yfa genÇ analİz kasim

31
GENÇ ANALİZ YOUNG FUTURE ACADEMY GENÇLİK VE KARİYER DERGİSİ KASIM 2011 SAYI : 20

Upload: ygt-yfa

Post on 20-Mar-2016

263 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

En İyi Gençlik Dergisi

TRANSCRIPT

GENÇ ANALİZ YOUNG FUTURE ACADEMY GENÇLİK VE KARİYER DERGİSİ

KASIM 2011

SAYI : 20

GENÇ GELECEK KÜNYE

Dergi Editörü ġeyda KAYA

Kapak Tasarım Melike GÜNEġ

Yurt DıĢı iliĢkiler Adem BAKAN

Ceren BAKICI

Yurtiçi ĠliĢkiler Fulya SAVAġIR

Proje Koordinatörü Yiğit AKKOCA

Dergi Kadrosu

Burçin TOKSÖZ

Ceren BAKICI

Hamdi AYAR

Kaan TÜRKELĠ

Kunter COġKUN

Miraç NALBANTOĞLU

Melike GÜNEġ

ġeyda KAYA

Yiğit AKKOCA

ĠÇĠNDEKĠLER

. KAÇ ? …………….………………………..…1

. OLAN ĠNSANLIĞIMIZA ..…………… 3

. NEDEN VAN’DAKĠLER ÜġÜYOR? …….…5

. ġEHĠTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ …. 8

. PROJE KÖġESĠ …….………………….. 10

. SU DAMLASI …………………...….……….. 16

. SPOR …………..………….…..………… 19

. ĠNCĠR AĞACI ………………………… 23

. ACI GERÇEK ……………………….. 25

. BĠR KĠTAP : SĠYAH KAN ………….. 27

Hazırlayan:

Young Future Academy

Website: www.youngfutureacademy.tr.gg

Adres: Cumhuriyet Bulvarı No:219

Kalyon Apt. Daire:5 35220

Alsancak, İZMİR

Tel:05065882913

NOT : Her türlü eleştiri ve yorum için

[email protected] adresine

mail atabilirsiniz. Ya da yazarlarımızın

yazılarının altındaki mail adreslerinden

direkt onlara ulaşabilirsiniz. İyi okumalar

KAÇ ?

Kaç şehit verdik söylemeye gerek var mı?

Peki depremde kaç kişi öksüz yetim kaldı?

Ya da kaç ananın yüreği sızladı biliyor

musunuz?

Kaç kişi evinden barkından oldu bu soğukta söylesek

değişecek mi bir şeyler?

Kaç tane deniz feneri tutuklusu serbest bırakıldı,

haberiniz var mı? Yoksa da haberdar etmemiz bir şey

ifade eder mi?

Kaç sorusunun cevabı önemli mi? Ülkemin içine düştüğü

durum sayılarla ifade edilebilir mi?

“Ne yazık ki dünyanın kaderi hep kötüye gitmek. Bu

durum Adem’le Havva’nın cennetten kovulmalarıyla

başladı” diye bir söz okumuştum bir kitapta, ne kadar da

doğruymuş… İlk başta olur mu öyle şey diye

beğenmemiştim sözü ama bu tamamen benim umutlu

yanımdan kaynaklanan bir şeymiş.

Hep umut ediyorum bir gün ülkemde her şey güllük

gülistanlık olacak, kimse kimseye düşmanlık

beslemeyecek, kimse ihanet etmek istemeyecek ülkesine,

kimse ayrılıkçı hareketlerde bulunmayacak, kimse

şerefini 3 kuruş için satmayacak, hiçbir siyasi, çıkar için

yabancı ülkelere peşkeş çekmeyecek kendisini…

Ülkemde her şey güzel olunca, dünyada da her şey güzel

olacak. Açlık bitecek, sefalet ortadan kalkacak, depremler

karşısında sağlam durabilmeyi öğreneceğiz… Hep umut

ediyorum. İstiyorum… İnanıyorum belki de buna kim

bilir…

Her ne kadar hem insanlık olarak hem de Türk milleti

olarak çok zor bir dönemden geçsek de, her şeyin

düzelmesi dileğiyle… Hepinize mutlu bayramlar… Bu

bayram bir milat olsun ömrünüzde, bundan sonra her

şey gönlünüzce olsun… Türk milletinin birlik ve

beraberlikten vazgeçmeyeceği nice bayramlara…

Dergi Editörü

Şeyda KAYA

[email protected]

Afiyet olsun :)

OLAN ĠNSANLIĞIMIZA

Yer kabuğunun sallanması mı yıktı insanlığımızı? Birlik

olmak gerekirken duyduklarıma hiçbir uzvum inanmak istemiyor,

ret ediyor. Yardım etmeyi ret edenleri, “hak ettiler” diyen küçük

beyinli insancıkları geçtim, zira özürlülere saygılı olmak lazım!

Ama yardım adı altında insan söğüşlemek de nedir?

Van, güzel ülkemin güzel toprakları, talihsiz günler yaşıyor.

O, şu, bu sebepten değil; sadece doğa nedeniyle ve tabi ki

herkesin kendini müteahhit sanan şapşallar yüzünden… Hayatın

gerçeği bu, her an her yerde olabilir. Biz de geride kalanlar olarak,

elimizden geleni yapar yardım ederiz. Nitekim de ilk dakikadan

yardımlar başladı. Eşyalar toplandı, kargo şirketleri ve otobüs

firmaları bu yardımları ücretsiz afet bölgesine nakil etti. Sağ

olsunlar, olması gereken budur; yaralar hep birlikte olursak, tek

yürek içinde daha hızlı sarılır.

Ama her geçen dakika insanlığımızı ne denli yitirdiğimize

dair haberler geliyor bölgeden. Önce ekmeyin 2.5 TL’ye satan

şerefsizlerin haberini okuduk. İnsanlar canlarından, evlerinden,

mallarından oldular; açlar, açıktalar. Bu nasıl bir insafsızlıktır?

