kişisel gelişim dergisi ağustos 2012

36

Upload: oemer-arslan

Post on 30-Mar-2016

243 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012 Sayı: 12

TRANSCRIPT

Page 1: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012
Page 2: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Merhaba arkadaşlar.

Dergimizin 12nci sayısıyla sizlerin karşısında olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Dile kolay neredeyse bir yılı ardımızda bıraktık.

Bu süreç içerisinde dergimiz gelişti ve yazar çeşitliliğimiz arttı. Birkaç yazarımızı da kaybettik. Yine de kimseyle kırgınlığımız yok şükür ki. Öncelikle yazılarıyla bu yayını gerçekleştirmemize katkı sağlayan değerli yazarlarımıza ve ardından her bir sayımızı okuyan yüzlerce okurumuza teşekkür ederiz.

Bu dergiyi çıkarmak sadece yazarlardan oluşan bir ekiple değil, devamlılığını sağlayacak olan okurlarıyla birlikte büyük bir ekip çalışmasının sonucu gerçekleşiyor.

Bilgi çağında bilginin paylaşılmasıyla değerli olacağının bilincindeyiz. Daha önceleri de dile getirdiğimiz gibi sizlerden de beklentimiz bu bilgi paylaşımına destek vermenizdir.

Yine sizlerle kendi çektiğim bir fotoğrafı paylaşmak istedim. Arılar çok çalışır ve bal gibi faydaları saymakla bitmez bir besini bizimle paylaşır. Bizler de onlardan ilham alıyoruz. Çalışıyoruz ve bilgiyi üreterek sizlerle paylaşıyoruz.

Saygılarımla…Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 3: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

İçindekiler:

Yalancının Mumu Yatsıdan Önceye Kadar Yanar 5

Zaman Yönetiminde Mükemmel Olmanın Yolları 6

Çatış – Ma 11

Mantık mı? Duygu mu? Hayatınızı Hangi Lobunuz Yönetiyor? 14

Süreklilik Yasası 17

Nasıl İkna Ederiz? 20

Din ve Cennet 22

Sorunları Çözmede Etkili Yöntem: Empati Kurmak 25

Ben Kimim? 26

Hiç 30

El Bombaları 32

Hezârfen Ahmet Çelebi 33

Künye 35

Page 4: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012
Page 5: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Yalancının Mumu Yatsıdan Önceye Kadar Yanar

Pembesi, beyazı ve durduk yere başını belaya sokup gerektiğinde durumu kurtaranı var. Evet, yalanlardan bahsediyorum. Dil yalan söylese bile beden dili ve davranışlar asla yalan söylemez. Ufak bir gözlem ve verdiği tepkiler ile karşımızdakine notumuzu kolaylıkla verebiliriz.

Geçen aylarda başıma gelen bir durumu sizlerle paylaşmak istiyorum. Yakın diyebileceğim bir arkadaşım ile sohbetimiz sırasında tutarsız söylemleri aşırı dikkatimi çekmişti, söylediklerine inanıp inanmamak arasında giderken hiç bozuntuya vermeden davranışlarını ve söylediklerini gözlemlemeye başladım. Mimikleri ve elleriyle yaptığı jestler azalmış, huzursuz davranışları belirgin şekilde artmış olsa da gülümsemesini elden bırakmıyordu. Arkadaşımın söylemlerini geçmişte ona dair edindiğim bilgilerle karşılaştırınca bariz yalan söylediğini anlıyordum. Neden yalan söylüyorsun diye sormadım, söylediklerinin farkına varıp belki gerçekçi bir açıklama yapar diye bekledim ama tam tersi senaryoyu zenginleştirerek,

yeni yalanlar ekleyerek daha da büyüttü.

Edindiğim gözlem ve hadiseden bazı dersler ve fikirler çıkartmak amacıyla orada geçen bir saati yeniden analiz ederek bazı sonuçlar elde ettim. Bu sonuçların kaynağı bir insan neden sürekli yalan söyleme gereği duyar? Pembe yalanlar belki anlık kurtarıcımız olsa da ileride sürekli kaçış olarak gördüğümüz pembe yalanlar hastalık halini alabilir. Bunun en belirgin örneği profesyonel yalancılardır. Profesyonel yalancılar yalanına kendisi dahi inanır, yalan olduğunu kabul etmek istemez, diretir. Düşüncelerinde kurdukları senaryolar ciddi şekilde hayatıyla bütünleşir; çünkü yalan ile gerçeği hiç bir zaman ayırt edemez. O kendi kurduğu dünyasında hep huzurlu, mutlu görünmeye çalışsa da aslında hiç de öyle değildir. İç dünyası sürekli karmaşa halindedir, odak noktasını tam anlamıyla karşındakilere yönlendiremez ve bir zaman sonra ayırt edemediği yalanlar hayatının gerçekliği haline gelir. Biz bütün bunlara yalanın görünmeyen yüzü de diyebiliriz.

Hem zihinsel hem de ruhsal yönden bu denli etkileyen yalanlar birey olma yolunda ciddi çatışmalar yaratabilir. Bu yüzden kritik boyuta ulaşıp hastalık halini alan yalanlar ya da yalanın farkında olup istemsiz bir şekilde söyleyerek pişmanlık, utanç duyan kişilerin uzman bir psikologdan yardım almasını muhakkak öneririm.

Yalana, hileye mahal vermeden kendi yolumuzda verimli yürüyebilmek dileğiyle…

Özlem ÖZTULUM

Page 6: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Zaman Yönetiminde Mükemmel Olmanın Yolları

Vermiş olduğum seminer ve eğitimlerde en çok talep edilen konu zaman yönetimidir. Kendimi zaman sihirbazı olarak düşünürsem, bu konuda görüşlerimi paylaşmamın sizlere faydalı olacaktır diye düşümdüm.

Dünyada yaşayan her insan için iki tane sınırlı kaynak vardır: 1- Zaman 2- Enerjimiz“Kendine değer vermeyen kişi, zamana da değer vermez.”

Zaman herkes için çok değerli bir kaynaktır ve herkese eşit dağıtılmıştır. Herkesin bir günde 24 saati ve bir haftada 7 günü vardır. Ne kadar zengin olduğumuzun da önemi yoktur. Zaman yönetimi, kıt bir kaynak olan zamanın en verimli şekilde kullanılması demektir. Ancak birçoğumuz bu ktkaynağı değerlendireceğimizi bilmeden boşa harcarız.

Çünkü insanlar; - Zamanını kullanmanın denetimleri altında bir şey olduğunu fark etmemektedir. - Hayatta başarıya ulaşmak için, gerçekte ne kadar az zamanları

olduğunu düşünmemektedir.- Boşa harcadıkları zamanın ne kadar olduğunu bilmezler. - Zamanlarını yönetme konusunda ne bir sisteme ne de bir stratejiye sahiptirler.

Diğer önemli bir konu; enerjinin bittiği yerde zamanın çok önemi olmaz. Ama konumuz Zaman Yönetimi. Bu konuda herkes mutsuz. Zamanımı ben yönetemiyorum, istediğim şeylere zaman kalmıyor, spor yapamıyorum, kendime zaman ayıramıyorum, hobi ve kişisel gelişimime zaman kalmıyor.

Bir insanın mutlu, başarılı, doyumlu ve huzurlu hissetmesi için, fiziksel, duygusal, zihinsel, ruhsal ve finansal dengeye sahip olması gerekir. Bunlardan birini uzun süreli gerçekleştiremediğimiz zaman kendinizi gerçekleştirmemiş olursunuz.

Ortalama bir insan zamanını nereye harcar? En popüler/zorunlu olanları yazacağım.

UyumakYemek ( evde)Ulaşım ( sadece ev-iş alacağım)İşte geçirilen zaman ( yemek dâhil, ulaşım hariç)TV, video (evde)Internet ( web, e-mail, sosyal medya)Gazete ve dergi okumak ( kitap okumaktan ayırıyorum)

Bunlar herkesin az veya çok zamanlarının büyük kısmını geçirdiği ortak alanlar. Şunu unutmamanız lazım, iyi şeyler elde etmenin yolu bir bedel ödemek ve seçim yapmaktır. Yukarıdakilerden hangisini artırırsanız diğerlerine daha az zaman kalır.

Page 7: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Şimdi insanın kalan vaktinde nelere zaman ayırabileceğine bakalım.

• Spor ( Evde de yapılabilir)• Kitap okumak• Kültürel faaliyetler (Sinema, tiyatro, konser, etkinlik)• Dernek aktiviteleri (Networking, Kulüp üyelikleri vb.)• Ailenize ayrılan zaman• Arkadaşlarınız ayrılan zaman• Hobileriniz• Kişisel Gelişim• Dinleme ve Arınma ( Yoga, Meditasyon, Masaj, Dinlenme)• Müzik dinlemek ( evde)• Seyahat etmek

Bunların çoğu aklınızdan çıkmış, çünkü zamanınız yok. Bunları yapmazsanız, yaşamdan nasıl keyif alacaksınız? Nasıl gelişeceksiniz? Nasıl çevrenize enerji ve coşku vereceksiniz? Ama biliyorum çok yoğunsunuz. Tatillerinizi bile planlayamıyorsunuz!

O zaman size kendimden örnek vereceğim. Bu işin sırrı önceden planlamak. Benim gibi aynı anda 4 iş yapıyorsanız, yukarıda saydığım tüm aktiviteleri yaptığımı düşünürseniz, mükemmel ve bencilce planlamam lazım.

Öncelikle kendimi mutlu eden şeylere öncelik verirken, zamanımı çalan ve insanların en çok zaman harcadığı veya kaybettiği 3 avantajım var. 1- Ulaşım gidiş-dönüş (Max. 30 dk) 2-Uyku (5.5 saat ortalama) 3- TV seyretmek (Max. 30 dk)Bunların üçü için ortalama harcadığım günlük zaman 6.5 saat.

