kur’an’da dİrİlİŞ...

148
T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI KELAM BİLİM DALI KUR’AN’DA DİRİLİŞ GERÇEĞİ YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK HAZIRLAYAN Mahmut ŞAHİN 034244051001 KONYA 2007

Upload: others

Post on 15-Jan-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

KELAM BİLİM DALI

KUR’AN’DA DİRİLİŞ GERÇEĞİ YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK

HAZIRLAYAN Mahmut ŞAHİN

034244051001

KONYA 2007

2

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ …………………………………………..……………….….….....………......4 AÇIKLAMALAR………………………………………………………………………6

GİRİŞ AHİRETE İNANCI VE DİRİLİŞ

A) AHİRET İNANCI …………………………………………………………………….........7 B) DİRİLİŞ (BA’S)’İN ANLAMI

1- Diriliş (Ba’s)’in Sözlük Anlamı ………………………………..……………...........9 2- Diriliş (Ba’s)’in Terim Anlamı …………………………………………..………....9

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN DA DİRİLİŞİN SUNULUŞU

A- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN KESİNLİĞİ 1- Ölümünden Sonra Diriltenin Allah Oluşu ………………………..……………..…11 2- Tekrar Dirilmenin Hak Ve Gerçek Oluşu ……………………………………….....27 3- Hayvanların Kısas İçin Diriltilişi …………………………………………………..38

B- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN KEYFİYETİ 1- Yağmurla Toprağın Dirilmesinin Dirilişe Örnek Oluşu……. ……………………...41 2- Uykudan Uyanmanın Dirilişe Örnek Oluşu ……………………………..................46 3- İlk Defa Yaratanın Tekrar Diriltecek Oluşu …………………………………….….49

C- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN ZAMANI 1- Dirilmenin Zamanını Kimsenin Bilmemesi …………………………………….….55

İKİNCİ BÖLÜM

KUR’AN DA DİRİLİŞİN İSBATI

A- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN İSBATI 1- Dirilişe İlk Yaratılışla Delil Getirme …………………………….……………..….59 2- Dirilişe Zor Olan Şeyleri Yaratma ile Delil Getirme ………………………….......69 3- Dirilişe Bize Göre İmkansız Olan Şeyleri Yaratma ile Delil Getirme ……….……76 4- Dirilişe İnsanın Yaratılışı ve Toprağın Yağmurla Dirilişi ile İlgili Delil Getirme …………………………………….……………………………….....89 a) İnsanın Yaratılışı ile İlgili Delil Getirme …………………...………….…..90 b) Toprağın Yağmurla Dirilişi ile Delil Getirme …………………………......94

3

5- Dirilişin Akli Delilleri ……………………………………………………………102

B- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞLE İLGİLİ TARİHİ ÖRNEKLER 1- İbrahim (as)’ın İsteği ile Kuşların Diriltilişi ……………………………………..103 2- Hz. Musa (as)’ın Kavminin Diriltilişi ……………………………………………107 3- Üzeyir (as) ve Eşeğinin Diriltilişi ………………………………….………….…110 4- Hz. Musa (as) Döneminde Öldürülen Bir Kişinin Diriltilmesi …………………..114 5- Kehf Ashabı’nın Durumu ……………………………………………………..….117

C- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİ İNKAR 1- Dirilişi İnkarın Dünya Hayatından Başka Hayatı Kabullenmemelerinden Kaynaklanması………………………………………………………………………………120 2- İnkarın, Diriliş İddasının Sihir Olabileceği Şüphesinden Kaynaklanması………..123 3- Dirilişi İnkarın, Yüce Yaratıcıyı İnkardan Kaynaklanması……………………….125 4- İnkarın, Atalarının Başına Böyle Birşey Gelmemiş Olmasından Kaynaklanması..129 5- Dirilişi İnkarın, İnsanın Tabiatındaki Nankörlükten Kaynaklanması…………......133 6- Tekrar Dirilişi İnkarın, Hesap Endişesinden Kaynaklanması…………………......137

SONUÇ …………………………………………………………………………...…...147 BİBLİYOGRAFYA …………………………………………………………...............150

4

ÖNSÖZ İslam’ın itikat nizamının altı temel iman esasından biri, ahirete ve bu ahiret hayatının

başlangıcını oluşturan ölümden sonra diriliş (Ba’sü Ba’de’l-Mevt)’e inanmaktır. İnançlarımız ve yaptığımız amellere göre, mutluluk dolu, ya da belirli bir süresi veya bütünü azaplarla çevrili ebedî bir hayat yaşamak için, ölümden sonra tekrar dirileceğimize iman etmek gerekmektedir.

İnsan, bu ölümden sonraki hayata inanmadıkça, bu günün korkusuyla ürpermedikçe ve bu günün mutluluğuna arzu duymadıkça dünya hayatını anlamlandıramaz. Yaşama aşkı ve arzusuyla dolu canlı ve gayeli bir hayat süremez; iradesi ve imkânlarını faziletlere yönelterek özlemi duyulan bir müslüman olamaz.

Allah'a imandan sonra, hayatı tanzim edip bir düzene koyma, beşerin toplu olarak huzurunu temin etme; kıyamet günü dirilip mahşerde toplanılması, hesapları görülmesi ve cennet veya cehenneme gitmesi yani ölümden sonraki ebedî olan âhiret hayatına inanmaya bağlıdır.

Yaptığı işlerin, amellerin hesabını vereceğine inanmayan bir insanın hayatının huzur ve güven içinde olması düşünülez. Buna karşılık, attığı her adım için öbür âlemde Allah'a hesap verme düşüncesini eksik etmeyen, her davranışı bir hesabın ifadesi olarak gören, her sözü, her dinleyişi ve her kalbî temayülünü din gününde Allah’a hesap verme anlayış ve hissine göre önemle ele alan kişinin de hayatı oldukça rahat ve erdemli bir şekil arz eder.

Bütün davranışlar ve hareketler, yazıcı melekler (Kiramen Katibîn) tarafından tespit edilmektedir. Büyük, küçük, gizli ve açık; bizim önemsiz, Allah’ın ise önemli gördüğü veya bizim önemli, Allah'ın ise önemsiz gördüğü yaptığımız her şey tespit edilmekte, her şeyimiz gözlenmekte ve yazılmaktadır. Bizim her şeyimizin hesabını görmek üzere deyyan ve hâkim olan Allah hazır ve nazırdır.

Yüce yaratıcıya hesap verme şuuru içinde yaşanan bir hayat doğru ve güvenli; bu ruh ve şuur içinde yaşayan fertlerin meydana getirdiği toplum huzurlu, yine bu ruh ve şuur içindeki aile bireyleri de, yaşadıkları aileyi cennet bahçelerinden bir bahçe haline getirmiş olacaktır. Bunun için de beşerin aşırılıklarını bırakabilmesinin tek yolu vardır; o da öldükten sonra dirilmeye inanmasıdır. Gençliğin çılgınlıklarının önünü alacak, onun hezeyanlarını önleyecek, yavaş yavaş ölüme doğru giderken her adımda ayrı bir inkisar ve ümit kırıklığına uğrayan ihtiyarlara ümit kaynağı olacak, çocukların mukavemetsiz kalplerinde her an huzur ve saadet ışıklarını yakıp aydınlatacak da ancak öldükten sonraki ahiret hayatına iman ve inançtır. Bu nedenlerle gençten ihtiyara, kadından erkeğe, âdilden zalime herkes için içilen su ve teneffüs edilen hava kadar ahirete imana ihtiyaç vardır.

Haşir ve Âhirete inanmak huzuru yudumlamak demektir. Bu sebepledir ki, beşerin sulh ve salâhı için uğraşan ve ona huzur bahşetmeyi gaye edinen bütün fikir adamlarının; meseleyi bu yönden değerlendirmeleri gerekmektedir. Ferdin, ailenin, toplumun ve bütün insanlığın hakiki refah, saadet ve huzura erebilmesi ancak ve ancak, büyük küçük bütün amellerin hesabının görülebileceği bir ahiret yurduna inanmaya bağlıdır.

Kur’an’daki bütün ayetler temelde, Tevhit, Nübüvvet, Âhiret, İbadet ve Adalet şeklinde dört esas üzerinde dönerek Kur’an’ın ana konularını teşkil etmektedir. Bunun içindir ki, genelde ahiret gününe, özelde ölümden sonra dirilişe iman konusu Kur’an-ı Kerim’de pek çok kere işlenmekte ve oluş şekli şuurlara yerleştirilmektedir. Bu mutlak adalet günündeki ilahi muhakeme bütün dehşeti ve ayrıntılarıyla birleştirilmekte, cennet ve nimetleri, cehennem ve azabı gayet açık bir şekilde tasvir olunmaktadır.

Bu görüş ve düşünceler içindeyken “Kur’an’da Ölümden Sonra Diriliş” konusu ilgimizi çekti. Bu konu üzerinde çalışmayı isteyerek; tez konusu olarak da seçmeyi uygun gördük. Bu

5

çalışmayı konu ve muhteva olarak daraltıp, derinlemesine inceleyebilmek için ismini “Kur’an da Diriliş Gerçeği” koyduk. Bu konuyu seçmemizdeki amaç ise pozitif bilimlerden ba’sü ba’de’l-mevt (ölümden sonra tekrar diriliş)’in ve ahiret hayatının olmadığına dair itirazların gelmesiydi.

Öncelikle çalışmamıza Nevzat Yüksel’in Kur’an Fihristi’nden ba’s, ba’sü bade’l-mevt diriliş ve ölümden sonra diriliş kelimeriyle ilgili ayetleri tespit etmekle başladık. Daha sonra bu ayetlerin ifade ettikleri manalarıda dikkate alarak konu başlıkları olarak gruplayıp araştırmamızı iki bölüm halinde tamamladık. Birinci bölümde Kur’an da dirilişin sunuluşuyla ilgili ayetler ve bu ayetlerin tefsirlerini sırasıyla Fahreddin Razi, Kurtubî, İbn Kesîr, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ve Seyyid Kutub’un tefsirlerinden yaptığımız araştırmalara yer vermeyi uygun bulduk. İkinci bölümde de ölümden sonra dirilişin isbatı, ölümden sonra dirilişle ilgili tarihi örnekler ve ölümden sonra dirilişi inkar şeklindeki başlıklarla araştırmamızı aynı müfessirlerin eserlerinden yararlanarak daha da derinleştirip özellikle ölümden sonra dirilişin isbatı bölümünde akli delillere de yer vermeye çalıştık. Her iki bölümün sonunda genel bir değerlendirme yaparak sonuç kısmıyla çalışmamızı tamamladık. Bu çalışmamız elbette eksiksiz ve kusursuz değildir. Allah’ın izniyle ve yardımıyla zaman içerisinde okudukça, çalışıp araştırma yaptıkça ve yazdıkça hatalarımı azaltarak güzel eserler vereceğime inanıyorum.

Mükemmel olduğu iddiasından uzak bu mütevazı çalışmamın konusunun seçilmesi, planının yapılması ve kaynaklarının tespit edilmesi konusunda maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş Özbek’e, fikir ve görüşleriyle katkılarından dolayı kıymetli hocam Prof. Dr. Şerafettin GÖLCÜK’e ve çok değerli hocam Prof. Dr. Süleyman TOPRAK’a saygı ile teşekkürü bir borç bilirim.

Mahmut ŞAHİN KONYA

6

KISALTMALAR A.g.e.- a. g. e. : Adı geçen eser A.S. : Aleyhissalâtü Vesselam Ayr. : Ayrıca Bkz., bkz. : Bakınız b. : Bin, İbn c. : Cilt (cc) : Celle Celâluh Çev. : Çeviren d : Doğumu D.İ.A. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi D.İ.B. : Diyanet İşleri Başkanlığı h : Hicrî Hz. : Hazreti Haz. : Hazırlayan, Hazırlayanlar m : Miladî ö : Ölümü (ra) : Radıyallahu anh s., Sh : Sayfa (S.A.V) (S.A.S) : Sallallahu Aleyhi Vesellem Ter. : Tercüme Eden, Tercüme Edenler Tsiz. : Tarihsiz T.D.K. : Türk Dil Kurumu T.D.V. : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları v. : Vefatı ve diğerleri : Diğer yazarlar ve diğer kişiler Yrd. : Yardımcı Yay. : Yayınevi, Yayınları (vb) : Ve benzeri

AÇIKLAMALAR 1- Ayetlere atıfta bulunurken öncekiler sure adını, sonrakiler sure numarasını, daha

sonrakiler ise ayet numaralarını göstermektedir. 2- Metinde geçen şahısların, meşhur isimleri dipnotta, tam isimleriyse ilk geçen

dipnotta ve bibliyoğrafyada verilmiştir. 3- Dipnotlarda verilen kaynaklar, ilk geçtiği yerde yazarların ve tercüme edenlerin

soyadları, isimleri ve meşhur olan isimleriyle verilmiştir. 4- Şahıslar, kitapalar vb. ile ilgili tarihlerlerdeki ilk rakamlar, hicrî, sonrakiler miladî

yılı göstermektedir.

7

GİRİŞ AHİRET İNANCI VE DİRİLİŞ

Ahiret, ölümden sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam edecek olan bir hayattır. Ölümden sonra hemen başlayan kabir ve berzah hayatı, İsrafil(as)’in sûra üfürmesi, kıyametin kopuşu, ebedi hayat için yeniden cesetle birlikte dirilme ve mahşerde toplanma, amel defterlerinin verilmesi, hesap, mizan, sırat, havz, şefaat ile cennet ve cehennem gibi hususlarda ahiret hayatına dahildir.

Ahiretin varlığı ve öldükten sonra yeniden dirilme konusu çağımızın itikadi problemlerinden birisidir. Bu kadar önemli bir konudaki değerlendirmeler hiç şüphesiz Peygamberimizin bize yolumuzu şaşırmamamız için bıraktığı emanet ve dinimizin ana kaynağı olan Kur’an’ın yanında, kesinlikle akli temelde yapılmaya çalışılmalıdır. Kur’an ahiretin ve tekrar dirilişin mutlaka olacağını birçok ayetiyle belirtmiştir.

Âhiretin varlığı aklen mümkün olup; naklen sabit ve gerçektir. Allahu Teala Kur’an da ölüleri mutlaka dirilteceğini, yeni bir hayata kavuşturacağını ve âhiretin gerçekleşeceğini kesin olarak haber vermiştir. Kur’an da sadece âhiretin varlığı ve ahiret hakkında bilgi verilmekle kalınmayıp, âhiret hayatını mümkün görmeyerek inkâr edenlere karşıda en güzel şekilde deliller getirilir ve âhiretin varlığı ispat edilir. Kur’an ahiretin varlığı hakkında mesela ilk yaratılışı örnek gösterir. Yine Kur’an, ilk yaratılışı kabul ettikleri halde âhireti inkâr edenlere, âhiretin varlığından daha zor olan şeyleri yaratan Allah’ın âhireti yaratmaya kadir olacağını bildirerek âhiretin varlığını kavratmak ister. Kur’an ölümden sonra tekrar dirilişi ve âhireti inkâr edenler için, insanın yaratılışı ve Allah’ın kışın ölü gibi olan yeryüzünü baharda tekrar canlandırması, yeşertip hayat saçmasıyla delil getirmektedir.

Ahiret hayatının varlığı ve zorunlu oluşu ahirete imanın aynı zamanda psikolojik boyutunun olmasıyla da delillendirilebilir. İnsan varlıkla alakalı olarak bir itminan ve insicam kazanırken, hayatın birinci ve ikinci boyutları hakkında bir emniyet hissi duyar. Aynı zamanda ölümün korkunç bir kâbus, insanı yok edip, mahveden bir son olmadığını idrak eder. Bu hissi elde eden insan meşakkatler karşısında hususî bir cesaret, zorluklara karşı gayret içinde olur. İnsanlar tarafından asla istenilmeyen ölüm, hakikatte nefsin karar kılacağı ve mutmain olacağı bir hayata doğru yapılan bir yolculuktur. Çünkü “Ahiret yurdu muhakkak ki hayattardır; eğer bilselerdi.”1

A) AHİRET İNANCI Ahiret Arapça bir kelime olup sözlükte öbür dünya, öteki dünya2, evrenin mukabili ve “son” manasındaki ahirin müennesidir3. Ayrıca ölüm sonrası ölüm yurdu4, beka âlemi, beka yurdu5 anlamlarına da gelir.

Ahiret dünya hayatını takip eden, ona benzer fakat daha değişik ve ölümsüz bir hayattan, ebediyet âlemine ait çeşitli merhaleler ve hallerden ibarettir. Kuran’da 110 yerde geçer.

1 Ankebût, 29/84 2 Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, 1970 Ankara, Doğuş Matbaası, s.20 3 Topaloglu, Bekir, Ahiret, D.İ.A., İstanbul, 1988, 1/543 4 Sarı, Mevlüt, el-Mevarîd, Bahar Yay., İstanbul, 1984, s.17 5 İbn Manzur, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Celaluddin (v.711/1311), Lisanül-Arap, Dersader Yay., Beyrut, Tsiz., 4/14

8

Gayba iman, ba’sa imanıda içine alan geniş bir terimdir. Gayba iman Kur’an-ı Kerim de namaz, zekat ve hacc gibi ibadetlerden daha önce zikredilmiştir. İnsanın Allah’a imandan sonra, ilk iman edeceği şeyin gaybe iman olduğu haber verilmiştir. O halde öldükten sonra dirilmeye ve ahiret gününe iman, gaybe imanın bir bölümünü teşkil etmektedir. Kitap ve Peygamberlere iman hariç bütün iman esasları gaybe imandan sayılır. Gayba imanın başında Allah’a iman gelir, sonra da meleklere ve ahiret gününe iman etme gelmektedir.

İnsan hayatı ile dünyanın varlığı, ancak sonunda bütün yapılanların sorgulanacağı bir ahiret hayatının olmasıyla bir anlam kazanır. Aksi takdirde hayatın ve dünyanın hiçbir anlamı olmadan insanın hayatına tam bir nihilizm hakim olacaktır. Bu da insanların büyük bir bunalıma ve ümitsizliğe sürüklenmesine yol açar.

Ahirete iman insana sonsuzluğun yolunu açarken ölümü de en ince teferruatına kadar açıklayarak bir son olmadığını bildirmektedir. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcı demektir. Ahiret inancıyla insanın bu dünyadaki hayatına bir anlam veriliyor. Ayrıca insanın yaşayışı da büyük bir disiplin altına alınmış oluyor. Zira ahirete iman insana büyük bir sorumluluk duygusu vermekte ve ilerde çekileceği büyük hesap gününe göre hayatını ve diğer insanlarla ilişkilerini sağlam bir karakter ve temele dayandırıyor. İnsan dünya hayatında yaptığı bütün amellerinin karşılığını o gün görecektir. "Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek ve kim zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını görecektir6." Böylece ahirete iman insana büyük bir ümit kaynağı olduğu gibi onu adâlete ve sonsuzluğa inandırır. Bu da adil, dürüst ve sağlam bir toplumun oluşmasını sağlar.

Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan korkunç inkılâbın kesin olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla son bulup, başka bir hayat başlayacaktır. Bu âleme iman, İslâm inancını meydana getiren altı esastan birisidir. Mümin, imanı ve Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmasının neticesini ahirette göreceğine, Allah'ın lûtfuna nâil olacağına yakînen inandığı için ölüm ve âhiret hayatı, onu tedirgin etmezken; hayatını küfür ve isyanla, zulüm ve haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise ölümü ve ölümden sonraki ahiret hayatını istemez7.

Ahiret inancı, insana ilerleme ve gelişme yolunda büyük bir güç kazandıran mükemmel bir inanç türüdür. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: “Her kim inanarak ahireti ister ve onun için gerektiği şekilde çalışırsa, onun emeği mükâfatla karşılanır.”8

Ahiret gününe iman, İslam dininin altı iman esasından biridir. Bu altı iman esasını üç gurupta toplamak mümkündür. Bunlardan ilki Allah’a, ikincisi Peygamber (sas)’e, üçüncüsü de ahiret gününe iman etmektir. Ahirete iman ölümden sonra dirilişle başlaması açısından diriliş konusu ahiret hayatının başlangıcı olması nedeniyle ayrı bir öneme sahip olmaktadır. Öldükten sonra tekrar dirilmeye cesedlerin birleşmesi ve ikinci yaratılış da denir. Bu dirilme İsrafil (a.s.)'ın sûra ikinci defa üflemesiyle olacaktır. Buna iman etmek İslâmî akîde gereğidir. Kur'an-ı Kerîm'de "Sonra sûra bir defa daha üflenecektir. Bir de görürsün ki insanlar kabirlerinden doğrulmuş bakıyorlar.9" buyurulur. O zaman Allah Teâlâ insanların dağılan parçalarının aslî uzuv ve parçalarını bir araya getirecek ve Âlem-i Berzah'da bulunan ruhlarını bedenlerine iade ederek diriltecektir. Öldükten sonra dirilmenin vukû bulacağını Allah ve Resulu haber vermektedir. Bu konuda akıl, ilim ve duygularla bilgi elde edilemez. Fakat bunlar öldükten sonra dirilmenin vukû bulmayacağını da ispat edemez. Öyle ise öldükten sonra dirilme aklen mümkündür. Aklen mümkün olan bir şey hakkında nass varid olunca artık ona inanmak gerekir.

6 Zilzal, 99/7-8 7 Bakara, 2/95; Âli İmrân, 3/56; İsrâ, 17/10; Zümer, 39/26, 45 8 İsrâ, 17/19 9 Zümer, 39/68

9

Yaptığı şeylerin hesabını vereceğine inanmayan bir insanın hayatının müstakîm olması düşünülemez. Buna karşılık attığı her adım için öbür alemde Allah’a hesap verme düşüncesini eksik etmeyen, her davranışı bir hesabın ifadesi olan, her sözü, her dinleyişi ve kalbinin bir taraflara meyledişi ötede Allah’a hesap verme hesap verme havasına göre hassasiyetle ve ciddiyetle ele alan kişinin de hayatı oldukça düzenli bir şekil arz eder. Beşerin azgınlıkları bırakabilmesinin tek yolu vardır; o da öldükten sonra dirilmeye inanmasıdır. Gençliğin çılgınlıklarının önüne set çekecek, onun hezeyanlarını, vurdumduy-mazlıklarını önleyecek, yavaş yavaş kabir kapısına doğru giderken ümitsizliğe uğrayan ihtiyarlara ümit kaynağı olacak, çocukların dayanma gücü kalmamış kalplerinde her an mutluluk ışıklarını yakıp aydınlatacak da ancak ölümden sonra dirilişe iman ve inançtır. Hayatın ölümden sonraki yaşama göre tanzim edilmesi ve sırların açığa çıkacağı günün unutulmaması sayesinde fert, aile ve toplum huzura kavuşacak; özellikle gençler istikamet bulacak, nizam ve intizam altında yaşayacak ve başkalarının huzurunu ihlal etmeyeceklerdir.

İşte yukarıda açıklamaya çalıştığımız bu gibi nedenlerden dolayı genelde ahiret özelde de ba’sü ba’de’l-mevt konusunun derinlemesine üzerinde durulup araştırılmasının ne kadar önemli ve gerekli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

B) DİRİLİŞ (BA’S)’İN ANLAMI

1- Diriliş(Ba’s)’in Sözlük Anlamı

Sözlükte بعث harflerinden meydana gelen Ba’s, Arapça mastar bir kelime olup asıl manası; göndermek, gönderilmek; salıvermek, yöneltmek, yönlendirmek, ölümden sonra yeniden dirilmek, diriltilmek10 ve birini kaldırıp harekete geçirmek; uykudan uyandırmak11 ve diriliş günü, kıyamet günü12 gibi manalar gelir.

2- Diriliş(Ba’s)’in Terim Anlamı

Terim olarak “Ba’s”, Meâd ve Haşir kelimeleriyle genelde aynı manada olup, kıyamet gününde bedenlerin diriltilmesi manasında kullanılmıştır. Taftazâni ba’sa terim olarak şu manayı vermiştir:

“Öldükten sonra dirilmek asli parçaları bir araya getirerek ve ruhları buna iade ederek Allah Teala’nın ölüleri mezardan çıkarması olayıdır (Ba’sü badel mevt)”.13

Ba’s İslami literatürde asıl ve en yaygın olarak “kıyamet gününde Allah’ın Ahiret hayatını başlatmak üzere ölüleri yeniden canlandırması, onları kabirden çıkararak hayata göndermesi” anlamında kullanılmıştır.14

Yukarıda ifade edilen tariflerden de anlaşılacağı üzere “Ba’s” kelimesinin sözlükteki; uyanma, uyandırma, diriltme ve gönderme manalarıyla; öldükten sonra canlıların diriltilerek dünyadaki amellerinden, Allah’a hesap vermek için mahşer yerinde toplanmaları anlamına

10 İbn Manzur, age, 2/116; İbrahim Mustafa ve Diğerleri, Mu’cemu’l- Vasıt, Mektebetü’l-İlmiyye Yayınları, Tahran, T.siz, I/62 11 Yavuz, Yusuf Şevki, Ba’s, D.İ.A, İstanbul, 1992, 5/98; el- Ezherî, Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed (v.370/980), Tehzibu’l-Luğa, 1964, II/334; İbrahim Mustafa ve Diğerleri, a.g.e., I/62 12 Cübran Mes’ud, er-Raid, Beyrut 1967, s.328; Erkan, Arif, el-Beyan, Yasin Yayınevi, İstanbul, 2004, 1/608; Zemahşerî, Carullah Ebu’l-Kasım Mahmut b. Ömer ez-Zemahşerî, Esesü’l-Belağa, Beyrut, 1965, s.44 13 Teftazani, Şerhu’l-Akâid, Haz: Süleyman Uludağ, Kelam İlmi ve İslam Akadi, , Dergah Yay., İstanbul, 1991, s.254 14 Yavuz, Yusuf Şevki, Ba’s, D.İ.A, 5/99

10

gelen terim anlamı arasında tam bir yakınlık olduğu görülmektedir. Ahiret hayatı dediğimiz esas hayatta bu dirilmeden sonra başlayacaktır.

Ba’sü ba’de’l-mevt (ölümden sonra diriliş) akidesi kelam kitaplarının “sem’iyyat” kısmında işlendiği gibi bu konuda İslam düşüncesinin teşekkül dönemlerinden itibaren müstakil eserlerde yazılmıştır. İslam Ansiklopedisi bu kaynakları şöyle sıralar:

“Haris el-Muhasibi’nin el-Ba’s ve’n-Nüşur (Beyrut 1986), İbn Ebu Davut es-Sicistani’nin el-Ba’s (Beyrut 1987), Beyhaki’nin el-Ba’s ve’n-Nüşur (Beyrut 1988), İbn Ebu’d-Dünya’nın el-Ba’s ve’n-Nüşur, Abdülhak b. Abdurrahman el-İşbili’nin Kitabü’l-Âkibe fi’l-Ba’s (Keşfü’z-Zünun, II/1402,1437), Gazzali’nin el-Budur fi Ahbari’l-Ba’s ve’n-Nüşur (İzahu’l-Meknun, I/171), Muhammed Ahmed Abdülkadir’in Akidetü’l-Ba’s ve’l-Ahire”15 adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.

Ba’s kavramının sözlük ve terim anlamlarını verip bu konuda yazılmış eserlere birkaç örnek verdikten sonra Kur’an da dirilişin sunuluşuna geçelim.

15 Yavuz, Yusuf Şevki, Ba’s, D.İ.A, 5/100

11

BİRİNCİ BÖLÜM KUR’AN DA DİRİLİŞİN SUNULUŞU

A- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN KESİNLİĞİ Kur’an’ın ifadesiyle ölümden sonra diriliş mutlaka gerçekleşecektir. Canlıyken ölüp giden bir varlık olmanın yanında insan taş veya demire dönüşse dahi tekrardan dirilecektir. Ölümden sonra diriliş ahiret hayatının başlangıcı olup gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Çünkü bu Allah’ın bir vaadi ve adaletinin gereğidir.

1- ÖLÜMÜNDEN SONRA DİRİLTENİN ALLAH OLUŞU Bütün varlıkları ölümden sonra diriltecek olan Allahu Teala bu durumu bizlere açık bir

şekilde bildirmiştir. Biz bu ayetlerden sadece on tanesini verdikten sonra, açıklamalarımızı vefat tarihlerini baz alarak sırasıyla Razi, Kurtubi, İbn Kesir, Elmalı ve Seyyid Kutub’a göre yapacağız. Özellikle müfessirlerin ayetleri açıklamadaki farklı yaklaşımlarına dikkat çekeceğiz. Şimdi ayetler hakkında müfessirlerin açıklamalarına geçelim:

} ثم يميتكم ثم يحييكم ثم إليه ترجعون آيف تكفرون بالله وآنتم أمواتا فأحياآم {1-) “Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine

öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.16” a) Razi’ye Göre (v.606/1209): Bu ayette Razi’ye göre üç önemli nokta dikkati

çekmektedir. Razi ayetin işaret ettiği hususları aşağıdaki gibi açıklamıştır: “1) Ayet, Allah’tan başka diriltmeye ve öldürmeye hiç kimsenin kadir

olamayacağına delalet etmektedir. Bu sebepten, bu ayetle, tabiatçıların, hayat ve ölümde müessir olanın, şu şu felekler, yıldızlar, anâsır-ı erbaa (dört asli unsur, su, hava, ateş ve toprak) ve maddenin özellikleri olduğu görüşü geçersiz olmuştur. Nitekim Cenâb-ı Allah bir topluluğun:

"Bu hayat, dünya hayatımızdan başka bir şey değildir. Ölüyoruz, yaşıyoruz. Bizi zamandan başka bir şey helak etmez (öldürmez) "17 dediğini nakletmektedir.

2) Ayet, haşir ve neşrin sıhhatine delalet etmekte ve haşre delalet eden delile de dikkat çekmektedir. Çünkü Cenab-ı Hak, birinci seferinde varlıklara ölümlerinden sonra hayat verdiğini beyan etmiştir. Bu sebeple diriltmenin ikinci defada da vâki olması gerekir.

3) Bu, dünyada zühdün gerektiğini gösterir. Çünkü Cenab-ı Allah "Derken sizi diriltti, sonra öldürdü, sonra (yeniden) diriltecek" buyurarak, ölümün mutlaka olacağını beyan etmiştir. Sonra yine insanları bu ölüm üzere bırakmayıp, mutlaka kendisine döndüreceğini de belirtmiştir18”.

b) Kurtubi’ye Göre (v. 640/1243): Kurtubi, içeriğini “Hayat ve ölümün varlığı kıyametin kesin delilidir” şeklinde özetleyebileceğimiz bu ayetin baş kısmındaki "Halbuki siz daha önce ölüler idiniz" buyruğu insanoğlunun önceki halini ifade eder görüşündedir.

Kurtubi, Tefsir alimlerinin, ayette geçen iki ayrı ölüm ile iki ayrı hayatın sırası ve insan için kaç defa ölümün ve kaç defa hayatın söz konusu olduğu hususunda farklı görüşlere sahip oldukları kanaatindedir. Bu konuyla ilgili değerlendirmelerinde aşağıdaki görüşlere yer

16 Bakara, 2/28 17 Câsiye, 45/24 18 Fahreddin er-Razi, Ebu Abdullah Muhammed b. Ömer el- Huseyin b. Ali el- Kuraşî et- Teymi el- Bekrî et- Taberistanî, et-Tefsiru’l-Kebîr Mefâtihu’l-Gayb, çev: Suat Yıldırım ve Diğerleri, Akçağ Yay., I-XXIII cilt, Ankara 1988, 2/217-219

12

vermektedir: “İbn Abbas ve İbn Mes'ud der ki: “Yani sizler yaratılmadan önce, yok ve var

olmayanlar anlamında "ölüler" idiniz. Sonra sizi diriltti, yani yarattı. Daha sonra ecellerinizin sona ermesiyle sizi öldürecek, sonra Kıyamet gününde sizi tekrar diriltecektir.”

İbn Atiyye der ki: Bu âyet-i kerime ile anlatılmak istenen işte budur. Kâfirlerin kaçış yolu bulamayacakları delil de budur. Çünkü ölüm ve hayatı kabul etmektedirler. Eğer kâfirler, daha önce varlığı söz konusu olmayan ölüler olduklarına, sonra dünyada hayat bulmaya, sonra yine dünyada ölüme dikkat edecek olsalar, ondan sonraki son dirilişin gereğine dair kanaatleri pekişir ve güç kazanır, buna bağlı olarak ölümden sonraki dirilişi inkâr etmeleri de herhangi bir delil getiremedikleri bir iddiadan ibaret kalır.”

Kurtubi bu buyruğun açıklanmasıyla ilgili şöyle bir görüşte sunmuştur: “Sizler Adem'in sulbünde ölüler idiniz. Sonra onun sırtından toz zerrecikleri gibi sizi

çıkardı. Sonra sizi, dünyada öldürür sonra sizi tekrar diriltecektir. Kurtubi ayetteki birkaç ölüm ve dirilme olayını şöyle açıklar: “Sizler erkeklerin sulplerinde, kadınların rahimlerinde ölüler -yani nutfeler- idiniz.

Sonra sizleri rahimlere taşıdı, orada sizi diriltti. Daha sonra bu hayattan sonra sizi öldürür, sonra soru sormak üzere kabirde sizi diriltir. Sonra kabirde sizi öldürür. Daha sonra mahşere gitmek üzere kabirlerinizde diriltir. İşte ardında ölümün söz konusu olmadığı hayat da budur.

"Ve sonunda da yalnız O'na döndürüleceksiniz." Küfür ve inkârınız sebebiyle O'nun azabına döneceksiniz. Tekrar hayat bulacak ve sorguya çekileceksiniz, anlamında olduğu söylenmiştir. Nitekim yüce Allah, bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Daha önce ilk yaratmayı başlattığımız gibi, onu iade ederiz."19 Buna göre onların tekrar iade edilmeleri, diriltilmeleri ilk yaratılışları gibidir. Bu da bir dönüş demektir”20.

c)İbn Kesir’e Göre (v. 742/1341): İbn Kesir de önceki iki müfessirde olduğu gibi ayetteki iki defa ölme ve iki defa dirilme konusunda Süfyan el-Sevri ve Dahhak’tan iki rivayet aktararak şu açıklamayı yapmıştır:

“Süfyan el Sevri Abdullah ibn Mesut'tan nakleder ki o Allah Teala’nın: “Dediler ki rabbimiz bizi iki defa öldürdün ve iki defa dirilttin” ayetinin manası Bakara suresindeki “halbuki siz ölüler iken o diriltti, sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecektir” ayetidir. İbn Cüreyc, Ata’dan, oda İbn Abbas’tan nakleder ki “siz ölüler iken o diriltti” ayeti babalarınızın sulbünde ölü idiniz, yaratılıncaya kadar hiç bir şey değildiniz, sonra o sizi yarattı, sonra tekrar gerçek ölümle öldürecektir. Sonrada sizi öldükten sonra yeniden diriltecektir, demektir. Bu ayet şunun gibidir “ Rabbimiz bizi iki defa öldürdün iki defa dirilttin.”21 Dahhak İbn Abbas’tan “Rabbimiz bizi iki defa öldürdün iki defa dirilttin”22 ayeti hakkında şöyle dediğini nakleder: Allah sizi yaratmazdan önce toprak idiniz bu bir ölüştür. Sonra sizi diriltti ve yaratılış bahşetti bu ise bir hayattır, diriltmedir. Sonra sizi öldürür ve kabirlere götürülürsünüz buda bir başka ölmedir. Sonra kıyamet gününde tekrar diriltir ki bu da başka bir hayattır. Bu iki ölüm iki hayattır ki Allah Teala’nın bu kavli gibidir: “Halbuki siz ölüler iken o diriltti, sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecektir, en sonunda yalnız ona döndürüleceksiniz23”.

19 Enbiya, 21/104 20 Kurtubî, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmet b. Ebî Bekr b. Ferh el- Ensarî, el- Camiu Li Ahkami’l- Kur’an, çev: M. Beşir ERYARSOY, Buruc Yay., I-XIX cilt, İstanbul 1997, 1/517-519. 21 Mü’min, 40/11 22 Mü’min, 40/11 23 İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâi İsmail İmâdü’d-Dîn b. Ömer ibn Kesir ibn Davut ibn Kesir ed- Dımeşkî el- Kureyşî, Hadislerle Kurân-ı Kerim Tefsiri, çev: Bekir Karlığa – Bedrettin Çetiner, I-XVI cilt, Çağrı yay., İstanbul 1988, 2/239

13

d) Yazır’a Göre (v. 1942): Hamdi Yazır’a göre, insan kendi hayatında kendi canlılığını ve bu hayatı devam ettirmeyi ne istemiş ne de buna muktedir değildir zaten. Yazır, bunların hepsini yapan Allah’ın, yani onu hayata getirenin tabiki öldükten sonra diriltip, o hayatında hesabını soracağını şöyle açıklar:

“Allah size hayat (canlılık) verdi. Nefes alıp verir, gıdalanır, ürer, duyar, düşünür, ister, istediği yere gider, istediği işi yapar, çevresindeki dışa ait olaylara fizikî ve ruhî kuvvetleriyle dayanır, karşı koyar, etli, canlı, akıllı, fikirli birer insan yaptı. Bunları yapan kim ise, işte Allah odur. İyi düşününüz, bu hayat sizin kendinizin midir? Kendi şahsî malınız, mülkünüz müdür? Elbette değil, o kadar değil ki, bir kılınızın rengini değiştiremezsiniz. Malum ya, ne de olsa, siz hayatı seversiniz ve ona herşeyi feda etmek istersiniz. Hayatınıza faydası dokunacağını sandığınız kimselerin karşısında takla atarsınız. Onlara kul köle olursunuz. Halbuki kendinizi, bundan önceki halinizi, geleceğinizi düşünecek olursanız, bu hayatın sizin kendi malınız olmadığını anlarsınız. O halde bu hayatı size bahşeden Allah Teâlâ'yı nasıl inkâr eder ve O'na nasıl nankörlük edersiniz? Ediyorsunuz? Allah size hiçbir şey yapmamış ve yapmayacak olsa bile hayatınızın sahibi olduğu için, sizin O'na iman ve kulluk etmeniz, hayat sevdasıyla Allah'ı unutmamanız gerekir. Hem siz bu hayatı o kadar benimsemeyiniz. Çünkü Allah bundan sonra sizi yine öldürür, öldürüyor, öldürecek ve yaşadığınız bu hayattan ötürü hesaba çekmek için tekrar diriltecektir.

Şimdi diyeceksiniz ki: "İşte biz de buna kızıyor ve bundan yüz buluyoruz ya! İman ve kulluk etsek de, etmesek de verilen hayatımızın sonra elimizden alındığını görüyoruz. Madem ki öleceğiz ve madem ki Allah verdiğini alıyor, o halde hayat elimize geçmişken iyi kötü mümkün olan ne zevki varsa görelim, diyoruz. Ölüm derdi, o evleri yıkan, zevkleri perişan eden, çocukları yetim, kadınları dul bırakan, hayatlara kıyan, hayatları pençesinde kıvrandıran o ölüm musibeti madem ki nasıl olsa yakayı bırakmıyor, artık dünyaya bir daha gelecek değiliz ya! Şu geçici hayata bütün ihtirâs (aşırı istek) ile sarılalım ve keyfimiz için ne yapabilirsek yapalım" demekten kendimizi alamıyoruz ya! Fakat bu ne kadar yanlıştır ve ne bedbaht bir zevktir! Böyle olsaydı bile, hayatın bu zevklerini böyle körü körüne ve çılgıncasına değil, meşru (dine uygun) yoluyla istifadeye çalışmak ve Allah Teâlâ'ya ihlâs ve teşekkürü en büyük bir zevk bilmek ve O'na büyük bir sevgi ve korku beslemek gerekirdi. Ve bunun o zaman hayatta da genel ve kapsamlı faydaları görülürdü. Halbuki iş bu kadar değil, bunun ilerisi de var. O sizi öldürdükten sonra yine diriltir ve diriltecektir. Size önce verdiği gibi ve hatta ondan daha yüksek yine bir hayat verir ve verecektir. Ba'sü ba'de'l-mevt (öldükten sonra dirilmek) de haktır. Görmez misin olan yine olur. Eğer olmasaydı sen kâinatta hiçbir kanun göremezdin. Bir yaptığını bir daha yapamazdın. İlimden, sanattan hiçbir hissen olmazdı.

Sen bunları henüz bilemiyor, yapamıyorsan hayat kanununun aslına eremiyorsan, ortada var olan yaşamayı ve yaşatmayı da inkar edemezsin ya? Gerçekte bir hayatın ve bir hayat kanununun akışında şüphe edemezsin ya? Ve hele bu kanunun sende, senin kendinde tatbik edilmiş bulunduğunda şüphe etmenin hiç mânâsı yoktur ya? O halde bu delil ile şunu zorunlu olarak bilirsin ki, bu hayatı yapan ve bunun kanununu bilen bir yüksek zat vardır. Hayat ve hayat kanunu hak ve onu yapan ve bilen Hak Teâlâ'dır. Şu halde olan yine olacak, ölen yine dirilecektir. Ve bunu ancak Allah yapabilecektir. Nasıl ve nerede yapacağına gelince onu kendi bilir. Bize bildirdiği yapacağı ve her halde yapacağıdır. Dilerse yerde yapar, dilerse göğe çıkarır, dilerse kabirde yapar, dilerse kıyamette. Her halde bu bizim diğer bir halimiz, diğer bir hayatımız olacaktır ki, onun durumlarını açıklamaya bugünkü akıllarımızın yeteneği yoktur24.

24 Yazır, Muhammet Hamdi, Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, Haz: Ahmet Altıntepe - Sadi Yüksel, Yenda Yay., İstanbul 1999, 1/248-49

14

e) Seyyid Kutub’a Göre (v. 1967): Seyyid Kutub, müşriklerin ölümden sonraki dirilişe itirazlarının aynı şekilde günümüzde de yapıldığını belirterek onlara karşılık olarak ilk yaratılış üzerinde düşünmelerini şu şekilde öğütler:

“Sonra sizi tekrar diriltiyor." Peygamber efendimizin döneminde yaşayan bazı nasipsizler bu gerçeğe karşı çıkmışlar, ona itiraz etmişlerdi. Tıpkı günümüzde bazı gözü perdelilerin, yönünü yüzyıllar öncesinin ilkel cahiliye dönemine döndürmüş bir kısım gericilerin ona karşı çıktıkları, ona itiraz ettikleri gibi. Oysa bu kimseler ilk yaratılışlarını iyi düşünürlerse, bu itirazlarının ve yalanlamalarının hiçbir haklı gerekçeye dayanmadığını görürler. “

Kutub sonra insanoğlunun tekrar O’na döndürülmesi, kaderdeki sonun gerçekleşmesi ve bu dünya haytının hesabının verilmesi için olduğunu şöyle ifade eder:

“Sonra da yine O'na döneceksiniz" Yani nasıl sizi ilk başta O yarattı ise sonunda yine O'na döneceksiniz, nasıl sizi yeryüzünün dört bir tarafına dağıttı ise, bu kez bir araya toplanacaksınız, nasıl O'nun iradesi ile ölüm aleminden hayat alemine geçtiniz ise, hakkınızdaki hükmünü yürütmesi ve sizinle ilgili takdirini gerçekleştirmesi için tekrar O'nun huzuruna döneceksiniz. Yüce Allah, insanlığı ilk önce ölümün sessizliğinden sıyırıp yeryüzüne salıyor, sonra onu ölümün eli aracılığı ile yakalıyor, arkasından onu tekrar diriltiyor. İnsanın ilk yaratılışı nasıl O'ndan kaynaklandı ise Ahirette yine O'nun huzuruna dönecektir.”25

الميت من الحي ذلكم الله فأنى إن الله فالق الحب والنوى يخرج الحي من الميت ومخرج { }تؤفكون

2-) “Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz?”26

a) Razi’ye Göre: Razi, ayetteki “O ölüden diriyi, diridende ölüyü çıkarır” ifadesini canlı bedeni bir defada ölü meniden çıkarılmasının, çürümüş ölünün topraktan çıkarılmasıyla eşdeğer olduğunu şöyle ifade eder:

“Allah Teâlâ'nın ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkardığını müşahede ettiğiniz, sonra canlı bedeni, bir defada ölü nutfeden (menîden) çıkardığını müşahede ettiğiniz halde, daha nasıl olur da, çürümüş ölünün toprağından yeniden' canlı bedeni çıkarabileceğini uzak ihtimal görürsünüz?" Bundan maksat, o insanların haşir ve neşri yalanlamalarını reddir. Hem sonra bu iki zıt şey nispet hususunda birbirine denktir. Binaenaleyh iki zıddın birinden diğerine geçiş nasıl imkansız ise, diğerinden birinciye geçiş de aynı şekilde imkânsız olmalı... Hayat varken ölümün bulunması nasıl imkânsız ise, aynı şekilde (bir bedende) ölüm varken de hayatın bulunması imkânsız olur. Her iki takdirde de, öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğu neticesi çıkar.”27

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, bu ayetin açıklamasında İbn Abbas’ın görüşüne ve Müslim’in Hz. Ali’den naklettiği bir hadise yer verir:

“İbn Abbas’a göre "Ölüden diriyi O çıkarır, diriden ölüyü de çıkarandır." ayetinin manası şudur: Canlı olan insanı cansız nutfeden, cansız nutfeyi de canlı insandan çıkartır.

Yine Müslim'in Sahih'inde de Hz. Ali'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Taneyi yarıp çıkartan ve canlıyı var eden hakkı için bu ümmi Peygamberin (sas) bana söylediği sözdür: “Beni ancak mü'min olan kimse sever ve bana ancak münafık olan kişi buğzeder.”28”29 25 Seyyid Kutup, Prof. Dr., Fîzılali’l- Kur’an (Kur’an’ın Gölgesinde), Ter: M. Emin Saraç, İ. Hakkı Şengül, Bekir Karlığa; Hikmet Yay., İstanbul 1972, 2. Baskı, XVI Cilt, 1/107 26 En’am, 6/95 27 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 10/42 28 Kurtubi, a.g.e, 7/79, dipnot 1 ( Müslim, İman, 131)’den naklen

15

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir burada bitkileri cansız tohumlardan çıkaran Allah’ın ölüleride aynı şekilde topraktan çıkaracağını şöyle ifade eder:

“Allah Teala, tane ve çekirdeği yarattığını haber vermektedir. Taneyi toprakta yarar ve çeşitli sınıflar halinde ekinler biter, değişik şekil, renk ve tatlarda meyveler çekirdekten çıkar. Bu sebepledir ki : “Muhakkak ki Allah taneyi ve çekirdeği yaratandır.” Ayetini “ölüden diriyi çıkarır” ayetiyle açıklamıştır. Diri olan bitkileri, cansız ölü gibi olan tane ve çekirdekten çıkarır. Nitekim başka bir ayetinde şöyle buyurur : “Ölü toprak, onlar için bir delildir. Biz onu dirilttik ondan taneler çıkarttık. İşte ondan yemektedirler… kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratanı tenzih ederiz.30”31

Allah’tan başka kimsenin ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkartmaya gücü yetmez. Ta başından beri ölü varlıklardan canlı organizmayı meydana getirme gücüne Allah’tan başka kimse sahip olamaz. Yine Allah’tan başka hiç kimse ölü atomları canlı hücreler haline döndürüp canlı bir varlık meydana getirme gücüne sahip değildir. Bir başka defa canlı hücreleri ölü atomlar haline dönüştürebilme gücüde yine Allah’tan başka kimsede yoktur. Öyle bir devri daimdir ki bu, kimse bilmez ne zaman başlamış ve ne zamanda bitecek. Ortada sadece birtakım ihtimaller, nazariyeler ve faraziyeler var.”32

d) Yazır’a Göre: Muhammed Hamdi Yazır da aynen İbn Kesir’in ifade ettiği gibi cansız tohumda bitkiyi çıkaran Allah’ın ölüleri aynı şekilde topraktan çıkaracağına, bu durumun hayvanlarda daha derin ve şumullü olduğu tezini ekleyerek görüşlerini şu şekilde özetler:

“Şu halde doğrudan doğruya topraktan tane ve çekirdeği yaratıp çıkaran Allah ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarmaya kadirdir. Ve bu mânâ hayvanlarda daha derin ve daha büyük şümûl ve güzellik ile açıktır. İşte Allah bu yarma ve fıtratı yapan, ölüden diri ve diriden ölü çıkaran ve tabiatlar üzerinde hakim olan mutlak güçlü, dilediğini yapandır. Şu halde ondan nasıl çevrilir de başkasına taparsınız? Yahut O'ndan, O'nun hükmünün ve kudretinin tesirinden nerede kurtulacaksınız? Gerek hayatta olun, gerek ölümde; gerek hayvanlara karışın, gerek otlara; gerek yere geçin, gerek göğe çıkın; gerek karanlıkta bulunun, gerek aydınlıkta; hasılı hiçbir halde, hiçbir noktada onun elinden kurtulamazsınız.”33

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, öldükten sonra dirilişte şüphe edilmemesi gerektiği, çünkü hayatın ilk oluşumundan beri Yüce Allah’ın hep diriyi ölüden çıkardığı şeklindeki kanatini şöyle açıklar:

“Bu evren -en azından yeryüzü- meydana geldiği zaman henüz hayat yoktu. Hayat sonradan meydana geldi. Yüce Allah, hayatı ölüden çıkarmıştır. Ama nasıl?.. Bunu bilemiyoruz. O günden beri hayat hep ölüden ortaya çıkmaya devam etmektedir. Her an ölü atomlar, canlılar aracılığıyla canlı organizmalara dönüşmekte ve canlı cisimlerin bünyesine yerleşmektedir. Aslı ölü atomlar olduğu halde, canlı hücrelere dönüşmektedir. Bunun tersi de böyle. Her saniye canlı hücreler ölü atomlara dönüşmektedir. Bu durum canlı bünyenin bütünüyle ölü atomlara dönüşeceği güne kadar sürecektir.

Canlı organizmayı, ölü atomları canlı hücrelere dönüştürme kabiliyetiyle donatan, Allah’tan başkası değildir. Aynı şekilde canlı hücreleri ölü atomlara dönüştürmeye Allah’tan başka hiç kimse güç yetiremez. Bütün bunlar dönüşümlü bir süreç içerisinde

29 Kurtubi, a.g.e, 7/97. 30 Ya’sin 36/33,36 31 İbn Kesir, a.g.e, 6/2739 32 İbn Kesir, a.g.e, 6/2745 33 Yazır, a.g.e, 3/468

16

gerçekleşmektedir. Ne zaman başladığı ve ne zaman biteceği hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Sadece birtakım varsayımlar, teoriler ve ihtimaller ileri sürülmektedir.”34

}وإنا لنحن نحيي ونميت ونحن الوارثون } 3-) “Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.”35 a) Razi’ye Göre: Razi, Cenâb-ı Hakk'ın, "Gerçekten biz, mutlak biz, hem diriltiriz"

buyruğu haşri ifâde etmekte, yani, "Bizden başka öldürme ve öldükten sonra deriltmeye kadir olan hiç kimse yoktur" demek olduğu şeklindeki kanatini şöyle açıklar:

“Cenâb-ı Hakk'ın "Şüphe yok ki Rabbin, onları toplayacaktır" buyruğundan maksad, haşr, neşr, ba's ve Kıyametin hak ve vâcib birşey olduğuna dikkat çekmektir. O'nun, "Hakikaten o tam bir hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir" beyanının manası da Yunus sûresinin başında birçok delillerle de açıkladığımız gibi, hikmetin, haşr ve neşr olunma, diriltilmenin gerekli olduğunu bildirmektir.”36

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi bu ayette "Şüphe yok ki, Rabbin onları toplayacak olandır" buyruğunda öldükten sonra dirilmenin vurgulandığını şöyle anlatır:

“Dünyaya ve onun üzerindekilere mirasçılar Biz olacağız. Bizden başka hiçbir kimse kalmayacaktır. Bunun bir benzeri yüce Allah'ın: "Arza ve üzerindekilere elbet Biz mirasçı oluruz”37 buyruğudur. Her şeyin mülkü Allah'ındır. Kullarının mülkü ölmeleri ile sona erer ve bu konudaki iddiaları da biter. Bu âyeti kerimedeki "diriltme" nin, rahimlerde nutfenin canlandırılması olduğu da söylenmiştir. Öldükten sonra dirilişi yüce Allah bundan sonra: "Şüphe yok ki, Rabbin onları toplayacak olandır" buyruğunda söz konusu etmektedir.”38

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, Allah Teala’nın “Doğrusu biz, hem diriltiriz, hemde öldürürüz” buyruğunda ilk yaratmaya ve yaratmayı tekrar etmeye kadir olduğunu haber verdiği görüşündedir:

“Muhakkak yaratıkları yoktan dirilten, sonra onları öldüren, sonrada onları toplanma günü için bütünüyle yeniden dirilten O dur. Allah Teala yer yüzüne ve yer yüzünde onlara varis olduğunu, hepsinin kendine döneceğine haber verir.”39

d) Yazır’a Göre: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ayeti şöyle tefsir eder: “Ve şüphesiz ki biz gerçekten hem diriltiriz, hem öldürürüz.” Bu, hiç delile muhtaç

olmayan açık bir gerçektir. Fakat amma "Ölünce mal ve mülk varislerimize kalacak mı?" diyecekler. Hayır hepsine vâris de ancak biziz. Bu dünyada yaşarken mülk ve tasarruf iddia edenlerin ve edecek olanların hepsi yok olur. Mecâzî mülkleri, görünürdeki tasarrufları ellerinden alınır, her zaman bakî, kayıtsız ve şartsız herşeyin sahibi yüce şanımızla biz kalırız.”40

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub ayeti şöyle değerlendirir: “Burada ise, hayat ve ölümün Allah'ın elinde olduğu, hayattan sonra her şeyin O'na

kalacağı vurgulanmaktadır. Kimlerin önceden canlarının alınacağını, kimlerin bir süre ertelenip canlarının alınacağını bildiği, en sonunda herkesi biraraya toplayacağı, dönüşün O'na olduğu

34 Seyyid Kutub, a.g.e, 5/335 35 Hıcr, 15/23 36 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 14/88-89 37 Meryem, 19/40 38 Kurtubi, a.g.e, 10/32-33 39 İbn Kesir, a.g.e, 9/4388 40 Yazır, a.g.e, 5/203

17

bildirilmektedir. Her milletin yaşama süresini bir hikmete dayalı olarak belirler. Ne zaman öleceklerini, ne zaman diriltilip biraraya toplanacaklarını, bu arada olacak olayları bilir.”41

شرآائكم من يفعل من ذلكم من شيء كم ثم يميتكم ثم يحييكم هل منخلقكم ثم رزق الله الذي { }عما يشرآون سبحانه وتعالى

4-)“Allah, O'dur ki, sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak olan var mı? Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.”42

a) Razi’ye Göre: Razi, bu ayetin Allahu Teala için iki önemli asıl olan Tevhit ve Haşr yani öldükten sonra dirilip toplanmaya delil olduğunu şöyle ifade eder:

"Sonra sizi öldürecek, daha sonra da diriltecek olandır. Sizin ortaklarınız içinde bunlardan herhangi bir şeyi yapacak var mıdır?..." Cenâb-ı Hak bu ayetinde, iki aslı, yani haşr ile tevhîdi birlikte zikretmiştir. Haşr'e gelince bunu, "Daha sonra da sizi diriltecek" ayetiyle ifade etmiştir. Haşr'in delili, O'nun, doğrudan doğruya yaratmaya kadir olmasıdır. Tevhid de, "Sizin ortaklarınız içinde, bunlardan herhangi bir şeyi yapacak kim?..." sözüyle ifade etmiştir”43.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi de Allah (cc)’ın en önemli ilahlık vasıflarından birinin öldükten sonra dirilmeye kadir olması görüşündedir:

"Allah sizi yaratan...dır" buyruğu mübtedâ ve haberdir. Tekrar müşriklere karşı delil getirilmekte, O'nun yaratıcı, rızık veren, öldürüp dirilten olduğu belirtilmektedir. Daha sonra soru üslûbu ile: "Sizin ortaklarınızdan bu işlerden birisini olsun yapabilen var mıdır?" diye sormaktadır. Bunların herhangi birisini yapabilen başka hiçbir kimse yoktur”44.

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir Allah’tan başka tapılacak varlıklar edinenlerin taptıkları varlıkların en önemli eksiklerinin tekrar diriliş işinde muktedir olamamaları şeklindeki görüşünü şöyle izah eder:

“Bu hayattan sonra sizi öldüren ve daha sonra kıyamet günü dirilten de Allah’tır. Allahın dışında tapına geldiğiniz ve ona koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Onlardan hiç birisi bunlardan hiç bir şey yapmaya güç yetiremez. Bilakis Allahu Teala yaratma, rızık verme, diriltme ve öldürmede eşsizdir. Sonra kıyamet günü yaratıkları tekrar diriltecektir”45.

d) Yazır’a Göre: Elmalılı ise bu ayette, Allahu Teala’nın kendi sıfatlarına dikkat çektiği görüşündedir. İşte bunlardan biriside öldükten sonra dirilmeye kadir olmasıdır:

“Tevhid dini hakkındaki bu emirlerden ve bu açıklamalardan sonra Allah'ın zat ve sıfatları hakkında türlü felsefelerle ihtilafa düşülmeksizin, Allah'ı tanıtmak için şöyle buyuruluyor: Allah O'dur ki sizi yaratmıştır. Yani Allah'ı tanımak için O'nun zatı hakkında düşünceye dalmamalı, gayet açık olan fiil ve eserlerini, nimet ve lütuflarını düşünmelidir. Şüphesiz ki sizi yaratan var, işte O sizi yaratandır. Sonra size rızık vermekte, beslemektedir. Sonra sizi öldürür, sonra sizi yine diriltir. Hiç sizin koştuğunuz ortaklarınızdan, bunlardan bir şey yapan var mı? Yok olduğu şüphesiz. O Sübhan olan Allah, onların şirk koştuğu şeylerden münezzeh ve çok yüksektir”46.

41 Seyyid Kutub, a.g.e, 9/113 42 Rum, 30/40 43 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/121 44 Kurtubi, a.g.e, 13/494. 45 İbn Kesir, a.g.e, 12/6378 46 Yazır, a.g.e, 6/263

18

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub bu ayetin tefsirinde inkarcıların, yaratma, rızık verme ve öldürme konusunda kendi ilahlarının bir şey yapamadığı gerçeğine işaret eder. Ama bütün bunları yapabilen Yüce Allah’ın öldükten sonra dirilmeye kadir olduğunu, zaten bunu insanın yapısınında reddedemeyeceğini şu ifadelerle anlatır:

“Onları gerçek durumları ile yüz yüze getiriyor. Yalnız Allah'ın oluşturduğu konusunda tartışmaya giremedikleri veya ortak bildikleri ilahlarının bu oluşumlarda pay sahibi olduğunu ileri süremedikleri, onları yaratanın, rızık veren, öldüren ve ölümden sonra diriltecek olanın Allah olduğu gerçekleriyle. İşte, yalnız Allah'ın yaratıcı olduğunu onaylıyorlar, ilahlarının kendilerine herhangi bir rızık verdiğini ileri süremiyor ve öldürme konusunda da Kur'an'ın söylediği ile çelişen bir kanıta sahip değiller. Geriye sadece olup olmayacağı konusunda çekişmeye girdikleri ölümden sonra dirilme kalıyor. Vicdanlarına yerleştirmek için Kur'an bu konuyu onlara, düştükleri sapıklığın ötesinden yapılarına seslenen, eşsiz bir yöntemle, herkesçe onaylanan ölçüler içinde sunuyor. Yapı ölümden sonra dirilme işini reddetmez”47.

}سميع بصير لا بعثكم إلا آنفس واحدة إن الله و ما خلقكم {5-) “Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin yaratılması ve

tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten Allah her şeyi işitir ve görür48.” a) Razi’ye Göre: Razi, müşriklerin öldükten sonra dirilmeyi uzak bir ihtimal görmeleri

karşısında bu ayetin onlara delil olacağı kanatini şöyle ızhar eder: “Cenâb-ı Hak, ilim ve kudretinin mükemmel oluşunu beyan edince, müşriklerin

öldükten sonra dirilmeyi uzak ihtimal görmelerini geçersiz kılan ifadeyi de getirmiş ve "Sizin yaratılmanız da, tekrar diriltilmeniz de, ancak bir tek kişi gibidir" buyurmuştur. Çünkü, kelimeleri sona ermeyen zât, ölülere, "olunuz" der de, bunun üzerine onlar da oluverir, yani diriliverirler.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Şüphesiz Allah semî ve basîrdir" buyurmuştur ki bu, "O, onların dediklerini bihakkın duyan; yaptıklarını bihakkın görendir. Binâenaleyh O, öldükten sonra diriltmeye kadir olup, onların söz ve fiillerini de çepeçevre kuşatıcı bir zât olunca, bu, (kötülüklerden) tam bir kaçışı ve kâmil anlamda sakınmayı gerektirir”49.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi bu ayetin tefsirinde Dahhak’ın görüşüne yer verir ve bu ayetin kimlerin hangi sözü üzerine nazil olduğunu açıklar:

"Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra diriltilmeniz ancak bir can gibidir" buyruğu ile ilgili olarak ed-Dahhak şu açıklamayı yapmıştır: Yani hepinizin yeniden yaratılması ancak tek bir canı yaratmak gibidir. Kıyamet gününde de, öldükten sonra diriltilmeniz sadece tek bir canı diriltmek gibidir.

Âyet-i kerîme Ubeyy b. Halef, Ebu'l-Esedeyn ile el-Haccac b. es-Sebbak'ın oğulları Munebbih ile Nubeyh hakkında inmiştir. Bunlar Peygamber (sav)'a şöyle demişlerdi: Yüce Allah bizleri halden hale geçirerek yarattı. Önce bir nutfe, sonra sülük gibi bir kan pıhtısı, sonra bir çiğnem et, sonra bir kemik olduk. Bu sefer sen kalkmış hep birlikte ve bir anda yeniden diriltilip yaratılacağımızı söylüyorsun. Bunun üzerine yüce Allah: "Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra diriltilmeniz ancak bir can gibidir" buyruğunu indirdi. Çünkü kullar için zor gelen herhangi bir şey, yüce Allah'a zor gelmez. Onun bütün kâinatı yaratması tıpkı bir tek canı yaratması gibidir. "Muhakkak Allah" söyledikleri "herşeyi işitendir" yaptıkları "herşeyi görendir"50.

47 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/435 48 Lokman, 31/28 49 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/173-174 50 Kurtubi, a.g.e, 13/554.

19

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayetin tefsirini Kur’an dan şu ayetlerle yapar: “Sizin yaratılmanızda, yeniden diriltilmenizde bir tek kişinin ki gibidir” Allahın

kudretine göre bütün insanların yaratılması ve kıyamet günün de yeniden diriltilmeleri birtek kişinin yaratılması gibidir. Bütün bunlar Allaha kolaydır. “O’nun emri bir şeyi murad ettiği zaman sadece ona ol demektir, o da olu verir.”51, “ve bizim emrimiz birdir, bir göz kırpması gibidir.”52 Bir şeye ancak bir kere emreder o şeyde emrin tekrarına ve tekidine gerek kalmadan oluverir. “Doğrusu o bir tek çığlıktır ki o zaman hepsi toprağın yüzüne dökülecektir”53 “Şüphesiz ki Allah semi dir basir dir” nasıl ki birtek kişiyi işitmesi ve görmesi gibi onların hepsinin sözlerini en iyi işiten ve amellerini görendir; aynı şekilde onlara güç yetirmesi de birtek kişiye güç yetirmesi gibidir. Bu sebepledir ki: “Sizin yaratılmanız da yeniden diriltilmenizde bir tek kişinin ki gibidir…” buyurmuştur.”54

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermekle yetinmiş ayetin tefsirini yapmamıştır.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub bu ayetin ifade ettiği manada dilemenin yaratılacak şeyde bir veya birden fazla sorun etmediğini vurgular. Yaratılacak nesnenin bir olması veya birden çok olması hiçbirşeyi değiştirmeyeceğini şöyle açıklar:

“Bu baş eğmiş görünüm önünde, bu görünümden, yaratma ve ölümden sonra dirilmenin kolaylığına ilişkin bir kanıt edinerek gezideki son vurguyu indiriyor. "Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir kişinin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir."` Dilemenin salt yaratılacak nesneye yönelimi ile yaratmayı gerçekleştiren irade açısından bir veya birden fazla nesnenin yaratılması aynıdır. O ferdin yaratılmasında sınırlı bir emek harcamadığı gibi, her ferdin yaratılmasında emek yinelemez de. Ona göre bir tek kişinin yaratılması ile milyonların yaratılması ve bir ferdin diriltilmesi ile milyonların diriltilmesi birdir. Yaratma işi bir `kelime' dilemedir, sadece "Bir şey dilediği zaman O'nun buyruğu sadece o şeye ol' demektir, hemen olur."55

Yaratma ve ölümden sonra dirilme işinde, bilgi ve güç birlikte rol aldıkları gibi, onların ötesinde duyarlı programlama ve kontrol da söz konusudur. "Şüphesiz Allah, işitendir, görendir"56.

}ما قدموا وآثارهم وآل شيء أحصيناه في إمام مبين حيي الموتى ونكتبإنا نحن ن {6-) “Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve

bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir57.”

a) Razi’ye Göre: Ayetin ifade ettiği manada yazma işi, diriltme işinden öncedir. O halde, Cenâb-ı Hak niçin bu ayette, önce diriltilmeden, sonra yazmadan bahsetmiş ve "Önden gönderdikleri şeyleri yazarız ve onları diriltiriz" dememiştir? Razi böyle bir soru sormuş cevabında da şu kanate varmıştır:

Biz diyoruz ki: Diriltme işine önem kazandıran şey, amellerin yapılmasıdır. Çünkü eğer diriltme işi, hesap vermek için olmazsa, bir önemi olmaz. Aslında yazmanın da, eğer yeniden diriltme olmasaydı, bir manası kalmazdı. O halde, nazar-ı dikkate alınacak esas şey, diriltme işidir. Yazma ise, bu diriltmeye önem kazandıran ve onu destekleyen bir husustur. İşte bundan

51 Ya’sin, 36/82 52 Kamer, 54/50 53 Naziat, 79/13-14 54 İbn Kesir, a.g.e, 12/6420 55 Yasin, 36/82 56 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/487 57 Yasin, 36/12

20

ötürü Cenâb-ı Hak, önce diriltmeden bahsetmiştir. Bir de Allah Teâlâ, "Biz biz..." deyip, bu, bir ululuğu ifade eden bir husus olup, diriltme

işi O'na mahsus büyük birşey olup, yazma işi de bundan daha aşağı bir derecede olunca, bu önemli diriltme işini, lâm-ı ta'rif'li olan el-mevtâ (ölüler) kelimesiyle birlikte zikretmiş, daha sonra da zaten büyük olan bu şeye iyice önem kazandıran hususu, yani yazma işini zikretmiştir”58.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, Yüce Allah’ın: "Muhakkak Biz, ölüleri diriltiriz" buyruğu ile bizlere, inkarcıların kanaatlerini reddederek ölüleri dirilteceğini haber verdiğini söyleyerek Dahhak ve Hasen’in görüşlerine yer verir:

“ed-Dahhak ile el-Hasen şöyle açıklamışlardır: Yani Biz, onları cehaletten sonra iman ile diriltiriz. Ancak birinci açıklama daha kuvvetlidir, yani amellerinin karşılığını görmeleri için ba's ile onları dirilteceğiz, kabirlerinden kaldıracağız.”59

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir buradaki dirilmeyi öldükten sonraki dirilmeden ziyade kafirlerin hakka hidayetiyle açıklar:

“Bu ayette aynı zamanda Allah Teala’nın kalpleri dalaletle sönmüş bulunan kafirlerden dilediğini dirilterek hakka hidayet edeceğine işaret vardır. Nitekim kalplerin kararmasından söz eden ayeti kerimenin devamında da şöyle buyurmaktadır: “bilin ki muhakkak Allah ölümünden sonra yer yüzünü diriltir. Doğrusu biz size akledesiniz diye ayetleri açıkladık”60. 61

d) Yazır’a Göre: Yazır’a göre, Allah Teâlâ'nın "biz" buyurması büyüklük ve yücelik içindir. Bu büyüklük ve yücelik sıfatlarından en önemliside öldükten sonra dirilmeye kadir olmasıdır:

“Büyüklük şanımız olan biz, güç ve kuvveti bilinen Allah'ız, yahut biz başka değil, yalnız biz ölüleri diriltiriz ve önceden gönderdikleri şeyleri; hayatlarında yaptıkları iyi ve kötü bütün amelleri ve eserlerini, yani geriye bıraktıkları faydalı veya zararlı eserlerini, gerek okuttukları ilimler, yazdıkları kitaplar, yaptıkları vakıflar, medreseler, mescidler, mektebler, yollar, çeşmeler, köprüler, hastaneler, çeşitli imaretler gibi hayır ve hasenat kuruluşlarını ve gerek zulüm ve düşmanlık kanunlarını tesis, günah ve isyan örnekleri tertib eden fesat ocakları gibi uğursuz şer ve kötülüklerini ve hatta bütün izlerini ve gölgelerini yazarız, adlarına, hesaplarına geçiririz.

Sahih bir hadiste rivayet edilmiştir ki: "İnsan öldüğü zaman şu üçten başka bütün ameli kesilir: Sadaka-i cariye (devam eden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim, ona dua eden salih evlat."62 Demek ki, bu hadis-i şerif kalacak hayırlı eserlerin kısımlarını açıklamıştır. Âyet bunların zıddı olan kötü eserlerin de yazılacağını açıklıyor. Ve zaten her şeyi önce açık bir kütükte, bir ana kitapta, yani Levh-i mahfuz'da sayıp yazmışızdır. Yani her şey, oluşundan önce Allah'ın ilminde belli olup Levh-i mahfuz'da bütün sayısıyla zabtedilmiş olmakla beraber, olduktan sonra da bütün izleri ve gölgeleriyle yazılır ve insanlar bu şekilde tekrar diriltildiklerinde yaptıklarından sorumlu tutulurlar.”63

58 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/455 59 Kurtubi, a.g.e, 14/387 60 Hadid, 57/17 61 İbn Kesir, a.g.e, 12/6722 62 Yazır, a.g.e, 6/403, dipnot 1 (Müslim. Vasiyet, 14; Ebu Davut, Vasaya, 14; Tirmizi, Ahkam, 36; Nesai, Vasaya, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/316, 350, 372)’den naklen 63 Yazır, a.g.e, 6/403

21

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub’a göre, öldükten sonra dirilme bu dünya hayatında yapılanların karşılığının görülmesi için mutlaka gerçekleşecektir. Kutub bunu şöyle ifade eder:

“Burada yüce Allah öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini ve hiçbir şeyin göz ardı edilmediği, inceden inceye hesaba çekilmenin olacağını vurgulamaktadır.

Ölülerin yeniden diriltilmesi uzun tartışmalara yol açan konulardan biri olmuştur. Yüce Allah onları ikaz etmekte ve elleriyle yaptıkları her ameli ve amellerin geriye kalan iyi ve kötü sonuçlarının hepsinin yazılacağını, hiçbir şeyin hatırdan kaçırılıp unutulmayacağını beyan ediyor. Ölüleri yeniden diriltecek olan yüce Allah'tır. Onların yaptıklarını ve amellerinin geriye kalan iyi ve kötü sonuçlarını yazacak olanda O'dur. O'dur her şeyi sayıp tesbit edecek olan. O halde bütün bunların yüce Allah'ın kudret elinin üstlendiği her şeye uygun bir biçimde gerçekleşmesi kaçınılmazdır.

İfadenin akışı, vahy, peygamberlik, yeniden dirilme ve hesaba çekilme konularını böyle bir açıklama üslubuyla sunduktan sonra, bir de dönüp bu iki konuyu (vahy ve peygamberlik ile yeniden dirilme ve hesaba çekilme) hikaye tarzında sunmaktadır. Bu hikâye, yalanlama ve iman tabloları ile bunların akıbetlerini gözler önüne sererek kalplerin derinliklerine işleyecektir.”64

}نحن نحيي ونميت وإلينا المصير إنا {7-) “Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir65.” a) Razi’ye Göre: Razi’ye göre bu ayette öldükten sonra dirilme “dönüş yalnız bizedir”

sözleriyle kastedildiğini şöyle ifade eder: “Ayetteki, "Öldürecek de, diriltecek de..." ifadesine gelince, buradaki "diriltme" ile ilk

diriltme kastedilmiş olup, "öldürme" ile de ilk ölüme işaret edilmiş olur. Ayetteki, "ancak bizedir" ifadesi, ölümden sonra dirilişin olacağını gösteren bir ifadedir. En ma'rife (en bilinen) şey olduğu için Cenâb-ı Hakk'a işaret olan "Biziz biz" ifâdesi önce getirilmiştir. Öldürecek, diriltecek" ifadeleri, bu azameti te'kid eden hususlardır. "Dönüş de ancak bizedir" ifadesi ise, esas anlatılmak istenen şeyi ortaya koyan ifadedir.“66

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi bu ayetin tefsirinde Cebrail veya İsrafil’in Beytü’l-Makdis’teki bir kayanın üzerinde durarak mahşer için kabirlerdeki ölülere dirilmeleri ve toplanmaları için nida edeceğini belirterek bu konuyla ilgili Hz. Peygamber (sas)’den iki hadis rivayet eder:

"İşte o çıkış günüdür" kabirlerinden çıkış günüdür, demektir. "Muhakkak ki diriltenler de Biziz, Öldürenler de Biziz." Hayatta olanları öldürür, ölüleri diriltiriz. Burada yüce Allah bu gerçeği tesbit etmektedir.

Tirmizi'nin, Muaviye b. Hayde'den, onun Peygamber (sav)'dan diye zikrettiği hadisinde şöyle demektedir: “Ve (Peygamber) eliyle Şam'a doğru işaret ederek şöyle buyurdu: "İşte buradan buraya kadar sizler binekler üzerinde ve (kiminiz) bineksiz olarak yüzleriniz üzerinde çekilerek kıyamet gününde hasredileceksiniz. Ağızlarınız üzerinde onları tıkayan örtüler bulu-nacaktır. Sizinle yetmiş ümmet olacak ve siz onların en hayırlıları, Allah nezdinde en değerlileri olacaksınız. Sizden herhangi birisi hakkında ilk konuşacak azası da onun baldırı olacaktır." Bir diğer rivayette de: "Baldırı ve eli olacaktır" denilmektedir.67

64 Seyyid Kutub, a.g.e, 12/247 65 Kaf, 50/43 66 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 20/324. 67 Kurtubi, a.g.e, 16/340, dipnot 1 (Hakim, Müstedrek, 2/477, 478, 4/679; Müsned, 4/446, 5/3; Nesai, es-Sünenü’l-Kübra, 6/439)’den naklen

22

Ali b. Mabed Ebu Hureyre'den, o Peygamber (sav)'dan diye zikrettiği bir hadiste şunları söylemektedir: “Sonra yüce Allah İsrafil'e şöyle diyecek: "Öldükten sonra diriliş nefhasını üfle. O da üfleyecek, ruhlar gök ile yer arasını doldurmuş anlar misali çıkacak. Yüce Allah şöyle buyuracak: İzzetim ve celalim hakkı için, herbir ruh ait olduğu cesede geri dönsün. Bunun üzerine ruhlar yerde cesetlere doğru girecek. Sonra ruhlar burun deliklerinden girecek ve vücudun diğer yerlerine sirayet edecek, tıpkı zehirli bir hayvan tarafından sokulmuş bir kimsenin bedeninde zehirin yürümesi gibi. Sonra yer üzerinizden yarılacak, üzerinden yerin yarılacağı ilk kişi ben olacağım. Yerden hepiniz otuzüç yaşında gençler olarak çıkacaksınız. O gün konuşulacak dil Süryanice olacaktır"68 deyip, hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.69

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ölülerin kabirlerden diriltilip çıkarılmalarının sûr’a üflenmesiyle olacağını şöyle ifade eder:

“O gün bu sayhayı gerçekten işiteceklerdir”70 ayeti kerimesinde bir çoklarının şüphelendikleri hakkı getirecek olan sura üfürülme kastedilmektedir. “İşte bu kabirlerden çıkış günüdür. Şüphesiz öldürecek de diriltecek te biziz biz. Ve dönüşte ancak bizedir” yaratmaya ilk başlayan, sonra tekrarlayan odur. Bu ona pek kolaydır. Bütün yaratıkların dönüşü onadır. Herkesin amelinin karşılığını verecek ameli hayır ise karşılığıda hayır ameli kötü ise karşılığıda kötü olacaktır."71

d) Yazır’a Göre: Muhammed Hamdi Yazır’da İsrafil’in ikinci defa sûr’a üflemesiyle öldükten sonra dirilişin gerçekleşeceğini şöyle anlatır:

“O çağırıcının sesleneceği gün, O çağırıcı İsrafil ve Cebrail (a.s.)'dir. Ey çürümüş kemikler, kopmuş mafsallar, didiklenmiş etler, dağılmış saçlar, Allah Teâlâ size ayırt edici dava için toplanmanızı emrediyor diye bağıracak. Yakın bir yerden, yani ses herkese eşit, olarak işitilecek şekildeki yeniden yaratmadaki bu seslenmeyi ilk yaratılıştaki "ol" emrine benzetmişlerdir. Taberî'nin naklettiği üzere bazı rivayetler de bu yakın yerin, Beyti Makdis sonrası olduğu rivayet edilmiştir ki, bu Rum Sûresi'ndeki, "Yerin yakın bir yerinde."72 ifadesi gibi olmuş oluyor. İslâm'ın geleceği ile ilgili olan bu rivayetin bizce özel bir önemi vardır. Hakk'a çağıran o sesi işitecekleri gün işte o çıkış günüdür, kabirlerden çıkış günü. Beydâvî der ki; çıkış günü kıyamet gününün isimlerindendir.”73

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub bu ayette öldükten sonra dirilmenin insanı kendinden geçiren ve coşturan bir tabloyla anlatıldığını şu şekilde açıklar:

“Burada "Sura üfürülme" olayı "Çığlık" sözcüğü ile anlatılmaktadır. Sonra, ölülerin mezarlarından çıkış tabloları, toprağın yarılıp ölülerin ortaya çıkmaları manzarası, tüm hayat tarihinin dehlizinde yolculuğun sonuna kadar tozlanıp duran şu yaratıklar, sayısız kabirlerin yarılması ve ard arda ölülerin içlerinden çıkmaları dile getirilmektedir.

