sağlıklı yaşam bülten - 9

8
Nisan-Mayıs 2012 / Sayı: 09 / Ücretsizdir. Özel Antalya Yaşam Hastanesi Sağlık Bülteni SAĞLIKLI YAŞAM Özel Antalya Yaşam Hastanesi Konferans Salonunda Diyabet Halk Eğitim toplantısı düzenlendi. Halka açık olarak yapılan eğitime birçok insan talep gösterdi. Eğitimde Endokrinoloji Uzmanı Dr. M. Ali Uçar diyabet hastalığıyla ilgili bilgi vererek diyabet de sorunlarla ilgili karşılıklı sohbet tarzında sorunlar tartışıldı. Diyabet Eğitim hemşiresinin eşliğinde hastaların kan şekerleri ölçülerek kan şeker sonuçları değerlendirildi. Diyetisyen de diyabette sağlıklı beslenmenin önemini anlattı. Eğitime katılanlara diyetisyenimiz tarafından hazırlanan ara öğünler ikram edildi. S2’DE S6’DA Osteoporoz nedir? S4’TE VelaShape 2 ile sellülit ve bölgesel incelme Hayriye kitap okusun 16 yıldır sağlığınız için yanınızdayız. “Diyabetle Sağlıklı Yaşam” Semineri Akdeniz ‹ş Fırsatları Zirvesi Anfaş Expo Center’da gerçekleştirilen Akdeniz Üniversitesi Girişimcilik ve İş Geliştirme Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKGİM) tarafından bu yıl beşincisi düzenlenen “Uluslar arası Akdeniz Girişimcilik ve İş Fırsatları Zirvesi”ne sağlık sponsoru olarak fuarda yerimizi aldık. Best School & Hotel Adwars Turkey En ‹yi Otel & En ‹yi Okul Yarışması Özel Yaşam Hastanesi olarak, 10 – 11 Mart 2012 tarihlerinde Chef Club tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Best School & Hotel Adwards Turkey En İyi Otel & En İyi Okul Ödülleri ” yarışmasına sağlık sponsoru olarak destek verdik.

Upload: yasamhastaneleri

Post on 09-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Yaşam hastaneler grubu tarafından yayınlanan Sağlıklı Yaşam Bültenidir.

TRANSCRIPT

Page 1: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Nisan-Mayıs 2012 / Sayı: 09 / Ücretsizdir.

Özel Antalya Yaşam Hastanesi Sağlık BülteniSAĞLIKLI YAŞAM

Özel Antalya Yaşam Hastanesi Konferans Salonunda Diyabet Halk Eğitim toplantısı düzenlendi. Halka açık olarak yapılan eğitime birçok insan talep gösterdi. Eğitimde Endokrinoloji Uzmanı Dr. M. Ali Uçar diyabet hastalığıyla ilgili bilgi vererek diyabet de sorunlarla ilgili karşılıklı sohbet tarzında sorunlar tartışıldı. Diyabet Eğitim hemşiresinin eşliğinde hastaların kan şekerleri ölçülerek kan şeker sonuçları değerlendirildi. Diyetisyen de diyabette sağlıklı beslenmenin önemini anlattı. Eğitime katılanlara diyetisyenimiz tarafından hazırlanan ara öğünler ikram edildi.

S2’DE S6’DA

Osteoporoz nedir?

S4’TE

VelaShape 2 ilesellülit ve bölgesel incelme

Hayriye kitap okusun

16 yıldır sağlığınız için yanınızdayız.

“Diyabetle Sağlıklı Yaşam” Semineri

Akdeniz ‹ş Fırsatları Zirvesi Anfaş Expo Center’da gerçekleştirilen Akdeniz Üniversitesi Girişimcilik ve İş Geliştirme Araştırma ve Uygulama Merkezi (AKGİM) tarafından bu yıl beşincisi düzenlenen “Uluslar arası Akdeniz Girişimcilik ve İş Fırsatları Zirvesi”ne sağlık sponsoru olarak fuarda yerimizi aldık.

Best School & Hotel Adwars Turkey En ‹yi Otel & En ‹yi Okul YarışmasıÖzel Yaşam Hastanesi olarak, 10 – 11 Mart 2012 tarihlerinde Chef Club tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Best School & Hotel Adwards Turkey En İyi Otel & En İyi Okul Ödülleri ” yarışmasına sağlık sponsoru olarak destek verdik.

Page 2: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

2

Dr. Tülin ÖzkanÖzel Antalya - Kemer Yaşam Hastanesi

Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Hayriye kitap okusun

İlkokula başladığım ilk gün beni sınıfta bir melek karşıladı. Çok güzeldi, çok sevgi doluydu ve çok iyi bir öğretmendi. Adı Türkan Aşıroğlu idi. Canım öğretmenim bana okumayı öğretti, hayatı anlattı, şarkılar söyletti ve en önemlisi kitapları sevdirdi. “Önce” derdi “kitapları koklayın bakın ne kadar güzel kokuyorlar, sonra onları dikkatlice okuyun size çok şey anlatacaklar. Ancak kitaplarınızı özenle korumalı ve birbirinizle paylaşmalısınız ” diye devam ederdi. Bense okumayı öğrendikten sonra elime ne geçerse okudum, okudum. Hala da kitaplara doyamadım. Bir de kitapların serileri varsa onların hepsine sahip olmak isterdim. Önce Ayşegül kitaplarının serisini daha sonra Kemalettin Tuğcu kitaplarının serisi, Pollyanna, Heidi, Jules Verne’inin kitapları derken kocaman bir kitaplığım olmuştu. Annem babam da benim bir kitap kurdu olmamdan çok mutluydular. Oyuncak ve abur cubur isteklerimde ne kadar tutumluluk sergileseler de kitap alımlarında sınırsız bir cömertliğe sahiptiler. İtiraf edeyim ki kitaplarımı arkadaşlarımla paylaşma konusunda biraz cimriydim. Kitaplarımı çok nadir paylaşırdım ama her seferinde de kitaplarım yıpranmış olarak geri dönerdi ve buna çok üzülürdüm. Kitaplarımı sadece bir arkadaşıma verirdim. Bilirdim ki o da benim kadar kitapları sever ve korurdu. Fakat arkadaşımın kitap okuması yasaklanmıştı. Arkadaşım ise hep daha çok okuyarak bense ona kitap sağlayarak bu yasağın öcünü alıyorduk. Kim mi yasaklamıştı arkadaşımın kitap okumasını? Merak edenler öykümün devamını okusun o halde.

