gerobarometre yalılık ve yalanma üzerine bir gazetecinin ... · tanınmı yazar hoimar von...

11
1 GeroBarometre, Ağustos 2017 Prof. Dr. İsmail Tufan AĞUSTOS 2017 GeroBarometre AÜ Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölümü Pınarbaşı Mahallesi Dumlupınar Bulvarı, Kampus, 07058 Konyaal/ Antalya, Türkiye Yaşlılık ve yaşlanma üzerine bir gazetecinin sorularına gerontolojik cevaplar Türkiye Gerontoloji Atlası (G er o A t l a s ) araştırması kapsamında bazı kriter- lerden hareket ederek yaşlılar açısından yaşanılacak yerleri tespit etmeye de çalışıyoruz. Ancak yaşanılacak yerkavramını çok dikkatli kullanıyoruz. Çün- kü diğer yörelerdeki yaşlıların sanki yaşanmayacak yerdeyaşadıkları gibi bir anlayış ortaya çıkar ki, kesinlikle bunu söylemek istemiyoruz. Yaşlılıkta yaşanılacak yer kriterleri olarak, örneğin doğal çevre, sağlık memnu- niyeti veya sosyal çevreye katılım gibi çeşitli kriterlerden meydana gelmekte- dir. Toplam 15 kriterimiz vardır. Bunlara bağlı olarak yönelttiğimiz sorulara verilen cevapların karmaşık istatistiksel analizlerinden 2017 yılı Gerontoloji Atlası araştırmasına göre 10 yer ilk sıraları paylaşmaktadır: Rize- Çamlıhem- şin, Çanakkale, Ordu-Gölköy, Afyon-Dinar, Sinop Gerze, Artvin, İzmir-Urla, Kayseri Develi, Bursa, Aydın, Bozdoğan Bu illerde veya ilçelerinde insanların daha uzun yaşadıklarını söylemiyoruz. Biz, bu kriterlere bağlı olarak uzun yaşama şansının daha yüksek olduğunu söylüyoruz. Bunlar farklı şeyleri ifade eden cümlelerdir. Belirttiğimiz 10 yerde daha uzun ömürlü insanların yaşadığını söyleyebilmemiz için elimizde hiç olmazsa 10-15 yıllık her ile ait ölüm tabloları olması gerekir. Bizim elimizde bu tablolar yoktur ve bildiğimiz kadarıyla da TÜİK böyle detaylı ölüm tablolarını şimdiye kadar yayınlamamıştır. Türkiye Gerontoloji Atlası (G er o A t l a s ) kapsamında gerontolojik literatürde dile getirilen ve genellikle yaşam kalitesi kavramıyla ilişkilendirilen kıstaslara bağlı kalarak ve bilimsel olarak da kanıtlayabileceğimiz bulgulardan hareket ederek yaşanılacak 10 yerdiyoruz. Ama bu bizim kriterlere bağlı tanımımızın insanlar tarafından da paylaşıldığı bir görüş olduğu şeklinde değerlendirilirse, o zaman bilimden ayrılmış oluruz ve masal anlatmaya başlarız. Bizim amacımız yaşlanma ve yaşlılıkla bağlantılı efsane, masal, hikaye veya önyargı dediğimiz şeylerden bu kavramları arındırmak ve Gerontolojinin bilim olarak ülkemize ve insanımıza yardımcı olmasını sağlamaktır. Bunu özellikle vurgulamamız gerekmektedir. Bu koşullar altında belirttiğimiz yerler şimdilik

Upload: phamliem

Post on 28-Feb-2019

218 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

GeroBarometre, Ağustos 2017

Prof. Dr. İsmail Tufan AĞUSTOS 2017

GeroBarometre

AÜ Edebiyat Fakültesi

Gerontoloji Bölümü

Pınarbaşı Mahallesi Dumlupınar

Bulvarı, Kampus, 07058 Konyaaltı/

Antalya, Türkiye

Yaşlılık ve yaşlanma üzerine bir gazetecinin sorularına gerontolojik cevaplar

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) araştırması kapsamında bazı kriter-

lerden hareket ederek yaşlılar açısından yaşanılacak yerleri tespit etmeye de

çalışıyoruz. Ancak “yaşanılacak yer” kavramını çok dikkatli kullanıyoruz. Çün-

kü diğer yörelerdeki yaşlıların sanki “yaşanmayacak yerde” yaşadıkları gibi bir

anlayış ortaya çıkar ki, kesinlikle bunu söylemek istemiyoruz.

Yaşlılıkta yaşanılacak yer kriterleri olarak, örneğin doğal çevre, sağlık memnu-

niyeti veya sosyal çevreye katılım gibi çeşitli kriterlerden meydana gelmekte-

dir. Toplam 15 kriterimiz vardır. Bunlara bağlı olarak yönelttiğimiz sorulara

verilen cevapların karmaşık istatistiksel analizlerinden 2017 yılı Gerontoloji

Atlası araştırmasına göre 10 yer ilk sıraları paylaşmaktadır: Rize- Çamlıhem-

şin, Çanakkale, Ordu-Gölköy, Afyon-Dinar, Sinop Gerze, Artvin, İzmir-Urla,

Kayseri Develi, Bursa, Aydın, Bozdoğan

Bu illerde veya ilçelerinde insanların daha uzun yaşadıklarını söylemiyoruz.

Biz, bu kriterlere bağlı olarak uzun yaşama şansının daha yüksek olduğunu

söylüyoruz. Bunlar farklı şeyleri ifade eden cümlelerdir. Belirttiğimiz 10 yerde

daha uzun ömürlü insanların yaşadığını söyleyebilmemiz için elimizde hiç

olmazsa 10-15 yıllık her ile ait ölüm tabloları olması gerekir. Bizim elimizde bu

tablolar yoktur ve bildiğimiz kadarıyla da TÜİK böyle detaylı ölüm tablolarını

şimdiye kadar yayınlamamıştır.

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) kapsamında gerontolojik literatürde

dile getirilen ve genellikle yaşam kalitesi kavramıyla ilişkilendirilen kıstaslara

bağlı kalarak ve bilimsel olarak da kanıtlayabileceğimiz bulgulardan hareket

ederek “yaşanılacak 10 yer” diyoruz. Ama bu bizim kriterlere bağlı tanımımızın

insanlar tarafından da paylaşıldığı bir görüş olduğu şeklinde değerlendirilirse,

o zaman bilimden ayrılmış oluruz ve masal anlatmaya başlarız.

