said nursi’nin model Üniversite...

36
1 Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifi (Medresetüzzehra) Prof.Dr. Servet ARMAĞAN Emekli Anayasa Hukuku Profesörü Giriş: 1-Bu kısa araştırmamızda ele alacağımız konu,20.yüzyılın en önemli bir kültür ve insan kaynağı konusudur. Bu asırda devletler ve milletlerin en çok önem verdiği konu öğrenim, eğitim ve özellikle yükseköğrenimdir. Said Nursi de,100 yıl önce ileri bir anlayışla bu konu ile ilgilenmiş ve bir teklifte bulunmuştur. Böylece bir din âlimi olarak 20. asrın en önemli konusu ile meşgul olmuştur. 2-Bu konu önemli bir konudur, Nursi in teklifi ve açıklamaları ise ileri bir tespit, uzakları gören bir anlayıştır. Çünkü bundan 100 sene evvel yapılan bir tekliftir ve bugün hala üzerinde konuşmaktayız. 3-. Bu teklif, yapıldığı zamana göre çok ileri bir anlayışın mahsulüdür. Çünkü yükseköğrenimde dini ilimlerle birlikte veya onun yanında, modern ilimlerin de okutulmasını teklif etmektedir. Böyle bir teklif o zamana kadar hiçbir mütefekkir tarafından yapılmamıştır. Üniversite öğrenimini ve öğretimini çok geliştirmiş Avrupa ve Amerika da bile hala böyle bir anlayış ve uygulama mevcut değil ve bir eğitimci böyle bir teklifte bulunmuş değildir. 4-Nursi’nin teklifi değerli ve ileri bir anlayışın mahsulüdür ama maalesef gerçekleşmemiştir. Gerçekleşmeyen bir ideal olarak fikir literatüründe yerini hala muhafaza etmektedir. Nursi bir lahika mektubunda, ömrü boyunca bu teklifi, yani Medresetüzzehranın gerçekleşmesi için gayret sarf ettiğini söylüyor. Nursi lahika mektuplarında 1 bu hususu ifade ediyor: “55 yıldır bir gaye-i hayalimve tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi,ona da çalışmışım(Bkz. Ek.,3 ve 10) 1 . Bir mektubunda da şöyle diyor: Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş. (Emirdağ Lahikası, II , 107-109). Veya “Eski Said çok zaman Medersetüzzehrayı gaye-i hayal ederek çalışmış.” (K.L. Mektup no: 128, s. 255). Veya: “Eskiden beri bir gaye-i hayalim olan Medresetüzzehranın...” (K. L. no. 161, s. 310). Ayrıca bkz. E. L. II, 110, s. 570: ...üstadımız Said Nursi elli seneden beri büyük bir gayretle çalışmıştır.

Upload: lamthu

Post on 27-May-2018

223 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

1

Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifi

(Medresetüzzehra)

Prof.Dr. Servet ARMAĞAN

Emekli Anayasa Hukuku Profesörü

Giriş:

1-Bu kısa araştırmamızda ele alacağımız konu,20.yüzyılın en önemli bir kültür ve

insan kaynağı konusudur. Bu asırda devletler ve milletlerin en çok önem verdiği konu

öğrenim, eğitim ve özellikle yükseköğrenimdir. Said Nursi de,100 yıl önce ileri bir

anlayışla bu konu ile ilgilenmiş ve bir teklifte bulunmuştur. Böylece bir din âlimi

olarak 20. asrın en önemli konusu ile meşgul olmuştur.

2-Bu konu önemli bir konudur, Nursi in teklifi ve açıklamaları ise ileri bir tespit,

uzakları gören bir anlayıştır. Çünkü bundan 100 sene evvel yapılan bir tekliftir ve

bugün hala üzerinde konuşmaktayız.

3-. Bu teklif, yapıldığı zamana göre çok ileri bir anlayışın mahsulüdür. Çünkü

yükseköğrenimde dini ilimlerle birlikte veya onun yanında, modern ilimlerin de

okutulmasını teklif etmektedir. Böyle bir teklif o zamana kadar hiçbir mütefekkir

tarafından yapılmamıştır. Üniversite öğrenimini ve öğretimini çok geliştirmiş Avrupa

ve Amerika da bile hala böyle bir anlayış ve uygulama mevcut değil ve bir eğitimci

böyle bir teklifte bulunmuş değildir.

4-Nursi’nin teklifi değerli ve ileri bir anlayışın mahsulüdür ama maalesef

gerçekleşmemiştir. Gerçekleşmeyen bir ideal olarak fikir literatüründe yerini hala

muhafaza etmektedir. Nursi bir lahika mektubunda, ömrü boyunca bu teklifi, yani

Medresetüzzehranın gerçekleşmesi için gayret sarf ettiğini söylüyor. Nursi lahika

mektuplarında 1 bu hususu ifade ediyor: “55 yıldır bir gaye-i hayalim” ve tam elli beş

senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi,ona da çalışmışım(Bkz. Ek.,3 ve 10)

1 . Bir mektubunda da şöyle diyor: “Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin hayaliyle gitmiş.” (Emirdağ Lahikası, II , 107-109). Veya “Eski Said çok zaman Medersetüzzehrayı gaye-i hayal ederek çalışmış.” (K.L. Mektup no: 128, s. 255). Veya: “Eskiden beri bir gaye-i hayalim olan Medresetüzzehranın...” (K. L. no. 161, s. 310). Ayrıca bkz. E. L. II, 110, s. 570: ...üstadımız Said Nursi elli seneden beri büyük bir gayretle çalışmıştır.

Page 2: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

2

5- İsim: Nursi'nin teklifinin ismi “Medresetüzzehra”dır. 1950'li yılların sonlarına

doğru Erzurum da ve Van da birer devlet üniversite kurulduktan sonra, Nursi ve

talebeleri tarafından aynı manada olmak üzere “Doğu Üniversitesi” tabiri

kullanılmaya başlanmıştır. Yani Doğu Üniversitesi, Medresetüzzehra manasında

kullanılmış ve anlatılmıştır. Bu teklif tam manasıyla ne zaman gerçekleşir bilinmez,

kanaatimce, Nursi'nin teklif ettiği çerçevede gerçekleşmemiştir ama mebadileri

görülmeye başlanmıştır diyebilirim. Aşağıdaki satırlarda bu mesaj verilecektir.

İsim konusunda şunu da belirtelim: Nursi'nin ve hatta talebelerinin 1950’lerde ve

sonraları yazdıkları mektuplarda da “Medresetüzzehra” tabiri kullanılıyor âmâ

değişik mânada. Sadece Medresetüzzehra, Risale-i Nur dershaneleri veya hizmeti

manasında; Medresetüzzehra erkânları veya şâkirtleri ise, Nur talebeleri

manasında kullanılmaktadır.

Meselâ bkz: “Medresetüzzehranın maddi tesisine çok maniler bulunduğundan,

şimdilik nur şâkirtlerinin hey’et-i mecmuasının dairesinden ibarettir.” (E. L. no.

183/s. 306-Haşiye).

6-Nursi’nin bu teklifi, ilk defa onun Münazarat isimli eserinde yer aldığı kabul edilir

ve anlatılır. Ama aşağıda da görüleceği gibi, Nursi bu teklifini, Münazarat isimli

eserinin neşrinden önce yazdığı makalelerinde de dile getirmiştir. Ama şunu

söyleyebiliriz: Münazarat nam eserinde bu teklifi ile ilgili genişçe bir açıklama yer

alıyor.

Münazarat adlı eserinde Nursi bu teklifini ,Doğu ve güneydoğudaki Kürt aşiretleri ile

diyalog konuşması veya sual-cevap muhaveresi yaptığı sırada ifade etmiştir.. Daha

sonra da bu diyalog konuşmalarını kitap olarak yayınlamıştır (1911). Hatta aynı kitabı

Arapça olarak da neşretmiştir.

7-Münazarat isimli eserinde “Medresetüzzehra” veya Model Üniversite teklifini,

Kürtlerin ve doğu ve güneydoğu halkının Hükümetten bir hakkı olarak belirtmiş ve

istemiştir. İsterseniz bu teklifin yer aldığı ifadelere kısaca bakalım sonra da bu teklifin

açıklamalarına geçelim.

1909-1910 yıllarında Nursi ile bu bölgenin insanları arasında şöyle bir muhavere

geçiyor:

Nursi şöyle diyor:

“Ey tabaka-i havas! Biz avam ve ehl-i medrese, sizden hakkımızı isteriz.

S- Ne istersin?

C- Sözünüzü fiiliniz tasdik etmek, başkasının kusurunu kendinize özür göstermemek, işi birbirine atmamak, üzerinize vâcib olan hizmetimizde tekâsül etmemek, vasıtanızla zayi’ olan mâfâtı telafî etmek, ahvalimizi dinlemek, hacatımızla istişare etmek, bir parça keyfinizi terk etmek ve keyfimizi sormak istiyoruz!

Page 3: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

3

Elhasıl: Ekrad ve ülemasının istikbalini temin etmek istiyoruz. İttihad ve Terakki mânâsındaki hissemizi isteriz. Üzerinize hafif, yanımızda çok azîm bir şey isteriz.

S- Maksadını mübhem bırakma, ne istersin?

C- Câmi-ül Ezher’in kızkarındaşı olan, “Medresetüzzehra” namıyla dârü’l- fünunu mutazammın Kürdistan’ın merkezi hükmünde olan Bitlis’te ve iki refikasıyla Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir’de te’sisini... Emin olunuz, biz Kürdler başkasına benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder.” S- Nasıl? Ne gibi? Ne için?!..”2

Görüldüğü gibi, Nursi, Ekrad ve ulemasının istikbalini temin etmek istediğini ifade etmektedir. Yani bu bölgenin insanları geri bırakılmıştır, hâlbuki kalkındırılmaları gerekirdi zamanki İttihad ve Terakki hükümetinin bu bölgeyi kalkındırmaya çalışması vazifesidir.

Bu suallerin cevabı aşağıda gelecektir.

1-Niçin gerek gördü?

Nursi’nin Osmanlı devletinin son zamanlarında neden yeni bir model yüksekokul

veya üniversiteye gerek görmüştür? Çünkü:

1-Osmanlı Medreselerindeki öğrenim ve öğretim çağdaş değildir.

2-Çünkü bilhassa medrese öğretmenlerinde ve okuttukları kitaplarda “taassup”

bulunmaktadır.

2 Münazarat, (İç. D.) s. 140-1. Seneler sonra yazdığı bir Lahika mektubunda ise şöyle diyecektir:

İkinci vesilesi: Altmış beş sene evvel Câmiü'l-Ezhere gitmek istiyordum. Âlem-i İslam’ın medresesidir diye, ben de

o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma

verdi ki:

Câmiü'l-Ezher Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika'dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir

darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas,

Türkistan, Kürdistan'daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî

milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile "Mü'minler kardeştirler." (Hucurât

Sûresi: 49: 10.) Kur'ân'ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile

ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve

Anadolu'daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı

şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan'ın

ortasında, Medresetüzzehra mânâsında, Câmiü'l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem

medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur'un hakaikine çalıştığım gibi ona

da çalışmışım…. (E. L. II, no: 139, s. 613-EK: 10).

Page 4: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

4

3-Her bakımdan ihmal edilmiş ve geri bırakılmış, Kürdistan (yani güneydoğu

Anadolu) insanının kalkındırılması gerekir.

Nursi’nin ifadelerinden anlaşıldığına göre, iki büyük hatalı gidiş söz konusudur ve bu

iki gidişe iki ayrı grup insan sebep olmaktadır.

Böylece iki grup insanın hatalarını düzeltecektir:

1-Ehl-i tefrit: Yani Nursi, İslam’ı anlamamış veya anlamamak istemeyen ve hatta

ona düşman olan bu gruptaki insanların İslamiyet hakkındaki şüphelerini giderecektir.

2-Ehl-i ifrat: Yani Müslüman olup da, İslamiyet’in sadece dış görünüşünü esas

alanlardır. Yani İslamiyet’in özünü, ruhunu anlamamışlardır ve anlatamıyorlar.

Bunlar, Nursi’nin tabiri ile ahmak sadık (sâdık-ı ahmak) kimselerdir. Nursi bunların

anladığı ve anlattığı İslamiyet’in eksik ve yanlış olduğunu ispat edecektir. Ve böylece

akıllı sadıklara yardım etmiş olacaktır:

2-Nursi Medresetüzzehra teklifini Münazarat da(1911) genişçe açıklamıştır, ama bu

teklifi ilk defa Münazarat adlı eserinde değil, daha önce de açıkça dile getirmiştir.

Nursi, mesela “Kürtler Neye Muhtaç” başlıklı makalesini 1908 yılında yazıp

neşretmiştir. Bu makalede, yukarıdaki fikrin ilk nüvelerini bulmak mümkündür.

Şöyle ki:

Mesela Kürtler Neye Muhtaçtır adlı makalesinde ilk defa şöyle ifade ediyor:

“Bunun çaresi: Numune-i imtisal ve sebeb-i teşvik ve terğib olmak için, Kürdistan’ın

nikat-ı muhtelifesinden, biri Artuş aşairi merkezi olan Beytüşşebab cihetinde; diğeri

Mutkan, Belkan, Sason vasatında; biri de Sipkan ve Haydaran vasatında olan nefs-i

Van’da, medrese nâm melufuyla ulûm-u diniye ve fünun-u lâzıme ile beraber, hiç olmazsa

ellişer talebe bulunmak ve oraca medar-ı maişetleri hükûmet-i seniyyece tesvid edilmek

üzere üç dârü’t-tâlim tesis edilmelidir. Bazı medarisin dahi ihyası maddî ve manevî

Kürdistan’ın hayat-ı istikbaliyesini temin eden esbab-ı mühimmesindendir. Bununla maarifin

temeli teessüs eder. Ve bu mebde-i teessüsten ittihad takarrur edecek, ihtilâf-ı dahiliden

dolayı mahv olan kuvve-i cesimeyi hükûmetin eline vermekle harice sarfettirmek için

hakkıyla müstahak-ı adalet ve kabil-i medeniyet oldukları gibi, cevher–i fıtriyelerini

göstereceklerdir.”3

Molla Said-i Meşhur

“Kürdler Neye Muhtaç?” adlı makalesinde ise biraz daha açıklamalı aynı manada

ifadeler var:

Nursi şöyle diyor:

“On beş senedir ki düşündüğüm ihtiyacat arasında iki noktayı hedef-i maksat etmiştim.

Bu ikiden maada Kürdistan’ın istikbalini temin edecek vesaiti görmedim.

3 Bkz. Kürtler Neye Muhtaçtır, Şark ve Kürdistan Gazetesi, s. 1, 19 Teşrin-i Sani, 1324=2 Aralık 1908 (İç. D. s. 508).

Page 5: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

5

Birincisi, ittihad-ı milli.

İkincisi, ulûm-u diniye ile beraber, fünun-u lazıme-i medeniyeyi tamim etmektir, ki, esası

ve medresesi aşiret alaylarıdır. Bu sırra istinaden bilâperva diyorum:

Aşairde asker olmayanları da onlar gibi asakir-i milliye yapmalı....

Hem de medeniyetin ruh-u hayatı olan fünun ve maarif-i cedidesinden Kürdler nefret

etmişler.

1- Zahiren ecanibten geldiğinden,

2- Bazı mesail-i fenniye, bazı hikâyat-ı İslâmiye ve bazı teşebbühat ile –ki avam-ı nâs

sathî olarak akide ve hakikat telâkki etmişlerdir– müsademat ve münakazatlarından,

3-Ve her kemalin madeni bildikleri medarisin usûlüne muhalefetten,

4- Ve bazı ehl-i mektebe, İslâmiyeti yalnız zevahir ve taklidî olarak bir akide-i tıflâne ile

fünunumuza kesbettiği meleke-i feylesofaneye karşı muhakeme ve mukabele etmekle vadi-i

evham ve şukûka düştüklerinden Kürdler maarif-i cedideden gayet ürküyorlar.

“Bunun çare-i yegânesi, aşiret alaylılık ve askerlik bab-ı âlisi ile mekâtib ve maarifi

içlerine idhal ve maden-i saadetleri olan medaris-i münderiseyi ihya ile ulûm-u diniye ile

beraber fünun-u lazime-i medeniyeyi Kürd uleması tedris etmektir.

