tÜrk fİzyolojİk bİlİmler derneĞİtÜrk fİzyolojİk bİlİmler derneĞİ · 2018. 9. 9. ·...

269
1

Upload: others

Post on 07-Jul-2021

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

1

Page 2: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet
Page 3: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ 40. ULUSAL FİZYOLOJİ KONGRESİ40. ULUSAL FİZYOLOJİ KONGRESİ40. ULUSAL FİZYOLOJİ KONGRESİ40. ULUSAL FİZYOLOJİ KONGRESİ

2222----6 Eylül 2016 Eylül 2016 Eylül 2016 Eylül 2014444

Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür MerkeziErciyes Üniversitesi Sabancı Kültür MerkeziErciyes Üniversitesi Sabancı Kültür MerkeziErciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi

ÖZET KİTABIÖZET KİTABIÖZET KİTABIÖZET KİTABI

Türk Fizyolojik Bilimler Derneği 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi Özet KitabıTürk Fizyolojik Bilimler Derneği 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi Özet KitabıTürk Fizyolojik Bilimler Derneği 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi Özet KitabıTürk Fizyolojik Bilimler Derneği 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi Özet Kitabı’nın içerisinde yer alan tüm metin, resim ve içeriklerin telif hakları Türk Fizyolojik Bilimler Derneği'ne aittir. İçerikler hiçbir şekilde basılı veya elektronik bir ortamda izinsiz kullanılamaz, kopyalanamaz ve yayınlanamaz.

Page 4: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 ii

Kongre'yi Kongre'yi Kongre'yi Kongre'yi Destekleyen Kurumlar:Destekleyen Kurumlar:Destekleyen Kurumlar:Destekleyen Kurumlar: 1. TÜBİTAK (Bilimsel Etkinlik Düzenleme Desteği, Genç Araştırmacı Desteği) 2. Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi (Bilimsel Etkinlik

Düzenleme Desteği) 3. Melikgazi Vakfı (3 Eylül Akşam Yemeği) 4. Kayseri Büyük Şehir Belediyesi (4 Eylül Akşam Yemeği)

Page 5: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 iii

Değerli Üyelerimiz, Kıymetli Katılımcılar,

Bilim ve kültürün harmanlandığı, paylaşmanın, ödüllendirilmenin hazzının yaşandığı, motivasyon ve bütünleşmelerin sağlandığı bir kongre ortamında daha biraradayız.

Türk Fizyolojik Bilimler Derneğini 'nin 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi'ni 2-6 Eylül 2014 tarihlerinde Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet duyuyoruz. İlk kez 1986 da Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Fizyolojik Bilimler Derneği adına 12. Ulusal Fizyoloji Kongresi'ni düzenlemişti. 28 sene sonra, ikinci kez evsahipliği yapma fırsatı bulduğumuz 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi'nde buluşmanın heyecan ve onuru ile sizleri, Gevher Nesibe Medresesi ve Hunat Hatun Kulliyesi'nin yeraldığı, Mimar Sinan'ın şehri, Kayseri'de ağırlamaktan büyük keyif duymaktayız.

Her Kongrenin ilk günlerinde yeralan bilimsel kurslar yönetim kurulu kararı ile bundan sonra yıl içinde farklı üniversitelerde yapılacak şekilde kongre programından ayrılmıştır. Kongremizde yeralan konferans, panel, bildiri sunumları ile alanımızdaki gelişmeleri izleme, yerli ve yabancı meslektaşlarımızın deneyimlerini paylaşma, ortak çalışmalar planlama imkanı bulacağız. Kongremiz 2 Eylül günü Açılış Oturumu ve Konferans'ı ile başlayıp aynı gün şehir gezisi ve Açılış Kokteyli ile devam edecektir.

Orta Anadolu'da yüz yıllardır çeşitli medeniyetlerin başkenti Kayseri, Selçuklu ve Osmanlı izlerini taşıyan tarihi dokusu, Gesi bağları, Erkilet, Talas, Hisarcık ile eşsiz doğası, kayak merkezlerini ve modern tesisleri içeren Erciyes dağı ve Kapadokya'ya yakınlığı ile yerli ve yabancı turistlerin her geçen gün daha da fazla ilgisini çekmektedir. Güçlü sanayi ve ticaret merkezlerinden olan Kayseri, günümüzde dört üniversitesi, aktif araştırma merkezleri, teknoloji transfer ofisi, örnek Teknoparkı ile aynı zamanda bir eğitim ve araştırma şehridir. 1968 yılında “Hacettepe Üniversitesi Kayseri Gevher Nesibe Tıp Fakültesi” olarak kurulan ve eğitime başlayan Tıp Fakültesi, 1978’de Kayseri Üniversitesi'nin kurucu fakültesi olarak Hacettepe Üniversitesi'nden ayrılmış, 1982 tarihinde Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi adını almıştır. Kongre sırasında Türkiye'nin gelişmiş üniversiteleri arasında yeralan Erciyes Üniversitesi 'ni, kampüs ve sosyal tesislerini, modern Kayseri kentini ve harikalar diyarı Kapadokya bölgesini yakından tanıma fırsatları bulacağız.

Önceki kongrelerimizdeki gibi genç araştırmacıların özgün çalışmaları, poster ve sözlü bildiriler ödüllendirilecektir. Ödül töreni Gala yemeği akşamında gerçekleştirilecektir. Son gün Kapadokya bölgesinde peri bacalarının, tarihi zenginliklerin ve dogal güzelliklerin görüleceği gezi programı yeralacaktır.

Katılımlarınız ve katkılarınızla değer kazanacak olan Kongremizin düzenlenmesinde desteklerini esirgemeyen, her aşamada yanımızda olan Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur'a ve başarılı bir kongre gerçekleştirmek için çaba gösteren, emek veren herkese gönülden teşekkür ederiz.

Bilimi ve dostluğu paylaşmak için bir araya geldiğimiz 40. Ulusal Fizyoloji Kongresi'nin yararlı ve keyifli geçmesi dileği ile saygılarımızı sunuyoruz.

Prof. Dr. Asuman Gölgeli Prof. Dr. Nevzat KAHVECİ

Kongre Eş-Başkanı Kongre Eş-Başkanı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Türk Fizyolojik Bilimler Derneği Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı Yönetim Kurulu Başkanı

Page 6: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 iv

Kapak Tasarım ve Dizgi: Diamed Kongre Organizasyon Turizm Medya Ltd. Şti. Servi Sok. No: 31/2 Kurtuluş – Ankara Tel & Faks: 0312 434 4273 URL: www.diamed98.com

Page 7: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 v

İÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLERİÇİNDEKİLER

KURULLAR ....................................................................................................... vi BİLİMSEL PROGRAM ..................................................................................... viii KONFERANSLAR ............................................................................................. 1

PANELLER ........................................................................................................ 9 ATÖLYE ÇALIŞMASI ...................................................................................... 17 SÖZLÜ SUNUMLAR ........................................................................................ 19 POSTER SUNUMLARI .................................................................................... 40 YAZAR İNDEKSİ ........................................................................................... 240

Page 8: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 vi

KURULLARKURULLARKURULLARKURULLAR

Kongre Onursal BaşkanlarıKongre Onursal BaşkanlarıKongre Onursal BaşkanlarıKongre Onursal Başkanları

Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muhammet Güven, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

Kongre EşKongre EşKongre EşKongre Eş----BaşkanlarıBaşkanlarıBaşkanlarıBaşkanları

Prof. Dr. Asuman Gölgeli Prof. Dr. Nevzat Kahveci

Kongre Düzenleme KuruluKongre Düzenleme KuruluKongre Düzenleme KuruluKongre Düzenleme Kurulu

Prof. Dr. Ersin O. Koylu, TFBD Sekreteri Prof. Dr. Bekir Çoksevim, Kongre Saymanı

Prof. Dr. Levent Öztürk, TFBD Saymanı Prof. Dr. Nazan Dolu

Doç. Dr. Mehmet Fatih Sönmez Öğr. Gör. Dr. M. Akif Baktır

Öğr. Gör. Dr. Arzu Yay Arş. Gör. Dr. Ertuğrul Keklik, Kongre Sekreteri

Arş. Gör. Kemal Erdem Başaran Arş. Gör. Kalender Özdoğan

Arş. Gör. Burak Tan

Page 9: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 vii

KURULLARKURULLARKURULLARKURULLAR

Bilim KuruluBilim KuruluBilim KuruluBilim Kurulu

Bilim Kurulu Başkanı: Prof. Dr. Berrak Yeğen Bilim Kurulu Sekreteri: Prof. Dr. Filiz Basralı

Prof. Dr. Ersin Fadıllıoğlu, Hücre Fizyolojisi Grubu Prof. Dr. Filiz Basralı, Kardiyovasküler Sistem Grubu

Prof. Dr. Bayram Yılmaz, Endokrin Metabolizma Grubu Prof. Dr. Cem Süer, Sinir Sistemi Sinirbilim Grubu

Prof. Dr. Nurettin Aydoğdu, Boşaltım Sistemi Grubu Prof. Dr. Şeref Erdoğan, Üreme Sistemi Grubu

Prof. Dr. Tamer Demiralp, Elektrofizyoloji Grubu Prof. Dr. Nilsel Okudan, Spor Egzersiz Fizyolojisi Grubu

Prof. Dr. Sami Aydoğan, Kan İmmun Sistem Grubu Prof. Dr. Gülderen Şahin, Solunum Sistemi Grubu Prof. Dr. İnci Alican, Gastrointestinal Sistem Grubu

Prof. Dr. Berrak Yeğen, Fizyoloji Eğitimi Grubu Prof. Dr. Lütfiye Kanıt, TFBD-Yönetim Kurulu Temsilcisi

Page 10: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 viii

Değerli Katılımcılar,

Bilim Kurulunun oluşturduğu bilimsel programda 5 konferans, 4 panel ve 1 atölye çalışması bulunmaktadır. Kongremize bu yıl 246 özet başvurusu gerçekleşti. Bilim Kurulunun ve Bilim Kurulunun belirlediği hakemlerin değerlendirmeleri sunucunda, kabul edilmeyen/birleştirilen ya da yazarların kongreye katılamama durumları nedeniyle azalan özetler, değerlendirme ve düzeltmeler sonucunda 20 sözlü bildiri ve 199 poster bildirisi olarak sunulmak üzere kabul edildi. Öncelikle değerli çalışmaları için araştırmacılara ve bu süreçte özetlerin kalitesinin artırılması yönündeki ortak hedefte çalışan hem araştırmacılara ve hem de hakemlere teşekkür ederiz.

Özet kitabımızda bu yıl farklı bir uygulama göreceksiniz. Derneğimizin “KONGRE DÜZENLEME YÖNERGESİ” uyarınca (Madde 16) kongre özet kitabı taslağında, kongreye yapılan bildiri başvurularının yer alacağı ve her sayfasında filigran olarak ‘sunulmamıştır’ ibaresinin bulunacağı belirtilmiştir. Kongre tamamlandıktan sonra, gerçekleştirilen sunumların üzerindeki ‘sunulmamıştır’ ibaresi kaldırılacak, buna karşın kongrede sunulmayan konferans, sözlü ve poster bildirileri üzerindeki ‘sunulmamıştır’ ibaresi kaldırılmayacaktır.

Kongremizde bu yıl en iyi 3 sözlü sunum ödülünü ve en iyi 3 poster sunum ödülünü belirlemek için oturum başkanları puanlama yapacaklardır. Sözlü ve poster oturumlarında canlı tartışma ortamlarının yaratılması için herkesin katkısını bekliyoruz.

Verimli ve etkileşimli bir kongre olması dileğiyle saygılar sunarız.

Bilim Kurulu

Page 11: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 ix

BİLİMSEL PROGRAMBİLİMSEL PROGRAMBİLİMSEL PROGRAMBİLİMSEL PROGRAM

2 EYLÜL 2014 - SALI

09.00-16:00 KAYIT 16.00-16.40 Açılış Konuşmaları 16.40-17.00 Dinleti

Yer: Sabancı Kültür Merkezi 17.00-17.15 Kahve Arası 17.15-18.00 Açılış KonferansıAçılış KonferansıAçılış KonferansıAçılış Konferansı

Oturum Başkanı: Çiğdem Özesmi Fizyolojinin BüyüklüğüFizyolojinin BüyüklüğüFizyolojinin BüyüklüğüFizyolojinin Büyüklüğü Abidin Kayserilioğlu

18.00-19.30 Panoramik Şehir Gezisi 19.30 Açılış Kokteyli

Yer: Üniversite Sosyal Tesisleri / Talas

3 EYLÜL 2014 – ÇARŞAMBA

09.00-09.15 Bilimsel değerlendirmeler ile ilgili bilgilendirme - Bilim Kurulu adına Gülderen Şahin 09.15-10.15 Sözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü Bildiriler----1 1 1 1

Oturum Başkanları: Ayşe Doğan, Halis Köylü S01S01S01S01 EKSTRASELÜLER MATRİKSİN PULMONER HİPERTANSİYON ÜZERİNE ETKİLERİNİN HAYVAN

MODELİNDE ARAŞTIRILMASI S02S02S02S02 BESLENME, EGZERSİZ VE BESLENME EGZERSİZ KOMBİNASYONUNUN İSKEMİ VE

REPERFUZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİLERİ S03S03S03S03 İZOLE SIÇAN KALBİNDE HİDROJEN SÜLFİT’İN İSKEMİ/REPERFÜZYON HASARINDAKİ ROLÜ S04S04S04S04 YÜKSEK FRUKTOZLU DİYETİN VE EGZERSİZİN KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT5 GEN

İFADELERİNE ETKİSİ 10.15-10.30 Kahve Arası 10.30-11.30 KonferansKonferansKonferansKonferans----1111

Oturum Başkanı: Deniz Erbaş Targeted Endothelial Nanomedicine for Acute ConditionsTargeted Endothelial Nanomedicine for Acute ConditionsTargeted Endothelial Nanomedicine for Acute ConditionsTargeted Endothelial Nanomedicine for Acute Conditions Vladimir Muzykantov

11.30-12.30 Sözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü Bildiriler----2 2 2 2 Oturum Başkanları: Ömer Bozdoğan, Ümit Kemal Şentürk

S05S05S05S05 ORTA VE İLERİ YAŞLI BİREYLERDE DAĞ VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ EGZERSİZLERİNİN SANTRAL VE PERİFERİK ARTERİYAL STIFFNESS VE KARDİYAK PARAMETRELER ÜZERİNE UZUN DÖNEMLİ ETKİLERİ

S06S06S06S06 KRONİK EGZERSİZ VE SİLDENAFİL ÖN TEDAVİSİNİN AKUT STRES VE KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ

S07S07S07S07 FARKLI EĞİMLERDEKİ EKSANTRİK EGZERSİZİN İSKELET KASI ÜZERİNE ETKİLERİ S08S08S08S08 KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI MODELİNDE DEFİBROTİD'İN KARACİĞER

PROTEİN REDOKS REGÜLASYONU ÜZERİNE ETKİLERİ 12.30-13.30 Öğle Yemeği

Page 12: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 x

12.30-13.00 Akademisyenlikten Sonraki YaşamAkademisyenlikten Sonraki YaşamAkademisyenlikten Sonraki YaşamAkademisyenlikten Sonraki Yaşam Çiğdem Özesmi

13.30-14.30 KonferansKonferansKonferansKonferans----2222 Oturum Başkanı: Cem Şeref Bediz Egzersiz ve Diyabet: Miyokinlerin RolüEgzersiz ve Diyabet: Miyokinlerin RolüEgzersiz ve Diyabet: Miyokinlerin RolüEgzersiz ve Diyabet: Miyokinlerin Rolü Sıdıka Karakaş

14.30-16.00 Poster Bildiriler ve Kahve Servisi-1 Oturum Başkanları: Ebru Beytut, Hüsniye Birman, Oğuz Gözen, Yüksel Koçyiğit

P001 KRONĐK OBSTRÜKTĐF AKCĐĞER HASTALIĞINDA ÜROTENSĐN-II DÜZEYLERĐ

P002 AKUT YORUCU EGZERSĐZ YAPTIRILAN SIÇANLARDA KAN VE KARACĐĞER OKSĐDAN /ANTĐOKSĐDAN SĐSTEMLER ÜZERĐNE BILBERRY’NĐN (YABANMERSĐNĐ) ETKĐLERĐ

P003 EGZERSĐZ VE OBESTATĐNĐN KARDĐYAK HEMODĐNAMĐK PARAMETRELER ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

P004 L-NAME VE TUZ ĐLE ĐNDÜKLENEN DENEYSEL HĐPERTANSĐYON MODELĐNDE ALĐSKĐRENĐN KAN BASINCI, DAMAR KASILMA GEVŞEME CEVAPLARI VE RENAL DOKUDA ADMA, NADPH OKSĐDAZ, RHO KĐNAZ DÜZEYLERĐNE ETKĐSĐ

P005 FARKLI YAŞ GRUBU ERKEK FUTBOLCULARDA SOMATOTĐP ÖZELLĐKLERĐNĐN BELĐRLENMESĐ

P006 PORTAL HĐPERTANSĐF TROMBOZLU HASTALARDA KAN VĐSKOZĐTESĐ ĐLE ERĐTROSĐT AGREGASYON DEĞĐŞĐKLĐKLERĐ

P007 SĐGARA ĐÇEN BĐREYLERDE KEFĐR TÜKETĐMĐNĐN BAZI HEMATOLOJĐK VE ĐMMÜNOLOJĐK PARAMETRELERE ETKĐSĐ

P008 ORGANOFOSFAT BĐLEŞĐKLERĐNDEN ETHĐON’UN ERĐTROSĐTLERĐN REOLOJĐK ÖZELLĐKLERĐNE ETKĐSĐ VE VĐNPOSETĐNĐN MUHTEMEL KORUYUCU ROLÜ

P009 SIÇANLARDA DENEYSEL CĐVA ĐNTOKSĐKASYONU ÜZERĐNE PROPOLĐSĐN KORUYUCU ETKĐSĐ

P010 SIÇANLARDA KARBON TETRAKLORÜR (CCL4) ĐLE OLUŞTURULAN AKUT KARACĐĞER HASARINDA ETĐL PĐRÜVATIN KORUYUCU ETKĐSĐ

P011 ANESTEZĐ ALTINDAKĐ FARELERDE, ANTĐ-ARĐTMĐK ĐLAÇLARIN EKG ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

P012 SIÇANLARDA AKUT TĐLMĐKOSĐN KARDĐYOTOKSĐSĐTESĐNE KARŞI GRELĐNĐN KORUYUCU ETKĐSĐ

P013 FUTBOLCULARDA TEKRARLI SPRĐNT TESTĐNĐN HEMOREOLOJĐK PARAMETRELERDE ZAMANA BAĞLI OLUŞTURDUĞU DEĞĐŞĐKLĐKLER

P014 KĐLOLU VE OBEZ KADINLARDA ANAEROBĐK EGZERSĐZE ADĐPONEKTĐN, LEPTĐN VE REZĐSTĐN YANITI

P015 BASINÇ YÜKLENMESĐYLE OLUŞTURULAN KARDĐYAK HĐPERTROFĐ MODELĐNDE AORT KASILMA VE GEVŞEME YANITLARININ ĐNCELENMESĐ

P016 SOLUNUMSAL UZUN SÜRELĐ FASĐLĐTASYONUN KAN GAZLARININ REGÜLASYONUNA ETKĐSĐ

P017 SUB-HEMOLĐTĐK KAYMA GERĐLĐMĐNE ERĐTROSĐT DEFORMABĐLĐTE CEVAPLARI

P018 FARKLI ĐRĐSĐN KONSANTRASYONLARI ĐLE BAZI KAN PARAMETRELERĐ ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐNĐN POLĐNOM REGRESYON MODELLERĐ ĐLE TAHMĐN EDĐLMESĐ

P019 ĐZOKĐNETĐK TEPE TIRMANIŞLARINA KARDĐOVASKÜLER SĐSTEM CEVABI

P020 ORTA ÖĞRENĐM ÇOCUKLARININ DUYGU DURUM DÜZEYLERĐNĐ BELĐRLEMEYE DAĐR BĐR ÇALIŞMA

P021 STATĐK EGZERSĐZĐN BEYĐN HEMODĐNAMĐSĐNE ETKĐSĐ

P022 ORTA ŞĐDDETLĐ AKUT EGZERSĐZĐN BĐLĐŞSEL ĐŞLEVLER VE BEYĐN HEMODĐNAMĐSĐNE ETKĐSĐ

P023 EKZANTRĐK EGZERSĐZLE OLUŞAN KAS HASARI ÜZERĐNE KURKUMĐN TAKVĐYESĐNĐN ETKĐLERĐ

P024 SIÇANLARDA GÜNLÜK ALIÇ (CRATAEGUS oxyacantha) TÜKETĐMĐNĐN BAZI BĐYOKĐMYASAL PARAMETRELERĐNE ETKĐSĐ

P025 HĐPERKOLESTEROLEMĐNĐN HĐPERTANSĐYONUN VENÜLLERDE OLUŞTURDUĞU OKSĐDATĐF STRES VE ĐNFLAMASYONU ANJĐYOTENSIN II TĐP-2 RESEPTÖR YOLAĞI ÜZERĐNDEN AZALTMASI

P026 SIÇANLARDA MONOSODYUM GLUTAMAT TOKSĐSĐTESĐNDE ERĐTROSĐT REOLOJĐSĐNDEKĐ DEĞĐŞĐKLĐKLERDE MELATONĐNĐN KORUYUCU ETKĐSĐ

P027 SIÇANLARDA AKUT MĐYOKARDĐYAL ĐSKEMĐ REPERFÜZYON HASARINA RENĐN-ANJĐYOTENSĐN SĐSTEMĐNĐN KATKISI

P028 FARKLI SPOR BRANŞLARINDA ANTRENMAN YAPAN 15-17 YAŞ GRUBU LĐSE ÖĞRENCĐLERĐN BAZI SOLUNUM VE BĐYOMOTORĐK ÖZELLĐKLERĐNĐN ĐNCELENMESĐ

Page 13: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xi

P029 ELĐT SPORCUDA WOLFF-PARKĐNSON WHĐTE SENDROMU VE KARDĐYOPULMONER EGZERSĐZ TESTĐ DEĞERLENDĐRMESĐ

P030 KALP ĐSKEMĐ VE REPERFÜZYON SONRASI OTOFAJĐNĐN ROLÜ

P031 ANJĐYOGENĐK FAKTÖR VE ANJĐYOPOĐETĐN/TĐE-2 RESEPTÖR SĐSTEMĐNĐN ARTERYEL HĐPERTANSĐYONDAKĐ ROLÜ

P032 SIÇANLARDA FLORĐD TOKSĐKASYONU ĐLE OLUŞAN HEMATOLOJĐK VE BĐYOKĐMYASAL DEĞĐŞĐKLĐKLER ÜZERĐNE RESVERATROLÜN ETKĐSĐ

P033 SPONTAN VEYA KONTROLLÜ SOLUTULAN ANESTEZĐYE EDĐLMĐŞ TAVŞANLARDA V-GEL VE COBRA PLA’ NIN HAVAYOLU SAĞLAMADAKĐ ETKĐNLĐKLERĐNĐN ARAŞTIRILMASI.

P034 GENÇ, SEDANTER BĐREYLERDE SÜREKLĐ VE ARALIKLI AEROBĐK EGZERSĐZLERĐN HEMOREOLOJĐK PARAMETRELER ÜZERĐNE AKUT ETKĐLERĐ

P035 WĐSTAR SIÇANDA AORT DÜZ KAS ĐZOLASYONU VE KÜLTÜRÜ

P036 UZUN SÜRE ANTRENMAN YAPMIŞ SIÇANLARDA, KALP DOKUSUNDA, TÜKETĐCĐ EGZERSĐZE BAĞLI HEPSĐDĐN VE ĐNTERLÖKĐN-6 (IL-6) EKSPRESYONU DEĞĐŞĐKLĐKLERĐ

P037 BAYAN BASKETBOLCULARIN ÇEVĐKLĐK VE SÜRAT PERFORMANSLARI ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ

P038 TĐP 2 DĐYABETES MELLĐTUS VE KAN GLUKOZU DÜZENLENMESĐNDE MPV’NĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ: ATEROSKLEROZ ĐÇĐN BĐR MARKER?

P039 KAS KUVVETĐ ĐLE SIÇRAMA PERFORMANSI ARASINDA ĐLĐŞKĐ VAR MIDIR?

P040 DOKSORUBĐSĐNE BAĞLI EKSTRAVAZASYONDA OZON TEDAVĐSĐNĐN ROLÜ

P041 TORASĐK AORTADA YAŞLANMAYA BAĞLI KARBONMONOKSĐT GEVŞEME YANITINDAKĐ DEĞĐŞĐKLĐKLER

P042 YAŞLI SIÇANLARDA KARBONMONOKSĐTĐN PĐAL ARTER VASKÜLER TONÜSÜNE KATKISI

P043 L-NAME HĐPERTANSĐYON MODELĐNDE MAGNEZYUM TEDAVĐSĐNĐN AKIM ARACILI GEVŞEME YANITINA ETKĐSĐ

P044 SIÇANLARA PERĐFERAL APELĐN-13 UYGULAMASININ BAZI KAN PARAMETRELERĐ ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

P045 SIÇANLARA ĐNTRASEREBROVENTRĐKÜLER APELĐN-13 UYGULAMASI KAN KOLESTEROL, LDL VE TRĐGLĐSERĐT DÜZEYĐNĐ ARTTIRIR

P046 SIÇANLARA ĐNTRASEREBROVENTRĐKÜLER ĐRĐSĐN ĐNFÜZYONUNUN SERUM LDL, HDL, TRĐGLĐSERĐT VE TOTAL KOLESTROL ÜZERĐNE ETKĐSĐ

P047 SODYUM BENZOAT’IN ĐNSAN ERĐTROSĐTLERĐ ÜZERĐNE ĐN VĐTRO TOKSĐK ETKĐSĐ VE KATEŞĐN VE KUERSETĐN’ĐN KORUYUCU ROLÜ

P048 PROPOLĐS METOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU AKCĐĞER HASARINI ENGELLEMEKTEDĐR

P049 STATĐN KULLANIMININ KORONER ATEROSKLEROZ HASTALARINDA SIRT1 ve eNOS EKSPRESYONLARI ÜZERĐNDEKĐ ETKĐSĐ

P050 KADIN FUTBOLCULARDA MĐYOKĐN VE ADĐPOKĐN DÜZEYLERĐ: MEVKĐ FARKLILIKLARI*

P051 ANESTEZĐ ALTINDAKĐ FARELERDE ANTĐ-ARĐTMĐK AJANLARIN (AMIODARONE, D-SOTALOL, QUINIDINE) KALP ATIM HIZI DEĞĐŞKENLĐĞĐ ÜZERĐNE ETKĐSĐ

P052 KISA SÜRELĐ VE UZUN SÜRELĐ HĐPERBARĐK OKSĐJEN TEDAVĐSĐ UYGULANAN HASTALARDA KAN VĐSKOZĐTESĐ VE ERĐTROSĐT DEFORMABĐLĐTESĐNĐN ARAŞTIRILMASI

P053 KRONĐK BOYUN AĞRILI HASTALARDA FĐZĐKSEL UYGUNLUK, GÜNLÜK FĐZĐKSEL AKTĐVĐTE, VÜCUT KOMPOZĐSYONU VE YAŞAM KALĐTESĐNĐN ARAŞTIRILMASI

P054 SIÇANLARDA ÖSTRUS DÖNEMĐNĐN ĐSKEMĐ - REPERFÜZYON ARĐTMĐLERĐ ÜZERĐNE ETKĐLERĐ

P055 YÜKSEK PROTEĐN DĐYETĐ VE EGZERSĐZĐN KARDĐYAK AKUAPORĐN 7 VE GLUT4 GEN ĐFADELERĐNE ETKĐSĐ

P056 DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN AKCĐĞER ĐSKEMĐ REPERFÜZYON SIÇAN MODELĐNDE OTOFAJĐ GENLERĐNĐN (ATG5, ATG7, ATG10, BECN1 VEULK1) EKSPRESYONLARININ

DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

P057 SĐKLOFOSFAMĐD NEDENLĐ MĐYELOSUPRESYONDA SELENYUM’UN KORUYUCU ETKĐSĐ

P058 ORTA VE YÜKSEK DÜZEYDE KOŞU BANDI EGZERSĐZĐN PENTĐLENTETRAZOL ĐLE OLUŞTURULAN EPĐLEPSĐYE ETKĐSĐ

16.00-17.15 Atölye ÇalışmasıAtölye ÇalışmasıAtölye ÇalışmasıAtölye Çalışması:::: Değişen Koşullarda Değişen Koşullarda Değişen Koşullarda Değişen Koşullarda Fizyolojide Öğrenci UygulamalarıFizyolojide Öğrenci UygulamalarıFizyolojide Öğrenci UygulamalarıFizyolojide Öğrenci Uygulamaları Fizyoloji Eğitimi Çalışma Grubu: Sibel Dinçer, Ayşen Erdem, Mustafa Gül, Melike Şahiner, İlgi Şemin, Berrak Yeğen

Page 14: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xii

18:00 Halka Açık PanelHalka Açık PanelHalka Açık PanelHalka Açık Panel Oturum Başkanı: Nuran Ekerbiçer [n]Beyin[n]Beyin[n]Beyin[n]Beyin Sinan Canan, Serkan Karaismailoğlu

19:30 Akşam Yemeği Yer: Suada Restorant / Harikalar Diyarı

4 EYLÜL 2014 – PERŞEMBE

09.00-10.15 PanelPanelPanelPanel----1111 Oturum Başkanı: Levent Öztürk Klinik Fizyoloji Laboratuvarları ve UygulamalarıKlinik Fizyoloji Laboratuvarları ve UygulamalarıKlinik Fizyoloji Laboratuvarları ve UygulamalarıKlinik Fizyoloji Laboratuvarları ve Uygulamaları Lütfi Akgün, Özgür Kasımay Çakır, Levent Öztürk

10.15-10.30 Kahve Arası 10.30-11.30 KonferansKonferansKonferansKonferans----3333

Oturum Başkanı: Mehmet Kaya Neurotrophin Receptors in Alzheimer’s DiseaseNeurotrophin Receptors in Alzheimer’s DiseaseNeurotrophin Receptors in Alzheimer’s DiseaseNeurotrophin Receptors in Alzheimer’s Disease Ahmad Salehi

11.30-12.30 Sözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü Bildiriler----3 3 3 3 Oturum Başkanları: Naciye Büyükcoşkun, Güldal Süyen

S09S09S09S09 İSKEMİ SONRASI FONKSİYONEL İYİLEŞMEYİ SAĞLAYAN PLASTİSİTEYE BAĞLI MOLEKÜLER

MEKANİZMALARDA MELATONİNİN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI S10S10S10S10 RAPAMİSİN’İN SIÇANLARDA MATERNAL AGRESYON ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ S11S11S11S11 KAİNİK ASİTLE OLUŞTURULAN TEMPORAL LOB EPİLEPSİ HAYVAN MODELİNDE KAN-BEYİN

BARİYERİ DEĞİŞİKLİKLERİ S12S12S12S12 PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN DENEYSEL EPİLEPSİ MODELİNDE ATP BAĞIMLI K (KATP)

KANAL AGONİST VE ANTAGONİSTLERİNİN ETKİLERİ

12.30-13.30 Öğle Yemeği 12.30-13.00 Fizyolojik Sınırlar İçinde Kalarak Üniversite’de Yöneticilik YapmakFizyolojik Sınırlar İçinde Kalarak Üniversite’de Yöneticilik YapmakFizyolojik Sınırlar İçinde Kalarak Üniversite’de Yöneticilik YapmakFizyolojik Sınırlar İçinde Kalarak Üniversite’de Yöneticilik Yapmak

Hakkı Gökbel 13.30-15.45 Genel Kurul 15.45-17.15 Poster BildirilerPoster BildirilerPoster BildirilerPoster Bildiriler ve Kahve Servisive Kahve Servisive Kahve Servisive Kahve Servisi----2222

Oturum Başkanları: Ayhan Bozkurt, Nazmi Çetin, Nilüfer Erkasap, Melek-Bor Küçükatay

P059P059P059P059 TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE UYKU DÜZENİ VE AKADEMİK BAŞARI

P060P060P060P060 TIP FAKÜLTESINDE EĞITIM GÖREN ÖĞRENCILERIN TIP EĞITIMI HAKKINDAKI DÜŞÜNCELERI VE GELECEĞE YÖNELIK HEDEFLERI

P061P061P061P061 İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM ÇEVRESİNE

YÖNELİK ALGILARI P062P062P062P062 METABOLİK SENDROMUN BÖBREK VE MESANE DOKULARINDA NEDEN OLDUĞU OKSİDAN

HASARIN İNCELENMESİ: KALORİ KISITLAMASI VE EGZERSİZİN KORUYUCU ETKİLERİ

P063P063P063P063 APELİNİN ÜREME FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİLERİ: OBEZİTE İLE İLİŞKİSİ P064P064P064P064 SAKKAROZ ÇÖZELTİSİ VEYA YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU İLE 6 AY SÜREYLE

BESLENEN YAVRU SIÇANLARDA METABOLİK DEĞİŞİMLER P065P065P065P065 HOMOLOG SIÇAN ENDOMETRİYOZİS MODELİNDE ERİTROPOİETİN-b, DARBEPOİETİN-a VE

Page 15: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xiii

MIRCERA’NIN ENDOMETRİYOTİK ODAKLAR ÜZERİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALI ETKİNLİKLERİ

P066P066P066P066 SIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ-REPERFÜZYON HASARINDA RESVERATROL UYGULAMASININ LİPİD PEROKSİDASYONU ÜZERİNE ETKİSİ

P067P067P067P067 SIÇANLARDA VARENİKLİNİN NEFROTOKSİK ETKİSİ P068P068P068P068 SIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ-REPERFÜZYON HASARINDA ÇİNKO VE

MELATONİNİN ERİTROSİT GSH VE PLAZMA MDA DÜZEYLERİNE ETKİSİ: HİSTOPATOLOJİK

DEĞİŞİKLİKLER P069P069P069P069 DENEYSEL HİPERTİROİDİ ve EGZERSİZİN KARACİĞER OKSİDAN VE ANTİOKSİDAN

SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ

P070P070P070P070 DENEYSEL F. HEPATİCA ENFEKSİYONUNA FARKLI DİRENÇ VE BAĞIŞIKLIKLARI OLAN FARE VE SIÇANLARDA AMİNOGUANİDİN’İN KARACİĞER VE BÖBREK DOKULARININ A VE E

VİTAMİNLERİ İLE ΒETA-KAROTEN DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ P071P071P071P071 ETANOL-NEDENLİ GASTRİK MUKOZAL HASARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER GLP-2’NİN

ETKİSİ VE ETKİYE ARACILIK EDEN OLASI MEKANİZMALAR

P072P072P072P072 SIÇANLARDA BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYONU iLE OLUŞTURULAN OKSiDATİF HASARA KARŞI SALUSiN-β’ NIN ETKİSİ

P073P073P073P073 GLP-2’NİN GASTRİK MUKOZAL KAN AKIMI ÜZERİNE ETKİSİ: CGRP RESEPTÖRLERİ, NOS-NO

VE COX-PG SİSTEMLERİNİN ROLÜ P074P074P074P074 SIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE APELİN-13’ ÜN

KORUYUCU ROLÜ P075P075P075P075 STREPTOZOTOCİN İLE DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA OKSİDATİF STRES VE KAN

GLİKOZ DÜZEYLERİ ÜZERİNE ALFA LİPOİK ASİT İLE C VİTAMİNİNİN ETKİLERİ

P076P076P076P076 ADÖLESAN DÖNEMDE DÜŞÜK KALORİ DİYET UYGULAMASININ SERUM LİPİD PROFİLİ VE HİPOKAMPUSTA OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİSİ

P077P077P077P077 L-TİROKSİN UYGULAMA SÜRESİNİN DENEYSEL RAT HİPERTİROİDİ MODELİNDE BÖBREK

OKSİDAN/ ANTİOKSİDAN SİSTEMİNE ETKİSİ P078P078P078P078 YENİ BİR YÖNTEM OLAN DİYET KISITLAMASI VE BETA GLUKAN UYGULAMALARININ

BİRLEŞTİRİLEREK DENEYSEL OLARAK HAYVANLARA UYGULANMASI ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA P079P079P079P079 ADRİYAMİSİN İLE OLUŞTURULAN KARACİĞER HASARINDA LOKAL ANJİYOTENSİN-II’ NİN

ROLÜ P080P080P080P080 DİYABETİK NEFROPATİDE MONAMİN OKSİDAZIN ROLÜ P081P081P081P081 YAŞLI SIÇANLARDA MELATONİN VE CURCUMİN UYGULAMASININ TESTİS DOKULARINA

ETKİSİ P082P082P082P082 DENEYSEL DİYABETTE POTENTİLLA FULGENS, GLİKLAZİD VE METFORMİNİN SIÇAN

KARACİĞERİNE ETKİLERİ

P083P083P083P083 DİYABETİK SIÇANLARDA BÖBREK HASARI ÜZERİNE RESVERATROL GLYCLAZİDE VE LOSARTAN’IN KORUYUCU ETKİLERİNİN BİYOKİMYASAL HİSTOPATOLOJİK VE

İMMUNOHİSTOKİMYASAL OLARAK ARAŞTIRILMASI P084P084P084P084 MERKEZİ OLARAK UYGULANAN OREKSİN VE LEPTİN’İN POSTERİOR HİPOTALAMUSTAN

PROSTAGLANDİN ÇIKIŞINA ETKİSİ

P085P085P085P085 BÖBREK İSKEMİ VE REPERFÜZYONUNDA Ca++ ve Na+ KANAL BLOKERLERİNİN OTOFAJİYE OLAN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI

P086P086P086P086 PROPOLİS METOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU TESTİS HASARINI ENGELLEMEKTEDİR

P087P087P087P087 OVARİEKTOMİZE SIÇANLARIN UTERUSU ÜZERİNDE PROTEAZOM ÖNLEYİCİ BORTEZOMİB (VELCADE)’NİN KORUYUCU ETKİLERİ

P088P088P088P088 HEPATOSİTLERDE STRES HASARINA KARŞI BİR ANTİOKSİDAN AJAN OLAN ÖSTROJENİN

ETKİSİ, P089P089P089P089 LEPTİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİ

P090P090P090P090 FARKLI TİP İNSAN PROSTAT KANSERİ HÜCRE SERİLERİNDE İRİSİN HORMONUNUN ETKİLERİ

Page 16: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xiv

P091P091P091P091 ERDOSTEİN UYGULAMASININ SİKLOSPORİN İLE İNDÜKLENEN KARACİĞER HASARINA KARŞI

KORUYU ROLÜ P092P092P092P092 OMEGA-3 YAĞ ASİDİ VE ALKOL TÜKETİMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ

P093P093P093P093 TİP I DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA KROM VE Trigonella foenum-graecum (ÇEMEN OTU) TAKVİYELERİNİN LİPİT PROFİLİ VE İNTERLÖKİN-1 ALFA DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ*

P094P094P094P094 DİYABETİK SIÇANLARDA POTENTİLLA FULGENS’İN ETKİLERİNİN DİĞER

ANTİDİYABETİKLERLE KARŞILAŞTIRILMASI P095P095P095P095 DİYABETİK SIÇANLARDA BONGARDİA CHRYSOGONUM’UN ANTİOKSİDAN ETKİSİ P096P096P096P096 DİYABET MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA STATİN UYGULAMASININ APOPTOZİS

ÜZERİNE ETKİSİ. P097P097P097P097 DENEYSEL HİPERTİROİDİNİN SIÇAN KARACİĞER OKSİDAN/ ANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ

ÜZERİNE ETKİSİ P098P098P098P098 KARBONHİDRAT VE YAĞDAN ZENGİN DİYET BÖBREK FONKSİYONLARINI ETKİLEYEBİLİR P099P099P099P099 KOLOSTRUM, GEÇIŞ SÜTÜ VE OLGUN SÜTTEKI SUPEROKSIT DISMUTAZ, KATALAZ, NITRIK

OKSIT VE LAKTOFERRIN DÜZEYLERI P100P100P100P100 SEPTİK HAYVANLARDA GHRELİN VE HIF-1 Α NIN FARKLI DOKULARDAKİ DÜZEYLERİ P101P101P101P101 DİYABETİK VE DİYABETİK OLMAYAN SIÇANLARDA KALP DOKUSU VE HEMATOLOJİK

PARAMETRELER ÜZERİNE KURŞUN NİTRAT’IN ETKİSİ VE SODYUM SELENİT’İN KORUYUCU ROLÜ

P102P102P102P102 KARACİĞER REZEKSİYONU VE HEMORAJİK ŞOK YAPILAN SIÇANLARDA BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE SIVI TERAPİSİNİN ETKİLERİ

P103P103P103P103 DİYABETİK SIÇANLARDA UZUN DÖNEMDE YOHİMBİN VE GLİBENKLAMİD ENJEKSİYONUNUN

İSKEMİ VE REPERFÜZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİSİ P104P104P104P104 SIÇANLARDA DENEYSEL MİDE ÜLSERİNDE OLUŞAN OKSİDAN HASAR ÜZERİNE DÜZENLİ

YÜZME EGZERSİZİNİN ETKİSİ

P105P105P105P105 DİYABETİN SIÇAN TESTİS DOKUSUNDA OLUŞTURDUĞU HASARDA NOS’LARIN ROLÜ VE PENTOKSİFİLİNİN ETKİSİ

P106P106P106P106 DENEYSEL DİYABET OLUŞUMUNA KARŞI MELATONİN’in KORUYUCU VE TEDAVİ EDİCİ

ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI P107P107P107P107 ADRİYAMİSİN KAYNAKLI KARACİĞER MİTOKONDRİ FONKSİYON BOZUKLUĞUNDA

SELENYUMUN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ P108P108P108P108 GEBELİK DÖNEMİNDE OLUŞTURULAN DENEYSEL HİPOTİROİDİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN

BEYİN DOKUSUNDAKİ NÖROTROFİK VE NÖROPROTEKTÖR FAKTÖRLERİN EKSPRESYONUNA

ETKİSİ P109P109P109P109 OBEZİTE OLUŞTURULAN SIÇANLARDA YÜZME EGZERSİZİ VE L- KARNİTİNİN DAVRANIŞ VE

ÖĞRENMEYE ETKİSİ

P110P110P110P110 OVEREKTOMİLİ SIÇANLARDA KISA VE UZUN SÜRELİ, ÖSTROJEN UYGULAMASININ ÖĞRENME VE BELLEK ÜZERİNE ETKİLERİ

P111P111P111P111 MİYELOPEROKSİDAZ (MPO) (-G463A) GEN POLİMORFİZMİNİN MESANE KANSERİ İLE İLİŞKİSİ P112P112P112P112 KOLELİTİYAZİS HASTALARINDA GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE, ANKSİYETE VE DEPRESYONUN

ARAŞTIRILMASI

P113P113P113P113 DİYABET MODELİNDE PULSLU ELEKTROMANYETİK ALANIN OKSİDAN/ANTİOKSİDAN PARAMETRELERE ETKİSİ

P114P114P114P114 SIÇAN BÖBREKLERİNDE ARSENİK MARUZİYETİNİN NEDEN OLDUĞU APOPTOZİS VE

OKSİDATİF STRESE KARŞI TİMOKİNONUN KORUYUCU ETKİLERİ P115P115P115P115 CERANİB-2 NİN KANSERLİ PROSTAT HÜCRELERİNE ANTİKANSER VE APOPTOTİK ETKİLERİ P116P116P116P116 KANSERLİ KOLON HÜCRE DİZİSİNDE SERANİB-2’NİN HÜCRE YAŞAMINA OLASI ETKİLERİ

P117P117P117P117 OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA TİP I DİYABETES MELLİTUSUN BİLİŞSEL FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ

P118P118P118P118 TESTİKÜLER TORSİYON-DETORSİYONU OLUŞTURAN SIÇANLARDA ÇİNKO İLE MELATONİNİN

Page 17: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xv

AYRI AYRI VE KOMBİNE UYGULAMASININ TESTİKÜLER HASAR VE SPERMATOGENETİK

AKTİVİTE ÜZERİNE ETKİSİ P119P119P119P119 RADYO FREKANS RADYASYONUN DİYABETİK VE NORMAL SIÇANLARDA BÖBREK

DOKUSUNDA OKSİDAN STRES ÜZERİNE ETKİSİ P120P120P120P120 YENİ SENTEZLENEN 2-(2,3,4-TRİMETOKSİFENİL)-1-SUBSTİTÜEFENİL)AKRİLONİTRİL

BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE SERİLERİ (MCF-7) ÜZERİNE

ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI P121P121P121P121 YENİ SENTEZLENEN DİHİDROKSİFENİLKUMARİN BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ

HÜCRE KÜLTÜRÜ ÜZERİNE ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ: IN VITRO

BİR ÇALIŞMA P122P122P122P122 SIÇANLARDA DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN FLORİD TOKSİKASYONU ÜZERİNE

RESVERATROLÜN KORUYUCU ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI P123P123P123P123 SIÇANLARDA RİNİTİS MEDİKAMENTOZA MODELİNDE ERDOSTEİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİ

17.15-18.15 Asistan Forumu: Araştırma Kültürü ve YurtdışıAsistan Forumu: Araştırma Kültürü ve YurtdışıAsistan Forumu: Araştırma Kültürü ve YurtdışıAsistan Forumu: Araştırma Kültürü ve Yurtdışı Fizyoloji Okulu Geribildirimleri, Rotasyon ve KurslarFizyoloji Okulu Geribildirimleri, Rotasyon ve KurslarFizyoloji Okulu Geribildirimleri, Rotasyon ve KurslarFizyoloji Okulu Geribildirimleri, Rotasyon ve Kurslar ÖYP Kontenjanı ile Doktora Öğrencisi OlmakÖYP Kontenjanı ile Doktora Öğrencisi OlmakÖYP Kontenjanı ile Doktora Öğrencisi OlmakÖYP Kontenjanı ile Doktora Öğrencisi Olmak Moderatörler: Erdem Başaran, Arzu Şahin, Şehrazat Kavraal

19.30 Akşam Yemeği Yer: Melikgazi Vakfı Sosyal Tesisleri / Hisarcık

5 EYLÜL 2014 - CUMA

09.00-10.15 PanelPanelPanelPanel----2222 Oturum Başkanı: Sacit Karamürsel Transkraniyal Doğru Akım Uyarım Tekniği, Etkileri veTranskraniyal Doğru Akım Uyarım Tekniği, Etkileri veTranskraniyal Doğru Akım Uyarım Tekniği, Etkileri veTranskraniyal Doğru Akım Uyarım Tekniği, Etkileri ve Klinik KullanımıKlinik KullanımıKlinik KullanımıKlinik Kullanımı Sacit Karamürsel, Adnan Kurt, Ezgi Tuna Erdoğan

10.15-10.30 Kahve Arası 10.30-11.30 KonferansKonferansKonferansKonferans----4444

Oturum Başkanı: Yusuf Ziya Ziylan Gözümle Görmeden İnanmam mı Gözümle Görmeden İnanmam mı Gözümle Görmeden İnanmam mı Gözümle Görmeden İnanmam mı DedinizDedinizDedinizDediniz???? Ümmühan İşoğlu-Alkaç

11.30-12.30 Sözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü Bildiriler----4 4 4 4 Oturum Başkanları: Ayşe Arzu Yiğit, Kemal Türker

S13S13S13S13 DİYABETİK SIÇANLARDA KUERSETİNİN DEPRESYON BENZERİ DAVRANIŞ ÜZERİNE ETKİSİ S14S14S14S14 MODAFİNİLİN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN ABSANS EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ S15S15S15S15 DİYABETİK SIÇANLARDA RESVERATROL GLYCLAZIDE VE LOSARTANIN ANTİDİYABETİK

ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI S16S16S16S16 SIÇANLARDA OVARYAN İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE ALFA LİPOİK ASİD VE

ERDOSTEİNİN ETKİSİ

12.30-13.30 Öğle Yemeği 13.30-14.30 Sözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü BildirilerSözlü Bildiriler----5555

Oturum Başkanları: Metin Baştuğ, Rauf Onur Ek S17S17S17S17 ZEOLİTİN (CLİNOPTİLOLİTE) ADRİYAMİSİNE MARUZ BIRAKILAN HEPATOMA HÜCRELERİNDE

APOPİTOZ VE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ S18S18S18S18 SIÇANLARDA ASETİK ASİT İLE İNDÜKLENMİŞ KOLİTTE NESFATİN-1’İN ANTİ-İNFLAMATUVAR

ETKİSİ VE ALTTA YATAN MEKANİZMA

Page 18: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xvi

S19S19S19S19 SOLUNUM YOLUYLA TRANSFLUTHRİNE MARUZ BIRAKILAN SIÇANLARIN BEYİNLERİNDE

OLUŞAN BİYOKİMYASAL VE HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİMLER ÜZERİNE GİNKGO BİLOBA’NIN ETKİLERİ

S20S20S20S20 BÖBREK İSKEMİ /REPERFÜZYON HASARI OLUŞTURULAN SIÇANLARDA LEPTİN ve RESVERATROLÜN JAK/STAT YOLAĞI VE SIRT-1 GENİ ÜZERİNDEN ETKİSİ

14.30-16.00 Poster BildirilerPoster BildirilerPoster BildirilerPoster Bildiriler ve Kahve Servisive Kahve Servisive Kahve Servisive Kahve Servisi----3333 Oturum Başkanları: Muaz Belviranlı, Ethem Gelir, Vural Küçükatay, Gülay Üzüm

P124P124P124P124 AQUAPORİN-4 İNHİBİTÖRÜ TGN-020’NİN PENİSİLİN MODELİ EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİ

P125P125P125P125 DENEYSEL AKUT PENİSİLİN EPİLEPSİSİ MODELİNDE SİTİKOLİNİN ETKİSİ

P126P126P126P126 GÖRSEL UYARILMIŞ POTANSİYEL (GUP) VE ELEKTRORETİNOGRAM (ERG) TESTLERİ İÇİN IŞIK YAYAN DİYOT (LED) KULLANIMI

P127P127P127P127 GÜNLÜK HAYATIMIZDA MARUZ KALDIĞIMIZ BİSFENOL A’NIN PENİSİLİN MODELİ PARSİYEL

EPİLEPSİDE VE GENETİK ABSANS EPİLEPSİLİ SIÇANLARDAKİ ROLÜ P128P128P128P128 P2X7 RESEPTÖR BASKILANMASI VE AKTİVASYONUNUN BEYİN- EPİLEPTİFORM AKTİVİTESİ,

MİKRODOLAŞIMI VE HÜCRE İÇİ SİNYAL İLETİM MOLEKÜLLERİ ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ

P129P129P129P129 HİPERTİROİDİLİ HASTALARDA REAKSİYON ZAMANININ İŞİTSEL ODDBALL PARADİGMASINDA BUTONA BASMA CEVABINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

P130P130P130P130 SIÇAN BEYNİNDE NİKOTİN UYGULAMASININ MEZOKORTİKOLİMBİK SİSTEM YAPILARINDA EKSPRESE EDİLEN CART PEPTİDİNE ETKİLERİ

P131P131P131P131 ERKEK SIÇANLARDA SODYUM NİTROPRUSSİDİN PENİSİLİNLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİFORM

AKTİVİTEYE ETKİSİ P132P132P132P132 RAMAZAN ORUCUNUN BİLİŞSEL İŞLEVLER ÜZERİNE ETKİSİNİN P300 OLAY İLİŞKİN

POTANSİYELLER VE İŞARETLEME TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

P133P133P133P133 NİKOTİNİN İN VİTRO CART EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİLERİ P134P134P134P134 SAĞLIKLI SAĞLAK - SOLAK BİREYLERDE MOTOR PERFORMANSIN DAĞILIMI İLE TEPKİ HIZ -

KALİTESİ, SÜREKLİ DİKKAT - PROBLEM ÇÖZME VE NONVERBAL ZEKA ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ

P135P135P135P135 5-HT2 RESEPTÖR ANTAGONİSTİ METİSERJİD’ İN PENİSİLİNLE UYARILAN EPİLEPTİFORM

AKTİVİTEYE ETKİSİ P136P136P136P136 UYKU YOKSUNLUĞU OLUŞTURULAN SIÇANLARDA ÜRİDİN TEDAVİSİNİN ÖĞRENME VE

BELLEK PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİSİ

P137P137P137P137 DENEYSEL AĞRI MODELLERİNDE ATORVASTATİNİN ANTİNOSİSEPTİF ETKİSİ P138P138P138P138 NORMAL VE SÜLFİT OKSİDAZ YETERSİZLİKLİ SIÇANLARDA HOMOSİSTEİN VE SÜLFİT

MOLEKÜLÜNÜN NÖROTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI

P139P139P139P139 SIÇANLARDA PİKROTOKSİN İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ MODELİNDE RUTİN’İN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI

P140P140P140P140 HİPOKSİK İSKEMİK BEYİN HASARI OLUŞTURULAN YENİDOĞAN SIÇANLARDA HİSTON DEASETİLAZ AKTİVİTESİNİN NÖROPROTEKSİYONA ETKİSİ

P141P141P141P141 NORMOBARİK OKSİJEN TEDAVİSİNİN BEYİN FELCİ SONRASI GELİŞEN HASAR, SİNYAL

MEKANİZMALARI VE BEYİN KAN DOLAŞIMINA OLAN ETKİLERİ P142P142P142P142 HIV-1 TRANSAKTİVATÖR PROTEİNİNİN (TAT) AKTİVİTESİNİ DURDURACAK İNHİBİTÖRLERİN

ARAŞTIRILMASI

P143P143P143P143 D- GALAKTOZ VE ALÜMİNYUMLA ALZHEİMER HASTALIĞI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA VİNPOSETİNİN ÖĞRENME ÜZERİNE ETKİLERİ

P144P144P144P144 LİDOKAİNİN SİYATİK SİNİR İLETİ HIZINA DOZ BAĞIMLI ETKİSİ P145P145P145P145 STRES VE SEMPATİK DERİ YANITI ÜZERİNE MELATONİNİN FARKLI DOZLARININ ETKİLERİ P146P146P146P146 BAKIR (II) SÜLFAT’IN ERGİN FARELERİN (MUS MUSCULUS) OKSİDATİF STRES VE BAZI

BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ

Page 19: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xvii

P147P147P147P147 YİRMİBİR GÜNLÜK TİROKSİN UYGULAMASI HİPOKAMPÜS NÖRONLARINDA NMDA RESEPTÖR

ALT BİRİM BİLEŞİMİNİ DEĞİŞTİREREK HİPOKAMPAL ÖĞRENME VE BELLEK PERFORMANSINI BOZAR

P148P148P148P148 SELENYUM TAKVİYESİ, PROPİLTİYOURASİL UYGULANMASI İLE İNDÜKLENEN BOZULMUŞ UZUN DÖNEMLİ GÜÇLENME VE UZUN DÖNEMLİ BASKILANMAYI AZALTABİLİR

P149P149P149P149 SIÇANLARDA TİMOKİNONUN PENİSİLİN İLE OLUŞTURULMUŞ EPİLEPTİFORM AKTİVİTE

ÜZERİNE ETKİSİ: ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMA P150P150P150P150 YETİŞKİN DENEYSEL HİPOTİROİDİDE BOZULMUŞ HİPOKAMPAL FONKSİYON: p38MAPK ve

PROTEİN FOSFATAZ-1'İN OLASI İLİŞKİSİ

P151P151P151P151 HİPOKSİK ÖNKOŞULLAMANIN SIÇAN AKCİĞER DOKUSUNDA SERBEST RADİKAL HASARI ÜZERİNE ETKİSİ

P152P152P152P152 ELEKTRONİK SİGARA DOLDURMA SIVILARININ CANLI HÜCRELERE ETKİLERİNİN HÜCRE KÜLTÜRÜ ORTAMINDA İNCELENMESİ VE KROMATOGRAFİK YÖNTEMLER KULLANARAK KANTİTATİF DEĞERLENDİRME METODLARININ GELİŞTİRİLMESİ

P153P153P153P153 MELATONİNİN OKSİDATİF STRES OLUŞTURULMUŞ PC12 HÜCRELERİNDE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİ

P154P154P154P154 BORDERLİNE MENTAL YORGUNLUĞU KANTİTATİF OLARAK TESPİT ETMEK MÜMKÜN MÜ?

P155P155P155P155 ANNETT TAHTA ÇUBUK HAREKET TEST PERFORMANSINDA TEMPORAL DEĞİŞİM ANALİZİ P156P156P156P156 SAĞLIKLI GENÇ ERİŞKİNLERDE PARMAK VURU TESTİNİN POLİFAZİK DAVRANIŞI VE

DEĞERLENDİRİLMESİ P157P157P157P157 PENTİLENTETRAZOL İLE EPİLEPSİ OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA KISA SÜRELİ HAFIZANIN

DEĞERLENDİRİLMESİ

P158P158P158P158 SIÇANLARDA OLUŞTURULAN KRONİK YORGUNLUĞUN DAVRANIŞ VE ÖĞRENME ÜRERİNE ETKİSİ

P159P159P159P159 BİR GÜN VE BEŞ GÜN SÜRE İLE UYGULANAN HİPERBARİK OKSİJENİN KAN-BEYİN BARİYERİ

GEÇİRGENLİĞİNE ETKİLERİ P160P160P160P160 VİNKRİSTİN İLE NÖROPATİK AĞRI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA UZAMSAL

ÖĞRENMENİN VE HAFIZANIN DEĞERLENDİRİLMESİ

P161P161P161P161 AÇLIK MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA AĞRI EŞİĞİ VE DAVRANIŞIN DEĞERLENDİRİLMESİ

P162P162P162P162 SIÇANLARDA PENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİK NÖBET MODELİNDE KLOPİDOGREL İLE ANTİEPİLEPTİK İLAÇ ETKİLEŞİMİNİN İNCELENMESİ

P163P163P163P163 GİNKGO BİLOBA TAKVİYESİNİN YAŞLI DİŞİ SIÇANLARDA KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE

ETKİSİ: OKSİDATİF STRESİN ROLÜ P164P164P164P164 DENEYSEL OMURİLİK HASARI OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA Hirudo medicinalis’in

ANTİOKSİDAN ve ANTİAPOPTOTİK ETKİSİ

P165P165P165P165 DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULMUŞ OMURİLİK HASARLI SIÇAN MODELİNDE OZON’UN APOPTOTİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

P166P166P166P166 OUMS-27 HÜCRELERİNE İNSÜLİN UYGULANMASINDAN ÖNCE VE SONRA ADAMTS6 VE 19 EKSPRESYON DÜZEYLERİNİN qRT-PCR TEKNİĞİ İLE ARAŞTIRILMASI

P167P167P167P167 İNSÜLİN İLE İNDÜKLENMİŞ İNSAN KONDROSARKOM HÜCRELERİNDE ADAMTS13 (A

DISINTEGRIN AND METALLOPROTEINASE WITH THROMBOSPONDIN MOTIF 13) EKSPRESYONU

P168P168P168P168 FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN YILDIZ NÖRON EKSİTABİLİTESİNİN ATP-

DUYARLI POTASYUM KANALLARI İLE MODÜLASYONU P169P169P169P169 FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN BUSHY NÖRONLARINDA TRPM2 AKIMININ

KARAKTERİZASYONU

P170P170P170P170 DEKSAMETAZONUN SIÇANLARDA BİLİŞSEL VE LOKOMOTOR FONKSİYONLARA ETKİSİ

Page 20: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xviii

P171P171P171P171 FARKLI ENERJİ DÜZEYLERİNDE YEMLE BESLENEN VE FARKLI KAFES YOĞUNLUĞUNDA

BARINDIRILAN YUMURTACI TAVUKLARIN RASYONLARINA L-KARNİTİN İLAVESİNİN OKSİDAN-ANTİOKSİDAN DENGE ÜZERİNE ETKİSİ

P172P172P172P172 MUKOZİT OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA FARKLI DALGA BOYLARINDAKİ LAZER UYGULAMALARININ (660, 810, 980 ve 1,064 nm) OTOFAJİK MEKANİZMAYA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİ

P173P173P173P173 MELATONİN, CURCUMİN VE SALERMİD UYGULAMALARININ FARKLI BEYİN BÖLGELERİNDE OKSİDATİF STRES DÜZEYİNE ETKİSİ

P174P174P174P174 SIÇANLARDA KLORPRİFOS MARUZİYETİNİN 6-OHDA İLE OLUŞTURULAN PARKİNSON

HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİ P175P175P175P175 SIÇANLARDA BİLATERAL İNFRALİMBİK KORTEKS ROCK İNHİBİSYONUNUN ANTİDEPRESAN

ETKİSİ P176P176P176P176 TRPM2 İYON KANALLARINI KONTROL EDEN miRNA’LARIN GLİOBLASTOMA MULTİFORME

DOKU ÖRNEKLERİNDE EKSPRESYONU VE GLİOBLASTOMA KÜLTÜR HÜCRELERİNDE TRPM2

KANALLARININ ELEKTROFİZYOLOJİK KARAKTERİZASYONU P177P177P177P177 SIÇANLARDA SUBTALAMİK NÜKLEUS ROCK İNHİBİSYONUNUN 6-OHDA İLE OLUŞTURULAN

DENEYSEL PARKİNSON HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİ

P178P178P178P178 IN VITRO STRESİN CART PROMOTORU AKTİVİTESİNE ETKİSİ P179P179P179P179 DOĞAL STİGMASTAN TİPİ STEROİDLERİN MDA-MB-231 MEME KANSER SOYU HÜCRELER

ÜZERİNE SİTOTOKSİK ETKİLERİ P180P180P180P180 BAZI NEONATAL BUZAĞI HASTALIKLARINDA Mn-SOD ENZİMİNİN EKSPRESYONUNDA

MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLERİN PCR İLE BELİRLENMESİ

P181P181P181P181 LOKAL OLARAK KULLANILAN OKSİMETAZOLİNİN SİSTEMİK YAN ETKİLERİ P182P182P182P182 ABSANS EPİLEPTİK (WAG/RİJ) SIÇANLARDA OKSİTOSİNİN VE ÇEŞİTLİ İLAÇLARLA

KOMBİNASYONLARININ ANTİEPİLEPTİK ETKİLERİ

P183P183P183P183 İNSAN FÖTAL HÜCRELERİNİN APOPİTOZU ÜZERİNE 900 MHZ GSM BENZERİ RADYASYON VE NİKOTİNİN ETKİSİ

P184P184P184P184 XENOPUS LAEVIS’İN EMBRiYONiK GELİŞiMi ÜZERiNE 900 VE 1800 MHZ GSM-BENZERi

RADYOFREKANS RADYASYONU VE NİKOTİN MUAMELESİNİN ETKİSİ P185P185P185P185 YENİDOĞAN DÖNEMİNDE MK-801 UYGULANAN FARELERDE LOKOMOTOR AKTİVİTE VE

ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE KLOZAPİNİN ETKİSİ P186P186P186P186 KETAMİN UYGULAMASININ TEKRARLAYAN YÜKSELTİLMİŞ ARTI DÜZENEK TESTİNDE

ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE ETKİSİ

P187P187P187P187 KISA SÜRELİ 50 HZ ELEKTROMANYETİK ALAN MARUZİYETİNİN SİNİR SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİSİ

P188P188P188P188 MOTOR NÖRONLARA EŞ ZAMANLI GİRDİLERİN DEĞERLENDİRİLEBİLMESİ İÇİN YENİ BİR

YAKLAŞIM P189P189P189P189 MOĞOLİSTAN GERBİLLERİNDE TRABZON HURMASI (DİOSPYROS KAKİ) EKSTRAKTI İLE

UYGULANAN KOŞUBANDI EGZERSİZİNİN PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

P190P190P190P190 FÖTAL ALKOLE MARUZ KALMIŞ SIÇANLARIN DOĞUMDAN SONRAKİ GELİŞİM DÖNEMİNDE

HİPOKAMPAL NÖRON MORFOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİMLER P191P191P191P191 VARENİKLİN EPİLEPTİK AKTİVİTEYİ TETİKLEYEBİLİR P192P192P192P192 ALIÇ (CRATAEGUS OXYACANTHA) EKSTRAKTI VE KRONİK KOŞU EGZERSİZİNİN PENİSİLİN G

İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ P193P193P193P193 UYKU SÜRESİNİN DİKKAT DÜZEYİNE ETKİSİNİN GÖRSEL ODDBALL POTANSİYELLERİYLE

İNCELENMESİ

P194P194P194P194 SIÇANLARDA BEYİN İSKEMİSİ SONRASI ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR VE ÖĞRENME ÜZERİNE 3′,4′-DİHİDROKSİFLAVANOL’UN ETKİSİ

P195P195P195P195 EEG SİNYALİNE YENİ BİR BAKIŞ: TONİK KAS AKTİVİTESİNİN EEG’DE YANSIMASI

Page 21: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 xix

P196P196P196P196 REFLEKS LATANSININ YENİ BİR YÖNTEM İLE İNCELENMESİ

P197P197P197P197 ADÖLESAN DÖNEMDE BAŞLAYAN UZUN SÜRELİ KALORİ KISITLAMASI UYGULAMASININ SPASYAL, NONSPASYAL ÖĞRENME VE HAFIZA PERFORMANSLARI ÜZERİNE ETKİSİ

P1P1P1P198989898 SAKLI BİLGİNİN TESPİT EDİLMESİNDE UYARAN OLARAK İNSAN YÜZÜ KULLANIMI P199P199P199P199 SIÇANLARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN ENJEKSİYONUNUN FARKLI BEYİN

BÖLGELERİNDEKİ UNCOUPLING PROTEİN EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİSİ

16.00-17.15 PanelPanelPanelPanel----3333 Oturum Başkanı: Güler Öztürk Yaşlanma Teorileri ve Melatoninin Yaşlanma Sürecinde Oksidan ve Antioksidan Yaşlanma Teorileri ve Melatoninin Yaşlanma Sürecinde Oksidan ve Antioksidan Yaşlanma Teorileri ve Melatoninin Yaşlanma Sürecinde Oksidan ve Antioksidan Yaşlanma Teorileri ve Melatoninin Yaşlanma Sürecinde Oksidan ve Antioksidan Sistemler Üzerindeki RolüSistemler Üzerindeki RolüSistemler Üzerindeki RolüSistemler Üzerindeki Rolü K. Gonca Akbulut, Neşe Tuncer Elmacı, Güler Öztürk

17:15 Kapanış 19:30 Ödül Töreni ve Gala Yemeği

Yer: Kayseri Orduevi

6 EYLÜL 2014 – CUMARTESĐ

Günübirlik Kapadokya Turu (ücretli)

Page 22: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet
Page 23: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 1

KONFERANSLARKONFERANSLARKONFERANSLARKONFERANSLAR

Page 24: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 2

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

KONFERANS 1KONFERANS 1KONFERANS 1KONFERANS 1 Saat: Saat: Saat: Saat: 10.3010.3010.3010.30----11111111....30303030

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Deniz Erbaş

TARGETED ENDOTHELTARGETED ENDOTHELTARGETED ENDOTHELTARGETED ENDOTHELIIIIAL NANOMEDAL NANOMEDAL NANOMEDAL NANOMEDIIIICCCCIIIINE FOR ACUTE CONDNE FOR ACUTE CONDNE FOR ACUTE CONDNE FOR ACUTE CONDIIIITTTTIIIIONSONSONSONS Vladimir Muzykantov

Perelman School of Medicine, Department of Pharmacology and Center for Translational Targeted Therapeutics and Nanomedicine, University of Pennsylvania

[email protected] Endothelial cells form a thin monolayer lining vascular lumen that controls blood fluidity, vascular pressure, permeability and transport between blood and tissues, among other functions. Endothelial abnormalities are implicated in the pathogenesis of inflammation, ischemia, thrombosis, angiogenesis and other pathological mechanisms. Thus, endothelium plays the key role in a plethora of vascular, pulmonary, neurological, oncological and other disease conditions and represents an important target for pharmacological interventions. However, drugs have no natural endothelial affinity, which limits these interventions. Furthermore, many drugs require specific sub-cellular addressing to intended site of action. Nanocarriers targeted to endothelial surface molecules optimize drug delivery to these cells. Such endothelial molecules, or target determinants, must be: i) present in the vascular area of interest; ii) accessible to carriers; and, iii) provide proper sub-cellular delivery. Further, interference in endothelial function induced by targeting must be beneficial in the context of therapy. No determinant is ideal for all diseases. The list of candidate determinants includes angiotensin-converting enzyme (ACE), endothelial caveolar and cell adhesion molecules and receptors of ligands. We have devised a series of nanocarriers with diverse geometries (size, shape and plasticity) and affinity to specific endothelial epitopes. These features control key parameters of endothelial drug delivery: pharmacokinetics, binding to selected endothelial cell phenotypes, intracellular destination and duration of therapeutic effects. Pathological factors (abnormal flow, inflammation) also regulate endothelial targeting and uptake of nanocarriers. Using these nanocarriers for endothelial delivery of antioxidant and anti-inflammatory agents provides therapeutic effects unattainable by non-targeted counterparts. These results of animal studies motivate translational efforts in endothelial nanomedicine including: i) scrupulous investigation of potential side effects of these drug delivery systems, both systemic and endothelium-specific; ii) scaling-up production of carriers that can be used in human patients; and, iii) studies in perfused human organs and proper model systems. ReferencesReferencesReferencesReferences: E.Simone, B.Ding and V.R.Muzykantov* V.R.Muzykantov* V.R.Muzykantov* V.R.Muzykantov* (2008) Targeted delivery of therapeutics to

endothelium. Cell and Tissue Research, 335:283-300. Z.Cheng, A.A.Zaki, J.Z.Hui, V.MuzykantovV.MuzykantovV.MuzykantovV.Muzykantov and A.Tsourkas, “Multifunctional nanoparticles:

evaluating the cost versus benefit of adding targeting and imaging capabilities”. Science, 2012, 338(6109):903-910.

M.Howard, E.Hood, B.Zern, V.Shuvaev, T.Grosser and V.R.MuzykantovV.R.MuzykantovV.R.MuzykantovV.R.Muzykantov (2014) “Nanocarriers for vascular delivery of anti-inflammatory agents”, Ann.Rev.Pharm.Toxicol., 54:205-226.

Page 25: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 3

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

KONFERANS 2KONFERANS 2KONFERANS 2KONFERANS 2 Saat: Saat: Saat: Saat: 13.3013.3013.3013.30----11114444....30303030

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Cem Şeref Bediz

EGZEGZEGZEGZERSİZ VE DİYABET: MİYOKİNLERİN ROLÜERSİZ VE DİYABET: MİYOKİNLERİN ROLÜERSİZ VE DİYABET: MİYOKİNLERİN ROLÜERSİZ VE DİYABET: MİYOKİNLERİN ROLÜ Sıdıka E. Karakaş, MD

University of California Davis School of Medicine Division of Endocrinology, Diabetes and Metabolism

En son Diyabet Yönetim Yönergeleri haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta aerobik etkinlik ve haftada iki gün de direnç eğitimi yapmayı öneriyor. Bu önergeler egzersizin insüline karşı direnci azalttığını, açlık insülinini düşürdüğünü, şekerin dokularda kullanılmasını arttığını gösteren araştırmalara dayalı. Bunun yanında sürekli şeker izleme (continuous glucose monitoring: CGM) teknolojisi de egzersizin hiperglisemi süresini kısalttığını göstermiş bulunuyor. Diyabetin en yaygın görülen tipi, tip2 diyabet, insülin direnciyle pankreas fonksiyonun yetersizliğinden sonuçlanır. Kan şekerinin yükselip, diyabetin klinik olarak tanımlanmasından önce, pankreas çok yüksek miktarda insülin salgılayarak insülin rezistansını kompanze eder ve kan şekerini normal tutar. Pankreas aşırı insülin salgılamayı devam ettiremediği zaman kan şekeri yükselir İnsülin rezistansının azaltılması pankreasın zorlanmasını önleyeceğinden diyabetin ortaya çıkmasını da geciktirir. Bu sebeple, egzersizin birinci pozitif etkisi diyabetin önlenmesindedir. Son yıllardayapılan bir Meta- analiz 3 ay veya daha uzun surede yapılan aerobik, direnç veya kombinasyon egzersizlerinin HgA1c’yi %0.67 düşürdüğünü gösterdi1. Haftada 150 dakikada daha fazla süren programlı, yapısal egzersiz HgA1 %0.89 düşürmesine rağmen, 150 dakikadan daha kısa süren egzersiz % 0.36 düşme yaptı. Genel olarak, az yoğunluklu, gün aşırı yapılan egzersizler, yüksek yoğunluklu günlük egzersizlerden daha faydalı bulundu 2-5. Egzersizin diyabete ve kan şekerine olan olumlu etkileri kasta seker kullanılmasının artmasına bağlıdır. Biyokimyasal ve moleküler olarak bu gelişmeler GLUT4 espressiyonun artmasıyla, AMP- activated proteinkinase (AMPK) aktivasyonuyla birlikte görülür ve insülin sinyalinin protein kinase B (Akt) substrate AS160 aracılığıyla iletilmesine sebep olur6-8. Böylece hem glikoz hem lipitoksidiyonu artar. Ayrıca egzersiz DNA methilasyonunu azaltır ve gen promoterlarını aktivasyona hazır hale getirir9-11. Son yıllardayapılan en ilginç bulgulardan biri, kasların endokrin fonksiyonun olduğunun saptanmasıdır. Kaslar salgıladıkları proteinlerle metabolizmalarını hem lokal olarak (parakrin) yönetirler, hem de kan dolaşımınasalgıladıkları proteinlerle karaciğer ve yağ hücrelerindeki metabolik olayları etkileyebilirler. Kasların salgıladıkları bu proteinler “miyokin” olarak nitelenir. Miyokinler: 1. Kaslar tarafından salgılanan peptid ve cytokinlardir; 2. Autokrin, parakrin veya endokrin etki gösterebilirler; 3. Adipokinlere benzer veya aksi etki gösterebilirler; 4. Egzersizinfaydalı etkilerinden sorumlu oldukları düşünülmektedir12, 13. Bilinen miyokinler myostatin, leukemia inhibitory factor (LIF), interleukin (IL)-6, IL-7, brain-derived neurotrophic factor (BNDF), insülin like growth factors (IGF), fibroblast growth factor (FGF)2, follistatin related protein (FSTL)-1 ve irisin. Bu miyokinler arasında egzersizi glikoz homeostazına bağlayanlar bilhassa IL-6 ve irisindir14-18. Genelde IL-6 inflamatuar olarak tanımlanmasına rağmen, kasta IL-6 TNFα danbağımsız olarak salgılanır19. Egzersiz IL-6 salgılanmasını hızla 30 dakika içerisinde artırır20. İnvitro, IL-6 kas hücrelerinde glikoz alınmasını ve GLUT4 hareketini ve insülin-uyarılmış glikoz alınımını artırır. IL-6 in kastaki rolü enerji kaynağı olan glikojeni algılamak olabilir17.

Page 26: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 4

Irisin fibronektin type III domain containing 5 (FNDC5) proteinin bir parçası olan, çok korunmuş bir proteindir21. Dayanıklılık egzersizliklerinden sonra kastan kana salgılanır. Beyaz yağ hücrelerinde uncoupling protein 1 (UCP)1 expressionini artırarak isi kaybını artırır. Egzersizin obesiteyi önlemesinde irisin proteininin rolü olduğu düşünülmektedir. Irisinin diyabetteki rolü daha tanımlanmamıştır fakat serum irisini yüksek olan kişilerin, kilo kaybettiklerinde glikoz ve insülinlerinde daha büyük bir düşme gözlenmiştir 22. Egzersizin diyabetin önlenmesinde ve tedavisindeki rolü uzun zamandır bilinmesine rağmen, bu faydalı etkilerin mekanizmaları gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bir taraftan klinik araştırmalar en etkili ve en pratik egzersiz yöntemlerini yanıtlarken, öteki taraftan ana bilim araştırmaları mekanizmaları aydınlatmaktadırlar. Tıbıin ilaç tedavisine dayandığı bu devirde, bu araştırmalar daha da büyük bir önem kazanıyor. REFERANSLARREFERANSLARREFERANSLARREFERANSLAR 1. Umpierre, D. et al. Physical activity advice only or structured exercise training and

association with HbA1c levels in type 2 diabetes: a systematic review and meta-analysis. JAMA305305305305, 1790-1799 (2011).

2. Dunstan, D.W. et al. High-intensity resistance training improves glycemic control in older patients with type 2 diabetes. Diabetes Care25252525, 1729-1736 (2002).

3. Dunstan, D.W. et al. Home-based resistance training is not sufficient to maintain improved glycemic control following supervised training in older individuals with type 2 diabetes. Diabetes Care28282828, 3-9 (2005).

4. Manders, R.J., Van Dijk, J.W. & van Loon, L.J. Low-intensity exercise reduces the prevalence of hyperglycemia in type 2 diabetes. Med Sci Sports Exerc 44442222, 219-225 (2010).

5. Moreira, S.R. et al. Blood glucose control for individuals with type-2 diabetes: acute effects of resistance exercise of lower cardiovascular-metabolic stress. J Strength Cond Res26262626, 2806-2811 (2012).

6. Egan, B., O'Connor, P.L., Zierath, J.R. & O'Gorman, D.J. Time course analysis reveals gene-specific transcript and protein kinetics of adaptation to short-term aerobic exercise training in human skeletal muscle. PLoS One8888, e74098 (2013).

7. Egan, B. & Zierath, J.R. Exercise metabolism and the molecular regulation of skeletal muscle adaptation. Cell Metab17171717, 162-184 (2013).

8. Hawley, J.A. & Lessard, S.J. Exercise training-induced improvements in insulin action. Acta physiologica192192192192, 127-135 (2008).

9. Barres, R. et al. Acute exercise remodels promoter methylation in human skeletal muscle. Cell Metab15151515, 405-411 (2012).

10. Kirchner, H., Osler, M.E., Krook, A. & Zierath, J.R. Epigenetic flexibility in metabolic regulation: disease cause and prevention? Trends Cell Biol23232323, 203-209 (2013).

11. Nitert, M.D. et al. Impact of an exercise intervention on DNA methylation in skeletal muscle from first-degree relatives of patients with type 2 diabetes. Diabetes61616161, 3322-3332 (2012).

12. Pedersen, B.K. & Febbraio, M.A. Muscles, exercise and obesity: skeletal muscle as a secretory organ. Nat Rev Endocrinol8888, 457-465 (2012).

13. Pedersen, L. & Hojman, P. Muscle-to-organ cross talk mediated by myokines. Adipocyte1111, 164-167 (2012).

14. Duzova, H., Karakoc, Y., Emre, M.H., Dogan, Z.Y. & Kilinc, E. Effects of Acute Moderate and Strenuous Exercise Bouts on IL-17 Production and Inflammatory Response in Trained Rats. Journal of sports science & medicine8888, 219-224 (2009).

Page 27: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 5

15. Nielsen, S. & Pedersen, B.K. Skeletal muscle as an immunogenic organ. Curr Opin Pharmacol8888, 346-351 (2008).

16. Pedersen, B.K. A muscular twist on the fate of fat. N Engl J Med366366366366, 1544-1545 (2012). 17. Pedersen, B.K. Muscular interleukin-6 and its role as an energy sensor. Med Sci Sports

Exerc44444444, 392-396 (2012). 18. Pedersen, B.K. Muscle as a secretory organ. Comprehensive Physiology3333, 1337-1362

(2013). 19. Keller, C., Hellsten, Y., Steensberg, A. & Pedersen, B.K. Differential regulation of IL-6 and

TNF-alpha via calcineurin in human skeletal muscle cells. Cytokine36363636, 141-147 (2006). 20. Fischer, C.P. Interleukin-6 in acute exercise and training: what is the biological relevance?

Exercise immunology review12121212, 6-33 (2006). 21. Spiegelman, B.M. Banting Lecture 2012: Regulation of adipogenesis: toward new

therapeutics for metabolic disease. Diabetes62626262, 1774-1782 (2013). 22. Lopez-Legarrea, P. et al. Higher baseline irisin concentrations are associated with greater

reductions in glycemia and insulinemia after weight loss in obese subjects. Nutrition & diabetes4444, e110 (2014).

Page 28: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 6

4444 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

KONFERANS 3KONFERANS 3KONFERANS 3KONFERANS 3 Saat: Saat: Saat: Saat: 13.3013.3013.3013.30----11114444....30303030

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Kaya

NEUROTROPHIN RECEPTORS IN ALZHEIMER DINEUROTROPHIN RECEPTORS IN ALZHEIMER DINEUROTROPHIN RECEPTORS IN ALZHEIMER DINEUROTROPHIN RECEPTORS IN ALZHEIMER DISEASESEASESEASESEASE Ahmad Salehi, M.D., Ph.D.

Department of Psychiatry & Behavioral Sciences, Stanford Medical School,CA, ABD

Multiple brain regions undergo significant degeneration in Alzheimer's disease. Among these regions, basal forebrain cholinergic neurons have been the subject of intense study for the last two decades. These neurons send extensive projections to the cortex and hippocampus, supplying cholinergic terminals to these regions. In return, neurotrophins particularly nerve growth factor are synthesized in the hippocampus and retrogradely transported to the basal forebrain. We have studied the molecular mechanism of degeneration of basal forebrain cholinergic neurons in Alzheimer’s disease and found a significant reduction in the levels of neurotrophins receptors particularly TrkA receptors in the basal forebrain of Alzheimer patients. Furthermore, our extensive investigation showed that mouse models of Alzheimer's disease display significant reduction in the axonal transport of nerve growth factor from the hippocampus to the basal forebrain. Importantly, increased production of amyloid precursor protein gene was linked to reduced axonal transport of nerve growth factor and degeneration of basal forebrain cholinergic neurons in mouse models of neurodegeneration. Based on these results, therapeutic strategies to improve structure and function of cholinergic neurons and eventually cognitive function in Alzheimer's disease should be focused on improving axonal transport of neurotrophins in these individuals.

Page 29: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 7

5555 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

KONFERANS 4KONFERANS 4KONFERANS 4KONFERANS 4 Saat: Saat: Saat: Saat: 10.3010.3010.3010.30----11111111....30303030

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Yusuf Ziya Ziylan

GÖZÜMLE GÖRMEDEN İNANMAM MI GÖZÜMLE GÖRMEDEN İNANMAM MI GÖZÜMLE GÖRMEDEN İNANMAM MI GÖZÜMLE GÖRMEDEN İNANMAM MI DEDİNİZ?DEDİNİZ?DEDİNİZ?DEDİNİZ? Prof. Dr. Ümmühan İşoğlu-Alkaç

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı

Görme sisteminde optik özelliklere sahip canlılar, nesnelerin uzaydaki üç boyutlu görüntülerini iki boyutlu bir düzlem üzerinde ifade ederek bu bilgiyi bellek veri tabanlarında saklarlar. Nesnenin üzerinde bulunan her bir detay eğer ışık kaynağı tarafından aydınlatılmış ise foton ışınımı tarafından gözümüze taşınır. Görülebilen ışık belirli dalga boyları, enerji seviyeleri ve ışık ısısı değerleri arasındadır. İnsan beyni, ışığın sahip olduğu tüm parametreleri kullanarak nesnenin iki boyutlu görüntüsünü ve renklerini oluşturur. Renkler, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ki bunlar renk tonu veya renk olarak adlandırılır. Renk, canlının gördüğü nesnenin nitelikleri ile ilgili bilgi edinmesi için tasarlanmış çok gelişmiş bir algılamadır. Algılama, duysal yollarla beyne iletilen mesajın yorumlanması, çevremiz hakkında doğrudan bilgi edinme süreci olarak tanımlanmaktadır. Algılamada görsel algılama önemli bir yer tutmaktadır. Görsel algılama, bireyin gördüğünü kavrama, bilgiyi işleme ve yorumlama şeklinde tanımlanmaktadır. Gestalt psikolojisi, bilişsel süreçler içerisinde özellikle "algı"ya çok önem verir ve algısal örgütlenmeye yön veren yasaları tanımlar. Gestalt Kuramı, görsel algılamayı uyaran-cevap ilişkisinin ötesinde, beyin üst merkezlerinin uyaranlar arasında bağlantı kurduğunu varsayarak, bu süreci bilişsel işlemleme ile ilişkilendirir. Bireye özgü farklılık gösteren görsel algılama olayında, görme alanında gerçekleştiği halde görülemeyen, görüldüğü halde farklı ve/veya yanlış algılamalar da olabilmektedir. Bu farklılığı algılamanın esası, Gestalt’ın “bütünü oluşturan, parçalarının toplamı değil, daha fazlasıdır..” kuramını içselleştirebilmekle mümkündür. Kaynaklar:Kaynaklar:Kaynaklar:Kaynaklar: Necker LA (1832) Observations on some remarkable phenomenon which occurs on viewing a figure

of a crystal or geometrical solid. Lond Edinb Philos Mag J Sci 3:329-337 Köhler W (1940) Dynamics in Psychology. Liveright, New York. Kienker PK, Sejnowski TJ, Hinton GE, Schumacher LE (1986) Separating figure from ground with a

parallel network. Perception 15:197-216 Regan D (1989) Human brain electrophysiology: evoked potentials and evoked magnetic fields in

science and medicine. Elsevier, Amsterdam Caglioti G (1992) The dynamics of ambiguity. In: Kruse P, Stadler M (ed) Ambiguity in mind and

nature, multistable cognitive phenomena. Springer, Berlin Heidelberg New York, pp 4-21 Niedermeyer E (1993) The normal EEG of the waking adult. In: Niedermeyer E, Lopes da Silva FH

(eds) Electroencephalography: basic principles, clinical applications and related fields, 3rd edn. Williams & Wilkins, Baltimore, Md, pp 131-152

Kruse P, Stadler M (1995) Ambiguity in mind and nature, multistable cognitive phenomena. Springer, Berlin Heidelberg New York, pp 69-84

Gregory RL (1998) Eye and Brain: the psychology of seeing, 5th edn., Oxford University Press, pp. 194

Page 30: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 8

Lumer ED, Friston KJ, Rees G (1998) Neural correlates of perceptual rivalry in the human brain. Science, 280:1930–1934

Leopold DA, N.K. Logothetis NK (1999) Multistable phenomena: changing views in perception. Trends Cogn. Sci., 3:254–264

Isoglu-Alkac U, Basar-Eroglu C, Ademoglu A, Demiralp T, Miener M, Stadler M (1998) Analysis of the EEG activity during the Necker cube reversals by means of the Wavelet Transform (WT). Biol. Cybern. 79, 437– 442

Isoglu-Alkac U, Basar-Eroglu C, Ademoglu A, Demiralp T, Miener M, Stadler M (2000) Alpha activity decreases during the perception of Necker cube reversals: an application of wavelet transform. Biol. Cybern. 82, 313– 320

Kornmeier J, Bach M (2004) Early neural activity in Necker-cube reversal: evidence for low-level processing of a gestalt phenomenon. Psychophysiology 41, 1 – 8

Page 31: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 9

PANELLERPANELLERPANELLERPANELLER

Page 32: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 10

4444 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

PANEL 1: PANEL 1: PANEL 1: PANEL 1: KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ LABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARI

Saat: Saat: Saat: Saat: 09.0009.0009.0009.00----11110000....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Levent Öztürk

AFYONKARAHİSAR SAĞLIKLI YAŞAM MERKEZİAFYONKARAHİSAR SAĞLIKLI YAŞAM MERKEZİAFYONKARAHİSAR SAĞLIKLI YAŞAM MERKEZİAFYONKARAHİSAR SAĞLIKLI YAŞAM MERKEZİ Dr. Lütfi Akgün

T.C. Sağlık Bakanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu / Afyonkarahisar Halk Sağlığı Müdürlüğü

Klinik fizyolojik uygulama ve değerlendirmelerinin insan sağlığının korunmasında ve geliştirilmesinde, meydana gelen hastalıkların ilaçlı veya ilaçsız tedavilerinde büyük katkı sağlayacağı bir gerçektir.Fizyoloji bilimi; klinik uygulama, değerlendirme ve yöntemlerinin tüm tıbbi bilimleri ilgilendiren mahiyeti nedeniyle diğer klinik branşlar tarafından sahiplenilmesi, fizyoloji bilim insanlarının uğraş alanlarının teker teker elden çıkmasına, fizyoloji bilim insanlarının yetkisizleşmesine neden olmuş, dolayısı ile fizyoloji bilimi hekimlerin çok fazla tercih etmediği bir alan haline gelmiştir. Bir fizyoloji uzmanı olarak Afyonkarahisar İlimizde klinik fizyolojik uygulama ve değerlendirmelerini insan sağlığının korunması ve geliştirilmesinde kullanmaya başladık. 2007 yılında başladığımız daha sonrada Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat Oluşturma Ve Standart Belirleme Sistemi “TUKMOS” un bilimsel yol göstericiliğinde Sağlıklı Yaşam Merkezlerini (SYM) kurmak ve çalıştırmak, bu alanda egzersiz ve beslenme fizyolojisinin bilimsel yöntem ve verilerini insan sağlığını koruma, geliştirme, mevcut olan hastalıkların ilaçsız tedavilerinde (akılcı ilaç kullanımı) kullanmak üzere çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. 2007 yılında egzersiz polikliniği olarak başlamış olduğumuz faaliyetimizde 7556 kişiye hizmet verilmiştir. 2013 yılında çalışmalarımızın olumlu sonuç vermesi üzerine sağlıklı yaşam merkezi çatısı altında diyetisyen ve psikoloğun klinik çalışmalarıyla destekleyerek egzersiz polikliniğimizi kurmuş bulunmaktayız.Afyonkarahisar’da faaliyetine başlayan SYM; kilo verme, kilo alma, kilo koruma, esneklik, dayanıklılık vs. yanında diyabet, yüksek tansiyon, kanser gibi hastalıkların ilaçsız tedavilerinde (akılcı ilaç kullanımı) diğer tüm yöntemlere karşı ucuz, güvenli ve etkili bir destek tedavi olmuştur. Egzersizin bir ilaç olarak Amerikan Spor Hekimliği Koleji (ACSM) kriterlerine göre reçetelendirmesi yapılmış olup, 7 ayda 3732 kişiye uygulanmıştır.

Yeni Hasta Sayısı 3502 Kontrol Hasta Sayısı 2642 Çocuk Hasta Sayısı 230 TOPLAM POL. SAYISI 6374

Yeni bir uygulama alanı olan sağlıklı yaşam merkezlerinin fizyoloji uzmanlarınca kurularak, çalıştırılması, başarılı sonuçlar elde etmeleri fizyoloji uzmanlarının önünü açacak, klinik fizyoloji uygulamalarına da bir örnek olacaktır. Daha fazla fizyoloji uzmanının SYM’ lerinde görev almaları çok önemlidir.

Page 33: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 11

4444 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

PANEL 1: PANEL 1: PANEL 1: PANEL 1: KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ LABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARI

Saat: Saat: Saat: Saat: 09.0009.0009.0009.00----11110000....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Levent Öztürk

SPOR FİZYOLOJİSİ VE AÇILIMLARISPOR FİZYOLOJİSİ VE AÇILIMLARISPOR FİZYOLOJİSİ VE AÇILIMLARISPOR FİZYOLOJİSİ VE AÇILIMLARI Doç. Dr. Özgür Kasımay Çakır

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı [email protected]

Klinik Fizyoloji’nin önemli açılımlarından birini Spor Fizyolojisi oluşturmaktadır. Spor Fizyolojisi laboratuvarında hem çeşitli hasta gruplarına bireysel egzersiz reçeteleri düzenlenmekte, hem de sporcuların performans testleri yapılmaktadır. Kalp, akciğer ve diyabet hastaları daha sık olmakla beraber tüm hasta gruplarına ve spor yapmak isteyen çocuk veya erişkin sağlıklı bireylere kişiye özgü egzersiz reçetelendirmesi düzenlenmektedir. Akciğer karsinomu var olan hastalarda ve pulmoner endartektomili hastalarda preoperatif kardiyopulmoner egzersiz (KPE) testi ile maksimum oksijen tüketimi (VO2maks) ve solunum rezervleri ölçülerek operasyon sonrası sağkalımla ilişkili indirek bilgi sağlanmaktadır. Spor Fizyolojisi’nin bir diğer ilgi alanı ise obezitedir. Obezite problemi olan hastalar ağırlık, boy, yağ yüzdesi, yağ kütlesi ve yağsız ağırlık gibi antropometrik özellikleri açısından değerlendirilmekte, bu bireylere sağlıklı beslenme fizyolojisi hakkında bilgi verilmekte ve günlük kalori harcanımları belirlenmektedir. Bu hastaların bazal metabolik hız ölçümü ve günlük fiziksel aktivite tayini ile günlük toplam enerji harcanımları belirlenerek günlük kalori hedefine yönelik egzersiz reçetesi düzenlenmektedir. Sporcularda ise antropometrik özellikler belirlenmekte, sporcu beslenmesi hakkında önerilerde bulunulmakta, istirahat solunum fonksiyon testleri yapılmakta ve KPE testi ile VO2maks, karbondioksit üretimi (VCO2), dakika ventilasyonu (VE) gibi metabolik ölçümler yapılarak sporcunun performans düzeyi hakkında bilgi sağlanmaktadır. Sporcunun risk analizleri değerlendirilip, yapılan eforlu EKG ve KPE testi sonuçları yorumlanarak spor yapmasına engel bir durum olup olmadığı belirlenmektedir. Bunlara ek olarak sporcunun kondisyon düzeyini arttırmaya yönelik kalp hızı hedefleri belirlenerek antrenörüne raporlanmaktadır. Ayrıca Wingate testi ile de bacak kaslarının patlayıcı gücü belirlenmektedir. Egzersizle nefes darlığı şikayeti yaşadığını ifade eden sporcular ise maksimal yükleme testi öncesi ve sonrası yapılan solunum fonksiyon testleri ile egzersizle indüklenen bronkospazm açısından değerlendirilmektedir. Sonuç olarak, Spor Fizyolojisi farklı açılımları ile Göğüs Cerrahisi, Genel Cerrahi, Çocuk, Dahiliye, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, Aile Hekimliği gibi pek çok Anabilim Dalı ile birlikte çalışmakta olan, Klinik Fizyoloji’nin temsilcilerinden biridir.

