kişisel gelişim dergisi aralık 2011

34

Upload: oemer-arslan

Post on 23-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011 Sayı: 4

TRANSCRIPT

Page 1: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011
Page 2: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Merhabalar arkadaşlar.

Zaman oldukça hızlı akıyor ve dergimizin yeni sayısıyla yine sizlerin karşısındayız. Tabi 2012’ye girerken yenilenmiş haliyle sizlere sunuyoruz dergimizi.

İlk kez denediğim dergi çalışması gözlemlemişsinizdir ki her geçen sayıda daha da iyiye gidiyor. Yazar kadromuz, yazıların kalitesi ve dergimizin tasarımı her geçen sayıda gelişiyor.

Sizlere teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Geçtiğimiz sayılarımıza baktığımızda neredeyse basılı çıkan profesyonel dergilerin tiraj sayısı kadar büyük bir okur kitlemiz var.

Bu dergi tamamıyla bir karşılık beklenmeden sizlere sunulan bir emeğin ürünüdür ve çalışmamızın daha geniş kitlelere ulaşmasını istiyoruz. Lütfen sevdiklerinize ulaşmamız için siz de yardımcı olunuz.

Ayrıca bu sayımızda pek çok yenilikler ve sürprizler yer almakta. İlk olarak yeniliği tasarımında yaptık. Daha canlı renkler kullanarak dergimizin sizlere pozitif enerji veren bir hal almasını sağladık. Ve yazıların daha okunur olması adına çaba sarf ettik.

Sürprizimiz ise yılbaşından itibaren yayına başlayacak olan logomuzu ilk olarak dergimizde kullandık. Ve Ünlü Satış ve Pazarlama Uzmanı Taner ÖZDEŞ Bey’le bir röportaj gerçekleştirdik. Umarız beğenirsiniz.

Giriş yazımı çok uzatmadan sizleri dergimizdeki birbirinden değerli yazılarla baş başa bırakmak istiyorum.

Sağlıcakla kalınız.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 3: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

İçindekiler:

Kişisel Gelişim Dünyası 4

Nasıl Sosyal Olunur? 6

Adalet 8

Bolluk, Bereket ve Değişim 9

Erteleme Hastalığı 11

Mutluluk 14

Kişisel Gelişim Konferansı Gibi Bir Film Galası: Efeköy EntelköyeKarşı

16

Taner ÖZDEŞ - Satış ve Pazarlama Uzmanı 18

Hayran Ol(un)anlar 22

Hiçbir şey Sebepsiz Değildir 24

Tercih Ettirilen Yalnızlıkla Yaşayabilme 26

İçselleştiremediğimiz Ahlak 28

Olumlama 29

İbn’i Haldun 30

Künye 33

Page 4: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Kişisel Gelişim Dünyası

Son yıllarda oldukça popüler olan ve olmayı sürdüren kişisel gelişim’i genel olarak algılayışımız acaba ne kadar doğru ya da yanlış? Kişisel gelişim’in devamlılığı zararlı mı yoksa hayatımıza bakış açımızı ne kadar arttırıyor? Bunlar üzerine değinmeden geçmek istemiyorum; çünkü çoğu insandan şu yorumları ister istemez alıyorum. “Kendimi geliştiriyorum, bu konular da kitaplar okuyorum hatta uzmanlara kadar gidiyorum yeterli gelmiyor. Ne yapabilirim? Beni anlık olarak pozitifliğe sevk etse de ertesi gün yine aynı oluyorum.”

Kişisel gelişim’i 5 - 6 yıl kadar önce hiç birimiz bilmiyorduk bu konular üzerinde kitaplar çıksa da hiçbiri gündemde değildi. Zaman geçtikçe içselleşmeye, bir şeylerin eksikliğini belirgin şekilde hissetmeye başladık ve bu sayede eksikliklerimizi görerek, bilinçlenme yolunda kendimiz adına önemli büyük bir adım atmış olduk.

Biz kendimizdeki eksikleri fark ettikçe kişisel gelişim daha fazla yayılmaya başladı. Uzman yazarlar gündemde fazlasıyla yer edinir oldu. Şuanda kişisel gelişim üzerine o kadar çok yazar ve uzman var ki bir kısmı yardımcı olsa da diğerleri işin ticari yanına girişmeye başladı. Birçok kurumlar açılıyor kişisel gelişim adına, hepsi mi yararlı? Tabi ki hayır! Maddi yönden insanları sömürerek gelişim çatısı altında insanları etkilemeye çalışıyorlar. Keza yazarlar da öyle çıkan kişisel gelişim kitaplarının hepsi hemen hemen birbirinin aynı bazı yazarlar var ki sürekli basmakalıp cümleler kuruyor. İçlerinde hiç mi etkileyici, iyi yönde yazar yok? Tabi ki var. Emek harcanarak hazırlanan her ürün elde edeceği meyveyi muhakkak alır ama oradan buradan çalan kişiler olgunlaşmamış, çürümeye yüz tutan meyveler gibi ezilip gidecektir. Karşımıza çıkan uzmanları diğerlerinden ayırt etmek de oldukça mümkün. Öncelikli olarak uzman kişinin eğitim durumuna ve vereceği kurumun adının duyulup duyulmaması önemlidir. Herkes artık kolaylıkla nlp uzmanı, yaşam koçu, kişisel gelişim uzmanı olabiliyor; çünkü bakkaldan tabiri caizse bir sakız alana sertifikamızda bizden diyebiliyorlar. Başıma oldukça fazla geldi ve çevremdeki insanlardan da duyuyorum. Sizler de bilinçlenin dikkatli bir araştırma yaparak insanlara güvenin, çok iyi yürekli insanlar da var bunu yapan.

Page 5: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Kendimizi geliştirip kitaplar okumak aslında bizim gelişim evremizde anında açığa çıkmıyor. Nasıl ki toprağa diktiğimiz çiçek hemencecik açılmıyorsa, gelişimimiz de belli bir zaman geçmeden olgunlaşmıyor. İşte biz bu yüzden fark edemiyoruz yeterli gelmiyor diyoruz. Pozitifliğe yönelten cümleleri de içten isteyerek söylersek kısa zamanda beynimiz otomatikman kodlayacağı için bizim aklımıza gelmediği bir anda bile kendiliğinden cümleler dökülecektir. Yeter ki yapabileceğinize inanın ve hemen

eyleme geçin. Biz oldukça güçlü insanlarız yapamayacağımız, altından kalmayacağımız iş yok, taşı sıksak suyunu çıkarırız. :)

Özlem ÖZTULUM

Kişisel Gelişim

www.facebook.com/kgelisimim

Page 6: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Nasıl Sosyal Olunur?

Keith Ferrazzi’nin “Asla Yalnız Yeme” kitabında şu açıklama beni derinden etkiledi “Fakirlik, sadece finansal kaynakların azlığı değil, size yardım edebilecek kişilerden kendinizi soyutlamaktır.” Hayatta başarının kuralı; kişinin hedeflere ulaşmak için doğru insanları, doğru nedenle, doğru amaç için kullanabilmesidir.Günümüzde önemli olan ne bildiğiniz kadar kimi bildiğinizdir. “Bağlantılar” adlı okuduğum bir kitapta her insanın doğru 6 kişi üzerinden istediği hedefe ulaşabildiğinden bahsediliyor. Çoğu zaman 6 kişiye bile ihtiyaç duymadan istediğimiz kişiye ulaşmayı deneyebilirsiniz.

Günümüzde Facebook, Xing, Linkedin gibi sosyal ağlar kanalıyla bu konuda mükemmel bir ihtiyacı karşılıyor. Sosyal olmak ne demek? Nasıl sosyal bir kişi olabilirsiniz?

Hayatta her şeyde olduğu gibi merak,

istek, çaba bu konuda sahip olmamız gereken özellikler. Temelde sosyal olma ihtiyacı insanları ve hayatı sevmekten, alçakgönüllü olmaktan, en önemlisi kendinizle barışık olmaktan geçiyor.

12 yaşında iken ailem lisanımı geliştirmem için beni Avusturya’ya gönderdi. Almancam mükemmel değildi, daha önce hiç pratiğim olmamıştı, kimseyi tanımıyordum. Hiç tanımadığım bir ailenin yanında iki ay kalacaktım. Çoğu insan böyle bir deneyim yaşamayı tercih etmez. Neden, ne gerek var diye düşünür. Uçağa bindikten sonra tanımadığım birisinin yanına oturmak zorunda kaldım. Böyle bir durumda iki alternatifiniz var, görmezden gelmek veya sohbet etmek için fırsat kollamak.

Ben şöyle düşündüm: “Lisanımı geliştirmek için mükemmel fırsat.” Bu düşünce ile kendimi tanıştırdım, bütün yolculuk boyunca yanımdaki yolcu ile hoşça sohbet ettim. Almancamı kullanabilmek beni çok mutlu etmişti. Her yaz değişik ülkelere gidiyor, bu uçuşlarda yeni insanlarla tanışıp lisanımı geliştiriyordum. Sosyal olmanın faydasını küçük yaşlardan öğrenmiştim.