Hülâsatü’l-kelâm: Her milletin, lâsiyyema, Kürdlerin hablü’l-metini ve unsur-u hayatı olan

ittihad, eğer bir kasır olsa, aşiret alayları ve her ünvana galebe çalan askerlik esaslı ve uzun bir

temel ve muhkem bir tavan olacaktır. Ve o kasr-ı ittihad ve ittifakı ziyalandıran veyahut o hayat-ı

akvamın deveran-ı dem yerine geçen havagazı menbaı gibi olan maarife aşiret alayları gayet

müşaşa bir medrese-i fünun ve cesim bir fabrika-i sanayi olacaktır. Üstad hükûmet, alayların

istidadına göre iyi bir ders-i intizam verse, feni’me’l-matlub, vesselâm. Said-i Kürdî” 4

26 Aralık 1908 tarihli makalesinde ise aynı fikri “Hamidiye Alaylarının” öğretim ve

eğitimi için de teklif etmiştir. Bu konuya biraz aşağıda temas edeceğiz.5

Nursi, 24 Mart 1909 da yazdığı bir makalesinde bu harika düşüncesini yine dile

getirmiş, bu fikrin ilk çekirdeklerini açıklamalarla genişleterek şöyle ifade etmiştir:

“İkinci Madde: Maarif-i İslâmiye ordusunun fırkaları olan ehl-i medrese ve ehl-i tekye ve

ehl-i mekteb; ifrat ve tefrit ile birbirini tadlil ve techil ile hâsıl ve ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla

sarsan ve âhenk-i terakkiyi ihlâl eden tebayün-ü efkârları ve tehâlüf-ü meşrebleri izale ve

efkârı tevhid, meşaribi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın bir kasrın

odalarının kapıları birbirine açılır, bir maksada hizmet eder; kezalik mekteb ve medrese ve

tekye, teyid-i münasebet ile o kasr-ı âlî-i İslâmiyenin birer açık kapılı odası gibi olmak ve

4 Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı: 2, Sayfa 13, 29 Teşrin-i sâni 1324(12 Aralık 1908): “Kürdler Neye

Muhtaç?” (İç. D. 511-2).

5 Bkz: Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı: 4, Sayfa 29-30-13 Kânun-ı evvel 1324(26 Aralık 1908):

“Bediüzzaman Molla Said-i Kürdî’nin Mebusana Hitabı” (Mâba’d) (İç. D. 518).

Page 6: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

6

salonu da hükümet olmak lâzımdır. Tâ her biri diğerinin noksanını tekmil ile kaide-i

taksimü’l-mesaî tatbik edilsin. Teyid-i münasebet şöyledir ki, mekâtib-i âliyede hakaik-ı

İslâmiyeyi berahin ile okutmak ve medreselere de fünun-u lâzıme-i medeniyeyi, eski

hükemanın bataklığına bedel, tedris olunmak ve tekyelerde de mütebahhirîn ulema

bulunmaktır....

“Beşinci Madde: Mürşid-i umumî olan vaiz ve hatibler, hem âlim-i muhakkik olmalıdırlar

-tâ bürhan ile ikna eylesin, zira tasvir ve tezyin-i müddea müteharrî-i hakikate karşı

faidesizdir- ve hem de hakîm-i müdakkik olmalıdırlar -tâ ki bir şeyi terğib veya terhib ile

ondan daha mühim şeyi tenzil ve tahfif edip, muvazene-i şeriatı bozmasınlar- ve hem beliğ-i

hakîm olmalıdırlar -tâ ki mukteza-yı hâle mutabık ve ilcaât-ı zamana muvafık ve teşhis-i illete

münasib söz söylesinler-.”6...

“Dokuzuncu Madde: Kürdlerin ihtilâfından zayi olan kuvve-i cesimelerinden istifade

etmek için ittihad-ı millî ile efkâr-ı umumiyelerini izhar etmek ve maarif ile o efkârı terakki

ettirmektir. Tâ ki, meyl-i terakkileri faaliyete ve ukde-i hayatiyeleri tenebbühe başlasın.

Halbuki maarif-i cedideden dört sebebten tevahhuş ediyorlar. —İstizah olunca izah edeceğim.

— Bahusus şimdiki bazı gençlerimizin, dinlerindeki lâubâliyane hareketleri daha ziyade

milleti tevhiş ediyor. Bu gibi lâubâliler meşrutiyete hizmet değil, bilakis meşrutiyete ve

millete büyük bir darbe vurarak, tarik-i terakkiyi sedde sebep oluyorlar.

Kürdistan’a maarif-i cedidenin idhaline çare-i yegâne: Hamidiye Alaylarında askerlik

münasebetiyle, mekâtibi, medrese nâm-ı melufuyla; ulûm-u diniye ile beraber fünun-u lâzıme-i

medeniyeyi; aşair-i mezkûrenin üç muhtelif nikatında talebenin tayinatının temini ile beraber üç

dârü’l-ilim küşad.. ve bunlardan neşet eden Kürd uleması da, ihya olacak medaris-i

münderisede Kürdlerin istidatlarına göre tedris-i fünun etmektir.

Kader bana Türkçeyi az vermiş, hattı hiç vermemiş. Dikkatinizle bana yardım ediniz.

Yüz bin defa yaşasın şeriat-ı garra! Bediüzzaman-ı Kürdî Said”7

Nursi, bu makaleden 3 gün sonra neşrettiği bir makalesinde, bu makalede eksik

bıraktığı bir hususu şöyle tamamlamıştır:

“Neşrettiğim ‘Fihriste-i Makasıd’dan terkettiğim bir fıkradır. Şöyle ki:

Zâhiren hariçten cereyan eden maarif-i cedidenin bir mecrası da bir kısım ehl-i medrese

olmalı. Tâ gıll ü gıştan tasaffi etsin. Zira, bulanıklığıyla başka mecradan taaffün edegelmiş,

atalet bataklığından neşet eden ve istibdat sümumu ile teneffüs eden ve zulüm tazyiki ile ezilen

efkâra bu müteaffin su, bazı aksülamel yaptığından, misfat-ı şeriat ile süzdürmek zaruridir.Bu

da ehl-i medresenin dûş-u himmetine muhavveldir. Bediüzzaman-ı Kürdî…”8

Nursi, bu makalelerinden yaklaşık 4 yıl sonra neşrettiği “Muhakemat” isimli eserinin

önsözünde ise, İslamiyet’in özünü anlamayan veya anlatamayanlardan şikâyet ederek,

yukarıda verilen mânada şu ifadeleri kullanmaktadır:

6Volkan Gazetesi, Sayı: 83-84, Sayfa: 2-3: 11 Mart 1325(24 Mart 1909). “Dağ Meyvesi Acı da Olsa Devadır,

Bediüzzaman Kürdî’nin Fihriste-i Makasıdı ve Efkârının Programıdır.” (İç. D. S. 540). 7 Aynı kaynak, İç. D.sh. 543. 8 Aynı kaynak, Volkan Gazetesi, Sayı: 86, Sayfa: 3,14 Mart 1325(27 Mart 1909), “Sada-yı Hakikat” (İç. D. s. 546).

Page 7: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

7

“Evet, en büyük sebep ki, bizi dünya rahatından ve ecnebileri âhiret saâdetinden

mahrum eden, şems-i İslamiyet’i münkesif ettiren, su-i tefehhüm ile tevehhüm-ü

müsademet ve muhalefettir. Feyâ lil'acep! Köle efendisine, hizmetkâr reisine ve veled

pederine nasıl düşman ve muarız olabilir? Hâlbuki İslâmiyet, fünunun seyyidi ve

mürşidi ve ulûm-u hakikiyenin reis ve pederidir. Fakat vâ esefâ, bu su-i tefehhüm ve

şu tevehhüm-ü bâtıl, şimdiye kadar hükmünü icra ederek vesvesesiyle ye'si ilka edip

bab-ı medeniyet ve maarifi Ekrad ve emsallerine kapattırdı. Zira bazı zevahir-i

diniyeyi fünunun bazı mesailine muarız tahayyül ederek ürktüler…

“İslâmiyetin mağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zahirine vakf-ı nazar ettik ve

aldandık. Ve su-i fehim ve su-i edeple İslâmiyetin hakkını ve müstehak olduğu hürmeti

ifa edemedik. Ta, o da bizden nefret ederek evham ve hayalatın bulutlarıyla sarılıp

tesettür eyledi...

“Ey benim şu kitabıma im’an-ı nazarla nazar eden zat! Malûmunuz olsun, bu kitapla

istediğim hizmet budur: İslâmiyette olan tarik-i müstakîmi göstermekle ehl-i tefrit

olan a'dâ-yı dinin teşkîkâtını red ve yüzlerine vurmakla beraber; tarik-i müstakîmin

öteki canibini ve sadîk-ı ahmak ünvanına lâyık olan ehl-i ifrat ve zahirperestlerin

tevehhümlerini tard ve asılsızlığını göstermek ve asıl rehber-i hakikat ve âlem-i

İslâmiyetin ikbal ve istikbaline yol açan ve sırat-ı müstakîmde kemâl-i ümid-i zaferle

çalışan muhakkikîn-i İslâm ve âkıl sıddıklara yardım etmek ve kuvvet vermektir.

Elhasıl, maksadım, ol elmas kılınca saykal vurmaktır…”

Daha sonra ise, Osmanlı Devletinin son zamanlarında medreselerin öğrenim ve

öğretim metodları ve müfredatı bakımından bozulduğunu müşahade eden Nursi, şu

değerlendirmeleri yapıyor:

“Ezcümle: Bugünlerde bir hikâye buna misal olabilir. Fahr olmasın, zaman-ı

sabâvetimden beri üssü'l-esas-ı meslekim, ifrat ve tefritle hakaik-i İslâmiyete sürülen

lekeleri temizlemek ve o elmas gibi hakikatlerine saykal vurmak idi. Bu mesleğime

tarih-i hayatım, pek çok vukuatıyla şehadet eder.9 Bununla beraber, bugünlerde

küreviyet-i arz gibi bedihî bir meseleyi zikrettim. O meseleye temas eden mesail-i

diniyeyi tatbik ve tevfik ederek düşmanların itirazatını ve muhibb-i dinin vesveselerini

def eyledim. Nasıl ki mesailde mufassalan gelecektir.

“Sonra, gulyabânî gibi hayalâta alışan zahirperestlerin dimağları kabul etmeyecek

gibi göründüler. Fakat asıl sebep, başka garaz olmak gerektir. Güya göz yummakla

9 Nursi gerçekten de gençlik yıllarında bile Medresetüzzehra modeli bir tedrisatta İslami ilimlerin yanında yeni ilimlerin de okutulması tarafdarı idi. Mesela Müküslü Hamza namıyle maruf talebesinin o zamanlar kaleme aldığı hayatı hakkında kitapta şu cümlelere rastlamaktayız (Bkz: TARİHÇE-İ HAYAT. Uzun bir zaman refaketinde ve dersinde bulunan Hamza Efendi tarafından kaleme alınmıştır:

Bediüzzaman Said-i Kürdî’ninTercüme-i Hâlinden Bir Hülâsadır- Rumi 1334, milâdi 1918 yılında

yazılmıştır.) (İç. D. s. 582 vd).

“Bediüzzaman Said-i Kürdî kendine has bir usûl-ü tedrisi icad ederek o usûl dairesinde tedriste bulunurdu.

Şöyle ki: Ulûm-u diniye ile fünun-u asriyeyi mezc, hakaik-ı diniyeyi fünun-u müsbete ile teyid ve teşyid etmek

suretiyle talebenin tenvir-i ezhanına sarf-ı himmet eyledi....” (İç. D. s. 588).

Page 8: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

8

gündüzü gece veya üflemekle güneşi söndürmeye ihtimal vermek gibi bir hareket-i

mecnunanede bulundular. Güya onların zannınca, küreviyet-i arza hükmeden, dinde

çok mesaile muhalefet ediyor! Onu bahane ederek büyük bir iftirayı ettiler. O

derecede kalmadı. Vesveseli ezhanı, iftiranın büyümesine müsait bir zemin

bulduklarından, iftirayı o derece büyüttüler ki, ehl-i diyanetin hakikaten ciğerlerini

dağdar ve ehl-i hamiyeti İslâm terakkiyatından meyus ettiler. Lâkin bu hal büyük bir

derstir. Beni ikaz etti ki, cahil dost, düşman kadar zarar verebilir. Öyleyse, şimdiye

kadar yalnız düşmanın tarafına bakıp, eldeki elmas kılıçla onların tefritlerini

kırardım. Fakat şimdi mecburum, öyle dostların terbiyeleri için, onların

avamperestane ve ifratkârâne olan hayalâtlarına, o kılıcı bir derece iliştireceğim.

Eğer çendan böyle şahsî şeylerin böyle mebahisatta zikirleri lâzım değildir. Fakat

şahsiyette kalmadı. Medreselerin hayatlarına taallûk eder bir mesele-i umumî

hükmüne geçti. O zahirperestler emin olsunlar ki, sa'yleri beyhudedir. Şimdiye kadar

böyle avamperestane safsatalarla bizi cahil bıraktılar. Bundan sonra bizi cahil

bırakmakla cehlimizden istifade etmek istiyorlar. Olmaz ve olamaz; medreseler

hayatlanacaktır vesselâm…

Hâtimenin hâtimesi

“Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek,

şeriat-ı hilkate büyük bir itaatsizliktir. Zira şanı odur ki, istidadı, san'atta intişar ve

tedahül; ve san'atın mekayisine ihtiram ve muhabbet; ve nevamisine temessül ve

imtisal, elhasıl, fena fi's-sanat olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla

san'atın suret-i lâyıkasını tağyir eder. Ve nevamisini incitir. Ve asıl müstaid olduğu

san'ata olan meyliyle, teşebbüs ettiği gayr-ı tabiî san'atın suretini çirkin eder. Zira,

bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan san'atın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur.

Bu sırra binaen, pek çok adam meylü'l-ağalık ve meylü'l-âmiriyet ve meylü't-

tefevvukla mütehakkim geçinmek istediğinden, ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve

nasihat ve lûtfu terk edip, kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebir ve tânif eder.

İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder. Buna binaen, vezaif ehil olmayanın ellerine

geçti. Bahusus medaris bununla indirasa yüz tuttu. Buna çare-i yegâne, daire-i

vahidenin hükmünde olan müderrisleri, darülfünun gibi çok devaire tebdil ve tertip

etmektir. Tâ, herkes sevk-i insanîsiyle hakkına gitmekle, hikmet-i ezeliyenin emr-i

mânevîsini, meyl-i fıtrîsiyle imtisal edip kaide-i taksimü'l-a'mâle tatbik edilsin.

Tenbih

“Ulûm-u medarisin tedennîsine ve mecrâ-yı tabiîden çevrilmesine bir sebeb-i mühim

budur: Ulûm-u âliye ( ) maksud-u bizzat sırasına geçtiğinden, ulûm-u âliye ( )

mühmel kaldığı gibi, libas-ı mânâ hükmünde olan ibare-i Arabiyenin halli, ezhanı

zaptederek, asıl maksut olan ilim ise tebeî kalmakla beraber ibareleri bir derece

mebzul olan ve silsile-i tahsile resmen geçen kitaplar evkat, efkârı kendine hasredip

harice çıkmasına meydan vermemeleridir…”10

10 Nursî, Bediüzzman Said, Muhakemat, 12. Mukaddeme.

Page 9: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

9

8-Nursi, bu Model Üniversitenin Bitlis’te kurulmasını, Diyarbakır ve Van’da da iki

şubesinin açılmasını teklif etmiştir. Bilindiği gibi bu illerimiz, bilhassa Osmanlı

döneminde ve bugün Kürt asıllı insanların yoğun olarak yaşadıkları yerlerdir.

9-Nursi bu teklifi yaptıktan ve makalelerinde ve Münazarat adlı kitabında yazdıktan

seneler sonra, bu üniversitenin devlet tarafından kurulması kararlaştırılmıştır. Ve

Medresetüzzehra adlı bu üniversitenin kendisi tarafından kurulması ve temelinin

atılması teklifini almıştır. (Nursi bu gelişmeleri değişik vesilelerle anlatıyor. (Bkz:

Ekler)

2-Yapısı:

Acaba Nursi’nin teklif ettiği bu Model Üniversitenin bünyesi nasıldır?

