kişisel gelişim dergisi nisan 2012

30

Upload: oemer-arslan

Post on 10-Mar-2016

246 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012 Sayı: 8

TRANSCRIPT

Page 1: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012
Page 2: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Merhaba arkadaşlar.

Kişisel Gelişim Dergisi’nin bir sayısıyla daha sizlerle olabildiğimiz için mutluluk duyuyoruz. 7 sayı 7 ay; dile kolay geçti gitti ve 8nci sayımızla buradayız.

Umarız bu emeğimiz amaçladığımız şekilde sizlere faydalı oluyordur.

Geride bıraktığımız 7 ayda dergimizin tasarımında olsun sayfamızda olsun pek çok değişiklik yaptık. Yaklaşık 20 gündür de bir buçuk yıla yakın forum olarak çalışan web sayfamızı portalhaline getirerek güncelledik. Böylelikle yazılara daha kolay ve görsel bir şekilde ulaşabileceksiniz.

Geçen sayımızda dediğimiz gibi, bilgi paylaştıkça çoğalır ve biz bu paylaşımı kolaylaştırmak için elimizden geleni yapıyoruz.

Bugüne kadar bizleri yalnız bırakmadığınız için sizlere teşekkür ederiz. Üstteki fotoğraf yaşadığım şehir olan Köyceğiz/Muğla’dan sıcak bir günbatımında benim tarafımdan çekildi.

Sağlıcakla kalın.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 3: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

İçindekiler:

Eyvah! Yoksa Bağımlı mıyım? 4

Farklı Karakterler ile İletişim Sanatı 6

Tezahürün Dinamiği 9

Affetme – Özür Dileme Meditasyonu 10

Acilen Mutlu Ol! 12

Gerçek mi? Hayal mi? Bedenimiz Karar Veremiyor! 14

Başarı ve Yol Planı 16

İyimserlik 18

Hayattan Zevk Aldırma Yolları 20

Mutluluk Reçeten Hazır 22

Akışa Güvenmek ve Kabullenmek 23

Umut Fakirin Ekmeği 25

Kaçışlara Sığınılmış Hayatlar 26

Cahit Arf’in Hayatı 28

Künye 29

Page 4: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Eyvah! Yoksa Bağımlı mıyım?

Yaşantımız içerisinde bazı anlarda farkına varamadığımız durumlardan biridir. ‘’Bağlılık ve Bağımlılık’’ Bağımlılık; bir tutsaklık, özgürleşememe ve bireysel karar verememe olarak görürken bağlılığı; kalben iletişimin, samimiyetin ve dürüstlüğün en yalın hali olarak görüyorum.

Kurduğumuz arkadaşlıklar ve ilişkilerde gözden kaçırdığımız en önemli noktalardan bir kaçı karşımızdaki insana ‘ne şekilde davrandığımız, onun bizim hayatımızın hangi yönünü önemli ölçüde doldurduğu’ ve ‘O olmadan nasıl yaşıyor oluşumuz’ Bu yönden bağlılık ve bağımlılığı iyi bir şekilde ayırt etmek gerekiyor.

Gelin bu durumu kendimde de yaşadığım ve çevremde de gözlemlediğim kısa bir hikâyede inceleyelim:

Filiz saatine dikkatlice şöyle bir baktı. Fikir danışacağı arkadaşı Ahmet yine geç kalmıştı ‘’Acaba nerdeydi?’’ ‘’Neden telefonunu açmıyordu?’’ Arkadaşı olmadan da

yapabilirdi ama yapamıyordu işte. Fikirlerini danışmaya ihtiyacı vardı. Sanki Ahmet her dakika yanında olunca kendisini çok daha iyi hissediyor rahat bir nefes alıyordu.

İşte nihayet Ahmet gelmişti acelesi var gibi Filiz’e ne kadar kendisine bağımlı olduğunu bildiğini belli eder bir şekilde ‘’Yine bensiz bir adım bile atamadın dimi?’’ dedi.

Filiz kendi başına kararlarını veremediği gibi Ahmetsiz adım dahi atamıyor, fikirlerine ve onayına muhtaçlığını apaçık gösteriyordu. Çaresizlik onu başkalarının fikirleri kölesi haline getirmişti adeta.

Filiz elinden bir şey gelmediğine inanarak diğer samimi dostu Ayşe’ye uğradı. Ayşe Filiz’in tam eksine özgüveni yüksek, başkalarının fikirlerini dinleyen ama kendi fikirlerine daima inanan bir insandı. Eşi, dostu tarafından sevilen, aranan biriydi; çünkü insanlara kalpten bağlıydı. Onlara sürekli ihtiyacı yoktu. Bu yönden de başarılı bir iş kadını olmayı sürdürüyordu.

Filiz hayranlık duyduğu arkadaşına nasıl bu kadar özgüvenli olduğunu ve bağımlı olmamasının sırrını merak için de sordu:

“Öncelikle kendine inanmalı ve güvenmelisin Filizcim. Başkalarının fikir ve görüşlerine ihtiyaç duyabilirsin bu normal ama başkalarının düşüncesi hayatının bütününü oluşturmamalı. Kendi kararlarını bilinçli bir şekilde kendin verebilirsin. Birçok arkadaş ve çevre edin hayatın da bu senin gözlem ve deneyim gücünü daima arttırır.”

Page 5: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Hikâyedeki gibi siz de sürekli birilerininonayına ihtiyaç duyuyorsanız,

- En yakın arkadaş ve ilişkilerinizde günün 7/24’ü arayarak yapabilecek işlerinizin olmasına rağmen konuşma ve birlikte zaman geçirme ihtiyacı hissediyorsanız,

-Eşiniz, dostumuz olmadan sokağa, alışverişe dahi tek başına çıkamıyorsanız (Bu durum sosyal fobi, bağımlılık ve özgüven eksikliğinden dolayı da olabilir.)

- Sürekli karşınızdaki insanı düşünmekten, merak etmekten kendinizi alamıyorsanız bilin ki siz bir bağımlısınız demektir.

Bağımlılık; genellikle sevgi eksikliğini tam olarak tamamlayamadığımızdan dolayı olur.Hissettiğimiz sevgi boşluğu kurduğumuz ilişkilerde bağlanmamıza neden olabilir. Fark edilmeyecek gibi gözüken bu durum başlarda normal gözükebilir ama karşımızdaki insan

oluşan boşluğumuzu doldurmakla yükümlü değildir. Bu yüzden sevgi boşluğumuzun ruhen ihtiyacını kendimiz karşılamak durumundayız. Kendi içimizde ki sevgiyi kalben hissettiğimizde ve her gün beslediğimizde var olan sevgi açlığımızı hem gidermiş hem de kendimizi daha da iyi hissetmiş oluruz.

Hayat tek bir insana bağımlı kalmak için çok kısa. O yüzden daima kendinize yatırım yapın, bencil olmayın ama kendinizi de geliştirmeyi ihmal etmeyin. Kendini geliştiren ve iyi yetiştirmiş bir insan odak noktasını başkaları yerine kendine çok rahat çevirebilir.

Özlem ÖZTULUMozlemoztulum.wordpress.com

Kişisel Gelişim“İhtiyacımız olan her yerde!”

Yenilenmiş haliyle sizleri de portalımızda görmekten mutluluk

duyarız. Kategorize edilmiş yazılarla kullanışlı bir site olacağından eminiz.

www.kisiselgelisimim.com

Page 6: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Farklı Karakterler ile İletişim Sanatı

Gerek iş hayatında gerek özel hayatımızda, hatta kendimizle olan iletişimde mutluluk büyük ölçüde iyi ilişki kurabilme yeteneğine bağlıdır. Bu yazdıklarımı 20 sene önce bilseydim, iş hayatımda yapmış olduğum hataları yapmazdım. Günümüzde yapılan anketlerde işverenlerin elemanlarında en çok tercih ettikleri özelliklerin başında iyi ilişki kurmak geliyor. İyi ilişki kurmak, eğitim ve deneyimden önce geliyor.