Bir insana nasıl yaklaşmalısınız?Sosyal olmak için yukarıda da bahsettiğim gibi öncelikle kendinizle barışık olmanız, enerjinizi, dikkatinizi karşınızdaki kişiye vermeniz gerekir. İlk tanıştığınız kişiye güler yüzle yaklaşmalı, adınızı söyledikten

Page 7: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

sonra aynı şeyi karşınızdaki kişiden beklemelisiniz. Burada en önemli konu konuşmanın başında mümkün olduğu kadar çok soru sorup can kulağı ile dinlemektir. Ne kadar aktif dinleyip beden dilinizle heyecanınızı (coşkunuzu) ve dikkatinizi karşınızdaki kişiye gösterirseniz karşınızdaki kişi ile o kadar hızlı duygusal bağ kurarsınız.

Ortak konular, ortak hobiler ne kadar çok gündeme gelirse o kadar keyifli bir sohbet olur.

Sosyalleşmekte en önemli nokta açık samimi paylaşımcı olmaktır. Karşınızdaki kişinin ilgisini çekmek ancak ve ancak paylaşacağınız özel bilgilerin miktarı ile eş orantılıdır. Özel demek size ait özel, şahsi mahrem bilgiler değildir. Kendinizden, ne hoşlandığınızdan, o anda ne yaptığınızdan, ne amaçla orada olduğunuzdan, kimi tanıdığınızdan bahsetmeniz karşı tarafın ilgisini çeker.

Sosyalleşmek içten gelen bir duygu istektir. Temeli insan sevgisinden yeni insanlarla tanışma isteğinden yeni şeyler öğrenmekten geçer.

Sosyalleşmek her ortamda yeni insanlara yaklaşarak geliştirilebilinir. Kendiniz gibi kişilerle iletişim kurmak kolaydır. Zor olanı sizden farklı insanlarla iletişim kurmaktır. Bunun yolu da meraktır, alçakgönüllüktür. İnsanları dış görünümlerine göre değil, kendileri olduğu için sevebilmektir.

Dernekler, seminerler, toplantılar, bekleme kuyrukları, alışveriş merkezleri size bu konuda bir çok fırsat sunarlar. Teknoloji sayesinde yeni insanlarla tanışmak daha kolay hale gelmiştir.

Sosyal olmak, iş ve özel yaşamınızda size sadece yeni fırsatlar sunmaz ayrıca kendinizi geliştirmeniz ve yeni şeyler öğrenmek için de mükemmel fırsatlar sunar.

Sosyalleşme konusunda bilmemiz gerekenler:-Pozitif olun.-Göz teması sağlayın.-İlk tanışmada gülümseyin.-Önyargılarınızı kontrol edin.-Karşınızdaki kişiyi yargılamadan samimi dinleyin.-Adınızı söyleyerek karşınızdaki kişinin elini sıkın.-Karşınızdaki kişinin ismini öğrendikten sonra konuşma içinde sık sık ismini kullanıp ismini unutmamaya çalışın. Kişiye sürekli ilk ismi ile hitap etmek karşınızdaki kişinin ilgisini de tutmanın iyi bir yoludur.-Kartvizit verip alın.-Öncelikle dinleyin ve soru sorun.-Ortak konu ve ilgi alanları bulmaya çalışın.-İlk tanışmada mümkün olduğu kadar iş, politika, futbol gibi riskli alanlarda emin olmadıkça konuşmayın.-Seminer, kokteyl gibi kalabalık ortamlarda kısaca tanıştıktan sonra

Page 8: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

başka bir kişiyle tanışmaya çalışın. Uzun süre aynı kişinin yanında kalmayın-Pozitif enerji almadığınız negatif, dedikodu yapan, sürekli çevrelerini eleştiren kişilerden uzak durun-Kişi ilginizi çekiyorsa kartvizit veya kontakt bilgilerini almak suretiyle randevulaşmak suretiyle ayrılın. Amaç karşınızdaki kişinin ilgisini çekmek, daha sonra görüşmek için istek yaratmaktır. Samimi olun, ama sınırları zorlayıp gereksiz diyaloglara girmeyin

Sosyalleşmek konusunda ne kadar farklı insanlarla tanışırsanız o kadar başarılı olursunuz. Pratik yapmak bu konuda kendinizi geliştirmenin en iyi yoludur. Her türlü konuda bilgi sahibi olun, entelektüel kapasitenizi geliştirin.Temelde sosyalleşme ilişki geliştirme yeni insanlarla tanışarak olur. Sosyal ağları

geliştirmenin formülü kazanç – kazanç ilişkisi kurmak, mümkünse karşınızdaki kişiyi kendinize borçlu bırakarak size karşı olumlu düşünmesini sürdürmektir. Bu konuda yapılacak en önemli hata insanları sürekli kullanarak ilişkileri tüketmektir. Bu işin sihri vermekten geçer, almaktan değil.

Sevgilerimle,Taner ÖZDEŞ

İnfonet Genel Müdürü, Satış ve Pazarlama Uzmanı

www.tanerozdes.com

Adalet

Süleymaniye Camii’nin inşası sırasında bir Ermeni Usta’nın yanlış duvar yapması sonucu Kanuni tarafından cezalandırılır. Ermeni Usta Sultandan şikâyetçi olur.

Kadı, ikisini de huzuruna çağırır. Kanuni ve usta, kadının karşısında ayakta beklemektedirler. Karar açıklanır: "Kısas!" Yani Kanuni de aynı şekilde cezalandırılacaktır. Ermeni Usta, adalete hayret eder ve:- Madem dininiz bu kadar adil, hem

davamdan vazgeçiyorum hem de Müslüman oluyorum, der.

Davadan sonra Kanuni kadıya:-"Eğer ben padişahım diye benim lehimde bir karar verseydin, seni bu kılıcımla öldürürdüm."

Kadı, oturduğu minderin altından bir hançer çıkarır ve:- Sultanım siz de eğer 'ben padişahım' diye kararıma itiraz etseydiniz ben de bu hançeri sizin kalbinize saplardım."

Page 9: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Bolluk, Bereket ve Değişim

Dünyada değişim hızlandıkça, hem bu durumun getirdiği bireysel ve toplumsal sancılar; hem de bireylerin hayatlarında yaşadığı farkındalıklar artmakta. Bir yandan belirsizlik ve önünü görememenin getirdiği sıkıntılar, korku ve kaygı duygularını tetiklerken diğer yandan yeni değişim alanı sonsuz olasılıklar ve seçimlere adım atmanın özgürlüğü adına bireylere ve toplumlara kapıları açmakta.

Para ve kapitalist sistem, dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüredursun; pek çok insan da yaşamlarında deneyimledikleri derin boşluktan dolayı ne kadar para ve başarı kazanırlarsa kazansınlar derin bir mutsuzluk içinde. Birçoğu da iyi para kazanmasına karşın, yine de hep ucu ucuna bütçesini dengelemenin çabasında.

Bolluk ve bereket, birbiriyle bağlantılı olsalar da yaşamımıza yansımaları açısından çok farklıdır. Bolluk, istediğimiz herhangi bir şeyin yaşamımızda bizi

tatmin edecek miktarda kendini göstermesi olarak tanımlanabilir. Bereketi ise daha çok para, mal ve ürün gibi sahip olduklarımızla ilgili olarak; hâlihazırda olanın çoğalması, az görünenin bir şekilde yetmesi olarak ifade edebiliriz.

O zaman yaşamımızda bolluk olsa bile bunun her zaman bereketli olduğunu söyleyebilir miyiz? Bereket, bu bağlamda daha kalıcı ve etrafına yansımaları da olumlu olan bir kazanç olarak karşımıza çıkmaktadır. "Halil İbrahim bereketi olsun! " tabirini çoğumuz duymuşuzdur.

Bu noktada karşımıza "şükretmek" kavramı çıkmaktadır. Evrensel yasaların işleyişinde de önemli olan " neye odaklanırsanız onu artırırsınız" kuralı şükretmenin işleyişini açıklamaktadır. Elimizde her ne varsa, yaşamımızda her neye sahipsek, onun varlığını onurlandırmak ve şükran duymak mucizevî bir şekilde yaşamımızda sahip olduklarımızı artırır. Yeter ki bunu sadece sözde değil özde hissederek yapalım.

Bolluk yaşamımızda olmayan bir şeyi çok isteyip, hak ederek hayatımıza çekmek iken; bereket, bunun daha da çoğalması etrafımıza da faydalı olması için duygusal, zihinsel ve ruhsal olarak takındığımız tutumlar bütünüdür.

Karşılıksız bir şekilde, yürekten vermek ve yardım etmek aslında her defasında

Page 10: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

evrendeki sınırsız bolluğu teyit etmek ve sana her şekilde bunun geri döneceğini bilmektir. Karşısındaki kişi mutlu olduğunda kendisi mutlu olmuş, zenginleşmiş gibi sevinebilmek ve aslında evrene "ben de bu zenginliği ve bolluğu hak ediyorum, o yüzden karşımdakine gıpta etmiyorum ve kıskanmıyorum" demektir aslında.

Herkese bolluk ve bereket dolu günler diliyorum.

Sevgiyle kalın.