Bizim amacımız yaşlanma ve yaşlılıkla bağlantılı efsane, masal, hikaye veya

önyargı dediğimiz şeylerden bu kavramları arındırmak ve Gerontolojinin bilim

olarak ülkemize ve insanımıza yardımcı olmasını sağlamaktır. Bunu özellikle

vurgulamamız gerekmektedir. Bu koşullar altında belirttiğimiz yerler şimdilik

GeroBarometre, Ağustos 2017

2

Tazelenme Üniversitesi Kampüsleri

Akdeniz Üniversitesi

Telefon: 0090 536 241 21 46

E-Posta: akde-

[email protected]

Adres: Akdeniz Üniversitesi Dum-

lupınar Bulvarı 07058 Kampüs

Antalya / TÜRKİYE

Alanya HEP Üniversitesi

Telefon: 0090 242 513 69 69

E-Posta: alan-

[email protected]

Adres: Hamdullah Emin Paşa Üni-

versitesi Cikcilli Mah. Saraybeleni

Cad. No:7 07400 Alanya / Antal-

ya / Türkiye

Nişantaşı Üniversitesi

Telefon: 0090 212 912 37 37

E-Posta: nisanta-

[email protected]

Adres: Maslak Mahallesi 1453

Söğütözü Sokak, No. 20

Ağaoğlu Maslak 1453 Sarıyer /

İstanbul / TÜRKİYE

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

Telefon: 0090 252 211 10 00E-Posta: [email protected]

Adres: Muğla / Türkiye

Tazelenme Üniversitesi’nde size de bir yer var!

Türkiye’de BLUE ZONE olarak kabul edilebilir.

Türkiye’nin nüfusunun yaşlanmasında 2023’ün kritik yıl olduğu söyleniyor. Bu tarihten

sonra üretken, çalışıp yaşlılara bakacak nüfusunda azalacağı söyleniyor. Bu doğru

mudur? Ne tür tehlikeler bizi bekliyor? Bunun için şimdiden ne tür önlemler almalıyız?

Türkiye’nin 2023’ten itibaren nüfusunun azalmaya başlayacağı, bu azalmanın üret-

ken nüfusun azalmasına yol açacağı iddiası doğru değildir. Bu iddianın arında gizli bir

yaşlılık düşmanlığı yer almaktadır. Yaşlıların üretken olmadıklarını söylemenin başka

bir usulüdür.

2023’ün “kritik yıl” olacağı görüşü tamamen sansasyonel bir iddiadan başka bir şey

değildir. Anlaşılan bu efsanenin daha da sansasyonel olabilmesi için bilinçli olarak

Cumhuriyet’in 100’üncü yılı seçilmiş. “Kritik” kavramından ne anlaşıldığı büyük bir

muammadır. Kritik derken, bunun neye göre değerlendirildiği, hangi ölçütlere göre

kritik denildiği belli değildir. Belli olan şudur: bu iddianın sahipleri 2023 yılıyla bağlan-

tılı bir “efsane” yaratmanın peşindedir. Şunun şurasında 2023 yılına 5 yıl kaldı. Bu

kısa sürede demografik açıdan ne gibi “kritik” gelişmeler beklenebilir ki, üretken ve

çalışıp yaşlılara bakacak nüfus aniden azalsın? Yalan yanlış ortaya atılan bu tür iddi-

alara inanmamak ve değer vermemek gerekir.

Ülkemizde en çok hangi sebepten ölümler oluyor? Türkiye Gerontoloji Atlası

(GeroAt las ) araştırması kapsamında elde edilen bulgular kıstas alınarak ülkemizde

yaşlılıkla bağlantılı ölümler arasında kalp ve kan dolaşımı hastalıkları, solunum has-

talıkları ve kanser bağlıca ölüm sebepleri olarak görünmektedir.

Halkımızı yanlış bilgilendirmemek, yeni efsaneler yaratarak huzurunu kaçırmamak

için şunu da belirtmemiz gerekir: Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) bir epidemi-

yolojik araştırma olarak planlanmamıştır. Dolayısıyla hastalık ve hastalığa bağlı ölüm-

lerle ilişkili bulgularını sadece bir gösterge olarak kabul etmek gerekir. Bu gösterge-

nin tüm yaşlı popülasyon (65 yaş ve üzeri nüfus) açısından geçerli olup olmadığı

Kurulum Aşamasında Olan Kampüslerimiz

Adnan Menderes ÜniversitesiGazi Üniversitesi Gaziantep Üniversitesi Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

GeroBarometre, Ağustos 2017

3

sorusu, bizim araştırmamızın cevaplamaya çalıştığı bir soru

olmadığı gibi bu tür araştırmalardan beklenen koşulları da yeri-

ne getirmemektedir.

Ülkemizde en çok ölüm sebeplerinin neler olduğu sorusu ise

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) araştırmasının cevapla-

yamayacağı bir sorudur. Çünkü araştırma sadece 40 yaş ve

üzeri nüfusla ilgili bulgulara erişmektedir. Bu nüfus kapsamında

en çok ölümlerin hangi sebeplerden meydana geldiği yine de

cevaplanamaz bir sorudur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK)

elindeki “ölüm tablolarına” bakarak bile ölüm sebepleri belirlene-

mez. Bu soruya cevap verebilmek için, örneğin bir yıllık periyot-

larda kaç kişinin, hangi sebepten, hangi yaşta öldüğünü bilmek

gerekir. Öte yandan bu bilgiler bir kerelik olamamalıdır, yani

örneğin 10 veya 20 yıllık süreyi kaplamalıdır. Ancak o zaman

ülkemizde hangi sebeplerden dolayı ölümlerin meydana geldiği

sorusuna cevap verilebilir.

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) araştırmasında belli bir

örneklemle çalışılmaktadır. Bu örneklem takip edilmektedir. Bu

yüzden sadece bu örneklemdeki ölüm sebeplerini tespit etmek

mümkündür. Bunun da cevabı yukarında verilmiştir.

Nüfusumuz giderek yaşlanıyor mu? Yaşlılığın geleceği nasıl

olacak? Türkiye nüfusunun yaşlandığından hiçbir şüphe yoktur.

Yaşlanan nüfusta aranan bütün özellikler bizim nüfusumuzda

mevcuttur. Bunlar doğurganlığın azalması ve yaşam süresinin

uzamasıdır.

Ancak Türkiye’nin bölgesel yaşlanması farklıdır. Her ne kadar

Türkiye genelinde doğurganlık aşağı yukarı 2 seviyesine gerile-

diyse de, buna karşın kırsal bölgelerde, özellikle Doğu ve Gü-

neydoğu Anadolu’da doğurganlık hala 1960’lı yıllardaki Türkiye

geneline ait 6 seviyesini korumaktadır.

Türkiye’de yaşlanan nüfus öncelikle Batı Anadolu ve Güney

Anadolu bölgelerinde yer almaktadır. Bunun da sebebi yaşam

kalitesinin bu bölgelerde daha yüksek olmasıdır. Yaşam kalite-

sinden anlaşılması gereken ise şudur: Beslenme, ikamet, çalış-

ma, eğitim, dinlenme gibi olanakların Batı ve Güney Anadolu’da

daha iyi bir profil çizmesidir.

