derleme. nizisi 6' .·isamveri.org/pdfdrg/d01353/1994_6/1994_6_aktayy.pdf · 2015-09-08 ·...
TRANSCRIPT
...
. . . .·
DERLEME. nizisi 6' .· KIŞ 1994
Dizgi İMAAJANS
Ofset Baskı . Özka~ Mat~aacıhk Ltd. Şti.
ISBN: 975-7726-21'74
Vadi Yayınları Güngörler İş Merkezi,
Tuna Ca~desi..İnkılap Sokak, 2/54. Kızılay - Ankara .
Tel: 435 64 89
1 •
Giriş
. '•
TÜRK İSLAMININ A YDINLANMA ARA YIŞI:
'POST-İZM'DEN PRE-İSLAMİZME?
YASIN AKTAY
Habermas Postmetaphysical , Thinking (1 992) isimli eserinde çağımızda ortaya çıkmış dört büyük. felsefi akımın, her biri kendi tezahürleriyle birlikte düşüncenin akışından türeyerek felsefi düşünüşü belirlediğin'i söyler: analitik felsefe, fenomenoloji, batılı marksizm ve yapısalcılık. Bu dört akımdan herbirinin kısa bir· güncel profilini verdikten sonra fenomenolojinin haricinde bunların hepsinip bugün "post" verniyonlarından sözedilebildiğini _söyleyerek başlar kitabına. . Bunlardan Analitik felsefenin kendi kendinin üstesioden gel-
mekte olduğu sıralarda, marksistler başta Frankfurt Sosyal Araştır-·
ma Enstitüsünün çeşitli ve ço~ul katkılarıyla yüzyılın ilk ve ikinci çeyreğin~e Freud'la Marx'ın veya Kant ve Hegel ile Marx'ın uzlaştırıl
ması suretiyle yeni bir marksizm üretmeye zaten çalışmışlardı. Güncel olayları farklı okumaları sayesinde marksizmi yaşa.ma katılmanın tek geçerli biçimi konumundan indiren, proleteryayı da, mesihi konumunda tartışılmaz bir durumda bırakmayan b.u versiyonl.ar bir hayli yan kı' bulduysa da marksist gelenek içindeki heterodox unsurlar . olaorak karşılanmaya daha fazla layık g~rüldüler. Şimdi ise daha da ötede marksizmin tüm teorik yönelimlerinin tabi olduğu meta-paradig-
. ma!arın (veya postmodern tabirle meta-anlatılarının) da ciddi . bir biçimde sorgulandığı ve teorik monizminin çoğullaştırılmasının ar~ndı
·ğı bir post-marksist eğilimin -marksist gelenek iÇinde bile- gündemi zorladığı bilinmektedir (Laclau' & Mouffe, 1985).
·Marksist · sosyal kurarn Adorno'nun negatif diyalektiği içinde saf
19
.·
' •
tezkire
felsefe olarak yeniden tasnif edilirken, bu ,arada, yapısalcılık felsefi düşünce alanına onun üstesinden gelmekten başka bir amaç taşımayanlarca -Foucault ve Derrida tarafından- getirildi. Batılı marksizmin itici gücünü kaybetmediği yerlerdeyse, onun üretimi da~a güçlü sosyal bilimsel ve me~leki-felsefi özellikler kazanmıştır. Buna karşılık
postyapısalcılık Nietzsche aractl.ığıyla radikalleşti~ilmiş bir akıl eleş
tirisince özümsendi. · Böylece, analitik felsefe kendi kendinin üstesinden gelirken · fenomenolojinin de çözülmesi bilime veya We/tanschaun.gen'a döhüşle· son bulmuştur (Haberrrias, 1992: 6 ... 8).
Bu dört ana eğilimin hepsinin birer "post" versiyonunun başat olmasıyla birlikte hem~n hemen hepşinde ortak ter:naların yaygınlaşma
sı ·mukadder olmaktadır. Örneğin marksizm'de de dal;lil olmak üzere 'post-ist' akımların, öznenin tarihsel rollerinin sorgulanması; özneni'n bir aydınlanma icadı olduğunun ayırdına vanlmasıyla birlikte büyük oranda bir metafizik içerdiğinin keşfedilmesi; yer yer bu metafiziğin
batıya özgü bir metafizik oluşunun ve "öteki"lerin kurulmasında bu metafiziğin rolünün itiraf edilmesi (Heidegger, Derrida, Gadamer, Barthes) hatta bu rolün üzerine gidilme~i gibi ortak temalarda, tavır ve· tutumlarda buluşmaları sözkonusu oldu. Yetmişterin büyÜk marksist teorisyenleri bu "Post-isni" in baskılayıcı havasını teneffüs ettikten sonra kendilerini sınıfsal özne konumlarının · ve mücadelelerin ço-
ı ğull,uğu içinde buldular. " ... Artık ·ne marksizmin işlediği öznelik ve sı
\nıffar anlayışını, ne onun kapitalist gelişmenin tarihsel yönelimi görüŞünü, tabii ne· de antagonizmaların ortadan kalktığı _ saydam bir toplum olarak komünizm anlayışını sürdürme" nin (L~clau & Mouffe, 1985: 4) olanaklı olduğu bu 'post-marksist zeminde ancak bir "evrensel s.ınıf"ın ontolojik olarak ayrıcalıklı konumuna dayanan her türlü epistemolojik,.imtiyazdan vazgeçildiği taktirde marksist kategorilerin günüırıOzde ne ölçüde geçerli olduklah ciddiyetle. tartışılabilecekti. (s. 4). Aynı tür sorgularnalann pekala başka çatılar altında da olanaklı olabileceği ·halde tüm bu sorgulamaların neden halen marksizm çatısı al- .
. tında yapıldığı sorusuna verilen cevap ise çok ilginçtir: "Sadece geçmi-şimiz marksist olöuğu için". Bu yalnızca marksistler için geçerli bir cevap olmaması açısından ilginçtir. Sonuçta · insanların teoriye olan bağlılı~larının diğer teoriye bağlı olanlarınkin~ nazaran hiç bir üstünlüğünOn olmadığı farkedildiğinde belli 1bir teorik veya Ideolojik geçmi-
20
Tilrk lsllli11umı Ayduı/amiıa Arayışı: 'Post-izm' den Pre-lslamizm'e?
. '
şi . olanlar ve bunu sürdürme niyetinde olanların tek gerekçesi tıpkı Descartes'ın şu metaforunda resmedilen ormanda kaybolmuş insanla· rı n ki gibidir: "kendilerini bir orman da ·kaybolmuş bulduklarında, bir · o tarafa ' bir bu tarafa koşturup durmamaları ya da (daha kötüsü) bir yerde dur~;~p kalmamaları gerektiğini bilen, gittikleri yönü başta sırf
şans eseri . seçmiş olsalar da, önemli bir neden olmadıkça birbirleri n· de-n ayrılmadan, tek bir yönde, olabildiğince düz bir şekilde yürümele· ri gerektiğini anlayan yolcuların ·orneği izlenmelidir. Böylece, tam istedikleri yere varmasalar da, en azından, herhalde bir ormanın ortasındakinden daha rahat olacakları bir yere sonunda varacaklardır".
Gerçi re/ativizmin yükselişi diye addedilebilecek bu yeni durum pek çok insan tarafından değişik eğilimlerden sadece biri olarak görülmektedir. Yaşadığımız dönemi postmodern veya genel anlamda "post-ist" diye ı:ıitelememizi ·gerektirecek bir koşul olmaktan ziyade bir çok eğilim açısından seçilebilecek bir eğilim olarak görülmektedir. örneğin Gellner'e göre (1992) insanlık tarihinin genelde düal (ikili) olan
1
çatışma ve kar;şıtlıkların.ın günümüze özgü olmak üzere almış olduğu üçlü yapı içinde· sadece birini temsil et'mektedir görecelik. Gellner, göreceliği postmodernizmin ideolojisi sayarak karşısında seçih~bilecek bir fundamentalist tavırla kendisinin tercih ettiği bir rasyonalist tav
_rın varlığına da işaret etmektedir. Relativist problematiğin içinde yer aldığı andan itibaren onun dışına çıkabilecek mutlak bir referans sis· temini günümüz koşullarında nasıl temin . edebildiği merakla sorulabilir. Dahası relativizmin· dışında ve ona karşı duratıların çeşitliliği v~ ı;:oğulluğunun bizatihi · relativizmi olumlayıcı işlevine nasıl · karşı durabiidi ği de Geliner'in yakasını hiç bir zaman bırakmayac·ak bir sorl!n' gibi görünür. Fakat Geliner'in kendi konumunu· nasıl temellendirdiği
ne burada giremeyeceğii. Onun daha çok is!Jcim'a indirgediği funda-. \
mentalist konum hakkında söylediklerinden çıkarak sonuçta varsaya-cağ'ımız bir "post-ist" koşulda islamı'ın genel bir ma'n?:arasını çıkarma imkanını arayacağız. G!'ln~!_'~ göre islam büyük ölçüde fundamenta- ) list eğilimleri ve bu eğilimlerin . . modernitenin etkilerine karşı 1 bağı$ıklıği 1 sayesin_de yaşadığımız moderniteye karşı özünden fazla ·.
lAslında Geliner ' in söyledikler inin bu eğilimlerin bağışıklığıyla açıklanabileceğ ini d il şilnOyorum. Yoksa Geliner'In yaptığ ı, Islam'ın kendi içindeki kitabi, merkezi, rasyonel eğilimin · moderniteyle " uyum" içinde özOnden bir şey kaybetmeden yaşayabil-
21
te :ık i re
Jl bir şey kaybetmeksizin· ve iddialarını sürdürerek, üstelik bu haliyle güçlenerek varolmaya devam edeceğini söyler. Kuşkusuz Islam'ın moderniteye veya geç bir mantığı olan postmoderniteye karşı bu özelliği-
/ nin· moderniteyle uyum Içinde yaşatabilecek bazı ögeler içeriyor olmasının yanısıra göreceliğe karşı ona bağışıklık kazandırabilecek tüketici bir çerçe~eye sahip olmasının da önemli bir etkisi vardır. Mutlak bir . referans çerçevesi dolayısıyla sürekli · teşvik gören bir sahihlik arayışı sayesinde Islam'ın bu durumu, zaman zaman gerçekliğe karşı dirence dönüşen bir korunma durumu tarafından belirleniyor. ·
Bununla birlikte islam'ın da yükselen relativist, modernist veya 'post-ıst' atmosferden etkilenmediğini söylemek zor. Bu yazıda da za
·~en Türkiye'deki bazı dinsel-akadem.ik kuruluş ve etkinlikler örneğinde dinin bazı iddialarının nasıl yeniden-tanımlandığı', şekillendiği ve mücadelelerinin çağaldığını göstermey'e çalışacağım. Özellikle (islam'ın politik erk üzerindeki monist iddiası gözönünde tutulduğunda) politik erki çoğu ·ye'rde elinde tutmamasından dolayı girdiği politik eklemlernelerin doğurduğu yorumlardan, batının veya moderni~
min kesin varsayılan galibiyetine karşı geliştirilen psikolojik temelli teorilere kadar Islam'ın tüm Iddiaların'ın mutlaklık ve sahihlik konum.undan indirilerek sorgu altında tutul.abildiği bir döneme geldiğimizde Islam'ın da herkes için mukadder bir "post-ist" koşula mı mübtela olduğu sorusu gelecektir akla. Geliner'in tezleriyle ilişkili bir çok soru-
ı n!J)kışkırtan bu oluşumlar T.ürkly~'de islam'ın modernleştirici bir et\ken olarak Işe koşulduğu şeklindeki yorumlara tekabul edecek bir bi-• Çımde ."islam•ın· Protestanlaştırılması" yla ifade edilmektedir. . '·
Bu ya~ının tali bir amacı da, bir bakıma islam'ın ·Protestanlaşması ihtimallerini gözden geçirmek ve bu ihtimalierin mümkün sonuçlarını irdelemek olacaktır. Nitekim bu konudaki başlıca vurgumuz bu şekilde adlandırılabilecek bir sürecin sonuçta nesnel ilgilerimizi yönlendirici, bakışımızı inşa edici bir rolünün kaçınılmaz olduğudur. Ya-
, ni, her çeşit karşılaştırmanın . malül olduğu kusurlardan, Islam'ın günümüzdeki herhangi bir tezapür etme biçimi ile 'Protestanlığın · karşı-.. laştırtlması Işleminin arınmış olamayacağını hat.ırlatmayı faydalı bulacağız. Dahası, bu durumlar 'post-izm' diye tasvir edilmiŞ bazı du-
mekte oldu{Ju ve yaşayabllece{Jı teşhis ve tesbitinde bulunmaktan Ibarettir (bk~. Geli· · ner 1982; 1992).
22 ..