Uzak bir akrabamız olan Sema teyze asık suratlı, çok ciddi ve sevimsiz bir kadındı. Aynı zamanda çok da zengindi. Ahşap eski bir konakta tek başına yaşardı. Kendi çocuğu olmadığı için çocuklara tahammül edemezdi. En ufak bir ses yükselmesi veya çocukça yaramazlıklar onu çileden çıkarırdı. Annem ve anneannem ona ziyarete giderken evde yalnız kalamayacağım için beni de götürürlerdi. Çok diretirdim gitmemek için ama her seferinde annem kazanırdı. Neyse ki Sema teyzenin evi çok güzeldi. Kapı tokmağı bile çok ilginçti. Bir kadın elinin kavradığı top, kapı tokmağı yerine geçiyordu. Kadın elinin parmağındaki yüzük bile ince ince işlenmişti. Eski konağın merdivenlerinden çıkarken duyduğumuz gıcırtılar bana romanlardaki perili köşkleri hatırlatırdı. Misafir odasının tavanındaki işlemeli göbek ve duvarlardaki kalem işi ile yapılan İstanbul manzaralarına bakmaya doyamazdım. Annemlerin yanında süt dökmüş kedi gibi otururdum. Çünkü Sema teyzenin eleştirip durduğu diğer çocuklara benzemek istemezdim. Sema teyze de kendince beni severdi.

Bir gün Sema teyze bize geleceği için annem kek yapıyordu. Ben de kekin sosundan biraz yiyebilmek için annemin yanından ayrılmıyordum. Annem ise her önemli şeyi konuşurken yaptığı gibi gözlerini hızlı hızlı kırpıştırarak “Bugün Sema teyze geldiğinde yanında senin yaşlarında bir kız

olacak. Bu küçük kızın annesi babası öldüğü için Sema teyzen onu yanına almış.” O anda ilk aklıma gelen şey Sema teyze gibi birisiyle yaşamanın ne kadar sıkıcı ve zor olacağı idi. Nihayet Sema teyze ve kızını kapıda karşıladık. Gözüme ilk çarpan şey kıpkırmızı yanaklarıydı. Saçları siyahtı, iki kalın örgü şeklinde omuzlarına bırakılmıştı. Annem bizi tanıştırdı. O sırada adının Hayriye olduğunu öğrendim. O günden ayrıldığım son güne kadar Hayriye ile hiçbir zaman çok yakın olmadık. O hep ürkek ve az konuşandı ben ise, ona ölen anne babasını hatırlatarak üzerim diye huzursuzdum. Ona yapabileceğim en dostane tavrı göstererek kitaplığımı gösterdim. Kitap sayfalarını okşar gibi açmasından gözlerindeki parıltıdan onun da bir kitapsever olduğunu anladım. İstediği kadar kitabımı alıp okuyabileceğini ama onları iyi korumasını istediğimi söyledim. Böylece Hayriye ile kitap kardeşliğimiz başladı. Kitapları bizimkilere aldırıyor okuduktan sonra Hayriye’ye veriyordum. Hayriye ise kitaplarımı okuyor aldığı gibi tertemiz geri veriyordu. Annem Hayriye’nin de velisi olduğu için derslerinin giderek daha iyi olduğunu söylüyordu. Bunda kitaplarımın katkısı olduğu için gurur-lanıyordum. Sonra bir gün Hayriye’nin getirdiği kitapları kitaplığa yerleştirirken içinden bir şeyler düşmeye başladı. Bunlarda ne diye incelediğimde bulgur taneleri olduğunu gördüm. Hayriye’yi ilk gördüğümde kitaplardan dökülen bulgurları sordum. Mahcubiyetten kızararak “ Sana nedenini anlatacağım ama kimseye söylemeyeceğine söz ver, annene bile” dedi. Ve bu sırrı o günden bu yana sadece sizlerle paylaşıyorum. Sema teyze Hayriye’ye sen çok kitap okuyorsun ev işlerini yapmıyorsun diye çok kızmış. O kitapları bir daha elinde görürsem yırtarım diye de tehdit etmiş. O da korkusundan kitapları bizim oralarda ambar denilen büyük erzak sandıklarının içindeki bulgurların arasına saklamış. Gece herkes uykudayken oradan alıp yorganın altında el feneri ile okuyormuş. Bana getirirken de aceleden bulgurları temizleyememiş. Gece yarısı karanlık ve soğuk bodruma inip ambara

ulaşmak ve yakalanma tehlikesini göze almak için kitapları çok sevmek gerekir. Anladım ki Hayriye kitapları benden bile çok seviyordu. O anlatırken yüzüne bir kez daha dikkatlice baktım ve o kırmızı yanaklarının solduğunu gördüm. Annemiz babamız başkalarının yanında biraz sert baksa gözlerimiz dolarken Hayriye kim bilir neler çekmişti. Sema teyze başkalarının yanında Hayriye’yi terbiye edeceğim diye “Çayını sessiz iç, doğru otur, çok gülme” diyerek onu hep incitiyordu.

Hayriye’yi ortaokula göndermediler. 3 yıl sonra da evlendirdiler. Annem de ben de düğününe gitmeyi hiç istemedik ve gitmedik. Hayriye akılma her geldiğinde hayatın ona çok büyük haksızlıklar yaptığını düşünürüm. Hayriye okumayı çok seviyordu gelecekle ilgili hayalleri vardı. İlkokul

öğretmeni olup kimsesiz kızlara yardım etmek istiyordu. Ama onun annesi babası yoktu. Onu kızları olsun diye kabul eden aile ev işlerini tamamen üstlenmesini istemişti. Bu arada ben kitaplarla dolu dünyamda mutlu mesut yaşadım. Kitap okumak için hep yüreklendirildim. Ben bir öğretmen anne babanın kızı olarak doğduğum için sonuna kadar okuyabildiğim için Hayriye’den daha başarılı mı sayılmalıyım? Bugün Hayriye küçük bir kız olsa ben de şimdiki yaşımda olsam onu korur kollar, kırmızı yanaklarının solmasına izin vermezdim.