Yaşam kalitesi yükseldikçe sadece yaşam süresi uzamakla

kalmıyor, aynı zamanda sağlıklı ve zindeliğini daha uzun süre

koruyan nüfus çoğalıyor. Ama buna ödenen fatura şudur: Mo-

dernleşme sürecinde daha ileri düzeyde olan bölgelerde yaşam

biçimleri, eğitime katılım, çalışma yaşamına katılım gibi nüfusa

da etki eden faktörler yaşam biçimlerini etkiliyor ve biyografiler

değişiyor. Örneğin kadınların eğitim ve çalışma yaşamına katıl-

ması, ilk annelik yaşının yükselmesine yol açıyor. Öte yandan

çocuktan beklentiler değişiyor. Kırsal alanlarda çocuğun aile

açısından ekonomik değeri vardır. Bu yüzden çocuk sayısı bu

bölgelerde yüksektir. Buna karşın eğitim ve çalışma alanlarına

katılanlar genellikle az ama “kaliteli çocuk” istemektedir. Bu

ailelerin çocuktan ekonomik beklentisi yoktur veya çok azdır.

Aksine az çocuğa bol ekonomik yatırım yapmaktadır. Bu eğilim

ülkemizde çok yaygınlaşmıştır.

Önümüzdeki dönemlerde nüfusumuz yaşlanmaya devam ede-

cektir. Fakat kırsal bölgelerde yaşam biçimlerine etki edecek

güce sahip gelişmeler olmazsa, Türkiye’nin Batı ve Güney ke-

simlerinde doğurganlık 2’nin altına inecektir. Böylece bu bölge-

lerde nüfus hızla yaşlanacaktır. Buna karşın Doğu ve Güneydo-

ğu bölgelerinde daha uzun süre doğurganlığın yüksek seviyede

kalacağı varsayımından hareket edilebilir. Dolayısıyla şimdi de

mevcut olan bir tarafı gen diğer tarafı yaşlanma eğilimindeki

nüğfus özelliğimiz gelecekte çok daha belirgin bir şekilde ortaya

çıkacaktır.

Son dönemlerde uzun yaşama konusu oldukça gündemde. Da-

ha uzun yaşayabilmek için yapılan pek çok şey var. Tartışılan

yöntemlerden biri de telomer tedavisi. DNA sarmalının ucunda

bulunan parçaların kısalmasını önlemek için geliştirilmiş bir hap

olduğu söyleniyor. Bu hapı her gün alan ve denek olmayı kabul

etmiş ünlüler bile var. Amaç 160 yaşına kadar yaşayabilmek.

Siz bu tür haberleri ya da yöntemleri nasıl değerlendiriyorsu-

nuz? Mümkün müdür? Ya da doğru mudur?

Tanınmış yazar Hoimar von Ditfurth “Neandertaler’in Mirası”

adlı kitabında “Mantıksızlık hiçbir şekilde mantık tarafından sar-

sılamaz” diyor. DNA sarmalının ucundaki telomer adı verilen

kısmının zamanla kısalmasının yaşam süresine olumsuz etkisi,

yaşam süresiyle ilgili pek çok biyolojik teoriden biridir. Telomer-

lerin yaşam süresine etkisi üzerine güçlü göstergeler de vardır.

Bu konu üzere aşağı yukarı 2002 yılından beri bazı makaleleri-

mizde veya yayınlarımızda görüşlerimizi dile getirdik. Fakat

kamuoyunun – maalesef – dikkatini çekemedik. Buna karşın bir

sanatçı bayan sözde telomerleri kısaltan bir hap kullandığını

4

GeroBarometre, Ağustos 2017

söyleyince adeta yer yerinden oynadı. Ünlü sanatçımızın mora-

lini bozmak istemeyiz, ama gerçekten böyle bir hap kullanıyor-

sa, bizim kendisine getirebileceğimiz öneri şudur: Masallara

inanmayınız!

Böyle bir hap şimdiye kadar icat edilmediği gibi yaşam ve ölüm

üzerine biyolojik teorilerin sayısı da oldukça kabarıktır. İnsanın

yaşam süresinin sınırlılığı sadece bir tek faktörler bağlantılı de-

ğildir. Böyle olsaydı biyoloji, tıp ve farmakoloji böyle bir fırsatı

değerlendirirdi. Yaşlanma ve yaşlılık üzerine efsanelere ve ma-

sallara ne kadar az inanırsak, o kadar daha iyi yaşlanabiliriz ve

bize bahşedilen bu yaşamı doya doya yaşayabiliriz. Amaç sade-

ce düzgün bir cilt veya sadece uzun bir ömür değildir. Anlamlı

yaşamak, asıl amacımız budur. Diyelim ki 500 yıllık bir yaşam

süresi mümkün oldu ve bunun 400 yılını Alzheimer hastası ola-

rak yaşadınız. Yaşadığını bilmeden yaşamının bir anlamı olabilir

mi?

Toplumsal olarak yaşlılığa ve yaşlılara bakış açımız değişmeli

mi? Toplum olarak yaşlılığa bakış açımızın muhakkak değişme-

si lazım. Çünkü yaşam süremiz uzuyor. Bugün yaşı 100 ve üze-

ri insanlar hızla çoğalıyor. Asırlık ömre sahip olmak iyi bir yaşa-

ma sahip olmak anlamına gelmiyor. Fakat yaşlılık da her yön-

den gerileme, kayba uğrama veya çöküş anlamına gelmiyor.

Günümüzde yaşlılık 30, 40 ve hatta 50 yıllık bir süreye denk

5

GeroBarometre, Ağustos 2017

gelebilir. Bu kadar uzun bir sürenin çoğunda insanlar sağlığını

göreli iyi bir düzeyde koruyabiliyor. Yaşlılığın olumsuz yönleri

genellikle 80-85 yaşlarından sonra ortaya çıkıyor. Bu nüfus

kesiminde bile günlük yaşam ödevlerinin üstesinden gelenler

çoğunluktadır.

Yaşlılık kavramı git gide belirsizleşiyor. Her ne kadar ülkemiz-

de memnuniyetle Dünya sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yaşlılık tanı-

mı dile getirilse de, bu tanımın ciddi bilim insanları tarafından

devamlı eleştirildiğini de unutmayalım. DSÖ’ne göre yaşlılık 65

yaşında başlıyor. Ama bu görüş yeni değildir. Antikçağdan beri

yaşlılığın 60 veya 63 yaşlarında başladığı zaten kabul ediliyor-

du. Yani DSÖ’nün eklediği birkaç yıllık süre, yani yaşlılığın

başlangıcını 65 yaşına kaydırmasının ardında çok büyük bir

bilimsel gerçek yatmıyor. Tamamen gelişigüzel kabul edilmiş

olan bu yaşlılık sınırına fazla değer biçmemek gerekiyor.

