bu ürünlerden sen-tetik deri greftleri deri yerine kullanılabilen ve tam kat deri grefti şeklinde yara iyileşmesini hızlandırıp morbiditeyi düşürebilen ürünlerdir. Bu malzemeler, biyomühendislik ürünleridir. Sentetik deri greftleri geleneksel yara örtülerine göre venöz ülserlerde iyileşmeyi daha hızlandırabilmektedir(Konan, 2007:121, Gürsoy, 2007:6, Mirasoğlu, 2015:1). Domuzdan elde edilen ksenogreftler veya kadavradan elde edilen allogreftler kullanıldıkları normal derinin immunolojik ve bariyer fonksiyonlarına benzer şekilde yarayı örterek fayda sağlarlar. Bu tip yara örtüleri ikinci derece yanıklarda kullanılabildiği gibi normal derinin olma-dığı tam kat yanıkta oluşan yara kabuğunun çıkarılmasından sonra ideal yara kapaması da sağlarlar. Canlılardan elde edilen bu ürünler bir süre sonra bilinen bağışıklık mekanizmaları ile organizma tarafından reddedilir ve atılırlar(http://www.yarabakimidernegi.org). Yaraya kendi biyolojik ortamını hazırlayan bu örtüler yanıktan başka hemen her turlu yarada geçici ve biyolojik pansuman ola-rak da kullanılmaktadır. Sentetik yara örtüleri gibi bu materyaller de genellikle ikinci derece yanık yüzeyleri örtmek için kullanılırlar, uygulandıklarında alt-taki epitel gözle görülür derecede iyileşmektedir. Bundan başka tam kalınlıkta yanıklarda da kullanılmaktadırlar. En sık kullanılanları; Homogreft (Allogreft: taze, donmuş), Amnion Zarları (taze, donmuş) ve Ksenogreft (taze, donmuş, liyofilize) olarak bilinmektedir. Canlılardan elde edildiği için en önemli deza-vantajları, AIDS, Hepatit B, Hepatit C gibi viral hastalıkların aktarılması riskini taşımalarıdır18 (Kurtoğlu ve Karataş 2009:211).

18 http://www.yarabakimidernegi.org

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

260

KOMPRESYON BANDAJLARI

Venöz bacak ülseri özellikle yaşam kalitesini düşüren ve sık görülen bir morbidite nedeni olarak karşımıza çıkar. Venöz bacak ülserlerinin tedavisinde çok katlı kompresyon bandaj sistemleri altın standarttır(Kuplay ve ark. 2013:54, Palyreyman ve ark. 1998:12). Kompres yon çoraplarına tercih edilirler. Sente-tik deforme olmayan ipliklerden yapılmıştır. Hafif, orta, yüksek, ekstra yüksek basınç sağlayan değişik basınçlı türleri vardır. Venöz sistemde fazla oluşan ba-sıncı ve yüklemeyi azaltmak temel tedavi yaklaşımıdır. Bu durum flebolojik kompresyon bandajı, tıbbi kompresyon çorapları ve patolojik reflüyü düzelt-meyi hedefleyen tedavilerle çözülmelidir (Ersoy ve ark., 2015:451, Kuplay ve ark.2013:54,). Venöz ülserlerde kompresyon tedavisi birçok çalışmada gösteril-diği gibi ülser iyileştirme üzerine en temel tedavi yöntemidir. Kompresyon ban-dajları veya çorapları iyileşme oranlarını arttırıp, nüks oranlarını azaltmaktadır19 (Kuplay ve ark. 2013:54).

Aktif Yara Tedavi Yöntemleri

Aktif yara kapama olarak da bilinen aktif yara tedavi yöntemleri, akut ya da kronik yaralarda fiziksel yöntemler ile yara kapanmasını hızlandırıcı tekno-lojilerdir. Türk yara bakımı ürünleri sınıflandırma ve kodlama sistemine göre kı-saltmış aktif yara bakım ürünleri sınıflandırması aşağıdaki listede verilmiştir.20

1. Topikal Negatif Basınç

2. Hiperbarik Oksijen Tedavisi

3. Topikal Oksijen Tedavisi

4. Biyostimülasyon Tedavisi

a. Işın/Lazer Stimülasyonu

b. Elektrik Stimülasyonu

5. Debridman

a. Larva ile Debridman (Maggot Terapi)

b. Hidrocerrahi ile Debridman

c. Ultrason ile Debridman

19 http://www.yarabakimidernegi.org20 http://www.yarabakimidernegi.org/index.php?lang=tr

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

261

d. Fiber ile Debridman

6. Kök Hücre Teknolojileri

7. Ozon Terapi

8. Extracorporeal Shockwawe Terapi (ESWT)

9. E-Bandage

10. Tanısal Ürünler

a. Nöropati

b. Yara Ölçümü

c. Proteaz Aktivitesi

TOPİKAL NEGATİF BASINÇ

Topikal Negatif basınç tedavisi (TNB); standart yara yönetim şekillerine alternatif olarak geliştirilmiş, yara iyileştirme koşullarını optimal hale getirmek amacı ile negatif basınç kullanımını içeren, daha az ağrılı ve daha az yara ör-tüsü değişikliği gerektiren ve akut/kronik yara bakımında kullanılan girişimsel olmayan bir yöntemdir (Gavai ve ark, 2018). TNB; yaranın steril bir sünger ve ya bez ile kapatılıp, negatif basınçla aralıklı veya sürekli emilmesi tekniğine dayanan bir sistemdir. Son 20 yılda, tüm Dünya’da giderek artan bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. “Topikal negatif basınç” ya da “Vakum yardımlı ka-pama” isimleri ile de anılmaktadır (Mutluoğlu ve ark, 2014:61). TNB, ABD Kuzey Karolina eyaletine bağlı Wake Forest Üniversitesi Winston-Salem Tıp Okulunda geliştirilmiş ve 1995 yılında Amerika’da Gıda İlaç İdaresi FDA (Food Drug Administration)’dan onay alarak kullanılmaya başlanmıştır (Korkmaz, 2011:93).

TNB poliüretan köpük bir sünger, bağlantı tüpü, toplama kabı ve emme ba-sıncı ayarlanabilir bir vakum uygulama aracından oluşmaktadır. Köpük sünger, bağlantı tüpü ve transparan yara kapatma materyali steril tek bir paket halinde bulunmaktadır. Vakum uygulama aracı 50 – 200 mmHg arasında negatif ba-sınç uygulayabilen, aralıklı ve devamlı basınç modları bulunan, 10-50 mmHg / sn arası basınç intensitesi ayarlanabilen, mikroişlemci kontrollü bir cihazdır. Vakum uygulama aracı 220 volt elektrik ile çalışabilen, 6 kg dan hafif olan, 40x30x20 cm büyüklüğünde, en az 4 saat çalışabilecek yedek pil bulunduran,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

262

hasta yatağına ve sıvı askısına monte edilebilme özellikleri de bulunan bir araç-tır(Morkywas, 1997:553).

TNB ile ilgili ilk çalışmalar domuzlar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Mory-kwas ve Argenta 1997 yılında negatif basıncın yara iyileşmesi üzerine etkisini araştırmak için bir domuz modeli kullanmıştır. Vakum destekli kapamanın ame-liyat sonrası yara iyileşmesi için mükemmel bir tedavi olduğunu doğrulayan bu çalışmada yara yüzeyine vakum uygulama aracı ile uygulanan 125 mmHg’lık negatif basıncın yara bölgesine olan kan akımını normale göre 4 kat artırdığını, 4 günlük uygulamadan sonra yaradaki bakteri sayısında istatiksel olarak an-lamlı bir azalma sağladığını ve kas dokusuna yapılan fleplerde iyileşme şansını artırdığı görülmüştür. TNB ile uygulanan negatif basınç yara iyileşme süreci-ni dört yolla etkilemektedir(Jerome, 2007:191, Korkmaz, 2011; 93, Mendoca, 2006:562, Gawai ve ark.2018:38..

1. Yara çevresinde oluşan ödemi ve kronik yara eksudasını uzaklaştırmak,2. Yarada bulunan bakteri sayısını azaltmak 3. Yara bölgesinde yeni kan damarlarının oluşmasına yardımcı olmak (An-

jiyogenez), 4. Hücresel çoğalmayı hızlandırmaktırTopikal negatif basınç; eksudayı ortamdan uzaklaştırır, lokalize ödemi

azaltır, lokaliza kan akışını uyarır, granülasyonu indükler, bakteriyel koloni-zasyonu azaltır, nemli yara ortamı sağlar, epitel migrasyonu çoğaltır (Cilt ve Yara bakım semineri, 2018). Çalışma sonuçlarına göre, TNB yara iyileşmesi-ni ve taburculuğu hızlandırır, ikinci bir girişim gerektirmez, ampütasyonları azaltır, mikroorhanizmaların çoğalmasnını önler, sistemik antibiyotik kulla-nım ihtiyacını azaltır, yara komplikasyonlarının azalmasını sağlar (Gavai ve ark, 2018:38). TNB diyabetik ayak enfeksiyonları için de geleneksel nemli pansumandan daha etkili ve daha güvenli bir yöntemdir, TNB ile yara iyi-leşmesi daha erken zamanda gerçekleşmektedir (Shehata ve ark, 2018:188, Sukur ve ark, 2018:23).TNB sistemi kapalı bir ortam oluşturması yanında, bölgesel debridman ve irrigasyon imkanı da sunmaktadır. Böylece nekrotik materyaller uzaklaştırılırken zararlı metabolitlerinde bölgeden uzaklaştırılma-sına imkan sağlamaktadır (Schlatterer ve ark, 2005:27, Thompson, 2008:23). Bu teknolojinin en önemli iki komplikasyonu enfeksiyon ve kanamadır. Özel-likle hidrofobik süngerlerin yaraya yapışması ve pansuman değişiminde kü-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

263

çük parçaların yarada kalması ile enfeksiyon durumu gelişebilir. Amerika’da 2007-2012 arasında topikal negatif basınç sonrası kanama nedenli 12 ölüm vakası gerçekleşmiştir (Desai, 2012:112). Bu yöntem kanama riski yüksek hastalarda, antikoagülan veya trombosit fonksiyonlarını bozucu ilaç kullanı-lan durumlarda önerilmemektedir (Bilen, 2016:165).

Hiperbarik Oksijen Tedavisi

Hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT), kapalı bir basınç odasına alınan has-taya aralıklı olarak %100 oksijen solutulmasına dayanan bir tedavi yöntemidir. Deniz seviyesinde saf oksijen solumak (normobarik oksijen) veya vücudun her-hangi bir yerine oksijen uygulamak (topikal oksijen) HBO olarak kabul edilmez. Tedavide, tek kişilik ya da çok kişilik basınç odaları kullanılabilir (Konateke ve Güngörmüş, 2018:3078, Weaver, 2014:1123). İlk belgelenmiş hiperbarik oksi-jen tedavisi 1662 de çeşitli tedaviler için kullanılmaya başlanmıştır (Ergözen ve Kaya, 2018).HBOT, çok faktörlü bir mekanizma ile yara bölgesinde yeni kan damarlarının oluşmasına (anjiyogeneze) yol açar. Birincisi, fibroblast pro-liferasyonu ve kollajen sentezi oksijene bağımlıdır ve kolajen anjiyogenez için temel matrikstir. Ayrıca HBOT, anjiyogenez ve yara iyileşme sürecinin diğer aracılarını içeren, büyüme faktörlerini, özellikle vasküler endotelyal büyüme faktörünü (VEGF) uyarır. Hiperbarik oksijenin doğrudan ve dolaylı antimikro-biyal aktiviteye sahip olduğu gösterilmiştir. Sistemik vazokonstriksiyona bağlı azalan ödem, çevre damarlar ve yapılar üzerindeki baskıyı azaltırken oksijeni ve besin maddelerinin dokulara daha iyi yayılmasını sağlar (Konateke ve Gün-görmüş, 2018;3078, Latham ve ark, 2009:162).HBOT’un başarıyla kullanıldı-ğı iyileşmeyen yaralar, diyabetik ayak ülserleri, venöz ve arteriyel yetersizlik ülserleridir. Diyabetik alt ekstremite ülserleri hiperbarik tıbbın en yaralı araş-tırmasının odağı olmuştur, çünkü bu yaraların etiyolojisi multifaktöriyeldir ve HBOT bu faktörlerin çoğuna hitap edebilir. Birçok randomize kontrollü klinik çalışma, prospektif, kontrollü olmayan klinik ve retrospektif çalışmaların yanı sıra, diyabetik alt ekstremite yaralarının tedavisinde HBOT’un yararlı etkileri-ni kanıtlamıştır (Doktor ve ark., 1992:112, Latham ve ark., 2009:162). Dok-tor ve arkadaşları (1992) kronik diyabetik ayak yaralarında HBOT’un etkisini incelemek için prospektif kontrollü çalışma sonucu çalışma grubunda pozitif kültürler kontrol grubuna göre anlamlı olarak azaldığı ve majör amputasyon ihtiyacının anlamlı olarak daha az olduğu sonucuna varmışlardır. Standart pro-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

264

tokollerde kullanıldığında, HBOT güvenlidir. HBOT sırasında en sık görülen komplikasyon barotravmadır (genellikle orta kulağın hava ile dolu bir alandan ve çevredeki ortamdan basıncı dengelememesinin bir sonucu olarak basınçtan kaynaklanan yaralanmadır). Bilinçsiz bir hasta için orta kulak barotravmasını önlemek için miringotomi yapılabilir. Barotravmadan etkilenen diğer organlar dış ve iç kulak, hava sinüsleri ve diş boşluklarıdır (Heyboer, 2016:2, Heyboer ve ark, 2017:210).

Topikal Oksijen Tedavisi

Sıklıkla karıştırıldığı hiperbarik oksijen tedavisinin aksine, bu tedavi yönte-minde, oksijen dokulara sistemik yolla değil, yara yüzeyinden doğrudan verilir (Piantadosi, 2003:267). Yara iyileşmesinde oksijenin rolü evrensel olarak kabul edilir ve yara iyileşmesinde oksijen kullanımı 60’lı yılların başına kadar uzan-maktadır. HBO ile benzer etkilere sahip olmasına rağmen topikal oksijen tedavi-si yöntemi son on yıldır popülerlik kazanan bir yöntem olmuştur (Orsted ve ark, 2012:271). Özellikle kronik iyileşmeyen yaralar için oksijen kaynağı yakın za-manda birçok araştırmacı için ilgi odağı olmuştur. Dokuda oksijen artarken yara kenarlarındaki hipoksi azalır, aynı zamanda reaktif oksijen türlerinin üretimi ile yara iyileşmesinin diğer bazı yönlerini de destekler. Oksijen kaynağından kapalı bir ortam haline getirilen yara yüzeyine %100 oksijenin 1 atmosferik basıncın çok az üzerinde bir basınç uygulanmasını sağlayan transdermal bir yöntemdir. Kullanılan yönteme göre, belli sürelerle uygulanabildiği gibi, sürekli uygulanan biçimleri de bulunmaktadır. Bazı cihazlar, ufak oluşları nedeniyle taşınabilirlik özelliği de taşımaktadır. Cihazın biçimi ve yöntemi ne olursa olsun, topikal ok-sijen uygulamasında, oksijen yara yüzeyine doğrudan verilir. Yöntemin başlıca iki önemli etkisi yara yatağını oksijenlendirme ve açığa çıkan reaktif oksijenin çeşitli etkileridir. Bu etkiler arasında; kollajen I, III ve IV ile TGF-β1 mRNA’ın tetiklenmesi, fibroblastların miyofibroblast dönüşümünün hızlanması, makrofaj ve keratinositlerden VEGF salınımının arttırılması sayılabilir (Aktaş, 2015:462, Goldkorn ve ark, 1998:786, Piantadosi, 2003:267). Son zamanlardaki kanıtlar, oksijenin sadece birincil enerji kaynağı olmadığını, aynı zamanda normal hücre sinyal iletimi ve hücre döngüsünde hücre içi haberciler olarak işlev görebilen birkaç reaktif oksijen türlerinin ürettiğini ortaya koymuştur. Bu yöntem 7 gün 24 saat kullanılabilir. Kapalı ortam içindeki basıncın sistolik basıncı aşması du-rumunda iskemiye neden olabilir, diyasyolik basıncı geçmsi durumunda vaskü-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

265

ler tıkanıklığa neden olabilir (Orsted ve ark, 2012:271). Rutin kullanımından önce bu uygulama bir bilimsel incelemeye tabi tutulmalıdır. (Mutluoğlu ve ark, 2014:61).

Biyostimülasyon Tedavisi

Işın/Lazer Stimülasyonu

Çeşitli dalga boylarında ve renklerde ışık ile tedavi ile birlikte, uygulama-da daha çok, spesifik dalga boylarında lazer ya da LED ışık kullanılmaktadır. Sistemin temelinde, hücre içinde yer alan ışık-alıcı moleküllerin (kromofor) fotonlarla uyarılması; bunların, hücresel enerji metabolizması başta olmak üze-re, hücresel aktiviteler, geçirgenlik, protein sentezleri, DNA ve RNA üzerine etkileri yer almaktadır (Aktaş, 2015:462). Işının biyostimülan etkisi nedeniy-le özellikle yanıklar, bacak ülserleri ve bası yaralarında önerilmektedir. Ağrıyı azalttığı ve reperatif süreci stimüle ettiği bilinmekte olup, mikrosirkülasyona olumlu katkısı vardır. Dalga boyuna göre infrared ışın spesifik hücre duvarla-rı tarafından absorbe edilir (keratinosit, lenfosit, makrofaj, fibroblast, endotel), Makrofajlardan Growth faktör salınması, keratinosit proliferasyonu, kollajen sentezi, angiogenesis, granülasyon dokusu oluşumu ve reepitelizasyonu indük-ler(Minatel, 2009:433).

Elektrik Stimülasyonu

Bu teknoloji, invaziv ve farmakolojik olmayan, elektrik stimülasyonu veya pulsed electromagnetic field (PEMF) teknolojisi olup, yaralı dokuda mikroa-kım oluşturmaktadır (yara bakım semineri, 2018). Direkt akım, alternatif akım, yüksek ya da düşük voltaj kullanılabilir. Sağlam derinin doğal bir elektrik yüke sahip olduğu, derinin dış yüzünün elektronegatif, iç tabakaların ise pozitif değer taşıdığı; yara oluştuğunda ise bu durumun değişip, yara alanının çevre sağlam dokulara göre pozitiflik kazandığı bilinmektedir. Yara dokusundaki bu endo-jen elektrik akımının, yara iyileşme süreçleri üzerinde, başlatıcı ve sürdürücü etkileri olduğu düşünülmektedir. Uzun yıllardır bu yönde, akut ve kronik yara-lanmalarda, gerek deneysel gerek klinik çok sayıda temel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda; elektrik stimülasyonunun, keratinosit ve makrofaj göçü, fibroblast stimülasyonu, kollajen ve protein sentezi, anjiyogenez ve doku perfüzyonu üzerine olumlu etkilerinden bahsedilmektedir. Yara ortamına dışarı-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

266

dan uygulanacak elektrik stimülasyonunun, endojen elektrik akımını taklit ede-rek yara iyileşmesi ile ilgili süreçleri sağlayacağı fikri, bu tedavinin temelini oluşturmaktadır(Aktaş, 2015:462).Yapılan çalışmalarda, elektrik stimülasyon tür ve biçimi ne olursa olsun, yara iyileşme oran ve hızlarının daha yüksek ol-duğu; dahası, bu uygulamanın, yara iyileşmesini etkileyen kan akımı azlığı ve enfeksiyon, bozulmuş hücre yanıtı gibi konularda bile olumlu etkileri olduğu ileri sürülmektedir (Barnes ve ark, 2014:429, Thakral ve ark, 2013:4). Elektrik akımının yara yüzeyine uygulanması ile iyileşmekte olan granülasyon dokusun-da dolaşımın, nötrofil- makrofaj migrasyonun ve fibroblast çoğalmasının arttığı gösterilmiştir. Bu sayede enfeksiyonla daha iyi mücadele edildiği ve yara iyi-leşmesinin hızlandığı bildirilmektedir (Bilen, 2011).

Debridman

Yara tedavisinde nekrotik dokunun yaradan uzaklaştırılması ile yara iyileş-mesinde rol alacak olan hücrelere yer açılmış olur, granülasyon dokusu gelişimi uyarılır böylece iyileşmenin hızlanması sağlanır. Ehil ellerde yapılmış debrid-man kronik yara ortamını akut yaraya çevirebilir. Debridman işlemi çeşitli yön-temler ile uygulanabilmektedir (Bilen, 2016).

Larva ile Debridman (Maggot Terapi)

Konvansiyonel tedaviye cevap vermeyen enfekte kronik yaralarda meka-nik maggot debridman tedavisi (MDT) kullanılabilir. MDT, Lucilia Sericata adlı yeşil sineğin steril hale getirilmiş larvalarının (maggot, kurtçuk) kronik yaraların tedavisinde kullanılması yöntemidir. MDT’ si çok eski yıllardan beri bilinen bir yöntemdir (Yağız ve Göktaş, 2015). Eski Çin-Maya kültüründe ve Avustralya yerli kültüründe yara tedavisinde kullanılmıştır. Esas olarak ABD iç savaşında ve 1.Dünya savaşında kullanılmıştır. 1940 yıllarda çok yaygınlaşan maggot tedavi antibiyotiklerin bulunmasıyla azalmış olup, günümüzde cerrahi debridmanların uygulanamadığı veya antibiyotiklerin etkisiz kaldığı durumlar-da, kolay ve pratik uygulanabilirliği, biyolojik ve ekonomik olması, hızlı ve etkili debridman özellikleri yara, sağlam dokulara herhangi bir zarar verme-meleri nedeniyle yara iyileşmesinde alternatif yöntem olarak kullanılmaktadır (Tuğcu ve ark, 2009). MDT, Son 10 yıldır FDA tarafından onaylanmış şekilde uygulanmaktadır. Yöntemin özellikle dirençli enfeksiyonların kontrolünde, im-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

267

münsüpresif hastalarda, diyabetiklerde kullanımı ön plandadır. Yapılan çalış-malarda larvaların trombosit, nötrofik, monosit ve makrofaj aktivitesini, anji-ogenezi, fibroblast çoğalmasını ve migrasyonunu artırdığı bulunmuştur. Ayrıca son yıllarda genetiği değiştirilmiş ve Human platelet derived growth factor-BB (PDGF-BB) üretebilen larvalar da kullanıma girmiştir (Honda ve ark, 2011). Diyabetik yaralarda da debride edici etkisi, enfeksiyon yönetimine katkısı, yara dokusunun matürasyonu ve remodelingi üzerine olumlu etkileri gösterilmiştir (Bilen, 2016). Sherman ve arkadaşlarının, (2002) bası yaralarının tedavisinde MDT ile konvansiyonel debridman tedavilerinin karşılaştırdıkları çalışmaların-da MDT uygulanan yaraların %80’inde tam debridman sağlanırken konvansi-yonel yöntemlerle tedavi edilen yaraların sadece %48’inde tam debridman sağ-lanmış olduğunu bildirilmişlerdir.

Hidrocerrahi ile Debridman

Basınçlı su debridmanı (BSD) da denilen bu yöntem, venturi etkisi adı veri-len sıvıların dar bir alandan basınçla püskürtülmesinden oluşan etkiden yola çı-kılarak yarada meydana gelen debrisin uzaklaştırılması esasına dayanır. Yüksek basınçlı ve hızlı akımlı su; dar bir kanaldan yara yüzeyine doğru püskürtülür-ken, aynı cihazda paralel bir şekilde sağlanan vakum etkisi yardımı ile debride edilen materyal ile birlikte su tekrardan geri emilmektedir.BSD tekniği kullanı-larak tedavi edilmeye çalışılan kronik yaralarla ilgili literatürde verilen sonuçlar henüz tatminkar değildir. Çalışmaların sadece birkaçı diyabetik yara ile ilgilidir (Bilen, 2016).

Ultrason ile Debridman

UD ölü dokulardaki doku sıvısında gaz kabarcıkları-baloncuklar meydana getirmekte ve bu baloncukların patlaması ile oluşan harabiyet sayesinde debrid-man yapmaktadır. Diş hekimliğinde uzun süredir kullanılmaktadır. Bu yöntem, kontamine ve kirli yaraların debridmanında kullanılabilir. Ultrason inflamatuar fazda mast hücrelerinden histamin salımını sağlar. Bu da nötrofil ve monosit-lerin yara bölgesine taşınmasını stimüle eder(Herberger Ve Franzke,2011; 88).

UD uygulaması ile yara iyileşmesinde faydalı proteinler ve büyüme fak-törlerin üretimi uyarılmaktadır. Ayrıca düşük yoğunluklu UD ile antibakteriyel etkilerinde oluşabildiği gösterilmiştir(Driver ve ark.475, H)

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

268

Fiber ile Debridman

Monoflament polyester lifler ile hazırlanmış ticari ürünler yaklaşık 18 mil-yon sentetik lifin bir araya getirilmesi sayesinde oluşan materyallerdir. Yara yü-zeyine uygulanması ile nekrotik dokunun, enfekte materyalin ve çeşitli debris artıklarının mikrolifler aracılığı ile hapsedilerek tutulmaktadır. Sağlam doku-ya zarar vermeden hiperkeratotik dokunun, ölü dokunun ve debrisin daha et-kili temizlendiğini gösteren çalışmalar mevcuttur (Bilen, 2016:165, Weaver, 2014:1123).

Kök Hücre Teknolojileri

Kök hücreler farklılaşma kapasitelerine ek olarak, immün yanıtın düzen-lenmesi, inflamasyonun kontrolü ve doku koruma ve onarım süreçlerinde rol alırlar. Kök hücre tedavilerin yara iyileşmesi üzerine olumlu etkileri birçok de-neysel ve klinik çalışmada gösterilmiştir (Mojallah ve ark, 2009:765). Özellikle kronik yaralarda iyileşmenin stimülasyonunda başarıyla kullanılmışlardır. Bu-nunla birlikte, kök hücrelerin sınırsız bölünme potansiyelleri, immünsupresif etkileri, anjiyogenezi arttırıcı etkileri nedeniyle, tümörojenik olabilecekleri dü-şünülmektedir. Bu nedenle kök hücrelerin klinik kullanımlarını destekleyecek geniş, randomize, kontrollü çalışmalar gerekmektedir (Demirdöver, 2015:70, Jerome 2007:191).Kök Hücre Tedavisi (KHT) kök hücrelerin alınış şekline göre allojenik veya otolog olarak uygulanabilmektedir. Allojenik kök hücreler plesantal veya amniyotik mezankimal kök hücreleri ve embriyonik kök hücre-leridir. Otolog hücreler ise bone-marrow derived endothelial progenitor cells (EPCs), bonemarrow derived mesenchymal stem cells (BM-MSCs), hematopo-ietic stem cells (HSCs), adipoz dokudan köken alan mezenkimal kök hücreleri içermektedir.KHT günümüzde giderek yangınlaşan bir yöntemdir. Ancak elde ediliş yöntemlerinin kimi zaman karmaşık olması, hangi kök hücrenin yaranın hangi fazında esas olarak etkili olacağı ve elde edilen kök hücre sayısı ile yara iyileşme hızının nerede ise doğru orantılı olmasına rağmen kök hücre elde edilse bile hücrelerin yaraya tam olarak nasıl uygulanacağı konuları tartışmalı konu-lardır. Topikal sprey uygulamaları ve lokal enjeksiyonlar için onay almış ticari ürünler bulunmaktadır. Sistemik uygulamalarla ilgili kanser gelişimi gibi konu-larda ileri çalışmalar gerektirmektedir(Bilen, 2016:165).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

269

Ozon Terapi

OT antioksidan enzimleri uyararak oksidatif stresi azaltmakta ve enfek-siyon kontrolüne yardımcı olmaktadır. Bazı büyüme faktörlerinin (EGF gibi) üretimini artırmaktadır. Kullanımı son derece basittir (Bilen, 2016). Üç oksijen atomundan oluşan ozon (O3), tıpta özellikle dezenfektan olarak uzun yıllardır kullanılmaktadır. Ozonun bu antiseptik özelliğinin, kronik yaralara uygulandı-ğında enfeksiyona karşı da etkili olabileceği ileri sürülmektedir (Fontes ve ark, 2012:358). Yeterli bilimsel kanıtlar bulunmadığı için yara tedavisi ve bakımında kullanımı yaygın bir uygulama değildir. Daha fazla yapılmış çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Ozon üç oksijen atomundan oluşan bir moleküldür. %5 (O3) ve %95 (O2) karışımı kullanılır. O3 yüksek kontrasyonlarda dezenfektandır. Ozon terapi ise belirli oranlarda ozon oksijen karışımının dolaşıma veya vücut boş-luklarına uygulanmasına verilen isimdir. Yaraya teflon torbalar ile topikal uy-gulanır, kronik yaralara uygulandığında enfeksiyona karşı da etkili olabileceği ileri sürülmektedir (Fontes ve ark, 2012:358, Collier, 2002:45). Ozon plazmada antioksidanları aktive eder ve oluşan hidrojen peroksit ozonun biyolojik ve te-davi edici etkilerinden sorumludur. Bu etkilerin sonucunda antioksidan enzim ekspresyonu başta olmak üzere bazı savunma sistemleri aktive olur, bu yolla oksidan sürece direnç artar. Ozonun tedavi edici etkilerinden sorumlu mole-küllerden olan hidrojen peroksit hemoglobin-oksijen dissosiasyon eğrisini sağa kaydır ve kırmızı kan hücrelerinde 2,3-difosfogiserat seviyesini arttırarak do-kulara oksijenin kolayca salınımını sağlar. Ozon uygulamaları geleneksel yara bakımı uygulamasının geç kalmasına neden olabilir, yara bakımında geleneksel yöntemler ile tamamlayıcı tıp uygulamalarının birlikte kullanımı ile geliştiri-len bütüncül bir modele ihtiyaç vardır. Bu modelin oluşturulabilmesi için ozon terapinin etkileri ile ilgili nitelikli çalışmalara ihtiyaç vardır (Yıldırım ve ark, 2014:773).

Extracorporeal Shockwawe Therapy (ESWT)

Üriner taşları kırmakta kullanılan vücut dışından uygulanan yüksek ba-sınç oluşturan şok dalgalarının uygulanması kronik yaraların tedavisinde FDA onayı ile kullanılmaya başlanmıştır. ESWT’ nin doku onarımını uyararak yara iyileşmesini hızlandırdığı bildirilmiştir. Sistemin esası yaraya mekanik güç uygulamaktır. Uygulama anestezi gerektirmez (yara bakım semineri, 2018).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

270

Karşılaştırma yapılan çalışmalarda diyabetik ayak yaralarında ESWT’nin, hi-perbarik oksijen tedavisine göre daha etkili olduğu görülmüştür (Wang ve ark, 2011:2011). Vücut yüzeyi %5’in altındaki akut derin yanık yaralarında 2 seans, düşük enerjili (500 atım, 0.15mJ/mm2) ESWT’ nin etkili olduğu ve cerrahi-ye alternatif olabileceği gösterilmiştir (Arno ve ark, 2010:844 Yürük ve ark., 2014:62).

E-Bandage

1960’ların başlarında kronik yaraların iyileştirilmesinde elektrik stimülas-yonunun yardımcı olabileceğini görülmüştür. Bununla birlikte elektrik üreten cihazlar genellikle büyüktür ve elektrik stimülasyonunu uygulanacak hastanın hastaneye yatırılmasını gerektirebilir. Weibo Cai, Xudong Wang ve arkadaş-ları ratlar üzerinde yaptıkları çalışmalarla kronik yaraların iyileştirilmesinde yara üzerinde bir elektrik alanı üreten iyileşme süresini önemli ölçüde azaltan, kendiliğinden çalışan bir bandaj geliştirdiler. Araştırmacılar bu esnek ve kendi kendine elektrik enerjisi üretebilen E-bandajları güçlendirmek için politetraflo-roetilen (PTFE), bakır, folyo ve polietilen tereftalat (PET) tabakalarını üst üste bindirerek giyilebilir bir nanogenerator geliştirdi. Nanogenerator, normal akti-vite sırasında, hatta solunum sırasında oluşan cilt hareketlerini küçük elektrik sinyallerine dönüştürdü. Bu akım, cildin her iki tarafına yerleştirilen ve zayıf bir elektrik üretmek için iki çalışma elektroduna aktarıldı. Ekip, ratların sırtın-da oluşturulan yaraların üzerine uygulayarak bu yeni teknolojik cihazı test etti. Araştırma sonunda E-bandaj uygulanan yaralar 3 günde kapanırken, E-bandaj uygulanmayan yaralar kapanmıştır. Araştırmacılar, yaranın daha hızlı iyileşme-sini, elektrik alanının neden olduğu gelişmiş fibroblast göçüne, çoğalmasına ve farklılaşmasına bağlamışlardır (Cai ve ark, 2018).

Tanısal Ürünler

Nöropatinin erken tanınması

Diyabetik periferal nöropati, erişkin diyabette en az %50 oranında görülür. Ağrı, ülserasyonlar ve ampütasyonla sonuçlanabilir. Nöropatinin erken zaman-da belirlenmesi için geliştirilmiş bu cihaz, sinir ileti çalışmaları için tasarlanmış hızlı, kolay kullanılan ve güvenilir sonuçlar veren bir testtir. Geliştirilen cihaz periferik nöropatinin erken tanısı için kolay, hızlı ve kantitatif bir testtir. Bu test

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

271

ile sural sinir iletim hızı ve duyasal sinir aksiyon potansiyel (SNAP) genliğinin ölçülmesi mümkündür. Çalışmalar klasik sinir ileti çalışmaları ile çok yüksek korelasyon göstermiştir. Bu cihaz, yeni diyabetlilere büyük umut vaat etmekte-dir (Lee ve ark, 2014: 2544).

Yara Ölçümü

Üç boyutlu yara ölçümü, değerlendirmesi ve kayıt sistemidir. Bu yara ölçümünü yapan farklı firmalara ait farklı cihazlar vardır. Bunlardan biri olan Visitrak(S&N) yaranın alanını, derinliği ve genişliği yara üzerine örtülen özel transparan bir filmi yarayı görüntüleyen cihaza yerleştirilir. Cihaz bu görüntüyü işleyerek yaraya ilişkin üç boyutlu olarak sayısal değerleri gösterir. Bir diğer araç ise yarayı yakın mesafeden fotoğraflayarak, yara ölçümüne ilişkin sonuçlar verir.21

Proteaz Aktivitesi Proteaz enzimleri, hücrede protein sentezi ve yıkımı hücresel bileşenlerin

ihtiyaç duyduğu homeostasisi sağlar. Yarada proteaz enzimlerinin sayıca yük-sek olması yarada iyileşmenin varlığını gösterir. Yara yüksek proteaz aktivitesi-nin hesaplanması ile;

-Proteaz tutan/regüle eden pansumanlar-Yara yatağı değerlendirilmesi-Proteaz inhibitörleri kullanılabilirBir yaradaki proteaz aktivitesi klinik olarak değerlendirilemez. Woundche-

ck isimli tanısal araçla kronik yarada proteaz aktivitesini 35 dakikada mümkün olabilmektedir. Bu araç kullanımında yaradan alınan doku örneği cihazda işle-nerek yükselmiş proteaz aktivitesinin miktarı hakkında bilgi verir.22

SONUÇ

Sonuç olarak, sağlık kurumlarında tedavi gören hastaların mortalite ve morbidite oranlarında doğrudan etkili olan yaranın, uygun bakımın verilmesi ve ideal yara bakım ürününün kullanılması hastaya sağlamanın yanında yara iyileşmesinin hızlanmasına da yardımcı olmaktadır. Bunun yanı sıra uygun ol-

21 http://www.yarabakimidernegi.org/index.php22 http://www.yarabakimidernegi.org/index.php

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

272

mayan yara bakım ürününün kullanılması, hem yaraya zarar verebilecek yara ortamların oluşmasına neden olabilir, hem de maliyeti artırır. Bu nedenlerle yara bakımın en uygun şekilde yönetilebilmesi ve kaynakların doğru kulla-nımı için sağlık çalışanlarının yara bakımı konusundaki bilgi ve becerilerini güncel tutabilmeleri mesleki bir zorunluluktur. Yara bakımında aktif rol alan hemşirelerin yara bakımının tüm basamaklarını bilmesi ve çeşitlilik gösteren her bir bakım ürününün etkinliğini/işlevselliğini bilmesi hastası için en doğru, etkin bakımı sunabilecek bilgiye sahip olması gerekmektedir. Hastaya özel hangi bakım ürünü kullanması gerektiği, uygun ürünün seçilmesi, doğru ve etkin bakımın uygulanması ya da hasta yakınlarına bu konuda eğitim verilme-si hemşirenin sorumluluğundadır. Bu görüşler doğrultusunda hemşirelerin bu alanda farkındalık kazanmaları ve bu konuya ilişkin güncel bilgileri edinebil-mesi, konuya ilişkin eğitimsel toplantılara katılımı, yazılı kaynaklara ulaşma-ları önem taşımaktadır.

KAYNAKLAR

Aktaş. Ş., (2012).Kronik Yarada Lokal Faktörler Ve Yardımcı Tedaviler. Ankem Derg. 26( 2):217-222

Aktaş, Ş., (2015). Diyabetik ayakta fiziksel yardımcı tedavi yöntemleri. TOTBİD Dergisi, 14:462–469.

Akyüz, N., (1999).Yara Bakımı Ve Tedavi Ürünlerine Genel Bakış. Cerrah-paşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Etkinlikleri Yara Bakımı Ve Tedavisi Sempoz-yum Kitabı. 231-235

Altındaş, M., (2002). Diyabetik Ayak, 1. Baskı, Nobel Tıp Kitapevi, İstan-bul, 1-26.

Arno, A., Garcia, O., Hernan, I., Sancho, J., Acosta, A., Barret, J.P., (2010). Extracorporeal shock waves, a new nonsurgical method to treat severe burns. Burns, 6:844- 849.

Ay, Akça, F., Turan Ertem, N., Keser Özcan, B.G., (2008).Temel Hemşire-lik Kavramlar İlkeler Uygulamalar, 2. Baskı, İstanbul Medikal Yayıncılık, İstan-bul, 2008. 182-196.

Ayhan, H., Şahin, İ., Taştan, S., Bilgen E., Hatipoğlu, S., (2008). Sağlık Çalışanlarının Yara Bakımında Vakum Yardımlı Kapama Ve Modern Pansuman

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

273

Kullanımına İlişkin Görüşleri. Türk Plastik Rekonstrüktif Ve Estetik Cerrahisi Dergisi (17)1: 11-15

Baranoski, S., Ayello, E., (2008). Acut And Chronic Wound Healing. Wound Assestment. Wound Care Essentials. Practice Principles. Lippincot Wil-liams&Wilkins. 3 Th Edition. USA. 83-101

Baranoski, S., Ayello, E., (2008). Wound Assestment. Wound Care Es-sentials. Practice Principles. Lippincot Williams&Wilkins. 3 Th Edition. USA. 101-126.

Barnes, R., Shahin, Y., Gohil, R., Chetter, I., (2014). Electrical stimulation vs. standard care for chronic ulcer healing: a systematic review and meta-analy-sis of randomised controlled trials. Eur J Clin Invest,44(4):429–40.

Barrientos, S., Stojadinovic O., Golinko, Ms., et al., (2008).Growth Fac-tors And Cytokines İn Wound Healing. Wound Repair And Regeneration 2008; 16: 585- 601

Bates-Jensen B., (1997) The Pressure Sore Status Tool A Few Thousand Assessments Later. Adv Wound Care, 10(5):65- 73

Bilen, H., (2016). Diyabetik Ayaklı Hastaların Yara Bakımında Yenilikler 52.Ulusal Diyabet Kongresi 22 Nisan.

Cai, W. Wang, X. et al. (2018). E-bandage generates electricity, speeds wound healing in rats. ACS Nano.165-166.

Cai, X.W., Wei, J., Li, G., Yu, D., Ni, A., (2018). Gibson, Xiaoli Lan, Ya-dong Jiang,.(2018) Effective Wound Healing Enabled by Discrete Alternative Electric Fields from Wearable Nanogenerators. ACS Nano, DOI: 10.1021/acs-nano.8b07038

Christine M., (1997). Wound Dressing: Use And Selection.Geriatric Nur-sing, 18(6);266-267

Cole, PS. Quisberg, J. Melin, MM. (2009). Adjuvant use of acoustic pressu-re wound therapy for treatment of chronic wounds: a retrospective analysis. J Wound Ostomy Continence Nurs, 36(2): 171-177.

Collier, M., (2002). Wound Bed Preparation. Journal Of Wound Care. 11(1):45-52.

Çizmeci, O., (2008).Yara Bakımı Ve Tedavi Ürünlerine Genel Bakış(2008). Yara Bakımı Ve Tedavisi Sempozyum Dizisi, No:67, İstanbul.68-72.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

274

Çürük, G.N., Savsar, A., (2016).Dıyabetık Ayak Ülserinde Bal Kullanımı. Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi 32 (2): 143-152, 2016

Degim, Z., Celebi, N., Alemdaroglu, C., Deveci, M., Ozturk, S., Gul, C., (2011). Evaluation Of Chitosan Gel Containing Liposome-Loaded Epidermal Growth Factor On Burn Wound Healing. Int Wound J. 8(4):343-54.

Demirdöver, C., (2015). Yara Tedavisinde Kök Hücre. Turkiye Klinikleri J Plast Surg-Special Topics, 4(1):70-4.

Dereli Yılmaz, S., Vural, G., Bodur, S., (2010). Epizyotomi Bakımında Se-rum Fizyolojik Ve Rivanolün İyileşme Sürecine Etkisi.27(2):172-177.

Desai, KK., (2012). Negative pressure wound therapy: an algorithm. Clini-cs in plastic surgery, 39(3):311-24.

Doktor, N., Pandya, S., Supe, A., (1992). Diyabetik ayakta hiperbarik oksi-jen tedavisi. J Postgrad Med, 38: 112-114.

Driver, V.R., Yao, M., Miller, C.J., (2011). Noncontact low-frequency ult-rasound therapy in the treatment of chronic wounds: a meta-analysis. Wound Repair Regen, 19(4):475-480.

Erdil, F., Elbaş, N., (1999). Doku Zedelenmesi Ve Yara İyileşmesi. Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği. 3. Baskı. Tasarım Ofset. Ankara. 67-83.

Eren Tekin, E., Sepit, D., İlham, E., Söylemez, N., (2007). Yara Temizliğinde Kullanılan Solüsyonlar. Hemşirelikte Eğitim Ve Araştırma Dergisi.4(1):21-25.

Ergözen, S., Kaya, E., (2018). Hyperbaric Oxygen Treatment. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Dergisi;5(3):46-50.

Ersoy Y.A., Duran, M., Tayyar, E.A., (2015). Tıbbi Tekstiller Ve Yara Örtü-sü. Düzce Üniversitesi Bilim Ve Teknoloji Dergisi, 3(1): 451-458

Ersöz, N., Hakkı Özerhan, İ.H., Zor, F., (2008) Birinci Basamakta Yara Ba-kımı. Tsk Koruyucu Hekimlik Bülteni, 8 (1):71-77.

Falanga, V., (2003). Wound Bed Preparation: Future Approaches. Ostomy Wound Management 49(5a Suppl):30-33

Falanga, V., (2004). Advanced Threatment For Non-Healing Chronic Wounds, J. Ewma, 4 (2): 11-13.

Farley, D.R., (2001). Wound Care,. Current Surgery Journal. 58(2): 145.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

275

Flanagan, M., (1994). Wound Care. Assessment Criteria. Nursing Times, 90(45): 9-15

Fontes, B., Cattani Heimbecker, A.M., Souza Brito, G., Costa, S.F., van der Heijden, I.M., Levin, A.S., Rasslan, S., (2012). Effect of lowdose gaseous ozone on pathogenic bacteria. BMC Infect Dis, 12(1):358-362.

