avrupa birliği ve türkiye İlişkileri Ünite 5-6-7-8 (Özetler)

18
NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 1 Ünite 5 – Avrupa Birliği’nin Genişleme ve Avrupa Komşuluk Politikası Avrupa Birliği’nin Genişleme Politikası AB’nin temelleri, 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) atılmıştır. 1957 yılında üye ülkeler arasında bir ortak pazar yaratmayı amaçlayan Roma Antlaşması’nı imzalamıştır. Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuştur. Diğer taraftan aynı yıl kurucu altı ülke tarafından, nükleer enerji alanında ortak faaliyetlerde bulunmak ve bu alanda kendi kendine yeterliliği sağlamak amacıyla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) da hayata geçirilmiştir. Temelleri AKÇT, AET ve EURATOM’a dayanan AB, aradan geçen yarım asırdan fazla süre içinde ekonomik entegrasyon alanında hızla ve başarıyla ilerlemiş; 1968 yılında gümrük birliğini, 1993 yılında Avrupa Tek Pazarı’nı ve 2002 yılında Euro Alanı’nı oluşturarak AB’nin ortak parası olan euroyu tedavüle sokmuştur. o Gümrük Birliği: Bir ekonomik entegrasyon türüdür. Gümrük birliğine üye olan ülkeler dış ticarette birbirlerine uyguladıkları tarife ve benzeri tüm ticaret engellerini kaldırırlar; gümrük birliği dışındaki ülkelere de ortak gümrük tarifesi uygularlar ve tek bir dış ticaret politikası yürütürler. o Avrupa Tek Pazarı: Ekonomik entegrasyon türlerinden ortak pazara karşılık gelmektedir. Avrupa Tek Pazarı kapsamında AB ülkeleri arasında malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı sağlanmıştır. AB’nde ekonomik entegrasyon süreci 1950’lerde başlamış olmasına rağmen, siyasi entegrasyon süreci ancak 1992 yılında imzalanan Maastricht Antlaşması (AB Antlaşması) ile yasal zemine oturtulmuş; 1997 yılında imzalanan Amsterdam Antlaşması ile güçlendirilmeye çalışılmıştır. o Maastricht Kriterleri: Ekonomik ve Parasal Birlik sürecinde üye ülkelerin sağlaması gereken ekonomik kriterlerdir. o Siyasi Entegrasyon Süreci: AB’de siyasi entegrasyon süreci, dışişleri, güvenlik ve savunma politikaları ile adalet ve içişleri alanlarında ortak normlar geliştirmek ve uygulamaları uyumlaştırmak anlamını taşımaktadır. AB’de Bütünleşme ve Genişleme Eş Güdümü: Gelecek Senaryoları AB’nin bütünleşme ve genişleme eş güdümüne ilişkin gelecek senaryolarından en radikal öneriler içereni, á la carte Avrupa senaryosudur. Á la carte Avrupa senaryosuna göre üye ülkeler ve aynı zamanda AB’ye tam üye adayı ülkeler AB politikalarından dilediklerini benimsemekte serbest olacaklardır. Tüm ülkeler tarafından uygulanması zorunlu olan ortak politikalar var olmayacaktır. Ancak ilgili senaryonun benimsenmesi hâlinde AB’nin bütünleşme sürecinde daha da ileriye gitmek yeri ne geriye gideceği ve hatta ortak temelleri ortadan kalkmış yeni bir yapıya dönüşeceği açıktır. Çok vitesli Avrupa senaryosu, üye ülkelere AB politikalarına farklı sürelerde uyum sağlama olanağı tanıyan bir senaryodur. AB, tüm genişleme süreçlerinde ilgili senaryoyu benimsemiş; yeni üye ülkelere AB politikalarına uyum sağlamaları için geçiş süreleri tanımıştır. Çok vitesli Avrupa senaryosu bütünleşme ve genişleme eş güdümünün sağlanmasında AB’nin benimsediği başarılı bir senaryodur. İç içe geçmiş halkalar Avrupası senaryosu, AB bütünleşme sürecini iç içe geçmiş halkalar şeklinde tanımlamakta; bütünleşme düzeyi dış halkadan iç halkaya doğru ilerledikçe güçlenmektedir. Merkez halkada veya diğer bir ifade ile en içteki halkada yer alan ülkeler AB bütünleşme sürecinde belirlenen bütünleşme hedeflerine ulaşmış olan üye ülkelerdir. İkinci halkada, merkez halkaya ulaşmak için çaba gösteren üye ülkeler; üçüncü halkada genişleme sürecindeki tam üye adayı ülkeler yer almaktadır. Esnek bütünleşme senaryosu ise AB bütünleşme sürecinde bir ortak payda tanımlamaktadır. Ortak payda, tüm üye ülkelerin ve genişleme sürecindeki tam üye adayı ülkelerin benimsemesi zorunlu olan AB politikalarından oluşmaktadır. Ülkeler ortak paydada yer almayan diğer AB politikalarını benimseyip benimsememe konusunda serbesttirler. AB’nin Genişleme Süreçleri ve Genişleme Potansiyeli Genişleme, diğer bir ifade ile yeni üye kabulü, AET’nin kuruluşundan itibaren AB’nin en önemli önceliklerinden biri olmuştur. AET’yi kuran Roma Antlaşması’nın başlangıcında, Avrupa vatandaşları arasında güçlü bir ekonomik ve sosyal birlik yaratabilmek için Avrupa’yı bölen engellerin ortadan kaldırılmasının amaçlandığı; aynı ideali paylaşan diğer Avrupa insanlarının da bu girişime dâhil olması gerektiği ifade edilmiştir.

Upload: okan-kalender

Post on 15-Jan-2016

252 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

aöf ders notu

TRANSCRIPT

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 1

Ünite 5 – Avrupa Birliği’nin Genişleme ve Avrupa Komşuluk Politikası

Avrupa Birliği’nin Genişleme Politikası

AB’nin temelleri, 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) atılmıştır. 1957 yılında üye ülkeler arasında bir ortak pazar yaratmayı amaçlayan Roma Antlaşması’nı imzalamıştır. Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuştur. Diğer taraftan aynı yıl kurucu altı ülke tarafından, nükleer enerji alanında ortak faaliyetlerde bulunmak ve bu alanda kendi kendine yeterliliği sağlamak amacıyla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) da hayata geçirilmiştir. Temelleri AKÇT, AET ve EURATOM’a dayanan AB, aradan geçen yarım asırdan fazla süre içinde ekonomik entegrasyon alanında hızla ve başarıyla ilerlemiş; 1968 yılında gümrük birliğini, 1993 yılında Avrupa Tek Pazarı’nı ve 2002 yılında Euro Alanı’nı oluşturarak AB’nin ortak parası olan euroyu tedavüle sokmuştur.

o Gümrük Birliği: Bir ekonomik entegrasyon türüdür. Gümrük birliğine üye olan ülkeler dış ticarette birbirlerine uyguladıkları tarife ve benzeri tüm ticaret engellerini kaldırırlar; gümrük birliği dışındaki ülkelere de ortak gümrük tarifesi uygularlar ve tek bir dış ticaret politikası yürütürler.

o Avrupa Tek Pazarı: Ekonomik entegrasyon türlerinden ortak pazara karşılık gelmektedir. Avrupa Tek Pazarı kapsamında AB ülkeleri arasında malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı sağlanmıştır.

AB’nde ekonomik entegrasyon süreci 1950’lerde başlamış olmasına rağmen, siyasi entegrasyon süreci ancak 1992 yılında imzalanan Maastricht Antlaşması (AB Antlaşması) ile yasal zemine oturtulmuş; 1997 yılında imzalanan Amsterdam Antlaşması ile güçlendirilmeye çalışılmıştır.

o Maastricht Kriterleri: Ekonomik ve Parasal Birlik sürecinde üye ülkelerin sağlaması gereken ekonomik kriterlerdir.

o Siyasi Entegrasyon Süreci: AB’de siyasi entegrasyon süreci, dışişleri, güvenlik ve savunma politikaları ile adalet ve içişleri alanlarında ortak normlar geliştirmek ve uygulamaları uyumlaştırmak anlamını taşımaktadır.

AB’de Bütünleşme ve Genişleme Eş Güdümü: Gelecek Senaryoları AB’nin bütünleşme ve genişleme eş güdümüne ilişkin gelecek senaryolarından en radikal öneriler içereni, á la carte Avrupa senaryosudur. Á la carte Avrupa senaryosuna göre üye ülkeler ve aynı zamanda AB’ye tam üye adayı ülkeler AB politikalarından dilediklerini benimsemekte serbest olacaklardır. Tüm ülkeler tarafından uygulanması zorunlu olan ortak politikalar var olmayacaktır. Ancak ilgili senaryonun benimsenmesi hâlinde AB’nin bütünleşme sürecinde daha da ileriye gitmek yerine geriye gideceği ve hatta ortak temelleri ortadan kalkmış yeni bir yapıya dönüşeceği açıktır. Çok vitesli Avrupa senaryosu, üye ülkelere AB politikalarına farklı sürelerde uyum sağlama olanağı tanıyan bir senaryodur. AB, tüm genişleme süreçlerinde ilgili senaryoyu benimsemiş; yeni üye ülkelere AB politikalarına uyum sağlamaları için geçiş süreleri tanımıştır. Çok vitesli Avrupa senaryosu bütünleşme ve genişleme eş güdümünün sağlanmasında AB’nin benimsediği başarılı bir senaryodur. İç içe geçmiş halkalar Avrupası senaryosu, AB bütünleşme sürecini iç içe geçmiş halkalar şeklinde tanımlamakta; bütünleşme düzeyi dış halkadan iç halkaya doğru ilerledikçe güçlenmektedir. Merkez halkada veya diğer bir ifade ile en içteki halkada yer alan ülkeler AB bütünleşme sürecinde belirlenen bütünleşme hedeflerine ulaşmış olan üye ülkelerdir. İkinci halkada, merkez halkaya ulaşmak için çaba gösteren üye ülkeler; üçüncü halkada genişleme sürecindeki tam üye adayı ülkeler yer almaktadır. Esnek bütünleşme senaryosu ise AB bütünleşme sürecinde bir ortak payda tanımlamaktadır. Ortak payda, tüm üye ülkelerin ve genişleme sürecindeki tam üye adayı ülkelerin benimsemesi zorunlu olan AB politikalarından oluşmaktadır. Ülkeler ortak paydada yer almayan diğer AB politikalarını benimseyip benimsememe konusunda serbesttirler. AB’nin Genişleme Süreçleri ve Genişleme Potansiyeli Genişleme, diğer bir ifade ile yeni üye kabulü, AET’nin kuruluşundan itibaren AB’nin en önemli önceliklerinden biri olmuştur. AET’yi kuran Roma Antlaşması’nın başlangıcında, Avrupa vatandaşları arasında güçlü bir ekonomik ve sosyal birlik yaratabilmek için Avrupa’yı bölen engellerin ortadan kaldırılmasının amaçlandığı; aynı ideali paylaşan diğer Avrupa insanlarının da bu girişime dâhil olması gerektiği ifade edilmiştir.

