toplumsal eşitlik İşçi bülteni / 1

12
eşİtlİk sınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için toplumsal işçi bülteni mayıs 2013 / 1 1 Mayıs 2013 başta Ankara, İzmir, Bursa, Adana ve Diyarbakır olmak üzere birçok kentte sendikala- rın önderliğinde düzenlenen gösteri- lerle kutlandı; İstanbul Taksim’deki kutlama girişimi ise üç yıl aradan sonra yeniden İstanbul’u işgal eden 22 bin kişilik polis ordusunun estir- diği terörle engellendi. İktidar, kendisiyle işbirliği içinde olan sendika bü- rokrasilerinin 1 Mayıs 2013’ü kitlesel şekilde kutlamamak için elinden geleni yapmış olduğunu çok iyi biliyordu. AKP ik- tidarının Taksim’deki kut- lamayı buna rağmen engellemesi, egemen sınıfların “devlet otoritesi”ni sergileme ihtiyacının ürünüdür. İkti- dar, bu yolla, PKK ile sağlanan anlaş- manın devlet otoritesinde herhangi bir zaafa yol açmadığı mesajını ver- mektedir. Bu sınıfsal bir saldırıdır Kimilerinin “barış süreci” olarak ad- landırdığı AKP-PKK anlaşması, biri Ortadoğu’da yaşanan süreç ve küre- sel şirketlerin Türkiyeli taşeronlarının bölgesel hesapları; diğeri ise Tür- kiye’de yaşanmakta olan toplumsal karşı-devrim olan iki ayak üzerinde yükselmektedir. Bu çift yönlü politika, onunla ilişki- lendirilen etnik, dinsel, kültürel vb. kimlik referanslarına karşın, bütü- nüyle sınıfsal bir eksende sürdürül- mektedir. Toplumsal karşı-devrim Türkiye’de, sayısı birkaç bini geçme- yen mutlu bir azınlık, uluslararası şir- ketler ve bankalar ile sıkı ilişki içindedir ve onların taşeronudur. AKP, bu mutlu azınlığın sınıfsal çı- karları uğruna, kendisinden önceki iktidarların açmış olduğu toplumsal karşı-devrim yolunda önemli adımlar atmaktadır. AKP iktidarı altında geçen on yıl içinde, bir yandan işçi sınıfına yöne- lik kapsamlı saldırılar sürerken, aynı zamanda bankalara ve holdinglere devasa kaynaklar aktarılmış; toplum- sal eşitsizlik daha önce görülmedik ölçüde artmıştır. AKP iktidarının sürdürdüğü toplum- sal karşı-devrimin siyasi ifadesi, adım adım yaşanmakta olan rejim değişik- liğidir. Son 10 yıl içinde gerçekleşti- rilen anayasa değişiklikleri ve çıkartılan yasalar yoluyla, burjuva kimlik politikalarıyla desteklenen otoriter bir rejim inşa edilmektedir. AKP’nin dinsel gericiliği devlet eliyle güçlendirme politikasına, sözde “laik ve demokrat” burjuvalar da destek veriyor. Çünkü onlar, AKP eliyle ku- rulmakta olan “ılımlı İslami” rejimin, hem işçi sınıfını ve emekçileri azgın kapitalist sömürüye mahkûm etmede hem de Ortadoğu’ya yönelik hesap- larda ne denli önemli olduğunu bili- yorlar. Bu egemenler, AKP iktidarının polis- devleti uygulamalarından da rahatsız değiller. Onlar, yaklaşan fırtınanın farkındalar ve kitlelere önderlik ede- bilecek kesimlerin, şimdiden polis te- rörü yoluyla sindirilmesini ve servetin bekçiliğini yapacak güçlü bir polis örgütünün yaratılmasını gönülden destekliyorlar. Taşlar yerine oturuyor AKP-PKK barışı, içeride toplumsal karşı-devrim ve Ortadoğu’da emper- yalizmin taşeronluğu olarak özetle- yebileceğimiz daha kapsamlı bir sürecin parçasıdır ve savunucularının niyeti ve söylemi ne olursa olsun, “Türkler ile Kürtler” arasında değil ama Türkiyeli (Türk ve Kürt) kapita- listler arasında burjuva bir barıştır. Küresel şirketler ve onların yerel ta- şeronları, Kürtler’in yaşadığı toprak- ların doğal kaynaklarını yağmalama ve emekçileri sömürme özgürlüğü- nün tadını çıkarmanın hesabı içinde- ler. Bu “barış”, kaçınılmaz biçimde, Kürt emekçilerinin azgın sömürü- süyle ve ona eşlik eden devlet terö- rüyle tamamlanacaktır. Sosyalist önderlik sorunu Bir anayasa değişikliği ile taçlandırıl- ması hesaplanan toplumsal karşı- devrime Suriye’ye yönelik açık savaş işaretlerinin eşlik ettiği bir süreçte gerçekleşen 1 Mayıs 2013, mevcut sendikal ve siyasal önderliklerin işçi sınıfına ve emekçilere sunabileceği hiçbir ilerici çözümün olmadığını göstermiştir. İşçi sınıfının, burjuvazinin bu saldırı- sını püskürtebilmesi ve Ortadoğu’da içine sürüklendiği savaşı engelleye- bilmesi için, yeni türde kitlesel örgüt- lenmelerini ve Marksist devrimci partisini inşa etmesi gerekiyor. Kitle- sel ve sınıf mücadeleci yeni 1 Mayıs- lar’ın yaratılması, işçi sınıfının bu uğurda vereceği uzun soluklu müca- delenin ürünü olacaktır. HHHH kitlesel ve sosyalist 1 mayıslar için H avrupa’da sınıf savaşı 11. sayfa H metal sektöründe grev kararı 12. sayfa H lufthansa grevi uçakları yere indirdi 3. sayfa H tam gün yasası’nda yeni düzenlemeler 4. sayfa H kamuda dönüşüm ve kpdk toplantıları 5. sayfa H koç üniversitesi’nde taşeron işçi direnişi 6. sayfa H bangladeş’te çöken fabrika ve kâr dürtüsü 9. sayfa İşçi sınıfının, burjuvazinin saldırısını püskürtebilmesi ve Ortadoğu’da içine sürüklendiği savaşı engelleyebilmesi için, yeni türde kitlesel örgütlenmelerini ve Marksist devrimci partisini inşa etmesi gerekiyor. H thy’de şirket-sendika kıskacında grev ilanı 2. sayfa

Upload: toplumsal-esitlik

Post on 14-Mar-2016

250 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni Mayıs 2013 1. Sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

e ş İ t l İ k

sınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

toplumsal

işçi bültenimayıs 2013 / 1

1Mayıs 2013 başta Ankara, İzmir,Bursa, Adana ve Diyarbakır

olmak üzere birçok kentte sendikala-rın önderliğinde düzenlenen gösteri-lerle kutlandı; İstanbul Taksim’dekikutlama girişimi ise üç yıl aradansonra yeniden İstanbul’u işgal eden22 bin kişilik polis ordusunun estir-

diği terörle engellendi.

İktidar, kendisiyle işbirliğiiçinde olan sendika bü-rokrasilerinin 1 Mayıs2013’ü kitlesel şekildekutlamamak için elindengeleni yapmış olduğunuçok iyi biliyordu. AKP ik-tidarının Taksim’deki kut-

lamayı buna rağmen engellemesi,egemen sınıfların “devlet otoritesi”nisergileme ihtiyacının ürünüdür. İkti-dar, bu yolla, PKK ile sağlanan anlaş-manın devlet otoritesinde herhangibir zaafa yol açmadığı mesajını ver-mektedir.

Bu sınıfsal bir saldırıdır

Kimilerinin “barış süreci” olarak ad-landırdığı AKP-PKK anlaşması, biriOrtadoğu’da yaşanan süreç ve küre-sel şirketlerin Türkiyeli taşeronlarınınbölgesel hesapları; diğeri ise Tür-kiye’de yaşanmakta olan toplumsalkarşı-devrim olan iki ayak üzerindeyükselmektedir.

Bu çift yönlü politika, onunla ilişki-lendirilen etnik, dinsel, kültürel vb.kimlik referanslarına karşın, bütü-nüyle sınıfsal bir eksende sürdürül-mektedir.

Toplumsal karşı-devrim

Türkiye’de, sayısı birkaç bini geçme-yen mutlu bir azınlık, uluslararası şir-ketler ve bankalar ile sıkı ilişkiiçindedir ve onların taşeronudur.AKP, bu mutlu azınlığın sınıfsal çı-karları uğruna, kendisinden öncekiiktidarların açmış olduğu toplumsalkarşı-devrim yolunda önemli adımlaratmaktadır.

AKP iktidarı altında geçen on yıliçinde, bir yandan işçi sınıfına yöne-lik kapsamlı saldırılar sürerken, aynızamanda bankalara ve holdingleredevasa kaynaklar aktarılmış; toplum-sal eşitsizlik daha önce görülmedikölçüde artmıştır.

AKP iktidarının sürdürdüğü toplum-sal karşı-devrimin siyasi ifadesi, adımadım yaşanmakta olan rejim değişik-liğidir. Son 10 yıl içinde gerçekleşti-rilen anayasa değişiklikleri veçıkartılan yasalar yoluyla, burjuva

kimlik politikalarıyla desteklenenotoriter bir rejim inşa edilmektedir.AKP’nin dinsel gericiliği devlet eliylegüçlendirme politikasına, sözde “laikve demokrat” burjuvalar da destekveriyor. Çünkü onlar, AKP eliyle ku-rulmakta olan “ılımlı İslami” rejimin,hem işçi sınıfını ve emekçileri azgınkapitalist sömürüye mahkûm etmedehem de Ortadoğu’ya yönelik hesap-larda ne denli önemli olduğunu bili-yorlar.

Bu egemenler, AKP iktidarının polis-devleti uygulamalarından da rahatsızdeğiller. Onlar, yaklaşan fırtınanınfarkındalar ve kitlelere önderlik ede-bilecek kesimlerin, şimdiden polis te-rörü yoluyla sindirilmesini ve servetinbekçiliğini yapacak güçlü bir polisörgütünün yaratılmasını gönüldendestekliyorlar.

Taşlar yerine oturuyor

AKP-PKK barışı, içeride toplumsalkarşı-devrim ve Ortadoğu’da emper-yalizmin taşeronluğu olarak özetle-yebileceğimiz daha kapsamlı birsürecin parçasıdır ve savunucularınınniyeti ve söylemi ne olursa olsun,“Türkler ile Kürtler” arasında değilama Türkiyeli (Türk ve Kürt) kapita-listler arasında burjuva bir barıştır.

Küresel şirketler ve onların yerel ta-şeronları, Kürtler’in yaşadığı toprak-ların doğal kaynaklarını yağmalamave emekçileri sömürme özgürlüğü-nün tadını çıkarmanın hesabı içinde-ler. Bu “barış”, kaçınılmaz biçimde,Kürt emekçilerinin azgın sömürü-süyle ve ona eşlik eden devlet terö-rüyle tamamlanacaktır.

