03 rehabilitasyon ile revulasyonun farkini anlayamayanlar ata
DESCRIPTION
Değerli Kardeşim Türkiye’de Atatürk Devrimlerini bir kısım insan anlayamadı. Çünkü onlar rehabilitasyon (iyileştirme) ile Revulasyonun (devrimin) farkını hiçbir zaman anlayamadılar. Bu coğrafyada Hz. Muhammed’den sonra devrim yapmış tek ülke Türkiye ve tek kişi Atatürk ve Arkadaşlarıdır. Eskiyi düzeltme değil; tamamen yeni bir şey koymaydı. Bunu anlayamayanlar Atatürk düşmanı oldular. Toplumların ancak devrimlerle sıçrama yapacaklarını da anlayamadılar. Neler yapılması gerektiğini birlikte irdeleyelim… SaygılarımlaTRANSCRIPT
1
REHABİLİTASYON İLE REVULASYONUN FARKINI
ANLAYAMAYANLAR ATA’NIN DEVRİMLERİNİ DE ANLAMAYADILAR
Prof. Dr. Ali Demirsoy, Vatan Partisi Erzincan Milletvekili adayı
Rehabilitasyon1 ve Revulasyon2 kelimeleri söyleniş ve yazılış bakımından benzer
olsa da anlamı bakımından tamamen farklıdır.
Rehabilitasyon en basit tanımı ile iyileştirmedir. Birkaç örnek verirsek, evimizin
içinde birkaç küçük değişiklik yaparak daha kullanışlı hale getirmek; okullarda ders
araçlarını çoğaltıp öğrenmeyi kolaylaştırmak; çıkarılacak yasalar ile alınmakta olan
vergilerin oranını değiştirmek; el yazısından kitap yazısına ya da tersine geçmek ve
buna benzer binlerce örnek rehabilitasyona örnektir. Rehabilitasyon var olan bir şeyin
koşullara göre daha uyumlu ve kullanışlı hale getirilmesidir.
Revulasyon eskiyi kaldırıp yerine eski ile ilgisi olmayan yeni bir şeyin konmasıdır.
Revulasyonun en güzel tanımı devrimdir. Örneğin krallıkla idare edilen Fransa’nın ani
bir değişiklikle parlamenter sisteme dayalı halk tarafından idare edilmesi “Fransız
Devrimi” olarak; çarlıklarla idare edilen Rusya’nın emekçi kesim tarafından idare
edilmesini öngören komünist sisteme geçirilişi Sosyalist Devrim olarak bilinir.
Devrim, bir şeyi ortadan kaldırıp, kapatıp, o günkü koşullara göre çok daha iyi,
uyumlu, kullanışlı ve çağdaş bir sistemin getirilmesidir.
1 Rehabilitasyon:[Rehabilitation // Rehabilitation]: Latince kökünden gelen “Rehabilitasyon” kelimesi “Re” (yeniden) ön takısından ve “Habilitasyon” (muktedirlik, kabiliyet, beceri) sözcüğünden ibarettir. Lâfzı olarak, Türkçe karşılığı “yeniden kabiliyet kazanma” veya “yeniden (eski) güce erişme” olabilir. Türk literatüründe, bunun tam Türkçe karşılığı verilmemekle birlikte bazen “Yeniden Yetenek ve Beceri Kazanma”, “Hayata Dönüş” gibi değişik tabirler kullanılmaktadır. // Bedenen, aklen veya ruhen sağlıklı olmayan kişilere yönelik yapılan tıbbî, meslekî ve psiko-sosyal hizmetlerdir. Hedef, en uygun araçlarla ve değişik yöntemlerle belirli işlevleri sınırlanan kişilere, bu işlevlerin yeniden kazandırılmasını ya da kişilerin bu işlevsel sınırlanma sebebiyle uğradıkları kayıpların giderilmesini sağlamaktır (http://www.sosyalsiyaset.net/documents/sozluk_r.htm).2
Revulasyon: İngilizce dilinden gelir. Devir, devrim, ihtilal, deveran, köklü değişiklik demektir. Türk devrimi, bir “reform” hareketi olduğu kadar bir “revolüsyon’’dur. Revolüsyon, Türkçeye ihtilâl, ayaklanma olarak çevrilmiştir. Aslında, mevcut bir durumun veya bir yaşama tarzının yahut bir toplum düzeninin anî olarak değiştirilmesi demektir ve evolüsyon (tedrici değişik lik ve evrim) un tersini ifade eder. Birçok çeşitleri vardır; meselâ teknik revolüsyon, bir yeni aracın veya usulün anî olarak ortaya çıkmasıdır. Siyasî revolüsyon, aşağıdan yukarıya bir zorlamadır. Amacı, yeni bir düzen getirmek ve bunu koruyacak tedbirleri almaktır. Bu maksatla mevcut düzenin redde uğraması, mücadeleci kuvvetlerin kazanılması, iktidardakilerin değiştirilmesi lüzumludur. Revolüsyoner değişikliklerin ilk şartı, cazip parolalarla mevcut direnme güçlerinin kuvvetlendirilmesi, mağdur sınıfların menfaatine hitap edilmesidir. Bu sebeple bazen sosyal ütopyalara götürse bile ideolojiler, ihtilâller bakımından önemli rol oynarlar. Bunlar, revolüsyoner harekete vurucu güç sağlar. Çok defa ilk başarılardan sonra revolüsyonun liderleri arasında ve radikallerle mutediller arasında iktidar çekişmesi olur. Revolüsyonlar kuvvete dayandıklarından çok defa terör usullerine başvururlar (Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, Atatürkçülüğün İlkeleri-İnkılapların Fikir Temelleri (Akılcı-Milliyetçi-Sosyal Görüş).
