Ülkemizde ki Üniversite eğitimi ve sorunları

36
28 M‹MAR VE MÜHEND‹S E⁄‹T‹M B‹R ÜLKEN‹N, M‹LLET‹N, TOPLUMUN GEL‹fiMES‹N‹N EN ÖNEML‹ KAYNA⁄IDIR. ‹Y‹ B‹R E⁄‹T‹M ALTYAPISI OLUfiTURAN TOPLUMLAR GEL‹fiM‹fi TOPLUMLAR ARASINDA YER‹N‹ ALIRLAR. GEÇM‹fi‹M‹ZE BAKTI⁄IMIZDA DÜNYA TAR‹H‹NDE ÖNEML‹ YER TUTAN OSMANLI’NIN MEDRESE VE KÜLL‹YELERE NE DERECE ÖNEM VERD‹⁄‹N‹ GÖRMEKTEY‹Z. BUGÜN BELL‹ TARTIfiMALAR ÜZER‹NDEN ÜN‹VERS‹TE E⁄‹T‹M‹ VER‹LMEYE ÇALIfiILIYOR. E⁄‹T‹ME KATKISI OLMAYAN TARTIfiMALARDAN KURTULUP DAHA YAPICI VE ÇÖZÜM ODAKLI TARTIfiMA ALANLARI OLUfiTURULMALIYIZ. TÜRK‹YE GEL‹fiM‹fi ÜLKELER ARASINDA YER‹N‹ ALMAK ‹ST‹YORSA E⁄‹T‹M ALTYAPISINI ‹Y‹ OLUfiTURMALI VE HER ALANDA ‹Y‹ YET‹fiM‹fi BEY‹NLERE SAH‹P OLMALIDIR. BU BA⁄LAMDA M‹MAR VE MÜHEND‹S DERG‹S‹ OLARAK BU SAYIMIZDA DA ÜN‹VERS‹TELER‹M‹Z‹ UZMANLARLA DE⁄ERLEND‹RD‹K. KISIR TARTIfiMALARDAN Z‹YADE ÜN‹VERS‹TELER‹M‹ZDEK‹ SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹N‹ AKADEM‹SYENLERLE TARTIfiTIK. KALKINMANIN VE MEDENİYETİN LOKOMOTİFİ; ÜNİVERSİTELER DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

Upload: ali-osman-oencel

Post on 20-Aug-2015

2.015 views

Category:

Education


5 download

TRANSCRIPT

28 M‹MAR VE MÜHEND‹S

E⁄‹T‹M B‹R ÜLKEN‹N, M‹LLET‹N, TOPLUMUN GEL‹fiMES‹N‹N EN ÖNEML‹ KAYNA⁄IDIR. ‹Y‹ B‹R E⁄‹T‹M ALTYAPISI OLUfiTURAN TOPLUMLAR GEL‹fiM‹fi TOPLUMLAR ARASINDA YER‹N‹ ALIRLAR. GEÇM‹fi‹M‹ZE BAKTI⁄IMIZDA DÜNYA TAR‹H‹NDE ÖNEML‹ YER TUTAN OSMANLI’NIN MEDRESE VE KÜLL‹YELERE NE DERECE ÖNEM VERD‹⁄‹N‹ GÖRMEKTEY‹Z. BUGÜN BELL‹ TARTIfiMALAR ÜZER‹NDEN ÜN‹VERS‹TE E⁄‹T‹M‹ VER‹LMEYE ÇALIfiILIYOR. E⁄‹T‹ME KATKISI OLMAYAN TARTIfiMALARDAN KURTULUPDAHA YAPICI VE ÇÖZÜM ODAKLI TARTIfiMA ALANLARI OLUfiTURULMALIYIZ. TÜRK‹YE GEL‹fiM‹fi ÜLKELERARASINDA YER‹N‹ ALMAK ‹ST‹YORSA E⁄‹T‹M ALTYAPISINI ‹Y‹ OLUfiTURMALI VE HER ALANDA ‹Y‹ YET‹fiM‹fi BEY‹NLERE SAH‹P OLMALIDIR. BU BA⁄LAMDA M‹MAR VE MÜHEND‹S DERG‹S‹ OLARAK BU SAYIMIZDA DA ÜN‹VERS‹TELER‹M‹Z‹ UZMANLARLA DE⁄ERLEND‹RD‹K. KISIR TARTIfiMALARDAN Z‹YADEÜN‹VERS‹TELER‹M‹ZDEK‹ SORUNLARI, ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹N‹ AKADEM‹SYENLERLE TARTIfiTIK.

KALKINMANIN VE MEDENİYETİN LOKOMOTİFİ;

ÜÜNNİİVVEERRSSİİTTEELLEERR

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

EYLÜL-EK‹M 2010 29

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

ÖÖmmeerr FFaarruukk KKüüllttüürr:: Dergimizin bu sayı-sında üniversite konusunu ele alalım iste-dik. Tabi üniversite konusunu ele alırkenüniversite kavramını irdeleyip meslekiplandaki yerini, kavramsal olarak ne ma-naya geldiğini, bizde nasıl değerlendirildi-ğini tartıştıktan sonra mevcut üniversitesistemimizi değerlendireceğiz. Konuyla il-gili görüşlerini dile getirmek üzere hazırbulunan değerli hocalarımızdan Zeki Çiz-mecioğlu ile başlayalım efendim.ZZeekkii ÇÇiizzmmeecciiooğğlluu:: Şu anda Türkiye’de elli-den fazla vakıf üniversitesi var ve büyüksorunlar ortaya çıkarmış durumda. Gerekakademik, gerek mali, gerek idari sorun-lar olarak YÖK’ün başını ağrıtıyor. Ayrıcaeğitimin akreditasyonu meselesi çokönemli bir olay. Şu anda bu işi MÜDEK ya-pıyor. Mesela bizim bölümü akredite ettiama MÜDEK öyle bir kuruluş ki, o da birdernek. Şu anda mühendislik eğitimi ya-pan fakültelerin dekanlarının oluşturduğubir dernek. Bir derneğin eğitimi akrediteediliyor olması kabul edilemez bir durum.Ülkemizde şu anda meslekte yeterlilik ku-rumu kanunen kuruldu. Bu kurumu faali-yete geçirecek bütün çalışmalar yapılıyor.Eğitimin akredite edilmesi bu kurum vası-tasıyla olacak. Mimar ve MühendislerGrubu da bu meslekte yeterlilik kurumun-da mutlaka üye olarak bulunmalıdır. ÖÖ.. FF.. KKüüllttüürr:: Zeki Hocam konuya YÖK nok-tasında dikkat çekti. Şimdi YÖK deyinceaklımıza üniversiteleri zapt-u rapt altına

almak, yani merkeziyetçilik geliyor. Bukonuda bir milletin bünyesine uygun olansistem nedir? Yani bizim geleneğimizdeneydi? Bedri Hocam bu konuda daha mü-tehassıs. Bizim geçmişimizde, yani Os-manlı’dan gelen üniversite sistemimizadem-i merkeziyetçi miydi, yoksa merke-ziyetçi bir yapısı mı vardı, hem felsefi hemtarihsel bir geri dönüş yapalım. Bu konu-yu daha iyi irdelemiş oluruz. BBeeddrrii GGeenncceerr:: Şimdi şöyle bir arka planbilgisi olarak bir çerçeve sunmakta faydagörüyorum. Acizane ben, Türkiye’de üni-versite konseptinin bilindiği kanaatindedeğilim. Bunu test etmesi kolay. Üniversi-te konseptinin derinine inebilmek için enkestirme yol etimolojisini irdelemektir. Okelime nereden geliyor, kaç parçadanoluşuyor? Bütün kelimeler aslında birdenfazla kelimeden oluşuyor. Türkiye’de ikiyüz tane rektör olduğunu kabul edelim, burektörlerin size söyleyeceği en fazla, üni-versite kelimesinin “the universe”den gel-diğidir. Yani “kainat, evren” demek bildiği-mize göre. Fakat “universe” de başka biryerden geliyor ki o kavramın derinine in-mek için çok önemli. Üç tane kelimedenoluşuyor üniversite kelimesi. “Unus”,“Versus” ve “Itas”. Unus, bir demek. İngi-lizce’de “one” dediğimiz, “versus” –e doğ-ru demek, yani bir yere doğru, “Itas” da bi-zim -lik, -lık dediğimiz. Bu da efendim, bi-re doğruluk demek, bire doğru, tek tarafadoğru itmek demek. Şimdi bunun bizim

geleneğimizdeki karşılığı Külliye’dir. Dar-ul Fünun son dönemde uydurulmuş birterimdir. Üniversitenin karşılığı aslındakülliye. Fakat külliye terimini ve üniversi-teyi düşündüğünüz zaman tabi çok fazlafelsefeye, derinine girmek istemiyorumama gene de bunlar faydalı. Şimdi külliyeaslında bu manada sadece bugün moderndünyada anlaşıldığı şekilde bir yüksek öğ-renim kurumu anlamına gelmiyor. Süley-maniye Külliyesi dediğimiz zaman oradabugünkü yüksek öğrenim kurumu anla-mında medrese o külliyenin sadece birparçası. Merkezde cami vardır, ondansonra kütüphane, medrese, kervansarayvesaire… Külliye, bütünsel bir hayat tarzı-nın sembolik ve teorik boyutlarıyla, külli,yani evrensel nokta-i nazardan bir bakışaçısının hayata geçirildiği bir kurum de-mektir. Bu güne gelirsek…ÖÖmmeerr FFaarruukk KKüüllttüürr:: Kampüs bunu karşı-lamaz değil mi?BBeeddrrii GGeenncceerr:: Hayır, hayır. Üniversite vekülliye dediğimiz şey farklı. Kampus sade-ce bunun fiziksel mekânı demektir. Şimdibu açıdan baktığımız zaman Türkiye’deüniversite olmadığını rahatlıkla söyleyebi-liriz. Yani evrensel anlamda Türkiye’deüniversite yoktur aslında. Bir de tekniküniversiteler tabiri tamamıyla üniversitey-le çelişen bir tabir, dediğimiz gibi. Üniver-site demek, bütün bilgileri toplayan birkurum demek. Teknikle üniversite zatençelişiyor birbiriyle. Amerika’ya bile baktı-

30 M‹MAR VE MÜHEND‹S

E⁄‹T‹M SORUNU YILLARDIR ÜZER‹NDE ÇOK KONUfiULAN B‹R KONUOLARAK GÜNÜMÜZE GELD‹. ÖZELL‹KLE SON YILLARDA ÜN‹VERS‹TELERÖZEL‹NDE YO⁄UN B‹R TARTIfiMA YAfiANIYOR. ÜN‹VERS‹TELER,E⁄‹T‹M‹N‹N YETERL‹L‹⁄‹NDEN REKTÖR SEÇ‹MLER‹NE, KILIK KIYAFETTENÜN‹VERS‹TE SINAVINA KADAR HER ALANDA TARTIfiILIYOR. KONUSUNDAUZMAN KONUKLAR ‹LE M‹MAR VE MÜHEND‹S DERG‹S‹ OLARAKÜN‹VERS‹TELER‹M‹Z‹ TARTIfiTIK.

Osmanlı medrese ve külliyelerinden günümüze;

ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ, SORUNLAR, ÇÖZÜMÖNERİLERİ

ğımız zaman, böyle bir şey göremiyoruzanglo-sakson dünyada. Gidin İngiltere veAmerika’ya, üniversite tüm bilgileri kap-sayandır ki bunun temeline de baktığımız-da özellikle Cambridge ve Oxford’da, hü-manitiz, yani humans science yatar. Dola-yısıyla bu manada felsefi ve evrensel an-lamda Türkiye’de üniversite var mı dediği-miz zaman maalesef üniversitenin oldu-ğunu pek söyleyemeyiz. Şu manada, Os-manlı, yani medrese, skolastisizm dediği-miz kitaba dayalı bir eğitim, ne dereceiçinde yaşadığı dünyanın ihtiyaçlarına kar-şılık veriyor? Şunu söyleyebiliriz, medre-senin özelliği skolastik metodu, eleştirile-bilir ama öğrettiği şeyi çok iyi öğretirdi vebir şekilde hayatla irtibatını kurardı amabugün biz o gelenekten kopmuşuz. O yüz-den de Türkiye’de malum düşüncede bel-li ve kalıcı bir düşünce ilim de maalesefçıkmıyor. Şimdi bu manada üniversite birkere konsept olarak evrensel bir vizyonadayanmıyor. Eğitim genelde resmi ideolo-jinin amaçlarına hizmet edecek şekildetasarlanmış bir şey olduğu için üniversitede maalesef felsefi anlamından çok uzak.Bu yüzden üniversite, kısmen hâkim ide-olojinin üretilmesine yarayacak bir kurumolarak, kısmen mesleki, meslek erbabıyetiştirecek bir kurum olarak kaldı. Üni-versitenin, daha doğrusu genel olarakeğitim ve öğretimin iki amacı vardır. Zateno eğitim ve öğretim diye ayrılıyor. Eğitiminsan yetiştirmeyi ve aydın yetiştirmeyi he-defler, öğretim de meslek adamı yetiştir-

meyi hedefler. Türkiye’de üniversitelerebaktığımız zaman maalesef bu ikisini degereği gibi yapamadığını görüyoruz. Üni-versitenin genel anlamda iki görevi vardır.Bilgiyi aktarmak ve üretmek. Belki tespit-lerim karamsar bir şekilde gözükecektirama maalesef Türkiye bu ikisini de yapa-mıyor. Ne aktarabildiğini ne üretebildiğinigörüyoruz. BBuurrhhaanneettttiinn CCaann:: Şimdi ben bu konuya bi-raz daha yukarıdan bakalım diyorum. YaniTürkiye’nin ana sorunu, Türkiye’de milleterağmen kurulmuş olan sistemdir. Üniver-siteler de millete rağmen kurulmuş birsistemdir. Bunun ana tezadı budur; mille-te rağmen kurulmuş sistem, milletle kar-şı karşıya ve çatışma halinde. Darbelerinarkasında bu zihniyeti görebiliyoruz. Üni-versitenin kontrolden çıktığı, yani kontrolderken arzulanan insan unsurunu yetiş-tirmemeye başladığı andan itibaren birzapt-ı rapt altına alma girişimi. Altmış biranayasasında bu var, seksende bu zirvenoktaya çıkıyor. Yapıyı kontrol altına ala-cak bir oluşum söz konusu. Bugünkü sı-kıntılarımızın, tartıştığımız konuların ar-kasında bu ana tezat var. Bu ana tezat or-tadan kalkmadıkça bu sıkıntılarımız de-vam edecektir. Bunu bilmemizde faydavar. ÖÖ..FF..KKüüllttüürr:: Şimdi kavramsal olarak bütününiversiteleri bir noktada, bunu gözetle-yen, denetleyen, zapt-ı rapt altına alanYÖK gibi bir kuruluş gerekli mi, gereksizmi, onu irdeleyebilirsek daha güzel ola-

cak. Yani Üniversitenin merkeziyetçi miadem-i merkeziyetçi mi olması lazım? BBeeddrrii GGeenncceerr:: Şimdi şöyle bakın, merkezi-yetçilikle adem-i merkeziyetçilik birbirinezıt olarak algılanan kavramlar. Aslında bukavramlar birbirini tamamlayıcı şeylerdir.Yani Osmanlıdan şöyle bir örnek vereyim,Osmanlı hem merkeziyetçiydi hem adem-i merkeziyetçiydi. Dolayısıyla buradakiYÖK gibi bir kuruma bir koordinasyon an-lamında ihtiyaç var. Fakat bugün meselaİTÜ gibi bir üniversite 250 milyon dolar gi-bi bir bütçeden bahsediyor. 250 Milyon do-lar ne demek? Gerçi bu Amerika’ya göreyine küçük bir bütçe ama Türkiye’dekiüniversitelere göre çok büyük bir bütçe.Şimdi siz İTÜ gibi bir üniversiteyi nasıl

EYLÜL-EK‹M 2010 31

Genel olarak eğitim veöğretimin iki amacı vardır.Zaten o eğitim ve öğretimdiye ayrılıyor. Eğitim insanyetiştirmeyi ve aydınyetiştirmeyi hedefler,öğretim de meslek adamıyetiştirmeyi hedefler.Türkiye’de üniversitelerebaktığımız zaman maalesefbu ikisini de gereği gibiyapamadığını görüyoruz.

Dergimizin dosya konusu ‘Üniversiteler’ ileilgili toplantıya; Yalova Üniversitesi Mühendislik FakültesiDekanı Prof. Dr. Talip Alp, İstanbul Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ndenYrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya MetalurjiFakültesi’nden Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen EdebiyatFakültesi’nden Prof. Dr. Bedri Gencer, İstanbul Arel Üniversitesi’nden Prof. Dr.Fevzi Yılmaz, Yıldız Teknik Üniversitesi MühendislikFakültesi’nden Prof. Dr. Nizamettin Aydın veProf. Dr. Burhanettin Can ile Mesut Uğurkatılmışlardır.

32 M‹MAR VE MÜHEND‹S

YÖK’ün standart kurallarıyla yönetebilirsi-niz? Bu her yer için geçerli. Şimdi Muş’uidare edecek kanunlarla İstanbul aynı mıolmalı? Bu her anlamda, sadece üniversi-te değil, Türkiye’nin genel yapılanmasıylailgili, yani merkeziyetçilik ve adem-i mer-keziyetçilik kavramlarını kırk katır mı kırksatır mı gibi karşı karşıya getirmek yanlış. ÖÖmmeerr BBeeyy:: Talip Hocam da burada birkaçşey ilave etmek istiyor sanırım. Kendisini,dinleyelim, evet hocam.TTaalliipp AAllpp:: Ben müsaade ederseniz sözle-rime bir hadis-i şerifle başlamak istiyo-rum, buyruluyor ki; “ümmetimin içinde ikisınıf insan vardır, bunlar salih olursa in-sanların tamamı ıslah olur. Bunlar ifsatolursa, bozulursa, bütün insanlar bozulur.Bunlar alimler ve idarecilerdir.” Tabii ikiside insandır. Demek ki bizim meselemizinsan unsurudur. İnsanı nasıl yetiştirece-ğiz, nasıl talim ve terbiye edeceğiz? Kar-deşlerimiz her iki unsura temas ettiler.Bugün bizim eğitim sistemimiz ilk mek-tepten üniversite sonuna kadar laiktir, işintalim yönüne bir miktar önem verilir amaterbiye yönü yoktur. Terbiye daha çok aile-ye bırakılmıştır. Belki bugünkü tabirleSTK’lara bir vazife düşüyor. Toplum bueksiği gediği biraz gidermeye çalışıyorama olmuyor. Çünkü kâmil insan olmahedefimiz vazgeçilmez bir hedef olmalıdır.Evet, kemale ulaşmak çok zordur, teorik-tir ama bunu hedef olarak seçmeliyiz. İn-san hem kendine böyle bir hedef seçecek,bir de milli hedefler olacak, devletin dehedefleri olacak. Sadece üniversitelerin

değil bütün eğitim kurumlarımızın hattabirçok devlet kurumlarımızın en büyükeksiği hedefsizliktir. Şimdi tanzimattanberi Türkiye dışarıya yüksek tahsile talebegönderir ama ne için gönderdiğini hiçbirzaman tarif etmemiştir.BBuurrhhaanneettttiinn CCaann:: Hocam müsaadenizleburada bir şey arz edeyim, yurtdışına gön-derdiklerimizin tezleri böyle de yurt içeri-sinde, sosyal alanı bilmiyorum ama mü-hendislik dallarında, teknik dallarda yapı-lan mastır ve doktora tezlerinin yüzde ka-çı bu ülkenin sorunlarını çözmeye yöne-lik? Bence bu çok ciddi bir soru. TTaalliipp AAllpp:: Malumunuz, kardeşimiz de dilegetirdi, bugün üniversitelerimizde ar-ge,çok özel bir gayeye mahsustur. Ben, mi-sal, yardımcı doçentim, hızla yükselmekistiyorum, kendime bir konu seçiyorum,yayın yapacağım. O yayını başardığım za-man doçent oluyorum. Sonra profesör ol-mak için gayret ediyorum, birkaç yayın ya-pıyorum, profesör oluyorum. Bundan son-ra yapacak bir şey kalmıyor, yapmasan daoluyor. Yani dünya bugün neden bahsedi-yor? Yenilikçilikten. Sürekli ihtiyaçlar do-ğuyor. Her şeyin daha iyisi yapılabilir. Buda bizim inancımızda mevcut. Kuran-ı Ke-rim ne diyor? “Her ilmin, erbabın üstündebir alim daha vardır” diyor. Yani bundandaha büyük âlim olmaz diye bir kavramyok. Cenab-ı Hak her zaman daha iyisiniyaratmaya kadirdir. Biz kendimiz tabiİmam-ı Azamı çok seviyoruz. Hakikatençok büyük muazzam bir alim. Fakatİmam-ı Azam’dan daha büyük bir alim

olamaz mı? Olması gerekir. İmam-ı Azamzamanının İmam-ı Azam’ıydı ama herdevrin kendine göre bir İmam-ı Azam’ı ol-ması gerekir. Bizde de, yani yenilikçilik ta-kip etmemiz gereken bir hedef olmalıdır.FFeevvzzii YYııllmmaazz:: Herhalde üniversitelerimiz-de Avrupa ve Amerika’da verilen yapılan-ma ile demokratikleşmeyi birlikte yürüte-medik ve sentezleyemedik. Akademik veidari yapılanmalarla üniversitelerimizemoral yüklenmelidir. Küresel vizyon yaka-lanmalıdır. Yerel değerleri koruma uğru-na özgürlükler bastırılmamalıdır. Dinamikve dışa açık olmalıyız. Üniversitelerimizinana operasyonları sorgulanmalıdır. Öğre-tim ve araştırma misyonunu ilişkilendir-mek, programlara daha etkin uluslar ara-sı yapı kazandırmak ve öğrencilere fırsat-lar yaratmak, yeni teknolojilerin devreyesokulduğu daha yaratıcı stratejiler geliş-tirmek, yüksek öğretime gençlerin çoğu-nun girmesine imkân vermek ve araçları-mızı hizmetini verdiğimiz yerel ihtiyaçlarayönlendirmek ana hedef olmalıdır. Ben buçalışmayı dünya gazetesinde yayınladımgeçen yıl. İki unsur bizi umutlu yapmakta-dır. Üniversiteler bilgi ekonomisinin mo-torudur. Bu herkesin ona yatırım yapmasıiçin istek doğurur. Akademi ve endüstriarasında somut işbirliği tesis edilmelidir. ÖÖ..FF..KKüüllttüürr:: Şimdi iş geldi bu kadar üniver-site gerekli mi değil mi konusuna. Ben bukonuyla ilgili araştırma yaparken baktımlisede okuyan öğrenci sayısı ne kadar.Yaklaşık 500-600 bin kadar. Meslek yük-sekokuluyla beraber üniversitelerin kon-