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 2

AB’nin genişleme süreçlerini ele almadan önce, II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’da AET’ye katılmak istemeyen diğer ülkelerin oluşturduğu EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Alanı)’dan da söz etmek gerekmektedir. EFTA, önderliğini Birleşik Krallık’ın yaptığı, üye ülkeleri arasında serbest ticaret bölgesi yaratmayı amaçlayan bir oluşumdur. 1960 yılında oluşturulan EFTA’ya Birleşik Krallık ile birlikte Avusturya, İsveç, Danimarka, Norveç, Portekiz ve İsviçre üye olmuştur.

o Serbest Ticaret Bölgesi: Ekonomik entegrasyon sürecinin ilk aşamasıdır. Serbest ticaret bölgesine katılan ülkeler kendi aralarındaki ticarete uyguladıkları ticari engelleri kaldırırlar ancak serbest ticaret bölgesi dışında kalan ülkelere karşı kendi ulusal ticaret politikalarını uygulamakta serbesttirler.

AB’nin İlk Genişleme Süreci AB’nin ilk genişleme süreci, EFTA ülkelerinden Birleşik Krallık, Danimarka, Norveç ile İrlanda’nın tam üyelik başvurusu ile başlamıştır. 1 Ocak 1973 tarihinde Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda ile gerçekleşebilmiştir. AB’nin İkinci ve Üçüncü Genişleme Süreci AB’nin ikinci ve üçüncü genişleme süreçleri paralel yürütülmüş ve Akdeniz genişlemeleri olarak adlandırılmıştır. AB’nin ikinci genişleme sürecinde Yunanistan, üçüncü genişleme sürecinde ise İspanya ve Portekiz yer almıştır. Yunanistan’da yeni kurulan hükûmet 1975 yılında tam üyelik başvurusunda bulunmuş ve böylece AB’nin ikinci genişleme süreci veya diğer bir ifade ile Akdeniz genişlemeleri başlamıştır. AB’nin üçüncü genişlemesi 1986 yılında İspanya ve Portekiz’in tam üyeliğe kabul edilmesi ile gerçekleşmiş ve böylece Akdeniz genişlemeleri tamamlanmıştır. AB’nin Dördüncü Genişleme Süreci AB’nin dördüncü genişlemesi, EFTA genişlemesi olarak da adlandırılmaktadır. Bunun nedeni, dördüncü genişleme sürecinde EFTA üyesi Avusturya, İsveç, Finlandiya ve Norveç’in yer almış olmasıdır. Bu ülkelerin, AB’nin genişleme öncesinde EFTA ülkeleri ile oluşturduğu Avrupa Ekonomik Alanı’na katılmış olmaları da tam üyeliğin gerektirdiği mevzuat uyumunu sağlamalarını kolaylaştırmıştır.

o Avrupa Ekonomik Alanı: AB ülkeleri ile EFTA ülkelerinin yer aldıkları, 1 Ocak 1994 tarihinde oluşturulmuş olan bir tek pazardır. Taraflar arasında malların, hizmetlerin, iş gücünün ve sermayenin serbest dolaşımını sağlayabilmek üzere AB’nin ilgili mevzuatı benimsenmiştir. İsviçre EFTA üyesi olmasına rağmen Avrupa Ekonomik Alanı’na katılmamıştır. Avrupa Ekonomik Alanı, AB’nin ortak tarım ve balıkçılık politikası, gümrük birliği, ortak ticaret politikası, ortak dış işleri ve güvenlik politikası, adalet ve iç işleri konuları ile para birliği politikasını kapsamamaktadır.

AB’nin Beşinci Genişleme Süreci AB, komünizmin çöküşü ve soğuk savaşın sona erişi ile birlikte boyutlarını ve etkilerini öngöremediği bir sürecin içine girmiştir. Bu süreçte AB’yi doğrudan etkileyen ilk gelişme, Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleşmesi olmuştur. Ticaret ve iş birliği anlaşmalarını özel ortaklık anlaşmaları olan Avrupa anlaşmaları izlemiştir. 1994 yılından itibaren ise Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye tam üyelik başvurularıyla birlikte AB’nin beşinci genişleme süreci başlamıştır.

o Avrupa anlaşmaları: Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile AB arasında malların, iş gücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını, rekabet politikasının benimsenmesini ve ilgili yasaların uyumlaştırılmasını, ekonomik ve mali iş birliğini öngören ortaklık anlaşmalarıdır.

AB’nin beşinci genişleme sürecinde Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri olarak adlandırılan Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Romanya ile birlikte Akdeniz’den Güney Kıbrıs ve Malta yer almıştır. Sürece Aralık 1999 Helsinki Zirvesi kararları ile Türkiye de katılmıştır. Beşinci genişleme sürecinde yer alan ülkeler, AB’ye tam üyelik kriterlerini yerine getirme ve AB ile bütünleşme hızlarına göre üç gruba ayrılmıştır. İlk grupta; Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, Estonya,

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 3

Letonya, Litvanya, Güney Kıbrıs ve Malta yer almış ve adı geçen on ülke 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye tam üye olmuştur. Söz konusu on ülkenin tam üyelikleri beşinci genişleme sürecinin ilk dalgasını oluşturmuştur. Beşinci genişlemenin ikinci dalgası ise Bulgaristan ve Romanya’nın tam üyelikleri ile 1 Ocak 2007 tarihinde gerçekleşmiştir. Genişlemenin üçüncü dalgasında yer alan Türkiye ise tam üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış olup hâlen devam etmektedir. AB’ye Tam Üye Adayı Ülkeler 2011 yılı sonu itibarıyla AB’ye tam üye adayı olan ülkeler Türkiye, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ ve İzlanda’dır. AB’ye Potansiyel Aday Ülkeler AB’ye potansiyel aday ülkeler 2011 yılı sonu itibarıyla, Arnavutluk, Sırbistan, Bosna- Hersek ve Kosova’dır. Arnavutluk ve Sırbistan 2009 yılında AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmuştur. AB’ye Tam Üyelik Kriterleri Kopenhag kriterleri olarak adlandırılan tam üyelik kriterleri, tam üyeliğe başvurması beklenen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin ekonomik ve siyasi gelişmişlik düzeylerindeki eksiklikler dikkate alınarak belirlenmiştir. Kopenhag kriterleri siyasi, ekonomik ve müktesebat uyumu olmak üzere üç grupta toplanmıştır:

Siyasi kriterler: Ülkede demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına ve azınlık haklarına saygıyı güvence altına alan istikrarlı kurumların varlığı.

Ekonomik kriterler: İyi işleyen ve aynı zamanda AB içindeki rekabetçi baskılara ve diğer serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir serbest piyasa ekonomisinin varlığı.

Müktesebat uyumu: Siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik de dahil olmak üzere AB müktesebatına uyum kapasitesi.

AB’ye Tam Üyelik Süreci

Avrupa Komisyonu tam üye adaylığı ilan edilen ülke için Katılım-Öncesi Strateji geliştirir. Katılım-Öncesi Strateji’nin amacı, aday ülkeyi tam üyeliğe hazırlamaktır. Katılım-Öncesi Strateji kapsamında

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 4

aday ülke ile AB arasındaki ilişkileri düzenleyen temel anlaşma, katılım ortaklığı, katılım-öncesi destek mekanizmaları, müktesebat uyumu için ulusal program, uluslararası finansman kuruluşlarından ortak finansman sağlama fırsatı, AB programlarına, ajanslarına ve komitelerine katılım olanağı, İlerleme Raporları ve siyasi diyalog yer alır. Katılım Ortaklığı Belgesi, Katılım-Öncesi Strateji’nin önemli bir parçasıdır. AB, Katılım Ortaklığı Belgesi kapsamında, yıllık İlerleme Raporları’na dayanarak aday ülkenin Kopenhag Kriterleri’ne uyum sürecinde öncelik vermesi gereken alanları tespit eder; bu öncelikli alanlara uyum sağlanmasına yardımcı olacak mali yardımları belirler ve ilgili yardımlardan yararlanma koşullarını tek bir çatı altında toplar. Tam üye adayı ülke, Katılım Ortaklığı Belgesi temelinde, Kopenhag Kriterleri’ne uyum için bir Ulusal Program hazırlar. Ulusal Program bir anlamda aday ülkenin Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan öncelikleri, kendi ulusal önceliklerine paralel olarak yerine getirme taahhüdüdür.

o İlerleme Raporu: Avrupa Komisyonu tarafından her yıl, her aday ülke için ayrı olarak hazırlanan, aday ülkenin tam üyeliğe hazırlık sürecinde bir yıl boyunca Kopenhag Kriterleri’ne uyum performansını inceleyen ve değerlendiren; var ise eksikliklerini belirleyen bir rapordur. İlerleme, bir yıl boyunca alınan kararlar, kabul edilen mevzuat ve uygulanan tedbirler temelinde değerlendirilmektedir.

Türkiye’nin AB’ye Tam Üyelik Süreci Türkiye AB ilişkileri, 1959 yılında Türkiye’nin gerçekleştirdiği ortak üyelik başvurusuna dayanmaktadır. Türkiye’nin başvurusu uzun müzakereler sonunda sonuçlanmış ve Türkiye 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ile ortak üyelik statüsü elde etmiştir. Ankara Anlaşması’nda taraflar arasındaki gümrük birliğinin üç aşamada gerçekleştirilmesi öngörülmüştür. İlk aşama hazırlık dönemi, ikinci aşama geçiş dönemi, üçüncü aşama ise son dönem olacaktır. Türkiye AB ortaklık ilişkisi, Türkiye’nin 14 Nisan 1987 tarihinde gerçekleştirdiği tam üyelik başvurusuyla tekrar canlanmıştır. Türkiye başvurusunu, o güne kadar tam üyelik başvurusunda bulunmuş diğer ülkeler gibi, Roma Antlaşması’nın 237. maddesine dayanarak yapmıştır. 1 Ocak 1996 tarihi itibarıyla 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararları doğrultusunda gümrük birliği hayata geçmiş ve son dönem başlamıştır.

o Ortaklık Konseyi: Türkiye AB ortaklık ilişkisinin karar alma organıdır. Ortaklığı ilgilendiren kararlar Ortaklık Konseyi’nde alınır. Ayrıca ortaklığı ilgilendiren konularda ortaya çıkan sorunlara öncelikle Ortaklık Konseyi’nde çözüm aranır. Ortaklık Konseyi’nde Türk hükümeti temsilcileri, AB ülkelerin hükûmet temsilcileri, Konsey ve Komisyon temsilcileri yer alır. Ortaklık Konseyi’nde kararlar oy birliği ile alınır.