Normal bir insan Türkiye’de ortalama 1-Ulaşım ( 2 saat) 2- Uyku ( 7.5 saat) 3- TV ( 1.5 saat)Toplam ne yapıyor. 11 saat. Farkımız 4.5 saat. İşte benim en büyük avantajım bu kazandığım veya yarattığım 4.5 saat. Bu süre 6 saat’e kadar çıkabilir.Hafta sonu benim hayatım hafta içi kadar yoğun. O sebeple bu disiplinimi haftada 7 gün gerçekleştiriyorum.

Başka zaman çalan şeylerden uzak durmaya çalışıyorum: gün içindeki ulaşımdaki verimsizlikler, program değiştirmek, alışveriş yapmak, aktivitelerin yerlerine göre planlanması ( örnek verecek olursam, çok zorunlu olmadıkça Avrupa- Asya arasında tüm aktivitelerimi beşten önce gerçekleştirmeye çalışıyorum) veya Asya’ya geç saatte geçiyorsam, sosyal faaliyetlerimi ve sporumu o yakada yapıyorum. Burada kilit nokta aktiviteler arasında zaman kaybetmeme.

Benim için en öncelikli konu hergün spor yapacak zamanı yaratmak, sosyal aktivitelere ve aileme kaliteli zaman ayırmak (Uzun demedim, kaliteli!) Bu noktada bencil olmazsanız, yani herkesi memnun etmeye çalışırsanız, programınız her zaman sapar! Kitap okumak, sosyal faaliyetler, kişisel gelişim, masaj. Bunlara da zaman ayırmak için çok önceden planlarım. Seyahatlerimi en az 6 ay önceden planlarım, hafta sonlarımı ise 4 hafta önceden.

Şöyle düşünün, 40 yaşında olan ve 80 yaşında ölecek bir insanın kaç Cumartesi ve Pazar günü var sanıyorsunuz. Sadece, 40 sene X 52 hafta X Cumartesi X Pazar = 4.160 gün! Böyle

Page 8: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

bakarsınız her gününüzün kıymetini bilerek yaşarsınız.

Bu yazıyı yazdığım Pazar günümü nasıl geçirdiğimi sizlerle paylaşmak isterim. Pazar günü Yenilmez Satıcı Programında saat 10.45 – 15.45 arasında eğitim vermem (Yer: Teşvikiye evime çok yakın ) ve Lyonessgrubuna ise 16.30 da motivasyon konuşması yapmam gerekiyordu. Cumartesi gecesi sabaha karşı saat 3 de yattım. Sabah 8.30 da kalktım (5.5 saat uyku bana yetiyor). Sabah 9.15 de Mac’e yüzmeye gittim. Saat 10.15 de Housecafe Teşvikiye’de kahvaltı ettim. Saat 10.45 de eğitim vermek için Eğitişim firmasına gittim. Eğitim sonunda eve gittim, üstümü değiştim. Konuşmamı yapmak için Peak Otel Tepebaşı’na gittim. Zaman ve stres yaşamamak için taksi kullandım. Konuşmam ve kitaplarımı imzalamam saat 18.00’de bitti. Saat 18.30 da Mac’ e masaj yaptırmak için tekrar gittim. Saat 20.30 da ailemle akşam yemeği yedim. Sonrası ise kendime ait zaman. Bu kadar yoğun bir program, ancak çok iyi planlama ile gerçekleştirebilinir. Zihinsel, fiziksel enerjiye sahip olmak için işinizi çok sevmenizi, iyi kahvaltı yapmanızı, sabah spor yapmanızı tavsiye ederim. Gün içinde sürekli zihnimi motive edip, gün boyu zinde kalmayı başardım. Masaj ise benim ödülümdü. Tabii aldığım övgü ve alkışlar ise beni duygusal olarak motive etti.

İnsanın kendini disipline etmekten kaçması, her zaman son dakikada belki daha iyi program bulurum diye kesin program yapmaması (sorumluluk almak istememesi) sebebiyle, her zaman azına razı olmaktadır.

Kendimden örnek vererek nasıl hayatımı

planlıyorum, anlatmaya çalışayım. Kendimi mutlu etmek en önemlisi ise, o zaman yapmam gereken öncelik verdiğim konuları ilk önce ajandama yazmam gerekir (Ajanda kullanıyor musunuz veya dijital bir organizer?)Spor, sosyal faaliyetler, kişisel gelişim faaliyetleri, aile toplantıları ve önceden planlanmış olan seyahat, tatil vb. Bunları ajandama yazarım. Haftada 2 gün tenis oynarım. Bunu en öncelikli planlamak zorundayım, yer bulmak ve partner bulmak oldukça zordur. 20 kişilik tenis partner grubundan aramaya başlarım. Her cuma sabahı saat 7.30 da İstanbul’da isem Realcycle yaparım. Haftada bir gün yüzerim, diğer günlerde Cardio yaparım. Tatillerimi en az 6 ay önceden planlarım. Hafta sonlarımı 4 hafta öncesinden planlarım. Arada kalan boş zamanlarımı yazı yazmak, yeni insanlar ile tanışmak, sinemaya gitmek veya yakın bir arkadaşımla buluşmak için değerlendiririm. Masajı spor ile aynı zamana getirmeye özen gösteririm.

İş hayatına gelince her zamanını satan insan olarak 9-7 saatleri arasında bir işim var. Bu konuda mümkün olduğu kadar seyahatlerimi planlarken aynı şehirde seminerlerimi aynı zamana getirmeye çalışıyorum. Seminer ve eğitimlerimi en az 3 ay önceden planlıyorum. Herkesten farkım sabah kahvaltısı ve öğlen yemeklerimi özel, sosyal ve iş amaçlı değerlendirmem. Bu şekilde Network’ümühızla büyütmek dışında, ilişkilerimi sürdürebiliyorum. Dernek faaliyetlerine son 10 sene çok zaman ayırdım. Yıllık tatillerimi bu yönde değerlendirdim, ama dünyada birçok ülkeye ziyaret edip, dünyanın her yerinde insanlarla tanışma imkânım oldu. JCI

Page 9: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

(Eski adıyla Jaycees) bu yönde kendimi geliştirmemi, potansiyelimi keşfetmemi (yazarlık ve eğitimcilik JCI sayesinde ortaya çıktı) sağladı. GYİAD, network konusunda bana birçok fırsat sundu.

Hayatta almanın yolu vermek. Son 10 yıldır, Türkiye’de birçok dernek ve üniversitenin davetlerini kırmayarak 20,000’in üzerinde gence eğitim verme imkânım oldu. Bu bana Türkiye’yi tanima firsatı verdi. 47 yaşımda olmama rağmen, kendimi genç ve zinde hissediyorum. Sporun beni 10 yaş daha genç kalmama sebep olduğunu düşünüyorum.

25 senelik evli, 19 ve 20 yaşında iki erkek çocuğu babası olarak, hafta sonlarını her zaman en iyi şekilde değerlendirmeye özen gösterdim. Hafta sonları bile güne hep erken başlarım. Cumartesi günleri benim serbest günüm. Kendimle kalıyorum, ne istersem onu yapıyorum. Bu bana kendimi şarj ettirmemi sağlıyor. Neylan, sevgili eşim, bu konuda inanılmaz toleranslı bir eş. Hayatımın her alanında beni desteklemesi, bana huzur vermesi ve serbest bırakması, zamanımı yönetmemi kolaylaştırıyor. Aileme zaman ayırma konusunda (kaliteli zaman) başarılı olduğumu düşünüyorum, ama standart bir

Türk Ailesine göre bu süre günde 1-2 saati geçmiyor. Birlikte seyahat etmek, maç seyretmek, pazar sabahları kahvaltı ederek zamanımızı hem eğlenceli hem de sohbet ederek geçiriyoruz. Aynı evde ayrı zaman geçirmek, birlikte TV seyretmek benim açımdan kaliteli zaman geçirmek değildir. Sohbet etmek ve paylaşmak, kaliteli zaman geçirmektir.

Umarım yazım bakış açısını değiştirmiştir. Kendinize, sevdiğiniz şeylere zaman ayırırsanız, diğer zamanlarınızda coşkulu olursunuz, çevrenize enerji ve mutluluk verirsiniz, işinize odaklanabilirsiniz. Yaptığınız her şeye değer katabilirsiniz. Aksi takdirde, ne yöne gittiğinizi bilmeden bir hayat geçirirsiniz. Bencil, hedefli, planlı ve disiplinli olmak zaman yönetimin en temel unsurlarıdır. Zaman yönetim sürekli geliştirilmesi gereken bir planlama yöntemidir. Önemli olan ufak hedeflerle başlamaktır. Ulaşım, uyku, TV ve Internet, fazla mesai bu konularda zamanınızı en minimumda tutmaya çalışın. Gerekirse evinizi işinizin yakınına taşıyın. Güne erken başlayın. Her saniyenin kıymetini bilin. İyi ve sağlıklı yaşayın. Dinlenin ve bu cennet dünyanın sonuna kadar keyfini çıkarın.

Zaman yönetmek için tavsiye edeceğim 10 öneri:1- Dengeli yaşayın. İş, sosyal, özel hayatınızda denge olmalı2- Zihinsel, duygusal, fiziksel, ruhsal ve finansal ihtiyaçlarınızı yerine getirin.3- Her konuda kendinize hedefler belirleyin. Hedefler, insanın odaklanmasına, motive olmasına, en önemlisi başarı güdünüzü ortaya çıkarır.

Page 10: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

4- Mümkün olduğu kadar her şeyi çok önceden planlayın. Önceliklerinizi belirleyin.5- Hayır demesini bilin.6- Gerektiğinde bencil olun!7- Sabah günün en önemli zamanıdır. Sabah enerjik olmak için spor ile başlayın, iyi beslenin, mümkünse sizi motive edecek kişisel gelişim kitapları okuyarak güne başlayın (10 dk. da olsa okuyun.)8- Kendinize her zaman, zaman ayırın. Kendiniz ile ilgili konuları öncelik verin. Önce kendinizi mutlu edin!9- Kendinizi sık sık ödüllendirin.10-Zamanımı nasıl daha iyi kullanabilirdim diye, sürekli kendinizi zaman konusunda daha mükemmel olmaya zorlayın. Teknolojinin nimetlerinden yararlanın!