Herkes farklıdır. Fiziken doğru, ama karakterler birbirine benzer. Bunları bilirsek, iletişim ustası olabiliriz. Ya benzemezse? İnsanları değiştiremeyeceğimize göre, o zaman insanlar ile uyum sağlamamız lazım. İnsanların inançlarını, değerlerini, bakış açılarını, eğitimlerini, çevrelerini, yaşadıkları toplumun kültürünü, çıkar ve menfaatlerini, önyargılarını düşünecek olursanız, iki insanın iletişim kurmasının ne kadar zor olduğunu anlarsınız. Ama bunu ustalıkla yaparsanız, istediğiniz sonuçları alırsınız. Şarık Tara röportajında şöyle diyor “ Çalışmak önemlidir, ama iş hayatında ilişki daha

önemlidir.” İletişim olmadan doğru ilişki kuramazsınız. İlişki kurabilmeniz için insanlara doğru şekilde yaklaşmalı, kendinizi doğru ifade etmeli, empati içinde dinlemeli ve gerektiğinde karşınızdaki kişinin bakış açısını ustalıkla yöneterek ikna etmelisiniz.

Bu temelde öncelikle kendimizi tanımaktan, kendimizle barışık olmaktan, kendimizi sevmekten, kendimize güvenmekten geçer. İnsanlarla ilişki kurarken eksikliklerimizden rahatsız olmamamız, olumlu yanlarımızı bilmemiz ve karşımızdaki kişiyi tanımamız (duygu ve düşünce), anlamamız ve doğru şekilde kendimizi ifade etmemiz başarımızı belirler.

Bütün bunların sağlanması için vazgeçilmez olan iki kural ise dış çevreye açık ve toleranslı olmaktır.

İnsanlar arasındaki sürtüşmeler, genellikle kişiler arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. İnsanlar en çok karakter farklılıklarını bilmemekten dolayı iletişim problemleri yaşıyorlar.

İnsanları temelde iki kategoriye ayırmalıyız: enerji kaynakları ve karar verme mekanizmaları.

İnsanlar, dışadönük veya içedönük olarak doğarlar. Bu özellikler temelde değiştirilemez (ama kültürden kültüre farklılık gösterir), ama geliştirilebilir. İçe dönük kişiler enerjilerini iç dünyalarındaki duygu ve düşüncelerinden alırlar. Kararlarını genellikle kendi kişisel değerleri üzerinden alan bu kişiler, özellikle de diğerleri söz konusu olduğunda farklı

Page 7: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

seçenek ve olasılıkları değerlendirirler. Sessiz ve yaratıcı olurlar. Dışadönük kişiler enerjilerini dış dünyadaki eylemler ve konuşulanlardan alır. İnsanlar ile hızla iletişim kurarlar, eleştiriye açıktır. Arkadaşlık kurmaktan büyük keyif alan bu kişiler önceliği "şimdi"ye verirler. Hayatlarını esnek tutarlar ve o an içinde oluşabilecek her duruma o anda karşılık verirler. Hayattan zevk almaya bakarlar ve kolaylıkla yeni arkadaşlıklar kurabilirler.

İnsanlar ile hızlı mı ilişki kuruyorsunuz, yoksa seçici ve temkinli mi yaklaşıyorsunuz? İnsanlar kendilerini sizin yanınızda rahat mı hissediyorlar? Dostlukları çabuk mu kuruyorsunuz? İnsanlar ile iletişimde kendiniz hakkında konuşurken cömert misiniz yoksa bilgi vermek konusunda ketum musunuz? Duygularınızı rahatça dışa vurabiliyor musunuz, yoksa içinizde mi tutuyorsunuz? Konuşurken çok fazla jest ve mimik yapıyor musunuz? Bunların cevabı sizin içe mi, yoksa dışa mı dönük olduğunuzu açıklar.

İkinci konu kişinin kararlarını nasıl aldığı; mantıksal (iş odaklı mı?) yoksa his (insan odaklı mı?) Kararlarınızı alırken daha çok hislerinize göre mi, yoksa mantığımıza göre mi karar veriyorsunuz? İçedönük ve dışadönük davranışlar arasında, bu iki kişilik özelliğini birbirinden ayıran en önemli özelliklerden biriyse kişinin önce düşünüp sonra mı davrandığı yoksa davranıp daha sonra mı düşündüğüdür.

Başarılı kişiler, başkalarını kendi karakterlerine uymaya zorlamak yerine, diğer karakterlerle uyum sağlarlar, bunu yaparken

de yapılarındaki temel özellikleri değiştiremezler.

Kendini tanıma konusunda JohariPenceresi ile bilinen yöntem kendinizi tanımanıza yardımcı olacaktır. İnsanları nasıl etkiliyorsunuz? İş ve sosyal yaşamınızda kendinizi ne ölçüde koyuyorsunuz? İnsanlardan ne kadar geribildirim alıyorsunuz?

Johari penceresinde dört alan vardır:1. Sizinle ilgili genel bilgiler ( AÇIK ALAN)2. Size ait özel bilgiler ( GİZLİ ALAN)3. Sizinle ilgili diğerlerince bilinenler ( KÖR ALAN)4. Sizin hakkınızda diğerlerince ve sizce bilinmeyenler ( POTENSİYEL ALAN)

Açık alanı geniş olan kişiler dışa dönükken, gizli alanları geniş olan kişiler içe dönüktür. İçe dönük insanlarla iletişim kurmak, sohbet etmek zordur. Kör alanda, sizin kendinizle ilgili farkında olmadığınız, bilmediğiniz fakat karşınızdaki insanların bildiği, farkında olduğu tutum ve davranışlarınız yer alır. Kör alanı azaltmak için eleştiriye açık ve geribildirim almak konusunda istekli olmanız gerekir. Potansiyel alan, ne sizin, ne de karşınızdakilerin farkında olmadığı, bilinmeyen özelliklerinizdir. Potansiyel alanımızı ne kadar daraltırsak, potansiyelimizi o kadar kullanabiliriz.Kişilerarası iletişimde başarılı olabilmemiz, açık olan bölümümüzün büyüklüğüyle mümkün olabilir. Bu da dışa dönük, esnek ve eleştiriye açık bir kişilikle mümkündür.

İletişimde başarının sırrı kendimiz ile barışık

Page 8: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

olmamızdan, kendimiz ile ilgili sorumluluk almamız ile başlar. “Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.”

Farklı kişilerle uyum sağlamak için bazen onları güçlendirerek, bazen düzenli, ciddi ve programlı davranarak, bazen yapılacak işlerin heyecanlı ve hareketli taraflarını ön plana çıkararak, bazen de onları huzura kavuşturacak önerileri bilmemiz gerekir. Bu karakter özelliklerini bilirsek;

• İnsanları daha doğru anlar ve onlara kendimizi daha iyi ifade ederiz• İkna gücümüz artar,• Strese girmez, karşımızdaki kişileri strese sokmayız• Liderlik becerilerimiz gelişir• Daha mutlu ve huzurlu oluruz• Daha nitelikli insan ve anne/baba oluruz

İnsan başkalarının karakterlerini tahlil

etmeden, kendi karakter özelliklerini bilmek zorundadır.

Kendimizi tanımadan, kişiliğimizi geliştirmeden başkaları ile ilişki kurmayı öğrenemeyiz. İçimizdeki kaynakları fark edip en iyi şekilde kullanmayı bilirsek potansiyelimizin boşu boşuna ziyan olmasına izin vermemiş oluruz. Hayatı ve insanları olduğu gibi kabul etmek, başarı iletişim ve ilişki kurmanın altın kuralıdır.

Sevgilerimle,Taner ÖZDEŞ

Satış ve Pazarlama Uzmanı

www.tanerozdes.com

Page 9: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Tezahürün Dinamiği

Yaratımın temel ilkelerinden biri de an da mevcudiyetini korumaktır. Bu bir çoğunuz için alışmaya başladığınız, ancak dünyanın geçiş döneminde pek azınızın tam olarak başarabildiği bir durumdur. AN sonsuz olasılıkların var olduğu kuantum alanına kendini katmak ve sessiz kayıtlara girmenin anahtarıdır. Bu aynı zamanda bir şey istemek yerine zaten o alandaki mevcut kayıtlarla birleşmek anlamına gelir. Örneğin bolluk ve parayı ele alırsak zaten mevcut olan bu enerjilerle birleşmek ve onları istemek yerine onları serbest bırakmak ve tam bir imanla o enerjileri yaşamaya başlamak demektir.

Zihninde serbest bırakmak çok önemlidir çünkü zihin beşer boyutu temsil eder ve o seviyede birleşimler ve yaratım çok sınırlıdır. Ayrıca o boyutta çok yoğun olarak kolektif bilincin sınırlı inançlarının, korkuların, yokluk bilincinin etkisi altındasınızdır. İşte bu sebeple hak ediş, kontrol ve kuantum alanına geçmek her şeyin mümkün olduğu o alanda oynamaya başlamaktır.