Erim ERGÜNYaşam Koçu & Mentor

www.erimyasamkoclugu.com

Kişisel Gelişimim“İhtiyacımız olan her yerde!”

www.kisiselgelisimim.com

Page 11: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Erteleme Hastalığı

“Nasıl olsa çok zamanım var”“Yarın başlarım''“İki günde hallederim ben onu”“Şimdi kim kalkıp oraya gidecek?“Tamam, söz veriyorum halledeceğim”“Sen onu bana bırak”

Listeyi sabaha kadar yazsak bitiremeyiz. Bunları sizin için, “Yitik Düşler Mezarlığı”ndan topladım. Bu sözler, bazı hayallerin ölmeden önce son kez şahit olduğu konuşmalardır.

Yarınları beklemek, hayallerinizin üzerine kezzap dökmek demektir. Doğanın bir ahengi vardır ve o kusursuz işleyiş planında tek bir şey bile yarına bırakılırsa gezegenimiz yok olur.

Güneş her gün doğmaktan sıkılsa ve sadece ama sadece bir gün “doğum izni J” kullansa ne olurdu? Herhalde hepimiz bir çeyrek altın yaptırıp ziyaretine giderdik…

Arılar bir günlüğüne uyusalar, kâinattaki

bütün denge bozulurdu. Ay dedemiz sadece bir günlüğüne Jüpiter’lere bayram ziyaretine gitseydi, denizler taşar, depremlerle dünya sallanır ve hepimiz yok olurduk.

Kâinattaki işleyiş, bir şeyleri erteleme sistemi üzerine kurulmamış anlaşılan. Bırakın günleri, saniyelik ertelemeler bile söz konusu değildir. Sistem tıkır tıkır çalışır. Tıpkı bizlerde olduğu gibi. Eğer gezegenimiz, “Bugün git yarın gel” felsefesiyle çalışıyor olsaydı, giderdik ama geri gelemezdik.

Bizler de kendi gezegenimizi yönetirken aynı titizlikte, aynı zamanlamada ve aynı uyum içinde davranırsak, tıpkı dünyanın işleyişi gibi muazzam bir hayata kavuşmuş olacağız.

Ertelemek, rahatımıza çok düşkün olmakla eş anlamlıdır. Kalkıp o şeyi yapmak, rahatımızı bozacağı için oturup dinlenmeyi, uyumayı bekleriz. Elbette bu esnada zaman ve fırsatlar ellerimizden akıp gider.

Klasik ağustos böceği ve karınca hikâyesidir bu. Bu fabl, bize yaşama dair çok önemli ipuçları verir. Karınca çalışır ve kazananların olduğu yerdedir. Ağustos böceği ise hep erteler ve günün birinde aç kalır.

Bizler de, ya ağustos böceği oluruz hayatta, ya da karınca. Kazanacaklarımız

Page 12: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

da, kaybedeceklerimiz de bu kısacık masalın içinde gizlidir.

Karınca olmak istiyorsanız, rahatınızı biraz bozmanız gerekecektir. Karınca olmak için, sağlam hedeflere ve sizi bu hedeflere götürecek sağlam planlara ihtiyacınız vardır. Erteleme alışkanlığını yok etmek için, mutlaka sizi harekete geçirecek bazı motivasyon faktörleri bulmalısınız. Çünkü gerçekte hiçbirimiz tembel değiliz. Sadece bizi ayağa kaldıracak, kışkırtıcı bir hedefimiz yok. Sabahtan akşama kadar yan gelip yatan birine, “Hazırlan gidiyoruz. Şu tepede hazine bulduk. Hemen bir kürek al gel” derseniz, uzaya fırlatılan bir roket gibi, daha sizin cümleniz bitmeden kendini o tepeye fırlatacaktır.

Elbette bütün amaçlar bu kadar ani motivasyonlar üretmez. Bizim her şeyden önce büyük bir hedefe ihtiyacımız olacak. Hedefiniz, sonunda elde ettiğiniz zaman sizi çok mutlu edecek, sevinç çığlıkları atmanızı sağlayacak kadar güçlü olmalı. Sonra da bu hedefleri küçük parçalara ayırmalısınız. Bazı şeyleri bir anda yapmak mümkün olmayabilir. Ama küçük parçalara ayırarak eninde sonunda onu tamamlayabilirsiniz. Önceki kitaplarımda da verdiğim bir örneği yinelemek istiyorum, “Bir karınca eğer isterse bir fili yiyebilir. Belki milyonlarca kez ısırması gerekir ama pes etmediğinde bunu başarabilir”

Söz konusu hedeflerimiz olunca, kendimizi

disipline etmek en önemli sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bir işçi, emekli olabilmek için otuz yıl disiplinli bir şekilde işe gidip geliyor, ama söz konusu bir yabancı dil öğrenmek olduğunda, iki cümleden sonra hemen pes edebiliyor. Ardından da, “Adamların çöpçüleri bile İngilizce konuşuyor arkadaş” gibi geyiklerle işi espriye vurarak kapatabiliyor.

Hedeflerinizin sürekliliğini, vücut geliştirme egzersizlerine benzetebiliriz. Eğer bir günde sıkı kaslara ve güçlü bir vücuda kavuşmak istiyorsanız bunu başaramazsınız. Bir hafta ya da bir ay çalıştığınızda da sonuç alamazsınız. Eğer sıkılır ve hemen bırakırsanız, bütün emekleriniz heba olur. Bir hedefe ulaşmak için hiçbir şeyi ertelemeden, pes etmeden sürekli olarak çaba göstermelisiniz.

Bu arada hedefiniz gözünüzün önünden bir an bile ayrılmamalı. Çünkü hedefi görmezseniz, kaybolabilirsiniz. Birçok yüzücü, sis önünü kapatınca kıyıyı göremediği için rekora birkaç kulaç kala vazgeçmiştir. Birçok başarılı insan, birileri o hedefe birkaç adım yakınken, onların bıraktığı yerden devam ettiği için başarılı olmuştur.

Pes etmek sözcüğünü hayatınızdan çıkarın.

Erteleme kelimesinin üzerine kezzap dökün.

Page 13: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Hatta bununla da yetinmeyin bu kelimeyi ağır bir demire bağlayıp okyanusun dibine fırlatın. Pes ettiğiniz, ertelediğiniz ya da eyleme geçmediğiniz her durumda, hedeflerinizi kendi ellerinizle toprağa vermiş olursunuz.

Kimse de size madalya takmaz. Çünkü kaybedenler değil, kazananlar alkışlanır. Ne yazık ki dünyada düzen böyledir. Madem oyun, kazanmak üzerine kurulu, o halde hazırlanın, yola çıkın, pes etmeyin ve kazanın.

Kazanan olmak güzeldir. Kimse kaybetmeyi istemez. Birilerinin sizi teselli etmesi mi hoşunuza gider, yoksa sizin başarılarınızın dilden dile dolaşması mı?

Ben hayatım boyunca, başarı kelimesinin bizim DNA’larımızda bir yerde kayıtlı olduğuna inanmışımdır. Başarı duygusu hepimizin istediği ve elde etmek için bütün gücünü kullanmaya hazır olduğu bir duygudur.

Maalesef baskılar, kurallar ya da başka etkenler, insanlarla başarı arasında bir duvar olabiliyor. Ama o duvarları yıkabilirsiniz. Kurallara meydan okuyabilir ve pes etmeden yolunuza devam edebilirsiniz. Tarih bunu başaranların hikâyeleriyle doludur. İnsanlık tarihi, başarılar tarihidir. Ampulü bulmak için çaba gösteren ve başarısız olan binlerce mucit vardır. Ama tarih kitapları, onu başaran

kişiyi yazar. Hiçbir tarih kitabında, “Ampulü bulmak istedi. Ama oturup akşama kadar okey oynadığı için bunu başaramadı” gibi bir bilgiyle karşılaşmazsınız.

Kimsenin size acımasına, başarısızlıklarınızı dilden dile anlatmalarına izin vermeyin. Başarısızlıklarınız bile ilham versin. Başarısız olduğunuzda bile, “Sonuna kadar ter döktüm ama olmadı” diyecek cesareti ve rahatlığı gösterin.

Birileri karşınıza çıkıp hayallerinizle kahkahalar eşliğinde dalga geçiyorsa, onlara kiminle dalga geçtiklerini göstermenin zamanı gelmiştir.

Hadi o zaman, gösterin onlara…

“Mutsuz Olmak Günahtır” kitabından yazarın izniyle alıntıdır.

Mustafa ÇAYNlp Master Trainer, Yaşam Koçu, Yazar

www.mustafacay.com

Page 14: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Mutluluk

Hiç düşündünüz mü nasıl mutlu ya da mutsuz olur insan? Ne olur da biz, mutlu ya da mutsuz oluruz? Mutlu ya da mutsuz olmak bir seçim midir yoksa bir kader mi? Mutlu olmak öğrenilebilir, öğretilebilir mi?

Bizde mutsuzluk yaratan durum, aslında iç ve dış dünyamızın çatışmasından başka bir şey değildir. Hatta çoğu sorunun kaynağını bilemezsiniz. Sorunun kaynağı derinlerde, bilinçaltınızdadır.

İçinde bulunduğunuz duruma alternatif bulamayınca, mutsuz oluruz. Gerçekleştiremediğimiz şeyleri gerçek kabul etmek; işte mutsuzluğumuzun sebebi. Mutluluğumuzun önündeki engel, çoğunlukla başkalarının dayatmalarıdır. Hayatta en güvendiğiniz kişi ya da kişiler, size en çok zarar veren kişilerdir. Geçmişte size zarar verenler, geçmişte güvendiklerinizdir.

