ve...türkiye’de yalılık konusunda yapılan güncel Çalımalar yalı nüfus, dünya genelinde...
TRANSCRIPT
21
TÜRKİYE’DE YAŞLILILARIN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLAR
VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Çiğdem Yel
Özet
Bu çalışmanın konusunu yaşlılık oluşturmaktadır. Yaşlılık, insan hayatının en az çocukluk,
yetişkinlik kadar önemli evrelerinden biridir. Yaşlılık olgusu, konunun bireysel, toplumsal, psikolojik,
kültürel, ekonomik, siyasal yönlerinin bulunması bağlamında geniş bir çalışma zeminini de
yaratmaktadır.Ancak bu çalışmada sadece, Türkiye’de bulunan yaşlıların karşılaştıkları sorunlar ve bu
sorunlara üretilen çözüm önerileri ele alınmıştır. Çalışma bir uygulamayı kapsamamaktadır, betimsel
nitelik taşıyan teorik bir araştırma niteliğine sahiptir.
Araştırmanın amaçları arasında yaşlılık literatürünün genel çerçevesini belirlemek, yaşlıların
karşılaştıkları sorunları irdelemek ve Türkiye’deki yaşlılarla ilgili genel politikaları ve sosyal
hizmetleri incelemek yer almaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de yaşlılık konusunda yapılan çalışmalar
incelenmiş ve buradan hareketle temel sorunlar tespit edilerek bazı çözüm önerileri geliştirilmeye
çalışılmıştır.
Araştırmada, yaşlılık kuramlarından aktivite kuramından yararlanılmıştır. Bu kuram genel
olarak, yaşlı bireylerin de yaşlılık dönemlerinde aktivitelerinin bittiğine değil, aksine bu rollerinin
devam ettiğine işaret etmektedir. Bu çalışmadaki bakış açısı da, yaşlı bireylerin, yaşlılık dönemlerinde
de yapacak bir şeyleri olması gerektiği, yaşlıların yeni roller üstlenebileceği; ama bunun için de
öncelikle sosyal hizmetlerin arttırılması, bireylerin kolayca ulaşabileceği noktaya getirilmesi gerektiği
şeklindedir.
Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Türkiye, yaşlılık sorunları, sosyal politikalar
GİRİŞ
Yaşlılık, insan ömrünün bebeklik, çocukluk, yetişkinlik gibi dönemlerinden biridir.
Yaşlılığın başlangıcının ne zaman olduğu, kime “yaşlı” deneceği, toplumdan topluma göre,
içinde bulunulan çağın koşullarına göre değişmektedir.
Doğan, yaşlı tanımını, “vücut bütünlüğü bozulmaya başlamış veya bozulmuş, iç ve dış
faktörlere yeterince karşı koyamayan, bunun bir sonucu olarak da ölüm riskiyle karşılaşma
ihtimali çoğalmış kişi.” olarak yapmaktadır (akt. Taşkesen, 2012: 9).Yaşlı, kavramını
belirlemede fiziksel, takvimsel, kültürel, psikolojik faktörler belirleyici olabilmektedir.
Ancak, özellikle kronolojik yaşın, yaşlı kavramını belirlemede öncelik taşıdığı söylenebilir.
OECD’nin 1992’deki açıklamalarına göre ise, yaşlı, “davranış ve ihtiyaçları değişen,
heterojen bir gruptan oluşan 65 yaş üstü insanları” ifade eder (Baran, 2005: 24). Bununla
birlikte, kronolojik veya takvimsel yaşın, yaşlı bireyleri, yaşlılığı belirlemede tek başına
22
yeterli olmadığı konusunda ortak bir kanaat olduğu ve bu nedenle de yaşlanma, yaşlılık gibi
kavramların da incelenmesi gerektiği söylenebilir.
Yaşlanma, bir sürece işaret eder. Danış, yaşlanma kavramını demografik açıdan
“toplam nüfus içinde yaşlı nüfusun oranının artması” olarak tanımlar. Nüfusun yaşlanmasını
ortaya çıkaran ana faktörler, doğurganlığın azalması ve ölümlerin azalmasıdır (Danış, ?).
Yani, yaşlanmanın, nüfusun toplumsal anlamda yaşlanma sürecini ifade ettiği görülür. Baran,
gerontoloji (yaşlılık bilimi) alanında çalışmaların yürütülmeye başlanmasını, özellikle
sanayileşmiş toplumlarda nüfusta yaşa bağlı değişimlerin gözlenmesi, yani yaşam süresinin
uzamaya başladığının fark edilmesiyle olduğunu açıklar. Bu çalışmalardan, kuşaklar
arasındaki iletişimin bozulduğu; yaşlanmanın ekonomik anlamda pazar ilişkilerinde zayıflama
meydana geldiği; sosyal düzenlemenin yetersiz kaldığı; toplumsal sınıf, etnik köken,
toplumsal cinsiyet gibi konularda görülen ayrımcılığın yaşa da uygulandığı gibi dikkat çekici
bulgulara ulaşılmıştır (Baran, 2005: 24). Bu açıklamalara göre, yaşlı nüfusun artmasının
doğurduğu sonuçlardan biri olarak, gerontoloji gibi yeni bir çalışma alanının ortaya çıkması
olmuştur. Ayrıca, bu çalışmalardan elde edilen önemli bir bulgu da, yaşlıların toplumda
ayrımcılığa maruz kalması, yaşlılığın olumsuz çağrışımlarla anılması gerçeğidir. Ancak,
günümüzde bu algının giderek değişmeye başladığı söylenebilir. Yaşlıların, yaşlılık
dönemlerinde de yapacakları faaliyetlerin olması, yaşlıların yeni rol ve statüler alması, karar
alma süreçlerine katılabilmesi, kendine ilgi alanlarına ayıracak vakitlerin artmasıyla birlikte,
yaşlanma artık tamamen olumsuz çağrışımlardan kurtulmaya başlamıştır.
Yapıcıoğlu’nun açıklamalarına göre, Perlmutter ve Hall,yaşlanma süreciyle ilgili üçlü
bir sınıflandırma geliştirmiştir. Buna göre Perlmutter ve Hall, yaşlılığı birincil, ikincil ve
üçüncül olmak üzere kendi içinde üç sınıfa ayırmaktadır. Birincil yaşlanma, bir türün tüm
üyelerinde kaçınılmaz olarak yaşa bağlı değişimlerin ortaya çıkmasıdır. Bağışıklık sistemi,
metabolizma ve genetik yapı özellikleri yaşlanmanın bu kaçınılmaz değişimlerini ortaya
çıkaran unsurlardandır. İkincil yaşlanma, insanların çoğunda ortaya çıkar ama evrensel ya da
kaçınılmaz değildir. Birçok yaşlı insan, sırf artık yeteneği olmadığına ya da kendisine iyi
gelmeyeceğine inandığı için egzersizi bırakmaktadır. Böylece bedenlerini kullanmadıkları için
ikincil yaşlanmanın etkilerini çabuklaştırmaktadırlar. Birincil yaşlanmanın etkileri konusunda
bugünkü koşullarda hiçbir şey yapılamamaktadır ama ikincil yaşlanmanın etkileri
geciktirilebilir, yavaşlatılabilir hatta durdurulabilir. Üçüncül Yaşlanma yaşamın sonunu haber
veren hızlı, sonul bozulmadır. Sağlıkta, toplumsal yaşamda, bilişsel işleyişte yaygın
değişimlerden hem nicelik hem nitelik açısından farklıdır. Yaşamın büyük bölümü artık
uykuda geçmektedir, ölümün gelmesi yakındır (Yapıcıoğlu, 2009: 1-3).
Yaşlılık, fiziksel gücün azalmaya, sağlık sorunlarının ve başka sorunların görülmeye
başladığı bir dönemi ifade eder (Taşkesen, 2012: 9). Yaşlılık, biyolojik, psikolojik,
sosyolojik, takvimsel bakımdan olmak üzere çeşitli yönlerle ele alınabilir. Yaşlılığın
başlangıcı, biyolojik bakımdan ele alındığında, örneğin menopoz döneminin başlangıcı olan
45-55 yaş arası yaşlılığın başlangıcı sayılabilmektedir. Bununla birlikte, daha genel kabul
gören emeklilik temel alındığında ise, yaşlılık yaşı 60-70 arasında değişebilmektedir (Danış,
?). Uysal da yaşlılığı biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bağlamlarda açıklamıştır. Buna göre,
biyolojik yaşlılık, insanın gelişim sürecinde vücut organlarının ve sistemlerinin yapısal ve
23
işlevsel değişime uğramasıdır. Psikolojik açıdan ele alındığında ise yaşlılık, bireylerinyaşam
deneyimlerinin artmasıyla ilgili olarak davranışlarında da değişikliklerin baş göstermesidir.
Yaşlanma, sosyolojik bağlamda ele alındığında ise, kişinin toplumsal rollerinin ve statüsünün,
beklentilerinindeğişimine bağlı olarak yaşamında görülen birtakım değişmeleri ifade
etmektedir (akt.Yapıcıoğlu, 2009:1-3). Kurt, yaşlılığın sosyolojik tanımındaki çıkış noktasını,
bedensel ve zihinsel aksaklıkların fiziksel, sosyal, kültürel çevrenin yetersizlikleriyle
birleşmesiyle yaşlılık sorunlarının meydana gelmesi olarak açıklar (Kurt, 2005: 81). 1963’te
Kiev’de yapılanDünya Sağlık Örgütü (DSÖ) toplantısına göre, 60 yaş kronolojik yaşlanma
sınırı olarak belirlenmiştir. Ayrıca, yaşlara göre 45–59 arası yaş grubu "orta yaşlı", 60–74 yaş
grubu"yaşlı" ve 75 üstüyaş grubu "ileri yaşlı" olarak sınıflandırılmıştır.
(Yapıcıoğlu,2009:1).DSÖ’nün, bu açıklamasında yaşlılık yaşı, 60 yaş olarak ele alınmıştır.