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

EYLÜL-EK‹M 2010 33

tenjanı da 600 bin. Yani bu durumda neoluyor, şöyle aşağı yukarı, kabaca fotoğra-fı görecek olursak, liseye gelen herkesebiz, üniversiteye gitme imkânı sunmuşoluyoruz. Peki, fabrikada kim çalışacak?Usta kim olacak? İşçi kim olacak? Yanibenim bildiğim eskiden beri bir toplumunyönetici kısmı yüzde onudur. Hepsini iyiyetiştirirseniz sonuç alırsınız. Ama hepsiniiyi yetiştirdiğinizi varsayarak bu olguyugörmezden gelirseniz yanılırsınız. NNiizzaammeettttiinn AAyyddıınn:: Konuyu daha genel birçerçeve içine almak için buraya ben deküçük bir katkıda bulunmak isterim.Problemlerimizden bir kısmı ideolojik. Buçok iyi ortaya kondu. Örnekleri de verildi.Yeri de gelmişken şunu söylemek isterim,hani bu daha çok su kaldırır denir ya, da-ha çok üniversite açılması gerekir bence.Ama en büyük problem şu, bu üniversite-de kim eğitim verecek? Bu büyük bir soru.MMeessuutt UUğğuurr:: Ben üniversitelerin tarihinibilmiyorum. Ama en azından tahsil yaptı-ğım İsviçre’de gördüğüm kadarıyla üni-versite sayısındaki artış sanayi talebineendekslenmiş vaziyette. Sanayi talep edi-yor. Bizde öyle değil. Buradaki talep kim-den gelmeli? Konuşuldu mesela bölgele-rin seçilmesi. Okuduğum yer Batı İsviç-re’ye yakın bir yerdi, mikroteknoloji-saatteknolojisi ve ölçüm aletlerinin yoğun ol-duğu yerde, o kısımda 4-5 tane mikrotek-noloji bölümü vardı, doğu kısmında ise 1tane vardır. Yüzde 65’i almanca konuşankısım olmasına rağmen o tarafta tek birtane mühendislik okulu vardı. %30’luk

kısmının bulunduğu yerde 7-8 tane vardı.Yani orada sanayi üniversiteleri talep edi-yor. NNiizzaammeettttiinn AAyyddıınn:: O doğru. Gelişmiş ülke-lerde üniversitenin kuruluş amacı endüs-trinin gelişimi. Ama Türkiye’de üniversite-nin kuruluş amacı ideolojik. Yeni üniversi-telerin açılmasının ana sebeplerinden birio toplumları dönüştürmek. Daha geri kal-mış, batılı olamamış ülkelere, bu hayattarzını aktaracak bir ajan olarak görüyorrejim onu. FFeevvzzii YYııllmmaazz:: Şimdi bakın, dünyadaki deği-şimi yakalamak lazım. Artık küresel insanyetişiyor. Yani ortak kültür oluştu. Şimdiöyle bir üniversite yelpazesi oluştu ki dün-yada, bütün Türkiye’de de yansıması var.Bir devlet üniversiteleri, iki vakıf üniversi-teleri, üç özel üniversiteler, dört şirketüniversiteleri, beş yeni bilgi teknolojilerinikullanan üniversiteler. Uzaktan eğitim,ikili eğitim, vesaire. Mesela MIT, Singa-pur’da, Çin’de şube açıyor. İşte bu kaplaneğitim kurumunun 500 bin öğrencisi var.Şimdi mezunun istihdamı konusuna ge-lince, siz hangi üniversiteden mezun olur-sanız olun, iyi yetişmişseniz, donanımınızvarsa, yabancı dil gibi, bilgisayar kullanımıgibi, siz küresel bir aktör olarak iş bula-caksınız. Eğitim vermek ayrı şey, istihdamsağlamak ayrı. Zaten şimdi vazgeçildi o iş-ten, istihdamı kişi kabiliyetiyle kendisikarşılayacak. Böyle bir değişim, dünyadaböyle bir durum var. BBeeddrrii GGeenncceerr:: Evet, şimdi konuşulacakçok konu var fakat zaman kısıtlı. Az ve öz-

lü konuşmak gerek. Biri az konuşmanınfaziletleri üzerine 5 saat konuşmuş. Pey-gamberin ümmeti olarak bu konuda dahafazla hassasiyet göstermeliyiz. Ameri-ka’da kelime ekonomisi diye bazı kurslarduydum ben. İşadamlarına yönelik. Mese-la yüz kelimeyle anlatılan bir şeyi on keli-meyle anlatmaya yönelik. Böylelikle en azve öz olarak anlatmaya yönelik. Şimdi birkere Fevzi hocam külliye ve kampus ben-zetmesini yaptı, zahiren benzerlik olsa bi-le aslında işin özünde çok büyük bir fark-lılık var. Keza bugünkü YÖK v.s. Burhanet-tin hocamın bahsettiği totaliter mantıktabir külliye ama o eski külliyede ahlaki veiradi bir tek cihete yönelme varken buulus devletlerde bu total ideolojilerin em-pozesi şeklinde gerçekleşti. Dolayısıylaçok büyük fark var. Bu üniversitede batıyıörnek alma noktasına gelince, tabii ki hik-met müminin yitiğidir. Biz Amerika’nın Al-manya’nın aklın yolu birdir düsturuncasağduyu gereği buldukları şeyleri almalı-yız. Fakat Amerika gibi her manada onuörnek almak yanıltıcı olur. Mesela batıdabir düstur vardır; “ya yayın yap ya yok ol”.Şimdi bizde böyle bir şey yoktur. En büyükalimler, ya eser vermemiştir, ya tek eser-le tarihe geçmiştir. Bizde az ve öz olmalı-dır. Dolayısıyla, ikinci olarak şuna dikkatçekmek istiyorum, biraz önce bahsettiği-miz üniversite kavramında, esasen dünyatarihindeki onun keskin ifadesini Hz. Alivermiştir malum: “ilim cahillerin çoğalttı-ğı bir noktadır.” Onun da Besmele’nin ba-şındaki b harfinin altındaki nokta olduğusöylenir. Yani aslında Kuran-ı kerimdeulum, yani ilimler diye bir kavram yoktur.El ilim vardır. Bizim bugün modern dün-yada, sosyal bilimler ve fen bilimleri diyeayırdığımız tüm ilim dalları, mesela, fizik,kimya, astronomi, diğer taraftan tıp hukukfelsefe. Bütün bunlar geleneksel dünyadatek kavramla ifade ediliyordu; hikmet. Ye-rine göre tıp yerine göre hukuk yerine gö-re fizik anlamına geliyordu. Şimdi meselabizde hekim kelimesi malum, bir de ha-kim var. Dolayısıyla insanlar tek bir cihet-ten birbirlerine bakıyorlardı birbirlerinianlıyorlardı. Bunun en son örneği İsmailGelenbevi. 18. Asrın sonunda yaşamış, bü-yük bir İslam alimi. Büyük bir matematik-çi ve mühendis. Ömrü yoklukla geçmişadamın. Hatta Fransızlar diyor ki böyle biradam Fransa’da olsa ağırlığınca altınederdi diyor. Niçin İsmail Gelenbevi örne-ğini verdim? Bugün bilgi parçalandığı, obütüncül bakış açısını kaybettiğimiz içinherkes farklı ilim dallarına mensup, birbi-rinin hasmı duruma gelmiş.

Üniversitelerimizde Avrupave Amerika’da verilenyapılanma ile demokratikleşmeyi birlikteyürütemedik ve sentezleyemedik. Akademikve idari yapılanmalarlaüniversitelerimize moral yüklenmelidir. Küresel vizyon yakalanmalıdır. Yereldeğerleri koruma uğrunaözgürlükler bastırılmamalıdır.Dinamik ve dışa açıkolmalıyız.

Prof. Dr. Oğuz Borat:

34 M‹MAR VE MÜHEND‹S

BBuu ssööyylleeşşiiddeekkii aammaaccıımmıızz,, TTüürrkkiiyyee’’ddee üünnii--vveerrssiitteelleerriinn nnee dduurruummddaa oolldduuğğuunnuu vvee nnaa--ssııll oollmmaassıı ggeerreekkttiiğğiinnii kkeennddii kküüllttüürreell ddee--ğğeerrlleerriimmiizzee ggöörree tteessppiitt eettmmeekk.. ÖÖnn ppllaannddaattuuttttuuğğuummuuzz ssoorruu ““kküüllttüürreell ddeeğğeerrlleerriimmiizzaaççııssıınnddaann bbiirriikkiimm ssaahhiibbii bbiirreeyylleerrii mmeevvccuutteeğğiittiimm ssiisstteemmiiyyllee yyeettiişşttiirreebbiilliiyyoorr mmuuyyuuzz??””ssoorruussuu.. BBiirr ddiiğğeerr mmeesseellee iissee hheerr kkeessiimm--ddeenn iinnssaannıımmıızzıınn ççooccuukkllaarrıınnıı yyaa ddeevvlleett üünnii--vveerrssiitteelleerriinnee yyaa ddaa mmaaddddii iimmkkâânnllaarr eell vvee--rriirrssee vvaakkııff üünniivveerrssiitteelleerriinnee ggöönnddeerrmmeekküüzzeerree bbüüyyüükk bbiirr ggaayyrreett iiççiinnddee oollmmaallaarrıı.. SSiizzbbuu ttaalleebbii nnaassııll ddeeğğeerrlleennddiirriiyyoorrssuunnuuzz?? Bu durumu irdelemek için Türkiye Cum-huriyeti’nin kuruluş yıllarına bakmamızgerekir. O yıllarda orta yaş grubunun bü-yük bir kısmı savaşlarda ölmüştü. Dolayı-sıyla bilgiyi henüz alamayacak olan du-rumda olan çok genç bir kesimle bilgiyiaktaramayacak durumda olan çok yaşlıdiğer bir kesim ortaya çıktı. Cumhuriyetinbaşından beri ekonomik potansiyele göreeğitime destek verilmeye çalışılmıştır.Bunun sonucunda eğitim yükselmeyebaşlamıştır. Fakat burada dikkat edilecekhusus gözden kaçmıştır; esas olarak yük-seköğretimin ön planda tutulması gere-kirdi. Fakat bu yapılmamış, ilköğretimeyatırım yapılmıştır ve kaynaklar verimlikullanılamamıştır. Yetişmiş insanlar yok-ken, kaliteli eğitmenler yokken kaynaklarilköğretime aktarılmıştır. Başka ülkelerdeise önce yükseköğretim güçlendirilerekkaliteli akademisyen yetiştirilir ve bunlarvasıtasıyla ilk ve orta öğretimin kalitesi ar-tırılır. Son dönemlerde biz de bu ekoleyaklaşmaya başladık. 80’lerde buraya

doğru bir adım atılmıştır fakat bu yapılır-ken de bir başka hataya düşülmüş, homo-jenize, merkeziyetçi bir yapı benimsen-miştir. Daha önceden var olan özerklikortadan kalkmış, üniversitelerin kendiakademisyenlerini ataması gibi imkânlarıellerinden alınmıştır. Tabii, üniversitelertamamen tepeden, tek elden yönetilebilirgibi bir düşüncenin ürünü olan bu durum,bugünkü yükseköğretim sistemini ortayaçıkarmıştır. Dünyadaki gelişmelere ve üniversite yapı-larına bakıldığında ise üniversitelerin bir-birlerine nazaran çok büyük farklılıklariçerdiğini, mali ve idari bakımdan özerkli-ğe sahip olduğunu, girdi bakımından değilçıktı bakımından ele alındığını görüyoruz.Dolayısıyla Türkiye’nin de yapması gere-ken şey bu yapıyı kurmaktır. Fakat mevcut

anlayışla bu ilerlemeyi kaydetmek müm-kün değildir. Son zamanlarda gündemegelen stratejik planlamayı bu anlamda ol-dukça iyi buluyorum. Stratejik planlamadaüniversitelerin misyonu, vizyonu, hedefle-ri, projeleri belirlenip birkaç sene boyuncaizlenmeye çalışılıyor. Bu süreçte öğrenci-ler, öğretim üyeleri ve personeli de kapsa-yan iç paydaşlar tarafından bir denetimuygulanıyor. Dış paydaş olarak ise velilerve mezunlara ilaveten iş piyasası da busürece dâhil oluyor. Türkiye’nin benimse-diği Bologna süreci kapsamında bazı üni-versitelerimizde bu hareket yerleşmeyebaşlamıştır. YÖK tarafından başlatılan vedesteklenen bu süreci benimsiyoruz. Özetolarak, bizim üniversitelerde olmasını is-tediğimiz yapı şeffaf, maddi ve idari özerk-liğe sahip, topluma hesap verebilen yapı-dır. Ayrıca aidiyet şuurunun oluşturulma-sını da öncelikli konular arasında görüyo-rum. Diğer yandan özellikle vakıf üniversi-telerinin kendi elemanlarını destekleme-leri ve yeni elemanları yetiştirmeleri gere-kiyor. Bilindiği gibi üniversitelerimizde ye-tişmiş insan gücü yeterli değildir. Bu ek-sikliğin giderilmesi gerekiyor.

HHooccaamm bbuu bbaahhsseettttiiğğiinniizz kkoonnuullaarr yyuukkaarrıı--ddaann yyaappııllaaccaakk bbiirr ppllaannllaammaayyıı ggüünnddeemmeeggeettiirriiyyoorr.. DDeevvlleettiinn bbuu ppllaannllaammaayyıı üüssttlleenn--mmiişş oorrggaannllaarrıı vvaarr ffaakkaatt yyuukkaarrııddaa ççookk ffaarrkk--llıı ssııkkıınnttııllaarr ddiillee ggeettiirriilliiyyoorr.. DDoollaayyııssııyyllaa,, bbuuaaşşaammaaddaa YYÖÖKK’’üünn yyaappııssıı ttaarrttıışşmmaayyaa aaççııllııyyoorrvvee ““YYÖÖKK’’üünn üünniivveerrssiitteelleerrllee iilliişşkkiilleerriinnddeeYYÖÖKK nneerreeddee kkoonnuummllaannddıırrııllmmaallıı”” ssoorruussuuaakkllaa ggeelliiyyoorr..

“SOSYAL BİLİMLERE GEREKEN DEĞERİ VERMELİYİZ”TÜRKİYE’DE SÜREKLİ OLARAK TEKNİK ADAM YETİŞTİRMENİN ÇOK ÖNEMLİ KATKILARI OLACAĞINAİNANILDIĞINI BELİRTEN PROF. DR. OĞUZ BORAT, “HER YERE ÇAM AĞACI DİKMEMİZE BENZER BİRDURUM VAR ORTADA. SÜREKLİ OLARAK TEKNİK ELEMAN YETİŞTİRMİŞİZ VECUMHURBAŞKANLIĞINA BİLE TEKNİK ADAMLARI LAYIK GÖRMÜŞÜZ. BU ELBETTE GÜZEL BİRYAKLAŞIM AMA AYNI ZAMANDA EKSİK BİR ALGILAMA. SOSYAL BİLİMLERE DE ÖNEM VERMEMİZGEREKİYOR” DEDİ. PROF. DR. OĞUZ BORAT İLE EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ EKSİKLİKLERİ VE YAPILMASIGEREKENLERİ KONUŞTUK.

SÖYLEŞİ: EMRE YELDEN / FOTOĞRAF: HASAN KURT

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER SÖYLEfi‹

Bir defa bizim yükseköğretim sistemiylene yapmak istediğimizi, bu konuyla nedenbu kadar uğraştığımızı soracak olursakbunun cevabını geçmişte aramamız gere-kir. Osmanlı döneminde Enderun gibi ku-ruluşlara bakıldığında seçilerek alınan in-sanların eski tabirle “kalbi selim” kimse-ler olmasına azami dikkat edildiğini, birey-sel, kişisel gelişimin ön planda tutulduğu-nu görürüz. Bu sürecin ardından “aklı se-lim” noktasına ulaşan kimseler ise devletişlerinde görev alırlardı. Burada önem ka-zanan bir olguya dikkatinizi çekmek istiyo-rum. Bugün her ne kadar sanayi toplumuolduğumuz yönünde bir yaklaşım mevcut-sa da aslında toplumun iş gören kesimiyüksek oranda hizmet sektörüne kaymak-tadır. Bunun nedeni ise üretimde otomas-yon sürecidir. Dolayısıyla toplumun herkesiminden insan, gün geçtikçe “elit taba-kanın” iş alanlarına yönelmektedir. İşteburada “bilgi toplumu” kavramı önem ka-zanıyor. Bu kavram en basit ifadeyle, top-lumun tüm kesimlerinde bilgi ve görgüseviyesinin yükselmesini ifade ediyor. Do-layısıyla şu anda üzerimize düşen şey, bukültürün toplumun tüm fertlerine veril-mesini sağlamaktır. Bu yaklaşımın günümüzdeki adı “hayatboyu öğrenme”dir. Yani örgün eğitim, artıkyetersiz kalmaktadır. Bunu hayata yaymaihtiyacı ortaya çıkmıştır. İnformal dediği-miz öğrenme modelini ön plana çıkarma-mız gerekiyor. Aksi halde iş hayatında gi-derek artan rekabet ortamında bireyin tu-tunması mümkün görünmüyor. Göz ardıedilen bir diğer husus ise günümüzde işi-nin gerekliliklerine hakim olmasına rağ-men bunu belgelendirememiş, “alaylı” ta-bir edilen iş erbabının belgelendirilmesimeselesidir. Esasında bu da yaygın öğre-nimin konuları arasındadır. Dünyada gör-düğümüz gelişmeler bu yöndedir. Türki-ye’nin son yıllardaki eğilimi de bu yönde-dir. Avrupa Birliği sürecinin Türkiye’yeyansıyan olumlu yanlarından biri de bualanda yaşanan değişikliklerdir. Kültürü-müz göz önüne alındığında değişimi yuka-rıdan bekleyen, merkezi yapının tavrınagöre duruşunu belirleyen bir sosyal yapıyasahip olduğumuz görülür. Dolayısıyla bu“idareye biat” prensibi, üyelik sürecindeyukardan alınan tedbirlerle topluma ulaş-maya başladı. Artık gündemlerimiz ara-sında hayat boyu öğrenme diye bir şey var.İkinci konu ise toplumumuzda yükseköğ-renime olan talep fazlalığıdır. Toplumu-muzda ebeveynler çocuklarını yükseköğ-

EYLÜL-EK‹M 2010 35

1942 y›l›nda Turgutlu'da do¤du. ‹lk ve orta ö¤retimini Turgutlu'da, liseyiManisa'da tamamlad›. ‹TÜ Makine Fakültesi'nden Ekim 1965 döneminde mezunoldu. 1968 y›l›nda ‹TÜ'de Doktoras›n› tamamlad›. 1973 de doçent ve 1983 de pro-fesör ünvan›n› ald›. 1965-1981 ve 1992-1997 y›llar›nda ‹TÜ Makine Fakültesi ile Uçak ve Uzay BilimleriFakültesi'nde, 1971-1972 de Kaliforniya Üniversitesi-Berkeley, 1979-1983 deGaryounis Üniversitesi-Bingazi, 1983-1986 da Uluda¤ Üniversitesi-Bursa, 1986-1992 ve 1997-2001 de Marmara Üniversitesi-‹stanbul, 2001-2003 de KAA Üniver-sitesi-Cidde'de ö¤retim üyesi olarak çal›flt›. Üniversitelerde Bölüm Baflkan›, Dekan Yard›mc›s›, Dekan, Rektür,Yönetim KuruluÜyesi, Senatör olarak idarî görevler ald›. 1977-1979 ve 1988-1990 da TÜB‹TAKÇevre ile Bilim Adam› Yetifltirme Grubu Yürütme Komitesi üyeliklerinde, 1988-1990 Millî E¤itim Bakanl›¤› Projeler Dairesi Baflkanl›¤›'nda, keza Türk MotorSanayi ve THY yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu.Halen ‹stanbul TicaretÜniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekan› olarak görevini sürdürmektedir. "Mekatronik, Seramik Kaplama, Metanollü Yak›tlar, Uçak ve Helikopter ‹malat›,Hava Kirlenmesi, Yayg›n E¤itim, Endüstriyel Okullar" gibi 29 projede yürütücüve/veya araflt›rmac› olarak görev ald›. 15 doktora tezi ve çok say›da lisans ve yük-sek lisans tezi yönetti. 25 kitap ve 89 bilimsel yay›n› mevcuttur. Evli ve üç çocukbabas›d›r.

PROF. DR. O⁄UZ BORAT

36 M‹MAR VE MÜHEND‹S

renime gönderebilmek için toprağını sat-mayı, tüm varlığını ortaya koymayı, hattaişini kaybetmeyi bile göze alıyor. Peki bu-nun nedeni nedir? Elbette bir anne-babaolarak canı-ciğeri olan evladı için daha iyibir gelecek arzuluyor. Zira dünya genelin-deki istatistiklere bakıldığında gelir sevi-yesiyle eğitim düzeyi arasında bir paralel-lik dikkat çekiyor. Peki, bu kadar ilgi gören yükseköğretimegeçişte nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?Bana göre öğrencinin örgün eğitim süre-cinde aldığı puanların bir değerlendirme-ye tabi tutulması gerekiyor. Örneğin, bupuanların değerlendirme neticesine%40’lık pay verilebilir. Örgün ya da yaygıneğitim gördüğü ortaöğretimden mezunolduğu sırada ise kendisine bir uluslararası mezuniyet belgesinin verilmesi ge-rekir. Bu belgedeki başarı puanına da yine%40’lık bir pay verilebilir. ÖSYM’yi tama-men kaldırmaya da gerek yok; düzenle-nen sınava %20’lık bir pay verelim. Tabiburada dikkat edilecek husus, okullararası seviye farkıdır. Bu değerlendirmenotlarının ulusal seviyede değerlendiril-mesine gayret etmek lazım. Örneğin aynıanda gerçekleştirilen bir matematik sına-vı, Türkiye genelinde matematik kültürü-nü tanımlamamızı da kolaylaştıracaktır.Dolayısıyla öğrencileri çeşitli alanlardaulusal seviyede test etmek çok önemlidir.Bunun yaratacağı rekabetçi ortamın ku-rumların kalitesini de yükselteceğini dü-şünüyorum. Üniversitelerin öğrenci alım-larında kendi standartlarını belirleme yet-kisi de bir diğer önemli husustur. Gelişmiş

üniversitelere sahip ülkelere bakıldığında,öğrencinin ilköğretimden itibaren aldığınotların muhafaza edildiğini ve gitmek is-tediği üniversitenin bu notları da dikkatealarak öğrenci alımı gerçekleştirdiğini gö-rüyoruz. Bu da eğitime bütüncül yaklaşımkazandırıyor. Bence bunu da tartışmayaaçmamız gerekiyor. Özetleyecek olursak,Türkiye’de yükseköğretime giriş sistemideğiştirilmeli ve üniversiteler bu konudayetkili kılınmalıdır.