Page 34: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 12

4444 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

PANEL 1: PANEL 1: PANEL 1: PANEL 1: KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ KLİNİK FİZYOLOJİ LABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARILABORATUVARLARI VE UYGULAMALARI

Saat: Saat: Saat: Saat: 09.0009.0009.0009.00----11110000....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Levent Öztürk

UYKU LABORATUVARI ÖRNEĞİUYKU LABORATUVARI ÖRNEĞİUYKU LABORATUVARI ÖRNEĞİUYKU LABORATUVARI ÖRNEĞİ Prof. Dr. Levent Öztürk

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Edirne [email protected]

Uluslararası Fizyolojik Bilimler Birliği (IUPS) başkanı Denis Noble, 2013 Nobel ödülünün ardından yazdığı bir yazıyı “physiology is the essential link between molecular biology and clinical care” cümlesiyle noktalandırdı. Gerçekten de fizyoloji tüm dünyada temel bilimler ile klinik arasındaki en kuvvetli bağı oluşturmaktadır. Çünkü, hastalık denilen durum fizyolojinin bozulmasıdır. Temel bilimler ile klinik arasındaki bağı güçlendiren en önemli unsurlardan biri de klinik fizyoloji laboratuvarlarıdır. Bu laboratuvarlar, araştırma laboratuvarlarından farklı olarak klinik hasta hizmetine katkıda bulunmaktadır. Ölçümü yapılan değişkenlerin adının “fizyolojik parametre” olduğu bu laboratuvarlar arasında elektrofizyoloji, nörofizyoloji, egzersiz laboratuvarları, solunum, kan, uyku laboratuvarları ve benzeri pek çok örnek sayılabilir. Uyku laboratuvarları bu noktada diğer laboratuvarlardan biraz farklı bir konumdadır. Çünkü, uyku dışındaki klinik fizyoloji laboratuvarlarını ülkemizde yürüten fizyoloji dışındaki branşlar netleşmiş olduğu halde, uyku bozukluklarının hangi uzmanlık alanının yandalı olacağına karar verilemediği için hangi branşın güdümünde çalıştırılacağı da belirsizdir. Uyku laboratuvarlarını bugün çalıştıran branşlar arasında nöroloji ve göğüs hastalıkları başı çekmektedir. Ülkemiz genelinde bir fizyolog tarafından sorumluluğu üstlenilmiş uyku laboratuvarı sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. Uyku laboratuvarları poligrafik sinyal kayıdı yapılan ve yapılan kayıtların yorumlanması ile hastaya tanı konulan, rapor verilen laboratuvarlardır. Biyosinyalin elektriksel biçimde elde edilmesi (acquisition), amplifikasyon ve filtreleme ile koşullanması, örnekleme veya kuantalama ile analogdan sayısala çevirilmesi ve görüntülenmesi aşamaları diğer bir deyişle elektrofizyoloji uygulamaları laboratuvar çalışmasının omurgasını oluşturmaktadır. Bu uygulamaların eğitim müfredatında ders olarak yer aldığı tek disiplinin fizyoloji olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Klinik fizyoloji laboratuvarlarında fizyologların eksikliği o kadar hissedilmektedir ki, bu açığı kapamak adına son dönemde elektrofizyoloji teknikerliği adı altında iki yıllık önlisans programları açılmış ve hızla mezun vermeye başlamıştır. Laboratuvar hizmetinin, ilgili temel bilim alanından lisansüstü eğitimini tamamlamış uzmanların idaresinde önlisans eğitimi almış bir ekiple birlikte yürütülmesi, son dönemde performansa dayalı ödeme modelleri nedeniyle aradaki mesafenin giderek açıldığı klinik ve temel bilim dallarının yeniden biraraya gelmesi açısından son derece önemlidir ve Klinik Fizyoloji laboratuvarları bu noktada önemli bir rol model olacaktır.

Page 35: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 13

5555 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

PANEL 2: PANEL 2: PANEL 2: PANEL 2: TRANSKRANİYELTRANSKRANİYELTRANSKRANİYELTRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM DOĞRU AKIM DOĞRU AKIM DOĞRU AKIM UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK KULLANIMIKULLANIMIKULLANIMIKULLANIMI

Saat: Saat: Saat: Saat: 09.0009.0009.0009.00----11110000....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Sacit Karamürsel

NÖRONAL BAĞLANTILAR, NONNÖRONAL BAĞLANTILAR, NONNÖRONAL BAĞLANTILAR, NONNÖRONAL BAĞLANTILAR, NON----İNVAZİF BİR YÖNTEM OLARAK TDCS VE ETKİLERİİNVAZİF BİR YÖNTEM OLARAK TDCS VE ETKİLERİİNVAZİF BİR YÖNTEM OLARAK TDCS VE ETKİLERİİNVAZİF BİR YÖNTEM OLARAK TDCS VE ETKİLERİ Prof. Dr. Sacit Karamürsel

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Tarihte elektriğin tedavi amaçlı kullanımı elektrik balıklarının kullanımına kadar uzanır. Elektrik akımının istenen şekilde elde edilebilmesi ile elektrik akımının tıpta kullanımı yaygınlaşmıştır. Fizik tedavi, psikiyatri, nöroloji, nöroşirürji gibi pekçok alanda periferik sinirlerin ve doğrudan beyin korteksi ya da derin beyin yapılarının elektriksel olarak uyarımı söz konusudur. Son yıllarda kullanıma giren TMS ile de beyin lokal olarak uyarılmakta ve araştırmalar için olduğu kadar tedavi maksatlı da kullanılmaktadır. Tüm bu uyarımlarda eşik üstü uyaranlar kullanılmakta ve böylelikle ya periferik sinirler aracılığı ile ya da doğrudan beyindeki sinir hücreleri uyarılmaktadır. Bu yöntemlerin önemli bir kısmı invazif olup, oldukça riskli cerrahi girişimler ile uygulanabilmektedir. Transkranyal doğru akım uyarımı (tDCs) ise pratik ve non invazif bir yöntem olup uyaran şiddetleri sinir hücrelerini uyarmak için gereken eşiğin oldukça altındadır. Böylelikle beyin bölgeleri doğrudan uyarılmayıp, uygulanan akımın polaritesine göre uyarılmaları kolaylaştırılmakta ya da zorlaştırılmakta yani modüle edilebilmektedir. Büyük elektrodlarla doğrudan saçlı deri üzerinden uygulanan ve genellikle 2 mA ler civarındaki akımlarla beyin fonksiyonları manipüle edilebilmektedir. tDCs hem araştırma çalışmalarında sağlıklı gönüllülerde hem de klinik çalışmalarda epilepsi gibi çeşitli nörolojik hastalık gruplarında umut vaat eden bir tedavi yöntemi olarak kullanımı yaygınlaşmaktadır.

Page 36: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 14

5555 EyEyEyEylül 2014lül 2014lül 2014lül 2014

PANEL 2: PANEL 2: PANEL 2: PANEL 2: TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK KULLANIMIKULLANIMIKULLANIMIKULLANIMI

Saat: Saat: Saat: Saat: 09.0009.0009.0009.00----11110000....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Sacit Karamürsel

BEYİN UYARIMI İÇİN KULLANILAN NESNELER: ALANLAR VE PARÇACIKLAR. BEYİN UYARIMI İÇİN KULLANILAN NESNELER: ALANLAR VE PARÇACIKLAR. BEYİN UYARIMI İÇİN KULLANILAN NESNELER: ALANLAR VE PARÇACIKLAR. BEYİN UYARIMI İÇİN KULLANILAN NESNELER: ALANLAR VE PARÇACIKLAR. ELEKTRİKSEL UYARIM ÇEŞİTLERİ VE ELEKTRİKSEL UYARIM ÇEŞİTLERİ VE ELEKTRİKSEL UYARIM ÇEŞİTLERİ VE ELEKTRİKSEL UYARIM ÇEŞİTLERİ VE PARAMETRELERİPARAMETRELERİPARAMETRELERİPARAMETRELERİ

Adnan Kurt İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Beyin uyarımı, fiziksel nesneler kullanarak sinir hücrelerinin etkinliklerini yeniden düzenlemeyi içerir. Uyarılan sistem ya da bileşenler -yani beyin veya sinir hüreleriyle uyaran nesnelerin etkileşiminin iyi tanımlanması, mekanizmalarının anlaşılması önemli bir başlangıç çalışmasıdır. Bunu başarabilmek için, temel fiziksel süreçlerin -madde parçacıkları veya etkileşim alanlarıyla sinir hücrelerinin etkileşiminin çözümlenmesi gerekir. Kullanılmakta olan beyin uyarım tekniklerinde uyaranlar sınıflandırılması yapılabilir. Maddesel parçacıkların etkileşim modellerinin tanımlanması; güç alanları olarak elektriksel ve manyetik alanların tanımlanması ile, uyarım tekniklerine bağlı olarak sinir hücreleri ve gruplarının bu alanlardan ve parçacıklardan ne şekilde etkilendiği görülebilir. Böylesi modeller, uyarımların şiddetinin optimizasyonu, uyarımların zamansal biçimlendirilmesiyle dinamik değişkenlerin saptanması, uyaranların uzaysal dağılım modellerinin anlaşılmasıyla da uyarım topografisinin belirlenmesine katkı sağlar. Birimler sistemi, aritmetik hesaplamalarla fiziksel değişkenler ve fizyolojik uyarım düzeneği arasındaki ölçeklemeyi tamamlar.

Page 37: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 15

5555 Eylül 20Eylül 20Eylül 20Eylül 2014141414

PANEL 2: PANEL 2: PANEL 2: PANEL 2: TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM TRANSKRANİYEL DOĞRU AKIM UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK UYARIM TEKNİĞİ, ETKİLERİ VE KLİNİK KULLANIMIKULLANIMIKULLANIMIKULLANIMI

Saat: Saat: Saat: Saat: 09.0009.0009.0009.00----11110000....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Sacit Karamürsel

TRANSKRANİYEL ELEKTRİKSEL UYARIMIN KLİNİKTE VE DENEYSEL ARAŞTIRMALARDA TRANSKRANİYEL ELEKTRİKSEL UYARIMIN KLİNİKTE VE DENEYSEL ARAŞTIRMALARDA TRANSKRANİYEL ELEKTRİKSEL UYARIMIN KLİNİKTE VE DENEYSEL ARAŞTIRMALARDA TRANSKRANİYEL ELEKTRİKSEL UYARIMIN KLİNİKTE VE DENEYSEL ARAŞTIRMALARDA KULLANIMI: "NÖROENHANCEMENT" VE KULLANIMI: "NÖROENHANCEMENT" VE KULLANIMI: "NÖROENHANCEMENT" VE KULLANIMI: "NÖROENHANCEMENT" VE KOGNİTİF ARAŞTIRMALARKOGNİTİF ARAŞTIRMALARKOGNİTİF ARAŞTIRMALARKOGNİTİF ARAŞTIRMALAR

Uzm. Dr. Ezgi Tuna Erdoğan Adana EAH Nöroloji Kliniği EEG-EMG-Uyarılmış Potansiyeller Laboratuvarı

Günümüze kadar birçok aşama kaydeden elektriksel uyarım teknikleri 1998 yılında Priori-2000 yılında Nitsche ve Paulus’un çalışmaları ile yeni bir yola girmiştir. Bu çalışmalarda düşük elektrik akımının transkraniyel uygulaması ile kortikal uyarılabilirliğin değiştirilebildiği gösterilmiştir. Günümüzde bilinen adı ile tDCS (transkraniyel doğru akım uyarımı) ile ilgili klinik araştırmalar hızla artmış ve artmaya devam etmektedir. Bu çalışmaların temel amacı, ilaca dirençli/tolerasyon problemi olan hastalarda yeni bir tedavi seçeneği veya var olan tedavinin etkinliğini arttırmak için ek bir tedavi olasılığını değerlendirmektir. Çalışmalar sağlıklı gönüllülerde ve hastalarda sürdürülmektedir. Sağlıklı gönüllülerde yapılan çalışmalarda uygun parametreler ve uygun teknikler araştırılarak etkinlik değerlendirilmektedir. Bu çalışmalardan elde edilen bilgiler hastalar ile çalışılırken kullanılmaktadır. Örneğin ağrı eşiği, kalp hızı, arteriyel basınç gibi fizyolojik parametrelerdeki etkileri araştırılarak, ağrı hastaları ve kardiak hastalarda kullanım olasılığı değerlendirilmektedir. Bu çalışmaların bir diğer yönü de altta yatan fizyolojik mekanizmanın araştırılması ve hastalıkların patolojilerinin aydınlatılmasında kullanılabilmesidir. Günümüzde tDCS yönteminin çok geniş bir klinik spektrumda çalışıldığını görüyoruz; nöropsikiyatrik hastalıklar (depresyon, mani, bipolar bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk) Akut-kronik ağrı (fibromyalji, migren, postop ağrı, nöropatik ağrı) epilepsi, hipertansiyon, obezite, uyku bozuklukları, tinnitus, inme rehabilitasyonu (motor rehabilitasyon, inme sonrası afazi-yutma güçlüğü). Olumlu sonuçlar alınan bir diğer alan ise bağımlılık tedavisidir. Parkinson ve Alzheimer hastalarında bilişsel işlevler üzerine etkileri çalışılmaktadır. Tüm bu çalışmaların yanında sağlıklı gönüllülerde üzerinde durulan bir diğer etki ise “nöroenhencement” denilen bilişsel işlevlerde etkinliği arttırıcı yönüdür. Bu etkinin özellikle bilgisayar oyunu oyuncuları, sporcular ve askerler gibi keskin algıların kullanıldığı alanları yakından ilgilendirdiği görülmektedir.

Page 38: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 16

5555 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

PANEL 3PANEL 3PANEL 3PANEL 3 Saat: Saat: Saat: Saat: 16161616.00.00.00.00----11117777....15151515

Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı:Oturum Başkanı: Prof. Dr. Güler Öztürk

YAŞLANMA TEORİLERİ VE MELATONİNİN YAŞLANMA SÜRECİNDE YAŞLANMA TEORİLERİ VE MELATONİNİN YAŞLANMA SÜRECİNDE YAŞLANMA TEORİLERİ VE MELATONİNİN YAŞLANMA SÜRECİNDE YAŞLANMA TEORİLERİ VE MELATONİNİN YAŞLANMA SÜRECİNDE OKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ROLÜOKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ROLÜOKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ROLÜOKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNDEKİ ROLÜ

K. Gonca Akbulut1, Neşe Tuncer Elmacı2, Güler Öztürk3 1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AbD

2Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji AbD 3Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AbD

Organizmaların temel canlılık birimi olan hücrelerin metabolik ve fizyolojik gereksinimleri karşılanmadığında ya da yetersiz kaldığında yaşam döngüsü yaşlanma ve ölümle sonuçlanır. Aerobik organizmalarda oksijen kullanımının doğal sonucu olarak, mitokondriyal elektron transportu, ksenobiyotik metabolizması, fagositik aktivasyon, çeşitli sentez ve degradasyon reaksiyonlarında ROS oluşmakta ve prooksidan/antioksidan dengenin prooksidanlar lehine kayması sonucunda gelişen oksidatif stres, çeşitli mekanizmalar ile biyomoleküllere hasar vermektedir. Serbest radikallerin; DNA, protein ve lipitler üzerinde oluşturduğu hasar ve birikim sonucunda yaşlanmaya yol açtığı belirtilmiştir. Moleküler teoriler ise yaşlanmanın birçok gen ekspresyonundaki değişikler sonucunda oluştuğunu belirtir. Programlı ve fizyolojik bir ölüm şekli olan apoptozis ise hücre sayısının kontrolü, hücre çoğalması ve ölümü arasındaki dengeyi sağlayan önemli bir mekanizmadır. Dolayısıyla apopitotik düzenlemedeki bozuklukların da yaşlanmada rol oynayabileceği anlaşılmıştır. Pineal bezin esas olarak salgıladığı melatonin hormonu organizmanın antioksidan savunma sisteminde yer alan ve serbest radikal süpürücüsü olarak bilinen önemli bir hormondur. Melatonini üstün kılan lipofilik ve hidrofilik özelliği ile bütün hücre ve hücre içi kompartmanlardan, kan-beyin bariyerinden kolaylıkla geçebilmesi ayrıca; serbest radikal süpürücü etkisi için herhangi bir bağlanma bölgesine ve reseptöre de ihtiyaç duymamasıdır. Ancak ilerleyen yaşla beraber melatonin düzeyinde azalma görülür. Telomer kısalması, DNA hasarı ve oksidatif stres en iyi tanımlanmış yaşlanma etkenleridir. Hücre siklusu regülasyonunda rol oynayan ve tümör supresör genler olarak bilinen p53 ve Rb (pRb) proteinleri hücresel yaşlanmanın moleküler mekanizmalarında anahtar rol oynarlar. Histondeasetilaz (HDAC) tip III histondeasetilazların içinde sınıflandırılan sirtuin ailesi hücrenin enerji metabolizmasından büyüme siklusuna kadar pek çok fonksiyonunu düzenler. Sirtuin1 yaşlanma sürecinde azalır ve yine kalori kısıtlaması gibi yaşam süresini belirleyen süreçte düzeyi artar. Henüz tek bir teori ile açıklanamayan yaşlanma süreci oksidatif stres, apoptoz, telomeraz enzimi, p53 ve sirtuinler üzerinden yapılan araştırmalar ve birbirleri üzerine etkileri ile açıklanmaya çalışılacaktır.

Page 39: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014 17

ATÖLYE ÇALIŞMASIATÖLYE ÇALIŞMASIATÖLYE ÇALIŞMASIATÖLYE ÇALIŞMASI

Page 40: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

18

3333 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

ATÖLYE ÇALIŞMASIATÖLYE ÇALIŞMASIATÖLYE ÇALIŞMASIATÖLYE ÇALIŞMASI Saat: 16.00Saat: 16.00Saat: 16.00Saat: 16.00----17.1517.1517.1517.15

Yönlendiriciler: Yönlendiriciler: Yönlendiriciler: Yönlendiriciler: Sibel Dinçer, Ayşen Erdem, Mustafa Gül, Melike Şahiner, İlgi Şemin, Berrak Yeğen

DEĞİŞEN KOŞULLARDA FİZYOLOJİDE ÖĞRENCİ UYGULAMALARIDEĞİŞEN KOŞULLARDA FİZYOLOJİDE ÖĞRENCİ UYGULAMALARIDEĞİŞEN KOŞULLARDA FİZYOLOJİDE ÖĞRENCİ UYGULAMALARIDEĞİŞEN KOŞULLARDA FİZYOLOJİDE ÖĞRENCİ UYGULAMALARI Melike Şahiner, Çiğdem Altınsaat, Hüda Diken, Sibel Dinçer, Ayşen Erdem,

Hasan Serdar Gergerlioğlu, Mustafa Gül, İlgi Şemin, Kubilay Uzuner, Berrak Ç. Yeğen TFBD Bilim Kurulu Fizyoloji Eğitimi Çalışma Grubu

Hızla çoğalan bilgi, teknolojik gelişmeler ve bunların tıbbi uygulamalardaki artışı, toplumun sağlığa bakışı ve hastaların değişen ihtiyaçları gibi gerekçelerle tıp eğitiminde geçen yüzyılda başlayan değişim son yirmi yılda daha da hızlanmıştır. Tıp fakülteleri bu değişime ayak uydurmak için programlarını yenilemekte, eğitim stratejilerini yeniden gözden geçirmektedirler. On dokuzuncu yüzyılın başından itibaren tıp eğitiminde yer alan uygulamalı Fizyoloji derslerinde (1, 2) de etkisini gösteren değişimler ve teknolojik gelişmeler hayvan kullanımının yerini almaya başlamış, simülasyonlar, web tabanlı uygulama programları ve animasyonlar pek çok fizyolojik mekanizmanın öğrenciye aktarılmasında birincil rol oynamaya başlamıştır (3, 4, 5). Biyomedikal bilgiyi destekleme konusunda daha ekonomik oluşları, standart ve uzun süreli kullanılabilir olmaları ve tekrarlara uygun özellikleri ile web tabanlı yeni teknolojiler tercih edilir hale gelmiştir (3, 4). Değişen ve gelişen koşullarda Türkiye’deki tıp fakültelerinde yapılmakta olan fizyoloji uygulamalarının bir haritasını çıkarmak ve bu haritadan yola çıkarak konuyu tartışmaya açmak amacı ile planlanan bu çalışmada, bir anket hazırlanmış ve kuruluş yılı gözetilerek belirlenen tıp fakültelerinin fizyoloji anabilim dallarının (n=30) bu anketi yanıtlaması istenmiştir. Anketi yanıtlayan anabilim dallarında 41 ana başlıkta sınıflanabilen uygulamalar yapıldığı; bu uygulamaların amacının % 14’ünde teorik bilgiyi desteklemek, % 21’inde beceri kazandırmak olduğu, kalan % 65 uygulamanın ise her iki amaca hizmet ettiği ortaya kondu. Yıl içinde yapılan toplam uygulamaların ortalama 31 saat olduğu; her bir uygulamanın süresinin 2-4 saat arasında değiştiği ve öğrenci sayısına bağlı olarak 2-8 kez tekrarlanabildiği gözlendi. Fizyoloji anabilim dallarının uygulamalar için %42 oranında kendilerine ait laboratuvarlarını, %48 oranında multidisipliner, %5 klinik beceri ve %5 multimedya laboratuvarlarını kullandığı ortaya kondu. Giriş bölümünde bu ankete ait verilerin detaylarının sunulacağı atölye çalışmasında, seçilmiş birkaç uygulama önceden belirlenmiş tartışma soruları ile irdelenecektir. Bu atölye çalışmasının sonunda, katılımcılar daha etkin ve öğrenci için daha verimli uygulamalar geliştirmek konusunda yeni yaklaşımlar kazanacaklar ve tartışmalarda ortaya konan görüşler rapor haline getirilerek paylaşılacaktır. 1. Advanced Lessons In Practical physiology For Students of medicine. Russell Burton (ed.) Saunders

company, 1920 2. Physiology education today: What comes next? Dee U. Silverthorn . Adv. Physiol Educ 20 : (1), 1998 3. Beyond the printed page: physiology education without a textbook? Stasinos Stavrianeas, Mark

Stewart, Peter Harmer. Adv Physiol Educ 32: 76–80, 2008 4. Using immersive healthcare simulation for physiology education: initial experience in high school,

college, and graduate school curricula. Nancy E. Oriol, Emily M. Hayden, Julie Joyal-Mowschenson, Sharon Muret-Wagstaff, Russell Faux, James A. Gordon. Adv Physiol Educ 35: 252–259, 2011

Changing learning with new interactive and media-rich instruction environments: virtual labs case study report. Camillan Huang. Computerized Medical Imaging and Graphics 27: 157–164, 2003

Page 41: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

19

SÖZLÜ SUNUMLARSÖZLÜ SUNUMLARSÖZLÜ SUNUMLARSÖZLÜ SUNUMLAR 3333----5555 EYLÜL 2014EYLÜL 2014EYLÜL 2014EYLÜL 2014

Page 42: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

20

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S01Bildiri No:S01Bildiri No:S01Bildiri No:S01 Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15----10.1510.1510.1510.15 EKSTRASELÜLER MATRİKSİN PULMONER HİPERTANSİYON ÜZERİNE ETKİLERİNİN HAYVAN EKSTRASELÜLER MATRİKSİN PULMONER HİPERTANSİYON ÜZERİNE ETKİLERİNİN HAYVAN EKSTRASELÜLER MATRİKSİN PULMONER HİPERTANSİYON ÜZERİNE ETKİLERİNİN HAYVAN EKSTRASELÜLER MATRİKSİN PULMONER HİPERTANSİYON ÜZERİNE ETKİLERİNİN HAYVAN

MODELİNDE ARAŞTIRILMASIMODELİNDE ARAŞTIRILMASIMODELİNDE ARAŞTIRILMASIMODELİNDE ARAŞTIRILMASI Pınar Altın1, Muazzez Derya1, Gamze Karadaş1, Mehmet Fatih Sönmez2, Nihat Kalay3, Metin Aytekin1

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi 1Tıbbi Biyoloji AD, 2Histoloji ve Embriyoloji AD, 3Kardiyoloji AD, Kayseri

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Pulmoner arteriyal hipertansiyon (PAH) sağ ventriküler yetersizlikten dolayı erken ölüm ile sonuçlanan progresif bir hastalıktır. Hastalığın patofizyolojik özellikleri arasında hücre proliferasyonu, inflamasyon ve vasküler yenilenme vardır. Hiyalüronan (HA) ekstraselüler matriks’in temel komponentlerinden olan glikozaminogilikan’dır. Bu çalışmadaki hipotezimiz HA seviyeleri PAH sıçan modelinde kontrollere göre yüksektir. Çalışmamızın amacı ise PAH sıçan modelinin oluşturulması ve HA seviyelerinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 24 adet erişkin Sprague Dawley sıçan kullanıldı. Rasgele iki gruba ayrılan sıçanlardan Grup 1, kontrol grubu, Grup 2 ise bir kez olmak üzere Sugen-5416 maddesi (20 mg/kg) verildikten sonra %10’luk O2 ile 3,5 hafta özel kafeslerde beslenen sıçanlardan oluşturuldu r. PAH ve normal sıçanlarda pulmoner arter kan basınçları (PAB) mikro kateter yardımıyla Power Lab cihazıyla ölçüldü. Plazma HA ölçümü ELISA yöntemiyle yapıldı. Akciğer dokularından immuno boyama ile HA seviyeleri tespit edildi. Protein seviyeleri için Western blot tekniği kullanıldı. mRNA ekspresyonları Real Time RT-PCR ile ölçüldü. Tüm istatistik analizleri JMP versiyon: 5.0.1.2 programı ile gerçekleştirildi. Devamlı değişkenler bağımsız two-tailed t testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: PAH sıçan modelinde PAB değerleri kontrollere göre yüksek bulundu [PAB mmHg, ortalama±standart sapma (Ort±SS) PAH 19.03±1.77, kontrol 10.58±0.40 p=0.00012]. PAH sıçan modeli olan hayvanların kontrollere göre plazma HA seviyeleri anlamlı olarak yüksek belirlendi [HA ng/mL, Ort±SS: PAH 3.8±0.41, kontrol 1.96±0.31 p < 0.0015]. Hem kontrol hem de PAH sıçanlarda HAS1 ve HAS3 protein ekspresyonları bulunmadı. HAS2 protein ekspresyonu PAH sıçanlarda kontrollere göre anlamlı derecede yüksek bulundu [HAS2 protein ekspresyonu, Ort±SS: PAH 2.0±0.5, kontrol 0.86±0.07 p=0.0493]. Buna karşılık Hyal2 protein ekspresyonu her iki grupta da aynı idi [Hyal2 protein ekspresyonu, Ort±SS: PAH 1.41±0.18, kontrol 1.05±0.14 p=0.214]. HAS1,3 ve Hyal1 mRNA ekspresyonuna her iki grupta da rastlanmazken Hyal2 ekspresyonu her iki grupta da belirlendi fakat anlamlı bir fark gözlenmedi. Bununla birlikte HAS2 mRNA ekspresyonu da her iki grupta vardı ve hipoksi Sugen-5416 PAH sıçan modelinde kontrollere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede artış gözlemlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgular hep birlikte ele alındığında HA molekülünün PAH hastalığının fizyopatolojisinde önemli role sahip olabileceğini gösteriyor. Bu çalışma112S464 nolu TÜBİTAK 1001 projesi tarafından desteklenmiştir.

Page 43: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

21

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S02Bildiri No:S02Bildiri No:S02Bildiri No:S02 Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15----10.1510.1510.1510.15

BESLENME, BESLENME, BESLENME, BESLENME, EGZERSİZEGZERSİZEGZERSİZEGZERSİZ VE BESLENME EGZERSİZ KOMBİNASYONUNUN İSKEMİ VE VE BESLENME EGZERSİZ KOMBİNASYONUNUN İSKEMİ VE VE BESLENME EGZERSİZ KOMBİNASYONUNUN İSKEMİ VE VE BESLENME EGZERSİZ KOMBİNASYONUNUN İSKEMİ VE REPERFREPERFREPERFREPERFÜÜÜÜZYONLAZYONLAZYONLAZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİLERİUYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİLERİUYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİLERİUYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİLERİ

Selçuk Yaşar, Talat Oğulcan Özarslan, Ömer Bozdoğan Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bolu

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: İnsanlarda yaşlılık döneminde kalp krizine bağlı ölümler daha fazla görülmektedir. Yaşlılık döneminde yapılan düzenli egzersizle kardiyovasküler hastalıklara bağlı ölümlerin azaldığı gösterilmiştir. Besin rasyonunda yapılacak değişmeler ile de kardiyovasküler direncin artırılabileceği birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmanın amacı, ileriki yaşlarda besin kısıtlaması ve egzersizin miyokardiyal iskemi ve reperfüzyon ile uyarılan aritmiler üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 12 aylık 34 adet erkek ve 39 adet dişi Sprague Dawley türü sıçan kullanıldı. Bu hayvanlar kontrol, %50 besin kısıtlaması, yüzme egzersizi ve %50 besin kısıtlaması + yüzme egzersizi olarak 4 alt gruba ayrıldı. Hayvanlar 12 aylık olduklarında tekli kafeslere alındı ve 1 hafta adaptasyonun ardından 6 hafta süresince uygulama yapıldı. Uygulamalar besin kısıtlaması gruplarında 6 hafta boyunca günlük yenen yemin %50 si kısıtlanarak uygulandı ve yüzme egzersizi 40 dk/gün/ olarak 5gün/hafta uygulandı. Uygulamanın bitiminden 24 saat sonra hayvanlarda, sol koroner arter ligasyonla tıkanarak 6 dakika iskemi ve ligasyon gevşetilerek 15 dakika reperfüzyon yapıldı. İskemi ve reperfüzyon boyunca, kayıt edilen EKG'den aritmi sıklığı, aritmi süreleri ve aritmi türleri ve sürelerine göre hesaplanan aritmi skoru Lambeth Kuralına göre saptandı. Gruplar arasındaki karşılaştırmalar SPSS programı tek yönlü Anova ile değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Dakika kalp atım sayısı erkek ve dişi egzersiz + besin kısıtlaması grubunda, kontrol ve egzersiz gurubuna göre istatiksel olarak anlamlı bir şekilde düşük bulundu (p < 0,05). Altı dakikalık iskemi boyunca ventriküler taşikardi (VT) süresi erkek egzersiz + besin kısıtlaması grubunda diğer guruplardan anlamlı bir şekilde yüksek bulundu (p < 0,05). Erkek egzersiz, erkek egzersiz + besin kısıtlaması gruplarında diğer tip aritmiler ve toplam aritmi süreleri kontrol grubuna göre düşük bulundu (p < 0,05). Egzersiz erkek sıçanlarda aritmi skorunu kontrolüne göre belirgin bir şekilde düşürürken, dişilerde etkisi olmadı. Reperfuzyon sırasında oluşan aritmi süreleri ve aritmi skorları bakımından gruplar arasında bir farklılık bulunmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: İleriki yaşlarda yapılan egzersiz uygulaması iskemi sırasında oluşan toplam aritmi sürelerini ve skorunu azaltmıştır. Ancak, hipotezimizin aksine egzersiz, besin kısıtlaması ve besin kısıtlaması + egzersiz uygulamaları reperfuzyon sırasında oluşan aritmi süreleri ve skoru üzerine etkili bulunamamıştır.

Page 44: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

22

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S03Bildiri No:S03Bildiri No:S03Bildiri No:S03 Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15----10.1510.1510.1510.15

İZOLE İZOLE İZOLE İZOLE SIÇAN KALBİNDE HİDROJEN SÜLFİT’İN İSKEMİ/REPERFÜZYON HASARINDAKİ ROLÜSIÇAN KALBİNDE HİDROJEN SÜLFİT’İN İSKEMİ/REPERFÜZYON HASARINDAKİ ROLÜSIÇAN KALBİNDE HİDROJEN SÜLFİT’İN İSKEMİ/REPERFÜZYON HASARINDAKİ ROLÜSIÇAN KALBİNDE HİDROJEN SÜLFİT’İN İSKEMİ/REPERFÜZYON HASARINDAKİ ROLÜ Savaş Üstünova1, Ebru Gürel-Gürevin2, Huri Dedeakayoğulları3, Cihan Demirci-Tansel2

1Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İstanbul,

3Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Nitrik oksit (NO) ve hidrojen sülfit (H2S), fizyolojik ve patofizyolojik süreçlerde yer alan sinyal molekülleridir. Farklı çalışmalarda, H2S uygulamasının kalpte koruyucu etkilerinin olduğu gösterilmiş, H2S’in kardiyovasküler hastalıkların tedavisi için potansiyel bir ajan olabileceği düşünülmüştür. Çalışmamızda, H2S donörü sodyum hidrosülfit (NaHS) ve inhibitörü DL-propargilglisin (PAG) ile NO inhibitörü L-NG-nitroarjinin metil ester (L-NAME) kullanılarak, izole kalpte iskemi/reperfüzyon (I/R) hasarına karşı etkilerinin belirlenmesi ve bu yolda H2S ve NO’in rolünün araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Altı grupta 42 adet 3 aylık Wistar albino sıçan kullanılmıştır. Langendorff izole kalp sistemindeki kalplere, 20 dakika stabilizasyondan sonra; 20 dakika perfüzyon, 30 dakika global iskemi ve 60 dakika reperfüzyon uygulanmıştır. NaHS (40 µM/L) ve PAG (1 mmol/L) perfüzyon süresince uygulanmıştır. L-NAME, operasyondan önce 7 gün süreyle intraperitonal olarak (30 mg/kg) verilmiş, ardından benzer uygulamalar yapılmıştır. Deney sonunda kalpler biyokimyasal analizler için alınmış ve kardiyodinamik parametreler ile birlikte değerlendirilmiştir. Verilere tek veya çift yönlü varyans analizi uygulandıktan sonra, Benforroni’nin çoklu karşılaştırma testi ile P<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Diyastol sonu basınç değerlerinin tüm gruplarda iskemi uygulaması ile arttığı (P<0.001), reperfüzyon süresince azalma eğiliminde olduğu, iskemi periyodundan önce tüm gruplarda yüksek olan sol ventrikül içi basınç değişimi ve max dP/dt değerleri ile RPP (Rate Pressure Product) değerlerinin, iskemi uygulamasıyla azaldığı; reperfüzyonun ilk 5 dakikasından sonra arttığı tespit edilmiştir. Kreatin kinaz-MB ve Laktat dehidrogenaz seviyeleri, L-NAME+PAG grubu dışında, tüm gruplarda I/R grubuna göre anlamlı derecede düşüktü (P<0.001). Süperoksit dismutaz düzeyleri, NaHS ve PAG uygulamaları ile artmış (P<0.001); L-NAME gruplarında NaHS artışa (P<0.05), PAG azalmaya (P<0.001) neden olmuştur. H2S düzeyleri incelendiğinde, I/R grubuna göre NaHS, L-NAME ve L-NAME+NaHS gruplarındaki artışın (P<0.001), PAG uygulamasıyla azaldığı (P<0.001) tespit edilmiştir. NO düzeylerinin, I/R grubuna göre NaHS grubunda arttığı (P<0.001), L-NAME gruplarında anlamlı şekilde azaldığı (P<0.001), PAG’ın etkisiz olduğu belirlenmiştir Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: I/R uygulamasının kalp dokusunda hasara neden olduğu, L-NAME ve NaHS’nin tekli uygulamalarının bu hasarı önlemede etkili olduğu, ancak birlikte uygulandıklarında olumlu yönde etkilerinin olmadığı belirlenmiştir. Bu proje, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’nin 31508 numaralı projesi ile desteklenmiştir.

Page 45: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

23

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S04Bildiri No:S04Bildiri No:S04Bildiri No:S04 Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15Saat: 09.15----10.1510.1510.1510.15

YÜKSEK FRUKTOZLU DİYETİN VE EGZERSİZİNYÜKSEK FRUKTOZLU DİYETİN VE EGZERSİZİNYÜKSEK FRUKTOZLU DİYETİN VE EGZERSİZİNYÜKSEK FRUKTOZLU DİYETİN VE EGZERSİZİN KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT5 GEN İFADELERİNE ETKİSİ KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT5 GEN İFADELERİNE ETKİSİ KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT5 GEN İFADELERİNE ETKİSİ KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT5 GEN İFADELERİNE ETKİSİ

Aziz Karaca1, Selma Arzu Vardar1, Orkide Palabıyık2, Ebru Taştekin3, Fatma Nesrin Turan4 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Fizyoloji Anabilim Dalı, 2Biyofizik Anabilim Dalı,

3Patoloji Anabilim Dalı, 4Biyoistatistik Anabilim Dalı, Edirne Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Son yıllarda günlük beslenmede fruktoz içeren gıdaların alımı giderek artmakta ve fruktozdan zengin beslenme sporcular tarafından da tercih edilmektedir. Fruktoz, egzersiz sırasında kalpte enerji substratı olarak kullanılmaktadır. Ancak kardiyak dokuya fruktozun hangi kanallar veya taşıyıcılar aracılığı ile alındığı tam olarak bilinmemektedir. Fruktoz hücre içi enerji metabolizmasında gliserol 3-P’a dönüşmektedir. Bu çalışmada, gliserol için kanal görevi yaptığı bilinen akuaporin 7 (AQP7)’nin ve kalp dışındaki diğer dokularda fruktoza özgül bir taşıyıcı olan glukoz taşıyıcı 5 (GLUT5)’in yüksek fruktozlu diyet ve egzersize bağlı değişimi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayını takiben, 48 adet Sprague Dawley erkek sıçan, kontrol (K), egzersiz (E), 28 gün boyunca yüksek fruktozlu yemle beslenen (YF) ve yüksek fruktozla beslenip egzersiz yaptırılan (YFE) olarak dört gruba ayrıldı. Egzersiz uygulanan gruplarda, deneyin 23-28. günlerinde 5 günlük yürüyüş/koşu egzersizi yaptırıldı. Tüm gruplarda 28. günde, kardiyak AQP7 ve GLUT5 gen ifadesine gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile, protein ifadesine immünohistokimyasal boyama yöntemi ile bakıldı. İstatistiksel incelemede, AQP7 ve GLUT5 gen ifadelerindeki değişiklikler Relative Expression Software Tool programı kullanılarak “Pfaffl” yöntemi ile, AQP7 ve GLUT5 protein ifadelerindeki değişiklikler Kruskal-Wallis Testi ve pot-hoc Bonferroni düzeltmeli Mann-Whitney U testi ile değerlendirildi. Anlamlılık düzeyi p < 0.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: AQP7 gen ifadesi E grubunda K grubuna göre 4,8 kat yüksek bulundu (p=0,001). YF ve YFE gruplarının AQP7 gen ifadesi ise K grubuna benzer bulundu (p=0,352 ve p=0,121). Gen ifadesindeki artışı destekleyen AQP7 protein ifadesinin de E grubunda K grubuna göre yüksek olduğu saptandı (p < 0,001). GLUT5 gen ifadesinde ise gruplar arasında farklılık saptanmadı (p=0,479). Benzer şekilde GLUT5 protein ifadesinde gruplar arasında farklılık yoktu (p=0,976). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmada fruktozdan zengin beslenmenin kardiyak dokuda AQP7 ve GLUT5 düzeylerinde belirgin bir değişikliğe yol açmadığı görülmüştür. Ancak elde edilen bulgular egzersizin kardiyak AQP7 kanallarında artışa yol açtığını göstermiştir. Bu çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (TÜBAP 2013/76) tarafından desteklenmiştir.

Page 46: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

24

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S05Bildiri No:S05Bildiri No:S05Bildiri No:S05 Saat: Saat: Saat: Saat: 11.3011.3011.3011.30----12.3012.3012.3012.30

ORTA VE İLERİ YAŞLI BİREYLERDE DAĞ VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ EGZERSİZLERİNİN ORTA VE İLERİ YAŞLI BİREYLERDE DAĞ VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ EGZERSİZLERİNİN ORTA VE İLERİ YAŞLI BİREYLERDE DAĞ VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ EGZERSİZLERİNİN ORTA VE İLERİ YAŞLI BİREYLERDE DAĞ VE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ EGZERSİZLERİNİN SANTRAL VE PERİFERİK ARTERİYAL STIFFNESS VE KARDİYAK PARAMETRELER ÜZERİNE SANTRAL VE PERİFERİK ARTERİYAL STIFFNESS VE KARDİYAK PARAMETRELER ÜZERİNE SANTRAL VE PERİFERİK ARTERİYAL STIFFNESS VE KARDİYAK PARAMETRELER ÜZERİNE SANTRAL VE PERİFERİK ARTERİYAL STIFFNESS VE KARDİYAK PARAMETRELER ÜZERİNE

UZUN DÖNEMLİ ETKİLERİ UZUN DÖNEMLİ ETKİLERİ UZUN DÖNEMLİ ETKİLERİ UZUN DÖNEMLİ ETKİLERİ Mehmet Karakuş1, Nazan Dolu2, Nihat Kalay3, Sami Aydoğan2, Aysun Çetin4, Tolga Saka5

1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Spor Hekimliği A.D. 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji A.D.

3Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji A.D. 4Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya A.D. 5Bezmialem Vakıf Üniversitesi Spor Hekimliği A.D.

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Uzun süreli ve düzenli yapılan ılımlı egzersizin, orta ve ileri yaş bireylerde, damar sertliği, PTX3 seviyesi ve bazı kardiyak parametreler üzerine etkilerini göstermek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, Erciyes Kaplanları adıyla tanınan, Türkiye Dağcılık Federasyonu’na (TDF) üye olan, 5-20 yıldır (ortalama 10.45 yıl) haftada 1 gün düzenli olarak tırmanma ve doğa yürüyüşü aktiviteleri ile ilgilenen, yaşları 35-68 arasında değişen, 20 orta ve ileri yaş sporcu ile aynı yaş grubunda olan 20 sedanter, kontrol grubu olarak dahil edildi. Tüm dağcılara ve kontrol grubuna non-invaziv olarak, Micro Medical Pulse Trace cihazıyla, santral ve periferik nabız dalga hızı ölçümü, enzime linked immunosorbent assay (ELISA) ile plazma pentraxin 3 (PTX3) tayini, ekokardiyografi (EKO), efor testi, lipid profili ve tam kan sayımı yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Her iki grup arasında demografik özellikler açısından anlamlı fark bulunamadı. Egzersiz kapasitesi(MET), plazma PTX3 seviyeleri ve sol ventrikül sistolik çapı dağcılarda, sedanter gruba göre anlamlı yüksek bulundu (p < 0.05). Dağcıların N/L oranları sedanter gruba göre daha düşüktü (p < 0.05). Femoral-ankle Pulse Wave Velocity (PWV) ve karotid-femoral PWV değerleri dağcılarda sedanter grubuna göre anlamlı düşük bulundu (p < 0.05). PTX3 ile cfPWV (-.820) ve faPWV (-.832) arasında istatistiksel olarak anlamlı ve negatif bir ilişki bulundu (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Uzun süreli ve düzenli yapılan hafif şiddetteki dağ ve doğa yürüyüşü egzersizleri damar sertliğini ve sistemik enflamasyon göstergelerini anlamlı şekilde azaltıp PTX3 seviyelerini artırarak, yaşlılıkla beraber artış gösteren kardiyovasküler hastalık riskini azaltmaktadır. Bu çalışma uzun süreli (5-20 yıl) hafif şiddetteki egzersizin stifnes ve PTX3 gibi yeni kardiyak göstergeler üzerine olan etkisini araştıran özgün bir çalışmadır. Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından TTU-2013-4408 kodlu proje ile desteklenmiştir. Yayınlanmadan önce 14.ulusal spor hekimliği kongresinde poster olarak sunulmuştur.

Page 47: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

25

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S06Bildiri No:S06Bildiri No:S06Bildiri No:S06 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

KRONİK EGZERSİZ VE SİLDENAFİL ÖN TEDAVİSİNİN AKUT STRES VE KOGNİTİF KRONİK EGZERSİZ VE SİLDENAFİL ÖN TEDAVİSİNİN AKUT STRES VE KOGNİTİF KRONİK EGZERSİZ VE SİLDENAFİL ÖN TEDAVİSİNİN AKUT STRES VE KOGNİTİF KRONİK EGZERSİZ VE SİLDENAFİL ÖN TEDAVİSİNİN AKUT STRES VE KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİFONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİFONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİFONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ

Dilek Özbeyli1, Tolga Koral2, Ayşe Gizem Gökalp2, Berkay Doğan2, Onur Yüksel Öçal2, Meral Yüksel3, Dilek Akakın4, Özgür Kasımay Çakır1

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi 1Fizyoloji Anabilim Dalı, 2Öğrenci, 4Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul,3 Marmara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek

Yüksek Okulu, Tıbbi Laboratuvarlar Bölümü, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Psikolojik stres günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Sildenafil, fosfodiesteraz-5 inhibitörüdür. Ayrıca glutamat/nitrik oksit/cGMP yolağının ve egzersizin hafıza arttırıcı etkileri olduğu bilinmektedir. Stres ve kognitif fonksiyonlar üzerine çelişkili etkileri olduğu bilinen sildenafil ön tedavisi ve kronik egzersizin akut psikolojik stresten olası koruyucu etkilerini araştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erkek Wistar sıçanlar (n=42) sedanter ve egzersiz olarak iki ana gruba ayrılmıştır. Egzersiz grubuna 6 hafta orta düzey yüzme egzersizi (5 gün/hafta, 1 saat/gün) uygulanmıştır. Orogastrik yolla sıçanların bir kısmına egzersizin son 2 haftası kronik sildenafil (25mg/kg/gün), bazı sıçanlara ise stres öncesi akut sildenafil (25mg/kg) uygulanmıştır. Egzersiz ve sildenafil uygulamaları sonrasında, tüm gruplara kedi dışkısı ve idrarı ile akut psikolojik stres oluşturulmuştur. Anksiyete düzeyini ölçmek için yükseltilmiş artı-labirenti testi, kognitif fonksiyonları değerlendirmek için obje tanıma testi deneylerin 1. günü, stres uygulamaları öncesi ve sonrasında yapılmıştır. Sıçanlar dekapite edilip, kortizol tayinleri için gövde kanı, miyeloperoksidaz (MPO), malondialdehit (MDA), nitrik oksit seviyeleri, lusigenin kemiluminesans ölçümleri ve histolojik analizler için beyin dokusu çıkartılmıştır. İstatiksel analiz için ANOVA ve Student’s t testleri yapılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Serum kortizol seviyeleri stresle artmıştır (p < 0.05-0.001). Sedanterlerde stresle artan nötrofil infiltrasyonunun göstergesi olan MPO, oksidan hasarın göstergesi olan MDA seviyeleri ve lusigenin kemiluminesans ölçümleri (p < 0.05), akut veya kronik sildenafil uygulamasıyla azalmıştır (p < 0.05-0.001). Egzersiz MPO seviyesindeki artışı engellenmiştir (p < 0.01). MDA seviyeleriyse sildenafil uygulanan, egzersiz yapan sıçanlarda düşmüştür (p < 0.05-0.01). Stresle sedanter sıçanlarda artan nitrik oksit seviyeleri (p < 0.001) kronik sildenafil tedavisiyle düşmüştür (p < 0.01). Artı-labirenti açık kollarında geçirilen süre sedanterlerde stresle beklendiği gibi azalmış (p < 0.05), kronik sildenafil uygulamasıyla kontrol değerlerine yükselmiştir (p < 0.001), akut sildenafil uygulanan egzersiz grubundaysa egzersiz grubuna kıyasla artmıştır (p < 0.01). Yeni objeyle geçirilen zamanın azalması kognitif fonksiyonların azaldığını göstermektedir, stres uygulamasıyla sedanter grupta azalırken, sildenafil tedavisiyle artmıştır (p < 0.05-0.01). Hipokampusta stresle artan histolojik hasarın egzersiz gruplarında azaldığı gözlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmanın sonuçları sildenafil ön tedavisinin veya egzersizin, kognitif fonksiyonları arttırabileceğini ve oksidatif hasar parametrelerini düşürerek akut stresten koruyucu olabileceğini göstermektedir.

Page 48: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

26

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S07Bildiri No:S07Bildiri No:S07Bildiri No:S07 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

FARKLI EĞİMLERDEKİ EKSANTRİK EGZERSİZİN İSKELET KASI ÜZERİNE ETKİLERİFARKLI EĞİMLERDEKİ EKSANTRİK EGZERSİZİN İSKELET KASI ÜZERİNE ETKİLERİFARKLI EĞİMLERDEKİ EKSANTRİK EGZERSİZİN İSKELET KASI ÜZERİNE ETKİLERİFARKLI EĞİMLERDEKİ EKSANTRİK EGZERSİZİN İSKELET KASI ÜZERİNE ETKİLERİ Evrim Gökçe1, Ali Doğan Dursun1, Deniz Billur2, Belgin Can2, Emine Koç1

1Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD-Ankara, 2Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ABD, Ankara,

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Çalışmanın amacı, profesyonel sporcuların antrenmanlarının kritik bir parçası olan ve günlük yaşamda da sıklıkla deneyimlenen eksantrik kontraksiyonların farklı eğimlerdeki pratiklerinin, kas hasarına olan etkisini araştırmaktır. Çalışmada; sıçanlarda farklı eğimlerdeki eksantrik egzersiz protokolünün, kasta oluşturacağı histolojik değişikliklerin araştırılması planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: On haftalık 16 adet Wistar Albino türü erkek sıçan; kontrol grubu ile 0°, -8° ve -16° eğimlerde antrenman yapacak 4 ana gruba ayrıldı. Protokolde; antrenman gruplarına 5 gün boyunca, 18 tur, 5 dakika (dk) koşu, 2 dakika dinlenme periyodu olacak şekilde; motorize koşu bandında toplam 90 dakika koşu yaptırıldı. 0° grubu; eğimsiz, 20/25 m/dk hızla -8° grubu; ilk 5 dk -4° ile başlayıp, devamında -8° ile 20/25 m/dk hızla -16° grubu; 5’er dk sırayla -4°,-8°-12° eğim ile koşup, devamında -16° ile 20/25 m/dk hızla; 90 dakika koştu. Antrenman gruplarındaki sıçanlar, son antrenmandan 48 saat sonra sakrifiye edildi. Soleus kasları ve plazma örnekleri alındı. Sağ soleus kasları, histolojik incelemeye alındı. Işık mikroskobu incelemesi için klasik histolojik takip işlemleri sonrasında kesitler Hematoksilen-Eosin (H-E) ile boyandı. Yarı ince kesitlerin değerlendirilmesi amacıyla uygulanan klasik elektron mikroskobu takip yöntemleri sonrasında ise kesitler Toluidin mavisi ile boyandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: HE ile boyalı örnekler incelendiğinde; kontrol grubunda çizgili kas lifleri periferik yerleşimli çekirdekleri, enine çizgilenme gösteren miyofilaman düzenlemeleriyle doğal görünümde izlenirken kas liflerini çevreleyen endomisyumda gevşek bağ dokusu içinde az sayıda fibroblast gözlendi. Antrenman gruplarına ait dokuların incelenmesi sonucu endomisyumda eğim derecesi ile paralel artış gösteren yoğunlukta hücre infiltrasyonu ile damar sayısında artış, yer yer kas liflerinde kırılma dikkat çekti. Yarı ince kesitlerde; endomisyumdakapiller sayısında artış ve hücre infiltrasyonu görüldü. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Ön sonuçlar, eksantrik egzersizin, kas dokusunda eğim artışıyla paralel olarak artan bir hasarlanma yarattığını desteklemektedir. Çalışmamız devam etmektedir. * 13L3330020 proje kodlu bu çalışma Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından desteklenmektedir.

Page 49: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

27

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Bildiri No:S08Bildiri No:S08Bildiri No:S08Bildiri No:S08 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI MODELİNDE DEFİBROTİD'İN KARACİĞER KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI MODELİNDE DEFİBROTİD'İN KARACİĞER KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI MODELİNDE DEFİBROTİD'İN KARACİĞER KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI MODELİNDE DEFİBROTİD'İN KARACİĞER PROTEİN REDOKS REGÜLASYONU ÜZERİNE ETKİLERİ PROTEİN REDOKS REGÜLASYONU ÜZERİNE ETKİLERİ PROTEİN REDOKS REGÜLASYONU ÜZERİNE ETKİLERİ PROTEİN REDOKS REGÜLASYONU ÜZERİNE ETKİLERİ

Nihal Enşen1, Müge Kutnu2, Volkan Sözer3, Murat Mengi1, Halil Tunalı1, Hafize Uzun2 1İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı

2İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı 3Yıldız Teknik Üniversitesi, Kimya Bölümü, Biyokimya Anabilim Dalı

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: KOAH sadece lokal pulmoner inflamasyon değil, sistemik inflamasyonla karakterize olan bir hastalıktır ve daha etkili tedavi şekillerine ihtiyaç duyulduğu vurgulanmaktadır. KOAH’da pulmoner ve hepatik dokularda oksidatif stres ve inflamasyon ilişkisi bilinmektedir. Defibrotid anti inflamatuar özellikler gösteren bir ajandır. DF’nin KOAH’lı hastalarda kullanımına yönelik araştırma bulunamamıştır. Sıçanların akciğer doku histolojilerinde KOAH bulgularını ve karaciğer dokusundaki malondialdehit(MDA), plazma ileri oksidasyon protein ürünleri (AOPP), prooksidan antioksidan denge(PAD) ve total antioksidan kapasite (TAK) düzeyleriyle; defibrotidin protein, lipit oksidatif hasarı üzerine redoks homeostazisini sağlama yönündeki olası antioksidan rolünü ve etkilerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: İÜ Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü'nden alınan 40 adet erkek sıçan üzerinde çalışılmıştır. 1. Kontrol, 2. Kontrol+DF, 3. KOAH, 4. KOAH+DF olarak gruplandırıldı. KOAH ve KOAH+DF gruplarına intratrakeal pankreatik elastaz ve oda havasında SO2, Kontrol ve Kontol+DF gruplarına SF ve oda havası verildi. Kontol+DF ve KOAH+DF gruplarına defibrotid, Kontol ve KOAH gruplarına serum fizyolojik intraperitoneal verildi. Karaciğer dokusunda MDA, AOPP, PAD ve TAK düzeyleri saptandı. Akciğerlerin histolojik kesitleri değerlendirildi. Veriler SPSS13.0 programında, Anova varyans analizi sonrasında Post-Hoc Tukey testiyle analiz edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: AOPP düzeyleri KOAH grubunda Kontrol (P=0,00068) grubuna ve Kontrol+DF grubuna(P=0,0002) göre ileri derecede ve ayrıca KOAH+DF grubuna (P=0,046) göre de anlamlı olmak üzere yüksek bulundu. PAD düzeyleri Kontrol grubuna göre KOAH grubunda (P=0,0017) çok anlamlı ve KOAH+DF grubunda (P=0,029) anlamlı olmak üzere yüksek bulundu. Kontrol grubunun TAK düzeyleri Kontrol+DF (P=0,00098), KOAH (P=0,0006) ve KOAH+DF (P=0,00027) gruplarına göre ileri derecede anlamlı olmak üzere yüksek bulundu. KOAH grubunun akciğer kesitlerinde alveolar hasar gözlendi. KOAH+DF grubunun dokularında KOAH grubuna göre alveolar hasarın azaldığı izlendi. KOAH grubunun bronşlarında sil yapısı nerdeyse kaybolmuştur. KOAH’lı grupta bronşiyol lümenindeki mukusun diğer gruplara göre arttığı görüldü. Kontrol+DF grubunda ilacın sil yapısına etkisi bulunmazken, KOAH+DF grubunda KOAH grubundakine oranla düzeldiği görülmüştür. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: KOAH’ta karaciğer dokusunda protein oksidasyonunun artabileceği görülmüştür. Defibrotid kullanımı deneysel KOAH’da protein oksidasyonunda koruyucu etki gösterebilir. Klinikte çeşitli amaçlarla kullanılan DF'nin KOAH'ta yararlı etkisinin klinik olarak da değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

Page 50: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

28

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Bildiri No:S09Bildiri No:S09Bildiri No:S09Bildiri No:S09 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30 İSKEMİ SONRASI FONKSİYONEL İYİLEŞMEYİ SAĞLAYAN PLASTİSİTEYE BAĞLI MOLEKÜLER İSKEMİ SONRASI FONKSİYONEL İYİLEŞMEYİ SAĞLAYAN PLASTİSİTEYE BAĞLI MOLEKÜLER İSKEMİ SONRASI FONKSİYONEL İYİLEŞMEYİ SAĞLAYAN PLASTİSİTEYE BAĞLI MOLEKÜLER İSKEMİ SONRASI FONKSİYONEL İYİLEŞMEYİ SAĞLAYAN PLASTİSİTEYE BAĞLI MOLEKÜLER

MEKANİZMALARDA MELATONİNİN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI MEKANİZMALARDA MELATONİNİN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI MEKANİZMALARDA MELATONİNİN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI MEKANİZMALARDA MELATONİNİN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI Ülkan Kılıç1, Özlem Gök1, Merve Karakaş1, Birsen Elibol-Can1, Mustafa Çağlar Beker2,

Ahmet Burak Çağlayan2, Ertuğrul Kılıç2 1Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

2İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Beyin felci insanlarda motor ve psikolojik fonksiyon bozukluklarına neden olmasından dolayı uzun süre bakım gerektiren ve ekonomik olarak da tedavi maliyeti yüksek olan bir hastalıktır. Son yapılan çalışmalar klinik anlamda başarılı sonuçlar elde etmek için, yapılacak tedavinin hem hücre ölümünün engellenmesi hem de beyinde kaybedilen fonksiyonel sinir hücrelerinin yerine konulması veya beyin plastisitesinin desteklenmesinin gerektiğini göstermektedir. Bu çalışmada nöroprotektif etkisi deneysel modellerle gösterilmiş olan melatoninin, beyin felci sonrası onarım sürecinde beyin plastisitesi üzerine olan etkileri, davranışsal iyileşme, aksonal plastisite/projeksiyon ve hücre ölümü açısından incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Sol orta serebral arterin tıkanması ile oluşturulan 30 dakikalık beyin felci uygulamasını takiben, C57BL6/j farelere akut patofizyolojik değişikliklerin tamamlandığı 3. günden başlanarak 45 gün süreyle melatonin uygulaması yapılmıştır. Melatoninin iskemi üzerindeki fonksiyonel iyileşme üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi için motor koordinasyon, paretik sağ el kavrama gücü, aktivite, depresyon ve korku/endişe davranış testleri uygulanmıştır. Sinaptik reorganizasyonların belirlenmesi amacıyla BDA anterograd tracer analizleri ve post-iskemik atrofinin belirlenmesi için Bielschowsky gümüş boyaması yapılmıştır. Ayrıca apoptotik hücre ölümü üzerindeki melatonin etkisi de TUNEL boyamaları ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Melatonin tedavisi gören farelerin paretik sağ el kavrama gücünde, motor koordinasyonunda, ansiyete ve araştırma isteklerinde ve depresyon durumlarında kontrol farelere göre 28. günden itibaren ve özellikle 45. günde istatistiksel olarak anlamlı düzelme gözlemlenmiştir. Bununla beraber beyin felcini takiben 55. günde melatonin tedavisinin iskemik hemisferde hem striatum hem de Corpus Callosum’da atrofiyi ve ayrıca apoptotik hücre sayısını istatistiksel olarak anlamlı derecede azalttığı ve kontralateral projeksiyonları istatistiksel olarak anlamlı derecede arttırdığı gözlemlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Şimdiye kadar alınan bu sonuçlar melatoninin iskemi sonrasındaki fonksiyonel iyileşme sürecini, hücre ölümü ve beyin atrofisini azaltarak ve piramidal trakt projeksiyonlarını arttırarak sağladığına işaret etmektedir. Bu çalışma melatoninin postakut ve kronik fazdaki beyin plastisitesi ve onarım sürecindeki etkinliğinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır.

Page 51: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

29

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Bildiri No:S10Bildiri No:S10Bildiri No:S10Bildiri No:S10 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

RAPAMİSİN’İN SIÇANLARDA MATERNAL AGRESYON ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ RAPAMİSİN’İN SIÇANLARDA MATERNAL AGRESYON ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ RAPAMİSİN’İN SIÇANLARDA MATERNAL AGRESYON ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ RAPAMİSİN’İN SIÇANLARDA MATERNAL AGRESYON ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Özge Beyazçiçek1, Seyit Ankaralı1, Ersin Beyazçiçek1, Şerif Demir1, Handan Ankaralı2

Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Fizyoloji Anabilim Dalı, 2Biyoistatistik Anabilim Dalı, Düzce Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Modern tıpta immünsüpresif bir ajan olarak kullanılan mTOR (mammalian target of rapamycin) inhibitörü olan rapamisinin antikanser, yaşlanmayı geciktirici, antienflamatuar ve nöroprotektif etkileri olduğu bildirilmiştir. Bunun yanı sıra mTOR yolunun agresyonun altında yatan önemli bir moleküler mekanizma olabileceği düşünülmektedir. Genel itibariyle yeni doğum yapmış dişiler yavrularını, diğer dişi veya erkek yabancılara karşı korumak amacıyla maternal agresyon olarak adlandırılan agresif davranışlar gösterirler. Sunulan çalışmada mTOR inhibitörü rapamisinin sıçanlarda maternal agresyon üzerine akut etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Model olarak seçilen maternal agresyon modelinde yeni doğum yapmış 63 adet dişi sıçan kullanıldı. Hayvanlar kontrol, çözücü (DMSO), 5 ve 10 mg/kg rapamisin dozları olmak üzere dört gruba ayrıldı. Doğumdan sonraki 2. ve 3. günlerde deneye başlamadan 30 dakika önce kontrol grubuna intraperitoneal salin çözeltisi, çözücü grubuna DMSO, madde gruplarına ise 5 veya 10 mg/kg rapamisin uygulandı. Maddeler uygulandıktan 30 dakika sonra yabancı dişi sıçan kafese konuldu ve saldırganlık testi süresi olan 20 dakika boyunca video kaydı alındı. Gruplar; agresyon aktivitenin başlama latensi, agresif atak sayısı, toplam agresyon süresi ve agresyon şiddeti açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: İlk agresyon başlama latensi bakımından gruplar karşılaştırıldığında 5 ve 10 mg/kg rapamisin gruplarının kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde latensi uzattığı saptandı (sırasıyla p=0.028 ve p=0.024). Atak sayısı açısından yapılan değerlendirmeler sonucunda, 5 mg/kg rapamisin grubunun ortalama atak sayısı sadece kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde düşük bulundu (P=0.014). Agresyonda geçen toplam süre değerlendirildiğinde, 5 mg/kg rapamisin grubunda agresyonda geçen toplam süre daha kısa bulundu (P=0.033). Atak şiddeti değerlendirildiğinde, 5 mg/kg rapamisin grubunda ortalama atak şiddeti kontrol grubuna göre daha düşük bulundu (P=0.0125), fakat diğer gruplar arasında herhangi bir farklılık belirlenmedi(p>0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu sonuçlara göre akut rapamisin uygulamasının, özellikle 5 mg/kg dozda, sıçanlarda maternal agresyonun başlama latensini uzatması, atak sayısı, atak şiddeti ve agresyonda geçen toplam süreyi kısaltması bu ilacın sedatif yönde kullanılabilecek potansiyelde bir ürün olduğunu göstermekle birlikte, bu yönde daha ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çalışma için Abant İzzet Baysal Üniversitesi Hayvan Araştırmaları Yerel Etik Kurulu’ndan 2013/37 numaralı kod ile etik onay alınmıştır. Bu çalışma, Düzce Üniversitesi BAP Birimi Başkanlığı tarafından DÜBAYBP-2013.04.01.197 numaralı proje ile desteklenmiştir.

Page 52: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

30

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Bildiri No:S11Bildiri No:S11Bildiri No:S11Bildiri No:S11 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

KAİNİK ASİTLE OLUŞTURULAN TEMPORAL LOB EPİLEPSİ HAYVAN MODELİNDE KANKAİNİK ASİTLE OLUŞTURULAN TEMPORAL LOB EPİLEPSİ HAYVAN MODELİNDE KANKAİNİK ASİTLE OLUŞTURULAN TEMPORAL LOB EPİLEPSİ HAYVAN MODELİNDE KANKAİNİK ASİTLE OLUŞTURULAN TEMPORAL LOB EPİLEPSİ HAYVAN MODELİNDE KAN----BEYİN BEYİN BEYİN BEYİN BARİYERİ DEĞİŞİKLİKLERİ BARİYERİ DEĞİŞİKLİKLERİ BARİYERİ DEĞİŞİKLİKLERİ BARİYERİ DEĞİŞİKLİKLERİ

Canan Uğur Yılmaz 1,5, Emine Taşkıran7, Nurcan Orhan6, Bülent Ahıshalı2, Nadir Arıcan4, İmdat Elmas4, Mutlu Küçük5, Mehmet Kaya1, Candan Gürses3

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

3İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, 4İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı,

5İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Deney Hayvanları Biyolojisi ve Biyomedikal Uygulama Teknikleri Anabilim Dalı,

6İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı, 7İstanbul Medipol Üniversitesi Hastanesi, Nöroloji Bölümü

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Temporal lob epilepsisi (TLE) insanlarda en yaygın görülen dirençli epilepsi tipidir. Beyin damar endotel hücrelerinin oluşturduğu kan-beyin bariyeri (KBB) normal koşullar altında beyni periferik kaynaklı etkilere karşı korurken, TLE sürecine verdiği yanıt tam anlamıyla bilinmemektedir. Bu çalışmada, deneysel olarak oluşturulan TLE’nin KBB bütünlüğü üzerine etkilerini araştırmak amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Araştırmada 96 adet erişkin dişi Wistar albino sıçan kullanıldı. Deneyler; 1) akut sham, 2) kronik sham, 3) akut kainik asit (KA) ve 4) kronik KA gruplarından oluşturuldu. Sıçanlarda TLE modeli oluşturmak için KA kullanıldı. KA uygulanmasını takiben, akut (1 gün) ve kronik dönemde (1 ay) EEG-Video monitorizasyon kaydı alındı. KBB geçirgenliğindeki değişiklikleri elektron mikroskopide göstermek için horseradish peroksidaz (HRP) traseri kullanıldı. KBB ile ilişkili olarak astrosit aktivitesindeki değişiklikleri göstermek için immünohistokimyasal yolla glial fibrilar asidik protein (GFAP) varlığı ve şiddeti araştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: KA enjekte edildikten sonra, hayvanların akut ve kronik dönemde hem davranışsal değişiklikler hem de EEG kayıtlarında nöbet paternleri gösterdiği tespit edildi. Akut ve kronik KA ile kronik sham gruplarındaki hayvanların beyin kesitlerindeki hipokampus bölgesinde GFAP immün boyanma şiddetinde artış gözlendi. Akut ve kronik sham gruplarındaki hayvanların amigdala ve hipokampus bölgelerinde herhangi bir HRP traser varlığı gösterilemezken, tüm gruplardaki hayvanların beyin kapiller endotel sıkı bağlantılarının da kapalı olduğu tespit edildi. Akut ve kronik KA gruplarındaki hayvanların hem amigdala hem de hipokampus bölgelerindeki kapiller endotel sitoplâzmalarında bol miktarda HRP-reaksiyon oluşumları gözlendi ve bu oluşumların kaveolar veziküller şeklinde olduğu tespit edildi. Bu gruplardaki hayvanların incelenen aynı beyin bölgelerindeki kapiller endotel hücre sıkı bağlantılarının kapalı olduğu gösterildi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak bu çalışmada, TLE hayvan modelinde KBB’nin parasellüler yoldan ziyade transellüler geçişteki bir artış sonucu bozuk olduğu tespit edildi.

Page 53: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

31

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Bildiri No:S12Bildiri No:S12Bildiri No:S12Bildiri No:S12 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN DENEYSEL EPİLEPSİ MODELİNDE ATP BAĞIMLI K (KATP) PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN DENEYSEL EPİLEPSİ MODELİNDE ATP BAĞIMLI K (KATP) PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN DENEYSEL EPİLEPSİ MODELİNDE ATP BAĞIMLI K (KATP) PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN DENEYSEL EPİLEPSİ MODELİNDE ATP BAĞIMLI K (KATP) KANAL AGONİST VE ANTAGONİSTLERİNİN ETKİLERİ KANAL AGONİST VE ANTAGONİSTLERİNİN ETKİLERİ KANAL AGONİST VE ANTAGONİSTLERİNİN ETKİLERİ KANAL AGONİST VE ANTAGONİSTLERİNİN ETKİLERİ

Hayriye Orallar1 , Şerif Demir2, Ömer Bozdoğan1 1Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Gölköy, Bolu

2Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Beçi, Düzce Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epilepsi merkezi sinir sisteminde inhibitör ve eksitatör sistem arasındaki dengenin eksitatör tarafa bozulması sonucu olusan hipersenkronizasyon ile karakterizedir. Epilepsinin oluşumundaki moleküler mekanizma tam olarak bilinmemesine rağmen nöbetlerin kontrolünde ATP bağımlı potasyum kanallarının rolü olabileceği gösterilmiştir. Daha önce penisilin modeli epilepside sarkolazmik ve mitokondriyal KATP kanallarına özel ilaçlar kullanılmamış ve etkileri mitokondriyal ve sakoplazmik KATP kanalları bakımından değerlendirilmemiştir. Bu çalışmada mitokondriyal ve sarkoplazmik KATP kanallarına özel agonist (opener) ve antagonistlerinin (bloker) penisilin modeli deneysel epilepsi üzerine etkileri araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 6 aylık, 300-350 gr ağırlığında Wistar albino cinsi erkek sıçanlar kullanıladı.Toplam 123 adet sıçan kullanıldı. Sıçanlar AİBÜ Deney hayvanları merkezinden temin edildi. Etik kurul onayı AİBÜ Deney Hayvanları Etik kurulundan alındı. Kontrol grubu (n=9) , Bepridil (0,1; 1; 10 mg/kg dozda ) ve P1075 (0,1; 0,5; 1 mg/kg dozda ), HMR 1098 (3 mg /kg ) ve 5HD (10mg/kg )’nin nöbet öncesi (n=56) ve nöbet sırasında (n=56) verilen gruplar oluşturuldu. Nöbet 500.000 IU penisilinin 2,5 µl hacimde intrakortikal verilmesiyle oluşturuldu. Nöbet öncesi gruplarda ilaçlar penisilin uygulamasından 5 dakika önce intravenöz yolla verildi. Nöbet sırası gruplarda ise ilaçlar penisilin uygulamasından 20 dakika sonra intravenöz yolla verildi. Nöbete başlama zamanları, diken dalgaların frekansı ve genlikleri saptandı. Gruplar arasındaki farlılıklar ANOVA ve post hoc testi olarak lsd kullanıldı p < 0,05 değerleri anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: 0,1mg / kg P1075 nöbet öncesi uygulandığında nöbeti geciktirmiştir (p < 0,05). 1 mg/ kg Bepridil ve P1075 0,1 mg/ kg nöbet öncesinde ve sırasında uygulandığında diken dalga frekansını kontrole göre azaltmıştır (p < 0,05). P1075, 0,5 mg/kg grubunda nöbet kontole göre erken sonlanmıştır. 5HD ve HMR 1098 nöbet öncesinde ve sırasında uygulandığında diken dalga frekansını kontrole göre artırmıştır (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Penisilin modeli epilepside sarkoplazmik ve mitokondriyal KATP kanal kapatıcıları diken dalga sayısını artırırken, açıcıları diken dalga sayısını azaltmıştır. Ayrıca P1075 nöbeti geciktirirken HMR 1098 nöbete başlamayı kolaylaştırmıştır.

Page 54: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

32

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S13Bildiri No:S13Bildiri No:S13Bildiri No:S13 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

DİYABETİK SIÇANLARDA KUERSETİNİN DEPRESYON BENZERİ DAVRANIŞ ÜZERİNE ETKİSİ DİYABETİK SIÇANLARDA KUERSETİNİN DEPRESYON BENZERİ DAVRANIŞ ÜZERİNE ETKİSİ DİYABETİK SIÇANLARDA KUERSETİNİN DEPRESYON BENZERİ DAVRANIŞ ÜZERİNE ETKİSİ DİYABETİK SIÇANLARDA KUERSETİNİN DEPRESYON BENZERİ DAVRANIŞ ÜZERİNE ETKİSİ Enver Ahmet Demir, Hasan Serdar Gergerlioğlu, Mehmet Öz

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Konya Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Flavonoid ailesi içerisinde en potent flavonol olan kuersetinin sağlık açısından çeşitli faydaları gösterilmiştir. Bu çalışmada yan etkiler ve tedavi uyumsuzluğu nedeniyle geleneksel antidepresan ilaç tedavilerinin sınırlı fayda sunduğu diyabetik depresyonda kuersetinin etkileri araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Diyabetik (n=24) ve non-diyabetik (n=21) iki ana grupta; kontrol, 50 mg/kg, ve 100 mg/kg, i.p. kuersetin uygulanan üçer alt grup olacak şekilde toplam altı grupta 45 erişkin erkek sıçan kullanılmıştır. Tek doz streptozotosin (60 mg/kg) uygulamasından 72 saat sonra kan glukozu tayiniyle diyabet doğrulamasını takiben 21 gün süreyle kuersetin uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Haftalık ağırlık takibi yapılmıştır. 14. ve 21. günlerde kan glukozu ölçülmüştür. Zorlu yüzme testi amacıyla son uygulamadan bir gün önce 15 dakika süreyle aklimatizasyon ve son uygulamadan sonra 5 dakika süreyle test seansları yürütülmüştür. Test sonrasında eksanguinasyon ve servikal dislokasyon yöntemiyle sakrifikasyondan sonra elde edilen kandan adrenokortikotropik hormon, total kortikosteron, serbest kortikosteron, nitrik oksit (total nitrit) ve malondialdehit seviyeleri ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Diyabetin hayvanlarda kilo kaybına yol açtığı, 100 mg/kg kuersetin uygulamasıyla bu kaybın azaldığı görülmüştür. İki farklı dozdaki kuersetinin diyabete sekonder gelişen hiperglisemi üzerine etkilerinin bulunmadığı belirlenmiştir. Hem diyabetik hem non-diyabetik hayvanlarda 50 mg/kg kuersetin uygulamasının zorlu yüzme testinde total immobil süreyi azaltırken immobilite latensini uzattığı; ancak 100 mg/kg kuersetin uygulamasının diyabetik hayvanlarda total immobil süre ve immobilite latensi üzerine etkisinin bulunmadığı görülmüştür. Kuersetinin kullanılan iki dozunun da diyabetik ve non-diyabetik hayvanlarda adrenokortikotropik hormon, total kortikosteron ve serbest kortikosteron seviyelerini etkilemediği belirlenmiştir. Diyabet veya kuersetin uygulamaları nitrik oksit düzeyini değiştirmediği halde malondialdehit seviyeleri diyabetle birlikte artış göstermiş ve kuersetin uygulamasıyla non-diyabetik hayvanlardaki seviyesine inmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızın sonuçları değerlendirildiğinde 50 mg/kg kuersetin uygulamasının diyabetik depresyonda antidepresan aktivite sergilediği; ancak söz konusu etkinin 100 mg/kg kuersetin uygulanmasıyla oluşmadığı anlaşılmıştır. Diyabetin hipotalamik-hipofizer-adrenal aksı bozmaması, kullanılan modelin süresiyle ilişkilendirilmişken antidepresan etkinlik gösteren ve göstermeyen kuersetin dozlarının aksı değiştirmemesi, kuersetinin diyabetik hayvanlarda görülen antidepresan etkinliğinin antienflamatuar ve/veya antioksidan yeteneğiyle ilişkili olabileceği sonucuna varılmıştır.

Page 55: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

33

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S14Bildiri No:S14Bildiri No:S14Bildiri No:S14 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

MODAFİNİLİN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN ABSANS EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ MODAFİNİLİN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN ABSANS EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ MODAFİNİLİN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN ABSANS EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ MODAFİNİLİN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN ABSANS EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ Şeyma Özsoy1, Hatice Aygün1, Duygu Aydın2, Fatih Ekici3

1Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Tokat 2Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Ankara

3Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Ankara Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Absans epilepsi, aniden bilincin kaybolması, fiziksel ve mental aktivitenin durması ve EEG’de davranışa eşlik eden simetrik bilateral 3 Hz frekansında diken-dalga deşarjlarla (SWD) karakterizedir. Modafinil, narkolepsi ve uyku-apne sendromunda kullanımı onaylanmış bir ilaçtır. GABA nöronlarının aktivitesini inhibe ederek ve glutamat salınımını artırarak etki gösterir. Bu çalışmada, modafinilinin genetik absans epilepsili sıçanlarda nöbet ve öğrenme üzerine etkileri incelendi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 21 adet Wag/Rij ırkı sıçanlara EEG değerlendirmesi yapabilmek amacıyla, kafataslarına tripolar elektrotlar yerleştirildi. İyileşmeyi takiben 2 saat bazal EEG kayıtı alındı. Deney gruplarına 7 gün süreyle günde tek doz modafinil (4, 45 mg/kg,i.p) ve kontrol grubuna ise serum fizyolojik uygulandı. Son dozdan yarım saat sonra 2 saat EEG kayıtı alındı. Kayıtların sonunda SWD sayı ve süresi hesaplandı. Öğrenme testi için 21 adet Wag/Rij ve 7 adet Wistar-Albino ırkı sıçana pasif sakınma (PAL) testi yapıldı. 14 adet Wag/Rij sıçana 7 gün süreyle günde tek doz modafinil (4, 45 mg/kg,i.p) verildi. Kontrol grubuna herhangi bir ilaç uygulanmadı. Deney gruplarına son dozdan yarım saat sonra PAL testi yapıldı. Bu test için iki bölmeli kutunun aydınlık bölmesine sıçan yerleştirildi; 10 sn sonra aydınlık ve karanlık bölme arasındaki kapı açıldı. Daha sonra kapı kapatılarak karanlık bölmede elektrik şoku uygulandı. 24 saat sonra aydınlık bölgeye konan hayvanların karanlık bölgeye geçme süreleri (latans) değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: WAG/Rij ırkı sıçanların SWD sayı ve süresi, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında 4 mg/kg verilen dozda istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik göstermezken (p < 0,05), 45 mg/kg verilen dozda istatistiksel olarak SWD sayı (p < 0,001) ve süresi (p < 0,01) anlamlı azalmıştır. WAG/Rij ırkı sıçanların pasif sakınma testinde latans süreleri Wistar Albino ırkı sıçanla karşılaştırıldığında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p < 0,05). WAG/Rij ırkı sıçanların latans süreleri; kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, 4 mg/kg verilen dozda (p < 0,01) ve 45 mg/kg verilen dozda (p < 0,000) anlamlı olarak azalmıştır. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu sonuçlar modafinilin, doza bağımlı olarak absans epilepsiler üzerine antiepileptik etkisini ve öğrenmeyi artıracak potansiyelde olabildiğini göstermektedir.

Page 56: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

34

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S15Bildiri No:S15Bildiri No:S15Bildiri No:S15 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

DİYABETİK SIÇANLARDA RESVERATROL GLYCLAZIDE VE LOSARTANIN ANTİDİYABETİK DİYABETİK SIÇANLARDA RESVERATROL GLYCLAZIDE VE LOSARTANIN ANTİDİYABETİK DİYABETİK SIÇANLARDA RESVERATROL GLYCLAZIDE VE LOSARTANIN ANTİDİYABETİK DİYABETİK SIÇANLARDA RESVERATROL GLYCLAZIDE VE LOSARTANIN ANTİDİYABETİK ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Ümit Can Yazgan1, Ezel Taşdemir2, Basra Deniz Obay1, Yüksel Koçyiğit1, Abdurrahman Şermet1 1Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır

2Medical Park Hastanesi, İç Hastalıkları, Antalya Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Diabetes Mellitus; insülin salınımı, insülin etkisi veya her ikisindeki kusurlardan kaynaklanan karbonhidrat ,yağ ve protein metabolizması bozuklukları ve kronik hiperglisemi ile karakterize metabolik bir hastalıktır. Bazı nedenlerden dolayı görülme sıklığı artmaktadır. Diyabete bağlı komplikasyonları önlemek veya azaltmak için kullanılan ilaçların etkileri sınırlıdır ve yüksek dozlarda hipoglisemi, karaciğer toksisitesi, laktik asidozis ve diyare oluşturmakta ve etkileri zamanla zayıflamaktadır. Ayrıca gelişmekte olan ülkeler için yüksek maliyet oluşturmakta ve ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Düşük yan etkileri ve düşük maliyetleriyle doğal kaynaklı fitokimyasallar, diyabet gibi çeşitli hastalıkların tedavisinde yeni yollar açmaktadır. En çok üzüm, yer fıstığı ve dut gibi çeşitli bitkiler tarafından üretilen resveratrol denilen doğal bir fitoaleksinin kullanılmakta olan antidiyabetik ilaçlarla karşılaştırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu nedenle amacımız, sıçanlarda diyabet oluşturmak, resveratrolün olası etkilerini incelemek ve standart oral hipoglisemik ilaç gliklazid ve losartanın etkileriyle karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erişkin Wistar albino erkek sıçanlar her bir grupta 7 hayvan olacak şekilde beş gruba (kontrol, diyabetik, gliklazid, losartan ve resveratrol) ayrıldı. Diyabet oluşturmak için sıçanlara tek doz 55mg/kg streptozotosin intraperitoneal yoldan verildi. Kan şekeri 14mM un üzerinde olanlar diyabetik gruba dahil edildi. Gliklazid ve Resveratrol 5mg/kg/gün, Losartan 30mg/kg/gün dozunda üç hafta uygulandı. Üçüncü haftanın sonunda feda edilen hayvanlardan alınan kan ve karaciğer örneklerinde açlık kan şekeri, Hb A1c, karbonhidrat metabolizmasıyla ilgili karaciğer enzimleri, hekzokinaz, Glukoz 6-Fosfatdehidrogenaz aktiviteleri ELISA readerda okutuldu. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Resveratrol ve gliklazid diyabetik sıçanlarda hem kan glukoz düzeylerini hem de HbA1c, düzeylerini önemli ölçüde azaltarak kontrol değerlerine oldukça yaklaştırdı (p<0.001). Ancak Losartan aynı etkileri gösteremedi (p<0.05). Karbonhidrat metabolizmasıyla ilgili karaciğer enzimleri hekzokinaz ve Glikoz-6-Fosfatdehirogenaz ve Fruktoz 1,6-bifosfataz ve piruvat kinaz ve glukoz-6-Fosfataz aktiviteleri resveratrol ve gliklazid uygulamalarından olumlu etkilenirken Losartan söz konusu enzim aktivitelerinde önemli herhangi bir değişiklik oluşturmadı. Sonuçlar: Resveratrol, diyabet tedavisinde kullanımda olan bir ilaç olan gliklazid kadar kan şekeri ve ilişkili parametreler üzerine olumlu etki gösterememiştir. Ancak resveratrolün kan şekeri üzerine olan etkisi göz ardı edilecek kadar hafif de olmamıştır. Resveratrolün doz profilinin henüz daha ileri faz çalışmalarıyla ortaya konmamış olması daha uygun dozlarda daha iyi yanıtlarında alınmasına neden olabilir. Diğer taraftan resveratrolün antioksidan özelliğinin de bulunması ve muhtemel yan etkilerinin, daha az olması bu ajanı daha değerli kılmaktadır.

Page 57: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

35

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S16Bildiri No:S16Bildiri No:S16Bildiri No:S16 Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30Saat: 11.30----12.3012.3012.3012.30

SIÇANLARDA OVARYAN İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE ALFA LİPOİK ASİD VE SIÇANLARDA OVARYAN İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE ALFA LİPOİK ASİD VE SIÇANLARDA OVARYAN İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE ALFA LİPOİK ASİD VE SIÇANLARDA OVARYAN İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE ALFA LİPOİK ASİD VE ERDOSTEİNİN ETKİSİ ERDOSTEİNİN ETKİSİ ERDOSTEİNİN ETKİSİ ERDOSTEİNİN ETKİSİ

Atilla Karateke1, Recep Dokuyucu2, Hasan Gökçe3, Raziye Keskin Kurt4, Oğuzhan Özcan5, Şahin Öztürk6, Zeynel Abidin Taş3, Faruk Karateke6

1Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Hatay 2Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay 3Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, Hatay

4Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Hatay 5 Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, Hatay

6Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi / Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Adana. Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Sıçanlarda overlerde iskemi/reperfüzyon (i/R) modeli oluşturarak Erdosteinin (Erd) ve Alfa lipoik asidin (ALA) overlerdeki antioksidan ve histopatolojik etkilerini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi hayvan deneyleri yerel etik kurulundan onay alındıktan sonra başlayan çalışma 6 grup sıçan üzerinde ve her grubun 8 sıçandan oluşması planlandı. 1. Grup: Sham, 2. Grup: iskemi modeli, 3. Grup: i/R modeli, 4. grup: i/R + Erd., 5. Grup: i/R + ALA., 6. Grup: i/R + Erd. + ALA. kombine tedavisi verilen grup olarak planlandı. 1. grupa sham operasyonu yapıldı. 2.grupta bilateral overlerde 3 saat iskemi oluşturuldu. 3., 4., 5. ve 6. gruplarda bilateral overlerde 3 saat iskemi ve sonrasında 3 saat reperfüzyon oluşturuldu. 4. ve 6. gruplara İ/R’den 1 gün önce tek doz 150 mg/kg Erdostein, 5. ve 6. gruplara iskemiden 30 dakika önce tek doz 100 mg/kg ALA verildi. Biyokimyasal ölçümler için kan örnekleri -ketamin/ksilazin anestezisi altında- kardiyak delme yapılarak alındı. Over dokuları histopatolojik inceleme için %10’luk formaldehite alındı. Elde edilen örneklerden total oksidan-antioksidan (TOS-TAS) kapasitesi ve Oksidatif stres indeksi (OSI = TOS/TAS) hesaplandı. İstatistiksel analizlerde Kruskal Wallis ve post-hoc Mann-Whitney U testleri kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: TAS, TOS ve OSİ açısından sham, iskemi ve İ/R gruplarına göre kıyaslandığında Erd. ve ALA tedavisi verilen gruplarda istatistiksel anlamlılık bulundu (p=0,001). Erd. ve ALA tedavisi verilen gruplarla kıyaslandığında Kombine tedavi verilen grupta istatistiksel anlamlılık saptandı (p=0,002). Histopatolojik incelemede vasküler konjesyon, hemoraji, inflamtuvar hücre infiltrasyonu ve hücresel dejenerasyon skorlarının değerlendirilmesinde İ/R grubu ile sham grubu arasında istatistiksel anlamlılık saptandı (p=0,001). İ/R grubuyla kıyaslandığında Tedavi gruplarında (özellikle kombine tedavi grubunda) istatistiksel olarak düzelme olduğu görüldü (p=0,025). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Overlerde İ/R’ye neden olan hastalıklarda tedavide Erdostein ve Alfa lipoik asidin tek başlarına verilmesi veya daha etkili tedavi için kombine olarak verilmesi İ/R’ye bağlı hasarın azaltılmasında etkili olduğu bulunmuştur. Overlerde torsiyona neden olan hastalıkların tedavisinde kullanıma girmesi açısından sonuçlarımızın klinik çalışmalarla doğrulanmasına ihtiyaç vardır.

Page 58: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

36

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S17Bildiri No:S17Bildiri No:S17Bildiri No:S17 Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30----14.3014.3014.3014.30 ZEOLİTİN (CLİNOPTİLOLİTE) ADRİYAMİSİNE MARUZ BIRAKILAN HEPATOMA HÜCRELERİNDE ZEOLİTİN (CLİNOPTİLOLİTE) ADRİYAMİSİNE MARUZ BIRAKILAN HEPATOMA HÜCRELERİNDE ZEOLİTİN (CLİNOPTİLOLİTE) ADRİYAMİSİNE MARUZ BIRAKILAN HEPATOMA HÜCRELERİNDE ZEOLİTİN (CLİNOPTİLOLİTE) ADRİYAMİSİNE MARUZ BIRAKILAN HEPATOMA HÜCRELERİNDE

APOPİTOZ VE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ APOPİTOZ VE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ APOPİTOZ VE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ APOPİTOZ VE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ Hande Yapışlar, Eylem Taşkın, Şule Özdaş, Demet Akın, Emine Sönmez

İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Adriyamisin (ADR), kemoterapide kullanılan ve başarılı sonuç veren ilaçlardan biridir. Bununla birlikte karaciğer gibi kanser olmayan dokular üzerine bazı olumsuz etkileri bulunmaktadır ki bu etkiler ilacın dozunun kısıtlanmasına neden olmaktadır. Karaciğer ekzojen ve endojen kimyasalların detoksifikasyonundan sorumlu önemli bir organdır. İlaçların da karaciğerde metabolize edilmeleri nedeniyle ilaç kaynaklı toksisitenin hedefi haline gelmektedir. Zeolit, doğada bulunan ve adsorbe edici özelliği olan doğal bir mineraldir. Bu çalışmanın amacı zeolitin ADR’ye maruz bırakılmış hepatoma hücreleri üzerindeki anti-apoptotik ve anti-inflamatuvar etkilerini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Hepatoma hücreleri 24 saat boyunca ADR’ye maruz bırakıldı. Zeolitin kısa ve uzun sureli etkilerinin incelenmesi için zeolitle 1 saat ve 24 saat boyunca hücreler inkübe edildi. Apoptotik markılar olan Caspase-3 ve Sitokrom-C seviyeleri immunositokimya (ICC) yöntemiyle, hücre proliferasyonu PCNA antibadi ile bakıldı; apoptosis ayrıca TUNEL yöntemiyle ölçüldü. İnflamatuvar markırların protein düzeyleri ise western blot yöntemiyle ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Apoptotik ve inflamatuvar markırların ADR’ye maruz bırakılan hücrelerde arttığını, zeolitin ise bu hücrelerde bu markırların seviyelerini azalttığı gözlenmiştir (p<0.05).Özellikle 24 saatlik inkübasyon sonunda bu etkinin daha belirgin olduğu görülmüştür. Zeolitle 24 saatlik inkübasyon sonunda hücre proliferasyonundaki artışı olduğu gözlenmiştir (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: ADR,kanserli dokuların tedavisinde iyi sonuçlar vermesine rağmen kanserli olmayan dokulardaki toksik etkisi nedeniyle kullanımı sınırlandırılan bir ilaçtır. Bu bulgular zeolitin, anti-apoptotik ve anti-inflamatuvar etkileri nedeniyle ADR’den kaynaklanan karaciğer toksisitesinde kullanılabileceğini göstermektedir.