Ancak hatırlanacağı üzere OECD’nin 1992 raporunda ise yaşlılık, 65 yaş olarak ele alınmıştı.
Yani, yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, yaşlılık sınırı net olmamaktadır. Yaşlılık
durumu fiziksel, ekonomik, kültürel özelliklere göre değişmektedir. Bu çalışmada yaşlılık yaşı
olarak, 60 yaş alınacaktır.
Yaşlılık konusu, demografiyle yakından ilgilidir. Demografik veriler gerek ülkelerin
kendi nüfus planlarını yapmaları için gerekse dünya nüfusu hakkında istatistiki bilgilere
ulaşarak geleceğe yönelik doğru planlar yapmak için büyük önem taşır. Bu noktada da bir
ülkedeki bireylerin ortalama ömür sürelerinin hesaplanma gerekliliği doğar. Yaşlı olmaya, bir
ülkedeki ortalama yaşam beklentisine bakarak da değer biçilebilir.
Yaşam beklentisinin artmasının ardında yatan en önemli faktörler arasında nüfus artış
hızı ve doğurganlık hızının azaltılması, bebek ve çocuk ölümlerinin azaltılması, bilim ve
teknolojideki gelişmeler, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılarak bu hizmetlerden
yararlanmanın kolaylaştırılması, yaşam koşullarının iyileştirilmesi olarak gösterilebilir.
Danış’a göre, bugünkü yaşam süresinin artmasının nedenlerinden bir diğeri de, II. Dünya
Savaşı sonrasında, Amerika ve Avrupa’da doğurganlık hızının artarak 1950’li yıllarda bebek
patlamasıhalini almasıdır. Çünkü bu zamanlarda doğan kuşak, öncekilerden çok daha fazla bir
nüfusa sahip olmuş ve ayrıca büyüyüp yetişkin olduklarında daha az sayıda çocuk yapmış ve
daha sağlıklı kalmışlardır. Netice olarak, bu durum da istatistiklere,2000’lerden önce hiç
olmadığı kadar nüfusun yaşlanması şeklinde yansımıştır (Danış, ?).
Nüfusun giderek yaşlanması, aslında yaşlıların varlığını, “biz varız!” demesini daha
çarpıcı biçimde sosyal bir gerçeklik olarak kendini göstermiştir. Çünkü artık gelinen noktada
yaşlıların durumu, karşılaştığı sorunlar bireysel sorun olmaktan çıkıp, toplumsal, hatta küresel
bir sorun ahaline gelmiştir. Çünkü, toplumsal sorunların önemli özelliklerinden biri de,
potansiyel olarak gelecekte de varlığını sürdürme özelliği taşımalarıdır. Yaşlılık konusuna
bakıldığında, yaşlılığın, toplam nüfus içinde, dünya çapında giderek arttığı görülmektedir.
Dolayısıyla da yaşlıların varlığı görmezden gelinemez. Bu nedenle öncelikle yaşlıların
sorunları doğru biçimde tespit edilmelidir. Yaşlıların karşılaştığı sorunlar ülkelere göre, bir
ülkedeki bölgelere göre değişiklik gösterebilir. Örneğin, Avrupa’daki yaşlılar için, artık
yaşlıların ilgilenebilecekleri hobi kursları, gezi turları düzenlenmek sıklıkla önemli
faaliyetlerden biri olabilir. Çünkü, ekonomik gelirin temini, sosyal sigortanın oluşu, sağlık
hizmetlerinden kolaylıkla yararlanma gibi öncelikli ihtiyaçların sağlanmıştır. Buna yaşlılık
24
konusunun hem Avrupa’da çok daha önceden ele alınmasından, hem de Dural ve Can’a göre,
Avrupa’da sosyal devlet anlayışının yaygın olduğu ve pratikte bu anlayışa göre uygulamalar
getirilmeye çalışılmasından (Dural & Can, 2011) çıkarabiliriz. Diğer taraftan, gelişmekte olan
bir ülke için öngörülerde bulunulamaz. Çünkügelişmekte olan ülkelerdeki yaşlıların
durumuna bakıldığında öncelikli hedefler, yaşlıların ekonomik gelirlerini karşılayıcı çözümler
üretilmesi olabilir.
Kurt, yaşlıların karşılaştıkları genel sorunlar olarak şunlara değinmektedir: “yaşlıların
yaşam doyumu ve sosyal uyum sorunu, bakım sorunu, sağlık sorunu, beslenme sorunu, konut
sorunu, ekonomik sorun, yaşlı ihmali ve istismarı sorunu, yaşlılıkta (yoksul) kadın sorunu,
yaşlılıkta sosyal uyum sorunu, yaşlı ve yaşlıların siyasi bir aktör olamamaları sorunu, yaşlılık
ve bağımlılık sorunu (emeklilik sigortasının finansmanı sorunu), yaşlılığın olumsuz algılanışı
sorunu, kuşaklararası çatışma sorunu ve boş zamanlarını değerlendirilmemesi sorunu (Kurt,
2008: 26). Bunlara ilaveten statü ve roldeğişikliği yaşanması, yetersizlik, çaresizlik, yalnızlık
hissedilmesi ve başkalarına muhtaç olma, reddedilme gibi olasılıkların korku yaratması,
hastalık ve ölüm düşüncelerinin korku yaratması gibi psiko-sosyal nitelikli sorunlardan
bahsedilebilir. Ancak, sorunlarınkeskin sınırlarla ayrılması pek mümkün değildir; çünkü
birbirleriyle yakından ilişkilidirler. Görüldüğü gibi, yaşlılık döneminde yaşlıların mücadele
etmek durumunda olduğu pek çok sorun vardır. Ancak, yaşlıları bu sorunlarla baş başa
bırakmak yerine, yaşlılıkta karşılaşılan bu sorunların kurumsal bazda ele alınması ve bunlara
yönelik sosyal politikalar yürütülmesi önem taşır.
Yaşlılık konusunda ilgili olana belli başlı kavramlar açıklandığı gibidir. İzleyen
başlıkta, yaşlılığı ele alan kuramlara yer verilecektir.
Yaşlılıkla İlgili Kuramlar
Yaşlılıkla ilgili olarak disengagement (yaşamdan geri çekilme, yaşamdan
kopma)kuramı, rol bırakma (kaybetme) kuramı, defisit (eksiklik) kuramı,
modernleşmekuramı, toplumsal değiş tokuş kuramı, süreklilik kuramı ve aktivite kuramları
yer alır (Kurt, 2008: 89).Yaşlılıkla ilgili olarak fonksiyonel, çatışma ve etkileşimci
yaklaşımları mevcuttur. Bu araştırma kapsamında, aktivite kuramından yararlanılmıştır.
Yapıcıoğlu’nun açıklamalarına göre aktivite kuramı, bireylerin yaşlanma sürecinde
meydana gelen değişmelere karşı yaşlı bireylerin nasıl uyum sağladıklarını açıklamaya çalışır.
Bu kuram, yaşlılıkta uyum sağlama sürecini olumlu yönde değerlendirir. İnsanların
kaybettikleri rollere karşı, bu dönemlerine uygun yeni roller, sorumluluklar üstlenebilecekleri
ve böylece de topluma katılmayı sürdürebilecekleri görüşünü savunurlar (Yapıcıoğlu, 2009:
7).
Aktivite kuramında yaşlı bireylerin yaşamdan ilişkilerini kesmek yerine, yaşama aktif
biçimde katılmaları istenir. Örneğin yaşlı bireylerin aile içinde torunlarına bakması, evde
küçük işlere yardımcı olması, üstlendiği yeni rollere örnek gösterilebilir. Gezi turlarına, hobi
kurslarına katılması, çeşitli gönüllü derneklerde çalışması gibi faaliyetler, yaşlı bireyin
25
yaşamdan kopmaması için önemlidir (Baran, 2005: 40). Yaşlı bireylerin bu faaliyetleri
gerçekleştirmeleri beklenir, çünkü bu kurama göre, aslında fiziksel ve sağlık değişimleri
dışında bireylerde değişim yoktur. Bu nedenle yaşlılığı belirleyen sosyal ilişki azlığıdır. Birey
de bu yüzden orta yaşlılıktan itibaren bu sosyal ilişkilerini korumak ister ve bir rolü biterse
bile, yerine yenisini koymaya çalışır (Kurt, 2008: 97).
Aktivite kuramı, yaşlanma sürecindeki yaşama adeta bitmiş gibi, yaşlı bireylere de
adeta canlı bir ölü gibi bakılmamasından dolayı tercih edilmiştir. Çünkü, kuramda da
açıklandığı gibi her yaş döneminde yapılabilecek şeyler vardır. Yaşlılık dönemi de, bireylerin
yaşamdan öğrendikleri bilgi ve deneyimden yararlanılabilir. Bireylerin kendileri de, bu
dönemlerini tüm bu öğrendiklerinden hareketle daha verimli geçirebilir. Kendi ilgi alanlarına
yönelebilir. Ancak yine de yapacak bir şeylerin bulunması, yaşlı bireylerin kendilerini “işe
yaramaz” gibi hissetmemelerini ve hayata tutunmalarını sağlayacaktır. Ayrıca karşımıza çıkan
bir diğer önemli sonuç da, sosyal hizmet politikalarının en az diğer yaş gruplarında olduğu
kadar, yaşlılar için de önemli olduğu ve özellikle yaşlıların ihtiyaçlarının gözetilerek yaşlılara
yönelik sosyal politikalar üretilmesi gerektiğidir.
Yaşlılık konusuyla ilgili olarak bu kavramsal ve kuramsal açıklamalardan sonra,
Türkiye’deki yaşlılık durumuna bakılabilir. İzleyen başlıkta Türkiye’de yaşlılık konusuyla
ilgili genel bir çerçeve çizilmeye çalışılacaktır.
