mevzu fanzin

12

Upload: ueniversiteli-gazetesi

Post on 22-Mar-2016

254 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Mevzu İstanbul Üniversitesi Felsefe ve Sosyoloji Kolektifi

TRANSCRIPT

Page 1: Mevzu Fanzin
Page 2: Mevzu Fanzin

Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onuyürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar!Kanatları yolunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dörtduvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandaloluverir ve bütün manasını kaybeder"

Sizlere Sait Faik'in bu yazısıylamerhaba diyoruz. Felsefe-Sosyo-loji öğrencileri olarak bölümü-müze, fakültemize, sokağa dairsöyleyeceklerimiz var. Özellikle debu kadar sistem tarafından itildi-ğimiz, öğrenci üzerinde bir sürü'mevzu'nun yaşandığı bu gün-lerde. Hayatımızda var olan buncakarışıklıklara rağmen yaşadığımızyerleri amfilerimizi, Hergele Mey-danı'nı, kantinimizi değiştirmekiçin beraber üretme, paylaşma ka-rarı aldık. Tarihin her zaman üre-terek değiştiğinin farkında olarak;önümüze hiç bir disiplini koyma-dan tamamen kendimizi ifadeetmek üzerine harekete geçtik.Felsefe ve Sosyoloji de karşılaştı-ğımız Wittgenstein'ı, Marx'ı, He-gel'i, Dunkheim'ı ve niceleriniönümüze alarak tartıştık. Sadecebölümlerimizle sınırlı kalmadan;hayatın içerisinde ne varsa onunlailgili yazmak, çizmek ve düşün-mek için yola koyulduk.

Biliyoruz mevzumuz çok, yolu-muz uzun. Sokaklarda insanların

birbirlerinin yemeklerini çalarca-sına rekabet ettiğini her gün ya-şarken, sefertasından da yemekyenilebileceğini haykırmak var buyolda. En büyük amacımız düşün-celerimizi birlikte özgür kılabil-mek, bazen sıkıldığımızderslerimiz dışında koridor soh-betlerinde buluşmak, bir film gös-terisinde toplanmak veya birfanzinin dizgisini birlikte oluştur-mak olacak. Sait Faik'in bahsettiğisandalın küreği, martının kanadıolmak için buradayız ve ilk olarakbir fanzin çıkarma kararı aldık.

Fanzinimizin ismini mevzu koy-duk; çünkü dünyayla, doğayla,kültürle, insanlıkla mevzumuzvar, anlatacak dertlerimiz var.Üniversiter yapı ve öğrencilik ola-yıyla yaşayarak öğreneceklerimizve paylaşacaklarımız var. Biziartık kantinde, amfide, orda şurdabulabilirsin. Bizimle birlikte fanzi-nimizi beraber oluşturmak, pay-laşmak istersen bize facebookveya twitter adreslerimizden ula-şabilirsin.

mevzu çıktı!

sait faik abasıyanık

mevzukafasına göre çıkar #1

Page 3: Mevzu Fanzin

Bir varmış, bir yokmuş; evvel zaman içinde kalbur samaniçinde...İstanbul'un güzide yeditepelerinin arasında Sahn-ıSeman medreselerinin devamı olup, Fatih zamanında darülfü-nun kabul edilen bir mektep varmış. Mektebin başında da kindarmı kindar bir sultan otururmuş.

Bir zaman geldiğinde sultan, mektebi bir çiftliğe dönüştürmeyekarar vermiş. Çıkardığı fermanlarını mektebin her yerine asaraktalebelerin yemek hakkını gasp ettiğini ve aşhanelerdeki yemekfiyatlarına %85 zam yaptığını duyurmuş. Padişahın doktoru,yancısı Yunus Sultan'ın bu fermanı talebeler içinde hoşnutsuz-luklara sebep olmuş. Artık burası bir mektep değil, Yunus Ba-ba'nın çiftliği oluvermiş. Fermanı gören öğrenciler mekteplerininçiftliğe dönüştürülmeye çalışıldığını öğrenince bir boykot yap-maya karar vermişler. Yıllardır talebelerine cezalar yağdıran, as-tıran kestiren Yunus Sultan bu sefer sert kayaya toslamış.

