derleme. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/d01353/1994_6/1994_6_aktayy.pdf · 2015-09-08 ·...

31
... . . . DERLEME . nizisi 6' 1994 Dizgi Ofset . Ltd. ISBN: 975-7726-21'74 Vadi Güngörler Merkezi, Tuna Sokak, 2/54. - Ankara . Tel: 435 64 89

Upload: others

Post on 06-Mar-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

...

. . . .·

DERLEME. nizisi 6' .· KIŞ 1994

Dizgi İMAAJANS

Ofset Baskı . Özka~ Mat~aacıhk Ltd. Şti.

ISBN: 975-7726-21'74

Vadi Yayınları Güngörler İş Merkezi,

Tuna Ca~desi..İnkılap Sokak, 2/54. Kızılay - Ankara .

Tel: 435 64 89

Page 2: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

1 •

Giriş

. '•

TÜRK İSLAMININ A YDINLANMA ARA YIŞI:

'POST-İZM'DEN PRE-İSLAMİZME?

YASIN AKTAY

Habermas Postmetaphysical , Thinking (1 992) isimli eserinde ça­ğımızda ortaya çıkmış dört büyük. felsefi akımın, her biri kendi tezahürleriyle birlikte düşüncenin akışından türeyerek felsefi düşünü­şü belirlediğin'i söyler: analitik felsefe, fenomenoloji, batılı marksizm ve yapısalcılık. Bu dört akımdan herbirinin kısa bir· güncel profilini verdikten sonra fenomenolojinin haricinde bunların hepsinip bugün "post" verniyonlarından sözedilebildiğini _söyleyerek başlar kitabına. . Bunlardan Analitik felsefenin kendi kendinin üstesioden gel-

mekte olduğu sıralarda, marksistler başta Frankfurt Sosyal Araştır-·

ma Enstitüsünün çeşitli ve ço~ul katkılarıyla yüzyılın ilk ve ikinci çeyreğin~e Freud'la Marx'ın veya Kant ve Hegel ile Marx'ın uzlaştırıl­

ması suretiyle yeni bir marksizm üretmeye zaten çalışmışlardı. Gün­cel olayları farklı okumaları sayesinde marksizmi yaşa.ma katılmanın tek geçerli biçimi konumundan indiren, proleteryayı da, mesihi konu­munda tartışılmaz bir durumda bırakmayan b.u versiyonl.ar bir hayli yan kı' bulduysa da marksist gelenek içindeki heterodox unsurlar . ola­orak karşılanmaya daha fazla layık g~rüldüler. Şimdi ise daha da öte­de marksizmin tüm teorik yönelimlerinin tabi olduğu meta-paradig-

. ma!arın (veya postmodern tabirle meta-anlatılarının) da ciddi . bir bi­çimde sorgulandığı ve teorik monizminin çoğullaştırılmasının ar~ndı­

·ğı bir post-marksist eğilimin -marksist gelenek iÇinde bile- gündemi zorladığı bilinmektedir (Laclau' & Mouffe, 1985).

·Marksist · sosyal kurarn Adorno'nun negatif diyalektiği içinde saf

19

Page 3: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

' •

tezkire

felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce alanına onun üstesinden gelmekten başka bir amaç taşıma­yanlarca -Foucault ve Derrida tarafından- getirildi. Batılı marksiz­min itici gücünü kaybetmediği yerlerdeyse, onun üretimi da~a güçlü sosyal bilimsel ve me~leki-felsefi özellikler kazanmıştır. Buna karşılık

postyapısalcılık Nietzsche aractl.ığıyla radikalleşti~ilmiş bir akıl eleş­

tirisince özümsendi. · Böylece, analitik felsefe kendi kendinin üstesin­den gelirken · fenomenolojinin de çözülmesi bilime veya We/tanschaun­.gen'a döhüşle· son bulmuştur (Haberrrias, 1992: 6 ... 8).

Bu dört ana eğilimin hepsinin birer "post" versiyonunun başat ol­masıyla birlikte hem~n hemen hepşinde ortak ter:naların yaygınlaşma­

sı ·mukadder olmaktadır. Örneğin marksizm'de de dal;lil olmak üzere 'post-ist' akımların, öznenin tarihsel rollerinin sorgulanması; özneni'n bir aydınlanma icadı olduğunun ayırdına vanlmasıyla birlikte büyük oranda bir metafizik içerdiğinin keşfedilmesi; yer yer bu metafiziğin

batıya özgü bir metafizik oluşunun ve "öteki"lerin kurulmasında bu metafiziğin rolünün itiraf edilmesi (Heidegger, Derrida, Gadamer, Barthes) hatta bu rolün üzerine gidilme~i gibi ortak temalarda, tavır ve· tutumlarda buluşmaları sözkonusu oldu. Yetmişterin büyÜk mark­sist teorisyenleri bu "Post-isni" in baskılayıcı havasını teneffüs ettik­ten sonra kendilerini sınıfsal özne konumlarının · ve mücadelelerin ço-

ı ğull,uğu içinde buldular. " ... Artık ·ne marksizmin işlediği öznelik ve sı­

\nıffar anlayışını, ne onun kapitalist gelişmenin tarihsel yönelimi görü­Şünü, tabii ne· de antagonizmaların ortadan kalktığı _ saydam bir top­lum olarak komünizm anlayışını sürdürme" nin (L~clau & Mouffe, 1985: 4) olanaklı olduğu bu 'post-marksist zeminde ancak bir "evrensel s.ınıf"ın ontolojik olarak ayrıcalıklı konumuna dayanan her türlü epis­temolojik,.imtiyazdan vazgeçildiği taktirde marksist kategorilerin gü­nüırıOzde ne ölçüde geçerli olduklah ciddiyetle. tartışılabilecekti. (s. 4). Aynı tür sorgularnalann pekala başka çatılar altında da olanaklı ola­bileceği ·halde tüm bu sorgulamaların neden halen marksizm çatısı al- .

. tında yapıldığı sorusuna verilen cevap ise çok ilginçtir: "Sadece geçmi-şimiz marksist olöuğu için". Bu yalnızca marksistler için geçerli bir cevap olmaması açısından ilginçtir. Sonuçta · insanların teoriye olan bağlılı~larının diğer teoriye bağlı olanlarınkin~ nazaran hiç bir üstün­lüğünOn olmadığı farkedildiğinde belli 1bir teorik veya Ideolojik geçmi-

20

Page 4: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tilrk lsllli11umı Ayduı/amiıa Arayışı: 'Post-izm' den Pre-lslamizm'e?

. '

şi . olanlar ve bunu sürdürme niyetinde olanların tek gerekçesi tıpkı Descartes'ın şu metaforunda resmedilen ormanda kaybolmuş insanla· rı n ki gibidir: "kendilerini bir orman da ·kaybolmuş bulduklarında, bir · o tarafa ' bir bu tarafa koşturup durmamaları ya da (daha kötüsü) bir yerde dur~;~p kalmamaları gerektiğini bilen, gittikleri yönü başta sırf

şans eseri . seçmiş olsalar da, önemli bir neden olmadıkça birbirleri n· de-n ayrılmadan, tek bir yönde, olabildiğince düz bir şekilde yürümele· ri gerektiğini anlayan yolcuların ·orneği izlenmelidir. Böylece, tam is­tedikleri yere varmasalar da, en azından, herhalde bir ormanın orta­sındakinden daha rahat olacakları bir yere sonunda varacaklardır".

Gerçi re/ativizmin yükselişi diye addedilebilecek bu yeni durum pek çok insan tarafından değişik eğilimlerden sadece biri olarak gö­rülmektedir. Yaşadığımız dönemi postmodern veya genel anlamda "post-ist" diye ı:ıitelememizi ·gerektirecek bir koşul olmaktan ziyade bir çok eğilim açısından seçilebilecek bir eğilim olarak görülmektedir. ör­neğin Gellner'e göre (1992) insanlık tarihinin genelde düal (ikili) olan

1

çatışma ve kar;şıtlıkların.ın günümüze özgü olmak üzere almış olduğu üçlü yapı içinde· sadece birini temsil et'mektedir görecelik. Gellner, gö­receliği postmodernizmin ideolojisi sayarak karşısında seçih~bilecek bir fundamentalist tavırla kendisinin tercih ettiği bir rasyonalist tav­

_rın varlığına da işaret etmektedir. Relativist problematiğin içinde yer aldığı andan itibaren onun dışına çıkabilecek mutlak bir referans sis· temini günümüz koşullarında nasıl temin . edebildiği merakla sorulabi­lir. Dahası relativizmin· dışında ve ona karşı duratıların çeşitliliği v~ ı;:oğulluğunun bizatihi · relativizmi olumlayıcı işlevine nasıl · karşı dura­biidi ği de Geliner'in yakasını hiç bir zaman bırakmayac·ak bir sorl!n' gibi görünür. Fakat Geliner'in kendi konumunu· nasıl temellendirdiği­

ne burada giremeyeceğii. Onun daha çok is!Jcim'a indirgediği funda-. \

mentalist konum hakkında söylediklerinden çıkarak sonuçta varsaya-cağ'ımız bir "post-ist" koşulda islamı'ın genel bir ma'n?:arasını çıkarma imkanını arayacağız. G!'ln~!_'~ göre islam büyük ölçüde fundamenta- ) list eğilimleri ve bu eğilimlerin . . modernitenin etkilerine karşı 1 bağı$ıklıği 1 sayesin_de yaşadığımız moderniteye karşı özünden fazla ·.

lAslında Geliner ' in söyledikler inin bu eğilimlerin bağışıklığıyla açıklanabileceğ ini d il şilnOyorum. Yoksa Geliner'In yaptığ ı, Islam'ın kendi içindeki kitabi, merkezi, ras­yonel eğilimin · moderniteyle " uyum" içinde özOnden bir şey kaybetmeden yaşayabil-

21

Page 5: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

te :ık i re

Jl bir şey kaybetmeksizin· ve iddialarını sürdürerek, üstelik bu haliyle güçlenerek varolmaya devam edeceğini söyler. Kuşkusuz Islam'ın mo­derniteye veya geç bir mantığı olan postmoderniteye karşı bu özelliği-

/ nin· moderniteyle uyum Içinde yaşatabilecek bazı ögeler içeriyor olma­sının yanısıra göreceliğe karşı ona bağışıklık kazandırabilecek tüketi­ci bir çerçe~eye sahip olmasının da önemli bir etkisi vardır. Mutlak bir . referans çerçevesi dolayısıyla sürekli · teşvik gören bir sahihlik arayışı sayesinde Islam'ın bu durumu, zaman zaman gerçekliğe karşı dirence dönüşen bir korunma durumu tarafından belirleniyor. ·

Bununla birlikte islam'ın da yükselen relativist, modernist veya 'post-ıst' atmosferden etkilenmediğini söylemek zor. Bu yazıda da za­

·~en Türkiye'deki bazı dinsel-akadem.ik kuruluş ve etkinlikler örneğin­de dinin bazı iddialarının nasıl yeniden-tanımlandığı', şekillendiği ve mücadelelerinin çağaldığını göstermey'e çalışacağım. Özellikle (islam'ın politik erk üzerindeki monist iddiası gözönünde tutulduğun­da) politik erki çoğu ·ye'rde elinde tutmamasından dolayı girdiği poli­tik eklemlernelerin doğurduğu yorumlardan, batının veya moderni~­

min kesin varsayılan galibiyetine karşı geliştirilen psikolojik temelli teorilere kadar Islam'ın tüm Iddiaların'ın mutlaklık ve sahihlik konu­m.undan indirilerek sorgu altında tutul.abildiği bir döneme geldiğimiz­de Islam'ın da herkes için mukadder bir "post-ist" koşula mı mübtela olduğu sorusu gelecektir akla. Geliner'in tezleriyle ilişkili bir çok soru-

ı n!J)kışkırtan bu oluşumlar T.ürkly~'de islam'ın modernleştirici bir et­\ken olarak Işe koşulduğu şeklindeki yorumlara tekabul edecek bir bi-• Çımde ."islam•ın· Protestanlaştırılması" yla ifade edilmektedir. . '·

Bu ya~ının tali bir amacı da, bir bakıma islam'ın ·Protestanlaşma­sı ihtimallerini gözden geçirmek ve bu ihtimalierin mümkün sonuçla­rını irdelemek olacaktır. Nitekim bu konudaki başlıca vurgumuz bu şekilde adlandırılabilecek bir sürecin sonuçta nesnel ilgilerimizi yön­lendirici, bakışımızı inşa edici bir rolünün kaçınılmaz olduğudur. Ya-

, ni, her çeşit karşılaştırmanın . malül olduğu kusurlardan, Islam'ın gü­nümüzdeki herhangi bir tezapür etme biçimi ile 'Protestanlığın · karşı-.. laştırtlması Işleminin arınmış olamayacağını hat.ırlatmayı faydalı bu­lacağız. Dahası, bu durumlar 'post-izm' diye tasvir edilmiŞ bazı du-

mekte oldu{Ju ve yaşayabllece{Jı teşhis ve tesbitinde bulunmaktan Ibarettir (bk~. Geli· · ner 1982; 1992).

22 ..