Sosyalist önderlik sorunu

Bir anayasa değişikliği ile taçlandırıl-ması hesaplanan toplumsal karşı-devrime Suriye’ye yönelik açık savaşişaretlerinin eşlik ettiği bir süreçtegerçekleşen 1 Mayıs 2013, mevcutsendikal ve siyasal önderliklerin işçisınıfına ve emekçilere sunabileceğihiçbir ilerici çözümün olmadığınıgöstermiştir.

İşçi sınıfının, burjuvazinin bu saldırı-sını püskürtebilmesi ve Ortadoğu’daiçine sürüklendiği savaşı engelleye-bilmesi için, yeni türde kitlesel örgüt-lenmelerini ve Marksist devrimcipartisini inşa etmesi gerekiyor. Kitle-sel ve sınıf mücadeleci yeni 1 Mayıs-lar’ın yaratılması, işçi sınıfının buuğurda vereceği uzun soluklu müca-delenin ürünü olacaktır.

HHHH

kitlesel ve sosyalist 1 mayıslar için

H avrupa’da sınıf savaşı11. sayfa

H metal sektöründe

grev kararı12. sayfa

H lufthansa grevi

uçakları yere indirdi3. sayfa

H tam gün yasası’nda

yeni düzenlemeler4. sayfa

H kamuda dönüşüm

ve kpdk toplantıları5. sayfa

H koç üniversitesi’nde

taşeron işçi direnişi6. sayfa

H bangladeş’te çöken

fabrika ve kâr dürtüsü 9. sayfa

İşçi sınıfının, burjuvazinin saldırısınıpüskürtebilmesi ve Ortadoğu’da içinesürüklendiği savaşı engelleyebilmesi

için, yeni türde kitlesel örgütlenmelerinive Marksist devrimci partisini

inşa etmesi gerekiyor.

H thy’de şirket-sendika

kıskacında grev ilanı2. sayfa

Page 2: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ k mayıs 20132

Esin Doğan

Hava-İş sendikası, 3 Mayıs günü yap-tığı bir açıklamayla, THY’de çalışan

14 bin üyesi ile 15 Mayıs günü greve çı-kacağını açıkladı. Sendika ile THY ara-sında sürdürülen 24. dönem toplu işsözleşmesi (TİS) görüşmelerinde, şirketyönetimi, sendikanın hemen hiçbir tale-bini kabul etmemişti. Önceki TİS dönemlerinde yaşananlar ve305 işçinin işten çıkartıldığı geçen yılkidireniş, THY çalışanlarının, yazgılarınısendika bürokratlarına teslim etmemesigerektiğini göstermektedir. THY çalışanları, greve tam katılım sağ-lamalı, diğer şirketlerdeki havayolu çalı-şanlarının eylemli desteğini elde etmelive grevi bütünüyle kendi inisiyatiflerindeörgütlemeliler. Bu, öncelikle, şirket yöne-ticileriyle bütün görüşmeleri üstlenecekve eylemi örgütleyecek bir grev / eylemkomitesinin kurulması demektir. THY ça-lışanlarının bunu yapamaması duru-munda, önceki TİS dönemlerinde tanıkolduğumuz gibi, sendikacılar bu grevi et-kisizleştirecek, yalıtacak ve kıracaklardır. Hava-İş bürokratlarının TİS görüşmeleri-nin 7. günde kesilmesinden sonra yap-mış oldukları açıklamalar, onların,çalışanların gücünden çok şirket yöneti-cilerinin ve iktidarın “sağ duyusuna” belbağladıklarını gösteriyor. Sendika bürok-rasisinin bu tavrı, çalışanların doğrudanmüdahalesi olmazsa, kararı alınmış olangrevin, göstermelik bir eyleme dönüşme-sine ve kesinlikle işçilerin aleyhine bir uz-laşma ile sonuçlanmasına yol açacaktır. Şirket-sendika işbirliğiAnımsanacağı üzere, Hava-İş Sendikası,havacılık sektöründe grev yasağınınmeclisten geçirilmesi üzerine, tam bir yılönce eylem çağrısı yapmıştı. Ama sen-dika, bu "grev" için hiçbir ciddi hazırlıkyapmamış, geniş bir katılım için parma-ğını bile kıpırdatmamış (sadece uçuş bö-lümünde çalışanlara mesajla çağrıyapıldı) ve eylemi birkaç yüz kişiyle sınır-lamıştı. Dahası, 14 bin üyeli Hava-İş, eylemdekitüm inisiyatifin ve sorumluluğun çalışan-

lara ait olduğunu belirterek,yalnızca üyelerinin "arka-sında" olduğunu açıklamıştı.Sendikacılar tarafından etki-sizleştirilen o eylemin so-nunda, THY yönetimi, 305işçiyi tazminatsız olarakişten çıkarttı. Hava-İş’in başkanı AtilayAyçin, 305 işçinin işten çıkartılmasına,“işten atılan işçilerin işe iadeleri yapılma-dığı sürece eylemlerini genişleteceklerini”söyleyerek tepki göstermişti. Bu sözlerhavada kaldı ve Hava-İş bürokratları, iş-çilere, “bireyler olarak hukuki yollarabaşvurmalarını” söylediler. Sendika yöneticileri, işçilerin işe iade da-vasını kazanmasının, onların işe iadeedilecekleri anlamına gelmediğini çok iyibiliyorlardı. Onlar, THY yönetimininkabin memurlarının kadrolu çalışmasınason vermek istediğinin ve bugün yaptığıpart-time kabin memuru alımlarının busürecin bir parçası olduğunun da farkın-daydılar. THY’nin, 305 işçinin işe geri alınmaya-cağını açıklamasının ve TİS görüşmele-rinde böylesi kararlı olmasının nedeni,sendika bürokrasisinin ciddi bir direnişörgütlemeyeceğinden emin olmasıdır.THY esnek, güvencesiz ve daha düşükücretle işçi çalıştırma politikasını yıllardıruygulamakta, Hava-İş bürokratları dabu politikaya ortak olmaktadır. THY'dekiözelleştirmeye ve taşeronlaştırmalarakarşı parmaklarını bile kıpırdatmamışolan bürokratlar, bu güne kadar imzala-dıkları her TİS'te, reel ücretlerin adımadım azaltılmasını da onayladılar. Bununla birlikte, THY'nin son saldırısıçok daha kapsamlı bir dönüşümü hedef-lemektedir. THY, uluslararası ve yurtiçirakipleri karşısında rekabet gücünü art-tırabilmek için işçilerin ücretlerine, ça-lışma koşullarına ve sosyal haklarınagöz dikmiştir. THY, 6+6 ay sözleşmelikabin memuru alımlarına hız veriyor vekadrolu çalışmayı tasfiye etme yönündeönemli adımlar atıyor; Hava-İş ise tümbunları biliyor ve onaylıyor.Hava-İş’in 10 Nisan’daki "grev" kararın-dan bu yana yaptığı açıklamalar, onun

grevi en baştan kırmaya çalıştığını gös-termektedir. Greve çıkacak işçilerin ce-saretini kırmaya yönelik teslimiyetçiaçıklamalar, aynı zamanda, şirket yöne-ticilerini ve iktidarı cesaretlendirmektedir.Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu cesa-retle şunları söyledi: "Türk Hava Yollarıyalnız değildir. Ne gerekiyorsa yaparız.Ulusal güvenlik ve turizm için çok önemlibir kuruluştur. Uçuşların aksamasınakabul edemeyiz." Başarılı bir mücadele içinTHY’nin, sektördeki rekabetin son de-rece kızıştığı bir ortamda; tam da sendi-kanın örtülü desteğiyle güvencesiz veesnek çalışmayı yaygınlaştırma ve işçilikmaliyetlerini düşürme politikasına hızvermişken, geri adım atmasını beklemekiçin herhangi bir neden bulunmuyor. Böylesi kritik bir süreçte, havayolu emek-çilerinin güvenebilecekleri tek güç kendibirlikleri ve militan mücadeleleridir.Geçen yılki direnişte işten atılan ve açtığıdava sonucunda işe iade kararı alan di-renişçi işçilerden Eda Zorluoğulları,mahkeme kararının ardından, “Göbeği-mizi kendimiz kesmek zorundayız." de-mişti. Onun bu sözleri, bütün THYçalışanlarına, tutmaları gereken yolugösteriyor.THY işçileri, başarılı bir mücadele için,hükümet-şirket-sendika üçgeninde ger-çekleşen açık işbirliğini görmeli; bütünbu güçlerden bağımsız kendi taban ko-mitelerini yaratarak sınıf mücadelesi ek-seninde birleşmeli; tüm işçilerin militankatılımıyla gerçek bir grev örgütlemeliler.Şirketlerin, hükümetlerin ve sendikalarınortaklaşa saldırısına başarıyla karşı ko-yabilmenin yolu, sektör emekçilerininuluslararası mücadelesiyle doğrudanbağlantı kurmayı içeren sosyalist birperspektife ve örgütlülüğe sahip olmak-tan geçiyor.

HHHH

thy’de şirket-sendika

kıskacında grev ilanı

işçi bülteni

H keyfi TİS ihlalleri engellensinH az personelle fazla çalışılmasın

H dinlenme süreleri bilimsel kriterlerlebelirlensin

H TİS’den part-time çalışanlar dayararlansın

H işten atılmış 305 işçi geri alınsınkıdem hakları verilsin

işçiler ne istiyor?