Bunu bir oyuna benzetmek harikadır. Oynadığınızda neşeli ve keyiflisinizdir. İşte yaşamınızda bir şeyleri yaratırken de bunu hissetmek çok önemlidir. Bu özgürlüğe, bağsızlığa ve hiç bir şeye tutunmamaya açılan kapıdır.

Yaşamında yaratmak istediklerini zaten hak ettiğini bilmek, tüm hücrelerinde hissetmek tezahürü hızlı bir hale getirir. Bunun için de derinlerde değersizlik ve hak etmediğini düşünen inanç kalıpları varsa öncelikle bu kalıplardan özgürleşmek önemlidir.

Her biriniz müthiş yaratıcılarsınız ancak bazen söylediklerinizi çok da hissetmediğinizi görmekteyiz. Hissetmek ve enerjiyi odaklamak çok önemlidir sevgililer. Bunu size bu vesileyle tekrar hatırlatmak istedik.

Sevgiyle...

Erim ERGÜNYaşam Koçu & Mentor

www.erimyasamkoclugu.com

Beklemek güzeldir ama doğru durakta…

Can YÜCEL

Page 10: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Affetme – Özür Dileme Meditasyonu

Bu gece farklı bir şey yapın. Bu gece farklı bir gece olsun sizin için. Bu gece, içinde, zihinsel aydınlamayı içersin.

Bu gece o kasvetli geceler gibi olmasın.Bu gece, tam da o gece olsun…

Bu gece uyumadan önce küçük bir etkinlik yapmanızı isteyeceğim sizden. Zihinsel bir arınmanın ilk basamağı. Bağışlama ve affetme meditasyonu.

Sizi dinlendiren birkaç parça seçin ve müzik çalarken siz yatağınıza uzanın. Farid Farjadolabilir örneğin.

Bir süre hiçbir şey düşünmeyin. Sadece gözlerinizi kapatın ve kendinizi fark edin. Kendinizle baş başasınız. En son ne zaman baş başa kalmıştınız, kendinizle…

Bir süre sonra bazı düşünceler kendiliğinden gelecektir aklınıza. Bu düşünceleri siz çağırmadınız ve onlar kendileri geldiler, davetsiz misafirler gibi. Davetsiz misafir olan

düşünceleri fark edin. O düşünceler ne istiyorlar. Sizin nasıl davranmanız gerektiğini söylüyorlar. Sizden istekleri nedir? Bu düşünceler zihnin ürünüdür ve egosal benliğin yansımalarıdır. Bu düşüncelerin hiçbiri biz değiliz. Ben dediğimiz bu düşüncelerden ibaret değildir. Sizler bu düşünceleri fark edensiziniz.

Zihni ve zihnin ürünü olan düşünce farkındalığından sonra meditasyonumuza başlayabiliriz. Bugüne kadar sizi üzen, sizi kırmış veya kızgın olduğunuz kişileri düşünün. Sonra sizin kırdığınız ve üzdüğünüz kişileri düşünün. Aklınıza zaman zaman takılan kırgınlıkları düşünün. Kimleri kırmıştınız, üzmüştünüz ve kimler sizi üzüp, kırmıştı.

Tek tek düşünün. Sizde rahatsızlık yaratan kişileri 1-2 dakika düşünün. Bu düşünceleri sürekli taşımak kolay değildir. Bu sizi hasta eder.

Sonra bu insanları toplu bir şekilde hayal edin ve içinizden şu sözleri söyleyin.

‘Hepinize merhaba. Sizler bir şekilde hayatıma girdiniz veya ben sizin hayatınıza girdim. Sizleri yaptığınız her şey için affediyorum ve sizden, yaptığım her şey için özür diliyorum. Affediyorum, özür diliyorum. Sizleri ve sizlerle ilgili düşüncelerimi serbest bırakıyorum. Artık gidebilirsiniz. ‘ Düşüncelerin başınızdan yukarıya doğru süzüldüğünü, gökyüzüne doğru yükseldiğini hayal edin.

Gerçekten özür dilemeli ve affetmelisiniz. Gerçekten özür diler ve affederseniz artık

Page 11: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

o kişiye kin, nefret beslemezsiniz. Çünkü affettiniz. Artık bu düşünceleri taşımak zorunda değilsiniz. Size faydası olmayan düşünce zarar verir. Zarar veren her düşünceden kurtulmak sizi özgürleştirir.

Siz affeder ve özür dilerken, bilinçaltı düzeyde o kişide etkilenecektir. Affetme meditasyonunun devamında üç dakika çalan müziğini dinlemenizi ve hiçbir şey düşünmemenizi istiyorum. Hiçliği hissetmeye çalışın. Boşluğu hissetmeye çalışın. Öz dediğimiz boşluktur, boşluğun ta kendisidir. Öze yaklaştıkça boşluğu hisseder ve hiçliğe ulaşırsınız. Hiçlik sınırsızdır. Hiçlik her şeydir, hiçlik hiçbir şey değildir.

Son olarak içinizden şu sözleri söyleyip meditasyonu tamamlayabiliriz.

‘Kendimi seviyorum. Yaşamı seviyorum.

Yaşamayı seviyorum. Hayatı ve hayatın bana sunduklarını seviyor, onaylıyor, kabul ediyorum ve daha iyisini istiyorum.’

Sizi bir gün sonra çok daha güzel bir gün bekliyor olacaktır.

Şemsin dediği gibi; Olduğu "Kadar", Olmadığı "Kader"...

Sağlıcakla, mutlu kalınız…

Siran KALELİPsikolojik Danışman

İletişim : [email protected]

Page 12: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Acilen Mutlu Ol!

Hem de hiç vakit kaybetmeden!

Çünkü mutsuz olarak bol keseden harcayabileceğimiz kadar çok zamanımız yok ne yazık ki. Yaşam bir deneme tahtası değil ve tekrar başa sarıp yeniden yaşama şansımız da yok.

Hayat sıkıcı olmayacak kadar güzel ve boşa harcanmayacak kadar da değerli. Bu bakımdan, eğer bunca şeye rağmen hâlâ mutlu değilseniz, acilen mutlu olmak için zorlayın kendinizi.

Kendinizi mutlu olmaya zorlamak ve hatta buna kendinizi mecbur hissetmek, gerçekten de mutlu olmanızı sağlayabilir.

Bir oyun oynamak istiyorum sizinle. Ama merak etmeyin, “Testere” filmindeki gibi değil J İsterseniz adına “Kerpeten” diyelim. Daha masum şeyleri çağrıştırır.

Oyunumuzun adı, “Mutluculuk”. Hani bildiğiniz o, “Doktorculuk”, “Evcilik”,

“Kasapçılık”, “Seri Katilcilik” gibi oyunlardan.

Mutluculuk oyununu oynamak için, yetişkin kimliğinizden kurtulmanızı isteyeceğim sizden. Çünkü büyümüş biri olarak bu oyunu oynamak çok zordur.

Çocukken “Doktorculuk” oynardık ve gerçekten de doktor olduğumuza inanırdık. Mantığınız şu anda buna itiraz etse de, kendinizi bu oyuna ve oyunun kurallarına kaptırmanızı rica ediyorum sizden.

Mutluculuk oyununun bazı kuralları vardır ve bu kuralları sizlerle paylaşacağım. Oyunumuzu en az 2 ay boyunca oynamanızı istiyorum sizden. Böylece oyunun gerçekçiliğine kendinizi iyice kaptırmış olacaksınız.

İşte “Mutluculuk” oyununun kuralları- Her sabah güne muhteşem bir enerjiyle başlamalısınız. Eğer yakınarak, kızarak ya da mutsuz bir şekilde uyanırsanız, ceza olarak bir dakika tek ayak üzerinde duracaksınız. Görmüyorum sanmayın, gözüm her an üzerinizde. Ona göre!- Sabah uyanınca aynanın karşısına geçip bademcikleriniz bile görünecek şekilde kocaman sırıtmalısınız. Tam 58 saniyeboyunca bu gülümsemeyi koruyun.- Yüzünüzü yıkadıktan sonra, tam 1 dakikaboyunca kahkahalar atarak zıplayın. Zaten somurtarak zıplamak imkânsızdır. İsterseniz deneyebilirsiniz.- Güne pozitif düşüncelerle başlamak için zihninizi programlayın. “Bugün beni muhteşem bir gün bekliyor” gibi telkinlerde bulunun.