Türkiye’de Yaşlılık Konusunda Yapılan Güncel Çalışmalar
Yaşlı nüfus, dünya genelinde bir artış gösterdiği gibi, Türkiye’de de giderek
artmaktadır. Türkiye’de yaşlı nüfusla ilgili olarak en güncel istatistiki verilere, Türkiye
İstatistik Kurumu (TÜİK)’ndan ulaşılabilmektedir. Ayrıca beş yılda bir düzenlenen, beş yıllık
kalkınma planı raporlarında da yaşlılık konusuna yer verilmektedir. Bunun dışında,
Türkiye’de Yaşlılık ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı adıyla 2007’de Devlet Planlama
Teşkilatı (DPT) tarafından da bir rapor sunulmuştur.
Bunun dışında Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nce, proje
başkanlığınıAylin Görgün Baran’ın yürüttüğü, 2005’te “Yaşlı ve Aile İlişkileriAnkara
Örneği” başlığıyla bir çalışma yapılmıştır.
YÖK tez veri tabanından yaşlılık konusunda yapılan çalışmalarla ilgili olarak da şu
sonuçlara ulaşılmıştır:
Canan Gönüllü Taşkesen, 2012’de, Türkiye’de Yaşlılık ve Evde Yaşlı Bakım: Resmi
Karar ve Uygulamaların Yerinde Tespiti (Isparta İli Araştırması)” başlıklı yüksek lisans tezi,
Gökhan Kurt 2008’de, “Türkiye’de Yaşlılık Olgusuna Sosyolojik Bir Bakış (Sivas İl
Örneği)” , başlıklı yüksek lisans tezi,
Arzu Yapıcıoğlu, 2009’da, “Modernleşme süreci ve yaşlılık: İki yerleşim yerinde
modernitenin yaşlılığa etkileri” başlıklı yüksek lisans tezi, şeklinde çalışmalar mevcuttur. Bu
26
durum da, yaşlılık konusunun, özellikle 2000’li yıllardan sonra Türkiye’deki akademik
çalışmalar kapsamında da araştırılmaya başlandığını göstermektedir.
İstatistiklerle Türkiye’de Yaşlıların Karşılaştıkları Sorunlar
Bu çalışma kapsamında istatistiki bilgiler için, Türkiye’de yaşlılıkla ilgili en güncel
veriler olan TÜİK’in 2013 verileri, DPT, 2007 verileri ve Tufan’ın, 2006 verilerinden
yararlanılmıştır. Tablo 1’de TÜİK’in, “Avrupa Ülkelerinde Cinsiyete Göre Doğuşta Beklenen
Yaşam Süreleri”ne dair bilgiler yer almaktadır.
Tablo 1: Avrupa Ülkelerinde Cinsiyete Göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süreleri, 2012
Ülkeler Toplam
Erkek
Kadın
AB-28 ülke 80,3 77,5 83,1
Almanya 81,0 78,6 83,3
Avusturya 81,1 78,4 83,6
Belçika 80,5 77,8 83,1
Bulgaristan 74,4 70,9 77,9
Çek Cumhuriyeti 78,1 75,1 81,2
Danimarka 80,2 78,1 82,1
Estonya 76,7 71,4 81,5
Finlandiya 80,7 77,7 83,7
Fransa 82,1 78,7 85,4
Güney Kıbrıs R.Y 81,1 78,9 83,4
Hırvatistan 77,3 73,9 80,6
Hollanda 81,2 79,3 83,0
İngiltere 81,0 79,1 82,8
İrlanda 80,9 78,7 83,2
İspanya 82,5 79,5 85,5
İsveç 81,8 79,9 83,6
İsviçre 82,8 80,6 84,9
İtalya 82,4 79,8 84,8
İzlanda 83,0 81,6 84,3
Karadağ 76,4 74,3 78,4
Letonya 74,1 68,9 78,9
Lihtenştayn 82,5 79,7 85,2
Litvanya 74,1 68,4 79,6
Lüksemburg 81,5 79,1 83,8
Macaristan 75,3 71,6 78,7
Makedonya 74,9 73,0 76,9
Malta 80,9 78,6 83,0
Norveç 81,5 79,5 83,5
Polonya 76,9 72,7 81,1
Portekiz 80,6 77,3 83,6
27
Romanya 74,5 71,0 78,1
Sırbistan 74,9 72,3 77,5
Slovakya 76,3 72,5 79,9
Slovenya 80,3 77,1 83,3
Türkiye (1)
76,3 73,7 79,4
Yunanistan 80,7 78,0 83,4
TÜİK, Hayat Tabloları, 2013
Kaynak: Avrupa Birliği İstatistik Ofisi, 2012
Tablo, Türkiye'nin yanısıra, Avrupa Birliği, Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) ve
Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkelerini kapsamaktadır. Ayrıca,
belirtilen kaynakta hakkında bilgi bulunan Sırbistan, Makedonya ve Karadağ da
tabloya eklenmiştir.
(1) Türkiye verisinin referans yılı 2013’tür.
Tablo 1’e göre, Türkiye’nin ortalama yaşam süresi 76, 3’tür. Yaşam süresi cinsiyet
temelinde ele alındığında, kadınlarda 79,4 yaş, erkeklerde ise, 73,7 yaştır. Rapora göre
ortalama en uzun yaşam ömrüne sahip ülke 82,5 ile Lihtenştayn’dır ve onu, 82,1 ile ile Fransa
izlemektedir. Ayrıca AB-28 ülkenin ortalama ömür süresi de 80, 3 olarak görülmektedir. Bu
ortalamaya göre, Türkiye’deki ortalama yaşam süresinin AB’nin altında olduğu söylenebilir.
Türkiye’nin yıllara göre toplam nüfusunun, yaşlara göre değişimi de ülkemizin
geçmişten bugüne durumunu değerlendirmede önemli bir veri olacağından, Tablo 2’de 1935-
2013 arası yaşlara göre nüfus durumu ve Tablo 3’te de 2013-2075 arasında yaş gruplarının
tahmin edilen değerlerine yer verilmiştir.
Tablo 2: Yıllara, Yaş Grubu ve Cinsiyete Göre Nüfus, 1935-2013
Yıl
Yaş grubu
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
Erke
k
Kadın
Oran (%)
1935 Toplam 16 158 018 7 936 770 8 221 248 100,0 100,0 100,0
0-14 6 662 593 3 491 381 3 171 212 41,2 44,0 38,6
15-64 8 795 512 4 130 788 4 664 724 54,4 52,0 56,7
65+ 628 041 278 846 349 195 3,9 3,5 4,2
Bilinmeyen 71 872 35 755 36 117 0,4 0,5 0,4
1940 Toplam 17 820 950 8 898 912 8 922 038 100,0 100,0 100,0
0-14 7 503 326 3 993 179 3 510 147 42,1 44,9 39,3
15-64 9 668 796 4 626 079 5 042 717 54,3 52,0 56,5
65+ 629 859 271 421 358 438 3,5 3,1 4,0
Bilinmeyen 18 969 8 233 10 736 0,1 0,1 0,1
28
1945 Toplam 18 790 174 9 446 580 9 343 594 100,0 100,0 100,0
0-14 7 421 263 3 920 103 3 501 160 39,5 41,5 37,5
15-64 10 717 968 5 258 500 5 459 468 57,0 55,7 58,4
65+ 626 543 256 683 369 860 3,3 2,7 4,0
Bilinmeyen 24 400 11 294 13 106 0,1 0,1 0,1
1950 Toplam 20 947 188 10 527 085 10 420 103 100,0 100,0 100,0
0-14 8 018 479 4 193 652 3 824 827 38,3 39,8 36,7
15-64 12 211 300 6 046 994 6 164 306 58,3 57,4 59,2
65+ 690 662 272 760 417 902 3,3 2,6 4,0
Bilinmeyen 26 747 13 679 13 068 0,1 0,1 0,1
1955 Toplam 24 064 763 12 233 421 11 831 342 100,0 100,0 100,0
0-14 9 475 220 4 950 438 4 524 782 39,4 40,5 38,2
15-64 13 729 233 6 942 990 6 786 243 57,1 56,8 57,4
65+ 822 408 320 704 501 704 3,4 2,6 4,2
Bilinmeyen 37 902 19 289 18 613 0,2 0,2 0,2
1960 Toplam 27 754 820 14 163 888 13 590 932 100,0 100,0 100,0
0-14 11 427 006 5 940 371 5 486 635 41,2 41,9 40,4
15-64 15 299 311 7 806 612 7 492 699 55,1 55,1 55,1
65+ 978 732 388 087 590 645 3,5 2,7 4,3
Bilinmeyen 49 771 28 818 20 953 0,2 0,2 0,2
1965 Toplam 31 391 421 15 996 964 15 394 457 100,0 100,0 100,0
0-14 13 148 624 6 826 949 6 321 675 41,9 42,7 41,1
15-64 16 953 850 8 612 026 8 341 824 54,0 53,8 54,2
65+ 1 242 525 530 004 712 521 4,0 3,3 4,6
Bilinmeyen 46 422 27 985 18 437 0,1 0,2 0,1
1970 Toplam 35 605 176 18 006 986 17 598 190 100,0 100,0 100,0
0-14 14 878 187 7 634 306 7 243 881 41,8 42,4 41,2
15-64 19 152 564 9 660 942 9 491 622 53,8 53,7 53,9
65+ 1 565 696 707 807 857 889 4,4 3,9 4,9
Bilinmeyen 8 729 3 931 4 798 0,02 0,02 0,03
1975 Toplam 40 347 719 20 744 730 19 602 989 100,0 100,0 100,0
0-14 16 330 203 8 477 273 7 852 930 40,5 40,9 40,1
15-64 22 086 237 11 364 541 10 721 696 54,7 54,8 54,7
65+ 1 853 251 850 652 1 002 599 4,6 4,1 5,1
Bilinmeyen 78 028 52 264 25 764 0,2 0,3 0,1
1980 Toplam 44 736 957 22 695 362 22 041 595 100,0 100,0 100,0
29
0-14 17 433 912 8 983 316 8 450 596 39,0 39,6 38,3
15-64 25 022 358 12 670 034 12 352 324 55,9 55,8 56,0
65+ 2 113 247 955 360 1 157 887 4,7 4,2 5,3
Bilinmeyen 167 440 86 652 80 788 0,4 0,4 0,4
1985 Toplam 50 664 458 25 671 975 22 041 595 100,0 100,0 100,0
0-14 19 010 138 9 780 444 8 450 596 37,5 38,1 38,3