Nursi’nin teklif ettiği Model Üniversitenin yapısı hakkında şu açıklamaları yapabiliriz. Nursi bu üniversitenin bazı şartlara bağlı olduğunu ifade etmiştir. Evvela bugünkü Türkçe ile açıklama yapacak, arkasından Nursi’nin kendi ibarelerini vereceğiz:

Birinci şart: Kurulacak olan bu Model Üniversitenin adı “Medrese” olmalıdır. Çünkü insanlar bu isme alışmışlardır. Bu isim, insanları cezp eder ve şevke getiren bir isimdir. Bu isim halk nezdinde itibarlı bir isimdir ve büyük bir gerçeği de ihtiva etmektedir.

Nursi, modern ilimlerle, İslami ilimlerin beraber okutulması gereğini aslında neşrettiği diğer makalelerinde de doğrudan veya dolaylı olarak dile getirmiştir. Mesela bkz. Hutbe-i Şamiye (İç. D. s. 45:

“Sekizinci Mâni: Fünun-u cedidenin bazı müsbet mesaili, hakaik-i İslâmiyenin zahiri manalarına muhalif ve

muarız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsına bir derece sed çekmiş. Meselâ: Küre-i arza emr-i ilâhî

ile nezarete memur “Sevr” ve “Hût” namlarında iki ruhani melâikeyi dehşetli cismanî bir öküz, bir balık

tevehhüm edip ehl-i fen ve felsefe hakikatı bilmediklerinden İslâmiyete muarız çıkmışlar.”).

İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi, Önsöz (İç. D. s. 154, ); ayrıca s. 160, 167: “Ben Kürdistan da, Kürtlerin hal-i perişanını görüyor idim. Anladım ki, saadetimiz, fünun-u cedide-i medeniye ile olacak…;” s. 182: “İkincisi: Ulema ile olan münazaramdır. Onun sebebi; İslambol’a geldim, gördüm ki, sair şuubata nisbeten

medaris terakki etmemiştir.1 Bunun da sebebi, kitaba nazarla istinbat-ı mesele etmek olan istidadı, meleke-i ilim

yerinde ikame olunmuş ve talebelerde adem-i münazara ve sual ve cevap tam olmamak sebebiyle şevksizlik ve

melekesizlik ve atalet gibi bazı hali intac etmiş. Sair müntic-i taaccüb ve hayret olan ulûm-u ekvan veya eğlence ile

vakit geçirmeği müntic olan fünûn-u hevesat ve lezzat-ı hakikiyeyi mutazammın olan ulûm-u maksud-u bizzat gibi

ulûm-u ilâhiye tahsil olunmaz. Bunun da, ya bir himmet-i âlî veya bir tevaggul-u tam veya müsabakayı müntic

olan sual ve cevab gibi bir şevk-i kasrî ve haricî lâzımdır. Veyahut, taksim-i a’mâl kaidesine tatbiken, her bir

talebenin istidadına göre bazı fünun ile tevaggul etmeli, tâ mütehassıs olsun, sathî olmasın. Zira her ilmin bir

suret-i hakikiyesi var. Meleke olmadığı halde bazı tarafı nâkıs olan suretlere benzer. Bunun da çaresi, ona müstaid

olan bir fenni esas tutmalı. Ve buna münasib fünunu, her birinden bir fezleke alınmalı ve o fenn-i esasın suret-i

hakikiyesini mütemmim ittihaz etmelidir. Zira her bir fezleke bir suret-i müstakileyi teşkil etmiyor. Lâkin bir suret-i

esasiyeyi tekmil edebilir.

Ey, sözümü işiten talebe-i ulûm! Mektebliler gibi —ki onlar nâkıs olan seleflerine hayrü’l-halef olmuşlar—

çalışalım ki, evc-i kemale vasıl olan seleflerimize hayrü’l-halef olalım. Ben münazara ile bilfiil bu iki noktadan

ikaz etmek istiyordum.” (İç. D. s. 186 ve 189).

Page 10: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

10

“Medrese nam-ı me’luf ve me’nus ve cazibedar ve şevk-engiz, itibarî olduğu halde büyük bir hakikatı tazammun ettiğinden rağabatı uyandıran o mübarek medrese ismiyle tesmiye.”

İkinci şart: Bu Üniversitede öğrenim-öğretim dili Türkçe olmalıdır. Arapça da gereklidir. Kürtçe ise kabul edilebilir, kabul edilmesinde bir mahzur yoktur.

Bu üniversitede yeni ilimleri(fizik, kimya, biyoloji gibi) dini ilimlerin içine katarak (veya aksi) okutmak gerekir.

“Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc… ve lisan-ı Arabî vâcib, Kürdî caiz, Türkî lâzım kılmak.”

Nursi dini ilimler ve yeni ilimleri biri birinin içine katarak tedris edilmesini uzun zamandır teklif etmekte ve kendi derslerinde de uygulamaktaydı. Bu kadar ısrar etmesinin elbette sebepleri vardır.

Nursi bu teklifinin gerekçelerini şöyle açıklıyor:1- Kısır döngü dediğimiz faydasız muhakeme usullerinden zihni kurtarmak veya bir diğer deyişle kurtulmak.2-Demegojiye (Mugalataya)engel olmak, yer vermemek.. 3- Vicdanı aydınlatan dini ilimlerdir (Akide, Kur’an ve Hadis ilimleri gibi), aklın nuru ise, yeni ilimlerdir(fizik, kimya ve biyoloji gibi). Bu iki ışık, iki nur birleşirse ilmî gerçekler kolayca ortaya çıkar. Bu iki ilim grubu biri birinden ayrılarak öğrenilir ve öğretilirse, dini ilim öğrenen talebelerde “ tassup” görülür; yeni ilimleri okuyanlarda ise, dini hakikatlere karşı “şüphe, tereddüt” başlar,yani imani hakikatler konusunda şüphe başlar, o kişinin zamanla imanı zayıflar veya, maazallah, gider.

“S- Şu mezcde ne hikmet var ki, o kadar tarafdarsın; daima söylüyorsun?

C- Dört kıyas-ı fâsid (11) ile hâsıl olan safsatanın zulmetinden muhakeme-i zihniyeyi halas etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tufeylaneye ettiği mugalatayı izale etmek...

S- Ne gibi?

C- Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. İki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakitte; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.”

11 İşte o kıyaslar: “1- Maneviyatı maddiyata kıyas edip Avrupa sözünü onda dahi hüccet tutmak. Hem de bazı fünunda meşhur olanların, başkasında da sözünü hüccet tutmak.2- Hem de fünun-u cedideyi bilmeyen ülemanın sözünü, ulûm-u diniyede dahi kabul etmemek. 3-Hem de fünun-u cedidede mehareti için gurura gelip, dinde de nefsine itimad etmek. 4-Hem de selefi halefe, maziyi hale kıyas edip haksız itirazda bulunmak gibi fasid kıyaslardır.” (Birader-i Ebu Lâşey) (Abdülmecid.)(Rakamları ben koydum).

Page 11: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

11

Üçüncü şart: O bölgenin güvenini kazanmış Kürt alimlerinden istifade etmek, ve Kürtleri devletle ve halkla kaynaştırmak ve onlara ısındırmak için, Kürtçe bilen ilim sahibi kimseleri bu üniversitede öğretim üyesi olarak istihdam etmektir. Bu kimseler resmi okul diplomaları yok, ama bilgileri yeterlidir12

“Zülcenaheyn (Türkler ve) (13) Kürdlerin mutemedi olan Ekrad ulemasından veya istînas etmek için lisan-ı mahallîye aşina olanları müderris olarak intihab etmektir.”

Dördüncü şart: Bu bölgelerin insanları, genellikle sade bir hayat sürerler, büyük şehirlerde rastlanan entrika, yalan ve aldatma yapmazlar, eski tabirle “gıll u gış”dan azade insanlardır. Nursi bu manayı vermek için “sabavet” ve “besatet” tabirlerini kullanmış. Bu iki tabiri tam tercüme etsek, “çocukluk” ve “basitlik” dememiz gerekirdi. Ama kanaatimce böyle bir tercüme, burada verilmek istenen manayı vermezdi, hatta ondan bizi uzaklaştırırdı.

Sade bir hayat süren insanlarının bu özellikleri sebebiyle, onların sadeliğine uygun hareket etmekle onlardan istifade kolaylaşacaktır. Bu özelliklerine uygun hareket, tıpkı çocukların hevesatlarını okşamak suretiyle onlara bir şey öğretmek, ya da onların bazı davranışlardan kaçınmaları gibi, sağlanması kolayca mümkün olur.

Ayrıca bu bölgede bulunan Kürtlerin kabiliyetli olanları ile ve “görmüş-geçirmiş” yani tecrübeli insanları ile de mutlaka istişarede bulunmak gerekir. Gerçekten de böyle bir istişare hükümete ve bu üniversiteye çok şey katacaktır.

“Ekrad’ın istidadı ile istişare etmek, onların sabavet ve besatetlerini nazara almaktır. Zirâ çok libas var; bir kamete güzel, başkasına çirkin gelir. Çocukların talimi; ya cebr ile ya hevesatlarını okşamak ile olur.”

Beşinci şart: Bu Üniversitede iş bölümü olacaktır. Yani ilimler ihtisas kollarına göre bölümlere, günümüz tabirleri ile Anabilim veya Bilim Dallarına ayrılacaklar. Ancak bu bölümler arasında, geçiş yolları imkânları bulunacak.

Ve bölümlere ayrılınca, her bölümden uzman çıkarmak kolay olacaktır.

Bu durum bugün üniversitelerde “Bölüm” kabulü suretiyle öğrenim yapmak gibidir. Mesela Siyasal Bilgilerde Maliye ve Kamu Yönetimi bölümü gibi. İktisatta Maliye ve İktisat bölümleri gibi. Tıb Fakültelerinde yaklaşık 20 ana Bölüm bulunuyor. Bu bölümlerde dersler arasında elbette ki benzerlik ve aynılık vardır ve olacaktır. Ama uzaman olmak için, Tıb mezunları bir bölümde yoğunlaşır ve

12 2011 yılı Aralık ayının başında Diyanet İşlerli Başkanlığı, Nursi’nin bu teklifinden 100 yıl sonra, Melle adlı bir proje başlatmıştır. Melle, halkın bilgilerine başvurduğu ve ona güvendiği kimselerdir. Devlet bu kişileri bir defaya mahsus olmak üzere kadrosuna alacak, onlara maaş verecek ve onlardan din hizmetlerinde istifade edecektir. Kanaatimce Nursi’nin yukarıdaki görüşü, Üniversitede değil, ama bir başka devlet hizmetinde böylece tahakkuk etmiş olmaktadır.

13 Parantez içindeki kelime müellifi tarafından sonraki baskılarda eklenmiştir.Nâşir

Page 12: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

12

mezun olurlar. Mesela İç Hastalıkları bölümünden uzman olarak mezun olmak isteyen, elbette ki, Mikrobiyoloji Bölümündeki derslerden ve bilgilerden de haberi olur ve olmalıdır.

“Taksimü’l-a’mal kaidesini bitamamiha tatbik etmek.. tâ şubeler birbirine medhal ve mahreç olmakla beraber, her bir şubede mütehassıs çıkabilsin.”

Altıncı şart: Bu üniversitede okuyanlara ilimlerden tam istifade etmenin şartları sağlanmalıdır. Mesela Laboratuvar, deneme tarlaları, klinikler iyi olmalıdır ta ki, burada okuyanlar tam feyiz alabilsinler.

Ayrıca bu Üniversiteden mezun olanların diplomaları devletçe tanınmalı, yapılan imtihanlar sonuçlandırılmalı, sürüncemede bırakılmamalıdır. Bu noktadan kastedilen şu olsa gerektir: Resmi okul dışında eski usul denilen medreselerde okuyanlar, İslam Dinini 2-3 hocadan öğrenirlerdi. Hâlbuki bugün aynı ilmi okutan ilahiyat fakülteleri 20 civarında bölüme ayrılmış bulunuyor. Aynı şekilde, eski medreselerde çoğu defa akim kalan imtihanlar gibi olmamalı, imtihanalar sonuçlandırılmalıdır.

“Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem de mekatib-i âliye-yi resmiyeye müsâvî tutmak ve imtihanlarını, imtihanları gibi müntic kılmak, akîm bırakmamaktır.”

Yedinci şart: Yüksek Öğretmen okullarının sistemi geçici olarak bu Model Üniversitede uygulanmalıdır. Aynı zamanda bu öğretmen okulları geçici olarak bu Üniversitenin bünyesinde öğrenim ve öğretim yapmalıdır. Bu suretle, öğretmen okullarındaki düzen ve ilim öğrenme metotları bu medreseye geçecek, fazilet ve diyanet ise bu Medreseden öğretmen okullarına geçebilecektir. Aralında karşılıklı istifade mümkün olacak, her ikisindeki talebelerin ilimden tam feyiz almaları mümkün olacak, her iki grup da tek kanatlı değil, iki kanatlı kuşlar gibi rahat uçacak, yani hayata kolay intibak edecekler ve halka yardımcı olabileceklerdir.

“Dârü’l-muallimîni muvakkaten şu dârü’l-fünûn dairesinde merkez kılmak, mezcetmektir. Tâ ki, intizâm ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebadül ile her biri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun.”

Sekizinci Şart: Yedinci şartta belirtildiği gibi, bu bölgede asırlardır uygulanan tedris usulünde, eski usulde öğrenciler bir veya 2-3 hocadan ders alarak icazet alıyorlardı. Hâlbuki Nursi’nin teklif ettiği bu Model Üniversitede en az 20 hocadan ders alacaklardır. Adeta bir öğrenci, 20 hocanın teşkil ettiği bir halka ortasında duracak ve bu 20 hocadan teker teker ders alacak ve imtihan geçirmesi gerekecektir.

Page 13: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

13

“Kürdistanda âdet-i müstemirre olan ta’lim-i infiradîyi halka ve daireye tebdil etmek...14

.

3-Dersler – Medhal – Mahreç

Nursi bu model Üniversitede okutulacak dersler hakkında Münazarat adlı eserinde

bilgiler vermiştir. Ama bu açıklamaların ilk nüvesini aslında 24 Mart 1909 t.

makalesinde ifade etmiş bulunmaktadır. Bu makalesinde Nursi şöyle diyor:

“İkinci Madde: Maarif-i İslâmiye ordusunun fırkaları olan ehl-i medrese ve ehl-i tekye ve

ehl-i mekteb; ifrat ve tefrit ile birbirini tadlil ve techil ile hâsıl ve ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla

sarsan ve âhenk-i terakkiyi ihlâl eden tebayün-ü efkârları ve tehâlüf-ü meşrebleri izale ve

efkârı tevhid, meşaribi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın bir kasrın

odalarının kapıları birbirine açılır, bir maksada hizmet eder; kezalik mekteb ve medrese ve

tekye, teyid-i münasebet ile o kasr-ı âlî-i İslâmiyenin birer açık kapılı odası gibi olmak ve

salonu da hükümet olmak lâzımdır. Tâ her biri diğerinin noksanını tekmil ile kaide-i

taksimü’l-mesaî tatbik edilsin. Teyid-i münasebet şöyledir ki, mekâtib-i âliyede hakaik-ı

İslâmiyeyi berahin ile okutmak ve medreselere de fünun-u lâzıme-i medeniyeyi, eski

hükemanın bataklığına bedel, tedris olunmak ve tekyelerde de mütebahhirîn ulema

bulunmaktır....15

Bir örnek verelim: Mesela Tıb Fakültesinde Anatomi dersi gören bir öğrenci, yan

ders olarak İslam İnancı,Fıkıh, Kuran tefsiri ve hadis ilimlerini vb.de öğrenecektir.Bu

yan derslerin saati ana derslerden tabii ki az olacaktır.

Diğer yandan İlahiyat ta okuyan bir öğrenci ise yan dersler olarak, fizik, kimya ve

biyoloji gibi dersleri de okuyacak ve bunlardan imtihan geçirecektir.

Nursi ye göre İlahiyat öğrencilerine yeni ilimleri öğretmek şart olduğu gibi, Tıb vb.

ilimleri öğrenen öğrencilerin de İslami ilimleri kısmen öğrenmelidir. Böylece her iki

sahada bilgi sahibi olacak ve Fakültelerinden bu bilgilerle mezun olacaklardır.

