sÖz • ea | 01 edebiyat fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... ·...

16
Ortaöğretim Alanı Edebiyat Ders Föyü 1 SÖZ • EA | 01 EDEBİYATIN DİĞER BİLİMLERLE VE DİSİPLİNLERLE İLİŞKİSİ İnsanoğlu her zaman güzelliğin peşinde olmuş, güzele ilgi duymuş ve estetik duygularını dışa vurmak için güzel sanatlardan yararlanmıştır. Edebiyatın kullandığı malzeme ve kendini ifade etme bakımından özgün bir yönü vardır. Diğer güzel sanat dallarının malzemesi boya, kil, taş, ağaç, metal gibi maddi unsurlardan oluşur fakat işitsel sanatlar içinde yer alan edebiyatın malzemesi sadece dildir. Edebiyat, aynı zamanda diğer sanat dallarıyla verilen eserlerin yorumlanması, açıklanması yönüyle öteki sanat dallarından ayrılır. Edebiyat; müzik, sinema, tiyatro, opera vb. sanat dallarına kaynaklık da edebilir. GÜZEL SANATLAR Güzel sanatlar, güzellik ve zevkle ilgilenen sanatlar için kullanılan bir ifadedir. Resim, heykel, mimarlık, müzik ve şiirden oluşan beş başlıca sanat alanını kapsar. Zaman zaman yazarların kendine özgü görüş ve anlayışlarının sonucu olarak başka birtakım sanatların bu şemaya dahil edildiği görülür; örneğin bahçe düzenleme, gravür ve dekoratif sanatlar, dans, tiyatro, kimi zaman opera, hitabet ve edebî düzyazı... Güzel sanatlar Geleneksel ve Çağdaş olmak üzere iki şekilde sınıflandırılmaktadır: Edebiyat - Güzel Sanatlar İlişkisi Geleneksel Sınıflandırma GÖRSEL (Plastik) Sanatlar İşitsel (Fonetik) Sanatlar Sahne Sanatları 1. Resim 2. Heykel 3. Mimari 4. Karikatür 5. Fotoğraf 1. Tiyatro 2. Opera 3. Bale 4. Sinema 5. Pandomim 1. Müzik 2. Edebiyat 3. Şiir GÜZEL SANATLAR Book 1.indb 1 29.11.2018 09:41

Upload: others

Post on 13-Feb-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

Ortaöğretim Alanı

EdebiyatDers Föyü

1

SÖZ • EA | 01

EDEBİYATIN DİĞER BİLİMLERLE VE DİSİPLİNLERLE İLİŞKİSİ

İnsanoğlu her zaman güzelliğin peşinde olmuş, güzele ilgi duymuş ve estetik duygularını dışa vurmak için güzel sanatlardan yararlanmıştır. Edebiyatın kullandığı malzeme ve kendini ifade etme bakımından özgün bir yönü vardır.

Diğer güzel sanat dallarının malzemesi boya, kil, taş, ağaç, metal gibi maddi unsurlardan oluşur fakat işitsel sanatlar içinde yer alan edebiyatın malzemesi sadece dildir. Edebiyat, aynı zamanda diğer sanat dallarıyla verilen eserlerin yorumlanması, açıklanması yönüyle öteki sanat dallarından ayrılır.

Edebiyat; müzik, sinema, tiyatro, opera vb. sanat dallarına kaynaklık da edebilir.

GÜZEL SANATLAR

Güzel sanatlar, güzellik ve zevkle ilgilenen sanatlar için kullanılan bir ifadedir.

Resim, heykel, mimarlık, müzik ve şiirden oluşan beş başlıca sanat alanını kapsar. Zaman zaman yazarların kendine özgü görüş ve anlayışlarının sonucu olarak başka birtakım sanatların bu şemaya dahil edildiği görülür; örneğin bahçe düzenleme, gravür ve dekoratif sanatlar, dans, tiyatro, kimi zaman opera, hitabet ve edebî düzyazı...

Güzel sanatlar Geleneksel ve Çağdaş olmak üzere iki şekilde sınıflandırılmaktadır:

Edebiyat - Güzel Sanatlar İlişkisi

Geleneksel Sınıflandırma

GÖRSEL(Plastik)Sanatlar

İşitsel(Fonetik)Sanatlar

SahneSanatları

1. Resim2. Heykel3. Mimari4. Karikatür5. Fotoğraf

1. Tiyatro2. Opera3. Bale4. Sinema5. Pandomim

1. Müzik2. Edebiyat3. Şiir

GÜZEL SANATLAR

Book 1.indb 1 29.11.2018 09:41

Page 2: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

2

Edebiyat Ders Föyü 01

Bir anlatı olarak edebiyatın diğer bilimlerle doğrudan ilişkisi vardır. Edebî metinlerde diğer bilimlerin verilerinden yararlanıldığı gibi diğer bilim alanları da edebiyatın ve dilin olanak ve ürünlerine müracaat ederler. Dolayısı ile edebiyat ile diğer bilimler arasında her zaman bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz.

Edebiyat - Din İlişkisi

Din, insanları kutsal duygu, ortak bir vicdan ve iman etrafında birleştirir. Bu süreçte ilahi çağrılar için sözün etkileyici gücünden yararlanan her dinin kutsal bir metni vardır.

Dini metinleri okuyan kişi hem diniyle ilgili bilgiler edinir hem de metafizik bir gerçeklikle buluşur.Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle Türk dili ve edebiyatın İslam’dan derin bir şekilde etkilenmiştir. İslamiyetin etkisiyle deği-şen ve şekillenen kültürle birlikte edebiyat da bu değişimden nasibini almıştır.Kaldı ki “İslamiyet etkisindeki edebiyat dönemi” başlıklı bir araştırma alanı doğmuştur.

İslamiyet öncesine bakıldığında edebiyat-din ilişkisinin çok güçlü olduğu görülmektedir. Bu dönemde şairlerin büyük bir kısmı din adamlarından oluşmaktadır. Şamanlar dini törenlerde toplanan halka çeşitli konulardan şiirler okumuşlardır. Uygur Metin-leri dinin edebiyat üzerindeki etkisine iyi örnektir. Uygur Metinleri çok büyük bir oranda dini kitaplardan oluşmaktaydı.

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı içinde dinin çok önemli bir unsur olduğu gördük. İslamiyet ile birlikte edebiyat-din ilişkisi yo-ğunluk kazanmış ve hatta edebiyat yeni bir boyut kazanmıştır.

Edebiyatın en önemli konularından biri din olmuştur. Özellikle Divan Edebiyatı ve Tasavvuf Edebiyatı'nın temelinde dini olgular yatmaktadır. Bu edebiyatları İslamiyet ve onun felsefesinden ayrı değerlendirmemiz mümkün değildir.

Edebiyat-din ilişkisini sadece edebî eserlerde işlenen konular olarak değerlendirmemeliyiz. Konu olarak eserlerde işlenen din aynı zamanda edebiyata yön vermiş, birçok yeni tür yaratmıştır. Mesela Hz .Peygamberimizin hayatını anlatan “Siyer” kitapla-rı, dini konuları içeren “ilahî” şiir türü ve mevlid bu türler içinde aklımıza hemen gelenlerdir.

Çağdaş Sınıflandırma

Resim

Afiş

Grafik

Karikatür

Fotoğraf

Batik

Hat

Minyatür

Heykel

Seramik

Kabartma

Mimari

İç mimari

BahçeMimarisi

Peyzajmimarisivb.

Roman

Hikâye

Şiir

Tiyatrometni

Filmsenaryosuvb.

Halkmüziği

Caz

Klasikmüzikvb.

Bale

Pandomim

Halk dansları

Moderndanslarvb.

Tiyatro

Sinema

Opera

Müzikaloyun

Gölgeoyunu

Kuklavb.

GÜZEL SANATLARIN SINIFLANDIRILMASI(MODERN YÖNTEMİ)

YüzeySanatları

HacimSanatları

MekânSanatları

DilSanatları

SesSanatları

HareketSanatları

DramatikSanatlar

Book 1.indb 2 29.11.2018 09:41

Page 3: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

3

Edebiyat Ders Föyü 01

Edebiyat - Psikoloji İlişkisi

Genç bir bilim dalı olan psikolojinin edebiyat ile ilişkilerinin ele alınması çok eskiye dayanmaz.

Edebiyat, psikolojik bir varlık olan insanın duygularını dışa vurduğu bir sanattır. Sanatçı, ruhsal tahlilleri yaparken istese de istemese de psikolojiyle kesişmektedir. İnsan psikolojisini daha teknik ve bilimsel bir şekilde ele alan psikolojiyle insanı ele alan edebiyat bu anlamda ilişki içerisindedir.

Edebiyat ve psikolojinin en belirgin ortak özelliği kendilerine insanın bütününü hedef ve malzeme olarak seçmiş olmalarıdır.

