turkish translation of refik, bey, diary of a turkish soldier who

103
Turkish translation of Refik, Bey, Diary of a Turkish soldier who fought at Gallipoli, 1916, F592, Fryer Library, The University of Queensland Library. The translation of the notebook from Ottoman script to Turkish was completed by the State Archives of the Republic of Turkey. Where foreign words were used in the notebook, (...) are used to represent these in the translation. This translation was kindly organised by the Turkish Embassy, Canberra. The University of Queensland Library would like to acknowledge their support.

Upload: dotuyen

Post on 05-Feb-2017

257 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Turkish translation of Refik, Bey, Diary of a Turkish soldier who fought at Gallipoli,

1916, F592, Fryer Library, The University of Queensland Library.

The translation of the notebook from Ottoman script to Turkish was completed by the

State Archives of the Republic of Turkey.

Where foreign words were used in the notebook, (...) are used to represent these in

the translation.

This translation was kindly organised by the Turkish Embassy, Canberra. The

University of Queensland Library would like to acknowledge their support.

Kapak

Yemek için yaşamamalıdır,

Belki yaşamak için yemelidir

Harita

Andrinopol- Vienne – Berlin

Edirne – Sofya – Viyana - Wagram – Prag – Dresden - Berlin

Cümleyi halk eden feyyâz-ı kerimdir ki zâtına ibadet, sanat-ı marifet-i dinine hizmet,

ibadete şefkat irade ediyor.

.......

Cenâb-ı kibriyâ el-hak sezâvâr-ı ibadettir. İbadet ona zikr ü fikr-i hâlisden ibarettir. Garaz

bundan mücerred itiraf-ı zat-ı vahdettir. Ne havf-ı nâr-ı duzâhdır, ne zevk ü şevk-i cennettir.

……: için

Kâinatı yaradan hazret-i hakk azze ve celle

Kim anın vahdetidir mebde-i feyyaz-ı ezel

Padişahanın odur padişeh-i lem-yezeli

Saltanat sürmededir kendiliğinden ezelî

Devlet-i hâssı beka üzre olunmuş bünyad

Öyle devletin anın hükmüne olmuş münkad

Zât-ı alâsı vücud-ı ömrümün sahibidir

Ehl-i enfâsa hayat ecelin vahibidir

Zulmatın arasından çıkarır nûr-ı latîf

Dahi envarı içinde yaradır zıll-ı kesîf

Feyz-i lutfu dil-i sâfa erişir eyler eser

Cism-i şeffafın içinden nitekim nur geçer

....: Kânunısanî ....:

....: Şubat ....:

....: Mart ....:

....: Nisan ....:

....: Mayıs ....:

....: Haziran ....:

....; Temmuz ....:

Ey kutlu kimse: Hileden sakın

Vatan Marşı

Dört yüz arslandan bu vatan kaldı bize yadigâr

Terk edersek lanet etmez mi bize perverdigâr

İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri

Hazret-i Fatih o padişah-ı azam devleti

Eyledi ihyâ-yı satvet ile mülk ü milleti

İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri

Şehzade Sultan Süleyman hem vezir-i zi-şanımız

Dediler Rumeli'ye sal ile aktı şanımız

İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri

Şimdi her bir padişaha nail ola bî-riyâ

Bu vatana bu millete bu padişaha can feda

İleri ileri marş ileri alalım düşmandan eski yerleri

....: keman

....: oraya

.....: ileri gitmek

Karadeniz, Karadeniz gelen düşman değil biziz

Yarım asır beklediğin Barbaros'un hafîdiyiz

Onun sana selamı var diyor ki Rusun ne canı var

Koğsun onu sularından orda Türk sancağı var

....: parlamak

Selâm sana şanlı sancak şerefimiz sensin ancak

Senin sâyende ki millet düşmana neler yapacak

Bil ki kanlar akacak o kanlar insan boğacak

Bu millet namus uğrunda ölecek yaşayacak

....: geçmiş

....: niye, niçün

....: şart

....: süpürmek

....: çelik

.....: öpmek

Sancağımız gökyüzünde parlıyor

Osman Gazi'den selamlar yolluyor

Ordumuzun şevketini bekliyor bekliyor

Sancak demek namus demek şan demek

Sancağımız namusumuz şanımız şanımız

Yükseltiyor bize bu ay bu yıldız

Bu kırmızı atlas bizim canımız şanımız

Sancağımız namusumuz şanımız şanımız

....: razı olmak

Arkadaşlar vatan bugün bizden hizmet umuyor

Anaların yürekleri çırpınarak uruyor

Marş ileri marş ileri alay sancak taşıyor

Etrafına şanlı zafer kokuları saçıyor

Arkadaşlar yürüyelim Allah Allah diyerek

Kan dökelim can verelim arslan gibi kükreyerek

Marş ileri marş ileri alay sancak taşıyor

Etrafına şanlı zafer kokuları saçıyor

Her tarafta yürüyen var durmaz Osmanlı erleri

Şehid düşen yaralılar ancak vardır mazîleri

Kurşun gülle yağar durur kimi koşar kimi düşer

İlerliyor hep bî-fütûr heybetli kahraman asker

....: gelin

Hücum boruları çalar bir yaralı çavuş bî-tâb

Düşmana eyleyip nazar neferine eder hitab

Beni bitirdi arkadaş şu göğsümdeki yaralar

Benim içün bitti savaş yüreğimi bu paralar

....: güveği

Vatan içün ölüyorum bu ne devlet ne saadet

Evet şehid oluyorum yaşa vatan yaşa millet

Nasib olur selametle varırsanız memlekete

... çavuş olmuş değil yaşa vatan yaşa millet

.....: buruşturmak

....: tercüme etmek

....: gülmek

Dağ başını duman almış

Gümüş dere durmaz akar

Güneş ufukdan şimdi doğar yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi yer gök su dinlesin

Sert adımlarla her yer inlesin, inlesin

Bu gök deniz nerede var

Nerede bu dağlar taşlar

Bu ağaçlar güzel kuşlar

Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi.....

Biz vatanı sevmeliyiz

Uğrunda can vermeliyiz

Bülbüller öter neşe ile

Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi....