Page 13: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

- Evden dışarı çıktığınız zaman, gördüğünüz ilk kişiye selam verin. Sonra ikinci kişiye ve sonra… Kısacası herkese gülümsemenizi bulaştırın. Onlar somurtkan olsalar bile. Ne de olsa çocuk onlar J- Gerçi sanmıyorum ama olur da başınıza bir aksilik gelirse, hemen dik durun, derin bir nefes alın ve hemen ne yapmanız gerekiyorsa yapın ve o sorunu çözün.- Sizin bu dinamit gibi halinizi görüp bundan kendilerine espri malzemesi çıkarmak isteyenler olacaktır. Bırakın yapsınlar esprilerini. Hatta siz de gülün onlarla birlikte. Ne de olsa çocuk… Hoş görmek lazım…- O gün yapacaklarınızı mutlaka bir kâğıda not alın. Aramanız gereken kişiler, yapmanız gereken işler, bitirmeniz gereken yarım kalmış şeyler… Hepsini yazın ve sonra da tek tek üzerinden gidin. Akşam olduğunda listeniz tamamlanmış olmalı. Bunu her gün rutin bir alışkanlık haline getirin.- Karamsar bir şarkı duyduğunuz anda hemen değiştirin. Eğer değiştirme imkânınız yoksa o şarkıyı zihninizde komikleştirin. Çünkü hüzünlü şarkıların çoğu gerçekten de komiktir. “Yırtarım”, “Yıkıldım sevgilim kaldırır mısın?” örneklerini hatırlayın.- Her saat başı 60 saniye boyunca hayatla tüm irtibatınızı koparın. Arkanıza yaslanın ve derin derin nefes alıp verin. Nefesinizi tutun ve sonra yavaşça bırakın. Sadece 60 saniye. Merak etmeyin işler yetişir. Hatta bunu yaparsanız, daha kısa sürede yetişir.- Bu arada etrafınızdaki insanları

onurlandırmayı, takdir etmeyi de unutmayın. Siz onları takdir ettikçe, hem onlar hem de siz mutlu olacaksınız. Bunu yapmak bedavadır ve size hiçbir şey kaybettirmez.

Oyunun kuralları aşağı yukarı böyle. Ama siz eğer isterseniz bu kurallara ilaveler yapabilirsiniz. Kurallarımızı bir kâğıda çıkarın ve görebileceğiniz bir yere asın. İhlal ettiğiniz her bir kural için, bir dakika tek ayak üzerinde durun. Bu cezaya mutlaka uymalısınız çünkü ne kadar kararlı olduğunuzu bana değil, kendinize ispatlamış olacaksınız.

Gördüğünüz gibi oyunumuzun kuralları son derece basit ve eğlenceli. Sadece iki ay boyunca bu oyunu oynadığınız takdirde, bir sonraki ay kuralları okumanıza bile gerek kalmayacak. Hepsi de otomatik olarak davranışlarınıza yansıyacaktır.

O halde, zil sesini duydunuz sayın seyirciler.Ve yarışma başladı…

Mustafa ÇAYNLP Master Trainer, Yaşam Koçu

(Mutsuz olmak günahtır kitabından yazarın izniyle alınmıştır.)

www.mustafacay.com

“Eğer güzel gözlerin olmasını istiyorsan, insanlara iyilikle bak. Eğer saçların güzel olsun istiyorsan, bırak çocuklar ellerini geçirsin saçlarından. İnce bir bedense isteğin, ekmeğini açlarla bölüş. Ve güzel dudaklara sahip olmak için, sadece güzel sözler söyle.”A. Hepburn

Page 14: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Gerçek mi? Hayal mi? Bedenimiz Karar Veremiyor!

GERÇEK Mİ? HAYAL Mİ? BEDENİMİZ KARAR VEREMİYOR!BEDENİMİZ HAYALİ TEHDİTLERİ GERÇEKMİŞ GİBİ ALGILIYOR!

Sevgili kişisel gelişim okurları; geçen sayıdaki yazımda “kendimizi nasıl sevebiliriz” sorusuna yanıt vermeye çalışmış ve kendimizi sevmeyi öğrenebileceğimizi vurgulamıştım. Kendimin de deneyerek başarıya ulaştığım “sahibinden denenmiş reçeteler”imi sizlerle paylaşmıştım. Yazının bitiminde “kendinizi sevme” yolculuğunuzda faydalı olacak olumlamalar vermiştim. Yararlandığınızı düşünüyorum. Yazılarımla ilgili düşüncelerinizi bana göndereceğiniz maillerinizle paylaşırsanız çok mutlu olurum.

Yapılan araştırmalarda bedenimizin gerçek tehditle hayali tehdidi birbirinden ayıramadığını göstermiştir. Hem bağışıklık sistemi hem bilinçaltımız gerçekle hayali ayırt edemiyor. Bir tiyatroda ağlanacak yerde, aktör ya da aktrisin rolü gereği ağlayabilmesi,

onun ağlama duygusunu çağırarak harekete geçirmesiyle gerçekleşir. Ortada ağlamasını gerektirecek bir durum olmamasına rağmen ağlayabilmesi düşüncelerinin duygularını harekete geçirmesiyle olur. Bizler de eğer ortada bir şey yokken kendimizi otomatik bir şekilde gelişen olumsuz duygulara kaptırırsak, hem bağışıklık sistemimiz hem de bedenimiz gerçek duyguyla bu yarattığımız duygu arasında farkı anlayamayacak ve belki de kendi olumsuz kehanetimizi kendimiz gerçekleştirmiş olacağız.

Düşünceler gerçektir, her düşünce karşılığında beyne elektrik sinyali gider ve beynimiz kimyasal salgılar. Ne düşündüğümüzün farkına varırız. Sürekli negatif düşünmek acı duymamıza neden olan kimyasallar salgılanmasına yol açarak, huzursuzluğa, huysuzluğa ve depresyona neden olur. Sinirlendiğimizde bedenimizde meydana gelen değişimleri bir düşünün: kaslarımız gerilir, kalp atışlarımız hızlanır, ellerimiz terlemeye başlar ve daha hızlı nefes alırız. Hatta bu kimyasallara uzun süreçte bağımlı hale geliriz.

Olumlu ve bizi mutlu edecek düşüncelere sahip olduğumuzda beynimiz bizi ve tabi ki bedenimizi sakinleştiren ve mutlu eden kimyasallar salar. Mutlu olduğumuz anlarda bedenimizdeki değişimleri düşünelim: kaslarımız gevşer, kalbimiz daha yavaş çarpar, ellerimiz kurudur ve daha yavaş nefes alırız. Olumsuz düşüncelerimiz zihnimiz ve bedenimiz üzerinde stres yaratır. Eğer biz, kendimizi bir cam fanus içerisine hapseder duygularımızın dışarı çıkmasına izin vermezsek,

Page 15: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

harcanmayan bu duygular ilgili organlarımızda birikerek hastalanmamıza sebep olur. Tıpkı ağzı kapalı bir diş macunu tüpünü sıktığımızda, diş macununun çıkacak yer bulamayıp, tüpün zayıf noktalarından fışkırması gibi. Siz de, duygusal stres altındayken, eğer duygularınızı bastırıp ifade etmeseniz, zayıf noktalarınız örneğin; sindirim sisteminiz, dolaşım sisteminiz, bağışıklık sisteminiz, uyku düzeniniz etkilenerek sorun ve hastalık oluşacaktır.

İlk atalarımız tehlike anında ya savaş ya kaç tepkisiyle ayakta kaldılar. Günümüzde onların yaşadıkları tehlikelerle yüz yüze değiliz artık. Ancak teknoloji o kadar hızlı gelişti ki, duygusal repertuarımız bu değişime ayak uyduramadı. Tehlike karşısında beliren ya savaş ya kaç tepkisine sadece günlük yaşadığımız hayati meseleler neden olmaz. Kendi kendimize yarattığımız korku ve gerginlik düşüncesi de buna yol açar.