Edebiyat - Sosyoloji İlişkisi

Edebiyatın konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Edebî metinler, insanı, insanın diğer insanlarla iliş-kilerini işler. Sosyoloji ise toplum bilimidir. Bu yönüyle her iki bilimin konusu ortaktır. Bazı edebî metinler, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir, çünkü edebî metinlerde insan ilişkileri açısından bol malzeme vardır. Ancak, edebî metinler oluşturulurken gerçeklerin değiştirilip dönüştürüldüğü unutulmamalıdır.

Bazı edebî akımlar ve edebî dönemlerin bazı temsilcileri, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı amaçlar. Böylece ede-biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı roma-nı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya'nın "Maî ve Siyah" adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını anlatır.

Edebiyat ile sosyoloji arasında ilişki, öncelikle edebiyatın sosyoloji araştırmalarına katkısı, sosyolojinin edebiyata kaynaklık etmesi gibi somut göstergelerle birlikte, yöntem, etkileşim ve ölçütler açısından da birbiriyle paralel diyalog vardır.

Edebiyatın, uygarlık tarihi içindeki duruşuyla diğer bilim dallarıyla olan ilişkisi, edebiyat ürünlerinin aydınlatma kapsamını da genişletmiştir. Nitekim edebiyat çatısı altında yer alan ürünler, toplumların inanç, yaşayış tarzı ile duygu ve düşüncelerini açığa çıkarır. Bunun dışında, insanlar arasındaki sosyal ilişki, din, mitolojik değerler, davranış biçimleri ve her türlü tabiat olayı da edebiyata yansıyarak yer bulur.

Tarihsel süreç izleyen genel tarih gibi edebiyat tarihi de, milletlerin ruhsal ve fiziksel gelişmelerini bizatihi edebî kaynaklara dayanarak inceler ve açıklar ki milletlerin yüzyıllar boyunca meydana getirdikleri edebiyatın çatısı altında vücut bulan/bir ara-ya gelen eserler, tarih boyunca birçok bilim dalı tarafından incelenir ya da malzeme konusu edilir. Bu noktada, genel tarihin içinde önemli bir alt kol olan edebiyat tarihi, sosyolojinin yardımına koşar, dahası işini kolaylaştırır. Bu yüzdendir ki sağlam bir edebiyat tarihi, milletlerin edebiyatlarının hem sosyoloji, hem de edebiyat sosyolojisi açısından incelenişinde özel bir rol oynamaktadır.

Book 1.indb 3 29.11.2018 09:41

Page 4: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

4

Edebiyat Ders Föyü 01

Edebiyat - Tarih İlişkisi

Tarih bilimi veya tarihçi, genelde insanlığın, özelde toplumların geçmişte karşı karşıya kaldığı önemli olayları ayrıntısına gir-meden konu edinir. Edebiyat ise, daha çok tarihin anlatmadığı sıradan kişi ve olaylarla, bunların bıraktığı izlerin ayrıntılarıyla ilgilenir. Tarihî şahsiyetlerin tarihte üstlendikleri rolün dışında yaşantılarına ait örneklerin belli bir olay örgüsü içinde anlatımı edebiyat biliminin, edebiyatçıların, roman ve hikâye sanatının işleri arasında yer alır.

Edebî eserin tarih öğretmek gibi bir işlevi olmasa da tarih ilmini anlama ve sevdirme yolunda etkin bir rolü vardır. Bu bağlamda tarihçinin yazdıklarıyla sunulan bir tarihî olay veya şahsiyet, edebiyat ve edebî mahsuller vasıtasıyla ilgi alanı haline getirilebi-lir. Örneğin, Fatih Sultan Mehmet gibi bir devlet adamı ve çağ değiştiren İstanbul’un fethi gibi önemli bir olay ile ilgili kronolojik bilgiler vererek aktaran bilim tarihtir. Ancak Fatih’in ve fethin toplum hayatına yansıyan yönlerine edebiyat ışık tutmaktadır. Fa-tih Sultan Mehmet’in çocukluğunu, yaşantısını, kişisel mizacını, hassasiyetlerini, duygu ve düşüncelerini, devlet teşekkülüne ve idarî mekanizmaya ilişkin telkin ve tavsiyelerini, eserlerini ve bu eserlere yansıyan görüşlerini edebiyat bilimi aktarmaktadır. Bütün bunlar, çeşitli sanat dallarıyla ele alınıp incelenir. Bu iki bilim alanının ilişkisi temelinde pek çok örnek verilebilir.

Tarih, pek çok savaştan sebep ve sonuçlarıyla birlikte söz ederken; edebiyat, bu savaşların toplum hayatında yarattığı acıları örnek olaylardan kesitler kurgulayıp canlandırarak ele alır. Ancak okuyucu, hayatın gerçeği ile sanatın gerçeği arasındaki farkı göz ardı etmeden bu iki disiplinin müspet ilişkisinden yararlanabilir.

Edebiyat - Felsefe İlişkisi

Felsefe; varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konularla ilgili özsel sorunlara ilişkin yapılan çalışmalar-dır. Felsefe düşünce sanatı olarak da bilinir. Felsefe ve sanatın ortak noktaları şunlardır:

• Her iki dal da eleştiriye dayanır.

• Her ikisi de yaratıcı zekâya dayanır.

• Her iki dal da insanı ve evreni açıklamaya çalışır.

• Felsefe hakikati ararken, sanat güzeli arar.

• Felsefe akla dayanırken, sanat duygulara dayanır.

Edebiyat da bir yazın sanatı olduğuna göre edebiyat ve felsefenin ortak noktaları da elbette olmak zorundadır. Felsefe tari-hinde pek çok filozof aynı zamanda edebî bir tarzı kullanmışlardır. İlk Çağ filozoflarından bazıları görüşlerini şiirler şeklinde dile getirmişler ve aynı zamanda ozan olmuşlardır. Platon, Schopenhauer, Nietzsche aynı zamanda büyük edebiyatçılardır. Russel, Camus ve Sartre, Nobel Edebiyat Ödülü’nü almışlardır.

Nitekim Yunanlılarda felsefe ve belagat birbiriyle iç içedir. Söz gelimi Eflatun, metafizik ve politika sistemini oluştururken dilin güzelliğine ve üsluba önem vermiştir. Hatta bazılarına göre, Eflatun’un metafizik ve politika sistemleri, bu yazarın şöhret ka-zanmasına, dilinin güzelliğinden, üslubunun asaletinden daha az yardım etmiştir.

Edebiyatımızın, folklorumuzun ürünleri Türk felsefesinin oluşması, gelişmesi ve zenginleşmesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Camus, Sisifos Efsanesi’nden “absurde” felsefesini, Promethe mitolojisinden başkaldırı felsefesini oluşturma yoluna gidebildiyse; Nietzsche, Yunan mitolojisindeki ApolIon ve Dionysos tanrılarından ve bu tanrılar arasındaki gerginlikten trajed-yaya dayalı bir insan anlayışı çıkarmaya çalıştıysa, biz de kendi destanlarımızdan, bütün insanlığa sunulabilecek evrensel mahiyette fikirler ortaya koyabiliriz. Çünkü edebiyatımız, Mevlana, Yunus Emre, Yusuf Has Hacib, Ali Şir Nevai gibi değerleriyle bu imkânı bize sunabilecek bir durumdadır.

Book 1.indb 4 29.11.2018 09:41

Page 5: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

5

1Neler Öğrendik?

1. Sesle yapılan sanatlara ---- sanatlar, görüntüyle yapılan sanatlara ise ---- sanatlar adı verilir.

Bu cümlede boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdaki-lerden hangileri getirilmelidir?

A) ezgisel – görsel B) plastik – fonetikC) fonetik – plastikD) fonetik – mimariE) ezgisel – mimari

2. Aşağıdaki güzel sanat – kullandığı malzeme eşleştir-melerinden hangisi yanlıştır?

A) Edebiyat - DilB) Resim – Fırça C) Heykel - BronzD) Tiyatro - DekorE) Mimari – Kil seramik

3. Aşağıda verilen güzel sanatlar gruplandırıldığında hangisi dışarıda kalır?

A) Tiyatro B) Mimari C) Resim D) Heykel E) Minyatür

4. Çağdaş sınıflamaya göre iki boyutlu sanat çalışmala-rı aşağıdakilerden hangisi ile adlandırılır?

A) Hacim sanatlarıB) Mekân sanatlarıC) Eylem sanatlarıD) Yüzey sanatlarıE) Dil sanatları

5. Güzel sanatların temeli olan başlıca nitelikler arasın-da aşağıdakilerden hangisi sayılamaz?

A) GüzellikB) KapsamlılıkC) ÖzgünlükD) YaratıcılıkE) Evrensellik

6. Aşağıdakilerden hangisi dramatik sanat olarak adlan-dırılamaz?

A) Opera B) Bale C) Dans D) Sinema E) Minyatür

Book 1.indb 5 29.11.2018 09:41

Page 6: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

6

Neler Öğrendik?