Talebelerin isyankar, tama etmez seslerinin birleştiği gün; yaniboykot günü gelip çatmış. Talebeler kendi meydanlarında alter-natif bir aşhane kurarak, diğer mekteb-i mahlukatlarla birlikteücretsiz olarak kendi elleriyle yaptıkları yemekleri yemişler.Mektebin en büyük meydanı o gün talebelerin eline geçmiş vebütün talebeler şarkılar, türküler eşliğinde bu dayanışma sofra-sında yerlerini almıştır. Padişahının talebe haraçlarını kaldırma-sından sonra; " Padişahımız haraçları kaldırıyorsa biz de buparayı bir yerlerden çıkartırız" demesini doğrularcasına yaptığıyemekhane zamlarına karşı talebelerden yükselen bu düşgücüyüksek sesi kısmak için yanlarına bir elçi yollamış. Elçiyle tale-belerin gerçekleştirdiği münazaralar sonuçsuz kalmış, elçiYunus Sultan'ın çiftlik hayallerini anlatadururken, talebeler iste-diklerini almayana kadar bu saldırıya karşılık vereceklerini söy-lemişler. Yunus Sultan'ın istediği mektep talebelerinceplerindeki bütün paralarını mektebe verdiği, okumakmış, öğ-renmekmiş, kendini geliştirmekmiş böyle şeylerin yeri olmadığı,çık diyince çıkan, yap diyince yapan bir talebeler bütünü yaratıl-mış bir çiftlik gibi yapmakmış.

Elçinin talebelerin ayaklarına kadar gitmesi de talebelerin hoş-nutsuzluklarını gidermemiştir. Çiftliğinde talebelerine çip taka-rak dolaştırma fermanını yayınlamaya hazırlanan Yunus Sultan;çiftliğin olmazsa olmazlarından kulübüleri -halk bankası ban-kamatiği- okula getirerek bu süreci tamamlamak istemektedir.Ancak 9 Ekim'de gerçekleştirilen boykot; Padişah özentisi Yu-nus'un padişahına istediği gibi bir çiftlik bırakamayacak olmanınsonucu olarak başının derde girdiğinin ilk göstergesidir. Çünküarsız, uslanmaz,isyankar talebeler kendi aralarında yaptıklarımünazaralar sonucu bu fişeği ateşe dönüştürme ve başladıklarıişi bitirme kararı almışlardır.

Yani bunu okuduğunuz vakitlerde içerlerde bir yerlerde talebe-ler seslerini çoğaltmaya, yemekhane zamlarına karşı dayanış-maya devam ediyor olacaklar. Yunus Sultan mektebi çiftliğedönüştürmekte kararlıdır. Peki ya sen mektebinin çiftliğe dö-nüşmesine razı mısın? Ee bize de bundan sonra talebelerin mey-dan sofrasında kıvrılıp oturmak ve bekleyip,izlemek düşecek;masalların sonunda her zaman iyilerin kazandığını bilerek...

YunusSultan’ın

çiftliği

Bir varmış, biryokmuş; evvel

zaman içinde kal-bur saman

içinde...İstanbul'ungüzide yeditepele-

rinin arasındaSahn-ı Seman

medreselerinin de-vamı olup, Fatih

zamanında darül-fünun kabul edilenbir mektep varmış.

`

Page 4: Mevzu Fanzin

karakutu

Televizyon hayatımızda yer edineli uzun bir

zaman olmamışsa da kat ettiği gelişme övgüye

değerdir. Tabi burada televizyonun tarihi gelişi-

minden bahsetmeyeceğim. Her ne kadar bütün

evlere girip evde bulunduğumuz süre boyunca

ilgi odağımız olmayı başarmışsa da zihnimizin

bir köşesinde adı hala ‘aptal kutusu’ dur. Ancak

gözümüzü boyamasına, bizi düşünmekten alı-

koymasına müsaade etmişizdir nedense. Seçici

olmamış, önümüze ne konduysa mantık süzge-

cinden geçirmeden izlemişizdir. Bu renkli ekran

hanelerimizde baş köşeye kurulduğundan, dizi-

ler kendilerine yeni bağımlılar yarattıktan, gün-

düz kuşağı programları ev hanımlarının

yemeklerini ocakta unutmasına neden olduktan

beridir ’her şey ayağıma gelsin’ mantığı iyice yer-

leşmiştir. Sinemaya ve tiyatroya gitmeye gerek

kalmamış, en güzide kültür sanat mekânlarımız

alışveriş merkezlerine dönüşmüştür tek tek.