Page 59: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

37

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S18Bildiri No:S18Bildiri No:S18Bildiri No:S18 Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30----14.3014.3014.3014.30 SIÇANLARDA ASETİK ASİT SIÇANLARDA ASETİK ASİT SIÇANLARDA ASETİK ASİT SIÇANLARDA ASETİK ASİT İLEİLEİLEİLE İNDÜKLENMİŞ KOLİTTE NESFATİNİNDÜKLENMİŞ KOLİTTE NESFATİNİNDÜKLENMİŞ KOLİTTE NESFATİNİNDÜKLENMİŞ KOLİTTE NESFATİN----1’İN ANTİ1’İN ANTİ1’İN ANTİ1’İN ANTİ----İNFLAMATUVAR İNFLAMATUVAR İNFLAMATUVAR İNFLAMATUVAR

ETKİSİ VE ALTTA YATAN MEKANİZMAETKİSİ VE ALTTA YATAN MEKANİZMAETKİSİ VE ALTTA YATAN MEKANİZMAETKİSİ VE ALTTA YATAN MEKANİZMA Çiğdem Çantalı Öztürk1, Şehkar Oktay2, Meral Yüksel3, Dilek Akakın4,

Ayşen Yarat2, Özgür Kasımay Çakır1 1Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul,

2Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul 3Marmara Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Biyokimya Anabilim Dalı, İstanbul

4Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: İnflamatuvar bağırsak hastalığının patogenezinden mukozal dengede bozulma, bakteri aşırı coğalması, sitokin ve inflamatuvar mediatörlerin sentezindeki artışlar sorumlu tutulmaktadır. Yeni tanımlanan anoreksijenik, nöroprotektif, anti-apoptotik etkileri olan nesfatin-1’in kolit üzerine olan etkileri bilinmemektedir. Çalışmamızda asetik asit kolit modelinde nesfatin-1’in olası antiinflamatuvar etkisinin ve alt mekanizmalarının araştırılması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erkek Sprague-Dawley sıçanlar kullanılan çalışmada sıçanların bir kısmına intraserebroventriküler (icv) kanül takıldı. 6 gruba ayrılan sıçanlardan (n=48); kontrol grubuna (n=8) intrarektal (İR) serum fizyolojik (SF) verilirken; kolit oluşturulacak sıçanlara %4’lük asetik asit çözeltisi İR uygulandı ardından 10 dakika sonra icv SF (taşıyıcı) (n=8) veya nesfatin-1 (n=8) uygulandı. Nesfatin-1’in etki mekanizmasının belirlenmesi amacıyla sıçanlar 3 alt gruba ayrıldı ve sırası ile 3 gün boyunca kolit oluşturulmasından 5 dakika sonra sırasıyla icv atosiban (oksitosin reseptör antagonisti) (n=8), SHU9119 (melanokortin reseptör antagonisti) (n=8) veya GHSR-1a antagonist (ghrelin reseptör antagonisti) (n=8) uygulanırken hepsine 5 dakika sonra nesfatin-1 uygulaması yapıldı. Dördüncü günde sıçanlar dekapite edilip, kolon dokusu örnekleri alındı. Distal kolonda makroskopik ve mikroskobik hasar skorlaması, kolon dokusunda malondialdehit, glutatyon, miyeloperoksidaz, süperoksit dismutaz, katalaz, luminol ve lusigenin ölçümü incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Asetik asit kolit modelinde gelişen oksidan hasarın nesfatin-1 tedavisi ile azaldığı ve nesfatin-1’in antiinflamatuvar etkisi ile mikroskobik (p < 0.01) ve makroskopik hasarı (p < 0.001) azalttığı gözlendi. Sonuçlar nesfatin-1’in bu etkiyi dokuya nötrofil infiltrasyonunu engelleyerek ve serbest oksijen radikali oluşumunu azaltarak göstermiş olabileceğini düşündürmektedir. Atosiban ve GHSR-1a uygulanması nesfatin-1’in mikroskobik hasarı (p < 0.01), lipid peroksidasyonunu (p < 0.01), luminol ve lusigenin düzeylerine (p < 0.01-0.001) etkisini engelledi. SHU9119 ise lipid peroksidasyonu (p < 0.01), glutatyon (p < 0.05) ve lusigenin (p < 0.01) düzeylerine etkisini engelledi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Nesfatin-1’in etki mekanizmasının belirlenmesi amacıyla kurgulanmış deneyimizde nesfatin-1’in serbest oksijen radikali oluşumunu azalttığını, lipid peroksidayonundaki azalma ve dokuya nötrofil göçündeki azalma ile vurgulayıp antioksidan etkisini de glutatyon düzeylerindeki artış ile ortaya koyabildik. Bulgular nesfatin-1’in kolit üzerine olan antiinflamatuvar ve antioksidan etkisini oksitosin, ghrelin ve melanokortin reseptörleri aracılığıyla gösteriyor olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma, Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu Başkanlığı tarafından SAG-C-YLP-110412-0068 numaralı proje ile desteklenmiştir.

Page 60: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

38

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S19Bildiri No:S19Bildiri No:S19Bildiri No:S19 Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30----14.3014.3014.3014.30

SOLUNUM YOLUYLA TRANSFLUTHRİNE MARUZ BIRAKILAN SIÇANLARIN SOLUNUM YOLUYLA TRANSFLUTHRİNE MARUZ BIRAKILAN SIÇANLARIN SOLUNUM YOLUYLA TRANSFLUTHRİNE MARUZ BIRAKILAN SIÇANLARIN SOLUNUM YOLUYLA TRANSFLUTHRİNE MARUZ BIRAKILAN SIÇANLARIN BEYİNLERİNDE OLUŞAN BİYOKİMYASAL VE HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİMLER ÜZERİNE BEYİNLERİNDE OLUŞAN BİYOKİMYASAL VE HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİMLER ÜZERİNE BEYİNLERİNDE OLUŞAN BİYOKİMYASAL VE HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİMLER ÜZERİNE BEYİNLERİNDE OLUŞAN BİYOKİMYASAL VE HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİMLER ÜZERİNE

GİNKGO BİLOBA’NIN ETKİLERİ GİNKGO BİLOBA’NIN ETKİLERİ GİNKGO BİLOBA’NIN ETKİLERİ GİNKGO BİLOBA’NIN ETKİLERİ Şeyma Özsoy1, Duygu Aydın2, Hatice Aygün1, Sevil Çaylı3

1Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Tokat 2Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara

3Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Pyrethroidler; yüksek etkinlik, düşük toksisite ve kolay biyotransformasyon özelliğine sahip bir insektisit grubudur. Pyrethroid insektisitler, voltaja bağlı Na+ kanallarının kapanmasını geciktirerek etki gösterir. Ayrıca K+ kanallarını, Na+/Ca++ ATPaz’ı, Ca++/Mg++ ATPaz’ı ve kalmodulini inhibe ederek nörotoksik etki oluştururlar. Ginkgo Biloba (EGB), apoptozisin baskılanmasını kontrol eden antioksidan bir maddedir. Bu çalışmada amacımız pretiroid grubu bir insektisit olan transfluthrin içeren sinek kovucu likidlere maruz bırakılan sıçanlarda oluşabilecek oksidatif hasar ve apoptotik değişiklikler üzerine gingko bilobanın etkilerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 28 adet Wistar albino cinsi erkek sıçan çalışmaya alındı. Deney gruplarına 4 hafta boyunca sırasıyla transflutrin (soluma havasıyla, 8 saat/gün), transfluthrin+EGB (100mg/kg, i.p) ve yalnızca EGB (100mg/kg, i.p) uygulandı. Kontrol grubuna ise aynı sürede eşit hacimde serum fizyolojik verildi. 4. haftanın sonunda hayvanlar derin anestezi altında sakrifiye edilerek alınan beyin doku ve kan örneklerinden; biyokimyasal inceleme ile MDA, NO, SOD, GSH-Px ve GFAP düzeylerine bakıldı. Ayrıca dokularda oluşabilecek apoptotik değişikliklerin saptanması için Tunel (Terminal deoksinükleotidil transferaz mediated d-UTP nick end labeling) yöntemi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Tüm grupların doku örnekleri değerlendirildiğinde; transfluthrin verilen grubun kontrol grubuna göre; MDA* ve GFAP** oksidatif stres belirteçleri ve apoptotik indeksleri anlamlı olarak artmış, GSHPx ve SOD& seviyeleri anlamlı olarak azalmıştır. Tüm grupların serum örnekleri değerlendirildiğinde ise kontrol grubuna göre transfluthrin verilen grubun MDA&, GFAP* ve NO* oksidatif stres belirteçleri anlamlı olarak artmış, ayrıca SOD* seviyeleri anlamlı olarak azalmıştır. Transfluthrin+EGB verilen grubun MDA** ve NO* serum seviyeleri transflutrin grubuna göre anlamlı azalırken, GFAP*, GSHPx& ve MDA& doku seviyeleri de anlamlı olarak azalmıştır. SOD** doku seviyeleri ise transflutrin grubuna göre anlamlı olarak artmıştır. Transflutrin+EGB apoptotik indekslerinin*, transflutrin verilen gruba göre anlamlı oranda azaldığı belirlenmiştir (*p < 0.05, **p < 0.000, &p < 0.01) Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Ginkgo biloba ekstresi sıçanlarda solunum yoluyla transfluthrine maruz bırakılma sonucu ortaya çıkan oksidatif ve apoptotik değişimleri anlamlı oranda azaltmıştır.

Page 61: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

39

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Bildiri No:S20Bildiri No:S20Bildiri No:S20Bildiri No:S20 Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30Saat: 13.30----14.3014.3014.3014.30

BÖBREK İSKEMİ /REPERFÜZYON HASARI OLUŞTURULAN SIÇANLARDA LEPTİN ve BÖBREK İSKEMİ /REPERFÜZYON HASARI OLUŞTURULAN SIÇANLARDA LEPTİN ve BÖBREK İSKEMİ /REPERFÜZYON HASARI OLUŞTURULAN SIÇANLARDA LEPTİN ve BÖBREK İSKEMİ /REPERFÜZYON HASARI OLUŞTURULAN SIÇANLARDA LEPTİN ve RESVERATROLÜN JAK/STAT YOLAĞI VE SIRTRESVERATROLÜN JAK/STAT YOLAĞI VE SIRTRESVERATROLÜN JAK/STAT YOLAĞI VE SIRTRESVERATROLÜN JAK/STAT YOLAĞI VE SIRT----1 GENİ ÜZERİNDEN ETKİSİ 1 GENİ ÜZERİNDEN ETKİSİ 1 GENİ ÜZERİNDEN ETKİSİ 1 GENİ ÜZERİNDEN ETKİSİ

Serdar Erkasap1, Nilüfer Erkasap2, Mete Özkurt2, Onur Uysal3, Rumeysa Özyurt2, Özden Kutlay2, Banu Bayram4, Laman K. Mamedova5

1Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Eskişehir 2Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Eskişehir

3Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ESHMYO Histoloji, Eskişehir 4Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi SHMYO, Muğla

5Kansas State University Department of Molecular Biology, ABD Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: İskemi/reperfüzyon (İ/R) hasarı, akut böbrek yetmezliğinin en önemli sebeplerindendir. Daha önce yaptığımız İ/R hasarı çalışmalarımızda antioksidan etkisi olduğu bilinen leptin ve resveratrolün oksidatif hasara karşı doku koruyucu etkilerinin olduğu gösterilmiştir. Ancak, hücresel düzeyde, özellikle Janus protein kinaz/sinyal iletici ve transkripsiyon aktive edici (JAK/STAT) yolağının etki mekanizması ve bunun leptin ve resveratrol tedavisi ile ilişkisi tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Gereç ve YönGereç ve YönGereç ve YönGereç ve Yöntem: tem: tem: tem: Çalışmamızda, Sprague-Dawley cinsi toplam 40 adet erkek sıçan kontrol, İ/R, İ/R+leptin, İ/R+resveratrol ve İ/R+leptin+resveratrol tedavisi olacak şekilde beş grupda çalışılmıştır. Böbrek dokularından, RT-PCR ile tümör nekrozis faktör-alfa (TNF alfa), TNF-alfaR1 ve sirtuin1 (SIRT-1) mRNA gen ekspresyon düzeyleri ölçülmüştür. Western blotting (WB) tekniği ile STAT1, STAT3, kaspaz 3, Ik-B protein düzeyleri ve aynı genlerin RT-PCR ile mRNA düzeyleri ölçülmüş, biyokimyasal olarak total oksidan kapasite ve total antioksidan kapasite çalışılmıştır. Ayrıca histolojik incelemeler (HE, PAS, Masson Trichrome, TUNEL-apoptoz) yapılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: RT-PCR sonuçlarına göre; gruplar arasında TNF-alfa ve TNF-alfaR1 mRNA düzeyleri karşılaştırıldığında resveratrol ile tedavi grubunda İ/R grubuna göre anlamlı düzeyde artış gözlenmiştir. SIRT-1 mRNA düzeyi ise resveratrol grubunda, İ/R grubuna göre yükselmiştir. WB sonuçlarına göre; STAT3 protein düzeyi leptin grubunda anlamlı düzeyde artmıştır. Bunun yanısıra, STAT1, STAT3 ve kaspaz 3 protein düzeyleri resveratrol ve leptin+resveratrol tedavi gruplarında kontrol grubuna göre çok azalmışken, STAT1 mRNA ekspresyonu resveratrol grubunda, STAT3 ve kaspaz 3 mRNA ekspresyonu ise leptin+resveratrol grubunda İ/R grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Total Ik-B (Ik-B) ve fosforile Ik-B (pIk- B) ise resveratrol ve leptin+resveratrol gruplarında İ/R grubuna göre anlamlı düzeyde azalmışken, NF-κB mRNA gen ekspresyonu resveratrol grubunda, İ/R grubuna göre anlamlı bir artış gözlenmiştir. Histolojik olarak; leptin ve resveratrolün hücreyi İ/R hasarında apoptozisten koruyabildiği gözlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmamız ile ilk kez, böbrek İ/R hasarında leptin ve resveratrolün birlikte kullanımının JAK/STAT yolağı üzerine etki ederek ve apoptozisi engelleyerek doku hasarını önleyebildiği ortaya konulmuştur. Bu çalışma ESOGU BAP ve Kansas State University Molecular Biology Department tarafından desteklenmiştir.

Page 62: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

40

POSTER SUNUMLARIPOSTER SUNUMLARIPOSTER SUNUMLARIPOSTER SUNUMLARI 3333----5 E5 E5 E5 EYLÜL 2014YLÜL 2014YLÜL 2014YLÜL 2014

Page 63: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

41

3333 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

Poster No: P001Poster No: P001Poster No: P001Poster No: P001 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINDA ÜROTENSİNKRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINDA ÜROTENSİNKRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINDA ÜROTENSİNKRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINDA ÜROTENSİN----II DÜZEYLERİ II DÜZEYLERİ II DÜZEYLERİ II DÜZEYLERİ Recep Dokuyucu1, Bülent Göğebakan2, İbrahim Koç3, Ersin Şükrü Erden4

Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Fizyoloji Anabilim Dalı,2Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Hatay, 3Viranşehir Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Şanlıurfa,

4Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)’ın patofizyolojisinde hava yollarındaki fibrozis önemli yer tutmaktadır Yapılan çalışmalarda Ürotensin-II’nin (U-II) fibrotik doku gelişiminde kilit rol oynadığı bilinen TGF-β ekspresyonunu etkilediği gösterilmiştir. Bu bulgular U-II’nin TGF-β üzerinden etki ederek hava yollarında fibrozisin gelişmesine katkıda bulunduğunu düşündürmektedir. U-II seviyesi ile KOAH gelişimi arasındaki ilişkiyi gösteren mevcut herhangi bir çalışmaya literatürde rastlanmamıştır. Bu çalışmada, sigara kullanmayan, sigara kullanan ancak KOAH gelişmeyen ve sigara kullanan KOAH’lı bireylerin (KOAH) U-II düzeyleri karşılaştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi klinik araştırmalar etik kurulundan izin alındıktan sonra çalışmaya başlanılmıştır. Çalışmaya 98 sigara içmeyen, 78 sigara içen sağlıklı kişi ve 80 sigara öyküsü olan KOAH’lı hasta alındı. Çalışmaya en az 10 paket/yıl sigara içme öyküsü olan ve GOLD (Global Initiative For Chronic Obstructive Lung Disease) standartlarına göre KOAH tanısı alan hastalar dahil edildi. Tüm Gruplarda U-II seviyeleri ölçüldü. KOAH grubunda FEV1/FVC oranı ve KOAH evreleri saptanarak gruplar arasında U-II düzeyleri açısından anlamlılık olup olmadığı değerlendirildi. İstatistiksel analizde Ki-kare, Kruskal-Wallis ve spearman’s korelasyon testleri kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: U-II seviyesinin sigara içmeyen (85,29±45,87 pg/ml), sigara içen (118,50±65,51 pg/ml) ve KOAH (175,1±102,40 pg/ml) grupları arasında sırasıyla anlamlı derecede arttığı bulundu (sigara içmeyen - sigara içen; p < 0,0001, sigara içmeyen - KOAH; p < 0,00001, sigara içen - KOAH; p < 0,001). Grupların yaşları, sigara içmeyen (43,8±13,37), sigara içen (40,33±13,12) gruplarına kıyasla KOAH (59,04±11,87) grubunda anlamlı derecede arttığı bulundu (p < 0,0001). Gruplar cinsiyetlerine göre karşılaştırıldığında KOAH ile diğer gruplar arasında anlamlı farka rastlanmadı (p < 0,05). Ayrıca KOAH grubunda FEV1/FVC düzeyi ile U-II seviyesi arasında korelasyon saptanmadı (p=0,59). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: U-II seviyesi en düşük olarak sigara içmeyen grubunda tespit edilmiş olup sigara kullanımının U-II seviyesi üzerinde etkili olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca KOAH’lı bireylerin serum U-II seviyesinin diğer iki gruba göre anlamlı derecede yüksek olması, bu proteinin seviyesinde gözlenen artışın KOAH patofizyolojisi üzerine etki edebileceği düşüncesini akla getirmektedir.

Page 64: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

42

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P002Poster No: P002Poster No: P002Poster No: P002 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

AKUT YORUCU AKUT YORUCU AKUT YORUCU AKUT YORUCU EGZERSİZEGZERSİZEGZERSİZEGZERSİZ YAPTIRILAN SIÇANLARDA KAN VE KARACİĞER OKSİDAN YAPTIRILAN SIÇANLARDA KAN VE KARACİĞER OKSİDAN YAPTIRILAN SIÇANLARDA KAN VE KARACİĞER OKSİDAN YAPTIRILAN SIÇANLARDA KAN VE KARACİĞER OKSİDAN /ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNE BILBERRY’NİN (YABANMERSİNİ) ETKİLERİ /ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNE BILBERRY’NİN (YABANMERSİNİ) ETKİLERİ /ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNE BILBERRY’NİN (YABANMERSİNİ) ETKİLERİ /ANTİOKSİDAN SİSTEMLER ÜZERİNE BILBERRY’NİN (YABANMERSİNİ) ETKİLERİ

Songül Doğanay1, Serap Yıldırım1, Arzu Şahin2, Esra Laloğlu3, Abdulkadir Yıldırım3

1Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı 2Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı

3Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Bu çalışmanın amacı akut yorucu egzersizin neden olduğu oksidatif stres üzerine sıçan kan ve karaciğer dokusunda Bilberry’nin koruyucu etkisinin olup olmadığının araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Araştırmada 27 adet Sprague-Dawley cinsi erkek sıçan rastgele dört gruba ayrıldı. Kontrol, Billbery, Egzersiz ve Billbery+Egzersiz. Billbery ekstresi sıçanlara 100 mg/kg/gün dozunda gavaj yoluyla 30 gün boyunca günde 1 doz şeklinde verildi. Akut yorucu egzersiz 0o eğimde 25 m/dk hızda 1 saat koşturularak yaptırıldı. Kan serum ve karaciğer doku homojenatlarında MDA ve GSH düzeyleri ve GPx aktiviteleri ölçüldü. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında billbery, akut egzersiz ve billbery+akut egzersiz gruplarında serum GSH düzeyleri ve GPX aktivitelerinin anlamlı olarak değişmediği (tümü için p>0.05), ancak serum MDA düzeylerinin önemli oranda azaldığı görüldü (sırasıyla, p=0.011, p=0,013 ve p=0.0001). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında billbery grubu ve billbery+akut egzersiz grubunda karaciğer GPx aktivitesinin anlamlı olarak arttığı görüldü (sırasıyla, p=0.030 ve p=0.0001). Kontrol grubuna göre billbery+akut egzersiz grubunda karaciğer GSH seviyesinin anlamlı olarak arttığı (p=0.005), buna karşılık MDA konsantrasyonunun önemli düzeyde değişmediği görüldü (p=0.711). Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Bu çalışmanın sonuçları Billbery uygulamasının akut tüketici egzersiz yaptırılan sıçanlarda karaciğer GPx aktivitesi ve GSH enzim düzeylerini etkileyerek artışa sebep olması nedeniyle, antioksidan koruma sağlayabileceği gösterilebilir. Not: Bu çalışma 2012/39 BAP proje numarası ile Atatürk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

Page 65: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

43

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P003Poster No: P003Poster No: P003Poster No: P003 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

EGZERSİZ VE OBESTATİNİN EGZERSİZ VE OBESTATİNİN EGZERSİZ VE OBESTATİNİN EGZERSİZ VE OBESTATİNİN KARDİYAKKARDİYAKKARDİYAKKARDİYAK HEMODİNAMİK PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ HEMODİNAMİK PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ HEMODİNAMİK PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ HEMODİNAMİK PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ Gülsün Memi1,3, Orkide Palabıyık2, Aziz Karaca3, Levent Öztürk3.

1Kırklareli Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu, Kırklareli 2Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik AD, Edirne 3Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Edirne

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Obeziteyle mücadelede egzersiz ve egzersiz-dışı pek çok yöntem denenmektedir. Egzersizin kalp hemodinamisi üzerine etkileri bilinmektedir. Gastrointestinal kanaldan salgılanan obestatin obeziteyle mücadelede potansiyel bir farmakolojik ajan olarak değerlendirilmesine rağmen kalp üzerine etkileri açık değildir. Bu çalışmada obestatinin kalp hemodinamisi üzerine etkilerinin egzersizle karşılaştırmalı biçimde çalışılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik onay alındıktan sonra her grupta 9 hayvan (Sprague-Dawley ,250-300 g sıçan) olmak üzere 4 grupta çalışıldı; kontrol(sedanter) grubu, egzersiz grubu, sedanter+obestatin grubu, egzersiz+ obestatin grubu. Egzersiz protokolü 4 hafta süreyle haftada 5 gün, günde 20 dk yüzme egzersizinden oluşturuldu. Obestatin uygulaması yine 4 hafta süreyle günde 25µg/kg dozda intraperitoneal olarak uygulandı. Egzersiz ve ilaç uygulamalarından sonra tüm hayvanlar sakrifiye edilerek Langendorff düzeneğinde sol ventrikül içi basınç değişimi (SVBD), diyastol sonu basınç (DSB), kalp hızı, dP/dt (sol ventrikül içi basınç artışının, artış süresince geçen zamana oranı) değerleri ölçüldü. Gruplar arası verilerin karşılaştırılmasında ANOVA testi kullanıldı. BulgularBulgularBulgularBulgular: : : : Egzersiz+obestatin grubunun dP/dt oranı (46.5±0.8 mmHg) hem kontrol (90.86±14.4) hem de egzersiz (78.05±4.3 mmHg) grubuna göre anlamlı düşük (p<0.05) bulundu. Kalp hızları ölçüldüğünde gruplar arası anlamlı bir farklılık gözlenmedi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgular ışığında kronik obestatin uygulamasının kontrol grubuna kıyasla hemodinamik parametreleri olumsuz yönde etkilemediği gösterilmiştir. Obestatinin egzersiz dışı farmakoterapide kalp hemodinamisini bozmayan potansiyel bir madde olduğu düşünülmüştür. Bu çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından desteklenmiştir (TÜBAP 2014/03)

Page 66: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

44

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P004Poster No: P004Poster No: P004Poster No: P004 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

LLLL----NAME VE TUZ İLE İNDÜKLENEN DENEYSEL HİPERTANSİYON MODELİNDE ALİSKİRENİN NAME VE TUZ İLE İNDÜKLENEN DENEYSEL HİPERTANSİYON MODELİNDE ALİSKİRENİN NAME VE TUZ İLE İNDÜKLENEN DENEYSEL HİPERTANSİYON MODELİNDE ALİSKİRENİN NAME VE TUZ İLE İNDÜKLENEN DENEYSEL HİPERTANSİYON MODELİNDE ALİSKİRENİN KAN BASINCI, DAMAR KASILMA GEVŞEME CEVAPLARI VE RENAL DOKUDA ADMA, NADPH KAN BASINCI, DAMAR KASILMA GEVŞEME CEVAPLARI VE RENAL DOKUDA ADMA, NADPH KAN BASINCI, DAMAR KASILMA GEVŞEME CEVAPLARI VE RENAL DOKUDA ADMA, NADPH KAN BASINCI, DAMAR KASILMA GEVŞEME CEVAPLARI VE RENAL DOKUDA ADMA, NADPH

OKSİDAZ, RHO KİNAZ DÜZEYLERİNE OKSİDAZ, RHO KİNAZ DÜZEYLERİNE OKSİDAZ, RHO KİNAZ DÜZEYLERİNE OKSİDAZ, RHO KİNAZ DÜZEYLERİNE ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ Mehmet Yalçın Günal1, Emre Mutlu2, Engin Şahna2

1İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Elazığ

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Renin Anjiyotensin Aldosteron Sistemi (RAAS), kan basıncının düzenlenmesinde orta vadede etki gösteren temel sistemdir. L-NAME (Nω-nitro-L-arginin metil ester) ve tuz ile indüklenen hipertansiyon modeli sıkça kullanılan bir modeldir. Çalışmamızda bu model kullanılarak aliskirenin (renin inhibitörü) etkileri; ADMA (asimetrik dimetilarjinin), Rho kinaz, NADPH gibi mediatörlerle ilişkisinin araştırılması; ek olarak aliskiren tedavisi alan ratlarda fenilefrin (Phe) kasılma ve asetilkolin (Ach) gevşeme cevaplarının da incelenerek endotelyal disfonksiyonu nasıl etkilediği araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 21 (n=7/grup) adet Sprague-Dawley erkek sıçanlar; kontrol, hipertansiyon ve Aliskiren gruplarına ayrıldı. Hipertansiyon grubunda sıçanlara 4 hafta boyunca içme suyunda % 1 tuz ve 40 mg/kg/gün dozda L-NAME i.p. verildi. Aliskiren grubunda sıçanlara 4 hafta boyunca içme suyunda % 1 tuz ve 40 mg/kg/gün dozda L-NAME i.p. verildi 2. haftadan sonra (14. gün) Aliskiren 100 mg/kg/gün s.c. 2 hafta uygulandı. Sıçanların kuyruklarından 0., 14. ve 28.günlerde kan basıncı ölçümleri yapıldı. Çalışmanın sonunda, sıçanlardan dekapitasyonla kan örnekleri alındı, hızlıca torasik aorta çıkarıldı ve soğuk krebs solüsyonu içine alındı. Hazırlanan 4 mm boyundaki torasik aorta halkaları izole organ banyosuna asıldı, Fenilefrin (Phe) ve Asetilkolin (Ach) cevaplarına bakıldı. Biyokimyasal olarak NADPH oksidaz, ADMA ve Rho kinaz düzeyleri ELİSA ile ölçüldü. İstatistiksel farklar bağımsız gruplarda “one-way ANOVA” ve “independent-t” testleri ile hesaplandı. Aynı grubun farklı zaman noktalarındaki değerleri arasındaki fark değerlendirmek için “paired t test” kullanıldı. Elde edilen sonuçların yorumlanmasında p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Aliskiren grubunda sistolik kan basıncında 14.güne göre 28. günde anlamlı düşüş saptanırken, Phe için Ec50 değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti ve Phe Emax değerleri ise hipertansiyona göre anlamlı düşüş sergiledi. Ach için Ec50 değerinde hipertansiyona göre anlamlı azalma gözlemlenirken, Emax değerleri hipertansiyon grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Biyokimyasal incelemelerde, hipertansiyon grubunda NADPH oksidaz düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı yüksek iken Aliskiren grubunda düşüktü. Hipertansiyon grubunda ADMA düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı yüksek iken Aliskiren grubunda düşüktü. Rho-kinaz düzeylerinde gruplar arası anlamlı fark görülmedi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Aliskiren, organ hasarında anahtar rol oynayan NADPH oksidaz düzeylerini düşürerek protektif etkinlik gösterebilir, ADMA seviyesini azaltarak kardiyovasküler ve renal hastalıkların progresyonunu önleyebilir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar ışığında aliskirenin antihipertansif ve organ koruyucu süreçlerde rol alabileceği düşünülmektedir.

Page 67: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

45

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P005Poster No: P005Poster No: P005Poster No: P005 Saat:Saat:Saat:Saat: 14.3014.3014.3014.30----16.0016.0016.0016.00

FARKLI YAŞ GRUBU ERKEK FUTBOLCULARDA SOMATOTİP ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİFARKLI YAŞ GRUBU ERKEK FUTBOLCULARDA SOMATOTİP ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİFARKLI YAŞ GRUBU ERKEK FUTBOLCULARDA SOMATOTİP ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİFARKLI YAŞ GRUBU ERKEK FUTBOLCULARDA SOMATOTİP ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ Şahin Yeşildağ1, Şule Şakar2

1İstanbul Bilim Üniversitesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Sağlık Yüksekokulu, İstanbul 2İstanbul Arel Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, İstanbul

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Somatotip (vücut tipi), vücudun yapısal özelliklerine dayalı olarak antropometrik ölçümlerle ortaya konan bir sınıflandırmadır. Somatotip genlerle belirlenen fakat antrenmanla değiştirilebilen bir özelliktir. Başarılı sporcularda fiziksel yeteneklerdeki varyansın % 25- 60’ı somatotiple açıklanmaktadır. Sporcunun spor branşına göre somatotip özellikler kazandığı, bunun da başarıyı arttırdığı kabul edilmektedir. Bu çalışma, futbolcuların somatotip komponentlerini belirleyerek oynadıkları mevki ve yaş durumuna göre bu özelliklerini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma birinci lig ’de yer alan bir futbol takımın altyapısında yaşları 10 ile 21 arası değişik mevkilerde oynayan 222 futbolcuda yapılmıştır. Somatotip belirlemek amacıyla vücut ağırlığı, boy uzunluğu, deri kıvrım kalınlıkları, çap ve çevre ölçümleri yapılmıştır. Futbolculara araştırmacılar tarafından geliştirilmiş olan anket uygulanmıştır. Sporcuların somatotip değerleri Heath-Carter yöntemiyle belirlenmiştir. Futbolcular 5 yaş kategorisinde [10-11 (n=46); 12 (n=40); 13 (n=45); 14-16 (n=51) ve 17-21 (n=40) yaş] değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Futbolcuların oynadıkları mevkiye göre bütün komponentlerde istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmamıştır. Fakat yaşın önemli bir faktör olduğu saptandı. Buna göre; endomorfi yönünden 10-11 yaş grubunda diğer yaş gruplarına göre yüksek (p<0,05), 17-21 yaş grubu ise 10-11,12 ve 13 yaş gruplarına göre anlamalı derecede düşük bulunmuştur(p<0,05). Mezomorfi özelliği yönünden; 14-16 yaş grubundaki değeri 13 yaş grubu haricinde diğer gruplara göre (p<0,01); 13 yaş grubundaki değeri ise 10-11 ve 17-21 yaş gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu belirlendi (p<0,01). Ektomorfi özelliği yönünden; 17-21 yaş grubundaki değeri 14-16 yaş grubundaki göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çocuk futbolcuların vücut yağlılık durumunun yetişkin futbolculara göre daha yüksek olması büyüme çağından dolayı olabilir. Kaslılık durumunda ise değişik yaş gruplarındaki futbolcular arasında standart bir değişimin olmaması farklı antrenman programlarını uygulanması kaynaklı olabilir. Boy ağırlık oranına göre ileri yaştaki futbolcularda boydaki değişimin ağırlıktaki değişiminden daha baskın olduğu sonucuna varılmıştır. Bu yeterli beslenemediklerini düşündürmektedir. Dolayısıyla çalışmaya katılan futbolcuların yeterli büyüme ve gelişmeyi gösterebilmeleri için beslenmelerinin antrenman durumuna göre düzenlenmesi gerektiği kanısındayız.

Page 68: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

46

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P006Poster No: P006Poster No: P006Poster No: P006 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

PORTAL HİPERTANSİF TROMBOZLU HASTALARDA KAN VİSKOZİTESİ İLE ERİTROSİT PORTAL HİPERTANSİF TROMBOZLU HASTALARDA KAN VİSKOZİTESİ İLE ERİTROSİT PORTAL HİPERTANSİF TROMBOZLU HASTALARDA KAN VİSKOZİTESİ İLE ERİTROSİT PORTAL HİPERTANSİF TROMBOZLU HASTALARDA KAN VİSKOZİTESİ İLE ERİTROSİT AGREGASYON DEĞİŞİKLİKLERİAGREGASYON DEĞİŞİKLİKLERİAGREGASYON DEĞİŞİKLİKLERİAGREGASYON DEĞİŞİKLİKLERİ

Sacide Yıldız1, Hacer Yiğit2, M. Alper Yurci2, Şebnem Gürsoy2, Sami Aydoğan1

1Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri, 2Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Portal ven trombozu (PVT), portal venin herhangi bir yerinde trombüs gelişmesi ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. PVT sirozdan sonra portal hipertansiyon nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır.PVT genel populasyonda yaşam boyu %1 oranında görülme riskine sahiptir ve etyolojisi genellikle multifaktöryeldir. Hiperkoagülasyon durumlarında kan viskozitesinin arttığı da bilinen bir gerçektir. Bu çalışmada, PVT’den şüphe edilen hastalarda trombüs varlığını ortaya koyacak radyolojik incelemeler yanında kan viskozitesi ve eritrosit agregasyon durumlarındaki muhtemel değişikleri incelemek amaçlanmıştır. Gereç Gereç Gereç Gereç ve Yöntem: ve Yöntem: ve Yöntem: ve Yöntem: Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri’nde yapılan radyolojik tetkiklerle tespit edilen portal ven trombozlu 18 yaş üstü, her iki cinsiyetten 50 hasta ile 50 sağlıklı gönüllü çalışmaya dâhil edilmiştir. İntravenöz alınan kan örneklerinde Brookfield DV-II cone-plate viscometer (CP-40 spindle) cihazı yardımıyla 500 µl tam kan ve plazma viskoziteleri 3 farklı shear rate hızında (45s, 75s, 225s) mPa olarak ölçülmüştür. Eritrosit agregasyon oranları ise 20 µl kan kullanılarak Myrenne Aggregometresinde 10s de ölçülerek değerlendirilmiş ve elde edilen sonuçlar sağlıklı bireylerden alınan kan örnekleri ile karşılaştırılmıştır.Veriler Anova testi ile değerlendirilmiştir (p<0,05). Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: 45s yapılan viskozite ölçümlerinde; antikoagülan kullanmayan grupta 6,11±1,34 , kullanan grupta 5,91±1,21 ve kontrol grubunda ise 5,85±0,07 olarak bulunmuştur. Plazma viskozitesi ise antikoagülan kullanmayanlarda 1,71±0,21, kullananlarda 1,65±0,18 iken, kontrol grubunda 1,62±0,21 olarak ölçülmüştür. Eritrosit agregasyon ölçümlerinde sırasıyla M ve M1 değerleri; antikoagülan kullanmayan grupta 14,7±7,34 ve 21,6±8,40, kullanan grupta 14,4±5,09 ve 22,8±9,29, kontrol grubunda ise 5,59±1,45 ve 10,09±1,81 olarak bulunmuştur. Portal ven trombozu tanısı konmuş hastalarda gerek tam kan gerekse plazma viskozite değerleri sağlıklı kontrol grubuna göre yüksek bulunmuşsa da istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır . Eritrosit agregasyon oranları da hasta grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre belirgin şekilde yüksek bulunmuştur (p<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Trombüs varlığını saptamak için kullanılan radyolojik incelemelerin yanında viskozite ve eritrosit agregasyon ölçümlerinin de kullanılmasının teşhis ve tedavi prognozu açısından faydalı olabileceği sonucuna varılmıştır. Çalışma Erciyes Üniversitesi Klinik Araştırmaları Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır.

Page 69: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

47

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P007Poster No: P007Poster No: P007Poster No: P007 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SİGARA İÇEN BİREYLERDE KEFİR TÜKETİMİNİNSİGARA İÇEN BİREYLERDE KEFİR TÜKETİMİNİNSİGARA İÇEN BİREYLERDE KEFİR TÜKETİMİNİNSİGARA İÇEN BİREYLERDE KEFİR TÜKETİMİNİN BAZI HEMATOLOJİK VE İMMÜNOLOJİK PARAMETRELERE ETKİSİBAZI HEMATOLOJİK VE İMMÜNOLOJİK PARAMETRELERE ETKİSİBAZI HEMATOLOJİK VE İMMÜNOLOJİK PARAMETRELERE ETKİSİBAZI HEMATOLOJİK VE İMMÜNOLOJİK PARAMETRELERE ETKİSİ

Hüda Diken, Zelal Oğuz, Abdurrahman Şermet, Mustafa Kelle, Mukadder Atmaca, Murat Bilgin, Basra Obay

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Bu çalışma, kefirin sigara içen ve içmeyen bireylerde bazı hematolojik ve immünolojik parametrelere etkisini araştırmak amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Öz-kontrollü (self-controlled) bu çalışmaya; yaşları 25-55 ve en az beş yıl günde 30 adet ve üzeri sigara içen ve sigara içmeyen 30 sağlıklı erkek birey katıldı. Sigara içen ve içmeyen tüm katılımcılara açlık venöz kan örnekleri alındıktan sonra altı hafta öğlen öğünüyle birlikte günde 200 ml (bir su bardağı) kefir içirildi. Altı haftalık kefir tüketiminden sonra tüm bireylerden açlık venöz kan örnekleri tekrar alınarak hedeflenen bazı hematolojik ve immünolojik parametreler ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Sigara içenlerde kefir tüketimi; eritrosit, lökosit ve trombosit sayısı ile eritrosit osmotik dirençlerini, hemoglobin, hematokrit, sedimantasyon değerlerini, lökositlerin % oranlarını, total protein ile açlık kan şekeri düzeylerini etkilemedi (p<0.05). Ancak aynı bireylerde kefir; CD4+ ve CD25+ lenfositlerde önemli artışlara neden olurken (p<0.01), CD8+ ve CD19+ hücreleri ile kompleman C3 ve C4 proteinlerini etkilemedi, total IgG düzeyini ise önemli ölçüde azalttı (p<0.01). Sigara içmeyenlerde kefir; lenfosit sayısında artış, nötrofil ve eozinofil sayısı ile total IgG miktarında azalışa (p<0.05, p<0.05, p<0.05, p<0.01 sırasıyla) yol açtı, diğer kan parametrelerinde değişiklik oluşturmadı. Kefir, sigara içen bireylerde total kolesterol ve LDL-kolesterol düzeylerini azalttı (p<0.05), HDL-kolesterolü ise artırdı (p<0.05). Ancak, kefir sigara içmeyenlerde serum lipit parametrelerini etkilemedi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Kefir tüketimi; sigara içenlerde serum lipitlerini ve edinsel immüniteye ait bazı parametreleri olumlu yönde etkilemiş, özellikle sigara içen bireylerin sağlığının korunmasında fonksiyonel gıda olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Dicle Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü (DUBAP) tarafından desteklenmiştir.

Page 70: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

48

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P008Poster No: P008Poster No: P008Poster No: P008 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ORGANOFOSFAT BİLEŞİKLERİNDEN ETHİON’UN ERİTROSİTLERİN REOLOJİK ORGANOFOSFAT BİLEŞİKLERİNDEN ETHİON’UN ERİTROSİTLERİN REOLOJİK ORGANOFOSFAT BİLEŞİKLERİNDEN ETHİON’UN ERİTROSİTLERİN REOLOJİK ORGANOFOSFAT BİLEŞİKLERİNDEN ETHİON’UN ERİTROSİTLERİN REOLOJİK ÖZELLİKLERİNE ETKİSİ VE VİNPOSETİNİN MUHTEMEL KORUYUCU ROLÜÖZELLİKLERİNE ETKİSİ VE VİNPOSETİNİN MUHTEMEL KORUYUCU ROLÜÖZELLİKLERİNE ETKİSİ VE VİNPOSETİNİN MUHTEMEL KORUYUCU ROLÜÖZELLİKLERİNE ETKİSİ VE VİNPOSETİNİN MUHTEMEL KORUYUCU ROLÜ

Sacide Yıldız, Tuba Tunç, Sami Aydoğan, K.Erdem Başaran Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Organofosfat bileşikleri ile olan zehirlenmelerde, başta sinir ve dolaşım sistemi olmak üzere; kanda oksijen taşıyan ve aynı zamanda sürekli oksidan strese maruz kalan eritrositler de önemli ölçüde etkilenmektedir. Amacımız, organofosfat bileşiklerinden ethionun eritrositlerin reolojik özellikleri üzerine etkilerini incelemek ve bu değişiklikler üzerinde antioksidan olarak bilinen vinposetinin koruyucu olup olmadığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada ağırlıkları ortalama 220±40 gr olan 4-5 aylık dişi Sprague Dawley sıçanlar kullanılmıştır. Her grupta 10 sıçan olmak üzere 4 deney grubu oluşturulmuştur. Kontrol gruplarına; %0.9’luk serum fizyolojik i.p. , mısırözü yağı gavaj yoluyla; ethion grubuna 0,2 mg/kg ethion gavaj yoluyla; vinposetin grubuna 0,6 mg/kg vinposetin ip. olarak; vinposetin + ethion grubuna 0,6 mg/kg ip. vinposetin uygulanmaya başlandıktan bir gün sonra 10 gün boyunca 0,2 mg/kg gavaj yoluyla ethion uygulanmıştır. Sıçanlar, enjeksiyonların ve oral uygulamanın bitiminden 1 gün sonra anestezi altında uyutularak her bir sıçanın kalbinden 8-9 cc kan enjektörlere alınmıştır. Alınan kan örneklerinde, hematolojik parametreler ile plazma potasyum düzeyleri, methemoglobin ve 2,3-DPG miktarları ve eritrosit deformabilitesi ile % hemoliz değerleri ölçülmüştür. Hematolojik parametreler ile serum potasyum düzeyleri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Merkez Laboratuarında (Seimens Advia 2120İ) ölçülmüştür. Çalışma verileri Oneway Anova testiyle değerlendirilmiştir (p<0,05). Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Ethion verilerek organofosfat toksisitesi oluşturulan grupta eritrosit sayısı ile hematokrit, hemoglobin ve MCVdeğerleri azalmış MCH ve MCHC ise artmıştır (p<0,05). Vinposetin ve ethion + vinposetin verilen gruplarda ise bu parametrelerin kontrol grubuna yakın değerlerde olduğu görülmüştür. Plazma potasyum düzeylerinde kontrole göre hafif bir düşüş varsa da anlamlı değildir. Ancak ethion verilen grupta % hemoliz ve methemoglobin düzeyleri artmış, 2,3-DPG düzeyi ise yükselmiştir (p<0,05). Vinposetin verilmesi bu değerleri, % hemoliz hariç kontrol değerlerine yaklaşmıştır. Eritrositlerin deformabilite özelliği ise, ethion verilen grupta bozulmuş, ancak vinposetin verilen gruplarda bozulma daha az olmuştur. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Ethion gibi organafosfat zehirlenmelerinde, kanda oksijen taşıyan ve aynı zamanda sürekli oksidan strese maruz kalan eritrositler önemli ölçüde değişmekte, reolojik ve dolayısıyla oksijen taşıma görevleri olumsuz yönde etkilenmektedir. Antioksidan özelliği nedeniyle kullanılan vinposetinin organofosfat zehirlenmelerine karşı koruyucu olabileceği sonucuna varılmıştır. Çalışma ERÜ-BAP Birimi TSY-11-3817 Nolu proje ile desteklenmiştir.

Page 71: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

49

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P009Poster No: P009Poster No: P009Poster No: P009 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA DENEYSEL CİVA İNTOKSİKASYONU ÜZERİNE PROPOLİSİN KORUYUCU ETKİSİSIÇANLARDA DENEYSEL CİVA İNTOKSİKASYONU ÜZERİNE PROPOLİSİN KORUYUCU ETKİSİSIÇANLARDA DENEYSEL CİVA İNTOKSİKASYONU ÜZERİNE PROPOLİSİN KORUYUCU ETKİSİSIÇANLARDA DENEYSEL CİVA İNTOKSİKASYONU ÜZERİNE PROPOLİSİN KORUYUCU ETKİSİ Sacide Yıldız1, Sami Aydoğan1, Kadriye Erciş1, Timuçin A. Atayoğlu2, Sibel Silici3

1Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilm Dalı, Kayseri 2Amerikan Hastanesi, Aile Hekimliği Bölümü, İstanbul

3Erciyes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, Kayseri Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Civa, çevre kirletici olmasının yanında özellikle merkezi sinir sistemi ve karaciğer olmak üzere bütün sisitemlerde etkili olan toksik özelliklere sahip bir ağır metaldir. Bu araştırmada propolisin civa toksitesi üzerine koruyucu rolü araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada ağırlıkları ortalama 230 ±40 gr olan 4-5 aylık erkek Wistar Albino sıçan kullanılmıştır. Her grupta 10 rat olmak üzere 4 deney grubu oluşturulmuştur. Kontrol grubuna %0.9 serum fizyolojik intraperiteneal (ip);civa klorür grubuna 4mg/kg HgCl2 ip; propolis grubuna 200mg/kg propolis gavaj ; HgCl2 + propolis grubuna 4mg/kg HgCl2 ip + 200mg/kg propolis gavaj 3 gün boyunca uygulanmıştır. Koruyucu olarak propolis, HgCl2 uygulamasından bir gün önce verilmeye başlanmıştır ve HgCl2 verildiği 3 gün süresince de propolis verilmeye devam edilmiştir. Alınan kan örneklerinde; hematolojik parametreler [eritrosit sayısı, hematokrit değeri, hemoglobin miktarı, ortalama eritrosit volüm değeri (MCV), ortalama eritrosit hemoglobin değeri (MCH), ortalama eritrosit hemoglobin konsantrasyonu (MCHC)] ölçülmüştür. Çalışma verileri değerlendirilirken parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında One-way Anova testi kullanılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Civa toksisitesi oluşturulan sıçanların hematolojik parametrelerinde kontrol grubu hayvanlara göre istatistiki olarak önemli olmamakla birlikte artış gözlenmiştir. Bununla birlikte lökosit sayısı önemli ölçüde artarken, trombosit sayısında anlamlı bir düşüş saptanmıştır (p<0,05). SSSSonuçlar: onuçlar: onuçlar: onuçlar: Propolis verilen hayvanlarda lökosit ve trombosit sayısındaki değişikliklerin kısmen önlendiği gözlenmiş olup, propolisin civa toksitesinde de koruyucu olabileceği, ancak daha yüksek dozlar ve daha uzun süre ile uygulamaların yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Çalışma ERÜ BAP Birimi TSY-11-3814 No’lu proje ile desteklenmiştir.

Page 72: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

50

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P010Poster No: P010Poster No: P010Poster No: P010 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA KARBON TETRAKLORÜR (CCL4) İLE OLUŞTURULAN AKUT KARACİĞER SIÇANLARDA KARBON TETRAKLORÜR (CCL4) İLE OLUŞTURULAN AKUT KARACİĞER SIÇANLARDA KARBON TETRAKLORÜR (CCL4) İLE OLUŞTURULAN AKUT KARACİĞER SIÇANLARDA KARBON TETRAKLORÜR (CCL4) İLE OLUŞTURULAN AKUT KARACİĞER HASARINDA ETİL PİRÜVATIN KORUYUCU ETKİSİHASARINDA ETİL PİRÜVATIN KORUYUCU ETKİSİHASARINDA ETİL PİRÜVATIN KORUYUCU ETKİSİHASARINDA ETİL PİRÜVATIN KORUYUCU ETKİSİ

Miraç Bakdemir1, Ebru Çetin1, Mehmet Fatih Sönmez2, Nazmi Çetin1 1Erciyes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

2Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada, CCl4 ile oluşturulan akut karaciğer hasarına karşı etil pirüvatın koruyucu bir etki gösterip göstermediği araştırılacaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada, 40 erkek Sprague Dawley ırkı sıçan eşit dört gruba ayrıldı. Kontrol grubuna 1 ml ringer laktat solusyonu 3 kere (0, 90 ve 360. dak.) periton içi uygulandı. Karbon tetraklorür grubuna 1.6 g/kg CCl4 periton içi yolla tek doz verildikten sonra 90 ve 360. dakikalarda 1 ml ringer laktat, etil pirüvat grubuna 40 mg/kg dozda etil pirüvat ringer laktat ile 1 ml’ye tamamlanarak 3 kere (0, 90 ve 360.dak) periton içi, etil pirüvat+ CCl4 grubuna ise tek doz 1.6 g/kg CCl4 uygulamasından 30 dak. önce ve CCl4 uygulamadan 60 ve 360 dak. sonra 40 mg/kg dozda etil pirüvat ringer laktat ile 1 ml’ye tamamlanarak periton içi yolla verildi. Son enjeksiyonlardan 24 saat sonra sodyum pentotal aneztesizi altında bütün gruplardan kan ve karaciğer doku örnekleri alındı. Plazma MDA ve NO düzeyleri ile eritrosit SOD, CAT ve GPx aktiviteleri spektrofotometerik yöntemle belirlenirken karaciğer dokusu ise histopatolojik olarak incelendi. Verilerin analizinde tek yönlü ANOVA ve Tukey’s testi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubuna göre, karbon tetraklorür verilen grupta, plazma MDA ve NO düzeylerinde ve serum AST, ALT ve ALP aktivitelerinde önemli bir artma (p < 0.05), eritrosit SOD, CAT ve GPx aktivitelerinde ise önemli bir azalma (p < 0.05) gözlendi. Histopatolojik olarak, CCl4 verilen grupta steatozis, nekrotik alanlar, mononükleer hücre infiltrasyonları ve TUNEL (+) hücre sayısında artış gözlendi. Buna karşılık, karbon tetraklorür grubu ile karşılaştırıldığında, CCl4 uygulamasından önce ve sonra yapılan etil pirüvat uygulamasının plazma MDA ve NO düzeyleri ile serum AST, ALT ve ALP aktivitelerinde anlamlı bir azalma (p < 0.05), eritrosit SOD, CAT ve GPx aktivitelerinde ise anlamlı bir atma (p < 0.05) oluşturduğu tespit edildi. Histopatolojik incelemde etil pirüvat uygulamasının CCl4’ün oluşturduğu doku hasarını kısmen iyileştirdiği gözlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Etil pirüvatın akut karaciğer hasarına karşı kısmen koruyucu etki gösterdiği tespit edildi. *Bu çalışma, Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından kısmen desteklenmiştir (Kodu: TSY-11-3606).

Page 73: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

51

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P011Poster No: P011Poster No: P011Poster No: P011 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE, ANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE, ANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE, ANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE, ANTİANTİANTİANTİ----ARİTMİK İLAÇLARIN EKG ÜZERİNE ETKİLERİARİTMİK İLAÇLARIN EKG ÜZERİNE ETKİLERİARİTMİK İLAÇLARIN EKG ÜZERİNE ETKİLERİARİTMİK İLAÇLARIN EKG ÜZERİNE ETKİLERİ Şüheda Alpay1, Mürüvvet Alenbey1, Şeyma Çoğan2, Hasan Kazdağlı1,

H. Fehmi Özel3, Mustafa Özbek1

1Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Manisa 2Ege Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Biyomühendislik Anabilim Dalı, İzmir

3Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Manisa Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bilindiği gibi, anti-aritmik ilaçlar etki mekanizmalarına göre EKG üzerine farklı şekillerde etki etmektedirler. Bu nedenle anti-aritmik ilacın profilinin belirlenmesinde EKG kayıtları da kullanılabilir. Bu çalışmada çeşitli anti-aritmik ilaçların (KLAS I, II ve III) sağlıklı farelerdeki etkileri EKG kayıtları alınarak incelenmiştir. Çünkü fareler potansiyel olarak genetik çalışmalarda kullanılabilinen özel bir deney hayvanlarıdır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Na-Pentobarbital (50-60 mg/kg) ile anestezi edilen, 4-5 aylık, 25-35 gr ağırlığında 40 adet fare kullanıldı. Toplam dört grup oluşturuldu; 1-Kontrol (SF), 2-Kinidin, 50 mg/kg (KLAS I), 3-Amiodaron, 50 mg/kg (KLAS I, II, III ve IV etkisi) ve 4-D-Sotalol, 2 mg/kg (KLAS II ve III) grubudur.Yüzeyel bir anestezi sağlandıktan sonra spontan solunum yapan hayvanlarda EKG kayıtları (DII) bilgisayar ile (PowerLab/SP8, Avustralya) yapıldı (Pre-drug). İlaç uygulamasından sonra (Post-drug) 25-30 dk. boyunca EKG kayıtları alındı. EKG kayıtlarının analizinde R-R, P-R intervalleri, QRS kompleksi süresi, QT ve QTc değerleri ölçüldü. Farelerde QRS kompleksinin bitiş noktasını belirlemek doğal olarak zor olduğundan bu nokta iki farklı şekilde tanımlandı: “S” dalgasının ucu alındığında “QRS1”, izoelektrik hatta “T” dalgasının başlangıç noktası alındığında “QRS2” tanımlaması yapıldı. İstatistiksel kıyaslamalar “paired” t-testi kullanılarak yapıldı, p < 0.05 değeri istatistiksel anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Na-Pentobarbital RR mesafesini etkilemeksizin, zamana bağlı olarak PR, QT, QTc mesafeleri ile QRS1 ve QRS2 kompleksi sürelerini hafif derecede kısaltmıştır. Amiodaron net bir şekilde PR, RR intervalleri ile QRS1 ve QRS2 kompleksi sürelerini kısaltmıştır ve QTc intervalini arttırmıştır. Kinidin PR, QT ve QTc intervalleri ile QRS1 ve QRS2 kompleksi sürelerini uzatmıştır. D-Sotalol sadece RR intervalini uzatmıştır. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Amiodaronun EKG de QTc üzerine uzatıcı etkisi literatür ile uyumludur fakat QRS1 ve QRS2 üzerine etkisinin kısaltma şeklinde bulunması farelerde ventriküler depolarizasyonun bitip ventriküler repolarizasyonun başladığı noktanın tespit edilmesinin zorluğundan kaynaklanmaktadır. Farelerde Kinidinin EKG üzerine etkisi genel olarak literatür verileri ile uyumludur. D-Sotalol grubunda ise QT ve QTc intervallerinde beklenen uzamanın gözlenmemesi anestezik madde ilaç etkileşiminin varlığının sonucu olarak düşünülmektedir.

Page 74: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

52

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P012222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA AKUT TİLMİKOSİN KARDİYOTOKSİSİTESİNE KARŞI SIÇANLARDA AKUT TİLMİKOSİN KARDİYOTOKSİSİTESİNE KARŞI SIÇANLARDA AKUT TİLMİKOSİN KARDİYOTOKSİSİTESİNE KARŞI SIÇANLARDA AKUT TİLMİKOSİN KARDİYOTOKSİSİTESİNE KARŞI GRELİNİN KORUYUCU ETKİSİGRELİNİN KORUYUCU ETKİSİGRELİNİN KORUYUCU ETKİSİGRELİNİN KORUYUCU ETKİSİ

Nazmi Çetin, Ebru Çetin Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: İnsan ve hayvanlarda başlıca beslenmeyi stimüle eden ve büyüme hormonu salınımını uyaran grelinin kalp fonksiyonları üzerine yararlı etkileri gösterilmiştir. Klinik kullanım açısından güvenilir ilaçlar arasında düşünülmesine rağmen bazı makrolitlerin kardiyovasküler sistem üzerine yan etkileri bilinmektedir. Bunlardan tilmikosinin kalpte taşikardi, myokardiyal depresyon, kan basıncında ve kardiyak output’da azalma gibi kardiyovasküler sistem üzerine olumsuz etkiler yaptığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada, tilmikosin ile akut kardiyotoksisite oluşturulan ratlardan elde edilen elektrokardiyografik, ekokardiyografik ve biyokimyasal bulgular ışığında grelinin kalp fonksiyonları üzerine olası koruyucu rolü incelenecektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu amaçla, sıçanlar eşit olarak 4 gruba ayrılarak kontrol grubuna 5 gün süreyle serum fizyolojik, 2. gruba akut kardiyotoksisite oluşturmak için tek doz tilmikosin (75 mg/kg), 3.gruba 5 gün süreyle grelin (10 nmol/Kg/gün), 4.gruba ise 5 gün süreyle grelin uygulamasını takiben 5.günde tek doz tilmikosin uygulandı. Son ilaç uygulamasından üç saat sonra sodyum pentotal ile anestezisi altında ratların elektrokardiyografik, ekokardiyografik verileri elde edildi ve biyokimyasal parametreler için kanları alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Gruplar arasındaki farklılığı belirlemek amacıyla yapılan nonparametrik testlerden Kruskal-Wallis testi ve Mann-Whitney U testi sonuçlarına göre; kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tilmikosin verilen ratların kardiyak output (CO), sol ventrikül kısalma fraksiyonu (FS) ve ejeksiyon fraksiyonunda (EF) önemli bir azalma (p < 0.05), QT aralığında ise önemli bir uzama (p < 0.05), laktat dehidrogenaz (LDH) ve kreatin kinaz (CK) aktivitelerinde ise önemli bir artma (p < 0.05) tespit edildi. Öte yandan, grelin ön uygulaması yapılan grupta, tilmikosin grubuna göre CO, EF ve FS değerlerinde anlamlı bir artma (p < 0.05), QT aralığında ise önemli bir kısalma (p < 0.05) serum LDH ve CK aktivitelerinde ise önemli bir azalma (p < 0.05) kaydedildi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bulgularımız tilmikosinin kardiyak fonksiyon bozukluğuna yol açabileceğini, grelin ön uygulamasının ise tilmikosinin bu olumsuz etkilerini azaltabileceğini ve dolayısıyla grelinin kardiyoprotektif aktiviteleri nedeniyle makrolit grubu ilaçların yan etkilerine karşı terapötik bir ajan olarak kullanılabileceğini göstermektedir.

Page 75: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

53

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P013333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FUTBOLCULARDA TEKRARLI SPRİNT TESTİNİN HEMOREOLOJİK PARAMETRELERDE FUTBOLCULARDA TEKRARLI SPRİNT TESTİNİN HEMOREOLOJİK PARAMETRELERDE FUTBOLCULARDA TEKRARLI SPRİNT TESTİNİN HEMOREOLOJİK PARAMETRELERDE FUTBOLCULARDA TEKRARLI SPRİNT TESTİNİN HEMOREOLOJİK PARAMETRELERDE ZAMANA BAĞLI OLUŞTURDUĞU DEĞİŞİKLİKLERZAMANA BAĞLI OLUŞTURDUĞU DEĞİŞİKLİKLERZAMANA BAĞLI OLUŞTURDUĞU DEĞİŞİKLİKLERZAMANA BAĞLI OLUŞTURDUĞU DEĞİŞİKLİKLER

Utku Alemdaroğlu1, Özgen Kılıç-Erkek2, Yusuf Köklü1, Emine Kılıç-Toprak2, Ayşegül Yapıcı1, Fatma Ünver-Koçak1, Melek Bor-Küçükatay2

1Pamukkale Üniversitesi, Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu, Denizli 2Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Denizli

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Futbolcuların yüksek şiddetli hareketleri kaliteli bir şekilde gerçekleştirebilmesi, yorgunluk oluşmadan arka arkaya tekrarlayabilmesi için aerobik, anaerobik dayanıklılık özellikleri önemlidir. Tekrarlı sprint testleri (TST), futbol oyun yapısına uygun olarak geliştirilmiş anaerobik kapasiteyi belirlemeye yönelik testlerden biridir. Farklı toparlanma protokollerinin hemoreolojik parametreler üzerine etkilerini inceleyen çalışmalar olmasına rağmen, TST’nin bu parametreler üzerine etkileri bilinmemektedir. Çalışmamızda futbolcularda TST’nin hemoreolojik parametrelerde zamana bağlı olarak oluşturduğu değişikliklerin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Pamukkale Üniversitesi futbol takımından 7 erkek denek katılmış, (ort yaş 22±2,82 yıl, boy 181.1±9.35 cm; vücut ağırlığı 76.68±9.29 kg) test Pamukkale Üniversitesi halı sahalarında yapılmıştır. TST öncesinde sporcular düşük tempo 10 dakika koşuyu takiben 8 metrelik hızlı ayak hareketleri içeren 5 dakikalık ısınma, son olarak 2 dakika pasif dinlenmeli 20 metrelik 3 sprint yapmışlardır. Isınma sırasında sporcuların statik esnetme yapmalarına izin verilmemiştir. TST 10x30 m sprintler arasında 10 saniyelik dinlenme aralıkları şeklinde uygulanmıştır. Her sprint değeri başlangıc ve bitiş noktalarına yerleştirilen fotoseller yardımıyla belirlenmiştir. Çift yönlü fotosel sistemi sayesinde sporcular bitirdikleri yerden sıradaki sprint’e başlamışladır. Deneklerin ön kollarından TST öncesi, 3, 30, 60 dakika, 2, 4 saat sonrası, toplam 6 kez alınan kan örneklerinden eritrosit deformabilitesi, agregasyonu bir ektasitometre (LORCA) kullanılarak, ölçülmüştür. Egzersiz öncesi ve sonrası laktat eşiği kulak memelerinden kan alınarak belirlenmiş, istatistiksel analiz için repeated-measures ANOVA testi kullanılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Uygulanan TST deneklerin laktat düzeyleri ve eritrosit deformabilitelerinde artışa sebep olmuş, eritrosit deformabilitesi 4 saat boyunca yüksek seyretmiştir. 1,69 Pa kayma kuvvetinde 1,2,4. saatlerde ölçülen eritrosit deformabiliteleri egzersiz öncesine göre istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek bulunmuştur (p < 0,05). Eritrosit agregasyon indeksi (AI) egzersiz sonrası artış, agregasyon genliği (AMP), agregasyon yarı zamanı (t1/2) azalma göstermiş; bu parametreler 2. saatte egzersiz öncesi değerlerine dönmüşlerdir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Futbolcuların anaerobik kapasitelerini belirlemek amacıyla uygulanan TST’nin eritrosit deformabilitesinde artışa sebep olarak kan dolaşımı üzerine olumlu etki oluşturduğu gözlenmiştir. AI’daki artış, t1/2’deki azalmayla uyumlu olup antrene bireylerde gözlenen eritrosit agregasyonu artışını yansıtmaktadır.

Page 76: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

54

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P014444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KİLOLU VE OBEZ KADINLARDA ANAEROBİK EGZERSİZE ADİPONEKTİN, LEPTİN VE REZİSTİN KİLOLU VE OBEZ KADINLARDA ANAEROBİK EGZERSİZE ADİPONEKTİN, LEPTİN VE REZİSTİN KİLOLU VE OBEZ KADINLARDA ANAEROBİK EGZERSİZE ADİPONEKTİN, LEPTİN VE REZİSTİN KİLOLU VE OBEZ KADINLARDA ANAEROBİK EGZERSİZE ADİPONEKTİN, LEPTİN VE REZİSTİN YANITIYANITIYANITIYANITI

Selma Arzu Vardar1, Aziz Karaca1, Orkide Palabıyık2, Sibel Güldiken3, Necdet Süt4, Ahmet Muzaffer Demir3

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi 1Fizyoloji Anabilim Dalı,2Biyofizik Anabilim Dalı, 3İç Hastalıkları Anabilim Dalı,4 Biyoistatistik Anabilim Dalı, Edirne

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Adiponektin, leptin ve rezistin gibi adipokinler obezite ile ilgili metabolik süreçler ve kardiyovasküler işlevlerde farklı roller oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı kilolu ve obez kadınlarda anaerobik egzersizlerin plazma adiponektin, leptin ve rezistin düzeylerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma 19-30 yaş arası, beden kitle indeksi 25 ile 35 kg/m2 arasında olan (ortalama 29,2±2,6 kg/m2), kronik bir hastalığı olmayan gönüllü kadınlar (n=12) üzerinde yapıldı. Etik onayı takiben, katılımcıların haftada 2 gün ve birinci haftadaki egzersiz günlerinde ardışık 4, ikinci haftada 5, üçüncü haftada 6 seans egzersiz yapacakları bir program oluşturuldu. Her egzersiz seansı, bisiklet ergometre (Monark 894-E) ile Wingate testi (0,065 g/kg yük) uygulanarak yapıldı. Programın ilk ve son gününde, egzersiz öncesi ve sonrası 5. ve 90. dakikalarda alınan kan örneklerinden plazma adiponektin, leptin ve rezistin düzeyleri ELİSA yöntemi ile belirlendi. İstatistiksel değerlendirmede Friedman test ve Wilcoxon test kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Egzersizlerin ilk günündeki adiponektin düzeyi egzersiz öncesi 9,9±5,5 µg/ml, egzersiz sonrası 5. dakikada 11,5±7,3 µg/ml ve 90. dakikada 10,0±5,8 µg/ml bulundu (p=0.03). Son günde egzersiz öncesi 10,7±6,1 µg/ml, egzersiz sonrası 5. dakikada 11,8±6,5 µg/ml ve 90. dakikada 9,3±3,5 µg/ml idi (p<0.01). İlk gündeki leptin değerleri egzersiz öncesi 14,4±22,3 µg/ml, 5. dakikada 23,6±13,2 µg/ml ve 90. dakikada 21,9±12,7 µg/ml olup (p<0.01), son günde egzersiz öncesi 28,0±16,3 µg/ml, egzersiz sonrası 5. dakikada 24,3±16,8 µg/ml ve 90. dakikada 23,1±15,3 µg/ml bulundu (p<0.01). İlk günde rezistin değerleri egzersiz öncesi 10,2±2,8 µg/ml, 5. dakikada 10,4±2,8 µg/ml ve 90. dakikada 8,8±2,0 µg/ml olup (p=0.02), son günde egzersiz öncesi 9,3±2,6 µg/m, egzersiz sonrası 5. dakikada 9,6±3,3 µg/ml ve 90. dakikada 9,7±3,5 µg/ml bulundu (p=0.67). Programın ilk ve son gündeki değerler birbiriyle karşılaştırıldığında ise farklılık saptanmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Anaerobik egzersizler kilolu ve obez kadınlarda ilk günden itibaren plazma adiponektin ve leptin düzeylerinde değişim oluşturmaktadır. Bu değişim üç haftalık egzersiz programının sonunda da ilk güne benzer şekilde devam etmektedir. Bu çalışma Trakya Üniversitesi TÜBAP 2012/54 tarafından desteklenmiştir.

Page 77: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

55

3 E3 E3 E3 Eylül 2014ylül 2014ylül 2014ylül 2014

Poster No: P015Poster No: P015Poster No: P015Poster No: P015 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

BASINÇ YÜKLENMESİYLE OLUŞTURULAN KARDİYAK HİPERTROFİ MODELİNDE AORT BASINÇ YÜKLENMESİYLE OLUŞTURULAN KARDİYAK HİPERTROFİ MODELİNDE AORT BASINÇ YÜKLENMESİYLE OLUŞTURULAN KARDİYAK HİPERTROFİ MODELİNDE AORT BASINÇ YÜKLENMESİYLE OLUŞTURULAN KARDİYAK HİPERTROFİ MODELİNDE AORT KASILMA VE GEVŞEME YANITLARININ İNCELENMESİKASILMA VE GEVŞEME YANITLARININ İNCELENMESİKASILMA VE GEVŞEME YANITLARININ İNCELENMESİKASILMA VE GEVŞEME YANITLARININ İNCELENMESİ

Nur Özen1, Yusuf Olgar2, Nihal Öztürk2, Semir Özdemir2, Filiz Basralı1 Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1Fizyoloji Anabilim Dalı, 2Biyofizik Anabilim Dalı, Antalya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kronik olarak volüm veya basınç yüklenmesine sekonder gelişen kardiyak hipertrofide kardiyak fonksiyonlarda çeşitli düzeylerde bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Ancak bu süreç, beraberinde kalp odacıklarında ve bu odacıklarla bağlantılı bulunan dolaşım sistemlerinde gelişen hemodinamik değişikleri de içermekte ve sonuçta bazı fonksiyonel ve yapısal adaptasyonel farklanmalarla ilerleme göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, deneysel olarak basınç yüklenmesiyle oluşturulan kardiyak hipertrofi modelinde aort kasılma ve gevşeme yanıtlarının değişimini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 8 haftalık 19 adet erkek Wistar sıçan kullanılmıştır. Hayvanlar SHAM (n=9) ve transvers aortik konstriksiyon (TAK; n= 10) uygulanan gruplar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. TAK grubundaki sıçanlara TAK modeli brakiosefalik arter ile sol karotid arter arasından, 6-0 ipek sütür kullanılarak aortun daraltılması ile gerçekleştirilmiştir. SHAM grubuna aynı cerrahi işlem uygulanmış ancak aort daraltılması yapılmamıştır. Tüm sıçanlar 10 hafta yaşatılmıştır. Deney günü anestezi altındaki hayvanların aortları izole edilerek organ banyosunda kasılma ve gevşeme yanıtları incelenmiştir. Sonuçların değerlendirilmesinde ANOVA testi kullanılmış, p < 0,05 ve üzeri değerler önemli kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Potasyum klorür ile oluşturulan kasılma ve sodyum nitroprussid kullanılarak elde edilen gevşeme yanıtları iki grup arasında fark göstermemiştir. Fenilefrin aracılı kasılma yanıtlarında TAK grubunda istatistiksel olarak önemli düzeyde azalma (p < 0.001) saptanırken asetilkolin ile elde edilen gevşeme yanıtlarında SHAM grubuna kıyasla önemli artış (p < 0.001) izlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Basınç yüklenmesiyle oluşturulan kardiyak hipertrofi modelinde aort düz kasının, membran potansiyeli değişimi ile uyarılan kasılma ve endotel bağımsız gevşeme yanıtları değişmezken, agonist aracılı kasılma yanıtı zayıflamış, buna karşın yine agonist aracılı ve endotel bağımlı gevşeme yanıtı ise artış göstermiştir. Bu bulgular basınç yüklenmesi sürecinde yalnızca kalp dokusunda değil vasküler dokuda da bazı adaptif değişikliklerin gelişebileceğini ve bu değişikliklerin bu süreçteki kompansatuar mekanizmalara katkı sağlıyor olabileceğini düşündürmektedir.

Page 78: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

56

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P016666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SOLUNUMSAL UZUN SÜRELİ FASİLİTASYONUN KAN GAZLARININ REGÜLASYONUNA ETKİSİSOLUNUMSAL UZUN SÜRELİ FASİLİTASYONUN KAN GAZLARININ REGÜLASYONUNA ETKİSİSOLUNUMSAL UZUN SÜRELİ FASİLİTASYONUN KAN GAZLARININ REGÜLASYONUNA ETKİSİSOLUNUMSAL UZUN SÜRELİ FASİLİTASYONUN KAN GAZLARININ REGÜLASYONUNA ETKİSİ Kemal Erdem Başaran1, Sacide Yıldız1, Gökmen Zararsız2, Sami Aydoğan1

Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1 Fizyoloji Anabilim Dalı, 2 Biyoistatistik ve Tıp Bilişimi Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Solunum, arterial kan gazlarının homeostazını korumak için sürekli kendini ayarlamalıdır. Solunumsal nöroplastisite, düzenleyici fonksiyonları korumak için aracılık yapar. Solunumsal plastisite için bilinen en iyi model aralıklı hipoksinin(AH; PaO2=35–45 mmHg) neden olduğu ventilasyonda artışa sebep olan (>1 sa) uzun süreli fasilitasyondur (vLTF). Bu çalışmanın amacı; aralıklı hipoksi modeli boyunca ve sonrasında arterial parsiyel oksijen basıncı (PaO2) ve karbondioksit basıncı(PaCO2) regülasyonunun vLTF’e bağımlılık derecesini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 3-4 aylık, 6 adet Sprague-Dawley cinsi, erkek ratlar kullanılmıştır. Ratlar, akut aralıklı izokapnik hipoksi(AAİH) modeli oluşturulmadan önce pletismografi içerisinde 30 dk boyunca FIO2=0.21 ve FICO2=0.03 normoksik koşulda (NK) aklimatize edilmiştir ve sonrasında 60 dk boyunca NK’ da tutulmuştur. Daha sonra 5 kez, 5 dakika boyunca FIO2=0.10 ve FICO2=0.4, aralara 1’ er kez olmak üzere 4 kez 5 dakika boyunca FIO2=0.21 ve FICO2=0.03 gaz fraksiyonlarına maruz bırakılarak AAİH modeli oluşturulmuştur. AAİH sonrası 60 dk FIO2=0.21 ve FICO2=0.4 gaz fraksiyonlarına maruz bırakılmıştır. Her üç durum sonunda femoral artere katater kanule edilmiş ratlardan 17µl kan alınıp, PaO2, PaCO2, pH ve SaO2 analizleri co-oksimetre ile yapılmıştır. Çalışma süresince abdominal boşluğa implant edilen sıcaklık telemetrisi ile de anlık vücut sıcaklığı ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: NK’ ya maruz bırakıldıktan (60 dk) hemen sonra alınan kan gazı örnekleri sonucunda arterial kan gazları, kan pH’sı ve oksijen satürasyonu değerleri sırasıyla; PaO2=97,66(±10,11), PaCO2=45.50(±8.06), pH=7.45(±0.02),SaO2=98,30(±1,25) olarak ve AAİH modeli hemen sonrası; PaO2=48,83(±4,62), PaCO2=45(±5.65), pH=7.46(±0.02), SaO2=(70,50± 3,48) ve de AAİH 60 dk sonrası PaO2=88,00(±9,89), PaCO2=36.83(±3.48), pH=7.49(±0.03), SaO2=101,40(±0,55) olarak ölçülmüştür. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: İstatiksel analiz sonucu p < 0.05 düzeyi anlamlı kabul edildi. Buna göre; PaO2; AAİH modeli sonrasında NK’ ya göre azalırken, AAİH sonrasında (60.dk) artmıştır. PaCO2; AAİH sonrası(60.dk), AAİH modeli sonrasına göre azalmıştır. Buna bağlı olarak pH ise normaksik koşula göre AAİH sonrası (60.dk) artmıştır. SaO2; AAİH modeli sonrasında NK’a göre azalmış ve AAİH sonrasında ise (60.dk) artmıştır. PaCO2’ nin normaksik koşula göre AAİH’nin 60dk sonrasına göre düşmesi aralıklı hipoksinin, vLTF’ i düşündüren, kalıcı bir hiperventilasyon başlattığını göstermiştir.

Page 79: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

57

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: Poster No: Poster No: Poster No: P01P01P01P017777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SUBSUBSUBSUB----HEMOLİTİK KAYMA GERİLİMİNE ERİTROSİT DEFORMABİLİTE CEVAPLARIHEMOLİTİK KAYMA GERİLİMİNE ERİTROSİT DEFORMABİLİTE CEVAPLARIHEMOLİTİK KAYMA GERİLİMİNE ERİTROSİT DEFORMABİLİTE CEVAPLARIHEMOLİTİK KAYMA GERİLİMİNE ERİTROSİT DEFORMABİLİTE CEVAPLARI Buse Eğlenen, Mine Türkay, Nazlı Ataç, Oğuz K. Başkurt, Özlem Yalçın

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Eritrositlerin yüksek kayma gerilimine (≥100 Pa) uzun süre maruziyeti ya parçalanmasına ya da mekanik hasara uğramalarına yol açar. Diğer taraftan, fizyolojik düzeydeki kayma gerilimlerinin (5-20 Pa) ise, eritrosit deformabilitesini arttırdığı bildirilmiştir. Bu çalışma, kayma gerilimine yararlı veya zararlı maruziyet (örn. sub-hemolitik eşik) arasındaki kırılma noktasını belirlemede kayma gerilimi ve eritrosit deformabilitesi arasındaki ilişkinin incelenmesini amaçlamıştır. Çalışmanın ikinci amacı ise aralıklı kayma kuvveti uygulamasının sub-hemolitik eşiği etkileyip etkilemediğini belirlemektir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Çalışma, 20-57 yaş arası sağlıklı 10 gönüllü erkek bireylerden alınan kan örnekleri kullanılarak yapılmıştır. Kan örnekleri deneklerin ön kol venlerinden heparinli (15 IU/ml) vakumlu tüplere alınmış ve çalışmada kullanılmadan önce tam kan sayımları yapılıp uygun örnekler çalışmaya dahil edilmiştir. Bir ektasitometri sistemi aracılığıyla eritrositler 300 saniye boyunca 5-100 Pa aralığında kayma gerilimine maruz bırakılmıştır. Eritrosit deformabilitesi ölçümleri 5-100 Pa aralığındaki kayma gerilimi uygulamalarından önce ve sonra yapılmıştır. Aralıklı kayma gerilimi deneylerinde ise kayma gerilimi ve total uygulama süresi sabit tutulurken, uygulama zamanı tekrarlayan 10 kere 30 saniye (10 x 30 s) ya da 20 kere 15 saniyelik (20x15 s) uygulamalardan oluşmuştur. Süspansiyon ortamındaki serbest hemoglobin düzeyi, modifiye siyanomethemoglobin tekniği kullanılarak ölçülmüştür. İstatistiksel analiz için değişkenlerin gruplar arası karşılaştırmalarında tek yönlü varyans analizi ve önemli bulunan değişkenler için grupların ikili karşılaştırılmalarında Dunnett post hoc testi kullanılmıştır. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Subhemolitik eşik değerinin donor spesifik ve eşiğin 30-40 Pa arasında olduğu tespit edilmiştir. Fizyolojik düzeydeki kayma geriliminin aralıklı uygulanması durumunda eritrosit deformabilitesinde iyileşme olduğu görülmüştür. Fizyolojik düzeyin üzerindeki kayma geriliminin hem sürekli hem de aralıklı uygulamalarının eritrositlerin hasarlanmalarına yol açtığı tespit edilmiştir. Uygulanan 5-100 Pa aralığındaki kayma gerilimleri eritrosit mekanik davranışlarını değiştirirken süspansiyon ortamında serbest hemoglobin artışlarına sebep olmadığından herhangi bir hemoliz saptanmamıştır. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Kayma gerilimi eritrosit mekanik özellikleri üzerinde bifazik etkiye sahiptir ve kayma geriliminin büyüklüğünün, kayma gerilimine maruziyet süresi ve sıklığı ile karşılaştırıldığında, sub-hemolitik eşik için daha önemli olduğu görülmüştür. Bu çalışma, Tübitak 2232 Yurda Dönüş Araştırma Burs programı tarafından desteklenmiştir.

Page 80: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

58

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P018888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FARKLI İRİSİN KONSANTRASYONLARI İLE BAZI KAN PARAMETRELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN FARKLI İRİSİN KONSANTRASYONLARI İLE BAZI KAN PARAMETRELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN FARKLI İRİSİN KONSANTRASYONLARI İLE BAZI KAN PARAMETRELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN FARKLI İRİSİN KONSANTRASYONLARI İLE BAZI KAN PARAMETRELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN POLİNOM REGRESYON MODELLERİ POLİNOM REGRESYON MODELLERİ POLİNOM REGRESYON MODELLERİ POLİNOM REGRESYON MODELLERİ İLE TAHMİN EDİLMESİİLE TAHMİN EDİLMESİİLE TAHMİN EDİLMESİİLE TAHMİN EDİLMESİ

Suat Tekin1, Cemil Çolak2, Yavuz Erden1, Süleyman Sandal1 1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya,

2 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ve Tıp Bilişimi Anabilim Dalı, Malatya Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Polinom Regresyon (PR) modelleri, değişkenler arasındaki ilişkileri modellemek için kullanılan en yaygın regresyon yöntemlerinden birisidir. İrisin miyokin ailesi için tanımlanmış yeni bir peptidtir. İrisinin yeni bir peptid olması nedeniyle, farklı konsantrasyonlarının ne gibi etkiler meydana getirebileceği merak konusudur. Önceki çalışmamızda irisin’in fizyolojik ve farmakolojik dozlarının sıçanların serum trigliserit (TG), total kolesterol (TK), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) ve düşük dansiteli lipoprotein (LDL) düzeylerini olumlu yönde etkilediğini belirledik. Bu çalışmada ise farklı İrisin konsantrasyonları (İK) ile serum TG, TK, LDL ve HDL arasındaki ilişkilerin PR modelleri ile tahmin edilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 250±6.8 gr ağırlığındaki Wistar-Albino cinsi erkek sıçanlar, rasgele atama yöntemi ile üç gruba ayrıldı (n=10). Sıçanların lateral ventrikülüne beyin infüzyon kiti yerleştirilerek ozmotik mini pompa yardımıyla, kontrol grubundaki sıçanlara yapay beyin omurilik sıvısı, uygulama gruplarına ise irisinin fizyolojik (10 nM) ve farmakolojik (100 nM) dozları 7 gün süreyle 10 µl/saat hacminde infüze edildi. Yedinci günün sonunda hayvanların serum örneklerinden fotometrik yöntemle serum TG,TK, HDL ve LDL seviyeleri belirlendi. 10 ve 100 nM’lik irisin uygulamasının serum TG, TK, LDL ve HDL üzerinde meydana getirdiği etkiler belirlenerek, farklı konsantrasyonlardaki irisinin (0-100 nM arası tüm konsantrasyonlar) TG, TK, LDL ve HDL seviyesini nasıl etkileyeceği ikinci dereceden farklı PR modelleri kullanılarak belirlendi. Modellerin uyumu, değişik ölçütlerle değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Tahminlenen PR modelleri sırasıyla; TK = 0.001(İK)2 - 0.161(İK) + 57.08, TG = 0.0009(İK)2 - 0.2296(İK) + 53.12, LDL = -0.00006(İK)2 - 0.0084(İK) + 11.24 ve HDL = 0.0023(İK)2 - 0.1826(İK) + 37.1 olarak elde edilmiştir. Tahmin edilen PR modellerinin, yüksek açıklayıcılık katsayısı değerlerine (R2 = 1.0) sahip ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Elde edilen PR modelleri ile irisinin deneyde uygulanmayan konsantrasyonlarının serum TG, TK, LDL ve HDL'yi nasıl etkileyebileceği ve meydana gelen etki için en etkin irisinin konsantrasyonun hangisi olabileceği tahmin edilebilir. TEŞEKKÜR: Bu çalışma TUBİTAK (Proje no: 114S138) tarafından desteklenmiştir.

Page 81: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

59

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P01Poster No: P019999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

İZOKİNETİK TEPE TIRMANIŞLARINA KARDİOVASKÜLER SİSTEM CEVABIİZOKİNETİK TEPE TIRMANIŞLARINA KARDİOVASKÜLER SİSTEM CEVABIİZOKİNETİK TEPE TIRMANIŞLARINA KARDİOVASKÜLER SİSTEM CEVABIİZOKİNETİK TEPE TIRMANIŞLARINA KARDİOVASKÜLER SİSTEM CEVABI Bekir Çoksevim1, Erdem Başaran1, Nazmi Sarıtaş2

1Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD., 2 Erciyes Üniversitesi, Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Dikey zirve tırmanışları hem hipobarik hipoksinin hem de kardiorespiratuvar refleks cevabın ileri derecede artması, otonom innervasyona bağlı olarak pek çok sistemin bu stres cevaba katıldığı bilinmektedir. Bu çalışma ile, yüksekliğin değişken çevre faktörlerine karşılık, tırmanış yapan gönüllülerin bazı kardiovasküler sistem cevabının sınırlarını tespit amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, fizik profil özellikleri yaş;21.0±0.8yıl, boy uzunluğu 170.0±3.2cm ve vücut ağırlığı ise 65.5 ±3.1kg olan toplam 12 erkek gönüllü katıldı. Gönüllülere uygulanan tırmanma egzersizi, zirveye dikey, ortalama 40 derece eğime sahip, toplam 1300 basamaktan oluşan, irtifa aralığı 1150m-1800m ve mutlak yüksekliği 650m olan standart platform kullanılarak uygulandı. Çalışmada katılımcılardan fizik profil ve kardiyovasküler sisteme ait bazı parameterelerin ölçümleri yapıldı. Her gönüllüden bioimpedans analizör ile fiziksel parametreler elde edilirken, indirekt arteriyel kan basıncı(mmHg) ve pulseoksimetre ile kan oksijen satürasyonu (%) değerleri ölçüldü. Gönüllülerden elde edilen veriler nonparametrik testlerden Wilcoxon t testi ile değerlendirildi ve anlamlılık düzeyi 0.05 olarak alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Gönüllülerin zirve tırmanış ve inişleri esnasında nabız sistemik basınç bulguları zirve çıkış-iniş sistol ve diyastol olarak sırasıyla; 126.7 9.5mmHg-71.9 7.5mmHg, 115.86.7mm-67.8 6.3mmHg, nabız 148.9 12.2atım/dk-99.8 14.9atım/dk olarak tespit edildi. Tırmanış esnasında her yüz metre irtifada ölçülen parametrelerden % oksijen satürasyonu değerleri tırmanış sonu(zirve) % 94 gibi değerlere(1800m) düşmesine rağmen çıkış-iniş bulguları arasında anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Ancak Oksijen doydunluğu dışındaki sistolik ve diyastolik kan basıncı ile kalp atım sayısı, sistolik-diyastolik kan basıncı değerleri arasındaki farklar anlamlı bulundu (p < 0.05). Yüksekliğe bağlı olarak, kondisyon düzeyi, egzersiz yoğunluğu kardiovasküler sistem cevabı, sempatik aktvite düzeyinin artması, sistemik damar direncinde artma, pulmoner vazokontriksiyon, kemo-baroreseptor fonksiyonlarındaki değişim vb. pek çok değişkenin hipobarik hipoksik şartlar altında çok etkili oldukları bilinmektedir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışma ile tırmanışın sabit değişkenleri etkisi altında zirveye yaklaştıkça performans değiştirilmemesine rağmen yüksek nabız-düşük sistemik basınç bulgusuna dikkat çekilmek istenmiştir. Yüksek irtifa ve tırmanış gibi zorlu faktörlerin vital fonksiyonların bazı parametereleri üzerine olan etkileri ve özellikle kardiovasküler drift bulgusunun egzersiz yoğunluğunun artmasına bağlı olarak oluşması gibi sistemik cevabın sebep-sonuç ilişkilerinin ortaya konmaya çalışılması yanında, bulguyu meydana getiren mekanizmalar hakkında yapılacak çalışmaların, bir çok alanda kullanılabilirliği olan önemli yararlar sağlayacağı düşüncesindeyiz.

Page 82: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

60

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P020202020 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ORTA ÖĞRENİM ÇOCUKLARININ DUYGU DURUM DÜZEYLERİNİ ORTA ÖĞRENİM ÇOCUKLARININ DUYGU DURUM DÜZEYLERİNİ ORTA ÖĞRENİM ÇOCUKLARININ DUYGU DURUM DÜZEYLERİNİ ORTA ÖĞRENİM ÇOCUKLARININ DUYGU DURUM DÜZEYLERİNİ BELİRLEMEYE DAİR BİR ÇALIŞMABELİRLEMEYE DAİR BİR ÇALIŞMABELİRLEMEYE DAİR BİR ÇALIŞMABELİRLEMEYE DAİR BİR ÇALIŞMA

Bekir Çoksevim, Yeliz Bayar, Hamdi Karamemiş Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Ergenlik dönemindeki çocukların bazı biyometrik ve fizyolojik parametreleri ile kaygı düzeyleri arasındaki ilişki düzeyini tesbit etmek amacıyla bu çalışma yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya katılan gönüllüler, II. dört yıllık eğitim programına devam eden 5.sınıftan 43 öğrenci, 6. sınıftan 40 öğrenci ve 7.sınıftan ise 30 öğrenci olup, 60 erkek 53 kız öğrenci olmak üzere toplam 113 öğrencidir. Gönüllülerin biyometrik ve bazı fizyolojik parametre ölçümleri yanında duygu-durum bulgularının değerlendirilebilmesi için kaygı anketleri uygulandı. Yapılan tüm biyometrik ve fizyolojik ölçümler ile anket uygulamaları sınıf ortamında gerçekleştirildi. Verilerin istatistiksel değerlendirmeleri non-parametrik testlerden Ki kare, ANOVA ve post hoc analiz için Bonferroni testi uygulandı, anlamlılık düzeyleri 0.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Gönüllülerden elde edilen biyometrik verilerden kız ve erkek sırasıyla yaş; 12.2± 1.2yıl, 11.6± 0.7yıl, boy uzunluğu; 148.2± 11.2cm, 145.4 ±9.3cm, vücut ağırlığı, 39.5 ±10.2kg, 42.1±9.2kg, beden kitle indeksi; 17.7± 2.4kg/m2, 19.6± 3.2km/m2 bulunurken kardiovasküler dinamik bulgularından nabız 92±16.5atım/dk,89±18.6 atım/dk, sistolik basınç 117 ±12.1 mmHg, 104±10.2mmHg, ve diyastolik basınç 74± 9.4mmHg, 65.3 ±10.6mmHg tespit edildi. Kan oksijen doygunluğu oranları ise ; % 96.3±5.3, %96.8 ±1.5 olarak bulundu. Gönüllülerin duygu durum bulgularından süreklilik kaygı düzeyleri skoru 48.04±1.0, durumluluk kaygı düzeyleri skoru ise 40.53±1.0 idi. Sürekli ve anlık oluşan kaygı düzeyleri arasındaki fark durumluluk kaygı lehine anlamlı bulundu(p< 0,05). Gönüllülerin sürekli taşıdıkları kaygı skoru 7.sınıflarda en yüksek düzeyde bulunurken, durumluluk kaygı düzeylerinin son sınıf öğrencilerinde daha düşük düzeylerde olduğu görüldü. Buna karşılık 5.sınıf öğrencilerinde durumluluk kaygı skorları daha yüksek ve anlamlı bulundu (p< 0,05). Duygu durum bulguları yanında kardiovasküler sistemin nabız, arteriyel basınç ve % oksijen doygunluğu bulguları 5. ve 6. sınıf öğrencilerinde daha yüksek, 7. sınıf öğrencilerinde düşük bulunmasına rağmen, farklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p> 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak; orta öğretim öğrencilerinin fizik profil, kan basıncı değerlerinin normal sınırlarda olduğu, 5. ve 6. sınıflarda özellikle sürekli kaygı düzeyleri daha düşük skorlara sahip olup, 7. sınıfa geldiklerinde sürekli kaygı skorlarının yüksek olduğu gözlemi, adölesan çağın multifaktöriyel uyaranların etkileri nedeniyle meydana geldiği, konuyla ilgili çalışmanın devam etmesi nedeniyle yeni katkıların sağlanması gerektiği düşünüldü.

Page 83: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

61

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P021212121 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

STATİK EGZERSİZİN BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİSTATİK EGZERSİZİN BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİSTATİK EGZERSİZİN BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİSTATİK EGZERSİZİN BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİ Erkan Günay1, Çağdaş Güdücü2, Hilmi Öğüt2, Cem Şeref Bediz3

1Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu, İzmir, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı, İzmir,

3Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Spor Fizyolojisi Bilim Dalı, İzmir

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Fiziksel egzersizin kaslardaki, bilişsel egzersizin ise ön beyin bölgesindeki oksijenlenme düzeylerini arttırdığı yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur. Son yıllarda yapılan fiziksel egzersiz ile beyin oksijenlenmesini birlikte inceleyen çalışmalarda, fiziksel egzersizin beyin oksijenlenmesinde artışa neden olduğu görülmektedir. Ancak bu çalışmalar dinamik egzersizin beyin oksijenlenmesine olan etkisini ölçmekte olup, statik egzersizin beyin oksijenlenmesine etkisiyle ilgili bir çalışmaya literatürde rastlanmamaktadır. Bu çalışmadaki amaç; statik egzersizin ön beyin bölgesindeki oksijenlenmeye olan etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya düzenli olarak spor yapan 22-32 yaş arası (ortalama; 24,71±3,33) 7 sağlıklı erkek birey katılmıştır. Kayıtlar Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı Beyin ve Egzersiz Biyofiziği Laboratuvarı’nda gerçekleştirilmiştir. Çalışmada; dikey pozisyonda “Half Squat” hareketi, yatay pozisyonda “Plank” hareketi ve baş aşağı pozisyonda “Amut” hareketi ile oluşturulan birer dakikalık, statik istemli kasılmalarda; egzersiz öncesi, sırası ve sonrasında ön beyin bölgesindeki hemodinamik değişimler fNIRS (İşlevsel Yakın Kızılaltı Spektroskopisi) yöntemiyle kaydedilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: fNIRS yöntemiyle ön beyin bölgesindeki; Oksi-Hemoglobin (ΔHBO2), DeOksi-Hemoglobin (ΔHB), toplam kan akımı (ΔHBO2+ΔHB) ve oksijenlenme (ΔHBO2-ΔHB) verileri elde edilmiştir. Amut, Plank ve Half Squat egzersizleri sırasında elde edilen oksijenlenme değerleri, egzersiz öncesi ve egzersiz sonrası dönemde elde edilen oksijenlenme değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı (p < 0.05) bir biçimde yüksek bulunmuştur. Ayrıca Amut ve Plank egzersizleri için; egzersiz sonrası dönem oksijenlenme değişimi, egzersiz öncesi dönem oksijenlenme değişimine göre istatistiksel olarak anlamlı (p < 0.05) bir biçimde yüksek bulunmuştur. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgular; aerobik egzersizde görülen beyin oksijenlenmesindeki artışın, statik egzersiz sırasında da görülebileceğini literatürde ilk kez ortaya koymaktadır.

Page 84: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

62

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P022222222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ORTA ŞİDDETLİ AKUT EGZERSİZİN BİLİŞSEL İŞLEVLER VE BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİORTA ŞİDDETLİ AKUT EGZERSİZİN BİLİŞSEL İŞLEVLER VE BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİORTA ŞİDDETLİ AKUT EGZERSİZİN BİLİŞSEL İŞLEVLER VE BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİORTA ŞİDDETLİ AKUT EGZERSİZİN BİLİŞSEL İŞLEVLER VE BEYİN HEMODİNAMİSİNE ETKİSİ Cem Şeref Bediz1, Hilmi Öğüt2, Çağdaş Güdücü2, Ahmet Sercan Bilim1, Nil Kader Çağaç3,

Baran Aksoy3, Elif Zorlu3, Metehan Arslan3

1Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Spor Fizyolojisi Bilim Dalı, İzmir 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı, İzmir

3Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 2 Öğrencisi, İzmir

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Egzersizin biliş üzerine etkilerini bildiren dolaylı yöntemler ile yapılmış çalışmalar bulunmaktadır. Son yıllarda gelişen yeni sistemlerle egzersiz ve beyin arasındaki ilişkinin araştırılması önemli bir çalışma konusu olmuştur. Bu çalışmanın amaç; egzersiz öncesi ve sonrası bilişsel işlevlerdeki değişimlerin ön beyin bölgesindeki oksijenlenme ile ilişkisini incelemektir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Bu çalışmaya 19-22 yaş arası (11 sağlıklı birey, 5 erkek) gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcıların egzersiz öncesi dinlenim nabızlarından Karvonen Metodu ile hedeflenen egzersiz şiddeti belirlenmiştir. Fiziksel egzersiz için bisiklet ergometresi kullanılmıştır. On dakika süren sabit hızlı ve orta şiddetli egzersizin öncesinde ve sonrasında Simon Testi bilişsel test olarak uygulanmıştır. Fiziksel ve bilişsel egzersiz sırasında beynin ön bölgesindeki hemodinamik değişimler fNIRS (İşlevsel Yakın Kızılaltı Spektroskopisi) yöntemiyle kaydedilmiştir. Katılımcının Algılanan Zorluk Derecesi (AZD) ve kalp hızları kaydedilmiştir. BulgularBulgularBulgularBulgular:::: fNIRS yöntemiyle beynin ön bölgesindeki; Oksi-Hemoglobin (ΔHBO2), DeOksi-Hemoglobin (ΔHB), toplam kan akımı (ΔHBO2+ΔHB) ve oksijenlenme (ΔHBO2-ΔHB) verileri hesaplanmıştır. Egzersiz öncesi Simon testinde ve egzersiz sırasında oksijenlenme anlamlı olarak artmıştır (P<0.05). Egzersiz sonrasında uygulanan Simon Testi sırasında oksijenasyon artışı devam etmektedir. Egzersizde ve bilişsel test sırasında oksijenlenme artışı istatistiksel olarak anlamlı (P<0.05) bulunmuştur. Egzersiz öncesi ve egzersiz sonrasında uygulanan Simon testlerinde ölçülen tepki süresi ve doğru yanıt oranları arasında anlamlı fark bulunmamıştır. AZD verisi ortalamaları ise 7,7±1,6/10,00 olarak ölçülmüştür. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Fiziksel egzersiz ve bilişsel yüklenme, beyin ön bölgesinde oksijenlenmeyi artırmaktadır. Orta şiddetli egzersizden sonra Simon Testi ile ölçülen bilişsel işlevlerde fark oluşmamıştır.