Zamanı yöneten, hayatı yönetir. İnsanların sizi yönetmesini istemiyorsanız, her şeyi çok önceden planlayın.

Hayattan ne kadar keyif aldığınız, zamanınızı nasıl yönettiğinizle birebir orantılıdır.

Sevgi ile kalın,

Taner ÖZDEŞSatış ve Pazarlama Uzmanı

www.tanerozdes.com.tr

Page 11: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Çatış – Ma

İngilizlerin güzel bir sözü var. İngilizler der ki: Şayet birine kızdığımızda işaret parmağımızı o kişiye doğru sallarız. Oysa bir parmağımız o kişiyi gösterirken, üç parmağımız bizi gösterir.

Nedir çatışma? İnsanlar neden çatışırlar? Tek taraflı çatışma olur mu? Aile içi çatışmanın nedeni nedir? Bizler aile içerisinde bile birbirimize tahammül edemiyorsak, toplumsal ilişkilerimizde çatışmamak mümkün müdür? Çatışma konusuyla ilgili olarak sıralayabileceğimiz bir dizi sorulardır bunlar.

Aslında hepimiz biliriz çatışmanın ne olduğunu. Oldukça geniş bir konudur çatışma. Bizler zaman zaman en yakınımızda bulunan insanları bile, onları kırmayı göze alarak çatışırız. Ağzımıza geleni söyleriz. Hele çatıştığımız kişi bizden küçükse, karşımızdaki kişiye bağırıp, çağırmak daha kolay olur.

Bir iletişim eksikliğidir çatışma. İnsanların duygu, düşünce, davranışlarının uyuşmaması ve bir tarafın diğer tarafa duygu, düşünce

veya davranışını kabul ettirmesi diye tanımlanabilir çatışma.

Çatışma hayatın her tarafında olabilir. Okulda, ailede, arkadaşlar arasında, iş yerinde. İnsanın olduğu her yerde çatışmada vardır.

Peki, insanlar neden çatışırlar? Tahammülsüzlük müdür tek neden? İnsanlar bir birlerine daha çok saygı gösterirlerse çatışma biter mi? Çatışmayı asla tek nedene bağlamamak lazım.

İngilizlerin güzel bir sözü var. İngilizler der ki:Şayet birine kızdığımızda işaret parmağımızı o kişiye doğru sallarız. Oysa bir parmağımız o kişiyi gösterirken, üç parmağımız bizi gösterir. Çatışmalarda bunu unutmayın. Hiç kimse yüzde yüz haklı değildir. Daha doğrusu ben daha yüzde yüz haklı olanı görmedim.

Güreş müsabakaları gibidir çatışma. En az 2 kişi gereklidir ve güreşçinin biri bırakıncaya kadar müsabaka devam eder. Oysa bizler çatışmaları hep karşı tarafın başlattığını düşür ve kendimizi haklı görürüz.

Empati kurmayı bilmiyoruz sanırım. Bilmediğimiz içinde çatışıyoruz. Empati kişinin, kendisini diğer bir kişinin yerine koyabilmesidir. Onun duygu ve düşüncelerini daha iyi anlayabilmesi bir empatidir.

35 yaşında bir baba, 8 yaşındaki oğluyla tartışmaktadır. İşin ilginç tarafı, tartışma babanın sert tavrıyla devam etmektedir. Peki, babanın tavrı doğru mudur? Baba niçin çatışmayı bitirmemektedir? Acaba baba, çatışmayı bitirdiğinde güçsüz olacağını

Page 12: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

mı düşünecektir?— Oğlum kendini ezdirme!— Sana haksızlık yapıldığında hakkını koru!— Birisi sana vurursa sende ona vur!— Zorla bir şey yaptırırlarsa, karşı çık!

Bu cümleleri çok duymuşuzdur anne babalarımızdan. Peki, çocuğuna bağıran, onun düşüncesini önemsemeden kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalışan bir baba karşısında, çocuk nasıl davranmalıdır? Karşı çıkarsa saygısızlık olur ya da dayak yer. Sesini çıkarmazsa, anne babanın söylediklerini hayatında uygulayamaz. Bir çocuk için oldukça zor bir durum.

Böyle bir tartışmada baba ve oğul arasında sağlıklı bir iletişimden söz edemeyiz. Burada emir ve bu emirlere uyması beklenen çocuk vardır. İletişim asla emirler üzerine kurulamaz. Ama baba kendi söylediğinin yapılması için çatışmaya devam eder. Sanırım bir güç mücadelesi. Ama bana göre, güçlü olan taraf, çatışmaya son verirse bu onun güçsüz olduğunu göstermez. Güçsüz olan kişiye sesimizi yükseltmek bizi daha mı güçlü yapacaktır? Peki, sinirden gözü dönmüş bir baba, bağırdığı kişinin, kendi oğlu olduğunu ne zaman hatırlayacaktır.

Sevgili anne babalar çocuğumuzu yetiştirirken mutlaka sinirleneceğimiz anlar olacaktır. Ama unutmayalım ki sizler modelsiniz. Belki çocuğunuza istediğiniz şeyi yaptırırsınız ama çocuğunuza haksızlık karşınında kendini savunmamayı öğretirsiniz. Çocuğunuza, haksızlık yapmayı öğretirsiniz ve çocuğumuz biraz büyüdüğünde ‘bu çocuk kime çekti diye’ düşünüp durursunuz.

Her insanın anlında bir yazı vardır. Sevgili yetişkinler çocuğunuzla çatışmaya girdiğinizde şu cümleyi unutmayın: ‘Ben insanım ve bana hak ettiğim değeri ver.’ Sanırım anne babalar çocuklarına, bir insan olarak değer vermeyi öğrendiklerinde işleri daha kolay olacaktır. Bir çocuk bizim çocuğumuzsa, bu onun insan olduğu gerçeğini değiştirmez. Komşumuzun çocuğuna bağırmayız, komşumuzun çocuğuna asla el kaldırmayız. Çünkü onu, birey olarak görürüz. Ya da, daha hatalı bir bakış açısıyla, onu dövme hakkının bizde değil, anne babasında olduğunu düşünür ve içten içe kızarız:- Ne kadar yaramaz bir çocuk. Evin altını üstüne getirdi, annesi kulağını bile çekmedi.

Değerli anne babalar, çocuğumuzu yetiştirirken biraz düşünelim. Empati kuralım ve onun bir insan olduğunu hiç unutmayalım. O bize muhtaç, bir yetişkin olana kadar bize muhtaç. Bize muhtaç olmasını, bir anne baba olarak kullanmayalım. Çocuğumuzda fiziksel olarak güçlü düşünsel anlamda oldukça ileriyiz. Büyüklüğümüzü, zor kullanarak göstermek bizi daha güçlü yapmayacaktır.

Sigara içen anne babalara soralım. Mutlaka sigara içerken anne veya babalarına yakalanmışlar ve dayak yemişlerdir. Peki, anne babasından, sigara içtiği için dayak yiyen kaç çocuk sigarayı bırakmıştır? Çatışarak veya zor kullanarak sorunlarımızı çözebilseydik, ülkemizde bugün sigara içen tek kişinin bile kalmaması gerekirdi. Hatta sigara içen birkaç kişiyi dövmek için bende gönüllü olabilirdim. Amacımız sorunu çözmek ise çatışmalarımızı ancak doğru iletişim tarzlarıyla çözebiliriz.

Page 13: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Çocuğunuzu yetiştirirken bazı hatalar yaptık. Onu kırdık. Şiddetli çatışmalar yaşadık. Ama onu en çokta biz sevdik. Dünyada harika olan tek bir çocuk vardır ve tüm anneler o çocuğa sahiptir der bir düşünür. Hastalandığında çocuğumuzun başında bekledik, gecelerce uyumadık, onun için ağladık, onun için elimizden gelen her şeyi yaptık. Çocuğumuzu yetiştirirken bazı küçük hatalarımızda olmuştur. Önemli olan bu hatalara üzülmek ve pişman olmak değildir. Önemli olan gelişimdir, gelişiyor olmaktır. Ben gelişiyorum, siz gelişiyorsunuz, çocuğumuz gelişiyor. Gelişim içerinde hatalar olacaktır. Bu hataları bir daha yapmamak bir gelişimdir. Çocuğumuzla olan ilişkimiz her geçen gün daha iyiye gitmelidir. Çocuğumuzla olan ilişkimizin her geçen gün daha iyiye gitmesi bir gelişimdir. Çatışmalarda farklı çözümler üretebilmek, sorunlara kalıcı çözümler bulabilmek bir gelişimdir.

Anne baba olmak kolay değildir. Dünyada ki en zor mesleklerden biridir. Bu mesleği, yaparak öğrenmekten ziyade, önceden bilerek, kendimizi geliştirerek daha iyi bir şekilde yapabiliriz. Oysa anne baba mesleği çoğunlukla yaparak, yaşayarak öğrenilir.

Araba sürmek için önce ehliyet almalıyım der, sonra araba almalıyım deriz. Ehliyet almak için kursa gideriz. Araba kullanmasını öğrendikten sonra bir araba alırız. Oysa anne baba olmak için aynı özeni göstermeyiz. Bir çocuğum olsun ve bakayım deriz. Sizce bu doğru mudur?

Sevgili anne babalar lütfen anlattığım 2 örneği unutmayalım:1). Çocuğumuzla çatışmaya girdiğimizde, kendimize doğru çevirdiğimiz 3 parmağı unutmayın.2). ‘Ben insanım ve bana hak ettiğim değeri ver’. Çatışmaya girdiğimizde çocuğunuzun anlına lütfen daha dikkatli bakın.

Hayatınızdaki gelişim sürekli olsun.