Her mezar yarılıyor. Her mezardan dağılmış cesetler, kemikler, dağılmış ve yeryüzünün dağ, tepe toprağına karışmış ve Allah'tan başka nerede olduklarını kimsenin bilmediği zerreler, küçük küçük parçalar ortaya çıkıyor. Bu öyle bir tablo ki öyle hayret verici bir manzara ki hayal onu kavrayamıyor ve kuşatamıyor.

Bu insanı kendinden geçiren ve coşturan tablonun ışığı altında Allah Teala onların tartıştıkları ve inkar ettikleri gerçeği ortaya koyuyor. "Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz,

68 Kurtubi, a.g.e, 16/340, dipnot 2 (İshak b. Rahaveyh, Müsned, 1/88)’den naklen 69 Kurtubi, a.g.e, 16/339-342 70 Kaf, 50/42 71 İbn Kesir, a.g.e, 13/7466 72 Rûm, 30/3 73 Yazır, a.g.e,7/248

23

dönüş bizedir." "İşte bu toplanmadır, bize göre kolaydır." İşte öylece gerçek anlatılmaya en uygun zamanda ortaya konuyor.”74

}قدير السماوات والأرض يحيي ويميت وهو على آل شيء له ملك {8-) “Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir75.” a) Razi’ye Göre: Razi, bu ayette Allahu Teala’nın kendi varlığına afâki ve enfüsî

delilleri şu şekilde getirdiğini söyler ve bu konuda farklı müfessirlerin görüşlerini arzeder: “Cenâb-ı Hakk (c.c), afakî (sübjektif) delillerden olmak üzere, göklerin ve yerin

mülkünden bahsedince, bunun peşinden enfüsî delilleri getirerek, "Hem diriltir, hem öldürür. O, her şeye hakkıyla kadirdir" buyurmuştur. Mufessirler bu hususta şu iki şeyi söylemişlerdir:

a) "Allah, öldükten sonra dirilmek (ba's) için, ölüleri diriltir. Dünyada iken de canlıları öldürür."

b) Zeccâc ise şöyle der: "O nutfelere can verir, böylece de onları, anlayan, konuşan, akıllı şahıslar haline getirir; derken onları daha sonra öldürür."

Bence bu hususta, şöyle bir üçüncü izah da yapılabilir: Ayetin bu ifadesi ile öldürüp diriltmenin, belli bir zamana ve belli şahıslara tahsis edilmesi kastedilmemiştir. Tam aksine bunun manası, "Diriltmeyi ve öldürmeyi yaratmaya kadir olan" demek olup, tıpkı Mülk Sûresi'ndeki, "Ölümü ve hayatı yaratan O'dur..."76 ayeti gibidir. Cenâb-ı Hakk'ın anlatmak istediği, kendisinin, bu iki mahiyeti (şeyi) var etme hususunda mutlak manada tek olduğunu, bu iki hususta Kendisine karşı gelebilecek olanın ve bu iki şeyi geri çevirebilecek olanın olmadığını bildirmektir. Bu durumla mananın içine, müfessirlerin o ilk iki izahı da girer.”77

Fahreddi Razi bu konuyla ilgili A’raf suresinin 158. ayetinin haşre, neşre ve ba’se bir delil niteliğinde olduğunu da şöyle açıklar:

“Bu ayet Allah Teâlâ'nın haşre (insanları biraraya toplamaya), neşre, ba'se (diriltmeye) ve Kıyameti koparmaya kadir olduğunu isbât etmektedir. Çünkü bunun kesin olmadığını kabul etmemiz halinde, itaatla meşgul olup, günahlardan kaçınmak abes ve meşgul olup, günahlardan kaçınmak abes ve anlamsız birşey olmuş olur. İşte ayetteki, "Hem dirilten, hem öldüren.." sözü ile, bu aslın varlığına işaret edilmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hak, önce dirilttiği (hayat verdiği) zaman, O'nun tekrar hayat vermeye kadir olduğu, böylece de yeniden diriltmeye haşre ve neşre muktedir olduğu sabit olmuş olur. Bu takdirde de, ilk hayat veriş, büyük bir in'am (nimet) olmuş olur. Binâenaleyh yerine getireceği taatlerin, bu ilk hayat vermeye şükür yerine geçmesi için Allah'ın insandan kulluk istemesi uzak görülecek bir şey değildir. Yine ilk hayat verme, tekrar diriltmeye de kadir olduğuna delâlet edince, Cenâb-ı Hak, o insanın amellerinin karşılığını vermeye de kadir olmuş olur.”78

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle aşıklamıştır: "Diriltir ve öldürür." Dünya hayatında canlıları öldürür, ölümden sonra diriliş için de

ölüleri diriltecektir. Ölü durumunda olan nutfeleri diriltir ve canlıları öldürür, diye de açıklan-mıştır. "Diriltir ve öldürür" buyruğunun O diriltir ve öldürür anlamında olduğu gibi diriltici ve öldürücü olarak "göklerin ve yerin mülkü onundur" anlamında olması da mümkündür.”79

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayeti şöyle tefsir eder:

74 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/37 75 Hadîd, 57/2, A’raf, 7/158 76 Mülk, 67/2 77 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 21/280-281. 78 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 11/109-110. 79 Kurtubi, a.g.e, 17/71-73.

24

“Hakim’dir” mahlukatından, emir ve şeriatında hüküm sahibidir. “ Göklerin ve yerin mülkü onundur diriltir, öldürür. Ve o her şeye kadirdir.” Mahlukatına hükmeden mülk sahibi odur. Binaenaleyh öldürür ve diriltir. Dilediğine dilediği kadarını verir. Onun dilediği olur dilemediği olmaz.”80

d) Yazır’a Göre: Yazır bu ayetin tefsirini yapmamış, sadece mealini vermiştir. e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub’a göre hayatı verme kudretine sahip olmayan

biri onu geri alamayacaktır. Kutub Allah’ın nasıl hayatı vermişse onu geri alacağını ve yaşanmış olan hayatın hesabını soracağını şöyle ifade eder:

“Göklerdeki ve yerdeki herşey göklerin ve yerin egemeni olan, egemenliğini hiç kimse ile paylaşmayan yüce Allah'ı noksanlıklardan tenzih eder. Bu tenzih eylemi egemenlik altında olandan ortaksız egemene yöneltilmiş bir eylemdir. Can veren de, can alan da o ortaksız egemendir. Yani hayatı da ölümü de O yaratıyor. Her canlı varlığın hem hayat sahnesine çıkışını ve hem de ölmesini O planlamıştır. Sadece O'nun plânladıkları oluyor.

"Hayat" olgusu gerek mahiyeti gerek kaynağı açısından halâ bir sırdır. Hiç kimse onun ne nereden geldiğini ve ne de nasıl geldiğini açıklıyor. Dahası hiç kimse onun özü itibarı ile ne olduğunu da anlayamıyor. Okuduğumuz ayet "dirilik" olgusunu yaratanın yüce Allah olduğunu, yani canlılara hayatı O'nun verdiğini belirtiyor. Kimse bunu inkar ederek başka türlüsünü kanıtlayamaz. Ölüm de öyle. O da hayat gibi, bilgimize kapalı bir sırdır. Hiç kimse onun ne olduğunu bilmediği gibi hiç kimse onu meydana getiremez. Çünkü hayatı vermeyen bir kimse onu nasıl geri alabilsin ki? Bu iki olgu gökler ile yer üzerindeki sınırsız egemenliğin iki göstergesidir, yani göklerin ve yerin sınırsız egemeni can veriyor ve can alıyor.”81

}إخراجا ثم يعيدآم فيها ويخرجكم {9-) “Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır82.” a) Razi’ye Göre: Razi, bu ayetin açıklamasında öldükten sonra dirilmeyi ilk yaratılışla

şöyle delillendirir: “Hak Teâlâ'nın "Sonra sizi yine onun içine döndürecek" ifadesi, Kur'ân'da alışılagelen

"Allah sizi ilkin yaratmaya kadir olunca, yeniden diriltmeye de kadir olur" prensibine bir işarettir. Hak Teâlâ'nın, "Sizi yeni bir çıkarışla çıkaracak" ifadesini, mefûl-u mutlakla te'kîd etmiş, dolayısıyla da sanki, "Allah sizi, hiç şüphe yok ki kesinlikle yeniden çıkaracak" demek istemiştir.”83

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle açıklar: "Sonra sizi" öldükten sonra defnedilmek suretiyle "yine oraya iade edecek ve sizi bir

defa daha" kıyamet gününden sonra kabirlerinizden diriltip çıkartmak suretiyle "çıkaracak." 84 c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayeti şöyle yorumlar: “Ve Allah sizi yerden ot bitirir gibi bitirmiştir” bu mastar bir isimdir. Burada mastar

ifadesi de getirilmesi çok uygun ve güzeldir. “Sonra sizi oraya döndürür ve sizi bir çıkarılışla çıkarır” öldüğünüz zaman oraya döndürür ve kıyamet günü ilk defa sizi çıkardığı gibi yeniden çıkarır”85.

d) Yazır’a Göre: Yazır bu ayetle ilgili düşüncelerini şöyle ifade eder:

80 İbn Kesir, a.g.e, 14/7724 81 Seyyid Kutub, a.g.e, 7/417 82 Nûh, 71/18 83 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/154. 84 Kurtubi, a.g.e, 18/52-53 85 İbn Kesir, a.g.e, 14/8118

25

“Bu suretle insanın geçirdiği evrelerin ilk unsurlarına işaretten sonra geleceğini ve gayesini açıklamak için de buyruluyor ki “Sonra sizi tekrar toprağa çevirecek ve oradan sizi bir çıkarış daha çıkaracak.”86

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, Kur’an’ın insanın varoluşu ile bitkilerin yeşermesi arasında bağlantı kurduğu gerçeğinden hareketle bitkiler nasıl topraktan biter, büyüyüp tekrar toprağa dönerek tohumlarından eski haline geldikleri gibi, isanoğluda topraktan yaratılmış ödüğünde yine toprak olacak ve aynen bitkiler gibi kıyamet günü topraktan dirileceği gerçeğini şöyle ifade eder:

“İnsanın topraktan yaratılışını yeşermek şeklinde dile getirmek, ilginç olduğu kadar anlamlı bir ifadedir de. Bu gerçek Kur'an-ı Kerimde değişik şekillerde dile getirilerek insanın varoluşu ile bitkilerin yeşermesi arasında bağlantı kurulur. Örneğin Hacc suresinde ölümden sonra diriliş gerçeğini kanıtlayan bir delil olarak insanın topraktan varedilişi ile bitkinin yeşermesi bir ayette birlikte anlatılır: "Ey insanlar! Öldükten sonra tekrar dirilmekten şüphede iseniz, bilin ki, ne olduğunuzu size açıklamak için. Biz sizi topraktan, sonra nütfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar Rahimlerde tutarız; sonra sizi çocuk olarak çıkartırız, böylece yetişip erginlik çağına varırsınız. Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken birşey bilmez olur. Yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır, her güzel bitkiden çift çift yetiştirir."87 "Mü'minun" suresinde de embriyonun geçtiği aşamalar "Hacc" suresindekine yakın ifadelerle anlatır, ardından şöyle denir: "Biz onunla size üzümden ve hurmadan bahçeler meydana getirdik."

Topraktan yeşerir gibi çıkan insanlar tekrar oraya dönerler. Oradan yeşerttiği gibi ulu Allah tekrar oraya döndürür onları. Kemikleri toprağa karışır, bedenlerini oluşturan atomlar onun atomları ile kaynaşır. Nitekim topraktan yeşermeden önce bu durumdaydılar. Sonra ilk defa kendilerini çıkaran, bir bitki gibi yeşerten Allah onları yeniden çıkarır. İnsan Kur'an-ı Kerim'in meseleyi sunduğu bu açıdan bakınca olay son derece basittir, kolay anlaşılır. Bir saniye bile üzerinde duraksamayı gerektirmez.”88

}عليه النشأة الأخرى وأن {10-) “Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir89.” a) Razi’ye Göre: Razi ayette geçen “neş’et-i uhra” tabirinin öldükten sonra yeniden

yaratılma anlamında olduğunu şöyle açıklar: “Bu ayet, müfessirlerin ekseriyetinin görüşüne göre, haşr'e bir işarettir. Uzun uzun

düşündükten ve Cenâb-ı Hakk'ın lûtf u kereminden, bana görünen odur ki, burada, insana, insanî ruhun üfürülmesinin murad edilmiş olması (da) muhtemeldir. Bu böyledir, çünkü, emmâre bi'ssû-f (kötülüğe sevkeden) olmayan kıymetli nefis, kesif ve karanlık cisimlerle karışır haldedir... Allah da, bununla (imam ruhla), Ademoğlunu şereflendirmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın, "..o kemiklere de et giydirdik. Bilâhere onu başka yaratılışla inşa ettik.."90 ayetinde de buna işaret vardır.

Bu son yaratılışla da, insan, diğer canlı türlerinden temeyyüz edip ayrılmış, idrâk ve algılamalar hususunda meleklerle müşterek olmuştur. Cenâb-ı Hak nasıl orada, nutfenin yaratılmasından sonra, "Bilâhere onu başka yaratılışla inşa ettik..." buyurmuşsa, burada da,

86 Yazır, a.g.e, 8/353-54 87 Hacc, 22/5-7 88 Seyyid Kutub, a.g.e, 15/270 89 Necm, 53/47 90 Mûmmûn, 23/14

26

"Şüphesiz ki (ölümden sonra) tekrar diriltmek de O'na aittir" buyurmuştur. Böylece, rûh üfürülüşü, orada "bir başka inşâ" olarak addedilirken, burada da, "tekrar diriltilme “neş'eten uhrâ" addedilmiştir. Bunu söylemeyi vâcib kılansa, "Şüphesiz ki, en son gidiş ancak Rabbinedir.."91 ifâdesinin, ekseri alim nezdinde yeniden yaratılma halinin beyânı; "Sonra buna en kâmil mükâfaat verilecektir.."92 ayetinin de, bunun gibi oluşudur. Böylece, "neş'et-i uhrâ"nın zikredilmesi, "iade yani yeniden yaratılma" olmuş olur”93.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi öldükten sonra dirilmenin Allah’ın bir vadi olduğu için mutlaka gerçekleşeceğini şöyle anlatır:

"Tekrar diriltmenin" öldükten sonra diriliş için bedenlere ruhları geri çevirmenin "de O'na ait olduğunu..."İbn Kesir ve Ebu Amr "diriltme" anlamındaki lafzı "şın" harfini üstün ve med ile “neşâte” diye okumuş ve Allah, bu hususu vaadetmiş olup, onun bu vaadi doğrudur, demek olur.”94

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir tefsirinde sadece ayetin mealini vermiş, tefsir yapmamıştır.

d) Yazır’a Göre: Elmalılı öldükten sonra dirilmenin mutlaka olacağını, çünkü amellerin karşılığının görülebilmesi için bunun olması gerektiğini şöyle açıklar:

“Ve gerçekten diğer yaratma da O'nun uhdesindedir (üzerindedir). Ölümden sonraki ahiret yaratmasını da O kendisine gerekli kılmıştır. O, yapacak, iyiliklerin ve kötülüklerin ceza ve mükafatını verecektir. Şu halde O'nu inkar etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bütün bu çift yaratmalar, bu dünyanın bir ahireti bulunduğuna delalet edip durmaktadır”95.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, bir an içinde alemde milyonlarca doğum ve ölüm sahnesinin yaşandığını gören insanın öldükten sonra dirilmeyi bir türlü kabul edememesine şaşkınlığını şöyle ifade eder:

“Canlılar dünyasında bir an içinde milyonlarca ölüm ve doğum sahnesi yaşanıyor. Mesela şu anı ele alalım. Kim bilir kaç milyar canlı varlık ölmüştür. Buna karşılık kaç milyar canlı varlık hayata ilk adımlarını atmış, organizmalarında nereden geldiğini yüce Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği o esrarengiz soluğun ilk kımıldamaları başlamıştır. Kim bilir kaç bin canlı varlık yere yığılmış, fakat bir süre sonra ortaya çıkacak olan başka canlıların malzemesi olmuştur. Acaba çağlar boyunca bu sahneler kaç kez yinelenmiştir. İnsan hayatı karanlık geçmişin labirentlerine dalarak bu sahnelerin sayılara sığmaz yekününü yakalamaya kalkışınca başı döner. Üstelik bu sahnelerin varlığı, insanın şu gezegende belirdiği ilk günden önceki nice çağları da kapsar. Ayrıca "Bu gezegenin dışındaki başka gök cisimlerinde ölüm ve hayat olayları var mı, yok mu? Varsa bu ölümlerin ve hayatların türü nedir gibi soruların cevabını sadece yüce Allah'ın bilgisine havale etmek zorundayız. Çünkü bunları kurcalamak insan hayalinin işi değildir.”96

Hülasa olarak; Ölümden sonra diriltenin Allahu Teala olduğu konusunda incelediğimiz on ayette öncelikle Allah’tan başka hiçbir gücün öldürmeye ve diriltmeye kadir olamayacağının vurgulandığını müşahede ediyoruz. Ele aldığımız ayetlerde üzerinde durulan konulardan birisinin de Allah (c.c)’ın öldürme ve tekrar diriltmeyi peşpeşe gerçekleştirme kudretinin varlığı konusudur. Yani tohumların toprağın altından çıkıp, ağaç olarak meyve verdikten sonra tekrar toprağa cansız olarak düşmeleri gibi. Allahu Teala yine bu ayetlerde

91 Necm, 53/42 92 Necm, 53/41 93 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 20/574-575. 94 Kurtubi, a.g.e, 16/480-483 95 Yazır, a.g.e, 7/323 96 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/142

27

kendisine ortak koşulan sözde ilahların en büyük eksiklerinin öldürme ve diriltmeyi gerçekleştirememelerinin olduğunu ifade eder.

Müfessirlerimizde öldürme ve tekrar diriltmenin Allahu Teala’ya zor gelmeyeceğini, herkesin ve herşeyin bir tek kişinin diriltilmesi gibi kolay olacağını vurgulamaktadırlar. Kısaca tekrar diriltmek kesinlikle Allah (cc)’a aittir.

2- TEKRAR DİRİLMENİN HAK VE GERÇEK OLUŞU Ölümden sonraki ikinci diriliş, bu dünyada yapılan amellerin değerlendirilmesi, insanlar

arasındaki tartışmalı konuların Allah tarafından açıklığa kavuşturulması ve ölülerin tekrar diriltilmesi Allah (cc)’ın bir vaadi olduğu ve bu işin bir sihir olmadığını göstermek için gerçekleşecektir. Bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki altı ayeti inceliyoruz.

على الماء ليبلوآم أيكم أحسن السماوات واألرض في ستة أيام وآان عرشه وهو الذي خلق { }إن هـذا إال سحر مبين إنكم مبعوثون من بعد الموت ليقولن الذين آفروا عمال ولئن قلت

1-) “O, öyle bir Allah'dır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: " Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir" diyecekler97.”

a) Razi’ye Göre: Razi, Allahu Teala’nın bu alemi insanoğlunu deneyip imtihan etmek için yarattığını belirtince, bu haşre ve ölümden sonra dirilip yeni bir hayata başlanılacağına hükmetmek gerektiğini şöyle anlatır:

“Allah Teâlâ, bu âlemi, mükellefleri deneyip imtihan etmek için yarattığını beyân buyurunca, işte bu haşrin ve neşrin kesinlikle tahakkuk edeceğine hükmetmeyi gerektirir. Zira, denemek ve imtihan etmek, iyilikte bulunana rahmet ve mükâfaat, kötülük yapana da ceza tahsis edilmesini gerektirir. Bu da ancak, mead'i ve Kıyameti kabul etmekle tamamlanır. İşte tam bu sırada Hz. Muhammed (s.a.s)'e hitâb ederek: "Andolsun ki,

"Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" dersen, kâfir olanlar mutlaka: "Bu apaçık bir aldatmadan başka birşey değildir" derler" buyurmuştur. Bu, "Onlar, bu sözü kabul etmez ve öldükten sonra dirileceğini söylemenin yanlış olduğunu söylerler" demektir.”98

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle tefsir eder: "Andolsun ki: Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz diyecek olsan" yani Ey

Muhammed! Öldükten sonra dirilişe delil getirecek olsan, mutlaka kâfi derler. Eğer sen bunları müşriklere zikredecek olursan hiç şüphesiz ontar da: Bu bir sihirdir, diyeceklerdir.”99

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, Kur’anda Hz. Peygamberin öldükten sonra dirilmeye hangi delili getirirse getirsin müşriklerin bunu yinede kabul etmeyeceklerini, küfür ve inatlarından dolayı bu söylenen şeyin sihir ve büyü olduğunu söyleyeceklerini şöyle ifade eder:

“Bu ayette Allah Teala buyuruyor ki: Ey Muhammet, sen bu müşriklere Allah’ın kendilerini nasıl ilk defa yaratmışsa aynen onun gibi ölümlerinden sonra dirilteceğini haber versen, gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu bildikleri halde kıyameti ve ba’su ba’de’l-mevti yine de inkar edeceklerdir. Allah Teala bu hususu şu ayetlerde dile getirmektedir “Andolsun ki; onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan; Allah diyeceklerdir”100, “Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri yaratan , güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir? diye sorsan; 97 Hud, 11/7 98 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 12/511 99 Kurtubi, a.g.e, 9/17-19. 100 Zuhruf, 43/87

28

şüphesiz Allah’tır, diyecekler”101 Bütün bunlara rağmen, onlar, ilk defa yaratmadan daha kolay olmakla birlikte, kıyamet günü diriltilme ve O’na döndürülmeyi inkar ederler. Allah Teala başka ayetlerde şöyle buyurur “önce yaratan, sonra onu tekrar eden O’dur. Bu, onun için daha kolaydır”102, “sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz debir tek kişinin ki gibidir”103. Onlar: Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir diyeceklerdir. Bu sözlerini sırf küfür ve inadlarından söylerler ve derler ki: diriltmenin vuku bulacağına dair haberini doğrulamayız, tasdik etmeyiz. Bunu ancak büyülediğin kimse kabullenir ki, ancak o senin söylediğine tabi olur.”104

d) Yazır’a Göre: Yazır da, dünya haytının amacı insanlardan hangisi güzel amel yapacak olduğunu denemekse, bunun tabiki hesabının sorulacağı öldükten sonra bir hayatın olması gerektiğini şöyle vurgular:

“Bu yaratma şunun içindir ki, bakalım hanginiz en güzel amel yapacaksınız, sizi imtihan etsin diye. İşte o yaratma veya arşın cereyanı olayının başlıca hedefi ve hikmeti, sonunda sizin yaratılmanız ve yeryüzünde yaşamanızdır. Bu dünyanın size sorumluluk ve görev yeri yapılmasıdır ki, burada bakalım en güzel ameli hanginiz yapacaksınız? Sizi buradaki hayatınızdan imtihana çekip daha sonra size ona göre muamele edilmek içindir.

Sorumluluk ve imtihanın gereği, bu dünyanın sonunda bir ahiret olması ve insanların burada yaptıklarından orada Allah huzurunda hesap vermeleri, amellerinin iyiliğine ve kötülüğüne göre sevap veya ceza ile karşılık görmeleridir. Hiç şüphesiz insanlar öldükten sonra tekrar ba'solunacaklardır. Bununla beraber ey Allah'ın Resulü, emin ol ki, sen insanlara bunu tebliğ edip, "Siz ister güzel amel yapın, ister çirkin işler işleyin, her hal ü kârda öldükten sonra dirilecek, yani ba'solunacaksınız." dedin mi, o kâfirler, akıl ve iradelerini imansızlıkla örtbas etmiş olanlar, elbette ve elbette diyecekler ki ... açık bir büyüden başka bir şey değildir, yani bu söz düpedüz adam aldatmaktan, göz boyamaktan ibarettir, diyecekler. Ahiret, öldükten sonra dirilmek, sorumluluk, din sözünü veya bunlar gibi iman konularını anlatan Kur'ân-ı Kerîm'i, cahil halkı aldatmak, onları dünya zevklerinden ve hürriyetlerden yoksun bırakmak suretiyle üzerlerinde baskı kurmak için uydurulmuş bir hile, bir oyun ve bir büyü, hem de apaçık bir büyü sayacaklar, "Hiç ölen dirilir mi! Bu da artık açıktan açığa hurafe değil mi?" deyip gavurluk edecekler, ki bunların hepsine azap vaad olunmuştur”105.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub dünya haytında sınavdan geçirilmenin, göklerin ve yerin yaratılması ile bağlantılı evrensel düzende varoluş yasasında köklü bir yeri olduğunu şu ifadelerle anlatır:

“Allah insanları sınavdan geçirerek hangisinin daha iyi işler yapacağını belirlemek üzere onları davranışlarında serbest bırakmıştır. Bu sınavdaki amacı insanların ne yapacaklarını öğrenmek değildir. Çünkü O, onların ne yapacaklarını baştan biliyor. Onları sınavdan geçirmekteki amacı, davranışlarının işlenmiş halde ortaya çıkmaları ve insanların O'nun iradesi ve adaleti uyarınca bu davranışlarının karşılıklarını almalarıdır.

Bundan dolayı bu hava içinde yeniden dirilişin, hesaba çekilmenin ve davranışlara karşılıklar biçilmesinin yalanlanması, tuhaf ve şaşırtıcı bulunuyor. Çünkü sınavdan geçirilmenin, göklerin ve yerin yaradılışı ile bağlantılı, evrensel düzende varoluş yasasında köklü bir yeri olduğu belirtilmiştir.

101 Ankebut, 29/61 102 Rum, 30/7 103 Lokman, 31/28 104 İbn Kesir, a.g.e, 8/3095 105 Yazır, a.g.e, 4/522-23

29

"Böyleyken eğer kâfirlere `Öldükten sonra dirileceksiniz' diyecek olsan, `Bu iddia, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir' diyeceklerdir."106

ثر الناس ال وعدا عليه حقا ولـكن أآ وأقسموا بالله جهد أيمانهم ال يبعث الله من يموت بلى { }آانوا آاذبين تلفون فيه وليعلم الذين آفروا أنهمليبين لهم الذي يخ }{يعلمون

2-) “Kâfirler, "Allah ölen kimseyi diriltmez." diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah'ın kendisine karşı bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler. İnsanlar arasındaki tartışmalı konular Allah tarafından açıklığa kavuşturulsun ve kâfirler, yalan söylediklerini öğrensinler diye ölüler tekrar diriltilecektir”107.

a) Razi’ye Göre: Bu ayette Cenâb-ı Hak, Öldükten sonra dirilmenin mümkün bir iş olduğunu açıklamıştır. Razi’ye göre buna şu iki şey delalet eder:

“1) Bu, Allah'ın üzerine düşen hak bir vaaddir. Binâenaleyh Allah'ın bunu gerçekleştirmesi gerekir. Cenâb-ı Hak daha sonra, bunun hangi sebepten ötürü, Aksine hak bir vaad olduğunu beyan etmiştir. Bu sebep de, Allah Teâlâ'nın, itaat eden ile isyan edeni, haklı ile haksızı, zalim ile mazlumu birbirinden ayırmasıdır.

2) Haşr'in ve neşr'in mümkün olduğunu şu sekilde izah edebiliriz: Allah Teâlâ'nın, insanın mucidi ve onların yaratıcısı olması, daha önce geçmiş olan bir maddeye, bir zamana ve bir alete dayanmaz. Zira Allah eşyayı, sırf kudreti ve dilemesi ile îcad eder, yaratır. O'nun kudretini geri çevirebilecek hiçbir şey olmadığı gibi dilemesine ve irâdesine mani olabilecek hiçbir şey de yoktur. Binaenaleyh, Cenâb-ı Hak, karşı çıkılmaktan uzak ve ben olan bu nüfuzunu, "Bir şeyi dilediğimiz zaman, sözümüz ona ancak "ol" dememizden ibarettir. O da, derhal oluverir" buyurarak açıklamıştır. Durum böyle olup, Allah başlangıçta yaratmaya kadir olunca, O’nun, ikinci kez yaratmaya (iadeye) de kadir olması gerekir. Böylece, bu iki kesin ile, öldükten sonra dirilmenin, haşrin, neşrin ve Kıyametin hak ve doğru olduğu sabit olmuş olur.”108

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ayetin nüzul sebebini aktardıktan sonra ayetin öldükten sonra dirilmeye delil teşkil ettiğini hadislere de yer vererek şu şekilde doyurucu bir açıklama yapar:

“Ebu’l-Âliye der ki: Müslümanlardan birisinin müşrikten alacağı vardı. Alacağını ödemesini istediğinde: Ölümden sonra benim umduğum da şudur demişti. Bunun üzerine müşrik kişi Allah adına yemin ederek; Allah ölenleri diriltmeyecektir diye söyleyince bu âyet-i kerime nazil oldu.

Katade der ki: Bize nakledildiğine göre İbn Abbas'a bir adam şöyle demiş: Ey ibn Abbas, bazı kimseler Hz. Alî'nin kıyamet kopmadan önce öldükten sonra tekrar diriltilip gönderileceğini iddia etmektedirler ve bu âyet-i kerimenin buna işaret ettiğini söylemektedirler. İbn Abbas dedi ki: Yalan söylüyor o kimseler. Çünkü o âyet-i kerime bütün insanlar için umumîdir. Eğer Ali kıyamet gününden önce gönderilecek olsaydı, ondan sonra hanımları başkaları ile nikahlanmaz, onun mirasını paylaştırmazdı,

"Hayır" bu onların iddialarını reddetmektedir. Hayır mutlaka Allah onları tekrar diriltecektir. Bu onun gerçekleştirmeyi üzerine aldığı hak bir vaaddır" buyruğu müekked bâr masdardır. Çünkü yüce Allah'ın: "Onları diriltecektir" ifadesi bu husustaki vâde delildir; yahutla öldükten sonra diriliş vaadi hak bir vaaddir" anlamındadır.

"Fakat insanların çoğu" kendilerinin öldükten sonra diriltileceklerini "bilmezler."

106 Seyyid Kutub, a.g.e, 8/122-23 107 Nahl, 16/38-39 108 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 14/219-220

30

Buhârîde Ebu Hureyre'den nakledilen rivayete göre Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: "Yüce Allah buyurdu ki: Âdemoğlu Beni yalanlamak ona düşmediği halde, Beni yalanladı, Âdemoğlu Bana kötü söz söylemek ona yakışmadığı halde bana kötü söz söyledi. Beni yalanlaması “Beni ilkin yarattığı gibi tekrar beni iade etmeyecektir” şeklindeki iddiasıdır. Bana dil uzatması ise; “Allah evlad edindi” demesidir, Halbuki Ben bir ve tekim, samedim, doğmamış ve doğurmamış olanım ve hiç kimse kendisine denk olmayanım.”109

"Hakkında ayrılığa düştükleri şeyleri" öldükten sonra diriliş ile ilgili hususları "onlara açıklasın" onlara açıkça göstersin; öldükten sonra dirilişi "inkâr edenler" ve gerçekleşmeyeceğine dair yemin edenler "de kendilerinin gerçekten yalancı kimseler olduklarını bilsinler diye." Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Andolsun ki Biz her ümmet arasında kendilerine hakkında anlaşmazlığa düştükleri hususları açıklasın diye bir peygamber göndermişizdir. Müşriklerle müslümanlann anlaşmazlığa düştükleri hususlar ise pek çoktur. Öldükten sonra diriliş bunlardandır, putlara tapmak bunlardandır; bir topluluğun Muhammed'in hak olduğunu kabul ettikleri halde atalarını taklid etmeleri ve peygamberi izlemelerini engellemiş olması -Ebu Talib gibi...- da bunlardandır.”110

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir Müşriklerin olanca yeminlerine karşılık Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilmeyi gerçekleştireceğini belirtir. Çünkü bu iş O’nun üzerine aldığı bir vaadidir. Kurtubi’ninde açıklamalarında yer verdiği hadisi o da şu şekilde aktarır:

“Allah Teala müşriklerden haber veriyor ki; onlar, Allahın diriltmesini uzak görerek peygamberlerin bu hususta vermiş oldukları haberleri yalanlayarak, peygamberlerin verdiği haberlerin zıddına yemin ederek, kuvvetli en ağır yeminlerle kendilerini zorlayarak “ölen kimseyi Allah diriltmez” demişlerdir. Allah Teala onları yalanlama ve onlara cevap olarak “hayır öyle değil, aksine bu mutlaka olacaktır. Bu; onun dosdoğru (mutlak ve kesin) bir va’didir. Ancak insanların çoğu bilmezler.” Bilgisizliklerinden ötürü peygamberlere muhalefet eder ve küfre düşerler.

İbn Ebu Hatim der ki: Hasan ibn Sabah’ın zikrettiğine göre… Ebu Hureyre şöyle dermiş: Allah Teala buyurur ki: “Ademoğlu, bana sövmesi yaraşmazken sövmüştür. Beni yalanlaması yaraşmazken beni yalanlamıştır. Beni yalanlamasına gelince: “ölen kimseyi Allah diriltmez, diye olanca güçleriyle yemin ettiler.” Ben buyurdum ki: “hayır, öyle değil. Bu, onun dosdoğru bir va’didir. Ancak insanlarn çoğu bilmezler.” Bana sövmesine gelince o: “muhakkak Allah üçün üçüncüsüdür.” demiştir. Bende buyurdum ki: “De ki: o Allah bir tekdir. Allahtır, samettir. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey ona denk değildir.”111 Hadis112 İbn Ebu Hatim tarafından mevkuf olarak zikredilmiştir. Buhari ve Müslim’in sahihlerinde merfu olarak ve başka lafızlarla mevcuttur.”113

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermiş, herhangi bir açıklama yapmamıştır.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub’a göre aslında bu dünyada her şeyin tamamlanmamış olması öldükten sonra bir dirilişin ve hesabın varlığına delil teşkil etmektedir. İnsanların bu dünyada ayrılığa düştükleri konularda kesin bir sonuç almalarının ahirette mümkün olacağını şöyle anlatır:

“Yüce Allah'ın insanlara peygamberlerini gönderip onlara iyiliği emretmeleri, kötülükten sakındırmaları, diriliş ve hesap gününde Allah'a verecekleri hesaptan korkmaları 109 Kurtubi, a.g.e, 10/166, dipnot 1 (Buhari, Tefsir, 2.sure 8, 112.sure 1,2; Nesai, Cenaiz, 117; Müsned, 2/317, 350, 394)’den naklen 110 Kurtubi, a.g.e, 10/166-167 111 İhlas, 112/1-3 112 İbn Kesir, a.g.e, 9/4498’den naklen 113 İbn Kesir, a.g.e, 9/4498-99

31

gerektiğini söyledikleri günden beri, diriliş meselesi pek çok toplum tarafından inanç problemi yapılmıştır.

İşte bu Kureyş müşrikleri de var güçleriyle Allah'a yemin ederek Allah'ın ölenleri diriltmeyeceğini iddia ediyorlardı! Onlar Allah'ın varlığını kabul ediyorlardı. Fakat Allah'ın ölüleri kabirlerden kaldırıp diriltmesini reddediyorlardı. Öldükten, toprak olup kemikleri ve kemiklerinin yapısında yeralan hücreler dağıldıktan sonra dirilmeyi çok güç bir iş olarak görüyorlardı!

Bunlar, ilk hayat mucizesinden habersiz... İlahi kudretin yapısından habersiz... Bu kudretin insanın düşünceleri ve güçleri ile karşılaştırılamayacağını, bir şeyi yaratmanın bu kudrete zor gelmeyeceğini, ilahi iradenin o nesneye yönelmesinin, olması için yeterli olduğunu bilmiyorlar.

Aynı şekilde Allah'ın diriliş konusundaki hikmetinden de habersizdirler. Bu dünyada her şeyin tamamlanmadığını anlamıyorlar. İnsanlar hak-batıl, doğruluk-sapıklık, iyilik-kötülük konusunda değişik tutumlar benimsemektedirler. Yeryüzünde ayrılığa düştükleri bu konularda kesin bir sonuç alamadıkları da olmaktadır. Çünkü Allah'ın iradesi bazı insanlara uzun süre tanımış ve kesin azabının bu dünyada verilmemesini dilemiştir. Cezasının ahirette verilmesini ve orada her şeyin tamamlanmasını istemiştir.

“İnsanlar arasındaki tartışmalı konular Allah tarafından açıklığa kavuşturulsun ve kafirler, yalan söylediklerini öğrensinler diye ölüler tekrar diriltilecektir”. Doğru yolda olduklarını iddia edişlerinde, peygamberlerin yalan söylediklerini ileri sürmelerinde ve tekrar dirilişi inkâr edişlerinde kısaca bütünüyle içinde bulundukları inançlarında yalancı ve bozguncu idiler.”114

م القيامة تبعثونثم إنكم يو 3-) “Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz115.” a) Razi’ye Göre: Razi, bu ayetin tefsirinde öncelikle, akla gelebilecek iki önemli

soruya cevap verir. Kişinin taatler uğrunda katlandığı sıkıntılara karşın niye hemen mükafatın verilmeyipte ahirete bırakılmasını şu şekilde özetler:

“Birinci Soru: Ölümün hikmeti nedir? Ahiret nimetleri ve mükafatları, keşke dünya nimetleriyle de birleşseydi ya! Böylece bu, daha fazla bir inam olmuş olurdu...

Cevab: Bu, mükellefler için bir fesat kaynağı olur; çünkü O, kişinin taatlar uğrunda katlandığı o sıkıntıların mükâfatını hemen vermiş olsaydı, kişinin o taatları yapması Allah'a itaat için değil, o faydaları elde etmek için olmuş olurdu. Bunu şu da açıklar: Şayet namaz kılıp oruç tutan kimseye: "Bunu yaptığında, biz seni şu anda cennete sokacağız" denilmiş olsaydı, o bu işi sırf cenneti elde etme maksadıyla yapmış olurdu, işte bu sebeple Allah ahiret mükâfatını tehir etti ve kul, menfaat için değil, Rabbine taat duygusuyla ibâdet eden birisi olsun diye, bu mükâfatı, kulu önce öldürüp sonra da onu diriltmek suretiyle, biraz daha uzaklaştırdı.

İkinci Soru: Bu ayet, kabir azabının olmadığına delâlet eder. Çünkü Cenâb-ı Hak, “Sonra siz bunun arkasından hiç şüphesiz ölüler olacaksınız. Sonra siz kıyamet günü, muhakkak diriltilip kaldırılacaksınız” buyurmuş, bu ikisi arasında kabirdeki ölümle dirimden bahsetmemiştir.

Cevab: Buna şu iki açıdan cevap verebiliriz: 1) Bu iki hayatın zikredilmesinden üçüncüsünün yokluğu neticesi çıkmaz.

114 Seyyid Kutub, a.g.e, 9/189-90 115 Mü’minun, 23/16

32

2) Bu üç nevin zikredilmesinin maksadı, icad, öldürme ve tekrar diriltmedir: Bahsedilmeyen de, yeniden diriltme cinsindendir”116.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi’ye göre bu ayet öldükten sonra dirilişin habercisidir: “Daha sonra yüce Allah ölümden sonra diriltilişi de haber vererek: "Sonra da şüphesiz

ki sizler kıyamet gününde elbette diriltileceksiniz" diye buyurmaktadır”117. c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, Mü’minun ve Ankebut surelerindeki iki ayetin

değerlendirmesinde, dirilişte ruhun bedenle beraber olacağını şöyle ifade eder: “Sonra siz bunu arkasından (yani yoktan olan bu yaratılıştan sonra) hiç şüphesiz ki

öleceksiniz. Sonra siz kıyamet gününde (ahiret diriltilmesi ile) muhakkak diriltileceksiniz”118, “ İşte Allah yeni bir ahiret hayatınıda tekrar yaratacaktır.”119 Burada ahiret günü ruhların ve cesetlerin kalkması diriltilmesi kast edilmektedir. Bütün yaratıklar hesaba çekilecek her amel sahibi amelinin karşılığını tam olarak alacaktır. Ameli hayır ise bulacağı hayır, ameli şer ise bulacağı şerdir, kötülüktür”120.

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermiştir. e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub’a göre ne bu dünya hayatı ne de ölüm insan

için bir sondur. Tekrar diriliş insanoğlunun gelişim evrelerinden biri olup, en sonuncusudur. Müfessir bunları şöyle anlatır:

“Dünya hayatının sonu ölümdür. Dünya ile ahiret arasındaki ara dönem ise kabir hayatıdır. Şu halde ölüm insan varoluşunun gelişiminin evrelerinden biridir, evrelerin sonu değildir. Sonra diriliş, insan varoluşunun, gelişiminin son evre habercisi olup bundan sonra eksiksiz bir hayat başlar. Bu hayat yeryüzü menşeli eksikliklerden, et ve kanın zorunluluklarından, korku ve sıkıntıdan, dönüşüm ve gelişimlerden uzaktır. Çünkü bu, insan için planlanan tam olgunluğun zirvesidir. Ama bu olgunluk, olgunluğa götüren yolu izleyenler içindir. Ama dünya hayatını kapsayan aşamada hayvanların düzeyine yuvarlananlar, diğer hayatta en aşağı dereceye yuvarlanacaklardır. Çünkü bunlar insanlıklarını kaybetmişler, cehennem yakıtı, tutuşturulmak için odun haline gelmişler, yakıtı insan ve taş olan cehennemi haketmişlerdir. Bu tür insanlarla taşlar arasında hiçbir fark yoktur”121.

}دعوة من الأرض إذا أنتم تخرجون ن آياته أن تقوم السماء والأرض بأمره ثم إذا دعاآموم {4-) “Yine göğün ve yerin, emriyle durması da O'nun âyetlerindendir. Sonra sizi bir tek

çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki (yerden diriltilip çıkarılıyorsunuz)122.” a) Razi’ye Göre: Razi bu ayette sümme ile atıf yapmanın sebebini şöyle açıklar: “Burada, sümme ile atıf yapmanın sebebi, "Allah Teâlâ size, bu ayetler sayesinde,

kudretinin mükemmel olduğunu beyan edince, çürümüş kemiklere, kabirlerden çıkın" deyip, onlar da diri olarak çıkacaktır.”

Yine Razi, Allah Telâlâ’nın "Hemen yerden çıkacaksınız"; insanın ilk (hiç yoktan) yaratılışı hususunda ise, "Sonra siz (her tarafa) yayılan bir beşer oldunuz"123 buyurması konusunda da şu açıklamayı yapar:

“Orada, toprağın hayatiyeti kabul edebilmesi, Hz. Adem (a.s)'e ruhun üflenebilmesi ve 116 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 16/403 117 Kurtubi, a.g.e, 12/177 118 Mü’minun, 23/15-16 119 Ankebut, 29/20 120 İbn Kesir, a.g.e, 10/5558 121 Seyyid Kutub, a.g.e, 10/311 122 Rum, 30/25 123 Rum, 30/20

33

bir beşer olabilmesi için, bir yaratmaya, ölçüp-biçmeye, bir zaman geçmesine ve tedriciliğe ihtiyaç vardır. Yeniden yaratmada ise, böyle bir tedriciliğe gerek yoktur. Aksine bunun için sadece bir nida ve çıkış vardır. Bu yüzden, burada sümme kullanılmamıştır.”124

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle tefsir eder: "Bundan sonra sizi bir tek çağırışla çağırınca hemen yerden çıkıverirsiniz." Yani bütün

bunları yapan sizi kabirlerinizden tekrar diriltmeye kadirdir. Maksat ise, bunun durmaksızın ve vakit geçirmeksizin çabucak ve hızlıca meydana geleceğini anlatmaktır. Tıpkı çağrısına itaat olunan bir kimseye davet ettiği kişinin cevap verip gelmesi gibi.

Burada söz konusu edilen çıkış İsrafil'in sonuncu üfürüşü ile birlikte olacaktır. İbn Abbas dedi ki: "Boyun eğiciler"den kasıt "namaz kılanlar olarak"dır. er-Rabî' b.

Enes dedi ki: "Hepsi O'na boyun eğicidirler" yani kıyamet gününde ayağa kalkacaklardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O gün insanlar âlemlerin Rabbi huzurunda duracaklardır."125 Bundan maksat hesab için kalkacak olmalarıdır. el-Hasen dedi ki: Herkes Allah için kendisinin O'nun kulu olduğuna dair şahidlik edecektir.”126

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir öldükten sonra dirilmeye iki ayetle ibretlik olayı şu şekilde nazarlara arz eder:

“Gökten su indirip onunla ölümünden sonra (hiçbir bitki ve ya başka bir şey olmamasından sonra) yeri diriltmesi de onun ayetlerindendir” buyurmaktadır. “Yer yüzüne su geldiği zaman harekete geçer kabarır ve her çeşit bitkiden çift çift yetiştirir.”127 Şüphesiz ki bunda öldükten sonra dirilme ve kıyametin kopmasına ap açık bir delalet ve bir ibret vardır. Bu sebepledir ki: “Bunlarda düşünen bir kavim için ayetler vardır” buyurmuştur.”128

d) Yazır’a Göre: Yazır, gökten indirdiği suyla kupkuru yeryüzünü dirilten kudretin öldükten sonra dirilmeye de kadir olacağını şöyle ifade eder:

“Ve gökten bir su indirir de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltir. Şüphesiz ki bunda aklı olan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır. Aklı olan, çok düşünmeye ihtiyaç kalmadan bir sezgi ile anlar ki, bunu yapan, ölüleri diriltmeye de kâdirdir. Ölmüş bir kavim de bir şimşek parıltısı arasında gökten inen su gibi, bir hayat neşesiyle diriliverir. Ve dolayısıyla hem O'nun azabından, yıldırımından korkmalı, gururlu olmamalı, hem de rahmetine özlem ve ümit ile sarılmalı, ümitsiz olmamalıdır129.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, bu ayetin evrendeki ince düzeni ve eşsiz egemenliği gerçekleştirenin bir emirle kabirlerdekileri çıkarmaya güç yetirebileceğine işaret ettiğini şöyle ifade eder:

“Evrendeki bu ince düzeni ve bu eşsiz egemenliği seyreden biri; yüce ve ulu yaratıcıdan gelen bir emirle kabirlerden çıkılması buyrulduğu zaman güçsüz insanların bu direktifle koşmamasını asla düşünemez. Ve ardından bu açıklamaları bitirmek üzere son vurgu geliyor; işte göklerde ve yerdeki yaratıkların tümü Allah'a boyun eğmektedir”130.

إنما توعدون {} فالمقسمات أمرا {}جاريات يسرا فال{} فالحاملات وقرا {} والذاريات ذروا {}لصادق

124 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/103-104 125 Mutaffifin, 83/6 126 Kurtubi, a.g.e, 13/458-465. 127 Hacc, 22/5 128 İbn Kesir, a.g.e, 12/6348 129 Yazır, a.g.e, 6/249 130 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/417-18

34

5-) “O tozdurup savuranlara, derken bir ağırlık taşıyanlara, derken bir kolaylıkla akanlara, derken bir emir taksim edenlere andolsun ki, O size vaat edilen elbette doğrudur131.”

a) Razi’ye Göre: Razi, Cenab-ı Hakk’ın başlangıçlarında huruf-u mukattaa’nın dışındaki şeylere yemin etmiş olduğu bütün surelerde bu yeminlerin üç esastan birini ispat etmek için olduğunu şöyle ifade eder:

“Üzerine yemin edilen esaslar vahdaniyyet, risalet ve haşr olup, imanın kendisiyle tam ve mükemmel olduğu şeylerdir. Allah vahdaniyyeti (tevhidi) isbat için, sadece bir sûrede, Sâffât Sûresi'nde yemin etmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hak orada, yeminden sonra, "Hiç şüphesiz sizin tanrınız hakikaten birdir"132 buyurmuştur. Bu yeminli sûrelerden ikisinde ise, Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamber (s.a.s)'in doğruluğunu ve onun gerçek peygamber oluşunu isbat için yemin etmiş olup, bunlardan birinde, tek bir hususa yemin etmiştir. Bu, "Battığı zaman yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız sapmadı"133 ayetidir. İkinci ayette ise, iki hususa yemin etmiştir. Bu da, ''Kuşluk vaktine ve sükûna vardığı dem geceye yemin olsun ki, Rabbin seni terketmedi, sana darılmadı da..."134 ayetleridir. Şu ayetteki yeminde aynı husus üzerinedir. "Yâ, Sın, hakîm olan Kur'ân'a yemin olsun ki, sen hiç şüphesiz peygamberlerdensin"135 Diğer surelerde ise, yeminin konusu haşr, ilahî (uhrevî) ceza ve bunlarla ilgili şeylerdir. Çünkü onların bu konudaki inkârları her türlü sınırı aşmış ve huruf-u mukattaa ile yapılan yeminler, bunu tam göstermez olmuşlardır.”

Razi bu ayetlerde yemin edilen dört şeyin, ayrı ayrı şeyler olması mümkün olduğu gibi, dört durumu olan tek bir şey olmasının da mümkün olabileceği şeklindeki kanatini şöyle açıklar:

“Bunlar, Hz. Ali (r.a)'den rivayet edilen şu haberlerdeki gibidir: "Zâriyât, (tozutup savuran) rüzgârlar; hâmilât, (yağmur taşıyan) bulutlar; Câriyat, (akıp giden) gemiler; mukassimât da, rızıklan paylaştıran meleklerdir.

Doğruya en yakın olan bir diğer görüşe göre, bu kelimeler, rüzgârların dört değişik sıfatıdır.. Buna göre zâriyât, (tozutup savurarak) bulutları inşâ eden, birararaya getiren rüzgârlardır; hâmilât, yağdığında, büyük sellere sebebiyet verecek kadar olan, su buharlarından oluşmuş bulutları taşıyan rüzgârlardır. Bu bulutlar, dağlardan daha ağırdırlar. Câriyât ise, böyle yağmurla yüklendikten sonra bu bulutlan sürükleyip taşıyan rüzgârlardır. Mukassimât ise, yağmurları beldelere taksim eden, dağıtan rüzgârlardır.

Şöyle de denilebilir: Bu dört kelime, yeniden dirilişin tam ve mükemmel şekli olan dört şey karşılığında zikredilmiş olan dört husustur: Çünkü bedenin dağılmış parçalarının bir kısmı toprağın içinde, bir kısmı denizlerin diplerinde, bir kısmı da havada bulunur ki bunlar bedenlerden kopup ayrılmış çok küçük ve buharımsı cüzlerdir. Buna göre "Zâriyât", yerden savrulup havaya karışmış parçaları toplayan" manasına olur. Çünkü "zâriye", toprağı yerden savurup kaldıran şey anlamına gelir." "Hâmilât-ı zikran" ise, havadaki bu parçaları toplayarak, bir yük olarak onu taşıyan şeylerdir. Çünkü rüzgârlar, toprağı sırtına alıp taşıyamaz, aksine onu, bulutların hilafına, bir yerden bir yere atarlar, savururlar. Çünkü bulut, tozu yüklenir ve onu, kendisinden birşey düşmeyen bir yük gibi onu havada taşır.”136

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle tefsir eder: “Ayetin anlamının: Tozutup savuranların Rabbine andolsun, şeklinde olduğu da

söylenmiştir. Buyruğun cevabı ise: "Şüphesiz vaadolunanın" yani size vaad olunan hayır, şer, 131 Zâriyat, 51/1-5 132 Sâffat, 37/4 133 Necm, 53/1-2 134 Duhan, 44/1-3 135 Yasin, 36/1-3 136 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 20/336.

35

mükafat ve cezalar "elbette doğrudur." Onda herhangi bir yalan yoktur, buyruğudur.”137 c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayeti şöyle yorumlar: “İbni Abbas ve Süddi “Ondan döndürülen kimseler döndürülür” ayeti kerimesini

sapıtmış olanlar ondan sapar şeklinde Mücahit: “Görüşü zayıflatılmış olanlar ondan çevrilip uzaklaştırılır” şeklinde, Hasan el Basri de : Bu Kur’an’dan, onu yalanlayanlar döndürülüp çevrilir” şeklinde açıklamışlardır.”138

d) Yazır’a Göre: Yazır, Zariyat suresinin ilk beş ayetini şu şekilde açıklamıştır: “1-"Tozdurup savuranlara andolsun." 2- Sonra bir ağırlık yüklenenlere, yağmur yüklenen bulutlar, bulutları taşıyan rüzgarlar

veya gebe kadınlar veya bütün bunların sebepleri ki bunlar öncekilerin aynısı da, başkası da olabilir. Önce tozdurur, sonra da yüklenir, taşır, veya tozdurup savuran başka, taşıyıp götüren başka olur, bir ordunun ağırlıkları ve ganimetleri gibi.

3- Sonra da kolaylıkla akanlara, gemiler ve benzeri trenler, otomobiller gibi. 4- Sonra da bir emir taksim edenlere yemin olsun, yani bütün bunları idare etmek,

tozdurulan taşınan, götürülen şeyleri varacakları yerlere yetiştirmek için yüce Allah'ın emrini ayırıp dağıtan meleklere, Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail gibi emir meleklerine yemin olsun.

5- Size vaad olunan, muhakkak doğrudur. Kâf Sûresi'nde geçtiği üzere size yapılmakta bulunan vaadler ve tehdidler, o yeni yaradılış, dirilme ve çıkma, girme ve ebedilik hep doğrudur.”139

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub bu dünyada cezalar ertelense bile öldükten sonra dirilişle başlayan ahiret hayatında mutlaka gerçekleşeceğini bu ertelemenin orada olmayacağını şöyle anlatır:

“Allah Teala bu dört yaratık üstüne yemin ederek, bu yemini ile "Şüphesiz ki size va'dolunan mutlaka doğrudur, ceza muhakkak olacaktır" hükmünü güçlendirmektedir. Allah Teala, insanların iyiliklerine iyilikle, kötülüklerine de kötülükle karşılık vereceğini va'detmiştir. Eğer bu dünyada hesaplarını geciktirecek olursa, öteki dünyada geciktirip onlara mühlet verecek değildir. O halde dünya hayatını hesabı mutlaka kaçınılmazdır. "Ceza muhakkak olacaktır."140

{}لترآبن طبقا عن طبق {}والقمر إذا اتسق {} والليل وما وسق {} الشفق ب فلا أقسم6-) “Şimdi, yemin ederim o şafağa, geceye ve içinde barındırdığı şeylere, derlendiği

zaman o aya ki, siz elbette halden hale geçeceksiniz141.” a) Razi’ye Göre: Razi bu ayet hakkındaki değerlendirmelerini ayette geçen

“leterkebunne” kelimesi üzerinden yapmıştır. Müfessirlerin bu kelimedeki bâ’nın fetha ve ref olarak okunduğunda beş değişik şekildeki açıklamalarına şu şekilde yer vermiştir:

“Leterkebunne fiilinin, bâ'nın ref'i ile okunması halinde bu, topluma hitap olup, bu hususta da şu muhtemel izahlar yapılabilir:

1) Mana, "Ey insan, (insanlar), sen (siz), bir halden sonra başka bir hale; bir durumdan sonra başka bir duruma; bir mertebeden sonra başka bir mertebeye gireceksiniz, bineceksiniz. Ta ki bu durum, cennet ya da cehennem gibi, insanın lehine ya da aleyhine olarak verilen bir

137 Kurtubi, a.g.e, 16/345-348 138 İbn Kesir, a.g.e, 13/7474 139 Yazır, a.g.e, 7/253 140 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/51-52 141 İnşikak, 84/16-19

36

hükmün karar kılmasına değin böyle sürecektir. Bu durumda, ya mükafaat yahut da ceza yurdunda devamlı ve sürekli kalış meydana gelir" demektir. Bu toplamın içine, insanın, nutfe halinden itibaren normal bir şahıs haline gelip, sonra ölüp, derken, "Berzah" alemine intikal edip, sonra hasredilip, derken de, ya cennete, ya da cehenneme nakledilmesine kadar geçen haller dahildir.

2) Ayetin manası şöyledir: "İnsanlar, kıyamet gününde, çeşitli hallerle, çeşitli sıkıntılarla karşılaşırlar. İşte bu sebeple, onlar sanki öldükten sonra dirilmeyi inkar etmişler de, bunun üzerine Allah Teâlâ, öldükten sonra dirilmenin olacağı, insanların, hesap verip de, derken herbirinin kendisi için hazırlanan cennete veya cehenneme geçişlerine değin, çeşitli sıkıntılarla, çeşitli güçlüklerle karşılaşacaklarına yemin etmiştir. Ki bu tıpkı, Cenâb-ı Hakk'ın, "Hayır, Rabbime andolsun ki, siz mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptığınız şeyler mutlaka size haber verilecektir"142 "İş kızıştığı gün..."143 ayetleri gibidir.

3) Ayetin manası şöyledir: Allah Teâlâ, amel defteri arkasından verilenlerin durumunu, bu kimsenin dünyada iken kendi ehli içinde iken mesrur ve şımarık olduğunu; artık asla diriltilmeyeceğini sandığını belirtince, bu kimsenin, öldükten sonra diriltileceğini haber vermiş, sonra da, insanların ahirette, dünyadakinin aksine, çeşitli hallere sokulacaklarına yemin etmiştir.

4) Ayeti kerimenin manası, "sizler, sizden önce geçmiş olan ümmetlerin nübüvvveti ve kıyameti yalanlamaları sebebiyle bunlara verilen cezalara duçar olacaksınız..." şeklindedir.

Bu fiilin, bâ'nın fethası ile “Leterkebenne” şeklinde okunması halinde, bu hususta şu görüş ileri sürülebilir: Ayetteki bu ifade, Hz. Muhammed (s.a.s)'e yapılmış olan bir hitaptır. Böyle olması halinde, alimler şu izahı yapmışlardır: Bu, Hz. Peygamber (s.a.s)'e, kendisinin, öldükten sonra dirilmeyi inkar eden o müşriklere galip geleceğini ve üstün olacağı müjdesini vermektir. Buna göre Cenâb-ı Hak adeta şöyle demiştir: "Ey Muhammed, yemin ederim ki sen, halden hale, sıkıntıdan sıkıntıya düşeceksin. Derken bu iş, senin için güzel olan bir netice ile sonuçlanacak. Binâenaleyh, onların yalanlamaları ve küfürlerindeki bocalayıp duruşları, seni mahzun etmesin.”144

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi öldükten sonra dirilme ve insanın geçirdiği zor ve çetin şartlara dair Hz. Peygambar (sas)’den iki hadis rivayet ederek açıklamalarını onlara göre şu şekilde temelllendirir:

“Hafız Ebu Nuaym, Cafer b. Muhammed b. Ali'den, o Cabir (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sav)'ı şöyle buyururken dinledim:

"Şüphesiz ki Adem oğlu yüce Allah'ın kendisini nasıl yarattığından yana gaflet içerisindedir. Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah onu yaratmak istediği vakit mele-ğe: Onun rızkını, eserini (ayak izlerini) ve ecelini yaz. Mutlu mu yoksa bedbaht mı olacağını yaz. Sonra bu melek yukarı çıkar, Allah bir başka melek gönderir. Olgunlaşıncaya kadar bu melek onu muhafaza eder. Sonra yüce Allah, onun iyilik ve kötülüklerini yazacak iki melek gönderir. Ölüm vakti geldi mi bu iki melek yükselirler. Sonra ona ölüm meleği (selam ona) ge-lir, ruhunu alır. Kabrine yerleştirildiği vakit tekrar ruh bedenine geri verilir. Sonra ölüm meleği yükselir. Ona kabir melekleri gelir, onu imtihan ederler. Sonra onlar da çıkarlar. Kıyamet koptuğu vakit iyilik meleği ile kötülük meleği onun üzerine iner. Boynunda bağlı bulunan bir kitabı çözerler. Sonra da onunla birlikte gelirler, Birisi önden sürücü, diğeri ise şahittir." Sonra yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık, bugün gözün pek keskindir."145 Rasûlullah (sav): "Mutlaka 142 Teğabün, 64/7 143 Müzzemmil, 73/17 144 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 23/22. 145 Kaf, 50/22

37

sizler biri diğerine mutabık, halden hale geçeceksiniz." buyruğunu okudu. (Peygamber) buyurdu ki: 'Bir halden sonra bir diğer hale (geçeceksiniz.)" Sonra Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki sizin önünüzde çok büyük bir iş vardır. O büyük olan Allah'tan yardım dileyiniz"146

Bu hadis yaratıldığı günden, ölümden sonra diriltileceği zamana kadar insanın karşı karşıya kalacağı bütün halleri kapsamaktadır. Bu hallerin hepsi de zorluktan sonra bir diğer zorluktur. Önce hayat, sonra ölüm, sonra ölümden sonra diriliş, sonra da amellerin karşılıklarının verilmesi. Bu hallerin her birisinde bir takım zorluklar vardır.

Yine Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizden öncekilerin izinden karış be karış, kulaç be kulaç gideceksiniz. Hatta onlar bir

keler deliğine girecek olsalar bile siz de şüphesiz ona gireceksiniz." "Ey Allah'ın Rasûlü, bunlar yahudilerle, hristiyanlar mıdır?" diye sordular. Peygamber: "Başka kim olabilir ki?" diye buyurdu.” 147 Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir.”148 c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir bu ayetin açıklamasında Taberi’nin şu görüşüne yer

verir: “İbni Cerir Taberi bu ayetle ilgili kurra ve tefsircilerin sözleri anlattıktan sonra der ki :

“Tevilde doğru olan; “Ey Muhammed sen bir halden diğerine uğratılacaksın bir durumdan diğerine geçeceksin” diyenin sözüdür. Hitap her ne kadar Resulullaha yöneltilmişse de onun muhatabı bütün insanlardır. Kıyamet günü herkes kıyametin sıkıntı ve şiddetlerine çarptırılacak halden hale uğratılacaktır.”149

d) Yazır’a Göre: Muhammed Hamdi Yazır bu ayetle ilgili açıklamalarını “hayat çevre ile uyum sağlamaktır” sözünü temel alarak şu şekilde yapmıştır:

“Kısacası, bu âyette, halden hale veya tabakadan tabakaya ilerleme, her yüz senede veya her yirmi senede bir değişme ve yenilenme ile mutabakat kavramlarıyla ilgili "tabak" ve "rükub"un mânâlarında, hayatın ileriye veya geriye gitmesi hususlarında kanun olan önemli hakikatlar vardır. "Hayat, çevre ile uyum sağlamaktır." diye düşünüldüğüne göre de en yüksek hayat, en yüksek çevreye uyum sağlamak demek olur. En yüksek çevre ise, "her şeyi kuşatıcı"150, "Evvvel ve Âhir, Zahir ve Batın, her şeyi bilici"151 ve "nerede olursanız sizinle beraber."152 olan yüce Allah'tır. Dolayısıyla en yüksek hayat, her ne olursa olsun yüce Allah'ın emriyle uyum sağlayarak ona kavuşma ve yükselmekle olur.

O yükseliştir ki, "Ahiret yurdu ise kuşku yok ki gerçek hayattır, eğer bilselerdi."153 buyurulan ahiret hayatı mutluluğunun son noktasıdır. Nitekim bir önceki sûrede "mukarreb" yani Allah'a yaklaştırılan kulların o Tesnim kaynağından içecekleri açıklanmıştı. Ona yükselmek için de ondan öte hiçbir gaye ve maksatta durup kalmamak, her değişim ve başkalaşım adımında ancak onun emrini nazar-ı itibara alarak yürümek ve lüzumunda onun yoluna can vermekten çekinmemek gerekir. Çünkü her ne yapılırsa yapılsın, bir değişme âlemi olan dünyanın hiç bir şeyinde devamlı kalma ihtimali yoktur. Onun göğü de yeri de Allah'ın emrine boyun eğecek; bâki, ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabbin zatı kalacaktır. Allah'a

146 Kurtubi, a.g.e, 18/514, dipnot 1 (Ebu Nuaym, Hilye, 3/190)’den naklen 147 Kurtubi, a.g.e, 18/515, dipnot 1 (Buhari, 3/1274, 6/2669; Müslim, 4/2054; Müsned, 2/327,511, 3/84,89)’den naklen 148 Kurtubi, a.g.e, 18/513-517. 149 İbn Kesir, a.g.e, 15/8373 150 Fussilet, 41/54 151 Hadid, 57/3 152 Hadid, 57/3 153 Ankebut, 29/64

38

gönül rızasıyla gitmek istemeyen nasıl olsa zorla gidecek ve o kıyametin şiddet ve dehşeti içinde onun ikramından yoksun, azametine mahkum olacaktır.”154

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub ayetle ilgili görüş belirtmemiştir.

Kısa bir değerlendirme olarak şunları ifade edebiliriz: Tekrar diriltilmenin hak ve gerçek olduğunu maddeler halinde kısaca şöyle

özetleyebiliriz: 1- Tekrar diriliş olacaktır çünkü bu dünya hayatı imtihan için yaratılmıştır. Herkes

yaptığı iyiliğin ve kötülüğün karşılığını ölümden sonra dirilişle görecektir. 2- Tekrar diriltilmenin sihir olmadığı ortaya çıkacaktır. 3- Tekrar diriliş olacaktır çünkü bu Allahu Teala’nın üzerine aldığı bir vaadidir. Allah

(cc) için vaadinden dönme diye bir şey sözkonusu olamaz. 4- Tekara diriliş mutlaka gerçekleşecektir çünkü insanların dünya hayatında tartışıpta

üzerinde anlaşamadıkları konular açıklığa kavuşacaktır. 5- Tekrar diriliş meselesi hak ve gerçektir. Özellikle Seyyid Kutub’a göre ne bu dünya

hayatı nede ölüm bir sondur. Tekrar diriliş insanoğlunun gelişim evrelerinden biri, en sonuncusu ve en mükemmelidir.

6- Diriliş olacaktır çünkü Allahu Teala’nın, Hz. Ali’nin tefsiriyle rüzgarlar, bulutlar, gemiler, melekler, şafak, gece ve içinde barındırdığı şeyler üzerine bu işin gerçekleşeceğine dair yemini vardır.

3- HAYVANLARIN KISAS İÇİN DİRİLTİLİŞİ Hayvanlar içinde dirilişin söz konusu olduğuna dair Ehli Sünnet ve’l-Cemaat arasında

birlik bulunmasına rağmen ihtilaf edilen konu hayvanlar teklifle mükellef olmadıkları için tekrar diriltilmeleri bir karşılıktan ziyade diriltilmelerinin kısas için olması şeklindeki görüş savunulur. Hayvanlar için tekrar dirilişin mutlak olduğunu aşağıda inceleyeceğimiz ayetin yanında şu ayette isbatlamaktadır: “Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitapta biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık, onlar sonra Rablerine toplanacaklardır”155.

}وإذا الوحوش حشرت } 1-) “Vahşi hayvanlar bir araya toplandığında…156.” a) Razi’ye Göre: Razi burada hayvanların bile diriltilip haşrolunduktan ve aralarında

kısas uygulandıktan sonra insanların diriltilmemelerinin mümkün olamayacağını şu ifadelerle dile getirir:

“Kara hayvanlarından, uysal ve evcil olmayan her hayvan, "vahşî" hayvandır. Bunun çoğulu, "vuhûş"dur. Katade, "Bütün herşey, hatta sinekler bile, kısas için (karşılıklı haklarını almak için) bir araya toplanırlar" demiştir. Mu'tezile, "Allah Teâlâ, ölme, öldürülme ve benzeri elemlerden dünyada iken başlarına gelen şeylerin karşılığını onlara vermek için, bu günde bütün hayvanları toplar. Onlara, bu elemlerinin karşılığı verilince, Allah dilerse ve eğer bu güzel bulunacak birşey ise, bazılarını cennette baki kılar; eğer onları yok etmeyi dilerse, hadiste bahsedildiği şekilde, onları yok eder" demiştir157.

Biz (ehl-i sünnetin) alimleri ise, "Bize göre, hakedilme açısından Allah'a hiçbir şey 154 Yazır, a.g.e, 9/90 155 En’am, 6/38 156 Tekvir, 81/5 157 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/524

39

vacib değildir. Fakat o, bütün vahşî hayvanları toplayacak ve boynuzsuzun hakkını boynuzludan alıp ona verecek. Sonra onlara, "ölün" denilecek, onlar da ölüverecekler" demişlerdir.

Burada, bu kıssanın (hadisenin) zikredilmesinin gayesiyle ilgili birkaç izah yapılmıştır: 1) Allah Teâlâ, kıyamet gününde, adaletini ortaya koymak için, bütün canlıları,

hayvanları hasreder, bir araya getirir. Binâenaleyh, bu böyleyken, mükellef olan ins ve cinni hasretmemesi nasıl düşünülebilir?

2) Bu hayvanlar, (canlılar), dünyada iken insanlardan alabildiklerine nefret etmelerine ve dağlara çöllere dağılıp yaşamalarına rağmen kıyamet gününde bir araya geleceklerdir. Binâenaleyh bu, onların insanlarla beraber o meydanda bulunmalarının o günün dehşetinden kaynaklandığına delalet eder.

3) Bu canlıların bir kısmı, diğer bir kısmının yemidir. Ama onlar o gün bir araya gelecekler de hiç birbirlerine sataşmayacaklar. Bu ise, yine o günün dehşetinin şiddetinden ötürü böyle olacaktır.”158

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayetin tefsirini yaparken Hz. Peygamber (sas)’den hayvanların diriltilip aralarında uygulanacağına dair şu hadisi rivayet eder:

“İbn Abbas'tan şöyle dediği nakledilmiştir: “Sineklere varıncaya kadar herbir şey haşredilecektir. İbn Abbas dedi ki: Yarın vahşi hayvanlar haşredilecektir, yani birinin lehine, diğerinden kısas uygulanmak üzere bir araya getirileceklerdir. Boynuzsuz olan koçun lehine boynuzluya kısas uygulanacaktır. Sonra da onlara: "Toprak olun" denilecek, onlar da öleceklerdir.” Bu açıklama İkrime'nin kendisinden yaptığı rivayetten daha sahihtir. Yani vahşi hayvanların hali, bu olacağına göre, ya Adem oğlunun durumu ne olacaktır?

Ubey b. Ka'b da şu açıklamayı yapar: “Bununla kastedilen şudur: Vahşi hayvanlar bugün insanlardan ürküp kaçmakla, onlardan uzak sahralarda yaşamakla birlikte, yarın, o günün dehşetli hallerinden dolayı insanlar ile birlikte olacaklardır.”159

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir bu ayetin tefsirinde Katade ve Taberi’nin görüşlerine yer vererek şu şekilde bir açıklama yapar:

“Katade de bu ayetin tefsirindede der ki : “Bütün şu yaratıklar öldürülecektir ve Allah onlar hakkında dilediği gibi hükmünü verecektir.” İbni Cerir Taberi der ki: “Bize Ebu Küreyb… Rebi ibn Huşeym’den nakletti ki ; “o : “vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman” kavline şöyle mana vermiştir : “Onlara Allah’ın emri geldiği zaman.” Süfyan der ki babam bu rivayeti İkrime’ye zikrettiğin de o şöyle dedi: “İbn Abbas hayvanların bir araya toplanması, “öldürülmesidir” demiştir. İbn Cerir Taberi der ki: “Evla olan buradaki (el haşr) kelimesinin toplanma anlamına gelmesidir. Nitekim Allah Teala “Kuşları da toplu olarak”160 derken haşr kelimesini kullanmıştır.”161

d) Yazır’a Göre: Yazır bu ayetteki “hayvanların toplanmaları” ile ilgili üç farklı açıklamaya dikkat çekmiştir. Ancak ortaya koyduğu bu görüşlerden üçüncüsünün öldükten sonra dirilmeye bir açıklama mahiyetinde olduğunu şöyle ifade etmiştir:

“Katade ve daha başkalarından rivayet olunduğu üzere vahşi hayvanların toplanması, hayvanların da kısas için diriltilip mahşer yerine toplanmalarıdır. Müslim ve Tirmizî'de Ebu Hureyre'den rivayet olunduğu üzere Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak hakları sahiplerine vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan kısas yoluyla hakkı 158 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/525. 159 Kurtubi, a.g.e, 18/426-438 160 Sad, 38/19 161 İbn Kesir, a.g.e, 15/8320-21

40

alınacak."162 Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde: "Ve hatta karınca karıncadan hakkını alacak." Katade de bu âyette demiştir ki, "Her şey, hatta sivrisinek kısas için haşr olunacak."163

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub ayetteki “hayvanların toplanması”nı kıyametin kopacağında, sûr’a ilk üflendiğinde hayvanların yuvalarından çıkmaları ve toplanmaları anlamında olduğunu şöyle ifade eder:

“Bu yabani ve ürkek hayvanları bile meydana gelen olaylar korkutmuş ve ürkütmüştür. Hepsi bir araya gelip birbirinin yanına sokulmuştur. Dağların ve vadilerin arasında yayılmışken korkudan bir araya gelmişler. Birbirlerinden kaynaklanan korkularını unutmuşlar ve yırtıcı özelliklerini yitirmişlerdir. Şaşkın bir halde önlerine geldikleri şekilde kaçışıyorlardı. Alışageldikleri şekilde inlerine ve yuvalarına sığınmıyorlar, yırtıcı özelliklerinin gereğini yapıp da avlarının peşinden gitmiyorlar. Bu korku ve dehşet sözkonusu hayvanların karakterlerini ve özelliklerini dahi alıp götürmüştür! Bu durumda insanlar o çetin korku gününde ne yaparlar acaba?!164 Kısaca özetlemek gerekirse insanoğlunun tekrar dirilişinin yanında, bir karşılık için olmasa dahi hayvanlar için bile aralarında kısas uygulanabilmesi için tekrar diriliş söz konusudur ve bu gerçek En’am suresi 38 ve Tekvir suresi 5. ayetleriyle sabittir.

B- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN KEYFİYETİ

Fecr suresinin 27-30. ayetleri sadece ruhun Allah’a döneceğini anlatmaktadır. Fakat Kur’an da umumi kıyamet anlatılırken; baharın, ağaçların, maddi şeylerin misal verilmesinde ise; cesetlerin haşir ve neşir olacağı dile getirilmektedir. İslam uleması arasında, “haşir sadece ruhlara mahsusutur” şeklindeki bir görüş savunulsa dahi; ulemanın büyük çoğunluğu ruh ve cesedin beraberce haşrolacağına kaildir. Biz ölümden sonra diriliş akidesine Kur’an’ın anlattığı şekilde ruhla beraber bedeninde diriliceğine inandığımız için bu bölümde dirilişin nasıllığına, ne şekilde meydana geleceğine yer vereceğiz.

1- YAĞMURLA TOPRAĞIN DİRİLMESİNİN DİRİLİŞE ÖRNEK OLUŞU Allahu Teala’nın ölüleri tekrar dirilteceğine dair en güzel örneklerden birisi de

yağmurla toprağın canlanır gibi tekrar diriltilmesi olayıdır. Bu konuyla ilgili aşağıda yağmurun topraktaki tohumlara, bitkilere can vermesinin öldükten sonra dirilmeye delil olması hususunda üç ayet inceleyeceğiz. Özellikle yağmurun yağmasında rüzgarın önemine dikkat çekeceğiz.