Kitap satın almaya gerek görülmemiş, nasıl olsa

romanlarımız reyting uğruna uzatıldıkça uzatı-

lan, özgünlüğünü kaybeden dizilere dönmüştür

bir bir. Geçmişe duyduğumuz merakı seyrettiğimiz

kurmaca film ve dizilerden giderip araştırma,

okuma gereği duymamışızdır. Oysaki iş ticarete

dökülmüş senaryo ve kurgu bakımından bir

kısır döngüde olan diziler ve onlardan altta kal-

mayan kadın programları; ciddiyetten yoksun,

seviye sınırlarını zorlayan tartışma programları;

yarışmalar ve evlendirme programları… Bunlar

insanları gerçek hayattan kopartıp istediği gibi

yönlendirmektedir. Dizi karakterlerinin ölümü

ardından cenaze namazı kılan ya da dizinin etkisi

altında kalıp adam döven yetişkinler(!) , kendini

çizgi film karakteri sanıp camdan atlayan ya da

evlerini yakan çocuklar ise bunun en güzel ör-

neğidir. Yapılan eleştiri televizyona değil; kulla-

nılma biçimine, işin ticarete dökülmesine, büyük

toplumsal gelişme sağlayabilecek bir kitle ileti-

şim aracının amacı dışında kullanılmasına, farklı

amaçla icat edilmiş ama insan öldürmek ama-

cıyla kullanılan bir bıçağa çevrilmesinedir. Tabii

bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki kaliteli

programa saygıyla…Merve

Page 5: Mevzu Fanzin

Bu yazı ünlü düşünür/ filozof/ mimar veher birşey olan Ali Ağaoğlu'nun son rek-lamı maslak 1453 ile ilgili. "Yaptım, oldu"sözleriyle medyada bir furya yakalayanAli Ağaoğlu bu reklam filminin başlama-sıyla birlikte üniversiteli bir çalışanı azar-larken çıkıyor. "her üniversiteli de işbulacak değil ya" diyen başbakana sahipbir memlekette artık insanların çokta şa-şırmayacağı hatta içselleştireceği birşeyhaline gelmiş bu davranıştan sonra ka-mera büyük patronumuzun altın kolsaatine ilişiyor. Reklam ilerledikçe bir ko-medi filminin fragmanını izlermişcesinebir büyüye kapılabilirsiniz.. Tam bu sıradabu zat-ı muhteremin ağzından "insanlarmutlu olsun, bunu istiyorum" cümlesiniduyunca irkilebilirsiniz. Çünkü bu laftansonra yüzünde beliren hal ve o suskun-luk; bu gerizekalı insanlar da bana inanı-yor ha ha ha halleri. Ali Ağaoğlu bunu enhislerini en son dile getirdiğinde Ayazmada insanların evlerini başına yıktı. Kor-kulucak adam vesselam!

Reklam filmi devam ederken şirketingörülen amblemi Süperman filmini hatır-latıyor. Karşımıza bir kez daha beyaz atlaçıkan Ali Ağaoğlu proje adından da belliolacağı gibi bu dönemin Fatih'i olduğunuhaykırıyor. Memleket insanının ırkçı,şoven tutumlarını pekiştiren; Osmanlıtorunu olmanın "gururunu" suratımızaçarpan Malkoçoğlu vari bir sahne. En so-nunda da çağ değiştirmeyi kendine görevedinmiş ünlü bir düşünürün büyük pun-tolarla yazılmış safsatasıyla reklam sonaeriyor.

Bu reklamı izledikten sonra insanın ku-sası geliyor olduğu yere. Biz bu icraatlarıdaha önce yaptırdığı her toplu konut sıra-sında insanların evlerinin başlarına yıkıl-masından ve insanların sokakta

bırakılmasından biliyoruz. Yeşil ve doğalalanlarının tahrip edilmesinden bunakarşı açılan davaların geri döndürülme-sinden tanıyoruz. Evet, biz Ali Ağaoğlu'nuaynı zamanda İTÜ'de öğrenciler tarafın-dan yumurtalanmasından tanıyoruz.

Üniversiteler için yeni bir yönetme şeklitartışılırken, bunların içinde bir sermaye-darın oluşturulacak olan üniversite kon-seyinde yer alması gündemde. Yani AliAğaoğlu gibilerin. Bunun gibi nefret se-bebi insanların üniversiteyi yönetecek ol-masını düşünmek bile bir ürpertiye sebepoluyor sanırım. Akademisyenleri azarla-yan ve kampüste atla dolaşan bir üniver-site konsey üyesi düşünebiliyormusunuz? Ya da üniversite kapısının giri-şine kocaman " Tarih hayal edenleri değil,bu hayalleri yıkanları yazar" yazısınınyerleştirildiğini hayal edebiliyor musu-nuz?..

bir reklam filmi üzerine

Fırat

Page 6: Mevzu Fanzin

“Mezkûr kitabın(bu metnin) bu haliyleedebi eser niteliği taşımadığı, okuyucuhaznesine ilave katkısının olmayacağı,kriminolojik açıdan da kitapta(bu me-tinde), insanın bayağı, adi, zayıf yönleri-nin işlenmesinin okuyucu üzerinde suçaizin verici tavırları geliştirmektedir.”

