eski yunan kulturunde kadinin yeri
DESCRIPTION
Ancient GreeceTRANSCRIPT
ESKİ YUNAN KÜLTÜRÜNDE KADININ YERİ
Summary
Today, with the archaeological evidence, it is well known how restricted the daily
life of the ancient greek woman was. She was not allowed to go out as long as she
was young. There used to be a proverb in Ancient Greece which says: “Whenever
you see a woman in the street, you’d better ask yourself whose grandmother she is,
not whose wife or daughter!” Even at home, she would stay at the women’s part;
gynaikon.
In this study under the title “The place of woman in Ancient Greek Culture”; it is
intended to present the situation of the ancient greek woman in her both daily and
public lives as a child, daughter, young girl, married woman, wife, mother and aged.
It is also aimed to show the intellectual dimension of this public reality.
Under the light of ancient sources such as philosophical writings, literary texts and
artistic productions; it became clear that the restricted public life of a greek woman
was related to how the Greeks perceived being woman.
Key Words: gynaikon, Athens, woman, Greece, marriage
Özet
Bugün, arkeolojik verilerin ışığında; Eski Yunanlı bir kadının günlük hayatının ne
denli kısıtlı ya da sınırlamalarla şekillenmiş olduğu iyi bilinir. Genç bir kadının
sokağa çıkmasına bile izin verilmezdi. Eski bir Yunan atasözü der ki: “ Sokakta,
caddede bir kadın görürsen kendine sorman gereken bunun kimin ninesi olduğudur,
kimin karısı ya da kızı değil!” Kadın; evde de yalnızca kadınlara ait olan bölümde
(gynaikon) yaşardı.
“Eski Yunan Kültüründe Kadının Yeri” başlıklı bu çalışmada; Eski Yunanlı bir
kadının günlük yaşamdaki ve toplumsal hayattaki durumu -çocuk, kız evlat, genç kız,
evli kadın, eş, anne ve yaşlı olarak- gösterilmeye çalışılmıştır. Bu toplumsal
görünümün, düşünsel boyutu da irdelenmiştir.
Felsefî yazılar, edebî metinler ve sanatsal ürünler gibi antik kaynakların ışığında
açıklığa kavuştuğu şekliyle; Yunanlı bir kadının sınırlandırılmış toplumsal hayatı,
Yunanlı’ların kadınlığı ve kadın olmayı nasıl algıladığı ile bağlantılıydı.
1
Anahtar Kelimeler: gynaikon, Atina, kadın, Yunan, evlilik
Giriş
Eski Yunan’ın büyük halk ozanı Hesiodos’un1 anlattığı bir efsaneye göre; tanrı
Zeus2, insanoğlunun başına bela olsun diye yaratmıştır ilk kadını yani Pandora’yı.
İnsanlar arasında yaşayan ve kendisini aldatan Prometheus’a3 öyle öfkelenmiştir ki
ondan intikamını, tüm insanlara bir felaket yollayarak almıştır. Hem de süsleyip
püsleyerek.
Bir zamanlar tanrılarla ölümlüler bir tartışmaya girmişler. Prometheus büyük bir
öküz kesmiş, parçalara ayırmış ve Zeus’un aklıyla alay ederek kesilen et parçaları
arasında seçim yapmasını istemiş. Ama aklı sıra tanrıyı kandırmağa kalkışarak ona
yağla bezediği kemikleri sunarken; insanlara, hayvanın midesine doldurduğu etleri
hazırlamış. Sonsuz akıllı Zeus, tuzağın farkına varmış ama bir şey de söylememiş.