Page 3: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

Ernst WoLff

Dört hafta önceki sınırlı bir grevde,Lufthansa’nın 1.800 uçak seferin-

den 700’ü etkilenmiş ve uçaklar birgünlüğüne pistte kalmıştı. Pazartesigünkü grev sonucunda, toplam 1.720tarifeli uçuştan 1.688’i gerçekleşemedi.Grev, Lufthansa yönetiminin sürmekteolan toplu iş sözleşmelerinin üçüncü tu-runda yaptığı öneriye karşı gerçekleşti.İşçi sendikası Verdi, şirkette çalışan33.000 kişi için yüzde 5,2 ücret artışı, işgüvencesi ve eğitim görenler için iyileş-tirmeler istiyor. Buna karşılık, Lufthansa,önümüzdeki 12 ay için yüzde 0,4 ile 0,6oranlarında ücret artışı teklif etti.İş anlaşmazlığının büyümesinin başlıcanedeni, yalnızca şirketin bu berbat teklifideğil; aynı zamanda, Verdi’nin ve şirketyöneticilerinin çalışanların radikalleşme-sinden duyduğu korku ve Kabin ve UçuşGörevlileri (Cockpit and Ufo) gibi küçükmeslek sendikalarının artan etkisidir. Bumeslek sendikaları, Verdi’nin havayoluyer görevlilerini temsil edememesinindoğrudan ürünü olarak ortaya çıktılar.Lufthansa çalışanlarının yalnızca yüzde15’i Verdi’de örgütlü.Verdi, işçilerin rakip sendikalara yönel-mesini önlemek için, bir yandan şirket

yönetimiyle işbirliğini arttırırken, grev ey-lemini bir dereceye kadar genişletmekararı aldı.Verdi bürokratlarının militan söylemleri,sendikanın şirket yönetimiyle yakın işbir-liğini gizlemeyi amaçlamaktadır. Verdiadına görüşmeleri sürdüren ve Martayından bu yana Lufthansa Denetim Ku-rulu’nda olan Christine Behle, “kabulle-nilemez” teklife sayıp döktü ve işverenkesimini “çalışanların korkuları üzerineoynamak”la suçladı. Lufthansa’nın yö-netim kurulu başkanı Stefan Lauer,buna, grevi “baştan sona aşırı” olarakbetimleyerek yanıt verdi ve yasal yollarabaşvurma tehdidinde bulundu.Aynı zamanda, iki taraf da grevin birgünle (Berlin’de birkaç saatle) sınırlan-dırılmasını sağlama aldı; bu arada, ey-lemin etkisini en aza indirmek için,bütünüyle Lufhansa’ya ait olan GermanWings’deki çalışanlara iş bırakma çağ-rısı yapılmadı. “Yolcuların zora düşme-sini engellemek için”, bütün uçuşiptalleri en ince ayrıntısına kadar Cumagününden ilan edildi. Ayrıca, sendika ileşirket temsilcileri arasında 29-30 Nisantarihlerinde yapılacak olan bir sonrakigörüşmeye kadar başka bir grev düzen-lenmemesi konusunda da anlaşıldı.Bu sınırlı iş bırakma eylemi, Lufthansa

işçilerinin geçim kaynaklarının giderekdaha fazla tehdit altında olduğu bir du-rumda gerçekleşmektedir. Uluslararasıhavacılık sektörüne, yıllardır, daha şim-diden binlerce işten çıkarmaya ve ücret-lerde gerilemeye yol açmış olanacımasız bir rekabet hakim. ABD’de,havayolu çalışanlarına on yıl öncekin-den yüzde 40 daha düşük ücret ödeni-yor. Avrupa, büyük bir hızla bu düzeyeulaşmaya çalışıyor. Alman havayolları,yalnızca düşük ücret maaliyetlerine değilama aynı zamanda çok daha ucuz yakıtfiyatlarına sahip olan Etihad Airways(Abu Dabi) ve Emirates (Birleşik ArapEmirlikleri) ile de rekabetle karşı karşıya.Lufthansa, rekabet edebilmek ve yatı-rımcılarının kârlarını korumak için,2012 yılında, SCORE adlı tasarruf prog-ramını uygulamaya koydu. Bu progra-mın amacı, havayolu şirketinin faaliyetkârlarını 2015’e kadar 2,3 milyar av-roya (yaklaşık 5,4 milyar TL) ulaştırmak-tır. Şirket, yalnızca geçtiğimiz yıl, 740milyon avro tasarrufta bulundu. SCORE,3.500 işin ortadan kaldırılmasını ve per-sonel masraflarında büyük indirimleryapılmasını öngörüyor.Sendika bürokrasisi içindeki eş yönetici-ler, SCORE programının başlıca unsur-larını destekliyor. Verdi’nin bir yandanişçilerin artan direnişini dizginlerken,aynı zamanda onlar üzerindeki etkisiniarttırmaya çalışmasının nedeni budur.Pazartesi günkü grev sırasında, Frank-furt havaalanındaki greve katılan 2.000işçi arasında, Verdi’nin patronu FrankBsirske’nin bir sonraki görüşme turu içinGüney Pasifik’e birinci sınıfta uçak yol-culuğu yaptığına dair söylenti yayıldı.Grevcilerden, 30 yıldır havaalanında,10 yıldır da Lufthansa’da çalışan birişunları söyledi: “Böylesi bir söylenti,özünde belirli bir inancı açığa vuruyor.”

HHHH

http://wsws.org/en/articles/2013/04/24/luft-a24.html

lufthansa grevi

uçakları yere indirdi

Lufthansa’da çalışan teknisyenlerin vehizmet görevlilerinin 22 Nisan Pazartesi günkü grevi, Frankfurt,Hamburg, Münih, Stuttgart, Hannover,Düsseldorf ve Köln havaalanlarındakiuçuşların iptaline yol açtı.

Lufthansa çalışanları, bir günlük grev sırasında yürüyüşler düzenlediler.

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ kmayıs 2013 3işçi bülteni

Page 4: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

LEyLa Koç

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu,20 Mart 2013 günü, Tam Gün Ya-

sası’ndaki düzenlemeler ile ilgili sondetayları açıkladı. Müezzinoğlu, “me-saisi bittikten sonraki zamanını üniver-sitede geçirecek hocalarımızın günlükmesailerinde yaptıkları performansınakşam mesailerine de yansımasını dü-şünüyoruz” dedi. Buna göre, öğretimgörevlilerinin aylık performansında on-ların “muayene, müdahale veya ameli-yat sayılarıyla paralel olarak mesaisonrasında da benzer bir performanshakları doğacak”. Yeni düzenlemeleregöre, normal mesaiden sonra öğretimgörevlilerine muayene olmak isteyenler,Sağlık Uygulama Tebliği’nde (SUT) be-lirtilenin bir misli katılım payı ödeyecek.Müezzinoğlu, ayrıca, bu uygulamaylabirlikte, öğretim üyelerine, yüzde 3 ile5 arasındaki bir oranda kurum dışındaçalışma olanağı sağlanacağını belirtti.Yeni uygulamayla, bir üniversitedekiöğretim üyesi başka bir üniversitedegörev yapabilecek veya özel bir hasta-nedeki profesör veya doçent tıp fakül-tesinde sözleşmeyle çalıştırılabilecek.Bu durumda elde edilecek gelirinkurum ile hoca arasında paylaştırılaca-ğını bildiren Müezzinoğlu, üniversiteler-deki öğretim üyeleri için mesaisonrasında Sağlık Uygulama Tebliği(SUT) uyarınca 55 liralık muayene üc-reti ödenmesinin söz konusu olabilece-ğini belirtti. Müezzinoğlu, ameliyat vediğer işlemler için de ilave ücret ödene-ceğini söyledi. Bakan, hastaların -bazıameliyatlar hariç- SUT'ta öngörülenücret kadar ödeme yapmasını düşün-düklerini belirtti.Bu düzenlemelerle birlikte, üniversite-deki öğretim görevlilerinin “perfor-manslarını artırması” isteniyor; busüreçteki giderlerin büyük kısmı da yurt-taşlardan sağlanıyor. Ayrıca, öğretimgörevlilerinin kâr odaklı birer ticaret-hane olan özel hastanelerde ücretli kö-leler haline getirilmesinin yolu açılıyor. Sağlık sektörü, Tam Gün Yasası ve ben-zeri uygulamalar sonucunda, bir bütünolarak sermaye birikiminin ve kâr sağ-lamanın bir aracı haline gelmektedir.

Bu doğrultuda,kamudaki sağ-lık çalışanları-nın haklarıb u d a n ı y o r ,h a s t a n e l e rbirer ticari işlet-meye dönüşüyor, nitelikli sağlık hizmet-leri yalnızca özel hastanelerdebulunabilir hale getiriliyor, vergi ve si-gorta primleriyle sağlık harcamalarınazaten katkıda bulunan yurttaşlar, mua-yene olmak istediklerinde tekrar elleriniceplerine atmak zorunda bırakılıyorlar. “Sağlıkta dönüşüm” adı verilen yeni-li-beral politikalarla, bütçeden sağlığa vesosyal güvenliğe ayrılmış kaynaklardan‘azami’ verimliliği sağlamak amaçlanı-yor. Kısacası, sağlığın alınıp satılabilenbir meta haline gelmesi, ticarileştiril-mesi ve serbest piyasaya açılması ileoluşan “kapitalist tıp modeli” hızla ege-men kılınıyor.sağlıkta dönüşümün uluslararası karakteri Türkiye’de uygulanan bu yeni-liberalpolitikalar, dünya genelinde yaşanan-lardan farklı değil. Sağlıkta metalaş-tırma ve piyasalaştırma rehberi, IMF veDünya Bankası tarafından hazırlanmış-tır ve yıllardır neredeyse bütün ülke-lerde uygulanmaktadır.Dünya genelinde sağlık hizmetleri, ka-baca 1980’li yılara kadar “ulusal kal-kınma” doğrultusunda sosyal devletinbir işlevi olarak görülüyordu.Ulusal pazarların 1970’lerin sonların-dan ve 1980’lerden başlayarak küreselpiyasaya entegre edilmesiyle birlikte,burjuva devletlerin sağlık, eğitim gibisosyal alanlardaki işlevleri de küreselsermayenin kâr dürtüsüne tabi kılındıve sağlık, hızla bir “endüstri” halinegeldi.Kapitalistlerin sermaye birikimi için yenibir alan olarak el attığı sağlık sektö-ründe, devletin vergi gelirlerini ve sos-yal sigorta fonlarını ilaç endüstrisinin veözel hastanelerin kullanımına sunmasıda yapay bir sağlık harcaması yarattı.Artan sağlık harcamalarında, devlethastanelerinin payı azalırken şirketlerön plana çıktı.

Uluslararası düzeyde sürdürülen birtoplumsal karşı-devrimin parçası olanbu süreç, Türkiye’de 1980’li yıllardabaşlamış, ancak çeşitli gel-gitlerin ar-dından, asıl olarak 10 yıllık AKP hükü-metleri döneminde hız kazanmıştır.Hastanelerin kâr amaçlı birer şirketedönüşmesi, çalışanların haklarının bu-danması ve taşeronlaşmanın yaygınlaş-ması, yoksul ve emekçi kesimler içinbugüne kadar elde edilmiş haklarınbirer birer çöpe atılması demektir. Sağlıklı yaşam, insanların her koşuldaparasız bir şekilde sahip olması gere-ken bir haktır. Bu hakka yapılan saldı-rılar, sağlık çalışanlarının çalışma veyaşam koşullarını kötüleştirirken, aynızamanda, bir bütün olarak işçileri veyoksulları sağlıklı yaşama hakkındanmahrum bırakmak demektir. Çünkü,hava ve su kirliliğinin, kötü barınma ko-şullarının, yetersiz beslenmenin ve işsiz-liğin yol açtığı sağlık sorunlarıyla asılboğuşanlar işçiler ve emekçilerdir.Kapitalizm, doğası gereği, sermayeninsürekli büyümesini ve yoğunlaşmasını;kârları sürekli olarak artırılmasını ge-rektirir. Bu, özel mülkiyet üzerine kuruluolan kapitalist sistemin doğasıdır. Busistemin üzerinde yükselen ve onunmuhafızı olan burjuva devletin, derinekonomik kriz koşullarında bütün “sos-yal sorumluluklar”ından vazgeçip,bütün kamusal alanları küresel bağlan-tıları olan sermaye gruplarına peşkeşçekmesi de saşırtıcı değildir. İşçi sınıfı-nın otuz yılı aşkın süredir uğratıldığı ye-nilgilerin ürünü olan bu gidişatıdeğiştirmek ve en temel insan hakların-dan biri olan sağlık hakkının ücretsiz,adil ve kalıcı şekilde toplumsallaştırıl-ması, ancak işçi sınıfının kapitalist özelmülkiyet sistemine son vermesi ilemümkün olacaktır.