Page 6: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

TOrk ls/Ommuı Ayduılanma Arayışı: 'Post-ivn' den Pre-lslamizın'e?

rumların karşılıklarının Islam'ın bugünkü tezahürlerinçle aranması noktasında daha az geçerli sayılmayacaktır. Ancak tüm sınırlılıkları- • na, hatta sınırlayıcalıklarına rağmen karşılaştırmalı çalışmanın yine de insanın bilgi edinim sürecinin vazgeçiler:neyecek uğraklarından bi­risi olduğu da bir gerçek. Ne kadar kaçınmaya çalışırsak çalışalım

karşılaştığımız herhangi bir metin, olay veya kişi hakkında önceden zihnimizde oluşmuş bulunan ve tüm bunlara bir anlam vermemiz! sağlayan klişelerden soyutlanamıyoruz. Bir olay ancak zihnimizde ön­ceden yerleşmiş benzer olaylarla karşılaştırılarak anlamlı olabilmek­tedir. Hiç bir benzerliğin özdeşlik olmadığı bilindiği' halde zihnin an­cak bu tür yakıştırmalarla işlevlerini yürütmesi insan bilgisinin önemli bir sınırına işaret eder. Kısacası, bu mütevazi sınırlarımıiı bi­lerek ve bu sınırlar dahilinde olduğumuzu kabul ederek Islam'ın bu­günkü durumuna yakıştırılabileçek olası bir post-ist koşulun, Islam'ın Protestanlaştırılması söylemi eşliğinde bir irdelemesini. yapmaya çalı-

şacağız. . Islam'ın Protestanlaşması genellikle politik veya ideolojik güç iliş­

kilerinin bir doğurgusu olmaşı itibariyle öncelikfe Türkiye'de Cumhu­riy'etin kuruluşundan bu yana din ve devlet ilişkilerini11 bir değerlen­dirmesiyle başlayacağım. Bu değerlendirmenin içinde din olarak islam'ın akademik düzeydeki temsilinin hem akademik işlemler açı­sından hem de akademiyanın politikayla olan ilişkile'rinin doğası açı­

sından · muhtemel tezahürlerini ilahiyat Fakultesi örneğinde göster­meye ·çalışacağım. Bu arada ilahiyatçılığın bir ·.meslek oluş süreci için-de Islami söylemin şekiilenişi ve çoğaln:ıası karşısı.nda aldığı konumu Türkiye'de son zamanlarda bu çoğalmaların en canlı örneklerinin ya­şandığı bir kaç olayın gözden geçirilmesi düzeyinde irdeleyip, Türk . lslam'ının bir aydınlanma serüvenini mi katettiği yolunda bir soruyu anla.mlı kılmaya çalışacağım. Gerçekten de Müslüman olmayanların ·ı

da Cennete girebileçekleri gibi, politik iniaları bakımından islam'ın / tüm evrensel geçerlilik iddialarından, dinler arasındaki hiyerarşik üs- ~ tü'nlük iddialarından vazgeç(iril)mesi anlamına gelecek bir görüşün ~ 1'

islami · çevreler arasında bayağı da taraftar bı,ılarak seslendirilebilin- •

1 .,

mesi 'post-ist' durumun Islam içinde de bir nüfuz alanı bulduğu yö­nündeki çağrışımlarla ö,nemli · analiz araçları yakalapabileceğini dü-şündürebilir. · ·

23

Page 7: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

· tez k i .r e

TOrkiye Cumhuriyetinde Din ve . L~iklik Dini n laik bir devletin yönetimi_ altındaki şekiilenişi hep bir so'­

runsala işaret edegelmiştir. Bu sorunsal bUyük ölçüde dinin kurumsal varlığının devletin örgütlenişiyle olan ilişkisi oranında kendini hisset-

. tirmiştir .. Buna göre laik bir devletin örgütsel yapısı içerisinde dinin kurumsal .varlığı genel olarak iki nedenden dolayı çelişki sayılmış.

Herşeyden önce dinin kurumsal varlığı bir kamu hizmetine yönelmiş bir e~kin!S~ <J!arak .genelde tüm halkın gelirlerine dayan,a.rak. mümk'ü.n olduğu için çoğunluk bile olsa sınırlı bir kesi.me hizmet sunmayı he­deflemek durumundadır. Ikincisi laik bir devlette dinin kurumsal ola­rak tesis olunmuş çılması dinin devletin gUçlerine karşı güçiP.nme sü­r.ecinde büyük avantajlar sağlaması'na yol açmaktadır. Dolayısıyla so­run devletin vatandaşlarına karşı eşitsiz mucımelesi ve politik .taktik­sizliği veya öz tutarlılığı çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yöndeki eleştiriler geniş bir yelpaze içerisinde şekillenip çeşitlenmekle birlik­te, TOrkiye'de dir v~ devlet ilişkilerinin seyrinin, dile gelen ve dile ge­lebilecek tüm 'bu eleştirileri haklı çıkaracak nesnel karşılıklan suna­geldiğini söyleyerek başlayabiliriz. ' Türkiye Cumhuriyetinin baŞından itibaren .. garip bir disiplin anla­yışı içerisinde uyguladığı laiklik politikasının, müslümanlar üzerinde­ki yüksek gerilim deneyimlerine ve dinsel kuru_mların · toplumsal ya­şamda_ki nöruzunu . kırmaya yönelik çabasına rağmen din· işleri devle-· tin iıiç bir zaman elini çekmediği bir hizmet ögesi olmayı sürdürmüş­\ü{ .üstelik dinin devletin bÜnyesindeki bu kurumsal varlığı -her ne kadar tümüyle laik devletin bir fonksiyonuna indirgenmişse de- kendi hesabına özerk bir · etkinlik alanının gitglde güçlenmesi ve devlet poli­tikasında da söz sahibi olması doğrultusunda seyretmiştir. Hatta dev-

"' letlri bir çok heteredox Islami mezhep ve ' eğilime karşı ortodox bir islam lehine oyunu kullanarak diğerlerini bastırdığı söylenebilir .. Bir . . bakıma te~ke ve zaviyelerin kapatılması suretiyle devlet ortodox bir dinsel eğilimi tercih etmiş, geriy~ . kalan ve nüfusun önemli bir kesimi­nin mensubu olduğu dinsel eğilim ve teşekküller ortadan kaldırılmış

veya büyük ölçüde zayıflatılmıştır. Aslında bu tercih ortodox (sünni) l<esi~in ulus devletinin merkeziyetçi taleplerine uygun olar~l< daha kolay manipüle edilebileceği beklentisine (aslında gerçeğine) dayan­mıştır. · Çünl<ü Geliner'in gösterdiği gibi, ulus devleti yerel güç teşek-

24

Page 8: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

1

TOrk lsllimmın Aydınfallma Arayışı: 'Post-izm' detı Pre-İslamizm'e?

küllerine karşı çok duyarlı olmuş ve kendi mer~ezi yönetim tekeline hiç bir gUç ·ögesini ortak etmeme mantığı üzerine tesis olunmuştur. Böyle · bir teşekkül sözkonusu olabilecek iki çeşit islam arasından an­cak daha kitabi, daha rasyorıel, daha homojen, ve tepkileri daha he­saplanabilir, bir yüksek kültür yansıtanına hayat hakkı t~nıyacaktı.

Fakat Türkiye'de Geliner'in ulus-devleti teşekkülleri açısından

farklı olan bir kaç gerçek var: örneğin Türkiye'nin ulus devletinin sa­nayileşmenin doğal bir sonucu olarak vuku bulmamış olmasıydı. 2 Da­hası ·devletin Yüksek Kültür olarak tercih ettiği sünniliğin de ancak kend!siyle çelişki içerisine düşürü.lerek ulus-devletinin pratikleriyle uzlaştırılabileceğiydi. Sünni ekolün önde gelenlerinin çoğunun da he­teredox olanları gibi devrimiere karşı çıkmıŞ oldukları gerçeği bunun bir göstergesidir. Devrimiere karşı ilk dinsel muhalefetierin kırılması

çabaları arasında .sünni ulema'dan bir çoğunun idam edilmiş veya d~ ğişik v~silelerle susturulmuş olmasına · rağmen devletin bir meşruiy­y~t unsuru olarak sünni doktrinin bazı değerlerine: başvurmuş olma­sı, yeni rejime karşı sünni ·tutumun vurgulu bir biçimde açığa çıkma­sını zorlaştırmıştır. Aslında klasik bir sünni ulema sınıfının tasfiye­sinden sonra sünni görüş ve tutumun fiili varlığının da ortadan kalk­mış olduğunu söylemek yerinde olur. Zira sünni değerler diye sunulan şeyler sünni ins_!!nların insiyatifini yansıtmaktan uzak olarak var· ola-· bilmiştir. Onlar daha ziyade yeni rejim[n gereksinimlerini karşılamak

üzere başvurulmuş ideolojik· malzemeler olarak işlem görmüştür. Ni~

tekini pür-dünyevr bir iktidarın böylesi bir dinsel ideolojiyle vuku bu­lan eklemlenişinin sonucunda ortaya çıkan din kendi iddialarından

vazgeçmiş, etkin, motive edici ve müdaheleci potansiyelini yitirmiş,

süregiden politiı<a!"'ın taleblerine uygun işlevsel · bir ideolojik malzeme­ye ~önüşmüş·tür. Sonucun ilginç tarafı şu olmuştur ki, iktidarına hiç kimseyi ortak etmeme istenciyle yüklü ulus-devleti, yiı::ıe aricak iktida­rı kimseyle paylaşm~ma ilkesiyle tutarlılığını koruyabilen bir dini kendi iktidarı açısından işlevsel bir birime indirgeyebilmiştir.

Ancak burad~ sözkonusu etmek istediğimiz şey sünniliğin ulus-·

2Gellner'in bizzat ulus kavramının uluslaşma soreelnin bir sonucu olduğu , uluslaş­manın ise sanayileşmenin mOmkOn ve gerekli kıldı{ıı bir ulus·devletinln eşli{ılnde po­litik olarak kurulduğu yönUndeki katkısı Mllllye.tçillk konusunda önemli bir katkı ol- · muştur.

25

Page 9: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

. tezkire

devleti pratikleriyle şekiilenişi değil. Konu daha ziyade dinin 'Türk pıodernleşmesi tarihinde ~ğradığı veya maruz kaldığı momentler~n

özelikle cumhuriyet sonra_sı tasvirleri. Bu bağlamda Türkiyeye özgü islam ve laikliğin süreç içerisindeki şekiilenişi yalnızca Türk modern­leşmesi açısından b~zı .verfıer sağlamaz, aynı zamanda islam'ın mo­dernleşmesinin hem olumsal durumları hem de bazı sorunları hakkın­da oldukça bilgilendirici, verimli malzemeler sunabilir görünmektedir.

ilk bakışta din devlet 'ilişkilerinin cumhuriyet tarihinde Türk_ mo­dernleşmesi açısından iki ~nemli kırılma yaşadığı söylenebilir. Birin­cisi modernleşmenin devlet müdahaleleriyle . gerçekleştirilmek istendi­ği cumhuriyetin il_k 20 yılında dinin de bu müdahalecilikten payını al­"1ış olması, ki bu gidişat ancak ikincisinin sonuçlarının daha görünür olmasıyla iyice anlamlı olmaktadır. Çünkü ikinci momentte devletin müdahalesinin git.gide azalmasıyla birlikte islam'ın modernleşmeyle ilgili yaşaması muhtemel tüm gerilimlerin yavaş yavaş doğal yoluna girdiğini görmekteyiz. Bir anlamda Islam'ın cumhuriyetin ilk yılların­dan itibaren ya~laşık 30-40 yıl kendi modernleşmesiyle ilgili sorunla­rını ertelemiş oldugu sÖylenebili r. Bu da demektir ki, Türkiye'de islam'ın modernleşmeyle ilgili halihazırda yaşamakta olduğu tartış­malar modernleşme tarihi açısından oldukça geçikmiş deneyimleri temsil' etmektedir.3 ·

Böyle bir argüman modernleşmenin - her zaman kendi iç dinamik­teriyle işlem~si gerektiği ve devlet . müdahal~leriyle gerçekleştirilen r\:ıodernleşineler_in modernjzmin doğal tarihiyle çelişeceği varsayı~ı üzerinde temellenir. Modernleşmenin her halUkarda belli bir _politik merkezileşmeyi gerekli kılması ve bunun sonucu olarak ulus-devlet yapılan aracıliğıyla bir aşamadan sonra kaçınılmaz olarak devlet mü­-dahaleleriyle başlatıldığı vey'a. sürdürüldüğü söylenebilir. Fakat o aşa­maya gelinceye kadar, . sanayileşmenin mümkün kılmış olduğu bir dü­şünce ve eyleme tarzının gerıişleiT)esinden söz edilebilir ki,, bu da en azından müdahale öncesi bir kendiliğinden oluşuma tekabul etmesi itibariyle Türkiye'dekiyle karşılaş~ırılamaz. Dolayısıyla Türkiye'de

~lsıfı'!ll modernhı~menin TOrkiye'deki gOndemlnln gecikmişfiği konusunda Anzavur Oemirpolat'la olan mOtalaalarımızı anmayı ve bu vesileyle kendisine teşekkUr etmeyi bir borç biliyorum. Konu, henuz tamamlanmamış olan • Aydın-Uiem{l ve Modernizm• konulu tez çalışmalarında (ODTO-Sosyoloji) ayrıntısıyıa işıenmektedir.