...: örtmek

...: kaya

Çekinmeyiz şehadete ermeden

Seve seve canımızı vermeden

Biz ölmeyiz onar düşman sermeden

Dört nal için kahraman askerleriz

Düşmanlara meydan okur erleriz

...: paydos

Biz sevmeyiz vatanını satanı

Can veririz kurtarırız vatanı

Şefî tuttuk Medine'de yatanı

Şeref tuttu kibriyâyı vicdanı

Dört nal içün kahraman askerleriz

Düşmanlara meydan okur erleriz

.....: yamalamak

Korku nedir içimizde bilinmez

Şanla yazdık ismimizi silinmez

Bu vatan biz var iken girilmez

Dört nal(?) için kahraman askerleriz

...: kavî, tıknaz

...: gezmeğe gitmek

Türküz yaşarız biz kinimizle bu sopalar şu kanlı silah elde

Rumelinin patlak göbeğinde boyarız her yeri kanımızla

Türküz yaşarız namusumuzla intikam doludur sinemizde

Aşarız Kafkas ordumuzla boyarız her yeri kanımızla

....: solmuş

Ezan sesi duyulmuyor hac dikilmesin minbere

Kâfir düşman bayrak asmış camilere her yere

Öksüz ova mahşer yeri kanlar dolmuş dereye

Kalbler durmuş söz kesilmiş şanlı asker nereye

Nereye mi sorma bana gidiyorum yerime

Ey Rumeli bayram evi durur muyum ben böyle

Yürüyelim ileriye atlayalım dağ tepe

Patlatalım bombaları şanlar girsin her yere

İntikam alamazsak Türklük bize nafile

Öyle ise gel kardaşım hep verelim el ele

Hep verelim el ele geçelim Rumeline

Susturalım baykuşları yetişir bu velvele

...: cesur

Türk ordusu Türk ordusu

Kahr eyle sen hain Rusu

Senin içün hep duacı

Türk kadını Türk yavrusu

....: intikam

Moskoflar da Batum içün

Hep ağlıyor için için

Türk ordusu yemin etti

Kafkasyayı almak için

....: daha uzak

İşte gör ben askerim

Cenkten korkmam çünkü erim

Eğer şehid olur isem

Cennet olur benim yerim

Tufan gibi coşacağız

Cihana şan saçacağız

Biz Türklerin sancağını

Kafkasya'ya asacağız

Kafkasya'ya şan geliyor

Dertlere derman geliyor

Aç koynunu nazlı diyar

Sevdiğin erler geliyor.

Kafkasya'da kan olacak

Tarihlerde şan olacak

Bu yerlerde Moskof değil

Osmanlıdan han olacak

Sultan Reşad Han olacak

İntikam Marşı

Ey kahraman Türk gençleri kalbe yazın bu tarihi

Bin üç yüz yirmi sekizde Türk namusu lekelendi

Of of intikam ah ah ah intikam intikam

Minareler hep yıkıldı camilere çan takıldı

Ana baba öksüz evlad kahbecesine yakıldı kesildi

Ey masum Türk evladları kalbe yazın bu yazıyı

Bulgarların pis elleri süngüleri

Ben bir askerim bacağım kolum

Gözüm dimağım her yerim sağlam

Padişahıma yurduma kulum

Düşmana kalbim besler intikam

Haydin sefere çevik askerler

Bizden istikbal zaferler bekler

...: dökmek/dönmek

(....) kardaşım burada bütün

Yürekler ezik sineler yanık

Dimağımızdan nasıl silinsin

Yanya Kosova Girid Selanik

Haydin sefere çevik askerler

Bizden istikbal zaferler bekler

...: delikli otomotik 8

simid vesson 10

Nerede kaldı Sultan Murad'ın

Şanlı şehidin ulu türbesi

Koca Osmanlı bu mudur adın

Seni levm eder tarihin sesi

(............) şifre

Osmanlıyız ey kardaşlar birdir bizim yurdumuz

Yürümektir çalışmaktır vatan için borcumuz

Şan vermiştir şan almıştır şu heybetli ordumuz

Yastığımız taştan olsa yorganımız yapraktan

Vazgeçmeyiz bu ordudan bu kırmızı sancaktan

Yürüyelim ecdadımız bu yollardan yürüdü

Bu toprakta nice arslan kemikleri çürüdü

Vatan aşkı gayri bizim sinemizi bürüdü

Yastığımız mezar taşı yorganımız kar olsun

Biz bu yoldan döner isek namus bize âr olsun

...: beslemek

Dağı taşı dinle bütün sor kalbine bak ne diyor

Düşmanlardan intikam içün kuş gibi çırpınıyor

Bak Türk genci ne yapacak çalışacak durmayacak

Balkanları baştan başa al kan ile yıkayacak

Of of of intikam ah ah intikam intikam

....: vakit zaman

...: Hindistancevizi

Çoban Marşı

Rumeli'nin dağı taşı ağlıyor

Kan içinde her su başı çağlıyor

Parçalanmış gövdelerin yanında

Can çekişen arkadaş ağlıyor

Bak şu yurda tek bir ocak tütmüyor

Issız kalmış bülbülleri ötmüyor

O sevimli ovaları hiddet almış

Bir çobancık davarını gütmüyor

Kara toprak kandan olmuş kırmızı

Doğrandıkça Türk kadını Türk kızı

Canevine canavarca saldırmış

Sürü sürü ırz ü namus hırsızı

Camilere haç asılmış ezanlar

Susturulmuş güm güm ötüyor çanlar

Camilerin minberleri yıkılmış

Çizme ile çiğneniyor Kuranlar

...: belki, ihtimal

Ey müslüman kendini hiç avutma

Yüreğini öc olmadan soğutma

İnim inim inleyişi yurdunun

Kulağında küpe olsun unutma

Sancak Marşı

Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı

Bu sancağa teslim etti Allah'a ısmarladı

Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana

Südüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana

Marş ileri marş ileri Osmanlılar dönmez geri

Marş ileri marş ileri bu devletin şanlı askeri

İtaattir ilk borcumuz bu ocakda bilelim

Bu sancakta birleştik biz sayesinde ölelim

Marş ileri marş ileri Osmanlılar dönmez geri

Marş ileri marş ileri bu milletin şanlı askeri

Bu sancağı ben annemden çok severim

Her görüşte selam durur gözlerimle öperim

Balık tutacak çıt yapması zor [üzeri karalanmış]

...: sayd-ı mâ

Bu sancaktır Pilevne'de ordumuza nam alan

Bu sancaktır düşmanların kalbine dehşet salan

Bu sancaktır Osmanlının gönlünü şenlendiren

Bu sancaktır Pilevne'de anlı şanlı sallanan

...: sonunda

Korku girmez içimizde düşmanlar çok olsa da

Biz kaçmayız bu meydandan ateşler yağdırsa da

Ben doğduğum gündenberi budur Hak'dan dilediğim

Şehid olan babam gibi kavgada canımı vereyim

Marş ileri marş ileri Osmanlılar dönmez geri

Marş ileri marş ileri bu milletin şanlı askeri

...: türlü türlü

...: cesaret

Evsaf-ı Lâzıme-i Asker

İtimad-ı nefs

İtidal-i dem

Sürat-i karar

Cesaret

Çeviklik

....: yol

....: yaver

....: nefer

....: onbaşı

.....: çavuş

....: mülazım

....: zabit

....: mülazım-ı sani

....: mülazım-ı evvel

.....: yüzbaşı

....: kolağası

....: binbaşı

....: kaymakam

.....: miralay

.....: erkân-ı harb

....: liva

.....: ferik

......: müşir

..... tophane müşiri

....: -------

manga

.....: takım

.....: bölük

....: tabur

....: alay

....: fırka

kolordu

....: ordu

....: asker

....: piyade askeri

....: piyade

.....: atlı süvari askeri

....: süvari

.....: topçu askeri

.....: topçu

....: top

....: süngü

....: tüfeng

....: fişeng

...: arasında

Hayat bir alet-i ilm ve irfandır.