HHHH

tam gün yasası’ndaki

yeni düzenlemeler

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ k mayıs 20134

H bir üniversitedeöğretim üyesi olandoktor başka birüniversitede sözleşmeyleçalıştırılabilecek.

H normal mesaidensonra öğretimgörevlilerine muayeneolmak isteyenler katılımpayı ödeyecek.

yeni düzenlemeler

neler getiriyor?

işçi bülteni

Page 5: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ kmayıs 2013 5işçi bülteni

rıza KüL

AKP’nin çalışma yaşamını sermaye le-hine yeniden düzenleyen ekonomik

ve sosyal programının en önemli ayakla-rından birinin kamu personel rejimindedönüşüm olduğu biliniyor. Bu dönüşüm,hükümetlerin kamu sektörünü bütünüyleküresel sermaye gruplarının ve onlarınuzantısı yerli şirketlerin kâr amacına tabikıldığı küresel bir eğilimin ifadesidir.Bu eğilimin bir sonucu olarak, uzunca birsüredir, başta Çalışma ve Sosyal Güven-lik Bakanı Faruk Çelik olmak üzere pekçok AKP kurmayı, mevcut 657 sayılı Dev-let Memurları Kanunu’nun (DMK) “gününihtiyaçları”nı karşılamadığını belirtiyor.Egemenlerin, “günün ihtiyaçları” ile kas-tettikleri, elbette, özel sektörde uygula-nan dizginsiz emek sömürüsünün kamualanında da gerçekleşeceği koşullarınoluşturulmasıdır. “Günün ihtiyaçları”AKP’nin kamu alanında gerçek-leştirmeye çalıştığı dönüşümlebağlantılı olarak, geçtiğimiz iki ayiçinde, Çalışma ve Sosyal Güven-lik Bakanlığı’nda bir dizi toplantıgerçekleştirildi. Memur-Sen, Kamu-Sen ve KESKtemsilcileriyle birlikte patronu tem-silen Bakan’ın ve ilgili bürokratla-rın yer aldığı Kamu PersoneliDanışma Kurulu’nun (KPDK) yap-tığı toplantılarda, kamu emekçileriningeleceğini yakından ilgilendiren, rotas-yon (sürgün), disiplin cezaları (ücret ke-sintileri, memuriyetten uzaklaştırma), üstdüzey bürokratların atanma şartları vegörev süreleri (hükümet memurluğu),kamu görevlilerinin statüleri (geçici, söz-leşmeli personelin kadroya alınması, sta-tülerin yeniden belirlenmesi) ve 657 sayılıkanunda değişiklik konuları görüşüldü.Sendika ve devlet bürokrasisi, ayrıca,daha önceden görüşülüp anlaşmaya va-rılmış bir dizi maddeyi yeniden değerlen-dirdi ve bunlarla ilgili yasal düzenlemeyapılması konusunda anlaştı.657 sayılı yasada tasarlanan değişikliklebirlikte, özellikle “geçici personel” olaraknitelenen 4/C’li emekçiler arasında kad-

roya geçme umudu doğmuştu. AmaBakan Faruk Çelik, katıldığı bir KPDKtoplantısında, “maliyeye yük getirecekadımlar atmam” demiş ve geçici perso-nelin çalıştığı yerde kadroya alınması ko-nusunda “şimdilik” herhangi bir adımatılmayacağının işaretini vermişti. Sendikalar ise “geçici-sözleşmeli perso-nele kadro hakkı verilmelidir” talebini sa-hipleniyor görünürken, toplantı sonrasıortaya çıkan durumu üstü örtülü bir şe-kilde kabullendiler. Bu kabulleniş,657’de değişiklik öngören tasarıya ilişkinolarak, “iş güvencemize dokundurmayız”diyen sendikaların tutarsızlıklarını ortayakoymuştur. Kamuda 1970’li yıllardanberi süre gelen süreli sözleşmeli çalıştır-maya (4/B-4/C) karşı hiçbir mücadelevermemiş ve bu alanda gerçekleşen dö-nüşüme sessiz kalmış olan sendikalarınbugün farklı davranacaklarını düşünmekiçin bir neden bulunmuyor.

Kamu sektöründe sürekli-güvencesiz,sosyal ve ekonomik haklardan mahrumbiçimde çalışmayı temsil eden 4/C’liemekçilerin içinde bulunduğu durum, as-lında, sözde “iş güvencesine” sahip kad-rolu kamu emekçilerinin karşı karşıyakalacağı koşulların habercisidir. “Performans denetimi”Kamu emekçilerine dayatılan “perfor-mans denetimi”, tam da 657 sayılıDMK’de yapılacak değişiklikler sonu-cunda ortaya çıkacak duruma, yani işgüvencesinin tamamen ortadan kaldırıl-masına hizmet etmektedir. Performans denetimi uygulamaları, AKPve kimi sendika bürokratları tarafındanpazarlandığı gibi “çalışan memur ile ça-lışmayanı birbirinden ayırmak için” değil

ama emekçiler arasında patron-devletlehine rekabet yaratmak ve onları dahaaz ücretle daha çok çalıştırmak için ge-liştirilmiş bir formüldür. Emekçileri, çalışma alanlarında örgütlümücadeleden koparan, bireyselleştirenve birbirleriyle rekabet eden modern kö-leler haline getiren bu sistem ile birlikte,daha az sayıda çalışana daha fazla işyaptırılacak; performans düşüklüğü ge-rekçesi ile ücret kesintileri ve işten çıkar-malar kolaylaştırılacaktır.saldırı dalgası yükseliyorKPDK toplantılarının, patronların ve işçisendikaları konfederasyonları temsilcile-rinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan-lığı nezaretinde düzenlenen ÜçlüDanışma Kurulu toplantısında taşeron ça-lışmanın yaygınlaştırılmasını öngörenyasal düzenlemeleri tartıştıkları bir dö-neme denk gelmesi oldukça anlamlıydı.

AKP’nin 657 sayılı yasada değişiklikarzusu, onun çalışma yaşamının bü-tününe yönelik uygulamalarındanayrı düşünülmemeli. Dünya çapında yaşanan ekonomikkrizle birlikte bankalara ve şirketlereaktarılan milyarlarca liranın emekçi-lerin sırtından çıkartılması için birbiriardına yasalar çıkarılıyor. Bu koşullar altında, mevcut 657 sa-yılı DMK’yi savunmaksızın, piyasa

koşullarını kamuda egemen kılma ama-cını teşhir etmek gerekiyor. Unutmayalımki, sermayenin saldırısı kamu ve özel sek-tör ayrımı yapmadan tüm emekçilere yö-neliktir. Kazanılmış hakları savunma ve taşeron,güvencesiz, sözleşmeli vb. kölece çalışmakoşullarını ortadan kaldırma mücadelesikapitalizme karşı mücadeleden ayrıla-maz. Kapitalist üretimin küresel işleyişi,işçi sınıfını insanlık dışı çalışma ve yaşamkoşullarına mahkûm etmeyi amaçlayantoplumsal karşı-devrime karşı, işyerlerin-den başlayarak tüm işçileri kapsayanyeni türde kitlesel militan örgütlenmeleryaratmamızı gerektiriyor.

HHHH

AKP’nin çalışma yaşamını sermaye lehine yenidendüzenleyen ekonomik ve sosyal programının enönemli ayaklarından biri olan kamu personelrejiminde dönüşüm, hükümetlerin kamusektörünü bütünüyle küresel sermaye gruplarınınve onların uzantısı yerli şirketlerin kâr amacınatabi kıldığı küresel bir eğilimin ifadesidir.

Emekçileri çalışma alanlarında örgütlümücadeleden koparan, bireyselleştiren vebirbirleriyle rekabet eden modern köleler

haline getiren bu sistem ile birlikte, daha azsayıda çalışana daha fazla iş yaptırılacak;performans düşüklüğü gerekçesi ile ücret

kesintileri ve işten çıkarmalarkolaylaştırılacaktır.

kamuda dönüşüm

ve kpdk toplantıları

Page 6: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

ZEYNEP SENCER

Nisan ayının ilk yarısında Koç Üniver-sitesi’nde taşeron işçilerinin gerçek-

leştirdiği direniş ve onların yeni taşeronşirketlerde çalışmaya devam etme tale-bini kabul ettirmesi, genel olarak birzafer olarak değerlendirildi. Oysa işçi-lerin yeni taşeron şirketlerde istihdamedilmesiyle sonuçlanan bu direnişin ka-zanım olarak kabul edilmesi gerekentek yanı, işçisi, öğrencisi ve akademis-yeni ile bütün üniversite bileşenlerininüniversite yönetimine karşı aynı cep-hede, militanca yer almasıydı.Koç Üniversitesi’nde çalışan 161 taşeronişçisi, Integrated Service Solutions (ISS)adlı uluslararası şirketle üniversiteninimzaladığı sözleşmenin sona ermesiylebirlikte, 13 Mayıs 2013 itibariyle işten çı-kartılacaktı. Taşeron işçileri, buna karşı,1 Nisan’da üniversitede bir eylem dü-zenlemiş ve “taşerona karşı kadro” tale-bini ileri sürmüşlerdi. Öğrencilerin ve akademisyenlerin dedestek verdiği bu eylemin ardından, üni-versitenin rektörü Umran İnan, 161 iş-çinin sözleşmesinin 2 Nisan günü ilesona erdirildiğini açıkladı. Umran İnan,bu açıklamada “üniversitelerin asli fonk-siyonlarının yemek ve temizlik olmadı-ğını, tüm dünyada olduğu gibikendilerinin de bu ihtiyaçları taşeronaracılığıyla karşılayacaklarını ve bundanvazgeçmelerinin mümkün olmadığını”ifade ediyordu. İnan’ın bu sözleri, aynı

zamanda, direnişin hangi temelde de-ğerlendirilmesi gerektiğini de göster-mektedir. Taşeronu ortadan kaldırmayıve iş güvencesini hedefleyen eylem üni-versite yöneticilerini büyük bir telaşa dü-şürmüştü.İşçiler, bu açıklamanın ardından, öğren-cilerin ve akademisyenlerin desteğiyle,bir direniş başlattılar ve 8 Nisan günü,yeni taşeron şirketlerde istihdam edile-rek işlerine iade edilene kadar üniversi-teyi terk etmediler. Üniversitedeki akademisyenlerin, öğren-cilerin ve direnişteki işçilerin aralarındanseçtikleri temsilciler, 6 Nisan günü, dire-nişin başlangıçtaki talebi olan “taşero-nun tasfiyesi ve kadro” talebinin yerine,işçilerin 6 aylık iş güvencesi, eski sözleş-melerin ve eski kıdemin devamı, haftasonu mesaisi için ek ücret, bir “taşeronişçi komisyonu” kurulması ve daha yük-sek maaş taleplerini Koç Üniversitesi yö-netimine ilettiler. Üniversite yönetimi, 8 Nisan günü, işçi-lerin kimi taleplerini yeni taşeron firma-ların (Eurest Services ve Mavi Yaka) işsözleşmesine ekletti. İşçiler, bu yeni söz-leşmeleri imzalamaya karar vererek di-renişi sonlandırdılar. Koç Üniversitesi’ndeki temizlik işçileri Eu-rest Services, ofis destek birimlerinde ça-lışan işçiler ise Mavi Yaka adlı şirketlerlesözleşme imzaladılar ve taşeron işçisiolarak çalışmaya devam ediyorlar.Gerçek bir kazanım elde edilmedi