2
Bu coğrafyada Atatürk Devrimlerinden bir önceki devrim Hz. Muhammed‘in
Müslümanlığı getirmesiyle ortaya çıkan değişikliktir. Toplumun yaşayışının, düşünme
tarzının, giyiminin, kuşamının, daha açık bir tanımla baştan aşağı her şeyinin kökten
değiştiği sosyal bir değişikliktir. Eski unsurların bir kısmını barındırsa da, bu unsurlar
yeni durumun itici gücü olmaktan çıkmış; bazen toplumun geleneği olarak kalmış;
bazen de devrimin ayak bağı olmuştur.
Bu coğrafyada Hz. Muhammed’den sonra Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna
kadar sadece rehabilitasyon yapılmıştır. Bu rehabilitasyonların çoğu da yeterince
bilimsel temellere dayandırılamadığı için birbirine düşman grupların, mezheplerin
ortaya çıkmasına, çeşitli nedenlerle bin bir parçaya ayrılarak bu coğrafyanın kan
gölüne dönmesine neden olmuştur.
Her gelen iyileştireceğim demiş; bazıları dediğini yapmış; bazıları da
iyileştireceğim derken durumun daha da kötüleşmesine neden olmuştur.
Selçuklularda da Osmanlılarda da devletin çarkı hep iyileştirmelerle yürütüldü. Bu
coğrafyada yapılan değişikliklerin hepsi rehabilitasyondu (iyileştirmeydi); dolayısıyla
eskiye biat etmiş, onu yaşam tarzı olarak benimsemiş olanlar, rehabilitasyonu, kendi
yaşam tarzını egemen kılmanın bir yolu olarak görmüşlerdir. Böylece herkesin ya da
her toplumun kendine göre egemen olduğu bir dünya görüşü gelişti. Bunların çoğu
bilim dışı dünya görüşleriyle şekillendiği için sürtüşme ve çatışma hiç eksik olmadı.
Fas’tan tutun Endonezya’ya, Güney Avrupa’dan ve Kafkaslardan tutun Orta
Afrika’ya kadar yaşayan toplumlar düşüncelerini zaman zaman da olsa revize etmeye
kalkıştılar; ancak dogmaya battıkları için beklenen sonucu hiçbir zaman alamadılar.
İslam dünyası 1920’ye kadar bu kargaşalıklar içinde yuvarlandı.
Osmanlılar son yüzyılda sürekli iyileştirmek için yollar aradı; ancak tutuğu yol
başından sakat olduğu için hiçbir zaman beklenen sonucu alamadı; kargaşalıklar
içinde 1920’li yıllara dayandı.
Atatürk ve arkadaşları rehabilitasyon geleneğinden gelmeydiler; ancak bu
coğrafyanın rehabilitasyonla artık bir yere gidemeyeceğini anlayacak kadar akıllı;
revulasyonun tek çıkar yol olduğunu görecek kadar kararlıydılar. Tek çıkar yol
devrimdi…
Ancak daha önce yapılmış devrimlerin (revulasyonların) hepsi (Fransız ve Rusya
Devrimleri); hatta dinlerle gelen devrimlerin hepsi kanlıydı. Fransız devriminde bir
3
günde 10.000 papaz idam edilmişti; Rus devriminde milyonlarca öleni saymasak bile
milyonlarca insana Sibirya açık bir hapishane olmuştu. Bizim devrimimizi hiçbir gerici
anlayamadı: Bu dünyada ilk kansız devrim bu topraklarda, Anadolu’da, Atatürk ve
arkadaşları tarafından gerçekleştirildi. Monarşi ile idare edilen (padişahlıkla) bir
sistem, halkın oylarıyla idare edilen demokratik bir cumhuriyete dönüşmüştü.