Emeklilik sistemleriyle de bunun bağlantısı vardır. DSÖ’nün

tanımıyla benzerlik gösterse tamamen farklı amaca dayanmak-

tadır. Birçok ülkede emeklilik 65 yaşında başlamaktadır. Yani

biyolojik bir gerçeğe değil, sadece politik bir karar bağlıdır.

Nitekim Almanya birkaç yıl önce emeklilik yaşını 67’e yükseltti.

Hatta emeklilik yaşının 70 olması yönünde talepler geliyor.

Emeklilik sitemine bağlı “65 yaş” ve bir sağlık organizasyonu-

nun tanımına bağlı “65 yaş” arasındaki benzerlik sadece görü-

nüştedir. Emeklilik yaşı ve yaşlılığın başlangıcının aynı nokta-

ya yerleştirilmeye çalışılmasının sebebi toplum dediğimiz sos-

yal sistemde “yaşlılık” dediğimiz yaşam dönemini ayırt edebil-

mek, yani toplumsal düzen içinde yaşlılık dönemini ayırt edile-

bilir hale getirme isteğidir.

Ama yaşlılık çalışma yaşamında 45-50 yaşlarında başlamakta-

dır. İşverenlere göre personelin bu yaşlarda randımanı azal-

maktadır ve hastalık süreleri artmakta ve uzamaktadır. Bilim-

sel araştırmalar bunun genel olarak yanlış olduğunu gösterse

de, iş dünyasındaki tutum değişmemektedir. İşverenler “yaşlı

personelden kurtulmak” isteğine güçlü bir eğilim göstermekte-

dir.

Diğer taraftan sağlıklı ve zinde bireyler 75 yaş civarına kadar

kendilerini yaşlı olarak görmemektedir. Daha ziyade olgunlaş-

maktan söz etmektedirler. Türkiye Gerontoloji Atlası

(GeroAt las ) kapsamında da bu eğilime rastladık. Özellikle

sağlığını korumuş ve bunun yanı sıra ekonomik açıdan da

sorunsuz olan kişilerin kendilerini asıl yaşından ortalama 10 yıl

daha genç hissettiklerini tespit ettik. Buna karşın henüz 55-59

yaşında olmasına rağmen ağır hasta ve sosyal çevresine güç-

lü bir şekilde bağımlı olan bireylerin kendilerini yaşlı olarak

kabul ettiklerini belirledik. Öte yandan kadınların daha erken

yaşlarda kendilerini yaşlı kategorisine koyduklarını belirledik.

Yani yaşlılık sadece yaşa bağlı bir yaşam dönemi olarak kabul

edilemez. Yaşlılık, objektif yaşam koşulları ve sübjektif yaşantı-

lar arasındaki karşılıklı etkileşimlerden ortaya çıkan tanımlara

ve duygulara bağlıdır.

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) kapsamında elde edi-

len bulgular şunu göstermektedir: Topluma katılım olanakları

olan ve bunlardan yararlananlar, yaşam memnuniyeti ve ya-

şam standardı yüksek olan kişiler kendilerini gerçek yaşından

daha genç hissetmektedir. Bu kişilerin çoğu aynı zamanda

eğitim bakımından da diğerlerinden daha olumlu bir profil çiz-

mektedir. Dolayısıyla yaşlılık psikososyal ve psikoekonomik bir

olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Görüştüğünüz yaşlılarla belli aralıklarla tekrar görüşüyorsunuz.

Bu zaman dilimlerinde hayatlarında ve hayata bakış açılarında

değişiklik oluyor mu? Onları en çok hayata bağlayan ve hayat-

tan uzaklaştıran, umutsuzluğa düşüren şeyler neler oluyor?

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) araştırması kesitsel ve

boyutsal özellikleri bir arada toparlayan bir araştırma desenine

sahiptir. Yani hem bireylerin belli bir andaki “durumu” tespit

edilmektedir hem de zamanla meydana gelen “değişim” belir-

lenmektedir. Bunu yaparken bireyi “topyekûn” olarak ele almı-

yoruz. Bu zaten mümkün değildir. Bireyin belirli özellikleri dik-

kate alınmaktadır. Bunun burada muhakkak dikkate alınması

gerekir, yoksa çok yanlı değerlendirmeler ortaya çıkabilir. Za-

man faktörüyle ilişkilendirerek incelediğimiz özellikler arasında,

örneğin yaşam memnuniyeti, aile memnuniyeti veya sağlık

memnuniyeti gibi ampirik araştırma yöntemleriyle tespit edilebi-

lir bazı özellikler yer almaktadır.

Araştırmamızdan çıkan sonuçlar şuna işaret etmektedir: Genel

yaşam memnuniyeti yaş faktöründen bağımsızdır. Bireyler

genel yaşam memnuniyetini ileri yaşlara kadar korumayı ba-

şarmaktadır. Gelir memnuniyeti bir hayli düşüktür. Özellikle

ileri yaşlı dediğimiz, yani yaşı 80 ve üzeri kişilerde, gelir faktö-

rünün yaşam memnuiyetine etki etmediğini görmekteyiz. Buna

karşın gelirin yaşam memnuniyetine etkisi ortaya yaş grubun-

da güçlü bir etki yapmaktadır. Bu grubu 40-59 yaşları arasın-

daki bireyler olarak tanımladık. Bu grupta gelir ve yaşam mem-

nuniyeti arasında sıkı bir bağlantı olduğuna işaret eden bulgu-

lara eriştik. Yani bu grupta gelir yükseldikçe yaşam memnuni-

yeti de manidar bir şekilde yükselmektedir.

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) kapsamında bunun

sebepleri de araştırılmaktadır. Bulgularımız gelir düzeyinin

yaşam memnuniyetinin asıl sebebi olmadığını açık ve net bi-

çimde ortaya koymaktadır. Daha ziyade gelire bağlı olarak

bireyin elde ettiği ve yaşamına kalite kazandıran olanaklar,

yaşam memnuniyetine etki etmektedir. Bunun en güçlü göster-

gelerinden biri gelir durumu iyi olduğu halde yaşam memnuni-

6

GeroBarometre, Ağustos 2017

yeti düşük olan bireyler. Bunun sebeplerine bakıldığında bu

bireylerin genellikle sahip oldukları göreli yüksek gelire rağmen

yaşam alanlarının birçoğuna katılımda zorluk çekmesidir. Bunla-

rın arasında 65 yaş ve üzeri kişiler de yer almaktadır. Bunların

genellikle ağır kronik hasta ve bakıma muhtaç bireyler oldukları

görülmektedir.

Yaşlılıkta bireyler açısından en önemli üç şeyin şunlar oldukları

da bizim araştırmamızda belirlenmiştir: Sağlık, aile ve konut.