....: memleket

Bir yalan değil, bir kaza değil, bir vazife değil fakat lâ-yenkati‘ teceddüd eden bir vazifedir.

.....: mevcud-ı hâzır

İtikadat ve ahlâkiyat; ilmden ziyade irfan, fikirden ziyade vicdan, anlamaktan ziyade duymak,

bilmekten ziyade yapmak üzerine müessesdir.

...: pay etmek

....: sonra

.....: kavurmak

Hadis

Akıl kalbinde bir nurdur ki hakla bâtıl arasını açar.

....: faydalı

Kant insanı hayat ve harekâtının amiri olmak üzere gösteriyor. Sükût ediyorsan nefsini mes’ul

et. Aldandınsa kabahat sendedir. Fakr ü acz içinde isen, demek ki, kavi ve zengin olmak içün

bir şey yapmamışsın...

.....: ileri, ileride

...: odun

....: ödünç

....: kurtarmak

Tanrıdan korkan kuldan korkmaz.

....: içiyorum

....: " idim

...: " ceğim

...: " tim

...: meccanen

...: yiyiyorum

...: " idim

...: " ceğim

...: " dim

...: büyütmek

Allah herkesin gönlüne göre verir.

...: dürmek

Şeref-i insaniyet feyz-i marifetten ibarettir.

...: birleşmek

...: kavi, sağlam

...: birlikte, beraber

Tama‘a esir olmayan, hem-cinslerine olmaz

...: yani

...: ispat ediyorum

...: " idim

...: " eceğim

...: " tim

...: benziyorum

...: " idim

...: " eceğim

...: " dim

....: kıskanç

Kaynayan yağa sinek konamaz.

....: öfke, hırs, hiddet

....: az kaldı, hemen

....: temizlemek

Adalet, ataletle değil faaliyetle kaimdir

....: unutuyorum

....: " idim

...: " cağım

....: " tum

....: buluyorum

...: " idim

...: " dum

.....: oturuyorum

......: " idim

......: " dum

......: girmek

Beden için sıhhat ne ise ruh için de iyi vicdandır.

.....: körpe

....: renkli

....: bekar

İttihadsız kuvvet olmaz

....: kız

....: delikanlı

....: aldanıyorum

....: " idim

....: " cağım

....: " dım

....: aldatıyorum

...: " idim

...: " cağım

.....: " tım

...: mutaassıb

Gül dikensiz sünbül şikensiz olmaz

...: renksiz

Ağrısız baş mezarda gerek

...: tuz

....: nişan almak

Faziletsiz hüsn, kokusuz güldür.

...: değiştirmek

...: hoşlanıyorum

...: " idim

...: " dım

....: takdir ediyorum

...: " idim

...: " tim

...: kılınç oynuyorum

....: " idim

...: " dım

....: yılbaşı

Efkar zaman ile, harekat tecrübe ile tashih olunur.

...: hafta

Alemde saadetin kemali,musibetin nihayeti yoktur.

...: yardım ediyorum

...: " idim

...: " tim

...: tesadüf ediyorum

...: " idim

...: " tim

...: kaldırıyorum

...: " idim

: " dım

İnsanın dirayeti sözünden necabeti işinden nadir anlaşılır.

Merd olan ferd kalmaktan korkmaz.

...: münasib

....: Bahriye zabiti

Kendi mahiyetlerini bilenler mevt-i maneviden muafdır.

...: çok defa

...: tedarik ediyorum

....: " idim

...: " tim

....: yüzüyorum

....: " idim

...: " düm

...: terbiye ediyorum

...: " idim

...: " tim

.....: yeni usul

Edeb iktisabında bulunmak para kazanmağa çalışmaktan evladır.

İnsanın kadri azmettiği şeyden bilinir.

...: bereket, hayır

..: başlıyorum

..: " idim

..: " dım

...: geliyorum

...: " idim

...: " dim

...: kazanıyorum

...: " idim

...: " dım

....: yarın değil öbür gün

Ketm-i esrar edenin zaman idaresi yed-i ihtiyarındadır.

...: hesab

...: patlamak

Attığını vurur, tuttuğunu koparır.

...: yapıyorum

...: " idim

...: " tım

....: alıyorum

...: " idim

...: " dım

....: atıyorum

....: " idim

...: " tım

....: ince, zarif

Ağaca çıksa papucu yerde kalmaz.

...: yarmak

Korkaklığın gıdası ifrattan gelir.

....: en yeni

...: kokluyorum

....: " idim

....: " dım

...: yazıyorum

....: " idim

....: " dım

....: okuyorum

....: " idim

....: " dum

...: basmak

Kaza, dur geldim demez.

....: dikiş dikmek

Her işin akıbeti âkıla derpîş gerek

...: teftiş etmek

...: biliyorum

...: " idim

....: " dim

....: affediyorum

...: " idim

...: " dim

....: veriyorum

.....: " idim

....: " dum

Cesaretin en büyüğü sabır ve tahammüldür

...: müstesna

Gök ağlar yerler güler.

.....: Kaptan paşa

...: sandık

...: sepet

....: çanta

...: bir iki üç parça

...: ufak tefek

...: yastık

...: yatak

...: yorgan

...: kilim

...: ocak

...: ateş

...: kömür

...: kül

...: köy

...: köylü

...: direk

....: balta

...: keskin

Havass-ı ruhiye

İrade Tasavvur Tefekkür

İzan

İnsaf

İlm-i Hikmet

Kuvve-i ilmiye

hikmet

İlm-i ahval-i ruh

Kuvve-i şeheviye

iffet

Kuva-yı nefs-i natık

Kuvve-i asabiye

şecaat

hubs, şaytanet hırs tehevvür

humk, belahet hissizlik mezellet

duygu düşünce iş

....: dolap

....: döşeme

....: ayna

.....: ayıb

....: emanet

...: bardak

....: fincan

....: kaşık

...: lokma

....: mandal

....: makas

...: maşa

....: mangal

....: kışla

....: meydan

...: merdiven

...: sofa

...: yazıhane

Her bildiği[ni] eyleme izhar ki zinhar

İnsan o zaman etmiş olur cehlini izhar

Abdülhak Hamid

Her ilmin masdarı olan ilm-i hikmeti tahsile ömür ü beşer kifayet etmediği gibi havsala-i

irfanda hadd-i gâye dahi muhitin müsaadatına arz-ı iftikar eder. Bunun için malumat-furuşluk

makbul değildir. Esasen her bir şeyin mütehassısı olamamak yalnız bir şeyin bihakkın

teferruatını bilememekle sabittir.

seciye: verdiği kararı bozmamaktır.