ÜÜnniivveerrssiitteelleerriinn mmeesslleekkii eeğğiittiimm aallaannıınnddaakkiiöönneemmii ççookk bbüüyyüükk.. ÜÜnniivveerrssiitteelleerriinn bbiirr ddeebbiirreeyysseell ggeelliişşiimmee kkaattkkııssıı bbaakkıımmıınnddaann ddee--ğğeerrlleennddiirriillmmeessii ssöözz kkoonnuussuu.. GGüünnüümmüüzzddeevveerriilleenn eeğğiittiimm aağğıırrllııkkllıı oollaarraakk bbiirr kkiittllee eeğğii--ttiimmii.. AArrttaann kkiittlleelleerriinn ööğğrreenniimmii mmeesseelleessiiiissee vvaakkııff üünniivveerrssiitteelleerriinnii ggüünnddeemmee ggeettiirrddii..AArrttaann üünniivveerrssiitteelleerr iissee ssaallaahhiiyyeett ssaahhiibbii ööğğ--rreettiimm üüyyeelleerriinnee dduuyyuullaann iihhttiiyyaaccıı aarrttttıırrddıı..BBuu zziinncciirrlleemmee eettkkiilleeşşiimm ddee iissee üünniivveerrssiittee--lleerrddeekkii aarraaşşttıırrmmaa ffaaaalliiyyeettlleerriinnii zzaayyııffllaattaa--rraakk yyaavvaaşş yyaavvaaşş eeğğiittiimm üünniivveerrssiitteessii mmaahhii--yyeettii kkaazzaannmmaassıınnaa nneeddeenn oolluuyyoorr.. BBuu bbaa--kkıımmddaann üünniivveerrssiitteelleerriinn aaççııllıışş ssaaffhhaallaarrıınnddaaaarraaşşttıırrmmaa üünniivveerrssiitteessii--eeğğiittiimm üünniivveerrssiitteessiiggiibbii bbiirr aayyrrıımmaa ggiittmmeekk ddooğğrruu oolluurr mmuu??Bu konuda yine merkeziyetçi anlayıştanbahsetmemiz gerekiyor. Üniversitelerinaçılışı sırasında kaynaklar yeteri kadar ve-rimli kullanılamamış olabilir, amaçlarıntespitinde hatalar olabilir. Tüm bu konula-rın idaresini Ankara’dan yürütmek kolaydeğildir, mümkün de değildir. Üniversite-ler açılırken bölgesel dinamiklerin irde-lenmesi, yerel ihtiyaçlara yönelik stratejin

benimsenmesi daha tatmin edici sonuçla-rı beraberinde getirecektir diye düşünüyo-rum. Çünkü üniversite insan gücüne vealtyapıya dayanan bir yapı olmakla birlikteçevreyle sürekli bir etkileşim halindedir.Özellikle mesleki açıdan bu iletişim hatsafhadadır. Dolayısıyla üniversitelerin açı-lışı sırasında araştırma ya da eğitim üni-versitesi şeklinde bir ayrımı öngörmek ye-rine yerel dinamiklerin akışına göre tavıralmak ve bunu işleyen etkileşim sürecinindoğasına bırakmak daha makul bir yakla-şımdır. Mevcut insan gücünü, altyapı du-rumunu ve çevre koşullarını titizlikle de-ğerlendirdikten sonra hedeflerin belirlen-mesi gerekir.

PPeekkii HHooccaamm,, üünniivveerrssiitteelleerriimmiizziinn öözzeelllliikklleetteekknniikk aallaannllaarrıınnddaa ööğğrreenniimm ggöörreenn ööğğrreenn--cciilleerriinn ssoossyyaall aannllaammddaa bbaazzıı eekkssiikklliikklleerriidduuyyuummssaaddıığğıınnıı öönnee ssüürreenn bbiirr yyaakkllaaşşıımm vvaarr..BBuunnaa ggöörree,, ssoossyyaall bbiilliimmlleerr ssaahhaassıınnaa ggiirreennbbööllüümmlleerrddee bbiirreeyylleerriinn iiffaaddee kkaabbiilliiyyeettiinniinnvvee ssoossyyaall bbeecceerriilleerriinniinn ddaahhaa ggeelliişşmmiişş ooll--mmaassıınnaa kkaarrşşııllııkk,, tteekknniikk aallaannllaarrddaa ööğğrreenniimmggöörreenn bbiirreeyylleerr bbiirr ççeeşşiitt aassoossyyaalllleeşşmmeeyyeemmaarruuzz kkaallııyyoorr.. BBuu eennggeellii oorrttaaddaann kkaallddıırraa--bbiillmmeekk iiççiinn ttüümm aallaannllaarrddaa ookkuuttuullmmaassıı ggee--rreekkeenn bbaazzıı ddeerrsslleerr ttaayyiinn eeddiilleebbiilliirr mmii??DDüünnyyaaddaa bbuunnaa öörrnneekk ggöösstteerriilleebbiilleecceekk mmoo--ddeerrnn uuyygguullaammaallaarr vvaarr mmııddıırr??Elbette bahsettiğiniz durum bize özgü birsorun olmadığından dünyanın çeşitli ülke-lerinde bu konuyla ilgili alınmış bazı ted-birler mevcut. Bolonga modeli dediğimizmodel de bu konuya yönelik tavrı olan biryaklaşımdır. Yine Amerika’nın pek çok

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

Daha önceden var olanözerklik ortadan kalkmış,üniversitelerin kendiakademisyenlerini atamasıgibi imkânları ellerindenalınmıştır. Tabii, üniversiteler tamamen tepeden, tek eldenyönetilebilir gibi birdüşüncenin ürünü olan budurum, bugünküyükseköğretim sisteminiortaya çıkarmıştır.

üniversitesinde benzer ihtiyaçlardan yolaçıkılarak bazı standartlar oluşturulmuş-tur. Olmazsa olmaz temel değerlerin an-latıldığı felsefe, edebiyat, sosyal, bilimler,hukuk, matematik gibi dersler bireyin iyivatandaş olmasını sağlayacak uygulama-lar olarak yürütülmektedir. Bizim bu de-ğerler açısından manzaramız maalesefpek iç açıcı değildir. Burada anlatmak is-tediğim konuşmaya utanan ama dövüş-meye utanmayan bir insan modelidir. Hâl-buki durum bunun tersi olmalıdır. Çatış-mayı değil uzlaşmayı benimseyen bireyle-re ihtiyaç duymaktayız. Bu bireyin gelişimive olgunlaşması ise az önce bahsettiğimizbazı temel eğitimlerin, öğrenimin her aşa-masında bireye verilmesiyle mümkündür.Avrupa Birliği bu çapta sekiz tane anahtaryetkinlik belirlemiştir ve bunlar hayat bo-yu öğrenimi esas alır. Bunlardan dördüulusal, dördü sektöreldir. Bunlardan ulu-sal olanlara değinecek olursak, ilki ana-dilde iletişimdir. Bu sadece konuşmayıifade etmez, aynı zamanda dinleme vedinletme becerisini de kapsayan bir kav-ramdır. Sektörel bazda yabancı dilde ileti-şim vardır. Kültürel bazda dışavurum var-dır. Mesela bizlere Cumhuriyetin ilk yılla-rında bazı ülkelerin siyasetiyle aşağılıkkompleksi aşılanmıştır ve biz de taklit yo-luna gitmişizdir. Dolayısıyla bu değerlerinkendi kültür çerçevemiz içerisinde bireyeverilmesi son derece gerekli olmakla bir-likte bunun evrensel değerlerle de zen-ginleştirilmesi, tek yönlü bir bakış açısınınoluşumunun engellenmesi gerekmekte-dir. Öte yandan değindiğiniz bir başka ko-

nuyla ilgili görüşlerimi de dile getirmekisterim. Türkiye’de sürekli olarak teknik adam ye-tiştirmenin çok önemli katkıları olacağınainanılır. Her yere çam ağacı dikmemizebenzer bir durum vardır. Hâlbuki çamağacı, belli yüksekliklerde bile yetişebil-mesi özelliğinden ötürü özel bir ağaçtır.Fakat biz bunu yanlış bir yorumla her yeredikilmesi gereken bir ağaç gibi algılamışve öyle de davranmışızdır. Yükseköğre-timdeki tavrımız da budur. Sürekli olarakteknik eleman yetiştirmişiz ve cumhur-başkanlığına bile teknik adamları layıkgörmüşüz. Bu elbette güzel bir yaklaşımama aynı zamanda eksik bir algılama.Sosyal bilimlere de önem vermemiz gere-kiyor. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, hukukgibi sahalara yönelmemiz gerekiyor. Za-ten dikkat ederseniz bu bölümlerin puan-ları da yüksektir. Yani halk bir tür sezgi iledurumu kavramış ve tercihlerini bu duru-ma göre belirlemeyi başarmıştır. Neticeitibariyle sosyal alanlarda ciddi bir eksik-lik mevcuttur ve bu konularda bazı çalış-maların yürütülmesi gerekmektedir. Buülkenin bir “Sosyal ve Ekonomik BilimlerAraştırma Kurulu”na ihtiyacı vardır. Hattaben bu konuda bir çalışma yaptım ve rek-törlüğümüze verdim. Ayrıca bir kanuntaslağı hazırlayarak ilgililerine sundum.Bahsedilen kuruldaki akademisyenleredönemsel hedefler ve araştırma konularıverilebilir. Bu bize bir vizyon kazandıra-caktır. Dikkat ederseniz son anayasa de-ğişikliğinde Ekonomik ve Sosyal Konseyvardır. Ben bu konunun ciddi şekilde alı-

nacağına inanıyorum ve hazırladığım ka-nun teklifinde de Sosyal ve Ekonomik Bi-limler Araştırma Kurulu’nun bu konseyinsekretaryasını yürütebileceğine dair birnot düşmeyi de ihmal etmedim. Tıpkı TÜ-BİTAK örneğinde olduğu gibi. Tabii buradahedeflenen şey çok büyük, dev kurumlarınteşekkülünü sağlamak değildir. Bahsedi-len kurumun kadrosu belki en fazla 50 ki-şilik olacaktır. Esas gaye ise fonksiyonla-rını yitiren mevcut kurumların yeniden iş-leyişini sağlamaktır.

YYaabbaannccıı ddiill eeğğiittiimmii kkoonnuussuunnddaa ssüürrüüpp ggiiddeennttaarrttıışşmmaallaarr hhaallaa bbiirr ssoonn bbuullmmuuşş ddeeğğiill.. SSoonnaaddıımmddaa iinnssaannllaarrıınn yyaabbaannccıı ddiill eeğğiittiimmii yyaa ddaayyaabbaannccıı ddiillddee eeğğiittiimm sseeççeenneekklleerrii aarraassıınnddaassııkkıışşııpp kkaallmmıışş dduurruummddaa.. BBuu kkoonnuuddaakkii ggöö--rrüüşşlleerriinniizzii ddee aallaabbiilliirr mmiiyyiizz??Cumhuriyet döneminde batının da etkisiy-le taklitçi bir anlayış doğmuştur. Dolayı-sıyla yabancı dilde eğitime doğru bir yöne-liş olmuş. Tabii o zamanlarda eğitim-öğ-retim veren okullardaki yabancı hocalarında bunda etkisi olmuştur. Peki, tecrübesahibi kimseler bu konuda ne diyor? Benilkokuldan beri Fransa’da eğitim almış birprofesörle konuşmuştum, bu hocamızFransızcayı anadili gibi biliyor olmasınarağmen herhangi bir ciddi çalışmayı ana-dili olan Türkçe’de okuduğu zaman çokdaha çabuk kavradığını, Fransızca oldu-ğunda ise konunun ciddiyetine göre birkaçkez okuması gerektiğini belirtiyor. İnsanüzerine yapılan etütler de bu durumu des-tekliyor. Türkiye’de de bu konuda hassasi-yet sahibi Zekai Şen ve Oktay Sinanoğlugibi bazı hocalarımız tamamen Türkçeeğitim verilmesi gerektiğini belirtirler.Prensip olarak ben de eğitim dilinin Türk-çe olması, bunun yanında yabancı dil deöğrenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zi-ra anadilde eğitim yapmak, beynimizin do-ğuştan itibaren konuşulan dile daha du-yarlı olması dolayısıyla daha verimli biryoldur. Yabancı dil eğitiminin ne zaman ve nasılverileceği konusu ise çeşitli ülkelerdekiörneklere bakılarak belirlenebilir. MeselaFinlandiya’da ilköğretimden itibaren ya-bancı dil eğitimi verilir ve çocuk küçükyaşlardan itibaren iki yabancı dili birdenöğrenir. Küçük yaşlardan itibaren veril-meye başlayan yabancı dil eğitimi ise dilkaslarının gelişimi bakımından önemlidirve sonuçlar fevkalade tatmin edicidir. Bubakımdan yabancı dil eğitimini on dört-onbeş yaşlara kadar ertelememek gerekir.

EYLÜL-EK‹M 2010 37

Felsefe, sosyoloji, psikoloji, hukuk gibisahalara yönelmemizgerekiyor. Zaten dikkatederseniz bu bölümlerinpuanları da yüksektir. Yanihalk bir tür sezgi ile durumu kavramış ve tercih-lerini bu duruma göre belirlemeyi başarmıştır.Netice itibariyle sosyal alanlarda ciddi bir eksiklikmevcuttur ve bu konulardabazı çalışmalarınyürütülmesi gerekmektedir.

38 M‹MAR VE MÜHEND‹S

vrupalıların “Karanlık Çağ” dedikleri dönem-de (VII. ve XV. yüzyıllar arası) Ortaasya ve Or-tadoğudaki düşünürler ve entelektüeller bilim

ve düşünce hayatının gelişmesini sağlamışlardır.Kurumsal ve düşünsel süreç sürekli batıya doğru gi-derek devam etmiştir. Amerika henüz keşfedilme-mişken (1492 öncesi), Avrupalılar modern üniversi-teleri kurmuşlardır. Fransız’lar bilim adamlarını Pa-ris ve Bologna’da toplamış, İngilizler kampüs üni-versitesi anlayışını Oxford ve Cambridge’de geliştir-miş, Almanlar ise araştırma üniversiteleri ile tekno-lojide öncülük yapmışlardır. Bir asır öncesine kadarAvrupa üniversiteleri, öğrenciler, araştırmacılar veakademisyenler için çekim merkezi idi. 2. Dünya sa-vaşından sonraki dönemde yüksek öğretimde ABDöne çıkmıştır ve halen ABD üstünlüğü sürmektedir.Küreselleşme denince en çok akla gelen; çok ulus-lu şirketler, şaşırtan mültimedya ve küresel üniver-sitelerdir. Bugün; bilgi, para ve bir kısım ürün (pet-rol ve doğal gaz gibi) küreselleşmiş ve küresel kül-tür doğmuştur. Akademik küreselleşme, modernaraştırma üniversitelerinin içine sızmıştır. Çıkan so-nuç şudur: Akademik camianız iyi ise kısaca yükse-köğretimde iyi iseniz; etkinlikte, yetkinlikte ve zen-ginlikte de iyisinizdir.

ARAfiTIRMA ÜN‹VERS‹TELER‹E⁄‹T‹M ÜN‹VERS‹TELER‹ Üniversiteler ve üniversite öğretim üyeleri 3 işleviyerine getirir. Bunlar; eğitim-öğretim, araştırma-geliştirme (Ar-Ge) ve çevreye danışmanlıktır(ürün vehizmet geliştirme). Esas olan yukarıda verilen üçfonksiyonun eşit olarak yerine getirilmesidir. Bugündoğan ikilem; araştırma üniversiteleri ve eğitim üni-versiteleri şeklindedir. Bir diğer ikilem ise kampüs

(yerleşke) üniversiteleri ve şehir-cadde üniversitele-ri gerçeğidir. Araştırma ve kampüs üniversitelerindeözgür alanlar vardır ve bilgi değer bulur. Salt eğitim-öğretim veren üniversitelerin genellikle yaşam sü-releri kısadır ve yelpazenin altında yer alırlar. Tesisve laboratuar yetersizliği onları giderek az önemliyapar, öğrenci-öğretim üyesi tercihi düşer. Bazen buüniversitelerde verilen ünvanlar ve akademik yük-seltmeler tartışılır olur. Bu gerçeği Türk yükseköğ-retim sistemi 1970’lerde yaşamıştır. Hindistan’daüniversite yelpazesinin alt grubuna dahil 100 özelüniversite kalite nedeniyle kapatılmıştır (Şubat2005).Ekonomist dergisinin1 2005 yılı için yaptığı Dünyanınen iyi 20 üniversite sıralamasında 17 üniversiteABD’de gözükmektedir (Tablo1). Amerikan üniversi-teleri, Nobel ödülü kazanan bilim insanlarının%70’ini istihdam etmektedir. Mühendislik ve bilimmakalelerinin %30’u, çok atıf alan makalelerin%44’ü ABD üniversitelerinde çalışanlar tarafındanüretilmektedir. Dünya gelirinin de yaklaşık %30’uABD’ye gitmektedir. Dünya nüfusundaki payı %5olan ABD’nin yükseköğretimdeki bu başarısı doğalolarak diğer ülkeler tarafından örnek alınmaktadır.U.S.News & World Report's World's Best Universiti-es2 sıralaması 2010 için aynı tabloda verilmiştir (Tab-lo 1). Bu sıralamada (2010) ABD etkinliğinin düştüğügörülmektedir. 13 üniversite ABD’den, 4 üniversiteİngiltere’den, Avusturalya, Kanada ve İsviçre’den isebirer üniversite yer almıştır. 2010 için verilen sırala-mada, 6 Amerikan üniversitesi ve bir Japon üniver-sitesi aşağılara gerilemiştir. Her iki sıralamada da 5yıl boyunca 13 üniversite büyük ölçüde konumunukoruyarak yer almıştır.Üniversite sıralamaları, Asyaülkelerinin (ve Türkiye’nin) büyük ölçüde takipçi du-

KÜRESEL GELİŞMELER VEKÜRESEL ÜNİVERSİTELER

Prof. Dr. Fevzi YILMAZ BSc, MSc, İTÜ-PhD,Manchester Üniv.,Malzeme Bilimi VeMühendisliği

II. DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA EKONOMİK VE KÜLTÜREL ALANDA YOĞUN OLARAKHİSSEDİLEN KÜRESELLEŞMENİN BİR SONUCU DA KÜRESEL ÜNİVERSİTELERDİR. AKADEMİKKÜRESELLEŞME İLE BİRLİKTE YÜKSEKÖĞRENİMDE NE KADAR İYİ İSENİZ DÜNYADAKİETKİNLİK, YETKİNLİK VE ZENGİNLİKTE DE O KADAR İYİSİNİZ. BUNU ETKİNLİK VEZENGİNLİĞİ EN İYİ ÜNİVERSİTELER SIRALAMASINA BAKARAK KOLAYCA ANLAYABİLİRİZ.

A

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER MAKALE

EYLÜL-EK‹M 2010 39

rumunda olduğunu göstermektedir. Çin, Hindistangibi büyük Asya ülkelerinde ABD üniversiteleri mo-del oluşturmaktadır.Üniversite sıralamaları genel olup, üniversiteleri fenve sosyal bilimleri ile bir bütün olarak kapsamakta-dır. Sınıflandırmada; ölçütler (değerlendirme kriter-leri) farklılaşmalar gösterir ve tam bir sistematikhenüz oluşturulmamıştır. Farklı ve çok sayıda ku-rum kendi kriterlerine göre Dünya üniversitelerinisınıflandırmaktadır. Çinli bir gurubun sınıflandırma-sı genellikle önemsenirken, Avrupa Birliği Komisyo-nu bugünlerde kendi sınıflandırmasını ilk kez yayın-layacaktır. Tablodaki sıralama; işveren görüşü, öğ-renci/öğretim üyesi oranı, yabancı öğretim üyesi is-tihdam oranı, yabancı öğrenci kayıt oranı ve öğretimüyesi başına atıf alan (SCI) yayın sayısını kapsamak-tadır.20 en iyi üniversite arasında ABD’den sonra ikincili-ği İngiliz üniversiteleri almaktadır. Amerika’dan son-ra öğrenciler ve akademisyenler tarafından en çoktercih edilen ülke İngiltere’dir. Kıta Avrupa’sından112 bin öğrencinin İngiliz üniversitelerinde okuması(2003) yukarıda verilen tablo sonuçları ile uyumlu-dur. Diğer taraftan Amerikan üniversiteleri İngilizöğrencilerini kapmak için yeni bir kampanya başlat-mıştır. İngiliz okullarından başvuru reddi alan öğ-rencilere Amerikalı üniversiteler ilgi duymaktadır.Ekonomik krizin varlığı bu öğrencilere olan ilgiyi art-tırmıştır. Yaklaşık 130 adet Amerikan üniversitesi İn-giliz öğrenci pazarını etkilemek için çeşitli taktiklergeliştirmiştir. Bunlardan biri £20,000 civarında olancömert burs teklifleridir. Resmi rakamlara göreözellikle yaz sömestr eğitimi için 8,700 civarında İn-giliz öğrenci 2010 yılında Amerika’ya gitmiştir. Bu-nun 2011’de de devam edeceği düşünülmektedir3.

ABD VE ‹NG‹LTEREABD, kolej ve üniversitelere sadece bina olarak2006’da 15 milyar ABD doları harcamıştır. Bu değer1997’ye göre %260 fazladır. Kampüslerdeki ana har-camalar laboratuar, yurt ve diğer yaşam alanlarıağırlıklıdır. Pensilvanya Üniversitesi BenjaminFranklin’in bronz heykeline bakan cepheye 50 dö-nüm katmış yeni spor alanları ve çelik-cam karışımıgökdelen yapmıştır/yapmaktadır. MassachusettsEyalet Valiliği/Boston devlet üniversiteleri için 2 mil-yar ABD doları para ayırmış olup yeni bir üniversiteşehri kurmayı planlamaktadır. Eyaletin yıldız üniver-sitesi MIT laboratuar ve çalışma mekanı eksenli ya-tırımlar için 1 milyar ABD doları bütçe ayırmıştır.Harvard Üniversitesi ise, 200 dönüm üstünde yenibir kampüs inşa etmektedir. Üniversiteler arası re-kabette ana unsur; prestij, en iyi öğrenciyi ve en iyiöğretim üyesini kapmadır. Rekabet her şeyde geçer-lidir ve şaşırtıcıdır. Örneğin Texas A-M Üniversite-sinde öğrenciler için 13 m’lik tırmanma duvarı var-dır. Baylor Üniversitesi Texas A-M’i geçme adına 12m’lik tırmanma duvarını 15 m’ye yükseltmiştir. Ho-uston Üniversitesi 16 m’lik tırmanma duvarı yapmış-tır. Standard and Poor’s üniversitelerdeki büyümeve bina yarışını silahlanma yarışına benzetmiştir. Ya-rışın diğer yarısı, biyoloji-mühendislik, biyoteknolojive nanoteknoloji gibi yeni bilim ve araştırma alanla-rındadır. Kültürel yaşam yatırımları (müzik gibi) di-ğer üstünlük göstergesidir4.İngiltere’de “Research Assest Exercise 2008” (RAE2008) programı5 uygulamaya alınmıştır. 1000 akade-misyen 67 panel ile geçen 7 yılı masaya yatırılmış veen iyi 4 çalışma ekseninde geleceğe projeksiyon ya-pılmıştır. Bu çalışmada akademik ve mesleki eğitim(Vocational School) birlikte ele alınmıştır. Her üni-

Amerikan üniversiteleri, Nobelödülü kazanan biliminsanlarının %70’ini istihdam etmektedir.Mühendislik ve bilimmakalelerinin %30’u,çok atıf alanmakalelerin %44’üABD üniversitelerindeçalışanlar tarafındanüretilmektedir.

40 M‹MAR VE MÜHEND‹S

versite için araştırma öğrenci sayısı ve laboratuardonanım kalitesini veren dokuz elektronik form ge-liştirilmiştir. İngiltere’deki önde gelen üniversitele-rin puanları ile birlikte itibar sıralaması dikkat çeki-cidir :LSE-267, Oxford-221, Cambridge-159, UCL-102, Imperial-62. Warwick-48, Edinburgh-41, Essex-36, Manchester-35, Bristol-35, Sussex-35, Notting-ham-34.