7. I. Edebiyatın kendine ait dil ve anlatım tarzına verilen addır.

II. Edebiyat sanatı kullanılarak ortaya konan esere de-nir.

III. Edebiyatın ana malzemesidir.IV. Bir yazıya edebî özelliği veren kavramdır.Bu ifadeler aşağıdaki kavramlarla eşleştirildiğinde hangisi dışarıda kalır?

A) DilB) Edebî metinC) Dil ve anlatımD) Edebî dilE) Üslup

8. Güzel sanatlara ait bir ürün aşağıdaki özelliklerden hangisine sahip değildir?

A) Üretimin amaçlanmasıB) Biricik ve özgün olmasıC) Estetik, zevk ve heyecan uyandırmasıD) Yaratıcısının hayal gücünü yansıtmasıE) Kişilerde farklı duygular oluşturması

9. Bilim ile sanat arasındaki farklarla ilgili aşağıdakiler-den hangisi söylenemez?

A) Bilim objektiflik gerektirir, sanat sübjektiftir.B) Bilim somut bir yararlılık taşır, sanatta fayda ön plan-

dadır.C) Bilim terimlere dayanır, sanat imgelere dayanır. D) Bilim düşüncenin rehberliğindeyken, sanat duygu-

nun, sezginin ardındadır. E) Bilim netliği yeğlerken sanat kesinliğin çıplaklığından

kaçar.

10. Orhan Kemal ve Yaşar Kemal’in romanlarında Çukuro-va insanı farklı yönleriyle anlatılır. Kimi yerde ağa-köylü ilişkisi, kimi yerde sanayileşmenin oluşturduğu yeni işçi sınıfı, mevsimlik toprak işçilerinin durumu anlatılır. Kimi yerde de batıl inançları, cahillikleriyle köylüler ayrıntıla-rıyla aktarılır.

Bu parçada edebiyatın aşağıdaki bilimlerden hangi-siyle ilişkisine dikkat çekilmiştir?

A) TarihB) SosyolojiC) Coğrafya D) Psikoloji E) Felsefe

11. Edebî metinler içinde oluştuğu dönemin özelliklerini yan-sıtır ve o dönemin izlerini taşır. Edebî metinler konusunu yazıldığı dönemin olayları, sosyal ve siyasal yapısı, dün-ya görüşünden alır.

Edebî metinlere ait bu özellikler aşağıdaki bilimler-den hangisi ile ilişkilendirilebilir?

A) PsikolojiB) Felsefe C) Siyaset D) TarihE) Arkeoloji

12. Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” ve Tolstoy’un “Suç ve Ceza” adlı eserleri edebiyatın aşağıdaki bilimlerden hangisi ile ilişkisine örnek oluşturur?

A) FelsefeB) SosyolojiC) PsikolojiD) CoğrafyaE) Tarih

Book 1.indb 6 29.11.2018 09:41

Page 7: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

7

Neler Öğrendik?

13. Güzel sanatları birbirinden ayıran ve farklı isimlendi-rilmelerine sebep olan temel unsur aşağıdakilerden hangisidir?

A) MalzemeB) YöntemC) AmaçD) Hedef kitleE) Kapsam

14. İnsanların maddeye dayanan gereksinimlerini karşı-lamak amacıyla yapılan, öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren işlere ne ad verilir?

A) Sanat B) Üretim C) Endüstri D) Tezhip E) Zanaat

15. Sanat ve zanaat arasındaki farklarla ilgili aşağıdaki-lerden hangisi yanlıştır?

A) Sanatın varlık nedeni öncelikle güzelliktir.B) Zanaat eserleri ekonomik bir değer taşımaktadır.C) Sanat eserleri estetik haz veren eserlerdir.D) Sanat eserleri de zanaat eserleri de yaratıcılık ve us-

talık gerektirir.E) Zanaat eserleri faydalı olma işleviyle insan hayatında

yer alırlar.

16. Duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığıyla güzel, etkileyici ve belirli bir şekil içerisinde anlatılması sa-natı aşağıdakilerden hangisidir?

A) TiyatroB) EdebiyatC) Meddahlık D) Opera E) Müzik

17. Matbaanın bulunması, insanların edebî türlere ulaşabil-mesini sağlamış; gazetenin çıkarılmasına temel olmuş; bu durum da gazete çevresinde gelişen edebî metinlerin oluşumunu meydana getirmiştir.

Bu parçada edebiyat aşağıdaki alanlardan hangisi ile ilgili örneklendirilmiştir?

A) Tarih B) Coğrafya C) Bilim ve teknikD) Psikoloji E) Felsefe

18. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” ve Halide Edip Adıvar’ın “Sinekli Bakkal” romanları edebiyatın aşağıdaki bilimlerden hangisi ile ilişkisine örnektir?

A) Coğrafya B) Psikoloji C) Felsefe D) TarihE) Sosyoloji

Book 1.indb 7 29.11.2018 09:41

Page 8: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

8

Neler Öğrendik?

Cevaplar 1. C 2. E 3. A 4. D 5. B 6. E 7. C 8. A 9. B 10. B 11. D 12. C 13. A 14. E 15. D 16. B 17. C 18. D 19. A 20. E 21. B 22. E 23. C 24. D

19. Aşağıdakilerden hangisi edebî dille yazılmış olabilir?

A) Gözlerinin içi bayram yeri, baktıkça bir heyecan içim-de.

B) Türkiye’de güneyden kuzeye gidildikçe cisimlerin göl-ge boyları uzar.

C) Roman hikayeden daha kapsamlı bir türdür.D) Edebiyat, alıcısına estetik bir tat vermeyi amaçlar.E) Edebî dil günlük konuşma dilinden farklı bir dildir.

20. Edebiyat ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Düşünce dünyasından çok duygu ve hayal dünyası-na seslenir.

B) Faydalı olmaya yönelmekten çok estetik bir tat verme amacındadır.

C) Hem dilde hem de biçimsel yapıda estetik kaygı taşır.D) Kurmaca bir dünyaya sahiptir; gerçek yaşam edebî

gerçekliğe dönüştürülür.E) Akla ve mantığa dayalı bilim dalları arasında sayılır.

21. Aşağıdakilerden hangisi edebî metinlerin özelliklerin-den biri değildir?

A) Yoruma açık metinlerdir.B) Dil genellikle göndergesel işlevdedir.C) Okurda estetik haz uyandırmak amacıyla yazılırlar.D) İmgelere, dolaylı ifadelere, söz oyunlarına yer verilir.E) Okuyan her kişide farklı etkiler uyandırabilen bir

öznellik vardır.

22. Bir metne edebî değer kazandıran özellikler arasında aşağıdakilerden hangisi sayılamaz?

A) Temaya sahip olmaB) Yoruma açık ve özel olmaC) İşlenmiş, yoğun ve duygu yüklü bir dil ve anlatımD) Hayal, istek, tutku, sevgi, nefret, aşk, korku gibi

duygulara yer vermeE) Her okumada aynı hisleri ve düşünceleri uyandırarak

kalıcılığı sağlama

23. Aşağıdakilerden hangisi güzel sanatların temel nite-likleri arasında yer almaz?

A) EvrensellikB) ÖzgünlükC) BireysellikD) EtkileyicilikE) Öğreticilik

24. Ritmik sanatlar arasında aşağıdakilerden hangisi sa-yılamaz?

A) TiyatroB) SinemaC) OperaD) MimariE) Bale

Book 1.indb 8 29.11.2018 09:41

Page 9: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

Ortaöğretim Alanı

EdebiyatDers Föyü

9

SÖZ • EA | 02

SÖZLÜ ANLATIM TÜRLERİ

SUNUM

Bir konuyla ilgili bilgilerin önemli noktalarını öne çıkarmak; bir çalışmanın sonucunu açıklamak; laboratuvar araştırma-larını, anket sonuçlarını sunmak, önemli olay ve olguları dile getirmek için yapılan konuşmalara sunum denir.

� Sunumda görsel iletişim araçlarından ve teknolojiden faydalanılır.

� Sunumu yapan kişi, öncelikle sunum yapacağı konuyu belirler, sunumun hazırlığında bol ve değişik kaynaklar-dan yararlanır, sunum yerini önceden görüp kullanacağı malzemeyi kontrol eder ve mümkünse orada bir prova yapar.

� Sunum esnasında sunum yapan kişi; ciddi, ağırbaşlı, temiz ve derli toplu bir görünüme sahip olmalıdır. Ko-nuşma esnasında ses tonuna, jest ve mimiklerine hâkim olmalı, sahneyi rahat kullanmaya özen göstermelidir.