2012 yılı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bizim kadar şanslı olmayan nice Hayriyelerden bir tanesine bile ulaşmayı başarabilirsek işte o zaman bugünü karanfiller eşliğinde kutlamayı hak ederiz diye düşünüyorum. Kitap okumayı seven tüm küçük kızlara selam olsun.

Page 3: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

3

Tanı ve Klinik Bulgular* Genel olarak Hipoglisemi tanısı için “Whipple triadı” ( glisemi <50 mg/dl. bulunması, düşük glisemi ile uyumlu semptomlar ve bu semptomların, glisemi düşüklüğünü ortadan kaldıran bir tedavi ile geçmesi) bulunması yeterlidir.* Ancak pek çok diyabetli 50 mg/dl’nin altına inme-yen PG düzeyinde de semptom hissetmekte ve teda-viye ihtiyaç duymaktadır. Bu durum özelikle glisemi kontrolü iyi olmayan, uzun süre hiperglisemik kalmış bireylerde görülür.* Amerikan Endokrin Cemiyeti’nin (Endocrine Society) 2009 yılı rehberinde diyabetli hastalar için hipoglisemi sınırı PG <70 mg/dl olarak kabul edilmiştir.

Akut Hipoglisemi SemptomlarıAdrenerjik ve nöroglikopenik olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Adrenerjik bulgular;

Otonom sinir sistemi ve adrenal medullanın aktivas-yonuna bağlı olarak gelişir.* Titreme* Soğuk Terleme* Anksiyete* Bulantı* Çarpıntı* Acıkma

Nöroglikopenik belirti ve bulgular;Serebral kortekse glukoz sunumunun azalmasına bağlı olarak gelişir.* Sersemlik Hissi* Baş Ağrısı* Konsantre Olamama* Konuşmada Güçlük* Halsizlik* Konfüzyon

SınıflamaHipoglisemi klinik olarak hafif, orta ve ağır olmak üzere üç derecede gelişebilir.* Hafif ve orta derecedeki hipoglisemiyi hasta kendi kendine tedavi edebilir.* Orta derecedeki hipogliseminin hafif hipoglise-miden farkı, hastanın aktivitelerini belirgin şekilde etkilemesidir.* Ağır hipoglisemi ise hastanın dışarıdan yardım al-masını ve parenteral tedaviyi gerektiren, çoğunlukla koma ve nöbete neden olan bir tablodur.

Hazırlayıcı FaktörlerHipogliseminin ana nedeni mutlak veya göreceli insülin fazlalığıdır. Başlıca nedenleri,* Aşırı doz alımı yanlışlıkla ya da kasıtlı olarak yük-sek doz ilaç alımı, yemek – egzersiz zamanlamasında uyuşmazlık)* İnsülin biyoyararlılığında artış ( injeksiyonun ar-dından egzersize bağlı absorpsiyon artışı, anti-insülin antikorları, kronik renal yetersizlik)* İnsülin duyarlığının artması ( kontr-regülatuvar hormon yetersizliği, kilo kaybı, fizik aktivite artışı, postpartum dönem, menstrüasyon)* Yetersiz beslenme (geç /az öğün, anoreksiya ner-vosa, gastroparezi, laktasyon veya egzersiz sırasında eksik beslenme)* Alkol ve ilaç kullanımları (sulfonilüre etkisini artıran, kontrregülasyona neden olan, insülin salımını artıran ilaçlar)* Özelikle yaşlı ve çocuk hastalarda tekrarlayan ciddi hipoglisemik ataklar çeşitli organlarda aşağıda özet-lenen morbiditelere neden olabilir.

1. Beyin: Psikolojik (kognitif fonksiyon bozukluğu, otoma-tizm, davranış veya kişilik bozuklukları) ve nörolojik (koma, konvulziyon, fokal tutulum, hemipleji, ataksi, koreoatetoz, dekortikasyon) bozukluklar2. Kalp: Miyokard infarktüsü, aritmiler3. Göz: Vitrea kana-mas, proliferatif reti-nopatide ağırlaşma4. Diğer: Trafik, ev veya iş kazaları, hipotermi

Tedavi ve Korunma1- Hastanın bilinci açık ve yutabili-yorsa;* 15-20 g glukoz (tercihen 3-4 glukoz tablet / jel, 4-5

kesme şeker veya 150-200 ml. meyve suyu ya da limonata) oral yolla verilir.* Çikolata ve gofret gibi yağ içerikli ürünler kullanıl-mamalıdır.* Hipoglisemik atak sonrası, hastanın öğün planında 1 saat içinde yemek programı yoksa ek olarak 15-20 g kompleks KH alınmalıdır.

2- Çiğneme –yutma fonksiyonları bozulmuş, şuu-ru kapalı hastaya;* Prenteral tedavi uygulanmalıdır.* Glukagon injeksiyonu: Özelikle Tip I diyabetli has-talarda ağır hipoglisemi durumunda hasta yakınları tarafından uygulanan 1 mg. glukagon hayat kurtarıcı olabilir. IV, IM hatta S.C. uygulanabilir. * Hastane koşullarında ise hastaya I.V. 75-100ml. %20 (veya 150-200ml %10) dekstroz uygulanır.