Gawai, P., Ramteke, U., Gavhale, S., Dave, H., Yadav, A., Mane, A., (2018). Vacuum assisted closure: Review on current application for post-opera-tive wound management in orthopaedics. International Journal of Orthopaedics Sciences, 4(2): 858-863

Goldkorn, T., Balaban, N., Matsukuma, K., Chea, V., Gould, R., Last, J., Chan, C., Chavez, C., (1998). EGF-Receptor phosphorylation and signaling are targeted by H2O2 redox stress. Am J Respir Cell Mol Biol, 19(5):786–98.

Grey, Je., Enoch, S., Harding, K.G., (2006). Wound Assessment. Bmj, 4(3):285-288.

Günes , Y.U., (2005). Balın Yara Bakımında Etkinliği(2005).Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 9 (2): 35-39.

Günes Yapucu, Ü., Eşer, İ., (2006). Nemli Yara İyileşmesi Ve Oklusif Pan-sumanların Nemli Yara İyileşmesindeki Önemi. 10(2):57-65.

Gürsoy, A., (2007). Yara Örtüsü Seçimi. Hemşirelikte Eğitim Araştırma Dergisi. 4 (1): 6-9

Herberger, K., Franzke, N. ,Blome, C., Kirsten, N., Augustin, M., (2011). Efficacy, tolerability and patient benefit of ultrasound-assisted wound treat-ment versus surgical debridement: a randomized clinical study. Dermatology, 222(3):244-249.

Hess. Ct., (2000) Wound Care: How To Use Gauze Dressings, Nursing Ti-mes. 30(9):88-92.

Heyboer, M., (2016). Hyperbaric Oxygen Therapy Side Effects – Where Do We Stand? J Am Coll Clin Wound Spec, 8(1- 3):2-3.

Heyboer, M., Sharma, D., Santiago, W., McCulloch, N., (2017). Hyper-baric Oxygen Therapy: Side Effects Defined and Quantified. Adv Wound Care,6(6):210-24.

Honda, K., Okamoto, K., Mochida, Y., Ishioka, K., Oka, M. ,(2011). A no-vel mekanism in maggot debridement therapy: potease in extretion/secretion

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

276

promotes hepatocyte growth factor production. Am J Physiol Cell Physiol 301: 1423–1430.

http://www.yarabakimidernegi.org/index.php?lang=tr. Son ulaşım tari-hi:21.12.2018.

Jackson, Wm., Nesti Lj, Tuan, Rs., (2012). Concise Review: Clinical Trans-lation Of Wound Healing Therapies Based On Mesenchymal Stem Cells. Stem Cells Trans Med . 1 (5).44-50.

Jerome, D. ,(2007). Advances in negative pressure wound therapy: the VAC instill. J Wound Ostomy Continence Nurs, 34:191-194.

Kannon G., Garrett A., (1995). Moist Wound Healing With Occlusive Dres-sings: A Clinical Reviwev. Dermatologic Survey. 21(7):583-590.

Karadağ, A., (2003) Basınç Ülserleri: Değerlendirme, Önleme Ve Tedavi. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi. 7(2): 41-48.

Konan ,A., (2007). Yara Bakımı. Dahili Ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Dergisi, Ada Ofset Matbaacılık, İstanbul.121-126.

Konateke, S., Güngörmüş, Z., (2018). Yara İyileşmesinde Hiperbarik Ok-sijen Tedavisi ve Hemşirelik Bakımı. Social Sciences Studies Journal, 4(21), 3078-3080.

Korkmaz, F., (2011). Basınç Yarası Bakımında Topikal Negatif Basınç Te-rapisi. Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Dergisi, 93-102.

Kuplay, H., Özkaynak, B., Mert, B., Erdoğan, S., Sönmez, S., (2013). Kro-nik Venöz Yetmezliğe Bağlı Venöz Bacak Ülserlerinde Çok Katlı Kompresyon Bandaj Sistemlerinin Etkisi. Koşuyolu Kalp Dergisi:16(1):54-57.

Kurtoğlu, H., Karataş, A., (2009). Modern Yara Örtüleri.Ankara Eczacılık Fakültesi Dergisi. 38 (3):211-232.

Latham, E., Hare, M.A., Neumeister, M., Schraga, B.D., Windle, M.L., Mosenifar, Z., editörler. Hiperbarik oksijen tedavisi. eMedicine. 162-168.

Lee, BY. The Wound Management Manual. Newyork: The McGraw – Hill Companies Inc. 2005.2544-2558.

Mendonca, D.A., (2006). Negative pressure wound therapy: an important adjunct to wound care. South Med J, 99:562-563.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

277

Minatel, D.G., Frade, M.A., França, S.C., Enwemeka, C.S., (2009). Photo-therapy promotes healing of chronic diabetic leg ulcers that failed to respond to other therapies. Lasers Surg Med, 41(6):433–41.

Mirasoğlu, B., (2015). Yara Bakım Ürünleri. Türk Ortopedi Ve Travmatolo-ji Birliği Derneği Dergisi – 14(1):1–7.

Mojallal, A., Lequeux, C., Shipkov, C., ve ark. (2009). Improvement of skin quality after fat grafting: clinical observation and an animal study. Plastic and Reconstructive Surgery, 124(3):765–774.

Morykwas, M.J., Argenta, L.C., Shelton-Brown, E.l., Mcguirt, W., (1997). Vacuum-assisted closure: a new method for wound control and treatment: ani-mal studies and basic foundation. Ann Plast Surg, 38: 553–562.

Mutluoglu, M., Cakkalkurt, A., Uzun, G., Aktas, S., (2014). Topical Oxy-gen for Chronic Wounds: A PRO/CON Debate. J Am Coll Clin Wound Spec, 19;5(3):61–65.

Orsted, H.L., Randy, P., Joseph, B. ,(2012). Topikal basınçlı oksijen tedavi-sinin kullanımı için kanıta dayalı uygulama standartları. Int Yara J, 9: 271-228.

Palfreyman, Sj., Lochieland, R., Michaels, Ja.,(1998). A Systematic Re-view Of Compression Therapy For Venous Leg Ulcers. Vasc Med. (3):1.12-18

Piantadosi, C.A., (2003). Topical oxygen is not hyperbaric oxygen (HBO2). Undersea Hyperb Med, 30(4):267–269.

Possnett, J., Gottrup, F., Lundgren, H., Saal, G. ,(2009).The Resource İm-pact Of Wounds On Health-Care Providers İn Europe. J Wound Care. 18(4): 154-61

Qin, Y., (2005). Silver-Containing Alginate Fibres And Dressings. Int Wound J.2(1):172-6

Schultz Gs, Barillo Dj, Mozingo Dw, Chin Ga (2004) Wound Bed Pre-paration And A Brief History Of Tıme. Int Wound J,1(1):19-32.

Shehata, M.S., Nagaty, M.E., Ebrahim, A.H., Metwally, Y.H., Bakr, I.S., (2018). Comparative study between vacuum assisted closure and traditional moist dressing in the treatment of diabetic foot infection. International Journal of Multidisciplinary Research and Development, 5(4): 188-193.

Sherman, R.A., (2002). Maggot versus conservative debridement therapy for the treatment of pressure ulcers. Wound Repair Regen, 10:208-214.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

278

Sukur, E., Akar, A., Uyar, A.Ç., Cicekli, O., Kochai, A., Turker, M., Topcu, Hn., (2018). Vacuum-Assisted Closure Versus Moist Dressings İn The Treat-ment Of Diabetic Wound Ulcers After Partial Foot Amputation: A Retrospective Analysis İn 65 Patients,26(3):23-29.

Şimşek, K., Yapıcı A.K., Çermik, H., Durmuş, M., (2014) .Uzamış Yara İyileşmesinde Yara Örtü Materyallerinin Hiperbarik Oksijen İle Olan Kombi-nasyonlarının Etkileri . Gülhane Tıp Dergisi 56(1): 164-168.

Taşdemir, N., Yavuz, M., (2008).Yara Bakımında Debridman Yöntemleri.Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 1(2): 70-75

Thakral, G., Lafontaine, J., Najafi, B., Talal, T.K., Ki, P., Lavery, L.A., (2013). Electrical stimulation to accelerate wound healing. Diabet Foot Ankle, 4-9.

Thompson, G., (2008). An overview of negative pressure wound therapy (NPWT). Br J Community Nurs, 13-30.

Tiaka, E.K., Papanas, N., Manolakis, A.C., et al., (2012). Epidermal Growth Factor İn The Treatment Of Diabetic Foot Ulcers: An Update. Perspect Vasc Surg Endovasc Ther 8(2):24-37

Tort, S., Acarturl, A.F., (2015). Yara Tedavisi Ve Nanolif Yapısındaki Yara Ortuleri Turkiye Klinikleri Journal Of Pharmajolical Science.4(2):68-78

Tuğcu, I., Yavuz, F., Safaz, I., Araz, E., Alaca, R., Tanyüksel, M., (2009). Konvansiyonel Tedaviye Dirençli Sakral Bölge Bası Yarasında Maggot Terapi Uygulaması: Olgu Sunusu. J PMR Sci, 12:93- 6.

Türsen, Ü., (2013). Ülser Tedavisinde Yara Örtüleri. Turk J Dermatol. 7(1): 61-71

V.A.C. Dressing Technology. http://www.kci1.com/KCI1/vacdressingtech-nology 18/12/2018

Voigt, J., Wendelken, M., Driver, V., Alvarez, O.M., (2011). Low-frequency ultrasound (20-40 kHz) as an adjunctive therapy for chronic wound healing: a systematic review of the literature and metaanalysis of eight randomized cont-rolled trials. Int J Low Extrem Wounds, 10(4):190-199.

Wang, C.J., W.U., R.W., Yang, Y.J., (2011). Treatment Of Diabetic Foot Ulcers: A Comparative Study Of Extracorporeal Shockwave Therapy And Hy-perbaric Oxygen Therapy. Diabetes Res Clin Pract, 92(2):187-193.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

279

Weaver, L.K., (2014). Undersea and Hyperbaric Medical Society, Hyperba-ric Oxygen Committee. Hyperbaric oxygen therapy indications: the Hyperbaric Oxygen Therapy Committee report, 13th ed. North Palm Beach, Florida: Best Publishing Company.1123-1132

Yağız, S., Göktaş, S.B., (2015). Bası Yarasında Maggot Debridman Tedavi-si: Olgu Sunumu. IAAOJ,Health Science,3(2): 21-29.

Yapucu Güneş, Ü., (2007). Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yükseko-kulu Dergisi. 11(3): 11-18.-

Yapucu Güneş, Ü., (2007). Yara Yönetiminde “Tıme” Yaklaşımı. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi.10: 38-44

Yıldırım, A.O., Bayram Y., Eyi, Y., Eroğlu, M., (2012). Acil Serviste Yara Bakım Ürünleri Ve Kullanım. Taf Preventive Medicine Bulletin Dergisi. 11(6): 773-777

Yıldırım, A.O., Eryılmaz, M., Kaldırım, U. Eyi, Y.E., Tuncer, S.K., Eroğlu, M., Durusu, M., Topal, T. Kurt, B., Dilmen, S., Bilgiç, S., Serdar, M. ,(2014). Effectiveness of hyperbaric oxygen and ozone applications in tissue healing in generated soft tissue trauma model in rats: an experimental study. Ulus Travma Acil Cerrahi Derg, 20(3):167-75.

Yürük, Ö.Z., Kırdı, N., (2014). Ekstrakorporeal şok dalga tedavisi. S.D.Ü. Tıp Fak. Dergisi 21(2):62-69.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

280

BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİNDE GÜNCEL YAKLAŞIM; BAKIM PAKETİ

YAKLAŞIMI

Tuba YILMAZERAnkara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi,

Ankara / Türkiye

Öz: Basınç yarası hastanın yaşam kalitesinin azalmasına, sağlık bakım ma-liyetlerinin artmasına, morbiditeye ve bazı vakalarda mortaliteye neden olabi-len ciddi bir sorundur. Özellikle yoğun bakım ünitelerinde daha fazla görülen basınç yarası dünya çapında önemli bir problem olarak belirtilmektedir. Basınç yarası önlenebilir bir sorunken insidans oranlarının oldukça yüksek olması dü-şündürücüdür. Basınç yarası insidans oranlarının azalması bütüncül bakım an-layışına sahip disiplinlerarası ekip yaklaşımını gerektirmektedir. Bu ekip içeri-sinde hekim, stoma ve yara bakım hemşiresi, diyetisyen, nütrisyon hemşiresi, enfeksiyon hemşiresi, fizyoterapist gibi bir çok kişi yer alabilir. Bu ekibin bir üyesi olan ve basınç yarası insidans oranlarının azalmasında anahtar rol oy-nayan hemşirelerin öncelikli rolü; riski ortadan kaldırmaya yönelik önlemler alarak basınç yarası gelişimini önlemektir. Basınç yarasının önlenmesinde kanıt temelli geliştirilen bakım paketlerinden yardım alınabilmektedir. Bakım paket-leri klinik karar verme sürecinde yol göstermesi ve bakım hatalarını önlemeye yardımcı olması yönüyle önemli bir ihtiyaç olarak görülmekte ve kullanımının yaygınlaştırılmasına gereksinim duyulmaktadır.

GİRİŞ

Deri ve deri altı dokularının üzerine sürekli basınç uygulanması sonucu gelişen yaralanma olarak tanımlanan basınç yarası için yatak yarası (bedsore),

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

281

dekibüt yarası (decubitus ulcer), dekübit (decubiti), basınç yarası (pressure sore) ve basınç yarası (pressure ulcers) gibi pek çok kavram kullanılmıştır (Karadağ, 2003:42; Van Herck ve ark. 2009:376). Bu konuyla ilgili yapılan kavram analiz-leriyle basıncın oluşturduğu doku hasarını en iyi ifade ettiği için ‘basınç yarası’ teriminin kullanılması önerilmiştir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, 2016; Karadağ, 2003:42). Basınç yarasının günümüzde yaygın olarak kullanı-lan Avrupa Basınç Yarası Danışma Paneli (European Pressure Ulcer Advisory Panel [EPUAP]) ve Ulusal Basınç Yarası Danışma Paneli (National Pressure Ulcer Advisory Panel [NPUAP]) tarafından 2014 yılında yapılan tanımına göre, “Basınç yarası, tek başına, basınç ya da yırtılma ile basıncın bir arada neden olduğu, genellikle kemik çıkıntılar üzerinde ortaya çıkan lokalize deri ve/veya deri altı doku hasarıdır” (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014). Basınç yarasının evrelendirilmesiyle ilgili NPUAP ilk olarak 1989 yılında, 18 yıl boyunca yaygın olarak kullanılan dörtlü evrelendirme sistemini geliştirmiş-tir ve bu evrelendirme sistemi belirli aralıklarla güncellenmiştir. 2016 yılında NPUAP-EPUAP tarafından geliştirilen rehberde basınç yarası yedi evrelendir-me sistemiyle evrelendirilmiştir. Rehbere göre basınç yarası evreleri 1. evre, 2. evre, 3. evre, 4. evre, derin doku hasarı, evrelendirilemeyen evre ve mukozal membran basınç yarasıdır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, 2016).

Basınç yarası hastanın yaşam kalitesinin azalmasına, sağlık bakım mali-yetlerinin artmasına, morbiditeye ve bazı vakalarda mortaliteye neden olabilen ciddi bir sorundur. Özellikle yoğun bakım ünitelerinde daha fazla görülen ba-sınç yarası dünya çapında önemli bir problem olarak belirtilmektedir (Vollman, 2010). Yoğun bakım ünitelerinde basınç yarası insidans oranları % 3-50 arasın-da değişmektedir ve bu oranların oldukça yüksek olması düşündürücüdür (Ber-lowitz, 2014:24; Tayyib ve ark. 2015:238; Tokgöz ve Demir, 2010:95).

Basınç yarası insidans oranlarının azalması bütüncül bakım anlayışına sahip disiplinlerarası ekip yaklaşımını gerektirmektedir (Wurster, 2007:268; Glasgow ve ark. 2014:386). Bu ekip içerisinde hekim, stoma ve yara bakım hemşiresi, diyetisyen, nütrisyon hemşiresi, enfeksiyon hemşiresi, fizyoterapist gibi bir çok kişi yer alabilir. Bu ekibin bir üyesi olan ve basınç yarası insidans oranlarının azalmasında anahtar rol oynayan hemşirelerin öncelikli rolü; riski ortadan kal-dırmaya yönelik önlemler alarak basınç yarası oluşumunu önlemektir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

282

BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİ

Basınç yarasının önlenmesinde deri değerlendirilmesiDeri değerlendirmesi kapsamında deri sıcaklığı, rengi, turgoru, yapısı,

nemi, ödemi, basmakla solup solmama durumunu, lokalize ağrı durumu, lezyon durumu değerlendirilmeli ve kaydedilmelidir (National Pressure Ulcer Advi-sory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Van Herck ve ark. 2009:378; Young ve ark. 2010:498). Baş-ayak inspeksiyonuna hasta sırt üstü (supine) pozisyonundayken yüzü, göz kapakları, kulaklar, burun, dudaklar ve bu bölgelerin mukozaları değerlendiri-lerek başlanır. Daha sonra sırasıyla; boynun ön ve yan kısımları, kulak arkası, kollar, avuç içleri, el sırtı, parmaklar ve parmak araları, göğüs, memeler, kadın hastalarda meme altı, aksilla, abdomen, alt ekstremitelerin ön yüzü, ayak sırtı, ayak tabanı, ayak parmak araları değerlendirilir. Hasta yüz üstü (prone) pozis-yonuna alınır ve ense, sırt, kalçalar, alt ekstremitelerin arka yüzü değerlendirilir (Görgülü, 2014). Bu işlemler için yaklaşık 1-2 dakika yeterlidir. Muayeneye mümkün olduğunca ortam ışığıyla başlanır, fakat ihtiyaç halinde ek ışık kaynağı kullanılabilir (yapay ışık kaynağının sarılığı maskeleyebileceğini göz önünde bulundurmak gerekir) (Bickley ve Szilagyi, 2013).

Basınç yarası gelişmesi açısından risk grubundaki hastalar günlük olarak değerlendirilmelidir. Özellikle tıbbi cihazların altındaki ve çevreleyen doku üzerindeki deri basınçla ilgili yaralanma belirtileri açısından günde en az iki kez kontrol edilmelidir. Sıvı değişimi ve/veya lokalize/yaygın ödem gösteren kişilerde daha sık (günde ikiden daha fazla) deri değerlendirmesi yapılmalıdır. Basınç yarası riski altında olduğu belirlenen kişilerin derisi basmakla solup/solmama durumu açısından kontrol edilmelidir. Basmakla solan/solmayan deri olup olmadığını değerlendirmek için parmak ya da disk yöntemi kullanılarak değerlendirme yapılmalıdır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Glasgow ve ark. 2014:386).

Parmak basıncı yöntemi; Bir parmak üç saniye süreyle eritem üzerine ba-sılır ve parmak çekilmesini takiben derinin eski rengini alması değerlendirilir.

Şeffaf disk yöntemi; Şeffaf bir disk eritemli bir alan üzerinde eşit basınç uygulamak için kullanılır ve uygulama sırasında diskin altında görülebilir renk değişikliği izlenir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

283

Basınç yarasının önlenmesinde deri bakımı

Basınç yarasının önlenmesi için deri bakımının yapılması gerekir. Deri ba-kımında amaç; deriyi temiz ve normal nem düzeyinde tutmaktır. Deri temizliği, rutin aralıklarla hastanın ihtiyaçlarına göre cilt pH’sına uygun temizleme men-dilleri, su ve sabun kullanılarak yapılmalıdır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure In-jury Alliance, 2014; Tayyip ve ark. 2015:240; Young ve ark. 2010:501; Jones 2013:54; Meesterberends ve ark. 2013:1952; Karadağ ve Gül, 2013:192).

Derinin temiz tutulması ve bariyer etkili ürünlerin kullanılmasıyla basınç yarası gelişimi riski azalmaktadır. Ayrıca deri aşırı neme maruz kalma durumun-dan korunmalı ve kuru derinin nemlendirilmesinde bir nemlendirici ürünün kul-lanılması düşünülmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Young ve ark. 2010:501; Jones 2013:54; Beeckman, 2009:1145).

Basınç yarası riski altında bulunan deri kuvvetli bir biçimde ovalanmamalı ve masaj yapılmamalıdır. Mümkün olduğunca hasta kızarıklık bulunan vücut bölgesinin tarafına döndürülmemelidir (National Pressure Ulcer Advisory Pa-nel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Young ve ark. 2010:501; Jones, 2013:54)

Basınç yarasının önlenmesinde risk değerlendirilmesi

Basınç yarasının önlenmesinde başvuru sırasında, kabul sonrası maksi-mum 8 saat içerisinde geçerli ve güvenilir bir araç kullanılarak (örneğin, Bra-den Ölçeği) basınç yarası riski değerlendirilmeli ve kaydedilmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Young ve ark. 2010:501; Tayyip ve ark. 2015:240; Institute for Healtcare Improvement, 2009; Van Herck ve ark. 2009:377)

Ayrıca ilave risk faktörleri; intirinsik risk faktörleri ve ekstrinsik risk faktör-leri değerlendirilerek tanımlanmalıdır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Allian-ce, 2014; Young ve ark. 2010:501; Jones, 2013:54; McNichol ve ark. 2015:24)

Bireyin durumu tarafından ihtiyaç duyulan sıklıkta risk değerlendirmesi tekrarlanmalıdır, bireyin durumunda herhangi bir önemli değişiklik varsa ye-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

284

niden değerlendirilmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014).

Basınç yarasının önlenmesinde beslenme yönetimi

Basınç yarasının önlenmesinde beslenme yönetimi önemli rol oynamakta-dır. Basınç yarasının önlenmesi için basınç yarası riski bulunan bütün hastalar beslenme durumları açısından kabulde, önemli klinik durum değişikliğinde, ba-sınç yarasının iyileşmediği durumda değerlendirilmeli ve kaydedilmelidir. Bes-lenme riskini belirlemek için geçerli ve güvenilir bir beslenme değerlendirme aracı kullanarak, belirgin kilo kaybı (30 günde ≥% 5 veya 180 gün içinde ≥% 10), bağımsız yeme yeteneği, toplam besin alımının yeterliliği değerlendirilme-lidir. Altta yatan tıbbi duruma ve faaliyet düzeyine göre bireyselleştirilmiş enerji alımı sağlanmalıdır. Basınç yarası riski/varlığı olan malnütrisyon riski olarak değerlendirilen yetişkinler için 1 kg vücut ağırlığına 30 ila 35 kcal sağlanma-lıdır. Besin gereksinimleri diyetle elde edilemiyorsa beslenme riski ve basınç yarası riski olan erişkinlere her zamanki diyete ek olarak yüksek kalorili, yüksek proteinli, oral beslenme takviyeleri sunulmalıdır. Oral alımı yetersiz olduğunda enteral ya da parenteral beslenme desteği düşünülmelidir. Basınç yarası riski/varlığı olan malnütrisyon riski olarak değerlendirilen yetişkinler için günlük 1 kg vücut ağırlığına 1.25 ila 1.5 gram protein sağlanmalıdır. Obezite düzeyine veya ağırlık değişikliğine dayalı enerji alımı ayarlanmalıdır. Düşük kilolu veya önemli istenmeyen kilo kaybı olan yetişkinlerde ilave enerji alımı gerekebilir. Sınırlama sonucu azalmış gıda ve sıvı alımı olduğu zaman diyet kısıtlamaları revize edilmelidir. Mümkünse diyetisyen tarafından ayarlamalar yapılmalıdır. Beslenme durum değerlendirmesi kabulde klinik beslenme uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Birey için protein düzeyinin yüksek olmasının uygun ol-duğundan emin olmak için böbrek fonksiyonları değerlendirilmelidir. Haftalık albumin/CRP (C-Reaktif Protein) değerleri izlenerek kaydedilmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Young ve ark. 2010:498; Serra ve ark. 2015:433; Tayyib ve ark. 2015:240).

Dehidratasyon, yüksek sıcaklık, kusma, aşırı terleme, ishal ya da ağır ya-raları olan bireyler için ek sıvı verilmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Young ve ark. 2010:498)

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

285

Basınç yarası riski/varlığı olan bireylerin vitamin ve mineral kaynaklarını içeren dengeli bir diyet tüketmesi sağlanmalıdır. Diyetle alımında eksiklikler olan basınç yarası riski/varlığı olan bireyi vitamin ve mineral takviyeleri almak için teşvik edilmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pres-sure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014).

Basınç yarasının önlenmesinde aktivite yönetimi

Basınç yarasının önlenmesinde aktivite yönetimi önemli rol oynamaktadır. Basınç yarasının önlenmesi için iki saatte bir pozisyon değiştirilmelidir. Doku toleransı, aktivite ve hareketlilik düzeyi, genel sağlık durumu, genel tedavi he-defleri, deri durumu ve konforunu dikkate alarak yeniden pozisyon verilmelidir. Hastaya, basmakla solmayan kızarıklık bulunan kemik çıkıntılar üzerinde bulu-nacak şekilde pozisyon verilmemelidir. Derinin sürtünme ve yırtılma kuvvetle-rine maruz kalmasından kaçınılmalıdır. Pozisyon verirken hasta kaldırılmama-lı – sürüklenmemelidir. Hastaya, drenaj sistemleri, tüpler ya da kateterler gibi tıbbi cihaz ve araçların basınç oluşturacağı şekilde pozisyon verilmemelidir. Hastaya 30 yan yatış pozisyonu verilmeli, pozisyon değiştirirken ardışık olarak sağ yan, sırt üstü, sol yan şeklinde pozisyon verilebilir. Eğer hasta tolere ede-biliyorsa ve tıbbi durumu uygunsa yüzükoyun (prone) pozisyona getirilmelidir. Hastada, 90-derece yan çevirme ya da yarı oturma pozisyonu gibi basıncı artıran pozisyonlardan kaçınılmalıdır. Eğer hastanın yatakta oturması gerekiyorsa, sak-rum ve koksikste basınç ve yırtılma kuvvetlerini artıran yatak başını yükseltme veya dayanarak oturma pozisyonundan kaçınılmalıdır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pres-sure Injury Alliance, 2014; Institute for Healtcare Improvement, 2009; Young ve ark. 2010:498; Tayyib ve ark. 2015:240; Jones, 2013:54; Meesterberends ve ark. 2013: 1952).

Basınç yarasının önlenmesinde ıslaklık/inkontinans yönetimi

Basınç yarasının önlenmesi için gaita veya idrar inkontinansı durumunda derinin idrar/gaitayla teması en aza indirilmelidir ve inkontinans durumunda deri hemen temizlenmelidir. Ayrıca deri neme maruz bırakılmamalıdır ve bari-yer etkili ürünle aşırı neme maruz deri korunmalıdır (National Pressure Ulcer

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

286

Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pres-sure Injury Alliance, 2014; Institute for Healtcare Improvement, 2009).

Basınç yarasının önlenmesinde destek yüzey yönetimi

Basınç yarasının önlenmesi için risk altındaki bireylerde basıncı azaltıcı destek yüzeyler kullanılmalıdır. Yüksek riskli hastalar için basıncı giderici yataklar kullanılmalı, standart hastane yataklarında yatırılmamalıdır. Tekerlekli sandalyeye bağımlı bireylerde jel köpük, sünger ve hava içeren minderler kul-lanılmalıdır. Simit şeklindeki minderler kan akımını azaltacağından kullanıl-mamalıdır (Karadağ ve Gül, 2013:200).

Destek yüzeyleri basınç yaralarının önlenmesi ve tedavisi için tek başına müdahale değildir, uygun beslenme desteği, nem yönetimi, çevirme ve yeniden pozisyon vererek yatak ve sandalyedeyken basıncın yeniden dağıtımı, risk ta-nımlaması ve hasta/bakım verici eğitimi ile birlikte kullanılır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; McNichool ve ark. 2015:30).

Bir destek yüzeyini seçerken, ağırlık ve ağırlık dağılımıyla birlikte mevcut hasta özellikleri ve risk faktörleri düşünülerek; düşme riski; yeni basınç yarası geliştirme riski; sayı, şiddeti ve mevcut basınç yaralarının yeri; yanı sıra önce-ki destek yüzeyi kullanımı ve hasta tercihi dikkate alınmalıdır. Ağırlık limitini aşan bir kişi için uygun bariatrik destek yüzey kullanılmalıdır. Aktivite düzeyi ilerleme gösteren kişilerde yataktan çıkmayı kolaylaştıran bir destek yüzeyi dü-şünülmelidir. Çevirme için tıbbi kontrendikasyona sahip kişiler için uygun bir destek yüzeyi seçilmeli ve sık sık küçük değişimle yeniden pozisyon verilmeli-dir (McNichool ve ark. 2015:30).

Destek yüzeyleri çevirme ve yeniden pozisyon verme ihtiyacını ortadan kaldırmamaktadır. Basıncın olumsuz etkileri, basıncın büyüklüğü ve süresi ile ilgilidir. Çevirme ve yeniden pozisyon verme ile karşılaştırıldığında doku yü-künün büyüklüğünü azaltmak için kemik çıkıntılarından uzak basıncın yeniden dağıtılması için kullanılır (McNichool ve ark. 2015:30).

Basınç yarasının önlenmesinde eğitim

Basınç yarasının önlenmesi için klinik ortamda düzenli olarak uygun, gü-venilir ve geçerli değerlendirme araçları kullanarak profesyonel personelin bilgi

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

287

ve tutumları belirlenmelidir. Basınç yarası önlenmesi için düzenli olarak kanıta dayalı uygulamalara dayanan eğitimler verilmelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pres-sure Injury Alliance, 2014).

Basınç yarasının önlenmesinde kayıt tutma

Basınç yarasının önlenmesinde kayıt, hastanın sürekli değerlendirilmesi ve ekibin diğer üyeleriyle iletişim kurulması için tutarlı bir belgedir. Basınç yarası-nın önlenmesinde yapılan değerlendirilmeler ve uygulamalar kayıt edilmelidir.

BAKIM PAKETİ YAKLAŞIMI

Hemşireler her gün doğrudan bakım sonuçlarını etkileyen sayısız kararlar vermektedir ve bu kararları verirken kanıt temelli geliştirilen bakım paketlerini kullanarak bakımı daha etkin ve hızlı yapabilmeleri mümkündür (Jablonski ve Du Pen, 2011:34; Tayyib ve ark. 2015:237; Gray-Siracusa ve Schrier, 2011:216). Literatür basınç yarası insidans oranlarının bakım paketlerinin uygulanmasıy-la azalabileceğini göstermektedir (Tayyib ve ark. 2015:237; Gray-Siracusa ve Schrier, 2011:216; Anderson ve ark. 2015:217; Chaboyer ve ark. 2015:1660; Baldelli ve Paciella, 2008:136; Kiernan ve Downie, 2011:157). Bakım paketle-rinin klinik karar verme sürecinde yol göstermesi ve bakım hatalarını önlemeye yardımcı olması yönüyle önemli bir ihtiyaç olarak görülmekle birlikte, kullanı-mının yaygın olmadığı belirtilmektedir (Tayyib ve ark. 2015:238; Jablonski ve Du Pen, 2011:37). Türkiye’de yapılan çalışmalar incelendiğinde ve basınç ya-rası insidans oranları dikkate alındığında basınç yarası önleme bakım paketine olan gereksinim açıkça ortadır.

Bakım paketi kavramı, ABD’de Sağlık Bakımı İyileştirme Enstitüsü (In-stitute for Healthcare Improvement) tarafından, sağlık hizmeti sunumunda arzu edilen sonuçlara ulaşmak için her zaman aynı şekilde uygulanması gereken işlemlere uyumu artırmak amacıyla gündeme getirilmiştir (Çetinkaya-Şardan 2010:189; Haraden 2006). Bunun en önemli gerekçesi olarak bakımın yapıl-ma şeklinin bireysel bilgiye ve yeteneğine bağımlı olması ve hastaların sadece yarısının kanıt temelli bakımı alabilmesi gösterilmektedir (Çetinkaya-Şardan 2010:189; Marwick ve Davey, 2009:364). Bakım paketi, mümkün olan en iyi bakımın verilmesine yardımcı olmaktadır. Bakım paketleri kanıt temelli klinik

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

288

uygulama kılavuzlarını uygulamanın bir yöntemidir (Okgün Alcan ve Demir Korkmaz, 2015:39).

Bakım paketi, her biri tek tek uygulandığında hastanın iyileşme sürecini ve sonuçlarını olumlu yönde etkileyen, hepsi birlikte uygulandığında ise teker teker uygulanmalarına oranla daha iyi bir sonuca ulaşılmasını sağlayan kanıt temelli müdahale grubunun uygulanmasını ifade eder (Horner ve Bellamy, 2012:200; Resar ve ark. 2012:2). Paketlerin içinde yukarıda belirtilen özellikleri taşıyan 4-5 bileşenin bulunması önerilir (Çetinkaya-Şardan 2010; Marwick ve Davey 2009). Bakım paketinin takibi ya hep ya hiç mantığıyla yapılır. Bileşenlerden birine uyumsuzluk olduğunda diğer bileşenlere de uyulmamış olduğu varsayılır (Horner ve Bellamy, 2012:200; Resar ve ark. 2012:3).

Bakım Paketinin Özellikleri

Sağlık Bakımı İyileştirme Enstitüsü (Institute for Healthcare Improvement) tarafından bakım paketinin sahip olması gereken özellikleri belirlenmiştir. Bu özellikler içerisinde aşağıdaki maddeler yer almaktadır;

• Bakım paketinde yer alan tüm bileşenler kanıt temelli bakım girişim-lerini içermelidir. Bu bilşenlerin randomize kontrollü deneysel çalışma sonuçlarından elde edilmiş kanıtlara dayandırılması önerilmektedir.

• Bakım paketi 4-5 bileşeni içermelidir. Her bileşenin kendi alanında ka-bul edilen en iyi girişim olması gerekmektedir.

• Paket bileşenlerinin her biri için yapıldıysa Evet, yapılmadıysa Hayır şeklinde gösterilmelidir.

• Bakım paketi bir yerde tanımlanmış hasta popülasyonunda kullanılma-lıdır.

• Bakım paketi hastaya özel olarak değil herhangi bir tıbbi duruma özel olarak hazırlanır.

• Bakım paketi bileşenlerinin zamanında yapılması önemlidir.

• Bakım paketine uyumun doğru değerlendirilmesi gerekmektedir. Uyu-mun ölçülmesi ya hep ya hiç yöntemi ile yapılmalıdır. Bakım paketin-deki bileşenlerden birine uyumsuzluk olduğunda diğerlerine de uyulma-mış olduğu kabul edilmelidir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

289

• Bakım paketine uyum %95 ya da daha fazla olmalıdır (Okgün Alcan ve Demir Korkmaz, 2015:40; Candaş, 2017:235; Haraden, 2006; Resar ve ark. 2012:5; McCarron ve ark. 2011:33).

Bakım paketi kullanılarak yapılan bakımın birçok yararı olduğu belirtil-mektedir (Sayın, 2017:146; Aboelela, Stone ve Larson, 2007:105; McCarron ve ark. 2011:33; Haraden, 2006; Marwick ve Davey, 2009:365).

Bakım paketi kullanılarak uygulanan bakımın yaraları;• Bakıma yön verir.• Komplikasyonları azaltır.• Hastanede/yoğun bakımda kalış süresini kısaltır.• Morbiditeyi azaltır.• Klinikte bakımı görünür kılar.• Maliyeti azaltır.• Kaynakların etkin kullanımını sağlar.• Yaşam kalitesini artırır.

BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİNDE BAKIM PAKETİ YAKLAŞIMI

Uluslar arası guidelinelar rehberliğinde geliştirilen kanıt temelli kapsam-lı bir bakım paketiyle basınç yarasının önlenebilmesi mümkündür (Australian Commission on Safety and Quality in Health Care, 2011; Chaboyer ve ark. 2015:1660). Kanıt temelli geliştirilen basınç yarası önleme bakım paketi; ba-sınç yarası eğitimine katılım, basınç yarası riski ve cilt değerlendirmesi, cilt bakımı, beslenme yönetimi, aktivite yönetimi, nem/inkontinans yönetimi, des-tek yüzey yönetimi maddelerini içermelidir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Australian Wound Management Association, 2012; Institute for Clinical Systems Improvement, 2012; International guidelines, 2009; Michel ve ark. 2012:455).

Yoğun bakım ünitelerinde bakım paketi kullanılarak yapılan çalışmalar incelendiğinde hasta sonuçlarını olumlu etkilediği (Gray-Siracusa ve Schrier, 2011:216; Baldelli ve Paciella, 2008:136; Anderson ve ark. 2015:217; Chaboyer ve ark. 2015:1660; Kiernan ve Downie, 2011:157); fakat bakım paketlerinin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

290

daha iyi tanımlanması gerektiği belirtilmiştir (Tayyib ve ark. 2015:245). Ayrıca maddelerin tamamına uyumun maksimum olması için bakım paketinin kolay uygulanabilir olması da gerekmektedir (Anderson ve ark. 2015:223).

Basınç yarasına ilişkin bakım paketi içerisinde yer alması gereken önleyi-ci bakım; eğitim almayı, riskin değerlendirilmesini, derinin değelendirilmesini ve bakımının yapılmasını, aktivite yönetiminin, beslenme yönetiminin, ıslaklık/inkontinans yönetiminin, destek yüzey yönetiminin sağlanmasını içermektedir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Tayyib ve ark. 2015:240; Gray-Siracusa ve Schrier, 2011:218; Anderson ve ark. 2015:223; Chaboyer ve ark. 2015:1663; Baldelli ve Paciella, 2008:138; Kiernan ve Downie, 2011:158).

Eğitim alma kapsamında;

• Basınç yarası önleme bakım paketi içeriği hakkında eğitimin tamam-lanması: Basınç yarası riskinin değerlendirilmesi, derinin değerlendirilmesi ve bakımının yapılması, beslenme, aktivite, ıslaklık/inkontinans, destek yüzey yö-netiminin sağlanması yer almalıdır.

Riskin değerlendirilmesi kapsamında;

Geçerli değerlendirme ölçeğiyle (Braden vb.);• Kabulde ya da ilk 8 saat içinde • Sonrasında her gün• Bireyin durumunda önemli değişiklik saptandığında riskin değerlendi-

rilmesi gerekmektedir.

Derinin değerlendirilmesi kapsamında;

Baştan ayağa inspeksiyonla;• Kabulde ya da ilk 8 saat içinde • Sonrasında her 8 saatte• Sıcaklığı, rengi, turgoru, nemi, ödemi, basmakla solup solmayan kıza-

rıklığın• 12 saatte bir tıbbi cihazla temas eden basınç bölgelerinin değerlendiril-

mesi gerekmektedir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

291

Derinin bakımı kapsamında;

• Her 8 saatte bariyer özelliğinde ürünle deriyi korunması• Deriyi temiz ve normal neminde tutulması• Günlük deriyi ph dengeleyici ürünle temizlenmesi• Kızarıklık olan deriyi kuvvetlice ovalama ve masaj yapılmaması• Çarşafları temiz, gergin ve kuru tutulması yer almaktadır.

Beslenme yönetiminin sağlanması kapsamında;

• Diyetisyen/nütrisyon hemşiresi ile birlikte günlük beslenme hedefleri-nin belirlenmesi

• Bireye özel beslenme (tercihen önce enteral sonra parenteral) sağlan-ması

• Günlük hedeflerin karşılanması• Haftalık albumin/crp değerlerinin izlenmesi• Dehidratasyon durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.

Aktivite yönetiminin sağlanması kapsamında;

• Yatakta her 2 saatte, sandalyede her 1 saatte pozisyon verilmesi• Sırasıyla 30° sağ yan-sırt üstü-sol yan pozisyon verilmesi• Sakıncası yoksa yüzüstü pozisyon verilmesi• Cildin sürtünmesinin ve yırtılmasının önlenmesi• Topuk boşluğuna yastık yerleştirilmesi• Basınç bölgelerine bariyer ürün kullanılması• Basıncı artıran 90° yan çevirme-yarı oturma gibi pozisyon verilmemesi• Kızarıklık olan bölge tarafına pozisyon verilmemesi• Tıbbi cihazların basınca neden olacağı şekilde pozisyon verilmemesi

yer almalıdır.

Islaklık/inkontinans yönetiminin sağlanması kapsamında;

• Her idrar kaçırma durumunda bariyer özelliğinde ürünün kullanılması• Fekal torba veya prezervatif kateter kullanılmasının düşünülmesi

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

292

• Külot şeklinde hasta bezi kullanımından kaçınılması

• Naylon hasta bezlerinden kaçın, kullanılması gerekliyse çarşaf gibi bir tabakanın altına koy ve ciltle temasının önlenmesi

• Derinin idrar/dışkı ile temasının en aza indirilmesi

• Derinin aşırı ıslak olmasının önlenmesi yer almalıdır.

Destek yüzey yönetiminin sağlanması kapsamında;

• Gereksinimi olan bireylerde destek yüzey kullanılması

• Bireyin özelliklerine ve risk faktörlerine uygun destek yüzey kullanıl-masının yer almasına özen gösterilmelidir.

BASINÇ YARASININ ÖNLENMESİNDE BAKIM PAKETİNİN KULLANIMIYLA İLGİLİ LİTERATÜR İNCELEMESİ

Literatür kanıt temelli hazırlanan bakım paketi uygulamasıyla basınç yarası insidans oranlarının azalabileceğini göstermektedir (Tayyib ve ark. 2015:240; Gray-Siracusa ve Schrier, 2011:216; Baldelli ve Paciella, 2008:136; Anderson ve ark. 2015:217; Chaboyer ve ark. 2015:1660; Kiernan ve Downie, 2011:157);

Tayyib ve diğerlerinin (2015) yaptığı randomize kontrollü çalışmada, ba-sınç yarası önleme bakım paketi geliştirilmiş ve bu bakım paketinin etkinliği de-ğerlendirilmiştir. Veriler iki yoğun bakım ünitesinde, 70 kontrol ve 70 müdahale grubu olmak üzere toplam 140 hasta üzerinde yapılmıştır. Basınç yarası önleme bakım paketinin içeriği incelendiğinde; basınç yarası riskinin değerlendirilmesi, derinin değerlendirilmesi ve bakımının yapılması, beslenme, pozisyon verilme-si, destek yüzey kullanımı, eğitim verilmesi ve tıbbi araç ilişkili basınç yarası değerlendirmesi olarak görülmektedir. Bakım paketi yaklaşımıyla basınç yarası insidans oranı %32.86’dan %7.14’e düşmüştür (Tayyib ve ark. 2015:237).

Tayyib ve diğerleri (2015) tarafından geliştirilen bakım paketinin bileşenle-ri/alt bileşenleri aşağıda verilmiştir:

Risk değelendirmesi

• Yoğun bakım ünitesine kabulden 24 saat sonra ve günlük olarak Braden risk değerlendirme ölçeği tamamlanır ve kaydedilir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

293

Cilt değerlendirmesi

• Hastanın cildinin fiziksel değerlendirmesi, kabulden sonraki 4 saat için-de ve her 8 saatte bir yapılır.

• Cilt bütünlüğü bozulmuşsa basınç yarası evreleme aracını kullanarak, bölge, boyut, derinlik ve eksuda değerlendirilir ve kaydedilir.

Cilt bakımı • Hastalar pH dengelenmiş bir temizlik maddesi (önceden ambalajlanmış

lif) kullanarak günde bir kez yatakta yıkanır. • Topikal bir nemlendirici ile cilt tedavi edilir.