� Sunum bitince sunumda anlatılanlar özetlenmeli, sunu-mun vermek istediği mesaj, bir ana düşünce cümlesiyle belirtilmelidir.

� Sunumu yapan konuşmacı, sunumun sonunda dinleyici-lere teşekkür etmeli, dinleyicilerin soruları varsa bunlara kısa ve doyurucu cevaplar vermelidir.

MÜNAZARA

Bir düşünce ve söz yarışmasıdır. Münazarada bir cümle ile ifade edilebilecek bir tez ile anti tez, iki ekip arasında ve “jüri” önünde tartışılır.

� Tartışma sırasında, karşıt düşünceyi çürütmek için çeşitli yollara başvurulur. Amaç doğru düşünceye ulaşmak de-ğil, düşünceyi en iyi şekilde savunmaktır. Örneğin, “Yo-ğurt siyah mı, beyaz mıdır?” konulu bir münazarayı “Siyahtır.” tezini savunan grubun kazandığı söylenir.

� Münazara ekipleri genellikle üç kişiden oluşur. Ekiplerin konuşmaları, konuya yaklaşımları, konuşmacıların ha-zırlıkları ve dinleyicileri etkileme güçleri, jüri puanlama sistemiyle değerlendirilir.

� Münazaralar daha çok okullarda bir etkinlik olarak dü-zenlenir. Bu etkinlikte öğrencilerin, toplum karşısında konuşabilme, fikir üretebilme, sentez yapabilme ve so-nuçlara varabilme yeteneği kazanması hedeflenir.

SÖYLEV (NUTUK – HİTABET)

Bir topluluğu belli düşünceler doğrultusunda etkilemek, duy-gulandırıp coşturmak amacıyla söylenen uzunca ve coşkulu sözlere söylev denir.

� Söylevler daha çok siyasi, askerî, dini, hukuki, akademik ve sosyal konularda verilir.

� Söylevler içeriklerine göre askerî söylev, siyasî söylev, dinî söylev, hukukî söylev, akademik söylev gibi türlere ayrılır.

� Söyleve nutuk veya hitabet, söylev veren kişiye de ha-tip denir. Konuşmacı yani hatip, yapacağı konuşmayı önceden hazırlar, anlatacağı konuyu her yönüyle bilir, konuşmanın başarıya ulaşabilmesi için dilin bütün ola-naklarından yararlanır.

� Hatip, söylevinde gereksiz ve yersiz vurgulara, anlaşıl-maz ve abartılı sözlere yer vermez; yalın, açık ve içten bir üslup kullanır.

� Söylevci, topluluğun ilgisinin dağıldığını hissettiği anda yeteneğini kullanarak dinleyicilerin dikkatini konu çerçe-vesinde yeniden toplamalıdır.

� Söylevde sözün yanında sesi kullanma, söylev veren in-sanın duruşu, jest ve hareketleri önemlidir.

Batı edebiyatında tanınmış ilk söylevciler eski Yunan edebi-yatında Demosthenes (MÖ 385–320) ve Latin edebiyatın-dan Çiçero (MÖ 106 – 43)’dur. Daha sonra Fransız edebiya-tında Bossuet (Bossü), Mirabeau (Mirabu) ve Robespierre (Robespiyer) gibi tanınmış söylevciler yetişmiştir.

Türk edebiyatında 8. yüzyıla ait Orhun Yazıtları söylev tü-rünün ilk örnekleri kabul edilmektedir. Türk edebiyatında bu tür II. Meşrutiyet’ten sonra gelişmiş; özellikle siyasi söylev alanında önemli isimler yetişmiştir. Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ömer Naci, Selim Sırrı Tarcan, Hamdullah Suphi Tanrıö-ver, Halide Edip Adıvar, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü bu alanda ün kazanmış bazı isimlerdir.

DÜZ YAZI TÜRLERİ (NESİR BİLGİSİ) - I

Book 1.indb 9 29.11.2018 09:41

Page 10: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

10

Edebiyat Ders Föyü 02

MÜLAKAT (GÖRÜŞME)

Tanınmış ya da kendi alanında uzmanlaşmış kişilerle yapı-lan görüşmeyi aktaran yazılara mülakat denir. Mülakatlar daha çok gazete ve dergilerde yayımlanmak amacıyla yapı-lır. Konusu ise genellikle bilim, sanat, siyaset gibi ilgi çekici konulardır.

Mülakatın Aşamaları

� Konu ve kişi seçimi � Mülakat yapılacak kişiden randevu alma � Mülakata hazırlık � Mülakat yapma � Mülakatın sonlandırılması � Mülakatın yazıya aktarılması � Mülakatı yapacak olan kişi, mülakat yapacağı kişiden

randevu alır ve görüşmenin konusunu kendisine bildirir. � Mülakatçı soracağı soruları önceden hazırlar. Sorular,

doğru, açık ve anlaşılır nitelikte olur. � Sorulara verilen yanıtlar dikkatle dinlenip yazıya geçirile-

bileceği gibi teybe ya da kameraya kaydedilip sonradan olduğu gibi yazıya geçirilebilir.

Türk edebiyatında mülakat denince akla gelen ilk isim “Ruşen Eşref Ünaydın”dır. Sanatçı, Çanakkale Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’le yaptığı “Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal ile Mülakat” adlı mülakatıyla dikkatleri çekmiş, daha sonra çeşitli kişilerle yaptığı mülakat-ları “Diyorlar ki” adıyla kitaplaştırmıştır.

KOLOKYUM

Belirli bir konuyu aydınlatmak amacıyla, bilim adamı ve araştırıcıların bir araya geldikleri ve konunun bir bilim adamı ya da ekip tarafından sunulduğu ve tartışıldığı toplantıdır.

� Kolokyumda üç veya dört kişi bir başkan yönetiminde genellikle sosyal ya da siyasal bir konuyu tartışır.

� Kolokyuma katılanların bilim adamı veya uzman kişiler-den oluşması gerekir. Çünkü bir tezi ya da kuramı tartış-mak bilgi birikimi olan kişiler tarafından yapılabilir.

� Kolokyumda dil genelde bilimsel nitelikli ve ilgili alana ait terim ve sözcüklerden oluşur.

� Asıl konuşmadan sonra kolokyuma katılan diğer uzman-lar da kendi bilgi ve deneyimleriyle konuya biraz daha açıklık getirmeye çalışabilir veya konu hakkında sorular sorabilirler.

� Kolokyuma, konuyla ilgilenen izleyiciler de katılabilir. Bu izleyicilerin de konuyla ilgili bilgi birikimi olan kişiler olma-sı beklenir. Çünkü tartışılan konuyla ilgili belli bir düzeye ulaşamamış insanların bu tür tartışmalardan yararlan-maları imkânsızdır.

AÇIK OTURUM

Toplumun tümünü ya da büyük bir bölümünü ilgilendiren konularda, uzman kişilerin, bir başkan yönetiminde ve din-leyiciler önünde tartışmasıdır. Açık oturumda bir başkan ve 3-6 arasında değişen konuşmacılar yer alır. Başkan konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve sırasıyla onlara söz verir.

� Başkan sırasıyla konuşmacılara sorular yöneltir, gerek-tiğinde kısa değerlendirmeler yapar. Bir konuşmacının süresi 10-15 dakika ile sınırlıdır.

� Açık oturum, büyük bir salonda izleyiciler önünde yapı-labileceği gibi, radyo ve televizyon gibi görsel-işitsel ileti-şim araçlarıyla da yapılabilir.

� Bi açık oturum ortalama bir-bir buçuk saat sürer. Konuş-macıların konuşmaları bittiğinde başkan, konuyu özetler ve kendi görüşlerini belirtmeden açık oturumu bitirir.

� Açık oturumun sonunda dinleyiciler konuşmacılara soru sorabilir. Konuşmacılar, bu soruları kısa ve açık bir şe-kilde cevaplar. Dinleyiciler, kendi fikirlerini söyleyerek tartışmaya iştirak ederlerse açık oturum “forum” a dö-nüşür.

PANEL

Bir konunun bir karara varmaktan çok, çeşitli yönlerden aydınlatılması amacıyla dinleyiciler önünde, bir başkan yö-netiminde 3 - 6 arasında konuşmacının bulunduğu, sohbet havasında geçen tartışma türüne denir. Panel, başkanın ko-nuyu ve konuşmacıları dinleyicilere tanıtmasıyla başlar.

� Başkan sırasıyla konuşmacılara söz verir. Konuşmacılar, 10-15 dakikalık sürelerde konu hakkındaki düşüncelerini belirtirler. Bir panelin süresi ortalama bir saatle sınırlıdır.

� Başkanın, konuşmacıların konuşmalarını kısaca özet-lemesi ve kendi görüşlerini de belirtmesiyle panel sona erer.

