sâkî fanzin #3

32
SAKI FANZIN ^ ^ . Röportaj: Öztopaloğlu Karanlıkta Yürüyen insanlar Aynalar Yüz Kızartmalı Yanan Evlere Anlam Dolsun Zoraki Bir Huzur... sayı: 3 / 2. baskı ederi: 1TL 2016

Upload: saki-fanzin

Post on 05-Aug-2016

231 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

 

TRANSCRIPT

Page 1: Sâkî Fanzin #3

SAKIFANZIN

^ ^ . Röportaj: Öztopaloğlu

Karanlıkta Yürüyen insanlar

Aynalar Yüz Kızartmalı

Yanan Evlere Anlam Dolsun

Zoraki Bir Huzur...sayı: 3 / 2. baskı ederi: 1TL 2016

Page 2: Sâkî Fanzin #3

SAKIFANZINEdebiyat ve Düşünce Fanzini

Web Adresimiz :sakifanzin.tk

İLETİŞİM:[email protected] facebook.com/sakifanzintwitter.com/sakifanzininstagram.com/sakifanzin

GENEL YAYIN YÖNETMENİ:Musatafa Ali AYKOL

YAYIN EDİTÖRÜ:Doğukan BOZKURT

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ:Yusuf ÇETİNADAM

FOTOĞRAF EDİTÖRÜ:Ahmet DERTLİOĞLU

SON OKUMA:Ubeydullah KARAKAŞ

SOSYAL MEDYA SORUMLUSU:Said Emre ŞİRİN

TEKNİK SORUMLULAR:Ezgi Nur ARSLANMehmet Semih ÇİĞDEMSelin ENGİNMahmut Emre BİLGİ

Editörden : Allah’ınselamıüzerinizeolsun.Uzunbiraradansonra,fanzinimizin3.sayısıilekarşınızda-yız.Uzuncabirsüreyenisayıyısizlerlebuluştura-madığımıziçinüzgün,yenisayımızıçıkartabildiği-miziçinmutluveheyecanlıyız.Dahaöncedergi/fanzinişiileuğraşanlarınbiziçokiyianlayacağınıbilerekbunubelirtmekistiyoruz. Fanzinçıkartmak,birkağıdınfotokopisiniçekipçoğaltmaktançokdahafazlasıanlamınageliyor.Özelliklebufanzininiçinieniyişekildedoldurmakistiyorsanız,işinizçokdahazorlaşıyor.Fakatbiz,yorulmanınbereketineinananinsanlarız.Busebeple,elinizealdığınızda,okuduğunuzda,düşündüğünüzdesizimanadenizinesürükleyecekbirsayıhazırlamayaçalıştık. Sakarya’nıneneskisahaflarından,OsmanÖztopaloğluilesizleriçinkitabı,dergiyivesahaflığıkonuştuk.Osmanağabey;“Dertlenmekdeğildirsadecedava,birşeylerinpeşindenkoşa-bilmektir.”diyor.Budeğerlisöyleşiyi,fanzinimizdeneşretmektençokbüyükmutlulukduyuyoruz. Busayımızda,hersayımızdaolduğugibiSaidEmreŞirinveAhmetDertlioğludeğerlişiirle-riylesayfalarımızıgüzelleştiriyor.MahmutEmreBilgi,çizimleriylebizidüşünmeyeteşvikediyor.İrzaZeynebŞen,EdanurAlış,SelinEngin,EvlaYetişveKübraSancaktaryazdıklarıdenemelerile,MustafaAliAykolyazdığıhikayeileyenisayımızınsayfalarıarasındayeralıyor. Elinizdetuttuğunuzyenisayıdaekibi-mizeçokdeğerlibirkişidahakatıldı.BusayınıntasarımınıyapanvebundanböyledefanzinimizintasarımıileilgilenecekolanAhmedFarukArslankardeşimizehoşgeldindiyoruz.AhmedFaruk,aynızamandaçektiğifotoğraflarilefanzinimizedeğerkatacakinşallah. ElinizeulaşmışolansayımızdaayrıcaTürkiyegenelindedüzenlenenLiselerarasıMevla-naŞiirYarışması’nda1.olanOğuzhanKaplan’ındereceyegirenşiirinidesizlerlebuluşturuyoruz. Busayıylabirlikte,şimdiyekadarolduğugibisadeceSakarya,Kocaeliveİstanbul’dadeğildahabirçokşehirdesizlerlebuluşabilmeyiumu-yoruz.Birsonrakisayıdagörüşmeküzere;şiirle,edebiyatlaveenönemlisimanailekalın.

^ ^ .

Page 3: Sâkî Fanzin #3

KARİKATÜRMahmut Emre BİLGİ

içindekiler ...

KARANLIKTA YÜRÜYEN İNSANLAR

03 05Osman ÖZTOPALOĞLURÖPORTAJ

Ahmet DERTLİOĞLUWHAN

11 12YANAN EVLERE ANLAM DOLSUN

AYNALAR YÜZ KIZARTMALI

13 15

23HİÇ BİR ÖLÜM BANA AİT OLMAYACAK

AVARE BİR YEL BİR ZAMANLAR NE GÜZELDİ

24

25 26

ŞİİROğuzhan KAPLAN

Page 4: Sâkî Fanzin #3

KARANLIKTA YÜRÜYEN İNSANLAR

“Gecenin üçüdür en uygun zaman, bahse girerim düşünün: sabah çok yakın oysa ışıltı yok ortalıkta nerdeyse gece bitmiş ama sürmekte karanlık “ İsmet Özel

Anlatacaklarımın size inandırıcı geleceği konusunda emin değilim. Bazen kendi kendime düşünürken bile “Acaba bunu gerçekten yaşamış mıydım?” dediğim oluyor. Ama sizi temin ederim ki, anlatacaklarımın hepsini yaşadım. Karanlıkta yürüyen insan-lar gördüm. Etraf, zifiri karanlıktı. Gökyüzü kapalı, saat gece yarısıydı. Zar zor seçtiğim yüzlerinden, meraklı ifadeleri okuyabilecek kadar insan sarrafı olmuştum. İnsanlarla bu kadar içli dışlı olmanın getirdiği bir nimetti bu. Yüzler, gözler, ağzın hareketleri ve kafanın duruşu bile bir çok şeyi anlatmaya ve anlamaya yetiyordu. Topluluk halindeydiler. Bir-likte hareket ediyorlardı fakat birbir-leriyle hiç iletişim kurmuyorlardı. Ne birbirleri ile konuşuyor, ne de birbir-lerine dokunuyorlardı. Gecenin bir yarısı olduğu halde, gözlerinde güneş gözlüğü vardı Civarda, bir yerleşim yeri mev-cut değildi. Alan, olabildiğine düz bir ovaydı. Sık dikilmiş ağaçlar ve kesilmediğinden uzayan otlar her yeri sarmıştı. Beni fark etmeyecek kadar dalgındılar. Oysa bir nefes kadar ya-kındım onlara. Beni fark etmeden -ya da belki önemsemeden, bilemiyorum- geçip yollarına devam ettiler. O anda, ellerinde birer fener bulunduğunu gördüm ve şaşırdım. Olabildiğine karanlık olmasına rağmen ellerindeki fenerleri yakmıyorlardı. Suskunluğu-mu bozmadım.