TOrk ls/Ommuı Ayduılanma Arayışı: 'Post-ivn' den Pre-lslamizın'e?
rumların karşılıklarının Islam'ın bugünkü tezahürlerinçle aranması noktasında daha az geçerli sayılmayacaktır. Ancak tüm sınırlılıkları- • na, hatta sınırlayıcalıklarına rağmen karşılaştırmalı çalışmanın yine de insanın bilgi edinim sürecinin vazgeçiler:neyecek uğraklarından birisi olduğu da bir gerçek. Ne kadar kaçınmaya çalışırsak çalışalım
karşılaştığımız herhangi bir metin, olay veya kişi hakkında önceden zihnimizde oluşmuş bulunan ve tüm bunlara bir anlam vermemiz! sağlayan klişelerden soyutlanamıyoruz. Bir olay ancak zihnimizde önceden yerleşmiş benzer olaylarla karşılaştırılarak anlamlı olabilmektedir. Hiç bir benzerliğin özdeşlik olmadığı bilindiği' halde zihnin ancak bu tür yakıştırmalarla işlevlerini yürütmesi insan bilgisinin önemli bir sınırına işaret eder. Kısacası, bu mütevazi sınırlarımıiı bilerek ve bu sınırlar dahilinde olduğumuzu kabul ederek Islam'ın bugünkü durumuna yakıştırılabileçek olası bir post-ist koşulun, Islam'ın Protestanlaştırılması söylemi eşliğinde bir irdelemesini. yapmaya çalı-
şacağız. . Islam'ın Protestanlaşması genellikle politik veya ideolojik güç iliş
kilerinin bir doğurgusu olmaşı itibariyle öncelikfe Türkiye'de Cumhuriy'etin kuruluşundan bu yana din ve devlet ilişkilerini11 bir değerlendirmesiyle başlayacağım. Bu değerlendirmenin içinde din olarak islam'ın akademik düzeydeki temsilinin hem akademik işlemler açısından hem de akademiyanın politikayla olan ilişkile'rinin doğası açı
sından · muhtemel tezahürlerini ilahiyat Fakultesi örneğinde göstermeye ·çalışacağım. Bu arada ilahiyatçılığın bir ·.meslek oluş süreci için-de Islami söylemin şekiilenişi ve çoğaln:ıası karşısı.nda aldığı konumu Türkiye'de son zamanlarda bu çoğalmaların en canlı örneklerinin yaşandığı bir kaç olayın gözden geçirilmesi düzeyinde irdeleyip, Türk . lslam'ının bir aydınlanma serüvenini mi katettiği yolunda bir soruyu anla.mlı kılmaya çalışacağım. Gerçekten de Müslüman olmayanların ·ı
da Cennete girebileçekleri gibi, politik iniaları bakımından islam'ın / tüm evrensel geçerlilik iddialarından, dinler arasındaki hiyerarşik üs- ~ tü'nlük iddialarından vazgeç(iril)mesi anlamına gelecek bir görüşün ~ 1'
islami · çevreler arasında bayağı da taraftar bı,ılarak seslendirilebilin- •
1 .,
mesi 'post-ist' durumun Islam içinde de bir nüfuz alanı bulduğu yönündeki çağrışımlarla ö,nemli · analiz araçları yakalapabileceğini dü-şündürebilir. · ·
23
· tez k i .r e
TOrkiye Cumhuriyetinde Din ve . L~iklik Dini n laik bir devletin yönetimi_ altındaki şekiilenişi hep bir so'
runsala işaret edegelmiştir. Bu sorunsal bUyük ölçüde dinin kurumsal varlığının devletin örgütlenişiyle olan ilişkisi oranında kendini hisset-
. tirmiştir .. Buna göre laik bir devletin örgütsel yapısı içerisinde dinin kurumsal .varlığı genel olarak iki nedenden dolayı çelişki sayılmış.
Herşeyden önce dinin kurumsal varlığı bir kamu hizmetine yönelmiş bir e~kin!S~ <J!arak .genelde tüm halkın gelirlerine dayan,a.rak. mümk'ü.n olduğu için çoğunluk bile olsa sınırlı bir kesi.me hizmet sunmayı hedeflemek durumundadır. Ikincisi laik bir devlette dinin kurumsal olarak tesis olunmuş çılması dinin devletin gUçlerine karşı güçiP.nme sür.ecinde büyük avantajlar sağlaması'na yol açmaktadır. Dolayısıyla sorun devletin vatandaşlarına karşı eşitsiz mucımelesi ve politik .taktiksizliği veya öz tutarlılığı çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yöndeki eleştiriler geniş bir yelpaze içerisinde şekillenip çeşitlenmekle birlikte, TOrkiye'de dir v~ devlet ilişkilerinin seyrinin, dile gelen ve dile gelebilecek tüm 'bu eleştirileri haklı çıkaracak nesnel karşılıklan sunageldiğini söyleyerek başlayabiliriz. ' Türkiye Cumhuriyetinin baŞından itibaren .. garip bir disiplin anlayışı içerisinde uyguladığı laiklik politikasının, müslümanlar üzerindeki yüksek gerilim deneyimlerine ve dinsel kuru_mların · toplumsal yaşamda_ki nöruzunu . kırmaya yönelik çabasına rağmen din· işleri devle-· tin iıiç bir zaman elini çekmediği bir hizmet ögesi olmayı sürdürmüş\ü{ .üstelik dinin devletin bÜnyesindeki bu kurumsal varlığı -her ne kadar tümüyle laik devletin bir fonksiyonuna indirgenmişse de- kendi hesabına özerk bir · etkinlik alanının gitglde güçlenmesi ve devlet politikasında da söz sahibi olması doğrultusunda seyretmiştir. Hatta dev-
"' letlri bir çok heteredox Islami mezhep ve ' eğilime karşı ortodox bir islam lehine oyunu kullanarak diğerlerini bastırdığı söylenebilir .. Bir . . bakıma te~ke ve zaviyelerin kapatılması suretiyle devlet ortodox bir dinsel eğilimi tercih etmiş, geriy~ . kalan ve nüfusun önemli bir kesiminin mensubu olduğu dinsel eğilim ve teşekküller ortadan kaldırılmış
veya büyük ölçüde zayıflatılmıştır. Aslında bu tercih ortodox (sünni) l<esi~in ulus devletinin merkeziyetçi taleplerine uygun olar~l< daha kolay manipüle edilebileceği beklentisine (aslında gerçeğine) dayanmıştır. · Çünl<ü Geliner'in gösterdiği gibi, ulus devleti yerel güç teşek-
24
1
TOrk lsllimmın Aydınfallma Arayışı: 'Post-izm' detı Pre-İslamizm'e?
küllerine karşı çok duyarlı olmuş ve kendi mer~ezi yönetim tekeline hiç bir gUç ·ögesini ortak etmeme mantığı üzerine tesis olunmuştur. Böyle · bir teşekkül sözkonusu olabilecek iki çeşit islam arasından ancak daha kitabi, daha rasyorıel, daha homojen, ve tepkileri daha hesaplanabilir, bir yüksek kültür yansıtanına hayat hakkı t~nıyacaktı.
Fakat Türkiye'de Geliner'in ulus-devleti teşekkülleri açısından
farklı olan bir kaç gerçek var: örneğin Türkiye'nin ulus devletinin sanayileşmenin doğal bir sonucu olarak vuku bulmamış olmasıydı. 2 Dahası ·devletin Yüksek Kültür olarak tercih ettiği sünniliğin de ancak kend!siyle çelişki içerisine düşürü.lerek ulus-devletinin pratikleriyle uzlaştırılabileceğiydi. Sünni ekolün önde gelenlerinin çoğunun da heteredox olanları gibi devrimiere karşı çıkmıŞ oldukları gerçeği bunun bir göstergesidir. Devrimiere karşı ilk dinsel muhalefetierin kırılması
çabaları arasında .sünni ulema'dan bir çoğunun idam edilmiş veya d~ ğişik v~silelerle susturulmuş olmasına · rağmen devletin bir meşruiyy~t unsuru olarak sünni doktrinin bazı değerlerine: başvurmuş olması, yeni rejime karşı sünni ·tutumun vurgulu bir biçimde açığa çıkmasını zorlaştırmıştır. Aslında klasik bir sünni ulema sınıfının tasfiyesinden sonra sünni görüş ve tutumun fiili varlığının da ortadan kalkmış olduğunu söylemek yerinde olur. Zira sünni değerler diye sunulan şeyler sünni ins_!!nların insiyatifini yansıtmaktan uzak olarak var· ola-· bilmiştir. Onlar daha ziyade yeni rejim[n gereksinimlerini karşılamak
üzere başvurulmuş ideolojik· malzemeler olarak işlem görmüştür. Ni~
tekini pür-dünyevr bir iktidarın böylesi bir dinsel ideolojiyle vuku bulan eklemlenişinin sonucunda ortaya çıkan din kendi iddialarından
vazgeçmiş, etkin, motive edici ve müdaheleci potansiyelini yitirmiş,
süregiden politiı<a!"'ın taleblerine uygun işlevsel · bir ideolojik malzemeye ~önüşmüş·tür. Sonucun ilginç tarafı şu olmuştur ki, iktidarına hiç kimseyi ortak etmeme istenciyle yüklü ulus-devleti, yiı::ıe aricak iktidarı kimseyle paylaşm~ma ilkesiyle tutarlılığını koruyabilen bir dini kendi iktidarı açısından işlevsel bir birime indirgeyebilmiştir.
Ancak burad~ sözkonusu etmek istediğimiz şey sünniliğin ulus-·
2Gellner'in bizzat ulus kavramının uluslaşma soreelnin bir sonucu olduğu , uluslaşmanın ise sanayileşmenin mOmkOn ve gerekli kıldı{ıı bir ulus·devletinln eşli{ılnde politik olarak kurulduğu yönUndeki katkısı Mllllye.tçillk konusunda önemli bir katkı ol- · muştur.
25
. tezkire
devleti pratikleriyle şekiilenişi değil. Konu daha ziyade dinin 'Türk pıodernleşmesi tarihinde ~ğradığı veya maruz kaldığı momentler~n
özelikle cumhuriyet sonra_sı tasvirleri. Bu bağlamda Türkiyeye özgü islam ve laikliğin süreç içerisindeki şekiilenişi yalnızca Türk modernleşmesi açısından b~zı .verfıer sağlamaz, aynı zamanda islam'ın modernleşmesinin hem olumsal durumları hem de bazı sorunları hakkında oldukça bilgilendirici, verimli malzemeler sunabilir görünmektedir.
ilk bakışta din devlet 'ilişkilerinin cumhuriyet tarihinde Türk_ modernleşmesi açısından iki ~nemli kırılma yaşadığı söylenebilir. Birincisi modernleşmenin devlet müdahaleleriyle . gerçekleştirilmek istendiği cumhuriyetin il_k 20 yılında dinin de bu müdahalecilikten payını al"1ış olması, ki bu gidişat ancak ikincisinin sonuçlarının daha görünür olmasıyla iyice anlamlı olmaktadır. Çünkü ikinci momentte devletin müdahalesinin git.gide azalmasıyla birlikte islam'ın modernleşmeyle ilgili yaşaması muhtemel tüm gerilimlerin yavaş yavaş doğal yoluna girdiğini görmekteyiz. Bir anlamda Islam'ın cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ya~laşık 30-40 yıl kendi modernleşmesiyle ilgili sorunlarını ertelemiş oldugu sÖylenebili r. Bu da demektir ki, Türkiye'de islam'ın modernleşmeyle ilgili halihazırda yaşamakta olduğu tartışmalar modernleşme tarihi açısından oldukça geçikmiş deneyimleri temsil' etmektedir.3 ·
Böyle bir argüman modernleşmenin - her zaman kendi iç dinamikteriyle işlem~si gerektiği ve devlet . müdahal~leriyle gerçekleştirilen r\:ıodernleşineler_in modernjzmin doğal tarihiyle çelişeceği varsayı~ı üzerinde temellenir. Modernleşmenin her halUkarda belli bir _politik merkezileşmeyi gerekli kılması ve bunun sonucu olarak ulus-devlet yapılan aracıliğıyla bir aşamadan sonra kaçınılmaz olarak devlet mü-dahaleleriyle başlatıldığı vey'a. sürdürüldüğü söylenebilir. Fakat o aşamaya gelinceye kadar, . sanayileşmenin mümkün kılmış olduğu bir düşünce ve eyleme tarzının gerıişleiT)esinden söz edilebilir ki,, bu da en azından müdahale öncesi bir kendiliğinden oluşuma tekabul etmesi itibariyle Türkiye'dekiyle karşılaş~ırılamaz. Dolayısıyla Türkiye'de
~lsıfı'!ll modernhı~menin TOrkiye'deki gOndemlnln gecikmişfiği konusunda Anzavur Oemirpolat'la olan mOtalaalarımızı anmayı ve bu vesileyle kendisine teşekkUr etmeyi bir borç biliyorum. Konu, henuz tamamlanmamış olan • Aydın-Uiem{l ve Modernizm• konulu tez çalışmalarında (ODTO-Sosyoloji) ayrıntısıyıa işıenmektedir.