Beslenme

• Beslenme durumu değerlendirmesi, kabulde klinik beslenme uzmanı ta-rafından üstlenilmektedir.

Pozisyon verme

• Hastalara üç saatlik bir pozisyon değiştirme saati kullanılarak yeniden pozisyon verilir.

• Klinik olarak izin verilirse yatağın ayak kısmı 20 derece yükseltilir. Hastanın topukları yükseltilmiş ve desteklenmiştir.

• Kaldırma ve transferler için bir yatak bezi kullanılır.• Klinik olarak mümkünse hastalar günlük olarak mobilize edilir, sandal-

ye ile mobilize edilir.• Pozisyon değiştirme zamanları ve pozisyonları kaydedilir.

Destek yüzey

• Tüm yoğun bakım hastaları hava yataklarında tedavi edilir.

Eğitim

• Hemşireler doğru ve güvenilir Braden Ölçeği skoru risk değerlendirme-sinin yürütülmesi konusunda eğitilir.

• Tüm yoğun bakım ünitesi sağlık personeli özellikle de hemşireler, ba-sınç yarası önlenmesinde hedeflenen baskım paketi bileşenleri (örn., risk

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

294

değerlendirmesi, basınç yarasının önlenmesinde pozisyon değiştirmenin rolü, hastanın pozisyon değiştirilmesi için doğru yöntemler ve basınç, sürtünme ve yırtılma kuvvetlerini azaltmada ekipman kullanımı) konu-sunda eğitilmiştir.

Tıbbi araç ilişkili basınç yarası

• Her 12 saatte bir tıbbi cihazların etrafında/altındaki cilt değerlendirilir. Bakım paketinde belirtilen tekniklere göre nazogastrik tüpler ve endot-rakeal tüpler korunur ve yeniden pozisyon verilir.

Anderson ve diğerlerinin (2015) yaptığı yarı deneysel çalışmada, basınç yarası önleme bakım paketi geliştirilmiş ve bu bakım paketinin etkinliği değer-lendirilmiştir. Veriler üç yoğun bakım ünitesinden toplanmıştır. Müdahale ön-cesi 181 hasta, müdahale sonrası ise 146 hastadan veri toplanmıştır. Basınç ya-rası önleme bakım paketinin içeriği incelendiğinde; deri yumuşatıcıları, baştan ayağa değerlendirme, topuğu destekleme, destek yüzey kullanımı ve pozisyon verme maddelerinin yer aldığı görülmektedir. Bakım paketi yaklaşımıyla basınç yarası insidans oranı %15.5’ten %2.1’e düşmüştür (Anderson ve ark. 2015).

Anderson ve diğerleri (2015:217) tarafından geliştirilen bakım paketinin bileşenleri aşağıda verilmiştir:

• Deri yumuşatıcıları

• Baştan ayağa değerlendirme

• Topuğu destekleme

• Destek yüzey kullanımı

• Pozisyon verme

Gray-Siracusa ve Schrier (2011) tarafından yoğun bakım ünitesinde yapı-lan çalışmada uygulama öncesi dönemde 554 hasta, uygulama sonrası dönemde 645 hasta değerlendirilmiştir. Basınç yarası önleme bakım paketinin içeriği in-celendiğinde; risk değerlendirme, mobilizasyon, beslenme ve deri sağlığı baş-lıklarının yer aldığı görülmektedir. Uygulama sonrası dönemde basınç yarası in-sidans oranlarındaki azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olmamasına rağmen, basınç yarası oranlarında tutarlı bir düşüş olduğunu göstermiştir (Gray-Siracusa ve Schrier, 2011:216).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

295

Gray-Siracusa ve Schrier (2011) tarafından geliştirilen bakım paketinin bi-leşenleri aşağıda verilmiştir:

• Risk değerlendirme

• Mobilizasyon

• Beslenme

• Deri sağlığı

Baldelli ve Paciella (2008) tarafından yapılan çalışmada, basınç yarası ön-leme bakım paketi geliştirilmiş ve bu bakım paketinin etkinliği değerlendiril-miştir. Basınç yarası önleme bakım paketinin içeriği incelendiğinde; deri yumu-şatıcıları, baştan ayağa değerlendirme, topuğu destekleme, destek yüzey kulla-nımı ve pozisyon verme maddelerinin yer aldığı görülmektedir. Bakım paketi yaklaşımıyla basınç yarası insidans oranın azaldığı ve hasta bakım kalitesinin arttığı belirlenmiştir (Baldelli ve Paciella, 2008:136).

Baldelli ve Paciella (2008) tarafından geliştirilen bakım paketinin bileşen-leri/alt bileşenleri aşağıda verilmiştir:

Risk değelendirme

Braden aracılığıyla

• Kabulde ve günlük,

• Klinik değişikliğinde,

• Hastanın durumunda herhangi bir değişiklik olduğunda

Deri değelendirme

• Kabulde ve her 8 saatte bir

Yatak başı ≤ 30°

• Ventilatör ilişkili pnömoni bakım paketi tarafından kontrendike olma-dıkça

• Yatak başının 30°’den fazla olacak şekilde pozisyon verilmesi gereki-yorsa, dizleri yükseltin

• Kaldırma ve transferler için bir yatak bezi kullanın

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

296

İnkontinans, Deri bakımı

Her 8 saatte bir ve her inkontinans durumunda nemli bariyer kullanın

• Fekal torba veya prezervatif kateter kullanımını düşünün

• Külot şeklinde hasta bezi kullanımından kaçın

• Naylon hasta bezlerinden kaçın, kullanılması gerekliyse bir tabakanın altına koy ve ciltle temasını önle

Çevirme, Pozisyon verme

• Yatakta: her 2 saatte

• Sandalyede: her saatte

Topuk elevasyonu

• Boyuna yerleştirilmiş yastıklar kullanarak topuğun elevasyonunu sağla

• Derinin yırtılmasını önlemek için hareket ederken topukları kaldır

• Sürtünmeyi azaltmak için nem bariyeri merhem, Tegaderm veya Tega-sorb uygula

Beslenmeyi değerlendir

• Beslenme hedeflerini belirle

• Tüm yüksek riskli hastalar için beslenme durumunu danış

• Günlük hedefler karşılanıyor mu?

Basıncı rahatlat

• Özel bakım yatağı kullan (Versa bakım yatağı)

• Diğerleri enterostomal terapist tarafından istenir

• Çevirme ve pozisyon verme için değildir

• Pozisyon değiştirmelisin.

Çalışmalar incelendiğinde basınç yarası insidans oranlarında önemli oran-larda azalmanın olduğu görülmektedir. Fakat bu oranların sıfır olmamasında bazı nedenlerin yer aldığı düşünülmektedir. Bu nedenlerin hemşirelerin bakım paketine %100 uyum sağlayamaması, hastaların yoğun bakım ünitesinde uzun

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

297

süre kalması, eşlik eden kronik hastalıklarının bulunması, beslenme düzeyinin yetersiz olması, inkontinans sıklığının fazla olması, basınç yarası risklerinin yüksek/çok yüksek olması ve hastaların immobil olması düşünülebilir.

SONUÇ

Sonuç olarak, basınç yarası, tek başına, basınç ya da yırtılma ile basıncın bir arada neden olduğu, genellikle kemik çıkıntılar üzerinde ortaya çıkan lo-kalize deri ve/veya deri altı doku hasarıdır (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014). Basınç yarasının evrelendirilmesinde yedi evrelendirme siste-mi kullanılmaktadır. Basınç yarası evreleri 1. evre, 2. evre, 3. evre, 4. evre, de-rin doku hasarı, evrelendirilemeyen evre ve mukozal membran basınç yarasıdır ((National Pressure Ulcer Advisory Panel, 2016).

Basınç yarası önlenebilir bir sorunken insidans oranlarının oldukça yük-sek olması ortada bir problem olduğunu düşündürmektedir. Basınç yarası insi-dans oranlarının azalması bütüncül bakım anlayışına sahip disiplinlerarası ekip yaklaşımını gerektirmektedir (Wurster, 2007). Bu ekibin bir üyesi olan hemşi-reler basınç yarası insidans oranlarının azalmasında anahtar rol oynamaktadır. Hemşireler basınç yarasına ilişkin önleyici bakımın uygulayıcılarıdır. Basınç yarasına ilişkin önleyici bakım; eğitim almayı, riskin değerlendirilmesini, de-rinin değelendirilmesini ve bakımının yapılmasını, aktivite yönetiminin, bes-lenme yönetiminin, ıslaklık/inkontinans yönetiminin, destek yüzey yönetiminin sağlanmasını içermektedir (National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advisory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance, 2014; Tayyib ve ark. 2015; Gray-Siracusa ve Schrier, 2011; Anderson ve ark. 2015, Chaboyer ve ark. 2015; Baldelli ve Paciella, 2008; Kiernan ve Downie, 2011).

Basınç yarasının kanıt temelli geliştirilen bakım paketleri rehberliğinde uy-gulanan bakımla önlenebileceği düşünülmektedir. Bakım paketi kullanımı uy-gulanan bakıma yön verir, komplikasyonları azaltır, hastanede/yoğun bakımda kalış süresini kısaltır, morbiditeyi azaltır, klinikte bakımı görünür kılar, mali-yeti azaltır, kaynakların etkin kullanımını sağlar, yaşam kalitesini artırır (Sayın 2017; Aboelela ve ark. 2007; McCarron 2011; Haraden 2006; Marwick ve Da-vey 2009).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

298

Basınç yarası önleme bakım paketi kullanılarak yapılan çalışmalarda insi-dans oranlarının azaldığı görülmüştür. Türkiye’de özellikle yoğun bakım ünitel-erindeki basınç yarası insidans oranları göz önünde bulundurulduğunda bakım paketlerinin kullanımının yaygınlaştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Fakat li-teratürde Türkiye’de basınç yarası önleme bakım paketinin kullanılarak değer-lendirildiği bir çalışmaya henüz rastlanılmamıştır.

KAYNAKÇA

Aboelela, S.W., Stone, P.W, Larson, E.L., (2007). Effectiveness of bundled behavioural interventions to control health care associated infections: A syste-matic review of the literature. J Hosp Infect., 66(2): 101-108.

Adli, M., Bauer, M., Rush, A.J., (2006). Algorithms and collaborativecare systems for depression: Are they effective and why? A systematic review. Bio-logical Psychiatry, 59: 1029–38.

Alsbjorn, B., Gilbert, P., Hartmnn, B., Kazmierski, M., Monstrey, S., Palao, R., Roberto, M.A., Van Trier, A., Voinchet, V., (2007). Guidelines for the ma-nagement of partial–3 thickness burns in a general hospital or community set-ting—recommendations of a European working party. Burns, 33(2): 155-160.

Anderson, M., Guthrie, P.F., Kraft, W., Reicks, P., Skay, C., Beal, A.L., (2015). Universal Pressure Ulcer Prevention Bundle With WOC Nurse Support. J Wound Ostomy Continence Nurs, 42(3): 217-225.

Australian Commission on Safety and Quality in Health Care (2011). Nati-onal Safety and Quality Health Service Standards. ACSQHC, Sydney.

Australian Wound Management Association (AWMA) (2012). Pan Pacific clinical practice guideline for the prevention and management of pressure ulcer. Erişim Tarihi: 03.12.2018 www.woundsaustralia.com.au/publications/2012_AWMA_Pan_Pacific_Guidelines.pdf.

Baldelli, P., Paciella, M., (2008). Creation and implementation of pressure ulcer prevention bundle improves patient outcomes. Am J Med Qual, 23(2): 136-142. DOI:10.1177/1062860607313145

Beeckman, D., Schoonhoven, L., Verhaeghe, S., Heyneman, A., Defloor, T., (2009). Prevention and treatment of incontinence-associated dermatitis: literatu-re review. Journal of Advanced Nursing, 65(6): 1141–54.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

299

Berlowitz, D., (2014). Incidence and prevalence of pressure ulcers. In G. A. Compton & D. R. Thomas (Eds.), Pressure ulcers in the aging population: A guide for clinicians (Vol. 1, pp. 19–26). Totowa, NJ: Humana Press.

Bickley, L.S., Szilagyi P.G., (2013). Bates’ guide to physical examination and history taking (Eleventh Edition). China: Lippincott Williams and Wilkins, 171-204.

Candaş, B., Gürsoy, A., (2017). Hemşireler için Harekete Geçme Zama-nı: Kanıta Dayalı Uygulamalardan Bakım Paketlerine. Hemşirelikte Eğitim ve Araştırma Dergisi, 14(3): 233-238.

Chaboyer, W., Bucknall, T., Webster, J., McInnes, E., Banks, M., Wallis, M., Gillespie, B.M., Whitty, J.A., (2015). INTroducing A Care bundle To pre-vent pressure injury (INTACT) in at-risk patients: A protocol for a cluster rando-mised trial. International Journal of Nursing Studies, 52: 1659–68.

Çetinkaya-Şardan, Y., (2010). İnfeksiyon Kontrolünde Paketler. Yoğun Ba-kım Dergisi, 9(4): 188–192.

Du Pen, A.R., Du Pen, S., Hansberry, J., Miller-Kraybill, B., Millen, J., Everly, R., Hansen, N., Syrjala, K., (2000). An educational implementation of a cancer pain algorithm for ambulatory care. Pain Management Nursing, 1: 116–28.

Du Pen, S.L., Du Pen, A.R., Polissar, N., Hansberry, J., Kraybill, B.M., Stillman, M., Panke, J., Everly, R., Syrjala, K., (1999). Implementing guidelines for cancer pain management: Results of a randomized controlled clinical trial. Journal of Clinical Oncology, 17: 361–70.

Glasgow, D., Millen, I.S., Nzewi, O.C., Varadarajaran, B., (2014). Devi-ce-related atypical pressure ulcer after cardiac surgery. Journal of Wound Care, 23(8): 383-386.

Görgülü, R.S., (2014). Hemşireler için fiziksel muayene yöntemleri (Birin-ci Baskı). Türkiye: İstanbul Tıp Kitabevi, 55-61.

Gray-Siracusa, K., Schrier, L., (2011). Use of an intervention bundle to eli-minate pressure ulcers in critical care. Journal of Nursing Care Quality, 26(3): 216–225.

Hadorn, D.C., (1994). Use of algorithms in clinical guideline development. In: K.A. McCormick, S.R. Moore, R.A. Siegel (Eds.), Clinical practice guideli-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

300

ne development: methodology perspectives. Rockville, MD: Agency for Health Care Policy and Research, 93-104.

Haraden, C., (2006). What is a bundle? Erişim Tarihi: 03.12.2018

http://www.ihi.org/IHI/Topics/CriticalCare/IntensiveCare/ImprovementS-tories/WhatIsaBundle.htm

Horner, D.L., Bellamy, M.C., (2012). Care bundles in intensive care. Conti-nuing Education in Anaesthesia, Critical Care & Pain, 12(4): 199–202.

Institute for Clinical Systems Improvement (ICSI) (2012). Pressure ulcer prevention and treatment protocol. Erişim Tarihi: 03.12.2018

https://www.icsi.org/_asset/6t7kxy/PressureUlcer.pdf

International guidelines (2009). Pressure ulcer prevention: prevalence and incidence in context. A consensus document. London, England: MEP Ltd.

Jablonski, A.M., DuPen, AR., (2011). The use of algorithms in assessing and managing persistent pain in older adults. American Journal of Nursing, 111(3): 34–43. doi: http://dx.doi.org/10.1097/10.1097/01.NAJ.0000395239.60981.2f

Jones, D., (2013). Pressure ulcer prevention in the community setting. Nur-sing Standard. 28(3): 47-55.

Karadağ, A., (2003). Basınç yarası: Değerlendirme, önleme ve tedavi. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 7(2): 41-46.

Karadağ, A. Gül, Ş., (2013). Basınç yaralarının önlenmesi., S. Baktıroğlu ve Ş. Aktaş. (Editörler). Kronik yarada güncel yaklaşımlar. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Kronik Yara Konseyi, s. 186-208.

Kiernan, M., Downie, F., (2011). Prevention of pressure ulcers: could a care bundle approach be a success? Wounds UK. 7(1): 157-158.

Margolis, C.Z., (1983). Uses of clinical algorithms. The Journal of the American Medical Association, 249(5): 627-32.

Marwick, C., Davey, P., (2009). Care bundles: the holy grail of infectious risk management in hospital? Curr Opin Infect Dis, 22: 364-9.

McCarron, K., (2011). Understanding care bundles. Lippincott Williams & Wilkins, (Cited 2015 September 27), http://www.NursingMadeIncrediblyEasy.com. (12.10.2015).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

301

McNichol, L., Watts, C., Mackey, D., Beitz, J.M., Gray, M,. (2015). Identif-ying the Right Surface for the Right Patient at the Right Time: Generation and Content Validation of an Algorithm for Support Surface Selection. Journal of Wound Ostomy Continence Nursing, 42(1): 19-37.

Meesterberends, E., Wilborn, D., Lohrmann, C., Schols, J., Halfens, R., (2013). Knowledge and use of pressure ulcer preventive measures in nursing homes: a comparison of Dutch and German nursing staff. Journal of Clinical Nursing, 23: 1948–1958.

Melnyk, B.M., Fineout-Overholt, E., (2006). Consumer preferences and values as an integral key to evidence-based practice. Nursing Administration Quarterly, 30(2): 123-127.

Michel ,J.M., Willebois, S., Ribinik, P., Barrois, B., Colin, D., Passadori, Y., (2012). As of 2012, what are the key predictive risk factors for pressure ulcers? Developing French guidelines for clinical practice. Ann Phys Rehabil Med, 55(7): 454-65.

National Pressure Ulcer Advisory Panel (NPUAP) (2016). National Pres-sure Ulcer Advisory Panel (NPUAP) announces a change in terminology from pressure ulcer to pressure injury and updates the stages of pressure injury. Erişim Tarihi: 12.07.2018 http://www.npuap.org/national-pressure-ulcer-advisory-pa-nel-npuap-announces-a-change-in-terminology-from-pressure-ulcer-to-pressu-re-injury-and-updates-the-stages-of-pressure-injury/

National Pressure Ulcer Advisory Panel, European Pressure Ulcer Advi-sory Panel and Pan Pacific Pressure Injury Alliance. Prevention and Treatment of Pressure Ulcers: Quick Reference Guide (2014). Erişim Tarihi: 10.04.2016. https://www.npuap.org/wpcontent/uploads/2014/08/Updated-10-16-14-Qui-ck-Reference-Guide-DIGITAL-NPUAP-EPUAP-PPPIA-16Oct2014.pdf

Okgün Alcan A., Demir Korkmaz F., (2015). Ventilatör ilişkili pnömoninin önlenmesi: Bakım paketi yaklaşımı. İzm Üniv Tıp Derg, 3: 38-47

Resar, R., Griffin, F., Haraden, C., Nolan, T., (2012). Using care bundles to improve health care quality. IHI Innovation Series White Paper. Institute for Healthcare Improvement, Cambridge, Massachusetts.

Pravikoff, D.S., Tanner, A.B., Pierce, S.T., (2005). Readiness of U.S. nurses for evidence-based practice. The American Journal of Nursing, 105(9): 40-51.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

302

Sayın Y., (2017). Bakım Paketi Nedir? F.N. Hem. Derg, 25(2): 145-151.Serra, R., Grande, R., Buffone, G., Gallelli, L., Caroleo, S., Tropea, F,,

Amantea, B., and de Franciscis, S., (2015). Albumin administration prevents the onset of pressure ulcers in intensive care unit patients. International Wound Journal, 12: 432–435.

Siddall, P.J., Middleton, J.W., (2006). A proposed algorithm for the mana-gement of pain following spinal cord injury. Spinal Cord, 44(2): 67-77.

Tayyib, N., Coyer, F., Lewis, P., (2015). A Two-Arm Cluster Randomized Control Trial to Determine the Effectiveness of a Pressure Ulcer Prevention Bundle for Critically Ill Patients. Journal of Nursing Scholarship, 47(3): 237–247.

Tokgöz, O., Demir, O., (2010). Nöroloji Yoğun Bakım Ünitesinde Bası Yara İnsidansı ve Risk Faktörleri. Selçuk Tıp Dergisi, 26(1): 95-98.

Van Herck, P., Sermeus W., Jylha, V., Michiels D., Van den Heede, K., (2009). Using hospital administrative data to evaluate the knowledge-to-action gap in pressure ulcer preventive care. Journal of Evaluation in Clinical Practice, 15: 375–382.

Vollman, K.M., (2010). Introduction to progressive mobility. Critical Care Nurse, 30(2; Suppl.): 3–5.

Wurster, J. (2007). What role can nurse leaders play in reducing the inci-dence of pressure sores? Nursing Economics,25 (5),267-269.

Young, J., Ernsting, M., Kehoe, A., and Holmes, K., (2010). Results of a clinician-led evidence-based task force initiative relating to pressure ulcer risk assessmentand prevention. Journal of Wound Ostomy Continence Nursing, 37(5): 495-503.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

303

YAŞLILIKTA KULLANILAN SAĞLIK İLE İLGİLİ GERONTEKNOLOJİK ÜRÜNLERDE

GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

Canan SARI1, Birsel Canan DEMİRBAĞ2

1Trabzon Üniversitesi, Tonya Meslek Yüksek Okulu, Sağlık Bakım Hizmetleri Bölümü Yaşlı Bakımı Programı, Trabzon / Türkiye

2Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölü-mü, Halk Sağlığı Hemşireliği ABD, Trabzon / Türkiye

Öz: Geri dönüşümü olmayan fizyolojik bir süreç olarak tanımlanan yaş-lanma tüm sistemleri etkileyen ve her bireyin yaşayacağı fizyolojik bir süreçtir. Doğumda beklenen yaşam süresinin artmasına bağlı olarak, yaşlı nüfusun sa-yısının artması, toplumda kronik hastalıkların prevelansının yükselmesi, kırsal yaşam alanından kentsel yaşama geçiş, ailelerin yapısında meydana gelen deği-şiklikler ve kadınların çalışma hayatında aktif rol almaya başlaması ile birlikte yaşlıların ailesi yanında kalarak bakımı giderek zorlaşmıştır. Ülkemiz de dahil olmak üzere gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin giderek önemi artan sorunu olan yaşlı nüfus artışı, her alanda oldukça olumlu çözümler getiren teknolo-jinin bu konu üzerine daha fazla eğilmesini gerekli kılmaktadır. Gerontekno-loji; yaşlı kullanıcılara yönelik destekleyici sistem yazılım ve cihazlar ortaya koymayı amaçlayan, gerontoloji ve teknolojiyi birleştiren multidisipliner bir alandır. Günümüzde teknolojik ürünler doğrudan yaşlıları ve yaşlı sorunlarına hedeflenen geronteknolojilerin yanı sıra, direk yaşlıları etkilemeyen fakat do-laylı olarak yaşlı bireylerin hayatlarına olumlu katkı sunabilen çalışmalar ve teknolojik ürünler bulunmaktadır. Çalışmaların yoğunlaştığı alanlar yaşlı birey-lerin bağımsız yaşamasına yardımcı olacak öneriler, yaşlıların sağlık konusunda

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

304

kendi kendilerine yetmelerini sağlayacak ilerlemeler ve güvenlik temalı projeler olarak sıralanabilmektedir.

GİRİŞ

Bilimin yaşlılık ile ilgili konuları içeren bilim dalı olan Gerontoloji’de sık karşılaşılmasına rağmen, çoğunlukla karıştırılan yaşlanma, ihtiyarlık ve yaşlılık kavramları birbirleriyle ilişki içerisinde bulunan kavramlardan oluşmaktadır. Fakat bu kavramlar arasındaki ayrım tam olarak bilinmediği için çoğunlukla birbirleri ile karıştırılmaktadır (Samancı ve ark 2018: 219-229).

Güncel Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre yaş; doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman olarak tanımlanmaktadır (TDK Güncel Türkçe Söz-lük). Anlam olarak belirtildiğinde yaşamın çocukluk ve erişkinlik gibi özel bir bölümünü kapsayan yaşlılık, artan yaşın belirtilerinin görülmüş hali veya yaşlı olma olarak tanımlanan doğal ve zorunlu bir dönemdir (Koldaş 2017: 1-4).

Yaşlılıkla ilgili farklı bir tanımlamaya göre ise kişilerin hem fiziksel hem de zihinsel anlamda bağımsızlık döneminden bağımlılık dönemine geçerek, or-ganizmada geriye dönüşü olmayan yapısal ve fonksiyonel değişimlerin tümü olarak tanımlanmaktadır (Uludağlı ve ark 2017: 189-208).

Yaşlanma ise canlı ve cansız varlıklar için farklı terimler olarak açıklana-bilmektedir. Böylece cansız varlıkların zaman içerisindeki değişim süreci yıp-ranma veya eskime olarak tanımlanır iken, canlılar için zaman içerisinde alınan mesafe yaşlanma terimi ile karşılık bulmaktadır. Bu sebeple yaşlanma dünya-da var olan her birey için zaman içerisinde aldığı yol olarak tanımlanmakta ve ölümle sona ermektedir ( Beğer ve ark 2012: 1-3).

Yaşlılığın dünya genelindeki tarihçesine baktığımızda yaşanılan dönem ve ülkelere göre farklı anlamlar yüklendiği bilinmektedir. Dünya tarihinin ilk dö-nemlerinden olan İlkçağ’da yaşlı olmak veya yaşlanmak tanrı tarafından özel kişilere verilen bir ayrıcalık olarak düşünülmüştür (Öz 2002: 17-28).

Orta çağ döneminde yaşlılar ile ilgili olarak daha az bilgi sahibi olunmuştur. Fakat modernleşme ile birlikte yaşlılar gittikçe otoritelerini kaybetmeye başla-mış, günlük hayatta ve toplumsal konumlarda değişiklikler meydana gelmiştir. Ülke bazında düşünüldüğünde Japonya ve Çin’de yaşlılar toplum tarafından bilge olarak düşünülüp takdir edilirken, ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkeler

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

305

ise yaşlıları toplum üzerinde bulunan bir yük olarak düşünmektedir (Çataloğlu 2018: 27-35).

Yaşlılık döneminin dünya genelindeki yaş ortalamasını belirlemek adına 1989 yılında DSÖ tarafından yapılan tanımlamaya göre kronolojik olarak 65 yaş ve üstü yaşlılık olarak belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler (BM) ise DSÖ farklı olarak kronolojik yaş sınırını 60 yaş ve üzeri olarak tanımlamıştır. Fakat yaşlılık ile ilgili yapılan tüm çalışmalarda yaşlanma sınırı olarak DSÖ tanımın-da yer alan 65 yaş kullanılmaktadır (Tezcan ve ark 2012:1-8).

Dünya genelinde yaşlı birey sayısının artışı veya nüfus yaşlanmasına neden olan en önemli faktör birçok ülkedeki doğurganlık oranının düşüşü ve yetişkin-lerin mortalitesinin artışıdır. Dünya nüfusunda yer alan 65 yaş üstü kişi sayısı 2006 yılında 688 milyon olarak tahmin edilmiş olup, 2020 yılına kadar dünyada yaşayan yaşlı birey sayısının 1 milyardan fazla olacağı ve 700 milyondan fazla kişinin de gelişmekte olan ülkelerde yaşayacağı düşünülmektedir. 2050 yılı için düşünülen ise, yaşlı nüfusun yaklaşık 2 milyar olacağı ve nüfusun % 80’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşayacağı tahmin edilmektedir (Beğer 2012: 1-3).

Dünya nüfusunun giderek yaşlanmasına paralel olarak artık yaşlı nüfus gözle görünür hale gelmektedir. Çalışmalar sonucunda elde edilen verilere göre 2015 yılında dünya nüfusunun % 12’sinin 60 yaş ve üzeri kişilerden oluştuğu bilinmektedir. 60 yaş ve üzeri nüfusun yıllık artış oranı 3,26 olarak belirlenmiş ve dünyadaki yaşlı nüfusun en çok yaşadığı bölge olarak Avrupa belirlenmiştir. Avrupa ile ilgili bir diğer bilgi ise 60 yaş ve üstü yaşayan kişi nüfusunun yak-laşık % 24’ünü oluşturduğunun düşünülmesidir (Artan ve ark 2017: 131-146).

Birleşmiş Milletler’ in nüfusun yaşlanması ile ilgili yaptığı tanımlamala-ra göre bir ülkedeki yaşlı nüfusunun toplam nüfus içerisindeki oranı eğer % 8 ile % 10 arasında ise o ülke nüfusu için “yaşlı” tanımı yapılırken; bu oran % 10’un üzerinde ise nüfusun “çok yaşlı” olduğu ifade edilmiştir. Ülkemizin nü-fusun yaşlanması ile ilgili yapılan çalışmalara göre 2023 yılında yaşlı nüfusun % 10.2’ye yükseleceği ve nüfus yapısı olarak “çok yaşlı” ülkeler arasında yer alacağımız tahmin edilmektedir (Yavuz ve ark 2018: 127-141).

Yaşın artmasıyla birlikte karşılaşılan sağlık sorunlarına paralel olarak, kişile-rin yaşamlarında duydukları memnuniyet olumsuz olarak etkilenmekte, yaşlılık sonrasında meydana gelen ekonomik, bilişsel ve fiziki düzeydeki kayıplara para-lel olarak çevreye karşı sosyal uyum azalmaktadır (Kurt ve ark 2010: 32-39).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

306

Toplumun giderek yaşlanmaya başlaması ülke olarak bizlerinde farklı çö-züm yollarını aramamıza neden olmaktadır. Yapılacak olan teknolojik gelişme-ler ile yaşlanan nüfusun aile üyelerine bağımlı kalmadan kendi yaşamlarını sür-dürebilmesine neden olmaktadır.

Fakat son yıllarda özellikle yaşlılar için bağımsız yaşamalarını sağlamak ve yaşam kalitelerini iyileştirmek amacıyla yapılan çalışmaların ve yaşlılar için yeni teknolojiler geliştirme konusu hızlı artış göstermektedir (Hazer 2017: 472-486).

Teknoloji günümüzde çağımızı tanımlayan en önemli kavramlardan biridir. Teknolojinin tanımını daha geniş olarak açmak gerekir ise araştırma, geliştirme, sanayi, üretim, pazarlama, satış sonrası hizmetini de kapsayan sanayi sürecinin etkin ve verimli bir şekilde kullanılması için verilen tüm bilgi olarak ifade edil-mektedir (Tekin ve ark 2005:115-129).

1980’li yıllarda gelişmiş ülkeler tarafından bilgi teknolojisinin kullanımı giderek artmıştır. 1990’lı yıllardan sonra bilgisayarın kullanımındaki artışa pa-ralel olarak tıp teknolojisi alanındaki gelişmeler hızlanmış hastane ve klinik hiz-metlerin yanı sıra yaşlıların barınma ve yaşam alanlarında da teknolojik yenilik-ler hâkimiyetini kurmaya devam etmiştir (Sayın 2012: 534-536).

Günümüzde gerçekleşen teknolojik çalışmalar uzay, savaş araçları ve ileti-şim alanlarında dikkate değer çalışmaların oluşmasına neden olmaktadır. Fakat teknoloji sadece araç veya gereç üretmekten ibaret olmayıp, yapılacak olan ge-lişmeler ile hem toplumu etkilemekte hem de toplumdan etkilenmektedir (Fu-kuda ve ark 2011: 79).

Sağlık alanında düşünüldüğünde teknoloji kavramı; sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi, tanısı, tedavisi, rehabilitasyonu ve/veya uzun süreli ba-kımı için yapılan her türlü müdahale olarak tanımlanmaktadır. Sağlık teknoloji-sinin kabul edilebilirliği alanlar içerisinde ilaçlar, tıbbı cihazlar, tıbbı ve cerrahi prosedürler ve sağlık bakımında kullanılan tüm organizasyon sistemleri dahil edilmektedir (Yiğit ve ark 2016: 215-249).

Eğer bir sağlık sisteminin iyi şekilde işlenmesi gerekiyorsa mutlaka sağ-lık teknolojisinin kullanılması gerekmektedir. Tıbbı teknoloji hastalıkların ön-lenmesinin yanı sıra tanı, tedavi ve rehabilitasyonun sağlanmasında son derece önemlidir. Ülkeler için harcanan sağlık harcamalarının fazla olması, sağlıkla ilgili teknolojilerin gelişmesini zorunlu kılmıştır (Koçkaya ve ark, 2013:3). Bu

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

307

bağlamda yaşlıların kullandıkları teknolojik ürünlerin geliştirilmesiyle karşımı-za yeni bir kavram çıkmaktadır. Karşımıza çıkan bu yeni kavram gerontoloji ve teknolojiyi kombine ederek oluşan “Geronteknoloji” kavramıdır (Kalınkaya ve ark 2016: 9-19).

Geronteknoloji, yaşlı bireylerin toplumsal hayata katılımı, bağımlılığı ol-madan yaşayabilme, hareket alanı sağlama, güvenlik ve koruma sağlama gibi konularda etkili bir rol oynayarak kişilerin yaşamlarının özgür olması, sosyal katılımlarda ise sağlık, konfor ve güven şartlarını arttırmayı amaçlayan dijital ürün, hizmet ve elektronik aletlerin tamamını içeren bir kavramdır. Geronto-teknoloji kapsamında geliştirilen tüm ürünler hem teknolojiyi hemde yaşlılık sürecine ilişkin bilgiyi içerisinde bulundurmak zorunda kalmıştır. Gerontoloji kapsamında geliştirilen tüm ürünler yaşlıların hem sosyal ağlarının gelişmesine hem de emniyetlerinin sağlanmasına yardımcı olmaktadır (Hazer ve ark 2017: 97-117).

Genel anlamda yaşamdan memnun olmak ve mutlu olma durumunu içeren kavram olarak karşımıza çıkan yaşam kalitesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından Bireylerin içinde yaşadıkları kültür ve değerler sistemi içinde; amaçları, bek-lentileri, standartları ve kaygıları açısından, yaşamdaki pozisyonları algılaması‛ olarak tanımlamaktadır (Oğlak ve ark 2014: 268).

Yaşlanma ile birlikte gelen zorlukların önlenmesi veya oluşan hasarların onarımının sağlanması amacıyla teknoloji ile kişilerin yaşlanması arasında di-siplin olarak bir iş birliği oluşması gerekmektedir. Teknoloji kullanımı yaşlı bi-reyler için birçok konuda kolaylık sağlamasının yanısıra, sosyal olarak birlikte etkileşim, arkadaşlıkların kurulması, bazı güç gerektiren zorlu faaliyetler ve öğrenme konularında bireylere fırsatlar sunabilmektedir. Bu amaçla düşünüldü-ğünde geronteknoloji, yaşlı bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sundu-ğu teknolojik gelişmeler ile öne çıkmaktadır. Ayrıca Geronteknoloji, fiziksel ye-teneklerin azaldığı, bağımsızlık ve verimlilik düzeylerinin artırılmasına imkan sağlayan yaşlı bireylerde potansiyelin artırılması amacıyla da kullanılmaktadır (Kalınkara ve ark 2009: 350).

YAŞLILAR TARAFINDAN TEKNOLOJİNİN BENİMSENMESİ

Günümüzde sanayileşme ile birlikte teknoloji de hızlıca ilerlemektedir. Fakat yaşlılar tarafından bu denli hızla gelişen teknolojinin takip edilmesi ve

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

308

benimsenmesi zordur. Yaşlı bireyler genel fiziksel durumlarında meydana gelen değişmeler ve bilişsel alanlardaki bozulmalarından dolayı yeni gelişen tekno-lojik ürünleri kullanmakta zorluk çekerken, geçmişte kullandıkları cihazlar ile uyumlu olan adetleri daha kolay kullanmaktadırlar. Örneğin; geçmişte radyo ve televizyon kullanımına bağlı olarak cep telefonunun kullanımının öğrenil-mesi daha kolay olmaktadır. Buna ek olarak ATM’lerin ve internetin kullanımı daha zor olur. Yaşam süresinin artışına paralel olarak gelişen kronik hastalıkla-rın takibinde kullanılan tansiyon ve şeker ölçüm cihazları birçok kişinin evinde bulunmasının yanı sıra, yaşlılar tarafından da büyük oranda yardımsız olarak kullanılabilmektedir. Teknolojik aletlerin yaşlılar tarafından yardımsız olarak kullanılmasını etkileyen faktörler arasında kullanım süresi, eğitim seviyesi ve sosyal yönden aktif olma durumu olumlu yönde etkileyen faktörler arasında yer almaktadır (Ekici ve ark 2016: 26-30).

YAŞLILAR TARAFINDAN TEKNOLOJİK YENİLİKLERİN KABULÜNÜ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Yapılan çalışmalar sonucunda teknolojik yeniliklerin yaşlıların refahını ve çevreye olan bağımlılıklarını azalttığı düşünülse dahi, genç olan kişiler ile karşılaştırıldığında yenilikleri en son benimseyen grup olarak tanımlandıkları bilinmektedir. Kişilere göre teknolojik yeniliklerin kabulünü etkileyen faktörler arasında ilk sırayı yaş almaktadır. Yapılan çalışmaların sonucuna göre teknolo-jiye ilgi gösterme açısından 70 yaşın dönüm noktası olarak kabul görüldüğü, yaşın artışına paralel olarak teknoloji ile ilgili olumsuz düşüncelerin arttığı, fa-kat teknoloji kullanımının azaldığı bilinmektedir. Ayrıca cinsiyet, gelir düzeyi, yaşanılan yer, ev sahibi olma, eğitim, kullanılan alete yönelik ihtiyaç durumu da yaşlıların yeniliklere karşı kabulünü etkileyen faktörler arasında yer almaktadır (Öztürk ve ark 2006).

YAŞLILARIN TEKNOLOJİYİ KULLANMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Teknolojik gelişmelere rağmen yaşlılar, aletlerin kullanımında problemler yaşamaktadır. Yaşlılarda teknoloji kullanılması sırasında yaşanılan engelleri gruplandırmak gerekir ise teknolojik özellikler, yaş, tutum, eğitim ve destek ile maliyet konularını oluşturmaktadır. Yaşlıların teknolojik aletlerin kullanımı ile

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

309

yaşadığı engeller değerlendirildiğinde yaşa bağlı oluşan engeller içerisinde gör-me kusurlarının oluşumu, el becerisi veya hareketliliğe bağlı oluşan sorunlar, anlama ve kavrama sorunları ile algıda meydana gelen sınırlılıklar örnek olarak verilebilmektedir. Teknolojik özelliklere bağlı oluşan engeller arasında karma-şıklık, küçük yazılar, teknik terimler, bazı teknolojik yeniliklerin çalışmaması ya da kolay olması düşünülebilmektedir. Teknolojinin tehlikeli, pahalı, karma-şık, şaşırtıcı, öğrenmesi güç olduğuna ilişkin algılara sahip olmak aletlere karşı geliştirilen tutuma örnek olarak verilebilmektedir. Teknolojik aletlerin kullanıl-masına bağlı eğitim almaya ilişkin maddi olan engeller, eğitim olanaklarının olmaması, öğrenme süresince yeterli desteği ve eğitimcileri sağlamaya yönelik kaliteli eğitim olanaklarının yoksunluğu eğitim ve destek ile ilgili konulara ör-nek olarak verilebilmektedir. Teknolojik aletlerin kullanan kişilerin gelirin kı-sıtlı olması nedeniyle teknolojik ürünleri satın alamama, kullanamama ya da bu ürünlere ulaşamama gibi faktörlerde maliyet açısından yaşlıların teknolojiyi kullanmalarını etkileyen faktörler olarak düşünülmektedir (Özkan ve ark 2010: 36-47).

Günlük hayatımızda cep telefonu, bilgisayar ve sağlıkla ilgili kullanılan ürünlerin yanı sıra geronteknolojik ürünler düşünüldüğünde ilk aklımıza gelen giyilebilir teknolojik ürünlerdir. Bu ürünlerin bu kadar değerli olmalarına ola-nak sağlayan yapı sadece sabit olunan yerlerde değil hareket halindeyken de kişilerin bilgiye olan ihtiyaçlarını karşılamalarıdır. Ayrıca kullanılabilirliğine ek olarak estetiği de içerisinde barındırdıkları için giyilebilir teknolojiler moda ve teknolojiyi içerisinde barındırmıştır (Özgüner 2017: 99-112).

Genel anlamı ile üste giyilen teknolojik aletlerin tamamının adı olan gi-yilebilir teknoloji içerisinde akıllı sensörlerden gelen bilgileri bluetooth veya kablosuz olarak akıllı telefona bilgi aktarmasıyla oluşmuştur. Bu cihazlar saat, telefon, bileklik, gözlük, takılara yerleştirilen parçalar gibi farklı biçimlerde ola-bilmektedir (http://giyilebilirteknoloji.com).

YAŞLILIK ve TIP TEKNOLOJİSİ

E-Sağlık: İçerisinde hastalar için bilgilendirme portalı, sağlık günlükleri, destek grupları, medikal bilgilerin bulunduğu bilgi portalı ve hastaların bir ara-ya geldiği sosyal ağları bulundurmaktadır. İçerisinde hastaların izlenmesini de sağlayan tele tıp ve tele bakım gibi başlıkları bulundurmaktadır. Tıbbı olarak

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

310

izlem yapılmasına olanak sağlayan teletıp ve telebakım konuları da bilimsel çalışmalar için konu olmaktadır. Ayrıca giyilebilir özellikte sağlık amacı taşıyan holter cihazı, puls oksimetre, yatak sensörleri, ilaç hatırlatıcı ve dağıtıcı sistem-ler kullanılmaktadır (Ekici ve ark 2016:26-30).

a- Telebakım: Telebakım (telecare) hastaların uzaktan takip edilmesi yo-luyla bağımsız yaşamalarına yardımcı olunmasını sağlayan sistemlerdir. Örne-ğin yardım çağrıları, ilaç ve egzersiz hatırlatmaları il acil durum çağrıları teleba-kıma örnek verilebilir. Buna ek olarak ev kazalarını önlemek amacıyla sensörler ile bağlantı kurularak ocak, şofben ve su vanaları takip edilebilmektedir (Ekici ve ark 2016:26-30).

b- Telesağlık: Amacı hastaya günlük olarak müdahale etmek olan telesağ-lık, verdiği bilgiler yoluyla hastayı yönlendirebilmektedir. Telesağlık sistemi ile teletıp arasındaki en büyük fark; teletıp yönteminin teşhis ve tedavinin ta-kibine yönelik planlanmayı sağlarken, telesağlık yönteminde sağlığın korunup geliştirilmesi amaçlanmaktadır (Ekici ve ark 2016:26-30). Teletıp: Teletıp ile bilgi ve iletişimin altyapısının kullanılması yoluyla hasta, hekim ve sağlık kuruluşlarını birbirlerine bağlayarak uzak mesafelerde teşhis ve tedavi sürecine katkı sunmayı amaçlamaktadır. Teletıpta kullanılan cihazlar hastane ortamında kullanılan cihazlar ile benzerdir veya aynıdır. Hastanın duru-muna göre EKG (elektrokardiyografi), EEG (elektroenselafografi), holter gibi cihazlar kullanılmaktadır (Ekici ve ark 2016:26-30).

Giyilebilir Teknoloji Ürünleri

Teknolojinin gelişmesi ile üretilen giyilebilir teknolojik ürünler vücut böl-gelerine göre sınıflandırılarak ayrılmıştır. Bu sınıflandırma içerisinde baş, göz, bacak, ayak, kol, kulak, gövde ve bilek olarak gruplandırılabilmektedir. Elde edilen sınıflandırılmada özellikle sağlık alanında kullanılan ürünler arasından vücut sıcaklığı ve çeşitli beden indekslerini gösterebilen göstergeler, özellikle Alzheimer hastası olan yaşlıların takibini sağlayan akıllı ayakkabı kullanılmak-tadır.