Aralık 1999 Helsinki Zirvesi kararları ile Türkiye AB’ye tam üye adayı olarak kabul edilmiş ve böylece beşinci genişleme sürecine katılmıştır. Türkiye ise Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan önceliklerin hayata geçirilmesi için program ve takvim içeren Ulusal Program’ı 26 Mart 2001 tarihinde AB’ye sunmuştur. Katılım Ortaklığı Belgesi 2003, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında AB tarafından gözden geçirilmiş, Ulusal Program ise 2003, 2005 ve 2008 yıllarında Türkiye tarafından güncellenmiştir. Türkiye bu süreçte önceliği, tam üyelik müzakerelerinin başlaması için ön koşul olan Kopenhag siyasi kriterlerinin karşılanmasına vermiştir. Bu bağlamda, TBMM’den uyum paketleri çıkarılmış ve Anayasa’da değişiklikler yapılmıştır. Avrupa Komisyonu, Türkiye için hazırladığı 2004 yılı İlerleme Raporu’nda, Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeteri ölçüde karşıladığını belirtmiş ve tam üyelik müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunmuştur. AB, Aralık 2004 Brüksel Zirvesi’nde, Avrupa Komisyonu’nun İlerleme Raporu’ndaki tavsiyesine uygun olarak Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararı vermiştir. Türkiye ile tam üyelik müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamıştır. Müzakeresi yapılacak otuz beş müktesebat başlığından 2011 yılı sonu itibarıyla sadece “Bilim ve Araştırma” başlığında müzakereler tamamlanmış ve başlık geçici olarak kapatılmıştır. Avrupa Komşuluk Politikası

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 5

AB, 2004 yılında beşinci genişleme sürecine paralel olarak yeni komşularına yönelik Avrupa Komşuluk Politikası (ENP) hayata geçirmiştir. ENP, siyasi diyalogdan ekonomik entegrasyona kadar çok sayıda düzenlemeyi içeren bir politikadır. ENP genişleyen AB’yi, zamanın Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi’nin deyimiyle bir dostlar halkası ile çevrelemeyi amaçlamaktadır. ENP ile üç temel hedefe ulaşılmaya çalışılmaktadır. İlk hedef, genişleyen AB’yi Rusya’dan Karadeniz’e ve Akdeniz’in güneyine kadar bir dostlar

halkası ile çevreleyerek AB’nin değerlerini komşu ülkelerle paylaşmak ve AB politikaları ile uyumlu dış işleri ve güvenlik politikaları oluşturmaktır.

İkinci hedef, AB ile ENP ülkeleri arasında bir ekonomik entegrasyon yaratarak dostlar halkasını güçlendirmektir.

ENP’ nin üçüncü hedefi ise yukarıda sözü edilen ilk ve ikinci hedeflere, komşu ülkelere tam üyelik taahhüt etmeksizin ulaşmaktır.

AB, ENP’ nin içeriğini titiz çalışmalar sonunda belirlemiş; komşu ülkelerin siyasi ve ekonomik gelişmişlik yönüyle homojen olmamaları nedeniyle tüm ülkelere uyabilecek tek bir politika yerine bir á la carte ENP oluşturmuştur. ENP’ nin temel aracı, Avrupa Komisyonu ve komşu ülkeler tarafından hazırlanan Eylem Planları’dır. Yenilenebilir, beş yıllık bir dönemi kapsayan Eylem Planları’nın yasal temeli, taraflar arasındaki mevcut anlaşmalardır. ENP’ nin temel aracı olan Eylem Planları komşu ülkelere kısa ve uzun vadede siyasi ve ekonomik reformlardan oluşan öncelikler ve bu önceliklere uygun bir gündem belirlemektedir. Eylem Planları kapsamındaki öncelik ise demokrasi ve hukukun üstünlüğünü garanti altına alacak kurumların istikrar ve güvenliğini sağlamaya yöneliktir. Eylem Planları’nda yer alan bu önceliğin AB’ye tam üyelik kriterlerinden en önemlisi olan Kopenhag siyasi kriterleri ile benzeştiği dikkati çekmektedir. Eylem Planları’nın bu önceliği, Kopenhag siyasi kriterlerinde olduğu gibi bir ön koşul bileşeni içermektedir. Kopenhag siyasi kriterlerinin aday ülke tarafından yerine getirilmesi tam üyelik müzakerelerinin başlatılması için bir ön koşulken Eylem Planları’ndaki önceliğin sağlanması ENP kapsamındaki komşu ülkeler için Avrupa Tek Pazarı’na katılımın ve finansal desteğin ön koşuludur.

Ünite 6 – Avrupa Birliği’nin Ekonomik ve Sosyal Politikaları

Ekonomik ve Sosyal Politikaların Tarihsel Gelişimi Ekonomik ve sosyal politikalar, bir devletin, ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu iyileştirmeye yönelik hedefleri gerçekleştirmek için uygulamaya koyduğu önlemler bütünü olarak tanımlanabilir. Devlet bu çerçevedeki uygulamalarında şu temel hedefleri gözetir: Üretimin artırılması, yüksek istihdam, fiyat istikrarının sağlanması, dış ticaret dengesinin sağlanması vs. Ekonomik ve sosyal politikaları temel olarak 2’ye ayırmak mümkündür: Belirli bir dönem uygulanan/konjonktürel politikalar ve yapısal politikalar. Konjonktürel politikalar kapsamında ekonomik göstergeler üzerinde birtakım faaliyetlerde bulunulur. Bu tür politikaların temel amacı dönemsel krizlerin etkisini somut önlemlerle azaltmak ve ekonomideki dönemsel tansiyonları düşürmektir. Bu tür politikalar aşağıdaki alanlarda/değişkenler üzerinde uygulanır:

Bütçe politikası: Bu enstrüman kullanılarak kriz dönemlerinde özel kesimin harcamalarındaki düşüşü telafi etmek amacıyla kamu harcamaları artırılır.

İstihdam politikası: Dönemsel olarak işsizliğin arttığı dönemlerde devletin istihdamı artırmak için aldığı önlemlerle somutlaşır.

Para politikası: Ekonomideki aşırı ısınma durumlarında devletlerin sık başvurdukları bir enstrümandır.

Mali politika: Vergi ve yeni ödeneklerin/kesintilerin konması/kaldırılması şeklinde somutlaşan bu politika çerçevesinde devlet ana aktördür.

Sağlık politikası: Yukarıdaki enstrümanların tersine daha sosyal nitelikli olan bu politika çerçevesinde devlet tüm vatandaşlarına sağlık hizmeti sunmakla yükümlüdür.

Yapısal politikalar ise konjonktürel politikaların tersine daha uzun vadeli politikalardır. Bu nedenle etkilerini ancak uzun vadede gösterirler. istihdam, sağlık ve maliye gibi yukarıdaki alanlarda da bu tür uzun vadeli politikalar uygulanabilir. Ekonomik ve sosyal politikalar izlenirken genel olarak süreç şu şekilde işler:

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 6

1-Devlet ya da iktidardaki hükûmet, mevcut ekonomik konjonktürü değerlendirir ve gerekirse birtakım tahminlerde/saptamalarda bulunur. 2- Bu saptamalar yapıldıktan sonra bu kez öncelikler ya da hedefler belirlenir. 3- Son aşamada devlet bu hedeflere ulaşmak için kullanabileceği enstrümanları tespit eder ve ona göre bir program uygular. Ekonomik Nitelikli Politikalar Tarihsel Gelişim 1-2 Aralık 1969 tarihli La Haye Zirvesi’nde gündeme gelen parasal birlik kapsamında Komisyon’da 4 Mart 1970’de Barre Planı; Bakanlar Konseyi tarafından da 8 Ekim 1970’de Werner Raporu kabul edilmiştir. Bu iki belgede aşamalı bir biçimde parasal birliğe geçilmesi önerilmiştir. Bunun üzerine 27 Mart 1971’de Bakanlar Konseyi’nde kabul edilen kararla bu konuda somut adımlar atılması planlanmıştır. ABD’nin 15 Ağustos 1971 tarihinde Bretton Woods sistemine son vermesiyle ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine üye devletler ulusal paralar arasındaki dalgalanma marjını 24 Nisan 1972’den itibaren % 2,25’e çekerek “para yılanı” adı verilen sistemi oluşturmuşlardır. 12 Mart 1973 tarihinde de Topluluk üyesi ülkelerin ulusal paralarıyla ABD doları arasındaki dalgalanma marjı kaldırılarak “tünelsiz para yılanı” denilen sistem uygulanmaya başlanmıştır. Parasal birliğe geçiş AB’de 3 aşamada gerçekleştirilmiştir. Bu aşamalar sırasıyla şu şekildedir: 1. Aşama: 1 Temmuz 1990-31 Aralık 1992 arası sürmüştür. Bu aşamada sermayenin serbest dolaşımının önündeki tüm engeller prensipte kaldırılmıştır. Bunun yanı sıra bu aşamada 1993 öncesi bir çalışma programının oluşturulması ve bu amaç için oluşturulan alt komite ve çalışma gruplarının görevlerinin belirlenmesi gibi öncelikli konular ele alınmıştır. 2. Aşama: 1 Ocak 1993-31 Aralık 1998 arası sürmüştür. Bu aşamada kısaca şu gelişmeler yaşanmıştır: 1 Ocak 1994’te Avrupa Para Enstitüsü kurulmuş ve bu aşamadaki çalışmaların birçoğunu bu oluşum gerçekleştirmiştir. Haziran 1997’de istikrar ve Büyüme Paktı kabul edilmiştir. 1 Ocak 1998’de Avrupa Merkez Bankası (AMK) kurulmuş ve Para Enstitüsünün görevi sona ermiştir. 3. Aşama: 1 Ocak 1999’da başlamıştır. Bu aşamada parasal birliğe dahil olacak ülkelerin ulusal paraları arasındaki döviz kurları geri döndürülemeyecek şekilde belirlenmiş ve sabitlenmiştir. Ayrıca bu aşamada AMB’ nin sorumluluğu altında bir para politikasının uygulanmasına başlanmıştır. Birliğe dâhil olabilmek için birtakım kriterlerin yerine getirilmesidir. Bu kriterler AT Antlaşması’nın 121/1 maddesinde düzenlenmiş olup toplam 4 tanedir: 1. Fiyat istikrarı konusunda en iyi performansa sahip 3 ülkenin enflasyon oranları nın ortalamasını % 1,5’ten daha fazla aşmamak; 2. Döviz kurlarının normal dalgalanmasına riayet etmek ve 2 yıl boyunca devalüasyon yapmamak; 3. Uzun vadeli faiz oranları konusunda en iyi performansa sahip 3 ülkenin faiz oranlarını % 2’den daha fazla aşmamak; 4. Aşırı kamu açıklarının olmaması. Ekonomik Nitelikli Politikaların Ayrıntılı Analizi Ekonomik ve parasal birlik, yatay politikalar, sektörel politikalar, AB’nin rekabet etme kapasitesini yükseltmeye yönelik politikalar. Bu politikaların yanı sıra bu kapsamda son olarak 2010 Lizbon Stratejisi’ni ve onun akabinde oluşturulan Avrupa 2020 Stratejisi’ni büyüme ve istihdamı artırmaya yönelik stratejiler başlığı altında ana hatlarıyla ele almak yerinde olacaktır. Ekonomik ve Parasal Birlik Kapsamında Yürütülen Politikalar Ekonomik ve parasal politikanın olmazsa olmaz ilkeleri şunlardır: Fiyat istikrarı, sağlıklı bir kamu maliyesi ve parasal durum, ödemeler dengesinde istikrardır. Ekonomik Birlik Kapsamında Yürütülen Politikalar Ekonomik birlik kapsamında üye devletler ve AB, rekabetin serbest olduğu açık ve serbest piyasa ilkesine uygun hareket ederler. Bu kapsamda Roma Antlaşması’ndan bu yana üye devletler ekonomik konularda aralarında sıkı bir iş birliği kurma konusunda hemfikirdirler. a- Ekonomi politikasının genel yönelimlerinin belirlenmesi konusu ABiDA md. 121’de yer almaktadır. Bu maddede öngörülen prosedüre göre Konsey Komisyonu’nun tavsiyesi üzerine bu konuda bir proje hazırlar ve bunu Avrupa Konseyi’ne sunar. Avrupa Konseyi bu konuyu tartışır ve bir sonuç bildirgesi