26
....
·Tiirk İsltımınıtı Aydmlmıma Arayışı: 'Post-ivn' den Pre-ls/amivn'e?
Islam'ın modernlikle ilgili gerçek deneyimleri Cumhuriyet rejiminin modernleştirici politikalarına karşı gelişen islami duyarlılıklar yü-
' zünden açığa çıkmadı. Devletin kendi içinde özümsediği veya kendi · politikalarına uygun olarak ürettiği veya yeşermesine göz yumduğu · dinsel eğilimlerin dışında kalanlar modernleşme~le, öteden beri dinsiılikle özdeşleştirdikleri devletin laik politikaları arasır'ldaki yakın
lıktan dolayı devlete duydukları tepkiyi her çeşit modernleşme eğili
mine veya deneyimine karşı da gösterdiler. Oysa dinsizlikle özdeşleştirilmiş bir laik devlet aracılığıyla beslenen modernleştir_me çalışmala
rının demokratikleşmeyle birlikte kesintiye uğramasıyla birlikte Islami çevrel~rde 'modernleşme sorununun tar.aftarıyl_a-aleyhtarıyla gündem bulmaya başladığını görüyoruz. Dahası bizzat bu tartışmala
ra katılanların islam'ın modernleşmesi konusu etrafında ilginç tiplemeler oluşturdukları görülmektedir. . Bu çerçevede Türkiye'de genelde dinsel eğitim kurı.ımları, özelde
de yüksek din öğretimi kurumlarının devletin kendi laiklik politikalarındaki değişmeler paralelinde geçirdiğ i değişimleri ve temsil ettiği ·
çatışmalan ve uzlaşmaları göster.mek ilginç olabilir-. Tipik bir örnek olarak ilahiyat · Fakultesi, yalnızca din devlet ilişkileri açısından değil, modernleşmeye karşı dinsel duyarlilığın yansımasının en muhtemel olduğu yerlerden biri olarak da ilginçtir. Bu duyarlılıklar fakultelerin b~r üniversitenin içinde yerleşik olması, bir dinsel mensubiyyetle yü--_ kümlü olması, gerçek bir nesnesi olmayan bir alanın bilimini yapması ve evrensel ve dünyevi iddialara sahip bir dinin akademik temsilleri olarak laik bir politik düzen içerisinde belli bir tutarlıl!k sorunuyla karşı karşıya olmasının dü_rttüğü · duyarlılıklada birleşir. Bu itibarla ilahiyat fakultesi din, bilim, akaqemizasyon ve politikanın birbinine geçtiği bir sosyal mekanı temsil ederken, özellikle, Türkiye'de dinin politik yapıdaki değişmelere karşılık olarak geçirdiği aşamaları hakkıyla yansıtmıştır.
Bu yazıda ·ilahiyat fakultesinin Türkiye'deki laiklik poli_tikalarıyla ilişkili olarak kısa "bir tarihini verdikten sonra son zamanlarda Ilahiyat fakultesinin politik ve sosyal yapıdaki değ_işmelere karşı sergilediği tutuinuyla birlikte dile gelen bazı tartışmalara, Türk islam'ının aydır~lanma serüv.eninde bir kademe olarak girmeye . çalışacağın:ı. Bu tartışmaları genel olarak ':ilahiyat Fakultesinde Protestanlık tartış-
tezkire
ması" başlığı altında değerlendirebilec~ğimize daha önce deginmiştim.
D~rOifünOn ve lnkılap Hassasiyetiyle Yüklü ilahiyat 1924'te Tevhid-i Tedrisat yasasıyla birlikte medres.elerin kapatıl
masının oluşturacağı düşünülen din eğitimi' açığını.n kapatılması
amacıyla istanbuı'- _Darülfününu bünyesinde bir ilahiyat Fakultesi açılması kararlaştırıldı. Aslında açılan bu fakulte Süleymaniye Medresesi'nin Şer'i Ilimler Şubesi'nin, hem mekan' olarak hem de müfredat ve öğretim kadrosu açisından , bir devamı niteiiğindeydi. Müfredatlar arasındaki önemli farklardan biri başlangıcından itibaren Din biliminin yaşam alanlarını politik iradeyle payiaşması karşısındaki
ı duy~rlılığını yansıtmaktaydı. Bu fark. ilk bakışta ·Fıkıh ilminin yalnız( c·a tarihinin okutulmasıyla ortaya çıkıyordu. Oysa Tefsir" ve Hadis gibi ( diğer bilim dalları, uygulam~larıyla, tari~leriyle birlikte okı.ıtulmak-
taydı. (Koştaş, 1989; Jaschke, 1972). Bu farkın oluşurl)unu henüz ilk sinyallerini vermekte olan laikleşmenin yanısıra, fakat b~ndan daha ziyade, oluşmakta olan bir ulus-devletinln merkezi gücü di_ğer potan-
. )siyel güÇ merkezlerine karşı -yalıtması çabasının bir sonucu olarak dü-' şünmek gerek. ·
ilahiyat Fakultesinin açılmasından kapanmasına kadar geçen dokuz yıllık s~re yeni .Cumhuriyetin din konusundaki tavır alışının şekillenme dönemine tekabül etmiştir . Bu süre .içerisinde ilahiyattan ~ekjj?nenle onun sergilediği performans arasındaki ilişkinin bir muhase.beı;ini yapmak önemli olacaktır. Görünen kadarıyla ilahiyat. Fakurtesinin Cumhuriyetin ilk dönemlerinde tuttuğu yer eski düzene ait· boşaltılamayan bir =yer olmaktan ibaret olmuştur .. ilahiyata yönelik araçsal bir yaklaşım, o gün için hükümetin henüz yerine bir şeyler ikam~ edememiş olması gerçeğinin dayaÜığı zorunlu bir durumdu. Ama .. başlangıcından i.tibaren yeni devletin dine yönelik tutumunun çok belirgin olduğu ve önceden iyi-planlanmış bir politikaya dayanıyor .
'o_lduğu anlamına gelmiyor bu.4. Biz kendimizi biraz da son kertede gerçekleşen ·duruma bakarak olayların .yöneliminin başlangıç aşama
larını . saptamakla yükümlü kıldığımızda önümüze çıkan bir gerçek
4akz. Devleti yeni ele geçirmiş kadronun devletin herhan~l bir konudaki 'politikasının ne olaca{J ı konıısunda bir fikirlerinin bulunmaması durumunu oldukça dramatize bir Oslupla anlatan )smail Cem, 1982.
28 .
Tiirk Jsllimınm Aydmlanma Arayışı: 'Post-izm' den Pre-islamivn'e?
olarak devletin· din politikasının başta ı üzerinde düşQnülmemiş bir erteleme esasına dayandığını söyleyebiliriz. Ta ki cumhuriyetin ideolojisinin şekillenmeye başlamasıyla birlikte ilahiyat fakultesinin mevcut
. yapı içerisindeki muhtemel işlevleri veya işleysizliklerinin ortaya çıkmasına kadar. ilk olarak ilahiyat fakultesinden .dinle ilişkili oldukça'-
. cesur politikalar güdecek olan yeni rejimin politikalarının dinsel meş~/ rulaştırımı · gibi bir işlevi yüklenmesi bekleniyordu.
Dine yönelik devletin politik ilgisi, her şeyden önce dinin tüm top- ', tumsal katmanlara nüfuz eden ve gündeli~ hayat üzerinde merkezi ' devletin çekim gücünü zayıflatacak kadar etkili oliın nüfüzunun, yine din aracılığıyla kırılab_ilec~ği ~eklentisi; ikincisi b~ işievin yerine geti- j rilmesini de sağlayacağı düşünülen bir sOrette Isiani'ın Hristiyan bir dine benzetilmesi artularıyla belirleniyordu. islam'ın Hristiyanlığa benzetilmesi çabaları, aslında,,. Hristiyanlığın çağdaş uygarlık atılımr-na eşlik etmiş bir din olmasından dolayı olmuştur. Bu itibarla, çabalar, Hristiyanlığın kalkınmada işlevsel bir rol oynamış olduğu; buna karşılık islam'ın mevcut yorumlarının şimdiye kadar geri kalmış bir toplum yaprsıyla karakterize edilmesinden dolayı gerici bir rol oynamış olduğu faraziyesine dayanmıştır. Bu faraziye mutlaka Hri~t!yanlığın kalkınmaya sağlamış olduğu yönünde kesin bir kanaate dayan-
. mamış olabilir, ' fakat en azından Hı:is'tiyanlığın Avrupa'nın kalkınmasına engel olmama özelliğinin vurgulanışı üzerinde yükselmiştir. 5 Bu konuya; biraz sonra tekrar değineceğiz. Öncelikle Fakultenin açık olduğu esnada yüklendiği etkinlikleri irdeleyerek islam adına bir Hristiyanlık arayışının p'Oiitik ve akademik olarak, nasıl temellendiğini
görmeye çalışalım. Fakultenin açık olduğu esnada önemli bir kaç faaliyetir:ıden birisi
1924-1933 arasında çrkar~ış olduğu Faku/te Mecmuasi, diğeri
1928'de Fakulte hocalarının imzaladıkları (Reed, 1956; Albayrak, (
·5aunu özelllkle vurguluyorum, çUnkU Protestan ahhikı lle kaı Jfizmln ruhu arasında varsayılan Ilişkinin · sosyolojik lı ir Icad otarak Avrupa kalkınması ile Hrlstlyanhk arasındaki ilişki hakkındaki tUm bakı~ açılarını belirleme eğilimine karşı korunmak isdyorum. Sözkonusu sosyolojik icatl Weber' in OrUnU olarak henüz yen! olması Itiba· rlylıı Cumhuriye~ elltlnl etkls! altına almamış olması bir yana, cumhuriyet elltlnln, Hrlstlyanhğın Avrupa toplumunda hangi verslyonlar'ıyla ne tUr etkilere yol açmış olablleçeği U zerinde düşünmeye sanırım · ne yeterli bir zamanları ne de sosyolojik biri· kimleri va~dı. Bkz. Cem, 1982; ayrıca bkz; Yasin Aktay, 1993b. ;
29
tezkire
1.984: 235 vd) 6 dinde r:eform bildirisidir. Burada derginir:ı ayrıntılı bir .içerik. analizine:· girişemey.eceğiz:? S!mdili~ şu kadarın! söyleme~· gerel<li olabilir: derginin, ·gündemindeki politik vurgu, aslında, · abartıla
·bilecek düzeyde olmak~an uzaktır. o'aha ziyade akademik bir döngo~· nOn kurallarına uyan bir yapısı vardır. Laiklikle ilgili bir kaç makalei dinler tarihi çalışmalarında Türklerin .müslüman olmadan önceki . dinleri hakkında bir kaç . ~alışma; o gün yükselen bir akım olarak pozitivizm· ve pozi~ivizmin din çalışmalarındaki doğrudan. etkisini yansıtan bir kaç makale vardır. Hatta DummaziPin Fransız hükümeti'n1n elli
1 seneden beri ilahiyat~a ilişkin tutumunu irdeleyen, Fransız en teliektp el çevrelerinde üniy~rsite; bilim, siyaset, din v.e s'ekülerleşmenin . sözkonusu olduğu çartışmalar arasında llahiyata biçilen role ilişkin çıkarımiara izin verebilecek bir yazısı (Dumazil, 1927) vardır. Fakat ·
l tom bu konuların politik · iradenin doğrudan sip,arişleriyle yazılmış olduğunu söylemek zor. Tüm bu yazıların dergide yayınianmasını sağlan:ıış veya !Tlün:ıkün kılmış olan ortam o günün politik iradesinin etkisi
· dışta tutularak ve y~lnızca cari gündemin ilgileriyle açıklanabilir. ö~neğin belli oranda bir Türk islam'ına doğru y.avaşça da olsa bir gidiş va~dı. Yukarda değindiğimiz gibi kendiliğinden y~şanan realitelerin zorladığı bir modernleşme ve aydınlanma sözkonustiydu. Her ne kadar bu modernieşme ve aydınlaı:ıma bir Islam aydınlanması olmaktan ziyade bir Türk aydınlanması olarak cereyan ediyorduysa da, bu, ~ürı<ler~n "kendine özgü lsh!imlık:' dan islam öncesi döneme ait dinsel ö'zelliklerine uzanan bir köken arayışını kendiliğinden dinamiklerle
·teşvik ediyordu. Burada köken düşüncesinin bir aydınlanma hasleti olduğunu hatırlatarak geçmeyi uygun buluyorum.