Saygılarımla…Siran KALELİ

www.sirankaleli.com

Birisine kendisi olması için yardım etmek: Dünyadaki en zor şey budur çünkü bu egoya ters bir şeydir. Egon insanlardan taklitçi yapmak ister. Herkesin seni taklit etmesini isterdin; sen bir model olmak ve herkesin seni izlemesini isterdin. O zaman senin egon çok, çok tatmin olurdu. Kendini taslak zannedecektin ve herkes seni takip etmek zorunda kalacaktı. Sen merkez haline gelirsin ve herkes sahte olur.

Osho

Page 14: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Mantık mı? Duygu mu? Hayatınızı Hangi Lobunuz Yönetiyor?

Sevgili Kişisel Gelişim Okurları;

Geçen sayıdaki yazımda mucize organımız beynimiz ile ilgili veriler vererek beynimizin dünyanın en mükemmel bilgisayarı olduğundan söz etmiştim.

Ruhumuzun donanımı olan beynimizi doğru çalıştırmazsak olmak istediğimiz kişi olamayız. Mutluluğumuz, iş yapabilme kapasitemiz ve çevremizle olan iletişimimiz beynimizi etkin kullanmamızla doğru orantılıdır. Beynimiz hakkında ne kadar çok bilgi sahibi olursak onu daha doğru kullanabiliriz.

Sol beyinde analitik zekâ, dünya gerçekliği ve mantık, sağ beyinde ise duygusal zeka, sezgisellik, yaratıcılık ve sanat yeteneği vardır. Her iki lob Corpus Collosum ile birbirlerine bağlanırlar.

Sağ ve sol beynimizin öne çıkan özellikleri:SOL BEYİN ETKİN İNSANLARDA:Mantık ve ezber ön plandadır.Objektiftirler.

Analitik zekâya sahiptirler.Kontrollü davranırlar.Detaycıdırlar.Ayrıntılarda kaybolurlar.Akademik kariyer yaparlar.Sayısal zekâ etkindir.Yabancı dil öğrenmeye yatkındırlar.

Sağ Beyin Etkin İnsanlarda:Yaratıcılık ön plandadır.Duygusal ve sezgiseldirler.Yazarlık yetenekleri gelişmiştir.Sübjektiftirler. Ve kontrolü sevmezler.Sanatsal yönleri gelişmiştir.Koku alma özellikleri gelişmiştir.Üç boyutlu algılama özellikleri gelişmiştir.Bütünsel algılayabilir ve ayrıntıda kaybolmazlar.Hayal güçleri fazladır.

Beynimizin bir yarısını yoğun olarak kullanıp, diğer yanını kullanmazsak gerçek kapasitemizi gösteremeyiz. Her iki lobumuzu da aktif kullanırsak farkındalığımız ve hayat performansımızdaki artışlar oldukça şaşırtıcı olacaktır.

Çocuklar doğduğu andan itibaren beyinlerinin iki yarısını beraber kullanabilirler. Ancak mantık ve ezbere dayanan eğitim sistemiyle sol beyinleri gelişirken hayal gücü ve yaratıcılık gibi özelliklerine sahip sağ beyinleri büyüdükçe kapanmaktadır. Bu da beyinlerini verimli kullanma kapasitelerinin azalmasına neden olmaktadır.

Dünyada başarılı olmuş birçok bilim adamı, asker, yazar ve sporcuların sağ ve sol beyinlerini etkin koordineli kullanabildikleri ortaya konmuştur.

Page 15: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Günümüzde yasadığımız bir gerçek var: Yaşadığımız hayat ve eğitim sistemi bizi sağ beynimizin en büyük düşmanı olan sol beynimize hapsediyor. Beynimizin diğer yanı olan sağ beynimiz ise giderek kapanıyor ne yazık ki. Bize düşen sağ beynimizi de en az sol beynimiz kadar etkin kılarak entegrasyonu sağlamaktır. Sağ beynimizi açacak birçok yöntem var. Ben deneyerek başarılı olduklarımdan kısaca söz edeceğim.

Sol beyin etkin insan olduğumu öğreninceye kadar oldukça zorluklar yaşayan kontrolü yüksek biriydim. Sürekli daha iyisini aramaktan dolayı ayrıntılarda kayboluyor ve konuşurken oldukça uzun cümleler kuruyordum. Hem evde hem işte başarılı olmak için var gücümle çalışıyor ve enerjimi savruk kullanıyordum. Tüm bu olumsuzlukları yapmama neden sol beyin etkin bir insan olduğumu anlamamı sağlayan minik bir teste ne kadar teşekkür etsem azdır. Hayatımı değişime uğratan bu minik testi siz de yapabilirsiniz: ELLERİMİZİ BİRBİRİNE KENETLEDİĞİMİZ ZAMAN SAĞ BAŞPARMAĞIMIZ ÜSTTE İSE SAĞ, SOL BAŞPARMAĞIMIZ ÜSTTE İSE SOL BEYNİMİZ ETKİNDİR. Sağ ve sol başparmak yer değiştirdiği zaman rahatsızlık duyulur,

duyulmadığı durumlarda hem sağ hem de sol beyin entegredir diyebiliriz.

Bu testi çocuklarımıza uygulayarak hangi lobun etkisinde olduklarını öğrenebiliriz. Böylece hem okul yaşantılarında başarılarını artırıp hem de meslek seçimlerinde katkı sağlayabiliriz. Öğretmenlerimiz bu testi öğrencilerine uygulayarak onları daha yakından tanıyabilir ve sınıf, okul başarılarını artırabilirler.

Ne mi yaptım sağ beynimi devreye sokmak için? Sol beynimin beni zora sokan tüm özelliklerini fark ettim ve onlarla savaştım. Sağ beynin rahatladığımız anlarda devreye girdiğini öğrendim ve yavaşladım, evet yavaşladım. Ruhum benden hızlı koşmasın diye yavaşladım. Gün içinde rahatlayabileceğim molalar verdim. Barok müziğin sağ beyni açtığını öğrenince, barok müziği hayatıma soktum. Duş alırken suyun başımdan akıp, ayaklarıma değişini hissettim. Gün içinde rahat bir koltuğa oturarak, ayak başparmağımdan saçımın her teline kadar kaslarımı gevşetme seansları yaptım. Beni rahatsız eden problemleri zamanı geldiğinde çözmek üzere attığım bir derin dondurucum var sağ beynimde. Hayallerimin Sipariş Listesi

Page 16: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

bir hayli kabarık gerçekleştirmek üzere. Ruh ve vücut bütünlüğünü sağlamak için yoga yapmaya devam ediyorum. Sağ beynimin de olduğunu her an hatırlayarak sol beynimin onu kapatmasına izin vermiyorum.

Siz de benim hayatıma yön veren minik teste birkaç dakikanızı ayırın. Ellerinizi birbirinize kenetleyerek bakın hangi başparmağınız üstte, hangi lobunuz daha başat? Sonrası… Sonrası size kalıyor. Hangi beyniniz etkinse öbürünü devreye sokmak elinizde. Hayatınız avuçlarınızda, sahibi sizsiniz.

Sevgiyle kalın…

Sevgi KARACA Yaşam Tasarım Uzmanı

"DÜZELTEBİLECEĞİN TEK ŞEY KENDİNSİN"www.sevgikaraca.orgE-mail: [email protected]/SevgiKaraca

Page 17: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Süreklilik Yasası

Kâinat bu yasa üzerine kurulmuştur diyebiliriz. Kâinatta var olan her şey, sürekli var olmalıdır. Bir hafta nefes alıp, üç gün nefessiz yaşamamız gerekseydi sonumuz çok kötü olurdu. Evrende oksijen sürekli var olmalıdır. Güneş varlığını sürekli olarak hissettirmelidir. Dereler sürekli olarak akar, ay sürekli olarak aynı yerde durmak zorundadır.

Kainat, o muhteşem varlığını koruyabilmek için, kendisini ayakta tutan yasalara bağlı kalmalıdır.

Aynı şey bizler için de geçerli. Yaptığımız şeyleri her an yapmak zorundayız. Nefes almak, yemek yemek, uyumak gibi aktiviteleri belli periyotlarla ve devamlı olarak yapıyoruz. Bütün bunları sürekli yaptığımız halde sıkılmıyoruz ama birkaç gün üst üste kitap okuyunca, “Offf içim sıkıldı” diye bırakabiliyoruz.

Ben değişimin sürekli olması gerektiğini savunuyorum. Tıpkı yemek ya da uyku gibi. Değişim hayatımızın yakıtı olmalı ve yakıt hiç azalmamalı. İşte bu noktada “Süreklilik

Yasası” imdadımıza yetişecektir. Daha önceki sayfalarda “Kaizen” adında bir felsefeden söz etmiştik. Kaizen, tam olarak bu yasayı anlatmaktadır.

Eğer yaptığımız şeyleri sürekli olarak yaparsak, günden güne muhteşem ilerlemeler kaydedebiliriz.

Süreklilik yasasını olumsuz anlamda da kullanabiliriz. Kitap okumaya bir ara verirseniz, bir daha toparlamak çok zor olur. Çünkü süreklilik yasası gereği, kullanmadığımız yeteneklerimiz zamanla yok olur. Issız bir adada kaybolan ve uzunca bir süre kimseyle konuşmayan kişilerin, kendi ana dillerini bile unuttukları bilinir.

Kullanılmayan organlar körelir. Kullandığımız organlar ise daha da sağlamlaşır. “Değişim Budur” adlı kitabımda “3T” kuralından söz etmiştim. Yani,

- Tekrar- Tekrar- Tekrar

Eğer yaptığımız ya da öğrendiğimiz herhangi bir şeyi sürekli tekrar edersek, onu hiç unutmayacağımız gibi, o konuda gün geçtikçe daha da fazla bir deneyim ve mükemmellik kazanırız.

Bu yasa bir bakıma “Alışkanlık Yasası” gibi de algılanabilir. Eğer bir şeyleri sürekli olarak yaparsak, artık o davranış bizim bir parçamız olacaktır. 7/24 Okey oynayan birisi, gelecek taşı kokusundan bile tanıyabilir.

Süreklilik yasası, hedeflerimize ulaşma

Page 18: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

yolculuğunda çok işimize yarayacaktır. Bu yasa, hedeflerinizi hep göz önünde tutmanızı ve hedefleriniz için her gün mutlaka bir şey yapmanızı sağlar.