3- Korunma* Her hipoglisemik atak tedavi edildikten sonra nedenleri gözden geçirilmelidir. * Özelikle uzun etkili klasik sulfonilüre kullanımına bağlı hipoglisemi saptanan Tip II diyabetli yaşlı hastaların 24 - 48 saat süreyle hastanede izlenmesi gerekir.* Hipoglisemi semptomlarını hissedememe: Uzun süreli diyabet, sıkı glisemik kontrol, yoğun alkol alı-mı, tekrarlayan gece hipoglisemileri, hipogliseminin ön belirtilerini hissedememe durumuna yol açabilir. Bu sebeple çocuk ve yaşlı hastalarda, ileri dönemde nefropati ve otonom nöropati olgularında sıkı glise-mik kontrol hedeflerinden kaçınılmalıdır.

Uzm. Dr. Ahmet OrhanÖzel Kemer Yaşam Hastanesi

Başhekim - İç Hastalıkları Uzmanı

Hipoglisemi Diyabet tedavisinde sıkı glisemik kontrol sağlamanın önündeki en önemli engel, hipoglisemi riskidir. İnsülin kullanan bir hastanın tedavi sürecinde, yılda birkaç kez ciddi hipoglisemi yaşaması kaçınılmazdır. Bu nedenle insülin ile tedavi edilen her hastaya ve ailesine hipogliseminin belirtileri, korunma yolları ve tedavinin nasıl yapılması gerektiği konusunda mutlaka eğitim verilmelidir.

Page 4: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

4

Sellülit nedir ?Sellülit öncelikle kadınlarda görülebilen ancak erkeklerde de oluşabilen yüzeysel kozmetik bir sorundur. Tüm dünyada 20 yaş üzeri kadınların % 80’inin bir oranda etkilendiği hesap edilmektedir. Deri altı yağ dokusunun düzensizleşmesi, yükseklik ve alçaklıklar oluşturarak “portakal kabuğu” görünü-mü oluşturması ile karakterizedir. Sellülit oluşumun-da büyümüş yağ hücreleri, bozulmuş lenf ve kan dolaşımı rol oynar. Sellülit en sıklıkla kalça, basen, üst bacak ve diz çevresinde ortaya çıkar.

Sellülit nasıl oluşur?Sellülit oluşumunda ilk basamak dolaşım bozukluğu-dur, buna bağlı olarak hücreler arası sıvı artar (ödem oluşur), sonra yağ hücrelerinin metabolizmasında ve destek doku hücrelerinde değişiklikler oluşur. Bu değişiklikler klinik olarak deri yüzeyinde şişlik ve çukurluklar ile kendini gösterir.

Sellülit oluşumunda neler rol oynar?* Hareketsizlik, spor yapmamak* Fazla miktarda çay, kahve, sigara ve alkol tüketimi* Korse kullanımı veya çok dar elbiselerin giyilmesi* Alt ekstremitede dolaşım bozuklukları* Hormonal düzensizlikler* Hızlı kilo alıp verme, hormonal değişikliklerin olduğu dönemler (gebelik, menapoz, ilk büyüme dönemleri gibi)* Genetik nedenler (ailevi yatkınlık gibi)

Sellülit zayıf kişilerde de oluşur mu?Sellülit oluşumunda kilonun zemin hazırlayan bir etkisi olmasına rağmen sellülit herkeste görülebilir.

Kilo vererek sellülitlerden kurtulmak mümkün mü-dür?Sellülit sadece kilo vererek ya da diyet ile tedavi edilemez. Sadece sellülite yönelik tedaviler uygulanmalıdır.

Bölgesel incelme (zayıflama) nedir?Kişinin genetik yapısı, beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzının bir sonucu olarak vücutta bir yağ de-polanması söz konusu olur. Bu yağ depolanması tüm vücuda eşit olarak dağılmayabilir. Özellikle de karın, basen, üst bacak ve bel bölgesinde kilo verilmesine rağmen azalmayan bir yağ birikimi ortaya çıkabilir. Bu yağ birikimini yok etmek genel olarak zayıflamak ile mümkün olmayabilir. Bölgesel incelme ya da za-yıflama işte bu noktada karşımıza çıkan çeşitli tedavi biçimlerine verilen genel addır.Bölgesel incelme bir zayıflama yöntemi değildir. Bölgesel incelme için bölgesel masaj, lenf drenajı, vakum, ultrasonografik dalgalar, kızıl ötesi ışınlar gibi çok sayıda yöntem mevcuttur.

Kimler sellülit ve bölgesel incelme tedavisi alabilir?Sellülitlerinden kurtulmak isteyenler, doğum sonrası vücut şekil bozukluğu olanlar, liposuction sonrası

yağ dağılımı bozulmuş olanlar, hızlı kilo alıp-ver-me sonrası sarkmaları olanlar bu tedavileri güvenle alabilirler.

Sonuçlar kalıcı mıdır?Sağlıklı bir yaşam ve düzgün bir görünüm için kişi kendisini uygun bir beslenme ve yaşam tarzıyla desteklemelidir. Yılda bir ya da iki kez bu tedavileri alanlarda belirgin fayda görülür.

Sellülit ve bölgesel incelme tedavisi herkese uygu-lanabilir mi?Kan sulandırıcı ilaç kullananlar, damar tıkanıklığı olanlar, gebeler, pıhtılaşma sorunu olanlar, aspirin kullananlar, şeker hastalığı olanlar bu durumlarını uygulama yapacak olan kişilere iletmelidirler.

VelaShape 2 Nedir?Aynı platformda hem derin yağ tabakalarına ulaşarak bölgesel zayıflama sağlayan, hem de yüzeysel etkisi ile selüliti yok eden (FDA onaylı) bir sistemdir. VelaShape 2 non-invasive (girişimsel olmayan yani ameliyat gerektirmeyen) bölgesel zayıflama ve sellü-lit tedavi cihazıdır.