Boşluğa asılı duran bir merdiven gör-düm, ona tırmanarak izlemeye devam ettim. Ayın solgun ışığı, karanlığa rağ-men onları görebilmemi sağlıyordu. Keskin gözlerim beni şimdiye kadar yanıltmamıştı. Ama bazen, sırf gözlük takmak için gözlük taktığım da olur-du. Numarasını bir tek ben bilirdim. Aradan birkaç saat geçti. Artık sabah yaklaşıyor olmalıydı. Günün ilk ışıkları doğmak üzereyken, sessizliği yaran bir sesle, koşarak geri döndüklerini gördüm. Peşlerinden onlara zarar verebilecek bir vahşi hayvanın geldiğini sandım ilk gör-düğümde. Fakat ortalıkta bir tehlike alameti göremiyordum. Kafalarını hiç kaldırmadan, etrafa hiç bakmadan koşuyorlardı. Açıkçası, çok da anlam vere-memiştim o an bu yaşananlara. Çok da sabırlı biri olmadığım halde, o ka-dar süre hiç sıkılmadan gökyüzünden onları izlemiştim. Bu şaşkınlığıma şaşkınlık kattı. Onlarda, benim ilgimi çeken bir şeyler vardı sanırım, emin değilim. Bu arada karanlıkta insanlar yok olmuşlardı. Bir yere gizlenmiş ya da bir yere kaçmışlardı.

3

Page 5: Sâkî Fanzin #3

Gökyüzüne dayalı olan merdivenden indim. Yorulmuştum. Gördüğüm bir ağacın altına uzanıverdim. O sırada, günün ilk ışıkları gökyüzünü kaplıyordu. O manzarayı gördüğüm an, ilk ışıklar yüzüme vurduğu an, bütün her şey yerli yerine oturdu. Günün ilk ışıkları, aklımdaki tüm soruların cevabı olmuştu. Karanlıkta güneş gözlüğü takıp, ellerindeki fenerleri yakmadan gece boyu bir şeyler arayan insanlar elbette mutluluğu arıyorlardı. Mut-luluğu, hakikati, aydınlığı. Tıpkı çevremizdeki bir çok kişi gibi. Yorgunluğum bir anda yok olmuştu, kalktım ve güneşin doğdu-ğu, ışığın, aydınlığın, hakikatin, mutluluğun olduğu yöne doğru koşma-ya başladım. Mustafa Ali AYKOL

4

Page 6: Sâkî Fanzin #3

Öncelikle sizden başlayalım istiyoruz. Bize kendinizi anlatır mısınız? Tanıyabilir miyiz sizi?

Ben çok kendimden bahsetme-yi değil de işimden bahsetmeyi severim. 1965 Adapazarı doğum-luyum. Eğitimimi burada yaptım. Üniversite dahil. İnşaat mühendis-liğini bitirdim geç de olsa. Diplo-masını aldım ve bir gün lazım oldu yaptım. Depremden sonra, emekli oluncaya kadar. Öğrencilik yılla-rında spordu, gazetecilik derken kitaba yöneliş başladı. Üniversi-tenin son yıllarında bu kitabevi mevzusu başladı. O kadar kitap alıyordum ki en sonunda bir kita-bevi devraldım. Çünkü evde koya-cak yer kalmamıştı. Kitap ticareti-ne ve yan hizmetlere 1992 yılında başladım. Yan hizmetler diyorum. Çünkü daha o yıllarda okumaevi dediğimiz projeyi başlatmıştık. Güzel bir yol göstericimz, rehberi-miz vardı. Bize bu işleri sevdiren, okumayı, kitabı, hayatı, dini öğre-ten bir abimiz, ustamız vardı. Mer-hum Sellahaddin Şimşek. Allah rahmet eylesin. Onun tavsiye ettiği her kitabı alıyorduk, başka şeyler de alıyorduk derken dediğim gibi evde yer kalmadı. Annem : “ Ne

olacak bu iş ? “ dedi. En sonunda bir dükkan devraldım. 90’lı yıllar böyle geçerken deprem girdi araya. Deprem girince ticaret tabii bozul-du. Zaten çoluk çocuğa karışınca kitapla geçinmek Adapazarı’nda zor, hele böyle idealist kitapçılık yapıyorsanız, belirli kıstaslarla o zaman çok daha zor. O yüzden ki-tap işine bir süreliğine ara verdik. Gittim, İstanbul’da bir işe girdim. 35 yaşından sonra mühendiliğe başladım. Çok gönüllü değildim ama mecburen olduk, diplomamız bir işe yaradı diyelim. 1999’dan 2013’e kadar, emekli oluncaya kadar yaptım. 2013’te Atmosfer’in macerası tekrar başladı. Evlendim, iki çocuğum oldu. Bir de kedim var. Zaten biri kedi, üç kız babası-yım diyorum.

Sellahaddin Şimşek’ten bahsetti-niz. Sellahaddin Şimşek’le nasıl tanıştınız ? Dostluğunuz nasıldı ? Sellahaddin Şimşek hakkında kitapta yazılanlar dışında neler söyleyebilirsiniz ?

Maalesef ki Sellahaddin Şimşek çok bilinmiyor. Maalesef, öyle. Madem bilinmez-likten bahsettik, bilinebilecek bir

RÖPORTAJ

5

Page 7: Sâkî Fanzin #3

ortamdan bahsedeyim ben de size. Ustamızın aziz hatırasına bizim kurduğumuz bir site var. Zamanın-da kitaplaştırmayı düşündüğümüz bilgilerin bir kısmını orada pay-laştık, orada bulabilirsiniz. Sitenin ismi; Mehmed Sellahaddin Şimşek, başka da site yok zaten. Sellahattin abiyle tanışıklığımız nasıl başladı, ondan bahsedeyim isterseniz. Şah-sıyla değilse bile eserleriyle yani yaptıklarıyla tanıdım. Onun en önemli yaptığı şey özdeyiş poster-lerdir. Dergilerin kapaklarına, arka kapaklarına, iç kapaklarına basılan o posterlerle başladı hayranlığım. Çünkü öyle dergiler evimize giri-yordu. Çocukluğumdan beri onları görüyordum. Zannediyorum 80’li yıllarda Sellahattin abi tam olarak değilse bile ‘Ş.’ imzasıyla kendisini ortaya çıkardı. Daha önce yaptığı kapaklarda hiç bir şey yazmazlar-dı, boş çıkardı. Bunları ben izli-yordum. Oradan yakaladı beni. Hayatımda çok büyük etkisi oldu. Daha onu tanımadan

gerek dinimize bakış açısından önemli bir yol açtı bize. Araştır-maya başladık. Çünkü her sözü insanı araştırmaya yönlendiriyor-du. Daha sonra kitap karıştırmaya başladık. Bizim Sellahaddin abiyle buluşmamız ertelenen bir buluş-maydı. Geçmişten gelen eksikle-rim olduğu için kendimi çok ham görüyordum. Bir gün bir arkada-şım; “ Osman artık zamanı geldi.” dedi. Bende kabul ettim ve gittim. Bir gece meşhur vuslat gerçekleşti. O gece kendimce hazırlanmıştım; kıyafet, banyo, traş, saç... Bunların hiçbirinin bir anlamı olmadığı-nı öğrendim. O geceden sonra hayatımda çok şey değişti. Böylece okuma serüveni, İslamı doğru kaynaklardan öğrenme serüve-ni başladı. Selahaddin abiyle iki sene beraber olma şansımız oldu. Ondan sonra maalesef kaybettik. Onu kaybettikten sonra onun bize gösterdiği yolda bir şeyler yapma-ya çalışıyoruz.