Gereklerinin tam oturması doğal olarak zaman alacaktı. Bugün bu devri insafsız bir
şekilde suçlayanlar, akşam yatıp, sabah tam teşekküllü bir demokrasiyle kalkmayı
bekleyenlerdir. Sanki bu kadar zaman geçmiş olmasına karşın (neredeyse 90 yıl) bu
sözleri uluorta konuşanlar demokrasiyi ve cumhuriyeti benimsemiş gibi…
O dönemde de şu ya da bu şekilde yanlış yargılanmış, suçsuz yere tutuklanmış,
baskı altına alınmış ya da öldürülmüş insanlar olabilir. Devrim olurken yumruk
sayılmaz… Ancak o gün öldürülüp de bu gün gericiler tarafından “propaganda aracı
olarak” akşam sabah yası tutulanların tüm sayısı kadar, bu gün bir haftada ya da bir
ayda haksızlığa uğruyor hatta öldürülüyor hem de kolluk kuvvetlerinin bu denli
donanımlı olduğu bir devirde… İlk olarak aynayı alıp yüzünüze bakacaksınız…
ATATÜRK DÖNEMİ NEDEN BİR DEVRİM SÜRECİYDİ?
O güne kadar kullanılan Arap alfabesini bırakıp, uygar ülkelerin tümünün
kullandığı Latin alfabesine geçildi. Çünkü Arapça da seslileri veren yeterince harf
yoktu; Türkçe sesli harf ağırlıklı bir dildi ve Türkçe için en kullanışsız alfabe Arap
alfabesiydi. Örneğin kal, gol, gül, kul vs hep aynı harflerle yazılmak zorundaydı.
Öğrenme çok zordu. Doğru dürüst okuma ve özellikle yazma yıllar alıyordu. Kaldı ki
Arapça alfabesinin de sadece uzmanları tarafından okunabilecek en az 10 küsur
çeşidi vardı.
Giyim kuşam tam bir çağdışılıktı; giyim kuşama en azından devlet kurumlarında
belirli bir düzen getirildi. Şeri yasalar yerine uygar dünyanın medeni yasaları kabul
edildi. Kadın ile erkek bu coğrafyada ilk defa eşit haklara, seçme ve seçilme
haklarına kavuşturuldu. Yönetimin bir parçası olan, zaman zaman çift başlılığa neden
olan Halifelik kaldırıldı. Din ve devlet işleri kesin olarak ayrıldı. Bu coğrafyada böylece
ilk laik devlet kurulmuş oldu. Burada Atatürk Devrimleri olarak bilinen yenilikleri,
değişimleri, çağdaşlaşmayı teker teker yazmayacağım. Onları biraz aklı ve feraseti
olan herkes bugüne kadar anlamış olmalı…
4
Bu coğrafya özellikle Anadolu, üç kıtanın arasında olması, ticaret ve göç
yollarının üzerinde olması nedeniyle, adetleri, dil yapısı, inançları, yaşam tarzı ve
özellikle genetik çeşitliliği başka coğrafyalarla karşılaştırılamayacak kadar çeşitli ve
zengindir. Bu bir zenginlikti; ancak aynı zamanda çatışmalara da en uygun ortamdı.
Tarihte bu coğrafyanın dingin bir döneminin olmaması bu nedenledir.
Şu anda entel gözlüğü ile baktığımızda büyük bir kıyım gibi gösterilen dilde,
giyimde, ülküde, bayrakta birleştirme, heterojen (karışık) toplumların
homojenlendirilmesi (birlik oluşturması), rehabilitasyon ile revulasyonun farkını bir
türlü anlayamayanlar tarafından, faşist, baskıcı ve anti demokratik eylemler olarak
sunulmaya ve gittikçe dozu artan eleştiriler yapılmaya başlandı ve bu eleştiriler
sonunda bazı soysuzların akıl almaz çirkinlikte hakaretlerine dönüştü.
Türkiye’de kimliklerin baskılanması evrensel açıdan doğru muydu? Doğru değildi.