T.C BAŞBAKANLIKKüçükleri Muzır Neşriyattan Koruma

KuruluMezkûr: Adı geçen, anılan, sözü edilen,

zikredilen, zikrolunanMuzır: Yaramaz, cinsel gelişmeye zararlıNeşriyat: YayınKratere yaklaştıkça ölümcül bir his kap-

lıyordu gövdesini ve adımlarını saymayıkaybettiği ‘o yeri’ düşünüyordu sürekli.Ne yaptığını bilen biri ile ne yaptığını bil-meyen biri arasındaki fark “bir seçimden”ileriye gidemiyordu hiçbir zaman—ve obunu çok iyi biliyordu. Uzun zamandıryürüyordu ölümüne, yürüdüğü ölümünyolu olsa da adımları bu dünyaya aitti veyorgundu ve çaresizdi. Yığılıp kaldı ölümeözlem,-- ölüme çalan nefesinin çığlığı…Fark etmek aklın yüceliğini mi yoksakibrini mi gösterirdi. EMPEDOKLES o günpabucunun birinin ayağından fırladığınıfark etmedi yere yığılırken—belki de far-kındalığın kibrini orada bırakmayı seçtive bir ayağı yalın, topallaya topallayakayboldu kratere doğru.

h i s t e r i k b i r b o ş l u k c i n a y e t --e i m r e n m e h a l i

i n t i h a r s ü s ü v e r i l m i ş b i rkartpostal

a n l a m s a l y i t i k l i k Aynı anda birden fazla yerde olmanın

verdiği bir bilinmezlik hali. Sen! Kafasınasilah-ı dayamaya tereddüt eden, ölüm nekadar uzun olabilir ki beynine giren birkurşunun zamanıyla.? Kafatasının içine,beynine kadar, orada o an ne varsa, artıkher şey daha ölü. Ölü bedenimize ekledi-ğimiz bir uzvumuz daha oldu artık. Uzvu-nun gölgesini sürerek geçti duvarlarınakaranlık koridorun. Gözlerini sökselerancak o kadar karanlık olabilirdi her şey.Mutfağın önüne geldi ve bir müddet te-reddüt ettikten sonra kapıyı araladı içer-den doluşan ışığa--karışan esrarlı birgıcırtıyla HEISENBERG. Kamaşan gözle-rini karaya vuran bir fener gibi gezdirdimutfakta.-- Kadın bir şeyler doğruyordutezgâhın üstünde--- ki dönüp HEISEN-BERG’e baktı, elindeki bıçağı bilmedenyine ona doğrultmuştu.-- kadına yak-laştı yavaş yavaş. gözleri bıçağa takılı-yordu sürekli. Bu bir “orada olma” ‘ nınhikâyesiydi ve HEISENBERG kadına yak-laştı, kadının yumuşacık ellerini avucunaaldı. Kendi devinimi kadının ellerinden birölüme işaret ediyordu ve nihayetindeölümdü bıçağın acısı, vücuduna saplanan.Kadının gözlerine baktı ve usulca om-zuna dayadı başını—kadının. Nefesini his-setti ensesinde—kadının. ---Mutfağınönüne geldi ve bir müddet tereddüt ettik-ten sonra kapıyı araladı….

Felsefi tepkime

Yığılıp kaldı ölüme özlem,--ölüme çalan nefesinin çığlığı…Fark etmek aklın yüceliğini mi

yoksa kibrini mi gösterirdi

Page 7: Mevzu Fanzin

Marta Vieira da Silva’yı bilir misiniz?FIFA Dünyada Yılın Futbolcusu , FIFA Ballon

d'Or'un da ilk sahibi, Altın top ve Altın ayakkabı sahibiBrezilyalı futbolcu. Nam-ı diğer Dişi Pele. Kendisine ‘Sizce

futboldan bir erkek kadar anlıyor muyuzdur?’ diye bir sorusorulsa tepkisi ne olurdu acaba.