Sadece olumsuza odaklanarak başımıza kötü şeyler geleceğini düşünmemiz, hormonlarımız ve kimyasal dengemiz üzerinde gerçek tehlike ve tehditler kadar büyük bir hasara yol açar. Zihnimizde oluşturduğumuz gerçek olmayan tehlike ve tehditle ilgili düşünce ve görüntülerine bedenimiz gerçekmiş gibi anında tepki verir. Kısaca gerçek stres ile kendi kendimize yarattığımız stresin ayırımını yapamıyor bedenimiz. İkisini de gerçekmiş gibi algılıyor, ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak zarar görüyoruz.

Deneyimlerimden yola çıkarak diyorum ki;

bizi birbirimizden ayıran en önemli özellik başımıza gelenlere karşı gösterdiğimiz tepkilerde gizli. Kimimiz başına gelenler karşısında pes ediyor, kimimiz ise başına gelenler karşısında pes etmeden dersini alıp yoluna eskisinden çok daha güçlü olarak devam ediyor.

Tabii ki hayatta başımıza kötü olaylar gelebilir. Bugüne kadar insanların acı çekmekten kaçındığını gözlemledim. Acı çekmekten kaçınmak acıyı yok etmiyor maalesef, tam tersine duygu dünyamızda blokaj oluşmasına neden oluyor. Duygusal blokajlarımızın oluşmaması için duygularımızı saklamadan ifade edebilmeliyiz. Acılardan, korkulardan kaçmak yerine yüzleşerek bu rahatsız edici duygularımızı ifade etmekten kaçınmamalıyız. Sevgili dostlar; acı olmadan mutlu olamayacağımızı, gülün dikensiz olmayacağını, evrende iyiyle kötünün iç içe ve başımıza gelenlerden çıkaracağımız dersler olduğunu unutmadan kendimizi hayatın akıp giden ritmine bırakabilirsek bedenimizi ve ruhumuzu hayali tehditlerle kandırmamış olacağız.

Günlerinizin aydınlık ve bahar bereketi tadında olması dileğimle...

Sevgi KARACA Yaşam Tasarım Uzmanı"DÜZELTEBİLECEĞİN TEK ŞEY KENDİNSİN"

www.sevgikaraca.orgE-mail: [email protected]/SevgiKaraca

Page 16: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Başarı ve Yol Planı

Soru: UK. Başarı için neler yapmamızı önerirsin? Nasıl bir plan, bir yol izlemeliyiz?

Yaşamak için yarını düşünüyorsan ve yarına ait planlar içindeysen sen zaten hiç yaşamıyorsun! Sen şimdiyi- gerçek yaşamı daima kaçırmaktasın, bedenin burada fakat ruhun yarınlarda, sen bölünmüşsün, sen gerçek anlamda yoksun!

Sen çok büyük bir bencillik içindesin; çünkü bugünü yok sayarak yarının ırzına geçmeye çalışıyorsun. Ve senin tüm yarına kalma çabaların kendini garanti altına alma fikrinden gelmektedir. Yarına kalırsan huzurlu olacaksın, bugünün ne önemi var? Bugün artık geldi, o elinde, o avucunun içinde, onu sağlam direğe bağladın, şimdi zihnin "başka yok mu?" diye arayışa geçti, öyle değil mi?

Buna dikkat et, sadece izle, anlam katmadan olanları izlediğinde cevaplar kendiliğinden sana ulaşır. Onlar hiçbir zaman geç kalmaz, tüm cevaplar gelmesi gereken vakitte gelir ve seni bulur. Varoluş uygun zamanı bilir,

Varoluşa güven.

Fakat başarıyı bana sorma, onu bir uzmana sor, ancak bana bunu sorma. Toplum seni zaten yeterince başarıya ve kariyere odaklamış durumda, toplum senin zihnini, beynini fazlasıyla geliştirmeye koşullandırmış durumda. Ben sevginin yolundayım, ben senin yüreğinle-ruhunla-varlığınla ilgileniyorum, ben senin yüreğini -varlığını olgunlaştırmandan yanayım.

Zihin gelişirse sevgi kaybolur, sevgi arka planda kalır. Zihin ile Yürek gece gündüz gibidir, ikisi birden asla aynı anda gökyüzünde olamaz. Batı bu yüzden sevgisiz durumdadır, onlar sevgiye açtır, sevgi eksikliğinden dolayı muzdarip durumdadır.

Hikâyeyi dinle!

Suriye'nin çöllerinde Şeytan öğrencilerine şunları anlatıyordu: ''İnsanoğlu her zaman kendisi için iyi bir şeyler yapacağına başkalarının kötülüğünü istemekle meşguldür.''

Ve söylediklerini öğrencilerine göstermek için çölde dinlenmekte olan iki adam üzerinde bir deney yapmaya karar verdi.

Şeytan, adamlardan birinin yanına yaklaştı ve ''Buraya senin dileklerini gerçekleştirmeye geldim'' dedi; ''Benden ne dilersen gerçek olacak. Arkadaşın da bu dilekten aynı senin gibi yararlanacak, yalnız ona her ne dilediysen onun iki katı verilecek.''

Adam uzun bir süre sessiz kaldı ve sonunda

Page 17: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

şöyle dedi: ''Arkadaşım benden daha mutlu ve kazançlı olacak çünkü ne dilersem dileyim o benden iki kat fazlasını alacak. Bu yüzden ben de ona bir tuzak hazırladım: Tek gözümü kör et, işte senden bunu diliyorum.''

Batı zihni kurnazlıkla doludur, zihin şeytanla birlikte sürekli işbirliği içindedir. O yarınlarla meşguldür, batı zihni için bugünün bir anlamı yoktur

O yüzden başarı hakkında bir cevap istiyorsan bu soruyu yönelteceğin en son varlık benim. Ben senin kariyerin yahut başarıların ile ilgilenmiyorum, ben seni sevgi ile bütünleştirmekten yanayım. Sen bir kez

kendini keşfettiğinde bu senin en büyük keşfin, başarın olacaktır, bunun üzerine başarı yoktur. O başarı merdiveninin en üst basamağıdır.

Önce kendini keşfet, ardından başarı birden güneş gibi içinden yükselecektir!

Uğur KOŞARRuhsal Danışman / NLP Trainer

www.ugurkosar.com

Page 18: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

İyimserlik

“Bir kötümser her fırsatta zorluğu görür, bir iyimser ise her zorlukta fırsatı!” William Churchill

İyimser insanlar hayatın her alanında kötümser insanlardan hem daha mutlu hem de daha başarılıdırlar. Çünkü olumlu bir bakış açısına sahiptirler. Zorlukları fırsatlara çevirebileceklerini bilirler. İyimser insanlar bahanelerin arkasına sığınmadıkları gibi başarıya giden yolda engel teşkil eden nedenleri de bir bir aşmayı başarırlar. Kötümser insanlar ise hep bahane üretirler. “Neden” demiyorum, “bahane” diyorum çünkü “nedenler” bizden kaynaklı değildir ve bazen gerçekten o an için aşılamayacak boyutlarda olabilir ama “bahaneleri” biz üretiriz ve başarısızlıkta suçu “bahanelere” yükleriz! Eğer bir kez bakış açınızı %51 olumlu yapabilirseniz ve sorunlar karşısında iyimser olabilirseniz, her geçen gün olumlu bakış açınızın oranını yükseltebileceksiniz ve olumsuz bakış açısını hayatınızdan uzaklaştırabileceksiniz. Yani, bir kere iyimser olmayı başarınca bir daha kötümser

olamayacaksınız! Peki, iyimser olabilmek için neler yapmak gerekir?

* İyimser olabilmek için öncelikle sorunlara farklı bakış açılarından bakabilmelisiniz. İyimser insanlar bir sorunla karşılaşınca hemen umutsuzluğa düşmezler ve sorunun karşında pes etmek yerine sorunu farklı açılardan ele alarak çözüm ararlar.

* İyimser insanlar hayatta küçük şeylerle de mutlu olunabileceğini bilirler. Mutluluk bazen bir çocuğun gülüşünde gizlidir, bazen bir insana yardım etmede. Mutluluk bazen bir çikolatayı paylaşmada saklıdır, bazen küçük bir teşekkürde. Mutlu olmak için çok büyük şeyler aranmamalı, küçük mutlulukların büyük mutlulukları oluşturabileceği unutulmamalıdır.