VelaShape 2 nasıl etki eder?VelaShape 2 teknik olarak sellülit oluşumunda rol alan tüm faktörlere karşı aynı anda sinerjik olarak etki edebilen bir sistemdir. Sellülit oluşumunda bü-yümüş yağ hücreleri, bozulmuş lenf ve kan dolaşımı rol oynar. VelaShape 2 negatif basınç uygulaması, mekanik doku manipulasyonu ile kombine bir bölge-sel ısıtmayı kızıl ötesi ışık ve bi-polar radyofrekans sayesinde gerçekleştiren özel bir bileşime sahiptir. Bi-polar radyofrekans ve kızıl ötesi ışık sayesinde bölgesel bir ısınma oluşur, bu ısınma da o bölgede-ki yağ hücrelerinin oksijen kullanım kapasitelerini artırarak metabolizmalarını hızlandırır. Negatif basınç sistemi ve mekanik doku manipulatorleri deri yüzeyini düzleştirerek oluşturulmuş enerjinin o böl-gede eşit olarak dağılmasını temin eder. Böylece her bir yağ hücresi düzeyinde “lipoliz” yani yağ erimesi gerçekleşir. Aynı zamanda lenfatik ve kan dolaşımı

düzene girer, son olarak ta her bir yağ deposunun gerçek boyutları küçülür. Hücresel düzeyde gerçek-leşen bu değişik-likler sonucunda bölgesel incelme, sellülitlerin yok olması, deri yüze-yinin düzelmesi ve cilt sıkılaşması sağlanır.

VelaShape 2 gü-venilir bir cihaz mıdır?Velashape 2 tüm dünyada 3 milyo-nun üzerinde kişi tarafından başa-rıyla kullanılmış ve bugün için Kuzey Ameri-ka’da yaygın kul-lanılan bölgesel zayıflama ve sellülit tedavi cihazıdır.Tedavi tüm deri tiplerine ve renklerine uygulanabilir. Tedavi bronzlaşmadan veya mevsimlerden etkilen-mez. Her zaman herkese uygulanabilir..

VelaShape 2 ile kaç santimetre incelebilirim?Klinik çalışmalarda 3 ile 8 santimetre arasında incel-me sağlandığı kesin olarak tespit edilmiştir.

Sonuçlar ne zaman ortaya çıkar?Tedavi edilen bölgede ilk seanstan itibaren deride düzleşme ve sıkılaşma hissedilir. Bölgesel incelme ilk veya ikinci seans ertesinde ortaya çıkar. Sellülitte düzelme 4. seanstan sonra görülür.

Tedavide seans aralıkları ne kadardır?VelaShape 2 için dünya çapında önerilen tedavi şekli 2 bölümden oluşur. İlk bölümde (başlangıç tedavisi) 6 seans 2 hafta aralıklarla uygulanır. İkinci bölümde (idame tedavisi) 6 seans 4 hafta aralıklarla uygulanır. Her bir seans ortalama 20-30 dakika sürer. Ancak sü-reler kişinin vücut alanının genişliğine ve uygulama yapılan bölge sayısına göre değişebilir.

Seans sonrasında ne olur?Seans sonrasında kişi “bölgesel sauna” yaptırmış gi-bidir. O bölgede rahatlama, gevşeme ve deri üzerinde kırmızılık ve sıcaklık hissedilir.

Tedavi ağrılı mıdır?Bırakın ağrılı olmayı birçok hasta sıcak ve derin ma-saj yaptırıyormuş hissine kapılırlar. Tedavi sonrası kişi kendini rahatlamış ve gevşemiş hisseder. Deri üzerinde bölgesel ısı artışına bağlı olarak birkaç saat süren bir kızarıklık olur.

Tedavi güvenli midir?Tedavi son derece güvenlidir. Tüm dünyada 3 milyo-nun üzerinde insanda uygulanmış olup hiçbir sağlık sorunu bildirilmemiştir.

VelaShape 2 ilesellülit ve

bölgesel incelmeUzm. Dr. Şeyda TemelÖzel Antalya Yaşam Hastanesi

Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı

Page 5: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

5

Laparoskopi karın içini göbek deliğine açılan 1cm’lik bir kesiden girerek kamera ve ışık ile gözlemlemek demektir. Jinekolojide büyük fay-dalar sağlayan bu yöntem sayesinde kist, miyom, rahim ameliyatları, kısırlık teşhis ve tedavisinde büyük aşamalar kaydedilmiş ve karına büyük bir kesi yapmadan bu ameliyatları yapılabilme şansı sunmaktadır.

Laparoskopiyi en sık kullandığımız alan yumur-talık kistlerini tedavi etmek, endometriozis veya kısırlık tedavi ve tanısında kullanmaktayız. Diğer bir kullanım alanı dış gebelik, miyom, sebebi açıklanamayan, geçmeyen kasık ağrıları ve rahi-min alınma operasyonlarıdır. Ameliyathane şartla-rında genel anestezi altında uygulanmaktadır. Fertilite koruyucu cerrahi dediğimiz, özellikle çukulata kistlerinde(endometrioma) ve diğer yu-

murtalık kistlerinde yumurtalığın rezerv kaybına uğramadan, bir sonraki gebelik planına engel olmadan, kapasitesinden en az kayıp ve zararla kistlerden kurtulmak için deneyimli ellerde lapa-roskopi uygulanmalıdır.

Hangi hastalıkları Laparoskopik olarak tedavi edebiliyoruz?* Kısırlık veya gebe kalma güçlüğü * Geçmeyen kasık ağrısı* Tüplerin bağlanması* Yumurtalık kistleri* Polikistik over (ovaryan drilling)* Endometriozis* Yapışıklıklar* Dış gebelik* Myomların çıkarılması (Myomektomi)* Rahimin alınması (Histerektomi)

Laparoskopinin uygun olmadığı durumlar var mıdır ?Laporoskopi hemen bütün hastalarımızda uygula-yabilmemize rağmen bazı durumlarda uygulanma-sı riskli ya da güç olabilir. İleri derece şişmanlık, kalp hastalığı varlığı, önceden geçirilmiş karın ameliyatları, gebelik varlığı ve karnı dolduran büyük kitlelerde Laparoskopi tercih edilmeme-lidir. Özellikle önceden geçirilmiş büyük karın ameliyatlarını takiben karın içi yapışıklık görülme sıklığı yüksek olduğundan trokarlar yerleştiri-lirken bağırsakların zedelenme olasılığı artar. Bu nedenle bu tür hastalarda L/S esnasında çok dikkatli olmak gerekir.