� Panelin sonunda dinleyiciler konuşmacılara soru sorabi-lir. Konuşmacılar, bu soruları kısa ve açık bir şekilde ce-vaplar. Dinleyiciler, kendi fikirlerini söyleyerek tartışmaya katılırlarsa panel, “forum” a dönüşür.

SEMPOZYUM (BİLGİ ŞÖLENİ)

Bilim adamlarının ve araştırmacıların önceden belirlenen bir konunun belirli bölümlerini sundukları, tartışmalı toplantılara sempozyum denir.

� Sempozyumun konuları, daha çok bilim, sanat ve dü-şünce ağırlıklıdır. Bu nedenle sempozyuma katılan ki-şiler bilim insanları ve konunun uzmanı olan kişilerdir.

� Bir konuşmacıya 10–15 dakika kadar zaman verilir. Her konuşmacı bu süre içerisinde konunun farklı bir yönü hakkında bilgi verir.

� Sempozyum bir gün sürebileceği gibi birkaç gün de sü-rebilir. Sempozyum sonunda oturum başkanlarınca so-nuç bildirisi oluşturulur ve bu bildiri kapanış oturumunda açıklanır.

� Sempozyumda sunulan bildiri metinleri bir kitapta topla-nıp yayımlanabilir.

Book 1.indb 10 29.11.2018 09:41

Page 11: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

11

Edebiyat Ders Föyü 02

FORUM

Forum, eski Roma’da halkın toplandığı ve herkesin özgür-ce konuşabildiği alan, bazı toplumsal sorunların tartışılarak karara varıldığı toplantı yeri anlamındadır. Günümüzde, or-tak paydaları olan grupların, sorunlarının çözümlenmesinde görüş birliğine varmak için düzenledikleri toplu tartışmaya forum denir.

� Forum grup başkanı denen bir kişi tarafından yönetilir. Başkan forumun konusunu ve forum esnasında uyulma-sı gereken kuralları açıklar.

� Tartışmaya konuyla ilgisi olan herkes katılabilir. Her ka-tılımcı konuşmada ve görüşlerini bildirmede eşit haklara sahiptir.

� Forum, katılımcı sayısı daha fazla olduğu için diğer tar-tışma türlerinden daha hareketlidir.

KONFERANS

Bilim, sanat, teknoloji gibi konularda bilgi vermek amacıyla, dinleyici topluluğu karşısında yapılan açıklayıcı ve öğretici konuşmalara denir.

� Konferanslar, konularına göre “sanat konferansları”, “bilimsel konferansalar”, ve “politik konferanslar” olmak üzere üç gruba ayrılır.

� Konferansta alanında uzman olan bir kişi konuşur. Bu kişi önceden planlayıp hazırladığı konuşmayı belirlenen süre içerisinde ve konu dışına çıkmadan sunar.

� Konferansçı söylediklerini kâğıttan okumaz; söyleşi ya-pıyormuş gibi sakin konuşur. Gerektiğinde hazırlamış olduğu notlara başvurabilir.

� Konferans, bazı yönleriyle “söylev”e benzer. Ancak öğ-reticilik yönünün ön planda olması ve duygulardan çok fikirleri harekete geçirmek istemesi yönüyle söylevden ayrılır.

� Konferansın sonunda dinleyiciler konuşmacıya sorular sorabilir. Konuşmacı, bu soruları kısaca ve soranı incit-meden cevaplandırır.

NOT

“Konferans” günümüzde yeni bir anlam daha kazan-mıştır. Uluslararası bir problemi çözmek için bakanların, diplomatların, hükümet başkanlarının uzmanlar eşliğin-de yaptıkları toplantılara da konferans denmektedir.

YAZILI ANLATIM TÜRLERİ

OLAY ÇEVRESİNDE GELİŞEN METİNLER

A) ANLATMAYA BAĞLI METİNLER

DESTAN (EPOPE)

Yazının bilinmediği tarih öncesi çağlarda ulusların yaratılış inançlarını; tanrıların, kralların, yiğitlerin savaşlarını; ulusla-rın başından geçen savaş, göç, kıtlık, doğal afet gibi ola-ğanüstü olayları, toplumun ortak düş gücünden beslenerek anlatan büyük manzum yapıtlardır. Destan kahramanları, toplumun ilgisini çekecek olağanüstü nitelikler taşıyan tan-rılar, krallar, hakanlar ve topluma yön veren yiğit kişilerdir. Olaylar, toplumun ruhunda derin izler bırakan olağanüstü olaylardır. Bu olaylar kişisel değil, bir kahramanın etrafında gelişen, millete mal olmuş toplumsal olaylardır.

Bütün destanlar oluşum aşamasında manzumdur. Sonraki aşamalarda bazı destanlar manzum, bazıları nazım-nesir karışık, bazıları ise mensur olarak yazıya geçirilmiştir. Des-tanlardaki yerlerin gerçek coğrafi yerlerle, olayların zama-nının gerçek tarihsel zamanla ilişkisi çok zayıftır. Destanlar, oluşturuldukları dönemin inanışlarını, var oluş konusundaki düşüncelerini, sosyal yapısını da yansıtırlar.

Destanların oluşumu üç aşamada gerçekleşir:

Doğuş Evresi: Destanların doğuş evresinde toplumu derin-den etkileyen önemli bir olay olur. Bu olay o ulusu oluşturan insanlar üzerinde derin izler bırakır. Böylece destanın temel malzemesi olan olay ortaya çıkmış olur.

Oluş Evresi: Destanların oluş evresinde ulusu derinden etkileyen olay, nesilden nesile anlatılmaya başlanır. Bu an-latım düzyazı biçiminde değil, şiir biçiminde olur. Zaman geçtikçe, her anlatıcı destana kendi hayal dünyasına göre eklemeler yapar. Bu süreçten sonra destan edebî açıdan ol-gunlaşmaya başlar. Destandaki olay ve kişiler, halkın hayal gücüyle beslenerek olağanüstü duruma getirilir.

Yazılış Evresi: Destan halk dilinde olgunlaşıp son halini al-dıktan sonra, yazının kullanıldığı dönemlerde o ulus içinden bir ozan bu destanı düzenleyip yazıya geçirir.

Book 1.indb 11 29.11.2018 09:41

Page 12: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

12

Edebiyat Ders Föyü 02

Destanlar, kendi içinde, doğal destanlar ve yapma des-tanlar olmak üzere ikiye ayrılır:

1) DOĞAL DESTANLARDoğal destanlar, ulusların başından geçen olayları, yine o ulusa ait halkın, nesilden nesile aktararak oluşturduğu des-tanlardır. Halkın ortak yaratımıdır ve söyleyenleri belli de-ğildir. Türk edebiyatında ve diğer ulusların edebiyatlarında doğal destanların birçok örneği vardır.

İslamiyet Öncesi Oluşan Doğal Türk Destanları1. Altay Türklerinin Destanı: Yaratılış Destanı2. Saka Türklerinin Destanları: Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı3. Hun-Oğuz Destanları: Oğuz Kağan Destanı, Attila Des-tanı4. Göktürk Destanları: Bozkurt Destanı, Ergenekon Des-tanı5. Uygur Destanları: Türeyiş Destanı, Göç Destanı

İslamiyet Sonrası Oluşan Doğal Türk Destanları1. Karahanlı Dönemi: Satuk Buğra Han Destanı2. Kazak-Kırgız Dönemi: Manas Destanı3. Türk-Moğol Dönemi: Cengiz Han Destanı4. Tatar-Kırım Dönemi: Timur Destanı, Edige Destanı5. Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri: Battal Gazi Destanı, Danişmend Gazi Destanı, Köroğlu Destanı

Diğer Uluslara Ait Doğal Destanlar � Sümer Destanı (Gılgamış): Dünyanın en eski destanı-

dır. MÖ 3000 yıllarında ölümsüzlüğü arayan Sümer Kralı Gılgamış’ın maceralarını anlatır.

� Yunan Destanları (İliada, Odysseia): “İliada”, on altı bin dizelik bir destandır. Destanda Yunanlıların Troya-lılarla yaptıkları savaşlar anlatılır. Homeros tarafından yazıya geçirilmiştir. “Odysseia” ise İthaka Kralı Ody-seus’un Troya’da savaştıktan sonra ülkesine dönerken yaşadığı maceralar anlatılır. Homeros tarafından yazıya geçirilmiştir.

� İran Destanı (Şehname): Firdevsi tarafından yazıya ge-çirilmiştir. İran-Turan mücadelelerini, İran’ın ulusal kah-ramanı Rüstem’in yiğitliklerini ve Büyük İskender’in İran’ı işgalini anlatır.

� Hint Destanları (Mahabharata, Ramayana): “Mahab-harata”, Kauravaların Pandavalara karşı savaşları, Kr-shna ve Arjuna’nın kahramanlıklarını anlatır. “Ramaya-na” ise Ayadhya prensi Rama’nın yaşamı anlatılır. Hint halk ozanı Valmiki tarafından yazılmıştır.