Page 85: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

63

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P023232323 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

EKZANTRİK EGZERSİZLE OLUŞAN KAS HASARI ÜZERİNE EKZANTRİK EGZERSİZLE OLUŞAN KAS HASARI ÜZERİNE EKZANTRİK EGZERSİZLE OLUŞAN KAS HASARI ÜZERİNE EKZANTRİK EGZERSİZLE OLUŞAN KAS HASARI ÜZERİNE KURKUMİN TAKVİYESİNİN ETKİLERİKURKUMİN TAKVİYESİNİN ETKİLERİKURKUMİN TAKVİYESİNİN ETKİLERİKURKUMİN TAKVİYESİNİN ETKİLERİ

Muaz Belviranlı, İsmail Boz, Nilsel Okudan Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Spor Fizyolojisi Bilim Dalı Konya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmanın amacı sıçanlarda ekzantrik egzersizle oluşan kas hasarı üzerine kurkumin takviyesinin etkilerini incelemekti. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada Wistar soyundan 30 erkek sıçan kullanıldı. Çalışma için Yerel Etik Kurul onayı alındı ve sıçanlar rastgele dört gruba ayrıldı: Kontrol (n: 6), kurkumin (n: 8), kontrol + egzersiz (n: 8) ve kurkumin + egzersiz (n: 8). Kurkumin takviyesi yapılan gruplara 20 gün boyunca kurkumin günlük 200 mg/kg dozunda mısır yağı içerisinde çözülerek gavaj yoluyla verildi. Kontrol gruplarına aynı miktarda mısır yağı verildi. Egzersiz gruplarından 21. gün ekzantrik egzersiz protokolü uygulandıktan hemen sonra ve kontrol gruplarından anestezi altında kan ve doku örnekleri alındı. Kas, karaciğer ve kan örneklerinde glutatyon (GSH), süperoksit dismutaz (SOD) ve malondialdehit (MDA) analizleri yapıldı. Kreatin kinaz (CK) aktivitesi ve Miyoglobin seviyelerine kan örneklerinde bakıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: CK aktivitesi kontrol+egzersiz grubunda kontrol grubuna göre yüksekti (P<0,05). Kurkumin grubunda ise kontrol+egzersiz grubuna göre düşüktü (P<0,05). Kurkumin+egzersiz grubunda hem kontrol hem de kurkumin gruplarından yüksekti (P<0,05). Bununla birlikte, istatistiksel olarak anlamlı olmamasına rağmen kurkumin+egzersiz grubunda kontrol+egzersiz grubuna göre düşüktü. Serum miyoglobin seviyeleri kontrol+egzersiz grubunda diğer tüm gruplardan yüksekti (P<0,05). Diğer gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark yoktu (P>0,05). Kan ve kas dokusunda MDA seviyeleri ne kurkumin takviyesinden ne de egzersizden etkilenmedi (P>0,05). Karaciğer dokusunda MDA seviyeleri kurkumin+egzersiz grubunda kontrol grubuna göre azalmıştı (P<0,05). SOD ve GSH seviyeleri kan, kas ve karaciğer dokularında ne kurkumin takviyesinden ne de ekzantrik egzersizden etkilenmedi (P>0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmadan elde ettiğimiz bilgiler kurkuminin egzersizle oluşan kas hasarı üzerine kısmi bir koruyucu etkisinin olduğunu ve bu etkisini antioksidan sistemden bağımsız olarak gösterebileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir (Proje No: 11202040).

Page 86: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

64

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P024242424 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDASIÇANLARDASIÇANLARDASIÇANLARDA GÜNLÜK ALIÇ (CRATAEGUS oxyacantha) TÜKETİMİNİN BAZI BİYOKİMYASAL GÜNLÜK ALIÇ (CRATAEGUS oxyacantha) TÜKETİMİNİN BAZI BİYOKİMYASAL GÜNLÜK ALIÇ (CRATAEGUS oxyacantha) TÜKETİMİNİN BAZI BİYOKİMYASAL GÜNLÜK ALIÇ (CRATAEGUS oxyacantha) TÜKETİMİNİN BAZI BİYOKİMYASAL PARAMETRELERİNE ETKİSİPARAMETRELERİNE ETKİSİPARAMETRELERİNE ETKİSİPARAMETRELERİNE ETKİSİ

Bahattin Bulduk1, Dide Kılıçalp Kılınç2 1Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Van, 2Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu/ Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Aydın

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Önemli tıbbi bitkiler arasında yer alan ve antioksidan özellikteki flavonoidleri içeren antitümör etkisi, antialerjik etkisi ve vazodilatasyon etkilerinin de olduğu bilinen alıcın günlük kullanımının sıçanlarda bazı biyokimyasal değerlere etkisinin belirlenmesi amacı ile bu çalışma yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 16’sı dişi 16’sı erkek olmak üzere toplam 32 sağlıklı sıçan üzerinde yapıldı. Dişi ve erkek sayıları eşit olan rastgele seçilmiş 4 grup oluşturuldu. Birinci grup kontrol grubu, 2. grup 25 mg/kg, 3. grup 50 mg/kg, 4. grup 100 mg/kg Crataegus oxyacantha ekstraktı verilen grup olarak belirlendi. Bir ay boyunca oral olarak Crataegus oxyacantha ekstraktı verilen bu sıçanlarda glikoz, trigliserit, kolesterol, VLDL, AST, ALT, CK, CK-MB ve magnezyum değerlerine bakıldı. Grupları ve cinsiyetleri karşılaştırmada Kruskall Whallis testini takiben farklı grupları belirlemede Dunnet testi kullanılmıştır. Hesaplamalarda istatistik anlamlılık düzeyi % 5 olarak alınmış ve hesaplamalar için SPSS (ver:13) istatistik paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Glikoz, Trigliserit ve VLDL değerleri cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir farklılık göstermiştir. Dişilerin glikoz değerleri erkeklerin glikoz değerlerinden düşük, trigliserit ve VLDL değerleri erkeklerin değerlerinden yüksek bulundu. AST, ALT, CK, CK-MB ve magnezyum değerlerinde anlamlı bir fark bulunmadı.

Gruplar Dişi Erkek

p Ort±Ss Ort±Ss

Glukoz 144.560±43.824 221.000±70.207 0.0010.0010.0010.001

Trigliserit 154.281±118,728 71.225±26.021 0.0120.0120.0120.012

Kolesterol 62.380±9.542 56.380±11.177 0,126

VLDL 30.750±23.809 14.310±5.082 0.0130.0130.0130.013

AST 115.620±47.060 120.120±27.777 0.213

ALT 43.880±15.966 44.440±6.088 0.664

CK 1 158.560±684.013 1 278.250±587.620 0.366

CK-MB 1 475.500±487.171 1 881.440±945.287 0.274

Magnezyum 3.347±1.905 3.033±0.710 0.777

Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Birçok bilimsel veri ile vücuda yararlı etkileri olduğu kanıtlanmış Crataegus oxyacantha ekstraktının çalışmadaki cinsiyetler arasındaki farklılıklar göz önüne alınarak kontrollü bir şekilde tüketilmesi düşünülmektedir.

Page 87: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

65

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P025252525 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

HİPERKOLESTEROLEMİNİN HİPERTANSİYONUN VENÜLLERDE OLUŞTURDUĞU HİPERKOLESTEROLEMİNİN HİPERTANSİYONUN VENÜLLERDE OLUŞTURDUĞU HİPERKOLESTEROLEMİNİN HİPERTANSİYONUN VENÜLLERDE OLUŞTURDUĞU HİPERKOLESTEROLEMİNİN HİPERTANSİYONUN VENÜLLERDE OLUŞTURDUĞU OKSİDATİF STRES VE İNFLAMASYONU ANJİYOTENSIN II TİPOKSİDATİF STRES VE İNFLAMASYONU ANJİYOTENSIN II TİPOKSİDATİF STRES VE İNFLAMASYONU ANJİYOTENSIN II TİPOKSİDATİF STRES VE İNFLAMASYONU ANJİYOTENSIN II TİP----2 RESEPTÖR YOLAĞI 2 RESEPTÖR YOLAĞI 2 RESEPTÖR YOLAĞI 2 RESEPTÖR YOLAĞI

ÜZERİNDEN AZALTMASIÜZERİNDEN AZALTMASIÜZERİNDEN AZALTMASIÜZERİNDEN AZALTMASI Alper Yıldırım1, D. Neil Granger 2

1Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji A.D 2LSU Health Science Center – Shreveport, Molecular & Cellular Physiology

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Anjiyotensin II (AngII) güçlü bir vazokonstriktör olup bu etkilerini anjiyotensin-II tip 1 reseptör (AT1r) yolağı üzerinden gösterir. Hiperkolesteroleminin vasküler duvarda anjiyotensin-II tip 2 reseptör (AT2r) artışına sebep olduğu bildirilmiştir. Kardiyovasküler risk faktörleri olan hipertansiyon (HTN) ve hiperkolesterolemi (HCh)’nin mikrodolaşım üzerinde birlikte etkileri konusunda çok az bilgi bulunmaktadır. Bu çalışma hipertansiyon ve hiperkolesteroleminin birlikte görüldüğü durumda ortaya çıkacak mikrovasküler olayların gözlemlenmesi amacıyla kurgulanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmada 8-10 haftalık erkek C57bl/6 ve apolipoprotein-E knock-out fareler kullanılmıştır. Fareler, kontrol (n=10), izofluran anestezi altında deri altına yerleştirilen mikro-ozmotik pompa aracılığıyla iki hafta sureyle 1mg/kg/dk dozunda AngII infüze edilen (n=6), üç hafta süreyle yüksek kolesterollü diyet (1.25% kolesterol, 15.8% yağ) ile beslenen (n=12), pompa yerleştirilmesinden bir hafta önce yüksek kolesterol diyetine başlanan ve sonraki iki hafta AngII infüzyonu ve yüksek kolesterollü diyetin beraber uygulandığı grup (n=6) ve anjiyotensin-II tip-2 reseptör antagonisti (PD123319, 10mg/kg, i.p.) ile tedavi edilen grup (n=8) ve iki hafta AngII infüze edilen ApoE-/- grubu (n=7) olarak ayrılmıştır. Farelerin kremaster kasları üzerinde intravital mikroskopi yöntemi ile di-hydrorhodamin oksidasyonunun görüntülenmesi gerçekleştirilmiştir. Kan basıncı ölçümleri deneylere başlanmadan önce ve deney gününde optik pletismograf kullanılarak ölçümlenmiş ve kanda serum kolesterol seviyesi ölçülmüştür. İstatistiksel analizler Tek-yönlü Anova ve Fisher testi kullanılarak yapılmıştır. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: İki hafta AngII-infüzyonu sistolik kan basıncını yaklaşık 40 mmHg artırıp, damar duvarında lökosit adezyonunu ve reaktif oksijen partiküllerinin üretimini kontrol grubuna kıyasla artırmıştır (p<0.05). Hiperkolosterolemi de lökosit adezyonu ve damar dışına inflamatuvar hücre göçünü artırmış, ROS üretiminde ise bir artış oraya çıkarmamıştır (p>0.05). Hiperkolesteroleminin sistolik kan basıncı üzerine herhangi bir etkisi gözlemlenmemiştir. Bunun yanında her iki risk faktörü kombine edildiğinde lökosit adezyonu ve ROS üretimi hipertansiyona oranla anlamlı ölçüde azalmış bulunmuştur (p<0.05). Hiperkolesterolün AngII-kaynaklı lökosit adezyonu ve oksidatif stres üzerindeki inhibe edici etkisi genetik yollarla oluşturulmuş hiperkolesterolemili farelerde de (ApoE -/-) gözlemlenmiştir. HTN+HCh grubu Anjiyotensin II tip-2 reseptör antagonisti ile tedavi edildiğinde hipertansif farelerde oluşan inflamasyon ve oksidatif stresin HCh kaynaklı koruyucu etkisinin tersine döndüğü görülmüştür. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Bu bulgular, hiperkolesteroleminin, literatürdeki epidemiyolojik araştırmalarda bildirilen sinerjistik etkilerinin aksine, hipertansiyonun sebep olduğu venüllerdeki oksidatif stres ve inflamatuvar hücre adezyonunu anjitotensin-II tip-2 reseptör aktivasyonun dahil olduğu bir mekanizma aracılığıyla azalttığına işaret etmiştir.

Page 88: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongr esi 2014

66

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P026262626 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA MONOSODYUM GLUTAMAT TOKSİSİTESİNDE ERİTROSİT REOLOJİSİNDEKİ SIÇANLARDA MONOSODYUM GLUTAMAT TOKSİSİTESİNDE ERİTROSİT REOLOJİSİNDEKİ SIÇANLARDA MONOSODYUM GLUTAMAT TOKSİSİTESİNDE ERİTROSİT REOLOJİSİNDEKİ SIÇANLARDA MONOSODYUM GLUTAMAT TOKSİSİTESİNDE ERİTROSİT REOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERDE MELATONİNİN KORUYUCU ETKİSİDEĞİŞİKLİKLERDE MELATONİNİN KORUYUCU ETKİSİDEĞİŞİKLİKLERDE MELATONİNİN KORUYUCU ETKİSİDEĞİŞİKLİKLERDE MELATONİNİN KORUYUCU ETKİSİ

Suat Şahin, Sami Aydoğan Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Hazır gıdalarda sıkça lezzet artırıcı olarak kullanılan Monosodyum Glutamat(MSG) değişik organ ve sistemlerde artan oksidatif hasar ve sitotoksisite gibi, toksik etkilere neden olabilmektedir. Diğer taraftan kanda dokulara oksijen taşıyan eritrositlerin sürekli oksidatif hasara maruz kaldığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle monosodyum glutamatın eritrosit membranlarında da oksidatif hasar yaratması muhtemeldir. Vücutta birçok fizyolojik fonksiyonların düzenlenmesinde görev alan melatonin hormonunun ise güçlü bir antioksidan olduğu ve lipid peroksidasyon sonucu olusan oksidatif hasarı önlediği çeşitli araştırmalarla gösterilmiştir. Amacımız, birçok doku ve organda oksidatif hasara neden olduğu bilinen MSG’nin, eritrositlerde de oksidatif hasar yaratıp yaratmadığını saptamak ve ilişkili olarak eritrositlerin reolojik özelliklerindeki muhtemel etkileri incelemek ve bu değişiklikler üzerinde antioksidan olan melatoninin koruyucu etkisi olup olmadığını araştırmaktır Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada ağırlıkları ortalama 225±17 gr olan 4-5 aylık Sprague Dawley sıçanlar kullanılmıştır. Kontrol grubuna; %0,9’luk serum fizyolojik gavaj yoluyla; MSG gruplarına 4 mg/kg ve 8 mg/kg MSG gavaj yoluyla; Melatonin grubuna 10 mg/kg melatonin i.p. olarak; MSG+Melatonin gruplarına 10 mg/kg melatonin + 4 ve 8 mg/kg MSG, 14 gün boyunca uygulanmıştır. Melatonin uygulamasına MSG verilmeden bir gün önce başlanmıştır. Alınan kan örneklerinde; hematolojik parametreler (eritrosit sayısı, hematokrit değeri, hemoglobin miktarı, MCH,MCHC,MCV), eritrosit 2,3-DPG ve ATP düzeyleri, kan vizkositesi ile eritrosit % hemoliz değerleri ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: MSG uygulanan gruplarda eritrosit sayısı, hemoglobin ve MHC değerleri azalmış MCV ve MCH değerleri ise artmıştır. Eritrosit 2,3 DPG ve ATP düzeyleri de MSG verilen gruplarda belirgin olarak artış göstermiştir. Melatonin uygulaması tüm parametrelerdeki değişiklikleri baskılamış ve kontrol grubu düzeylerine getirdiği gözlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: MSG’ın yüksek dozlarda kullanımı sonucu ortaya çıkan oksidatif hasar ve toksik etkilere maruz kalan eritrositler ve reolojik özellikleri önemli ölçüde değişmekte dolayısıyla oksijen taşıma görevleri olumsuz yönde etkilenmektedir. Ancak melatonin verilmesi, MSG kullanımı sonucu ortaya çıkan oksidatif hasara ve toksik etkilerine karşı koruyucu olabilmektedir. Çalışma ERÜ-BAP Birimi tarafından Tyl-2013-4412 no’lu proje ile desteklenmiştir.

Page 89: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

67

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P027272727 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA AKUT MİYOKARDİYAL İSKEMİ SIÇANLARDA AKUT MİYOKARDİYAL İSKEMİ SIÇANLARDA AKUT MİYOKARDİYAL İSKEMİ SIÇANLARDA AKUT MİYOKARDİYAL İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINA RENİNREPERFÜZYON HASARINA RENİNREPERFÜZYON HASARINA RENİNREPERFÜZYON HASARINA RENİN----ANJİYOTENSİN SİSTEMİNİN KATKISIANJİYOTENSİN SİSTEMİNİN KATKISIANJİYOTENSİN SİSTEMİNİN KATKISIANJİYOTENSİN SİSTEMİNİN KATKISI

Eylem Taşkın1, Kadir Ali Tuncer2, Kalender Özdoğan2, Elvan Kunduz Kındap2, Nurcan Dursun2

1İstanbul Bilim Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bölümü

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Miyokardiyal iskemi, kalbin perfüzyonundaki bozuklukla gelişir, reperfüzyon ise iskemik dokunun yeniden perfüze olması, oksijenlendirilmesi olayıdır. Her ikisi de kalp dokusunun elektrolit dengesini bozar ve aritmilere neden olur. Çalışmanın amacı, iskemi-reperfüzyon öncesi, kalp dokusunda farklı yollarla anjiyotensin-II oluşumunu inhibe ederek gruplarda gelişen aritmi sıklığını karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 20 adet Wistar albino dişi sıçan 4 grup oluştuldu. Sol koroner arter bağlanarak 30 dakika iskemi ve gevşetilerek 30 dakika reperfüzyon yapıldı. İskemi ve reperfüzyon ile uyarılan aritmiler üzerine kaptopril (KAP, anjiyotensin dönüştürücü enzim inhibitörü), aliskiren (AL, renin inhibitörü) etkileri incelendi. İlaçlar iskemi oluşturulmadan bir saat önce gavajla verildi. Sonuç olarak, İskemi grubu (İS) [serum fizyolojik (SF); 0,1 ml], Kaptopril (5 mg/ 0,1 ml SF), Aliskiren (25 mg/0,1 ml SF) Kaptopril+Aliskiren (KAP+AL) grupları oluşturuldu. İskemi-reperfüzyon süresince hayvanların kan basıncı ve elektrokardiyografi (EKG) kayıtları, deney bitiminde ise kan örnekleri alındı, plazmaları ayrıldı. Kalp dokuları alındı ve homojenize edilerek mitokondri, sitoplazma ayrımı yapıldı. Mitokondri ve sitozolde total oksidan ve total antioksidan değerleri saptandı. Total oksidan ve antioksidan değerleri kullanılarak oksidatif stres indeksi (OSİ) hesaplandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: KAP ve AL kullanılarak anjiyotensin-II oluşumunun inhibe edildiği gruplarda, iskemi-reperfüzyon aritmilerinin (ventriküler ektopik atım, ventriküler taşikardi değerleri) İS grubuna göre azaldı, fakat istatistiksel anlamda değildi. KAP, AL, KAP+AL gruplarında total oksidan oluşumu sadece İS grubuna göre önemli derecede azaldı (p < 0.001), fakat antioksidan savunmada önemli değişim görülmedi. Anjiyotensin oluşumunun inhibe edildiği gruplarda, OSİ yine İS grubuna göre önemli derecede azdı (p < 0.001). Gruplar arasında kan basınçları yönünden anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak akut iskemi-reperfüzyon esnasında kalp dokusunda gelişen aritmide anjiyotensin etkisinin fazla olmadığı, ama hasar oluşumunu artırıcı etkisi nedeniyle iskemi-reperfüzyon sırasında kalp iyileşmesini azaltacağını göstermektedir.

Page 90: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

68

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster Poster Poster Poster No: P0No: P0No: P0No: P028282828 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FARKLI SPOR BRANŞLARINDA ANTRENMAN YAPAN 15FARKLI SPOR BRANŞLARINDA ANTRENMAN YAPAN 15FARKLI SPOR BRANŞLARINDA ANTRENMAN YAPAN 15FARKLI SPOR BRANŞLARINDA ANTRENMAN YAPAN 15----17 YAŞ GRUBU LİSE 17 YAŞ GRUBU LİSE 17 YAŞ GRUBU LİSE 17 YAŞ GRUBU LİSE ÖĞRENCİLERİNÖĞRENCİLERİNÖĞRENCİLERİNÖĞRENCİLERİNİNİNİNİN BAZI SOLUNUM VE BİYOMOTORİK ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİBAZI SOLUNUM VE BİYOMOTORİK ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİBAZI SOLUNUM VE BİYOMOTORİK ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİBAZI SOLUNUM VE BİYOMOTORİK ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ

Hayriye Çakır-Atabek Anadolu Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Eskişehir

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu araştırmada, okul takımlarında yer alan ve farklı spor branşlarında (voleybol, basketbol, hentbol, badminton, futsal veya futbol) antrenman yapan lise öğrencilerin bazı solunum ve biyomotorik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Eskişehir il merkezinde bulunan liselerde okuyan ve farklı spor branşlarında antrenman yapan 74 öğrenci (n=36 kız, yaş 15,77±0,92 (yıl); n=38 erkek, yaş 16,15±0,71 (yıl)) gönüllü olarak katılmıştır. Spirometrik ölçümler denek oturur pozisyondayken ve deneklerin burunları mandalla kapatılarak alınmıştır. Solunumla ilgili zorlu vital kapasite (FVC), bir saniyedeki zorlu eksprasyon volümü (FEV1), en yüksek ekspirasyon akım (PEF), zorlu ekspirasyon ortası akım hızı (FEF25-75) ve maksimum istemli ventilasyon (MVV) ölçümleri alınmıştır. Biyomotorik özelliklerin değerlendirilmesinde dikey sıçrama performansı dikkate alınmıştır; bunun için Skuat Sıçrama (SS) ve Aktif Sıçrama (AS) testleri kullanılmıştır. Her bir test 3 kez denenmiş ve en iyi değer kaydedilmiştir. Denemeler arasında 2 dakikadan fazla dinlenme verilmiştir. SS ve AS için üç parametre hesaplanmıştır: (1) maksimum sıçrama yüksekliği (SS-y ve AS-y), (2) her bir sıçrama testi sırasında vücut tarafından üretilen toplam iş miktarı (SS-iş ve AS-iş) (3) anaerobik güç çıktısı (SS-AnG ve AS-AnG). İstatistiksel değerlendirme için bağımsız gruplarda t-testi kullanılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: FEV1/FVC hariç ölçülen diğer solunum parametreleri için kız ve erkek öğrenciler arasında önemli fark bulunmuştur (p < 0,01). Kız ve erkek öğrencilerde sırasıyla FVC değeri 3,72±0,57 ve 5,03±0,75; FEV1 değeri 3,10±0,46 ve 4,20±0,74; PEF değeri 5,40±1,19 ve 7,64±1,72; FEF25-75% değeri 3,52±0,80 ve 4,48±1,36; MVV değeri 103,91±21,55 ve 146,78±24,36 ölçülmüştür. SS-y, AS-y, SS-iş, AS-iş, SS-AnG ve AS-AnG değerleri erkek öğrencilerde önemli miktarda yüksek bulunmuştur (p < 0,01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Gelişimlerini henüz tamamlamamış bireylere uygulanan egzersiz programlarının solunum fonksiyonlarında olumlu bir etki yaptığı yönünde çalışmalar olduğu gibi aksi bildirimler de dikkati çekmektedir. Bu çalışmada incelenen solunum ve biyomotorik özellikler bakımından erkek öğrenciler lehine önemli bir fark tespit edilmiştir.

Page 91: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

69

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P029292929 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ELİT ELİT ELİT ELİT SPORCUDA WOLFFSPORCUDA WOLFFSPORCUDA WOLFFSPORCUDA WOLFF----PARKİNSON WHİTE SENDROMU VE KARDİYOPULMONER PARKİNSON WHİTE SENDROMU VE KARDİYOPULMONER PARKİNSON WHİTE SENDROMU VE KARDİYOPULMONER PARKİNSON WHİTE SENDROMU VE KARDİYOPULMONER EGZERSİZ TESTİ DEĞERLENDİRMESİEGZERSİZ TESTİ DEĞERLENDİRMESİEGZERSİZ TESTİ DEĞERLENDİRMESİEGZERSİZ TESTİ DEĞERLENDİRMESİ

Şule Bulur, Serpil Çeçen ,Özgür Kasımay, Hızır Kurtel Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Spor Fizyolojisi

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Sporcularda ani ölümlerin büyük bir çoğunluğu kardiyovasküler nedenlere bağlıdır. Wolff-Parkinson-White (WPW) sendromu EKG’de kısa PR, geniş QRS ve delta dalgasının görüldüğü, paroksismal supraventriküler taşikardilere neden olabilecek bir sendromdur. Wolff- Parkinson-White sendromlu hastalarda yapılan çalışmalarda yılda %0.15 oranında ani kardiak ölüm geliştiği bildirilmiştir. Bu ölümler, ventriküler fibrilasyon’a dönüşen hızlı ventriküler yanıtlı atriyal fibrilasyon nedeniyle oluşmaktadır(1) . Gereç ve yGereç ve yGereç ve yGereç ve yöntem: öntem: öntem: öntem: 2009 yılından beri kürek sporu ile uğraşan 23 yaşındaki erkek sporcu kardiyopulmoner egzersiz testi yapılması için polikliniğimize yönlendirilmişti. Haftada 6 gün/3 saat antreman yapıyordu. Bilinen herhangi bir kardiyovasküler, sistemik veya metabolik hastalığı yoktu. Göğüs ağrısı, senkop, egzersize bağlı yorgunluk, efor dispnesi tarif etmiyordu. Soy geçmişinde anneannesi ve dedesinde diabetes mellitus, annesinde hipertansiyon öyküsü mevcuttu. Koşu bandında Bruce protokolü uygulanarak test gerçekleştirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bioimpedans (Tanita, BC418) analizi ile yapılan antropometrik incelemesinde ağırlık: 85,9 kg, boy: 183 cm, VKI: 25,7, yağ %: 16,8, yağ kitlesi: 14,4 kg, yağsız ağırlık: 71,5 olarak ölçüldü. Fizik muayenesinde akciğer ve kalp oskültasyonu, karın, alt ekstremite ve deri muayenesi normaldi. Solunum fonksiyon testinde FVC 5,39 (%96) L/dak, FEV1 4,62 L/dak (%98), FEV1/FVC %85,84 MVV: 184,8 L/dak (FEV1x40 olarak hesaplandı) bulundu. Egzersiz testi öncesi sporcunun nabzı 66 vuru/dak, kan basıncı 122/72 mmHg olarak ölçüldü. Çekilen istirahat EKG’sinde sinus ritmi, kısa PR, geniş QRS, sağ aks, AVL'de delta dalgası görülmesi sonucu Wolf Parkinson White Sendromu düşünüldü. Test esnasında kan basıncı ölçümü ve 12 derivasyon EKG kaydı yapıldı. Testte maksimal kalp hızının % 94'üne (186 vuru/dak) ulaşıldı. Maksimum egzersiz sırasında sistemik arteryal kan basıncı 170/40 mmHg ölçüldü. Maksimum VO2 değeri 52 ml/dak/kg (%112), ventilatuar eşikte VO2 ise 33 ml/kg/dak (% 64), kalp hızı 149 vuru/dak (% 80) olarak saptandı, anormal bir durum gözlenmedi. Test süresince sporcunun iyi motive ve koopere olduğu gözlendi. Test sırasında baş dönmesi, aritmi gibi şikayetler olmadı. Test VO2 maksimum düzeyine ulaşması nedeniyle durduruldu. Sporcuya ilk kez Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Spor Fizyolojisi Polikliniğinde WPW ön-tanısı konuldu.... Egzersiz testi sonrası sporcuya kalpte bir ileti bozukluğu durumunun olduğu söylendi ve kardiyoloji kliniğine yönlendirildi. Kardiyak değerlendirme sonrası sporcuya ablasyon tedavisi yapıldı. Tedavi sonrası EKG bulguları ve şikayetleri düzelen sporcuya, spor yapmaya devam edebileceği söylendi. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Yoğun egzersiz programına dahil olacak elit sporcuların veya sedanter bireylerin aktivitelere başlamadan önce ve başladıktan sonra periyodik olarak mutlaka kardiyopulmoner bir değerlendirmeden geçirilmesi bu olayların gelişimini engellemek için önemlidir. Kaynaklar:Kaynaklar:Kaynaklar:Kaynaklar: 1- Zipes DP, DiMarco JP, Gillett PC, et al. Guidelines for clinical intracardiac electrophysiological and catheter ablation procedures. A report of the American College of Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice Guidelines (Committee on Clinical Intracardiac Electrophysiologic and Catheter Ablation Procedures), developed in collaboration with the North American Society of Pacing and Electrophysiology. J Am Coll Cardiol 1995; 26: 555–73

Page 92: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

70

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P030303030 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KALP İSKEMİ VE KALP İSKEMİ VE KALP İSKEMİ VE KALP İSKEMİ VE REPERFÜZYON SONRASI OTOFAJİNİN ROLÜREPERFÜZYON SONRASI OTOFAJİNİN ROLÜREPERFÜZYON SONRASI OTOFAJİNİN ROLÜREPERFÜZYON SONRASI OTOFAJİNİN ROLÜ Halime Kübra Özbal1, Tuncer Demir1, Beyhan Cengiz2, Mehmet Bostancıklıoğlu1,

Serdar Öztuzcu3, Sercan Ergün3, Cahit Bağcı1 1Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı

2Gaziantep Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı 3Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Dünyadaki en önemli sağlık problemleri olan kardiyovasküler hastalıkların başında miyokardiyal iskemi (MI) ilk sırayı oluşturmaktadır. MI, mekanizma olarak kalbi besleyen koroner arterlerin tıkanması sonucunda oluşan patolojidir. Yapılan çalışmalarda iskemi sonrası reperfüzyon hasarının iskemiden daha çok olduğu bulunmuştur. Bu hasarla ilgili apoptosiz ve otofaji gibi iki farklı mekanizmanın rol alabildiği bildirilmiştir. Otofaji hücrede bulunan yıpranmış ya da bozulmuş organellerin ve uzun ömürlü proteinlerin parçalanarak yapı taşlarına ayrılıp tekrar hücreye geri kazandırılmasıdır. Bu çalışmada, iskemi gibi stres durumunda miyokard hücrelerinde otofaji yolağı üzerinde etkili Atg5, Atg7, Atg10, Becn1 ve Ulk1 genlerinin ekspresyonuna bakmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 21 adet Wistar-Albino erişkin erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar kontrol, iskemi ve iskemi/reperfüzyon (İ/R) grubu olmak üzere rastgele 3 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna hiçbir cerrahi uygulama yapılmadı. İskemi grubundaki sıçanların sol koroner arterlerine yerleştirilen klemple sol ventrikülüne 25 dakika iskemi yapıldı. İ/R grubundakilerin sol ventrikülüne 25 dakika iskemi yapıldıktan sonra klempler çıkarıldı ve 40 dakika reperfüzyon yapıldı. İskemi ve İ/R gruplarının sağ ventriküllerine herhangi bir uygulama yapılmadı. Her bir sıçanın sol ve sağ ventrikülü alındı. Tüm örneklerin RNA izolasyonu yapıldı. cDNA sentezi yapmak için miktarlar hesaplanıp cDNA sentezi yapıldı. Daha sonra q-PCR metodu kullanılarak ilgili genlerin ekspresyonlarına bakıldı. Housekeeping gen olarak beta-aktin kullanıldı. Normal dağılıma sahip olmayan değişkenlerin 2 den fazla bağımsız grup karşılaştırılmasında Kruskal-Wallis t testi ve alt grup karşılaştırmalarında Dunn testi kullanılmıştır. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubuna göre; iskemi ve İ/R grubunda tüm genlerin ekspresyonu rakamsal olarak azalmıştır. Otofajide otofagozomun uzaması için gerekli olan Atg5 geni, otofagozomda rol oynayan Atg10 geni ve otofajinin regülasyonunda rol oynayan Becn1 geninin ekspresyonunun azalması otofajinin; iskemi ve İ/R’da devreye girmediğini göstermektedir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Atg5, Atg7, Atg10, Becn1 ve Ulk1 gibi otofajiden sorumlu genlerin ekspresyonlarındaki rakamsal azalmalar, kardiyak iskemide otofaji dışındaki programlı hücre ölüm mekanizmalarının daha ayrıntılı bir şekilde incelenmesini gündeme getirmiştir.

Page 93: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

71

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P031313131 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ANJİYOGENİK FAKTÖR VE ANJİYOPOİETİN/TİEANJİYOGENİK FAKTÖR VE ANJİYOPOİETİN/TİEANJİYOGENİK FAKTÖR VE ANJİYOPOİETİN/TİEANJİYOGENİK FAKTÖR VE ANJİYOPOİETİN/TİE----2 RESEPTÖR SİSTEMİNİN ARTERYEL 2 RESEPTÖR SİSTEMİNİN ARTERYEL 2 RESEPTÖR SİSTEMİNİN ARTERYEL 2 RESEPTÖR SİSTEMİNİN ARTERYEL HİPERTANSİYONDAKİ ROLÜHİPERTANSİYONDAKİ ROLÜHİPERTANSİYONDAKİ ROLÜHİPERTANSİYONDAKİ ROLÜ

Ahmet Kemal Filiz1, Ercan Özdemir1, Sefa Gültürk1, Handan Güneş1, Ziya Çakır2

1Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Sivas 2Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Gaziantep

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Arteryal hipertansiyon patogenezinde birçok faktör rol almaktadır. Bu faktörlerden biri de anormal anjiyogenezdir. Serumda bulunan anjiyojenik ve antianjiyojenik faktör düzeylerindeki değişimler hipertansiyon gibi damar hastalıklarına neden olmaktadır. Biz bu çalışmada, primer hipertansiyonlu hastalarda bir anjiogenik faktör olan vasküler endotelyal growth faktör (VEGF) ve eriyebilir anjiopoetin reseptörünün (soluble tyrosine kinase with immunoglobulin-like and EGF-like domains 2, sTie-2) serum düzeylerini ve hipertansiyon gelişiminde olası rollerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya yaş ortalaması 48±7 (56 erkek ve 34 kadın) olan 30 hipertansiyon hastası, 30 ailesinde hipertansiyon öyküsü olan sağlıklı kişi (kontrol 2) ve 30 sağlıklı kişi (kontrol 1) olmak üzere toplam 90 gönüllü katıldı. Hasta grubuna, daha önce antihipertansif tedavisi almayan ve son 1 hafta içinde antihipertansif ilaç kullanımı olmayan hastalar katıldı. Çalışmaya, diyabetes mellitus, periferik arter hastalığı, aterosklerotik kalp hastalığı ve kalp yetmezliği gibi kronik hastalıkları olan kişiler dahil edilmedi. Tüm katılımcıların vücut kitle indeks (VKİ) değerleri, biyokimyasal parametreleri ve sistolik- diyastolik kan basınçları (civalı manometre ile) ölçüldü. Serum VEGF ve Tie-2 reseptör düzeylerinin ölçümünde ELİSA metodu kullanıldı. Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde Mann Whitney U, Ki-Kare testi ve Spearman's korelasyon analizi uygulandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Hipertansif hastalarda serum VEGF (51.91±7.83), eriyebilir Tie-2 (sTie-2) reseptör (193.13±41.38) ve LDL-kolesterol (93.37±27.30) düzeyleri kontrol grubuna göre (sırasıyla 35.03±3.71, 116.11±9.02 ve 83.06±16.32 ) anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p < 0.05). Hasta VKİ değeri (27.65±3.90) ile kontrol grubu (27.60±3.67) ortalamaları arasında istatistiksel bir fark bulunmamıştır. Korelasyon analizi yapıldığında, serum VEGF ve sTie-2 konsantrasyonları arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif yönlü bir ilişki tespit edilmiştir (r= 0.405, p= 0.026). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, veriler serum VEGF ile anjiopoetin reseptör Tie-2 düzeylerindeki değişimlerin primer hipertansiyonla ilişkili olabileceğini göstermiştir. Ancak bu anjiyojenik faktörlerin hipertansiyondaki rolünün anlaşılabilmesi için daha ileri araştırmaların yapılması gereklidir.

Page 94: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

72

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P032323232 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA FLORİD TOKSİKASYONU İLE OLUŞAN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL SIÇANLARDA FLORİD TOKSİKASYONU İLE OLUŞAN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL SIÇANLARDA FLORİD TOKSİKASYONU İLE OLUŞAN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL SIÇANLARDA FLORİD TOKSİKASYONU İLE OLUŞAN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL DEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE RESVERATROLÜN ETKİSİDEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE RESVERATROLÜN ETKİSİDEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE RESVERATROLÜN ETKİSİDEĞİŞİKLİKLER ÜZERİNE RESVERATROLÜN ETKİSİ

Nurgül Atmaca1, Ebru Yıldırım2, Bayram Güner3, Ruhi Kabakçı1, Fatih Sultan Bilmen1 1Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale

2Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale 3Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Kırıkkale

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Florid doğadaki en elektronegatif element olup pek çok elementle iyonize floridler halinde bulunan, doğal ve endrüstriyel kaynaklar yoluyla çevre kirliliğine sebep olan önemli kirleticilerdendir. Resveratrol ise Polygonum cuspidatum bitkisinin köklerinden elde edilen ve çeşitli antioksidan enzimlerin aktivitelerini artırması sebebiyle hem serbest radikal süpürücü hem de güçlü bir antioksidan özelliği olan bir bileşiktir. Bu çalışmada, sıçanlarda florid toksikasyonuna bağlı oluşan hematolojik ve biyokimyasal değişiklikler üzerine resveratrolün koruyucu etkisinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Kırıkkale Üniversitesi Etik Kurulunun 10/155 nolu kararıyla onaylanan bu çalışmada, 180-200 g ağırlığındaki toplam 28 adet erkek Wistar albino sıçan kullanıldı ve her grupta 7 sıçan olacak şekilde 4 gruba ayrıldı; kontrol, resveratrol, florid ve florid+resveratrol. Toplam 21 gün boyunca, kontrol grubuna içme suyu, resveratrol grubuna 12.5 mg/kg resveratrol (intraperitonal, i.p.), florid grubuna 100 mg/L florid içeren içme suyu, ve florid+resveratrol grubuna 100 mg/L florid içeren içme suyu ve 12.5 mg/kg resveratrol (i.p.) verildi. Çalışmanın sonunda, hematolojik ve biyokimyasal inceleme için servikal dislokasyonla öldürülen sıçanların kalplerinden kan örnekleri alındı. Kan parametrelerinin değerlendirilmesinde Kruskal-Wallis testi, gruplar arasındaki farklılıkların tespitinde Mann-Whitney U testi kullanıldı. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA), F değeri anlamlı çıktığında Duncan’s çoklu aralık testi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, florid uygulanan grupta WBC ve PLT sayıları (P<0.01) ile RBC ve nötrofil oranlarında (P<0.05) önemli azalma saptandı. Resveratrol verilen grupta, kontrol grubuna oranla WBC sayısında önemli düşüş görüldü. Ayrıca, kontrol grubuyla kıyaslandığında, florid grubunda ALT enzim aktivitesinde önemli bir artış ve inorganik fosfor seviyesinde ise önemli bir düşüş belirlendi. Florid+resveratrol uygulanan grupta hematolojik ve biyokimyasal parametreler kontrol grubuyla benzer bulundu. Florid+resveratrol grubunda, resveratrolün, florid uygulamasına bağlı ortaya çıkan WBC, RBC, PLT sayıları, nötrofil oranı ve inorganik fosfor seviyesindeki azalmayı ve ALT enzim aktivitesindeki artışı düzelttiği belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak bu çalışma ile floridin, sıçanlarda olumsuz etkilere sebep olduğu ve resveratrolün ise florid maruziyetiyle ortaya çıkan hematolojik ve biyokimyasal değişiklikleri azalttığı görüldü.

Page 95: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

73

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P033333333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SPONTAN VEYA KONTROLLÜ SOLUTULAN ANESTEZİYE EDİLMİŞ TAVŞANLARDA VSPONTAN VEYA KONTROLLÜ SOLUTULAN ANESTEZİYE EDİLMİŞ TAVŞANLARDA VSPONTAN VEYA KONTROLLÜ SOLUTULAN ANESTEZİYE EDİLMİŞ TAVŞANLARDA VSPONTAN VEYA KONTROLLÜ SOLUTULAN ANESTEZİYE EDİLMİŞ TAVŞANLARDA V----GEL VE GEL VE GEL VE GEL VE COBRA PLA’ NIN HAVAYOLU SAĞLAMADAKİ ETKİNLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASICOBRA PLA’ NIN HAVAYOLU SAĞLAMADAKİ ETKİNLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASICOBRA PLA’ NIN HAVAYOLU SAĞLAMADAKİ ETKİNLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASICOBRA PLA’ NIN HAVAYOLU SAĞLAMADAKİ ETKİNLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI

Metehan Uzun1, Hasan Ali Kiraz2, Mehmet Akif Ovalı1, Hasan Şahin2, Mesut Erbaş2, Hüseyin Toman2 1Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Çanakkale

2Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Çanakkale Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Tavşanlar sıçan ve farelerden sonra en fazla kullanılan laboratuvar hayvanlarıdır. Ancak anestezi gerektiren araştırmalarda havayolunu sağlamak amacı ile genellikle Endotrakeal Tüp (ET) uygulanmakta bu uygulama başta sempatik uyarılma olmak üzere bazı fizyolojik parametreleri değiştirmekte ayrıca tavşanların anatomik yapısı gereği uygulamaya bağlı bir çok komplikasyona yol açmaktadır. Bu araştırma ile supraglottik havayolu araçları (SGA) olarak bilinen v-Gel ve CopraPLA’ nın tavşan anestezisinde havayolu sağlamadaki etkinliği ve uygulanabilirliğinin test edilmesi amaçlanmıştır Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Araştırmada tavşanlara ketamin-ksilazin anestezisi uygulanmıştır ( ketamin (30 mg/kg), ksilazin (5 mg/kg) ). Solunum desteği (SD) yapılan ve kontrol, LMA, CobraPLA ve v-Gel uygulanan gruplar ile solunumu deprese edilen (DS, rokuronyum 1 mg/kg damar içi) ET, LMA, CobraPLA ve v-Gel uygulanan gruplar oluşturulmuştur. Tavşanların anesteziye girdikleri tespit edilince havayolu araçları yerleştirilmiştir. Her grupta anestezi öncesi (0. dakika) ve havayolu aracı yerleştirilmesi sonrası 1., 5., 15. ve 30. dakikalarda arteriyel kan pH, PaCO2 ve PaO2 değerleri ölçülmüştür. Tüm tavşanların kan örnekleri kulak arterinden alınmıştır (1 ml). Alınan kan örneklerinde arteriyel kan gazı değerleri (pH, PaCO2 ve PaO2) deneysel süreç boyunca Kan Gazı Analiz Cihazı kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: v-Gel’ in diğer havayolu araçlarına göre en az uygulama süresine ve en kolay uygulanabilme özelliklerine sahip olduğu görülmüştür. Yine hem v-Gel hem de Cobra-PLA’ nın ET uygulaması yapılan gruptakine benzer şekilde arteriyel pH, PaCO2 ve PaO2 için beklenilen düzeyleri sağlayabildiği ve yeterli havayolu sağladığı anlaşılmıştır. Kontrol grubunda 15. ve 30. dakikalarda değişen kan pH düzeylerinin bu gruplarda istenilen seviyede kaldığı anlaşılmıştır (p < 0.005 veya p < 0.001). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak yeni bir SGA olan v-Gel’in hem spontan hem de kontrollü solutulan tavşanlarda anestezi süresince yeterli havayolu sağladığı, çok hızlı ve komplikasyonsuz yerleştirilebildiği görülmüş olup tavşan anestezisinde rahatlıkla kullanılabileceği anlaşılmıştır. Bu çalışma ÇOMÜ Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Koordinasyon Birimi tarafından desteklenmiştir. Yapılan çalışma Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hayvan Deneyleri Etik Kurulu’ nun izni alınarak yapılmıştır.

Page 96: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

74

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P034343434 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

GENÇ, SEDANTER BİREYLERDE SÜREKLİ VE ARALIKLI AEROBİK EGZERSİZLERİN GENÇ, SEDANTER BİREYLERDE SÜREKLİ VE ARALIKLI AEROBİK EGZERSİZLERİN GENÇ, SEDANTER BİREYLERDE SÜREKLİ VE ARALIKLI AEROBİK EGZERSİZLERİN GENÇ, SEDANTER BİREYLERDE SÜREKLİ VE ARALIKLI AEROBİK EGZERSİZLERİN HEMOREOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE AKUT ETKİLERİHEMOREOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE AKUT ETKİLERİHEMOREOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE AKUT ETKİLERİHEMOREOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE AKUT ETKİLERİ

Gülin Fındıkoğlu1, Emine Kılıç-Toprak2, Özgen Kılıç-Erkek2, Hande Şenol3, Melek Bor-Küçükatay2

1 Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, 2 Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı,3 Biyoistatistik Anabilim Dalı, Denizli

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Aralıklı tipte yapılan şiddetli egzersizin, periferik adaptasyonları ve fonksiyonel kapasiteyi geliştirdiği gösterilmiştir. Farklı aerobik egzersiz protokollerinin hemoreolojik parametreler üzerine etkilerini inceleyen çalışmalar olmasına rağmen, aralıklı aerobik egzersizin bu parametreler üzerine etkileri bilinmemektedir. Araştırmamızda sağlıklı gençlerde, şiddetli-aralıklı (ŞA) ve orta şiddette-sürekli (OS) aerobik egzersizlerin akut hematolojik ve hemoreolojik etkilerininin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Pamukkale Üniversitesi öğrencilerinden ortalama yaşları 20.03±2.14 olan 34 sedanter genç erişkin birey (12 erkek, 22 kız) rasgele kontrol, ŞA ve OS gruplarına ayrılmışlardır. Aerobik egzersizin yaptırıldığı günden 1 hafta önce deneklere bisiklet ergometresiyle 10 watt ile başlayan ve 10 watt/dk artışlarla devam eden egzersiz testi yaptırılarak maksimum aerobik kapasiteleri ölçülmüştür. OS grubuna maksimum kalp hızı rezervinin % 50’sine karşılık gelen güçte 25 dakika boyunca egzersiz uygulanırken, ŞA grubuna maksimum kalp hızı rezervinin %100’üne karşılık gelen güçte 30 saniye boyunca, 30 sn’lik aralıklarla toplamda 25 dakika olacak şekilde egzersiz uygulanmıştır. Kontrol grubuna herhangi bir egzersiz uygulanmamıştır. Egzersiz öncesi ve sonrası deneklerin ön kol venlerinden alınan kan örneklerinden tam kan sayımı yapılmış, kan viskozitesi (KV), plazma viskozitesi (PV) ve 9 farklı kayma kuvvetinde eritrosit deformabilitesi değerlendirilmiştir. Tam kan sayımı otomatik bir hematoloji analizörü aracılığıyla, eritrosit deformabilitesi bir ektasitometre (LORCA) aracılığıyla saptanmış, PV 375 s-1, KV 75-375 s-1 kayma hızlarında orijinal ve standart (%40) hematokrit değerinde döngüsel bir viskometre kullanılarak ölçülmüştür. İstatistiksel analiz için parametrik test koşullarını sağlama durumuna göre, ANOVA, Tukey, Kruskal Wallis varyans analizi, Bonferroni düzeltmeli Mann Whitney U testleri kullanılmıştır. Çalışmanın gücünün %90, güveninin %95 üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: OS grubunda lökosit ve eritrosit sayılarının kontrol grubuna göre yüksek olduğu saptanmıştır (p < 0,05). KV, PV ve eritrosit deformabilitesi açısından ŞA ve OS grupları arasında istatistiksel olarak önemli düzeyde bir fark saptanmadığı gibi, elde edilen değerlerin kontrol grubundan da farklı olmadığı gösterilmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: ŞA ve OS aerobik egzersizlerin akut dönemde hemoreolojik açıdan birbirlerine üstünlüklerinin olmadığı tespit edilmiştir. OS grubunda lökosit ve eritrosit sayılarındaki artışın hemokonsantrasyona veya adrenerjik reseptör aracılı hormonal etkilere bağlı olduğu ileri sürülebilir. Bu çalışma PAUBAP tarafından desteklenmiştir.

Page 97: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

75

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P035353535 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

WİSTAR SIÇANDA AORT DÜZ KAS İZOLASYONU VE KÜLTÜRÜWİSTAR SIÇANDA AORT DÜZ KAS İZOLASYONU VE KÜLTÜRÜWİSTAR SIÇANDA AORT DÜZ KAS İZOLASYONU VE KÜLTÜRÜWİSTAR SIÇANDA AORT DÜZ KAS İZOLASYONU VE KÜLTÜRÜ Zehra Gül Koçaklı, Kübra Akıllıoğlu, Ayşe Doğan

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Balcalı, Adana Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Vasküler düz kas hücrelerinin çoğalması ve farklılaşmasını kontrol eden mekanizmaların iyi anlaşılabilmesi vasküler hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde oldukça önemlidir. Çalışmamızda amaç, sıçan aort düz kası izolasyonu ve kültürünün yapılmasıdır. Ayrıca bu yöntemin Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda kardiyovasküler hastalıkların, hücresel ve moleküler mekanizmalarının aydınlatılması konusunda ileride yapılabilecek çalışmalara temel oluşturması amaçlanmaktadır. Gereç ve YGereç ve YGereç ve YGereç ve Yöntem: öntem: öntem: öntem: Bu amaçla anestezi altındaki sıçanın karın kısmı açılarak torasik aortası çıkartıldı. HBSS solüsyonu içerisinde kalsiyum ve % 2 penisilin-streptomisin antibiyotiği (PSA) içeren transfer medyum içerisinde torasik aortanın adventisya ve endotel tabakası uzaklaştırıldı. Geriye kalan damar düz kası küçük parçalara ayrıldı. Parçalar 2 mg/mL BSA, 15 mM HEPES, 250 μg/mL soya tripsin inhibitörü, 200 μM kalsiyum 62,5 μg/mL elastaz ve 500 μg/mL kollejenaz tip I-A içeren 4 mL enzimatik ayrıştırma solüsyonu içerisinde çalkalayıcıda 45 dak. 37˚C’de inkübe edildi. Üzerine 8 mL hücre medyumu eklenerek santrifüj edildi. Pellet kısmı hücre medyumu ile resüspanse edildi ve 25 cm2’lik flaska ekimi yapıldı. Hücreler, % 5 CO2- % 95 hava içeren 37˚C’de inkübe edildi. Daha sonra hücreler pasajlandı. Hücrelerin canlılığı, pasajlamada hazırlanılan hücre süspansiyonun 10µL’si üzerine %10’luk tripan mavisi eklenmesiyle 100 adet hücre sayılarak boyanmayan hücrelerin sayılamasıyla % oran olarak hesaplandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Hücrelerin ekimi yapıldıktan 5 gün sonra flask yüzeyinde küçük hücre kümeleri görüldü. On bir gün sonra ise hücreler flask yüzeyini tamamen kapladı. Pasajlanan hücrelerin yüzeyi kaplaması 6 günde gerçekleşti. Mikroskop altında hücrelerin 6 tanesinin tripan mavisiyle boyandığı saptandı ve hücrelerin canlılık oranı %96 olarak belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda gerçekleştirilen bu pilot çalışmanın geliştirilmesi, ilerletilmesi ve pratik olarak kullanılması yönünde çalışmalarımız devam etmektedir. Bu çalışma TF2012BAP28 No’lu proje kapsamında desteklenmiştir.

Page 98: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

76

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P036363636 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

UZUN SÜRE ANTRENMAN YAPMIŞ SIÇANLARDA, KALP DOKUSUNDA, TÜKETİCİ EGZERSİZE UZUN SÜRE ANTRENMAN YAPMIŞ SIÇANLARDA, KALP DOKUSUNDA, TÜKETİCİ EGZERSİZE UZUN SÜRE ANTRENMAN YAPMIŞ SIÇANLARDA, KALP DOKUSUNDA, TÜKETİCİ EGZERSİZE UZUN SÜRE ANTRENMAN YAPMIŞ SIÇANLARDA, KALP DOKUSUNDA, TÜKETİCİ EGZERSİZE BAĞLI HEPSİDİN VE İNTERLÖKİNBAĞLI HEPSİDİN VE İNTERLÖKİNBAĞLI HEPSİDİN VE İNTERLÖKİNBAĞLI HEPSİDİN VE İNTERLÖKİN----6 (IL6 (IL6 (IL6 (IL----6) 6) 6) 6) EKSPRESYONU DEĞİŞİKLİKLERİEKSPRESYONU DEĞİŞİKLİKLERİEKSPRESYONU DEĞİŞİKLİKLERİEKSPRESYONU DEĞİŞİKLİKLERİ

Badegül Sarıkaya1, Ali Doğan Dursun2, Lamia Pınar3 1Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale

2Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara 3Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Çok şiddetli ve uzun süreli egzersiz, iskemiye ve inflamasyona bağlı olarak miyokard hasarı oluşturabilmektedir. Demir, oksidatif stresi potansiyelize edici etkisi nedeni ile miyokard hasarında önemli role sahiptir. Doku hasarının önemli bir göstergesi olan IL-6 gibi sitokinlerin arttığı inflamatuvar durumlarda, demir metabolizması düzenleyicisi hepsidinin, kardiyak hücrelerde kuvvetle uyarılarak; demir seviyelerini azaltıp, kardiyoprotektif rol oynadığı düşünülmektedir. Bu çalışmada uzun süreli antrenman yapmış sıçan kalbinde, tüketici egzersiz sonucu oluşan inflamasyon yanıtı (IL-6) ve kardiyoprotektif yanıtın (hepsidin) ortaya çıkış süreçleri incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada kullanılan 27 adet sıçan; antrenman yaptırılmayan ‘kontrol grubu’ (n=6) ve 12 hafta, haftada 5gün antrenman yaptırılan ‘kronik egzersiz grubu’ (n=24) olarak ayrılmıştır. Kronik egzersiz grubuna, son egzersizden 1gün sonra tüketici egzersiz uygulanmış; sıçanlar, tükenmeden hemen sonra (KH; n=8), 1gün sonra (K1; n=6) ve 3gün sonra (K3; n=7) feda edilerek kalp dokuları alınmıştır. Homojenize edilen dokulardan total RNA elde edilerek ters transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu ile cDNA sentezlenmiş, uygun primerler kullanılarak GAPDH, IL-6, Hepsidin PCR amplifikasyonu gerçekleştirilmiştir. PCR ürünleri, agaroz jel elektroforezi sonrası bant yoğunlukları UV kamera ile görüntülenerek analiz edilmiştir. İstatistiksel analizler için SPSS 20.0 programı kullanılmış, anlamlılık düzeyi p < 0,05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubuna göre, KH (p=0,003) ve K1 (p=0,000) grubunda IL-6 mRNA seviyesinde artış görülürken, K3 (p=0,990) grubunda farklılık görülmemiştir. Kontrol grubuna göre K1 (p=0,001) grubunda hepsidin mRNA seviyesinde artış görülürken, KH grubunda (p=0,307) ve K3 (p=1,000) grubunda farklılık gözlenmemiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: IL-6’nın tükenmeden sonra artması, dokuda bir inflamasyon sürecinin başladığına işaret etmektedir. IL-6’nın ve ona paralel olarak hepsidinin tükenmeden 1gün sonra maksimum seviyeye ulaştığı saptanmıştır. İnflamasyonun en yüksek seviyede olduğu varsayılan bu süreçte, hepsidinin kardiyoprotektif etkisini başlattığı düşünülebilir. Nitekim tükenmeden sonraki 3. günde hem IL-6 hem de hepsidin düzeyleri normal seviyelere inmiştir. Bu hızlı geri dönüşün antrenmana bağlı olarak ortaya çıkıp çıkmadığı, aynı işlemlerin antrenmansız hayvanlarda denenmesi ile incelenecektir. Bu çalışma, Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi (01/2013-09) tarafından desteklenmiştir.

Page 99: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

77

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P037373737 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

BAYAN BASKETBOLCULARIN ÇEVİKLİK VE SÜRAT PERFORMANSLARI ARASINDAKİ İLİŞKİBAYAN BASKETBOLCULARIN ÇEVİKLİK VE SÜRAT PERFORMANSLARI ARASINDAKİ İLİŞKİBAYAN BASKETBOLCULARIN ÇEVİKLİK VE SÜRAT PERFORMANSLARI ARASINDAKİ İLİŞKİBAYAN BASKETBOLCULARIN ÇEVİKLİK VE SÜRAT PERFORMANSLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ Ayşegül Yapıcı, Gülin Fındıkoğlu, Muzaffer Doğgün

Pamukkale Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu, Denizli Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Denizli

Girne Amerikan Üniversitesi Spor Yüksekokulu, Girne, Kıbrıs Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Günümüze kadar sınırlı sayıda çalışma dinamik hareketler kapsamında hız ve çeviklik koşulunun etkili metotlarını araştırmak için ortaya konulmuştur. Basketbolda ihtiyaç duyulan en önemli temel motorik özelliklerden birisi de sürat veya çabuk hareket etme veya yer değiştirme kapasitesidir. Bu branşta çeviklik, sıçrama, sürat, denge gibi koordinatif yetiler performansı yükseltme açısından çok önemlidir. Bu araştırmanın amacı bayan basketbolcuların çeviklik ve sürat performansları arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, Pamukkale Üniversitesi Kredi Yurtlar Kurumu basketbol takımında oynayan 12 sağlıklı bayan sporcu (yaş: 20.72±1.27 yıl, antrenman yaşı: 7.09±3.80 yıl, boy: 169.90±4.20 cm, vücut ağırlığı: 57.70±3.66 kg) gönüllü katılmıştır. Tüm deneklere test öncesi 10 dakikalık ısınma koşusu yaptırıldıktan sonra 20m sürat testi, T-test, illionis ve koni mekik çeviklik testleri yapıldı. Tüm testler iki kez uygulanmış ve en iyi değerleri kaydedilmiştir. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 17.0 paket programında Pearson Korelasyon testi ile yapılmıştır. Anlamlılık düzeyi olarak p < 0.05 değeri alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: 10m sürat performansları ile 3 ayrı çeviklik testi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0.05). 20m sürat performansları ile T-test performansları arasında yüksek derecede istatistiksel olarak anlamlı pozitif ilişki bulunmuştur (r=0.750, p < 0.01). İllionis ve koni mekik testi ile 20m sürat performansları arasında istatistiksel olarak anlamlı pozitif ilişki bulunmuştur (r=0.670, r=0.628, p < 0.05). Her 3 testte birbirleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ve yüksek düzeyde pozitif yönlü bir ilişki vardır (p < 0.05). T-Test ile İllionis arasında (r = 0.749 p=0.01) düzeyinde anlamlı ilişki, T-Test ile koni mekik testi arasında (r = 0.849 p=0.01) düzeyinde anlamlı ilişki, İllionis ile koni mekik testi arasında (r = 0.869 p=0.01) düzeyinde anlamlı ilişki çıkmıştır. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, literatürde yapılan diğer çalışmalarda, ivmelenme maksimum hız ve çevikliğin özel nitelikler olduğunu ve aralarında ilişki bulunduğunu gösterilmiştir. Bu çalışmalarda ivmelenme maksimum hız ve çevikliğin sporcular için belirleyici nitelikler olduğu ortaya çıkmıştır; bu çalışmadaki sonuçlar da benzerlik göstermiştir.

Page 100: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

78

3 Eylül3 Eylül3 Eylül3 Eylül 2014201420142014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P038383838 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

TİP 2 DİYABETES MELLİTUS VE KAN GLUKOZU DÜZENLENMESİNDE MPV’NİN TİP 2 DİYABETES MELLİTUS VE KAN GLUKOZU DÜZENLENMESİNDE MPV’NİN TİP 2 DİYABETES MELLİTUS VE KAN GLUKOZU DÜZENLENMESİNDE MPV’NİN TİP 2 DİYABETES MELLİTUS VE KAN GLUKOZU DÜZENLENMESİNDE MPV’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ: ATEROSKLEROZ İÇİN BİR MARKER?DEĞERLENDİRİLMESİ: ATEROSKLEROZ İÇİN BİR MARKER?DEĞERLENDİRİLMESİ: ATEROSKLEROZ İÇİN BİR MARKER?DEĞERLENDİRİLMESİ: ATEROSKLEROZ İÇİN BİR MARKER?

Kemal Türker Ulutaş1, Recep Dokuyucu2, Fatih Sefil2, Erhan Yengil3, Ahmet Taner Sümbül4, Hatice Rızaoğlu 5, İhsan Üstün6, Erkan Yula7, Tevfik Sabuncu8, Cumali Gökce6

1Kadirli Devlet Hastanesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Osmaniye 2Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Hatay

3 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Hatay 4Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Onkoloji Anabilim Dalı, Hatay

6 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Anabilim Dalı, Hatay 7 Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Hatay

5Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Şanlıurfa 8Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Anabilim Dalı, Şanlıurfa

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Trombositler, ateroskleroz ve arteriyel trombozda önemli bir role sahiptir. Tip 2 diyabetes mellitusta (tip 2 DM), kardiyovasküler komplikasyon sıklığı HbA1c ve ortalama trombosit hacmi (MPV) ile ilişkili olabilir. Çalışmamızın amacı, diyabet ve diyabet olmayan hastalarda MPV düzeylerini karşılaştırmak ve MPV’nin açlık serum glikozu (ASG), HbA1c ve diyabet süresi ile ilişkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya tip 2 diyabeti olan anti-trombotik ilaç kullanmayan ve anemisi olmayan 65 hasta (erkek:33, kadın:32) ve diyabeti olmayan 44 hastadan anemi ve koroner arter hastalığı öyküsü olan 4 hasta çıkarıldığında 40 hasta (erkek:21, kadın:19) dahil edildi. Tip 2 Diyabeti olan hastalar HbA1c seviyeleri; % 7’nin altında olanlar A grubu ve % 7’nin üstünde olanlar B grubu olarak belirlendi. İstatistiksel analizde Pearson korelasyon, One-way Anova ve post-hoc Tukey testleri kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Gruplar arasında yaş, vücut kitle indeksi ve diyabet süreleri açısından istatistiksel olarak benzer bulundu (p > 0,05). ASG açısından diyabeti olmayanlar ile HbA1c % 7’nin altında olan diyabetik grup arasında istatistiksel anlamlılık saptandı (p < 0,001). HbA1c % 7’nin altında olan alt grup ile HbA1c %7’nin üstünde olan grup arasında ASG açısından istatistiksel anlamlılık saptandı (p < 0,05). MPV’nin diyabet olmayanlara göre Tip 2 diyabette artmış olduğu bulundu (p < 0,001). Diyabet olmayan ve HbA1c’si % 7’nin altında olan grupla (grup A) kıyaslandığında HbA1c’si % 7’nin üstünde olan (grup B) grupta MPV seviyelerinde istatistiksel olarak anlamlı artış görüldü (p < 0,05). MPV düzeyleri ile diyabet süreleri (r= 0,222, p= 0,02), HbA1c (r= 0,393, p < 0,001) ve FSG (r= 0,410, p < 0,001) seviyeleri arasında yüksek pozitif korelasyon saptandı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Yaptığımız çalışmada MPV ve HbA1c seviyeleri arasında ilişki olduğu görülmektedir. Bu yüzden MPV’nin, Tip 2 DM’li hastalarda kardiyovasküler komplikasyonların önemli bir prognostik habercisi olabileceğini düşünmekteyiz. Bu ilişkinin patofizyolojisinin belirlenmesi için daha ileri çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır.

Page 101: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

79

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P039393939 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KAS KUVVETİ İLE SIÇRAMA PERFORMANSI ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR?KAS KUVVETİ İLE SIÇRAMA PERFORMANSI ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR?KAS KUVVETİ İLE SIÇRAMA PERFORMANSI ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR?KAS KUVVETİ İLE SIÇRAMA PERFORMANSI ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR? Ayşegül Yapıcı, Gülin Fındıkoğlu, Muzaffer Doğgün

Pamukkale Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı

Girne Amerikan Üniversitesi Spor Yüksekokulu, Girne, Kıbrıs Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Voleybol, kesin bir maç süresine sahip olmayan temposu yüksek, çabukluğa, kuvvete, hareketliliğe, esnekliğe, dayanıklılığa, sıçramaya dayanan dinamik bir fiziksel oyundur. Voleybolda performansı doğrudan etkileyen etkenlerden biri olan sıçrama, gerek hücumda, gerekse defansta sıklıkla kullanılan bir hareket olmakta ve performansı büyük oranda etkilemektedir. Alt ekstremitenin maksimal ve patlayıcı kas kuvveti birçok spor aktivitesinde performansı etkileyen değişkenlerdir.Bu nedenle alt ekstremite kuvvetinin saptanması ve sporcuların antrenman programlarının hazırlanması performansı arttırmada büyük önem taşımaktadır. Bu araştırmanın amacı bayan voleybolcuların izokinetik kas kuvveti ile dikey sıçrama performansları arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya Denizli 3.lig Bereketli Spor takımında oynayan 11 sağlıklı bayan (yaş: 19.36±1.20 yıl, antrenman yaşı: 6.90±2.87 yıl, boy: 171.72±5.40 cm, vücut ağırlığı: 64.27±8.91 kg) sporcu gönüllü katılmıştır. Teste katılan sporcuların teste başlamadan önce antropometrik ölçümleri alınmıştır. Bu ölçümlerin ardından 10 dakikalık aktif ısınmadan sonra aktif ve skuat sıçrama testi (Newtest 1000 bataryası, sıçrama matı-Finlandiya) ile yapılmış iki ölçümden en iyi değerler alınmıştır. 2 gün sonra izokinetik dinamometre (Isomed 2000) ile izokinetik kuvvet test ölçümleri yapılmıştır. İzokinetik ölçümler 60°/s ve 240°/s hızda yerçekimi etkisi ortadan kaldırılarak, 5 tekrardan oluşan konsantrik kuadriseps ve hamstring izokinetik kuvvet testi sağ ve sol diz için uygulanmıştır. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 17.0 paket programında Pearson Korelasyon testi ile yapılmıştır. Anlamlılık düzeyi olarak p < 0.05 değeri alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bu çalışmada, bayan voleybolcuların aktif sıçrama 52.45±8.84 cm, skuat sıçrama 29.45±5.33 cm bulunmuştur. 60 º/sn’de hamstring izokinetik kuvvet için, dominant diz için tepe tork değeri 78.90±17.09, non-dominant diz için 71.90±17.91 ve kuadriseps izokinetik kuvvet için 120.54±26.03, non-dominant diz için 130.36±22.59 çıkmıştır. 240 º/sn’de hamstring izokinetik kuvvet için, dominant diz için tepe tork değeri 69.63±13.33, non-dominant diz için 59.45±15.85 ve kuadriseps izokinetik kuvvet için dominant diz için tepe tork değeri 88.72±21.78, non-dominant diz için 95.18±19.79 çıkmıştır. Bayan voleybolcularda 60 º/sn ve 240 º/sn hızda dominant ve non-dominant dizde yapılan konsantrik kuadriseps ve hamstring izokinetik kuvvet testi ile sıçrama performansları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0.05). Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Sonuç olarak, bu çalışmada bayan voleybolcuların 60 °/s ve 240 °/s hızda yapılan izokinetik kuvvet ölçümlerinden elde edilen fleksör ve ekstansör tepe tork değerleri literatürden elde edilen değerlerin altında olduğu gözlenmiştir. Yapılan çalışmalarda elit sporcular denek grubunu oluştururken, bu çalışma için ölçüm yapılan takımın üst düzey kulüp sporcusu kadar profesyonel olmaması, antrenman yaşlarının küçük olması, izokinetik kuvvet değerlerinin düşük çıkmasının nedenleri olarak açıklanabilir.

Page 102: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

80

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster Poster Poster Poster No: P0No: P0No: P0No: P040404040 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DOKSORUBİSİNE BAĞLI EKSTRAVAZASYONDA OZON TEDAVİSİNİN ROLÜDOKSORUBİSİNE BAĞLI EKSTRAVAZASYONDA OZON TEDAVİSİNİN ROLÜDOKSORUBİSİNE BAĞLI EKSTRAVAZASYONDA OZON TEDAVİSİNİN ROLÜDOKSORUBİSİNE BAĞLI EKSTRAVAZASYONDA OZON TEDAVİSİNİN ROLÜ Vural Kesik1, Ramazan Yüksel2, Ercan Karabacak3, Nuri Yiğit4, Oğuzhan Babacan5, Mustafa Gülgün5,

Nadir Korkmazer5

1Gülhane Askeri Tıp Akademisi Pediatrik Onkoloji Bilim Dalı, Ankara 2Gülhane Askeri Tıp Akademisi Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara

3Gülhane Haydarpaşa Askeri Eğitim Hastanesi Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul 4Gülhane Askeri Tıp Akademisi Patoloji Anabilim Dalı, Ankara 5Gülhane Askeri Tıp Akademisi Pediatri Anabilim Dalı, Ankara

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Doksorubisin (DXR), ekstravaze olduğunda cerrahiye kadar gidebilen, deri ülseri ve nekroza neden olan kemoterapötik bir ajandır. Bazı çalışmalarda DXR nedenli bu toksik tablonun, artmış serbest oksijen radikallerinin üretimi sonucunda oluşan oksidatif strese bağlı olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada DXR ekstravazasyonuna bağlı oluşan deri ülserinde ozon, zeytinyağı, dimetilsülfoksit (DMSO) ve koenzim Q10’un yararlı etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 7 grupta toplam 44 adet Wistar-Albino erkek sıçan kullanıldı. Doksorubisinin intradermal enjeksiyonunu takiben, DMSO, zeytinyağı, ozon + koenzim Q10, ozon + zeytinyağı ve koenzim Q10, ülser oluşturulan bölgeye topikal olarak uygulandı. Deneyin 14’üncü gününde ülser boyutları ölçüldü ve deri ülserinin oluştuğu ekstravazasyon bölgesinden punch biyopsi alındı. Numunelerde tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), interlökin-1beta (IL-1β), malondialdehit (MDA), süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) seviyeleri analiz edildi ve histopatolojik olarak değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Ülser boyutları kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, koenzim Q10 grubu haricindeki gruplarda açık bir şekilde azaldı. MDA düzeyleri kontrol, DMSO, zeytinyağı, ozon + koenzim Q10 ve ozon + zeytinyağı grubuyla karşılaştırıldığında koenzim Q10 grubunda anlamlı şekilde azaldı (p<0.05). MDA düzeyleri zeytinyağı grubunda DMSO grubuna göre daha düşüktü (p<0.05). MDA düzeyleri kontrol grubuna göre koenzim Q10 grubu dışındaki gruplarda daha düşüktü fakat bu fark anlamlı değildi (p>0.05). TNF-α düzeyi sham ve zeytinyağı grubuyla karşılaştırıldığında, DMSO, ozon + zeytinyağı ve koenzim Q10 gruplarında daha düşükken; kontrol grubuyla karşılaştırıldığında DMSO, ozon + zeytinyağı, koenzim Q10 ve ozon + koenzim Q10 gruplarında daha düşüktü (p<0.05). TNF-α seviyesi ozon + koenzim Q10 grubuna göre DMSO grubunda daha düşük bulundu (p<0.05). Kontrol ve sham grubuyla diğer gruplar arasında SOD, GSH-Px ve IL-1β düzeyleri açısından önemli bir fark yoktu (p>0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışma ışığında, DXR ekstravazasyonu nedeniyle oluşan deri ülseri tedavisinde ozon + zeytinyağının standart tedavide kullanılan DMSO ile benzer etkinliğe sahip olduğu görüldüğünden bir tedavi alternatifi olarak kabul edilebileceği söylenebilir. Ayrıca DXR kaynaklı cilt ülseri etyolojisi oksidatif stresle ilişkili olabilir ve ayrıntılı olarak değerlendirilebilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Page 103: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

81

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P041414141 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

TORASİK AORTADA YAŞLANMAYA BAĞLI TORASİK AORTADA YAŞLANMAYA BAĞLI TORASİK AORTADA YAŞLANMAYA BAĞLI TORASİK AORTADA YAŞLANMAYA BAĞLI KARBONMONOKSİT GEVŞEME YANITINDAKİ DEĞİŞİKLİKLERKARBONMONOKSİT GEVŞEME YANITINDAKİ DEĞİŞİKLİKLERKARBONMONOKSİT GEVŞEME YANITINDAKİ DEĞİŞİKLİKLERKARBONMONOKSİT GEVŞEME YANITINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER

Günnur Koçer1, Seher Ülker2, Ümit Kemal Şentürk2

1Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Lefkoşa 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Antalya

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Yaşa bağlı olarak görülen endotel fonksiyonlarındaki bozulma/azalma öncelikle endotel hücrelerinin vasküler tonusu düzenlemek için salgıladıkları gevşetici mediatörlerin azalması, yani endotel-bağımlı gevşemenin azalmasıyla kendini gösterir. Vasodilatör endojen bir mediatör olan CO (karbonmonoksit)'in, yaşlanmaya bağlı olarak vasküler tonusa katkısındaki değişiklikler bilinmemektedir. Bu projenin amacı birçok durumda NO için yedekleme molekülü olarak da işlev gören CO’in damar gevşeme yanıtlarında yaşlanmaya bağlı etkisindeki değişimleri sıçan torasik aorta halkalarında incelemektir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Çalışmamızda 6-8 aylık kontrol ve 24 aylık yaşlı Wistar sıçanlar kullanıldı. Sıçanlardan izole edilen torasik aorta halkaları, organ banyosu düzeneğinde çalışıldı. Aort halkalarının fenilefrin (Phe) kasılma yanıtları hemoksijenaz (HO) inhibitörü chromium mesoporphyrin (CrMP) inkübasyonu öncesi ve sonrasında kaydedilerek endojen olarak üretilen CO’in vasküler tonusa katkısı değerlendirildi. CO donörü (CORM;carbon-monoxide-releasing-molecule) kullanılarak ekzojen gevşeme yanıtları değerlendirildi. CO’in etki mekanizması siklik guanozin mono fosfat (cGMP) inhibitörü 1H-[1,2,4]Oxadiazolo[4,3-a]quinox-alin-1-one (ODQ) ve potasyum kanalı inhibitörü tetraetilamonyum (TEA) varlığında alınan CORM yantılarıyla incelendi. Ayrıca izole edilen damarlardan HO-2 protein ekspresyonu Western-blot analiziyle saptandı. Doz-yanıt eğrileri tekrarlayan ölçümler için varyans analizi, Emax değerleri t testi ile değerlendirildi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Yaşlı sıçanlar kontroller ile kıyaslandığında, aort halkalarında Phe’ne verilen kasılma yanıtının daha büyük olduğu (p<0,05) yanında, endojen CO katkısının, yaşlılarda hem doz-yanıt eğrileri hem de Emax değerleri açısından anlamlı olarak (p<0,05) baskılandığı saptanmıştır. Yaşlı sıçanların ekzojen CO gevşeme yanıtları doz-yanıt eğrilerinde (p<0,01) ve Emax (p<0,05) değerlerinde anlamlı olarak azalmış bulunmuştur. CORM öncesi ODQ veya TEA inkübasyonu sonrası her iki grubun da ikincil haberci olarak cGMP ve K kanallarını kullanmalarında bir fark saptanmamıştır. Grupların western blot ile yapılan HO-2 enzimi protein miktarlarının analizinde ise bir fark bulunamamıştır. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Vücudun ana iletim damarı olan torasik aortada yaşlanmaya bağlı endojen üretilen CO’in vazodilatasyona katkısının azalması yanında, ekzojen CO’e de yanıtın azaldığı saptanmıştır. Bu yanıt azlığı HO-2 enziminin miktarının değişmediği de göz önüne alındığında post-translasyonal modifikasyon, substrat miktarı değişimleriyle açıklanabilir.

Page 104: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

82

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P042424242 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

YAŞLI SIÇANLARDA KARBONMONOKSİTİN PİAL ARTER VASKÜLER TONÜSÜNE KATKISIYAŞLI SIÇANLARDA KARBONMONOKSİTİN PİAL ARTER VASKÜLER TONÜSÜNE KATKISIYAŞLI SIÇANLARDA KARBONMONOKSİTİN PİAL ARTER VASKÜLER TONÜSÜNE KATKISIYAŞLI SIÇANLARDA KARBONMONOKSİTİN PİAL ARTER VASKÜLER TONÜSÜNE KATKISI Seher Ülker1, Günnur Koçer2, Ümit Kemal Şentürk1

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Antalya 2Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Lefkoşa

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: CO (karbonmonoksit) pial arterin vasküler tonusunu düzenleyen önemli endojen faktörlerden biridir. NO gibi birçok mediatörün yaşa bağlı olarak üretiminin hem de biyo-yararlanımının azalması bilindiği halde, NO için bir yedekleme molekülü olan CO’in yaşa bağlı değişimleri bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı pial damarlarda CO’in vasküler tonusa katkısındaki olası değişimleri ortaya koymaktır. GerGerGerGereç ve Yöntem: eç ve Yöntem: eç ve Yöntem: eç ve Yöntem: Çalışmamızda 6-8 aylık kontrol ve 24 aylık yaşlı Wistar sıçanlar kullanıldı. Sıçanların beyin dokusundan izole edilen pial arter segmentleri telli miyograf düzeneğinde çalışıldı. Endojen olarak üretilen CO’in vasküler tonusa katkısını değerlendirmek için serotonin (Ser) kasılma yanıtları hemoksijenaz (HO) inhibitörü chromium mesoporphyrin (CrMP) inkübasyonu öncesi ve sonrasında kaydedildi. CO donörü (CORM;carbon monoxide-releasing-molecule) kullanılarak ekzojen gevşeme yanıtları değerlendirildi. Siklik guanozin mono fosfat (cGMP) inhibitörü 1H-[1,2,4]Oxadiazolo[4,3-a]quinox-alin-1-one (ODQ) ve potasyum kanalı inhibitörü tetraetilamonyum (TEA) varlığında alınan CORM yanıtlarıyla CO’nun etki mekanizması incelendi. Ayrıca izole edilen damarlardan HO-2 protein ekspresyonu Western-blot analiziyle saptandı. Doz-yanıt eğrileri tekrarlayan ölçümler için varyans analizi, Emax değerleri t testi ile değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yaşlı sıçanların kontrole göre pial arterlerinde Ser’ne verilen kasılma yanıtının artışı (p < 0,05) yanında, endojen CO katsısının hem doz-yanıt eğrilerinde hem de Emax değerlerinde baskılandığı (p < 0,05) saptanmıştır. Ekzojen CO yanıtlarında yaşlı ve kontrol sıçanların gevşeme yanıtları arasında farklılık bulunmamıştır. CORM öncesi ODQ veya TEA inkübasyonu sonucu her iki grubunda ikincil haberci olarak K+ kanallarını kullandığı ve bunlar arasında bir fark olmadığı saptanmıştır. Grupların Western blot ile yapılan HO-2 enzimi protein miktarlarının analizinde ise bir fark saptanmamıştır. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Beyinde önemli direnç damarlarından biri olan pial arterde yaşlanmaya bağlı endojen olarak üretilen CO gevşeme katkısının azalması yanında, dışarıdan verilen CO’e de yanıtın değişmediği dikkati çekmiştir. Pial arterlerdeki endojen ve ekzojen yanıtlarının paralel seyretmemesi ve HO-2 enziminin miktarının azalmaması ile birlikte düşünüldüğünde post-translasyonal modifikasyon veya substrat miktarı değişimleri ile açıklanabilir.

Page 105: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

83

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P043434343 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

LLLL----NAME NAME NAME NAME HİPERTANSİYON MODELİNDE MAGNEZYUM TEDAVİSİNİN AKIM ARACILI GEVŞEME HİPERTANSİYON MODELİNDE MAGNEZYUM TEDAVİSİNİN AKIM ARACILI GEVŞEME HİPERTANSİYON MODELİNDE MAGNEZYUM TEDAVİSİNİN AKIM ARACILI GEVŞEME HİPERTANSİYON MODELİNDE MAGNEZYUM TEDAVİSİNİN AKIM ARACILI GEVŞEME YANITINA ETKİSİYANITINA ETKİSİYANITINA ETKİSİYANITINA ETKİSİ

1Filiz Basralı,1Pınar Ülker Karadamar,1Nur Özen,1Seher Ülker,1Günnur Koçer, 2Dilek Özyurt,1Ümit Kemal Şentürk

1Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Antalya 2İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Vasküler tonusun düzenlenmesine önemli katkı sağlayan akım aracılı gevşeme yanıtı, sıvı akımının damar duvarı ve endotel hücreleri üzerinde oluşturduğu kayma gerimi sonucunda oluşan ve başlıca endotelden nitrik oksit (NO) salınımıyla gelişen yanıttır. NO sentezinin engellenmesiyle oluşturulan Nω-nitro-L-arginin metil ester (L-NAME) hipertansiyon modelinde bu yanıtın bozulduğu ve artan periferik damar direncine katkıda bulunduğu bildirilmiştir. Öte yandan deneysel ve klinik çalışmalar magnezyumun çeşitli vasküler yataklarda vazodilatasyonu ve kan akımını arttırdığını, vasküler dirençte azalmaya neden olduğunu, agonist aracılı vazokonstriksiyonu azalttığını göstermiştir. Ancak L-NAME hipertansiyon modelinde magnezyum tedavisinin akım aracılı gevşeme yanıtı üzerine etkisi bilinmemektedir. Bu çalışma ile L-NAME kullanılarak hipertansiyon oluşturulan sıçanlarda magnezyum tedavisinin direnç damarlarının akım aracılı gevşeme yanıtlarını etkileyip etkilemediğinin ortaya konması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 48 adet erkek Wistar sıçan kullanılmıştır. Sıçanlar Kontrol (K), magnezyum tedavisi alan(M), Hipertansif(H) ve magnezyum tedavisi alan hipertansif(HM) olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Hipertansiyon, hipertansif gruptaki hayvanların içme suyuna 6 hafta boyunca 25 mg/kg/gün dozunda L-NAME eklenmesiyle oluşturulmuştur. Magnezyum tedavisi alan gruplar %0 8 oranında magnezyum oksit (MgO) içeren yem ile beslenmişlerdir. Kan basınçları kuyruktan ölçme yöntemiyle haftalık olarak kaydedilmiştir. Deney günü anestezi altındaki hayvanlardan mezenter yatak alınmış ve mezenter arterin üçüncü dalı izole edilerek basınç miyografı düzeneğinde 50 mm-Hg intraluminal basınçta ve artan akım hızlarında (7-47 μl/dk) akım aracılı gevşeme yanıtları incelenmiştir. Ayrıca hayvanlardan elde edilen plazma ve mezenter yatak örneklerinde atomik absorbsiyon yöntemi kullanılarak Mg düzeyleri ölçülmüştür. Sonuçların değerlendirilmesinde ANOVA testi kullanılmış, p < 0.05 ve altındaki değerler önemli kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: H grubunda artan kan basıncı değerleri HM grubunda önemli düzeyde azalmıştır (p < 0.01). Plazma ve mezenter yatak magnezyum düzeyleri HM grubunda H grubuna kıyasla yüksek bulunmuştur (p < 0.05 p < 0.01). H grubunda azalan akım aracılı gevşeme yanıtı magnezyum tedavisi ile önemli düzeyde artış göstermemiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmanın sonuçları magnezyum tedavisinin L-NAME hipertansiyon modelinde kan basıncını düşürdüğünü ancak bunu akım aracılı gevşeme yanıtı üzerinden gerçekleştirmediğini göstermiştir.

Page 106: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

84

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P044444444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARA PERİFERAL APELİNSIÇANLARA PERİFERAL APELİNSIÇANLARA PERİFERAL APELİNSIÇANLARA PERİFERAL APELİN----13 UYGULAMASININ 13 UYGULAMASININ 13 UYGULAMASININ 13 UYGULAMASININ BAZI KAN PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİBAZI KAN PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİBAZI KAN PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİBAZI KAN PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Suat Tekin, Yavuz Erden, Süleyman Sandal İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Yağ doku kökenli bir hormon olarak tanımlanan apelin, APJ reseptörüne bağlanarak etkilerini ortaya koyar. Peptidin iştahı açarak kilo alımına sebep olduğu, obez bireylerde de apelin salgısının arttığı ileri sürülmektedir. Obezitenin serum kolesterol, trigliserit, düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) başta olmak üzere bazı biyokimyasal parametreleri olumsuz yönde etkileyerek, özellikle aterosklerotik plak oluşumu ve kalp-damar hastalıklarının ortaya çıkmasına yol açtığı ileri sürülmektedir. Bu çalışma apelin-13 ile serum trigliserit, total kolesterol, LDL ve HDL düzeyleri arasında bir ilişkinin olup olmadığını belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve YöntGereç ve YöntGereç ve YöntGereç ve Yöntem: em: em: em: Çalışmada Sprague Dawley cinsi 40 adet erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar vücut ağırlıkları birbirine yakın olacak şekilde 4 gruba ayrıldı (n=10). Kontrol grubuna SF, uygulama gruplarına ise intaperitoneal olarak 14 gün boyunca 1, 5 ve 50 µg/kg apelin-13 enjeksiyonu yapıldı. 14 gün sonra hayvanlar dekapite edilerek serum doku örnekleri toplandı. Fotometrik yöntemle serum trigliserit, total kolesterol, HDL ve LDL seviyeleri belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Uygulanan Apelin-13’ün tüm konsantrasyonlarının, serum LDL ve total kolesterol seviyelerinde artışa (p < 0.01), HDL seviyelerinde azalmaya neden olduğu (p < 0.05) belirlendi. Serum trigliserit seviyelerinde ise bir artışın olduğu ancak bunun istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edildi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Serum HDL seviyelerinde meydana gelen azalmaya, artmış serum trigliserit, total kolesterol ve LDL seviyelerinin eşlik ettiği durumlar genellikle aterosklerotik plak oluşumu ve kalp-damar hastalıklarıyla sonuçlanmaktadır. Obez bireylerde aterosklerotik kalp-damar hastalıklarının insidansının normal kilolu bireylere oranla daha yüksek olduğu bilinmektedir. Daha önceki çalışmalarımızda apelin uygulanmasının gıda alımını ve vücut ağırlığında artışa neden olduğunu göstermiştik. Bu çalışmanın sonuçları ise apelin-13’ün, serum LDL ve total kolesterol seviyelerini anlamlı biçimde yükselttiğini aynı zamanda da serum HDL seviyelerinde azalmaya neden olduğunu ortaya koydu. Apelin-13’ün atreosklerotik plak oluşumuna yol açacak kan parametrelerini olumsuz yönde etkilediğinden, peptidin kalp-damar hastalıkları için önemli bir risk faktörü olabileceğini düşünmekteyiz. TEŞEKKÜR: Bu çalışma İnönü Üniversitesi BAP (Proje no: 2013/207) tarafından desteklenmiştir.

Page 107: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

85

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P045454545 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARA SIÇANLARA SIÇANLARA SIÇANLARA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER APELİNİNTRASEREBROVENTRİKÜLER APELİNİNTRASEREBROVENTRİKÜLER APELİNİNTRASEREBROVENTRİKÜLER APELİN----13 UYGULAMASI KAN KOLESTEROL, LDL 13 UYGULAMASI KAN KOLESTEROL, LDL 13 UYGULAMASI KAN KOLESTEROL, LDL 13 UYGULAMASI KAN KOLESTEROL, LDL VE TRİGLİSERİT DÜZEYİNİ ARTTIRIRVE TRİGLİSERİT DÜZEYİNİ ARTTIRIRVE TRİGLİSERİT DÜZEYİNİ ARTTIRIRVE TRİGLİSERİT DÜZEYİNİ ARTTIRIR

Yavuz Erden, Suat Tekin, Süleyman Sandal İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Apelin yağ doku orjinli peptit yapılı bir hormondur ve etkilerini APJ reseptörüne bağlanarak ortaya koyar. Apelin ve APJ yaygın olarak merkezi sinir sistemi (özellikle hipotalamus) ve periferal dokularda dağılım gösterir. Yapılan çalışmalar apelinin gıda alımı, insülin sekresyonu, kalp hızı ve kan basıncı gibi birçok fizyolojik role sahip olduğu bilinmektedir. Bu çalışma apelin-13’ün serum total kolestrol, trigliserit, düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem: Yöntem: Yöntem: Yöntem: Çalışmada 30 adet Sprague Dawley cinsi erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar rastgele 3 gruba ayrılarak (n=10) deney grubundaki sıçanlara intraserebroventriküler olarak 7 gün süreyle 1 ve 10 nmol apelin-13, kontrol grubundaki hayvanlara ise aynı miktarda yapay beyin omurilik sıvısı (apelin çözücüsü) sağ lateral ventriküle implante edilen ozmotik mini pompalar yardımıyla infüze edildi (10 µl/saat/1hafta). 7. gün sonunda hayvanlar dekapite edildi ve alınan kan örneklerinden fotometrik yöntemle serum total kolesterol, trigliserit, LDL ve HDL seviyeleri belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Merkezi apelin uygulaması sonrası, apelin-13’ün (10 nmol) kandaki total kolesterol ve LDL miktarını kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak arttırdığı (p < 0.05), fakat düşük ve yüksek doz apelin-13 uygulamasının HDL düzeyinde bir değişim meydana getirmediği gözlendi. Buna ek olarak, hem 1 hem de 10 nmol apelin-13 uygulaması sonrasında kandaki trigliserit miktarının önemli düzeyde arttığı belirlendi (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Apelin uygulaması sonrası kandaki kolesterol, LDL düzeylerindeki artış bu peptitin ateroskleroz gelişimi ile periferal damar hastalıkları üzerinde önemli roller üstlenebileceğini bizlere düşündürmektedir. Artan trigliserit düzeyi apelinin enerji metabolizmasında ki bilinen rolünü desteklemektedir. Ayrıca trigliserit düzeyindeki artışın kilo alımına neden olduğu ve sonrasında ise obezitenin gelişebileceği göz önüne alındığında, apelinin vücuttaki yağlanma ile birlikte kardiyovasküler sistem üzerinde olumsuz roller üstlenebileceğini düşündürmektedir. Teşekkür: Bu çalışma İnönü Üniversitesi BAP (2013/180) tarafından desteklenmiştir.