6

Page 8: Sâkî Fanzin #3

Kitapla çok iyi bir dostluğunuz olduğundan bahsettiniz. Siz burada sahafsınız, aynı zamanda insan sarrafı da oluyorsunuz. Sizce bir insanın okuduğu, seçti-ği kitap kendi kişiliği hakkında neleri yansıtır ?İnsan hayata nasıl bakıyorsa, kita-ba da öyle bakar. Hayatın bizatihi kendisinin kitap olduğunu bilirse yani kainat kitabının sayfalarını çevirmeye niyeti varsa ona göre kitap okuyor, yoksa da ona göre kitap okuyor. Hayatı nasıl de-ğerlendiriyorsa onun izdüşümü olarak kitaplarla tanışabiliyor ya da kitaplara ulaşabiliyor. Velhasıl araması gerekiyor insanın. Bir der-di olması ve derdine deva araması gerekiyor. Sadece dertlenmek, günümüzde çok moda. “Bir derdi var.” Çok büyük meziyet. Herke-sin derdi var zaten. Ferdi derdi herkesin var mühim olan insanın toplumsal derdi olması. Toplumsal meselelerden derleniyorsa bu da bir meziyettir ama yeterli değildir. Devayı arıyor mu ya da arayabili-yor mu insanlar ? ve Nerede arı-yor? Mesele burada. Ustamız Beya-zıt Bestami’nin sözünü tekrarlardı; “Onu aramakla bulamazsın ancak bulanlar da arayanlardır.” Aramak şart ama her arayan bulacak diye bir şey yok. Selahaddin abinin

aramakla ilgili şöyle bir özdeyişi var; “Doğrular doğru yerlerde aranmazsa bulunmaz.” Neyi aradı-ğın ve nerede aradığın önemlidir.

Atmofer Okumevi’nden haberda-rız. Bunu bize anlatabilir misi-niz?90’lı yıllarda başlattığımız bir projeydi. Özel kütüphane gibi düşünebiliriz. Atmosfer Okuma-evi’ne dahil olanlar benim evdeki kütüphanem ve dükkandaki seçkin kitapları alıp,üst kattaki bölümde okuyabiliyor, araştırabiliyor, ya-zabiliyorlar. Okumevine üye olup dışarı da kitap çıkartabiliyorlar. İsterlerse üye olmadan kitapları tek tek kiralayarak da dışarı çıkar-tabiliyorlar. Maalesef ilgi yok. 90’lı yıllarda başladığımızda 10’dan aşağıya düşmeyen bir üye sayımız oluyordu. Şu anda resmi olarak hiç üyemiz yok. Üye olan düzenli olarak aidatını ödeyen yok. Para biliyorsunuz burada bizim için semboliktir. Bir de Atmosfer Mah-fililimiz var. İnsanların okudukları konularla ilgili konuşup, tartışık-ları bir platform. Çeşitli konular ve yazarlar üzerinden gidiyoruz. İki senedir yapıyoruz. Ona da çok ilgli olduğunu söyleyemem. Hızla başlayan bir çok grup kapandı. Örneğin ‘felsefe grubu’ 18 kişiyle başladı şu anda o da kapandı.

7

Page 9: Sâkî Fanzin #3

İki senedir düzenli olarak devam eden grubumuz edebiyattı. O da kış şartlarından, vizelerin de etkisi var sanırım. İki – üç hafta-dır arkadaşlar gelmiyorlar ya da gelemiyorlar. Hayal kırıklıklarımız devam ediyor bu meselelerle ilgili olarak. Adapazarı bu konularda yeterli değil. Görüyorsunuz bu sahaf çok büyük görünüyor fakat biz kendimizi yeterli görmüyoruz. Adapazarı için çok bile ama bizim yaptığımı iş yetersiz. Daha çok işler yapmamız lazım, daha çok hizmetler vermemiz lazım ama ve-remiyoruz. Bu arz-taleple ilgili bir şey. Okumaevi ve mahfil dediği-miz ortam bu şekilde. Aslında çok güzel şeyler yaptık. Bir çok yazarı işledik, kavramlar işledik, filmler seyrettik ama süreklilik yok. Biz süreklilik istiyoruz ama Adapaza-rı’nda bunu sağlayamıyoruz. Belki hiç bir yerde bunu sağlayamayaca-ğız. Ben sürekli Adapazrı diyorum ama her yer de bu sağlanıyor bir tek burada sağlanmıyor demiyo-rum. Ben bir dönem İstanbul’da da yaptım bu işleri. Belki ilerleyen zamanlarda oraya gidebilirim. Çünkü benim iki kızım var ikisi de orada okuyorlar zaten benim bir ayağım orada. Buradakini kapat-ma düşüncem yok, bir şube gibi açabilirim. İstanbul kitap toplama, antika toplama imkanı daha fazla,

antika toplama imkanı daha fazla, biliyorsunuz. Burada yapamadığı-mız faaliyetleri belki orada uygu-layabiliriz. En kötü evlatlarımla daha fazla vakit geçiririm diye düşünüyorum. Sonuç olarak biz sürekli işler yapmak istiyoruz. Bir – iki sefer gelecekseniz, hiç gelmeyin. Daha sonra biz üzülüyoruz.

Yakın zamanda müzayedeler düzenliyordunuz. Onlar ne du-rumda ?Evet, düzenliyorduk. Onu da kış şartlarından ilgi azaldığı için süre-siz olarak askıya aldık. İstanbul’u da bu yüzden istiyorum. Biliyor-sunuz, İstanbul bu işin merkezi. Benim orada hatırı sayılır bir kitap ve antika çevrem var., Üsküdar’da. Zaten Üsküdar’da düşünüyoruz o şubeyi. Herhalde orada devam edeceğiz müzayedelere. Adapaza-rı’na biraz çok bu işler. Bu kadar ilgi gösterdiler, sağolsunlar. Bir sene kadar yaptık. Bu işin öncüsü olduk, Allah’a şükür. Biz öncülü-ğün hikmetini biliriz. Tabii hayırlı bir işte öncü olmak gerekiyor. Onda öncü oluyorsan, insanla-ra güzel şeyler veriyorsan, çok para kazanamasan bile mühim şey budur. Biz de hep bunun için uğraştık.

8

Page 10: Sâkî Fanzin #3

Biz amiyane tabirle kitap kafe gibi bir şey de düşünüyoruz, tabii bizim ismimiz da özel olacak fakat görüyoruz ki İstanbul’da bile inter-net çıktığından beri kitap kafeler bitti. Biz onu daha geleneksel, daha klasik bir şekilde tekrar canlan-dırmak istiyoruz. Ne kadar ilgi görecek, ne kadar alaka görecek mühim değil. Biz yapalım.