· . Bu arada yükselen bir değer olarak ve özellikle büyük şe~irjerin yaşanmaya başlanan bir · realitesi olarak Jaikleşme olgusunun yavaş yavaş akademik ürünlerini vermeye başlaması zaten ' sözkonusuydu .. Ayrıca pozitivizm ve hümanist . değerlerin yükselişine tekabül eden bir
6Ashnda gerçekten kendilerinin haıırlamamış oldukları ve sonradan anlaşıldığı şekI!Yie fakulte hocalarının ya zorla lmzatadıkları veya önlerine konmuş olan metni lmzalamamış oldukları ·halde olayın, basına bildiriyi Imzalamış olduklcırı yönUnde intikal etmiş oldu{lu yönUnde bazı Iddiaların da otdu{lunu bellrtmeden geçmeyellm. 7son zamanıarda bu derginin tUm lçeri{linl ·özetleyen ve tUm makalelerin kısa özetlerini ayrıntılı bir tasnitle yapan bir kitap yayınlandı: Harnit Er, ı 993; ayrıca derginin Içeriğinin kısa bir analizi IÇin bkz. Yasin Ak tay, ı 993a.
30
Türk isiDmının Aydınla11ma Arayışı: 'Post-izm' deıı Pre-lslamizm'e? ·
dinlerarası diyaloğun, dinler . tarihi çalışmalarında biraz dah.a hoşgörülü · -Islam adına üstünlük iddialarından vazgeçmiş bir yaklaşımı ·yavaş yavaş hakim kılmakta olduğu söylen.ebilirdi. Dolayısıyla Türkiy·e Cumhuriyetinin öncesinde gerek Türk moderı:ıleşriıesi gerekse de islam'ın modernleştirilmesi konusunda kendiliğinden işleyen bir sürecin Cumhuriyet rejimiyle' birlikte kendiliğinden olmayan, devletin müdahalel~riyle işleyen bir döneme girdiğini görüyoruz. Bunun ·Ilahiyat Fakultesi bünyesinde veya Fakulte dışı islam entellektüalizmi içerisinde Protestanlık tartışmasıyla ifa~e edilebilecek ve ancak bugünlerde gerçek ivmesini kazanmış gelişmenin gecikmesinde önemli bir rolü olmuştur. Bu da, ayrıca, modernleşme olgusu~a ~arşı Islam seçkinlerinin gerçek tutumunun ortaya çıkmasında niçin oldukça •engelleyici bir ·rol oynamış olduğunu farketmemize yol aç'T'aktadır. Fazla ayrıntısına giremeyeceğiz ama çarpıcı bir ör·nek olması itibariyle "doğrudan doğruya Kur'an'dan alınan ilha~la çağdaş idrake islam'ın söyletilmesi" gerektiğine inananı Mehmet Akif gibi bir şahsiyetin devletin Kur'an Meali girişimi konusundaki. tutumu kesinlikle kayda değerdir.
Bilindiği gibi Mehmet Akif doğru dürüst yaşanması ve anlaşılması
Için Kur'an'ın modern bi.r dille meal edilmesinin zaruretine inandığı halde muhalif olduğu cumhuriyet politikalarının elinde Kur'an'ın alabileceği muhtemel ideolojik-araçsal konumları görerek daha önce kabul ettiği meal hazırlama görevini yarıda kesmiştir.
Tekrarlamak gerekirse, qevletin ilk yıllarda lahiya t fakultesine yaklaşımı, henüz bir politika geliştirmiş olarnamanın boşluğunu yansıtıyordu. Bu yüzden Ilahiyat Fakultesi mecmuasındaki yazıların bir içerik analizinden oraçiaki konularla veya konuların ele alınış tarzıyla devletin politikaları arasındaki olası paralellikleri devletin müdııhalesine veya siparişine bağlamanın gereksiz olduğunu; çünkü ·dergide yer alaıi temaların o günün spontane modernleşmesi sürecinde zaten yükselmekte olan değerlerin teşvik ettiği temalar olduğunu söyleye~iliriz. Cumhuriyet bu süreci o kadar radikal bir biçimde' hızlandırıp, yükselen değer-lere o kadar sıkı sıkıya sarıldı ki, dergide cumhuriyet ideolojisinin paralelinde görünebilecek kimse neredeyse. kalmadı. Nitekim ilerde Darülfününun kapatılmasına gerekçe olarak bösterilecek nedenlerden biri de Darülfünun muallimleriıiin inkılap hassasiyetlerinin azlığı olac~ktı. Ancak biz bu konuda özellikle yukarda ikinci faali- .
31
tezkire
yet . olarak andığımıi din reformu bildirisini ilahiyat t:akultesi hocala' nnın imzalamış olmasına . bakarak, en azından ilahiyat Fakultesinin Darülfünilnun diğer birimlerine oranla. inkıh:ıp hass~siyetine daha
/ fazla sahip olduğunu söyleyebiliriz. Çü n kO . sözkonusu din bildirisinin onaylanışı, devletle din kurumunun ilişkisinde devletin bir itaat sınaması ciarak din kurumundan her türlü sorunu giderebilecek bir çizgiye varılmış olduğunu gösteriyordu. Bildirinin içeriği, islam dinine mensup olanların oldukça hassas oldukları Konularda hoşgörülebilir sınırları oldukça aşmış olduğu ·halde ilahiyat F.akultesi hocaları sipariş edilen bir fetvayı hemencecik haiırlayıvermişlerdi.8
Bu bildiride, yukarda andığımız . Hristiyanlaşma arayışin ın en güçlü ·vurgu'ları vardır. Camilere sıraların konması, müzik çalınıp ilahi okunması, camilere ayakkabıtarla _girilebilmesi ibadetterin dili~in
TürkÇeye çevrilmesi v.s reform ön·erilerinin hepsinin altında bir dini hristiyanlaştırma' arayışı vardı. Bi~zat bu öneri bildirisinin başkanlığını yapan ismail Hakkı Baltacıoğlu'na bildirinin yayınlanmasından hemen sonraki bir mülakatta Hristiyanlık karşısında Islam'ın ahlaki konumunu soran bir gazeteciye· cevabı şudur:
"MüslUınmılık da Hristiyanlık gibi ahiilki ve medeni dinlerden biridir. Her iki din insunların bazı czcli iştiyaklerine tcrcUmıın olmu~ıur. Her iki din doğruluğun, iyiliğin ve güzelliğin muılnk §i!kill.:rini : ıııılumnyıı değil, fakat yaşatınaya çıılışuıı insanlık luıınleleridir. Yahııı bu dinler arasında ihiilar ınüııascbdılcri yerina ictihad farklan
. vardır. Fakat bu icıihadlcr ictihndhırdaıı ibaret kaldıkça bir iıısıııı için bir dini diğerir ) ne tercih etmek imkanı yoktur. biııacn:ılcyh iıikatlarınıızııı llli!Jl.~Ci içinde yn~ndığıl ' nıız milli cemiyetin dini lıayııtı .olınası tnbiidir. Diğer tararımı llizım ki. insnohır bcdi \ mezlıeplcrden ayrıldıkları gibi ,-dini,tclakkilcrde de ayrılsınlar. Yalnız bu ııyrılık icıi-
hnd s:ıhnsındıı kıılsııı. yoksa hus~mctiııtopraklarııın ginnesin" (Aibııynık, 1980: 235-36). . . ' . . . . . Burada görmemii gereken, bir islam'ı Hristiyanlığ~ benzetme ar
zusunun oldukça politik ve teorik bir ifadesinden, bence, daha önemli: si Islam~ ın üstünlük idd.iasından artık vazgeçilmiş olması, daha önce. leri sahihliğinden ve son din olmasından kaynaklanan tüm imtiyazlarının elinden alınmış olmasıdır. Fakat burada .. b~zim . önemsediğimiz
başka bir konu Darülfünün'un kapatılmasına gerekçe olarak gösteri. len bir sürÖ neden açısından ilahiyci't Fakultesinin old~kça masum öı.:
SAncak burda bir so~unu tek.rar hatıriatmayı faydali buıuyoru~ ki, ilahiyat Fakulte_si hocalarının gerçekten de, en azından hepsinin, bu bildiriyi Imzalamış .olduklarına
dair eldeki rlvayetl~rln otantiklik aç1sın_dan. ciddi sorunları vardır:
32
Tflrk ls/limmın Aydınlanma Arayışı: 'Post·izm' den Pre-lslamizm'e?
-du ğu nun bu tür etkinlikleriyle yeterince örneklenebileceğidir.
Üniversite Reformu Için Almanyadan ithal edil~n raportör Albert Malch'ın Istanbul Darülfünılnu hakkında hazırladığı raporda üniversitenin o günlerde içinde bulunduğu keşmekeş vurgulanıyordu. Rapora göre üniversitede dogru dürüst bir bilimsel faaliyet yoktu, varolanlar yabancıların kötü kopyalan olmaktan ibaretti. Üniversiteler bazı kadroları muhafaza etmenin, klikler oluşturmanın zemini olmaktan öte faydalı bir etkinliğe sahip bulunmamaktaydı (Malch, 1 950). Buna göre, aslında en azından Ilahiyat Fakultesinin bu tür eleştirileri haketmemiş olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca dönemin Maarif_ Vekili Reşit Galib'in, DarOifünıln'un kapatılması için gösterdiği gerekçeler daha il-ginçtir: · '
"ls ımıbul Dfirülfılnunu Türkiye, ınünevverliğinin beklediği · sal!Uıa ve ıcrakkiye eremedi. Menılekelle siyasi, ictiınai büyük inkılııplur oldu. DarülfilııOn, bunlara knr§ı bitııraf bir mü~51ıit kaldı .. Iktisadi salında esas lı lıarckctl_cr oldu. DnrUifilııOıı bunlardan habersiz göründü. Hukukta rndikııl dcği~iklikler oldu. Di\rülfilııOn yalnız yeni kanunları ıedrlsat programına ahnııkla iktifa eııi. Harf iııkılabı ol4u, özdil hareketi başlııdı . DiirülfılnUıı hiç ııııııındı .. :" (Hirsh. 1950: 310-31 9)
Bu sözler cumhuriyet rejiminin 'genel olarak aniversitelere karşı - tutumunu çok güzel temsil eder nfteliktedir.9 Ancak .tekrarlamak ge· rekirse şikayetterin ilahiyat Fakultesini ilgilendiren bir tarafının olmamasına rağmen, üniversite reformunun sonucunda aynı gerekçele-. re dayanılarak Ilahiyat Fakult~sinln kapatilışına Şahit olduk . .' Bunun burada ayrıntılarına girem~yeceğimiz bir çok nedeni olmuştur. Kanaatimizce en önemli neden ulus-devleti teşekkülünce dinin kurumsal etkinliğinin giderilme isteğiydi. Çünkü bir yandan Tanzimattan bu yana gelen Türk toplumunu·n ikili bürokratik yapısı içindeki1 0 çatı ş-
9cumhurlyet ile üniversitelerin Ilişkisini tam da bu şekilde idealize eden, o zamanlar Cumhuriyet rejiminin resmi ldeologlu!ju rolOne soyuolmuş olan Kadro kadrosunun Iki gozel öme~j Için bkz.· Şevket SOreyya Aydemlr ( 1933)'1n Kadro Dergisi'nde y~yınıanari makalesi (Dc\rOifOnun, lnkılap Hassasiyeti ve Cavld Bey lktlsatçılıOı)' ndeki • irıkılab Hassasiyeti" nitelemesi Kadrocuların siyasai llberallzme yönelik eleştirllerinde 'terennOm ettltlerl bir de~er olmuştur. D,c\rulfOnun'a yönelik eleştirller bu de~e- , rin merkezinde dönmuş olduOu için Ilahiyat Fakultesi'nln bekc\sı veya llgasınını yine bu de~ere yönelik tutum açısından ele almayı , denedim. Ayrıca dönemin Oniversite anlayışı ve devletin ulus-devleti nltell!jl arasındaki ilişkilerin ·daha ayrıntılı bir anali -zi Için bkz Aktay, 1993a, lll. BöiOm. _ 1 0oawt Dursun ( 1992) bu yapıyı askerl-lalk bOrokrasi lle din bUrokrasisl arasındaki çatışmayla If~ de eder. Buna gö~e cumhuriyet rejiminin başarısı birincisinin -öbürO Ozerl~dekl galebeslnl tem~ll eder.
33
tezkire
ma bir kere bir tarafın lehine gelişmişkan kazariılan avantajların daha da geliştirilmesinin doğal süreci beklenebilirdi, diğer yandan her iki çatışan tarafın . üstünde anlaşılabilecek bir ulus-devletinin güç stratejileri açısından dinin kurumsal varlığının ancak geçi.ci olarak denetlenebileceği, eninde sonunda özerk bir güç merkezi olarak kendi alanına hakim olmaya yöneleceği bekle'nebilirdi. O yıllarda .Türkiye'deki .din eği.timi kur.uı:nlarını inceleyen Batılı gözlemci H. E. Allen'ln · " .. dinsel liderlik eğitimi sorununun çözülmesi ölçüsüne~ Türkiye'de islam'ın hayati bir güç olarak b ekasının temin edilebileceği. .. " (Alien, 1968: 184) yönündeki sözleri bu açıdan oldukça anlamlıdır.