Aç, açıkta insanlar üzerinden haksız kar elde etmek, hem de

böylesine. Olaylar bunla sınırlı olsaydı keşke. 750 TL’lik kışlık

çadırlar da bölgede 2000 TL’ye satılıyormuş. Van’da kar yağıyor,

hava soğuk ama insanlar daha soğuk. Hiç acımıyor içleri,

burkulmuyor yürekleri; o insanların gözlerine bakarken bile…

Söylenecek hiçbir söz yok, insanlığın bittiği yerdeyiz.

Bir kısım şerefsizi de anmadan geçemeyeceğim. Herkes

bilse de terör yanlılarının insafsızlığını, şerefsizliğini,

duygusuzluğunu; bu kadarı onlar için bile fazla bence. Bölge

halkını savunduklarını iddia ettikleri bir kesim olmasına rağmen

yardımların önünü kesiyor, bölgeye ulaşmasını engelliyorlar.

Yardıma gelen polisin, askerin canını alıyorlar. Sorarsan o bölge

halkı için bu cinayetleri işliyorlar. Varsa yiyen buyursun!

Bu olumsuzlukların yanında güzel işlerde olmuyor değil.

Örneğin birçok televizyon kanalı birlik olup tek yayınla bölge

halkı için yardım topladılar. Toplanan rakam mucize gibi, bölgeye

ilaç gibi gelecek 62 milyon TL… Bu rakamı duyunca dedim ki

helal olsun, Van bu parayla yeniden inşa edilebilir. Dilerim ki

toplanan para gerçekten bu amaç için düzgün bir şekilde

kullanılır; yaralar çabuk kapanır, hayat eski akışına kavuşur.

Burçin TOKSÖZ

Bir Türk Dünyaya Bedelse Neden

Van'dakiler Üşüyor?

Van'daki 7.2'lik depremle bir kez daha görüldü ki yine ders

almamışız, yine deprem değil ama bina öldürdü. Üstelik daha da

vahim olanı kurtulanlara da sahip çıkamıyoruz. binlerce insan çadır,

battaniye, sobaları yok diye sokaklarda üşüyor.

“Van’da ve Erciş’te kati suretle bir organizasyon eksikliği yok.

Devletimiz duruma hakim”.

“Van ve Erciş’te afetten etkilenen 600 bin afetzede

bulunmaktadır. Afetzedeler gerek artçı depremlerin devam etmesi

gerek evlerine giremeyecek durumda olmalarından dolayı çadıra

ihtiyaç duymaktadır. Bölgedeki tüm çadır ihtiyaçlarının giderilmesi

için 120.000 adet çadır kapasitesine ihtiyaç vardır.”

Birbirinden çok farklı duran bu iki cümlenin sahibi aynı insan

aslında; Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar.

Bölgeye şu ana kadar ulaşan çadır sayısının 20.000 civarı olduğu

bildirildi. Demek ki şu an 100.000 çadır daha gerekli afet bölgesinde.

Hükümetimizin bu konuda ne yaptığı ise tam muamma, önce İsrail de

dahil olmak üzere diğer ülkelerin yardım tekliflerini reddettik,

imkanlarımız yeterli hallederiz dedik; ardından tüm dünyadan yardım

istedik.

Hani halledebilirdik?

Hani 17 Ağustos'tan sonra her önlemi almıştık?

Hani denetimler yerinde yapılıyordu?

Peki ne değişmiş hiçbir şey!

Demek deprem önlemleri sadece Batı'da alınmış.(ne kadar

önlem alındığını da başka bir deprem göstermez umarım!)

Demek geçen 12 yılda sadece nasıl enkazda sağ kurtulan birini

ararız bunu öğrenmişiz.

Sorun Zihniyette:

Van'daki deprem herkeste şok etkisi yarattı bu doğru ama

depremin belki de tek iyi yanı tüm ülke insanının kenetlenmiş olması.

Ancak bazıları bu ortamda bile nefret söylemlerini sürdürüyor.

Askere polise taş atanlar yüzünden bütün depremzedelere laf

etmek ya da Nemrut Dağı'nın faaliyete geçebilme ihtimaline

sevinenlerin hangi milliyetten olursa olsun içinde biraz bile insanlık

olduğundan gerçekten şüpheliyim. Ne yapalım yani, göçük altında

kalanların tipine, adına, doğum yerine bakıp eğer kurtarılamaya

uygun değilse enkazda mı bırakalım?

Yoksa insan olduğumuzu hatırlamak çok mu zor?

Hamdi AYAR [email protected]

ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ

Türkiye bir terör olayı ile daha yıkıldı.

Ağıtlar yakıldı , insanlar taştı.Herkes lanet

okudu. Ama örgüt niye durup dururken böyle

bir şey yaptı. Örgüt açıkçası kendi ipini kendisi çekti. Artık

doğu'da ki halk da farkına varmaya başladı. Bunun için siteler

kuruldu. Çünkü örgüt kendi ırkından da insanın canını aldı.

Terörün açıklaması asla ve asla da olamaz zaten. İnsanlar da

artık tepkisini daha sert bir şekilde ortaya koyuyor.

Ancak bu saldırı planlıydı ve 8 ayrı yere baskın yapıldı, ağır

silahlar kullanıldı. Yani bu diğerlerinden farklıydı. Çok kardeşi,

oğlu, eşi aldı. Ama halk da tepkisini koydu. Bence bundan

sonra da örgüt geri çekilir. Çünkü operasyon ne olursa olacak

etkili olacak. Çünkü korkuyorlar. Biz de sadece tepkimizi sosyal

paylaşım sitelerinden değil daha somut bir şekilde mitinglere

katılarak göstermeliyiz. Bunlardan dolayı artık sokağa çıkmak

lazım. Atatürk Milliyetçiliği yapıp ırkçılığı bir kenara bırakmalıyız.

Ama artık bir şeyler yapmak zorundayız ! Oturmakla olmaz.

Ve umarım artık teröristleri kapılardan içeri almazlar.

Sadece kodes kapısından geçirmeliler askerlerin yerine. Bu ülke

bizim bölmeyiz de böldürmeyiz de ! Bu yüzden de hükümet

gereğini yapmalı ! Teröristleri asmalı ! Verilen canların

olamayacak karşılığını almalı ! Kürt vatandaşlara da yardımcı

olunmalı Pkk konusunda.