Yaş ilerledikçe birey açısından sağlık en önemli konuma geç-

mektedir. Daha sonra aile gelmektedir. Bunun nedeni ailenin

sağlıktan daha az değerli görülmesi değildir. Aksine aile çok

önemli hale geldiğinden yaşlılar sağlığını koruyarak ailesine yük

olmamaya çalışmak-

tadır. Yaş ilerledikçe

“sokaktaki yaşam” ve

“aile dışı sosyal ilişki”

faktörlerinin önemi

azalmaktadır. Bunun

ardında ise yaş ilerle-

dikçe bireyin sosyal

ilişkilerinin seyrekleş-

mesi ve bireyin mev-

cut potansiyellerini

(örneğin sağlık, zin-

delik, bilişsel potansi-

yeller) “tasarruflu”

kullanmaya eğilim

göstermesidir. Dolayı-

sıyla birey sosyal ilişki

ağını aynı zamanda bilinçli bir şekilde azaltmaya yönelmektedir

(yani sadece çevresindeki yaşıtları öldüğü için sosyal ilişkileri

azalmamaktadır). Daha ziyade bunun ardında bir tercih strateji-

sinin varlığını gösteren bulgulara eriştik. Bu fenomen Gerontolo-

jide çok iyi bilinmektedir. Başka ülkelerde de tespit edilmiştir.

Bu bulgulardan hareket ederek yaşlılıkta bireyi hayata bağlayan

veya onu hayattan bezdiren en önemli faktörlerin şunlar oldukla-

rı kabul edilebilir: Sağlık – hastalık, aile – ailede geçimsizlik

(bazı durumlarda yaşlıya şiddet, ihmal ve suiistimale kadar varı-

yor) ve konut.

Yaşlılıkta konutun öneminin yükseldiği görülmektedir. Her ne

kadar özellikle yoksul yaşlıların ikamet koşullarının çok kötü

olduğu tespit edildiyse de, yine de bu yaşlılar da dahil olmak

üzere konutlarıyla özel bir ilişkiye sahip oldukları görülmektedir.

Evinde ne zamandan beri yaşadığı da bunda önemli bir faktör

olarak karşımıza çıkmaktadır. İkamet süresi ve ikamet memnu-

niyeti arasında sıkı bir bağlantı tespit edilmektedir. Bunun ika-

met koşullarından bağımsız olduğu anlaşılmaktadır. Evine ve

yakın çevreye alışması, çocuklarına ve torunlarına yakın mesa-

fede ikamet etmesi, komşuluk ilişkileri gibi faktörler ikamet

memnuniyetinde belirleyici rol oynamaktadır.

Bütün bunları alt alta toparladığımız zaman şu sonuca varıyo-

ruz: Yaşlanma sürecinde sağlığını korumak, iyi aile ilişkileri için-

de yaşamını devam ettirmek ve sevdiği evinde ikamet etmek

mümkünse, yaşlılar bunda anlam görüyor ve yaşam memnuni-

yeti artıyor. Tam tersi durumlarda ise yaşamında anlam eksikliği

algısına eğilim artıyor.

Şehir insanı, trafik ve

iş stresiyle çevrili bir

düzende yaşayanlar

için kaliteli yaşlanmak

ya da uzun yaşamak

hayal mi?

Stres günlük hayatı-

mızda sık sık kullan-

dığımız bir kavram

olduğu için yanlış

değerlendirmeler

kendiliğinden ortaya

çıkmaktadır. Yönelti-

len soruda da bu yan-

lışlık açıkça görül-

mektedir. Trafik ve iş

stresi yaşam kalitesini

etkileyebilir, ama stresten ne anladığımıza bağlıdır.

Stres araştırmacılığı kapsamında kalırsak, ancak o zaman bu

konuyu tartışabiliriz. Önce stresin negatif bir kavram olarak ka-

bul edilmesinden vazgeçmeliyiz. Stres kavramına günlük yaşa-

mımızdaki anlamları yüklersek işin içinden çıkamayız. Eğer

anlam yükleyeceksek, o zaman pozitif ve negatif stres olarak,

stresi iki kategoriye ayırabiliriz. Örneğin bir genç insanın en

önemli günlerinden biri herhalde evleneceği gündür. Evlilik şüp-

hesiz stresli bir olaydır, ama kimse evlendiği gün yaşadığı stre-

sin yaşam kalitesini düşürdüğünü düşünmeyecektir. Trafik stre-

sinden söz edildi. Genellikle evde oturan bir insan trafik stresin-

den sıkıntı duyamayacaktır veya borsaya para yatırmıyorsa o

kişi borsanın stresinden şikayetçi olmayacaktır. İş stresi ancak

çalışıyorsanız dikkate alacağınız bir stres türüdür, ama işsizlik

de stres yaratmaktadır. Bu örneklerden sanırım ne demek iste-

diğim anlaşılmıştır.

7

GeroBarometre, Ağustos 2017

Şehirde yaşamak stresli yaşamak anlamına gelmez. Köyde

yaşamak da stressiz yaşamak demek değildir. Nerede yaşar-

sak yaşayalım çeşitli sebeplerden kaynaklanan stres durumları

ortaya çıkar. Tatil yaşam kalitesini arttıran bir olanak olarak

kabul edilmektedir. Ama tatile çıkanlar bilir: Tatile hazırlık, yol-

culuk, otele yerleşmek vesaire her biri stres yaratır.

Stres araştırmacılığında önemli olan sadece stres yaratan

durumlar değildir (örneğin trafik ve iş). Aynı zamanda stresi

aşma stratejileri önemlidir. Türkiye Gerontoloji Atlası

(GeroAt las ) kapsamında bizi stres kavramıyla bağlantılı

olarak ilgilendiren başlıca konular yaşlılıkta ortaya çıkan stres

durumları ve bireyin bunların üstesinden gelebilme olanakları-

dır.

Bütün stres durumlarını incelemek ne mümkündür ne de ge-

reklidir. Konunun anlaşılır hale gelebilmesi ve önlem alınabil-

mesi için alanı daraltmak, yaşlanma sürecinde ortaya çıkan

tipik stres durumlarına odaklanmak daha mantıklıdır. Bu man-

tıktan hareket ederek araştırmamızda yaşlanma sürecinde en

çok karşı karşıya kalınan stres durumlarına odaklandık. Bunla-

rın başında eşim ölümü ile başlayan dulluk dönemi gelmekte-

dir. Özellikle kadınların bundan daha çok etkilendiğini tespit

ettik. Eşinin ölümüyle başlayan yeni yaşam dönemine alışması

için gereken süre içinde çeşitli stres durumlarının ortaya çıktı-

ğını tespit ettik. Bunların finansal, tıbbi ve sosyal streslerle

bağlantılı olarak kategorilere ayrılabileceğini kabul ettik.