26

Page 10: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

....

·Tiirk İsltımınıtı Aydmlmıma Arayışı: 'Post-ivn' den Pre-ls/amivn'e?

Islam'ın modernlikle ilgili gerçek deneyimleri Cumhuriyet rejiminin modernleştirici politikalarına karşı gelişen islami duyarlılıklar yü-

' zünden açığa çıkmadı. Devletin kendi içinde özümsediği veya kendi · politikalarına uygun olarak ürettiği veya yeşermesine göz yumduğu · dinsel eğilimlerin dışında kalanlar modernleşme~le, öteden beri din­siılikle özdeşleştirdikleri devletin laik politikaları arasır'ldaki yakın­

lıktan dolayı devlete duydukları tepkiyi her çeşit modernleşme eğili­

mine veya deneyimine karşı da gösterdiler. Oysa dinsizlikle özdeşleş­tirilmiş bir laik devlet aracılığıyla beslenen modernleştir_me çalışmala­

rının demokratikleşmeyle birlikte kesintiye uğramasıyla birlikte Islami çevrel~rde 'modernleşme sorununun tar.aftarıyl_a-aleyhtarıyla gündem bulmaya başladığını görüyoruz. Dahası bizzat bu tartışmala­

ra katılanların islam'ın modernleşmesi konusu etrafında ilginç tiple­meler oluşturdukları görülmektedir. . Bu çerçevede Türkiye'de genelde dinsel eğitim kurı.ımları, özelde

de yüksek din öğretimi kurumlarının devletin kendi laiklik politikala­rındaki değişmeler paralelinde geçirdiğ i değişimleri ve temsil ettiği ·

çatışmalan ve uzlaşmaları göster.mek ilginç olabilir-. Tipik bir örnek olarak ilahiyat · Fakultesi, yalnızca din devlet ilişkileri açısından değil, modernleşmeye karşı dinsel duyarlilığın yansımasının en muhtemel olduğu yerlerden biri olarak da ilginçtir. Bu duyarlılıklar fakultelerin b~r üniversitenin içinde yerleşik olması, bir dinsel mensubiyyetle yü--_ kümlü olması, gerçek bir nesnesi olmayan bir alanın bilimini yapması ve evrensel ve dünyevi iddialara sahip bir dinin akademik temsilleri olarak laik bir politik düzen içerisinde belli bir tutarlıl!k sorunuyla karşı karşıya olmasının dü_rttüğü · duyarlılıklada birleşir. Bu itibarla ilahiyat fakultesi din, bilim, akaqemizasyon ve politikanın birbinine geçtiği bir sosyal mekanı temsil ederken, özellikle, Türkiye'de dinin politik yapıdaki değişmelere karşılık olarak geçirdiği aşamaları hak­kıyla yansıtmıştır.

Bu yazıda ·ilahiyat fakultesinin Türkiye'deki laiklik poli_tikalarıy­la ilişkili olarak kısa "bir tarihini verdikten sonra son zamanlarda Ila­hiyat fakultesinin politik ve sosyal yapıdaki değ_işmelere karşı sergile­diği tutuinuyla birlikte dile gelen bazı tartışmalara, Türk islam'ının aydır~lanma serüv.eninde bir kademe olarak girmeye . çalışacağın:ı. Bu tartışmaları genel olarak ':ilahiyat Fakultesinde Protestanlık tartış-

Page 11: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

ması" başlığı altında değerlendirebilec~ğimize daha önce deginmiştim.

D~rOifünOn ve lnkılap Hassasiyetiyle Yüklü ilahiyat 1924'te Tevhid-i Tedrisat yasasıyla birlikte medres.elerin kapatıl­

masının oluşturacağı düşünülen din eğitimi' açığını.n kapatılması

amacıyla istanbuı'- _Darülfününu bünyesinde bir ilahiyat Fakultesi açılması kararlaştırıldı. Aslında açılan bu fakulte Süleymaniye Med­resesi'nin Şer'i Ilimler Şubesi'nin, hem mekan' olarak hem de müfre­dat ve öğretim kadrosu açisından , bir devamı niteiiğindeydi. Müfre­datlar arasındaki önemli farklardan biri başlangıcından itibaren Din biliminin yaşam alanlarını politik iradeyle payiaşması karşısındaki

ı duy~rlılığını yansıtmaktaydı. Bu fark. ilk bakışta ·Fıkıh ilminin yalnız­( c·a tarihinin okutulmasıyla ortaya çıkıyordu. Oysa Tefsir" ve Hadis gibi ( diğer bilim dalları, uygulam~larıyla, tari~leriyle birlikte okı.ıtulmak-

taydı. (Koştaş, 1989; Jaschke, 1972). Bu farkın oluşurl)unu henüz ilk sinyallerini vermekte olan laikleşmenin yanısıra, fakat b~ndan daha ziyade, oluşmakta olan bir ulus-devletinln merkezi gücü di_ğer potan-

. )siyel güÇ merkezlerine karşı -yalıtması çabasının bir sonucu olarak dü-' şünmek gerek. ·

ilahiyat Fakultesinin açılmasından kapanmasına kadar geçen do­kuz yıllık s~re yeni .Cumhuriyetin din konusundaki tavır alışının şe­killenme dönemine tekabül etmiştir . Bu süre .içerisinde ilahiyattan ~ekjj?nenle onun sergilediği performans arasındaki ilişkinin bir muha­se.beı;ini yapmak önemli olacaktır. Görünen kadarıyla ilahiyat. Fakur­tesinin Cumhuriyetin ilk dönemlerinde tuttuğu yer eski düzene ait· bo­şaltılamayan bir =yer olmaktan ibaret olmuştur .. ilahiyata yönelik araçsal bir yaklaşım, o gün için hükümetin henüz yerine bir şeyler ikam~ edememiş olması gerçeğinin dayaÜığı zorunlu bir durumdu. Ama .. başlangıcından i.tibaren yeni devletin dine yönelik tutumunun çok belirgin olduğu ve önceden iyi-planlanmış bir politikaya dayanıyor .

'o_lduğu anlamına gelmiyor bu.4. Biz kendimizi biraz da son kertede gerçekleşen ·duruma bakarak olayların .yöneliminin başlangıç aşama­

larını . saptamakla yükümlü kıldığımızda önümüze çıkan bir gerçek

4akz. Devleti yeni ele geçirmiş kadronun devletin herhan~l bir konudaki 'politikası­nın ne olaca{J ı konıısunda bir fikirlerinin bulunmaması durumunu oldukça dramatize bir Oslupla anlatan )smail Cem, 1982.

28 .

Page 12: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tiirk Jsllimınm Aydmlanma Arayışı: 'Post-izm' den Pre-islamivn'e?

olarak devletin· din politikasının başta ı üzerinde düşQnülmemiş bir er­teleme esasına dayandığını söyleyebiliriz. Ta ki cumhuriyetin ideoloji­sinin şekillenmeye başlamasıyla birlikte ilahiyat fakultesinin mevcut

. yapı içerisindeki muhtemel işlevleri veya işleysizliklerinin ortaya çık­masına kadar. ilk olarak ilahiyat fakultesinden .dinle ilişkili oldukça'-

. cesur politikalar güdecek olan yeni rejimin politikalarının dinsel meş~/ rulaştırımı · gibi bir işlevi yüklenmesi bekleniyordu.

Dine yönelik devletin politik ilgisi, her şeyden önce dinin tüm top- ', tumsal katmanlara nüfuz eden ve gündeli~ hayat üzerinde merkezi ' devletin çekim gücünü zayıflatacak kadar etkili oliın nüfüzunun, yine din aracılığıyla kırılab_ilec~ği ~eklentisi; ikincisi b~ işievin yerine geti- j rilmesini de sağlayacağı düşünülen bir sOrette Isiani'ın Hristiyan bir dine benzetilmesi artularıyla belirleniyordu. islam'ın Hristiyanlığa benzetilmesi çabaları, aslında,,. Hristiyanlığın çağdaş uygarlık atılımr-na eşlik etmiş bir din olmasından dolayı olmuştur. Bu itibarla, çaba­lar, Hristiyanlığın kalkınmada işlevsel bir rol oynamış olduğu; buna karşılık islam'ın mevcut yorumlarının şimdiye kadar geri kalmış bir toplum yaprsıyla karakterize edilmesinden dolayı gerici bir rol oyna­mış olduğu faraziyesine dayanmıştır. Bu faraziye mutlaka Hri~t!yan­lığın kalkınmaya sağlamış olduğu yönünde kesin bir kanaate dayan-

. mamış olabilir, ' fakat en azından Hı:is'tiyanlığın Avrupa'nın kalkınma­sına engel olmama özelliğinin vurgulanışı üzerinde yükselmiştir. 5 Bu konuya; biraz sonra tekrar değineceğiz. Öncelikle Fakultenin açık ol­duğu esnada yüklendiği etkinlikleri irdeleyerek islam adına bir Hris­tiyanlık arayışının p'Oiitik ve akademik olarak, nasıl temellendiğini

görmeye çalışalım. Fakultenin açık olduğu esnada önemli bir kaç faaliyetir:ıden birisi

1924-1933 arasında çrkar~ış olduğu Faku/te Mecmuasi, diğeri

1928'de Fakulte hocalarının imzaladıkları (Reed, 1956; Albayrak, (

·5aunu özelllkle vurguluyorum, çUnkU Protestan ahhikı lle kaı Jfizmln ruhu arasın­da varsayılan Ilişkinin · sosyolojik lı ir Icad otarak Avrupa kalkınması ile Hrlstlyanhk arasındaki ilişki hakkındaki tUm bakı~ açılarını belirleme eğilimine karşı korunmak isdyorum. Sözkonusu sosyolojik icatl Weber' in OrUnU olarak henüz yen! olması Itiba· rlylıı Cumhuriye~ elltlnl etkls! altına almamış olması bir yana, cumhuriyet elltlnln, Hrlstlyanhğın Avrupa toplumunda hangi verslyonlar'ıyla ne tUr etkilere yol açmış olablleçeği U zerinde düşünmeye sanırım · ne yeterli bir zamanları ne de sosyolojik biri· kimleri va~dı. Bkz. Cem, 1982; ayrıca bkz; Yasin Aktay, 1993b. ;

29

Page 13: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

1.984: 235 vd) 6 dinde r:eform bildirisidir. Burada derginir:ı ayrıntılı bir .içerik. analizine:· girişemey.eceğiz:? S!mdili~ şu kadarın! söyleme~· ge­rel<li olabilir: derginin, ·gündemindeki politik vurgu, aslında, · abartıla­

·bilecek düzeyde olmak~an uzaktır. o'aha ziyade akademik bir döngo~· nOn kurallarına uyan bir yapısı vardır. Laiklikle ilgili bir kaç makalei dinler tarihi çalışmalarında Türklerin .müslüman olmadan önceki . din­leri hakkında bir kaç . ~alışma; o gün yükselen bir akım olarak poziti­vizm· ve pozi~ivizmin din çalışmalarındaki doğrudan. etkisini yansıtan bir kaç makale vardır. Hatta DummaziPin Fransız hükümeti'n1n elli

1 seneden beri ilahiyat~a ilişkin tutumunu irdeleyen, Fransız en teliek­tp el çevrelerinde üniy~rsite; bilim, siyaset, din v.e s'ekülerleşmenin . sözkonusu olduğu çartışmalar arasında llahiyata biçilen role ilişkin çıkarımiara izin verebilecek bir yazısı (Dumazil, 1927) vardır. Fakat ·

l tom bu konuların politik · iradenin doğrudan sip,arişleriyle yazılmış ol­duğunu söylemek zor. Tüm bu yazıların dergide yayınianmasını sağla­n:ıış veya !Tlün:ıkün kılmış olan ortam o günün politik iradesinin etkisi

· dışta tutularak ve y~lnızca cari gündemin ilgileriyle açıklanabilir. ö~­neğin belli oranda bir Türk islam'ına doğru y.avaşça da olsa bir gidiş va~dı. Yukarda değindiğimiz gibi kendiliğinden y~şanan realitelerin zorladığı bir modernleşme ve aydınlanma sözkonustiydu. Her ne ka­dar bu modernieşme ve aydınlaı:ıma bir Islam aydınlanması olmaktan ziyade bir Türk aydınlanması olarak cereyan ediyorduysa da, bu, ~ürı<ler~n "kendine özgü lsh!imlık:' dan islam öncesi döneme ait dinsel ö'zelliklerine uzanan bir köken arayışını kendiliğinden dinamiklerle

·teşvik ediyordu. Burada köken düşüncesinin bir aydınlanma hasleti olduğunu hatırlatarak geçmeyi uygun buluyorum.