* İyimser olabilmek için yapılacak bir diğer şey olumsuz ifadeleri ve düşünceleri hayatınızda çıkarmak olacaktır. Olumsuz her türlü ifade ve düşünce bir diğer olumsuz ifadeyi ve düşünceyi beraberinde getirir. Olumlu ifade ve düşünce ise hayatınıza diğer olumlu ifadeleri ve düşünceleri getirecektir. Sahip olmadıklarınız için üzülmek yerine sahip olduklarınızın için şükredip mutlu olmayı bilmelisiniz. Olabilecek olumsuz şeyleri düşünmek yerine olumlu şeylere odaklanmalısınız. Olumsuz cümleler kurmak yerine anlatmak istediklerini olumlu cümleler kurarak söylemelisiniz. Olumsuz konular üzerine sohbet etmek yerine olumlu konular üzerine sohbet etmelisiniz. Bir tane olumsuz haber okursanız, en az iki tane de olumlu haber okumalısınız. Arabesk müzikler dinlemek yerine sizi rahatlatacak ve

Page 19: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

neşelendirecek müzikler dinlemelisiniz. Kısacası olumsuz olan her şeyi hayatınızdan çıkarmalısınız.

* Her işte bardağın dolu tarafını görebilmelisiniz. Sorunlardan şikâyet etmek yerine elinizde olanlarla bir çözüm aramalısınız. Şikâyet etmek size olumlu bir şey katmaz, aksine sizin olumsuz düşüncelere odaklanmanızı sağlar. Bazen de moralinizi yükseltmenizin en kolay yolu beterin beteri olduğunu hatırlayıp hayata devam etmektir.

* İyimser insanlar hayatı en büyük öğretmen olarak kabul ederler. Hayatın her alanında, iyi ve kötü her şeyde öğrenilebilecek bir şeyler olduğunu bilirler. Hataları tecrübe olarak görürler. Başarılı insanların da hayatta birçok kez hata yapıp başarısızlığa uğradıklarını unutmazlar.

* Arkadaş çevrenizi iyimser insanlardan oluşturmaya özen gösterin. Çünkü

arkadaşlarınızın mutlulukları da mutsuzlukları da size yansır. Yanınızda sürekli şikâyet eden bir insan olursa bir süre sonra olumsuz düşünceler sizi de saracaktır. Bu yüzden çevrenizde küçük şeylerden de mutlu olmayı bilen hayata olumlu bakabilen insanlardan olmasına özen gösterin.

Unutmayın, hayat sizin! Hayattaki olumsuzluklardan şikâyet edip, kötümser olup mutsuz olmak da sizin elinizde; hayata karşı olumlu bakıp iyimser olabilmek ve dolayısıyla mutlu olabilmek de sizin elinizde!

Her geçen gün daha mutlu olabilmeniz dileğiyle…

Tayfun SOYLU www.beyinselgelisim.com

Kişisel Gelişim“İhtiyacımız olan her yerde!”

3 yıla yakın yayın hayatıyla facebook sayfamız kişisel gelişim

alanında sizlerle büyüyor.

www.facebook.com/kgelisimim

Page 20: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Hayattan Zevk Aldırma Yolları

Hayat bazen bizlere biraz sıkıcı biraz rutin biraz sonu olmayan dipsiz bir kuyu gibi gelmektedir. Yalnız şöyle iyi bir haberim var, o özenip "ne güzel hayatları var " dediğimiz insanlarında çok basit sorunları, dertleri olabiliyor. Kimse dertsiz tasasız değildir bu hayatta. Herkesin kaygıları vardır ve herkes bunlar ile mücadele etme gereği duyar. Onun için asla yalnız olduğunu düşünme. Benim gündelik hayatta naçizane " sıkıntılar ile başa çıkma yöntemlerim"i aktaracağım sizlere. Umarım bazı yerlerden sizleri de yakalar ve yardımcı olur

*Ne istiyorsanız şimdi yapın, ertelemeyin. 5 dakika sonra ölüp ölmeyeceğinizi siz dâhil kimse bilemez. Bırakın yapın, içinizde kalan her şey size "kaygı" olarak geri dönecektir unutmayın.

*Kesinlikle ve kesinlikle bakış açısını değiştirmek pozitif düşünmek vb. gibi şeyler sizi ayakta tutmakta etkili olsa dahi en etkili pozitif yaşam iksiri "SPOR YAPMAK”tır. Spor yaptıkça bakış açınız değişecek kendinizi

güçlü hissedeceksiniz.

*Biz Türklerde maalesef ki bir insana saygı duymak için ilk etkili şey, maddi güç daha sonra fiziki güçtür. Evet, maddi güç kolay kazanabilinecek bir şey değildir. Bunun bir formülü olsa bende faydalanmak isterim ancak sağlam fit bir vücut sizi girdiğiniz her ortamda biraz daha saygı görmenize yarayacaktır.

*Allah aşkına internette zaman geçirme ya da minimuma indirgemeye çalış. Bunu sizin kadar kendime de söylüyorum ya da internette geçirdiğin zamanı etkin kullanmak için bir şeyler yap. Çünkü facebook gerçekten zaman öldürücü ve sinir bozucu bir bağımlılıktan başka bir şey değil. Bir gün facebookta 3-4 saatini geçirdikten sonra kendine sor "Ben ne yaptım?" İnan ki buna bir cevap veremeyeceksin dostum. Facebook çoğunluğu mutsuz olan insanların mutlu insan taklidi yaptığı bir mecra. Düşünün maddi durumunu bildiğiniz çoğu arkadaşınız orada kendi maddi imkânlarıyla edinilmesi imkânsız hayatları yaşıyorlar ve sizlere bunu dayatıyorlar. Bu gerçekten saçmalık. Facebook gibi sosyal mecralarda insanlar oldukları insanları değil; olmak istedikleri insanı size gösteriyorlar. Bu da size zaman zaman (aslında hepimize ) ilginç geliyor ve kıymetli saatlerimizi bizden alıyor. Ahlaki değerlere saygısı olmayan birçok arkadaşımın cuma günleri dini sözler paylaşması vb. samimiyetsizlikler bazen beni çileden çıkarıyor. E-dergimizin kurucusu Ömer Bey gibi hayırlı işler için kullanıldıkça faydalı, bazen uzakları yakın eden dostları takip etmek için yararlı ama geneli boş ve

Page 21: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

"mutsuzluk " veren bir site.

*Aman sakın ha, mutsuzluktan zevk almayın. Hayat zaten yaşaması zor bir yer daha da zorlaştırmayın. Elinizden geldiğince kolaylaştırmaya çalışın. Mp3 listenizde ana tema olarak intihara sürükleyecek arabesk şarkıları vb. dinlerseniz bu sizi daha karamsar yapacaktır. Hayat her halükarda yaşamaya değerdir. Değiştiremeyeceğiniz şeyleri de değiştirmeye çalışıp, sonrasında savaş kaybetmiş gibi hissetmeyin. Bırakın herkesi olduğu gibi kabul edin.

*Günlük gazete, haber izlemek bize hep "erdemmiş "gibi dayatılır. Ancak ben iletişim fakültesi okuyan biri olarak size diyorum ki bu yanlış bir düşüncedir. Okuduğumuz her gazete, haber vb. siyasi yönlendirmedir ve ideolojik olarak sizi tek tip insan oluşturmaya çalışır. Üstelik 3. sayfa cinayet haberleri sizi olumsuz yönde etkileyecektir. Size gazete okumayın tabi ki demiyorum ama biraz daha bağımsız mecraları takip edebilirseniz bu muhteşem olur. (Mesela: tr.euronews.com/tag/turkiye )

*Felsefeye ucundan kıyısından bulaşın. Anlamaya çalışın. Felsefe dogmatik düşünceleri kırarak onlar hakkında eleştiri

yapmayı sağlayan bir yöntemdir. Kant, Sokrates, Hegel, Marx ne yapmıştır, eserlerini inceleyin. Kapitalizmi merak edin. Neden günümüzde her şeyin maddi güce dayandığını anlamaya çalışın. Bu kafanızdaki soru işaretlerini azaltacaktır. Bambaşka bir bakış açısına sahip olmanıza yarayacaktır.

*Olaya gerçekçi bakıp, memnun olmadığınız noktaları değiştirmek için çabalayın. Can sıkıcı gerçekleri görmeyi reddederek sadece kendini iyi hissetmeye çalışmak, tıpkı hastalığın kendisi dururken belirtilerini tedavi etmek gibidir; belirtilerin bir şekilde tekrarlayacağı kesindir. Çabalayın ve sorunu kökünden çözün. Mutsuzluğunuzu ancak bu şekilde yok edebilirsiniz.