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 7

kabul eder. b- Bütçe disiplini/Mali disiplin kapsamında ise 1997 yılında kabul edilen istikrar ve Büyüme Paktı bulunmaktadır. Bu pakt önleyici ve düzeltici olmak üzere 2 tip enstrümana sahiptir. Bu 2 enstrüman ABiDA md. 121 ve 126’da düzenleme altına alınmıştır. Burada 2 kritik eşik bulunmaktadır: Bunlardan birincisi yıllı k bütçe açığının/kamu açıklarının GSMH’ nin % 3’ünü aşmamasıdır. Diğeri ise kamu borç stokunun/toplam kamu borcunun GSMH’ nin % 60’ından az olmasıdır. Parasal Birlik Kapsamında Yürütülen Politikalar Para politikasının temel hedefi fiyat istikrarının sağlanması, dolayısıyla enflasyonun kontrol altına alınmasıdır. Mali Piyasaların Koordinasyonu Mali piyasaların entegrasyonu konusuna gelince öncelikle bu entegrasyonun aslında ekonomik ve parasal birliğin bir sonucu, bir gerekliliği hatta onun bir tamamlayıcısı olduğunun altını çizmek gerekir. Zira mali piyasalarda tam bir entegrasyon sağlanmadığı müddetçe ekonomik ve parasal birliğin sağlıklı olarak işlemesi tehlikeye düşmektedir. Diğer yandan tüketicinin korunması hesaba katılacak olursa mali piyasaların aslında sosyal bir boyutunun da olduğunu belirtmek gerekir. Mali enstrümanlar piyasasıyla ilgili MİFID Yönergesi 2004 tarihlidir. Ödeme hizmetleri konusunda da 2007 yılında yönergeler kabul edilmiştir. Yatay Politikalar Yatay politikalar belirli bir alana ya da sektöre mahsus olmayıp AB’nin tümünü ilgilendiren ekonomik boyutlu politikalardır. Bu politikalar kapsamında rekabet, vergilendirme, mevzuat uyumu ve ortak ticaret politikasından kısaca söz etmek gerekir. Rekabet Politikası Rekabet politikası da bir yandan tüketicinin korunması gibi bir amacı güderken diğer yandan ekonomik faaliyetlerin belirli kurallar çerçevesinde düzenlenmesi gibi bir hedefe sahiptir. Bu açıdan bakıldığında hem ekonomik hem de sosyal bir niteliğe sahiptir. Politikanın enstrümanlarına bakıldığında 2 tip enstrümanla karşı karşıyayız. 1-Özel sektöre yönelik enstrümanlar: Şirketler arasında rekabete aykırı anlaşmalar, sözleşmeler, birlikte davranışlar, hakim durumun kötüye kullanılması ve şirket birleşmelerinin kontrol edilmesi bu kapsamda yer alır. 2- Kamuya yönelik enstrümanlar: Devlet yardımlarının kontrolü ve kamu teşebbüslerinin, özel veya münhasır haklara sahip teşebbüslerin rekabet kurallarına tabi olması. Bu politika kapsamında her ne kadar yasal düzenlemeleri Konsey ve Parlamento birlikte yapıyorlarsa da uygulamayı kontrol eden organ AB Komisyonudur. Komisyon bu kapsamda hem teşebbüsler üzerinde hem de üye devletler üzerinde ciddi bir kontrol ve yaptırım yetkisine sahiptir. Vergi Politikası Katma Değer Vergisi (KDV), 1967’de kabul edilen 2 Yönerge’yle tüm üye devletlere teşmil edilmiştir. Bu çerçevede 1977’de kabul edilen 6. Yönerge’yle KDV konusunda tüm üye devletlerde geçerli olarak ortak bir matrah tespit edilmiştir. 1992’de kabul edilen bir başka yönergeyle KDV oranları konusunda bir uyumlaştırma yapılmıştır. Buna göre üye devletlerdeki minimum KDV oranları % 5’den az olamaz. Normal KDV oranları da % 15’den az olamaz. Bugün üye devletlerde % 5-18 arası değişen minimum KDV oranları uygulanmaktadır. AB’de en yüksek KDV oranları İsveç, Danimarka, Romanya ve Macaristan’da uygulanmaktadır. En düşük KDV oranları ise Kıbrıs, Malta, Hollanda ve İngiltere’de uygulanmaktadır. Son olarak 1992’de üye devletler arasındaki sınırlardan geçişte KDV alınmamasıyla ilgili yönerge kabul edilmiştir. Bugün bakıldığında tüm AB üyesi devletlerde bazı yönleri uyumlaştırılmış bir KDV sistemi uygulanmaktadır Vergi konusunda kararlar Konsey tarafından oy birliğiyle alınır. Mevzuat Uyumu Mevzuat uyumu, başlı başına bir amaç olmayıp ortak pazarın gerçekleşmesi için bir araçtır. Mevzuat uyumuyla üye devletlerin mevzuatları AB müktesebatına uyumlu hâle getirilmeye çalışılır. Mevzuat uyumu sonucu bir AB düzenlemesiyle teknik standartlar da uyumlu hâle getirilmektedir. Dolayısıyla AB düzenlemesinde yer alan prototipe uygun bir ürün tüm AB’de sorunsuz bir şekilde dolaşabilmektedir.

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 8

Bunun sonucu olarak üye devletler bu prototipe uygun olarak üretilen ürünlerin ithalatını ya da ihracatını kısıtlama yetkisini kaybetmektedirler. Diğer yandan mevzuat uyumu tüketiciler açısından da önemli sonuçlara yol açmaktadır. Tüketiciler bu sayede satın aldıkları/alacakları ürünlerin kalite ve güvenliği açısından güvende olmaktadır. Mevzuat uyumuyla ilgili düzenlemeleri Konsey özel yasama usulüne göre oy birliğiyle yapar. Ortak Ticaret Politikası Bu alandaki düzenlemeler kapsamında Parlamento ve Konsey olağan yasama usulüne göre birlikte karar verirler. Politikanın temel amacı uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması yoluyla serbest ticaretin geliştirilmesine, doğrudan yabancı yatırımların geliştirilmesine ve gümrük duvarlarının indirilmesine katkıda bulunmaktır (ABiDA, md. 206). Ortak ticaret politikası kapsamında AB daha ziyade aşağıdaki enstrümanları kullanır: Ortak gümrük tarifesi: Bu kapsamda AB üyesi ülkeler arasında gümrük birliği söz konusu

olduğu için 3. ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi uygulanmaktadır. Ticari savunma önlemleri: AB gerektiğinde 3. Ülkelerle ticari ilişkilerinde bu tür önlemlere

başvurabilir. Korunma önlemleri, anti damping uygulamaları, anti sübvansiyon uygulamaları bu önlemlerden bazılarıdır.

Tercihli anlaşmalar: AB, bu yolla Dünya Ticaret Örgütü kapsamındaki çok taraşı ticari anlaşmaların ötesinde bazı ülke gruplarıyla bu tür anlaşmaları yapmaktadır. Bu anlaşmalar sonucu, bu grup ülkenin ürünleri AB’ye duruma göre gümrüksüz ya da düşük gümrükle girebilmektedir. Afrika, Karayip ve Pasifik ülkeleriyle 2000 yılında Cotonou’da imzalanan anlaşma bu tip anlaşmalara bir örnektir.

Sektörel Politikalar Ortak Tarım Politikası Ortak tarım politikası en eski ortak politikadır. 1957 tarihli AET Antlaşması’nda yer alan bu politika 1962 yılından itibaren uygulanmaya başlamıştır. Politikanın başlıca amaçları şu şekildedir: Tarımsal üretimi artırmak, tarımla uğraşan nüfusa adil bir yaşam düzeyi sağlamak, tarım ürünleri piyasasında istikrarı sağlamak, tarımsal ürünler konusunda ikmal güvenliğini sağlamak, tüketicilere makul fiyatlar sunmak. Bu amaçlara son olarak çevreye ve kırsal kalkınmaya riayet de eklenmiştir. Tarım politikası çerçevesinde çiftçiler şu desteklerden yararlanırlar: 1- Doğrudan yardımlar (1992’den bu yana). AB bu kapsamda garanti fiyatının düşürülmesi karşılığında işletilen alanla orantılı olarak çiftçilere yardım yapmaktadır. 2- Dolaylı yardımlar ise garanti fiyatı şeklinde somutlaşmaktadır. Bu yolla çiftçilere piyasa fiyatıyla garanti fiyatı arasındaki fark ödenerek yaptıkları üretim için minimum fiyat sağlanmaktadır. Ortak Taşımacılık Politikası Taşımacılık politikası kapsamında Konsey ve Parlamento birlikte karar verirler. Taşımacılık politikası kapsamındaki temel hedefler AB Komisyonu’nun konuyla ilgili olarak 2001’de yayımladığı Beyaz Kitap’ta yer almaktadır. Bu hedefleri değişik taşımacılık tipleri arasında bir denge oluşturmak ve taşımacılık sektöründeki büyümeyle ekonomik büyüme arasında bir paralellik oluşturmak şeklinde özetleyebiliriz. Buna ilaveten yolcuların güvenliği ve haklarının yanı sıra çevrenin korunması da taşımacılık politikasının hedefleri arasındadır. Enerji Politikası 2010 Lizbon Stratejisi’nin hemen ardından hazırlanan ve uygulanmaya başlanan 2020 Stratejisi’yle bu konuda AB önümüzdeki atacağı adımlar hakkında fikir vermektedir. Bu stratejide 2020 vade seçilerek AB içinde enerji etkinliğinin sağlanacağı belirtilmiştir. Bu sayede sürdürülebilir bir enerji politikası oluşturulacak, gaz salımı azaltılacak, enerji güvenliği ve rekabet kapasitesi iyileştirilecek ve enerji fiyatları kontrol edilebilecektir. AB’nin Rekabet Etme Kapasitesini Yükseltmeye Yönelik Politikalar Araştırma Politikası