Kullanıcılar tarafından bilek kısmındaki özel bölümü ile akıllı telefonlara bağlanabilen akıllı ceketler yol tarifi yapabilmek ve özel bir bölümü ile hareket-leri algılayabildikleri bilinmektedir. Ayrıca bileklere takılan ve blutooth aracı-lığı ile telefonlara aktarılan giyilebilir teknoloji ürünlerinin kullanımının sonu-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

311

cunda kalp hızı, kan basıncı, konsantrasyon seviyeleri gibi sağlıkla ilgili bilgiler kişilerin telefonlarında bulunmaktadır (Sarı, 2015).

Özellikle giyilebilir teknolojinin sağlık alanında kullanılması bireylerin sağ-lık bilincinin artırılmasında etkin olmak istemeleri, bireylerin sağlıklı ve uzun ya-şam ile ilgili beklentilerinin artması, sağlık ile ilgili elde edilen bilgiler sonucuna paralel olarak bireylerin bilinç düzeylerinin yükselmesi, sağlık ile ilgili masraf-ların giderek artışı ve yüzyüze iletişim yerine sanal ağların tercih edilmesi sağlık sektöründeki giyilebilir teknolojik ürünlerin kullanımını artırmaktadır.

Kişilere hastalıkları ile ilgili sürekli ve düzenli takibinin sağlanması, ilaç kullanımının sağlanması, egzersiz ve diyet programına uyumun takip edilme-sinin yanısıra, acil durum olan koşullar için yerinde müdahalenin yapılmasının sağlanması, tıbbı olan verilerin internet aracılığı ile doktora veya yetkili olan bi-rimlerin bilgilendirilmesi ve ameliyat sonrası dönemde iyileştirilmesinin hızlan-masını sağlayacak birçok giyilebilir teknolojik ürünler kullanılabilmektedir.23

Giyilebilir teknolojinin sağlık alanında kullanılmasının bir diğer nedeni de toplumsal değişimler olarak belirtilmektedir. Özellikle sanayi devrimi ile kadın-ların iş hayatına atılmaları, yoğun olan iş temposuna ilave olarak sağlık sorunu olan bir yakının bulunması giyilebilir teknoloji kullanımının sağlık alanındaki etkisinin artmasına neden olmaktadır. Zaman kısıtlılığına bağlı olarak bakmakla yükümlü olunan çocukların veya aile büyüklerinin sağlıklarının uzaktan takip etme arzusu sağlık alanında giyilebilir teknolojik cihazların kullanımını sağla-yan bir diğer faktör olarak karşımıza çıkmaktadır (Özgüner 2017: 99-112).

Ayrıca nüfusun giderek yaşlanmasına paralel olarak kronik hastalıkların prevelansının yükselmesi, maliyetlerin artışı nedeniyle artık hastalıkların tedavi edilmesinde geleneksel yöntem olan hastane merkezli sistemden uzaklaşılarak birey merkezli sisteme dönüşü sağlamıştır. Bu radikal değişim için en önemli etkenin giyilebilir teknolojik gelişmelerin olduğu düşünülmektedir (Aydan ve ark 2016: 322-345).

a- Dünyada Giyilebilir Teknoloji Ürünlerinin Kullanımı İle İlgili Mev-cut Durum

Kişileri daha iyi bir yaşama yönlendirme, kronik olan hastalıklar ile ilgi-li olarak uygun yönetimin sağlanması ve birinci basamak tedavi hizmetlerin-

23 http://giyilebilirteknoloji.com

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

312

de maliyetin düşürülmesini sağlayan giyilebilir teknoloji ürünleri Amerika’da yaklaşık olarak sekiz milyon kişi tarafından kullanıldıkları bilinmektedir. Ay-rıca sayısal çoğunluk olarak belirtmek gerekirse dünyada bulunan her üç ABD ve İngiliz vatandaşından birisinin kişisel verilerini sağlık hizmeti sunucusuyla paylaşan giyilebilir bir sağlık teknolojisini kullanmayı istedikleri bilinmektedir. ABD’de yaşayan giyilebilir teknoloji kullanan bireylerden % 61’inin konu ile ilgili olarak kendilerini bilgilendirilmiş kabul ettikleri ve % 82’sinin giyilebilir teknolojiler sayesinde yaşamlarının geliştiklerini düşünmektedir (Aydan ve ark 2016:322-345).

b- Türkiye’de Giyilebilir Teknoloji Ürünlerinin Kullanımı İle İlgili Mevcut Durum

Türkiye’de sağlık alanında giyilebilir teknolojik aletlerin kullanılması ile ilgili ölçüm uygulamalarının yapılması yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Fa-kat yaygın olarak kullanılan bireysel ölçüm cihazlarının sağlık hizmetleri ile tam olarak bütünleşmesini sağlayacak gerekli alt yapı henüz oluşmamıştır.

1- Evde Bakımda Kullanılan Teknolojik Ürünler

Evde bakım kapsamında kullanılabilir olan Telefon Zinciri yöntemi ve kur-tarıcı servisler teknolojisi basit, uygulanabilir, etkili ve yeni yaklaşımları içer-mektedir.

a- Telefon Zinciri Yöntemi

Yaşlının durumunu algılamak ve gerekli görüldüğünde müdahale etmek amacıyla oluşturulan sistem binlerce yaşlıya az miktardaki yatırım ile büyük bir hizmet getirmektedir. Bu sistemin kuruluşunda her yaşlı günde yalnızca bir tane yaşlı ile konuşarak hal hatır sorar. Böylece hem bir sosyal ilişkinin sağlanmış olmasının yanı sıra hem de yaşlının halinin sorulması ile sevindirilir ve bilgi sahibi edinilmiş olunur. Telefon zinciri yaşlılar için güvence kaynağı olmasının yanı sıra, yaşlının yalnız olmadığını anlamasına ve korkularını yenmesine yar-dımcı olmaktadır (Aksu ve ark 2010: 120-125).

b- Kurtarıcı Servisler Teknolojisi

Bazı teknolojik hizmetler farklı ülkelerde yıllardan beri uygulanmaktadır ve olumlu tecrübeler elde edilmiştir. Örneğin yaşlının boynuna asılı küçük bir

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

313

elektronik şalter, büyük bir görev görmektedir. Bu şalter çekilince, “kurtarıcı servise” otomatik telefon bağlantısı kurulur. Bunun gerçekleşebilmesi için, bir adet otomatik telefon numarası çeviricisi, bir mikrofon ve bir de hoparlöre ih-tiyaç vardır. 24 saat görev yapan “kurtarıcı servisiyle”, bu teknoloji sayesinde yaşlı irtibata geçebilir. Böylece acil durumlarda yaşlılara hızlıca ulaşılmaktadır (Aksu ve ark 2010: 120-125).

c- Akıllı ev Tasarımları

Akıllı ev tasarımları, ev hayatını kolaylaştıran, güvenliği sağlayan, nano teknoloji ev otomasyonu kontrol sistemleridir. Yaşanılan mekânları, gelişen teknolojiler ile bütünleştirerek daha konforlu, daha güvenli ve daha keyifli bir yaşam şekline dönüştürmek kısaca akıllı ev olarak tanımlanmaktadır. Ev içinde kullanılan birçok kumandanın karmaşası yerine görsel ekranlı bir kumanda ile tüm cihazları kontrol etme rahatlığı, akıllı ev teknolojileri için artık bir standart haline gelmiştir (Milli Eğitim Bakanlığı [MEB], 2015). Bunlardan birkaç tane-sini sıralarsak:

*Akıllı Perde: Bu perdeler akşam olduğundan kendiliğinden kapanıp oto-matik olarak ışıkların açılmasını sağlar. Aynı zamanda sabah olduğunda benzer şekilde ışıkları söndürür ve perdelerin açılmasını sağlar (Yumurtacı ve ark 2009: 2168-2172)

* Akıllı ön kapı: Evde yaşayan bireylerin tanınmasını sağlayan bir frekans tanımlama sistemini oluşturmaktadır. Kişiler kendi sesleri ile hem kapısını anahtarsız açabileceği gibi, hem de ziyaretçilerini tanıyarak istediği kişileri sesi yardımıyla içeriye alabilir. Böylece özellikle yatağa bağımlı yaşlılar için akıllı ön kapı sistemi yaşamlarını kolaylaştırmak adına büyük öneme sahiptir (Yumur-tacı ve ark 2009: 2168-2172).

* Harekete duyarlı ışıklar: Evde oluşturulan sensörler sayesinde yaşlının oda içerisine girdiğinde yanıp, çıktığında sönen ışık sistemidir. Böylece yaşlıla-rın ışığı kapatmayı unutmak ile ilgili sorun ortadan kalmış olacaktır (Pulli, ve ark 2012:1119-1126 ).

*Akıllı Yastık: Otomatik olarak yaşlının uyku kalitesini kontrol ederek iste-diği zaman ona kitap okuyabilen ve müzik çalabilen bir sistem ile oluşturulmuş-tur. Tercih edilen müzik ve kitabın öncesinde sisteme yüklenmesi gerekmekte-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

314

dir. K işi uykuya geçtiğinde sistem bunu vücut ısısı ve solunumu ile algılayarak sistemi devre dışı bırakır (Yumurtacı ve ark 2009: 2168-2172)

* Yürüteçler: Mobilite veya yürümenin kolaylaşmasını sağlamak amacıyla kullanılmaktadır. Fren sistemi ve yaşlının boyuna göre kolaylık ile kullanabile-ceği uzaltma veya kısaltma sistemi de bulunması kullanımı kolaylaştıran etmen arasında bulunur. Yürüteçler yaşlıda düşme oranını azaltmada etkin rol aldığı bilinmektedir (Einbinder ve ark 2010: 13-15).

* Akıllı ısıtma ve soğutma sistemi: Bu sistemde yaşlı kendi isteğine bağlı olarak kumanda sistemine göre oluşturulmuş bir sistem ile evinin ısısını kolayca açılıp kapayabilmektedir. Eğer ev ortamı aşırı sıcak veya soğuk olduğu durum-larda sistemin bağlı olduğu merkez uyarılarak sistem kontrol edilir (Yumurtacı ve arkş 2009: 2168-2172).

SONUÇ

Günümüzde ailelerin küçülerek tipinin değişmesi, kadınların çalışma haya-tına dahil olması ve göçler nedeniyle yaşlıların aile bireylerinin yanında kalarak yaşamını idame ettirmesi giderek problem teşkil etmeye başlamıştır. Teknolojik gelişmelere paralel olarak kişilerin ihtiyaç duydukları bakım hizmetlerinin sağ-lanması geronteknolojik cihazlar ile sağlanmaktadır. Yaşlı bireyler için üretilen bu sistemler sayesinde yaşlı bireyler sosyalleşmeye başlamış, yalnızlıklardan kurtulmuş ve sağlıkları ile ilgili konularda doğrudan sağlık görevlilerine ulaşma fırsatı bulmuşlardır.

Geronteknolojik ürünlerin üretilmesinin yanı sıra, yaşlılar için bu hizmetle-rin ürünleri ve kullanılma şekli ile ilgili gerekli eğitimlerin verilmesi gerekmek-tedir. Çünkü bireyin fiziksel anlamda yeterliliklerinin azaldığı yaşlılık dönemin-de hayatını bağımsız bir şekilde idame ettirmesini sağlayacak ürünlerin varlı-ğından haberdar olması ve onları kullanabilme yeteneğinin bulunması önem arz etmektedir. Aynı zamanda yaşlı bireylerin bakım sağlayıcılarının da teknolojik gelişmeler yönünden bilinçli ve donanımlı olması hem kendi hayatlarını hem de yaşlının hayatını kolaylaştıracaktır.

Ayrıca sosyal medya aracı olarak yaşlıların teknolojiyi kullanma hakkı, ih-tiyaç ve yetenekleri konusunda teşvik edici olmalıdır. Geronteknolojik araçların satın alma ve kullanma maliyeti önemli bir faktördür. Bu nedenle işletmelerin ve tasarımcıların yaşlılar için teknolojik ürün ve hizmetleri piyasaya arz eder-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

315

ken, onların kullanımı ve isteklerini bilmeleri; teknolojiyi kabulünü etkileyen faktörleri anlamaları önemlidir. Buna ek olarak tasarımcılar ve üreticiler yaşlı bireylerin kullanımını teşvik edecek özellik ve fiyatta ürünler sunabilirler

Yaşlı tüketicilerin ürünün / hizmetin kullanımı ile ilgili fiziksel ve psikolo-jik talepleri dikkate alınarak, yaşlı bireylerin kendilerini daha rahat ve konforlu hissedecekleri, daha düşük tehdit içeren ürünler yaratılmalıdır.

Yaşlıların ihtiyaç ve isteklerine uygun, uyumlu, güvenli ve amacına uygun teknolojik araçların üretilmesi için üreticilerin eğitilmesi, üretilen bu ürünlerin doğru ve amacına uygun şekilde kullanılabilmesi için sosyal hizmet sunucuların ve yaşlıların da eğitime tabi tutulması gerekmektedir. Eğitimin, üretilen ürün ve kullanımı ile sınırlı kalmamasına da özen gösterilmelidir. Sonuç olarak gelişen tıp teknolojileri hastanede geçirilen süreyi azaltarak daha kaliteli bir yaşam sü-rülmesine katkıda bulunmaktadır.

KAYNAKLAR

Aksu, T., Fadıloğlu, Ç., ( 2010). Yaşlılıkta Evde Bakıma Güncel Yakla-şımlar: “Telefon Zinciri Yöntemi ve Kurtarıcı Servisler Teknolojisi”. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 2 (3): 120-125.

Artan, T., Arıcı, A., Çiçek, M., Özbek, Y., (2017). Evaluation of the Effe-ct of Art Therapy on Elders. Journal of Strategic Research in Social Science, 3(4):131-146.

Aydan, M., Aydan, S., (2016). Sağlık Hizmetlerinde Bireysel Ölçüm ve Giyilebilir Teknoloji: Olası Katkıları, Güncel Durum ve Öneriler. Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, 19(3): 325-342.

Beğer, T., Yavuzer, H., (2012). Yaşlılık ve Yaşlılık Epidemiyolojisi. Klinik Gelişim, 25:1–3.

Çataloğlu, S., (2018). Yaşlılık, Değer ve Teknoloji. Uluslararası İnsan Ça-lışmaları Dergisi,1(1): 27-35.

Ekici, K. S., Gümüş, Ö., (2016). Yaşlılıkta teknolojinin kullanımı. Ege Tıp Dergisi, 55: 26-30.

Einbinder, E., Horrom, T.A., (2010). Smart walker: A tool for promoting mobility in elderly adults. Journal of Rehabilitation Research & Development, 47(9): 13-15.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

316

Fukuda, R., (2011). Gerontechnology for a Super-Aged Society, F. Kohl-bacher and C. Herstatt (eds.), The Silver Market Phenomenon, Springer-Verlag, Berlin, Heidelberg.

Hazer, O., Ateşoğlu, L., (2017). Yaşam Kalitesine Geronteknolojik Bakış. The Journal of Academic Social Science Studies, 63: 471-486.

Hazer, O., Özsungur, F., (2017). Gerontolojide Kişisel Emniyet Çözümleri. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 17(39): 97-117.

http://giyilebilir-teknoloji.com/giyilebilir-teknoloji-nedir, (13.12.2018). http:// www.giyilebilirteknolojim. com/giyilebilir-teknoloji-nedir/, (15.12.

2018).Kalınkara, V., Başıbüyük, G.Ö., Ay, F., (2016). Yaşlıların Geronteknolojik

Ürünleri Kabule Yönelik Tutumları. Yaşlı Sorunları Araştırma Dergisi (YSAD), 9: 1-19.

Kurt, G., Beyaztaş, F.Y., Erkol, Z., (2010). Yaşlıların Sorunları ve Yaşam Memnuniyeti. Adli Tıp Dergisi/Turkish Journal of Forensic Medicine, 24(2): 32-39.

Koldaş, Z .L., (2017). Yaşlılık ve Kardiyovasküler Yaşlanma Nedir? Turk Kardiyol Dern Ars, 45(5): 1-4.

Koçkaya, G., Tatar, M., (Ed.). (2013). Tıbbi cihazlarda sağlık teknolojisi değerlendirmesi (DSÖ Tıbbi cihaz teknik serisi). Dünya Sağlık Örgütü Yayınla-rı (Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği).

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB). (2015). Elektrik elektronik teknolojisi: Akıllı ev sistemlerine giriş. Erişim: 10.12.2018. http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/

Oğlak, S., Tufan, İ., Canatan, A., (2014) “ Importance of Gerontechnology Use For Elderly Turkish people” Gerontechnology, 13(2): 268.

Özerdoğan, Ö., Yüksel, B., Çelik, M., Oymak, S., Bakar, C., (2018). Yaşlı-larda Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörler. Turk J Public Health, 16(2):90-105.

Öz, F., (2002). Yaşamın Son Evresi: Yaşlılık Psikososyal Açıdan Gözden Geçirme Kriz Dergisi, 10(2): 17-28.

Özgüner Kılıç, H., ( 2017). Giyilebilir Teknoloji Ürünleri Pazarı ve Kulla-nım Alanları Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 9 (4): 99-112.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

317

Özkan, Y., Purutçuoğlu, E., (2010). Yaşlılıkta Teknolojik Yeniliklerin Ka-bulünü Etkileyen Sosyalizasyon Süreci. Aile ve Toplum, 11(6): 37-46.

Öztürk, S.A., Özata, F.Z., Er, İ., Güldoğan, N.E., (2006). “Yaşlı tüketicileri anlamak”, 2006. http://zeynepozata. files.wordpress.com/2006/09/yasli-tuketi-cilerianlamak.doc. Erişim tarihi: 14.12.2018.

Pulli, P., Hyry, J., Pouke, M., Yamamoto, G., (2012). User interaction in smart ambient environment targeted for senior citizen. Medical & Biological Engineering & Computing, 50:1119-1126.

Samancı Tekin, Ç., Kara, F., (2018). Dünyada ve Türkiye’de Yaşlılık. IBAD, 3(1):219-229.

Sayın, Y., (2012). Yaşlılık Süreci ve Etkileri. Kronik Hastalıklar ve Bakım. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, ss:534-536.

Sarı, H., (2015). “Giyilebilir Teknoloji Pazarı 2019’da 53 Milyar Do-lar Olacak”, http://www.dunya. com/kultur-sanat/giyilebilir-teknoloji-paza-ri-2019da-53-milyar-dolar-olacak-haberi-27 3852, (16.12.2018).

Tekin, M., Zerenler, M., Bilge, A., (2005). Bilişim Teknolojileri Kullanımı-nın İşletme Performansına Etkileri: Lojistik Sektöründe Bir Uygulama. İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 4 (8): 115-129.

Terkeş, N., Bektaş, H., (2016). Yaşlı Sağlığı ve Teknoloji Kullanımı. DEUHFED, 9(4): 153-159.

Tezcan, S., Seçkiner, P., (2012). Türkiye’de Demografik Değişim; Yaşlılık Perspektifi. Aslan D, Ertem M, editörler. Yaşlı Sağlığı: Sorunlar ve Çözümler. HASUDER,1:1-8.

Türk Dil Kurumu Güncel Sözlüğü. Erişim Tarihi: 13.12.2018. http://www.tdk.gov.tr/ index.php? option= com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5a-64f076384a46.9399111.

Uludağlı Peker, N., (2017). Prenatal Dönemden Yaşlılığa Stres ve Sonuçla-rı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 9(2):189-208.

Yavuz, O., Yavuz, Y., (2018). Huzurevindeki Yaşlı Bireylere Oynatılan Zekâ Oyununun Yaşlıların Bilişsel Becerilerine, Yalnızlık ve Psikolojik İyi Oluş Düzeylerine Etkisi. Yaşam Becerileri Psikoloji Dergisi, 2(3):127-141.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

318

Yiğit, A., Erdem, R., (2016). Sağlık Teknolojisi Değerlendirme: Kavramsal Bir Çerçeve. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergi-si;1 (23): 215-249.

Yumurtacı, M., Keçebaş, A., (2009). Akıllı ev teknolojileri ve otomasyon sistemleri. 5. Uluslararası İleri Teknolojiler Sempozyumu (IATS’09) (Kongre Kitabı), ss: 2168-2172.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

319

YAŞLILIKTA SARKOPENİ VE DİNAPENİ

Dilek DORUK KONDAKCI

Arkas Narlıdere Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, İzmir / Türkiye

Öz: Günümüzde sarkopeni ve dinapeninin tanısı önem arz etmektedir. Her iki durumda yaşlı bireylerde fonksiyon kaybına ve mortalitenin artması-na neden olmaktadır. Sarkopeni ve dinapeni için yapılmış tanımlar mevcuttur. Avrupa Yaşlılarda Sarkopeni Çalışma Grubu (EWGSOP) sarkopeniyi “fiziksel engellilik, yaşam kalitesinde azalma ve ölüm gibi istenmeyen sonuçların riskini taşıyan, iskelet kas kütlesinin ve gücünün ilerleyici ve jeneralize kaybı ile ka-rakterize bir sendrom” olarak tanımlanmaktadır. Sarkopeni 2016 yılında ICD-10 listesine alınmıştır. Dinapeni, 2008 yılında yapılan tanıma göre; kas gücü kaybının nörolojik ya da kas hastalıklarından kaynaklanmayan yaşa bağlı kaybı olarak gerçekleşen durumunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Yaşlı bireyler arasında kas kütlesi ve kas gücü kaybı açısından farklılıklar mevcuttur. Sar-kopeni ve dinapeni farklı tanımlanması ve değerlendirilmesi gereken durumlar olduğu vurgulanmaktadır. İleri yaş gruplarında sarkopeni ve dinapeninin daha fazla ilerlemesini engellemek hedeflenebilir.

GİRİŞ

BAŞARILI YAŞLANMA

Yaş; bir canlının, doğuşundan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman olarak ifade edilmektedir24. Yaş, bireyler arasında ana ayırt edici özelliklerden biri olarak kabul görmektedir. Bu kriter göz önünde bulundurularak sınıflamalar gerçekleştirilmektedir. Yaşlı bireyler arasında yaş, cinsiyet, kültürel farklılıklar,

24 http://www.tdk.gov.tr/index.php?

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

320

sağlık düzeyi, yaşam becerileri ve deneyimi farklılıklar göstermektedir (Zsar-noczky, 2017: 45-50). Uluslararası demografik veriler ışığında yaşlı nüfusun arttığı ve bu grup içinde kadınların daha fazla artış gösterdiği belirtilmektedir25.

Başarılı yaşlanma; hastalık ve hastalığa bağlı düşkünlüğün az olması, yük-sek kognitif ve fiziksel kapasite, yaşama aktif katılımdır (Rowe, 1997: 433-440).

2000 yılında dünya çapında 60 yaş ve üzerindeki insan sayısı 600 milyon olarak tahmin edildi. Bu değerin 2025’te 1.2 milyona, 2050’de 2 milyara çıka-cağı tahmin ediliyor (Saggini, 2016: 103-122).

Isaacs 1976 yılında geriatri de önemli durumları; görme bozukluğu ve işit-me, düşme, inkontinans (fekal ve idrar) ve entelektüel bozulma (bunama ve de-liryum) olarak tanımlamıştır (Morley, 2016: 59-67). Bozulmuş bir fiziksel fonk-siyon, yüksek yağ kütlesi ve düşük kas gücü gibi faktörler nedeniyle olabilir.

SARKOPENİ

Yaşlanma, kas gücü ve işlev kaybına yol açan, iskelet kas kütlesinde ilerle-yici bir azalma göstermektedir. Bu nedenle 1989 yılında Rosenberg tarafından ilk kez “sarkopeni” terimi önerilmiştir. Birkaç yıl sonra Evans ve Campbell bu terimi farklı şekilde tanımlamıştır. Baumgartner ve arkadaşları New Mexico’da bir araştırma merkezinin verilerini kullanarak DEXA ile değerlendirilen yağsız kitlenin ölçümüne dayanan ilk tanımlamayı gerçekleştirmiştir (Rossi, 2018: 97-107).

Sarkopeni prevalansı yaşla ve bazı sağlık hizmetlerinde (bakım evleri, has-taneler, rehabilitasyon merkezleri) artış görtermektedir (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549). Sarkopeni prevalansı tanı ölçütlerine, yağsız vücut kütlesini ve kas gücünü ölçmek için kullanılan yöntemlere göre değişiklikler göstermektedir (Rossi, 2018: 97-107). Literatür verileri, sarkopeni prevalansının 60-70 yaş arasındaki yaşlı bireylerde %5 ile %13, 80 yaşın üstündeki yaşlılarda ise %11 ile %50 arasında değişkenlik göstediği yönündedir (Saggini, 2016: 103-122). Toplumda yaşayan engelli insanların %30 kadarının sarkopenik olduğu, bu du-rumun bakımevlerinde yaşayan yaşlı bireyler arasında daha yüksek yaygınlığa sahip olduğu belirtilmektedir (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549).

25 http://www.oecd.org

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

321

Sarkopenin hangi cinsiyette daha fazla görüldüğü ile ilişkili net veriler bulunmamaktadır. Bunun nedeni olarak literatürde yer alan çalışmalarda fark-lı kesme noktalarının kullanılmış olması gösterilmektedir (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549). Sarkopeninin fonksiyonel kayıp ve fiziksel sakatlık riskini erkekler-de iki kat kadınlarda üç kat arttığı belirtilmektedir (Hunt, 2017: 1-7).

Yunanca sarx ‘kas” ve penia ‘kaybı” anlamına gelen sarkopeni ilk kez 1989 yılında Rosenberg tarafından tanımlanmıştır. Yaşla ilişkili kas kütlesi ve kas kaybında azalmayı ifade eden bir terim olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sar-kopeni çeyrek asırdır bilinmesine rağmen farkındalığı son dönemlerde artma-ya başlamıştır. Dolayısıyla yaşlı populasyonu için eski bir sorun ama yeni bir kavram olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde sarkopeni, çoklu klinik ve epi-demiyolojik etkileri nedeniyle bilimsel çalışmalarda artan bir ilgi görmektedir (Alexandre, 2013: 1-7) (Saggini, 2016: 103-122).

Avrupa Geriatrik Tıp Derneği, kavram karışıklığını gidermek, sarkopenisi olan bireyleri saptamak, tanıda kolaylık sağlamak için 2009 yılında bir çalışma grubu (EWGSOP) oluşturmuştur (Karahan, 2015: 14). Bu grup 2010 yılında, sarkopeniyi, iskelet kası kütlesinin ve gücünün progresif ve jeneralize kaybıyla karakterize bir sendrom olarak tanımlamış, fiziksel sakatlık, düşmeler ve ölüm gibi olumsuz sonuçların ortaya çıkma riskiyle ilişkilendirmiştir (Saggini, 2016: 103-122)(Cruz-Jentoft, 2017: 543-549) (Konstantynowicz, 2018: 1-10).

Sarkopeni, yaşlılarda bedensel ve yaşamsal olumsuzluklara yol açması-na rağmen 2016 yılına kadar bir hastalık olarak tanımlanmamış ve Uluslara-rası Hastalık Sınıflandırma Listesi (ICD-10)’nde yer almamıştır (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549) .

Sarkopenin fizyopatolojisi karmaşıktır (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549). Sar-kopeninin ortaya çıkış nedenleri çok faktörlüdür. Kasın kullanılmaması, en-dokrin sistem fonksiyonun değişmesi, kronik hastalıklar, inflamasyon, insülin direnci ve beslenme bozuklukları gibi faktörleri içermektedir (Saggini, 2016. 103-122). Sarkopeni yaşlılıkla birlikte genellikle gizli bir şekilde ortaya çıkar ve yavaş ilerler. Sarkopeni, kırılganlıkla yakın ilişkili ve ana nedenlerindendir. Sarkopeni ve kırılganlık fiziksel yetersizliği öngören faktörlerdir (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549).

Yaşlanan toplumlarda sarkopeni önemli bir halk sağlığı sorunudur (Kons-tantynowicz, 2018: 1-10). Kas kütlesindeki azalma, düşme riskinde artış, has-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

322

tanede yatış süresinin uzaması, hastaneden taburcu edildikten sonra rehabilitas-yon bakımının artması ve mortalitenin artması ile ilişkilidir. Sarkopeni tedavisi için çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar ile yaşlı bireyin düşmesi ve bağımlılığının engellenmesi ile yaşam kalitesinin arttırılması hedeflenmekte-dir (Saggini, 2016: 103-122)(Konstantynowicz, 2018: 1-10).

Yaşlılarda sarkopeninin önlenmesinde; yeterli beslenme alışkanlığı, fizik-sel aktivitede artış ve direnç egzersizlerinden yararlanılmalıdır (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549). Sarkopenide direnç egzersizlerinin önemli bir yeri olduğu sap-tanmıştır. Egzersizler kas hipertrofisine dolayısıyla kas gücünün artmasına ne-den olmaktadır (Saggini, 2016: 103-122).

Şekil 1. Sarkopeninin Yaşlılardaki Etkisi

Sarkopeninin yaşlılardaki etkisi; morbidite, sakatlık, sağlık bakımı ve mor-talite ile ilgili sağlık harcamalarında artış şeklinde çok yönlüdür (Saggini, 2016: 103-122).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

323

Tablo 1. Sarkopenide Risk Faktörleri

Risk Faktörleri Yaşlanma Süreci Sonuçları Kronik Sağlık Prob-lemleri

Yapısal -Kadın cinsiyet-Düşük doğum ağırlığı-Genetik

Artmış Kas DöngüsüKatabolik situmulus ve protein yıkımı artmış, anabolik stimulus ve protein sentezi azalmıştır

Psikiyatrik sorunlar-Kognitif Bozukluk-Duygudurum bozuk-lukları

Yaşam Tarzı-Malnutrisyon-Düşük protein alımı-Alkol, sigara-Fiziksel inaktivite

Kas Hücre sayısında azalma-Miyostatin artışı-Apopitoz artışı

Organ Yetmezlikleri-Kalp yetmezliği-Karaciğer yetmezliği-Böbrek yetmezliği-Solunum yetmezliği

Yaşam Koşulları-Yetersiz beslenme-Yatak istirahati-İmmobilite, kondis-yon kaybı

Hormonal deregülasyonTestesteron ve östrojen azalır, Tiroid fonksiyonları, İnsülin direnci artar, GH azalır

Kronik Hastalıklar-Diyabetes mellitus-Osteoartrit-Kr. Ağrı-Obezite

Nöromusküler değişiklikler-SSS inputunda azalma-Nöromusküler ayrışım

İlaçların Katabolik etkileri

Mitokondriyal DisfonksiyonPeriferal vasküler akımda azalma

EWGSOP Sarkopeni Tanı Kriterleri

1. Düşük kas kütlesi

2. Düşük kas gücü

3. Düşük fiziksel performansın varlığına dayanmaktadır (Saggini, 2016: 103-122)(Cruz-Jentoft, 2017: 543-549) (Rossi, 2018: 97-107).

Kas Kütlesinin Değerlendirilmesi

Değerlendirme altın standart olarak kabul edilir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans gibi yöntemler radyasyon ve yüksek maliyet nedeniyle ter-cih edilmemektedir. DEXA sayılan yöntemlere alternatif olabilir. Ancak yüksek

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

324

radyasyon açısından risklidir. Üst kol çevresindeki azalma sarkopeniyle ilişkili bulunmuştur. Baldır çevresinin 31 cm’den az olması engellilik durumuyla iliş-kili bulunmuştur (Karahan, 2015. 12).

Kas Gücü Değerlendirilmesi

Kas gücünün değerlendirilmesinde pratikte çoğunlukla el sıkma testi kul-lanılır. Bu gücü ölçebilmek için pratikte sıklıkla el dinamometreleri kullanılır. Bunun dışında yapılan diz fleksiyon-ekstansiyon teknikleri ve pik ekspiratuar akım testleri ancak klinik araştırmalarda yapılan ve tanıda yararı sınırlı testlerdir (Karahan, 2015. 12).

Fiziksel Performansın Değerlendirilmesi

Fiziksel performans değerlendirmesinde en çok kullanılan yöntem yürüme hızının değerlendirilmesidir. Yürüme hızındaki azalma yaşlı bireyin bağımsız-lığı ile güçlü ilişki içinde olduğunu gösterir. Yürüme hızı 0,8 m/sn düşük olan bireylerin sarkopeni açısından değerlendirilmesi gerekir (Karahan, 2015. 12).

Klinik ve pratikte sarkopenili bireylerin saptanabilmesi için European Wor-king Group on Sarkopenia in Older People (EWGSOP) bir algoritma geliştir-miştir. Buna göre 65 yaş üstü bireylerde sarkopeni taraması için öncelikle fizik-sel performans değerlendirilmelidir. Eğer yürüme hızı > 0,8 m/sn ise, sonrasında el sıkma testi ile kas gücü değerlendirilir. Kas gücünde zayıflık tespit edilirse kas kütlesi ölçülmeli ve sarkopeni tanısı konulmalıdır (Sökmen, 2017: 49-54).

Şekil 2. 65 Yaş Üstü Bireyler İçin EWGSOP’un Önerdiği Sarkopeni Tanı Algoritması

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

325

Tablo 2. Sarkopeni Evreleri Sarkopeni Evreleri Kas kütlesi Kas gücü(EWGSOP göre) PerformansPre-sarkopeni ↓Sarkopeni ↓ ↓ veya ↓Şiddetli sarkopeni ↓ ↓ ve ↓

Avrupa Sarkopeni Çalışma Grubu hastalığı tanımlamak ve evrelerini belir-lemek için 2009 yılında bir araya geldi (Falcon, 2017: 24–32). Hastalığın şiddet derecesini yansıtan tanılama tabloda yer almaktadır (Saggini, 2016: 103-122). “Pre-sarkopeni” kas gücü ve fiziksel performansı etkilemeyen, düşük kas kütle-si ile karakterize bir durumdur (Saggini, 2016: 103-122)(Rossi, 2018: 97-107). Yaşlı popülasyonla ilgili olarak, ‘sarkopeni’ aşaması düşük kas gücü veya dü-şük fiziksel performans gösteren düşük kas kütlesi ile karakterize durum olarak tanımlanmaktadır (Saggini, 2016: 103-122)(Rossi, 2018: 97-10 ). Düşük kas kütlesi, düşük kas gücü ve düşük fiziksel performansın varlığı ile ortaya çıktığı durum “şiddetli sarkopeni” olarak tanımlanmaktadır (Saggini, 2016: 103-122)(Paula, 2016: 235-246)(Rossi, 2018: 97-107).

Sarkopeni’nin evrelerini tanımlamak, tedavinin oluşturulması ve uygun iyi-leşme hedeflerinin tanımlanması için faydalı olabilir (Rossi, 2018: 97-107). Sar-kopeni parametreleri kas kitlesi ve işlevidir. Ölçülebilir değişkenler kütle, güç ve fiziksel performanstır; teşhis ve araştırma amaçlı olarak, en iyi teşhis testini tanımlamak önemlidir (Saggini, 2016: 103-122).

Sarkopeni’nin ilk tanılaması sadece DXA veya bioimpedantyometri (BIA) ile iskelet kası kütle ölçümüne dayanmaktadır (Rossi, 2018: 97-107).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

326

Tablo 3. Kas Kütlesi, Gücü ve Fonksiyonunun Değerlendirilmesinde Kullanılan Testler

Ölçülen faktör Araştırma Klinik pratik

Kas Kütlesi •BT•MRI•DXA•BIA

•K/fat-free mass•BIA•DXA•Antropometri

Kas gücü •Handgrip testi•Diz flex/extansiyon•Pik expiratuar akım

•Handgrip testi (el sıkma gücütesti)

Fiziksel perfor-mans

•Short Physical Performan-ceBattery (SPPB)•Yürüme hızı•Kalk ve yürü testi•Merdiven tırmanma gücü testi

•SPPB•Yürüme hızı•Kalk ve yürü testi

Kas gücünün en kolay ölçümü el kavrama cihazıdır. Fiziksel performans (bir kasın değil tüm vücudun fiziksel yeteneğini ele alan bir kavramdır), dört metrelik yürüme hızı testi gibi basit testlerle ölçülebilir (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549).

730 yaşlı bireyle yapılan kesitsel gözlemsel bir çalışmada, kronik hastalık-ları olan (kalp atışı, kognitif bozukluk, Parkinson hastalığı, böbrek yetmezliği, periferik arter hastalığı ve kalça kırığı) ve eğitim düzeyi düşük yaşlı bireylerde daha yüksek oranda sarkopeni bulunmuştur (Rossi, 2018: 97-107).

Yapılan çalışmalar sarkopeni ile düşmeler arasında ilişki olduğunu göster-mektedir (Benjumea, 2018: 344-349). Yaşlı bireylerde düşmeler, fiziksel yara-lanma, güven kaybı, hastaneye yatış bazen de ölümlere neden olmaktadır (Pas-co, 2017: 1-4).

Sarkopeni tedavisinde en önemli yaklaşım, durum ortaya çıkmadan önce koruyucu önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Egzersiz çalışmaları hem korunma hem de tedavi için uygun yöntemler olarak görünmektedir (Tayfur, 2010: 14). Sarkopeni, tanısı konulduktan sonra, diğer geriatrik sendromlarla aynı şekilde uygulamak ve nedenlerini araştırmak için Kapsamlı Geriatrik Değerlendirme

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

327

yapılmalıdır. Malnütrisyon (yağsız) kas kütlesinin yanı sıra yağ kütlesinin kay-bına neden olur ve besinlerin yetersiz bir şekilde yenilenmesinden kaynaklanır. Kaşekside, yağsız kitle kaybı, kanser gibi ciddi bir hastalıktan kaynaklanır. Sar-kopeni’de yağ kütlesi genellikle normal veya artmaktadır; bu durum sarkopenik obezite olarak bilinir (Cruz-Jentoft, 2017: 543-549) (Pasco, 2018: 1-4). Vücut yağının birikmesi kas üzerinde zararlı bir etkiye sahip olup kas yapısının bozul-masını hızlandırabilir (Pasco, 2018: 1-4).

DİNAPENİ

Dinapeni terimi 2008 yılında Clark ve Manini tarafından yaşlanma ile iliş-kili kas gücü kaybını tanımlamak için yapılmıştır (Clark, 2008: 829–834). Di-napeni, Yunanca “güç, güç ya da kuvvet yoksulluğu” için kullanılmaktadır. Kas gücü kaybının nörolojik ya da kas hastalıklarından kaynaklanmayan yaşa bağlı kaybı olarak gerçekleşen durumunu ifade etmek için kullanılmaktadır (Ben-jumea, 2018: 344-349). Yaşla ilişkilendirilen kas gücü kaybı ve yaşamı tehdit eden bir durum olarak kabul edilmektedir (Normandin, 2015: 155-162). 60 yaş ve üstü bireylerin %60’ında dinapeni görülmektedir (Aubertin-Leheudre, 2017: 312–319).

Kas gücü ve kas gücünün ilerleyen yaşla birlikte korunması büyük önem ta-şımaktadır (Benjumea, 2018: 344-349). Dinapeni, solunum ve kardiyovasküler sistemin kötüleşmesine, kas gücünün düşmesine ve buna bağlı olarak yaşlılar-da hareket kısıtlılığına neden olmaktadır. (Benjumea, 2018: 344-349) (Auber-tin-Leheudre, 2017: 312–319). Dinapeninin demans ve metabolik sendrom ve mortalite ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (Chang, 2018: 54–61).

Dinapeni gelişimi çok faktörlüdür. Abdominal obezite ile ilişkili dinape-ni günlük yaşam aktivitelerini yerine getirme yeteneklerini zorlaştırmaktadır (Chang, 2018: 54–61). Dinapenik obeziteyi araştıran az sayıda çalışma vardır. Literatürde genelde fonksiyonel durum ve mortalite ilişkisi saptanmıştır (Nor-mandin, 2015: 155-162). Dinapeninin merkezi sinir sistemi aktivasyonu ile iliş-kili olabileceğine dair kanıtlar olduğu belirtilmiştir (Chang, 2018: 54–61).

Dinapeni, Clark ve Manini tarafından sadece kas gücü (el kavrama kuvveti) ile değerlendirilebileceği belirtilmektedir (Neves, 2018: 194-202). Değerlendir-me sonuçları erkekler için 30 kg ve kadınlar için 20 kg el kavrama gücünün altında bulunan yaşlı bireyler dinapenik olarak tanımlanmaktadır (Chang, 2018:

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

328

54–61). Günümüzde dinapeni tanılama kriterleri için ortak bir fikirbirliğine va-rılamamıştır (Neves, 2018: 194-202).

Şekil 3. Dinapeniyi Tanımlamak İçin Kullanılan Algoritma

Dinapeni ve sarkopeninin birbirinden farklı olduğu tartışma konuları ara-sında yer almaktadır. Sarkopeni ve dinapeni yaşlılar için önemli klinik sorunlar olarak görülmektedir. Egzersiz ve beslenmenin sarkopeni ve dinapeni üzerinde-ki etkisini inceleyen araştırmalar hızla artmaktadır. Günümüzde, farmakolojik müdahalelerin sarkopeni ve/veya dinapeniyi etkili bir şekilde iyileştirdiğini gös-teren sınırlı sayıda kanıt bulunmaktadır (Law, 2016: 59-67).

SONUÇ

Türkiye’de dünyadaki yaşlanmaya benzer süreçlerden geçecek ve toplum yaşlanmasının getirdiği sorunlarla yüzleşecektir. Sarkopeni, özellikle geriatrik

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

329

popülasyonu ilgilendiren multifaktöriyel ve küresel bir halk sağlığı sorunudur. Sarkopeni sıklığı; yaş, beslenme bozukları, kırılgan durumlarda artışa neden olduğundan geriatrik popülasyon bu bakımdan daha dikkatli değerlendirilme-lidir. Yaşlıların vücut yağ oranları, kas kütlesi ve antropometrik ölçümleri sık aralıklarla değerlendirilmelidir. Sarkopenik bireylerin kas gücü azaldığı için kırılganlık tablosu gelişimi kolaylaşmaktadır. Bu durum düşmeler, hastaneye yatışla sonuçlanan ve uzun süreli hastane bakımı gerektiren bir süreci kapsar. Bu da sağlık bakım masraflarının artması anlamına gelmektedir. Dinapeni riski-nin değerlendirilmesi ve bu durumun önlenmesine yönelik yöntemler daha fazla araştırma gerektiren konular arasındadır.

KAYNAKÇA

Alexandre, T.D.S., Duarte, Y.A.D.O., Santos J.L.F., Wong, R., Lebrao, M.L., (2013). Sarcopenia According to the European Working Group on Sar-copenia in Older People (EWGSOP) Versus Dynapenia as a Risk Factor for Disabilitiy in the Elderly. J Nutr Health Aging. 1-7.

Aubertin-Leheudre, M., Anton, S., Beavers, D.P., Manini, T.M., Fielding, R., Newman, A., Church, T., Kritchevsky, S.B., Conroy, D., McDermott, M.M., Botoseneanu, A., Hauser, M.E., Pahor, M., LIFE Research Group, (2017). Dy-napenia and Metabolic Health in Obese and Non- Obese Older Adults Aged 70 Years and Older; The Life Study. J Am Med Dir Assoc. 18(4): 312–319.

Benjumea, A.M., Curcio, C.L., Duque, G., Gómez, F., (2018). Dynapenia and Sarcopenia as a Risk Factor for Disability in a Falls and Fractures Clinic in Older Persons. Open Access Macedonian Journal of Medical Sciences. 6(2): 344-349.

Chang, K.W., Wu, W.T., Huang, K.C., Jan, W.H., Han, D.S., (2018). Limb muscle quality and quantity in elderly adults with dynapenia but not sarcopenia: An ultrasound imaging study. Experimental Gerontology. 108: 54–61.