Laparoskopik ameliyatların operasyon süresi :Laparoskopi operasyonları genel olarak tanı koymak amaçlı yapılıyor ise 20-30 dakika iken bu süre operatif laparoskopilerde genelde 1 saat sürmekte ise de rahim alınması, derin miyom ameliyatları gibi ileri tecrübe gerektiren operas-yonlarda 1-1.5 saate kadar sürebilmektedir.

Özetlemek gerekir ise Kadın Hastalıklarından ameliyat olması gereken hastalarımızın bu ame-liyatı laparoskopik olarak kapalı yöntemle olma şanslarının olup olmadığını, yine laparoskopi ko-nusunda deneyimli Kadın Hastalıkları ve Doğum hekimleri ile paylaşmalı, bilgi almalıdır. Şartlar uygun ise laparoskopi tercih edilmelidir.

Op. Dr. Cemil KarakuşÖzel Antalya Yaşam Hastanesi

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Jinekolojik operasyonlardalaparoskopik girişimler

Page 6: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

6

Kemik dokusu kalsiyum ve proteinden oluşan, devamlı bir değişim ve aktivitenin olduğu bir dokudur. 20’li yaşlara dek büyümesi ve yapımı arttığı için yapım-yıkım sürecinin bozulduğu ve kaybın arttığı ileri yaşlarda sık görülür. Zaman ve yaş ile kemiklerde zayıflama beklenen bir durum

olmasına rağmen bu yıkımın çok artması ve kırıklara sebep olması nedeniyle tedavi gerektirmektedir. Belirli risk faktörleri ile beraber tüm yaş gruplarında görülebilmektedir. Genetik mirasımız, vücut yapımız ve hayat tarzımız osteoporoz için belirleyicidir. Ailemizde osteoporoz, kifoz (sırt omurgada deformasyon), kırık hikayesinin olması

çok önemlidir. Tedavi edilebilir bir hastalık olmasının yanı sıra ciddi hayat kalitesini düşüren ve hatta hayatı tehdit eden kırıkların önlenebilmesi mümkündür.

Osteoporoz TipleriOsteoporoz tip 1, 50-75 yaş arası kadınlarda

postmenopozal, kemik iliği kaybının fazla olduğu gruptur. El bileği ve omurga kırıkları daha fazla görülmektedir. Tip 2 de ise senil osteoporoz denilen 70 yaş üstü kadın ve erkeklerde eşit olarak görülen tiptir. Kalça kırık riski bu grupta daha fazladır.

Osteoporoz sinsi bir hastalıktır. Bir çok hastada kemik taraması sonrasında saptanır ve şikayetleri belirsiz olabilir. Ağrı, deformite ve kırık oluşana dek tespiti yapılırsa tedaviye cevap daha kolay olacaktır. İleri düzeyde ise yeni kırık oluşumu önlenmeye çalışılır ve kemik güçlendirici tedavi planlanır. Menopoz sonrası kadınlarda 1-2 yılda bir, risk varsa menopoz öncesi ve erkeklerde de kemik dansitometri denilen kemik tarama olarak bilinen ölçüm yapılır.

Kemik Ölçümü Nedir?Kemik içerisindeki mineral yoğunluğu sayesinde birim hacimdeki kemik kütlesi olarak yapılan bir ölçümdür. Dansitometri denilen dual energy Xray kullanılarak hesap yapılır. Tetkik süresi yaklaşık 15 dakikadır. Bel ve kalça ölçümü referans alınır. Ölçüm sonucunda toplumdaki normal bireylerin kemik yapıları ile ortalaması alınarak bir skor

belirlenir. Ölçülen değer -1 ve altında olması halinde normal kabul edilir. -1 ve -2.5 arasında ise osteopeni yani zayıflamış kemik yoğunluğu, -2.5 ve üstünde olması ise osteoporoz olarak

değerlendirilir. Günümüzde kemik yoğunluğu kadar kemik kalitesi kavramı da tedavilerde ön plana çıkmaktadır. İlaç tedavilerinde kaliteyi ve gücü artırmak yoğunluğu artırmaktan daha önemli olmakta ve tarama testi sonuçlarındaki değişiklikler çok iyi analiz edilmelidir.

Osteoporoz için risk faktörleri şöyle sıralanabilir:* Kadın olmak ve özellikle menopoz sonrası kadınlar,

* 50 yaş ve üzeri hastalar,* Erken yaşta veya cerrahi menopoza giren hastalar,* Hormonal ve metabolik hastalığı olanlar. Örneğin cinsiyet hormonları, tiroid hormonları, hipofiz hormonları bozuklukları gibi,* Beslenme yetersizlikleri, kalsiyum ,vitamin D ve proteinden fakir beslenme,* D vitamin eksikliği,* Sedanter yaşam tarzı, az egzersiz yapmak ve

fiziksel aktivitenin kısıtlandığı durumlar,* Ailede osteoporoz ve kırık vakalarının olması, (özellikle annesinde omurga kırığı olan postmenopozal bayanlarda risk çok fazladır.)* Narin, ince yapılı, kısa boylu ve zayıf kişilerde risk fazladır.* Kortizon içeren ilaç kullanımı, antikonvulsan (epilepsi) ilaçları, bazı antiasitler ve kanser ilaçları için risk artmaktadır,* Şeker, tiroid ve paratiroid hastaları, mide ve barsak operasyonu geçirmiş veya barsak emilim bozukluğu olan hastalar riskli sayılmaktadır.Tedavi çok yönlü ve önlemleri de içeren beslenme

ve yaşam tarzı değişikliklerini de kapsar. Hastaların düşmelerinin önlenmesi, düzenli aktif egzersizlerle desteklenmesi, diyetine bol kalsiyum, D vitamini ve protein eklenmesi, varsa D vitamin eksikliğinin tedavisi gerekmektedir.