Kanaatimce bu metod, bildiğim kadarı ile halen kısmen sadece Suudi Arabistan da

uygulanmaktadır.

Nursi, yukarıdaki tekliflerini bir askeri okul olan Hamidiye Alaylarının öğrenim ve

öğretim programı için de teklif etmektedir.16

14 “Bu, asırlardır devam eden bir adettir.” (Bkz. Münazarat, (İç. D. s. 141-142.).

15 İç. D. s. 539.

16 Bu konuda ayrıca şu kitabımıza bkz. Demokratik Açılım Sürecinde Kardeşlik Projesi, İstanbul, 2.b.2011, Nesil y. s. 93 vd.

Page 14: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

14

Meselâ Hamidiye Alayları ve Şarkın kalkınması ile ilgili bir makalesinde şöyle bir

mesaj vermektedir:

Nursi, Kürtlerin modern okullara ısınamadıklarını, yani yeni ilimlerin okutulduğu

mekteplere soğuk kaldıklarını belirtiyor ve bu konuda şu sebepleri sıralıyor:

1-Kürtler, yanlış olarak öğrendikleri bazı teşbih(benzetme),hikâyeler veya israiliyat

denilen bilgilere dayanarak, modern ilimlerdeki esaslara karşı çıkıyorlar.

2-Modern ilim öğrenenler, İslam dinini yüzeysel öğrendikleri için, dini

meselelerde şüpheye düşmektedirler.

3-Medreseleri çok beğeniyorlar, ama günümüzdeki bozulmuş medreselerin

durumlarına, mesela taassup ve düzensizliğe de karşı çıkıyorlar.

4-Modern ilimler Osmanlı Devleti okullarına Avrupa’dan idhal edilmiştir. Aslında fizik,

kimya gibi ilimler İslam Dini esaslarına aykırı değildir. Ve İslam tarihinde birçok fizik,

Kimya vb. ilimlerin âlimleri yetişmiştir.17

Bunun da çaresi, İslami ilimler yanında modern ilimleri de Hamidiye Alaylarında yani

askeri okullarda da okutmaktır.

Ayrıca öğrencilerin öğrenim giderleri de Milli Eğitim Bakanlığı Ve Vakıflar Genel

Müdürlüğünden verilmelidir.

Nursi şöyle diyor:

“Ben Kürd olduğum için Kürdlere dair bir-iki söz söyleyeceğim. Şöyle ki; bizim

Kürdler maarifi kılıçlarının hutut-u cevherinden öğrenmişler. Maarif-i cedideden

dört sebep için ürküyorlar:

Birincisi: Bazı mesail-i fenniye, bazı avamların takliden veya hataen akide ve

hakikat ve İslâmiyet telâkki ettikleri bazı hikâyat ve teşbihat ve israiliyatın

muhalefetidir.

İkincisi: Bazı ehl-i fen ve ehl-i mektebe nazar-ı sathî ve taklidî olarak zevahir-i

dini tahsil ile bir akide-i tıflâneyi fünunlarda kesbettiği meleke-i feylesofaneye

mukabele ve muhakeme etmekle, varta-i evham ve şükûka düştükleridir.

Üçüncüsü: Maden-i her kemal bildikleri medarisin ahvaline muhalefet ve

mübayenettir.

Dördüncüsü: Zahiren o fünunun bilâd-ı ecnebiyeden gelmesidir.

17 Meşhur Türk âlimi Prof. Fuat Sezgin, her bir modern ilmin kurucusu ve bu sahalarda buluş ve icatlar yapmış İslam âlimlerine dair eserler yazmış, hatta bu konuda bir de Müze kurmuştur. Bu eserler ve Müze Almanya Frankfurt Üniversitesi bünyesinde yapılmış, bir ara Türkiye de de sergilenmiştir. Bendeniz de bu eserleri ve Müzeyi Frankfurt Üniversitesinin bünyesinde görenlerden biriyim.

Page 15: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

15

Bunun çaresi, şecaatlerini okşayan Hamidiye Alaylarının askerlik münasebetiyle

mekâtibi medrese nam-ı me’lufuyla ulûm-u diniye ile beraber, fünun-u lazıme-i

medeniyeyi Kürd ulemasının Kürdlerin istidadına göre tedris etmesidir ve

Kürdistan’da medaris-i münderiseyi ihya ve onlarca en mühim olan talebe

tayınatını Maarif ve Evkaf’tan vermektir.

Bu fikir, on beş sene hususi mesleğimdi; efkâr-ı umumiyeye arz ediyorum, tâ ki

meslek-i umumi olsun, zira vakti gelmiş. Molla Said-i Kürdî……” 18

Yine Münazarat eserinden evvel neşrettiği 24 Mart 1909 tarihli bir makalesinde de

aynı fikri ifade etmiştir. (Bkz. yukarıda s. 2)

4-Tedris üyeleri

Bu Üniversitenin öğretim üyeleri, okutmanları kimler olacaktır sorusuna gelince.

Nursi bu konuda bir sınır koymuyor, yani bir teklifte bulunmuyor. Sadece bölgedeki

Kürt ilim adamalarından istifade etmenin gerekli olduğunu ileri sürüyor, şart olarak

belirtiyor. Bu noktaya az yukarıda temas etmiştik. Nursi özetle şöyle diyordu:

Üçüncü şart: O bölgenin güvenini kazanmış Kürt âlimlerinden istifade etmek ve Kürtleri devletle ve halkla kaynaştırmak ve onları onlara ısındırmak için, Kürtçe bilen ilim sahibi kimseleri bu üniversitede öğretim üyesi olarak istihdam etmektir. Bu kimseler resmi okul diplomaları yok, ama bilgileri yeterli kimselerdir19

“Zülcenaheyn (Türkler ve) (20) Kürdlerin mutemedi olan Ekrad ulemasından veya istînas etmek için lisan-ı mahallîye aşina olanları müderris olarak intihab etmektir.”

5-Tedris dili

Arapça: Vâcib – Osmanlı dönemine uygun bir teklif. Çünkü o zamanın Osmanlı

milli eğitim sisteminde, okullarda Arapça-Farsça okutulmakta idi. Ve Arapça, İslam

kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.

18 Bkz. Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin Meb’usana Hitabı, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı: 4, Sayfa

29-30,13 Kânun-ı evvel 1324,26 Aralık 1908 (İç. D. 523)

Nursi, Hamidiye Alaylarının kapatılmasına karşı çıkmış, bu alaylardaki Kürt vatandaşlarımızın bu askeri öğrenim

ve eğitimden mahrum bırakılmamasını istemiştir. Bkz. Şura-yı Ümmet Gazetesi, 6 Teşrin-i sâni 1324(19 Kasım

1908): “Hamidiye Alaylarına Dair Beyan-ı Hakikat” (İç. D. s. 505-6). Aynı fikrini, şu makalesinde de dile

getirmiştir,yukarıda temas etmiştik: Bkz: Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi, Sayı: 4, Sayfa 29-30-13 Kânun-ı evvel

1324 (26 Aralık 1908): “Bediüzzaman Molla Said-i Kürdî’nin Mebusana Hitabı” (Mâba’d) (İç. D. s. 523).

19 2011 yılı Aralık ayının başında Diyanet İşlerli Başkanlığı, Nursi’nin bu teklifinden 100 yıl sonra, Mele adlı bir proje başlatmıştır. Mele, halkın bilgilerine başvurduğu ve ona güvendiği kimselerdir. Devlet bu kişileri bir defaya mahsus olmak üzere kadrosuna alacak, onlara maaş verecek ve onlardan din hizmetlerinde istifade edecektir. Kanaatimce Nursi’nin yukarıdaki görüşü, Üniversitede değil, ama bir başka devlet hizmetinde tahakkuk etmiş olmaktadır.

20 Parantez içindeki kelime müellifi tarafından sonraki baskılarda eklenmiştir. Nâşir

Page 16: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

16

Türkçe: Lâzım, yani gerekli, çünkü asırlardır bu topraklarda bu dil öğrenim ve

öğretim dili olarak kullanılmıştır. Bilindiği gibi Nursi, telif ettiği eserlerinin, Yani

Risale-i Nur Külliyatının tamamını Türkçe olarak yazmış ve neşretmiştir. Osmanlı

döneminde yazdığı kitaplar ve makalelerin bir kısmı Arapçadır, ama yine çoğunluk

Türkçedir, Kürtçe olarak telif ettiği bir kitabı ise yoktur. Bunu da normal kabul etmek

lazım: çünkü Nursi’nin tabiri ile “Kürtlerin saadeti Türklerin saadetinden neş’et

eder.”21

Kürtçe: Câiz – olabilir – mahzuru yok demektir.

-Nursi, Kürtçe bu Üniversitede öğrenim dili olmalıdır demiyor, öğrenim ve eğitim

dili olarak kullanılabileceğini, yani Kürtçenin öğrenim- öğretim dilinde

kullanılmasına bir engel olmadığını söylüyor. Bir diğer deyişle Kürtçenin öğrenim dili

olmasında mahzur olmadığını ifade ediyor.

6-Gelirleri(Varidatı):

Nursi, bu model Üniversitenin mali tarafıyla da ilgilenmiş, bu konuda çözüm

tekliflerinde bulunmuştur. Öyle ya, yeni model bir üniversite teklif ediyor, bu modelin

asrımızda gerekli olduğunu söylüyor, ama bir üniversite büyük bir yatırım gerektirir.

O halde bu teklifin mali tarafı da olacaktır. Yani bu üniversitenin ödenek konusu da

halledilmelidir.

Nursi’nin bu Model Üniversitenin gelirleri ve ödeneği konusunda teklifleri şunlardır:

1-İlk önce Üniversite idarecileri samimi olmalı ve gayret göstermelidirler.

2-Vakıflar İdaresi bu Üniversiteye ödenek verecektir. Çünkü diğer okullar gibi bu

model Üniversite de bir eğitim kurumudur. Vakıflar diğer okullara verdiği gibi bu

Üniversiteye de “vahdet-i mesele cihetiyle” yani bu da bir okul olduğu için elbette

ödenek ayıracaktır.

3-Halk, bu Üniversitenin ilmi ve dini hizmetlerini görünce, elbette zekâtlarını bu

üniversiteye vermek isteyecektir, verecektir. Bilindiği gibi “Zekâtın verileceği yerler

arasında talebeler ve ilim için çalışanlar da vardır.”22

3-Aynı sebeple Müslümanlar sadaka ve adaklarını da bu Üniversiteye vereceklerdir.

Çünkü bu model Üniversite, yapacağı ilmi neşriyat-yetiştireceği değerli talebeler,

yapacağı ilmi toplantılar vb. hizmetler sebebiyle, akıl, kalp ve vicdanların takdirini

toplayacaktır. Ve bu sebeple, Müslümanlar sadaka ve adaklarını bu üniversiteye

vereceklerdir.

Bu sadaka ve adaklar küçümsenmemelidir. Çünkü mesela halen günümüzde,

THK’nun ve benzer vakıfların Müslümanlardan kurban, adak ve diğer isimler altında

aldıkları mali gelirler her sene milyarlarca doları geçmektedir.

4-Yukarıda dediğimiz gibi, Yüksek Öğretmen Okulları bu Üniversitenin içine, geçici

olarak, yerleştirileceği için, bu okulun geliri geçici bir zaman için bu model

Üniversiteye destek verecektir. Ama bu model Üniversite bir müddet sonra, yukarıda

izah ettiğimiz gibi, kendisi de hizmet üreterek gelir elde edecek, artık Yüksek

21 Bkz: Nursî, Bediüzzaman Said, Münazarat (İç. D. s. 143 ).

22 Bu noktanın tafsilâtı için şu eserimize bkz. Nicolas Aghnides: İslam’ın Mali Hükümleri (Çev: Prof. Dr. Servet

ARMAĞAN), 2003, İstanbul, İnsan y. s.

Page 17: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

17

Öğretmen Okulunun yardımına ihtiyacı kalmayacaktır. Hatta ondan ödünç aldığı

ödenek meblağını da iade edebilecektir.

Şimdi de bu özeti kendi ifadelerinden okuyalım: “S- Vâridatı nedir?

C- Hamiyet ve gayret.

S- Sonra?

C- Şu medrese, çekirdek gibi bilkuvve bir şecere-i tûbâyı tazammun eyliyor. Eğer hamiyet ve gayretle yeşillense, tabiatıyla madde-i hayatını cezb ile sizin kuru kesenizden istiğna edecektir.

S- Ne cihetle?

C- Çok cihetle.

Birincisi: Evkaf, hakkıyla intizâma girse, şu havuza tevhid-i medaris tarîkıyla bir mühim çeşmeyi akıtacaktır.

İkincisi: Zekâttır. Zîrâ biz (hem Hanefî, hem) (23) Şafiîyiz. Bir zamandan sonra o Medreset-üz Zehra İslâmiyete ve insaniyete göstereceği hizmetle, şübhesiz bir kısım zekâtı bil’istihkak kendine münhasır edecektir. Bahusus zekâtın zekâtı da olsa kâfidir.

Üçüncüsü: Şu medrese neşredeceği semeratla, tamim edeceği ziya ile, İslâmiyete edeceği hizmetle ukûl yanında en a’lâ bir mekteb olduğu gibi; kulûb yanında en ekmel bir medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes bir zaviyeyi temsil edecektir. Nasıl medrese, öyle de mekteb, öyle de tekye olduğundan; İslâmiyetin ianat-ı milliyesi olan nüzur ve sadakat kısmen ona teveccüh edecektir.

Dördüncüsü: Mezkûr tebadül için dâr-ül muallimîn ile imtizac ettiğinden, dâr-ül muallimînin vâridatı bir derece tevsi’ ile muvakkaten ve âriyeten –eğer mümkün ise– verilse, bir zaman sonra istiğna edecek, o âriyeyi iade edecektir.”

7-Üniversitenin sağlayacağı faydalar:

Nursi, bu model Üniversite teklifinin faydalarını şöyle sıralıyor:

1-Kürt âlimlerinin geleceğini sağlama.

23 Parantez içindeki cümle bilahere müellifi tarafından eklenmiştir. Nâşir

Page 18: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

18

2-Eğitimi Kürdistan’a, işte bu Medrese isimli,o bölge halkının alıştığı,beğendiği ve yüceliğini kabul ettiği bir unvan ile ve böyle bir yüksek okul kanalıyla sokmak.

3-Milli Eğitime bağlı okulların aynı el ve idare tarafından idaresi24.

4-İslamiyeti saçma sapan hikâyelerden, İsrailiyat denilen yorumlardan ve katı ve soğuk taassuptan kurtarmak. Taassup, cehalet ve sıhhatli olmayan muhakemeden ortaya çıkar. Delillere dayanan ve dayanması gereken İslâm âlimleri taassup sahibi olmaz. Asıl taassup gösteren inatçı ve İslamiyet düşmanı olan Avrupalıyı taklit eden sözde bilginler ve Müslümanlardır.

5-Meşrutiyetin faydalarını anlatacak bir kapı açmaktır. Bazı Kürtler, Meşrutiyeti anlamadıkları ve İslamiyet’e karşı zan ve kabul ettikleri için ondan istifade edemiyorlar. Tıpkı bir hastanın, doktorun kendisine verdiği ilaçları tamamen zehir kabul etmesi ve o ilaçları bu sebeple kullanmaması gibi.

6-Yeni ilimleri medreselere sokmak. Şimdiye kadar yeni ilimlerin İslamiyet’e aykırı olduğu vehmediliyordu. Böyle yanlış bir anlayış ve uğursuz bir tutum, Osmanlıların terakkisine engel oluyordu.

7-Modern ilim okutan okullar, eski ilimleri okutan medreseler ile tekkeler arasını bulan, ıslah eden, onların karşılıklı ithamlarını sulh yoluyla halleden kimselerdir. Çünkü şimdiye kadar gördük ki, onlar arasında farklı görüşler, birlik ve beraberliğimizi parçalamış ve ilerlememizi de durdurmuştur. Çünkü her biri kendi metot ve düşüncelsinde inat ediyor, diğerinin ilmini ve metodunu iyice kavrayamadığından, biri diğerini câhillik, diğeri de berikini dinsizlikle itham etmektedir.