Clark, B.C., Manini T.M., (2008). Sarcopenia =/= Dynapenia. J Gerontol A Biol Sci Med Sci. 63(8): 829–834.

Cruz-Jentoft, A.J., (2017). Sarcopenia: what should a pharmacist know?. Farmacia Hospitalaria. 41(1): 543-549.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

330

Falcon, L.J., Harris-Love, M.O., (2017). Sarcopenia and the New ICD-10-CM Code: Screening, Staging, and Diagnosis Considerations. Fed Pract. 34(7): 24–32.

Hunt, D., Chapa, D., Hess, B., Swanick, B., Gropper, S.S., (2017). The Effects of a Progressive Resistance Exercise (PRE) Approach to Training an Adult Classified as Sarcopenic. International Journal of Studies in Nursing; 2(1): 1-7.

Karahan, İ., (2015). Yaşlı Romatoid Artritli Hastalarda Sarkopeni Sıklığı ve İlişkili Faktörler. İç Hastalıkları AD, Tıpta Uzmanlık Tezi.

Konstantynowicz, J., Abramowicz, P., Glinkowski, W., Taranta, E., Marci-nowicz, L., Dymitrowicz, M., Reginster, J., Bruyere, O., Beaudart, C., (2018). Polish Validation of the SarQoL, a Quality of Life Questionnaire Specific to Sarcopenia. J. Clin. Med, 7, 323: 1-10.

Law, D.T., Clark, L.A., Clark, C.C., (2016). Resistance Exercise to Prevent and Manage Sarcopenia and Dynapenia. Annu Rev Gerontol Geriatr. 36(1): 205–228.

Morley J.E., (2016). Frailty and Sarcopenia:The New Geriatric Giants. Rev Inves Clin. 68, 59-67.

Neves, Thiago Neves, T., Ferriolli, E., Lopes, M.B.M., Souza, M. G. C., Fett, C. A., Fett, W. C. R., (2018). Prevalence and factors associated with sar-copenia and dynapenia in elderly people. Journal of Frailty, Sarcopenia and Fal-ls(JFSF), 3(4): 194-202.

Normandin, E., Senechak, M., Prıd’homme., D., Rabasa-Lhoret, R., Bro-chu, M., (2015). Effect of Caloric Restiriction with or without Resistance Tra-ining in Dynapenic-Overweight and Obese Menopausal Women: A Monet Study. The Journal of Frailty&Aging. 4(3): 155-162.

Pasco, J.A., Sui, S., Tembo, M.C., Holloway-Kew, K.L., Rufus, P.G., Ko-towicz, M.A., (2017). Sarcopenic Obesity and Falls in the Elderly. J Gerontol Geriatr Res, 7(2): 1-4.

Paula, J.A.., Wamser, E.L., Gomes A.S., Valderramas R., Neto J.C., Sc-hieferdecker M.E.M., (2016). Analysis of methods for detecting sarcopenia in independent community-dwelling elderly women. Geriatr. Gerontol., Rio de Janeiro. 9(2): 235-246.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

331

Rossi, A.P., Rubele, S., Alessia D’Introno,A. Zoico, E., Brandimarte,P., Amadio, G., Nori, N., Gnerre, P., Mazzali, G., Fantin, F., ZamboniM. (2018). An update on methods for sarcopenia diagnosis: from bench to bedside. Italian Journal of Medicine. 12: 97-107.

Rowe, J.W., Kahn, R.L., (1997). Successful Aging. The Cerontologist. 37(4): 433-440.

Saggini, R., Carmignano, S.M., Cosenza, L., Palermo, T., Bellomo, R.G.. (2016). Rehabilitation in Sarcopenic Elderly. Chapter 6. 103-122.

Sökmen, Ü.N., Dişçigil G. (2017). Yaşlılıkta sarkopeni. Jour Turk Fam Phy. 8(2): 49-54.

Tayfur, M., (2010). Yaşlı Diyabetik Erkeklerde Sarkopeni. İstanbul Üniver-sitesi Tıp Fakültesi, Uzmanlık Tezi.

Zsarnoczky, M., (2017). New Innovations For Senior Care, Vadyba Journal of Management, 30(1): 45-50. ISSN 1648-7974

İNTERNET KAYNAKLARI

http://www.tdk.gov.tr/index.php?ption=com_bts&arama=kelime&guid=T-DK.GTS.5c16892664df55.93458086 E.T.:16.12.2018.http://www.oecd.org E.T.:16.12.2018.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

332

KANSERLİ BİREYLERDE SEMPTOM YÖNETİMİNDE İNTEGRATİF BİR

UYGULAMA: MÜZİK TERAPİ

Pınar TEKİNSOY KARTIN1,Ülkü ÖZDEMİR2

1-2 Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kayseri / Türkiye

Öz: Kanser, çağımızın önemli sağlık sorunlarından birisidir. Kanser tanısı alma, hasta ve ailesinde korku ve strese neden olmaktadır. Kanser tanısı alan hastalarda kanserin ölümü çağrıştırması nedeniyle öfke, korku, üzüntü, suçluluk gibi çeşitli olumsuz duygular ortaya çıkabilmektedir. Kanser hastalarında tanı, tedavi, nüks ve terminal dönemlerde çeşitli fiziksel semptomların yanı sıra duy-gusal, ruhsal ve davranışsal tepkiler ortaya çıkabilmektedir. Hastalarda, yaşam kalitesini bozan fiziksel ve duygusal semptomların yönetiminde integratif bir yöntem olan müzik terapinin etkili olduğu yapılan çalışmalarla ortaya konul-muştur. Hemşirelerin kanser hasalarında ortaya çıkan semptom yönetiminde kolay uygulanabilen, düşük maliyetli, ulaşılabilir, yan etkisi olmayan ve güvenli bir uygulama olan müzik terapisini kullanması önerilmektedir.

GİRİŞ

Kanser, ülkemizde kadın ve erkeklerde ikinci en sık ölüm nedenidir.Ülke-mizde yılda 145-160 bin hastaya kanser tanısının konulduğu bildirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2030 yılında dünya nüfusunun 8,7 milyara yükseleceği, yıllık 27 milyon yeni kanser vakasının ortaya çıkacağı ve kanser-den kaynaklanan yıllık 17 milyon ölüm ile birlikte son 5 yıl içinde yeni kanser tanısı konmuş insan sayısının 75 milyona yükseleceği öngörülmektedir. (Bag, 2013:109-126; Türkiye Kanser İstatistikleri 2015: 1-48).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

333

Son yıllardaki erken teşhis ve tedavideki gelişmelerle yaşam süresinin uzamasına rağmen kanser, uzun tedavi süreçleri ve ölümü çağrıştırması nede-niyle hastalarda öfke, korku, üzüntü, suçluluk, ölüm korkusu gibi çeşitli olum-suz duygulara neden olmaktadır. Kanser tanısının konulması ile birlikte şok, inkar, kızgınlık, depresif duygu durumu gibi duygusal semptomların yanı sıra kanser ve tedavisine bağlı olarak yorgunluk, ağız içinde yara, bulantı-kusma, diyare, konstipasyon, alopesi, kilo kaybı, ağrı, uykusuzluk, iştahsızlık, günlük faaliyetlerde bozulma gibi birçok fiziksel semptom görülebilmektedir. Hasta-ların yaşadığı bu çoklu fiziksel ve duygusal semptomları ortadan kaldırmak ve yaşam kalitelerini yükseltmek için iyi planlanmış tedavilere ve hemşirelik giri-şimlerine ihtiyaç duyulmaktadır. (Ülger, ve ark., 2014:85-92;Hintistan, ve ark., 2012:153-164).

Kanser hastalarında semptom yönetiminde önemli integratif uygulamalar-dan biriside müzik terapisidir. Müzik geçmişten günümüze şifa bulmak isteyen hastaların başvurduğu en eski tedavi yöntemlerinden birisidir. Beyin görüntü-leme çalışmaları; müzik dinlemek, şarkı söylemek, çalgı çalmak gibi müzikle ilgili tüm eylemlerin beyinde hareket, algı, dikkat, bellek, duygu-durum gibi müzik dışı birçok diğer işlevlerle etkileşim içinde olduğunu göstermektedir (Torun, 2016:66-70). Yapılan araştırmalar, müziğin nörotransmitterler, hormon-lar, sitokinler, lenfositler, yaşam bulguları ve immünoglobülinler üzerinde et-kili olduğunu bildirmiştir (Boşnak, ve ark., 2017:12). Müziğin insan vücudu üzerine olan bu etkilerini araştırmak üzere yapılan birçok çalışmada da müzik terapisinin ağrı, anksiyete, depresyon ve yorgunluğu iyileştirmede etkili olduğu bulunmuştur.

KANSERLİ BİREYLERDE GÖRÜLEN SEMPTOMLAR ve MÜZİK

Kanser tedavisinde uygulanan kemoterapi, radyoterapi gibi tıbbi tedavile-rin başarılarının yanı sıra hastalarda birçok semptom yaşanmaktadır. Hastalar semptom kontrolünde sıklıkla; bitkisel ürünler, relaksasyon, hipnoz, biyolojik geri bildirim (bio-feedback), akupunktur, akupresör, yoga, meditasyon, masaj, müzik, refleksoloji, kriyoterapi ve aromaterapi gibi uygulamalara başvurmak-tadır. Hemşirelerin integratif uygulamalardan kanıt değeri yüksek, güvenilir ve hastaya zarar vermeyen uygulamaları tercih etmesi ve bu konuda hasta ve aile-sine eğitim vermesi gerekmektedir (Ovayolu,Ovayolu,2013:83-98).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

334

Kanserli bireylerde semptom yönetiminde kullanılan integratif yöntemler-den biriside müzik terapisidir. Müzik terapisi, hastaların sadece olumsuz duy-gularıyla baş etmelerine yardımcı olmaz aynı zamanda fiziksel ve sosyal iyilik halini de artırır. Müzik terapisi müdahaleleri, sağlığı geliştirmek, ağrıyı hafif-letmek, stresi yönetmek, duyguları ifade etmek, hafızayı geliştirmek, iletişimi geliştirmekiçin fayda sağlamaktadır. Onkolojide müzik terapisinin koruyucu, iyileştirici ve palyatif kanser bakımında etkili olduğu bildirilmektedir (Stancz-yk, 2011:170-172).

MÜZİK TERAPİSİNİN TARİHÇESİ

Müziğin eski zamanlardan beri insanları etkilediği bilinmektedir. İnsanlar üzüntülerini, sevinçlerini, kahramanlıklarını, heyecanlarını, sevgilerini çoğun-lukla müzik sanatını kullanarak ifade etmeye çalışmışlardır. Müzik, duyguları yoğunlaştıran bir özelliğe sahip olduğundan, pek çok medeniyette dini duygula-rın güçlenmesinde, hastalıkların tedavisinde oldukça yaygın bir yöntem olarak kullanılmıştır (Gün, Şahinoğlu,2011:1-2).

Müzik geçmişten günümüze şifa bulmak isteyen hastaların başvurduğu, Anadolu, Roma, Çin ve Mısır’da tedavi amaçlı olarak kullanılan en eski tedavi yöntemlerinden birisidir. Bergama’da bulunan Aesculape Mabedi’nde, Romalı-lar tarafından ruh hastalıklarında müzik ile tedavi uygulandığı bildirilmektedir. Müzik Selçuklu, Memluk ve Osmanlı Türkleri tarafından Bursa, Kahire ve Şam hastanelerinde farmakolojik tedavi ve uğraşı tedavisinin yanı sıra ruh hastalık-larının tedavilerinde kullanılmıştır (Gün, Şahinoğlu, 2011:1-2)

Orta Asya döneminde kullanılan kopuz veya saz tedavi edici, iyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır. Daha son-ra İslam dini tesiri ile “Baksı” adını alan tedavi eden hekimler Altay, Kaşgar, Kırgız Türklerinde ortaya çıkmıştır. Baksı, müzik, şiir, taklit ve dansı sanatkar bir biçimde birleştirerek hastaları iyileştirmeye çalışmışlardır. İslam Medeniyeti tarihinde özelikle tasavvuf ekolü mensupları(sufiler) müzikle uğraşmış, akli ve asabi hastalıkların müzik ile tedavi edildiğinden bahsetmişlerdir. Bu dönemde yaşamış büyük Türk-İslam alimleri ve hekimleri Zekeriya ErRazi (854-932), Farabi (870-950) ve İbn Sina (980-1037) müziği pisişik hastalıkların tedavisin-de kullanmışlardır.

Farabi, Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri şöyle sınıflandırılmıştır:

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

335

1.Rast makamının sefa (neşe-huzur),

1. Rehavi makamını beka(sonsuzluk fikri),

2. Kuçek makamının hüzün ve elem,

3. Büzürk makamının havf (korku),

4. Isfahan makamının hareket kabiliyeti ve güven hissi,

5. Neva makamının lezzet ve ferahlık,

6. Uşşak makamının gülme hissi,

7. Zirgüle makamının uyku,

8. Saba makamının cesaret ve kuvvet,

9. Buselik makamının kuvvet,

10. Hüseyni makamının sükunet ve rahatlık,

11. Hicaz makamının tevazu(alçakgönüllülük) sağladığını bildirmiştir.

Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkilerini de şu şekilde bildirmiştir. Rehavi makamının sabahın erken saatlerinde, hüseyni ma-kamının sabah saatlerinde, rast makamının güneş iki mızrak boyu olduğunda, buselik makamının kuşluk vaktinde, zirgüle makamının öğleye doğru, uşşak makamının öğle vakti, hicaz makamının ikindi vakti, ırak makamının akşam vakti, ısfahan makamının gün batarken, neva makamnın akşam vakti, büzürk makamının yatsıdan sonra, zirefkend makamının uyku zamanı etkili olduğunu bildirmiştir (Somakcı, 2003:131-141).

Müzikle tedavi yöntemleri Selçuklu ve Osmanlı hekimleri tarafından da uygulanarak 18. yüzyıla kadar getirilmiştir. Türk- İslam medeniyetlerinde Nu-reddin Hastanesi, Amasya Darüşşifası, Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası, Süleymaniye Tıp Medresesi ve Şifahanesi, Fatih Darüşşifası, Edirne II. Bayezid Darüşşifası, Enderun Hastanelerinde mü-zikle tedavi yapılmıştır.

Günümüzde ise dünyada müzikle tedavi açısından birçok gelişme görül-mektedir. Norveç, Letonya, İngiltere, Amerika, Brezilya, Arjantin, Japonya gibi birçok ülkede müzikle tedavi dernekleri kurulmuştur. Ülkemizde ise Türk Teda-vi Musikisi Uygulama ve Araştırma Grubu /TÜTEM ve Türk Musikisini Araş-tırma ve Tanıtma Grubu/ TÜMATA faaliyet göstermektedir (Tanrıöver, Başaran, 2010:150-157).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

336

MÜZİĞİN FİZYOLOJİK ETKİSİ

Müzik, insanların en basit duygularından en derin ve yoğun duygularına kadar kendini ifade edebilmesini sağlayan önemli bir araçtır. Müzik, eski za-manlardan günümüze kadar teknoloji sayesinde ve kulaktan kulağa aktarılmış-tır. İnsanoğlu müziği çok eski çağlardan günümüze kadar eğlence, dinlenme, eğitim, askeri tören, terapi, dinsel, rehabilitasyon, pazarlama, sağlık gibi alan-larda bir araç olarak kullanmıştır. Bu ve benzeri alanlarda müzik, kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşmış etkili bir araç haline gelmiştir (Angı, 2013:59-81).

Müzik dinlemek, şarkı söylemek, çalgı çalmak gibi müzikle ilgili tüm ey-lemlerin beyinde hareket, algı, dikkat, bellek, duygu-durum gibi birçok işlev-lerle etkileşim içinde olduğu çalışmalarla gösterilmiştir. Müziksel işlemlerin yapıldığı beyin alanları olarak tanımlayabileceğimiz müziksel beyin; iki beyin yarım küresini birleştiren korpuskallosum, hareketleri yöneten motor korteks, davranışları düzenleyen ve karar verme sürecinde rol oynayan prefrontal kor-teks, duygu durumsal yanıtları oluşturan amigdal ve akümbens çekirdekler, duyu algısını yöneten duyusal korteks, görme işlemlerinin yapıldığı oksipital korteks ve işitmeyi sağlayarak sesleri analiz eden temporal korteks,müziksel bellekle ilgili olan hipokampus ve hareketlerle ilgili sıralama-zamanlama işlem-lerine katkıda bulunan serebellum gibi çok sayıda beyin bölgesini içermektedir.

Uzun süreli, uygun ve etkili bir şekilde tekrarlanan müziksel uyaranlar, beyindeki nöronal bağlantıları yeniden düzenleyebilmektedir (Torun, 2016:66-70).

Son yıllarda yapılan araştırmalar, müziğin nörotransmitterler, hormonlar, sitokinler, lenfositler, yaşam bulguları ve immünoglobülinler üzerinde etkili ol-duğunu ortaya koymuştur. Şuana kadar yapılan araştırmalarda, müziğin hasta-lıklardaki etkisinin özellikle stres yolları üze rindeki etkisinden kaynaklandığı bildirilmektedir. Bilimsel araştırmalar, bedenin müziğe verdiği fiziksel cevap-ları ve müziğin her şart ve ortamda bazı mekanizmaları harekete geçirdiği ve müzik türlerine göre farklı cevapların oluşabileceği bildirilmektedir. Yapılan ça-lışmalarda müziğin oluşturduğu fiziksel tepki, çevresel faktörler, kişinin duygu durumu, zaman, mekan gibi kavramlardan etkilenebildiği ve buna bağlı olarak değişiklikler gösterebildiği bildirilmiştir (Boşnak, ve ark., 2017:35-44).

Müzik algısının yapısal, işlevsel ve sinirsel karşılıkları ile ilgili yapılan bir çalışmada hareketli müzik dinletildiğinde ventral striatum, orta beyin, amigdala,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

337

orbitofrontal korteks ve ventral medial prefrontal korteks gibi ilkel duygusal merkezlerin aktive olduğu bildirilmiştir (Limb, 2006:435-446; Yazıcı, 2017:88-103).

Semptom Yönetiminde Müzik Terapi Uygulama Örnekleri;

İyilik ve konfor sağlayan bir tedavi yöntemi olan müzik tedavisi, kanser hastalarında palyatif bakım sürecinde, radyoterapi ve kemoterapiye bağlı geli-şen ağrı, anksiyete,depresyon, zorlu solunum, stres ve bulantı gibi semptomların yönetiminde, yaşam kalitesini artırmada terapötik olarak kullanılmaktadır (Den-g,et al.,85-120; Almerud, Petersson, 2003:21-30., Pichler, Pichler 2014;2409-2411; Lisa,et al.,2018: 250-257 ). Çoğunluğunu kanser hastalarının oluşturduğu palyatif bakım hastaları ile yapılan bir çalışmada müzik terapi girişiminin; mü-zik dinleme, sözel/ bilişsel katılım (müzik tartışması, seçimler, şarkı yazımı), vokal katılım (şarkı söyleme), fiziksel katılım (çalgı çalma, alkışlama, ayak ile ritim tutma), sözel/duygusal katılım (sözel yönlendirme, müzikal yaşam incele-mesi, lirik analiz) ve müzik destekli gevşeme olmak üzere altı kategoride top-landığı, oturumların çoğunda hasta tercihli müzik kullanıldığı belirtilmektedir. Çalışma sonucunda ağrı, anksiyete, depresyon, zorlu solunum ve duygu duru-munda önemli iyileşme olduğu bildirilmektedir ( Lisa, et al.,2018:250-257).

Yapılan bir sistematik incelemede de müzik girişiminin kanserli bireylerde anksiyete, ağrı, yorgunluk yönetiminde yararlı olabileceği fakat çalışmaların ço-ğunun yüksek bias riskinden dolayı düşük kaliteli olduğu, bu nedenle de dikkat-le yorumlanması gerektiği belirtilmektedir (Bradt, et al., 2016: 1-172).

Ağrı Yönetiminde Müzik Terapisi

Ağrı kanser hastalarında en sık görülen belirti olarak karşımıza çıkmakta ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyerek hasta ve hasta yakınları için büyük bir korku kaynağı olabilmektedir. Kanserde ağrı hastalığın kendisine, tedavi ve ya-pılan işlemlere ya da kanser dışı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Kanser tanısı konulan hastaların %20 -30’u, ileri dönemdeki kanser hastaların ise %60-100’ü orta ve şiddetli derecede ağrı deneyimi yaşamaktadırlar. Ancak doğru yaklaşımların uygulanması ile kansere bağlı ağrı %85-95 oranında et-kili şekilde tedavi edilebilmektedir. Diğer % 5-15 hastaya ise uygun invaziv prosedürler uygulanarak ağrı palyasyonu sağlanabilmektedir (Uzunoğlu,Çiçin,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

338

2011:14-20). Tedavi edilmeyen ağrı; hastanın fizyolojik fonksiyonlarını, dü-şünme-iletişim gibi zihinsel fonksiyonlarını, sosyal ilişkilerini olumsuz etkile-yerek yaşam kalitesini düşürmekte ve psikolojik bozukluklara neden olmaktadır (Arslan, ve ark., 2013: 256-260).

Yapılan çalışmalarda müziğin kanserli bireylerde ağrıyı azalttığı (Bradt, et al., 2016: 1-172), hastanın seçtiği müziklerin kullanılmasının hastalar için en iyi etkiye sahip olduğu (Hogan, Silverman, 2015: 420-436), Müziğin güç, ağrı, depresyon ve güçsüzlüğe olan etkisi, hastanın seçtiği müzik ve standart müzi-ğin ile karşılaştırıldığında, her iki müzik grubunun kontrol grubuna göre daha güçlü olduğu, daha az ağrı, depresyon ve güçsüzlük yaşadığı, müzik grupları arasında farklılık olmadığı belirtilmektedir (Siedliecki, 2006:553-562).

Sedatif müziğin kanser ağrısına etkisini incelemek amacıyla yapılan bir çalışmada 126 hastadan rastgele seçilen 62 hasta deney (halk şarkıları, budist ilahiler, tayvan müziği, artı arp ve piyano), 64 hasta kontrol grubuna alınmıştır. Deney grubuna 30 dakika boyunca müzik dinletilmiştir. Soft müziğin hastalar tarafından daha çok sevildiği, güvenli ve etkili olduğu bulunmuştur. Müziğin kanser ağrısı tedavisinde analjeziklerden daha fazla rahatlama sağladığı belir-lenmiştir. Bu nedenle hemşirelerin, kanser ağrısı olan hastaları rahatlatmak için sakinleştirici, hastalar tarafından sevilen müzikleri dinletmeleri önerilmiştir (Huang, et al., 2010:1354-1362).

Çoğunluğunu kanser hastalarının oluşturduğu palyatif bakım hastaları ile yapılan bir çalışmada müzik terapi girişimi; müzik dinleme, sözel/ bilişsel ka-tılım (müzik tartışması, seçimler, şarkı yazımı), Vokal katılım (şarkı söyleme), fiziksel katılım (çalgı çalma, alkışlama, ayak ile ritim tutma), sözel/duygusal katılım (sözel yönlendirme, müzikal yaşam incelemesi, lirik analiz) ve müzik destekli gevşeme olmak üzere altı kategoride toplanmış ve oturumların çoğunda hasta tercihli müzik kullanıldığı belirtilmiştir. Çalışma sonucunda ağrıda önemli iyileşme olduğu (Lisa, et al.,2018:250-257), başka bir çalışmada ise müzik gi-rişiminin palyatif bakım hastalarında rahatlama ve iyi olma skorlarında önemli artış sağlamasına rağmen ağrıyı algılamada gruplar arası farkın olmadığı bildi-rilmiştir (Warth, et al.,2015: 788-794).

Ağrı yaşayan kanserli bireylerle yapılan randomize bir klinik çalışma sonu-cunda müzik ve şiir dinleme girişiminin ağrı ve depresyonda iyileşme sağladığı, (Arrudaet, et al., 2016:943-948), radikal mastektomi yapılan meme kanserli bi-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

339

reylerle yapılan bir çalışma sonucunda da günde 2 kez 30 dk uygulanan müzik girişiminin kısa ve uzun dönemde ağrıyı azaltmada pozitif etkisinin olduğu (Li, et al., 2011:411-419), müzik terapisinin kanser ağrısını azaltmada kolay ulaşı-labilir, toksik olmayan, bilinen yan etkisi olmayan, düşük maliyetli ve kolay bir yöntem olduğu fakat kanıtların sınırlı olduğu (Keenan, Keithley,2015:368-375; Kiernan, et al., 2018:88-95) kanıt düzeyi yüksek çalışmalara ihtiyaç olduğu be-lirtilmektedir(Running,Seright, 2012:25-31).

Anksiyete Yönetiminde Müzik Terapi

Hastalar ve aileleri ölüm korkusu, hastalık ve tedavi süreci hakkında belir-sizlikler ile karşı karşıya kalmaktadır. Kanserden etkilenen bireyler yaşamlarını kontrol altında tutamama, başkalarına bağımlılıktaki artış nedeniyle aile, iş ve sosyal hayatta çeşitli değişimler yaşayabilmektedir. Fiziksel işlevlerde azalma nedeniyle günlük işlerin yürütülmesinde sorunlar ortaya çıkabilmekte, sosyal düzeyde eşle, aile üyeleriyle ya da sosyal çevre ile ilişkilerde sorunlar yaşana-bilmektedir. Kanser hastaları yalnızlık, terk edilmişlik ya da desteksiz bırakıl-ma gibi hislere kapılabilmektedir. Kanser tanısı alan bireylerde gelişen ruhsal sıkıntılar hastanın fiziksel hastalığının şiddetini, seyrini ve tedaviye cevabını, hastanın yaşam kalitesini, bakımını, tedaviye uyumunu etkileyebilmesi açısın-dan önemlidir. (Güleç, Büyükkınacı, 2011:343-367). Müzik terapisi kanserli bi-reylerde anksiyete yönetiminde kullanılan etkili integratif bir yöntemdir.

jinekolojik onkoloji hastalarının kemoterapi aldığı esnada, ağrının hafif-letilmesi ve rahatlama sağlanmasında etkisi üzerine müziğin etkisinin değer-lendirildiği çalışmada kemoterapi alan hastalar randomize iki gruba ayrılmış, bir gruba monochord sesler(n = 20), diğer gruba ise progresif kas gevşemesini sağlayan bir ses bandı (n = 20) dinletilmiştir. Hastalar her bir seans öncesinde ve sonrasında, Spielberger Anksiyete Envanteri ve hastanın fiziksel ve psikolojik durumlarını ölçen bir anket formu kullanılarak değerlendirilmiştir. Her iki grup-daki hastaların, fiziksel ve psikolojik durumlarında ve durumluk kaygılarında anlamlı iyileşme sağlandığı belirtilmektedir (Lee, et al., 2012:409-416).

Yeni tanı konulan baş ve boyun veya meme kanseri olan hastalarda Rad-yasyon tedavisi (RT) sırasında müzik terapisinin anksiyete ve semptomlara olan etkisi değerlendirilmiştir. Radyoterapi sırasında deney grubuna müzik tedavisi uygulanmış (n=39), kontrol grubuna (n=39) ise herhangi bir müdahalede bu-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

340

lunulmamıştır. Müzik tedavisinin hastaların kaygısını ve stresini önemli ölçüde azalttığı bulunmuştur (Rosetti, et al., 2017: 103-110).

Müzik tedavisinin anksiyete, depresyon, ağrı ve yorgunluğu iyileştirmede etkisini değerlendiren bir metaanaliz çalışmasında 2002’den 2012’ye kadar ya-yınlanan nicel çalışma tasarımları incelenmiştir. Çalışma sonucunda müziğin anksiyeteyi iyileştirmede anlamlı derecede etkili olduğu, depresyon, ağrı ve yorgunluğu önemli ölçüde azalttığı bildirilmiştir (Ying,et Al., 2014: 35-50).

Çoğunluğunu kanser hastalarının oluşturduğu palyatif bakım hastaları ve aile üyeleri ile yapılan bir çalışmada müzik terapi girişiminin; müzik din-leme, sözel/ bilişsel katılım (müzik tartışması, seçimler, şarkı yazımı), vokal katılım (şarkı söyleme), fiziksel katılım (çalgı çalma, alkışlama, ayak ile ritim tutma), sözel/duygusal katılım (sözel yönlendirme, müzikal yaşam incelemesi, lirik analiz) ve müzik destekli gevşeme olmak üzere altı kategoride toplandığı, oturumların çoğunda hasta tercihli müzik kullanıldığı belirtilmektedir. Çalışma sonucunda anksiyete, depresyon, zorlu solunum ve duygu durumunda önemli iyileşme olduğu belirtilmektedir (Lisa et al.,2018:250-257).

Kemoterapiye bağlı yaşanan kaygıyı azaltmak için müzik terapisinin ve sö-zel rahatlamanın kaygı ve anksiyete kaynaklı fizyolojik parametreler üzerine etkisini belirlemek amacıyla yapılan bir çalışmada, birinci grup hastalara 30 dakika boyunca müzik dinletilmiş, ikinci grup hastalara sözlü rahatlama telkin-lerini içeren dinleti uygulanmış ve üçüncü grup kontrol grubunu oluşturmuştur. Müzik terapisininkemoterapi sonrası kaygı üzerinde, sözel gevşeme ve kontrol gruplarından daha fazla etkili olduğu bulunmuştur. Hem müzik hem de sözlü rahatlama terapisinin kemoterapiye bağlı anksiyeteyi azaltmada etkili olduğu belirlenmiştir (Lin, 2011: 988-999).

Hematopoetik kök hücre nakli yapılan hastalarda müziğin duygu durumu-na etkisinin incelendiği randomize kontrollü bir çalışmada da müzik grubunda duygu durumunda önemli iyileşme olduğu belirtilmektedir (Doro, et al., 2017: 1013-1018).

Radyoterapi alan bireylerle yapılan bir çalışmada radyoterapi öncesi 15 dakika uygulanan müzik terapisinin bireylerin durumluk ve sürekli kaygı dü-zeyinde, kan basıncında azalma sağladığı (Chen, et al., 2013:436-441), meme kanserli bireylerde ise radikal mastektomi sonrası 48 saat içinde, günde iki kez müzik terapi ve progresif kas gevşeme eğitiminin anksiyete, depresyon ve has-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

341

tanede kalma süresinde azalma sağladığı (Zhou, 2015:54-59), müzik girişiminin psikolojik ve fiziksel etkilerinin incelendiği bir sistematik derleme ve meta ana-liz sonucuna göre ise müziğin pisikolojik sonuçlarda iyileşme sağladığı fakat yüksek kaliteli çalışmalara ihtiyaç olduğu belirtilmektedir (Zhang, et al., 2012: 3043-3053).

Yorgunluk Yönetiminde Müzik Terapi

Yorgunluk, hastaların genel sağlığını, fiziksel aktivite düzeyini, fiziksel fonksiyonlarını ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen faktörlerin başında yer alan (Eyigor, 2010: 57-61), hastaları en çok zorlayan bir semptom olarak bil-dirilmektedir (Luctkar-Flude, 2007:185). Müzik birçok kanser semptomunun yönetiminde kullanıldığı gibi yorgunluk yönetiminde de kullanılmaktadır. Mü-ziğin kanserle ilişkili anksiyete, depresyon, ağrı ve yorgunluğa etkisinin in-celendiği bir meta analiz sonucuna göre müziğin kanserli bireylerde özellikle yorgunluğu azaltmada etkili olduğu belirtilmektedir (Tsai, 2014:35-50). NCCN müziğin, stresi azaltarak uyku hijyenine olumlu katkı sağladığını belirtmekte, aktif tedavi sürecinde, yorgunluğun yönetiminde müziği önermektedir (NCCN, 2018: 1-64).

Kemik iliği nakli için yatan hastalarla yapılan bir çalışmada her gün 30-45 dakika hasta tercihli müzik girişiminin yorgunluğu azalttı bulunmuştur (Free-denburg, Silverman,2014:433-444). Benzer şekilde jinekolojik ve meme kan-serli hastalarda radyoterapi ile ilgili yorgunluğa müzik terapinin etkisinin in-celendiği bir çalışmada bireysel müzik terapinin kadınların yaşam kalitelerini artırdığı, depresyon ve yorgunluğu azaltmada etkili olduğu belirtilmektedir ( Alcântara-Silva, et al., 2018: 628-635).

Bulantı Kusma Yönetiminde Müzik Terapi

Bulantı kusma, kemoterapi tedavisi gören bireylerde sık görülmektedir. Beraberinde hastalarda kilo kaybı, yetersiz beslenme, elektrolit dengesizliği ve performans durumunun azalmasına neden olarak morbidite ve mortaliteyi etkileyen önemli bir semptomdur. Kanserli bireylerde bulantı kusmanın yö-netiminde farmakolojik yaklaşımların yanı sıra akupres, akupunktur, zencefil, gevşeme teknikleri gibi integratif yöntemler kullanılabilmektedir (Kiernan, et al., 2018:88-95). Müzik terapisi, kanserle ilişkili bulantı kusmanın yönetimin-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

342

de kullanılan diğer bir integratif yöntemdir (Jason, et al., 2018:88-95; NCCN 2018:1-68).

Tek bir örneklem grubu üzerinde, örneklem grubundaki bireylerin hem de-ney hem kontrol grubunu oluşturduğu deneysel ve kesitsel olarak yapılan bir çalışmada araştırmacı seçimli müzik terapisini ve rehberli görsel imgeleri içeren girişimin kemoterapi ile ilişkili anksiyete, akut ve gecikmeli bulantı ve kusmada azalma sağladığı (Karagozoglu, et al., 2013: 39-50), kemoterapi tedavisi alan hastalarla yapılan başka bir çalışmada ise, araştırmacı tarafından seçilen müzik girişiminin kemoterapiyle ilişkili akut bulantı kusmada etkili olmadığı belirtil-mektedir (Bozcuk, et al., 2006:200-205).

Yapılan başka bir çalışmada, kemoterapi sonrası 6., 9. ve 12. saatte dinleti-len hasta tercihli müzik girişiminin akut bulantıda önemli azalma sağladığı fakat kusmaya etkisinin olmadığı belirtilmektedir. (Hoseini,2009: 5-14).

Kemoterapiye bağlı oluşan bulantı kusmanın azaltılması amacıyla yapılan müzik girişiminin incelendiği sistematik inceleme sonucunda çalışmaların ge-nellikle küçük örneklem grubunu içeren, randomize olmayan çalışmalar olduğu, müzik seçiminin daha çok araştırmacı tarafından yapıldığı ve daha çok hemşire-lik çalışmalarının olduğu belirtilmektedir (Kiernan, et al., 2018:88-95).

Uyku Yönetiminde Müzik Terapisi

Uyku problemleri, kanser tanısı almış ve/ veya kanser tedavisini tamam-lamış bireylerde yorgunluk, anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesinde azalma gibi semptomlarla birlikte görülebilen yaygın ve önemli bir sorundur (Lafçı, Öztunç, 2015:633-640).

Meme kanserli hastalarla yapılan bir çalışma sonucuna göre, müzik terapi girişiminin 45 yaş ve üstü hastalarda uykusuzluk skorunda önemli iyileşme sağ-ladığı belirtilmektedir (Bozcuk, et al., 2006:200-205).

Meme kanserli bireylerle rahatlatıcı klasik müzik olan Türkçe soft müziğin (Hicaz ve Zirefkend) kullanılarak yapıldığı randomize kontrollü başka bir çalış-mada da ardışık yedi gün, yatma zamanını içeren 21.00-01.00 saatleri arasında merkezi olarak dinletilen müzik girişiminin uyku problemlerini azaltmada etkili bulunduğu belirtilmektedir (Lafçı, Öztunç, 2015:633-640).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

343

SONUÇ

Kanser ve kanser tedavisi hastalarda ağrı, anksiyete, yorgunluk, bulantı kusma, uyku bozuklukları gibi birçok semptomun gelişmesine neden olmakta-dır. Kanserli bireylerin günlük yaşam aktivitelerini etkileyen bu semptomlar ya-şam kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır. Kanserli bireylerde hastalık ve tedaviye bağlı görülebilen semptomlar üzerinde müzik terapisinin etkili, kolay uygulanabilen, maliyeti düşük, kolay ulaşılabilen integratif bir yöntem olduğu görülmektedir. Hemşirelerin kanserli bireylerde görülen semptomları hafiflet-mek ve yaşam kalitesini artırmak için müzik terapi uygulamalarını bakıma en-tegre etmeleri önerilmektedir.

KAYNAKÇA

Alcântara-Silva, T.R., Freitas-Junior, R.de., Freitas, N.M.A., Paula Junior W.de, Silva D.J., Machado G.D.P., Ribeiro M.K.A., Carneiro, j.P., Soares, L.R., (2018). Music Therapy Reduces Radiotherapy Induced Fatigue in Patients With Breastor Gynecological Cancer: A Randomized Trial. Integrative Cancer The-rapies, 17(3):628 –635.

Almerud, S., Petersson, K., (2003). Music Therapy a Complementary Tre-atment for Mechanically Ventilated İntensive Care Patients. Intensive Crit Care Nurs, 19(1):21-30.

Angı, Ç.E., (2013). Müzik Kavramı ve Türkiye’de Dinlenen Bazı Müzik Türleri. İdil, 2(10): 59-81.

Arruda, B.M.A, Lima, M.A, Garcia, M.A., Garcia, J.B.S., (2016). Evaluati-on of The Effects of Music and Poetry in Oncologic Pain Relief: A Randomized Clinical Trial. Journal of Palliative Medicine, 19(9):943-948

Arslan, D., Tatlı, A.M., Üyetürk, Ü., (2013). Kansere Bağlı Ağrı ve Tedavi-si. Abant Med J,2(3):256-260.

Bag, B., (2013). Kanser Hastalarında Uzun Dönemde Görülen Psikososyal Sorunlar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 5(1):109-126.

Boşnak, M., Kurt, A.H., Yaman, S., (2017). Beynimizin Müzik Fizyolojisi. KSÜ Tıp Fak Der,12(1):35-44.

Bozcuk, H., Artac, M., Kara, A., Ozdogan, M., Sualp, Y., Topcu, Z., , Ka-raagacli A, Yildiz M, Savas, B. (2006). Does Music Exposure During Chemot-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

344

herapy İmprove Quality of Life in Early Breast Cancer Patients? A Pilot Study. Medical Science Monitor, 12(5): 200–205.

Bradt, J., Dileo, C., Magill, L.,Teague, A., (2016). Music İnterventi-ons for İmproving Psychological and Physical Outcomes in Cancer Patients (Review). Cochrane Database of Systematic Reviews, 15( 8):1-172. doi: 10.1002/14651858.CD006911.pub3.

Carneiro, J.P., Soares,L.R.,(2018). Music Therapy Reduces Radiotherap-yInduced Fatigue in Patients With Breast or Gynecological Cancer: A Rando-mized Trial. Integrative Cancer Therapies,17(3): 628-635.

Chen, L.C., Wang, T.F., Shih, Y.N., Wu, .L.J., (2013). Fifteen Minute Mu-sic İntervention Reduces Pre-Radiotherapy Anxiety in Oncology Patients. Eur J Oncol Nurs, 17(4):436-41.

Deng, G.E., Frenkel, M., Cohen, L., Cassileth, B.R., Abrams, D.I., Capodi-ce, J.L.,Courneya, K.S., Dryden, T., Hanser, S., Kumar, N., Labriola, D., War-dell, D.W., Sagar, S., (2009). Society for Integrative Oncology. Evidence-Based Clinical Practice Guidelines for İntegrative Oncology: Complementary Thera-pies and Botanicals. J Soc Integr Oncol, 7(3):85-120.

Dóro, C.A., Neto, J.Z., Cunha, R., Dóro, M.P., (2017). Music Therapy İm-proves The Mood of Patients Undergoing Hematopoietic Stem Cells Transplan-tation (Controlled Randomized Study).Support Care Cancer, 25:1013–1018.

Eyigor, S., Eyigor, C., Uslu, R., (2010). Assessment of Pain, Fatigue, Sleep and Quality of Life (QOL) İn Elderly Hospitalized Cancer Patients. Archives of Gerontology and Geriatrics, 51(3): 57-61.

Fredenburg, H.A., Silverman, M.J., (2014). Effects of Cognitive-Behavio-ral Music Therapy on Fatigue in Patients in A Blood and Marrow Transplanta-tion Unit: A Mixed-Method Pilot Study. Arts in Psychotherapy, 41(5): 433-444.

Gençgel, Ö., (2006). Müzikle Tedavi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 14(2):697-706.

Güleç, G., Büyükkınacı, A., (2011). Kanser ve Psikiyatrik Bozukluklar. Psi-kiyatride Güncel Yaklaşımlar, 3(2):343-367.

Gün, M., Şahinoğlu, S., (2011). Müzik Terapi: Tarihsel Bir Yolculukla Türklerin Müziği Şifa Aracı Olarak Kullanmaları. VII. Lokman Hekim Günleri, 11-14 Mayıs, 2011, Mersin (Özet Metin).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

345

Hintistan, S., Çilingir, D., Nural, N., Akkaş, Gürsoy, A., (2012). Hemato-lojik Kanserli Hastaların Kemoterapiye Bağlı Yaşadıkları Semptomlara Yönelik Uygulamaları. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi,1(3):153-164.

Hogan, B.W., Silverman, M.J., (2015). Coping-İnfused Dialogue Through Patient-Preferred Live Music: A Medical Music Therapy Protocol and Rando-mized Pilot Study. J Music Ther, 52(3): 420-436.

Hoseini, A.S., (2009). Effect of Music Therapy on Chemotherapy Nausea and Vomiting in Children With Malignancy. Journal of Hayat, 15(2): 5–14.

Huang, S.T., Good, M., Zauszniewski, J.A., (2010). The Effectiveness of Music in Relieving Pain in Cancer Patients: A Randomized Controlled Trial. International Journal of Nursing Studies, 47(11): 1354–1362.

Karagozoglu, S., Tekyasar,F., Yilmaz, F.A., (2013). Effects of Music The-rapy and Guided Visual İmagery on Chemotherapy İnduced Anxiety and Nau-sea Vomiting. J ClinNurs, 22:39-50.

Keenan, A., Keithley, J.K., (2015). Integrative Review: Effects of Music on Cancer Pain in Adults. Oncol Nurs Forum, 42(6):368-375.

Kiernan, J., Stark, J.C, Vallerand, A., (2018). Chemotherapy-Induced Nau-sea and Vomiting Mitigation with Music Interventions. ONF, 45(1): 88-95.

Lafçi, D., Öztunç, G., (2015). The Effect of Music on The Sleep Quality of Breast Cancer Patients. International Journal of Caring Sciences, 8(3): 633-640.

Lee, E.J., Bhattacharya, J., Sohn, C., Verres, R., (2012). Monochord Sounds and Progressive Muscle Relaxation Reduce Anxiety and İmprove Relaxation During Chemotherapy: A pilot EEG study. Complementary Therapies in Medi-cine, 20(6): 409-416.

Li, X.M., Yan, H., Zhou, K.N., Dang, S.N., Wang, D.L., Zhang, Y.P., (2011). Effects of Music Therapy on Pain Among Female Breast Cancer Pa-tients After Radical Mastectomy: Results From A Randomized Controlled Trial. Breast Cancer Res Treat, 128(2):411-419.

Limb, C.J., (2006). Structural and Functional Neural Correlates of Music Perception. Anat Rec A Discov Mol Cell Evol Biol, 288(4):435-46.