Mutlu ya da mutsuz olmak aslında bir

ilizyondan başka bir şey değildir. Her ilizyonda olduğu gibi, gerçek bu oyunun arkasında gizlidir.

Hayatta karşına çıkan her sorunun sana öğretmek istediği bir şey vardır. Sana gönderilen mesajlardır aslında sorunlar… Oysa biz sorunun kendisiyle o kadar uğraşırız ki, çoğunlukla sorunun bize öğretmek istediği şeyi görmezlikten geliriz. Hiçbir sorun birdenbire hayatımıza girmiyor. Düşünün, bu sorun nenden senin hayatına girdi. Sana ne öğretmek istiyor? Alman gereken ders nedir?

Şayet hayatına giren sorunların sana öğretmek istediği şeyleri öğrenirsen, mutlu olursun. Hayatımıza giren sorunları, sorun olarak görmeyi bıraktığımızda, sorunların bize öğretmek istediği şeyi görür ve bize sağlayacağı katkıyı fark ederiz. Katkıyı fark etmenin yolu, sorunları sevmektir.

Şu an hayatınızda bulunan tüm sorunları sevin. Sorunu getireni ve sorunun getirdiklerini de sevin. Sağlıklıyken sağlıklı halinizi, hastayken hasta halinizi sevin. Depresyondayken depresyondaki halinizi, mutluluktan havaya uçarken, mutluluktan havaya uçan halinizi sevin. Yaratılanı sevin, yaratandan ötürü…

Hayatınızdaki sorunun ya da sorunların size öğretmek istediği şeyi öğrenirseniz mutlu olursunuz.

Bugün eve geldiğinizde, hemen televizyonu

Page 15: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

açmayın, telefonla konuşmayın. Bilgisayarla uğraşmayın. Sessizlikten kaçmayın. Kendinizle baş başa kalmaktan kaçmayın. Çoğu insanın temel korkusu kendisiyle baş başa kalmaktır. Yine çoğu insan bu korkusunun farkında bile değildir. Bugün kendinizle sohbet edin. İçinizdeki sesle konuşun. Nefes alışverişinizi dinleyin. İçinizdeki sese güvenin. Siz, kendinizle baş başa kalın…

Sorununuz ne olursa olsun, hatta soruna teslim olmuşsanız bile, üzülmeyin. Bazen soruna teslim olmak, o sorunu alıp götürmektedir.

Her gün uyumadan önce sahip olduğunuz her şey için teşekkür edin. Şükredin… Gözleriniz için, yürüyebildiğiniz için, duyduğunuz için, dokunabildiğiniz için, aileniz için, sahip olduğunuz her şey için teşekkür edin, şükredin ve daha iyisini isteyin.

Mutlu ve mutsuzluğun kaynağı aynı yerdir. Tıpkı şeytanla meleğin, elmasla kömürün kaynağının aynı olması gibi.

Unutmayın ki algılarınızla algıladığınız her gerçeği değiştirebilirsiniz… Belirleyici olan seçimlerdir. Herkes tercihini yaşar. Tercihinizi belirleyen farkındalık seviyenizdir. Farkındalığınız arttıkça, sizi mutlu edecek seçimlerde

bulunursunuz.

Dışarıda mutluluk ya da mutsuzluk yoktur. Dışarıda sadece yaşam vardır. Yaşamı mutlu ya da mutsuz olarak niteleyen insandır. Algılarınızla algıladığınız her şeye verdiğiniz anlamları değiştirmeye başladığınızda mutlu olursunuz.

Hayalleriniz suya düştüğünde ona yüzme öğretebiliyorsanız, mutlusunuzdur…Unutmayın ki, mutluluk ve mutsuzluk dış dünyada değil, sizin iç dünyanızdadır. Önemli olan sizin bakış açınızdır.

Frozan’ın dediği gibi ‘Herkes Kendi Mutluluğunun Resmini Çizmiş Amatör Bir Ressamdır Aslında’

Mutlu bir yaşam dileğiyle… Görüş, öneri ve düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz…

Siran KALELİPsikolojik Danışman

[email protected]

www.sirankaleli.com

“İyi havalarda, kötü havaları da düşün.” - Thomas Fuller

Page 16: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Kişisel Gelişim Konferansı Gibi Bir Film Galası: Efeköy Entelköye Karşı

Merhabalar bu ay yine dopdolu bir dergi ile karşınızdayız. Türkiyenin ilk ve tek kişisel gelişim e-dergisi "Kişisel Gelişim" hızla sanal ortamın en popüler e -dergilerinden biri olmaya doğru gidiyor. Bu ay Taner Özdeş ile gerçekleştirdiğim röportaj inanıyorum ki çok ilginizi çekecektir.

Bu ay sizlere hafta içerisinde gittiğim “Entelköy Efeköye Karşı” filminin galasındaki izlenimlerimden bahsetmek istiyorum. "Bir film galası ve bu dergi ne alaka?" demeyin, hikâyemi okuyunca anlam vereceksiniz. Ben 7 bin nüfuslu Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde dünyaya geldim. Sineması olamayan küçücük bir kasaba. Sonrasında babamın işi gereği İstanbul’a düştü yolumuz. İstanbul koca bir şehir biz ise küçük bir aileydik. Annem ve babam arada baş başa zaman geçirmek istediklerinde beni bırakabilecekleri ne anneleri ne de bir akrabaları vardı

çevrelerinde. Daha sonrasında hayatlarına giren sinema salonu işleten arkadaşları "Sizin çocuğu arada bizim oraya bırakın ben ilgilenirim." sözüyle değişti belki hayatım. Annemler pazarda gezerlerken ben uslu uslu o koskocaman ekranda olup biteni izlemeye veriyormuşum kendimi. Günde 2-3 film izlediğim oluyormuş. Daha sonrasında ilkokul çağında etrafımdakileri güldüren, her şeyi taklit etme yeteneği olan bir çocuk oldum hep.

Benim yaşıtım olanlar bilirler günlerim hep pazar günündeki "Parlement Sinema Kulübü"nü beklemekle geçiyordu. İçimde inanılmaz bir sinema sevgisi vardı. Bu tutku yaşadığım 7 bin nüfuslu sinemasız kasabaya sığmayan, taşan bir duygu. O dönemde bu tarz dergileri satın alanlar bilirler Lemanyak, Lombak gibi dergilerin arkasında okur mektupları gibi köşeler olurdu burada ilanlar falan yer alırdı. Ortaokuldayken yaşıtlarım araba dergileri satın alırken ben bu mektup köşelerine Stanley Kubrick’in filmlerinin vcdlerininereden bulabileceğimi sorardım insanlara. 30 - 40 yaşındaki insanlar

Page 17: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

bana ücretsiz bu filmlerin vcdlerinigönderip "Helal be sana bu yaşta Stanley’i bile bildiğine göre sen geleceğin sağlam bir sinemacısı olacaksın." diyerek benim heyecanıma heyecan katarlardı.

Lise yıllarım dedemden yürüttüğüm uyduruk bir kamera ile sözüm ona kısa filmler çekerek geçti. Çevremde herkes benim kısa filmlerimi merak edip ne kadar saçma şeyler olsa bile izlemek isterlerdi. Üniversite maceramı tek tek yazsam kitap olur roman olur ama bin bir zorluklardan sonra hayalim olan İstanbul’da "sinema" okumaya en sonunda ulaştım. Halende 3.sınıf öğrencisiyim.

Hayatta hiçbir şey imkânsız değildir. Her zaman bir çözüm yolu vardır. Düşünsenize ben küçücük bir kasabada doğmuş büyümüş biri, yıllar sonra kendi memleketimde çekilen büyük bütçeli bir sinema filminin galasına "sinema televizyon öğrencisi" olarak davet ediliyorum. İnanıyorum ki yönetmen Yüksel Aksu da benimle aynı duyguları yaşadı aynı yollardan geçti ve bugünlere geldi. Asla mücadeleyi bırakmadı ve kendi yöremin insanını anlatan iki muhteşem sinema filmini bizlere kazandırdı. Hele ki düşünün "Dondurmam Gaymak" Oscar’da bile yarıştı. Yani HAYATTA HİÇBİR ŞEY İMKÂNSIZ DEĞİLDİR. Sadece niyet edin, isteyin, arzulayın ve SAVAŞIN.