“S- Bunun semeratı nedir ki, on seneden beri (25) bağırıyorsun?

C- İcmali: (26) Ekrad ulemasının istikbalini temin ve maarifi, Kürdistan’a medrese kapısıyla sokmak ve meşrutiyet ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir.

24 Nursi nin bu teklifinden yaklaşık 15 yıl sonra 3 Mart 1340( 1924) tarihinde 43 s. bir K. yani “Tevhid-i Tedrisat

Kanunu” çıkarılmış, bütün okullar Milli Eğitim idaresine verilmiştir.

25 Nursi buraya daha sonraki senelerde (1950’lerden sonra) şu ekleme ve düzetmeyi yapmıştır: “Belki elli seneden beri.” –Müellif–

Daha sonraki senelerde ise 55 sene olarak düzeltmiştir: “...elli beş sene bir gaye-i hayalim ve

hayatımın bir neticesi olan Medrestüzzehranın….” (Bkz: Emirdağ L. II, no: 81, s. 487 ve Ek: 10).

26 Şu Medresetüzzehra'ya dair mebahisi, (hürriyetin üçüncü senesinde) (*) nutuk suretiyle Bitlis'te, Van'da, Diyarbekir'de, daha birçok yerlerde ahaliye ders verdim. Umumen dediler: "Hakikattır, hem mümkündür." Demek diyebilirim ki, ben onların tercümanıyım bu mes'elede!..–Müellif–

* Parantez içindeki cümle bilahere müellifi tarafından eklenmiştir. –Naşir–

Page 19: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

19

S- İzah etsen fena olmaz.

C- Birincisi: Medarisin tevhid ve ıslahı...

İkincisi: İslâmiyeti, onu paslandıran hikayât ve İsrailiyât ve taassubat-ı bârideden kurtarmak. Evet İslâmiyetin şe’ni metanet, sebat, iltizam-ı hak olan salabet-i diniyedir. Yoksa cehilden, adem-i muhakemeden neş’et eden taassub değildir. Bence taassubun en dehşetlisi, bazı Avrupa mukallidlerinde bulunur ki, sathî şübhelerinde muannidane ısrar gösteriyorlar. Bürhan ile temessük eden ülemanın şanı değildir.

Üçüncüsü: Mehasin-i meşrutiyeti neşr için bir kapı açmaktır. Evet Ekrad’da meşrutiyeti incitecek niyet yoktur. Fakat istihsan edilmezse istifade edilmez, o daha zarardır. Hasta, tiryakı zehir-âlûd zannetse elbette istimal etmez.

Dördüncüsü: Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarîk ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba’-ı fünun açmaktır. Zîrâ mükerreren söylemişim: Fena bir tefehhüm, meş’um bir tevehhüm şimdiye kadar sed çekmiştir.

Beşincisi: Yüz defa söylemişim, yine söyleyeceğim: Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekyenin musalahalarıdır. Tâ, temayül ve tebadül-ü efkâr ile lâekall maksadda ittihad eylesinler. Teessüf ile görülmüyor mu ki; onların tebayün-ü efkârı, ittihadı tefrik ettiği gibi; tehalüf-ü meşaribi de, terakkiyi tevkif etmiştir. Zîrâ herbiri mesleğine taassub, başkasının mesleğine sathiyeti itibariyle tefrit ve ifrat ederek; biri diğerini tadlil, öteki de berikini techil eyliyor.

Elhasıl: İslâmiyet hariçte temessül etse; bir menzili mekteb, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu dahi mecma-ül küll.. biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şûra olarak, bir kasr-ı müşeyyed-i nuranî timsalinde arz-ı didar edecektir. Âyine kendince güneşi temsil ettiği gibi; şu Medreset-üz Zehra dahi o kasr-ı İlahîyi haricen temsil edecektir.

Eyyühel eşraf! Size hizmet ettiğimiz gibi, bize hizmet ediniz. Yoksa... Ey bizi vesayete muhtaç çocuk nazarıyla bakan ehl-i hükûmet! Size itaat ettiğimiz gibi, saadetimizi temin ediniz. Ve illâ... Ey Kürd, (Türk) (27) cem’iyet-i milliye vazifesini bil’istihkak omuzunuza alan İttihad ve Terakki! İyi ettiniz

mezcettiniz. İyi etseniz iyi, ve illâ”(28) 29 *

27 Parantez içindeki kelime bilahere müellifi tarafından konulmuştur. –Naşir–

28 “İhtar: Ey kendini havass zanneden ehl-i siyaset ve ehl-i hükûmet! Yeisi kırmak için avama ders ve hitab olan şu kitabı sened tutup teselli etmeyiniz. Sizin sû'-i istimaliniz, onların sû'-i tefehhümünden daha ziyade sû'-i tesir eder. Size de bir ders vermek için zamanı tevkil eyledim. Dersini dinlemediniz, dehşetli tokadını yediniz.” –Müellif–

Page 20: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

20

8-Nursi yaptığı bu teklifin faydalarını da dile getirmiştir. Bu sistemdeki bir

üniversitenin acaba ne gibi faydası vardır? Bu sualin cevabında Nursi şu faydaları

saymaktadır:

1-Bu üniversite hizmet sunarak, bir gelir temin edecektir.

2-Bu üniversite, hizmeti karşılığı elde edeceği geliri, günümüzde kullanılan tabir ile

döner sermaye ve katkı payı kavramı çerçevesinde, bu hizmeti üretenler arasında

dağıtılacaktır.

3-Elde edilen gelir geleceğe dönük olarak, eğitim yatırımlarının finansmanında

kullanılabilir.

Bütün bunları Nursi, “Semerat” kavramı altında ifade etmiştir. Bu konuda şu anahtar

kelimeleri kullanabiliriz: Döner Sermaye – Hizmet Satımı – yayın – üretim-Self

finansman.

9-Bu konu ile dolaylı olarak ilgili bir başka konuya da temas etmek isteriz. O da şudur:

1-Bazı âlimler-yumuşak huylu değil, yani Müslümanlara karşı haşin davranıyorlar.

2-Bu bir kabahattir. Ancak bu haşin davranma sebebiyle ilmi mahkûm etmek hatadır.

3-Âlimler her zaman ve günümüzde hürmete layıktırlar.

4-Ancak İslamiyet’e tam uygun Âlim bulunmaması sebebiyle, zavallı diğer âlimleri itham etmek ahmaklıktır.

5-Ortada görülen ve memnun olmadığımız kötü durum, iyi âlimlerin olmamasındandır. Çünkü zeki insanlar, genellikle modern ilimleri öğreten okullara gittiler; zenginler ise, dini öğrenim veren medreselerin basit ve fakir hayat tarzına tenezzül etmediler, bu sebeple medreseler zamana uygun âlim yetiştiremedi. Çünkü gerekli düzen, ilmi seviye ve modern ilimleri izah eden bir açıklama yolu bulamadılar. Ama kesin olan bir husus şudur: Bu sebeplerle âlimlere düşmanlık beslemek ve davranmak büyük bir yanlıştır.30

“S- Ülemaya pek çok itab ettiler, hattâ...

C- Büyük, pek büyük bir insafsızlık!..

S- Neden?

29 Nursî, Bediüzzaman Said, Münazarat (İç. D. s. 143-5). “Emaneti Ehline geri veriniz” : ( Nisa Suresi, âyet, 58 )’ten istifade ve ona dayanarak söylenen bir cümle.

30 İslami açıdan âlimlere hürmet, vb konular için şu eserimize bkz: “İslamda İlim ve İlim adamı”, İstanbul,2010,2.b. Işık y.

Page 21: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

21

C- Ademin kabahatını, vücûda vermek kadar ahmaklık.

S- Ne demek?

C- Bir zâtta ilim, adem-i hilim ile iktiranı cihetiyle, adem-i hilimden neş’et eden kabahatı ile ilmi mahkûm etmek ne derece eblehliktir; Öyle de: İslâm’ın kudsiyetini daima telkin eden ve ahkâm-ı diniyeyi iktidarlarınca tebliğ eden ve şimdi millet-i İslâmiye mabeyninde en ziyade hürmet ve muhabbet ve merhamete müstehak olan bîçare ulemayı, zamana yakışacak ulemanın adem-i vücûdundan neş’et eden kabahatı ve günahı ile mahkûm etmek ve o bîçarelere hamletmek, ahmaklık değildir de ya nedir?

“Evet vücûdlarından zarar gelmemiş, istediğimiz ülemanın ademinden gelmiştir. Zîrâ zekiler galiben mektebe gittiler. Zenginler, medresenin maişetine tenezzül etmediler. Medrese de –intizam ve tefeyyüz ve mahreç bulunmadığından– zamana göre ulemayı yetiştiremedi. Sakın ulemaya buğzetmek, büyük bir hatardır”.31 32

8-Bugünkü üniversite anlayışı ile kısa bir mukayese

–Nursi Medresetüzzehra teklifi kanaatimce Yeni Zelanda ve ABD’de uygulanan

sisteme benziyor.(Veya bu sistemden en çok istifade eden Üniversite câmiası

uygulamasına benziyor.)

-Üniversitelerin bölümlere ayrılması gerektiği,100 sene önce yapılan Nursi’nin bu

teklifinde yer alıyordu. Günümüzde modern üniversite hayatında artık bu teklif

gerçekleşmiş bulunuyor.

-Üniversitelerde pozitif ilimlerin yanında, dini ilimlerin de ve tersi, okutulması ve

böyle bir müfredatın tatbikini istemek, hem de bundan 100 sene evvel ileri sürülmesi,

çok ileri bir anlayışın ürünü kabul edilmelidir

Neticeler:

1.Nursi’nin teklif ettiği bu model Üniversitenin bazı özellikleri bugün tahakkuk

etmiştir:

-Mesela, fakülteler Bölüm, Anabilim. Bilim Dalları ve Kürsü gibi kısımlara

ayrılmıştır.

-Üniversitelerde imtihanlar artık yapılıyor ve sürüncemede bırakılmıyor.

-Aynı şekilde, talebeleri 2-3 hoca değil geniş bir dairede yer alan ilim adamları

eğitiyor ve imtihan ediyorlar.

31 Ey ehl-i medaris, me'yus olmayınız! Şimdi ilim ve fen hâkimdir. Her nev'iyle teali edecek. En a'lâsı en âlî tabakaya çıkacak. –Müellif–

32 Nursî, Bediüzzaman Said, Münazarat (İç. D. s. 145-6).

Page 22: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

22

-Üniversitelerin gelirlerine gelince: Memleketimizde devlet üniversitelerinin tüm

ödenekleri devlet tarafından veriliyor(kamu Maliyesi).Özel üniversiteler ise, büyük

kısmını onu kuran Vakıftan alıyor, bir kısmını ise Devletten alıyor.

-Batıda bunlara ek olarak, alınan projelerin gelirlerinin bir kısmı da üniversitelere ve

öğretim üyelerine kalıyor. Bizde “Döner Sermaye” ismi altında bir teşkilât

kurulmuştur, ama daha çok Tıp Fakülteleri bünyesinde faydasını göstermektedir.

-Aynı şekilde bugün üniversitelerin hizmet sunması, yayın yapması ve bilimsel

organizasyonlar düzenlemesi de yine Nursi’nin tahakkuk eden teklifleri arasındandır.

2-Nursi’nin teklifinde gerçekleşemeyen tarafları ise şunlardır:

1-Dini ilimleri veren birimlerde modern ilimler okutulmuyor; modern ilimler verilen

birimlerde ise dini bilgiler verilmiyor. Henüz bu tip bir Üniversite modeli dünyada

görülmedi. Suudi Arabistan’daki uygulama biraz bu teklife uygundur. Ama yine de,

Nursi’nin teklifindeki ideal uygulama gerçekleşmedi diyebiliriz.

2. Nursi’nin teklifinde gerçekleşen bir fiili durum da şöyledir: Günümüzde

üniversitelerde okuyan gençlerin büyükçe bir kısmı Nursi’nin eserlerini okuyorlar. Bu

okuma, bazılarında “şahsen” bazılarında ise “dershanelerdeki derslere devam”

şeklindedir. Yani dini bilim okuyanlar da, yeni ilimleri okuyanlar da Nursi’nin

eserlerini, yani Risale-i Nur Külliyatını, okudukları için, Nursi’nin 100 sene evvel

yaptığı teklif bir başka şekilde tahakkuk etmiştir ve gerçekleşiyor diyebiliriz.

Bugün memleketimizde milyonlarca üniversiteli genç hem yükseköğrenimlerini

yapıyorlar, modern ilimleri öğreniyorlar, hem de Nursi’nin eserlerini okuyorlar.

Bu manalara işaret için Nursi şöyle diyor: “Eski Said çok zaman Medresetüzzehrayı

gaye-i hayal ederek çalışmış. Cenab-ı Hak kemal-i merhametinden Isparta’yı o

Medersetüzzehra hükmüne getirdi…” (K. L. Mektup No: 128, s. 255).Yine aynı

manada… Isparta vilâyeti mânevi Medrestüzzehra olduğunu… (K. L. No. 154, s.

293.)

E. L. nda benzer ifadeler yer almaktadır: “Isparta… ve nurların Câmiu’l-Ezheri ve

Medresetüzzehrasının merkezi hükmündedir.” (E. L. I. No: 123/s. 227). “Nur

risalelerinin Medrestüzzehrası…. o büyük Câmiü’l-Ezherin küçük bir daire ve

şubesidir.” (E. L. No. 137/238). “Saniyen: Madem Isparta mânevi bir

Medrestüzzehradır…” (E. L. No:194/ 320).

Bir diğer lahika mektubunda ise şöyle diyor:

“…Hem bu Münâzarât risâlesinin ruh ve esâsı hükmünde olan hâtimesindeki

Medresetüzzehrâ hakîkati ise, istikbâlde çıkacak olan Risâle-i Nur'a bir beşik, bir

zemin ihzâr etmek idi ki, bilmediği, ihtiyârsız olarak ona sevk olunuyordu. Bir hiss-i

kablelvukû ile o nûrânî hakîkati bir maddî sûrette arıyordu.

Sonra, o hakîkatin maddî ciheti dahi vücuda gelmeye başladı....” (Bkz: K. L. No.49, s.

101).

Page 23: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

23

3- Bu açıklama bir başka manada şöyledir: Nursi’nin 100 sene evvel yaptığı model

Üniversite teklifini, Risale-i Nur dershanelerin verdiği hizmet dolayısı ile onun bu

gayesini gerçekleştiriyor.

4.-Yakın bir gelecekte Nursi’nin bu model Üniversite teklifinin resmen de

gerçekleşmesi dileğimizdir. Çünkü faydalıdır ve geri kalmış çevreleri ve ilim

adamlarını ve öğrencileri tehlikeli gidişten kurtaracaktır. Nursi bu teklif ile geri

bırakılan Şarkın kalkınmasını istedi, ancak, onun hayatında tahakkuk etmedi. Bu

teklif bugün de kabul edilebilir bir tekliftir. Çünkü üniversitelerin bir memleketin

kültürel olduğu kadar ekonomik hayatında da rolü büyüktür. Bilhassa üniversitelerin,

yapacağı hizmetlerle kendi mali mali kaynaklarını bizzat kendisinin temin edeceği

yolundaki teklifi ve tespiti, bugün ABD ve Yeni Zelanda gibi devletlerin

üniversitelerinde tam manasıyla uygulanmaktadır.

Bendeniz yeni Zelanda üniversitelerini Harran Üniversitesinin Rektörü iken davetli

olarak ziyaret ettim. Üniversite Rektörleri ve ilgililer bana Brifing verdiler. Yapılan

açıklamalarda, hemen her üniversitenin projeler aldığını, bazı bölümleri bu sayede

büyük bir gelir elde ettiklerini söylediler. Hatta Üniversiteler, bazı Fakülteleri kanalı

ile devlet Maliyesinden ödenek almayacak kadar bu projelerden gelir elde

edebiliyormuş.

5-Said Nursi her bakımdan geri kalmış Doğu ve Güneydoğuya, Eğitimi (Maarifi), bu

Model Üniversite (Medresetüzzehra) kanalı ile sokmak istemiştir. Ancak o zaman, ve

aradan geçen 100 yıl sonra dahi, yeteri kadar anlaşılamamıştır.