Lin M.F., Hsieh, Y.J., Hsu, Y.Y., Fetzer, S., Hsu,M.C., (2011). A Randomi-sed Controlled Trial of The Effect of Music Therapy and Verbal Relaxation on Chemotherapy İnduced Anxiety. Journal of Clinical Nursing, 20: 988-999.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

346

Lisa, M., Gallagher, L.M., Lagman, R., Rybicki, L., (2018). Outcomes of Music Therapy Interventions on Symptom Management in Palliative Medicine Patients. American Journal of Hospice&Palliative Medicine,35(2):250-257.

Lisa, M., Lagman,G.R., Rybicki,L.,(2018). Outcomes of Music Therapy Interventions on Symptom Management in Palliative Medicine Patients. Ameri-can Journal of Hospice & Palliative Medicine, 35(2): 250-257.

Luctkar-Flude, M., (2007). Fatigue, Physical Activity, Physical Functio-ning and Quality Of Life in Older Adults With Cancer, Pro Quest Dissertations and Theses (The degree of Master of Science in Nursing: University of Ottawa, Canada: 185.

NCCN (2018). NCCN Clinical Practice Guidelines in Oncology, Antieme-sis. Version 3: National Comprehensive Cancer Network:1-68.

https://www.nccn.org/professionals/physician_gls/pdf/antiemesis.pdf (17.12.2018).

NCCN (2018). NCCN Clinical Practice Guidelines in Oncology, Can-cer-Related Fatique Version 2: National Comprehensive Cancer Network: 1-64.

https://www.nccn.org/professionals/physician_gls/PDF/fatigue.pdf (17.12.2018).

Ovayolu, Ö., Ovayolu, N., (2013). Semptom Yönetiminde Kanıt Temelli Tamamlayıcı Yöntemler. Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergi-si, 1(1):83-98.

Pichler, A., Pichler, M., (2014). Music Therapy İn Cancer Patients: Fact Or Fiction?. Future Oncol, 10(15):2409-2411.

Rossetti, A., Chadha, M., Torres, B.N., Lee, J.K., Hylton, D., Loewy, J.V., Harrison, L.B., (2017). The Impact of Music Therapy on Anxiety in Cancer Patients Undergoing Simulation for Radiation Therapy. Int J Radiation Oncol Biol Phys, 99(1):103-110.

Running, A., Seright, T., (2012). Integrative Oncology: Managing Cancer Pain With Complementary and Alternative Therapies. Curr Pain Headache Rep, 16(4):325-331.

Siedliecki, S.L., Good, M., (2006). Effect of Music on Power, Pain, Depres-sion and Disability. Journal of Advanced Nursing, 54(5): 553–562.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

347

Somakcı, P., (2003). Türklerde Müzikle Tedavi. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(2):131-140.

Stanczyk, M.M., (2011). Music therapy in supportive cancer care. Rep Pra-ct Oncol Radiother, 16: 170–172.

Tanrıöver, Başaran, G., (2011). Müzikle Tedavi Yöntemleri. e-Journal of New World Sciences Academy, 5(3):150-157.

Torun, Ş., (2016). Müziğin Beynimizdeki Yolculuğu. Osmangazi Tıp Der-gisi, 38(1): 66-70.

Tsai, H.F., Chen, Y.R., Chung, M. H., Liao, Y.M., Chi, M.J., Chang, C.C, Chou, K.R. , (2014). Effectiveness of Music Intervention in Ameliorating Can-cer Patients’ Anxiety, Depression, Pain and Fatigue: A Meta-Analysis. Cancer Nursing, 37(6):35–50.

Türkiye Kanser İstatistikleri 2015 T.C. Sağlık Bakanlığı Yayını, Ankara, 2018:1-48. Erişim Tarihi: 17.12.2018.

https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/kanser-istatistikleri Uzunoğlu, S., Çiçin, İ., (2011). Kanser Hastalarında Ağrıya Yaklaşım. Kli-

nik Gelişim, 24: 14-20.Ülger, E., Alacacacıoğlu, A., Gülseren, A.Ş., Zencir, G., Demir, L., Tarhan,

M.O., (2014). Kanserde Psikososyal Sorunlar ve Psikososyal Onkolojinin Öne-mi. DEÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 28(2): 85-92.

Warth, M., Keßler, J., Hillecke,T.K., Bardenheuer, H .J., (2015). Music Therapy in Palliative Care A Randomized Controlled Trial to Evaluate Effects on Relaxation. Dtsch Arztebl Int, 112: 788–794.

Yazıcı, D., (2017). Müziğin İnsan Beyni Üzerindeki Etkisi. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(1):88-103.

Ying, R., Chen, Y.R., Chung, M.H., Liao, Y.M., Chi, M.J., Chang, C.C., Chou, K.R., (2014). Effectiveness of Music Intervention in Ameliorating Can-cer Patients’ Anxiety, Depression, Pain and Fatigue: A Meta-analysis. Cancer Nursing, 37(6):35-50.

Zhang, J.M, Wang, P., Yao, J.X., Zhao, L., Davis, M.P., Walsh, D., Yue, G.H., (2012). Music İnterventions For Psychological And Physical Outcomes İn Cancer: A Systematic Review And Metaanalysis. Support Care Cancer, 20(12): 3043-3053.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

348

Zhou, K., Li, X., Li, J., Liu, M., Dang, S., Wang, D., Xin, X., (2015). A clinical randomized controlled trial of music therapy and progressive muscle relaxation training in female breast cancer patients after radical mastectomy: results on depression, anxiety and length of hospital stay. Eur J Oncol Nurs, 19(1):54-59.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

349

KANSERLİ BİREYLERDE YORGUNLUK YÖNETİMİ VE İNTEGRATİF UYGULAMALAR

Ülkü ÖZDEMİRErciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Kayseri / Türkiye

Öz: Yorgunluk, Kanserli bireylerde hastalık ya da tedaviye bağlı olarak en yaygın görülen ve en çok şikayet edilen semptomdur. Kanserli bireylerde görü-len yorgunluk, zamanla hastaların enerjilerini, mental kapasitelerini ve psiko-lojik durumlarını azaltarak hastaların genel sağlığını, fiziksel aktivite düzeyini, fiziksel fonksiyonlarını ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen en önemli faktör-dür. Kanserle ilgili yorgunluğun yönetiminde farmakolojik yaklaşımların yanı sıra az zamanda, küçük bir çabayla uygulanabilen, düşük maliyetli olan, ciddi yan etkisi olmayan ve iyi tolere edilebilen integratif yaklaşımlar da kullanılabil-mektedir. Kanserli bireylerin yorgunluk ile etkili bir şekilde baş edebilmeleri için profesyonel sağlık ekibinin önerilerine ihtiyaçları vardır. Bu kapsamda kan-serli bireylerin yaşadığı yorgunluk ile baş etmelerinde hasta ile yakın iletişimde bulunan, hastanın ihtiyaçlarını görebilen ve uygun biçimde müdahale edebilen hemşirelere önemli sorumluluklar düşmektedir.

GİRİŞ

Kanserli bireylerde hastalık ya da tedaviye bağlı olarak birçok semptom görülmektedir (Eyigor, 2010: 57-61). Yorgunluk, kanser hastalarının en çok şi-kayet ettikleri ve en yaygın görülen semptomdur (Eyigor, 2010: 57-61; Moore, Dimsdale,2002:77-82; Luctkar-Flude, 2007:185; Anderson, et al.,2003: 307-318 ). Kemoterapi, radyoterapi, biyoterapi ve cerrahi tedavi gibi kanser tedavisi alan bireylerin çoğu, önemli derecede yorgunluk yaşadıklarını belirtmektedirler (Molassiotis et al., 2007: 228-237; Anderson, et al.,2003: 307-318).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

350

Yorgunluk, hastaların genel sağlığını, fiziksel aktivite düzeyini, fizik-sel fonksiyonlarını ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen faktörlerin başında yer alan (Eyigor, 2010: 57-61; Moore, Dimsdale,2002:77-82; Anderson, et al.,2003:307-318), hastaları en çok zorlayan ve günlük yaşam aktivitesini etki-leyen semptom olarak bildirilmektedir (Luctkar-Flude, 2007:185; Anderson, et al.,2003: 307-318). Kanser tedavisini tamamladıktan sonra da birçok kişi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen sürekli bir yorgunluk yaşadığını ifade etmektedir (Molassiotis et al., 2007: 228-237; Moore, Dimsdale,2002:77-82; Anderson, et al.,2003: 307-318).

Hastaların yorgunluk ile etkili bir şekilde baş edebilmeleri için profesyonel sağlık ekibinin önerilerine ihtiyaçları vardır. Bu kapsamda hasta ile sürekli ile-tişim halinde olduğu, hastanın ihtiyaçlarını görebildiği ve müdahale edebildiği için hemşirelere hastaların yaşadığı yorgunluk semptomunu yönetmede önemli sorumluluklar düşmektedir (Karakoç,2008: 99-118, Yurtsever,2004: 16-20).

KANSERDE YORGUNLUK

Yorgunluğun Tanımı

Yorgunluk, önemli derecede bitkinlik, enerji azalması ya da istiraha-te ihtiyacın artması, aktivite düzeyindeki orantısız değişiklik (Luctkar-Flude, 2007:185), günlük yaşamı etkileyebilen subjektif bir güç kaybı ya da boşluk hissi (Kim, et al., 2013: 147), kas zayıflığı, atık ürünlerin birikmesi, inflamatuar süreçler gibi durumlarda ortaya çıkan ve engellenemeyen bir tükenme duygusu olarak tanımlanmaktadır (Azak, Çınar, 2005: 78-85). Kuzey Amerika Hemşire-lik Tanıları Birliği (North American Nursing Diagnosis Association- NANDA) tarafından Yorgunluk, bir hemşirelik tanısı olarak kabul edilmiştir. NANDA yorgunluğu; dinlenmekle geçmeyen, fiziksel ve mental iş kapasitesini azaltan, sürekli bitkinlik duygusu yaşama olarak tanımlanmaktadır (Carpenito - Mo-yet,2005: 446-448).

Kanserle ilgili yorgunluk, kanser ve tedavisi ile ilgili olarak genel fonk-siyonları bölen ve kalıcı olan sübjektif bir yorgunluk hissi (Luctkar-Flude, 2007:185), başka bir tanımda ise kanser ya da kanser tedavisi ile ilgili, yeterli istirahatle iyileşmeyen fiziksel, duygusal ve bilişsel yorgunluk/ bitkinlik olarak tanımlanmaktadır (NCCN, 2018:1-64; Giacalone, et al.,2013: 2899-2911).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

351

Kanserli bireyler tarafından yorgunluk; performans gücünde azalma, enerji eksikliği, uyku hali, depresyon, konsantre olmada zorlanma, motivasyon ek-sikliği ve uykusuzluk, günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmede güçlük, dinlenmeye daha fazla ihtiyaç duyma, dinlenme ya da uyku ile yorgunluğun azalmadığının ifade edilmesi ve sosyal aktivitelere katılımın azalması şeklinde ifade edilmektedir (Ünsar, ve ark., 2007): 89-106).

Ulusal Kapsamlı Kanser Ağı (National Comprehensive Cancer Network-NC-CN)’ nın kansere bağlı yorgunluk panelinde kansere bağlı yorgunluğun tanımı ; kanserle ilişkili yorgunluk, kanser ya da kanser tedavisi ile ilişkili olan, son aktiviteyle orantılı olmayan ve her zaman yapılan işlevleri engelleyen, fiziksel, duygusal ve/ veya bilişsel olarak hissedilen, sıkıntı veren, sürekli ve subjektif yorgunluk veya bitkinlik hissidir şeklinde yapılmıştır (NCCN, 2018: 1-64).

Yorgunluğun Sınıflandırılması

Yorgunluk, semptomun süresine göre; semptomlar bir ay içinde kayboldu-ğu zaman “geçici yorgunluk”, bir aydan daha uzun fakat altı aydan daha kısa sürdüğü zaman “sürekli yorgunluk”, semptomlar altı aydan daha uzun sürdüğü zaman ise “kronik yorgunluk” olarak tanımlanmaktadır (Kim, et al., 2013: 147; Azak, Çınar, 2005: 78-85).

Yorgunluk akut veya kronik olabilir. Akut yorgunluk aniden gelişen ve kısa sürede sonlanan, ara sıra tekrar eden normal bir halsizliktir (Azak, Çınar, 2005: 78-85). Akut yorgunluk; sağlıklı bireylerde görülen, harcanan enerji ile doğru orantılı olan kısa süreli yorgunluktur. Uykusuzluk, yetersiz beslenme, günlük yaşamda hareketin az olması, çalışma ve sosyal yaşantıdaki sorumluluğun ge-çici olarak artması yorgunluğa neden olabilir. Akut yorgunluk, iyi bir uyku ya da stres ve aktivitenin azaltılması ile azalır ya da kaybolur. Kronik yorgunluk ise kronik hastalıklarla birlikte ortaya çıkan, uyku ve dinlenmekle azalmayan, uzun süreli ve tekrarlayıcı nitelikte olup sinsi bir ilerleyiş gösteren yorgunluktur (Yurtsever,2004: 16-20; Eglence, et al., 2013: 23-31; Jorgensen, 2008: 199-207).

Yorgunluğun Nedenleri

Karmaşık, çok yönlü ve subjektif bir semptom olan yorgunluk yaygın ol-masına rağmen kanserli hastalar tarafından farklı şekilde yaşanmaktadır. Birçok tedavi ve hastalık faktörleri yorgunluğa neden olmakla birlikte kanserli hastalar-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

352

da görülen yorgunluğun nedeni tam olarak bilinmemektedir (Escalante, Manzu-llo, 2009: 412-416; Azak, Çınar, 2005: 78-85; NCCN, 2018: 1-64).

Yorgunluk doğal olarak var olan metabolitlerin birikimi, enerji ve enerji oluşturan enzimlerde değişiklik, aktivite/dinlenme şekli, uyuma/uyanma şek-li, yaşam şekli, sosyal durum, psikolojik durum, çevresel faktörler, hastalıklar, semptom ve tedavi şekilleri gibi hazırlayıcı bazı faktörlerden etkilenmektedir (Azak, Çınar, 2005: 78-85).

Kanserli hastalarda sık görülen yorgunluk, kemoterapinin yan etkisine bağ-lı gelişen bulantı-kusma, diyare, ağrı, immobilite, anemi ve malnütrisyon gibi faktörlerle ilişkili olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte elektrolit bozuk-lukları, karaciğer ve böbrek fonksiyon bozuklukları, kardiyo-pulmoner sorun-lar, hormonal dengesizlikler, cerrahi girişim, radyoterapi, hormonal ve biyolojik tedaviler ve hastalığın yüklediği ağır psikolojik stresler kansere bağlı yorgun-luğun artmasına katkıda bulunmaktadır (Escalante, Manzullo, 2009: 412-416; Azak, Çınar, 2005: 78-85; Ünsar, ve ark., 2007: 89-106).

Şekil 1. Kanser Hastalarında Yorgunluk Gelişimini Etkileyebilen Biyolojik ve Psikolojik Fak-

törler İçin Kavramsal Model

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

353

Kanserle ilişkili yorgunluk nedenlerinde proinflamatuar sitokinler ve sito-kin grupları da dikkat çekmektedir. Proinflamatuar sitokinler, interlökin 1 beta (IL-1β), interlökin 6 (IL-6) ve tümör nekrozis faktör alfa (TNF α) tümöre yanıt olarak yada doku hasarı, enfeksiyon, kanser tedavisi ile ilişkili immün hücre-lerde azalmaya yanıt olarak açığa çıkabilir (Ganz, Bower, 2007: 474-479; Her-skind,1998: 12-15). Bu sitokinler merkezi sinir sistemi üzerinden etki ederek yorgunluk ve aktivitede azalma, uyku bozuklukları ve depresif duygu durumu-na neden olmaktadır ( Ganz, Bower, 2007: 474-479). Proinflamatuar sitokinler aynı zamanda tedavi sonrası devam eden yorgunlukta da rol oynamaktadır ( Ganz, Bower, 2007: 474-479; Bower, et al., 2002: 604-611; Collado-Hidalgo, et al., 2006: 2759- 2766).

Ayrıca kanserden sağ kalanlar ve yorgunluk yaşayanlarda T hücre home-ostazisinde değişim gözlenmiştir. Bu immünolojik aktivite sitokinlerde değişi-mi etkileyerek yorgunluk oluşturabilmektedir. Kanser hastalarında yorgunluk gelişimini etkileyebilen biyolojik ve psikolojik faktörlerin anlaşılabilmesi için kavramsal model şekil 1’ de gösterilmiştir ( Ganz, Bower, 2007: 474-479).

Şekil 2. Kanserle İlişkili Yorgunlukta Rol Oynayan Potansiyel Nedenler

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

354

Kanserle ilişkili yorgunluğun olası mekanizması; seratonin disregülasyonu, hipotalamik-pitiüter- adrenal aksis disfonksiyonu, sirkadyen ritm bozukluğu, kas metabolizması disregülasyonu, enerji dengesinde bozulma ve sitokin dis-regülasyonu ile de açıklanmaktadır. Şekil 2’ de kanserle ilişkili yorgunlukta rol oynayan potansiyel nedenler gösterilmektedir (Giacalone, et al., 2013: 2899-2911).

YORGUNLUĞUN ÖLÇÜMÜ ve DEĞERLENDİRİLMESİ

Yorgunluğun yönetiminde etkili bir bakım planı oluşturabilmek için yor-gunluk oluşumuna neden olabilecek tüm subjektif ve objektif veriler değer-lendirilmelidir. Subjektif değerlendirmede, hastanın fonksiyonları ve hastalık/tedavi sürecine bağlı oluşabilen semptomlar, bireyin yorgunluğa verdiği an-lam, yorgunluğun hastada yarattığı sıkıntı düzeyi, hastanın fizik görüntüsünde meydana gelen değişiklikler gibi parametreler değerlendirilmelidir. Objektif değerlendirme ise, yorgunluğun geçerliğini sağlayan laboratuvar sonuçlarına (hemoglobin, hematokrit düzeyi, serum elektrolitleri gibi) bakılarak yapılmalı-dır (Karakoç,2008: 99-118; Morrow, 2005: 229-239; Mitchell, 2011: 772- 792). Hastaların yorgunluk açısından değerlendirilmesinde; yorgunluğun başlangıcı, süresi, yorgunluğu azaltan-arttıran faktörler; hastalığa / tedaviye bağlı yan et-kiler; şu anda kullandığı ilaçlar; uyku-dinlenme alışkanlıkları; besin alımı, iş-tah-ağırlık değişiklikleri; yorgunluğun günlük yaşam aktivitelerine ve yaşam tarzı üzerine etkisi; psikiyatrik değerlendirme; tam bir fizik muayene; tedaviye uyum; mesleki aktivitelerinde yeterlilik; sosyo-demografik durum; fiziksel ak-tivite durumu; anemi, dispne ve kas zayıflığı gibi faktörler göz önünde bulundu-rulmalıdır (Karakoç,2008: 99-118; NCCN,2018:1-64).

Yorgunluk için dünya çapında kabul edilen standart bir ölçüm yöntemi ol-mamasına karşın, yorgunluğun değerlendirilmesinde kullanılan değişik ölçüm araçları geliştirilmiştir. İdeal olan bu değerlendirmenin, hastanın kendi ifade-siyle yapılmasıdır. Yorgunluğun değerlendirilmesinde kullanılan ölçeklere ör-nek olarak, Görsel Benzerlik Skalası (Visual Analog Scale- VAS), Duygudu-rum Profili Ölçeği (Profile of Mood States -POMS), Semptom Distres Ölçeği (Symptom Distress Scale- SDS), Yoshitake’ in Yorgunluk Ölçeği (Yoshitake’s Fatigue Scale), Rhoten Yorgunluk Ölçeği (Rhoten Fatigue Scale- RFS), Pearson and Byar’ in Yorgunluk Ölçeği (Pearson Byars Fatigue Feeling Checklist) ve

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

355

Piper Yorgunluk Ölçeği (Piper Fatigue Scale- PFS) verilebilir ( Karakoç,2008: 99-118; Yurtsever,2004: 16-20; Morrow, et al., 2005: 229-239).

YORGUNLUK YÖNETİMİNDE FARMAKALOJIK YÖNTEMLER

Kanserle ilgili yorgunluğun yönetiminde hematopoietikler, psikositümülan-lar ve steroidler gibi farmakolojik yaklaşımların kullanılabildiği belirtilmektedir (Rao, Cohen, 2008: 633-642;NCCN,2018:1-64; Given, et al., 2002: 949-956.). Kemoterapiye bağlı gelişen aneminin tedavisinde eritropoeitin, depresyon ve/veya anksiyete yorgunluğa neden olursa antidepresanlar, hastaların kendilerini daha enerjik ve daha az yorgun hissetmelerini sağlayan psikostimülanlar, in-somnia problemi bulunuyorsa hipnotik ilaçların kullanılabildiği belirtilmektedir (Morrow, 2005: 229-239). NCCN yorgunluğun azaltılmasında psikositümülan-lar ve sedatif hipnotik ilaçları önermekle birlikte antidepresanların kullanımını önermemektedir (NCCN,2018: 1-64). Bir meta- analiz sonucuna göre eritro-poietin ve metilfenidatın, kanser hastaları için yorgunlukta önemli iyileşmeyle ilişkili olduğu belirtilmektedir (Tomlinson, 2018: 152-167).

Yorgunluğun farmakolojik yaklaşımında kullanılan kafein, metilfenidat gibi psikostimülanlar, hastaların iyilik duygusunu artırarak iştahını düzeltmesi ve yorgunluğunu azaltmasına rağmen taşikardi, sinirlilik, uykusuzluk, öfori ve mizaç dalgalanmasına (Escalante, Manzullo, 2009: 412-416), sedatif hipnotik ilaçlar ise şiddetli alerjik reaksiyonlar ve karmaşık uyku davranışlarına neden olabilmektedir (NCCN, 2018: 1-64).

YORGUNLUK YÖNETİMİNDE FARMAKALOJIK OLMAYAN YÖNTEMLER

Hasta/Aile Eğitimi ve Danışmanlık

Tüm kanserli hasta ve yakınlarının yorgunluk konusunda eğitilmesi öneril-mektedir. Yorgunluk oluşmadan önce yorgunluk biçimi ve süresi konusunda bil-gi verilmelidir. Hastalarlar radyoterapi, kemoterapi veya biyoterapi gibi tedavi-lere devam ettikleri zaman orta veya şiddetli düzeyde yorgunluk yaşayabilecek-leri konusunda bilgilendirilmelidirler. Eğer yorgunluk meydana gelirse bunun tedavinin bir sonucu olduğu, tedavinin etkin olmadığı veya hastalığın ilerlediği anlamına gelmediği konusunda bilgilendirilmelidir ( NCCN, 2018:1-64).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

356

Psikososyal Önlemler

Kanserin duygusal yüküne bağlı bireyde görülen stres, anksiyete ve dep-resyonun azaltılması yorgunluk üzerinde yararlı olabilmektedir. Danışmanlık, bir destek grubuna katılmak ya da stres yönetimi tekniklerinin öğrenilmesi, başa çıkma, ruh halini iyileştirme ve gücün geri kazanılmasını güçlendirebilir (NCCN, 2018:1-64). Eğitimsel girişimler hastaların yorgunlukla pozitif olarak baş etmelerini sağlamaktadır. Onkoloji hemşireleri tarafından yapılan eğitim, danışmanlık, destek, koordinasyon ve etkin iletişim kanser tanısı konulmuş olan hastalarda ağrı, yorgunluk ve toplam semptom yükünü azaltmaktadır. Yorgun-luğa yönelik uygulanan fiziksel egzersiz, gevşeme teknikleri, sanat terapisi, akran gruplarla birlikte olma, kanser ve kanserin psiko-sosyal etkileri ve baş etme stratejileri hakkında bilgi verme gibi destek bakım girişimleri hastaların yorgunluk durumunun yönetilmesini sağlayabilmektedir (Boesen, et al., 2005: 1270-1277; Lindemalm, et al., 2005: 652-657).

Dikkati Başka Yöne Çekme

Müzik dinlemek, ilginç bir roman okumak, arkadaşlarla vakit geçirmek veya komik bir film izlemek yorgunluğu azaltmaya yardımcı olabilmektedir (NCCN, 2018:1-64).

Uyku Tedavisi

Uyku tedavisi için sıklıkla kullanılan yöntemler uyaran kontrolü, uyku kısıt-laması ve uyku hijyenidir. Uyku kontrolü için uykulu olduğu zaman yatağa ve her gece yaklaşık aynı saatte yatağa gitmek önemlidir. Hem yatağa ilk gittiğinde hem de gece boyunca uyanık olunan zaman 20 dakikayı bulduğunda yataktan kalk-mak uyaran kontrolünün anahtar faktörüdür. Uyku kısıtlaması, uzun ya da öğle-den sonra şekerleme yapmaktan kaçınmayı ve yatakta kalma zamanını kısıtlamayı içermektedir. Uyku hijyeninin önemli parçaları ise öğleden sonra kafein alımının önlenmesi ve uykuya elverişli bir ortam oluşturma (karanlık, sessiz, rahat vb.) gibi iyi bir gece uykusu sağlama tekniklerini içermektedir (NCCN,2018: 1-64).

Parlak Beyaz Işık tedavisi

Bu tedavi evde kullanılan florasan ışığından yayılan çok yüksek ışığa maruz kalınan bir tedavidir. Bu tedavi duygu durum bozuklukları ve uyku bozuklukları

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

357

için genel popülasyon ve yaşlı grupta kullanılmaktadır. Beyaz ışık tedavisinin hipotalamustaki suprakiazmatik çekirdeği uyararak sirkadyen ritmi dengelediği belirtilmektedir (NCCN,2018: 1-64).

Beslenme Danışmanlığı

Kanserli hastaların çoğunda beslenme durumunda değişiklikler meydana gelmektedir. Kanser ve kanser tedavisi besin alımını sınırlayabildiği için iştah-sızlık, diyare, bulantı ve kusma sonucu ortaya çıkabilmektedir. Beslenme yeter-sizliklerinin tedavisinde beslenme danışmanlığı yardımcı olabilmektedir. Ayrıca yorgunluğun yönetiminde yeterli hidrasyon ve elektrolit dengesinin sürdürül-mesi gereklidir (NCCN, 2018:1-64).

YORGUNLUK YÖNETİMİNDE İNTEGRATİF UYGULAMALAR

Fiziksel ve mental hastalıkların önlenmesi, tanısı, rahatlatılması ya da teda-visinin yanı sıra sağlığı iyileştirmek ve sürdürmek için kullanılan teoriler, fel-sefeler ve deneyimlerden türeyen uygulamalar üzerine temellenmiş bir tedavi çeşididir. Öncesinde Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi (TAT)’ler olarak tanım-lanan bu yaklaşımlar için son terminoloji olarak “bütünleştirici/integratif” kav-ramı kullanılmaya başlanmıştır (Ilgaz, Gözüm, 2016: 67-77). Kanserli bireyler-de kullanılan integratif uygulamalar akupunktur, akupres, homeopati, egzersiz, hipnoz, reiki, meditasyon, refleksoloji ve masaj, relaksayon teknikleri, müzik terapisi, terapötik dokunmayı içeren geniş bir alanı kapsamaktadır ( Özdemir, Taşcı, 2015: 72-81). Kanserli bireylerde yorgunluk yönetiminde ise akupunktur ve akupres, meditasyon, reiki, masaj, homeopati, egzersiz, yoga, klavuzlu hayal etme ile grup relaksasyonu, hipnoz gibi integratif yaklaşımlar kullanılabilmek-tedir (Molassiotis et al., 2007: 228-237; Post-White, et al., 2003: 332-344; Co-hen, Fried, 2007: 313-323; Zick, et al.,2012: 132).

Akupunktur ve Akupres

Geleneksel Çin Tıbbı’ ndan köken alan akupunktur, vücut üzerinde belirli noktalara iğneler, ısı ya da basınçla yaşam enerjisinin (ki) akışının düzenlenme-si temeline dayanmaktadır (Deng, et al., 2009 :85-120). Akupres ise akupunktur noktalarına parmak, el, dirsek, ayak ve/veya akupunktur bandı, çıkıntılı butonu olan elastik bir bant ya da elektrostimülasyon cihazı kullanarak basınç uygu-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

358

lanmasıdır (Lee, Frazier, 2011: 589-603). Akupres, meridyen teorisine dayan-maktadır. Bu teoride akupres yaşam enerjisi (ki) akımını artırmak için vücut boyunca enerji yollarının bir ağı olan meridyenleri uyarır. Kanser hastalarının yaşadığı yorgunluk semptomunun yönetiminde akupunktur ve akupresin kulla-nılabilirliğine ilişkin çalışmalar bulunmaktadır (Zick, et al., 2011:1-10; Molas-siotis, et al., 2007:228-237; Mao, et al., 2009:52-58; Johnston, et al., 2011:49; Dean-Clower,et al., 2010: 158-167). Ancak konuyla ilgili çalışmaların etki bü-yüklüğünün yeterli olmadığı, kanıt düzeyi yüksek klinik çalışmalara ihtiyaç ol-duğu belirtilmektedir (Deng, et al., 2009 :85-120; Zeng, et al., 2014: 193-200).

Çoğunluğunu lenfoma ve meme kanserli hastalarla yapılan bir çalışma so-nucunda, iki hafta boyunca haftada üç gün, LI 4, SP 6, ST 36 akupres noktaları-na bir dk akupres uygulamasının yorgunluk skorunda önemli iyileşme sağladığı, genel yorgunlukta, fiziksel yorgunlukta ve mental yorgunlukta önemli azalma, aktivite ve motivasyonda önemli iyileşme olduğu (Molassiotis, et al., 2007: 228-237), benzer şekilde tedavisi biten kanserli bireylere, 12 hafta boyunca, her gün, günde iki kez, Yin Tang, Anmian, HT 7, LIV3 ve SP6 akupunktur nokta-larına, üç dk uygulanan akupresin yorgunlukta önemli azalma sağladığı belirtil-mektedir (Zick, et al., 2011: 1-10). Kemoterapi alan akciğer kanserli hastalarda akupresin yorgunluğa etkisinin incelendiği bir çalışmada ise, esansiyel yağ ile akupres grubu ve sadece akupres grubundaki bireylerde yalancı akupres gru-buna göre günlük yaşam aktiviteleriyle ilgili yorgunlukta azalma, performans durumunda iyileşme sağlandığı bildirilmektedir (Tang, et al., 2014: 581-591).

Homeopati

Bitki, mineral ve hayvandan elde edilen dilüe toksinlerle benzeri benzerle tedavi etme prensibine dayanan homeopatinin hangi tıbbi durumda etkili ol-duğuna ilişkin kanıtlar yeterli bulunmamaktadır Cassileth, Deng, 2004:80-89). Meme kanserli hastalarla östrojen azalma semptomlarına homeopatinin etkisi-nin incelendiği bir çalışmada bireyselleştirilmiş homeopatik ilaç girişiminin yor-gunlukta azalma sağladığı belirtilmektedir (Thompson, Reilly, 2003:131-134).

Düzenli Fiziksel Aktivite ve Egzersiz

Düzenli fiziksel aktivite ve egzersiz hem kanser tedavisi sırasında hem de tedaviden sonra kanserle ilişkili yorgunluğu azaltmayı sağlamaktadır. İntegratif

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

359

Onkoloji Derneği ve NCCN, düzenli fiziksel aktiviteyi kanserli hasta bakımın-da önermekle birlikte egzersize başlamadan önce güvenli olabilmesi için nitelikli egzersiz uzmanlarına (fiziksel terapi, fiziksel tıp, rehabilitasyon uzmanları) danı-şılmasını önermektedir (Deng, et al., 2009 :85-120; NCCN, 2018:1-64). Enerjinin en iyi düzeyde olduğu zamanlarda enerjiyi korumak ve sadece en önemli akti-viteleri yapmak önemlidir. En çok ve en az yorgun olunan zamanların kaydının tutulması ve aktivite ya da egzersiz için bireylerin İyi dinlendiği ve en fazla ener-jiye sahip olduğunu zamanları tercih etmesi önerilmektedir. Aktivite için bireyler sınırlılıkları konusunda gerçekçi olmalı ve kendilerini zorlamamalıdır (NCCN, 2018:1-64). Egzersiz programı hastanın yaşı, fiziksel aktivite düzeyi, kanser tipi ve evresi, kanser tedavi şekli göz önünde bulundurularak hastaya özgü olmalıdır. Egzersiz programları en düşük yoğunluk düzeyinde ve süresinde başlatılmalı, ya-vaş olarak arttırılmalı ve hastanın durumunda değişiklik görüldüğünde yeniden gözden geçirilmelidir. Hastada kemik metastazı, nötropeni, trombositopeni, aktif enfeksiyon ya da ateş, metastaz ve ya diğer komorbid hastalıklara bağlı kısıtlılık-lar ve düşme gibi güvenlik riski olduğu zaman egzersiz çok dikkatli planlanmalı ve izlenmelidir (Mitchell, 2011: 772-792; NCCN, 2018:1-64; Berger,2015: 1012-1039). Kanserli bireylere dayanıklılık (yürüyüş, yüzme vb.) ve direnç egzersizleri (ağırlık çalışma vb.) önerilmektedir (NCCN,2018:1-64).

Kanserle ilişkili yorgunluğun incelendiği bir meta analiz sonucuna göre, yüksek yoğunluktaki egzersizin, meme kanseri olan kadınlarda kanserle ilişki-li yorgunlukta güvenli ve etkili olduğu belirtilmektedir. Ayrıca kanserle ilişkili yorgunluğun azaltılmasında denetimli egzersiz önerilmektedir (Meneses-Echá-vez, et al., 2015:77).

Randomize kontrollü çalışmaların incelendiği bir sistematik derleme so-nucunda egzersizin meme kanserlilerde yorgunlukta iyileşme sağladığı, orta ve şiddetli egzersizin hafif egzersize göre yorgunlukta daha fazla azalma sağladığı belirtilmektedir. Ayrıca kanser tedavisi ve tiplerine göre egzersizin mod, yoğun-luk, sıklık, süre ve zamanlama gibi temel özelliklerinin belirlenmesi önerilmek-tedir (Mishra et al., 2012: CD008465).

Yoga

Yoga fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal iyi olmayı amaçlayan zihin-be-den temelli bir uygulamadır. Manchanda et al., 2014: 675-680; Hadi, Hadi,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

360

2007:829-837). En yaygın uygulanan şekli temel bileşenleri germe egzersizleri, fiziksel duruş (asana), nefes kontrolü (pranayama), konsantrasyon ve düşünme tekniklerini (meditasyon) içeren Hatha Yogadır. Yoga kronik yorgunluğu azalt-maya yardımcı olabilmektedir (Manchanda et al., 2014: 675-680).

Yoganın kanserle ilişkili yorgunlukta azalma sağladığına ilişkin ça-lışmalar bulunmakla birlikte (Carson, et al., 2007: 331-341; Bower, et al., 2012:3766-3775;Buffart, et al., 2012:559; Chandwani, et al., 2014:1058-1065; Kiecolt-Glaser, et al., 2014:1040-1049; . Sprod, et al., 2015:8-14) Hodgkin ve Non Hodgkin Lenfomalı bireylerle yapılan bir çalışmada yoganın yorgunluk etkinliğine ilişkin karar vermek için bulguların yeterli bulunmadığı (Felbel, et al., 2014: CD010146) ,etkinliği ile ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu belirtilmektedir (Berger,2015,: 1012-1039).

Meditasyon

Meditasyon zihin yoluyla ve yaşanan duyumlarla dikkati artırmaya, mental farkındalığı yükseltmeye odaklı integrtif bir uygulamadır (Deng, et al., 2009 :85-120). Yapılan bir çalışmada radyoterapi alan meme kanserli kadınlarda yor-gunluğu azalttığı ve yorgunluk için invaziv olmayan bir girişim olarak kullanı-labileceği belirtilmektedir (Yeon Hee, et al., 2013: 379-387).

Reiki

Reiki, vücudun dışındaki elektromanyetik alanlara ve vücuttaki enerji alanlarına odaklanan, uzaktan gönderme ve yakın fiziksel uygulama şeklinde yapılabilen bir enerji terapisidir. Reiki, enerji çakralarına ve biyopsikospiritüel iyileştirmeye odaklı çalışmaktadır (Sağkal, et al., 2013:141-146). Kanserli bi-reylerle yapılan çalışmalarda reikinin yorgunlukta azalma sağladığı (Tsang ,et al., 2007:25-35; Fleisher, et al., 2014:62-67) fakat reikinin pisikolojik, fizyolo-jik ve uzun dönem etkinliğini araştırmak için daha özenli araştırmalara ihtiyaç olduğu belirtilmektedir (Fleisher, et al., 2014:62-67).

Masaj

Masaj vücudun kas ve bağ dokusuna terapistler tarafından baskı uygulana-rak ağrı ve gerginliği azaltmak, dolaşımı iyileştirmek ve gevşemeyi sağlamak için uygulanır. Onkolojide en yaygın olarak kullanılan masaj yöntemleri İsveç

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

361

masajı, aromaterapi masajı ve refleksolojidir (Deng, et al., 2009 :85-120). Ya-pılan bir çalışmada terapötik masaj ve iyileştirici dokunmanın standart bakıma göre yorgunlukta azalma sağladığı belirtilmekte (Post-White et al., 2003:332-344), başka bir çalışmada ise altı hafta uygulanan İsveç masajının kanserle iliş-kili yorgunlukta önemli ölçüde azalma sağladığı, güvenli ve kabul edilebilir bir uygulama olduğu belirtilmektedir (Kinkead, et al., 2018: 546-554).

SONUÇ

Yorgunluk, kanserli bireylerin genel sağlığını, fiziksel aktivite düzeyini ve fonksiyonlarını, yaşam kalitesini olumsuz etkilediği için, ayrıca hastaları en çok zorladığı, kanser tedavisini tamamladıktan sonra da devam edebildiği için önemli bir sorundur. Hemşireler, bireylerle yakın iletişim içinde oldukları için ve tedaviye bağlı ya da tedavinin geç etkilerine bağlı ortaya çıkabilen uzamış yorgunluk durumlarını görebildikleri için bireylerin yorgunluklarını değerlen-dirmeli ve yorgunlukla mücadele etmelerinde yardımcı olmalıdır. Bunun için farmakolojik yöntemlerin yanında daha az maliyetli, önemli yan etkisi bulun-mayan, hemşirenin bağımsız fonksiyonlarını artıran, kanıtlarla desteklenmiş in-tegratif uygulamaları yorgunluk yönetimine dahil etmeleri önerilmektedir.

KAYNAKÇA

Andersen, C., Rorth, M., Ejlertsen, B., Stage, M., Møller, T., Midtgaard, J., Quist, M., Bloomquist, K., Adamsen, L., (2013). The Effects of A Six-Week Supervised Multimodal Exercise İntervention During Chemotherapy on Can-cer-Related Fatigue. European Journal of Oncology Nursing, 17(3): 331-339.

Anderson, K.O., Getto, C.J., Mendoza, T.R., Palmer, S.N., Wang, X.S., Re-yes-Gibby, C.C., Cleeland, C.S., (2003). Fatigue and Sleep Disturbance in Pa-tients With Cancer, Patients with Clinical Depression, and Community-Dwel-ling Adults. Journal of Pain and Symptom Management, 25(4): 307-318.

Azak, A., Çınar, S., (2005). Lenfomalı (Hodgkin ve Non-Hodgkin) Hasta-larda Yorgunluk Sendromu Ve Etkileyen Faktörler. Türk Hematoloji-Onkoloji Dergisi, 2: 78-85.

Berger, A.M., Mooney, K., Alvarez-Perez, A., Breitbart, W.S., Carpenter, K.M., Cella, D., Cleeland, C., Dotan, E.,. Eisenberger, M.A., Escalante, C.P., Jacobsen, P.B., Jankowski, C., LeBlanc, T., Ligibel, J.A., Loggers, E.T., Mand-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

362

rell, B., Murphy, B.A., Palesh, O., Pirl, W.F., Plaxe, S.C., Riba, M.B., Rugo, H.S., Salvador, C., Wagner, L.I., Wagner-Johnston, N.D., Zachariah, F.J., Berg-man, M.A., Smith, C., (2015). Cancer-Related Fatigue, Version 2.2015: Clinical Practice Guidelines in Oncology. J Natl Compr Canc Netw, 13(8): 1012-1039.).

Bower, J.E., Ganz, P.A., Aziz, N., Fahey, J.L., (2002). Fatigue and Proinf-lammatory Cytokine Activity in Breast Cancer Survivors. Psychosomatic Me-dicine, 64(4): 604-611.

Bower, J.E., Garet, D., Sternlieb, B., Ganz, P.A., Irwin, M.R., Olmstead, R., Greendale, G., (2012). Yoga for Persistent Fatigue in Breast Cancer Survivors: A Randomized Controlled Trial. Cancer, 118:3766–3775.

Buffart, L.M., van Uffelen, J.G., Riphagen, I.I., Brug, J., van Mechelen, W., Brown, W.J., Chinapaw, M.J., (2012). Physical and Psychosocial Benefits of Yoga in Cancer Patients and Survivors, A Systematic Review and Meta-Analy-sis of Randomized Controlled Trials. BMC Cancer, 12:559.

Carpenito Moyet, L., (2205). Hemşirelik Tanıları El Kitabı.(Ed. Firdevs Er-demir). 2. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri.

Carson, J.W., Carson, K.M., Porter, L.S., Keefe, F.J., Shaw, H., Miller, J.M., (2007). Yoga for Women with Metastatic Breast Cancer: Results from A Pilot Study. J Pain Symptom Manage, 33(3): 331-341.

Cassileth, B.R., Deng, G., (2004). Complementary and Alternative Thera-pies for Cancer. Oncologist, 9(1):808-9.

Chandwani, K.D., Perkins, G., Nagendra, H.R., Raghuram, N.V., Spelman, A., Nagarathna, R., (2014). Randomized, Controlled Trial of Yoga in Women with Breast Cancer Undergoing Radiotherapy. J Clin Oncol, 32:1058-1065.

Cramp, F., Byron-Daniel, J. ( 2012). Exercise for the management of can-cer-related fatigue in adults. The Cochrane Database of Systematic Reviews, 11: CD006145.

Cohen, M., Fried, G. (2007). Comparing Relaxation Training and Cogniti-ve-Behavioral Group Therapy for Women with Breast Cancer. Res Social Work Prac, 17(3): 313-323.

Collado Hidalgo, A., Bower, J.E., Ganz, P.A., Cole, S.W., Irwin, M.R., (2006). Inflammatory Biomarkers for Persistent Fatigue in Breast Cancer Survi-vors. Clinical Cancer Research, 12(9): 2759- 2766.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

363

Dean-Clower, E., Doherty-Gilman, A.M., Keshaviah, A., Baker, F., Kaw, C., Lu, W., Manola, J., Penson, R.T., Matulonis, U.A., Rosenthal, D.S., (2010). Acupuncture as Palliative Therapy for Physical Symptoms and Quality of Life for Advanced Cancer Patients. Integr Cancer Ther, 9(2): 158-167.

Deng, G.E., Frenkel, M., Cohen, L., Cassileth, B.R., Abrams, D.I., Ca-podice, J.L., Courneya, K.S., Dryden, T., Hanser, S., Kumar, N., Labriola, D., Wardell, D.W., Sagar, S., (2009). Society For Integrative Oncology.Society For Integrative Oncology. Evidence-Based Clinical Practice Guidelines For İnteg-rative Oncology: Complementary Therapies And Botanicals. JSoc Integr Oncol, 7(3):85-120.

Dhillon, H.M., van der Ploeg, H.P., Bel,l M.L., Boyer, M., Clarke, S., Vardy, J., (2012). The İmpact of Physical Activity on Fatigue and Quality of Life in Lung Cancer Patients: A Randomised Controlled Trial Protocol. BMC Cancer, 12: 572.