Mükemmel bir yaşama bir günde ulaşamazsınız. Sizi gelecekteki yaşamınıza götürecek olan şey bugün yaptıklarınızdır. Ama şimdi bir adım daha öteye geçiyoruz ve bugün yaptıklarınızı, her gün yapmanızı amaçlıyoruz.

Sizi arzu ettiğiniz yaşama götürecek olan bu yolculukta, evrensel yasalar sizin en yakın dostunuz olmalı. “Tek rakibim Süreklilik Yasası” gibi geyikler yapmak yerine, “En iyi dostum Süreklilik Yasası” demeniz çok daha anlamlı olacaktır.

Hayal ettiğiniz yaşam orada. Bakın! Kaldırın kafanızı, uzatın biraz daha başınızı ileriye doğru… Bakın orada. Ve kısa bir zaman sonra da ona ulaşmış olacaksınız. Gerçi o hayata ulaşınca bizleri unutursunuz ama neyse… :)

(Mutsuz olmak günahtır kitabından yazarın izni ile alınmıştır.)

Mustafa ÇAYNLP Master Trainer, Yaşam Koçuwww.mustafacay.com

Page 19: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012
Page 20: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Nasıl İkna Ederiz?

Hepimiz, birilerini, istediğimiz gibi davranması için ikna etmek istemişizdir. Müşteriyi satın alması için küçükken istediğimiz oyuncağı aldırmak için annemizi, iş görüşmesi sırasında insan kaynaklarını, dersten geçmek için hocamızı ikna etmek vb. örnekler çoğaltılabilir. Çoğu zaman başarıya ulaşmak için eninde sonunda birilerini ikna etmek zorunda kalırız. Bazı insanlar bunu doğal olarak kolaylıkla yapar, onlara ‘’hayır’’ demek zordur. ‘Sende şeytan tüyü var.’ denilen insanlar genelde bu tiptedir. Etkili konuşur, konuşmaları ve davranışlarıyla her ortamda insanları çevrelerine toplarlar.

Peki, herkes iyi bir ikna edici olabilir mi? İkna etmenin bir yöntemi var mıdır?

Çevresini iyi gözlemleyen, yaşadığı olaylarla ilgili sebep – sonuç ilişkisi kuran, ne yaptığının farkında olan, yaptığı ve yapmadığı olayların sorumluluğunu alan herkes, anlatacağım kurallara uyarak kendini geliştirebilir, iyi bir ikna edici olabilir. Burada sorumluluk kavramını biraz daha açmak istiyorum. Genel olarak, üzerine düşeni

yapmak, işini zamanında teslim etmek, ödevini yapmak gibi algılansa da sorumluluk, insanın hür iradesiyle seçtiği her şeyin sonucuna katlanmasını ifade eder. Sorumluluk, yaptığımız seçimlerin bedelini ödeme sorumluluğudur. İstediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz. Bedelini ödemeye hazır mısınız? Bu bedel, her zaman para olmayabilir. Karşılaşma ihtimaliniz olan, tüm risklere, tüm kayıplara, tüm değişimlere hazır mısınız? O yüzden şu andan itibaren, yolda yürürken attığınız adım dâhil her hareketinizin, her davranışınızın, her sözünüzün sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. Tamamlanmamış işleriniz, başarısız geçen toplantılarınız, evinize hırsız girmesi, yıllardır terfi etmiyor oluşunuz ve bunun gibi sizin seçimleriniz sonucu başınıza gelen her şeyin sorumluluğunu alarak başlıyoruz işe. Şimdi, ‘Evime hırsız girmesi nasıl benim sorumluluğumda olabilir?’ Dediğinizi duyar gibiyim. Kilitlerinizi kontrol ettirseydiniz, yenileseydiniz bekli de birkaç kilit daha ilave etseydiniz hırsız girmeyecekti. ‘ Şu başıma gelene bakın, ben ne şanssızım.’ Şeklinde sızlanmanıza gerek yok. Eksiklerinizi görün, hatalarınızdan ders çıkartın ve bir daha yapmayın. Bu kadar basit.

Şimdi gelelim ikna etmenin diğer kurallarına;İkna etmeniz gereken kişiden hiçbir beklentiniz olmasın. Yani onun istediğiniz şekilde davranıp davranmaması sizin için hayati önem taşıyor dahi olsa. Karşı taraf bunu asla hissetmemeli. Ona ihtiyacınız olduğunu hissettirirseniz maça 1-0 yenik başlarsınız.* Dinleyin. Bilinenin aksine, insanları çenemizle değil, kulaklarımızla ikna ederiz. Sözcüklerimizle sadece son noktayı

Page 21: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

koyarız. Biraz az konuşun, onu konuşturun ve dikkatlice dinleyin. Her bilgi sizin için altın değerinde, hedefinizi ne kadar iyi tanırsanız zayıf ve güçlü noktalarını o kadar iyi anlarsınız. Yeri geldiğinde de ikna konusu olan işi, onun en zayıf noktasına koyup bir güzel yedirirsiniz. Bu konuya ileride değineceğiz. Unutmayın, insanların kaybetme korkusu, kazanma korkusundan fazla. Yani bir yarışı kazanmak tan çok kaybetmemek için motive oluyorlar. Örneğin, yaşlanmaya karşı kozmetik ürünleri kullanan 40 yaş üstü bayanlar, genç görünmek istemenin yanı sıra, yaşıtlarından yaşlı görünmemenin peşinde. Hedefiniz en çok neyi kaybetmekten korkuyor? Dinlerken bunu araştırın.* Kendinizi savunmayın. En ufak bir tehdit veya düşüncemize uymayan bir durumla karşılaştığımızda yaptığımız en büyük hata, kendimizi savunmak. Yırtına yırtına anlatmaya çalışırız neden haklı olduğumuzu. Bazen sesimiz yükselir, peki sonuç ne olur? Kocaman bir hiç. Tartışma programlarını düşünün, farklı görüşe sahip taraflar bir araya gelir ve fikirlerini savunarak, karşı tarafı ikna etmeye çalışırlar. Bu güne kadar hangi tartışma programında, bir taraf diğerine ‘haklısın’ diyip pes etmiştir? Asla olmaz, çünkü fikirlerimizi savunmak ikna etmek değil, boşa kürek çekmektir. Kural; zayıf noktayı bulup, bu noktalarda karşı tarafı düşünmeye sevk edecek sorular sormak, vereceği cevabı dinlemektir. Eğer doğru noktayı bulduysanız, cevap veremeyecek, saçmalayacaktır. Bazen güzel sorular, cevabı dinlenmediğinden amacına ulaşmıyor. Yani, saçmaladığını görme zevkini kaçırıyorsunuz. Tartışma programlarına geri dönersek, gündemde nelerin tartışıldığına dikkat edin. Aynı zamanda izleyenler de zihinlerinde tez

ve antitez üretiyor. Hem katıldığı hem de katılmadığı konularda. İkna etmenin kurallarından biri de karşı tarafı mevcut konuda düşündürmek demiştik. Artık gerisini siz bulun. Neden böyle yapılıyor?* Beden dilini gözlemleyin. Beden dili üzerine yazılmış onlarca kitabı okuyup ezberleyin demiyorum. Kollarını kilitledi şu anlam, eliyle ağzını kapadı bu anlam…bunlar ancak size fikir verebilir, çünkü her insan ayrı bir beden dili kullanır. Ne demek istediğini anlamadan önce onu gözlemlemelisiniz. Hangi durum karşısında ne yapıyor? Beden dili insanoğlunun kullandığı ilk dil ve hepimizin genlerinde kayıtlı. Aslında ne demek istediğini her zaman biliyoruz. Sezgilerimize güvenmeliyiz. Gözlemleyin ve zaten bildiğiniz şeyleri hatırlayın.

Tebrikler, İkna etmeyi öğrenmek konusunda ilk adımı attınız. İkna teknikleri konusunda yazılarım daha da derinleşerek devam edecek. Öğrendiklerinizi denemeye başlayabilirsiniz. Unutmayın okumak yeterli değil. Gözlemleyin ve deneyin.

Sevgilerimle,Sezen ÇELEBİ / Satış Koçu

Page 22: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Din ve Cennet

Soruyorsun: UK. Din ve Cennet Hakkında Neler Düşünüyorsunuz?

Cevap:Öncelikle inancın ne olduğunu idrak etmelisin. İnanç zihnin oyunlarından biridir, o seni bir köleye indirger, o seni doğru fikirler peşinde koşturarak bu hayatı kaçırmanı sağlayacaktır. Ben inancın değil sevginin yolundayım. Zihnin doğrulara, amaca, cevaplara ihtiyacı vardır, o deneyimlere bayılır ve deneyimlerin sonuçlarını ise kendi gerçekliği olarak kabul eder. Tüm inançları unut ve içine dönerek kendini bul!

Din içeridedir! Kendini keşfedersen dini de keşfedersin. Şayet din senin için yüzeyden ibaretse ve onu dışarıda arıyorsan dini bir araca çevirmiş olursun. O artık senin cennete ulaşman için gerekli bir araç haline dönmüştür ve toplumun yaptığı budur!

O yüzeyde bir anlam ifade etmez, o dışarıda soğuktur, hissedemeyeceğin kadar soğuk. Ve içeriye döndüğünde, onu içinde keşfettiğinde sevginin sıcaklığı ile ısındığını hissedersin. O

zaman kutsanmışsındır, ilahi olan budur. Din sevgiye dönüşmüştür, din dışarıda kaldığında boş bir kutu gibidir, sadece adı vardır ve onu içeride yaşandığında sevginin kendisidir.

Yaradan sevginin kendisidir ve onun sevgisi koşulsuzdur. Şimdi düşün, bunu iyi izlemelisin. Sana küçük bir sır vereceğim ve seni düşündürmeye yönlendireceğim. Cevapları kendin bul. Benim cevabım senin kendi cevabın olmasın, sen kendi cevabını, kendi doğrunu bul. Ve ben sana şu kadarını söylüyorum:

İslam’ın ve İmanın şartlarından yıllarca söz edildi. Sence sevginin kaynağı olan, koşulsuz seven Yaratıcı cennet için şart koyar mı? Şart varsa koşullar vardır ve bu sevgi değildir, Yaradan bunu asla yapmaz. O halde şartları koyan kim?