1 Qevletin istediği · gibi gü debiidi ği bir 'durumda bile olsa dini.n kurums'al varlığı veya ·bir ilahiyat Fakultesinin varlığ ı sonuçta potansiyel bir alternatif güç merkezi olarak düşünülmüştür ki, bizce de böyledir.11
Demokrasi vs. Laiklik ve Ikinci Ilahiyat Fakultesi Özetle, dinin Protestanlaşması teması ilk kez Cumhuriyet reji
minin ilk dönemlerinde Ilahiyat Fakultesinin de rol aldığı bir zeminde gündeme gelmiştir. Bu durumda islam'ın modernleşme yolundaki kendiliğinden bir Protestanlaşmasından ziyade Türkiye'nin modernleşti,rilebilmesi için Is l am'ın Hristiyanlaştırılması arayışının yer yer uyumsuz ve geçici sonuçları vaki olmuştur. Türkiye'de diri-devlet iliş~ileı;)nin yaşadığı iki önemli kırılmanın birincisine işaret ~den bu · du~utfla, demokratH<Ieşmenin başlattığı para~oxal bir kırılma karşılık
· gelmiştir. Bu kırıtrrıa demokratikleşmenin laiklikle, aslında Islam'ın politik erke hakim bulunmadığı çoğu islam ülkesinde rastlanan olagan ilişkisini açığa çıkarmıştır. Yakın örneği Cezayir'de yaşana,n bu .durumun Türkiye. ör.neğinde gördüğümüz gibi, 1946'da ilk çoğulcu demokratik seçimlerle birlikte, diniri hiç bir ku'rumsal varlığ ı · kalmamış olduğu halde, demokraside garantili bir dayanak bulmuştur. Öyle ki, . . \
. ı lvoksa D~rOifOniın'un kapatıı~·a~ Için Ileri sOrUlan gerekÇelerin ~~~unun en azından Ilahiyat Fakultesi için çok ·da geçerli olmadıOını tekrarlamak durumundayız. s·u arada llahiyatın kapatılmasına gerekçe olarak gösterilen bir noktanın da öğrencinin ·az ra§bet etmeslydi. Fakat öğrencinin az ra§bet etmesi de tOmOyle e~itimin mesleki sonucunun toplumda az 'ödOIIendlrilnieye başlanması , başka bir deyişle din adamlığının toplumsal 'statosOnOn, Ister yUkselen devrimci de§erler açısından olumsÜzlanma
. sı isterse de ekonomik avantajliırı'nın ·gitgide azaltılması sayesinde dOşmesinden kaynaklanmıştır.
34
Tilrk Is/Omının Aydınlanma Arayışı: 'Post-izm' den Pre-İslamivn'e?
bir bakıma Türkiye'de demokrasinin tarihi dinsel güçlerin, ellerinden alınmış tüm ·güç ve imtiyazlarını yavaş yavaş tekrar ele geçirişlerinin tarihi olarak da okunabilmektedir.
Dolayısıyla Cumhuriyet döneminin ikinci ilahiyat Fakult.esi der.ıeyiminih herşeyden önce bir demokratikleşme ürünü ol~uğunu söylemeye gelir tüm bunlar. Bunun ilk 'olarak kaybolan· oyliırını toplama telaŞına düşen Cumhuriyet Halk Partişi tarafından denenmesi de ~1- ~~ dukça ilginçtir. Hatta bugün aynı parti geleneğinden gelen insanların -:r ·oldukça muhalif oldukları imam-Hatip okullarının· da ilk olarak, yine bu partinin yönetimi esnasınd~ ve yine aynı kaygılarla açılmış · olduklarını hatırlamak önemlidii-. · Daha önce imam-Hatipiere karşı olanların demokrasi süreci içerisinde onlar·ı olumlamalarının, taraftar olanların, dinin yeniden kurumsallaştırılması taleblerinin karşılaştığı meşruiyyet sorununu demokratik gelişme sayesinde büyük ölçüde çözmüş olmalarından ~aynaklanıyor. Ancak burada ilahiyat Fakultesinin yeniden açılışını yalnızca pragmatik oy kaygılarının hazırladığı
bir nedenseilikle açıklamanın basft bir indirgemeciliğe dönüşme tehlikesi ' :: :h. Kaldı ki, demokrasi ile laikleşme arasındaki sözkonusu ptırado.-: ,•! Ilişkinin, ulus-devlet teşekkülünUn dinsel güç merkezlerine karşı direııişsii bir yenilgisini temsil ettiğini düşünmek de oldukça · ) naif bir yaklaşım olur. Nitekfm ilahiyat Fakulte; inin. yeniden açılışın- _ da ulus-devletinin vazgeçemediği veya çağdaş anl~mda kaçın'amadığı demokrasiyle laikfiği beraber yürütmenin ilginç bir stratejisini uygulamaya koyuşuna tanık oluyoruz. Bizzat CHP'nin Yedinci Olağan
Kongresi'nde' dile gelen tartışmalardan· (Tunaya, 1991: 180 .vd.) ve· dönemin yetkin ağızlarından, meclis tutanaklarının yüzeysel bir inçelemesinden anlaşılan o ki, din eğitimi kurumlarına yeniden başvurma ihtiyacı kaçan oyları kazanma kaygısından · kesinlikle daha az olm~- ~.,/ mak üzere, ·rejimin periferi üzerinde, dinsel m~rkezleri kapatırkeh
sağlamayı düşündOğU . kontrolü . tümüyle kaybetmiş olması gerçeğinden kaynaklanmıştır. Din eğitimi kurumlarının devlet tarafından ka-
. patılinası nedeniyle oluşan . din adamı boşluğu halkın kendi yöntemleriyle doldurulmuş, bu da. oldukça güçlü, denetir:nsiz, kuralsız ve çoğul
güç merkezlerinin oluşmasına yol açmıştır: Üstelik pu merkezler dev- ~· lete karşı bir muhalefeti' alttan alta besleyerek gün geçtikçe gelişiyorlardı. imam-Hatip okulları ve ilahiyat Fakultesinin açılışına bu ne-
35
te z.k ir e
denle devletin· halk Uz~rinde kaybetmiş olduğu kontrolU yeniden sağ·lama girişimi olarak · b'akılmalıdır. Bir bakıma devlete 1933'te son dini eğitim . kurumunu· kapattıran s aikler 1949'da yeniden açtırmıştır denllebilir.12 Fakat bu açılışi mUmkün kılmış olan, dinle tadil edilerek yeniden kurulan bu ilişkiler, 1946'dan sonra· geri· dönOiemez bir Islamlaşma sOreelnin önünü açmıştır. Bu lsl~mlaşmanın kuşkusuz en belirle,Yici öznesi devlet olmuştur. Ancak devletin zaman zaman dini kendi politikalarının meşrulaştırıcısı olarak kullanmak isteme~i veya bizzat dinsel deneyim içirıdeki· radikal unsurtan bastırmak üzere dine başvurması her zaman için sonunda dinin daha bir güçlenişini sağlamıştır: Buna demokratik süreç içerisinde dirıin cazip bir halk desteği sağlama· aracı olarak kullanılması eklendiğinde Türkiye'de dine ilişkin hiç bir politikasında devletin laik isteminin hiç bir uzun vadeli yararı- . nın ol~amış olduğunu, çıkarabiliriz. Ve aslında devletin şimd!ye ~adar ciddi bir din politikası olmuşsa bunun bir "maruz kalma" durumuna dayanmış olduğunu söyleyebiliriz (Aktay, 1993b). Yoksa, din eğitimi ~urumlarının c.Çılışı ve kapanışı dur:umlarında g·ördOğümüz gibi, ulusdevlet lnsiyakı hiçbir zaman durup dururken araçsalcl bir din politikasına girişmemiştir. 13 Bu Çerçevede Türkiye'de .zaman zaman uygu· lanan ve . gün.deme gelen lslamizasyon uygulamaları salt bu uygulamaların öznesinin dindar ç~vreler olmamasından ·dolayı, dinin, kendi
· içir~d7.e tutarlılığinı · büyük. ölçüde z~deleyen katılımıyla gerçekleşmektJ,di . Fakat . sonuçt~ bu uygulamalar dolayısıyla dil')sel çevrelerin ' sa~
. Jadıkları .avantajların ·çoğunlukla bir daha geri ahnamama~ı sonucu Islam'ın alternatif . potan~lyeli gitgide güçlenmiştir. Şu anda ise ~inin
_görece özgUrleşmiş olduğu ve devlet politikalarına nüfUz etme. isteği/ nin serbestçe telaffuz edilebildiği bir . döneme .. erişmiş bulunuyoruz. -Dinsel tartışmalar politikadan görece özerk bir alanda kendi ·dinamik-
. . 1 ~Bernard Lewls'e göre " sa1jlam bir din e1jltiminden geçmiş Insanların kıthj)ı çoğun·. · llukla tallhslz sonuçlarla ... meydanı ba1jnaz ve cahillere bıraktırdı. Ekim 1949'da ka· palarını ö1jrencilere açan Ilahiyat Fakultesl'nln restore edilmesi, en azından kısmen, şUpheslz ki bu nedenieydi". 13Ashnda, M. Kemal'In başta Kıtabi, r~syonel, dUnyevl bir IslAm Uzerine bUyUk yatı·
. ramlar dUşUnd01jU ve ilk Ilahiyat deneyiminin o dOşUncenln bir uygulaması oldu1ju, fakat M: Kemai'ln böyle bir politikayla gUçlenecek bir lsıamcıhj)ın dönerek kendi dev·
' rimierini tehdit edebllec'ek bir potanslyele sahip olduj)unu farkettilll Için IslAm Uzerl· ne .Politikasının bilinen ikinci a~amasına yöneldl!'ıl de söylonmcktedlr.
36
TOrk lsi/Jmmın Aydınlanma Arayışı: 'Post-izın' den Pre-İslamizın'e?
leriyle akabilmekt~dir. !Bunun dinsel açıpan yeterli olup olmadığı ko· nusuna girmeden, tam da bu durumun Islam'ın en azından cumhuriyetle birlikte kesintiye uğratılmış olduğu kendi tarihsel mecrasına bir geri dönüş olduğunu söylemiştik. Bu da, şayet yaşanacaksa islam'ın ' modernleşmesinin bence oldukça gecikmiş bir biçimde yeni yeni su yü:.) züne çıkmakta olduğu anlamına gelir. Türk Islamcıfığının diğer ülke-" lerdeki, örneğin .Mısır, Pakistan, Fas vs., örneklerine nazaran daha gelenekselci bir konurnde yıllarca ısrar etmiş olmasının, gelen'eğin korunması ile genelde bir "öteki" olarak algılanan devletin din politikalarının "saldırılar"ına karşı koymanın özdeşleşmiş. olmasıyla ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Sözkonusu diğer ülkelerde bazı fundamentalist eğilimlerle beraber de olsa yaŞanan görece rahat 14 ortamın ürünü olan bazı modernist islamcı eğilimlerin Türkiye'de· daha yenilerde azımsanmayacak bir söylem alanı bulmaya başlaması bir bakıma devletin de artık Islami güçlerin yeterince güçlerimiş olduğu' kaygısına dayanan lslamizasyon politikalarını uygulamaya koymasıyla aynı za-
. mana tekabu~ etmiştir. . Tüm b~nlardan . sonra önemli bir kaç olay ışığında Türkiye'de ·
Islam'ın modernleşmesi tartışmalarının politik imalan ve ilişkilerini kısaca irdelemeye çalışacağım .. Bu arada bir islami akademik' kurum olan Ilahiyat · fakultesinin, Islami düşünce ve pratiğin gündelik hayat içinde çağdaş yeniden üretimine olası katkılarını, bu tartışmalar ışığında açığa çıkan meşruiyyet sorunuyla birlikte tartışmaya çalışaca
ğım.