· . Bu arada yükselen bir değer olarak ve özellikle büyük şe~irjerin yaşanmaya başlanan bir · realitesi olarak Jaikleşme olgusunun yavaş yavaş akademik ürünlerini vermeye başlaması zaten ' sözkonusuydu .. Ayrıca pozitivizm ve hümanist . değerlerin yükselişine tekabül eden bir

6Ashnda gerçekten kendilerinin haıırlamamış oldukları ve sonradan anlaşıldığı şek­I!Yie fakulte hocalarının ya zorla lmzatadıkları veya önlerine konmuş olan metni lm­zalamamış oldukları ·halde olayın, basına bildiriyi Imzalamış olduklcırı yönUnde inti­kal etmiş oldu{lu yönUnde bazı Iddiaların da otdu{lunu bellrtmeden geçmeyellm. 7son zamanıarda bu derginin tUm lçeri{linl ·özetleyen ve tUm makalelerin kısa özetle­rini ayrıntılı bir tasnitle yapan bir kitap yayınlandı: Harnit Er, ı 993; ayrıca derginin Içeriğinin kısa bir analizi IÇin bkz. Yasin Ak tay, ı 993a.

30

Page 14: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Türk isiDmının Aydınla11ma Arayışı: 'Post-izm' deıı Pre-lslamizm'e? ·

dinlerarası diyaloğun, dinler . tarihi çalışmalarında biraz dah.a hoşgö­rülü · -Islam adına üstünlük iddialarından vazgeçmiş bir yaklaşımı ·ya­vaş yavaş hakim kılmakta olduğu söylen.ebilirdi. Dolayısıyla Türkiy·e Cumhuriyetinin öncesinde gerek Türk moderı:ıleşriıesi gerekse de islam'ın modernleştirilmesi konusunda kendiliğinden işleyen bir süre­cin Cumhuriyet rejimiyle' birlikte kendiliğinden olmayan, devletin müdahalel~riyle işleyen bir döneme girdiğini görüyoruz. Bunun ·Ilahi­yat Fakultesi bünyesinde veya Fakulte dışı islam entellektüalizmi içe­risinde Protestanlık tartışmasıyla ifa~e edilebilecek ve ancak bugün­lerde gerçek ivmesini kazanmış gelişmenin gecikmesinde önemli bir rolü olmuştur. Bu da, ayrıca, modernleşme olgusu~a ~arşı Islam seç­kinlerinin gerçek tutumunun ortaya çıkmasında niçin oldukça •engel­leyici bir ·rol oynamış olduğunu farketmemize yol aç'T'aktadır. Fazla ayrıntısına giremeyeceğiz ama çarpıcı bir ör·nek olması itibariyle "doğ­rudan doğruya Kur'an'dan alınan ilha~la çağdaş idrake islam'ın söy­letilmesi" gerektiğine inananı Mehmet Akif gibi bir şahsiyetin devletin Kur'an Meali girişimi konusundaki. tutumu kesinlikle kayda değerdir.

Bilindiği gibi Mehmet Akif doğru dürüst yaşanması ve anlaşılması

Için Kur'an'ın modern bi.r dille meal edilmesinin zaruretine inandığı halde muhalif olduğu cumhuriyet politikalarının elinde Kur'an'ın ala­bileceği muhtemel ideolojik-araçsal konumları görerek daha önce ka­bul ettiği meal hazırlama görevini yarıda kesmiştir.

Tekrarlamak gerekirse, qevletin ilk yıllarda lahiya t fakultesine yaklaşımı, henüz bir politika geliştirmiş olarnamanın boşluğunu yan­sıtıyordu. Bu yüzden Ilahiyat Fakultesi mecmuasındaki yazıların bir içerik analizinden oraçiaki konularla veya konuların ele alınış tarzıyla devletin politikaları arasındaki olası paralellikleri devletin müdııhale­sine veya siparişine bağlamanın gereksiz olduğunu; çünkü ·dergide yer alaıi temaların o günün spontane modernleşmesi sürecinde zaten yük­selmekte olan değerlerin teşvik ettiği temalar olduğunu söyleye~iliriz. Cumhuriyet bu süreci o kadar radikal bir biçimde' hızlandırıp, yükse­len değer-lere o kadar sıkı sıkıya sarıldı ki, dergide cumhuriyet ideolo­jisinin paralelinde görünebilecek kimse neredeyse. kalmadı. Nitekim ilerde Darülfününun kapatılmasına gerekçe olarak bösterilecek ne­denlerden biri de Darülfünun muallimleriıiin inkılap hassasiyetleri­nin azlığı olac~ktı. Ancak biz bu konuda özellikle yukarda ikinci faali- .

31

Page 15: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

yet . olarak andığımıi din reformu bildirisini ilahiyat t:akultesi hocala­' nnın imzalamış olmasına . bakarak, en azından ilahiyat Fakultesinin Darülfünilnun diğer birimlerine oranla. inkıh:ıp hass~siyetine daha

/ fazla sahip olduğunu söyleyebiliriz. Çü n kO . sözkonusu din bildirisinin onaylanışı, devletle din kurumunun ilişkisinde devletin bir itaat sına­ması ciarak din kurumundan her türlü sorunu giderebilecek bir çizgi­ye varılmış olduğunu gösteriyordu. Bildirinin içeriği, islam dinine mensup olanların oldukça hassas oldukları Konularda hoşgörülebilir sınırları oldukça aşmış olduğu ·halde ilahiyat F.akultesi hocaları sipa­riş edilen bir fetvayı hemencecik haiırlayıvermişlerdi.8

Bu bildiride, yukarda andığımız . Hristiyanlaşma arayışin ın en güçlü ·vurgu'ları vardır. Camilere sıraların konması, müzik çalınıp ila­hi okunması, camilere ayakkabıtarla _girilebilmesi ibadetterin dili~in

TürkÇeye çevrilmesi v.s reform ön·erilerinin hepsinin altında bir dini hristiyanlaştırma' arayışı vardı. Bi~zat bu öneri bildirisinin başkanlı­ğını yapan ismail Hakkı Baltacıoğlu'na bildirinin yayınlanmasından hemen sonraki bir mülakatta Hristiyanlık karşısında Islam'ın ahlaki konumunu soran bir gazeteciye· cevabı şudur:

"MüslUınmılık da Hristiyanlık gibi ahiilki ve medeni dinlerden biridir. Her iki din in­sunların bazı czcli iştiyaklerine tcrcUmıın olmu~ıur. Her iki din doğruluğun, iyiliğin ve güzelliğin muılnk §i!kill.:rini : ıııılumnyıı değil, fakat yaşatınaya çıılışuıı insanlık luıınleleridir. Yahııı bu dinler arasında ihiilar ınüııascbdılcri yerina ictihad farklan

. vardır. Fakat bu icıihadlcr ictihndhırdaıı ibaret kaldıkça bir iıısıııı için bir dini diğeri­r ) ne tercih etmek imkanı yoktur. biııacn:ılcyh iıikatlarınıızııı llli!Jl.~Ci içinde yn~ndığı­l ' nıız milli cemiyetin dini lıayııtı .olınası tnbiidir. Diğer tararımı llizım ki. insnohır bcdi \ mezlıeplcrden ayrıldıkları gibi ,-dini,tclakkilcrde de ayrılsınlar. Yalnız bu ııyrılık icıi-

hnd s:ıhnsındıı kıılsııı. yoksa hus~mctiııtopraklarııın ginnesin" (Aibııynık, 1980: 235-36). . . ' . . . . . Burada görmemii gereken, bir islam'ı Hristiyanlığ~ benzetme ar­

zusunun oldukça politik ve teorik bir ifadesinden, bence, daha önemli­: si Islam~ ın üstünlük idd.iasından artık vazgeçilmiş olması, daha önce­. leri sahihliğinden ve son din olmasından kaynaklanan tüm imtiyazla­rının elinden alınmış olmasıdır. Fakat burada .. b~zim . önemsediğimiz

başka bir konu Darülfünün'un kapatılmasına gerekçe olarak gösteri­. len bir sürÖ neden açısından ilahiyci't Fakultesinin old~kça masum öı.:

SAncak burda bir so~unu tek.rar hatıriatmayı faydali buıuyoru~ ki, ilahiyat Fakulte­_si hocalarının gerçekten de, en azından hepsinin, bu bildiriyi Imzalamış .olduklarına

dair eldeki rlvayetl~rln otantiklik aç1sın_dan. ciddi sorunları vardır:

32

Page 16: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tflrk ls/limmın Aydınlanma Arayışı: 'Post·izm' den Pre-lslamizm'e?

-du ğu nun bu tür etkinlikleriyle yeterince örneklenebileceğidir.

Üniversite Reformu Için Almanyadan ithal edil~n raportör Albert Malch'ın Istanbul Darülfünılnu hakkında hazırladığı raporda üniver­sitenin o günlerde içinde bulunduğu keşmekeş vurgulanıyordu. Rapo­ra göre üniversitede dogru dürüst bir bilimsel faaliyet yoktu, varolan­lar yabancıların kötü kopyalan olmaktan ibaretti. Üniversiteler bazı kadroları muhafaza etmenin, klikler oluşturmanın zemini olmaktan öte faydalı bir etkinliğe sahip bulunmamaktaydı (Malch, 1 950). Buna göre, aslında en azından Ilahiyat Fakultesinin bu tür eleştirileri ha­ketmemiş olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca dönemin Maarif_ Vekili Reşit Galib'in, DarOifünıln'un kapatılması için gösterdiği gerekçeler daha il-ginçtir: · '

"ls ımıbul Dfirülfılnunu Türkiye, ınünevverliğinin beklediği · sal!Uıa ve ıcrakkiye ere­medi. Menılekelle siyasi, ictiınai büyük inkılııplur oldu. DarülfilııOn, bunlara knr§ı bitııraf bir mü~51ıit kaldı .. Iktisadi salında esas lı lıarckctl_cr oldu. DnrUifilııOıı bunlar­dan habersiz göründü. Hukukta rndikııl dcği~iklikler oldu. Di\rülfilııOn yalnız yeni ka­nunları ıedrlsat programına ahnııkla iktifa eııi. Harf iııkılabı ol4u, özdil hareketi baş­lııdı . DiirülfılnUıı hiç ııııııındı .. :" (Hirsh. 1950: 310-31 9)

Bu sözler cumhuriyet rejiminin 'genel olarak aniversitelere karşı - tutumunu çok güzel temsil eder nfteliktedir.9 Ancak .tekrarlamak ge· rekirse şikayetterin ilahiyat Fakultesini ilgilendiren bir tarafının ol­mamasına rağmen, üniversite reformunun sonucunda aynı gerekçele-. re dayanılarak Ilahiyat Fakult~sinln kapatilışına Şahit olduk . .' Bunun burada ayrıntılarına girem~yeceğimiz bir çok nedeni olmuştur. Kana­atimizce en önemli neden ulus-devleti teşekkülünce dinin kurumsal etkinliğinin giderilme isteğiydi. Çünkü bir yandan Tanzimattan bu yana gelen Türk toplumunu·n ikili bürokratik yapısı içindeki1 0 çatı ş-

9cumhurlyet ile üniversitelerin Ilişkisini tam da bu şekilde idealize eden, o zamanlar Cumhuriyet rejiminin resmi ldeologlu!ju rolOne soyuolmuş olan Kadro kadrosunun Iki gozel öme~j Için bkz.· Şevket SOreyya Aydemlr ( 1933)'1n Kadro Dergisi'nde y~yın­ıanari makalesi (Dc\rOifOnun, lnkılap Hassasiyeti ve Cavld Bey lktlsatçılıOı)' ndeki • irıkılab Hassasiyeti" nitelemesi Kadrocuların siyasai llberallzme yönelik eleştirlle­rinde 'terennOm ettltlerl bir de~er olmuştur. D,c\rulfOnun'a yönelik eleştirller bu de~e- , rin merkezinde dönmuş olduOu için Ilahiyat Fakultesi'nln bekc\sı veya llgasınını yine bu de~ere yönelik tutum açısından ele almayı , denedim. Ayrıca dönemin Oniversite anlayışı ve devletin ulus-devleti nltell!jl arasındaki ilişkilerin ·daha ayrıntılı bir anali -zi Için bkz Aktay, 1993a, lll. BöiOm. _ 1 0oawt Dursun ( 1992) bu yapıyı askerl-lalk bOrokrasi lle din bUrokrasisl arasındaki çatışmayla If~ de eder. Buna gö~e cumhuriyet rejiminin başarısı birincisinin -öbürO Ozerl~dekl galebeslnl tem~ll eder.

33

Page 17: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

ma bir kere bir tarafın lehine gelişmişkan kazariılan avantajların da­ha da geliştirilmesinin doğal süreci beklenebilirdi, diğer yandan her iki çatışan tarafın . üstünde anlaşılabilecek bir ulus-devletinin güç stratejileri açısından dinin kurumsal varlığının ancak geçi.ci olarak denetlenebileceği, eninde sonunda özerk bir güç merkezi olarak kendi alanına hakim olmaya yöneleceği bekle'nebilirdi. O yıllarda .Türki­ye'deki .din eği.timi kur.uı:nlarını inceleyen Batılı gözlemci H. E. Al­len'ln · " .. dinsel liderlik eğitimi sorununun çözülmesi ölçüsüne~ Türki­ye'de islam'ın hayati bir güç olarak b ekasının temin edilebileceği. .. " (Alien, 1968: 184) yönündeki sözleri bu açıdan oldukça anlamlıdır.