Ve küçük bir sır daha! Size öğretilen, anlatılan şuydu. Yaradan şeytana dedi ki, şayet sen insanları kendi yoluna çevirirsen ben onları cehennemime atacağım ve onlar sana uymazsa ben onları cennetime sokacağım.

Düşün! Bu anlatılanlarda Yaradan, şeytan ile bir iddiaya giriyor ve bu iddianın sonucunda sen ya eziyet çekeceksin ya da mutlu son ile karşılaşacaksın! Sadece düşün! Sevginin kaynağı olan Yaradan böyle bir iddiaya neden girsin? İddia egonun işidir, sevginin kaynağı olan Yaratıcı da egonun besini olan bu işlerle niye uğraşsın?

İnsanları izliyorum, çoğu kendisini huzurlu hissetmekten çok cehennemden korktukları için namaz kılıyor! Yaradan’ın kendilerini cezalandıracağı fikri onları ibadet etmeye

Page 23: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

mecbur kılıyor ve bu yüzden namaz kılarken bunu sevgiye dönüştüren insan çok az.

Din çoğunluk için dışarıda, din çoğunluk için sadece bir görüntüden ibaret ve şunu asla unutma, din içeridedir, şayet onu dışarıda yaşayacaksan din sadece vardır; ama hiçbir anlamı olmayacaktır. O olgunlaşmamıştır. O boş bir buzdolabından farksız kalacaktır, içindeki meyvelerden, sebzelerden, nice güzelliklerden faydalanamayacaksın!

Din kelimesinin sana öğrettikleri sözlük anlamını bırak ve onun içine girip olanları izle. Yaradan derinlerdedir, onu yüzeyde göremezsin. Onu sözlerde bulamazsın. O din kelimesinde değildir, o sözcüklerin ötesindedir! O var olan tüm güzelliklerin kendisidir!

Ve sen bütünlüğe kavuşmadan bunları asla anlayamazsın, onlar içeridedir ve sen dışarıda seyirci kaldığında tüm gerçekliği kaçırırsın.

Bu konuda bildiğin bütün kelimelerin ve duyguların sözlük anlamlarını unutmadan hakikatı göremezsin, çünkü bütün kelimeler ve duygular zihnin bir üretimidir, zihin ise egonun barınağıdır. Kutsal olan varlığın, Yaradan’ın sana kendi ruhundan üfleyerek katmış olduğu ruhundur. Zihnin bir kutsallığı yoktur, zihin sadece korku üretir, zihin sadece karışıklık üretir, bölünme üretir, zihinle bakarak nasıl sevgi yoluna ulaşabilirsin?

Sevgi yolu senin saf varlığının-Yaratıcının yoludur, anlıyor musun? Duygu başka bir şeydir, o sen değilsin, o kendi halinde bir enerjidir, o gelir ve geçer, duygu zihnin bir üretimidir ve sen sadece var olansın. Var olan

kutsaldır, hakiki olan öz benliğindir. Mutsuzluk bir duygudur, üzüntü bir duygudur ama o asla var olan olamaz ve sen "ben üzgünüm" dersen onunla özdeşleşerek enerjini katmış olursun, onu aktif duruma getirmiş olursun, ona can verirsin, onu farkında olmadan beslemişsindir. Ben sana "sen sevgisin, aşksın" dediğimde bunların bir duygu olmadığını, aranılacak yahut elde edilecek bir yüzeyde bulunamayacağını, onların senin öznelliğin olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Şayet bunu görebilirsen sevgi bilincinde hareket etmeye başlarsın, o zaman her olayın içinde açan sevgi çiçeğini kucaklaman kaçınılmazdır. Bu bir uyanış halidir, Yaradan’ın uzun rüyasından uyanmış olduğunda artık olmuşsundur! Olmak ise BİR’lik içinde hareket etmektir; olduğunda artık Yaradan ile kucaklaşmışsındır, o zaman cennetin kapıları ardına kadar önünde açılmıştır.

Uğur KOŞARRuhsal Danışman

www.ugurkosar.com

Page 24: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012
Page 25: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Sorunları Çözmede Etkili Yöntem: Empati Kurmak

Birçok insan günlük hayatında insanlarla ilişkilerinde sorun yaşamaktadır. Sıklıkla “anlaşılamamaktan” yakınırlar ama karşısındakilerini ne kadar anladıklarını hiç düşünmezler. Olaylara sadece kendi açılarından bakarlar ve genellikle sorunları çözmek yerine başlı başına sorun olurlar. İnsanoğlunun sahip olması gereken en önemli özelliklerden bir tanesi sorun yaratmak yerine çözüm bulmak olmalıdır. Bu özellik kişisel gelişim açısından da son derece önemli bir konudur. Peki, insanlarla ilişkilerimizde bir sorunla karşılaşınca nasıl bir yol izlemeliyiz?

Empati kurmak insanları anlamanın en etkili yoludur. Karşınızdaki insanı anladığınızda soruna çözüm bulma konusunda önemli bir adım atmış olursunuz. Çünkü karşınızdaki insanın soruna bakış açısıyla ve soruna karşı tutumuyla sizin bakış açınız ve tutumunuz farklı olabilir. Eğer her iki taraf da soruna sadece kendi açısından bakarsa çözüm bulmak oldukça zorlaşacaktır. Amacınız çözüm bulmaksa çözüm ararken yapacağınız

ilk şey kendinizi karşınızdakinin yerine koyup soruna onun gözün bakabilmek olmalıdır. Böylelikle soruna karşınızdakinin nasıl baktığını anlayıp onun bakış açısıyla sizin bakış açınız arasındaki farkı bulursunuz ve ortak bir noktada buluşmak için ilk adımı atmış olursunuz. Soruna aynı bakış açısıyla bakmayı başardığınız zaman çözüme giden yolda önemli bir mesafe kat etmiş olursunuz.

Soruna karşınızdakinin gözüyle bakıp karşınızdakinin duygu ve düşüncelerini anladıktan sonra daha sağlıklı kararlar vermek ve daha etkili çözümler bulmak için yapacağınız bir diğer şey ise soruna konuyla ilgilisi olmayan üçüncü bir şahsın gözüyle bakmak olacaktır. Sorunla bir ilgilisi olmayan kişinin sorunu yaşayan siz ve karşınızdakinin duygu ve düşüncelerinden farklı duygu ve düşünceleri olacaktır. Soruna sizden daha rahat ve soğukkanlı bir şekilde bakarak sizin fark edemediğiniz noktaları fark edecektir. Bu yüzden kendinizi üçüncü bir şahsın yerine koymak soruna daha rahat bakmanız ve etkili bir çözüm bulmanız konusunda önemli ölçüde yardımcı olacaktır.

İnsanlarla iyi ilişkiler kurmak hem saygınlığınızı artırır hem de sizi mutlu eder. Bu yüzden karşınızdakini anlamak anlaşılmayı beklemekten daha iyidir. Hayatta her zaman aktif rol alın. İlişkileri şekillendiren siz olun. Bunun için öncelikle kendinizi karşınızdakinin yerine koyarak işe başlayın, daha sonra da dışarıdan birinin gözüyle ilişkinizi gözden geçirin.

Tayfun [email protected]/Brain_Searcher

Page 26: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Ben Kimim?

Hani bir söz vardır kavgada birbirini tanımayan tek millet Türklerdir diye. (Kimsin sen? Sen kimsin?) soruları kavgaların vazgeçilmezi olduğundan. Peki, bizler sen kimsin sorusunu sorduğumuz kadar “ Ben kimim? Sorusunu da soruyor muyuz? Sanırım yeteri oranda değil. Yapacağımız her şeyin başında bence insanın kendini tanıması geliyor. Rastladığım aşağıdaki testi siz okuyucularımızla paylaşarak kendinizi tanımanıza yardımcı olmak istedim. Kendinizi geliştirmek adına önemli bir basamak olacağından eminim kolay gelsin.

Aşağıdaki soruları cevaplayarak, dört şıktan sadece ikisini işaretleyin. Bu iki şıktan size en yakın olana 2 puan, sonraki seçeneğe ise 1puan verin. Sonunda dört şıktaki puanları toplayın, hangi tür kişiliğinizin baskın olduğu ortaya çıkacaktır.

Sorular:1. Aşağıdaki beyitlerden hangisi sizi daha iyi anlatır?a) Güçlü, kararlı, girişken ve doğuştan liderim.

Kimseye minnet etmez; düşer kalkar, yoluma devam ederimb) Hayata anlamlı renkler katar, eğlenceyi severim. Ömür boyu herkesin mutlu ve neşeli olmasını dilerimc) Her anımı huzurlu ve sakin geçirmek isterim. Kavga gürültü sevmem, işlerimde en kolay yolu seçerimd) Her şeyin mükemmel, düzgün, kusursuz olmasını isterim. İlişkilerimde saygılı ve mesafeli olmayı severim

2. Genellikle hangi tempoda nasıl konuşursunuz?a) Hızlı ve sonucu yönelik.b) Çok hızlı, heyecanlı ve eğlenceli.c) Daha yavaş ve sakin.d) Normal ve söyleyeceklerimi aklımda tartarak.

3. Bir işte motive olmanızı sağlayan en önemli unsur hangisidir?a) Sonuçları düşünmek.b) Onaylanmak, takdir edilmek.c) Gruptaki arkadaşlarımın desteği.d) Etkinlik, düzen ve disiplin.

4. Çalışma tarzınız hangisine uygundur?a) Yoğun ve hızlı, aynı anda birkaç işi bir arada yapan.b) Özgür bir ortamda, insan ikişerli ağırlıklı.c) Ön planda olmayan ama gruba her türlü desteği veren.d) Ayrıntıları önemseyen ve tek konuya odaklanan.