Bu hain saldırı hakkındaki düşüncelerim dediğim gibi örgüt

kendini yaktı. Bundan sonra da 0 noktasına gerileyebilir eğer bu

operasyonlar da devam ederse. Umarım da biter hem kendi

halkları hem Türk milleti rahata varır. Bundan önce nasılsa

bundan sonrad a teröre hak vermiyorum karşı çıkıyorum. Tüm

Young Future Academy Dergi okuyanlarını da bu yola davet

ediyorum.

Ve bu ay ;

Deniz Feneri tutukluları serbest bırakıldı.

Hizbullah sanıkları serbest bırakıldı.

Van'da 7.2 büyüklüğünde deprem oldu.

Sigara alkol arabaya vergi zammı geldi.

Ama 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı bizi mutlu etti.

Ve son olarak da ATATÜRK'ün bir sözünü paylaşmak

istiyorum ;

“Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz

kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.”

Kaan TÜRKELİ

PROJE KÖġESĠ Dışişleri Bakanlığı'ndan gençler için Kış Okulu

Uluslararası ilişkiler alanında kariyer yapmak isteyen gençler için eşsiz fırsat! Dışişleri Bakanlığı, bakanlık çalışmaları hakkında genel bilgiler vermek ve dış politikaya ilgi duyan gençlere diplomasi mesleğine ilişkin ön bilgiler kazandırmak amacıyla Ankara’da 30 Ocak-3 Şubat 2012 tarihleri arasında bir kış okulu gerçekleştirecektir. Ayrıntılar bu sayfada: Bu yıl ilk kez düzenlenecek olan bir hafta süreli kış okuluna, üniversitelerin Dışişleri Bakanlığı tarafından her yıl açılan meslek memurluğu sınavına katılabilecek bölümlerinde okuyan ikinci ve üçüncü sınıf öğrencileri katılabilecektir. Kış okulunda, uluslararası ilişkiler derslerinin yanı sıra protokol, yabancı dilde yazışma ve müzakere teknikleri gibi mesleğe ilişkin programlar uygulanacaktır. Kış okuluna başvuruda bulunmak için aşağıdaki şartları taşımak gerekmektedir: T.C. Vatandaşı olmak 27 yaşından gün almamış olmak Dört yıllık bir lisans programının 2. veya 3. sınıf öğrencisi olmak En az 2.75 not ortalamasına sahip olmak Bu şartları taşıyan adayların başvurularını, Türk Dış Politikası’na Genel Bir Bakış konusunda yazacakları, en fazla 500 kelimelik İngilizce makale ile birlikte 1 Ocak 2012 tarihine kadar Bakanlılığın https://public.mfa.gov.tr/ adresli internet sitesi üzerinden elektronik ortamda yapmaları gerekmektedir. Bakanlık gerekli görüldüğü takdirde adaylarla mülakat yapabilecektir. Dışişleri Bakanlığı görevlilerinin birinci derece akrabaları bu programa başvuramazlar. Kurs bitiminde genel bir değerlendirme sınavı yapılacak olup,

sınavda başarılı olan öğrencilere sertifika verilecektir. Başvurunuzla ilgili olabilecek sorularınızı bir sonraki aşamada yer alan Bilgi Talebi başlıklı alana kaydedebilirsiniz.

İngiltere'de gençlerle çalışmak ister misiniz?

İngiltere'de gerçekleşecek olan gönüllülük hizmeti kapsamında maddi olarak imkanı kısıtlı gençlerle çalışma şansını kaçırmayın. Son başvuru tarihi: 1 Kasım 2011

Contact person: Chloe Foster Coordinating organisation: Concordia Host: YMCA: http://www.hoveymca.org.uk/ Location: Hove, United Kingdom Deadline: 01/12/2011 Start: 01/07/2012 End: 30/06/2013 Sports project based within Sussex Central YMCA. 2 places available. Tasks The volunteers will work in the Sussex Central YMCA sports department supporting a range of young people from the local Hove community but also from across the city. This work includes mainstream children and young people but also ones with more challenging and difficult issues including learning difficulties, offending behaviour and low levels of confidence and self esteem. Many of these children and young people have financial difficulties. Criteria - Active interested in sport - Experience working with children and young adults. - Fluent in English

Procedure To apply you must email - a motivation letter specific to this particular project - current CV - name, contact details and EI reference code of your EVS sending organisation [email protected] WITHOUT ALL THESE YOUR APPLICATION WILL NOT BE CONSIDERED.

Polonya'da araştırma bursu

Polonya'da Araştırma bursu 40 ay (3 ile 9 ay bölünebilen) Başvuru tarihleri: 21.11.2011- 30.11.2011 Mülâkat Tarihi: 06.Ara.11

Özel Şartlar: (Burs başvurularına ilişkin Genel Şartları lütfen dikkatli okuyunuz.) Araştırma bursu adaylarının İngilizce, Rusça veya Lehçe dillerinden birini iyi derecede bilmesi ve 40 yaşından büyük olmaması. Araştırma burslarına her branştan başvuru yapılabilir. Polonya'daki bir üniversiteden veya araştırma kurumundan Kabul Belgesi (Acceptance) temin etmek gerekir. Polonya'daki bir üniversiteden veya araştırma kurumundan Kabul Belgesi EKLER Çevrimiçi Başvuru: http://basvurular.meb.gov.tr/bsv2_4/disiliskiler_yabbursbsv/default.aspx MÜLÂKAT GÜNÜ ELDEN TESLİM EDİLECEK BELGELER a) Başvuru Formunun aslı (Türkçe) (Fotoğraf yapıştırılmış, dilekçe kısmı doldurulmuş ve imzalı) ile adayın son başvuru tarihi nden önce müracaat ettiğini kanıtlayan belgenin bilgisayar çıktısı , b) Lisans Diplomasının onaylı örneği, c) Not döküm belgesi (Transkript)