سلوهو الذي ير الرياح بشرا بين يدي رحمته حتى إذا أقلت سحابا

ثقاال سقناه لبلد ميت فأنزلنا به الماء فأخرجنا به من آل الثمرات آذلك نخرج الموتى لعلكم تذآرون

1-) “Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur

162 Yazır, a.g.e, 9/14, dipnot 1 (Müslim, Birr, 60; Tirmizi, Kıyamet, 2; Ahmed b. Hanbel, 2/235, 301, 323, 372, 411)’den naklen 163 Yazır, a.g.e, 9/14-15 164 Seyyid Kutub, a.g.e, 16/149

41

yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.165”

a) Razi’ye Göre: Razi, Allah Teâlâ’nın "İşte ölüleri de böyle diriltip çıkaracağız" buyurmasıyla ilgili iki görüşe yer verir:

“1) Bundan maksat şudur: "Allah Teâlâ, nasıl bitkileri yağmur indirmek suretiyle yaratıyorsa, aynı şekilde ölüleri de, bu çürümüş cisimler (cesetler) üzerine indireceği bir yağmur ile diriltir." Rivayet edildiğine göre, Allah Teâlâ, sûrun iki üflenişi arasında, kırk gün, ölülerin cesetleri üzerine menî gibi olan bir yağmur yağdırır. O cesetler bu esnada (bitkiler gibi) biterler ve hayat bulurlar. Mücahit şöyle demiştir: "Allah Teâlâ insanları yeniden diriltmeyi istediği zaman, gökten onların (cesetleri) üzerine yağmur yağdırır. Derken aynen ağaç (fidesinin) gün yüzüne çıkışı ve meyve için çiçek açışı gibi, insanlar yeryüzünü yarıp çıkarlar. Sonra Allah Teâlâ, ruhlarını gönderir ve her ruh cesedini bulup, ona girer."

2) Bu ifadede belirtilen teşbih (benzetme), ancak ölümden sonra diriltme bakımından olmuştur. Bunun manası şöyledir: "Allah Teâlâ nasıl bu beldeyi, harap oluşundan sonra diriltiyor ve orada ağaçlar bitirip onlarda meyveler yaratıyorsa, aynı şekilde ölüleri de, onlar öldükten sonra böyle diriltir. Çünkü cisimleri var etmeye ve o cisimlerde yaşlığı, tadı yaratmaya kadir olan, ölünün bedeninde hayatı yaratmaya da kadir olur." Bu ifadeden maksat, ölümden sonra dirilmenin (ba's'ın) ve Kıyametin Hak olduğuna delil göstermektir.

Bil ki birinci görüşü benimseyenler, eğer cesetlerin (ölülerin), ancak bu çürümüş cesetler üzerine, menî şeklinde bir yağmur yağdırmak suretiyle yeniden diriltileceğine inanıyorlarsa, bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü yağmur suyunda, meninin hayatın başlangıcı olan menî olmasını sağlayan özellikleri meydana getirmeye kadir olan, hayatı ve cismi vasıtasız olarak yaratmaya niçin kadir olmasın? Yine farz et ki bu yağmur yağsın. Ancak ne var ki ölülerin parçaları, birbiriyle meze olmuş değildir; bir kısmı doğuda, bir kısmı batıdadır. Binaenaleyh, o cisimlerin meydana getirilmesi hususunda, o yağmuru indirmek nasıl fayda versin?

Şayet onlar, "Allah Teâlâ kudret ve hikmeti ile, o ayrı ayrı cüzleri ortaya çıkarır" derlerse, onlar o halde niçin "Allah Teâlâ, kudret ve hikmeti ile o cüzlerde yağmuru bir vasıta kılmaksızın doğrudan doğruya hayatı yaratır" demiyorlar? Eğer derlerse ki: Allah Teâlâ kudret ve hikmetiyle o dağınık cüzleri çıkarır. Öyleyse yine O'nun kudret ve hikmetiyle o cüzlerde, o yağmur vasıtasıyla olmaksızın hayat yarattığını niçin söylemiyorlar? Bununla beraber Allah Teâlâ'nın ölüleri vasıtasız olarak diriltmeye kadir olmakla birlikte ilahî adetin bu tarzda cereyan ettiğine inanmaları da caizdir. Nitekim, Allah dünyada da insanları vasıtasız yaratmaya kadir olduğu halde, ilahi adeti onları ana-baba vasıtasıyla yaratma şeklinde cereyan etmiştir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Umulur ki (bunları) iyi düşünüp ibret alırsınız" buyurmuştur. Bu, "Bu yerin, bahar ve yazın, çiçekler ve meyvelerle tezyin edildiğini, sonra da kışın, o ziynetlerden soyulmuş bir ölü haline geldiğini, daha sonra da Allah Teâlâ'nın, o yeri yeniden ihya edip dirilttiğini görüp müşahede ediyorsunuz. O halde, o yerin, ölümünden sonra onu tekrar diriltmeye muktedir olanın, bedenlerin ölümünden sonra onları da diriltmeye muktedir olması gerekir.." demektir.”166

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi öldükten sonra dirilişin vuku bulacağına dair bu ayetin tefsirinde Hz. Peygamber (sas)’den Müslim ve Beyhaki tarıkiyle şu iki hadisi rivayet eder:

“Beyhakî ve başkaları, Ebu Rezin el-Ukaylf den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: “Ey Allah'ın Rasulü dedim, Allah mahlukatı nasıl tekrar diriltecektir ve yarattıkları arasında bunun delili ve belgesi nedir? Hz. Peygamber şu cevabı verdi: "Sen kavminin vadisinden 165 A’raf, 7/57 166 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 10/462-463

42

kurakken geçmişken daha sonra oradan geçtiğinde yeşillenerek sarsıldığını hiç görmedin mi?" Evet gördüm, deyince; "İste Allah'ın yarattıklarında (öldükten sonra) dirilişin âyeti (belgesi) budur"167 diye buyurdu.

Benzetme yönünün şu olduğu da söylenmiştir: Ölülerin kabirlerinden diriltilmesi, yüce Allah'ın kabirleri üzerine yağdıracağı bir yağmur vasıtasıyla olacaktır. Bu yağmur sonucunda kabirleri üzerlerinden çatlayacak, sonra da ruhları kendilerine geri dönecektir.

Müslim'in Sahih'inde de Abdullah b. Ar’ın, Peygamber (sav)'den şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Sonra yüce Allah bir çisentiyi andıran bîr yağmur gönderir. Bu yağmurdan insanların cesetleri bitip yeşerir. Sonra da: Ey insanlar haydi Rabbinizin huzuruna. Onları durdurunuz. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir, diye seslenilir"168 deyip hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.

İşte bu hadis, öldükten sonra dirilişe ve insanların tekrar yaratılacağına delildir.”169 c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilme işini gökten

indirdiği bir yağmurla gerçekleştireceği şeklindeki düşüncesini şöyle ifade eder: “Nasıl ölümünden sonra şu yer yüzünü diriltmişsek, aynı şekilde çürümüş cesetleri de

çürüdükten sonra kıyamet günü tekrar diriltiriz, buyurmaktadır. Allah Teala gökten su indirecek ve yer yüzüne 40 gün yağmur yağacak. Tanenin yer yüzünde bittiği gibi cesetler kabirlerinde bitecekler. Bu anlam, Kur’an da çok olup Allah Tela ölümünden sonra yer yüzünü diriltmesini, kıyamete misal olarak vermiştir.”170

d) Yazır’a Göre: Elmalılı yağmurla yeryüzünün yeşerip canlanmasının, öldükten sonra dirilmeye şu şekilde delil olduğu görüşündedir:

“Tam rüzgarlar, ağır bulutu kaldırıp yüklendikleri zaman biz o bulutu ölü bir belde için sevk ederiz de, o suyu o beldeye indiririz, ve o su ile her türlü meyveleri çıkarırız ve çıkara gelmişizdir. İşte ölüleri, kabirlerinden, böyle çıkaracağız, şimdi siz düşünebilirsiniz. Bunları düşünür anlayabilirsiniz ki, yaratmak da emir de kendisinin olan ve tahrik ve irade ile bunları yapmaya ve ölmüş bir beldeyi yeniden diriltmeye kâdir olan Rabb'ınızın ölüleri diriltebileceğinde şüphe yoktur. Fakat şunu da unutmamak lazım gelir ki, yağmur yağmakla her yer eşit olarak meyve vermez, her toprağın başlangıçta kuvveti bir olmaz.”171

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, bu dünyada Allahu Teala’nın zaten her an ölüden diriyi çıkarmakta olduğundan hareketle nasıl bunda herhangi bir zorluk çekmiyorsa ahirette de ölüden diriyi çıkaracağını yani tekrar dirilişi gerçekleştireceğini şöyle anlatır:

“İslâm düşüncesi, yaratılışın Allah'ın istek ve takdiri ile olduğunu kabul etmekte; ayrıca sağlam tabiat kanunları ile yürürlükte olan ilâhi sünneti de tespit etmektedir. Fakat bunların birbiri ile paralel işlemlerini bir takdire bağlamıştır, her olay tabiat kanunlarına göre olur ve her defasında bu olayda ilâhi sünnet işler. Olayı başlatan ve ilâhi sünneti işleten takdir, sabit tabiat kanunları ve ilâhi kanunların ötesinde, Allah'ın iradesine göre oluşmaktadır.

Böylece Kur'an'ın bu ayetlerinde, Allah'ın irade ve takdiriyle bu dünyada meydana gelen yaratılış ile yine Allah'ın irade ve takdirinden kaynaklanacak olan ahiretteki diriliş arasında -canlıların bu ilk yaratılışındaki yöntem tarzında- bir bağ kurmaktır.

"İşte ölüleri de böyle yerden çıkarırız. Ola ki, düşünür, ders alırsınız."

167 Kurtubi, a.g.e, 7/376, dipnot 1 (Müsned, 4/11)’den naklen 168 Kurtubi, a.g.e, 7/376, dipnot 2 (Müslim, Fiten, 116)’den naklen 169 Kurtubi, a.g.e, 7/373-376. 170 İbn Kesir, a.g.e, 6/2994-95 171 Yazır, a.g.e, 4/69-70

43

Farklı şekil, tür ve görüntüde de olsa hayat mucizesinin tabiatı aynıdır... Yukarıdaki ayetten bu sonuç çıkmaktadır... Nasıl ki Allah yeryüzünde ölüden diri çıkarmaktadır... Son aşamada da aynı şekilde ölüden diri çıkaracaktır. Bu yeryüzüne farklı hayat, şekil ve kılıflarıyla yaşamı bahşeden irade, ölülere hayat verecek olan iradenin de kendisidir. Bu dünyada ölüden diriyi çıkaran takdir, bir kere daha ölüden diriyi çıkarmayı takdir edecek olan ile aynıdır...”172

موتها آذلك الرياح فتثير سحابا فسقناه إلى بلد ميت فأحيينا به الأرض بعد والله الذي أرسل { }النشور

2-) “Rüzgârları gönderip bir bulut kaldıran da Allah'tır. Derken biz o (bulutu) ölmüş bir beldeye sevk etmişizdir. Böylece yeryüzüne ölümünden sonra onunla hayat veririz. İşte o dirilme de böyledir.173”

a) Razi’ye Göre: Razi, ayetteki, "İşte dirilme de böyledir" cümlesiyle ortaya konan teşbihin izahı hususunda üç şekilde açıklama yapıldığını belirtir:

“a) Ölü toprak, kendisine uygun hayatı kabul ettiğine göre, canlının uzuvları da hayatı kabul eder.

b) Rüzgârın, bulut kütlelerini bir araya getirmesi gibi, Allah da, canlıların uzuvlarını, parçalarını ve eşyanın parçalarını bir araya getirebilir.

c) Bu, "Rüzgârı ve bulutu, ölü bir toprağı sürüp götürdüğümüz gibi, ruhu ve hayatı da ölü bir bedene sevk ederiz" demektir.”174

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayetteki “nüşur” kelimesinin insanın öldükten sonra dirilmesi anlamında olduğunu vurgular ve tekrar dirilişe delil olarak Ebu Rezin kanalıyla Hz. Peygamber (sas)’den bir hadis rivayet eder:

"İşte ölümden sonra diriliş de böyledir." Yani ölümünüzden sonra böyle diriltileceksiniz. Burada "en-nuşur" buyruğu: "İnsan diriltildi, diriltilmek" şeklinden gelmektedir. "işte böyle" lafzındaki "kef" harfi ref' mahallindedir. Yani ölülerin diriltilmesinin misali ölülerin ölümden sonra diriltilmeleridir.

Ebu Rezin el-Ukaylî'den şöyle dediği nakledilmiştir: “Ey Allah'ın Rasûlü, dedim, Allah ölüleri nasıl diriltir? Yarattıkları arasında bunun delili nedir? Şöyle buyurdu: "Sen kendi yakınlarının vadisinden önce kupkuru iken geçip sonra da oranın yeşilliklerle sarsıldığını hiç görmedin mi?" Ben: Gördüm ey Allah'ın Rasûlü, deyince, şöyle buyurdu: "İşte Allah ölüleri böylece diriltir ve işte bu, O'nun yarattıklarındaki belgesidir175"176.

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir öldükten sonra dirilişin olacağını, baharda ölü toprağın canlanması ve Hz. Peygamberin insanın kuyruk sokumundan tekrar dirileceğini haber vermesiyle şu şekilde delillendirir:

“Çoğunlukla Allah Teala, ölümünden sonra yer yüzünün dirilişini, diriliş günü için örnek verir. Hacc suresinde olduğu gibi, burada da Allah Teala bu noktaya dikkat çekerek kullarını uyarıyor. Bilindiği gibi, yeryüzü katı, bitkisiz , ölü bir toprak yığını haline geldiğinde Allah Teala su taşıyan bulutları oraya gönderir ve üzerine yağmur indirir. O zaman toprak sarsılır ve oynar. Her çiftten güzel çiftler yetiştirir. İşte cesetlerde böyledir. Allah Teala onları diriltip haşr etmek istediğinde arşın altından bir yağmur yağdırır da bütün yer yüzünü kuşatır bitki tanesinin topraktan yeşerdiği gibi cesetlerde topraktan çıkar. Bunun için sahih hadiste şöyle varit olmuştur: “Ademoğlunun her uzvu çürür ancak kuyruk sokumu müstesna. Ondan 172 Seyyid Kutub, a.g.e, 6/99-100 173 Fatır, 35/9 174 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/381 175 Kurtubi, a.g.e, 14/315, dipnot 1 (Hakim, Müstedrek, 4/605; Müsned, 4/11)’den naklen 176 Kurtubi, a.g.e, 14/313-315

44

yaratılmıştır ve ondan birleştirilecektir.177 Bunun için Allah Teala “işte dirilişte böyledir” buyuruyor.”178

d) Yazır’a Göre: Rüzgarların yağmur yüklü bulutları ölmüş gibi kuru bir beldeye sevketmesiyle orası nasıl canlanıyorsa, öldükten sonra dirilmeninde işte böyle olacağını Yazır şu şekilde ifade eder:

“Ya o nasıl ve ne zaman olacaktır denilirse, bunun bir inkılap (değişim) ve nüşur ile olacağı anlatılmak üzere buyruluyor ki: "Rüzgarları gönderen Allah'tır..." İşte "nüşûr" da böyledir. Böyle bir inkılap ile durgun hevesleri harekete getirerek göklere yükselecek bulutlar gibi yetenekli unsurları coşturarak yararlı rüzgarlara benzer ilâhî bir cereyanın sevk ve idaresiyle bir ölü beldeye nasıl bir hayat veriliyorsa, hesap için ölülerin dirilmesi demek olan "nüşur", yani öldükten sonra dirilme de işte öyle bir kıyam ve kıyamet iledir”179.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, insanların umursamazlıkları ve ilgisizlikleri arasında bulutlar aracılığıyla ölü toprağın dirilmesi olağanüstü bir şekilde hergün meydana geldiği halde, insanların öldükten sonra dirilişi bir türlü akıllarına sığdıramamalarını şöyle anlatır:

“Kur'an'da evrensel iman delilleri sunulurken, bu sahne sık sık karşımıza çıkarılıyor. Çünkü her şeyden önce bu olay somut, elle tutulur bir kanıttır. Göz göre göre inkâr edilemez. Ayrıca bu sahne uyanık bir kalp tarafından algılandığında onu şiddetle sarsar, kendine yönelen duygulardan duyarlığı keskinleştirici titreşimler meydana getirir. Bunların yanı sıra güzel, göz alıcı, gönül açıcı bir sahnedir. Özellikle bir çölde olduğunuzu düşünün. Bugün çevreyi geziyorsunuz. Her taraf kupkuru bir kum denizi. Ertesi gün aynı çevreyi geziyorsunuz. Bu defa yağan yağmurların etkisi ile ortalık yeşermeye, canlanmaya başlamış. Kur'an insanların gündelik hayatlarında tanıdıkları ve umursamaz duygularla geçiştirdikleri olayları ve sahneleri "uyarıcı" olarak kullanır. Çünkü bu olaylar ve sahneler dikkatle izlendiklerinde olağanüstü ve şaşırtıcı oldukları görülür.”180

اهتزت وربت إن الذي أحياها لمحيي ومن آياته أنك ترى الأرض خاشعة فإذا أنزلنا عليها الماء { }قدير الموتى إنه على آل شيء

3-) “Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah'ın kudretinin delillerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O'nun her şeye gücü yeter.”181

a) Razi’ye Göre: Cenâb-ı Hakk’ın, "Can veren, elbet ölüleri de dirilticidir" buyruğu, "ölümünden sonra diriltmeye kadir olan, ölümlerinden sonra bu bedenleri yaratmaya da kadirdir" demektir. Yine Razi, baharda yeryüzünün yeşerip canlanmasını ayetin ifade ettiği şekilde öldükten sonra dirilmeye delil teşkil ettiğini şöyle açıklar:

“Cenâb-ı Hak, "Çünkü O, her şeye hakkıyla kadirdir" buyurmuştur. Bu da, (bu konuda) temel bir delil olup, izahı şöyledir: Bu parçalanmış, dağılmış cüzleri yeniden bir araya getirmek, telif etmek, zâtı gereği mümkün bir iştir. Hayatın, aklın ve kudretin, bu parçalar bir araya getirildikten sonra, bunlara yeniden verilmesi de, aynı şekilde zâtı gereği mümkün şeylerdir. Allah Teâlâ da, mümkinâta kadirdir. Binâenaleyh, Allah'ın, bu parçaları bir araya getirmeye ve bunlara hayat, kudret, akıl ve anlayış vermeye kadir olması gerekir. Ki, bu, bedenlerin yeniden haşrinin, kendisinde asla hiçbir imkânsızlığın olmadığına ve mümkün bir iş

177 İbn Kesir, a.g.e, 12/6683’den naklen 178 İbn Kesir, a.g.e, 12/6683 179 Yazır, a.g.e, 6/377 180 Seyyid Kutub, a.g.e, 12/183-84 181 Fussılet, 41/39

45

olduğuna çok net bir biçimde delâlet eder.”182 b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle yorumlar: "O'nun âyetlerinden biri de yeri kupkuru görmendir" buyruğunda hitap akıllı her bir

varlığadır. Yani "O'nun" ölüleri dirilttiğine delâlet eden âyetlerinden biri de "yeri kupkuru" ve verimsiz "görmendir." Bu yerin ("kupkuru" diye meali verilen) huşu" ile nitelendirildiği bir ifadedir.

"Ve kabarır" yani bitkisini çıkarmadan önce şişer ve yükselir. Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır. Yani ölümünden sonra bitkiyi çıkartmak için yukarı doğru yükselir. Bu açıklamaya göre ifadede takdim ve tehir var, demektir. Buna göre ifade: Kabarır ve sarsılır şeklindedir. Sarsılmak ve kabarmak bitkinin yerden Çıkmasından önce de olabilir, bitkinin yerin üzerine çıkmasından sonra da olabilir. Yerin kabarması yükselmesi demektir. Buna göre bitki önce ortaya çıkmak için harekete geçer, sonra da enine boyuna cismi büyür ve gelişir.

"Sarsılır" lafzının yağmur dolayısı ile sevinir "kabarır" buyruğunun da bitki ile şişer anlamında olduğu da söylenmiştir. Çünkü yer yarılıp bitki çıkaracak olursa, gülmekle nitelendirilir. O halde onun sevinmekle nitelendirilmesi de caiz olur. Bununla birlikte şişip kabarmanın aynı şey olduklarını ve bunun da bitkinin çıkış hali anlamını ifade ettiğini söylemek de mümkündür.

"Onu dirilten şüphesiz ki ölüleri de dirilticidir. Çünkü O her şeye kadirdir"183 c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayeti şöyle izah eder: “Allahın ölüleri diriltmeye kadir olduğuna dair onun ayetlerinden biride kup kuru,

üzerinde hiçbir bitki olmayan, ölü olarak gördüğün yer yüzünün biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarması çeşitli ekinler ve meyveler çıkarmasıdır. Ona can veren Allah elbette ölüleri de diriltir. Muhakkak ki o her şeye kadirdir.”184

d) Yazır’a Göre: Muhammed Hamdi Yazır ayeti şu ilginç benzetmeyle açıklamış ve yorumlamıştır:

“Yine âlemin değişikliklerine işaretle buyruluyor ki ve onun âyetlerindendir ki sen yeryüzünü boyun eğmiş görürsün. Boynu bükük bir zelil gibi kuraklıktan çökmüş, perişan bir hale düşmüştür. Yeryüzünün hüsran ve kuraklık halindeki perişanlığı, zillete düşmüş bir kimsenin boynunu büktüğü huşu, yani perişan halinde benzetilmiştir. Bu benzetme bir taraftan secde etmek istemeyen kibirli kimselerin nihayet toprak olup zelil olduklarını hatırlattığı gibi, bir taraftan da alçak gönüllü olanların yükseleceklerine işaret için buyruluyor ki derken onun üzerine o suyu indirdiğimiz zaman titrer, deprenir ve kabarır şüphe yok ki ona o hayatı veren, o yeryüzünü öyle dirilten elbette ölüleri de diriltir. Ruhsuz cesetlere ruh verir. Şüphesiz ki O, her şeye kadirdir. İradesinin yöneldiği her şey vücuda gelir, kâfirler yıkılır, müminler yükselir.”185

e) Seyyid Kutub’a Göre: Ayetin sonundaki yorum cümlesinin ölülerin diriltilmesi meselesine işaret ettiğini, yeryüzünün canlanmasını buna bir kanıt, bir örnek olarak gördüğünü Kutub şöyle ifade eder:

“Buna benzer sahnelerin Kur'an-ı Kerim'de kıyamet günü ölülerin diriltilmesine bir örnek, aynı şekilde yüce Allah'ın gücüne bir kanıt olarak sunulmasına sıkça rastlanır. Yeryüzündeki hayat sahnesi bütün kalplere yakın bir olgudur. Akıllardan önce kalplere dokunur, onları uyandırır. Ölüler arasında hayat unsuru belirmeye başlayınca bu olay, hayatı

182 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 19/396 183 Kurtubi, a.g.e, 15/345-347 184 İbn Kesir, a.g.e, 13/7066 185 Yazır, a.g.e, 6/562

46

var eden yaratıcının ne kadar güçlü olduğunu, yavaş yavaş ve gizlice bilincin derinliklerine bir mesaj olarak iletir. Kur'an insan fıtratına en kısa yoldan ve anlayacağı dilden seslenir.”186

Netice olarak; Allahu Teala’nın ölüleri tekrar dirilteceğine dair en güzel örneklerden

birisi, yağmurla toprağın tekrar diriltilmesi olayıdır. Yağmurun topraktaki tohumlara, bitkilere can vermesinin öldükten sonra dirilmeye delil olması konusunda üç ayet inceledik. Müfessirlerimizden Kurtubi bu konuyla ilgili Hz. Peygamber (sas)’den iki hadisle konuyu yorumlamıştır.

Kısaca müfessirler bu konuyla ilgili ölü toprağın, kendisine uygun hayatı kabul ettiği gibi, canlıların uzuvlarınında hayatı kabul edeceğini ve rüzgarın, bulut kütlelerini biraraya getirmesi gibi, Allah (cc)’ında canlıların uzuvlarını ve eşyanın parçalarını biraraya getirebileceği şeklinde ortak bir kanaati paylaşırlar.

2- UYKUDAN UYANMANIN DİRİLİŞE ÖRNEK OLUŞU Bu konuya örneklik teşkil edeceğine inandığımız aşağıdaki ayette uykudan uyanmanın

ölümden sonraki dirilişe benzemesi, uyuyup uyanmanında bir anlamda diriliş mahiyeti taşıdığı vurgulanmaktadır. Kur’an bunu ayette şöyle ifade eder:

يبعثكم فيه ليقضى أجل مسمى ثم إليه حتم بالنهار ثموهو الذي يتوفاآم بالليل ويعلم ما جر { }كم بما آنتم تعملون ثم ينبئ مرجعكم

1-) “Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da dönüşünüz ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir”187.

a) Razi’ye Göre: Razi, Allahu Teala’nın ilk önce uyutup ikinci defa tekrar uyandırdığını zikretmesini, O’nun öldükten sonra dirilme ve kıyametin vuku bulacağına istidlalde bulunduğunu şöyle açıklar:

“Sonra yüce Allah "Sonra sizi, o zaman (diriltircesine) uyandırır...'" buyurmuştur. Yani, "Ruhlarınızı, gündüz size geri verir..." Daha sonra "Ta ki muayyen olan bir ecelin (bir ömrün) hükmü icra ve itmam edilmiş olsun..." buyurmuştur. Bundan maksat, "yazılmış ömürleriniz..." demektir. Bu ifâde, "Bir de Onun katında malûm bir ecel vardır"188 tabiri gibidir. Buna göre bu kelimenin mânası, "Sizi, ecellerinize varıncaya kadar, uykunuzdan (diriltircesine) uyandırır..." şeklindedir.

Bil ki Cenâb-ı Hak, ilk önce onları uyuttuğunu, ikinci olarak da onları uyandırdığını zikredince, şüphesiz bu durum, öldürdükten sonra diriltme yerine geçmiştir. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, hiç şüphesiz, bu âyetle öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin vuku bulacağına istidlalde bulunarak "Yine dönüşünüz ancak O'nadır. (Bundan) sonra ise O, size, gecenizde, gündüzünüzde, bütün hallerinizde ve amellerinizde yapmış olduğunuz şeyleri tek tek haber verir..." buyurmuştur.”189

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi de gece uyuyup gündüzün uyanmanın, öldükten sonra dirilmeye delil olduğunu şu ifadelerle açıklar:

“Yüce Allah burada gündüzün diriltilişin kendisi sebebiyle gerçekleştiği daha önemli olanı (neler kazanacaklarını) öne almıştır. İbn Cüreyc de der ki: "Sonra da... onda sizi gene 186 Seyyid Kutub, a.g.e, 13/56-7 187 En’am, 6/60 188 En’am, 6/2 189 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 9/470-471

47

diriltendir" buyruğu ile kastedilen, yani uykuda sizi diriltendir demektir. Buna göre âyetin anla-mı şöyle olur: Yüce Allah'ın kâfirlere mühlet vermesi, onların küfürlerinden yana gaflette olduğundan dolayı değildir. O, her şeyi sayısıyla tespit etmiş, bilmiş ve öylece kaydetmiştir. Bu mühlet verişinin asıl sebebi, rızık ve hayat türünden belirlediği ecelin gerçekleşmesidir. Sonra hepsi O'na döndürülecekler ve O da onlara amellerinin karşılığını verecektir. Bu durum ise, öldükten sonra diriltmek suretiyle haşre ve neşre (amel defterlerinin verilmesine) delâlet etmektedir. Çünkü, birinci yaratıştan sonra ikinci yaratma, -bunlardan birisine güç yetiren ikincisine de güç yetirmesi bakımından- uykudan sonra uyanışa benzemektedir.”190

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayetin tefsirinde açıklamalrını Hz. Peygamber (sas)’den bir hadisle şöyle temellendirir:

“O’dur geceleyin sizi kendinizden geçiren, gündüzünde ne yaptığınızı bilir. Sonra sizi tekrar kaldırır” bu ayetin tefsirini Mücahit, Katade ve Süddi ; “O’dur geceleyin sizi kendinizden geçiren, gündüzünde ne kazandığınızı bilir, sonra sizi gündüzün tekrar diriltir, şeklinde yapmışlardır. İbn Cüreyc ise Abdullah ibn Kesir’den rivayetle; sonra sizi uykunuzda (rüyada) tekrar diriltir, açıklamasını getirmiştir. Ancak birinci açıklama daha kuvvetlidir. İbn Merduyeh kendi isnadı ile… İbn Abbas’tan rivayet ediyor ki Hz Peygamber (sav) şöyle buyurmuşlardır: “Her insanla birlikte bir melek vardır, uyuduğu zaman onun nefesini alır. Sonra ona tekrar geri verilir. Allah Teala onun ruhunu alma izni verirse canını alır, değilse ona geri verir191. İşte “odur geceleyin sizi kendinizden geçiren” ayetinin delalet ettiği mana budur.

“Sonra onlar gerçek Mevlalarına döndürülürler” ayetinde kıyamet günü bütün yaratıkların Allah’a döndürülüp onlar hakkında Allah’ın adaleti ile hükmedeceği kast edilmiş olabilir. Nitekim başka ayetlerde de Allah Teala : “ de ki şüphesiz hem öncekiler hem de sonrakiler belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır”192, “hiç birini bırakmaksızın toplarız onların… ve Rabbin kimseye asla zulmetmez”193 buyururken burada da: “Gerçek Mevlalarına döndürülürler, dikkat edin hüküm onundur ve o hesap görenlerin en süratlisidir” buyurmuştur.”194

d) Yazır’a Göre: Hamdi Yazır ise uyuyup uyanmanın öldükten sonra dirilmeye gerçekten enteresan bir delil olduğunu şu ifadelerle anlatır:

“Sonra gündüzün yine sizi diriltir. Bedeninizde zedelenen, uzuvlarınızdan ölen kısımlarınızı uykuda haberiniz olmadan telafî ederek yeniler ve sizden aldığı şuur ve idraklerinizi yine sabahleyin size geri verip önceki gibi maddî ve manevî hayatınızla sizi tekrar diriltir, uyandırır ve o zaman siz geceyi gündüzü fark eder, kendinizi ve geçmiş kazançlarınızı hiç kaybetmemiş, arada hiçbir durgunluk fasılası geçmemiş gibi bilir tanırsınız. Bunun, düşünüp anlayanlar için manevî hayat açısından açık ve seçik öldükten sonra dirilme olduğu apaçık olduktan başka, maddî hayat bakımından da böyledir. Her iki hayat, her gün, her gece ve hatta her ân böyle rûhânî ve cismanî bir "öldükten sonra dirilme" içindedir. Bunu, birçokları mecazî bir mânâ ile dirilme kabul ederlerse de ciddî bir şekilde ilmî bir gözle bakıldığı zaman, bunun tam mânâsıyla bir "ba's" (dirilme) olduğu ortaya çıkar.

Bir yaprağın, bir tanenin, bir taşın düşmesiyle yıldızların hareketlerindeki düşme ve genel çekim aynı mânâda nasıl bir ve ondan bunları çıkarmak nasıl ilmî ise, uyuyup uyanmaktan öldükten sonra dirilmeyi anlamak ondan daha açık bir gerçektir. Gayet normal bir mesele gibi görünen uyuyup uyanmak meselesi, gerek organların görevleri ilmi ve gerek

190 Kurtubi, a.g.e, 7/39-40. 191 İbn Kesir, a.g.e, 13/2672’den naklen 192 Vakıa, 56/50 193 Kehf, 18/47-49 194 İbn Kesir, a.g.e, 13/2672-73

48

psikoloji ilmi açısından son derece dikkate şayan ve öneme haizdirler. Her gün yıpranıp ölen organ kısımlarının ve her gece duran ilmî idraklerin tekrarlanması ve aynılarının geri verilmesi içinde, gidip gelerek aynı hayatı devam ettirme ve aynı nefsin şahsiyet ve birliğini ifade edip durması, ilâhî hikmet ilmi bakımından, ruhun bizzat bir ve ebedî oluşuna delaletten önce Allah'ın varlığına, bâkî oluşuna, birliğine, tekrar ve iade edilen ruh ve cisme ait tam mânâsıyla öldükten sonra diriltme kudretine delalet eden şahitler ve kesin delillerdendir ki, bununla ölümden sonra dirilmenin yalnız mümkün olması değil, bilfiil vaki olduğu da görülüp durmaktadır.

İşte Allah, insanları her gece böyle vefat ettiriyor ve onlar uyurken maddî manevî neleri varsa hepsini biliyor ve ertesi gün aynen iade edip diriltiyor ki, takdir edilmiş bir ecel tamamlansın, yazılmış olan vakit, ömür tamam olsun. Bu böyle olduğu gibi, sonra o saat gelince dönüşünüz yine O'nadır. Nihayet yine yalnız O'na dönersiniz. Ondan sonra da O size bu hayatta yaptıklarınızı haber verecektir.”195

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, geceleyin uyuyup gündüzün uyanmanın öldükten sonra dirilmeye bir işaret olduğunu şöyle anlatır:

"Geceleyin sizi öldüren O'dur"196...O halde uyumaları bir tür ölümdür. Duyular hareketsiz hale geldiğinden, his dünyası tamamen durgunlaştığından, akıl sessizliğe büründüğünden ve uyanıklık durumu -kesilip- uykuya dönüştüğünden dolayı, uyku da bir çeşit ölümdür. Dış görünüşünü ve etkilerini görmelerine rağmen insanların hakkında ne söyleyeceklerini bilmedikleri bir sırdır. İnsanı çepeçevre kuşatan gayb şekillerinden biridir. işte insanlar, her türlü çabadan ve hareketten (hatta uyanıklıktan bile) soyutlanıyorlar. İşte onlar hayattan uzak, kopuk durumdadırlar. Her zaman oldukları gibi, şimdi de Allah'ın kontrolü altındadırlar. Onları yüce Allah'tan başka hiç kimse eksiksiz hayata ve uyanıklığa geri getiremez. Şu insan Allah'ın avucunda ne kadar da zayıftır.

"Belirlenen süre dolsun diye gündüzleri sizi dirilten O'dur"197...Yani yüce Allah'ın belirlediği ecelinizin tamamlanması için gündüz vakti sizi uykunuzdan, hayattan kopukluğunuzdan uyandırır. İnsanlar, yüce Allah'ın takdir ettiği alan içerisinde hareket etmek zorundadır. Bunun dışında kaçabilecekleri bir yer, varabilecekleri bir son söz konusu değildir.

"...Sonra O'nun huzuruna döneceksiniz"198...İstirahatın bitiminden sonra yeniden gözetim altına girmektir bu.”199 Netice olarak şunları söyleyebiliriz; Allahu Teala’nın burada da uyuyup daha sonra uykudan uyanmayı, öldükten sonra tekrar dirilişe bir delil olarak sunduğunu görüyoruz. Uyku halinde duyular hareketsiz hale geldiğinden, his dünyası tamamen durgunlaştığından, akıl sessizliğe büründüğünden ve uyanıklık durumu uykuya dönüştüğünden dolayı uykuda bir çeşit ölümdür. Hz. Peygamber (sas)’de bir sözünde belirttiği üzere uykudan uyanma yine Allah’ın iznine bağlı olduğu gibi, öldükten sonra diriltmenin şekli, mahiyeti ve zamanı da O’nun bilgisiyle gerçekleşecek ve uykudan uyanma kadar basit olacaktır.

3- İLK DEFA YARATANIN TEKRAR DİRİLTECEK OLUŞU Kur’an da tekrar dirilişin mümkün olmadığına dair Mekkeli Müşriklerin itirazlarına,

onların ilk yaratılışlarını delil getirilmekte veya genel manada ilk yaratılışı yapanın ikincisini haydi haydi yapacağı iki ayette isbat edilmektedir. 195 Yazır, a.g.e, 3/440-42 196 En’am, 6/60 197 En’am, 6/60 198 En’am, 6/60 199 Seyyid Kutub, a.g.e, 5/266-67

49

علقة ثم من من ريب من البعث فإنا خلقناآم من تراب ثم من نطفة ثم يا أيها الناس إن آنتم في {طفال ثم ونقر في الأرحام ما نشاء إلى أجل مسمى ثم نخرجكم ممضغة مخلقة وغير مخلقة لنبين لك

بعد علم شيئا وترى ومنكم من يرد إلى أرذل العمر لكيلا يعلم من لتبلغوا أشدآم ومنكم من يتوفىذلك بأن الله } {تت من آل زوج بهيج الماء اهتزت وربت وأنب هامدة فإذا أنزلنا عليهاالأرض

فيها وأن الله وأن الساعة آتية لا ريب } { هو الحق وأنه يحيي الموتى وأنه على آل شيء قدير }القبور يبعث من في

1-) “Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriyodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir. Ve kıyamet anı kesinlikle gelecektir, bunda kuşku yoktur, Allah mezarlardaki ölüleri diriltecektir.200”

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayette öldükten sonra dirilmeye, öncelikle ilk yartılışı ikinci olarak kupkuru yeryüzünün gökten inen suyla canlanıp yeşermesini şu şekilde delil olarak gösterir:

“Bil ki Allah Teâlâ haşr ve neşr hususunda, câhilce o insanların mücadele edip, karşı çıktıklarını haber verip, onları bu hususta zemmedince, haşrin (kıyametin) gerçek olduğuna, şu iki bakımdan delil getirmiştir:

1) Önce canlıların yaratılış ile istidlal etmiştir. Bu, "De ki: Onu, ilk defa yaratan diriltecektir"201 ve "Onlar derler ki: "Bizi kim yeniden diriltecek?" De ki: "Sizi ilk defa yaratan (Allah)"202 ayetlerinde, özet olarak zikrettiği delile uygundur. Buna göre Cenâb-ı Hak sanki, "Eğer size va'd ettiğimiz "ba's" hususunda şüpheniz varsa, ilk defa sizi yaratmaya kadir olanın, tekrar yaratmaya (diriltmeye) kidir olacağını anlamak için, ilk yaratılışınızı düşününüz" demiştir.

2) Bitkilerin yaratılması ile, öldükten sonra diriliş hususunda yapılan istidlal, ayetteki "Sen yeryüzünü kupkuru ve ölü görürsün. Fakat onun üstüne suyu indirdiğimiz zaman harekete gelir, kabarır" ifadesi ile yapılmıştır. Yerin "hamide" oluşu, kuruması bitkilerden ve yeşilliklerden uzak oluşu demektir. "İhtizaz" ise, sevinçten ötürü harekete geçmek demektir.

Cenâb-ı Hakk'ın "Gerçekten ölüleri O diriltir" ayetinin ifade ettiği husus. Binâenaleyh bu ifade şuna dikkat çekmiştir. "İlah olan zâttan, bu şeylerin yoktan var etmesi imkansız görülmediğine göre, O'nun ölüleri yeniden diriltmesi nasıl imkansız görülebilir?

Cenâb-ı Hakk'ın "Hiç şüphesiz o kıyamet elbet gelecektir, bunda bir şüphe yok. Muhakkak Allah, kabirlerde olanları diriltip kaldıracaktır" ayetinin ifade ettiği husustur. Bu, "Cenâb-ı Hak, yeniden yaratmanın, haddi zâtında mümkün olduğuna ve Kendisinin de bütün mümkinâta kadir olduğuna dair deliller getirince, onun, yeniden yaratmaya da aslında kadir olduğuna kesinkes hükmetmek gerekir... Bunun "mümkün" olduğu sabit olup, peygamber de bunun olacağını haber verdiğine göre, o işin mutlaka olacağına kesinlikle hükmetmek gerekir" demektir.”203 200 Hacc, 22/5-7 201 Yasin, 36/79 202 İsra, 17/51 203 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 16/268-270

50

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ilk defa yaratılış ve kuru yeryüzünün yağmurlarla canlanıp yeşermesiyle, öldükten sonra dirilme arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar:

“Yüce Allah'ın: "Eğer öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa..." buyruğu ile bütün insanlara karşı ilk yaratılış delil olarak gösterilmektedir. "Şüpheniz varsa" ifadesi bu hususta bilgiye bağlı olarak söz söyleme gereğini ihtiva etmektedir.

Buyruk: Ey insanlar! Eğer tekrar yaratılmaktan yana şüphe içerisindeyseniz "muhakkak Biz sizi topraktan yarattık" demektir. Yani insanlığın ilk atası olan babanız Âdem (a,s)ı "topraktan yarattık" demektir.

"Ey insanlar! Eğer öldükten sonra diriltilmekten yana şüpheniz varsa, muhakkak Biz... ve her çeşit güzel bitkiden bitiririz" buyruğu ile dile getirdikten sonra: "Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın tâ kendisidir ve çünkü O, ölüleri diriltir. Gerçekten O, her şeye güç yetirendir. Ve çünkü hiç şüphesiz kıyamet gelecektir, onda hiç şüphe yoktur ve Allah muhakkak kabirdekileri diriltecektir" diye buyurmaktadır. Böylelikle şanı yüce Allah bununla O'nun dışında bulunan bütün varlıkların gerçekten var olmalarına rağmen bizzat kendilerinden kaynaklanan bir hakikatlerinin bulunmadığına dikkat çekmektedir.

"Ve çünkü O, ölüleri diriltir. Gerçekten O, her şeye de güç yetirendir." Çünkü O, istediği her şeye kadir olandır. Onda hiç şüphe ve tereddüt yoktur ve Allah muhakkak kabirdekileri mükâfatlandırmak ve cezalarını vermek için diriltecektir" 204

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayetişöyle tefsir eder: “Allah Teala yeniden diriltmeyi ve ahireti inkarla muhalefet edenleri zikrettikten sonra,

yaratmaya başlamasından müşahede olunanla Allah’ın ahirete (insanları ahirette tekrar diriltmeye) güç yetirici olduğuna delil getirir ve şöyle buyurur: “Ey insanlar şayet öldükten sonra kıyamet günü cesetler ve ruhların kalkmasında, tekrar diriltmelerinden şüphede iseniz biz sizi topraktan yarattık. Sizi yaratmasının aslı topraktandır. Adem (as) ondan yaratılmıştır. Sonra bir nutfe (sperma)’den yarattık Adem’in neslini az bir su olan nutfeden sonra pıhtılaşmış bir kandan yaratmıştır.205

Allah Teala’nın : “Yer yüzünü kupkuru olarak görürsün…” kavli Allah Teala’nın ölüleri diriltmeye kadir olduğuna diğer bir delildir. Allah Teala nasıl bir ölü gibi kupkuru ve içinde hiçbir bitki olmayan yer yüzünü diriltiyorsa aynı şekilde ölüleri diriltmeye kadirdir.

“Ama biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkiden çift çift yetiştirir.” Allah Teala yer yüzüne yağmur indirdiği zaman ölümünden sonra dirilir, nebatlarla harekete geçer, içindeki ne ile kabarır, muhtelif renk tat koku şekil ve faydalarda olmak üzere değişik bitkileri ekinleri ve meyveleri bitirir. Nasıl ölü yer yüzünü diriltip ondan sonra ondan bu çeşitli bitkileri bitirmişse, aynı şekilde ölüleri de diriltir.

İmam Ahmet der ki: Bize Behz … Ebu Razin Lakid İbn Amir el-Ukayli’den rivayet etti ki “O : Ey Allah’ın elçisi Allah ölüleri nasıl diriltir? Bunun Allah’ın yaratıkları içinde alameti nedir? dedi. Kuraklıktan helak olmuş bir vadiye hiç rastlamadın mı? Buyurdu. O: Evet rastladım dedi sonra yeşillikler içinde dalgalanırken de ona uğradın mı buyurdu. O yine evet uğradım dedi. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve yaratıkları içinde bunun alameti budur, buyurdu. 206

Peki toprakla insan arasında nasıl bir mesafe vardır. Toprak ve o anlayışsız yığınlar nerdedir, o komple bir yaratılışa sahip olan çalışan ve hareket eden, etkileyen ve etkilenen,

204 Kurtubi, a.g.e, 12/26-27. 205 İbn Kesir, a.g.e, 10/5414 206 İbn Kesir, a.g.e, 10/5419’dan naklen

51

ayağıyla toprağa basan gönlü ile semalarda kanat geren, düşüncesi ile toprak ve madde ötesi alemlerde gezinen şu üstün varlık nerededir?

Bu korkunç akıl almaz kavranılmaz derinliği ile buutları ölçülmez bir değişimdir. Toprakla insan arasındaki farklılık öldükten sonra diriltecek olan yüce kudretin varlığına şahadet eder. Zaten bu yarattığı varlığı topraktan ilk defada o yaratmamış mıydı?”207

d) Yazır’a Göre: Elmalılı Hamdi Yazır ayeti tefsir ederken bu meselede şüpheye mahal olmadığı inancını şöyle paylaşır:

“Ey İnsanlar! Eğer diriliş konusunda şüphede iseniz, ölülerin diriltilmesi meselesi hakkında şüphe ediyorsanız, etmeyin. Çünkü bu konuda şüpheye mahal yoktur. Çünkü o, gerek nefislerinizde ve gerek çevrenizde sürekli varlığının delillerini gördüğünüz bir gerçektir. Her şeyden önce nefsinize, kendi vücudunuza bakın. Şüphesiz biz sizi önce bir topraktan yarattık.208 Ölüyü diriltmek, hayatı olmayan bir şeye hayat vermek demek olduğuna göre, cansız topraktan bir canlıyı yaratmak, bir ölüyü diriltmekten daha fazla bir gücün olmasını gerektirdiğinde hiç şüphe yoktur. Sonra sizi bir nutfeden, bir meniden, daha doğrusu menideki tohumdan, "sonra bir alekadan", yani erkeğin spermasının kadının yumurtacığını aşıladıktan sonra bir kan pıhtısı şeklinde görünen bir maddeden, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnemlik bir et parçasından yarattık. Sizi o kan pıhtısından meydana gelmiş, yaratılışı kısmen belirmiş kısmen de belirmemiş bir çiğnemlik etten yarattık ki size bunu açıklayıp bildirelim diye. Yani şüpheye düşmemeniz için, size kudretimizin varlığını gösteren delilleri açıklayıp ortaya koymak istedik.

Bir tekamül zinciri içerisinde her biri kendisine mahsus bir hayat şeklini ifade eden, her mertebesinde bir çeşit diriltme olayını içeren şu tedrici kanunu içerisinde meydana gelen yaradılışın merhalelerini göz önünde bulunduran ve üzerinde ciddi düşünen bir kimse, o yaratıcı kudretin ölüleri tekrar diriltebileceği hususunda nasıl şüphe edebilir? Yaradılışın bu merhalelerinde sonsuz kudretin varlığını gösteren delillerden başka, ayrıca Allah'ın irade ve arzusunu gösteren delillerden de gaflet edilmemelidir.

İnsanın yaratılışındaki değişik merhalenin olması, toprağın harekete geçmesi ve bitki bitirmesi gibi olayların meydana gelmesinin asıl nedeni Allah'ın hak olduğunu, varlığının gerçek ve değişmez olduğunu ve ölüleri O'nun dirilteceğini ve O'nun gerçekten her şeye kâdir olduğunu ve gerçekten o saatin, sarsıntısı korkunç bir şey olan o dehşetli vakit, dünyalıların dünyasını başlarına yıkacak olan kıyametin geleceğini göstermek içindir. Bunda şüphe yoktur. Yani bu konuda hiçbir şüpheye yer yoktur. Ve şüphesiz Allah kabirlerde yatanları tekrar diriltecektir.”209

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub bu ayetteki öldükten sonra diriliş (ba’sü ba’de’l-mevt)’in delilerini şöyle açıklar:

“Diriliş daha önce varolan bir hayatın tekrar verilmesidir. Şu halde diriliş -insanların ölçülerine göre- hayatı ilk defa gerçekleştirmekten daha kolaydır. Gerçi Allah'ın gücüne göre kolay şey, zor şey olmaz. Çünkü ilk defa yapmak da tekrarlamak gibi, onun iradesinin yönelişinin eseridir.

"O ölüleri diriltir" Çünkü ölüleri diriltmek, yeniden hayat vermektir. İlk defa hayatı var eden O'dur. İkinci defa var eden de O'dur. "Allah, mezarlardaki ölüleri diriltecektir." Hakkettikleri karşılığı alsınlar diye. Yaratılışın hikmeti ve planı bu dirilişi zorunlu kılmaktadır.

İnsanın geçtiği bu evreler iki yönden dirilişe kanıtlık oluşturmaktadır. Birincisi, bu evreler gösteriyor ki, ilk defa yaratan tekrar yaratabilir. İkincisi, bu evreleri planlayan irade insanın mükemmelleşmesini ahiret yurdunda tamamlamaktadır. Böylece yaratma ve yeniden 207 İbn Kesir, a.g.e, 10/5418-19 208 Hıcr, 15/26 209 Yazır, a.g.e, 5/473-74

52

yaratma yasaları, hayat ve diriliş yasaları, hesaplaşma ve yapılanların karşılık görmesine ilişkin yasalar aynı amaç doğrultusunda buluşuyor, hepsi de varlığı hakkında tartışma söz konusu olmayan, her şeye gücü yeten ve her şeyi planlayan yüce yaratıcının varlığına tanıklık ediyor.”210

قل سيروا في الأرض} { يسير هيعيده إن ذلك على الل أولم يروا آيف يبدئ الله الخلق ثم { } على آل شيء قدير إن الله فانظروا آيف بدأ الخلق ثم الله ينشئ النشأة الآخرة

2-) “Allah'ın mahlukunu ilk baştan nasıl yarattığını, sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır." Gerçekten Allah her şeye kadirdir.”211

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayette ilk yaratılışın öldükten sonra dirilişe delil oluşturması noktasında afâki ve enfüsi delilleri şöyle açıklar:

“Allah o insanı, hiç söz konusu değilken, adı sanı yokken yaratmıştır. Yine onu nutfeden yaratmıştır. Nutfe de gıdadandır. Gıda da sudan ve topraktandır. Yaratılışın başlangıç keyfiyeti ile ilgili bu kadar şey, yeniden yaratmanın mümkün olacağını göstermeye kâfidir. Çünkü yeniden yaratılış da, aynen başlangıç gibidir.

Burada, iadenin olabileceğine dair delil, tamdır. Çünkü deliller, "afakî ve enfüsî"liğe hasredilmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Gerek afakta, gerek kendi nefislerinde ayetlerimizi yakında onlara göstereceğiz"212 buyurmuştur. Binâenaleyh, önceki ayette, insanın kendi nefsinden hareketle elde edeceği enfüsî delillere; ikinci ayette de, "Yeryüzünde gezip dolaşın..." ifadesiyle de, afâkdan elde edilen delillere işaret etmiştir.

Cenâb-ı Hak bu ayette, "Allah her şeye kadirdir" buyurduğu halde, önceki ayette "Bu, Allah'a kolaydır" buyurmuştur. Bunun, şu şekilde iki hikmeti bulunur:

1) Birinci delil, enfüsî delildir. Bu, netice veren, her ne kadar, tam bir hadsî ilim ise de, ancak ne var ki bu enfüsî delile, afakî deliller de eklendiğinde, o zaman umumî bir ilim meydana gelir. Çünkü insan kendisini incelediğinde, kendisinin, Allah'a olan ihtiyacını ve varlığının O'ndan olduğunu; afâka taktığında kendisi dışında kalanların da O'na muhtaç olduklarını ve varlıklarının, O'ndan olduğunu anlar. Böylece de, her şeyin Allah'dan olduğuna dair ilmi, kemale ermiş olur. İşte Cenâb-ı Hak, bu iki delilin zikredilmesi tamamlanınca, "Allah her şeye kâdirdir" buyurmuştur. Bir tek delil söz konusu olduğunda "Muhakkak ki bu, yani yeniden yaratması Allah'a kolaydır"213 buyurmuştur.

2) Allah Teâlâ şöyle demek istemiştir: "Eğer sizde, bu işlerin, Allah'a göre kolay olduğuna dair tam bir ilim meydana gelmemişse, bunların O'nun kudreti dahilinde olduğunu bilebilmeniz için, yeryüzünde gezin. Çünkü bu şeyin O'nun kudreti dahilinde olması bile, yeniden yaratmasının mümkün olduğuna dair yeterli bir delildir.214”

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayetin ifade ettiği ilk yaratılışla öldükten sonra dirilme arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar:

“Sonra onu tekrar geri çevirecektir." Yani tekrar yaratacak ve öldükten sonra diriltecek demektir. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir; Onlar yüce Allah'ın meyve ve mahsulleri nasıl ilkin yarattığını görmediler mi? Bunlar önce canlanmakta, sonra yok olmakta, sonra onları tekrar diriltmekte ve bu böylece sürüp gitmekledir. Aynı şekilde ilk olarak insanı da 210 Seyyid Kutub, a.g.e, 10/206-07 211 Ankebut, 29/19-20 212 Fussilet, 41/53 213 Ankebût, 29/19 214 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 17/619

53

yaratmakla, sonra ondan çoluk-çocuk var ettikten sonra tekrar onu öldürmektedir. Çocuklarından başka çocuklar da var edip gitmektedir. Diğer canlılar da böyledir. Yani sizler Onun yeniden yaratmaya ve icad etmeye dair kudretini gördüğünüze göre şunu bilin ki, O ölümden sonra tekrar yaratmaya da kadirdir. "Muhakkak bu Allah'a göre çok kolaydır." Çünkü O, bir şeyin var olmasını istedi mi ona ol der, o da hemen oluverir215”216.

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayeti şöyle tefsir eder: “Bu ayetlerde de Allah Teala yine İbrahim Halil’den haber veriyor. Şüphesiz o kavmini,

inkar etmekte oldukları Allah’a dönüşün ispatına iletmiştir. Onlar anılmış bir şey olmadıktan sonra Allah’ın kendilerini nasıl yarattığını kendi nefislerinde müşahede etmektedirler. Daha önceden anılmaya değer bir şey değilken sonradan var edilmişler; işiten ve gören insanlar olmuşlardır. Buna ilk başlayarak yaratan, elbette onu tekrarlamaya güç yetiricidir, bu elbette ona kolaydır”217.

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermekle yetinmiş ayetin tefsirini yapmamıştır.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, yeryüzünde sayısız ilk yaratılışlar meydana geldiğinden hareketle, bütün bunları yapanın öldükten sonra dirilişi gerçekleştireceğini belirterek şu açıklamayı yapar:

“Hiç kuşkusuz Kafirler, yüce Allah'ın canlıları ilk kez nasıl yarattığını kesinlikle görüyorlardı. Bu işlemi yeşeren bir bitkide, yumurtada, ceninde ve daha önce olmayıp, sonradan ortaya çıkan her şeyde gözlemliyorlardı. Bunlardan hiçbirini insanlar fert fert yada topluca yaratmaya güç yetiremedikleri gibi yarattıklarını da iddia edemezler. Bir kere tek başına hayat sırrı bile bir mucizedir. Önce de böyleydi, şimdi de öyledir. Herhangi bir kimsenin hayatı var etmeye çalışması veya böyle bir iddiada bulunması bir yana, nereden ve nasıl kaynaklandığının bilinmesi bakımından da bir mucizedir. Allah'ın sanatının ürünü olduğundan başka herhangi bir açıklaması da yoktur hayatın. Yüce Allah her an insanların gözleri ve kavrayışları önünde ilk kez yaratma işlemini gerçekleştiriyor. İnsanlar bunu görüyor ve inkâr edemiyorlar. İlk kez yaratma işlemini gözleriyle gördüklerine göre, ilk kez yaratanın, bu işlemi tekrarlayacağını da bilmeleri gerekir!

Sonra ayet-i kerime, onları yeryüzünde dolaşmaya, yüce Allah'ın yaratma ve meydana getirme işlemlerindeki, canlı cansız varlıklardaki sanatını ve ayetlerini gözlemlemeye çağırıyor. Böylece ilk defa meydana getirenin, bu işlemi hiç zorlanmadan yineleyeceğini anlamalarını amaçlıyor!

İlk kez yaratmanın nasıl gerçekleştiğini görsünler diye yeryüzünde gezmelerine ilişkin emirden sonra geçmiş zaman kipi ile kurulan "ilk kez nasıl yarattı" cümlesi insan ruhunda belli bir duyguyu uyandırıyor. Yeryüzünde hayatın ilk ortaya çıkışına, ilk yaratma eyleminin nasıl başladığına tanıklık eden olayları ve manzaraları gözlemlemek mümkündür. Nitekim günümüzde hayatın gelişim sürecini; nasıl ortaya çıktığını, nasıl yayıldığını, nasıl geliştiğini-hayatın sırrına ilişkin doyurucu bir sonuca ulaşmamış olsalar bile, hayatın ne olduğunu, yeryüzünde hangi kaynaktan geldiğini, yeryüzündeki ilk canlı varlığın nasıl meydana geldiğini öğrenmek için çeşitli kazı faaliyetlerini yürüten arkeologların çalışmaları bu amaca yöneliktir. Yeryüzünde hayatın ilk kez ortaya çıkışını, arkeolojik kazılar yoluyla araştırmak, bunu öğrendikten sonra bu eylemi ahiretteki dirilişe bir kanıt olarak algılamak yüce Allah'ın bu ayette ifadesini bulan bir direktifidir.

215 Kurtubi, a.g.e, 13/386-388. 216 Kurtubi, a.g.e, 13/388-393. 217 İbn Kesir, a.g.e, 11/6271

54

Allah bu sınırsız gücü ile hayatı ilk kez yaratır, sonra bu yaratmayı tekrarlar. Allah'ın bu sınırsız gücü, insanların yetersiz düşünceleri ile, sınırlı deneyimleri sonucu öğrendikleri ve mümkün olan ile mümkün olmayanı ona göre belirledikleri kanunlar olarak algıladıkları bağlar ile sınırlandırılamaz. Yüce Allah'ın her şeye gücünün yettiğinin bir belirtisi de dilediği kimseye azap etmesi ve dilediğine merhamet etmesidir. Tüm canlıların dönüşü O'nadır. Hiç kimse O'nu aciz bırakamaz, engel olamaz!”218.

Burada ele aldığımız ayetlerde öldükten sonra dirilişe insanoğlunun ilk yaratılışta geçirdiği aşamalar ve kupkuru yeryüzünün yağan yağmurla beraber canlanıp yeşillenmesi örnek verilmiştir. İnsan hiçbirşey değilken onu ilk olarak her şeyi hesap ederek, ölçüp biçerek mükemmel bir surette yaratanın onu ikinci defa aynı surette yaratmanın daha kolay olacağı vurgulanmıştır. Zira bir şeyi yoktan yaratmak, örneği olana göre icat etmekten daha zordur. Öldükten sonra dirilişteki yaratmada, dünya hayatına ait bir suret bir örnek bulunmaktadır. Bundan dolayı tekrar diriliş ilk yaratmaya göre daha kolaydır. Şunu da belirtmemiz gerekir ki Allah (cc) için zor-kolay diye bir ayrım sözkonusu değildir.

C- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN ZAMANI Altı iman esasından kitap ve peygamberlere imanın dışındakiler gayba ait iman meselelerindendir. Gaybın bilgisi sadece Allah katındadır. Bunların başında Allah’a iman gelip meleklerin varlığı, başımıza nelerin geleceğinin bilgisi olan kader ve son olarakta öldükten sonra dirilişle başlayacak olan ahiret hayatının varlığıdır. Kıyametin zamanını kimse bilmemektedir ki ölümden sonraki dirilişin zamanı bilinebilsin.

1- DİRİLMENİN ZAMANINI KİMSENİN BİLMEMESİ Gaybı Allah’tan başka hiç kimsenin bilmesi mümkün değildir. Genelde ahiret özelde de

ahiret hayatının başlangıcı olan ölümden sonra diriliş gayba ait konulardandır. Gaybı Allah’tan başka bilen olmadığına göre ölümden sonra dirilişin zamanı kesin değildir.

}أيان يبعثون م من في السماوات والأرض الغيب إلا الله وما يشعرونقل لا يعل {1-) “De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman

diriltileceklerini de bilmezler219.” a) Razi’ye Göre: Razi, varlığına apaçık delillerin delalet ettiği ahiret hayatının varlığı

konusunda şüphe edenlerin, öldükten sonra dirilişin zamanını bilmelerinin mümkün olmadığını şöyle ifade eder:

“Ayet, gaybı bilmenin sadece Allah'a mahsus olduğunu, kulların ise, buna dair hiçbir şey bilemediklerini, onların öldükten sonra dirilmelerinin ve ayağa kaldırılmalarının zamanının da, gayb cümlesinden olduğunu, fakat o insanların bunun farkında olmadıklarını bildirmek için getirilmiştir.

Binâenaleyh, bilme sebep ve vasıtalarının sağlamlığına ve onların bunu bilebilme imkânına sahip olmalarına rağmen, müşrikleri öldükten sonra dirilmeyi inkârla vasfetmek, bu manaya daha nasıl uygun düşer?" denilirse, buna şöyle cevap verilir: Cenâb-ı Hak, sanki, "Varlığına apaçık delillerin delâlet ettiği ahiretin varlığı hususunda şüphe ederlerken, daha nasıl gaybı bilecekler? Binâenaleyh, bu kadar apaçık şeylerden habersiz olan kimse, daha nasıl, herşeyden daha kapalı ve daha gizli olan gaybı bilebilecektir?" demek istemiştir.

218 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/346-47 219 Neml, 27/65

55

Eğer sen, Bu ayetteki üç "idrâb"ın, (yani "öyle değil böyle" demenin) manası nedir?" dersen ben derim ki, bu onların, bu konudaki derecelerini ve mertebelerini beyandır. Çünkü Cenâb-ı Hak onları ilk önce, öldükten sonra dirilmenin vaktini bilmemekle vasfetmiş, daha sonra kıyametin olacağını da bilmediklerini belirtmiş, bunun peşinden onların şekk ve şüpheleri için de şuursuzca hareket ettiklerini bildirmiş, daha sonra da en kötü vasıfla nitelemiştir ki, bu da onların kör olduklarını belirtmesidir. Burada şöyle bir nükte de bulunmaktadır: Allah Teâlâ, ahireti, onların körlüklerinin başlangıcı kabul etmiştir. Onların ahireti ve cezayı inkâr etmeleri, onları adeta hayvanlar haline getiren şeydir.”220

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, genelde ahiretin özelde de öldükten sonra tekrar dirilişin zamanı konusunda en kapsamlı ve en zıt görüşlere bu ayetin tefsirinde şöyle yer verir:

“Bu ayetin ne anlama geldiği hususunda da iki görüş vardır. Birincisine göre anlam şöyledir: Onların âhirete dair bilgileri mükemmellik derecesine ulaşmıştır. Çünkü onlara vaad olunan her bir şeyi gözleriyle görmüş bulunuyorlar, böylelikle onların ilmi mükemmellik derecesindedir. Diğer görüşe göre anlam şöyledir: Onların âhirete dair bilgileri arka arkaya gelmiştir. Onlar olacak da dediler, olmayacak da dediler.

İkinci kıraatin anlamı hususunda da yine iki görüş vardır. Birincisine göre anlam, onların âhiret hakkındaki bilgileri kemale ermiştir, bu da birincisi gibidir. Mücahid dedi ki: Yani onların âhiret hakkındaki ilimleri idrâk edilecektir. Onlar âhireti bilmenin kendilerine fayda vermeyeceği bir zamanda, âhireti gözleriyle görecekleri vakit o bilgiyi de bilmiş olacaklardır. Bunun onlara fayda vermeyiş sebebi ise, dünyada iken yalanlayıcılardan olmalarıdır. İkinci görüşe göre de anlam inkar manasınadır. Bu da Ebu İshak'ın görüşüdür. O bu görüşün doğruluğuna bundan sonra: "Bilakis onlar ona karşı kördürler" buyruğunu delil göstermektedir. Yani onların bilgileri öldükten sonra dirilişi bilecek noktaya erişmemiştir.

Zemahşerî el-Keşşaf’ında şunu nakletmektedir: Evet, onlar ne zaman diriltileceklerinin farkındadırlar. Daha sonra onların kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi sahibi olmadık-larını belirtmektedir. Onların kopacağına dair bilgilerinin olmadığını belirttiğine göre; ne zaman gerçekleşeceğine dair herhangi bir bilgileri veya şuurlaşma (farkına varmaları) da gerçekleşmez. Çünkü olacak bir şeyin vaktine dair bilgi, olacak şeyin oluşu ile ilgili bilgiye tabidir.”221

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayeti şöyle tefsir eder: “Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler” göklerde ve yerlerde sakin olan yaratıklar

kıyamet vaktini bilemezler. Nitekim başka bir ayette de şöyle buyrulur: “O’nun ağırlığını göklerde yerlerde kaldıramaz. O size ansızın gelir.”222 Yani kıyamet saatini bilmek, gökler ve yer ahalisine ağır gelmiştir. İbn Ebu Hatim derki : bize babamın … Hz Aişe (ra)’den rivayetinde O şöyle demiştir: Kim Hz Peygamberin yarın ne olacağını bildiğini sanıyorsa, şüphesiz Allaha en büyük iftirayı atmış olur. Zira Allahu Teala : “ Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez” buyurmaktadır.”223

d) Yazır’a Göre: Elmalılı bu ayete herhangi bir açıklama getirmemiştir. e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, diriliş meselesinin yerde ve gökte kimsenin

bilemeyeceği belirtilen gayb konularından olduğunu, öldükten sonra dirilişin zamanını kimsenin bilemeyeceğini şöyle ifade eder:

“Ayet, dirilişin zamanına ilişkin hiçbir bilgilerinin olamayacağını ifade ediyor. En kapalı şekliyle bile onu hissetmekten uzak olduklarını bildiriyor. Onlar dirilişin zamanını kesin 220 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 17/452-454 221 Kurtubi, a.g.e, 13/218-222. 222 Araf, 7/187 223 İbn Kesir, a.g.e, 11/6171

56

biçimde bilemezler. Burunlarının dibine kadar gelip yaklaşsa dahi onu duygu olarak hissedemezler. Çünkü bu konu, yerde ve gökte kimsenin bilemeyeceği belirtilen gayb konularından biridir.”224

Birkere ahiret hayatının başlangıcı olan öldükten sonra diriliş meselesi gayba ait konulardandır. Bu nedenle Allah’tan başka hiç kimse tekrar dirilişin zamanını bilemez. Kurtubi’nin naklettiğine göre Mücahit’in, İnkarcılar ahireti bilmenin kendilerine fayda vermeyeceği bir zamanda, ahireti gözleriyle görecekleri vakit o bilgiyide bilmiş olacaklardır şeklindeki görüşü dikkat çekicidir.

Kur’an da ölümden sonra dirilişin nasıl sunulduğunu anlamaya çalıştığımız bu bölümün sonunda bir değerlendirme yapmak gerekirse şunları ifade edebiliriz:

Öncelikle Kur'an-ı Kerîmin öldükten sonra dirilme üzerinde çok durduğunu görüyoruz. Çünkü Mekke müşrikleri ve çağımızda onların izinden giden maddeciler tekrar dirilişi bir türlü kabul edemiyorlar ve ahiret hayatına şiddetle karşı çıkıyorlardı. Kur'an-ı Kerim'de ifade edildiği gibi: "Hayat ancak dünya hayatıdır. Biz tekrar diriltilecek değiliz. "225 diyorlardı. Kur'anı Kerim öldükten sonra dirilmenin olacağını sadece haber vermekle yetinmemekte, ispat etmek için bir takım aklî ve naklî deliller de getirmektedir. Bunlardan bir kısmını buraya kadar yaptığımız incelemenin bir değerlendirmesi olarak şöyle toparlamaya ve özetlemeye çalışalım:

1- Bir şeyin benzeri ve örneği yok iken onu ilk defa yaratan, öldükten sonra tekrar benzerini meydana getirmeye elbette kadirdir. "Bütün varlıkları yoktan var eden ve sonra da tekrar diriltecek olan Allah'tır. Bu, O'na pek kolaydır. "226 Ubey b. Halef bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.)'e geldi ve elinde bulunan çürümüş bir kemiği ufalayarak:

"Böyle çürüdükten sonra bunu tekrar kim diriltecek?" demesine karşılık aşağıdaki ayetler inmiştir: "İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir. Yarattığımızı unutarak bize misal getirir ve "çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş" der. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, bütün yaratılanları çok iyi bilir. "227

Bu ve benzer ayet-i kerimelerde öldükten sonra dirilme sunuluken ilk yaratılıştan hareket edilmiş, örneği ve benzeri yok iken ilk defa yaratmanın güçlüğü yanında ikinci defa benzerini yaratmanın daha kolay olduğuna dikkat çekilmiş, âlemi ilk defa yoktan var eden yüce Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye haydi haydi kadir olacağı vurgulanmıştır.

2- Uyku küçük ölüm sayıldığı gibi uyanma da küçük hayat sayılır. İnsanlar uykudan sonra uyandıkları gibi öldükten sonra da dirileceklerdir.228

3- Yağmursuzluk ve kuraklık sebebiyle yeryüzündeki bitkiler ve yeşillikler kururlar. Sonra yağmur yağınca ya da sulanınca tekrar canlılık kazanırlar. Kur’an da bu konuyla ilgili "Yeryüzünü kupkuru görürsün. Üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçip dirilir. Bu, Allah'ın delillerindendir. Şüphesiz toprağa can veren Allah, ölüleri de diriltir. Muhakkak o, herşeye kadirdir."229 "Sen yeryüzünü kupkuru görürsün. Fakat, biz, oraya su indirdiğimiz zaman harekete geçer kabarır her çeşit güzel bitkiler bitirir. İşte bütün bunlar delildir ki, Allah haktır, ölüleri diriltecektir. Allah herşeye kadirdir, kıyamet kopacaktır, bunda şüphe yoktur. Allah kabirlerdekileri kaldıracaktır"230 buyurulmaktadır.

224 Seyid Kutub, a.g.e, 11/185 225 En'am, 6/28 226 Rum, 30/27 227 Yâsîn, 36/77-79; İbn Kesîr, et-Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, IV, 581 228 En'am, 6/60 229 Fussilet, 41/39 230 Hacc, 22/5-7

57

4- Bas ile ilgili ayetler yeniden dirilişin cismani olacağını göstermektedir. Nitekim ölüp toprağa karıştıktan sonra dirileceklerini akıllarına sığdıramayan inkarcılara “Biz toprağın onlardan yiyip tükettiklerini de, geride bıraktıklarını da çok iyi biliriz, katımızda herşeyi muhafaza eden bir kitap vardır”231 şeklinde cevap verilmiş; çürümüş kemikleri göstererek “Bunları kim diriltebilir?” diyenlere “ Onları ilk defa yaratan diriltecektir”232 buyurulmak suretiyle kemiklerin diriltilmesi ba’sın kapsamında gösterilmiş, böylece dirilişin cismani olacağı vurgulanmıştır.

5- Yeniden dirilişin cismani olacağını imkansız görenlere karşı Kur’an, spermanın uygun ortamda gelişmesini tamamlayarak güçlü, güzel, endamlı, akıllı ve mükemmel bir varlık haline gelinceye kadar geçirdiği gelişme sürecini, aynı şekilde kupkuru ve ölü toprağın yağmur suyuyla canlanışını ve çeşit çeşit bitkilerle bezenişini, yeniden dirilmenin mümkün olduğunu233 ispatlayan deliller olarak gösterir.

6- Hadislerde ifade edilen acbu’z-zeneb tabirinin çağımızın ilmi gelişmeleri çerçevesinde genetik ilminin ortaya koyduğu gen teknolojisiyle beraber yeni bir anlam ve önem kazandığı görülmekte ve Farabi, İbn Sina ve çağımızda onların izinden giderek cismani ba’sın mümkün olmadığını savunanlara karşı, dirilişin bedenle beraber olacağını ifade eden kelamcıları şöyle desteklemektedir:

“İslam Filozofları içerisinde özellikle Farabi ve İbn Sina, devirlerinde, hem matematik ve tabiat ilimlerini hem de metafizik konuları sinesinde toplamış bulunan felsefe adına konuşmuş ve Helenistik felsefeden de etkilenerek spekülatif metodla cismani ba’sın mümkün olmadığını öne sürmüşlerdir. Kelamcılar da aynı metodla, fakat vahyin ışığından faydalanarak bunun mümkün olduğunu söylüyorlardı. Çağımızda ortaya çıkan ve canlıdaki fizyolojik ve psikolojik bütün özelliklerin gen adı verilen çok küçük bir parçada bulunduğunu keşfeden genetiğin verileri kelamcıların görüşleriyle büyük bir uygunluk arzetmektedir. Genetiğin bu keşfi aynı zamanda, hazırlanacak uygun fiziki şartlar içinde, insanların acbü’z-zeneb’den diriltileceklerini bildiren hadisleri teyid eder mahiyettedir.234”

Dirilişle ilgili ayetlerin kısa bir değerlendirmesini yaptıktan sonra şimdi de ikinci bölümde ölümden sonra dirilişin isbatını yapmaya çalışalım.

231 Kaf, 50/4 232 Yasin, 36/78-79 233 Hacc, 22/5 234 Yavuz, Yusuf Şevki, Ba’s, D.İ.A, 5/100

İKİNCİ BÖLÜM KUR’AN DA DİRİLİŞİN İSBATI

Bu bölümde de, birinci bölümden farklı olarak, ölümden sonra dirilişin keyfiyetinden ziyade, dirilişin isbatı üzerinde durulacaktır. Kur'an-ı Kerim müşriklerin ve diğer öldükten sonraki dirilişi inkar edenlerin "Hayat ancak dünya hayatıdır. Biz tekrar diriltilecek değiliz. "1 şeklindeki inkarlarına karşılık öldükten sonra dirilmenin olacağını sadece haber vermekle yetinmez, ispat etmek için bir takım aklî ve naklî deliller de getirir. Bunlardan bir kısmını ölümden sonra dirilişin isbatı şeklinde aşağıda inceleyerek sonunda da bir değerlendirme yapacağız.

A- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİN İSBATI Kur’an dirilişi isbat ederken öncelikle ilk yaratılışı nazara vermektedir. Kur’an da insanı ilk defa yaratanın onu ikinci defa yaratmada güçlük çekmeyeceği vurgulanmakta, ikinci dirilişin ilk defa yaratmadan daha basit olacağı anlatılmaktadır. Daha sonra dirilişe bize göre zor ve imkansız olan şeylerle delil getirilmektedir. İnsanın yaratılış devrelerine dikkat çekilmekte ve toprağın yağmurla canlanmasının ölümden sonra dirilişe delil olması üzerinde durulmaktadır. Kur’an’ın dirilişi isbat metodunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra da dirilişe aklî deliller getireceğiz.

1- DİRİLİŞE İLK YARATILIŞLA DELİL GETİRME İnsanın bir türlü tekrar dirilişi kabul edememesi, etmemesi karşısında Kur’an, onu ilk defa hiç zorluk çekmeden yoktan var edenin ölümden sonra dirilişi gerçekleştireceğini haber verir. Zaten bir şeyi ilk defa yoktan yaratması, ikincide örneği olan birşeye göre yaratması aslında -Allah için böyle bir şey söz konusu olamaz- daha zordur. Bu bölümde incelediğimiz beş ayette özellikle Allah’ın ilk yaratmada acizlik göstermediği vurgulanmaktadır. Şimdi bu ayetleri tek tek ele alalım.

}ولم يك شيئا لأولا يذآر الإنسان أنا خلقناه من قب{} أخرج حيا ويقول الإنسان أئذا ما مت لسوف {1-) “Halbuki insan şöyle der: "Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak

(mezardan) çıkarılacak mıyım?" O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı2?”

a) Razi’ye Göre: Razi hiç kimsenin öldükten sonra dirilmenin hak olması hususunda bu kadar kısa ve kesin delil getiremeyeceğini şöyle savunur:

“Bazı alimler de şöyle demiştir: Bütün mahlukât, öldükten sonra dirilmenin hak olduğu hususunda bu şekilde kısa bir delil getirmeye çaba sarf etselerdi, bile, bunu başaramazlardı. Çünkü, ikinci kez yaratmanın, ilk önceki yaratmadan daha basit, daha kolay olduğunda şüphe yoktur. Bunun bir benzeri de, "De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek"3 ve "O, ilkin mahluku yaratıp sonra onu iade edecek olandır ki bu, O'na göre pek kolaydır"4 ayetleridir5.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayetin kimler hakkında ve niçin nazil olduğu hususunda birkaç görüşe yer verdikten sonra, öldükten sonra dirilmeyle ilgili soru soran kişinin bunu şüpheden dolayı mı yoksa inkarından dolayı mı sorduğunu şöyle açıklar:

1 En'am, 6/28 2 Meryem, 19/66-67 3 Yasin, 36/79 4 Rum, 30/27 5 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 15/387-388

59

“İnsan: Ben öldükten sonra mı diriltilip çıkarılacak mışım? der." Burada insandan kasıt Ubeyy b. Halef’tir. Eline geçirdiği çürümüş kemikleri eliyle ufalayarak, dedi ki: Muhammed, ölümden sonra diriltileceğimizi iddia ediyor. Bunu el-Kelbî söylemiş, el-Vâhidî, es-Sa'lebî ve el-Kuşeyrî de zikretmişlerdir.

Öldüğün takdirde şüphesiz tekrar diriltileceksin denilmiş de o da: "Gerçekten ben öldükten sonra mı diriltilip çıkarılacak mışım?" demiş gibidir. O bu sözlerini inkâr eden bir edâ ile söylediğinden dolayı birincisinde olduğu gibi cevabın başında da "lâm" gelmiş bulunmaktadır. Eğer (bu şekilde söylenmiş bir söz kabul edilmeden) kendisi ibtidâen böyle bir söz söylemiş olsaydı "lam" gelmezdi. Çünkü bu, hem te'kid hem de olumluluk için kullanılır. Halbuki o öldükten sonra dirilişi inkâr eden birisidir6.