5. Çalışma temponuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?a) Hızlı bir tempoda çalışır, çabuk karar almayı severim.

Page 27: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

b) İşlerin rutin ve sıkıcı olmadığı ortamlarda yüksek motivasyonla çalışırım.c) Nadiren aceleciyimdir, geç olsa da üstlendiğim işi bitiririm.d) Ayrıntılı düşünerek karar veririm. Ağır ama iş bitirici bir tempoyla çalışırım.

6. Hangisi sizi daha çok rahatsız eder?a) Zaman israfı ve işlerin gecikmesi.b) Tekrar gerektiren işler ve monotonluk.c) Çalışma ortamı ve anlaşmazlıklar.d) Yanılmak ve yapılan hatanın tekrarlanması.

7. Bulunduğunuz gruplarda hangi konumda daha başarılısınız?a) Olaylara yön veren otoriteyi kullanan.b) İnsanları motive eden ve neşelendiren.c) Uzlaştırıcı ve grup içindeki uyumu sağlayan.d) Bilgi sağlayıcı, araştırıcı ve olayları takip eden.

8. Hangisi sizi daha çok strese sokar?a) Olaylar üzerindeki güç ve kontrolümün azaldığını hissetmek.b) Sıkıcı, rutin işler yapılan bir ortamda bulunmak.c) Beni aşacağını düşündüğüm sorumluluklar üstlenmek ve anlaşmazlıkların olduğu bir ortamda bulunmak.d) Düzensiz ortamlar ve eksik yapılan işler.

9. Bir öğrenci olmasınız ve öğretmeniniz sınav kâğıdınızı ikinci defa incelediğinde puanınızı arttığını söylese nasıl bir tepki verirsiniz?a) Bunu zaten hak ettiğimi düşünürüm.b) Çok sevinirim ve sevincimi belli ederim.c) Hocama teşekkür eder ve saygı duyarım.d) Hocamın nerede hata yaptığını merak

eder, kâğıdımı görmek isterim.

10. Saatler sürecek bir iş toplantısına katılmanız gerektiğinde aşağıdakilerden hangisini benimsersiniz?a) Konunun ana hatlarının konuşulması için biraz geç girip, sonucun belli olmasından hemen sonra çıkmayı tercih ederim.b) Toplantı eğlenceli bir şekilde devam ettiğinde sonuna kadar kalmayı, sıkıcı olmaya başladığında erken çıkmayı tercih ederim.c) Toplantının huzur içinde geçmesi ve güzel kararlar çıkması için üstüme düşeni yaparım.d) Toplantıya vaktinden önce gelir, tüm detayları not eder ve bir değerlendirme yapmak için geç çıkarım.

11. Kendinizde gördüğünüz en zayıf yönünüz hangisidir?a) İnsanlar işleri istediğim gibi yapmadığında ve seri olmadıklarında sinirlenmek.b) Düzensiz dağınık ve programsız olmak.c) Kimseye "hayır" diyememek ve onların işine koşarken kendi işimi aksatmak.d) Her şeyin kusursuz ve mükemmel olmasını istemek, insanlarda buna uymadığında sinirlenmek.

12. Kendinizde gördüğünüz en güçlü yönünüz hangisidir?a) Kısa sürede karar alıp hemen harekete geçerim.b) Girdiğim ortamlara neşe ve heyecan katabilmem.c) Her türlü ortama uyum sağlamam ve çatışmaları önleme gayretim.d) Her şeyin planlı, programlı ve düzenli yapmam.

13. Aşağıdaki ifadelerden hangisi sizi daha

Page 28: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

iyi tanımlar?a) Güçlü, kararlı, otoriter ve yönlendirici.b) Popüler, neşeli, sevimli ve muzip.c) Barışçıl, sevecen, uyumlu ve sakin.d) Tertipli, düzenli, disiplinli ve planlı.

14. Çalışma masanızda nelere dikkat edersiniz?a) Öncelikli işlerime göre düzenlenmiş sade bir masayı tercih ederim.b) İnsanlara karmakarışık gelen ama benim aradığım her şeyi bulduğum bir masada çalışırım.c) Önce masamın üzerine gerekli olan her türlü araç-gereci koyarım, çünkü sık sık kalkarak enerjimi harcamak istemem.d) İyi bir iş çıkarmam için masam son derece derli toplu ve düzenli olmalı.

15. Ertesi gün çözülmesi gereken bir problem varsa, o akşamki ruh haliniz nasıl olur?a) Çok büyük tedirginlik duymam, çünkü ertesi gün o işi olması gerektiği gibi yapacağımdan eminim.b) Çok tedirginlik duymam, çünkü nasıl olsa işler bir şekilde hallolacaktır.c) Sorumluluğun üstümde olmasından dolayı tedirginlik duyarım.d) Tedirginlik duyarım ve gecenin büyük bir bölümünde problemin nasıl çözüleceğiyle ilgili planlar yaparım.

Testin değerlendirilmesiA şıkkınız en çok ise; siz güçlü, kararlı yapıya sahip bir kırmızı kişilikli insansınız.B şıkkınız en çok ise; siz popüler, neşeli sarı kişiliği ağır basan bir insansınız.C şıkkınız en çok ise; siz barışçıl, sevecen yeşil kişilikli bir insansınız.

D şıkkınız en çok ise; siz tertipli, düzenli yapıya sahip mavi kişilikli bir insansınız.

Mükemmeliyetçi Mavi kişilikHemen her zaman, "işimizi düzgün yapalım baştan yapmak zorunda kalmayalım" düşüncesine sahiptir. Ayrıntılar konusunda tam bir müşkülpesenttir. Sistematik düzenli bir kişiliğe sahip olan mavi karakter verileri çok sever sadece hesaplı riskler alınması gerektiği düşüncesindeydi. Çoğu zaman karar vermekte büyük sıkıntılar yaşar. Fazla el kol hareketleri yapmaz ağır ağır konuşur ve alçak bir ses tonu kullanır mantık ağırlıklı mavi kişilik heyecan ve duyguları ölçülüdür. Duygularını açıkça ortaya koymaz konuşmadan önce konuşacağı şey hakkında düşünmekten hoşlanır bir mavi kişilik olmak sarı kişiliğin neşeli ve hareketli tarzını abartılı bulur daha ciddi biri olması gerektiğini düşünür. Randevularına tam zamanında gelir, gelmeyenlere kızar, işleri birçok insandan daha ağır ve enine boyuna düşünerek yapar, araştırması sona erdiğinde karar alması son derece uzun sürer.

Popüler-Neşeli Sarı KişilikSürekli hareket halinde olmak isteyen sarı kişilik bir noktada çok fazla vakit geçirmekten

Page 29: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

hiç hoşlanmaz. Son derece arkadaş canlısı geniş bir tanıdık çevresi olur, hayaller kurmayı çok sever, odaklanmayı gerektiren pürüzlü işlerden hiç hoşlanmaz önce harekete geçip, sonra düşünmesi her zaman mavi kişiliği kızdırır. Morali yüksek olduğunda coşkulu olan, eğlenceden hoşlanan şakacı bir kişiliktir. Düzensizdir, işleri son dakikada yetiştirir, geçmişten çok geleceğe odaklanır.

Barışçıl-Sevecen Yeşil KişilikKendisini zorlayan işlerden hiç hoşlanmaz, işlerini bitirip bir an önce dinlenmek için sabırsızlanır. Arkadaşlarıyla iyi geçinir, öne çıkmamaya çalışır geri planda kalır. Hayır, diyemedeği için pek çok işi üstlenmek zorunda kalır başkalarına yardım edeyim derken kendi işini zamanında bitirememesi bazen aksaklılara yol açar. İçinde fırtınalar koparken dışarıdan sakin görünebilir. Dargınları barıştırmak onun işidir. bir eylem konusunda fikir ayrılığı olduğunda, kendi görüşlerini saklayabilir.

Çatışmadan hiç hoşlanmaz gerçekten inandığı şeyi söylemek yerine karşındaki kişinin duymak isteyeceği şeyi söyler. Otorite kullanma konusunda yufka yüreklidir öfkesini içinde biriktirir ama bir gün fena patlar her işin kolay bir yolu olduğunu düşünür riske girmekten hiç hoşlanmaz her şeyi önceden kestirebilir olması için elinden geleni yapar.

Güçlü-Kararlı Kırmızı KişilikKarar alma konusunda hemen hiç zorluk çekmez. Kontrol edilmekten ve hesap

sorulmasından hiç hoşlanmaz. Görüşlerini dile getirme veya bir şey talep etme konusunda son derece açık olan kırmızı kişilik belirsiz ve muğlâk sözcüklerinden hiç hoşlanmaz. Çalışma temposu her zaman hızlıdır, sorumluluk almaktan hoşlanır neyin iyi sonuç vereceğini hemen sezebilir, zamanın doğru kullanılmasından yanadır. Zor olan işleri üstlenip sonuna kadar götürebilir. Kısa sürede çok iş başarabilen kararlı bir insandır.

İş söz konusu olduğunda insanlara karşı duyarsız ve sabırsız olabilir. Ona ait bazı görevleri devretmekte isteksiz kalabilir. İşler kontrolünden çıktığında ve başkaları işleri onun gibi yapmadığında çok sinirlenir, strese girdiğinde kontrolü sıklaştırır daha çok çalışır uygulamaya yönelir ve hızını kesen kişiyi yanından uzaklaştırır. Tez canlı olan kırmızı kişilik yapılacak bir şey varsa hemen başlanmasını ister, fazla ayrıntıcı insanlardan pek hoşlanmaz. Cesur ve kendine güvenen biridir. Kararlı, özgüvenli ve lider ruhlu olduğu hemen anlaşılır.

Hamide ŞİMŞEK

“Eğer birisi gerçekten yaşamak isterse çalışmak ve cesaret etmesi gerek.”Van Gogh

Page 30: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Hiç

Merhaba dostlarım, kutsallığına inandığım bu ayın hepimizin arınmasına aracı olmasını Allah’tan diliyorum.