...: yoklamak

...: indirmek/ittirmek

...: inmet/itmek

...: yükletmek

...: kapmak

...: sarmak

...: saçmak

...: iftir[a] etmek

...: sabretmek

...: görüşmek

...: kurtarmak

...: hazırlamak

...: girmek

...: göstermek

...: ölçmek

...: sarfetmek

...: koparmak

Hazret-i Ali radiyallahü anh:

(...................................)

Bilginin esası; bilmediğini bilmektir.

Hazret-i Ebubekir radiyallahü anh:

Ve'l bahsü an sırrı zâtillâh işrâkün

Esrar-ı ilahiyeyi bilmeğe çalışmak da şirktir. Çünkü onu muhakeme bi't-tabi kendi

gördüklerine kıyasen olacağı içün teşrik-i ilahi demektir.

Hadis

Men arife nefsehû fekat arife rabbehû

Kendi nefsini bilen Allahını da bilir.

kıblename

...:}

pusula

...: salname, takvim

...: mihrab

...: hacı

...: din

...: mevlud

...: cennet/cinnet

...: akıl

....: değer, kıymet

...: kıymetli evrak

...: panknot

...: sefaret

...: sefir

...: saray

...: ziyaret

...: şark

...: garb

...: şimal

...: cenub

biz ...: siz

...:}

bizi ...: sizi

...: bize ....: size

....: bizim ....: sizin

....: bizden ..: sizden

....: onlar, onları

....: onlara

....: onların

....: onlardan

....: tahta

.....: mümkün olduğu kadar

....: şübhe

....: şikayet

....: donanma

....: yelken gemisi

....: yelken

....: gemiciler

.....: deniz havası

.....: deniz seferi

....: deniz suyu

....: deniz tuzu

....: gemiden çıkmak

....: ada

....: liman

....: iskele

.....: duman

.....: zırhlı

.....: zırh

.....: acımtırak

...: Allah bereket versin

...: Fiyatı nedir?

...: Şuna bakın

...: Bu fiyat yüksektir

...: Ciddi mi söylüyorsunuz

...: İki kuruş geri ver

...: aşılamak

...: kabuğunu soymak

...: yapışmak

...: sağmak

....: terlemek

.....: tenbih etmek

....: örümcek

....: sinek

....: sivrisinek

...: karınca

"Âkil kimdir" sualine, "Her şeyi mevziine vaz‘ eden" cevabını verdi. "Cahil kimdir" dediler

"söyledim" buyurdu.

"Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar."

(İnsan, kâmil, fazıl, âkil, munsif, hayırhâh olmalıdır.)

Efkâr gerek şedid canlı olsun, gerek leyyin ve nazikâne bulunsun mevzuun tabiatine muvafık

olmazsa hiç kıymeti olamaz.

....: tayın

Zira mevkiinde olmayan efkâr hadd-i zatında ne kadar kıymetdar olursa olsun hiçtir.

....: ondan beri

.....: çok terliyorum

....: maden suyu

Her fikirde vücudu lâbüdd olan meziyat şunlardır: Hakikat, selamet, vuzuh, intizam

Geçenden ibret al, geleceğe ibret olma.

Umûrun medar-ı hüsn ü cereyanı doğruluktur.

İlim çok, ömür az. İlmin, seni azından çoğunu istidlale ikdar edecek kısmını ihtiyar et.

Kimsenin hatasını yüzüne vurma. Çünkü hem senden ilmen istifade eder, hem de hasmın olur.

İnsanın söylemesinden dinlemesi ziyade olmak için dili bir, kulağı iki yaratılmıştır.

Kalem bir şeceredir ki meyvesi maanîdir.

Fikir bir deryadır ki incisi hikmettir.

...: eziyetli

Hikmetin şubeleri ber-vech-i âtîdir:

1- Safâ-i zihin (nefsin bilâ-teşvîş istihrac-ı matluba istidadı

2- Cevdet-i fehm. (zihnin melzûmattan levazıma sıhhat-i intikali

3- Zekâ. (Zihnin mukaddemattan netayice sürat-i intikali

4- Hüsn-i tasavvur. (Kendi nefsinde eşyayı bulundukları ahvale göre teftiş

5- Suhulet-i taallüm. Nefsin ziyade çalışmaksızın idrak-i matluba iktidarı

6- Hıfz. (Suret-i müdrikenin zabtı

7- Zikr. (İstihzâr-ı mahzuzat)

Marazlı şeylerin taklîli faydalı şeylerin teksîrinden evlâdır.

....: ayrı

Sâkit acz ile ta‘yîb olunsa da selamet bulur. Mütekellim gevezelikle ta‘yîb olunmakla beraber

nâdim olur.

Manend-i şeçer nâbit olur, sabit olanlar. Her hangi işin ehli isen onda devam et.

İcraya layık olmayan fikrin hatrına gelmesinden sakın.

Marazlı şeylerin taklîli faydalı şeylerin teksîrinden evlâdır.

...: Tamam mı

....: Tamam değil

...: Tamam

...: Bunu yaptırınız

..: çift

Ey züvvâr-ı hoşyar! Nazar-rübâ-yı hayretin olan bu numune-gâh-ı terakkiyat-ı beşeri temaşa

ederken gafil olma ki bu kemalat bütün hürriyet eseridir.

{Sadullah Paşa}

Bende fezail-i ilmden ancak âlim olmadığımı bilmek fazileti mevcuttur.

...: Kabahatim yok

..: Ondan haberim yok

...: Bu benim için midir?

...: Bu nasıldır?

....: Bu ne kadardır?

...: hançer

(53)

...: emniyet etmemek

....: hoşlanmamak

...: tekdir etmek

..: vazgeçmek

...: savuşmak, kaçmak

...: Son vapur ne vakit kalkar.

...: Rumeli tarafı

...: Anadolu tarafı

...: konsoloshane

...: Almanya Konsoloshanesi

....: Alman konsolosu

...: İyi uyumadım

...: Öyle görünüyor.

...: Mehtap var.

...: bakmak için

...: eski dost

...: sizin yerinizde

...: Ne vereceğim

...: Yolları iyi biliyor musun?