İnternetin kitaba olan olumsuz etkisinden bahsettiniz. Bir de son zamanlarda çıkan e-kitaplar var. Bunların kitaba ve sahaflara ne gibi etkileri olduğunu düşünü-yorsunuz? E-kitaba karşıyım. Ben geri ka-falıyım ya da gelenekçiyim. Ne derseniz deyin. Gelenek önemlidir elbette fakat takı ekleri eklemeyi sevmem. Ustamız bize öyle öğretti. Gelenekçi değil de geleneğe bağlı demek daha doğru olur. “Hele İs-lam’a hiç bir takı eklenmez.” derdi ustamız. ‘İslamcılık’ başta olmak üzere.Bu konuya başka bir muhabbet-te değiniriz. E-Kitaba karşıyım. Çünkü gençlerimizin elinde az da olsa kitap olurdu. Şimdi o da yok. Onun yerine tabletlerle dolaşı-yorlar. Sanki herkes iş adamı, iş ka-dını. Ellerinden telefonlar, tabletler düşmüyor. Nefret ediyorum. Bu durumdan tabii ki, insanlardan

değil. Bu insanı mobilize değil, robotize eden bir durum. O yüz-den kitapta bundan okunmaz. Bir kitap çok önemlidir, baskısı yok-tur, ulaşılamıyordur. Açıp okursun anlarım. E-Okumalara mecbur kalınmadıkça karşıyım. Kitap ele alınmadan, gazete ele alınmadan olmaz. Gerçi şu anda alınacak gazete de yok. İnternetten de gazete okumuyorum. Ben gün-dem dışı bir adamım. Gündemle pek işim olmaz. Güncel kitapla da işim olmaz.

Neden peki?

Gündem, bizi mahkum ediyor arkadaşlar, mahkum olmamalıyız. Biz ustamızın dediği gibi, kendi gündemimizi kendimiz oluştur-malıyız. Başkalarının gündeminin peşinden koşmamalıyız.

Sahaf kültürü sizce nedir? Sa-karyadaki sahafların durumunu nasıl buluyorsunuz?Öncelikle sahhaf iki ‘h’ ile yazılır. Bunu herkes bilmez. Biz bunu iddia ediyoruz. Sahhaflık farklı bir kültürdür. Benim burada yaptı-ğım iş tam olarak sahhaflık değil. Biz ‘Sahhafiyecilik’ yapıyoruz aslında. Biz sahhaf olma yolunda-yız. Gerçek sahhaf azdır. Sahhaf olmak için bir kere dil gerekir. En

9

Page 11: Sâkî Fanzin #3

azından Osmanlıcayı bileceksin, çat pat İngilizceyi bileceksin, çat pat Fransızcayı bileceksin, Alman-caya aşina olacaksın vesaire. Bir de kitap kültürünü almak gerekiyor. Kitabı sevmek gerekiyor. “Kitap satayım da zengin olayım.” diyen adam sahhaf olamaz. Tarihteki sahhaf örneklerini okuyun arka-daşlar. Yaptığım işi güzel yapmaya çalışıyorum ama eksiklerimi de biliyorum.

Kitaplardan bahsettik. Bir de sahafların dergi ve fanzin boyutu var. Gerek Sakarya gerek Türkiye açısından fanzinleri nasıl bulu-yorsunuz?

Ben çok olumlu buluyorum. İlgi her konuda olduğu gibi bunda da az maalesef. Arz güzel, Adapazarı için ben yeterli buluyorum. Ama pes etmemeniz lazım arkadaşlar, devam etmeniz lazım fakat dediğim gibi metodlu ve sürekli bir şey olması lazım. “Bir sayı, iki sayı çıkartayım. Sonra kapatırım.” diye yapıyorsanız hiç yapmayın. Ben gençlerin, sizin bu çalışmalarınızı oldukça olum-lu buluyorum. Bu bir ekip işidir. Ustamızın bir sözü geliyor aklımıza; “ Yan yana gelmekle beraber olun-maz.” Biz azmedeceğiz, başarı nasip ederse Allah’tan...

Bu güzel röportajdan ötürü Osman ÖZTOPALOĞLU’na teşekkür ederiz.

10Mustafa Ali AYKOL Doğukan BOZKURT

Page 12: Sâkî Fanzin #3

Tanrının yıldızları ve yalnız uçan kuşlar

Geceleri delen soba dumanlarıDumanların yükseldiği evler

Mezarlığın arkasından süzülen kasaba

Kasabadaki insanlarKasabadaki insan

Çocukların uçurduğu uçurtmalarKöşe başlarında cigara içen

gençlerHer şey olması gerektiği kadar

normalPeki ya biz garipler ve yalnız

uçan kuşlarYağmurun ardında bıraktığı çamur

ve çimen kokusuAdı anılamaz keder

Uzun yolcuklarSöz edilmeyen gerçekler

Takibin de bir gök kuşağıVe belki bir tanrıGülümseyen yüzler

AHMET DERTLİOĞLU WHAN

11

Page 13: Sâkî Fanzin #3

Boşlukta bir anlamsızlık varTerk eden her günde,Resimlerde, müziklerde, evlerde…Bir anlamsızlığın olması hiç mi anlamlı değil?Kayıp, yüksüz bir hayal.Yanan evler,Dumanı bir başka gezegenden fark edilen.Ve silah tüccarı ülkelerin barış propagandası gibi,Günah işledikten sonra masumların katline üzülmek…Bunlar bana biraz ağır geliyor.Hele o ev, o duman…Boşluktaki anlamsızlığı kendiniz ile doldurun.Zaten her halükarda,Bir şeylerin mutlaka bir anlamı var.

YANAN EVLERE ANLAM DOLSUN

SAİD EMRE ŞİRİN

12

Page 14: Sâkî Fanzin #3

Sevgili Dost ! Dost diyorum sana, dostum. Ben seni tanımıyorum, sen de beni tanımıyorsun ama hissediyorum ve biliyorum ki sen benim dostumsun. Mecbur bırakıyorum seni bu duru-ma. Eğer dostluklardan yeni bir dost-tan çekiniyorsan bırak okuma çevir sayfayı. Belki de nasibin bu sayfada değildir diğer sayfalardadır. Belki de sen sen burada değilsindir, burada olan yalnızca benimdir. Bilemeyiz... Herkes heryerde çünkü. Sana bir dost tavsiyesi vermek istiyorum. Herkes heryerde dedim ya hani; sen heryerdesin demek istedim aslında. İşte tam bu nokta-da her şey bir çözüme ulaşıyor ya da daha da sarpa sarıyor. Mesele o “heryerlerden” doğru seni çıkarabil-mek, yanlışın ne olduğunun idrakına varabilmek. Kalemimi elime alışımdaki asıl se-bep aynayla, aynalarla olan problem-lerim. Benim aynalarla ilgili büyük problemlerim var ama bu konuda bana yardımcı olmanı istemiyorum. Sen de dertlen bunu istiyorum. Seninde aynaya baktığında yüzün kızarsın istiyorum. Çünkü ben gerçek dostlarımı bu kriterle belirliyorum. 17 yaşındayım ve doğru olduğunu bildiğimden emin olduğum tek şey var: “Sen kendine ne kadar dürüstsen

bana o kadar dürüst davranabilirsin.” Şikayetim kendimize dahi dürüst olamayışımızdan kaynaklı. Yaptığı-mız yanlışları, hataları görmezden geliyoruz. Çözüm yolunu “ yaşama-mış gibi “ yapmakta arıyoruz. İşte hal böyle olunca düzelen hiçbir şeyde olmuyor. Yaşananlar MIŞ’ ta kalmış oluyor sadece. Özetlemek gerekirse olay mahalini ilk biz terk etmiş olu-yoruz tek suçlu yine bizken. Geriye kalansa yalnızca kırık dökük... Peki nereye kaçıyoruz? İnsan ken-disinden en uzak nereye kaçabilir? Bir yere kaçamadığımızın o kadar farkında değiliz ki, önümüze açılan kapıların yine kendimiz olduğunu o kadar göremiyoruz ki... İşte en çok buna üzülüyorum. İşte bu yüzden aynalar diyorum. Bir şekilde kendimizi görmeye ihtiyacımız var çünkü. Ama problem şu ki bakamı-yoruz. Cesaretimiz yok kendimizi aynada görmeye. Halbuki ihtiyacımız olan tek şey bu iken. Söyledim ya kaçmaları seviyoruz diye. Çerçeveden dışarı çıkıp fotoğrafa bakabildiğimiz-de görüyoruz ki fotoğraf traji komik! Görüyoruz ki etrafımıza öğütler sa-çıyoruz ve göremiyoruz ki asıl öğüde ihtiyacı olan kendimiziz. “Başkala-rının” yanlışlarını görmeye odakla-mışız kendimizi, biz ne yapıyorsak doğrudur çünkü(!)