lsl~m DUşüneesi Sempozyumu 1993 yılının Ekim ayının 22-23'ünde Trabzon'da "ipekyolu Bilgi·
evi" organizasyonu tarafından bir Islam Düşüncesi Sempozyumu düzenlendi. Sempozyuma llahiya~çıların yanısıra Türk sağı Türk solu ve Islamcılarından Cfeğişik bilim dallarından aydın-akademisyen bildiri-
--------------------~·~· ----------------------------. - 1 • 14vaınızca TOrkiye'deki mukc\bil talebierin karşı karşıya oldu~u duruma göre rahat, yoksa onların · da devlet lle lslc\ml güçleri arasındaki keskin çatışmaları iyi blllnmek· tedir. Fakat başka bir' deyişle bu çatışmalar dahi sözkonusu ls[c\mi güçterin TUrki· ye' dekilerine ra~men çok daha ·radikal talebleri olmasından Ileri gelmektedir. Ona karşılık da resmi ideolojilerin karşı koyuşlarının gittikçe biraz daha · radikalleşme şeklinde vuku bulması en azından modernleşmeci argomanların daha rahat konuşa-bildi~! bir tampon oluşturdu~u görülebilir. ·
37
tezkir e
ler sundular. Sepozyumun önceden belirlenmiş kesin bir gündemi yoktu. Türkiye'de son ,zamanlarda Islam hakkında çalışan hekesin entellektüel yönelimlerince belirlenen gündem dolayısıyla Türk islam'ının son yıllardaki sorunlarını ve bu sorunlar etrafında oluşan gUndemini /başarılı bir biçimde yan~ıtıyordu. Sempozyumun bence en önemli yan
larından biri islam düşüncesini genel olarak, modern zamanlara . uygun -tabiri caizse- bir grand teori arayışı etrafında örgütlepıeyi hedeflemiş olmasıydı. Aslında, Türkiye'de islami düşünce geleneğinde değişik özel konular etrafında şimdiye kadar bir çok toplantılı, sempozyumlu tartışma olagelmiştir. Ama modern zamanların tüm boyutlarına nüfOz edebilecek bir teori gereksiniminin telaffuz edilişi ve bunun gerçekleştirilmesinin yollarının arandığı bu çaptaki ilk- sempozyumdu bu. ikinci ,bir özelliği böyle bir sempozyumun Ankara, Istanbul, izmir ve Konya dururken Trabzon'da düzenlenmiş olmasıydı. Bunun Türki; ye'deki Islamiaşma olgusunun merkez-çevre ilişkileri açısından özellikle Şerif Mardin'in (Mardin, 1 989) ele alış biçimiyle ilgili bazı -önemli imaları ·olabilir. Burada olayın o boyutuna girm~yeceğiz, ama şimdilik sempozyuma katılanların' çoğunun büyük şehirde doğ,up büyümüş 'cımasa . da Islami bakışaçısını büyük ölçüde büyük şehirlerde ve kentli değerlerin eşliğinde oluş~urmuş olduğunu beirtmeyi yararlı görüyoruz. Kanaatimizce, taşranın me'rkezi "fethedişi" s;:ıyılabilmesi .için tek geçerli Reden islami akımların taşıyıcılarının ağirlıkla taşra kökenli ol\uşy;ı kalmaktadır. Çünkü islami akımların çeğunu~. oluşum mahalli merkez lll.er olmuş, akabinde taşraya doğru nüfuz etmeye yönelmiştir. . .
\ Sempozyumun üçüncü önemli özelliği Türkiye'de kendini resmi dinin \karşısında veya dışında konumlama yolu'na gitmiş kurum dışı bir ni- · teliğe sahip oluşuydu. Türkiye Cumhuriyetinin resmi din politikalarına yönelik radikal muhalefetleriyle ~ilinen insanlar bir bakıma dinin seküler · kurumların uğraş alanı oım·a·sına yönelik bir itiraz olarak din~ dar insan insiyatifine bir iade· kavgasını vermiş oluyorlar. Bu da yaklaşık 1 O gün sonra toplanan ve Türkiye Cumhui"iyeti Diyanet işlerinin düzenlediği ve Türk toplumsal yaşamında. dinin de.vletin gündelik yaşamı düzenleyici iradesiyle ortaya çık'an . gerili~ler-i daha çok devletin işleyen çarkı açısından değerlendirfp giderme yollarını arayan Yüksek Şura'nın etkinliğine kendliğinden karşılık geliyordu. Bircız sonra Yük- · sek Din Şur~sının da bir değerlendirmesine girmeye çalışacağız. Fa-
38.
TOrk lslliınınm Aydınlanma Arayışı: 'Post-izm' den Pre-isliımivn'e?
kat burada üzerinde ışık tutulması gereken nçıkta sempozyumun başından sonuna k'adar lslam'ı bir hayat sorunu olarak devletin her türlü dahiini dışiayarak dindarın insiyatifine sokma idealiyle temellenişi.
Sempozyumun, hiç kuşkusuz en azından bu özellikleri kadar önemli olan bir yanı da gündem'indeki konular ve bu konuların deği-
şik kesimlerden Insanlarca ele alınış biçimi idi. iki gün süren sempozyum esnasında Müslümanların genel olarak bilgi sorunundari modern 'zamanların bilinç sorununa; milliyetçilikten evrenselciliğe; islam'ın modernleşme imkanları ve sorunlarından, islami metinterin anlaşılması ve yorumlanması sorununa kadar ,bir çok konu tartışıldı .. Sempozyuma islami olmayan kesimlerden de bir çok . konuşmacı katılmış olduğundan, kuşkusuz gündemin en . önemli maddelerinaen biri de in- \ san gruplarının birbirleri üzerinde egemenlik iddiasında bulunmaksı- · .• zın birlikte yaşamalarını öngören son zamanların popüler tartışm~- ) sıydı. Bu tartışmanın da ayrıntılarına girmeyeceğiz, fakat bu tartışma/ dolayısıyla ilahiyatçılarla din üzerine · ilahiyat dışından kaf.a yoran insanlar arasında çıkan bir tartışmayı değerlendirmeyi uygun buluyorum. Hem modernlik ve gelenekselcilik formülasyonları hakkında hem de bu konuda ilahiyatçıların getirdikleri yaklaşımlar salonda. bulunan diğerleri tarafından ilahiyatçıların islam adına yürütülebilecek tüm tartışmaları başlatma ve bitirme yetkisini iddia etmek olarak yorumlandığınd~ ··itahiyat kurumunun laik bir devletin içindeki meşru-
luk sorunuridan daha önemli olarak kendilerine Müslüman diyen in- \.., sanlar arasındaki meşruiyet sorununun varlığı iyice gün yüzüne çık-mış oluyordu. /
Gerçi Türkiye'deki -islami akımlarınkı anlamında- Islami gündem ila~iyat Fakultesi kurulalı beri hiç bir zaman ilahiyatçıların önde olduğu bir oluşum içerisinde şekillen111emiştir. ilahiyatçılar · uzun yıllar islam'a karşı bir oryantalist akademisyenliğe . in dirgenebilecek (Rahman, 1982) bir tutum içinde bulunduklarından halkla da görece bir uzaklık içinde etkinliklerini icra etmekte, dinin halk katındaki şekillenişine hiç bir etkisi olmadığı gibi dinsel insiyatif merkezleri deni- '1 lebilecek kurum dışı din topluluklarında da kaale alınabilecek veya bir renklilik katabile.cek bir katkıları olmuyordu: Aslında, islami akımların . nezdinde yaln,ızca ilahiyat Fakultesinin değil, tüm resmi din kurumlarinın önemli bir meşruiyet sorunu varolagelmiştir. Buna
39
tezk i re
1 rağmen son yıllarda ilahiyat Fakultesinin islami düşünce gündemin-de gitgide hatıri· sayılır bir ağ ırlık kazandığı gözlemlenmektectir. Ku:ruluş yıllarındaki "aydın ~in adamı" figürlinden sapmış ve kendini ku-
1y1: rumun içinde olsa da bir Müslüman özne olarak kurmuş olduğu qlçO- _ t de meşruiyet kazanıp Islami söylernde kurucu bir rol üstlenen Ilahi-. ' ' yatçı ların oranı da artma yolundadır. Buna rağmen, laik üniversite-
. nin diıısel bir fakultesi olma çelişkisinin sürekli ürettiği yükümlülüklerinin Çt~şitliliği ilahiyat ile politika ilişkisinin· gerginleştirici niteliğini hep canlı tutacaktır. Bunda yükselen islami değerlerin15 ulemanın zulmeden devletle gelenek haline gelmiş mesafeli ilişkilerini önplanda tutmasının rolü olduğu söylenebilir. Zaten b4 geleneğin önplanda tutı,tlmasmın kendisi de yükselen Islami' değerlerin politikayla din ve ideÖioji arasındaki ilişki konusunda yü~sek dozda yüklü oldukları eieştkel potaı:ısiyelce sağlanmaktadır.
Yüksek Din Şurası
islam Düşüncesi Sempozyumundan bir kaç hafta sonra bu kez Ankara'nın Sheraton otelinde Türkiye Cumhuriyetin kuruluşundan
bu· yana !lk din Şura sı gerçekleştiri l di. · Kuşkusuz bu Şura'n ın hem yankıları hem de haçmi Trabzondakiyle karşılaştırılamayacak kadar büyüktü. Bir defa yukarıda · a!11attıklarımızdan .yola çıkarak Türkiye,'c!:ki Islami düşüncenin tamamen resmi söylemin dışınqa ·belirlendiğipl buna karşılık resmi Islami söylemin marjinal kaldığı sonucuna '
1 v~rılmamalı . Çünkü resmi din kurumları, özellikle ·lslamizasyon sO-
.· r'eçlerinin dolaysız bir sonucu olarak, Şura'ya da yansıdığı şekliyle
( resmi olrrıayan islami çevrelerin çoğunun temsil fırsatını arayıp bul. dukları, daha ötede iktidar yarışlarını sürdürdükleri bir alan özelliği-
' . ni de sahiplenmişe benziyor. Bu durum , cumhuriyetin kuruluşundan
itibaren ~üregelen süreç içinde değişik durumlar almış olan resmi din ile resmi olmayan din arasındaki küskünlüğü ve açıklığı büyük ölçüde gidermişe benziyor. Dolayısıyla Şüra,ya Türkiye'deki belli başli hemen
1 Ss urada yOkselen Isi <'Imi değerlerden kastımız resmi söylemin dışında gelişen lslaml değerlerdir. Yukardan beri tanımlamadan başvurduğumuz bir . devlet dini lle yOkselen silili din arasındaki bir ayrıma dayanarak yUkselen lslc\ml değerlerden şim· ' diye kadar hep devletin politikalarının bir nesnesi olan dinden · ayrı, ama ı zaman za· man oria karşı, zaman zaman da onunla buluşan d!nsel eğ!llml kastediyoruz. ,
40
TIJrk lsliJmımn Aydınlanma Arayışı: 'Post-iun' den Pre-lslamizın'e?
. . hemen tüm. cemaatlerden insan bilim adamı sıfatıyla bulunarak bir anlamda resmi islam'ın iktidar alanının genişleme girişimini onaylamış · oldular. · Türkiye'den ve Türkiye dışından 200'ün üzerinde din ve bilim adamının katıldığı . Şura'ya Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı, başbakanı ve bir çok bakanıyla bir çok parti lideri birer konuşma yaparak katıldılar.
·Din Şu rası; şimdiye kadar çizilen çerçeveler içinde bir çok açıdan çok .önemli. Herşeyden önce din-devlet ilişkisinin vardığı aşama açı
sından önemli. Cumhuriyet tcStrihihinin bu ilk din şurası olmasının yanısıra dini n devlet n ez din de etkinleşme 16. taleblerinin bu derecedeki ilk telaffuzuna da şahit olunuyordu. Her ne kadar Ruşen Çakır (1993) ve Şura'yı izleyen bir çok kesime~. dinin dindar açısından olmaktan çok,. aslında, devlet açısından olan sorunlarını çözmeye yönelik olarak nitelendirildiyse .de, Şurada daha belirgin olanı, dinin, devlet iÇindeki \ . etkinliğini artırma yönündeki iradesi; devletin değişik durumlarında, özellikle uluslararası ilişkilerin'de sözsahibi olma arayışıydı. Türkiye'de dinin cumhuriyet' sonrasındaki kesintilerden sonraki tüm kurumsal kazanımlarını korumaya ve genişletmeye yönelik olarak yeni ilahiyat Fakul~eleri, . Yüksekokulları, imam-Hatip liselerinin · açılması, din adamlarının sosyal statülerinin yükseltilerek' dinsel yaşamın
özendirilmesi gibi talepler kesinlikle devlet bakışaçısından dile gelebilecek talebler değildi.
Tüm _bunlar Türkiye'de resmi din olgusunun bile artık bütünüyle -politik güdümiO olmadığınm bir göstergesiysa de tekrar vurgulanması gereken şey dinin bu görece ö~erklik taleblerini dile getirebildiği poli- \ ;tik zeminin devletin (hatta .devletin · laik isteminin) bazı hesaplarından bağımsız bir biçimde oluşmadığıdır. Dinin bu minvaldeki taleble- 1 rinin de işlevsel kılınabileceğinin düşünülebileceği bir laiklik anlayışı- / na doğru gidildiğinin de pekala muhtemel olduğunu söyleyebiliriz. Ni~ tekim Türkiye'de ulus devh!ti Iktidarının görece hoşgÖrü esası etrafın-
16Sür~·nın kapanış bildirisinin 23. maddesiyle Hükümete Dlyanet Işleri . 8aşkanlı1jı· nın Teşkilat kanununun bir an önce çıkartılarak Kuruma YÖK, TRT vb gibi kurum· larda· oldu{! u gibi •özerklik verilmesi, Diyanet Işlerinin seçim esasına göre belirlenme· si ve Cumhurbaşkanh~ına bağlı hale getirlimesi Için gerekli hukuki düzeniemelerin yapılması teklif edildi. Fakat Oiyanet işlerinin özerkleşma ve etkinleşme· istenci di{Jer madllelerde dile gelen bir çok talebin altında yatan temel etkendi. (Sonuç bildirisinin tam metni Için bkz. 0/yanet Dergisi, 'Aralık 1993, Sayı: 36.