15-64 29 432 295 14 881 386 12 352 324 58,1 58,0 56,0
65+ 2 125 908 955 042 1 157 887 4,2 3,7 5,3
Bilinmeyen 96 117 55 103 80 788 0,2 0,2 0,4
1990 Toplam 56 473 035 28 607 047 27 865 988 100,0 100,0 100,0
0-14 19 745 352 10 154 564 9 590 788 35,0 35,5 34,4
15-64 34 265 838 17 334 960 16 930 878 60,7 60,6 60,8
65+ 2 417 363 1 091 142 1 326 221 4,3 3,8 4,8
Bilinmeyen 44 482 26 381 18 101 0,1 0,1 0,1
2000 Toplam 67 803 927 34 346 735 33 457 192 100,0 100,0 100,0
0-14 20 220 095 10 453 093 9 767 002 29,8 30,4 29,2
15-64 43 701 502 22 131 543 21 569 959 64,5 64,4 64,5
65+ 3 858 949 1 749 563 2 109 386 5,7 5,1 6,3
Bilinmeyen 23 381 12 536 10 845 0,03 0,04 0,03
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
2007 Toplam 70 586 256 35 376 533 35 209 723 100,0 100,0 100,0
0-14 18 642 391 9 570 773 9 071 618 26,4 27,1 25,8
15-64 46 943 690 23 655 657 23 288 033 66,5 66,9 66,1
65 + 5 000 175 2 150 103 2 850 072 7,1 6,1 8,1
2008 Toplam 71 517 100 35 901 154 35 615 946 100,0 100,0 100,0
0-14 18 788 587 9 646 960 9 141 627 26,3 26,9 25,7
15-64 47 835 090 24 114 713 23 720 377 66,9 67,2 66,6
65 + 4 893 423 2 139 481 2 753 942 6,8 6,0 7,7
2009 Toplam 72 561 312 36 462 470 36 098 842 100,0 100,0 100,0
0-14 18 859 334 9 681 912 9 177 422 26,0 26,6 25,4
15-64 48 618 564 24 557 794 24 060 770 67,0 67,4 66,7
30
65 + 5 083 414 2 222 764 2 860 650 7,0 6,1 7,9
2010 Toplam 73 722 988 37 043 182 36 679 806 100,0 100,0 100,0
0-14 18 878 582 9 691 297 9 187 285 25,6 26,2 25,0
15-64 49 516 670 25 020 856 24 495 814 67,2 67,5 66,8
65 + 5 327 736 2 331 029 2 996 707 7,2 6,3 8,2
2011 Toplam 74 724 269 37 532 954 37 191 315 100,0 100,0 100,0
0-14 18 886 575 9 694 739 9 191 836 25,3 25,8 24,7
15-64 50 346 979 25 440 290 24 906 689 67,4 67,8 67,0
65 + 5 490 715 2 397 925 3 092 790 7,3 6,4 8,3
2012 Toplam 75 627 384 37 956 168 37 671 216 100,0 100,0 100,0
0-14 18 857 179 9 678 382 9 178 797 24,9 25,5 24,4
15-64 51 088 202 25 803 873 25 284 329 67,6 68,0 67,1
65 + 5 682 003 2 473 913 3 208 090 7,5 6,5 8,5
2013 Toplam 76 667 864 38 473 360 38 194 504 100,0 100,0 100,0
0-14 18 849 814 9 675 248 9 174 566 24,6 25,1 24,0
15-64 51 926 356 26 237 038 25 689 318 67,7 68,2 67,3
65 + 5 891 694 2 561 074 3 330 620 7,7 6,7 8,7
Raporun sonuçları incelendiğinde, 1935 yılında Türkiye’nin toplam nüfusu,
16.158.018 kişidir. Bu nüfus içinde 15-64 yaş grubu en fazla kişiye sahip olarak, 8.795.512
ve 0-14 yaş grubu ise, 6.662.593kişidir. 65 yaş üstü grup, 628.041 kişi olarak toplam nüfusun
% 3,9’unu oluşturmaktadır. 1965’e gelindiğinde, toplam nüfus 31.391.421 kişiye çıkmıştır.
Yani 30 yılda toplam nüfusumuz yaklaşık 4 kat artmıştır. Toplam nüfus içinde 65 yaş üstü
grup, 1.242.525 kişiye çıkmıştır. 65 yaş üstü grubun, toplam nüfus içindeki oranı da % 4
olmuştur.
2000 yılındaki toplam nüfusumuz 67.803.927’ye çıkmıştır. Yani 35 yılda nüfusumuz,
yaklaşık 2,5 kat artmıştır. Dolayısıyla cumhuriyetin ilk yıllarından 1960’lara kadar toplam
nüfusun hızlı bir artış gösterdiği; daha sonrasında ise nüfus artış hızının düştüğü
görülmektedir. Bu durum, ülkemizin izlediği nüfus politikalarıyla ilgilidir. Tufan’ın da
belirttiği gibi, Türkiye, 1927’den başlamak üzere 1960’ların sonlarına dek nüfus arttırıcı
politikalar izlendiğinden, bu dönemde nüfus patlaması yaşanmıştır. Bu hızlı nüfus artışı
sosyal, ekonomik, tıbbi, hukuki gibi problemlerin oluşmasına yol açmıştır. Bu nedenlerle,
1970’lerden itibaren nüfus kontrol politikaları izlenmeye başlanmıştır.
Nüfusun 1930’larda artmaya başlaması aslında dünyanın başka ülkelerinde de görülen
bir durumdur. Örneğin Fransa’da 1945-75 arasında doğurganlık ciddi ölçüde artmış, adeta bir
31
bebek patlaması yaşanmıştır. 1930’lu yıllarda yılda 650.000 bebek dünyaya gelirken, 1946-75
arasında bu sayı 850.000’e yükselmiş ve 1975’te doğurganlık hızında düşüş yaşanmıştır.
Ancak doğurganlık hızının azalmasına rağmen, Fransa’da 2004’te %22 oranında 60 yaş üstü
nüfus bulunmaktadır (Danış, ?).
2013’teki nüfus verileri ise şöyledir: Toplam nüfus, 76.667.864 kişi olmak üzere,
38.473.360 kişi erkek ve 38.194.504 kişi kadındır. Nüfusun yaş grupları arasındaki dağılımına
bakıldığında, yine en fazla oranın 51.926.356 kişiyle 15-64 yaş arası olduğu görülür ve bu
sayı % 67,7’ye tekabül etmektedir. 0-14 yaş arası grup, 18.849.814 kişi olup % 24,6’lık orana
denk düşmektedir. Yaşlı nüfus için de 65 yaş üstü gruba bakıldığında toplam nüfus içinde,
5.891.694 kişi bulunmaktadır ve bu grubun yüzdelik dilimdeki payı, % 7,7’dir. Bu yaşlı nüfus
da cinsiyet bazında değerlendirildiğinde, % 8,7 kadın ve % 6,7 erkek şeklinde tablo karşımıza
çıkmaktadır. Bu sonuçlardan hareketle, toplam nüfusun artış hızının düşse bile, sürekli arttığı
görülmektedir. Toplam nüfus içinde yaşlılık oranı da hızlı biçimde artmaktadır. Yine TÜİK
verilerine göre, toplam nüfusun 2013’teki artış hızı binde 13,7 iken, yaşlı artış hızı, binde
36,2’dir. Yani yaşlı hızının toplam nüfus içinde yaklaşık 3 katı oranda büyüme hızına sahip
olduğu görülür. TÜİK verilerine göre, 2012’de dünyada, en yüksek yaşlı nüfus oranına sahip
olan ilk üç ülke sırasıyla %24,4 ile Japonya, %21,1 ile Almanya ve %20,8 ile İtalya’dır.
Türkiye 2012 yılındaki bu sıralamada 91. sırada yer almaktadır. Ancak yine de Türkiye’nin
yaşlı nüfus artış hızı, kendi içinde çok hızlıdır.
Yaşlı nüfusunun bu kadar hızlı biçimde yükselmesi, akla Türkiye’nin böylesi hızda
büyüyen yaşlı nüfusu karşılayacak hazırlıklara sahip olup olmadığı sorusunu getirmektedir.
Fakat maalesef bu soruya vereceğimiz yanıt, hepimizin bildiği üzere, olumsuzdur. 1935-2013
verilerini değerlendirdiğimiz Tablo 2’den sonra, gelecekte ülke olarak, yaşlılık konusunda
karşılaşacağımız senaryoları değerlendirmek üzere, Tablo 3’e bakabiliriz.
32
Tablo 3: Senaryolara Göre Seçilmiş Yaş Grupları Nüfusları
Senaryo Yaş grubu 2013 2023 2050 2075
Senaryo 1 (1)
(Temel senaryo
0-14 18 751 164 17 854 319 14 694 508 13 026 803
15-64 51 852 082 57 768 287 59 296 228 51 472 952
65 + 5 878 603 8 624 483 19 484 834 24 672 343
Oran (%)
0-14 24,5 21,2 15,7 14,6
15-64 67,8 68,6 63,4 57,7
65 + 7,7 10,2 20,8 27,7
Senaryo 2 (2)
0-14 18 751 164 18 760 876 21 638 683 25 541 006
15-64 51 852 082 57 768 287 63 186 077 69 131 341
65 + 5 878 603 8 624 483 19 484 834 24 672 343
Oran (%)
0-14 24,5 22,0 20,7 21,4
15-64 67,8 67,8 60,6 57,9
65 + 7,7 10,1 18,7 20,7
Senaryo 3 (3)
0-14 18 751 164 19 206 006 25 840 785 35 863 794
15-64 51 852 082 57 768 287 65 220 777 80 136 648
65 + 5 878 603 8 624 483 19 484 834 24 672 343
Oran (%)
0-14 24,5 22,4 23,4 25,5
15-64 67,8 67,5 59,0 57,0
65 + 7,7 10,1 17,6 17,5
TÜİK, Nüfus Projeksiyonları, 2013-2075
(1) Senaryo 1: Projeksiyonlarda kullanılmış olan temel senaryodur. Toplam doğurganlık hızının doğal akışı
içinde azalıp, 2050 yılında 1,65’e düştüğü ve 2050 yılından sonra artışa geçerek 2075 yılında 1,85 değerine
ulaştığı doğurganlık senaryosudur.