“Evet, bir tahripçi, yirmi tamirciyi telâşa düşürür ve bazan mağlûp edebilir. Koca

Çin'i kendine tâbi yapan bir kuvveti, buradaki yirmi milyon Müslümana karşı âdetâ

mağlûp bir vaziyette tecavüzden durduran, maddî kuvvetler, haricî-dahilî tedbirler,

ittifaklar değil, belki yalnız Kur'ân ve imanın hakikatleri, onların en büyük kuvveti

olan mâneviyat-ı kalbiyeyi tahribatlarına karşı sed çekmesi ve mânevî yaralarını

tedavi etmesidir. Ve yeni hükûmetin Maarif Vekili bu hakikati hissetmiş ki,

seleflerine muhalif olarak, en ziyade İmân hakikatlerinin neşrine, din derslerine

ehemmiyet veriyor. Hattâ büyük bir ehemmiyetle, şimdi de Şark Darülfünunu-

tâbirlerince Doğu Üniversitesi-için yüz bin lira tahsis edildiğini gazeteler yazmış.

Hem mezkûr hakikati, hem Ankara, hem İstanbul Üniversiteleri o dehşetli,

tahribatçı kuvvete karşı hem vatanı, hem gençliği kurtaracak hakaik-ı Kur'âniye ve

imaniye olduğunu kat'iyen bildiler ki, Ankara'daki üniversiteliler 1700 imza ile

Maarif Vekilinin din derslerini cebrî mekteplere koyması için tebrik etmişler. Ve

İstanbul Üniversitesinde yeni hükûmetin en mühim bir rüknüne demişler ki:

"Anadolu'da din lehinde kuvvetli bir cereyan var. Onlara da, solcular gibi bir

derece meydan vermeyeceğiz" demesine mukabil, o üniversitenin mümessili, din

neşriyatı yapanlar aleyhinde olduğu halde, o reise demiş ki:

"Eğer dediğin o cereyan Risale-i Nur ise, ne siz ve ne de Avrupa onu mağlûp

edemez." (E. L. II, s. 428-9)

EKLER:

1-“…İkinci esas: Eski Said, bâzı dâhî siyasî insanlar ve hârika ediblerin hissettikleri

gibi, çok dehşetli bir istibdâdı hissedip, ona karşı cephe almışlardı. O hiss-i

kablelvukû tâbir ve tevile muhtaç iken, bilmeyerek resmî, zaif ve ismî bir istibdat

Page 24: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

24

görüp, ona karşı hücum gösteriyorlardı. Halbuki, onlara dehşet veren, çok zaman

sonra gelecek olan istibdatların zaif bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar,

öyle beyân etmişler. Maksat doğru, fakat hedef hatâ.

İşte Eski Said de, eski zamanda böyle acîb bir istibdâdı hissetmiş; bâzı âsârında ona

hücum ile beyânâtı var. O müthiş istibdâdât-ı acîbeye karşı meşrûta-i meşrûayı bir

vâsıta-i necât görüyordu. Ve hürriyet-i şer'iye, Kur'ân'ın ahkâmı dairesindeki

meşveretle o müthiş musîbeti def' eder diye düşünüp, öylece çalışmış.

Evet, zaman gösterdi ki, hürriyetperver nâmını alan bir devletin, o istikbâlde gelen

istibdâdın bir nümûnesi olarak, üç yüz müstebit memurlarıyla, üç yüz milyon

Hindistan'ı, üç yüz seneden beri, üç yüz adam gibi kolay bağlayıp deprenmeyecek

derecede istibdat altına alarak, eşedd-i zulmü âzamî bir derecede, yani birisinin

hatâsıyla binler adamı tecziye etmek olan kânun-u müstebidâneye inzibat ve adâlet

nâmını vermiş; dünyayı aldatmış, ateşe vermiş.

Münâzarât nâmındaki eserde, bâzı latîfe sûretinde bâzı kayıtlar, Haşiyecikler

bulunur. O eski zaman telifinde zarîfü't-tab talebelerine bir mülâtefe nevindendir.

Çünkü, onlar o dağlarda beraberinde idiler; onlara ders sûretinde beyân ediyonnuş.

Hem bu Münâzarât risâlesinin ruh ve esâsı hükmünde olan hâtimesindeki

Medresetüzzehrâ hakîkati ise, istikbâlde çıkacak olan Risâle-i Nur'a bir beşik, bir

zemin ihzâr etmek idi ki, bilmediği, ihtiyârsız olarak ona sevk olunuyordu. Bir hiss-i

kablelvukû ile o nûrânî hakîkati bir maddî sûrette arıyordu.

Sonra, o hakîkatin maddî ciheti dahi vücuda gelmeye başladı. Sultan Reşad, on dokuz

bin altın lirayı Van'da temeli atılan o Medresetüzzehrâ'ya verdi, temel atıldı. Fakat

sâbık Harb-i Umûmi çıktı, geri kaldı. Beş altı sene sonra Ankara'ya gittim, yine o

hakîkate çalıştım. İki yüz mebustan yüz altmış üç mebusun imzalarıyla, o medresemize

yüz elli bin banknot iblâğ ederek, o tahsisât kabul edildi. Fakat binler teessüf,

medreseler kapandı, onlar ile uyuşamadım, yine geri kaldı. Fakat Cenâb-ı

Erhamürrâhimîn, o medresenin mânevî hüviyetini Isparta vilâyetinde tesis etmeye

muvaffak olacaklar.

Eski Said'in İttihâd-ı Terakkî komitesine şiddet-i muhâlefetiyle beraber, onların

hükûmetine ve bilhassa orduya karşı tarafgirâne yüksek takdirâtı ve iltizamları ise,

bir hiss-i kablelvukû ile, yağı içinde bulunan o cemâat-i askeriyede ve o cemiyet-i

milliyede bir milyona yakın evliyâ mertebesinde olan şühedâyı altı yedi sene sonra

tezâhür edeceğini hissetmiş, ihtiyârsız olarak meşrebine muhâlif, onlara dört sene

tarafgir bulunmuş. Sâbık Harb-i Umûmî çalkamasıyla, o mübârek yağı alındı, yağı

alınmış bir ayrana döndü. Yeni Said dahi Eski Said'e muhâlefet edip, mücâhedesine

döndü.” (Kastamonu L. s. 101-Mektup No: 49)

-2-

2-Nurculara ehemmiyetli bir müjde: “Evvelâ: Kırk seneden beri takip ettiğim ve Sultan Reşad'ın yirmi bin altın ve eski

müstebidler hükûmetinin Millet Meclisinde 163 meb'usun imzasıyla 150 bin banknotu,

küşadı için tahsisat verdikleri; hem âlem-i İslâmın, hem şarkın, hem bu milletin en

mühim bir işi olan Van vilâyetinde Câmiü'l-Ezher gibi bir İslâm dârülfünunu ve

büyük üniversitesi olan Medresetüzzehranın yapılması lüzumunu yeni hükûmetin reisi

Page 25: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

25

de anlamış ki, büyük memleket işleri içinde sizlere müjde olarak gönderdiğim

aşağıdaki haberi vermiş. Fiilen yapılmasa dahi bu mânânın anlaşılması büyük bir

fa'l-i hayırdır.

İşte, Mecliste Reis-i Cumhur büyük işler sırasında, ehemmiyetli nutkunda bu gelen

fıkrayı söylemiş. Van havalisinde Doğu Üniversitesinin kurulması için Maarif

Vekâletinin tetkikatına giriştiğini söyleyen Celâl Bayar demiştir ki: "Doğu

vilâyetlerimizden olan Van'da böyle bir irfan müessesesinin kurulması için bütün

müşkilât iktiham olunmalı ve önümüzdeki bütçe yılında işe başlanmalıdır" demiştir.

Demek, Tarihçe-i Hayat'ı takdim eden genç üniversiteliler bir derece Nur

Risalelerinin kıymetini Reise ihsas etmişler.

Saniyen: Reis-i Cumhurun bu çok ehemmiyetli fıkrası Risale-i Nur'un bu memlekette

ve bu vatanda ettiği ve edeceği çok kıymettar hizmetlerinin anlaşıldığına bir

emaredir. Ve Nurcuların bütün çektikleri zahmet ve Nurun müsadereleri bu büyük

neticeye vesile olması cihetiyle şekva değil, şükretmelidir.” (Emirdağ Lahikası, II, s.

400-1, Mektup No: 29).

3-Aziz sıdık kardeşlerim,

Evvelen:Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyoruz ki,elli beş sene bir gaye-i hayalim ve

hayatımın bir neticesi olan Medrestü’z-Zehranın manevi hakikatını siz,Medrestü’z-

Zehranın erkânları tamamiyle gösteriyorsunuz…” (E. L. II, s. 487, Mektup No: 81).

4- “Aziz kardeşlerim,

Eski Said'in matbu eski eserlerinden birisi elime geçti. Merak ve dikkatle baktım. Bu

gelen fıkra kalbe geldi. Münasipse Mektubat âhirinde yazılsın.

Evvelâ: Hürriyetin üçüncü senesinde aşâirler arasında meşrutiyet-i meşruayı aşâire

tam bildirmek ve kabul ettirmek için Ertuş aşâiri içinde hususan Küdan ve

Mamhuran'a verdiği ders ve 1329'da Matbaa-i Ebüzziya'da tab edilen, kırk bir sene

evvel tab edilmiş, fakat maatteessüf yirmi otuz seneden beri arıyordum,

bulamamıştım. Bu defa birisi bir nüsha bulup bana göndermiş. Ben de Eski Said

kafasını alıp ve Yeni Said'in sünuhatıyla dikkatle mütalâa ettim. Anladım ki, Eski Said

acip bir hiss-i kablelvuku ile otuz kırk sene sonra şimdi vukua gelen vukuat-ı maddiye

ve mâneviyeyi hissetmiş. Ve bedevî Ekrad aşâiri perdesi arkasında, bu zamanın

medenî perdesini kendilerine maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında dinsiz ve

hakikî bedevî ve hakikî mürteci, yani, bu milleti, İslâmiyetten evvelki âdetlerine sevk

eden hainleri görmüş gibi, onlarla konuşup başlarına vuruyor.

Saniyen: O matbu eserin yüz beşinci sayfadan tâ yüz dokuza kadar parçaya dikkatle

baktım. O zamanda aşâire ders verdiğim o sualler ve cevaplar vaktinde, mühim bir

veli içlerinde bulunuyormuş. Benim de haberim yok. O makamda şiddetli itiraz etti.

Dedi:

"Sen ifrat ediyorsun, hayali hakikat görüyorsun, bizi de tahkir ediyorsun. Âhir

zamandır. Gittikçe daha fenalaşacak."

Page 26: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

26

O vakit ona karşı matbu kitapta böyle cevap vermiş:

Herkese dünya terakkî dünyası olsun; yalnız bizim için mi tedennî dünyasıdır? Öyle

mi? İşte, ben de sizinle konuşmayacağım. Şu tarafa dönüyorum; müstakbeldeki

insanlarla konuşacağım:

Ey yüzden tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitâne

benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile beni temâşâ eden Said,

Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, v.s. Size hitap ediyorum.

Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla

sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet-âsâ

bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaklar.

Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma

uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden

toprağın kapıcısının başına takınız. Yâni, İhtiyar Risalesinin On Üçüncü Ricasında

beyan ettiği gibi, Medresetüzzehranın mekteb-i iptidaîsi ve Van'ın yekpare taşı olan

kalesinin altında bulunan Horhor medresemin vefat etmesi ve Anadolu'da bütün

medreselerin kapatılmasıyla vefat etmelerine işaret ederek, umumunun bir mezar-ı

ekberi hükmünde olmasına bir alâmet olarak, o azametli mezara azametli Van Kalesi

mezartaşı olmuş. "Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin başında bir medrese-i

Nuriye çiçeğini yapınız.

Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetüzzehrayı

cismanî bir surette bina ediniz" demektir. Zaten Eski Said ekser hayatı o medresenin

hayaliyle gitmiş ve o matbu risalenin 147'nci sayfadan tâ 157'nci sayfaya kadar

Medresetüzzehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatleri yazmış.

Bir fa'l-i hayırdır ki, yirmi beş senelik dehşetli ve medreseleri öldüren istibdadın

kırılmasıyla, Maarif Vekili Tevfik, Van'da Şark Üniversitesi namında Medresetü'z-

Zehrayı inşa etmesine karar vermesi ve ümidin haricinde Reis Celâl dahi mühim

meseleler içinde Tevfik'in fikrine iştirak etmesi, Eski Said'in kırk sene evvelki sözü ve

ricası doğru çıkacağını gösteriyor.

Şimdi kırk beş sene evvelki cevabının izahında üç hakikat beyan edilecek.

Birincisi: Eski Said bir hiss-i kablelvuku ile iki acip hadiseyi hissetmiş, fakat rüya-yı

sadıka gibi tabire muhtaç imiş. Nasıl bir kırmızı perde ile beyaz veya siyah birşeye

bakılırsa kırmızı görünür. O da siyaset-i İslâmiye perdesiyle o hakikate bakmış.

Hakikatin sureti bir derece şeklini değiştirmiş. O hazır büyük veli dahi o yanlışını

görüp o cihette şiddetle itiraz etmiş. İşte o hakikat iki kısımdır:

Birincisi: Bu Osmanlı ülkesinde büyük bir parlak nur çıkacak. Hattâ Hürriyetten

evvel pek çok defa talebelere teselli vermek için, "Bir nur çıkacak, gördüğümüz bütün

fenalıklara karşı bu vatana saadet temin edecek" diyordu. İşte, kırk sene sonra Risale-

i Nur o hakikati kör gözlere dahi gösterdi.

İşte Nurun zahiren, kemiyeten dar cihetine bakmayarak, hakikat cihetinde keyfiyeten

geniş ve fevkalâde menfaatini hissetmesi suretiyle, hem de siyaset nazarıyla bütün

memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar daireyi geniş

tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zat haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır.

Çünkü Risale-i Nur imanı kurtarması cihetiyle o dar dairesi madem hayat-ı bâkıye ve

Page 27: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

27

ebediyeyi imanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi bir milyar hükmündedir. Yani bir

milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini temine çalışmak, bir milyar insanın

hayat-ı fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymettar ve mânen

daha geniş olması, Eski Said'in o rüya-yı sadıka gibi olan hiss-i kablelvuku ile o dar

daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edeceğini görmüş. Belki, inşaallah, o görüş,

yüz sene sonra nurların ektiği tohumların sümbüllenmesiyle aynen o geniş daire Nur

dairesi olacak, onun yanlış tâbirini sahih gösterecek.

İkinci hakikat: Kırk sene evvel Eski Said bu matbu kitabetlerinde, İşârâtü'l-İ'câz'ın

baştaki ifade-i meramında ve sair eserlerinde musırrane ve mükerreren talebelerine

diyordu ki: "Hem maddî, hem mânevî büyük bir zelzele-i içtimaî ve beşerî olacak.

Benim dünya terkiyle inzivamı ve mücerret kalmamı gıpta edecekler" diyordu. Hattâ

Hürriyetin birinci senesinde İstanbul'da Câmiü'l-Ezher'in Reis-i Uleması olan Şeyh

Bahid Hazretleri (r.a.) İstanbul'da Eski Said'e sordu:

Said cevaben demiş:

Yani, "Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin

nedir?"

O vakit Eski Said demiş: "Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir

hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti

doğuracak" Şeyh Bahid'e söylemiş.

O allâme zat demiş:

"Ben de tasdik ediyorum." Beraberinde gelen hocalara dedi: "Ben bununla münazara

edip galebe edemem."

Birinci tevellüdü gözümüzle gördük. Bir çeyrek asır Avrupa'dan daha dinden uzak...