d) 2 adet tavsiye mektubu (Öğretim görevlileri veya çalışıyorsa amirlerinden; aslı ve imzalı olacak), e) Ayrıntılı çalışma plânı (Polonya ) yapılması öngörülen çalışma) f) Özgeçmiş (CV), g) Varsa çalışma programınızla ilgili Kabul mektubu (Acceptance) veya bu konudaki yazışma örneğiniz, h) Dil sertifikası, i) Fotoğraf (3 adet) * (a,b,c,d,e,f,g,h,i,) bentlerinde belirtilen belgelerle birlikte başvuru formunun da internet çıktısı mülâkat saatinde komisyona elden teslim edilecektir. * (b,c,d,e,f,g,h,i) bentlerinde belirtilen belgeler 3'er nüsha düzenli olarak telli dosyalar halinde hazırlanacak (fotokopi ile çoğaltılabilir) , arka sayfasına kurşun kalemle türü ve kime ait olduğu belirtilecektir. * Adaylar e-posta yoluyla müracaat ettikten sonra M.E.B.'den başka bir çağrı beklemeden, açıklanan mülâkat tarihinde, saat 09.00'da, M.E.B. Merkez Bina Bakanlıklar/Ankara adresinde hazır bulunacaklardır. Yol ve diğer masraflar adaylara aittir

Ege Üniversitesi Gençlerine AB Fırsatları bilgilendirme toplantısı

Ege Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (EGESEM) ve İzmir İl Milli Eğitim Md. ortaklığında, gençlere ve gençlerle çalışanlara Avrupa imkanları hakkında bilgilendirme toplantısı düzenecektir.

Tarih: 27 Ekim 2011 Perşembe Saat: 12.00 - 13.00

Yer : Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Orhan Kılıç Konferans Salonu Katılım Ücretsizdir.

Bilgi için: EGESEM 0232 483 53 64

Değişimi objektifine yansıt, gelişimin resmini çek!

Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından ortaklaşa finanse edilen İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı (İKG OP) kapsamında gerçekleştirilecek, programın uygulanma amaçlarını ve sonuçlarını yansıtması beklenen fotoğrafların yarışacağı 'Sen de

Varsın' adlı Amatör Fotoğraf Yarışması düzenlenmektedir. Başvuru süresi 15 Ekim 2011 - 02 Ocak 2012 tarihleri arasındadır.

İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı’nın amacı ve faaliyetleri hakkında toplumsal bir bilinç oluşmasına katkıda bulunmayı amaçlayan yarışma, fotoğraf çekmeye ilgi duyan herkese açıktır.

'SEN DE VARSIN' Fotoğraf Yarışması ödülleri aşağıdaki gibi belirlenmiştir.

Birincilik Ödülü 1250 TL İkincilik Ödülü 1000 TL

Üçüncülük Ödülü 750 TL Sergileme/Satın alma (50 adet) 100 TL/Adet

'birprojEMvardiyorsan' sen de katıl

Sen de 'bir projEM var diyorsan' Endüstri Mühendisliği bakış açısıyla hazırlayacağın projeye sen de başvuru yapabilirsin!

Yarışmaya, Türkiye ve KKTC’de öğrenim görmekte olan lisans ve yüksek lisans öğrencileri katılabilir.

Yarışmaya en fazla 5 kişilik gruplar halinde (dereceye giren gruplara ek ödüller 3 kişi ile sınırlıdır) veya bireysel olarak başvuruda bulunulabilir.

Bir grup veya bir kişi birden fazla proje fikri ile yarışmaya katılamaz.

Proje’de geliştirilen ürün veya hizmet, teknik bir ARGE çalışmasını içermelidir. (Örneğin: Yeni bir ürün veya hizmet yaratılması, piyasada bulunan bir ürün veya hizmetin üretim sürecinde bir iyileştirme ya da bu süreçte yeni bir teknolojinin kullanılması gibi)

Geç başvuru ve online başvuru yapılmamış projeler kabul edilmeyecektir.

Ödül töreni 26 Şubat 2011 tarihinde İTÜ Maçka Kampüsünde yapılacaktır.

PDF formatında hazırladığınız projelerinizi [email protected] adresine yollamanız gerekmektedir.

YARIŞMADA JÜRİ KARARI ESASTIR.

Ön elemeyi geçen grupların üyelerine ve üniversite temsilcisine, proje teslim tarihinden sonra gelen ilk bir hafta içerisinde haber verilecektir.

Proje Son Teslim Tarihi: 6 Şubat 2011

www.birprojemvardiyorsan.com

KOCAMAN OKYANUSTAKĠ BĠR SU DAMLASI

Modern bir çağda yaşadığımızı düşünürsek her olayın mantıklı bir

açıklamasının olduğunun bilincindeyiz insan olarak. Peki günümüzde

fizikçilerin doğa üstü varlıklarla iletişim kurduğunu iddia eden ama

bunu bir türlü kanıtlayamayan insanların haklı olabileceklerini

düşündüğünü biliyor muydunuz?

Paralel evren teorisinin ilk ortaya atıldığı 1920lerde, bu teorinin

büyücüleri ve doğa üstü varlıkları gördüğünü iddia eden insanları

haklı çıkaracağı düşüncesiyle bu teori herkesten gizlendi. Büyücüleri

haklı çıkarmak bilimi aşağılamaktı profesörlere göre. Elli yılı geçkin

süre de paralel evrenden bahsedilmedi.

Uzunluk, genişlik ve yükseklik olmak üzere maddenin 3

boyutunun olduğunu biliyoruz. Einstein’a göre zamanı da 4. boyut

olarak kabul etmeliyiz. Peki evren gerçekte 3 boyutlu mu, 4 boyutlu

mu? Cevap veriyorum: 10 boyutlu. 1970 – 1980 yılları civarında

fizikçiler evrende 10. boyuta kadar çıktılar. Bu süre zarfında yapılan

çalışmalardan bir tanesi de Michael Duff’ın yürüttüğü yerçekimi ile

ilgili teoriler çalışmasıydı (University of Michigan). Bu çalışmalara

göre evrende başka bir boyut daha olmalıydı. Ama fizikçiler Burt

Ovrut’in Tel/Sicim Teorisi’ni (String Theory) daha mantıklı ve

gerçekçi buldular (University of Pennsylvania). Tel Teorisi’ne göre

evren küçük taneciklerden değil, uzun tellerden oluşuyordu. Tıpkı telli

bir müzik enstrümanının telleri gibi. Tek farksa bu teller daha uzun ve

gözle görülemeyecek derecede ince. Tel Teorisi’nin kabulü ise

yerçekimi hakkındaki teorileri çürütmüştü.