Yalnız, ölümlülere içi doldurulacak bir felaket plânlamış. Dünya üzerinde yaşayan
ölümlü ırktan tükenmez ateşi saklamış. Ama Prometheus onu yine aldatmış ve bir
rezene sapı içinde ateşi çalmış. İnsanlara armağan etmiş. Zeus ise hemen bir fenalık
düşünmüş ateşin bedeli olarak. Meşhur topal tanrı4; Kronosoğlu’nun5 arzusuna göre
topraktan utangaç bir genç kız biçimlendirmiş. Tanrıça Athena6; ona parlak kıyafetler
giydirmiş ve baştan aşağı süslü bir duvakla donatmış. Taze çiçeklerden oluşan bir
çelenkle de taçlandırmış. Çok ünlü topal tanrının, Zeus’un arzusuna göre kendi
elleriyle biçimlendirdiği altın tacı da takmış başına. Tüm ölümsüz tanrıların ve
ölümlü insanların önüne çıkarmış sonra bu kadını. Onların gördüğü bu şey;
insanların dayanamayacağı bir kurnazlığa sahipmiş aslında. Ondan kadın ve dişi ırkı
türemiş. Ölümlü erkekler arasında yaşayan ölümlü bir kadın ırkı. Kadınlar, erkeklere
büyük bir dert olacaklarmış bundan böyle. Darlıkta ve yoklukta değil ama bollukta
ve zenginlikte erkeklere zevcelik edeceklermiş. Nasıl ki bir kovanda tüm arılar çalışır
ve semeresini yalnız tek bir arı alır, işte böyle bir kadın ırkı yaratmış Zeus tüm
erkekler için. Sahip oldukları iyi şeylerin bedeli olarak ise; ikinci bir fenalık
1 İ.Ö 700’lü yıllarda yaşamış Yunanlı şair (Speake, 1995:312).2 Yunan mitolojisinde baştanrı.3 Bir zamanlar evren üzerinde hâkimiyet kurmak için tanrılarla mücadeleye tutuşan devlerden (titanlardan) biri olan Iapetos ile Okyanus tanrının kızı Klymene’nin oğludur. 4 Hefaistos: Baştanrı Zeus ile tanrıça Hera’nın oğlu. Sanatların tanrısı.5 Zeus.6 Zeus’un kızı. Savaş tanrıçası.
2
düşünmüş. Her kim evlilikten ve kadınların neden olduğu dertlerden kaçarsa, o,
yaşlılık günlerinde yalnız olacakmış ve öldüğünde malı-mülkü akrabaları arasında
paylaşılacakmış. Ve evliliği seçip kendine uygun bir eş bulan için ise; başka türlü bir
kötülük olacakmış onu bekleyen. Yaramaz çocukları olacak, ruhu ve kalbi hiç
dinmeyen bir kederle dolacakmış (Hesiod, 2006:43-53).
Başka bir rivayete göre ise; Homeros’un İlyada destanına konu olan Troya7 savaşı,
güzel bir kadın yüzünden çıkmış. Troya prensi Aleksandros (Paris), Spartalı kralı
Menelaos’un güzeller güzeli karısı Helen’i kaçırıp kendi ülkesine getirince,
Menelaos’la beraber kıta Yunanistan’dan gelen askerler, Troya’yı kuşatmışlar ve
kente büyük zarar vermişler.
Bu öykülerde; kadının felaketle eş tutulduğu hemen göze çarpar. Bu motifin,
toplumda kadına verilen değer üzerindeki etkisi -ne ölçüde olduğu tam olarak
bilinemese de- şüphe götürmez.
Eski Yunan Toplumunda Kadın;
“Eski Yunan Kültüründe Kadının Yeri” adlı bu makalede amacımız; o dönem
kadınının hayatını, toplum ve aile içinde biçimlendiği şekliyle ele almaktır. Çalışma
sırasında faydalandığımız kaynaklar; arkeolojik verilere dayanan çağdaş eserlerle,
özellikle felsefi yazılar, edebi metinler gibi antik kaynaklardır. Bu kaynaklardan
anlaşıldığı kadarıyla; kadınının aile ve toplum içindeki konumu, kadın olmanın ve
kadınlığın Eski Yunan düşüncesinde nasıl algılandığıyla bağlantılıydı.
Eski Yunan düşüncesine göre; çocuğun cinsiyetini doğumdan önce belirleyen
faktörler hem çocuğun oluşumunda hem de cinsiyetinin belirlenmesinde erkeğin
daha yetkin olduğunu vurguluyordu.
Akragas’lı filozof Empedokles’e8 göre; “vücudun sağdaki kısımları tarafından
üretilen spermden erkek, soldaki kısımları tarafından üretilen spermden kız olur.”
Elea’lı Parmenides’e9 göre ise; “erkekler sağdan, kızlar soldan gelir” (Garland,
1993:32). Başka bir teoriye göre ise; anne rahminin sıcaklığı, çocuğun cinsiyetini
belirleyen bir faktördür. Hamileliğin başlarında rahimde iyi ısınan ceninlerin erkek;
7 Marmara bölgesinde; Hisarlık.8 İ.Ö 492-432 yılları arasında yaşamış olan ve Sicilya’da doğan Yunanlı filozof ( Speake, 1995:230).9 İ.Ö 515 yılında İtalya’da doğan Yunanlı filozof (Speake, 1995:466).