Ö⁄RENC‹ TERC‹HLER‹Üniversitelerin küreselleşmesi veya yurt dışı öğreti-mi çok sayıda faktör etkiler. Hiç beklenmediği haldeYeni Zelanda yabancı öğrencilerin en çok tercih etti-ği ülke olmuştur. Bu ülkede üniversite öğrencileri-nin 1/3’ ü yabancıdır. Avustralya için bu 1/5’ tir (öğ-rencilerin %20’ si yabancı). Bu daha düşük oranlar-da İsviçre (%18), İngiltere (%16), Almanya (%11),Fransa (%11), OECD ortalaması (%7), Hollanda (%4)tarafından takip edilir. ABD’ de üniversite öğrencile-rinin %3,5’ i yabancıdır. Bu oran yanıltıcı olabilir.ABD’nin üniversite eğretimi alan genç nüfusu çokyüksektir. 2006 yılında Yabancı öğrencilerin % 20‘yiaşkın gurubu yükseköğretim için ABD ‘yi terciheder. Bugün, kendi ülkesi dışında okuyan yabancıöğrenci sayısı 3 milyona yakındır. Türkiye üniversitelerinin yabancı öğrenci payı %1 gi-bi küçük bir orandır ve ülkemizi Güney Kore takipeder. ABD üniversiteleri yabancı öğrencilerin%21,6’sını cezbetmektedir. Bu, 2000 yılında %25,3idi. 11 Eylül 2001 den sonra (Newyork Dünya TicaretMerkezi’ nin yıkılması) ABD üniversiteleri yabancıöğrenci tercihlerinde hızlı bir düşüş göstermiştir6. 4. Yükseköğretimde Küreselleşme

Küreselleşme denince en çok akla gelen; dışa açıksınır aşan şirketler, uzaklığı yok eden teknolojiler veyabancı öğrenci-eleman yoğun üniversitelerdir. Bu-gün üniversiteler, öğrenciler ve öğretim üyeleri içinküresel pazar olmuşlardır. Modern üniversitelerdeakademik küreselleşme vardır. Yabancı üniversite-lerle işbirliği bir ayak ise, diğeri daha uzun süreli zi-yaretçi profesör istihdamıdır (sabbatical). Üçüncüayak ise olabildiğince fazla yabancı öğrenciyi üniver-siteye kaydetmektir (Bu öğrenciler tam ücret öder-ler). ABD, İngiltere ve Avustralya üniversiteleri, özel-likle büyüyen ekonomilere (Çin, Hindistan gibi) dö-nük öğretim projeleri üretmekte ve işbirlikleri yap-maktadır. Çin ortak girişim (joint venture) şirket mo-delini üniversite modeli ile eşleştirmiştir. Çinliler şa-şırtıcı oranda yabancı üniversite ile işbirliği yapmak-tadırlar. Bu ülkede süper-lig üniversitelerle 2.sınıfüniversitelerin arası giderek açılmaktadır. Pekinüniversitesi, yeni kampüsünde paralel üniversite an-layışı ile düşük puanlı öğrencilerden daha yüksekücret alarak öğretim başlatmıştır. Hindistan’ın en iyiözel üniversitesi olan Rai üniversitesi, modern labo-ratuarları, bilgisayar donanımları ile 16 kampüsteöğretim vermektedir. Hindistan’ın MIT’ si olmak veküresel pazar için eleman yetiştirme hedef alınmış-tır. Jawaharlal Nehru devlet üniversitesi ise daha azdonanımlıdır ve ulusal pazar için eleman yetiştir-mektedir. Küresel öğretim ve küreselleşmede başı yine ABDçekmektedir. Özel üniversiteler, şirket üniversitelerive mega üniversiteler ana eğilimi verirken, inter-net(online) öğretim, uzaktan öğretim tarz olmakta veöğretim kitleselleşmektedir. Örneğin, Phoenix Üni-

1. Harvard Üniversitesi (ABD) 2. Stanford Üniversitesi(ABD)3. Cambridge Üniversitesi(İngiltere)4. California Üniversitesi (Berkeley- ABD)5. Mass. Tekn. Enstitüsü (MIT- ABD)6. California Teknoloji Enstitüsü (ABD)7. Princeton Üniversitesi(ABD)8. Oxford Üniversitesi (İngiltere) 9. Colombia Üniversitesi (ABD) 10. Chicago Üniversitesi (ABD) 11. Yale Üniversitesi (ABD)12. Cornell Üniversitesi (ABD) 13. California Üniversitesi (San Diego-ABD)14. Tokyo Üniversitesi (Japonya)15. Pennsylvania Üniversitesi (ABD)16. California Üniversitesi (Los Angeles-ABD)17. California Üniversitesi (San Francisco-ABD) 18. Wisconsin Üniversitesi (Madison-ABD) 19. Michigan Üniversitesi (Ann Arbar-ABD) 20. Washington Üniversitesi (Seattle-ABD)

1. Cambridge Üniversitesi (İngiltere) 2. Harvard Üniversitesi (ABD) 3. Yale Üniversitesi (ABD) 4. Londra Üniversitesi (UCL-İngiltere) 5. Mass. Tekn. Enstitüsü (MIT - ABD)6. Oxford Üniversitesi (İngiltere) 7. Imperial Kolej (Londra-İngiltere) 8. Chicago Üniversitesi (ABD) 9. California Teknoloji Enstitüsü (ABD) 10. Princeton Üniversitesi (ABD)11. Colombia Üniversitesi(ABD) 12. Pennsylvania Üniversitesi(ABD) 13. Stanford Üniversitesi(ABD) 14. Duke Üniversitesi(ABD) 15. Michigan Üniversitesi(AnnArbar-ABD)16. Cornell Üniversitesi (ABD)17. Johns Hopkins Üniversitesi(ABD) 18. McGill Üniversitesi (Kanada)19. ETH Zurich(İsviçre Fed.Tek.Enst.) 20. ANU (Avusturalya Milli Ünv.)

DÜNYANIN EN ‹Y‹ ÜN‹VERS‹TELER‹

2005 2010

AB üyesi olma çabamız sürerken,üniversitelerimizAvrupa ve Dünyaliginde önlerde yeralmalıdır artık. Türkiye nüfusu,ekonomik ve siyasigücü ile önlerde yeralırken (ilk 20 ülkearasında), niye dünya üniversite sıralamalarında üniversitelerimiz hep geride kalmaktadır?

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

versitesinin, 280.000 öğrencisi, 239 kampüsü ve Çin ve Hindis-tan’da şubeleri vardır. Bu üniversite özeldir ve internet üstündenöğretimi diğer öğretim kanalları ile bütünleştirmiştir. Kaplan özelöğretim kurumu, Washington Post’un olup, ABD’nin en büyükhukuk okulunu (Concord Law School) yönetmektedir. ABD’de1980’de 400 olan şirket üniversitesi sayısı, bugün 2000 olmuştur.Microsoft ve Schwab’ın özel üniversiteleri övülmekte olup onlargeleneksel üniversitelerle ortak diploma vermektedir. Dünya ligi-nin beşincisi olan MIT Singapur üniversiteleri ile işbirliği yapmak-ta, ortak dersler yürütülmektedir. Lig birincisi Harvard üniversi-tesi doktora öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin %40’ı yabancı-dır. Bu ve yukarıda verilen küreselleşme bilgileri örnek olarakFransa ile mukayese edilirse şaşırtıcı fark kendiliğinden ortayaçıkar. Fransa’da akademisyenlerin ancak %2’si yabancıdır. So-nuç olarak ABD üniversiteleri piyasa yönelimlidir ve değişen ta-leplere çok hızlı karşılık vermektedir. Devlet kontrolü, desteği ilebirlikte giderek azalmaktadır. Virginia üniversitesinde 1985’te%28 olan devlet desteği 2004’te %8’e düşmüştür. Bu düşük dev-let desteği, çok etkin olan üniversite çevre (endüstri) ilişkisi iledengelenmiştir.

TÜRK‹YE’DE ÜN‹VERS‹TELER VE SONUÇDünya üniversitelerinde köklü değişimler ve küreselleşme olgu-su yaşanırken Türk Yükseköğretiminin durumun nedir? Bu soru-ya maalesef övünç veren bir cevap üretemiyoruz. Bugün (2010);ülkemizde 123 Devlet üniversitesi, 44 Vakıf üniversitesi bulun-maktadır. Üniversitelerimiz sayı olarak gelişmiş ülke ortalamala-rına göre azdır. Ülkemizde 400-500 bin nüfusa bir üniversite dü-şerken bu, birçok ülkede 100 binde bir civarındadır (Güney Kore-de 50 binde 1). Bugün eleştirel bakış ve sorgulama kaçınılmazdır. En çok geçkalınan üç unsur; üniversitelerimizin küreselleşememesi, özerk-leşememesi ve özel üniversite anlayışının yerleşememesidir. Bir

çarpıcı mukayese: Portekiz’de 20 yıl önce hiç özel üniversite yok-ken bugün sistemin 3’te 2’si özel olup, bu öğrenci sayısı yönüyle%40’tır. Mukayese için ülkemizdeki yarı özel vakıf üniversiteleribaz alınsa bile yetersizliğimiz kendiliğinden ortaya çıkar. 2003 yı-lı itibariyle Portekiz üniversitelerinde okuyan öğrencilerin %4’üyabancıdır. Bu, Türkiye için %1’in altıdır. Üniversite sistemimizmaalesef yeteri düzeyde evrensel değil ve bir türlü üniversite re-formu yapılamıyor. Ülkemizde üniversiteler çok yerel ve ulusalkalmıştır ve yabancı öğrenciler için çekicilikleri düşüktür. Üniver-sitelerimiz hızla küreselleşmelidir. Araştırma üniversiteleri teknolojinin gelişmesi ve yaşam kalitesi-nin artmasını sağlarlar. Kısaca hayatı kolaylaştırırlar. Araştırma-nın yok denecek kadar az olduğu kitle öğretim kurumlarının top-luma katkısı çok azdır. Böyle üniversiteler bilgi üretmek şöyledursun, bilgiyi yaymayı bile başaramazlar. Çabuk eskiyen ve ye-nilenmeyen bilgi ise işe yaramaz. Üniversitelerimizin çoğu buikinci gurupta yer almaktadır.AB üyesi olma çabamız sürerken, üniversitelerimiz Avrupa ve

Dünya liginde önlerde yer almalıdır artık. Türkiye nüfusu, ekono-mik ve siyasi gücü ile önlerde yer alırken (ilk 20 ülke arasında),niye dünya üniversite sıralamalarında üniversitelerimiz hep geri-de kalmaktadır (İlk 100’de yokuz)? Acaba örnek aldığımız Avrupaüniversitelerinde görülen otoriter ve hiyeraraşik yapılanmayı çokmu abarttık? Ya da Amerikan üniversitelerinde görülen araştırmave yayın stratejisini tam içselleştiremedik mi? Herhalde, Üniver-sitelerimizde yukarıda verilen Avrupa ve Amerika tarzı yapılanmaile demokratikleşmeyi birlikte yürütemedik ve sentezleyemedik.Akademik ve idari yapılanmalarla üniversitelerimize moral yük-lenmelidir ve yükseköğretim çeşitlendirilmelidir. Küresel vizyonyakalanmalıdır. Yerel değerleri koruma uğruna özgürlükler bas-tırılmamalıdır. Dinamik ve dışa açık olmalıyız. Dünyanın her tarafında üniversitelerin ana operasyonları sorgu-lanmalıdır. Öğretim ile araştırma misyonunu ilişkilendirmek,programlara daha etkin uluslararası yapı kazandırmak ve dahaçok disiplinler arası yapmak, öğrencilere fırsatlar yaratmak, öğ-renci algılaması (öğrenmesi ve yabancı dil bilmesi) için yeni yak-laşımlar geliştirmek, yeni teknolojilerin devreye sokulduğu dahayaratıcı stratejiler geliştirmek, yüksek öğretime gençlerin çoğu-nun girmesine imkan vermek ve araştırmalarımızı hizmetini ver-diğimiz yerel ihtiyaçlara yönlendirmek ana hedef olmalıdır. Kısa-cası, yukarıda İngiltere için açıklanan RAE 2008’e benzer plat-form oluşturulmalı ve Türk Yükseköğretimi masaya yatırılmalı-dır.İki unsur üniversite konusunda bizi umutlu yapmaktadır: a) Üni-versiteler bilgi ekonomisinin motorudur. Küreselleşmeyi başa-ran araştırma üniversiteleri teknolojinin gelişmesi, bilginin ve in-san yaşam kalitesinin artmasını sağlamışlardır. b)Üniversitelerentellektüel kültürün tarlasıdır. Bu, herkesin (hükümet, şirket,öğrenci gibi) ona yatırım yapması için istek doğurur.

KAYNAKLAR1 The Economist, September 10th-16th 2005, page 532 http://www.usnews.com/articles/education/worlds-best-universities/2010/09/21/3 G. Paton; “US universities target British students” The Daily Telegraph, Wednesday, 22September 20104 The Economist, December 1, 2007, page 56-575 The Economist, The World In 2008, January 2008, page 546 The Economist, September 30th, 2006, pape 112

EYLÜL-EK‹M 2010 41

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

42 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ünümüz eğitim kurumlarının en önemli so-runlarından birisi de eğitim çıktılarının belir-lenmesi ve ölçülmesidir. Bu konu sadece ül-

kemizde değil tüm dünyada yüksek öğretim alanın-da faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların günde-minde önemli bir yer işgal etmektedir. Avrupa ülke-leri yükseköğretim alanında standartların yakalan-ması ve üye ülkelerde eğitim görenlerin aynı düzey-de yetkin ve yeterli olmalarını sağlamak, ortak birkalite düzeyi oluşturmak ve üniversiteler arası öğ-renci ve öğretim elemanlarının hareketliliğini sağla-mak amacı ile İtalyanın Bologna kentinde bir arayagelmiş ve bologna süreci adı verilen meşhur muta-bakatı sağlamışlardır. Bu kapsamda ilgili ülkelerinMilli Eğitim Bakanlıkları düzeyinde çok sayıda an-laşmalar gerçekleştirmiş ve üniversitelerin bu süre-ce uygun olarak eğitim/öğretim ve ARGE çalışmala-rını yapılandırmaları sağlanmıştır. Yüksek öğretimkalite ajansları kurularak bu yapılanmanın sağlıklıbir şekilde yürütülmesinin denetlenmesi ve akrediteedilmesi yönünde çalışmalara hızla yön vermişler-dir. Vermeye de devam etmektedirler.Ülkemizde Yükseköğretim Kurulu da bu kapsamdaüniversiteler üzerinde bazı yaptırımlar gerçekleştir-mekte ve bu sürece uygun bir yüksek öğretim orta-mı oluşturmayı sağlamaktadır. Bu sürecin önemlibir özelliği ise öğretim çıktılarının belirlenmesidir.Yani bir eğitim öğretim sonrasında mezun edilecekolan öğrencide ne tür yetkinliklerin olması gerektiğiyönünde çalışmalar yapılması istenmekte ve “öğre-nim çıktıları” adı altında temel niteliklerin belirlen-mesi sağlanmaktadır. Ayrıca YÖK düzeyinde mesle-ki yeterlilikler komitesi bu kapsamda çalışmalargerçekleştirmektedir. Bu çalışmaların eğitim öğre-

tim kalitesine katkısı ve yapacağı yönlendirmelerşüphesiz çok önemlidir. Ancak mesleki yetkinlikkavramının değişik bir açıdan ele alınması ve kapsa-mının sadece ilgili disiplin içerisindeki teknik ve ilgi-li diğer bilgiler ile sınırlı tutulmaması gerekir. Birmühendis için belirlenecek olan öğrenim çıktısışüphesi “analitik analizler yapabilme yeteneğini ka-zanması” olacaktır. Bunu mühendislik toplumu ta-mamı ile kabul edecektir. Bu yeteneğin belirlenme-si kadar ölçülmesi de çok önemlidir. Bu yeteneğinnasıl kazandırılacağı da ayrı bir konudur. Sadece il-gili disiplin içerisindeki konuları öğrenciye öğretmeköğrencinin ve bu kapsamda önemli başarılar gös-termesi beklemek analitik yeteneğini tamamı ile ka-zandığı veya kazanacağı anlamına gelmez. Eğitimprogramı içerisinde bu yeteneği insan fizyolojisindeve düşünme boyutunda etkileyen ve geliştiren diğerunsurlara da odaklanılması gerekmektedir. Meslekiyetkinlik sadece ilgili disiplin içerisinde bilinmesigerekenleri bilmek ile sınırlı tutulmamalıdır. Dünya çok hızlı bir değişim süreci içerisine girmiş-tir. Ülkelerin kaynakları tarafından güdülen ekono-mileri zaman içerisinde yatırımlar tarafından güdül-meye başlamıştır. Daha sonra bilgi yoğun ekonomi-ler hakim olmaya başlamışlardır. Toplumlar ise ge-leneksel anlayışlarını ve sanayi yoğun yaşamayı ar-tık tamamlamış, bilgi yoğun ortamlarda yaşamayabaşlamışlardır. Yakında artık olayları açıklamak içinbilginin yeterli olmayacağı olayların arkasındaki hik-metlerin de arayışı gerekli olacaktır. Değişim hızlıdır. Toplumlar, kurumlar, bireyler yadeğişimi izlemekte ya da mecbur kalmaktadır. Bunedenle mesleki yetkinlik bu değişim süreci ile pa-ralel değerlendirilmelidir. Yeni mezun olan öğrenci-

ÜNİVERSİTELERDE MESLEKİ AÇIDAN YETKİN BİREYLERİN YETİŞTİRİLMESİ:

FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI

Prof. Dr. Ercan OztemelMarmara ÜniversitesiMühendislikFakültesi

DÜNYA ÇOK HIZLI BİR DEĞİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNE GİRMİŞTİR. YATIRIM EKONOMİSİNDENBİLGİ EKONOMİSİNE BİR GEÇİŞ OLDU. ŞİMDİ İNOVASYON EKONOMİSİNE DOĞRU BİRGİDİŞAT VARDIR. BU DEĞİŞİM ÖNCEKİNDEN DE HIZLI OLACAKTIR. TOPLUMLAR, KURUMLAR, BİREYLER YA DEĞİŞİMİ İZLEMEKTE YA DA MECBUR KALMAKTADIR. BU NEDENLE MESLEKİ YETKİNLİK BU DEĞİŞİM SÜRECİ İLE PARALEL DEĞERLENDİRİLMELİDİR.

G

MAKALE

EYLÜL-EK‹M 2010 43

ler kendi alanlarını mezun olduklarında çok iyi bili-yor olabilirler ancak bir kaç yıl sonra gelişmeleri ta-kip etmez ve kendilerini değişimi tetikleyen bir or-tam içerisinde bulamazlar ise kesinlikle meslekihayatları içerisinde önemli sıkıntılar yaşayacaklar-dır. Bu gerçeğin artık karar verici mekanizmalarca dagörülmesi ve bu yönde sistemlerin yeniden yapılan-dırılması önemlidir. Aslında bu sadece eğitim sektö-ründe değil tüm alanlarda geçerlidir. Mesleki yet-kinlik ve yeterlilikler üzerine yapılacak olan değer-lendirme ve düzenlemelerde kesinlikle aşağıdakikonuların temel itici güç olarak ele alınması gerek-mektedir.• Şüphesiz mesleki yetkinlik o mesleğin tüm dina-mikleri çerçevesinde olayları bilmeyi, yorumlamayı,analiz etmeyi, sonuçlar çıkartmayı, olası durumlarkarşısında acil tedbirler alabilmeyi vs. gerekli kılar.Bilgi olmadan, yeterince tecrübe kazanılmadan,mesleğin gerekli gördüğü donanımlara sahip olma-dan sağlıklı bir mesleki yetkinlikten bahsedilemez.Mesleğin gerektirdiği konularda nereye bakacağınıbilmek, doğru yerden başlayabilmek, doğru kişilerile ilişkiler kurabilmek, doğru zamanda en doğru iş-leri yapabilmek mesleki yetkinlik için temel gereksi-nimlerdendir. Tecrübe ve deneyim tartışmasızönemli bir yetkinlik unsurudur. Günümüzde mesle-ki yetkinlik çalışmaları çoğunlukla bu kapsamda de-ğerlendirilmektedir. Bunlar gerekli ancak yeterlideğildir.• Mesleki yetkinlik olanaklar ile de yakından ilgilidir.Sağlanan olanaklar yeterli olmadığı gibi çoğu za-manlarda ortada bulunan olanakların doğru yönlen-dirilemediği ve kullanılamadığı da görülmektedir.