...: silah

...: düşünmek

...: kımıldatmak, sallamak

...: devşirmek

...: temizlemek

...: ütülemek

....: tütmek

...: bağlanmış

....: durmuş

...: ileri gidiyor

...: geri kalıyor

...: saat kaç

...: saatim durmuş

...: saatim işlemiyor

Sen usandırma eli el de usandırmaz seni

Hilekârlık etme kimse dolandırmaz seni

Dest-i âdadan soğuk su içme kandırmaz seni

Korkma düşmandan ki ateş olsa yandırmaz seni

Müstakim ol hazret-i Allah utandırmaz seni

***

İster isen hıfz ede ırzın Hüdâ-yı lemyezel

Irzına ada-yı bedhahın bile vermez halel

Ta ezelden söyleyenir halkın dilinde bu misal

Celb eder insana elbette mükâfatı amel

Müstakim ol hazret-i Allah utandırmaz seni

***

Seyyiat insana nefs-i kemterîsinden gelir

Her hacalet adama su-i meziyetinden gelir

İzzet ve zillet hep mekininden gelir

İstikamet müstakimü'l-hale dininden gelir

Müstakim ol hazret-i Allah utandırmaz seni

Hiç aslım ve faslım şöyle idi deme

Zira kişinin aslı tahsil ettiği mikdardır

***

Kişinin aslına nazar kılarak hükm etme

Efaline nazar kılarak hükm et

***

Kişi ilm ile her ganimete nail olur tevazu

ve edeble makamı yükselir.

***

Âkil olan iki şeyden sakınmak iktiza eder

Birincisi düşmanlarının hilesinden, ikincisi dostlarının hasedinden.

***

İki nimet ekseriya nâs tarafından gıbta olunur: Sıhhat ve rahat-ı kalbdir.

***

İki herif hiç duymaz: Tâlib-i ilm, tâlib-i mal

İki şeyin kadri güzeranından sonra bilinir; sıhhat, gençlik

Tıb iki şeyden ibarettir:

Birincisi sıhhati muhafaza, ikincisi illeti def‘

***

İsraf ve tenkıs tarafları mezmum olup ortası eslemdir.

***

Haya gidince belâ gelir

***

Dört şey insanı dört şeye îsal eder;

Sükût selamete, hukuk mekremete,

İhsan siyadete, şükran ziyadeye

Ârif ol ehl-i dil ol rind kalender meşreb ol

Ne Müslüman -ı kavî ne ne mülhid-i bî-mezheb ol

Çok sözden hazer et zira hafî olan ayıbını izhar ve a‘danın hal-i sükunette bulunan bazı

hıkdlarını tahrik eder.

Hasedden hazer et zirâ:

Dini ifsad ve yakînini teşkîk ve mürüvveti izâle eder.

Nâsın zayıfı sırrını ketm edemeyen

Kavîsi gazabına galebe çalan

Hayırlısı fakr ü fâkasını setr eden

Ganîsi müyesser olana kanaat eyleyendir.

***

Kitab öyle bir celis enistir ki

Nifak etmez, melel götürmez, cefa ettiğin vakit muatebe eylemez ve sırrını ifşa etmez.

Sözünde lînet bulunana muhabbet vecibedendir.

Üç şeye riayet vecibedendir:

Emirü'l-mümine itaat, talebü'l-ilm tarîk-i müstakîmdir.

Tefekkürsüz sözle tedbirsiz işten daima âkil tevakkî eder

İşsizlik kötülüklerin anasıdır.

Tenbele iş buyur sana akıl öğretsin.

Çok söyleyen çok yanılır.

Parasını aziz eden kendini zelil eder.

Çok gülüş heybeti izale eder.

...: kurşun atmak

Yumuşak olma sıkılırsın kuru olma kırılırsın.

Kim ki bir şey talebinde bulunur ciddiyetle say‘ eder, behemahal ol şeyi elde eder.

Bolluk zamanda dava-yı sadakat pek çok ise de darlık zamanda ihvan bilinir.

Kişi sevdiği şeyin sözünü çokça eder.

Hayırlı zannettiğin şeylerin bazıları şer, şer zannettiğin şeylerin bazıları da hayır çıkar.

...: intihab

...: serbest

...: yemin

...: misafir

...: yabancı

...: kiler

.... garson, sofracı

...: dünkü

...: vezin, tartı

...: zarar

...: kâr

...: sayı

...: birkaç

...: birkaç defa

...: nisbeten

...: fırtına

...: şamata

.... gerçek

...: zabtettirmek

...: akmak

....: yalamak

...: yutmak

.... ısırmak

...: ezmek

....: geçinmek

...: görünmek

...: himaye etmek

...: ikrar etmek

...: imzalamak

...: işaret etmek

...: ıslah etmek

...: nasihat vermek

...: memul etmek

...: alıştırmak

...: düğümlemek

...: çözmek

...: zabtetmek

.... haber vermek

.... kilitlemek

.... teslim etmek

.... öğütmek

...: karıştırmak

.... azaltmak

.... çoğaltmak

...: kazanmak

...: davet etmek

...: çağırmak

...: rahat etmek

...: avdet etmek

...: azimet etmek

...: atlı

...: iz

...: yayan

...: sadık

...: ana baba

...: nene

...: tatlı, latif

...: şekerleme

...: yağlı

...: erzak

...: mandıra

...: sürü

...: çarşı

Sokrat'a evahir-i ömründe "Ne öğrendin şimdiye kadar" diye sual olundukta cevaben: Bir şey

bilmediğimi öğrendim demiştir.Buna terdifen de daima talebelerine serd eylediği şey[kendini

bil] kelâm-ı ârifânesi olmuştur.

İlm-i hikmet

Mahsusat ve mamulatı ihtiva eder.

Bu mevzuu hakkıyla tetebbu edebilmek havsala-i irfan-ı beşer haricinde olduğu gibi ömr ü

beşer de buna kifayet edemeyeceğinden [hakayık mevcud i‘lâ-yı nazardır.] terkibi

kullanılmıştır.

...: çünkü

-Ahmed Rasim-

Hakkın lehde zuhur ve tecelli etmesinden nâşi insanın mahfuz kalmasındaki hikmet-i ezeliye

hakkı râm ettiğinden değil, hakka râm olduğundandır. Onun içindir ki en muannid bir

düşmanın teslim-i hakk yolundaki insafı en sevimli dostun teallül-i nazikânesinden daha

ziyade celb-i kulûb eyler.