3
bu ilk ısıdan yoksun kalanların da kız olacağı düşünülüyordu10 (Sennett, 2002:34).
Erkek cenin, daha önce gelişiyor ve fiziksel olarak daha dirençli oluyordu (Garland,
1993:45). Aristoteles’in11 düşüncesi ise; insanı oluşturan maddenin, kadın tarafından
ancak daha önemli olan zekâ ve hareketin erkek tarafından sağlandığı şeklindedir
(Freeman, 2000:286). “Hayvanların Oluşumu” üzerine kaleme aldığı eserinde
belirttiği kadarıyla; “Erkek ve dişi, üremenin ana kaynaklarıdır. Erkek, hareketin ve
üremenin kaynağını; dişi ise üremenin maddesine sahiptir. Hareket, doğası gereği
maddeden daha iyi ve tanrısaldır”.
Eski Yunan toplumunda istenmeyen çocukların doğumdan sonra terk edilmesi12
geleneğinin var olduğunu biliyoruz. Kız bebekler, erkeklere oranla daha sık terk
ediliyordu. Kızların ekonomik olarak aileye bir katkı sağlayamayacakları
düşünülüyordu. Üstelik evlenirken, kız tarafı damada çeyiz vereceğinden13 fazladan
bir masrafa neden olacaklarına inanılıyordu. Bu yüzden zengin aileler dışında ikiden
fazla kızı olan azdı (Garland, 1993:86).
Bir kız çocuğu ailesinin bir ferdi olarak kabul edildiğinde; annesi ve varsa başka
kardeşleriyle beraber evin kadınlara ayrılmış olan kısmında (gynaikon) yaşardı. Eski
Yunan toplumunda kadınların evin bu kısmından dışarı çıktığı çok nadir görülürdü
ve aslında kadının evden çıkmaması beklenirdi. Antik kaynaklarda bu konuyla ilgili
bilgiler yer alır. Örneğin; Sophokles’in14 “Antigone” isimli oyununda kral Kreon’un,
kadın kahramanlardan Antigone ile kızkardeşi İsmene’nin tutuklanmalarını isterken
dediği gibi: “ Götürün şunları hapsedin, kadınlıklarını bilsinler hele!” (Sophokles,
2002:91). Euripides’in15 “Troyalı Kadınlar” tragedyasında da benzer ifadeler bu kez
kadın kahramanlardan Andromakhe’nin ağzından dile gelir: “…Doğru olsun olmasın
dışarı çıkan kadının suçlanması; evde kaldım!” (Euripides, 2002:34).
10 Eski Yunan’da kadın vücudunun ısısının, erkeğinkinden düşük olduğu kabul ediliyordu. Günümüzde kimi sanat tarihçileri; Yunan tasvir sanatında erkeğin çıplak, kadının giyimiyle betimlenmesinin nedenlerinden biri olarak bu gerçeği gösterirler.11 İ.Ö 384-322 yılları arasında yaşayan ve Makedonya’da doğan Yunanlı filozof (Speake, 1995:70).12 Ekthesis ya da apothesis denen yeni doğanın terk edilmesi; çocuğun, doğumun ardından toprak bir kap içinde evin dışına bırakılması şeklinde gerçekleşirdi. Bebek, kimi zaman bir bakıcı tarafından alınır ve ileride köle olarak hizmet verirdi. Bazen de çocuk sahibi olamayan bir kadın tarafından alınırdı. Atina’da özellikle İ.Ö 5.yüzyılın geç ve 4.yüzyılın erken dönemlerinde terk etme uygulamasının etik yönü tartışılır olmuş, bebeğin evlat edinilmesi ve satılması yasaklanmıştır. Kıta Yunanistan’da Thebai ve Anadolu’da Efes kentlerinde de ekthesis tamamen yasaktı. 13 Homeros Çağı’nda ise damat gelinin babasına armağanlar verirdi.14 Klasik Çağ’ın ünlü tragedya yazarı. 15 Klasik Çağ’ın başka bir ünlü tragedya yazarı.