(2) Senaryo 2: Toplam doğurganlık hızının kademeli olarak 2020 yılında 2,11'e, 2050 yılında ise 2,50
seviyesine artacağını, 2050 yılından sonra da 2075 yılına kadar sabit kalacağını varsayan doğurganlık
senaryosudur.
(3) Senaryo 3: Toplam doğurganlık hızının aratarak 2050 yılında 3’e ulaşacağını ve 2075 yılına kadar sabit
kalacağını varsayan doğurganlık senaryosudur.
Tablo 3’te üç farklı duruma göre değişen, gelecekte Türkiye’nin nüfus durumuyla
ilgili tahminler yer almaktadır. Buna göre 2023’te yaşlılık oranın % 10 değerinde seyretmesi,
33
2050’de, % 17,6 ile % 20, 8 arasında bir orana sahip olacağı ve 2075’te ise, % 17,5 ile % 27,7
arasında değişebileceği beklenmektedir. Buna göre ilk durum toplam doğurganlık hızının
doğal seyrine göre 2050’ye kadar azalacağı ve bundan sonra artacağı varsayımına göre
şekillenmiştir. İkinci durumda, toplam nüfus hızının aşamalı olarak 2050’ye kadar artacağı ve
bu tarihten sonra da sabit kalacağı varsayımına göre hazırlanmıştır. Üçüncü senaryo ise,
toplam doğurganlık hızının 2050’ye dek artış göstererek, bu tarihten sonra sabit kalacağı
tahminine göre hazırlanmıştır.
Birleşmiş Milletler’in açıklamalarına göre,eğer bir ülkedeki yaşlı nüfusun toplam
nüfus içindeki oranı, %8 ile %10 arasında ise, o ülke nüfusu “yaşlı”, %10’un üzerinde ise
“çok yaşlı” olarak nitelendirilmektedir. Nitekim,Türkiye’nin Tablo 3’teki tahminlere göre, 10
yıl içinde %10’un üzerinde yaşlı nüfusa sahip olarak, “çok yaşlı” nüfuslu ülkeler arasında yer
alacağı görülmektedir.
DPT’nin Türkiye’de Yaşlılık ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı adıyla 2007’de
sunduğu raporun sonuçları ise şöyledir:
Yaşlıların eğitim seviyesine bakıldığında, cinsiyete göre ciddi farklılıkların olduğu
tespit edilmiştir. Buna göre, kadınların % 84’ünün eğitimi olmadığı veya ilkokul mezunu
olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Erkeklerde herhangi bir eğitim almamış ya da en azından
ilkokul mezunu olma durumu ise % 70’tir. Lise ve üzeri bir eğitim seviyesine sahip kadınların
oranı % 2 iken, bu oran erkeklerde % 4’tür. Yaşlı kadın ve erkek arasındaki eğitim seviyesi
farklılığının dünya genelinde ve özellikle de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha
fark edilir olmak üzere, erkekler lehine olduğu, kadınların eğitim olanaklarına yeterince
ulaşamadığı da raporda belirtilmektedir (DPT, 2007: 10-11). DPT’nin bu raporunun
yayınlandığı tarih 2007’dir. Dolayısıyla bu raporu yayınlamak üzere görüşmelerin yapıldığı,
bilgilerin toplandığı tarih 2005 yılı olabilir. 2005 yılında 60 yaşında olan biri, 1945
doğumludur. Herhangi bir veri incelenirken, o veriye ait dönemin sosyo-kültürel, siyasal,
ekonomik koşulları da göz önüne alınmalı, o dönemin tarihi iyi bilinmelidir. Dolayısıyla,
Türkiye’nin 1945 ve önceki yılları düşünüldüğünde, bu yıllar cumhuriyetin kuruluşundan
sonra olan, ülkenin eğitim, sağlık, ekonomi, hukuk, siyaset gibi, aslında her alanda,
kurumlaşmasının devam ettiği yıllardır. Bu yıllarda eğitim kurumları henüz ülkenin geneline
yayılamamıştır. Bununla birlikte, bu dönemde aslında Türkiye eğitimi için örnek alınması
gereken bir model niteliğinde olan Köy Enstitüleri kurulmaya başlanmış ve bu model, ülke
geneline yayılmaya çalışılmıştır. 1940’larda ülke genelinde nüfusun büyük bir çoğunluğu
köylerde bulunduğu için ve tarıma dayalı bir ekonomik üretim biçimine sahip olunduğu için,
bu modelin bir amacı da, köylerde tarım hakkında doğru bilgilerin verilerek, buna göre
üretimin yapılmasıdır. Buradan yetişecek öğretmenler, kendi okullarını kendileri inşa etmiştir,
kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılamaya çalışmaktadır. Aynı zamanda eğitim de almışlardır.
Yani, aslında yaşayarak, görerek öğretim olmaktadır. Köy Enstitüleri’nin eğitim hayatına,
köylere ve dolaylı olarak farklı alanlara büyük katkısı olmuştur; ancak bu modelin gerek
sosyalist bir yaklaşımın eseri gibi düşünülerek bunun tehdit olarak algılanması, gerek
dönemin diğer koşulları nedeniyle, 1950’de kapatılmak durumunda kalmıştır. Dönemin eğitim
sistemi hakkındaki genel özelliklerini hatırladıktan sonra, şu anda 60 yaş ve üzeri kişilerin
neden düşük eğitim seviyesine sahip olduğu daha iyi anlaşılabilir. Köy Enstitüleri modeli, iyi,
34
kaliteli bir eğitim sistemi olmakla birlikte, burada eğitim alanlar tabii ki nüfusun küçük bir
bölümüne tekabül etmektedir.
Yaşlıların ekonomik gelirlerine bakılırsa, % 56’sı herhangi bir gelire sahiptir. Ancak
cinsiyetler arasında gelire sahip olma konusunda, eğitim konusunda da olduğu gibi
eşitsizlikler görülmektedir. Buna göre erkeklerin % 75’i herhangi bir gelire sahiptir; fakat
kadınların ancak% 38’i bir gelire sahiptir. Yaşlıların gelirlerinin kaynağının ne olduğuna
bakıldığında, erkeklerin % 46’sı gelir olarak, emekli maaşını ve bundan başka gelir kaynağı
olarak da yaşlı aylığı ve kira/faiz gelirlerini göstermiştir. Erkeklerin % 10’u çalışmaktadırlar.
Yaşlı kadınların durumuna bakıldığında, sadece % 6’sı gelir olarak, kendisine ait emekli
maaşına sahip olduğunu ve% 16’sı da dolaylı emekli maaşını gelir kaynağı olarak
göstermişlerdir. Kadınların % 10’u yaşlılık aylığı almakta ve sadece %1’i halen
çalışmaktadır.(DPT, 2007).
Yaşlıların gelir durumlarının yanında, ihtiyaçlarını nasıl karşıladıkları da araştırmada
öğrenilmiştir. Buna göre, yaşlıların % 43 oranının ihtiyaçlarını kendilerinin karşıladığını
belirtmiştir. Bu orana cinsiyetler açısında bakıldığında, kadınlarda % 27, erkeklerde de %
66'dır. Bunun dışında, Kadınların yüzde 25’iihtiyaçlarının karşılanmasında esas sorumluluğun
eşinde olduğunu belirten kadınların oranı % 25 iken, erkeklerde bu oran % 4’e düşmektedir.
Bunun dışında, yaşlı kadınların ihtiyaçlarını karşılamada, % 56’sı çocuklarını esas sorumlu
olarak bildirirken,erkeklerde bu oran %’ 27’dir (DPT, 2007).
Gerek ekonomik gelire sahip olma konusunda, gerekse bu sahip olunan gelirlerin
kaynağı konusunda kadınların, erkeklere göre daha zor durumda olduğu görülür. Çünkü,
cinsiyetler arasında ilk olarak, gelir durumu kıyaslandığında erkeklerin % 75’nin bir geliri
bulunurken, bu oran kadınlarda sadece % 38’de kalmaktaydı. Yani, bir gelire sahip olan
erkekler kadınlara göre yaklaşık olarak 2 kat fazla durumdadır. Yaşlı erkekler, bu gelirlerinin
önemli bir kaynağını emekli maaşlarından ve bunun dışında da yaşlı aylığı ya da kira geliri
olduğunu belirtmiştir. Ancak kadınların durumuna bakıldığında, % 46 emekli maaşına sahip
olan erkeğe karşı, kadınların sadece % 6’sı kendi maaşına sahiptir. Yani bu oran erkeklerin
yaklaşık 8’de biri kadardır. Kadınların % 16 oranında dolaylı emekli maaşı bulunduğu
görülmektedir. Yani kadınların kendilerinin değil, babasından, eşinden kalan maaşları, dolaylı
olarak kullanabilmektedir. Ayrıca erkeklerin kira geliri de söz konusudur. Ancak, araştırmada
bu gelirin maaş dışında bir ek gelir mi olduğu, yoksa tek başına bir gelir kaynağı mı olduğu
tam olarak anlaşılamamaktadır. Yine de sosyal hayatta karşılaştığımız örneklerden hareketle,
her iki durumun da geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Değerlendirilmesi gereken bir başka
nokta da, şu anda çalışan yaşlı erkeklerin durumu, kadınların 10 katı olması durumudur.