Taşeron işçilerinin Koç Üniversite’sindekidirenişinde üniversite bileşenlerinin ser-gilediği dayanışma, kuşkusuz, tüm çalı-şanların örnek alması gereken birdeneyimdir. Direniş boyunca, üniversite-nin asli bileşenleri olan işçiler, öğrenci-ler, asistanlar ve akademisyenlerüniversite yönetimine karşı ortak bir mü-cadele geliştirdiler. Bilim emekçilerininve öğrencilerin taşeron işçilerine verdiğidesteğin yalnızca direnişe fiziki katılımlasınırlı kalmadığının ve kampüsün temiz-liğinden, ortak hareket etmeye kadargeniş bir yelpazeye yayıldığının altını çiz-mek gerekir. Bununla birlikte, Koç Üniversitesi’ndekibu mücadele, yalın bir sınıf perspektifinesahip olmadığı için, gerçek ve kalıcı birkazanımla sonuçlanmamıştır. Koç Üni-versitesi yönetimi ile varılan anlaşmada,direnişin başında talep edilen taşeronakarşı kadro hakkından vazgeçilmiş vetaşeron sistemi kabul edilmiştir.Buna karşılık, kimi “sol” çevreler, genişişçi kesimlerini birleştirecek militan birtalep olarak “taşeronun ortadan kaldırıl-ması ve herkese kadro” talebinden geriadım atılmasını ve taşeron sisteminin iş-çilere kabul ettirilmesini görmezden ge-lerek, direnişi, “taşeron işçilerin örgütlümücadelesi büyük kazanımlarla sonaerdi!” biçiminde yorumladılar. Mavi Yaka ve Eurest Services’in sözleş-melerindeki maddelere baktığımızda,hiç de “büyük kazanımlar” elde edilme-miş olduğunu görüyoruz:H Sözleşmelerdeki 1. ve 2. maddeler,direnişçi işçilerin işe iadesini konu alıyor.Yani üniversitenin kadrolu çalışanı ol-ması gereken işçiler, yeni ihaleyi kaza-nan taşeron şirketlerde çalışmayadevam ediyorlar. H 3, 4 ve 5. maddeler, “sol” çevreler ta-rafından, direnen taşeron işçilerinin işgüvencesi olarak sunuluyor. Oysa bu,büyük bir yanılsamadır! Çünkü bu maddelerde üzerinde anlaşı-lan “iş güvencesi” tanımlaması, İş Kanu-nu’nun 18. Maddesi’ne atıfta bulunuyor.Bu madde, en az altı aylık kıdemi olan

koç üniversitesi’ndeki

taşeron işçilerinin direnişi

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ k mayıs 20136 işçi bülteni

Son derece kısmi bir ücret artışıyla ve işçilerinyeni taşeron şirketlerde istihdam edilmesiylesonuçlanan bu direnişin kazanım olarakkabul edilmesi gereken tek yanı, işçisi,öğrencisi ve akademisyeni ile bütününiversite bileşenlerinin üniversite yönetiminekarşı aynı cephede, militanca yer almasıydı.

Page 7: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ kmayıs 2013 7işçi bülteni

işçinin iş sözleşmesinin feshini onun “ye-terliliği” ve “işyerinin ihtiyaçları” gibi sonderece esnek gerekçelerle sınırlamakta-dır. Bu da, süreli iş sözleşmesi ile çalışantaşeron işçileri için iş güvencesi değil,tersine, keyfi işten çıkarmalar demektir.Taşeron işçi çalıştırmanın gereği olan “6aylık iş güvencesi”ni “kazanım” olarakyorumlamak, gerçekte mevcut taşeronsistemini kabul etmek demektedir.H Taşeron sistemin işleyişi yüzünden iş-lerinden çıkarılan işçilerin, işe iade sıra-sında hak kaybı yaşamamalarınıdüzenleyen 6. ve 7. maddeler, işçilerinçalışma şartlarında mevcut durumunkorunmasını öngörmektedir. 7. madde-deki, asgari ücret artış dönemlerinde enaz asgari ücret artış oranında zam ya-pılması talebi ise mevcut iş hukukundavarolandan öte bir talep değildir.H 8. madde, “puantaj kontrolü” adı al-tında, sermayenin hemen her alandayaygınlaştırdığı performans denetiminiiçermektedir. Performansa dayalı ça-lışma, özel sektörün işçileri daha yoğunsömürmesine zemin oluşturan ve onlarakarşı kullandığı bir silahtır. Performansdüşüklüğü, İş Kanunu’nun 18. madde-sine göre işten çıkarma sebebidir. Söz-leşmenin ilgili maddesinde, işçilerinperformansa göre çalıştırılmasına karşıçıkılmamaktadır. H “Kazanım” gibi gösterilmeye çalışılanbir diğer nokta da, performans deneti-minde kullanılan retina taraması, par-mak izi gibi yöntemlerin yerine daha“yumuşak” olanların geçirilmesidir vebunlar, performansa dayalı çalışmayıengelleyen bir durum yaratmamaktadır. H Sözleşmelerin 9, 10 ve 11. maddelerise -işçinin dinlenebileceği alanların ya-

ratılması, idari tatillerde çalışılmaması,işyerince verilen iş giysilerinin mevsimkoşullarına uygunluğu gibi- işçilerin entemel haklarını ifade ediyor.H Taşeron İzleme Kurulu’na gelince. Bukurulun işlevi, üniversite yönetimindensözde bağımsız bir kurulun, işçilerin so-runlarını dinleyerek bunlara “çözüm ge-tirmesi”dir. Bu, 19. yüzyıldan beri varolan son derece geri bir yaklaşımın ifa-desidir. Koç Üniversitesi’nde, tam da iş-çilerin, öğrencilerin ve öğretimgörevlilerinin ortak örgütlenmesi sağ-lanmışken, bunu kalıcılaştıracak bir iş-yeri meclisi kurmak yerine şikâyet kuruluoluşturmak, geri bir adımdır. Üniversitebileşenlerinin ortak örgütlenmesinin ye-rini asla tutamayacak olan bu “sorun gi-derici”, “arabulucu” kurul, hem ismihem de işleviyle üniversitede taşeron ça-lışmayı meşrulaştırmaktadır.uluslararası taşerona karşıuluslararası mücadeleSon olarak, Koç Üniversitesi ile sözleş-mesi biten ISS’nin uluslararası bir taşe-ron şirket olduğunu anımsatalım. Onun yerini alan yeni taşeron şirketler-den Eurest Service de COMPASSGROUP PLC’ye bağlı uluslararası bir şir-kettir. Diğer yeni taşeron, Mavi Yaka’yagelince. O, küresel sermayeye göbektenbağlı Koç Grubu’nun yöneticilerinin kur-duğu ve uluslararası düzeyde hizmetsunan bir taşerondur. Bu küresel şirketlerle işyeri bazında “pa-zarlık” yapmak ve kitlesel mücadele ör-gütleri kurmak yerine “şikâyet ve çözüm”kurulları oluşturmak, işçi sınıfı için kaza-nımlar elde etmek değil; giderek kötü-leşen kapitalist çalışma koşullarına karşıkendini silahsızlandırmak anlamına gel-mektedir. Pazarlıklar, taşeron sistemin yı-

kılmasını ve ücretli emek sömürüsü sis-teminin lağvına değil ama onların varlı-ğını kabul etmeye, performansa dayalıçalışmanın ve daha fazla artı-değer sö-mürüsünün yeni maskeler altında sürdü-rülmesine yol açar. Tüm dünyada işçilere karşı toplumsal birkarşı-devrim başlatmış olan uluslararasışirketlere karşı mücadelenin aracı, şikâ-yet komisyonları değil,tüm işçileri kap-sayan militan ve kitlesel mücadeleörgütleri olarak işyeri meclisleridir. Bumeclisler, kendi işkollarından başlaya-rak bütün sektörleri kucaklamalıdır.Onlar, uluslararası düzeyde ilişkiler kur-malıdır. Unutmayalım ki, Koç Üniversi-tesi’ni direnişe bir an önce son vermeyezorlayan en önemli etmenlerden biri,belki de en önemlisi, yöneticilerin, dire-niş nedeniyle üniversitenin uluslararasıdüzeydeki “saygınlığının” zedelenmesin-den korkmasıydı. Özetle, sermaye karşısında gerçek ka-zanımlar elde etmek için ihtiyacımızolan şey, sınıf mücadeleci yeni kitleselörgütlenmelerdir. Bu mücadelelerin ba-şarısı için de enternasyonalist ve sosya-list bir perspektif geliştirmemiz gerekiyor.Koç Üniversitesi taşeron işçilerinin dire-nişinden ve diğer onlarca direniştendoğru derslerin çıkartılması, önümüz-deki mücadelelere hazırlanmakta büyükönem taşıyor.

HHHH

ıntEGratED sErvicE soLutions

1901 yılında Danimarka’da bir gü-venlik şirketi olarak kurulmuş olanISS (Integrated Service Solutions),53 ülkede, “Temizlik, Güvenlik, Tek-nik Hizmetler, Catering, Çamaşır-hane Yönetimi, Bahçe Bakımı,Haşere İlaçlama, Ofis Destek veÇağrı Merkezi Hizmetleri” ile “tesisyönetimi” konularında faaliyet gös-teren uluslararası bir şirkettir.Türkiye pazarına 2005 yılında girenISS, 200.000’den fazla müşteriye ve535.000'den fazla çalışana sahiptir.