4
Fakir ailelere mensup olan kızlar ve kadınlar, zengin hemcinslerine göre sokağa
çıkmak ve toplum içine karışmak açısından rahattı. Çarşıda pazarda çalışırlar, evin
geçimine katkıda bulunurlardı. Zengin olanlar ise; ancak yanlarında köleleri varsa ara
sıra birbirlerine gider gelirlerdi. Alışveriş gibi ihtiyaçları da kocaları ya da köleleri
karşılardı.
Kadının toplumun tepkisini çekmeden dışarı çıkabildiği zamanlar, belirli dini
kutlamaların16 ve tiyatro festivallerinin yapıldığı zamanlardı. Ayrıca yaşlı kadınların
sokağa çıkması da doğal karşılanıyordu. İ.Ö 4.yüzyılın ünlü hatibi Hypereides’in
dediğine göre; “Evinden ayrılan bir kadın, ona rastlayanların kimin karısı olduğunu
değil kimin annesi olduğunu soracak yaştadır” (Garland, 1993:244).
Evin içinde ise; kadın, tam bir otorite sahibiydi. Çocukların bakımıyla ilgilenir,
evin gelirini giderini kontrol ederdi. Zengin evlerde çalışan köle kızların “desponia”
dedikleri evin hanımı olarak para işlerinden sorumluydu.
Aristophanes’in17 “Kadınlar Savaşı” yahut “Lysistrata” adıyla bilinen oyununda;
kadınlar, savaşlardan bıkmış usanmış bir halde tüm Yunanlı erkekleri silah
bırakmaya çağırırlar ve Atina kalesini zapt edip paralara el koyarlar. Erkekler parayı
geri isteyince oyunun kadın kahramanı Lysistrata der ki: “Para işlerini biz
yöneteceğiz. Şaşılacak ne var ki bunda? Evin para işlerini biz yönetmiyor muyuz
sizin adınıza?” (Aristophanes, 2006:33).
Yemek yapma, dikiş dikme, örgü örme ve belki biraz da okuma yazmayı ve
aritmetiği evde annesinden ya da büyükannesinden öğrenen bir kızın, ergenliğe erişir
erişmez evlenmesi beklenirdi. Muhtemelen oniki-onüç yaşına gelen bir kız belki
ailesinin bir-iki yıl daha beklemesinin ardından hemen evleniyordu. Erkeklerin ise
otuz yaşına dek evlenmeleri beklenmezdi. Yaşça küçük olan bir kadını kontrol etmek
şüphesiz erkek için daha kolaydı. Ancak evlilik yaşının erkekte geç olması, evliliğin
16 Bu kutlamalardan biri; yalnızca kadın katılımcılara açık olan “Thesmophoria” bayramıdır. Aslında bir bereket ayinidir ve bereket tanrıçası Demeter onuruna kutlanır. Sonbahar sonunda düzenlenen bayram üç gün sürer. İlk gün; kadınlar, ilkbahar sonunda açılmış olan çukurlara atılan domuz leşleri üzerine tahıl tohumları atarlar. Sonra özel kulübelere girerler ve toprağın üzerinde yatıp uyurlar. İkinci gün; tanrıça Demeter’in kızı Persephone (ölülerin tanrısı Hades tarafından yeraltına kaçırılan) anısına oruç tutarlar. Üçüncü gün; tahılla kaplı domuz leşleri çukurlardan alınır ve kutsal gübre olarak toprağa gömülür. Kadınlar, ayin süresince ve öncesindeki üç gün boyunca cinsel ilişkiden kaçınırlar. Atina kentindeki kutlamalarda; kadınların kullandığı kulübeler ve domuz leşlerinin atıldığı çukurlar, halk meclisinin (ekklesia) arkasında yani erkeklere ait yerde bulunuyordu. Kadınlar; bu kutlama vasıtasıyla hem erkeklere ait bir mekâna yaklaşıyor hem de tepkilerden uzak sokağa çıkmış oluyorlardı. 17 Klasik Çağ’ın komedya yazarı.
5
toplumsal bir görev18 olarak kabul edilmesiyle de ilgili olabilir. Kentteki devlet
dairelerinin büyük kısmı ona bu yaşta açılırdı (Freeman, 2000:290).