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir burada Allahu Teala’nın varlıkları diriltmeye, onların ilk yaratılışlarını delil getirdiği şeklindeki görüşünü şöyle açıklar:

“Allah Teala burada yaratıkları diriltmeye, onların ilk yaratılışını delil getirir. Yani Allah Teala insanı bir şey değilken yaratmıştır o bir şey olduktan sonra onu tekrar mı diriltemeyecek? Nitekim başka bir ayette şöyle buyrulur: “Önce yaratan sonra onu tekrar eden odur. Bu onun için daha kolaydır”7. Sahih bir hadiste belirtildiğine göre Allah Teala şöyle buyuruyor: “Beni yalanlama hakkı yokken ademoğlu beni yalanladı. Bana eziyet verme hakkı yokken ademoğlu bana eziyet verdi. Onun beni yalanlaması başladığı gibi beni tekrar diriltemeyecektir, demesidir. Yaratmanın ilki elbette bana sonrakinden daha kolay değildir. Bana eziyet vermesine gelince; ben Ehad, Samed, doğmamış, doğrulmamış, hiç kimsenin dengi olmadığı Allah iken onun benim çocuğu olduğunu söylemesidir8”9.

d) Yazır’a Göre: Muhammed Hamdi Yazır, verdiğimiz bu ayeti değil ama konuylada bağlantılı olarak aynı surede aşağıdaki ayetin Âs b. Vail hakkında nazil olduğunu belirtir ve onun inkarından dolayı öldükten sonra dirilmeyi kabul etmediğini şöyle ifade eder:

“"Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve elbette bana mal ve evlat verilecektir, diyen adamı gördün mü?10" âyeti Âs b. Vail sebebiyle nazil olmuştu. Şöyle ki: (Sahabelerden) Hubab (r.a) adlı bir kimsenin onda bir alacağı vardı, onu istedi. Buna karşı Âs: "Hayır, dedi, Muhammed'e küfretmeden alacağını vermem" dedi Bunun üzerine Hubab: "Vallahi, dedi, ben, Muhammed'e asla küfretmem, ne hayatımda, ne ölümümde ve ne de tekrar dirildiğim zaman." Buna karşı Âs: "Öyle ise bekle öldükten sonra tekrar dirildiğinde bana gelirsin. O vakit benim malım ve evladım olacak, alacağını sana veririm" dedi.11”

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, insanoğlunun yeniden diriliş konusundaki şüphesine ilk yaratılışı delil getirir. Daha sonra “ilk yaratılıştan önce insan neredeydi? Nasıl bir şeydi?” şeklindeki sorusuyla her durumda onu, hiçken varlık alemine getirmede veya öldükten sonra diriltmekte zorlanmayacak Yüce Yaratıcının kudretine şöyle dikkati çeker:

“Bu sözler, "insanoğlu"nun her kuşakta tekrarlanan kuşkusunu ve itirazını özetler gibidir. "İnsan 'Ben öldükten sonra mı yeniden diriltileceğim' der." Bu itiraz, insanın ilk yaratılışından habersiz oluşundan kaynaklanır. İlk yaratılışından önce nerede idi? Nasıl bir şeydi? O hiçbir şey değilken sonra varolmuştu. Eğer insan düşünse yeniden dirilmek, ilk kez yaratılmaktan daha akla yakın, daha akla sığar bir olaydır.

"İnsan vaktiyle hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi düşünmüyor mu?" İnsan aklının bu tuhaf yaklaşımı vurgulandıktan ve kınandıktan sonra bu kınamayı tehdit 6 Kurtubi, a.g.e, 11/253-254. 7 Rum, 30/27 8 İbn Kesir, a.g.e, 10/5167’den naklen 9 İbn Kesir, a.g.e, 10/5167 10 Meryem, 19/77 11 Yazır, a.g.e, 5/416

60

içerikli bir yemin izliyor. Yüce Allah, yüce varlığı adına yemin ediyor ki, bu en büyük, en çarpıcı yemindir. Yeminin arkası şöyle geliyor: İnsanlar yeniden diriltildikten sonra büyük bir toplantıda bir araya getirileceklerdir. Bu konudaki hüküm kesinleşmiştir12.

}بدأنا أول خلق نعيده وعدا علينا إنا آنا فاعلين يوم نطوي السماء آطي السجل للكتب آما {

2-) “Göğü, kitap dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız13.”

a) Razi’ye Göre: Razi, ayetteki iadeyle ilgili olarak iki görüş arz eder. Ancak ikinci görüşü tercih ederek, varlıklar dünya hayatından maddi hemde manevi hiçbir iz, işaret bırakmasalar bile, ayette ifade edildiği üzere onları ilk yaratılışta olduğu gibi Allahu Teala’nın tekrar dirilişi gerçekleştireceğini şöyle ifade eder:

“Alimler, bu "iâde"nin nasıl olacağı hususunda ihtilaf etmiş olup bazıları şöyle demişlerdir: "Allah Teâlâ, maddelerin parçalarını birbirinden ayırır, ama onları tamamen yok etmez. Sonra o parçaları yeniden bir araya getirir. İşte iade (tekrar yaratma) budur.'" Bazı alimler de şöyle demişlerdir: "Allah Teâlâ, maddeleri (cisimleri) tamamen yok eder. Sonra onları aynen yeniden yaratır. Bu ayet, işte bu son görüşe delâlet eder. Çünkü Cenâb-ı Hak, "iâde"yi, ilk yaratışa benzetmiştir. Binâenaleyh ilk yaratış, dağılmış parçaların bir araya getirilmesi olmayıp, aksine yok iken var ediş demek olunca, "iâde"de de durumun aynı olması gerekir. "Birinci görüşü savunanlar, hem Hak Teâlâ'nın, "Gökler de O'nun sağ elinde (toplanıp) dürülmüşlerdir" ayetiyle ki bu göklerin dürülü olarak (o zaman da) var olacağını göstermektedir, hem de "O gün yer, bir başka yerle değiştirilecektir"14 ayetiyle istidlal etmişlerdir. Bu ayet de, yeryüzünün parçalarının mevcut olduğuna ancak başka bir şekle dönüştüğüne delâlet eder.

Ayetteki "Üzerimizde bir vad olarak" ifadesi ile ilgili olarak şu iki açıklama yapılmıştır: 1) "Va'd" kelimesi burada, te'kid için olan mefûl-u mutlaktır, çünkü "onu yine iade

edeceğiz" ifadesi, iade etmeyi bir va'ddir. 2) Bundan murad, Allah Teâiâ'nın meydana geleceğini bildiği şeyin, meydana gelmesi

vâcib (kaçınılmaz) olduğu halde, "Bunu haber vermek ve ilmimizin bunun meydana geleceğini bilmesi sebebi ile, bu bize haktır, vâciptir" manasıdır.

Daha sonra Cenâb-ı Allah "Gerçekte fail Biziz" buyurarak, öldükten sonra dirilişi gerçekleştireceğini bildirmiştir. Bu, "Biz bunu hiç şüphesiz yapacağız" demek olup, bahsedilen va'di te'kid eden bir ifadedir.”15

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, öldükten sonra dirilişin ne şekilde olacağına dair Hz. Peygamber (sas)’den iki hadisle görüşünü temellendirir ve bu işin Allah’ın bir vaadi olduğuna dikkatleri şöyle çeker:

“Nesaî'nin rivayetine göre İbn Abbas, Peygamber (sav)’den şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "İnsanlar kıyamet gününde elbisesiz, sünnetsiz olarak yaratılacaklardır. Kıyamet gününde insanlar arasında elbise giydirilecek ilk kişi İbrahim (as)dır. Daha sonra: "İlk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar iade ederiz" buyruğunu okudu. 16"

Süfyan es-Sevrî, Seleme b. Küheyl'den, o Ebu'z-Ze'râ'dan, o Abdullah b. Mes'ud'dan 12 Seyyid Kutub, a.g.e, 9/530-31 13 Enbiya, 21/104 14 İbrahim, 14/48 15 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 16/247-248 16 Kurtubi, a.g.e, 11/580, dipnot 2 (Buhari, Enbiya, 8,48; Nesai, Cenaiz, 118; Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 3; Müsned, 1/223,229)’den naklen

61

rivayetle dedi ki: “Aziz ve celil olan Allah, Arşın altından erkeklerin menisi gibi bir su gönderir. Bu sudan onların etleri ve cisimleri nemli arazinin bitkiyi bitirmesi gibi biter. Ve: "İlk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar iade ederiz" buyruğunu okudu.

"Vaad edip..." demek "Biz üzerimize almıştık" yani öldükten sonra dirilişi ve tekrar yaratma vaadini gerçekleştirmeyi ve yerine getirmeyi üstlenmiştik. Daha sonra yüce Allah: "Şüphesiz yapanlar Bizleriz" buyruğu ile bunu pekiştirmektedir. "Şüphesiz yapanlar Bizleriz"; size vaad ettiğimizi Biz yerine getiririz demektir, diye de açıklanmıştır. Bu da yüce Allah'ın: "O'nun vaadi yerine getirilmiş olacaktır."17 buyruğunu andırmaktadır.”18

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir açıklamalarında öldükten sonra dirilişin ilk yaratılış gibi olacağını vurgular ve bu işin Allahu Teala’nın bir vaadi olmasından dolayı mutlaka gerçekleşeceğini şöyle ifade eder:

“Allah Teala’nın bütün yaratıkları yeni bir yaratılışla var ettiği gün mutlaka olacak, meydana gelecektir. Onları ilk olarak yarattığı gibi, onları yeniden yaratmaya da elbette güç yetiricidir. Bunun meydana gelmesi vaciptir. Zira vaadinden dönmeyen ve değiştirmeyen (sünnetinde hiçbir değişiklik olmayan) Allah’ın vaadi cümlesindendir. O buna güç yetiricidir. Bunun içindir ki: “doğrusu biz yapanlarız” buyurmuştur. İmam Ahmet der ki : Bize Vekii ve İbn Cafer’in mana olarak Şube kanalıyla…İbn Abbas’tan rivayetlerinde o şöyle demiştir: “Allah Rasulü bize öğüt vererek kalktı ve buyurdu ki : “Şüphesiz siz yalın ayak çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzurunda haşr olunup toplanacaksınız19.” 20

d) Yazır’a Göre: Yazır öldükten sonra dirilişin aynen ilk yaratılış gibi olacağını söyleyerek, tekrar dirilmenin Hz. Muhammed (sas)’in nuruyla başlayacağına şu ifadelerle işaret eder:

“Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman yaratmaya ilk başladığımız gibi onu tekrar var edeceğiz. Katımızdan verilmiş bir söz olarak bunu muhakkak yapacağız. "evvel-i halk" terkibi, burada "tekrar yaratma"nın karşıtı olarak kullanıldığına göre, ilk yaratmak demek olduğu açıktır. Bununla beraber şu hususta düşünülmelidir: "Allah'ın ilk yarattığı şey benim nurumdur, Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir, Allah'ın ilk yarattığı şey akıldır" diye üç tane hadis-i şerif rivayet edildiğine göre; ilk akıl da, ilk kalem de Hz. Muhammed'in nuru demektir. O halde tekrar diriltme, Hz. Muhammed'in nuru ile başlayacaktır.”21

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, kıyamet koptuktan sonra yeni dünyanın nasıl kurulacağını ve yeni hayatın nasıl başlayacağını şöyle anlatır:

“Sayfaları biriktirip onlara bekçilik yapan birinin, sayfalarını dürmesi gibi gökler dürülüveriyor. İş artık bitmiştir. Sahnenin sunulması da tamamlanıyor. İnsanın şimdiye kadar görüp alıştığı evren dürülüp bir kenara bırakılıyor. Yeni bir dünya, yeni bir evren kuruluyor.22”

}نه هو يبدئ ويعيد إ } 3-) “Yoktan o yaratır ve tekrar o diriltir”23.

17 Muzemmil, 73/18 18 Kurtubi, a.g.e, 11/578-581 19 İbn Kesir, a.g.e, 10/5392-93’ten naklen 20 İbn Kesir, a.g.e, 10/5392-93 21 Yazır, a.g.e, 5/465 22 Seyyid Kutub, a.g.e, 10/179 23 Büruc, 85/13

62

a) Razi’ye Göre: Razi, mahlukatın bu dünyada yaptıkları şeylerin hesabının ertelenmesi Allah’ın ihmal ettiğinden dolayı değil mühlet vermesinden dolayı olduğu görüşündedir. Ayrıca Razi, ölüp tekrar dirilmeyi Cehennem ateşinin bir insanı yakıp öldürdükten sonra tekrar tekrar dirilmesi anlamında şöyle bir açıklama yapar:

“Bütün bunlardan sonra, böylesi kadir olan Allah'ın mühlet vermesi, ihmal etmek için olmaz. Bu ancak, ya hükm-i meşîet, ya da hükm-i maslahata ve bu işin kıyamet gününe ertelenmesine göre, Hakîm olması sebebiyle olur. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak, "Çünkü O, ilkin var edenin de, ölümden sonra diriltecek olanın da ta kendisidir" buyurmuştur. Yani, "Allah, mahlûkatını yaratır, sonra onları yok eder; daha sonra kıyamet gününde de, karşılıklarını vermek için, yeniden diriltir.. Bu mühlet tanıma bundan dolayıdır; yoksa, ihmal edilmiş olmaları sebebiyle değil" demektir. İbn Abbas şöyle demiştir: "Cehennem ehlini ateş yer, (yakar). Öyle ki onlar kömür haline gelirler. Sonra onları yeniden yaratır. İşte Cenâb-ı Hakk'ın, “İnnehu huve yubdiu ve yuid” ifadesinden kastedilen de budur.24”

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, öldükten sonra dirilişe ilk yaratılışla şu şekilde dikkat çeker:

“İlim adamlarının çoğunluğundan gelen rivayetlere göre kasıt, yaratılmışlardır. İlk ola-rak onları, O, var ettiği gibi, ölümden sonra diriliş halinde de tekrar onları yaratacak olan O'dur. İkrime rivayetle dedi ki: Kâfirler şanı yüce Allah'ın, ölüleri dirilteceğine hayret etmişlerdir. İbn Abbas dedi ki: Dünya hayatında iken yanma azabını onlar için ilk olarak var edeceği gibi âhirette de bu azabı onlar için tekrar yaratacaktır. Taberî'nin tercih ettiği açıklama da budur.”25

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilişi aynen ilk yaratılışta olduğu gibi tekrarlaması onun kudretinin bir göstergesi olduğunu şöyle ifade eder:

“ O’nun önce yaratıp sonra ilk yarattığı gibi tekrarlaması kudretin bir örneğidir. Onun yaratmasına engel olup alıkoyacak hiçbir kimse yoktur.”26

d) Yazır’a Göre: Yazır ayeti şöyle tefsir eder: “Zira ilk yaratan ve sonra da tekrar yaratacak olan ancak odur. İlk yaratmayı da,

yeniden hayat vermeyi de o yapar. Onun için onun yakalaması, yaratıklardan hiçbirinin yakalamasına benzemez, son derece şiddetlidir. Çünkü yaratıkların yakalaması ne ilk, ne de sonradan yaratma hususunda etkili ve hakim olamaz. Dolayısıyla Allah'ın azabı kulların azabı ile karşılaştırma kabul etmez.

İbn Zeyd ve Dahhak şöyle demişlerdir: Allah yaratışı ta başlangıçtan yapar. Sonra da kıyamet günü haşr ile iade eder. İbn Abbas'tan rivayet edilen diğer bir mânâ ile her ilk yaratılanı o yaratır, her yeniden yaratılanı o yeniden yaratır. Başka birinin etki ve müdahalesi olamaz. Bu nedenle onun yakalaması son derece şiddetlidir. Yine İbn Abbas'tan şöyle bir mânâ rivayet edilmiştir: Kâfirlere azap etmeye başlar, sonra da iade eder. Cehennem ateşi onları yer, nihayet kömür olurlar. Sonra da onları yeni bir yaratılışla yeniden yaratır. Bu mânâ, "Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine yeni yeni deriler vereceğiz."27 âyetinin ifade ettiği mânâ olmalıdır.”28

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, ayetin ifade ettiği ilk yaratma ile tekrar yaratmanın öldükten sonra dirilişle açıklanmasının eksik olacağı, bunun yanında daha değişik anlamlara gelebileceğini şöyle açıklar: 24 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 23/46. 25 Kurtubi, a.g.e, 18/541 26 İbn Kesir, a.g.e, 158397 27 Nisa, 4/56 28 Yazır, a.g.e, 9/100

63

“İlk yaratma ile tekrar yaratma genel anlamda ilk yaratılışı ve ahiretteki dirilişi çağrıştırmakla birlikte bunlar, gecenin ve gündüzün her anında sürekli meydana gelen iki olaydır. Her an bir ilk yaratılış ve var etme söz konusudur. Her an bir tekrar diriliş, çürüyen ve ölenin yeniden dirilişi söz konusudur. Evren bütünü ile sürekli bir yenilenme ve sürekli bir çürüme içindedir. İşte bu kapsamlı ve sürekli ilk yaratılış ve tekrar diriliş hareketi ışığında uhdud olayı ve apaçık sonuçları işin gerçeğinde ve takdirin hakikatinde geçici bir mesele olarak gelip geçmektedir. Bu sürekli devam eden yenilenme ortamında tekrar diriliş için başlangıç ve bir başlangıç için yeni bir diriliş gereklidir.29”

}ثر الناس لا يعلمون ولكن أآالقيامة لا ريب فيه قل الله يحييكم ثم يميتكم ثم يجمعكم إلى يوم {4-) “(Ey Muhammed!) De ki: "Allah sizi diriltir. Sonra sizi o öldürür, sonra da

geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde (diriltip) bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler”30.

a) Razi’ye Göre: Razi, müşriklerin öldükten sonra dirilişi inkar ederken atalarının başına böyle bir şey gemlememiş olması ve gelmiş olsa bile atalarından haber verilememesine karşı şöyle bir delil getirir:

“Onların öldükten sonra dirilmeyi kabul etmeyişleri hususundaki delilleri, "Şayet bu doğru ise, bize, öldükten sonra dirilmenin doğru olduğuna şahitlik yapabilmeleri için, ölmüş gitmiş olan atalarımızı getirin!" şeklindeki sözleridir. Ne var ki, bil ki bu şüphe, cidden zayıftır. Çünkü, şu anda mevcut olmayan her şeyin, ilerde mevcut olmasının imkânsız olması gerekmez. Çünkü, bizden her birimizin mevcut oluşu, ezelden başlayarak, kendisinden vücut bulduğumuz zamana kadar mevcut değildi. Binâenaleyh, belli bir zamanda mevcut olmama, o şeyin mevcut olmasının imkânsız olduğuna delâlet etmiş olsaydı, bizim mevcut olmayışımız da işte böyle olurdu. Halbuki bu, bil ittifak bâtıldır.”

Razi, bu açıklamalardan sonrada, Allahu Teala’nın diriltmesi, öldürmesi ve tekrar diriliş ve toplamayı gerçekleştirmesi hakkında, ilk yaratılışa dikkat çekerek şu açıklamayı yapmıştır:

“Cenâb-ı Hak, "De ki: "Sizi, Allah diriltiyor, sonra bizi o öldürüyor. Bilâhare, yine sizi, Kıyamet gününde o bir araya getirip toplayacaktır" buyurmuştur. Buna göre şayet, "Bu ifade, "Bu (hayat), dünya hayatımızdan başka bir şey değildir; ölüyoruz, yaşıyoruz. Bizi, o sürekli zamandan başkası helak etmez" diyenlere bir cevap olmak üzere zikredilmiştir. Halbuki, bunu söyleyenler, bir ilâhın varlığını ve Kıyamet gününün mevcudiyetini kabul etmeyen kimselerdir. Binâenaleyh, bu kimselerin sözlerini, "De ki: "Sizi, Allah diriltiyor, sonra sizi o öldürüyor.." ifadesiyle çürütmek istemek nasıl caiz olabilir? Ve bu ancak, bir şeyi yine kendisiyle ispat etmek olmaz mı? Halbuki bu, bâtıldır.." denilirse, biz deriz ki, Allah Teâlâ, canlıların ve insanın yaratılmasını, hakîm bir failin varlığına dair, Kur'ân'da defalarca ve zaman zaman delil getirmiştir. Binâenaleyh, buradaki, "Deki: "Sizi, Allah diriltiyor..."cümlesi, defalarca beyan edip açıkladığı işte o delillere bir işaret olup, bu sözün getiriliş maksadı, Allah'ı, yine Allah'ın sözüyle ispat etmek olmayıp, tam aksine bu sözün maksadı, aslında, kesin ve gerçek olan o delillere dikkat çekmektir. Dirilme işinin Allah'tan olduğu; "yeniden diriltme"nin de, ilk defa diriltme gibi olduğu ve bir şeye kadir olanın, o şeyin misline de haydi haydi kadir olacağı sabit olduğuna göre, Cenâb-ı Hakk'ın öldükten sonra dirilmeye kadir olacağı kesinleşmiş olur. Ve yine, yeniden diriltmenin, aslında mümkün olan bir husus olduğu sabit olduğu gibi, hakîm ve kadir olanın, onun ne zaman meydana geleceğini de haber verdiği de sabit olmuş olur. Böylece "iâde"nin hak olduğuna kesinkes hükmetmek gerekir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Fakat, insanların çoğu, bunu bilmezler" buyurmuştur ki, bu, "Ne var ki insanların pek çoğu, insanların hayvanların ve bitkilerin muhdes oluşlarının, hakîm 29 Seyyid Kutub, a.g.e, 16/128 30 Casiye, 45/26

64

ve kadir bir ilâhın varlığına delâlet ettiğini bilmezler. Ve yine onlar, Allah Teâlâ'nın, doğrudan doğruya (asıl madde bulunmaksızın) yaratmaya kadir olduğuna göre, ikinci kez yaratmaya haydi haydi kadir olması gerektiğini bilmezler" demektir.”31

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ayette inkarcıların atalarından haber verilmesini istemelerine -onlar adına- niçin delil denildiğini açıklar. Ardından “Allah sizi diriltiyor” ayetinin, babalarının getirilmelerini isteyenlere karşı bir cevap olduğunu şu şekilde ifade eder:

“Kendilerine âyetlerimiz apaçık okunduğunda" yani bu müşriklere öldükten sonra dirilişin mümkün olduğuna dair âyetlerimiz okunduğu vakit "onların" bu âyetlere karşı ortaya koydukları "bütün delilleri eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi babalarımızı getiriniz demekten ibarettir."

Zemahşerî dedi ki: Şayet delil olmadığı halde yüce Allah onların sözlerine niye "delil" adını verdi, diye sorulursa, şöyle cevap verilir: Çünkü onlar bu sözlerini delil getiren kimsenin delilini ortaya koyduğu üslupla ileri sürmüşler ve delil diye ortaya koymuşlardı. Onlar ile bir çeşit alaylı üslup kullanılarak onların bu sözlerine "delil" denilmiştir. Yahut ta kendi kanaatlerine ve değerlendirmelerine göre delil olduğu için böyle denilmiştir.

Buna göre şöyle denilmiş gibi olmaktadır: Onların delil diye ileri sürdükleri şey, ancak delil olamayacak bir şeydi. Maksat, onların hiçbir delillerinin bulunmadığını ifade etmektir.

Şayet yüce Allah'ın: "De ki: Allah sizi diriltiyor" buyruğu onların: "Eğer doğru söyleyenler iseniz haydi babalarımızı getiriniz" sözlerine nasıl cevap teşkil etmektedir diye sorulursa, şöyle deriz: Onlar öldükten sonra dirilişi inkâr edip rasûlleri yalanlayınca söyledikleri sözlerin de susturucu bir delil olduğunu zannettiklerinde, onlara hayat verip sonra da kendilerini öldürenin yüce Allah olduğu şeklinde kabul etmiş oldukları bir gerçek ile susturulmuş oldular. Buna ek olarak da eğer hakka davet edene kulak verip insaflı davranacak olurlarsa, kabul edilmesi zorunlu olan bir bağlayıcı ifade de ilave edilmiş oldu. İşte bu da onların kıyamet günü bir araya getirilecekleridir. Öldürüp diriltmeye kadir olan, atalarını getirmeye de kadirdir ve bu, O'nun için çok kolay bir şey olur.32”

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, “bizi ancak dehir helak eder” deyip otuzaltı bin senede her şeyin önceki haline döneceğine inananlara şöyle cevap verir:

“Allah Teala burada dehri kafirlerle kıyameti inkar eden ve maddeci kafirlere uyan Arap müşriklerinin sözlerini haber veriyor: “Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız dediler” sadece bu dünya yurdu vardır bir kavim ölürken diğerleri yaşamaktadır. Allah’a dönüş ve kıyamet yoktur. Kıyamet gününü inkar eden Arap müşrikleri ile içlerindeki ilahiyatçı filozofların söyledikleri bunlardır. Onlar ilk yaratılmayı ve Allah’a dönüşü inkar etmektedirler. Aynı görüşe sahip olan tenasüh nazariyesini ileri süren materyalist filozoflarda bir yaratıcının varlığını inkar etmekte ve her otuzaltı bin bin senede her şeyin önceki haline döneceğine inanmaktadırlar. Onlar bunun sonsuza kadar tekrarlanacağını zannetmektedirler. Böylece akıl sahipleri ile tartışıp inkar etmekte ve nakledilen sahih haberleri de yalanlamaktadırlar. Bu sebepledir ki onlar : “Bizi ancak dehr helak eder” derken Allah Teala da şöyle buyurmaktadır: “Oysa bu konuda onların bir bilgileri yoktur. Başka değil onlar sadece zannediyorlar (vehme kapılıp hayal peşinde koşuyorlar.”

Buhari, Müslim, Ebu Davut ve Nesai’nin Süfyan ibn Uyeyne kanalıyla… Ebu Hureyre’den rivayetlerine göre Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Allah Teala buyuruyor ki : “Ademoğlu bana eziyet veriyor o dehre sövüyor ki o dehr benim, emir benim ellerimdedir. Gecesini ve gündüzünü evirip çevirmekteyim”33.34 31 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 19/618-619 32 Kurtubi, a.g.e, 16/32-34 33 İbn Kesir, a.g.e, 13/7215-16’dan naklen

65

d) Yazır’a Göre: Yazır da inkarcıların kendilerini helak edeceğine inandıkları “dehir” kavramının hangi zamanları kapsadığıyla ilgili şu açıklamaları yapar:

“İlme karşı hevâ ve heveslerini ilâh edinenler sapkınlıklarından dediler ki: Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Hayat denilen şey ondan ibârettir. Ölürüz ve yaşarız, öleceğimizi bilmekle beraber dünya hayatını yaşarız, ondan ötesi yoktur. Bizi başka bir şey değil dehir helâk eder.

İmâm-ı Azam Ebû Hanife nekire (belirsiz) olan bu dehrin mânâsında, yani ne kadar bir zamana denildiği hususunda görüş belirtmemiştir. Zaman kelimesi ise dehrin az veya çok bütün parçalarında da kullanıldığından dolayı daha umumî ve genel olmuş oluyor. Zaman geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek kısımlarına ayrılır ise kâinatın baştan sona kadar bir uzamasının ifâdesi demek olduğundan zaman, dehrin makamlarından olarak düşünülür. Burada üç mânâdan her birine göre yorumlanabilir ise de en fazla zamanın geçmesi ve uzun zaman diye tefsir edilmiştir. Çünkü söz konusu olan yok etme, kâinatın sonu olan her şeyin yok edilmesi değil, bazı şeylerin yok edilmesidir.”35

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, ahiretteki öldükten sonra dirilmeye kanıt olarak dünya hayatında her zaman gözlediğimiz ölüm ve dirilişleri şöyle nazara verir:

“İşte, ölmüş atalarının şahsında görmek istedikleri mucize budur. İşte bu mucize, bizzat gözlerinin önünde gerçekleşiyor. Canlıları dirilten Allah'tır. Sonra Allah onları öldürüyor. Şu halde O'nun insanları öldükten sonra diriltmesinde, kıyamet günü bir araya getirmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Öyleyse her an bir benzerini gözleriyle gördükleri bu olaydan kuşku duymaları için bir neden yoktur36.

} لبس من خلق جديد أفعيينا بالخلق الأول بل هم في } 5-) “Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe

içindedirler”37. a) Razi’ye Göre: Razi ayetteki “ilk yaratış” ifadesini göklerin yaratılması anlamında

olduğunu, bu nedenle insanoğlunun göklerin yaratılışını düşünerek öldükten sonra dirilişin mümkün bir iş olduğunu kabul etmesi gerektiğini şöyle ifade eder:

“Ayette geçen ''ilk yaratış" ifadesiyle, göklerin yaratılması kastedilmiştir. Çünkü ilk yaratılan göklerdir. Buna göre Hak Teâlâ sanki, önce, "Üstlerindeki göğe bakmadılar mı?.." buyurmuş daha sonra da, "Ya Biz, bu yaratmada âciz mi kaldık" buyurmuştur. Bunun böyle oluşunun delili, Hak Teâlâ'nın, "Hâlâ şu hakikati bilmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış, onları yaratmaktan yorulmamış Allah... "38 ayetidir. Bu izahı, Hak Teâlâ'nın bu tefsir ettiğimiz ayetten sonra getirdiği, "Andolsun insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu da biliriz”39 ayeti de te'yid eder. O halde bu, insanın yaratılması ile bir istidlal etme gibi olup, atıf vâvı ile, önce geçen yaratma işine atfedilmiştir, yani göklerin binasına, yerin yayılıp döşenmesine, suyun indirilip, onunla bağlar, bahçeler bitirme işine atfedilmiştir.

Tefsirini yaptığımız ayetteki, "birinci yaratışın" marife, "yeni yaratışın" ise nekire olarak zikredilmesiyle ilgili olarak da şu iki izah yapılabilir:

1) Bu, iki durumun kendisine varıp dayandığı şeydir. Çünkü birincisini herkes biliyor ve o, zatı gereği bilinmektedir. İkinci yaratma ise, zatı gereği bilinmediği gibi, hiç kimse de onu bilmiyor. Bir de bu, onlar bu yeni yaratılışı bilmedikleri halde, onlardan nakledilmiş bir sözdür. 34 İbn Kesir, a.g.e, 13/7215-16 35 Yazır, a.g.e, 7/92 36 Seyyid Kutub, a.g.e, 13/287-88 37 Kaf, 50/15 38 Ahkâf, 46/33 39 Kâf, 50/16

66

2) Bu, onların bu ikinci yaratma işini, her bakımdan inkâr edişlerinin beyanıdır. Buna göre onlar sanki tamamıyla inkâr sadedinde, "Bizim için hiç bir yaratılış olabilir mi ki?" demek istemişlerdir.40”

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, Allahu Teala’nın bütün varlık alemini ilk olarak yaratırken acizlik göstermediğini vurgulayarak, ölümden sonra dirilişte de acizlik göstermeyeceğini şöyle anlatır:

“İlk yaratmakta acizlik mi gösterdik?" Biz ondan aciz mi kaldık ki, öldükten sonra diriliş dolayısı ile aciz kalmamız söz konusu olsun? Bu buyruk öldükten sonra dirilişi inkar edenlere bir azar ve onların: "Bu uzak bir dönüştür."41 şeklindeki sözlerine bir cevaptır.

"Fakat onlar yeni yaratıştan şüphe ve tereddüt içindedirler." Öldükten sonra diriliş hakkında şaşkınlık içerisindedirler. Kimileri bunu tasdik ederken, kimileri yalanlamaktadır.42

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, Allah (cc)’ın bu ayette kendisine öldükten sonra diriltmenin ilk yaratıştan zor gelmeyeceğini belirttiğini şöyle anlatır:

“Allah Teala buyuruyor ki : “Ya biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük” ilkin yaratma bizi aciz mi düşürdü ki onlar yeniden yaratma da şüphe içindedirler. “Hayır onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler” ilk yaratılış bizi aciz düşürmemiştir. Yeniden yaratmak ise ondan daha kolaydır. Allah Teala başka ayeti kerimelerde de şöyle buyurur: “Kendi yaratılışını unutarak bize bir misal getirdi de. Çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi. Deki onları ilk defa yaratan diriltecektir. O her yaratmayı bilendir”43 Daha önce geçen sahih bir hadiste Allah Teala şöyle buyurur: “Ademoğlu bana eziyet veriyor. O beni ilk yarattığı gibi tekrar yaratmayacaktır der. Halbuki ilk yaratılış bana onu tekrar etmekten daha kolay değildir.44

d) Yazır’a Göre: Hamdi Yazır da öldükten sonra dirilişin aynen ilk yaratılış gibi vuku bulacağını söyleyerek bu ayetle ilgili yorumlarını “lebs” kavramı üzerinde şu şekildeki açıklamalarıyla yoğunlaştırır:

“Şu halde ilk yaratmada aciz mi kaldık? Yani gerek diğerlerini, gerek kendilerini ilk yaratılışla, birinci defa meydana getirmekle kudretimizi göstermiş değil miyiz ki ikinci bir yaratışı uzak görüyorlar da "uzak bir dönüştür" diyorlar. Yahut kendilerinden önce yarattığımız halka, o önceki insanlara karşı yarattıktan sonra uyarmamızı, tehdidimizi yerine getirmeye gücümüz yetmemiş de aciz mi kalmışız? Ki korkmadan yalanlayıp uzak görüyorlar? Veya ilk yaratışla kudretimiz tükenmiş de ilerisini yaratmaktan güçsüzlüğe mi düşmüşüz. Hayır, öyle olmadığını bilirler. Onlar yeniden yaratılmaktan şüphe ediyorlar.

“Lebs” aslında karıştırıp şüpheye düşürmek demektir. Burada iki mânâsı vardır: Birisi genellikle tefsir bilginlerinin açıkladığı şekliyle şöyle demektir: Onlar, ilk

yaratılışı ve bizim kudretimizi itiraf etmekle beraber yeni bir yaratma ile ölülerin dirilebileceğinde şüphe ediyorlar. Bir defa yapılanın, tekrar yapılabileceği hakkındaki kıyası, tabiî kanunu bırakıyorlar da kudrete karşı şüpheye düşerek çelişkide bulunuyorlar. Bu mânâ, susturucu bir mânâ olur.

İkincisi En'am Sûresi'nde "Sizleri geceleyin ölü gibi uyutan, gündüz de yaptığınız işleri bilen odur."45 âyetinde geçtiği üzere bir toplumun hayatı gibi bir şahsın hayatının da parçalarının her an yenilenmesi şekliyle bir karışıklık içinde olduğunu ve bundan dolayı ilk yaratma denilen bu yaratmada şahsiyetin kalması bile cinsin birliği gibi yavaş yavaş yaratılan 40 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 20/277-278. 41 Kaf, 50/3 42 Kurtubi, a.g.e, 16/310- 43 Ya’sin, 36/78-79 44 İbn Kesir, a.g.e, 13/7444 45 En'am, 6/60

67

birbirine benzer parçalar arasındaki bir karışıklık ve benzerlik içinde tecelli eden bir nispet birliğinden aynı nispette artarda gelen yeni bir yaratmanın sürekliliğinden ibaret olduğunu açıklamadır.

Şeyh Muhyiddin-i Arabî buradan bütün eşyanın arazlar (aslında olmayıp sonradan olan hal ve nitelikler) gibi maddeler de her an yeni bir yaratılış ile yenilendiğini istinbata (delillerden hareketle sonuç çıkarmaya) kadar gitmiş. Fransız filozofu ünlü Dekart da bu şekilde yeni bir yaratılış nazariyesini ileri sürmüştür. Bu âyetle zamirine göre yeni yaratılışın böyle bütün eşyaya genelleştirmesi açıkça anlaşılmasa bile herhalde insanlar gibi canlı varlıklara gelişmeleri itibarıyla uygun olması tartışma götürmeyecek kadar açıktır denilebilir. Bu şekilde bir şahsın asıl varlığı için gerek devam ettirme, gerek eski haline getirmede temel direk olarak düşünülmesi gereken esası, bir nehrin suyu gibi değişip duran maddi parçalarının tıpkı tıpkısına kendilerinde ve adetlerinde değil, aralarındaki düzenli oranla ifade ettikleri benzeme birliği ile ruhani doğrulukta gözetmek gerekir. Onun için bir şahsın belirlenmesi hacmin büyüklüğü ve küçüklüğü ile ilgili görünmeyerek gerek bir zerre, bir hücrecik ve gerek büyük bir cisim ve hacim halinde bile şahsiyetini koruyabiliyor da yetmiş yaşındaki Zeyd, beşikteki bebek, anne rahmindeki cenin, baba sulbündeki bir damla su olan aynı şahıs diye düşünülüyor. Kuyruk kemiğinin ucundan ölümden sonra dirilmeyi gösteren malum "Kuyruk sokumu kemiği" hadisi de bunu ifade etmiştir. Zaten insanların böyle yeni bir yaratılışla yaşayabilmeleridir ki onların ihtiyaçlarının sırrını meydana getirir. Öyle olmasaydı insanın yarın için hiç bir endişesi ve hiç bir ümidi olmazdı. Bununla beraber bu mânâ yalnız insana ve canlılara ait değildir. Dünyada her şey "O'nun zatından başka her şey yok olacaktır."46 âyetinin mânâsı gereğince helak ve yok olma içinde her an değişmeye maruz ve her değişmede yeni bir yaratılış ile birbirine karışma ve karıştırma içindedir. "Biz gökten bir su indirdik de orada her güzel çiftten bitirdik."47 buyurulması da bu mânâ ile ilgilidir. Alûsî'nin bu mânâyı uzak görmesi garip görünür. Bütün kainat böyle yeni yaratılma içinde ahirete doğru giderken onu Allah'ın kudretinden uzak görerek inkâr etmek ve yalanlamak o geleceğin mutluluğunu yaşamaya azmedenler için bir sapıklıktan başka bir şey değildir.”48

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, inkarcıların mevcut canlılar alemindeki her an dirilme olayını dikkate almadıkları kanatindedir. Seyyid Kutub insanoğlu ölümden sonra dirilişe inansa da inkar etse de Allahu Teala’nın onlardan habersiz bu yolculuğu tamamlayacağını ve onları karşılaşmaktan korktukları ölümden sonra tekrar diriliş ve hesap verme gibi gerçeklerle baş başa bırakacağını şöyle ifade eder:

“Canlıların yaratılması olayı onların gözleri önünde gerçekleşmiştir. Dolayısı ile onların cevap vermesine gerek yoktur. "Doğrusu onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler". Mevcut olan yaratıkların şahitliklerini dikkate almamaktadırlar. O halde önlerindeki bu şahidi de, olayı da yalanlayan kimseler neleri hak etmezler ki!

Doğrusu, doğumdan başlayan ölüm istasyonuna uğrayan ve yeniden dirilme ve hesaba çekilme ile son bulan tek bir yolculuktur bu. Durmadan, dinlenmeden devam edip giden tek bir yolculuktur. Bu yolculuk, insanoğlunun gönlüne kendisinden konulup sapılmaz biricik yolu çizmektedir. İnsanoğlu yolun başından sonuna kadar, yüce Allah'ın kutsal kudret elinin avucundadır, oradan kayıp kaçması veya kurtulması mümkün değildir. Ve onun hiçbir şeyi dikkatten kaçırmaz ve asla gevşemez kutsal kontrolü altındadır. Ve yine doğruyu söylemek gerekirse bu yolculuk insanın duygularını korku ve ürperti ile dolduran korkunç bir yolculuktur. Kalplerden geçeni bilen, dilediğini zorla yaptırmaya kadir (Cebbar) olan Allah'ın kudret elinin avucunda olduğunu hisseden bir insan nasıl olur da ürpermez? Ve yine, hiçbir şeyi unutmayan, hiçbir şeyi dikkatten kaçırmayan ve asla uyumayan herkese yaptıklarının 46 Kasas, 28/88 47 Lokman, 31/10 48 Yazır, a.g.e, 7/231

68

karşılığını vermeye kadir olan bir tek yaratıcı tarafından çağırıldığını hisseden bir kimse nasıl olur da ürpermez?49”

Kısaca şu sonuca varıyoruz ki; İlk yaratma ile tekrar yaratma genel anlamda ilk yaratılışı ve ahiretteki dirilişi çağrıştırmakla birlikte bunlar, gecenin ve gündüzün her anında sürekli meydana gelen iki olaydır. Burada alemde her an bir ilk yaratılış ve var etme söz konusu olduğu ve her an bir tekrar diriliş, çürüyen ve ölenin yeniden dirilişinin meydana geldiği vurgulanmaktadır.

Ayetlerde geçen “ilk yaratma” ifadesinin göklerin yaratılması anlamında olduğu, bu nedenle insanoğlunun göklerin yaratılışını düşünerek öldükten sonra dirilişin mümkün bir iş olduğunu kabul etmesi gerektiği belirtilmektedir.

2- DİRİLİŞE ZOR OLAN ŞEYLERİ YARATMA İLE DELİL GETİRME Burada Kur’an’ın ifade tarzından hareketle konuya farklı bir bakış açısı kazandırarak,

insanın ölümden sonra diriliş konusunda itirazı karşısında, onun sınırlı aklına, sığ düşünme yeteneğine göre imkansız gibi görünen yerlerin ve göklerin yaratılmasına dikkatlerin çekildiğini görüyoruz. İnsanı öldükten sonra diriltmenin koskoca yeri ve göğü yoktan var etmenin yanında hiçte zor olmadığını dört Kur’an ayetini ele alarak açıklamaya çalışacağız.

}ثر الناس لا يعلمون خلق الناس ولكن أآ منلخلق السماوات والأرض أآبر { 1-) “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür.

Fakat insanların çoğu bilmezler.”50 a) Razi’ye Göre: Razi, burada öldükten sonra dirilmeye, insanlara göre zor olan

göklerin ve yerin yaratılmasıyla istidlalde bulunulduğunu belirterek, bir şeyin başka bir şeyle delillendirilmesinin üç yolla olabileceğini şu şekilde ortaya koyar:

“Bil ki Allah Teâlâ, onların Allah'ın ayetleri hakkındaki mücadelelerini, delilsiz diye, vasfedince, buna bir misâl getirerek, "Göklerin ve yerin, örneksiz ilk yaratılışı insanların (ikinci) yaratılışından elbet daha büyüktür" buyurmuştur. Daha büyüğüne kadir olan, muhakkak ki, küçüğüne de kadirdir. Allah'ın bu ayetini şu şekilde izah etmemiz mümkündür: Bir şeyle, başkasıyla istidlalde bulunmak şu üç şekilde olur:

1) "En basitine kadir olanın, en kuvvetlisi ve en ilerisine de kadir olması gerekir" denilmesi ki bu, fasittir.

2) "Bir şeye kadir olan, onun dengi şeye de kadir olur" denilmesi. Bu gerçek bir istidlaldir. Çünkü, bir şeye hükümran olanın, onun dengi şeye kadir olacağı, aklen sabittir.

3) "En kuvvetli en mükemmeline kadir olan, en az ve en basitine haydi haydi kadir olur" denilmesi. İşte bu istidlal, alabildiğine sıhhatli ve kuvvetlidir ki, bunda hiçbir insan, asla şüphe etmez. Gel gör ki bu kimseler, göklerin ve yerin yaratıcısının Allah (c.c) olduğunu kabul ediyor ve gökleri ve yeri yaratmanın, insanları yaratmaktan daha çetin olduğunu da, ister istemez biliyorlardı... Binâenaleyh bunlara düşen, gökleri ve yeri yaratmaya kadir olanın, doğrudan doğruya yarattığı o insanı, yeniden yaratabilme kudretine sahip olduğunu kabul etmeleridir. İşte bu, bu neticeyi ifâde etmede çok net bir aklî delildir. Bu burhanın bu'denli kuvvetli olmasına rağmen, insanların ekserisi,-ki bu ifadeyle haşri ve neşri kabul etmeyenler kastedilmiştir- bunu tanımayan bir tavır takınmışlardır. İşte bu misâl ile bu kâfirlerin, Allah'ın ayetleri hakkında bir delil ve hüccet bulunmadan, hatta sırf haset, cehalet, kibir ve taassuplarıyla mücadele ettikleri ortaya çıkmış bulunmaktadır. 49 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/23-4 50 Mü’min, 40/57

69

Cenâb-ı Hak, Kıyametin varlığının mümkün olduğuna dair delilleri izah edince, bunun peşinden, (muhakkaku'l-vukû olduğundan, olmuş bitmiş şey gibi olduğunu) haber veren ifadeyi getirerek, "O saat, muhakkak ve mutlaka gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Ne var ki insanların çoğu buna inanmazlar" buyurmuştur. Ayetteki, “insanların çoğu” ifadesiyle, öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkâr eden kâfirler kastedilmiştir.”51

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, göklerin ve yerin yaratılmasının, insanların yaratılışının tekrarlanmasından daha büyük bir iş olduğundan, bunun Allahu Teala’ya zor gelemeyeceğini ve aklında bunu zaten kabul ettiğini şöyle ifade eder:

“Yahya b. Sellam da şöyle demektedir: Bu öldükten sonra dirilişi inkâr edenlere karşı getirilen bir delildir. Yani bu ikisinin yaratılması insanların yaratılışının tekrarlanmasından daha büyüktür. Niçin Benim insanları tekrar dirilteceğimden yana acz içinde olduğumu sanıyorlar?

"Bunda hiç şüphe" tereddüt ve tartışma "yoktur, ama insanların çoğu iman etmezler." Onu tasdik etmezler. Halbuki tekrar dirilişle itaat eden ile isyan eden arasındaki fark ortaya çıkmış olacaktır52.

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir göklerin ve yerin yaratılmasıyla, öldükten sonra dirilişe istidlalde bulunulmasını şöyle anlatır:

“Allah Teala varlıkları kıyamet günü yeniden yaratacağını, bunun zatına son derece kolay olduğunu haber veriyor. Zira o gökleri ve yeri yaratmıştır. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılması, insanların ilk defa ve ikinci kez yaratılmasından daha büyüktür. Buna güç yetiren, elbette ondan daha aşağı olana evleviyetle kadir olur. Nitekim Allah Teala başka bir ayeti kerimede: “Görmezler mi ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah ölüleri diriltmeye de kadirdir.”53 buyururken buradada şöyle buyurmaktadır: “Elbetteki göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ne varki insanların çoğu bilmezler (de bu yüzden bu hüccetin üzerinde düşünmezler).” Araplardan çoğu Allah’ın gökleri ve yeri yarattığını itirafla beraber yeniden diriltmeyi uzak görerek, küfür ve inatlarından ötürü inkar ederlerdi. Halbuki onlar inkar ettiklerinden daha üstününü itiraf etmekteydiler.54”

d) Yazır’a Göre: Elmalılı ayette anlatılan delillendirmeyi şöyle açıklar: “Elbette göklerin ve yeryüzünün yaratılması o insanların yaratılmasından daha

büyüktür. Bu âyetin terkibinde birkaç mânâ vardır. Bir kere, insanların Allah'a ve Allah'ın âyetlerine karşı kibirli olması ve mücadelesinin haddini bilmemek olduğunu hatırlatmaktadır. Yani o kibredenlerin kibir, ne haddinedir ki, göklerin ve yerin yaratılışı onların yaratılışından daha büyük, daha azametlidir. Öyle ki insan onların içinde bir zerrecik gibi kalır, hatta insan yeryüzünün üzerinde bir mikrop, yer küre bütün alemin içinde bir zerre mesabesindedir. O halde insanın yere göğe karşı bile büyüklenmek haddi değilken, onları yaratan Yaratıcıya karşı kibir taslamaya kalkması ne büyük cehalettir. İkincisi, yeniden dirilmeye ve yeniden ruh verilmesine işaretle bir tehdit olmak üzere şöyle demektir: İlkin gökleri ve yerküreyi yaratmak, yoktan var etmek insanları tekrar yaratmaktan daha büyük bir iştir; o gökleri ve yeri hiç yok iken yaratan, ölen insanlara tekrar hayat verip de yaratamaz mı? Yeniden hayat verme ilk yaratmadan elbette kolaydır. Zemahşeri bu mânâyı tercih etmiştir.”55

51 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 19/319-320 52 Kurtubi, a.g.e,15/280-283 53 Ahkaf, 46/33 54 İbn Kesir, a.g.e, 13/7008 55 Yazır, a.g.e, 6/533

70

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub bu ayette ifade edilen istidlalde Allah için zor veya kolay diye bir şeyin olmadığını şöyle anlatır:

“Allah'ın kudretine oranla daha büyük, daha küçük, daha zor daha kolay diye bir şey yoktur. O her şeyi tek kelime ile yaratandır. Ancak bunlar eşyanın yapısındaki gerçeklerdir. İnsanlar onları böyle tanırlar ve öyle değerlendirirler. Bu ölçülere göre insan nerede, dehşet verici evren nerede? Onun büyüklüğü nerde koca evrenin büyüklüğü nerde?56”

والأرض ولم يعي بخلقهن بقادر على أن يحيي الموتى أولم يروا أن الله الذي خلق السماوات { }إنه على آل شيء قدير بلى

2-) “Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O'nun herşeye gücü yeter57.”

a) Razi’ye Göre: Razi, en zor ve en mükemmel olarak gökleri ve yeri yaratanın, öldükten sonra dirilmede zorlanmayacağını belirterek, tekrar dirilişte bedenin ruhla beraber dirileceğini, çünkü başalangıçta da ruhun bedenle beraber yaratıldığını şöyle ifade eder:

“Bu ayetin maksadı, Allah Teâlâ'nın, öldükten sonra diriltmeye kadir olduğuna delil getirmektir ve bu şöyledir:

Allah Teâlâ, bu sûrenin başında göklerin ve yerin yaratıcısının kendisi olduğuna dâir delil getirmiştir. Gökleri ve yeri yaratmanın, öldükten sonra insanı yeniden hayata döndürmekten daha zor ve daha büyük bir iş olduğunda şüphe yoktur. En zor ve en mükemmele kadir olan, daha kolay ve daha azına haydi haydi olur.

Cenâb-ı Hak daha sonra bu ayetini "O, herşeye, elbette kadirdir" cümlesiyle tamamlamıştır. Bundan murad şudur: Ruhun, bedenle alaka kurması "mümkün" işlerdendir. Eğer bu, aslında mümkün olmasaydı, tâ başta vâkî olmazdı. Allah Teâlâ bütün mümkinâta kadirdir. Dolayısıyla O'nun bedenleri (insanları) yeniden diriltmeye kadir olması gerekir. Bunlar, yakînî deliller olup, açıktır.”58

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ba’sü ba’de’l-mevt’e göklerin ve yerin yaratılmasıyla ilgili istidlali şöyle açıklar:

“Bu buyruk öldükten sonra dirilişi inkar edenlere karşı bir delil getirmektedir. "Yorulmamış" buyruğu acze düşmemiş, onları yoktan var etmekten dolayı zaafa düşmemiş demektir. Uygun olan şekli ve yolu bulamamayı anlatmak üzere; "İşi için uygun olan şekli bulamadı" denilir. Yüce Allah'ın şu ayeti de önceki ayeti açıklar mahiyettedir; "Göklerle yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kadir değil midir?"59 buyruğu gibidir.”60

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ayetteki delillendirmeyi şöyle ortaya koyar: “Allahu Teala buyuruyor ki kıyamet günü yeniden diriltilmeyi inkar eden, kıyamet günü

cesetlerin dirilip kalkacağını uzak gören kimseler görmezlermi ki gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan, onların yaratılması zatına meşakkat vermeyen, aksine onlara olun dediğinde karşı durmaksızın, muhalefet etmeksizin, isteyerek Allah’ın emrine icabet eden ve itaatle oluveren emir sahibi Allah, ölüleride diriltmeye kadir değil midir. Nitekim başka bir ayeti kerimede: “Elbette ki göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha

56 Seyyid Kutub, a.g.e, 12/548-49 57 Ahkaf, 46/33 58 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 20/57. 59 Yasin, 36/81 60 Kurtubi, a.g.e, 16/99-101

71

büyüktür. Ne var ki insanların çoğu bilmezler”61 buyrulurken aynı sebeple burada da evet o muhakkak her şeye kadirdir buyurmuştur.”62

d) Yazır’a Göre: Yazır, buradaki öldükten sonra dirilmenin, Kafir kişiye hidayet verilmesi şeklinde yorumlanabileceğini şöyle açıklar:

“Nihayet öldükten sonra dirilme ve ahiret meselesi iyice zihinlere yerleştirilmek üzere buyuruluyor ki: “Görmediler mi? Bu görüş, göz görüşünden, kalp görüşü ile görmek ve delil getirmektir. Yani şu görülüp duran gökler ve yeri yaratmış ve onları yaratmakla yorulmamış. Bu kayıt yahudilerin altı günde yarattı da yedinci gün dinlendi demelerini reddir. Nitekim Kâf Sûresi'nde "Bize bir yorgunluk da dokunmadı."63 buyurulmuştur. Ölüleri diriltmeye de kadirdir. Ölüleri diriltme: "Bir ölü iken dirilttiğimiz (Kâfir iken hidayet verdiğimiz) ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir nur ihsan ettiğimiz kimse..."64 âyetinde ifade edilen diriltmeyi de kapsadığında şüphe yoktur. Evet hiç şüphe yok ki o herşeye kadirdir. Diriltmenin de her türlüsüne kadirdir. Onun için İslâm herhalde ebedi hayat bulacak, kâfirler cehenneme girecektir.”65

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, burada gökler ve yerin yaratılmasıyla, ba’sü ba’de’l- mevt’in gerçekliğinin vurgulandığı şeklindeki kanaatini şöyle anlatır:

“Göklerle yerin oluşturduğu bu görkemli yaratıktan başlamak üzere varlık kitabı bütünüyle yaratıcı kudrete tanıklık eder ve insan hissine ölümden sonra diriltilmenin kolaylığını ilham eder. Vurgulanmak istenen bu diriltmenin gerçekliğidir. Bu gerçeğin zihinlere yerleştirilmesi konusunda en etkin yöntem de meselenin soru cevap üslubuyla dile getirilmesidir. Ardından kapsamlı yorum geliyor: "O her şeye kadirdir". Görüldüğü gibi ölümden sonra diriltme ve başkaları, olmuş olacak her şeyi kapsamına alan bu kudretin çerçevesi içine girmektedir.66”

وهو والأرض ثم يعيده وهو أهون عليه وله المثل الأعلى في السماوات وهو الذي يبدأ الخلق { } الحكيم العزيز

3-) “Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O'nundur. O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”67

a) Razi’ye Göre: Razi, ayette Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilişin ilk yaratılışla delillendirmesini şöyle anlatır:

“Allah Teâlâ haşri ifade ederek, "O, mahlûkatı ilk önce yaratıp, sonra onları diriltecek olandır. Bu iş O'na pek kolaydır" yani, "sizin nazarınızda da, iade diriltme, ilk yaratıştan daha kolaydır" buyurmuştur. Çünkü bir şeyi ilk defa yapan kimseye, bu şey güç gelir. Fakat bu işi tekrar yaptığında daha kolay gelir. Bu ifadenin, "pek kolay" değil de, "kolay" manasında olduğu da söylenmiştir. Bu tıpkı, "Allahu Ekber" deki "ekber" (en büyük) kelimesinin kebir (büyük) manasına gelmesi gibidir. Bunun manasının, "iade (diriltme), ilk defa yaratmış olana, o ilk yaratmadan daha kolaydır" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Çünkü yaratılışın başlangıcında insan, bir "alaka" (rahme tutunmuş bir döl), sonra bir çiğnem et, sonra et, sonra kemik, sonra tam bir insan olur, daha sonra da hareketli, kuvvetli, gelişmeye müsait bir bebek olarak dışarı çıkar. Bütün bunlar O'na zor bir iştir. İade de (yeniden yaratmada) ise, insan, boyu

61 Mü’min, 40/57 62 İbn Kesir, a.g.e, 13/7285 63 Kâf, 50/38 64 En'am, 6/122 65 Yazır, a.g.e, 7/120 66 Seyyid Kutub, a.g.e, 13/348 67 Rum, 30/27

72

posu yerinde, tastamam bir insan olarak, "ol" emrine uyup, mezarından çıkar ki bu daha kolaydır.68”

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, bu ayetin tefsirinde Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilişin ilk yaratılışla delillendirmesini şöyle anlatır:

“Yaratıkları ilkin var eden, sonra da onu tekrar iade eden O'dur" buyruğunda sözü geçen yaratıkları ilkin O'nun var etmiş olması, canlının doğumundan önce rahimde meydana gelmesi ile olur. İade etmesi ise, ölümden sonra diriliş için ikinci üfürüş ile ona hayat vermesi ile olur. Bu buyrukta yüce Allah, O'nun yaratıkları ilkin var etmiş olduğunun bilinmesini, henüz ortada olmayan ölümden sonra tekrar yaratılışına delil olarak göstermektedir. Böylelikle gözle görülen, gaibe (görülmeyene) delil kılınmaktadır. Daha sonra yüce Allah bunu: "Ve bu, O'na göre daha kolaydır" buyruğu ile te'kid etmektedir.

İbn Abbas, Mücahid, İkrime ve ed-Dahhak ise şöyle demişlerdir: Anlam şudur: Her ne kadar hepsi yüce Allah için kolay olsa dahi; tekrar yaratmak, Allah için ilkin yaratmaktan daha kolaydır. Bunun izahı da şöyle yapılır; Bu şanı yüce Allah'ın kullarına vermiş olduğu bir örnektir. Şöyle demektedir: Yaratıklara göre bir şeyi tekrar yaratmak, ilkin yaratmaktan daha kolaydır. Buna göre sizin anlayışınıza ve sizin kendi aranızdaki telakkinize göre ilkin yaratmaya kadir olan, öldükten sonra tekrar diriltmeye ilk olarak yaratmaktan daha da kadir olmalıdır.

Rabî b. Huseyn de yüce Allah'ın: "Ve bu Ona göre daha kolaydır" buyruğu hakkında şöyle demiştir: Esasen hiçbir şey Allah için zor ve güç değildir. İkrime dedi ki: Kâfirler yüce Allah'ın ölüleri tekrar dirilteceğinden hayrete düştüler. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.69”

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, bu ayetin tefsirinde Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilişin ilk yaratılışla delillendirmesini şöyle anlatır:

“İlkin yaratıp sonra onu iade eden odur. Bu onun için daha kolaydır.” İbn Abbas’tan rivayet ile İbn Ebu Talha burayı: “Bu ona daha kolaydır” şeklinde anlamıştır. Mücahit der ki: “Başlamak ona kolaydır. Tekrarlamak ise başlamaktan daha kolaydır”. İkrime ve başkaları da böyle söylemiştir.

Buhari der ki bize Ebu Yeman’ın… Ebu Hureyre’den , onunda Hz. Peygamber (sav)’den rivayetine göre Allah Teala şöyle buyurur: “Beni yalanlama hakkı yok iken ademoğlu beni yalanladı. Bana sövmeye hakkı yok iken ademoğlu bana sövdü . Onun beni yalanlaması: “Beni önce yarattığı gibi tekrar diriltemeyecektir” demesidir. Yaratmanın ilki elbette bana sonrakinden daha kolay değildir. Bana sövmesine gelince Allah çocuk edindi demesidir. Halbuki ben dengi hiç bir şey olmayan, doğurmayan, doğrulmayan, Ehad ve Samed olanım.70„71

d) Yazır’a Göre: Hamdi Yazır, bu ayetin tefsirinde Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilişin ilk yaratılışla delillendirmesini şöyle anlatır:

“Ve işte O'dur o yaratmayı ilkin yapan, sonra onu döndürüp tekrar yapacak olan ki o, O'na daha kolaydır. Yani yeniden yapmak, ilkin yapmaktan daha kolaydır. Çünkü normal olarak bakıldığı zaman, önceki tabiatın aksine iken, ikincisi tabii olmuş olur. Göklerde ve yerde en yüksek şeref ve şan da O'nundur. Tam kudret, sonsuz hikmet, yaratıcılık, ilâhlık gibi en yüksek nitelikler ancak O'nundur. "Kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır.72” 68 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/105-106 69 Kurtubi, a.g.e, 13/465-469. 70 İbn Kesir, a.g.e, 12/6349’dan naklen 71 İbn Kesir, a.g.e, 12/6349 72 Yazır, a.g.e, 6/250

73

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, bu ayetin tefsirinde Allahu Teala’nın öldükten sonra dirilişin ilk yaratılışla delillendirmesini şöyle anlatır:

"Ölümden sonra diriliş O'nun için daha kolaydır." Allah için kolay, veya zor diye bir şey yoktur. "O'nun işi bir şeyin olmasını dileyince ona "Ol" demektir. O şey hemen oluverir"73 Fakat O, insanların kavrayışına göre hitap etmektedir. İnsanların ölçüsüne göre yoktan var etmek, bozulup dağılanın var edilmesinden daha zordur. Durum böyleyken ne oluyor da yeniden var etmeyi Allah için daha zor görüyorlar, oysa o yapısı açısından daha kolaydır!74”

قل إن} { أو آباؤنا الأولون {}وعظاما أئنا لمبعوثون ولون أئذا متنا وآنا تراباوآانوا يق { }ى ميقات يوم معلوم لمجموعون إل} {الأولين والآخرين

4-) “Ve diyorlardı ki: "Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?. Önceki atalarımızda mı?. De ki: "Öncekiler ve sonrakiler belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.”75

a) Razi’ye Göre: Razi, bu ayette öldükten sonra dirilişin belli bir zamanda gerçekleşeceğini aşağıdaki ayetlerle tefsir eder:

“Bu, onların daha önceki, "Bir de, "Biz öldüğümüz, toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mi, hakikaten biz mi diriltilip kaldırılacak mışız?" derlerdi. Evvelce geçmiş atalarımız da mı?"76 sözlerine bir işarettir. Bu böyledir, zira bu kelâm, müstakil ve intizamlı bir sözdür. Çünkü Cenâb-ı Hakk onlara, "De ki, evvelkiler de sonrakiler de..."77 diyerek cevâp vermiş, derken de, aleyhlerine delil olarak da, "Çünkü, sizi biz yarattık..."78, "O halde dökmekte olduğunuz meninin durumunu söyleyin bakalım"79 ve "Şimdi bana ekmekte olduğunuz (tohum)u haber verin..."80 ifâdelerini zikretmiş, bu delilleri getirdikten sonra da, "... Hayır, işte yıldızların düştüğü yerlere andediyorum... "81 üslubuyla kasem etmiş, "Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'ân 'dır..."82 ayetiyle, bütün bunların Allah'tan bir haber verme olduğunu beyân etmiş, sonra da yine onların sözüne dönerek, "Konuştuğunuz bu sözü, aksinin doğru olduğunu bildiğiniz ve aksini söylediğiniz halde, arkadaşlarınıza yağcılık olsun diye mi söylüyorsunuz, yoksa bunun nesih olduğunu mu iddia ediyor ve bunda ısrar ediyorsunuz?" demiştir .83”

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, burada öldükten sonra şüphe edenlere karşı “elbette toplanacaklardır” buyruğuyla bu işin gerçekleşeceğine dair yemin edilerek cevap verildiğini şöyle ifade eder:

“Ve: Biz ölüp... sonra mı, gerçekten biz mi tekrar diriltileceğiz, derlerdi." Bu sözleriyle onlar öldükten sonra dirilişin uzak bir ihtimal olduğunu ifade etmiş ve öldükten sonra dirilişi yalanlamış oluyorlardı.

Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed onlara "de ki: muhakkak" atalarınızdan "öncekiler de, sonrakiler de" ve bizzat sizler de "bilinen bir günün" kıyamet gününün "belli bir vaktinde elbette toplanacaklardır."

Buyruk yemin anlamını ihtiva etmektedir. Yüce Allah'ın: "Elbette toplanacaklardır"

73 Yasin, 36/82 74 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/419 75 Vakıa, 56/47-50 76 Vakıa, 56/47-48 77 Vakıa, 56/49-50 78 Vakıa, 56/57 79 Vakıa, 56/58 80 Vakıa, 56/63 81 Vakıa, 56/75-76 82 Vakıa, 56/77-78 83 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 21/259-260.

74

buyruğunun başına 'lam" harfinin gelmiş olması mana itibariyle yemin olduğunun delilidir. Yani gerçekten yemin ile bildiriyorum ki; muhakkak sizler -sizin batıl yemininizin aksine- toplanacaksınızdır. "Sonra gerçekten sizler ey" hidayetten uzaklaşıp "sapanlar" ve öldükten sonra dirilişi "yalanlayıcılar siz elbette zakkum ağacından yiyeceksiniz."84

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, öldükten sonra dirilişi yalan ve uzak bir ihtimal görerek, Allahu Teala’nın onların atalarına ve kendilerine ne ertelenen ne de öne alınmayan belli bir vakitte dirilmenin gerçekleşeceğini haber verdiğini şöyle anlatır:

“Ve derlerdi ki: Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz? Önce gelip geçmiş atalarımız da mı?” Onlar bunu yalan sayarak ve gerçekleşmesini uzak bir ihtimal görerek böyle diyorlardı. Bunun için Allah Teala müteakıben onlara şöyle sesleniyor: “De ki: Şüphesiz hem öncekiler, hem sonrakiler. Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır. “Yani ey Muhammed onlara haber ver: muhakkak ki Ademoğullarının öncekileri de, sonrakileri de kıyamet gününde Arafat ta toplanacaklardır. Onlardan hiç birisine bırakıp terk edecek değiliz. Hud süresinde buyrulduğu gibi: “Muhakkak ki Ahiret azabından korkanlar için bunda ayetler vardır. O gün; bütün insanların toplanacağı gündür ve o, görülecek gündür. Biz o günü, ancak belirli bir süreye kadar erteleriz. O gün gelince; Allah’ın izni olmadan kimse konuşamaz. Onlardan kimisi bedbaht, kimisi de bahtiyardır.”85 Bunun için burada da ‘Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır’ buyuruyor. Bu vakit, belirli bir vakittir. Ne öne alınır ne de sona bırakılır. Ne arttırılır ne de eksiltilir.”86

d) Yazır’a Göre: Yazır, burada mikat’ın bir şeyin vaktini tayin eden ölçü anlamında olmasından hareketle, kıyamette dünyanın sonunu getirdiğinden dolayı, kıyamet için mikat tabirinin kullanıldığını şöyle ifade eder:

“Bilinen bir günün muayyen vaktinde mutlaka toplanacaklardır." O bilinen gün, kıyamet günüdür. Mikât, bir şeyin vaktini tayin eden ölçüdür. Kıyamet de dünyanın vaktini tahdid ettiği için mikât denilmiştir. Buradaki izâfet, izâfet-i beyaniyyedir. Mânâsı, mikât olan gün demektir.87”

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub tefsirinde sadece ayetin mealini vermekle yetinmiş ayet hakkında herhengi bir değerlendirme yapmamıştır. Kısaca şunu ifade edebiliriz ki, burada, öldükten sonra dirilmeye, insanlara göre zor olan göklerin ve yerin yaratılmasıyla istidlalde bulunulmuştur. Yani göklerin ve yeryüzünün yaratılması insanların yaratılışının tekrarlanmasından daha büyük bir iş olduğu, bunun Allahu Teala’ya zor gelmeyeceği ve aklında bunu zaten kabul ettiği ifade edilmektedir.

3- DİRİLİŞE BİZE GÖRE İMKANSIZ OLAN ŞEYLERİ YARATMA İLE DELİL GETİRME

Diriliş meselesi Peygamberimiz (sas) ile müşrikler arasında uzun boylu tartışmalara neden olmuştur. Kur'an-ı Kerim bu tartışmaların çoğunu dile getirmiştir. Aslında hayatın ve ölümün yapısını, dirilişi ve mahşerin yapısını gözönünde bulundurup değerlendirenler, onun gayet açık, sade, anlaşılır bir mesele olduğunu göreceklerdir. Kur'an-ı Kerim bu aydınlıkta meseleyi defalarca ortaya koymuştur. Fakat karşıdaki müşrikler meseleyi bu kadar açık ve bu

84 Kurtubi, a.g.e, 17/34-39. 85 Hud, 11/103-105 86 İbn Kesir, a.g.e, 14/7699 87 Elmalılı, a.g.e, 7/403

75

kadar sade bir biçimde düşünmüyorlardı. Bu nedenle bedenlerin çürüyüp yok olmasından sonra tekrar dirilmeyi düşünmek zor geliyordu. İnsan ölüp toprak olduktan sonra en küçük kemiklerinin bile toprağa karışması nedeniyle tekrar dirilişi bir türlü kabul edememekte, buna karşın parmak uçlarındaki küçük kemiklerin bile tekrar yaratılmasının zor olmadığına değinilmekte ve bunun Allah için zor olmadığı vurgulanmaktadır. Şimdi öldükten sonra dirilmeye bize göre imkansız gibi görünen, Kurban’ın tekrar yaratılış için ortaya koyduğu delillerini altı ayette inceleyelim.

أو خلقا } {نوا حجارة أو حديدا قل آو }{مبعوثون خلقا جديدا وقالوا أئذا آنا عظاما ورفاتا أإنا ل {فسينغضون إليك رؤوسهم صدورآم فسيقولون من يعيدنا قل الذي فطرآم أول مرة مما يكبر في

وتظنون إن لبثتم إال يوم يدعوآم فتستجيبون بحمده} {يكون قريبا ويقولون متى هو قل عسى أن }ال قلي

1-) “Bir de onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? De ki: "İster taş olun, ister demir..." "İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.) "Onlar: "Bizi kim tekrar diriltecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu" diyecekler. De ki: "Yakın olması gerekir!".(Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız.88”

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayette müşriklerin ahireti, öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkar husundaki şüphelerini şöyle anlatır:

“Müşrikler, Hz. Peygamber (s.a.s)'in büyülenmiş, aklı bozulmuş olduğunu söyleyip, buna dâir, "İnsanın kemik, çerçöp, unufak olmasından sonra, yeniden, baştaki gibi akıllı bir canlı haline geleceğini iddia edişini, delil getirmişler ve bu sözü, onun aklının bozuk olduğunu izah için, ondan nakledip durmuşlardı.”

Razi, Müşriklerin ortaya koydukları şüphelerini de şöyle ifade eder: “İnsan ölüp, uzuvları kuruyup, dünyanın dört bir tarafına yayılıp dağıldığında ve

dünyanın diğer maddeleri ile karıştığında mesela, bedenin sıvı kısımları, dünyanın sıvıları ile, toprağa ait olanlar, toprakla havaî olanlar, hava ile ve ateşî olanlar da ateşle karıştığında, bunların bizzat aynılarının yeniden biraraya getirileceği ve bunlara yeniden hayat verileceği nasıl düşünülebilir. İşte müşriklerin şüpheleri bundan ibarettir.”

Razi buna şöyle cevap verir: “Allah'ın ilminin ve kudretinin mükemmelliğinde bir kusur görülmedikçe, böyle bir problem söz konusu olmaz. Ama Allah Teâlâ'nın bütün herşeyi bildiğini kabul edersek, o canlının uzuvları, âlemin hangi parçasına karışırsa karışsın, Allah'ın ilmi karşısında, onlar mutlaka birbirinden ayırdedilebilirler. Yine Allah Teâlâ'nın bütün mümkinâta (herşeye) kadir olduğunu kabul ettiğimizde, O, o parçaları bizzat kendisi bir araya getirmeye, onlara hayal ve akıl vermeye de kadir olmuş olur. Böylece Allah'ın ilminin ve kudretinin mükemmel olduğunu kabul ettiğimizde, bu şüphelerin tamamıyla zail olacağı kesinleşir.”

Yine Razi, Cenâb-ı Hakk'ın "Söyle: "Gerek bir taş, gerek bir demir olun" cümlesinin şu manaya geldiği kanatindedir:

"Müşrikler, Allah'ın insanları kemik ve unufak olduktan sonra eski hallerine geri çevirmesini akıldan uzak (imkânsız) görmüşlerdir. Bu, zahire göre, her ne kadar (hayat) canlılığı kabul etmeye engel bir sıfat (durum) ise de, onlar meselâ, bir taş veya bir demir olma gibi, bu maddelerin, ölümlerinden sonra hayatı kabul etme hususunda, insanın bir kemik yığını 88 İsra, 17/49-52

76

ve çerçöp olmasından daha ileri bir sıfata varıp dayandığını düşünürlerse, bu taş ve demir oluş ile, hayatı kabul etme arasındaki zıdlık, kerih olma ile hayatı kabul etme arasındaki zıdlıktan daha ileridir. Çünkü kemik canlının bedeninin bir parçasıdır. Ama taş ve demir, kesinlikle hayatiyyetle tavsif edilemezler. Binâenaleyh insanların bedenlerinin, ölümlerinden sonra taş ve demire dönüşmeleri halinde bile Allah Teâlâ onlara yeniden hayat verir ve onları tıpkı eskiden olduğu gibi, akıllı canlılar kılar.

Cenâb-ı Allah sonra, "O halde bizi kim geri çevirecek!" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan (diriltecektir)" buyurmuştur. Bu, şu manayadır: Cenâb-ı Hak onlara, "ister taş, ister demir, isterse hayatiyyeti kabul etmesi bunlardan daha zor olan bir şey olunuz, bilin ki size yeniden hayat vermek mümkündür" deyince, onlar da buna karşı, "Bize o hayatı yeniden verecek kimdir?" dediklerinde, Hak Teâlâ, Hz. Peygamber'e "ilk defa sizi yoktan var eden (diriltecektir)" demesini emretmiştir. Bunun böyle olduğu sabit olunca biz diyoruz ki: "O maddeler hayatı, aklı kabul ederler. Alemin ilahı da, zâtı gereği kadir ve âlimdir. Bu sebeple onun ilmi ve kudreti kesinlikle batıl olmaz, aciz kalmaz. Binâenaleyh ilk defa yaratmaya kâdir olanın, yeniden yaratmaya da kadir olabilmesi gerekir. İşte bu doğru bir söz ve güçlü bir aklî delildir.”89

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, inkarcıların öldükten sonra dirilişi ne kadar kabul etmeselerde Allahu Teala’nın taş ve demir veya akıllarında imkansız gördükleri başka bir şey olsalar bile onları dirilteceğini şöyle açıklar:

“Ve dediler ki biz bir yığın kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman mı…” yani onlar Kur’an-ı ve öldükten sonra dirilişi işittikleri zaman kendi aralarında fısıldaşarak eğer o büyülenmiş ve aldanmış birisi olmasaydı hiçbir zaman böyle bir söz söylemezdi dediler. “Biz mi yeniden yaratılıp diriltileceğiz” buyruğu soru olmakla birlikte maksat böyle bir şeyi inkar etmektir. Ayetteki halkan kelimesi yeni bir diriliş ve yaratılış demektir. Ayetin anlamının şöyle olduğuda söylenmiştir : Siz taş yahut demir olsanız dahi, ilkin yarattığı gibi tekrar yaratır. Ve mutlaka sizi öldürür, sonra bir daha diriltir."90

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ölümden sonra dirilişin inkar edilmesi karşısında, bu durumu kabul etmeyenlere, kayda değer bir şey değilken onları yaratıp yeryüzünde dağılan beşer haline gertirenin, hangi duruma dönüşürlerse dönüşsünler onları yeniden diriltecek olduğunu şöyle ortaya koyar:

“Allahu Teala yeniden dirilişin vukuu bulacağını uzak sayan kafirlerin durumunu haber vererek istifhamı inkârî ile onların şöyle dediklerini bildiriyor: “Cidden biz yeni bir yaratılışla diriltilecek miyiz?” biz çürüyüp kayda değer dahi olmayan bir hiç durumuna düştükten sonra tekrar diriltilecek miyiz? Nitekim bir başka ayette bu konu şöyle ifade edilir: “Derler ki biz eski halimize mi döndürüleceğiz. Ufalanmış kemik olduğumuz zaman mı? Derler ki o takdirde bu zararına bir dönüştür.”91 Yasin suresinde ise şöyle buyrulmaktadır : “Çürümüş kemikleri kim diriltecek? diyerek bize misal vermeye kalkar. De ki: onları ilk defa yaratan diriltecektir. O her türlü yaratmayı bilendir92” 93

“Diyecekler ki : Bizi tekrar kim diriltir:”onlar bir taş demir veya daha katı bir şey olduğumuz zaman bizi tekrar kim diriltir? “Deki sizi ilk defa yaratmış olan”, siz kayda değer bir şey bile değilken sizi yaratıp yer yüzün de dağılan beşer haline getirmiş olan ne duruma

89 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 14/507-508 90 Kurtubi, a.g.e, 10/414-15 91 Naziat, 79/10-12 92 Ya’sin, 36/ 78-79 93 İbn Kesir, a.g.e, 9/4777

77

dönüşürseniz dönüşün sizi yeniden getirecek güçtedir. “Yaratılışa ilkin başlayıp tekrar eden O’dur. Tekrar kendisi için çok daha kolaydır.94”95

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermekle yetinmiş ayetin tefsirini yapmamıştır.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, öldükten sonra dirilişin olmaması için taş veya demire dönüşmeyi aklından geçirenlere karşı Allahu Teala’nın bunu mutlaka gerçekleştireceğini belirterek, ilk yaratmayı ve O’nun gücü karşısında hiçbir şeyin diğerinden zor olmayacağı delilini şöyle arz eder:

"Dediler ki; "Biz kemik ve toz haline dönüştükten sonra diriltilerek yaradılışın yeni bir aşamasına mı geçeceğiz?" Onlar, daha önceleri olmadıklarını sonra varolup hayat kazandıklarını, tekrar diriltmenin ilk yaratılıştan zor olmadığını, Allah'ın gücü karşısında hiçbir şeyin diğerinden zor olmayacağını, her şeyde yaratma aracının aynı olduğunu, bunun da "Ol" demesi ve onun da meydana gelmesi şeklinde olduğunu düşünmüyorlar. Dolayısıyla bir şeyin Allah katındaki durumu O'nun insanlara göre zor da olsa kolay da olsa farketmediğini bilmiyorlar. Allah'ın iradesi kendisine yöneldikten sonra her şeyin aynı olduğunu anlamıyorlar.