� Fin Destanı (Kalevala): Doktor Elias Lönnrot tarafından yazıya geçirilmiştir. Finlilerin doğaya karşı savaşlarını, erdemlerini, bilgeliklerini anlatır.

� Alman Destanı (Nibelungen): 5. yüzyılın ilk yarısındaki Germen-Hun savaşlarını anlatır.

� Fransız Destanı (Chanson de Roland): 9. yüzyılda Müslümanlarla yapılan savaşları anlatır.

� İngiliz Destanı (Beowulf): Yiğit Beowulf’ın bir canavarla mücadelesini anlatır.

� İspanyol Destanı (Le Cid): İspanyolların ulusal kahra-manı Rodrigo’nun 11. yüzyılda Araplarla mücadelelerini anlatır.

� Rus Destanı (İgor): Rusların Kıpçak Türkleriyle yaptık-ları savaşları anlatır.

� Japon Destanı (Şinto): Japonların çok tanrıcılıkla ilgili inançlarını anlatan bir destandır.

2. YAPMA DESTANLAR

Yapma destanlar, daha çok, yakın zamanlarda toplumu etki-leyen bir olayın, bir dinî inanışın, adı bilinen bir ozan tarafın-dan şiirleştirilmiş şeklidir. Türk edebiyatında ve diğer ulusla-rın edebiyatında önemli yapma destan örnekleri vardır.

a. Dünya edebiyatındaki önemli yapma destanlar � Aeneis: Latin edebiyatından Virgilius’un MÖ 1. yüzyıl-

da yazdığı bu destanda, Troya hükümdarı Priamos’un yeğeni Aeneis’in Roma’yı kurması anlatılır.

� İlahi Komedya: İtalyan edebiyatından Dante’nin 14. yüzyılda yazdığı bu dinsel destanda, Dante’nin ahirete yaptığı yedi günlük hayali bir gezi anlatılır.

� Çılgın Orlando: İtalyan edebiyatından Ariosto’nun 16. yüzyılda yazdığı bu destanda, Charlemange dönemin-de Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında geçen savaşlar anlatılır.

� Kurtarılmış Kudüs: İtalyan edebiyatından Tasso’nun 16. yüzyılda yazdığı destanda, I. Haçlı Seferi’nde Ku-düs’ün alınışı anlatılır.

� Os Lusiadas: Portekiz edebiyatından Camoens’ın 16. yüzyılda yazdığı destanda kâşif Vasco da Gama’nın se-ferleri anlatılır.

� Kaybolmuş Cennet: İngiliz edebiyatından John Mil-ton’ın 17. yüzyılda yazdığı destanda, Âdem ile Hav-va’nın cennetten yeryüzüne inişleri anlatılır.

� Henriade: Fransız edebiyatından Voltaire’in 18. yüzyıl-da yazdığı destanda, 16. yüzyıldaki din ve mezhep sa-vaşları anlatılır.

Türk edebiyatındaki en başarılı yapma destanlar şunlar-dır:

� Genç Osman Destanı Kayıkçı Kul Mustafa � Üç Şehitler Destanı F. H. Dağlarca � Çakır’ın Destanı F. H. Dağlarca � Çanakkale Şehitlerine M. Akif Ersoy � Kuvayı Milliye Destanı Nazım Hikmet � Şeyh Bedreddin Destanı Nazım Hikmet � Sakarya Meydan Savaşı Ceyhun Atuf Kansu � Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı Gülten Akın

Book 1.indb 12 29.11.2018 09:41

Page 13: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

13

Edebiyat Ders Föyü 02

MASAL

� Masal, genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri gibi varlıkların başından geçen olağa-nüstü olayları anlatan yazı türüdür.

� Masallarda kısa ve yoğun bir anlatım bulunur. Ayrıca dinî ve millî motiflere pek yer verilmez.

� Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk-haksızlık, adalet-zulüm gibi durumları temsil eden kişilerin-varlık-ların mücadeleleri konu edilir.

� Masal gerçek dışı ve olağanüstü olaylar üzerine kurulur. Gerçek ya da gerçeğe yakın öğeler, masalın asıl unsuru olan olağanüstü atmosferde eritilir.

� Masalın kahramanları, gerçek dünyadan alınan kişilerin yanı sıra cin, peri, dev, ejderha, cadı gibi gerçek dışı var-lıklar da olabilir.

� Masallarda mekân genellikle “memleketin biri, Kafda-ğı, yedi kat yerin altı, bulutların üstü” gibi hayali yer-lerden oluşur. Masalların zamanının da tarihi zamanla ilgisi yoktur. Zamanın belirsizliğini yansıtmak için anlatım genellikle “-miş”li geçmiş zamanla yapılır.

� Masalın sonunda kötüler cezalandırılır, iyiler muradına erip mutlu olur. Böylece insanların iyi olmaları özendirilir. Bu nedenle masallar didaktik bir özellik gösterir.

� Türk masalları genellikle döşeme, olay ve dilek olmak üzere üç bölümden oluşur. Döşeme bölümünde teker-lemeler, olay bölümünde olay anlatımı, dilek bölümünde ise mutluluk dileyen bir tekerleme yer alır.

Masal Türleri

a. Halk Masalları Halk masalları, söyleyeni belli olmayan ve halkın ortak yara-tımı olan masallardır. Doğu dünyasında, Bin Bir Gece Ma-salları, Sinbadname, Kırk Vezir Hikâyesi; Batı dünyasında Pamuk Prenses, Kırmızı Şapkalı Kız; Türk edebiyatında ise Billur Köşk Masalları, Keloğlan ; Batı’da Grimm Kar-deşler önemli halk masalı örnekleridir.

b. Edebi (Yapma) Masallar Edebi (yapma) masallar, halk masallarından esinlenen bir sanatçının kendi yaratıcılığı ve üslubuyla yazdığı masal-lardır. Bunlara yapma masal da denir. Bu tür masalların en tanınmış ismi Danimarkalı yazar Andersen’dir. Türk ede-biyatında ise Cahit Uçuk, Gülten Dayıoğlu gibi sanatçılar yapma masal örnekleri vermişlerdir.

c. Hayvan MasallarıKahramanları hayvan olan masallardır. Bu masallarda hay-vanlar kişileştirilip konuşturulmuşsa buna fabl denir. Hayvan masallarının çoğu fabl örneğidir.

FABL

� Kahramanları hayvanlar ve bitkilerden seçilen, öğüt ve-ren, manzum ya da düzyazı biçiminde oluşturulan ma-sallardır.

� Fabllarda kahramanlar hayvanlar, bitkiler olmasına rağ-men aslında anlatılan insandır.

� Fabllarda teşhis ve intak sanatlarından yararlanılır. � Fablların sonunda genellikle bir ahlak dersi verilir. Bu ne-

denle fabllar didaktik eserlerdir. Ahlak dersi verdiği için çocuk eğitiminde sıkça kullanılır.

� Fablda serim, düğüm, çözüm bölümleri bulunur. � Batı edebiyatında fabl türünün ilk temsilcisi MÖ 6. yüz-

yılda yaşamış olan Antik Yunan sanatçısı Aisopos (Ezop)’tur. Günümüzde ''Ezop Masalları'' ilgi görmeye devam etmektedir. Eğiticilik işlevinin esas olduğu fabl-larını “Fabllar” isimli eserinde toplamıştır. Fabl türünün bir diğer ustası da Hint edebiyatından, MÖ 1. yüzyılda yaşamış olan filozof Beydeba’dır. Beydeba’nın ünlü eseri Sanskritçe yazdığı “Kelile ve Dimne”dir. Bu yapıt Türkçeye aynı adla 14. yüzyılda Kul Mesut tarafından çevrilmiştir.

� 17. yüzyıl Fransız sanatçısı La Fontaine fabl türünün büyük ustalarındandır.

� Türk edebiyatında fabl türünü andıran ilk örnek Şey-hî’nin 15. yüzyılda yazdığı Harname’sidir.

� Batılı anlamda ilk fablları Tanzimat sanatçısı Şinasi yaz-mıştır. Şinasi’nin, La Fontaine’in fabllarına benzeterek yazdığı Eşek ile Tilki Hikâyesi, Arı ile Sivrisinek Hikâ-yesi ilk örneklerdir.

� Tanzimat döneminde La Fontaine’den en çok fabl çeviri-si yapan sanatçı Recaizade Mahmut Ekrem’dir.

� Servet-i Fünûn döneminde Tevfik Fikret yazdığı kimi fablları “Şermin” adlı şiir kitabına almıştır.

� Cumhuriyet döneminde Orhan Veli ve Sabahattin Eyü-boğlu La Fontaine’den başarılı fabl çevirileri yapmışlardır.