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 9

Araştırma ve geliştirme (buluş) politikası, AB’nin küresel çapta rekabet edebilmesi ve enerji, gıda güvenliği, iklim değişikliği ve nüfusun yaşlanması gibi sorunlara çözüm üretebilmek için son derece önemlidir. Bu öneme sahip araştırma ve geliştirme politikası istihdamın, refahın ve yaşam kalitesinin artırılmasına katkıda bulunur. Araştırma ve geliştirme politikası kapsamında ürün ve hizmetlerin yanı sıra ticaret ve sosyal süreçlerde de yeni teknolojilerin ve süreçlerin bulunması/kullanılması mümkündür. Bu çerçevede Konsey ve Parlamento olağan yasama usulüne uygun olarak birlikte karar vereceklerdir. Sanayi Politikası Sanayi politikası AB açısından son derece önemlidir. Zira bu politika sayesinde yenilik ve istihdam gibi 2 konuda önemli açılımlar yakalanmaktadır. Diğer yandan bu politika sayesinde AB uluslararası rekabette, özellikle de ABD ve Japonya karşısında geriye düşmemeyi başarmaktadır. Bu öneme sahip sanayi politikası, başlangıçtan itibaren Avrupa bütünleşmesi kapsamında öncelikli yerini korumuştur. Sanayi politikası, kapsamında Komisyon kilit konumdadır. Bu kapsamda Komisyon, sübvansiyon sağlama, alt yapıyı geliştirme ve fikrî hakları koruma gibi araçlara sahip bir sanayi politikası gütmektedir. Konsey ve Parlamento olağan yasama usulüne göre spesifik önlemler alabilir. Büyüme ve istihdamı Artırmaya Yönelik Stratejiler 2010 Lizbon Stratejisi Lizbon Stratejisi, AB’nin uyguladığı ekonomik politikaların ve reform sürecinin belli başlı enstrümanlarından biridir. Bu stratejinin temel hedefi ekonomik büyüme ve istihdamın artırılması, AB’nin rekabet kapasitesinin gerek üye devletler gerekse AB düzeyinde artırılması şeklindedir. Böylece 2010 yılı vade seçilerek AB’nin dünyada en rekabetçi, en dinamik ve bilgiye dayalı ekonomik gücü olması, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme kapasitesine sahip olması, AB’de istihdamın niteliksel ve niceliksel olarak iyileştirilmesi ve AB’nin ekonomik ve sosyal uyumun gerçekleştiği bir ekonomik aktör hâline gelmesi hedeflenmiştir. Lizbon Stratejisi 2 tip enstrüman içermektedir: Birincisi istihdam politikasıdır. Bu politika daha önce kabul edilmiş olan Avrupa istihdam Stratejisi’nin sıkı bir şekilde sürdürülmesi anlamı na gelmektedir. ikinci enstrüman ise araştırma ve eğitim politikasıdır. Bu kapsamda iç Pazar benzeri Avrupa araştırma alanı oluşturulması hedeflenmektedir. Bu hedeflere ulaşılabilmesi için açık koordinasyon yönteminden yararlanılmıştır. Avrupa 2020 Stratejisi 2020 yılına kadar AB istihdam, eğitim, yenilikçilik, sosyal kapsayıcılık, enerji ve iklim değişikliği konularında iddialı hedefler belirlemektedir. Bu kapsamda üye devletlerin kamu politikaları kapsamında bağlayıcı olmayan açık koordinasyon yöntemi kullanılmaktadır. Bu yöntemle bu alanların her birinde üye devletler ulusal düzeydeki hedeflerini belirlemektedir. Sosyal Nitelikli Politikalar Tarihsel Gelişim Avrupa Birliği’nin sosyal nitelikli politikalarında temel hedef istihdamın, iş ve yaşam şartlarının iyileştirilmesi, uygun bir sosyal güvence sisteminin sağlanması, sosyal diyalogun geliştirilmesi, yüksek istihdam düzeyini sağlamaya yönelik insan kaynağının oluşturulması ve dışlanmışlıkla mücadele şeklinde sıralanabilir. Sosyal Nitelikli Politikaların Ayrıntılı Analizi Toplumun Tüm Kesimlerine Yönelik Sosyal Politikalar Bölgesel Politika Ekonomik ve sosyal uyum politikası olarak da bilinen bölgesel politika, AB’ye üye 27 ülkede yer alan toplam 271 bölgenin kalkınmasında denge ve uyumu sağlamaya yöneliktir. Bu politika AET’nin gündemine/yetki alanına 1986 tarihli Tek Senet sonrası girmiştir. Böylece AET, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde ve az gelişmiş bölgelerin gecikmelerini önleme adına müdahalede bulunma yetkisine kavuşmuştur. Bölgesel politikada etkinliği sağlamak için yoğunlaşma, iş birliği ve programlama gibi ilkeler uygulanır. Bu politika kapsamında şirketlere ve bölgelere yönelik olarak JASPERS, JEREMIE, JESSICA ve JASMINE gibi AB destek programları uygulanır. Sosyal Politika

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 10

Sosyal politika 1986 tarihli Tek Senedi sonrası AET’nin yetki alanına girmiştir. Ancak zaman içinde AB’nin sosyal politika alanındaki yetkileri genişlemiştir. Bugün bakıldığında AB’nin sosyal politika alanındaki yetkileri şu 4 alanı kapsar:

1- İşçilerin serbest dolaşımı ve sosyal güvenlik rejimlerinin koordinasyonu 2- İşçilerini başka bir üye devlette görevlendiren şirketler. 3- Kadın-erkek eşitliği 4- İş yerinde bireysel ve kolektif hakların korunması, iş yerinde sağlık ve güvenliğin korunması

Kültür Politikası Kültür konusunun kurucu metinler düzeyinde bir düzenlemeye kavuşması için 1992 tarihli Maastricht Antlaşması’nı beklemek gerekmiştir. Bu antlaşma AT Antlaşması’na eklenen 128. maddeyle, AB’nin kültür konusunda üye devletlerin kültürel çeşitliliğine saygı göstereceği ve bu kapsamdaki faaliyetlere destek vereceği ifade edilmiştir. Bu düzenlemenin ardından üye devletler, sinema ve radyo televizyon sektörüne devlet yardımı yapma imkânı elde etmişlerdir. Diğer yandan kültürel konuları ilgilendiren ticari antlaşmalarda oy birliğiyle karar verme şartı getirilmiştir. AB’nin kültür politikası kapsamında hâlihazırda uyguladığı program 2007-2013 arası dönemi kapsayan Kültür Programı’dır. Bu program kapsamında ulus aşırı iş birliğine katkısı olan projelere, kültürel ve artistik ürünlerin ve eserlerin serbest dolaşımına, kültürler arası diyalog sektöründe çalışan kişilerin hareketliliğine öncelik verilmektedir. Kültür politikası kapsamındaki bir diğer program, 2007-2013 arası dönem için öngörülmüş olan Media programıdır. Uygulamada kültür politikası aşağıdaki hususları kapsamaktadır:

1- Üye devletlerin kültürel miraslarını korumak, 2- Sergiler, müzeler, konser ve sinemaya giriş gibi bazı kültürel ürün ve hizmetler için indirimli bir

vergi sisteminin uygulanması. 3- Telif hakkı ve komşu hakların korunması konusunda AB düzeyinde uyumlaştırmaya gidilmesi.

Çevre Politikası 1986 tarihli Tek Senet’le AET Antlaşması’nda özel bir başlık altında çevreyle ilgili hükümlere yer verilmiştir. 1997 tarihli Amsterdam Antlaşması’yla “sürdürülebilir kalkınma” kavramı AB metinlerine girmiştir. Bugün AB tarafından uygulanmakta olan çevre politikası şu hedeşeri gerçekleştirmeye yöneliktir:

1- Çevre korumasının genel mekanizmalarını oluşturmak 2- Hava ve iklim kalitesini korumak 3- Doğal kaynakları korumak 4- Kirleten faaliyetleri düzenleme altına almak.

Kamu Sağlığının Korunması 1992 tarihli Maastricht Antlaşması’yla gerekli yetki AB’ye tanınmıştır. Bu yetki uyarınca AB, tüm ortak politikalarda ve faaliyetlerinin uygulanmasında ve tasarlanmasında insan sağlığının yüksek düzeyde korunması için gerekli önlemleri almakla yükümlü kılınmıştır. AB’nin bu çerçevede yürüttüğü uygulamalar şu alanları kapsamaktadır:

1- Birlik çapında yaygın olan bulaşıcı hastalıklarla ve salgınlarla mücadele 2- Uyuşturucuyla mücadele. 3- Yüksek düzeyli bir bilgi ve eğitim sisteminin kurulması 4- Tüketicinin korunması 5- Sağlığın diğer ortak politikalar kapsamına -örneğin araştırma politikasına entegre edilmesi.

Toplumun Belirli Kesimlerine Yönelik Sosyal Politikalar İstihdam Politikası Sosyal politikaya oldukça yakın bir politika olan istihdam politikası kapsamında AB, istihdamın artırılması, istihdam kalitesinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçi hareketliliğinin sağlanması, işçilerin bilgilendirilmesi ve işçilere danışılması, yoksullukla ve sosyal dışlanmayla mücadele, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve sosyal güvenlik sistemlerinin modernleştirilmesi gibi hedeflere yönelik faaliyetlerde bulunur.

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 11

1997 tarihli Amsterdam Antlaşması’yla, AB’nin hedefleri arasına yüksek istihdamın sağlanması da eklenmiştir. İstihdam politikası kapsamında asıl yetki üye devletlerdedir. AB ise bu çerçevede üye devletlerin istihdam politikalarını koordine edici önlemler alabilir Eğitim, Mesleki Formasyon, Gençlik ve Spor Politikası 1992 tarihli Maastricht Antlaşması sonrası bu konuda AB’ye birtakım yetkiler verilmiştir. Eğitim ve mesleki formasyon alanında AB, Leonardo da Vinci, Erasmus, Grundtvig, Comenius ve Marie Curie gibi öğrenci, öğretmen ve öğretim üyesi değişim programları uygulamaktadır. 2014’ten itibaren öğrenci ve öğretmen hareketliliğiyle ilgili programlar “Herkes için Erasmus” çatısı altında birleştirilecektir. Yüksek öğretim konusunda üye devletlerin yanı sıra AB üyesi olmayan 20 ülke Bologna süreci çerçevesinde bir yüksek öğretim alanı oluşturmak için çalışmaktadırlar. Bu sayede lisans ve yüksek lisans düzeyinde bir uyumlaştırma sağlanacak, lisans ve yüksek lisans düzeyinde alınan diplomalar eşdeğer kabul edilecek, kalite normları uyumlu hâle getirilecektir. Türkiye de bu sürece dâhildir. Bu kapsamda AB’nin yapacağı faaliyetler aşağıdaki hedeflere yönelik olmalıdır:

1- Eğitimin Avrupa boyutunu geliştirmek 2- Öğrenci ve öğretmen hareketliliğini desteklemek 3- Eğitim kurumları arasındaki iş birliğini geliştirmek 4- Üye devletlerin eğitim sistemlerine ortak sorunlarda bilgi ve tecrübe değişimini geliştirmek. 5- Uzaktan eğitimi desteklemek

Eğitim, mesleki formasyon, gençlik ve spor alanında asıl yetki üye devletlerdedir. AB ise bu çerçevede üye devletlerin faaliyetlerini destekleyici, tamamlayıcı ve koordine edici faaliyetlerde bulunabilir. Tüketicinin Korunması 1992 Maastricht Antlaşması’yla AB birtakım yetkilere sahip olmuştur. AB’ye verilen bu yetki sonucu bugün gıda güvenliği, hatalı ürünler nedeniyle üreticinin sorumluluğu ve tüketicilerin ekonomik menfaatlerinin korunması gibi alanlarda AB düzeyinde birçok düzenleme kabul edilebilmiştir. yöneliktir: 1- Tüketicilerin korunması konusunda yüksek bir düzey yakalamak. 2- Tüketicinin korunması konusundaki kuralların efektif olarak uygulanması. 3- Tüketici örgütlerinin ortak politikalara katılımının sağlanması. Tüketicilerin korunması konusunda AB düzeyinde 2002 yılında Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi kurulmuştur. Bu kuruluş Parma’da faaliyet göstermektedir. Bu kuruluşun yanı sıra Avrupa Ulusal Tüketici Merkezleri, iç pazarla ilgili uyuşmazlıkların çözümlendiği SOLVİT ağı ve finans hizmetleri sektöründeki uyuşmazlıkların çözümlendiği FINNET ağından bahsetmek gerekir. Bu konuda Konsey’le Parlamento olağan yasama usulüne uygun olarak birlikte karar verirler.