Filmin burada eleştirisini yapmayacağım çünkü onun mecrası bu dergi değil. Ancak

filmin şöyle bir teması var: ÖNYARGILARIN YANLIŞLIĞI. Siz sevgili Kişisel Gelişim Dergisi okurları bu filme gidin ve önyargının ne kadar saçma bir şey olduğunu komik bir şekilde izleyin. Birbirleriyle belki de aynı dili aynı fikirleri olan insanların saçma sapan rollere saklanarak birbirlerini nasıl "anlamamak için " çaba gösterdiğini izleyin. Bu filmin tüm Türkiye’ye sağcısı, solcusu, dinlisi, dinsizi, enteli, köylüsü kim olursa olsun herkesin İNSAN olduğunu ve birbirimizi ilk önce bu sebepten ötürü saygı göstermemiz gerektiğini hatırlatması dileği ile... BOL BOL İZLEYİVERİN GARİ. :D :D :D

Şenan Deniz [email protected]

Page 18: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Taner ÖZDEŞ - Satış ve Pazarlama Uzmanı

Soru: Günlük yaşamda ister istemez egomuzun bizi yendiği anlar oluyor. Öfkelenirken bir takım şeylere kızarken ya da başarılarımız bozguna uğradığında hep bilinçaltımızdan gelen sesler ve egonun doğrultusunda ilerlediğimizi hissediyoruz. Bu durum yaşantımızı büyük ölçüde engelliyor, kendimize anlık olarak hâkim olsak da düşüncelerimize hükmümüzü nasıl sağlamalıyız?Taner Özdeş: Yaptığımız her şey duygularımızı, davranışlarımızı ve düşüncelerimizi belirliyor. Üçünden herhangi birini değiştirince diğeri de değişir. Duygunu değiştirirsen düşüncen değişir, düşüncen değişirse duyguların değişir, davranışları değiştirirsen düşüncelerin değişir. Demek ki elimizde bir güç var. Önemli olan bunun farkına varmamız. Çoğu insan kendisini, duygularını tanımadığı için farkına varamıyor mesela ‘ben ne zaman sinirlerim?’ diye sormamız lazım kendimize. Sinirlendiğimiz zamanları bilmemiz gerekir. Daha sonra bu konuda ne yapabilirim? Bir şeyler yapabilir miyiz? Bizi ne öfkelendiriyor bunun gerisine gitmemiz lazım. 1. Öfkeye neden olan şeyleri yaparız. 2. İse öfkemize neyin yol

açtığı üzerinde çalışmalar yaparız. Ne öfkelendiriyor bizi sorumsuz insanlar mı, düşüncesiz insanlar mı veya saygısız insanlar mı? Mesela beni sözünü tutmayan, yalancı, düzenbaz insanlar sinirlendiriyor. Benim sinirlenmem bu olayı çözmeme yardımcı oluyor mu? Adam üçkâğıtçıysa ben sinirlendiğim zaman dürüst mü oluyor? Olmuyor. O zaman bu durum karşısında kendimizi üzüyoruz esas güçlülük sakin kalabilmektir. Herhangi bir davranış karşısında ben düşünüyorum. Bu yapmış olduğum davranışın tepki vermeden önce bana yararı mı zararı mı var? Tepkiyle davranış arasında düşünmeye zaman ayırıyorum. Karşımdaki insanı anlamaya çalışıyorum neye tepki verirse versin, şuanda biri silahını çekse bana yine tepki vermem. Düşünürüm neye sinirlendiğini. Her şeyden önce niye bu tepkiyi verdiğini düşünmeye çalışıyorum. Ben kendi tepkimi vermeden önce kendi tepkime karar veriyorum.

Öfke de öncelik insanın kendisini tanıması, tepki vermemesidir.

Şu anda ne düşüneceğimi ben bilirim. Çoğu insan der ki “Ben bazı düşüncelerimi durduramıyorum, düşüncem beni boğuyor.” Temelde bu durum ailede

Page 19: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

yatıyor. Doğru anne baba önemli; doğru değil ise insanın düzgün olma şansı mucizelere kalır.Doğru iş, doğru eş, doğru arkadaş. Bu üçünü seçebilmek önemli. Doğru anne babayı seçemeyiz şansımız yoktur. Ama doğru iş ve arkadaş seçebiliriz. Arkadaşta özellikle doğruyu seçtiğimizde bizim muhtemelen bütün yanlışımızı iyi yönde düzeltecektir, bizi doğru yola sevk edecektir. İnsanın doğru arkadaşları var ise doğru işi de bulur. Yapmamız gerekenlerin temelinde kendimizi tanımak, doğru insanlarla birlikte olmak gerekir. O yüzden her hareketten önce insanın kendi zihnine gelen düşünceyi kontrol etmesi gerekir. Bunu nasıl yapabiliriz çok okuyarak mesela ben ayda 3-5 tane kitap okuyorum.

-) Bütün yoğunluğunuza rağmen iyi okuyorsunuz.Taner Özdeş: Benim hayatımda yoğunluk diye bir şey yok aslında öncelik vardır, yoğunluğu ben zihnimde oluştururum. Yoğunluk denilen şey dinlenmemektir ama ben dinlenme ihtiyacı duymuyorum Normal insanlar duyuyor ama ben duymuyorum. Ben şu anda otururken bile dinleniyorum.

Soru: Gerçekten müthişsiniz. Günde kaç saat uyuyorsunuz?Taner Özdeş: 4-5 saat arası, çok fazla uyumuyorum. Uyumaya ihtiyaç duymuyorum. Genelde kafasında problemleri olan insan çok uyur. Uyumak

bedensel bir şey değildir, zihinseldir. Bedenin uykuya bir ihtiyacı yok. Ben 3 saat uykuya dalıyorum tabiri caizse bebekler gibi uyuyorum. Hiçbir problemim olmaz; çünkü ben kendimi korurum. Zihnimde negatif hiç bir şey olmaz. Hiçbir zamanda buna izin vermem, ona göre programladım beynimi, bende sorun, korku, endişe yoktur. Hepsini çözerim

Soru: Böyle olunca da kendinize güveniniz artıyor doğal olarak.Taner Özdeş: Bunların hepsinin bu şekilde olmasının sebebi özgüvenim. Bu da kendimi çok sevmem, kendime hayranlığımdan kaynaklanıyor. 8 yaşında da öyleydim. 10 yaşında da… Dünyaya karşıyımdır. İnsanları hiç umursamam. Önemli olan kendi hakkımda ne düşündüğümdür. Başkası hiç önemli değildir benim için. Her şeyi kendim için yaparım temelde kendimle uğraşırım. Bir problem varsa bunu kendim çözmeliyim.

Senin bir problemin varsa kendi kusurunu kabul etmektir özgüven. Ondan sonra “Bunu çözmeli miyim yoksa çözmemeli miyim?” diye düşün.

Soru: İnsanlar hayatlarında sürekli dert yanıyor bütün gün kötü haberleri okuyor bu durum da ruh halimizi oldukça etkiliyor öyle değil mi?Taner Özdeş: Tabi ki. Ben genellikle çevremde pozitif insanları seçiyorum. Negatif düşünen insanları istemiyorum. Mesela güne gazete okuyarak

Page 20: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

başlamıyorum. Okumalarını da tavsiye etmiyorum; çünkü gazete okumak negatifliktir ve okumanın bir faydası yoktur. İlla finansal ekleri takip ediyorsan bunu televizyon da hızlıca bir şekilde takip edebilirsin. Gazete okumak istiyorsan da sana değer katacak köşe yazılarını takip edebilirsin. Onun dışında gazete negatiflik ile besleniyor.

Amerika’da ortalama bir aile günde 7 saat televizyon izliyor. Bizde ise bu durum tam tersi. İnsanlar nerde zaman harcıyor, uyku mu, televizyon mu, çok fazla gazete okumak mı? Nerde zaman kaybediyoruz? Yoksa gereksiz toplantılar mı, gereksiz insanlar mı? Bunları düşünmeliyiz.

Soru: Bir işe tam odaklanabilmek ve tam verim alabilmek için zihnimize hangi komutu vermeliyiz ki yapabileceğimiz işten %100 verimlilik alabilelim?Taner Özdeş: Her şeyden önce “Benim bu konuda yeterli bilgim, tecrübem, yeteneğim var mı? Neyim eksikse onu nasıl elde edebilirim?” diye kendimize sormalı ve karar vermeliyiz. Bizi bu durumda harekete geçirecek şey ‘gerçekten istiyorum’ olmalı.

Soru: Sıfırdan satışa başlayacak bir kişinin öncelikli olarak kendisini mi geliştirmesi gerekir yoksa daha fazla sosyal olup gözlemlemesi satışta daha mı fazla verimlilik kazandırır?Taner Özdeş: Satış bir beceridir. 16 yaşımdan beri satış yapıyorum. Sokak

satıcısıydım, kapıları çalarak satışımı sürdürürdüm. Satış yapabilmek için öncelikle korkuları yenebilmek önemlidir. Üç tane korku vardır: Edinememe, başarısızlık ve insanlarla tanışamama korkusudur. Bunları yenebilmek önemli. Onun için pratiklik edinebilmek gerekir. Satış futbol gibidir. Çıkıp oynanmalıdır. Her gün belirli sayıda insanla tanışılmalı ve etkileme konusunda kendini geliştirebilmek önemli.

Soru: Satış yapan bayanın müşterisi erkek ya da satışı yapan erkek, müşteri bayan olduğu durumlar da satışa bir artı değer katar mı?Taner Özdeş: Kadınlar satış yönünden daha iyi ilişki kurarlar. Yalnız çok yoğun saatler olduğunda fazla çalışamazlar, olumsuzluklarda motivasyonları düşer, duygusaldırlar. Kadınlar satışta ya çok başarılı ya da başarısız olurlar. Bu birazda karakter yapılarına bağlı. Erkekler kadınlara oranla daha dayanıklı ve cesur, karşı tepkilere hazır oldukları için daha başarılı olurlar. Kadınlar özellikle müşteri hizmetlerinde, halka ilişkilerde daha detay gerektiren işlerde çok fazla başarılı olurlar.