Bir başka stres faktörü sadece çalışanların yaşayabileceği

strestir. Emeklilik döneminin başlaması da strese yol açmakta-

dır. Meslek yaşamının sona ermesi bazı yaşlılar tarafından

pozitif stres, bazılar tarafından negatif stres olarak tanımlan-

maktadır. Bu bağlamda pozitif stres yaşantısı genellikle mes-

lek yaşamındaki pozisyonu düşük ve ağır bedensel işlerde

çalışanlarda rastlanmaktadır. Buna karşın mesleki pozisyonu

yüksek, tekdüze olmayan mesleklerde çalışanlar, emekliliği

negatif stres olarak yaşamaktadır.

Yaş ilerledikçe mesleğinden, eğitiminden, yaşadığı bölgeden

bağımsız olarak bakıma muhtaçlık sorunu ile bağlantılı streste

artış olduğu görülmektedir. Bakıma muhtaç hale gelebileceği

ihtimali bireyde negatif strese yol açmaktadır.

Ölüm korkusuna bağlı genel bir stres ile karşılaşılmamıştır.

Her ne kadar yaşlıların çoğu yaşamaya devam etmek isteğini

dile getirse de, ölümün kaçınılmaz olması ve yaklaşmasından

dolayı negatif stres yaşantısına sahip değillerdir. Bunun sebebi

herkesin bir gün öleceğidir.

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) kapsamında inceledi-

ğimiz stres durumlarının ardında “yaşam durumlarının paylaşı-

mı” ve bunun yarattığı stres durumlarının dikkate alınması

gerektiği sonucuna varılmıştır. Yaşam durumu kavramı bizim

araştırmamızın temel kavramıdır. Gelir, sağlık, konut, yenilen-

me, katılım, sosyal ağ kavramlarıyla tanımladığımız yaşam

durumlarının şehir ve kırsal bölgelere de bağlı farklı dağılımlar

gösterdiği ve bunların yarattığı sosyal yapılara bağlı stres du-

rumlarından söz edilebileceği dikkate alınmalıdır.

Şehirde yaşamak, trafik stresi veya iş stresi kavramları şehir

insanının günlük yaşamında bunaldığı anlarda dile getirdiği ve

bu gibi anlarda özlemini duyduğu “ufak bir köyde ufak bir evde

koyun, tavuk, keçileriyle” yaşama isteği bizim anladığımız ma-

nada stres olmadığı gibi aynı zamanda köyden hiç ayrılmamış

ama hayalinde büyük kalabalık bir şehirde yaşamayı hayal

eden insanların da olabileceği unutulmamalıdır. Buna rağmen

büyük şehrin kötü, kalabalık, gürültülü ve çevreyi kirleten trafiği

yaşam kalitesine olumsuz etki eder. İş hayatında tekdüzelik

egemense, böyle bir iş hayatı da yaşam kalitesine etki eder.

Ama bunlar Türkiye Gerontoloji Atlası araştırmasının alanı

dışında kalan, daha ziyade şehir planlamacılığı, endüstri ve

politikanın alanına giren konulardır.

Yaşlanırken en korkulan durumlardan biri hafızanın zayıflama-

sı, bunama ve Alzheimer gibi hastalıklardır. Bunlarla karşılaş-

mamak için neler yapılabilir? Araştırmalarınızda fark ettiğiniz

bu durumu engelleyici bilgiler var mı?

Alzheimer hastalığının sebebi yaşlılık değildir. Sadece yaşlılık-

ta daha sık görülmektedir. Bazı öneriler vardır, mesela hafıza-

yı güçlendirmek, devalı çalıştırmak gibi ama bunların gerçek-

ten Alzheimer hastalığına karşı iyi bir önlem teşkil ettiği iddia

edilemez. Bunlar daha ziyade inanmak istediğimiz şeylerdir ve

öncelikle eğitim düzeyi ile ilişkilendirilerek ortaya atılan iddia-

lardır. Alzheimer hastalığının eğitimden ve sosyal tabakada

bağımsız olduğu dikkate alındığında, bu önerilerin faydaları da

sorgulanabilir. En çok Alzheimer hastası en gelişmiş ülkelerde

yaşamaktadır. Bu ülkelerde yaşayan insanların eğitim düzeyi,

beslenme olanakları, dinlenme olanakları ve diğer bütün ola-

naklar dünyanın diğer ülkelerindeki insanlara göre çok daha

fazladır ve çok daha kalitelidir. Buna rağmen en çok bunama

hastası da bu ülkelerde yaşamaktadır. Bunun sebebi aynı za-

manda bu ülkelerde yaşlıların da daha fazla olmasıdır. Ama

yaşlılık Alzheimer hastalığının sebebi olmadığı için ülkemizde

sık sık “şunu bunu yaparsak bunamayız” gibi önerilerin de

anlamsız ve insanları yanlış yönlendiren tavsiyeler oldukları

dikkate alınmalıdır.

8

GeroBarometre, Ağustos 2017

Alzheimer hastalığı en çok araştırılan hastalıklardan biridir.

Hala çözüm bulunamamıştır. Hiç kimse bu hastalıktan kendi-

sini koruyabileceğini düşünmemelidir. Herkesin başına gele-

bilir. Para, diploma, sosyal ilişki, katılım gibi hiçbir faktörün

bu hastalıkla bağlantısı yoktur. Her gün spor yapanlar, her

gün vitaminlerini eksiksiz alanlar, ağzına sigara koymayan-

lar, daha uzun yaşadıkları için Alzheimer hastalığına yaka-

lanma şansı da bu insanların daha fazladır. Çünkü diğerleri

Alzheimer hastalığı riskinin arttığı yaşa erişmeden yaşamını

noktalamaktadır.

Türkiye’de Alzheimer hastaları çoğalacaktır. Çünkü yaşam

süresi uzamaktadır. Ta ki tıp bu hastalığa tedavi buluncaya

kadar, bu hastalara bakım olanaklarının çoğaltılması gerek-

mektedir. Bu da ancak 2006 yılından beri önerdiğimiz Bakım

Sigortası ile mümkün olabilir. Bakım parası ile değil!

Yaşlılığa vakit öldürme ya da vakit doldurma dönemleri ola-

rak bakıyoruz. Peki, bu dönemler en doğru, en kaliteli nasıl

geçirilir?

Yaşlılık ölüme yaklaşmak olarak kabul edilebilir ama ölmek

değildir. Belirttiğimiz yaşlılık 50 yıla kadar varan bir süreyi

kapsayabilir. Bu yüzden bu sürenin nasıl geçeceği ile bağ-

lantılı soru hem birey hem de toplum açısından önemlidir.