*En son olarak; Necip Fazıl'ın tavsiyesi: "Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir; yaşamak güzeldir."

Şenan Deniz HAVAuzunyasa.wordpress.com

“Hayat kıtasıyla birleşmeye ihtiyacın var, parçası olmaya, içine kök salmaya. Hayatın içine kök saldığın zaman yumuşaksındır çünkü korkmazsın. Korku sertlik oluşturur. Korku güvenlik fikrini oluşturur, kendini koruma fikrini oluşturur. Ve hiçbir şey korku kadar öldürücü değildir; çünkü sadece korku fikriyle bile topraktan ayrılırsın, köklerin ayrılır.”

Osho

Page 22: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Mutluluk Reçeten Hazır

Ne kadar da zordur asık suratlı insanlarla aynı ortamda bulunmak, bir şeyler paylaşmak ya da kısaca onlara katlanmak... Siz de biraz çevrenize dikkatle bakarsanız bu gözlemimin ne kadar doğru olduğunu anlayacaksınız. Peki, sormak istiyorum bir dakika sonra ne olacağını, başımıza ne geleceğini bilmediğimiz şu güzelliklerle saklı günlerimizi mutsuz, asık suratlı, etrafı kırarak geçirmek. Peki, sayın mutsuzlar hayati dertler dışındaki problemler yeri geldiğinde sizi sağlığınızdan edecek kadar da mı değerli? Yoksa mutluluğun reçetesini mi bilmiyorsunuz? Eminim böylesinden etrafınıza beli etmeniz bile siz de hoşlanmıyorsunuz. Sizin sağlıklı günler geçirmenizi sağlayacak mutluluk formüllerini vermeye başlayayım isterseniz

Formül1-Kendini insanlara sevdirmek için dozajından fazla kendinden ödün verme.2-Başkaları yerine düşünüp onun iyiliğine dayalı kurgular yapıp kendi istek ve düşüncelerini bunların gölgesinde bırakma.3-Yanlışlarını düşünüp de onlardan örülü bir

gelecek ve kader oluşturmayın.4-Esnekliği abartma “ÖNEMLİ DEĞİL, FARKETMEZ” kelimelerini hayatından çıkar at.5-Evet-Hayır ı israf etme yeri geldiğinde söylemen gerekeni rahatça söyle.6-Kendini ve insanları sev.7-Kendini kullandıracak kadar iyimser olma.8-Kişiliğinden ödün verme.9-Sahip olduklarının kıymetini bil ve onlarla da mutlu olunabileceğini bil. Eğer bunu hissedemiyorsan sahip olduklarının listesini çıkar ve onları kullanmamaya çalış bakalım neler olacak…10-Yalandan mümkün olduğunca uzak dur her an ayağına dolaşıp mutluluğuna fütursuzca tehditler savurabilir.11-İradeli olmayı bil verdiğin kararlardan vazgeçme.12-Tek kaldığında birilerine muhtaç olmadan bir şeyler yapacağını unutma.

Evet, bunları yapmak için servete ihtiyacın yok. Karar ve iraden tek ihtiyacın bu kadar basit. Bunları yapınca ne mi olacak?

= GÜLÜCÜK

“Mutluluk daima yakınımızdadır, yakalamak için çoğu zaman elimizi uzatmak yeter.” -George Sand

Yüzünüzden gülücük eksik olmaması dileğiyle…

Hamide ŞİMŞEK

Page 23: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Akışa Güvenmek ve Kabullenmek

Hayatımızda çoğu zaman bir şeyleri kabullenmeyiz ve onlara direniriz. Bitişler ne de zordur hepimiz için? Ama buna direnmek ve arkasından koşmak hepimizin bilinçaltına öyle işlemiştir ki bir türlü her ne ise o, onun peşinden sürükleniriz. Hâlbuki bitişler de başlangıçlar kadar doğal karşılanması gereken bir durum. Peki ya akışa güvenmek? Başımıza gelen her türlü olayların bir amacı vardır, inanın hiçbir şey sebepsiz gerçekleşmez. Hepsinin bir anlamı vardır. Öncelikle bunları kabullenip enerjiyi serbest bırakmak ve sonra Allah’ın verdiği her durumu kabullenme, yani "AKIŞA GÜVENMEK".

Hani hep deriz ya “Hayatımı akışa bıraktım.” bu gerçekten bu kadar kolay mı? Peki, bunu yaptığını söyleyen birçok kişi neden hala endişeli? “Ya sevgilim beni terk ederse, ya işimden kovulursam, eyvah arkadaşım beni yanlış anladı, herkes bana kötü davranıyor.” gibi uzarda gider. Gerçekten şunu fark ettim ve deneyimledim; başıma gelen her tülü olaya gülümsüyorum çünkü biliyorum ki bu sebepsiz değil, gelişmem ve olgunlaşmam

için bir işaret; gerisi de buna güvenmek. Böyle yaptığım zaman sorunlarım kaybolup gidiyor bir bakıyorum hepsi geçmiş. Tabi her şeyi kabullenin derken pasif kalın demiyorum, kin tutmadan, savaşınızı verin ama ne olur kin tutmadan.

Çok güzel bir hikâye dinlemiştim bununla ilgili. Bir köyde herkese kötülük yapan ve canından bezdiren çok kötü bir adam varmış. Bir de çok iyi bir adam varmış. Bir gün bu kötü adam iyi adama “Beni sırtına alıp, suyun karşısına geçirir misin?” demiş, iyi olan adamda onu sırtına alıp karşıya geçirmiş. Bunu gören köylüler de iyi olan adama “Sen bunu nasıl yaparsın, o hepimize kötülük ediyor yıllardır?” demişler, iyi adam ise “Ben onu sadece 2 saatliğine sırtıma aldım ve karsıya geçirip attım ama siz onu yıllardır sırtınızda taşıyorsunuz.” demiş. Başınıza gelen olayları ya da size haksızlık yapan kişileri sizde yıllardır sırtınızda taşıyor musunuz? Yoksa Durumu kabullenip akışa inanıp yeni deneyimlere mi açıksınız? Cevap siz vereceksiz?

Şunu da söylemem gerekirse de aslında hayatta kimse çok kötü ya da çok iyi değildir. Herkes kendi kişiliğini yansıtır. Sadece yapılanları ve söylenen sözleri kişisel algılamayın. Dediğim gibi bitişler başlangıçlar kadar normaldir ya da başınıza gelen her durum...

2012'ye girdikten sonra her şey daha da bir hızlanmaya başladı artık ne düşünürsem hemen gerçekleşmeye başlıyor. Tüm astrologlar ve spritüel uzmanlar 2012nin dikkat edilmesi gereken bir yıl olduğunu ve

Page 24: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

düşüncelerimize dikkat etmememizi söylüyorlar. Öncelikle hiçbir olayı kişisel algılamayın, her ne olursa olsun gülümseyin o duruma ve daha iyisini düşleyin. Ruhunuzu temizlemek için suyun gücünü kullanın, her akşam yıkanabiliyorsanız yıkanın, dua edin, meditasyon yapın ya da namaz kılın ve enerjinizi temizleyin ve akışa güvenip hayatı olduğu gibi kabul edin.

Son olarak bu hayat sizin. Düşüncelerinize dikkat edin ve hayatınızı en iyi yapmak için

tüm iyi olan şeyi yapın. Bunu yaparken bir başkasına zarar vermeden yapın çünkü evren siz ne yaparsanız aynısını size geri verir. Bunu en güzel anlatan söz ise; Ne ekerse onu biçersin.

Sevgi ile kalın.

Ahmet KAN

Page 25: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Umut Fakirin Ekmeği

Baharla tazeleniyor dünya. Su yürüyor ağaçlara. Buzları çözülüyor dağların, karları eriyor yüce tepelerin. Yuvalarından çıkıyor karıncalar yepyeni bir dünyaya. Tomurcuk veriyor dallar usulcana.

Hayalimden yazıyorum tüm bunları, zira henüz baharı görmüş değilim. 29 Martta bile kar yağabilen bir yerde kaleme alıyorum bu yazımı. “Hayat çok sıkıcı, yaptığım hiçbir şeyin amacı yok, Allah’ım ne işim var benim bu dünyada?” diyen arkadaşlarım için küçük bir karşılaştırma ölçütü sunmaya çalışacağım becerebilirsem.