Onların bu hayret edişlerine şu şekilde cevap verilmişti: Onlara de ki; "İster taş olunuz, ister demir olunuz. İster (canlılık olayı ile ilişkili olabileceğini) hafızalarınızın almadığı başka bir yaratık olunuz."

Kemik ve un ufak olmuş bedende bile yine de bir insanlık kokusu, hayatı andıran birtakım olgular vardır. Demir ve taş ise, bunlara göre canlılıktan daha uzaktır, onlara deniyor ki: İster taş olun ister demir, ister taş ve demirden başka canlanmasını ve hayatın içine gireceğini bir türlü düşünemediğiniz hayattan daha uzak bir varlık olun... Allah sizi kesin diriltecektir.”96

الذي أنشأها أول قل يحييها }{يي العظام وهي رميم مثال ونسي خلقه قال من يح وضرب لنا { } مرة وهو بكل خلق عليم

2-) “Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.”97

Tekrar dirilişi inkâr edenlerden birçoğu, bu inkârlar hususunda ne bir delil, ne bir şüphe ileri sürmüşler; sadece bunun tuhaf bir iş olduğunu söylemekle yetinip, bunun kesin olmayacağını iddia etmişlerdir. Bunun böyle olduğuna, Cenâb-ı Hakk'ın yukarıdaki ayette de olduğu gibi böylesi insanlardan, Kur'ân'ın pek çok yerinde, bu görüşlerini nakletmesi de delalet eder.

a) Razi’ye Göre: Razi haşri inkar edenlere karşı Allahu Teala’nın onlara bu ayette ilk yaratılışı ve kendilerinin ilk olarak yoktan var edildiklerini örnek gösterdiğini şöyle ifade eder:

“Allah Teâlâ onların, "Yeryüzünde (gömülüp) kaybolduktan sonra mı, yeni bir yaratılış içinde olacağız. Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?"98; "Sen mi doğrulardansın? Öldüğümüz ve toprak ve kemik yığını olduğumuz zaman mı, biz mi cezalanacağız?"99 dediklerini bildirmiştir.

Aynen bunun gibi, Cenâb-ı Hak, yine burada, onların ağzından, bu işi akıldan uzak görme üslûbu ile, "Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?" demiştir. Binâenaleyh Allah 94 Rum, 30/ 27 95 İbn Kesir, a.g.e, s.4778 96 Seyyid Kutub, a.g.e, 9/334-35 97 Yasin, 36/78-79 98 Saffat, 37/16 99 Saffât, 37/53

78

Teâlâ, önce onların bu garipsemelerini, "Kendi yaratılışını unutup" ifadesiyle çürüterek işe başlamıştır. Bu, "O, bizim kendisini topraktan ve elementleri ayrı bir nutfeden yarattığımızı, sonra da ona, tepeden tırnağa çeşitli şekillerde ve çeşitli yerlerde farklı uzuvlar verdiğimizi, bununla da yetinmeyip, bunlardan tamamen farklı olan ve sayesinde ikrama müstehak oldukları konuşma ve akıl kuvvetini verdiğimizi unuttu. Binâenaleyh bu kimseler, eğer haşri, sırf akıldan uzak gördükleri için inkâr ediyorlarsa, keşke, asla kendisinden hayat beklenmeyen önemsiz bir nutfeden, konuşan ve düşünebilen bir varlığı yaratmamızı da akıldan uzak görselerdi!

Haşri inkâr edenlerden kimisi de, neticede yine akıldan uzak gördüğü için inkâr etmiş olsa da, şöyle bir şüphe ileri sürmüşlerdir. Bu da şu şekildedir: "Yok olduktan sonra, hiçbir şey kalmaz. O halde, Cenâb-ı Hak nasıl, yok olan şeye var diye hükmedebilir?" Allah Teâlâ bu şüpheye de: "De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyla bilendir"100 buyurarak cevap vermiştir. Bu, "Nasıl ki Allah, insanı hiçbir şey değilken yaratmıştır. Aynen bunun gibi, geride insandan hiçbir şey kalmadığı zaman da, onu yeniden yaratır" demektir.”101

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, "Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal getirip dedi ki: Çürümüş haldeki kemikleri kim diriltecek?" buyruğu ile ilgili açıklamalarını iki şekilde sunmuştur:

1- Yaratılışını Düşünenin Ahirete Zorunlu Olarak İman Etmesi: "Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal getirip..." yani o, Bizim kendisini ölü bir

nutfeden yaratıp ona hayat verdiğimizi unuttu. Bu da şu demektir: Onun bu itirazının cevabı bizzat kendi yapısında vardır. İşte bundan dolayı Peygamber (sav) kendisine: "Evet (diriltecektir). Allah seni de diriltecektir ve cehennem ateşine koyacaktır" diye cevap vermiştir.”

Kurtubi’ye göre bu buyrukta kıyas yapmanın sıhhatli olduğuna delil vardır. Çünkü yüce Allah, öldükten sonra dirilişi inkâr edenlere karşı ilk yaratmayı delil getirdiğini belirterek açıklamalrına şöyle devam eder:

“Şöyle de denilmiştir: Bu kâfir Peygamber (sav)'a: Acaba ben bu çürümüş kemiği ufalayıp rüzgara karşı savuracak olursam, senin görüşüne göre, Allah bunu tekrar iade eder mi? demiş, bunun üzerine de: "De ki: Onları ilk defa yaratan kim ise onları diriltecektir" buyruğu nazil olmuştur. Yani bunları herhangi bir şey olmaksızın ilk olarak yaratan, bir şeyden -ki o da acbu'z-zeneb'dir- ikinci olarak tekrar yaratmaya elbette ki kadirdir. "O her türlü yaratmayı" yani nasıl ilk olarak yaratacağını ve tekrar iade edeceğini "en iyi bilendir.”

2- Kemiklerin Canlı Olması: Kurtubi kemiklerin canlı olması ile ilgili İbn Arabî’den şöyle bir açıklama getirmiştir:

“Bu âyet-i kerimede kemiklerin de canlı olduğuna delil vardır. "...Kemikleri kim diriltecek?" sözü ile kemik sahiplerini kastetmiştir. Dilde muzaf’ın, muzafu'n-ileyh yerine kullanılması çoktur. Şeriatte de olan bir şeydir denilecek olursa, buna şöyle cevap veririz: Bu ancak bir zaruret dolayısıyla ihtiyaç duyulması halinde olan bir şeydir. Burada böyle bir takdirde bulunmayı gerektiren bir zorunluluk bulunmadığı gibi, buna ihtiyaç da yoktur. Çünkü yüce yaratıcı bunu bize haber vermiştir. O buna kadirdir, hakikat de bunun böyle olduğuna tanıklık etmektedir. Ayrıca hayatın alameti olan duyma, kemikte var olan bir hususiyettir.”102

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, tekrar dirilişi inkar edenlere karşı ilk yaratılış üzerinde durarak, bu ayetin tefsirinde Hz. Peygamber (sas)’den bir hadis rivayet eder:

100 Yasîn, 36/79 101 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/555-556 102 Kurtubi, a.g.e, 14/454

79

“Dirilişi inkar eden kişi; ilkin yaratmaya kadir olanın, geri döndürmeye muktedir olduğunu anlamadı mı? Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal getirdi de; çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi. Gökleri ve yeri yaratmış olan yüce kudretin, bedenleri ve çürümüş kemikleri yeniden diriltmesini uzak saydı. Kendini unuttu. Halbuki Allah Teala onu yoktan yaratmış, inkar edip karşı çıktığı ve uzak saydığı şeyin en büyüğünü kendisine göstermiştir. Bunun için de ayetin devamında “de ki: Onları ilk defa yaratan, diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.” Yeryüzünün her köşesinde kemiklerin nereye dağıldığını, nereye döküldüğünü ve nerede parçalanıp gittiğini en iyi O bilir.

İmam Ahmed İbn Hanbel der ki: Bize Affan…Rebiden nakletti, Ukbe bin Amr, Huzeyfe’ye şöyle demiş; “Resulullah’ın şöyle dediğini duydum: “Adamın birisi ölüm döşeğine yattı. Hayattan ümidini kesince, ailesine şöyle vasiyet etti: “Ben ölünce, biraz odun toplayın. Çok dayanıklı olsun, sonra onunla bir ateş yakın. Ateş etimi bitirip kemiğime dayanınca, o zaman derim yanmış, kemiğim çıkmış olur. Onu alıp denize atın.” Onlar da öyle yaptılar. Allah Teala, onu toparlayıp dedi ki: “Niçin böyle yaptın? o; senin haşyetinden, deyince, Allah Teala onu bağışladı”103 Ukbe ibn Amr der ki; Ben de onu böyle söylerken duymuştum. O adam kabir soyucusu idi.104”

d) Yazır’a Göre: Yazır, bu ayetin Ubey b. Halef’in Hz. Peygamber (sas)’e, elindeki kemik parçalarını ufalayıp öldükten sonra dirilişi inkar etmesi üzerine nazil olduğunu ve ayetin tekrar dirilişe bir delil olduğunu şöyle vurgular:

"İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi?" Rivayet olunuyor ki Ubey b. Halef Hz. Peygamber (s.a.v.)'in huzuruna bir çürümüş kemikle gelmiş, onu eliyle ufalayarak "Allah bunu böyle çürüdükten sonra diriltir der misin?" demiş. "Evet, seni de diriltir ve ateşe kor" buyurmuş ve bu âyet, bu sebeple inmiştir. Ve O, yaratmanın hepsini hakkıyla bilir. Yani her yarattığını bütün incelikleriyle, her birinin toplanan ve dağılan bütün parçaları, usul ve fürûu (aslı ve dalları), durumları, halleri, nicelikleri, miktarları, her türlü özellikleriyle bilir. Her yaratmayı, yaratmanın her türlüsünü bilir, maddeli maddesiz, âletli âletsiz, örnekli örneksiz, gerek ilkin, gerek sonra her çeşidini bilir. Bütün mesele bundan ibarettir.105”

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub tefsirinde bu ayetle ilgili herhangi bir yorum yapmamıştır.

}قل نعم وأنتم داخرون} {أوآباؤنا الأولون {} أئنا لمبعوثون أئذا متنا وآنا ترابا وعظاما {3-) “Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar

dirilecekmişiz?. Önceki atalarımız da mı?.. De ki: "Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz)”106.

a) Razi’ye Göre: Razi öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin mümkün olduğunu isbat etmek için Kur’an’ın kullandığı -diğer ayetlerin tefsirlerinde geçtiği üzere- delillerden bazılarını iki gurupta toplayarak şöyle ifade eder:

“Allah Teâlâ, öldükten sonra dirilmenin ve Kıyametin mümkün olduğunu isbat sadedinde kesin delilleri anlatınca, münkirlerden de pek çok şey nakletmiştir. O topluluk, haşri ve Kıyameti akıldan uzak görüyor ve, "Ölüp, toprak olup, parçaları âlemin dört bir yanına dağılan kimsenin aynısının yeniden yaratılması nasıl düşünülebilir?" diyorlardı. Ve, bu imkânsız görmede böyle bir inanca sahip olan kimselerle alay edecek bir dereceye varmışlardı. Binâenaleyh durum böyle olunca, onlardan bunu imkânsız görme intibaını gidermenin yolu, ancak şu iki şeyden geçer: 103 İbn Kesir, a.g.e, 12/6774-75’den naklen 104 İbn Kesir, a.g.e, 12/6774-75 105 Yazır, a.g.e, 6/425 106 Saffat, 37/16-18

80

1) Onlara, haşrin ve neşrin doğruluğuna dair deliller getirilmesi ve meselâ onlara, "Sizler, gökleri ve yeri yaratmanın, insanı, ölümünden sonra yeniden yaratmadan daha zor olduğunu; ve yine sizler, en çetin olanı yaratıp ona kadir olanın, daha basit ve daha kolay olana kadir olması gerektiğini bilmiyor musunuz?" denilebilir. Binâenaleyh bu delil, her ne kadar çok net ve güçlü ise de, ancak ne var ki o münkirler bu mukaddimeleri akıllarına vurduklarında, bunu bir türlü anlayamıyor ve buna bir türlü vakıf olamıyorlardı. Yine onlara va'z-u nasihat edildiğinde, ahmaklıklarının ve cehaletlerinin şiddetinden dolayı, ondan gerekli neticeyi çıkaramıyorlardı. Dolayısıyla da hiç şüphesiz, bu tür açıklamalardan yararlanamıyorlardı.

2) Peygamberin, peygamberlik tarafını mucizelerle isbat edip, sonra da, "Benim, Allah katından görevlendirilen hak ve doğru bir peygamber olduğum kesinlik kazanınca, o zaman ben size, ölümden sonra dirilmenin ve Kıyametin hak ve gerçek olduğunu haber veriyorum" demesidir. Sonra, bu inkarcılar yine, bu açıklama ve izah biçiminden de yararlanmazlar. Zira onlar ezici bir mucize ve kahir bir ayet, delâlet gördüklerinde, bunu, onun açık bir sihir olduğu manasına hamlederler ve bunu alaya alarak istihza ederler. İşte Cenâb-ı Hakk'ın, Bir mucize (ayet) gördükleri vakit, onu eğlenceye alırlar anlamındaki ayetinden kastedilen budur. Böylece, yapmış olduğumuz açıklama ile, bu üç lafzın çok yüce manalara dikkat çektiği anlaşılmış olur.”107

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayeti şöyle tefsir eder: “Ayetin anlamının: Halbuki sen onların öldükten sonra dirilişi inkâr etmelerine şa-

şıyorsun, şeklinde olduğu da söylenmiştir. "Biz ölüp toprak ve kemik olduktan sonra gerçekten biz tekrar diriltilecek miyiz?" Yani öldükten sonra diriltilir miyiz? Bu, onların böyle bir şeyi kabul etmedikleri anlamını veren bir inkârı istifham ve alay yollu söyledikleri sözlerdir.”108

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir bu ayette öldükten sonra dirilmeye istidlalin, insanlara göre, yaratılmaları daha zor olan göklerin ve yerin yaratılmasıyla yapıldığını şöyle anlatır:

“Allah Teala burada buyurur ki: “Şu yeniden diriltmeyi inkar edenlere sor: “Yaratış bakımından onlar mı yoksa göklerle yer ve onların arasında bulunan melekler, şeytanlar ve büyük yaratıklar mı daha zordur? İbn Mesud ayeti: Yoksa bizim saymış olduklarımız mı? anlamına gelecek şekilde okumuştur ki, onlar bu yaratıkların yaratış bakımından kendilerinden daha zor olduğunu ikrar etmektedirler. Mademki durum böyledir o halde inkar ettiklerinden daha büyük olanını müşahede edip dururken niçin yeniden diriltmeyi inkar ediyorlar?” Nitekim başka bir ayeti kerimede şöyle buyrulur: “Göklerin ve yerin yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”109 “Ve derler ki: Bu; (senin getirmiş olduğun şey) apaçık bir büyüden başka bir şey değildir. Öldüğümüz de, toprak ve kemik olduğumuzda mı, biz mi, diriltileceğiz? Veya önceki babalarımız mı?” Onlar bunu uzak görerek yalanlamaktadırlar. “De ki: Evet, hem de hor ve hakir olarak.” Ey Muhammed onlara de ki: “Şüphesiz siz toprak ve kemik olduktan sonra kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz. Hem de “Allah’ın yüce kudreti altında” hor ve hakir olarak.110”

d) Yazır’a Göre: Elmalılı tefsirinde ayetin mealini vermekle yetinmiş, bu ayetle ilgili görüş bildirmemiştir.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, çürümüş kemiklerin bir türlü tekrar dirilişini kabul edemeyen inkarcıların nazarına insanoğlunun bir sperm damlasından meydana gelmesini şu şekilde sunar:

107 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/586-587 108 Kurtubi, a.g.e, 14/470-475 109 Mü’min, 40/57 110 İbn Kesir, a.g.e, 12/6780

81

“Çürüyüp dağılmış bir kemikten, bir sperm damlası daha mı canlı, daha mı güçlü veya daha mı değerlidir? O spermadan meydana gelmemiş midir? O spermadan meydana gelmemiş midir insanoğlu? Bu sperm değil midir ilk varoluşu, bu spermi insana çeviren ve sonra da apaçık bir hasım kılan yüce Allah'ın çürümüş kemikleri yeni bir canlı yaratık haline getirmeye gücü yetmez mi? "De ki; "onları ilk defa yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilir.”111

قل يتوفاآم} {بلقاء ربهم آافرون لق جديد بل هم خ وقالوا أئذا ضللنا في الأرض أئنا لفي { } إلى ربكم ترجعون ملك الموت الذي وآل بكم ثم

4-) “Onlar: "Biz yerde kaybolup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta bulunacağız?" dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı (O'nun huzuruna varacaklarını) inkâr eden kâfirlerdir. De ki: "Size vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz”112.

a) Razi’ye Göre: Fahreddin Razi, inkarcıların sadece öldükten sonra dirilişi değil, ahiretin her şeyini, özellikle onun azabını ve mükafatını reddettiklerini şöyle ifade eder:

“Cenâb-ı Hak, "Dediler ki: "Biz mi yeniden yaratılacağız?" Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir" buyurmuştur, Bu ifadedeki bel (hayır) kelimesi, birinci cümleden bir idrab olup, "onlar sırf ikinci yaratılışı inkâr etmiyorlar. Hayır, aksine onlar âhiretin her şeyini inkâr ediyorlar. İkinci yaratılışı (dirilişi) kabul etmiş olsalardı bile, azabı ve mükâfaatı kabul etmezlerdi" demektir. Yahut şöyle de diyebiliriz: "Bu, "Onlar ba'si (dirilişi) doğrudan doğruya inkâr etmediler. Aksine kâfir oldukları için, onu inkâr ettiler. Çünkü onlar, aslında azabı ve mükâfaatı inkâr ediyorlardı. Dolayısıyla o azab ve mükâfaata ulaştıracak olanı da inkâr ettiler" demektir."

Bu, "mutlaka öleceksiniz ve sonra diriltileceksiniz" demektir. Cenâb-ı Hak, o yeniden diriltme işine, "sonra da Rabbinize döndürüleceksiniz" beyanıyla işaret etmiştir. Ayetteki, "Size vazifeli olan" ifadesi, o meleğin, bu işten gafil olmayacağına, enleriniz geldiği zaman, yakanızı bırakmayacağına, çünkü bundan başka işi bu olduğuna bir işarettir.”

Eğer, "Onlar, dirilişi kabul etmezler. Allah Teâlâ ise ölümden bahsetmektedir. Bu ikisi arasında da hayli fark vardır" şeklindeki bir itiraza Razi şu açıklamayı yapar:

“Bu, yeniden diriltmenin bir delilidir ve onların bunu akıldan uzak görmelerini defetmek için söylenmiştir. Çünkü onlar, "Bir şey tamamen yok olmaz. Öyle ise, daha nasıl o, mevcut olanın bizzat kendisi olacaktır?" demektedirler. Bundan dolayı Cenâb-ı Allah, "ölüm meleği ruhları (canları) alır. Bedenin parçaları ise dağılır. Parçaları toplama konusunun akıldan uzak görülecek bir tarafı olmadığı gibi, meleğe, aldığı şeyleri (ruhları) geri vermesini emretmenin de çetin ve zor bir tarafı yoktur. O halde Hak Teâlâ'nın, beyanı, "Ruhlar, o melekçe malumdur. Dolayısıyla o melek, onları bedenlerine yeniden verir" demektir.”113

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, onların Yüce Allah’ın öldükten sonra dirilişe kudretini inkar edemediklerini, asıl inkar ettikleri şeyin hesaba çekilmeme ve O’nun huzuruna çıkmama olduğunu şu ifadelerle anlatır:

“Dediler ki: Biz yerde kaybolduğumuz vakit..." buyruğu ile öldükten sonra inkâr edenlerin sözleri dile getirilmektedir. Helak olduğumuz, çürüdüğümüz ve toprak olduğumuz vakit... demektir. "Gerçekten biz yeni bir yaratılışta mı olacağız?" Yani biz bundan sonra bir daha yeniden mi yaratılacağız?

"Evet, onlar Rabblerine kavuşmayı inkâr ederler." Yani onlar yüce Allah'ın öldükten

111 Seyyid Kutub, a.g.e, 12/308-9 112 Secde, 32/10-11 113 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/205-206

82

sonra diriliş kudretini inkâr edemezler, çünkü O'nun kudretini itiraf ve kabul etmektedirler. Fakat onlar kendilerinin hesaba çekilmeyeceklerine ve yüce Allah'ın huzuruna çıkmayacaklarına inanmışlardır.”114

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir öldükten sonra dirilişin mümkün olmadığına dair itiraz edenlere karşı, yaratmaya yoktan başlayıp ilk yaratmayı gerçekleştirenin ikincisinide yapmaya kadir olduğunu şu şekilde anlatır:

“Allah Teala, müşriklerin yeniden diriltilmeyi uzak gördüklerini haber verir. Onlar diyorlar ki: “Toprağa karışıp yok olduktan sonra (bedenlerimiz darmadağınık olup yeryüzünün parçaları arasında dağılıp gittikten sonra mı, biz yeniden yaratılacağız? Bu halden sonra mı biz döneceğiz?” Böylece onlar bunun vukuunu uzak görmektedirler. Evet, bu gerçekten onların aciz kudretlerine nispetle uzaktır. Ama onları yaratmaya başlayıp yoktan var eden, bir şeyi vaat ettiği zaman; ol, deyip de olduruveren Allah’ın kudretine nispetle böyle değildir. Bu sebepledir ki : “Evet onlar, Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir” buyrulmuştur.”115

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermiştir. e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, insanın topraktan tekrar diriltilmesinde

garipsenecek bir şey olmadığı kanatindedir. Çünkü Allahu Teala insanı ilk yarattığında çamurdan nasıl yarattıysa ahirette de çürümüş kemikleri tekrar topraktan tekrar yaratacağını şöyle ifade eder:

“İnsanın ilk varoluşunun her an yenilenmesine, gözlerin ve kulakların algılayabileceği şekilde meydana gelmesine rağmen, sürekli tekrarlandığı halde, olağanüstülüğünden hiçbir şey yitirmeyen bu varoluşun evrelerini, gözler önüne seren bu sahnenin ışığında... Evet onlar ölüp gömüldükten, bedenleri çürüyüp toprağa karıştıktan, zerreleri dağılıp tamamen kaybolduktan sonra yüce Allah'ın kendilerini yeniden yaratacağına akıl erdiremiyorlardı. Oysa ilk yaratılışa göre bunda garipsenecek ne vardır? Nitekim yüce Allah insanın yaratılışına çamurdan, yani bedenlerinin içinde çürüyüp zerrelerine karışacağını söyledikleri bu yerden yaratmıştır. Şu halde Ahirette gerçekleşecek yaratılış ilk yaratılışın benzeridir. Bu da garipsenecek yeni bir şey değildir. "Evet onlar Rabb'lerine kavuşmayı inkâr edenlerdir"... İşte bu tür laflar etmelerinin nedeni budur. Çünkü Allah'ın huzuruna çıkmayı inkâr etmeleri, bir defa meydana gelmiş ve her an benzeri meydana gelen apaçık bir olaydan kuşku duymalarına, karşı çıkmalarına neden olmuştur.”116

يريد الإنسان بل{} بلى قادرين على أن نسوي بنانه {} الإنسان ألن نجمع عظامه أيحسب { }مة أيان يوم القيايسأل{} ليفجر أمامه

5-) “İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, bizim onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter. Fakat insan günahı devam ettirmek ister. O kıyamet günü ne zaman? diye sorar.117”

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayetin tefsirinde öldükten sonra dirilmeyi inkarın ya şüpheden ya da şehvetten kaynaklandığını söyler. İnkarın şüpheden kaynaklanmasıda iki sebeptendir: Ya ruhla beden ayrı ayrı şeylerdir ve bunların bir araya gelmesi imkansızdır, ya da bedenin her bir parçası darmadağın olduktan sonra o parçaların bir araya gelmesi imkansızdır. Razi bu şekildeki iddialara cevap verdikten sonra tekrar dirilişin şehvetten kaynaklanmasını da şöyle açıklar:

“Meşhur olan görüşe göre, ayette yer alan "insan" kelimesi ile muayyen bir kimse

114 Kurtubi, a.g.e, 13/582. 115 İbn Kesir, a.g.e, 12/6441 116 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/519 117 Kıyamet, 75/3-6

83

kastedilmiştir. Rivayet edildiğine göre, “Hz. Peygamber (s.a.s)'in haklarında, "Allahım, iki kötü komşunun sen haklarından gel" demiş olduğu, Ahnes Ibn Şureyh'in damadı Adiy Ibn Ebi Rebfa, Hz. Peygamber (s.a.s)'e, "Ey Muhammed, bana kıyametten bahset. Ne zaman olacak ve hali nasıl olacak?!" dedi de, Hz. Peygamber (s.a.s) de ona, kıyametten bahsedip, onun hallerinden haber verdi. Bunun üzerine Adiy, "Ey Muhammed, o günü gözümle görsem bile, seni tasdik etmem ve sana inanmam... Allah, o kemikleri nasıl bir araya toplayacak?!" dedi” de, işte bunun üzerine bu ayet nazil oldu.. İbn Abbas da, "Cenâb-ı Hak buradaki "iman" sözüyle, Ebû Cehil'i kastetmiştir" derken, bir grup kelamcı, "Hayır, bu ifade ile, öldükten sonra dirilmeyi inkar eden herkes kastedilmiştir" demişlerdir.

Bil ki, öldükten sonra dirilmeyi inkar, bazen, şüpheden, bazen da şehvetten kaynaklanır. Şüpheden kaynaklanan inkara gelince bu, Allah Teâlâ'nın Kıyamet, 3 ayetiyle anlattığı şey olup, bunun izahı şudur: Bunun açık şekli şudur: "O kimse şunu demek ister: İnsan, bu bedenden ibarettir. Binâenaleyh öldüğünde, bedenin herbir parçası darmadağın olur. Derken, bu parçalar, toprağın parçaları ve diğer şeylerle karışır. Yeryüzünün doğusuna ve batısına dağılıp gider. Binâenaleyh artık bu safhadan sonra, bu parçaları diğer parçalardan ayırmak ve ayıklamak muhaldir. Bu sebeple de, öldükten sonra dirilme de imkansız olur!" Bil ki bu şüphe şu iki bakımdan sakıt olur:

1) Biz, insanın, bu bedenden ibaret olduğunu kabul etmiyoruz. Binâenaleyh, niçin, "İnsan, bu bedeni idare eden şeydir. Bu sebeple, bu beden bozulduğunda, o, eskiden olduğu gibi, diri olarak kalakalır.." denilemesin?! Bu durumda da, Allah, bu canlı kalan insanı (ruhu), Allah'ın dileyip istediği herhangi bir bedene göndermesi mümkündür. Bu görüşe göre, bu suâl sakıt olur. Bu ayette de, buna bir işaret vardır. Çünkü Allah Teâlâ, "Nefs-i Levvâme"ye yemin etmiş, daha sonra da, "insan zanneder mi ki, hiç onun kemiklerini toplayıp bir araya getirmeyeceğiz"118 buyurmuştur ki bu, nefs ile bedenin ayrı ayrı şeyler olduğunu açıkça beyan etmektedir.

2) Farz edelim ki insan, (sizin de dediğiniz gibi), bu bedenden ibarettir. Ama, niçin siz, "Bedenin her bir parçası, darmadağınık olduktan sonra, artık onu bir araya getirmek mümkün değildir" dediniz? Bunu diyemezsiniz, çünkü Allah Teâlâ, bütün cüz'iyyâtı bilendir. Allah, bütün mümkinata kadirdir. Bu terkip (beden) de, mümkinat cümlesindendir. Aksi halde, ta baştan var olmazdı. Dolayısıyla, Allah'ın, bunu yeniden terkip etmeye muktedir olması gerekir. Şimdi, Cenâb-ı Hakk'ın, bütün cüzleri bilen bir alim, bütün mümkinata güç yetiren bir kadir olduğu sabit ve kesin olduğu sürece, bu meselede herhangi bir problem kalmaz.

İkinci kısma, yani şehvetine binaen öldükten sonra dirilmeyi inkar edenin bu inkarına gelince, bu da, "Fakat insan, önündeki o kıyameti yalanlamak diler..." ayetiyle anlatılan husustur. Ki bu, "Karakterinin, şehevi şeylere yönelmeye ve lezzet veren şeyleri çokça yapmaya meyleden o insan, bu maddi lezzetler boğazında kalmasın, zevki engellenmesin diye, haşr'i, neşr'i ve öldükten sonra dirilmeyi kabule yanaşmıyor. Böylece de, alay ederek, hafife alarak, "Kıyamet günü ne zamandır!?" diye diye, hep inkarcı kalıyor.”119

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, Allahu Teala’nın öldükten sonra diriliş için kemikleri mutlaka bir araya getireceğine, kıyamet gününe ve kınayıcı nefse yeminle delil getirdiğini belirterek, un ufak olmuş insan vücudunun en küçük kemiklerinden olan parmak kemiklerinin bir araya getirilmesinin mümkün olamayacağını iddia edenlere karşı, o parmakların ilk yaratılışını şu şekilde nazara verir:

"İnsan, Biz onun kemiklerini asla toplayıp, biraraya getirmeyeceğimizi mi zanneder?" Dağılmış, toz toprak haline geldikten sonra, o kemikleri yeniden yaratmayacağımızı mı zanneder? 118 Kıyamet, 75/3 119 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/289

84

ez-Zeccac dedi ki: Yüce Allah, öldükten sonra diriliş için kemikleri mutlaka biraraya getireceğine, kıyamet gününe ve kınayıcı nefse yemin etti. İşte bu buyruk, yeminin cevabıdır.

en-Nehhâs dedi ki: Yeminin cevabı hazfedilmiştir. Andolsun ki, siz diriltileceksiniz, demektir. Buna da yüce Allah'ın: "İnsan, Biz onun kemiklerini" yeniden diriltmek ve hayat vermek için "asla toplayıp, bir araya getirmeyeceğimizi mi zanneder" buyruğu delil teşkil etmektedir. Burada “insan”dan kasıt, öldükten sonra dirilişi yalanlayan kâfir kimsedir.

Yüce Allah, "parmak uçları" ile diğer azalara dikkat çekmektedir. Aynı şekilde parmak uçları en küçük kemiklerdir. Bundan dolayı özellikle söz konusıı edilmişlerdir. el-Kutebl ve ez-Zeccâc şöyle demişlerdir; Onlar, yüce Allah'ın ölüleri diriltmeyeceğini ve kemikleri bir araya getirmeye kadir olmadığını iddia ettiler. Yüce Allah da şöyle buyurdu: Hayır, Bizler küçüklüklerine rağmen küçük kemikleri dahi tekrar dirilteceğiz, onları dümdüz ve mükemmel hale gelinceye kadar birbirleri ile kaynaştıracağız. Buna muktedir olan, elbette büyük olanlarını bir araya getirmeye de daha muktedirdir.

"Fakat insan önündekini yalanlamak ister." İbn Abbas dedi ki: Yani kâfir, önündeki öldükten sonra dirilişi ve hesabı yalanlıyor, Abdurrahman b. Zeyd de böyle demiştir. Buna delil de yüce Allah'ın: "Kıyamet de ne zamanmış diye sorar" buyruğudur. Yani inkâr ve yalanlamak üzere; bu ne zaman olacaktır, diye sorar. Çünkü o, içinde bulunduğu yalanlama hali dolayısıyla bunlara bir türlü inanmaz. Fakat geleceği adına günah işler.120

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir ayette Allahu Teala’nın öldükten sonra diriliş için, kıyamet gününe ve nedamet çeken nefis üzerine yemin ederek delil getirdiğini şöyle ifade eder:

“Daha önce de birkaç kere geçtiği gibi, kasem edilen şey menfi bir şey ise, kasemde önce nefyi te’kidi için lam harfini getirmek caizdir. Ve öldükten sonra cesetlerin yeniden dirilmeyeceğini iddia eden cahil kulların iddiasını reddir. Bunun için Allah Teala: “Kıyamet gününe yemin ederim, nedamet çeken nefse yemin ederim” buyuruyor. Hasan el-Basri der ki: Allah Teala kıyamet gününe yemin etmiş, ancak nefs-i levvame (nedamet çeken nefis)’ye kasem etmemiştir. Katade ise her ikisine birlikte kasem edilmiş olduğunu söyler. İbn Ebu Hatim de böyle nakleder. İbn Cerir Taberi, Hasan ve Ağleb’in bu ayeti (La uksimu) şeklinde kasem ederim diyerek okuduğunu anlatır. Bu, Hasan el-Basri’nin görüşü doğrultsunda bir okuyuştur. Çünkü o, kıyamet gününe yemini kabul etmiş, nedamet çeken nefse yemini kabul etmiştir. Sahih olan ise, Katade merhumun söylediği gibi her ikisine birlikte yemin edilmesidir. İbn Abbas ve Said İbn Cübeyr’den rivayet edilen de budur. İbn Cerir Taberi de bu görüşü tercih eder.121

d) Yazır’a Göre: Hamdi Yazır bu ayette Allahu Teala’nın ellerin parmak uçlarına dikkat çekmesini, o insanın ellerinden iyi kötü bütün iş ve eserlerle beraber düzelteceğini vurguladığını şöyle ifade eder:

"Evet, biz onun kemiklerini öyle bir araya getirir, derler toplarız ki, parmaklarını bile eski düzgün hallerine getirmeye gücümüz yeterek yani sade o iri kemiklerini değil, vücudun en ince oluşumuna varıncaya kadar hepsini, hatta gövdesinin, kol ve bacaklarının en ince uçları olan parmaklarını, uçlarındaki inceliklere varıncaya kadar tamamıyla düzeltmek şartıyla derleyip toplamaya gücümüz yeter.

Parmak uçlarının yaratılışında bu suretle inceliğe işaret edilmiş olması zahirî (yüzeysel) ve basit bir şey değil, onların yaratılışında göründüğünden çok derin ve önemli incelikler bulunduğunu gösterir. Evvela insan en önemli işlerini elleriyle yapar, onun için el güç ve kudretin sembolü sayılır. Sonra elin bütün kıymeti ise parmaklardadır. El ile yapılan bütün işlerin parmakla ilgisi vardır. Parmakların bütün incelikleri de uçlarındadır. Parmaklarda ve 120 Kurtubi, a.g.e, 18/209-215 121 İbn Kesir, a.g.e, 14/8194

85

parmak uçlarında öyle enteresan bir sanat ve öyle ince bir duyarlılık vardır ki anatominin ve doku biliminin incelikleri bile onu kavramaya yeterli olmaz.

Şu halde "parmaklarını bile düzeltmeye gücü yeterek" denilmesinde, "o insanın ellerinden çıkan iyi kötü bütün iş ve eserlerle beraber düzeltebiliriz" denilmek gibi derin bir mânâ vardır. Bunları yaratan elbette yine derleyip toplayabilir. Evet yüce Allah insanın bütün özelliklerini bir küçük hücrede toplayıp misal olarak gösterebilir. Nitekim kuyruk sokumundan bir zerre içinde bir insanın bütün özelliklerini toplar.”122

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, öldükten sonra diriliş gerçeğine ilk yaratılışı delil getirdikten sonra, tekrar dirilişte kemiklerin bir araya getirilemeyeceğine ilişkin ön yargının psikolojik sebeplerini şöyle açıklar:

“Yeniden diriliş gerçeği konusunda müşriklerin kafasını en çok kurcalayan mesele yere gömülmüş, çürümüş, toprağa karışmış olan insan kemiklerinin nasıl bir araya getirileceği idi. Bunun olabileceğini bir türlü akılları almıyordu. Bugün bile böyle bir şeyi imkansız sanan, kafalarına sığdıramayan kimseler vardır. İşte Kur'an bu kuşkuyu, çürümüş insan kemiklerinin bir araya getirilemeyeceğine ilişkin ön yargıyı zihinlerden silmeye çalışıyor bu olayın meydana geleceğini kesinlikle dile getirerek "Hayır, onun parmak uçlarını bile yeniden yapılandırmaya gücümüz yeter" diyor.

Surenin sonunda ilk yaratılış gerçeğine ilişkin yeni bir kanıtla karşılaşacağız. Burada bu pekiştirilmiş açıklamanın arkasından bir de yeniden dirilişe yönelik kuşkunun insan kemiklerinin bir araya getirilemeyeceğine ilişkin ön yargının psikolojik sebeplerine parmak basılıyor. Sebep şu: insanoğlu kötülük yapmak istiyor, tutturduğu kötü yolda ilerlemek istiyor, kötü yoldaki ilerleyişini hiçbir şeyin engellememesini istiyor, hesap verme ve azaba çarptırılma gibi yaptırımlar önüne çıkmasın istiyor, bundan dolayıdır ki, yeniden dirilmeyi, kıyamet gününü zayıf bir ihtimal olarak görüyor.

"Aslında insan günahkârlığı önüne, geleceğine yaymak istiyor. Bu yüzden `kıyamet günü ne zaman?' diye soruyor." Soruda uzun sesli bir soru edatı olan "eyyane" kullanılıyor. Bu da soruyu soranın o günün geleceğine zayıf bir ihtimal gözü ile baktığını kanıtlar. Bu soru biçimi ile insanın kötülük yapmaya ve günahkârlığı sürdürmeye ilişkin arzusu arasında sıkı bir bağlantı vardır. Bu insan kötü yolunda dolu dizgin ilerlerken önüne yeniden dirilme ve ahiret hayaleti dikilsin istemiyor. Ahiret, kötülüğe düşkün nefsin dizgini, günah tutkunu kalbin engelidir. Bu yüzden günahkârlığı sürdürmek isteyen insan bu engeli yolundan kaldırmaya, bu dizginden kurtulmaya kalkıyor. Amacı hesaplaşma günü endişesi taşımadan kötülük ve günah işlemeye devam etmektir”123.

} {رة خاسرة لك إذا آقالوا ت} {عظاما نخرة أئذا آنا} {مردودون في الحافرة يقولون أئنا ل { }فإذا هم بالساهرة {} احدة و فإنما هي زجرة

6-) “Diyorlar ki: "Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz? "Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra ha?" "Öyleyse bu çok zararlı bir dönüştür." dediler. Fakat o bir tek haykırıştır. Bir de bakarsın hepsi meydandadır.124”

a) Razi’ye Göre: Razi inkarcıların öldükten sonra dirilişin mümkün olmadığına dair ileri sürdükleri üç iddiayı şu şekilde cevaplar:

“Bir an için gaflete kapılarak, insanın, şu görünen heykelinden ibaret olduğunu kabul etsek bile, siz yeniden dirilişin imkansızlığını nasıl iddia edebilirsiniz?

İnkarcıların birinci olarak ileri sürdükleri, "Yok olan şey iade olunamaz, tekrar meydana 122 Yazır, a.g.e, 8/438 123 Seyyid Kutub, a.g.e, 15/389-90 124 Naziât, 79/10-14

86

getirilemez" şeklindeki iddialarına karşı diyoruz ki: O yok iken, sizce o kimsenin yeniden iadesinin imkansız olduğu neticesine varmak mümkündür. Peki, bizim görüşümüze göre, bu yeniden dirilişin olabileceği niçin mümkün olmasın.

İnkarcıların ikinci olarak söylediği, "Bu küçük parçalar, dört ana element ile karışmış vaziyettedir (dolayısıyla ayırt edilemez)" şeklindeki iddiasına karşı diyoruz ki: Fakat alemin yaratıcısının, bütün cüzleri ve parçaları bilen bir alim ve her şeye gücü yeten bir kadir olduğu sabittir. Binâenaleyh bundan, O'nun bütün bu cüzleri bir araya getirebileceği ve onlara yeniden hayat verebileceği neticesi çıkar.

Onların üçüncü olarak söyledikleri, "sert ve kuru nesneler, hayatı kabul etmezler" şeklindeki iddialarına karşı da şöyle deriz: "Biz "semender" (isimli) canlının, ateş içinde yaşadığını; deve kuşunun kızgın demirleri yutabileceğini; büyük yılanların, kar içinde dünyaya geldiklerini görmekteyiz. Binâenaleyh "istikrâ"ya itimad yanlıştır. Doğruya ve gerçeğe ileten, ancak Allah Teâlâ'dır.”125

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ise inkarcıların öldükten sonra dirilişi az çok kabul ettiklerine, kendilerine çürüyüp gitmiş ve darmadağın olmuş kemiklerinin tekrar diriltileceği söylendiğinde onların, öyleyse bu ziyanlı bir dönüştür demelerini şöyle delil gösterir:

"Biz, sahiden biz mi tekrar hayata döndürüleceğiz? derler." Yani öldükten sonra dirilmeyi yalanlayıp, inkâr eden bu kimselere, sizler öldükten sonra diriltileceksiniz, denildiğinde inkâr ve hayret ile: Biz, öldükten sonra tekrar işin başına döndürülecek ve ölümden önceki halimiz gibi yeniden diriltilmiş mi olacağız? derler. Bu da onların söyleyecekleri belirtilen: "... Biz mi yeniden yaratılıp, diriltileceğiz?"126 buyruğuna benzemek-tedir.

"Çürümüş, dağılmış kemikler çürüyüp gitmiş ve darmadağın olmuş kemikler "olduktan sonra mı?" "Böyle ise bu ziyanlı bir dönüştür." Hüsrana götüren yalan ve batıl bir dönüştür "dediler." Yani böyle bir şey olmayacaktır. Bu açıklamayı el-Hasen ve başkaları yapmıştır. er-Rabî b. Enes: Onu yalanlayan kimseler aleyhine "ziyanladır diye açıklamıştır, bu bir hüsran dönüşüdür, diye de açıklanmıştır. Yani bu şekilde döndürülecekler, hüsranda olacaklardır. Nitekim "karlı bir ticaret" denildiği zaman, sahibi kâr etmiş ticaret demektir. Elbette sonunda cehennem ateşine dönmeyi gerektirecek bir dönüşten daha ziyanlı hiçbir şey olmaz. Katade ve Muhammed b. Ka'b dedi ki: Eğer bizler ölümden sonra tekrar diri olarak döndürülecek olursak, hiç şüphesiz cehennem ateşine götürülmek üzere toplanmış olacağız. Onların böyle demeleri-nin sebebi cehennem ateşi ile tehdit edilmiş olmalarıdır.

"Halbuki o, ancak bir tek haykırıştır." Buyruğunda yüce Allah, öldükten sonra diriltmenin kendisi için ne kadar kolay olduğunu sözkonusu ederek: 'Halbuki o, ancak bir tek haykırıştır" diye buyurmaktadır.”127

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir inkarcıların çürümüş kemiklerin diriltilmesiyle ilgili söyledikleri aşağıdaki üç şüphenin, haşrin ve neşrin kesin meydana gelmesini redde bir etkisinin olamayacağını şöyle ifade eder:

“İyi bil ki; bu şüphenin özü şundan ibarettir; herkesin; ‘ben’ sözüyle ifade etmek istediği şey, özel bir bünye ile kurulmuş olan bir iskelettir. Binaenaleyh insan öldüğünde mizacı bozulur, terkibi dağılır ve onun yeniden hayata döndürülmesi imkansızlaşır. Bu imkansızlık ta birkaç vecihtendir:

1) Yeniden hayata dönen insan, bu ilk insan olamaz. Ancak ilk terkip bir daha varlığa dahil olursa mümkün olur. Bu demektir ki; yeniden varlığa dönüş ilkin yok edilenin aynısının 125 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/468-469. 126 İsrâ, 17/49 127 Kurtubi, a.g.e, 18/365-380

87

var olmasıdır. Bu ise muhaldir. Çünkü yok edilmiş olanın ne aynı, ne zatı, ne de özellikleri kalır. Binaenaleyh, başka bir şey varlık haline gelirse o zaman da bu yeniden varlık kazanan şeyin ilkin yok olan şeyin aynısı olduğunu söylemek imkansızlaşır.

2) Kişinin sahip olduğu ilk bölümler toprak olup dağılır ve yeryüzünün suyuna, havasına, toprağına karışır. Binaenaleyh, bu durumda bütün bu karışımların arasından tek tek o kişinin parçalarının ayırt edilmesi muhaldir.

3) Topraksı parçalar soğuktur, katıdır ve kurudur. İnsanın meydana gelebilmesi için toprağın mutlaka sıcak ve karışımı itibarıyla nemli olması gerekir. Yoksa insanın böyle bir şeyden meydana gelmesi muhaldir. İşte ‘Ufalanmış kemikler olduğumuz vakit mi?’ sözüyle yeniden dirilmeyi inkar edenlerin dayandıkları şey tamamen bu şüphelerden ibarettir.

İşte bu nokta son derece sağlam ve güvenilir bir noktadır ki öldükten sonra dirilmeyi inkar edenlerin bütün şüpheleri o noktada biter. Bu takdirde kemiklerin ufalanarak, kuruyup çürüyerek dağılmasının haşrin ve neşrin kesin meydana gelmesini redde bir etkisi olmaz.”128

d) Yazır’a Göre: Yazır, ayetteki “hafire”nin “kazılan çukur yer” manasında olduğunu ve öldükten sonra dirilişin kabirlerden kalkarak meydana geleceğini şöyle ifade eder:

“Bu âyette hâfire’nin ifade ettiği mânâ, önceki yaratılış ve hayattan kinaye olarak mânâsı: Biz önceki halimizde hayata geri mi çevrileceğiz?" demek olur ki, bu İbn Abbas'tan rivayet edilmiş olup tefsircilerin tercih ettiği görüştür. Bununla beraber Mücahid'den hâfire'nin, hufre gibi mahfûre yani "kazılan çukur yer" mânâsına olarak "kabir" diye rivayet edilmiş olduğu ve geri çevrilmenin âyetteki "merdûdûn" sözünden anlaşıldığı ve bu mânâ herkese daha açık geleceği için "o çukur" demeyi uygun gördük ki, "biz öldükten sonra o kabirlerde gerisin geri döndürülecek, diriltilecek miyiz?" demek olur. İkisinde de mânâ birdir. Kuşkusuz hâfire'nin mahfûre, yani "kazılmış" mânâsına olmasının bir yorum ve izahı yok değilse de, bu mânâ, lâfzın görünen mânâsına uymamaktadır. Önceki mânâ hem ince, hem de meşhur ve bilinen bir mânâdır.

Dediler ki: Önceki küfürlerinin bir kolu olarak diğer bir küfürlerini hikâyedir. Öyleyse o dönüş pek zararlı bir dönüştür. Zira o denildiği gibi ise, biz ona iman etmemiş, hazırlanmamış olduğumuz için bize pek zararı dokunan bir dönüş olacaktır. Vah o vakit başımıza geleceklere vah, diye alay etmekte ileri gittiler.”129

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, inkarcıların öldükten sonra diriliş gerçekleşirse bu dirilişin zararlarına olacağını biliklerini söyleyerek, ayetteki çığlık ifadesiyle kıyametteki ikinci çığlık, diriliş ve mahşer çığlığının kastedildiğini şöyle ifade eder:

“Onlar birbirlerine soruyorlar: Biz tekrar hayata mı döndürülecek, ilk yaşamama mı geri geleceğiz? Arap dilinde "recea fi hafıretihi" denir. Yani geldiği yola tekrar döndü. Onlar bu şaşkınlıkları ve hayretleri içinde soruyorlar, geldikleri yoldan hayata dönmelerini hayretle karşılıyorlar. Rüzgarın içinden geçebileceği kadar çürümüş, delik deşik olmuş kemikler haline geldikten sonra bu nasıl olabilir? diyerek korkularını ve dehşetlerini dile getiriyorlar.

Herhalde onlar ayılıyorlar. Ya da basiretleri açılıyor. Bunun tekrar hayata dönüş olduğunu, fakat bu hayatın başka bir hayat olduğunu anlıyorlar. Bu dönüşün kendileri için bir yıkım ve ceza olduğunu hissediyorlar. Bu nedenle şöyle diyorlar:

"Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür' dediler."Bu onların hesaba katmadıkları bir durumdur. Hiçbir azık hazırlamamışlardır. Orada onların hiçbir payları olmaz.

"Doğrusu bir tek çığlık yetecektir. Hepsi hemen bir düzlüğe dökülecektir." Kur'an'ın diğer ayetlerine dayanarak buradaki tek çığlığın kıyametteki ikinci çığlık, diriliş ve mahşer 128 İbn Kesir, a.g.e, 15/8279-80 129 Yazır, a.g.e, 8/513

88

çığlığı olduğunu söyleyebiliriz. Bu ifade hızlıca geçilmiştir. Zaten onun kendisi de hızlılığı çağrıştırmaktadır. Çünkü surenin tamamı da bu türden bir hızlılığı ve korkuyu telkin etmektedir. Korku dolu kalplerdeki bu titreyiş, nabzın hızlı atışıyla paralellik arz etmektedir. Akışın tüm hareketlerinde, tüm işaretlerinde ve her mesajında bu uyum göze çarpmaktadır.”130

Hülasa; Ölümden sonra dirilişi inkar edenler insanın ölüp toprak olduktan sonra en küçük kemiklerinin bile toprağa karışıp kaybolması nedeniyle tekrar dirilişi bir türlü kabul edememekte, buna karşın parmak uçlarındaki kemiklerin bile toplanmasının zor olmayacağı ve bunun Allah (cc) için kolay olacağı vurgulanmaktadır. Yani insanoğluna göre zor ve imkansız olan şeyleri yaratmak Allahu Teala için zor değildir. Yine bu ayetlerde Yüce Yaratıcı, yeniden dirilişten şüphe edip onu inkar edenlere, ister taş, ister demir isterse bunlardan daha ileri derecede bir varlık olsalarda onları dirilteceğini haber vermektedir. Bu ayetlerde insanın ölümünden sonra parçalanıp dağılmış kemiklerinin biraraya getirilmesinden şüphe edenlere karşı, insanın ilk yaratılışıyla istidlalde bulunulmaktadır. Özellikle müfessirlerden Kurtubi kendi yaratılışı üzerinde düşünenlerin ahirete zorunlu olarak inanacaklarını belirtir. Ayetlerde üzerinde durulan konulardan birisi de inkarcıların öldükten sonra dirilişi reddetmelerinde günahlarını özgürce ve korkusuzca devam ettirme isteklerinin olduğu vurgulanmaktadır.

4- DİRİLİŞE İNSANIN YARATILIŞI VE TOPRAĞIN YAĞMURLA DİRİLİŞİ İLE İLGİLİ DELİL GETİRME

Burada öldükten sonra dirilişe yaptığımız delillendime iki şekildedir. Önce insanın dünyaya gelmesinde anne karnında geçirdiği zor safhalar anlatılıp, insanın yaratılışında bütün ayrıntıları bilip takdir eden Allah’ın onu tekrar yaratmada zorlanmayacağı nazara verilip, daha sonrada yağmurun yağmasıyla toprağı yeşillendirerek adete canlandıran Allah (cc)’ın aynı şekilde ölüleride dirilteceği anlatılmaktadır.

a) İnsanın Yaratılışı İle Delil Getirme:

جين الذآر والأنثى الزو فجعل منه} {ن علقة فخلق فسوى م آاث} {طفة من مني يمنى ألم يك ن { }على أن يحيي الموتى أليس ذلك بقادر } {

1-) “O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi? Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi. Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti. Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?”131

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayetin açıklamasında ilk olarak, insanın başıboş yaratılmadığını, yaptıklarının mutlaka hesabını vereceğini, güzel işle çirkin iş yapanın mutlaka ayrı tutulacağını belirtir. Yani Allahu Teala’nın insanoğlunu yükümlü tutması sonucunda kendi zatına mükafat yurdunun, öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin olması ile uygun olacağı şeklindeki ilk delilini şöyle açıklar:

“Bil ki Allah Teâlâ, bu sûrenin başlarında, "Yoksa insan, o kemiklerini bir araya

130 Seyyid Kutub, a.g.e, 15/486 131 Kıyamet, 75/37-40

89

getiremeyeceğimizi mi sanır..."132 buyurunca, sûrenin sonunda da bu ifadeye, tekrar yer vermiş, öldükten sonra dirilme ile kıyametin varlığının doğruluğu hususunda şu iki delili getirmiştir.

Birinci Delil: Cenâb-ı Hakk'ın, "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?" ayeti olup, bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın, “o kıyamet saati şüphesiz gelecektir. Ben onu, hemen açıklayacağım geliyor, ki herkes neye çalışıyorsa kendisine onunla mukabele edilmiş olsun”133 ifadesi ile, "Yoksa Biz, iman edip de güzel güzel amel edenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız... "134 ifadesi olup, izahı şöyle yapılabilir: Mükellef tutmadan, kendisine itaati emretmeden, kötü şeylere karşı yasaklar koymaktan, yapabilme gücü, vasıtası ve akıl verme işi Cenâb-ı Hakk'ın kötü fiillere razı olmasını gerektirir ki, bu da, O'nun hikmetine uygun düşmez. Binâenaleyh, bu demektir ki mutlaka mükellef tutması gerekir. Yükümlü kılma ise, kerim ve rahîm olan zata, ancak bir mükafat yurdunun, öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin olması ile uygun ve makul olur.”

Razi, öldükten sonra dirilme (ba’sü ba’de’l-mevt) hususunda ikinci bir delil olarak ilk yaratmayı örnek gösterir:

“Haşrin olabileceğine dair İkinci delil, ilk yaratma ile, yeniden yaratma hususunda yapılan istidlal olup, bu da Cenab-ı Hakk'ın "O, dökülen meniden bir damla su değil miydi?"135 ayetidir. "Bu tür şeyleri yoktan var eden Allah, sizleri yeniden yaratmaya kadir değil midir?" demektir. Rivayet olunduğuna göre: Hz. Peygamber (s.a.s), bu ayeti okuyunca "Seni noksan sıfatlardan tenzih ve takdis ederiz, elbette kadirsin!.." demiştir.136”

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, insanı bir damla sudan yaratan Allah(cc)’ın onu tekrar diriltmeye kadir olduğunu, ilk yaratılışı nazara vererek şöyle ifade eder:

“Bunları yapanın” yani bu canlı varlığı bir damla sudan yaratmaya kadir olanın "ölüleri diriltmeye gücü yetmez mî?" Bu cisimleri çürümelerinden sonra, öldükten sonra, önceki halleriyle tekrar yaratmaya gücü yetmez mi:' Rasûlullah (sav)'dan rivayet edildiğine göre o bu buyruğu okudu mu: Allah'ım, Seni tenzih ederim, elbette kadirsin" dermiş.

İbn Abbas dedi ki: Her kim: "O en yüce Rabbinin ismini tesbih et"137 buyruğunu okursa, ister imam olsun, isterse de başka bir durumda olsun Subhane Rabbiye’l-alâ (en yüce Rabbimi tenzih ederim)" desin. Kim de: "Hayır... kıyamet gününe yemin ederim" buyruğunu sonuna kadar okursa, ister imam olsun, ister başka bir durumda olsun; "seni tenzih ederim, evet (kadirsin)" desin.”138

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir de Kur’an’ın bu ayetinde anlatılan insanın yaratılış evrelerini, öldükten sonra dirilişe delil teşkil ettiğini şu ifadelerle anlatır:

“Burada asıl kast edilen şey öldükten sonra dirilmenin ispatı ve bunu inkar eden cehalet, inat ve sapıklık ehline reddir. Bu sebeple yeni baştan diriltileceğini göstererek buyurur ki: “o akıtılan bir meni damlası değilmiydi. İnsan değersiz bir sudan rahimlere boşaltılan bir meniden meydana gelmiş zayıf bir nutfe iken, insan olmamış mıydı? “Sonra kan pıhtısı olmuş, sonra onu insan biçimine koyup yaratmış ve düzeltmiştir.” İnsan önce kan pıhtısı olmuş sonra bir çiğnem et olmuş sonra şekil kazandırılarak kendisine ruh bürümüş organları sağlam düpedüz bir başka yaratık haline gelmişti. Allah’ın takdiri ile erkek ve dişi olarak halk edilmişti. Bu sebeple ayetin devamında buyuruyor ki : “Ve ondan erkek dişi iki cins yaratmıştır”

132 Kıyamet, 75/3 133 Taha, 20/15 134 Sad, 38/28 135 Kıyamet, 75/36 136 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/316-317. 137 A'lâ, 87/1 138 Kurtubi, a.g.e, 18/247-248

90

“Şimdi o ölüleri diriltmeye kadir değil midir” bu kan pıhtısından bu güçsüz su damlasından, bu düzgün yaratığı yoktan var eden Allah, ilkin var ettiği gibi yeniden diriltmeye kadir değil midir. Yeniden diriltmeye muktedir oluş baştan yaratmaya nispetle ya daha uygun bir yolla olacaktır veya her iki durumun söylenmesine müsait düzeyde olacaktır. Allah Teala’nın buyurduğu gibi : “ İlkin yaratıp sonra onu iade eden odur. Bu onun için pek kolaydır”139 Rum suresinde de geçtiği gibi yeniden yaratılışın açıklanması ve takriri olarak belirtilen birinci görüş daha meşhurdur.”140

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermiştir. e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, Kur’an da insanın yaratılış evrelerinin

anlatılmasını, öldükten sonra dirilişe istidlal oluşunu şöyle açıklar: “İnsanoğlu başıboş bırakılacağını mı sanıyor?"141 Bu ayetin arkasından insanın başıboş

bırakılmayacağını kanıtlayan somut ve yalın bir gerçeğe ışık tutuluyor. Sade ve duru bir dille anlatılan bu somut gerçek insanın ilk yaratılış gerçeğidir.

"O, fışkıran meniden oluşmuş bir sperma değil miydi? Sonra embriyoya dönüştü, sonra Allah onu yaratıp biçimlendirdi. Sonra ondan erkek ve dişi çiftler türetti."142 Şu "insan" denen varlık nedir? Neden yaratıldı? Başta nasıl bir şeydi? Sonra nasıl oluştu? Dünyaya gözünü açıncaya kadar ki büyük yolculuğunu nasıl geçirdi? O ilk defa damla su, fışkırtılan, ana rahmine atılan bir meni damlası değil miydi? Bu meni damlacığı, küçücük tek bir hücreden ana rahminde kendine özgü konumdaki bir embriyoya dönüşmedi mi? Rahmin çeperlerine asılarak yaşayan ve besinini sağlayan bir embriyo aşamasına geçmedi mi? Bu hareketi ona kim ilham etti? Ona bu gücü kim verdi? Onu bu yöne kim yöneltti?

"Bunları yapan Allah, ölüleri diriltemez mi?"143 Hayır hayır! Her türlü noksanlıktan tenzih ederiz O'nu. O ölüleri diriltebilir. Hayır hayır! Her türlü noksanlıktan tenzih ederiz O'nu. O yeniden dirilişi gerçekleştirecek güce sahiptir.”144

إنه على } {ين الصلب والترائب يخرج من ب} {دافق خلق من ماء{} فلينظر الإنسان مم خلق { }رجعه لقادر

2-) “Onun için insan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar. Elbette Allah'ın onu döndürmeye gücü yeter.”145

a) Razi’ye Göre: Razi, ayetin öldükten sonra dirilişin yanında, hakim ve hür irade sahibi bir yaratıcının varlığına da kesinlikle delalet ettiğini şöyle açıklar:

“Bu tür istidlaller, hakîm ve hür irade sahibi bir yaratıcının varlığına kesinkes delalet ettiği gibi, öldükten sonra dirilmenin, haşrin ve neşrin olacağına da kesinlikle delalet eder. Bu böyledir, zira insanın meydana geldiği, ana-babasının bedeninde, ayrı ayrı yerlerde bulunan parçaların, hatta bütün alnındaki parçaların bir araya getirilmesi iledir. Binâenaleyh, o yaratıcı, bu ayrı ayrı parçaları bir araya getirip, böylece ondan sapasağlam bir insan yaratmaya kadir olduğuna göre, o insanın ölümünden ve her bir parçasının her bir tarafa dağılmasından sonra da, o Yaratıcının mutlaka o parçaları bir araya getirebileceğinin ve ta başlangıçta olduğu gibi sapasağlam ve düzgün bir mahluk haline koyabileceğinin söylenilmesi gerekir.

139 Rum, 30/27 140 İbn Kesir, a.g.e, 14/8204-05 141 Kıyamet, 75/36 142 Kıyamet, 75/37-39 143 Kıyamet, 75/40 144 Seyyid Kutub, a.g.e, 15/401 145 Târık, 86/5-8

91

İşte bu sırdan dolayı, Cenâb-ı Hak, insanın yaratılışının başlangıcına dair olan delilleri beyan buyurunca, buna, "ahiret”in olabileceğinin delillerini de dayandırmak üzere "Şüphe yok ki (Allah) onu (yeniden diriltip) döndürmeye elbette kadirdir"146 buyurmuştur147.

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ayetin anlamının “O ölümden sonra insanı tekrar yaratmaya güç yetiren” olduğu gibi, “ahirette insanı dirilttikten sonra dünyaya geri döndürmeye güç yetiren” şeklinde olabileceğini şöyle ifade eder:

“İbn Abbas, Katade, el-Hasen ve yine İkrime şöyle demişlerdir: O, ölümden sonra insanı tekrar geri döndürmeye (yaratmaya) güç yetirendir. Taberi’nin tercih ettiği açıklama da budur. es-.Sa'lebî dedi ki: Daha güçlü olan açıklama da budur. Çünkü yüce Allah: "O gün, gizlilikler açığa çıkartılır" diye buyurmaktadır.

el-Maverdî dedi ki: Âhirette onu dirilttikten sonra tekrar dünyaya geri döndürmeye güç yetirendir, anlamına gelme ihtimali de vardır. Çünkü kâfirler, o halde yüce Allah'tan dünyaya geri döndürülmeyi isteyeceklerdir.”148

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğuna ilk yaratılışla dikkat çektikten sonra, “onu yeniden döndürmeye kadirdir” ayeti üzerindeki açıklamalarını da iki şekilde yapmıştır:

“Şu halde insan bir baksın neden yaratılmıştır” insanın yaratıldığı temelin zaafına dikkat çekilmekte ve ahireti kabul etmesi hususunda uyarılmaktadır. Bir şeyi ilk başlatmaya gücü yetenin yeniden getirmeye gücünün yetmesi daha uygundur. Nitekim Allah Teala Rum suresinde şöyle buyurur: “ ilkin yaratıp sonra onu iade eden odur. Bu onun için pek kolaydır”149

“Şüphe yok ki o onu yeniden döndürmeye kadirdir”150 bu ayette iki görüş vardır: Birincisi; muhakkak ki Allah bu fırlayarak çıkan suyu çıktığı yerine yeniden

döndürmeye muktedirdir. Mücahit, İkrime ve başkaları böyle demişlerdir. İkinci kavil ise şöyledir: Muahakkak ki Allah Teala bu atılıp dökülen sudan yaratılmış

olan insanı yeniden döndürmeye kadirdir. Yani yeniden var edip ahiret diyarında diriltmeye kadirdir. Çünkü ilkin yapmaya gücü yetenin yeniden döndürmeye de gücü yeter. Aziz ve Celil olan Allah Kur’an-ı Kerim de bu delili bir çok yerde zikretmiştir. Dahhak’ın söylediği bu görüş İbn Cerir Taberi tarafından da tercih edilmiştir. Bu sebeple Allah Teala ayetin devamında : “o gün sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır.” Sırların denendiği yoklanıp açığa çıktığı, gizlinin açık saklının görülür olduğu kıyamet gününde.”151

d) Yazır’a Göre: Yazır, Mü’minun suresinde anlatıldığı üzere insanın yaratılışında dokuz mertebe olduğunu, bu mertebelerden sekiz ve dokuzuncusunun ölüm ve kıyamet günü yeniden dirilme aşamalarının olduğunu şöyle anlatır:

“Yüce Allah'ın yaratma ve kudretine, koruma ve yardımına delil göstermek suretiyle başlangıç ve son hatırlatılmak üzere insanın yaratılış aşamaları Müminûn Sûresi'nde "Andolsun biz insanı çamur hülasasından yarattık. Sonra onu sağlam bir yerde bir tohum yaptık. Sonra o tohumu bir embriyon haline getirdik. Arkasından bu embriyonu bir et parçası yaptık. Sonra et parçasını da kemikler haline çevirdik. Sonra bu kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratılışla inşa ettik. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir. Sonra siz bundan

146 Tarık, 86/8 147 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 23/58. 148 Kurtubi, a.g.e, 19/17-18. 149 Rum, 30/27 150 Tarık, 86/8 151 İbn Kesir, a.g.e, 15/8401

92

sonra muhakkak öleceksiniz. Sonra da kıyamet günü muhakkak diriltileceksiniz."152 âyetiyle dokuz mertebe halinde sınırlandırılarak zikredilmişti. Ki bunlardan birincisi çamur hülâsası, ikincisi tohum, üçüncüsü embriyon, dördüncüsü et parçası, beşincisi kemikler, altıncısı et, yedincisi bir başka yaratılış, sekizincisi ölüm, dokuzuncusu yeniden dirilmedir.

Bu şekilde insanın nutfeden yaratılışına dikkatleri çekmenin yararı da pek büyüktür. Çünkü yukarda da hatırlattığımız gibi bu, insana kendini tanıtacak ve üzerinde koruyup gözetici tek üstün varlık olan yüce Allah'ın yaratıcılığını ve kudretini anlatacak en açık delillerdendir.

Bunun delil olarak kullanılması, hikmet sahibi bir koruyucu ve dilediğini yapan bir yaratıcının varlığını kesin olarak gösterdiği gibi, aynı şekilde bu, öldükten sonra dirilmenin ve haşir ve neşrin doğru olduğuna da kesin delildir. Çünkü insanın sonradan yaratılışı anne ve babasının vücudunda ve hatta bütün âlemde dağılmış olan cüzlerin bir araya getirilmesi ve ona ruh üfürülmesi sebebiyle olduğu için, onu öyle toplayıp düzeltmek suretiyle de düzgün bir insan yapan yaratıcının kudreti düşünülünce, ölüm ile o cüzlerin dağılmasından sonra onları bir araya getirmeye ve önceki gibi düzgün yaratıklar yapmaya gücü yettiğini itiraf elbette gerekli olur.

Buyruluyor ki: Kuşkusuz o yaratıcının onu geri döndürmeye elbette gücü yeter. Yani bu yaratılış şekline gerek bir bütün olarak ve gerek ayrıntılarıyla bakılınca insanı başlangıçta yaratanın tekrar geri döndürmeye gücü yettiği, onu ölümle çevirip yeniden dirilterek huzuruna dikmeye ve o suretle kendini tanıtmaya kadir olduğu anlaşılır ve bu şekilde size onu haber verir.

Burada "Ancak ona döndürüleceksiniz."153 mânâsını ifade eden bu geri döndürüş, insanın Müminûn Sûresi'nde anlatılan yaratılışının dokuz aşamasından sekizinci ve dokuzuncu mertebe olarak "Sonra siz bundan sonra muhakkak öleceksiniz. Sonra da muhakkak siz kıyamet günü diriltileceksiniz."154 âyetleriyle haber verilen ölüm ve kıyamet günü yeniden dirilme aşamalarını anlatmaktadır.”155

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, son derece ince hesaplarla ve hikmetlerle donatılarak Allah tarafından ortaya konulan sistemin (insanın yaratılması), ahirette yeniden bir hesap için dönüş olmazsa boşa gideceğini, bununsa yaratıcının her işi hikmetle yapmasına aykırı olduğunu şöyle ifade eder:

“İnsanı baştan yaratıp koruyan Allah öldükten sonra onu tekrar hayata kavuşturabilir. Çürüdükten sonra yeniden yaratabilir. Zaten ilk yaratılış onun takdirine ve tedbirine tanıklık ettiği gibi gücüne de şahitlik etmektedir. Son derece ince hesaplarla ve hikmetlerle donatılmış olan bu yaratılış gizli olan her şeyin ortaya çıkarılması ve ortaya konan her eylemin adil bir şekilde karşılığını bulabilmesi için ahirette yeni bir dönüş olmadığı zaman bütün bu güzel sistem boşa gitmiş olur.156”

b) Toprağın Yağmurla Dirilişi İle Delil Getirme:

و على آل موتها إن ذلك لمحيي الموتى وه ي الأرض بعدفانظر إلى آثار رحمت الله آيف يحي { }شيء قدير

152 Mü'minûn, 23/12-16 153 Bakara, 2/245 154 Mü'minûn, 23/15-16 155 Yazır, a.g.e, 9/126 156 Seyyid Kutub, a.g.e, 16/141

93

1-) “Şimdi bak Allah'ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir.”157

a) Razi’ye Göre: Fahreddin Razi bu ayeti şöyle tefsir eder: “Allahu Teala, delillerden bahsedince, hem lam-ı te'kid ile, hem de ism-i fail sığasıyla,

"Şüphesiz O, ölüleri dirilticidir" buyurmuştur. Çünkü insan, "Hükümdar, sana veriyor" dediğinde, bu sözü "O, sana vericidir" şeklindeki, ism-i fail ile söylenen sözünün ifade ettiği te'kidli manayı ifade etmez. Çünkü ikinci şekil, "vermeyi kendine şiar edinmiş bir kimse olarak O, sana verecektir" manasına gelirken, birinci şekil, "O, verme işini kendine sıfat edinecek" manasına gelir. Bu mesele, senin, "Sen, ölüsün" sözünün, "Sen, ölüyorsun" sözünden daha te'kidli oluşu ile de anlaşılır, "O, her şeye kadirdir" ifâdesi de, karşı tarafın itirafını (kabulünü) t'e'kid eden bir sözdür.”158

b) Kurtubi’ye Göre: Allah (cc)’ın yeryüzünü rahmetinden bir eser olarak yağmurla diriltmesinin, öldükten sonra dirilişe örnek olduğunu Kurtubi şöyle açıklar:

“Allah'ın rahmet eserlerine" yani yağmurun eserlerine "bir bak!" Yani sizler basiret ve istidlal maksadı ile buna bir bakınız. Bunu, buna güç ve kudret yetirenin ölüleri tekrar diriltmeye kadir olduğuna delil olarak görünüz.

"Arzı nasıl diriltiyor" anlamındaki buyrukta manaya hamledilmek suretiyle hal olarak nasb konumundadır. Çünkü lafız istifham lafzı olup, hal de haber durumundadır. İfadenin takdiri de: Sen yeri Ölümünden sonra diriltici olan Allah'ın rahmetinin eserine bir bak, şeklindedir.

"İşte bunu yapan hiç şüphesiz O, her şeye gücü yetendir." Bu da müşahede olunanın gaip olana delil olarak görülmesi ve gösterilmesidir.”159

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, o toprağı öldükten sonra canlandıranın aynı şekilde ölüleri de dirilteceğini şöyle ifade eder:

“Allah Teala, ölümünden dağılıp parçalanmasından sonra cesetleri dirilteceğine işaretle şöyle buyuruyor: “İşte o bütün ölüleri de muhakkak diriltecek”. Toprağı öldükten sonra dirilten elbette ölüleri diriltmeye de kadirdir. Zira o şüphesiz her şeye güç yetiricidir.”160

d) Yazır’a Göre: Muhammed Hamdi Yazır’ın ayet hakkındaki yorumu şöyledir: “Resulüm! De ki: Yeryüzünde bir gezin de bakın bundan öncekilerin sonu nasıl olmuş!

Onların pek çoğu müşrikti. Şirk koşmakla Allah'ın hikmetine karşı hüküm koymaya kalkışmakla Allah'tan kurtulmanın çaresini bulamadılar. Sonunda ister istemez Allah'ın hükmüne boyun eğerek kahrolup gittiler.”161

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, Allahu Teala’nın burada, kupkuruyken yeryüzünün yağmurla diriltilmesini, tekrar dirilişe bir örnek olarak sunduğunu şöyle anlatır:

“Kuşkusuz bu, anlaşılması için bakmak ve düşünmekten öte bir şey gerekmeyen gözle görülen somut bir gerçektir. Diğer yandan ayet bu olguyu; kendisine görünen varlık sahneleri ile somut hayat olgularını, geniş evreni tartışma alanı edinen Kur'an'ı tartışma metodu içerisinde, ölümden sonra dirilme ve mezardan çıkış konusu için kanıt olarak ileri sürmektedir. "Şüphe yok ki O, ölüleri diriltir. O her şeye kadirdir."162

157 Rum, 30/50 158 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/131-132 159 Kurtubi, a.g.e, 13/501-502. 160 İbn Kesir, a.g.e, 12/6383 161 Yazır, a.g.e, 6/263 162 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/440

94

}الميت من الحي ويحيي الأرض بعد موتها وآذلك تخرجون يخرج الحي من الميت ويخرج {2-) “O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir.

Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.”163 a) Razi’ye Göre: Razi, “ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarma”ya şu şekilde manalar

verildiğini haber verir: “Ayetteki, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarma işinin, kendinden önceki ifadelerle

münasebeti şöyledir: Allah insanı, sabahleyin ölüme benzemekten, ki bu uyku halidir, varlığa yani uyanıklık haline benzeme haline çıkarmıştır. Akşam vaktinde de insanı, uyanıklık halinden, uyku haline çıkarır (geçirir). Müfessirler ayetteki, "Diriden ölüyü çıkarıyor" ifadesinin ne demek olduğunda ihtilaf etmişler ve ekserisi buna "Meselâ Allah, tavuğu, yumurtadan; yumurtayı, tavuktan; hayvanı (canlıyı) nutfeden; nutfeyi canlıdan çıkarır" manasını verirken, bazıları "Allah, mü'minden kâfir, kâfirden mü'min (evlat) çıkarır" manasını vermişlerdir. Bunun manasının, "Allah uyuyandan, uyanık; uyanıktan da uyuyan çıkarır" şeklinde olması da mümkündür. Bu, teşbih için böyle zikredilmiş olur, yani ölüyü diriltmek ve diriyi öldürmek, Allah'a göre, tıpkı uyuyanı uyandırmak ve uyanık olanı da uyutmak gibidir.”

Yine Razi, toprağa ölümünden sonra canlılık ve hayat verilişinin, öldükten sonra dirilme için istidlal olduğunu şöyle açıklar:

“Daha sonra Cenâb-ı Hak "Arzı, ölümünün ardından O canlandırıyor, işte siz de böylece çıkarılacaksınız" buyurmuştur ki bu ifadede şöyle ince bir mana vardır: İnsanın, ölümü ile, canlılığı sona erer. Fakat onun nefs-i natıkası (ruhu) ise, sona ermez, ondan ayrılır ve yaşamaya devam eder. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Allah yolunda öldürülenleri, ölüler sanmayın" buyurmuştur. Canlılar ise, uyur, hareket eder ve duyarlıdırlar. Uyuyan hareket etmez ve idrâk edemez. Ölü toprakta da yine bir nema yoktur. Sonra uyuyan kimse, uyanmasıyla hareketlenir ve idrâk eder hale gelir. Ölü toprak ise, ölümünden sonra bitkileri sebebiyle büyümeye, kabarmaya başlar. Dolayısıyla sakin ve hareketsiz bu toprağı harekete geçirmek, kabartmaya başlamak nasıl Allah'a kolay ise, ölüyü diriltmek de O'na böylesine kolaydır. Cenâb-ı Allah işte bu hususa "İşte siz de böylece çıkarılacaksınız" buyurarak işaret etmiştir.”164

b) Kurtubi’ye Göre: “Kurtubi bu ayetin sadece mealini vermiştir. Ancak ölüm ve hayat kavramlarının istiare yoluyla kullanıldığı kanatine sahip olduğunu ve özellikle ölümden sonra diriliş konusuyla ilgili değerlendirmelerini Al-i İmran suresinin 27. ayetinde kısaca şöyle yapmıştır:

“Müfessirler yüce Allah'ın: "Ölüden diriyi çıkarırsın" buyruğunun anlamı hakkında farklı görüşlere sahiptirler. el-Hasen der ki: Bunun anlamı kâfirden mü'mini, mü'minden de kâfir çıkartırsın, şeklindedir. Buna yakın bir açıklama Selman-ı Farisî'den de rivayet edilmiştir.