Ünite 7 – Topluluklardan Avrupa Birliği’ne Avrupa Bütünleşmesinin Geçirdiği Değişim Süreci

İç Pazarın Tamamlanması, Schengen Düzenlemeleri ve Avrupa Tek Senedi’nin Hazırlanması İç Pazarın Tamamlanması 20 Şubat 1979 tarihli Cassis de Dijon kararında üye devletlerarasında karşılıklı tanıma ilkesini getirmiştir. Bu karara göre istisnalar saklı kalmak kaydıyla bir üye devlette yasal düzenlemelere uygun olarak üretilen bir ürünün diğer üye devletlerde de serbest dolaşabilmesi gerekir. Bu içtihat oldukça önemlidir, zira 1985’de hazırlanan İç Pazarın Tamamlanmasıyla İlgili Beyaz Kitap öncesi bu konudaki en önemli gelişmeyi oluşturur. Schengen Düzenlemeleri AET ülkeleri arasında malların serbest dolaşımının yanı sıra kişilerin serbest dolaşımının da sağlanması ve bu çerçevedeki engellerin kaldırılması önem arz etmektedir. Bu noktada doğal olarak üye devletler arasındaki sınırlarda kontrollerin kaldırılması ayrı bir önem arz etmektedir. Bu konudaki ilk girişim Fransa ve Almanya’dan gelmiştir. Bu iki ülke 13 Temmuz 1983’te imzaladıkları Sarrebruck Anlaşması’yla bu konuda bir ilki gerçekleştirmişlerdir. Daha sonra Benelüks ülkelerinin katılımıyla 14

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 12

Haziran 1985’te Lüksemburg’un Schengen kentinde Schengen Anlaşması imzalanmıştır. 19 Haziran 1990’da gene Schengen’de bu anlaşmanın Uygulama Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu iki metne AB Hukuku literatüründe Schengen Anlaşmaları denir. Avrupa Tek Senedi’nin Hazırlanması ve Getirdiği Kurumsal Yenilikler Tek Senedin Hazırlanması 17-28 Şubat 1986 tarihli Avrupa Tek Senedi, 1980’li yılların başında yaşanan birtakım gelişmeler sonucu kabul edilmiştir. Bu gelişmelerden ilki Devlet ve Hükûmet Başkanları nın 29 Haziran 1981 tarihli Lüksemburg Zirvesi’dir. Bu zirvede alınan kararda iç pazarı oluşturmak için gümrük birliğinin yeterli olmayacağı vurgulanmıştır. İkinci önemli gelişme 21 Mart 1983 tarihli Stuttgart Zirvesi’dir. Bu zirvede Avrupa Birliği Üzerine Resmi Deklarasyonun kabul edilmiştir. Üçüncü önemli gelişme 14 Şubat 1984 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından Spinelli Projesinin kabul edilmesidir. Dördüncü önemli gelişme 25-26 Haziran 1984 tarihli Fontainebleau Zirvesi’dir. Bu zirvede Devlet ve Hükümet Başkanlarının özel temsilcilerinin yer alacağı bir ad hoc komite oluşturulmasıyla ilgili karar kabul edilmiştir. Tek Senedin Getirdiği Kurumsal Değişiklikler Tek Senet kurumsal anlamda 3 önemli değişiklik içermektedir. Bunlardan birincisi Bakanlar Konseyi’nin oy birliği yerine nitelikli çoğunlukla karar alacağı konuların artırılmasıdır. İkinci husus karar alma sürecinde Avrupa Parlamentosu’nun rolünün artırılmasıdır. Tek senet’in kurumsal anlamda getirdiği son değişiklik ise yargı sistemiyle ilgilidir. Bu çerçevede zamanla iş yükü artan Adalet Divanı’na yardımcı olmak üzere İlk Derece Mahkemesinin kurulmasının önü açılmıştır. Ekonomik ve Parasal Birlik Konusunda Tek Senet Sonrası Yaşanan Gelişmeler Ekonomik ve parasal birlik çerçevesindeki süreç 1969 La Haye ve 1972 Paris Zirveleriyle başlatılmıştır. Ancak asıl ciddi ilerleme Tek Senet sonrası yaşanmıştır. Bu çerçevede 28-29 Haziran 1988 tarihli Hannover Zirvesinde AET bünyesinde aşamalı olarak ekonomik ve parasal birliğe geçme konusunda üye devletler arasında mutabakat sağlanmıştır. Bunun için AET üyesi 12 devletin merkez bankalarının başkanlarının katıldığı ve başkanlığını Jacques Delors’un yaptığı bir Çalışma Komitesi oluşturulmuş ve bu konuda bir rapor hazırlaması istenmiştir. Komite yaklaşık 9 aylık bir çalışma sonucu AET’de Ekonomik ve Parasal Birlik Kurma konulu bir rapor yayınlamıştır. Bu Komitenin başkanlığını dönemin Komisyon Başkanı Jacques Delors yürüttüğü için literatürde bu rapora Delors Raporu da denir. Bu rapor 26-27 Haziran 1989 tarihli Madrid Zirvesi’nde Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından kabul edilmiştir. Bu zirvede ayrıca Delors Raporunda öngörülen 3 aşama için düğmeye basılmıştır. Dolayısıyla sermayenin serbest dolaşımının öngörüldüğü ilk aşama 1 Temmuz 1990’da başlamıştır. Avrupa Para Enstitüsü’nün kurulduğu ikinci aşama 1 Ocak 1994’te başlamıştır. Üçüncü aşamaya geçiş kararı ise 2 Mayıs 1998 tarihli Brüksel Zirvesi’nde alınmıştır. Bu zirvede 3. aşamaya geçiş tarihi 1 Ocak 1999 olarak belirlenmiştir. Bu aşamaya hazırlık için 1 Haziran 1998’de Avrupa Para Enstitüsü’nün yerine geçecek olan Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve Avrupa Merkez Bankaları Sistemi (AMBS) oluşturulmuştur. Ulusal paralar arasındaki pariteler nihai olarak belirlenmiştir. Bu zirvede ayrıca 11 üye devletin (Fransa, Almanya,İtalya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, İrlanda, İspanya, Portekiz, Avusturya, Finlandiya) ekonomik ve parasal birlik için gerekli kriterleri yerine getirdikleri tespit edilmiştir. Siyasi İş Birliği ve Kurumsal Konularda Yaşanan Gelişmeler Siyasi İş Birliği Konusunda İlk Dönemlerde Yaşanan Gelişmeler Bu dönemdeki önemli konulardan biri de siyasi iş birliği konusudur. La Haye Zirvesi’nde, siyasi birlik konusunda ilerleme sağlanması için öneriler getirmesi konusunda Bakanlar Konseyi görevlendirilmiştir. Bakanlar Konseyi de Belçika uyruklu Etienne Davignon başkanlığında üst düzey bürokratlardan oluşan bir komiteyi bu konuda rapor hazırlamakla görevlendirmiştir. Bu komitenin hazırladığı ve Davignon Raporu olarak bilinen bu rapor 27 Ekim 1970’de Bakanlar Konseyi tarafından onaylanmıştır. Rapor siyasi birlik konusunda özel bir kurumsal yapı öngörmemiştir. Aynı biçimde rapor üye devletleri zorlayacak bir mekanizma da öngörmemiştir. Rapor sadece üye devletlerin görüşlerini birbirine yaklaştırabilmeleri için düzenli bir bilgi alışverişi ve danışma mekanizması öngörmüştür. Maastricht Antlaşması Sonrası Yapılan Revizyonlar Amsterdam Antlaşması

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 13

Üye devletler arasında yukarıda belirtilen zıt yaklaşımlar ve zaman içinde ortaya çıkan ihtiyaçlar kurucu metinlerde sık sık değişiklik yapılmasını sonuç vermiştir. Öyle ki Tek Senedi de hesaba katarsak Avrupa bütünleşmesinin temel metinleri, 22 yıl içinde tam 6 kez (Tek Senet, Maastricht, Amsterdam, Nice, Anayasal Antlaşma ve Lizbon Antlaşması) geniş çaplı değişikliğe uğramıştır. Buna literatürde Periyodik Revizyon Politikası da denir. Amsterdam Antlaşması tarafından getirilen değişiklikleri şu şekilde özetlemek mümkündür:

ODGP alanında ortak eylem ve ortak tutuma ilaveten Ortak Strateji adında yeni bir enstrüman getirilmiştir. Konsey Genel Sekreterinin ODGP Yüksek Temsilcisi görevini üstleneceği belirtilmiştir.

Üçüncü sütun tamamıyla Ceza Hukuku alanında iş birliğine münhasır kılınmıştır. Vize, iltica ve

göç, Medeni Hukuk ve Ticaret Hukuku alanında adli ve idari iş birliği gibi konular I. Sütuna kaydırılmıştır. Ayrıca III. Sütuna yeni hukuki enstrümanlar getirilmiştir. Üçüncü sütun çerçevesinde güçlendirilmiş iş birliği yapabilmenin önü açılmıştır.

Schengen müktesebatı AB müktesebatına dâhil edilmiştir. Batı Avrupa Birliği (BAB), AB’nin savunma bileşeni olarak bir protokolle ODGP’ YE dâhil

edilmiştir. İstihdam alanında yeni hükümler getirilmiştir. Kurumsal konularda bazı küçük ilerlemeler

sağlanmıştır.

Nice Antlaşması Genel hatlarıyla bakıldığında Nice Antlaşmasında şu ilerlemeler sağlanmıştır: Bakanlar Konseyindeki oy katsayıları yeniden belirlenmiştir. Karar alma sürecinde %62’lik nüfus kriteri getirilmiştir. Komisyonda her üye devletten sadece bir üyenin yer alması kararlaştırılmıştır. Avrupa Parlamentosu’ndaki üye sayısı 700’den 732’ye çıkarılmıştır.

Anayasal Antlaşma 14-15 Aralık 2001’de Leken’de toplanan Devlet ve Hükûmet Başkanları 2001 yılı boyunca dile getirilen sorunlara çözüm olmak üzere bir Anayasa hazırlanması konusunda mutabakata varmışlardır. Anayasanın hazırlanması için bir Kurultay oluşturulmuş ve başkanlığına Fransa eski Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing getirilmiştir. 28 Şubat 2002’de ilk toplantısını yapan Kurultay, Anayasa taslağını 18 Temmuz 2003’de tamamlayarak dönem başkanı İtalya’ya teslim etmiştir. Ardından 4 Ekim 2003’te Hükûmetler arası Konferans toplanmıştır. 12-13 Aralık 2003 tarihli Brüksel Zirvesi’nde nihai metin üzerinde tam bir mutabakat sağlanamamıştır. Pürüzlerin giderilmesinin ardından 17-18 Haziran 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde metin üzerinde mutabakat sağlanmış ve AB Anayasası 29 Ekim 2004’te Roma’da imzalanmıştır. Lizbon Antlaşması Hükûmetler arası Konferans sonucu hazırlanan Antlaşma 13 Aralık 2007’de üye devletlerin temsilcileri tarafından Lizbon’da imzalanmış ve bu nedenle Lizbon Antlaşması olarak adlandırılmıştır. Bu Antlaşma 27 üye devletin tamamında onaylanmasının ardından 1 Aralık 2009’da yürürlüğe girmiştir. Hâlihazırda AB’de yürürlükte olan ana metin Lizbon Antlaşmasıdır. Lizbon Antlaşması Avrupa Birliği Antlaşması (ABA) ve Avrupa Birliği’nin işleyişine dair Antlaşma (ABİDA) olmak üzere 2 Antlaşmadan oluşmaktadır. Bu Antlaşma ile Avrupa Topluluğu (AT) Antlaşması yürürlükten kaldırılmış, yerine ABİDA ikame edilmiştir. Bunun sonucu olarak Avrupa bütünleşmesindeki “Topluluk” ifadesi “Birlik” ifadesiyle değiştirilmiştir. Böylece Topluluk-Birlik arasındaki ikili yapıya ve karmaşıklığa son verilmiştir. Diğer yandan Lizbon Antlaşması, Maastricht Antlaşması’yla getirilen 3 sütunlu yapıya son vermiştir.