Eglence, R., Karatas, N., Tasci, S., (2013). The Effect of Acupressure on The Level of Fatigue in Hemodialysis Patients. Alternative Therapies in Health and Medicine, 19(6): 23-31.

Escalante , C.P., Manzullo, E.F.( 2009). Cancer-Related Fatigue: The Ap-proach and Treatment. Journal of General İnternal Medicine, 24 (Suppl 2): 412-416.

Eyigor, S., Eyigor, C., Uslu, R., (2010). Assessment Of Pain, Fatigue, Sleep And Quality of Life (QOL) İn Elderly Hospitalized Cancer Patients. Archives of Gerontology and Geriatrics, 51(3): 57-61.

Felbel, S., Meerpohl, J.J., Monsef, I., Engert, A., Skoetz, N., (2014). Yoga in Addition to Standard Care for Patients with Haematological Malignancies. Cochrane Database Syst Rev, 6: CD010146.

Fleisher, K.A., Mackenzie, E.R., Frankel, E.S., Seluzicki, C., Casarett, D., Mao, J.J., (2014). Integrative Reiki for Cancer Patients: A Program Evaluation. Integr Cancer Ther, 13(1):62-67.

Ganz, P.A., Bower, J.E., (2007). Cancer Related Fatigue: A Focus on Breast Cancer and Hodgkin’s Disease Survivors. Acta Oncologica, 46(4): 474-479.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

364

Giacalone, A., Quitadamo, D., Zanet, E., Berretta, M., Spina, M., Tirel-li, U.l., (2013). Cancer-Related Fatigue in The Elderly. Support Care Cancer, 21(10): 2899-2911.

Given, B., Given, C.W., McCorkle, R., Kozachik, S., Cimprich, B., Rahbar, M.H., Wojcik, C., (2002). Pain and Fatigue Management: Results of A Nursing Randomized Clinical Trial. Oncology Nursing Forum, 29(6): 949-956.

Hadi, N., Hadi, N., (2007). Effects of Hatha Yoga on Wellbeing in Healthy Adults in Shiraz, Islamic Republic of Iran. East Mediterr Health J, 13(4):829-837.

Herskind, C., Bamberg, M., Rodemann, H.P., (1998). The role of cytokines in the development of normal-tissue reactions after radiotherapy. Strahlenther Onkol, 174 (Suppl 3): 12-15.

Ilgaz, A., Gözüm, S., (2016). Tamamlayıcı Sağlık Yaklaşımlarının Güve-nilir Kullanımı İçin Sağlık Okuryazarlığının Önemi. DEUHFED, 9(2):67-77.

Johnston, M.F., Hays, R.D., Subramanian, S.K., Elashoff, R.M., Axe, E.K.,

Li, J.J., Kim, I., Vargas, R.B., Lee, J., Yang, L., Hui, K.K., (2011). Patient Edu-cation İntegrated with Acupuncture for Relief of Cancer-Related Fatigue Ran-domized Controlled Feasibility Study. BMC Complement Altern Med, 11:49.

Jorgensen, R., (2008). Chronic Fatigue: An Evolutionary Concept Analysis. Journal of Advanced Nursing, 63(2): 199-207.

Karakoç, T., (2008). Kanser Hastalarında Yorgunluk ve Hemşirelik Bakımı. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 3: 99-118.

Kiecolt-Glaser, J.K., Bennett, J.M., Andridge, R., Peng, J., Shapiro, C.L., Malarkey, W.B., Emery, C.F., Layman, R., Mrozek, E.E., Glaser, R.., (2014). Yoga’s İmpact on İnflammation, Mood, and Fatigue in Breast Cancer Survivors: A Randomized Controlled Trial. J Clin Oncol, 32:1040-1049.

Kima, Y.H., Kimb, H.J., Ahnc, S.D., Seod , Y. J., Kim, S.H., (2013). Comp-lementary Effects of Meditation on Anxiety, Depression, Fatigue, and Quality of Life of Women Undergoing Radiation Therapy for Breast Cancer. Therapies in Medicine 21(4): 379-387.

Kim, J.E., Hong, K.E., Kim, H.J., Choi, J.B., Baek, Y.H., Seo, B.K., Lee, S., Kang, K.W., Lee, M.H., Kim, J.H., Lee, S., Jung, S.Y., Jung, H.J., Shin, M.S.,

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

365

Choi, S.M., (2013). An Open-Label Study of Effects of Acupuncture on Chronic Fatigue Syndrome and İdiopathic Chronic Fatigue: Study Protocol for A Rando-mized Controlled Trial. Trials, 14: 147.

Kinkead, B., Schettler,P.J., Larson, E.R., Carroll, D., Sharenko, M., Nett-les, J., Edwards, S.A., Miller, A.H., Torres, M.A., Dunlop, B.W., Rakofsky, J.J., Rapaport, M.H., (2018). Massage Therapy Decreases Cancer-Related Fatigue: Results From a Randomized Early Phase Trial. Cancer, 124(3): 546-554.

Lee, E.J., Frazier, S.K., (2011). The Efficacy of Acupressure for Symptom Management: A Systematic Review. J Pain Symptom Manage, 42(4): 589-603.

Lindemalm, C., Strang, P., Lekander, M., (2005). Support Group for Cancer Patients. Does it İmprove Their Physical and Psychological Wellbeing? A Pilot Study. Support Care Cancer, 13: 652-657.

Luctkar-Flude, M., (2007). Fatigue, Physical Activity, Physical Functio-ning And Quality Of Life İn Older Adults With Cancer, Pro Quest Dissertations and Theses (The degree of Master of Science in Nursing: University of Ottawa, Canada: 185.

Manchanda, S.C., Madan, K., (2014). Yoga and Meditation in Cardiovascu-lar Disease. Clin Res Cardiol, 103(9):675-680.

Mao, J.J., Styles, T., Cheville, A., Wolf, J., Fernandes, F., Farrar, J.T., (2009). Acupuncture for Nonpalliative Radiation Therapy-Related Fatigue: Fe-asibility Study. J Soc Integr Oncol, 7(2):52-58.

Meneses-Echávez, J.F., González-Jiménez, E., Ramírez-Vélez, R., (2015). Effects of Supervised Exercise on Cancer-Related Fatigue in Breast Cancer Sur-vivors: A Systematic Review and Meta-Analysis. BMC Cancer, 15:77.

Mishra, S.I., Scherer, R.W., Snyder, C., Geigle, P.M., Berlanstein, D.R., Topaloglu, O., (2012). Exercise İnterventions on Health-Related Quality of Life for People with Cancer During Active Treatment. Cochrane Database Syst Rev, 8: CD008465.

Mitchell, S., (2011). Cancer-related fatigue. Connie Henke Yarbro, Debra Wujcik, Barbara Holmes Gobel (Eds) in Cancer Principles and Practice (772-792). Seventh ed.,USA: Jones and Bartlett Publishers.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

366

Molassiotis, A., Sylt, P., Diggins, H., (2007). The Management of Can-cer-Related Fatigue After Chemotherapy with Acupuncture and Acupressure: A Randomised Controlled Trial. Complement Ther Med, 15(4):228-237.

Moore, P., Dimsdale, J.E., ( 2002). Opioids, Sleep And Cancer-Related Fa-tigue. Medical Hypotheses, 58(1): 77-82.

Morrow, G.R., Shelke, A.R., Roscoe, J.A., Hickok, J.T., Mustian, K., (2005). Management of Cancer-Related Fatigue. Cancer Investigation, 23(3): 229-239.

NCCN (2018). NCCN Clinical Practice Guidelines in Oncology, Can-cer-Related Fatique Version 2: National Comprehensive Cancer Network. Eri-şim Tarihi: 17.12.2018.https://www.nccn.org/professionals/physician_gls/PDF/fatigue.pdf

Özdemir, Ü., Taşcı, S., (2015). Onkoloji Hastalarında Tamamlayıcı ve Des-tekleyici Bakım Uygulamaları. Turkiye Klinikleri J Intern Med Nurs-Special Topics, 1(2): 72-81.

Post-White, J., Kinney, M.E., Savik, K., Gau, J.B., Wilcox, C., Lerner, I., (2003). Therapeutic Massage and Healing Touch İmprove Symptoms in Cancer. Integrative Cancer Therapies, 2(4): 332-344.

Rao, A.V., Cohen, H.J. ( 2008). Fatigue in Older Cancer Patients: Etiology, Assessment, and Treatment. Seminars in Oncology, 35(6): 633-642.

Reif, K., Vries, U., Petermann, F., Gorres, S., (2013). A Patient Educati-on Program İi Effective in Reducing Cancer-Related Fatigue: A Multi-Centre Randomised Two-Group Waiting-List Controlled İntervention Trial. European Journal of Oncology Nursing, 17(2): 204-213.

Sağkal, T., Eşer, İ., Uyar, M., (2013). The Effect of Reiki Touch Therapy on Pain and Anxiety. Spatula, 3(4):141-146.

Sprod, L.K., Fernandez, I.D., Janelsins, M.C., Peppone, L.J., Atkins, J.N., Giguere, J., Block, R., Mustian, K.M., (2015). Effects of Yoga on Cancer-Rela-ted Fatigue and Global Side-Effect Burden in Older Cancer Survivors. J Geriatr Oncol, 6:8-14.

Tang, W.R., Chen, W.J., Yu, C.T., Changd, Y.C., Chena C.M., Wanga, C.H., Yangef, S.H., (2014). Effects of Acupressure on Fatigue of Lung Cancer Pa-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

367

tients Undergoing Chemotherapy: An Experimental Pilot Study. Complemen-tary Therapies in Medicine 2014; 22(4): 581-591.

Thompson, E.A., Reilly, D., (2003). The Homeopathic Approach to The Treatment of Symptoms of Oestrogen Withdrawal in Breast Cancer Patients. A Prospective Observational Study. Homeopathy, 92(3):131-134.

Tomlinson, D., Robinson, P.D., Oberoi, S., Cataudella, D., Culos-Reed, N., Davis, H., Duong, N., Gibson, F., Götte, M., Hinds, P., Nijhof, S.L., van der Torre, P., Cabral, S., Dupuis, L.L., Sung, L., (2018). Pharmacologic İnterven-tions for Fatigue in Cancer and Transplantation: A Meta-Analysis. Curr Oncol, 25(2):152-167.

Tsang, K.L., Carlson, L.E., Olson, K., (2007). Pilot Crossover Trial of Reiki Versus Rest for Treating Cancer-Related Fatigue. Integr Cancer Ther, 6(1):25-35.

Ünsar, S., Fındık, Ü.Y., Kurt, S., Özcan, H., (2007). Kanserli Hastalarda Evde Bakım ve Semptom Kontrolü. Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, 5(2): 89-106.

Yurtsever, S.,(2004). Kronik Hastalıklarda Yorgunluk ve Hemşirelik Bakı-mı. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 1: 16-20.

Zeng, Y., Luo, T., Finnegan-John, J., Cheng, A.S., (2014). Meta-Analysis of Randomized Controlled Trials of Acupuncture for Cancer-Related Fatigue. Integrative Cancer Therapies, 13(3): 193-200.

Zick, S.M., Alrawi, S., Merel, G., Burris, B., Sen, A., Litzinger, A., Harris, R.E., (2011). Relaxation Acupressure Reduces Persistent Cancer-Related Fati-gue. Evid Based Complement Alternat Med, 2011: 1-10.

Zick, S.M., Wyatt, G.K., Murphy, S.L., Arnedt, J.T., Sen, A., Harris, R.E., (2012). Acupressure for Persistent Cancer-Related Fatigue in Breast Cancer Survivors (Acucrft): A Study Protocol for A Randomized Controlled Trial. BMC complementary and Alternative Medicine, 12: 132.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

368

TIPTA TEDAVİ AMAÇLI MELATONİN KULLANIMINDAKİ İNOVATİF GELİŞMELER

Yasemin BEHRAM KANDEMİRHarran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Şanlıurfa / Türkiye

Öz: Melatonin, kimyasal olarak N-asetil-5—metoksitriptamin olarak bili-nen, pinealbez’deki pinealositler tarafından salınan bir hormondur. Melatonin sentezinde rol alan başlıca faktör aydınlık-karanlık döngüsüdür dolayısı ile melatonin, vücudun biyoritmindeki düzeni sağlayan bir hormon olarak işlev görmektedir. Bununla birlikte antioksidan özelliği bulunan melatoninin, immün sistemini güçlendirici, endokrin sistemdeki bir takım hormonların (büyüme hormonu, testesteron, progesteron) salınımı, pek çok kanser septomlarınının şiddetini hafifletici, tümör anjiogenezini hafifletici, proliferasyonunu ve me-tastazını baskılayıcı etkileri olduğu gözlenmiştir. Bugüne kadar klinikte kanser hastalığında kemoterapik ajanlarla beraber hastalığın stabilizasyonu için, ay-rıca sekonder uyku bozukluklarının tedavisinde melatonin kullanılmıştır. Yap-tığımız son çalışmalarda melatonin kullanımının nöroprotektif bir ajan olarak sinir hasarının iyileşmesinde, mTOR (mamaliantarget of rapamisin) ve VEGF (Vascular Endothelial GrowthFactor) gibi proteinlerin ekspresyonunu değişti-rerek ovaryumdaki foliküllerinin dejenerasyonunun önlenmesinde ve diyabetik ortamda kardiyak hipertrofinin gelişmesinin engellenmesinde etkili olduğunu bunların yanında oluşturduğumuz tüm deneysel modellerde, günlük 50mg/kg melatonin tedavisi uygulanan grupların plazma SOD (Süperoksit dismutaz), GPx (Glutatyonperoksidaz) ve CAT (Katalaz) gibi antioksidan enzim aktivite-lerinde istatistiksel olarak anlamlı bir artışa, lipit peroksidasyon seviyelerinde ise anlamlı bir azalmaya neden olduğunu tespit ettik. Sonuç olarak, yapılacak klinik çalışmalara temel oluşturabilecek bu veriler, ilerleyen yıllarda, klinikte infertilite tedavisinde, diyabette kalp rahatsızlıklarını önleyici, sinir kesilerin

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

369

derejenarasyonu artıran inovatif ve destekleyici bir tedavi olarak melatonin uy-gulanabileceğini ortaya koymaktadır.

GİRİŞ

Latince’de çam ağacı kozalağı anlamına gelen “pinea” kelimesinden esinlene-rek adlandırılan pineal bezin topografik yapısı, Vesalius (1514-1564) ve Descartes (1596-1650) tarafından dikkatlice incelenmiştir. Descartes (1596-1650) pineal bezi “ruhun oturduğu yer” olarak tanımlamıştır. Daha sonraki yıllarda Lerner ve arka-daşları pineal ekstrelerde bulunan, amfibienlere verildiğinde cilt renginin açılmasına neden olan potansiyel pineal hormonunu izole etmişlerdir. Lerner bu hormonu,Yu-nanca’da siyah anlamına gelen “melas” ve iş anlamına gelen “tosos” kelimelerini birleştirerek “melatonin” olarak adlandırmıştır (Çam & Erdoğan, 2003:112).

Pineal bezdeki pinealositlerde triptofandan sentezlenen melatonin plazma-da proteinlere bağlı olarak bulunur ve karaciğerde metabolize olur. Melatoninin başlıca metaboliti 6-Hidroksi melatonin sülfat (6-HMS)’dır. İnsanlarda ekzojen melatoninin kısa bir metabolik yarı ömrü (20-60 dk.), uzun bir hepatik geçiş etkisi vardır (Çam & Erdoğan, 2003:113; Lane & Moss, 1985: 1215).

Melatonin salınımının kontrol mekanizması aydınlık karanlık döngüsüdür ve gece salgılanır yani plazma melatonin konsantrasyonu gece saat 02:00 ile 04:00 arasında en yüksek değerine ulaşır. Yetişkinlerde ortalama plazma mela-tonin seviyesi 60-70 pg/ml’dir. Melatoninin başlıca metaboliti olan 6- HMS’nin, maksimum plazma konsantrasyonu ise 80- 100 pg/ml arasındadır ve %70-80’i gece idrarında (24:00-08:00) atılır (Arendt, 1988: 205).

Bir çok türde melatonin sekresyonu gecenin uzunluğu ile ilişkilidir yani gecenin uzunluğu artıkça melatonin salgılanma süreside artar (Smith, 1981: 21). Mevsimlik farklılık gösteren melatonin salgısı, yazın daha geç salınırken, kı-şın salınım daha erken başlar. Kısa süreli melatonin sekresyonu uzun günlerde, uzun süreli melatonin sekresyonu kısa günlerde görülmektedir (Lewy, Wehr, Goodwin, Newsome, & Markey, 1980: 1268).

Melatoninin normal ve patalojikfizyoloji üzerine birçok etkisi vardır, örne-ğin; melatoninin sekresyon periyodu, bazı canlı türlerinde puberte zamanını be-lirler (Weaver & Reppert, 1986: 2861). Bazı türlerde in vitro olarak melatoninin GnRH ile uyarılmış LH salgılanmasını inhibe ettiği tespit edilmiştir (Martin & Klein, 1976: 303). Melatonin reprodüktif sistemde etkisini direkt ve indirekt ola-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

370

rak gösterir. Direkt olarak etkisini üzerine, indirek olarak etkisini ise üreme siste-minde yer alan reseptörlerine bağlanarak gerçekleştirir (Vera, Tijmes, Ronco, & Valladares, 1993:338). Yapılan deneysel çalışmalarda melatoninin insan sperma-tozoasında sperm motilitesini azalttığı bildirilmiştir bunun yanısıra melatonin te-davisinin antral folikül sayısını koruduğu ve atretik folikül sayısını azalttığı tespit edilmiştir (Irez et al., 1992:989; Kandemir, Konuk, Behram, & Sindel, 2018:161).

İleri yaş ile birlikte oksidatif stres dolayısı ile serbest oksijen radikalleri artmakta ve bu durum inflamasyon ve nörodejeneratif olaylar şeklinde kendini göstermektedir. Melatoninin yaşa bağlı gelişen santral sinir sistemi fonksiyon-larındaki değişimlere ve nörodejenerasyona karşı koruyucu olduğu yapılan ça-lışmalarda ortaya konmuştur (Manda & Reiter, 2010:62; Sarlak, Jenwitheesuk, Chetsawang, & Govitrapong, 2013:12). Periferik sinir hasarı sonrasında mela-toninin sinir rejenerasyonu üzerine olan etkisi üzerine çok sayıda çalışma yapıl-mıştır. Bir çalışmada melatoninin periferik sinir kesisinde nöroma formasyonu ve kollajen sentezi üzerine supresör etki ettiği ortaya konmuştur (Turgut, Uyan-ikgil, et al., 2005:284). Başka bir çalışmada ise rat siyatik sinirinde sütürle ona-rım sonrası melatoninin sinir onarım bölgesinde nöroma oluşumu ve kollajen birikimini anlamlı derecede azaltmış ve sinir rejenerasyonunu arttırdığı tespit edilmiştir (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:67; Turgut, Uysal, Pehlivan, Oktem, & Yurtseven, 2005:389). Bu bilgilere ek olarak melatonin tedavisinin dozunun ve uygulanma periyodunun önemli olduğu, yüksek doz melatonin uy-gulamasının (100 mg / kg) toksik etki gösterdiği, karanlık periyotta uygulanan melatoninin tedavisinin, aydınlık periyotta uygulanan melatonin tedavisinin ak-sine sinir hasarına iyileştirici etki göstermediği bildirilmiştir (Kaya, Sarikciog-lu, Yildirim, Aslan, & Demir, 2013:20; Rogerio et al., 2002:35).

Patalojik fizyolojide melatonin sentezi değişmektir, örneğin; retina mela-tonin sentezinin olduğu bir dokudur ve diyabetik sıçanlarda retinal melatonin sentezinin azaldığı gösterilmiştir (do Carmo Buonfiglio et al., 2011:7418; Tos-ini & Menaker, 1998:223). Hiperglisemik koşullarda, pineal bez melatonin dü-zeyi azalmaktadır bu da dokuların antioksidan kapasitesinin azalmasına neden olmaktadır. Böylece diyabetle oluşan komplikasyonlara yatkınlığın artabildiği bildirilmektedir (Grigorov et al., 2014:442). Daha önceki çalışmalarda eksojen melatoninin pankreas, böbrek, karaciğer, nöral ve korneal dokularda hasarı azal-tarak diyabetin komplikasyonlarına karşı koruyucu olduğunu ve oldukça güç-lü antioksidan ve anti inflamatuar etkilerinin bulunduğu gösterilmiştir (Zhang, Yang, Li, Chen, & Shi, 2017:3).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

371

PERİFERİK SİNİR REJENARASYONU ve MELATONİN

Periferik sinir hasarında birçok cerrahi teknik denenmesine rağmen gelinen noktada henüz etkili fonksiyonel tam bir iyileşme sağlanamamıştır (Brushart, 1998:25), bu durum deneysel çalışmaların, periferik sinirin rejenerasyonuna etki edebilecek ajanlara kaymasına neden olmuştur (Cecchini, Cuppini, Ciaroni, De Matteis, & Del Grande, 1994:269; Cuppini, Cecchini, Ciaroni, Ambrogi-ni, & Del Grande, 1993:61). Periferik sinir rejenerasyonunun klinik sonuçları-nı etkileyen başlıca nedenler; onarım hattında oluşan iskemi ve biriken serbest oksijen radikalleridir (Sewerynek et al., 1995:436; Taylor & Ham, 1976:413). Sonuçta bozulan membran permeabilitesinden dolayı hücre içine kalsiyum akışı olur, artan kalsiyum iyonu proteolitik enzimleri aktive ederek, nörofilament ve mikrotübülleride kapsayan hücre yapı taşlarının yıkımına neden olur (Kater & Mills, 1991:891; Stys, Ransom, & Waxman, 1990:293).

Melatoninin iskemik rejenerasyon sırasında yeni liflerin oluşumunu arttır-dığı ve miyelin kılıftaki ödemi azalttığı yapılan çalışmalarda bildirilmiştir (Chen et al., 2017:4594; Rateb, Amin, El-Tablawy, Rashed, & El-Attar, 2017:139). Melatoninin lipit peroksidasyonunu azaltıp, antioksidan enzim aktivitelerini ar-tırıp, hasarlı sinirde infarktlı bölgeyi sınırlar (Allegra et al., 2003). Yaptığımız bir çalışmada sinir kesi (Şekil 1) ve ezi (Şekil 2) hasar modellerinde melatonin tedavisinin etkisini araştırılmıştır, bu amaç doğrultusunda 6 hafta boyunca gün-lük 50 mg/kg dozunda melatonin tedavisi uygulanmış ve sonuçları fonksiyonel, elektrofizyolojik, biyokimyasal ve elektromikroskobik düzeyde incelenmiştir (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:401).

Şekil 1.Grup 3 ve 4; cerrahi işlem öncesi (A), cerrahi işlem sonrası (B) (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:391)

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

372

Şekil 2.Grup 5 ve 6; cerrahi işlem öncesi (A), cerrahi işlem sonrası (B) (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:400)

Çalışmamızda kullanılan denekler aşağıdaki tabloda belirtildiği şekilde sı-nıflanmıştır (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:390).

Tablo 1. Deney Grupları (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:390)

Grup Adı Denek Sayısı

Etanol enjeksi-yonu(ip)

Melatonin enjeksiyonu (ip)

Grup 1 (Kontrol) 15 - -

Grup 2 (Sham) 15 10 mg/kg -

Grup 3 (Melatonin) 15 - 50 mg/kg/gün

(ip; intraperitoneal)Gerek ezi gerekse kesi hasar modellinde melatoninin morfolojik hasarı

onarmada etkili olduğu ortaya konmuştur. Sinir kesi ve ezi hasar modellerinde, sinir dokusunda oldukça fazla sayıda vakuoller ve miyelin liflerin ayrışması, bozulması gözlemlenirken, melatonin tedavisi gören gruplarda vakuol sayısının oldukça azaldığı miyelin yapısında düzelme olduğu tespit edilmiştir (Şekil 3) (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:395).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

373

Şekil 3. Işık ve elektron mikroskobi bulguları. a,b: Grup 3 (Kesi), c,d: Grup 4 (Kesi+ Melato-nin), e,f: Grup 5 (Ezi), g,h: Grup 6 (Ezi+ Melatonin),Beyaz ok; miyelin kılıfı, Siyah ok; miyelin-

siz sinir lifini göstermektedir. Vakuoller ve miyelin liflerin ayrışması, bozulması kesi ve ezi hasar modelinde oldukça fazla görülürken, melatonin tedavisi gören guruplarda oldukça az

sayıda rastlanmıştır (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:401).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

374

Ayrıca melatonin tedavisinin literatürle uyumlu olarak kan plazma lipit pe-roksidayonunu belirteci olan tiyobarbitürat reaktif maddelerinin (TBARS) mik-tarını azalttığı, SOD, CAT, GPx gibi antioksidan enzimlerin aktivitelerini artır-dığı belirlenmiştir (Şekil 4) (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:400-401).

Şekil 4. Plazma antiosidan enzimlerin (SOD,GPx, CAT)aktivite değerleri ve lipit peroksidas-yon (TBARS; Tiyobarbitürik asit reaktif ürünleri) düzeyleri. *; p<0.05, Grup 3 (kesi) ve Grup 4 (kesi + melatonin) arasında anlamlı fark; **; p <0.05, Grup 5 (ezi) ve Grup 6 (ezi + melatonin).

Hem kesi hem ezi sinir hasarı sonrası melatonin tedavisi uygulanan grubun antioksidan enzim aktiviteleri istatistiksel olarak anlamlı derecede artmış, lipit peroksidasyon düzeyleri ise ista-

tistiksel olarak anlamlı derecede azalmıştır (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:393-394).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

375

Sinir yaralanmalarından sonra fonksiyonel bir iyileşme hasarlı alanın ba-şarılı bir şekilde onarımı ile mümkün olabilmektedir. Etkili bir sinir onarımı, yaralanma süresi ve cerrahi onarım arasında geçen zamana bağlı olduğu gibi aynı zamanda cerrahi sahada skar dokusu oluşumu, kullanılan cerrahi teknikler, iyileşme süresince kullanılan mediatörler gibi bir çok faktörle ilişkilidir. De-neysel çalışmalar göstermiştir ki melatonin, gerek hasarlı sinir lifinin miyelin kılıfındaki ödemi azaltması (Daglioglu et al., 2009:112), gerek kollagen biri-kimini azaltarak, nöroma oluşumunu belirgin derecede inhibe etmesi, gerekse (Turgut, Uyanikgil, et al., 2005:91) lipit peroksidayonunu azaltıp, antioksidan enzim aktivitelerini artırmasından (Kaya, Sarikcioglu, Aslan, et al., 2013:394) dolayı sinir onarım süresince etkili bir iyileşme için kullanılabilecek iyi inovatif bir mediatör olabileceği söylenebilinir.

İNFERTİLİTE ve MELATONİN

Yardımlı üreme teknolojisindeki oldukça yol alınmasına rağmen, oosit ka-litesi ve folikül rezervini korumaya yönelik etkili ve pratik bir tedavi henüz belirlenememiştir. Folikül içerisindeki sıvıda bulunan yüksek miktardaki ser-best radikaller oosit üzerinde stres ve hasar oluşturabilmekte, dolayısıyla oosit kalitesinin düşmesine, erken yaşlanmasına ve folikül rezervinin azalmasına se-bep olabilmektedir (de Paula, Lucas, Agip, Vizcay-Barrena, & Allen, 2013:7). Serbest radikallere karşı koruyucu bir ajan olarak bilinen melatoninin, antiok-sidan enzimlerinin gen transkripsiyonunu düzenlediği, böylece direk ve/veya dolaylı yoldan antioksidan etki gösterebileceği belirlenmiştir (Zinchuk, Glut-kin, Shul’ga, & Guliai, 2013:33). Yapılan çalışmalarda tüp bebek tedavisinde uygulanan protokollere melatonin eklenmesinin ortalama matur oosit sayısı-nı artırdığı bildirilmiştir (Batioglu, Sahin, Gurlek, Ozturk, & Unsal, 2012:92; Rizzo, Raffone, & Benedetto, 2010:558). Ancak etkili bir tedavi yöntemi ge-liştirebilmek için melatoninin hangi yolakları kullanarak bu etkiyi gösterdiğini ortaya çıkarmak gerekmektedir. TUBİTAK tarafından desteklenen (Proje No: 213S049) yaptığımız bir çalışmada melatonin folikülogenezde, foliküler seçi-lim esnasında gerçekleşen atrezi olayında melatoninin iyileştirici etkisini gös-tererek atretik folikül sayısının melatonin uygulamasıyla arttığını ve böylece folikül rezervinin daha uzun süre korunduğu tespit edilmiştir. Buna ek olarak, folikülogenez esnasında folikül hücrelerinin çoğalmasını sağlayarak folikülün büyümesinde ve olgunlaşmasında katkıda bulunan The MammalianTarget of

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

376

Rapamycin (mTOR) yolağı incelenmiştir (Behram Kandemir, Aydin, & Gor-gisen, 2017:101).

Çalışmamızda kullanılan denekler aşağıdaki tabloda belirtildiği şekilde sı-nıflanmıştır (Behram Kandemir et al., 2017:101).

Tablo 2. Deney Grupları (Behram Kandemir et al., 2017:101)

Grup Adı Denek Sayısı

Hasar tipi Melatonin miktarı

Grup 1 (Kontrol) 15 - -

Grup 2 (Sham) 15 - -

Grup 3 (Kesi) 15 kesi -

Grup 4 (Kesi + Melatonin) 15 kesi 50 mg/kg/gün

Grup 5 (Ezi) 15 ezi -

Grup 6 (Ezi + Melatonin) 15 ezi 50 mg/kg/gün

Melatonin tedavisi uygulanan deney grubunun ovaryumlarını kontrol gru-bu ile karşılaştırabilmek ve folükül sayımı yapabilmek için Hematoksilen-Eozin boyama ile morfolojik değerlendirme yapılmıştır. Melatonin uygulanan ovar-yum preperatlarında, kortekste, foliküler gelişimin farklı aşamalarında normal görünümlü gelişmekte olan foliküller izlenmiştir. Ayrıca ovaryumun korteksin-de yer alan foliküllerin teka tabakasındaki ve ovaryumun medulla bölgesindeki damarların normal yoğunlukta olduğu belirlenmiştir. Foliküller içerisindeki pri-mer oositlerin morfolojik olarak sağlıklı bir görünüme sahip olduğu gözlenmiş-tir (Şekil 5) (Behram Kandemir et al., 2017:103).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

377

Şekil 5. Kontrol ve Melatonin gruplarının ovaryum ışık mikrografı. Early antral, antral, pri-mordial, primer, sekonder folikül görüntüleri. Hematoksilen-Eozin (H-E) (Behram Kandemir et

al., 2017:103).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

378

Ovaryumlar örneklerinde primordial, primer, sekonder, early antral, antral ve dejenere foliküllerinin sayımı gerçekleştirilmiştir. Melatonin tedavisi uygu-lanan grubun primordial folikül sayısında, kontrol ve vehicle gruplarıyla kıyas-landığında istatiksel olarak anlamlı bir korunma gözlemlenirken, diğer folikül sayılarında istatiksel olarak anlamlı bir değişiklik tespit edilmemiştir. Bunun-la beraber, melatonin tedavisi uygulanan grupta dejenere folikül sayısında ise kontrol ve vehicle gruplarına göre istatiksel olarak anlamlı bir azalma gözlem-lenmiştir (Şekil 6) (Behram Kandemir et al., 2017:102).

Şekil 6. Farklı gelişim basamaklarındaki foliküllerin sayısı. *; p<0.05 Kontrol ile karşılaştırıldı-ğında, #; p<0.05 Vehicle ile karşılaştırıldığında(Behram Kandemir et al., 2017:102)

Melatonin tedavisi uygulanan deney grubundaki mTOR ve P-mTOR (Se-rin-2448) proteinlerinin ekpresyonlarında kontrol grubuyla kıyaslandığında, gerek mTOR, gerekse P-mTOR protein miktarları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış izlenmiştir (Behram Kandemir et al., 2017:103).

Şekil 7. mTOR ve P-mTOR protein ekspresyon seviyeleri (Behram Kandemir et al., 2017:103)

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

379

Oositler doğumdan önce üreme çağına gelip folikül havuzundan seçilince-ye kadar primordial foliküller içinde tutulur ve ovaryumda uzun bir süre istira-hatte beklerler (Reynaud & Driancourt, 2000:101). Bu yüzden foliküler büyü-me aktivasyonu, dişi üreme potansiyelini kontrol eden başlıca biyolojik kontrol noktasıdır. Oositi aktive eden ve durduran hücreler arası sinyal sisteminin iyi anlaşılması ve bu sinyal yolaklarında etkili olan mediatörlerin bilinmesi, dişi-lerin yavru veriminin arttırılmasında ve üretkenliğin süresini uzatmada kritik bir önem taşımaktadır (McLaughlin & McIver, 2009:2). Yapılan çalışmalarda, epifiz bezinin en iyi karakterize edilen melatonin hormonu olan melatoninin, foliküler büyüme üzerinde etkili olduğu gösterilmiştir (Behram Kandemir et al., 2017:105; Puchalski, Green, & Rasmussen, 2003:103). Özellikle dişi üreme çağındaki bayanlarda infertilite/subfertiliteye yol açan yaygın ve heterojen en-dokrinolojik ve metabolik bir hastalık olan Polikistik Over Sendromu (PCOS; Polycystic Ovary Syndrome)’unda melatonin tedavisinin oosit kalitesini artıra-bileceği ve dolayısıyla etkili yeni bir tedavi yöntemi olabileceği bildirilmiştir (Basheer, Rai, Ghosh, & Ahmad Hajam, 2018; Nikmard et al., 2017:344).

İnfertilitede melatonin tedavisi uygulandığında, antioksidan etkisi nede-niyle yüksek düzeyde olan foliküler sıvıdaki serbest radikalleri ortadan kaldırıp folikül dejenerasyonunu önleyebilir ve ovulasyona izin vermeyen LH seviyesini düşürülebilir, dolayısıyla, melatonin tedavisinin folikül dişi infertilitesine ino-vatif bir yaklaşım sağlanabileceği ileri sürülmektedir (Behram Kandemir et al., 2017:105; Wei et al., 2013:935).

MELATONİN ve DİYABETİK KARDİYOMİYOPATİ

Kardiyovasküler hastalıklar dünyadaki yaşlılarda mortalite ve morbiditenin en sık nedenlerinden biridir (Reuter et al., 2013:1476). Birçok çalışmada, mela-toninin çeşitli kardiyovasküler hastalıklarda önemli bir rol oynadığı belirtilmiş-tir (Ali et al., 2018:60; Liu et al., 2018:211). Kardiyomiyopatide dahil olmak üzere pek çok hastalıkta önemli rol oynayan anjiogenez, daha önce mevcut olan damar endotelinden yeni damarların oluşması ile karakterize edilen bir süreç-tir (Girard-Bock et al., 2018; Yıldırım, 2013). Bu nedenle, anjiyogenez, kalp hastalıklarını önleyici ilaç geliştirme araştırmaları için heyecan ve ümit verici önemli bir odaktır. Bu yaklaşım, kalp hastalıklarının tedavisinin gelişmesi, yeni hedeflerin ve yaklaşımların çoğalması için yeni bir kapı açmıştır. Anjiyogenez, anjiyogenik ve anti-anjiyogenik faktör arasındaki denge ile düzenlenmektedir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

380

Örneğin; angiyogenez için önemli bir basamak olan endotel hücrelerinin proli-ferasyon ve migrasyonu VEGF (Vasküler endotelyal büyüme faktörü) tarafın-dan düzenlenir (Yıldırım, 2013:2). Yaptığımız bir çalışmada diyabetin etkisiyle kalpte gelişen kardiyak hipertrofinin oluşmasında VEGFA’nın aktivasyonunun etkili olabileceği, melatonin uygulaması ile bu aktivasyonun düşürülerek pato-lojik anjiyogenezin engellenebileceği hipotezi üzerine odaklandık ve dolayısı ile VEGFA’nın, kardiyomiyopati ve koroner anjiogenezdeki rolünü ve melato-nin tedavisinin kardiyak hipertrofi ve VEGFA ekspresyonu üzerine rolünü araş-tırdık (Behram Kandemir, Guntekin, Tosun, Korucuk, & Bozdemir, 2018:47)

Çalışmamızda kullanılan denekler aşağıdaki tabloda belirtildiği şekilde sı-nıflanmıştır (Behram Kandemir et al., 2018:48).

Tablo 3. Deney Grupları (Behram Kandemir et al., 2018:48)

Grup Adı Denek Sayısı

Süre Madde Doz

Grup 1 (Kontrol) 10 56 gün Etanol %10

Grup 2 (Diyabetik; DM) 10 1.gün Streptozotocin 130 mg/kg

Grup 3 (Melatonin) 10 56 gün Melatonin 50 mg/kg/gün

Grup 4 (Diyabetik; DM +Melatonin)

10 1.gün56 gün

Streptozotocin + Melatonin

50 mg/kg/gün

Çalışmada, melatonin grubuna dahil edilecek deneklere, melatonin her bir deneğe, 50 mg/kg olacak şekilde, 56 gün süresince aynı saatte verilmiştir, 1.gün Grup 2 ve Grup 4’deki deneklere intraperitoneal olarak streptozotozin (0.1 mol/L sitrat tamponu, pH 4.5 (130 mg/kg) enjeksiyonu yapılmıştır, 24 saat sonra deneklerin kuyruk veninden 2 μl kan alınarak Glucomen Glyco (A.Mena-rini Diagnostics, Florence, Italy) kan glukoz ölçme aletiyle, kanglukoz seviye-leri tespit edilmişve haftalık olarak kan glukoz seviyeleri ölçülmüştür. Plazma glukoz seviyeleri >300 olanlar Grup 2 ve Grup 4’ de kullanılmıştır. Çalışmanın başlangıcında deney gruplarının kan glukoz seviyeleri arasında istatistiksel ola-rak anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) tespit edilmiştir. Streptozotozin enjekte edilen deney gruplarında (Grup 2,4) ise istatistiksel olarak anlamlı seviyede kan glukoz düzeyinde artış gözlenmiştir (Grup 2; 413± 17mg/dL, Grup 4; 418± 16mg/dL) (Tablo 4). Tip 1 diyabetin diğer tipik bulguları olan poliüri ve keto-nüri gözlenmiştir (Behram Kandemir et al., 2018:49).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

381

Tablo 4. Deney Gruplarının Kan Glukoz Düzeyleri (mg/dL) (Behram Kandemir et al., 2018:49).

Gruplar Enjeksiyon-dan sonra3.gün

Enjeksiyon-dan sonra 14.gün

Enjeksi-yondan sonra 28.gün

Enjeksi-yondan sonra 42.gün

Enjeksi-yondan sonra 56.gün

Grup 1 136±12 139±13 141±16 138±14 142±18

Grup 2 348±13 389±22 409±27 413±30 413±17*

Grup 3 143±15 152±17 150±11 147±16 140±14

Grup 4 363±14 387±19 413±25 416± 29 418±16*

Daha sonraki aşamada, tam olarak melatonin enjeksiyonundan56 gün son-ra, anestezi altındatranstorasik ekokardiyografiyle kalp sistolik ve diastolik de-ğerleri ölçülmüş ve Tablo 5’deki sonuçlar elde edilmiştir (Behram Kandemir et al., 2018:49).

Tablo 5. Ekokardiyografi Sonuçları (Behram Kandemir et al., 2018:49)

Sistolik

Diastolik

Grup 1 Grup 2 Grup 3 Grup 4

n = 10 n = 10 n = 10 n = 10

Septum (mm) 1.53±0.02 1.91±0.06 * 1.55±0.08 1.44±0.02

LVESD (mm) 1.7±0.076 1.33±0.18 * 1.73±0.14 1.62±0.11

LVPW (mm) 1.15±0.30 1.69±0.03 * 1.14±0.07 1.33±0.04

Septum (mm) 0.70±0.02 1.08±0.02 * 0.74±0.03 0.86±0.04

LVEDD (mm) 3.77±0.09 3.16±0.14* 3.64±0.14 3.59±0.12

LVPW (mm) 0.71±0.05 1.18±0.02* 0.80±0.04 0.84±0.05

LVM (mg) 95±11 127±10* 107±90 106±11

FS (%) 0.55±0.02 0.56±0.06 0.54±0.02 0.53±0.01

Heart rate (bpm)

482±22 472±22 473±16 480±23

*; p<0.05, Grup 2‘nin diğer gruplarla karşılaştırıldığında.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

382

LVEDD (Leftventricular end-diastolic dimension), LVPW (Left ventricu-lar posterior Wall thickness), LVM (Left ventricular mass),

LVESD (Left ventricular end-sistolik dimension), LVM (Left ventricular mass), FS ( Fractional shortening) bpm: beats per minute

Ekokardiografi sonuçları değerlendirildiğinde, Grup 2’deki deneklerde (DM;Diyabetik) ventriküler hipertrofi oluştuğu ve bunun sonucunda da diasto-lik ve sistolik değerlerde istatistiksel olarak artış tespit edildiği buna karşı Grup 4’deki deneklerde (melatonin tedavisi uygulanan diyabetikler) ise kardiyak hi-pertrofi oluşmadığı tespit edilmiştir. Bu veriler melatonin tedavisinin diyabetik ortamda gelişen kardiyak hipertrofiye karşı koruyucu bir etkisi olduğunu ortaya koymuştur (Behram Kandemir et al., 2018:51). Ayrıca çalışmada, melatonin te-davisi uygulanan diyabetik olmayan deney grubunda (Grup 3) total VEGFA ve fosforile VEGFA proteinlerinin yoğunluklarının oldukça arttığı, diyabetin etki-siyle Grup 2 ve Grup 4’ de, bu proteinlerin yoğunluklarının ise istatistiksel ola-rak (p<0.05) anlamlı derecede bir azalma gösterdiği tespit edilmiştir (Behram Kandemir et al., 2018:50) (Şekil 8).

Şekil 8.*; p<0.05 Grup 3ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, #; p<0.05 Grup 3 ile Grup 4 karşı-laştırıldığında (Behram Kandemir et al., 2018:50).

Diyabet gibi hastalıklarda serbest radikal hasarının arttığı ve antioksidan enzim aktivilerinin azaldığı bildirilmiştir (Ji, 1995:132). Çalışmamızda; litera-tür bilgisi ile uyumlu olarak diyabetik deney grubunda antioksidan enzim se-viyelerinin azaldığı ve lipit peroksidasyonunun arttığı belirlenmiştir (Behram Kandemir et al., 2018:50). Melatonin verilen grupların SOD, CAT ve GPx gibi antioksidan enzim aktivitelerinde, melatonin verilmeyen gruplara göre istatis-tiksel olarak anlamlı derecede bir artış olduğu, lipit peroksidasyon seviyelerin-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

383

de de (Malondialdehit (MDA)) istatistiksel olarak anlamlı derecede bir azalış olduğu tespit edilmiştir (Behram Kandemir et al., 2018:50).

Diabetesmellitus (DM), modern toplumdaki en önemli hastalıklardan biri-dir ve sadece medikal değil aynı zamanda toplumsal bir sorundur (Reuter et al., 2013:1476). Melatoninin farklı dokularda (pankreas, böbrek, karaciğer, nöral ve korneal) diyabetin komplikasyonlarına karşı koruyucu olduğu dokulardaki hasarı azalttığı gösterilmiştir (Jiang et al., 2016:10).