Mantıklı olanı yapıp gülüp geçeceğini tahmin ediyorum zira mantıksızbir soruya mantıklı bir cevap zor verilir.

Binde bir olur bu olay diyebilirsiniz , ben de derim ki : Ayaklarında futbol topuyla değil ellerinde bebeklerle büyümüş insanların

futbola ilgi duymaması ya da sevmemesi her neyse artık ‘’zeka seviyeleri’’nideğil ‘’ilgisizliklerini’’ gösterir ki ülkemizde çoğunlukla futbol kadınlar

tarafından takip edilmez maalesef. Takip edilse sevilse Tv de yorumcuyum diyegeçinen bir sürü insanın ellerine su dökebilirler aslında futbola tutkuyla bağlı

birçok kişi tanıdım hepsi de başta ‘’ofsayt’’ olmak üzere her tür teknik bilgiye sahipti.

Aslında burada olay ilgi-ilgisizlik mevzusu değil ya bir ‘’zeka kapasitesi’’sorgulama. Problem de bu zaten. Erkeklerin tekelinde olan bir iş durumspor vs. kadınlar tarafından da ilgi görmeye başlanılınca ‘’saçı uzun aklı

kısa’’ mantığı devreye sokuluyor sanırım, son olarak futbol olayındagördüğümüz gibi. Deşilince sonu gelmez bir konu bu üzerine çok

söz söylenir ama ben sadece şunu belirtmek istiyorum. Erkekya da kadın olarak değil de insan sıfatıyla baktığımızda

anlaşılmayacak ve çözülmeyecek bir durum yokbence ancak bu şekilde ortaçağdan çıkıp

geleceğe yaklaşabiliriz.

Futboldanbay'' anlar

Özge

Page 8: Mevzu Fanzin
Page 9: Mevzu Fanzin
Page 10: Mevzu Fanzin

’8/8/1928. Babam Kuran’ın arka-sına yazmış doğduğum tarihi.Sonra da nüfusa kaydettirmiş.Pek sevinmiş erkek olmama.’’Diyor Edip Cansever, otobiyografi-sinin başında. İstanbul’da doğmuş;aylardan Ağustos. Çok sonralarıyazdığı ‘’Kirli Ağustos’’ adlı şiir ki-tabının isim babası doğduğu ay,kirli bir Ağustos. Üç kız kardeşivarmış Edip Cansever’in. Babası,Cansever’in değişiyle ‘’eli sıkı’’ Ka-palıçarşı esnafıymış, sonraları pa-nayırlara gitmiş, kendi işinikurmuş. Annesi, zamanın Aksa-ray’ına inen geniş asfaltlı yoldaolan evlerinden sorumluymuş.Cansever gelince altı yaşına. İlkOkula yazdırmışlar onu. İlkokul,ortaokul derken, İstanbul ErkekLisesi’ni bitirmiş, yüksek öğreni-mini gittiği Yüksek Ticaret Fakül-tesi’nde yarım bırakmış. Yaztatillerinde; başta nefret ettiği Ka-palıçarşı’daki babasının dükkâ-nında çalışırmış, sonraları parakazanmaya başlayınca geçmişnefreti. Çok zayıfmış, kafası dabedenine göre oldukça büyükmüş.Kavgalarda kimseyi dövememek-ten yakınmış.

Cansever’in şiir ile tanışmasılise yıllarında olmuş. Tevfik Fikretokur, onun etkisiyle şiirler yazar-mış. Çınaraltı, İstanbul gibi dergi-lere göndermiş şiirlerini. Daha çoksever olmuş şiiri, kitapları. DünyaKlasiklerini, Yunan klasiklerini

yutarcasına okurmuş. Yüksek öğrenimini yarıda bı-rakan Cansever; babasının yardımıyla Kapalıçarşı’dabir antika dükkânına sahip olmuş. Bu antika dükkâ-nını ortağıyla yürütmeye çalışan Cansever için yap-tığı işten ziyade, şiir ön planda olmuştur. Ortağınınanlayışlılığı sayesinde, dükkânının çatı katında vakti-nin çoğunu şiire harcamıştır. Şiir sevgisi gün günartan Cansever, edebiyat çevrelerinde birçok yeni yüztanımış, güzel dostluklar edinmiştir. Bunların başındaA. Hamdi Tanpınar, Neşet Halil Atay, Mehmet Kaplangelir ve daha sonraları II. Yeni Şiir hareketinde arka-daşları olan Turgut Uyar, İlhan Berk…