Mavi yaKa insan KaynaKLarı

Mavi Yaka İnsan Kaynakları, çalış-tığı şirketlere istihdam ve özlük iş-leri hizmeti veren bir şirket. Şirket,2005 yılında, Koç Grubu' ndan birüst düzey yönetici tarafından ku-ruldu. Faaliyetleri, “Çok uluslu en-düstri kuruluşlarındanholdinglere, kobilerden tarım iş-letmelerine kadar geniş bir yel-paze içerisinde çeşitlilikgöstermektedir.” Şirket, Türkiye İşKurumu’nun 129 no’lu Özel İstih-dam Bürosu izin belgesine sahip.

EurEst sErvicEs

Dünyanın en büyük yiyecek, içecek,servis ve organizasyon kuruluşuolan COMPASS GROUP PLC’yebağlı. COMPASS GROUP PLC, 50ülkede faaliyet gösteriyor, yıllık 16,9milyar Sterlin’i aşan ciroya sahip ve508 binden fazla işçi çalıştırıyor.Şirket, dünyanın 9. büyük işvereni-dir. COMPASS GROUP, 2011 yılındaFortune “Global 500” sıralama-sında dünyanın en büyük 432. ku-ruluşu oldu.Microsoft, Shell, IBM, Google, Phi-lips, P&G gibi büyük uluslararası fir-malara iş yapan COMPASSGROUP’un müşterileri arasında, or-dular ve uluslararası güvenlik şir-ketleri de yer alıyor. Şirket, BatıAfrika’daki BM Barış Gücü’ne veIrak’taki ABD birliklerine de yiyeceksağlıyordu.

Page 8: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ k mayıs 20138 işçi bülteni

oKur MEKtuBu

27 Mart 2013 tarihinde Bakanlar Kurulu’nunkabul ettiği Taşeron Yasa Taslağı (4857 Sayılı İşKanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik YapılmasıHakkında Kanun Tasarısı Taslağı), taşeron sistemi-nin yaygınlaştırılmasının ve kiralık işçi uygulama-sının önünü iyice açıyor. Yasa tasarısı, burjuvamedya aracılıyla, “taşeron işçiye müjde” manşet-leriyle sunuluyor. Oysa işgücü maliyetini düşüre-cek ve esnek çalışmayı arttıracak olan bu yenimodel, 1,7 milyonluk taşeron işçi ordusuna yeniişçiler katmayı amaçlamaktadır. Taşeron sistemin yaygınlaşması, İş Yasası’nın 2.maddesinde, asli işlerde de taşeron çalışmasınaizin verecek bir değişiklik yapılarak sağlanıyor.Dahası, tasarı, mevcut taşeron uygulamasının ka-nuna uygunluğunu denetleyen iş müfettişlerininyetkisini de kaldırmaktadır. Tasarıda, yıllık izin vekıdem tazminatı hakları bir yenilik ve lütuf gibi su-nuluyor. Oysa, taşeron işçiler de İş Kanunu’na tabiolarak çalışmaktalar ve bu haklar, ilgili kanundazaten mevcut.Bu tasarı, 12 Nisan 2013 tarihinde, Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı’nda, patron ve işçi sen-dikalarına sunuldu. Çalışma Bakanı Faruk Çelik,Hak-İş’in, DİSK’in ve Türk-İş’in katıldığı toplantı ileilgili olarak, bir uzlaşma sağlanamadığını ifadeetti. Bununla birlikte, sendika bürokratlarının, bu-güne kadar işçi ve emekçilerin hakları birer birergasp edilirken yaptıkları gibi sözde bir karşı çıkış-tan başka hiçbir şey yapmayacakları ortada. Biz-

ler işçilerin birliğine dayanan kendi gücümüze gü-venmeli ve bunu örgütlemek için çalışmalıyız. Patronlar için iş gücünün kolayca ikamesi, bizimiçin güvencesiz ve esnek çalışma anlamına geli-yor. Onlar için iş gücü maliyetlerinin düşürülmesibizler için sefalet koşullarında yaşamaktan başkabir şey değil. Taşeron çalışma, ücretli emek sömürüsü sistemininson derece ağırlaştırılmış bir parçasıdır. Ama tekbaşına taşerona karşı çıkmak da yeterli değildir.Çünkü sömürü, birkaç saat fazla ya da daha kötükoşullarda çalıştırılmamızdan değil; bizzat patron-lar için çalışıyor olmamızdan kaynaklanıyor. Taşeron sistemi, sonuna kadar karşı çıkılması ge-reken bir sonuçtur ve bu sonucu tamamen orta-dan kaldırabilmek için onu yaratan kapitalizmbataklığını kurutmalıyız.

taşeron yasa taslağı:

işçiye değil taşeron sistemine güvence

oKur MEKtuBu

Özel bir şirket, 27 Nisan tarihindeİstanbul’da Sheraton MaslakOtel'de “İnsan Kaynakları Yöneti-minde İşten Çıkarma Stratejileri”başlıklı bir konferans düzenleyece-ğini duyurdu. Çalışma Bakanlığı’n-dan iki bürokratın da katılacağıkonferansta, patronlara en azmaliyetle işten çıkarmanın yolları,işten çıkartmanın hukuksal işlemlerigibi konular anlatılacaktı. Konferansın gerçekleşeceği gün,

otel önünde toplanan işçiler vegençler, "Milyonlar aç milyonlarişsiz, işte kapitalist sisteminiz","Çalışma Bakanı işçi düşmanı" slo-ganlarıyla konferansı protesto et-tiler. Böyle bir tepkiyle karşılaşaca-ğını hesaplamamış olan şirket, kon-feransı iptal etmek zorunda kaldı.Bu eyleme, DİSK bürokrasisi de“destek verdi”. Bununla birlikte,işsizlik sorununa ve kapitalistlerinişten atma saldırılarına karşıgerçekte hiç bir direniş sergile-meyen; hatta onlarla birlikte

davranan sendikal önderliklerinverdiği bu destek, sıradan bir "günükurtarma" etkinliğiydi. Küresel krizin derinleştiği koşul-larda, dünya genelinde işçi sınıfınakarşı dizginsiz bir saldırı sürdürenegemen sınıflar, Türkiye'de de aynıyolu izliyorlar. Şirket patronları veyöneticileri ile onların emrindeki ik-tidar, sendikaları da yanlarına almışolmaktan kaynaklanan bir perva-sızlıkla, işçi sınıfına bütünüyle boyuneğdirmenin hazırlıklarını yapıyorlar. Bu konferansın düzenlenmesi dahikapitalistlerin ve AKP iktidarınınpervasızlığını gözler önüne sermek-tedir.

bakanlık destekli “işten çıkarma konferansı”

Hbizeyazın

Page 9: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ kmayıs 2013 9işçi bülteni

K. ratnayaKE

Bangladeş’te sekiz katlı Rana Plaza bi-nasının çökmesinin ardından çoğu hazırgiyim işçisi 300’den fazla insan öldü veçok daha fazlası yaralandı [ölü sayısının1000’e ulaşması bekleniyor, çev.]. Bu,dünyada, en kötü iş felaketlerinden biriama küresel şirketler ucuz ve kötü koşul-larda çalıştırdıkları işgücü dolayımıyladaha fazla kâr peşinde koştukları içinsonuncusu olmayacak.Rana Plaza komleksi, Bangladeş’in -şimdi Çin’in ardından dünya ikincisiolan- giyim sanayisinin büyük çapta bü-yümesi boyunca, ülkedeki sınırlı güven-lik ve imar kanunlarına aldırmadanaceleyle inşa edilmiş çok katlı binalarıntipik bir örneğiydi. Bu kompleks, bin-lerce işçiyi istihdam eden beş hazır giyimfabrikasına ve bir labirenti andıran dük-kanlara ev sahipliği yapıyordu. RanaPlaza komleksinin, iktidardaki AvamiBirliği partisiyle bağlantılı yerel bir poli-tikacı olan sahibi, yalnızca beş kat içinruhsat almış ama ona üç kat daha ek-lemişti.Salı günü, işçiler binada geniş çatlaklarolduğunu fark ettiğinde, geçici bir tah-liye yaşanmıştı. Ama binanın sahibiSohel Rana, tersine uyarılara rağmenbinanın sağlam olduğunu açıkladı. Üre-tim planlarını karşılamaya kararlı olanfabrika yöneticileri işçileri işe dönmeyezorladılar. Bina, Çarşamba günü aniden

çöktü. Aradan üç günden fazla zamangeçtiğinde, kurtarma ekipleri, enkaz al-tında beden bulmaya devam ediyordu.Önceki felaketlerde olduğu gibi, ülkeninucuz emeğinden yararlanan Bangladeşhükümeti, şirket grupları ve küreselgiyim şirketleri, bu felaketin ekonomikve siyasi yansımalarını sınırlandırmakiçin harekete geçti.Başbakan Şeyh Hasina kurtarma ope-rasyonunu bir “seferberlik” haline ge-tirdi; işçilerin öfkesini bastırmak için,aralarında adı kötüye çıkmış Acil Müda-hale Birliği’nin de yer aldığı asker vepolis birliklerini sevketti. Perşembe veCuma günleri, yüz binlerce hazır giyimişçisi Dakka’da ve kentin çevresindekisanayi bölgelerinde sokaklara döküldü.Başbakan, binanın sahibini suçladı veonun cezalandırılacağını açıkladı. Ha-sina da, benzeri felaketleri önlemek içinhiçbir şey yapılamayacağını belirtti. O,ülkedeki binaların yüzde 90’ının yasalimar planlarına uygun olmadığını teslimetti ama “hemen şimdi bütün binalarıyıkmamız mı gerekiyor” diyerek konuyubir kenara itti.Bangladeş Hazır Giyim Üreticileri ve İh-racatçıları Birliği (BGNEA), Rana Pla-za’da faaliyet gösteren şirketlerinüyeliğine son verdi ve binanın çökme-sinden sorumlu olanların cezalandırıl-ması çağrısında bulundu. Bununlabirlikte, güvenilir olmayan koşulların

tüm sektörde yaygın olduğunu, aynı hü-kümet gibi, patron grupları da çok iyi bi-liyor.Geçtiğimiz Kasım ayında, Ashulia sa-nayi bölgesindeki Tazreen hazır giyimfabrikasında çıkan ülke tarihinin en kötüfabrika yangınında 112 işçi ölmüştü.Yöneticiler, yangın alarmının çalmasınınardından işçilere işe dönmelerini emret-miş ve onların üst katlarda hapsolmala-rına yol açmıştı. Bangladeş’te, 2005’tenbu yana, fabrika yangınlarında 700 işçiöldürüldü. 2005’te ve 2010’da hazırgiyim fabrika binalarının çökmesi, 79kişinin yaşamına maloldu.Hükümetin ve işverenlerin ağır basankaygısı, Bangladeş’in ihracatının yüzde80’ini sağlayan binlerce hazır giyim fab-rikasının her zaman olduğu gibi çalış-maya devam etmesini sağlamaktır.Onlar, ücretlerde (ortalama aylık 67 TL)ya da milyonlarca hazır giyim işçisininiçinde bulunduğu kötü koşullarda her-hangi bir iyileştirmenin ülkenin uluslar-arası rekabet gücüne zarar vereceğininfarkındalar.Küresel perakende satış devleri, iyi ör-gütlenmiş bir zarar kontrolüne giriştiler;biraz timsah gözyaşı döktüler, yapabil-dikleri yerde bu tür işyerleriyle ve öze-linde Rana Plaza kompleksindekiüreticilerle bağlantılarını inkâr ettiler;bunları, koşulların gelecekte iyileştirile-ceğine ilişkin boş sözler izledi. Enkazıniçinde, dünyanın en büyük tüketim mal-ları şirketleri olan Wal-Mart’ın, İspanyolzinciri El Corte Ingles’in ve JC Penney’inetiketleri bulundu. Binadaki fabrikalarınweb sayfaları, onların aynı zamanda Al-manya’nın Kik’ine, Belçika’nın C&A’ine,Benetton UK’ye, İspanya’nın Man-go’suna, Kanada’nın Trimark’ına ve İr-landa’daki Premark’a da ürünsağladıklarını gösteriyor.Bu şirketlerin felaket karşısında “şoka”uğradıklarına ilişkin ifadeleri özellikle si-niktir. Bütün bu şirketler, onların talep et-tikleri fiyatlarda giysilerin üretilmesinin,kötü koşullarda ucuz işçi çalıştırılan ko-şulların varlığını gerektirdiğini çok iyi bil-