Bir dostumla görüştüm bugün, keyifsiz gibiydi. Neyin var dedim, Hiç diye yanıtladı, biraz ısrar edince ben insan sevmiyorum dedi. Canını neyin sıktığını öğrenmeye çalışırken bir an onda kendimi gördüm. Sizin hiç herhangi bir sebep yokken canınız sıkıldı mı? İşte dedim dostum işte mevzuumuzu bulduk bu ay.

Bazen olur ya insan oturduğu yerde dalar gider ne olduğunu bilmediği bir kasvete. Kâh hava durumu tetikler bu bunaltıyı kâh bir dostun başına gelen – kendisinin bile önemsemediği saçma sapan- bir mesele. Tanımlamaya çalışır bir an neyim var diye yanıt aynıdır, hiç. Gelişen olaylar tamamen sizin dışınızdadır ama yine de sebepsiz bir sıkıntı kaplar içinizi. Ve sorarsınız kendinize; neyim var benim? Neden tadım yok? Sizde de aynen böyle mi olur bilmem. Ne yemekten içmekten keyif alırım böyle zamanlarda ne de gezip dolaşmaktan sokaklarda. Yalnız kalayım

isterim, gece benimle konuşsun, suyun sesi hayatın sırrını fısıldasın, rüzgâr yanağımı okşasın... İnsan? İnsanlar uzakta, benden çoook uzakta kalsın. Devamını tahmin edebiliyorsunuz sanırım, büyük bir olasılıkla depresyon yani bunalım. Haydi, birlikte inceleyelim dostlar. Sebep ne peki? Hiç...

İnsanların olaylar karşısında verdikleri tepkileri o an içinde bulundukları ruh haline göre şekillendirdiklerine inananlardanım. Belki bunda annemin önemli bir konuyu babama anlatacağım zaman “Oğlum şimdi dur babanın canı sıkkın, keyfi yerindeyken söylersen kızmaz.” Demesinin de etkisi vardır. Olay aynı olay fakat babamızın tepkisi ruh haline göre değişiyor. Pekâlâ, bahsi geçen konuda var olan can sıkıcı unsur devre dışı mı kalıyor? Hayır. Belki o an için kötü bir şey olmuyor fakat olaydaki gerginlik yaratıcı unsur babamızın bilinçaltına ya da başka bir yerlere öteleniyor. Benzer olayların birikmesi sonucunda bir de bakıyoruz ki babamız şiddetli bir bunalımda. Kendi durumumu babama mal etmem pek hoş olmamış olabilir (affet beni babacığım).

Karşıma çıkan olaylardaki küçük sayılabilecek olumsuzluklar ben farkına varmadan

Page 31: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

biriktiğinde ortaya aniden çıkmak için bazen havanın bulutlu olmasını kollar bazen de başka bir hoşnutsuzluğun oluşmasını. Adını koyamadığımız durumlardır bizi en çok yıpratanlar örseleyenler, biriktirdiğimiz, önemsemediğimiz aksaklıklar bir gün karşımıza bir “Hiç” olarak çıkarsa onun demiri andıran dayanıklılığı karşısında çok büyük zahmetlere girmek zorunda kalabiliriz. Aynı soru, aynı yanıt, “Nen var kuzum?” “Hiç.” Cevap hem çok doğru hem de yanlış dostlar. O gün o mesele geçtiğinde onunla hakkıyla hesaplaşmamış olmanın acısını çekiyoruz hem de adını bile koymayı beceremeyeceğim

bir ruh halindeyken. Bu gibi durumlarda ben yanıma içses’im dışında hiç kimseyi almadan uzaklara, mecazen çok uzaklara gidiyorum. Ne zaman kendimle ve olaylarla hesaplaşmayı öğreneceğimi merak ediyorum dostlarım.

Hayatını bir “hiç” peşinde harcayan Neyzen Tevfik üstadın da ismini andıktan sonra onun malum eserinin ismini dikkatinize sunarak sizlerle vedalaşmak istiyorum.Hiç’in Azab-ı Mukaddesi...

Fatih KEŞKEKÇİ

Page 32: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

El Bombaları

Zaman içerisinde karşımıza çıkan bazı sorunları pimi çekilmiş bir el bombası gibi hayatımızın ortasına getirip yerleştiriyoruz. Ta ki patlasın ve bizi tarumar etsin. Bu el bombalarını farklı açılardan inceleyebiliriz ama ben yazımda sadece karşımızdakiyle konuşmak açısından ele alacağım.

Hepimizin başına gelmemiş midir çevremizde girdiğimiz bir diyalogda bizi rahatsız eden bir ifadeye maruz kalmak? Çoğu zaman karşı tarafın kasten laf sokmaya yönelik yaptığını düşünürüz. Oysa zannettiğimizin aksine öyle olmama olasılığı yüksektir. Karşımızdaki bunun sizde nasıl bir his uyandıracağının farkında olmayabilir yahut dikkatsizce kullanmış olduğu bir ifade sonucu sizde bu his oluşabilir. Bunu anlamanın en iyi ve kolay yolu ise konuşmaktır. İçimize atıp dertlenmek düşünmek yerine konuşmalıyız.

Bir diğer açıdan baktığımızda arzularımız ya da düşüncelerimizi dile getirirken içine düştüğümüz derin kuyuyu görüyoruz. Nasıl bir kuyu mu? Şöyle ki: bizi bir sürü düşünce sarıyor, “Ya kızarsa?, Ya tartışırsak?, Ya aramız

bozulursa?”. Maaş zammı istemekten tutalım da babamızla paylaşacağımız bir derdimize kadar bu örnekleri uzatabiliriz. Peki biz bu düşünceler içinde kıvranıyorken ne hale geliyoruz farkında mıyız? Geçirdiğimiz her an benliğimizden parçalar yitiriyoruz, özgüvenimiz derinden sarsılıyor. Oysa yapacağım tek şey doğru bir ifade ile aklımızdakileri karşımızdakine açıklamak. Onunla konuşmadan sonucun ne olacağını bilemeyiz. İhtiyacımız olan tek şey: doğru bir ifade tarzı.

Kısa bir süre önce benzer bir durumu ben yaşadım ve sonucunda bu yazım doğdu. Çevremden bir yakınımla bir durumu paylaşmam gerekiyordu. İki gün içim içimi yedi. Nasıl açıklayacağımı düşünürken başıma ağrılar girdi. Ama nereye kadar erteleyebilirdim ki? Sonunda yüzleşecektim ve silkelenip bu yüzleşmeyi bir an evvel kendim yapmalıydım. Gittim ve konuştum. Aldığım tepki ise iki gündür içimi yiyen olasılıkların aksine son derece anlayışlı ve destek verici olmuştum.

Sonuç olarak sevgili okurlarım, konuşmak evrende bize bahşedilmiş yegane yeteneklerimizden birisi. Onu kullanmak da kullanmamak da bizim seçimimiz. Ancak seçiminizin konuşmaktan yana olması tavsiyemdir. İçin için kendimizi yemek sadece bize zarar verecektir. Konuştuğumuz zaman beklemediğimiz yeni kapılar karşımıza gelecektir. İletişim ilk çağlardan beri insanlar arası gelişen bir olgu. Bunu kullanalım lütfen.

Saygılarımla…Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 33: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Hezârfen Ahmet Çelebi (D. 1609 - Ö. 1640)

Hezârfen Ahmet Çelebi (d. 1609 - ö. 1640), 17. yüzyılda Osmanlı'da yaşamış Müslüman Türk bilgini. Kendi geliştirdiği takmakanatlarla uçmayı başaran ilk insanlardan olmuştur. 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan 4. Murat zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında, Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir. Hezar, Farsça kökenli bir sözcük olup 1000 anlamına gelir. Hezârfen ise "bin fenli" (bilimli) yani "çok şey bilen" anlamına gelir.

İlk uçma denemelerinde, 10. yüzyıl Müslüman Türk âlimlerinden İsmail Cevheri'den ilham almıştır. Cevheri'nin bulgularını iyice inceleyen ve öğrenen Çelebi, kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmıştır. Ayrıca, Leonardo Da Vinci'nin uçma konusundaki çalışmalarında kendinden çok önce bu konuda deneyler yapan İsmail Cevheri'den ilham aldığı sanılmaktadır.

1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazı'nı geçip 3358 m. ötede Üsküdar'da Doğancılar'a indiği varsayılan Hezarfen Ahmet Çelebi, Türk havacılık tarihinin en kayda değer kişilerden birisidir. Bu uçuş hakkındaki belgeler şimdiye kadar sadece Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sindeki ifadesinden ibarettir.

Bu olay Osmanlı Devleti'nde ve Avrupa'da büyük yankı buldu*kaynak belirtilmeli] ve dönemin padişahı 4. Murat tarafından da beğenildi. Sarayburnu’ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan, Ahmet Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, hatta Evliya Çelebi'ye göre "bir kese de altınla" sevindirmiş. Ancak bu derece bilgili ve becerikli birisinin tehlikeli olabileceğini düşünüp, "Bu âdem pek havfedilecek bir âdemdir, her ne murad ederse elinden gelir, böyle kimselerin bakaası caiz değil." diyerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir.

Kaynak: wikipedia.org

Page 34: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 35: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012

Kişisel Gelişim DergisiAğustos 2012 – Sayı: 12

Dergi Tasarım:Ömer ARSLAN

Kapak Tasarım:Ömer ARSLAN

Kapak Fotoğrafı:Diens SILVER

Dergi Koordinatör:Özlem ÖZTULUM

Muhabir:Şenan Deniz HAVA

Yazarlar:Özlem ÖZTULUM

Taner ÖZDEŞMustafa ÇaySiran KALELİ

Sevgi KARACASezen ÇELEBİUğur KOŞAR

Tayfun SOYLUHamide ŞİMŞEKFatih KEŞKEKÇİÖmer ARSLAN

İletişim:www.facebook.com/kgelisimim

www.kisiselgelisimim.comwww.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta:[email protected]

Page 36: Kişisel Gelişim Dergisi Ağustos 2012