İkinci tevellüd de inşaallah yirmi otuz sene sonra çıkacak. Çok emarelerle, hem

şarkta, hem garpta Avrupa içinde bir İslâm devleti çıkacak. Üçüncü hakikat: Hem

Eski Said, hem Yeni Said, hem maddî, hem mânevî büyük bir hadise Osmanlı

memleketinde büyük ve dehşetli ve tahribatçı bir zelzele-i beşeriye Osmanlı

memleketinde olacak diye, hiss-i kablelvuku ile Eski Said mükerrer ve musırrane

haber veriyordu. Hâlbuki o his ile Nur meselesinin aksiyle gayet geniş daireyi dar

görmüş. Zaman onu ikinci Harb-i Umumî ile tam tasdik ettiği halde, onun o çok geniş

daireyi Osmanlı memleketinde gördüğünü şöyle tâbir ediyor ki:

İkinci Harb-i Umumî beşere ettiği tahribat-ı azîme gerçi çok geniştir. Fakat hayat-ı

dünyeviyeye ve bekasız medeniyete baktığı cihetinde, Osmanlıdaki tahribata nisbeten

dardır. Osmanlıdaki mânevî zelzele hayat-ı ebediye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir

Page 28: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

28

tahribat ve bir zelzele-i mâneviye-i İslâmiye mânen o ikinci Harb-i Umumîden daha

dehşetli olmasından, Eski Said'in o sehvini tashih ediyor ve rüya-yı sadıkasını tam

tâbir ediyor ve o hiss-i kablelvukuunu gözlere gösteriyor. Ve o muteriz ehl-i velâyeti

zahiren haklı, fakat hakikaten Eski Said'in o hissi daha haklı olduğunu ispatla, o veli

zatın itirazını tam reddediyor. Said Nursî” (Emirdağ L. II, s. 488 vd. Mektup No. 82).

5-“…Saniyen: Nazif'e bin bârekâllah, bin mâşaallah! İkinci bir Hüsrev; İnebolu ikinci bir Isparta olduğunu isbat ediyor. Tarihçe-i Hayat'ın en mühim meselesi Medresetü'z-Zehra olması cihetiyle Nazif'in bu neşriyatı, Reis-i Cumhurun Medresetü'z-Zehra mânâsında ve Doğu Üniversitesi namında Şark Camiü'l-Ezherine ciddî çalışmasına bir vesile olduğunu zannediyoruz…” (Emirdağ L. II, sh. 404, Mektup No: 33).

6- “…Hem Yeni Sabah gazetesi yazdığı gibi, Medresetü'z-Zehrayı Doğu Üniversitesi

namıyla büyük bir İslâm Darülfünunu Reis-i Cumhur tabiriyle, "Her müşkilâtı iktiham

edip onun yapılmasına çalışacaklarını" haber aldık. İnşaallah, kırk senedir takip

ettiğimiz mühim bir maksadımız, vatan ve milletin menfaati için yapmaya mecbur

olacaklar.” (Emirdağ L. II, s. 405, Mektup No: 35)

7-“Heyet-i Vekileye ve Tevfik İleri'ye arz ediyoruz ki:

Şark Üniversitesi hakkında çok kıymettar hizmetinizi Üstadımıza söyledik. O dedi:

Ben hasta olmasaydım, ben de o mesele için vilâyat-ı şarkiyeye gidecektim. Ben

bütün ruh u canımla Maarif Vekilini tebrik ediyorum. Hem 55 seneden beri,

Medresetü'z-Zehra namında Şark Üniversitesinin tesisine çalışmak ve o

üniversiteyi biri Van'da, biri Diyarbakır'da, biri de Bitlis'te olmak üzere üç tane veya

hiç olmazsa bir tane Van'da tesis etmek için, Hürriyetten evvel İstanbul'a geldim.

Hürriyet çıktı, o mesele de geri kaldı.

Sonra İttihatçılar zamanında Sultan Reşad'ın Rumeli'ye seyahati münasebetiyle

Kosova'ya gittim. O vakit Kosova'da büyük bir İslâmî darülfünun tesisine teşebbüs

edilmişti. Ben orada hem İttihatçılara, hem Sultan Reşad'a dedim ki: "Şark böyle bir

darülfünuna daha ziyade muhtaç ve âlem-i İslâmın merkezi hükmündedir."

O vakit bana vaad ettiler. Sonra Balkan harbi çıktı. O medrese yeri istilâ edildi. Ben

de dedim ki: "Öyleyse o 20 bin altın lirayı Şark Darülfünununa veriniz." Kabul ettiler.

Ben de Van'a gittim. Ve bin lira ile Van gölü kenarında Artemit'te temelini attıktan

sonra Harb-i Umumî çıktı. Tekrar geri kaldı.

Esaretten kurtulduktan sonra İstanbul'a geldim. Hareket-i Milliyeye hizmetimden

dolayı Ankara'ya çağırdılar. Ben de gittim. Sonra dedim: "Bütün hayatımda bu

darülfünunu takip ediyorum. Sultan Reşad ve İttihatçılar 20 bin altın lirayı verdiler.

Siz de o kadar ilâve ediniz." Onlar 150 bin banknot vermeye karar verdiler. Ben

dedim: "Bunu mebuslar imza etmelidirler."

Bazı mebuslar dediler: "Yalnız sen medrese usulüyle sırf İslâmiyet noktasında

gidiyorsun. Halbuki şimdi garplılara benzemek lâzım." Dedim: "O vilâyat-ı şarkiye

âlem-i İslâmın bir nevi merkezi hükmünde, fünun-u cedide yanında ulûm-u diniye de

lâzım ve elzemdir. Çünkü, ekser enbiya şarkta ve ekser hükema garpta gelmesi

gösteriyor ki, Şarkın terakkiyatı din ile kaimdir. Haşiye Başka vilâyetlerde sırf fünun-u

cedide okutturursanız da, Şarkta herhalde millet, vatan maslahatı namına, ulûm-u

diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türke hakikî kardeşliği

hissedemeyecek. Şimdi bu kadar düşmanlara karşı teavün ve tesanüde mecburuz."

Page 29: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

29

Şimdi ben zehir hastalığıyla ziyade rahatsız vaziyette ve çok ihtiyarlık sebebiyle elli

beş senelik bir gaye-i hayatımı görüp takip etmekten mahrum kaldığım gibi,

Ankara'ya gidip şark terakkiyatının anahtarı olan bu müesseseye çalışanları ruh u

canımla tebrik etmekten dahi mahrum kalıyorum.

Yalnız, otuz beş sene evvel Ebuzziya Matbaasında tab edilen Münazarat ve Saykalü'l-

İslâmiye namındaki eserim, elbette Maarif Vekilinin nazarından kaçmamış. Benim

bedelime o eser konuşsun. Ben hayatımdan ümidim kesilmiş gibiyim. Fakat o azîm

üniversitenin temelleri ve esasatı ve mânevî bir programı ve muazzam bir tedrisatı

nevinden, Risale-i Nur'un yüz elli risalesini kendime tevkil ediyorum. Bu vatan ve

milletin istikbalinin fedakâr genç üniversite talebelerine ve maarif dairesine arz edip

bu meselede muvaffakiyete mazhar olan Tevfik İleri'nin bu biçare Said'e bedel Risale-

i Nur'a himayetkârâne sahip çıkmasını rahmet-i İlâhîden niyaz ediyorum.

Çok hasta, çok ihtiyar, garip, tecrid içinde

Said Nursî

• • •

Haşiye

Hattâ o zamandan evvel Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde hamiyetli ve gayet zeki o talebem

ulûm-u diniyeden aldığı hamiyet dersiyle her vakit derdi: "Salih bir Türk elbette fâsık kardeşimden, babamdan

bana daha ziyade kardeş ve akrabadır." Sonra aynı talebe talihsizliğinden sırf maddî fünun-u cedide okumuş. Sonra

ben dört sene sonra onunla görüştüm. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: "Ben şimdi Râfizî bir Kürdü, salih

bir Türk hocasına tercih ederim." Ben de "Eyvah!" dedim. "Sen ne kadar bozulmuşsun." Bir hafta çalıştım. Onu

kurtardım. Eski hakikatli hamiyetine çevirdim. Sonra Meclis-i Meb'usandaki bana muhalefet eden meb'uslara

dedim: O talebenin evvelki hali Türk milletine ne kadar lüzumu var. Ve ikinci halinin ne kadar vatan menfaatine

uygun olmadığını fikrinize havale ediyorum. Demek farz-ı muhal olarak siz başka yerde dünyayı dine tercih edip

siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de herhalde şark vilâyetlerinde din tedrisatına âzamî ehemmiyet vermek

lâzım. O vakit bana muhalif meb'uslar da çıkıp o lâyihamı 163 meb'us imza ettiler. Bu kadar imzayı taşıyan bir

istidayı elbette yirmi yedi sene istibdad-ı mutlak onu bozamamış. “(Emirdağ Lahikası,II,,sh.

568,mektup no: 109).

8-“Doğu Üniversitesi hakkında tahrifçi bir gazeteye cevaptır.

Muhalif bir partinin şiddetli ve tenkitçi tarafından bir mensubu, yani Ulus'un 1.4.1954

tarihli nüshasında yazılan Atatürk Üniversitesi hakkındaki makaleye cevap hükmünde

o üniversitenin hakikatini beyan ediyoruz. Şöyle ki:

Şimdi Atatürk Üniversitesi namı verilen bu darülfünunun küşadına üstadımız Said

Nursî 50 seneden beri büyük bir gayretle çalışmıştır. Üstadımız İttihatçılara muhalif

olduğu halde onlar ve Sultan Reşad, bu Darülfünunun inşası için 19 bin altın tahsis

etmiş, Van'da Üstadımız temellerini atmıştı. Fakat Harb-i Umumînin vukuuyla geri

kalmıştı. Sonra devr-i Cumhuriyetin iptidasında üstadımız Said Nursî'nin Ankara'da

Meclis-i Meb'usana istenilmesiyle, Üstadımız tekrar teşebbüse geçmişti. Orada

Üstadımız o zamanın idaresine tam muhalif ve siyaseti bütün bütün terk ettiği ve bazı

cihetle de muhalif olduğunu ve "Dünyanıza karışmayacağım" dediği ve hattâ Mustafa

Kemal'e "Namaz kılmayan haindir" dediği ve onun teklif ettiği büyük servet, maaş,

şark vaiz-i umumîliği gibi büyük tekliflerini kabul etmediği halde, Şark

Darülfünununun tesisi için 150 bin banknotun 200 mebustan 163 mebusun imzası ve

Mustafa Kemal'in tasdikiyle verilmesine karar verilmişti. Demek ki, şarkın en mühim

meselesi o zaman o üniversiteydi. Şimdi yirmi derece daha ziyade ihtiyaç var.

Nihayet yine Üstadımızın maddî ve mânevî gayret ve teşvikleri neticesiyle

yapılmasına bu hükûmet-i İslâmiye zamanında karar verildi.

Bu Şark Üniversitesinin o cihanşümul kıymet ve ehemmiyetini, bir bahr-i ummandan

Page 30: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

30

bir katre takdim eder misilli iki üç nokta olarak arz ederiz:

Birincisi : Bu darülfünun hem İran, hem Arabistan, hem Mısır ve Afganistan, hem

Pakistan ve Türkistan ve Anadolu'nun merkezinde bir kalb hükmündedir. Ve hem bir

Camiü'l-Ezher, bir Medresetü'z-Zehradır.

İkincisi : Şimdi umum beşerde sulh-u umumî için, yani beşerin ifsad edilmemesi için

çareler aranıyor, paktlar kuruluyor. Ve madem bu hükümet-i İslâmiye musalâhat-ı

umumiye ve hükûmetin selâmeti için, Yugoslavya'ya, tâ İspanya'ya kadar onları

okşayarak dostluk kurmaya çalışıyor.

İşte bunların çare-i yegânesinin bir delili olarak gösteriyoruz ki, tesis edilecek Şark

Darülfünununun ilk müteşebbisinin bir ders kitabı olan ve ulûm-u müsbete ve fenniye

ile ulûm-u imaniyeyi barıştıran ve bu otuz seneden beri bütün filozoflara meydan

okuyan ve resmî ulemaya dokunduğu ve eski hükûmetle resmen mübareze ettiği halde

bütün bunlar tarafından takdir ve tahsine mazhar olan ve mahkemelerde beraat

kazanan Risale-i Nur'un bu vatan ve millete temin ettiği âsâyiş ve emniyettir ki, İslâm

memleketlerinde, hususan Fas'ta, Mısır ve Suriye ve İran gibi yerlerde vuku bulan

dahilî karışıklıkların bu vatanda görülmemesidir. İşte, nasıl ki bu vatan ve millette

Risale-i Nur-emniyet ve âsâyişin ihlâline sair memleketlerden daha ziyade esbap

bulunmasına rağmen-âsâyişi temin etmesi gösteriyor ki, o Doğu Üniversitesinin tesisi,

beşeri müsalemet-i umumiyeye mazhar kılacaktır. Çünkü şimdi tahribat mânevî

olduğu için ona mukabil tamirci mânevî bir atom bombası lâzımdır.

İşte, bu zamanda tahribatın mânevî olduğuna ve ona karşı mukabelenin de ancak

tamirci mânevî atom bombasıyla mümkün olabileceğine kat'î bir delil olarak,

üniversitenin mebde' ve çekirdeği olan Risale-i Nur'un bu otuz sene içerisinde

Avrupa'dan gelen dehşetli dalâlet ve felsefe ve dinsizlik hücumlarına bir sed teşkil

etmesidir. O mânevî tahribata karşı Risale-i Nur tamirci ve mânevî bir atom bombası

olmuş.

Üçüncüsü: Evet, Şark Üniversitesi bir merkez olarak âlem-i İslâmı ve tâ bütün

Asya'yı alâkadar edecek bir mahiyet ve ehemmiyette olduğundan, altmış milyon

değil, altmış milyar da masraf yapılsa elyaktır.

Yeni Ulus gazetesi muhalif olduğu için, bu meseleyi perde ederek yeni iktidarın bazı

büyük memurlarından bu meseleye çalışanlara bir nevi irtica süsünü vermek istiyor.

Halbuki, bu mesele en yüksek terakkî ve sulh-u umumînin medarıdır. Bu müessese bu

hükûmet-i İslâmiyeye bazı şeâir-i İslâmiyeden Arabî ezan-ı Muhammedî ve din

dersleri gibi pek çok kuvvet verecek. Belki bu hükûmetin istikbalinde, tarihlerde

kemâl-i takdir ve tahsinle yâd edilmesine en parlak bir vesile olacaktır.

Bu meselenin ihyasıyla hasıl olan nur ve feyiz, Demokrat hükûmetin en büyük ve

cihandeğer bir hizmeti olarak ebede kadar misli görülmemiş bir parlaklıkla lemean

edecektir. Ve beynelmilel bir itibarı temin edecektir.

Üstadımızın hastalığı münasebetiyle hizmetinde bulunan Nur talebeleri” (Emirdağ

Lahikası, II, sh. 570, mektup no: 110).