Bangladeş’te sekiz katlı Rana Plaza binasınınçökmesinin ardından çoğu hazır giyim işçisi300’den fazla insan öldü ve çok daha fazlasıyaralandı. Bu, dünyada, en kötü iş felaketlerindenbiri ama küresel şirketler ucuz ve kötü koşullardaçalıştırdıkları işgücü dolayımıyla daha fazla kârpeşinde koştukları için sonuncusu olmayacak.

bangladeş’te çöken

fabrika ve kâr dürtüsü

Page 10: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ k mayıs 201310 işçi bülteni

mektedirler. Onlar, mevcut üretim süreç-leri ile aralarına mesafe koymak için,karmaşık bir aracılar ve taşeronlar sis-temi dolayımıyla faaliyet gösteriyorlar.Onların çoğu, bu güvenlik ve çalışmakoşullarını iyileştirmeyi değil ama şirket-lerinin imajlarını ve marka isimlerini ko-rumak amacıyla görüntüyü kurtarmakiçin, bir fabrika denetim sistemine sahip.Trajedinin hemen ardından, hükümetler,medya, sendikalar ve çeşitli STK’ler, şuya da bu biçimde, bir şeyler yapılmasıgerektiğini açıkladılar ve hazır giyim iş-çilerinin güvenliğini ve yaşam standart-larını yükseltmek için küresel şirketler ileBangladeş hükümetine baskı yapılabile-ceği yanılsamasını canlandırdılar. Ger-çek şu ki, hükümet, ihracatı ya da kârlarıtehlikeye sokacak hiçbir şey yapmaya-caktır. Küresel kapitalizmin derinleşençöküşünün ortasında, güvenlik standart-ları iyileşmeyecek, kötüleşecektir.

Benzeri süreçler uluslararası düzeydeyaşanmaktadır. Geçtiğimiz Eylül ayında,Pakistan’ın Karaçi kentindeki Ali Enterp-rises’ta çıkan dünyanın en kötü fabrikayangınında yaklaşık 300 işçi öldürüldü.Çin’de, ülkenin herkesin bildiği gibi gü-vensiz olan madenlerinde yaşanan pat-lamalarda ve çökmelerde, her yılbinlerce işçi öldürülüyor. Geçen ayınsonlarında, Babao kömür madenindekiiki patlamada 34; Tibet’te, bir bakır ma-deninde toprak kayması sonucunda 83işçi öldü.İşçilerin sağlığı, refahı ve yaşamı, yal-nızca Asya, Afrika ve Latin Amerika’nınkötü koşullarda ucuz işçi çalıştırılan iş-yerlerinde değil, ileri kapitalist ülkelerdede, sürekli olarak kâr dürtüsüne kurbanediliyor. Daha geçen hafta, Texas’ta birgübre fabrikasındaki patlamada 14 kişiöldü, 200 kişi yaralandı. Nisan2011’de, Meksika Körfezi’nde ABD ta-

rihindeki en büyük çevre felaketiyle so-nuçlanan Deepwater Horizon petrolplatformunda gerçekleşen bir patla-mada 11 işçi öldü.Bu trajediler, nihayetinde kâr sistemindekökleşmiş suçlardır. Gezegendeki her-kese insanca bir yaşam standardı sağ-lama potansiyeli taşıyan küresel üretim,kapitalizm altında zengin azınlığa de-vasa kârlar sağlıyor ve işçilerin yoksul-luğunu tüm dünyada derinleştiriyor.Tek çözüm, uluslararası işçi sınıfının, birbütün olarak insanlığın acil toplumsalgereksinimlerini karşılamak için, bumiadını doldurmuş gerici toplumsal dü-zeni ortadan kaldırmak ve akılcı bir şe-kilde planlanmış bir dünya sosyalistekonomisini kurmak üzere birleşik mü-cadelesinde yatmaktadır.

HHHH

http://wsws.org/en/articles/2013/04/27/pers-a27.html

Şili’deki devlete ait Codelcobakır madenciliği şirketindeçalışan işçiler, 9 Nisan günü,bir günlük grev ilan etti. Grev,dünyanın en büyük bakırşirketlerinin ülkenin başkentiSantiago’da düzenlediğiuluslararası konferansa denkgetirildi. 20 bin üyeli maden işçilerisendikasının şirkete ait tümmadenlerde düzenlediği uyarıgrevi, kamuya ait madenlerdeüretimi felç ederken, özelmadenlerde greve katılımdüşük oldu. Uluslararası

şirketlere ait madenlerdeçalışan işçiler, greve, işiyavaşlatarak destek verdiler.Grev, maden işçilerinin çalışmakoşullarının iyileştirilmesi,madenlerde yeterli güvenlikönlemlerinin alınması, daha iyibir TİS ve emeklilik gibikonularda şirkete baskıyapmak amacıyla düzenlendi.Maden işçileri ile Codelcoarasındaki ilişkiler, sektördesözleşmeli işçi çalıştırmaya veişten çıkarma kaygısınayolaçan iyileştirmeler nedeniylegerilmişti.

şili bakır madencilerinin grevi

Hong Kong International Terminals Ltd(HIT) adlı liman işletmeci şirkette çalışan

450 dolayında taşeron işçisi, yüzde 20 ücretartışı ve uzun süredir çözülmemiş diğer so-runların çözülmesi için 28 Mart’tan berioturma grevinde. Grevciler, limanı terket-melerini emreden 2 Nisan tarihli mahkemekararını dikkate almıyorlar.Farklı taşeronlar tarafından istihdam edilengrevci işçilerin bazıları 17 yıldan bu yanaaynı ücretle çalışıyor. İşçilerin çözülmesini is-tediği diğer sorunlar arasında sağlık ve gü-venlik koşullarının iyileştirilmesi vedoğrudan istihdam edilen işçiler ile taşeronişçileri arasındaki ücret farklılıklarının gide-rilmesi de var. İşçiler, belirlenmiş tatiller vedüzenli yemek araları olmaksızın 24 saatlikvardiyalar halinde çalışıyorlar. Çin’in üretim merkezi anakarasına geçişyeri olan Hong Kong, Şanghay ile Singa-pur’dan sonra, dünyanın en yoğun üçüncülimanı. HIT’in milyoner patronu Li Ka-şing,meselenin taşeronlarla çözülmesi gerekti-ğini belirterek, şirketini uzak tutmaya çalışı-yor. Grev nedeniyle, trafiğin yine HIT’nin işlettiğikomşu Şenzen limanına aktarılmış olması,işyeri bazında işçiler yararına bir çözümünne denli zor olduğunu gösteriyor.

hong kong liman

işçilerinin grevi

Page 11: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ kmayıs 2013 11işçi bülteni

JuLiE HyLanD

Kıbrıs’a dayatılan cezalandırıcı önlemler,Avrupa burjuvazisinin sınıf savaşı saldırı-sının niteliksel bir derinleşmesini belirt-mektedir.Avrupa Birliği (AB), Avrupa Merkez Ban-kası (AMB) ve Uluslararası Para Fo-nu’ndan oluşan troykanın dayattığıkoşullar altında, 10 milyar avrolukbanka kurtarma kredisi, bu küçük Akde-niz adasındaki yaşamın ekonomik temel-lerinin imha edilmesine bağlı kılındı.Kıbrıs’ın başlıca bankaları, AMB’ye geriödenmek üzere 100.000 avrodan büyükhesaplardan yüzde 60’a varan kesinti-lerle, ya tasfiye ediliyor ya da kapsamlıbiçimde yeniden yapılandırılıyor.Bunun, mali sermayenin güçlü kesimle-rinin gerçekleştirdiği bir yağmalamaoperasyonu olduğu, Kıbrıs hükümeti iletroyka arasındaki taslak “mutabakat an-laşması”nın sızdırılmasıyla açıklığa ka-vuştu.“Hassas” damgalı anlaşma, Kıbrıs’ın,emeklilik yaşını yükseltmeyi, kamu sek-törü işlerinin azaltılmasını, kapsamlı özel-leştirmeleri ve ülkenin doğal enerjikaynaklarının bulunması için bir “piya-saya açılım planı” ile “piyasa organizas-yonu”nu içeren acil “yapısal reformları”uygulaması gerektiğini şart koşmaktadır.Kıbrıs’ın, aynı zamanda, “ekonominin re-kabet edebilirliği” ile “orantılı bir ücretsistemi” oluşturması gerekiyor. Bu, Kıb-

rıs’ın GSYH’sının yüzde 25’e kadar düş-mesinin ve işsizliğin gelecek iki yıl içindeikiye katlanmasının öngörüldüğü koşul-larda, vahşice bir ücret kesintisi demek-tir.Egemen seçkinler böylesi bir siyasi suçunasıl açıklıyor? Avrupa Komisyonu üyesiMaria Damanaki, Kıbrıs’taki kriz kendinigöstermeye başladığında Vima FM radyokanalına verdiği bir röportajda, bunungerekçesini “Geçtiğimiz bir buçuk-iki yılboyunca, Avrupa Komisyonu’nun straje-jisi, Avrupalı şirketlerin Doğu Avrupa veAsya’daki rakipleri karşısında rekabetedebilirliğini arttırmak için emek maliyet-lerini düşürmek olmuştur.” sözleriyle açık-lamıştı.AB’nin Kıbrıs’a, Yunanistan’a ve tüm Av-rupa ülkelerine dayattığı toplumsal ola-rak yıkıcı kurtarma paketlerinin altındabu ana gündem yatmaktadır. Eğer ABtüm ülkeleri harap etmek istiyorsa,bunun nedeni, onun ana gündeminin,Avrupalı sermayenin uluslararası rakip-leri karşısında rekabet edebilirliğini gü-vence altına alma adına, Avrupalı işçikitlelerini yeniden yoksulluğa döndürmekolmasıdır.Damanaki’nin Çin’e ve Doğu Avrupa’yakarşı rekabet etme ihtiyacına yaptığı rast-lantısal göndermenin ardında yatananlam, Avrupa mali aristokrasisinin kâr-larını arttırmak amacıyla, Avrupa işçi sı-nıfının 1930’lardan bu yana görülmedik