Page 108: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

86

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P046464646 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN İNFÜZYONUNUN SERUM LDL, HDL, SIÇANLARA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN İNFÜZYONUNUN SERUM LDL, HDL, SIÇANLARA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN İNFÜZYONUNUN SERUM LDL, HDL, SIÇANLARA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN İNFÜZYONUNUN SERUM LDL, HDL, TRİGLİSERİT VE TRİGLİSERİT VE TRİGLİSERİT VE TRİGLİSERİT VE TOTAL KOLESTROL ÜZERİNE ETKİSİTOTAL KOLESTROL ÜZERİNE ETKİSİTOTAL KOLESTROL ÜZERİNE ETKİSİTOTAL KOLESTROL ÜZERİNE ETKİSİ

Suat Tekin, Yavuz Erden, Süleyman Sandal İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kas dokudan salgılanan bir miyokin olarak tanımlanan irisinin, egzersiz sırasında serumdaki seviyelerinin yükseldiği bildirilmiştir. Egzersizin başta kolesterol, trigliserit, yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) ve düşük dansiteli lipoprotein (LDL) olmak üzere bazı biyokimyasal parametreler üzerine olumlu yönde etkilerinin olduğu da bilinmektedir. İrisin seviyesinin egzersiz sırasında yükselmesi, bu metabolik parametrelerin de egzersizden etkilenmesi, irisin ile bu parametreler arasında bir ilişkinin olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma irisin ile serum trigliserit, total kolesterol, LDL ve HDL düzeyleri arasında bir ilişkinin olup olmadığını belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada yaklaşık 250±6.8 gr ağırlığında 40 adet Wistar-Albino cinsi erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar bilgisayar algoritmasına dayalı basit rasgele atama yöntemi ile 4 gruba ayrıldı (n=10). Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmadı, sham ve deney gruplarındaki sıçanların lateral ventrikülüne ozmotik mini pompa implante edildi. Sham grubundaki sıçanlara 7 gün süreyle yapay beyin omurilik sıvısı, uygulama gruplarına ise irisinin 10 (fizyolojik) ve 100 nM’lık (farmakolojik) iki farklı konsantrasyonu 10 µl/saat olacak şekilde intraserebroventriküler olarak infüze edildi. Yedinci günün sonunda hayvanlara ötanazi uygulandı ve kan örnekleri toplandı. Toplanan kan örneklerinden fotometrik yöntemle serum trigliserit, total kolesterol, HDL ve LDL seviyeleri belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: İrisin infüzyononunun hayvanların trigliserit, total kolesterol ve LDL seviyelerinde azalmaya, HDL seviyelerinde ise artışa neden olduğu tespit edildi. Ancak bu değişimlerin sadece yüksek doz irisin (100 nM) uygulanan grupta istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Düzenli egzersizin serum trigliserit, total kolesterol ve LDL seviyelerini azaltırken serum HDL seviyelerini arttırdığı bilinmektedir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, irisin infüzyonuyla egzersiz benzeri bir etkinin ortaya çıkması kalp ve damar sağlığı üzerinde irisinin koruyucu bir rol üstlenebileceğini özellikle de aterosklerotik plak oluşumunun önlenmesinde faydalı olabileceğini akla getirmektedir. Ancak merkezi olarak uygulanan irisinin bu etkisini hangi yolak üzerinden ortaya koyduğu da araştırılmaya değer bir husus olarak görülmektedir. TEŞEKKÜR: Bu çalışma TUBİTAK (Proje no: 114S138) tarafından desteklenmiştir.

Page 109: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

87

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P047474747 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SODYUM BENZOAT’IN İNSAN ERİTROSİTLERİ ÜZERİNE İN VİTRO TOKSİK ETKİSİ VE KATEŞİN SODYUM BENZOAT’IN İNSAN ERİTROSİTLERİ ÜZERİNE İN VİTRO TOKSİK ETKİSİ VE KATEŞİN SODYUM BENZOAT’IN İNSAN ERİTROSİTLERİ ÜZERİNE İN VİTRO TOKSİK ETKİSİ VE KATEŞİN SODYUM BENZOAT’IN İNSAN ERİTROSİTLERİ ÜZERİNE İN VİTRO TOKSİK ETKİSİ VE KATEŞİN VE KUERSETİN’İN KORUYUCU ROLÜVE KUERSETİN’İN KORUYUCU ROLÜVE KUERSETİN’İN KORUYUCU ROLÜVE KUERSETİN’İN KORUYUCU ROLÜ Gamze Yetük, Dilek Pandır, Hatice Baş

Bozok Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Yozgat

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Bu çalışmanın amacı bir gıda katkı maddesi olan sodyum benzoat’ın (SB) insan eritrositleri üzerinde oluşturduğu toksik etki ve antioksidan özelliğe sahip flavanoidlerden olan kateşin ve kuersetinin lipit peroksidasyonu ve antioksidan enzimler üzerine olan koruyucu etkilerinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, in vitro şartlarda farklı dozlarda SB (6.25, 12.5, 25, 50 ve 100 μg/mL) ve kateşin (10 μM) ile kuersetinin (10 μM) insan eritrositlerindeki malondialdehit (MDA) seviyesi ile süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon-S-transferaz (GST) ve glutatyon peroksidaz (GPx) enzim aktiviteleri üzerine olan etkileri incelenmiştir. Çalışma için kan örnekleri heparinli tüplere alınmış ve santrifüj edilmiştir. Plazma ve lökositler uzaklaştırılmış, eritrositler % 0.9’luk NaCl ile yıkandıktan sonra aynı çözeltiyle %50 (v/v) oranlı hücre süspansiyonları hazırlanmıştır. İncelemeler için oluşturulan gruplar kontrol (n=6), kateşin (n=6), kuersetin (n=6), SB (n=6), SB+kuersetin (n=6), SB+kateşin (n=6) şeklindedir. Ölçümler spektrofotometrede yapılmıştır. MDA seviyesi Ohkawa ve ark.’nın, SOD aktivitesi Marklund ve Marklund’un, GPx aktivitesi Paglia ve Valentine’nin, GST aktivitesi Habig’in, CAT aktivitesi ise Aebi’nin yöntemlerine göre tespit edilmiştir. Veriler, SPSS bilgisayar programında ANOVA ve Tukey testleri ile değerlendirilmiştir. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Uygulanan 6.25 μg/mL SB eritrositlerde MDA ve antioksidan enzimler açısından bir değişiklik meydana getirmemiştir. SB tek başına uygulandığında 12.5 μg/mL dozundan itibaren eritrositlerde MDA seviyesinin arttığı, SOD, CAT, GST ve GPx aktivitelerinde ise azalma meydana geldiği tespit edilmiştir (P<0,05). Kuersetin ve kateşin uygulamalı eritrositlerle uygulama yapılmayan kontrol hücreleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak bir farklılık gözlenmemiştir. Flavanoidlerin koruyucu etkisi sadece SB’ın 12.5 ve 25 μg/mL dozlarında görülmüştür. Yüksek doz (50 ve 100 μg/mL) SB uygulamasına karşı kateşin ve kuersetinin koruyucu olmadığı gözlenmiştir. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Çalışmanın sonucunda görülmüştür ki 10 μM kateşin ve kuersetin uygulaması, düşük doz SB’ın eritrositler üzerinde neden olduğu toksik etkiyi önlemiştir. Ancak yüksek seviyedeki SB’ın eritrositlerde in vitro şartlarda neden olduğu oksidatif stresin önüne geçememiştir. Bu nedenle SB’ın gıda katkı maddesi olarak kullanılması tehlike yaratmaktadır. Dolayısıyla SB’ın kullanılması kontrol altına alınmalı, bilinçli olarak kullanılması sağlanmalı, kullanımı asgari seviyeye indirilmelidir. SB ile oluşan oksidatif stres üzerine kateşin ve kuersetinin SB’ın belirli dozlarında koruyucu olduğu kabul edilebilir. Dolayısıyla diyetlerde kateşin ve kuersetin içeren besinlere yer verilmelidir.

Page 110: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

88

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P048484848 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

PROPOLİS PROPOLİS PROPOLİS PROPOLİS METOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU AKCİĞER HASARINI ENGELLEMEKTEDİRMETOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU AKCİĞER HASARINI ENGELLEMEKTEDİRMETOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU AKCİĞER HASARINI ENGELLEMEKTEDİRMETOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU AKCİĞER HASARINI ENGELLEMEKTEDİR Mehmet Fatih Sönmez1, Kübra Tuğçe Çilenk1, Derya Karabulut1,

Sunay Ünalmış1, Erkan Deligönül2, İsmet Öztürk3

1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

3 Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği, Kayseri

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Metotreksat birçok kanser türü ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan bir folik asit antagonistidir. Yapılan çalışmalarda birçok sistem üzerine yan etkileri olduğu bilinmektedir. Propolis arılar tarafından üretilen ve içerisinde 300’den fazla madde bulunan rengi koyu sarıdan kahverengiye kadar değişen bir üründür. Bu çalışmada metotreksat ile oluşturulan hasar ve bu hasar üzerine propolisin koruyucu etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alınan bu çalışmada 32 adet ergin Wistar albino erkek sıçanlar kullanıldı. Sıçanlar rastgele dört gruba ayrıldı. Grup I; Kontrol (n:8), Grup II; Metotreksat uygulanan grup (n:8),Grup III; Metotreksat +propolis uygulanan grup (n:8), Grup IV; Sadece propolis uygulanan grup (n:8). Propolis 100mg/kg/gün dozunda deney süresince oral gavaj yolu ile uygulandı. Metotreksat deneyin 8. Gününde 20 mg/kg tek doz intraperitoneal uygulandı. Metotreksat uygulamasından beş gün sonra deney sonlandırıldı ve akciğer dokuları histolojik olarak incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Deney sonunda metotreksat uygulanan grubun akciğer dokusunda alveolar septumda kalınlaşma ve alveollarde hemoraji tespit edildi. Ayrıca bazı alanlarda mononuklear hücrelerde artış ve soluk sitoplazmalı büyük hücrelere rastlandı. Koruyucu amaçlı verilen propolisin bu hasarı engellediğine dair ön bulgular elde edildi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, propolis metotreksatın neden olduğu yıkıcı hasarı engelleyebildiğini destekleyecek ilave verilere gereksinim bulunmaktadır. Kemoterapi alan hastalarda, antikanser ilaçların olası yan etkilerini engellemede yararını göstermek üzere deneysel ve klinik çalışmalar yapılmalıdır.

Page 111: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

89

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P049494949 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

STATİN KULLANIMININ KORONER ATEROSKLEROZ HASTALARINDA STATİN KULLANIMININ KORONER ATEROSKLEROZ HASTALARINDA STATİN KULLANIMININ KORONER ATEROSKLEROZ HASTALARINDA STATİN KULLANIMININ KORONER ATEROSKLEROZ HASTALARINDA SIRT1 ve eNOS SIRT1 ve eNOS SIRT1 ve eNOS SIRT1 ve eNOS EKSPRESYONLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİEKSPRESYONLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİEKSPRESYONLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİEKSPRESYONLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Ülkan Kılıç1, Özlem Gök1, Birsen Elibol-Can1, Çilem Ercan1, Ömer Uysal2, Ahmet Bacaksız3

1Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, İstanbul

3Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: 3-hidroksi-3-metilglutaril koenzim A (HMGCoA) redüktaz inhibitörü olan statinlerin kolesterol sentezini düşürdüğü ve kardiyovasküler sistem hastalıklarında klinik bulgularının düzelmesine yardımcı oldukları bilinmektedir. SIRT1 ve bununla ilgili yolaklardaki moleküllerin kardiyovasküler hastalıklardaki rolü de son zamanlarda deneysel çalışmalarda önem kazanmıştır. Daha önce yaptığımız çalışmada kardiyovasküler sistem hastalarında SIRT1 protein seviyesi istatistiksel olarak anlamlı yüksek ve eNOS protein seviyesi anlamlı olarak düşük bulundu. Bu çalışmada ise koroner ateroskleroz hastalarında statin kullanımının SIRT1 ve eNOS ekspresyon düzeyleri ve bunun yanında toplam antioksidan seviyesi (TAS), toplam oksidan seviyesi (TOS) ve oksidatif stres indeksi (OSI) üzerine etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’ne koroner arter hastalığı şüphesiyle gelmiş hastalara elektif konvansiyonel koroner anjiyografi uygulandı. Koroner anjiografi sonucu pozitif olan 266 hasta statin kullanmayan (n:155) ve statin kullanan (n:111) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Hastaneye rutin sağlık kontrolü için gelen 128 birey kontrol grubu olarak çalışmaya dahil edildi. Hasta ve kontrol grubundan elde edilen serum örneklerinden Enzim-Bağlı-İmmün Assay (ELISA) yöntemi kullanılarak SIRT1 ve eNOS protein düzeyleri ve ayrıca oksidatif stres parametrelerinden total antioksidan seviyesi (TAS), total oksidan seviyesi (TOS) ve oksidatif stress indeksi (OSI) belirlendi. SIRT1, eNOS, TAS, TOS ve OSI değerleri tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile ve bunlar arasındaki ilişki Pearson’s korelasyon testi ile değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bu çalışmada, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, statin kullanmayan koroner ateroskleroz hastalarında SIRT1 ekspresyonunun anlamlı derecede yüksek, buna karşın eNOS ekspresyonunun anlamlı derecede düşük olduğu bulundu. Statin kullanmayan hastalarla karşılaştırıldığında, statin tedavisinin SIRT1 ekspresyonunu anlamlı derecede düşürüp eNOS ekspresyonunu anlamlı derecede arttırarak kontrol değerlerine yaklaştırdığı görüldü. TAS ve TOS değerleri her iki hasta grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı derecede yüksek bulundu. Diğer taraftan statin tedavisi gören koroner ateroskleroz hastalarının OSI değerlerinde statin kullanmayan hastalara oranla azalma saptandı. Statin kullanan hastalarda SIRT1/eNOS, SIRT1/TAS, eNOS/TAS arasında pozitif korelasyon; eNOS/TOS ve eNOS/OSI arasında negatif korelasyon tespit edildi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Koroner arter hastalarında artan SIRT1 ekspresyonunun statinler tarafından baskılanmış olması ve baskılanmış olan eNOS ekspresyonunun statinler tarafından indüklenmiş olması, statin tedavisinin kardiyoprotektif etkisinin SIRT1/eNOS ve ilişkili antioksidan mekanizması üzerinden etkili olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma koroner arter hastalarında statin tedavisinin SIRT1 ve eNOS seviyesi üzerindeki etkisini gösteren ilk çalışmadır.

Page 112: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

90

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P0Poster No: P055550000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KADIN FUTBOLCULARDA MİYOKİN VE ADİPOKİN DÜZEYLERİ: MEVKİ FARKLILIKLARIKADIN FUTBOLCULARDA MİYOKİN VE ADİPOKİN DÜZEYLERİ: MEVKİ FARKLILIKLARIKADIN FUTBOLCULARDA MİYOKİN VE ADİPOKİN DÜZEYLERİ: MEVKİ FARKLILIKLARIKADIN FUTBOLCULARDA MİYOKİN VE ADİPOKİN DÜZEYLERİ: MEVKİ FARKLILIKLARI Halil Düzova1, Özgür Kasımay2, Esin Güllü3, Evren Kılınç4, Serpil Çeçen2,

Abdullah Güllü3, Barış Cakır5, Hızır Kurtel2 1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya,

2SB Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Spor Fizyolojisi Bilim Dalı, Istanbul, 3İnönü Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Antrenörlük Eğitimi Bölümü, Malatya

4Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı, Istanbul, 5Galatasaray Spor Kulubü, Istanbul

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Kaslarda salgilanan hormonlara miyokin (interlokin (IL)-15, IL-17), yağ dokusundan salgılanan hormonlara ise adipokin (IL-18, leptin ve resistin) denir. Bu hormonların düzeyi egzersiz süresi ve şiddetine göre değişmektedir. Araştırmalar dünyada ve ülkemizde ilgi duyulan bir spor dalı olan futbol ile ilişkili olarak kadın futbolcuların aerobik kapasitelerinin özellikle oynadıkları mevkilere göre farklılıklar gösterdiğini belirtmektedir. Bu sebeple kadın futbolcuların oynadıkları mevkilere göre maksimum oksijen tüketimlerinin ve uygulanan futbola özgü antrenman programlarının miyokin ve adipokin düzeyleri üzerindeki etkileri ortaya konulması amaçlandı. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Yaşları 15-28 arası (20.7±0.73) olan katılımcıların (n=24) oynadıkları mevkiye göre forvet (n=7), orta saha (n=7) ve defans (n=10) olarak 3 gruba ayrılmasını takiben ağırlık, boy, vücut kütle indeksi, yağ yüzdesi, yağ kütlesi, yağsız ağırlık gibi antropometrik ölçümleri biyoimpedans yöntemi ile gerçekleştirildi. İstirahat ölçümlerini takiben elektrikli koşu bandında Bruce protokolü uygulanarak maksimal egzersiz testi gerçekleştirildi. Venöz kan örnekleri Bruce protokolünden önce, 10 dakika ve 2 saat sonra alındı. Serum IL-15, IL-17, IL-18, leptin ve resistin düzeyleri ELISA yöntemi ile ölçüldü. Serum miyokin ve adipokin düzeylerinin gruplar arasındaki farklarını test etmek için Kurskal Wallis ve grup içi farklılıkları test etmek için de Mann-Whitney U testi kullanıldı. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Defans grubundaki sporcuların resistin düzeyleri testten 10 dakika sonraki anlamlı olarak azalırken (p<0.028) diğer iki grupta ise 2’inci saatten sonra azalma saptandı (p<0.043). Ayrıca orta saha oyuncularında Bruce testinden 10 dakika sonraki leptin düzeyi azalma (p<0, 028) ve serum IL-18 düzeylerinde artma saptandı (p<0.018). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlarımız maksimal egzersiz uygulaması ile bayan futbolcularda mevkilerine göre egzersiz sonrası farklı zamanlarda adipokin düzeylerinin azaldığını fakat miyokin düzeylerinin değişmediğini düşündürmektedir. Bu çalışma İnönü Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenmiştir (Proje no: 2012/90).

Page 113: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

91

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P051111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE ANTİANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE ANTİANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE ANTİANESTEZİ ALTINDAKİ FARELERDE ANTİ----ARİTMİK AJANLARIN (AMIODARONE, DARİTMİK AJANLARIN (AMIODARONE, DARİTMİK AJANLARIN (AMIODARONE, DARİTMİK AJANLARIN (AMIODARONE, D----SOTALOL, SOTALOL, SOTALOL, SOTALOL, QUINIDINE) KALP ATIM HIZI DEĞİŞKENLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİQUINIDINE) KALP ATIM HIZI DEĞİŞKENLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİQUINIDINE) KALP ATIM HIZI DEĞİŞKENLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİQUINIDINE) KALP ATIM HIZI DEĞİŞKENLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ

Hasan Kazdağlı1, Hasan Fehmi Özel2, Şüheda Alpay1, Pelin Ekinbakan1, Mustafa Özbek1

1Celal Bayar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Manisa 2Celal Bayar Üniversitesi, SHMYO, Manisa

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Otonom sinir sisteminin kalp üzerine etkisinin değerlendirilmesinde “kalp hızı değişkenliği analizi” (HRV), önemli bir araç olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda HRV analizi kullanılarak otonom sinir sistemi ile kalp ritmi arasındaki patofizyolojik durumlar ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmamızda farkı anti-aritmik ajanların kullanılması sonucunda HRV analizinin farklı sonuç verip vermeyeceği Na-Pentobarbital ile anestezi edilmiş farelerde araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada Swiss albino fareler kullanıldı. Na-pentobarbital ile anestezi edilmiş hayvanlara serum fizyolojik (SF, Kontrol), Kinidin, D-Sotalol ve Amiadarone i.p injeksiyonları yapıldı, ve spontan solunum yapan farelerde EKG çekimi Power-Lab (Australia) ile yapıldı (4000 Hz). HRV analizleri “Güç Spektrum Yoğunluğu” (PSD) değerleri ile yapılmıştır (“Kubios Software”, University of Eastern, Finlandiya). Frekans bantları, literatüre uygun olarak: VLF: 0,00-0,15 Hz, LF: 0,15-1,5 Hz, HF: 1,5-5 Hz belirlendikten sonra, kalp atım aralığını “R-R” intervali 10 Hz ile yeniden örneklendi. Her bir bant aralığı için PSDlerin orantısal ağırlığı (%) belirlendi. Eşleştirilmiş t-test kullanılarak güç spektrumundaki değişiklikler istatistiksel olarak kıyaslandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol Grubunda yani sadece Na-Pentobarbital enjeksiyonu + SF yapılan ve zaman içinde HRV değişimi araştırılan analizlerde hiçbir bantta anlamlı bir kalp hızı değişkenliği gözlemlenmedi. Kinidin injeksiyonu sonrasında, öncesine kıyasla VLF bandında azalma gözlemlenirken (p < 0,005), LF bandında ve LF/HF oranında artış gözlemlendi (p < 0,005). HF bandında ise anlamlı bir değişiklik görülmedi (p < 0,05). D-Sotalol sonrasında, öncesine kıyasla VLF ve LF bantlarında ve LF/HF oranında anlamlı bir azalma gözlemlenirken (p < 0,001), HF bandında ise anlamlı bir artış görüldü (p<0,05). Amiodarone için ilaç sonrasında, ilaç öncesine kıyasla VLF ve LF bantlarında ve LF/HF oranında anlamlı bir azalma gözlemlenirken(p < 0,05), HF bandında ise anlamlı bir artış görüldü (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Klas III anti-aritmiklerden olan D-Sotalol ve Amiodarone HRV üzerine aynı etkiyi göstermiştir. Her ikisinde de HF -solunuma bağlı kompanent- artmış diğerleri azalmıştır. Kinidin (Klas I) HF’yi etkilemeyip farklı olarak LF ve LF/HF oranını arttırmıştır. “Anti-aritmikler kalp atım hızını kontrol eden otonom sinir sistemi ile etkileşebilir” sonucuna varılmıştır.

Page 114: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

92

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P052222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KISA SÜRELİ VE UZUN SÜRELİ HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA KISA SÜRELİ VE UZUN SÜRELİ HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA KISA SÜRELİ VE UZUN SÜRELİ HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA KISA SÜRELİ VE UZUN SÜRELİ HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA KAN VİSKOZİTESİ VE ERİTROSİT DEFORMABİLİTESİNİN KAN VİSKOZİTESİ VE ERİTROSİT DEFORMABİLİTESİNİN KAN VİSKOZİTESİ VE ERİTROSİT DEFORMABİLİTESİNİN KAN VİSKOZİTESİ VE ERİTROSİT DEFORMABİLİTESİNİN ARAŞTIRILMASIARAŞTIRILMASIARAŞTIRILMASIARAŞTIRILMASI

Mukaddes Sinan1, Nesrin Z. Ertan1, Bengüsu Mirasoğlu2, Özlem Yalçın3, Nazlı Ataç3, Akın S. Toklu2

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD. İstanbul 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp AD. İstanbul

3Koç Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT), genel olarak 2,4 ATA basınç altında %100 oksijen solunması temeline dayanan bir tedavi yöntemidir. CO zehirlenmeleri, dekompresyon hastalığı, diyabetik ayak, iyileşmeyen yaralar ve osteomiyelit gibi bazı hastalıklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Çeşitli deneysel çalışmalarda, hiperbarik oksijenin, hemoreolojik parametrelere olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir. Yapılan bu deneysel çalışmalarda, HBOT’nin, faydasının yanında, hemoreolojik parametreleri olumsuz yönde etkilemesi, hastalar için bir risk faktörü olabileceği endişesini yaratmaktadır. Zira, çeşitli yayınlarda, özellikle diyabetik ve kardiyovasküler şikayeti olan hastalarda, kan viskozitesinin yüksek, eritrosit deformabilitesinin ise düşük olduğu gösterilmiştir. Ancak, bilgimize göre, bu konuda gerçek tedavi koşullarında bir araştırma yapılmamıştır. Bu nedenle, bu çalışmada, önceki çalışmalara göre, uygulama esnasında ortaya çıkması olası hemoreolojik değişikliklerin, hasta için dolaşımı etkileyici bir risk faktörü düzeyinde olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya, 15-82 yaş arasında, çeşitli şikayetlerle kliniğe başvuran 33 hasta, şikayet ayırımı yapılmadan dahil edildi. Hastalar, çok kişilik basınç odasında, 2,4 ATA basınçta, 2 saat/gün seanslar halinde tedaviye alındı. Hastalardan, ilk seanstan önce (başlangıç), ilk seanstan sonra (kısa süreli etki) ve 20 seanstan sonra (uzun süreli etki) toplam 3 kez venöz kan alınarak tam kan viskozitesi ve eritrosit deformabilitesi ölçüldü. Kan viskozitesi, hematokrit %45 olarak ayarlandıktan sonra, Wells-Brookfield viskometre ile 230 s-1kayma hızında ölçüldü. Eritrosit deformabilitesi ise 10 farklı kayma kuvvetinde LO®RCA ektasitometre ile ölçüldü. Bulgular, başlangıç değerleri ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Düzeltilmiş tam kan viskozitesi değerleri, ilk seanstan ve 20. seanstan sonra başlangıca göre anlamlı bir değişiklik göstermedi. Eritrosit deformabilitesinde ise ilk seanstan sonra, bazı kayma kuvvetlerinde anlamlı bir şekilde artma görülmesine rağmen (p < 0,05), 20. seans sonrası hiçbir kayma kuvvetinde anlamlı bir değişiklik olmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışma, hiperbarik oksijenin klinikte kullanılmasının, hemoreolojik parametrelerde, önceki deneysel çalışmalarda gözlendiği şekilde olumsuz bir etki oluşturmadığını göstermiştir. Bu çalışma, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri birimi tarafından, Yüksek Lisans tez projesi olarak desteklenmiştir.

Page 115: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

93

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P053333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KRONİK BOYUN AĞRILI HASTALARDA FİZİKSEL UYGUNLUK, GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE, KRONİK BOYUN AĞRILI HASTALARDA FİZİKSEL UYGUNLUK, GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE, KRONİK BOYUN AĞRILI HASTALARDA FİZİKSEL UYGUNLUK, GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE, KRONİK BOYUN AĞRILI HASTALARDA FİZİKSEL UYGUNLUK, GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE, VÜCUT KOMPOZİSYONU VE YAŞAM KALİTESİNİN ARAŞTIRILMASIVÜCUT KOMPOZİSYONU VE YAŞAM KALİTESİNİN ARAŞTIRILMASIVÜCUT KOMPOZİSYONU VE YAŞAM KALİTESİNİN ARAŞTIRILMASIVÜCUT KOMPOZİSYONU VE YAŞAM KALİTESİNİN ARAŞTIRILMASI

Hatice Yalçınkaya1, Kağan Üçok1, Alper Murat Ulaşlı2, Necip Fazıl Çoban1, Sedat Aydın1, İdris Kaya1, Gökhan Akkan1, Tuğba Tuğrul Şenay2

1Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Afyonkarahisar 2 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Afyonkarahisar

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmanın amacı kronik boyun ağrılı hastalarda maksimal aerobik kapasite, kas kuvveti, gövde esnekliği, günlük fiziksel aktivite, solunum fonksiyonları, vücut kompozisyonu, yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyonun yanı sıra hastalıkla ilişkili diğer değişiklikleri araştırmak ve bu parametreleri sağlıklı kontrollerle karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya, kronik boyun ağrılı 80 (40 kadın, 40 erkek) hasta ve 80 (40 kadın, 40 erkek) sağlıklı kontrol dahil edildi. Maksimal aerobik kapasite (VO2max) Astrand egzersiz protokolüyle, vücut kompozisyonu biyoelektrik empedans analiz sistemiyle belirlendi. Baskı ağrı eşikleri, el kavrama kuvveti, sırt-bacak kuvveti, gövde esnekliği, günlük fiziksel aktivite, solunum fonksiyon testleri, deri kıvrım kalınlıkları, bel, karın ve kalça çevreleri ölçüldü. Tüm katılımcılara SF-36 yaşam kalitesi anketi, Beck Depresyon Envanteri (BDE), Beck Anksiyete Envanteri (BAE), Pittsburg Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ve Boyun Dizabilite İndeksi (BDİ) uygulandı. Veriler SPSS 18.0 bilgisayar programı kullanılarak analiz edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yaş, vücut kütle indeksi, deri kıvrım kalınlıkları, bel, karın ve kalça çevre ölçümleri, bel/kalça oranı, gövde esnekliği, günlük toplam enerji tüketimi, günlük adım sayısı, günlük orta dereceli aktivite süresi, günlük şiddetli aktivite süresi, günlük çok şiddetli aktivite süresi, günlük aktif enerji tüketimi ve solunum fonksiyon testleri her iki cinsiyette de hastalar ile kontroller arasında istatistiksel olarak anlamlı fark göstermedi. Kronik boyun ağrılı kadın hastalarda kontrollere göre el kavrama ve sırt-bacak kuvvetleri, suboccipital ve paraspinal-C7 baskı ağrı eşiği ölçümleri ve sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi daha düşük, PUKİ, BAE ve BDE daha yüksek bulundu (p < 0.05). Kronik boyun ağrılı erkek hastalarda kontrollere göre VO2max ve sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi daha düşük, vücut yağ yüzdesi ve PUKİ daha yüksek bulundu (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Kronik boyun ağrılı hastalarda sadece boyun bölgesi değil aynı zamanda tüm vücut fiziksel uygunluk, depresyon ve anksiyete parametrelerinin cinsiyet bazında değerlendirilmesinin hastalık yönetiminde daha yararlı stratejilerin geliştirilmesine katkıda bulunabileceği kanaatindeyiz. Bu çalışma Afyon Kocatepe Üniversitesi BAPK Birimi tarafından 13.SAĞ.BİL.04 proje numarası ile desteklenmiştir.

Page 116: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

94

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P054444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA ÖSTRUS DÖNEMİNİN İSKEMİ SIÇANLARDA ÖSTRUS DÖNEMİNİN İSKEMİ SIÇANLARDA ÖSTRUS DÖNEMİNİN İSKEMİ SIÇANLARDA ÖSTRUS DÖNEMİNİN İSKEMİ ---- REPERFÜZYON ARİTMİLERİ ÜZERİNE ETKİLERİREPERFÜZYON ARİTMİLERİ ÜZERİNE ETKİLERİREPERFÜZYON ARİTMİLERİ ÜZERİNE ETKİLERİREPERFÜZYON ARİTMİLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ Talat Oğulcan Özarslan, Ömer Bozdoğan

Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Bolu Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Şimdiye kadar yapılan birçok çalışmada östrojenin kalp hücreleri üzerinde koruyucu etkiye sahip olduğu gösterilmiştir. Yapılan moleküler çalışmalarda kalpteki proteinlerden bazılarının konsantrasyonunun ve membran üzerindeki yerleşimlerinin cinsiyete bağlı olarak değişiklik gösterdiği belirlenmiştir. Erkek ve dişi cinsiyette iskemi ve reperfüzyonla uyarılan aritmiler farklıdır. Miyokardiyal hücrelerde cinsiyete bağlı birçok elektrofizyolojik farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar dişi cinsiyette östrus döneminin farklı periyotlarında da değişiklikler göstermektedir. Klinik olarak da, bu farklılıklardan kaynaklandığı düşünülen öldürücü ventriküler aritmiler ve buna bağlı kalp krizi sonucu ölümler kadınlarda erkeklere oranla daha az görülmektedir. Bu çalışmanın amacı östrus döngüsünün çeşitli safhalarında yapılan miyokardiyal iskemi ve reperfüzyonu takiben oluşan aritmilerin etkisini saptamak ve bunun östrojen düzeyi ile ilgisini araştırmaktır. Gereç vGereç vGereç vGereç ve Yöntem: e Yöntem: e Yöntem: e Yöntem: Bu çalışmada 37 adet Sprague-Dawley türü dişi sıçan kullanıldı. Proöstrus, östrus, metöstrus ve diöstrus döneminde bulunan sıçanlarda sol koroner arter bağlanarak altı dakika iskemi ve bağ gevşetilerek altı dakika reperfüzyon yapıldı. İskemi ve reperfüzyon süresince kayıt edilen EKG'den aritmi süreleri, dakika kalp atım sayısı ve kan basıncı belirlendi. Östrusun her evresinde kan alınıp östrojen miktarları ELİSA metodu ile tayin edildi. Sonuçlar tek yönlü ANOVA ile karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Koroner ligasyon öncesi dakika kalp atım sayısı sadece proöstrus döneminde östrus dönemine göre yüksek bulundu, kan basınçlarında dönemler arasında ligasyon öncesi ve sonrasında farklılık gözlenmedi. İskemi ve reperfüzyonla uyarılan aritmi skorunda ve yoğunluklarında östrusun hiç bir safhasında farklılık bulunmadı. Ancak östrojenin en yüksek olduğu proöstrus döneminde östrus ve diöstrus dönemine göre bradikardi süresi ve yoğunluğu belirgin bir şekilde yüksek bulundu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışma sonuçları tek başına endojen östrojen fazlalığının iskemi ve reperfüzyon aritmileri üzerinde farklı bir etkisinin olmadığını göstermektedir.

Page 117: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

95

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P055555 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

YÜKSEK PROTEİN DİYETİ VE EGZERSİZİN KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT4 GEN YÜKSEK PROTEİN DİYETİ VE EGZERSİZİN KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT4 GEN YÜKSEK PROTEİN DİYETİ VE EGZERSİZİN KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT4 GEN YÜKSEK PROTEİN DİYETİ VE EGZERSİZİN KARDİYAK AKUAPORİN 7 VE GLUT4 GEN İFADELERİNE İFADELERİNE İFADELERİNE İFADELERİNE ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ

Orkide Palabıyık1, Aziz Karaca2, Selma Arzu Vardar2, Ebru Taştekin3, Bilge Eren Yamasan4, Burcu Tokuç5, Tammam Sipahi1

1Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı, Edirne 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Edirne 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, Edirne

4Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Antalya 5Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Edirne

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kardiyomiyositler enerji kaynağı olarak bazal metabolizmaları esnasında serbest yağ asitlerini ve glukozu, egzersizde ise gliserol de kullanırlar. Glukoz, kardiyomiyositlere insüline bağımlı olarak glukoz taşıyıcı 4 (GLUT4), gliserol ise akuaporin 7 (AQP7) kanalıyla alınır. Çalışmanın amacı, yüksek proteinli diyet ve egzersizin kardiyak AQP7 ve GLUT4 gen ifadelerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Yerel Etik Kurul onayı sonrası, çalışmada kullanılan 48 Sprague Dawley erkek sıçan kontrol (K), egzersiz (E), yüksek proteinli diyetle beslenen (YPD) ve yüksek proteinli diyetle beslenen ve egzersiz uygulanan (YPD-E) gruplara ayrıldı. YPD ve YPD-E grupları 5 hafta boyunca %45 Whey proteini içeren yem ile beslendi. Egzersiz gruplarına 5 hafta boyunca koşu bandı üzerinde orta şiddette egzersiz uygulandı. Kardiyak AQP7 ve GLUT4 gen ifadeleri gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile protein ifadeleri ise immünohistokimyasal boyama ile belirlendi. İstatistiksel değerlendirmede AQP7 ve GLUT4 gen ifadelerindeki değişiklikler relative expression software tool programı kullanılarak “Pfaffl” yöntemi ile hesaplandı. Protein ifadelerindeki değişiklikler ise Kruskal Wallis ve post-hoc Mann Whitney U testleri kullanılarak değerlendirildi. p < 0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kardiyak AQP7 gen ifadeleri K grubu ile karşılaştırıldığında, E grubunda 3,47 kat (p < 0,001), YPD grubunda 5,59 kat (p < 0,001) ve YPD-E grubunda 3,87 kat (p < 0,001) artış saptandı. GLUT4 gen ifadesi K grubuna göre E grubunda 2,16 kat (p < 0,003), YPD grubunda 7,14 kat (p < 0,001) ve YPD-E grubunda 3,43 kat (p < 0,001) artmış bulundu. E, YPD ve YPD-E gruplarının AQP7 protein ifadelerinin K grubundan yüksek olduğu görüldü (p < 0,001). E, YPD ve YPD-E gruplarında GLUT-4 protein ifadeleri K grubundan yüksek bulundu (p < 0,001). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Kardiyomiyositlerde hem yüksek protein içeren diyet hem de egzersiz AQP7 ve GLUT4 düzeylerini arttırmaktadır. Bu durum kardiyomiyositlere gliserol ve glikoz alımında AQP7 ve GLUT4’ün rol oynadığını göstermektedir. Çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (TÜBAP2013-55).

Page 118: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

96

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P056666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN AKCİĞER İSKEMİ REPERFÜZYON SIÇAN MODELİNDE DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN AKCİĞER İSKEMİ REPERFÜZYON SIÇAN MODELİNDE DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN AKCİĞER İSKEMİ REPERFÜZYON SIÇAN MODELİNDE DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN AKCİĞER İSKEMİ REPERFÜZYON SIÇAN MODELİNDE OTOFAJİ GENLERİNİN (OTOFAJİ GENLERİNİN (OTOFAJİ GENLERİNİN (OTOFAJİ GENLERİNİN (ATG5ATG5ATG5ATG5, , , , ATG7ATG7ATG7ATG7, , , , ATG10ATG10ATG10ATG10, , , , BECNBECNBECNBECN1 VE 1 VE 1 VE 1 VE ULK1ULK1ULK1ULK1) ) ) ) EKSPRESYONLARININ EKSPRESYONLARININ EKSPRESYONLARININ EKSPRESYONLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİ Tuncer Demir1, Beyhan Cengiz1,2, Serdar Öztuzcu3, Mehmet Bostancıklıoğlu1, Şeyda Nur Dağlı1,

Halime Kübra Özbal1, Hüsne Didem Atabay1, Recep Bayraktar3, Cahit Bağcı1 1Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı,

2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Ankara 3Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep,

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: İskemi, organ ve dokunun yetersiz perfüzyonu sonucu, oksijenden yoksun kalması şeklinde tanımlanmaktadır. İskemik dokunun reperfüzyonu, dokuda paradoksal olarak iskemi ile oluşan hasara göre, çok daha ciddi bir hasara yol açar. İskemi/Reperfüzyon (İ/R) ile indüklenen akciğer hasarı, akciğer tranplantasyonunda sık karşılaşılan bir durumdur. Biz bu çalışmada iskemi gibi stres durumunda akciğer hücrelerinde otofajik mekanizmanın iskemi ve reperfüzyonla ilişkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, toplam 40 adet Wistar-Albino sıçan eşit olarak 4 gruba ayrıldı. Grup I=Kontrol grubu, Grup II=1 saat iskemi, Grup III=1 saat iskemi + 2 saat reperfüzyon, Grup IV=1 saat iskemi + 4 saat reperfüzyon olarak belirlendi. Ayrıca alınan patolojik ve normal dokularda moleküler analiz değerlendirmeleri yapıldı. Bu amaçla dokularda RNA izolasyonu, cDNA sentezi (RT-PCR) ve Q-PCR ile otofajik mekanizmanın gen ekspresyon analizi yapıldı. Çıkan sonuçlar normalizasyon yapılarak değerlendirildi Normal dağılıma sahip olmayan değişkenlerin 2 den fazla bağımsız grup karşılaştırılmasında Kruskal-Wallis ve alt grup karşılaştırmalarında Dunn testi kullanılmıştır. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubuna göre; iskemi ve dört saat reperfüze edilen iskemi grubunda Atg5, Atg7, Atg10, Becn1 genlerinin ekspresyonlarının normalizasyon analizi ile arttığı tespit edilmiştir. Otofajide otofagozomun şekillenmesinden sorumlu olan Atg5 geni, otofagozomda rol oynayan Atg10 geni ve mekanizmanın düzenlenmesinde rol oynayan Becn1 geninin ekspresyonunun artması otofajik mekanizmanın, iskemi ve iskemi sonrası uzun reperfüzyon döneminde aktif olduğuna işaret etmektedir. İskemi ve iskemi-reperfüzyonda otofajiden sorumlu olan genlerin ekspresyonunun artması, akciğer iskemisinde hücrenin apoptoza ya da nekroza kaçmadığını, bilakis, otofajik yolağın aktif olduğunu göstermektedir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: İskemi ve İskemi-Reperfüzyonda Atg5, Atg7, Atg10 ve Becn1 gibi otofajide hücre içi dengenin sağlanmasından sorumlu genlerin ekspresyonları artmıştır. Bu da akciğer iskemisinde otofajik mekaznizmanın daha ayrıntılı bir şekilde incelenmesini gerektirmektedir.

Page 119: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

97

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P057777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SİKLOFOSFAMİD NEDENLİ MİYELOSSİKLOFOSFAMİD NEDENLİ MİYELOSSİKLOFOSFAMİD NEDENLİ MİYELOSSİKLOFOSFAMİD NEDENLİ MİYELOSUPUPUPUPRESYONDA SELENYUM’UN KORUYUCU ETKİSİRESYONDA SELENYUM’UN KORUYUCU ETKİSİRESYONDA SELENYUM’UN KORUYUCU ETKİSİRESYONDA SELENYUM’UN KORUYUCU ETKİSİ Adnan Ayhancı1, Ruhi Uyar2, Varol Şahintürk3, Sema Uslu4, Ahmet Menteşe 5,

Ahmet Musmul6, İlknur Kulcanay Şahin7, Sıla Appak8, Sibel Güneş9

1Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Eskişehir 2 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji ABD, Eskişehir

3Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji ABD, Eskişehir 4Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya ABD, Eskişehir

5Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya ABD, Trabzon 6Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyoistatistik ABD, Eskişehir

7Kırıkkale Üniversitesi, SHMYO, Kırıkkale 8İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Moleküler ve Hücresel Biyoloji, İzmir

9Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, SHMYO, Eskişehir Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Siklofosfamid (CP) çeşitli kanser tiplerinde antitümör ve bağışıklık baskılayıcı ajan olarak sıklıkla kullanılan etkili bir ilaçtır. Ancak özellikle yüksek doz CP kullanımı normal hücrelerde reaktif oksijen türleri (ROS) oluşumuna neden olarak ciddi sitotoksisitelere yol açar. CP’nin doz kısıtlayıcı en önemli yan etkisi miyelosupresyondur. Selenyum (Se) insanlar için antioksidan ve membran stabilize edici özelliklere sahip önemli bir mikro besindir. Se, ROS’un giderilmesinde anahtar rolü oynayan glutatyon peroksidaz enzim sisteminin esansiyel bir parçasıdır. Çalışmamızın amacı CP nedenli miyelosupresyonun önlenmesinde Se’un olası koruyucu etkisini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Sprague-Dawley cinsi 42 adet erkek sıçan her grupta 7 hayvan olacak şekilde 6 gruba (kontrol, 150 mg/kg CP, 0.5-1 mg/kg Se grupları ile CP+0.5 ve CP+1 mg/kg Se grupları) ayrıldı. Tüm enjeksiyonlar intraperitonal (i.p.) olarak yapıldı. Deney sonunda tüm hayvanlar ketamin/ksilazin ile anestezi edilerek kan ve kemik iliği (Kİ) örnekleri alındı. Se’un Kİ’deki koruyuculuk derecesini belirlemek için malondialdehid (MDA), glutatyon (GSH), süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (KAT), toplam antioksidan kapasite (TAS), toplam oksidan seviye (TOS) ve oksidatif stres indeksi (OSİ) seviyeleri ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Sadece CP uygulanan sıçanlarda MDA, TOS ve OSİ düzeyleri artarken GSH, SOD, KAT ve TAS düzeyleri ile periferik kan ve Kİ sayılarının azaldığı gözlendi. CP ile birlikte Se verilen gruplarda ise MDA, TOS ve OSİ düzeyleri azalırken AO düzeyleri ile periferik kan ve Kİ sayılarının arttığı saptandı (p < 0.001). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Verilerimiz, Se’un CP nedenli miyelosupresyonun azaltılmasında veya önlenmesinde iyi bir aday olabileceğini göstermektedir.

Page 120: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

98

3 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 20143 Eylül 2014

Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P05Poster No: P058888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ORTA VE YÜKSEK DÜZEYDE KOŞU BANDI ORTA VE YÜKSEK DÜZEYDE KOŞU BANDI ORTA VE YÜKSEK DÜZEYDE KOŞU BANDI ORTA VE YÜKSEK DÜZEYDE KOŞU BANDI EGZERSİZİNEGZERSİZİNEGZERSİZİNEGZERSİZİNİNİNİNİN PENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİYE ETKİSİPENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİYE ETKİSİPENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİYE ETKİSİPENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİYE ETKİSİ

Gökhan Arslan1, Durmuş Uçar2, Recep Soslu3, Erkut Tutkun4,Mustafa Ayyıldız2, Erdal Ağar2

1Cumhuriyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Sivas 2Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Samsun

3İbrahim Çeçen Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Ağrı 4Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Yaşar Doğu Spor Bilimleri Fakültesi, Samsun

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Epilepsi yaygın ve kronik bir nörolojik hastalıktır. Epilepsi hastaları, nöbetlerin veya nöbet sıklığının artacağı endişesiyle fiziksel aktiviteye katılmaktan çekinmektedirler. Klinik ve deneysel çalışmalar, düzenli olarak yapılan fiziksel aktivitenin nöbetleri veya nöbet sıklığını ve epileptiform EEG deşarjlarının oluşumunu azalttığını göstermektedir. Egzersiz düzeyleri; egzersizin süresine, şiddetine ve yoğunluğuna bağlı olarak kullandığı enerji sistemine göre sınıflandırılır (Fox ve ark.,1988). Koşu bandı egzersizinin pentilentetrazol (PTZ) ile kronik olarak oluşturulan tutuşma modeli epilepsiye etkilerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve Yöntem: : : : Sunulan çalışmada 180 - 240 gram Albino Wistar cinsi dişi sıçanlara 12 hafta boyunca haftada beş gün Rico protokolüne göre orta (30 dakika) ve yüksek (60 dakika) düzeyde koşu bandı egzersizi uygulandı. PTZ (35 mg/kg, i.p) enjeksiyonu haftanın 3 günü egzersizden sonra Fisher&Kittnerr epileptik davranış skorlamasına göre yapıldı ve hayvanların nöbet davranışları 30 dakika boyunca izlendi. 5 kez evre 3 ve üzeri nöbet geçiren hayvanlar tutuşmuş kabul edildi. Tutuşan hayvanlara bu süreç sonunda EEG kaydı için elektrot takıldı ve kayıt ile eş zamanlı davranış skorlaması yapıldı. BulgularBulgularBulgularBulgular:::: Kontrol grubu hayvanlara tutuşma oluşması için ortalama 10.33±1.03 enjeksiyon yapıldı. 30 dk ve 60 dk koşu bandı egzersizi yaptırılan hayvanlarda ise bu sayı sırasıyla 16.14±1.84 (p<0.05) ve 14.85±1.40 (p>0.05) bulundu. Her iki grubun tutuşma oluşturulurken görülen nöbet evresi kontrole göre istatistiksel açıdan anlamlı değildi (p>0.05). EEG analizinde kontrol grubuna göre, 30 dk egzersiz grubunun spike sayıları ve kayıt esnasındaki nöbet evresi istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.05); 60 dk egzersiz grubununda istatistiksel olarak anlamlı değildi (p>0.05). Ayrıca, diğer literatürlerde olmayan bir veri olarak koşu esnasında hiçbir hayvanda epileptik nöbet aktivitesi gözlenmemiştir. SonuçlarSonuçlarSonuçlarSonuçlar: : : : Tutuşma modelinde orta düzeyde (30 dk) koşu bandı egzersizin, yüksek düzeyde (60 dk) egzersize göre epileptik nöbetlere karşı daha fazla koruyucu olduğu bulundu. Bu nedenle epilepsili hastalara güvenli bir şekilde orta düzeyde düzenli fiziksel egzersiz yapmaları önerilebilir. *Bu çalışma Ondokuz Mayıs Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından (PYO.TIP.1901.13.023) desteklenmiştir.

Page 121: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

99

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P059Poster No: P059Poster No: P059Poster No: P059 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE UYKU DÜZENİ VE AKADEMİK BAŞARITIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE UYKU DÜZENİ VE AKADEMİK BAŞARITIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE UYKU DÜZENİ VE AKADEMİK BAŞARITIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNDE UYKU DÜZENİ VE AKADEMİK BAŞARI Bilal Demir1, Ramazan Ömer Yazar1, Furkan Dağlı1, Sema Nur Keskin1,

Merve Sena Kiracı1, Merve Nur Bayır1, A Seda Artış2

1İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dönem I Öğrencisi, İstanbul 2İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kronotip ya da sirkadiyen tipoloji, genetik geçişli bir kişilik özelliğidir. Kimi insanlar sabah saatlerinde kimileri ise akşamları daha etkin bir şekilde bilişsel ve fiziksel performans gösterebilir. Gece az veya kalitesiz uyuyanlarda gündüz uykululuk hali gözlenir. Uykunun hafıza fonksiyonları üzerindeki önemini gösteren çalışmalar mevcuttur. Tıp eğitimi sırasında çoğu öğrencinin uyku düzenini değiştirerek ders çalışmak zorunda olduğu bilinmektedir. Öğrenciler tarafından ya uyku süreleri çok kısa tutulmaya çalışılmakta ya da kesintili ve kalitesiz uyku yüzünden uykuda geçen süreden verim alınamamaktadır. Bu çalışma ile tıp fakültesi öğrencilerinde uyku düzenlerinin akademik başarıya etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma öncesi etik kurul onayı alınmıştır. Gönüllü grubu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinden oluşturulmuştur. Gönüllülere kronotip tayini için Sabahçıl- Akşamcıl Testi’nin yanı sıra Pittsburgh Uyku Kalitesi Ölçeği, Epworth Uykululuk Ölçeği sınav döneminde ve sınavsız dönemde olmak üzere uygulanmıştır. Sonuçlar cinsiyet ve sınav dönemi etkileri göz önünde bulundurularak istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Çalışmamızda öğrencilerin cinsiyetlerine göre kronotiplerinin ve uykululuk durumlarının farklı olmadığı (p < 0.05), ancak uyku kalitesinin kızlarda daha kötü olduğu (p < 0.05) gözlendi. Akademik başarı açısından değerlendirildiğinde ise regresyon analizi neticesinde sınav notlarının uyku durumundan bağımsız olduğu gözlendi (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Literatürde tıp fakültesi öğrencilerinde akademik başarı üzerinde etkisi açısından uyku zamanının, uyku süresi veya kalitesinden daha önemli olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda gündüz uyuklama eğiliminin ve kronotipin sınav notları ile ilişkili olmaması örneklem grubunun küçük olmasına bağlı olabileceği gibi, öğrencilerin uykuda geçirdikleri kritik bir zaman dilimi nedeniyle de olabilir. Konu üzerinde daha geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Page 122: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

100

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P060000 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

TIP FAKÜLTESINDE EĞITIM GÖREN ÖĞRENCILERIN TIP FAKÜLTESINDE EĞITIM GÖREN ÖĞRENCILERIN TIP FAKÜLTESINDE EĞITIM GÖREN ÖĞRENCILERIN TIP FAKÜLTESINDE EĞITIM GÖREN ÖĞRENCILERIN TIP EĞITIMI HAKKINDAKI DÜŞÜNCELERI VE GELECEĞE YÖNELIK HEDEFLERITIP EĞITIMI HAKKINDAKI DÜŞÜNCELERI VE GELECEĞE YÖNELIK HEDEFLERITIP EĞITIMI HAKKINDAKI DÜŞÜNCELERI VE GELECEĞE YÖNELIK HEDEFLERITIP EĞITIMI HAKKINDAKI DÜŞÜNCELERI VE GELECEĞE YÖNELIK HEDEFLERI

Recep Dokuyucu1, Merve Karaca2, Ayşegül Yiğit2, Erhan Yengil3

1Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay 2Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dönem II Öğrencisi, Hatay

3Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Tıp fakültesinde eğitim gören öğrencilerin tıp eğitimi hakkındaki düşünceleri ve geleceğe yönelik hedeflerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı tipte olan bu çalışma, Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerine uygulandı. Öğrencilerin tıp eğitimi hakkındaki düşünceleri ve geleceğe yönelik hedeflerini belirlemek için gönüllülük esasına göre anket uygulandı. Ankette tıp fakültesini lise sonrası kaçıncı yılında kazandığı, tıbbı tercih nedeni ve memnuniyet durumu, en çok zorlanılan ders, uzmanlıktaki bölüm tercihi ve nedeni, yurtdışında çalışma düşüncesi ve akademisyenlik düşüncesi ile ilgili sorular yöneltildi. Örneklem büyüklüğü olarak tüm tıp fakültesi öğrencileri belirlendi (n= 956). Çalışmayı kabul eden 644 kişiye anket uygulandı. Eksik doldurulan anketler çıkarıldıktan sonra kalan 617 kişi değerlendirildi. Elde edilen veriler GraphPad Prism V.5 proğramına girilerek değerlendirildi. Kategorik değişkenler arasındaki ilişki ki-kare testi kullanılarak incelendi. P < 0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Tıp fakültesindeki öğrencilerin tıpa bakış açılarını değerlendirdiğimizde, ilk yılda kazanma yüzdelerinin dönem 6 ile karşılaştırıldığında dönem 1’de azalmış olduğunu bulduk. Tıp tercihi nedeni olarak idealist olma ve aile etkisinin tüm dönemlerde etkili olduğunu saptadık ve maddi kazancın etkisinin dönem 6’ya doğru gidildikçe belirgin şekilde arttığını saptadık. Tıp fakültesinde olmaktan memnun olanların yüzdesinin (toplamda % 67,3) klinik stajlara geçildiğinde belirgin olarak azaldığını ve memnuniyetsizlik nedeninin çoğunun dönem1-2-3’te zorluk, dönem 4-5-6’da beklentileri karşılayamaması olduğunu belirledik. Tıpta en çok zorlanılan dersin dönem 3’de farmakoloji, diğer tüm dönemlerde ise anatomi olduğunu saptadık. Tıp fakültesi öğrencilerinin ileriye yönelik tıpta uzmanlık hedeflerinde klinik ve cerrahi branşların yüzdesinin belirgin olarak yüksek olduğunu uzmanlık bölüm tercihlerinde idealist olma yüzdesinin dönem 1’den dönem 6’ya doğru gidildikçe azaldığını, buna karşılık maddi kazanç düşüncesinin gittikçe arttığını saptadık. Yurt dışında çalışma ve akademisyen olma hedefinin ise diğer dönemlere göre dönem 6’da belirgin bir şekilde arttığını gördük. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızın sonuçları tıp fakültesi öğrencilerinin memnuniyet oranlarının arttırılmasının, zorlandıkları derslerin daha iyi anlaşılır hale getirilmesinin ve tıp eğitimi açısından beklentilerin karşılanmasının gerekli olduğunu göstermiştir. Ayrıca, özellikle yeni açılan fakülte ve eğitim hastanelerinin ihtiyacını karşılayabilmek için akademisyenliğin sevdirilmesinin önem arz etmekte olduğunu, bu konuda akademisyenlere önemli görevler düştüğünü söyleyebiliriz.

Page 123: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

101

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P061111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15 İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM ÇEVRESİNE İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM ÇEVRESİNE İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM ÇEVRESİNE İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN EĞİTİM ÇEVRESİNE

YÖNELİK ALGILARIYÖNELİK ALGILARIYÖNELİK ALGILARIYÖNELİK ALGILARI Sema Nur Keskin1, Merve Sena Kiracı1, Merve Nur Bayır1, Bilal Demir1,

Ramazan Ömer Yazar1, Furkan Dağlı1, A Seda Artış2

1İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dönem I Öğrencisi, İstanbul 2İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Tıp eğitiminde klasik anlayışın bir tarafa bırakılması ile öğrenci merkezli, entegre, probleme dayalı, toplum odaklı anlayışla yetkinlik ve yeterliliklerin kazandırılmasının amaçlandığı modeller uygulanmaktadır. Dundee Ready Education Environment (DREEM) ölçeği, özellikle tıp fakültelerinde eğitimin değerlendirilmesi amacıyla dünyada saygın üniversiteler tarafından kullanılan bir ölçektir. Sorular öğrencilerin “öğrenimi”, “eğitimcileri” ve “ortamı” algılamaları ile “akademik öz-algı” ve “sosyal öz-algı” değerlendirmelerini yapabilmek üzere beş alt boyutta değerlendirilir. Bu çalışmanın amacı, bir devlet üniversitesi olan İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde Tıp Fakültesi’nin ilk öğrencilerinin eğitim çevresi algısını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gönüllü grubunu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi 16 erkek ve 25 kız Dönem I öğrencisi oluşturmaktadır. Çalışma öncesi etik kurul onayı alınmıştır. Demografik verilerden oluşan bir form ve öğrencilerin eğitim çevresi algılarını değerlendirmek amacıyla DREEM ölçeği kullanılmıştır. Öğrencilerin demografik verilere göre hem genel DREEM puanları hem de beş alt boyut puanları t-test ile karşılaştırılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Genel puanlama esas alındığında öğrencilerin ortamın olumlu yönlerinin daha fazla olduğunu düşündüğü (127,6±15,5/200 puan; ortalama±standart sapma/maksimum skor) anlaşılmıştır. Öğrenciler “öğrenimi” (30,53±4,4/48 puan) ve eğitim “ortamını” (31,7±5,1/48 puan) yine olumlu yönleri fazla olarak değerlendirmişlerdir. Diğer alt boyutların puanlarına göre ölçek incelendiğinde öğrencilerin “eğitimciler” in tutumlarını doğru buldukları (28,8±4,3/44 puan), “akademik öz-algı” olarak kendilerini artı tarafta gördükleri (19,9±3,2/32 puan) ve “sosyal öz-algı” olarak kendilerini çok kötü bulmadıkları (16,4±2,5/28 puan) saptanmıştır. Öğrencilerin sınav notları ile kategorik DREEM değerlendirmeleri arasında ilişki gözlenmemiştir (p > 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Yeni kurulan bir devlet üniversitesinin tıp fakültesinin ilk öğrencilerinin eğitim çevresine yönelik algıları, yetersiz fiziksel koşullar ve akademik kadronun sayı olarak kısıtlı olması gibi engellere rağmen genel anlamda olumlu yönde bulunmuştur. İlk sene için elde edilen tatminkar sayılabilecek bu sonucun öğrenci-temelli eğitim sistemi uygulama çabalarının yansıması olduğunu düşünmekteyiz. İlerleyen yıllarda DREEM ölçeği ile analizlerin yapılmaya devam edilmesi mevcut değerlendirmeyi daha sağlıklı kılmaya ve daha verimli bir eğitim ortamı oluşturmaya yardımcı olacaktır.

Page 124: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

102

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P062222 Saat: Saat: Saat: Saat: 15.4515.4515.4515.45----17.1517.1517.1517.15

METABOLİK SENDROMUN BÖBREK VE MESANE DOKULARINDA NEDEN OLDUĞU OKSİDAN METABOLİK SENDROMUN BÖBREK VE MESANE DOKULARINDA NEDEN OLDUĞU OKSİDAN METABOLİK SENDROMUN BÖBREK VE MESANE DOKULARINDA NEDEN OLDUĞU OKSİDAN METABOLİK SENDROMUN BÖBREK VE MESANE DOKULARINDA NEDEN OLDUĞU OKSİDAN HASARIN İNCELENMESİ: KALORİ KISITLAMASI VE EGZERSİZİN KORUYUCU ETKİLERİHASARIN İNCELENMESİ: KALORİ KISITLAMASI VE EGZERSİZİN KORUYUCU ETKİLERİHASARIN İNCELENMESİ: KALORİ KISITLAMASI VE EGZERSİZİN KORUYUCU ETKİLERİHASARIN İNCELENMESİ: KALORİ KISITLAMASI VE EGZERSİZİN KORUYUCU ETKİLERİ

Reyhan Özçelik, Özge Çevik, Şule Çetinel, Berrak Ç. Yeğen, Göksel Şener Marmara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji AbD, İstanbul

Cumhuriyet Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya AbD, Sivas Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AbD, İstanbul

Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AbD, İstanbul Marmara Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakoloji AbD, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Aşırı fruktoz tüketiminin, obezite, tip-2 diyabet, insülin direnci, kardiyovasküler hastalıklar ve metabolik sendrom (MS)’a yol açtığı bilinmektedir. Aşırı fruktoz tüketimine bağlı MS’de serbest radikallerin böbrek ve mesane dokularında yol açtığı hasarın ve kalori kısıtlaması (KK) ile egzersizin (EG) bu hasar üzerindeki etkilerinin incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erkek Wistar albino sıçanlar kontrol, MS, MS+KK, MS+EG ve MS+KK+EG olarak 5 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna standart yem, MS gruplarına %10 fruktoz eklenen “yüksek fruktozlu yem” verildi. Üç ay sonunda MS+KK grubundaki hayvanların gıda alımları %40 azaltıldı; MS+EG grubundaki hayvanlara orta derecede (30 dak/gün, 3 gün/hafta) yüzme egzersizi uygulanmaya başlandı. MS+KK+EG grubundaki hayvanlarda hem KK hem EG uygulanmasına başlandı. KK ve EG uygulamaları 3 ay boyunca devam etti. Deney sonunda hayvanlar dekapite edilerek kanda TNF-α ve adiponektin (ADP), böbrek ve mesane örneklerinde histolojik değerlendirme, malondialdehit (MDA), glutatyon (GSH), süperoksit dismutaz (SOD), ADP ve kaspaz-3 ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: MS grubunda plazmada artan TNF-α ve azalan ADP düzeyleri ile dokulardaki mikroskobik hasar, KK, EG ve KK+EG uygulamaları ile azalmış bulundu (p < 0,05-0,001). MS grubunda böbrek ve mesane dokularında MDA düzeyleri artarken, GSH, SOD ve ADP düzeyleri ise anlamlı azalma (p < 0,01-0,001) gösterdi. MS’ye kalori kısıtlaması eklenmesi her iki dokuda tüm parametreleri anlamlı olarak (p < 0,05-0,001) geri çevirirken, EG uygulanan gruplarda böbrek dokusunda tüm parametrelerde, mesane dokusunda SOD ve ADP değerlerinde anlamlı olarak (p < 0,05) düzelme olduğu belirlendi. KK+EG grubunda böbrek dokusunda MDA, SOD ve ADP, mesane dokusunda ise MDA ve SOD (p < 0,01-0,001) geri dönmüş bulundu. MS grubunda her iki dokuda artmış bulunan kaspaz-3 aktivitesi (p < 0,05-0,001) böbrekte KK ile (p < 0,05) ve mesanede tüm uygulamalar ile (p < 0,01) azaldı. Western blot sonuçları, her iki dokuda artan kaspaz-3 yoğunluğunun (p < 0,001), KK, EG, KK+EG uygulamaları ile geri çevrildiğini (p < 0,001) gösterdi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızın sonuçları MS’in plazmada pro-/anti-inflamatuvar sitokinlerin dengesini bozduğunu ve dokularda oksidan hasara neden olduğunu göstermiştir. Kalori kısıtlaması ve egzersiz hasara karşı değişen oranlarda koruyucu olmuştur.

Page 125: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

103

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P063333 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

APELİNİN ÜREME FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİLERİ: OBEZİTE İLE İLİŞKİSİAPELİNİN ÜREME FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİLERİ: OBEZİTE İLE İLİŞKİSİAPELİNİN ÜREME FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİLERİ: OBEZİTE İLE İLİŞKİSİAPELİNİN ÜREME FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİLERİ: OBEZİTE İLE İLİŞKİSİ Suat Tekin1, Süleyman Sandal1, Yavuz Erden1, Fatma Özyalın2, Hasan Özen3

1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Malatya

3Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kars

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Yeni bir adipokin olarak tanımlanan apelin, peptid yapılı bir hormondur ve etkilerini APJ reseptörüne bağlanarak ortaya koymaktadır. Artmış yağ doku kitlesi artmış adipokin salgısı ile karakterize edilmekte ve obezite ile sonuçlanmaktadır. Aşırı kilo infertilitenin ihmal edilmiş önemli bir nedenidir ve obezite prevalansı artarken semen parametrelerindeki bozulma oranın arttığı da bilinmektedir. Apelin ve APJ’nin beslenme ve üreme davranışının kontrolünde önemli roller üstlenen hipotalamus bölgesinde yoğun olarak tespit edilmesi peptidin hem üreme fonksiyonları hem de beslenme davranışı üzerine etkili olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma kronik periferal apelin-13 uygulamasının beslenme davranışı ve üreme aksı üzerinde meydana getireceği muhtemel etkileri araştırmak amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada Sprague Dawley cinsi 40 adet erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar vücut ağırlıkları birbirine yakın olacak şekilde 4 gruba ayrıldı (n=10). Kontrol grubuna SF, uygulama gruplarına ise 14 gün boyunca 1, 5 ve 50 µg/kg apelin-13 enjeksiyonu yapıldı. Hayvanların günlük vücut ağırlıkları ve yem tüketimleri takip edildi. 14 gün sonra hayvanlar dekapite edilerek hipotalamus, testis ve serum doku örnekleri toplandı. Serum dokusunda ELISA yöntemiyle LH, FSH ve testosteron analizleri, hipotalamus dokusunda ise immünohistokimyasal boyama yöntemiyle GnRH seviyeleri belirlendi. Testisler tartılarak gruplar arasındaki ağırlık kıyaslaması yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Apelin-13’ün (1 µg/kg hariç) hayvanların yüzde yem tüketimini ve vücut ağırlığını anlamlı olarak arttırdığı (p < 0,05); serum testosteron, LH ve FSH seviyelerini ise anlamlı biçimde azalttıdığı gözlendi (p < 0,05). Gruplar arasında GnRH düzeyi ve testis ağırlıkları bakımından istatistiksel bir fark bulunamadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Apelin-13’ün obez bireylerde yağ dokudan yüksek miktarda salgılandığı ve obezitenin infertilitede önemli bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmanın sonuçları, apelin-13 uygulanmasının hayvanların vücut ağırlığı ve yem tüketimini arttırarak obezite gelişimine neden olabileceğini aynı zamanda da cinsiyet hormonlarını baskılayarak infertiliteye yol açabileceğini göstermektedir. Bu çalışmanın sonuçları, obezite ile üreme fonksiyonları arasında yakın bir ilişkinin bulunabileceğine delil teşkil etmektedir. Ancak mekanizmanın daha iyi anlaşılması

Page 126: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

104

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P064444 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SAKKAROZ ÇÖZELTİSİ VEYA YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU İLE 6 AY SÜREYLE SAKKAROZ ÇÖZELTİSİ VEYA YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU İLE 6 AY SÜREYLE SAKKAROZ ÇÖZELTİSİ VEYA YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU İLE 6 AY SÜREYLE SAKKAROZ ÇÖZELTİSİ VEYA YÜKSEK FRUKTOZLU MISIR ŞURUBU İLE 6 AY SÜREYLE BESLENEN YAVRU SIÇANLARDA METABOLİK DEĞİŞİMLERBESLENEN YAVRU SIÇANLARDA METABOLİK DEĞİŞİMLERBESLENEN YAVRU SIÇANLARDA METABOLİK DEĞİŞİMLERBESLENEN YAVRU SIÇANLARDA METABOLİK DEĞİŞİMLER

Ali Doğan Dursun1, Fırat Akat1, Mina Ardıç2, Metin Baştuğ1, Hakan Fıçıcılar1

1Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı 2Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi (Öğrenci)

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Günümüz toplumunda enerji yoğun gıda tüketimi ve artan fiziksel inaktivite nedeniyle aşırı kiloluluk/ obezite prevelansı artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü raporlarında obezitenin 1980 yılından sonra 2 kat arttığı, 2008 yılında ise 1,8 milyar insanın aşırı kilolu, 500 milyon insanın ise obez olduğu bildirilmektedir. 2012 yılı için ise 5 yaş altındaki 40 milyon çocuğun aşırı kilolu ya da obez olduğu rapor edilmiştir. Değişen beslenme alışkanlıkları ile birlikte sakkaroz ve yüksek fruktozlu mısır şurubu (HFCS) gibi kalorili tatlandırıcıların özellikle meşrubatlar, şekerlemeler, kekler vb. hazır ürünlerle tüketimi ciddi şekilde artış göstermiştir. Araştırmamızda sakkaroz çözeltisi ve %55 fruktoz içeren HFCS-55 ile uzun süre beslenen yavru sıçanlardaki metabolik değişikliklerin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 30 adet, 6 haftalık, erkek Wistar Albino sıçanlar kontrol, sakkaroz ve HFCS-55 olarak üç gruba ayrıldı. Standart pelet sıçan yemi ile beslenen deneklere içme suyu olarak kontrol grubunda musluk suyu; sakkaroz ve HFCS grubuna ise sırasıyla % 10'luk sakkaroz (w/v) ve %10'luk HFCS-55 (w/v) çözeltileri serbest erişebilecekleri şekilde verildi. Beslenme programının başlangıcında ve takiben 24 hafta boyunca haftalık ağırlık takibi yapıldı. 24 haftalık beslenme programı sonrası alınan kan örneklerinden; açlık kan şekeri (AKŞ), alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), gama glutamil transferaz (GGT), trigliserit, total kolesterol, HDL ve VLDL ölçümleri yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Deney başlangıcında ağırlık farkı olmayan (p=0,891) sıçanlarda 24. hafta sonunda istatistiksel olarak anlamlı ağırlık değişikliği gelişmedi (p=0,561). 24 hafta sonunda AKŞ, ALT, AST, GGT, trigliserit, total kolesterol, HDL ve VLDL değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (sırasıyla p=0,705, p=0,136, p=0,877, p=0,807, p=0,269, p=0,702, p=0,081, p=0,269) (SPSS 15.0, ANOVA). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: 24 haftalık beslenme protokolleri sonrası gruplar arasında son ağırlık değerleri, AKŞ, ALT, AST, GGT, trigliserit, total kolesterol, HDL ve VLDL değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmaması üzerine tatlandırıcı konsantrasyonları ve beslenme süreleri farklı olan yeni grupların kurgulanması planlanmaktadır.

Page 127: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

105

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P065555 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

HOMOLOG SIÇAN ENDOMETRİYOZİS MODELİNDE ERİTROPOİETİNHOMOLOG SIÇAN ENDOMETRİYOZİS MODELİNDE ERİTROPOİETİNHOMOLOG SIÇAN ENDOMETRİYOZİS MODELİNDE ERİTROPOİETİNHOMOLOG SIÇAN ENDOMETRİYOZİS MODELİNDE ERİTROPOİETİN----ββββ, DARBEPOİETİN, DARBEPOİETİN, DARBEPOİETİN, DARBEPOİETİN----αααα VE VE VE VE MIRCERA’NIN ENDOMETRİYOTİK ODAKLAR ÜZERİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALI ETKİNLİKLERİMIRCERA’NIN ENDOMETRİYOTİK ODAKLAR ÜZERİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALI ETKİNLİKLERİMIRCERA’NIN ENDOMETRİYOTİK ODAKLAR ÜZERİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALI ETKİNLİKLERİMIRCERA’NIN ENDOMETRİYOTİK ODAKLAR ÜZERİNDEKİ KARŞILAŞTIRMALI ETKİNLİKLERİ

Mehmet Yalçın Günal1, Mehmet Ozansoy1, İlknur Keskin2, Zehra Eren3, İsmail Aslan4, Ertuğrul Kılıç1

1İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

3İstanbul Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul, 4İstanbul Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Sekonder dismenorenin en yaygın sebeplerinden biri olan endometriyozis; üreme çağındaki kadınlarda %6-10 oranında görülen, endometriyal hücrelerin uterin kavite dışında bulunması olarak tanımlanan jinekolojik bir hastalıktır. İnfertilite ve ağrıya yol açabilen endometriyoziste ağrının şiddeti menstrüel döngüyle de ilişki halindedir. Endometriosisli hastalarda yapılan ölçümlerde eritropoietin düzeylerinin yüksek bulunduğu çalışmalar mevcuttur. Çalışmamızda eritropoietin-β (EPO), darbepoietin-α (DARBE) ve MIRCERA (metoksi polietilen glikol-epoetin beta)’nın sıçan endometriyozis modelinde negatif geri bildirim mekanizmalarıyla olası etkinlikleri araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 32 (8 adet/ grup) adet, doğum yapmamış, non-ovaryektomize, nulligravid Sprague Dawley sıçanlar kullanıldı. Deney hayvanları kontrol, EPO, DARBE ve MIRCERA gruplarına ayrılarak homolog sıçan endometriosis modeli uygulandı. Bu modele göre uterin hornlar çıkartılarak 4 eşit parçaya bölündü ve daha sonra endometrial yüzeyleri peritona gelecek şekilde vaskülarize intraperitoneal yüzeye suture edildi. EPO (100IU/kg ip.), DARBE (0,50 μg/kg ip.) ve MIRCERA (50μg/kg ip.) üçüncü haftadan sonra üç hafta boyunca intraperitoneal olarak ilgili gruplara tatbik edildi. Altıncı haftadan çalışmanın sonlandırılacağı dokuzuncu haftanın sonuna kadar herhangi bir medikasyon yapılmadı ve bu periyotta rekürrens olasılığı değerlendirildi. Üçüncü, altıncı, dokuzuncu haftaların sonunda tüm sıçanların ağırlıkları ölçüldü, endometriyotik lezyon boyutları prolate elipsoid formül kullanılarak hesaplandı ve sıçanlardan birer adet endometriyotik lezyon çıkartılarak histopatolojik değerlendirme için ayrıldı. Tüm veriler ANOVA testi kullanılarak değerlendirildi. Dokuzuncu haftanın sonunda anestezi altında dekapitasyonla hayvanlar sakrifiye edilerek çalışma sonlandırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Ağırlık ölçümlerinin değerlendirilmesinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamadı, fakat bütün gruplarda çalışmanın başlangıç gününe oranla anlamlı olmayan ağırlık artışı saptandı. Lezyon boyutlarının değerlendirilmesinde altıncı haftanın sonunda EPO ve DARBE gruplarında kontrol grubuna göre anlamlı derecede lezyon küçülmesi belirlenirken, MIRCERA grubunda anlamlı bir küçülme saptanmadı. Dokuzuncu haftanın sonunda rekürrens, EPO ve DARBE gruplarında ihmal edilebilecek kadar az iken; bu iki grup ile kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlemlendi. MIRCERA grubunda ise medikasyonun kesilmesini takiben endometrial dokuda büyüme saptandı. Histopatolojik değerlendirme sonuçları da lezyon boyutlarının makroskobik değerlendirmesiyle paralellik gösterdi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Eritropoietin-β ve darbepoietin-α’nın, endometriyotik lezyonları küçülttüğü ve ilaç uygulamasının kesilmesinden sonra rekürrens olayının minimal düzeyde kaldığı saptandı. Bu bulgular, Eritropoietin-β ve darbepoietin-α’nın endometriyozis tedavisinde kullanılabileceği kanısını uyandırdı.

Page 128: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

106

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P066666 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ----REPERFÜZYON HASARINDA REPERFÜZYON HASARINDA REPERFÜZYON HASARINDA REPERFÜZYON HASARINDA RESVERATROL RESVERATROL RESVERATROL RESVERATROL UYGULAMASININUYGULAMASININUYGULAMASININUYGULAMASININ LİPİD PEROKSİDASYONU ÜZERİNE ETKİSİLİPİD PEROKSİDASYONU ÜZERİNE ETKİSİLİPİD PEROKSİDASYONU ÜZERİNE ETKİSİLİPİD PEROKSİDASYONU ÜZERİNE ETKİSİ

Hacer Cirit, Betül Yazğan, Mehmet Öz, Abdülkerim Kasım Baltacı, Rasim Moğulkoç Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Fizyoloji Anabilim Dalı, Konya

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Bir organa gelen kan akımının çeşitli nedenlerle yetersiz hale gelmesine veya durmasına iskemi denir. İskemi sonucunda hipoksik doku hasarı ortaya çıkar. Reperfüzyon ise dokunun kanlanmasının yeniden başlamasıdır. İskemik bir dokuda kan akımının yeniden başlaması durumunda, serbest oksijen radikalleri (SOR) dokudaki yıkımı artırıcı etki yapar. Bu olaya reperfüzyona bağlı doku hasarı denir. Resveratrol üzüm tanelerinde bol miktarda bulunan polifenol yapıda doğal bir antioksidan maddedir. Bu araştırma, sıçanlarda deneysel böbrek iskemi-reperfüzyon hasarında resveratrol uygulamasının lipid peroksidasyonu üzerine olan etkisinin ortaya konulabilmesi amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezinden (KONÜDAM) temin edilen Wistar albino cinsi 48 adet erişkin erkek sıçan üzerinde aynı merkezde gerçekleştirildi. Çalışma protokolü KONÜDAM etik kurulu tarafından onaylandı. Deney hayvanları 5 gruba ayrıldı. 1. Kontrol (n=8). 2.Renal İskemi grubu (n=10): Bu grubu oluşturan hayvanlara 60 dakika süreyle iskemi oluşturuldu. 3.Renal İskemi + Reperfüzyon Grubu (n=10): Bu grubu oluşturan hayvanlara 60 dakika süreyle iskemi ve 60 dakika reperfüzyon gerçekleştirildikten sonra nefrektomi yapıldı. 4.Resveratrol + Renal İskemi Grubu (n=10): Bu gruptaki hayvanlara 3 hafta boyunca 60 mg/kg dozunda oral resveratrol uygulamasını takiben 60 dakika süreyle iskemi oluşturularak nefrektomi yapıldı. 5.Resveratrol + Renal İskemi + Reperfüzyon Grubu (I/R) (n=10): Bu gruptaki hayvanlara 3 hafta boyunca 60 mg/kg dozunda oral resveratrol uygulamasını takiben 60 dakika süreyle iskemi ve 60 dakika reperfüzyona uygulanarak nefrektomi yapıldı. Hayvanlarda nefrektomi sonucu elde edilen böbrek doku örneklerinde doku hasarının göstergesi olarak MDA (malondialdehid) “nmol/gram/ protein”, antioksidan aktivitenin bir göstergesi olarak da GSH (glutatyon) düzeyleri “mg/g/protein” spektrofotometrik yöntemle tayin edildi. Elde edilen bulgular varyans analiziyle değerlendirildi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: En düşük MDA ve en yüksek GSH değerleri resveratrol uygulamasının yapıldığı renal iskemi (grup 4) ve renal iskemi-reperfüzyon (grup 5) gruplarında elde edildi (p<0.001). Resveratrol uygulamasının yapılmadığı renal iskemi (grup 2) ve renal iskemi-reperfüzyon (grup 3) gruplarının böbrek GSH seviyeleri diğer grupların tamamından düşüktü (p<0.001). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: Çalışmanın bulguları 3 hafta süreyle gerçekleştirilen 60 mg/kg dozunda oral resveratrol uygulamasının böbrek iskemi-reperfüzyonunda ortaya çıkan doku hasarını önleyebileceğini göstermektedir.

Page 129: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

107

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P067777 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA VARENİKLİNİN NEFROTOKSİK ETKİSİSIÇANLARDA VARENİKLİNİN NEFROTOKSİK ETKİSİSIÇANLARDA VARENİKLİNİN NEFROTOKSİK ETKİSİSIÇANLARDA VARENİKLİNİN NEFROTOKSİK ETKİSİ Akif Koç1, Haydar Ali Erken2, Fatma Emel Koçak3, Arzu Yay4, Aydın Güçlü5,

Erhan Sarı1, Hasan Şimşek6, Gözde Özge Önder4, Osman Genç6

1Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD, Balıkesir 2Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Balıkesir

3Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya AD, Kütahya 4Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji-Embriyoloji AD, Kayseri

5Ahievran Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Araştırma Hastanesi Nefroloji BD, Kırşehir 6Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, Kütahya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Vareniklin, sigara bırakma tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Literatürde, vareniklin kullanan birkaç hastanın böbrek fonksiyonlarının olumsuz etkilendiği bildirilmesine rağmen, vareniklinin nefrotoksik etkisini araştıran deneysel veya klinik çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı vareniklinin nefrotoksik etkisinin olup olmadığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Yerel etik kurul onayı alındıktan sonra, 15 adet Wistar albino cinsi yetişkin erkek sıçan rastgele üç gruba ayrıldı (n=5): Kontrol grubu (K), 0.0125 mg/kg vareniklin grubu (V1), 0.025 mg/kg vareniklin grubu (V2). Bütün gruplardan deneye başlamadan hemen önce biyokimyasal parametreler (üre, kreatinin, NGAL) için 1 ml kan örneği alındı. V1 ve V2 gruplarına günde bir kez 3 gün süre ile vareniklin uygulandı (i.p.). K grubuna aynı hacimde serum fizyolojik verildi. Dördüncü gün sıçanlara anestezi uygulanarak biyokimyasal ve histopatolojik analizler için kan ve böbrek doku örnekleri alındı. Histopatolojik değerlendirme için her bir örnekten alınan kesitler periodic acid schiff ile boyandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: V1 ve V2 gruplarının üre, kreatinin ve NGAL değerleri aynı grupların başlangıç değerlerine göre anlamlı düzeyde artarken, kontrol grubunda kendi başlangıç değerine göre değişiklik gözlenmedi. Ayrıca, histopatolojik değerlendirmede V1 gruplarının böbrek dokularında mononükleer hücre filtrasyonu, belirgin tübüler ve glomerüler hasar gözlendi. V2 grubunda ise V1’in bulgularına ilaveten kısmen veya tamamen kaybolmuş paryetal yaprak içeren böbrek cisimcikleri gözlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Literatürde NGAL, üre ve kreatinin serum değerleri böbrek yetmezliğinin güçlü bir belirteci olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmada vareniklin tedavisi sıçanların NGAL, üre ve kreatinin düzeylerinde belirgin bir artışa neden olmuştur. Biyokimyasal ve histopatolojik bulgularımız vareniklinin nefrotoksik etkili olduğunu göstermektedir.

Page 130: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

108

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P068888 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ----REPERFÜZYON HASARINDA REPERFÜZYON HASARINDA REPERFÜZYON HASARINDA REPERFÜZYON HASARINDA ÇİNKO VE MELATONİNİN ERİTROSİT GSH VE PLAZMA MDA DÜZEYLERİNE ETKİSİ: ÇİNKO VE MELATONİNİN ERİTROSİT GSH VE PLAZMA MDA DÜZEYLERİNE ETKİSİ: ÇİNKO VE MELATONİNİN ERİTROSİT GSH VE PLAZMA MDA DÜZEYLERİNE ETKİSİ: ÇİNKO VE MELATONİNİN ERİTROSİT GSH VE PLAZMA MDA DÜZEYLERİNE ETKİSİ:

HİSTOPATOLOJİK HİSTOPATOLOJİK HİSTOPATOLOJİK HİSTOPATOLOJİK DEĞİŞİKLİKLERDEĞİŞİKLİKLERDEĞİŞİKLİKLERDEĞİŞİKLİKLER Mine Yılmaz1, Rasim Moğulkoç1, Abdülkerim Kasım Baltacı1, Betül Yazgan1, Mustafa Cihat Avunduk2

1Selçuk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı1 2Necmetttin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı2

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Böbrek iskemi-reperfüzyonunda oluşan oksidatif stres direkt olarak glomerular ve tubuler epitelyumu etkiler. Oksijen serbest radikaller renal iskemi-reperfüzyon yaralanmasının patofizyolojisinde önemli rol oynamaktadır. Mevcut çalışmanın amacı sıçanlarda deneysel böbrek iskemi-reperfüzyon hasarında 3 hafta süreli çinko ve melatonin ayrı ayrı ve birlikte uygulamasının plazma malondialdehid (MDA) ile eritrosit glutatyon (GSH) düzeylerine olan etkisi ile böbrek histolojisinde meydana gelen değişiklikleri belirlemekti. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma ağırlıkları ortalama 250 gr olan erkek Wistar albino sıçanlar üzerinde gerçekleştirildi. Deney grupları şu şekilde oluşturuldu. 1-Kontrol, 2-Sham, 3-İskemi-Reperfüzyon, 4-Çinko + İskemi-Reperfüzyon, 5- Melatonin+ İskemi-Reperfüzyon, 6-Çinko +Melatonin + İskemi-Reperfüzyon grubu. Çinko ve melatonin iskemi-reperfüzyon öncesi 3 mg/kg dozunda 3 hafta boyunca periton içi olarak uygulandı. Renal iskemi-reperfüzyon genel anestezi yapılan hayvanlarda sol böbreklerin 45 dakika iskemi ve 1 saat reperfüzyonu şeklinde oluşturuldu. Uygulamanın bitiminde öldürülen hayvanlardan alınan kan örneklerinde MDA ve GSH seviyeleri ve aynı zamanda böbrek dokusundaki histopatolojik değişiklikler incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Eritrositlerde GSH değerlerinin çinko ve melatonin takviyesi yapılan gruplarda iskemi reperfüzyon gruplarına göre artış gösterdiği belirlendi (P<0.002). Plazma MDA seviyeleri ise iskemi reperfüzyon grubunda diğer gruplara göre daha yüksek olarak tespit edildi. Histopatolojik değişimler ise tubuler düzleşme ve fırçamsı kenar kaybı, stoplazmik vakuolizasyon, nekrozis ve tubuler lumende obstrüksiyon şeklinde görüldü. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmanın sonuçları sıçanlarda böbrekte oluşan iskemi-reperfüzyona bağlı olarak plazmadaki MDA değerlerinin önemli şekilde arttığı belirlendi. İskemi-reperfüzyon öncesi 3 hafta süreli çinko /melatonin /çinko+melatonin takviyelerinin eritrosit GSH düzeylerinde önemli artışlara neden olduğu tespit edildi. Benzer şekilde böbrek dokusunda iskemi-reperfüzyona bağlı olarak oluşan histopatolojik değişimlerinde önceden çinko ve melatonin takviyesi yapılmasıyla önlendiği belirlenmiştir.

Page 131: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

109

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P06Poster No: P069999 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DENEYSEL HİPERTİROİDİ DENEYSEL HİPERTİROİDİ DENEYSEL HİPERTİROİDİ DENEYSEL HİPERTİROİDİ VE VE VE VE EGZERSİZİNEGZERSİZİNEGZERSİZİNEGZERSİZİN KARACİĞER OKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ KARACİĞER OKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ KARACİĞER OKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ KARACİĞER OKSİDAN VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİLERİÜZERİNE ETKİLERİÜZERİNE ETKİLERİÜZERİNE ETKİLERİ

Esra Şentürk1,2, Serap Yıldırım1, Elvin Aliyev3, Abdulkadir Yıldırım3, Serpil Can4 1Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Erzurum

2Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Hemşirelik Bölümü, Ağrı 3Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Erzurum

4Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kars

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Bu çalışmanın amacı, hipertiroidi oluşturulan sıçanlarda dayanıklılık egzersizinin karaciğer dokusu üzerine koruyucu etkisinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Deney tasarlanırken, 23 adet Sprague-Dawley cinsi erkek sıçanlar dört gruba ayrıldı: Kontrol (K), hipertiroidi (HT), egzersiz (Egz) ve hipertiroidi+egzersiz (HT+Egz). Hipertiroidizm; 250 µg/kg L-Tiroksin’nin subkutan uygulaması ile oluşturuldu. Dayanıklılık egzersizi haftada 5 gün olmak üzere 8 hafta süresince koşu bandında 23 m/dk hızda 45 dakika koşturularak yaptırıldı. Deney sonunda diseke edilen deneklere ait karaciğer doku homojenatlarında malondialdehit (MDA) düzeyi, katalaz (CAT) ve süperoksitdismutaz (SOD) aktiviteleri ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu (27.28±2.08) ile karşılaştırıldığında en yüksek MDA düzeyi HT grubunda (32.95±6.76) bulundu. Egz (16.62±2.46) ve HT+Egz (20.68±4.44) gruplarında istatistiksel olarak belirgin bir düşüş olduğu tespit edildi (p<0.005). MDA düzeyi HT grup ile diğer gruplar karşılaştırıldığında hem Egz hem de HT+Egz gruplarında istatistiksel olarak anlamlı bir azalış görüldü (P< 0.01). CAT seviyesi, HT grup ile Egz grubu karşılaştırıldığında (105±47)istatistiksel olarak anlamlı bir artış olduğu tespit edildi (p < 0.05). En düşük CAT seviyesi HT (78.28±16.22) gözlenirken kontrol (95.11±16.65) ve HT+Egz (91.80±18.60) grupları ölçümleri birbirine yakındır. SOD aktivitesi kontrol (0.389±0.038), HT (0.367±0.028), Egz (0.417±0.025) ve HT+Egz (0.403±0.028) gruplarında karşılaştırıldı. Hipertiroidili grup ile egzersiz grubu arasında İstatistiksel anlamlı bir fark tespit edildi (p< 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Membran lipit peroksidasyonu sonucu oluşan karaciğer doku hasarı hipertiroidili grupta belirgin olarak yüksek olmasına rağmen hem egzersiz hem de egzersiz yaptırılan hipertiroidili grupta karaciğer hasarını azaltıcı yönde membran lipit peroksidasyonu azaldığı aynı zamanda antioksidan enzim sistemi devreye girdiği gözlemlendi. Bu sonuçlara göre hiperitiroidi oluşturulan sıçan karaciğer dokusunda oksidatif stres üzerine düzenli yapılan dayanıklılık egzersizinin koruyucu etkisinin olabileceğini bizlere düşündürdü. Bu çalışma 2010/114 BAP proje numarası ile Atatürk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir.

Page 132: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

110

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P070000 Saat:Saat:Saat:Saat: 15.4515.4515.4515.45----17.1517.1517.1517.15 DENEYSELDENEYSELDENEYSELDENEYSEL F.F.F.F. HEPATİCAHEPATİCAHEPATİCAHEPATİCA ENFEKSİYONUNAENFEKSİYONUNAENFEKSİYONUNAENFEKSİYONUNA FARKLIFARKLIFARKLIFARKLI DİRENÇDİRENÇDİRENÇDİRENÇ VEVEVEVE BAĞIŞIKLIKLARIBAĞIŞIKLIKLARIBAĞIŞIKLIKLARIBAĞIŞIKLIKLARI OLANOLANOLANOLAN FAREFAREFAREFARE

VEVEVEVE SIÇANLARDASIÇANLARDASIÇANLARDASIÇANLARDA AMİNOGUANİDİN’İNAMİNOGUANİDİN’İNAMİNOGUANİDİN’İNAMİNOGUANİDİN’İN KARACİĞERKARACİĞERKARACİĞERKARACİĞER VEVEVEVE BÖBREKBÖBREKBÖBREKBÖBREK DOKULARININDOKULARININDOKULARININDOKULARININ AAAA VEVEVEVE EEEE VİTAMİNLERİVİTAMİNLERİVİTAMİNLERİVİTAMİNLERİ İLEİLEİLEİLE ΒETAΒETAΒETAΒETA----KAROTENKAROTENKAROTENKAROTEN DÜZEYLERİDÜZEYLERİDÜZEYLERİDÜZEYLERİ ÜZERİNEÜZERİNEÜZERİNEÜZERİNE ETKİLERİETKİLERİETKİLERİETKİLERİ

Ebru Beytut1, Atilla Akça2, H. İbrahim Gökçe3, Seval Yılmaz4, Mine Erişir4, Hamit Uslu5, Gözde Atila6, Hüseyin Avni Eroğlu6, Osman İbiş6

1Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD 2Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji ABD

3Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları ABD 4Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi Biyokimya ABD

5Kafkas Üniversitesi Atatürk Sağlık Meslek Yüksek Okulu 6Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji ABD

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Çalışmalar, konakçılarda lipit peroksidasyonun başlaması ve ilerlemesinde fasciolasisin etkili bir faktör olduğunu ifade etmektedirler. Sunulan çalışmada, deneysel olarak Fasciola hepatica ile enfekte edilen fare ve sıçanların karaciğer ve böbreklerinde A ve E vitaminleri ile β-karoten düzeyleri üzerine aminoguanidinin (AG) etkileri araştırıldı. GereçGereçGereçGereç veveveve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Fare ve sıçanlar üç gruba ayrıldı. Kontrollerin dışında kalan diğer hayvanların tümü F. hepaticanın 25 metaserkeri ile enfekte edildi. Birinci grubun içme sularına nitrik oksit sekresyonunu bloke etmek için günlük olarak % 0.2 AG ilave edildi. Üçüncü gruba ise sadece plasebo verildi. İkinci grup sadece Fasciola hepatica ile enfekte edildi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Fasiolasis ile enfekte gruplarda farelerinin karaciğer ve böbreklerindeki A vitamini ve β-karoten düzeyleri enfekte sıçanlara göre daha yüksekti. Ancak, fasiolasisli gruptaki sıçanların karaciğer E vitamini düzeyleri ise farelerinkinden istatistiksel olarak daha yüksekti. AG ilavesi fasiolasisli konakçılarından her ikisinin de karaciğer ve böbreklerinde A ve E vitamini düzeylerini artırdı (p<0.01). Bununla birlikte, AG ilavesinden sonra fare ve sıçan karaciğerinin β-karoten düzeyleri hafif bir artış gösterdi. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Bu çalışmanın sonuçları, fasiolasisin antioksidan savunma üzerindeki spesifik etkisinin inflamasyonu tetikleyici özelliklerinden kaynaklanış olabileceğini göstermektedir. Keza, fasiolasisin patojenesisinin altında yatan önemli faktörlerden biri bu durumun neden olduğu oksidatif stresin olabileceğini söylemek mümkündür.