Ayrıca bir diğer önemli sorun da kadınların ihtiyaçlarının çok büyük bir kısmının ya
çocuklarının ya da eşlerinin karşılıyor oluşudur. Yani kadınlar birilerine bağımlı durumdadır.
Yaşlı kadınların kendi hayatlarını yaşayabilmelerinde, kendilerini çocukları, eşleri dahi olsa,
başkalarına karşı muhtaç hissetmemeleri için kadınların, yaşlılık dönemlerinde kendilerine ait
gelirin, eğer mümkünse, yaşlı kadın çalışabilecek durumdaysa, yaşlı kadınlara uygun iş
imkanlarının sağlanması gerekir. Bu konular için devlet tarafından çalışmalar yapılmalı,
çözümler, kurumsallaştırılmalıdır.
35
Araştırmada elde edilen bir sonuç da, yaşlıların ikamet yerleriyle ilgilidir. Buna göre,
yaşlıların 10’da 7’si, çocukları ile evde, aynı binada, sokakta veya mahallede oturmaktadırlar.
Bu durum, cinsiyete göre değişmemektedir. (DPT, 2007: ). Bu durumun, aslında geleneksel
yapımızdan kaynaklandığı söylenebilir. Bu sonuçlarda kır-kent ayrımı bulunmamaktadır.
Dolayısıyla çocukları ile aynı evde kalan yaşlı kimseleri ne kadarının kırsal alanda ne
kadarının kentte olduğu bilinmemektedir. Çünkü, özellikle kentte oturan evli çiftler
düşünüldüğünde, günümüzde çiftlerin anne-babalarının, çiftlerle aynı dairede değil de,
raporda belirtildiği gibi en azından aynı binada, ya da çiftlerinkine yakın yerlerde oturmakta
oldukları görülmüştür. Oysa köylerde ise tam tersine, büyüklerin evli çiftlerin, çocukların
evinden başka bir evde oturması toplumumuzda genellikle yadırganan bir durumdur.
Dolayısıyla ikamet durumunda böyle bir ayrıma dikkat çekilebilir. Bunun dışında aslında
yaşlı bireylerin çocuklarıyla aynı evde değil; ama onlara yakın yerlerde oturmaları hem
çocuklarının özel hayatı, hem yaşlı bireylerin biraz kendi dünyalarına çekilebilmeleri için
daha iyi olabilir.
Yaşlıların ikamet durumuyla ilgili olarak, bir de, TÜİK’in 2011 verilerine
dayananNüfus ve Konut Araştırması (NKA)1 sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre,
hanesinde en az bir yaşlı hane halkı üyesi bulunan hanelerin oranı %21,7’dir. Bu sonuç,
DPT’nin yukarıda bahsedilen sonuçlarıyla birbirlerini tamamlar niteliktedir. TÜİK’in
verilerine göre ayrıca, toplam hane halklarının %11,7’sini tek kişilik haneler oluşturmaktadır.
Bu hanelerin %42,2’si 65 ve daha yukarı yaştaki kişilerden oluşmaktadır. Tek başına yaşayan
yaşlı nüfusun %77,1’ini kadınlar oluşturmaktadır. Bu sonuçlar, tek başına olan yaşlıların %
11,7 olduğunu ve bunların büyük çoğunluğunu da kadınların oluşturduğu görülmektedir. Tek
başına oturan kadınlar, elbette hiç evlenmemiş de olabilir; ancak, yine de bu kadınların
çoğunun dul olduğu yorumu yapılabilir ki, bu durum ilerde bahsedilecek olan DPT’nin yaşlı
bireylerin cinsiyetlere göre karşılaştırıldığı sonuç ile paralellik taşımaktadır. TÜİK’in aynı
araştırmada bir diğer sonucu da, ikamet edilen evlerin durumlarıyla ilgilidir. Buna göre,
konutların %11,9’unda tuvalet, %2,8’inde borulu su sistemi ve banyo konutun dışında
bulunmaktadır. Hanesinde en az bir yaşlı hane halkı üyesi bulunan hanelerin %63,6’sı
konutlarında soba ile %19,2’sinin kat kaloriferi, % 8,9’unun kalorifer (merkezi sistem) ve
%8,2’sinin klima, elektrikli ısıtıcı ya da diğer sistemler ile ısınmaktadır. Bu durumda yaşlı
nüfusun bulunduğu evlerin çoğunda soba ile ısınma sağlandığı görülmektedir ki, gerek bu
duruma, gerekse, diğer sonuçlara bakarak, evlerin çok iyi durumda olmadığı
söylenebilmektedir.
Raporda bir de, eş yitirme durumu, cinsiyetlere göre incelenmiştir. Sonuçlara göre,
kadınların % 53’ü dul olarak yaşamlarını devam ettirirken, erkeklerde bu oran % 14’e
düşmektedir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte dul olarak yaşama oranları hem kadınlardahem de
erkeklerde artış göstermektedir; ancak bu oran, kadınlarda daha fazladır(DPT, 2007). Bu
durumu, toplumda kadınlara karşı daha fazla baskı olmasıyla, dul kadının evlenmesi
durumunun daha çok yadırganması ve kadın hakkında türlü söylentiler yapılmasına
bağlayabiliriz. Bir diğer önemli neden de, kadınların evlenmedikleri takdirde, eğer varsa ölen
eşlerinin emeklilik maaşlarını alabilmesidir. Bu durumda kadınlar, bu maaş sayesinde iyi kötü
1http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15843
36
idare edebilecekleri, ikinci bir eşe belki anlaşamayacakları kanaatiyle de veya çocuklarını
düşünerek yeni bir evliliğe sıcak bakmamış olabilir.
TÜİK’in 2013 raporuna geri dönersek, bu raporda ulaşılan bulgulardan biri, yaşlıların
yoksullukla ilgili durumları üzerinedir. Yaşlı nüfusta yoksulluk oranı 2011 yılında %17 iken
2012 yılında % 18,7’ye yükselmiştir. Yaşlı nüfusun yoksulluğu cinsiyet bazında
incelendiğinde, kadınların erkeklerden daha yoksul olduğu belirtilmektedir. 2012 yılı
verilerine göre yoksul yaşlı erkek nüfus oranı %17,7 iken yoksul yaşlı kadın nüfus oranı
%19,4’e çıkmıştır.Bu sonuç, aslında cinsiyete göre yaşlıların eğitim durumu, gelir durumu,
hatta eşlerinin ölümünden sonra evlilik durumları bile yoksulluk durumlarıyla veya en
azından, genel olarak ekonomik durumlarının düşük oluşuyla yakından ilgilidir.
Türkiye’deki yaşlıların sağlık durumu TÜİK verilerine göre incelendiğinde, “çok
iyi/iyi” düzeyinde olan erkek nüfusun oranı 2012 yılında %36,9 iken kadınlarda bu oranın
%18,7’de kaldığı görülmüştür. Türkiye genelinde 2012 yılında, 15 ve daha yukarı yaştaki
nüfusun obezite oranı %17,2 iken yaşlı nüfusta bu oran % 25 oranında bulunmuştur. Türkiye
genelinde 2012 yılında, her gün düzenli olarak tütün mamulü kullanan yaşlı nüfus oranı, %8,4
olmuştur. Bu orana cinsiyet bazında bakıldığında, yaşlı erkek nüfus oranı %16 iken yaşlı
kadın nüfusta bu oran % 2,6’ya düşmektedir. Yaşlılıkta arttığına dair genel bir kanaatin
olduğu hastalıklardan biri de, Alzheimer’dır. Buna göre, 2010’da Alzheimer hastalığından
ölen yaşlı nüfus oranı %2,7 iken bu oran 2011 yılında %2,9, 2012 yılında ise % 3,4’e
çıkmıştır. Hastalıklarla ilgili veriler bu şekildedir. Bir de, ülke genelinde toplam gelirden,
sağlık alanına ayrılan paya bakılırsa, TÜİK’in verilerine göre de, 2013’te, sağlık
harcamalarına ayrılan pay, % 5,4 olduğu görülür. Verilere göre 1999-2013 yılları arasında
sağlığa en fazla, % 6,1 oranıyla 2008 ve 2009’da ayrılmış; ancak görüldüğü gibi sonraki
yıllarda bu oran düşmüştür. Sağlık insan hayatı için en önemli konuların başında geldiği için,
toplumsal açıdan da bakıldığında, sağlık hizmetlerinin her zaman en iyi kalitede ve olabilecek
en düşük maliyetle sunulmaya çalışılması gerektiği söylenebilir.
Bunlardan hareketle, Türkiye’de yaşlıların sorunlarının çözümünde ekonomik
güvencenin sağlanması, sosyal güvenliğin sağlanması, bakıma muhtaç yaşlıların güvenliğinin
sağlanması gibi durumlarına öncelik verilmesi gerekliliğine dikkat çeker. Ayrıca sorunların
ele alınırken ulusal boyutuyla olduğu kadar Avrupa boyutu göz önünde tutularak ele
alınmalıdır.
Yaşlıların karşılaştıkları bir diğer sorun da toplumda “yaşlılık algısıyla” ilgilidir.
Çünkü yaşlılık, hastalıkların arttığı, vücudun direncinin kalmadığı, insanın enerjisini yitirdiği
ve ölüme yaklaşıldığı şeklinde düşünülür. Yaşlıların, yaş algısıyla karşılaştığı bir diğer sorun
da, yaşa yönelik ayrımcılıktır. Dural veCon’un açıklamalarına göre, yaş ayrımcılığı, genel
olarak toplumun yaşlı nüfusuna olumsuz bakış açısını içermektedir. Bu nedenle, yaş
ayrımcılığı, kendini hem direkt yaşlılar hakkında oluşturulan kalıplaşmış yargılar şeklinde
gösterir hem de bu kalıplaşmış yargılar, yaşlının gündelik yaşantısına yansır. Örneğin yaşlı
nüfus hakkındaki en olumsuz kalıplaşmış yargıyı içeren, “işe yaramazlık” yakıştırması,
yaşlının kendisine bakışında olumsuzluk yaratır ve onu çaresizliğe sürükler. çıkmaktadır.