Farklı giyim kuşamları zorla homojenleştirme evrensel açıdan doğru muydu? Doğru
değildi. Aynı dine mensup insanların farklı dinsel görüşlerini törpülemek (ortadan
kaldırmak) ve ortak bir değer çevresinde toplamak için bu fraksiyonların
başındakilerinin sesini kısmak doğru muydu? İnsan hakları açısından “ne olursa
olsun” diye baktığımızda doğru değildi. 600 yıllık alfabeyi bir günde bırakmak doğru
muydu? Doğru değildi. Buna benzer onlarca soru sorabilirsiniz ve ben bunların
hepsine doğru değildi diye yanıt verebilirdim. Ancak bütün bu doğru değildi yanıtlarını
bir araya toplayıp, toplumun geçmişini inceleyip geleceğini mutluluğa
dönüştürebilmek için değerlendirilmesinde verilecek yanıtın doğruydu olarak
sonuçlanmasına şaşmamak gerekiyor. Doğruydu denen şeyleri değiştirebilmeniz
kolaydır (örneğin Türk Hava Kuvvetlerini kurdu, doğruydu; değiştirdiğinizde yer
yerinden oynamaz); ancak doğru değildi denen şeyleri değiştirmeniz; ancak bir
devrimcinin yapacağı bir atılım olabilirdi. Bunu da Atatürk ve arkadaşları başararak
dünyaca takdir edilen bir örnek oldu.
Aslında bu coğrafyada Atatürk’ten sonra bir devrim daha yaşandı: İran İslam
Devrimi (1980). Şahlıktan dini liderliğe geçilmiştir. Ülkenin bayrağı, yasaları, giyimi
kuşamı, idare şekli ve onlarca şeyi değişti. Tam bir devrimdi. Ancak evrimde bir kural
vardır. Bütün sistemler ileriye yönelik gelişmeye çalışsalar da, zaman zaman geriye
doğru gelişmeler de olur. Bunun bilimdeki adı rekonstriktif evrim yani gerisin geriye
evrimdir. İran’da yaşanan devrim de bir devrimdi; ancak rekonstriktif bir devrimdi.
5
Belli ki cumhuriyetimizi kuranlar bu coğrafyanın baş belası ve tarihsel sorunu olan
çekişmeye, ayrışmaya ve farklılaşmaya bir son vermek istediler. Kuldan vatandaş,
cemaatten millet oluşturmak istediler. Bunun akla en yakın olanı da çoğunluğun
özelliklerini ön plana alarak birliği ve bütünlüğü sağlamaydı. Bütünlüğü bozmadan
çeşitliliği korumak istiyorlardı. Bu nedenle bugünkü bayrak, Türkçe dili ve Türk milleti
ortak değerler olarak alındı. Bu kararlardan 80 yıl sonra bile her fraksiyonun kendi
otonomisini istemesi böyle bir asimilasyonun geçmişte katı olarak uygulanmadığının
kanıtıdır.
Hiç kimse bu coğrafyanın saf Türk, dilinin sadece Türkçe, dininin sadece
Müslümanlık olduğunu söyleyemez. Eğer bir gün bu ülkede gen analizi yapılırsa emin
olun ki bu topluluğun Türk genetik tipi olarak söylenen bileşimini topluluğun en fazla
%10’u gösterecektir. Bu topraklarda, Hititler, Hatiler, Urartular, Asurlar, Akadlar,
Firikyalılar, Lidyalılar, Truvalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar devlet olarak,
Araplar, Ermeniler, Yunanlılar, Türkmenler, Süryaniler, Yezidiler, Kaladeniler,
Nasturiler, Kürtler, Lazlar, Hemşinliler, Çerkezler, Gürcüler, Azeriler daha onlarcası
yaşadılar ve genlerini bu toplumun genlerinin içine soktular.
AKIL NEYİ GERKEKTİRİYORDU?
Farklılıklardan birlik oluşturabilirsek güçlü çıkabilecektik. Bunun ahlaki olup
olmadığı tartışılabilir. Xanthius Mabedinin kapısında şu söz yazılırmış: “Kimse yolda
tutulduğun fırtınalarla ilgilenmez; gemisini sapa sağlam limana yanaştıranı kutsar”.
Atatürk ve arkadaşları da buna göre hareket etmiş olmalılar.
Geçmişte tarihsel olarak yeni kıtada hiç toprağı olmayan milletlerden oluşmuş
ABD’nin resmi dili İngilizcedir. Nüfusun neredeyse %30-40’nı oluşturan ve bu ülkenin
bilim dünyasını elinde tutan Almanlar bile özerk bir dil eğitimi talebinde bulunmadılar;
bulunmuyorlar. ABD’de ayrıcasız bütün okullar İngilizce eğitim vermektedir, tek bir
bayrak sallanır; hem de her yerde; ürettikleri her malın üzerinde. ABD vatandaşı
olmaları bu değerlere sadakatle ölçülür.