Page 133: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

111

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P071111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

ETANOLETANOLETANOLETANOL----NEDENLİ GASTRİK MUKOZAL HASARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER NEDENLİ GASTRİK MUKOZAL HASARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER NEDENLİ GASTRİK MUKOZAL HASARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER NEDENLİ GASTRİK MUKOZAL HASARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER GLPGLPGLPGLP----2’NİN ETKİSİ VE2’NİN ETKİSİ VE2’NİN ETKİSİ VE2’NİN ETKİSİ VE ETKİYE ARACILIK EDEN OLASI MEKANİZMALARETKİYE ARACILIK EDEN OLASI MEKANİZMALARETKİYE ARACILIK EDEN OLASI MEKANİZMALARETKİYE ARACILIK EDEN OLASI MEKANİZMALAR Naciye İşbil-Büyükcoşkun1, Güldal Güleç-Süyen2, Betül Çam1, Kasım Özlük1

1Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Bursa 2 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: “Glucagon-like peptide-2” (GLP-2) ileum ve kolon mukozasındaki L-hücrelerinden ve beyinde preproglukagonerjik nöronlardan salıverilen bir biyolojik peptiddir. İntestinal hasarlarda terapötik etkileri, hemodinamik ve gastrik etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmanın amacı intraserebroventriküler ( i.c.v.) olarak enjekte edilen GLP-2’nin sıçanlarda etanol ile oluşturulan gastrik mukozal hasar (GMH) üzerindeki etkisini ve bu olası etkide CGRP reseptörlerinin, NOS-NO sisteminin ve COX-PG sisteminin ve gastrik mukozal kan akımının (GMKA) aracılığı olup olmadığını araştırmaktı. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Çalışmada Wistar erkek sıçanlar kullanıldı. Etanol nedenli GMH oluşturmak için, sıçanlara orogastrik kanül ile absolu etanol (1 ml) uygulandı. Bu uygulamadan 30 dakika önce GLP-2 (1-200 ng/10 µl; i.c.v) enjeksiyonu yapıldı ve bir saat sonra sıçanlar dekapite edilip mideler çıkartılarak GMH skorlandırıldı. 100ng i.c.v. GLP-2’nin GMH üzerindeki etkisinde CGRP, NO-NOS ve COX-PG sistemlerinin rolünü araştırmak amacıyla GLP-2 uygulanmasından 15 dakika önce CGRP reseptör antagonisti CGRP-(8-37) (10 µg/kg; s.c.), 30 dak önce NOS inhibitörü NG-nitro-L-arginine methyl ester (L-NAME; 30 mg/kg; s.c.) ya da 60 dak önce siklooksijenaz (COX) inhibitorü indometazin (5 mg/kg; i.p.) uygulandı. GLP-2’nin GMH üzerindeki etkisinde GMKA’nın rolünü araştırmak amacıyla, gastrik mukozal kan akımı “gastrik çember tekniği” kullanılarak laser doppler flowmetre ile ölçüldü. Bazal kan akımı ölçümlerini takiben GLP-2 (100-200 ng/10 µl; i.c.v.) enjeksiyonu yapıldı ve gastrik çember içine absolu etanol (1.5 ml) uygulandı. 30 dak süresince her 5 dakikada GMKA kaydedildi, sonuçlar bazale göre % değişim miktarı olarak değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: 100 ng GLP-2 diğer dozlara göre daha etkin olarak etanol nedenli GMH’ı %66 oranında azalttı. CGRP-(8-37) i.c.v. GLP-2’nin GMH üzerindeki etkisini istatistiksel olarak anlamlı düzeyde (P<0.05) inhibe etti ancak L-NAME ve indometazin böyle bir etki göstermedi. GMKA’nda etanol nedeniyle oluşan azalmayı yine 100 ng GLP-2’nin önlediği gözlendi. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: İ.c.v. olarak uygulanan GLP-2 sıçanlarda etanol ile oluşturulan GMH’ı önlemektedir ve bu etkide CGRP ve gastrik mukozal kan akımının rolü olduğu, NO ve prostaglandinlerin ise rolü olmadığı düşünülmektedir.

Page 134: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

112

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P072222 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYONU iLE SIÇANLARDA BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYONU iLE SIÇANLARDA BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYONU iLE SIÇANLARDA BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYONU iLE OLUŞTURULAN OKSiDATİF HASARA OLUŞTURULAN OKSiDATİF HASARA OLUŞTURULAN OKSiDATİF HASARA OLUŞTURULAN OKSiDATİF HASARA KARŞI SALUSiNKARŞI SALUSiNKARŞI SALUSiNKARŞI SALUSiN----β’ NIN ETKβ’ NIN ETKβ’ NIN ETKβ’ NIN ETKİSİİSİİSİİSİ

Murat Çakır1, Halil Düzova1, Güler Orhan1, Aslı Çetin2

1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya. 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Salusin-β 20 aminoasitten oluşan bir peptittir. Salusin-β’ nın varlığı böbrek gibi birçok dokuda tespit edildi ve hemodinamik, mitojenik, inflamatuvar, antiapoptotik etkilerinin olduğu anlaşıldı. Bu özelliklerinden dolayı Salusin-β’ nın böbrek iskemi/reperfüzyonu (İ/R) sırasında oluşan oksidatif hasara etkisi olabileceğini düşünmekteyiz. Bu deneysel çalışmada Salusin-β’ nın iki farklı dozunun böbrek iskemi-reperfüzyonu sırasında oluşan oksidatif hasara etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 32 adet 4 aylık erkek Sprague Dawley sıçanlar kullanıldı. Hayvanlar rastlantısal olarak 4 gruba ayrıldı (n=8). Grup 1 sham-kontrol grubu olarak seçildi ve sağ böbrek diseke edildi ve İ/R uygulanmadı. Grup 2’ deki sıçanların sağ böbreği alındıktan sonra, sol böbreğe 1 saat iskemi ve sonrasında 23 saat reperfüzyon uygulandı. Grup 2'den farklı olarak, Grup 3 ve Grup 4’e iskeminin başlangıcında, sırasıyla 1 µg/kg ve 10 µg/kg salusin-β subkutan olarak uygulandı. Deney bitiminde hayvanlar kalpten kan alınarak feda edildi. Sol böbrek dokusundan süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GSHP-X) enzim aktivitesi ile malondialdehit (MDA) düzeyleri ölçüldü. Elde edilen verileri test etmek için Kruskal-Wallis testi kullanıldı. Gruplar arası ikili karşılaştırmada Conover testi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Çalışmamızda Grup 1 göre Grup 2, Grup 3 ve Grup 4’ te MDA seviyesi belirgin olarak arttı (p<0,05). Grup 2’ye göre ise Grup 4’ te MDA seviyesi belirgin olarak azaldı (p<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Böbrek iskemi reperfüzyon hasarına karşı Salusin-β 10 µg/kg dozda belirgin antioksidan etki göstermektedir. Salusin- β’ nın etkilerinin daha iyi anlaşılabilmesi için ek ve daha kapsamlı daha ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. TEŞEKKÜR: Bu çalışma İnönü Üniversitesi BAP (Proje No:2013/206) tarafından desteklenmiştir.

Page 135: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

113

4444 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P073333 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

GLPGLPGLPGLP----2’NİN GASTRİK MUKOZAL KAN AKIMI ÜZERİNE ETKİSİ: 2’NİN GASTRİK MUKOZAL KAN AKIMI ÜZERİNE ETKİSİ: 2’NİN GASTRİK MUKOZAL KAN AKIMI ÜZERİNE ETKİSİ: 2’NİN GASTRİK MUKOZAL KAN AKIMI ÜZERİNE ETKİSİ: CGRP RESEPTÖRLERİ, NOSCGRP RESEPTÖRLERİ, NOSCGRP RESEPTÖRLERİ, NOSCGRP RESEPTÖRLERİ, NOS----NO VE COXNO VE COXNO VE COXNO VE COX----PG SİSTEMLERİNİN ROLÜPG SİSTEMLERİNİN ROLÜPG SİSTEMLERİNİN ROLÜPG SİSTEMLERİNİN ROLÜ

Güldal Güleç-Süyen1, Naciye İşbil-Büyükcoşkun2, Betül Çam2, Kasım Özlük2

1Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 2Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Bursa

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: “Glucagon-like peptide- 2” (GLP-2) gastrointestinal kanalda besin bulunmasına yanıt olarak enteroendokrin L hücrelerinden salgılanan önemli bir peptiddir. GLP-2’nin periferik uygulanmasının gastrointestinal kan akımını etkilediği gösterilmiş ancak santral GLP-2’nin herhangi bir vasküler yataktaki kan akımı üzerindeki etkileri araştırılmamıştır. Bu çalışmanın amacı farklı dozlarda intraserebroventriküler (i.c.v.) GLP-2 enjeksiyonunun gastrik mukozal kan akımı (GMKA) üzerine etkisini araştırmak ve GLP-2’nin GMKA üzerindeki olası etkisinde CGRP reseptörlerinin, NOS-NO sisteminin ve COX-PG sisteminin aracılığı olup olmadığını saptamaktı. Gereç Gereç Gereç Gereç ve ve ve ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Çalışmada Wistar erkek sıçanlar kullanıldı. GMKA gastrik çember tekniği ile ölçüldü. GLP-2’nin GMKA üzerine etkisini araştırmak için birinci gruptaki sıçanlara intraserebroventriküler (i.c.v.) GLP-2 (100, 150 ve 200 ng/10µl; i.c.v.) veya serum fizyolojik (10 µl;i.c.v.) enjeksiyonu yapıldı. GLP-2’nin GMKA üzerindeki etkisinde CGRP, NO-NOS ve COX-PG sistemlerinin rolünü araştırmak amacıyla GLP-2 uygulanmasından 15 dakika önce CGRP reseptör antagonisti CGRP-(8-37) (10 µg/kg; s.c.) (Grup 2), 30 dak önce NOS inhibitörü NG-nitro-L-arginine methyl ester (L-NAME; 30 mg/kg; s.c.)(Grup 3) ya da 60 dak önce siklooksijenaz (COX) inhibitorü indometazin (5 mg/kg; i.p.) (Grup 4) uygulandı. Enjeksiyonu takiben 35 dak süresince beş dakikada bir kan akımı kaydedildi. İstatistiksel analiz için non-parametrik Kruskal Wallis testi uygulandı. P < 0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: GLP-2 100 ng dozda uygulandığında GMKA hemen artmaya başladı ve 35 dakika süresince bazal düzeye inmedi. 150 ng ve 200 ng dozlarda uygulanan GLP-2 GMKA’nda anlamlı değişiklik oluşturmadı. CGRP-(8-37) ve indometazin, 100 ng GLP-2 ile ortaya çıkan GMKA artışını istatistiksel olarak anlamlı düzeyde inhibe etti. L-NAME ise böyle bir etki göstermedi. Her üç ilaç da kullanıldıkları dozda tek başlarına GMKA üzerinde herhangi bir değişikliğe yol açmadı. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Bu bulgular bize i.c.v GLP-2’nin GMKA’nı artırdığını ve bu etkide CGRP ve endojen prostaglandinlerin rolü olduğunu ancak NO’in aracılık etmediğini düşündürmektedir.

Page 136: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

114

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P074444 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE APELİNSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE APELİNSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE APELİNSIÇANLARDA DENEYSEL BÖBREK İSKEMİ/REPERFÜZYON MODELİNDE APELİN----13’ ÜN 13’ ÜN 13’ ÜN 13’ ÜN KORUYUCU ROLÜKORUYUCU ROLÜKORUYUCU ROLÜKORUYUCU ROLÜ

Burak Bircan1, Murat Çakır2, Sevda Kırbağ1

1Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ, 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Böbrek kan akımının geçici olarak kesildiği cerrahi durumlarda, iskemi sonrası hasar oluşabileceği gibi reperfüzyon ile doku normal fonksiyonunu sağlayabilir; ancak serbest radikallerin oluşumu ve inflamasyonun hasarı arttırabileceği de bilinmektedir. Apelin peptid yapılı bir hormondur, etkilerini APJ reseptörüne bağlanarak gösterir. Apelin ve reseptörünün böbrekte dokusunda yoğun bir şekilde eksprese edildiğini bilinmektedir. Bu çalışma sıçanlarda böbrek iskemi/reperfüzyon (I/R) modelinde apelin-13 uygulamasının, I/R' nun oluşturduğu hasarı önleyip, önleyemeyeceğini araştırmak amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 35 adet Sprague Dawley cinsi erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar sham kontrol (SH), I/R ve apelin-13’ün 1, 10 ve 100 µg/kg dozlarının uygulandığı 5 gruba ayrıldı (n=7). Sıçanlarda deneysel I/R modeli sağ böbreği alınarak sol böbreğe 45 dakika iskemi ve 3 saat reperfüzyon uygulanması ile oluşturuldu. I/R grubuna serum fizyolojik (apelin çözücüsü), tedavi gruplarına ise apelin-13’ün farklı dozları (1, 10 ve 100 µg/kg) intraperitonal uygulandı. 3 saatlik reperfüzyon sonunda hayvanlar dekapite edilerek toplanan serum örneklerinden kan üre azotu (BUN) ve kreatinin seviyeleri ile bazı iyon (Na+, K+ ve Cl-) seviyeleri belirlendi. Elde edilen veriler Tamhane Post Hoc Tukey HSD testi kullanılarak analiz edildi. p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: SH grubuna göre I/R grubunda BUN, kreatinin seviyesinde anlamlı artış olduğu belirlendi (p < 0,01). Apelin-13'ün 10 ve 100 µg/kg uygulanan grupları I/R grubuyla karşılaştırıldığında, BUN ve kreatinin seviyesinin anlamlı olarak azaldığı görüldü (p < 0,05). Gruplar iyon dengesi bakımından karşılaştırıldığında K+ ve Cl- seviyesinin I/R grubunda SH grubuna göre arttığı, Na+’ un ise azaldığı görüldü (p < 0,01). Apelin-13 uygulanan gruplar I/R grubuyla karşılaştırıldığında, apelin-13’ün 100 µg/kg dozunun serum K+ seviyesini anlamlı olarak azalttığı belirlendi (p < 0,05). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Akut böbrek yetmezliğinde BUN, kreatinin ve K+ seviyelerinin artması böbrek fonksiyonun bozulduğunun göstergelerindendir. Apelinin BUN, kreatinin ve K+ seviyesini azaltması; I/R' dan kaynaklanan hasarın apelin-13 ile azaltılabileceğini düşündürmektedir. TEŞEKKÜR: Bu çalışma Fırat Üniversitesi BAP (Proje No: FF.13.20) tarafından desteklenmiştir.

Page 137: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

115

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P075555 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

STREPTOZOTOCİN İLE DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA OKSİDATİF STRES VE KAN STREPTOZOTOCİN İLE DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA OKSİDATİF STRES VE KAN STREPTOZOTOCİN İLE DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA OKSİDATİF STRES VE KAN STREPTOZOTOCİN İLE DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA OKSİDATİF STRES VE KAN GLİKOZ DÜZEYLERİ ÜZERİNE ALFA LİPOİK GLİKOZ DÜZEYLERİ ÜZERİNE ALFA LİPOİK GLİKOZ DÜZEYLERİ ÜZERİNE ALFA LİPOİK GLİKOZ DÜZEYLERİ ÜZERİNE ALFA LİPOİK ASİT İLE C VİTAMİNİNİN ASİT İLE C VİTAMİNİNİN ASİT İLE C VİTAMİNİNİN ASİT İLE C VİTAMİNİNİN ETKİLERİETKİLERİETKİLERİETKİLERİ

Hamit Uslu1, Ebru Beytut2

1Kafkas Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri MYO, Sağlık Bakım Hizmetleri Bölümü, Kars 2Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Erzincan

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Son dönemlerde yapılan çalışmalarda, Alfa lipoik asit (ALA) ve C vitamini uygulamalarının diyabete bağlı olarak şekillenen oksidatif stresin azaltılmasında etkili olduğu belirtilmektedir. Redükte ve okside formları bulunan alfa lipoik asit hem suda hem de yağda çözünebilme özelliğine sahip bir antioksidandır. C vitamini ise potansiyel bir singlet oksijen, süperoksit ve hidroksil radikalleri süpürücüsüdür. Antidiyabetiklere takviye olarak verilen eksojen antioksidanların kullanılmasının oksidatif stresle başa çıkabilmede faydalı olabileceği fikrinden yola çıkarak mevcut çalışmada, eksojen olarak uygulanan Alfa lipoik asit ile C vitamininin diyabete bağlı şekillenen oksidatif stres ile hiperglisemi üzerine etkilerini belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmada 50 adet 4-5 aylık Sprague-Dawley cinsi sıçan kullanıldı. Gruplar; Kontrol, Diyabet Kontrol, ALA (80 mg/kg), C vitamini (60 mg/kg), ALA+C vitamini (80mg/kg+60mg/kg) olarak belirlendi. Tek doz Streptozotocin (STZ) uygulamasından 72 saat sonra açlık kan glikoz düzeyleri 250 mg/dl üzerinde olanlar diyabetli kabul edildi. Belirtilen maddeler prosedüre uygun olarak 21 gün boyunca diyabetli deneme gruplarına oral olarak uygulandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: 17. günde Diyabet kontrol grubu ile kıyaslandığında C vitamini grubunda açlık kan glikoz düzeylerinde önemli oranda azalış tespit edilirken(p < 0,01), diğer deneme gruplarında da azalışlar gözlenmesine rağmen önemlilik belirlenemedi. Karaciğer paraoksonaz düzeyleri kıyaslandığında ALA grubunda önemli oranda artış olduğu(p < 0,001), diğer gruplar arasında önemlilik olmadığı saptandı. Fakat diyabetli grupların karaciğer Arilesteraz düzeyleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak önemlilik tespit edilmemesine rağmen kontrol grubu ile kıyaslandığında diyabetli gruplarda önemli oranda azaldığı belirlendi(p < 0,001). Plazma Total Antioksidan(TAS) ve Total Oksidan(TOS) düzeylerinde önemlilik olmadığı, karaciğer TAS, TOS düzeylerinde ise diyabet kontrole göre C vitamini grubunda önemli oranda azalma olduğu tespit edildi(p < 0.001). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak Tip 1 diyabet oluşturulmuş sıçanlarda diyabetin kronik komplikasyonlarının oluşmasında etkili olan oksidatif stres tablosunun azaltılmasında C vitamininin, karaciğer Paraoksonaz düzeylerindeki artışta ise Alfa Lipoik Asit’in daha etkili olduğu belirlendi. *Bu çalışma Kafkas Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: 2012-VF-28.

Page 138: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

116

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P076666 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

ADÖLESAN DÖNEMDE DÜŞÜK KALORİ DİYET ADÖLESAN DÖNEMDE DÜŞÜK KALORİ DİYET ADÖLESAN DÖNEMDE DÜŞÜK KALORİ DİYET ADÖLESAN DÖNEMDE DÜŞÜK KALORİ DİYET UYGULAMASININ SERUM LİPİD PROFİLİ VE UYGULAMASININ SERUM LİPİD PROFİLİ VE UYGULAMASININ SERUM LİPİD PROFİLİ VE UYGULAMASININ SERUM LİPİD PROFİLİ VE HİPOKAMPUSTA OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİSİHİPOKAMPUSTA OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİSİHİPOKAMPUSTA OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİSİHİPOKAMPUSTA OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİSİ

Zülal Kaptan1, Kadriye Akgün-Dar2, Şule Batu3, Gülay Üzüm1

1İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul, 2İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü, İstanbul

3İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi/ Biyokimya Bilim Dalı, İstanbul Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Düşük kalorili diyetlerin yaşlanmayı geciktirdiği, yaşlanmaya bağlı nörodejenerasyonu önlediği ve bunu oksidatif stresi azaltarak, periferal lipid profilini düzenleyerek, insülin, glikoz gibi metabolik risk markırlarını düşürerek yapabileceği bildirilmektedir. Adolesan dönemde maruz kalınan stres ve diyet karakteristikleri gibi dış faktörler erişkin yaşamda beyin fonksiyonlarını etkileyebilmektedir. Dış faktörlerden en çok etkilenen beyin bölgesi kognitif fonksiyonlar için kritik olan hipokampustur ve bundan oksidatif stres ve dislipidemi sorumlu tutulmaktadır. Kalori kısıtlaması araştırmaları genellikle yaşlı denekler üzerinde yapılmıştır. Beyin gelişimin hızlı ve enerji gereksiniminin en fazla olduğu adolesan dönemde uygulanan kalori kısıtlamasının erişkin dönemde bu markırlar üzerindeki etkisi araştırılmamıştır. Bu nedenle adölesan dönemde düşük kalorili diyet uygulamasının genç erişkin dönemde serum lipid profili, hipokampus morfolojisi ve hipokampal oksidatif stres markırları üzerine etkisini araştırdık. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem: Yöntem: Yöntem: Yöntem: 28 günlük Sprague Dawley dişi sıçanlar dört grup olarak deneye alındılar: 1)Dört hafta normal diyet (ND4) 2)Dört hafta düşük kalorili diyet (DKD4) 3)Sekiz hafta normal diyet(ND8) 4)Dört hafta DKD ve dört hafta ND verilen (DKD4+ND4). İlgili beslenme şekli tamamlandıktan sonra anestezi altında kalpten kan alındı ve hızla beyinler çıkarıldı. Serumda glikoz ve lipid profili, histolojik olarak hipokampus morfolojisi, hipokampusta oksidatif markırlar araştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: DKD4 grubunda ND4 grubuna göre trigliserid (p < 0,001) ve kolesterol (p < 0,01) anlamlı olarak düştü. DKD4+ND4 grubunda DKD4 grubuna göre kolesterol çok hafif ancak trigliserid anlamlı olarak arttı (p < 0,001), ND8 grubuna göre kolesterol anlamlı olmak üzere (p < 0.01) her ikisi de düşüktü. Diğer kolesterol fraksiyonları için gruplar arası anlamlı fark gözlenmedi. 8 haftalık gruplarda kendilerine uyan dört haftalık gruplara göre hipokampusta lipid peroksidasyonu göstergesi olan MDA değerleri anlamlı olarak arttı (yaşa bağlı artışı düşündürdü). Ancak DKD gruplarında ND gruplarına göre, MDA ve glikoz değeri düşüktü. Hipokampus morfolojisinde gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Adölesan dönemde DKD ile beslenmenin erişkin dönemde (normal beslenme durumunda) bazal kolesterol, glikoz ve hipokampus MDA değerlerini düşürmüş olması kognitif fonksiyonlar üzerinde olumlu etki oluşturabileceğini düşündürmüştür. Bu bağlamda çalışmamız devam etmektedir.

Page 139: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

117

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P077777 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

LLLL----TİROKSİN UYGULAMA SÜRESİNİN TİROKSİN UYGULAMA SÜRESİNİN TİROKSİN UYGULAMA SÜRESİNİN TİROKSİN UYGULAMA SÜRESİNİN DENEYSEL DENEYSEL DENEYSEL DENEYSEL SIÇANSIÇANSIÇANSIÇAN HİPERTİROİDİ MODELİNDE HİPERTİROİDİ MODELİNDE HİPERTİROİDİ MODELİNDE HİPERTİROİDİ MODELİNDE BÖBREK OKSİDAN/ ANTİOKSİDAN SİSTEMİNE ETKİSİBÖBREK OKSİDAN/ ANTİOKSİDAN SİSTEMİNE ETKİSİBÖBREK OKSİDAN/ ANTİOKSİDAN SİSTEMİNE ETKİSİBÖBREK OKSİDAN/ ANTİOKSİDAN SİSTEMİNE ETKİSİ

İnayet Güntürk1,Fatma Dağlı1, Cevat Yazıcı2, Kader Köse2. 1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyokimya Anabilim Dalı

2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı, Kayseri. Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Tiroid bezinin normalden çok çalışarak, aşırı miktarda tiroid hormonu üretmesi ve plazmada triiyodotironin (T3) ve tiroksin (T4) düzeylerinin yükselmesi hipertiroidi olarak tanımlanır. Hipertiroidi hücresel metabolik hız ve serbest radikal üretimini artırırken diğer taraftan da antioksidan moleküllerin düzeylerini azaltır ve böylece oksidatif strese yol açar. Bu çalışmada, farklı sürelerde L-tiroksin uygulanarak deneysel hipertiroidi oluşturulan sıçanların böbrek dokusu malondialdehit (Malondialdehid; MDA), protein karbonil bileşikleri (Protein Carbonyl Content; PCC) ve tiyol düzeylerinin değişimini incelemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Wistar albino, 36 erkek sıçan; kontrol (Kont; 12 sıçan), hipertiroidi-1 (T10; 12 sıçan), hipertiroidi-2 (T20; 12 sıçan) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Hipertiroidi oluşturmak için sıçanlara, 0,01 M NaOH içinde çözülmüş 300 µg/kg sıçan vücut ağırlığı/gün L-tiroksin 10 gün (T10 grubu) ve 20 gün (T20 grubu) süreyle intraperitoneal olarak uygulandı. Başlangıç ve final plazma serbest T3 düzeyleri ölçülerek, hipertiroidi doğrulandı. Kontrol grubuna eşit hacimde çözücü uygulandı. Çalışma sonunda böbrek dokularında MDA, PCC ve tiyol düzeyleri ölçüldü. Sonuçlar SPSS istatistik programıyla değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: T10 ve T20 grupları böbrek MDA düzeylerinin kontrol grubundan daha yüksek olduğu; ancak kendi aralarında anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Böbrek PCC düzeylerinin sadece T20 grubunda kontrole göre yükseldiği, T10 grubunda ise kontrolle istatistiksel fark vermediği saptandı. Hem 10 gün hem de 20 gün L-tiroksin uygulanan sıçanların böbrek dokusu tiyol değerlerinin kontrole göre azaldığı; daha uzun süre L-tiroksin uygulamasının doku tiyol değerlerini daha anlamlı derecede düşürdüğü belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: On gün L-tiroksin uygulamasının, lipid peroksidasyonunu artırdığı buna karşılık protein oksidasyonunu etkileyemediği belirlendi. Yüksek böbrek dokusu PCC değerleri ile yansıtıldığı gibi, ancak 20 gün L-tiroksin uygulaması ile protein oksidasyonu oluşturulabildiği söylenebilir. Önemli bir antioksidan bileşen olan doku tiyol düzeylerinin ise; süreye bağımlı olacak şekilde, artan L-tiroksin uygulaması ile daha da azaldığı tespit edildi. Artan doku MDA ve PCC değerleri ile azalan tiyol seviyeleri göz önüne alındığında; eksojen L-tiroksinle oluşturulan hipertiroidinin oksidatif strese neden olduğu söylenebilir.

Page 140: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

118

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P078888 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

YENİ BİR YÖNTEM OLAN DİYET KISITLAMASI VE YENİ BİR YÖNTEM OLAN DİYET KISITLAMASI VE YENİ BİR YÖNTEM OLAN DİYET KISITLAMASI VE YENİ BİR YÖNTEM OLAN DİYET KISITLAMASI VE BETA GLUKAN UYGULAMALARININ BİRLEŞTİRİLEREK DENEYSEL OLARAKBETA GLUKAN UYGULAMALARININ BİRLEŞTİRİLEREK DENEYSEL OLARAKBETA GLUKAN UYGULAMALARININ BİRLEŞTİRİLEREK DENEYSEL OLARAKBETA GLUKAN UYGULAMALARININ BİRLEŞTİRİLEREK DENEYSEL OLARAK

HAYVANLARA UYGULANMASI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAHAYVANLARA UYGULANMASI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAHAYVANLARA UYGULANMASI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMAHAYVANLARA UYGULANMASI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Füsun Sonat, Nilay Seyidoğlu, Gözde Yılmaz, Leman Gizem Erkan, Gökçen Güvenç, Burçin Altınbaş

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Bursa Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Vücut için gerekli besin maddelerinin eksikliği (malnutrition) oluşturulmaksızın, normalden daha az miktarda (undernutrition) beslenme olarak tanımlanan Diyet Kısıtlaması (DK), memelilerde yaşam süresini uzatan ve bir çok canlı türünde çok eski dönemlerden bu yana hastalıkları geciktirdiği bilinen en etkili yollardan biridir. Beta glukanlar ise doğada çeşitli canlıların (bitkiler, algler, bakteriler, mayalar ve mantarlar) yapısında yer almaktadır. Ayrıca toksik ve yan etkisi olmayan güçlü bir immünostimülatördür. Bu çalışmada, erişkin erkek sıçanlarda uzun süreli diyet kısıtlaması ile birlikte uygulanan β-Glukanın, bazı biyokimyasal kan parametreleri üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma, her grupta 10 adet Sprague Dawley ırkı erkek sıçan olacak şekilde; I.Grup ad libitum olarak beslenen kontrol grubu, II. Grup diyet kısıtlaması uygulanan grup, III. Grup ad libitum olarak beslenip β-Glukan verilen grup, IV. Grup diyet kısıtlaması uygulanarak β-Glukan verilen grup, olmak üzere 4 grupta planlanmıştır. DK uygulaması 6 ay boyunca devam etmiş, β-Glukan ise oral yolla, besleme tüpü aracılığıyla, günde 20 mg/kg dozda, 14 gün boyunca uygulanmıştır. Çalışma sonunda ise hayvanlardan alınan kan örneklerinden Total Protein (TP), Total Kolesterol (TK), Trigliserid ve Glukoz değerleri ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Araştırma sonunda kontrol grubuna kıyasla TP’de II. grupta anlamlı bir düşüş (p:0,0001), TK’da III. grupta anlamlı bir artış (p:0,026), Trigliseridde II ve IV. gruplarda anlamlı bir azalma (p:0,002; 0,0001), glukozda ise III ve IV. gruplarda anlamlı bir artış saptanmıştır (p:0,0001; 0,029). II ve IV. grup kendi arasında istatistiksek olarak değerlendirildiğinde yalnızca TP açısından anlamlı bir artış elde edilirken (p: 0,022), III ve IV. gruplar kıyaslandığında TK (p:0,003), Trigliserid (p:0,018) ve Glukozda (p:0,003) anlamlı bir düşüş saptanmıştır. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Elde edilen bulgulara dayanarak Diyet Kısıtlaması ve Beta Glukan birlikte uygulandığında, biyokimyasal parametreler açısından sonuçlar olumlu yönde etkilenmiştir. Ayrıca hayvanlarda diyet kısıtlaması ve Beta Glukanın birlikte uygulandığı yönteme literatürde rastlanmamış olması çalışmamızı orijinal kılmaktadır. Bu iki yöntemin birleştirildiği daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Page 141: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

119

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P07Poster No: P079999 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

ADRİYAMİSİN İLE OLUŞTURULAN KARACİĞER HASARINDA ADRİYAMİSİN İLE OLUŞTURULAN KARACİĞER HASARINDA ADRİYAMİSİN İLE OLUŞTURULAN KARACİĞER HASARINDA ADRİYAMİSİN İLE OLUŞTURULAN KARACİĞER HASARINDA LOKAL ANJİYOTENSİNLOKAL ANJİYOTENSİNLOKAL ANJİYOTENSİNLOKAL ANJİYOTENSİN----II’ NİN ROLÜII’ NİN ROLÜII’ NİN ROLÜII’ NİN ROLÜ

Eylem Taşkın1, Kalender Özdoğan2, Elvan Kunduz Kındap2, Mükerrem Betül Yerer Aycan3, Nurcan Dursun2

1İstanbul Bilim Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bölümü

3 Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Bölümü Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Adriyamisin (ADR) yumuşak doku kanserlerinde yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır. Fakat karaciğer (KC) gibi kanser olmayan dokular üzerinde ADR'nin toksik etkisi vardır. İstenilmeyen bu yan etkinin mekanizması hala tam olarak aydınlatılamamıştır. Fakat bu toksik etkilerin oksidatif stres ve mitokondri fonksiyon bozukluğu ile ilişkili olabileceği savunulmaktadır. Günümüze kadar yapılan çalışmalarda, ADR’nin karaciğer hasarı ve lokal renin anjiyotensin sistemi (RAS) ile ilişkisi araştırılmamıştır. Bu bilgiler ışığında çalışmanın amacı; ADR kaynaklı KC hasarında, yerel RAS sisteminin oksidatif stres ve mitokondri fonksiyon bozukluğuna katkısının olup olmadığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Her birinde yedi sıçan olacak şekilde ADR, kaptopril (KAP), aliskren (AL) ve KAP+AL+ADR olmak üzere beş grup oluşturuldu. ADR, 4 mg/kg/ i.p. olacak şekilde dört doz uygulandı. KAP 10 mg/kg/gün, AL 50 mg/kg/gün olacak şekilde gavajla sekiz gün verildi. Kontrol grubuna aynı miktarda serum fizyolojik verildi. Sekizinci günün sonunda, KC dokuları alınıp, sitozol ve mitokondri izolasyonu yapıldı. ATP, mitokondri membran potensiyeli (MMP), total oksidan (TOS) ve antioksidan (TAS) ölçümleri yapıldı. TAS ve TOS değerlerinden oksidatif stres indeksleri (OSI) hesaplandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: ADR, hem mitokondri hem de sitozolde total oksidanları arttırarak, oksidatif strese neden oldu (kontrol grubuna göre p<0.05). ADR karaciğer mitokondrilerinin MMP ve ATP seviyesinde azalmaya sebep oldu. Anj-II’ i oluşumunun KAP ve/veya AL ile bloke edilmesi, total oksidan üretimini azaltarak, oksidatif hasarın azalmasına neden olmuştur (p<0.05). Anj-II oluşumun inhibe edilmesi aynı zamanda MMP ve ATP seviyelerinin yükselmesine de aracılık etti (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: ADR’nin, oksidatif stres kaynaklı mitokondri fonksiyon bozukluğuna sebep olması ve Anj-II’ nin inhibe edilmesi ile bu değişikliklerin azalması; sonuç olarak yerel renin anjiyotensin sisteminin, ADR kaynaklı karaciğer hasarında rolünün olabileceğini düşündürmektedir.

Page 142: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal F izyoloji Kongresi 2014

120

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P080000 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABETİK NEFROPATİDE MONAMİN OKSİDAZIN ROLÜDİYABETİK NEFROPATİDE MONAMİN OKSİDAZIN ROLÜDİYABETİK NEFROPATİDE MONAMİN OKSİDAZIN ROLÜDİYABETİK NEFROPATİDE MONAMİN OKSİDAZIN ROLÜ Yüksel Koçyiğit1, Ezel Taşdemir2, Basra Deniz Obay1, Abdurrahman Şermet1,Hacer Kayhan1

1Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 2Medical Park Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Antalya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Diyabetik nefropatinin fizyopatolojik mekanizmaları yeterince bilinmemektedir. Son zamanlarda diyabetik nefropatinin patogenezinden renal AngiotensinII aktivitesindeki artış sorumlu tutulmaktadır. Ancak, Ang II nin böbrek hastalığına yol açan olumsuz etkisi tam olarak anlaşılmamıştır. Çok yakın zamanda yapılmış bir çalışmanın sonuçlarına göre; Ang II, MAO-A (Mono amino oksidaz-A) aracılığıyla diyabetik nefropati oluşumunu tetiklemektedir. Diyabete bağlı böbrek hastalığının başlıca sorumlusu MAO-A aktivitesindeki artış olabilir mi? Bu çalışma sorunun yanıtına katkıda bulunmak için yapıldı. GGGGereç ve Yöntem: ereç ve Yöntem: ereç ve Yöntem: ereç ve Yöntem: Erişkin 30 Wistar Albino sıçan;1-Kontrol, 2-Diyabetik, 3-Diyabetik+tedavi grubu olacak şekilde üç gruba ayrıldı. Diyabet oluşturmak için sıçanlara tek doz i.p streptozotocin(55 mg/kg) uygulanırken kontrol grubuna plasebo verildi.48 saat sonra alınan kardiyak ponksiyonla alınan kan örneklerinde glukoz düzeyleri 14 mMol üstünde olanlar, diyabetik gruplara dahil edildi. Diyabetik+tedavi grubuna üç hafta MAO-A inhibitörü (moklobemid, 75 mg/kg/gün) i.p uygulanırken diğerine placebo verildi. Metabolik kafeslere yerleştirilen sıçanların 24 saatlik idrar örneklerinde kreatinin, albümin ve böbrek fonksiyonlarıyla ilgili parametreler ölçüldü. Ketamin anestezisi altında kardiyak ponksiyonla feda edilen sıçanlardan alınan kan örneklerinde serum kreatinin düzeyleri ve böbreklerde MAO-A aktivitesi ve doku harabiyeti ile ilgili parametreler, Lipid peroksidasyonu (MDA), Süperoksitdismutaz (SOD), katalaz (CAT) aktiviteleri belirlendi. İstatistiksel analiz SPSS 18 programıyla yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Diyabetik sıçanların böbrek fonksiyonlarında önemli bozukluklar belirlendi. Kreatinin klirensi kontrol sıçanlara göre önemli ölçüde düşük bulundu(p< 0.01). Diyabetik sıçanlarda idrarda günlük protein kaybı ve böbrekte lipid peroksidasyonu ile ilgili parametreler; SOD ve katalaz ve MAO-A düzeyleri kontrol değerlerine göre önemli ölçüde yüksek olduğu(p < 0.001, p<0.05,p < 0.01) belirlendi. MAO-A inhibitörü uygulanan tedavi grubu sıçanların böbrek fonksiyonlarında önemli iyileşmeler belirlendi. Ayrıca, böbrekte lipid peroksidasyonu SOD ve katalaz düzeyleri kontrol değerlerine oldukça yaklaştı(p < 0.05) ve MAO-A aktivitesi kontrol değerinin altına düştü(p<0.05). İdrarla protein kaybı önemli ölçüde azalırken kreatinin klirensi önemli ölçüde arttı(p < 0.05 ve p < 0.01). MAO-A inhibitörü uygulanmayan diyabetik sıçanlarda ayrıca poliüri, idrar dansitesinde değişiklik ve önemli ölçüde proteinüri belirlendi. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Sonuçlarımıza göre diyabetik nefropatinin başlıca sorumlusu MAO-A aktivitesindeki artış olabilir. Proje DÜPAK tarafından desteklenmiştir.

Page 143: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

121

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P081111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

YAŞLI SIÇANLARDA MELATONİN VE CURCUMİN UYGULAMASININ YAŞLI SIÇANLARDA MELATONİN VE CURCUMİN UYGULAMASININ YAŞLI SIÇANLARDA MELATONİN VE CURCUMİN UYGULAMASININ YAŞLI SIÇANLARDA MELATONİN VE CURCUMİN UYGULAMASININ TESTİS DOKULARINA ETKİSİTESTİS DOKULARINA ETKİSİTESTİS DOKULARINA ETKİSİTESTİS DOKULARINA ETKİSİ

Saide Muratoğlu1, Kazime Gonca Akbulut1, Arzu Keskin Aktan1, Çiğdem Yazıcı Mutlu2 1Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara

2Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Disiplinlerarası Sinir Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Yaşlanma melatonin sentez ve salınımında azalma ile karakterizedir. Yaşlanmada antioksidan, serbest radikal süpürücü ve antiinflamatuar özellikleri gösterilen melatonin ve curcuminin üreme sistemindeki etkilerini araştırmak istedik. Çalışmamızda genç ve yaşlı testis dokusunda oksidatif stresin göstergesi olarak malondialdehit (MDA) ve antioksidan sistemin göstergesi olarak işlev gören glutatyon (GSH) düzeylerindeki değişimi ayrıca; ekzojen melatonin ve curcumin uygulamalarının testis dokusundaki oksidatif stres düzeyine etkisini ve testosteron düzeylerini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayını takiben yaşlı (20-22 aylık n=30) Wistar albino cinsi sıçanlar laboratuvar şartlarında 12 saat aydınlık- karanlık siklusunda kalacak şekilde 5 grup oluşturuldu:. 1-PBS (%1 etanol-PBS, sc), 2-Dimetilsülfoksit (DMSO: 100μl/bw, ip), 3-Melatonin (MEL: 10mg/kg, sc), 4-Curcumin (CUR: 30mg/kg, ip), 5-Genç kontrol (4 aylık )grubuna uygulama yapılmadı. Yaşlı sıçanlar genç kontrol ile karşılaştırıldı. Enjeksiyonlar 21 gün boyunca 17:00’da yapıldı.Testis dokusunda MDA, TBARS oluşumu, GSH ise modifiye Ellman yöntemi ile testosteron düzeyi chemiluminesans yöntemi tayin edildi. İstatistiksel analiz için ANOVA, Mann Whitney U ve koreleasyon testleri yapıldı. p < 0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: i. Genç sıçanlarda sağ testis ağırlığı/son kilo oranı tüm yaşlı grup sıçanlar ile karşılaştırıldığında, anlamlı olarak yüksek bulundu. Yaşlanma testis ağırlığını azaltmıştır. ii. Yaşlı sıçanlarda MEL uygulaması kontrol grubuna göre sağ testis ağırlığı/son kilo oranını anlamlı olarak azalttı. iii. Yaşlanma tüm gruplarda MDA düzeyini genç kontrole göre anlamlı olarak arttırmıştır. iv. Yaşlı sıçanlarda CUR uygulaması, DMSO grubuna göre GSH ve testosteron düzeyini anlamlı olarak artırdı. v. Yaşlanma testosteron düzeyini azalttı. vi. Yaşlı sıçanlarda CUR uygulaması, MEL uygulamasına göre GSH ve testosteron düzeylerini anlamlı olarak artırdı. Genç kontrol ile karşılaştırıldığında gerek CUR gerekse MEL uygulaması yaşlılarda testis MDA üzerinde anlamlı değişiklik yapmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Yaşlanma, üreme sisteminde testosteronu ve antioksidan sistemi azaltmaktadır. CUR uygulaması yaşlanmada üreme sisteminde testosteron düzeyi ve antioksidan üzerinde etkili görülmüştür. MEL uygulaması bu doz ve süre ile yaşlanmada testis dokusunda oksidatif streste etkili olmamıştır.

Page 144: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

122

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P082222 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DENEYSEL DİYABETTE POTENTİLLA FULGENS, GLİKLAZİD VE METFORMİNİN SIÇAN DENEYSEL DİYABETTE POTENTİLLA FULGENS, GLİKLAZİD VE METFORMİNİN SIÇAN DENEYSEL DİYABETTE POTENTİLLA FULGENS, GLİKLAZİD VE METFORMİNİN SIÇAN DENEYSEL DİYABETTE POTENTİLLA FULGENS, GLİKLAZİD VE METFORMİNİN SIÇAN KARACİĞERİNE ETKİLERİKARACİĞERİNE ETKİLERİKARACİĞERİNE ETKİLERİKARACİĞERİNE ETKİLERİ

Yüksel Koçyiğit1, Engin Deveci2, Ezel Taşdemir3, Hacer Kayhan1, Ayfer Aktaş2, İbrahim Kaplan4, Hakan Yüzüak5, Dilek Yavuz2

1Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 2Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır

3Medical Park Hastanesi/ İç Hastalıkları Kliniği, Antalya 4Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Klinik Biyokimya Anabilim Dalı, Diyarbakır

5Batman Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Streptozotosin ile oluşturulan diyabetik sıçan modelinde karaciğerin yapısında ortaya çıkan değişiklere karşı antidiyabetik ajanlardan Potentillafulgens(PF), gliklazid ve metformin’in olası koruyucu etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 35 erişkin Wistar albino sıçan, 1.Kontrol, 2.Diabetik(DM), 3.Diyabetik-PF, 4.Diyabetik- gliklazid,5.Diyabetik-metformin olarak beş gruba ayrıldı. Diyabet oluşturmak için tek doz streptozotosin(55mg/kg) i.p olarak verildi. Streptozotosin uygulandıktan 48 saat sonra kuyruktan alınan kanda glikoz düzeyi 250 mg/dl’den yüksek olanlar diyabetik gruba alındı. Deney gruplarına metformin (500mg/kg), gliklazid (5mg/kg), PF (450 mg/kg) oral olarak verildi ve 3.hafta sonunda kardiyak ponksiyonla feda edildi. Karaciğer dokuları, histopatolojik ve immunohistokimyasal inceleme için ayrıldı. Kan ve karaciğer örneklerinde MDA, SOD ve Katalaz düzeyleri ile lipid metabolizmasıyla ilgili parametreler (HDL,LDL,VLDL) incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Gliklazid ve metformin diyabetik sıçanların kan şekeri düzeylerini önemli ölçüde düşürürken (p< 0.001) PF etkilemedi. Diyabetik grupta MDA, SOD ve Katalaz düzeyleri ile plazma lipid değerleri antidiyabetik uygulanan gruplara göre yüksek bulundu (p< 0.01). Diyabetik sıçanların karaciğerlerinde V.centralis etrafındaki hepatosit hücrelerinde dejenerasyon ve hyalinizasyon, sinuzoidlerde dilatasyon, periportal ve portal alandaki damarlarda hemoraji izlendi. Gliklazid grubunda v.centralis etrafında hemoraji ve hepatosit hücrelerinde glikojen birikimi azaldı. Metformin grubu gliklazid grubuna göre hepatosit hücrelerinde normale yakın görünümde, sinuzoidler düzenli seyirde ancak periportal ve portal alanlardaki damarlarda hemoraji ve mononükleer hücre infiltrasyonları belirgindi. PF grubunda her iki gruba göre karaciğer hepatositleri ve sinuzoidal boşluklar düzenli, hafif vakuolizasyon, periportal ve portal alanda hafif hemorajigörüldü. E-Cadherin adezyon molekülü ve VEGF antikorları gruplarda karşılaştırmalı olarak histopatolojik bulgular ile paralel ekspresyon gösterdi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, gliklazid ve metformin diyabetin karaciğerde oluşturduğu olumsuz etkileri önemli ölçüde azalttı. Bununla birlikte PF diğerlerine göre etkisiz bulundu.

Page 145: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

123

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P083333 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABETİK SIÇANLARDA BÖBREK HASARI ÜZERİNE RESVERATROL GLYCLAZİDE VE DİYABETİK SIÇANLARDA BÖBREK HASARI ÜZERİNE RESVERATROL GLYCLAZİDE VE DİYABETİK SIÇANLARDA BÖBREK HASARI ÜZERİNE RESVERATROL GLYCLAZİDE VE DİYABETİK SIÇANLARDA BÖBREK HASARI ÜZERİNE RESVERATROL GLYCLAZİDE VE LOSARTAN’IN KORUYUCU ETKİLERİNİN BİYOKİMYASAL HİSTOPATOLOJİK VE LOSARTAN’IN KORUYUCU ETKİLERİNİN BİYOKİMYASAL HİSTOPATOLOJİK VE LOSARTAN’IN KORUYUCU ETKİLERİNİN BİYOKİMYASAL HİSTOPATOLOJİK VE LOSARTAN’IN KORUYUCU ETKİLERİNİN BİYOKİMYASAL HİSTOPATOLOJİK VE

İMMUNOHİSTOKİMYASAL OLARAK ARAŞTIRILMASIİMMUNOHİSTOKİMYASAL OLARAK ARAŞTIRILMASIİMMUNOHİSTOKİMYASAL OLARAK ARAŞTIRILMASIİMMUNOHİSTOKİMYASAL OLARAK ARAŞTIRILMASI Ezel Taşdemir1, Yüksel Koçyiğit2, Engin Deveci3, Ümitcan Yazgan2,

İbrahim Kaplan4, Abdurrahman Şermet2, Dilek Yavuz3

1Medical Park Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Antalya 2Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Fizyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır

3Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 4Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Biyokimya Anabilim Dalı, Diyarbakır

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada streptozotosinle diyabet oluşturulan sıçanların böbrek dokusunda Resveratrol, Glyclazide ve Losartan’ınantidiyabetik etkileri histopatolojik ve immunohistokimyasal olarak karşılaştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 35 erişkin sıçan; Kontrol, Diyabetik (DM), Diyabetik+Resveratrol, Diyabetik+Glyclazide ve Diyabetik+Losartan olmak üzere 5 gruba ayrıldı. DM oluşturmak için sitrat tamponunda çözülmüş tek doz streptozotosin (55mg/kg) intraperitoneal(i.p) olarak verildi. Diyabet oluşturulan sıçanlardan 48 saat sonra kuyruk bölgesinden alınan kan örneklerinde glikoz düzeyi 14 Mm’den yüksek olanlar çalışmaya alındı. Diyabetik+Resveratrol (5mg/kg/gün), Diyabetik+Giyclazide (5mg/kg/gün), Diyabetik+Losartan (30mg/kg/gün) gruplarına 3 hafta süreyle oral uygulama yapıldı. 3.haftanın sonunda ketaminanestesi altında kan ve böbrek örnekleri alınarak biyokimyasal ve histopatolojik parametreler incelendi. Histokimyasal işlem yapıldıktan sonra böbrek dokusu Hematoksilen-Eosin ve PAS ile boyanıp değerlendirildi. İmmunohistokimyasal incelemede MMP9 ve VEGF Antikorları ile moleküler düzeyde ekspresyon işaretlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Tedavi edilmeyen diyabetik sıçanlarda diyabete bağlı nefropati gelişti. Glomerulosklerozis, mezengiyal kalınlaşma ve podositlerde bozulma görüldü. Tedavi gruplarında iyileşme en fazla losartan en az resveratrol grubunda oldu(p<0.05). Diyabetik sıçanlarda Losartan kan glikoz ve lipid düzeylerinde önemli bir değişiklik oluşturmadı. Gliklazide ve resveratrol diyabetik sıçanlarda hem kan glikoz düzeyleri hem de lipid parametrelerinde önemli ölçüde düzelmeler sağladı. Diyabetik gruba ait histopatolojik incelemede; glomerüllerde Bowman mesafesinde daralma, diffüz mezangiyal matriks artışı ve tübüler dilatasyon, hücre stoplazmasında vakuoler değişiklik gözlendi. İmmunohistokimyasal incelemede; Glomerular visseral ve parietal alan ile birlikte tubulointersiyel alanda ayrıca bazı tubuler yapılarda VEGF ekspresyonunda artışı gözlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, diyabetik nefropatiye karşı resveratrol, glyclazide ve losartan’ın böbrek korteksinde renalkorpüskülleri, proksimal ve distaltubullerin histolojik yapılarını önemli ölçüde korudukları gözlendi. Ayrıca bu kimyasal ajanlar diyabete bağlı biyokimyasal parametrelerdeki değişikliklere olumlu etkiler gösterdi.

Page 146: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

124

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P084444 Saat: Saat: Saat: Saat: 15.4515.4515.4515.45----17.1517.1517.1517.15

MERKEZİ OLARAK UYGULANAN OREKSİN VE LEPTİN’İN POSTERİOR HİPOTALAMUSTAN MERKEZİ OLARAK UYGULANAN OREKSİN VE LEPTİN’İN POSTERİOR HİPOTALAMUSTAN MERKEZİ OLARAK UYGULANAN OREKSİN VE LEPTİN’İN POSTERİOR HİPOTALAMUSTAN MERKEZİ OLARAK UYGULANAN OREKSİN VE LEPTİN’İN POSTERİOR HİPOTALAMUSTAN PROSTAGLANDİN ÇIKIŞINA ETKİSİPROSTAGLANDİN ÇIKIŞINA ETKİSİPROSTAGLANDİN ÇIKIŞINA ETKİSİPROSTAGLANDİN ÇIKIŞINA ETKİSİ

Leman Gizem Erkan1, Gökçen Güvenç1, Burçin Altınbaş1, Duygu Udum Küçükşen2, Mustafa Sertaç Yılmaz3, Murat Yalçın1

1Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Bursa 2Uludağ Üniversitesi Biyokimya Anabilim Dalı, Bursa

3Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Bursa Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Oreksin ve leptin, başta iştah olmak üzere kardiyovasküler sistem ve uyku düzenlenmesi gibi önemli hayati fonksiyonlarda rol alan nöropeptitler olarak bilinmektedir. Bu çalışma, oreksin ve leptin’in, yine beyinde bir nöromodülatör olarak rol alan prostaglandinlerin, posterior hipotalamustan çıkışı üzerine etkilerini araştırmak üzere planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 21 adet normotansif erkek Sprague Dawley ırkı sıçan kullanıldı. Tüm deneysel çalışmalar Uludağ Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu tarafından onaylandı. Prostaglandin seviyeleri, posterior hipotalamus mikrodiyalizi ile elde edilen diyalizat sıvısından ELİSA yöntemi kullanılarak ölçüldü. Sıçanların kan basıncı ve kalp atım sayısı arteria femoralise yerleştirilen katater aracılığı ile ölçüldü. Ortalama kan basıncı mmHg olarak kalp atım sayısı ise atım/dakika olarak kayıt edildi. Bazal kardiyovasküler parametrelerin kayıtları alındıktan ve bazal prostaglandin seviyesi için üç diyalizat örneği toplandıktan sonra oreksin 1,5 nmol, leptin 20 µg dozlarında serebral yan ventrikül yol ile enjekte edildi ve takiben 60 dakika süre ile kardiyovasküler parametreler kayıt edildi ve diyalizat örnekleri 20 şer dakika aralıklarla toplandı. Elde edilen değerler 7 ayrı hayvana ait ölçümün ortalama ± standart hatası olarak verildi. İstatistiksel değerlendirme RM-ANOVA’yı takiben posthoc Benforoni test ile yapıldı. P<0,05 istatistiksel açıdan anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Merkezi olarak uygulanan oreksin % 49, leptin ise % 51 oranında posterior hipotalamik ekstraselüler prostaglandin seviyesinde artış oluşturdu. Prostaglandin seviyesindeki maksimum artış enjeksiyonlardan sonra ilk 20 dakika içinde gözlendi. Oreksin uygulanmasından 15 dakika sonra en yüksek değerine ulaşan ve 20 dakika devam eden pressör ve taşikardik bir yanıt oluşturdu. Oreksin kan basıncında maksimum 12 mmHg kalp atım atım sayısında ise maksimum 60 atım/dak artış oluşturdu. Leptin ise enjeksiyondan 5 dakika sonra pik değerine ulaşan ve etkisi 10 dakika süren kan basıncında maksimum 25 mmHg kalp atım atım sayısında ise maksimum 43 atım/dak bir artışa neden oldu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, merkezi uygulanan oreksin ve leptin’in posterior hipotalamik ekstraselüler prostaglandin seviyesini artırdığını ve yine pressör ve taşikardik bir kardiyovasküler yanıt oluşturduğunu göstermektedir.

Page 147: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

125

4 Eylül 24 Eylül 24 Eylül 24 Eylül 2014014014014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P085555 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

BÖBREK İSKEMİ VE REPERFÜZYONUNDA CaBÖBREK İSKEMİ VE REPERFÜZYONUNDA CaBÖBREK İSKEMİ VE REPERFÜZYONUNDA CaBÖBREK İSKEMİ VE REPERFÜZYONUNDA Ca++++++++ ve Nave Nave Nave Na++++ KANAL BLOKERLERİNİN OTOFAJİYE KANAL BLOKERLERİNİN OTOFAJİYE KANAL BLOKERLERİNİN OTOFAJİYE KANAL BLOKERLERİNİN OTOFAJİYE OLAN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIOLAN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIOLAN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIOLAN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI

Kevser Fırat1, Tuncer Demir1, Beyhan Cengiz2, Ahmed Bulut1, Mehmet Bostancıklıoğlu1, Halime Kübra Özbal1, Caner Yıldırım1, Sercan Ergün3, Seval Kul4, Cahit Bağcı1

Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi 1Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Ankara 3Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep 4Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Gaziantep

AmaçAmaçAmaçAmaç: : : : Böbrekteki iskemi-reperfüzyon hasarı (İ/R), moleküler basamakları tam olarak aydınlatılamamış, bir patofizyolojik süreçtir. İskemik hasarın derecesi, hipoksinin derinliğine bağlı olmakla birlikte hücre ölümüne kadar uzanan moleküler basamakları tetikler. Çalışmamızda iskemi gibi stres durumunda böbrek hücrelerinde Ca++ kanal blokeri verapamil ve Na+ kanal bolkeri olan lidokainin otofaji yollağındaki genlerinin ekspresyonlarına bakmayı amaçladık. Bunun için 5 tane farklı otofaji geni; Atg5, Atg7, Atg10, Becn1 ve Ulk1 belirledik. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada toplam 40 adet erişkin 200-250 gram ağırlığında Wistar-Albino dişi sıçan kullanıldı. Sıçanlara, ksilazin (10 mg/kg) and ketamin (40 mg/kg) ile anestezi sonrası orta hat boyunca laparotomi yapılarak, renal artere ve vene klemp uygulandı. 60 dakika boyunca klemp uygulamasına devam edildi. 60 dk. boyunca iskemi sonrası 48 saatlik reperfüzyon uygulandı. Sham Grubu: İskemi yapılmayan kontrol grubu; İ/R Grubu: 60 dk. boyunca iskemi, 48 saatlik reperfüzyon uygulandı. Grup III: İ/R ve Kalsiyum (Ca++) kanal blokERİ Grubu Anesteziden 30 dk. önce verapamil (Ver) ile oral yolla 1.25 mg/kg dozda ön tedavi verildi. Grup IV: İ/R ve Sodyum (Na+) kanal blokERİ Grubu Anesteziden 30 dakika önce lidokain (L) intraperitonal (i.p.) 1 mg/kg doz ön tedavi verildi. Alınan patolojik ve normal dokularda moleküler analiz değerlendirilerek, RNA izolasyonu, cDNA sentezi ve qPCR ile otofajik mekanizmanın gen ekspresyon analizi yapıldı. Sonuçlar [delta] CT ve [delta][delta]Ct analizi ile değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol, İ/R ve İ/R Ca++ kanal blokeri gruplarında Atg5, Atg7, Atg10, Becn1 ve Ulk1 genlerinin ekspresyonunda anlamlı bir artış görülmezken, İ/R Na+ kanal blokeri grubunda Atg5, Atg7, Atg10, Becn1 ve Ulk1 genleri açısından kontrol ve diğer gruplara göre rakamsal olarak anlamlı bir artış görünmektedir. Bu sonuç önceden yaptığımız histopatolojik incelemelerle örtüşmektedir. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Böbrek İ/R kullanılan Na+ kanal blokerleri otofajiyi artırıcı etkisinin olduğu gösterilmiştir. Mekanizmanın aydınlatılması için daha derin çalışılarak, Na+ kanal blokerlerinin otofaji artırıcı etkisinin ortaya konması, gelecekte yapılacak tedavilerde Na+ kanal blokerlerinin doğru kullanımını ve sonuçlarını iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

Page 148: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

126

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P086666 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

PROPOLİS PROPOLİS PROPOLİS PROPOLİS METOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU TESTİS HASARINI ENGELLEMEKTEDİRMETOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU TESTİS HASARINI ENGELLEMEKTEDİRMETOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU TESTİS HASARINI ENGELLEMEKTEDİRMETOTREKSAT’IN NEDEN OLDUĞU TESTİS HASARINI ENGELLEMEKTEDİR Mehmet Fatih Sönmez1, Kübra Tuğçe Çilenk1, Derya Karabulut1,

Sunay Ünalmış1, Erkan Deligönül2, İsmet Öztürk3

1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

3Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği, Kayseri Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Metotreksat birçok kanser türü ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan bir folik asit antagonistidir. Yapılan çalışmalarda birçok sistem üzerine yan etkileri olduğu bilinmektedir. Propolis arılar tarafından üretilen ve içerisine 300’den fazla madde bulunan ve rengi koyu sarıdan kahverengiye kadar değişen bir bileşiktir. Bu çalışmada mehotreksat ile testiste oluşturulan hasar ve bu hasar üzerine propolisin koruyucu etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 32 adet erişkin Wistar albino erkek sıçanlar kullanıldı. Sıçanlar rastgele dört gruba ayrıldı. Grup I; Kontrol (n:8), Grup II; Metotreksat uygulanan grup (n:8),Grup III; Metotreksat +propolis uygulanan grup (n:8), Grup IV; Sadece propolis uygulanan grup (n:8). Propolis 100mg/kg/gün dozunda deney süresince oral gavaj yolu ile uygulandı. Metotreksat deneyin 8. Gününde 20mg/kg tek doz intraperitoneal uygulandı. Metotreksat uygulamasından beş gün sonra deney sonlandırıldı ve testis dokuları alınıp incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Deney sonunda metotreksat uygulanan grubun testis dokusunda seminifer tübüllerde düzensizlik, lümen içine epitel hücre dökülmesi, hücrelerde vakuolizasyon gözlendi. Koruyucu amaçlı verilen propolisin testis dokusunda seminifer tübüllerdeki bu hasarı engellediği belirlendi. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Sonuç olarak propolis, metotreksatın testis dokusunda neden olduğu hasarı engellemektedir. Kemoterapi alan hastalarda, antikanser ilaçların olası yan etkilerini engellemek için klinik olarak çalışılabilir.

Page 149: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

127

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No:Poster No:Poster No:Poster No: P08P08P08P087777 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

OVARİEKTOMİZE SIÇANLARIN UTERUSU ÜZERİNDE PROTEAZOM ÖNLEYİCİ OVARİEKTOMİZE SIÇANLARIN UTERUSU ÜZERİNDE PROTEAZOM ÖNLEYİCİ OVARİEKTOMİZE SIÇANLARIN UTERUSU ÜZERİNDE PROTEAZOM ÖNLEYİCİ OVARİEKTOMİZE SIÇANLARIN UTERUSU ÜZERİNDE PROTEAZOM ÖNLEYİCİ BORTEZOMİB (VELCADE)’NİN KORUYUCU ETKİLERİBORTEZOMİB (VELCADE)’NİN KORUYUCU ETKİLERİBORTEZOMİB (VELCADE)’NİN KORUYUCU ETKİLERİBORTEZOMİB (VELCADE)’NİN KORUYUCU ETKİLERİ

İsmail Can1, Başak Büyük2, Serpil Can3, Büşranur Karakaş2, Selina Aksak Karameşe1, Serap Sergül İnalöz Demir2

1Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Kars 2Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

3Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kars Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bortezomib, intrasellüler proteinlerin degradasyonundan sorumlu olan proteozomu geri dönüşümlü olarak inhibe eden, antitümör özellikler gösteren bir ajandır. Bortezomib bazı yan etkileri veya kemoterapik etkileri bilinmesine rağmen yaşlanma periyodunda (menopoz sonrası) proteozom inhibisyonunun farklı dokulardaki etkileri üzerine literatürde yeterince araştırma bulunmamaktadır. Çalışmada, menopoz sonrası bortezomib kullanım güvenliğinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bortezomib’in post-menopozal etkileri Sprague Dawley cinsi dişi sıçanlarda araştırıldı. Çalışma her grupta 6 denek olmak üzere kontrol, overektomi (OVX) grubu ve overektomi+bortezomib (OVX+BORT) gruplarından oluşturuldu. Overler çıkarıldıktan sonra 0.2 mg/kg bortezomib i.p. olarak haftada 2 gün olmak üzere 4 hafta boyunca uygulandı. Morfometrik ölçümler ile uterusun histolojik katmanlarının kalınlıkları incelendi. Ayrıca histopatolojik inceleme için Hematoksilen-Eozin boyamayla ve immünohistokimyasal inceleme için NF-κβ-p65 (sc-8008) aktivitesi değerlendirildi. Uterus dokusunun endometriyum ve miyometriyum duvar kalınlıkları arasındaki karşılaştırma Bonferroni düzeltmesi ile ANOVA yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Östrojen eksikliğinin hem endometriyumda hemde miyometriyumda belirgin atrofiye sebep olduğu gözlendi. Morfometrik olarak, kontrol grubuna (526.16±126.64) göre hem OVX grubu (137.41±62.29) hem de OVX+BORT grubuna (236.67±35.95) ait endometriyum kalınlıkları kıyaslandığında anlamlı bir (p<0,05) azalmanın olduğu; bununla birlikte, kontrol grubuna (273.13±76.73) göre hem OVX grubu (141.21±37.13) hem de OVX+BORT grubuna (129.20±36.23) ait deneklerin miyometriyum kalınlıklarında istatistiksel olarak anlamlı bir azalma (p<0,05) fark edildi. Histopatolojik değerlendirme; deney grubuna ait deneklerin uteruslarının lamina epitelyalisi oluşturan tek katlı prizmatik epitel morfolojik olarak değişikliğe uğrayıp, yerini tek katlı kübik ve/veya yassı epitele bıraktığı fark edildi. Lamina propriya içerisinde yer yer inflamatuvar hücre infiltrasyonu gözlendi. Bu dejenaratif değişiklikler OVX grubunda daha yoğun olarak gözlendi. NF-kB p65 immünaktivitesi incelendiğinde ise kontrol grubunda belirgin immünpozitiflik gözlenmez iken; OVX ve OVX+BORT gruplarının stromal hücrelerinde özellikle stratum bazaledeki bazı stromal hücrelerde yer yer kuvvetli bir NF-κB tutulumu gözlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bortezomib uygulaması, endometriyumu kısmen koruduğu hem morfometrik hem de histopatolojik açıdan tespit edildi. Yapılan immünohistokimyasal incelemede, proteozom inhibisyonuna rağmen endometriyumda sitoplazmik NF-κB aktivitesinin etkileri gözlendi. Bu bulguların ışığında, Bortezomib’in post-menopozal dönem süresince kullanımının kısıtlı bir koruyucu etkisinin olduğunu söylenebilir.

Page 150: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

128

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P088888 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

HEPATOSİTLERDE STRES HASARINA KARŞI BİR ANTİOKSİDAN AJAN OLAN ÖSTROJENİN HEPATOSİTLERDE STRES HASARINA KARŞI BİR ANTİOKSİDAN AJAN OLAN ÖSTROJENİN HEPATOSİTLERDE STRES HASARINA KARŞI BİR ANTİOKSİDAN AJAN OLAN ÖSTROJENİN HEPATOSİTLERDE STRES HASARINA KARŞI BİR ANTİOKSİDAN AJAN OLAN ÖSTROJENİN ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ

Serpil Can1, Selina Aksak Karameşe2, Fatma Özabacıgil Gür3, Gülşen Çığşar4, Jale Selli5, Gülsüm Bacak6, Semin Gedikli7, Gönül Zişan Şahin8, Serdar Yiğit2, İsmail Can2, Mustafa Gül6

1Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kars 2Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Kars

3Atatürk Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek YO, Tıbbi Laboratuar Teknikleri Anabilim Dalı, Erzurum 4Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Hekimliği Anabilim Dalı, Kars

5Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Erzurum 6Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Erzurum

7Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Erzurum 8Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Kars

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Karaciğer, egzersize bağlı oluşan hasarlardan en çok etkilenen organlardan biri olup, literatürde sıçan karaciğerinde, egzantrik egzersize bağlı oluşan oksidatif stres ve anti-oksidant savunma sistemi üzerine östrojen uygulamasının etkisi ile ilgili herhangi bilimsel çalışmaya rastlanmamıştır. Bu sebepten ötürü, mevcut çalışma egzersize tabi tutulmuş sıçanların karaciğer dokularında tespit edilen anti-oksidan savunma markırları ve oksidatif stres parametreleri üzerine östrojen uygulamasının etkisinin olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 35 adet 12 haftalık Sprague Dawley cinsi erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar 6 gruba ayrıldı: Grup 1: Kontrol; Grup 2: Östrojen verilmeyen ve eksantrik egzersizden 1 saat sonra diseke edilen grup; Grup 3: Bir ay boyunca östrojen verilen ve egzersiz yaptırılmadan diseke edilen grup; Grup 4: Östrojen verilen ve eksantrik egzersizden 1 saat sonra diseke edilen grup; Grup 5: Östrojen verilmeyen ve eksantrik egzersizden 48 saat sonra diseke edilen grup; Grup 6: Östrojen verilen ve eksantrik egzersizden 48 saat sonra diseke edilen grup. Eksantrik egzersiz 18 defa tekrarlanan koşu bandında %16 aşağı doğru eğimle 20 m/dak hızla 5 dakika koşu 2 dakikalık dinlenme periyotları şeklinde uygulandı. İsofloran anestezisi altında abdominal aortalarından veya kalpten kan alınarak diseke edildi. Lökosit infiltrasyonu histolojik olarak incelendi. MDA, CAT, GPx, SOD ve GST aktiviteleri spektrofotometrik yöntemlerle ölçüldü. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Aşırı egzersizin bazı deney gruplarında SOD artışına ve GPx aktivitesinin azaldığına neden olduğu görülmektedir. MDA, CAT ve GST aktivitelerinde anlamlı bir değişiklik tespit edilmedi. SOD parametresi Grup 3’te (703.19±64.81; p<0.05) diğer gruplar (kontrol grubu için 770.41±79.31; p>0.05) ile karşılaştırıldığında anlamlı derecede yüksek tespit edilirken, GPx aktivitesi kontrole kıyasla (43.90±18.34) ise Grup 3 (11.23±4.20; p<0.05) ve Grup 5’te (10.91±2.18; p<0.05) istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde düşük bulundu. Karaciğerdeki lökosit infiltrasyonu, egzersizden 48 saat sonra, ile 1 saat sonra diseke edilen sıçanlar karşılaştırıldığında 2 kat daha yüksek oranda tespit edildi. Östrojen uygulaması yapılan gruplara ait sıçanların karaciğerlerinde, infiltrasyonun önlendiğine dair bulgulara rastlanmadı. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Sonuç olarak; östrojen uygulamasının aşırı egzersiz sonucu sıçan karaciğerinde ortaya çıkan hasar ve karaciğer doku biyokimyasında SOD ve GPx aktivitesini değiştirdiği ancak hasarı azaltıcı yönde etkisinin olmadığı görülmektedir. Bu çalışma Atatürk Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından desteklenmiştir(2005/192).

Page 151: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

129

4 Eylül 204 Eylül 204 Eylül 204 Eylül 2014141414

Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P08Poster No: P089999 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

LEPTİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİLEPTİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİLEPTİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİLEPTİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİ Cennet Ak1, Fehmi Özgüner2, Fatih Gültekin3, Halil İbrahim Büyükbayram3, Aydın Candan4

1Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Isparta 2Gediz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İzmir

3Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Isparta 4Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Isparta

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Leptin adipoz dokudan salgılanan multifonksiyonel ve immünomodülatör özellikleri olan bir hormondur. Bu çalışmanın amacı cerrahi insizyon yarası oluşturulan sıçanlara leptin vererek, leptinin yara iyileşmesine olan etkisini saptamaktır. Bunun için leptinin iyileşen yara dokusunda granülasyon, angiogenez ve epitelizasyon gelişimine etkisini, ayrıca kollajen oluşumunu gösteren OH-prolin miktarına etkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayını takiben çalışmamızda kullandığımız 16 adet Wistar albino sıçan, her birinde rastgele 8 denek bulunan 2 gruba ayrıldı. Gruplar; 1- Kontrol Grubu: Bu gruba intraperitoneal 7 gün SF, 2- Leptin Grubu: Bu gruba intraperitoneal 7 gün 0,1 mg/kg leptin verilecek şekilde planlama yapıldı. Deneklerin immün sistemlerini harekete geçirmek için leptin yara yeri oluşturulmadan 2 gün önce verilmeye başlandı. Çalışmanın 3. gününde deneklerin sırt bölgesinde orta hattın sağında bistüri ile 30mm uzunluğunda tam kat deri insizyonu yapıldıktan sonra 3/0 atravmatik ipek ile sütüre edildi. İşlemler sırasında asepsi kurallarına uyuldu. Yapılan işlemler iki gruba da aynı şekilde uygulandı. Toplam 7 gün leptin alan leptin grubundaki ve aynı stresi oluşturmak amacıyla SF verilen kontrol grubundaki denekler anestezi altında sakrifiye edilerek yara dokularından eksizyonel biyopsi yapıldı. Çıkarılan yara dokularındaki iyileşme düzeyleri granülasyon, angiogenez ve epitelizasyon gelişimi açısından histolojik yöntemle incelendi. Ayrıca iyileşen dokuda yeni oluşan kollajen sentezinin somut göstergesi olan OH-prolin miktarları ölçülerek istatistiksel değerlendirmeye alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yara iyileşmesi sırasında, skar dokuda oluşan OH-prolin miktarı leptin grubunda, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmış olarak bulundu (p < 0,05). Ayrıca yara dokusunun sitolojik ve histolojik incelemelerinde leptinin granülasyon, angiogenez ve epitelizasyonu artırarak yara iyileşmesine olan etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Leptin yara dokusunda granülasyon, angiogenez ve epitelizasyon gelişimini artırarak yara iyileşmesini olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca leptin yara dokusunda kollajen sentezini hızlandırmaktadır ve yara iyileşmesinde kontrol grubuna göre oldukça etkin bir iyileşme sağlamaktadır. TEŞEKKÜR: Bu çalışma Süleyman Demirel Üniversitesi BAP 3519-TU2-13 nolu proje tarafından desteklenmiştir.

Page 152: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

130

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P090000 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15 FARKLI TİP İNSAN PROSTAT KANSERİ HÜCRE SERİLERİNDE İRİSİN HORMONUNUN ETKİLERİFARKLI TİP İNSAN PROSTAT KANSERİ HÜCRE SERİLERİNDE İRİSİN HORMONUNUN ETKİLERİFARKLI TİP İNSAN PROSTAT KANSERİ HÜCRE SERİLERİNDE İRİSİN HORMONUNUN ETKİLERİFARKLI TİP İNSAN PROSTAT KANSERİ HÜCRE SERİLERİNDE İRİSİN HORMONUNUN ETKİLERİ

Suat Tekin, Yavuz Erden, Süleyman Sandal İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Prostat kanseri erkekler arasında görülen en yaygın kanser tiplerinden biridir. Obezitenin kanser gelişiminde risk faktörü olması nedeniyle obeziteyi arttıran veya önleyen birçok faktörün kanser gelişimini etkilediği bilinmektedir. İrisin miyokin ailesi için yeni tanımlanmış bir peptitdir. Daha önce sıçanlar üzerinde yapmış olduğumuz çalışmada irisinin obezite tedavisinde umut verici bir peptid olabileceğini ortaya koymuştuk. İrisininin anti-obezitetik bir faktör olması, irisininin kanser üzerinde önemli etkilerinin olabileceğini düşündürmektedir. Bu çalışma irisinin farklı tip insan prostat kanseri hücre serilerinde hücre canlılığını nasıl etkileyeceğini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada irisinin 0.1, 1, 10 ve 100 nM'lik konsantrasyonları LNCaP (androjen reseptör pozitif), DU-145 (androjen reseptör negatif) ve PC-3 (androjen reseptör negatif) insan prostat kanseri hücre serilerine ayrı ayrı uygulandı ve 24 saat inkübasyona bırakıldı. İrisinin 24 saat süreyle prostat kanseri hücre canlılığı üzerindeki etkileri, 3-(4,5-dimethylthiazol-2-yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide (MTT) assay ile belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Uygulanan irisinin sadece yüksek konsantrasyonlarının (10 ve 100 nM) tüm hücre serilerinde hücre canlılığını istatistiksel olarak doz bağımlı azalttığı belirlendi (p < 0.01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: İrisinin hem androjen reseptör pozitif hem de negatif prostat kanser hücre serilerinde hücre canlılığını azaltması etkinin androjen reseptör aracılı olmadığını düşündürmektedir. TEŞEKKÜR: Bu çalışma TUBİTAK (Proje no: 114S138) tarafından desteklenmiştir.

Page 153: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

131

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P091111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

ERDOSTEİN UYGULAMASININ SİKLOSPORİN İLE İNDÜKLENEN ERDOSTEİN UYGULAMASININ SİKLOSPORİN İLE İNDÜKLENEN ERDOSTEİN UYGULAMASININ SİKLOSPORİN İLE İNDÜKLENEN ERDOSTEİN UYGULAMASININ SİKLOSPORİN İLE İNDÜKLENEN KARACİĞER HASARINA KARŞI KORUYU ROLÜKARACİĞER HASARINA KARŞI KORUYU ROLÜKARACİĞER HASARINA KARŞI KORUYU ROLÜKARACİĞER HASARINA KARŞI KORUYU ROLÜ

İhsan Karaboğa1, Hamza Malik Okuyan2, Zafer Yönden3, Erkan Deligönül4, Ahmet Nacar5

1Namık Kemal Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu, Tekirdağ 2Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Hatay

3Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya AD, Hatay 4Fatih Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji AD, İstanbul,

5Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji AD, Ankara, Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Siklosporin A (CsA), immün baskılayıcı bir ilaç olarak, organ transplantasyonları başta olmak üzere otoimmün hastalıkların tedavisinde uzun süredir kullanılan bir ilaçtır. CsA’nın dokularda oluşturduğu hasarın mekanizması tam anlaşılamamakla birlikte, elde edilen veriler serbest oksijen radikallerinin ve oksidatif stresin CsA’ya bağlı patogenezde rolü olduğunu düşündürmüştür. CsA’nın yan etkilerinin mekanizması tam anlaşılamamış olsa bile, beraberinde antioksidan ilaçların kullanılmasıyla birlikte toksisitesinin azalabileceğini gösteren çalışmalar yapılmıştır. Antioksidan aktiviteye sahip olduğu bilinen Erdostein birçok çalışmada bu özelliğinden dolayı kullanılmış ve serbest radikal oluşumunu önlediği biyokimyasal ve histolojik olarak gösterilmiştir. Çalışmamızda; CsA’nın karaciğerde oluşturduğu hepatotoksik etkiye karşı, antioksidan aktiviteye sahip olduğu gösterilen erdosteinin koruyucu etkisini biyokimyasal olarak incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 32 adet, 250±20 gr ağırlığında, Wistar albino erişkin erkek sıçan kullanıldı. Hayvanlar rastgele 4 gruba ayrılarak 10 gün boyunca ilaç uygulamaları gerçekleştirildi. Kontrol grubu (n=8, 0,5 ml serum fizyolojik/kg/gün), CsA grubu (n=8, 20 mg CsA /kg/gün), CsA + Erdostein grubu; (n=8, 20 mg CsA + 12 mg Erdostein /kg/gün) ve Erdostein grubu; (n=8, 12 mg Erdostein /kg/gün). CsA uygulaması intramusküler, Erdostein uygulaması intragastrik yolla yapıldı. Deney sonunda Ketamin-ksilazin anestezisi altında kalpten kan alındı ve karaciğer dokuları biyokimyasal analiz için çıkarıldı. Serum AST-ALT seviyeleri ile Süperoksit dismutaz (SOD), Glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve Malondialdehid (MDA) spektrofotometrik olarak ölçüldü. Elde edilen veriler SPSS 11.5 ( SPSS , Chicago, USA) ile karşılaştırılarak değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: MDA seviyesi incelendiğinde; CsA grubunda kontrol grubuna göre anlamlı bir artış gözlenirken (p < 0,05), CsA + Erdostein grubunda, CsA grubuna göre anlamlı bir azalma vardı (p < 0,05). GSH-Px ve SOD aktiviteleri incelendiğinde, CsA + Erdostein grubunda, CsA grubuna göre anlamlı bir artış gözlendi (p < 0,05). Serum AST-ALT seviyeleri incelendiğinde CsA uygulanan grupta kontrol grubuna göre anlamlı bir artış görüldü (p < 0,05). CsA + Erdostein grubunda AST-ALT seviyelerinde CsA grubuna göre anlamlı bir azalma gözlendi (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak Erdosteinin siklosporin kaynaklı karaciğer hasarında koruyucu olduğu gösterildi.

Page 154: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

132

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P092222 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

OMEGAOMEGAOMEGAOMEGA----3 YAĞ ASİDİ VE ALKOL TÜKETİMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ3 YAĞ ASİDİ VE ALKOL TÜKETİMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ3 YAĞ ASİDİ VE ALKOL TÜKETİMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ3 YAĞ ASİDİ VE ALKOL TÜKETİMİNİN BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ Hamza Malik Okuyan1, İhsan Karaboğa2, Zafer Yönden3, Nebihat Kaplan Sefil4, Ahmet Nacar5

1Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Hatay 2Namık Kemal Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu, Tekirdağ

3Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya AD, Hatay 4Antakya Devlet Hastanesi, Hatay

5Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji AD, Ankara,

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Etanol, kullanımı giderek artmakta olan alkollü içeceklerin primer aktif komponentidir. Etanol vücudumuzdaki tüm sistemleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Alkol alımı, akut renal tübüler nekroza, renal tübüler işlev bozukluğuna ve glomerülonefrit oluşumuna neden olmaktadır. Omega-3 yağ asitleri vücut için gerekli olan fakat vücutta üretilmediğinden hazır olarak alınması gereken çoklu doymamış yağ asitleridir. Omega-3 yağ asitlerinin böbrek dokusu üzerinde olumlu etkilerini gösteren çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu deneysel çalışma ile, etanol uygulamasının böbrek dokusunda oluşturduğu hasar ve bu hasara karşı omega-3 yağ asitlerinin koruyucu etkilerini biyokimyasal metotlarla incelemeyi amaçladık. Gereç Gereç Gereç Gereç ve Yöntem: ve Yöntem: ve Yöntem: ve Yöntem: Deneylerde, 28 adet 250±20 g ağırlığında Wistar albino erişkin erkek sıçanlar kullanıldı. Deney hayvanları rastgele 4 gruba ayrıldı; kontrol grubu (n=7), Omega-3 grubu (n=7, 400 mg/kg/gün), etanol grubu (n=7, 3 g/kg/gün) ve etanol + omega-3 grubu (n=7, 3 g/kg/gün, 400 mg/kg/gün). Etanol ve omega-3 sıçanlara oral yolla 15 gün boyunca uygulandı. Deneylerin sonunda, sıçanlar sakrifiye edilerek böbrek dokuları ve kan numuneleri biyokimyasal analiz için alındı. Süperoksit dismutaz (SOD), Glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve Malondialdehid (MDA) spektrofotometrik olarak ölçüldü. BUN ve Kreatinin seviyeleri ise biyokimya otoanalizörü kullanılarak belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında malondialdehid seviyeleri etanol grubunda önemli ölçüde artmıştı (p < 0.05). Etanol + omega-3 verilen grupta ise malondialdehid seviyeleri etanol grubuna göre anlamlı düzeyde azalmıştı (p < 0.05). Superoksit dismutaz ve Glutatyon peroksidaz aktiviteleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında etanol grubunda önemli ölçüde azalırken etanol+omega-3 grubunda ise bu seviyeler etanol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksekti (p < 0.05). BUN ve kreatinin seviyeleri, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında etanol grubunda nefrotoksisitenin bir sonucu olarak artmıştı (p < 0.05) omega-3 ise bu artışı önemli ölçüde azaltmıştı (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Alkol ve omega-3 tüketimi böbrek antioksidan enzim aktivitesi ve renal fonksiyon parametrelerini etkilemektedir. Sonuç olarak, omega-3 yağ asitleri, alkol’ün indüklediği renal hasarı önleyebilir.

Page 155: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

133

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P093333 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

TİP I DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA KROM VE TİP I DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA KROM VE TİP I DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA KROM VE TİP I DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA KROM VE Trigonella foenumTrigonella foenumTrigonella foenumTrigonella foenum----graecumgraecumgraecumgraecum (ÇEMEN OTU) TAKVİYELERİNİN LİPİT PROFİLİ VE (ÇEMEN OTU) TAKVİYELERİNİN LİPİT PROFİLİ VE (ÇEMEN OTU) TAKVİYELERİNİN LİPİT PROFİLİ VE (ÇEMEN OTU) TAKVİYELERİNİN LİPİT PROFİLİ VE

İNTERLÖKİNİNTERLÖKİNİNTERLÖKİNİNTERLÖKİN----1 ALFA DÜZEYLERİ 1 ALFA DÜZEYLERİ 1 ALFA DÜZEYLERİ 1 ALFA DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ*ÜZERİNE ETKİLERİ*ÜZERİNE ETKİLERİ*ÜZERİNE ETKİLERİ* Gözde Atila1, Abdurrauf Yüce2, Hamit Uslu3, Ebru Beytut4

1Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kars 2Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Elazığ

3Kafkas Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri MYO, Sağlık Bakım Hizmetleri Bölümü, Kars, 4Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Erzincan.

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Günümüzde Tip I diyabette uygulanan tedavi yönteminin lipoatrofi olmak üzere çeşitli komplikasyonlara yol açması nedeniyle, diyabete bağlı oluşan kronik komplikasyonların azaltılması için antidiyabetik bileşiklere yeni kaynaklar bulmak amacıyla araştırmalar yaygınlaşmıştır. Trigonella foenum-graecum (TFG) tohumlarının sapogeninler, trigonellin, alkoloidler vb. bakımından zengin olduğu tespit edilmiş olup, tohumların antihiperglisemik, antioksidan, antihiperlipidemik ve antiülser etkileri olduğu belirtilmektedir. Kromun ise kas ve yağ dokusun insülin-reseptör arasındaki etkileşimi kolaylaştırdığı düşünülmektedir. Bu çalışmada Streptozotocin (STZ) ile diyabet oluşturulan sıçanlarda krom ve TFG takviyelerinin diyabete bağlı olarak artan oksidatif stres ve hormona duyarlı lipaz enziminin aktif hale gelmesiyle lipit profilinde oluşan değişiklikler ve diyabet patogenezinde önemli rol oynayan sitokinlerden biri olan interlökin-1alfa (IL1-alfa) düzeyleri üzerine etkilerini belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 2-3 aylık 60 dişi sıçan kullanıldı; kontrol, diyabet kontrol, Trigonella (150mg/kg), krom (30µg/kg), Trigonella+krom (150mg/kg+30µg/kg) ve insülin (1IU) olmak üzere 6 gruba ayrıldı. Tek doz STZ uygulamasından 72 saat sonra glikometreyle açlık kan glikoz değerleri ölçülerek 200 mg/dl üzerinde olanlar diyabetli olarak kabul edildi. 21 gün boyunca sıçanlara oral olarak krom, TFG ekstraktı, pozitif kontrol grubuna ise subkutan olarak insülin uygulandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Diyabetli uygulama grupları ile diyabet kontrol grubu kıyaslandığında; diyabetli uygulama gruplarında plazma trigliserit ve VLDL kolesterol düzeylerinin önemli oranda azaldığı (p<0,001) tespit edildi. HDL kolesterol düzeylerinin ise Trigonella+krom grubunda önemli oranda arttığı (p<0,05), diğer gruplarda da artış gözlenmesine rağmen önemlilik olmadığı belirlendi. LDL ve total kolesterol düzeyleri kıyaslandığında ise önemlilik saptanamadı (p>0,05). Diyabet kontrol grubunda, kontrol grubuna kıyasla karaciğer IL1-alfa düzeylerinde önemli oranda artış olduğu (p<0,01), diyabetli uygulama grupları ile diyabet kontrol grubu karşılaştırıldığında ise deneme gruplarında azalma gözlenmesine rağmen önemlilik olmadığı belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak; diyabetin özellikle kronik komplikasyonlarının (kardiomiyopati, anjiyopati) oluşmasına sebep olan hiperlipideminin ve nitrik oksit üretimini arttırarak toksik etkiye sahip olduğu bilinen IL1-alfa’nın etkilerinin hafifletilmesinde ve/veya kontrol altında tutulmasında belirtilen takviyelerin yararlı olabileceği düşünülmektedir. *Bu çalışma KAÜ BAP Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir. ProjeNo:2013-VF99

Page 156: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

134

4 4 4 4 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P094444 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABETİK SIÇANLARDA POTENTİLLA FULGENS’İN ETKİLERİNİN DİYABETİK SIÇANLARDA POTENTİLLA FULGENS’İN ETKİLERİNİN DİYABETİK SIÇANLARDA POTENTİLLA FULGENS’İN ETKİLERİNİN DİYABETİK SIÇANLARDA POTENTİLLA FULGENS’İN ETKİLERİNİN DİĞER ANTİDİYABETİKLERLE KARŞILAŞTIRILMASIDİĞER ANTİDİYABETİKLERLE KARŞILAŞTIRILMASIDİĞER ANTİDİYABETİKLERLE KARŞILAŞTIRILMASIDİĞER ANTİDİYABETİKLERLE KARŞILAŞTIRILMASI

Polat İpek1, Yüksel Koçyiğit2, Ezel Taşdemir3, Ümitcan Yazgan2, Abdurrahman Şermet2

1GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Diyarbakır 2Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır

3Medical Park Hastanesi/İç Hastalıkları Kliniği, Antalya. Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Diyabetik sıçan modelinde antidiyabetik ajanlardan Potentilla fulgens (PF)’in doza ve veriliş biçimine bağlı olarak antidiyabetik etkinliğini incelemek, diğer antidiyabetik ajanlardan gliklazid ve metformin ile karşılaştırarak diyabet tedavisinde yeni yaklaşımlara yardımcı olmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erişkin erkek Wistar albino sıçanlar her bir grupta 7 adet olacak şekilde ayrıldı: 1. Kontrol, 2. Diyabetik, 3. Diyabetik-gliklazid, 4.Diyabetik-metformin, 5. Diyabetik-PF 450 mg/kg oral, 6. Diyabetik-PF 900 mg/kg oral, 7. Diyabetik-PF 450 mg/kg intraperitonal (i.p). Diyabet oluşturmak için streptozotosin 55mg/kg tek dozi.p olarak uygulandı. Deney gruplarına 3 hafta metformin (500mg/kg), gliklazid (5mg/kg), PF 450 mg/kg ve 900 mg/kg oral olarak ve PF 450 mg/kg i.p olarak tek doz uygulandı ve 5.günde kendi kontrol grubuyla(8.grup) birlikte feda edildi. Kontrol ve diyabetik kontrol gruplarına aynı yoldan plasebo verildi. Deney periyodu sonunda alınan kan ve karaciğer örneklerinde kan şekeri, HbA1c, karbonhidrat metabolizmasıyla ilgili karaciğer enzimleri, hekzokinaz, glukoz-6-fosfat dehidrogenaz, piruvatkinaz, ELİSA yöntemiyle ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: İnraperitoneal olarak uygulanan PF, diyabetik sıçanların kan şeker düzeylerini kontrol değerleriyle aynı olacak şekilde düşürürken (p< 0.001) oral uygulamalar önemli olumlu etkiler göstermedi. PF’in i.p uygulaması karaciğer enzimlerini olumlu etkilerken(p< 0.001) oral uygulamalar etkisiz kaldı. Gliklazid ve metformin de hem plazma lipidleri hem de karaciğer enzimlerini kontrol değerlerine oldukça yakınlaştırdı (p<0.05). Gliklazid ve metformin; kan şekeri, plazma lipitleri ve karaciğer enzimlerine etkileri yönünden karşılaştırıldığında gliklazid metformine göre daha etkili bulundu (p<0.01, p<0.05, p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bulgularımıza göre, PF oral olarak diyabetik sıçanlarda kan şekeri, plazma lipitleri ve karaciğer enzimlerine herhangi bir olumlu etki göstermemekte, i.p olarak söz konusu parametrelerde önemli olumlu etkiler göstermektedir. Böylece PF, diyabet tedavisinde mevcut ilaçlara alternatif olabileceği düşünülebilir. Çalışma, DÜBAP tarafından desteklenmiştir.

Page 157: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

135

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P095555 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABETİK SIÇANLARDA BONGARDİA CHRYSOGONUM’UN ANTİOKSİDAN ETKİSİDİYABETİK SIÇANLARDA BONGARDİA CHRYSOGONUM’UN ANTİOKSİDAN ETKİSİDİYABETİK SIÇANLARDA BONGARDİA CHRYSOGONUM’UN ANTİOKSİDAN ETKİSİDİYABETİK SIÇANLARDA BONGARDİA CHRYSOGONUM’UN ANTİOKSİDAN ETKİSİ Recep Dokuyucu1, Oğuzhan Özcan2, Fatih Sefil1, Atakan Öztürk1, Okan Tutuk1

1Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay 2Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Hatay.

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Streptozotosinle diyabet oluşturulmuş sıçanlarda Bongardia chrysogonum (çatlak otu)’un kan şekeri düzeyine ve diyabetin neden olduğu oksidatif stres üzerine olan etkilerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi hayvan deneyleri yerel etik kurulundan onay alındıktan sonra başlayan çalışma 4 grup sıçan üzerinde planlandı. 1. Grup (n=8): Kontrol grubu (0,2 ml % 0,09 NaCl, 4 hafta), 2. Grup (n=8): % 0,09 NaCl ile hazırlanan Streptozotosinle (STZ) (50 mg/kg, tek doz) indüklenmiş Diyabet grubu (D), 3. Grup (n=8): 3 gram çatlak otu tartılarak hazırlanmış infüzyonun 0,2 ml oral gavaj yoluyla 4 hafta boyunca her gün bir defa verileceği Bongardia (B) grubu, 4. Grup (n=8): STZ ile diyabet oluşturulduktan sonra tedavi amacıyla her gün bir defa 4 hafat süresyle Bongardia verilecek Diyabet + Bongardia (DB) grubu olarak planlandı. Tek doz STZ verildikten 48 sonra glukometreyle kan şekeri düzeylerine bakılan sıçanlardan 250 mg/dl üzeri değerler diyabet kabul edildi. Deney başlangıcından 4 hafta sonra biyokimyasal ölçümler için sıçanların kan örnekleri ketamin/ksilazin anestezisi altında kalpten kan alınarak elde edildi. Elde edilen örneklerden kan şekeri, total oksidan-antioksidan (TOS-TAS) kapasitesi ve Oksidatif stres indeksi (OSI = TOS/TAS) ölçüldü. İstatistiksel analizlerde Kruskal-Wallis ve post-hoc Mann Whitney U testleri kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: İstatistiksel analizde, kan glukoz düzeyleri açısından kontrol grubu ile diyabet grubu arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (p = 0,004). Diyabet grubu ile kıyaslandığında DB tedavi grubunda glukoz düzeylerinde rakamsal olarak azalma tespit edilmiştir (p = 0,18). Oksidatif stres indeksi açısından kontrol grubuna göre kıyaslandığında diyabet grubunda anlamlı bir artış bulunmuştur (p = 0,041). Diyabet grubuyla kıyaslandığında DB tedavi grubunda rakamsal azalma tespit edildi (p = 0,13). TAS açısından kontrol grubuyla kıyaslandığında Bongardiya grubunda istatistiksel olarak artış saptandı (p = 0,041). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Diyabetin neden olduğu oksidatif hasara karşı tedavide özellikle antioksidan etki ve kan glukoz düzeyini azaltması açısından Bongardia chrysogonum (çatlak otu) kullanılması önerilmektedir. Diyabet tedavisinde Bongardia bitkisinin doz modülasyonun iyi ayarlanabilmesi ve sistemik diğer etkilerinin belirlenmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

Page 158: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

136

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster NPoster NPoster NPoster No: P09o: P09o: P09o: P096666 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABET MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDADİYABET MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDADİYABET MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDADİYABET MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA STATİN UYGULAMASININ APOPTOZİS ÜZERİNE ETKİSİSTATİN UYGULAMASININ APOPTOZİS ÜZERİNE ETKİSİSTATİN UYGULAMASININ APOPTOZİS ÜZERİNE ETKİSİSTATİN UYGULAMASININ APOPTOZİS ÜZERİNE ETKİSİ

Nuran Ekerbiçer1, Nazan Uysal Harzadın2 , Burçin Ceyla Çavdarlı1 , Gülçin Evirgen3, Sevinç İnan3

1Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Ana Bilim Dalı, Manisa 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Ana Bilim Dalı, İzmir

3Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Ana Bilim Dalı, Manisa. Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Diyabetik nefropati tedavisinde son zamanlarda yer alan uygulamalardan biri de statinlerin kullanımıdır. Apoptozis programlı ve kontrollü hücre ölümü olup, ekstrensek ve intrensek yolaklarla kontrol edilmektedir. Hücrede yaşam belirteci anti-apoptotik Bcl-X ve hücre içi Caspase (cysteinyl aspartate specific proteases) kaskadı bu süreçte önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmada; statinlerin deneysel diyabet modelinde Bcl-X ve effektör Caspase-3 üzerinden böbrek dokusu üzerindeki etkisinin indirek-immunohistokimya ve TUNEL yöntemleri ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Deney Hayvanları Yerel Etik Kurulu onayı alınarak planlanan çalışma 4 grup (n:7) altında yürütüldü. 1) Kontrol (K), 2) Diyabet (D): 45 mg/kg STZ ip, 3) Statin (S): 10 mg/kg oral, 4) Diyabet+Statin (DS). Dört hafta sonunda çalışma sonlandırılarak, biyokimyasal analizlerin yanısıra böbrek doku örneklerinin %10 formalinde tespiti gerçekleştirildi. Rutin parafin doku takibi uygulanan bloklardan alınan kesitler anti Bcl-X, anti-caspase 3 primer antikorları ile avidin-biyotin peroksidaz yöntemi kullanılarak indirek immunohistokimyasal olarak boyandı. Ayrıca terminaldeoksinükleotidil transferaz aracılı dUTP nick end-labeling (TUNEL) yöntemi ile apoptotik hücreler değerlendirildi. İmmunohistokimyasal skorlama 1 (hafif), 2 (orta), 3 (şiddetli), 4 (çok şiddetli) olarak yapıldı. TUNEL pozitif hücreler % olarak değerlendirildi. Sonuçlar ANOVA ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: K ve S gruplarından alınan böbrek kesitlerinin ışık mikroskop altında incelenmesinde, normal histolojik yapı izlenirken, D grupta, glomerül kapiller bazal membran kalınlaşması, glomerülde segmental bozulma ve hipertrofik görünüm saptandı. D+S grupta histopatolojik bulguların kontrole yakın olduğu izlendi. Bcl-X immunoreaktivitesi K ve S gruplarında şiddetli, D grupta hafif, D+S grupta orta olarak izlenirken; Caspase -3 immunoreaktivitesi D grupta şiddetli, D+S grupta ise kontrole yakın olarak izlendi (p < 0.05). TUNEL sonuçları değerlendirildiğinde; diyabetik grupta toplayıcı tübüllerde TUNEL pozitif hücre sayısında artış, statin ile tedavi edilen grupta ise azalma olduğu gözlendi (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Diyabet sürecinde gelişen nefropatide gelişen hücre hasarı ve hücre ölümünde, statinlerin, kısa süreli uygulamaları ile pleiotropik etkileri sonucu, biyokimyasal sonuçların da desteklediği gibi, böbrek dokusu üzerinde renoprotektif etkide olabileceği ve etkisinin apoptozisi baskılayarak hücre yaşamını arttırarak sağlayabileceği düşünülmüştür.