Fizikçiler Tel Teorisi’ni kabul ettiler etmesine de, bilim ilerledikçe

artık bu teori bazı fizik problemlerine yanıt veremiyordu. Gün

geçtikçe de cevaplanamayan bu problemlerin sayısı artıyordu. Ve o

görkemli fikir atıldı ortaya: Paralel evren.

Yıllar sonra tekrar ortaya atılan bu fikir, fizikçilerin şaşırmasına ve

ikileme düşmelerine yol açmıştı. Başka bir evren olabilir miydi? Bu

fikir hemen yerçekimi hakkındaki teorileri akla getirdi. Yerçekimi

teorisine göre evrenin dışında başka bir boyut daha olmalıydı. 10

boyuta sahip olan evreni içinde bulunduran 11. boyut mu vardı yani?

Peki tellere ne oldu?

Birbirine ters düşen yerçekimi teorisi ile Tel Teorisi, paralel evren

başlığında yapılan çalışmalarda bir araya geldi. Birinin doğruluğu

diğerini çürüten bu iki teorinin, aslında ikisinin de doğru olması ve

birbiriyle ilişkili olması bilim insanlarını şaşkına çevirdi. Tel Teorisi

doğrulandı, 11. boyut da kabul edildi. Uzun ve çok ince olan tellerin

aslında birbirine bitişik olduğu ve sürekli titreştiği kabul gördü.

Bitişik teller ince bir zar görünümünü andırıyordu. Evrenimiz

aslında sürekli hareket halinde olan bir zar. Zar Teorisi (Membrane

Theory / M Theory) bilim insanları tarafından benimsendi. Ayrıca da

çözüme ulaşamamış fizik problemlerini de çözüme kavuşturmuştu.

Bunlardan bir tanesi olan Büyük Patlama’nın (Big Bang) sebebinin

titreşen iki zarın yani iki evrenin çarpışması olduğu sonucuna ulaşan

bilim adamları, Büyük Patlama anında tüm fizik kurallarının geçersiz

olduğunu da iddia ediyor. Buna rağmen patlama öncesi durumla ilgili

hiçbir sonuca ulaşmış değiller. Ayrıca diğer evrenlerde bizim

evrenimizin fizik kurallarının tamamen geçersiz olabileceğini, farklı

fizik kanunları olabileceğini, hatta hiç fizik olmama ihtimalinin

olabileceğini söylüyorlar. “Diğer evrenlerde bu evrenin fizik kuralları

geçerli olmayabilir. Bu, fizikçiler için bir felaket!” diye açıklıyor

Michio Kaku (City University of New York). Peki yerçekimi bu işin

neresinde?

Yerçekimi hala net bir açıklamaya kavuşturulmuş değil. Lisa

Randall yerçekimini “kaçak enerji” olarak görüyor (Harvard

University). Dünyanın merkezinde çok büyük bir yerçekimi, büyük

bir enerji var. Buna rağmen küçük bir mıknatıs zemindeki bir iğneyi

yukarı çekebiliyor. Ya da bizler zemindeki bir nesneyi rahatlıkla

yukarı kaldırabiliyoruz. Yerçekimine karşı koymak aslında hiç de zor

değil. Nasıl oluyor da böylesine büyük bir enerjiye kolayca karşı

koyabiliyoruz. Lisa Randall’a göre yerçekimi enerjisi bizim

evrenimize başka bir evrenden sızan bir enerji. Bu yüzden ona kaçak

enerji diyor. Tabi ki bu durum hala teori aşamasında. Yerçekimi

enerjisi diğer evrende çok yoğun bir şekilde mevcut, bizim evrenimize

ise çok küçük bir bölümü sızıyor. Nasıl sızıyor, hangi yoldan sızıyor

hala muamma. Ama teoriler gerçekten kulağa mantıklı geliyor.

Fizikçilere göre evrenlerin yani zarların sayısı sonsuz sayıya

ulaşabilir. Ve her geçen zaman da sayıları artıyor. Bu zarlar hareket

halindeler ve fizikçilerin 11. boyut olarak kabul ettikleri sonsuz

boşlukta yüzüyorlar. Bizim evrenimizin oluşma sebebi olan evrenlerin

çarpışıp iç içe girmesi, sonsuz boşlukta yer alan diğer evrenlerde de

gerçekleşiyor. Ve diğer evrenlerde de canlılar olduğuna yürekten

inanan, kesin gözüyle bakan fizikçiler de var.

Büyük Patlama’nın sırrını çözmek bütün fizik sorularına bir anda

yanıt bulacaksa da, fizikçilerin onca çalışmaları ve ilerlemeleri sonucu

hala Büyük Patlama ile ilgili tek bir ipucu dahi yok. Bu sırrı açığa

çıkarmak fiziği bitirmek demektir ve fizik dünyasında aldığımız yol,

kocaman okyanustaki bir su damlası…

Pınar KESKĠN

SPOR BEŞİKTAŞ 2-2 FENERBAHÇE

Mersin İdman Yurdu karşılaşmasında tekrar toparlanma

emareleri gösteren Beşiktaş, Fenerbahçe karşılaşmasına

Necip-Aurelio değişikliği dışında Mersin İ.Y karşılaşmasının

kadrosuyla çıktı. Karşılaşmanın ilk çeyreğinde Beşiktaş oyunda

üstün tarafken sezon başından beri takımın neredeyse en

kötüsü olan Simao’nun ayağından mükemmel bir gol buldu.

Maçın 20. dakikasından ilk yarı bitene kadar Beşiktaş her ne

kadar topa daha çok sahip olmaya çalışsa da, Fenerbahçe

daha çok pozisyon arayan taraftı. Bu anlarda da Egemen-Sivok

ikilisi muhteşem bir performans sergiledi.