9- “…Dört sene evvel Üstadımız hastalığı yüzünden beni Ankara'da Risale-i Nur'un mahkemeleriyle alâkadar işlerini takip için tevkil ettirdiği zaman, bazı mebuslara gönderdiğimiz ilişik mektubumuzu yeniden sizlere ve muhterem mebusların nazar-ı irfanlarına takdim ediyoruz. Buna sebep, aynı meselenin devam etmesidir. Bilhassa son aylarda şark vilâyetlerinde kurulması için teşebbüse geçilen yeni üniversitedir. Risale-i Nur'un bu otuz senelik zamanda dahil ve hariçteki fevkalâde intişarıyla her tarafta hüsn-ü tesiri ve şark vilâyetlerinde elli beş seneden beri büyük bir darülfünunun kurulmasına çalışması, birbirini takip eden ve birbirini

Page 31: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

31

tamamlayan bu zamanda âlem-i İslâmı şiddetli alâkadar eden iki mühim meseledir. Bu iki netice-i azîme, hem bu milleti, hususan şark vilâyetlerini, hem dört yüz milyon İslâm milletlerini, hem sulh-u umumîye muhtaç Hıristiyanlık dünyasını da alâkadar edip ve tesirini gösteren medar-ı iftihar iki ehemmiyetli hadisedir. Ve İslâm dininin ve Kur'ân hakikatlerinin küllî ve umumî iki nâşiri ve ilâncısıdır. Üstadımız elli beş seneden beri âzamî gayretle ve müteaddit vesilelerle Şarkî Anadolu'da Câmiü'l-Ezher'e muvafık Medresetü'z-Zehra namıyla bir İslâm üniversitesinin kurulması için çalışmış ve bunun kat'î lüzumunu daima ileri sürmüştür. Reisicumhura ve Başvekile hitaben, onları bu meseleden tebrik eden Üstadımızın yazısında denildiği gibi, Şark Darülfünunu âlem-i İslâmın bir nevi merkezinde olarak beyne'l-İslâm medar-ı iftihar bir makam kazanacaktır. O vilâyetlerde medfun çok aziz ve mübarek binlerle ulema ve ârifin, şühedâ ve muhakkikîn ecdatlarımızın mâzideki pek kıymetli ve kudsî hizmet-i dîniyeleri, mânevî, bâkî hasletleri bu darülfünunla dahi tecessüm ederek vazife-i imaniyelerini daha geniş bir sahada yapacaklardır. Şark Üniversitesinin bir nevi programı olmaya lâyık üssü'l-esas dersi ise, Kur'ân-ı Hakîmin hakaik-i imaniyesini tefsir eden ve bütün meselelerini, fünun-u akliye ile ve delâil-i mantıkıye ve müsbete ile tesbit ettiren ve mâkulâtla ders veren Risale-i Nurdur ki, yeni asrın üniversitelerinde ve mekteplerinde okutulmaya şâyandır. Risale-i Nur, Şarkî Anadolu'da yer yer kurulmuş ve yüzyıllardan beri o havalide mânevî âb-ı hayat menbâları vazifesini görmüş bulunan medreselerinin ve üstadlarının bir talebesi vasıtasıyla zuhur etmiştir ki; bu son münevver meyvelerle o muhterem üstadlar, yeniden vazife başına geçip vazife-i tenviriyelerini ve hizmet-i Kur'âniyelerini bu suretle cihan-şümûl bir vüs'ate inkılâp ettirmelerini bütün ruhumuzla ümit ve rahmet-i İlâhiyeden temenni ve niyaz ediyoruz. Bu duamıza zaman ve zeminin şerait-i hayatiyesi ve musalemet-i umumiyenin lüzumu da "âmin, âmin" diyor ve diyecektir.

Evet, şarktaki ilim ve irfan faaliyetinin bir semeresi ve netice-i külliyesi olan Risale-i

Nur, Şark Darülfünununun İslâmiyet noktasında bir programı olması hasebiyle,

İslâmiyete, bu millete ve âlem-i İslâma hizmete çalışanları şiddetle alâkadar

etmektedir. Ve şimdi Amerika'da ve Avrupa'da Nur Risalelerini istemeleri ve oralarda

intişarı, bu müddeamızın fevkalâde ehemmiyetini gösterir.

Mustafa Sungur” (Emirdağ L. II , sh. 578, -Mektup no: 117 ).

10-Reisi Cumhura ve Başvekile

“Reis-i Cumhura ve Başvekile,

Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında, birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme

kendini yakın gören bir biçare garip ihtiyar der ki:

Size iki hakikati beyan ediyorum:

Page 32: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

32

Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak'la gayet muvaffakiyetkârâne ittifakını, bu millete

kemâl-i samimiyetle, sürûr ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh-u canımızla tebrik

ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah 400 milyon İslâmın sulh-u umumiyesine ve

selâmet-i âmmenin teminine kat'î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve

namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım.

Otuz kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terk ettiğim halde, şiddetli bir alâka ile bu

ihtar-ı kalbînin sebebi: Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu

bulan ve Kur'ân'ın bu zamanda bir mucize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur'un

Arabistan ve Pakistan'da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması,

hattâ aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen miktarın üç misli Risale-i

Nur'un talebelerinin o havalide bulunmalarıdır. Bu sır için âhir hayatımda kabir

kapısında bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum.

Saniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin

başında "kulüpler" suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine

ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı

görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i

umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye

çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle başkasının zararıyla

beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ başta Türk milleti dünyanın

her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuş,

kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı,

Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Araplarda da Araplık ve Arap milliyeti İslâmiyetle

mezcolmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık,

bütün bütün bir tehlike-i azîmdir.

Sizin bu defaki Irak ve Pakistan'la pek kıymettar ittifakınız, inşaallah bu tehlikeli

ırkçılığın zararını def edecek ve dört beş milyon ırkçıların yerine, 400 milyon kardeş

Müslümanları ve 800 milyon sulh ve müsalemet-i umumiyeye şiddetle muhtaç

Hıristiyan ve sâir dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya

tam bir vesile olacağına ruhuma kanaat geldiğinden, size beyan ediyorum.

Salisen: Altmış beş sene evvel bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz müstemlekât

nâzırı Kur'ân'ı elinde tutup konferans vermiş. Demiş ki: "Bu İslâmların elinde

kaldıkça, biz onlara hakikî hâkim olamayız, tahakkümümüz altında tutamayız. Ya

Kur'ân'ı sukut ettirmeliyiz veyahut Müslümanları ondan soğutmalıyız."

İşte bu iki fikirle, dehşetli ifsat komitesi bu biçare fedakâr, mâsum, hamiyetkâr millete

zarar vermeye çalışmışlar. Ben de, altmış beş sene evvel bu cereyana karşı, Kur'ân-ı

Hakîm'den istimdat eyledim. Hakikate karşı kısa bir yol ve bir de pek büyük bir

"Dârülfünun-u İslâmiye" tasavvuru ile, altmış beş senedir, âhiretimizi kurtarmak ve

onun bir faydası olarak hayat-ı dünyeviyemizi de istibdad-ı mutlaktan ve dalâletin

helâketinden kurtarmaya ve akvam-ı İslâmiyenin mâbeynindeki uhuvvetini inkişaf

ettirmeye iki vesileyi bulduk.

Birinci vesilesi: Risale-i Nur'dur ki, uhuvvet-i imaniyenin inkişafına kuvvet-i İmân

ile hizmet ettiğine kat'î delil, emsalsiz bir mazlumiyet ve âcizlik hâletinde telif

edilmesi ve şimdi âlem-i İslâmın ekseri yerlerinde ve Avrupa ve Amerika'ya da

tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehşetli bir

surette maddiyun ve tabiiyun gibi dinsizlik fikrine karşı galebe çalması ve hiçbir

mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onları cerh edememesidir. İnşaallah bir zaman da, sizin

gibi uhuvvet-i İslâmiyenin anahtarını bulan zatlar, bu mucize-i Kur'âniyenin cilvesini

âlem-i İslâma işittireceksiniz.

Page 33: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

33

İkinci vesilesi: Altmış beş sene evvel Câmiü'l-Ezhere gitmek istiyordum. Âlem-i

İslâmın medresesidir diye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim.

Fakat kısmet olmadı. Cenab-ı Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki:

Câmiü'l-Ezher Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika'dan ne

kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır.

Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas,

Türkistan, Kürdistan'daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve

kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile

"Mü'minler kardeştirler."(Hucurât Sûresi: 49:10.)Kur'ân'ın bir kanun-u esasîsinin tam

inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve

Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve Anadolu'daki ehl-i

mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı

şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem

Türkistan'ın ortasında, Medresetü'z-Zehra mânâsında, Câmiü'l-Ezher üslûbunda bir

darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir

Risale-i Nur'un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun

kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için

20 bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumîdeki esaretimden

döndüğüm vakit, Ankara'da mevcut 200 meb'ustan 163 meb'usun imzası ile 150 bin

lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza

ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın

bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymetdar bir üniversitenin tesisine

herşeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hattâ dinde çok lâkayt ve garplılaşmak ve

an'anattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım meb'uslar dahi onu imza ettiler.

Yalnız onlardan ikisi dediler ki:

"Biz şimdi ulûm-u an'ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplılaşmaya ve medeniyete

muhtacız."

Ben de cevaben dedim:

Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya'da,

şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve filozofların garpta gelmelerinin delâletiyle

Asya'yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî

olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla an'ane-i

İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin

merkezinde olan vilâyat-ı şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyetin

hakaikine kat'iyen tarafdar olmak, size lâzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir

küçük misal size söyleyeceğim:

Ben Van'da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: "Türkler İslâmiyete çok

hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?" dedim.

Dedi: "Ben Müslüman bir Türkü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki

babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar."

Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul'da

mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı

aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: "Ben

şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum."

Page 34: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

34

Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i

İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.

Ey sual soran meb'uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı

ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine

komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van'daki

medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve

ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u

felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci

hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.

İşte bu cevabımdan sonra, an'ane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini

taşıyanlar, kalktılar, imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını

affetsin; şimdi vefat etmişler.

Rabian: Mâdem Reisicumhur gayet mühim mesâil-i siyasiye içinde Şark

Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapıp hattâ harika bir tarzda altmış milyon

liranın o üniversiteye sarfı için bir kanun çıkarmak derecesinde fevkalâde bir hizmetle

medresenin medâr-ı iftiharı ve kendisine büyük bir şeref verdiren bu medrese-i

İslâmiyeye, eski hocalık hissiyatıyla başlaması, bütün şark hocalarını minnettar etmiş.

Ve şimdi orta şarkta sulh-u umumînin temel taşı ve birinci kalesi olan bu üniversiteyi

yine mesâil-i azîme-yi siyasiye içinde yeniden nazara alması, elbette bu vatan, bu

devlete, bu millete bu azîm, faydalı hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o

üniversitede esas olacak. Çünkü hariçteki kuvvet tahribatı mânevîdir, imansızlıkladır.

O mânevî tahribata karşı atom bombası, ancak mânevî cihetinde mâneviyattan kuvvet

alıp o tahribatı durdurabilir.

Mâdem elli beş sene bu meseleye bütün hayatını sarf etmiş ve bütün dekaikiyle ve

neticeleriyle tetkik etmiş bir adamın bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lâzım

gelirken, Amerika'da, Avrupa'da bu meseleye dair istişareye kendinizi mecbur

bildiğinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkım var. Hamiyetkâr

olan bütün bir millet namına sizden bekliyoruz.

Said Nursî ”(Emirdağ Lahikası,II,sh.609-615-mektup no:139)

10-BAŞBAKANLIĞA, ADLİYE Bakanlığına ve DAHİLİYE Bakanlığına

“Hürriyet ilânını, Birinci Harb-i Umumîyi, mütareke zamanlarını, Millî

Hükûmetin ilk teşekkülünü ve Cumhuriyet zamanını birden derk eden bütün hükûmet

ricâli beni pek iyi tanırlar. Bununla beraber, müsaadenizle hayatıma bir sinema şeridi

gibi sizinle beraber göz gezdirelim.

Bitlis vilâyetine tâbi Nurs köyünde doğan ben, talebe hayatımda rastgelen

âlimlerle mücâdele ederek, ilmî münakaşalarla karşıma çıkanları inâyet-i İlâhiye ile

mağlûp ede ede İstanbul'a kadar geldim. İstanbul'da bu âfetli şöhret içinde mücadele

ederek, nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum Sultan Hamid'in emriyle

tımarhaneye kadar sürüklendim. Hürriyet ilânıyla ve 31 Mart Vak'asındaki

hizmetlerimle İttihad ve Terakki hükûmetinin nazar-ı dikkatini celb ettim. Camiü'l-

Ezher gibi, "Medresetü'z-Zehrâ" namında bir İslâm üniversitesinin Van'da açılması

teklifiyle karşılaştım. Hattâ temelini attım. Birinci Harbin patlamasıyla talebelerimi

Page 35: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

35

başıma toplayarak gönüllü alay kumandanı olarak harbe iştirak ettim. Kafkas

cephesinde, Bitlis'te esir düştüm. Esaretten kurtularak İstanbul'a geldim. Dârü'l-

Hikmeti'l-İslâmiyeye âzâ oldum. Mütareke zamanında, istilâ kuvvetlerine karşı bütün

mevcudiyetimle İstanbul'da çalıştım. Millî hükûmetin galibiyeti üzerine, yaptığım

hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van'da üniversite açmak teklifi

tekrarlandı.

Buraya kadar geçen hayatım bir vatanperverlik hali idi. Siyaset yoluyla dine

hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan itibaren dünyadan tamamen yüz çevirdim

ve kendi ıstılahıma göre "Eski Said"i gömdüm. Büs bütün âhiret ehli "Yeni Said"

olarak dünyadan elimi çektim. Tam bir inziva ile bir zaman İstanbul'un Yûşâ

Tepesine çekildim. Daha sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek

mağaralara kapandım. Ruhî ve vicdanî hazzımla başbaşa kaldım. "Eûzü billahi

mineşşeytani vessiyaseti" yani, "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım"

düsturuyla kendi ruhî âlemime daldım. Ve Kur'ân-ı Azîmüşşânın tetkik ve

mütalâasıyla vakit geçirerek "Yeni Said" olarak yaşamaya başladım. Fakat kaderin

cilveleri, beni menfî olarak muhtelif yerlerde bulundurdu. Bu esnada Kur'ân-ı

Kerîmin feyzinden kalbime doğan füyuzâtı yanımdaki kimselere yazdırarak birtakım

risaleler vücuda geldi. Bu risalelerin heyet-i mecmuasına "Risale-i Nur" ismini

verdim. Hakikaten Kur'ân'ın nuruna istinad edildiği için, bu isim vicdanımdan

doğmuş. Bunun ilham-ı İlâhî olduğuna bütün imanımla kaniim ve bunları istinsah

edenlere "Bârekâllah" dedim. Çünkü İmân nurunu başkalarından esirgemeye imkân

yoktu.

Bu risalelerim birtakım İmân sahipleri tarafından birbirinden alınarak istinsah

edildi. Bana böyle bir kanaat verdi ki, Müslümanların zedelenen imanlarını takviye

için bir sevk-i İlâhîdir. Bu sevk-i İlâhîye hiç bir sahib-i İmân mâni olamayacağı gibi,

teşvike de dinen mecbur bulunduğumu hissettim. Zaten bugüne kadar yüz otuzu bulan

bu risaleler tamamen âhiret ve İmân bahislerine ait olup, “

Bana şunları isnad ediyorlar;

1. Sen siyasî bir cemiyet kurmuşsun.

2. Sen rejime aykırı fikirler neşrediyorsun.

3. Siyasî bir gaye peşindesin.

Bunların esbab-ı mucibe ve delilleri de, risalelerimin iki üçünden on on beş

cümleleridir.

Sayın Bakan,

Napolyon'un dediği gibi, "Bana tevili kabil olmayan bir cümle getiriniz, sizi onunla

idam edeyim." Beşerin ağzından çıkan hangi cümle vardır ki, tevillerle cürüm ve suç

teşkil etmesin? Bilhassa benim gibi yetmiş beş yaşına varmış ve bütün dünya

hayatından elini çekmiş, sırf âhiret hayatına hasr-ı hayat etmiş bir adamın yazıları

elbette serbest olacaktır. Hüsn-ü niyete makrun olduğu için pervasız olacaktır. Bunları

tetkikle altında cürüm aramak insafsızlıktır, başka birşey değildir. Binaenaleyh, bu

yüz otuz risalemden hiçbirisinde dünya işini alâkalandıran bir maksat yoktur. Hepsi

Page 36: Said Nursi’nin Model Üniversite Teklifirisaleakademi.org/public/uploads/documents/51-münazarat...efkârı tevhid, mearibi takrib zaruridir. Nasıl ki cesim bir fabrikayı mutazammın

36

Kur'ân nurundan iktibas edilen âhiret ve imana taallûk eder. Ne siyasî ve ne de

dünyevî hiçbir gaye ve maksat yoktur. Nitekim hangi mahkeme işe başlamışsa, aynı

kanaatle beraat kararını vermiştir. Binaenaleyh, lüzumsuz mahkemeleri işgal etmek ve

mâsum İmân sahiplerini işlerinden güçlerinden alıkoymak, vatan ve millet namına

yazıktır. Eski Said bütün hayatını vatan ve milletin saadeti uğrunda sarf etmişken,

bütün bütün dünyadan el çekmiş, yetmiş beş yaşına gelmiş Yeni Said, nasıl olur da

siyasetle iştigal eder? Buna tamamen siz de kanisiniz.

Birtek gayem vardır:

O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik

baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın İmân esaslarını zedeliyor.

Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün

mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet

ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah

Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden

alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu İmân düşmanlarına karşı

mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir.

Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve

memleketin imanına, Allah'ın birliğine hizmet edeyim. Mevkuf Said Nursî “

Şualar,14. Şua, sh.615-8). 27.11.2011-Büyükçekmece-1.1.2012 Didim-Akbük.