AYNALAR YÜZ KIZARTMALI HATTA EN ÇOK BUNU YAPMALI

13

Page 15: Sâkî Fanzin #3

Problemin temeli “bir şeyleri” kendimize bile itiraf edemeyişimiz-den kaynaklı ve problemin çözümü aynaya bakabildiğimizde, aynaya baktığımızda yüzümüzü kızartabildi-ğimizde ve en önemlisi üzerimizdeki “Kabil Kompleksini” yenebildiğimiz-de ortaya çıkacak. Sevgili Dost; öncelikle son satır-larıma kadar yanımda kaldığın için teşekkür ediyorum ve ardından özür diliyorum. Teşekkürüm sabrın, özrümse dertlerine bir yenisini daha eklediğim için. Ama zaten dostlukta tam olarak böyle birşey değil mi?

Dostunun derdiyle dertlenemeyen ne kadar “gerçek dost” olabilir ki? Ve son olarak Sevgili Dost;Derdim derdin olsun ve sen bu problemi öyle bir çözüme kavuştur ki zamanını çaldığım için kendimi kalemimi elime tutuşturana borçlu hissetmeyeyim. Dostlukların baki, aynaların huzuru yansıtması dileğiyle...

Edanur ALIŞ

14

Page 16: Sâkî Fanzin #3

Ne içindeyiz semâ’nın, gönül hazânındanNe de uzağız muvakkit narların pür-sükût devranından

Yelkovan kuşlarının kanadında bir tek kumSıkışıp kalmış okyanustan bir damla akrebin kıskacındaBoynuna geçirilmiş bir zamanda gizli zakkumNe rüzgârın esip götürdüğü güneşler hatırımdaNe de hayâl katranıyla sarılmış çöl yuvamda özlüyorum

ا

Yüz askeriyle kuşatıyor dağımı YusufAltın zırhı ve şahin bakışıÇiviliyor yıldızları -kuf dindiriyor sularıYüz tane kumun raksı Rüzgarın sırrına vâkıfKaf Dağı’ndan düşüyor Yusuf elinde kimsesizlerin hırkasıYakar sahih tenini dokununca kaftanHoş yaksa da korkar mıyız, ölüm gelse kaf ’tan

Her bir harfimde bahçeye intikal ve yıkımDerken bir sesle çınlar kulağım nunSemâdaki kum tanelerini besliyorumHiçbir harf yıkmıyor ki tahammülümüYazmaktan beri görmüyorum mülkümü intikâl ve yıkım Hülâgü nunAnlık mektuplar semî elleriyle cânânaAh ki konuşsaydı bir zerre kabûlü serde Şems’ten bir parça bilhassa nun

ق

ن

Yakînâ

Page 17: Sâkî Fanzin #3

ياكينا

يKuş tüylerinde akGerilerde puslu hayâl yatakÜzerinde yürüdüm –hülyâlar!Her yanımda zaman kurdumSedefli güz-ellerleTitretir pervâneleri özlemlePerdeden her an gözüken dünyâlar

-son kelâmYakın olan Dakukî’nin gemisineGözlerinden boşalan dualar ve hazânİçlerinden birine Tebriz güneşinin öğrettiği acıHer biri sevapsız ve kıpkırmızı-Denizlerden su geliyor tenine tüm âlem dumanaltı…

Başlar semâ gönüllerde Saatlerden bu saatte Harflerim ellerimde Ve her şeyin sonunda Deldi geçti kalbimi ‘ا’

ياكيناAlhî Ferzâne

Page 18: Sâkî Fanzin #3

NEM KALDI

Keleşoğlu’na..

“Bu yağmur ,delilik vehminden üstün karanlık kovulmaz düşünce-lerden.Cinlerin beynimde yaptığı düğün, sulardan ,seslerden ve gece-lerden ..”

Kafamda Fazıl’ın şiiri yağmurun tok sesiyle gecenin koynuna yürüyorum. Kafam ıslak,kirpiklerim ıslak, bakış-larım ıslak, fakat kafamın içindeki düşünceler pek kuru ve de sıcak. Etraf ıslak,sesim Islak, dudaklarım ıslak - hiç olmadığı kadar - . Saat: Gece,yolum: İnce ve düşüncelerim : Bence, hiç olmadığı kadar .. Düşün-mek,tüm insanların yükü omuzum-daymışcasına gibi hissettirirken aynı zamanda hiç derdim yokmuş gibi zannettiriyor. Aynaya baktığım zamanki içimde yatan iyi taraf, ka-famdaki kötülüğü affettirmiyor. San-ki henüz bulunmamış sıvı bir madde gibiyim her şekli alabilen fakat asla bulunduğu kabın şeklini alamayan. Katı biri olmaya yatkın fakat asla tam olarak buharlaşıp hafif bir düşün-celere sahip olan gaz gibi de değil. Dışım:Sûkun,içim:Kıyamet,gittiğim: Rûkum,der : Kıyam et ! Hayatıma dair her şey son bulmuş veya yeni bir başlangıç olacak .Kulağımdaki:Çın-lama, vicdanımdaki:Sızlama, benli-ğimi: Özleme sanki bir gün duracak

ve ben yiteceğim . Yağmur dindi ve gecemde yaştan gayr-ı nem kaldı.

Yürüdüğüm sokaklar bitmiyor.. Yanımdan kaç tane uğursuz sokak kedisi geçti saymadım, yere yap-rak düştüğünde kaç kere korktum saymadım, kaç litre yağmur suyu yuttuğumu da saymadım ve şuan mezarlıktan geçip kaç ölüyü dua-sız bıraktığımı da saymadım ama açıkcası; Umrumda bile değil ! Eve gidip sessizliğin, gecenin, tütünün ve yalnızlığın keyfini çıkartmak; ra-hatsızlığıma huzur katmak ümidiyle adımlarımı hızlandırdım .İnsanların yüzleri: Sunî,milletin diline dolanan sohbetler : Dinî, kafamda dolaşan tilkilerden çok olması gereken: Hunî, bana yakışmıyor, bana lazım değil !? İstemsizce kaşlarımın çatıldığı-nı, gözlerimi her iki saniyede bir kırptığımı,dudaklarımı ısırdığımı, gözlerimi ay’a diktiğimi farkettim ve bu durum beni -her zamanki gibi- korkuttu.Yanıbaşımda çığıran türkü: Yanık,avcumda çakmak gazından yaktığım: Yanık, az evvel ateşe verdi-ğim -’’şey’’ hâlâ: Yanık ise ben daha buradayım, daha buradayım.