Bedenin genç görünmesi, yüzlerdeki kırışıklıkların, saçlardaki akların saklanması, fit
37
görünüşe sahip olmak özellikle kadınlardan beklenen ideal görünüş özellikleri olmuştur. Bu
durum, yaşlılığa bakışı da değiştirmiştir. İnsanlar artık yaşlılık belirtileri olan bu fiziksel
değişimleri olabildiğince geciktirmek istemektedir. Dolayısıyla, bu istenemeyen durumlara
sahip olmak, aynı zamanda yaşlanmış olmakla bir tutulmaktadır ve yaşlılık da istenmeyen bir
durum haline sokulmaktadır. Bu durumdan en çok yararlanan da tabii ki ekonomik pazar
sistemi olmaktadır.
Türkiye’de Yaşlılara Yönelik Yapılan Çalışmalar
DPT (2007: 11-12)’nin raporuna göre, cumhuriyetin kuruluşundan sonra 1930’da
yürürlüğü giren 1580 sayılı yasa ileilk kez kamu kuruluşu olan Belediyelere bakıma muhtaç
kişilerin (yaşlıların) korunması, yaşlıevleri yapma ve yönetme yükümlülüğü getirilmesi,
değişik illerde aceze evleri,güçsüzler yurdu, düşkünler evi ve huzurevi adı altında yatılı yaşlı
kuruluşları açması üzerine yetki verilmiştir. Bunun dışında, 10.7.2004 tarihinde kabul edilen
5216 sayılı yeni Büyükşehir Belediyesi Kanununa göre ise, Büyükşehir, ilçe ve ilk kademe
belediyelerinin görev ve sorumlulukları genel olarak belirlenerek, yaşlılar konusunda da,
“Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler
uygulanır” şeklinde genel bir hükme varılmıştır. Ayrıca, 27/05/1983 tarihinde 2828 sayı ile
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), “Ekonomik ve sosyal yoksunluk
içinde olan özel ihtiyaç gruplarının (aile, çocuk, sakat, muhtaç yaşlı ve diğer kişiler)
ihtiyaçlarının karşılanmasını, çeşitli sorunların önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı
olunmasını, hayat standartlarının iyileştirilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler
bütünü olarak mahalli ve ulusal düzeyde planlama, yönetim ve denetleme” görevini
üstlenmiştir.
DPT’nin açıklamalarına göre, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Sosyal Devlet
olmasının bir gereği olarak, herkese sosyal güvenlik sağlama görevi 1982 Anayasasının 60.
61. ve 62. maddelerinde belirtilmiştir. Değişen toplumsal koşullar nedeni ile sosyal güvenlik
sistemi içerisine alınan yaşlıların maddi risklere karşı korunmaları gerektiği, yaşlılara aylık
gelir, sağlık yardımları ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere sağlık yardımı yapılması
sağlanmıştır. Ancak bununla birlikte, Türkiye’de sosyal güvenlik programlarından yararlanan
ve gerçek anlamda sigortalı olanların sayısı henüz yeterli düzeye ulaşmamış ve yaygın bir
sosyal güvenlik ağı kurulamamıştır. Bununla birlikte yaşlıların sosyal güvenliğinin
sağlanması için, belirli bir süre çalışmak koşuluyla emeklilik aylığı almaya hak kazanmış
olanlarına yönelik sosyal güvenlik hizmetleri uygulanmaktadır. Bu hizmetler aşağıdaki gibidir
(DPT, 2007: 13-14).
Emekli Sandığı
-5434 sayılı Kanun gereğince Emekli Sandığına Bağlı Olarak Emekli Aylığı,
-2022 sayılı Kanun gereğince 65 Yaş Aylığı,
Sosyal Sigortalar Kurumu
-506 Sayılı Kanun gereğince Yaşlılık Sigortası,
38
-506 sayılı Kanunun 20.maddesi gereğince Banka, Sigorta, Reasürans Şirketleri
İştirakçilerine Yaşlılık Aylığı,
-2925 sayılı Kanun gereğince Tarım İşçilerine Yaşlılık Aylığı,
Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Kanunu
-1479 sayılı Kanun gereğince Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlara
Yaşlılık Aylığı,
-2926 sayılı Kanun gereğince Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlara Yaşlılık
Aylığı,
-4697 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu Gereği Kendi
Adına Prim Yatıranlara Yaşlılık Aylığı,
7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu
Ayrıca bu yardımlar dışında, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayan ve
muhtaç durumda bulunan yaşlılar için, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanunu gereği yardım yapılmaktadır. 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve
kimsesiz Türk vatandaşlarına yaşlılık aylığı verilmektedir. Bir de belirtilmesi gereken bir
diğer nokta, açıklanan bu sosyal güvenlik kurumlarının, 2006’da Sosyal Güvenlik Kurumu
(SGK) adında tek bir çatı altında toplandığıdır (www.sgk.gov.tr).
Dural veCon (2011:485), yaşlıların sigortalı olma ve bir emekli maaşı alma
durumunun; ancak ve ancak çalışma durumuna bağlandığına, fakat mevcut durumda yaşlılar
için en önemli gelir kaynaklarından biri olan emekli maaşının çalışmayan yaşlılar için bir
kayıp olduğuna dikkat çekmektedir. Gerçekten de yazarların belirttiği gibi, özellikle kadınlar,
çeşitli nedenlerden dolayı bir işte çalışamamış olabilir. Ancak yaşlılık dönemlerinde,
başkalarına muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayacak, insan onuruna yakışır asgari bir
gelire sahip olmaları gerekir.
Türkiye’de yaşlılar için sosyal güvenlik dışında, çeşitli sosyal yardım uygulamaları da
bulunmaktadır. Bunlara örnek vermek gerekirse, 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve
kimsesiz Türk vatandaşlarına malullük, sakatlık gibi durumlarda Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Genel Müdürlüğü’ne bağlı vakıflar tarafından sosyal yardım
yapılmaktadır. 1977’den beri, 65 yaş ve üstü kişiler için muhtaç, güçsüz, kimsesiz olmaları
durumunda yaşlı aylığı bağlanmaktadır (DPT, 2007: 21-22).
Sosyal hizmetlere örnek olarak SHÇEK verilebilir. SHÇEK, sosyal hizmetlerin
gönüllülük esasına göre, çeşitli özel kuruluşlar ve bazı kamu kuruluşlarınca dağınık ve
programsız yürütülmesine karşı, tüm bu hizmetleri tek bir çatı altında toplamak amacıyla
kurulmuştur. Kamuya ait huzur evleri, SHÇEK yürürlüğündedir. Türkiye’de 2005 yılı
itibariyle bakanlıklara bağlı 7 ve belediyelere bağlı 21 olmak üzere kamu kuruluşlarında,
toplam 28 huzurevi bulunmaktadır. SHÇEK’e bağlı huzurevi sayısı ise 2005 verilerine göre,
16’dır. Bunun dışında, özel bakım bölümü bulunan 28; yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezi
39
şeklinde 15; 4 tane de huzurevi ve rehabilitasyon merkezi bulunmaktadır. Huzurevlerinde
yemek yapma, temizlik, sağlık kontrolü, psikolojik ve sosyal ihtiyaçların sağlanması gibi
hizmetler sunulmaktadır. Bunun dışında özel huzur evleri ve yaşlı bakımevleri 23099 sayı ile
3 Eylül 1997 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ayrıca bunlar dışında yerel yönetimler olan
belediyelerin de, yaşlılar için çeşitli hizmetleri olmaktadır. Yaşlılık konusuna, beş yıllık
kalkınma planlarında da 1960’lı yıllardan itibaren yer verilmeye başlanmıştır. Son olarak da
çeşitli sivil toplum kuruluşlarından bahsedilebilir.Çeşitli sivil toplum kuruluşları yaşlılık ve
sağlıklı yaşlanma konusunda çeşitli çalışma ve araştırmalar yapmakta sempozyum, kongre ve
toplantılar düzenlemekte, ayrıca Türkiye Sakatlar Konfederasyonu, Türkiye İş Kurumu
işbirliğinde yaşlı-özürlü bakım elemanı yetiştirmesertifika programları düzenlenmekte ve bu
alanda hizmet sunmaktadırlar (DPT, 2007: 22-34).
Görüldüğü gibi, halihazırda ülkemizde yaşlılara yönelik çeşitli politikalar ve hizmetler
yok değildir. Ancak bunların şu aşamada az ve sınırlı olduğu söylenebilir. Önemli olan kalıcı
çözüm önerileri üretebilmek ve bunu sosyal politikalara yansıtabilmektir
Sonuç ve Öneriler
Sonuç olarak bu çalışmada, Türkiye’de yaşlılık konusu ele alınmıştır. Türkiye’de
yaşlıların durumu hakkında genel bir tablo çizmeyi sağlayacak istatistiki veriler sunulmuştur.
Türkiye’de yaşlılıkla ilgili olarak yapılan çalışmalardan ulaşılan verilere göre,
Türkiye’de toplam nüfus içinde yaşlı nüfus, çok hızlı bir biçimde artmaktadır. Bu durum,
yakın gelecek için ciddi sorunlara yol açacaktır. Araştırmalara göre, Türkiye’nin bu konuda
karşılaşması beklenen sorunların en önemli nedeni, Türkiye’nin bu konuya hazırlıklı
olmaması, şu anda olması gereken çalışmaları halihazırda yapılmaması ve bu nedenle
gelecekte, daha büyük sorunlarla karşılaşılacağıdır.