Page 159: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

137

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P097777 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DENEYSEL HİPERTİRODENEYSEL HİPERTİRODENEYSEL HİPERTİRODENEYSEL HİPERTİROİDİNİN SIÇAN KARACİĞER İDİNİN SIÇAN KARACİĞER İDİNİN SIÇAN KARACİĞER İDİNİN SIÇAN KARACİĞER OKSİDAN/OKSİDAN/OKSİDAN/OKSİDAN/ANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİSİANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİSİANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİSİANTİOKSİDAN SİSTEMLERİ ÜZERİNE ETKİSİ Fatma Dağlı1, İnayet Güntürk1, Cevat Yazıcı2, Kader Köse2.

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Biyokimya Anabilim Dalı 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı, Kayseri.

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Endokrin sistem ile ilgili en sık rastlanan bozukluklar tiroid bezi hastalıklarıdır. Tiroid hormonunun fazla üretimi sonucu plazmada T3 ve T4 düzeylerinin yükselmesi hipertiroidi olarak bilinir. Literatürde in vivo ve in vitro şartlarda yapılan çalışmaların bulguları tiroid hormonları ile oksidatif stres arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu göstermektedir. Tiroid hormonlarının mitokondriyal solunumu hızlandırarak serbest radikal oluşturmak suretiyle oksidatif hasara yol açtığı ileri sürülmektedir. Bu çalışmada sıçanlarda oluşturulan deneysel hipertiroidinin uygulama süresine bağlı olarak, karaciğer (KC) dokusunda oksidan/ antioksidan sistem üzerine olası etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Wistar albino sıçanlar, kontrol (n:12), T10 (n:12), T20 (n:12) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Hipertiroidi oluşturmak üzere T10 grubuna 10, T20 grubuna ise 20 gün süreyle ip yoldan 300 µg/kg vücut ağırlığı/gün dozunda L-tiroksin, kontrol grubuna ise 10 gün süreyle 0,01M NaOH uygulaması yapıldı. Başlangıç ve final plazma serbest T3 düzeyleri ölçülerek sıçanlarda oluşturulan hipertiroidi doğrulandı. Sıçan KC dokusunda protein oksidasyonu göstergesi olarak protein karbonil bileşikleri (PCC), lipid peroksidasyonu belirlemek için malondialdehit (MDA) ve antioksidan sistem üzerine olan etkileri inceleyebilmek için tiyol düzeyleri spektrofotometrik yöntemler kullanılarak ölçüldü. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: T10 grubu KC MDA düzeyleri hariç olmak üzere; tiroksin uygulanan tüm grupların (T10 ve T20) KC MDA ve PCC düzeylerinin kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde yükseldiği görüldü. Doku tiyol değerlerinin ise her iki grupta kontrole göre anlamlı olarak düştüğü belirlendi. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Çeşitli hastalıkların etiyopatogenezinde rol oynadığı bilinen lipid peroksidasyonu ve protein oksidasyonu gibi mekanizmaların, hipertiroidik koşullarda indüklendiği bilinmektedir. Hipertiroidiye sekonder artan metabolik hız, dolayısı ile artan serbest radikal düzeyleri ve azalan antioksidan molekül/enzim düzeyleri; hem lipid peroksidasyonuna hem de protein oksidasyonuna neden olabilmektedir. Bu çalışmada hipertiroidinin KC dokusunda lipid ve protein oksidasyonu oluşturarak, ayrıca antioksidan sistemi baskılayarak oksidatif strese neden olduğu; hipertiroidi ile oluşturulan doku hasarının L-tiroksin uygulama süresi ile paralel artış gösterdiği belirlendi.

Page 160: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

138

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P09Poster No: P098888 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

KARBONHİDRAT VE YAĞDAN ZENGİN DİYET BÖBREK FONKSİYONLARINI ETKİLEYEBİLİRKARBONHİDRAT VE YAĞDAN ZENGİN DİYET BÖBREK FONKSİYONLARINI ETKİLEYEBİLİRKARBONHİDRAT VE YAĞDAN ZENGİN DİYET BÖBREK FONKSİYONLARINI ETKİLEYEBİLİRKARBONHİDRAT VE YAĞDAN ZENGİN DİYET BÖBREK FONKSİYONLARINI ETKİLEYEBİLİR Hamza Malik Okuyan1, Emel Nacar2, Nebihat Kaplan Sefil3,

Ahmet Nacar4, Fatih Sefil 5, Zafer Yönden6

1Mustafa Kemal Üniversitesi, Hatay Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Hatay 2Turgut Özal Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Meslek Yüksekokulu, Ankara

3Antakya Devlet Hastanesi, Hatay 4 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Embriyoloji AD, Ankara

5Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Hatay 6Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya AD, Hatay

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Obezite genetik, çevresel ve davranışsal faktörlerin karmaşık etkileşimlerinin rol aldığı bir sağlık sorunudur. Yüksek tansiyon, diyabet, yüksek kolesterol, kalp hastalıkları, inme, bazı kanser türleri (rahim, meme, kolon), solunum problemleri, gibi yaygın hastalıklar obezite ile ilişkilidir. Son yıllarda hazır gıdaların artan tüketimi ile yüksek yağ ve yüksek fruktoz alımı da önemli ölçüde artmıştır. Bu tarz beslenme obezite ve obezite ile ilişkili hastalıkları tetiklediği bilinmektedir. Bu deneysel çalışmada, yüksek fruktozlu ve yüksek yağlı diyetle beslenen sıçanlarda oksidatif - antioksidatif durumu ve böbrek fonksiyonlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada, 24 adet 250±20 g ağırlığında Wistar albino erişkin erkek sıçan kullanıldı. Deney hayvanları, A: Kontrol grubu (n=8, normal sıçan yemi), B: Yüksek yağlı grup (n=8, % 65’i yağlı diyet) ve C: Yüksek fruktozlu grup (n=8, % 20 fruktozlu su) olmak üzere 3’e ayrıldı. 8. haftanın sonunda, biyokimyasal analizler için sıçanlardan kan alındı. TAS (Total Antioxidant Status) ve TOS (Total Oxidant Status) seviyeleri kolorimetrik olarak ölçüldü. OSI (Oxidative Stress İndex) değeri TOS, TAS oranı şeklinde hesaplandı. BUN ve Kreatinin seviyeleri ise biyokimya otoanalizörü kullanılarak belirlendi. Elde edilen verilerin analizi MedCalc istatistik programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, B ve C grubunda serum TAS seviyeleri önemli ölçüde düşük iken serum TOS seviyeleri ve OSI değerleri önemli derecede yüksektir (P<0.05). Hem fruktoz hem de yağdan zengin diyetle beslenen sıçanlarda kreatinin seviyeleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında önemli ölçüde yüksekti (P<0.05). BUN seviyeleri ise kontrol grubuna göre B ve C grubunda düşüktü (P<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Fruktoz ve yağdan zengin diyet oksidatif strese ve böbrek fonksiyon bozukluğuna neden olabilir. Bu sonuçlar, lipid ve karbonhidrat metabolizması bozuklukları ile ilgili hastalıkların moleküler mekanizmalarının anlaşılmasına ışık tutabilir.

Page 161: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

139

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

PosterPosterPosterPoster No: P09No: P09No: P09No: P099999 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

KOLOSTRUM, GEÇKOLOSTRUM, GEÇKOLOSTRUM, GEÇKOLOSTRUM, GEÇİİİİŞ SÜTÜ VE OLGUN SÜTTEKI SUPEROKSŞ SÜTÜ VE OLGUN SÜTTEKI SUPEROKSŞ SÜTÜ VE OLGUN SÜTTEKI SUPEROKSŞ SÜTÜ VE OLGUN SÜTTEKI SUPEROKSİİİİT DT DT DT DİİİİSMUTAZ, KATALAZ, SMUTAZ, KATALAZ, SMUTAZ, KATALAZ, SMUTAZ, KATALAZ, NİNİNİNİTRTRTRTRİK OKSİİK OKSİİK OKSİİK OKSİT VE LAKTOFERRT VE LAKTOFERRT VE LAKTOFERRT VE LAKTOFERRİİİİN DÜZEYLERN DÜZEYLERN DÜZEYLERN DÜZEYLERİİİİ

Sevda Yüksel1, Ayşe Arzu Yiğit2, Miyase Çınar3, Nurgül Atmaca2, Yüksel Onaran4

1Turgut Özal Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu, Çocuk Gelişimi Bölümü, Ankara 2Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale

3Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Kırıkkale 4Turgut Özal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Ankara

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: İnsan sütü hormonlar, büyüme faktörleri, sitokinler gibi bazı immunolojik faktörler içermesinin yanında antioksidan özelliklere de sahiptir. Sadece pasif korumayla kalmaz aynı zamanda yavrudaki immunolojik gelişimi de düzenler. Bu özellikleri yavruyu enfeksiyonlardan korur. Şimdiye değin anne sütünde total antioksidan savunma ve SOD aktivitesi çalışılmış olmasına rağmen, total oksidan aktivite ve diğer antioksidan enzim düzeyleri çalışılmamıştır. Yapılan araştırma ile kolostrum, geçiş sütü ve olgun sütteki superoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), nitrik oksit (NO) aktiviteleri ile malondialdehit (MDA) ve laktoferrin (LF) düzeylerini belirlenmiştir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 20-30 yaşları arasında, 38-40 haftalık gebeliğini tamamlamış, sigara içmeyen, ilk gebeliği olan ve tek çocuk taşıyan 20 gönüllü anneden 24-48. saat, 7. ve 14. günlerde süt örnekleri toplandı. Hepsi anestezisiz, normal doğum yapmış olan annelerden alınan sütlerin santrifüj işleminden sonra yağı alınarak, SOD, CAT ve NO aktiviteleri kolorimetrik assay kitleri ile, LF düzeyleri Elisa kiti ile ve MDA düzeyleri de spektrofotometrik olarak tiyobarbitürik asit türevlerinin belirlenmesi ile ölçüldü. Üç farklı dönemde alınan sütlerden elde edilen veriler SAS istatistik programında General Linear Model ile değerlendirildi. Gruplar arası farklılığı ortaya koymada Tukey testi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Malondialdehit düzeyinin olgun sütte kolostrum ve geçiş sütüne göre daha yüksek olduğu (p<0.05), LF, NO ve SOD aktivitesinin kolostrumda geçiş sütü ve olgun süte göre daha fazla olduğu (p<0.05), CAT aktivitesinin ise kolostrumdan olgun süte geçişte kademeli olarak azaldığı (p<0.05) belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızda elde edilen veriler, kolostrumun antioksidan enzim (CAT, SOD) düzeylerinin ve LPO inhibitörleri olan NO ve LF düzeylerinin yüksek olduğunu ve sütteki antioksidanların yavrunun büyümesiyle ile birlikte azaldığını göstermektedir. Anne sütünün azalan antioksidan içeriğini desteklemek amacıyla annelerin A, C ve E vitaminleri ile selenyum, bakır, çinko gibi antioksidan vitamin ve mineralleri de içeren dengeli bir diyetle beslenmesinin anne sütünün antioksidan, dolayısıyla koruyucu özelliğinin desteklenmesinde etkili olabileceğini düşündürmektedir.

Page 162: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

140

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P100000 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SEPTİK HAYVANLARDA GHRELİN VE HIFSEPTİK HAYVANLARDA GHRELİN VE HIFSEPTİK HAYVANLARDA GHRELİN VE HIFSEPTİK HAYVANLARDA GHRELİN VE HIF----1 Α NIN FARKLI DOKULARDAK1 Α NIN FARKLI DOKULARDAK1 Α NIN FARKLI DOKULARDAK1 Α NIN FARKLI DOKULARDAKİ DÜZEYLERİİ DÜZEYLERİİ DÜZEYLERİİ DÜZEYLERİ Hatice Yorulmaz1, Elif Özkök2,Gülten Ateş3, A.Şule Tamer3

1Haliç Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Ebelik Bölümü,İstanbul 2İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı, İstanbul

3İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Ghrelin, büyüme hormonu salgılattırıcı olarak tanınan antiinflamatuar etkili bir peptiddir. Eksojen verilen Ghrelinin sepsis sırasında sağ kalımı artırdığına ilişkin çalışmalar bulunmaktadır. Ancak sepsis sırasında ghrelinin doku ve plazmadaki düzeylerine ilişkin farklı yönde sonuçlar vardır. Sepsis sırasında inflamasyona cevaben ortaya çıkan önemli bir faktörde HIF-1 α dır. Sepsiste sitokin artışı HIF-1 α düzeylerine etki ederek doku hasarına neden olabilir ve çoklu organ yetmezliği gelişimine katkıda bulunabilir. Ayrıca HIF-1 α’ nın inflamatuar hücreler üzerine etkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, lipopolisakkarid (LPS) ile sepsis oluşturulan sıçanlarda, sepsisten en fazla etkilenen karaciğer ve böbrek gibi dokularda sepsisin ilk saatlerinde Ghrelin ve HIF-1 α düzeylerinde meydana gelen değişmelerin gözlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma için İstanbul Üniversitesi Deney Hayvanları Yerel Etik Kurul’undan izin alındıktan sonra, Wistar Albino erişkin sıçanlar (180-230 g) kontrol (n=8) ve sepsis (n=8) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Sepsis oluşturmak için LPS tek doz (20 mg/kg) verildikten dört saat sonra hayvanlar anestezi altında deneye alındı. Sıçanların böbrek ve karaciğer dokusundan alınan doku kesitlerinde HIF-1α ve Ghrelin düzeyleri immunohistokimyasal metod ile incelendi. Veriler Student-t testi ile değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Karaciğer dokusunda septik sıçanlarda HIF-1α immunoreaktivitesinde artma gözlenirken, Ghrelin düzeylerinde azalma gözlendi (p<0.05). Böbrek dokusunda ise yine HIF-1α immunreaktivitesinde artma gözlenirken (p <0.05), Ghrelin düzeyinde anlamlı bir değişikliğin olmadığı gözlendi (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sepsisin erken fazında HIF-1 α ve Ghrelin düzeyleri arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesi için hücresel düzeyde daha ileri çalışmaların yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Page 163: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

141

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P101111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABETİK VE DİYABETİK OLMAYAN SIÇANLARDADİYABETİK VE DİYABETİK OLMAYAN SIÇANLARDADİYABETİK VE DİYABETİK OLMAYAN SIÇANLARDADİYABETİK VE DİYABETİK OLMAYAN SIÇANLARDA KALP DOKUSU VE HEMATOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE KALP DOKUSU VE HEMATOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE KALP DOKUSU VE HEMATOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE KALP DOKUSU VE HEMATOLOJİK PARAMETRELER ÜZERİNE

KURŞUN NİTRAT’IN ETKİSİ VE SODYUM SELENİT’İN KORUYUCU ROLÜKURŞUN NİTRAT’IN ETKİSİ VE SODYUM SELENİT’İN KORUYUCU ROLÜKURŞUN NİTRAT’IN ETKİSİ VE SODYUM SELENİT’İN KORUYUCU ROLÜKURŞUN NİTRAT’IN ETKİSİ VE SODYUM SELENİT’İN KORUYUCU ROLÜ Suna Kalender1, Hatice Baş2, Fatma Gökçe Apaydın3

1Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi/Fen Bilgisi Eğitimi, Ankara 2Bozok Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi/Biyoloji Bölümü, Yozgat

3Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi/Biyoloji Bölümü, Ankara Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bir ağır metal olan kurşun nitratın diyabetik ve diyabetik olmayan sıçanların kalp dokusunda ve hematolojik parametrelerde meydana getirdiği oksidatif stresin araştırılması ve sodyum selenitin araştırılan parametreler üzerine koruyucu etkisinin olup olmadığının incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Deneyde kullanılan sıçanlar her grupta 6 hayvan olacak şekilde 8 gruba ayrılmıştır: (1) Kontrol grubu (2) Sodyum selenit grubu (3) Kurşun nitrat grubu (4) Sodyum selenit+Kurşun nitrat grubu (5) Diyabetik Kontrol grubu (6) Diyabetik Sodyum selenit grubu (7) Diyabetik Kurşun nitrat grubu (8) Diyabetik Sodyum selenit+Kurşun nitrat grubu. Uygulamalar gavaj yoluyla yapılmıştır. 28 gün süreyle sıçanlara 1 mg/kg v.a sodyum selenit ve 22.5 mg/kg v.a (1/100 LD50) kurşun nitrat gavaj yolu ile verilmiştir. Diyabet, 55 mg/kg streptozotosin enjeksiyonu ile meydana getirilmiştir. Muameleden 4 hafta sonra sıçanlar disekte edilmiş, antioksidan enzim aktiviteleri (SOD, CAT, GPx, GST) ve MDA seviyelerinin ölçülmesi için kalp dokularından örnekler alınarak spektrofotometrede ölçülmüştür. Deneyin sonunda disekte edilen sıçanlardan hematolojik parametrelerin incelenmesi için kan örnekleri EDTA’lı tüplere alınmıştır. Örnekler kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Veriler, SPSS programında ANOVA ve Tukey testleri ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Uygulanan kurşun nitrat ve diyabet kalp dokusunda MDA seviyesinde artış, SOD, CAT, GPx ve GST enzim aktivitelerinde ise azalma meydana getirmiştir. Kurşun nitrat ile birlikte sodyum selenit uygulandığında kurşun nitratın meydana getirdiği değişimlerin istatistiksel olarak azaldığı gözlenmiştir (p<0,05). Tüm gruplardaki sıçanların kan örneklerinde eritrosit, hemoglobin, hematokrit, lökosit, MCH, MCV, MCHC, trombosit, RDW ve PCT değerlerinin ölçülmesi sonucunda kurşun nitrat uygulanan grup ile diyabetli grupların trombosit ve lökosit seviyelerinde artış meydana gelmiş (P<0,05), diğer parametrelerde ise kontrol grubuyla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir. Kurşun nitrat ile sodyum selenit sıçanlara beraber uygulandığında kurşun nitratın meydana getirdiği değişimlerin azaldığı gözlenmiştir. Sodyum selenit diyabetik sıçanlara verildiğinde ise meydana gelen değişimler üzerine koruyucu etki göstermediği belirlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Kurşun nitrat muamelesi ve diyabet sıçanlarda oksidatif strese neden olmuştur. Sodyum selenitin kurşun nitratın oluşturduğu zararlı etki üzerine tam olarak olmasa da koruyucu etkiye sahip olduğu, ancak diyabetin neden olduğu değişimlerin önüne geçemediği gösterilmiştir. Kurşun nitrat zararlı etkilere neden olduğundan dolayı kullanılması kontrol altına alınmalı, kullanımı asgari seviyeye indirilmelidir. Diyabetin zararlı etkilerine karşı olmasa da, kurşun nitrat ile oluşan oksidatif stres üzerine sodyum selenit koruyucu olduğu için diyetlerde sodyum selenit içeren besinlere yer verilmelidir.

Page 164: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

142

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P102222 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

KARACİĞER REZEKSİYONU VE HEMORAJİK ŞOK YAPILAN SIÇANLARDA BÖBREK KARACİĞER REZEKSİYONU VE HEMORAJİK ŞOK YAPILAN SIÇANLARDA BÖBREK KARACİĞER REZEKSİYONU VE HEMORAJİK ŞOK YAPILAN SIÇANLARDA BÖBREK KARACİĞER REZEKSİYONU VE HEMORAJİK ŞOK YAPILAN SIÇANLARDA BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNE SIVI TERAPİSİNİN ETKİLERİFONKSİYONLARI ÜZERİNE SIVI TERAPİSİNİN ETKİLERİFONKSİYONLARI ÜZERİNE SIVI TERAPİSİNİN ETKİLERİFONKSİYONLARI ÜZERİNE SIVI TERAPİSİNİN ETKİLERİ Ayşegül Kapucu1-2, Bülent Ergin2, Cihan Demirci3, Can Ince2

1İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Botanik Anabilim Dalı, İstanbul 2Amsterdam Medical Central, Translational Physiology Department, Amsterdam

3İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Zooloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Hemorajik şokla oluşan hipoksinin düzeltilebilmesi için klinikte tedavi amaçlı çeşitli resüsitasyon sıvıları kullanılmaktadır. Bu çalışmada, karaciğer yetmezliği ve hemorajik şok (HS) oluşturulan deneysel modelde kristalloid sıvılar olan Plasma Lyte (PL), Ringer laktat (RL), Ringer asetat (RA) ve %0,9 NaCl (saline)’in hemodinamik parametreler, böbrekte mikrosirkülasyon ve kan iyon dengesi üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda erkek Sprague Dawley sıçanlarda (300-350g) laporatomi ile %70 karaciğer rezeksiyonu yapıldıktan HS oluşturmak için ortalama arteriyal basınç (OAB) 30 mmHg olana kadar femoral arterden kan (1 ml/dk) alındı ve bu değer 60 dakika süresince korunmaya çalışıldı. Kontrol grupları (Kontrol, HS, Karaciğer rezeksiyon (LR), LR+HS kontrol) ile birlikte sıvı resüsitasyonu yapılan gruplar (n=6) oluşturuldu. Sıvı resüsitasyonu HS’tan bir saat sonra OAB 65 mmHg olacak şekilde yapıldı. Deney gruplarında hemodinamik parametreler ile böbrek, renal arter ve renal ven üzerine yerleştirilen perivaskülar ultrasonik eş zamanlı flow prob aracılığıyla fosforosens yapan madde (oxyphor G2) verilerek yarılanma ömrüne dayalı olarak böbrek mikrodolaşımı ölçüldü. Deneyin 0, 60, 75, 90 ve 120. dakikalarında alınan örneklemelerle böbrek fonksiyon ve kan örneklerinde pH, hemoglobin oksijen doygunluğu, baz fazlalığı ve elektrolit konsantrasyonu değerlendirildi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: OAB değerleri, resüsitasyon hedefi 65 mmHg olacak şekilde sıvı uygulamasıyla korunmaya çalışıldı. Renal kan akışı, PL ve RA uygulanan grubun değerleri diğer gruplara göre kontrol değerlere daha yakın olmakla beraber sıvı uygulanan grupların değerleri HS ve LR+HS grubuna göre anlamlı olarak (p<0.001) yüksekti. Kortikal ve medullar mikrodolaşım sıvı uygulamaları sonucunda HS grubuna göre sıvı uygulanan 75, 90 ve 120. dakikalarda alınan örneklerde anlamlı olarak yüksekti (p<0.001) ancak LR+HS grubuna göre ise özellikle sıvı verilmeye başlandıktan sonraki 15. dakikada anlamlı olarak yüksekti (p<0.001). Plazmadaki laktat seviyeleri de hemorajik şok yapılan HS ve LR+HS gruplarına göre RL uygulanan grup hariç diğer resüsitasyon gruplarında deney sonunda azaldı (p<0.001). Kandaki pH, HCO3, baz fazlalığı değerleri incelendiğinde resüsitasyon sıvılarından saline hariç diğer resüsitasyon grupları kontrole daha yakındı. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Karaciğer rezeksiyonundan sonra HS yapılan veya sadece HS yapılan hayvanlara resüsitasyon sıvısı olarak kan iyon dengesini korumak için öncelikli olarak PL ve RA uygulamasının etkin olabileceği düşünülmüştür. Ancak uygulanan sıvılarla beraber kanın dilüsyonu da arttığından mikrosirkülasyonun yeniden düzenlenmesinde yetersiz kaldığı, bu nedenle kan transfüzyonu ile beraber uygulanmasının daha etkin olabileceği görülmüştür.

Page 165: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

143

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P103333 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15 DİYABETİK SIÇANLARDA UZUN DÖNEMDEDİYABETİK SIÇANLARDA UZUN DÖNEMDEDİYABETİK SIÇANLARDA UZUN DÖNEMDEDİYABETİK SIÇANLARDA UZUN DÖNEMDE YOHİMBİN VE GLİBENKLAMİD ENJEKSİYONUNUN YOHİMBİN VE GLİBENKLAMİD ENJEKSİYONUNUN YOHİMBİN VE GLİBENKLAMİD ENJEKSİYONUNUN YOHİMBİN VE GLİBENKLAMİD ENJEKSİYONUNUN

İSKEMİ VE REPERFÜZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİSİİSKEMİ VE REPERFÜZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİSİİSKEMİ VE REPERFÜZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİSİİSKEMİ VE REPERFÜZYONLA UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİSİ

Erçin Çağdaş Baş1, Selçuk Yaşar1, Salih Tunç Kaya2, Ömer Bozdoğan1

1Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi/ Biyoloji Bölümü 2Düzce üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: ATP bağımlı potasyum kanal blokeri olan glibenklamid antidiyabetik ilaç olarak, alfa 2 antagonisti olan yohimbin ise ereksiyon bozukluğunu düzeltmek için diyabetik hastalarda birlikte kullanılmaktadır. Ancak bu iki ilacın birlikte koroner damarların tıkanması sonucu oluşabilecek iskemi ve reperfüzyon aritmileri üzerine etkisi bilinmemektedir. Bu çalışmada deneysel diyabet oluşturulan sıçanlarda uzun dönem glibenklamid ve yohimbinin birlikte iskemi ve reperfüzyonla uyarılan aritmiler üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 28 adet erkek Sprague Dawley türü sıçan kullanılmıştır. Deneysel diyabet, streptozotosin tek dozda intraperitoneal uygulanmasıyla oluşturuldu. Glibenklamid ve yohimbin 5mg/kg dozda intraperitoneal olarak yedi gün süre ile uygulandı. Dört grup oluşturuldu; kontrol, diyabet, diyabet oluşturulup yohimbin uygulanan ve diyabet oluşturulup yohimbin ve glibenklamid uygulanan grup. Yedi günün sonunda sıçanlarda sol koroner arter (LAD) ipek iplikle bağlanarak altı dakika iskemi ve ip çözülerek altı dakika reperfüzyon yapıldı. İskemi ve reperfüzyon sırasında EKG kaydı alındı ve bu kayıtlardan iskemi ve reperfüzyon süresince oluşan aritmiler, kalp dakika atım sayısı ve kan basıncı değerleri saptandı. Aritmi süresi, kan basıncı ve dakika kalp atım sayılarının gruplar arası karşılaştırılmasında tek yönlü ANOVA testi, iskemi ve reperfüzyon süresince oluşan aritmi ve ölüm oranı sıklıkları ki kare testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Tek başına diyabet oluşturulan hayvanlarda aritmi skorunda ( aritmi tipi ve sıklığı ) kontrole göre belirgin bir azalma gözlendi (p < 0,05). Bu hayvanlarda yedi gün süre ile yohimbin uygulaması aritmi skorunda diyabet oluşturulan gruba göre bir değişiklik oluşturmadı. Ancak diyabetik sıçanlarda yohimbin ve glibenklamid birlikte uygulandığında aritmi skoru ilaç kullanılmayan diyabetik sıçanlara göre belirgin bir artış gösterdi (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Diyabet oluşturulan sıçanlarda aritmi skorunun azalması, hiperglisemik stresten kaynaklanabilir. Yohimbin bu etkiyi ortadan kaldırmamıştır. Yohimbin ve glibenklamidin birlikte uygulandığı grupta yine hiperglisemi devam etmesine rağmen aritmi skoru azalmamıştır. Bu grupta aritminin tekrar kontrol düzeyine çıkması glibenklamidin iskemik etkisinden kaynaklanabilir. *Bu çalışma TUBITAK tarafından desteklenmiştir, 1002 Hızlı destek, proje no; 113Z851.

Page 166: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

144

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P104444 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA DENEYSEL MİDE ÜLSERİNDE OLUŞAN OKSİDAN HASAR ÜZERİNE DÜZENLİ SIÇANLARDA DENEYSEL MİDE ÜLSERİNDE OLUŞAN OKSİDAN HASAR ÜZERİNE DÜZENLİ SIÇANLARDA DENEYSEL MİDE ÜLSERİNDE OLUŞAN OKSİDAN HASAR ÜZERİNE DÜZENLİ SIÇANLARDA DENEYSEL MİDE ÜLSERİNDE OLUŞAN OKSİDAN HASAR ÜZERİNE DÜZENLİ YÜZME EGZERSİZİNİN ETKİSİYÜZME EGZERSİZİNİN ETKİSİYÜZME EGZERSİZİNİN ETKİSİYÜZME EGZERSİZİNİN ETKİSİ

F. Elif Bahadır1, Dilek Özbeyli1, Fatma Temiz2, Gizem Mardinoğlu2, Hamide Şahin2, Merve Sağanak2, Meral Yüksel3, Feriha Ercan4, Berrak Ç. Yeğen1

1Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD, İstanbul 2Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 3 Öğrencileri, İstanbul

3Marmara Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksek Okulu, İstanbul 4Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji ABD, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epidemiyolojik çalışmalar, düzenli fiziksel aktivitenin gastroduodenal ülser ve gastrit riskini azalttığını göstermektedir. Bu etki immün sistemin uyarılması, asit sekresyonunun ve stres yanıtının azalması ile ilgilidir; ancak egzersizin ülserogenezdeki koruyucu etkisinde yer alan mekanizmaları açıklayan deneysel araştırmalar bulunmamaktadır. Düzenli egzersizin ülserogenez ve ülser iyileşmesi üzerine olan etkisini araştırmak amacıyla çalışma planlandı. GerGerGerGereç ve Yöntem: eç ve Yöntem: eç ve Yöntem: eç ve Yöntem: Wistar albino sıçanlar, sedanter gruplar (n=24) ve egzersiz grupları (60 dak/gün, 5 gün/hafta; n=32) olarak ikiye ayrıldı. Altı haftanın sonunda, anestezi altında mide serozasına asetik asit (0,5 ml, % 80) uygulanarak ülser oluşturulurken, kontrol gruplarına taklit-cerrahi yapıldı. Ülser uygulanmasının 3. ve 10. günlerinde, anksiyete düzeylerinin belirlenmesi için delikli levha-testi yapılan sıçanların araştırmacı davranışları gözlemlendi. Delikli levha-testini takiben sıçanlar dekapite edildi. Serum kortizol seviyelerini belirlemek üzere kan, histopatolojik analiz için ve malondialdehit (MDA), antioksidan glutatyon (GSH), nötrofil infiltrasyonunun göstergesi miyeloperoksidaz (MPO), nitrik oksit (NO), serbest radikalleri gösteren luminol-lusigenin probları kullanılarak ölçülen kemiluminesans (KL) için mide dokusu örnekleri alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol gruplarına kıyasla sedanter 3 ve 10 günlük ülser gruplarında MPO ve MDA seviyeleri artarken, GSH seviyelerinde azalma gözlendi (p < 0,05-0,001). Bu değişikliklerin 10 günlük ülser gruplarında daha düşük derecelerde olduğu izlendi. Egzersiz yapan 3 günlük ülser grubunda tüm parametreler tersine döndü (p < 0,05). NO düzeyinin hem kontrol hem de ülser gruplarında egzersizle anlamlı arttığı (p < 0.001), ülser grupları arasında KL açısından fark olmadığı bulundu. Histolojik incelemede egzersiz gruplarında lezyon skorları düşük bulundu. Ülser yapılan sedanter ve egzersiz gruplarında kortizol seviyeleri arasında farklılık görülmedi. Ülsere bağlı artan anksiyete, 3 günlük egzersiz yapan ülser gruplarında azalırken (p < 0,05) 10 günlük ülser grubunda değişmedi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Düzenli yüzme egzersizi, dokuya nötrofil infiltrasyonunu engellemek, NO yapımını uyarmak ve anksiyeteyi azaltmak yoluyla midede oksidatif hasarı hafifletebilmektedir. Düzenli egzersiz, mide ülserinin gelişmesini yavaşlatan ve iyileşmesini kolaylaştıran farmakolojik olmayan bir yaklaşım olarak dikkate alınabilir.

Page 167: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

145

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P105555 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABETİN SIÇAN TESTİS DOKUSUNDA DİYABETİN SIÇAN TESTİS DOKUSUNDA DİYABETİN SIÇAN TESTİS DOKUSUNDA DİYABETİN SIÇAN TESTİS DOKUSUNDA OLUŞTURDUĞU HASARDAOLUŞTURDUĞU HASARDAOLUŞTURDUĞU HASARDAOLUŞTURDUĞU HASARDA NOS’LARIN ROLÜ VE PENTOKSİFİLİNİN ETKİSİNOS’LARIN ROLÜ VE PENTOKSİFİLİNİN ETKİSİNOS’LARIN ROLÜ VE PENTOKSİFİLİNİN ETKİSİNOS’LARIN ROLÜ VE PENTOKSİFİLİNİN ETKİSİ

Mehmet Fatih Sönmez1, Eser Kılıç2, Munis Dündar3, Derya Karabulut1, Kübra Tuğçe Çilenk1, Erkan Deligönül4

1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Kayseri

3Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Kayseri 4Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Diyabetes Mellitus (DM) dünya nüfusunun yaklaşık %1-2’sini etkileyen ve prevalansı giderek artan bir hastalıktır. DM erektil disfonksiyon, retrograt ejakulasyon, testiküler hormon ve semen kalitesinde azalma ile ilişkilidir. DM testis hasarı üzerine olan etkisi multifaktöriyeldir ve tam anlamıyla açıklanamamıştır. Bu projede moleküler düzeyde NOS’ların DM testis fizyopatolojisindeki rolününün ve pentoksifilinin bu hasar üzerine iyileştirici etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada her bir grupta 10 adet olmak üzere toplam 50 adet wistar albino erkek sıçanlar kullanıldı. Sıçanlar rastgele 5 gruba ayrıldı; Grup I kontrol; grup II sadece diyabet; grup III ve IV diyabet + pentoksifilin; grup V sadece pentoksifilin. Deneklere diyabet oluşturulması için tek doz 40mg/kg intraperitoneal streptozotosin uygulandı ve uygulamadan 72 saat sonra kan glukoz düzeyleri 250mg/dl’nin üzerinde olan sıçanlar diyabetik olarak kabul edildi. Grup III sıçanlara deneyin başlangıcından itibaren pentoksifilin (50mg/kg/gün), Grup IV sıçanlara ise ilk bir ay serum fizyolojik sonraki bir ay boyunca pentoksifilin (50mg/kg/gün) uygulandı. Deney sonunda deneklerin kan ve testis dokuları alınarak incelendi. Kanlarından serum FSH, LH ve testosteron seviyelerine bakıldı. Testis dokularından ise biyokimyasal analizler, Histolojik inceleme, immunohistokimyasal boyamalar, western blot ve RT-PCR analizleri gerçekleştirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Deney sonunda Grup II deneklerin ortalama seminifer tübül çapı ve johnsen tübüler biyopsi skoru, serum LH ve testosteron düzeylerinin kontrole göre azaldığı; apoptotik hücre sayısının, malodialdehit, ileri protein oksidasyon ürünleri ve ksantin oksidaz değerlerinin ve nitrik oksit sentaz 1 (NOS1), NOS2 ve NOS3 protein ve mRNA düzeylerinin ise kontrole göre arttığı belirlendi. Tedavi amaçlı verilen pentoksifilinin ise özellikle NOS değerlerinde iyileşme sağladığı belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak kronik bir hastalık olan diyabet testis dokusunda hem histolojik hem de biyokimyasal olarak ciddi hasarlara neden olmaktadır. NOS’lar bu hasarlara aracılık etmektedir ve pentoksifilin bu hasarı kısmen iyileştirmektedir. Bu çalışma 112S213 nolu TÜBİTAK 1001 projesi tarafından desteklenmiştir.

Page 168: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 201 4

146

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P106666 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

DENEYSEL DİYABET OLUŞUMUNA KARŞI MELATONDENEYSEL DİYABET OLUŞUMUNA KARŞI MELATONDENEYSEL DİYABET OLUŞUMUNA KARŞI MELATONDENEYSEL DİYABET OLUŞUMUNA KARŞI MELATONİN’İNİN’İNİN’İNİN’İN KORUYUCU VE TEDAVİ EDİCİ ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASIKORUYUCU VE TEDAVİ EDİCİ ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASIKORUYUCU VE TEDAVİ EDİCİ ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASIKORUYUCU VE TEDAVİ EDİCİ ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI Hakan Yüzüak, Mehmet Aybak, Ezel Taşdemir, Yüksel Koçyiğit

Batman Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Medikal Park Hastanesi, Dicle Üniversitesi Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Diyabete bağlı komplikasyonları önlemek veya azaltmak amacıyla kullanılan ilaçların etkileri sınırlıdır; yüksek dozlarda veya uzun süreli kullanımda hipoglisemi, karaciğer toksisitesi, asidoz oluşturabilmekte ve tedavi edici etkileri zamanla azalabilmektedir. Melatonin, pineal bezden salgılanan, uyku, üreme, sirkadiyen ritim ve immünite gibi pek çok biyolojik fonksiyonun düzenlenmesinde rol oynayan bir hormondur. Birçok biyolojik etkisinin yanı sıra, güçlü bir radikal süpürücü özelliğe de sahiptir. Diyabet komplikasyonlarına karşı ekzojen melatonin uygulaması alternatif bir tedavi yöntemi olabilir mi? Ayrıca ekzojen melatonin uygulamasının, diyabet oluşumuna karşı koruyucu etkisi var mıdır? Sorulara yanıt almak için bu çalışmayı gerçekleştirdik. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erişkin Wistar albino erkek sıçanlar her grupta 7 hayvan olacak şekilde beş gruba (Kontrol, Diyabetik, Melatonin Koruyucu, Melatonin Tedavi, Luzindol) ayrıldı. Diyabet oluşturmak için sıçanlara tek doz 55mg/kg streptozotosin intraperitoneal yoldan verildi. Kan şekeri 14mM un üzerinde olanlar diyabetik gruba dahil edildi. Melatonin koruyucu ve Luzindol gruplarına streptozotosin uygulanmadan önce 7 gün boyunca (10mg/kg/gün) etken maddeler uygulandı. Melatonin tedavi grubuna ise, streptozotosin uygulanmasından sonra 7 gün boyunca melatonin (10mg/kg/gün) verildi. Uygulama sonunda feda edilen hayvanlardan alınan kan ve karaciğer örneklerinde açlık kan şekeri, plazma lipidleri, karbonhidrat metabolizmasıyla ilgili karaciğer enzimleri; hekzokinaz, Glukoz 6-Fosfatdehidrogenaz aktiviteleri ELISA yöntemiyle ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Streptozotosin uygulamadan önce yapılan melatonin tedavisi hem kan glukoz değerlerini hem de incelenen diğer parametreleri önemli ölçüde olumlu etkilemiş ve kontrol grubu seviyelerine oldukça yakınlaştırmıştır (p < 0.01, p < 0,05, p < 0.01). Luzindol uygulanan grupta ise diyabet biraz daha ağırlaşmıştır. Melatonin ile tedavi edilen diyabetik sıçanların kan glikoz düzeyleri önemli bir değişiklik göstermemiştir(p < 0.05). Ancak, karbonhidrat metabolizmasıyla ilgili karaciğer enzimlerinde önemli ölçüde iyileşmeler saptanmıştır. Ekzojen Melatonin, Hekzokinaz ve Glikoz-6-Fosfataz aktivitelerini diyabetik sıçanlarda önemli ölçüde arttırmış ve kontrol değerlerine oldukça yakınlaştırmıştır (p < 0.05,p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bir hafta ekzojen melatonin (10mg/kg/gün) uygulaması sıçanlarda streptozotosinle diyabet oluşumunu önemli ölçüde engellemekte ancak diyabet oluştuktan sonra melatonin verilmesi diyabet komplikasyonlarını tümüyle önlemede yetersiz kalmaktadır. Bununla birlikte melatonin diyabetik sıçanların karaciğer enzimlerinde iyileşmeler sağlamaktadır.

Page 169: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

147

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P107777 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

ADRİYAMİSİN KAYNAKLI KARACİĞER MİTOKONDRİ FONKSİYON BOZUKLUĞUNDA ADRİYAMİSİN KAYNAKLI KARACİĞER MİTOKONDRİ FONKSİYON BOZUKLUĞUNDA ADRİYAMİSİN KAYNAKLI KARACİĞER MİTOKONDRİ FONKSİYON BOZUKLUĞUNDA ADRİYAMİSİN KAYNAKLI KARACİĞER MİTOKONDRİ FONKSİYON BOZUKLUĞUNDA SELENYUMUN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİSELENYUMUN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİSELENYUMUN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİSELENYUMUN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ

Eylem Taşkın1, Nurcan Dursun2

1İstanbul Bilim Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bölümü

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Adriyamisin (ADR) yaygın olarak kullanılan bir antikanser ilaçtır. Fakat karaciğer gibi kanser olmayan dokular üzerinde ADR'nin toksik etkisi vardır. Bu toksik etki, ilacın klinik kullanımını azaltmaktadır. Karaciğerin hem metabolik hem de detoksifikasyon fonksiyonları nedeniyle ilacın toksik etkisine maruz kalmaktadır. Karaciğerdeki bu toksik etkiler, oksidatif stres ve mitokondri fonksiyon bozukluğu ile ilişkilidir. Selenyum (Se) bazı önemli antioksidanların yapısına katılan eser bir elementtir. Çalışmamızın amacı karaciğer' de ADR kaynaklı mitokondriyal fonksiyon hasarında, selenyumunun iyileştirici etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Her birinde yedi sıçan olacak şekilde kontrol, ADR, Se ve Se+ADR olmak üzere dört grup oluşturuldu. ADR, 4 mg/kg/ i.p. olacak şekilde dört doz uygulandı. Se ise, 50µg/kg/i.p olacak şekilde üç hafta uygulandı. Kontrol grubuna aynı miktarda serum fizyolojik verildi. Üç haftanın sonunda, karaciğer dokuları alındı, sitozol ve mitokondri izolasyonu yapıldı. ATP, mitokondri membran potensiyeli (MMP), total oksidan (TOS) ve antioksidan (TAS) ölçümleri yapıldı. TAS ve TOS değerlerinden oksidatif stres indeksleri (OSI) hesaplandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: ADR, hem mitokondri hem de sitozolde total oksidanları arttırarak oksidatif strese neden oldu (p<0.05). ADR karaciğer mitokondrilerinin MMP ve ATP seviyesinde hafif bir azalmaya sebep oldu, fakat istatistiksel anlamda değildi. Se, ADR’ nin neden olduğu oksidatif stresi azalttı (p<0.05). Oksidatif stresteki bu azalma, MMP ve ATP seviyelerinin yükselmesine aracılık etti ( ADR grubuna göre p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: ADR; oksidatif strese neden olarak, karaciğer mitokondri fonksiyonlarını azaltmıştır. ADR ile birlikte Se verilmesi durumunda; selenyum antioksidan savunmayı arttırarak, oksidatif hasarın azalmasına ve neticede karaciğer mitokondri fonksiyonlarının artırmasına aracı olmuştur.

Page 170: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

148

4 Eylü4 Eylü4 Eylü4 Eylül 2014l 2014l 2014l 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P108888 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

GEBELİK DÖNEMİNDE OLUŞTURULAN DENEYSEL HİPOTİROİDİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN GEBELİK DÖNEMİNDE OLUŞTURULAN DENEYSEL HİPOTİROİDİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN GEBELİK DÖNEMİNDE OLUŞTURULAN DENEYSEL HİPOTİROİDİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN GEBELİK DÖNEMİNDE OLUŞTURULAN DENEYSEL HİPOTİROİDİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN BEYİN DOKUSUNDAKİ NÖROTROFİK VE NÖROPROTEKTÖR FAKTÖRLERİN BEYİN DOKUSUNDAKİ NÖROTROFİK VE NÖROPROTEKTÖR FAKTÖRLERİN BEYİN DOKUSUNDAKİ NÖROTROFİK VE NÖROPROTEKTÖR FAKTÖRLERİN BEYİN DOKUSUNDAKİ NÖROTROFİK VE NÖROPROTEKTÖR FAKTÖRLERİN

EKSPRESYONUNA ETKİSİEKSPRESYONUNA ETKİSİEKSPRESYONUNA ETKİSİEKSPRESYONUNA ETKİSİ Gökhan Cesur1, Erdal Eren2, Rauf Onur Ek1, Yüksel Yıldız1,

Mehtap Kılıç Eren3, Kemal Ergin4, Ferhat Şirinyıldız1

1Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Aydın 2 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatrik Endokrinoloji Bilim Dalı, Bursa

3 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Aydın 4 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Aydın

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Tiroid hormonları (TH) özellikle gebelik döneminde merkezi sinir sisteminin morfolojik ve fizyolojik gelişimi için çok önemlidir. TH’nın yokluğu beyin gelişiminin kritik dönemlerinde glial hücrelerin ve nöronların olgunlaşmasında gecikmeye neden olmaktadır. Çalışmamızda maternal hipotiroidinin yenidoğan dönemindeki sıçanların beyninde embriyonik gelişim ve beyin olgunlaşmasından sorumlu nöroprotektif proteinlerden birisi olan Activity Dependent Neuroprotective Protein (ADNP) ile nöronal fonksiyonun gelişimini destekleyen ve apopitozunu engelleme özelliği gösteren Erythropoietin (EPO) ekspresyonunun araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmanın yapılması için Adnan Menderes Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan izin alınmıştır. Çalışmamızda kontrol grubunda 8 deney grubunda ise 17 sıçan ile analiz yapılmıştır. Hipotiroidi oluşturmak için, annelerin gebeliğinin birinci gününden doğan yavrular bir haftalık oluncaya dek içme sularına 10 mg/kg/gün dozunda propylthiouracil (PTU) ilave edilmiştir. Yavrular doğumlarından sonraki 7 gün boyunca PTU’i anne sütü ile almaya devam etmiştir. Kontrol grubuna sadece yem ve su verilmiştir. Hipotiroidi oluşumunun değerlendirilmesinde SPSS 11.0 istatistik programı Mann Whitney U testi kullanılmıştır (p<0,001). Yedi günlük yavru sıçan beyinlerinde ADNP ve EPO proteinleri Western Blot ve Real Time PCR yöntemleri ile çalışılmıştır. Western Blot yönteminde protein miktar tayini BCA protein assay kit kullanılarak, Real Time PCR yönteminde ise RNA izolasyonu RNeasy kit kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Western Blot görüntülerinden ADNP’nin hipotiroidi grubunda anlamlı şekilde azaldığı ancak EPO’da bir değişimin oluşmadığı görülmüştür. Real Time PCR sonuçlarının değerlendirilmesinde Mann Whitney U testi kullanılmış ve hipotiroidi grubunun ADNP mRNA seviyesinin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde azaldığı tespit edilmiştir (p=0,008). EPO mRNA seviyelerinde anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (p>0,01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Maternal hipotiroidizmin, merkezi sinir sisteminin ADNP ekspresyonunu değiştirdiğini ortaya koymaktadır. Bu değişiklik, ileriki dönemlerde mental retardasyon ve kognitif fonksiyon bozukluklarına da neden olabileceği düşünülen astrosit olgunlaşmasındaki geriliğin ve nöronal dejenerasyonunun bir nedeni olabilir. Deneysel hipotiroidinin nörotrofik ve nöroprotektör faktörleri etkilediği ve bunun beynin gelişiminde önemli olabileceği düşünülmüştür. .

Page 171: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

149

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P10Poster No: P109999 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

OBEZİTE OLUŞTURULAN SIÇANLARDA YÜZME EGZERSİZİ VE OBEZİTE OLUŞTURULAN SIÇANLARDA YÜZME EGZERSİZİ VE OBEZİTE OLUŞTURULAN SIÇANLARDA YÜZME EGZERSİZİ VE OBEZİTE OLUŞTURULAN SIÇANLARDA YÜZME EGZERSİZİ VE LLLL---- KARNİTİNİN DAVRANIŞ VE ÖĞRENMEYE ETKİSİKARNİTİNİN DAVRANIŞ VE ÖĞRENMEYE ETKİSİKARNİTİNİN DAVRANIŞ VE ÖĞRENMEYE ETKİSİKARNİTİNİN DAVRANIŞ VE ÖĞRENMEYE ETKİSİ

Nuriye Betül Bahadır1, Kamile Yazgan1, Asuman Gölgeli2

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Anabilim Dalı Kayseri 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Obezite; diyabet, hiperlipidemi, hipertansiyon, arterioskleroz ve çeşitli kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörüdür. Obezitede limbik yapıların etkilenmesi ile emosyonel, davranışsal ve kognitif fonksiyonlarda değişmeler gözlemlenebilir. Bu çalışmada obezite oluşturulmuş dişi ratlarda ağırlık kaybı amacıyla uygulanan egzersiz protokolu ve egzersize ilave L-karnitinin, davranış ve uzamsal öğrenmeye olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 3 aylık dişi Sprague-Dawley sıçan (n=20) kullanıldı. Obezite oluşturmak için sıçanlar 100 gram pellete 25 gram tereyağı eklenerek oluşturulan yüksek yağ içerikli diyet ile 8 hafta beslendi. Yüksek yağlı diyet hergün taze olarak hazırlandı. Sıçanların deneyin başlangıcından sonuna kadar yüksek kalorili yağlı diyetle beslenmeye uyum sağladığı gözlendi. Sekiz hafta sonunda sıçanlara ardışık 10 gün, 15 dakika 25 oC ‘de su içeren (60x25x40 cm) yüzme tanklarında yüzme egzersizi yaptırıldı. Sıçanların yarısına (n=10) sadece yüzme egzersizi uygulanırken (egzersiz grubu), kalan yarısına (n=10) egzersizden bir saat önce intraperitoneal yoldan 100 mg/kg/gün olarak L-karnitin verildi (egzersiz+L-karnitin grubu). Karnitin uygulaması 10 gün boyunca günde bir defa gerçekleştirildi. Açık alan düzeneğinde davranış parametreleri, Morris su labirentinde uzamsal öğrenme ve hafızaları değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Açık alan düzeneğinde egzersiz ve egzersiz+L –karnitin grubu sıçanların çizgi geçme sayısı sırasıyla 51,3± 6,96 ve 22,4± 4,06 anlamlı olarak farklı bulunmuştur (p < 0,05). Ön ekstremiteleri üzerinde yükselerek etrafı keşfetme ve tımarlanma davranışı da L-karnitin uygulana sıçanlarda daha az bulunmuştur (p < 0.05). Her iki grubun defekasyon sayısında ise fark yoktur (p > 0,05). Morris yüzme testinde egzersiz grubu ve egzersiz+L –karnitin grubu sıçanların yüzme hızları sırasıyla 23,4±4,01 cm/sn ve 21,5±4,9 cm/sn bulunmuş, diğer öğrenme ve bellek parametreleri arasında anlamlı fark gözlenmemiştir (p > 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: L-karnitin ratlarda lokomotor aktiviteyi, keşif ve tımarlanma davranışını azaltmış, uzamsal öğrenme ve bellek performansını etkilememiştir. Erciyes Üniversitesi BAP birimi tarafından TYL-12-4325 nolu proje ile desteklenmiştir.

Page 172: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

150

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P110000 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

OVEREKTOMİLİ SIÇANLARDA KISA VE UZUN SÜRELİ, OVEREKTOMİLİ SIÇANLARDA KISA VE UZUN SÜRELİ, OVEREKTOMİLİ SIÇANLARDA KISA VE UZUN SÜRELİ, OVEREKTOMİLİ SIÇANLARDA KISA VE UZUN SÜRELİ, ÖSTROJEN UYGULAMASININ ÖĞRENME VE ÖSTROJEN UYGULAMASININ ÖĞRENME VE ÖSTROJEN UYGULAMASININ ÖĞRENME VE ÖSTROJEN UYGULAMASININ ÖĞRENME VE BELLEK BELLEK BELLEK BELLEK ÜZERİNE ETKİLERİÜZERİNE ETKİLERİÜZERİNE ETKİLERİÜZERİNE ETKİLERİ

Y. Ziya Ziylan, Gülay Üzüm, Nesrin Bahçekapılı, A. Kerim Baltacı, Rasim Moğulkoç İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, İstanbul Selçuk Üniv. Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD, Konya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Son yıllarda östrojen uygulamalarının kognitif fonksiyonları etkilediği çeşitli araştırmacılar tarafından ileri sürülmüştür. Daha önceki çalışmalarda, östrojenin öğrenme ve bellek fonksiyonunu artırdığı gibi azalttığını gösterir çelişkili sonuçlar bildirilmiştir. Bu etkinin kullanılan deneysel paradigmalar veya seçilen östrojen tedavisindeki farklılıklardan kaynaklanabileceği olasıdır. Ayrıca, östrojenin etki mekanizması da önem taşımaktadır. Östrojenin kognitif fonksiyonlardaki etkilerinin çeşitli nörotransmitterlerle ilişkili olabileceği son yıllarda yapılan çok sayıdaki çalışmaya konu olmuştur. Bizde bu çalışmamızda overektomili sıçanlarda kısa ve uzun sureli östrojen uygulamalarının öğrenme ve bellek üzerine etkilerini, öğrenme ve bellek testleri uygulayarak araştırmayı, ayrıca öğrenme ve bellek fonksiyonu ile ilişkili beyin bölgelerinde ( hipokampus, frontal ve temporal korteks) asetilkolin ile ilişkisini ortaya koymak için histokimyasal olarak bu bölgelerde asetilkolin vezikül sayılarındaki değişmeleri araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmamız, İstanbul Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul’u ilkelerine uyularak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada 6-aylık dişi Sprague-Dawley sıçanlar kullanıldı Sıçanlar Kontrol, overektomi uygulanan, overektomi uygulandıktan 30 gün sonra 3 ve 21 gün süreyle 17 beta östradiol (10 µg/gün i.p) verilen gruplar olmak üzere dört gruba ayrıldı; öğrenme ve bellek fonksiyonlarını test etmek için 8- kollu radyal labirent taskı kullanıldı. Sekiz kola yem konularak uzamsal bellek değerlendirildi, 4 kol yemli, 4 kol yemsiz olarak da çalışma ve referans bellek performansı ölçüldü. Normal bir sıçan radyal labirent düzeneğine konulduğu zaman her kolun ucuna konan yemleri bulana kadar kollarda dolaşır.Ancak ölçüm öncesi yapılan alıştırma deneylerinden sonra her bir kolu bir kez ziyaret eder. Performans testlerinin saptanmasında sıçanların girdiği kola tekrar girmesi hata olarak değerlendirilir. Deney sonunda anestezi altında sıçanlar feda edilerek beyinleri çıkarıldı. Öğrenme ve bellek ile ilgili beyin bölgeleri (frontal korteks, temporal korteks ve hipokampus) ayrıldı ve elekronmikroskopik olarak ACh vezikülleri resimlenerek gösterildi ve sayıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol, overektomili ve östrojen ile tedavi edilen sıçanlarda ölçülen performans testleri birbirleriyle karşılaştırıldı. Elde edilen bulgular, overektomi sonucu bozulan spasyal hafızanın 3 gün östrojen uygulaması ile değişmediğini, ancak 21gün östrojen verilmesinin hem referans hem de çalışma belleğini anlamlı olarak iyileştirdiğini, ayrıca hipokampusta daha fazla olmak üzere incelenen beyin bölgelerinde asetilkolin veziküllerinin sayılarında artış olduğunu göstermiştir Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlarımız, uzun süreli öströjen uygulamasının hipokampus bağımlı spasyal bellek üzerine iyileştirici etkisi olduğunu ve bu etkinin hipokampus ve bellek ile ilgili diğer beyin bölgelerinde kolinerjik sistem aracılığıyla gerçekleşebileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, sonuçlarımız kadınlarda menopoz sonrası östrojen uygulamalarının, öğrenme ve bellek performansı üzerine olumlu etkilerinin olabileceğini düşündürmektedir.

Page 173: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

151

4 4 4 4 Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P111111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15 MİYELOPEROKSİDAZ (MPO) (MİYELOPEROKSİDAZ (MPO) (MİYELOPEROKSİDAZ (MPO) (MİYELOPEROKSİDAZ (MPO) (----G463A) GEN POLİMORFİZMİNİN MESANE KANSERİ İLE İLİŞKİSİG463A) GEN POLİMORFİZMİNİN MESANE KANSERİ İLE İLİŞKİSİG463A) GEN POLİMORFİZMİNİN MESANE KANSERİ İLE İLİŞKİSİG463A) GEN POLİMORFİZMİNİN MESANE KANSERİ İLE İLİŞKİSİ

Şule Seckin1, Canan Kucukgergin1, Öner Sanli2, Zevat Tefik2, Abdullah Feyyaz Ural2, Teoman Cem Kadıoğlu2

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Çapa, İstanbul 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı, Çapa, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Mesane kanseri dünyadaki en yaygın kanserlerden biri olarak kabul edilmektedir. Genetik ve çevresel faktörlerin mesane kanserinin oluşumu ve gelişimi üzerinde etkili olduğu ileri sürülmektedir. Bu çalışmadaki amacımız, MPO G463A polimorfizminin türk toplumunda mesane kanseri oluşumu ve gelişimi ile ilişkisini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza 2008-2013 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalına başvuran ve histopatolojik olarak mesane tümörü tanısı konan hastalar (n= 158) ile sağlıklı kişiler (n=232) dahil edildi. Çalışmamız İstanbul Tıp Fakültesi etik kurulu tarafından onaylandı. MPO G463A gen polimorfizmi Restriksiyon Fragment Uzunluk Polimorfizmi (PCR-RFLP) ile incelendi. Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak ki-kare (χ2), Mann-Whitney U testi ve lojistik regresyon testleri kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Hasta ve kontroller arasında yaş, cinsiyet ve BMI açısından anlamlı bir farklılık saptanmadı. Hasta grubunda kontrol grubuna göre sigara kullanımı bakımından anlamlı bir artış görüldü. MPO –G463A polimorfizminde hasta grubunda GG genotip dağılımında ve en az bir G alleli taşıyanlarda kontrol grubuna göre anlamlı bir artış görüldü (aOR=1,45, 95%CI=1.32-2.05; p=0.035; aOR=1.62, 95%CI=1.19-2.21; p=0.002). Mesane kanserinde, tümör derece ve evresi ile MPO G463A polimorfizmi arasında anlamlı bir ilişki olmadığı saptandı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlarımıza göre, MPO –G463A gen polimorfizminin mesane kanseri oluşumu için bir risk faktörü olduğu fakat gelişimi için bir risk faktörü olmadığı ileri sürülebilir.

Page 174: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

152

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P112222 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

KOLELİTİYAZİS HASTALARINDA GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE,KOLELİTİYAZİS HASTALARINDA GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE,KOLELİTİYAZİS HASTALARINDA GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE,KOLELİTİYAZİS HASTALARINDA GÜNLÜK FİZİKSEL AKTİVİTE, ANKSİYETE VE DEPRESYONUN ARAŞTIRILMASIANKSİYETE VE DEPRESYONUN ARAŞTIRILMASIANKSİYETE VE DEPRESYONUN ARAŞTIRILMASIANKSİYETE VE DEPRESYONUN ARAŞTIRILMASI

Abdurrahman Genç1, Ahmet Bal2, Cemil Çelikağı1, Hatice Yalçınkaya1, Necip Fazıl Çoban1, Serkan Aslanalp1, Kağan Üçok1

1Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Afyonkarahisar 2Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Afyonkarahisar

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Prevalansı cinsiyet, yaş ve etnik kökene göre değişen kolelitiyazisin sedanter yaşamla ilişkili olduğu bilinmektedir. Hastalığın morbidite ve mortalitesinin en yüksek olduğu gruplar kadınlar, obezler ve yaşlılardır. Fiziksel aktivitenin sağlık üzerine yararlı etkileri, egzersizin düzenli yapılmasının yanı sıra süresine ve şiddetine bağlıdır. Bu çalışmanın amacı sağlıklı kontrollere göre kolelitiyazis hastalarında günlük fiziksel aktivite, anksiyete ve depresyon parametre farklılıklarını ve bu parametreler arası ilişkileri araştırmaktır. GerGerGerGereç ve Yöntem: eç ve Yöntem: eç ve Yöntem: eç ve Yöntem: Gönüllülük prensibine göre çalışmaya 29 kadın kolelitiyazisli hasta ve 30 sağlıklı kadın kontrol alındı. Tüm katılımcılara uluslararası fiziksel aktivite anketi (UFAA), Beck depresyon envanteri (BDE) ve Beck anksiyete envanteri (BAE) uygulandı. UFAA ile haftalık şiddetli, orta dereceli fiziksel aktivite ve yürüme sürelerinin yanı sıra günlük oturma süresi belirlendi. Katılımcıların toplam fiziksel aktivite süresi hesaplandı ve ‘düşük', 'orta' ve 'yüksek' düzey biçiminde sınıflandırıldı. Veriler SPSS 18.0 istatistik programıyla değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yürüme ve toplam fiziksel aktivite süreleri, kontrol grubuna göre kolelitiyazis hastalarında daha düşük bulundu. Kolelitiyazis hastaları ve kontrol grubunun şiddetli, orta dereceli ve oturma süreleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı. Kolelitiyazis hastaları ve kontrol gruplarının düşük, orta ve yüksek fiziksel aktivite düzeylerindeki yüzde değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulundu (p < 0.001). Hasta ve kontrol gruplarının BDE ve BAE değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı. BDE ve BAE skorları ile fiziksel aktivite değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyona rastlanmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlar, düşük fiziksel aktivite ile kolelitiyazis arasındaki pozitif ilişki olduğu yönündeki genel kanıyı desteklemektedir. Günlük yaşam içerisine düzenli egzersiz programlarının dahil edilmesinin kolelitiyazis oluşumunda koruyucu bir rol oynayabileceğini düşünmekteyiz. Bu çalışmanın, kolelitiyazis patogenezinde fiziksel aktivite düzeyinin etkinliğini daha iyi aydınlatabilecek ileri araştırmaların yapılamasına gereksinim olduğuna dair ipuçları içerdiği kanaatindeyiz.

Page 175: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

153

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P113Poster No: P113Poster No: P113Poster No: P113 Saat: Saat: Saat: Saat: 15.4515.4515.4515.45----17.1517.1517.1517.15

DİYABET MODELİNDE PULSLU ELEKTROMANYETİK ALANIN DİYABET MODELİNDE PULSLU ELEKTROMANYETİK ALANIN DİYABET MODELİNDE PULSLU ELEKTROMANYETİK ALANIN DİYABET MODELİNDE PULSLU ELEKTROMANYETİK ALANIN OKSİDAN/ANTİOKSİDAN PARAMETRELERE ETKİSİOKSİDAN/ANTİOKSİDAN PARAMETRELERE ETKİSİOKSİDAN/ANTİOKSİDAN PARAMETRELERE ETKİSİOKSİDAN/ANTİOKSİDAN PARAMETRELERE ETKİSİ

Hafiza Gözen1, Can Demirel1, Tuncer Demir2, Müslüm Akan3,Mehmet Tarakçıoğlu3

1Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Gaziantep 2Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

3Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Gaziantep Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Oksidatif stresin hem neden olduğu hem de birlikte seyrettiği hastalıklardan biri de diyabettir. Antioksidanlar ise serbest radikalleri nötralize ederek oksidatif stresi azaltır ve organizmanın zarar görmesini engellerler. Literatürde birçok hastalık veya hastalık modelinde farklı uygulama şekilleriyle Pulslu Elektromanyetik Alanın (PEMA)’nın tedavi edici etkileri araştırılmıştır. Bu çalışmada ise sınırlı sayıda araştırmaya konu olan diyabette oluşan oksidatif stress ve antioksidan mekanizmalar üzerine PEMA’nın etkileri incelendi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Ortalama ağırlıkları 180–220 gr arasında olan 32 adet wistar cinsi, erkek sıçan kullanılmıştır. Etik kurul izni alındıktan sonra sıçanlar rastgele kontrol (K;n=8), sham (SPEMA;n=8), diyabet (D;n=8), diyabet+PEMA (D+PEMA;n=8) olmak üzere toplam 4 gruba ayrılmıştır. SPEMA, D, ve D+PEMA gruplarında 50 mg/kg STZ uygulanarak diyabet oluşturulmuştur. PEMA’nın etkisini araştırmak amacıyla SPEMA grubuna aynı çevre koşulları altında cihaz çalıştırılmadan uygulama yapılmıştır. Helmholtz bobinlerinden oluşan elektromanyetik alan sisteminde PEMA uygulamaları D+PEMA grubuna diyabet tanısı konduktan sonra başlayıp günlük 60 dakika olmak üzere 4 hafta devam etmiştir. Deney süresinin sonunda tüm gruplardan elde edilen karaciğer dokusundan Total Antioksidan Düzeyi (TAS mmolTrolox Equiv./L) Total Oksidan Düzeyi (TOS H2O2 Equiv./L) ölçümleri yapılmıştır. Bunlardan elde edilen sonuçlarla Oxidative Stress İndex (OSİ µmol H2O2 equivalent/L/µmol Trolox equivalent/L) oranı da hesaplanmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: D+PEMA grubunun TAS kapasiteleri K grubunun seviyelerine yaklaşmış (p > 0,05) ve SPEMA grubuna göre yüksek olduğu bulunmuştur (p < 0,05). Ancak bu artış D grubuyla fark yaratmamıştır (p > 0,05). K grubuna göre SPEMA ve D gruplarında TOS düzeylerindeki artma istatistiksel olarak anlamlıyken (p < 0,05) D+PEMA grubunda da bir miktar artma olsa da diğer gruplarla anlamlı farklılık yaratmamıştır (p > 0,05). SPEMA ve D grupları OSİ oranına göre karşılaştırıldığında, bu gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p > 0,05). Birbirine benzer oranlar K ve D+PEMA grupları karşılaştırıldığında da elde edilmiştir (p > 0,05). Ancak K ve D+PEMA gruplarına göre SPEMA ve D gruplarından elde edilen oranlar yüksekti (p<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: PEMA’nın diyabet gruplarıyla karşılaştırıldığında TAS, TOS değerleri üzerinde olumlu etkiler yarattığı OSİ ortalamasını da diyabet gruplarına göre düşürdüğünü gözlemledik. Literatürde diyabet komplikasyonlarından özellikle diyabetik nöropatide bir tedavi seçeneği olarak karşımıza çıkan PEMA’nın, diyabette olumlu etkilerini oksidatif stresi azaltıp antioksidanların artışını destekleyerek ortaya çıkardığını düşünmekteyiz. Bu çalışma Gaziantep Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından TF.13.04 nolu projeyle desteklenmiştir.

Page 176: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

154

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P114444 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇAN BÖBREKLERİNDE ARSENİK MARUZİYETİNİN NEDEN OLDUĞU APOPTOZİS VE SIÇAN BÖBREKLERİNDE ARSENİK MARUZİYETİNİN NEDEN OLDUĞU APOPTOZİS VE SIÇAN BÖBREKLERİNDE ARSENİK MARUZİYETİNİN NEDEN OLDUĞU APOPTOZİS VE SIÇAN BÖBREKLERİNDE ARSENİK MARUZİYETİNİN NEDEN OLDUĞU APOPTOZİS VE OKSİDATİF STRESE KARŞI TİMOKİNONUN KORUYUCU ETKİLERİOKSİDATİF STRESE KARŞI TİMOKİNONUN KORUYUCU ETKİLERİOKSİDATİF STRESE KARŞI TİMOKİNONUN KORUYUCU ETKİLERİOKSİDATİF STRESE KARŞI TİMOKİNONUN KORUYUCU ETKİLERİ

Ümit Şener1, Ramazan Uygur2, Cevat Aktaş3, Emine Uygur1, Mustafa Erboğa3, Gülseren Balkaş4, Veli Çağlar2, Bahadır Kumral5, Ahmet Gürel4, Hasan Erdoğan1

1Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Tekirdağ 2Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı, Tekirdağ

3Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Tekirdağ 4Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Tekirdağ

5Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, Tekirdağ Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Çevresel bir toksik madde olan arsenik, suda doğal olarak bulunmasının yanı sıra su ortamlarına sanayi artıklarından ve pestisitlerden de karışmakta ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Arsenikli içme sularının tüketilmesi de başta böbrekler olmak üzere birçok organda hasar oluşturmaktadır. Yapılan çeşitli çalışmalarla, çörek otu tohumunun uçucu yağlarının ana bileşeni olan timokinonun güçlü antioksidan özelliklere sahip olduğu bildirilmiştir. Bu amaçla, çalışmamızda sıçanlarda deneysel olarak arseniğe bağlı böbrek hasarı oluşturulması ve timokinon verilerek arseniğin olumsuz etkilerinin önlenmesi planlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, 12-16 haftalık ve 250-300 gram ağırlığındaki 24 adet Sprague-Dawley cinsi, erkek sıçanlar üç gruba ayrıldı; 1) Kontrol (10 ml/kg SF, i.g.) grubu, 2) Arsenik (10 mg/kg sodyum arsenit, i.g.) grubu, 3) Arsenik (10 mg/kg, i.g.) + Timokinon (10 mg/kg, i.g.) grubu. 15 günlük deney süresi sonunda, anestezi (Xylazin HCl, 10 mg/kg, i.p. ve Ketamin HCl, 90 mg/kg, i.p.) altında sakrifiye edilen sıçanların böbrekleri alındı. Her sıçana ait sol böbrekte biyokimyasal parametrelerden süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) aktiviteleri ile malondialdehit (MDA) düzeyleri spektrofotometrik olarak ölçüldü. Sağ böbrekte ise; histolojik olarak rutin doku takibi yapıldı ve böbrek kesitleri hematoksilen-eozin (H-E) ile boyandı. TUNEL yöntemi kullanılarak apoptozis değerlendirildi. Tüm istatistiksel analizler, PASW® Statistics 18 for Windows (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) kullanılarak yapıldı. Grupların dağılımı, Shapiro-Wilk testi ile analiz edildi. Gruplar arası karşılaştırma, independent sample t testi kullanılarak yapıldı. İstatistiksel olarak p < 0.05 anlamlı değer kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Arsenik uygulaması sonucunda, böbrek yapısında hasarın oluştuğu gözlendi. Böbrekte, tübüllerde dejenerasyon ve genişleme görülürken, tübül epitel hücrelerinin de lümene döküldüğü görüldü. Arsenik uygulaması sonucunda, TUNEL pozitif hücre sayısının arttığı görüldü. Timokinon tedavisi sonucunda ise böbrekteki dejeneratif değişikliklerin gerilediği ve kontrol grubuna yakın bir görünüm sergilediği gözlendi. Kontrol grubu ile arsenik verilen grubun böbrek dokularının karşılaştırılmasında SOD (p < 0.001), CAT (p < 0.001) ve GSH-Px (p < 0.001) aktivitelerinin önemli derecede azaldığı tespit edildi. Arsenik grubu ile Arsenik+Timokinon verilen tedavi grubunun karşılaştırılmasında SOD (p < 0.007), CAT (p < 0.001), GSH-Px (p < 0.045) aktivitelerinin önemli arttığı tespit edilmiştir. Ayrıca arsenik grubu ile arsenik+timokinon verilen tedavi grubunun karşılaştırılmasında MDA (p < 0.0001) düzeylerinin önemli derecede azaldığı tespit edilmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Arseniğin böbrekte sebep olduğu dejeneratif değişikliklerin, Timokinon tedavisi sonucunda gerilediği ve artan TUNEL pozitif hücre sayısını ise düşürdüğü gözlendi. Ayrıca, Timokinon’un arseniğin böbrek dokusunda azalttığı SOD, CAT ve GSH-Px değerlerini arttırırken, artan MDA düzeyini ise azalttığı belirlendi. Dolayısıyla sıçan böbreklerinde histopatolojik ve biyokimyasal olarak hasara aynı zamanda apoptozise sebep olan arseniğin olumsuz etkileri, Timokinon tarafından azaltılmaktadır.

Page 177: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

155

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P115555 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15 CERANİBCERANİBCERANİBCERANİB----2 NİN KANSERLİ PROSTAT HÜCRELERİNE2 NİN KANSERLİ PROSTAT HÜCRELERİNE2 NİN KANSERLİ PROSTAT HÜCRELERİNE2 NİN KANSERLİ PROSTAT HÜCRELERİNE ANTİKANSER VE APOPTOTİK ETKİLERİANTİKANSER VE APOPTOTİK ETKİLERİANTİKANSER VE APOPTOTİK ETKİLERİANTİKANSER VE APOPTOTİK ETKİLERİ

Gökhan Kuş, Selda Kabadere, Ruhi Uyar

1Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sağlık Programları Bölümü 2Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Prostat kanseri erkek ölümleri arasında ikinci sırada yer alır. Sfingolipid metabolizmasının merkezinde bulunan seramid, hücre çoğalmasının baskılanmasına ve apoptozun uyarılmasına aracılık eder. Seramid, seramidaz ve sfiongozinkinaz enzimleri aracılığıyla sfingozin 1-fosfata (S1P) dönüştürülür. Hücrelerdeki seramid/S1P dengesinin bozulması çoğalmaya ya da apoptoza neden olabilir. Çalışmamızda, bir seramidaz baskılayıcısı olan ceranib-2’nin insan kanserli prostat hücrelerinin (LnCaP ve DUO145) çoğalmasına ve apoptozuna olan etkileri in vitro ortamda araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Ceranib-2 dozlarının 24 ve 48 saat uygulanmasından sonra yaşayan hücre sayısı MTT ve tripan mavisi yöntemleri kullanılarak belirlendi. En etkili dozların uygulanması sonunda ortaya çıkan hücre ölüm türünü belirlemek için akım sitometrik ölçümleri yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: LnCaP hücrelerine 24 saat 0.1, 1, 5, 10, 25 ve 50 µM ceranib-2 uygulaması sonucunda elde edilen yaşayan hücre oranları %84 (p < 0.05), %80 (p < 0.01), %64, %56, %40 ve %15 (p < 0.001) olarak hesaplandı. 48 saat sonra aynı ceranib-2 dozlarında belirlenen yaşayan hücre oranları sırasıyla %81 (p < 0.05), %74, %60 (p < 0.01), %55, %27 ve %11 (p < 0.001) oldu. DUO145 hücrelerine 24 saat aynı dozlarda ceranib-2 verildikten sonra yaşayan hücre oranları sırasıyla %84, %82 (p < 0.05), %63, %50, %41, % 18 (p < 0.001) iken, 48 saatte %64, %42, %30, %20, %8 ve % 5 (p < 0.001) oldu. Kontrol, 25 ve 50 µM ceranib-2 gruplarında akım sitometrik yöntemiyle ölçülen apoptoz değerleri LnCaP hücrelerinde 24 saatte sırasıyla %1, % 5 ve % 36; 48 saat sonra ise %1, %15 ve % 60 olarak bulundu. DUO145 hücrelerinde aynı dozlarda ölçülen erken apoptoz değerleri sırasıyla 24 saat için %2, %5 ve % 6 iken 48 saat için %5, %14 ve %1 oldu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Ceranib-2’nin her iki kanserli prostat hücre dizilerinde çoğalmayı baskıladığı ve hücreleri öldürdüğü ilk kez belirlenmiştir. Ceranib-2’nin DUO145 hücrelerini öldürme etkisinin apoptozdan başka bir yolakla olabileceği oysa, LnCaP hücrelerinin ölüm nedeninin apoptozla olduğu sonucuna varılmıştır. Bu çalışma Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonunca desteklenmektedir.

Page 178: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

156

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P116666 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

KANSERLİ KOLON HÜCRE DİZİSİNDE SERANİBKANSERLİ KOLON HÜCRE DİZİSİNDE SERANİBKANSERLİ KOLON HÜCRE DİZİSİNDE SERANİBKANSERLİ KOLON HÜCRE DİZİSİNDE SERANİB----2’NİN HÜCRE YAŞAMINA OLASI ETKİLERİ2’NİN HÜCRE YAŞAMINA OLASI ETKİLERİ2’NİN HÜCRE YAŞAMINA OLASI ETKİLERİ2’NİN HÜCRE YAŞAMINA OLASI ETKİLERİ Mustafa Başpınar, Rumeysa Özyurt, Gökhan Kuş, Özden Kutlay, Mete Özkurt,

Nilüfer Erkasap, Serdar Erkasap, Selda Kabadere

1Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Eskişehir 2Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Eskişehir

3Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi, Sağlık Programları Bölümü, Eskişehir Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Antikanser ilaçların seramid düzeyini arttırarak hücrelerde apoptoza yol açtıkları çalışmalarla gösterilmiştir. İntraselüler asit seramidaz enzim miktarı azaldığında, seramid miktarı artmakta ve bu apoptozis ile sonuçlanmaktadır. Seramidaz enzimi kanserli prostat, baş-boyun ve melanoma hücrelerinde kontrollere göre yüksek bulunmuştur. Seramidaz enziminin baskılanmasının kanserli prostat, karaciğer, akciğer, bağırsak ve melanoma hücrelerinin apoptozunu uyardığı ve kanseri engellediği gösterilmiştir. Son günlerde üzerinde yoğun çalışılan ve asit seramidaz enzimini hedef alan antikanser ilaçlardan biri de seranib-2’dir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, 0.1, 1, 5, 10, 25 ve 50 µM konsantrasyondaki seranib-2’nin kolon kanseri hücre (Caco-2) canlılığı üzerine 24 ve 48 saatteki etkisi 3-(4,5-D-methylthiazol-2-yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide thyazolyl blue (MTT) yöntemiyle belirlendi. 25 ve 50 µM seranib-2’nin tümör nekrozis faktör-alfa (TNF alfa), tümör nekrozis faktör-alfa reseptör1 (TNF-alfaR1) ve asit seramidaz (ASAH) mRNA gen ekspresyon düzeylerine etkisi Real-Time PCR (RT-PCR) tekniği ile ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Seranib-2 nin, Caco-2 hücre canlılığını üzerine etkisini kontrol ile karşılaştırdığımızda 1 µM’dan itibaren azalmaya başladığını ve 50 µM konsantrasyonda 24 ve 48 saatte sırasıyla %47 ve %52 oranında azalttığını görülmüştür (p < 0.001). RT-PCR sonuçlarına göre, gruplar arasında TNF-alfa mRNA düzeylerinde herhangi bir fark gözlenmezken 24 saatte TNF-alfaR1 mRNA düzeyleri, her iki konsantrasyonda da kontrole göre azalmış (p < 0.05), 48 saatte ise bir fark oluşmamıştır. ASAH mRNA düzeyleri ise 48 saat sonrası 50 µM’lık tedavi grubunda tüm gruplara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p < 0.001). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamız, seranib-2’nin zaman ve doz bağımlı güçlü anti-kanser etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. TNF-alfa mRNA ekspresyonunun değişmemesi ancak TNF-alfaR1 mRNA düzeylerinin kontrole göre azalmış olması seranib-2’nin farklı yolaklardan etki edebileceğini göstermiştir. ASAH mRNA düzeyinin tedavi gruplarında yüksek çıkması kullanılan seranib-2 dozunun ASAH ekspresyonunu düşürmede etkili olmadığını veya hücre ölümünün seramidaz inhibisyonundan farklı bir yoldan seramidaz enziminin ürünleri olan sfingozin ve sfingozin-1-fosfat inhibisyonuyla olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızın bundan sonraki kısmında seranib-2 nin etki mekanizmasının farklı yolaklar üzerinden açıklanması hedeflenmektedir.

Page 179: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulu sal Fizyoloji Kongresi 2014

157

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P117777 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA TİP I DİYABETES OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA TİP I DİYABETES OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA TİP I DİYABETES OKUL ÇAĞINDAKİ ÇOCUKLARDA TİP I DİYABETES MELLİTUSUN BİLİŞSEL FONKSİYONLARI MELLİTUSUN BİLİŞSEL FONKSİYONLARI MELLİTUSUN BİLİŞSEL FONKSİYONLARI MELLİTUSUN BİLİŞSEL FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİÜZERİNE ETKİSİÜZERİNE ETKİSİÜZERİNE ETKİSİ

Memet Hanifi Emre1, Özlem Özel Özcan2, Ayşehan Akıncı3, Ebru Küçükkavruk4, Mustafa Sesli4, Ayşe Söyler4, Mert Seyhan4

1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı, Malatya

3İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, 4 Dönem-II Öğrencileri, Malatya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Çalışmada ilk ve orta öğretime devam eden tip I diyabet mellitus tanısı ile izlenen çocukların, benzer yaş aralığındaki fiziksel ve ruhsal problemi olmayan çocuklar ile bilişsel fonksiyonlar yönünden karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: İnönü Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Endokrinoloji polikliniğine 2012- 2014 yılları arasında başvuran ve ilk kez diyabet tanısı alan 29 çocuktan çalışma grubu oluşturuldu. Benzer yaş aralığındaki 28 sağlıklı çocuk kontrol grubu olarak seçildi. Toplam 57 çocuk çalışmaya dâhil edildi. Çocuk ve Ergen psikiyatri Anabilim Dalı tarafından çalışmada ki tüm çocuklara Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeğinin gözden geçirilmiş testi (WISC-R ) bu konuda eğitim almış uzman psikologlar tarafından bireysel olarak uygulandı. Çalışma ve kontrol grubunda yer alan çocuklar ilk öğretim(6-11) ve orta öğretim(12-16 yaş aralığında) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Sonuçlar gruplar arasında karşılaştırıldı. 12-16 yaş aralığında olan diyabet tanısı alan çocuklar I. grup, 6-11 yaş aralığında olup diyabet tanısı alanlar II. grup , 6-11 yaş aralığında olan sağlıklı olan çocuklardan oluşan grup ise III. grup ve 12-16 yaş aralığında olan sağlıklı çocuklardan oluşan grup IV .grup olarak adlandırıldı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 13.0 versiyonu kullanıldı ve p < 0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Performans alt testleri değerlendirildiğinde performans toplam puanı , resim tamamlama ve resim düzenleme alt testlerinde III grup ile IV grup ve III grup ile I.ve II. gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p < 0.05). Toplam zeka bölümü puanları karşılaştırıldığında ise III grup ile I ve II gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmanın sonuçları diyabet tanısı konan çocuklarda dikkat yoğunlaştırma, olaylar dizisini algılama sebep-sonuç ilişkisi ve akıl yürütme gerektiren işlevlerde bozulma olduğunu destekler niteliktedir. Bu durum diyabetin beyinde belli işlevlerle ilgili belirli üniteleri etkilediğini gösterebilir.

Page 180: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

158

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P118888 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15 TESTİKÜLER TORSİYONTESTİKÜLER TORSİYONTESTİKÜLER TORSİYONTESTİKÜLER TORSİYON----DETORSİYONU OLUŞTURAN SIÇANLARDADETORSİYONU OLUŞTURAN SIÇANLARDADETORSİYONU OLUŞTURAN SIÇANLARDADETORSİYONU OLUŞTURAN SIÇANLARDA ÇİNKO İLE MELATONİNİN ÇİNKO İLE MELATONİNİN ÇİNKO İLE MELATONİNİN ÇİNKO İLE MELATONİNİN

AYRI AYRI VE KOMBİNE UYGULAMASININ TESTİKÜLER HASAR VE SPERMATOGENETİK AYRI AYRI VE KOMBİNE UYGULAMASININ TESTİKÜLER HASAR VE SPERMATOGENETİK AYRI AYRI VE KOMBİNE UYGULAMASININ TESTİKÜLER HASAR VE SPERMATOGENETİK AYRI AYRI VE KOMBİNE UYGULAMASININ TESTİKÜLER HASAR VE SPERMATOGENETİK AKTİVİTE AKTİVİTE AKTİVİTE AKTİVİTE ÜZERİNE ETKİSİÜZERİNE ETKİSİÜZERİNE ETKİSİÜZERİNE ETKİSİ

Abdülkerim Kasım Baltacı1, Nihal Savuran1, Rasim Moğulkoç1, Betül Yazğan1, Mustafa Cihat Avunduk2, Mehmet Öz1

1Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Fizyoloji Anabilim Dalı, Konya

2Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi/ Patoloji Anabilim Dalı, Konya Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Testis torsiyonu başlıca spermatik kordonun bükülmesiyle oluşan ürolojik bir sendromdur. Cerrahi olarak acil müdahale edilmesi gereken bir durum olup sıklıkla torsiyon olan (ipsilateral) ve olmayan (kontralateral) testiste infertiliteye yol açar. Mevcut çalışmanın amacı da sıçanlarda deneysel olarak testis torsiyon-detorsiyonunda kuvvetli antioksidan etkilere sahip olduğu bilinen çinko, melatonin ve çinko+melatoninin 3 hafta süreli uygulamasının testiküler hasar ve spermatogenetik aktivite üzerine olan etkilerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışma ağırlıkları ortalama 250 gr olan erkek Wistar albino sıçanlar üzerinde gerçekleştirildi. Deney grupları şu şekilde oluşturuldu. 1-Kontrol, 2-Sham, 3-İskemi-Reperfüzyon, 4-Çinko + İskemi-Reperfüzyon, 5- Melatonin+ İskemi-Reperfüzyon, 6-Çinko +Melatonin + İskemi-Reperfüzyon grubu. Çinko (5 mg/kg) ve melatonin (3 mg/kg) iskemi-reperfüzyon öncesi 3 hafta boyunca periton içi olarak uygulandı. Testis iskemi-reperfüzyonu genel anestezi yapılan hayvanlarda sağ testislerin 1 saat iskemi ve 1 saat reperfüzyonu şeklinde oluşturuldu. Uygulamanın bitiminde dekapite edilen hayvanlardan alınan testis doku örnekleri Johansen ve arkadaşlarının tanımladığı skorlamaya göre, testiküler hasar ve spermatogenetik aktivite yönünden değerlendirildi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Johansen skorlamasına göre en yüksek testiküler hasar ve en düşük (baskılanmış) spermatogenetik aktivite hiçbir uygulamanın yapılmadığı iskemi-reperfüzyon grubunda (grup 3) elde edildi (P<0.001). Uygulama yapılan grupların tamamı (grup 4, 5, 6) testiküler hasar yönünden grup 3’den daha düşük P<0.001), spermatogenetik aktivite yönünden ise grup 3’den daha yüksek değerlere sahipti (P<0.001). Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Mevcut çalışmanın sonuçları sıçanlarda testis-iskemi reperfüzyonunda artan testiküler hasar ve baskılanan spermatogenetik aktivitenin çinko, melatonin ve çinko+melatonin uygulamasıyla kısmen düzeldiğini göstermektedir. * Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü (BAP, proje no:12202010) tarafından desteklenmiştir.

Page 181: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

159

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P11Poster No: P119999 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

RADYO FREKANS RADYASYONUN DİYABETİK VE NORMAL SIÇANLARDA BÖBREK RADYO FREKANS RADYASYONUN DİYABETİK VE NORMAL SIÇANLARDA BÖBREK RADYO FREKANS RADYASYONUN DİYABETİK VE NORMAL SIÇANLARDA BÖBREK RADYO FREKANS RADYASYONUN DİYABETİK VE NORMAL SIÇANLARDA BÖBREK DOKUSUNDA OKSİDAN STRES ÜZERİNE ETKİSİDOKUSUNDA OKSİDAN STRES ÜZERİNE ETKİSİDOKUSUNDA OKSİDAN STRES ÜZERİNE ETKİSİDOKUSUNDA OKSİDAN STRES ÜZERİNE ETKİSİ

Dilek Kuzay, Çiğdem Özer, Bahriye Sırav, Nesrin Seyhan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik AD Gazi Non-İyonizan Radyasyondan Korunma Merkezi - GNRK Ankara

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Son yıllarda cep telefonlarının ve baz istasyonlarının sayılarının hızla artması ile giderek artan düzeyde Radyo Frekans Radyasyona (RFR) maruz kalmaktayız Yapılan deneysel çalışmalar RFR’nin değişik dokularda serbest radikal üretimini arttırabileceğini göstermiştir. Bu çalışmaların büyük kısmı sağlıklı deneklerde gerçekleştirilmiştir. Diyabet günümüzde sık rastlanan bir hastalıktır ve diyabetik kişilerin RFR’ye uzun dönemli maruziyetlerinde oluşan biyolojik etkiler konusunda bilimsel bilgi oldukça yetersizdir. Ayrıca RFR’nin üreme ve sinir sistemi üzerindeki etkileri ile ilgili çok sayıda çalışma olmasına rağmen böbrek dokusu ile ilgili araştırmalar sınırlı kalmıştır. Çalışmamızda RFR’nin diyabetik ve normal sıçanlarda böbrek dokusunda oksidan stres üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve YöGereç ve YöGereç ve YöGereç ve Yöntem: ntem: ntem: ntem: Çalışmamızda Wistar Albino sıçanlar 6 gruba ayrıldı. Kontrol (K), Kontrol Diyabetli (KD), Sham (S), Sham Diyabetli (SD), Normal RF maruziyet, Diyabetli RF Maruziyet (RF-D). Diyabet intraperitoneal tek doz 65 mg/kg Streptozotosin enjeksiyonuyla oluşturuldu, 48 saat sonra AKŞ’leri 250 mg/dl’nin üzerindekiler diyabet kabul edildi. Rohde&Schwartz RF sinyal jeneratörü ile oluşturulan RF (2100 MHz ), sıçanlara yakın alan bölgesi olarak tanımlanan ETS-LindgrenHorn Antenden 5 cm mesafede bir ay boyunca, 20 dakika/gün, 5 gün/hafta olmak üzere uygulandı. Sham gruplar RF uygulanmadan anten altına 20 dakika boyunca alınırken, kontrol grupları ise deney boyunca yaşam alanlarından ayrılmadılar. Uygulamaların bitiminde sıçanlar anestezi altında dekapite edilerek böbrek dokularında oksidan stresin göstergesi malondialdehit, NOx ve antioksidan glutatyon düzeyleri çalışıldı. Sonuçlar ANOVA ve Mann Whitney U testleri ile değerlendirildi. p<0.05 değerleri anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Malondialdehit , glutatyon ve nitrik oksit düzeylerinde Diyabetik olan ve olmayan, Kontrol ve Sham grupları arasında fark tespit edilmedi. Diyabetik olan ve olmayan gruplarda RFR uygulaması malondialdehit düzeyini arttırdı (p<0.05) glutatyon düzeyini azalttı (p<0.05). NOx düzeylerinde diyabetik grupta artış olmazken , diyabet olmayan gruptaki artış anlamlı bulunmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: 2100 MHz RFR ye bir ay süreyle maruziyet diyabetik olan ve olmayan hayvanlarda böbrek dokusunda oksidan stresi arttırırken antioksidan düzeyinde azalmaya neden olmuştur.