HALK HİKÂYESİ

� Halk hikâyeleri Türk edebiyatında 16. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan, genellikle âşıklar tarafından, na-zım-nesir karışık olarak dinleyici topluluğu karşısında anlatılan ve nesilden nesile aktarılan, çok az da olsa masal ve destan özellikleri gösteren hikâyelerdir.

� Destan ve masallarda yer alan olağanüstülükler halk hikâyelerinde gerçekçi bir çizgiye oturmuştur.

� Türk edebiyatındaki halk hikâyeleri; aşk, kahramanlık ve eşkıyalık hikâyeleri olmak üzere üç grupta toplanabilir. Bunlar arasından en yaygın olanları aşk hikâyeleridir.

� Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Em-rah ile Selvi Han, Âşık Garip ile Şah Senem, Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre tanınmış aşk hikâyelerinden bazılarıdır.

� Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Kirmanşah, Şah İsmail, Yaralı Mahmut, Köroğlu gibi hikâyeler tanınmış kahra-manlık hikâyeleridir.

Book 1.indb 13 29.11.2018 09:41

Page 14: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

14

Edebiyat Ders Föyü 02

MESNEVİ

� Mesnevi, divan edebiyatında uzun aşk hikâyelerini, kah-ramanlık öykülerini, dinî - tasavvufi hikâyeleri anlatmaya yarayan uzun şiirlerdir. İran, Arap ve Türk edebiyatların-da çok kullanılmıştır.

� Mesnevi Türk edebiyatına İran edebiyatından gelmiştir. 11. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar geçerliliğini korumuş, daha sonra yerini roman ve hikâyeye bırakmıştır.

� Mevlânâ’nın Mesnevi’si, Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i, Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun’u, Nâbî’nin Hayriyye’si, Şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk’ı önemli mesnevi örnekleridir.

MANZUM HİKÂYE

� Manzum hikâye bir olayın ya da durumun, eğlendirme ya da öğretme amacı güdülerek şiir biçiminde yazılma-sıdır. Manzum hikâyelerde konu, şiirde bir hikâye planı ile verilir. Bu nedenle olay, kişiler, yer ve zaman manzum hikâyenin önemli unsurlarıdır.

� Türk edebiyatında ilk manzum hikâye örneklerini Tevfik Fikret, “Hasta Çocuk”, “Balıkçılar”, “Ramazan Sada-kası” gibi şiirleriyle vermiştir.

� Mehmet Akif Ersoy, “Seyfi Baba”, “Küfe”, “Mahal-le Kahvesi” gibi şiirleriyle manzum hikaye türünün en önemli temsilcisi olmuştur.

� Cumhuriyet döneminde Orhan Veli’nin La Fontaine’den çevirdiği fabllar manzum hikaye türüne örnektir.

HİKÂYE (ÖYKÜ)

Gerçek ya da gerçeğe uygun biçimde tasarlanmış olay ya da durumların kişi, yer ve zamana bağlanarak anlatıldığı kısa yazı lara “hikâye” denir. Hikâyede olay kısa, kişi sayısı azdır. Olay anlatımında ayrıntılara girilmez.

Öykünün Yapısını Oluşturan Öğeler

a. Olay ve DurumÖykü, öncelikle insanın başından geçen ya da geçebilecek olay ve durumları ele alır. Ancak bu olay ya da durum, derin-leştirilmeden, bir gözlem boyutunda verilir.

b. Kişi ve KarakterGenel olarak öykü, az sayıda kişi ya da varlık etrafın da ku-rulur. Öy külerde kişilerin betimlemesi ya da karakter tahlilleri ayrıntılı olarak değil, genel hatları içinde verilir. Öyküde te-mel karakter “başkişi” ya da “başkahraman” diye adlandı-rılır. Diğer kişiler ise “yardımcı kişiler”dir.

c. Yer ve ZamanÖyküde yer alan her olay belli bir zaman diliminde ve belli bir yerde geçer. Öyküde genel olarak zaman ve yer sınırlaması yapıl maktadır.

Öykü Çeşitleri

a. Olay Öyküsü (Klasik Öykü) � Olay öyküsü, olay anlatımına dayalı, temel öğesi olay

olan öyküdür. Bu öykü türünde bir ana olay ele alınarak heyecan verecek şekilde kurgulanıp anlatılır.

� Olayların anlatımı “serim”, “düğüm”, “çözüm” bölüm-leriyle aktarılır.

� Olay anlatımının yanında kişiler, zaman ve mekan da olay öyküsünün önemli öğeleridir.

� Olay öyküsünün kurucusu, 19. yüzyılda yaşamış olan Fransız yazar Guy de Maupassant’tır. Olay öyküsüne “Maupassant tarzı öykü” de denir.

� Türk edebiyatında olay öyküsünün ilk temsilcisi, Ömer Seyfettin’dir. Diğer önemli temsilcileri ise Refik Halit Ka-ray ve Sabahattin Ali’dir.

b. Durum-Kesit Öyküsü � Durum öyküsü; olaya dayanmayan, sadece yaşamdan

kesitler sunan, insanla ilgili bir durumu belli bir ortam içinde veren öykülerdir. Bu öykülerde belli bir olay yok-tur. Duygu, düşünce, hayal, kişisel ve sosyal yorumlar ön plandadır.

� Durum öyküsünün anlatımındaki şiirsellik, yazarın öz-gün üslubu durum öykülerine ayrı bir çekicilik kazandırır.

� Durum öykülerinde, olay öyküsünün temel taşı olan se-rim, düğüm, çözüm bölümleri bulunmaz. Sadece günlük yaşamdan seçilmiş herhangi bir durum, türlü çağrışım ve izlenimlerle aktarılır.

� Durum öyküsünün kurucusu, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında yaşamış olan Rus yazar Anton Çehov’dur. Durum öyküsüne “Çehov tarzı öykü” de denir.

� Türk edebiyatında Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık durum öyküsünün en önemli temsilcileridir.

c. Modern ÖyküModern öykü, gerçek ya da gerçeğine uygun olay ve durum-ların; insan, zaman ve mekân unsurlarıyla birlikte kurgusal bir dünya çerçevesinde ve üzerinde durulan konu, tema ve mesaja uygun bir biçimde kurgulanıp ayrıntıya girilmeden yoğunlaştırılarak okuyucuya estetik haz verecek tarzda an-latılmasından doğan kısa ve mensur türdür.

Öykü Türünde İlkler � Dünya edebiyatında öykü türünün kurucusu, İtalyan

edebiyatının 14. yüzyıl sanatçılarından Boccacio’dur. Boccacio’nun yapıtı, içinde yüz hikâye barındıran ve öykü türünün dünya edebiyatındaki ilk önemli örnekleri kabul edilen “Decameron”dur.

Book 1.indb 14 29.11.2018 09:41

Page 15: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

15

Edebiyat Ders Föyü 02

� Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk öykü denemeleri Tanzimat döneminde verilmiştir. Emin Nihat’ın “Müsa-meretnâme”si ile Ahmet Mithat Efendi’nin “Letâif-i Rivâyat” ve “Kıssadan Hisse” adlı eserleri Türk edebi-yatında Batılı anlamdaki ilk öykü örnekleridir.

� Modern anlamda kısa öykünün başlangıcı kabul edilen eser Tanzimat’ın ikinci dönem sanatçısı Samipaşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eseridir.

ROMAN

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları zaman, yer ve kişi öğelerine bağlı olarak geniş bir perspektifle an-latan uzun yazın türüdür. Romanda iç içe geçmiş olaylar vardır. Kişi kadrosu oldukça geniştir. Kişiler, doğal ve sosyal çevreleri içinde ele alınır; ruh halleri, olaylar karşısında ge-çirdikleri değişimler derinlikli biçimde yansıtılır.

Romanın BölümleriRomanlar genellikle serim, düğüm ve çözüm bölümlerin-den oluşur.

� Serim bölümünde olayın geçtiği yer ve zaman anlatılır. Olayın kahramanları betimlenip tanıtılır.

� Düğüm bölümünde olay akışı hızlanır. Okuyucunun il-gisini çekecek entrikalara başvurulur. Olay yoğunlaşır ve karmaşık bir hal alır. Merak öğesi doruğa çıkar.

� Çözüm bölümünde olaylar bir çözüme ulaştırılır. Kahra-manları ve okuru geren gerilimler sona erer, merak edi-len sorular cevabını bulur ve düğüm çözülür.