Türkiye Gerontoloji Atlası (GeroAt las ) kapsamında 60 yaş

ve üzeri bireyler odak noktaya konularak yaşlılıkta anlamlı bir

yaşamdan ne anladıklarını sorduk. Hem mülakat hem de

anket yöntemiyle sorduğumuz sorulara aldığımız yanıtlardan

hareket ederek, yaşlı insanların mutsuzluğunun ardında ge-

nellikle anlamsız hale geldiğine inanılan yaşamın yer aldığı

sonucuna vardık. Öncelikle eğitim düzeyi yükseldikçe bu

eğilimde aratış keşfettik. Eğitim düzeyi yüksek olan yaşlılara

sadece torunlarla ilgilenmek, sadece çocuklarıyla iyi ilişki

kurmak veya sadece sağlığı korumak gibi hedeflerin, yaşa-

ma anlam katan temel faktörler olmadıklarını, daha ziyade

bunların bireysel gelişimle bağlantılı olarak iyileştiklerini tes-

pit ettik. Yani bireyin kendi yaşamında algıladığı anlamların

tek faktörlü çıkmaz sokak olmadığını belirledik.

Bu bulgudan hareket ederek “Tazelenme Üniversitesi’ni ha-

yata geçirdik. Tazelenme Üniversitesi 60 yaş üzeri yetişkinle-

re “ömür boyu öğrenme” modeliyle sunulan eğitim ve öğretim

programıdır. Başka ülkelerde de yaşlılara eğitim ve öğretim

programları vardır. Tazelenme Üniversitesi’ni bunlardan ayı-

ran başlıca özellikler şunlardır:

• Teorik bilgiler yaşlıların ihtiyacına göre seçilir ve sunulur

• Pratik beceriler cinsiyet faktörüne bağlı olarak seçilir ve

sunulur

• Eğitim süresi 4 yıldır ve mezuniyet sertifikası verilir

• Ömür boyu öğrenme temel kavramdır

• Yaşlanma insanın gelişim süreci olarak kabul edilir

• Eğitim ve öğretim programında göre alan uzmanlar gö-

nüllü olarak çalışır

Bu kriterlere bağlı olarak tanımladığımız modelde insanı

“ömür boyu anlam ve bağımsızlık arayışı içindeki rasyonel

varlık” olarak tanımlıyoruz ve bu “varlığa” bireysel hedefleri-

ne erişmesi için olanak yaratıyoruz. Böylece yaşlılığı “zaman

öldürme dönemi” olarak değil, aksine “zamana yaşam katma

dönemi” olarak tanımlıyoruz ve insanın yaşamına kazandır-

dığımız anlamlarla birlikte “tazelendiğini” kabul ediyoruz. Bu

varsayımlarımızda haklı olduğumuzu ise öğrencilerimizin

tutum, davranış ve sözlerinden anlıyoruz. Yaz kış demeden

düzenli olarak derslere katılmaları, önerileriyle Tazelenme

Üniversitesi’nin gelişmesi için gösterdikleri uğraş ve sürekli

memnuniyetlerini dile getirmeleri doğru adımlar attığımızı

göstermektedir.

İlk kampüsümüzü Akdeniz Üniversitesi’nde 2016 yılında aş-

tık. Bugün kampüs sayımız 5’e yükseldi. Nişantaşı Üniversi-

tesi, Alanya Hep Üniversitesi, Muğla Sıtkı Koşman Üniversi-

tesi ve İzmir kampüsümüz vardır. Bunlara yakında yenilerinin

de ekleneceğini tahmin ediyoruz.

Genetik faktörlerin uzun yaşamaya etkisi olduğunu gördünüz

mü? Mesela uzun yaşayanların anne, baba ya da diğer ata-

ları da uzun mu yaşamış oluyor?

Genlerimizin yaşam süremize etki ettiğinden şüphe yoktur.

Araştırmalar genetik özellikler ve yaşam süresi arasında

bağlantı olduğuna işaret etmektedir. Bizim Türkiye Geronto-

loji Atlası (GeroAt las ) kapsamında elde ettiğimiz bulgulara

göre de genlerin rolünden söz edilebilir. Yaşı 80 ve üzeri

olan kişilerin çoğunun ebeveyninden en az birinin de 80 yılın

üzerinde yaşadığı ve kardeşlerinin de ileri yaşlara eriştikleri

görülmüştür. Ama bizim araştırmamız “genetik” araştırması

olmadığı için bulgularımızın gerçekten genetik özelliklerden

kaynaklandığı iddiasını ileri sürmüyoruz. Sadece ileri yaşlıla-

rın ebeveyninin ve kardeşlerinin de genellikle uzun ömürlü

olduklarını belirtiyoruz.

Ama DPT’nin raporunda deniliyor ki: “Ülkemizde yaşlı ve

yaşlılıkla ilgili toplumsal kalıplara tarihsel açıdan bakıldığın-

da, Eski Türklerde atanın -kadın ya da erkek- daima korun-

duğu anlaşılmaktadır” (DPT 2007, s. 1).

Eski Türklerde böyle olabilir, ama bugün nasıl? Birkaç örnek-

le duruma bakalım: Sokağa terk edilen yaşlılar, yaşlı kadını

9

GeroBarometre, Ağustos 2017

dövüp takılarını çalanlar, komşuları tarafından dövülen yaşlılar.

Hepsi toplumumuzda meydana gelen olaylardır. Hatta ünlü ol-

sanız bile yaşlanınca sosyal dışlama kurbanı olabilirsiniz. Örne-

ğin ünlü sinema artisti Mualla Sürer tek odalı “gözlü evinin geçi-

mi, kalbini yaşatacak ilaçların parası için film şirketlerinden ge-

len en küçük teklifleri bile kabul ediyordu... Rol seçecek, düşü-

necek zamanı yoktu... Yapayalnızdı. Azrail'e de öyle yakalan-

dı.” (Kadınlar Kulübü, https://www.kadinlarkulubu.com/forum/

threads/mualla-surer-yalniz-yasadi-yalniz-oldu.755879/; 21 Ey-

lül 2014).

Örnekleri çoğaltabiliriz. Bunlar yaşlıların toplumdan soyutlandı-

ğının kanıtı değilse de yaşlılıkta bu riskin göstergeleridir. Bu

örneklerde algıladığımız arka

planda yer alan yaşlılar üzerine

varsayımlar yaşlanan toplumumu-

zun ve uzun ömürlü insanımızın

beklenti, hedef ve amaçlarına hiç

de uygun değildir. Yaşlıların toplu-

ma entegrasyonu ile ilgili her türlü

karar yararlılığı bakımından sorgu-

lanmalıdır. Yaşlanma ve yaşlılık

üzerine geliştirdiğimiz ve içselleş-

tirdiğimiz pek çok düşünce ve

duyguyu sorgulama cesaretini

göstermezsek yaşlılıkta sosyal

soyutlanmayı anlamayayız ve

bunun çözümü olan sosyal enteg-

rasyonu gerçekleştiremeyiz.

Bu yüzden günlük yaşam bilinciyle

hareket etmeyi bırakmalıyız. Bilime dayalı girişimlere yönelmeli-

yiz. Çünkü “Günlük yaşam bilinci her şeyi bilir! Onun temel özel-

liği yeni ufuklara açılamamasıdır; önemsiz bir ufkun çerçevesin-

de döner dolaşır (…) Toplumsal koşulları [kafasına göre] düze-

ne koyar, ne olacağını ve ne yapılması gerektiğini zaten hep

bilir. Böylece her şeyi bilen dar görüşlü bir hale ge-

lir.” (Leithäuser ve Volmerg 1977, s.47).