Ancak Amerika geçmişte büyük bir soykırımı uygulamıştır. Bu toprakların sahibi
olan Kızılderilileri bin bir çeşit yöntemle yok etmişlerdir. Çünkü tarihsel olarak bu
topraklarda hakkı olan bir grubun er ya da geç kargaşalık çıkaracağını biliyorlardı. Bu
nedenle yok edilmeleri gerekiyordu. Dünyanın her yerinde geçmişte ve bugün
6
büyüklüğü ve toplum içindeki oranı ne olursa olsun tarihsel olarak toprağı olan her
grubun er ya da geç şu ya da bu şekilde talepleri oluyordu. Bunun doğal olduğunu
bilmemize karşın, bir parçalanmanın daha vahim sonuçlara gittiği görüldüğü için,
çatışma başlamadan önlemler alınmaktadır.
Bizim bulunduğumuz toprakların kadim olarak bin bir sahibi vardır. Bunu tarihsel
olarak inkâr edemeyiz. Onların hakkı mıdır? Hakkıdır. Ancak bölünen ve parçalanan
halkların er ya da geç başka güçlere yem olduğu bilinmektedir. Bu gerçeği
cumhuriyeti kuranlar da görmüş olmalılar ki sürtüşmeleri, çeşitlenmeyi ortadan
kaldırarak özellikle laikliği getirerek bu sorunu çözmeye çalıştılar. Ancak bunu, bugün
milliyetçilik, dincilik, etnisite şakşakçılığı yapanlar anlamadı ya da çıkarları için
anlamak istemiyorlar. Hâlbuki bu coğrafyada hiçbir ırkı, hiçbir dini, hiçbir kültürü
toptan ortadan kaldırmayan tek devrimi Türkiye Cumhuriyeti yapmıştı.
Tekkeleri, zaviyeleri, dergâhları kapattı. Niye? Bunlar aynı dinin fraksiyonlarını
(bölünmelerini) tetikleyen merkezlerdi. Bir mezhebe mensup olmayınca
Müslümanlıktan çıkıyor muydunuz? İnsanların sadece Kuran’ın ve camilerin etrafında
toplanmaları için gerekli düzenlemeler yapıldı. Bu nedenle hiçbir camiye el vurulmadı;
sadece tekkeler, zaviyeler ve dergâhlar kapatıldı, bunların liderleri geçici olarak
tutuklandı. Aşağılık insanların iftira atmasına bakmayınız. Bu nedenle Atatürk dünya
liderlerinin en başına geçirildi…
Biliyor musunuz? Ben bu satırların yazarı olarak ve ailemdeki çoğu kişiyle sokağa
çıktığımda, insanlar benimle yabancı dille konuşmaya çalışıyorlar. Beni Türk halkının
arasına oturtun, hiç kimse Türk demez. Görünüşümüz, yaşam tarzımız, dünya
görüşümüz ortalama bir Türk halkından çok farklıdır. Ancak kökenimiz ne olursa
olsun (büyük bir olasılıkla da farklıyız) bu birliğe canı gönülden katılarak bu ülkenin
çevresinde bütünleşmeyi aklın bir gereği olarak gördük. Bütünleşmeden kim zararlı
çıkar? Hiç kimse. Parçalanmadan kim zararlı çıkar? Herkes.
Ancak bu birlikte, esas alınan değerlerin kendilerine (belirli bir zümreye) ait
olduğunu ve diğerlerinin buna metazori uymak zorunda olduklarını, onların bu
toplumda bir yama olduğunu söyleyen herkes aslında bir haindir; cumhuriyetin de
düşmanıdır. Ne yazık ki bu davranışımızı cumhuriyet hükümetleri boyunca bir türlü
budayamadık ve yine ne yazık ki 80 yıl sonra bütün bu bölünmelerin hortlamasına
zemin hazırladık.
7
Prof. Dr. Ali Demirsoy
Değerli Kardeşim
Türkiye’de Atatürk Devrimlerini bir kısım insan anlayamadı. Çünkü onlar
rehabilitasyon (iyileştirme) ile Revulasyonun (devrimin) farkını hiçbir zaman
anlayamadılar. Bu coğrafyada Hz. Muhammed’den sonra devrim yapmış tek ülke
Türkiye ve tek kişi Atatürk ve Arkadaşlarıdır. Eskiyi düzeltme değil; tamamen yeni bir
şey koymaydı. Bunu anlayamayanlar Atatürk düşmanı oldular. Toplumların ancak
devimlerle sıçrama yapacaklarını da anlayamadılar. Neler yapılması gerektiğini
birlikte irdeleyelim…
Saygılarımla