İdeal evlilik yaşları, o dönem şair ve filozoflarının da ilgisini çekmişti. Hesiodos’a
göre; “Erkek, otuzundan ne az olmalıdır ne de çok. Kadın ise evleneceği tarihten dört
yıl önce ergenliğe erişmiş olmalıdır” (Hesiod, 2006:143). Aristoteles’e göre de;
“Evlenme için uygun yaş; aşağı yukarı kızlar için onsekiz, erkekler için otuzyedi
dolaylarındadır. Zira çok genç yaştaki bir çiftin birleşmesi, çocuk yapma açısından
iyi değildir. Hayvanlarda çok erken birleşmelerin ürünleri genellikle kusurludur, bu
gibi yavrular çoğunlukla dişi ve ufak tefek olur. Aynı sonuç insanlar için de ister
istemez geçerli olacaktır” (Aristoteles, 1993:227).
Evlilik çağına gelen bir kızın kocasını seçmesine izin verilmezdi. Aksi ise tuhaf
karşılanırdı. Ünlü tarihçi Halikarnassos’lu (Bodrum) Herodotos’un bahsettiğine göre;
Kallias adlı Atinalı bir yiğit, “üç kızı evlenme çağına geldikleri zaman onlara parlak
çeyizler vermiş ve bütün Atinalı’lar içinden kendi istedikleri kocayı seçmekte serbest
bırakmıştır. Her biri istediği adamla evlenmiştir” (Herodotos, 1991:318).
Evlilik her iki taraf için de sözlü bir anlaşmayla19 başlardı. Bizim bugün “nişan”
olarak nitelendirebileceğimiz bir törenle (enegyesis); kızın babası ya da ölmüş ise, en
yakın erkek akrabası damada kızla beraber bir miktar para demek olan çeyizi de
vermeyi vaat ederdi. Bu sözleşme; hem kız hem erkek tarafı için çok bağlayıcıydı.
Çeyiz ise; evlilik (gamos), bir boşanma20 ile sonlanırsa, kızla beraber baba evine iade
ediliyordu.
18 Eski Yunan toplumunda evlilik; ailenin ve kentin devamını garanti altına almak demek olduğundan, kadınlar gibi erkeklerin de evlenmesi beklenirdi. Sparta kentinde erkeklerin evlenmesini şart kılan yasalar mevcuttu. Atina’da bu derece bir zorlama olmasa da bir erkeğin, ailesinin malını güvence altına alacak, yaşlandığında ona bakacak ve öldüğünde uygun bir törenle gömecek bir erkek evlat edinmesi için evlenmesi beklenirdi. Bu öyle bir gereklilik idi ki; hiç oğlu olmayan bir adam, en yakın akrabaları arasında birden fazla oğlu olan varsa, birini evlat edinirdi. Hatta erkek evlat sahibi olmadan ölen bir adamın mirasçısı olan kızı, babasının en yakın akrabasıyla evlenmeye -hali hazırda evliyse, bu evliliği bitirme pahasına da olsa- mecburdu. 19 İ.Ö 4.yüzyılda yani Helenistik Çağ’da, Klasik Çağ’daki bu görünüm bir parça değişmiştir. Evlilik; yazılı bir anlaşmayla güvence altına alınırken, damada gelini veren hem babası hem de annesidir.20 Kadının kısır olması, kocasının onu reddetmesi için geçerli bir nedendi. Bununla beraber erkeğin herhangi bir neden olmadan karısını reddetme hakkı da vardı. Kadının kocasını aldattığı ispat edilirse, adam, kadını reddetmek zorundaydı. Yoksa vatandaşlık hakkını -atimia- kaybederdi. Erkeklere ise tam bir cinsel özgürlük tanınmış olduğundan erkeğin aldatması, kadın için boşanma nedeni olamazdı. Ancak kocasından kötü muamele gördüğünü ispat edip yazılı olarak mahkemeye başvuran kadının boşanma hakkı vardı. Çeyiz ise tüm bu durumlar dikkate alındığında kadının evlilik sigortası demek oluyor (yazarın notu).
6
Evlilik kurumunun yegâne gayesi; çocuklar olduğundan, bir kadının ilk görevi
çocuk doğurmaktı. Ama çocuk sayısına21 ve çocuğu büyütüp büyütmemeye karar
veren babaydı22. Çocuk üzerinde tüm yasal haklar da ona aitti. Atina kentinde İ.Ö
6.yüzyıl başına dek kız çocuklarını köle olarak bile satma hakkına sahipti (Garland,
1993:157). Bir kadın için çocuk doğurmak o denli önemli kabul ediliyordu ki;
örneğin Sparta kentinde yalnızca savaşlarda ölen askerlerin ve doğum sırasında
hayatını kaybeden kadınların adları mezar taşlarına işleniyordu. Atina’da da
doğumda ölen kadınların mezar kabartmalarında, onları doğum yaparken tasvir eden
kabartmalar yer alıyordu. Yine de belirtilmesi gereken önemli bir nokta daha var:
Kadınlar, hamlelikleri boyunca ve doğum yaptıktan sonra kirli kabul ediliyorlardı.