Mesleki bilginin eldeki olanaklar ile uyumunun sağ-lanması çok önemlidir. Eğitim öğretim sistemi içeri-sinde bu uyumu sağlayacak nitelik ve bakış açıları-nın öğrenciye kazandırılması temel anlayışlar ara-sında olmalıdır. Öğrencinin bir şeyi bilmesi kadaronu uygulayacak olanakları da belirlemesi, mevcutolanaklar çerçevesinde bilgisini yönlendirmesi ge-rekmektedir. Çoğunlukla “eleman yetersiz”, “maki-ne yetersiz”, “para yetersiz” gibi bahanelere sığınıl-ması temel anlayış olmaktan çıkartılmalıdır. Herşe-yi patrondan beklemek yerine patrona fayda üretenbir anlayışın öğrencinin beyninde hakim anlayış ol-ması önemlidir. • Odaklı bir yapılanma kaçınılmazdır. Sosyal bilim-lerde de teknolojik gelişmeler ışığında sosyal etkileroluşturmanın yolları araştırmalıdır. Bu gelenek vegöreneklerin, düşünme boyutlarının teknoloji ile sı-nırlandırılması olarak kesinlikle anlaşılmamalıdır.Teknolojinin getirdiği sosyal olumsuzlukları iyi de-ğerlendirmek ve bu kapsamda bir yönlendirme ger-çekleştirmek gerekmektedir.• Dünyada sağlıklı bir şekilde yürüyebilmek için tü-keten yerine üreten bir toplum içerisinde bireylerinyaşam sürmeleri de önemlidir. Yetiştirilen bireylerinbu gerçeği de çok iyi bilmeleri ve kendi meslekleriiçerisinde üretimi (her ne olursa olsun) en iyi şekil-de gerçekleştirmenin yollarına bakmaları gerek-mektedir. Bu kapsamda teknolojinin peşinden ko-şan bir birey olmak yerine teknolojiyi üreten ve pe-şinden koşturan bir birey olmanın önemi iyi kavran-malıdır.• Bireylerin mesleki yetkinlikleri mesleki cesaretle-ri ile de yakından ilgilidir. O nedenle yükseköğretimkurumları için çalıştığı ortamlarda sürekli sorunla-

Toplumlar ise geleneksel anlayışlarınıve sanayi yoğunyaşamayı artık tamamlamış, bilgiyoğun ortamlardayaşamayabaşlamışlardır. Yakındaartık olayları açıklamakiçin bilginin yeterliolmayacağı olaylarınarkasındaki hikmetlerin de arayışıgerekli olacaktır.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

44 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ra işaret eden bireyler yerine taşın altına elini koyansorunu örtmek yerine çözmeye odaklanan ve ilgilisorunların tekrar etmesini önleyecek tedbirlerifarklı açılardan değerlendirerek uygulayan, uygula-tan bireyleri yetiştirmek temel hedef olmalıdır. • Mesleki yetkinli kapsamında önemli bir yanlış yak-laşım da, üniversitelerde öğretilenler ile iş hayatın-da karşılaşılanların birbiri ile uyumunun sağlana-mamasıdır. Bilimsel yöntemler sadece laboratuar-larda okutulmak ve göstermek için geliştirilmemiş-lerdir. Bulunan her yeni yöntem yayınlanmadan veinsanoğlunun hizmetine sunulmadan onun faydasıve o çalışmanın gerekliliği bilimsel yönden irdelenirve ondan sonra kayda değer bir çalışma olarak ka-bul edilir veya edilmez. Bu hepimizin çok iyi bildiğiolgu maalesef eğitim sırasında biraz göz ardı edilir.Öğrenciler gördükleri formüllerin gerçek hayatta nezaman ve nerede kullanacaklarını sorgular durur-lar. Onun için mesleki yetkinlik kapsamında yükseköğretim kurumları teorik/pratik bilgi ikilemindenöğrencileri çıkartmak durumundadırlar. Bu aynı za-manda “okumuş ama birşey bilmez” söylemi ile öğ-rencilerin gerçek hayatta karşılaşmalarını ortadankaldırır. • Mesleki yetkinlik öğrencilerin hayata bakış açılarıile de yakından ilgilidir. Şekle, görüntüye, ön yargı-lara dayalı değerlendirmeler, gerçek faydaların gö-rülmesini önler. Elde edilecek olan kazanımlarınönüne geçebilir. Sonuçta kazanç olsa bile kaybedi-lenleri farkettirmez. 100 lira kazanması gereken bi-risinin 20 lira kazanması gibi birşey olur. Aslında or-tada 20 lira kazanç değil 80 lira zarar vardır. Bunungörülmesi iş hayatında çok önemlidir. O nedenlesonuçlara odaklanılması ve sürekli iyileşen bir işhayatının peşinde koşulması önemlidir. • Mesleki yetkinlik sıradan ölçütler belirleyerek ge-çiştirilecek bir konu değildir. İyi bir meslek sahibi ol-mak vizyon ister, gayret ister, uygun zamanlarda ta-lep etmeyi gerekli kılar, iddialı olmayı ister, motivas-yon ister, tekrar tekrar peşinden koşmayı ister, sa-bır ve yılmayan bir ruh hali ister hepsinden de öte

hayal ister. Geleceği şimdiden okumak ve ona göremesleki yönlendirme yapmayı zorunlu görür. Bu öğ-renmeyi, yenilenmeyi, herkesten farklı birşeyler ya-pabilmeyi, faydalı işleri farkettirmeyi sağlar.• Mesleki yetkinlik öğrenmenin sürekliliğini gereklikılar. Yaşam boyu öğrenmeyi tetikler. Her yeni günyeni bir mesleki gelişimin tetikleyicisi olabilir diyebakmayı gerekli kılar. Aslında yukarıda listelenen konuları çoğaltmakmümkündür. Verilmek istenen mesaj için bunlaryeterlidir. Mesleki yetkinliği sadece mesleğin ince-liklerini bilmek ile sınırlı görmemek gerekmektedir.Bu kapsamda yapılacak çok şey vardır. Eğitim sis-temlerinde temel değişiklikler gerekmektedir. Öğ-rencilere bilgi kadar deneyim de kazandırılmalıdır.Onun kadar farklı bakış açılarıda kazandırılmalıdır.Onun kadar toplum ile bütünleşme duygusu da ve-rilmelidir. Onun kadar yenilenme, yeniliklerin peşin-de koşma duygusuda verilmelidir. Bu duyguların sa-dece verilmesi yeterli değildir. Bu duyguların mes-leğin dinamikleri ile uyumunun sağlanması için me-kanizmalar gereklidir. Bu aslında kolay bir şey de-ğildir. Her mesleğin cilvesi ve dinamizmi farklıdır.Her meslek kendine özgü temel unsurlar ve nitelik-ler gerektirmektedir. Kolay olmaması çok doğaldır.Ancak bu kapsamda yeterlilik ve yetkinlik düzenle-melerinin yapılmasına mani bir durum yoktur. Zor-dur ama başarılması gerekir. Her ders matematik-ten tarih dersine kadar inovatif bir yapıda yenidenşekillendirilebilir. Bunun için ilgili uzmanların kafayorması beklenir. Olmaz deyip işin içinden sıyrılmaktoplumsal tekamülün önündeki en önemli engeller-den birisidir. Belki de yeni açılan üniversitelerdenbirisini veya bir kaçını bu kapsamda yapılandırmakönemli bir girişim olabilir. Geleneksel anlayışlardanarındırılmış ve yeni bir yasal düzenleme ile kendieğitim ortamını “dünya çapında üniversiteler” düze-yinde gerçekleştirecek bir ortam oluşturulabilir.Özel statüde bir devlet üniversitesi mantığının uygu-lanması için tam zamanıdır. Umarım bu şansı ülke-miz bir kez daha kaybetmeden değerlendirebilir.

Gelenekselanlayışlardanarındırılmış ve yeni bir yasal düzenleme ile kendieğitim ortamını“dünya çapındaüniversiteler”düzeyinde gerçekleştirecek bir ortam oluşturulabilir.

46 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ükseköğretim kurumları ve özellikle üniversi-teler tarih boyunca bilginin üretildiği, yorum-landığı, zenginleştirildiği, eleştirildiği ve akta-

rıldığı kurumlar olagelmiştir. Yeni kuşakların yete-neklerini geliştirme, kültürel ve bilimsel yeterlilikle-rini artırma, eleştirel düşünce kapasitelerini geliş-tirme gibi görevler bu kurumlara tevdi edilmiştir.Bilgi üretme ve aktarma, yenilikçi ve eleştirel bakışaçısını yayma ve kaliteli insan gücü yetiştirme gibiözellikleri ile yükseköğretim kurumları, toplumungeleceğini derinden etkileme potansiyeline sahipaktörlerdir. Bundan dolayı, yükseköğretim kurumla-rı, modern zamanlarda toplumsal ve politik açıdanoldukça etkin olmuşlardır. Bilgi üreten ve hakikatarayışında olan üniversiteler, ifade özgürlüğünü sa-vunma ve insanlığın durumunu iyileştirme gibi ahla-ki amaçları sahiplenmişlerdir.Türkiye’de yükseköğretimi konu alan tartışmalar,geçmişten beri, gündelik siyasal dil ve kaygılarla yü-rütülmekte ve bu konuda atılması gereken adımlar,ideolojik sloganlara indirgenmektedir. Toplumunbütün kesimlerini ve geleceğini doğrudan ilgilendi-ren yükseköğretim ve üniversite meselesinin bu şe-kilde ele alınması, tartışmaları kısır bıraktığı gibi so-runların ötelenmesini doğurmuştur. Bundan dolayı,yükseköğretim sisteminin toplumun, devletin ve işdünyasının taleplerine zamanında cevap verebildiği-ni söylemek mümkün değildir. Özetle, birikmiş so-runların çözümünde ciddi bir mesafe kat edileme-miştir. Bugün gelinen noktada yükseköğretim konu-su yeni bir dil ve vizyonla ele alınmalı, katılımcı biryöntemle tartışılmalıdır.

TÜRK‹YE’DE YÜKSEKÖ⁄RET‹MTürk yükseköğretim sisteminin uzun bir geçmişivardır. Osmanlı döneminde kurulan yükseköğretim

kurumları, Cumhuriyetle birlikte büyük dönüşümlergeçirmiştir. Bu dönüşümlerin dönüm noktası ola-rak, 1933 üniversite reformu, 1946, 1960, 1973 ve1981 tarihli yükseköğretim kanunları sayılabilir.Yükseköğretim konusu hukuki çerçevesi, 1961 ve1982 Anayasalarınca belirlenmiştir. Türkiye yükse-köğretimi, bütün eksiklik ve sorunlarına rağmen,günden güne büyümekte ve gelişmektedir. Özellikleyükseköğretim kurum ve öğrenci sayısında yıllar iti-bariyle sürekli bir gelişme söz konusudur. Gerekdevlet gerekse vakıf yükseköğretim kurumları sayı-sındaki artış, bütün yasal ve pratik sınırlılıklarınarağmen, kurumsal farklılaşma ve çeşitlenmeyi deberaberinde getirmektedir. Ancak bu gelişme ve iyi-leşmeler, dinamik bir sosyo-ekonomik yapıya ve bü-yük bir genç nüfusa sahip olan Türkiye’nin ihtiyaçla-rını karşılama hususunda yeterli değildir. Her yö-nüyle uluslararası rekabete açılan Türkiye’nin gerekinsan kaynakları açısından gerekse sosyal ve siyasalyenilikler ve dönüşümler açısından, üniversitelerdenbeklentileri yüksektir. Aşırı merkeziyetçi bir yükse-köğretim sistemi, düşük öğrenci sayısı, üniversitedışı paydaşları dinlemeyen bir üniversite yönetimi vememurlaştırılmış bir akademik kadroyla Türkiye’ninyeni bir yüzyılda açılım yapması beklenemez.Türkiye’de yükseköğretim ciddi sorunlar ve fırsatlar-la karşı karşıyadır. Yükseköğretimle ilgili konulardageleceğe yönelik istikrarlı, tutarlı ve sürdürülebilirpolitikaların oluşturulması gerekmektedir. Eğitiminniteliği, yükseköğretime erişim, yükseköğretimdefırsat eşitliği, yükseköğretimin finansmanı, yabancıöğrenci ve öğretim üyesi sayısını artırma, yükseköğ-retimle toplum ve ekonominin ilişkilerinin geliştiril-mesi, üniversite özerkliği ve akademik özgürlük gibikonular, önümüzdeki yıllarda Türkiye’yi meşgul et-meye devam edecektir. Bu konulara dönük etkin çö-

TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİM İÇİN BİR YOL HARİTASI

Prof. Dr. Talip Küçükcan MarmaraÜniversitesiYrd. Doç. Dr. Bekir S. Gür KarabükÜniversitesi

TÜRKİYE’DE YÜKSEKÖĞRETİM KONUSU UZUN YILLARDAN BERİ TARTIŞILAN BİR KONUOLMASINA RAĞMEN HEP BELLİ İDEOLOJİK KALIPLARA SIKIŞTIRILMAYA ÇALIŞILDIĞI İÇİN İSTENİLEN İVMEYİ HİÇBİR ZAMAN YAKALAYAMAMIŞTIR. TOPLUMUN TÜMKESİMLERİNİ VE GELECEĞİNİ İLGİLENDİREN YÜKSEKÖĞRETİM KONUSUNU BUGÜN BELLİ KISITLAMALARDAN ÇIKARTIP YENİ BİR DİL VE VİZYON İLE ELE ALMA ZAMANI GELMİŞTİR.

Y

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER MAKALE

EYLÜL-EK‹M 2010 47

zümler bulunması, Türkiye için önemli fırsatlar do-ğuracaktır.

DE⁄‹fi‹M ‹Ç‹N YEN‹ B‹R YOL HAR‹TASIToplumun beklentilerine cevap verebilmesi için yük-seköğretim sisteminde köklü değişikliklerin yapıl-ması gerektiğini geniş kesimlerce dile getiriliyor.Yükseköğretimde yapılması gerekenler konusundaönemli bir uzlaşı vardır. Yapılacak düzenlemeler, buortak anlayış üzerine inşa edilmelidir. Bu noktadaaşağıda sıralanan tespit ve öneriler, Türk yükseköğ-retim sisteminin yeniden yapılandırılması sürecindedikkate alınmalıdır. 2547 sayılı Yükseköğretim Ka-nunu yeniden düzenlemelidir. Yeni düzenleme, üni-versitelerin kurumsal özerkliğini artırmalı, üniversi-teyi topluma hesap verebilir kılmalı, akademik öz-gürlüğü genişletmeli ve adem-i merkeziyetçi biryükseköğretim sistemini esas almalıdır.Rektörlük seçimleri, öğretim üyeleri arasında kalıcıbölünmelere yol açmakta ve üniversite kurumunuişlemez hale getirmektedir. Üniversitelerdeki seçimsisteminden vazgeçilmelidir. YÖK’ün yetkilerinin birkısmı (örneğin, rektör adaylarının ve dekanların be-lirlenmesi, program açılmasına izin verilmesi, prog-ram geliştirme vb.) doğrudan üniversitelere ve herbir üniversite için belirlenecek olan mütevelli heyeti-ne devredilmelidir. Rektör, doğrudan mütevelli he-yet tarafından atanmalı ve heyete hesap vermelidir.Üniversite içinde, her düzeyde kurulların karar ver-me yetkisi artırılmalıdır. Üniversitelerin mütevelliheyetleri, bütün üniversitelere dönük bir çerçeve ya-sa ve varsa ilgili üniversiteye dönük bir yasa dâhilin-de, üniversitelerin genel gidişatını tayin edebilmeli-dir.Her bir üniversitenin mütevelli heyetinin kompozis-yonunun nasıl olacağı, Türkiye Büyük Millet Meclisi

(TBMM) tarafından kanunla belirlenebilir. Heyet,halk tarafından seçilmişlerin atadıklarından ve top-lum temsilcilerinden oluşmalıdır. Sözgelimi,TBMM’nin belirlediği temsilciler, Milli Eğitim Baka-nının atadığı kişiler, üniversitenin bulunduğu kentinvalisi, belediye başkanı ve üniversitenin mezun der-neklerinin belirlediği bir kişi heyette bulunabilir.Tek tip üniversite modeli, toplumun yeni ve farklı ih-tiyaçlarını karşılayamamaktadır. Akademik yükselt-mede temelde akademik yayınlar ölçü kabul edil-mektedir. Öğretim etkinlikleri ve araştırma projelerigibi hususların da akademik yükseltmelerde değer-lendirilmeye katılması, öğretim üyeleri ve üniversi-teler arasında farklılaşmaya ve uzmanlaşmaya im-kân verecektir.Türkiye az sayıda üniversitesinin uluslararası düzey-de üne sahip bilimsel araştırma kurumları olmasıiçin çalışmalıdır. Diğer üniversiteler, toplumun eği-timsel ve teknolojik açıdan ihtiyaçlarını karşılamayadönük hizmet üretmelidir.Öğrenciler ve öğretim üyeleri için akademik özgür-lüklerin savunulması ve korunması konusunda hü-kümet, yargı, basın ve üniversite mensuplarınaönemli görevler düşmektedir. Üniversitelerde yaşa-nan sorunlar ülkedeki genel demokrasi sorunların-dan bağımsız düşünülemez. Üniversiteler akademiközgürlük ve ifade hürriyeti gibi konularda örnek birperformans sergileyerek, ülkedeki demokratikleş-meye katkıda bulunmalıdırlar. Yükseköğretiminmevcut amaçları, öğrenci ve öğretim elemanlarını“terbiye” etmenin bir aracı olarak kullanılmaya mü-saittir. Üniversiteler, özgürce öğrenme, öğretme,araştırma ve yayın yapma gibi evrensel amaçlarahizmet etmelidir.Öğrenci Seçme Sınavı’nda ve üniversiteye giriş siste-minde iyileştirme yapılabilmesi, Milli Eğitim Bakan-

Türkiye’deyükseköğretim ciddisorunlar ve fırsatlarlakarşı karşıyadır.Yükseköğretimle ilgilikonularda geleceğeyönelik istikrarlı,tutarlı ve sürdürülebilirpolitikaların oluşturulması gerekmektedir.

48 M‹MAR VE MÜHEND‹S

lığı ve YÖK’ün ahenkli çalışmalarına ve yükseköğre-timi bütüncül bir sistem olarak ele almalarına bağ-lıdır. Yeni sistem, liyakati ve fırsat eşitliğini ön planaçıkarmalıdır. Lisede verilen eğitimi güçlendirmek veböylece yükseköğretime gelen öğrencilerin daha ni-telikli olmaları için, lise müfredatıyla tam olarakuyumlu olgunluk sınavları getirilmelidir.Olgunluk sınavları getirildiği zaman, üniversite girişsınavı, lise bilgilerini ölçmekten ziyade, öğrencininyükseköğretime ne derece hazır olduğunu ölçen birgenel yetenek sınavına dönüştürülebilir.Polonya ve Çin örnekleri 10–15 yıl içerisinde yükse-köğretimde okullaşma oranlarının çok iyi düzeylereçıkarılabileceğini göstermiştir. Yükseköğretimdekaliteden ödün vermeden kapasite artırımı yapabil-mek için, artırım belli bir planlama dâhilinde olmalıve üniversitelerin altyapıları güçlendirilmelidir. Ayrı-ca programlar arası geçiş yapabilmek kolaylaştırıl-malı ve üniversite giriş sınavına girmeden farklı birprograma geçişin yolu açılmalıdır.Vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin toplamöğrenciler içerisindeki oranı % 5’lerden % 20’lere çı-karılmalıdır. Kâr amaçlı özel üniversitelerin kurul-ması önündeki anayasal engeller kaldırılmalıdır. Bu,hem üniversitelerde okuyacak öğrenci sayısının artı-rılmasına yardımcı olacak hem de üniversiteler ara-sındaki rekabeti artıracaktır.OECD ülkelerinin çoğu, ayrıntılı kalemler üzerindenbütçeleme yerine, torba bütçe uygulamasına geç-miştir. Neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde, yükse-köğretim kurumlarına ayrılan kaynakların belirlen-mesinde, formüller kullanılmaktadır. Torba bütçe veformül kullanılması, yükseköğretim kurumlarınınmali özerkliklerini artırmış ve yeni hesap verebilirlikmekanizmalarını beraberinde getirmiştir. Türkiye’de

de bu uygulamaların başlatması, üniversitelerin ma-li özerkliklerinin artırılması hususunda faydalı ola-caktır. Yükseköğretim kurumları 4–5 yıllık eylemplanları hazırlamalı ve bu planları YÖK ve Maliye Ba-kanlığı gibi kuruluşların onayına sunmalıdırlar. Öğ-renci sayısı ve mezun sayısı gibi girdi ve çıktılar, öde-nek belirlenmesinde önemli ölçütler olmalıdır.Türkiye’nin yükseköğretim süresi boyunca bir öğ-renci için yaptığı ortalama toplam harcama, OECDülkeleri arasında son sıradadır. Dolayısıyla yükse-köğretim ödenekleri artırılmalıdır.Özellikle serbest piyasacı ideolojinin hâkim olduğuülkelerde, yükseköğretim toplumsal bir hizmet ol-maktan daha çok, bireysel getirileri olan özel bir malolarak görülmeye başlanmıştır. Bu ülkelerdeki üni-versiteler öğrencileri müşteri olarak görmekte veöğretim elamanlarının kimi sosyal haklarını kısıtla-maktadırlar. Buna karşın, Avrupa ülkelerinin hementamamında yükseköğretim hâlâ bir kamu hizmetiolarak görülmekte ve ağırlıklı olarak devlet tarafın-dan finanse edilmektedir. Avrupa Birliğine üye ülke-lerin yükseköğretim ödeneklerinin yaklaşık % 80’ikamusal kaynaklardan karşılanmıştır. Türkiye, yük-seköğretimi ağırlıklı olarak kamu tarafından finanseetmeye devam etmelidir.Türkiye’de üniversiteler bulundukları bölgenin top-lumsal ve ekonomik ihtiyaçlarına karşı genelliklekayıtsız kalmış ve bununla övünmüşlerdir. Üniversi-telerin, milli kalkınmaya katkı yapmakla yükümlü ol-duğu, öğretim üyeleri tarafından yeterince benim-senmemiştir. Teknoloji transferi, sanayi işbirliği veüniversitelerin ekonomik kalkınmaya katkıları teşvikedilmelidir.YÖK, üniversiteler ve iş dünyası arasında üst düzey-de bir “Yükseköğretim-İş Dünyası işbirliği Forumu”

Üniversitelerdeyaşanan sorunlarülkedeki geneldemokrasi sorunlarındanbağımsız düşünülemez.Üniversitelerakademik özgürlükve ifade hürriyetigibi konulardaörnek bir performans sergileyerek, ülkedekidemokratikleşmeyekatkıdabulunmalıdırlar.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

EYLÜL-EK‹M 2010 49

kurulmalı ve bu forum, YÖK ve üniversitelere meslekeğitimi konusunda tavsiyelerde bulunmalıdır. Üni-versitelerin toplum ve sanayi ile olan ilişkilerini ge-liştirmek için üniversite ve fakülte düzeyinde danış-ma kurulları oluşturulması faydalı olacaktır. Üniver-siteler, iş dünyasının ve toplumun ihtiyaçlarına cevapüretmek için, kısa süreli ve esnek programlar sun-malıdır. Sürekli eğitim merkezleri etkinleştirilmelive toplumun geniş bir kesiminin bu merkezlerin hiz-metlerinden faydalanması sağlanmalıdır.Türkiye’de açıköğretimde okuyan öğrenci sayısınıntoplam yükseköğretim öğrenci sayısı içerisindekioranı, gelişmiş ülkelere kıyasla zaten yüksek olduğuiçin, açıköğretim, yükseköğretimde bundan sonrayapılacak kapasite artırımı için bir alternatif olarakgörülmemelidir. Bundan ziyade, açıköğretim sunanile yüzyüze eğitim veren üniversiteler arasında açıkbir misyon farklılaşmasına gidilmelidir. Açıköğretim,üniversite sınavını kazanamayanların seçmek zo-runda kaldığı bir kurum olmaktan ziyade, yüzyüzeeğitimden faydalanması mümkün olmayanların (ör-neğin, çalışanlar, ev hanımları, mahkûmlar, asker-ler vs.) ve hayat boyu öğrenim çerçevesinde meslekibilgilerini güncellemek isteyenlerin seçtiği bir öğ-renme yolu olmalıdır. Yükseköğretim kurumlarınıperiyodik olarak iç ve dış değerlendirmeye tâbi tuta-cak bağımsız kalite ajansları kurulmalıdır. Ajansla-rın değerlendirmelerinin halka sunulması, rekabetiartırıcı bir teşvik unsuru olacaktır.Yükseköğretim Kuruluna bağlı ve yükseköğretimleilgili (yükseköğretim alanında dünyadaki gelişmeler,üniversite giriş sistemi, finansman, yükseköğretim-de izlenecek stratejiler vb.) konular üzerine bilimselaraştırmalar yapacak bir araştırma merkezi kurul-malıdır. Modern üniversiteler, ulus-devlet yapılan-

masıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Ulus-devletler kü-reselleşmeyle birlikte gittikçe zayıflamakta ve üni-versiteler gittikçe artan bir şekilde küresel bir rol al-maktadırlar. Son yıllardaki eğilimlere bakıldığında,artan yükseköğretim talebi dolayısıyla yükseköğre-tim pazarının genişlediği ve yükseköğretimin, hemüniversitelere kaynak oluşturma açısından hem deülkeler için bilgi üretimi ve uluslararası ekonomikrekabeti koruma açısından önemli bir endüstri hali-ne geldiği görülmektedir. Özellikle ABD, İngiltere,Avusturya, Kanada, Hollanda, Fransa ve Almanya gi-bi ülkelerdeki üniversiteler, uluslar arası yükseköğ-retim pazarından pay kapma yarışına girmişlerdir.Bu üniversiteler hem uluslararası öğrenci çekmek-te hem de diğer ülkelerde şubeler açmaktadırlar.Türkiye, kaliteli insan sermayesini artırmak amacıy-la, yakın bölge ve komşu ülkeleri başta olmak üzere,çeşitli ülke öğrencileri ve akademisyenleri için cazi-be merkezi haline getirilmelidir.Türkiye kendi iç toplumsal sorunlarını etkili bir şe-kilde çözemediği ve kamplaşmanın etkisinde kaldığıiçin, yükseköğretimde eğitimin niteliğini artırmayadönük çalışmaları sürekli ertelemektedir. Öğrencikaynaklarına ve nitelikli öğrencilere sahip olma ko-nusunda ülkeler arasında yaşanan rekabet ortamın-da Türk üniversiteleri, politikalarını, sadece yerli öğ-renciler üzerine değil aynı zamanda dış ülkelerdençekecekleri üstün nitelikli öğrenciler üzerine yap-mak zorundadırlar. Türkiye’nin küresel ve bölgeseldüzeyde iddialı üniversiteleri olmalıdır. Ülkemizdeokuyan burslu yabancı öğrenci sayısı artırılmalıdır.Türkiye, özellikle akademik özgürlük ve özlük hakla-rı konusundaki sorunlarını hızla aşmalı ve gerekyurtdışındaki Türk ve gerekse yabancı öğretim üye-leri için bir cazibe merkezi olmaya çalışmalıdır.