Ma'mer'in ez-Zührî'den rivayetine göre; “Peygamber (sav), hanımlarının yanına girdiğinde görünüşü güzel bir kadın ile karşılaşır ve: "Bu kadın kimdir?" diye sorar. Hanımları: Senin teyzelerinden birisidir, diye cevap verirler. "Hangisi?" diye sorunca hanımları: Bu el-Esved b. Abd Yeğûs'un kızı Halide'dir, derler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurur: "Ölüden diriyi çıkartan Allah'ın şanı ne yücedir!" Halide, saliha bir kadın idi, babası ise kâfir idi.”165

Bu açıklamaya göre maksat kâfirin kalbinin ölü olduğu, mü'minin kalbinin ise diri olduğudur. Buna göre ölüm ve hayat tabirleri istiare yoluyla kullanılmış olmaktadır.”166

163 Rum, 30/19 164 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/89-90 165 Kurtubi, a.g.e, 4/162-163’den naklen 166 Kurtubi, a.g.e, 4/162-163.

95

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir bu ayetin açıklamasında Allahın zıtları yaratmadaki kudretine vurgu yaparak, nasıl diğer bütün şeyleri yaratıyorsa, birbirine iki zıt olan ölüm ve yeni bir hayatıda yaratmaya kadir olduğunu şöyle açıklar:

“Ölüden diriyi diriden ölüyü o çıkarır” burada Allah Teala’nın bir birine mutekabil şeyleri yaratmadaki kudretine işaret edilmektedir ve peş peşe gelen bu ayetlerin hepsi aynı şekildedir. Bu ayetlerde yaratıkları, kudretinin kemaline delalet etsin diye Allah’ın eşyayı ve zıtlarını yaratması zikredilmektedir. Bitkiyi taneden taneyi bitkiden, yumurtayı tavuktan, tavuğu yumurtadan, insanı nutfeden, nutfeyi insandan, mü’mini kafirden, kafiri de mü’minden çıkarması bunlardandır.

“Allah gerçeğin ta kendisidir, doğrusu ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir. Şüphe götürmeyen kıyamet saati mutlaka gelecektir ve Allah kabirdekileri diriltecektir167”168

d) Yazır’a Göre: Yazır da aynı şekilde Allahu Teala’nın birbirine zıt şeyleri yaratmadaki kudretinden hareketle ölümün ardından yeni bir hayatı yaratabileceğine şöyle işaret eder:

“Ölüden diri çıkarır. Gıdadan hayvan, yumurtadan civciv, nutfeden (spermadan) insan, câhilden âlim, kâfirden mümin gibi ki, uyuyandan uyanık da öyledir. Ve bu münasebetle anlatılmıştır ve diriden ölü çıkarır. Bunun örneği çoktur ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Güzden sonra bahara bak işte siz de öyle çıkarılacaksınız. Bu noktada tabiatçılık hatasına düşülmemesi için, tabiatlar üzerinde hakim olan Allah Teâlâ'nın kudretinin delillerinden bazıları hatırlatılıyor.”169

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub da ölü ve durgun olan topraktan ilk olarak yaratılan insanın, toprağa dönüp çürüdükten sonra tekrar aynı yerden diriltileceğini şöyle ifade eder:

“Mesele olağan olup gerçekle çelişir yanı yoktur. Evrenin gece, gündüz, her an, her yerde, tanıklık ettiğinin dışında bir durum söz konusu değildir.

"Sizi topraktan yaratması O'nun delillerindendir. Sonra birer insan olup yeryüzüne yayılırsınız." Toprak ölü ve durgundur. Bu yapısına karşın insan ondan oluşmuştur. Kur'anda başka bir yerde "Andolsun ki, biz insanı süzme çamurdan yarattık”170 biçiminde gelmiştir. Yani insanın uzak kökü çamurdur. Bu kök burada; ölü, durgun toprakla; canlı hareketli insanın, anlam ve görünüm açısından değerlendirilmesi konusunda uyarmak ve konuya Kur'an'ın yöntemiyle uygunluk kazandırılması için "Ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır" ifadesinin ardından veriliyor.”171

}فمنه يأآلون وآية لهم الأرض الميتة أحييناها وأخرجنا منها حبا {3-) “Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık

da ondan yiyip duruyorlar.”172 a) Razi’ye Göre: Razi, bu ayette Allahu Teala’nın yeryüzünü ölümünün ardından

baharda mükemmel bir ihya edişle dirilttiği gibi, ölüleride tam ve mükemmel bir biçimde dirilteceğini şöyle özetler:

“Cenâb-ı Hak, buyurunca, bu ifade, haşre bir işaret olmuş olur. Bunun üzerine Allah Tealâ, onların inkârını, imkansız görmelerini, inâd ve ısrarlarını kırmak için, haşrin mümkün okduğuna delalet eden şeyi zikretmiş ve "ölü toprak, onlar için bir ibrettir. Biz onu diriltiyoruz.

167 Hacc, 22/5-7 168 İbn Kesir, a.g.e, 12/6340-41 169 Yazır, a.g.e, 6/245 170 Mü'minun, 23/12 171 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/413 172 Yasin, 36/33

96

Aynen bunun gibi, ölüleri de dirilteceğiz" buyurmuştur. Eğer biz, "ayet, ölülerin diriltilmesinin mümkün olduğuna dair istidlalde bulunmak için

zikredilmiştir" dersek, bunun için "Onu canlandırdık" ifadesi kâfi idi. Binâenaleyh, "içinden tane çıkardık" demeye gerek ve ihtiyaç yoktu. Onun 'İçinden tane çıkardık" ifadesine gelince, bunun, ölülerin diriltilmesini açıklamaya nispette, ayrı bir fayda vardır. Çünkü, Allah Teâlâ arzı diriltip ondan tane çıkarınca, bu, tam bir diriltme olmuş olur. Çünkü, ekin bitirmeyen ve tanelerin çıkmasına elverişli olmayan araziler, dünya hayatı bakımından, bunları bitirenden daha değersizdir.

Buna göre Cenâb-ı Hak sanki şöyle buyurmuştur: "Arzı, tam, mükemmel ve ziraaten elverişli bir biçimde ihya edip dirilten, ölüleri de, bütün şeyleri idrak edebilecek bir biçimde diriltir!"

Cenâb-ı Hak, "Biz, ölü araziler hakkında bu şekilde işlem yaptığımız gibi, aynen bunun misâli, yerde gömülü olan ölüler hakkında da aynı muamelede bulunacağız. Böylece onları diriltir ve onlara, hayatiyetlerini sürdürmeleri için mutlaka olması gerekli olan şeyler ile, gören göz ve görme kuvveti; işiten kulak ve işitme kuvveti vs. şeyler gibi, kendilerine ihtiyaç duydukları şeyleri veririz ve bunlara, mükemmel bir amel, kapsamlı bir idrâk gibi, en güzel ziynet sayılan daha hoş şeyleri de ilave ederiz. Verdiğimiz bu manaya göre Cenâb-ı Hak sanki, "Yeryüzünü, mükemmel bir ihya edişle ihya ettiğimiz gibi, ölüleri de tam ve mükemmel bir biçimde ihya edeceğiz" demek istemiştir.”173

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi ayette Allahu Teala’nın ölüleri diriltmeye kullarının dikkatini, bitkilerle ve oradan taneleri çıkartmakla canlandırdığı ölü toprağa şöyle çekmektedir:

"Onlar için delillerden birisi de kendisini canlandırdığımız... ölü topraktır" buyruğu ile yüce Allah, ölüleri diriltmeye kullarının dikkatini çekmekte, tevhidini ve kudretinin kemalini onlara hatırlatmaktadır. Bu da bitkilerle ve oradan taneleri çıkartmakla canlandırdığı ölü topraktır.”174

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ölü toprağın canlandırılmasının, insanlar için öldükten sonra dirilişe bir delil olduğunu şöyle ifade eder:

“Allah Teala buyuruyor ki “ölü toprak onlar için bir ayettir.” Yaratıcının varlığına, tam olan kudretine ve ölüleri diriltmesine delildir. Toprak kas katı kesilerek otsuz kalıp öldüğü zaman, Allah Teala onun üzerine suyu indirir de toprak sarsılır ve yem yeşil olur. Her çiftten göz alıcı çeşitler yetiştirir. Bu sebeple ayetin devamında “biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık, ondan yemektedirler” buyuruyor yani onu kendileri ve hayvanlar için bir rızık kıldık demektir.”175

d) Yazır’a Göre: Yazır bu ayetin Allahu Teala’nın kudretinin büyüklüğüne ve ölüleri diriltebileceğine açık bir delil olduğunu şöyle ifade eder:

“Hem bir âyet, yani Allah Teâlâ'nın kudretinin büyüklüğüne ve ölüleri diriltebileceğine açık bir delil ve alamettir. Onlara, o gafillere ve inkârcılara o ölü arz, arz, toprak bilinmektedir ki cansızdır. Hatta Hıcr Sûresi'nde "Yeryüzünü sönmüş kül halinde görürsün"176 buyurulduğu üzere sönmüş bir taş halinde, hayat ile tamamen zıt bir durum ölüdür. Hele bir öğle sıcağında bir Arabistan çölünün manzarası düşünülürse onun hayattan ne kadar uzak olduğu görülür. Eğer tabiata kalsaydı o ölü toprakta bir ot bile bitmezdi. Fakat biz ona hayat verdik. Onda hayat yarattık, bitkisel ve hayvansal organlarla dirilik, şenlik meydana getirdik.”177 173 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 18/483-484 174 Kurtubi, a.g.e, 14/404-406 175 İbn Kesir, a.g.e, 12/6736 176 Hacc, 22/5 177 Yazır, a.g.e, 6/413

97

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub’un bu ayetle ilgili tefsiri ve yorumu şöyledir: “Hayat öyle bir mucizedir ki, insan eli ona ulaşamaz. Ancak yüce Allah'ın kudret elidir

ki, mucizeler yaratabilir ve ölü olan şeylerde canlandırmayı sağlayabilir. Gerçekten yetişen bir ekini, hoş bahçeleri ve olgunlaşmış meyveleri görmek yüce Allah'ın yoktan var eden kudret elini görmek için insanın gözünü ve kalbini açar. Bu öyle bir eldir ki, özgürlüğe ve ışığa çıkmak isteyen tohumun önündeki, toprağı yaran bu eldir. Körpe dalları yaprak ve meyvelerle süsleyen, çiçeği açtırıp meyveleri olgunlaştıran ve "Ki, onun ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler" koparılıp işlenmeye hazırlayan yine bu kudret elidir. İnsana çalışma gücü veren sadece yüce Allah'ın elidir. Nitekim ekinlere de hayat ve gelişme gücü bahşeden yine O'nun elidir. "Hala şükretmiyorlar mı?"178

}ون آذلك تخرج والذي نزل من السماء ماء بقدر فأنشرنا به بلدة ميتا {4-) “Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden

hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.179” a) Razi’ye Göre: Razi, Allahu Teala’nın bu ayette ölü haldeyken bir beldeye can

vermesi gibi, insanlarıda ölümlerinden sonra onları canlılar ve hayat sahibi varlıklar haline getireceğini benzetmeyle ortaya koyduğunu şöyle ifade eder:

“Cenâb-ı Hak, "Siz de böylece çıkarılacaksınız" buyurmuştur ki bu, "Bu delil, Allah'ın kudret ve hikmetine delâlet ettiği gibi, O'nun öldükten sonra diriltmeye ve Kıyameti gerçekleştirmeye de kadir olacağına delâlet eder. Buradaki, vech-i şebeh (benzetme yönü) Cenâb-ı Hakk'ın, ölü halde iken bir beldeye can vermesi gibi, insanları da ölümlerinden sonra, onları canlılar ve hayat sahibi varlıklar haline getirmesidir. Bazıları, "Hayır, buradaki "vech-i şebeh" Allah'ın yağmur suyuyla yeryüzünde bitki bitirmesi gibi, tıpkı, menî gibi bir su ile, onları, yani insanları yerden çıkarması ve onları yeniden yaratmasıdır" demişlerdir. Ama, bu izah zayıftır. Çünkü lafzın zahirinde, bu ilâve açıklamalar değil, sadece yeniden yaratmanın ispatı yer almıştır.”180

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, kurumuş bir beldeyi yağmurla canlandıran Yüce Yaratıcının, öldükten sonra dirilişi aynı şekilde gerçekleştireceğini şöyle anlatır:

"Onunla" o su ile "ölmüş" bitkiden yana kupkuru kesilmiş "bir beldeyi canlandırdık" dirilttik. "İşte siz de böylece" kabirlerinizden "çıkarılırsınız."Çünkü buna kadir olan ötekine de kadir olur.”181

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir de Allahu Teala’nın yer yüzünü diriltmesi ile cesetlerin öldükten sonra ahiret günü yeniden diriltmesi arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar:

“O ki gökten bir ölçüye göre su indirmiştir” sizin ziraatınız, ekinleriniz, meyveleriniz, kendiniz ve hayvanlarınızın içmesine kadar ve belirli bir ölçüye göre gökten su indirmiştir. “İşte biz onunla ölü bir memleketi dirilttik. Oraya su gelince sarsılıp kabarmış, her bir güzel bitkiden çift çift yetiştirmiştir” sonra Allah Teala yer yüzünü diriltmesi ile cesetlerin öldükten sonra ahiret günü yeniden diriltilmesine tembihte bulunarak “Sizde böylece çıkarılacaksınız” buyurmuştur.”182

d) Yazır’a Göre: Yazır, ölü beldenin yağmurla canlanmasıyla öldükten sonra dirilişe telmihte bulunurken aynı zamanda bir ruh olan Kur’an ile yeni bir hayata çıkarılma anlamında da olabileceği kanatini şöyle ızhar eder:

178 Seyyid Kutub, a.g.e, 12/265 179 Zuhruf, 43/11 180 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 19/501 181 Kurtubi, a.g.e, 15/463464 182 İbn Kesir, a.g.e, 13/7139

98

“Böyle olduğuna karine olmak üzere "gıyab"dan (üçüncü tekil şahıs) "tekellüm"e (birinci çoğul şahsa) geçilerek şöyle buyruluyor: “Onunla ölü bir beldeye yeniden hayat verdik ve işte siz de böyle çıkarılacaksınız” Bir ruh olan bu Kur'an ile siz de yepyeni bir hayata çıkarılacaksınız veya kabirlerden çıkarılacaksınız. Bunu yapan güç ve kudret bunu da yapar.”183

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, Allahu Teala’nın ilk kez ölü topraktan canlı varlıklar çıkardıktan sonra kıyamet günü bu canlıları tekrar topraktan çıkaracağını şöyle ifade eder:

“Ardından surenin akışı, yeryüzünün insanın yaşamasına elverişli hale getirilişinden ve yeryüzünde yaşam sürdürmek için gerekli imkanların hazırlanmasından sonra ortaya çıkan hayat ve canlılar alanında onlara bir başka adım attırıyor. Çünkü hayatı ilk kez meydana getiren, aynı şekilde bu işlemi tekrarlayacaktır. ilk kez ölü topraktan canlı varlıklar çıkaran yüce Allah kıyamet günü tekrar bu canlıları topraktan çıkaracaktır. Çünkü bir şeyi tekrar yapmak ta ilk kez yapmak gibidir. Yüce Allah'a göre bunun zor bir tarafı yoktur.”184

} رزقا للعباد وأحيينا به بلدة ميتا آذلك الخروج } 5-) “Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can

verdik, işte hayata çıkış da böyledir.”185 a) Razi’ye Göre: Razi, ayetin açıklamasında suyu indirme ve ekini bitirme ile öldükten

sonra dirilişe istidlalde bulunulduğunu belirtir. Ayrıca iade (dirilme)’nin ispatı olarak Razi, gökleri ve yeri yaratmaya kadir olanın, yok olmalarından sonra bütün mahlukatı tekrar yaratacağını şöyle ifade eder:

“Hz. Peygamber (s.a.s), müşriklere, ondan sonra devamlı mükâfatın veya devamlı cezanın olacağı bir haşrin ve toplanışın olacağını haber vermiştir. Ama onlar bunu inkâr etmişlerdir. Burada iadenin (dirilişin) isbâtı şöyledir: Gökleri ve yeri yaratmaya kadir olan Allah, yok olmalarından sonra bütün mahlûkatı yaratmaya da kadirdir." İkincisine, yani "beka" için yapılan istidlalse şöyledir: Dünyada beka (hayatı sürdürme), azıklarla olur. Gövdeli ve gövdesiz onları orada ebedî kılmaya da kadirdir. Binâenaleyh mahlukat için, bunlardan birincisi bir tabsire ve tezkire olmuştur, ikincisi de hayatın, rızık ile sürüp gideceği hususunda bir tezkira (hatırlatma) olmuştur. Bu ikisi arasındaki farkın böyle olduğunun delili, ilk iki ayetten sonra getirilen, "tabsira" ve "zikrâ" kelimeleridir. Daha sonra da, sudan, suyun indirilişinden, böylece de bitkinin bitirilişinden bahsedilmesidir.

Cenâb-ı Hak daha sonra, "Onunla bitirdik" ifadesine atfederek, "Biz o (yağmurla), ölü bir memlekete can verdik" buyurmuştur ki bu hususla ilgili şöyle bir bahis vardır:

Biz, ekini bitirme ve suyu indirme ile istidlâlda bulunulduğunu söylersek, bu, rızk ile bekâ'nın mümkün olduğunu belirtmek için yapılmış olur. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın, "Biz o (yağmurla) ... can verdik" beyanı bekâ'nın delili olduğu gibi, öldükten sonra yeniden dirilmenin de bir delili olduğuna bir işaret olmuş olur. Ki, bunun da böyle oluşunun delili, ayetteki, "İşte (kabirden) çıkış da böyledir" cümlesidir.

Ayetteki, "İşte (kabirden) çıkış da böyledir" ifadesine gelince bu, "Çıkış da, diriltme gibidir.." anlamındadır. Buna göre şayet, "İhyâ-diriltmeye çıkış değil, çıkarma (ihraç) benzetilir!?" denilirse, biz deriz ki: Bu kelamın takdiri, "Biz o suyla ölü bir beldeyi dirilttik de, böylece o belde yarıldı, oradan bitkiler çıktı.. İşte aynen bunun gibi, yer yarılır da, oradan ölüler çıkıverir.." şeklindedir. Bunun böyle olduğunu, ayetteki "Bu akıldan uzak bir dönüştür.."186 cümlesinde geçen “huruc” kelimesinin "dönmek, dönüş" manasına olduğunu 183 Yazır, a.g.e, 7/45 184 Seyyid Kutub, a.g.e, 13/168-69 185 Kaf, 50/11 186 Kaf, 50/3

99

söylememiz de destekler. Çünkü Allah Teâlâ, o müşriklere, imkânsız gördükleri bu hususu beyân etmiştir. Binâenaleyh, şimdi onlar müteaddî anlamda olan rec'i, (döndürmeyi) uzak ve imkânsız görmüşlerse, Cenâb-ı Hakk'ın, "Çıkartmak da bunun gibidir..." demesi gerekirdi. Ama, Cenâb-ı Hak, "çıkış da böyledir" dediğine göre onların, (lâzım anlamında) rücûu (dönüş)ü inkâr ettikleri anlaşılmış olur. İşte bu sebeple de, Cenâb-ı Hak böyle buyurmuştur. Biz diyoruz ki, burada, bu ikinci görüşte söyle bir ince manada bulunmaktadır. Çünkü onlar müteaddî anlamda olan rec'i, (döndürmeyi) inkâr ettiklerine göre, bu, ihraç (çıkartmak) anlamında olur. Halbuki, Allah Teâlâ ise, özellikle hurûç'u (çıkmayı) murad etmiştir. Binâenaleyh bu iki ifâde de, izahtan müstağnî olmasına rağmen, Kur'ân'ın belağati hususunda çok mükemmel bir dikkat çekmek vardır. Ki bu, şöyledir: "Rec” ve ihraç" rücûun ve hurucun (dönüşün ve çıkışın) bir sebebi gibidirler. Sebep bulunmadığında ise, müsebbeb (sonuç) kesinlikle bulunmaz. Ama, sebep bulunur da, bazen bir engelden dolayı netice, meydana gelmez.. Nitekim sen, mecazî de olsa, "Onu kırdım, ama kırılmadı.." dersin. Netice bulunduğunda ise, sebep de haliyle mutlaka bulunur. Ama, netice olmadığında, az önce de bahsettiğimiz gibi, sebep de olmaz.”187

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi öldükten sonra dirilişin delilini bu ayette kısaca şöyle açıklar:

"Ve Biz onunla ölmüş bir ülkeyi dirilttik. İşte kabirlerden çıkış da böyle olacaktır." Yani yüce Allah bu ölü araziyi, toprağı dirilttiği gibi sizi de aynı şekilde ölümünüzden sonra dirilitecektir, Buna göre buradaki "kef (böyle)" mübteda olarak ref mahallindedir. Yüce Allah'ın: "Ölmüş" diye buyurmuş olması kastedilenin yer oluşundan dolayıdır.”188

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ölümden ve helak olmadan sonra dirilişin misalinin, insanın duyularıyla müşahede edebildiği yeryüzünün üzerinde bitki yokken yağmurla yemyeşil olarak canlanması olduğunu belirterek, tekrar dirilişe, başka ayetlerle Kur’an’dan şu örnekleri verir:

“ Kullara rızık olması için ve onunla ölü bir beldeye can verdik” orası kuru ve bitkisiz olan bir yerdir. Üzerine su inince titrer kabarır çiçekler ve her türden çift çift bitkiler bitirir. Göz onların güzelliğine hayran kalır. Üzerinde bitki yok iken sonra yem yeşil salınır hale gelir. İşte bu ölümden ve helak olmadan sonra diriltilmenin misalidir. Allah ölüleri de böylece diriltecektir. Allah’ın yüce kudretinden duyularla müşahede edilebilenler, yeniden diriltilmeyi inkar edenlerin inkar ettiklerinden daha büyüktür. Allah Teala başka ayetlerde de şöyle buyurur: “Elbetteki göklerin ve yerin yaratılması insanların yaratılmasından daha büyüktür”189, “Görmezler mi ki gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltmeye kadirdir. Evet o muhakkak her şeye kadirdir.”190, “O’nun ayetlerinden biride kupkuru gördüğün yer yüzünün biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarmasıdır. Ona can veren Allah elbette ölüleri de diriltir. Muhakkak ki o her şeye kadirdir191” 192

d) Yazır’a Göre: Yazır, yağan yağmurlarla kuru bir beldenin canlanmasını, öldükten sonra dirilmeye şöyle delil gösterir:

“Bir beldeyi ölmüş iken onunla, o su ile diriltmekteyiz. Gelişme ve büyümeden kesilmiş kuru toprağa hayat vermekteyiz. İşte dirilip kabirlerden çıkma da böyledir. Yani ölü bir beldenin bir su indirmekle dirilmesi gibidir. Allah'ın indireceği bereket ile sizin de dirilip

187 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 20/274-275 188 Kurtubi, a.g.e, 16/306-309 189 Gafir (Mü’min), 40/57 190 Ahkaf, 46/33 191 Fussilet, 41/39 192 İbn Kesir, a.g.e, 13/7443

100

çıkmanız, Allah'ın kudretinden nasıl uzak değilse bu da uzak değildir. Burada "çıkış" denilmesi anlamlıdır.

Ebu's-Suud'un açıklamasına göre yerden bitkilerin çıkarılmasına diriltme ve ölülerin dirilmesine hürûc denilmesi önemsiz gibi görülen bitirmenin şanını büyütmek ve uzak görülen ölümden sonra dirilme işini tabii (bir fiil gibi) kolay göstermek ve bu şekilde bitkileri çıkarma ve ölüleri diriltme arasında benzeyişi gerçekleştirmekle karşılaştırmayı açıklamak ve anlaşılmasını kolaylaştırmak içindir.”193

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub ise, ölü toprağın diriltiliş olayı inkarcıların çevrelerinde sürekli tekrarlandığı halde, öldükten sonra dirilmeyi kabullenememelerine şaşkınlığını şöyle ifade eder:

“Ölü toprağın diriltilmesi olayı onların çevrelerinde sürekli tekrarlanmaktadır. İnsanlar buna alışkındırlar, fakat itirazdan ve hayretlerini ifade etmezden önce buna dikkat etmezler ve bunu görmezler. Halbuki öldükten sonra canlı olarak çıkışınız da ölü toprağın diriltilişi gibi olacaktır. Kur'an-ı Kerim bu gerçeği şimdi söylüyor. Çünkü daha önce insanoğlunun kalbine kainat etkilerinden bu uzun, güzel, etkileyici ve yaratana dönen her kalbi canlandırıcı bu etkilerin yığın yığın örneğini vermiştir. İşte kalplerin yaratıcısı kalpleri böyle tedavi eder”194. Netice; Kur’an öldüktan sonra diriliş konusunda, inkarcıların, toz toprak olmuş kemik parçalarının tekrar diriltilemeyeceği şeklindeki itirazlarına karşın, ilk yaratılışlarına dikkatleri çekerek dökülen bir damla meniden yaratılmalarını hatırlatır. İnsani ilkin yaratıp koruyan Allah (cc) öldükten sonra onu tekrar hayata kavuşturabilir. Çürüyüp gitse de tekrar yaratmada acizlik göstermez. İlk yaratılış onun takdirine ve tedbirine tanıklık ettiği gibi aynı zamanda gücünede şahitlik etmektedir. Son derece ince hesaplarla ve hikmetlerle donatılmış olan bu eşsiz varlık insan, ahirette yeni bir dönüş olmadığı zaman bütün bu güzel yaratılış boşa gitmiş olur. Kur’an ikinci olarak öldükten sonra diriliş konusunda somut bir delil olarak, yağan yağmurla kupkuru yeryüzünün canlanıp kabararak yeşillenmesini, tohumların fidana dönüşmesini örnek verir. Müfessirlerden bazıları Allah (cc)’ın ölüleri kıyamet günü üzerlerine meni suretinde bir yağmur yağdırarak dirilteceği şeklinde bir yorum serdetselerde, Allah (cc)’ın tekrar diriltmeyi hiçbirşeye ve hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan gerçekleştirebilece-ğinden dolayı bu düşünce kabul görmemiştir.

5- DİRİLİŞİN AKLÎ DELİLLLERİ Ölümden sonra dirilişin mutlaka vuku bulacağını Kur’an’ın açıklamalarıyla

delillendirmeye çalıştığımız, çalışmamızın bu bölümünde de aklî delillere yer vereceğiz. Şimdi bunlardan birkaçını sıralayalım:

1- Bed’îüzzaman Sözler adlı eserinde öldükten sonraki dirilişe bu dünyada meydana gelen dirilişleri şu şekilde örnek gösterir:

“Bir şahsın hayatı boyunca başına gelmiş birçok kıyamet çeşitleri vardır. Her gece bir nevi ölmekle, her sabah bir nevi dirilmekle haşrin emarelerini gördüğü gibi, beş altı senede bil'ittifak bütün hücrelerini değiştirerek, hattâ bir senede iki defa tedricî bir kıyamet ve haşir taklidini görmüş. Hem, hayvan ve bitkilerde üç yüz binden ziyade haşir, neşir ve kıyametin çeşidini her baharda müşahede ediyor. İşte, bu kadar emareler ve haşrin işaretleri ve bu kadar

193 Yazır, a.g.e, 7/229 194 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/22

101

alâmetler ve rumuzât-ı neşriye, elbette kıyamet-i kübrânın belirtileri hükmünde, o haşre işaret ediyorlar.

Bir Sâni-i Hakîm tarafından, nevilerde böyle kıyamet-i nev'iyeyi, yani bütün nebâtat köklerini ve bir kısım hayvanları aynen baharda ihyâ etmek ve yaprakları, çiçekleri, meyveleri gibi sair bir kısım şeyleri aynıyla değil, misliyle iade ederek bir nevi haşir ve neşir yapmak, herbir insanın şahsında umumi kıyamet içinde bir şahsi kıyamete delil olabilir.”195

2- Saffet Senih öldükten sonraki diriliş üzerine yazdığı bir eserde, eğitimlerini almış yani nerede, ne zaman hangi işi nasıl yapacağını öğrenmiş askerleri ikinci defa toplamanın basit olacağını vurgulayarak, ilk yaratılışı gerçekleştiren kudretin ikinci dirilişte hiç zorlanmayacağını verdiği şu örnekle ifade etmiştir: “Bir kumandan memleketin muhtelif yerlerinden 20 yaşındaki gençleri askere çağırsa bunlara talim ve terbiye gösterse… Birbirleriyle tanıştıktan sonra bunları istirahat için dağıtsa ikinci defa bir borazanla bunları daha kolay bir araya getiremez mi? Şimdi soralım: “Hiç birbirini tanımayan talim terbiye görmemiş askerleri bir araya getirip toplamak mı kolaydır? Yoksa birbirini tanımış, talim terbiye görmüş, fakat istirahat için dağılmış askerleri bir araya getirmek mi kolaydır? Şüphesiz ikincisi daha kolaydır. Onun için bir boru sesiyle hemen bir araya toplanıp askerî nizama girebilirler. Aynen bunun gibi, daha önce beraber bir vücutta çalışmamış, talim terbiye görmemiş olan atomları bir araya getirip insanları yaratmak mı kolaydır? Yoksa vazife gördükleri, bedenden ölüm ile (istirahat için dağılmış olan askerler gibi) dağılan atomları bir araya getirip toplamak mı kolaydır? Elbette, insanı ilk defa yokluktan var eden Allah için, öldürdükten sonra diriltmek daha kolaydır. Aslında Allah için zor kolay diye bir şey yoktur.”196 3- İmam Pezdevi’ye göre ise öldükten sonraki dirilişe mazlumun zalim üzerindeki hakkını alamaması, bu dünya mahkemelerinde haklılığını herhangi bir nedenden dolayı ispatlayamadığından dolayı zulme uğrayanın hakkını alamadan ölmesi adil bir mahkeme-i kübranın varlığına işaret etmektedir. Bu mahkeme burada kurulmadığına göre öldükten sonraki hayatta kurulacak ve herkes hak ettiği karşılığı görecektir. Pezdevi bunu şu şekilde ifade ediyor: “Allah Teala hakîmdir, âdildir. Biz dünyada hakim ve adil olan Allah’ın razı olmadığı şeyler görüyoruz. Bunlar bir kısım insanların diğerlerine zulüm ve haksızlık etmesi, çok kötü işlerle meşgul olma gibi şeylerdir. Hakim ve adalet sahibi Allah bunların mülkünde cereyan etmesine, var olmasına razı değildir. Dünyada bunları def etmek kabil olmuyor. Öyleyse mazlumun zalimden hakkını alması, adaletin tecelli etmesi için bir zaman gereklidir, ayrıca kötü işlerle meşgul olan kişinin terbiye olacağı bir vakit icabeder, işte bunun için öldükten sonra mutlaka bir dirilişle berabar hesabın ve herkesin yaptıklarının karşılığını göreceği bir ahiret hayatının olması gerekir.”197

B- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞLE İLGİLİ TARİHİ ÖRNEKLER

Konumuza Kur’an’ın aktardığı aşanmış diriliş olaylarını örnek vererek devam edeceğiz. Bunlardan ilki hepimizinde bildiği İbrahim (a.s)’ın ölümden sonra dirilişe inanmasına rağmen onu gözleriyle görme isteği karşısında kuşların sırf misal olsun diye diriltilmeleri olayıdır. İkinci olarak Musa (a.s)’ın kavminden yetmiş kişinin yıldırım çarpmasıyla ölümlerinden sonra diriltilmeleride bizim için ikinci dirilişe delil teşkil etmektedir. Daha sonra Üzeyir (a.s) ve 195 Bedîüzzaman, Said Nursi, Sözler, Envar Neşriyat, İstanbul, 1994, s. 520 196 Senih, Safvet, Ölüm ve Diriliş, Işık Yay., İstanbul, 2004, s. 78 197 Pezdevî, İmam Ebu Yusr Muhammed, Usulu’d-Din, Ehli Sünnet Akaidi, Ter: Gölcük, Şerafettin, Kayıhan Yay., İstanbul, 1980, s. 226

102

eşeğinin yüz yıl uykudan sonra uyandırılmaları, yine Hz. Musa (as) döneminde öldürülen bir kişinin diriltilmesi ve son olarak aynı şekilde Kehf Ashabı’nın da üçyüz dokuz senelik bir uykudan sonra tekrar uyandırılmaları Kur’an’ın bize anlattığı diriliş sahneleridir. Şimdi Kur’an’ın anlattığı bu örnekleri tek tek ele alalım:

1) İBRAHİM (AS)’IN İSTEĞİ İLE KUŞLARIN DİRİLTİLİŞİ

تؤمن قال بلى ولـكن ليطمئن قلبي قال وإذ قال إبراهيم رب أرني آيف تحيـي الموتى قال أولم {ثم ادعهن يأتينك سعيا الطير فصرهن إليك ثم اجعل على آل جبل منهن جزءا فخذ أربعة من

}واعلم أن الله عزيز حكيم 1-) Bir zamanlar İbrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!"

demişti. Allah: "İnanmadın mı ki?" buyurdu. İbrahim: "İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.198”

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayetin değerlendirmesinde, Hz. İbrahim'in sorusunun sebebi hususunda alimlerin oniki görüşüne yer vermiştir. Ancak biz dikkatimizi çeken iki görüşünü ele almayı uygun buluyoruz:

“Birinci Görüş: Hasan el-Basri, Dahhâk, Katâde, Atâ şöyle demişlerdir: Hz. İbrahim denizin kıyısında bir leş görür. Deniz kabardığında, leşi götürür ve böylece onu denizdeki canlılar yer.. Med olmadığında onu vahşi hayvanlar yer. Vahşi hayvanlar çekip gittiğinde de kuşlar gelerek, onun geri kalan kısmını yerler ve uçar giderler... İşte bundan dolayı Hz. İbrahim,"Ya Rabbi, canlıların parçalarını, yırtıcı hayvanların, kuşların ve denizdeki canlıların karnından toplayarak tekrar nasıl bir araya getireceğini bana göster" dedi. Bunun üzerine kendisine, "İman etmedin mi, yoksa?" denildiğinde O; "Evet, ettim; ancak benim bu sorumdan maksadım istidlal ile elde ettiğim ilmimin zaruri bir bilgi hâline dönüşmesini istemektir" dedi.

İkinci Görüş: Muhammed İbn İshâk ile Kâdî şöyle demişlerdir: Bu sorunun sebebi şudur: Hz. İbrahim,"Benim Rabbim, hem diriltir, hem öldürür"199 dediğinde Nemrut da: "Ben de diriltir ve öldürürüm" diyerek, bir kişiyi salıverip, bir kişiyi de öldürmek suretiyle münazara ettiklerinde Hz. İbrahim, "Bu bir öldürme ve diriltme değildir" dedi; bunu müteakiben de bu mesele hem Nemrut, hem de O'na bağlı olanlar huzurunda ortaya çıksın, açıklık kazansın diye, "Rabbim nasıl dirilttiğini bana göster.."dedi. Rivayet edildiğine göre Nemrut, "Rabbine söyle, diriltsin; aksi halde seni öldürürüm.." dedi. Bunun üzerine Hz. İbrahim de Allahu Teâlâ'dan bunu istedi. "Şüphesiz benim bu delilden başka bir delile geçişim, o delilin zayıflığı sebebiyle değil, aksine dinleyen kimsenin cehaleti sebebiyledir."200

Razi, olayda başka bir hayvan değilde kuşların diriltilmesinin hikmeti konusunda iki görüş olduğunu şöyle belirtir:

“Cenâb-ı Hak, hayvanlar içerisinden, öldürüldükten sonra diriltilme halini neden kuşlara tahsis etmiştir? Bu hususta âlimler şu iki görüşü ileri sürmüşlerdir:

1) Uçmak, gökyüzünde; yükselme ise havada olur. Hz. İbrahim (a.s.)'in himmet ve gayesi, melekût alemine ulaşıp oraya yükselmektir. Bunun için onun mucizesi de, himmet ve gayreti doğrultusunda, ona benzer bir biçimde olmuştur.

198 Bakara, 2/260 199 Bakara, 2/258 200 Fahruddin Er-Râzi, a.g.e, 5/464-468.

103

2) İbrahim (a.s.) kuşları kesip, onları parçalayarak, her dağın tepesine onların karışımından birer parça koyup da, sonra da onları çağırdığında, karışım içerisindeki her bir cüz kendi parçasına doğru uçmaya başladı. Bunun üzerine Hz. İbrahim'e, "Her parça kendi parçasına doğru koştuğu gibi, kıyamet gününde de, her parça kendi parçasına doğru uçar. Böylece de bedenler teşekkül eder ve ruhlar onlarla birleşir" denildi. Bunu Cenâb-ı Hakk'ın, "Hepsi, çıvgın çekirgeler gibi kabirlerden çıkacaklar"201 âyeti de ortaya koymaktadır.”

Yine Razi bu dört değişik türdeki kuşun seçilmesinin hikmetini şöyle ifade eder: “İbrahim (a.s.), özellikle bu dört kuşu seçip aldı. Çünkü tavus kuşu insanın kalbindeki

zînet, makam ve yükselme sevgisine işarettir. Nitekim Hak Teâlâ "Nefsin isteklerini sevme insanlara süslü gösterildi"202 buyurmuştur. Kerkenez kuşu da, yemeye çok düşkün olmaya işarettir; horoz, şehvetperestliğe işarettir; karga da, derleyip toplamaya olan ihtirasa ve tutkuya işarettir. Çünkü karganın gece gündüz uçup, o çok soğuk günlerde bile bir şeyler toplama arzusu içinde olması, onun bu hırsından ileri gelmektedir. Burada şuna işaret edilmektedir; İnsan, nefsinin ve tercinin şehvetini kırmada; hırsını alt edip onu yenmede ve başkaları için süslenmeyi terk etme hususunda çaba sarf etmediği müddetçe, kalbinde Allah'ın celâlinin nurlarından feyezan eden bir rahatlık duyamaz.”203

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, Tefsir alimlerinin ayette geçen sorunun Hz. İbrahim tarafından şüphe dolayısıyla mı, sorulduğu yoksa böyle bir şüphe söz konusu olmaksızın mı sorulduğu hususunda farklı görüşlere sahip olduklarını belirtir ve bu görüşleri şöyle ifade eder:

“Cumhur der ki : İbrahim (as) yüce Allah’ın ölüleri diriltmesi hususunda asla şüphe etmiyordu. O bunu gözleriyle görmek istedi çünkü insan ruhu kendisine haber verilen şeyi görmeyi arzular. Bundan dolayı Peygamber (sas) : “Haber verme gözle görmek gibi değildir.” diye buyurmuştur.

Ata’a b. Ebu Rebah’ın “İbrahim’in kalbine diğer insanların kalplerine girenlerin bir kısmı girdi” sözünün anlamı ise, önceden de geçtiği gibi gözüyle görmeyle alakalıdır. Peygamber (sas)’ın: “Biz şüphe etmeye İbrahim’den daha çok hak sahibiyiz” sözünün anlamı ise şudur: Eğer İbrahim şüphe eden birisi olsaydı biz ondan daha çok şüphe etmeye hak sahibiyiz. Biz ise şüphe etmiyoruz. O halde İbrahim’in şüphe etmemesi daha uygundur.” O bakımdan hadisi şerif Hz. İbrahim’in şüphe etmesini reddetmek esası üzeredir.

Hz. İbrahim’in soru sormasını ve ayeti kerimenin diğer lafızlarını dikkatle düşünecek olursak, bunun bir şüphe anlamı vermediği görülür. Şöyledir ki: nasıl ile soru sormak, soran tarafından da, kendisine soru sorulan tarafından da, varlığı kabul edilen var olan bir şeyin durumu hakkında sorulur. Bizim : Zeyd’in ilmi nasıldır, elbise dokumak nasıl olur ve benzeri sorular sormamıza benzer. Elbisen nasıldır, Zeyd nasıldır, denildiği takdirde, bu onun hallerinden birisine dair bir soru olur. Bu ayeti kerimeden nasıl sorusu diriltme şekli ile ilgili bir sorudur. Diriltmenin kendisi ise kabul edilmektedir.”204

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir İbrahim (a.s)’in ölümden sonra diriliş için Allahu Teala’dan isteği konusunda alimlerin bir takım sebepler saydıklarını ifade ederek, onlardan birini şöyle açıklar:

“İbrahim (a.s) Nemrud’a: Benim Rabbım dirilten ve öldürendir, dediğinde bu konuda ilme’l-yakin derecesine yükselmek ve bunu bizzat gözleriyle görmek isteyip: Rabbım ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster, demiş. Allah Teala’da: “İnanmıyor musun?’’demişti. O buna cevaben: Hayır, öyle değil ama kalbim iyice mutmain olsun, deyivermişti.”

201 Kamer, 54/7 202 Al-i İmran, 3/14 203 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 5/468-469. 204 Kurtubi, a.g.e, 3/516-17

104

Daha sonra İbn Kesir bu ayetin tefsirinde Buhari’den şöyle bir hadis rivayet eder: “Buhari’nin rivayet ettiği hadis-i şerif şöyledir: Bize Ahmet İbn Salih…Ebu

Hüveyre’den rivayet etti ki Resulullah (s.a) şöyle buyurdular: “Biz şüphe etmeye İbrahim’den daha layığız. O: “Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster.’’deyince Allah Teala: “İnanmıyor musun demişti.’’O da: “Hayır, öyle değil, ama kalbim iyice mutmain olsun” demişti205”206

Sonra da İbn Kesir bu ibret verici mucizede bahis mevzuu olan kuşları (tavus, horoz, karga ve güvercin) -Razi’nin açıklamalarında da geçtiği gibi- Hazin’in değerlendirmesine yer vermiştir:

“Bu ayette; ruhların ebedi hayatta dirilmesinin, ancak arzuların öldürülmesi ve tavus kuşunun niteliği olan şehvetlerin, süslerin yok edilmesiyle horozun özelliği olan saldırganlığın giderilmesiyle, karganın niteliği olan uzun emeller ve ruhi hasisliğin yok edilmesiyle, güvercinin özelliği olan arzuların peşinde koşuşmaktan vazgeçmekle mümkün olduğu i’ma edilmektedir. Özellikle kuş bu konuda örnek olarak verilmiştir. Çünkü o, insana daha yakın olan ve hayvani özelliklerin hepsini kendinde toplayan bir hayvandır.”207

d) Yazır’a Göre: Yazır bu ayeti değerlendirirken öldükten sonra dirilmeyi zihinde meydana gelen hatırlamalarla açıklayarak konuya farklı bir bakış açısı getirmiştir:

“En genel olmak üzere şunu söyleyebiliriz ki, bu âyet bize hiç söz götürmez bir yakîn (kesin bilgi) sırrını telkin etmektedir. Hayatın gerçek yönüne dair gerektiği kadar bilgi elde edilir ve en yüce başlangıç noktasına ulaşma, bağlanma sağlanırsa, diriltmenin ve hayat vermenin bir irade meselesine, bir "ol" emrine bağlı olacağı görülecektir. Bunu akıllarına sığdıramayanlar şu örneği düşünebilirler: Bir insan nefsinde ilmî şekli var olan bir şeyi kalbinde dilediği gibi parçalasın, birbirinden ayırsın, parçalarını duman gibi her yöne savursun; sonra dönüp yine kalbinden o şeye önceki gibi aynen "gel" diye irade yöneltsin, o anda Allah aksini isteyip de ona bir unutma veya diğer bir arıza vermezse derhal görür ki, o dağılmış parçalar bir anda aynen önceki gibi toplanır, gelir karşısına dikilir. Bizim zihnimizdeki şekillerin değişmelerindeki tahliller (analizler), terkipler (sentezler) her gün bize bu varlıkta binlerce diriltme ve hayat verme örnekleri arz ederler ki, birçokları irademizin sonucudur. Her hatırlama bir diriltmedir. Allah'ın diriltmesi ve hayat vermesi, bizim zihnimizde bir şeyi hatırlamamızdan daha hızlıdır. Dolayısıyla bütün yaratma alanında her şey O'nun bir "ol" emrinin sonucudur.”208

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub burada Allahu Teala’nın yaratma sanatının içyüzünü yakından görmeye yönelik bir arzu karşısında olduğumuzu belirtir. Kutub, Hz. İbrahim’in göstermiş olduğu bu arzunun imanın varlığı, sarsılmazlığı, eksikliği ve kararlılığı ile ilgisinin olmadığı, bilakis bu arzunun ilahi sırrın mahiyetine, oluş ve gerçekleşme anında tanık olmaya ilişkin bir ruhi özlem olduğunu şöyle ifade eder:

“Burada Allah'ın yaratma sanatının içyüzünü yakından görmeye yönelik bir arzu karşısındayız. Bu arzu içli, yumuşak huylu, mümin, hoşnut, Allah karşısında çekingen, ibadete düşkün, Allah'ın yakını ve dostu Hz. İbrahim'den geliyor. Hz. İbrahim'in dile getirdiği bu arzu, Allah'ın yaratma sanatının esrarını görme beklentisine ve özlemine ilişkin olarak Allah'ın önde gelen kullarının bile kalplerinde ne gibi çırpıntılar meydana geldiğini ortaya koyar!

Bu arzunun, imanın varlığı, sarsılmazlığı, eksiksizliği ve kararlılığı ile ilgisi yok. İman için delil ya da güçlendirici arayışı da değil söz konusu olan. Bu arzu başka bir şey, değişik bir

205 Ibn kesir, a.g.e, 3/1035’den naklen 206 Ibn kesir, a.g.e, 3/1035 207 Ibn kesir, a.g.e, 3/1036 208 Yazır, a.g.e, 2/188

105

hazzı içeriyor. Bu arzu ilâhî sırrın mahiyetine, oluş ve gerçekleşme anında tanık olmaya ilişkin bir ruhi özlemdir. Bu fiilî deneyin insan ruhunda uyandırdığı haz, görmeden inanmanın meydana getirdiği hazdan farklıdır. Söz konusu olan kişi Allah'ın dostu, İbrahim bile olsa bu böyledir. O İbrahim ki Rabbine soru yöneltiyor ve Allah da kendisine cevap veriyor. Bundan öte bir iman ya da iman delili düşünülemez. Fakat Hz. İbrahim, kudret elini çalışma, işleme anında görmek istedi. Bu içli dışlılığın vereceği hazzı tadarak doyumuna kavuşmak, havasını solumak, onunla içiçe yaşama dileğidir. Bu O'nun daha ötesi olmayan imanından başka bir şeydir.

Hz. İbrahim, bu ilâhi sırrın gözleri önünde meydana gelişini gördü. Bu sır her an meydana gelen bir olgu. Yalnız insanlar, onun gerçekleştikten sonraki belirtilerini, sonuçlarını görebiliyorlar. Bu sır, can verme, hayat bağışlama sırrıdır. O hayat ki, ilk başta, hiç yokken meydana geldi ve her yeni canlı ile birlikte oluşumu sayısız defalar tekrarlanmaktadır. Hz. İbrahim, işte sırrın gözleri önünde meydana gelişini gördü. Canları çıkmış, parçalanmış organları birbirinden uzak yerlere atılmış kuşların vücutlarına yeniden hayat sunuluyor ve koşarak yanına geliyorlar!”209. Hz. İbrahim (as) burada ifade edildiği üzere, Allahu Teala’dan ölümden sonra dirilişin keyfiyetini anlamak için sorduğu soruyu şüpheden dolayı sormamıştır. Yani ölümden sonra dirilişin olacağına dair inancı tamdır ama nasıl olacağını İbrahim (as) gözleriyle görmek istemiştir. Zaten “nasıl” edatıyla soru sormak, soran tarafından da, soru sorulan tarafından da varlığı kabul edilen, var olan bir şeyin durumu hakkında sorulur. Cenab-ı Hakk’ın hayvanlar içerisinde öldürüldükten sonra dirilme halini neden kuşlara tahsis ettiği konusunda şu açıklama yapılmıştır: “Uçmak gökyüzünde, yükselme ise havada olur. Hz. İbrahim (as)’ın himmet ve gayesi melekut alemine ulaşıp oraya yükselmektir. Bunun için onun mucizeside himmet ve gayreti doğrultusunda ona benzer bir biçimde olmuştur.

Özellikle Seyyid Kutub, burada Allahu Teala’nın yaratma sanatının içyüzünü yakından görmeye yönelik bir arzu karşısında olduğumuzu belirtir. Kutub, Hz. İbrahim’in göstermiş olduğu bu arzunun imanın varlığı, sarsılmazlığı, eksikliği ve kararlılığı ile ilgisinin olmadığı, bilakis bu arzunun ilahi sırrın mahiyetine, oluş ve gerçekleşme anında tanık olmaya ilişkin bir ruhi özlem olduğunu ifade eder:

2) HZ. MUSA (AS)’IN KAVMİNİN DİRİLTİLİŞİ

ثم } {اعقة وأنتم تنظرون فأخذتكم الص حتى نرى الله جهرةوإذ قلتم يا موسى لن نؤمن لك { }كم لعلكم تشكرون بعد موت بعثناآم من

1- “Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı açıkça görmedikçe senin sözüne asla inanmayacağız." demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve siz de bakakalmıştınız. Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik”210.

a) Razi’ye Göre: Öncelikle Fahreddin Razi, bu ayette geçen Hz. Musa (a.s)’ın kavminden yetmiş kişinin ölmesi olayını kısaca şöyle anlatır:

“Bu vakıa, Allah'ın buzağıya ibadet edenleri kendilerini öldürmekle mükellef kılmasından sonra olmuştur. Muhammed ibn İshak şöyle der: Hz. Musa (a.s) Tûr (dağın)dan kavminin yanına dönünce, onları buzağıya tapıyor vaziyette gördü, kardeşi Harun (a.s) ile Samiri'ye diyeceğini dedi ve buzağıyı yakarak, onu denize attı. Kavminin seçkinlerinden yetmiş kişi seçti; onlar Tûr'a çıkınca Hz. Musa (a.s)'ya "Rabbinden, kelamını bize duyurmasını

209 Seyyid Kutub, a.g.e, 2/68-69 210 Bakara, 2/55-56

106

iste" dediler. Bunun üzerine Hz. Musa (a.s) bunu isteyince, Allah da ona icabet etti. Hz. Musa (a.s) Tûr dağına yaklaşınca, O'nun üzerine buluttan bir sütun düşerek bütün dağı kapladı.. Bu bulut, Hz. Musa (a.s) onun içerisine girinceye kadar yaklaştı. Tam o sırada Hz. Musa (a.s) kavmine, "Girin ve söylenenleri belleyin!" dedi. Rabbi Hz. Musa (a.s) ile konuştuğu zaman, O'nun alnına hiç kimsenin bakmaya güç yetiremeyeceği parlak bir ışık düştü. Kavmi Musa (a.s) ile beraberce, Allah'ın kelamını dinlediler. Allah Hz.Musa (a.s)'ya "yap, yapma" şeklinde konuşuyordu. Söz tamamlanınca, Hz. Musa'nın içinde bulunduğu bulut, ondan sıyrılıp gitti. Bunun üzerine kavmi, "Allah'ı açıkça görmedikçe, sana iman etmiyeceğiz" dediler de, böylece onları yıldırım çarptı, hepsi ölüverdi...

Hz. Musa (a.s) iki elini, gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: "Ya Rabbî, tövbelerinin kabul olunduğuna dair şahidlerim olsunlar diye, İsrailoğullarından yetmiş kişi seçtim. Şimdi ise kavmimin yanına dönüyorum, yanımda ise onlardan hiç kimse yok; hakkımda ne derler!" Hz. Musa (a.s), Allah ölenlere ruhlarını iade edinceye kadar, dua ile meşgul oldu; İsrailoğullarının buzağıya ibadetten ötürü yaptıkları tevbenin kabulünü istedi, ancak Cenâb-ı Allah, "Nefislerini öldürmedikçe hayır, kabul etmem" dedi.”211

Razi, Hz. Musa(as)’ın kendi kavminden Tur dağına beraber çıktığı bu yetmiş kişinin öldükten sonra diriltilmeleri ve tekrar mükellef olmaları konusunda şunları ifade eder:

“Cenâb-ı Allah'ın, "Ölümünüzden sonra sizi diriltmiştik" âyetine gelince, Allah böyle buyurmuştur, çünkü ba's (diriltme), ancak ölümden sonra olur. Allahu Teâlâ, onları mükellef kılsın, imân etmelerine imkan bulsunlar, kendilerinden südûr eden günahları da telafi etsinler diye dünyada onları ölmelerinden sonra tekrar diriltmiştir. Hak Teâlâ'nın onları mükellef tutmasına gelince bu, O'nun, buyurmuş olmasından ötürüdür.

Yine Razi, "Allah onları öldürmüşken, tekrar onları mükellef tutması nasıl caiz olur; eğer bu caiz olursa, öldükten sonra ahiret ehlini dirilttiği zaman onları da mükellef tutması niçin caiz olmasın?" şeklindeki bir soruya şöyle cevap verir:

“Ahirettekilerin ahirette mükellef tutulmalarına mani olan şey, onları önce öldürüp, sonra diriltmek değildir; aksine buna mani olan şey, kıyamet gününde Allah'ı, cennetteki lezzetleri ve cehennemdeki elemleri zaruri olarak tanımış ve görmüş olmalarıdır. Zaruri bir ilim meydana geldikten sonra, herhangi bir teklif söz konusu olamaz. Teklife mani olan şey bu olunca, Allah'ın kendilerini saika ile öldürdüğü kimselerde bu öldürmenin onlara zaruri bir bilgi kazandırmadığı söylenebilir, bu imkansız değildir. Durum böyle olunca, onların bu hadiseden sonra mükellef tutulmaları ve onların öldürülüp tekrar diriltilmelerinin bir uyku veya baygınlık kabilinden olması doğru olur.

Hasan el-Basri'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allahu Teâlâ'nın bu öldürmeyle onların ömürlerini sona erdirdi, sonra altı üstüne getirilmiş bir köye uğradığında öldürdüğü kimseyi (Üzeyr a.s.) ve binlerce kişi oldukları halde ölüm korkusuyla memleketlerinden çıktıktan sonra kendilerini öldürmüş olduğu kimseleri dirilttiği gibi, onları da işte yeniden diriltti. Çünkü Allah Teâlâ, onlar hakkında bu tarz ölümü takdir edip bunu bildirdikten sonradır ki onları yıldırımla öldürmüştür. Böylece bu vakit onların ilk ölümleri için bir ecel; diğer vakit de yaşamaları için belirlenmiş bir vakit olmuş oldu.”212 b) Kurtubî’ye Göre: Kurtubi, bu olayda geçen diriltmenin, öldükten sonraki dirilişe inanmayan Kureyş’e ve Ehl-i Kitab’a bir delil olduğunu şöyle ifade eder:

“Sonra sizi ölümünüzden sonra tekrar dirilttik” Katâde der ki: Önce öldüler ve canları alındı, daha sonra ise ecellerini tamamlayıncaya kadar diriltildiler. en-Nehhas der ki: Bu Kureyşlilerden olup da öldükten sonra dirilişe iman etmeyenlere karşı ve ayrıca kendilerine 211 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 3/13-15. 212 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 3/19-20.

107

böyle bir haber verilmek suretiyle de Kitap ehline karşı bir delil getirmektir. Yani: Ölümden sonra diriltmek suretiyle size yaptığına karşı "şükredesiniz diye" demektir.

Kurtubi bu konuda birkaç açıklamaya yer vermesine rağmen yukarıda yaptığı ilk açıklamayı daha doğru bularak şunları söylemektedir:

“Birinci açıklama şekli daha doğrudur. Çünkü kullanılan ifadelerde aslolan hakikattir. Bu ölüm bir cezalandırma ölümü idi. Şanı yüce Allah'ın: "Binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara: Ölün, dedi sonra da onları diriltiverdi"213 buyruğu da ileride geleceği üzere bu türdendir.”214

c) İbn Kesir’ye Göre: İbn Kesir bu ayetin tefsirini yaparken Süddi’nin şu görüşünü nakleder:

“Bakıp dururken sizi yıldırım çarptı.” Yıldırımın çarpmasıyla öldüler, Musa ağlıyor ve Allah’a dua ediyordu. “Yarabbi sen onların seçkinlerini helak ettin. Ben yanlarına vardığımda İsrailoğullarına ne diyeceğim? Sen istersen önceden beni de onları da helak edersin, ancak içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin?” diyordu. Allah Musa (a.s)’a vahyetti ki: bu yetmiş kişi buzağıya tapanlardandı. Sonra Allah onları tekrar diriltti, kalktılar, teker teker yaşamaya başladılar. Bir kısmı diğerinin nasıl dirildiğini görüyordu. İşte Allah Teala’nın “Sonra sizi ölümünüzün arkasından şükredersiniz diye yine diriltmiştik” kavlinin manası budur.”215 d) Yazır’a Göre: Yazır, Hz. Musa’nın kavminden yetmiş kişinin yıldırım çarpmasıyla ölmeleri, şükretsinler ve Allah’ın rahmetini görsünler diye tekrar diriltilmeleri, ba’sü ba’de’l-mevt (öldükten sonra dirilme)’e mazhar olunduklarını ve bunun tekrar dirilişe bir delil olduğunu şöyle açıklar:

“Bu olayın, zikr olunan öldürme olayından sonra mı veya ondan önce ve hemen öldürme emrini müteakip mi meydana geldiği hakkında iki görüş zikr ediliyor. Her ne olursa olsun, âyetten şu anlaşılıyor ki, bu yıldırım çarpması, bir kavmin yok olması mesabesinde bir musibet ve ondan kurtuluş da o kavmin tekrar hayatı, öldükten sonra yeniden dirilmesi anlamında büyük bir nimet imiş, bu belanın sebebi de açıktan açığa görmeyince Allah'a iman etmemek ve Hz. Musa'ya inanmamak iddiası olmuştur. Onları o durumdan kurtarmak ise sırf Allah'ın yardımı olarak ayrıca zikredilmiştir. Bunu yapanlar, elbette İsrailoğulları'nın hepsi değildi. Bu iddia üzerine mîkatta yıldırıma yakalananlar seçilen yetmiş kişi idi.

İsrailoğulları'nın bir kısmı gerek Mısır ve civarındaki görgüleri, gerek henüz yükselememeleri veya herhangi bir sebeple tekrar çöküntüye uğramış olmaları dolayısıyla Hz. Musa'ya "Allah'ı açıktan açığa görmeyince sana inanmayız." diye diretmişler, akılsızlıklarından kendilerini Musa ile bir tutup, "Sen konuştum, kitap getirdim, diyorsun ya! Haydi bize de göster!" diye isyana cür'et etmişler ve bununla Allah'ı bir cisim gibi, karşılarında bütünüyle görmek istemişler ki, bu imkansız ve muhal idi. Bütün gördükleri nimetler ve o harikalar, akıl yürütmelerine kafi gelmemiş, böyle nankörce bir tutumla, olmayacak hayallere saplanıp kalmışlar. Bundan dolayı başlarına yıldırım musibeti bir harika olarak gelmiş ve bu musibetten de yine bir harika olarak ve Allah'ın rahmeti sayesinde kurtulmuşlardır. Bizzat Allah'ı göremedilerse de başka mabutların yapamıyacağı cezayı yakından görerek akılları başlarına gelmiş, görmeden inanmanın büyük önemini o zaman biraz takdir etmişler de bütün kavim bu sayede yeniden dirilmiş ve kurtuluşa ermiştir. Bu büyük ve derin nimet ve ders de bu çağırışta böyle iki veciz âyetle dile gelmiş ve hatırlatılmıştır. Gerçekten de Cenab-ı Allah görülmez ve görülemez değildir; O, kendisini görebilecek gözler yaratmaya da kadirdir. Lakin ona bu gözler

213 Bakara, 2/243 214 İmam Kurtubi, a.g.e, 2/103-104. 215 İbn Kesir, a.g.e, 2/343

108

dayanmaz ve görülürse ihata olunamaz. Bizim dünyada yararımız O'na gıyabında iman etmek, aklî ve kalbî şehadetle inanmaktır.”216 e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, öncelikle Yahudilerin niçin bu kadar inat ettiklerini, onların Firavun’un baskıcı yönetimi ve zulmü altında fıtri yapılarını derinden bozulmuş olmasına bağlar. Daha sonra da olup bitenlerden ibret alsınlar, Allah’a şükretsinler ve ölümden sonra dirileceklerine dair kendilerine bir delil olsun diye Allah (cc) tarafından tekrar diriltilmelerini şöyle açıklar:

“Onlar sadece duyularıyla algıladıkları şeylere inanırlar. Bunun dışındaki gerçeklerle karşılaştıklarında yapacakları şey kaba bir inat, küstahlık ve bozgunculuktur.

Birçok olağanüstülükler ilâhi nimetler, af ve bağışlama... Bütün bunlar, sadece duyu organlarının algıladıklarına inanan, buna rağmen tartışma ve mızıkçılığı hiç elden bırakmayan ve ancak azaba ve musibete çarpılınca gerçeğe boyun eğen bu katı tabiatı değiştiremiyor. Bu durum, Firavun'un baskıcı yönetimi altında uğradıkları yozlaşmanın, yahudilerin fıtri yapılarını derinden bozduğunu, yıkıma uğrattığını düşündürüyor. Uzun süreli bir baskının, bir zorbalığın insanda meydana getirdiği yozlaşmadan daha büyük bir bozulma, daha büyük bir yıkım düşünülemez. Böyle bir yozlaşma insan vicdanında yeşeren bütün erdemleri mahveder, bu erdemlerin dayanaklarını yıkarak yerlerine bildiğimiz kölelik ruhunun tohumlarını eker. Kölelik ruhunun tipik özelliği: Cellât kamçısı altında boyun eğmek, sırtından kamçı kalkar-kalkmaz başkaldırmak, biraz nimet ve güç bulunca anında şımarmaktır. .İşte yahudi vaktiyle böyleydi; o her zaman böyledir; böyle olmaya da mahkumdur.

Ve böyle oldukları için küstahça davranıyorlar, işi inada döküyorlar. "Hani "Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana kesinlikle iman etmeyiz" dediniz.217”

Yüce Allah (c.c)’da onları, sözünü ettiğimiz sözleşme münasebeti ile dağın üzerinde bulundukları sırada bu küstahlıklarının hakkettiği cezaya çarptırmıştı: "Hemen arkasından bakıp dururken sizi yıldırım çarpıverdi.218”

Fakat yüce Allah'ın rahmeti bir kere daha kendilerine yetişiyor ve olup bitenlerden ibret alıp Allah'a şükretsinler diye yeniden hayata kavuşturuluyorlar. Yüce Allah burada bu nimete nasıl karşılık vermeleri gerektiğini hatırlatıyor: "Arkasından şükredesiniz diye sizi öldükten sonra yeniden dirilttik. 219"220 Hz. Musa (as)’nın kavminden yetmiş kişinin Tur dağında yıldırım çarptıktan sonra tekrar diriltilmeleri, öldükten sonra diriliş konusunda Kur’an’ın anlattığı önemli örneklerden biridir. Bu yetmiş kişi Samiri’nin yaptığı puta tapma günahına tevbe etmek için çıktıkları Tur dağında Yahudi klasik materyalist anlayışıyla hareket ederek yüce Yaratıcıyı gözleriyle görmek istemeleriyle bu olay başlarına gelmiştir. Bu konuda önemli bir noktada, öldükten sonra dirilen kişilerin mükellef tutulmaları meselesidir. Bu yetmiş kişi kıyamet gününde diriltilenlerden farklı olmalarının sebebi, onların Allah (cc)’ı, cennetteki lezzetleri, cehennemdeki elemleri zaruri olarak tanımamış ve görmemiş olmalarıdır. Teklife mani olan şey onlarda ahiret alemine ait bir bilginin oluşmamış olmasıdır.

216 Yazır, a.g.e, 1/301-01 217 Bakara, 2/55-56 218 Bakara, 2/55-56 219 Bakara, 2/55-56 220 Seyyid Kutub, a.g.e, 1/150-51

109

3) ÜZEYİR (AS) VE EŞEĞİNİN DİRİLTİLİŞİ

بعد موتها فأماته الله مئة ة وهي خاوية على عروشها قال أنى يحيـي هـذه اللهعلى قري أو آالذي مر {ك وشرابك لم فانظر إلى طعام قال لبثت يوما أو بعض يوم قال بل لبثت مئة عام عام ثم بعثه قال آم لبثت

تبين العظام آيف ننشزها ثم نكسوها لحما فلما حمارك ولنجعلك آية للناس وانظر إلى يتسنه وانظر إلى }له قال أعلم أن الله على آل شيء قدير

1-) “Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir" dedi.”221

a) Razi’ye Göre: Razi, öncelikle alimlarin bu kasabaya uğrayan kişinin ölümden sonraki diriliş konusundaki düşüncesini irdelediklerini şöyle ifade eder:

“Âlimler, bu kasabaya kimin uğradığı hususunda ihtilâf ederek, bazıları bunun öldükten sonra dirilme konusunda şüphe eden bir kâfir olduğunu söylemişlerdir ki bu Mücâhid ile ekseri Mu'tezile müfessirlerinin görüşüdür. Başkaları ise, bu kimsenin bir müslüman olduğunu söylemişlerdir. Katâde, İkrime, Dahhâk ve Süddî, bu kimsenin Hz. Üzeyir (a.s.) olduğunu söylemiştir. Sonra bu görüşte olanların bazısı, Ermiya'nın Hızır (a.s.) olduğunu ve Harun b. İmran (a.s.)'ın soyundan geldiğini söylemişlerdir. Vehb b. Münebbih ise, Ermiya'nın Buhtunnasr, Beytü'l-Makdis'i yıkıp Tevrat'ı yaktığı zaman Allah'ın gönderdiği bir peygamber olduğunu söylemiştir.”222

Daha sonra Razi, olayın nasıl meydana geldiğini ve bu ayetin nüzul sebebini İbn Abbas (r.a.)'dan aldığı şu rivayetle açıklamıştır:

“Buhtunnasr, İsrailoğulları ile savaşırken, onların çoğunu esir etmişti. Esirler arasında İsrailoğullarının âlimlerinden olan Üzeyir (a.s.) de bulunmakta idi. Buhtunnasr, esirleri Babil'e getirdi. Böylece Üzeyir eşeğine binmiş olduğu halde âyette bahsedilen kasabaya girdi ve bir ağacın altında konakladı. Eşeğini bir yere bağlayıp kasabayı dolaşmaya başladı. Fakat orada hiç bir insan göremeyince bu duruma şaşıp, Allah'ın kudretinden şüphe ederek değil, fakat âdeten bunu imkânsız görerek, "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?" dedi. Ağaçlarda meyveler vardı. O, meyvelerden incir ve üzüm alıp yedi ve üzüm suyu içip uyudu. Allah Teâlâ da onu yüz sene süren uykusunda bir genç olarak öldürdü. Daha sonra onun öldüğünü insanlar, kuşlar ve yırtıcı hayvanlar fark edemediler. Yüz sene sonra Allah Teâlâ onu diriltip, gökten, "Ey Üzeyir, ölümün esnasında ne kadar bekledin?" diye nida ettiğinde o, "Bir gün" dedi. Daha sonra da güneşin henüz batmamış kısmını görünce, "veya bir günden az" dedi. Bunun üzerine Hak Teâlâ, "Hayır, yüz yıl (öyle) kaldın. Binaenaleyh yiyeceğin olan incir ile üzüme ve içeceğin olan üzüm suyuna bak. Onların tadı bozulmadı" dedi. O da, onlara bakınca incir ile üzümün daha önceki gibi durduğunu gördü. Cenab-ı Hak daha sonra da, "Eşeğine bak" dediğinde baktı ve birbirinden ayrılmış, bembeyaz kemikler gördü. Bu esnada,"Ey çürümüş kemikler, ben size can veriyorum" diyen bir ses duydu ve parça parça kemikler birleşti; sonra her uzuv yerli yerine geldi; daha sonra baş da yerine geldi. Derken sinirler ve damarlar oluştu. Daha sonra da bu iskeletin üzerinde taze etler meydana geldi. Derken hepsini bir deri kapladı ve bu deriden kıllar çıkmaya başladı. Daha sonra bu cansız vücûda ruh üflendi ve o anırmaya başladı. O anda Hz. Üzeyir (a.s.) secdeye kapanarak, "Biliyorum ki Allah şüphesiz her şeye 221 Bakara, 2/259 222 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 5/448-452.

110

hakkıyla kadirdir" dedi. Daha sonra Beytü'l-Makdis'e gelince, orada bulunanlar, "Babalarımız, Üzeyir b. Şerhiya'nın Babil'de öldüğünü bize anlatmışlardı. Buhtunnasr, Beytu'l-Makdis'de Tevrat'ı bilen kırk bin kişiyi öldürmüştü. Onların arasında Üzeyir de vardı" dediler. Onlar, Üzeyir'in Tevrat'ı okuyabildiğini bilmiyorlardı. O, onlara yüz yıl sonra böylece gelince, Tevrat'ı onlara yeniden bildirdi ve ezberinden hiçbir harf eksik bırakmaksızın onu onlara yeniden yazdı. Tevrat bir yerde gömülü idi. Tevrat oradan çıkartılarak, Üzeyir (a.s.)'in yazdığı Tevrat ile karşılaştırıldı ve her ikisi bütün harflerinde aynı idiler. Bunun üzerine, "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler. Bu rivayet âlimler arasında meşhurdur. Bu da o kasabaya uğrayanın bir peygamber olduğuna delâlet eder.”223

b) Kurtubi’ye Göre: “Allah burasını ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?” Kurtubi bu sorunun şüpheyle mi yoksa inkarla mı sorulduğu konusunda şu görüşleri aktarır:

“Taberi bazılarından şöyle dediğini nakletmektedir: bu söz yüce Allah’ın diriltme kudreti hakkında bir şüphe idi. İşte bundan dolayı bizzat o soranın kendisi buna misal verilmiştir. İbn Atiyye der ki: Oranın imar edilmesini sağlamak suretiyle bir şehrin dirilmesine yüce Allah’ın kadir olmasında herhangi bir şüphe söz konusu olamaz. Şu kadar var ki bir başka açıdan cahil bir kimse tarafından böyle bir şüphenin söz konusu olması mümkündür. Doğru olan ise ayet-i kerimenin tefsirinde şüphe diye bir şeyden söz etmemektir.”224

Kurtubi açıklamalarına devam ederek bu olayın meydana gelme sebebinin hem o şahıs hemde o zamanda yaşayan insanlara öldükten sonra dirilme için bir delil olduğu şeklindeki kanatini şu görüşlere baş vurarak ortaya koyar:

“Seni insanlara bir alamet kılmak için böyle yaptık” ve ölümden sonra dirilişe bir delalet olmak üzere bunu yaptık, anlamındadır. El-A’meş der ki: Onun “bir alamet” oluşu şöyledir: O tekrar öldüğü günkü haliyle genç olarak diriltildi. ( Dönemindeki ) oğulların ve torunların yaşlanmış olduğunu gördü.

İkrime ise der ki: Vefat ettiği gün kırk yaşında idi. Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre de Hz. Üzeyr, hanımının yanından çıkıp ayrıldığında hamile idi. Yaşı da elliydi. Allah yüz yıl süreyle onu öldürdü. Daha sonra onu diriltip yine ailesinin yanına elli yaşında olduğu halde geri döndü. Oğlunun yüz yaşında olduğunu gördü. Böylelikle oğlunun kendisinden elli yıl daha yaşlı buldu.

İbn Atiyye der ki: Bu süre boyunca onun öldürülmesi, daha sonrada diriltilmesi en büyük bir ayet, öldükten sonra dirilmeye bir alamettir. Onun bu hali zaman boyunca bir alamet olarak kalacaktır. Bunun bir zaman dilimine tahsis edilmesine ihtiyaç yoktur.”225

c) İbn Kesir’e Göre: Allah’ın bu olayı insanlara bir ibret ve ölümden sonra dirilmeye bir delil olsun diye meydana getirdiğini şöyle anlatır:

“Onun ölümünden yetmiş sene sonra belde tekrar imar edildi, sakinleri toplandı ve İsrail oğulları oraya tekrar döndüler. Allah Teala ölümünden sonra o kişiyi dirilttiğinde ilk önce Allah’ın yaptıklarını görebilmesi için gözlerine can verdi ki Allah bedenini nasıl diriltiyor görsün. Tamamen canlanıp kalkarak doğrulunca Allah Teala vasıtasıyla kendisine sordu: “ne kadar kaldın?”o kişi günün başlangıcında ölmüş olup Allah Teala kendisini günün sonuna doğru diriltmişti. Güneşi hala durur görünce zannetti ki aynı günün güneşidir ve şöyle cevap verdi: “bir gün veya bir günden az kaldım.” Allah Teala’da hayır yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamış” buyurdu. Zikredildiğine göre yanında üzüm, incir ve şıra vardı. Onları önceki hali üzere buldu. Hiçbir şey değişmemişti; şıra bozulmamış, incir ekşiyip kokmamış, üzüm eksilmemişti. “Bir de merkebine bak, sen bakıyor olduğun halde 223 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 5/452-453. 224 Kurtubi, a.g.e, 3/506 225 Kurtubi, a.g.e, 3/511

111

Allah onu nasıl diriltiyor.” Hem seni insanlara bir ibret (ve ölümden sonra dirilmeye bir delil) kılacağım. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, yerli yerine koyuyoruz.226”

d) Yazır’a Göre: Yazır, ayette Allah’ın her an öldürmeye ve diriltmeye kadir olduğuna dikkati çektiğini şöyle ifade eder:

“O'nun öldürme ve hayat vermedeki sonsuz gücünü anlamak için şu üzgün ve kederli şahsın olağanüstü olayını tek bir harika olarak değil, çeşitli açılardan ibret verici olaylarla dopdolu olan hikâyesini bir örnek olarak alıp benzerleriyle düşününüz ve bütün çeşitleriyle hayatın akışının her an öldürmeyi ve diriltmeyi kapsayarak benzerlerinin tekrar edip durması içinde, herkese özgü ve kişisel bir olay olduğunu anlayınız ve her tümel (küllî) kanunun başlangıçta bir tek harikanın genelleştirilmesi bulunduğunu biliniz ki, o kişi bir köye, bir şehre uğramıştı, o sırada bu köy damlarının üzerine çökmüş, o dimdik ayaktaki binaların tavanları çöküp inmiş, altındaki duvarlar onların üzerlerine yıkılmış altüst olmuş veya bağlarına, bahçelerine rağmen harap, bomboş, kimsesiz, ağlanacak bir durumda idi.227”

O kişi uğradığı köyün bu acıklı durumunu görünce, bu dehşetli ölümünden sonra Allah bu memleketi nerden diriltecek demesi konusunda Yazır o şahsın durumuna göre şu dört anlamdan birisini ifade edeceğini şöyle açıklar:

“1- Allah bu memleketi diriltecek ama, acaba nerden diriltecek? Nasıl diriltecek, ne zaman diriltecek?

2- Ben buna çok hızlı bir hayat temenni ediyorum, fakat acizim, yolunu bilmiyorum, bilmem ki Allah bunu yapacak mı? Yaparsa da galiba geç yapacak, onu da ben görmem, ah ne felâket ne felâket!..

3- Yapabilir ama, galiba yapmayacak. 4- Ölen dirilir mi? Giden geri gelir mi? Buna hayat verilmesine, öldükten sonra

dirilmesine imkân ve ihtimal yok, heyhat!.. Bu dördüncüsü tam bir ümitsizlik, bir inkârdır. Bunun için bu sözü söyleyen bu amaçla söylememiş olsa da, bu ilham dolayısıyla bir dil kayması, bir dil sürçmesi yapmış olur.228”

Yazır bu ayette ölümden sonrası için kararsız ve şüphede olan kişiye Allahu Teala’nın bütün bunları yaşatarak ve göstererek diğer insanlara öldükten sonra dirilişe örnek olmasını sağladığı görüşünü şöyle ifade eder:

Allahu Teala o şahsı diriltince, "Ne kadar kaldın?" diye sormuştu. O da bir uykudan uyanırcasına, "Bir gün veya bir günün bir kısmı kaldım" demişti. Bu müttakice itiraf üzerine, Allah gerçeği anlatıp buyurdu ki: Hayır yüz sene kaldın, şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak, Allah'ın gücünü seyret ki, hiçbiri yıllanmamış yani bozulmamış, hep eskisi gibi tazece duruyor. Eşeğine de bak, onu da öyle bulacaksın. Ve seni ecelin geldiği için değil, sırf bir ibret için, seni insanlara bir delil, Hakk'ın gücünün görülen bir delili kılmak için böyle öldürüp dirilttik, bu harikaları yaptık. Sana bu kadar uzun bir ölümden sonra insanî, bitkisel, hayvansal, kişisel, sınıfsal (sınıf ve cinsle ilgili) ruhsal, bedensel hayatların tümünde diriltip hayat vermeyi gerçekten gösterdik ki, kuşkusuz bilginin tadına açıktan açığa eresin de insanlara peygamberlik veya velilikle bir Hak tanığı olasın.”229

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub Allah (cc)’ın söz konusu kişiye ve tekrar diriliş konusunda şüphede olanlara, bu yeniden diriltme olgusunun nasıl olduğunu sözle anlatmadığı, onlara bu işin nasıl olduğunu bunun yerine uygulamalı olarak gösterdiğini şöyle ifade eder:

226 İbn Kesir, a.g.e, 3/1033 227 Yazır, a.g.e, 2/179 228 Yazır, a.g.e, 2/181 229 Yazır, a.g.e, 2/183

112

“Eşeğine bak. İnsanlara ibret dersi olasın diye seni böyle yaptık. Şu kemiklere bak, onları nasıl birleştirip arkasından üzerlerine et giydiriyoruz."