Hangimiz hayatta ulaşabileceğimiz en rahat hali yaşamak istemeyiz? Hangimiz ister çileli ve mahrum bir hayatı? Bir düşünsenize karşınızda cam kadar berrak bir deniz dibi dururken ayaklarınızı suya uzatıp yanı başınızda her zaman yanınızda olmasını istediğiniz “en sevdiğiniz” dururken, taze demlenmiş bir bardak çayın kokusunda ve dalga seslerinin uğultusuna karışan martı çığlıklarının sevda sözcüklerine yoğrulduğu bir gün batımında mihnetle bakarak gün batımına şükran duyarken her şey için yüce Yaratıcıya içinizi tarifsiz bir ılıklık kaplamaz mı? Kaplar elbet. Şu an penceremden

dışarıya bakınca yağmaya devam eden karı görüyorum.

Düşlerimi mi yazıyorum dersiniz?

Yaşadığım köyde sahil ya da gidebileceğim bir sinema yok. Kış mevsiminin alabildiğine uzun sürdüğü insanların yaz mevsimini kışa hazırlık yaparak geçirdiği, evime tam 1978 km uzaklıkta olan, karayoluyla 40 saatten önce evime ulaşamayacağım, dağ başı tabirinin zaman zaman ucuz kalacağı bir yerdeyim.

Mevsim hala kış. Ve ne zaman bitecek belli değil. Varsın olsun dostlar, varsın olsun. Gece ne kadar uzun olursa olsun sonu gündüze bağlanmayacak mı? Şu an soğuk yüzünden donan toprak fırından yeni çıkmış ekmek gibi tüterek kabarmayacak mı? Bahar gelmeyecek mi bu dağ köyünün topraklarına er ya da geç? Elbet kabuk bağlayacak yaralarımız, üşümelerimiz geçecek, şükranla bakacağız gökyüzüne, iliklerimize kadar işleyecek bahar güneşi ve çimen kokusu dolduracak ciğerlerimizi.

Nietzsche umudu kötü olarak nitelendirmiş yazlarında, biz ise ekmeğe benzetiriz umudu. Umut fakirin ekmeği... Umudunuzu yitirmeyin dostlar, ne kadar çetin olursa olsun kış, her ne kadar çok yaksa da canımızı ayrılık, yalnızlık, pişmanlık, aldatılmışlık; sıkın dişinizi azıcık daha. Ha gayret a dostlar, su yürüyecek yüreklerimize içimizin yangını sönecek, yaprak verecek parmak uçlarımız sessiz sedasız yeter ki bekleyin, baharın gelmesini yürekten isteyin.

Fatih KEŞKEKÇİ

Page 26: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Kaçışlara Sığınılmış Hayatlar

Hızla gelişen ve bir yandan da zorlaşan yaşam şartlarında elbet bizler de farklılaştık. Bu değişim olumlu yönde olduğu gibi olumsuz yönde de oldu. Hatta daha fazla olumsuz etkilendik gibi geliyor.

Artık bir kaçış içerisindeyiz. Nasıl mı?

İnsanlardan kaçıyoruz bir kişinin yanlış davranışını herkese genelleyerek. Okumaktan kaçıyoruz zaman kaybı görerek. Araştırmaktan kaçıyoruz önümüze gelen yalan yanlış bilgileri sorgulamadan inanarak.

Peki, bu kaçışların sonu nereye varıyor? Marifet gibi sayılan içki masalarına ya da saatlerce zaman öldürdüğümüz televizyon karşısına varıyor. Tabi bu karamsar yaklaşmamak gerekirse yine de faydalı bir çalışmaya zaman ayırmadan tüketiyoruz günlerimizi.

Örneğin bir amaç belirlemiş birini ele alalım. Amaç belirlemiş ancak o amaca yönelik bir çalışma yok. Asıl içinde çalışacak çabalayacak

inanç yok. “Ben bu mesleğe sahip olmak istiyorum.” Sözünden öteye gidemiyor. Ve bu noktada kendini haklı çıkarmak için bir kaçış yolu buluyor kendine. “Bizim ülkede torpilin varsa olur, zaten imkânım yok.” gibi sözlerin ardına sığınır.

Freud bu kaçışlara savunma mekanizması demiş.

* Kimseye güvenmiyorum X’e güvendim de ne oldu?* Ya kaç yüz sayfa kitap, kim okuyacak?* Şimdi iki saat onu mu arayayım?* Boşuna uğraş benimkisi, torpilin yoksa olmaz.Bunlar ve bunlar gibi cümleleri her gün duymuyor muyuz? Ya da kendimiz de söylüyor olabilir. Bu cümleler döküldükten sonra yapılanlara hiç dikkat ettiniz mi?

Usta Yazar Paulo Coelho’dan anlamlı bir hikâye:“Çölde Kal!

“Neden çölde yaşıyorsun?” diye sordu bir beyefendi.“Çünkü olmak istediğim kişi olamıyorum.” “Kimse olamaz, ama hepimiz denemeliyiz.” dedi adam.“Bu imkânsız. Kendim olmaya başladığımda insanlar bana sahte bir hürmet gösteriyor. İnancım konusunda ise benden şüphe ediyorlar. Hepsi benden daha aziz olduğuna inanıyor, ama benim inzivamla dalga geçiyor olma endişesi yüzünden günahkârmış gibi davranıyorlar. Bana sürekli olarak beni bir aziz gibi gördüklerini göstermeye çalışıyorlar ve böylece beni gururumu okşamak suretiyle

Page 27: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

suretiyle baştan çıkardıkları için de şeytanın elçisi rolünü üstlenmiş oluyorlar.”

“Senin problemin olduğun gibi olmaya çalışmakta değil, diğer insanları olduğu gibi kabul edememekte yatıyor. Ve böyle devam edersen çölde kalmaya devam etmen en iyisi olacak.”

Ve adam bu sözleri söyledikten sonra oradan ayrıldı.”

Kaçışlarımızı bir kenara bırakıp olmak istediğimiz gibi olarak yaşamın farkına varalım. Karşısında saatler tükettiğimiz televizyon bizi bugünden yarına farklı kılmaz

ya da yapmakta olduğumuz faydasız ne varsa… Hayat kısa boşa geçiremeyeceğimiz kadar. Doğumumuzdaki gayenin bilincinde gelişim ve çaba odaklı olalım. Kaçarak varacağımız nokta hiçliktir.

Sevgi ile kalın.Ömer ARSLAN

Kişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Kişisel Gelişim“İhtiyacımız olan her yerde!”

Facebook sayfamızla otomatik bağlantılı olarak çalışan twitter profilimiz üzerinden paylaşımları anında takip edebilirsiniz.

www.twitter.com/kgelisimim

Page 28: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Cahit Arf’in Hayatı

1910 yılında Selanik'te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa'da Ecole Normale Superieure'de tamamladı (1932). Bir süre Galatasaray Lisesi'nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doçent adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya'ya gitti. 1938 yılında GöttingenÜniversitesi'nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde profesör ve ordinaryusprofersörlüğe yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji'nde

Matematik dersleri vermeye başladı. 1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) bilim kolu başkanı oldu.

Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya Üniversitesi'nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK'a bağlı Gebze Araştırma Merkezi'nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı.

Arf İnönü Armağanı'nı (1948) ve TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü kazandı (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990'da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında Arf'in onuruna Silivri'de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984'te İstanbul'da yapılmıştır. Arf, matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf 1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı.

Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 29: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012

Kişisel Gelişim DergisiNisan 2012 – Sayı: 8

Dergi Tasarım:Ömer ARSLAN

Kapak Tasarım:Ömer ARSLAN

Dergi Koordinatör:Özlem ÖZTULUM

Muhabir:Şenan Deniz HAVA

Yazarlar:Özlem ÖZTULUM

Taner ÖZDEŞErim ERGÜNMustafa ÇaySiran KALELİ

Sevgi KARACAUğur KOŞARAhmet KAN

Şenan Deniz HAVATayfun SOYLU

Hamide ŞİMŞEKFatih KEŞKEKÇİÖmer ARSLAN

İletişim:www.facebook.com/kgelisimim

www.kisiselgelisimim.comwww.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta:[email protected]

Page 30: Kişisel Gelişim Dergisi Nisan 2012