Türkiye kendi içtoplumsalsorunlarını etkili birşekilde çözemediğive kamplaşmanınetkisinde kaldığıiçin,yükseköğretimdeeğitimin niteliğiniartırmaya dönükçalışmaları sürekliertelemektedir.

50 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ürkiye çok dinamik bir ülke. Her yönüyle dina-mi; genç nüfusu, doğal kaynakları, kültürelzenginliği, sosyal geçmişi v.b. Son 10 yılda

Türkiye’de gözle görülür bir değişim ortaya çıkmış-tır. Buna ister istikrarın sonucu deyin, isterse doğruyönetim. Biz, kendimiz olunca, yani başkalarınınverdiği reçete ile değil, kendi kararlarımızla yürü-yünce başarı da beraberinde geliyor. Yıllardır heralanda, Fransız modeli, Alman modeli, Amerikanmodeli diyerek kendimizi hep dünyaya endeksledikve bir türlü kendimiz olamadık. Birileri çıkıpta baş-kaları değil biz merkezli bir değişim deyince, yok ol-maz böyle şey, başkalarından koparsak sonumuzuhazırlarız diyerek feryad edenler de olmadı değil.Ama gördük ki kendimiz olunca daha hızlı toparlanı-yoruz ve başkalarının da ilgi odağı oluyoruz.Her alanda olduğu gibi eğitim sistemimizde de deği-şimi hissediyoruz. Bu değişimin yeterli olmadığınıdüşünüyorum. Mesela halen okul kapılarından içerigiren çocuklarımızın kıyafetlerini dahi tartışmasızbir ortama çekemedik. İlköğretimden üniversiteyekadar halen istenilen vasıfta öğrenci yetiştirmeyi ba-şaramıyoruz. Eğitimdeki değişim çabaları onlarcayıl sonra etkisini gösterir. Yani nesilleri değiştirireğitim. Bugün ciddi bir yetersiz öğrenci kitlesi ve ye-tersiz okul mezunu veriliyor. Bunlar hayata katılıyorve hayatta bocalayarak kendi yollarını bulmaya çalı-şıyorlar. Sadece üniversiteyi düzenleyerek veya lise-

yi düzenleyerek sonuç alınamıyor. Bunlar zincirinbirer parçası gibi birbirlerine bağlılar. Üniversiteninyeterli eğitim verebilmesi için her donanımlı lisemezunlarına ihtiyaç var. Liselerde donanım kazana-bilmesi için alt yapısı sağlam ilköğretim mezunları-na ihtiyaç var. Bunların da ana okulundan, ailedenitibaren uygun bir hedefe doğru taşınması gereki-yor.

YÖK ‹LE G‹TM‹YORGeçmiş yıllarda yaşadığımız mesleki eğitim üzerin-deki bir sorun, bugün kendisini had safhada hisset-tiriyor. İmam ve Hatip yetiştirmeyeceğiz derken tümmeslek liselilerin önünü kapattık ve bugün üretimdeçalıştıracağımız yeterli ara eleman bulamıyoruz. Ay-nı konu yüksek öğrenimimizde de geçerlidir. 10 yıl-lık dönemde 78 tane yeni üniversite devreye girmiş.Öğrenci sayısı artmış. Özel üniversiteler sistemegirmiş. Ama halen yeterli ve etkin insan gücü yetiş-miyor. Bu durum özellikle gelişmekte olan bir ülkeolan ülkemizde tehlike çanları çaldırıyor. Ciddi birtalep var fakat arz buna yetişmiyor. ArGe alanında,mimar ve mühendislik alanında, tıp alanında ve bir-çok alanlarda yetersiz işgücü olmasına rağmen ye-tiştirilen binlerce gençte ihtiyacı görmüyor. Bununsebebi olarak, ülkenin hedefleri ile eğitim sistemibirbirini takip etmediği yani birbirine paralel olmadı-ğı söylenebilir. Planlamalar yetersiz ve buna karşılık

TÜRKİYE’NİN HEDEFLERİ İLEEĞİTİM SİSTEMİ PARALEL DEĞİL

Dr. Müh. Mustafa Uysal

TÜRKİYE HER ALANDA OLDUĞU GİBİ EĞİTİMDE DE ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER YAŞIYOR. FAKATBU DEĞİŞİM HEDEFLERİNE PARALEL BİR ŞEKİLDE YÜRÜMÜYOR. EĞİTİMİ İLERİ GÖTÜRECEKPROJELER YERİNE KISIR TARTIŞMALAR İLE GÜNLERİMİZİ GEÇİRİYORUZ. ARTIK ÜLKEMİZİNHEDEFLERİNE UYGUN BİR EĞİTİM SİSTEMİNİ HAYATA GEÇİRMELİYİZ. ÜLKENİN DİNAMİZMİ,KENDİ ÇÖZÜMÜNÜ BULABİLECEK YAPIDADIR.

T

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER MAKALE

EYLÜL-EK‹M 2010 51

uygulama önünde ciddi engeller var. Yüksek öğre-timde her kararın arkasında YÖK’ün olması bağım-sız karar verebilmeyi ve hatta gelişme doğrultusun-da adımlar atmayı engelliyor. YÖK’ün kaldırılmasıçözüm müdür? Bir kere bugünkü YÖK, 10 yıl öncekiYÖK değil. Kurul üyeleri olarak değil, uygulanan yö-netmelikler olarak. Ama yine de her yönü ile merke-zi yönetim uygulaması olduğundan, karar alması,yeni hedefler koyması ve planlama yapması gittikçezorlaşan bir kurum halindedir. Bu kurumun birmerkezi yönetim kurumu sıfatından çıkarılıp mer-kezi denetim kuruluna döniştirilmesi ihtiyacı vardır.Tüm üniversitelerde yerinde yönetim uygulanmalı,her üniversite kendi dinamiklerini eğitimine yansıt-malıdır. Bu şekilde rekabet ve farklı okullar arasın-da seçicilik ortaya çıkacatır. Tek tip insan modelimaalesef yetiştirilemiyor ve yetişmeyecekte. Zen-ginlikleri ortaya koyacak, doğru planlamalar ile ta-lebi karşılayacak arz ortaya konulmalıdır.

KEND‹M‹Z OLMALIYIZTürkiye’nin dünya ekseninin merkezi olma gibi birhedefi var. Ekonomide dünyanın 10. Büyük ekono-misi olmak istiyor. Enerjide aktarım bölgesi değilüretim merkezi olmak istiyor. Bütün bunlar insan ileolacaktır. Ya biz de Avrupa ve Amerika’nın yaptığı gi-bi ülkemize olan beyin göçünü hızlandıracağız ya dakendi eğitim sistemimizi gözden geçirerek bu döne-

me hazırlanacağız. Ciddi bir talep ile karşı karşıya-yız. Her yönüyle araştırmacılar ve uygulayıcılar ge-rekli bu büyük Türiye projesinde ama maalesef cid-di oranda da işsizlik bulunmaktadır. Belki işe bu ke-simi kazanmak ile başlayacağız. Zira problem 5 yılsonra değil bugün kapımızdadır ve bu işin çaresi deelinizdeki malzemeyi iyileştirererek servis etmekleolabilir. Üniversitelerimizde 6 aylık 1 yıllık sertifikaprogramları düzenlemeli ve talebe uygun personelyetiştirmeyi, girişimciler yetiştirmeyi hedef alarakbu kesimi tekrar sisteme almalıyız.

Sonuç olarak, ülkenin ciddi ihtiyaçları var. Bu ihti-yaçları karşılayacak yapıda insan yetiştirme gereğivar. Yetiştiremiyorsak bu yönde yetişmiş insan gü-cünü ülkemize kazanma gereği vardır. Yüksek öğre-tim kurumlarımız bunu yapamıyorsa sivil toplum ör-gütlerine düşen bir görev, önümüzdeki dönemdehangi alanda, hangi nitelikte ve ne kadar iş gücü ih-tiyacı olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Bir de ihmaledilmeyecek girişimcilerin üretilmesidir. Şüphesizgelişen ekonomi, sadece ülkemiz insanını globalşirketlerinin ara veya ana elemanı haline getirme-meli. Ülkemiz dinamiklerini en uygun şekilde kulla-nabilecek girişimciler bu yeni düzende etkili olmalı-lar. Bu güç ve birikim ülkemizde var. Yeter ki kendi-miz olmaya karar verelim ve buna uygun yapılanma-ya gidelim.

Ülkenin ciddiihtiyaçları var. Buihtiyaçları karşılayacakyapıda insan yetiştirmegereği var. Yetiştiremiyorsak buyönde yetişmiş insangücünü ülkemizekazanma gereği vardır.Yüksek öğretimkurumlarımız bunuyapamıyorsa siviltoplum örgütlerinedüşen bir görev,önümüzdeki dönemdehangi alanda, hanginitelikte ve ne kadarinsan ihtiyacıolduğunun ortayaçıkarılmasıdır.

52 M‹MAR VE MÜHEND‹S

odern toplumların en önemli özelliklerin-den biri kurgulanmış olmasıdır. Bir gayeyegöre inşa edilmiş müesseseler modern

dünyada toplumsal yapılanmayı tayin ederler. Dola-yısıyla bizler tayin edilmiş, belirlenmiş bir dünyadayaşıyoruz. Modern eğitim bu “kurgunun” olması ge-reken olduğunu hep söyleyip durmakta ve bu nokta-yı sorgulamamızı pek de istememektedir. Ancakdurmalı ve düşünmeli, geriye dönüp geldiğimiz nok-tayı, bulunduğumuz konumu değerlendirmeli veeleştirmeliyiz. Eleştiriyi en çok hak edenler arasındabizim düşünce geleneğimiz ve kültür birikimimizdenneşet etmeyen müesseseler gelir. Üniversite debunlardan biridir.

BATILILAfiMAK B‹Z‹M VAR OLMA fiARTIMIZDIBir zamanlar, ilim, kültür, sanat, edebiyatın zirvedeolduğu ve aynı zamanda siyasi gücü de elinde bulun-duran bir medeniyetimiz vardı. Modern zihniyetin bi-lim ve teknolojiyi bir güç olarak kullanmasıyla birlik-te, belirleyicilik rolümüzü kaybettik. Bu kayıpla, il-mimiz, sanatımız, düşüncemiz ve geleneğimiz “tari-hî” sıfatıyla anılır oldu. Artık hayatı tayin edemiyor-lar. Hayat bir başka medeniyetin değer ve fikirleriy-le oluşuyor, biz ise ona eklemlenmeye çalışıyoruz. Üniversiteler İslam dünyasında toplumu modern-leşmenin ve Batılılaştırmanın aracı kabul edilince,geleneksel bilimler, Batılılaşmanın önünde engelolarak görüldüğü için modern eğitimin ana unsurla-rı arasında mütalaa edilmediler. Bu aslında sadeceüniversitelerin geleneksel bilgiyle irtibatının kesil-mesi anlamına gelmiyor, aynı zamanda üniversite-leri geleneği olmayan köksüz, tarihe dayanmayan

birer müesseseler haline getiriyordu. Bu şartlarda Türkiye’de üniversite nasıl teşekkül et-melidir? Türkiye son on yılda inanılmaz bir şekildedeğişiyor ve adeta kabuk değiştiriyor. Topluma uy-mayan müesseseler çatırdıyor, toplumun idealleri-ne ve vizyonuna uymayan fikir ve ideolojiler demodeoluyor. Bu durum Türkiye’nin önemli bir kavşaknoktasına geldiğinin işaretidir. Türkiye’de Batılılaş-ma yerini çağdaşlaşmaya bırakıyor. Tarihe, gelene-ğe ve değerlerimize küskünlüğümüz bitiyor. Türki-ye’nin acı tecrübelerle ulaştığı bu durum zorunluolarak müesseselere de yansıyacaktır. Bu toplumuntarihi ve geleneğini yok sayan üniversiteler dâhil,müesseseler Türk toplumunu yeniden keşfedecekbu da kaçınılmaz olarak üniversitelerin şekillenme-sine yansıyacaktır. Hem şekil hem de muhteva ola-rak bu millete yabancı olan üniversiteler, yeni birruh kazanarak sadece toplumun yetişmiş elemanihtiyacını karşılayan kurumlar olmakla kalmayıp ay-nı zamanda topluma yepyeni bir ruh üfleyen ve ide-al gösteren ilim ocakları haline gelecektir.

GELENEK MUKTED‹R KILARBütün bu söylediklerimizin birer ham hayal, sadecebir tasavvur, belki de bir iyi niyet telakkisi olmanınötesinde makul ve yapılabilir bir somut proje olmasınasıl mümkün olur? Bu ancak İslam entelektüel ge-leneğine dayanan makul bir proje olarak imkân ka-zanır. Tasavvuftan felsefeye, kelamdan coğrafyayakadar bütünüyle İslamî disiplinler, İbn Sina’dan İbnArabî’ye, İmam Ebu Yusuf’tan İbn Haldun’a kadarbüyük düşünce ve bilim adamları, bize Batılı bilgiyiyeniden okuma ve yeni bir perspektifle yeniden inşa-nın imkanlarını verirler. Bunu tedavüle sokmak zo-

TÜRKİYE’DE NEDEN TÜRK ÜNİVERSİTESİ YOK?

Prof. Dr. Adnan Aslanİstanbul 29 MayısÜniversitesi, FelsefeBölümü

İLİM, KÜLTÜR, SANAT, EDEBİYATIN ZİRVEDE OLDUĞU, AYNI ZAMANDA SİYASİ GÜCÜ DEELİNDE OLAN BİR MEDENİYETİMİZ VARDI. FAKAT BİLİM VE TEKNOLOJİNİN GELİŞMESİ BU GÜCÜMÜZÜN ZAYIFLAMASINA NEDEN OLDU. GELENEĞİ OLMAYAN VE TOPLUMAYABANCI ÜNİVERSİTELERİMİZ OLDUKÇA GEÇMİŞ MEDENİYETİMİZİN GÜCÜNE ULAŞMAMIZİMKÂNSIZ OLACAKTIR. ÜNİVERSİTELERİMİZ TOPLUMU YENİDEN KEŞFEDEREK BİRMEDENİYET HAMLESİ BAŞLATMALIDIRLAR.

M

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER MAKALE

EYLÜL-EK‹M 2010 53

rundayız. Üniversitenin İslam düşünce geleneğiyleyeniden irtibatı sadece yeni bir ruh ve yeni bir bakışaçısı vermekle kalmayacak aynı zamanda bir gele-nek oluşturacaktır. Asıl önemli olan da budur. Bu-gün üniversitelerimiz her şeyi el yordamıyla yapma-ya çalışmakta, sahih bir üniversite geleneği oluştu-ramamaktadır. Üniversite eğitiminde belirleyiciolan, öğrenciyi başarılı yapan ve öğretim elamanla-rını eğitime ve araştırmaya teşvik eden üniversiteningeleneğidir. Gelenek üniversitenin görünmez kud-retidir.Türkiye’de üniversitelerin geleneği yeniden nasılolur? Bunun ilk şartı şudur: Üniversiteler hakikati veonun tezahürlerini kendisine konu edinmelidirler.Bu ezeli ve ebedî olan ilahi hakikattir. Dinler, kainat,insan ve tarih bu ezeli hakikatin tezahür mecraları-dır. Bizim dünyamızda bu hakikat Kur’an ve Sünnetve bunlara dayalı olarak fıkıhtan felsefeye İslamî di-siplinler, şiirden musikiye İslam sanatları ve bilimolarak tezahür etmiştir. Türk üniversitesi İslam ha-kikatinin tarihî tezahürlerini elbette kendisine konuedinecektir. Elbette tarihi olanla yetinmeyecek, çağ-daş müspet bilimleri ilahî hakikatin tecellisi olankainat ve insanın sırlarının keşif alanı olarak göre-cek ve müspet ilimleri bu dünya görüşü bağlamındayeniden inşa edecektir. Rasyonelliği hakikatin bir te-zahürü olarak göreceği için bu yeni Türk üniversite-si kendini elbette Batı felsefî düşüncesine kapama-yacaktır. Üniversiteye geleneği sağlayacak olan buyeni perspektiftir. Böylelikle üniversite aslında yaşa-yan bir geleneğe doğru eklemlenerek yeniden vücutbulmuş olacaktır. Bu yeni yaklaşım ve perspektifTürk halkının vizyonu ve beklentilerine de uygun ol-malıdır. Bu vizyonu yaşatacak bu halktır, eğer halk

bunu kendi ideallerine ve geleceğe yönelik beklenti-lerine uygun görürse bu yaşayacak ve gelenekleşe-cektir. Aksi takdirde yaşama şansı yoktur. BakınızOxford Üniversitesi’nin sloganı Dominus Ulluminati-o Mea (Tanrı benim ışığımdır). Oxford Üniversitesi-nin kuruluşunda ve gelişmesinde Hıristiyan dinadamları ve cemaatler oldukça etkili olmuştur. Me-selâ Rochester Piskoposu Walter de Merton, Mer-ton College’ni kurmuştur.

METAF‹Z‹⁄‹ OLMAYANIN F‹Z‹⁄‹ OLAMAZBilgi, sanat ve bilim ancak köklü ve ihata edici birdünya görüşü içinde neşvünema bulur. Bir dünyagörüşünü köklü yapan onun metafiziği, ihata edicikılan da onun evrensel olmasıdır. Metafizik herhan-gi bir dünya görüşünün hakikatle irtibatıdır. Haki-katle irtibatı güçlü olmayan dünya görüşleri ve ide-olojilerin uzun soluklu olması mümkün değildir.Üniversitenin sadece felsefenin bir dalı olan metafi-zikle ne alakası olabilir? Üniversitelerin gayesini ikinoktada özetlemek mümkündür. Biri bilim ve sanatüretmek, teknolojiye katkıda bulunmak, diğeri isetopluma maddi ve manevî katkıda bulunacak nitelik-li insan yetiştirmek. Modern çağı belirleyen fizik, matematik, kimya, bi-yoloji, tıb gibi müspet bilimler ve bunların uygula-malı alanları olan mühendislik bilimleri, diğer taraf-tan felsefe, tarih, sosyoloji, sosyal antropoloji gibi in-sanî bilimler aydınlanma düşüncesi ve Hıristiyanmetafiziği bağlamında gelişmiştir. Oldukça geliş-miş, büyük bir bilgi birikimine ulaşmış bu bilimleriİslam Dünya görüşü içinde yeniden şekillendirmekne kadar mümkün olur? Eğer biz Türk üniversite-sinde Batılı bilimleri Batılı tarzda ve yine Batı usul-

Türkiye son on yıldainanılmaz bir şekildedeğişiyor ve adetakabuk değiştiriyor.Topluma uymayanmüesseseler çatırdıyor,toplumun ideallerineve vizyonuna uymayanfikir ve ideolojilerdemode oluyor. Budurum Türkiye’ninönemli bir kavşaknoktasına geldiğininişaretidir.

54 M‹MAR VE MÜHEND‹S

lerine göre, Batı lisanları ile öğreteceksek bununneresi Türk üniversitesi olacaktır? Yepyeni usullerdüşünmeliyiz. Matematik ve fizik gibi soyut bilimler Sonsuz ve Mut-lak Varlık’ın zihni ve varlık planında tezahürleri ola-rak görmek ve bunları klasik dönem matematiği ileirtibatlandırmak ona yeni bir muhteva ve ruh kazan-dırmaya belki de yardımcı olacaktır. Müspet ilimleriaynı zamanda tarihi ile birlikte okuma, onları varlığabağlama teşebbüsü olabilir. Bu ancak modern dün-yada matematik ve fiziğin bütün fonksiyonlarını iptaletmeden fazladan bir boyut ekleme ve ona metafizikbir muhteva kazandırma anlamına gelmektedir. Varolan her şey mutlak sonsuzun bir tezahürüdür. Zih-nî alan bunun haricinde değildir. Metafizikle irtibatızor görünen fizik ve özellikle matematiğin sonsuz-luk ve mutlak kavramından hareketle bir irtibat ku-rulduktan sonra, biyolojiden metalürjiye kadar canlıcansız varlıkla ilgili olan her bir ilmî disiplini İlahivarlığın bir tezahürü olan canlı-cansız, maddî-gayrimaddi âlemlerin sırlarını keşfe yarayan araç olarakgördüğümüz zaman ona yepyeni bir ruh kazandır-mış olacağız. O zaman ilimler kuru bir bilimciliğinötesinde, insanın manevi arayışının bir aracı olacak,bilim ayını zamanda insanı marifete ve hatta keşfegötürecektir. Bu aynı zamanda bilime ezeli ve ebedibir motivasyon kaynağı olacak, Müslüman marifetaşkı bilimin aşkla ve cehtle yapılması sonucunu in-taç edecektir. Bu perspektif bilimlere aynı zamandagaye ve ruh da verecektir.

Mühendislikler, tıp, eğitim bilimleri ve işletme gibiuygulamalı bilimlere gelince, bunların metafizikleirtibatını ahlak ve estetik sağlayacaktır. Yapılacak biraraç, ya da üretilecek bir madde mutlaka İslam es-tetiğini ve güzelliğini yansıtacak ve nihai gayesi itiba-rıyla İslam ahlak düsturlarına uygun olma mecburi-yetindedir. Böyle bir gaye ile üretilecek teknoloji in-sanî boyut kazanacak ve belki de insanın yabancı-laşmasına araçlık yapmayacaktır. Bunu adeta Sul-tan Ahmet Camii’ndeki estetik ve zarafetin, insanîboyutun teknolojiye yansıması olarak tasavvur edile-bilir. Bu ancak mevcut ilimleri ve onların ders kitap-larını yeniden yazmakla olacak şey değildir. Ancakbu perspektifle yeniden bilgi ve bilim üretmekle ola-cak bir şeydir. Türk üniversitesi işte bu perspektifleyeniden bir bilim ve bilgi üretmeye başlamalıdır. Felsefe, tarih ve ilahiyat sahaları metafiziğin doğru-dan alanı olduğu için, İslam metafiziği ile irtibatı hiçde zor olamayacaktır. Bu sahalardaki en önemlihandikap tarihi olanın belirleyici olmasıdır. Kelamilmi deyince sadece tarihi kelam ilmi anlaşılmama-lı, günümüzde kelam ilmi yapmayı tarihi kelamınhâkimiyetinden kurtarılmalıdır. Hakk’ın tezahürle-rinde ayniyet değil daima bir yenilenme vardır.Hak’ın çağa bakan tezahürlerini, metafizik gerçekli-ğinden ayırmadan, keşfetmek ve ifşa etmek bu çağ-daki İslamî disiplinlere düşmektedir. Üniversite iştebunun bir vasıtası olabilir. Batının önde gelen üni-versiteleri geleneklerini Hıristiyanlıkla olan sıkı iliş-kisine borçludurlar. Hıristiyan inancı ve metafiziği

Üniversitelerin gayesini iki noktadaözetlemekmümkündür. Biribilim ve sanat üretmek, teknolojiyekatkıda bulunmak,diğeri ise toplumamaddi ve manevîkatkıda bulunacaknitelikli insanyetiştirmek.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

EYLÜL-EK‹M 2010 55

üniversitenin muhteva ve gayesini belirleme nokta-sında oldukça etkin olmuştur. Harvard Üniversite-si’nin sloganı Veritas Christo et Ecclessiae (İsa veKilise için Hakikat) anlamına gelen ifadedir. Bir za-manlar Harvard Üniversitesin’de hayatın ve ilmî ça-lışmalarının gerçek gayesinin Tanrı’yı ve ebedi hayatolan İsa Mesih’i bilmek olduğu ifade edilmekteydi.