koşullara geri dönmesidir.Çin’de, resmi aylık asgari ücret, bölge-lere göre 60 ile 200 avro arasında deği-şiyor. Ama aylık asgari ücretin Romanya’da 157 avro, Bulgaristan’da 159 avro,Çek Cumhuriyeti’nde 312 avro ve Polon-ya’da 377 avro olduğu Doğu Avrupa,onun çok uzağında değildir.Bu sefalet düzeyindeki ücret oranları,Sovyetler Birliği’nin ve onun uydusu dev-letlerin çöküşünün ardından Doğu Avru-pa’da 1990’larda uygulanmış olan “şokterapi”nin doğrudan ürünleridir. Bu ülkelerin sanayi ve toplumsal altyapı-ları, Almanya’nın büyük şirketlerinin vebankalarının özenle seçilmiş güvenilirtemsilcileri tarafından yönetilen özelleş-tirme kuruluşu Treuhand’ın Doğu Alman-ya’da başını çektiği o süreçte, yakapatılmış ya da yok pahasına satılmıştı.Bölge, milyonlarca işsizle, işyeri açmakiçin oraya akın eden ulusötesi şirketleradına bir ucuz emek deposuna dönüştü-rüldü. Şimdi, tüm Avrupa burjuvazisi,Doğu Avrupa “model”ini tüm kıtada yenistandart olarak yerleştirmek için küreselekonomik krizden yararlanıyor. Sovyetler Birliği’nin tasfiyesinden yaklaşıkyirmi yıl sonra, egemen seçkinler, bir“sosyal Avrupa”da refahın er geç arta-cağı numarasına başvurmuyorlar. Bununyerine, işçilerin hakları, Avrupa sermaye-sinin rekabet edebilirliğinin önünde, re-kabet içinde acımasızca ortadankaldırılması gereken engeller olarakmahkûm ediliyor.Bulgaristan’da bulunan süper-sömürüdüzeylerine ulaşmak için, bütün ülkelerin“başarısız durum”da olduğu ilan ediliyor,onların ekonomileri yağmalanıyor ve iş-sizlik artıyor.German Foreign Policy.com’un geçen yılbildirdiği gibi, “devlete ait dış ticareti ge-liştirme kurumu ‘Almanya Ticaret ve Yatı-rım’ (GTAI), Yunanistan’da, Mart ayınınsonundan bu yana bütün Yunan devletvarlıkları üzerinde mülkiyet hakkı olan veonları satmaya hazırlanan ‘YunanistanCumhuriyeti Varlıkları Geliştirme Fo-nu’nun (HRADF) danışmanı gibi davran-maktadır.”Web sayfası, “Almanya Ekonomi Ba-

Eğer AB tüm ülkeleri harap etmek istiyorsa, bununnedeni, onun ana gündeminin, Avrupalı sermayeninuluslararası rakipleri karşısında rekabet edebilirliğinigüvence altına alma adına, Avrupalı işçi kitleleriniyeniden yoksulluğa döndürmek olmasıdır.

avrupa’da sınıf savaşı

Page 12: Toplumsal Eşitlik İşçi Bülteni / 1

Türk Metal Sendikası (Türk Metal) ileMESS arasındaki toplu iş sözleşmesi

(TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlana-mayınca, 115 bin işçi için grev kararıalındı. Grev, MESS ile anlaşma sağlan-maz ya da Bakanlar Kurulu tarafındanertelenmezse, mayıs sonu - haziran ba-şında gerçekleşecek. Öte yandan, Birle-şik Metal-İş ile MESS arasında 15 binişçiyi kapsayan grup TİS görüşmelerindede uzlaşma sağlanamadı.Metal işkolunda yaşanan bu gelişmeler,ilk bakışta, işçi sınıfının yıllardır uğradığıhak kayıplarını telafi etme yönünde birfırsatmış gibi görünüyor. Gerçekten de,başını metal işçilerin çekeceği militan birkitlesel direniş, sermayenin saldırısını

geri püskürtebilir. Bununla birlikte, sektörde yetki sahibiolan üç sendikanın önceki pratiğine bak-tığımızda, söz konusu grev kararının ser-mayeye karşı gerçek bir kitlesel mücade-leye dönüşmesinin çok da kolay olma-yacağını görüyoruz. “yumuşatma” eylemleriTürk Metal sendikası, 227 işyerinde ça-lışan 98 bin üyesinin, bir dakikalık iş bı-rakma, yemek yememe, sakal bırakma,vardiya çıkışında kapıda oturma gibi“eylemler” yapmaya başladığını açık-ladı. Türkiye’de ilk kez 1980’lerin sonla-rında gündeme gelen bu “eylemler”denbu güne kadar elde edilmiş tek sonuç,işçilerin öfkesinin yatıştırılması, militanmücadele ruhunun kırılması ve nihayetyenilgi olmuştur. Sendika bürokratları-nın, bir kez daha bu tür “eylemler”e baş-vurması hiç de hayra alamet değildir.işçiler grevin başına geçmeliYıllardır yitirilmiş olan hakların yenidenelde etmesi için, sendikaların formalitegereği ilan ettiği grevi gerçek bir direnişedönüştürmek gerekiyor. Bunun için, sek-tördeki bütün fabrikalarda, sendika yada sendikalı-sendikasız ayrımı yapılmak-sızın, birbirleriyle sürekli bağlantı halindegrev komiteleri seçilmeli; grevin önder-liği bizzat işçilerin eline geçmelidir. Aksi

durumda, grev, hükümetin müdahale-siyle etkisizleştirilme ya da sendika bü-rokratları eliyle hiçbir ciddi kazanım eldeedilemeden sonlandırılma tehlikesiylekarşıya kalacaktır. Şirket yöneticileri, Avrupa Birliği’ndederinleşen kriz nedeniyle sektörde ihra-catın gerilediği, iç pazardaki talebinazaldığı bir ortamda gerçekleşecek birgrevi sendikacılarla anlaşarak, öncekiyıllarda yaşanan birçok örnekte olduğugibi, stokların eritilmesi için de kullan-maya çalışabilir. En kötüsü, şirketler ile sendikalararasında bir danışıklı döğüş olarakgerçekleşecek bir grevin, önümüzdekiaylarda binlerce işçinin işini kaybetme-sine yol açma olasılığıdır. Metal sek-töründe yaşanan daralma ve OtomotivSanayii Derneği Yönetim KuruluBaşkanı Kudret Önen’in “2013 yılı TürkOtomotiv Sanayi’nin geleceğe yatırımyapacağı bir yıl olacak” sözleri, buolasılığın yabana atılmaması gerek-tiğini göstermektedir. Metal işçileri, bu grev sürecini, Re-nault’daki işgal sonrasında birçok fab-rikada yaşanan işten çıkarmalarayönelik tepkiyi dizginlemek isteyen TürkMetal bürokratları ve patronlar içinkabusa çevirmelidirler.

HHHH

toplumsalsınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

e ş İ t l İ k mayıs 2013işçi bülteni

kanı’na göre, Alman Treuhand’ı örnekalan” HRADF’nin, “yeni biçimlendirilenAlman eyaletlerinin özelleştirilme ve yeni-den yapılanma sürecindeki Alman dene-yiminden yararlanıyor” olduğunuyazmıştı.Özel ekonomik bölge planlarını, özelleş-tirme kuruluşlarını, çalışma yaşamınailişkin reformların ortadan kaldırılmasınıve sosyal yardım kesintilerini içeren aynıörnek, İspanya’da, Portekiz’de ve başkayerlerde ortaya konuyor.Sonuç olarak, bir konferans grubu olanConference Board, Ocak ayında -işçile-rin emeklilik ve tazminat gibi sosyal hak-larını hesaba katan- birim emekmaliyetinin, bu ülkelerde 2011 ve 2012yılları arasında “tepetaklak” olduğunu ve

Yunanistan’da neredeyse yüzde 10 kadargerilediğini bildirdi.Bu, yalnızca başlangıçtır. Asgari ücretingeçen yıl yüzde 25 indirilip 25 yaş altın-dakiler için 510 avroya, diğerleri için de740 avroya gerilediği Yunanistan’da, şir-ket yöneticileri, açıkça, onun 250 avroyaindirilmesini talep ediyorlar.İşçilerin ücretlerini ve yaşam koşullarınıimha etmeyi amaçlayan bu yönelim,AB’nin Kıbrıs’la ilgili acımasızlığını açık-lamaktadır. O, Avrupa’nın egemen seç-kinlerinin, bu amaca ulaşmada engeltanımayacağı yollu bir uyarısı olarak dü-şünülmektedir.Onun bu denli fütursuzca davranmasınınsorumlusu, sendikalar ile -Yunanis-tan’daki SYRİZA gibi- AB’nin en keskin

savunucusu işlevini gören ve işçi sınıfıiçindeki siyasi muhalefeti bastıran sahte-solcu gruplardır. Üst-orta sınıfın ayrıca-lıklı bir tabakasını temsil eden buörgütlerin, Avrupa sermayesinin rakiplerikarşısında üstünlük elde etmesinde çıkar-ları vardır.Avrupa’da sürmekte olan toplumsalkarşı-devrim, yalnızca sınıf mücadelesiyönetemleriyle bozguna uğratılabilir. Herşey, AB’ye, onu oluşturan hükümetlere veonların siyasi savunucularına karşı, Av-rupa Birleşik Sosyalist Devletleri uğrunamücadelede kıta çapında birleşmiş birsaldırının gelişmesine bağlıdır.

HHHH

http://www.wsws.org/en/articles/2013/04/04/pers-a04.html

e ş İ t l İ k

sınıfsız sınırsız sömürüsüz bir dünya için

toplumsal

işçi bültenimayıs 2013 / 1

sorumlu yazı işleri Müdürü Halil Çelik

yönetim yeriHasanpaşa Mh. Ahmet Rasim Sk. No. 21, D. 12 / Kadıköy - İstanbul

Tel: (216) 418 63 61e-posta: [email protected]

www.toplumsalesitlik.org

metal sektöründe

grev kararı

Yıllardır yitirilmiş olan hakların yeniden elde edilmesiiçin, sektördeki bütün fabrikalarda, sendika ya dasendikalı-sendikasız ayrımı yapılmaksızın, birbirleriylesürekli bağlantı halinde grev komiteleri seçilmeli; grevinönderliği bizzat işçilerin eline geçmelidir.