Kimin kemikleri? Acaba adamın kendi kemikleri mi? Eğer bazı tefsir bilginlerinin dediği gibi etlerinden soyunan kemikler adamın kemikleri olsaydı, bu durum, canlanınca adamın dikkatini çeker, hatta irkilmesine yol açardı. O zaman da ne kadar zaman ölü kaldığı sorusuna "Bir gün, ya da daha az bir süre ölü kaldım" diye cevap vermezdi.

Bundan dolayı biz, etleri dökülerek çürüyen kemiklerin, söz konusu kişinin eşeğinin kemikleri olduğunu daha güçlü bir ihtimal kabul ediyoruz. Sonra bu kemiklerin bir araya getirilerek birbirlerine eklenmeleri, arkasından üzerlerine et giydirilerek canlandırılmaları ve bu olayların hiçbir organı çürümemiş, yiyeceği ve suyu bozulmamış olan adamın gözleri önünde meydana gelmesi Allah'ın gücünün sınırsızlığını kanıtlayan bir mucizedir. Ayrıca söz konusu varlıkların hepsi aynı yerde bulunduğu, aynı ortam ve hava şartlarının etkisine açık oldukları halde akıbetleri birbirinden farklı oldu. Bu da hiçbir işin zor duruma düşüremeyeceği, bütün kayıt ve şartlardan bağımsız olarak yapacağını yapabilen ilâhi gücün varlığını gösteren bir başka kanıttır. Bu kanıt aynı zamanda o insana, yüce Allah'ın bu kasabanın ölmüş canlılarını nasıl yeniden dirilteceğini kavrama fırsatı vermiştir." Adam işin içyüzünü iyice anlayınca `Allah'ın her şeyi yapabileceğini kesinlikle biliyorum' dedi.230” Alimler kasabaya uğrayan ve herşeyin mahvolduğunu gören, bunun üzerine “Allah (cc) burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?” şeklindeki soruyu ölümden sonra dirilişi inkarından dolayı değil, adeten imkansız gördüğünden dolayı soran kişinin Üzeyr (as) olduğunu belirtirler. Ayetin yorumlanmasında, bu olayın meydana gelme sebebinin, hem o şahıs, hem de o zaman da yaşayan insanlara öldükten sonra dirilme için bir delil olduğu şeklindeki açıklama da dikkate değerdir. Bu olay göstermektedir ki, hiçbir işin Allah (cc)’ı zor duruma düşürmeyeceğini, bütün kayıt ve şartlardan bağımsız olarak yapacağını yapabilen ilahi gücün varlığını gösteren bir başka kanıttır.

4) HZ. MUSA (AS) DÖNEMİNDE ÖLDÜRÜLEN BİR KİŞİNİN DİRİLTİLMESİ

ببعضها آذلك يحيي الله قتلتم نفسا فادارأتم فيها والله مخرج ما آنتم تكتمون فقلنا اضربوه وإذ { } آياته لعلكم تعقلون الموتى ويريكم

1-) “Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı. İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.”231

Ayette geçen olayın nasıl ve hangi sebepten dolayı meydana geldiğini Muhammed Hamdi Yazır şöyle anlatır:

“Rivayet olunuyor ki, içlerinde yaşlı ve gayet zengin bir adam varmış, bunun bir oğlu ve birçok da yeğenleri, yani kardeş çocukları bulunuyormuş. Yeğenler bu zengin amcanın mirasına konmak için onun tek oğlunu gizlice öldürmüşler, sonra da cenazesini kapıya koyarak bağırıp çağırmaya, güya katilini aramaya, cinayeti şunun bunun üzerine atmaya kalkışmışlar. Katilin bulunamaması üzerine büyük bir fitne çıkmıştı. İşte Ey İsrail oğulları, siz Hz. Musa gibi

230 Seyyid Kutub, a.g.e, 2/65-66 231 Bakara, 2/72-73

113

büyük bir Peygamberin zamanında böyle bir cinayet işlemiş, birbirinizle düşmanlığa başlamıştınız, Allah Teâlâ ise sizin böyle gizlemiş olduğunuz cinayetleri açığa çıkaracaktı.

Bunun için siz düşmanlığa devam ederken Biz dedik ki, kurban edilmiş olan bakaranın bir parçasıyla o ölüye vurun, İşte Allah ölüleri böyle diriltir, akla hayale sığmaz sebeplerle onları yeniden canlandırır. Bundan anlaşılıyor ki, o bakaranın bir parçasıyla ölüye vurdukları zaman, ölü bir hayat eseri gösterip cinayeti işleyenleri haber vermiş ve bu suretle o gizli cinayet meydana çıkarak münakaşa ve fitne de bastırılmıştır.”232

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayetin, öldükten sonra dirilmenin doğruluğuna delil getirme için olduğunu ama bu delil getirmenin müşrikler için mi, yoksa başkaları için mi olduğu konusunda ilk olarak Esâm ve onu destekleyen Kâdî’nin görüşlerini, ikinci olarak Keffâl’in görüşünü şöyle açıklar:

“1) Esâm; "Bu, müşrikler içindir. Çünkü bu diriltme hâdisesinin bu şekilde olduğu haberi tevatür yolu ile onlara gelirse, öldükten sonra dirilmenin doğruluğunu anlarlar. Bu, tevatür yolu ile zahir olmasa, onları düşünmeye sevk eden bir şey olur" demiştir.

Kâdî: "Bu görüş doğruya daha yakın. Çünkü Cenab-ı Allah önce, onun parçası ile ölüye vurmaları emrini ve bunun o ölünün dirilmesine sebep olacağını zikretti, sonra da "İşte Allah ölüleri böyle diriltir" buyurdu. Ayette, "ölüleri" kelimesi, cemî olarak geçmiştir. Eğer burada murâd sâdece, bu öldürülmüş olan şahıs olsa idi, sözde bu lâfız cemî olmazdı" demiştir ve bununla sanki şunu demek istemiştir: Allah bunu, Allah'ın kudretine göre ölüleri diriltmek, onları ilk defa yaratmak gibi olduğuna delil getirmiştir.

2) Kaffâl de şöyle demiştir: Sözün zahiri, Allah Teâlâ'nın israiloğullarına, "Allah'ın diğer ölüleri diriltmesi, gördüğünüz şu ölüyü diriltmesi gibi olacaktır" dediğini gösterir. Çünkü onlar, her ne kadar buna inanıyorlar ise de, buna onlar ancak istidlal yoluyla inanmış idiler. Bu hususta herhangi bir müşahedeleri yoktu. Bu hâdiseyi müşahede ettikleri zaman, kalpleri mutmain oldu ve istidlalde bulunan kimseden uzaklaşmayan şüphe onlardan zail oldu, Nitekim İbrahim (a.s):

"Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster." Allah, "Yoksa inanmadın mı?" dedi. O, "İnandım, fakat kalbim mutmain olsun diye" dedi"233 demişti.

İşte böylece Cenab-ı Hak, İsrailoğulları için öldürülen şahsı, gözle görülecek bir biçimde diriltmiş, sonra onlara: "İşte böylece Allah ölüleri diriltir" demiştir. Yani, Allah onu dünyada dirilttiği gibi, bu diriltme hususunda herhangi bir maddeye, zamana misâle ve bir alete ihtiyaç duymaksızın, ahirette de diriltir, demektir.”234

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, bu ayetteki ölen kişinin sığırdan alınan bir parça etle diriltilmesinin, ölülerin tekrar diriltilmesi için bir delil niteliğinde olduğu kanaatini şu şekilde ifade eder:

"İşte Allah ölüleri böyle diriltir." Bu kişiyi ölümünden sonra nasıl dirilttiyse, işte ölen herkesi Allah Teala böylece diriltecektir. "Ve size âyetlerini" alametlerini ve kudretini "gösterir. Akıl erdiresiniz diye." Akıl edesiniz, O'na isyan etmekten uzak olasınız diye. Akıl, bir şeyden alı konmak anlamındadır.”235

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir Allahu Teala’nın burada onların gözleriyle şahidi oldukları ölünün diriltilmesi olayını, kendi kudretinin ve ölülerin diriltmesinin örneği olarak

232 Yazır, a.g.e, 1/323-24 233 Bakara, 2/260 234 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 3/96-97. 235 Kurtubi, a.g.e, 2/175.

114

sunduğu ve Allah Teala’nın bunu öldükten sonra dirilmeye delil olarak yaptığı, böylece onlar arasındaki husumeti ve bozgunu araladığı kanaatindedir.

Yine İbn Kesir, Allah Tela’nın bu surede ölülerin diriltilmesi konusundaki yaratıcı gücünü beş ayrı yerde zikrettiğini şu şekilde dile getirmektedir:

“Sonra ölümünüzden sonra tekrar dirilttik” ayetinde, bu kıssada, ölüm korkusuyla binlerce oldukları halde yurtlarından çıkanların kıssasında, damları üzerine yıkılmış olan kasabaya uğrayan kişinin kıssasında ve İbrahim aleyhisselamın kuşları diriltmesi kıssasında bahis mevzuu etmektedir. Allah Teala ölümünden sonra yer yüzünü diriltmeyle çürüyüp toprak olan cesetlerin diriltme konusuna dikkatleri çekmiştir. Nitekim Abu Davut el-Tayalisi der ki : Bize Şube dedi ki : Ben Hz. Peygambere dedim ki “Allah ölüleri nasıl diriltecektir?” O buyurdu ki: “Sen sararmış bir vadiden geçmedin mi? Sonra onun yeşerdiğini görmedin mi? Evet dedim. Bunun üzerine buyurdu ki “öldükten sonrada dirilme böyledir” veya şöyle dedi: “İşte Allah ölüleri de böylece diriltir.”236 Bunun şahidi Allah Teala’nın şu ayetidir: “İşte onlara bir ayet, ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler. Orada hurmalıklar ve üzüm bağları var ederiz, aralarında pınarlar fışkırtırız. Onu ve elleriyle yaptıklarının mahsullerini yesinler diye. Hala şükretmezler mi?237”238

d) Yazır’a Göre: Elmalılı, burada bakara kurban etmeyi ölülerin tekrar diriltilmesi konusunda bir delil olduğunu söyler. Ayrıca ilk yaratılışında tekrar dirilişe başlı başına bir delil olduğu şeklindeki değerlendirmesini şu şekilde ifade eder:

“Bakara kurban etme emrinin neticesinde ölülerin dirilmesine misal verecek ve şahit olunacak büyük bir mucize zuhur etmiştir. Artık ölüler de dirilir miymiş diyerek, ölümden sonra dirilmeyi inkâr etmemelidir. Allah Teâlâ, böylece akılların almayacağı yollarla da ölüleri diriltir. Akıllarınız kemale ersin, düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini, mucize ve delillerini de açıkça gösterir. Siz ölenlerin dirilmesini akla aykırı gibi zannedersiniz, halbuki bu zan, akıldan değil, aklın noksanlığından ileri gelmektedir. Zirâ hayat denilen olayı ilk başta hiçbir örnek olmadan meydana getiren yüce kudretin ikinci hayatı yeniden ortaya koyamaması için hiçbir sebep yoktur. Mevcut hayatı kabul eden aklın, ikinci hayatı kolaylıkla kabul etmesi lazım gelir. Akıl, gerçi kıyas için daima bir misal arar, lakin ilk hayat da misal olmak üzere pekâlâ yeterlidir. Bununla beraber ölümden sonra dirilmeyi idrak edemeyenlere canlı delil olmak üzere peygamberler gönderilmiş ve onlara böyle bakara kıssası gibi mucizeler verilmiştir. İşte bütün bunlardan dolayı Bakara kıssasının İsrailoğulları’na gösterilen bir ba'sü ba'de’l-mevt (ölümden sonra dirilme) misali olarak düşünülmesi gerekir.”239

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, bu ayetlerde dikkati çeken ilk hususun, Yahudilere atalarından miras kalan karakterlerini açığa vurmaları, yaratıcının gücü, ölümden sonra dirilme gerçeği, hayatın ve ölümün özelliğinin kanıtlandığını şöyle açıklar:

“Yüce Allah burada sığır kesmenin hikmetini Hz. Musa'nın kavmine açıklıyor. Onlar aralarından birini öldürmüşlerdi. Herkes bu cinayetten kendini uzak tutarak suçu bir başkasına atıyordu. Ortada bir şahit yoktu. Bu yüzden yüce Allah gerçeği doğrudan doğruya öldürülen adamın dilinden açıklamayı murad etti. Sığırın kesilmesi bu adamın diriltilmesine vesile kılınmıştı. Kesilen hayvanın bir parçası cesede değdirilince adam yeniden canlanıverdi. Böylece kendisini kimin öldürdüğünü haber verme, öldürülüş olayının etrafını saran kuşku bulutlarını dağıtarak en güvenilir kanıtla gerçeği açığa çıkarma fırsatı doğmuştu.”240

Kutub, şu iki soruyla konuya farklı bir bakış açısı geliştirir: 236 İbn Kesir, a.g.e, 2/386’dan naklen 237 Yasin, 36/33-35 238 İbn Kesir, a.g.e, 2/386 239 Yazır, a.g.e, 1/323-24 240 Seyyid Kutub, a.g.e, 1/161

115

“Acaba böyle bir vesileye niçin gerek duyulmuştu? Çünkü yüce Allah vesilesiz olarak da ölüyü diriltebilirdi. Sonra kesilmiş inekle yeniden diriltilen ölü arasında ne gibi bir ilişki vardı?

Sığır eski Yahudiler arasında da adet olduğu üzere kurban olarak kesiliyor ve bu kurbanın bir parçası aracılığı ile ölen adamın cesedine yeniden can geliyor. Aslında kesilen hayvanın vücudundan alınan parçada ne hayat var ve ne de yeniden canlandırma gücü. O sadece yüce Allah'ın gücünü o adamlara gösteren zahiri bir vesileden ibarettir. O Allah'ın gücü ki, insanlar onun nasıl işlediği hakkında hiçbir bilgiye sahip değildirler. Onlar bu gücün etkilerini ve sonuçlarını görüyorlar, fakat ne mahiyetini ve ne de nasıl işlediğini kavrayamıyorlar.

"İşte Allah böylece ölüleri diriltir" Yani, burada bizzat gördüğümüz fakat nasıl olduğunu bilemediğiniz bu diriltmede olduğu gibi yüce Allah hiçbir zorluk ve sıkıntı çekmeden ölüleri diriltiverir.”241 Müfessirler Allahu Teala’nın burada onların gözleriyle şahidi oldukları ölünün diriltilmesi olayını, kendi kudretinin ve ölülerin diriltilmesinin örneği olarak sunduğu ve Allahu Teala’nın bunu öldükten sonra dirilmeye delil olarak yaptığı, böylece onlar arasındaki husumeti ve bozgunu araladığı görüşündedirler.

Özellikle Kutub, Yahudilere atalarından miras kalan karakterlerini açığa vurmaları, yaratıcının gücü, ölümden sonra dirilme gerçeği, hayatın ve ölümün mahiyetini kanıtlandığını vurgular.

Acaba Allah (cc) niçin, ölüyü bir et parçasıyla diriltme gereği duymuştur? Allahu Teala inek kesme emri ile onların içlerine yerleşmiş olan sığıra tapma geleneğini

kesmek istemiş ve taptıkları hayvanın acizliğini göstermiştir. Ayrıca onun parçalarından biri ile ölüye vurulmasını emredip bir ölüyü dirilterek hem mucize göstermiş hem de öldükten sonra dirilişe istidlalde bulunmuştur.

5) KEHF ASHABI’NIN DURUMU

ا إذ يتنازعون بينهم أمرهم فقالواالساعة لا ريب فيه وآذلك أعثرنا عليهم ليعلموا أن وعد الله حق وأن { }خذن عليهم مسجدا أمرهم لنت ابنوا عليهم بنيانا ربهم أعلم بهم قال الذين غلبوا على

1-) “Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk….242.”

Bu ayette bahsi geçen olayı Kurtubi kısaca şöyle anlatır: “Kehf ashabının uykuya yatırıldığı dönemde yönetimde Dakyanus adındaki kral

bulunuyordu. Uykudan uyandıklarında ise Dakyanus ölmüş, aradan birkaç nesil geçmiş, o sırada da o ülkeye başka bir kimse hükümdar olmuştu. O bakımdan, bu ülke ahalisi öldükten sonra haşredilmek ve kabirlerden cesetlerin diriltilmesi hususunda ihtilâfa düşmüşlerdi. Bu konuda bazıları şüphe ve tereddüde düşmüş, böyle bir dirilişi uzak bîr ihtimal görmüş ve: Ancak ruhlar haşredilir. Cesedi de toprak yer, demeye koyulmuşlardı. Başka bir kesim ise, ruh da ceset de hep birlikte diriltilir, demişlerdi. Bu hükümdara, kabul edilmesi zor bir mesele haline geldi, şaşırıp kaldı, bu hususu diğer insanlara nasıl açıklayabileceğini bilemez oldu. Sonunda kıldan elbiseler giyip küller üzerinde oturmaya başlamış, bu hususa dair delil ve açıklama için yüce Allah'a niyaza koyulmuştu. Yüce Allah da sonunda Kehf ashabının 241 Seyyid Kutub, a.g.e, 1/164-5 242 Kehf, 18/21

116

bulunmasını sağlamıştı. Denildiğine göre Kehf ashabı, aralarından birisini kendilerine yiyecek getirmek üzere

şehre gönderdiklerinde hem kişi olarak, hem de aradan geçen uzun zaman dolayısı ile elindeki paralar, şehir halkı tarafından tanınmamış ve garip karşılanmıştı. O bakımdan bu kişi hükümdarın huzuruna çıkartıldı. Hükümdar, salih bir zat idi. O da, beraberindekiler de iman etmişlerdi. Bu kimseyi görünce: Bu, hükümdar Dakyanus döneminde şehirlerinden çıkan delikanlılardan birisi olabilir. Ben de yüce Allah'a onları bana göstermesi için dua edip duruyordum, dedi. Bu gence durumunu sordu, o da ona durumunu anlattı. Hükümdar bu işe çok sevindi ve şöyle (çevresindekilere) dedi; Allah size (böylece) bir belge göndermiş olabilir. Haydi bununla mağaraya doğru gidelim. Şehir halkı ile birlikte onların yanlarına gitmek üzere bineklerine bindiler. Mağaraya yaklaştıklarında Yemliha: Sizden korkmamaları için onların yanına ben gireceğim, dedi. O da yanlarına girip durumu arkadaşlarına haber verdi ve bu gelen topluluğun İslâm ümmeti olduğunu onlara söyledi. Rivayet edildiğine göre onlar bu işe çok sevindiler, hükümdarın yanına çıktılar, onu tazim ettiler, o da onları tazim etti. Sonra da mağaralarına geri döndüler.243

a) Razi’ye Göre: Razi, Cenab-ı Hakk’ın bu kimseleri, onların hallerine ancak Allah'ın, ba's, haşr ve neşr ile ilgili vaadinin hak ve gerçek olduğunu anlasınlar diye muttaki kıldığını şöyle ifade eder:

“Rivayet olunduğuna göre o zamanın kralı, ba'sı inkar eden kimselerden idi. Fakat, kâfir olmakla beraber, insaflı bir kimse idi. Bundan dolayı Allah Teâlâ, bu gençlerin durumunu, o kral için bir delil yapmıştı. Yine denildiğine göre, belki, o zamandaki görüşler çeşitli idi. Bazıları: "Ceset ve ruh beraberce diriltilecektir" derken, diğer bazıları, "Ruh diriltilecektir. Cesede gelince, toprak onu yiyip bitirecektir' diyordu. Sonra bu kral, bu meselede, hak ve doğru olanın ne olduğuna kendisiyle istidlalde bulunacağı bir mucizeyi kendisine göstermesi için Allah'a duâ ve niyazda bulundu. Allah Teâlâ'da onu, Ashab-ı Kehf'in durumuna muttali kıldı. Böylece o kral onların hadisesini, cesetlerin de dirileceğine dair bir delil olarak kabul etti. Çünkü onların bu uzun uykudan sonra uyanmaları, ölüp de, sonra da diriltilen kimsenin haline benziyordu.244”

Razi alimlerin, buradaki tartışma ile kastedilen şey hakkında ihtilaf ettiklerini belirterek şunları söyler:

“Onlar, yeniden dirilmenin doğru olup olmadığı hususunda münakaşa ediyorlardı. Bunun gerçek olduğunu söyleyenler, bunun doğruluğuna bu hadiseyi delil getiriyorlardı ve: "Allah Teâlâ onların bedenlerini üç yüz dokuz sene muhafaza etmeye muktedir olduğu gibi, ölümlerinden sonra cesetleri diriltmeye da kadirdir" diyorlardı.”245

Razi, kıssanın ba's ile ilgisini şöyle açıklar: “Bil ki öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin isbat edilmesi, şu üç asla dayanır: 1) Allah Teâlâ'nın bütün mümkinata kâdır olmasına; 2) O'nun bütün malûmatı (her şeyi), küllîsini cüz'îsini bilmesine; 3) Bir zaman meydana gelen birşeyin, diğer vakitlerde de meydana gelmesinin mümkün

oluşuna. Binâenaleyh bu üç temel esas sabit olunca öldükten sonra dirilmenin ve Kıyametin

mümkün olduğu da anlaşılır. İşte burada da böyledir: Allah Teâlâ'nın herşeye kadir olduğu ve herşeyi bildiği sabittir. İnsanın da bir gün müddetle uykusunda iken diri kaldığı sabittir. O 243 Kurtubi, a.g.e, 10/571 244 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 15/146 245 Fahruddin er-Râzi, 15/146-147

117

halde onun, âlemin ilahının muhafaza etmesi ve çeşitli belâ ve zararlardan koruması ile, üçyüz yıl onları uykularında durdurmasının da mümkün olması gerekir. Felsefeciler ise şöyle demişlerdir: "Kevn-ü fesad (yapılıp yıkılma) âlemi olan dünyanın heyulasında, nâdir ve garib birtakım halleri gerektiren, enteresan şekillerin (irtibatların) meydana gelmesi olmayacak birşey değildir.246„

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, bu olayın kıyamet ve öldükten sonra dirilme konusunda bir delil olduğunu şöyle açıklar:

“Rivayetlerin çoğunluğu, Yemliha'nın durumu onlara haber vermesi ile birlikte gerçek anlamıyla öldüklerini bildirmektedir. Cesetlerin diriltilmesi hususunda şüphe içerisinde bulunanlar da bu konuda kesin bir kanaate sahip olmuş oldular Yüce Allah'ın: "Bulunmalarını sağladık ki, Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu... bilsinler" buyruğunun anlamı da işte budur. Yani, hükümdar ve onun yönetimi altındakiler, kıyametin de hak olduğunu, öldükten sonra dirilmenin de hak olduğunu bilsinler diye...247”

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir bu olayın öldükten sonra dirilmeye bir delil olduğunu şöyle ifade eder:

“Böylece insanların onları bulmalarını sağladık ki, Allah’ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilmeyeceğini bilsinler”. Bunun için insanlara onların durumunu bildirdik. Selef’ten birden çok kişinin belirttiğine göre; o zaman insanlar arasında öldükten sonra dirilme ve kıyamet konusunda bir şüphe belirmiş. İkrime der ki: Onlardan bir grup şöyle diyorlardı: “Ruhlar dirilir, ama bedenler dirilmez. Bunun üzerine Allah Teala mağara halkını öldükten sonra tekrar dirilmeye delil olmak üzere göndermişti."248

d) Yazır’a Göre: Hamdi Yazır, kıyamete ve öldükten sonra dirilmeye bu olayla istidlalde bulunulduğunu şöyle açıklar:

“Mağaradaki gençler uyandıktan sonra içlerinden birini şehre gönderdiler. Fakat Allah'ın takdirine bakın ki, o derece sakınmalarına rağmen Allah, bu şekilde kendilerini tanıttırdı. Rivayete göre gidenin elindeki para yakalanmasına sebep olmuş ve bu yüzden Allah Teâlâ onları şehir halkına buldurmuş ki Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyamet günün meydana geleceğinde hiç şüphe olmadığını bilsinler diye. Çünkü ne kadar durduklarını bilemeyen Ashâb-ı Kehf senelerce yattıkları mağaralarından, kabirden kalkar gibi uyanıp kalktıklarını anlamış ve vaktiyle ayaklandıkları müşriklere karşı başarılı olduklarını ve isteyip umdukları Allah merhametinin bir tecellisini görmüş ve dolayısıyla önceden iman ettikleri şekilde Allah'ın vaadinin hak olduğunu müşahede ile bilmiş oluyorlardı.

İşte bu şekilde gerek kendileri ve gerek diğerleri için öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin şüphesiz olduğuna da bir delil ve misal olmuş bulunuyorlardı.”249

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, Kehf ashabından çıkarılacak dersleri şöyle özetler:

“Bu gençlerin akıbetinden çıkarılacak ders pratik, gözle görülür ve somut bir örnek olarak ölümden sonra dirilişe delil oluşturmasıdır. Ölümden sonra diriliş meselesini, insanın kavrayışına anlaşılır biçimde yaklaştırmasıdır. Böylece insanlar, yüce Allah'ın insanların öldükten sonra dirileceklerine ilişkin sözünün gerçek olduğunu, kıyametin kesinlikle kopacağını, bunda hiçbir kuşkuya yer olmadığını öğrenmişlerdir. İşte yüce Allah, bu şekilde o gençleri uykularından uyandırmış ve hemşehrilerinin onları bulmalarını sağlamıştır.”250 246 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 15/160-161 247 Kurtubi, a.g.e, 10/571-572 248 İbn Kesir, a.g.e, 9/4968 249 Yazır, a.g.e, 5/353 250 Seyyid Kutub, a.g.e, 9/410

118

Kehf Ashabı’nın uykudan uyandırıldığı dönemde insanlar öldükten sonra haşredilme ve kabirlerden cesetlerin diriltilmesi hususunda ihtilafa düşmüşlerdi. Bazıları sadece ruhlar diriltilecek, bedenlerin dirilmesi imkansızdır şeklinde şüpheye düşmüşlerdi. Bazılarıda ruhla beraber bedenlerinde diriltileceğini söylüyorlardı. İşte meydana gelen bu olay, ihtilafın bir çözüme kavuşması için bir mucize niteliğindeydi. Razi bu olayın ba’sla ilgisini açıklarken öldükten sonra dirilmenin ve kıyametin ispat edilmesinin şu üç asla dayandığını savunur:

1) Allah Teâlâ'nın bütün mümkinata kâdır olmasına; 2) O'nun bütün malûmatı (her şeyi), küllîsini cüz'îsini bilmesine; 3) Bir zaman meydana gelen birşeyin, diğer vakitlerde de meydana gelmesinin mümkün

oluşuna. Bu olay şunu kanıtlamaktadır ki, tekrar diriliş konusunda şüphede olan insanlar, Allahu

Teala’nın öldükten sonra dirileceklerine dair sözünün gerçek olduğunu anlayacaklardır.

C- ÖLÜMDEN SONRA DİRİLİŞİ İNKAR Kafirler ve Müşrikler ölümden sonra dirilişi Allah’ın vaadine karşılık açıkça inkar etmektedirler. Mesela tekrar diriliş vaadini, bu sihirden başka bir şey değildir ve kendileri ve atalarının toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız? diyerek inkar ederler. Yine Müşrikler yeminler olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır, bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir, diyerek yaptıkları inkar meşhurdur. Kur’anın ifadesiyle bunlara benzer kafirlerin inkarlarını ve bu inkarda dayanak olarak kullandıkları iddiaların sebeplerini incelemeye çalışalım.

1- Dirilişi İnkarın, Dünya Hayatından Başka Hayatı Kabullenmemelerinden Kaynaklanması

ولو ترى إذ وقفوا على ربهم قال أليس هذا} {بعوثين بم وقالوا إن هي إال حياتنا الدنيا وما نحن { } بالحق قالوا بلى وربنا قال فذوقوا العذاب بما آنتم تكفرون

1-) “Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz" Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri onlara şöyle der: "Bu, bir gerçek değil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir" derler. Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı tadın!" der.”251

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayetin açıklamasında, öncelikle inkarcıların öldükten sonra diriliş, haşir, neşir ve ahireti, dünya haytından başka hayatı kabul etmediklerinden dolayı reddettiklerini belirtir. Ama daha sonrada bu inkar ve reddedişin ikrara dönüşeceğini şöyle açıklar:

“1) Allah Teâlâ önceki âyette onlara, daha önce sakladıkları şeylerin kendileri için ortaya çıktığını beyan etmiş, böylece bu âyette onların sakladıkları şeyin, âhiret, haşir ve neşir işi olduğunu açıklamıştır. Çünkü onlar bunu inkâr ediyor, doğru olduğunu saklıyor ve "Bizim için sadece bu dünyevî hayat vardır. Bu hayattan sonra, mükâfaat da ceza da yoktur" diyorlardı.

2) Âyetin takdiri, "Şayet onlar geri gönderilseler bile, yine vazgeçirilmek istendikleri şeylere dönerler, haşri ve neşri inkâr ederek, "Bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. 251 En’am, 6/29-30

119

Biz bir daha diriltilecek değiliz" derlerdi" şeklindedir. Bu âyetten maksad şudur: "Allah Teâlâ, önceki âyette, o kâfirlerin dünyada iken

Kıyameti ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettiklerini nakletmiştir. Daha sonra ise, onların bu şeyleri ikrar edip kabul edeceklerini açıklamıştır. Böylece mâna, "onların bu inkâr durumları ikrara dönüşecektir" şeklinde olur. Zira onlar, Kıyameti, uhrevî mükafaat ve cezayı artık müşahede ederler. Nitekim Allah Teâlâ da, "Şu, hak değil miymiş?" buyurmuştur.

Bil ki bu âyetin maksadı, öldükten sonra dirilmeyi ve Kıyameti inkâr edenlerin bir başka halini anlatıp ortaya koymaktır.”252

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi inkarcıların öldükten sonra dirilişi ve amellerin karşılığının görülmesini yalanladıklarını bu ayetin tefsirinde şöyle ifade eder:

“Şöyle de denilmiştir: Melekler, onlara Allah'ın emri ile öldükten sonra diriliş ve azap hak değil miymiş diye soracak, onlar da: "Evet, Rabbimize yemin olsun ki" şüphesiz ki o bir gerçektir, diye cevap vereceklerdir. Bunun üzerine o da: "Öyleyse küfre saptığınızdan dolayı azabı tadın, buyuracak."

Yüce Allah'ın: "Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar, gerçekten ziyana uğramışlardır" buyruğu ile ilgili olarak denildiğine göre, "Allah'a kavuşmak"tan kasıt öldükten sonra dirilişi ve amellerin karşılığının görülmesini (cezayı) yalanlamaktır. Buna delil ise Hz. Peygamberin "Her kim müslüman bir kimsenin malını o vesileyle kesip almak için yalan yere yemin edecek olursa, Allah kendisine gazap etmiş olarak Allah'ın huzuruna çıkar"253 buyruğudur. Bu da yaptığı o işin cezası ile karşılaşır, anlamındadır.”254

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, İslam düşüncesindeki hayat anlayışının ve tasavvurunun; zamanın sonsuzluğunu, ufukların genişliğini, alemlerin derinliğini ve hakikatin çeşitlerini içine alan bir hayat olduğunu belirtir. İşte Müşrikler ve onlar gibi öldükten sonra dirilişi ve bu dünya hayatından başka hayatı kabul etmeyenlerin, bunları akıllarına bir türlü sığdıramadıklarını İbn Kesir şöyle ifade eder:

“Ahretteki tekrar diriliş hesab ve ceza meseleleri İslam’ın getirdiği akide esaslarından bir cüz’dür. Uluhiyyetin birliğini kabullenmenin hemen peşinden bunlara da inanmak gerekir. İslam dini akide, tasavvur, ahlak, şeriat ve nizamlarıyla ancak ahirete inanma esaslarına dayanarak var olabilir.

Şüphesiz; İslam düşüncesindeki hayatın manası; beşer ömrünün teşkil ettiği şu kısa zaman değildir. Hatta bu manayı ne bir milletin yüzyıllar süren ömrü, ne de bütün beşerin süre gelen hayatı ifade edebilir. İyi bilinmelidir ki: İslam düşüncesindeki hayat mefhumu; ahiret hayatına inanmayarak onu hesaba katmamak gafletine düşenlerin tadını tattıkları şu kısa zamandan apayrı bir şeydir. İslam tasavvurundaki hayat; zamanın sonsuzluğunu, ufukların genişliğini, alemlerin derinliğini ve hakikatın çeşitlerini içine alan bir hayattır.

İslam düşüncesinde hayat şu görünen dünya hayatını içine aldığı gibi, zamanda uzayarak, dünya hayatının ona nisbeten gündüzün bir saati kadar kaldığı ve miktarını Allah’tan başka kimsenin bilemediği ahiret hayatını da içine almaktadır.”255

Her mevzuda hakkı bildiren Allah Teala, hak olan ahiret mevzuunda da önemle duruyor. Ayrıca; insanoğlu tasavvurda, i’tikadda, ahlakta, şeriatta, nizamda, hal ve harekette

252 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 9/393-395 253 Kurtubi, a.g.e, 6/569, dipnot 1(Buhari, Tevhid, 24; Müslim, İman, 218; Tirmizi, Tefsir, 3.sure, 21; Nesai, Kudat, 30; Darimi, Buyû’,62; Muvatta, Akdiye, 11; Müsned, 1/189, 190, 416, 5/260, 6/212)’den naklen 254 Kurtubi, a.g.e, 6/569-571. 255 İbn Kesir, a.g.e, 6/2598-99

120

kemal seviyesine ulaşabilmesi için ahirete ve bu ahiret hayatının başlangıcı olan öldükten sonra dirilmeye iman etmesi şart ve zarurettir.”256

d) Yazır’a Göre: Yazır, bu dünyada hiçbir şeye aldırış etmeden yaşayanlar için ahiret hayatının zararı ve hasreti, bu ebedi acısı; öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkar eden ve bu dünyanın aceleci saadeti ve gelip geçici lezzetlerini, saadetin sonu ve olgunlukların nihayeti sayanlara mahsus olduğunu şöyle ifade eder:

“Allah Teâlâ, kudsî ruha cevherini bu cismani âleme göndermiş ve ona şu gördüğünüz cismani aletleri ve cesetle ilgili edevâtı vermiş, akıl ve düşünce ihsan etmiş ki, bu aletleri ve edevatı, bu hisleri ve melekeleri kullanmakla büyük faydaları, ölümden sonra ortaya çıkacak hak bilgileri ve faziletli ahlâkı kazansın. Şu halde insan bu alet ve edevatı, bu aklî ve fikrî kuvvetini şu sınırlı ve helâk edici lezzetleri ve şu bitmeye mahkum saadetleri kazanmakta kullanırsa, ömrünün sonuna geldiği zaman telafisi mümkün olmayacak şekilde zararlara gark olduğunu görür. Çünkü bütün sermayesi boşa gittiği gibi, hoşa gider sandığı ve kazanmaya koştuğu kazancı da boşa gider, kesilir. Artık elinde ne sermayeden bir şey kalır, ne de kârdan. Bu ise inkârı hiç mümkün olmayan açık ziyandır.

Bir insan ölümü ne kadar normal görürse görsün, hatta isterse onu hayatın acılarına karşı bir kurtarıcı gibi karşılamak istesin, onun için bu zararı görmek ve bunun can yakan acılarıyla gözlerini kapayıp en büyük lezzet bildiği bu âleme ebedî bir hüzünlü ümitsizlik içinde hasretle veda edip gitmek kaçınılmazdır. Fakat bu zarar ve hasret, bu ebedî acı, öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti inkâr eden ve bu dünyanın aceleci saadetini ve gelip geçici lezzetlerini, saadetin sonu ve olgunlukların nihayeti sayanlara mahsustur. Öldükten sonra dirilmeye ve kıyamete iman etmiş olan ve ahiret günü için lüzumlu ve önemli hazırlıkları elde etmeye koşan iman ehline gelince: Bunlar, o ayrılık ânında, gurbet ayrılığından vicdanının sevgilisi olan cânânın semtine (Allah'ın huzuruna) doğru davet olunmuş bir yanmış âşık ruhuyla uçar giderler.”257

e) Seyyid Kutub’a Göre: Seyyid Kutub, inkarcıların, şu görünen alemin dışında başka bir alemin olabileceğini düşünemediklerini, insànın algılayabildiğimiz ufukları aşarak daha öteleri kucaklayan uzaklıklarla, ufuklarla ve enginliklerle bütünleşebileceğini akıllarının almadığını, insanı sadece daha çok hayvana özgü somut algıların duyguları ve düşünceleri ile sınırlı düşündüklerinden dolayı ölümden sonra dirilişi ve ahiret hayatını reddettiklerini şöyle açıklar:

“Ahirette yeniden dirilme, hesap verme ve dünyadaki davranışların karşılığını görme meselesi İslâm'ın getirdiği inanç sisteminin temel meselelerinden biridir. Bu dinin yapısı yüce Allah'ın birliği ilkesi ile birlikte bu meseleye dayanır. Bu ilke bu dinin inanç sisteminin, düşünce yapısının, ahlâkının, davranışının, hukukunun ve sosyal düzeninin temel altyapısını oluşturur.

Araplar cahiliye dönemlerinde dünya hayatından başka bir hayatın varlığına inanmayı kafalarına sığdıramıyorlardı; şu görünen alemin dışında başka bir alemin olabileceğini düşünemiyorlardı; insànın algılayabildiğimiz ufukları aşarak daha öteleri kucaklayan uzaklıklarla, ufuklarla ve enginliklerle bütünleşebileceğini akılları almıyordu; insanı sadece daha çok hayvana özgü somut algıların duyguları ve düşünceleri ile sınırlı düşünüyorlardı. Tıpkı kendilerine ısrarla "bilimsellik" yaftasını yakıştıran çağımızdaki yoldaşları gibi:

"Onlar `Hayat, sadece dünyadaki hayatımızdan ibarettir, bir daha diriltilecek değiliz' dediler." İşte bundan dolayı yüce Allah, Ahiret gerçeğini bu kadar güçlü ve ısrarlı ifadeler ile vurgulamıştır. Bu vurgulamanın birinci derecedeki sebebi Ahiret aleminin bir "realite"

256 İbn Kesir, a.g.e, 6/2605 257 Yazır, a.g.e, 3/411-12

121

oluşudur. Yüce Allah gerçeği anlatır. İkinci derecedeki sebebi ise insanın insanlık niteliğini düşünce, inanç, ahlâk, davranış, hukuk sistemi ve sosyal düzen plânında mükemmelleştirebilmek için bu inancın kaçınılmaz biçimde gerekli oluşudur.”258

2- İnkarın, Diriliş İddasının Sihir Olabileceği Şüphesinden Kaynaklanması

على الماء ليبلوآم أيكم أحسن عمال ولئن عرشهالسماوات واألرض في ستة أيام وآان وهو الذي خلق { }هـذا إال سحر مبين إن إنكم مبعوثون من بعد الموت ليقولن الذين آفروا قلت

1-) “O, öyle bir Allah’tır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: " Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" diyecekler.”259

a) Razi’ye Göre: Razi ayetin tefsirinde, öldükten sonra dirilişi delillendirdikten sonra, müşriklerin ve inkarcıların tekrar dirilişi sihir ve aldatmaca olabileceği şüphesiyle kabul etmediklerini, şöyle ortaya koyar:

“Bil ki Allah Teâlâ, bu âlemi, mükellefleri deneyip imtihan etmek için yarattığını beyân buyurunca, işte bu haşrin ve neşrin kesinlikle tahakkuk edeceğine hükmetmeyi gerektirir. Zira, denemek ve imtihan etmek, iyilikte bulunana rahmet ve mükâfaat, kötülük yapana da ceza tahsis edilmesini gerektirir. Bu da ancak, mead'i ve Kıyameti kabul etmekle tamamlanır. İşte tam bu sırada Hz. Muhammed (s.a.s)'e hitâb ederek: "Andolsun ki,

"Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" dersen, kâfir olanlar mutlaka "Bu apaçık bir aldatmadan başka bir şey değildir" derler" buyurmuştur. Bu, "Onlar, bu sözü kabul etmez ve öldükten sonra dirileceğini söylemenin yanlış olduğunu söylerler" demektir.”260

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi inkarcıların öldükten sonra dirilişi apaçık bir sihir olarak görmelerini şöyle anlatır:

"Andolsun ki: Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz diyecek olsan" yani Ey Muhammed! Öldükten sonra dirilişe delil getirecek olsan, mutlaka kafi derler. Eğer sen bunları müşriklere zikredecek olursan hiç şüphesiz onlar da: Bu bir sihirdir, diyeceklerdir.

"Kâfirler mutlaka... derler" buyruğundaki "Mutlaka derler" deki (ikinci) "lâm"ın üstün okunması, zamiri bulunmayan mütekaddim bir fiil olduğundan dolayıdır. Bundan sonraki âyette ise bu fiilin "lâm"ı ötreli olarak gelecektir, çünkü onda zamir vardır. "Bir sihir" batıl bir aldanış demektir. Çünkü onlara göre de sihir batıl bir işti. Hamzâ ve el-Kisaî ise; "Bu ancak apaçık bir sihirbazdır" diye okumuşlardır ki burada Peygamber (sav) söz konusu edilmektedir.”261

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, öldükten sonra tekrar dirilişi inkar edenlerin bu iddayı, apaçık bir büyü ve sihir olarak görmelerinin sebebinin, sırf küfür ve inatlarından kaynaklandığını şöyle ifade eder:

“Allah Teala buyuruyor ki: Ey Muhammet, sen bu müşriklere Allah’ın kendilerini nasıl ilk defa yaratmışsa aynen onun gibi ölümlerinden sonra dirilteceğini haber versen, gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu bildikleri halde kıyameti ve ba’su ba’del-mevti yine de inkar edeceklerdir. Allah Teala bu hususu şu ayetlerde dile getirmektedir: “Andolsun ki; onlara

258 Seyyid Kutub, a.g.e, 5/158-59 259 Hûd, 11/7 260 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 12/511 261 Kurtubi, a.g.e, 9/17-19.

122

kendilerini kimin yarattığını sorsan; Allah diyeceklerdir.”262, “Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir? diye sorsan; şüphesiz (Allah’tır) diyecekler.”263 Bütün bunlara rağmen, onlar, ilk defa yaratmadan daha kolay olmakla birlikte, kıyamet günü diriltilme ve O’na döndürülmeyi inkar ederler. Allah Teala başka ayetlerde şöyle buyurur: “Önce yaratan, sonra onu tekrar eden O’dur. Bu,onun için daha kolaydır”264, “sizin yaratılmanız da, yeniden diriltilmeniz de bir tek kişinin ki gibidir”265 Onlar: “Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir diyeceklerdir. Bu sözlerini sırf küfür ve inatlarından söylerler ve derler ki: “Diriltmenin vuku bulacağına dair haberini doğrulamayız, tasdik etmeyiz. Bunu ancak büyülediğin kimse kabullenir ki, ancak o senin söylediğine tabi olur.”266

d) Yazır’a Göre: Yazır’a göre Kafirlerin bu apaçık bir büyüdür demelerinin sebebi, akıl ve iradelerini imansızlıkla örtbas etmiş olduklarından dolayıdır. Yazır bu yargıya şu düşüncelerden hareketle varır:

“Bununla beraber yemin olsun ki, sen onlara "siz öldükten sonra muhakkak yeniden ba's olunacaksınız." dersen, burada belağatlı bir icaz vardır. Uzun uzun anlatılacak bir söz kısaca anlatılmıştır: Yani sorumluluk ve imtihanın gereği, bu dünyanın sonunda bir ahiret olması ve insanların burada yaptıklarından orada Allah huzurunda hesap vermeleri, amellerinin iyiliğine ve kötülüğüne göre sevap veya ceza ile karşılık görmeleridir. Hiç şüphesiz insanlar öldükten sonra tekrar ba's olunacaklardır. Bununla beraber ey Allah'ın Resulü, emin ol ki, sen insanlara bunu tebliğ edip, "Siz ister güzel amel yapın, ister çirkin işler işleyin, her hal ü kârda öldükten sonra dirilecek, yani ba's olunacaksınız." dedin mi, o kâfirler, akıl ve iradelerini imansızlıkla örtbas etmiş olanlar, elbette ve elbette diyecekler ki... açık bir büyüden başka bir şey değildir, yani bu söz düpedüz adam aldatmaktan, göz boyamaktan ibarettir, diyecekler. Ahiret, öldükten sonra dirilmek, sorumluluk, din sözünü veya bunlar gibi iman konularını anlatan Kur'ân-ı Kerîm'i, cahil halkı aldatmak, onları dünya zevklerinden ve hürriyetlerden yoksun bırakmak suretiyle üzerlerinde baskı kurmak için uydurulmuş bir hile, bir oyun ve bir büyü, hem de apaçık bir büyü sayacaklar, "Hiç ölen dirilir mi! Bu da artık açıktan açığa hurafe değil mi?" deyip gavurluk edecekler, ki bunların hepsine azap vaad olunmuştur.”267

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, öldükten sonra diriliş her ne sebeple inkar edilirse edilsin insanın bu dünyada yaptıklarından hesaba çekileceğini, bunun Allahu Teala’nın adaleti ve vaadi için gerekli olduğunu şöyle ifade eder:

“Yüce yaratıcı, nasıl bu yeryüzünü ve gökleri insan denen bu canlı türünün yaşamasına elverişli imkânları ile donattı ise, bu canlı türünü de çeşitli yeteneklerle ve güçlerle donattı. Onun fıtratını, yapısal özünü evrene egemen olan yasalarla uyumlu yarattı. Bunun yanısıra ona hayat sürecinde bir serbestlik alanı tanıdı. İnsan bu serbesti sayesinde doğru yola da sapık yola da yönelebilir. Eğer doğru yolu seçerse Allah kendisini destekler, elinden tutar; eğer eğri yolu tercih ederse bu yolda da Allah'ın yardımından yararlanır. Allah insanları sınavdan geçirerek hangisinin daha iyi işler yapacağını belirlemek üzere onları davranışlarında serbest bırakmıştır. Bu sınavdaki amacı insanların ne yapacaklarını öğrenmek değildir. Çünkü O, onların ne yapacaklarını baştan biliyor. Onları sınavdan geçirmekteki amacı, davranışlarının işlenmiş halde ortaya çıkmaları ve insanların O'nun iradesi ve adaleti uyarınca bu davranışlarının karşılıklarını almalarıdır.

Bundan dolayı bu hava içinde yeniden dirilişin, hesaba çekilmenin ve davranışlara karşılıklar biçilmesinin yalanlanması, tuhaf ve şaşırtıcı bulunuyor. Çünkü sınavdan 262 Zuhruf, 43/87 263 Ankebut, 29/61 264 Rum, 30/7 265 Lokman, 31/28 266 İbn Kesir, a.g.e, 8/3905 267 Yazır, a.g.e, 4/522-23

123

geçirilmenin, göklerin ve yerin yaradılışı ile bağlantılı, evrensel düzende varoluş yasasında köklü bir yeri olduğu belirtilmiştir.

Bu yalanlayıcılar "düşüncesiz ve evrenin oluşumunda gizlenen büyük gerçekleri kavrayamamış, kimseler olarak görülüyorlar. Bu yüzden tuhaf gördükleri bu gerçeklerle ansızın yüz yüze geliyorlar" ve sürprizle karşılaşmanın paniğine kapılıyorlar. "Böyleyken eğer kâfirlere “Öldükten sonra dirileceksiniz” diyecek olsan, “Bu iddia, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdir.268”

3- Dirilişi İnkarın, Yüce Yaratıcıyı İnkardan Kaynaklanması

جديد أولـئك الذين آفروا بربهم وأولئك ب قولهم أئذا آنا ترابا أئنا لفي خلقوإن تعجب فعج { }في أعناقهم وأولـئك أصحاب النار هم فيها خالدون األغالل

1-) “Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların şu sözleridir: "Biz toprak olup gittikten sonra mı, yani biz gerçekten yeniden mi yaratılacağız?" İşte bunlar Rablerini inkâr etmişlerdir. Bunlar boyunlarında demir halkalar bulunanlardır. Ve işte bunlar cehennemliktirler, orada ebedî kalacaklardır.”269

a) Razi’ye Göre: Razi, öldükten sonra diriliş (ba’sü ba’de’l-mevt)’i, haşir ve neşri inkar edenlerin aynı zamanda Allah’ın varlığını da inkar etmiş olduklarından dolayı Kafir olacaklarını şöyle ifade eder:

“Kelamın takdiri şöyledir: "Ey Muhammed! eğer şaşırdıysan, haklısın, şaşılacak yerde şaşırdın. Zira onlar, göklerin ve yerin idarecisinin, bütün mahlûkâtın yaratıcısının Allah olduğunu, gökleri direksiz olarak yükseltenin O olduğunu, güneşi ve ayı, kulların maslahatlarına uygun olarak teshir edenin O olduğunu ve bu alemde her türlü hayranlık veren ve aklı aşan her türlü şeyleri ortaya koyanın O olduğunu kabul edince, böylesi büyük şeylere karşı tam bir kudret izhâr eden kimse, artık nasıl olur da insanı, ölümünden sonra, bihakkın yeniden iade edemez ? Zira, en kuvvetli ve en mükemmel olana kadir olanın, en az ve daha kolay olana kadir olması, haydi haydi gerekir. İşte bu da, şaşılacak bir husustur.

Daha sonra Cenâb-ı Hak bu sözü nakledince onlar aleyhine şu üç hükmü vermiştir: Cenâb-ı Hakk'ın "işte bunlar Rablerini tanımayanlardır" buyruğu. Bu ifâde, ölümden

sonra dirilmeyi ve Kıyameti inkâr eden herkesin kâfir olduğuna delâlet etmektedir. Ba'si inkâr etmek, ancak Allah'ın kudretini, ilmini ve sıdkını inkâr etmekle tamam olabileceği için, ba'si inkâr etmekten, küfür neticesi ortaya çıkmıştır. Kudreti inkâr etmeye gelince: Bu, meselâ, "Bu alemin ilahı, zâtı gereği zorunlu olarak gerektirir, yoksa, muhtar değildir; bunun için de, tekrar yaratmaya kadir olamaz;" veyahut da, "kadir olsa bile, ancak ne var ki kudreti tam değildir; bundan dolayı da, canlıları var etmesi ancak ana baba, tabiat(lar) ve felekler vasıtasıyla mümkün olur. İlmi inkâr etmeye gelince: Bu "Allah Teâla cüziyyâtı bilmez; bundan dolayı da, itaatkâr ile asîyi birbirinden ayırması mümkün değildir" denilmesi gibidir. O'nun doğruluğunu inkâr etmeyip bu da, "O, her ne kadar bunu bildirmiş ise de böyle yapmaz. Çünkü O'nun yalan söylemesi mümkündür" denilmesi gibidir. Bütün bunlar küfür olunca, ba'si inkar etmenin de Allah'ı inkâr etmek olduğu sabit olur.”270

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ayette ifade edilen tekrar dirilişi inkarın sebebini, temelde yaratıcıyı inkardan kaynaklandığını şöyle ortaya koyar:

“Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Ey Muhammedi Eğer sen onların gökleri, yeri

268 Seyyid Kutub, a.g.e, 8/122-23 269 Ra’d, 13/5 270 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 13/ 393

124

ve aynı yerden yetişen çeşitli mahsulleri yaratanın Ben olduğumu kabul etmelerine rağmen, öldükten sonra dirilişi ve tekrar yaratmayı inkâr edişlerine hayret ediyorsan, şunu bil ki; onların bu sözleri bütün mahlukatı hayrete düşüren, şaşırtıcı bir sözdür. Çünkü yeniden yaratmak ilkin yaratmak anlamındadır.

Âyeti kerîmenin yaratıcıyı inkâr edenler hakkında olduğu da söylenmiştir. Yani eğer sen değişip duran bir şeyin mutlaka bir değiştiricisi olması gerektiğine dair apaçık delillere rağmen, onların yaratıcıyı inkâr edişlerine hayret ediyorsan, bil ki, asıl hayret konusu onların bu inkâr edişleridir.”271

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, inkarcıların öldükten sonra dirilişi kabul edememelerinin sebebini, “biz toprak olduktan sonra mı yeniden yaratılacağız” sözlerinden anlaşıldığı üzere, toprak olduktan sonra dirilmenin imkansız bir şey olduğunu savunmaları olduğu şeklinde ortaya koyar:

“Allah Teala elçisi Muhammed (sas) şöyle buyurur: “Bu müşriklerin ahireti (yeniden diriltmeyi, Allaha döndürülmeyi) yalanlamalarına şaşacaksın. Bununla birlikte onlar Allahın dilediğine güç yetirici olduğuna delalet eden yaratmasındaki ayetlerini müşahade etmektedirler. Onlar aynı zamanda Allah’ın eşyayı yaratmaya başladığını, anılmış bir şey olmadıktan sonra onları yarattığını itiraf etmektedirler. Bütün bunlardan sonra onun alemleri yeni bir yaratışla iade edeceği (onları tekrar yaratacağı) haberini yalanlamaktadırlar. Halbuki onlar yalanladıklarından daha şaşırtıcı olanını müşahede etmiş ve itiraf etmişlerdir. İşte sen şaşacaksan onların şu sözlerine şaşmalısın: “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacağız?” Her bilgili ve akıllı kişi bilir ki gökleri ve yerleri yaratmak insanları yaratmaktan daha büyüktür. Yaratmaya başlayana onu tekrar etme daha kolaydır. Nitekim Allah Teala başka bir ayette şöyle buyurur: “Görmüyorlar mı, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltmeye kadirdir”272.273

d) Yazır’a Göre: Hamdi Yazır, müşriklerin ve onların izinden ve anlayışından gidenlerin öldükten sonra dirilişi inkarla, Allahu Teala’nın kudretini inkar etmiş olduklarını şöyle ifade eder:

“Biz çürüyüp toprak haline geldiğimiz vakitte mi gerçekten yeni bir yaratılış içinde bulunacağız? Yani bunca âyetler karşısında onların işte böyle diyerek ahireti inkâr etmeleri, asıl şaşılacak şeydir. Yeniden yaratılış şaşılacak acaip bir şey değildir, asıl şaşılacak olan şey, onu inkâr etmektir. Âlemdeki bu kadar değişme ve yenilenmeyi ve bu değişikliklerdeki akışı görüp dururken Allah'ın kudretinden yeni bir yaratmayı, diriltmeyi ve meâdı akıl dışıymış, olamazmış, gibi görmek cidden çok tuhaf bir düşünce tarzıdır. İşte bunun kadar tuhaf ve anlamsız bir şey yoktur. İşte bunlar öyle kimselerdir ki, Rablerini inkâr etmiş ve kâfir olmuş kimselerdir. Yani ahireti inkâr etmek Allah'a küfretmektir. Çünkü Allah'ın kudretini, ilmini, rablığını ve vahyinin doğruluğunu inkâr etmenin sonucudur. Bunlar bu dünyada kendilerine hayat ve irade veren Allah Teâlâ'yı ne yaptığını bilmeyen veya yaptığını zorunlu olarak yapan bir tabiatten ibaret sanarak, O'nun rablığına karşı inkârda bulunup nankörlük yaptıkları için öyle derler ve onlar, o kâfirler öyle bedbaht kimselerdir ki, tomruklar boyunlarındadır. İsyankarlık ve günah tomrukları şimdiden boyunlarına geçmiş sürüklenip durmaktadırlar. Veya kıyamet gününde öyle boyunlarında tomruklar olarak sürükleneceklerdir. Ve yine onlar, o gidişte, o durumda olanlar ateş sahibidirler, cehennem ateşine layık ve ondan ayrılmayacak sürekli olarak ateşle arkadaş olacak olan kimselerdirler hep onda, (o cehennem ateşinde) ebedî olarak kalacaklardır.”274

271 Kurtubi, a.g.e, 9/430-431. 272 Ahkaf, 46/33 273 İbn Kesir, a.g.e, 8/4211 274 Yazır, a.g.e, 5/126

125

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, görkemli evreni yaratan, onu bu şekilde yönlendiren yüce Allah’ın, kuşkusuz insanları yeniden diriltme gücüne sahip olduğunu belirtir. Ancak Kutub, inkarcıların tekrar dirilişi kabul etmemelerinin sebebini, kalplerinin ve akıllarının Allahu Teala tarafından kilitlenmiş olmasına şöyle bağlar:

“Bu görkemli evreni yaratan, onu bu şekilde yönlendiren yüce Allah, kuşkusuz insanları yeniden diriltme gücüne sahiptir. Bu soruyu sormalarının sebebi kendilerini yaratan ve işlerini düzenleyen Rabblerini inkâr etmeleri, kalplerinin ve akıllarının kilitlenmiş olmasıdır. Buna verilecek ceza da boyunlarına zincir vurulmasıdır. Böylece akla vurulan zincir ile boyuna vurulan zincir arasında bir uyum oluşur. Onlara verilecek ceza ateşe atılmadır. Orada sonsuza kadar yanmadır. Yüce Allah'ın insanı onurlandırdığı değerleri işlevsiz hale getirmişlerdi. Çünkü dünyada görevlerini yerine getirmedikleri için, ahirette dünyadaki hayatlarından daha bayağı bir hayata yuvarlanmayı hak ediyorlar. Onlar dünyadayken düşünme, algılama ve duyma yeteneklerini köreltmişlerdi.

Yüce Allah'ın kendilerini yeniden dirilteceğini şaşkınlıkla karşılayanlar (aslında onların bu tutumuna şaşmak gerekir) Allah'ın hidayetini isteyeceklerine, onun rahmetini dileyeceklerine Allah'ın azabını çabucak kendilerine ulaştırmanı istiyorlar.”275

ولا يملكون لأنفسهم ضرا ولا نفعا ولا واتخذوا من دونه آلهة لا يخلقون شيئا وهم يخلقون { }ولا نشورا ولا حياة يملكون موتا

2-) “Kâfirler, O'nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.”276

a) Razi’ye Göre: Razi, müşrik ve kafirlerin putlara tapma sebeplerinin başında putların öldürmeye, hayat vermeye ve öldükten sonra diriltmeye güç yetirememelerinin geldiğini belirtir. Aslında onlar fıtratında gerektirdiği öldükten sonra dirilişteki hesaptan kurtulma arayışındadırlar. Yani tekrar dirilişi gerçekleştirip hesap sorma kudretini gösteremeyen putlara tapsınlar ki rahat olsunlar:

“Putlar, öldürmeye, hayat vermeye ve öldükten sonra diriltmeye kadir değillerdir, yani onlar teklif zamanında (bu dünyada) diriltmeye ve öldürmeye kadir olmadıkları gibi, mücâzât zamanında (Kıyamette) yeniden diriltmeye de kadir değillerdir. Böyle olana nasıl "ilah" denilebilir ve asıl yapılması gereken, bu nimetleri verene ibadet etmek olduğu halde, nasıl bu putlara ibadet etmek güzel ve yerinde olabilir?

Bu ayet, öldükten sonra dirilmeye delâlet eder. Çünkü Hak Teâlâ, "nuşûr"dan bahsetmiştir. Bu, "ma'bûd olanın, itaat edenleri mükâfatlandırıp, isyan edenleri cezalandırabilmesi için gerekir. Böyle olmayan, ilah olamaz" takdirindedir.”277

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi de onların inandıkları, taptıkları putların ilahlık vasıflarından en önemli eksiklerinin, öldükten sonra dirilmeye güç yetirememeleri olduğunu şöyle ifade eder:

"Onlar O'nu bırakıp hiçbir şey yaratamayan, aksine kendileri yaratılmış olan... ilahlar edindiler." Yüce Allah, bu buyruğunda vahdaniyet ve kudretine dair en açık delillerin ortada olmasına rağmen, başka bir takım ilahlar edinmelerinin hayret edilecek bir iş olduğunu söz konusu etmektedir. Çünkü onların edindikleri bu ilahlar "hiçbir şey yaratamayan" ilahlardır. "Aksine kendileri yaratılmış olan" varlıklardır.

"Öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar can vermeye gücü yetmeyen 275 Seyyid Kutub, a.g.e, 8/517 276 Furkan, 25/3 277 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 17/176-177

126

İlahlar"dır, bunlar. Kimsenin canını alamazlar, kimseye hayat veremezler. Buyrukta geçen "en-nuşûr" da ölümden sonra diriltmek demektir. "Allah ölüleri diriltti, onlar da dirildiler" demektir.”278

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ba’sü ba’de’l-mevt’e güç yetiremeyen bir varlığın ilah olamayacağını şöyle dile getirir:

“Öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya gücü yetmeyen.” Müşriklerin tanrıları bir canlıyı bile öldüremezler. Bir cansızı diriltemezler. Yeniden bir canlıya hayat vermeye güçleri yoktur. Bunun için uluhiyet hassalarından hiçbir özelliğe sahip değildirler. Neden öyleyse bu müşrikler onları tanrı ediniyorlar?279.

d) Yazır’a Göre: Yazır’sa inkarcıların, taptıkları varlıkların bırakın öldükten sonra dirilişi gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğinden, onların hangi sıfatlara, güç ve kudrete sahip oldukları üzerinde düşünmeleri gerektiğini şöyle ifade eder:

“Ayette geçen “nüşur” kelimesi “neşîr” gibi bazan edilgen bazan etken olur. Etken oldukları zaman ise ölmüş olan bir şeyin canlanıp kalkması anlamındadır ki, Kur'ân'da "nüşûr" kelimesi genellikle bu mânâdadır. Bunun edilgenine de "inşâr" (ölüyü diriltme) denilir. "Ve o su ile ölü bir toprağa can verdik"280 gibi. Şu halde bu mânâ şöyle olur: Ne ölüm elindedir, ne dirim, ne de ölümden sonra ahirette kalım; bunların hiçbirinde ne kendileri, ne başkaları hakkında diledikleri gibi tasarruf yapamazlar. Bunlara sahip olmayan ise mabud (ilâh) olamaz. Böyle iken bütün bunlara malik olup her şey kudret elinde bulunan Allah'a kulluğu bıraktılar da, öyle güçsüz şeylere taptılar.”281

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub inkarcıların, bizzat kendine bile ne fayda ne de zarar dokunduramayan varlıklara taparak tekrar dirilişten sonraki hesaptan paçayı kurtarmak istemelerini, bunları yapabilen Yüce Yaratıcıyı inkar ettikleri için psikolojik olarak rahatlama arzularını şöyle anlatır:

“Görüldüğü gibi, müşriklerin sözde ilahları, bütün ilahlık vasıflarından soyutlanıyorlar. Çünkü "Onlar hiç bir şey yaratamıyorlar." Oysa Allah her şeyi yaratmıştır. Üstelik onların "kendileri birer yaratıktır." Eğer put ve heykel türü şeyler ise onları kendilerine tapanlar "yaratıyor" yani yapıyor. Eğer bu düzmece ilahlar melek, cin, insan, taş ve ağaç ise o zaman onları yüce Allah "yaratıyor" yani yoktan var ediyor. Yine bu düzmece ilahlar, değil bağlılarına "bizzat kendilerine ne fayda ve ne de zarar dokunduramazlar." Kendisine faydası olmayanın, zararlı olması kolay olabilir. Fakat bu düzmece ilahların buna bile güçleri yetmez. "Zarar vermek" bir insanın kendine kolaylıkla yapabileceği bir şey olduğu için ayette "fayda"nın önüne geçirilmiştir. Arkasında sadece yüce Allah'ın tekelinde olan vasıflara tırmanılıyor.

"Öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltmeye güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.”282 Bu düzmece ilahlar ne diriyi öldürebilirler, ne yeni bir canlı meydana getirebilirler ve ne de ölüyü diriltebilirler. Peki geride ne kaldı? Hangi ilahlık sıfatına sahiptirler? Şu müşrikler hangi kuşkuya kapılarak bu putları ilah ediniyorlar?”283

4- İnkarın, Atalarının Başına Böyle Birşey Gelmemiş Olmasından Kaynaklanması

لقد وعدنا {} لمبعوثون ذا متنا وآنا ترابا وعظاما أئناقالوا أئ} {الأولون بل قالوا مثل ما قال { }إلا أساطير الأولين نحن وآباؤنا هذا من قبل إن هذا

278 Kurtubi, a.g.e, 12/501-505. 279 İbn Kesir, a.g.e, 11/5985 280 Kâf, 50/11 281 Yazır, a.g.e, 6/54 282 Furkan, 25/3 283 Seyyid Kutub, a.g.e, 10/496

127

1-) “Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler. Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?"."Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir.”284

a) Razi’ye Göre: Razi bu ayetin tefsirinde inkarcıların iki şüphesinden dolayı öldükten sonra dirilişi kabul etmediklerini belirtir. Bunlardan biri ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra bunun onlara göre imkansız olması, ikincisiyse; atalarına da öldükten sonra diriltileceklerine dair vaatte bulunulmuş ama bunun gerçekleşmemiş olmasıdır:

“Bil ki Allah Teâlâ, birliğinin delillerini ortaya koyunca, bunun peşinden âhiretten bahsedip, "Hayır, onlar evvelkilerin dediği gibi dediler" delillerin bunca açık olmasına rağmen öldükten sonra dirilmeyi inkâr ettiler" buyurmuştur. Cenâb-ı Hak, bu ayetiyle, onların bunu, evvelkileri taklid ederek, inkâr ettiklerine dikkat çekmiştir. Bu da, taklid ile, başkasına câhilce uyarak söz söylemenin yanlış olacağına delâlet eder. Cenâb-ı Allah sonra onların şu iki şüphelerini nakletmiştir:

1) "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi diriltip kaldırılacak mışız?" şeklindeki sözleri. Bu, meşhur, açık, malum bir sözdür.

2) "Yemin olsun ki bize de, atalarımıza da bu va'd yapılmıştır" şeklindeki sözleri. Bununla onlar sanki şöyle demektedirler: "Bu va'd (tehdid), bu Peygamber tarafından yapıldığı gibi, önceki peygamberler tarafından da yapılmıştır. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen, tehdid olunan iş gerçekleşmeyince, onlar yeniden dirilmenin dünya hayatında olduğunu sanarak, "Bu, evvelkilerin masal ve efsânelerinden başka " bir şey değildir" demişlerdir.”285

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, inkarcıların ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra gerçekten diriltilip diriltilmeyecekleriyle ilgili şüphelerine karşın ilkin mahlukatı yaratmaya kadir olanın, aynı şekilde ölüleri tekrar dirilteceğini şöyle ifade eder:

“Yüce Allah onları, söyledikleri sözleri dolayısıyla ayıplamakta ve onlar hakkında şöylece haber vermektedir:

"Aksine bunlar da öncekilerin dedikleri gibi dediler. Dediler ki: Ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman gerçekten biz tekrar diriltilecek miyiz?" Böyle bir şey olmaz ve asla düşünülemez.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Ey Muhammed! Onların söylediklerine cevap olmak üzere "de ki: Yer ve ondakiler kimindir?" Bununla yüce Allah rubûbiyetini, vahdaniyetini, sonu gelmeyecek olan mutlak mâlikiyet ve egemenliğini, asla engellenemeyecek olan kudretini haber vermektedir.

"Onlar: Allah'ındır, diyeceklerdir" ve bundan kaçınamayacaklardır. O halde "sen de ki: O halde siz iyice düşünüp ibret almaz mısınız?" Hiç öğüt almaz ve ilkin mahlukatı bu şekilde yaratmaya kadir olanın ölüleri, ölümlerinden sonra da tekrar diriltmeye güç yetireceğini bilmez misiniz?”286

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ölüpte toprak ve kemik yığını olduklarında tekrar dirilmenin muhal olduğunu, evvelkilerin kitaplarını ve uydurmalarını elde eden birinin bunları onlardan naklederek haber verdiğini idda edenlere Kur’an’ın şu iki ayetiyle cevap vermektedir:

“Sonra Allah Teala, kendilerinden önceki yalanlayanlara benzeyen, yeniden diriltilmeyi inkar edenlerden haber vererek şöyle buyurur: ‘Hayır, onlar yine de öncekilerin dediklerini derler. Onlar demişlerdi ki: Ölüp te toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, 284 Mü’minun, 23/81-83 285 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 16/451-452 286 Kurtubi, a.g.e, 12/229-233.

128

gerçekten biz mi diriltileceğiz’ diyorlardı. Bunun muhal olduğunu, evvelkilerin kitaplarını ve uydurmalarını elde eden birinin bunları onlardan naklederek haber verebileceğini kastediyorlardı. Onların bu inkar ve yalanlamaları, Allah Teala’nın onlardan haber verdiği şu sözlerine benzemektedir: “Ufalanmış emikler olduğumuz vakit mi? O, takdir de bu, zararlı bir dönüştür, derler. Doğrusu o, bir tek çığlıktır ki, o zaman hepsi toprağın yüzüne dökülecektir”287, “İnsan, kendisini gerçekten bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir düşman kesilmektedir. Kendi yaradılışını unutarak Bize bir misal getirdi. Çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi. De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı hakkıyla bilendir”288.289

d) Yazır’a Göre: Elmalı tefsirinde sadece ayetin mealini vermekle yetinmiş ayetin tefsirini yapmamıştır.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, inkarcıların, “bu tehdit bize yöneltildiği gibi atalarımızada yöneltilmişti. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir” şeklindeki şüphelerine; ölümden sonra dirilişin Allah’ın planı ve hikmeti uyarınca belirtildiği zamanda gerçekleşeceğini, bu sürenin insanlar arasında herhangi bir kuşağın isteğine yada gerçekleri göremeyen gafil bir toplumun alaya almasına cevap vermek için ne öne alınacağını nede geciktirileceğini şöyle anlatır:

“Yüce Allah'ın planlamasını, yaratılıştaki hikmetini dile getiren bu ayetlerden ve kanıtlardan sonra onların bu sözleri oldukça tuhaf ve çirkin olarak beliriyor. İnsan hareketlerinden ve eylemlerinden sorumlu olsun diye kendisine kulak göz ve kalp bahşedilmiştir. Bu bağışların bir diğer gerekçesi de insanın yapıcılığının ve bozgunculuğunun karşılığını görmesidir. Hesaplaşma ve yapılanların karşılık görmesi ise, ancak ahirette tamamlama ile gerçekleşebilir. Görülen odur ki, yapılanların karşılık görmesi yeryüzünde gerçekleşmiyor. Çünkü bu olay, öte dünyadaki hesaplaşma anına bırakılmıştır.

Yaratan ve öldüren Allah'dır. Ölümden sonra dirilişin zor bir tarafı da yoktur. Her an hayat unsuru yol almakta, Allah'dan başka hiç kimsenin bilmediği bir yerden ortaya çıkmaktadır.

Bunların da kavrama yeteneklerinin Allah'ın hikmetini ve yeniden diriltmeye olan gücünü kavramaya yetmemesi bir yana, kalkıp sözü edilen ölümden sonra dirilişi ve yapılanların karşılık görmesini alaya almaları ne tuhaftır. Güya bu tür şeyler daha önce atalarına da söylenmiş ama bir türlü gerçekleşmemiş.

Ölümden sonra diriliş yüce Allah'ın planı ve hikmeti uyarınca belirlediği zamanda gerçekleşecektir. Bu süre, insanlar arasında herhangi bir kuşağın isteğine ya da gerçekleri göremeyen, gafil bir toplumun alaya almasına cevap vermek için ne öne alınır, ne de geciktirilir.”290

آباؤنا من قبل إن هذا نحن و لقد وعدنا} {اؤنا أئنا لمخرجون أئذا آنا ترابا وآب وقال الذين آفروا {ولا } { قل سيروا في الأرض فانظروا آيف آان عاقبة المجرمين }{لا أساطير الأولين هذا إ

قل } {ن آنتم صادقين وعد إويقولون متى هذا ال }{ي ضيق مما يمكرون تحزن عليهم ولا تكن ف }الذي تستعجلون أن يكون ردف لكم بعض عسى

2-) “İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?. And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir. De ki: "Hele bir

287 Naziat, 79/11-14 288 Yasin, 36/77-79 289 İbn Kesir, a.g.e, 11/5663 290 Seyyid Kutub, a.g.e, 10/351

129

yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir bakın!". (Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!.. Bir de, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad (ettiğiniz azab) hani, ne zaman?" derler. De ki: "Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında ensenize binecektir.”291

a) Razi’ye Göre: Razi, kendilerine yapılan tehdidin önceki atalarınada yapılmış ama bugüne kadar gerçekleşmemişse bundan sonrada böyle bir şey olmayacak diyen inkarcılara, yeryüzünde dolaşıp günahkarların sonunun nasıl olduğuna dikkatleri şöyle çeker:

“Bil ki, Allah Teâlâ, yaratılışın durumundan bahsedince, bundan sonra da, meâdin durumundan bahsetmiştir. Zira mead hususundaki şüpheler, Allah'ın kudretinin veya ilminin mükemmel oluşu hususundaki şüpheden kaynaklanmaktadır. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın, bütün mümkinâta kadir ve her türlü malûmatı bilen bir zât olduğu sabit olunca, O'nun, mükelleflerden her birinin bedeninin cüzlerini, diğerinin bedeninin cüzlerinden ayırabileceği kesinleşmiş olur. Yine, O'nun, yeniden bir araya getirip, getireceği o şeylere hayat vermeye muktedir olduğu kesinlik kazanmış olur. Bunun mümkün olduğu sabit olunca, haşr ile ilgili sözün doğruluğu da sabit olmuş olur. Binâenaleyh Cenâb-ı Hak, bu iki temel kaideyi bu ayetten önceki yerlerde beyân buyurunca, pek yerinde olarak bu ayet-i kerimede bu hususu tekrarlamamış, sadece, onların, toz toprak olduktan sonra yeniden canlı hale getirileceklerine dair hayrete düştüklerini ve bunu, şu yönlerden tenkit ettiklerini nakletmiştir;

Onların, "Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapıldı..." şeklindeki sözlerinin ifade ettiği husustur. Yani, "Bu, bize denildiği gibi bizden öncekilere de söylenen bir sözdür. Ama, bunun herhangi bir neticesi ortaya çıkmamıştır. O halde bu, evvelkilerin düzme yalanlarındandır" demektir. Onlar, bu sözleriyle bunun aslı esası olmayan haberlerden olduğunu kastetmişlerdir.

Sonra, Cenâb-ı Hak, bu iki asla delâlet eden delilleri beyan edince, bu iki aslı iyice anlayıp ihata eden kimsenin haşir ve neşrin doğruluğunu bilip anlayacağı açık ve aşikâr bir hal olduğundan, böylece onların bunlardan yüz çevirdiği ve onları iyice düşünmediği sabit olmuş olur. Bu yüz çevirmenin sebebi ise, dünya sevgisi, riyaset, mevki, makam tutkusu ve de başkasına itaat etmemedir. İşte bundan dolayı, pek yerinde olarak Cenâb-ı Hak, dünyanın fani ve geçici olduğunu önemle belirtmiş ve "De ki: "Yerde gezin, dolaşın da, mücrimlerin sonu nice olmuştur, görün" buyurmuştur.”292

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, inkarcıların, öldükten sonra diriliş diye bir şeyin olmadığına, bu hususta kendilerine yapılan tehdidin atalarınada yapıldığını, ancak onların başına böyle bir şeyin gelmemiş olmasına bağladıklarını şöyle anlatır:

“Andolsun ki bundan önce biz de, atalarımız da bununla tehdit olunmuştuk. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." Peygamberler ileri derecede sakındırmak mak-sadı ile öldükten sonra dirilişin yakın olduğunu özellikle hatırlatıyorlardı. Zaten gelecek olan her bir şey pek yakın demektir. "Derler ki: Eğer doğru söylüyor iseniz, bu tehdidiniz" yani yalanlamamız sebebiyle bize geleceğini söylediğiniz azabın vakti "ne zaman" gerçek-leşecek?”293

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, öldükten sonra diriliş meselesinin öncekilerden kalma bir masal olduğunu söyleyenlere karşılık; yeryüzünde gezerek Peygamberleri ve onların getirmiş olduğu ahiretin durumuna dair ve başka konulardaki haberlerini yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna dikkati çeker:

291 Neml, 27/67-72 292 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 17/457-458 293 Kurtubi, a.g.e, 13/224.

130

“Allah Teala, müşriklerden yeniden dirilmeyi inkar edenleri; cesetlerin kemik, un-ufak ve toprak olmalarından sonra yeniden diriltilmelerini uzak gördüklerini haber verip sonra şöyle buyurur: “Andolsun ki, bununla biz ve daha önce babalarımız tehtid edilmişlerdi. Bunu biz ve babalarımız işite gelmekteyiz. Ancak ne hakikatini ve ne de meydana gelişini görmüyoruz, derler” Onlar; “Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” sözleriyle şöyle demek istiyorlar: Bedenlerin tekrar diriltilecekleri tehdidi öncekilerin masallarından başka bir şey değildir. Bunu bir kavim kendilerinden öncekilerden, onlardan öncekileri de birbirlerinden almışlardır. Yoksa bunun bir hakikati yoktur. Allah Teala da onların, yeniden diriltilmenin olmayacağına ve küfürlerine dair zanlarına bir cevap olarak şöyle buyurur: “(Ey Muhammed, onlara ) de ki: Yeryüzünde gezinin de suçluların, Peygamberleri ve onların getirmiş olduğu ahiretin durumuna dair ve başka konulardaki haberlerini yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün.’ Allah’ın intikamı, azabı ve cezalandırması nasıl onların başına gelmiş ve Allah Teala onların arasından şerefli elçilerine, ona tabi olan insanları nasıl kurtarmış? Bütün bunlar, elçilerin getirdiklerinin doğruluğuna ve sıhhatına delalet eder.”294

d) Yazır’a Göre: Yazır, Müşriklerin öldükten sonra diriliş konusunda şüphede olduklarını çünkü bu konuda kör olup ikna olmadıklarını ve ahirete ait delilleri görmezden geldiklerini ve çabuklaşmasını istedikleri azabın birazı Bedir de başlarına gelmesine rağmen, azaptan geri kalanında ahirette başlarına geleceğini kabul etmediklerini şöyle ifade eder:

“Müşrikler yeniden dirilmenin hangi saatte olacağını bilemezlerse de, esas yönüyle ahiretin olacağına dair kendilerine peygamberler vasıtasıyla ve hadiselerin oluşumu ile ardı ardına bilgi verilmekte, bilgiye ait sebepler olgunlaşmaktadır. Fakat onlar bundan şüphe etmektedirler, bir türlü inanamaz, ikna olamazlar. Daha doğrusu onlar, bundan yana kördürler, ahirete ait delilleri görmezler, görmek istemezler.