BALIK GÖLÜNE GÖRE BÜYÜRÜniversiteler içinde yaşadıkları toplumun kendineait dini tarihi, felsefesi, sosyal değişimleri, sanatanlayışlarını kısaca bütün tabiatını yansıtırlar. Me-sela Sorbonn Üniversitesi’nin tarihi tekamülü ileFransa’nın tecrübe ettiği tarihi olayların birebir et-kisi vardır. Bu açıdan üniversiteler yaşadıkları top-lumun doğal bir uzamı olmalıdırlar. Üniversite top-lumda var olan kabiliyet ve özellikleri daha üst biralana taşımalı ve o topluma ve bütün insanlığa ya-rayışlı bilim, teknoloji bilgi, düşünce ve sanat halinegetirmelidir. Toplumun kendi hayatında ve gelene-ğinde iptidai bir şekilde var olan hayret ve araştırmaaşkı metotlu ve kurumsal bir ilim elde etme yoluhaline getirilmelidir. Toplumun geleneğinde var olan, şiirlerinde, türkü-lerinde temessül eden sanat ve estetik kabiliyetitoplumun doğal bir uzamı olan üniversite tarafın-dan yeniden ve daha nitelikli bir şekilde üretilerekevrenselleştirilmesi gerekir. Toplumda var olanilişki biçimleri ve yönetim tarzları ve gelenekleriüniversite tarafından geliştirilmeli, modern ve uy-

gulanan kavramların tekamülünde istihdam edil-melidir. Türkiye’de üniversiteler toplumun doğal uzamı de-ğildir. Türk toplumunu var kılan düşünce ve gele-neklerin üniversitede yeri yok. İslam düşünce vegeleneğine sadece ilahiyat bağlamında düşünce ta-rihi araştırması gibi işlenmekte, üniversitelerdekibakış açısını tayin eden bir perspektif olarak teza-hür etmemektedir. Üniversiteler toplumda var olan yönelişleri, vizyonuve dünya görüşünü ilim dünyasına taşıyan ve onlarıgeliştiren bir kurum değil aksine toplumu Batılılaş-tırma müesseseleridir. O halde Türk üniversitesi butoplumu geliştiren, toplumda var olan bütün potan-siyelleri bilfiil hale getiren konuma gelmelidir. Top-lumun değerleri ve tarihi ile barışık, değerleri top-luma taşımayı ve tarihi kendisi için bir vizyon olarakbilmeli. Türk toplumundan gelen öğrenciler kendilerini ya-bancı değil, adeta evinde hissetmelidir. Türkiye’deneden Türk üniversitesi yok? Bu soruyu telaffuz et-mek üniversite meselesi üzerinde daha derin ve da-ha niteliksel düşünmeye teşviktir. Düşünceyi tahrikeden bu soruya çok farklı cevaplar verilebilir. Biz bircevap denemesinde bulunduk. Ancak inancımızodur ki, bu toplum, tarihi tecrübesi, ilim geleneği veinsan yapısıyla, İslamî düşünce ve değerlerini tem-sil eden kendine ait müesseselerini oluşturma yo-luna er ya da geç girecektir. Bize düşen bu yolungerekliliğini ortaya koymaktır.

Üniversitelertoplumda var olanyönelişleri, vizyonuve dünya görüşünüilim dünyasınataşıyan ve onlarıgeliştiren bir kurumdeğil aksinetoplumuBatılılaştırmamüesseseleridir. O halde Türküniversitesi butoplumu geliştiren,toplumda var olanbütün potansiyelleribilfiil hale getirenkonuma gelmelidir.

56 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ÜN‹VERS‹TE KAVRAMI VE BEKLENEN FONKS‹YONLARIÜniversite, evreni kuşatan eğitim kurumu demektir.Üniversiteler bilgi üreten, çağdaş eğitim ve öğretimile toplumun ihtiyacı olan elemanları yetiştiren veyaptıkları araştırmalarla ülkenin bilimsel potansiye-lini ve teknolojik imkânlarının artırılmasını sağlayankurumlardır.Bilimsel ve topluma dönük çağdaş üniversite şu üçfaaliyeti özünde bulundurmalıdır.

a) Üniversiteler ülkenin ihtiyacı olan yükseköğ-retimi yeterli kapasitede ve kaliteli bir düzeydegerçekleştirip, topluma lider olabilecek ve ulus-lar arası platformda yarışabilecek insanları ye-tiştirerek ülkeye eğitilmiş insan gücünü kazan-dırmalıdır. b) Üniversiteler ülke problemlerine, endüstri veiş piyasasının ihtiyaçlarına yönelik araştırmalaryapmalıdır.c) Üniversiteler toplumun ihtiyaçlarına yönelikprojeler üreterek topluma danışmanlık ve reh-berlik yapmalıdır.

YÖK KANUNU VE ÖZELL‹KLER‹Bilindiği gibi Türkiye’de yükseköğretimi düzenleyenve bütün esasları tespit eden 2547 sayılı YÖK kanu-nu 1981 yılından beri uygulanmaktadır. Bu Kanun-dan önce yükseköğretim kuruluşları (üniversiteler,akademiler ve yüksekokullar) düzenlemeye ve bü-tünleşmeye ihtiyaç duyulur durumda idiler. Bununçözümü için yapılan çalışmalar uzun zaman sonuç-

landırılamamıştı. Çeşitli nedenlerle ortaya çıkansosyal aksaklıklar yanında yüksek öğretimin bu du-rumu tatmin edici olmaktan uzaktı. Ancak böyle birdurumda en ideal çözüm için bir genel çerçeve ka-nunu ile hedeflerin ve genel prensiplerin belirtilme-si ve aşırı derecede ayrıntılı ve merkeziyetçi bir sis-tem tercih edilmemesi gerekmekte idi. Halbuki or-taya konulan YÖK Kanunu bu yaklaşıma tamamenuymamaktadır. Bu kanun, akademik kurulların yö-neticiler tarafından önemsenmemesine, hatta is-tendiğinde kurulların tek yöneticiye adeta yardımcımahiyette mütaala edilmesi gibi gelişmelere imkânveren bir sistem görünümünde, tartışmayı kısıtlarşekilde gelişmelere yol açmıştır. YÖK Kanunu, za-manla merkez organı tarafından çok sayıda ve sıkdeğişen yönetmelikler veya esaslar ile adeta çokgüç uygulanabilir duruma gelmiştir. YÖK’ün üniver-siteleri merkezi bir şekilde koordine etmek amacıile oluşturulmuş bir organ olarak genel çerçeve çi-zerek üniversiteleri koordine etmesi beklenir iken,üniversitelerin dâhili sorunlarına müdahale eden birkuruma dönüşmüş olması yeni sorunlar yaşanma-sına sebep olmuştur.YÖK döneminde sayıya önem verilmiş kaliteye önemverilmemiştir. Yurt genelinde ve geri yörelerde yük-seköğretimin geliştirilmesini hedef alan böyle birkanun, yeni üniversiteleri geliştirmek için rotasyonsistemini kurmaya çalışmış; fakat başarılı olama-mış, nitelikli öğretim elemanın yetersizliği bakımın-dan bu yüksek amacını da kolayca gerçekleştireme-yeceği görülmüş ve rotasyon kanunu kaldırılmıştır.

YÖK VE YÜKSEKÖĞRETİM SİSTEMİ HAKKINDA GÖRÜŞLER

TÜRKİYE’DE YENİ ANAYASA YAPIM SÜRECİNDE

Prof. Dr. Zeki ÇizmecioğluY.T.Ü. KimyaMetalurji Fakültesi,Metalurji ve Malz.Müh. Bölümü

BU ÇALIŞMADA ÖNCELİKLE ÜNİVERSİTE KAVRAMI VE BEKLENEN FONKSİYONLARI AÇIKLANMAKTA, DAHA SONRA MEVCUT YÖK KANUNU VE ÖZELLİKLERİ ELE ALINMAKTADIR. AYRICA FONKSİYONEL ÜNİVERSİTEDEN BEKLENTİLER AÇISINDAN ORTAYA ÇIKAN PROBLEMLER TARTIŞILMAKTA VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ SUNULMAKTADIR.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER MAKALE

EYLÜL-EK‹M 2010 57

Buna mukabil YÖK Kanunu’nun gelişmiş üniversite-leri durgunluğa ve hatta gerilemeğe götürdüğüüzüntü ile gözlenmiştir.YÖK, akademik özerklik için değişimin en büyük en-geli olmuştur. YÖK'ün ağır merkezi bürokratik yapı-yı özellikle koruduğu ve değişime direndiği görül-müş, böylece Türk üniversiteleri ve yüksek öğretimsistemi Avrupa ve Amerika'daki mevcut seviyeninoldukça altına inmiştir. 2547 sayılı YükseköğretimKanunu'nda yapılan değişiklikler, kanunun sivri uç-larını törpülemiş ve daha mantıklı hale getirmiştir.Merkeziyetçi yapı, üniversitelerle daha alt akademikbirimler için özgür ve rekabet edebilir bir ortam ge-liştirememiştir. Öğrencisinden çalışanına, araştır-ma görevlisinden öğretim üyelerine kadar tüm kat-man ve kademeleriyle üniversiteler katılımcı ve de-mokratik bir yönetim anlayışına kavuşamamıştır.YÖK, akademik özerkliğe sık vurgu yapmasına rağ-men, üniversiteler nezdinde bilimsel özerkliği tama-men ortadan kaldırıcı bir merkezi yapıyı kendi bün-yesinde kurarak, mevcut halin devamından yana ta-vırlar geliştirmiştir. 2547 sayılı Yükseköğretim Ka-nunu'nda yer alan yükseköğretimin amaçları, hemsistemin farklılıklarına izin vermemekte, hem deakademik özgürlüğü ortadan kaldırmaktadır.Özerklik konusunun bir diğer önemli boyutu ise aka-demik özerkliktir. Üniversitelerimizde tam anlamıy-la akademik özerklik gerçekleştirilememiştir. Ülke-mizde batı üniversitelerindeki gibi bir idari ve maliözerklik anlayışı bulunmamaktadır. Ekonomik İşbir-liği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) yaptığı değer-

lendirmeye göre, üniversite özerkliği 8 maddedenoluşmaktadır. Meksika ve Norveç gibi ülkelerin üni-versitelerinin özerkliği 8 üzerinden 7- 7,5 iken, Tür-kiye'de üniversite özerkliği 1,5'tir. YÖK, özgün üniversite kavramını yıkarak bütün üni-versiteleri aynı standarda getirmeye çalışarak hata-lı bir yol izlemiştir. Türk yükseköğretim sistemindeakademik “özgünlük” sorunu da ortaya çıkmış, “çe-şitlilik” desteklenmemiş, özgün ve özerk bilgi üreti-minin “başarı” olarak kabul edildiği ve ödüllendiril-diği sistem geliştirilmemiştir. Üniversitelerin belirlibir misyonun taşıyıcısı olarak devlet daireleri gibigörülmesi de önemli ölçüde sistem sorununu getir-miştir. Bu tür bir “devlet dairesi” yapılanması, öğre-tim üyeliğinin de “memurlaşması” gibi asla kabuledilemez bir sorunu karşımıza çıkarmıştır. Memurzihniyetini hakim kılan sistem yaklaşımı, beraberin-de iş güvencesi ve rekabet eksikliğine yol açmıştır.Sonuç olarak “araştırmacılık” ve “yenilikçilik” ile“özerklik” ve “hesap verebilirlik” kültürü gittikçekaybolmuştur. Yükseköğretim politikalarının “hükü-met politikaları”yla yönlendirilmeye çalışılmasıönemli bir zaafiyettir. Özerklik konusunda dıştanmüdahalelere duyarlı davranan yükseköğretimin, butürden müdahalelerin, sadece siyaset ve siyaset ku-rumlarından değil, diğer kurumlardan da gelebildi-ğini bilmesi gerekmektedir. YÖK bu dönemde üni-versitelerin bilimsel seviyesini yükseltmek ve eğiti-min sorunlarına çözüm getirmek yerine üniversitele-ri siyasallaştırmak gibi bir yanlışlığın içine girmiştir. YÖK döneminde öğretmenlik eğitimi ile mühendislik

YÖK, akademik özerklik için değişiminen büyük engeliolmuştur. YÖK'ün ağırmerkezi bürokratikyapıyı özelliklekoruduğu ve değişimedirendiği görülmüş,böylece Türk üniversiteleri ve yüksek öğretim sistemi Avrupa veAmerika'daki mevcutseviyenin oldukçaaltına inmiştir.

58 M‹MAR VE MÜHEND‹S

eğitiminin aynı çatı altında toplanmaya çalışılmasıgibi yanlış bir uygulama gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ilk ve ortaöğretim Milli Eğitim Bakanlı-ğı’nın, Üniversiteler ise YÖK’ün denetimine verilmiş,ancak Türkiye’de eğitim bütünlüğünün sağlanmasıiçin Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasında koordi-nasyon gerçekleştirilememiştir. İki başlılık uzun yıl-lar devam etmiş, Hala YÖK ve MEB arasında koordi-nasyon eksikliği kısmen devam ettiğinden ülke eği-tim-öğretim sorunlarına köklü çözüm getirileme-miştir. Üniversiteye girişte yaşanan sorunlar bu ko-ordinasyonsuzluğun bir sonucudur. Meslek okulla-rının uzun süredir ihmal edilmesi ve bu alana yeterikadar yönlendirme yapılmıyor olması önemli bir di-ğer sorun alanını oluşturmaktadır. Sonuç olarak YÖK sorununun sürüncemede bırakıl-masına artık tahammül kalmamış olup, T.B.M.M.tarafından “YÖK ve Yükseköğretim Kanunu”nda ge-rekli değişikliklerin yapılmasına ihtiyaç bulunmak-tadır.

SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹ 11)) YÖK yasası mutlaka değişmelidir. YÖK adı tama-men kalkmalıdır. Yaptıklarından dolayı güzel şeyleranımsatmayan “12 Eylül 1980 Darbe Ürünü” bu isimmutlaka değişmelidir. Yükseköğretim kurumlarıarasında koordinasyonu sağlayacak merkezi bir ku-rul oluşturulmalı, bu kurul ile MEB arasındaki koor-dinasyon sağlanmalıdır. 22)) Üniversiteler bilgi üreten, çağdaş eğitim ve öğre-tim ile toplumun ihtiyacı olan elemanları yetiştirenve yaptıkları araştırmalarla ülkenin bilimsel potan-siyelini ve teknolojik imkanlarının artırılmasını sağ-layan çağdaş kurumlar haline getirilmelidir. ABnormlarına ve gelişmiş ülkelerin standartlarına uy-

gun üniversite olması için bu gereklidir. Bu ülkedeherkes istediği alanda yüksek öğrenim görebilmeli-dir. Bu bakımdan yeni vakıf ve devlet üniversiteleri-nin kurulmasına imkan tanınmalı, ikinci eğitime ila-ve olarak uzaktan eğitim yöntemlerinden de yarar-lanarak yükseköğretim kapasite ve kalitesi hızla art-tırılmalıdır.Üniversitelerimiz endüstri ve iş piyasasının ihtiyacıolan Ar-Ge ve danışmanlık hizmetlerini de yeterincekarşılamaktan çok uzaktır. Akademik yükseltilme-lerde ülkeye endüstriyel ve ekonomik katkı esasıgöz önüne alınmayıp, sadece uluslararası yayın yap-ma kriterleri esas alınmaktadır. Mevcut durum dü-zeltilerek akademik yükseltilmelerde milli bilim po-litikasına yönelik çalışmalar teşvik edilmelidir. 33)) Mevcut yasa kişiye bağlı keyfi uygulamalara im-kan veren ve bu nedenle temel insan haklarını ihlaleden bir yapı taşımaktadır. Böylece üniversiteleregöre değişik durumlar ortaya çıkabilmektedir. Budurum üniversitelerle ilgili Meclis Araştırma Komis-yonunun raporunda açıkça ortadadır. Yeni yasa budurumu ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmeli-dir.44)) Üniversitelerimiz demokratik, topluma, toplumuyönetenlere bilimsel görüşleri, projeleri ile ışık tu-tan ve yol gösteren bağımsız kurumlar haline gel-melidir. Bilimsel görüş ve düşüncenin toplumun heralanında etkili olması sağlanmalıdır. Bilimsel öz-gürlük, her bilim alanında mutlaka sağlanmalı vekorunmalıdır.55)) Üniversiteler kendi kendini yönetmelidir. Üniver-site yöneticileri ve yönetimleri (rektörler, dekanlar senato ve kurullar) üniversiteöğretim üyelerinin ve diğer öğretim elemanlarıylaöğrencilerin belli kriterlerle katılacağı seçimlerle

YÖK yasası mutlakadeğişmelidir. YÖKadı tamamen kalkmalıdır.Yaptıklarındandolayı güzel şeyleranımsatmayan “12Eylül 1980 DarbeÜrünü” bu isimmutlakadeğişmelidir.Yükseköğretimkurumları arasındakoordinasyonusağlayacak merkezibir kurul oluşturulmalı, bukurul ile MEBarasındaki koordinasyonsağlanmalıdır.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

EYLÜL-EK‹M 2010 59

belirlenmelidir. Üniversiteyi idare edenler, idarenin sağlıklı olabil-mesi için, başkalarıyla sürekli danışmak, onlardanfikir almak ve yapılan her işten dolayı her zaman he-sap vermek kararlığı içinde uygun bir sistemi yer-leştirmelidir. Topluma dönük bir üniversite yapısınınortaya çıkarılabilmesi için toplumun her kesimininüniversite yönetimlerinde söz hakkı olmalıdır. Üni-versitelerde “tek kişi” yönetimine son verilmelidir.Gerçek anlamda öğretim üyelerini temsil eden, ka-rar verme yetkisi ve sorumluluğu olan, kurullarınyönetimi hakim olmalıdır. Rektörlük ve dekanlıktemsili yönü ağır basan bir makam haline getirilme-lidir. Üniversite senatosu, akademik, idari ve malikonularda nihai karar organı olmalıdır. Rektör, se-natoya karşı sorumlu olmalı, her yıl senatoya faali-yet raporu vermelidir; rapor üzerine senato gerekgörürse, nitelikli çoğunlukla rektörü görevindenalabilmelidir.Bu bağlamda, gerçek anlamda demokratik, çağdaş,özerk ve özgür üniversite için öncelikle, yapılacakla-rın önündeki anayasal engel kaldırılmalıdır. Bununiçin Anayasanın 104, 130 ve 131. maddeleri değişti-rilmelidir. 66)) Üniversiteye giriş sınav sistemi fırsat eşitliği veadalet ilkelerine uygun olmalıdır. Genel lise/mesleklisesi ayrımı, farklı katsayı uygulaması tamamen or-tadan kaldırılmalıdır. Öğrencilerin üniversiteye girişsırasında başarıları eşit bir şekilde değerlendirilme-li ve başarı ödüllendirilmelidir. İdeolojik kıyıma vekayırmacılığa son verilmelidir. 77)) Meslek liselerinin ve meslek yüksekokullarınıneğitimdeki yeri batı standartları ölçülerine getiril-meli ve yaygınlaştırılmalıdır.88)) Üniversitelere idari ve mali özerklik mutlaka ve-

rilmeli ancak, uluslararası ölçülerdeki objektif kri-terlerle şeffaflık ve denetlenebilirlik getirilmelidir.9) Demokratik üniversiteler için demokratik fakülteişleyişine ve fakülte tüzel kişiliğinin öne çıkmasınaihtiyaç bulunmaktadır. Kurullara yetki ve sorumlu-luk verilmesinin yanı sıra, fakültelerin kendi bütçe-lerini yapmasına ve uygulamasına izin verilmelidir.Torba bütçe ve torba kadro uygulamalarına son ve-rilmelidir. 1100)) Üniversitelerin laboratuar, kütüphane, derslik,yayın v.b. imkanları geliştirilmelidir. Öğretim ele-manlarının maddi ve manevi çalışma şartları iyileş-tirilmelidir.1111)) Anayasanın teminat altına aldığı eğitim özgürlü-ğü, hakkında hiçbir yasaklayıcı yasa bulunmaması-na rağmen öğrencilerin, kılık-kıyafet konusundakikişisel tercihleri asla engellenmemelidir. Bu anaya-sal bir suçtur ve Birleşmiş Milletler İnsan HaklarıBeyannamesine aykırıdır. 1122)) Araştırma Fonlarının yapısı daha da güçlendiril-meli ve böylece araştırmalara maddi kaynak sağ-lanmalıdır. Endüstri ve iş piyasasının problemleri-nin çözümüne yönelik araştırmalar teşvik edilmeli-dir. Araştırmalarda üniversitelerin patent almafonksiyonları desteklenmelidir.1133)) Üniversitelerin kendi kaynaklarını oluşturması-na imkan verecek düzenlemeler yapılmalı ve üniver-site–sanayi işbirliği güçlendirilmelidir. Her öğretimelemanının uzmanlık dalında endüstride ek görev ilegörevlendirilmesi teşvik edilmelidir. Öğretim ele-manları fonksiyonel bir insan olmalı, kendi uzman-lık alanında yukarıda açıklanan çok yönlü hizmetisunmalı ve emeğinin karşılığını alabilmelidir. Mev-cut döner sermaye sisteminin işi yapan öğretim ele-manına çok az bir kısmı ödeyip, büyük bir kısmı di-

Türkiye son on yıldainanılmaz bir şekildedeğişiyor ve adetakabuk değiştiriyor.Topluma uymayanmüesseseler çatırdıyor,toplumun ideallerineve vizyonuna uymayanfikir ve ideolojilerdemode oluyor. Budurum Türkiye’ninönemli bir kavşaknoktasına geldiğininişaretidir.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

60 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ğer fasıllara dağıtma yanlışlığı düzeltilmelidir. 1144)) Öğretim elemanları ile ilgili olarak, özellikle yar-dımcı doçent ve araştırma görevlileri için, aşağıdakihususların göz önünde bulundurulmasının uygunolacağı düşünülmektedir:

A. Bu öğretim elemanlarından Yardımcı doçent-ler, bu gün için tüm yüksek öğretimde görevalan öğretim üyelerinin yaklaşık olarak % 50’si-ni teşkil etmektedir. Bu kadar büyük bir toplu-luğun mutlu olmamasının, eğitim ve öğretiminasıl etkileyeceği üzerinde mutlaka düşünülme-si ve aşağıdaki tedbirlerin alınması gerekmekte-dir;

a. Yeni Yüksek Öğretim Kanunu ile YüksekÖğretim Personel Kanunu birlikte ele alınıpdüzenleme yapılmalıdır.b. Yardımcı Doçentlik de Doçentlik ve Profe-sörlük gibi daimi statüdeki bir unvan olarakele alınmalı, sözleşme ve süre kısıtlamalarıkaldırılmalıdır.c. Yardımcı doçentlerin yükseltilme ve atan-masında izlenecek genel yol, mevcut uygula-mada doçentlikte izlenen yola benzer halegetirilmelidir. Yükseltilme ve atanma ayrıprosedürler olarak icra edilmelidir.d. Yardımcı Doçentlerin 1.derece kadroyakadar çıkmalarına ilişkin düzenleme, YüksekÖğretim Personel Kanununda yapılmalıdır.e. Ek Gösterge Cetvelindeki katsayılar, yar-dımcı doçentlerin mağduriyetini giderecekşekilde düzeltilmeli ve yardımcı doçentlerede makam tazminatı verilmelidirf. Disiplin suçu işlemediği halde sözleşmesiyenilenmeyenlerle, 12 yıl kısıtlamasındandolayı işine son verilenlerin, üniversiteye ge-ri dönmeleri sağlanmalıdır.