Ünite 8 – Lizbon Antlaşması Sonrası Avrupa Birliği’nin Yeni Yapısı

Lizbon Antlaşması’na Giden Süreç Lizbon Antlaşması, AB açısından özellikle 2000’li yıllar ile birlikte başlatılan bir reform sürecini büyük ölçüde nihayete erdiren son halkayı oluşturmaktadır. AB’nin 2000’li yıllar ile birlikte bir reform süreci başlatması, temel olarak birkaç nedene dayanmaktadır. Bir yandan, AB, genişleme süreci neticesinde 2000’li yıllar ile birlikte yirmi yedi ve daha fazla üye devleti bünyesine katacaktır ve buna dönük olarak

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 14

daha etkili ve sonuç üretebilen bir yapıya -kurumlara, politikalara ve mali araçlara sahip olmak istemektedir. Öte yandan, AB, vatandaşları ile arasındaki uzaklığı kapatmayı ve demokrasisini güçlendirmeyi arzulamaktadır. İşte AB, bu nedenler temelinde 2000’li yıllarda reform sürecini başlatmıştır. Bu süreçte ilk adım, 2000 yılının Aralık ayında Nice’te toplanan Hükûmetler Arası Konferansın yayımladığı “Birliğin Geleceği Hakkında Deklarasyon” olmuştur. 2001 yılının Aralık ayında Laeken’de toplanan AB Zirvesi, “Avrupa Birliği’nin Geleceği Hakkında Deklarasyon” ile reform sürecindeki ikinci adımı atmıştır. Nitekim Konvansiyon, 28 Şubat 2002 tarihi itibarıyla çalışmalarına başlayarak Hükûmetler Arası Konferans öncesi ilk çalışmaları yapmıştır. Konvansiyon, yaklaşık on altı aylık bir çalışma döneminin ardından, “Avrupa için Anayasa Kuran Antlaşma” taslağı hazırlamıştır. Bu taslak, 20 Haziran 2003 tarihinde Selanik AB Zirvesi’ne sunulmuştur. Bundan sonra ise Hükûmetler Arası Konferans, 4 Ekim 2003 tarihinden itibaren bu taslak metin üzerinden görüşmeler yürütmüştür. En nihayetinde ise tüm bu çalışmalar, “Avrupa Birliği Anayasal Antlaşması” ile sonuçlanmıştır. Avrupa Birliği Anayasal Antlaşması, AB üyesi devletlerin hükûmet ve devlet başkanları tarafından Roma’da 29 Ekim 2004 tarihinde imzalanmıştır. Avrupa Birliği Anayasal Antlaşması, üye devletlerdeki onay süreci esnasında ise adeta bir “siyasi deprem”e uğramıştır. Bu yönden, Fransa ve Hollanda, Avrupa Anayasal Antlaşması’nı sırasıyla 29 Mayıs 2005 ve 1 Haziran 2005 tarihlerinde referanduma götürürken bu referandumlar, olumsuz neticelenmiştir.2007 yılının Haziran ayı ile birlikte, Lizbon Antlaşması ortaya çıkmaya başlamıştır. Bir kere, bu tarihte toplanan AB Zirvesi, kurucu antlaşma değişikliği ile ilgili olarak bir Hükûmetler Arası Konferans toplanması kararı alırken Konferans’a bu yeni antlaşma ile ilgili hemen hemen tüm detayların ne şekilde düzenleneceğine ilişkin talimatları da vermiştir. Söz konusu Konferans, 23 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla çalışmaya başlamıştır. En nihayetinde ise ortaya çıkan metin, yani Lizbon Antlaşması, 13 Aralık 2007 tarihinde tüm üye devletler tarafından imzalanmıştır. Lizbon Antlaşması, 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Lizbon Antlaşması Sonrası Genel Olarak Avrupa Birliği Avrupa Birliği: Tek Tüzel Kişilik AB, Lizbon Antlaşması ile birlikte, tek tüzel kişilik olarak kabul edilmiştir. Lizbon Antlaşması öncesi, Avrupa Topluluğu ile AB, ayrı ayrı tüzel kişilikler idi. Lizbon Antlaşması ile AB, Topluluğun yerine geçmiştir. Böylelikle artık AB, üye devletlerin her birinde, ulusal mevzuat uyarınca tüzel kişilere tanınan en geniş hak ve fiil ehliyetine sahip hâle gelmiştir. Dolayısıyla AB, menkul ve gayrimenkul mallar edinebilecek; bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilecek ve davalarda taraf olabilecektir. Genel Hükümlerdeki Değişiklikler Değerler ve Hedefler Lizbon Antlaşması’nın çarpıcı karakteristik özelliklerinden biri, insan hakları çıkışlı olmasıdır.Nitekim “Birlik, insan onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve azınlıklara mensup kişilerin hakları da dâhil olmak üzere insan haklarına saygı değerleri üzerine kuruludur. Bu değerler çoğulculuk, ayrımcılık yapmama, hoşgörü, adalet, dayanışma ve kadın-erkek eşitliğinin hakim olduğu bir toplumda üye devletler için ortaktır.” AB, Lizbon Antlaşması ile birlikte hedeflerini de birtakım değişiklikler ile yeniden kaleme almıştır. Kısaca belirtmek gerekirse AB’nin hedefleri şu şekilde ortaya konabilir:

Birlik; vatandaşlarına bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı sunar.

Birlik bir iç pazar kurar ve rekabet edebilirliği yüksek bir sosyal pazar ekonomisine dayalı olarak, Avrupa’nın sürdürülebilir kalkınması için çalışır.

Birlik, para birimi Euro olan bir ekonomik ve parasal birlik kurar.

Birlik, dış dünya ile ilişkilerinde kendi değerlerini ve çıkarlarını savunur ve destekler; ayrıca vatandaşlarının korunmasına katkı sağlar. Böylelikle, Lizbon Antlaşması, önceki antlaşmalardaki hedefe ilişkin hükümlere kıyasla, insani değerlere saygı gösterme ve vatandaşlarının refahına önem verme yolunda ilerlemiştir.

Yetki Lizbon Antlaşması, AB ile üye devletler arasındaki yetki dağılımını açıklığa kavuşturmuştur. Burada, yetki ile ilgili olarak genel ilkelere yer verdikten sonra, yetki dağılımına ilişkin yeni sınıflandırmaya işaret edilecektir.

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 15

Güçlendirilmiş İş Birliği Lizbon Antlaşması, güçlendirilmiş iş birliği mekanizmasına kimi değişiklikler getirmiştir. güçlendirilmiş iş birliği artık savunma da dâhil olmak üzere tüm ortak dış politika ve güvenlik politikası yönünden kullanılabilecektir. Yine “emniyet freni” olarak adlandırılan prosedür, yani bir Konsey üyesinin güçlendirilmiş iş birliği için onay verilmesi için AB Zirvesi’ne gönderebilmesi, kaldırılmıştır. Ayrıca, güçlendirilmiş iş birliğine dahil devletler, Konseyde alacakları bir karar ile oy birliğinden nitelikli oy çokluğuna ve özel yasama usulünden olağan yasama usulüne geçiş yapabilecektir. Avrupa Birliği Karar Alma Usulleri ve Tasarrufları Lizbon Antlaşması, AB karar alma usulleri ve tasarrufları yönünden üç esaslı değişiklik getirmiştir: Birlik kurumlarının hukuki araçlarının sayısı azaltılmıştır; yasama ve yasama dışı tasarruflar ayrımı getirilmiştir ve yasama ve yasama dışı karar alma usulleri birbirinden ayrılmıştır. Kurucu Antlaşmaların Gözden Geçirilme Usulü Lizbon Antlaşması, kurucu antlaşmaların gözden geçirilme, yani değiştirilme usulü bakımından yenilikler getirmiştir. Lizbon Antlaşması ile birlikte, kurucu antlaşmalar, üç şekilde gözden geçirilebilmektedir:

1) Olağan değiştirme usulü ile 2) Basitleştirilmiş değiştirme usulleri ile 3) Geçiş klozları (passerelle) ile.

İlk olarak, olağan değiştirme usulü, öneriden değişikliğin yürürlüğe girmesine kadar şu aşamalardan geçmektedir:

Bir kere, herhangi bir üye devlet hükümeti, Avrupa Parlamentosu veya Komisyon, antlaşmaların değiştirilmesi için Konsey’e öneriler sunabilecektir.

Konsey, bu önerileri AB Zirvesi’ne sunacak ve ulusal parlamentolara bildirecektir. AB Zirvesi, Avrupa Parlamentosu’na ve Komisyon’a danıştıktan sonra, önerilen değişikliklerin

incelenmesine karar verirse bir Konvansiyon toplayabilir. Bu Konvansiyon, ulusal parlamentoların, üye devletlerin devlet veya hükûmet başkanlarının, Avrupa Parlamentosu’nun ve Komisyon’un temsilcilerinden oluşacaktır.

Konvansiyon, değişiklik önerilerini inceleyerek, bir Hükûmetler Arası Konferansın toplanmasına yönelik bir tavsiyeyi kabul edebilir.

Bununla birlikte AB Zirvesi, önerilen değişikliklerin kapsamı gerekli kılmıyorsa Avrupa Parlamentosu’nun muvafakatini alarak bir Konvansiyon toplamayabilir. AB Zirvesi, bu durumda Hükûmetler Arası Konferansı n görev ve yetkilerini belirler. Hükûmetler Arası Konferans, üye devlet hükûmet temsilcileri ile toplanır ve mutabakat ile hareket ederek antlaşmalarda yapılacak değişiklikleri kararlaştırır. Bu değişiklikler, tüm üye devletler tarafından kendi anayasal kurallarına uygun olarak onaylandıktan sonra yürürlüğe girer.

İkinci olarak, basitleştirilmiş değiştirme usulleri, öneriden değişikliğin yürürlüğe girmesine kadar şu aşamalardan geçmektedir:

Bir kere, bir üye devlet hükümeti, Avrupa Parlamentosu veya Komisyon, ABİDA’nın Birlik’in politikaları ve iç eylemlerine ilişkin kısmında yer alan hükümlerinin tümünün veya bir kısmının değiştirilmesi için AB Zirvesi’ne öneriler sunabilir. Bununla birlikte, bu öneriler, Birlik’in yetkisinin artırılmasına ilişkin olmayacaktır.

AB Zirvesi, önerilere ilişkin bir kararı, ancak Avrupa Parlamentosu’na ve Komisyon’a danıştıktan sonra, oy birliğiyle kabul edebilecektir. Bu karar, tüm üye devletler tarafından kendi anayasal kurallarına uygun olarak onaylandıktan sonra yürürlüğe girecektir.

Üçüncü olarak, geçiş klozlarının (passerelle) kapsamı ve kullanımı şu şekilde belirtilebilir. Bir kere, oy birliğinden nitelikli oy çokluğuna geçiş ile ilgili olarak, ABİDA’daki hükümlerde veya

ABA içindeki Birlik’in dış eylemine ilişkin genel hükümler ve ortak dış politika ve güvenlik politikasına ilişkin özel hükümlerde Konsey’in belirli bir alanda veya durumda oy birliğiyle hareket etmesi öngörülmüş olmalıdır. İşte AB Zirvesi, Konsey’e bu alanda veya durumda nitelikli oy çokluğu ile hareket etme yetkisi veren bir karar kabul edebilir. Bununla birlikte bu, askerî etkileri olan veya savunma alanındaki kararlar için uygulanmayacaktır.