O çabuklaşmasını istedikleri azabın birazı, nitekim "bedir" de başlarına geldi, geri kalanı da ölümlerinden sonra hem yerde ve gökte hiçbir gaibe, yani son derece gizlenmiş bir sır yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.”295

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, inkarcıların öldükten sonra diriliş konusunda; kendileri toprak olduktan sonra bir daha kemiklerinin bir araya getirilemeyeceğini ve kendilerine yapılan tehdidin atalarınada yapılmış ancak onların başlarına hiçbir şey gelmemiş, bu nedenle anlatılanların atalarından kalma masallar olduğu şeklindeki şüphelerine şöyle cevap verir:

“İşte bu, inkar edenlerin sürekli olarak gelip takıldıkları bir açmazdır. Hayat bizden el etek çektiğinde, vücutlarımız çürüdüğünde, kabirlerde dağıldığında ve toprak olduğunda... Evet bütün bunların hepsi gerçekleştiğinde bizler ve bizden önceki atalarımız bu aşamalardan geçtikten sonra biz mi bir daha tekrar diriltilecek hayata döneceğiz! Etimizin ve kemiklerimizin toprağına karışıp gerçekten toprak haline döndükten sonra biz mi bu topraktan çıkarılacağız!

Onlar, peygamberlerin daha önceleri kendi atalarını diriliş ve kıyamet gününe karşı uyardıklarını biliyorlardı. Bu da gösteriyor ki, Arapların zihinleri İslâm’ın inanç sisteminden ve ana ilkelerinden habersiz değillerdi. Yalnız onlar kendilerine ve atalarına yöneltilen uyarıların uzun zaman geçmesine rağmen gerçekleşmediğini görüyorlar ve "Bunlar öncekilerin masallarıdır. Muhammed bunları toplayıp bize aktarıyor" diyorlardı. Kıyametin belli bir zamanı olduğunu, insanların onu hemen istemeleriyle ileri alınmayacağını, ricaları ile de geriye atılamayacağını Allah'ın belirlediği zaman diliminde ancak gerçekleşebileceğini, hem yeryüzündeki hem göklerdeki kulların onu bilemeyeceğini anlayamıyorlardı. Nitekim

294 İbn Kesir, a.g.e, 11/6173 295 Yazır, a.g.e, 6/159-70

131

Peygamberimiz Hz. Cebrail'in kıyamete ilişkin sorusuna şu şekilde cevab vermişti: Bu sorunun kendisinden sorulduğu adam, soran adamdan daha bilgili değildir.”296

5) Dirilişi İnkarın, İnsanın Tabiatındaki Nankörlükten Kaynaklanması

كم في ما لا تعلمون على أن نبدل أمثالكم وننشئ }{ وما نحن بمسبوقين ن قدرنا بينكم الموتنح { }أولى فلولا تذآرون علمتم النشأة ال ولقد} {

1-) “Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz). Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?297”

a) Razi’ye Göre: Razi, insanın ilk yaratılışta geçtiği zorlu aşamalara bakmadan nankörce, tekrar dirilişi uzak görerek “ne zamanmış?” diye sormasını şöyle nazara verir:

“Ayetteki, "Biz, önüne geçilecekler de değiliz" ifadesine gelince, meşhur olan izaha göre, bundan, "Biz, sizin gibileri yaratmaktan ve onların eklemleriniz (bütün parçalarınız) birbirinden ayrıldıktan sonra, sizi yeniden yaratmaktan âciz ve mağlup kimseler değiliz" manası kastedilmiştir. Nitekim Arapça'da, birisi birisine galib gelip, öbürü ona güç yetiremediğinde ve emsali onu geçtiğinde "O şeyi elinden kaçırdı" denilir.

Ayetteki, "Bilemeyeceğiniz (bir yaratışta...)" ifadesi, meşhur tefsire göre, "Bilemeyeceğiniz vasıf ve huylarda yarattık" demektir. Görünen o ki, bu ifade ile, "Bilemeyeceğiniz şekilde ve zamanda..." manası kastedilmiştir. Çünkü hiç kimse ne zaman öleceğini ve ne zaman yeniden yaratılacağını bilemez. Yahut da onlar âdeta, "Kıyamet ne zaman? Bu yeniden yaratılış ne zaman?" demişler de, Hak Teâlâ cevaben, "Sizin bu iki şey hususunda bilginiz yok" buyurmuştur. Bu son izah, burada kastedilen şeyin, o meşhur izah olduğunu söylememiz halinde, yapılabilir.

Bu ifadede şöyle bir incelik var: Ayetteki bu tabir, "Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?"298 ayetini izah eden bir ifadedir. Buna göre Hak Teâlâ sanki, "Sizler, analarınızın karnında iken, bilemediğiniz nitelik ve vasıflar üzere yaratılmış iken, kalkıp da nasıl böyle diyebiliyorsunuz. İnsanı yaratan O yaratıcı, onu nasıl bilemez" demektir. Bu ifade, bu mana ile, tıpkı, "Sizi topraktan yaratmışken ve siz analarınızın karnında ceninler iken, O Allah sizi en iyi bilendir"299 ayeti gibi olur. Bu izaha göre burada, insanları ameli sâlihe teşvik var. Çünkü "tebdil" ve "İnşâ" yani ölüm ve haşr, hiç kimsenin bilemeyeceği bir zamanda olacağına göre, insanın, zamanın uzunluğuna güvenmemesi ve hazırlıklı olması gerekir. Cenâb-ı Hak, ikinci defa yaratılışın mümkün bir şey olduğunu anlatmak için de, "Andolsun ki, birinci yaratılışı bildiniz. Fakat düşünmeli değil miydiniz?" buyurmuştur.”300

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, insanoğlunun ilk yaratılışı Allahu Teala’nın yaptığını kabul ettikten sonra hiç nankörlük yapmadan öldükten sonra dirilişi de aynı şekilde yapacağını kabul ve itiraf etmesi gerektiğini şöyle ifade eder:

“Sizi Biz yarattık. O halde tasdik etmeniz gerekmez mi?” Yani ölümden sonra dirilişi niye tasdik etmiyorsunuz? Çünkü tekrar yaratmak tıpkı ilkin yaratmak gibidir.

Kadınların rahimlerine "dökmekte olduğunuz meniden bana haber verin. Onu siz mi yaratıyorsunuz." Ondan insanı şekillendiren, yaratan sizler misiniz? "Yoksa yaratanlar" belirli bir ölçü ve miktar ile takdir edenler ve suret verenler "Bizler miyiz?" Bu da birinci âyette 296 Seyyid Kutub, a.g.e, 11/186-87 297 Vakıa, 56/60-62 298 Vakıa, 56/59 299 Necm, 53/32 300 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 21/226-230.

132

belirtilenler için onlara karşı bir delil getirme ve bir açıklamadır. Yani sizler onu yaratanların Bizler olduğunu kabul ve itiraf ettiğinize göre, öldükten sonra dirilişi de kabul ve itiraf ediniz.

"Aranızda ölümü Biz takdir ettik." Bu da bir delillendirmedir. Yani öldürmeye kadir olan yaratmaya da kadirdir. Yaratmaya kadir olan öldükten sonra diriltmeye de kadirdir.”301

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, öldükten sonra diriliş için ilk yaratılışa, ilk yartılışta da dökülen meniye dikkatleri şöyle çeker:

“Allah Teala öldükden sonra dirilmeyi kesin olarak bildirip bunu yalanlayan ilhad ve küfür ehlini reddediyor. Onlar ki öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi, yeniden dirilteceğiz? diyen kafirleri reddediyor. Onların bu sözleri, yalanlama ve dirilişi uzak görme sadedindedir. Bunun için Allah Teala sizi Biz yarattık buyuruyor. Sizin ilk defa yaratılışınızı Biz sağladık. Siz anılmaya değer bir şey bile değilken Biz sizi yaratmaya başladık. Bir şeye başlamaya gücü yetenin yeniden yapmaya gücü yetmez mi? Elbette ki buna daha iyi gücü yeter. Bunun için Hak Tela hala tasdik etmez misiniz? buyuruyor. Hala öldükten sonra dirilmeyi doğrulamaz mısınız? Sonra onların aleyhinde delil serdederek ‘Söyleyin öyleyse, dökmekte olduğunuz meni nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar Biz miyiz?’ buyuruyor. Onu rahimlere yerleştirip yaratan siz misiniz, yoksa yaratıcı Allah mı? Ve arkasından da “Biz takdir ettik aranızda ölümü” buyuruyor. Ölümü aranızda gönderen biziz. Dahhak der ki: “Allah gök ehli ile yer ehlini ölümde eşit kılmıştır.” “Ve biz, önüne geçilecekler de değiliz. Yerinize benzerlerinizi getirmekte ve sizi bilmeyeceğiniz bir yaratılışta tekrar var etmekte Biz aciz bırakılacaklarda değiliz.” Yani biz, kıyamet günü sizin yaratılışınızı değiştirir ve bilmeyeceğiniz bir yaratılışta sıfat ve hallerle yeniden yaratırız.”302

d) Yazır’a Göre: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, ayette sözün başı ve sonu yaratmak, ceza ve yeniden dirilmekle alakadar olduğundan tebdil (değiştirme) sözü dünyevi değişime, inşa (yaratma) sözü de, ondan sonra gerçekleşecek olan öldükten sonra dirilmeye işaret sayılabileceğini şöyle ifade eder:

“Herhalde ilk yaratmayı öğrendiniz. Yani insanın bu dünya hayatında topraktan, sonra nutfe, alaka, mudğa gibi tavırdan tavıra tekamül ettirilerek nasıl gerçekleştiğini gerek müşahede ve tecrübeden ve gerek Kur'ân'ın açıklamalarından öğrenmiş bulunuyorsunuz. O halde düşünseniz ya! Yani düşünseniz de bildiğiniz bu tarzı değiştirip ve tekamül ettirerek sizi peyderpey yaratıp bulunduğunuz duruma getiren ve aranızda ölümü takdir etmiş bulunan yaratıcınız Allah Teâlâ'nın sizi değiştirip, şimdi teferruatını bilemeyeceğiniz yeniden diriltmeye kâdir olduğunu anlasanız ya!”303

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, insana öldükten sonra diriliş için ilk yaratılışın delil getirilmesi, onun fıtrat ve mantığı tarafından da desteklendiğini şöyle ortaya koyar:

“Bu olay insan bilgisine kapalı olan o meçhul alemde meydana gelecektir. İnsanlar bu alem hakkında, yüce Allah'ın verdiği bilgiler dışında hiçbir şey bilmiyorlar. O zaman yaratılış zincirinin son halkası yerine geçmiş ve insanlık kervanı konaklama yerine varmış olur.

Burada kastedilen ahiretteki yeniden diriliştir. "İlk yaratılmayı bildiniz. Bunu düşünüp ders alsanıza!" Bu olay size son derece yakındır ve hiçbir akıl almaz tarafı yoktur. Kur'an, gerek ilk yaratışın gerek ahiretteki yeniden dirilişin hikayesini işte böylesine yalın, böylesine kolay anlaşılır bir dille bildiği bir mantığın önüne dikiyor. İnsan fıtratı bu mantığa karşı koyamıyor. Çünkü bu mantık, onun yalın gerçekleri ile insan hayatının yakın gerçeklerine

301 Kurtubi, a.g.e, 17/39-42. 302 İbn Kesir, a.g.e, 14/7700-01 303 Yazır, a.g.e, 7/406

133

dayanıyor. Ortada ne karmaşıklık, ne soyut kavramlar ne zihinleri yoran ve vicdanlara sinmeyen felsefe spekülasyonları var.”304

ثم }{السبيل يسره ثم} {طفة خلقه فقدره من ن} {من أي شيء خلقه {} ما أآفره قتل الإنسان { }اء أنشره ثم إذا ش{} أماته فأقبره

2-) “O kahrolası insan, ne nankör şey. O yaratan onu hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu. Sonra ona yolunu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu. Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir.”305

a) Razi’ye Göre: Razi, insanoğlu kabul etsede etmesede, Allahu Teala’nın onu istediği ve vaktini kendisi tayin ettiği bir zamanda tekrar diriltecek olduğunu şöyle ifade eder:

“Cenâb-ı Hakk'ın, "Daha sonra, dilediği zaman da onu tekrar diriltecek..." cümlesinden de Allah'ın insanoğlunu, öldükten sonra diriltmesi kastedilmiştir. Cenâb-ı Hak, "dilediği zaman da..." demek suretiyle de, bunun vaktinin bizce malum olmadığını; o vaktin öne alınmasının veya geri bırakılmasının kendisinin neşietine bırakıldığını; bundan önce bahsedilen diğer hallerin vakitlerininse, bazı yönlerden bilinebileceğini ihsas ettirmiştir. Çünkü, ölümün vaktini insanoğlu, her ne kadar bilemese de, onun aşılmayan, geçilmeyen çizgi olduğunu bilmektedir.”306

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, Ademoğlunun, kendisinden alınan ahdin ve misakın gereğini yerine getirmediğini, üstüne üslük “Rabbime döndürülürsem de şüphesiz benim için O’nun yanında iyilik vardır” şeklindeki nankörlüğünü şöyle dile getirir:

"Hayır! O kendisine emrettiğini yerine getirmemiştir." buyruğu hakkında Mücahid ve Katade: "Yerine getirmemiştir" hiçbir kimse emrolunduğunu yerine getiremez, diye açıklamışlardır. İbn Abbas da şöyle dermiş: "O kendisine emrettiğini yerine getirmemiştir." Adem'in sulbünde iken kendisinden alınan ahdin ve misakın gereğini yerine getirmemiştir.

Buradaki; Hayır"ın bir azar ve bir vazgeçme emri olduğu söylenmiştir. Yani durum kâfirin dediği gibi değildir. Çünkü kâfire ölümden sonra diriltileceği haberi verildiği takdirde o şöyle der: "Eğer Rabbime döndürülürsem de şüphesiz benim için onun yanında iyilik vardır."307 Belki de ben emrolunduğumu eksiksiz yerine getirdim, diyecek. Bunun üzerine; Hayır, o hiçbir şeyi yerine getirmemiştir. Aksine o, Beni ve Rasûlümü inkâr eden bir kâfirdir, diye buyurmaktadır. el-Hasen dedi ki: Yani gerçekten o yerine getirmemiştir; yani emrolunduğu şeylerin gereğini yapmamıştır.”308

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, inkarcıların öldükten sonraki dirilme konusundaki bilgisizlikleri ve onu uzak saymaları nedeniyle hiçbir mesnede dayanmaksızın tekrar dirilişi fazlasıyla yalanladıkları için nankör olduklarını şöyle ifade eder:

“Allah Teala Ademoğullarından öldükten sonra dirilip haşrolmayı inkar edenleri kınayarak buyuruyor ki: “Canı çıksın o insanın, ne de nankördür o” Dahhak, İbn Abbas’tan nakleder ki; “canı çıksın” ifadesi la’net olsun insana, demektir. Ebu Malik de böyle der. Bu yalanlayan insan türü için bir la’netlemedir. Bilgisizliği ve uzak sayması nedeniyle hiçbir mesnede dayanmaksızın fazlasıyla yalanladığı için o, buna layık olmuştur. İbn Cerir Taberi der ki: “Ne de nankördür o” Ne de şiddetlidir onun küfrü. Ve yine İbn Cerir Taberi der ki: Bu ayetten maksadın şöyle olması da muhtemeldir. Hangi şey onu kafir kılmıştır? Öldükten sonra dirilmeyi yalanlamaya onu sevkeden nedir?

304 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/258-59 305 Abese, 80/17-22 306 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 22/510-511. 307 Fussilet, 41/50 308 Kurtubi, a.g.e, 18/409-413

134

Daha sonra Allah Teala insanoğlunun nasıl bir değersiz şeyden yarattığını açıklayarak, ilk yarattığı gibi onu tekrar diriltmeye muktedir olduğunu bildirerek buyuruyor ki: ‘Neden yaratmış onu? Meniden yaratmış. Onu da takdir etti.

‘Sonra dilediğinde onu tekrar çıkararak.’ Ölümünden sonra onu tekrar diriltecektir. Bu sebeple o güne Ba’s ve neşir günü adı verilir. Nitekim Rum süresinde şöyle buyurur: “Sizi topraktan yaratmış olması, O’nun ayetlerindendir. Sonra siz, yayılmakta olan bir beşer oldunuz"309. "Kemiklere bak onları nasıl birleştirip yeri yerine koyuyor ve sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?"310

İbn Ebu Hatim der ki: Bana, babam… Ebu Said’den nakletti ki: Resullah (sas) şöyle buyurmuş: “Toprak insan oğlunun her tarafını yer, ancak kuyruksokumu müstesna. O da nedir Ey Allah’ın Rasulü? denildiğinde Rasüllah (sas) buyurdu ki: Bu hardal tanesi gibidir ve oradan tekrar diriltilirsiniz.311 Bu hadis sahih kitaplarda A’meş kanalıyla… Ebu Hureyre’den nakledilir, ancak son kısmındaki bu fazlalık yoktur. Sahih rivayetlerdeki hadisin lafzı şöyledir: “Ademoğlunun her yeri çürür. Ancak kuyruk sokumu müstesna. Oradan yaratılmıştır ve tekrar oradan birleştirilir.312”313

d) Yazır’a Göre: Yazır’a göre ayetteki öfke ve ayıplamanın sebebi, insanın şükredecek yerde hayret edilecek derecede nankörlükte ileri gitmiş olmasıdır. Çünkü nankörlük etmek ahlâksızlığın en adisi olduğu gibi vücudunun başlangıcından son anına kadar nail olduğu nimeti unutmak, nimeti verenden ve onun gücünden gafil olmak, hem de hatırlatıldığı halde nazar-ı itibara almamak kuşkusuz ki nankörlüğün en hayret edilecek biçimidir. Daha sonra Hamdi Yazır insanın dirisinide ölüsünüde saygıdeğer kılan Allahu Teala’nın, onu kabirde bırakmayıp dilediği vakit tekrar dirilteceğini şöyle ifade eder:

“O kahrolası insan ne nankör şey!, Müddessir'de de geçtiği gibi Arapça'da "kutile", Türkçe'de "kahrolası" tabiri gibi öfke ve yermeyi gösteren beddua suretinde kınama ve ayıplamadan kinayedir. "Öyle fena bir durumda bulunuyor ki, hayata hakkı kalmayacak derecede" demektir. Nankörlük mânâsına gelen "küfran" kökünden türetilmiş hayret ifade eden bir fiil olup o bedduanın sebep ve kaynağını beyandır.

Sonra öldürdü de kabre gömdürdü. Ölüsünün açıkta bırakılmayıp kabre gömülmesini de emretti. İnsanın dirisini de, ölüsünü de saygıya değer kıldı ki, bu da bir nimettir. O halde insan olan böyle kendisine verilen nimete nankörlük ederse, kendisiyle aynı cinsten olanların hepsine kötülük etmiş olmaz mı? Halbuki o yaratıcı bununla da kalmadı. Sonra yaratan onu dilediği zaman yeni bir hayata da sevk etti.

İnşar, daha önceleri geçtiği üzere diriltmektir. Yani ölümünden sonra da o kabirde öyle bırakacak değildir. Dilediği zaman onu öldükten sonra diriltip yeniden hayat verecektir. Fakat bunun vakti belli değildir, dilediği zaman diriltecektir.”314

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, insanoğlu yaptığı şeylerle, özellikle öldükten sonra dirilişi inkarla kahrolmayı hakettiği görüşündedir. Ancak Yaratıcıya ne kadar nankörlük yaparsa yapsın, O’nun dilediği bir zamanda insanın tekrar diriltileceğini, başıboş bırakılmadığının göstergesi olarak hesaba çekileceğini Kutub şöyle ifade eder:

“Kahrolası insan!" Çünkü o Hayret verici işleriyle kahrolmayı hak etmektedir. Bu ifade biçimi onun yaptığı işin dehşetini, çirkinliğini ve kötülüğünü ifade etmektedir. Ayrıca onun çirkinliği ve kötülüğü yüzünden ölümü gerektirecek cinayetler işlediği dile getirilmektedir. 309 Rum, 30/20 310 Bakara, 2/259 311 İbn Kesir, a.g.e, 15/8311’den naklen 312 İbn Kesir, a.g.e, 15/8311’den naklen 313 İbn Kesir, a.g.e, 15/8311 314 Yazır, a.g.e, 8/536

135

Demek ki onun en sondaki durumu, en baştaki durumu gibidir. Dilediğinde onu hayata çıkaran ve dilediğinde hayatını sona erdirenin elindedir her şey. İşte bu kudret eli onun son sığınağını yeryüzünün bağrında hazırlamıştır. Bunun için bir ikram ve bir korumadır. Çünkü onun kendi halinde çürümesini ve kırılıp un ufak olmasını yasa haline getirmemiştir. Onun fıtratını ölüsünü saklamayı ve kabre koyma arzusunu yerleştirmiştir. İşte bu da yüce Allah'ın ona yönelik planı ve takdirinin bir parçası idi.

İnsan Allah'ın dilediği zaman gelip çatıncaya kadar toprağın bağrında kalacaktır. Allah'ın emri gelince tekrar onu hayata döndürecek ve yapmak istediğini yapacaktır.

"Sonra dilediği zaman onu yeniden diriltir." Yani o başı boş bırakılmamıştır. Hesaba çekilmeden yaptıklarının karşılığını almadan çekip gidecekte değildir. İnsan bu iş için hazırlandığını, bu yetenekte yaratıldığını görmemektedir.”315

6) Tekrar Dirilişi İnkarın, Hesap Endişesinden Kaynaklanması

} {ن لا تبصرون إليه منكم ولك ونحن أقرب} {أنتم حينئذ تنظرون و} {إذا بلغت الحلقوم فلولا { }ونها إن آنتم صادقين ترجع} { فلولا إن آنتم غير مدينين

1-) “Can boğaza dayandığı zaman, ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz. Eğer cezalandırılmayacak iseniz, Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.”316

a) Razi’ye Göre: Razi, inkarcıların öldükten sonra dirilişi hesap verme endişesinden dolayı reddetmelerine karşılık, ölüp hesap yurduna doğru giden kişinin geri döndürülmesini isteyerek tekrar dirilişin olacağına dair şu açıklamayı yapar:

“Bütün bunlar gerçekte tek bir şeye yönelik ifadelerdir. Çünkü onlar, her şeyde değil de, bazı şeyler hususunda felsefecilerin ve tabiatçıların görüşlerini benimsiyor ve mesela yağmurun buluttan meydana geldiğini, bulutların ise, felekî bir takım sebepler neticesinde oluştuğunu; Allah Teâlâ'nın haşâ hiçbir şeyde ihtiyarı olmadığını söylüyorlardı. Dolayısıyla da peygamberleri ve haşri inkâr etmek, onlar için fark etmiyordu. Bundan dolayı Hak Teâlâ, "Eğer ilgili iş, onların dediği gibi ise, bildiğinizi iddia eden tabiatcıya ne oluyor da, canını boğazından geriye döndüremiyor. Çünkü, o tabiatcıya göre, beka (hayatiyeti sürdürme) gıda ile, hastalıkları sona erdirme de ilaç iledir" demiştir. Bunun böyle olduğu bilindiğine göre, “gayre medînîn” tabirinin "köle olmayan kimseler iseniz" manasında olduğunu söyler isek, bu, onların iradeyi ve Cenâb-ı Hakk'ın işleri dilediği gibi evirip çevirdiğini inkâr etmelerine varıp dayanır. Eğer bu tabirin, "mukîmler değilseniz" şeklinde olduğunu söylersek, durum yine aynıdır. Çünkü haşri inkâr, herşeyi tabiatın idare ettiği fikrine varıp dayanmaktadır. Yok eğer bu ifadenin manasının, "gayre mecziyyîn" yani "cezalandırılmayacak kimseler iseniz" şeklinde olduğunu söylersek, netice yine aynı olur.

Cenab-ı Hakk daha sonra, ölümün mutlaka olacağını, bundan sonra da haşrin gerekliliğini beyan edince, mükellefi, salih amele sevkedici, mütemerridi de, isyandan ve yalandan alıkoyucu olsun diye, haşrdan sonra olacak şeyleri de anlatmıştır.”317

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, inkarcıların hesap yurduna dair söyledikleri şeylerin doğru olması halinde canı boğazına gelip dayanmış kişiyi tekrar hayata döndürebileceklerini, fakat bunu gerçekleştiremediklerinden dolayı, tek bu olayın bile tekrar diriliş ve hesab için bir delil niteliğinde olduğunu şöyle ifade eder:

315 Seyyid Kutub, a.g.e, 16/32 316 Vakıa, 56/83-87 317 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 21/267-268.

136

"Eğer siz gerçekten hesaba çekilmeyecek olsaydınız..." Siz gerçekten amellerinizin karşılığını görmeyecek ve bundan dolayı hesaba çekilmeyecek olsaydınız demektir. Yüce Allah'ın "Gerçekten biz mi hesaba çekilip cezalandırılacağız?"318 buyruğunda da bu anlamda aynı kökten gelen kelime kullanılmıştır ki; hesaba çekilip, cezalandırılacağız, amellerimizin karşılığını göreceğiz, demektir.

"Doğru söyleyenler iseniz onun ruhunu bedene "geri çevirebilirdiniz." Yani bunu asla geri çeviremeyeceksiniz. Böylelikle sizin malik ve egemeniniz olmadığım ve hesaba çekilmeyeceğinize dair iddialarınız da çürütülmüş olmaktadır.

"Onu geri çevirebilirdiniz buyruğu yüce Allah'ın: "Hele o bir boğaza gelince" buyruğu ile: "Eğer siz gerçekten hesaba çekilmeyecek olsaydınız" buyruklarının cevabını teşkil etmekte, her ikisine tek bir cevab verilmiş bulunmaktadır. Bu açıklamayı el-Ferrâ yapmıştır. Arapların kimi zaman aynı anlamdaki iki hususu tekrar ettikleri de olur. Yüce Allah'ın: "Benden size bir hidayet gelir de kim Benim hidayetime uyarsa, onlar için korku yoktur ve onlar asla üzülmezler de"319 buyruğu da bu kabildendir. Burada iki şarta tek bir cevab verilmiştir.

Diğerinin kendisine delâlet etmesi dolayısıyla birisinin hazfedildiği de söylenmiştir, ifadede takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir ki, ifadenin takdiri şöyledir: Eğer sizler gerçekten hesaba çekilmeyecek kimseler olsaydınız, onu geri çevirebilmeli değil miydiniz? Şu ölenin canını boğazına gelip dayandığı vakit niye, tekrar bedenine geri döndüremiyorsunuz? 320

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, inkarcıların öldükten sonra dirilişteki hesab gününe gidişi engelleyememelerinin aslında tekrar diriliş için bir delil olduğunu şöyle ifade eder:

“Mademki ceza görmeyecekmişsiniz, onu geri çevirsenize. Şayet sözünüzde samimi iseniz.” Canı boğazına gelmiş bu kişinin canını yerine döndürsenize. Eğer samimi iseniz onu bedenindeki karargahına geri çeviriniz. Said İbn Cübeyr ve Hasan El-Basri ise; eğer siz kıyamet günü diriltilip cezalandıracağınızı doğrulamıyorsanız, bu canı geri yerine döndürün, diye mana vermişlerdir.

O küfredenler, öldükten sonra kat’iyyen diriltilemeyeceklerini ileri sürdüler. De ki; evet, Rabbime andolsun ki, muhakkak diriltileceksiniz ve sonra yaptıklarınız size bildirilecektir. Ve bu, Allah’a göre pek kolaydır.”321

d) Yazır’a Göre: Elmalılı tefsirinde sadece ayetin mealini vermekle yetinmiş ayetin tefsirini yapmamıştır.

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, canı boğazına gelmiş birinin geri döndürülememe-sinin, insanların hesapla karşılaşacaklarına işaret ettiğini şöyle açıklar:

“Eğer gerçekten sizin dediğiniz gibi hesaplaşma, ödül ve ceza yoksa o zaman sizler serbestsiniz; ne bir borcunuz var ne de verilecek bir hesabınız. O zaman ne duruyorsunuz? Şu adamın boğazına dayanan canı tutup geri çevirsenize! Baksanıza, adam hesaplaşma, ödül ve ceza yurduna gidiyor, onu geriye döndürsenize! Adam gözleriniz önünde, hareketsiz ve çaresiz bakışlarınız karşısında büyük hesaplaşma alanına doğru gidiyor.”322

}إلينا لا ترجعون أفحسبتم أنما خلقناآم عبثا وأنكم {2-) “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri

getirilmeyeceğinizi mi sandınız?323”

318 Saffat, 37/53 319 Bakara, 2/38 320 Kurtubi, a.g.e, 17/57-64. 321 İbn Kesir, a.g.e, 14/7718 322 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/266-67 323 Mü’minun, 23/115

137

a) Razi’ye Göre: Razi, insanoğlunun boş yere yaratılmadığını ve bu dünyada yaptığı her şeyin hesapta karşılığını göreceğini, bu hesap dünyada olmadığına göre bunun öldükten sonra dirilişteki ahiret hayatında olacağını şöyle ifade eder:

“Bu sorudan maksad, onları susturmak ve azarlamaktır. Çünkü onlar, dünyada yaşarlarken, âhirette yaşama diye bir şeyin olmayacağı inancında idiler. Yaşamanın sadece dünyada olacağı fikrinde idiler ve ölümden sonra yokluğun ebedî olduğunu, yeniden dirilme diye bir şeyin olmayacağını sanıyorlardı. Dolayısıyla, cehennemde yerlerini alıp, kendilerinin, içinde ebedi kalacakları, cehennemin sonsuz olduğunu artık iyice anlayınca, daha önce çok uzun ve sonsuz sandıkları o dünya hayatının, inkâr ettikleri bu âhiret hayatına nispetle, çok önemsiz, adetâ hiç hükmünde olduğuna dikkat çekmek için, onlara "Yerde kaç yıl kaldınız?" diye sorulmuştur. İşte bu noktada onlar için, dünyada iken kesin olarak aksine inandıkları şeyden ötürü, bir pişmanlık başlar. Binâenaleyh bu sözden maksad, soru sormak olmayıp, aksine bahsettiğimiz bu husustur.”324

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, insanların bir amaç için yaratılmış olduğunu ve yaptığı iyilik ve kötülüklerin, mükafat ve cezasını ahirette göreceğini şöyle anlatır:

"Acaba siz, Bizim sizi boşuna yarattığımızı mı zannettiniz?" Haklarında mükâfat ve ceza söz konusu olmaksızın, hayvanları yarattığım gibi, sizi de böyle yaratmış olduğumu mu zannediyorsunuz? Bu da yüce Allah'ın şu buyruğunu andırmaktadır: "Yoksa insan başıboş bırakılacağını mı sanır?"325 Yani hayvanlar gibi ihmal edilmiş ve faydasız bırakılacağını mı zanneder?

Tirmizî el-Hakîm Ebu Abdullah Muhammed b. Ali dedi ki: Muhakkak yüce Allah bütün insanları kul olarak ve kendisine ibadet etsinler diye yaratmıştır, ibadetleri karşılığında onları mükâfatlandıracak, onu terk ettikleri için de cezalandıracaktır. Eğer onlar, O'na ibadet edecek olurlarsa, bugün O'nun köleleridirler ama dünyaya kölelikten kurtulmuş, şerefli, hür kimseler-dirler. Selam yurdunda (cennette) ise hükümdarlar olacaklardır. Şayet O'na kulluğu reddedecek olurlarsa, bugün kaçkın, bayağı ve düşük seviyeli köledirler. Yarın da cehennemin tabakaları arasında, hapislerde düşman olacaklardır.”326

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, ayetin tefsirinde Hz. Peygamber (sas)’den şöyle bir hadis rivayet eder:

“İbn Ebu Hatim der ki: Bize Yahya İbn Nasr el-Havlani’nin… Haneş İbn Abdullah’dan rivayetine göre; Abdullah Ibn Mes’ud cinnet geçirmiş birisine rastlamış ve onun kulağına, surenin sonuna kadar olmak üzere: “Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize hiç döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? Gerçek hükümdar olan Allah Yücedir…” ayetlerini okumuş ve o kişi iyileşmiş. Bu, Allah Resülü (sas)’ne anlatılmış da: “Onun kulağına ne okudun?” diye sormuş ve Ibn Mes’ud ne okuduğunu haber vermiş. Allah Rasülü (sas) şöyle buyurmuş: “Nefsim kudret elinde olan (Allah)a yemin olsun ki yakın sahibi birisi bu ayeti bir dağa okusa dağ yerinden kayardı.” Ebu Nuaym’ın Halid Ibn Nizar kanalıydı…İbrahim Ibn Haris’den rivayetine göre; o, şöyle anlatmış: “Allah Rasülu (s.a.) bizi bir seriyyeye göndermişti. Akşamladığımızda ve sabahladığımızda: “Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize hiç döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” dememizi emretti”327 Bu ayeti okuduk, ganimet aldık ve selamette olduk.”328

d) Yazır’a Göre: Yazır tefsirinde bu ayetle ilgili herhangi bir yorum ve değerlendirme yapmamıştır. 324 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 16/474 325 Kıyamet, 75/36 326 Kurtubi, a.g.e, 12/248-249. 327 İbn Kesir, a.g.e, 11/5680’den naklen 328 İbn Kesir, a.g.e, 11/5680

138

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, Allahu Teala’nın yartılışta gözettiği büyük hikmetin gereği olarak ölümden sonra dirilişin gerçekleşeceğini, bunun varoluş evrelerinin zinciri içinde bir halka olduğunu şöyle ifade eder:

“Ölümden sonra dirilişin hikmeti, yaratılışın hikmetinin gereğidir. İlk defa yaratılış gerçekleşirken dirilişin hesabı da yapılmış, meydana gelmesi planlanmış, hedefi belirtilmiştir. Ölümden sonra diriliş, varoluş evrelerinin zinciri içinde bir halkadır. Varoluş bu halka ile olgunluğun zirvesine ulaşır, bununla tamamlanır. Bu gerçeğin ancak, basiretleri körelmiş, önlerine perdeler gerilmiş, beyinsizler farkında olmaz. Bunlar yüce Allah'ın yaratılışta gözettiği büyük hikmet üzerinde düşünmezler. Oysa bu hikmet evrenin sayfalarında son derece belirgindir. Varlık bütününün her yanına serpiştirilmiştir.”329

} يسيرعثن ثم لتنبؤن بما عملتم وذلك على اللهلتب زعم الذين آفروا أن لن يبعثوا قل بلى وربي{3-) “İnkâr edenler, katiyen diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: "Hayır! Rabbim hakkı

için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.”330

a) Razi’ye Göre: Razi, tekrar dirilişin insanlara yaptıklarının haber verilmesi için olacağını ve bunun ilk yaratılıştan daha zor olmayacağını şöyle açıklar:

“Bu ifadeye, "öldükten sonra dirilme işi Allah'a gayet kolaydır" şeklinde de mana verilmiştir. Çünkü Mekkeliler, toz toprak olduktan sonra artık bir daha dirilmenin olamayacağını sanıyorlardı da, bunun üzerine Allah Teâlâ, onları yeniden diriltmenin aklen, yok iken var olmaktan daha kolay olacağını haber vermiştir.

O Mekkeliler Hz. Muhammed (sas)’'in öldükten sonra dirilmenin olacağını yemin ederek dile getirmesinin ne anlamı var? Biz deriz ki: Mekkeliler her ne kadar Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliğini kabul etmeseler bile, ne var ki onlar, o peygamberin, daha mükemmelinin düşünülemeyeceği bir biçimde Rabbine inandığına inanıyorlardı. Böylece de Mekkeliler, peygamberin, verdiği bu haberin kendince ve verdiği haberin, güneşten daha aşikâr şekilde doğru olduğuna inanmadıkça, böyle bir yemine teşebbüs etmeyeceğini kesinlikle biliyorlardı. Bu haberi yeminli ifade ile dile getirmesinin manası, bundan başka bir şey değildir. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s), verdiği bu haberi hem kasemin cevabına gelen lam ile, hem de tekîd nûn'u ile vurgulamıştır. Böylece de, Hz. Peygamber (s.a.s), adeta, yemin üstüne yemin etmiş gibi olmuştur.”331

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ayetin nüzul sebebine işaret ettikten sonra tekrar dirilişin yapılan amellerin karşılığını görmek için olacağını şöyle ifade eder:

“Buyruğun Sehmoğulları’ndan As b. Vail ile Habbab'ın arasında geçenler hakkında indiği söylenmiştir. Bundan sonra da bütün kâfirleri genel olarak kapsamıştır.

Ey Muhammedi "De ki: Hayır, Rabbim hakkı için elbette diriltileceksiniz. " Kabirlerinizden hayat bulmuşlar olarak çıkartılacaksınız. "Sonrada işlediğiniz" amelleriniz "mutlaka size haber verilecektir" bildirilecektir. "Hem bu, Allah'a göre pek kolaydır." Çünkü (aklen) yaratılmışı iade etmek ilk yaratmaya göre daha kolaydır.”332

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, bu ayetin tefsirinde öldükten sonra dirilişin insanların dünyada yaptıklarının onlara bildirilmesi için olacağını ve üç ayette Allah Teala’nın peygamberine, öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini ve varlığını haber vererek Rabbine and içmesini emrettiğinden şöyle bahseder:

329 Seyyid Kutub, a.g.e, 10/362 330 Teğabün, 64/7 331 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 21/516-517. 332 Kurtubi, a.g.e, 17/391-392.

139

“Allah Teala, diriltilmeyeceklerini iddia eden mülhid, kafir ve müşriklerin bu iddialarını haber vererek buyuruyor ki: “De ki: evet, Rabbime andolsun ki, muhakkak diriltileceksiniz ve sonra yaptıklarınız size bildirilecektir.” Bütün yaptıklarınız büyük, küçük, değerli değersiz tamamen size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre pek kolaydır. Bu Allah Teala’nın peygamberine, öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini ve varlığını haber vererek Rabbine and içmesini emrettiği üçüncü ayettir. Bu ayetlerden birincisi Yunus suresinde yer alıyordu: “O gerçek mi? diye senden haber sorarlar. De ki; Rabbime and olsun ki o, muhakkak gerçektir. Elbette siz onu aciz bırakacaklar değilsiniz.”333 İkincisi ise, Sebe suresindeki şu ayettir: “Küfredenler dediler ki: Kıyamet saati bize gelmeyecektir. De ki: Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun ki o saat, muhakkak size gelecektir.”334 Üçüncü ayette işte bu ayettir.”335

d) Yazır’a Göre: Yazır, inkarcıların dirilişten sonraki hayat hakkındaki şüphelerinden bahsettikten sonra tekrar dirilişin, insanların bu dünya hayatında yaptıkları şeylerin hesabını vermeleri için olduğunu şöyle ifade eder:

“Küfredenler şöyle zannettiler, bilgiçlik taslayarak ahireti inkâr edip şu batıl fikir ve itikada "doğru" diyerek saplandılar ki asla dirilmeyeceklermiş, öldükten sonra yeniden diriltilmeleri, önce yaptıklarının başlarına vurulması, iyilik nasılmış, kötülük nasılmış, acı mıymış, tatlı mıymış, anlatılarak ceza çektirilmesi kabil değilmiş, öldükten sonra her şey yok olur biter, iyilik de kötülük de, doğruluk da, eğrilik de boşa gider, hak ve hakikat denilen sabit bir şey yoktur, insan sadece kokup çürüyüp gidecek olan tenden ibarettir diye sandılar ve o gidişin nereye olacağını düşünmediler de o yaptıkları haksızlıklara, karıştırdıkları haltlara, o küfür ve nankörlüğe ondan dolayı düştüler.

“De ki: Hayır! Rabbim hakkı için sizler gerek kâfir, gerek mümin bütün insanlar elbette diriltileceksiniz. "İnsanlar uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar." denildiği gibi hakkın huzurunda ayıltılıp uyandırılacaksınız. Sonra da yaptıklarınız size haber verilecektir. Hesaba çekilip cezalandırılacaksınız iman edip iyi işler yapanlar kârlı çıkıp bahtiyar olacak, küfür ve nankörlüğe gidenler zarara uğrayıp belalarını bulacaklardır. Bu, dirilme ve ceza sizlere zor gelse de Allah'a göre kolaydır. Çünkü O yaratıcı, her şeye kâdirdir.”336

e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, ayetin tefsirinde öldükten sonra diriliş için iki delilden bahseder. Kutub bunlardan birincisin, insanın bu dünyada yaptıklarının ahirette hesabını verecek olması, ikincisinin de; Hz. Peygamberin bu işin olacağına dair Rabbi üzerine yemin etmesi olduğunu şöyle açıklar:

“Daha başlar başlamaz ayet-i kerime kafirlerin ölümden sonra dirilişin olmayacağına ilişkin sözlerini iddia olarak nitelendiriyor. Dolayısıyla bu iddia anlatılır anlatılmaz yalanlanmaktadır. Ardından Peygamber Efendimize diriliş meselesini en güçlü ifadelerle vurgulaması, yani Rabbine yemin ederek meseleyi açıklaması yönünde bir direktif veriliyor. Zaten Hz. Peygamberin Rabbi adına yemin etmesinden daha güçlü, daha etkili bir vurgu olamaz:

"De ki: Hayır, Rabbime And olsun ki mutlaka diriltileceksiniz: ' "Sonra yaptıklarınız kesinlikle size haber verilecektir."

Şu halde yapılan hiçbir şey göz ardı edilmeyecektir. Yüce Allah onların neler yaptıklarını onlardan daha iyi bilir, bu yüzden kıyamet günü dünyadayken yaptıkları şeyleri kesinlikle onlara bir bir anlatacaktır: "Bu, Allah'a göre kolaydır." Çünkü Allah göklerde ve yerde olanları bilir, gizli açık her şeyden, göğüslerin içindeki duygulardan haberdardır. Ve bu

333 Yunus, 10/53 334 Sebe, 34/3 335 İbn Kesir, a.g.e, 14/7928 336 Yazır, a.g.e, 8/89

140

gerçeği vurgulamaya dönük bir hazırlık olarak surenin başında belirttiği gibi O'nun gücü her şeye yeter.”337

ثر الناس ال وعدا عليه حقا ولـكن أآ وأقسموا بالله جهد أيمانهم ال يبعث الله من يموت بلى { }يعلمون

4-) “Kâfirler, "Allah ölen kimseyi diriltmez." diye en kuvvetli yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah'ın kendisine karşı bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.”338

a) Razi’ye Göre: Cenâb-ı Hakk burada, öldükten sonra dirilmenin mümkün bir iş olduğunu açıklamıştır. Razi buna şu iki açıklamayı delil getirir:

“1) Bu, Allah'ın üzerine düşen hak bir vaaddir. Binâenaleyh Allah'ın bunu gerçekleştirmesi gerekir. Cenâb-ı Hak daha sonra, bunun hangi sebepten ötürü, aksine hak bir vaad olduğunu beyan etmiştir. Bu sebep de, Allah Teâlâ'nın, itaat eden ile isyan edeni, haklı ile haksızı, zalim ile mazlumu birbirinden ayırmasıdır.

2) Haşr'in ve neşr'in mümkün olduğunu şu sekilde izah edebiliriz: "Bir şeyi dilediğimiz zaman, sözümüz ona ancak "ol" dememizden ibarettir. O da, derhal oluverir" buyurarak açıklamıştır. Durum böyle olup, Allah başlangıçta yaratmaya kadir olunca, ikinci kez yaratmaya (iadeye) de kadir olması gerekir. Böylece, bu iki kesin ile, öldükten sonra dirilmenin, haşrin, neşrin ve Kıyametin hak ve doğru olduğu sabit olmuş olur. İşte müşrikler, bu temel düsturu tenkit edip kabul etmedikleri için, nübüvvet müessesesinin doğruluğunu da tenkit edip kabul etmemişlerdir. Binâenaleyh, onların bu temel düsturu tenkit etmeleri geçersiz ve batıl olunca, nübüvvet müessesesini tenkit etmeleri de bâtıl olur.”339

b) Kurtubi’ye Göre: Kurtubi, ayetin nüzul sebebini ortaya koyarak, Hz. Ali’nin kıyametten önce diriltilmesiyle ilgili bir olay anlatır. Daha sonrada tekrar dirilişin, Allahu Teala’nın üzerine aldığı bir vaad olduğu için mutlaka gerçekleşeceğini şöyle ifade eder:

“Yeminlerini alabildiğine ileri dereceye götürerek ölen kimseleri Allah'ın diriltmeyeceğini söylediler. Bu söylediklerinin hayret edilecek bir şey olduğuna gelince; onlar bir taraftan Allah'ı ta'zim ettiklerini izhar ediyor ve O'nun adına yemin ediyorlar, sonra da O'nun ölüleri diriltmekten âciz olduğunu ileri sürüyorlar. Ebu’l-Âliye der ki: Müslümanlardan birisinin müşrikten alacağı vardı. Alacağını ödemesini istediğinde: Ölümden sonra benim umduğum da şudur demişti. Bunun üzerine müşrik kişi Allah adına yemin ederek; Allah ölenleri diriltmeyecektir diye söyleyince bu âyet-i kerime nazil oldu.

Katade der ki: Bize nakledildiğine göre İbn Abbas'a bir adam şöyle demiş: Ey ibn Abbas, bazı kimseler Hz. Alî'nin kıyamet kopmadan önce öldükten sonra tekrar diriltilip gönderileceğini iddia etmektedirler ve bu âyet-i kerimenin buna işaret ettiğini söylemektedirler. İbn Abbas dedi ki: Yalan söylüyor o kimseler. Çünkü o âyet-i kerime bütün insanlar için umumîdir. Eğer Ali kıyamet gününden önce gönderilecek olsaydı, ondan sonra hanımları başkaları ile nikahlanmaz, onun mirasını paylaştırmazdı.

"Hayır" bu onların iddialarını reddetmektedir. Hayır mutlaka Allah onları tekrar diriltecektir. Bu onun gerçekleştirmeyi üzerine aldığı hak bir vaaddır". Çünkü yüce Allah'ın: "Onları diriltecektir" ifadesi bu husustaki vâde delildir; yahutta Öldükten sonra diriliş vaadi hak bir vaaddir" anlamındadır. "Fakat insanların çoğu" kendilerinin öldükten sonra diriltileceklerini bilmezler.”340

337 Seyyid Kutub, a.g.e, 14/526 338 Nahl, 16/38 339 Fahruddin er-Râzi, a.g.e, 14/219-220 340 Kurtubi, a.g.e, 10/165-166

141

c) İbn Kesir’e Göre: İbn Kesir, öldükten sonra dirilişin, Allah’ın bir vaadi olduğunu belirterek Hz. Peygamber (sas)’in bir hadisini açıklamalarına şöyle delil gösterir:

“Allah Teala müşriklerden haber veriyor ki; onlar, Allah’ın diriltmesini uzak görerek peygamberlerin bu hususta vermiş oldukları haberleri yalanlayarak, peygamberlerin verdiği haberlerin zıddına yemin ederek, kuvvetli en ağır yeminlere kendilerini zorlayarak “ölen kimseyi Allah diriltmez” demişlerdir. Allah Teala onları yalanlama ve onlara cevap olarak “hayır öyle değil, aksine bu mutlaka olacaktır.” Bu; onun dosdoğru mutlak ve kesin bir va’didir. Ancak insanların çoğu bilmezler. Bilgisizliklerinden ötürü peygamberlere muhalefet eder ve küfre düşerler.

İbn Ebu Hatim der ki: Hasan b. Sabah’ın zikrettiğine göre… Ebu Hureyre şöyle dermiş: Allah Teala buyurur ki: “Ademoğlu, bana sövmesi yaraşmazken sövmüştür. Beni yalanlaması yaraşmazken beni yalanlamıştır. Beni yalanlamasına gelince: “Ölen kimseyi Allah diriltmez, diye olanca güçleriyle yemin ettiler” Ben buyurdum ki: “Hayır, öyle değil. Bu, onun dosdoğru bir va’didir. Ancak insanlarn çoğu bilmezler”. Bana sövmesine gelince o: “Muhakkak Allah üçün üçüncüsüdür.” demiştir. Bende buyurdum ki: “De ki: o Allah bir tekdir. Ehad’dir, Samettir. Doğurmamış ve doğrulmamıştır. Hiçbir şey ona denk değildir.”341 hadis342 İbn Ebu Hatim tarafından mevkuf olarak zikredilmiştir. Buhari ve Müslim’in sahihlerinde merfu olarak ve başka lafızlarla mevcuttur.”343

d) Yazır’a Göre: Yazır tefsirinde sadece ayetin mealini vermiştir. e) Seyyid Kutub’a Göre: Kutub, yüce Allah'ın insanlara peygamberlerini gönderip

onlara iyiliği emretmeleri, kötülükten sakındırmaları, diriliş ve hesap gününde Allah'a verecekleri hesaptan korkmaları gerektiğini söyledikleri günden beri, diriliş meselesinin pek çok toplum tarafından inanç problemi yapıldığını belirtir. Yine Kutub, tekrar dirilişin, insanların bu dünyada anlaşmazlığa düştükleri konuların açıklığa kavuşması, insanların burada yaptıklarının karşılığını görmeleri ve Allah’ın vaadinin gerçekleşmesi için olacağını şöyle ifade eder:

“Kureyş müşrikleri var güçleriyle Allah'a yemin ederek Allah'ın ölenleri diriltmeyece-ğini iddia ediyorlardı! Onlar Allah'ın varlığını kabul ediyorlardı. Fakat Allah'ın ölüleri kabirlerden kaldırıp diriltmesini reddediyorlardı. Öldükten, toprak olup kemikleri ve kemiklerinin yapısında yer alan hücreler dağıldıktan sonra dirilmeyi çok güç bir iş olarak görüyorlardı!

Onlar Allah'ın diriliş konusundaki hikmetinden habersizdirler. Bu dünyada her şeyin tamamlanmadığını anlamıyorlar. İnsanlar hak batıl, doğruluk sapıklık, iyilik kötülük konusunda değişik tutumlar benimsemektedirler. Yeryüzünde ayrılığa düştükleri bu konularda kesin bir sonuç alamadıkları da olmaktadır. Çünkü Allah'ın iradesi bazı insanlara uzun süre tanımış ve kesin azabının bu dünyada verilmemesini dilemiştir. Cezasının ahirette verilmesini ve orada her şeyin tamamlanmasını istemiştir. Allah ne zaman vadetmişse, vadettiği şey, hiçbir şekilde geri kalmamıştır. Diriliş de işte bu basit işlerden biridir. Allah'ın iradesi ona yönelir yönelmez gecikmeksizin hemen meydana gelir.”344 İnkarcılar dünya hayatından başka bir hayatın varlığına inanmayı kafalarına sığdıramayıp, şu görünen alemin dışında başka bir alemin olabileceğini düşünememektedirler. İnsanın algılayabildiğimiz ufukları aşarak daha öteleri kucaklayan uzaklıklarla ve enginliklerle bütünleşebileceğini akılları almamaktadır. İnsanı sadece daha çok hayvana özgü somut

341 İhlas, 112/1-3 342 İbn Kesir, a.g.e, 9/4499’dan naklen 343 İbn Kesir, a.g.e, 9/4499 344 Seyyid Kutub, a.g.e, 9/189

142

algıların duyguları ve düşünceleri ile sınırlı düşündüklerinden dolayı ölümden sonra dirilişi ve ahiret hayatını reddetmektedirler. Öldükten sonra dirilişi inkar edenlerin, bu iddiayı apaçık bir büyü ve sihir olarak görmelerinin sebebi sırf küfür ve inatlarıyla açıklanabilir. Aynı zamanda Kafirlerin öldükten sonra diriliş için bu apaçık bir büyüdür demelerinin sebebi, akıl ve iradelerini imansızlıkla örtbas etmiş olmalarıdır. İnkarcıların öldükten sonra dirilişi kabul edememelerinin sebebi, “biz toprak olduktan sonra mı yeniden yaratılacağız” sözlerinden anlaşıldığı üzere, toprak olduktan sonra dirilmenin imkansız bir şey olduğunu savunmalarıdır. Ancak Kutub, inkarcıların tekrar dirilişi kabul etmemelerini sebebini, kalplerinin ve akıllarının Allahu Teala tarafından kilitlenmiş olmasına bağlar. Müşrik ve Kafirlerin putlara tapma nedenlerinin başında öldürmeye, hayat vermeye ve öldükten sonra diriltmeye güç yetirememeleri gelmektedir. Aslında onlar, fıtratında gerektirdiği öldükten sonra dirilişteki hesaptan kurtulma anlayışındadırlar. Yani tekrar dirilişi gerçekleştirip hesap sorma kudretini gösteremeyen putlara tapsınlar ki, hesaptan paçayı kurtarabilsinler ve psikolojik olarak rahatlasınlar. Yine İnkarcılar iki şüpheden dolayı öldükten sonra dirilişi kabul etmemektedirler. Bunlardan biri ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra bunun onlara göre toplanıp diriltilmesinin imkansız olması, ikincisiyse; atalarınada öldükten sonra dirileceklerine dair vaadde bulunulmuş ama bunun gerçekleşmemiş olmasıdır. Ademoğlunun kendisinden alınan ahdin ve misakın gereğini yerine getirmeyip, üstüne üslük Rabbime döndürülürsem de şüphesiz benim için O’nun yanında iyilik vardır şeklindeki nankörce tutumundan dolayı da ölümden sonra dirilişi reddettiği belirtilmektedir. Kur’an da dirilişin ispatını yapmaya çalıştığımız ikinci bölümün sonunda bir değerlendirme yapmak gerekirse şunları ifade edebiliriz: Kur’an-ı Kerim de Allah Teala öldükten sonra dirilişin mutlaka olacağını vurgulamış, bu konuda hem de bir çok tekrara yer vermiştir. Bizde bir değerlendirme olarak öldükten sonra dirilişte Kur’an’ın kullandığı nakli delilleri, bunun yanında akla hitap ederek öldükten sonra dirilişe delil teşkil eden hususları şu şekilde özetleyebiliriz:

1- Adem (a.s.)'ı topraktan yaratıp neslini meniden yaratan kudret, öldükten sonra diriltmeye de kadirdir. Kur'an-ı Kerîm'de: "Ey insanlar! Eğer tekrar diriltilmemizden şüphe ediyorsanız, ilk yaratılışınızı bir hatırlayın. Yaratmadaki kudretimizi açıkça göstermek iççin biz sizin aslınızı topraktan, sonra onun neslini nutfe (meni) den yarattık "345 buyurulmaktadır.

2- Ölü toprağın hayat kazanarak, insana hayatının devamı için gerekli maddeleri sağlaması ahiretin varlığına ve ölümden sonra dirilişe delil oluşturur.

3- Yine şüphesiz Kur’an baştan sona insana hitab etmekte, kendisini kendisine tanıtmayı gaye edinmekte, kendisini tanıyan ve bilen insanın normal olarak ahireti ve ölümden sonra dirilişi kabulleneceği sonucunu çıkarmak istemektedir.

4- Göklerin ve yerin yaratılması öldükten sonra insanların tekrar diriltilmesinden daha güçtür. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılması, insanların (ikinci defa) yaratılmasından daha büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."346

5- Kur'an-ı Kerîm'de öldükten sonra dirilme hakkında geçmişte vuku bulmuş misaller de verilmiştir. Kehf suresinde anlatılan Ashabu'l-Kehf hadisesi, Hz. İbrahim (a.s.)'in paramparça

345 Hacc, 22/5 346 Mü'min, 40/57

143

ettiği dört kuşun tekrar diriltilmesi347, Üzeyir (a.s.) ve eşeğinin diriltilmesi348 Hz. Musa (as) döneminde öldürülen bir kişinin diriltilmesi349 ve Hz. Musa’nın kavminden yetmiş kişinin diriltilmesi350 hadiseleri bunlara misaldir.

6- İnsanların kimisi sakat doğmakta, kimi insanların çocukları olmakta, kimileride birilerine göre çirkin olmaktadır. Eksiği olanlar sabredip, bunun bir adeletsizlik olmadığını, imtihan dünyasının doğal bir sonucu olduğunu düşünürler ve duruma sabretmelerinin mükâfatını da ebedi bir hayatta ebedi bir saadet olarak bulacaklarına inanırlar. O halde bu dünya memleketinden başka bir memleketin bulunması gerekir ki, orada büyük bir mahkeme, yüksek bir adalet ve büyük bir kerem gerçekleşsin ve bu rahmet, hikmet, inayet ve adalet bütün parlaklık ve açıklığıyla tezahür edebilsin. Bu gördüğümüz memleket olan dünya, ancak bir tecrübe ve imtihan meydanıdır, bir eğitim ve manevra alanıdır, O Sultan’ın harika sanatlarının sergisidir ve çok kısa ve geçici bir dar-ı ziyafettir. Görmüyor musunuz ki, her gün peş peşe bir kafile gelip biri gidip kayboluyor? İşte bu memleketin durumu bu... Her gün dolup başalı-yor. Bir gün gelecek bütün bütün boşalacak ve başka baki ve daimî bir diyara dö-nüştürülecektir. Bütün insanlar oraya nakledilecek ve herbirine yaptığına göre ceza veya mükâfat verilecektir.

7- Bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız, bir harfin kâtipsiz olması düşünülemez. O halde bu parlak, muntazam ve düzenli memleket nasıl olur da hâkimsiz ve sultansız olduğu iddia edilebilir? Madem kesin olarak bu memleketin bir Sultanı vardır, o halde mutlaka bir he-sabın, bir cezanın, bir haşir ve ahiret hayatınında bulunması gerekmektedir.

8- Dünya denilen bu memlekette sevap ve ceza yok denecek kadar azdır, o halde başka bir diyarda bir mahkeme vardır. Görülmüyor mu ki, zalim, izzet ve zorbalığıyla, mazlum zillet ve ezilmişliğiyle buradan göçüp gitmektedir. O Adil ve Kerim Sultan’a, iyileri mükâfatlandırmaması, saltanatını hafife alan kötüleri de cezalandırmaması yakışmaz. Bu memlekette, bu hükmün bin cüz’ünden bir cüz’ü bile yerine getirilmediğine göre, demek ki, büyük bir mahkemeye bırakılmaktadır.

9- Allh’ın her yere serpiştirmiş olduğu büyük nimetler parlak bir kemale ve açık bir cemale işaretten başka bir şey değildir. Hiç şüphesiz, eksiksiz fakat gizli kemal bütün mahlûkatın huzurunda i’lan ve isbat edilmeyi gerektirir. Eşi benzeri bulunmayan o gizli cemal ise görülmek ve ızhar edilmek ister. İnsanoğlu ise O eşsiz cemali bu sınırlı duyu organlarıyla müşahade edemez. O halde göç bu müşahadenin gerçekleşeceği daimî ve ebedî bir âleme doğrudur.

10- Bu dünyada çok küçük bir ucunu gördüğümüz kemal ve cemalden başka, bir de peygamberler ve ilâhî elçiler yüksek sesle yalvarıp dua ediyorlar; o sınırsız kemal ve cemali görmek için O Yüce Sultan’ın kendilerini huzuruna almasını diliyorlar. Sonra aynı elçiler, ya bir nevi özel telefonlarıyla veya O’nun yüce divanına doğru yükselip çıkmakla O büyük Sultanla doğrudan doğruya irtibat kurup bize haber veriyorlar ki, O Sultan iyileri mükâfatlandırmak için muazzam ve parlak bir mekân döşemiş, kötüleri cezalandırmak için de korkunç bir zindan hazırlamıştır. Tabiki bütün bu olup bitenlerin müşahedesi öldükten sonra dirilip yeni bir hayata başlamakla olacaktır.

347 Bakara, 2/260 348 Bakara, 2/259 349 Bakara, 2/72-73 350 Bakara, 2/55-56

SONUÇ Ba’s İslamî literatürde “kıyamet gününde Allah’ın Ahiret hayatını başlatmak üzere

ölüleri yeniden canlandırması, onları kabirden çıkararak hayata göndermesi” anlamındadır. Yukarıda ifade edilen tariften de anlaşılacağı üzere “Ba’s” kelimesinin sözlükteki;

uyanma, uyandırma, diriltme ve gönderme manalarıyla; öldükten sonra canlıların diriltilerek dünyadaki amellerinden, Allah’a hesap vermek için mahşer yerinde toplanmaları anlamına gelen terim anlamı arasında tam bir yakınlık olduğu görülmektedir. Ahiret hayatı dediğimiz esas hayatta bu dirilmeden sonra başlayacaktır.

Öncelikle Kur'an-ı Kerîmin öldükten sonra dirilme üzerinde çok durduğunu görülmektedir. Çünkü Mekke müşrikleri ve çağımızda onların izinden giden maddeciler tekrar dirilişi bir türlü kabul etmeyip, ahiret hayatına şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Kur'an-ı Kerim'de ifade edildiği gibi: "Hayat ancak dünya hayatıdır. Biz tekrar diriltilecek değiliz (En'am, 6/28)” demektedirler. Buna karşılık Kur'an-ı Kerim öldükten sonra dirilmenin olacağını sadece haber vermekle yetinmeyip, ispat etmek için bir takım aklî ve naklî deliller getirmektedir. Biz çalışmamızda önce Kur’an’da dirilişin keyfiyetini ele aldık. Daha sonra ise öldükten sonra dirilişin aklî ve naklî olarak isbatı ile ilgili Kur’an’ın getirmiş olduğu delilleri zikrettik. Bunlardan bir kısmını çalışmamızın genel bir değerlendirmesi olarak şu şekilde toparlamaya ve özetlemeye çalıştık:

Bir şeyin benzeri ve örneği yok iken onu ilk defa yaratan Allah, öldükten sonra tekrar benzerini meydana getirmeye elbette kadirdir. Kur’an bunu şu ayette ifade eder: "Bütün varlıkları yoktan var eden ve sonra da tekrar diriltecek olan Allah'tır. Bu, O'na pek kolaydır ( Rum, 30/27)”.

Kur’an tekrar diriliş konusunda şüphe edenler için ilk yaratılışa dikkat çekmektedir. Hz. Adem (a.s.)'i topraktan yaratıp neslini meniden yaratan kudret, öldükten sonra diriltmeye de kadirdir. Kur'an-ı Kerîm'de: "Ey insanlar! Eğer tekrar diriltilmemizden şüphe ediyorsanız, ilk yaratılışınızı bir hatırlayın. Yaratmadaki kudretimizi açıkça göstermek için biz sizin aslınızı topraktan, sonra onun neslini nutfe (meni) den yarattık (Hacc, 22/5)” buyurulmaktadır.

Ubey b. Halef bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.)'e geldi ve elinde bulunan çürümüş bir kemiği ufalayarak: "Böyle çürüdükten sonra bunu tekrar kim diriltecek?" demesine karşılık aşağıdaki ayetler inmiştir: "İnsan kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmez mi ki, hemen apaçık bir hasım kesilir. Yarattığımızı unutarak bize misal getirir ve "çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş" der. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, bütün yaratılanları çok iyi bilir (Yâsîn, 36/77-79).”

Bu ve benzer ayet-i kerimelerde öldükten sonra dirilme ispat edilirken ilk yaratılıştan hareket edilmiş, örneği ve benzeri yok iken ilk defa yaratmanın güçlüğü yanında ikinci defa benzerini yaratmanın daha kolay olduğuna dikkat çekilmiş, âlemi ilk defa yoktan var eden yüce Allah'ın, ölüleri tekrar diriltmeye haydi haydi kadir olacağı vurgulanmıştır.

Uyku küçük ölüm sayıldığı gibi uyanma da küçük hayat sayılır. İnsanlar uykudan sonra uyandıkları gibi öldükten sonra da dirileceklerdir.

Yağmursuzluk ve kuraklık sebebiyle yeryüzündeki bitkiler ve yeşillikler kururlar. Sonra yağmur yağınca ya da sulanınca tekrar canlılık kazanırlar. "Yeryüzünü kupkuru görürsün. Üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçip dirilir. Bu, Allah'ın delillerindendir. Şüphesiz toprağa can veren Allah, ölüleri de diriltir. Muhakkak o, herşeye kadirdir (Fussilet, 41/39)”, "Sen yeryüzünü kupkuru görürsün. Fakat, biz, oraya su indirdiğimiz zaman harekete geçer kabarır her çeşit güzel bitkiler bitirir. İşte bütün bunlar delildir ki, Allah haktır, ölüleri diriltecektir. Allah herşeye kadirdir, kıyamet kopacaktır, bunda şüphe yoktur. Allah kabirlerdekileri kaldıracaktır (Hacc, 22/5-7)” ayetleri de dirilişe delil oluşturmaktadır.

145

Yine şüphesiz Kur’an baştan sona insana hitabetmekte, kendisini kendisine tanıtmayı gaye edinmekte, kendisini tanıyan ve bilen insanın normal olarak ahireti ve ölümden sonra dirilişi kabulleneceği sonucunu çıkarmak istemektedir.

Kur’an bir başka ayetinde de insana göre zor ve imkansız görünen şeylerle tekrar dirilişe delil getirir. Göklerin ve yerin yaratılması öldükten sonra insanların tekrar diriltilmesinden daha güçtür. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılması, insanların (ikinci defa) yaratılmasından daha büyük bir iştir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler (Mü'min,

40/57).” Kur'an-ı Kerîm'de öldükten sonra dirilme hakkında geçmişte vuku bulmuş misaller de

verilmiştir. Kehf suresinde anlatılan Ashab-ı Kehf hadisesi, Hz. İbrahim (a.s.)'in paramparça ettiği dört kuşun tekrar diriltilmesi, Üzeyir (a.s.) ve eşeğinin diriltilmesi, Hz. Musa’nın kavminden yetmiş kişinin diriltilmesi ve yine Hz. Musa (as) döneminde öldürülen bir kişinin diriltilmesi hadiseleri bunlara örnektir.

Kur’an genelde ahirete, özelde öldükten sonra dirilmeye yukarıda zikrettiğimiz delillerden başka delillerde getirmiştir. Ancak Kur’an ayetlerindeki bu ve buna benzer daha sayısız nakli delillerin yanında aşağıdaki akli deliller de insanın aklını ve mantığını ikna etmektedir:

İnsanların kimisi sakat doğar, bazı insanların çocukları olmaz, kimileride birilerine göre çirkin olur. Eksiği olanlar sabredip, bunun bir adeletsizlik olmadığını, imtihan dünyasının doğal bir sonucu olduğunu düşünürler ve duruma sabretmelerinin mükâfatını da ebedi bir hayatta ebedi bir saadet olarak bulacaklarına inanırlar. O halde bu dünya memleketinden başka bir memleketin bulunması gerekir ki, orada büyük bir mahkeme, yüksek bir adalet ve büyük bir kerem gerçekleşsin ve bu rahmet, hikmet, inayet ve adalet bütün parlaklık ve açıklığıyla tezahür edebilsin. Bu gördüğümüz memleket olan dünya, ancak bir tecrübe ve imtihan meydanıdır, bir eğitim ve manevra alanıdır, O Sultan’ın harika sanatlarının sergisidir ve çok kısa ve geçici bir dar-ı ziyafettir. Görülmüyor muki, her gün peş peşe bir kafile gelip biri gidip kayboluyor? İşte bu memleketin durumu bu... Her gün dolup başalıyor. Bir gün gelecek bütün bütün boşalacak ve başka baki ve daimî bir diyara dönüştürülecektir. Bütün insanlar oraya nakledilecek ve herbirine yaptığına göre ceza veya mükâfat verilecektir.

Diğer bir değişle bir köy muhtarsız, bir iğne ustasız, bir harf kâtipsiz olmaz... O halde bu parlak, muntazam ve düzenli memleket nasıl olur da hâkimsiz ve sultansız olduğu iddia edilebilir? Madem kesin olarak bu memleketin bir Sultanı vardır, o halde mutlaka bir hesabın, bir cezanın, bir haşir ve ahiret hayatınında bulunması gerekir.

Aynı şekilde dünya denilen bu memlekette sevap ve ceza yok denecek kadar azdır, o halde başka bir diyarda bir mahkeme vardır. Görülmüyor mu ki, zalim, izzet ve zorbalığıyla, mazlum zillet ve ezilmişliğiyle buradan göçüp gidiyorlar. O Adil ve Kerim Sultan’a, iyileri ödüllendirmemesi, saltanatını hafife alan kötüleri de cezalandırmaması yakışmaz. Bu memlekette, bu hükmün bin parçasından bir parçası bile yerine getirilmediğine göre, demek ki, büyük bir mahkemeye bırakılıyor. Bu mahkemenin de kurulabilmesi için öldükten sonra bir yaşamın olması mutlaka gereklidir.

Allahu Teala’nın insanoğlu için peygamberler göndermesi bile dirilişin kesinliğini ifade etmektedir. Bu dünyada peygamberler ve ilâhî elçilerin yüksek sesle yalvarıp dua etmeleri; o sınırsız kemal ve cemali görmek için O Yüce Sultan’ın kendilerini huzuruna almasını dilemeleri, sonra aynı elçilerin, ya bir nevi özel telefonlarıyla veya O’nun yüce divanına doğru yükselip çıkmakla O büyük Sultanla doğrudan doğruya irtibat kurup bize haber veriyorlar ki, O Sultan iyileri ödüllendirmek için muazzam ve parlak bir mekân döşemiş, kötüleri cezalandırmak için de korkunç bir zindan hazırlamıştır. Tabiki bütün bu olup bitenlerin müşahedesi bu dünyada gerçekleşmediğine göre, öldükten sonra dirilişle başlayan ahiret

146

hayatında olacaktır. İnkarcıların öldükten sonra dirilişi reddederken kendilerine göre öne sürdükleri sebepleri

belirlemek inkarlarını anlamak için önemlidir. Kafirler ve Müşrikler ölümden sonra dirilişi Allah’ın vaadine karşılık açıkça inkar etmektedirler. Mesela tekrar diriliş vaadini, bu sihirden başka bir şey değildir ve kendileri ve atalarının toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız? diyerek inkar ederler. Yine Müşrikler yeminler olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır, bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir, diyerek yaptıkları inkar meşhurdur. Yine inkarcıların öldükten sonra dirilişi reddetmelerinin sebebi olarak, tabiatlarındaki nankörlük, tekrar dirilişteki hayatta karşılarına çıkacak hesaptan endişe etmeleri ve dünya hayatından başka bir hayatı kabullenmemeleri de gösterilmektedir.

147

BİBLİYOĞRAFYA

1. BEDÎÜZZAMAN, Said Nursi (v.1960), Sözler, Envar Neşriyat, İstanbul, 1994 .

2. ÇANTAY, Hasan Basri, Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, İstanbul, 1959.

3. DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lugat, Doğuş Matbaası, Ankara, 1970.

4. DİYANET İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988-2006…, I-XXXII…cilt.

5. DOĞAN, Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yay., Ankara, 1982.

6. DÖNDÜREN, Hamdi, Ölüm Maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, Dergan Yay., İstanbul, 2000.

7. CÜBRAN Mes’ud, er-Raid, Daru’l-İlim Yayınları, Beyrut 1967.

8. ERKAN, Arif, el-Beyan (Büyük Arapça-Türkçe Lugat), Yasin Yayınevi, İstanbul, 2004.

9. el- EZHERÎ, Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed (v.370/980), Tehzibu’l-Luğa, 1964, I-XV cilt.

10. FAHREDDİN er-RAZİ, Ebu Abdullah Muhammed b. Ömer el- Huseyin b. Ali el- Kuraşî et- Teymi el- Bekrî et- Taberistanî (v.606/1209), et-Tefsir-i Kebîr Mefâtihu’l-Gayb, çev: Suat Yıldırım ve Diğerleri, Akçağ Yay., I-XXIII cilt, Ankara, 1988.

11. FİRÛZÂBÂDİ, Muhammmed b. Yakup, Kamusu’l- Muhît, çev: Mütercim Asım Efendi, Kamus Tercemesi, Bahriye Matbaası, İstanbul, 1403.

12. İBN KESÎR, Ebu’l-Fidâi İsmail İmâdü’d-Dîn b. Ömer ibn Kesir ibn Davut ibn Kesir ed- Dımeşkî el- Kureyşî (v. 742/1341), Hadislerle Kurân-ı Kerim Tefsiri, çev: Bekir Karlığa – Bedrettin Çetiner, I-XVI cilt, Çağrı yay., İstanbul, 1988-1995.

13. İBN MANZUR, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Celaluddin, Lisanü’l-Arap, Beyrut, Tsiz, Der Sader Yay., I-XV cilt.

14. KURTUBÎ, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmet b. Ebî Bekr b. Ferh el- Ensarî (v. 640/1243), el- Camiu Li Ahkami’l- Kur’an, çev :M. Beşir Eryarsoy, Buruc Yay., I-XIX cilt, İstanbul, 1997-2003.

15. MUSTAFA, İbrahim ve Diğerleri, Mu’cemu’l- Vasıt, Mektebetü’l-İlmiyye Yayınları, Tahran, T.siz, I-II cilt.

16. MUTÇALI, Serdar, el- Mu’cemu’l- Arabiyyi’l- Hadis, Arapça - Türkçe Sözlük, Dağarcık, İstanbul, 1975.

17. ÖZEK, Ali ve Diğerleri, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, T.D.V. Yay., Ankara, 1993.

18. PEZDEVÎ, İmam Ebu Yusr Muhammed (v.494/1100), Ter: Şerafettin Gölcük, Ehli Sünnet Akaidi, Kayıhan Yay., İstanbul, 1980.

19. PÜSKÜLLÜOĞLU, Ali, Yazım Kılavuzu, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2004, 4. Baskı.

20. SARI, Mevlüt, el-Mevarîd (Arapça-Türkçe Lügat), Bahar Yay., İstanbul, 1984.

21. SENİH, Safvet, Ölüm ve Diriliş, Işık Yay., İstanbul, 2004.

148

22. SEYYİD KUTUB, Muhammed (v.1962), Fîzılâli’l- Kur’an (Kur’an’ın Gölgesinde), Ter: M. Emin Saraç, İ. Hakkı Şengül, Bekir Karlığa; Hikmet Yay., 2. Baskı, I-XVI cilt, İstanbul, 1972.

23. TEFTAZANİ, Mesut b. Ömer Sadu’d-Din (v.793/1390), Şerhu’l-Akâid, Haz: Süleyman Uludağ, Kelam İlmi ve İslam Akadi, Dergah Yay., İstanbul, 1991.

24. TOPRAK, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, Nur Basımevi, Konya, 1986.

25. YAZIR, Muhammet Hamdi, Elmalılı (v.1942), Kur’an-ı Kerim ve İzahlı Meali, Ahsen Yay., İstanbul, 1997, Haz: Dücane Cündioğlu. ---- Hak Dini Kur’an Dili, Haz: Ahmet Altıntepe - Sadi Yüksel, Yenda Yay., XX cilt, İstanbul, 1999.

26. YÜKSEL, Nevzat, Konularına Göre Kur’an-ı Kerim Fihristi, Elif Matbaacılık, Ankara, 1980.

27. ez-ZEMAHŞERÎ, Carullah Ebu’l-Kasım Mahmut b. Ömer ez-Zemahşerî (v.538/1144), Esesü’l-Belağa, Beyrut, 1965.