Diyabetik hasta ve diyabetik sıçanların serumlarında melatonin düzeyleri-nin ilginç olarak düşük olduğu saptanmıştır (Derlacz et al., 2007:205). Son yıl-larda diyabetin tedavisinde eksojen antioksidanların uygulanması üzerine odak-lanılmıştır, çünkü endojen antioksidan koruma sisteminde bozukluklar olduğu tespit edilmiştir. Streptozotosin (STZ) ile oluşturulan deneysel diyabetik sıçan modellerinde melatoninin bozulmuş antioksidan sistemi normale döndürebil-diği bulunmuştur (Allagui et al., 2014:718; Behram Kandemir et al., 2018:50; Derlacz et al.:205, 2007; Onk et al., 2016:5-6). Diabetes Mellitus, koroner da-mar hastalığının ortaya çıkmasına ve bu tablonun ölümle sonuçlanmasına neden olmaktadır. Diyabette hücre içi ortam değişikliğine parelel olarak reseptör aracı-lı sinyal yolakları da değişmektedir. Özellikle G-proteinlerinin sinyal yolundaki değişiklikler, diyabetik kalp hastalığının başlangıcındaki miyokardiyal hipert-rofinin gelişiminde rol oynamaktadır (Reuter et al., 2013:1484). Diyabetle bir-likte gelişen kardiyak hipertrofi ile ilgili birçok araştırma yapılmasına rağmen, yaptığımız çalışma da, karanlık noktaların aydınlatılması, diyabetik ortamda özellikle VEGFA aktivasyonunun bilinmesi, melatoninin diyabetik ortamda, kalpte, VEGFA proteininin aktivasyonu üzerine olan etkisi ve diyabetik kardi-yak hipertrofiyi önleyici rolünün ortaya konması geliştirilecek inovatif tedavi yöntemleri açısından oldukça önemlidir (Behram Kandemir et al., 2018:51).

SONUÇ

Literatür bilgileriyle desteklenen yaptığımız çalışmalar sonucunda gerek sinir hasarında, gerek infertilite tedavisinde gerekse diyabete bağlı oluşabilecek kardiyomiyopatinin engellenmesinde melatoninin antioksidan özelliği ile ok-sidatif stresi azaltmada etkili olduğu, bu nedenle melatoninin inovatif etkili bir tedavi ajanı olabileceği düşünülebilinir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

384

KAYNAKLAR

Ali, T., Mushtaq, I., Maryam, S., Farhan, A., Saba, K., Jan, M.I., . . . Mur-taza, I., (2018). Interplay of n acetyl cysteine and melatonin in regulating oxida-tive stress-induced cardiac hypertrophic factors and micrornas. Arch Biochem Biophys, 661, 56-65. doi: 10.1016/j.abb.2018.11.007.

Allagui, M.S., Feriani, A., Bouoni, Z., Alimi, H., Murat, J.C., El Feki, A., (2014). Protective effects of vitamins (c and e) and melatonin co-administration on hematological and hepatic functions and oxidative stress in alloxan-induced diabetic rats. J Physiol Biochem, 70(3): 713-723. doi: 10.1007/s13105-014-0340-5.

Allegra, M., Reiter, R.J., Tan, D.X., Gentile, C., Tesoriere, L., Livrea, M.A., (2003). The chemistry of melatonin’s interaction with reactive species. J Pineal Res, 34(1), 1-10.

Arendt, J. (1988). Melatonin. Clin Endocrinol (Oxf), 29(2): 205-229. Basheer, M., Rai, S., Ghosh, H., Ahmad Hajam, Y., (2018). Therapeutic effi-

cacy of melatonin against polycystic ovary syndrome (pcos) induced by letrozole in wistar rat. Pak J Biol Sci, 21(7), 340-347. doi: 10.3923/pjbs.2018.340.347.

Batioglu, A.S., Sahin, U., Gurlek, B., Ozturk, N., Unsal, E. (2012). The efficacy of melatonin administration on oocyte quality. Gynecol Endocrinol, 28(2): 91-93. doi: 10.3109/09513590.2011.589925.

Behram Kandemir, Y., Aydin, C., Gorgisen, G., (2017). The effects of mel-atonin on oxidative stress and prevention of primordial follicle loss via activa-tion of mtor pathway in the rat ovary. Cell Mol Biol (Noisy-le-grand), 63(2): 100-106. doi: 10.14715/cmb/2017.63.2.16.

Behram Kandemir, Y., Guntekin, U., Tosun, V., Korucuk, N., Bozdemir, M.N., (2018). Melatonin protects against streptozotocin-induced diabetic car-diomyopathy by the phosphorylation of vascular endothelial growth factor-a (vegf-a). Cell Mol Biol (Noisy-le-grand), 64(14): 47-52.

Brushart, T.M. (Ed.). (1998). Operative hand surgery (Fourth ed.). Chur-chill Livingstone: In Green DP.

Cecchini, T., Cuppini, R., Ciaroni, S., De Matteis, R., Del Grande, P., (1994). Increased number of sciatic sensory neurons in vitamin-e-deficient rats. Somatosens Mot Res, 11(3): 269-278.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

385

Chen, K.H., Yang, C.H., Wallace, C.G., Lin, C.R., Liu, C.K., Yin, T.C., . . . Yip, H.K. (2017). Combination therapy with extracorporeal shock wave and melatonin markedly attenuated neuropathic pain in rat. Am J Transl Res, 9(10): 4593-4606.

Cuppini, R., Cecchini, T., Ciaroni, S., Ambrogini, P., Del Grande, P., (1993). Nodal and terminal sprouting by regenerating nerve in vitamin e-defi-cient rats. J Neurol Sci, 117(1-2): 61-67.

Çam, A., Erdoğan, M.F., (2003). Melatonin. Ankara Üniversitesi Mec-muası 56(2): 112.

Daglioglu, E., Serdar Dike, M., Kilinc, K., Erdogan, D., Take, G., Ergun-gor, F., . . . Biyikli, Z., (2009). Neuroprotective effect of melatonin on experi-mental peripheral nerve injury: An electron microscopic and biochemical study. Cent Eur Neurosurg, 70(3): 109-114. doi: 10.1055/s-0029-1220712.

de Paula, W.B., Lucas, C.H., Agip, A.N., Vizcay-Barrena, G., Allen, J.F., (2013). Energy, ageing, fidelity and sex: Oocyte mitochondrial DNA as a protected genetic template. Philos Trans R Soc Lond B Biol Sci, 368(1622): 20120263. doi: 10.1098/rstb.2012.0263,1-8.

Derlacz, R.A., Sliwinska, M., Piekutowska, A., Winiarska, K., Drozak, J., Bryla, J., (2007). Melatonin is more effective than taurine and 5-hydroxytrypto-phan against hyperglycemia-induced kidney-cortex tubules injury. J Pineal Res, 42(2), 203-209. doi: 10.1111/j.1600-079X.2006.00405.x.

do Carmo Buonfiglio, D., Peliciari-Garcia, R.A., do Amaral, F.G., Peres, R., Nogueira, T.C., Afeche, S.C., Cipolla-Neto, J., (2011). Early-stage retinal melatonin synthesis impairment in streptozotocin-induced diabetic wistar rats. Invest Ophthalmol Vis Sci, 52(10): 7416-7422. doi: 10.1167/iovs.10-6756.

Girard-Bock, C., de Araujo, C.C., Bertagnolli, M., Mai-Vo, T.A., Vadivel, A., Alphonse, R.S., . . . Nuyt, A.M., (2018). Endothelial colony-forming cell therapy for heart morphological changes after neonatal high oxygen exposure in rats, a model of complications of prematurity. Physiol Rep, 6(22): e13922. doi: 10.14814/phy2.13922.

Grigorov, I., Bogojevic, D., Jovanovic, S., Petrovic, A., Ivanovic-Matic, S., Zolotarevski, L., . . . Martinovic, V., (2014). Hepatoprotective effects of mela-tonin against pronecrotic cellular events in streptozotocin-induced diabetic rats. J Physiol Biochem, 70(2): 441-450. doi: 10.1007/s13105-014-0322-7.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

386

Irez, T.O., Senol, H., Alagoz, M., Basmaciogullari, C., Turan, F., Kuru, D., Ertungealp, E., (1992). Effects of indoleamines on sperm motility in vitro. Hum Reprod, 7(7): 987-990.

Ji, L.L., (1995). Exercise and oxidative stress: Role of the cellular antioxi-dant systems. Exerc Sport Sci Rev, 23, 135-166.

Jiang, T., Chang, Q., Cai, J., Fan, J., Zhang, X., & Xu, G., (2016). Pro-tective effects of melatonin on retinal inflammation and oxidative stress in ex-perimental diabetic retinopathy. Oxid Med Cell Longev, 2016, 3528274. doi: 10.1155/2016/3528274,1-13.

Kandemir, Y.B., Konuk, E., Behram, M., Sindel, M., (2018). Effect of mela-tonin on the expression of vegf-a and on the degeneration of follicle reserve in rat ovary. Eurasian J Med, 50(3): 160-163. doi: 10.5152/eurasianjmed.2018.17361.

Kater, S.B., Mills, L.R., (1991). Regulation of growth cone behavior by calcium. J Neurosci, 11(4): 891-899.

Kaya, Y., Sarikcioglu, L., Aslan, M., Kencebay, C., Demir, N., Derin, N., . . . Yildirim, F.B., (2013). Comparison of the beneficial effect of melatonin on recovery after cut and crush sciatic nerve injury: A combined study using func-tional, electrophysiological, biochemical, and electron microscopic analyses. Childs Nerv Syst, 29(3): 389-401. doi: 10.1007/s00381-012-1936-0.

Kaya, Y., Sarikcioglu, L., Yildirim, F.B., Aslan, M., Demir, N., (2013). Does circadian rhythm disruption induced by light-at-night has beneficial ef-fect of melatonin on sciatic nerve injury? J Chem Neuroanat, 53, 18-24. doi: 10.1016/j.jchemneu.2013.08.002.

Lane, E.A., Moss, H.B., (1985). Pharmacokinetics of melatonin in man: First pass hepatic metabolism. J Clin Endocrinol Metab, 61(6): 1214-1216. doi: 10.1210/jcem-61-6-1214.

Lewy, A.J., Wehr, T.A., Goodwin, F.K., Newsome, D.A., Markey, S.P., (1980). Light suppresses melatonin secretion in humans. Science, 210(4475), 1267-1269.

Liu, Y., Li, L.N., Guo, S., Zhao, X.Y., Liu, Y.Z., Liang, C., . . . Yang, H.B., (2018). Melatonin improves cardiac function in a mouse model of heart failure with preserved ejection fraction. Redox Biol, 18, 211-221. doi: 10.1016/j.re-dox.2018.07.007.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

387

Manda, K., Reiter, R.J., (2010). Melatonin maintains adult hippocampal neurogenesis and cognitive functions after irradiation. Prog Neurobiol, 90(1): 60-68. doi: 10.1016/j.pneurobio.2009.10.019.

Martin, J.E., Klein, D.C., (1976). Melatonin inhibition of the neonatal pi-tuitary response to luteinizing hormone-releasing factor. Science, 191(4224): 301-302.

McLaughlin, E.A., McIver, S.C., (2009). Awakening the oocyte: Con-trolling primordial follicle development. Reproduction, 137(1): 1-11. doi: 10.1530/REP-08-0118

Nikmard, F., Hosseini, E., Bakhtiyari, M., Ashrafi, M., Amidi, F., Afla-toonian, R., (2017). Effects of melatonin on oocyte maturation in pcos mouse model. Anim Sci J, 88(4), 586-592. doi: 10.1111/asj.12675.

Onk, D., Onk, O.A., Turkmen, K., Erol, H.S., Ayazoglu, T.A., Keles, O.N., . . . Topal, E. (2016). Melatonin attenuates contrast-induced nephropathy in di-abetic rats: The role of interleukin-33 and oxidative stress. Mediators Inflamm, 2016, 9050828. doi: 10.1155/2016/9050828,1-10.

Puchalski, S.S., Green, J.N., Rasmussen, D.D., (2003). Melatonin effects on metabolism independent of gonad function. Endocrine, 21(2): 169-173. doi: 10.1385/ENDO:21:2:169

Rateb, E.E., Amin, S.N., El-Tablawy, N., Rashed, L.A., El-Attar, S., (2017). Effect of melatonin supplemented at the light or dark period on recovery of sci-atic nerve injury in rats. EXCLI J, 16, 138-150. doi: 10.17179/excli2016-763.

Reuter, H., Seuthe, K., Korkmaz, Y., Gronke, S., Hoyer, D.P., Rottlaender, D., . . . Erdmann, E. (2013). The g protein galpha11 is essential for hypertro-phic signalling in diabetic myocardium. Int J Cardiol, 167(4): 1476-1485. doi: 10.1016/j.ijcard.2012.04.039.

Reynaud, K., Driancourt, M.A., (2000). Oocyte attrition. Mol Cell Endo-crinol, 163(1-2), 101-108.

Rizzo, P., Raffone, E., Benedetto, V., (2010). Effect of the treatment with myo-inositol plus folic acid plus melatonin in comparison with a treatment with myo-inositol plus folic acid on oocyte quality and pregnancy outcome in ivf cy-cles. A prospective, clinical trial. Eur Rev Med Pharmacol Sci, 14(6): 555-561.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

388

Rogerio, F., de Souza Queiroz, L., Teixeira, S.A., Oliveira, A.L., de Nucci, G., Langone, F. (2002). Neuroprotective action of melatonin on neonatal rat motoneurons after sciatic nerve transection. Brain Res, 926(1-2): 33-41.

Sarlak, G., Jenwitheesuk, A., Chetsawang, B., Govitrapong, P., (2013). Ef-fects of melatonin on nervous system aging: Neurogenesis and neurodegenera-tion. J Pharmacol Sci, 123(1): 9-24.

Sewerynek, E., Abe, M., Reiter, R.J., Barlow-Walden, L.R., Chen, L., Mc-Cabe, T.J., . . . Diaz-Lopez, B., (1995). Melatonin administration prevents lipo-polysaccharide-induced oxidative damage in phenobarbital-treated animals. J Cell Biochem, 58(4): 436-444. doi: 10.1002/jcb.240580406

Smith, J.A., (1981). The transduction of environmental lighting cues into biochemical rhythms via mammalian pineal gland. Neurochem Int, 3(1), 21-25.

Stys, P.K., Ransom, B.R., Waxman, S.G., (1990). Effects of polyvalent cations and dihydropyridine calcium channel blockers on recovery of cns white matter from anoxia. Neurosci Lett, 115(2-3): 293-299.

Taylor, G.I., & Ham, F.J. (1976). The free vascularized nerve graft. A fur-ther experimental and clinical application of microvascular techniques. Plast Reconstr Surg, 57(4), 413-426.

Tosini, G., Menaker, M., (1998). The clock in the mouse retina: Melatonin synthesis and photoreceptor degeneration. Brain Res, 789(2): 221-228.

Turgut, M., Uyanikgil, Y., Baka, M., Tunc, A.T., Yavasoglu, A., Yurtseven, M.E., Kaplan, S., (2005). Pinealectomy exaggerates and melatonin treatment suppresses neuroma formation of transected sciatic nerve in rats: Gross mor-phological, histological and stereological analysis. J Pineal Res, 38(4): 284-291. doi: 10.1111/j.1600-079X.2004.00205.x

Turgut, M., Uysal, A., Pehlivan, M., Oktem, G., Yurtseven, M.E., (2005). Assessment of effects of pinealectomy and exogenous melatonin administration on rat sciatic nerve suture repair: An electrophysiological, electron microscopic, and immunohistochemical study. Acta Neurochir (Wien), 147(1): 67-77; discus-sion 77. doi: 10.1007/s00701-004-0426-x.

Vera, H., Tijmes, M., Ronco, A.M., & Valladares, L.E., (1993). Melatonin binding sites in interstitial cells from immature rat testes. Biol Res, 26(3): 337-340.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

389

Weaver, D.R., Reppert, S.M., (1986). Maternal melatonin communicates daylength to the fetus in djungarian hamsters. Endocrinology, 119(6), 2861-2863. doi: 10.1210/endo-119-6-2861.

Wei, D., Zhang, C., Xie, J., Song, X., Yin, B., Liu, Q., Wang, P., (2013). Supplementation with low concentrations of melatonin improves nuclear mat-uration of human oocytes in vitro. J Assist Reprod Genet, 30(7): 933-938. doi: 10.1007/s10815-013-0021-2

Yıldırım, Y., (2013). Anjiogenez ve vegf’nin rolü. Turkiye Klinikleri J Ophthalmol-Special Topics 6(2): 1-7.

Zhang, J., Yang, S., Li, H., Chen, F., Shi, J., (2017). Naringin ameliorates diabetic nephropathy by inhibiting nadph oxidase 4. Eur J Pharmacol, 804, 1-6. doi: 10.1016/j.ejphar.2017.04.006.

Zinchuk, V.V., Glutkin, S.V., Shul’ga, E.V., Guliai, I.E., (2013). [effects of melatonin on oxygen-dependent processes]. Eksp Klin Farmakol, 76(2): 32-36.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

390

SAĞLIK TURİZMİNİN GELİŞİMİ: HEMŞİRELİK ve İNOVASYON

Fatma Ezgi ALAŞALVAR1, Jülide Gülizar YILDIRIM2, Medine YILMAZ3, Meltem ÇAVUŞOĞLU4

1İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği Yükseklisansı, İzmir / Türkiye

2-3 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı, İzmir / Türkiye

4İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği Yükseklisansı, İzmir / Türkiye

Öz: Sağlık turizmi en temel açıklamasıyla, sağlığın sürdürülmesi ve hastalık-ların iyileştirilmesi amacıyla bireylerin, ikamet ettikleri yerlerin dışına, sağlık hiz-meti almak için seyahat etmesidir. Sağlık turizmi, bireylerin ihtiyaçları kapsamın-da; medikal turizm, termal turizm ve geriatri-engelli turizmi adı altında incelen-mektedir. Dünya’daki yaşlı nüfusun gittikçe artması nedeniyle sağlıkta, medikal turizm ve kaplıca turizmi gibi alternatif ve ucuz olacak, bireylerin tedavi alırken farklı yerler gezmesini de sağlayacak yöntemler popülerlik kazanmaktadır. Tür-kiye zengin kaynakları ve olanakları olan, sağlık turizminde ülke ekonomisine ve tanıtımına büyük katkı sağlayabilecek potansiyele sahip bir ülkedir. Ülkenin tanıtımını yapmak, cazibe oluşturmak, sağlık hizmetlerinin kalitesini iyileştirmek ve Dünya çapında ülkenin rekabet gücünü arttırmak amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından stratejik planlar, yenilikler ve düzenlemeler geliştirilmektedir. Ulusla-rarası alandaki bu sağlık etkileşimleri, iletişimin geliştirilmesini de zorunlu hale getirmektedir. Dijital iletişim olanaklarının kullanılması, yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesi ve kurumların entegrasyonunun yapılması; farklı ülkelerde yaşayan turistlere ulaşabilmenin, bireylerin seyahat edecekleri ülkeye ve ülkenin sağlık olanaklarına karşı güven duymasını sağlayabilmenin kilit noktasıdır. Günümüzde

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

391

bakım ve tedavide geliştirilen inovasyonların, bilişim ve iletişimle entegre edi-lerek sağlık turizmine uygulanması, ülkenin sağlık sektöründeki gelişimi ve ta-nınması için gerekli görülmektedir. Bu konuda hekim ve hemşirelere düşen en önemli görevler, teorik bilgi donanımına ve yabancı dil bilgisine sahip olmaları, kanıta dayalı tedavi ve bakım uygulamalarını profesyonel olarak yerine getirme-leri, güncel literatürü araştıran ve teknolojik gelişmeleri takip eden bireyler ol-malarıdır. Özellikle hemşirelerin kültürlerarası farklılıkların bilincinde, holistik bakış açısıyla ve empatik şekilde bakım vermesi; ülkeye olan güven duygusunu ve ülkenin kalitesini arttırmadaki payı oldukça büyüktür.

GİRİŞ

Sağlığın sürdürülmesi ve hastalık halinin iyileştirilmesi için sağlık bilimi hep geliştirilmeye çalışılmıştır. Bilgi-iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sonucu Dünya’da küreselleşme ile birlikte uluslararası alanda da sağlık alışverişi başla-mıştır. Sağlık turizmi, bu alanda en dikkat çeken konulardan birisi olmaktadır. Gü-nümüzde yurt dışından hasta getirmek veya tatile gelen turistlere sağlık hizmeti sunmak daha fazla tercih edilmeye başlamıştır. Özellikle Dünya’da yaşlı nüfusun giderek artmasına bağlı olarak bireylerde görülen kronik hastalıklar artmaktadır. Yaşlı bireylerin ucuz ve alternatif tedavi yöntemlerine yönelimleri nedeniyle ül-keler, turizm sektöründeki paylarını arttırmak ve ülke gelirine katkıda bulunmak amacı ile termal (kaplıca) turizm başta olmak üzere, sağlık turizminde engelli ve yaşlılara yönelik uygulamalara önem vermektedirler. Bu gelişmeler, sağlık turiz-minin günümüzdeki önemini arttırmıştır (Kördeve, 2016: 52-60).

Bu derlemenin amacı, dünya ekonomisinde önemli bir paya sahip olan ve her geçen gün önemi artan sağlık turizminin ne olduğunu ve bu alandaki gelişmelerin neler olduğunu anlamak, Türkiye’nin bu alandaki güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koyarak nasıl daha ileriye gidilebilir düşüncesini geliştirmektir (Kördeve, 2016: 52-60).

SAĞLIK TURİZMİ

Sağlık turizmi, bireylerin ruhsal ve bedensel iyilik durumlarının korunma-sı, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi amacıyla bulunduğu çevrenin dışına seyahat etmeleri ve gidilen yerde en az 24 saat kalınarak sağlık ve turizm olanakların-dan yararlanmaları olarak tanımlanmaktadır. Sağlık Bakanlığı ise “İkamet edi-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

392

len yerden başka bir yere (yurtiçi veya yurtdışı) her hangi bir sağlık sebebiyle hizmet almak için yapılan seyahatler” olarak açıklamaktadır (Kördeve, 2016: 52-60).

Tüm dünya ülkeleri açısından önemli bir gelir kaynağı olan turizmde; artan insan ihtiyaçları ve teknoloji olanakları, son zamanlarda alternatif ola-rak sağlık turizminin değişim içine girmesine ve gelişmesine neden olmuştur. Günümüzde sağlık turistlerinin seyahat amaçları arasında; hastalıkların teda-vilerinin daha kaliteli ve daha kısa zamanda yapılması, yaşlı nüfusunun artma-sına bağlı olarak uzun süren hasta bekleme listelerinden kurtulunması, sağlık hizmeti maliyetinin düşürülmesi, tedavi olmanın yani sıra gezme ve kültür ziyaretlerinde bulunma isteği, iklim ve hava şartlarından faydalanılması, ül-kenin sağlık konusundaki yeraltı kaynakları ve teknolojilerinden faydalanarak iyileşmek ve sağlıklı bir yaşam sürme isteği yer almaktadır. Bu yönelimler, ülkelerde sağlık turizmin gelişimini teşvik etmektedir (Edinsel & Adıgüzel, 2014: 167-190).

Sağlık turizmi alanında en çok tercih edilen ülkeler; Hindistan, Küba, Kosta Rika, Tayland, Meksika, Filipinler, Singapur, Kolombiya, Malezya, Brezilya, Türkiye, Almanya ve Güney Kore’dir (Uygun, 2018), (Şekil 1).

Şekil 1. Dünya’da Sağlık Turizmi İle Uğraşan Ülkeler Haritası

Kaynak: Dünyada ve Türkiye’de Sağlık Turizmi Raporu, 2010

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

393

Sağlık Bakanlığı, sağlık turizmi çeşitlerini; Medikal turizm, geriatri ve en-gelli turizmi, termal sağlık turizmi olmak üzere 3 boyutta incelemektedir;

Medikal Turizm: Doktorun ön planda olduğu sağlık turizm çeşidi olan me-dikal turizm, tıbbi ve cerrahi tedavi almaya ihtiyaç duyan hastalara özel tıbbi bakım verilmesi amacıyla turizm endüstrisi ile işbirliği yapılmasıdır. Medikal turistler genellikle gelişmiş ülkelerden ağırlıklı olarak ABD, Kanada, Birleşik Krallık, Batı Avrupa ve Orta Doğu’dan gelmektedirler. Bu alanda diş, göz, este-tik, ortopedi, kalpdamar ve eklem protezleri, kısırlık tedavisi, tüp bebek, cerrahi girişimler ön plana çıkmaktadır (Uygun 2018).

2016 yılında Sağlık Medikal Turizm ve Turistin Sağlığı kapsamında turist sayıları ve Türkiye’de en çok tercih edilen iller arasında; İstanbul’a 157.975, Ankara’ya 27.642, Antalya’ya 26.875, İzmir’e 16.428 ve Muğla’ya 11.804 sağ-lık turisti gelmiştir (Uygun, 2018).

Türkiye’de medikal turistler en çok Libya, Almanya, Azerbaycan ve Irak’tan gelmekteyken son dönemde Suriye’den artış göstermektedir (Esiyok, Çakar & Kurtulmuşoğlu, 2017; 66-75).

Geriatri ve Engelli Turizmi: Yaşlı ve engelli bireylerin sağlığının korun-ması veya varolan tanı ve tedavilerine yönelik yapılan seyahatlerdir. Günümüz-de birçok hizmet kurumu, artık engelli ve yaşlı önceliğine önem vermektedir (Uygun 2018).

Termal Sağlık Turizmi: SPA ya da Wellness turizmi olarak da bilinen ter-mal turizm; mineralize termal su banyosu, içme-inhalasyon-çamur banyosu gibi çeşitli türdeki yöntemlerin yanında iklim, fizik tedavi, rehabilitasyon, egzersiz, psikoterapi, diyet gibi destek tedavilerin birleştirilmesi ile yapılan kür (tedavi) uygulamalarından oluşan turizm türüdür (Öksüz &Altıntaş, 2017: 59-75), (Kör-deve, 2016: 52-60).

TÜRKİYE’DE SAĞLIK TURİZMİNİN DURUMU ve ÖNEMİ

Türkiye sahip olduğu zengin olanaklar nedeniyle sağlık turizminin farklı alanları açısından büyük potansiyele sahip bir ülkedir. Sağlık turizminin önemi, Türkiye’de gün geçtikçe artmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye’de sağlık turizminin geliştirilmesine ve sağlık turistlerinin sayısının arttırılmasına yönelik çalışmaları bulunmaktadır (Edinsel & Adıgüzel, 2014: 167-190), (Öksüz &Al-tıntaş, 2017: 59-75).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

394

Türkiye 2014-2018 Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planında; “Sağlık turizmi başta olmak üzere, birçok alandaki alternatif turizm türlerine ilişkin altyapı ek-siklikleri tamamlanarak pazarın çeşitlendirilmesi sağlanacak ve gelişimleri des-teklenecektir.” ifadesi yer almaktadır. Onuncu beş yıllık kalkınma programına göre sağlık turizmi kapsamında ulaşılması gereken hedefler:

• Termal turizmde 100.000 yatak kapasitesinin oluşturulması,

• Termal turizmde 1.500.000 (600.000 tedavi amaçlı) yabancı termal tu-riste hizmet sunulması,

• Termal turizmde 3 milyar dolar gelir elde edilmesi,

• Medikal turizmde dünyanın ilk 5 destinasyonun (ülkenin) içerisinde olunması,

• 750.000 medikal yabancı hastanın tedavi edilmesi,

• Medikal turizmde 5,6 milyar dolar gelir elde edilmesi,

• İleri yaş turizminde 10 bin yatak kapasitesi oluşturulması,

• İleri yaş turizminde 150.000 yabancı turistin ülkemizi ziyaret etmesi,

• İleri yaş turizminde 750 milyon dolar gelir elde edilmesidir (Sağlık Ba-kanlığı, 2013).

Sağlık Bakanlığı’nın 2013-2017 Stratejik Eylem Planı’na göre Türkiye’nin sağlık turizmini güçlendirmeye yönelik hedef stratejileri; “Sağlık turizmi kap-samında tanıtım yapmak ve cazibe oluşturmak, sağlık turizmi kapsamında veri-len hizmet sunumunun kalitesini iyileştirmek, sağlık turizmi hizmet kapsamını genişletmek, sağlık turizmi yönetimini iyileştirmek ” olarak belirtilmiştir. Tür-kiye’nin hizmet kalitesini yükselterek rekabet gücünü arttırmak amaçlanmıştır. Bu anlamda Türkiye’nin sahip olduğu sağlık turizmi potansiyelinden yararlana-bilmesi, iletişim ve tanıtım çalışmalarının etkili şekilde yürütülmesini zorunlu kılmaktadır (Öksüz &Altıntaş, 2017: 59-75).

Türkiye’nin Güçlü Yönleri:

Türkiye, matematiksel konumu ile Asya ile Avrupa’nın kesişim nokta-sında bulunması ve iklim koşullarının elverişli olması nedeniyle büyük bir avantaja sahiptir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

395

Türkiye, tarihte birçok medeniyete hizmet etmiş olması ve Batı’ya en-tegre olan Müslüman bir ülke olması nedeniyle farklı din ve inanıştaki insanlara hitap eden bir ülkedir.

Türkiye kullanılabilir termal kaynakları bakımından Avrupa’da birin-ci sırada ve Dünyada yedinci sırada yer almaktadır (Sağlık Bakanlığı, 2013).

Türkiye JCI ile akredite olmuş hastane sayısı açısından Dünya’da ikinci sıradadır.

Türkiye’deki sağlık hizmetleri, Avrupa ülkelerinde verilen sağlık hiz-metlerine göre aynı kalitede olup daha ucuzdur.

Kamu hastanelerinde yeterli olmasa da özel hastanelerde teknik, fizi-ki, teknolojik altyapı ve uzman çalışanların istihdamı konusunda nitelik (eğitim, yabancı dil ve deneyim düzeyleri) ve sayıca batı ülkeleri stan-dartlarına sahiptir.

Sağlık turizmiyle ilgili ülkede devlet desteği ile çeşitli yasal düzenleme-ler yapılmaktadır.

Özellikle kökeni Türk olup Avrupa’da yaşayan vatandaşlar, Türkiye’de tedavi görmeye daha ilgilidirler.

Dünyada artan yaşlı nüfusun oranı sebebiyle yaşlanan nüfusa sahip ül-kelerin Türkiye’deki sağlık hizmetleri taleplerinde önemli artışlar ya-şanmaktadır. Bu durum Türkiye için önemli bir pazar fırsatı oluşturmak-tadır (Kördeve, 2016: 52-60), (Akbolat & Deniz, 2017: 123-139).

Türkiye’nin Zayıf Yönleri:

Sağlık kuruluşları, Sağlık Bakanlığı ile veri ve bilgi paylaşımında iste-nilen özen, hız ve işbirliği içerisinde değildir.

Medikal turizm Türkiye’de yeni olduğu için henüz tam anlamı ile orga-nize olamamakta, hem devlet hem de özel sektörde çok az sayıda kuru-luş medikal turizm konusunda aktif bir çaba içerisinde bulunmaktadır.

Sağlık turizmi ile ilgili pazarlama stratejileri ve araştırmalarına gereken önem verilmemekte, tanıtımlar yeteri kadar yapılmamaktadır. Ayrıca Bazı ülkelerin Türkiye ile ilgili negatif fikirlere sahip olması ülke açı-sından olumsuz bir etkiye sahiptir.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

396

Sağlık turizmi alanında Türkiye’nin oldukça fazla rakibi bulunmaktadır.

Kamu hastanelerinin çok azı akreditedir. Özellikle kamu hastanelerinde yabancı dil bilen çalışan sayısı azdır. Sağlık çalışanlarının Avrupa sağlık mevzuatı ve hasta hakları ile ilgili bilgileri yetersizdir.

Yabancı kamu sigortaları ile uluslararası çalışmaların getirdiği kısıtla-malar ve diplomatik anlaşmazlıklar bulunmaktadır.

Terör olayları ve komşu ülkelerde yaşanan iç savaş nedeniyle Türki-ye’ye gelen turist sayısında ciddi azalışlar yaşanmaktadır.

Sağlıkta üretim yönünden zayıf olunması ve sağlık teçhizatının ithal edilmesi nedeniyle maliyetlerin artması ve dışa bağımlı bir yapının bu-lunması, aynı zamanda yeterli sayıda sağlık personeli ve tesisin olma-ması da ülke açısından olumsuz etkilere sahiptir (Kördeve, 2016: 52-60), (Akbolat & Deniz, 2017: 123-139).

SAĞLIK TURİZMİNDE İLETİŞİMİN ÖNEMİ

İletişim faaliyetleri; sağlık hizmetlerinin anlatılması, ihtiyaçların ve bek-lentilerin öğrenilmesi, sağlık turistlerine ulaşılması ve memnuniyetlerinin öl-çülmesi gibi pek çok konuda önemli roller üstlenmektedir. Dolayısıyla gerek ülkelerin, gerekse o ülkede faaliyet gösteren hastanelerin sağlık turizmi çabala-rında iletişim, isteğe bağlı olmanın ötesinde bir zorunluluk olarak görülmelidir (Öksüz &Altıntaş, 2017: 59-75).

Dijital iletişim kanalları kullanılarak, farklı ülkelerde yaşayan turistlere ulaşılabilmeli ve verilen hizmetlerin kalitesi aktarılabilmelidir. Sağlık amacıyla bir ülkeye seyahat etmek ülkeye, hastaneye ve sağlık hizmeti veren görevlilere güven duyabilmeyi gerektirir. Bu bağlamda iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, hastanelere; sağlık turistlerine ulaşmak ve onları bilgilendirmek açı-sından fırsatlar yaratmıştır (Öksüz &Altıntaş, 2017: 59-75).

Hasta bireylerin doktor ve hemşireyle ilişkisinde ve tüm idari süreçlerde iletişim çok önemli bir unsurdur. Uluslararası hasta hizmetlerinde görevli olan personel ve tüm bakım çalışanlarının uluslararası hastayla başka bir dilde konu-şabilecek beceri ve bilgiye sahip olması gerekmektedir. Aksi takdirde iletişim süreçlerinde eksik ve yanlış anlamalara bağlı yanlış tedavi ve malpraktis gibi ciddi sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz olur (Öksüz &Altıntaş, 2017: 59-75).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

397

SAĞLIK TURİZMİNDE İNOVASYON ve BİLİŞİMİN YERİ, ÖNEMİ

Bilgi çağında yaratıcılığın simgesi haline gelen inovasyon; yeni yakla-şımların, teknolojinin ve çalışma şekillerinin gelişimini oluşturan yaratıcı sürecin bütünüdür. Sağlık sektörü, teknoloji ve bilginin yoğun, yüksek ino-vatif potansiyelli sektörlerin başında gelmektedir. Sağlık sektörü için yaşam-sal öneme sahip olan inovasyon, getirdiği yenilik ve ilerlemelerle toplumsal refahın ve yaşam kalitesinin temel belirleyicilerinden biri haline gelmekte-dir. İnovasyonun sağladığı yenilikçi ürün ve hizmetler, erken teşhis ve tedavi imkanlarını artırarak ileride karşılaşılabilecek maliyetlerin önüne geçilmesini sağlamaktadır. Bu sayede uzun dönemde sağlık sisteminde verimlilik artışı ile hasta yararına alternatif çözüm seçenekleri oluşturulabilmektedir (Şengün, 2016; 194-198).

İnovasyonun getirdiği genetik tanı ve tedavi yöntemleri, medikal cihazlar, lazer teknolojisi, kansız cerrahi yöntemler, tele tıp, e-sağlık ve mobil sağlık gibi yeni yazılımlar, robotik tıp alanındaki gelişmeler ile uzaktan izleme imkanı sağ-layan bilişim teknolojileri ve sağlık altyapısının yaygınlaşmasıyla hastanelerin yakında tümüyle tele tıp platformlarına dönüşeceği ve tüm sağlık hizmetlerinin daha gelişmiş mobil cihazlar aracılığıyla sunulacağı, hastanede yatış oranları ve sürelerinin daha da azalacağı, evde bakım ve izlem hizmetlerinin ön plana çıkacağı düşünülmektedir (Şengün, 2016; 194-198), (Şimşek 2016).

Türkiye’nin önünde sağlık sektöründe yaratacağı yenilikçi ürün ve hizmet-lere ilişkin önemli fırsatlar mevcuttur. Türkiye’nin doğu ile batı arasında köprü konumunda olması bir taraftan sağlık turizmi açısından önemli fırsatlar sağ-larken diğer taraftan da önüne iki farklı pazar dinamiği sunmaktadır (Şengün, 2016; 194-198).

Son yıllarda sağlık kurumlarında kalite ve hasta güvenliği de en çok önem verilen konuların başında gelmektedir. Bu amaca hizmet eden JCI (Joint Com-mission International) ve ISO (International Organization for Standardization) gibi sağlıkta kalite göstergelerin belirleyen akreditasyon sistemleri bulunmak-tadır. Türkiye’de JCI tarafından akredite edilmiş Avrupa Standartlarında hizmet sunan 52 adet sağlık tesisi bulunmaktadır. Türkiye, akredite edilmiş sağlık ku-ruluşu sayısıyla dünyada ikinci sıradadır (Uygun, 2018).

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

398

SAĞLIK TURİZMİNDE HEMŞİRENİN ROLÜ

Bakım, sağlığın geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi açısından hemşirenin önemli rolleri arasındadır. İster hekim ister hemşire olsun, uluslara-rası bireylere bakım verirken iletişim ve kültüler arası duyarlılık gibi temel ko-nular hakkında bilgi sahibi olmaları; sağlık çalışanlarının holistik bakış açısın-da, uygun iletişim teknikleri kullanabilip bunu farklı kültürlere ekarte edebilme becerilerinin bulunması gereklidir. Medikal turizmde çalışacak bir hemşirenin ileri klinik becerileri, işletme becerileri ve güçlü bir kültürlerarası hemşirelik alt yapısının olması, vereceği bakımın kalitesi ve sürekliliği açısından önemlidir (Çevirme, Kaynak & Uğurlu, 2014; 44-58).

Hemşireliğin kültürel temelli bir yaklaşım olmasının gerekmektedir. Türki-ye’nin transit geçiş ülkesi olması nedeniyle kültürel çeşitliliğin fazla görülmesi, bakımda kültürel yaklaşımı adeta zorunlu hale getirmektedir. Hemşireler, has-taların kültürel değerlerini ve inançlarını anlayabilmeli, profesyonel kimliğini topluma en iyi şekilde yansıtabilmeli, kültür temelli hemşirelik uygulamalarını bakımın bir parçası haline getirmelidirler. Kültürlerarası hemşirelik bakımı için, hemşirenin kendi kültürünü ve karşısındaki kültürü ve farklılıklarını tanıyıp an-laması ve bu konuda bilgi sahibi olması gerekmektedir (Esiyok, Çakar & Kur-tulmuşoğlu, 2017; 66-75), (Kaçan, 2018).

Bunun yanı sıra yaşam beklentisinin uzaması, sağlık hizmeti alma sıklığı, hastanede kalma süresi, bilimsel bilgi yükünde artış, teknolojideki ilerlemeler, toplumdaki hareketlilik, sosyal yapı, kültürel değerler, inançlar ve normlar, hemşireliğin gelişimi ve değişimini etkilemektedir (Kaçan, 2018).

SONUÇ

Türkiye, medikal ve termal turizmi geliştirme potansiyeline sahip bir ülke-dir. Sağlık turizminin ülkede geliştirilmesi açısından etkili reklamlarla Dünya’ya tanıtılmasının önemi büyüktür. Türkiye’deki sağlık turizm kalitesinin arttırılma-sı için medikal ve termal tesislerde belirli bir standardizasyon oluşturulmalı ve bu kurumların düzenli olarak denetimi yapılmalıdır.

Türkiye’deki özellikle kamu hastanelerinde sağlık çalışan sayısının ve sağ-lık çalışanlarının yabancı dil bilgilerinin yetersiz olduğu görülmektedir. Kamu hastanelerinde çalışan personelin yabancı dil öğrenmesi için teşvik edici uy-

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

399

gulamalar yapılması ve kurslar açılması, eğitimin arttırılıp yetişen yeni neslin sağlık turizmine yönlendirilmesi, sektörün gelişimi açısından önemlidir.

Son olarak sağlıkta teknoloji kullanımının arttırılması, gelişen ve değişen dünyada hekim ve hemşirelerin teknolojik uygulamalar hakkında bilgi sahibi ol-ması, güncel literatürü taraması, farklı kültürlerden bireylere holistik ve empatik yaklaşabilecek şekilde kültürlerarası olarak iletişimlerini güçlendirebilmeleri gereklidir. Dünya’da özellikle yaşlı ve engelli bireylerin sayısının artışı nede-niyle onların tedavi almasını, seyahatini ve günlük yaşamını kolaylaştırmaya yönelik yeni teknolojik geliştirmelerin hayata geçirilmesi gereklidir. Kurum ve kuruluşların bu açıdan yenilikleri takip etmesi, mobil iletişim, internet ve tekno-lojik uygulamaları kullanması ve güncellemesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

Akbolat, M., Deniz, N.G., (2017). Türkiye’de Medikal Turizmin Gelişimi Ve Bazı Ülkelerle Karşılaştırılması. Uluslararası Global Turizm Araştırmaları Dergisi, 1(2): ss: 123-139.

Çevirme, A., Kaynak, Ö., Uğurlu, N., (2014). Türkiye’de Medikal Turizm Hemşireliği Ve Eğitsel Yapısı: Swot Analizi. Uluslararası Hakemli Akademik Spor Sağlık Ve Tıp Bilimleri Dergisi. 13(4): ss: 44-58.

Edinsel, S., Adıgüzel, O. (2014). Türkiye’nin sağlık turizmi açısından son beş yıldaki dünya ülkeleri içindeki konumu ve gelişmeleri. Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi, 4(2): ss: 167-190.

Esiyok, B., Çakar, M., Kurtulmuşoğlu, F.B., (2017). The Effect Of Cultural Distance On Medical Tourism. Journal of Destination Marketing & Manage-ment, 6(1): 66-75.

Kaçan, C, Y, (2018). Kültürlerarası Hemşirelik Eğitiminin, Öğrencilerin Mesleki Değerlerine, Empatik Becerilerine, Kültürel Duyarlılıklarına Ve Ze-kalarına Etkisi: Bir Müdahale Çalışması. Doktora Tezi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Hemşirelik Anabilim Dalı, Eskişehir.

Kördeve, M.K., (2016). Sağlık Turizmine Genel Bir Bakış Ve Türkiye’nin Sağlık Turizmindeki Yeri. Uluslararası Sağlık Yönetimi ve Stratejileri Araştır-ma Dergisi, 2(1): ss: 52-60.

HEMŞİRELİK VE İNOVASYON

400

Öksüz, B., Altıntaş, V., (2017). Sağlık Turizminde Dijital İletişim Kanalla-rının Kullanımı. Seyahat ve Otel İşletmeciliği Dergisi, 14(1): ss: 59-75.

Sağlık Bakanlığı, Türkiye Medikal Turizm Değerlendirme Raporu, 2013.Şengün, H., (2016). Sağlık Hizmetleri Sunumunda İnovasyon. Med Bull

Haseki, 54, 194-198.Şimşek, F., (2016). Sağlık Turizmi Kapsamında Yaşlı Turizmi Ve Mobil

Sağlık Hizmetlerinin Uygulanabilirliği Ve Önemi Üzerine Bir Araştırma. Yük-sek Lisans Tezi, Acıbadem Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Yö-netimi Bölümü, İstanbul.

Uygun, M., (2018). Türkiye’de Sağlık Turizmi Alanında Paydaş Analizi: Ankara’da Sosyal Ağ Analizi Yaklaşımı Uygulaması. Doktora Tezi, Ankara Yıl-dırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilim Dalı, Ankara.