Sosyal dışlamanın ardında eşit olmayan muamele var dedik.

Fakat eşit olmayan muameleler meşru ve gayrimeşru olarak iki

ayrılmaktadır. Sosyal dışlama normatif açıdan kabul edilmeyen

ama mevcut olan muamelelerdir. Hatta bir kısmı yasal olmayan

muamelelerdir (Hillman 2007, s.155). Sosyal dışlama hakimiyet

pozisyonu ve bunu sağlamlaştırma emelleri ve aracıdır. Belirli

kişi veya gruplar, örneğin yaşlı birey veya yaşlılar, hakimiyet

pozisyonunu elinde bulunduranlar tarafından diğerlerinin sahip

olduğu sosyal avantajlardan ve müdahale olanaklarından mah-

rum bırakılırlar.

Bugün yaşlılar günlük yaşam alanlarından kurumsal alanlara

kadar varan pek çok alanda sosyal soyutlanma riskiyle karşı

karşıyadır. Bir kısmı normal göründüğü için sosyal dışlamanın

farkına varamıyoruz. Örneğin eğitim ve öğretimin çocuklar ve

gençler için gerekli olduğunu belirten bir kimse, farkına varma-

dan yaşlıları eğitim ve öğretim alanından soyutlamaktadır. Biz

buna çözüm olarak Tazelenme Üniversitesi’ni kurduk. 60 yaş ve

üzeri kişilere eğitim ve öğretim veriyoruz. Böylece yaşlıların

eğitim ve öğretimden soyutlanmasına karşı iyi bir çözüm ortaya

koyduğumuzu düşünüyoruz.

Sosyal dışlamanın kurbanları genellikle güçsüz grupların üyesi-

dir. Yaşlılıkla bağlantılı olarak bedensel, sosyal ve ekonomik

güçsüzlük gibi çeşitli özel-

likleri ile sosyal dışlama

açıklanabilir. Örneğin hem

bedensel hem de ekono-

mik açıdan güçsüz olduk-

ları için bazı yaşlıların aile-

si tarafından sokağa terk

edildiğini görmekteyiz. Biz

Türkiye Gerontoloji Atlası

araştırmasında ailesi tara-

fından şiddet, ihmal ve

istismar kurbanı yaşlıların

mevcut olduğunu keşfettik.

Bunlar henüz sosyal dışla-

manın kanıtı değildir. Asıl

sorun toplum olarak bu

durumlara yönelik olarak

verdiğimiz tepkilerdir. İşte bu tepkilere bakıldığında sosyal dışla-

manın kaynağı ortaya çıkıyor: Toplum olarak bunları bilimsel

raporlarda veya medyada okuyor veya görüyoruz, ama hiçbir

tepki vermiyoruz. Böylece yaşlıların sosyal soyutlanmasına razı

geldiğimizi sessiz kalarak ifade ediyoruz.

Sosyal entegrasyon (Hillmann 2007, s.353), yani değer yapıları

ve davranış biçimleri bakımından birey veya grupların topluma

kazandırılması ile bağlantılı süreçlerin demografik değişimler

dikkate alındığında, yaşlılar açısından gerekli oldukları anlaşıl-

maktadır. Ülkemizde 60 yaş ve üstü 11 kişi sayısı milyonu aş-

mıştır (TÜİK 2015). Biz gerontologlar açısından bakıldığında bu

yaşlılıkta sosyal entegrasyon üzerine düşünmek ve çalışmak

için en önemli gerekçedir.

Yaşlıları sosyal dışlama girişimlerinden korumak için ne yapıla-

bilir? Benim önerim şudur: Gerontoloji ve pratik politika el ele

verip yaşlılıkta sosyal soyutlanmaya karşı önlem almalıdır. Ge-

rontoloji ve pratik politikanın yaşlılıkta sosyal dışlanma tehlikesi-

10

GeroBarometre, Ağustos 2017

ne karşı yapacakları iş birliği kapsamında kurumsal alanda sağ-

lık, endüstri, sosyal hizmet ve bakım sektörleri göreve davet

edilmelidir. Bireysel alanda bireye ve aileye yönelik girişimler,

örneğin danışmanlık, serbest zamanları değerlendirme olanak-

ları; sivil toplum nezdinde yaşlıların sorunlarını dile getirmeleri-

ne olanak yaratan yeni girişimler veya topluma yönelik duyarlılı-

ğı arttırıcı ve yeni bir bilinç düzeyine erişmeyi sağlayan girişim-

ler önerilebilir. Bu önerileri sosyal devlet, sosyal politika, eğitim

ve biyografi kavramlarını dikkate alarak getirmekteyim.

Dayanışma, hayırseverlik, gönüllü hizmet kavramları dikkate

alınarak yaşlılıkta sosyal entegrasyonun daha iyi gerçekleşece-

ğini kabul ediyorum. Sosyal devlet yaşlılarla dayanışma ruhunu

canlandırmalıdır. Halkımızda zaten var olan hayırseverlik hisleri

yaşlıların sosyal entegrasyonuna yönlendirilmelidir. Yaşlılara

yönelik gönüllü hizmetin bireysel ve toplumsal değeri arttırılmalı-

dır. Sosyal politikalarımıza yaşlılık politikası boyutu eklenmelidir

ve bunun kapsamında yaşlanma süreci, yani biyografi yeniden

şekillendirilmelidir. Eğitim alanının sınırları yaşlılık dönemine

kadar genişletilmelidir. Yaşlılıkta sosyal dışlanma riski en çok

bakıma muhtaçlık ve yoksulluk ile artmaktadır. Yaşlılık, bakıma

muhtaçlık ve yoksulluk arasındaki bağlantıları koparacak giri-

şimlere ihtiyacımız vardır.

Fakat bütün önlemlere rağmen bakıma muhtaçlık önlenmediy-

se, bakıma muhtaçlığına rağmen bireyin sosyal entegrasyonunu

gerçekleştirmeliyiz. Bunun için bakım sigortası en iyi araçtır.

Burada uzun uzadıya bu sigortanın özelliklerini anlatacak vak-

tim olmadığı için şu kadarını söylemekle yetineceğim: Bakım

sigortası bizden yeni bir bakım kültürünü canlandırmayı talep

edecektir. Bu ise tüm toplumu göreve davet etmek demektir.

Toplum olarak buna hazırlıklı değilse, o zaman bakıma muhtaç-

lık gelecekte de yaşlılar ve diğer bakıma muhtaçlar açısından

sosyal dışlanmanın gerekçesi olarak kalacaktır.

11

GeroBarometre, Ağustos 2017