Romanın Yapısını Oluşturan Öğeler

1. Kişi ya da kahraman:Kişi ya da kahraman romanın temel öğelerindendir. Roman-daki kişiler çoğunlukla insanlardır. Ancak kişileri insan olma-yan romanlar da vardır. Romanlarda insan öğesinin aktarıl-masında tipleştirme ve karakter oluşturma önemlidir. a) Tip: Kişi kadrosu içinde belli bir düşüncenin, sosyal sı-nıfın, topluluğun temsilcisi olan kişidir. Örneğin, Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanındaki Bih-ruz Bey, Batılılaşmayı yanlış anlayan bir züppe tipidir. b) Karakter: İnsanın kişilik özelliklerinin top lamıdır. Kendi-ne özgüdür. Bir sınıfı ya da eğilimi temsil etmez. Karakte-rin oluşumunda, kişinin birey sel özellikleri kadar, toplumsal çevresinin de payı vardır. Bu nedenle karakterler doğal ve toplumsal çevreleriyle ele alınır.

2. Olay ve olay örgüsüRomanda bir ana olay etrafında birden çok olay gelişir. Ana olay ve onun etrafında gelişen diğer olaylar, olay örgüsünü oluşturur. Olaylar öyküdekinin aksine derinleştirilerek bütün detaylarıyla anlatılır.

3. Yer (Mekân)Romanda anlatılan olaylar değişik yerlerde geçebilir. Bu yer-ler; kırsal bölgeler, kentler, varoşlar, bir ada, bir ev gibi doğal çevrelerdir. Hikâye türünün aksine, romanda çevre geniş bir yer tutar. Çevre betimlemeleri önem kazanır.

4. ZamanZaman öğesi romanda iki boyutlu bir özellik gösterir. Ön-celikle, anlatılan olayların içinde geçtiği süre anlamındadır. İkinci olarak zaman öğesi romanda anlatılan olayların tarihin hangi döneminde geçtiğini yansıtır. Olayların geçtiği, kişile-rin içinde bulunduğu zaman “gerçek zaman”; roman kah-ramanlarının geçmişi hatırlaması üzerine kurulan zaman ise “kozmik zaman” olarak adlandırılır.

ROMAN TÜRLERİ

Romanlar, konularına, niteliklerine ve bağlı oldukları edebi akımlara göre çeşitli alt türlere ayrılır.

a) Konularına Göre Roman Türleri � Sosyal romanlar � Serüven romanları � Tarihî romanlar � Psikolojik romanlar � Fantastik romanlar � Polisiye romanları � Bilimkurgu romanları � Biyografik ve otobiyografik romanlar

b) Akımlarına Göre Roman Türleri � Klasik roman � Romantik roman � Realist roman � Natüralist roman � Postmodern roman

c) Niteliklerine Göre Roman Türleri

1. Nehir (Irmak) Roman: Bir kişinin, bir toplumun hayatın-daki gelişmeleri ya da tarihi bir olayı birden fazla cilt halinde anlatan romanlardır. Tarık Buğra’nın “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa Ankara’da” ve “Firavun İmanı” nehir roman örnekleridir.

2. Yığın Roman: Sanatsal bir kaygı gütmeden, sürükleyi-ci olayları konu alan ve geniş okur kitlelerine seslenmeyi amaçlayan roman türüdür. Kerime Nadir’in aşk romanları yığın roman örnekleri arasında sayılabilir.

3. Tezli Roman: Bir görüş veya düşünceyi savunmak ama-cıyla yazılan romanlardır. Böyle romanlarda romandaki kişi ya da kişiler düşünce yapıları ve dünya görüşleriyle ön pla-na çıkarılırlar. Roman yazarı ele aldığı olaylar ve yarattığı karakterler aracılığıyla okuyucuya bir temel düşünceyi be-nimsetmek ister.

Book 1.indb 15 29.11.2018 09:41

Page 16: SÖZ • EA | 01 Edebiyat Fö yüliderplus.com.tr/yayin/ornekdokuman/tytayt/foy/... · 2019-04-09 · biyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde

16

Edebiyat Ders Föyü 02

ROMAN TÜRÜNDE İLKLER

Dünya Edebiyatı:

� Roman türünün ilk örnekleri, 16. yüzyılda Fransız yazar Rabelais’in yazmış olduğu “Gargantua” ve “Pantagru-el” adlı romanlardır.

� İlk çağdaş roman 17. yüzyılda İspanyol yazar Cervan-tes’in yazdığı “Don Kişot” adlı romandır.

� İlk klasik ve psikolojik roman Madame De Fayette’in “La Princesse de Cleves”tir.

� İlk realist roman 19. yüzyıl Fransız romancı Gustave Fla-ubert’in “Madame Bovary” adlı romanıdır.

� İlk natüralist roman, 19. yüzyıl Fransız romancı Emile Zola’nın “Nana” adlı romanıdır.

Türk Edebiyatı:

� İlk çeviri roman, Yusuf Kamil Paşa’ın Tanzimat dönemin-de Fenelon’dan çevirdiği “Telemak”tır.

� İlk yerli roman, Şemsettin Sami’nin Tanzimat döneminde yazdığı “Taaşuk-ı Tal’at ve Fıtnat”tır.

� İlk edebi roman, Namık Kemal’in Tanzimat döneminde yazdığı “İntibah”tır.

� İlk tarihi roman, Namık Kemal’in Tanzimat döneminde yazdığı “Cezmi”dir.

� Romantizmden realizme geçiş romanı Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” adlı romanıdır.

� İlk realist roman, Recaizade Mahmut Ekrem’in Tanzimat döneminde yazdığı “Araba Sevdası”dır.

� İlk köy romanı, Tanzimat döneminde Nabizade Nazım’ın yazdığı “Karabibik”tir.

� İlk natüralist roman, Nabizade Nazım’ın “Zehra” adlı ro-manıdır. Bu roman aynı zamanda edebiyetımızdaki “ilk tezli roman” olarak da kabul edilir.

� İlk macera romanı, Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı “Hasan Mellah”tır.

� İlk polisiye roman, Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı “Esrar-ı Cinayat”tır.

� İlk psikolojik roman, Mehmet Rauf’un Servet-i Fünûn dö-neminde yazdığı “Eylül”dür.

� Batılı seviyede ilk olgun örnek, Halid Ziya Uşaklıgil’in Servet-i Fünûn döneminde yazdığı “Aşk-ı Memnu”dur.

� İlk postmodern roman Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı romanıdır.

� İlk kadın romancı Fatma Aliye Hanım’dır.

ANLATMAYA BAĞLI METİNLERDE ANLATICILAR

Anlatmaya bağlı metinler, “I. tekil kişi” ve “III. tekil kişi” olmak üzere iki tür anlatıcı ağzından aktarılır.

I. Tekil Kişili Anlatım: Birinci tekil kişili anlatımda anlatıcı, olay kahramanlarından biridir. Bu olay kahramanı yaşadıkla-rını ve tanık olduklarını anlatır. Okuyucu, olay ve durumları bu olay kahramanının anlattığı ve yansıttığı şekliyle öğrenir.

III. Tekil Kişili Anlatım: Üçüncü tekil kişili anlatımda anla-tıcı, olay kahramanlarından biri değildir. Olayları dışarıdan gözlemleyen ve gözlemlerini aktaran bir kişi durumundadır. Olayların oluşumu ya da yönlendirilmesiyle hiçbir ilgisi yok-tur. Gördüklerini bir ayna gibi yansıtmak üzere konumlan-dırmıştır.

ANLATMAYA BAĞLI METİNLERDE BAKIŞ AÇILARI

Anlatmaya dayalı metinler anlatıcıların tutumlarına göre “kahraman bakış açısı”, “gözlemci bakış açısı” ve “ilahî bakış açısı” olmak üzere üç farklı bakış açısıyla aktarılır.

a) Kahraman bakış açısı: Bu bakış açısı ile yazılan eser-lerde yazar, anlatımı birinci tekil kişi ağzından aktarır. Bu an-latıcı hikâye kahramanlarından biridir. Anlatıcının anlattıkla-rı; gördükleri, duydukları ve bildikleri ile sınırlıdır. Bu nedenle okuyucu eserdeki olay ve durumları, duygu aktarımlarını ancak kahramanın gördüğü, duyduğu, hissettiği ve anlattığı kadarıyla öğrenebilir.

b) Gözlemci bakış açısı: Bu bakış açısıyla yazılmış eser-lerde anlatıcı, olayları gözlemler ve sadece gördüklerini an-latır. Psikolojik tahlillere, gizli bilgilere, duygulara, hayallere ve kişilerin iç dünyasındaki çatışmalara yer vermez.

c) İlahî (tanrısal) bakış açısı: Bu bakış açısıyla yazılmış eserlerde anlatıcı her şeye hâkimdir. Gözlemlerinin yanında psikolojik tahlillere yer verir. Kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, onların en gizli bilgilerini bütün ay-rıntılarıyla aktarır. Bu nedenle, bu bakış açısı “hâkim bakış açısı”, “ilahî bakış açısı”, “tanrısal bakış açısı” adlarıyla anı-lır.

Book 1.indb 16 29.11.2018 09:41