Uykuya sersemce daldım,kafam ağırlaştı ve bedenim süblimleşti. Düşümün içinde gördüm: Düş, bedenim kırağanlaştıktan sonra almaya korktuğum: Duş, kafamda dehşet sahneler canlandırdığım

17

Page 19: Sâkî Fanzin #3

fotoğraflara çekmem gereken: Rötuş ;beni çıldırtıyor, beni çıldırtacak ! Duvarların beyaz’ı beni sinirlendi-riyor saydam görüntüler kafamda oluştukça duvarlar çıplaklaşıyor ve mahrem bütün sırlarını ele veriyor . Yattığımda sağa-sola kıvranmalarım: Azalsa, dolunay’ın alaca savurganlığı gözümü: Az alsa , iradem her sapan şeylere inanacak kadar: Sazansa.. Şimdi uykum gelir.. -Dur bekle ! - Uykum gelir. Yatağımın altında bir canavar yoksa, dışardaki çakallar lezzetli bir ziyafet bulmadıysa, şu saydam duvarımın bir bildiği var ve konuşmuyorsa, kafamın içinde düğün başlar ve acaba ne zaman bitecek ? Her saçma başlangaçlarımı bitirebileceğim : Son, bulabileceksem uyuyacağım.. Bulabileceksem bir tavuskuşuna binip buralardan kaça-cağım. Uykuya dalıp bedenimin yarı ölü merasiminin tadını çıkarmaya başladım . Belki dingin, belki deli ...

Kalktığımda güneşin sevimsizliği etrafı görünür yaptığını anladığım vakit gündüzler bana uzak,bana sevimsiz ve düşman . Suratıma soğuk bir su tuttum ve boynuma gelen ince su damlasının boynumu yaktığını, aynaya baktığımda ise boynumun tırmıklandığını anladım . Tırnakla-rıma bakıp bu izler bana ait olmalı diye düşündüm ve içimden : Yine mi ? Diye söylendim. Aynaya doyasıya baktım , suratımın her ayrı detayı-

nı inceledim : “ Yaşa sen yaşa ! Ben bakmayacağım. “ Mesela dedim .. Mesela sen beni yan-lış öldürüyorsun. Bu benim bedelim, adres yanlış, zaman yanlış, cinayet yanlış, bunu devlet görmesin ama ; Kalbim sınırın dışında kalmış. Belki suç işledim: Devletin haberi yok, düzelmek istemeyen düşüncelerimin : Ederi yok ! Gün, kollarını giymeyip omuza atılan ceketli deli-kanlıların günüdür! “ Anlaşılmayı bu kadar dert ederken, konuşurken gözlere dik dik bakarken, içinden geçeni haykı-ramazken, ayakkabımızı yere sürte sürte giderken, eleştirilere kulak tı-karken, türküleri en tiz sesimizle söy-lerken ve hâlâ bir toplumda geceleri ıslık çalamazken .. İçimde cümbüş dalgası: Hissiyat, beni bu hale getiren şu : Hissi at !? Ne zormuş düşünceleri beyaza boyamak ... Aslında ihtiyacım olan vakti bulmalıyım , yüksekliği, karanlığı ve sessizliği. Özgürlüğü bulmalıyım özgürlüğü! Hangi ülke-de, hangi gezegende veya hangimizin içindeyse. Ay’ı dolununda yakalama-lıyım ona; ‘dede’ diyenlerin sakalın-dan tutup , tokatlamalıyım. Gençsin sen daha ve benimsin. Soğuğu üste hırka aldıracak bir mevsim bulmalıOlabildiğince yüksek dağlara çık-malıyım. Ulan demeliyim .. ‘Ulan’ , kavga etmeliyim her düşen varlık-la, korkmadan, sıradan olmadan , özgün bir şekilde kavgamı etmeliyim. Düşüncelerim, bedenimden: Bit-

18

Page 20: Sâkî Fanzin #3

Bitkin.. Sana günah der bana mübah ! Açmalıyım kendimi - bir insana değil - bütün dünyamı sunmalıyım, sergilemeliyim suçlarımı. Sen sanat de ben serenat ! Yağmur suratıma ağlamalı , dağdan - göğe varmalı, en az birini sevmeli .. Belki dingin ,belki deli ! Yağmurlarım düş’e daldı, suçum af ’allandı , doların yeşilliği sevildi (!) sermayemde suçtan gayr-ı nem kaldı...

Ah! beni biri kurtarsa .. Ona kahra-man gözüyle bakmaz mıyım ? Beni biri sevse ona kendimi açmaz mıyım ? Tanrı beni görmese her hatamı sunmaz mıyım ? Dünyada ölüm kal-masa sonsuzluğumu vurmaz mıyım

? Ne olursun Tanrı’m bana insanların sevilecek yanlarını göster ! Acizliğimi insanlara karşı değil sana karşı olabi-leceğini öğret bana ! Bana ağlamayı öğret ! Yaşımdaki gençlik ateşinden çok yaşlarımdaki hüsranı göster bana ! Ah delireceğim canım insanlar .. Nem kalıyor her şeyden . Tanrı’m benim .. Bana gülüyorsun değil mi ? Saçma hallerime acıyorsun öyle değil mi ? Öyle parsel parsel bölünmüş ki dünya ... bir dikili taşımdan gayr-ı nem kaldı . Görüyor musun canım insanlar ! Ağlamıyorum. Gözlerimde yaştan gayr-ı nem kaldı .. nem kaldı ..

Nem kaldı .

Evla YETİŞ

19

Page 21: Sâkî Fanzin #3

20

Page 22: Sâkî Fanzin #3

Sabahın verdiği uyuşukluktan ne yaptığımı bilmez durumdaydım. Uyku sersemliğinden birden kar-şıma çıkan koca adamın göğsüne çarpmıştım. Afalladım. O kadar kötü bakıyordu ki keşke yer yarıl-saydı da yerin dibini boylasaydım. Diyaframımdan uzun bir nefes alıp tuttum. Yanımdan öylece geçivermişti. Tam 13 yıl, 13 koca yıl. Suratıma nefretle bakmakla görevlendiril-mişti sanki. Alışmaya alışmıştım artık. Kabullenmiştim. Sabahın üzerimde bıraktığı mahmurluğu atmaya başlamıştım. Bu saatler düşünme saatlerimdi benim. Ne yapacaktım bugün. Ya da dün-den farklı olarak ne yapacaktım. Belki biraz yürüyüş, biraz çay ve eski fotoğraflar. Eski fotoğraf-lar ah o fotoğraflar.. Gözümden bile sakındığım gizli kutumdaki fotoğraflar. Fotoğraflar herkes için özeldir, bana, benim için daha bir farklı. Koca adamın bana sevgiyle baktığı, şefkatle sarıldığı anların fotoğraflarıydı. Bakıp bakıp o fotoğraflara gözümle taşıyordum sanki şu anki hayatıma. Alıştığım hayatı değiştirmeye çalışıyorum ama olmuyordu.