Araştırmalara göre, Türkiye’deki yaşlıların çok hızlı artmasının yanında, yaşlıların
karşılaştıkları en büyük sorun,yoksulluk durumudur. Çünkü, verilere göre yaşlıların en önemli
gelir kaynağını emekli maaşları ve ikinci olarak da yaşlı aylıkları oluşturmaktadır. Ancak
yaşlıların konut kiraları, ev faturaları, sağlık harcamaları, yol masrafları, gıda masrafları vb.
düşünüldüğünde aylık, pek çok gider kalemleri oluşmaktadır. Fakat buna karşın, sahip olunan
gelir, aynı derecede değildir. Dolayısıyla bu durum, yaşlıları en başta, çocuklarına, eşlerine
muhtaç durumuna düşürmektedir. Ayrıca yaşlıların gelir durumu cinsiyete göre
karşılaştırıldığında da kadın ile erkek arasında -aslında diğer tüm yaş gruplarında ve alanlarda
da olduğu gibi- önemli eşitsizlikler görülmüştür. Yaşlı kadınlar her anlamda çocuklarına
bağımlı, muhtaç durumundadır. Yaşlı kadınlar, ekonomik gelirlerini karşılamada, diğer
ihtiyaçlarını gidermede çocuklarına bağlı durumdadırlar ve bu nedenle de ikamet ederken
konut seçiminde çocuklarının konutlarına yakın olmaya çalışmaktadırlar.
Yaşlı bireyler arasında görülen bir diğer sorun da eğitim konusundadır. Çünkü şu anda
yaşlı durumunda olan bireylerin çoğu düşük eğitim seviyesine sahiptir. Bu durum genel bir
tablo olmasına rağmen, cinsiyetler arasında yine eşitsizlik görülmektedir. Yaşlı kadınların
çoğu ya eğitim almamış ya da ilkokul mezunu durumundadır; yaşlı erkeklerin bu durumdaki
40
oranı kadınlara göre daha düşüktür. Buna karşın lise ve dengi okul mezunu olan yaşlı erkek
sayısı kadınlara göre daha fazladır. Elbette ki eğitim seviyesi hem meslek durumuna, hem de
gelir durumuna yansımaktadır. Kadınlar, iyi bir eğitim seviyesine sahip olamadığından,
çalışma yaşamına da çok fazla katılamamıştır. Tabii ki bu durum günümüzde değişmektedir.
Ancak bununla birlikte, yaşlı bireylere sunulması beklenen hizmetler değişecektir. Çünkü
hayat standartları, yaşam tarzları değişmiştir.
Yaşlılık döneminde insanların karşılaştıkları sağlık sorunları da artış eğilimi gösterir,
hatta bu döneme özgü yeni hastalıklar ortaya çıkabilir. Günümüzde en yaygın hastalıklar
olarak, kalp ve damar tıkanıklığı hastalıkları, tansiyon hastalıkları, şeker hastalığı gibi kronik
hastalıklar, kanser, ayrıca özellikle yaşın ilerlemesiyle kendini gösteren demans, Alzheimer
gibi hastalıklardan bahsedilebilir. Yaşlı bireylerin bu gibi sağlık sorunlarıyla başa çıkması için
sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Örneğin, Türkiye’de evde bakım hizmetleri şeklinde
bir uygulama getirilmiştir; ancak bu durumda dolandırıcılık gibi kötüye kullanıma da neden
olmuştur.
Yaşlı bireyler için şu anda Türkiye’de uygulanan politikalar neticesinde sosyal sigorta,
yaşlı aylığı, huzurevleri, yaşlı bakımevleri, evde bakım hizmetleri, belediyelerin sunduğu
yardım olanakları, 65 yaş üstü vatandaşlar için ulaşım kartı gibi uygulamalar mevcuttur.
Ancak, bu çalışmalar, hızla artan yaşlı nüfus karşısında yetersiz kalmaktadır ve yaşlılar
muhtaç konumuna düşmektedir.
Yaşlılara daha iyi bir gelecek, yaşam sunmak için pek çok politika, sosyal hizmet
uygulaması önerilebilir.
İlk olarak, yaşlılık durumunun, yaşlıların karşılaştıkları sorunların ülke geneline
yayılan ve birden fazla araştırma ile sağlıklı ampirik veriler elde edilmelidir. Böylelikle birden
fazla araştırma ile veriler doğrulanmış ve yaşlıların karşılaştıkları sorunlar da derinlemesine
araştırılmış olur. İkinci olarak, şu anda araştırmalarla ortaya konulan sorunlar olan yaşlılarda
ekonomik gelir, yoksulluk, eğitim sorunu gibi sorunları çözmeye yönelik siyaset
bilimcilerden, iktisatçılardan, sosyal bilimcilerden, psikologlardan vb. olmak üzere farklı
alanlardan oluşan bir kurul toplayarak çözümler üretilmelidir. Bu konuyu, bizzat yaşlıların
kendilerine sorarak, onlarla görüşme yaparak da, fikir alınabilir. Fakat her halükarda, yaşlı
bireylerin genç ve orta yaşlılık dönemlerinde çalışmamış olsalar bile, yaşlılıkta
yararlanabileceği sosyal sigorta olmalıdır ve bunun dışında geliri olmalıdır. Şu anda emekli
maaşı olmayanlar için yaşlılık aylığı vardır; fakat bu meblağ da, günümüz ekonomik
şartlarının çok altında kalmaktadır. Bu nedenle yaşlıların ekonomik geliri belirlenirken hayat
şartları göz önünde bulundurulmalı, insanca yaşamaya yetecek bir ücret verilmelidir.
Yaşlıların kalabileceği ve istediği her zaman gidebileceği yeni mekanlar
oluşturulmalıdır. Ayrıca toplumun, huzurevi gibi yerlere karşı olumsuz algısı yıkılmaya
çalışılmalıdır. Bunun için öncelikle bu mekanların çok iyi şekilde donatılması, hazırlanması,
yurt geneline yaygınlaştırılması, buralarda görev alacak personelin ilgili bölümlerden
mezunlara arasından seçilmesi gerekir. Bu hazırlıklar tamamlandıktan sonra, medya araçları
41
da kullanarak bu mekanları topluma daha iyi tanıtmak adına, kamu spotları düzenlenebilir;
medyada, toplum tarafınca yaptıkları ile takdir toplamış sanatçıların desteği alınabilir. Çünkü
toplumumuzda, geçmişte yaşanan ve medyaya da yansıyan haberlerden hareketle, burada
kalan yaşlılara karşı kötü muamele yapıldığı, onlara şiddet uygulandığı bilinmektedir. Ayrıca
huzurevleri toplumumuzda, gidecek hiçbir yeri olmayan, çocukları tarafından terk edilmiş,
yalnızlığa mahkum edilmiş gibi bir algıyla sembolize edilmektedir. Yıkılması gereken bu
algıdır. Örneğin yatılı kalma özelliği olmayan ama içinde sağlıktan, hobi kurslarına kadar pek
çok kompleks özelliği barındıran yapılar olabilir, mevcut olanlar çoğaltılabilir.
Aktivite kuramında, yaşlı bireyler aktif olarak kabul edilmekte idi ve yaşlı bireylerin
yaşlılık döneminde de yeni roller üstleneceklerini söylemekteydi. Bahsedilen çalışmalara
benzer çalışmaların yapılarak yaşlı bireylerin yaşamdan kopmaması, bilakis yaşama daha sıkı
sarılmaları sağlanmalıdır. Bunun için bir başka örnek de onların karar alma süreçlerine daha
yakından katılımını sağlamak, böylelikle bilgi ve deneyimlerini genç kuşaklara aktarma
fırsatını da sağlamak şeklinde olabilir. Sosyoloji, sosyal hizmetler gibi bölümlerde yaşlılık
konusuna daha fazla yer verilerek, bu alandaki çalışmalar desteklenebilir.
Yerel yönetimler olan belediyeler, yaşlılara yönelik, ücretsiz veya uygun fiyatla gezi
turları düzenleyebilir. Bunun gibi faaliyetlerle, yaşlıların kendilerine güvenleri pekiştirilmiş
olur. En önemli noktalardan biri olarak, geriatri klinikleri yaygınlaştırılabilir. Ayrıca yurt
dışındaki çalışmalar, sempozyumlar yakından takip edilmelidir. Yurt dışındaki bilimsel,
akademik, siyasal, ekonomik uygulamalar örnek alınabilir. Farklı ülkelerin deneyimlerden
yararlanarak, ülkemize uygun bir politika oluşturulabilir. Görüldüğü gibi, bu liste daha da
uzayabilir. Son söz olarak, bu konuda çok geç kalmadan adeta bir “lütuf” gibi olan
“yardımlar” yerine, gerçekçi, insana değer veren sosyal politikalar geliştirilmesi gerektiği
söylenebilir.
42
KAYNAKÇA
Baran, A.G. (haz.), (2005),“Yaşlı ve Aile İlişkileri Ankara Örneği”Başbakanlık Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü.
Danış, D. (?), “Demografi: Nüfus Meselelerine Sosyolojik Bir Bakış”,
http://www.acikders.org.tr/course/view.php?id=86
Dural &Con, (2011), “Türkiye’de Sosyal Devlet Ve Yaşlı Hakları Üzerine Bir İnceleme”,
Sosyal Haklar Uluslararası Sempozyumu.
Kurt, G.(2008), “Türkiye’de Yaşlılık Olgusuna Sosyolojik Bir Bakış (Sivas İl Örneği)” ,
Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Sivas.
Taşkesen, C. G. (2012), “Türkiye’de Yaşlılık ve Evde Yaşlı Bakım: Resmi Karar ve
Uygulamaların Yerinde Tespiti (Isparta İli Araştırması)”, Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Isparta.
Tufan, İ. (2006), “Birinci Türkiye Yaşlılık Raporu”.
TÜİK, 2013, www.tuik.gov.tr
Yapıcıoğlu, A. (2009), “Modernleşme Süreci Ve Yaşlılık: İki Yerleşim Yerinde Modernitenin
Yaşlılığa Etkileri”, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla.
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), (2007), “Türkiye’de Yaşlılık ve Yaşlanma Ulusal Eylem
Planı”.
http://www.eyh.gov.tr/uygulamalar/yasli-bakim-hizmetleri/yasli-hizmet-merkezleri
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=15843
www.sgk.gov.tr