Soru: Satış öncesi randevu nasıl alınmalıdır?Taner Özdeş: Merak uyandırılmalıdır. Diyeceksin ki “Ahmet Bey müthiş bir ürünüm var biliyorum siz bu konuda en iyisisiniz, iki dakikanızı ayırır mısınız?” Randevunun amacı karşımızdaki insan üzerinde merak ve heyecan oluşturmak

Page 21: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

veya da hırs, kıskançlık duyguları oluşturabilmek gerekir. Kişinin seninle konuşması için neden doğurmalısın. Satışta en temel şey dürüstlüktür, yaptığı işe ve kendisine inanması gerekir.

Soru: Zor müşterilere nasıl satış yapılır?Taner Özdeş: Her 10 insandan 1’i evet der. Hiçbir insan %100 başarılı olamaz. O yüzden satışta başarının sırrı başarısızlıktır. Müşteri istemiyorsa örneğin “Ahmet Bey sizinle tanışmak beni müthiş memnun etti. Ama siz hazır değilsiniz, bir gün hazır olduğunuzda burada neye ihtiyacınız varsa beni arayabilirsiniz, ama dost kalalım sizinle.” denmesi gerekir. Her insan satış

yapamaz, en büyük hata odur.

İnsan duygusal bir varlıktır. İnsanın duyguları değişir. Hayatı da güzel yapan budur. Her zaman için aşağı düşeceğiz ki çıktığımız zaman mutlu olalım. Mutsuz olacağız ki mutluluğun kıymetini bileceğiz. Bir şeyler kaybedeceğiz ki kazandığımız zaman sevinebilelim. O yüzden insanı başarılı kılan yaşadığı başarısızlıklarıdır.

Röportaj Hazırlık - Düzenleme: Özlem ÖZTULUMRöportaj: Şenan Deniz Hava

Page 22: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Hayran Ol(un)anlar

“Dünya var olduğundan bu yana birileri insanlığa ölümsüz eserler bıraktı, diğerleri de onlardan faydalandı. Birileri çağ kapatıp çağ açacak işlere imza attı, diğerleri oturup olan biteni seyretti. Birileri tarihe adlarını altın harflerle yazdırdı, diğerleri onları okudu, dinledi, anlattı. Birilerini diğerlerinden farklı kılan neydi? Şüphesiz “başarı”, farkı oluşturan etkendi.”

Hayatın her alanında birçok muhteşem eser görebiliriz. Örneğin; edebiyatta Shakspeare’in Hamlet’i, Victor Hugo’nun Sefiller’i ve Reşat Nuri Gültekin’in Çalıkuşu adlı eseri çok beğenilen ve çok okunan eserlerdendir. Mimaride Mısır Piramitleri, Artemis Tapınağı, Selimiye Camii akıl almaz güzelliktedir. Sanatta Picasso’nun, Da Vinci’nin resimlerine paha biçilemez. Bilimde Einstein’ın teorileri günümüz fiziğinde çok önemli yer tutmaktadır. Teknolojide birçok bilim adamının buluşu hayatı kolaylaştırmaktadır. Bu muhteşem eserlere ve onları bize sunan dehalara

hayran olmamak elde değildir. Örnekleri şüphesiz çoğaltabiliriz ama önemli olan sizin bu durumun neresinde olduğunuzdur: Hayran olanlardan mısınız, hayran olunanlardan mısınız?

Dünyanın var olduğu ilk günden günümüzü kadar milyarlarca insan yaşadı ama aralarından sadece birkaçının biyografisi yazıldı ve birkaçının isimleri günümüze kadar geldi. Bu insanların biyografilerinin yazılmasının nedeni şüphesiz diğer insanların yapamadıklarını yapmaları, çeşitli alanlarda başarılı olmaları ve insanlığa ölümsüz eserler bırakmalarıydı. Şimdi bu insanlara bir göz atalım:

Alexander Graham Bell: Telefonun ve birçok aletin mucidi ve kendi tabiriyle kendini “sağırlara konuşmayı öğretmeye adayan” bilim adamının çalışma odasında eşinin çizdiği bir baykuş resmi vardı. Bell, bu resim için gündüzleri çalışmakta zorlanmadığını ama geceleri uyku bastırdığını, bu yüzden kendine baykuşu rakip görüp geceleri daha fazla uyanık kalmaya çalıştığını söylüyor.

Henry Ford: Birçok kez battı ama yılmadı. “Otomobili dünyaya tanıtacağım.” dedi ve başardı. Kendi soyadını verdiği otomobiliyle otomotiv sektörünün kurucusu olan Ford, “Başaracağım da deseniz, başaramayacağım da deseniz sonuçta siz haklı çıkarsınız.” sözüyle inancın başarı üzerindeki etkisini

Page 23: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

vurguluyor.

Albert Einstein: Konuşmayı yaşıtlarından geç öğrenen, matematik hocasının okuyamaz dediği Einstein, ileri sürdüğü bilimsel görüşleriyle bilimin geldiği noktada önemli bir yere sahip. Parçalanamaz denen atomu parçalayan Einstein, imkânın sınırlarının aslında “kendimiz” olduğunu gösteriyor.

Fatih Sultan Mehmet: Orta Çağı kapatıp Yeni Çağı açtı. Çok genç yaşta kimsenin akıl edemediğini akıl eden Fatih, gemileri karadan yürüttü ve savaşın topla, tüfekle değil, “zekâ”yla kazanıldığını gösteriyor.

Mehmet Öz: 1996'da ‘‘Yılın Amerikan-Türk Adamı’’ seçildi. Amerika’da sağlık alanında birçok başarıya imza atan Prof. Dr. Öz, her geçen gün başarılarına bir yenisini ekliyor. Kısa bir süre önce Amerika’nın ünlü dergilerinden Time’akapak olan Öz, başarılarıyla bizi gururlandırmaya devam ediyor.

Leonardo Da Vinci: Tek bir alanda değil birçok alanda zirveye oturan Da Vinci insan beyninin birçok işte başarılı

olabilecek yapıda olduğunu eserleriyle gösteriyor. Sanatta, mimaride, bilimde ve daha birçok alanda sayısız eser ortaya koyan Da Vinci “dünyanın en zeki insanı” olarak kabul ediliyor.

Gördüğünüz gibi bu insanlar, insanlığa faydalı olabilmek için yaşadılar, yaşıyorlar. Diğer insanlardan farklı oldukları için de biyografileri yazıldı ve hayran olunan insanlardan oldular. Peki, siz hangi tarafta olmak istersiniz: Hayran olan mı, hayran olunan mı? Seçim sizin ve unutmayın başaracağım da deseniz, başaramayacağım da deseniz sonuçta siz haklı çıkarsınız!

Hayran olunan ve biyografisi yazılacak insan olabilmeniz dileğiyle…

Tayfun SOYLU

“Sevdiğin zaman korku kaybolur; bunu hiç gözlemledin mi? Sevdiğin zaman korku yoktur. Birini seversen korku kaybolur. Ne kadar çok seversen korku o kadar kaybolur. Bütünüyle seversen korku mutlak şekilde yoktur. Korku sadece sen sevmediğinde ortaya çıkar. Korku sevginin yokluğudur, kanun sevginin yokluğudur çünkü kanun temelde senin titreyen kalbinin iç dünyanın savunmasından başka bir şey değildir: Korkuyorsun, kendini korumak istiyorsun.”Osho

Page 24: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Hiçbir şey Sebepsiz Değildir

Hayatta başımıza gelen hiçbir şey sebepsiz değildir ve bir sebebi vardır. Belki o an göremezsiniz ama aradan zaman geçtikten sonra durumu daha iyi kavramaya başlarız ve deriz ki iyi ki de böyle olmuş. Biliyor musunuz hayatta mutluluğu içselleştirmiş insanlar başlarına ne gelirse gelsin bunu kötü algılamayıp bir işaret sayarlar ve her zaman hangi koşulda olursa olsun Allah tarafından desteklendiklerine inanırlar ve olan olayların onların iyiliği için olduklarını bilirler.

Hayatımızda kötü bir olayla karşılaştığımızda genelde şu sorular aklımızdan sürekli geçer “Neden ben? Haksızlık bu! Her kötü şey hep beni mi bulur?” gibi daha niceleri. Aslında o an anlamasak da sanki görünmez bir el tarafından uyarılıyoruzdur ve bizi kendi yolumuza sokacak sonuçlara doğu ilerliyoruzdur, tabii ki de yaşadığımız o üzüntünün ilk şokuyla bunu anlamamız çok güç. Çünkü farkındalığımız sürekli

neden bu olay beni başıma geldi diye, olayı ve kişileri suçlayıp durur.

Bu hayatta başımıza türlü olaylar gelir, sevgilimizden ayrılmak, işten çıkarılmak, çalıştığın sınavdan düşük not almak ya da anlaşılmamak gibi. Çok sevdiğim yakın bir arkadaşım sevgilisinden ayrılmıştı ilk zamanlar her şey onun için kâbus gibiydi, ona sürekli bunda var bir hayır demem ona küfür gibi gelmeye başlamıştı ve aradan geçen zamandan sonra anladı ki o kişi ona birçok şey öğretmişti: sabırlı olmayı, kıskaç olmamayı… “Evet” demek istediğinde “evet”, “hayır” demek istediğinde “hayır” demeyi ve o kişi sayesinde İngilizcesi bile gelişmişti. Başlarda onla geçirdiği her şey zaman kaybı gibi gelse de sonradan artılarının neler olduğunu gördü ve bir sonraki ilişkisinde aynı hataları tekrarlamadı. Çünkü bir önceki ilişkimiz bizi bir sonrakine hazırlar onun içinde bu olmuştu.