1 Qevletin istediği · gibi gü debiidi ği bir 'durumda bile olsa dini.n kurum­s'al varlığı veya ·bir ilahiyat Fakultesinin varlığ ı sonuçta potansiyel bir alternatif güç merkezi olarak düşünülmüştür ki, bizce de böyledir.11

Demokrasi vs. Laiklik ve Ikinci Ilahiyat Fakultesi Özetle, dinin Protestanlaşması teması ilk kez Cumhuriyet reji­

minin ilk dönemlerinde Ilahiyat Fakultesinin de rol aldığı bir zeminde gündeme gelmiştir. Bu durumda islam'ın modernleşme yolundaki kendiliğinden bir Protestanlaşmasından ziyade Türkiye'nin modern­leşti,rilebilmesi için Is l am'ın Hristiyanlaştırılması arayışının yer yer uyumsuz ve geçici sonuçları vaki olmuştur. Türkiye'de diri-devlet iliş­~ileı;)nin yaşadığı iki önemli kırılmanın birincisine işaret ~den bu · du­~utfla, demokratH<Ieşmenin başlattığı para~oxal bir kırılma karşılık

· gelmiştir. Bu kırıtrrıa demokratikleşmenin laiklikle, aslında Islam'ın politik erke hakim bulunmadığı çoğu islam ülkesinde rastlanan ola­gan ilişkisini açığa çıkarmıştır. Yakın örneği Cezayir'de yaşana,n bu .durumun Türkiye. ör.neğinde gördüğümüz gibi, 1946'da ilk çoğulcu de­mokratik seçimlerle birlikte, diniri hiç bir ku'rumsal varlığ ı · kalmamış olduğu halde, demokraside garantili bir dayanak bulmuştur. Öyle ki, . . \

. ı lvoksa D~rOifOniın'un kapatıı~·a~ Için Ileri sOrUlan gerekÇelerin ~~~unun en azın­dan Ilahiyat Fakultesi için çok ·da geçerli olmadıOını tekrarlamak durumundayız. s·u arada llahiyatın kapatılmasına gerekçe olarak gösterilen bir noktanın da öğrencinin ·az ra§bet etmeslydi. Fakat öğrencinin az ra§bet etmesi de tOmOyle e~itimin mesleki sonucunun toplumda az 'ödOIIendlrilnieye başlanması , başka bir deyişle din adamlığı­nın toplumsal 'statosOnOn, Ister yUkselen devrimci de§erler açısından olumsÜzlanma­

. sı isterse de ekonomik avantajliırı'nın ·gitgide azaltılması sayesinde dOşmesinden kay­naklanmıştır.

34

Page 18: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tilrk Is/Omının Aydınlanma Arayışı: 'Post-izm' den Pre-İslamivn'e?

bir bakıma Türkiye'de demokrasinin tarihi dinsel güçlerin, ellerinden alınmış tüm ·güç ve imtiyazlarını yavaş yavaş tekrar ele geçirişlerinin tarihi olarak da okunabilmektedir.

Dolayısıyla Cumhuriyet döneminin ikinci ilahiyat Fakult.esi de­r.ıeyiminih herşeyden önce bir demokratikleşme ürünü ol~uğunu söy­lemeye gelir tüm bunlar. Bunun ilk 'olarak kaybolan· oyliırını toplama telaŞına düşen Cumhuriyet Halk Partişi tarafından denenmesi de ~1- ~~ dukça ilginçtir. Hatta bugün aynı parti geleneğinden gelen insanların -:r ·oldukça muhalif oldukları imam-Hatip okullarının· da ilk olarak, yine bu partinin yönetimi esnasınd~ ve yine aynı kaygılarla açılmış · olduk­larını hatırlamak önemlidii-. · Daha önce imam-Hatipiere karşı olanla­rın demokrasi süreci içerisinde onlar·ı olumlamalarının, taraftar olan­ların, dinin yeniden kurumsallaştırılması taleblerinin karşılaştığı meşruiyyet sorununu demokratik gelişme sayesinde büyük ölçüde çöz­müş olmalarından ~aynaklanıyor. Ancak burada ilahiyat Fakultesi­nin yeniden açılışını yalnızca pragmatik oy kaygılarının hazırladığı

bir nedenseilikle açıklamanın basft bir indirgemeciliğe dönüşme tehli­kesi ' :: :h. Kaldı ki, demokrasi ile laikleşme arasındaki sözkonusu ptırado.-: ,•! Ilişkinin, ulus-devlet teşekkülünUn dinsel güç merkezlerine karşı direııişsii bir yenilgisini temsil ettiğini düşünmek de oldukça · ) naif bir yaklaşım olur. Nitekfm ilahiyat Fakulte; inin. yeniden açılışın- _ da ulus-devletinin vazgeçemediği veya çağdaş anl~mda kaçın'amadığı demokrasiyle laikfiği beraber yürütmenin ilginç bir stratejisini uygu­lamaya koyuşuna tanık oluyoruz. Bizzat CHP'nin Yedinci Olağan

Kongresi'nde' dile gelen tartışmalardan· (Tunaya, 1991: 180 .vd.) ve· dö­nemin yetkin ağızlarından, meclis tutanaklarının yüzeysel bir inçele­mesinden anlaşılan o ki, din eğitimi kurumlarına yeniden başvurma ihtiyacı kaçan oyları kazanma kaygısından · kesinlikle daha az olm~- ~.,/ mak üzere, ·rejimin periferi üzerinde, dinsel m~rkezleri kapatırkeh

sağlamayı düşündOğU . kontrolü . tümüyle kaybetmiş olması gerçeğin­den kaynaklanmıştır. Din eğitimi kurumlarının devlet tarafından ka-

. patılinası nedeniyle oluşan . din adamı boşluğu halkın kendi yöntemle­riyle doldurulmuş, bu da. oldukça güçlü, denetir:nsiz, kuralsız ve çoğul

güç merkezlerinin oluşmasına yol açmıştır: Üstelik pu merkezler dev- ~· lete karşı bir muhalefeti' alttan alta besleyerek gün geçtikçe gelişiyor­lardı. imam-Hatip okulları ve ilahiyat Fakultesinin açılışına bu ne-

35

Page 19: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

te z.k ir e

denle devletin· halk Uz~rinde kaybetmiş olduğu kontrolU yeniden sağ­·lama girişimi olarak · b'akılmalıdır. Bir bakıma devlete 1933'te son dini eğitim . kurumunu· kapattıran s aikler 1949'da yeniden açtırmıştır denl­lebilir.12 Fakat bu açılışi mUmkün kılmış olan, dinle tadil edilerek ye­niden kurulan bu ilişkiler, 1946'dan sonra· geri· dönOiemez bir Islam­laşma sOreelnin önünü açmıştır. Bu lsl~mlaşmanın kuşkusuz en belir­le,Yici öznesi devlet olmuştur. Ancak devletin zaman zaman dini kendi politikalarının meşrulaştırıcısı olarak kullanmak isteme~i veya bizzat dinsel deneyim içirıdeki· radikal unsurtan bastırmak üzere dine baş­vurması her zaman için sonunda dinin daha bir güçlenişini sağlamış­tır: Buna demokratik süreç içerisinde dirıin cazip bir halk desteği sağ­lama· aracı olarak kullanılması eklendiğinde Türkiye'de dine ilişkin hiç bir politikasında devletin laik isteminin hiç bir uzun vadeli yararı- . nın ol~amış olduğunu, çıkarabiliriz. Ve aslında devletin şimd!ye ~adar ciddi bir din politikası olmuşsa bunun bir "maruz kalma" durumuna dayanmış olduğunu söyleyebiliriz (Aktay, 1993b). Yoksa, din eğitimi ~urumlarının c.Çılışı ve kapanışı dur:umlarında g·ördOğümüz gibi, ulus­devlet lnsiyakı hiçbir zaman durup dururken araçsalcl bir din politi­kasına girişmemiştir. 13 Bu Çerçevede Türkiye'de .zaman zaman uygu· lanan ve . gün.deme gelen lslamizasyon uygulamaları salt bu uygula­maların öznesinin dindar ç~vreler olmamasından ·dolayı, dinin, kendi

· içir~d7.e tutarlılığinı · büyük. ölçüde z~deleyen katılımıyla gerçekleşmek­tJ,di . Fakat . sonuçt~ bu uygulamalar dolayısıyla dil')sel çevrelerin ' sa~­

. Jadıkları .avantajların ·çoğunlukla bir daha geri ahnamama~ı sonucu Islam'ın alternatif . potan~lyeli gitgide güçlenmiştir. Şu anda ise ~inin

_görece özgUrleşmiş olduğu ve devlet politikalarına nüfUz etme. isteği­/ nin serbestçe telaffuz edilebildiği bir . döneme .. erişmiş bulunuyoruz. -Dinsel tartışmalar politikadan görece özerk bir alanda kendi ·dinamik-

. . 1 ~Bernard Lewls'e göre " sa1jlam bir din e1jltiminden geçmiş Insanların kıthj)ı çoğun·. · llukla tallhslz sonuçlarla ... meydanı ba1jnaz ve cahillere bıraktırdı. Ekim 1949'da ka· palarını ö1jrencilere açan Ilahiyat Fakultesl'nln restore edilmesi, en azından kısmen, şUpheslz ki bu nedenieydi". 13Ashnda, M. Kemal'In başta Kıtabi, r~syonel, dUnyevl bir IslAm Uzerine bUyUk yatı·

. ramlar dUşUnd01jU ve ilk Ilahiyat deneyiminin o dOşUncenln bir uygulaması oldu1ju, fakat M: Kemai'ln böyle bir politikayla gUçlenecek bir lsıamcıhj)ın dönerek kendi dev·

' rimierini tehdit edebllec'ek bir potanslyele sahip olduj)unu farkettilll Için IslAm Uzerl· ne .Politikasının bilinen ikinci a~amasına yöneldl!'ıl de söylonmcktedlr.

36

Page 20: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

TOrk lsi/Jmmın Aydınlanma Arayışı: 'Post-izın' den Pre-İslamizın'e?

leriyle akabilmekt~dir. !Bunun dinsel açıpan yeterli olup olmadığı ko· nusuna girmeden, tam da bu durumun Islam'ın en azından cumhuri­yetle birlikte kesintiye uğratılmış olduğu kendi tarihsel mecrasına bir geri dönüş olduğunu söylemiştik. Bu da, şayet yaşanacaksa islam'ın ' modernleşmesinin bence oldukça gecikmiş bir biçimde yeni yeni su yü:.) züne çıkmakta olduğu anlamına gelir. Türk Islamcıfığının diğer ülke-" lerdeki, örneğin .Mısır, Pakistan, Fas vs., örneklerine nazaran daha gelenekselci bir konurnde yıllarca ısrar etmiş olmasının, gelen'eğin ko­runması ile genelde bir "öteki" olarak algılanan devletin din politika­larının "saldırılar"ına karşı koymanın özdeşleşmiş. olmasıyla ilişkili ol­duğunu düşünüyoruz. Sözkonusu diğer ülkelerde bazı fundamentalist eğilimlerle beraber de olsa yaŞanan görece rahat 14 ortamın ürünü olan bazı modernist islamcı eğilimlerin Türkiye'de· daha yenilerde azımsanmayacak bir söylem alanı bulmaya başlaması bir bakıma dev­letin de artık Islami güçlerin yeterince güçlerimiş olduğu' kaygısına dayanan lslamizasyon politikalarını uygulamaya koymasıyla aynı za-

. mana tekabu~ etmiştir. . Tüm b~nlardan . sonra önemli bir kaç olay ışığında Türkiye'de ·

Islam'ın modernleşmesi tartışmalarının politik imalan ve ilişkilerini kısaca irdelemeye çalışacağım .. Bu arada bir islami akademik' kurum olan Ilahiyat · fakultesinin, Islami düşünce ve pratiğin gündelik hayat içinde çağdaş yeniden üretimine olası katkılarını, bu tartışmalar ışı­ğında açığa çıkan meşruiyyet sorunuyla birlikte tartışmaya çalışaca­

ğım.

lsl~m DUşüneesi Sempozyumu 1993 yılının Ekim ayının 22-23'ünde Trabzon'da "ipekyolu Bilgi·

evi" organizasyonu tarafından bir Islam Düşüncesi Sempozyumu dü­zenlendi. Sempozyuma llahiya~çıların yanısıra Türk sağı Türk solu ve Islamcılarından Cfeğişik bilim dallarından aydın-akademisyen bildiri-

--------------------~·~· ----------------------------. - 1 • 14vaınızca TOrkiye'deki mukc\bil talebierin karşı karşıya oldu~u duruma göre rahat, yoksa onların · da devlet lle lslc\ml güçleri arasındaki keskin çatışmaları iyi blllnmek· tedir. Fakat başka bir' deyişle bu çatışmalar dahi sözkonusu ls[c\mi güçterin TUrki· ye' dekilerine ra~men çok daha ·radikal talebleri olmasından Ileri gelmektedir. Ona karşılık da resmi ideolojilerin karşı koyuşlarının gittikçe biraz daha · radikalleşme şeklinde vuku bulması en azından modernleşmeci argomanların daha rahat konuşa-bildi~! bir tampon oluşturdu~u görülebilir. ·