Üstelik ev halkını da kirletmiş sayılıyorlardı. Hamilelikleri boyunca kutsal alanlara
ve tapınaklara girmeleri yasaktı. Doğumun ardından23 anne, ev halkı ve doğuma
yardımcı olan kadınlar çocuğun doğumunu takip eden beşinci güne (amphidromia)
dek kirli kalırlardı. Kırkıncı günden sonra (tesserakostaion) kirlilik kadının üzerinden
tamamen kalkardı (Garland, 1993:96-97).
Eski Çağ Yunanistan’ında yaşlı bir kadın olmak; ne baba evinde bir kız ne de koca
evinde bir eş ve anne olmaktan kolaydı. Kocası ölmüş bir kadın eğer oğlu varsa
hayatı boyunca devletten yardım alma hakkına sahipti. Oğlu yoksa kocasının ailesine
bağımlıydı. Evlenmeden yaşlanan kadınlar ise akrabalarına bağlı yaşıyorlardı. Yaşlı
kadınların cenazelerde matemci olarak görev aldıkları, ebelik yaptıkları ya da dinsel
görevlerde çalışıp az miktarda gelir elde ettikleri bilinmektedir.
Sparta: Eski Yunan’da Kadının Sosyal Durumuna Aykırı Bir Örnek;
Sparta kenti, Kıta Yunanistan’daki diğer kentlerden farklı olarak savaşçı bir
toplumu barındırmasıyla ön plana çıkar. Erkekler için savaş, hayatlarının en önemli
bölümünü oluşturuyordu. Dolayısıyla diğer kentlerde yaşayan hemcinslerinden farklı
olarak sürekli evlerinden uzaktaydılar. Bu durumda da kadınlar yalnız ev işleriyle
meşgul olmakla kalmıyor ama çocuklarla ilgili meselelerle de yetkin olarak söz
sahibi oluyorlardı.
21Hesiodos; baba evinde tek bir erkek çocuğu olmasını salık verirken, Klasik Çağ’ın idealist filozofu Platon “Yasalar” adlı kitabında; yeterli çocuk sayısını bir kız ve bir erkek olarak belirlemiştir. 22 Sparta kentinde ise devlet büyükleri kararı veriyordu. 23 Bebek kız ise; ön kapının üzerine bir parça yün iplik, erkek ise; zeytin dalı asılıyordu.
7
Bu kentin savaşçı ruhu; aile ve aileyi ilgilendiren her düzenlemede etkisini
hissettirmiştir. Erkek çocukları yalnızca yedi yaşına geldiklerinde devlet tarafından
alınır ve savaşçı olmak üzere yetiştirilirlerdi (Freeman, 2000:295). Zaten bir çocuğun
doğduktan sonra yaşamasına karar verenler de devlet büyükleriydi. Ufak tefek ve
sağlıksız çocukların hayatta kalmasına izin verilmezdi.
Erkek çocuklar savaşçı olmak üzere eğitilirken, kız çocukları da ileride gürbüz
çocuklar doğurabilsinler diye beden eğitimi yaparlardı. Diğer kentlerdeki
yaşıtlarından farklı olarak evlerin içine kapanmazlar, açık havada hatta çıplak olarak
spor yapar, bedenlerini güçlendirmeye çalışırlardı24.
Sparta’daki bu uygulamayı, skandal olarak niteleyenler vardı. Ancak kadınlara
tanınan bu özgürlük burada bitmiyordu. Yine aynı amaçla yani sağlıklı erkekler
doğurmak için, kadınların kocalarından başka erkeklerle ilişkiye girmesine de izin
verilmekteydi. Bir seferinde kocalarının uzun süren askerlik dönemi sırasında, kentte
yaşayan kölelerden çocuk sahibi olmuşlar, daha sonra bu çocuklar İtalya’da bir
koloniye yerleştirilmişlerdi.
Kadınlar; yasalar önünde de bazı haklara sahiptiler. Babalarının mirasçısı
olabiliyorlardı.