41
· tez k i'r ·e
da yeniden şekillenmeye yüz · tuttuğunun örnekleri gündelik hayatı. mızdan son 10-15 yılirk gelişmelerde .gözlemlenebilir . . iktidarın hoşgö.rü esasında temellen'mesinin Foucault'cu imaları veya çağrışımları toplumun bilimler ve kurumlar aracılığıyla aslında çok daha· kuşatıcı ve çok. daha detaylayıcı bir 'denetime ve hizaya getirme (discipline) iş-. . / . !emine tabi olrn~sıdır (Foucault, 1977). Genel plarak sl~teinin güçlü bir .meşrulaştırım rnekanızması bilgi üretim-sisteminin ör.gün yapısı
sayesinde sağlanabilmektedir. insanların kendilerine sunulan alanlar .içerisinde serbest hareket edebilmeleri sayesinde bireylerin özgürlüğü vehmi doğmakta; sistem büyük ölçüde bu vehimle ayakta durmakta
· dır. Dinin ~tkisinin .gitgide arttığı Türk toplumunda iktidarın Ilahiyat •bilimleri aracılığıyla· dinsel alana da uzanan bir yeniden-üretim yolu'na gitm~· iradesinin varlığı üzerinde düşünülebilir. B~ durumda tabii ki semptomatik bir okumayla Din Şurası muhtevadaki tUm aksi belirt!lere rağmen "dUzenleyidlerinin ve katılımcılarının büyük çoğunl~;~ğuyla", Çakır'ın deyimiyle, "mesajlarını toplum için değil i::le devlet için üretme" (Çakır, 1993) yoluna gitmiş olduğu şeklinde yoruıtılanabilir. Bu . durumda ' ŞOranın dini n taşıyıcısı olan insanların sorunların-
' 1 •
dan ziyade devletin dinle ilişkilerindeki sorunları çözmeye yönelik ol-duğu görülebilir.17
Aslında tüm bunlar, devletin bu vesileyl~ .Yükseler dinsel dalgaya karşı tedbirlerini aldığı bir vasat olarak düşünülebileceği gibi, ya- ,
ı nısira dinin Türkiyenin gündemindeki bazı sorunlarin üstesinden ge\l~bilme noktasında işlevsel kılınabilecek bazı yönlerine müracaatı· olarak da aüşünülmelidir. Dinin çözülen Sovyet rejiminin arkasında Türkiye ön~ne ·açılan geniş topraklara nüfuz edebilme kon~:~sundaki işlevsellliği, örneğin, Turgut Özal tarafından görülmüş, yaşamının son za
· manlarında Orta Asya ülkelerine girmek için dinseJ cemaatlerin fetih
. 17 Örneğin .Dini n taşıyıcıları olan lnsanl~rın bu şü~ Içindeki etkinlikleri S ür~' yı dindarların insiyatifine sokmaya yetmemiş olmalıdır ki, genelde devletin g(lndelik yaşamı örgütleyişl lle dinln örgütleme talebi arasında çıkan sorunlar dile geldiğinde, çö
. züm olarak çoğunlukla bu alandaki dinsel . Iddianın geri çekilebilece!jl kabul edildi. · Bunun en barlz örne!jl mesai saatleriyle Cu.ın.a namazının vaktini uzlaştırma konu
sunda ortaya çıktı. Gerçi sonuç bildirisinin 35. maddesinde •çalışanların Cuma namazını kılab'ilmelerlnl sa!jlamak için mesai saatlerinde dOzenlemeler gerçekleştirilmesi" gerekti!ji yönünde fikir bildlrildl!jl hald.e Cuma namazının pek~lfı da • mesaiyl aksatmayabilecek b".lll bir saattte• kılınabilece!jl görUşUne a!jırlık verildi.
42
Tilrk İsiilmının Aydınlanma Arayışı: 'Post-iZin' den.Pre-İsjamizm'e?
'öncülüğü işlevinden bahsetmişti (Çandar, 1993·94 ). Yanısıra yükselen etnik sorun konusunda yine Çakır'ın, sorun~;~n dine ihale edilme hazır· lığı şeklindeki öngörüsüne katılmak da mümkün. Bu durumda din muhtem~len şimdiye kadarki durumlardan çok daha etkin kılınmayı
gerektirecek bir politik yatırıma konu olacak demektir ki, bu da devletin laik işteminin uzun · vadede önemli bir iktidar kriziyle karşılaşaca· ğı anlamına gelir . .
Bununla birlikte; konu . amacından daha fazla uzaklaşmadan burada dinsel güçlerle siyasi irade arasındaki muhtemel ittifaklar Ozer.inde yoğunlaşmayı hedeflemediğimi hatırlamak istiyorum. Amacımız dinin, laikfiği sa.bit bir tanıma sahip olmayan bir toplum içinde doğal gelişimi üzerindeki engellerin büyük ölçüde kalkmasıyla birlikte inki
.şaf eden kendiliğinden şekillenişi. Bu serbest ilişkiler çerçevesinde hiç bir ior ve baskı olmaksızın dinsel güçlerle politik irade arasındaki kendiliğinden ittifaklar... Daha özelde din biliminin bu ittifakların eş·
liğine meşrulaştırıcı, hatta kaçı'nılmaz kılıcı söylemleri yetiştiren et· kinliğinin doğasını tanımlamak ... Tam da bu noktada ilahiyat fa~ültesinin Türkiye'deki işlevi etrafında yürütülen "protestanlık" tartış!lla
sına açılma "ihtiyacımız .. var. Nitekim Şılranın en önemli yanlarından
biri de, belki sonuç h.ildirisinde değil ama, gü~aeminde ilaniyat Fakultesinin tüm günde1J1inin bir yansıma imka.nı bulmuş olm~sıydı.
ilahiyat Fakultesinde Protestanlık Tartışması Genellikle modernist yaklaşımlarla ve modern toplum içinde
uyuşmacı tavırlarla karakterize edilmesi gittikçe yaygınlaşan ilahiyat 'Fakultesi çevrelerinin bu işlevleriyle Protestanlaşmanın ön.cUieri gbi addedilmeleri Bilgi ve Hikmet dergisinin ikinci sayısıyla "isliim'ın Protestanlaşması"nı dosya konusu etmesiyle başladı. Aslında derginin hiç bir makale~inde ilahiyat çevrelerine yönelik doğrudan böyle bir yakıştırma yoktu. Tartışmalar daha ziyade dinin bir kalkınma ideolojisi olara k politik. yatırım malzemesine karşı duyulan tepkiyle yine kendiliğinden bir süreç olarak çeşitlenen islami akımların modernist ideolojilere kapılmaları suretiyle sekülerleşmenin dinsel meşrulaştırı-. mını sağlayacakları endişesine karşı duyulan tepkiyle yürüyordu. .
Yapılan karşılaştırmalarda Protestanlığın yaşayan fiili bir geleneğe karşı çıkıp dini rasyonalize ederek; dinsel meti~leri kilisenin ku- ·
43
tezkire
rumsal tekelinden çıkararak yorumuna tüm kitleleri teşvik ederek; günde'lik yaşamda insanları dinsel topluluk yaşamından bireysel yaşama çekerek; _dolayısıyla gündelik yaşamda gitgide dinsel yorumların çoğulluğunu teş~ik edip bir kutsallık kaosu yaratarak bir yan.dan gündelik yaşamda dinin müdahalelerini ve tezahürlerini azalttı~ını, bir yandan da daha ileri bir aşamada dinsel inanılırlığı azaltarak sekülerleşmeyi teşvik ettiği üzerinde duruluyordu. islam'ın modernist yorumlarının da böylesi bir etkinlik içerisinde bulunduğu çıkarsamasında bulunuluyordu. Çünkü genelde kitlelere Kur'an'ın yorumunu açarken Islam'ın o çokça ih.tiyaç duyduğ~ cemat bilincinin ve cemaat pratiğinin gitgide azaldığı, dahası cemaatin hiç bir zaman tesis edemeye,..
. ceği · bir meşruiyet sorunuyla yüzleştirildiği gerçeği vurgulanıyordu.
islam moderni~mi çağımıza uygun bir dinsel yorum arayışı içinde, yaşayan 'başat değerlerle hiç bir çatışmayı göze alamadığı, hatta tümüy
_le bir uyuşmayı aradığı için Müslümanın gündelik yaşam içinde modernlikle ilişkili olarak ortaya çıkan tüm sorunlarını sürekli modernitenin -lehine sonuçlandırmaya abonedir.
Modernitenin gündelik hayata nüfüz edici girişimlerine karşı ·
hiç bir direniş salık vermeyen bu ~·t.ahlilci" (helalle~tirici) yaklaşım, tam aksine- direnmeyi öngörebilecek diğer dinsel yaklaşımlarla (yaşama ısrarını sürdüren Islami gelenekle) aynı .ölçüde geçe.rli nasslara veya hakikat sistemine (Kur'an'a ve Sünnete) yaslanacağından mojJernleşmenin önündeki bu engele. karşı başka türlü sağlanamayacak bir işlevi yüklenmiş oluyor. Örneğin namazların birleştirilmesi, Cumanın vaktinin tekrar ayarlanması, doğum kontrolünün kader inancı ve onun etrafındaki bir sürü inanca yönelik imalarının akşine hoşgörülmesi, hatta zaman· .zaman örtUnme 'konusunda, cari yaklaşımların . aksine başörtmenin zorunsuzluğunu ispatlama çalışmaları • vs. Tüm
' bunlar inananlar~a kabul edildiği · taktirde l~ın gündelik Y.!Ş~mda moderniteyfe gerilen ilişkilerini yumuşatabilecek bir potansiyele sa~ hip gibi' gör.ü.!lüyor. Gündelik yaşamda Islam'ni boşaltacağı bu yeri ise kesinli.kle başka şeyler dolduracaktır. Çünkü Marx'ın deyimiyle "doğa boşluktan nefret etmektedir". Ayrıca son zamanlarda dile gelen ve Ehl-i Kitaptan olanların da ateşe girip girmeyeceği • sorusunu soran· tartışma da . MOstumanların şimdiye kadar bilegeldikleri "hak · yol" un
· sağladığı güve.nlik ala~ını karartıp oldukça güvensiz, anomik, m?dern
44
Tark lsliJmının Aydmlomna Arayış~: 'Post-izın' den Pre-lslomiv~ı'e?
bir dünyaya doğru götürdü. Tabii tüm bunların insanlarca kabul edilmesi halinde dedik, çünkü bu sıradişı yaklaşımlarıyla dinsel yaşamın modernizasyonunu aramasına karşılık halk nezdinde' ciddi bir meşrüiye~ krizine doğru yol aldıklarını söylemek. de eşit orarida mümkün olmaktadır. Bu da sanırım Protestanlaşmanın Avrupa'da sağla
mış olduğu dUşOnoten etkinin aynısını Türkiye'de sağlayabilmekten bunları alıkoymuş oluyor. ·
Bilgi ve Hikmet Dergisi Ilahiyat hocaları hakkında doğrudan Protestanlık yakıştırmasında bulunmadığı halde oradaki bir çok yakıştırmayı . kendilerine yönelik saymalarının sebebi herşeyden önce Ankara Ilahiyat Fakultesinde modernizmin taraftarıyla aleyhtarıyla vurgulu bir gündeme sahip olmasından kaynakianiyor. ikincisi dergi-nin dışındaki bazı buluşm~larda bu kez adresierin daha açık telaffuz edilerek Protestanlık ithamma iyice muhatap olmaları olmuştur. Bu buluşmalardan biri yukarda anlattığımız "Islam Düşöncesi Sempozumu"ydu: Bunun öncesi!lde Mayıs ayında Ankara Ilahiyat Fakultesin-de derginin aynı sayısı hakkında düzenlenen tartışmalı bir oturumda, Ilahiyat Fakultesi · kadrolarınca yürütülen · Ç,!lğdaş bir Islami sQyleminJ nasıl oluyor da Protestanlaşma Itharnı altına sokulduğu sorusu soru- 7 larak doğrudan Protestanlık itharnının muhatabı olunuyordu.
Burada böylesi bir din modelinin gerçekten de Protestanlığın Avrupa'da sahip olmuş olduğu etkinin aynısına sahip olup olmayacağı veya ilahiyat gündemiyle şekillenen bir eğilimin dinin Protestanlaşımına götürüp götürmey~ceğini ayrıntılarıyla tartişmanın yeri değil. Ancak bu konuda bir kaç şeyi söylemeyi gerekli görüyorum: Herşeyden . önce, giriş · bölümünde belirttiğim gibi, Protestanlığın gerek kapitalizmin doğuşunu gerekse de modernitenin oluşumunu açıklama konusunda bir sosyolojik ic;ad olma yanı olduğu hatırlantnalıdır. Bu demektir ki, · Protestanlığın Avrupa kapitalizminin doğ~;Jşundaki varsayılmış rolü sosyolojik bir uylaşıma (convention) varmış göri.ln.Oyor.