...: çabuk, tez

...: faydalı

...: faydasız

...: sığınacak yer

...: evsiz

...: boru

.... çenber

...: parlak

.... kucaklamak

...: taşınmak

...: inandırmak

.... hücum etmek

...: kuşatmak

...: haksız

...: nizamsız

...: beceriksiz

....: sabırsız

...: itaatsiz

...: madeni örtü

...: lastik

...: yay

...: pervane

...: istikamet pervanesi

...: bargir kuvveti

...: makara

...: manivela

.... sübab

...: fren

.... vida

...: çivi

..: ön tekerleği

.... arka tekerleği

...: eğer

.... ayak

...: rabıta

...: zımpara

...: tekmil

...: noksan

.... mecbur

.... teklif

...: razı

....: idare

....: ilan

....: eziyet

....: emanet

....: çalışkan

.....: tenbel

.....: kirli

...:: temiz

.....: toplu

....: sıkı

...: kapalı

.... derin

...: alçak

...: eğelemek

....: aşınmak

...: eklemek

...: sıkmak

...: sıkıştırmak

...: delmek

...: takmak

...: vidalamak

...: vidayı çıkarmak

...: dökmek

....: tesir etmek

....: tanzim etmek

...: ceryanı kesmek

Boş vakit geçiren kendini zehirler

Fazilet eken şan ve şeref biçer.

...: tefrik etmek

...: tanıyorum

.... " idim

...: " dım

...: taze

...: kabul ediyorum

..: " idim

...: " tim

...: bırakıyorum

...: " idim

....: " tım

Sükut eden nâdim olmaz.

...: yoğurmak

Kuvve-i hafıza dimağın bir karakoludur.

...: deniz kenarı

...: konuşuyorum

...: " idim

...: " tum

....: anlıyorum

...: " idim

...: " dım

...: görüyorum

...: " idim

....: " düm

...: nafile

Vurup git dememişler ya, gül geç demişler.

...: muteber

Menfaat cemiyet-i beşeriyenin çimentosudur.

...: yadigâr

...: pişirmek

Her şeyi oluruyla bitirmeli

...: ancak

...: koşuyorum

...: " idim

.... " tum

...: sıçrıyorum

...: " idim

...: " dım

...: endaht ediyorum

...: " idim

...: " tim

...: tanzim etmek

Dostluk büyük bir gürültü ile yürümez.

...: yortu

...: karıştırmak

Hile doğruluğa galebe edemez.

...: doğru, tamam

...: uçuyorum

...: " idim

...: " tum

...: taşıyorum

...: " idim

...: " dım

...: emrediyorum

....: " idim

...: " tim

...: yokuş

Vaadini icra eden pek nadir vaad eder.

....: iniş

...: gemiden malı meydana indirmek

Hırs aklın tevazudan mahrumiyetidir.

...: pişman olmak

...: yıkıyorum

...: " idim

.... yıkadım

....: gidiyorum

...: " idim

...: " tim

...: aramızda

...: seviniyorum

...: " idim

....: " dim

....: iflas etmek

Arayan Mevlâsını da bulur belâsını da.

...: idare etmek

Herkes kendi aleminin hükümdarıdır.

....: âdet

....: kaybediyorum

....: " idim

.....: " tim

....: kalıyorum

.....: " idim

....: " dım

.....: düşüyorum

.....: " idim

....: " tüm

....: numune, örnek

....: tecrübe

....: ayırmak

Nereye istersen git orada vicdanını bulacaksın.

...: tahmin etmek

Tabiat-ı âliye evsaf-ı memduhaya ziynet verir.

...: emir

...: ayakta durmak

.....: " idim

....: " dum

...: yalvarıyorum

.....: " idim

....: " dım

...: yatıyorum

.....: " idim

....: " tım

...: doldurmak

...: atmak, boşaltmak

...: parlamak

...: mühendis

Tabiatta her şey güler.

Demir tavanda [tavında] iken döğülür.

...: paslı

...: çekiyorum

.....: " idim

....: " tim

...: bağlıyorum

.....: " idim

....: " dım

...: demiryolu

...: uyuyorum

.....: " idim

....: " dum

...: sıkıntı

Hayat bir âlet-i ilm ü irfandır.

...: sarkıtmak

Âkil çocuk cahil ihtiyardan hayırlıdır.

Âkil galebeden emin olmadan savletten tevakkî eder.

...: zarar etmek

.... çıkıyorum

.....: " idim

....: " tım

...: muamele

Hazır ol cenge ister isen sulh u salâh.

...: solumak

...: yollamak

...: şarkı

Hatanın ebadını muhitin mevkii tayin eder. Aynı hata büyükte büyük küçükte küçük görünür.

İnsanların en felaket-dîdesi felâkete tahammül etmeyi bilmeyendir.

Vicdanına danış kimseden korkma.

Her kavmin hissiyatına tevafuk eden bir şiir olduğu gibi zekâsına mülayim gelen bir felsefe de

vardır ki tarih-i medeniyette bir nevi mihver-i dimağî teşkil eder, diğer mezahib-i hikmet o

felsefe etrafında gâh uzaklaşarak gâh yaklaşarak döner ve hiç biri akıl ve milleti bütün bütün

ondan mehcur edemez.

....: muhakeme olunmak

....: hüküm

.....: hükmetmek

....: hükmolunmak

....: yıkamak

Yüksek düşünceler yüksek duygular hepsi endişelerin esiri olmamalıdır.

Yiğit başından devlet ırak değildir.

.... Adliye Nezareti

.... Ticaret Mahkemesi

.... Hukuk Mahkemesi

...: Ceza Mahkemesi

...: Bidayet Mahkemesi

.... İstinaf Mahkemesi

...: mahkeme

...: mahkeme reisi

.... mahkeme azası

...: hakim, kadı

...: müddeî-i umumî

...: müddeî-i umumî muavini

...: dava

...: dava vekili

...: davacı

Yuvarlanan taş yorsun [yosun] tutmaz.

...: müdafaa etmek

Takdirin yaptığını tedbir bozamaz.

...: harekat

...: içinde

...: buralı

...: kalkınız

...: birazdan

...: ileri marş

...: orada, burada

...: süratli

...: yanına, yanında

...: Dur!

...: onlara

...: Sağa bak

...: size

....: Sola bak

...: daima

...: oturunuz

Söyleyene bakma söyletene bak.

...: tersane

Hiçbir şey iyi veya kötü değildir. Onu iyi veya kötü yapan düşüncedir.

...: hiç ...: ne zaman

...: hiçbir vakit ...: hepsi

...: henüz ...: çabuk

...: hiçbir kimse ...: bununla beraber

...: değil ...: Defol

...: hiçbir yerde ....: mutlaka

...: çoktan ....: bu vechile

...: içeride

....: yahud ....: göre (sonra)

....: aralıkta

....: kâfi ...: defaatle

....: başka, öteki

....: henüz değil ....: şimdiden itibaren

....: nihayet, uç, son

Tevazu sahibini mazhar-ı tazim eder.