Şiirde imgeyi dilin içinde eritmiş; yeni ve özgün keli-meler türetmiş, bunları şiirinde büyük bir ustalık ilekullanmıştır. Şiirinin temalarını çocukluk anılarından,kişinin ‘’büyük yalnızlık’’ından, ümitsizlikten seçmiştir.

yerçekimli karanfil ustası‘’ Biliyorsun bizim her türlü

yalnızlığımız, yeni bir dil olacak yarın. ‘’ Edip Cansever

Ve sonra? Sonrası iyilik güzellik…

Page 11: Mevzu Fanzin

Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum.Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz.İnsan, insan, insandan; ne iyi ne de kötüKolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum.Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum.Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımıAnlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı.Evlerde, köşe başlarında değişmek diyorlar bunaDeğişmek.Biri mi öldü, bir mi sevindi, değişmek koyuyorlar adınıBana kızıyorlar sonra, ansızın banaKimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma.Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insanVe geçilmiyor ki benimDuvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.

Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz.Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardanYa da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum.O yapayalnız olmaktaki kendimiBöyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi.Sanki ben upuzun bir hikâyeEn okunmadık yerlerimleYok artık sıkılıyorum.

Umutsuzlar parkı

Okuyana anlamsız gelen cümleler yığını…Anlamsız kelimeler, söz öbekleri… Bu mudurİkinci Yeni şiiri? Bu mudur Edip Cansever?

İkinci Yeni’ye ve Edip Cansever’e bu göz ilebakanlar, aldanmışlardır sadece. Göreme-mişlerdir, kelimelerin ötesini. Çağrışımlarakmamıştır zihinlerinde ve okuduğunu dü-şünmeden anlama peşine düşmüşlerdir.Edip Cansever şiiri bu mudur?

Bu değildir.Kelimeler ile sevişmektir onun şiiri. İmge-

ler ile kapıları açmak, anlamsızlık ile ideayaerişmektir. Başlı başına parçalanmış anla-mın, kelimeler ile birleşiminden açığa çıkanümitsizliklerdir, yalnızlıklardır, yaşanmış-lıklar, yaşanamamışlıklardır onun şiiri. Bi-linçaltının kör kuyularından çıkarılan suduronun şiiri. Orada işte tüm anlam, tüm herşeyin anlamı yazıyor orada. Biraz durup, dü-şünün; göreceksiniz tüm anlamsızlık için-den size bakan anlamı, biraz daha

yoğunlaşın göreceksiniz Edip Cansever’inyalnızlığını.

İşte ben diyeceksiniz. Saygı duyacaksınıztüm yalnızlığınıza, saygı duyacaksınız tümyalnızlara. Belki ümitsizliklerinizden kurtu-lacak, ümitleneceksiniz hayata dair. Ya dabazı şeylerin gerçekten anlamsız olduğunu,çabanın boşa çekilen kürek olduğunu anla-yacaksınız. Yalnızca düşünün, bulacaksınızkendinizi.

Benden biri o, senin gibi biri: Edip Cansever.Şiir kitapları: İkindi Üstü (1947) – Dirlik Dü-

zenlik (1954) – Yerçekimli Karanfil (1957)Umutsuzlar parkı (1958) – Petrol (1959) –

Nerde Antigone (1961) – Tragedyalar (1964)Çağrılmayan Yakup (1966) – Kirli Ağustos

(1970) – Sonrası Kalır (1974)Ben Ruhi Bey Nasılım (1976) – Sevda ile

Sevgi (1977) – Şairin Seyir Defteri (1980)Yeniden (1981) – Bezik Oynayan Kadınlar

(1982) – İlkyaz Şikâyetçileri (1984) – OtellerKenti (1985)

edip cansever

Utku-Aşkın

Page 12: Mevzu Fanzin

Edebiyat Felsefe-Sosyoloji Kolektifi

Gel sen de mevzu çıkar...yazılarını, çizilerini yollayabilirsin... [email protected]

mevzukafasına göre çıkar #1

Tankınız ne güçlü generalim, Siler süpürür bir ormanı, Yüz insanı ezer geçer. Ama bir kusurcuğu var; İster bir sürücü.

Bombardıman uzağınız ne güçlü generalim, Fırtınadan tez gider, filden zorlu. Ama bir kusurcuğu var; Usta ister yapacak.

İnsan dediğin nice işler görür, generalim, Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin. Ama bir kusurcuğu var; Bilir düşünmesini de.

Genaralim Tankınız Ne Güçlü

Bertolt Brecht