Avrupa Birliği’nden Ayrılma

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 16

Lizbon Antlaşması, AB’den ayrılma ile ilgili olarak ilk defa bir hüküm getirmektedir. Buna göre, her üye devlet, kendi anayasal kurallarına uygun olarak AB’den çekilme kararı alabilecektir. O üye devlet, niyetini AB Zirvesi’ne bildirecektir. AB, söz konusu devletle, AB Zirvesi tarafından belirlenen yönlendirici ilkeler ışığında, bu devletin Birlik ile gelecekteki ilişkisinin çerçevesini dikkate alarak, çekilmeye ilişkin kuralları belirleyen bir anlaşmayı müzakere edip, akdedecektir Avrupa Birliği’nin Kurumlarındaki Değişiklikler Avrupa Parlamentosu Lizbon Antlaşması, Avrupa Parlamentosu ile ilgili olarak, dört ana değişiklik getirmiştir. İlk olarak, artık yaklaşık kırka yakın alanda olağan yasama usulü ile yasama işlemi yapılacaktır.

Bu alanlar arasında adalet, özgürlük ve güvenlik alanı, kültür, fikrî mülkiyet hakları sayılabilir. Böylelikle, Avrupa Parlamentosu, yasama sürecine Konsey ile eşit seviyede katılarak yasama sürecindeki etkililiğini artırmaktadır.

İkinci olarak, Komisyon Başkanı, Avrupa Parlamentosu’ndaki seçim sonuçları dikkate alınarak belirlenecektir.

Üçüncü olarak, artık bütçenin bütün kalemleri, Konsey ve Avrupa Parlamentosu tarafından birlikte karara bağlanacaktır.

Dördüncü olarak, Avrupa Parlamentosu, Lizbon Antlaşması ile birlikte Antlaşmalara değişiklik önerisi getirme hakkı kazanmıştır.

Avrupa Birliği Zirvesi AB Zirvesi, ilk kez Lizbon Antlaşması ile AB’nin kurumları arasında sayılmıştır. Buna göre, AB Zirvesi, üye devletlerin devlet veya hükûmet başkanları, kendi Başkanı, Komisyon Başkanı ve Birlik Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisinden (“Yüksek Temsilci”) oluşur. AB Zirvesi, Birliğe gelişimi için gerekli itici gücü sağlar ve buna yönelik genel siyasi yönelimleri ve öncelikleri belirler. Bununla birlikte, AB Zirvesi, yasama faaliyetinde bulunamaz. Bundan başka AB Zirvesi, iki buçuk yıllık bir süre için bir Başkan seçer. AB Zirvesi Başkanı, esas olarak, şu görevleri yürütür: Zirveye başkanlık ederek, Zirvenin çalışmalarına ivme kazandırır. Zirve çalışmalarının hazırlanmasını ve sürekliliğini sağlar. Zirvede uyum ve mutabakatı kolaylaştırmak için çaba sarf eder. Ayrıca, AB Zirvesi Başkanı,

ortak dış politika ve güvenlik politikası alanında Yüksek Temsilci ile paylaşarak AB’nin dış temsilini sağlar.

Zirvesi’nin ilk Başkanı, Belçika’nın eski başbakanı Herman van Rompuy olmuştur. Konsey Konsey, Lizbon Antlaşması ile iki temel değişiklik yaşamıştır: Yeni bir Başkanlık sistemi ve yeni bir oylama sistemi getirilmiştir. İlk olarak, yeni Başkanlık sistemine göre on sekiz aylık bir dönem için üç üye devletten oluşan gruplar Başkanlık yapacaktır. Her bir devlet altı aylık dönem için Başkanlık yapmakla birlikte aralarında sıkı koordinasyon bulunacaktır. İkinci olarak Konsey, nitelikli oy çokluğu ile ilgili olarak yeni bir oylama sistemi ile tanışacaktır.

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 17

Bununla birlikte, bu yeni oylama sistemi öncesi kimi geçiş düzenlemeleri yapılmıştır. Buna göre, burada üç farklı tarih yönünden üç farklı oylama sistemi uygulanacaktır.

Komisyon Komisyonun, Lizbon Antlaşması ile birlikte en ciddi değişiklik olarak, üye sayısında azalma yaşaması öngörülmüştür. Nitekim Lizbon Antlaşması uyarınca 1 Kasım 2014 ile birlikte Komisyon’daki “komiser” sayısı üye devletlerin 2/3’ü kadar olacaktı r. Komisyon üyeleri ise üye devlet vatandaşları arasından üye devletlerin tümünün demografik ve coğrafi yelpazesini yansıtacak şekilde, üye devletler arasında mutlak surette uyulacak bir eşit rotasyon sistemi temelinde seçilecektir. Avrupa Birliği Adalet Divanı Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), Lizbon Antlaşması ile esasen yargı yetkisi alanında üç bakımdan artış yaşamıştır. İlk olarak, ABAD artık özgürlük, güvenlik ve adalet alanının tümü ile ilgili olarak -geçiş hükümlerine tabi olmak üzere- yargı yetkisi kazanmıştır. İkinci olarak ABAD, her ne kadar ortak dış politika ve güvenlik politikası yargı yetkisi dışında kalsa bile; salt gerçek veya tüzel kişilere yönelik kısıtlayıcı önlemler getiren kararlar yönünden hukuka uygunluk denetimi yapma yetkisi kazanmıştır. Üçüncü olarak ABAD, bireyler tarafından AB kurum tasarruflarına karşı açılacak iptal davası yönünden, yargı yetkisinde artış yaşamıştır. Buna göre, artık gerçek ve tüzel kişiler, diğerlerinin yanında, kendilerini doğrudan ilgilendiren ve uygulama tedbirleri alınmasını gerektirmeyen düzenleyici tasarruflara karşı da dava açabilecektir. Ulusal Parlamentolar Ulusal parlamentolar, Lizbon Antlaşması ile birlikte esas olarak katmanlı yetki ilkesine uyulmasını gözetecektir. Bu, “erken uyarı mekanizması” çerçevesinde gerçekleşecektir. Bu mekanizmaya göre, şu aşamalar söz konusudur: 1. Komisyon, ilgili AB tasarrufu tasarısını katmanlı yetki ve orantılılık ilkeleri yönünden gerekçelendirerek ulusal parlamentolara gönderecektir. 2. Ulusal parlamentolar, sekiz hafta içerisinde, bu tasarıyı katmanlı yetki ilkesine uyum yönünden gözden geçirecektir. 3. Eğer gönderilen oy sayısının toplam oy sayısına oranı 1/3 (özgürlük, güvenlik ve adalet alanı için 1/4) veya daha fazla ise tasarı, gözden geçirilecektir. Komisyon, bu aşamada, tasarıyı muhafaza etmeye, değiştirmeye veya geri çekmeye karar verebilecektir. Buna karşın, eğer olağan yasama usulü ile karar alınıyorsa ve gönderilen oy sayısının toplam oy sayısına oranı 1/2 veya daha fazla ise tasarı, yine gözden geçirilecektir. Bununla birlikte, bu sefer, Komisyon, tasarıyı muhafaza etmek istiyorsa kendi gerekçeli görüşü ile ulusal parlamentoların gerekçeli görüşlerini Avrupa Parlamentosu ve Konsey’e iletecektir 4. Ulusal parlamentolar, yasama süreci sona erdikten sonra ise kendi hükûmetlerinden yasama tasarrufu hâline gelen işlem için katmanlı yetki ilkesine aykırılık iddiasıyla iptal davası açmasını talep edebilecektir. Vatandaş Girişimi Vatandaş girişimi, Lizbon Antlaşması ile getirilen kayda değer yeniliklerden bir tanesidir. Buna göre, vatandaş girişiminin uygulanması ile ilgili koşullar şu şekilde belirtilebilir. Bir kere, en az üye devletlerin 1/4’ünden gelen ve yine en az bir milyon Birlik vatandaşı, vatandaş girişimi başvurusu yapmalıdır. İkinci olarak, bu vatandaş girişimi, Komisyon’un yetkisinde kalan ve Birlik’in hukuki tasarruf çıkarabileceği konular ile ilgili bir düzenleme önerisi olmalıdır. Üçüncü olarak, vatandaş girişimi başvurusu Komisyon’a yapılmalıdır. Avrupa Birliği ve İnsan Hakları Alanındaki Değişiklikler Lizbon Antlaşması, AB’yi insan hakları alanında ileriye taşıyacak düzenlemeler getirmektedir. Bu bakımdan, en önemli iki yenilik, AB Temel Haklar Şartı’nın Antlaşmalar seviyesinde, bir başka deyişle “anayasal” düzeyde AB hukuk sisteminin bir parçası hâline getirilmesi ve AB’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne katılmasının öngörülmesi olmuştur.

NorFULL Paylaşım Mekanı | www.norfulpaylasim.com Sayfa 18

Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı AB Temel Haklar Şartı, 2000 yılında ilan edilirken Lizbon Antlaşması ile AB hukukunda Antlaşmalar seviyesinde kabul gören ve hukuki bağlayıcılığı olan bir metin hâline gelmiştir. AB Temel Haklar Şartı, içerik açısından ise üç türde hakka yer vermektedir. İlk olarak, temel haklar ve özgürlükler ile temel usuli haklar; yani örnek olarak, yaşam hakkı, işkence yasağı, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı gibi haklar Şart’ta yer almaktadır. İkinci olarak, yalnızca Birlik vatandaşlarına özgü haklar, yani örnek olarak, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aday olma ve oy kullanma hakkı ve belgelere erişim hakkı gibi haklara Şart’ta yer verilmektedir. Üçüncü olarak, ekonomik ve sosyal haklar, yani örnek olarak kadın erkek eşitliği, toplu sözleşme ve toplu eylem hakkı gibi haklar Şart’ta yer bulmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AB, Lizbon Antlaşması uyarınca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne katılacaktır. Avrupa Birliği’ne İlişkin Diğer Yenilikler

Özgürlük, Güvenlik ve Adalet Alanı Özgürlük, güvenlik ve adalet alanı, Lizbon Antlaşması ile ulus üstü yapıya çok büyük ölçüde geçerek birtakım yeniliklerle tanışmıştır. Bir kere, artık bu alan ile ilgili olarak, genellikle olağan yasama usulü ve nitelikli oy çokluğu

kullanılacaktır. Bunun yanı sıra, artık, olağan hukuki araçlar, yani tüzük, direktif ve karar, bu alanda da

kullanılacaktır. Ayrıca, artık, bu alan, sütunlu yapının sona ermesinden ötürü AB hukukunun genel ve yatay

ilkelerine tabi olacaktır. Bundan başka, AB kurumları, bu alanda daha etkili hâle gelmiştir ve özellikle Avrupa Birliği

Adalet Divanı, bu alandaki uygulamanın denetimi açısından -bazı geçiş düzenlemelerine tabi olarak yargı yetkisine kavuşmuştur. Özgürlük, güvenlik ve adalet alanında birtakım sınırlamalar geçerlidir. Bir kere, Birleşik Krallık ve İrlanda ile Danimarka, özgürlük, güvenlik ve adalet alanı ile ilgili olarak katılmamayı tercih etme (“opt out”) hakkına sahiptir. Bu devletler, bu alandaki bir kısım politikalar yönünden kendi istekleri ile dışarıda kalabilmektedir.