Quaresma’nın özellikle sarı kartı aldıktan sonra

savunmaya hiç yardım etmemesi Hilbert’i ekstradan efor sarf

etmeye sevk etti. Quaresma’nın sağ kanadın savunmasına

neredeyse hiç katkı yapmaması Ziegler’in ileri kolayca

çıkmasına, Caner’in ise karşılaşmanın en iyi oyuncusu

olmasına katkıda bulundu. Karşılaşmanın ilk yarısında her ne

kadar Simao’ya attığı pasla golde katkısı olsa da Mustafa

Pektemek’in gelen pasları alıp rakip kaleye dönerek iyi top

saklamasına rağmen fizik olarak inanılmaz kötü olması, top

rakipteyken ileride baskı yapmaması Fenerbahçe defansının

daha öne çıkmasına, Beşiktaş’ın ise buna mukabil oyunu daha

geride kabul etmesine sebep oldu.

Soyunma odasına 1-0 galip giren Beşiktaş, karşılaşmanın

ikinci yarısının ilk 15 dakikasında oyuna yine tam anlamıyla

hükmeden taraftı. 60. dakikada Fenerbahçe atağında

Beşiktaş’ın sağ tarafından giren Caner’i serbest bırakıp

pozisyonu izleyen Quaresma’nın hatasıyla Fenerbahçe’nin

beraberliği bulduğu pozisyon geldi. 1-1’ den sonra Fenerbahçe

golün de verdiği moralle öne geçmek için oyunu domine etmeye

başladı ancak karşılaşmanın vasat oyuncularından olan

Quaresma’nın bireysel yeteneğiyle 1.5 ay sonra sahaya bir

derbi mücadelesinde ayak basan Almeida’ya çıkardığı topla

Beşiktaş 2-1 öne geçti.

Doğru değişiklikler geldi. 2-1’den sonra doğru şekilde

Quaresma’yı oyundan alıp Holosko’yu oyuna süren Carvalhal,

bir çok maçtan sonra bir karşılaşmada doğru değişiklikler

yapıyordu. Her ne kadar karşılaşmanın iyi isimlerinden olan ve

takımın hücuma çıkmasında büyük katkısı olan Veli’nin

oyundan alınması bize göre hatalı olsa da 2-1 önde olan

takımın maçın son anlarında skoru koruma güdüsüyle Veli-

Necip değişikliğini yapması en azından uzatma dakikalarında

oyuncu değişikliği yapmak kadar mantıksız değil. Oyunun son

bölümlerinde psikolojik olarak geriye yaslanan Beşiktaş hatalar

zinciriyle kalesinde golü gördü. Önce Necip hiç gereği olmayan

bir yerde faul yaptı, Beşiktaş’ın iyi oyuncularından olan Cenk’in

tecrübe eksikliğiyle frikiği sadece Alex’i baz alarak düşünüp

hatalı baraj kurdurması ile devam etti ve 88. dakikada skor 2-

2’ye geldi.

Beşiktaş’ta öne çıkan isimler kuşkusuz Cenk, Ernst, Veli,

Egemen, Sivok özellikle 2. yarıda İsmail ve Simao’ydu.

Haftalardır eleştirdiğimiz Simao’nun geçen sezona dönüş

emarelerini göstermesi, gelecek haftalar için ümitlenmeyi

getirmiştir. Umarız istikrar sağlanır bu düzelmede. Ernst’in

bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi “Ben bu takımın kadrosuna

yazılacak ilk kişiyim” diyor adeta… Egemen’in müthiş

mücadelesi, Veli’nin giderek takıma alışması Beşiktaş için

olumlu gelişmeler. İsmail ise bu karşılaşmadaki performansının

üzerine “son hamle” becerisini ekleyip istikrar sağlarsa 3

sezondur haklı şekilde yaptığımız eleştirilerin yerini, övgüler

alabilir. Beşiktaş son 2 maçtır oynamaya çalıştığı iyi futbolda

istikrar sağlaması halinde ligde daha üst sıralara çıkacaktır.

Orta sahayı 3 ön libero ile kurmadıkları müddetçe de, topu ileri

taşımakta zorlanmayacaklardır. Almeida’nın dönüşü ile

haftalardır kısır geçen pozisyon bulma çabası, daha da

artacaktır.

Kazanan Beşiktaş Taraftarı

İşin taraftar yönüne bakarsak, Beşiktaş taraftarı

kulüplerine yaptıkları büyük baskı ile Fenerbahçe Taraftarı’nın

stada gelmesini sağlayarak büyük alkışı hak etti. Fenerbahçe

taraftarı içerisinde bulunup, sahte biletle stada girmeye çalışan

ve karşılaşmanın biletine sahip olan gerçek taraftarları mağdur

edip bir rezalete sebep olan kendilerine “Taraftar” diyen bir

avuç çapulcu sürüsü, Beşiktaş Taraftarı’nın jestine ihanet

etmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün büyük ihmali söz

konusuyken, “Polis Kontrolünde Sözde Stad Baskını” gibi ilginç

bir durum ortaya çıkmıştır. Kimilerine “Şov” gibi görünse de,

Beşiktaş taraftarı’nın son dakikalarda yaptığı Van için atkı-bere

aktivitesi takdire şayandı. O atkı ve berelerde insan sıcaklığı

vardır ve kamuoyu Van’a yetkililer tarafından gösterilmeyen

sıcaklığı daha fazla göstermelidir. Maç beraber bitti ancak,

Beşiktaş taraftarı kazanan taraftı.

GALATASARAY

Galatasaray dün Gaziantepspor karşısında ciddi problemler

yaşadı. Sarı-kırmızılı takım genel anlamda önde oynamak

istiyor ancak gol pozisyonuna girme sıkıntısı yaşıyor.Önce

Servet'in, ardından Sabri'nin kırmızı kart ile atılması da

darmadağınık bir hale soktu Galatasaray'ı.Ancak Servet'in

atıldığı pozisyondaki kırmızı kartı ağır buldum.

Galatasaray 1-1'e kadar fena oynamadı. Çok dolu dolu

oynamasa da iyi mücadele etti. Ama 2-1 yenik duruma

düştükten sonra dağıldılar. Bütün futbolcular şuurlarını kaybetti.