37

Page 21: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkir e

ler sundular. Sepozyumun önceden belirlenmiş kesin bir gündemi yok­tu. Türkiye'de son ,zamanlarda Islam hakkında çalışan hekesin entel­lektüel yönelimlerince belirlenen gündem dolayısıyla Türk islam'ının son yıllardaki sorunlarını ve bu sorunlar etrafında oluşan gUndemini /başarılı bir biçimde yan~ıtıyordu. Sempozyumun bence en önemli yan­

larından biri islam düşüncesini genel olarak, modern zamanlara . uy­gun -tabiri caizse- bir grand teori arayışı etrafında örgütlepıeyi hedef­lemiş olmasıydı. Aslında, Türkiye'de islami düşünce geleneğinde deği­şik özel konular etrafında şimdiye kadar bir çok toplantılı, sempoz­yumlu tartışma olagelmiştir. Ama modern zamanların tüm boyutları­na nüfOz edebilecek bir teori gereksiniminin telaffuz edilişi ve bunun gerçekleştirilmesinin yollarının arandığı bu çaptaki ilk- sempozyumdu bu. ikinci ,bir özelliği böyle bir sempozyumun Ankara, Istanbul, izmir ve Konya dururken Trabzon'da düzenlenmiş olmasıydı. Bunun Türki; ye'deki Islamiaşma olgusunun merkez-çevre ilişkileri açısından özel­likle Şerif Mardin'in (Mardin, 1 989) ele alış biçimiyle ilgili bazı -önemli imaları ·olabilir. Burada olayın o boyutuna girm~yeceğiz, ama şimdilik sempozyuma katılanların' çoğunun büyük şehirde doğ,up büyümüş 'cı­masa . da Islami bakışaçısını büyük ölçüde büyük şehirlerde ve kentli değerlerin eşliğinde oluş~urmuş olduğunu beirtmeyi yararlı görüyo­ruz. Kanaatimizce, taşranın me'rkezi "fethedişi" s;:ıyılabilmesi .için tek geçerli Reden islami akımların taşıyıcılarının ağirlıkla taşra kökenli ol\uşy;ı kalmaktadır. Çünkü islami akımların çeğunu~. oluşum mahalli merkez lll.er olmuş, akabinde taşraya doğru nüfuz etmeye yönelmiştir. . .

\ Sempozyumun üçüncü önemli özelliği Türkiye'de kendini resmi dinin \karşısında veya dışında konumlama yolu'na gitmiş kurum dışı bir ni- · teliğe sahip oluşuydu. Türkiye Cumhuriyetinin resmi din politikaları­na yönelik radikal muhalefetleriyle ~ilinen insanlar bir bakıma dinin seküler · kurumların uğraş alanı oım·a·sına yönelik bir itiraz olarak din~ dar insan insiyatifine bir iade· kavgasını vermiş oluyorlar. Bu da yak­laşık 1 O gün sonra toplanan ve Türkiye Cumhui"iyeti Diyanet işlerinin düzenlediği ve Türk toplumsal yaşamında. dinin de.vletin gündelik ya­şamı düzenleyici iradesiyle ortaya çık'an . gerili~ler-i daha çok devletin işleyen çarkı açısından değerlendirfp giderme yollarını arayan Yüksek Şura'nın etkinliğine kendliğinden karşılık geliyordu. Bircız sonra Yük- · sek Din Şur~sının da bir değerlendirmesine girmeye çalışacağız. Fa-

38.

Page 22: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

TOrk lslliınınm Aydınlanma Arayışı: 'Post-izm' den Pre-isliımivn'e?

kat burada üzerinde ışık tutulması gereken nçıkta sempozyumun ba­şından sonuna k'adar lslam'ı bir hayat sorunu olarak devletin her tür­lü dahiini dışiayarak dindarın insiyatifine sokma idealiyle temellenişi.

Sempozyumun, hiç kuşkusuz en azından bu özellikleri kadar önemli olan bir yanı da gündem'indeki konular ve bu konuların deği-

şik kesimlerden Insanlarca ele alınış biçimi idi. iki gün süren sempoz­yum esnasında Müslümanların genel olarak bilgi sorunundari modern 'zamanların bilinç sorununa; milliyetçilikten evrenselciliğe; islam'ın modernleşme imkanları ve sorunlarından, islami metinterin anlaşıl­ması ve yorumlanması sorununa kadar ,bir çok konu tartışıldı .. Sem­pozyuma islami olmayan kesimlerden de bir çok . konuşmacı katılmış olduğundan, kuşkusuz gündemin en . önemli maddelerinaen biri de in- \ san gruplarının birbirleri üzerinde egemenlik iddiasında bulunmaksı- · .• zın birlikte yaşamalarını öngören son zamanların popüler tartışm~- ) sıydı. Bu tartışmanın da ayrıntılarına girmeyeceğiz, fakat bu tartışma/ dolayısıyla ilahiyatçılarla din üzerine · ilahiyat dışından kaf.a yoran in­sanlar arasında çıkan bir tartışmayı değerlendirmeyi uygun buluyo­rum. Hem modernlik ve gelenekselcilik formülasyonları hakkında hem de bu konuda ilahiyatçıların getirdikleri yaklaşımlar salonda. bu­lunan diğerleri tarafından ilahiyatçıların islam adına yürütülebilecek tüm tartışmaları başlatma ve bitirme yetkisini iddia etmek olarak yo­rumlandığınd~ ··itahiyat kurumunun laik bir devletin içindeki meşru-

luk sorunuridan daha önemli olarak kendilerine Müslüman diyen in- \.., sanlar arasındaki meşruiyet sorununun varlığı iyice gün yüzüne çık-mış oluyordu. /

Gerçi Türkiye'deki -islami akımlarınkı anlamında- Islami gün­dem ila~iyat Fakultesi kurulalı beri hiç bir zaman ilahiyatçıların ön­de olduğu bir oluşum içerisinde şekillen111emiştir. ilahiyatçılar · uzun yıllar islam'a karşı bir oryantalist akademisyenliğe . in dirgenebilecek (Rahman, 1982) bir tutum içinde bulunduklarından halkla da görece bir uzaklık içinde etkinliklerini icra etmekte, dinin halk katındaki şe­killenişine hiç bir etkisi olmadığı gibi dinsel insiyatif merkezleri deni- '1 lebilecek kurum dışı din topluluklarında da kaale alınabilecek veya bir renklilik katabile.cek bir katkıları olmuyordu: Aslında, islami akımların . nezdinde yaln,ızca ilahiyat Fakultesinin değil, tüm resmi din kurumlarinın önemli bir meşruiyet sorunu varolagelmiştir. Buna

39

Page 23: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezk i re

1 rağmen son yıllarda ilahiyat Fakultesinin islami düşünce gündemin-de gitgide hatıri· sayılır bir ağ ırlık kazandığı gözlemlenmektectir. Ku:­ruluş yıllarındaki "aydın ~in adamı" figürlinden sapmış ve kendini ku-

1y1: rumun içinde olsa da bir Müslüman özne olarak kurmuş olduğu qlçO- _ t de meşruiyet kazanıp Islami söylernde kurucu bir rol üstlenen Ilahi-. ' ' yatçı ların oranı da artma yolundadır. Buna rağmen, laik üniversite-

. nin diıısel bir fakultesi olma çelişkisinin sürekli ürettiği yükümlülük­lerinin Çt~şitliliği ilahiyat ile politika ilişkisinin· gerginleştirici niteliği­ni hep canlı tutacaktır. Bunda yükselen islami değerlerin15 ulemanın zulmeden devletle gelenek haline gelmiş mesafeli ilişkilerini önplanda tutmasının rolü olduğu söylenebilir. Zaten b4 geleneğin önplanda tu­tı,tlmasmın kendisi de yükselen Islami' değerlerin politikayla din ve ideÖioji arasındaki ilişki konusunda yü~sek dozda yüklü oldukları eieştkel potaı:ısiyelce sağlanmaktadır.

Yüksek Din Şurası

islam Düşüncesi Sempozyumundan bir kaç hafta sonra bu kez Ankara'nın Sheraton otelinde Türkiye Cumhuriyetin kuruluşundan

bu· yana !lk din Şura sı gerçekleştiri l di. · Kuşkusuz bu Şura'n ın hem yankıları hem de haçmi Trabzondakiyle karşılaştırılamayacak kadar büyüktü. Bir defa yukarıda · a!11attıklarımızdan .yola çıkarak Türki­ye,'c!:ki Islami düşüncenin tamamen resmi söylemin dışınqa ·belirlen­diğipl buna karşılık resmi Islami söylemin marjinal kaldığı sonucuna '

1 v~rılmamalı . Çünkü resmi din kurumları, özellikle ·lslamizasyon sO-

.· r'eçlerinin dolaysız bir sonucu olarak, Şura'ya da yansıdığı şekliyle

( resmi olrrıayan islami çevrelerin çoğunun temsil fırsatını arayıp bul­. dukları, daha ötede iktidar yarışlarını sürdürdükleri bir alan özelliği-

' . ni de sahiplenmişe benziyor. Bu durum , cumhuriyetin kuruluşundan

itibaren ~üregelen süreç içinde değişik durumlar almış olan resmi din ile resmi olmayan din arasındaki küskünlüğü ve açıklığı büyük ölçüde gidermişe benziyor. Dolayısıyla Şüra,ya Türkiye'deki belli başli hemen

1 Ss urada yOkselen Isi <'Imi değerlerden kastımız resmi söylemin dışında gelişen lslaml değerlerdir. Yukardan beri tanımlamadan başvurduğumuz bir . devlet dini lle yOkselen silili din arasındaki bir ayrıma dayanarak yUkselen lslc\ml değerlerden şim· ' diye kadar hep devletin politikalarının bir nesnesi olan dinden · ayrı, ama ı zaman za· man oria karşı, zaman zaman da onunla buluşan d!nsel eğ!llml kastediyoruz. ,

40

Page 24: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

TIJrk lsliJmımn Aydınlanma Arayışı: 'Post-iun' den Pre-lslamizın'e?

. . hemen tüm. cemaatlerden insan bilim adamı sıfatıyla bulunarak bir anlamda resmi islam'ın iktidar alanının genişleme girişimini onayla­mış · oldular. · Türkiye'den ve Türkiye dışından 200'ün üzerinde din ve bilim adamının katıldığı . Şura'ya Türkiye Cumhuriyetinin Cumhur­başkanı, başbakanı ve bir çok bakanıyla bir çok parti lideri birer ko­nuşma yaparak katıldılar.

·Din Şu rası; şimdiye kadar çizilen çerçeveler içinde bir çok açıdan çok .önemli. Herşeyden önce din-devlet ilişkisinin vardığı aşama açı­

sından önemli. Cumhuriyet tcStrihihinin bu ilk din şurası olmasının ya­nısıra dini n devlet n ez din de etkinleşme 16. taleblerinin bu derecedeki ilk telaffuzuna da şahit olunuyordu. Her ne kadar Ruşen Çakır (1993) ve Şura'yı izleyen bir çok kesime~. dinin dindar açısından olmaktan çok,. aslında, devlet açısından olan sorunlarını çözmeye yönelik olarak nitelendirildiyse .de, Şurada daha belirgin olanı, dinin, devlet iÇindeki \ . etkinliğini artırma yönündeki iradesi; devletin değişik durumlarında, özellikle uluslararası ilişkilerin'de sözsahibi olma arayışıydı. Türki­ye'de dinin cumhuriyet' sonrasındaki kesintilerden sonraki tüm ku­rumsal kazanımlarını korumaya ve genişletmeye yönelik olarak yeni ilahiyat Fakul~eleri, . Yüksekokulları, imam-Hatip liselerinin · açılması, din adamlarının sosyal statülerinin yükseltilerek' dinsel yaşamın

özendirilmesi gibi talepler kesinlikle devlet bakışaçısından dile gelebi­lecek talebler değildi.

Tüm _bunlar Türkiye'de resmi din olgusunun bile artık bütünüyle -politik güdümiO olmadığınm bir göstergesiysa de tekrar vurgulanması gereken şey dinin bu görece ö~erklik taleblerini dile getirebildiği poli- \ ;tik zeminin devletin (hatta .devletin · laik isteminin) bazı hesapların­dan bağımsız bir biçimde oluşmadığıdır. Dinin bu minvaldeki taleble- 1 rinin de işlevsel kılınabileceğinin düşünülebileceği bir laiklik anlayışı- / na doğru gidildiğinin de pekala muhtemel olduğunu söyleyebiliriz. Ni~ tekim Türkiye'de ulus devh!ti Iktidarının görece hoşgÖrü esası etrafın-

16Sür~·nın kapanış bildirisinin 23. maddesiyle Hükümete Dlyanet Işleri . 8aşkanlı1jı· nın Teşkilat kanununun bir an önce çıkartılarak Kuruma YÖK, TRT vb gibi kurum· larda· oldu{! u gibi •özerklik verilmesi, Diyanet Işlerinin seçim esasına göre belirlenme· si ve Cumhurbaşkanh~ına bağlı hale getirlimesi Için gerekli hukuki düzeniemelerin yapılması teklif edildi. Fakat Oiyanet işlerinin özerkleşma ve etkinleşme· istenci di{Jer madllelerde dile gelen bir çok talebin altında yatan temel etkendi. (Sonuç bildirisinin tam metni Için bkz. 0/yanet Dergisi, 'Aralık 1993, Sayı: 36.