Hayatta başımıza gelen kötü durumlar zaman kaybı değildir, bunu sakın unutmayın. Hem bize ders verirler hem de “Dur ve yön değiştir!” derler bize. “Her şeyde bir hayır vardır.” diyip hayatımızda olan biteni kabul ettiğimizde ve güvendiğimizde direnmekten vazgeçeriz. . Bu tabi ki de hayatta olanlara kayıtsız kalmak değildir. Olmuş olan ve değiştirilemez olanı kabul etmek ve bu durumla artık savaşmamak ve katlanmamaktır.

Page 25: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

İnanın ki şu dünyada birçoğumuz yaşama direnerek o kadar çok enerji harcarız ki. Bu dünyada başımıza gelen her şeyin bir amacı olduğunun yanı sıra bizi olgunlaştırır ve geliştirir. Kimi zaman bu acılar bazı kişilerin kalbini daha katı yaparken kimisinin de farkındalığını arttırıp duvarlarını yıkar. Farkındalığınızın artması için gelecek iki hafta için bu bakış acısına sahip olun biliyorum çok kolay olmayacak ama bir deneyin ve denedikçe her şeyin nasıl da yola gireceğini göreceksiniz. Bende bunu başlarda denediğimde zorlanmıştım, hatta biten ilişkim olduğunda sürekli takılmış bir kaset gibi “Neden ben, neden ben?” diye söyleniyordum. Bu bakış açısı beni bir

sonraki kademeye taşıdı ve şimdi başıma gelenler için teşekkür ediyorum. Çünkü o acılar beni ben yapan kalbimin açılmasını sağlayan durumlardı. Mevlana’nın şu bilindik sözünü hep tekrarlarım kendime.”Üzülme! İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da olmaması gerektiği için olmuyordur.”

Sonuç olarak hayatta her şey bizim mükemmeliyetimiz içindir ve her şeyin bir sebebi vardır çünkü olan her şey sizin iyiliğiniz için olmaktadır ve bundaki dersi ve güzelliği aramalıyız.

Ahmet KAN

Page 26: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Tercih Ettirilen Yalnızlıkla Yaşayabilme

Hayat her zaman A ya da B seçeneği sunmuyor bizlere ne yazık ki. Tek şıkla yola devam etmek zorunda kalıyoruz kimi zaman, maddi yahut manevi hallerle. Üstelik bunun bize ne getireceğini ya da bizden ne götüreceğini tahmin etme şansı veya süresine sahip olamadan devam ediyoruz yaşamaya.

Peki, nedir bu yalnızlık? Hep mi kötüdür? Hiç mi yararı yoktur? Yaşanması mı gerekir yoksa yalnızlık muhitine uğramadan yürüyüp gidilmesi mi? Evet bence yalnızlık bize anlatılan gibi öcü değil yeri geldiğinde uzunca ya da kısa aralıklarla tadılması gereken hayat tatlarından biri. Elbette bu soruların cevabı siz okurlarıma göre de değişecektir

Öncelikle şunu kabul edelim. Maalesef ki günümüz insanın büyük bir kısmını mutlu etmek o kadar zorlaşmış ki hani derler ya ‘ ağzınla kuş tutsan yaranamazsın’ aynı o hesap. Şişen egoları, tatmin olmak

bilmeyen benlik duyguları, zehirli oklar gibi saçılan sözleri, bakışları, kılıç kadar keskin sınırları, gülmeyi unutmuş yüzleri ve buna benzer pek çok neden sıralamak mümkün. Duruma bakılırsa birlik ve beraberlik kavramı bu tablonun enkazları altında can çekişmekte gibi görünüyor. Peki, hanginiz hissetmediniz ki tek başınıza koca kalabalığın yalnızlığınızı oluşturduğunu, eş, dost, arkadaş, kardeş ve hatta ailenizin bile sizi anlamadığını ruhunuzda açılan ve genişleyen yaraların acı çığlıklarını… Sanırım zorla tercih ettirilen yalnızlığı yaşamak düşüyor artık biz insanlara.

Hayatında elinden gelenin hepsini yaptığın halde seni manen üzen insanlar mı var? Çıkar gitsin hayatından unutma kimse vazgeçilmez değildir. Sinemaya gideceksin ama şans bu ya! Herkesin işi var veya senin aylardır beklediğin filmi sevmedikleri için sana eşlik etmiyorlar mı? İstediğin hangi zamansa kalk git filmine, eee tabi patlamış mısırını almayı da unutma eline. Çünkü senin de bir zaman planlaman var. Bir kulübe mi üye olacaksın kimse yok mu tanıdık? Neden vazgeçiyorsun ki kimse yok diye? Üye ol ve orada yeni insanlar tanımanın tadını çıkar. Denize mi gideceksin? Giy mayonu al havlunu seril plaja. Sabah koşularını da tek yapacaksan bir adet mp3 çalar sana bu konuda çok daha yardımcı olabilir. Çünkü genelde istediğin anlarda ve ihtiyacın olan zamanlarda yanındaki kişiler bir anda silinirler nedense. Sanrım o kişilere shift+

Page 27: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

delete uygulamak gerekiyor hayatımızda. O yüzden “saçma-mantıklı, doğru-yanlış, zor- kolay” adını siz koyun bu şekilde davranmanın.

Yalnızlığın yolunda rehavet kasketiyle sıkıntı veya korku kıyafetleriyle yürümek yerine; seni dinlendirici, belki de akla karayı ayırt etmeni sağlayıcı birilerine bağımlı olmadan tek başına hayatın tadını çıkarmanı sağladığı düşünceyle yürü.

Hayatını çevrendeki insanların zamanlarına ya da zevklerine göre kurgulamaya çalışıp da kaçırdıklarının arkasından el sallamak zorunda kalma.

Hayatta kaçırdıkların tümüne yakını geri gelmez çünkü.

Hayat vitrinini güzel göstermek için birbirine iplerle sıkı sıkı bağlı dantel olmaya zorlama kendini. Sadece hayatını hakkıyla yaşa…

Hamide ŞİMŞEK

Kişisel Gelişim“İhtiyacımız olan her yerde!”

www.twitter.com/kgelisimim

Page 28: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

İçselleştiremediğimiz Ahlak

Her geçen gün farkında olmadan artan hatalarımız var. Bunlar çeşitli çeşitli olsa da bu yazım da bir boyutundan ele alacağım. Ne mi? AHLAKI İÇSELLEŞTİREMİYORUZ.

“Ahlakı içselleştiremiyoruz.” Sözümden kastım nedir?

Bu sözden anlatmak istediğim sözlerimiz ile maalesef davranışlarımızın tutarlı olmaması. Veya bir yönüyle de aslında olmadığımız gibi davranmaya çalışmamız, yani o davranışı içimizden geldiği için değil topluma uymak adına yapıyoruz.

Hepimiz çevremizde gözlemlemişizdir bu durumu ya da farkında olmadan kendimiz de yapıyor olabiliriz. Bu da bir şeyleri eleştirip yine kendimizin yapmasıdır. İnsanları çevremizden başlayarak davranışlarında doğru olmayan şeyler var diye eleştiririz ama kendimiz o davranışı ilk sürdürenizdir.

Nasıl mı? Bir ebeveyn düşünelim, çocuğuna öğütler verir: sigaranın zararları, toplum içinde nasıl davranılması gerektiği, büyüklere saygı… Kendi çocuğuna bu tür öğütleri veren ebeveyn, bu davranışları kendisi sürdürüyorsa savunduklarını içselleştirememiş demektir. Kendi çocuğuna nasıl model olamadığıysa apayrı bir konu.

Kendi hayatımdan örnek vereyim. Bir arkadaşımla hem sohbet ediyor hem de yürüyorduk ve elimize de yiyecek bir şeyler aldık. Bir süre sonra yiyecekler bittiğinde şöyle bir etrafa bakındı ve ambalajı bir kenarı attı. Neden oraya attığını sorduğumdaysa çöp kutusunun olmayışı sebebiyle belediyeyi eleştirdi. Oysa cebine koyabilir ve elinde tutabilirdi. Dahası bundan bir süre önce yerlerdeki çöplerden dert yanıyordu.

Diğer bir hata ise olmadığımız gibi görünmeye çalışmak. Bir mevlide gittiğinizde hani sizi şaşırtan kişiler görürsünüz. Huşu içerisinde oturmuş hiç de dine yakın olmadığı halde dindar görünümüyle dinliyordur. Oysa dışarıda aksi yönde hareket ederken defalarca görmüşüzdür. Sadece dini açıdan da bakmayalım, örnekleri çoğaltabiliriz buna benzer. Buradaki hata olmadığımız gibi görünerek toplumun onayını almaktır.