D Vitamini EksikliğiD vitamini yağda eriyen kalsiyum ve fosforun barsaktan emilimini düzenleyen aslında dışarıdan alındığı için vitamin ancak vücuttaki sentez mekanizması nedeniyle de çok önemli bir hormondur. Eksikliğinde kemiğin mineral yapısı bozulur ve çocuklarda raşitizm (Rikets), yetişkinlerde osteomalazi ve ileri yaşlarda ise osteoporoz oluşur. Besinle alınan D vitamin öncüsü madde insan derisinde güneş ışığı ile temas sonucu aktif ön madde haline gelir ve daha sonra böbrek ve

karaciğer tarafından son haline getirilir. Sadece osteoporoz, kemik ağrıları değil insülin direnci ile de ilişkili olup eksikliğinde diyabet, kalp damar hastalığı gibi hastalıklar daha sık görülür.

D vitamini eksikliği için gün boyu kapalı alanlarda bulunma, yetersiz süt ve süt ürünleri ile proteinden fakir diyet risk faktörleridir. Her gün güneş ışığını krem sürmeden ve cam arkası olmadan direk olarak temas ile ve sadece 10 dakika süre ile, vücudumuzun orantısal olarak dirsek, el, bilek ve diz ayak bilek arası

kadar kısmını görecek şekilde almalıyız. Güneşin en zararlı olduğu öğlen saatlerinde değil sabah ve akşam güneşlenmeliyiz. Aşırı sigara, kahve ve çay tüketimi de D vitamini eksikliğine yol açabilmektedir. Günümüzde kapalı alanlarda uzun süreli çalışmak, fast food beslenme alışkanlığı ve aşırı kafein tüketimi yaygın olduğundan D vitamini eksikliği çok yaygınlaşmıştır. D vitamin eksikliğinde yaygın vücut ağrıları, yürüme güçlüğü ve kas güçsüzlükleri, halsizlik ve kramplar görülür. D vitamini eksikliği tespit edilebilmesi çok önemlidir, tedavisi ile şikayetler büyük oranda düzelebilmektedir.

Osteoporoz nedir?Uzm. Dr. Aslıhan Sever

Özel Antalya Yaşam HastanesiFizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı

Osteo =kemik ve poroz =gözenekli anlamındadır. Osteoporoz hastalığı kemik kütlesinin kaybı ile delikli, kolay kırılabilen kemik

dokusunun görüldüğü metabolik bir kemik hastalığıdır. Halk arasında kemik erimesi olarak da bilinir.

Page 7: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

7

Sık karşılaşılan ayak - tırnak sorunları ve tedavi yöntemleri Doç. Dr. Semih Tatlıcan

Özel Antalya Yaşam HastanesiDeri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı

Tırnak batmalarında tıbbi ve cerrahi tedaviler:

Tırnak batması nedir ve nedenleri nelerdir?Tırnak batması (tinea incarnatus, ingrowing nail) tüm yaş gruplarında ortaya çıkabilen hafif kızarıklık ve şişlikten akıntı, ağrı, tüm parmak ve ayakta infeksiyon oluşumuna kadar gidebilen yaygın bir sağlık sorunudur. Tırnak batmaları tırnağın yapısal sorunlarına ek olarak yanlış tırnak kesimi (özellikle pedikür sırasında batmayı azaltmak için tırnağın kenarlarının geriye doğru kesilmesi), ayakların çok terlemesi, sivri uçlu ve yüksek topuklu ayakkabıların giyilmesi gibi nedenlerle oluşur. Bunların dışında ayak ve tırnak mantarı olanlarda, şeker hastaları ve bacaklarda dolaşım problemleri olan kişilerde de tırnak batmaları daha sık ortaya çıkar.

Tırnak batmasının evrelere göre tedavi seçenekleri:

Tırnak batmaları klinik görünüm olarak 3 evrede incelenir.Birinci evrede kızarıklık ve şişlik mevcuttur; tırnak kenarına basmakla ağrı oluşur. Bu evrede tedavi genellikle tıbbi olarak yapılır. Tırnağın batan kenardan fiziksel olarak uzaklaştırılması bu evredeki tedavinin temel mantığıdır. Tırnak teli takılması bu gün için en etkili, güvenli ve pratik tedavi seçeneğidir. Tırnak teli hastalıklı tırnağa uygulandıktan hemen sonra ağrı azalmaya başlar, birkaç gün içerisinde de kızarıklık ve şişlikte de azalma görülür. Tırnak teli bu şikâyetler tamamen geçene ve tırnak ucu batan kenardan kurtulana kadar yerinde tutulur (genellikle 3-5 haftaya ihtiyaç duyulur). Tırnak teli kişinin ayakkabı giymesini ve yürümesini engellemez tam tersi ağrı ve şişliği azaltarak kişinin günlük hayatını kolaylaştırır.İkinci evre tırnak batmasında birinci evredeki bulgulara ek olarak akıntı, sulantı ve infeksiyon bulguları mevcuttur. Bu evrede de tırnak teli uygulaması genellikle başarılı olur. İnfeksiyon bulguları mevcutsa oral ve topikal antibiyotikler tedaviye eklenir. Belirli bir süre sonunda şikâyetlerde gerileme görülmezse tırnak cerrahi olarak tedavi edilir.Üçüncü evre tırnak batmasında ikinci evredeki bulgulara ek olarak tırnak kenarında granülasyon dokusu (batan tırnağa karşı tırnak katlantısının

normalin çok üzerinde bir reaksiyon vererek büyümesi) oluşur. Bu evrede tedavi kesinlikle cerrahidir. Tırnak batmaları tedavisinde en sık yapılan yanlış (geleneksel bir yanlış olarak ta adlandırılır) tırnağın tamamen çekilmesi ve beklenmesidir. Tırnak çekilince kişi ağrıdan kurtulur ancak tırnak 3-6 ay gibi bir sürede tekrar uzadığında aynı şekilde tırnağın batması neredeyse kaçınılmazdır. Ayrıca tırnak yatağında 30-45 gün kadar sürebilen akıntı söz konusu olur. Kişi 7-10 gün işinden ayrı kalmak zorunda kalabilir. Tırnağın kenarlarının kısmi olarak çekilmesi tırnağın tamamen çekilmesinden daha masum bir işlem olmakla birlikte yine bir süre sonra nüks ile sonuçlanır.