41

Page 25: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

· tez k i'r ·e

da yeniden şekillenmeye yüz · tuttuğunun örnekleri gündelik hayatı­. mızdan son 10-15 yılirk gelişmelerde .gözlemlenebilir . . iktidarın hoşgö­.rü esasında temellen'mesinin Foucault'cu imaları veya çağrışımları toplumun bilimler ve kurumlar aracılığıyla aslında çok daha· kuşatıcı ve çok. daha detaylayıcı bir 'denetime ve hizaya getirme (discipline) iş-. . / . !emine tabi olrn~sıdır (Foucault, 1977). Genel plarak sl~teinin güçlü bir .meşrulaştırım rnekanızması bilgi üretim-sisteminin ör.gün yapısı

sayesinde sağlanabilmektedir. insanların kendilerine sunulan alanlar .içerisinde serbest hareket edebilmeleri sayesinde bireylerin özgürlüğü vehmi doğmakta; sistem büyük ölçüde bu vehimle ayakta durmakta­

· dır. Dinin ~tkisinin .gitgide arttığı Türk toplumunda iktidarın Ilahiyat •bilimleri aracılığıyla· dinsel alana da uzanan bir yeniden-üretim yolu­'na gitm~· iradesinin varlığı üzerinde düşünülebilir. B~ durumda tabii ki semptomatik bir okumayla Din Şurası muhtevadaki tUm aksi belir­t!lere rağmen "dUzenleyidlerinin ve katılımcılarının büyük çoğunl~;~­ğuyla", Çakır'ın deyimiyle, "mesajlarını toplum için değil i::le devlet için üretme" (Çakır, 1993) yoluna gitmiş olduğu şeklinde yoruıtılana­bilir. Bu . durumda ' ŞOranın dini n taşıyıcısı olan insanların sorunların-

' 1 •

dan ziyade devletin dinle ilişkilerindeki sorunları çözmeye yönelik ol-duğu görülebilir.17

Aslında tüm bunlar, devletin bu vesileyl~ .Yükseler dinsel dalga­ya karşı tedbirlerini aldığı bir vasat olarak düşünülebileceği gibi, ya- ,

ı nısira dinin Türkiyenin gündemindeki bazı sorunlarin üstesinden ge­\l~bilme noktasında işlevsel kılınabilecek bazı yönlerine müracaatı· ola­rak da aüşünülmelidir. Dinin çözülen Sovyet rejiminin arkasında Tür­kiye ön~ne ·açılan geniş topraklara nüfuz edebilme kon~:~sundaki işlev­sellliği, örneğin, Turgut Özal tarafından görülmüş, yaşamının son za­

· manlarında Orta Asya ülkelerine girmek için dinseJ cemaatlerin fetih

. 17 Örneğin .Dini n taşıyıcıları olan lnsanl~rın bu şü~ Içindeki etkinlikleri S ür~' yı din­darların insiyatifine sokmaya yetmemiş olmalıdır ki, genelde devletin g(lndelik yaşa­mı örgütleyişl lle dinln örgütleme talebi arasında çıkan sorunlar dile geldiğinde, çö­

. züm olarak çoğunlukla bu alandaki dinsel . Iddianın geri çekilebilece!jl kabul edildi. · Bunun en barlz örne!jl mesai saatleriyle Cu.ın.a namazının vaktini uzlaştırma konu­

sunda ortaya çıktı. Gerçi sonuç bildirisinin 35. maddesinde •çalışanların Cuma nama­zını kılab'ilmelerlnl sa!jlamak için mesai saatlerinde dOzenlemeler gerçekleştirilmesi" gerekti!ji yönünde fikir bildlrildl!jl hald.e Cuma namazının pek~lfı da • mesaiyl aksat­mayabilecek b".lll bir saattte• kılınabilece!jl görUşUne a!jırlık verildi.

42

Page 26: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tilrk İsiilmının Aydınlanma Arayışı: 'Post-iZin' den.Pre-İsjamizm'e?

'öncülüğü işlevinden bahsetmişti (Çandar, 1993·94 ). Yanısıra yükselen etnik sorun konusunda yine Çakır'ın, sorun~;~n dine ihale edilme hazır· lığı şeklindeki öngörüsüne katılmak da mümkün. Bu durumda din muhtem~len şimdiye kadarki durumlardan çok daha etkin kılınmayı

gerektirecek bir politik yatırıma konu olacak demektir ki, bu da devle­tin laik işteminin uzun · vadede önemli bir iktidar kriziyle karşılaşaca· ğı anlamına gelir . .

Bununla birlikte; konu . amacından daha fazla uzaklaşmadan bu­rada dinsel güçlerle siyasi irade arasındaki muhtemel ittifaklar Oze­r.inde yoğunlaşmayı hedeflemediğimi hatırlamak istiyorum. Amacımız dinin, laikfiği sa.bit bir tanıma sahip olmayan bir toplum içinde doğal gelişimi üzerindeki engellerin büyük ölçüde kalkmasıyla birlikte inki­

.şaf eden kendiliğinden şekillenişi. Bu serbest ilişkiler çerçevesinde hiç bir ior ve baskı olmaksızın dinsel güçlerle politik irade arasındaki kendiliğinden ittifaklar... Daha özelde din biliminin bu ittifakların eş·

liğine meşrulaştırıcı, hatta kaçı'nılmaz kılıcı söylemleri yetiştiren et· kinliğinin doğasını tanımlamak ... Tam da bu noktada ilahiyat fa~ülte­sinin Türkiye'deki işlevi etrafında yürütülen "protestanlık" tartış!lla­

sına açılma "ihtiyacımız .. var. Nitekim Şılranın en önemli yanlarından

biri de, belki sonuç h.ildirisinde değil ama, gü~aeminde ilaniyat Fa­kultesinin tüm günde1J1inin bir yansıma imka.nı bulmuş olm~sıydı.

ilahiyat Fakultesinde Protestanlık Tartışması Genellikle modernist yaklaşımlarla ve modern toplum içinde

uyuşmacı tavırlarla karakterize edilmesi gittikçe yaygınlaşan ilahiyat 'Fakultesi çevrelerinin bu işlevleriyle Protestanlaşmanın ön.cUieri gbi addedilmeleri Bilgi ve Hikmet dergisinin ikinci sayısıyla "isliim'ın Protestanlaşması"nı dosya konusu etmesiyle başladı. Aslında derginin hiç bir makale~inde ilahiyat çevrelerine yönelik doğrudan böyle bir yakıştırma yoktu. Tartışmalar daha ziyade dinin bir kalkınma ideolo­jisi olara k politik. yatırım malzemesine karşı duyulan tepkiyle yine kendiliğinden bir süreç olarak çeşitlenen islami akımların modernist ideolojilere kapılmaları suretiyle sekülerleşmenin dinsel meşrulaştırı-. mını sağlayacakları endişesine karşı duyulan tepkiyle yürüyordu. .

Yapılan karşılaştırmalarda Protestanlığın yaşayan fiili bir gele­neğe karşı çıkıp dini rasyonalize ederek; dinsel meti~leri kilisenin ku- ·

43

Page 27: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

rumsal tekelinden çıkararak yorumuna tüm kitleleri teşvik ederek; günde'lik yaşamda insanları dinsel topluluk yaşamından bireysel ya­şama çekerek; _dolayısıyla gündelik yaşamda gitgide dinsel yorumların çoğulluğunu teş~ik edip bir kutsallık kaosu yaratarak bir yan.dan gün­delik yaşamda dinin müdahalelerini ve tezahürlerini azalttı~ını, bir yandan da daha ileri bir aşamada dinsel inanılırlığı azaltarak sekü­lerleşmeyi teşvik ettiği üzerinde duruluyordu. islam'ın modernist yo­rumlarının da böylesi bir etkinlik içerisinde bulunduğu çıkarsamasın­da bulunuluyordu. Çünkü genelde kitlelere Kur'an'ın yorumunu açar­ken Islam'ın o çokça ih.tiyaç duyduğ~ cemat bilincinin ve cemaat pra­tiğinin gitgide azaldığı, dahası cemaatin hiç bir zaman tesis edemeye,..

. ceği · bir meşruiyet sorunuyla yüzleştirildiği gerçeği vurgulanıyordu.

islam moderni~mi çağımıza uygun bir dinsel yorum arayışı içinde, ya­şayan 'başat değerlerle hiç bir çatışmayı göze alamadığı, hatta tümüy­

_le bir uyuşmayı aradığı için Müslümanın gündelik yaşam içinde mo­dernlikle ilişkili olarak ortaya çıkan tüm sorunlarını sürekli moderni­tenin -lehine sonuçlandırmaya abonedir.

Modernitenin gündelik hayata nüfüz edici girişimlerine karşı ·

hiç bir direniş salık vermeyen bu ~·t.ahlilci" (helalle~tirici) yaklaşım, tam aksine- direnmeyi öngörebilecek diğer dinsel yaklaşımlarla (yaşa­ma ısrarını sürdüren Islami gelenekle) aynı .ölçüde geçe.rli nasslara veya hakikat sistemine (Kur'an'a ve Sünnete) yaslanacağından mo­jJernleşmenin önündeki bu engele. karşı başka türlü sağlanamayacak bir işlevi yüklenmiş oluyor. Örneğin namazların birleştirilmesi, Cu­manın vaktinin tekrar ayarlanması, doğum kontrolünün kader inancı ve onun etrafındaki bir sürü inanca yönelik imalarının akşine hoşgö­rülmesi, hatta zaman· .zaman örtUnme 'konusunda, cari yaklaşımların . aksine başörtmenin zorunsuzluğunu ispatlama çalışmaları • vs. Tüm

' bunlar inananlar~a kabul edildiği · taktirde l~ın gündelik Y.!Ş~mda moderniteyfe gerilen ilişkilerini yumuşatabilecek bir potansiyele sa~ hip gibi' gör.ü.!lüyor. Gündelik yaşamda Islam'ni boşaltacağı bu yeri ise kesinli.kle başka şeyler dolduracaktır. Çünkü Marx'ın deyimiyle "doğa boşluktan nefret etmektedir". Ayrıca son zamanlarda dile gelen ve Ehl-i Kitaptan olanların da ateşe girip girmeyeceği • sorusunu soran· tartışma da . MOstumanların şimdiye kadar bilegeldikleri "hak · yol" un

· sağladığı güve.nlik ala~ını karartıp oldukça güvensiz, anomik, m?dern

44

Page 28: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tark lsliJmının Aydmlomna Arayış~: 'Post-izın' den Pre-lslomiv~ı'e?

bir dünyaya doğru götürdü. Tabii tüm bunların insanlarca kabul edil­mesi halinde dedik, çünkü bu sıradişı yaklaşımlarıyla dinsel yaşamın modernizasyonunu aramasına karşılık halk nezdinde' ciddi bir meşrüiye~ krizine doğru yol aldıklarını söylemek. de eşit orarida müm­kün olmaktadır. Bu da sanırım Protestanlaşmanın Avrupa'da sağla­

mış olduğu dUşOnoten etkinin aynısını Türkiye'de sağlayabilmekten bunları alıkoymuş oluyor. ·

Bilgi ve Hikmet Dergisi Ilahiyat hocaları hakkında doğrudan Protestanlık yakıştırmasında bulunmadığı halde oradaki bir çok ya­kıştırmayı . kendilerine yönelik saymalarının sebebi herşeyden önce Ankara Ilahiyat Fakultesinde modernizmin taraftarıyla aleyhtarıyla vurgulu bir gündeme sahip olmasından kaynakianiyor. ikincisi dergi-nin dışındaki bazı buluşm~larda bu kez adresierin daha açık telaffuz edilerek Protestanlık ithamma iyice muhatap olmaları olmuştur. Bu buluşmalardan biri yukarda anlattığımız "Islam Düşöncesi Sempozu­mu"ydu: Bunun öncesi!lde Mayıs ayında Ankara Ilahiyat Fakultesin-de derginin aynı sayısı hakkında düzenlenen tartışmalı bir oturumda, Ilahiyat Fakultesi · kadrolarınca yürütülen · Ç,!lğdaş bir Islami sQyleminJ nasıl oluyor da Protestanlaşma Itharnı altına sokulduğu sorusu soru- 7 larak doğrudan Protestanlık itharnının muhatabı olunuyordu.

Burada böylesi bir din modelinin gerçekten de Protestanlığın Av­rupa'da sahip olmuş olduğu etkinin aynısına sahip olup olmayacağı veya ilahiyat gündemiyle şekillenen bir eğilimin dinin Protestanlaşı­mına götürüp götürmey~ceğini ayrıntılarıyla tartişmanın yeri değil. Ancak bu konuda bir kaç şeyi söylemeyi gerekli görüyorum: Herşey­den . önce, giriş · bölümünde belirttiğim gibi, Protestanlığın gerek kapi­talizmin doğuşunu gerekse de modernitenin oluşumunu açıklama ko­nusunda bir sosyolojik ic;ad olma yanı olduğu hatırlantnalıdır. Bu de­mektir ki, · Protestanlığın Avrupa kapitalizminin doğ~;Jşundaki varsa­yılmış rolü sosyolojik bir uylaşıma (convention) varmış göri.ln.Oyor.