2-2'yi yakalamalarına rağmen bu şuursuz oyun bu sonucu

ortaya çıkardı.2-2'den sonra o karar tecrübeli futbolcuların

oyunu soğutmamalarına şaşırdım.Müthiş coşkulu oynuyorlar,

baskı kuruyorlar ama şuurlarını kaybediyorlar.Taraftarın bir an

önce 3. golü istemesiyle bilinçsizleşiyorlar.Tabii bu arada yine

peş peşe pozisyonlar verdiler.Burada hemen teknik adam ve

tecrübeli oyuncuların devreye girmeleri gerekiyordu.

Galatasaray gibi büyük bir takımın futbolcularının bu kadar

kendini bilmez bir halde oynamaları büyük bir tehlikedir.Kaleci

Muslera çok kötü oynadı dün. Yaptığı hatalar ona yakışmadı.

Gaziantepspor'u geçen hafta G.Birliği'ni yendiği maçta

beğenmemiştim. Ancak son derece etkili oynadılar, iyi

futbolculara sahipler.Sonuçta Abdullah Ercan iyi bir takım

devralmıştı, bunu devam ettiriyor.

Kunter COŞKUN

İNCİR AĞACI Her türkünün çok etkileyici birer

hikayesi olduğundan mıdır bilinmez ama

türküler insanın içine işler. Onların kalıcı

günümüz şarkılarınınsa geçici olmasının

sebebi bam telimize dokunacak hikayeler sonrasında

yazılmış olmalarıdır bence. Yani bundan 1 yıl (çok değil

ya sadece 1 yıl yeterli) sonra aşk kaç beden giyer diye

kimse mırıldanmaz, ama türküler nesilden nesle aynı

duygu yoğunluğunda sonsuzluğa ulaşır…

Şimdi ben bunları neden anlatıyorum ki? Çünkü

radyoda bir programda dinlediğim hikaye bende bir

türküyü unutulmaz bir yere oturttu. Sizlerle de

paylaşmak istedim bunu. Bir Yozgat türküsü olan

“Hastane Önünde İncir Ağacı” nın hikayesi:

Yıllaaar yıllar önce, Yozgat’ın bir köyünde komşu

kızına sevdalı bir genç vardır. Birbirlerini çok severler.

Aynı zamanda genç kız ve genç oğlan birbirlerinin beşik

kertmesidir. Yani aileler de durumdan haberdardır ve

evlilik planları vardır. Genç askere gider, uzuuun

askerlikten şikayet etmeyişinin tek sebebi döndüğünde

düğününün olmasıdır. Ancak askerde vereme yakalanır

ve hava değişimi için memleketine gönderilir.

Sözlüsünün ailesi verem olduğunu öğrenince kızlarını

göstermezler gence. Genç buna iyice içerler. Daha

sonra genci ailesi tedavi için İstanbul’daki bir hastaneye

yatırır. Hem oradaki hastane daha iyi şartlara sahiptir,

hem de çocuklarının sevdiği kızı yeni bir yerde, yörede

unutmalarını ister ailesi. Ancak sözlüsünü unutmak bir

yana, odasının camından bakıp hastane bahçesinde

gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla genç şu türküyü

söyler;

Hastane önünde incir ağacı

Doktor bulamadı bana ilacı

Baş tabib geliyor zehirden acı

Garip kaldım yüreğime dert oldu

Ellerin vatanı bana yurt oldu

Mezarımı kazın bayıra düze

Benden selam söyleyin sevdiğim gıza

Başına koysun, karalar bağlasın

Gurbet elde kaldım diye ağlasın

Daha sonra yakalandığı amansız hastalıktan

kurtulamayarak hastanede ölür. Ailesi cenazesini

Yozgat´a getiremez, İstanbul´da kalır.

Gerçek aşkların gerçek hikayelerinin gerçek

türküleri, hepsi eski zamanda kalmış…

Şeyda KAYA

[email protected]

ACI GERÇEK

Çok garip şeyler oluyor. Ülkemde felaket üstüne felaket…

En çok yıkılansa binalar değil, insanlığımız. Şehit haberleri

hepimizi acıttı, canlar gitti, canlarımız toprağa karıştı. Teröre,

kardeşi kardeşe kırdırana lanet olsun. Ama tek suç onların mı

gerçekten?

Hayır, terörün hiçbir haklı yanı olamaz, suçlarını paylaştırıp

azaltmak da değil niyetim. Ama onlar bölücü, kanımızı

döküyorlar; peki biz ne yapıyoruz? Biz de kardeşlerimize düşman

oluyoruz. Aynada birazda kendimize bakmanın zamanıdır dostlar.

Acı ki ülkeyi bölmeye çalışanların ekmeğine kaymak sürüyoruz,

hayır bu da yetmiyor balını ihmal etmiyoruz. Ülkeyi doğu-batı

diye ikiye ayırıyoruz. Kimse inkar etmesin, ülkemin en acı

gerçeği bu!

Doğuda yaşayanları ayrı görürsen – iyi ya da kötü- , biz biriz

nasıl dersin? İnanır mı insanlar bu riyakar sözüne. Can candır,

ister terör alsın ister depremler, seller… Can candır, giden

canların hepsi bizdendir. Zaman dayanışma, birleşme zamanıdır.

Destek olmak vakti gelmiştir. Ama ülkemin çoğunun içine minik

cahiller kaçmış durumda. Okumuş cahiller olduğumuzu

biliyordum da, bu kadarı benim bile aklıma gelmezdi.

Şehitlerimizin intikamıymış deprem! Bu nasıl bir yobaz, aptal

düşüncenin ürünüdür. Anlamak imkansız.

İsteklerini geçekleştirmek için kan dökmelerine bile gerek

kalmayacak yakında köpeklerin. Çekirdek çitleyip izlerler, tıpkı

bazılarımızın Van’ın acısını izlediği gibi.