B. Akademik yükseltilmelerde liyakat önemlidir.Akademik hayata başlarken ve daha sonra öğre-tim elemanlarını siyasi ve ideolojik yaklaşımladeğerlendirmek, üniversitelerin kalitesini veçağdaş anlamda topluma önderlik etme özellik-lerini ortadan kaldırmaktadır.

Öğretim üyeliği mesleğinin tabii kaynağı olan araş-tırma görevlisi kadroları sözleşmeli olmaktan çıka-rılmalıdır. Her yıl görev uzatma derdi taşıyan, kadrosürekliliği ve teminatı bulunmayan, istikbal endişesiiçindeki öğretim elemanlarının akademik kişilik ge-liştirmeleri mümkün değildir.. Araştırma görevlile-rinin, üniversitede çalışan memurlar ve hizmetlilerkadar kadro teminatı yoktur. Araştırma görevlisikadroları daimi statüde olmalıdır. Böylece istikbalinöğretim üyelerine, her yıl gelecek endişesi içindeyaşamadan akademik kişiliklerini geliştirme imkanıtanınmalıdır.15) Yükseköğretimle ilgili yapılacak yasal düzenle-meler sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları ilebirlikte yapılmalı, onların görüş ve temsil imkanla-rından yararlanılmalıdır. Gerekirse yurt dışında bu-lunan üniversite yapılanması ile alakalı uzmanlar dabu komisyonda görev yapmalıdırlar.

SONUÇSonuç olarak duvarlarında “Egemenlik KayıtsızŞartsız Milletindir” yazılı T.B.M.M.’nin 12 Eylül 2010Referandumu ile ortaya çıkan sonuca bağlı olarakTürk Milleti’nden aldığı yetkiyi kullanarak Üniversi-te ve Yükseköğretim Kurumları’ndaki sorunların çö-zümü için “YÖK Sistemi” ni kaldırarak, Yükseköğ-retim kurumları ve MEB arasında koordinasyonusağlayacak “Merkezi Bir Kurul” oluşturmaya dayalıbir model ile gerekli değişikliği yapmasının yararlıolacağı görülmüştür.

Yükseköğretimleilgili yapılacak yasaldüzenlemeler siviltoplum kuruluşları ve meslek odaları ilebirlikte yapılmalı,onların görüş ve temsil imkanlarındanyararlanılmalıdır.

62 M‹MAR VE MÜHEND‹S

ücünü bilgiden alan, fert, topluluk, cemiyet,kurum, kuruluş, hükümet, devlet ve insanlıkbu güçle bu kudretle ömrüne ömür katar.

Gönlü, gözü, basireti, aklı, fikri, beyni, ruhu, bedenive hülasa bütün varlığı ile ışıldayan nesillerin varlığıbilgi enerjisi ile bilgelik kudreti ile dolmasına ve do-nanmasına bağlıdır.Bunun yolu, yöntemi, yordamı ise bilgi edinmektengeçer. Bilgi edinmenin pek çok yolu vardır. Ama bü-tün yolların başlangıcı okumaktan geçer…Tarih boyunca insanoğlu bu bilgi ışığının aydınlığın-da yol almıştır. Bilgiden güç aldığı sürece aydınlık,parlak, güzel, altın yıllar ve çağlar yaşamıştır. Bu-gün bütün boyutları ile içimize sinmezse de bilim veteknolojide, sanat ve felsefede, iletişim ve ulaşımdavarılan nokta elde edilen imkânlar bilginin ışığı, bil-ginin gücü ve hayatımıza kattığı imkanlardır. Bilgiden uzaklaştıkça fert ve cemiyet olarak cehale-te, sefalete, kargaşaya, kavgaya, vahşete, düşmanlı-ğa ve nefrete yaklaşılmış olunur. Bilgiden uzaklaşmanın sonucu olarak varılan buaşamaların insana ve insanlığa getirdiği felaketler,belalar, sorunlar, sıkıntılar, yıkımlar ve yok olmala-rın tarihi vardır. Bunların bini bir para değerinde veinsanlığın hafızası olan tarihin sayfalarında kirlimanzaralarla yerini almıştır.Hala insanlık bu bilgisizliğin ürünü olan cehalet, se-falet, şekavet, kargaşa, kavga, vahşet, düşmanlık venefretten dolayı ıstırap çekmektedir. Bu ıstıraptankurtulmak için bilgiye sığınmaktadır. Tek sığınağıbilgi aydınlığıdır. İşte bu şuur ile insanlık, yaşayageldiği yeryüzününçeşitli mekânlarında bilgiyi ve bunun gelişmiş bo-yutlarını insan nesline öğretmeye gayret etmiş bu-

nun için eğitim ve öğretim kurumları tesis etmiştir. Bu kurumlar ve müesseselerin yetiştirdiği bilgili in-sanlar, bilge insanlar, düşünürler, filozoflar, hikmetve marifet sahibi kimseler eliyle bilgi, marifet, ilimve sanat, yönetim ve felsefeler, düşünceler ve este-tik anlayışlar gelişmiş, insanoğlunun evrenden tu-tun dünyaya ve olaylara bakış açısı, algısı, yorumla-ması ve eşyanın özüne vakıf olma yeteneği geliş-miş… Bu sayede insan oluş basamaklarında yüksel-miştir… Antik Grek, Mısır, Mezopotamya, Roma, Bizans, Çin,Hind, İslam öncesi Türk devirleri, İslam Medeniye-tinde İslam’ın Medine Dönemi, sonraki dönemlerde,Abbasiler, Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve di-ğer Ortaçağ İslam devletlerinde ve nihayette Mede-niyetimizin son kalesi ve son akıncısı Osmanlı’dafarklı boyutları ve fonksiyonlarıyla eğitim ve öğretimkurumları var olagelmişlerdir. Hz. Peygamber döneminde eğitim ve öğretim alan-ları hayatın bütünü olmakla birlikte bunun için özelalan; Mescid-i Nebi içerisinde ve sofasında yine Hz.Peygamberden ders alan sahabenin oluşturduğuders halkalarıydı. Burada ders alan ashaba; ashab-ı suffe denirdi. Sonraki dönemlerde de ilim halkala-rı oluşmaya ve gelişmeye devam etmiştir. Buradakısaca değinmek gerekirse yukarıda saydığımız de-vir ve devletlerde özellikle Abbasilerde bilgiye, ilmeçok ileri derecede ve düzeyde önem verildiğinden,halifeler, ileri gelen devlet adamları, imkân sahibiolan hayır sahipleri vasıtasıyla vakıf kurumları saye-sinde sınıf, statü, cinsiyet, ırk, din ve dil farkı, yaşfarkı gözetilmeksizin ilme ve bilgiye susayan herke-se kapıları ardına kadar açık olan ilim ve marifetocakları olan medreseler kurulmuştur.

MEDRESELER-ÜNİVERSİTELER YA DA EĞİTİM VE ÖĞRETİM SERÜVENİMİZ

Dr. Hüseyin Arslan

İSLAM TARİHİNE VE OSMANLI’YA BAKTIĞIMIZDA EĞİTİME BÜYÜK BİR ÖNEMVERİLDİĞİNİ GÖRMEKTEYİZ. BUNUN NETİCESİNDE DE BÜYÜK İLİM ADAMLARIYETİŞTİRİLDİ, BÜYÜK KEŞİFLER, İCATLAR YAPILDI. FAKAT DAHA SONRAMOĞOL İSTİLASI, HAÇLI SEFERLERİ GİBİ ETKENLER BU IŞIĞI SÖNDÜRDÜ.BUGÜN HALA HEM İSLAM DÜNYASI HEM TÜRKİYE EĞİTİMDE YENİ BİR ATILIMYAPMAK İÇİN UĞRAŞ VERMEKTEDİR.

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER MAKALE

G

EYLÜL-EK‹M 2010 63

Özellikle 9 -13. asırlarda bu ilim merkezlerinin sayı-sı ve ünü artıyordu. Bu bilgi yuvalarının yetiştirdiğidehaların ve sonrasında asırlara yol ve yön göstere-cek olan şahsiyetlerin sayısı gün geçtikçe çoğalıyor-du. Öyle ki 21.yüzyıl insanı bu altın çağların üzerin-deki örtüleri aralayıp da o devirlerin altın ışıltısıylakarşı karşıya kaldığında bugün bile ufkunu aydınla-tan şuaların o asırlardan süzegeldiğinin farkına va-rabiliyor. Bir Bağdat, Basra, Halep, Şam, Isfahan, Rey, Mera-ğa, Buhara, Hind, Sind, Kahire, Merakeş, Diyarbekir,Mardin, Cezire t’ü-İbn Ömer (Cizre- Şırnak), Siirt-Tillo, Konya, Bursa, İstanbul, Edirne ve daha nicemekânların ağzına kadar ilim öğrencisi ve öğreticisiile dolu eğitim mekânları sayılmakla bitmez. Türkistan’dan İspanya’ya yayılan bir coğrafyada eni-ne boyuna genişliği ile Afrika’dan Asya steplerine veAvrupa ortalarına kadar bu medreselerin yetiştirdiğişahsiyetler, bu mekânlara adım atmadan önce de-yim yerindeyse adsız, namsız kimselerdi. Buralaraadım atmakla birlikte “Artık adsız insanlardan ünlübilginler, düşünürler, edebiyatçılar, filozoflar, mate-matikçiler,astronomi bilginleri, muhaddisler, mü-fessirler, kelamcılar, şairler, fizikçiler, optikçiler,kimyacılar, tabipler, eczacılar, zoologlar, tarım bi-limcileri, iklim bilimcileri, mimarlık ve mühendislikdehaları, sanat ve estetik abideleri meydana geliyor-du….Farabi, ibn Sina, Biruni, Tusi, Ömer Hayam, İbn Ne-fis,Gazzali, Zemahşeri, Sibeveyh, Razi, FahreddinRazi, Ebu Zeyd Belhi, Suhreverdi, Molla Cami, ŞeyhAtar Nişaburi, Hakim Sinâi, Nasır Hüsrev, Serahsi,Taberi, Cüveyni, Firuzabadi, G.Cemşid Kaşani, Cela-leddin Devvani, Suyuti, Şirazlı Molla Sadra, İci, Taf-

tazani, Habib Horasani, ünlü mekanik mühendisi Di-yarbekirli Şemseddin b. Cezeri, el-‘İzz b. Abdüsse-lam, Mevlana, Ali Kuşçu, Molla Gürani, Akşemsed-din, Katip Çelebi, Piri Reis, Takiyüddin er-Râsıd, Da-vud-ı Kayseri, Davud-ı Antaki… ve daha nice ilimadamı... Elinde ve gönlünde, zihninde ve aklındakendinden sonraki nesilleri ve asırları ışıl ışıl aydın-latacak eserleriyle, fikir ve düşünceleriyle, yaptıkla-rı ile yolumuzu, insanlığın, insanımızın ufkunu ay-dınlattılar.Bu kurumlar, aydınlığa düşman, ışığa gözlerini vegönüllerini kapamış güçlerce dönem dönem yerlebir edildiler. Tarumar edildiler. Yakıldılar, yıkıldılar… İlk tahribatı, ilk yangınları, ilk yıkımları Moğollar ya-şattılar. Bu dönemde sayısız ilim adamı ve sonsuzsayıda keşif, yenilik, icat, fikir ve düşünce içeren ki-taplar, eserler yakılıp yok edildiler. Bilgi, bilinç, ilim, marifet ve gerçeğe giden bütün su- ses - ışık - madde - ruh ve güven yollarının hamil-leri ve hâmileri kılıç darbelerine, ok ve mızrak atış-larına yem oldular. Kutlu göğüsleri pare pare oldu,bereketli varlıkları hayat sahnesinden kaldırılmaklabirlikte ebediyyen tarih sahnesini aydınlattılar…Ardından Haçlılar geldiler… Ne Kudüs’e üç dininkutsal mekânı dediler, ne Şam’a, Ne Bağdat’a saygıduydular. Ne İskenderiye’ye ne Kahire’ye ne Akka’yane Beyrut’a acıdılar… İnsaflıları güzelim kitaplarıkapış kapış Roma’ya Paris’e, Londraya kaçırdılar… Kitap bu öyle yerinde durduğu gibi durmuyor. Gittiğiyerde, kaçırıldığı yerde, kaçıranının zihnini çeldi, ak-lını dönüştürdü ve işte orada on beşinci ve on altıncıasırda yapadurdukları sonucu Avrupa ışıdı, yenidendirildi, Rönesansı yaşadı… Kiliseyi sorguya çekti,rest çekti… Galile Galileo çıktı, Descartes çıktı… Ve

Hz. Peygamber döneminde eğitim veöğretim alanlarıhayatın bütünü olmakla birlikte bununiçin özel alan; Mescid-i Nebiiçerisinde ve sofasında yine Hz. Peygamber’denders alan sahabeninoluşturduğu ders hal-kalarıydı.

Üstte: Çifte Minareli Medrese, ErzurumAltta: Bosna Hersek’te Osmanlı’dan kalanbir medrese

DOSYA: ÜN‹VERS‹TELER

64 M‹MAR VE MÜHEND‹S

Avrupa, Frenk, Batı; cehalet bataklığından ışığadoğru koşmaya başladı… Ayrı bir hikâye bu, ma-lum…Daha sonra yirminci yüzyılın başında, yine haçlı zih-niyetiyle bu kez Avrupa, bu kez Batı… İngiliziyle, Ru-suyla, Fransızıyla, İtalyanıyla, varlığını borçlu oldu-ğu İslâm’ın son akıncısına, son kalesine… Osman-lı’ya saldırmaya başladı…. Bu medreselerin en meşhurlarından birisi de, Bü-yük Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk’ün 1068’deBağdat’taki Nizâmiye Medresesi’ydi. O, Bağdat,Belh, Nişabur, Herat, İsfehan, Basra ve Musul gibiçeşitli şehirlerde, kendi ünvanı ile anılan NizâmiyeMedreselerini kurdurdu. Osmanlılar, Selçuklu Türklerinden ve Anadolu bey-liklerinden devraldıkları medreseleri Anadolu’daprogram, yapı ve işleyiş yönünden geliştirdiler veSelçukluların Kayseri, Sivas ve Konya gibi illerdekurdukları medreselerin yanında imparatorluğakattıkları yörelerde yeni medreseler açtılar. Osmanlı yükseköğretiminin kökleri Sultan Fatih (II.Mehmet)’in 1453’de İstanbul’u fethinden sonra İs-tanbul’da kurduğu “ Fatih Medresesi” ne uzanır. Fa-tih’in kurduğu Sahn-i Seman (sekiz salonda sekizayrı bilim dalında eğitim görülürdü) 8 yüksek düzey-deki medresenin her birinin 19 odası vardı. Medre-selerin yönetim, müfredat ve akademik yapısını ye-niden düzenleyen, akademisyenlerin seçim ve atan-ması ile maaşların belirlenmesine ilişkin işlemleriusul ve esaslara bağlayan ve Fatih Kanunnamesi ilkyasa ve kurallar bütününü yürürlüğe koyan FatihSultan Mehmet’tir. Bu ferman Türk tarihinde ilk“yükseköğretim mevzuatı”nı oluşturur.Kanuni Sultan Süleyman; ordunun doktor, operatörve mühendis ihtiyacını karşılamak üzere Süleymani-

ye Caminin yanı başında bir Tıp Medresesi ve Darüş-şifa, matematik ilimlerinin öğretimi için dört medre-se ve bir Dar ü’l-hadis yaptırdı.16 yy’dan itibaren medrese teşkilatında bir gerilemegörülmektedir. Medreselerin çöküşünü durdurmakiçin 1867’de bir kurul oluşturulur. Müderrislerdenoluşan bu kurul, medreselerin Fatih dönemindekiniteliğine dönüştürülmesi için önerilerde bulundu.Ama bu önerilerin uygulandığına dair bir belirti gö-rülmedi. Geleneksel medrese eğitiminden “ilk kopuş” Os-manlı donanmasının Ege kıyısında Çeşme’de Rusdonanmasınca yok edilmesinin ardından Sultan III.Mustafa tarafından 1773’te İstanbul’da “Mühendis-hane-i Berri-i Hümayun”un (Kara Mühendislik Oku-lu) kurulmasıyla gerçekleşti (İstanbul Teknik Üni-versitesine (1944)dönüştürüldü). Bu yükseköğretimkurumlarında çok önemli bir değişimin başlangıcı-dır. Bu değişim, yükseköğretimde var olan medre-selerin yerine Batıdan yükseköğretim kurumlarının“olduğu gibi” alınmasıdır. III. Selim’in 1795’deki fermanı, öğretim elemanları-nın atanmaları için tam zamanlı çalışma, akademikilerlemelerde yayın ve sınav gereklerini de içine alanusul ve esasları ayrıntılı olarak belirtiyordu. III. Se-lim’in Kanunnamesi, Fatih Sultan Mehmet ve Kanu-ni Sultan Süleyman’ın kanunnamelerinden sonra,Türkiye yükseköğretim mevzuatındaki ikinci önemliolaydır. İhtiyaçları artık karşılayamayan medresele-rin yerine Batıdan olduğu gibi alınan yükseköğretimkurumlarının açılmasına 19 - 20. yüzyıl başlarındadevam edilir. Batılı anlamda bir üniversite olarak“Darülfünun”kurulması 1846’da kararlaştırılır ama 1863’de açılır.1900 yılında II. Abdülhamit kendi adına bir üniversi-

Üstte: Fatih MedresesiSolda: Ali Paşa Medresesi, Osmangazi, Bursa

Hz. Peygamber döneminde eğitimve öğretim alanlarıhayatın bütünü olmakla birliktebunun için özel alan; Mescid-i Nebiiçerisinde ve sofasında yine Hz. Peygamber’denders alan sahabeninoluşturduğu dershalkalarıydı.

EYLÜL-EK‹M 2010 65

te açar (Darülfünun-i Şahâne). 1912’de 20 Alman profesör Da-rülfunun’a katılır. Osmanlı 18. ve 19. yüzyıllarda birçok konudaolduğu gibi, yükseköğretim kurumlarında da “ikili bir yapıyı”Cumhuriyet'e kadar sürdürmüştür.Cumhuriyet döneminde diğer alanlarda olduğu gibi üniversite-lerde de “modernleşme” gerçekleştirilir. Cumhuriyetin ilanındanhemen sonra medreseler ve diğer din okulları 1924’de çıkarılan430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile kapatılır.1933'teki İstanbul Darülfünu’nu reformu bilim ve kültür alanınaetkisi sürekli olacak reformlardan biridir. TBMM 1933’de Darül-fünun’un yerini almak üzere 18 Kasım 1933’de açılan İstanbulÜniversitesi’ni 2263 sayılı yasayla onaylar.

BÖLGE ÜN‹VERS‹TELER‹N‹N KURULMASINitelikli insan gücü ihtiyacını karşılamanın yanı sıra bulundukla-rı bölgeleri kalkındırması amacıyla “bölgesel üniversiteler” ku-rulması düşüncesi 1950’li yıllarda ağırlık kazanır. Bunlar; 19.yüzyılın ikinci yarısında kurulan, Amerika Birleşik Devletleri’nde-ki “Land-Grant” tipi üniversitelerdir. Bunlar, bölgelerinin tarım-sal ve ekonomik yapısı, sosyal refahı ve sağlık gibi temel sorun-larını ele alarak çözümlemişler; böylece yöre kalkınmasına, do-layısıyla ülke kalkınmasına önemli katkılarda bulunmuşlardır.Türkiye’de kurulan “bölge üniversiteleri” şunlardır:1955 yılında İzmir’de “Ege Üniversitesi”, 1955 yılında “KaradenizTeknik Üniversitesi”, 31 Mayıs 1957 yılında Erzurum’da kurulan“Atatürk Üniversitesi”, 1973 yılında Diyarbakır’da “Dicle Üniver-sitesi”, Adana’da “Çukurova Üniversitesi”, Eskişehir’de “AnadoluÜniversitesi”, 1975 yılında Elazığ’da “Fırat Üniversitesi”, Sam-sun’da “Ondokuz Mayıs Üniversitesi”, Bursa’da “Uludağ Üniver-sitesi”, Konya’da “Selçuk Üniversitesi” kurulur.

BELL‹ ‹fiLEV‹ YER‹NE GET‹RMEK ÜZERE ÜN‹VERS‹TELER‹N KURULMASIBelli işlevleri yerine getirmek üzere özellikle anakent şehirlerdeüniversiteler açılır:

1956 yılında Orta Doğu’nun kaynaklarını geliştirmek ve ekono-mik sorunlarına çözüm getirmek, uluslararası yarar sağlayacakuygulamalı araştırmalar yapmak, İngiliz dilinde ileri düzeyde öğ-retim vermek amacıyla Ankara’da “Orta Doğu Teknik Üniversite-si (ODTÜ)” kurulur. 1967 yılında teknik bilgileri yanında, genişkültürlü, pratiğe ağırlık veren, sosyal sorunları bilen doktorlaryetiştirecek eğitimi vermek amacıyla Ankara’da “Hacettepe Üni-versitesi” kurulur.

ÖZEL ÜN‹VERS‹TELER‹N KURULMASIİlk özel üniversite olan “Bilkent” 1984’de kurulmuştur. 1992 yılın-da Bilkent Üniversitesi ile birlikte Koç Üniversitesi ve Kadir HasÜniversitesi kurulur. Vakıf üniversiteleri olarak da bilinen özelüniversitelerin sayısı bugün 53’e ulaşmışken devlet üniversitele-rinin sayısı ise 100’ü bulmuştur.

Bu geniş, yaygın, evrensel, çok çeşitlilik arz eden eğitim ve öğre-tim tarihimizden geleceğe ilişkin şu dersleri çıkarmak mümkün-dür:- Üniversitede eğitim ve öğretim konusu olan alanlarda donuk-laşmaya karşı önlem alınması gerekir.- Öğretim üyelerinin kendi bilim alanlarında kendilerini yenile-meleri, dünyadaki gelişmeleri izleyebilmeleri yönünde imkânla-rın ve zamanın sağlanması gerekir.- Öğrenci –öğretim üyesi ilişkilerinde ve bilginin aktarılmasındaözgürlük ortamından medeni ve uyumlu insanlar olarak yarar-lanması ve bu sayede bilimin ve insanın gelişmesine imkan ver-mek gerekir.- Dünya çapında eğitim ve öğretimin yanı sıra bilimsel gelişme-lerin izlenmesi ve yararlanılması gerekir.- Üniversitelerin yanı sıra araştırma ve geliştirme merkezlerininözel ve kamu kesimi tarafından uluslar arası düzeyde rekabetedebilir nitelikte desteklenmesi ve sahiplenilmesi ülkemizin,medeniyetimizin ve insanımızın geleceği için hayati öneme sa-hiptir.

Yeşil Medrese,Bursa