Aslında,· bizzat W eber'in bile kapitalizm ile Kalvinizm · arasında • ikincisinin birincisini belirlemiş olduğuna dair hiç bir sözü sadır olmamış olduğu haid.e yanlış bir biçimde ~·eber'in Protestanlığın kapitaliz,. min b~şlıca nedeni olduğunu söylediği bilinegemiştir hep (Turner, 1 974). Turner'a göre, örneğin, Weber'in tüm işaret etmeye çalıştığı şey )
' Protestan ahlakı ile K~pitalizmin ruhu- arasında, tarih içinde birbirini
45
tezkire
arayan iki tamamlayıcı öge arasındaki ilişkiyi betimleyen, bir "s~çmeli eğilim" den ibaret bir' ilişki vardı. Bu seçmeli eğilim birinin diğerini belirlemiş Olduğu sonucuna ulaştır'"dmıyacak kadar taraf tutmayan bir ilişkidir. Avrupa'da kapitalizmin ortaya çıktığı esnada bu iki öğe birbirini bulup buluşmuşlar. Dahası bu seçmeli eğilimin buluşma tarzları sınırsız sayıda olurnsaldır: Başka bir çok görüntüyle de ortaya çıkabilirdi pek~ra da. Dolayısıyla Islam'ın içinden ilk bakışta Protestanlı-
. ğınkin e benzer bir takım eğilimlerin saptanması bunların hemen · Müslümanları veya lslam'ı Protestanlığınkiyle aynı tarih çizgisine yönelteceğini düşünmek herşeyden önce tek çizgili indirgemeci bir tarih a,nlay ışına sap lanıp kalmayı' gerektirir. Is lam'ın içinden çıkabilec.ek ''bu tür eğilimlerin hesaplanamayacak bir sürü 'baŞka dağurguları olabilir. Nitekim Protestanlığın 'kendisi de ôrtaya çıkarken hiç bir şekjlde sonuçta dini zayıflatabilecek bir sonuca niyetlenmiş olamazdı. Kaldı
Id ortaya çıkmasına yol..._ açan süreçler pekala . da Islami bazı kaygılarca da anlayışla karşı lanması hatta gerekli ,.görülmesi gereken süreçlerdi. Papalık kitabı yorumlamanın tekelini kurmuş ~ulunmakta ve, islami terimlerle konuşacak oll!rsak, insanları kendine kul etmekte ola,n bir ·
·yorumu ayakta tütmaktaydı. Bu yanıyla Protestanlık bir ba~ıma Ka-tolisizmin artık uyuşmuş statüqosuna karşı çıkarken islam'a psikolo-jik olarak bira;z daha yaklaşıyordu. 18 · '
ı ! ı ·./ Sonuç 1
Günümüzde islam'ın içinçlen bu tür eğilimlerin ortaya çıkmasını r:nümkün kılan, müslümanlc:ırın bir takım teorik sorunları da yok değil. Bu teorik ve pratik sorunların görece rahat bir ortamda tüm tartışmaları teşvik edip .yaşatması ' kaçınılmaz görijnmektedir. Bir . bakıma sancılı geçeceğe benzeyen. bir Türk islamının aydınlanmasının işaretleri gibi Qörünüyor bunlar. Bu ~özden {le Aydmlanmayı pozitif veya ·negatif pir anlamda kullanmış olduğumuz ne de. bu ~esiley.le yü-. ·.
' 18Bununla birlikte politik olarak gitgide daha fazla uzakiaşıyor oldu§unu da hatır-Iatmakta yarar var. ÇOni<O Protestanlık .bir bakıma da Hristiyanlı§ın batılılaştıniması gibi bir işieve sahipken karşısını;la kendisine daha çok benzeyen, hatta bOyOk ölçOde kendisiilden etkilen.di§i MOsiOmanlı§ı görOyordu. Osmanlıların Hristiyan dOnyasından kendilerine hiç bir z;ıman Protestanları muhatap almamış olmal~rın•
karşılık TOrkiye ·cumhuriyetinin Batıyla tOm Ilişkilerinin politik dOzeyde Protestanıarla kurulm\)ş olması oldukça Ilginçtir. (Altında!, 1993; Gazzo, 1994)
Tı1rk İsliJmının Aydınlanma Arayışı: 'Post-izın' detı Pre-İslamizın'e?
rütülen tartışmalara karşı belli bir nitelernede bulunduğumuzun anlaşılmamasını umarız. Aydınlanma kendi karşıtlarını ve eleştirilerini
de içinde barındırmış olduğu için zaten çok belli bir adrese gönderilemediği gibi islam'ın içinde zaman zamaiı keskin tartışmalara konu olacak . böylesi bir tartışma , ortamının da s·onuçta öznesinin müslümanlar olduğu bir üst-mantıksal belirleyiciyle bir bütün · oıarak olum-· · lu bir minvalde seyredeceğini söylemek de fazla iyimserlik olmaz umarız.
Sonuçta . Türk islam'ının bir Aydınlanianma arayışı olarak özetlenebilecek bu tartışmaların "söylenilenlere pek uymayan" toplumsal -yaşamda maruz oldukları güç ilişkileri içinde aldıkları yaralar Ölçüsünce keskinleşeceği görülebilir. Fakat tüm bu güç ilişkilerinin yönelmekte olduğu yer islam'ın bizzat kendisiyle halletmesi gereken bir çok sorunlar üretecek (veya üretmekte olan) ve şimdilik-geri-çevrilemez
olan bir güçlenişi olmaktadır. islam'ın bu durumunun gerektirdiği ço· ğalmalar ve Aydınlanmasının bu gergin havası hakikatin mutlak olarak verilmemiş . olduğu bir. ideolojik vasata tek~bül ederi "post-ist" duruma uyu~"!" gösterdiği şeklinde yorumlanabileceği gibi aslında tüm bu durumlar pre-islami bir koşulun semptomları olarak da okunabilir. /
(
Pre-lslamilik (islam.'ın arefesi) nitelemesi süregiden koşullara yönelik -( · olarak (çerdiği ironik imaların ötesinde bir anlama da sahiptir. Zama-
Lnın Müslümanca okunuşunun sağladığı döngüsel tarih bilincinin bir
. yansımasıdır aynı zamanda. Bu da sarkacın hiç tartışmasız bir biçim-· de ve olumlu ·veya olumsuz her türlü müdahaleyi kendi ivmesini artıracak şekilde işleyer-ek lslam'a doğru salınmakta olduğunun göstergesidir.
KAYNAKÇA AKTA Y, Yasin, 1993a, Political and /nıellccltlal Dispuıes on the• Academisation of Reli;
gjo11s Knowledge, yayınlanmaım~ master tezi, OJ:?TÜ. 19113. AKTAY. Yasin. 1993b, lsli\ın Atılııkı ve Modemliğin Ruhu, Bilg( ve·Hikmet, sııyı : · 2, Ba-
har. . . . ALBA YRAK,' Sadık, 1984, Tiirkiye'de D,in Kavgası, Şamil Yayınları, 4. Baskı, İstanbul ALLEN. Henry Elisha, 1935. Tlıe Turkish Transformation, Greenwood Press, 1968. New
York. . · ALTINDAL, Aytunç, 1993, Üç lsa, Anahtıır Yayınları, !stanbul. ASAF, Burhan. 1933. Üniversitenin Manası, Kadro, No. 20, Febru'ııry. ·
47
tezkire
A YDEMlR, Şevket Süreyya, 1933, DArOifOnOn, lnkılap Hassasiyeti ve Cavid Bey lktlsatçıhi)ı, Kadro, sayı:14, no: 4, Şubat
CEM, lsmall, 1982, TOrkly'e'de Geri 'Kalmışlıgın Tarihi, Cem Yayınları, 8. Baskı, Istanbul.
ÇAKIR, Ruşen, 1993. Devlet lslanı'ı Istiyor: 'Değişim' dayatınnlurının nınııcı,Birikim, Sayı : 55. Kasım.
ÇANDAR, Cengiz, 1993-1994, Değişim Sürecinde 1s1ilm./stami Araştırmalar, Kış Döne-mi. .
1 •
DAR0LF0NUN IUıHIY!ıT FAKULTESJ MECMUASI, 1925-1933, Istanbul. DIYANETDERGISI, 36.~ayı,Arnlık, 1993. , , , DUMMAZIL, G. 1927: FrıınsızHOkOıneti ve Elli seneden Beri llahiyaı. Çev. Hilmi Önier
Budda, sayı: 5. DURSUN, Oavud, 1992. Din Bilrokrasisi: Yapısı, KcJntlrllll ı•e Gelişimi, Işaret Y oyınlorı. · !stanbul. . • . DURUKAN, Hüseyin, 199 ı. Tilrkiyc Nasıl Laik/C'ştirildi? Çıdaın Yayınları. Istanbul.
!?}:· ER. Haınit, 1993, lst(lltbul Dflriilft~minu 1/alıiycıt Faktıltel'i Mecmuası, 1/ocô ve Yazarları, Sosyal Bilimler Araştım1a Merkezi yayınlnrı, İstanbul, 1993.
: FOUCAULT, Michel, 1977. D iseipiine and Pımislı: tl w Bir/lt of lite Prison, Frıınsıı.ca'dım . çev. Alan Shcridnıı, Pcnguin Books. ~
GELLNER. Ernest. 1981. Muslim Socicty, Cambridge University Press. Cuınbridgc. GELLNER. Ernest, 1992. Postnıodemiznı, Rcason and Religion, Routledge. London. GHAZZO. E. W .. 1994, Laiklik üzerine henüz yııyınlıılunanuş bir ınülakııtından. HABERMAS, Jurı;en. 1992. Postnıctaplıysical Tlıinking, The MIT Press, Cambridge. HIRSH, Ems!· 1950. Dilnya Üniııcrsitelel'i ve Türkiye'de Oniı•crsitt!leritl Gelişmesi,' An- •
kıırıı. Üniversitesi Yayıııhırı, Istanbul, iki cilı . JASCHKE, Gotılıurd. 1972. Yeni Tiirkiye'dc lslôm!'ık, . çev: Haytullah Ors. Bilgi Yayınev i,
Ankara. · . · LACLAU, E. &. MOUFFE. C. 1985, Hc::;cmony auıl SQCialist Stratcgy • Vcrso. London.
) (Türkçesi: llcgemonya ve Sosyalisi Strateji, çev. Ahıııel Kardaııı, Doğan Şah iner,
\ , Birikim Yayınları,lstıınbul. 1992) ·. 'I,.EWIS. Bernoırd, 1 CJ<J t. Modem Tt'frk~rc'uin Doğuşu, \'CV! Metin Kırııtlı, (1. B:ıskı: 1970)
Türk Tarih Kurwn~ Yayııılun, Anknra. . .. MALCH. 1\lbcrt, 193~. lsıaııhul O':ırülfllnuııu. Hııkkıııd:ı Rapor, in Oihıya Univcl'l'itc/,•ri
,.,. Tilrkiye'de Oniı•ersitderin Gdi~mj!si' nin içinde, Enıst Hirş (cd.), Ankara Üni-versitesi Yayınları, 1950,Isı:ınbul. ,
MARDIN. Şerif. 1989. Cultiırc mıd' Rcliı;ioıı Towıırds the Year 2000. Turkey in the Year 200. TOrk Siyaset Bilimi Derneği. Sevinç Maıbaası, Ankara.
RAHMAN. Fazi ur. 198:!. /sltım cine/ Modi•rnit,v: Transformatioll of an /mclleclllııl Tl·aıli· lion. The university of Clıicııı;o Pres.-.. Chicago. (Türkçesi: 'ls/lim ı·c Çagdcı§lık, Çev. Hayri Kırbaşoğlu. ~lparslan Açıkgcnç. Fecı: Yayınları. Arıkar:ı. 1990).
REED. Howa~d A .. 1956b. '_The Fııculty of Divinily ııt Aıık~rn I, ll", Muslim W(lr/d. vol.46, pp.:!95-31 :!: vol. 47. pp.21-35.
TUNA YA. Tank Z .• 199 1./slamc:ıllk Akımı, Simavi Yayınları, 2. baskı. Istanbul. · TURNER. Bry:m S. 1974. Web<'r (Ind Islam: lı Critic<ıl Approaclı, Routledge & Kegaıı ,
1 .. Paul. London. (Türkçesi. Mtıı: Wcher ı·c ls/anı: Eleştirel hil' Yaklaşım, çev. Yıısin Aktay. Vadi Yayııılan. Anknra. 1991)