Küçük beyinlerimiz sarmaşıklar içinde, deprem Van’da olsa

dahi üzülmüşüz; biz onlar kadar kalleş değilmişiz yardım

edermişiz utansınlarmış. Peki, “onlar” kim? Cezalandırdıkların

kim? Yeni doğmuş bebeler, doğuda görev yapan asker, doktor,

öğretmen, masum vatandaşlarımız mı? Sen görmezden geldiğinde

kardeşini, çok mu umursayacak seni bölücü faaliyet yürüten

şerefsizler, yalaka uşakları? Yaptığın sadece kardeşlerine olacak,

canına olacak; şehitlerimiz kadar bizim olanlara olacak. Sanır

mısın ki o ardından yas tuttuğun yüzlerce vatan evladı, böyle

olmasını ister. Sızlıyordur muhtemel kemikleri. Vatanı bir tutmak,

bölünmesini engellemek için canını veren Mehmetçik, ister mi

şimdi kardeşine kalleşlik etmeni. Gerçekten öyle mi sanırsın.

Bunun için mi gitti onca can, kan, kardeş. Yazık sana Türkiyem,

gerçekten yazık. Ne günlere kaldık!

Burçin Toksöz

SİYAH KAN

Ani bir kararla yazarlığa geçen ve kısa süre içinde iki

milyondan fazla okura sahip olan bir yıldız-yazara

dönüşen Jean-Christophe Grangé. 2003 yılında çıkardığı

romanı "Kurtlar İmparatorluğu"yla hem dünyada hem

de ülkemizde ününe ün katmıştır.Türk okurları onu bu

romanıyla tanıdı ve tuhaf bir şekilde sevdi.

Grangé bizi yine kanlı, yine

korkutucu ve yine delice bir

romanla karşı karşıya

bırakıyor. Gerçek anlamda

'okuyan' herkesin beğeneceği

bir kurgusu olduğunu

düşünüyorum. Elbette romantik

salı kuşağı değil. Grange'nin

kitaplarını okumak biraz sabır

ve merak yeteneği istiyor. Aslında bir "bünye"

meselesi bu kitabı okumak.

"Siyah Kan" yazarın bir yıl gibi

kısa bir sürede kaleme aldığı bir

kitaptır. Serbest dalış

şampiyonu bir katil ile eski

paparazzi, kötülük fikrine ve kaynağına takıntılı bir

gazeteciyi karşı karşıya getiriyor. Katil hapiste… Ama

daha önce Kamboçya, Tayland, Malezya’da kan

dökmüş. Kadınların kanı…

Gazetecinin onunla temasa geçmek için oynadığı oyun

romanın temelini oluşturuyor. Seri katil kitapları ya da

filmlerinde alışageldiğimiz gibi katil kimliğinin

saklanması ve sonradan kahramanların bu kişiyi ortaya

çıkarması söz konusu değil. Daha ilk sayfalardan

cinayetler ve katilin kim olduğunu öğrenmiş

oluyorsunuz. Tabiki bu durum okuyucunun kafasını

karıştırıyor. Bahsi geçen katilimiz Jacques Reverdi.

Onun cineyetlerini araştıran gazetecimiz ise Marc.

Yazarbu katile aşırı zeka yüklemiş. Oldukça kurnaz ve

de planlı çalışıyor.

Kan havasız kalınca rengi ne olur merak ettiniz mi? Ya

da bir balın neler yapabileceğini?

Bu kitabı okudukça bunların ne kadar ilginç olduğunu

göreceksiniz. Kitabı okurken ürperdim. Betimlermeler,

tasvir ve o hayal gücü... Jean-Christophe

Grangé insanın kendi içinde, dışarıya vurmaya hazır

kötülüğünün sadece peşinden gitmekle bile ortaya

çıkabileceğini söylüyor bu kitapla.

Kitabın anlatımında gerçek dışı bir durum sözkonusu

değil. Herşey baştan sona tutarlı. Ama yinede kendinizi

“Bu kadarı da olmaz heralde.” derken bulabilirsiniz.

Kitabın Fransızca ismi "La Ligne Noire". İngilizce

baskılarında ise "Black Line" olarak geçiyor. Her ikisi de

dilimize "Siyah Yol" olarak çevrilebilir. Ancak ülkemizde

yayımlanan baskısında kitabın ismi "Siyah Kan" olarak

geçiyor. Bu isim gayet uygun olmuş. Çünkü kitap

boyunca siyah kan ve günahlardan arınma arasındaki

ilişki, törensel ve kriminal bir bakış açısı ile verilmiş.

Güneydoğu Asya'da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator

çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla

çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir

yol. Paris. İlk temas. Kuala Lumpur. Hayat Yolu. Uçuşan

ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. Kamboçya. Bal ve

Fresk. Tayland. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış

bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! Bangkok.

Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengi'dir! Ve

Paris. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor.

ÇABUK SAKLAN, BABA GELİYOR!

(Tanıtım Yazısından)

Kitabın arka kapağını okuduğunuzda size çekici

gelmeyebilir veya anlayamayabilirsiniz. Bunu

açıklarsam kitabı da açıklamış olurum ve okumanın

hiçbir zevki kalmaz. Okudukça sizin çözmeniz daha

zevkli olacaktır. Kitap ilerledikçe sanki içine

giriyorsunuz gibi. Bir film izler gibi okuyabilirsiniz.Bir de

kitap sanki hiç bitmeyecekmiş gibi. Sonuna yaklaştıkça

adrenalin salgılama oranınız giderek artıyor,

artıyor,artıyor." Oh be nihayet bitti.” dediğiniz an

kitabın en az 50 sayfasının kaldığını görüyorsunuz…

Hani kan görmeye

dayanamayanlarımız

vardır aramızda. Siyah

Kan'dan sonra artık kan

kelimesini okumaya da

dayanamaz hale

geliyorsunuz. Jean-

Christophe Grangé

gerilim severler için

kaçırılmayacak bir kitaba

imza atmış. Dört yüz küsur sayfalık gerilimli bir kâbus…

Hemen hemen her Grange sever için Siyah Kan özel bir

yere sahiptir. Pek çok kişi Siyah Kan’dan sonra Grange’ı

tanır ve diğer kitaplarını okumaya başlar Karekterlerle,

cinayetlerle, kitabın sürpriz sonuyla, Grangé’in harika

uslübuyla dört dörtlük bir kitap!

Aslı Asutay