“Ya olduğun gibi görünYa da göründüğün gibi ol.” Mevlana

Page 29: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Yaşıyoruz. Elbette hatalarımız olacak. Kimse mükemmel değil. Önemli olan hatalarımız var mı diye sorgulayıp tespit etmek ve çözümü adına üzerine gitmek. İçselleştiremediğimiz bir ahlakın savunuculuğunu yapmak da topluma uymak adına yaptığımız davranışlardan birisidir. Öyleyse yaptıklarımız ve söylediklerimiz arasındaki tutarlılığı sağlamalıyız.Sağlıcakla kalın.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Olumlama

Koskoca bir seneyi daha geride bırakmak üzereyiz. Yepyeni bir seneye gireceğimiz son zaman dilimlerinde kendimiz ve gelişimimiz adına geçirdiğimiz bu yıl da neler yaptık, neler eksildi hayatımızda? Öğrenebileceğimiz dersler edinebildik mi?

Şöyle bir uzanalım rahatça arkamıza ve düşünelim, hatta yazalım. “Ben bu yıl da şunu başardım, bu yıl benim için zor olsa da mutlu geçirdim ya da stresli…” dedikten sonra derin bir nefes alarak şu güzel cümleleri söylemeden geçmeyelim: Ben gelecek olan seneye daha da gümbür gümbür gireceğim. Başaramayacağım hiçbir şey kalmayacak. Hayatımdaki bütün güzellikleri ben var olduğum sürece yaşatacağım. Kimseyi kırmadan, üzmeden gerektiği yerde susarak, gözlemleyerek dersler edineceğim. Maddi yönden kaygım sadece kendi zihnimde oluşturduğum sürece ortaya çıkacak. Ben istediğim zaman bolluğumu, bereketimi de hep yanımda taşıyacağım. Hedeflerim daima yanımda hazır, hissettiğim an tam 12 den vuracağım. Mutluluklarım ise hüznüm kadar değerli. Ben hayatım da güleryüzümü kimseye eksik etmem, bu yüzden mutluluklarım hep benimle birliktedir.

Yeni yıl da umutlarınız, güzellikleriniz ve başarılarınız sizlerin yanınızdan bir an olsun eksilmesin. Gelişmelerinizin daim olması dileğimle…

Özlem ÖZTULUM

Page 30: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

İbn’i Haldun (1332 - 1406)

14. yüzyılın büyük Arap tarihçisi İbnHaldun Doğu'da ve Batı'da ilk tarih filozofu, hatta bazen sosyolojinin habercisi olarak tanınmıştır. Arapça'dan Latince'yeeserlerin çevrilmesi hareketi zayıfladığı için ibn Haldun'un düşünceleri Avrupa'ya oldukça geç, 19. yüzyıl ortasında girdi. Fırtınalı hayatını Umumi tarihine ek olarak yazdığı kısımdan öğreniyoruz. Tunus'ta 1332'de (H. 732) doğan İbn Haldun Hadramut'tan İspanya'ya göçmüş çok eski bir aileden geliyordu. 12. yüzyılda İspanya'nın Üçüncü Ferdinand tarafından zaptından sonra İbn Haldun'un ailesi Tunus'a sığındı ve filozof Kuzey Afrika'nın bu en önemli şehrinde doğdu.

İbn Haldun Ebu' Abdullah M. al-Ansari'den ders aldı. Erkenden bilginlerin meclisine girdi. Bir seyahatte Fas EmiriEbu İnan'ın veziri oldu. Kendisini kıskanan memurların iftiraları yüzünden hapsedildi. Bu emirin ölümünden sonra yerine geçen, onu serbest bıraktı ve ona umumi

katipliğini verdi. Fakat bu da uzun sürmedi ve kabilelerin isyanı üzerine emir, iktidarı kaybetti. Memleketin siyasal hayatından rahatsız olan İbn Haldun Endülüs'e gitmek için izin aldı. O zaman onu Gırnata emiriAbdullah b. Ahmer'in sarayında görüyoruz (1364). Gırnata, İspanya'da İslam devletinin son sığınağıydı. Tarihçi İbn al-Hatib orada vezirdi. İbn Haldun, orada tarihi çalışmaları için en elverişli ortamı buldu. Abdulah onu Kastil kralına elçi olarak gönderdi. İbn Haldun ile İbn Hatibarasında içten rekabet birinciyi Gırnata'dan ayrılmaya ve Becaye emiriAbu Abdullah'ın devletini kabule mecbur etti. Bu memlekette vezir oldu. Becaye ile Constantin arasındaki gerginliklerin halli ile uğraştı ve siyasi hayatın devamlı huzursuzluğu onu yeniden memleketi bırakmaya ve Telemsan'da bilimsel çalışmaları için yerleşmeye zorladı. Fakat siyasal hırsı ve yönetme yeteneğinden faydalanmak için çağıranların çokluğu onu tekrar faal hayata soktu. Telemsan sultanı Ebu Hamu onu sınırlarını koruyan kabilelerin başkanı tayin etti. O sırda İbnHaldun'un askerlik görevinde görüyoruz: Bu ona sahra halkını tanıma ve göçebeler hakkında derin tetkikler yapma imkanını verdi. Tarih felsefesinin önemli bir kısmını bu tecrübelerden çıkaracaktır.

Tunus'ta Beni Hafs, Cezayir'de Beni Abd-el-Vaad, Fas'ta Beni Merini hanedanları vardı. Fakat gerçekte her şehirde ayrı bir hükümet olup sahra hiçbir güce bağlı değildi. Hanedanlar arasında savaş,

Page 31: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

şehirlerin güvensizliği, kervanlar ve köylerin kabileler tarafından yağma edilmesi onları istikrarlı bir hayatta bırakmıyordu. İbn Haldun Kuzey Afrika'dan yeise düştü ve Endülüs'e dönmek istedi. Fakat Gırnata emirinin iyi karşılamasına rağmen onun hakkında Ebu Hamu'nun casusudur şeklinde yapılan dedikodular onu yeniden Ebu Hamu'yuaramaya mecbur etti. 47 yaşındaydı. Devamlı okumaları ve siyasi tecrübeleri ile büyük bir bilgi biriktirmişti. Bundan sonra siyasi hayatı bırakmaya ve kendi deyimiyle "yeni bir bilim"i yazmaya karar verdi. Bu suretle Umumi Tarihi'nin başı olan Mukaddime'yi (Prolegomenes) yazdı ve onu kütüphanesinde tamamlamak için Tunus'a yerleşti. Tunus sultanı bu önemli eseri yazılmasıyla çok ilgilendi. Eserini sultana ithaf etti ve yazma nüshayı kütüphaneye verdi. Ve İbn Haldun hacca gitti. Dönüşünde hayranlıkla karşılandığı Mısır'a yerleşti. El-Ezher'de ders verdi ve Kadi-ül-Kudat (kadıların kadısı) tayin edildi. Bazı hoşnutsuzluklara rağmen hukuki reformlar yaptı ve küçük bir aralıktan sonra yeniden aynı işe tayin edilerek ölümüne kadar kaldı. TimurlenkBayezit'i yendikten sonra Mısır'ı zapta kalkmıştı. Melik Nasır tehlikeyi atlatmak için İbn Haldun'u Şam'a elçi olarak gönderdi. Gerçekten bu görev Mısır'ı istiladan kurtardı.

İbn Haldun büyük Arap tarihçilerinden. En önemli eseri de Mukaddime'dir. Orada onu modern tarih filozoflarına ve

sosyologlara yaklaştıran bir tarih kuramı yaptı. Mukaddime önce Paris'te Quatremere tarafından, Kahire'de (Bulak) Mustafa Fethi tarafından bastırıldı. İlk çeviriler, Türkiye'de Pirizade, Cevdet Paşa tarafından yapıldı. 18. yüzyıla kadar Batı, bu filozofu tanımıyordu. 19. yüzyıl başında Sylvestre de Sacy onun önemini gördü. Garcin de Tassy İbn Haldun'un eserinden birkaç bölümü çevirdi. Quatremere eseri Prolegomenes adıyla yayınlamıştı. Özet halinde Fransızca'ya çevirdi. Fakat bitiremedi. İlk defa tam çevirisini Baron de Slane yaptı (1862-1886). O zamandan beri batı memleketlerinde İbn Haldun'dan çok bahsedilmektedir.

Kaynak: kimkimdir.gen.tr

Page 32: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Bu derginin yayınlanmasında emeği geçen ve vakit ayırarak okuyan herkese teşekkür ederim. Unutmayınız bilgi paylaştıkça çoğalır. Bizler sizlere aracıyız, sizler de sevdiklerinize aracı olabilirsiniz.

Ömer ARSLANKişisel Gelişim Sayfa ve Dergi Kurucusu

Page 33: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011

Kişisel Gelişim DergisiAralık 2011 – Sayı: 4

Dergi Tasarım:Ömer ARSLAN

Kapak Tasarım:Ömer ARSLAN

Dergi Koordinatör:Özlem ÖZTULUM

Muhabir:Şenan Deniz HAVA

Yazarlar:Özlem ÖZTULUM

Taner ÖZDEŞErim ERGÜNMustafa ÇaySiran KALELİAhmet KAN

Şenan Deniz HAVATayfun SOYLU

Hamide ŞİMŞEKÖmer ARSLAN

İletişim:www.facebook.com/kgelisimim

www.kisiselgelisimim.comwww.twitter.com/kgelisimim

Elektronik Posta:[email protected]

Page 34: Kişisel Gelişim Dergisi Aralık 2011