Koca adama sarılıp onun o dev vücudunda kaybolmak istiyor-dum. Neden böyle olmuştu ne zaman, kim tarafından. Aklımı kullanmaya başladığımdan beri aklımdaki sorulardı bunlar. Kısaca “cevapsız sorular”. Gizli kutumun kapağını kapatma vakti gelmiş-ti artık. Bunu nasıl anlıyordum. Gözümden akan yaşın yanakla-rımda bıraktığı gıdıklama hissini duyduktan sonra. Kapatırken de hep aynı şeyi yapardım. Birden sinirle akan gözyaşımı siler ku-tunun kapağını kapatır, dolabın en altına atardım. Açardım sonra simsiyah defterimi bembeyaz kalemlerle boyardım tüm sayfayı. Ben ne kadar beyaz olsun istesem de siyahın üzerinde beyaz ancak gri oluyordu. Uzun bir nefes tutma sonucu rahatlamıştım. Aylardır açmadığım telefonuma baktım. Yüzlerce arama, binlerce mesaj bir o kadar da mail. Aramalara geri dönmeden mesaj ve maillere cevap vermeden kapattım tekrar telefonu. Acımsı bir Türk kahvesi iyi giderdi. Matem havasındaymış gibi giyinmiştim yine. Saçımda duştan sonraki dağınık halinde idi. Açıkçası umurumda da değildi.

KOCA ADAM

21

Page 23: Sâkî Fanzin #3

Kalabalığın içinde yavaşça, yal-nız başıma yürüyerek gördüğüm ilk mekana girip acı kahvemi söyledim. Kahve çoktan gelmişti ama ben hülyalara dalmıştım. Soğumuştu ama içtim yine de. Soğukken de tadı fena değildi. Cebimden çıkardığım paraya bak-madan masanın üzerine bırakıp çıkmıştım. Bir şeyler oluyordu sanki bana. Ayaklarım başka bey-nim başka yere gitmek istiyordu. Kendimi ayaklarıma bırakmıştım. Uzunca bir süre yürüdüm. Şehrin biraz uzağındaki yerde buldum kendimi. Aklım başıma geldiğinde hızlıca etrafımda dolaşıyor ama bir şey göremiyordum. Endişeyle tek-rar etrafıma baktım. Karşımdaki eski yıkık bir ev vardı. O endişeyle nasıl görememiştim bu evi. Kapı açıktı. İçeri girmek ve girmemek arasında arafta kalmıştım. Tekrar derin bir nefes ve ayağım kapının eşiğindeydi artık. Sessiz bir ağlama

sesi duyuyordum. Usulca mer-divenleri gıcırdatmadan yukarı çıktım. Bir an kalakaldım gördük-lerim karşısında. Kapının arkasına saklandım ve menteşenin aralığın-dan izlemeye başladım. Sesini bile zor duyduğum, kal-bindeki bana karşı nefretini tüm saydamlığıyla gösteren adam. Gizli kutumdaki fotoğrafların aynısı. Eskiler ve anılar. Ve karşımda içten bir şekilde ağlayan “Koca Adam”. Şaşkınlıktan adımı bile umutmuş vaziyetteydim. Şimdi bir karar vermem lazım. Ya onu bura-da bırakıp eskisi gibi davranmaya devam edecektim ya da karşısına çıkıp beraber ağlayacaktık. Koca adam benimle karşılıklı ağlaya-cak bir adam değildi. Biliyordum sinirle oradan da çıkıp gidecekti. Usulca merdivenleri indim. Kapıyı kapatmadan olduğu gibi bırakarak şehrin uzak sokaklarından evime doğru yürümek için yol aldım.

Ezgi Nur ASLAN

22

Page 24: Sâkî Fanzin #3

23

Mahmut Emre BİLGİ

Page 25: Sâkî Fanzin #3

HİÇBİR ÖLÜM BANA AİT OLMAYACAK

Kimsenin bilmediği, ama hiç kim-senin, bir sokağa izler bırakıyorum. -Pat! Bir kuş ölüsü izlerime kondu acıyla kırmızıyı cıyaklıyor,,, Korkula-rımı kuşun üzerine örttüm. Bantlar çektim etrafına, “Burası benim olay mahallim” Kimse giremez, ama hiç kimse, cinayetime karışamaz.Artık kuşla ilgilenmiyorum. Ölü olan hiçbir şey ilgimi çekmiyor.Ben kötü biriyim,kötü biriyim,kötü biriyim. Her sabah, her gece cinayet işlerim. Bıçaklarımı zarf açacağı yap-tım. Her gün bir mektup yollarım.Açabilmen içinSeni öldürmem gerek.Ve de bıçağı karnının üzerine koy-mam.Bu an “kötü biri olduğumdan emin olduğum” andır.Bu benim cinayetim. Kurbanım sen-sin. Katilim sensin. Çabuk ol, hemen yere yat! Etrafına bantlar çekmeliyim.

Siren sesleri duyulmadan, yalancık-tan ağlamam gerek. Kimse kuru bir yüze inanmaz. Hadi beni cimcikle. Öyle yaparlar değil mi, ağlasın diye bebekler, cimciklerler.Kimse ihbar etmiyor beni. Sen yerde yatıyorsun. Canım sıkılıyor. Seni bantlayacağım. “Elindeki kanla yazan yazarlar” gibiyim. Burada hiçbir şey kanamıyor. Senin kanını akıtacağım. Aslında ne kadar gereklisin sevgili ölü. Sevgili leş. Sen olmasan “elimde-ki kanla yazdığım bu şiirlerde masum kalamazdım”Daha yapacak çok işim var, sevgili ölü. Bak, bıçağı karnının üzerine koyuyorum. Ve bu kuş ‘akmaya ve toprağa karışmaya’ devam edecek.-Kimsenin bilmediği, ama hiç kimse-nin, bir sokağa izler bırakıyorum. -Pat!

Selin ENGİN

24

Page 26: Sâkî Fanzin #3

AVARE BİR YEL

Endişeli, mutsuz gözler, geceyi andıran ıslak ve soğuk bedenler. Kaçmaya çalışırken pervâsızca patlatılan botlar, fotoğraf makinesini silah sananlar, anne sevgisinden mahrum bırakılanlar, minik elleriyle kardeşlerini beslemeye çalışanlar bazen de çelme takılarak zalimce yere düşürülenler… Adı savaştı yaşadıklarının bitmek bilmeyen. Savaşı unutup oyun oynamak isteyen küçük insanların destansı hikâyesi. Bombalarla parçalanan çocuk cesetleri, işkence gören anneler varken hayatlarda; yılbaşı kutlamaları yapılır boş insanlarla. Gülmeyi unutmuş insanlar sefilken sokaklarda, alay ver savrulan bakışlar-da. Biz size sahip çıkmayı bile beceremeyenleriz. Özür dilerim kardeşlerim insanlık adına! Düşünürüm sizi her gözyaşımda. Avare bir yele kurban gittik unutturdular sizleri, affedin bizleri!