İnsanları tahkir etmek hakkına malik olan bir insan yoktur.

Doğru söz acıdır.

...: işte ...: ile beraber

...: karşıya ...: aşağı

...: Yangın var ...: üzerinde

...: arka, arkada ...: içeri

...: sonra ...: etrafında

...: evvel zamanda ...: yukarı

...: zira, çünkü ...: daima

...: o tarafta ...: öte tarafta

...: ancak ...: demek

...: üstüne, üstünde. üzerinde

...: daha iyi ...: asla

...: önde, önünde

...: maa'l-memnuniye ...: üstünde

...: altına, altında

...: daha ziyade ...: altında

Üç şey akla zarar verir: istidad, acele, ihmal.

Değirmene gelen nöbetine kâil olur.

....: Hey bana bak ...: öyle

...: o vakit ...: o kadar

...: (.....) ...: ne kadar

...: onda ...: yukarıda

....: dikkat ...: elbette

...: ondan ...: her ne kadar

.... büsbütün ...: yukarıdaki

...: hemen ...: her yerde

...: böyledir ....: ondan başka

...: buraya ...: kenar

....: arasıra .... şimdi

....: dışarı ...: onlar

....: sizsiniz ...: önünde

....: yalnız ...: önünde

.... onu .... ona

Oltanız balık tutmadı diye oturub me’yus olmada mana yok

Bazen itiraz kusuru daha ziyade izhar eder.

...: uyanmak

Kalbin hamiyeti ihata ettiği muhabbetler tayin eder.

...: usandırmak

Yanlış bildiklerimizi atsak hamule-i dimağiyemiz o kadar hafiflerdi ki.

.... sulamak

...: potin

...: çorap

....: pantolon

....: yelek

....: cep

...: cüzdan

...: kuşak

...: elbise

Çayı görmeden bacaklar sığanmaz.

Âlemi idare eden hüsn ü ahlaktır.

...: küflenmiş

Kuvvet-i hak, hakk-ı kuvvettir.

...: meram, niyet, maksad

Kasaturasız tüfeğin ağırlığı 4 kilogram

Gılaflı kasatura sıkleti 140 santigram

Kasaturalı tüfek sıkleti 4,5 kilogram

Kasaturasız tüfek tûlu 1,275 milimetre

Kasaturalı tüfek tûlu 1,695 milimetre

Tüfeğin namlusunun tûlu 740 milimetre

Maa-kabza kasatura tûlu 590 milimetre

Kasatura namlusunun tûlu 463 milimetre

Kasatura kabzasının tûlu 127 milimetre

Hakiki merminin sıkleti 27 gram

Yalnız merminin sıkleti 17,7 santigram

Kovanın sıkleti 6 gram

Barutun sıkleti 3 gram

...: kabza

İtimadsız ne kuvve-i umumiyede ne de efkâr-ı âmme de beka kabildir.

İkbal teveccüh ederse mehasin ve mezâyâyı da beraber getirir

....: taksim etmek

....: hesab etmek

....: beraber gitmek

....: yetişmek

....: idare etmek

....: beğenmek

....: alıştırmak

....: evlenmek

....: kucaklamak

....: değiştirmek

....: tecrübe etmek

....: saklamak

....: tebşîr etmek

....: teklif etmek

....: tartmak

Hile doğruluğa galebe edemez.

....: eğri

Umûrda ihtiyat gurur ve itimattan evlâdır.

....: biraz sonra

....: Allah versin, inşallah

....: Allah selamet versin

....: Allaha ısmarladık

....: Elhamdülillah

....: Allah aşkına

....: Vallahi

....: Çok teşekkür ederim

....: Yine görüşelim

....: Tebrik ederim

....: Başka getir

....: Başüstüne

....: Limonata getir

....: Geldi mi?

....: Daha gelmedi

....: batmak

Hayat hayır ile şer arasında boğaz boğaza bir musaraadan ibarettir.

Kanaat servetten evlâdır.

....: vekil ,vükelâ, nazır

....: Başvekil

....: Hariciye Nazırı

....: Maliye Nazırı

....: Evkaf Nazırı

....: Ticaret Nazırı

....: Dahiliye Nazırı

....: Adliye Nazırı

....: Harbiye Nazırı

....: Bahriye Nazırı

....: Maarif Nazırı

....: Nafia Nazırı

....: Hazine-i Hassa Nazırı

....: nezaret

....: Vükela Meclisi

Bir nebze marifet bir çok ilimden değerlidir.

Açık bir tekdir gizli kinden iyidir.

....: muharebe

....: muharebe etmek

....: istihkam yapmak ....: top

....: sulh

....: sancak

....: müzakere ....: erzak

....: mazbata

....: millet

....: ders, talim, devlet

....: havadis

....: mühlet

....: imzalamak ....: esnaf

....: memur

....: reddetmek

....: hücum, baskın

....: muahede

Alçağa minnet eden alçaktır.

Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.

....: bilemek

....: iç donu ....: patlıcan

....: kabul etmek ....: bezelye

....: kaz ....: kabak

....: ördek ....: patates

....: ....: bamya

....: (?) ....: mercimek

....: ....: (?)

....: demir ....: ıspanak

....: bakır ....: domates

....: kurşun ....: zahire irsali

....: kehribar ....: ucuz

....: pahalı

....: nizam ....: sert ....: enginar

....: istavroz ....: yumuşak

....: tatsız, lezzetsiz

Fikir ekseriya kalbin iğfalâtına mağlub olur.

Taaccüb cehilden ileri gelir

....: ipek ....: yünlü

....: peşkir ....: keten

....: hırka ....: gömlek

....: fanila ....: don

....: (sözcük yok) ....: ip

....: yem ....: yoğurt

....: (sözcük yok) ....: tavuk

....: ot ....: arpa

....: saman ....: ova

....: buğday ....: toprak

....: yonga ....: tahta

....: kireç: taş

....: (sözcük yok) ....: zerzevat

....: fasulye karnıbahar

....: bahane

Çok düşünen fena hazm eyler.

....: gemici, bahriyeli

Malumat, zekâ gibi hamâkati de tevsî eder.

....: avlamak

....: süt ....: dondurma

....: peynir ....: ekşilik

....: sucuk ....: zeytin

....: yetişmek ....: çekmek

....: ısmarlamak ....: çıkmak

....: teveccüh etmek ....: haber almak

....: araba ile gitmek ....: eksik olmak

....: içmek ....: ata binmek

....: ayırmak ....:

....: (okunamadı) ....: oruç tutmak

....: imam ....: niyet

....: minder ....: sarık

Bir yalandan en aşağı on yalan çıkar.

....: olsun yegane!