Aslında,· bizzat W eber'in bile kapitalizm ile Kalvinizm · arasında • ikincisinin birincisini belirlemiş olduğuna dair hiç bir sözü sadır olma­mış olduğu haid.e yanlış bir biçimde ~·eber'in Protestanlığın kapitaliz,. min b~şlıca nedeni olduğunu söylediği bilinegemiştir hep (Turner, 1 974). Turner'a göre, örneğin, Weber'in tüm işaret etmeye çalıştığı şey )

' Protestan ahlakı ile K~pitalizmin ruhu- arasında, tarih içinde birbirini

45

Page 29: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

arayan iki tamamlayıcı öge arasındaki ilişkiyi betimleyen, bir "s~çme­li eğilim" den ibaret bir' ilişki vardı. Bu seçmeli eğilim birinin diğerini belirlemiş Olduğu sonucuna ulaştır'"dmıyacak kadar taraf tutmayan bir ilişkidir. Avrupa'da kapitalizmin ortaya çıktığı esnada bu iki öğe bir­birini bulup buluşmuşlar. Dahası bu seçmeli eğilimin buluşma tarzla­rı sınırsız sayıda olurnsaldır: Başka bir çok görüntüyle de ortaya çıka­bilirdi pek~ra da. Dolayısıyla Islam'ın içinden ilk bakışta Protestanlı-

. ğınkin e benzer bir takım eğilimlerin saptanması bunların hemen · Müslümanları veya lslam'ı Protestanlığınkiyle aynı tarih çizgisine yö­nelteceğini düşünmek herşeyden önce tek çizgili indirgemeci bir tarih a,nlay ışına sap lanıp kalmayı' gerektirir. Is lam'ın içinden çıkabilec.ek ''bu tür eğilimlerin hesaplanamayacak bir sürü 'baŞka dağurguları ola­bilir. Nitekim Protestanlığın 'kendisi de ôrtaya çıkarken hiç bir şekjlde sonuçta dini zayıflatabilecek bir sonuca niyetlenmiş olamazdı. Kaldı

Id ortaya çıkmasına yol..._ açan süreçler pekala . da Islami bazı kaygılarca da anlayışla karşı lanması hatta gerekli ,.görülmesi gereken süreçlerdi. Papalık kitabı yorumlamanın tekelini kurmuş ~ulunmakta ve, islami terimlerle konuşacak oll!rsak, insanları kendine kul etmekte ola,n bir ·

·yorumu ayakta tütmaktaydı. Bu yanıyla Protestanlık bir ba~ıma Ka-tolisizmin artık uyuşmuş statüqosuna karşı çıkarken islam'a psikolo-jik olarak bira;z daha yaklaşıyordu. 18 · '

ı ! ı ·./ Sonuç 1

Günümüzde islam'ın içinçlen bu tür eğilimlerin ortaya çıkmasını r:nümkün kılan, müslümanlc:ırın bir takım teorik sorunları da yok de­ğil. Bu teorik ve pratik sorunların görece rahat bir ortamda tüm tar­tışmaları teşvik edip .yaşatması ' kaçınılmaz görijnmektedir. Bir . bakı­ma sancılı geçeceğe benzeyen. bir Türk islamının aydınlanmasının işaretleri gibi Qörünüyor bunlar. Bu ~özden {le Aydmlanmayı pozitif veya ·negatif pir anlamda kullanmış olduğumuz ne de. bu ~esiley.le yü-. ·.

' 18Bununla birlikte politik olarak gitgide daha fazla uzakiaşıyor oldu§unu da hatır-Iatmakta yarar var. ÇOni<O Protestanlık .bir bakıma da Hristiyanlı§ın batılılaştıni­ması gibi bir işieve sahipken karşısını;la kendisine daha çok benzeyen, hatta bOyOk ölçOde kendisiilden etkilen.di§i MOsiOmanlı§ı görOyordu. Osmanlıların Hristiyan dOnyasından kendilerine hiç bir z;ıman Protestanları muhatap almamış olmal~rın•

karşılık TOrkiye ·cumhuriyetinin Batıyla tOm Ilişkilerinin politik dOzeyde Protestan­ıarla kurulm\)ş olması oldukça Ilginçtir. (Altında!, 1993; Gazzo, 1994)

Page 30: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

Tı1rk İsliJmının Aydınlanma Arayışı: 'Post-izın' detı Pre-İslamizın'e?

rütülen tartışmalara karşı belli bir nitelernede bulunduğumuzun an­laşılmamasını umarız. Aydınlanma kendi karşıtlarını ve eleştirilerini

de içinde barındırmış olduğu için zaten çok belli bir adrese gönderile­mediği gibi islam'ın içinde zaman zamaiı keskin tartışmalara konu olacak . böylesi bir tartışma , ortamının da s·onuçta öznesinin müslü­manlar olduğu bir üst-mantıksal belirleyiciyle bir bütün · oıarak olum-· · lu bir minvalde seyredeceğini söylemek de fazla iyimserlik olmaz umarız.

Sonuçta . Türk islam'ının bir Aydınlanianma arayışı olarak özet­lenebilecek bu tartışmaların "söylenilenlere pek uymayan" toplumsal -yaşamda maruz oldukları güç ilişkileri içinde aldıkları yaralar Ölçü­sünce keskinleşeceği görülebilir. Fakat tüm bu güç ilişkilerinin yönel­mekte olduğu yer islam'ın bizzat kendisiyle halletmesi gereken bir çok sorunlar üretecek (veya üretmekte olan) ve şimdilik-geri-çevrilemez

olan bir güçlenişi olmaktadır. islam'ın bu durumunun gerektirdiği ço· ğalmalar ve Aydınlanmasının bu gergin havası hakikatin mutlak ola­rak verilmemiş . olduğu bir. ideolojik vasata tek~bül ederi "post-ist" du­ruma uyu~"!" gösterdiği şeklinde yorumlanabileceği gibi aslında tüm bu durumlar pre-islami bir koşulun semptomları olarak da okunabilir. /

(

Pre-lslamilik (islam.'ın arefesi) nitelemesi süregiden koşullara yönelik -( · olarak (çerdiği ironik imaların ötesinde bir anlama da sahiptir. Zama-

Lnın Müslümanca okunuşunun sağladığı döngüsel tarih bilincinin bir

. yansımasıdır aynı zamanda. Bu da sarkacın hiç tartışmasız bir biçim-· de ve olumlu ·veya olumsuz her türlü müdahaleyi kendi ivmesini artı­racak şekilde işleyer-ek lslam'a doğru salınmakta olduğunun gösterge­sidir.

KAYNAKÇA AKTA Y, Yasin, 1993a, Political and /nıellccltlal Dispuıes on the• Academisation of Reli;

gjo11s Knowledge, yayınlanmaım~ master tezi, OJ:?TÜ. 19113. AKTAY. Yasin. 1993b, lsli\ın Atılııkı ve Modemliğin Ruhu, Bilg( ve·Hikmet, sııyı : · 2, Ba-

har. . . . ALBA YRAK,' Sadık, 1984, Tiirkiye'de D,in Kavgası, Şamil Yayınları, 4. Baskı, İstanbul ALLEN. Henry Elisha, 1935. Tlıe Turkish Transformation, Greenwood Press, 1968. New

York. . · ALTINDAL, Aytunç, 1993, Üç lsa, Anahtıır Yayınları, !stanbul. ASAF, Burhan. 1933. Üniversitenin Manası, Kadro, No. 20, Febru'ııry. ·

47

Page 31: DERLEME. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/D01353/1994_6/1994_6_AKTAYY.pdf · 2015-09-08 · tezkire felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce

tezkire

A YDEMlR, Şevket Süreyya, 1933, DArOifOnOn, lnkılap Hassasiyeti ve Cavid Bey lktl­satçıhi)ı, Kadro, sayı:14, no: 4, Şubat

CEM, lsmall, 1982, TOrkly'e'de Geri 'Kalmışlıgın Tarihi, Cem Yayınları, 8. Baskı, Istan­bul.

ÇAKIR, Ruşen, 1993. Devlet lslanı'ı Istiyor: 'Değişim' dayatınnlurının nınııcı,Birikim, Sa­yı : 55. Kasım.

ÇANDAR, Cengiz, 1993-1994, Değişim Sürecinde 1s1ilm./stami Araştırmalar, Kış Döne-mi. .

1 •

DAR0LF0NUN IUıHIY!ıT FAKULTESJ MECMUASI, 1925-1933, Istanbul. DIYANETDERGISI, 36.~ayı,Arnlık, 1993. , , , DUMMAZIL, G. 1927: FrıınsızHOkOıneti ve Elli seneden Beri llahiyaı. Çev. Hilmi Önier

Budda, sayı: 5. DURSUN, Oavud, 1992. Din Bilrokrasisi: Yapısı, KcJntlrllll ı•e Gelişimi, Işaret Y oyınlorı. · !stanbul. . • . DURUKAN, Hüseyin, 199 ı. Tilrkiyc Nasıl Laik/C'ştirildi? Çıdaın Yayınları. Istanbul.

!?}:· ER. Haınit, 1993, lst(lltbul Dflriilft~minu 1/alıiycıt Faktıltel'i Mecmuası, 1/ocô ve Yazarları, Sosyal Bilimler Araştım1a Merkezi yayınlnrı, İstanbul, 1993.

: FOUCAULT, Michel, 1977. D iseipiine and Pımislı: tl w Bir/lt of lite Prison, Frıınsıı.ca'dım . çev. Alan Shcridnıı, Pcnguin Books. ~

GELLNER. Ernest. 1981. Muslim Socicty, Cambridge University Press. Cuınbridgc. GELLNER. Ernest, 1992. Postnıodemiznı, Rcason and Religion, Routledge. London. GHAZZO. E. W .. 1994, Laiklik üzerine henüz yııyınlıılunanuş bir ınülakııtından. HABERMAS, Jurı;en. 1992. Postnıctaplıysical Tlıinking, The MIT Press, Cambridge. HIRSH, Ems!· 1950. Dilnya Üniııcrsitelel'i ve Türkiye'de Oniı•crsitt!leritl Gelişmesi,' An- •

kıırıı. Üniversitesi Yayıııhırı, Istanbul, iki cilı . JASCHKE, Gotılıurd. 1972. Yeni Tiirkiye'dc lslôm!'ık, . çev: Haytullah Ors. Bilgi Yayınev i,

Ankara. · . · LACLAU, E. &. MOUFFE. C. 1985, Hc::;cmony auıl SQCialist Stratcgy • Vcrso. London.

) (Türkçesi: llcgemonya ve Sosyalisi Strateji, çev. Ahıııel Kardaııı, Doğan Şah iner,

\ , Birikim Yayınları,lstıınbul. 1992) ·. 'I,.EWIS. Bernoırd, 1 CJ<J t. Modem Tt'frk~rc'uin Doğuşu, \'CV! Metin Kırııtlı, (1. B:ıskı: 1970)

Türk Tarih Kurwn~ Yayııılun, Anknra. . .. MALCH. 1\lbcrt, 193~. lsıaııhul O':ırülfllnuııu. Hııkkıııd:ı Rapor, in Oihıya Univcl'l'itc/,•ri

,.,. Tilrkiye'de Oniı•ersitderin Gdi~mj!si' nin içinde, Enıst Hirş (cd.), Ankara Üni-versitesi Yayınları, 1950,Isı:ınbul. ,

MARDIN. Şerif. 1989. Cultiırc mıd' Rcliı;ioıı Towıırds the Year 2000. Turkey in the Year 200. TOrk Siyaset Bilimi Derneği. Sevinç Maıbaası, Ankara.

RAHMAN. Fazi ur. 198:!. /sltım cine/ Modi•rnit,v: Transformatioll of an /mclleclllııl Tl·aıli· lion. The university of Clıicııı;o Pres.-.. Chicago. (Türkçesi: 'ls/lim ı·c Çagdcı§lık, Çev. Hayri Kırbaşoğlu. ~lparslan Açıkgcnç. Fecı: Yayınları. Arıkar:ı. 1990).

REED. Howa~d A .. 1956b. '_The Fııculty of Divinily ııt Aıık~rn I, ll", Muslim W(lr/d. vol.46, pp.:!95-31 :!: vol. 47. pp.21-35.

TUNA YA. Tank Z .• 199 1./slamc:ıllk Akımı, Simavi Yayınları, 2. baskı. Istanbul. · TURNER. Bry:m S. 1974. Web<'r (Ind Islam: lı Critic<ıl Approaclı, Routledge & Kegaıı ,

1 .. Paul. London. (Türkçesi. Mtıı: Wcher ı·c ls/anı: Eleştirel hil' Yaklaşım, çev. Yıısin Aktay. Vadi Yayııılan. Anknra. 1991)