Kimyasal matrisektomi:Bu gün için tırnak batmasında tüm dünyada en sık uygulanan yöntem tırnak kenarlarının kesilmesi ve tırnak matriksinin kimyasal koterizasyonudur. Bu yöntem diğer tüm yöntemlerden daha yüksek bir başarı oranına sahiptir, nüks neredeyse sıfırdır, işlemden sonra kişi ayakkabısını giyerek işine geri dönebilir. Bu işlem ile batan tırnak kenarının tekrar uzaması tamamen önlenebilmektedir. İşlem genel anestezi gerektirmeden, ameliyathane ortamına gerek duyulmadan, son derece kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilir.

Siğil tedavisi:Ayak tabanında yerleşen siğiller tedavileri açısından çeşitli güçlükler içerirler. Bunların başında siğillerin nasırlar ile karıştırılması ve nasırlar ile birlikte de görülebilmesi gelir. Ayrıca siğillerin süratle etrafa yayılabilmeleri, dışa doğru değil ayak içerisine doğru büyümeleri (köklerinin daha derinde olması anlamına gelir), ayak tabanındaki derinin daha kalın olması ve klasik siğil tedavilerinin ayak tabanında genellikle etkisiz olmaları tedaviyi zorlaştıran diğer faktörlerdir. Bu siğillerin tedavisinde amaç hastanın günlük faaliyetlerini aksatmadan ve ek sorunlara (ağrı, iltihaplanma ve akıntılar gibi) yol açmadan en kısa sürede siğili yok etmektir. En sık yapılan hata nasır sanılarak yapılan yüzeysel kazımalar, sıcak su uygulamaları ve törpülemektir. Bu işlemlerle siğil genellikle yayılır. Siğil tedavisinde amaç siğilin kökünün yok edilmesi olmalıdır.

Nasır tedavisi:Nasırlar ayak tabanı ve bazen de ayak parmak aralarında belirli bölgelerin fazla basınç altında kalmaları sonucunda oluşan sert ve ölü deriden ibaret ağrılı olan lezyonlardır. Nasırların gelişiminde kişinin ayak yapısı, kullandığı ayakkabılar ve uzun süre ayakta kalmak önemli nedenlerdir. Nasır tedavisinde amaç nasırın tamamen yok edilmesi ve tekrar oluşumunu engellemektir. Bu

amaçla yüksek konsantrasyonlarda özel olarak hazırlanmış kimyasal yumuşatıcı ve soyucuların profesyonel bir tarzda uygulanması gerekir. Nasırların önlenmesi için de ayak tabanına uygun koruyucu ve tabanlıklar önerilmelidir.

Terleme ve koku tedavisi:Ayak tabanı avuç içi ve koltuk altları ile birlikte vücudumuzda en çok miktarda ter bezinin bulunduğu bölgedir. Bu bölgelerde terlemenin artması mantar ve bakteriyel infeksiyonların gelişimine zemin hazırlar ve koku oluşumuna neden olur. Dolayısıyla aşırı terleme hem bir sağlık sorunu hem de bir kozmetik sorun olarak değerlendirilmelidir. Aşırı terleme ve koku tedavisinde en etkili yöntemler botoks uygulaması ve iyontoforez tedavisidir. Botoks uygulaması ile ayak tabanları, avuç içleri ve koltuk altlarında terleme ortalama 8 ay süreyle geçici olarak engellenir. Botoks uygulanamayan ya da uygulamayı tercih etmeyen hastalarda en etkili seçenek iyontoforez tedavisidir. Bu yöntemde ortalama 20 dakika süren 8 seanslık kür paketleri uygulanır. Tedavinin etkisi ilk seans sonrasında başlar ve 4. seanstan itibaren belirgin hale gelir. İyontoforez son derece etkili, ağrısız, hemen her yaşta uygulanabilen son derece güvenli bir uygulamadır.

Page 8: Sağlıklı Yaşam Bülten - 9

Ö Z E L Y A Ş A M H A S T A N E S İ B Ü L T E N N i s a n - M a y ı s 2 0 1 2

8

İmtiyaz SahibiÖzel Antalya Yaşam Hastanesi adına Dr. Cemal ÖZKAN

Yazı İşleri SorumlusuAyşe TUNÇHalkla İlişkiler Müdürü

Bültende yer alan yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz.

Özel Antalya Yaşam Hastanesi Sağlık BülteniSAĞLIKLI YAŞAM

Tasarım: Yediiletişim0242 324 79 77

Baskı: Kutlu Avcı Ofset0242 346 85 85

DEMİR ŞİŞLİDoğum Tarihi : 18.01.2012 Anne Adı : SAFİYE Baba Adı : EMRAHCinsiyet : Erkek Boy : 48 cm Kilo : 3.260 gr.

ALİ EFE ÖZELDoğum Tarihi : 20.02.2012 Anne Adı : BUSE AYTENBaba Adı : GÖRKEMCinsiyet : ErkekBoy : 50 cm Kilo : 3.420 gr.

İBRAHİM EFE YASANDoğum Tarihi : 13.02.2012 Anne Adı : SELDA Baba Adı : ÇAĞDAŞCinsiyet : ErkekBoy : 50 cm Kilo : 3.910 gr.

KEREM BAYRAKTARDoğum Tarihi : 24.01.2012 Anne Adı : İLKNURBaba Adı : EKREMCinsiyet : Erkek Boy : 52 cm Kilo : 3.980 gr.

FATMA ECRİN ERDEMDoğum Tarihi : 23.02.2012 Anne Adı : İLKNUR Baba Adı : MEHMETCinsiyet : Kız Boy : 51 cm Kilo : 3.020 gr.

GÜNEŞ ÖZBAŞDoğum Tarihi : 19.01.2012 Anne Adı : İPEKBaba Adı : VOLKANCinsiyet : Kız Boy : 47 cm Kilo : 3.180 gr.

Tesekkür mektupları.