İrza Zeynep ŞEN

25

Page 27: Sâkî Fanzin #3

BİR ZAMANLAR NE GÜZELDİ

Bir zamanlar ne güzeldi çocuk ol-mak… Mahalleye gelen salıncak ile sevinç çığlıklarını ardı ardına atardık. Akşam ezanına kadar bıkmadan, usanmadan türlü oyunlar ile neşe-lenip, ezanı duyduğumuzda iste-meyerek de olsa eve giderdik. İsmet amcaların, Ayşe teyzelerin bahçele-rindeki meyve ağaçlarına tırmanıp, yakalandığımızda nefesimiz kesilene kadar kaçıp sonra da topladığımız meyveleri iştahla yerdik. Yaramazlık yaptığımızda iğneci teyzeden iğne yiyeceğimizi sanırdık. Tüm saflığı ile duygularını yaşayan, henüz kötülü-ğün ne manaya geldiğini bile bilme-yen, haylaz ve mutlu çocuklardık aslında. Hayatı basit ama bir o kadar huzurlu yaşardık. Nereden bilecek-tik ki büyümenin, hayallerimizdeki kadar mükemmel olmadığını. Büyü-yünce anladım… Bir gün en sevdiğinizle ara-nıza yalnızca dokuz tahta girdiğinde büyüdüğünüzü anlıyorsunuz. Kalbi-nizde suladığınız çiçekler soluyor. O zaman diyorsunuz ki bu dünyada hep çocuk kalmalı insan. Acıyı yalnızca oyun oynarken düşüp dizini kanattığı kadar bilmeli, büyüdükçe kesif yal-nızlıklara maruz kalmaktansa, yalnız-lığı sadece oyunda dışlandığı zaman yaşamalı insan. Hem büyüdükte ne oldu sanki? Hayatı zorlaştırıp, mutsuz

olmaktan başka bir işe yaramadı büyümek. Olgunluğun getiremedi-ği büyüklüğü kim ne yapsın zaten? Çocuk olmak varken… Aslında herkesin içinde küçüklüğünden kalma bir çocuk ya-şattığına inanıyorum. Çünkü gecenin karanlığında boğulan umutlarınız gün yüzü göremediğinde, kalbinizin mezarlıktan bir farkı kalmadığında dünyada tek bir renk kalacak. Si-yah… İşte o zaman içinizde yaşattığı-nız o küçük çocuğu size insanlığı an-latırken bulmuş olacaksınız. Hepimiz buna muhtaç değil miyiz zaten? Çocukluk mu güzeldi yoksa çocukken mi güzeldi? Pencereden dışarı baktığımda görüyorum ki, biz çocukken güzeldi her şey. Çocukken çocuk olabilmek, çocukken hayal kurabilmek yalnızca bizim çocuklu-ğumuzda kaldı artık. Ah yeni nesil! İlkokulda çizdiğimiz bacalı evin bahçesinde ip atlayanlar, top oyna-yanlar gibi değil artık. Oyun anlayış-ları yalnızca bir tablet ekranı kadar dar… Oysa çocukların çocukluğunu doya doya yaşayabilmesi için yalnızca hayal kurmaları yeterlidir. Ne gerek vardı hayallerini engellemeye? Şimdi ki çocukların hayallerini engelleyen o büyükler, hiç salçalı ekmek yememiş-ler mi? Oysa bir zamanlar, ne güzeldi çocuk olmak…

Kübra SANCAKTAR26

Page 28: Sâkî Fanzin #3

İnsanlar (bizler) var oldukça ve yaşadığımızı idrak ettikçe, içimiz-deki veya dışımızdaki hayat bize acı, ekşi veya tatlı geldikçe, daima alınyazımızı düşüneceğiz. Ölüm, insanları (bizleri), alınyazımızın kayalarının önüne götürüp bıra-kan dev dalgalı bir deniz gibidir. Kader, oluşun ve yaradılışın mut-lakla yorumlanmasıdır. Kadere inanmayan, farkında olarak veya olmayarak Yaratıcıya inanmıyor demektir. Dindarlar alınyazısını Allah’a, materyalistler maddeye, pozitivistler tabu ve fiziki ka-nunlara, varoluşçular insana, Camus’cüler abese (saçmalı-ğa) bağlıyorlar. Böylece kadere inanmayan, determinizmi Al-lah’tan koparıp tabiat, insan veya tesadüfe bağlamaktan başka bir şey yap(a)mıyor. Unamuno’nun Sis isimli ese-rinde,eserin kahramanı Ogüsto Perez, aşk yüzünden bir çıkma-za girer ve intihara karar verir.Arkadaşları ona,çağın en büyük psikologu Unamuno’ya gitmesini tavsiye ederler. Unamuno’ya giden Ogüsto Perez’e, Unamuno bir

güzel güler ve intihar edemeyece-ğini söyler. Nedenini soran Ogüsto Perez’e ‘Çünkü ben öyle istiyorum’ der Unamuno. Ogüsto Perez kızar ‘Sen kimsin ve benim intiharıma nasıl engel olabilirsin’ der. Una-muno ‘Çünkü’ der ‘Senin hakiki varlığın yoktur. Sen bir gölgesin. Sen,farkında değilsin,ama aslında benim eserimin bir kahramanısın sadece. Ben nasıl istersem öyle ol-mağa mecbursun, benim çizdiğim alınyazısının dışına çıkamazsın.’ Biz insanlar(hepimiz değil, belirli bir kesimimiz), elimizden çıkan eserlerimizde insanları, yani kendi benzerlerimizi öldü-rür, yaşatırız. Bazı mali kararlar-la, bazılarımız fakir,bazılarımız zengin olur.Bunları yaparız ve hala Yaratıcının,insana bir alınyazısı çizdiğine akıllarımız ermez. Şaşılacak noktadır! İnsanın (bizlerin)alınyazısı karşı-sındaki durumunu İslam dışında, hiçbir din,hiçbir görüş,tam olarak tespit edemiyor. Ya aşırılığa kaçı-yor ya da tam tersine(ifrat-tefrit). Yalnız İslam, tam, gerçek ve doğru bir kader inanışını getiriyor.

ALIN YAZISI

Mehmed Semih ÇİĞDEM

27

Page 29: Sâkî Fanzin #3

MODERN TRAJEDİ

Ahmed DERTLİOĞLU WHAN

28

Page 30: Sâkî Fanzin #3

SAKARYA• Porte Kafe• Atmosfer Kitabevi• Divan Kitap Kafe• Hangah Kafe• Albatross Kafe• Xir Kitabevi• Engelsiz Kafe

KOCAELİ• Telpa Kültür-Sanat Kafe• Kafe Kedi

İSTANBUL• Mephisto (Taksim)• Kafe Demlik ( Üsküdar)

ANKARA• Liberte Yayınevi

BALIKESİR• Turgut Kitapevi• Serüven Kitapevi

GİRESUN• Marnero Kafe• Turkuvaz Kafe

Bizi Bulabileceğiniz Yerler...

ADANA• Ferfecir Kafe

Page 31: Sâkî Fanzin #3

ANTARES DANIŞMANLIK VE YAZILIM

Kurumsal Yönetim Sistemleri

Stratejik Planlama / Orta Vadeli Bütçe Planlama

Kurumsal Performans Yönetimi

İnovasyon Yönetimi İş Süreçleri Yönetimi Proje ve Portföy

Yönetimi Bireysel Performans ve

Yetkinlik Yönetimi

Kurumsal Bilgi Sistemleri Yönetimi

İş Zekası ve Kurumsal Raporlama

Kurumsal BT Mimarisi (SW / HW / NW)

Entegre Sistem Tasarım ve Yönetimi

Ana Veri Mimarisi Tasarım ve Yönetimi

BT Süreç Yönetimi

Üretim Yönetim Sistemleri

SCADA / HMI Uygulamaları

MES Uygulamaları Gerçek Zamanlı Fabrika

İzleme

Verimlilik ve Yatırım Yönetimi

Kapasite ve Yatırım Planlama

Metod ve Ergonomi Tasarımı

www.antaresdanismanlik.com

www.antaresconsultancy.com

Page 32: Sâkî Fanzin #3

Bütün dünya mahkum gibiYalnız sen hürsün sabah yıldızı

Sezai KARAKOÇ

resim

: Ahm

ed F

aruk

ARS

LAN