Sparta’da toprakların çoğunluğu devlete aitti. Az miktarda halka ait olanların bir
kısmının sahibi ise; kadınlardı. Aristoteles’in söylediği kadarıyla özel mülkiyetin
çoğu kadınlara aitti (Freeman, 2000:295).
Sonuç;
Eski Yunan kültüründe kadının yeri; onun toplumda sahip olduğu konumun etkisi
altında şekillenmiştir. Yahut toplumda kadınlığın algılanış şekliyle bağlantılıdır. Bu
kavrayış; kadını, zayıf ve güçsüz bir cinsiyet olarak görür. Bu yüzden aile ve toplum
içinde varlığı belirsizdir. Doğumundan itibaren hayatını biçimlendirecek her kararda
24 Roma döneminin ünlü Yunanlı yazarı Plutarkhos’un ( İ.S 50-120) söylediğine göre; bu uygulamayı başlatan kişi, Spartalı yasa koyucu ve devlet adamı Lykurgos’tur. Yazara göre; “Genç kızlara koşu, güreş, disk atma ve mızrak fırlatma gibi alıştırmalar yapma kuralını getirdi. Bu yolla taşıdıkları çocuklar güçlü ve sağlıklı bedenlerde daha iyi kök tutabilecek ve daha iyi büyüyebileceklerdi. Bu büyük dinçlik nedeniyle çocuk doğurmanın acılarına daha kolay dayanabileceklerdi.” Yine Plutarkhos’a göre; “Aşırı narinliklerini ve yumuşaklıklarını giderebilmek için genç kadınların geçit törenlerine genç erkekler gibi çıplak katılmalarını ve belli şenliklerde de yine çıplak dans etmelerini, genç erkekler çevrelerinde onları görür ve işitirken şarkılar söylemelerini bir kurala bağladı. Genç kadınların bu çıplaklığında utanılacak hiçbir şey yoktu. Genç kızların kamu geçit törenlerine böyle çıplak katılmaları, alıştırmalar ve danslarda ortaya çıplak çıkmaları, Platon’un dediği gibi, gençler üzerinde evlilik yönünde etkide bulunan uyarılardı” (Plutark, 2005:111-112).
8
erkek söz sahibidir. Onun yegâne görevi ise; çocuk doğurmaktır. Bu konuda da
yalnızca yardımcı bir figür olarak belirir. İlginç olan nokta; kadının tehlikeli ve
kontrol altında tutulması gerektiğini imleyen söylenceler dünyası, aynı kadına -sınırlı
bir zaman da olsa- özgürlüğünü mümkün kılan malzemeyi de (Thesmophoria
bayramı) sunmuştur.
9
KAYNAKÇA
Aristophanes. (2006) Eşek Arıları, Kadınlar Savaşı ve Diğer Oyunlar (Çev:
Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Aristoteles. (1993) Politika (Çev: Mete Tunçay), İstanbul: Remzi Kitabevi.
Euripides. (2002) Troyalı Kadınlar (Çev: Sema Sandalcı), İstanbul: Arkeoloji ve
Sanat Yayınları.
Flaceliere, R. (2002) Daily Life In Greece At The Time Of Pericles (Translated
From French by Peter Green), London: Phoenix Press.
Freeman, C. (1999) The Greek Achievement, New York: Penguin Books.
Garland, R. (1993) The Greek Way Of Life, New York: Cornell University
Press.
Herodotos. (1991) Herodot Tarihi (Çev: Müntekim Ökmen), İstanbul: Remzi
Kitabevi.
Hesiod. (2006) Theogony, Works and Days, Testimonia (Edited and Translated
by Glenn W. Most), London: Harvard University Press.
Platon. (1998) Yasalar Cilt:2 (Çev: Candan Şentuna, Saffet Babür), İstanbul:
Kabalcı Yayınları.
Plutark. (2005) Yaşamlar 1. Ünlü Yunanlı Ve Romalıların Yaşamları (Çev:
Meriç Mete), İstanbul: İdea Yayınevi.
Sennett, R. (2002) Ten Ve Taş (Çev: Tuncay Birkan), İstanbul, Metis Yayınları.
Speake, G. (2005) Dictionary Of Ancient History, London: Penguin Books.
Sophokles. (2002) Antigone (Çev: Güngör Dilmen), İstanbul: Mitos-Boyut
Tiyatro Yayınları.
10