....: lâzım

Kalbi ile dimağı uzlaştırmak: İşte hikmet-i âmile

....: düz

....: limon ....: portakal

....: armut ....: elma

....: muz ....: limon

....: ....: hurma

....: ....: incir

....: ....: fındık

....: kiraz ....: kestane

....: ....: vişne

....: ceviz ....: muşmula

....: erik ....: ayva

....: dut ....: mandalina

....: ....: karpuz

....: ekşi ....: tatlı

Tabiata galebe aklımın ermediği fütûhatdandır.

....: tabya

Kavmimizin Dertleri

Hayat-ı ictimâiyenin fıkdânıdır ki bizde, birinin mesâisinden, fikrinden diğeri bî haber kalır...

Kavmimizi kemiren öyle maddî, manevî hastalıklar var ki bunlardan her biri bir kitaba mevzu

olur.

Zahmet edelim bizden ayrılmış olan milletleri bir parça tedkik edelim. Bunların vatanî,

ictimaî tiyatrolarını okuyalım. Her milletin bir takım dertleri olur. Fakat o dertleri söyleyecek

ashâb-ı kalem, devâlarını bildirecek ictimaiyûn bulunur. Neden bizde yok? Amerika'da halk

içün iktisadî hikâyeler bile yazılmışdır. [Maksad zaten bir iş görmekte değil hilesini bilmekte]

Her bir hikâyenin neticesi bir iktisad dersidir. Fakat bunlar hikaye tarzında yazıldıkları içün

halk bunu okur iken yorulmaz, ciddi bir meselenin verdiği usanç ile sıkılmaz. Üdebâmız,

şuarâmız bu memleketin seviye-i ilmiyesine ihtiyacına, mazisine bir parçacık dikkat etmelidir.

Bugün en ziyade satılan kitablar (Kerem ile Aslı gibi eski halk romanlarıdır. Hatta rağbet-i

âmmeye binâen o eski hikâyeler ahîren yeni bir şekle konarak resimli olarak basıldı. Mekteb

şâkirdanı bile onları okuyorlar. Çünkü bunları okuyanlar bunları anlıyorlar.

Şimdi yeni çıkmış anlaşılmaz bir dil var. Bazı tercüme meraklılarının lisanı işte bu dil. Onunla

yazılan hikayeler, mektublar, romanlar, şiirler, makaleler mümkün değil anlaşılamıyor.

Zaten tesadüf ettiğimiz felâketler gibi şimdi bir de çetrefillik beliyyesi karşısında bulunuyoruz

....: yarım

Bize öyle geliyor ki bir müddet sonra Türkçeyi anlayan az bulunacak!

Sürâdikattan, ecsam-ı ulviyeden, ruhiyattan, felsefeden, kavaninden, çamların gölgesinden

güllerin renginden ziyade bugün bedenimizi muhafaza kaygusundayız hayalat bizden geçti.

Bir kere cismen terbiye görelim de, maneviyat onu takib etsin. Bir kavim karnını ne kadar iyi

doyurursa onda o kadar metanet, kuvvet görülür, o kadar faaliyat, icraat tevâli eder. Almanlar

bunun şahididir. Bakalım şu içtimaî ve millî dertler hakkında ediblerimiz ne zaman eserler

telif edeceklerdir.

....: açmak

İnsaf dinin yarısıdır.

....: biber

....: tuz

....: un

....: bütün

Tarih-i velâdetim 7 Teşrinievvel Sene 1311

1 Cemaziyelevvel Sene 1313

Cumaertesi gecesi

onu çeyrek geçerek

Araç kazasının Serdaroğlu Köyü'nde doğmuşumdur.

Pederim Kastamonu eşrafından Hacı Kasımzâde Bidayet Mahkemesi Başkâtibi müteveffa

Hüseyin Hüsnü bin Hacı Ahmed'dir. Ber-hayat Hafız Ayşe Hanım annemdir. Bir de dâr-ı

dünyada bir hâlam ve bir de dayım vardır.

....: parmak

....: akraba

Bu güne kadar mevcudiyet-i ruh delâilinden ne şevk-i tabiinin, ne ihtiyarın, ne de itiyadın

mahiyetleri anlaşılamamıştır; bütün şark ve garb hükeması her birinin birer bahşayiş-i ilahi

olduğunda müttefiktir.

Duygu düşünceye

Düşünce duyguya

Düşünce işe

İş düşünceye

İş duyguya

Duygu işe

Dokunur

....: bundan evvel

....: dizmek

Her kavmin hissiyatına tevafuk eden bir şiir olduğu gibi istidad-ı zekâsına mülâyim gelen bir

felsefe de vardır ki tarih-i medeniyette bir nevi mihver-i dimâgî teşkîl eder ki diğer mezâhib-i

hikmet o felsefe etrafında gâh uzaklaşarak gâh yaklaşarak döner ve hiç bir akıl ve milleti

bütün bütün ondan mehcûr edemez.

Hayat bir âlet-i ilm ü irfandır.

Bir yalan değil, bir kazâ değil bir vazifedir. Fakat lâ-yenkati‘ teceddüd eden bir vazifedir.

Mâye-i hayatı bozulmayan istihkar-ı hayat edemez.

Kant insanı hayat ve harekâtının âmiri olmak üzere gösteriyor: Sükût edersen nefsini mes’ul

et. Aldandınsa kabahat sendedir. Fakr ü acz içinde isen, demek ki. kavî ve zengin olmak içün

bir şey yapmamışsın...

(3)

Meşihat'ten verilen meviza programı

Ramazan:1332

Vücud ve vahdet-i barî, Sıdk-ı Nebevî, Cenâb-ı Risalet-penahî, din ve imanın menafii ve din

ve imanın menafi-i dünyeviye ve uhreviyesiyle fevâid-i ictimaiyesi, akâid-i sahiha.

Din-i İslâm bir din-i fıtrîdir. İslâm'da kaza ve kader ve tevekkülün hakikati ve uhuvvet-i

diniye, umlat-ı mefrûza, savm, hacc, zekât, (....) esrar ve hikmetleri

Sekerâtın, kumarın, lehv ü lubiyatın, katil ve nefsin(?), intiharın, gasbın, sirkatın haramiyeti,

esrar ve hikmetleri

İttihad ve vifakın menâfii, iftirak ve nifakın mefasıdı, sıdk ve istikamet-i say ü amelin, nazar-ı

şer‘de mevkii, ticaretin nazar-ı şer‘de mergûbiyeti atâletin se’yiat ve mazarrâtı adalet,

zulümden mücanebet, teavün, meşveret, tesettür (silinmiş) ve havfu'llah, tövbe ve şerait

kabulü

[Dersaadet'ten Berlin'e uzanan yolun haritası]

Kapak