Page 182: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

160

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P120000 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

YENİ SENTEZLENEN 2YENİ SENTEZLENEN 2YENİ SENTEZLENEN 2YENİ SENTEZLENEN 2----(2,3,4(2,3,4(2,3,4(2,3,4----TRİMETOKSİFENİL)TRİMETOKSİFENİL)TRİMETOKSİFENİL)TRİMETOKSİFENİL)----1111----SUBSTİTÜEFENİL)AKRİLONİTRİL SUBSTİTÜEFENİL)AKRİLONİTRİL SUBSTİTÜEFENİL)AKRİLONİTRİL SUBSTİTÜEFENİL)AKRİLONİTRİL BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE SERİLERİ (MCFBİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE SERİLERİ (MCFBİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE SERİLERİ (MCFBİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE SERİLERİ (MCF----7) ÜZERİNE 7) ÜZERİNE 7) ÜZERİNE 7) ÜZERİNE

ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASIANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASIANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASIANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN ARAŞTIRILMASI Suat Tekin1, Kenan Koran2, Furkan Özen2, Ahmet Orhan Görgülü2, Süleyman Sandal1

1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya 2Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Elazığ

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Akrilonitril bileşiklerinin organik yapısı RC≡N şeklinde olup organik bileşiklerin elde edilmesinde kullanılmaktadır. Fenilakrilonitril bileşikleri tıp ve biyolojik çalışmalarda da oldukça büyük öneme sahiptir. Son zamanlarda akrilonitril türevlerinin çeşitli kanser hücreleri üzerinde etkili olduğu belirlenmiş ve çalışmalar bu yönde ağırlık kazanmıştır. Bu çalışma kendi laboratuvarımızda sentezlediğimiz akrilonitril türevi bileşiklerin İnsan meme kanseri hücre hattı (MCF-7) üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 3 farklı akrilonitril türevi bileşik (Kimyasal yapı; 1. Bileşik: 2-(2,3,4-Trimetoksifenil)-1-(3-(triflorofenil)akrilonitril, 2. Bileşik: 2-(2,3,4-Trimetoksifenil)-1-(3-klorofenil) akrilonitril, 3. Bileşik: 2-(2,3,4-Trimetoksifenil)-1-(4-klorofenil)akrilonitril) Knoevenagel kondenzasyon yöntemine göre kendi laboratuvarımızda sentezlendi. Sentezlediğimiz fenilakrilonitril türevlerinin farklı konsantrasyonlarının (1, 5, 25, 50 ve 100 µM) MCF-7 hücre hatları üzerindeki etkileri MTT [3-(4,5-dimetiltiazol-2-il)difenil tetrazolium bromid] assay yöntemi ile belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Çalışma sonunda 2-(2,3,4-Trimetoksifenil)-1-(3-(triflorofenil)akrilonitril’in (1. bileşik) tüm konsantrasyonlarının hücre canlılığını azalttığı ancak canlılıktaki azalmaların sadece 25, 50 ve 100 μM’lık konsantrasyonlarda istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi (p < 0.01). İkinci bileşik 2-(2,3,4-Trimetoksifenil)-1-(3-klorofenil)akrilonitril’in ise uygulanan yüksek iki dozu sadece hücre canlılığında anlamlı azalmalara neden oldu (p < 0.01). 3. Bileşik 2-(2,3,4-Trimetoksifenil)-1-(4-klorofenil)akrilonitril’in etkilerinin, ilk bileşik ile benzer şekilde 25, 50 ve 100 μM’lık konsantrasyonlarda istatistiksel olarak anlamlı olduğu gözlendi (p < 0.01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışma sonuçları, yeni sentezlenen bu akrilonitril türevi bileşiklerin anti-kanserojenik özelliğe sahip olduğunu ve meme kanseri tedavisinde umut verici ajanlar olabilceğini göstermiştir. Ancak, kapsamlı in vivo ve in vitro çalışmaların yapılması mekanizmanın daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak ve belki de bu ajanların kanser tedavisinde kullanılabilmesine olanak sağlayacaktır. TEŞEKKÜR: Bu çalışma TUBİTAK (Proje no: 110T652) tarafından desteklenmiştir.

Page 183: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

161

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P121111 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

YENİ SENTEZLENEN YENİ SENTEZLENEN YENİ SENTEZLENEN YENİ SENTEZLENEN DİHİDROKSİFENİLKUMARİN BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ DİHİDROKSİFENİLKUMARİN BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ DİHİDROKSİFENİLKUMARİN BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ DİHİDROKSİFENİLKUMARİN BİLEŞİKLERİNİN İNSAN MEME KANSERİ HÜCRE KÜLTÜRÜ ÜZERİNE ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ: IN VITRO HÜCRE KÜLTÜRÜ ÜZERİNE ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ: IN VITRO HÜCRE KÜLTÜRÜ ÜZERİNE ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ: IN VITRO HÜCRE KÜLTÜRÜ ÜZERİNE ANTİKANSEROJENİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ: IN VITRO

BİR ÇALIŞMABİR ÇALIŞMABİR ÇALIŞMABİR ÇALIŞMA Suat Tekin1, Kenan Koran2, Furkan Özen2, Ahmet Orhan Görgülü2, Süleyman Sandal1

1İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya 2Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi, Kimya Bölümü, Elazığ

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kumarin ve kumarin türevlerinin doğada bitkilerde tek başlarına veya kombine halde yaygın olarak bulunduğu bilinmektedir. Bu tür bileşikler çeşitli biyolojik aktiviteleri nedeniyle son zamanlarda farmakoloji, tıp ve eczacılıkta çok geniş bir kullanım alanına sahiptirler. Kumarinlerin tedavi amaçlı kullanımları ile ilgili çalışmalar giderek artmakta ve çalışmalar bu yönde ağırlık kazanmaktadır. Bu çalışma kendi laboratuvarlarımızda sentezlediğimiz kumarin türevlerinin insan meme kanseri hücre hattı (MCF-7) üzerindeki sitotoksik özelliklerini araştırmak amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda mikrodalga yöntemiyle sentezlediğimiz 2 farklı kumarin türevi bileşiğin [Kimyasal yapı; 1. Bileşik: 6,7-Dihidroksi-3-(3-(triflorometil)fenil)kumarin, 2. Bileşik: 6,7-Dihidroksi-3-(3,5-bis(triflorometil)fenil)kumarin] 24 saat süreyle farklı konsantrasyonlarının (1, 5, 25, 50 ve 100 µM) MCF-7 hücre canlılığı üzerindeki etkileri MTT [3-(4,5-dimetiltiazol-2-il)difenil tetrazolium bromid] assay yöntemi ile belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Çalışma sonunda sentezlediğimiz hem 1. bileşiğin [6,7-Dihidroksi-3-(3-(triflorometil)fenil)kumarin ] hem de 2. bileşiğin [6,7-Dihidroksi-3-(3,5-bis(triflorometil)fenil)kumarin] tüm konsantrasyonlarının insan meme kanseri hücre canlılığını doz bağımlı olarak azalttığı tespit edildi (p < 0.01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sentezlediğimiz kumarin türevi bileşiklerin insan meme kanseri hücrelerinde sitotoksik özelliğe sahip olması yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlayacaktır. Ancak bu sitotoksik etkiyi hangi mekanizmalar üzerinden nasıl gerçekleştirdiği bilinmemektedir. Mekanizmanın aydınlatılmasına yönelik yapılacak ek ve kapsamlı çalışmalar yeni farmakolojik ajanların geliştirilmesine önemli katkılar sağlayacaktır. TEŞEKKÜR: Bu çalışma TUBİTAK (Proje no: 110T652) tarafından desteklenmiştir.

Page 184: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

162

4 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 20144 Eylül 2014

Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P122222 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN FLORİD TOKSİKASYONU ÜZERİNE SIÇANLARDA DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN FLORİD TOKSİKASYONU ÜZERİNE SIÇANLARDA DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN FLORİD TOKSİKASYONU ÜZERİNE SIÇANLARDA DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULAN FLORİD TOKSİKASYONU ÜZERİNE RESVERATROLÜN KORUYUCU ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIRESVERATROLÜN KORUYUCU ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIRESVERATROLÜN KORUYUCU ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASIRESVERATROLÜN KORUYUCU ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI

Nurgül Atmaca1, H. Tarık Atmaca2, Ayşe Kanıcı3, Tuğçe Anteplioğlu2

1Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi/ Fizyoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale 2Kırıkkale Üniversitesi Veteriner Fakültesi/ Patoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale

3Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi/ Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı, Kars Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Florid, hava, su ve besinlerde değişen miktarlarda bulunmakla birlikte yüksek dozları insan ve hayvanlar için toksik olup endemik ya da endüstriyel florozise sebep olmaktadır. Sunulan çalışmada sıçanlarda florid toksikasyonu ile oluşturulacak oksidatif strese karşı resveratrolün koruyucu etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada toplam 28 adet Wistar albino erkek sıçan kullanıldı. Gruplar her birinde 7’şer hayvan olacak şekilde rastgele ayrıldı: Kontrol (ticari içme suyu), florid grubu (100 ppm florid), florid+resveratrol grubu (100 ppm florid+12.5 mg/kg resveratrol, i.p.), resveratrol grubu (12.5 mg/kg, i.p.) olarak düzenlendi. Deneme 21 gün sürdü. Hayvanlar deney süresi sonrasında yüksek eter anestezisi altında servikal dislokasyonla öldürülüp, kalplerinden kan alındı. Alınan kanlarda, karaciğer ve beyin dokusunda total antioksidan ve oksidan kapasite ile plazmada 8-hidroksi deoksiguanozin ölçümü yapıldı. Bununla birlikte tüm gruplarda karaciğer ve beyin dokusunda meydana gelen değişikliklerin tespiti amacıyla histopatolojik inceleme için örnek alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Elde edilen bulgular incelendiğinde, floride maruz kalan hayvanlarda 8-hidroksi deoksiguanozin ile total oksidan düzeyin artarken, total antioksidan seviyenin ise azaldığı görüldü (P<0.05). Bu çalışmada floride bağlı olarak total antioksidan ve total oksidan seviye ile 8-hidroksi deoksiguanozin düzeylerinde meydana gelen değişikliklerin resveratrol uygulaması ile hafiflediği görüldü. Tek başına florid uygulaması yapılan grupta çeşitli beyin bölümlerinde (hipokampus ve serebellum) nörodejeneratif değişiklikler belirlendi. Bunlardan en dikkat çekici değişiklikler hipokampusta görüldü. Bu kısımda bulunan nöronlar küçülmüş, koyu boyanan küçük bir nükleusa sahip ve sayıca azalmış olarak bulundu. Karaciğer dokusu incelendiğinde, tek başına florid uygulaması yapılan grupta hidropik ve vakuoler dejenerasyonlar ile yer yer nekroz alanları gibi patolojik değişiklikler tespit edildi. Florid ile birlikte resveratrol uygulaması yapılan grupta ise serebrum, serebellum karaciğer yapılarının kontrol ile benzer olduğu belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmanın sonucu olarak, florid ile oluşturulan oksidatif stresi önlemede resveratrolün yararlı etkilere sahip olduğu söylenebilir.

Page 185: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

163

4 Eylül 4 Eylül 4 Eylül 4 Eylül 2014201420142014

Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P123333 Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45Saat: 15.45----17.1517.1517.1517.15

SIÇANLARDA RİNİTİS MEDİKAMENTOZA MODELİNDE ERDOSTEİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİSIÇANLARDA RİNİTİS MEDİKAMENTOZA MODELİNDE ERDOSTEİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİSIÇANLARDA RİNİTİS MEDİKAMENTOZA MODELİNDE ERDOSTEİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİSIÇANLARDA RİNİTİS MEDİKAMENTOZA MODELİNDE ERDOSTEİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİ Recep Dokuyucu1, Cengiz Çevik2, Gül Soylu Özler2,

Tümay Özgür3, Cengiz Arlı2, Fatih Sefil1, Zafer Yönden4 1Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, Hatay

2Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay 3Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Hatay

4Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Rinitis Medikamentoza (RM) topikal dekonjestanların aşırı veya uygunsuz kullanımının neden olduğu veya ağırlaştırdığı ilaca bağlı non allerjik rinit formudur. Çalışmamızda RM modelinde antioksidan koruyucu aktivitesi olan Erdosteinin nazal mukozadaki etkilerini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi hayvan deneyleri yerel etik kurulundan onay alındıktan sonra başlayan çalışma 3 grup sıçan üzerinde planlandı. 1. Grup (n=10): Kontrol, 2. Grup (n=10): RM modeli, 3. Grup (n=10): RM oluşturulmuş ve Erdostein tedavisi verilen grup olarak planlandı. 8 hafta boyunca kontrol grubuna günde 3 kere her nasal kaviteye 2 damla salin solüsyonu verildi. Diğer iki gruba ise 2 damla Oksimetazolin HCl verilerek Rinitis Medikomentoza modeli oluşturuldu. 8 haftanın sonunda 3. Gruptaki sıçanlara günde 2 kez 10 mg/kg Erdostein oral yoldan 7 gün verildi. Deney sonunda ketamin/ksilazin anestezisi altında biyokimyasal ölçümler için sıçanların kan örnekleri kalpten alınarak sakrifiye edildi ve nazal mukozaları histopatolojik inceleme için %10’luk formaldehite alındı. Elde edilen örneklerden total oksidan-antioksidan (TOS-TAS) kapasitesi ve Oksidatif stres indeksi (OSİ = TOS/TAS) ölçüldü. İstatistiksel analizlerde, Tek yönlü Anova ve Tukey testleri kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: TAS seviyesi grup 3 ile grup 1 ve grup 2’de benzerdi (sırasıyla p= 0,082, p= 0,163). TOS seviyesi açısından grup 3 ile grup 1 ve 2 arasında anlamlı farklılık mevcuttu (sırasıyla p= 0,003, p= 0,011). OSİ açısından Grup 3 ile grup 1 ve 2 arasında anlamlı fark mevcuttu (sırasıyla p= 0,001, p= 0,001). RM grubu ile Erdostein verilen RM grubundaki ratlarda nazal mukozadaki ödem, konjesyon, goblet hücre artışı, skuamoz metaplazi, silia kaybı ve submukozal bez artışında istatistiki olarak anlamlı farklılık tespit edilmiştir (sırasıyla p= 0,029, p= 0,029, p= 0,047, p= 0,006, p= 0,007, p= 0,041). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: TOS RM’de anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Bu durum RM’de oksidatif stresin oksidanlar lehine dengesinin bozulduğunu göstermektedir. Antioksidan bir ajan olan Erdosteinin nazal mukozadaki patolojilerde anlamlı düzelmeye neden olması oksidatif stresin RM patofizyolojisinde önemli olabileceği kanaatini uyandırmıştır. RM tedavisinde antioksidan ajanların da bir seçenek olabileceği akılda bulundurulmalıdır.

Page 186: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

164

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P124Poster No: P124Poster No: P124Poster No: P124 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

AQUAPORİNAQUAPORİNAQUAPORİNAQUAPORİN----4 İNHİBİTÖRÜ TGN4 İNHİBİTÖRÜ TGN4 İNHİBİTÖRÜ TGN4 İNHİBİTÖRÜ TGN----020’NİN PENİSİLİN MODELİ EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE 020’NİN PENİSİLİN MODELİ EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE 020’NİN PENİSİLİN MODELİ EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE 020’NİN PENİSİLİN MODELİ EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ

Hayrullah Köse1,Enes Akyuz1, Mukaddes Pala2, Ramazan Kozan3

1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

3 İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Beyinde en fazla bulunan su kanalı proteini Aquaporin 4 (AQP4)’tür. AQP4'ün hidrosefali, inme, tümör, enfeksiyon, epilepsi ve travmatik beyin hasarı gibi serebral hastalıkların patofizyolojisindeki önemi bilinmektedir. Bundan dolayı sunulan çalışmada, bir AQP4 inhibitörü olan TGN-020’nin sıçanlarda penisilin modeli epileptiform aktiviteye etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada erişkin erkek Wistar Albino sıçanlar kullanıldı (n=7). Çalışmanın etik kurul onayı Bezmialem Vakıf Üniversitesi deney hayvanları yerel etik kurulundan alındı. Sıçanların beyin aktivitesini kaydetmek için elektrokortikografi (ECoG) kullanıldı. Bazal beyin aktivitesini takiben intrakortikal epilepsi oluşturmak için penisilin enjeksiyonu yapıldı. Bundan 30 dakikada sonra farklı gruplar olarak 25 µg, 50 µg, 100 µg ve 200 µg TGN-020 dozları intraserebroventriküler olarak uygulandı. ECoG kayıtları bittikten 24 saat sonra inrakardiyak kan örnekleri alınıp hayvanlar dekapite edildi. Serumdan Protein S-100B, Neuron-Spesifik Enolaz (NSE), Nöropeptit Y ve kalsinörin ölçümleri yapıldı. Homojenize beyin dokusundan da nitrik oksit (NO), malondialdehit (MDA), süperoksit dismutaz (SOD) glutatiyon peroksidaz (GSH-Px) düzeyleri tespit edildi. Elde edilen veriler ANOVA ve posthoc Scheffe testleri ile analiz edildi. p < 0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında 100 µg TGN-020 dozunda ortalama epileptik aktivite frekansının anlamlı olarak azaldığı bulundu (p<0.05). Biyokimyasal parametrelerden ise 25 µg TGN-020 dozunda serum nöropeptid Y düzeyinin arttığı bulundu (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bir AQP-4 inhibitörü olan TGN-020’nin penisilin modeli deneysel epilepside spike frekansını azaltıcı ve nöropeptid Y düzeyini artırıcı etkisi ilk kez ortaya konmuş oldu. Bu sonuçlara göre, epileptik aktivitenin oluşumunda AQP-4’ün etkin bir rol oynayabileceği düşünülmektedir.

Page 187: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

165

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P125Poster No: P125Poster No: P125Poster No: P125 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DENEYSEL AKUT PENİSİLİN EPİLEPSİSİ MODELİNDE SİTİKOLİNİN ETKİSİDENEYSEL AKUT PENİSİLİN EPİLEPSİSİ MODELİNDE SİTİKOLİNİN ETKİSİDENEYSEL AKUT PENİSİLİN EPİLEPSİSİ MODELİNDE SİTİKOLİNİN ETKİSİDENEYSEL AKUT PENİSİLİN EPİLEPSİSİ MODELİNDE SİTİKOLİNİN ETKİSİ Murat Tekbaş1, Recep Özmerdivenli1, Ersin Beyazcicek1, Şerif Demir1,

Seyit Ankaralı1, Özge Beyazçiçek1, Handan Ankaralı2

1Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Düzce 2Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Düzce

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epilepsi, merkezi sinir sisteminin bir kısmında veya tümünde denetlenemeyen aşırı aktivasyon sonucu ortaya çıkan ve nöbetlerle karakterize olan bir rahatsızlıktır. Birçok çalışmada sitikolinin beyin travmaları ve Alzheimer gibi hastalıklarda tedavi edici özelliği gösterilmiştir. Bu çalışmada sitikolinin sıçanlarda penisilinle oluşturulmuş deneysel epilepsi modeli üzerindeki akut etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 63 yetişkin erkek Wistar sıçan kullanıldı. Sıçanlar sham, kontrol, sadece sitikolin, penisilin öncesi 100, 250, 500 mg/kg (PÖS) ve penisilin sonrası 100, 250, 500 mg/kg sitikolin (PSS) grupları olmak üzere 9 gruba ayrıldı. Penisilin dışındaki tüm maddeler intraperitoneal uygulandı. Sıçanlar 1.25 gr/kg üretanla anestezi altına alınıp, sol korteks üzerindeki kemik açıldı ve somatomotor korteks üzerine elektrotlar yerleştirildi. Epileptiform aktivite oluşturmak amacıyla PÖS gruplarına sitikolin uygulanmasının 30. dakikasında penisilin (500 IU) intrakortikal uygulanırken PSS gruplarına ise penisilin sonrası 30. dakikada sitikolin uygulandı ve elektrokortikografi kaydı alındı. Verilerden yararlanarak epileptiform aktivitenin başlama latensi, diken dalga sıklığı ve genliği sayısallaştırıldıktan sonra veriler istatistiksel olarak analiz edildi. BBBBulgular: ulgular: ulgular: ulgular: Penisilin öncesi gruplar incelendiğinde; sham ve sadece sitikolin gruplarında herhangi bir epileptiform aktiviteye rastlanılmadı. 100, 250 ve 500 mg/kg sitikolin dozlarının kontrol ve çözücü grupları ile karşılaştırıldığında, epileptiform aktivitenin başlama latensini belirgin şekilde uzattığı gözlemlendi (p=0,028). Buna rağmen diken dalga sıklığı bakımından gruplar arasında herhangi bir farklılık bulunmadı (p>0.05). Diken dalga genliği incelendiğinde, 100 ve 500 mg/kg sitikolin grupları bazı zaman periyotları hariç ortalama diken dalga genliği kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu (p<0,05). Penisilin sonrası gruplar incelendiğinde; 100, 250 ve 500 mg/kg sitikolin dozlarının kontrol ve çözücü grupları ile karşılaştırıldığında diken dalga sıklığı bakımından istatistiksel anlamda herhangi bir farklılık bulunmadı (p>0.05). Bunun yanı sıra 250 mg/kg sitikolin grubu 10, 100, 120, 150 ve 160 dakikaları arasında ortalama diken dalga genliği kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu sonuçlara göre akut sitikolin uygulamasının sıçanlarda oluşturulan epileptiform aktivitenin başlama latensini uzatması, koruyucu etkiye sahip olduğunu düşündürmektedir. Çalışma için Abant İzzet Baysal Üniversitesi Hayvan Araştırmaları Yerel Etik Kurulu’ndan 2013/07 numaralı kod ile etik onay alınmıştır. Bu çalışma, Düzce Üniversitesi BAP Birimi tarafından DÜBAYBP-2013.04.01.166 numaralı proje ile desteklenmiştir.

Page 188: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

166

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P126Poster No: P126Poster No: P126Poster No: P126 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

GÖRSEL UYARILMIŞ POTANSİYEL (GUP) VE GÖRSEL UYARILMIŞ POTANSİYEL (GUP) VE GÖRSEL UYARILMIŞ POTANSİYEL (GUP) VE GÖRSEL UYARILMIŞ POTANSİYEL (GUP) VE ELEKTRORETİNOGRAM (ERG) TESTLERİ İÇİN ELEKTRORETİNOGRAM (ERG) TESTLERİ İÇİN ELEKTRORETİNOGRAM (ERG) TESTLERİ İÇİN ELEKTRORETİNOGRAM (ERG) TESTLERİ İÇİN IŞIK YAYAN DİYOT (LED) KULLANIMIIŞIK YAYAN DİYOT (LED) KULLANIMIIŞIK YAYAN DİYOT (LED) KULLANIMIIŞIK YAYAN DİYOT (LED) KULLANIMI

Serkan Aksu, Adnan Kurt, Ezgi Tuna Erdoğan, Sacit Karamürsel İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Elektroretinogram (ERG) görsel bir uyarana yanıt olarak gözden kaydedilen elektriksel potansiyel olup retinadaki farklı hücre tiplerinin aktivitelerini yansıtır. Görsel uyarılmış potansiyel (GUP), görsel bir uyarana karşı beynin görme korteksi üzerinden kaydedilen elektriksel sinyaldir. GUP latansı retinadan görsel kortekse kadar olan nöral iletinin süresini gösterir ve bu süre ileti yolunun bütünlüğünün ve fonksiyonunun ölçümünde hem klinikte hem de araştırma amaçlı kullanılır. ERG ve GUP kullanılan uyaranın çeşidine göre isimlendirilirler. Eğer uyaran sabit bir frekansta ve parlaklıkta parlayan flaş ışığı ise kayıtlar Flaş ERG ve Flaş GUP olarak isimlendirilir. Çalışmamızda iki farklı ışık kaynağı olan flaş lamba ve LED lamba ile elde edilen ERG ve GUP değerleri incelenmiştir. Gereç ve YöntGereç ve YöntGereç ve YöntGereç ve Yöntem: em: em: em: Çalışmada, yaşları 20 ila 25 arasında değişen 7 sağlıklı gönüllünün her bir gözünden flaş ve LED ışık kaynağı kullanılarak ERG ve GUP kayıtları alınmış ve bulgular one-way ANOVA testi ile karşılaştırılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yedi deneğin on dört gözü ile yapılan çalışmanın sonucunda, LED ERG “a” dalgalarının latans değerlerinin ortalamasının (21,42 ms) flaş ERG’ye göre (20,40 ms) daha uzun olsa da bunun istatiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edilmiştir (p=0,195). Aynı şekilde “a” ve “b” dalgalarının genlik değerleri arasında flaş uyarımla, LED uyarım arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (sırasıyla p=0,341 ve p=0,883). LED GUP, N2 ve P2 latans değerlerinin ortalamalarının (sırasıyla 71,7 ms ve 118,9 ms) flaş GUP, N2 ve P2 latans değerlerine göre (sırasıyla 69 ms ve 114,7 ms) daha uzun olsa da bu uzunluk istatiksel olarak anlamlı değildir (sırasıyla p=0,121 ve p=0,213). N2 ve P2 değerlerinin genlikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (sırasıyla p=0,614 ve p=0,145). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu sonuçlara göre, ilk çalışmamızdaki flaş ve LED uyaranla elde edilen GUP ve ERG yanıtları arasındaki fark, standardizasyon ve bu farkları gidermeye yönelik düzenlemeleri yaptıktan sonra ortadan kalkmıştır. Bu da uyaran kaynağı olarak flaş ışık yerine LED ışık kullanılabileceğini düşündürmüştür.

Page 189: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

167

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P127777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

GÜNLÜK HAYATIMIZDA MARUZ KALDIĞIMIZ BİSFENOL A’NIN PENİSİLİN MODELİ PARSİYEL GÜNLÜK HAYATIMIZDA MARUZ KALDIĞIMIZ BİSFENOL A’NIN PENİSİLİN MODELİ PARSİYEL GÜNLÜK HAYATIMIZDA MARUZ KALDIĞIMIZ BİSFENOL A’NIN PENİSİLİN MODELİ PARSİYEL GÜNLÜK HAYATIMIZDA MARUZ KALDIĞIMIZ BİSFENOL A’NIN PENİSİLİN MODELİ PARSİYEL EPİLEPSİDE VE GENETİK ABSANS EPİLEPSİLİ SIÇANLARDAKİ EPİLEPSİDE VE GENETİK ABSANS EPİLEPSİLİ SIÇANLARDAKİ EPİLEPSİDE VE GENETİK ABSANS EPİLEPSİLİ SIÇANLARDAKİ EPİLEPSİDE VE GENETİK ABSANS EPİLEPSİLİ SIÇANLARDAKİ ROLÜROLÜROLÜROLÜ

Gökhan Arslan1, Bahattin Avcı2, Mustafa Ayyıldız3, Erdal Ağar3

1Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Sivas 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Samsun

3 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Samsun Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Alkilfenollerden Bisfenol A (BPA), günlük hayatımızda kullandığımız plastik şişeler, damacanalar, konserveler, diş dolgu macunları ve bebek besin kapları gibi birçok üründe bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar, BPA maruziyetinin kanser riski oluşturduğunu, endokrin fonksiyonları bozduğunu, astım ataklarını artırdığını, sinaptik bağlantıları azaltarak öğrenme ve hafızayı zayıflattığını ve depresyon oluşumuna neden olduğunu ortaya koymuştur. Çalışmamızda, yağda çözünen ve vücutta birikme eğilimi gösterdiği bilinen BPA’nın, penisilin modeli deneysel epilepside ve genetik absans epilepsili sıçanlardaki rolünü bulmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 180 - 250 gram ağırlığında Wistar ve WAG/rij (genetik absans epilepsili) cinsi erkek sıçanlar kullanıldı. Parsiyel epilepsi oluşturmak için Wistar sıçanlar, üretan ile anesteziye alındıktan sonra stereotaksi cihazına sabitlendi. Kafa derisi ve kemik zarı ekarte edildi ve EEG kayıt elektrodu yerleştirildi. Penisilin enjeksiyonu için yaklaşık 2 mm çaplı bir delik açıldı ve 500 IU Penisilin G hamilton mikroenjektör ile intrakortikal olarak enjekte edildi. 30 dk sonra 1 ml BPA intraperitoneal olarak enjekte edildikten sonra 3 saat boyunca kayıt alındı. WAG/rij sıçanlar ise, ketamin/ksilazin ile anesteziye alınarak sağ kortekse kayıt elektrodu yerleştirildi ve elektrot akrilik ile sabitlendi. Cerrahiden bir hafta sonra Powerlab ünitesine bağlanan sıçanların, iki saatlik bazal aktivite kaydından sonra BPA 1 ml hacimde intraperitoneal olarak uygulandı ve iki saat boyunca kayıt alındı. Kontrol grubu hayvanlara BPA çözücüsü olarak 1 ml saf zeytinyağı enjekte edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Penisilin modeli epilepside BPA, 125 µg/kg dozunda (n=6) yüzde spike frekansında anlamlı bir artış oluşturmadı (p < 0.05). 250 µg/kg (n=6) dozunda 50. dakikadan itibaren, 500 µg/kg (n=6) dozunda ise 40. dakikadan sonra istatistiksel olarak anlamlı bir artış meydana geldi ve bu artış 180 dk. boyunca devam etti (p < 0.01). WAG/rij sıçanlarda ise, 250 µg/kg (n=6) dozunda anlamlı bir artış tespit edilmezken (p < 0.05), 500 µg/kg (n=6) dozunda spike dalga deşarjlarının frekans ve süresinde anlamlı bir artış saptandı (p < 0.01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu sonuçlar, BPA bileşiğinin epileptik aktiviteyi artırıcı etkiye sahip olduğunu göstermektedir.

Page 190: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

168

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P12Poster No: P128888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

P2X7 RESEPTÖR BASKILANMASI VE AKTİVASYONUNUN BEYİNP2X7 RESEPTÖR BASKILANMASI VE AKTİVASYONUNUN BEYİNP2X7 RESEPTÖR BASKILANMASI VE AKTİVASYONUNUN BEYİNP2X7 RESEPTÖR BASKILANMASI VE AKTİVASYONUNUN BEYİN---- EPİLEPTİFORM AKTİVİTESİ, EPİLEPTİFORM AKTİVİTESİ, EPİLEPTİFORM AKTİVİTESİ, EPİLEPTİFORM AKTİVİTESİ, MİKRODOLAŞIMI VE HÜCRE İÇİ SİNYAL İLETİM MOLEKÜLLERİ ÜZERİNE OLAN MİKRODOLAŞIMI VE HÜCRE İÇİ SİNYAL İLETİM MOLEKÜLLERİ ÜZERİNE OLAN MİKRODOLAŞIMI VE HÜCRE İÇİ SİNYAL İLETİM MOLEKÜLLERİ ÜZERİNE OLAN MİKRODOLAŞIMI VE HÜCRE İÇİ SİNYAL İLETİM MOLEKÜLLERİ ÜZERİNE OLAN ETKİLERİETKİLERİETKİLERİETKİLERİ

Taha Keleştemur, Ahmet Burak Çağlayan, Mustafa Çağlar Beker, Esra Yalçın, Gürkan Öztürk, Ertuğrul Kılıç

İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: ATP bağımlı iyon kanalları olan P2X7 reseptörleri (P2X7R) anti-epileptik moleküllerin geliştirilmesi amacıyla son yıllarında yeni hedef molekülleri olarak ilgi çekmektedir. Merkezi sinir sisteminde yaygın olarak bulunan P2X7R; hücreler arası sinyal iletim trafiğinin düzenlenmesi, nöroinflamasyon reaktif oksijen türlerinin (ROS) üretimi ve ATP aracılı hücresel hayatta kalmada rol oynamaktadırlar. Bununla birlikte, literatürde P2X7R’ nin epileptik nöbetlerin gelişimine olan etkilerine dair kapsayıcı bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, P2X7R ve modülasyonlarının epileptik beyin aktivitesinin gelişimindeki, kortikal mikrodolaşımı üzerindeki, hücresel sinyalleşme ve kan beyin bariyeri (KBB) geçirgenliği üzerinde etkisinin olup olmadığının araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu amaç için, fareler P2X7R agonisti Benzoyl-ATP (BzATP) ve antagonisti Brilliant-Blue-G (BBG) ile muamele edildi. Ek olarak, farelere serbest radikal yakalayıcısı melatonin ve reseptör antagonisti luzindol uygulandı. Epileptik beyin aktivitesi intrakortikal penisilin enjeksiyonu ile indüklendi ve elektroensefalografi (EEG) ile değerlendirildi. Kortikal mikrodolaşım lazer speckle ölçümleri ile değerlendirildi; KBB geçirgenliği IgG extravasation ile tayin edildi, pro ve anti-apoptotik proteinlerin anlatımları ise Western Blot yöntemi ile analiz edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: BzATP muamelesi piklerin frekansında artışa neden olurken BBG grubunda, kontrol grubuna kıyasla, frekansta epilepsinin tetiklenmesinden sonra 2 saat içinde belirgin bir düşüş gözlendi. Ayrıca, serbest radikal giderici melatonin BzATP nin proepileptik aktivitesini tersine çevirmiş ve bu durumla ile ilişkili olarak kortikal kan dolaşımında artışa, iNOS, Bax ve nNOS aktivitelerinde düşüşe, eNOS ve Bcl-XL aktivitelerinde ise artışa neden olmuştur. Ayrıca, BBG nin melatonin ile birlikte verildiği grupta beyin elektriksel aktivitesinde anlamlı bir düşüş gözlenmemiştir. Aynı zamanda, luzindolün, melatoninin BzATP ile tetiklenmiş beyin elektriksel aktivitesi üzerine olan etkisindeki rolü araştırıldı. Melatoninin faydalı etkisini reseptöründen bağımsız olarak geliştiğini gözlemledi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak, P2X7R’nün modülasyonu; beyin epileptiform aktivitesini iyileştirdiği ve bu reseptörlerin pro-epileptik aktivitesinin melatonin ile fakat melatoninin membran reseptöründen bağımsız olarak tersine çevrildiği gösterilmiştir. Bu güçlü anti-konvülzan etki, P2X7R antagonisti veya melatoninin epilepsi hastaları ile olan kavramsal ispat çalışmalarını teşvik etmektedir.

Page 191: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

169

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

PosterPosterPosterPoster No: P12No: P12No: P12No: P129999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00 HİPERTİROİDİLİ HASTALARDA REAKSİYON ZAMANININ İŞİTSEL ODDBALL PARADİGMASINDA HİPERTİROİDİLİ HASTALARDA REAKSİYON ZAMANININ İŞİTSEL ODDBALL PARADİGMASINDA HİPERTİROİDİLİ HASTALARDA REAKSİYON ZAMANININ İŞİTSEL ODDBALL PARADİGMASINDA HİPERTİROİDİLİ HASTALARDA REAKSİYON ZAMANININ İŞİTSEL ODDBALL PARADİGMASINDA

BUTONA BASMA CEVABINDA DEĞERLENDİRİLMESİBUTONA BASMA CEVABINDA DEĞERLENDİRİLMESİBUTONA BASMA CEVABINDA DEĞERLENDİRİLMESİBUTONA BASMA CEVABINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Ferhat Pektaş1, Hale Acer1, Ali Yücel Kara1, Sebahattin Karabulut1, Nazan Dolu2

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Bölümü, Kayseri, 2Erciyes Üniversitesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Tiroid bezlerinden aşırı hormon salınması, hipertiroidizm, kognitif fonksiyonlarda değişikliklere neden olabilmektedir. Yapılan çalışmaların büyük bir kısmında dikkat, algılama, yorumlama fonksiyonlarında bozukluklar bildirilmiştir. Hipertiroidi hastalarında aynı zamanda sinirsel uyarılabilirlikte artma bulunmaktadır. Bu çalışmamızda, işitsel Oddball paradigmasında kullanılan ses uyaranlarına cevap olarak, hipertiroidili hastaların verdiği reaksiyon zamanı değerlendirilecektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma, 20 hipertiroidili hasta ve 20 sağlıklı kontrolde gerçekleştirildi. Bunun için katılımcılara 160 ses uyaranı (120 standart, 40 hedef) dinletildi. Hedef uyaranlar, 2000 Hz frekanslı ve 70 dB şiddetinde, % 25 olasılıklı bip tonu ile standart uyaranlar ise sık tekrarlayan (hedef olmayan) 1000 Hz frekanslı, 70 dB şiddetinde, % 75 olasılıklı olarak sunuldu. Katılımcılara örnek ses uyaranları dinletildikten sonra, deneye başlandı. Loş bir odada, rahat bir sandalyeye oturtulan katılımcılardan, hedef uyaranı duydukları anda sağ taraflarında bulunan butona basmaları istendi. Katılımcıların tümünün sağlak olmasına dikkat edildi. Kas atrofisi gibi butona basma fonksiyonunu etkileyebilecek kas hastalığı olanlar çalışmaya alınmadı. Hedef ses uyaranının verilme zamanı ile butona basma zamanı arasındaki süre reaksiyon zamanı olarak hesaplandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Reaksiyon zamanı hipertiroidili hastalarda (704,06±23,3) kontrol grubuyla karşılaştırıldığında (500,27±22,5) önemli derecede uzadığı görüldü (t= -6,27, p ≤0,000). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Hipertiroidili hastalarda butona basma reaksiyon zamanında uzama olduğu bulunmuştur. Hipertiroidili hastalarda kas fonksiyon bozukluğu olmadığından, bu durumun algılamalarının geciktiğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Hipertiroidide motor cevaplarda herhangi bir bozukluk olmasa da, algılama fonksiyonlarındaki azalma, motor reaksiyon cevaplarında gecikme olmasına neden olmuştur. Bu çalışma TÜBİTAK tarafından 108S249 nolu proje ile desteklenmiştir.

Page 192: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

170

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P130000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇAN BEYNİNDE NİKOTİN UYGULAMASININ MEZOKORTİKOLİMBİK SİSTEM YAPILARINDA SIÇAN BEYNİNDE NİKOTİN UYGULAMASININ MEZOKORTİKOLİMBİK SİSTEM YAPILARINDA SIÇAN BEYNİNDE NİKOTİN UYGULAMASININ MEZOKORTİKOLİMBİK SİSTEM YAPILARINDA SIÇAN BEYNİNDE NİKOTİN UYGULAMASININ MEZOKORTİKOLİMBİK SİSTEM YAPILARINDA EKSPRESE EDİLEN CART PEPTİDİNE EKSPRESE EDİLEN CART PEPTİDİNE EKSPRESE EDİLEN CART PEPTİDİNE EKSPRESE EDİLEN CART PEPTİDİNE ETKİLERİETKİLERİETKİLERİETKİLERİ

Egemen Kaya1,2, Oğuz Gözen1,2, Aylin Özgür2,3, Ersin Koylu1,2, Lütfiye Kanıt1,2, Burcu Balkan1,2

1Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir 2 Ege Üniversitesi Beyin Araştırmaları Merkezi, İzmir

3 Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü Lisans Öğrencisi Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Beyinde sentezlenen önemli nöropeptidlerden biri olan Kokain ve Amfetamin ile Düzenlenen Transkript (CART)’in madde bağımlılığı, stres yanıtı, yeme davranışı, endokrin sistem ve otonom sinir sistemi aktivitesinin düzenlenişi gibi pek çok süreçte rolü olduğu bildirilmektedir. Bu çalışma, nikotinin bağımlılık yapıcı etkilerinin ortaya çıkışı sırasında anahtar rol oynayan mezokortikolimbik sistemi oluşturan anatomik yapılarda CART peptidinin düzenlenişini araştırmayı hedeflemektedir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: I. Sıçanlara kronik nikotin uygulaması: 40 tane Sprague Dawley cinsi, erişkin erkek sıçan, 4 deney grubuna ayrıldı(n=10). Grup 1: kontrol grubu, Grup 2: düşük doz nikotin grubu, Grup 3: ılımlı doz nikotin grubu, Grup 4: yüksek doz nikotin grubu. Sıçanlara 2 haftalık bir adaptasyon evresinden sonra kronik nikotin ya da serum fizyolojik uygulaması başlatıldı. Nikotin ve serum fizyolojik 6 gün süre ile, her gün, tek doz ve subkutan enjeksiyonlar şeklinde uygulandı. II. Dekapitasyon ve dokuların diseksiyonu:6 gün sonra sıçanlar dekapite edildi ve mezokortikolimbik sistemi oluşturan beyin dokuları diseke edildi. III. Western Blot basamağı:Dokular homojenize edilerek Western Blot uygulandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Mezokortikolimbik sistemi oluşturan prefontal korteks, amigdala, lateral hipotalamus, ventral tegmental alan, akumbens, dorsal striatum bölgelerinde nikotin uygulamasıyla CART peptid sonuçlarına bakıldı. Prefrontal kortekste 0.4mg/kg nikotin alan grupta CART peptid ekspresyonunda anlamlı azalma (M=52.29, SD=18.18, t(8)=2.745, p=0.025) tespit edildi. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Bulgularımız nikotinin ödül devresini aktivasyonunda CART’ın önemli bir rol oynayabileceğini işaret etmektedir.

Page 193: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

171

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P131111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ERKEK SIÇANLARDA SODYUM NİTROPRUSSİDİN PENİSİLİNLE OLUŞTURULAN ERKEK SIÇANLARDA SODYUM NİTROPRUSSİDİN PENİSİLİNLE OLUŞTURULAN ERKEK SIÇANLARDA SODYUM NİTROPRUSSİDİN PENİSİLİNLE OLUŞTURULAN ERKEK SIÇANLARDA SODYUM NİTROPRUSSİDİN PENİSİLİNLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİEPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİEPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİEPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİ

Süleyman Emre Kocacan1, Aliye Erguvan Arık2, Cafer Marangoz1

1Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Samsun 2Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Samsun

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epilepsi, bir grup nöronun ani ve geçici deşarjlarıyla karakterize, kompleks nörolojik bir hastalıktır. Epileptojenik mekanizmaları araştırmak için çeşitli hayvan modelleri geliştirilmiştir. Penisilinin sistemik veya fokal uygulanması bu modellerden biridir. Nitrik oksid (NO) beyinde çeşitli fizyolojik ve patolojik etkileri olan bir nörotransmitterdir. Sodyum nitroprussid (SNP) bir NO donörüdür. Çalışmamızın amacı penisilin modeli epilepside SNP’nin doza bağımlı etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 220± 30 gram ağırlığında Wistar albino erkek sıçanlar kullanıldı. Hayvanlar penisilin (kontrol), SNP (1.25mg/kg) ve SNP (2.5 mg/kg) olarak üç gruba ayrıldı. Üretan anestezisi altında sol somatomotor korteksleri açılan sıçanlar stereotaksik alete yerleştirildi. Epileptik nöbet oluşturmak için penisilin G 500 IU dozda intraserebroventriküler (i.s.v) olarak uygulandı. SNP 1.25 ve 2.5mg/kg dozlarda penisilin injeksiyonundan 10 dakika önce intraperitoneal (i.p) olarak verildi. Korteks üzerine yerleştirilen kayıt elektrodlarıyla, penisilin injeksiyonunu takiben 180 dakika boyunca ECoG kaydı alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu ve deney gruplarından elde edilen verilerin spike frekansları analiz edildi. SNP (1.25mg/kg)grubu, penisilin grubu ile karşılaştırıldığında penisilin injeksiyonunu takiben 5-10. dakikalar arasında spike frekansında anlamlı bir azalma görüldü (p < 0.05). SNP (2.5mg/kg) grubunda ise spike frekansı 5-20.dakikalar arasında penisilin grubuna göre anlamlı bir şekilde azaldı (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Gaz halinde bir molekül olan NO’nun prokonvülsan ya da antikonvülsan olduğunu iddia eden farklı çalışmalar bulunmaktadır. Sunulan çalışmada bir NO donörü olan SNP’nin penisilin ile oluşturulmuş epileptiform aktivite üzerine doza bağımlı antiepileptik etki gösterdiği tesbit edildi. Ancak nitrerjik sistemin epilepsi üzerine etkisini tam olarak aydınlatabilmek için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.

Page 194: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

172

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P132222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

RAMAZAN ORUCUNUN BİLİŞSEL İŞLEVLER ÜZERİNE ETKİSİNİN P300 OLAY İLİŞKİN RAMAZAN ORUCUNUN BİLİŞSEL İŞLEVLER ÜZERİNE ETKİSİNİN P300 OLAY İLİŞKİN RAMAZAN ORUCUNUN BİLİŞSEL İŞLEVLER ÜZERİNE ETKİSİNİN P300 OLAY İLİŞKİN RAMAZAN ORUCUNUN BİLİŞSEL İŞLEVLER ÜZERİNE ETKİSİNİN P300 OLAY İLİŞKİN POTANSİYELLER VE İŞARETLEME TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİPOTANSİYELLER VE İŞARETLEME TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİPOTANSİYELLER VE İŞARETLEME TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİPOTANSİYELLER VE İŞARETLEME TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ Ali Yücel Kara1, Hale Acer1, Nazan Dolu2, Ferhat Pektas1, Selda Tasan1

1 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Ramazan ayı boyunca oruç tutan müslümanlar, gün doğumundan batımına kadar cinsel aktivite, yemek ve içmekten kaçınırlar. Standart ve hedef uyaranların P300 latans ve genlikleri analiz edildi. İşitsel olay ilişkin potansiyellerin (OİP) önemli bir bileşeni olan P300 dalgası, karar alma süreçlerindeki bilişsel işlevleri incelemek için yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada, dikkat, hafıza, karar verme gibi bilişsel işlevler ve plazma glukoz düzeyleri üzerine Ramazan orucunun etkisinin P300 dalgası ile araştırılması hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma, 15 sağlıklı yetişkin katılımcı ile gerçekleştirildi. Katılımcılardan oruçlu iken ve 1 ay sonra tok durumdayken P300 kayıtları alındı ve plazma glikoz düzeyleri ölçüldü. İşaretleme testi de her iki dönemde sürekli dikkati değerlendirmek için uygulandı. P300, 120 standart ve 40 hedef uyarandan oluşan işitsel Oddball paradigması kullanılarak kaydedildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Oruçluluk ve tokluk dönemlerinde ortalama plazma glukoz düzeyleri arasında anlamlı fark bulundu (sırasıyla, 93.73±7.55 mg/dL ve 112.80±18.82 mg/dL) (p < 0.05). Oruç sırasında hedef uyaranın P300 genlikleri, oruçlu olunmayan döneme göre daha düşüktü (sırasıyla, 11.22±4.26 µV ve 14.65±3.59 µV) (p < 0.05). Oruç sırasında standart uyaranların P300 genlikleri de tokluk dönemine göre anlamlı derecede daha düşüktü (sırasıyla, 11.84±2.88 µV ve 14.69±2.54 µV) (p < 0.05). Oruç sırasında standart uyaranların P300 latansı, oruçlu olunmayan döneme göre belirgin olarak daha uzundur (sırasıyla, 348.21±11.00 ms ve 339.22±15.26 ms) (p < 0.05). Oruç sırasındaki işaretleme testini tamamlama süresi, oruçlu olunmayan döneme göre anlamlı olarak daha uzundu (sırasıyla, 79.70±10.83 sec ve 67.41±10.02 sn) (P < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızda, Ramazan orucunun algı, dikkatin sürekliliği ve karar verme gibi bilişsel fonksiyonları olumsuz yönde etkilediği gösterilmektedir.

Page 195: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

173

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P133333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

NİKOTİNİN İN VİTRO CART EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİLERİNİKOTİNİN İN VİTRO CART EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİLERİNİKOTİNİN İN VİTRO CART EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİLERİNİKOTİNİN İN VİTRO CART EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİLERİ Müzeyyen Uğur1,2,3, Oğuz Gözen2,3, Lütfiye Kanıt2,3

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sinirbilim ve Fizyoloji Programları Öğrencisi, İzmir, 2Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir

3Ege Üniversitesi Beyin Araştırmaları Uygulama ve Araştırmaları Merkezi (EÜBAM), İzmir Sunucu: Müzeyyen Uğur - [email protected]

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: CART (Cocaine and Amphetamine Regulated Transcript) ilk olarak psikostimulan maddelerin uygulanmasından sonra artışı ile dikkat çeken, lokalizasyon çalışmaları sonrasında ise pek çok homeostatik mekanizmanın içinde yer aldığı düşünülen bir nöropeptitdir. (Kuhar, Adams et al. 2002) Sigarada bulunan nikotin bağımlılık oluşumuna neden olan bir alkaloittir ve etkisini nikotinik asetilkolin reseptörleri (NAChR) üzerinden göstermektedir. Nikotin ve CART peptitinin her ikisinin de iştah, kilo alımı, bağımlılık ve stres gibi homeostatik ve patolojik süreçlerde rol oynadığı bilinmektedir ve birbirleri ile etkileşime girme olasılıkları yüksektir. Nikotin, nAChR’leri aracılığı ile ERK, AKT ve CREB sinyal yolaklarını aktive etmektedir (Nakayama, Numakawa et al. 2001) ancak nikotinin CART ekspresyonuna olan etkisi ve varsa bu etkinin hangi yolaklar aracılığı ile gerçekleştiği bilinmemektedir. Bu çalışmada in vitro koşullarda nikotinin nAChR’leri aracılığıyla tetiklediği sinyal yolaklarının CART promotoru üzerine olan muhtemel etkisini görmeyi amaçlamaktayız. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: PC12 hücre hattı endojen olarak CART eksprese etmektedir. Bu çalışmada CART promotorunun 1140 bp sekansı Gaussia lusiferaz veya mCherry reporter genlerine bağlı olarak pEZX vektörüne klonlandı. PC12 hücreleri bu iki farklı reporter geni içeren plazmit ile transfekte edildi. Transfeksiyon sonrası hücrelere nikotin (1-3-10-30-100 uM); forskolin (3-10-30 uM) uygulandı ve 2, 8 ve 18 saat sonra luminesans ve floresans ölçümleri yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kullanılan üç farklı dozda 8 ve 18 saatlik uygulamalar sonucunda forskolinin CART promotorunu aktive ettiği görüldü. Nikotin 1 uM dozda 8 saatlik uygulama ile indüksiyona henüz neden olmazken (p=0.8) 10uM dozda aynı süre ile uygulandığında promotoru aktive ettiği bulundu (p=0.03). Ancak 18 saatlik uygulamada 1uM nikotin uygulaması ile promotorda aktivasyon görülürken (p=0.007) 10uM dozda bu etkinin ortadan kalktığı görüldü (p=0.616). Nikotin ve mekamilamin birlikte uygulandığında ise CART promotorunda görülen aktivasyonun ortadan kalktığı bulundu (p=0.039). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Nikotinin CART promotoru üzerine olan etkisinin doza ve uygulama süresine bağımlı olduğu ve bu etkinin mekamilamin ile antagonize edilebildiği görüldü. Bu etkinin nAChR aracılı olduğuna işaret edilmiştir.

Page 196: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

174

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P134444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SAĞLIKLI SAĞLAK SAĞLIKLI SAĞLAK SAĞLIKLI SAĞLAK SAĞLIKLI SAĞLAK ---- SOLAK BİREYLERDE MOTOR PERFORMANSIN DAĞILIMI İLE SOLAK BİREYLERDE MOTOR PERFORMANSIN DAĞILIMI İLE SOLAK BİREYLERDE MOTOR PERFORMANSIN DAĞILIMI İLE SOLAK BİREYLERDE MOTOR PERFORMANSIN DAĞILIMI İLE TEPKİ HIZ TEPKİ HIZ TEPKİ HIZ TEPKİ HIZ ---- KALİTESİ, SÜREKLİ DİKKAT KALİTESİ, SÜREKLİ DİKKAT KALİTESİ, SÜREKLİ DİKKAT KALİTESİ, SÜREKLİ DİKKAT ---- PROBLEM ÇÖZME VE PROBLEM ÇÖZME VE PROBLEM ÇÖZME VE PROBLEM ÇÖZME VE

NONVERBAL NONVERBAL NONVERBAL NONVERBAL ZEKA ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİZEKA ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİZEKA ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİZEKA ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN İNCELENMESİ Beste Ölçgen, Şüheda Alpay, Yeşim Solakoğlu, Necip Kutlu

Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Sağlıklı sağlak ve solak bireylerde; seksüel dimorfizim öngörüsü ile beynin kognitif fonksiyonları olan dikkat, muhakeme yeteneği, tepki verme hızı–kalitesi, fiziksel beceri olan motor performans ve el tercihi arasındaki ilişkilerin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: El tercihi ‘Edinburg El Tercihi Anketi’ ile tespit edildi. Standardize edilmiş bilgisayar destekli VİYANA TEST SİSTEMİ ile yaşları 18-35 olan gönüllü 33 sağlak kız, 31 sağlak erkek, 19 solak kız, 17 solak erkek bireyin (N=100) kognitif ve motor becerileri ölçüldü. Veriler SPSS 15.0 ve GraphPad istatistik programları ile değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Erkeklerde el tercihi katsayısı arttıkça kognitif becerilerin azaldığı saptandı. Kızlarda el tercihi katsayısı arttıkça kognitif becerilerin arttığı saptandı. Solak erkeklerde kognitif beceri ortalamalarının solak kızlar ve sağlak erkeklerin kognitif beceri ortalamalarına göre daha yüksek olduğu bulundu. Erkeklerin sol el motor becerisinin kognitif becerileri ile pozitif yönde ilişkili olduğu bulunurken kızların sağ el motor becerisinin kognitif becerileri ile pozitif yönde ilişkili olduğu bulundu. Tüm erkeklerin kognitif beceri ortalamalarının tüm kızlara göre daha yüksek olduğu saptandı. Toplam dağılımda ise sağ el motor beceri ortalamalarının sol el motor beceri ortalamalarına göre daha yüksek olduğu saptandı. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Bu çalışmada erkek-kadın bireylerde beynin kognitif ve motor fonksiyonları ile el tercihi arasındaki ilişkiler karşılaştırıldı. Cinsiyet, el tercihi, motor beceri ve kognitif becerinin anlamlı bir şekilde birbirlerini etkileyebileceği görüşüne varıldı. Motor becerinin beş ayrı yönden beyin kognitif fonksiyonu ve lateralizasyon ile anlamlı bir ilişkili olduğu bulundu. Kognitif beceriler (tepki hızı-kalitesi, muhakeme, dikkat) ile sağ-sol el becerilerinin motor kontrol stabilitesi ve sağ-sol ellerdeki motor kontrol’ün beyinde asimetrik kontrollü olabileceği görüşüne varıldı.

Page 197: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

175

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P135555 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

5555----HT2 RESEPTÖR ANTAGONİSTİ METİSERJİD’ İN PENİSİLİNLE UYARILAN HT2 RESEPTÖR ANTAGONİSTİ METİSERJİD’ İN PENİSİLİNLE UYARILAN HT2 RESEPTÖR ANTAGONİSTİ METİSERJİD’ İN PENİSİLİNLE UYARILAN HT2 RESEPTÖR ANTAGONİSTİ METİSERJİD’ İN PENİSİLİNLE UYARILAN EPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİEPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİEPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİEPİLEPTİFORM AKTİVİTEYE ETKİSİ

Mehmet Taşkıran, Abdulkadir Taşdemir, Mustafa Ayyıldız, Erdal Ağar, Nusret Ayyıldız Erciyes Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epilepsi, % 1 prevelansa sahip olan, serebral nöronların bir bölümü veya tamamının aşırı senkronizasyonu sonucu ortaya çıkan anormal elektriksel aktiviteye bağlı ciddi nörolojik hastalıktır. Serotonin (5-HT), sinir sisteminde çeşitli davranışsal ve fizyolojik etkilere sahip olan önemli bir nörotransmitterdir. Metiserjid, serotonin reseptörlerinden 5-HT2’ nin seçici antagonistlerinden biridir. Sunulan bu çalışma ile 5-HT2 reseptör antagonisti metiserjid’ in penisilin modeli deneysel epilepsideki rolü ilk defa bu çalışmayla ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada toplam 42 adet Wistar albino sıçan, kontrol, penisilin, 1 µM, 10 µM, 20 µM, 50 µM ve 100 µM olmak üzere 7 gruba ayrılarak kullanıldı. Hayvanlar üretan anestezisine alındıktan sonra kafataslarına vida elektrot bağlantısı ve penisilin ve metiserjid enjeksiyonları için belirlenen koordinatlara 4 adet delik açıldı. Epileptiform aktivite intrakortikal penisilin (500 IU) enjeksiyonu ile başlatıldı. Kararlı epileptiform aktivite elde edildikten 30 dakika sonra metiserjid dozları i.c.v olarak uygulandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Spike frekansı ortalama değeri penisilin kontrol grubunda ortalama 27,02 sp/dk olarak bulundu. Metiserjid grupları (1 µM, 10 µM, 20 µM, 50 µM ve 100 µM) arasında en güçlü etkiye sahip olan 20 µM doz uygulanan gruplarda ortalama spike frekansı değerleri 30. dakika, 60. dakika ve 90. dakika da sırasıyla 45 sp/dk, 35.66 sp/dk, 34.33 sp/dk olarak bulundu. Metiserjid, epileptik aktivitenin spike frekansını en fazla 20 µM dozda artırmıştır. Bu artış istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sunulan çalışma ile seratonin antagonisti metiserjidin 20 µM dozda en güçlü antagonist etki göstererek epileptiform aktiviteyi artırdığı tespit edilmiştir. Bu bulgunun altında yatan moleküler mekanizmanın daha ileri çalışmalar ile ortaya çıkarılmasına ihtiyaç vardır.

Page 198: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

176

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No:Poster No:Poster No:Poster No: P13P13P13P136666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

UYKU YOKSUNLUĞU OLUŞTURULAN SIÇANLARDA ÜRİDİN TEDAVİSİNİNUYKU YOKSUNLUĞU OLUŞTURULAN SIÇANLARDA ÜRİDİN TEDAVİSİNİNUYKU YOKSUNLUĞU OLUŞTURULAN SIÇANLARDA ÜRİDİN TEDAVİSİNİNUYKU YOKSUNLUĞU OLUŞTURULAN SIÇANLARDA ÜRİDİN TEDAVİSİNİN ÖĞRENME VE BELLEK PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİSİÖĞRENME VE BELLEK PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİSİÖĞRENME VE BELLEK PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİSİÖĞRENME VE BELLEK PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Büşra Öcalan1, Ayşen Çakır1, Mesut Türkyılmaz2, Mehmet Cansev2, Nevzat Kahveci1 1Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı,

2Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Bursa Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Çalışmamızın amacı REM (Hızlı Göz Hareketleri) uyku yoksunluğuna maruz bırakılan sıçanlarda üridin uygulamasının, öğrenme ve bellek fonksiyonları üzerine etkisini incelemektir. Gereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve Yöntem:::: Bu çalışma Uludağ Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu onayı (2013-13/05) alınarak gerçekleştirilmiştir. 41 adet erkek sıçan; Kontrol kafes grubu (KKG) (n:7), Üridin kontrol kafes grubu (ÜKKG) (n:7), Ortam kontrol grubu (OKG) (n:6), Üridin ortam kontrol grubu (ÜOKG) (n:7), Uyku yoksunluğu grubu (UYG) (n:7), Üridin uyku yoksunluğu grubu (ÜUYG) (n:7) olmak üzere 6 gruba ayrılmıştır. “Flower Pot” tekniği kullanılarak hayvanlar, 4 gün 24 saat süre boyunca (toplam 96 saat) REM uyku yoksunluğuna maruz bırakılmıştır. Üridin 250 mg/kg dozunda hazırlanmıştır. Hayvanlara 4 gün boyunca günde 2 kez (saat 10:00 ve 14:00’ de ), 5. gün 1 kez (saat 10:00’da) olmak üzere üridin (1ml/kg) veya serum fizyolojik (1ml/kg) intraperitoneal olarak enjekte edilmiştir. Enjeksiyonlardan 30 dk sonra Morris su tankında, 4 gün süreyle günde 2 kez (saat 10:30 ve 14:30’ da ) eğitim fazı uygulanmıştır. . . . 5. gün probe fazında,,,, platform kaldırılmış ve 90 saniye süresince yüzdürülen sıçanların platformun daha önce bulunduğu kadranda ve platform alanında geçirdikleri süreler ölçülmüştür. BulgularBulgularBulgularBulgular:::: Tüm gruplarda 4 eğitim günü boyunca platformu bulma sürelerinde ilk güne göre anlamlı bir azalma saptanmıştır (p<0.001). Üçüncü eğitim gününde OKG’u ve ÜUYG’ u UYG’ na göre platformu daha kısa sürede bulmuştur (p<0.05, p<0.01). Dördüncü eğitim günlerinde OKG ‘u UYG’ na göre platformu daha kısa sürede bulmuştur (p<0.01). Probe fazında ÜKKG ‘u ÜUYG’ na, ÜUYG’ u ise UYG’ na göre platformun kaldırıldığı kadranda daha uzun süre geçirmişlerdir (p<0.001). ÜUYG’ u UYG’ na göre platformun daha önce bulunduğu alanda daha uzun süre geçirmişlerdir (p<0.001). SonuçlarSonuçlarSonuçlarSonuçlar:::: REM uyku yoksunluğunun öğrenme bellek parametreleri üzerine olumsuz etki ettiği bilinmektedir. Elde edilen bulgular üridin uygulamasının, uyku yoksunluğunun oluşturduğu öğrenme ve bellek performansındaki bozulmayı önleyebilir olduğunu göstermektedir.

Page 199: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

177

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P137777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DENEYSEL AĞRI MODELLERİNDE ATORVASTATİNİN ANTİNOSİSEPTİF ETKİSİDENEYSEL AĞRI MODELLERİNDE ATORVASTATİNİN ANTİNOSİSEPTİF ETKİSİDENEYSEL AĞRI MODELLERİNDE ATORVASTATİNİN ANTİNOSİSEPTİF ETKİSİDENEYSEL AĞRI MODELLERİNDE ATORVASTATİNİN ANTİNOSİSEPTİF ETKİSİ Gülnur Öztürk1, Umay Meriç Ocak2, Nasır Sivri3, Elif Ezgi Gürel2,

Bengü Avcı2, Makbule Elif Yılmaz2, Levent Öztürk2

1Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Edirne, 2Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı,

3Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı, Edirne Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Ağrı kontrolünde analjezik kullanımı en yaygın yöntemlerden biridir. Yan etki profilleri nedeniyle analjezik arayışı sürmektedir. Kolesterol düşürücü statin grubu ilaçların anti-inflamatuvar ve analjezik etkinliğini, yeni çalışılmaya başlanan bir konudur. Bu çalışmada farelerde deneysel ağrı modellerinde atorvastatinin antinosiseptif etkileri araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik onay alındıktan sonra her grupta 10 hayvan (20-30 g ağırlığında balb/c türü fareler) olmak üzere toplam 4 grupta çalışıldı. Birinci gruba plasebo (0,5 mL serum fizyolojik), 2, 3 ve 4.gruplara sırasıyla 10, 30 ve 100 mg/kg tek doz atorvastatin intraperitoneal yolla (enjeksiyon hacmi tüm uygulamalarda 0,5 mL’ye ayarlandı) uygulandı. Tüm ağrı eşiği ölçümleri sabah saat 10:00 – 12:00 arasında sıcak zemin (hot-plate) ve kıvranma (writhing) yöntemleri ile başlangıç (0.saat) ve ilaç uygulamasından 30 dakika sonra olmak üzere 2 kez, video görüntü kaydı altında yapıldı. Deney sırasında plasebo grubunda bir ve 4. Grupta bir olmak üzere toplam 2 hayvan kaybedildi. Tüm gruplarda ilaç öncesi ve sonrası ağrı eşiği ölçüm değerlerinin farkı alınarak, farkların ortalamaları gruplar arasında ANOVA testi ile karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Plaseboya kıyasla atorvastatin 10, 30 ve 100 mg/kg dozlarda kıvranma testinde etkili olurken (ilaç öncesi ve sonrası farkların ortalamaları gruplara göre sırasıyla 1,0; 10,5; 8,0 ve 10,0 idi, p < 0,002) sıcak zemin testinde etkili olmadı (grup ortalamaları sırasıyla 2,4; 4,6; 6,4 ve 5,1 idi, p > 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgular atorvastatinin antinosiseptif etkilerinin olduğunu ve bu etkinin santral ağrı yolları (sıcak zemin) ile değil, periferik ağrı yolları (kıvranma testi) üzerinden gerçekleştiğini göstermektedir. Bu çalışma Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından desteklenmiştir (Proje No: TÜBAP 2012/169).

Page 200: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

178

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P138888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

NORMAL VE SÜLFİT OKSİDAZ YETERSİZLİKLİ SIÇANLARDA HOMOSİSTEİN VE NORMAL VE SÜLFİT OKSİDAZ YETERSİZLİKLİ SIÇANLARDA HOMOSİSTEİN VE NORMAL VE SÜLFİT OKSİDAZ YETERSİZLİKLİ SIÇANLARDA HOMOSİSTEİN VE NORMAL VE SÜLFİT OKSİDAZ YETERSİZLİKLİ SIÇANLARDA HOMOSİSTEİN VE SÜLFİT MOLEKÜLÜNÜN NÖROTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASISÜLFİT MOLEKÜLÜNÜN NÖROTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASISÜLFİT MOLEKÜLÜNÜN NÖROTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASISÜLFİT MOLEKÜLÜNÜN NÖROTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI

Tonguç Olgun Özcan1, Vural Küçükatay1, Gülşah Gündoğdu1, Fatma Demirkaya2, Gökşin Nilüfer Yonguç3, Yusuf Ekbiç1

1Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, 2Atatürk Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Analitik Kimya Anabilim Dalı,

3Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anatomi Anabilim Dalı Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Hiperhomosisteinemi nörodejeneratif hastalıklarda önemli bir belirteçdir. Sülfit ise homosistein metabolizmasında yer alan nörotoksik bir moleküldür. Bu çalışmadaki temel amaç; literatürdeki nörodejeneratif hastalıklarda izlenen artmış Cys azalmış SO4‾2 düzeylerinden yola çıkarak, SO₃⁻²’in detoksifikasyonundaki olası bir bozukluğun, Hcy’ne atfedilen nörodejenerasyona katkıda bulunabileceği hipotezinin araştırılmasıdır Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu amaç için 60 adet erkek sıçan kullanılarak aşağıdaki gruplar oluşturulmuştur; kontrol (K), metiyonin verilen kontrol (KM), sülfit oksidazyetersizlikli (SOXD) ve sülfit oksidaz yetersizlikli methionin verilen grup (SOXDM). 8 haftalık deney süresi sonunda Morris Su Tankında öğrenme (latens) ve bellek (akılda tutma zamanı) testi yapılmıştır. Ayrıca kanda homosistein, sülfit seviyesi, beyinde ise hippokampus dokusunda total antioksidan ve oksidan seviyeler ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Öğrenme parametresi olan latensin, tüm deney gruplarında günlere bağlı olarak azalan süresinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu, (p< 0.05) gruplar arasında ise azalış kalıbı açısından bir fark olmadığı tesbit edilmiştir. Spasyal bellek ile ilişkili kazanılan bilginin hatırlanmasının (akılda tutma zamanı) tüm gruplarda kontrole göre bozulduğu saptanmıştır (p< 0.05). Methionin verilen gruplarda ve yetersizlikli grupta kanda homosistein düzeyinin anlamlı olarak (p< 0.05) arttığı izlenmiştir. Sülfitin düzeyinde ise kontrole göre tüm gruplarda istatiksel olarak artış saptanmıştır (p< 0.05). Hipokampüste, total oksidan düzey değerlerinde K grubuna göre KM ve SOXD grubunda bir artış görünmesine rağmen anlamlı bir farkın olmadığı, sadece SOXDM grubunda K grubuna göre anlamlı bir şekilde yüksek olduğu görülmüştür (p< 0.05). Total antioksidan düzeyleri açısından ise gruplar arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Sonuçlar: Normal grupta methionin verilmesinin bellek üzerine olumsuz etkili olduğu izlenirken, yetersizlikli grupta methionin verilmesinin bellek üzerine olumlu etki ortaya çıkardığı izlenmiştir. Bellek üzerine olan bu etki kalıbı sülfit oksidaz normal grupta artmış oksidan stres ile ilişkili iken, sülfit oksidaz yetersizlikli grupta ise oksidatif stres ile ilişkili olmadığı izlenmiştir. Bu sonuçlar, homosistein ve sülfit metabolizması ile ilgili daha ileri araştırmaların yapılması gerektiğini göstermiştir. Bu çalışma PAU BAP tarafından desteklenmiştir

Page 201: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

179

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P13Poster No: P139999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA PİKROTOKSİN İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ MODELİNDE SIÇANLARDA PİKROTOKSİN İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ MODELİNDE SIÇANLARDA PİKROTOKSİN İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ MODELİNDE SIÇANLARDA PİKROTOKSİN İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ MODELİNDE RUTİN’İN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASIRUTİN’İN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASIRUTİN’İN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASIRUTİN’İN ETKİNLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI

Atakan Öztürk1, Fatih Sefil1, Okan Tutuk1, Recep Dokuyucu1, Neslihan Pınar2

1Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay 2Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, Hatay

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Pikrotoksin modeli epilepsi, epilepsinin oluşum mekanizmalarını anlamak ve tedavi için etkili ilaç geliştirmek için kullanılan epilepsi modellerinden birisidir. Pikrotoksin; GABAA reseptörleri ile ilişkili klor kanallarını bloke ederek inhibisyonu azaltır. Bu etki GABA nın spesifik bölgesine bağlı bulunduğunda şekillenir. Rutin bitkisel bir bileşik olup antikanserojen, antioksidan, sitoprotektif, pıhtılaşmayı önleyici, anti-trombotik, vazoprotektif, kalbi koruyucu ve nöroprotektif etkileri vardır. Ayrıca bazı epileptik ajanların etkilerine karşı antikonvulsan etkileri de gösterilmiştir. Ancak akut pikrotoksin modelinde saf rutinin etkinliğini gösteren bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı akut pikrotoksin modelinde rutinin farklı dozlardaki etkinliğinin araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra yapılan bu çalışmada 250-300 gr ağırlığındaki erişkin 40 adet erkek Wistar Albino cinsi sıçan kullanıldı. Sıçanlar, grup ağırlık ortalamalarına göre (ort 293.5 gr) her grupta 10 adet sıçan olacak şekilde kontrol grubu (Pikrotoksin 1,5 mg/kg) ve rutin (150-200-250 mg/kg) gruplara ayrıldı. Kontrol grubundaki sıçanlara intraperitoneal (ip) yolla Pikrotoksin verildi. Diğer gruplardaki hayvanlara Pikrotoksin enjeksiyonundan 30 dk önce rutinin 150,200 ve 250 mg/kg dozları ip yolla enjekte edildi ve serbest hareket edebilme kafeslerinde bir saat boyunca gözlemlendi. Epileptik nöbetlerin şiddeti Racine skalasına göre skorlandı. Ayrıca toplam jeneralize nöbet süresi, nöbet latensleri belirlendi. İstatistiksel analizler One way ANOVA+Posthoc LSD testi ile yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Rutin 200 mg/kg dozunda toplam nöbet sayısını anlamlı şekilde azaltmıştır (P=0.043). 200 ve 250 dozlarında da toplam jeneralize nöbet süresi anlamlı şekilde kısalmıştır (P=0.039, P=0.034). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Rutin nöbet şiddeti ve sayısını azaltmada etkili olmuştur. Ancak ortalama nöbet skoru ve nöbet latensini değiştirmemiştir.

Page 202: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

180

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: Poster No: Poster No: Poster No: P14P14P14P140000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

HİPOKSİK İSKEMİK BEYİN HASARI OLUŞTURULAN YENİDOĞAN SIÇANLARDA HİSTON HİPOKSİK İSKEMİK BEYİN HASARI OLUŞTURULAN YENİDOĞAN SIÇANLARDA HİSTON HİPOKSİK İSKEMİK BEYİN HASARI OLUŞTURULAN YENİDOĞAN SIÇANLARDA HİSTON HİPOKSİK İSKEMİK BEYİN HASARI OLUŞTURULAN YENİDOĞAN SIÇANLARDA HİSTON DEASETİLAZ AKTİVİTESİNİN NÖROPROTEKSİYONA ETKİSİDEASETİLAZ AKTİVİTESİNİN NÖROPROTEKSİYONA ETKİSİDEASETİLAZ AKTİVİTESİNİN NÖROPROTEKSİYONA ETKİSİDEASETİLAZ AKTİVİTESİNİN NÖROPROTEKSİYONA ETKİSİ

Türkan Koyuncuoğlu1, Mesut Türkyılmaz2, Bülent Gören1, Mehmet Cansev2, Tülin Alkan1

1Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Bursa

2Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Bursa Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Hipoksi-iskemiye maruz bırakılan yenidoğan sıçanlarda üridin tedavisi ile gözlemlenen nöroproteksiyonda HDAC aktivitesi ve Asetil-Histon 3 ve Asetil-Histon 4 protein düzeyleri araştırıldı. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Uludağ Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan 2013-14/03 karar no ile onayı alınan çalışmada; 7 günlük Sprague Dawley sıçanların 12 gr ve üzeri ağırlıkta olanları, anestezi altında sağ ortak karotid arter koterizasyonunu takiben 150 dakika süre ile hipoksik ortamda bulunduruldular. İskemi ve hipoksi uygulanmayıp, sadece insizyon yapılan Sham grubu (n:8); intraperitoneal (i.p.) olarak serum fizyolojik uygulanan Kontrol grubu (n:14) ve i.p. 500 mg/kg doz Üridin uygulanan Üridin grubu (n:14) olmak üzere 3 gruba ayrıldılar. Üçüncü doz Üridin uygulamasından 24 saat sonra yavru sıçanlar iki gruba ayrıldı. Dekapitasyonu takiben bir gruptan beyin homojenatları ve diğer gruptan da beyin kesitleri elde edildi. Kesitler 2, 3, 5-Trifeniltetrazolyum klorid (TTC) boyama yöntemi kullanılarak lezyon alanı hesaplaması için kullanıldı. Beyin homojenatları HDAC aktivitesi ve moleküler biyolojik olarak Asetil-Histon 3 ve Asetil-Histon 4 protein düzeyleri incelendi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: TTC boyama sonrası hesaplanan ipsilateral hemisferdeki infarkt hacim yüzdeleri Kontrol grubunda %19,89, Üridin grubunda %11,00 olup; Sham grubunda hipoksik iskemik hasar bulunmadığından karşılaştırmaya dahil edilmediler. Üridin uygulamasına bağlı olarak ortaya çıkan yüzde infarkt hacmindeki azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulundu (p<0,05). İpsilateral hemisferdeki HDAC aktivitesi yüzdeleri; Üridin grubunda Kontrol grubuna göre bir düşüş gösterdi (p<0,05). Western Blot analizi ile hesaplanan Asetil-Histon H3 ve H4 düzeyleri; Sham grubundaki protein bantlarının ortalama dansitelerinin yüzdesi olarak gösterildi. Üridin grubunda (91,11±2,83) (p<0,05) kontrol grubuna (75,79±3,49) (p<0,001) göre yükseldi. İstatistiksel Analiz, Sigma Plot 12.0 programı kullanılarak yapıldı. İkili karşılaştırmalar “Student t testi” ile değerlendirildi. Gruplar arası karşılaştırmalar için Tek yönlü Varyans analizini (ANOVA) takiben post-hoc Tukey testi kullanıldı. Tüm karşılaştırmalarda p<0,05 anlamlı olarak kabul edildi. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Hipoksik-iskemik ensefalopati oluşturulan yenidoğan sıçanlarda beyin hasarının oluşturulmasını takiben uygulanan üridin tedavisinin sağladığı nöroproteksiyona HDAC inhibisyonunun aracılık ettiğini ve bunun sonucunda Asetil-Histon H3 ve Asetil-Histon H4 düzeylerinin arttığını göstermektedir. Bu çalışma Uludağ Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (KUAP(T)-2013/76).

Page 203: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

181

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P141111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

NORMOBARİK OKSİJEN TEDAVİSİNİN BEYİN FELCİ SONRASI GELİŞEN HASAR, NORMOBARİK OKSİJEN TEDAVİSİNİN BEYİN FELCİ SONRASI GELİŞEN HASAR, NORMOBARİK OKSİJEN TEDAVİSİNİN BEYİN FELCİ SONRASI GELİŞEN HASAR, NORMOBARİK OKSİJEN TEDAVİSİNİN BEYİN FELCİ SONRASI GELİŞEN HASAR, SİNYAL MEKANİZMALARI VE BEYİN KAN DOLAŞIMINA OLAN ETKİLERİSİNYAL MEKANİZMALARI VE BEYİN KAN DOLAŞIMINA OLAN ETKİLERİSİNYAL MEKANİZMALARI VE BEYİN KAN DOLAŞIMINA OLAN ETKİLERİSİNYAL MEKANİZMALARI VE BEYİN KAN DOLAŞIMINA OLAN ETKİLERİ

Mustafa Çağlar Beker, Ahmet Burak Çağlayan, Taha Keleştemur, Esra Yalçın, Gürkan Öztürk, Ertuğrul Kılıç

İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Klinik açıdan beyin felci sonrası yüksek konsantrasyonda normobarik oksijen (NBO) tedavisinin uygulanması, reperfüzyon hasarını, serbest oksijen radikallerininin (ROS) üretimi üzerinden artırması nedeni ile yıllardır büyük tartışmalara neden olmaktadır. Aynı zamanda penumbra bölgesindeki elektriksel dalgalanmaların da kan damarlarında daralmaya neden olduğu patofizyolojik süreçler düşünüldüğünde NBO tedavisinin tekrar değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, hayvan modeli tartışmalarını en aza indirmek ve sonuçların güvenilirliğini artırmak amacıyla ağırlıklı olarak apoptotik veya nekrotik hücre ölümünü içeren iki farklı deney seti planlandı. ROS artışını bloklamak amacıyla NBO tedavisiyle serbest radikal giderici özelliği bilinen melatonin kombine edildi. Bu amaçla nöronal sağ kalım, hasar alanı, apoptotik hücre sayısı, beyin ödemi, kan beyin bariyeri (KBB) geçirgenliği, nörolojik skorlama ve Bcl-xL ve eNOS ekspresyonlarını içeren geniş ölçekli protein analizleri yapıldı. Ayrıca, Laser Speckle Imaging ile gerçek zamanlı serebral mikrodolaşım tüm operasyon ve tedavi boyunca gözlemlendi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, 9 haftalık erkek Balb/c fareleri %1 isofloran (%30 O2, kalanı N2O) ile anesteziye alındıktan sonra 30 veya 90 dakikalık orta serebral arter oklüzyonu sonrası sırasıyla 72 veya 24 saat reperfüzyon gerçekleştirildi. Farelere reperfüzyondan hemen sonra periton içi kontrol veya melatonin (4mg/kg) enjeksiyonu yapılarak 90 dakika boyunca 21-, 70-, veya 100% NBO tedavisi uygulandı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: %21 NBO tedavi grubu hem %70 NBO hem de özellikle %100 NBO grubu ile karşılaştırıldığında hasar alanını, beyin ödemini, DNA kırıklarının oluşumunu ve nörolojik skorlamada anlamlı ölçüde azalma, nöronal sağ kalımda anlamlı ölçüde artış görülüp bu durumun KBB geçirgenliği, serebral mikrodolaşım ve belirgin olarak artmış anti-apoptotik Bcl-XL ve eNOS anlatımları ile ilişkili olduğu gösterildi. Bunlara ek olarak, melatonin uygulaması NBO tedavisinin nöroprotektif etkilerini daha ileri seviyeye çıkardı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak NBO tedavisinin iskemik beyin hasarı sonrasında uygulanmasının faydalı etkileri olduğu ve bu etkilerin artmış beyin mikrodolaşımı, düzelen KBB geçirgenliği ve Bcl-XL ve eNOS aktiviteleri üzerinden gerçekleştiği gösterilmiştir. Bunun yanı sıra, serbest radikal yakalayıcısı olan melatoninin NBO tedavisinin etkilerini güçlendirdiği gösterilmiştir.

Page 204: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

182

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P142222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

HIVHIVHIVHIV----1 TRANSAKTİVATÖR PROTEİNİNİN (TAT) AKTİVİTESİNİ DURDURACAK1 TRANSAKTİVATÖR PROTEİNİNİN (TAT) AKTİVİTESİNİ DURDURACAK1 TRANSAKTİVATÖR PROTEİNİNİN (TAT) AKTİVİTESİNİ DURDURACAK1 TRANSAKTİVATÖR PROTEİNİNİN (TAT) AKTİVİTESİNİ DURDURACAK İNHİBİTÖRLERİN ARAŞTIRILMASIİNHİBİTÖRLERİN ARAŞTIRILMASIİNHİBİTÖRLERİN ARAŞTIRILMASIİNHİBİTÖRLERİN ARAŞTIRILMASI

Güzide Şatır Başaran, İlhan Demirhan Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromu (AIDS), insan immün yetmezliği virüsü (HIV) sitotoksisitesinden kaynaklanan CD4+ hücrelerinin kaybıdır. HIV-1 Transaktivatör protein (Tat) ise virüsün gen ekspresyonu ve viral döngüsü için hücre içinde ve dışında görev alan önemli bir düzenleyici proteindir. Bu proteinin aktivitesinin yok edilmesi virüsün yaşam döngüsünü durdurabilir. Bu nedenle çalışmamızda Tat’ın, hücre içinde viral genomu aktive etmek üzere transaktivasyon duyarlı bölgesi (TAR) ile etkileştiği bazik aminoasit bölgesi hedeflenmiştir. GeGeGeGereç ve Yöntem: reç ve Yöntem: reç ve Yöntem: reç ve Yöntem: Bazik amino asit (D-Histidin monohidroklorit monohidrat, DL-Lizin dihidroklorit) türevi bileşiklerin Tat-proteinin aktivitesi üzerine etkileri jurkat hücre kültüründe araştırılmıştır. Hücreler tat genini kodlayan pCV1, promotor (Uzun Uç Tekrar Dizisi, LTR) ve markır gen bölgesi (Kloramfenikol Asetil Transferaz, CAT) taşıyan pC15CAT plazmitleri ile transfekte edilmiştir. İnhibitör bileşikler 50 μg/ml ve 100 μg/ml’ lik konsantrasyonlarda bazik amino asit diziler için uygulanmıştır. CAT ekspresyonu ELISA kiti (Roche) kullanılarak tespit edilmiş, elde edilen sonuçlar Tat-proteinin aktivitesinin CAT ekspresyonu ile doğru orantılı olduğu esasına dayanarak yorumlanmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: DL-Lizin dihidroklorit ile inkübe edilen jurkat hücrelerinde yapılan CAT ELISA testleri sonucu 50 ve 100 μg/ml’lik konsantrasyonlarda CAT enzim aktivasyonunu sırasıyla ortalama %3 ve %24 oranında, D-Histidin monohidroklorit monohidrat ise sırasıyla ortalama %88.2 ve %7 oranında kontrol grubuna göre arttırdığı tespit edilmiştir. Yapılan denemeler sonucunda 50 ve 100 μg/ml’lik konsantrasyonlarda CAT enzim aktivasyonu her iki bazik aminoasit türevi bileşikleri için arttığı tespit edilmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak TAT protein aktivitesinin CAT ekspresyonu ile doğru orantılı olduğu esasına dayanarak oluşturulan yüzde CAT aktivasyonu her bir bileşik için yapılan 3 denemenin standart sapmaları ve ortalamaları hesaplanmıştır. İstatistiksel analiz sonucu p < 0.05 düzeyi anlamlı kabul edilmiştir. Kullanılan bileşiklerin Tat protein inhibisyonunu gerçekleştirmediği gösterilmiştir. Bu sebeple ilaç geliştirme çalışmalarına önemli katkıları olacağı düşünülmektedir. Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi(BAP) tarafından desteklenmiştir.

Page 205: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

183

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster Poster Poster Poster No: P14No: P14No: P14No: P143333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DDDD---- GALAKTOZ VE ALÜMİNYUMLA ALZHEİMER HASTALIĞI MODELİ OLUŞTURULAN GALAKTOZ VE ALÜMİNYUMLA ALZHEİMER HASTALIĞI MODELİ OLUŞTURULAN GALAKTOZ VE ALÜMİNYUMLA ALZHEİMER HASTALIĞI MODELİ OLUŞTURULAN GALAKTOZ VE ALÜMİNYUMLA ALZHEİMER HASTALIĞI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA VİNPOSETİNİN ÖĞRENME ÜZERİNE ETKİLERİSIÇANLARDA VİNPOSETİNİN ÖĞRENME ÜZERİNE ETKİLERİSIÇANLARDA VİNPOSETİNİN ÖĞRENME ÜZERİNE ETKİLERİSIÇANLARDA VİNPOSETİNİN ÖĞRENME ÜZERİNE ETKİLERİ

Seda Gündüz1, Mehmet Fatih Sönmez2, Nazan Dolu3

1Bozok Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksek Okulu, Yozgat 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Anabilim Dalı, Kayseri 3Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Alzheimer hastalığı, bilişsel fonksiyonlarda ve davranışlarda ilerleyici bozukluk ile karakterize yaygın nörodejeneratif bir hastalıktır. Alzheimer hastalığına yönelik radikal bir tedavi henüz bulunamadığından bu konuyla ilgili deneysel hayvan modelleriyle yapılan bilimsel araştırmalar da daha önemli hale gelmiştir. Çalışmamızda, nöroprotektif ve vazodilatör etkileri olan vinposetinin, D-galaktoz ve AlCl3 ile deneysel Alzheimer modeli oluşturulan sıçanlarda iyileştirici etkisinin olup olmadığı Morris su tankında öğrenme deneyleri ile araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma ERÜ Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan izin alınarak gerçekleştirildi (Karar no:12/85). Çalışmamızda 44 adet 14 aylık erkek sıçan rastgele bölünerek (Kontrol (K) = 10, Alzheimer hastalığı (AH) = 20, Alzheimer hastalığı + Vinposetin (AH+V) = 7 ve Vinposetin (V) = 7) 4 grup oluşturuldu. K grubuna serum fizyolojik, AH grubuna D-galaktoz: 90 mg/kg/gün ve AlCl3: 40 mg/kg/gün intraperitoneal (i.p) yolla 6 hafta uygulandı. AH+V grubuna D-galaktoz: 90 mg/kg/gün ve AlCl3: 40 mg/kg/gün 6 hafta uygulandıktan sonra 17 gün süreyle 5 mg/kg/gün vinposetin, V grubuna ise 17 gün 5 mg/kg/gün i.p yolla vinposetin uygulandı. Enjeksiyon süresi sonrasında sıçanlarda Morris su tankı deneyleri ile öğrenme test edildi. 1.gün alıştırma 2-3-4. gün öğrenme ve 5. gün test aşaması olarak değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Öğrenmenin değerlendirilmesinde kaçış platformunu bulma süreleri ve hedef kadranda geçirilen süre ANOVA ile istatiksel olarak analiz edildiğinde, ilk 4 gün gruplar arasında anlamlı fark bulunmazken (p>0,05), hedef kadranda geçirilen sürenin test edildiği 5. günde gruplar arasında anlamlı fark bulunmuştur (F=5,38; p<0,005). Posthoc Scheffe testine göre, AH, AH+V ve V grubunun hedef kadranda geçirdikleri süre kontrol grubundan anlamlı olarak düşüktür ( sırasıyla, p < 0,006, p < 0,034, p < 0,043). Deney sonunda sıçanların beyin dokuları çıkarılarak histolojik açıdan incelendi. Deney grubunda senil plakların görülmesi ve kontrol grubunda bulunmaması kurulan modeli desteklemiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızda, vinposetinin Alzheimerlı sıçanların öğrenme fonksiyonlarında iyileştirici etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Farklı vinposetin dozlarında ileri çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çalışma TYL-2013-4227 kodlu proje ile Erciyes Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenmiştir.

Page 206: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

184

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P144444 Saat: Saat: Saat: Saat: 14.3014.3014.3014.30----16.0016.0016.0016.00

LİDOKAİNİN SİYATİK SİNİR İLETİ HIZINA DOZ BAĞIMLI ETKİSİLİDOKAİNİN SİYATİK SİNİR İLETİ HIZINA DOZ BAĞIMLI ETKİSİLİDOKAİNİN SİYATİK SİNİR İLETİ HIZINA DOZ BAĞIMLI ETKİSİLİDOKAİNİN SİYATİK SİNİR İLETİ HIZINA DOZ BAĞIMLI ETKİSİ Selda Taşan1, Zilfi Ülger Erdem1, Ali Yücel Kara1, Hale Acer1, Nazan Dolu2

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Lidokain, sodyum kanallarına bağlanarak açılmalarını önlemektedir. Böylece hücre içine sodyum geçişi ve aksiyon potansiyeli yayılımını engelleyerek sinirlerde blokaj meydana getirir. Lidokainin yüksek dozlarda uygulandığında sinirlerde nöropati oluşturabileceği ile ilgili bir literatüre rastlanmamıştır. Çalışmamızda, farklı dozlardaki lidokain ile siyatik sinir blokajı yapılan sıçanlarda siyatik sinir ileti hızları (SİH) ölçülerek, yüksek dozdaki lidokainin kronik dönemde nöropati oluşturup oluşturmayacağı araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 30 adet Sprague-Dawley türü erkek sıçan kullanılmıştır. Deneyler, sham grubu (%0,9’luk NaCI, n=10), lidokain 1,5 (1,5 mg /kg, n=10) ve lidokain 7 gruplarında (7mg/kg, n=10) gerçekleştirildi. %0,9’luk NaCI veya lidokainin değişik dozları siyatik noda enjekte edildi. Enjeksiyondan 10 dk sonra ilk elektromyografi (EMG1) kayıtları, siyatik noda yakın ve uzak noktalardan olmak üzere 2 ayrı noktadan uyarılarak alındı. 1 hafta sonra ise aynı metotla 2. EMG kayıtları (EMG2) alınarak SİH’ları ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Grupların EMG1’de yakın ve uzak latansları ANOVA testi ile karşılaştırıldığında (yakın uyaranlarda F:4,40, p < 0,02, uzak uyaranlarda F:3,18, p < 0,05) ve EMG2’de (yakın uyaranlarda F:3,88, p < 0,03) gruplar arasında anlamlı fark gözlenmiştir. Post-hoc Scheffe testine göre lidokain gruplarında latans kontrol grubundan anlamlı olarak uzun bulunmuştur. SİH lidokain uygulamasından 10 dk sonra gruplar arasında karşılaştırıldığında Lidokain 1,5 ve Lidokain 7 grubunda kontrol grubuna göre daha düşük bulundu (sırasıyla p < 0,02, p < 0,001). Lidokain uygulamasından 1 hafta sonra ise gruplar arasında anlamlı SİH farkı bulunmadı. Lidokain uygulamasının ilk ve sonraki SİH ölçümleri karşılaştırıldığında Kontrol grubu ve Lidokain 1,5 gruplarında anlamlı fark bulunmazken, Lidokain 7 grubunda 1 hafta sonraki ölçümde SİH artmış olarak bulundu (p<0,01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Lidokainin bir hafta sonraki kayıtlarında sinir ileti hızlarının normale geldiği ve lidokainin nöropati yapıcı etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu çalışma TSY-11-3729 kodlu proje ile Erciyes Üniversitesi BAP birimi tarafından desteklenmiştir.

Page 207: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

185

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P145555 Saat: Saat: Saat: Saat: 14.3014.3014.3014.30----16.0016.0016.0016.00

STRES VE SEMPATİK DERİ YANITI ÜZERİNE MELATONİNİN FARKLI DOZLARININ ETKİLERİSTRES VE SEMPATİK DERİ YANITI ÜZERİNE MELATONİNİN FARKLI DOZLARININ ETKİLERİSTRES VE SEMPATİK DERİ YANITI ÜZERİNE MELATONİNİN FARKLI DOZLARININ ETKİLERİSTRES VE SEMPATİK DERİ YANITI ÜZERİNE MELATONİNİN FARKLI DOZLARININ ETKİLERİ Hale Acer1, Ali Yücel Kara1, Selda Taşan1, Ferhat Pektaş1, Nazan Dolu2

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Melatonin sirkadiyen ritim, duygu-durum düzenlenmesi, anksiyete, uyku ve kardiyak fonksiyonlar gibi pek çok fizyolojik süreçte yer almaktadır. Endojen melatonin vücudun farklı sistemlerindeki sempatik aktivite üzerine etkilidir. Melatoninin, nöronal uyarımlarla gerçekleşen kas sempatik sinir yanıtlarını zayıflattığı bildirilmiştir. Ancak eksojen melatoninin, deri sempatik sinir aktivitesindeki (DSSA) refleks değişiklikleri aynı şekilde azaltıp azaltmayacağı bilinmemektedir. Elektrodermal aktivite (EDA) ter bezlerini uyaran sempatik sinirlerin aktivitesini yansıtır. Deri iletkenlik seviyesinin (DİS) yükselmesi stresin arttığını gösterir. Çalışmamızda eksojen verilen melatoninin stres üzerine doz bağımlı etkileri EDA ile araştırıldı. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem: Yöntem: Yöntem: Yöntem: Çalışma 6 aylık erkek Wistar sıçanlarla yapıldı. Çalışma 3 grupta gerçekleştirildi (n=30). Melatonin, sıçanlara 5 mg/kg (düşük-doz), 15 mg/kg (orta-doz) ve 40 mg/kg (yüksek doz) i.p dozlarında enjekte edildi. Sham grubuna (n=10) serum fizyolojik verildi. Enjeksiyondan 20 dk sonra EDA ile DİS ölçüldü. Tonik EDA (T), DİS (μmho/cm2) kaydının başlangıcında, hiçbir uyaranın olmadığı 2 dk lık bir süredir. Fazik EDA (F) ise tonik EDA döneminin ardından 10 dk boyunca 15 işitsel uyaranın verildiği dönemdir. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: DİS, orta doz melatonin grubunda, yüksek doz ve sham-grubuna göre daha düşüktü (sırasıyla, T: z=-3.18, p < 0.001; F: z=-3.02, p < 0.002; T: z=-1.21, p=0.2; F: z=-1.96, p < 0.05). DİS, yüksek doz grubunda, orta doz ve sham grubuna göre daha yüksek bulundu (sırasıyla, T: z=-3.18, p < 0.001; F: z=-3.02, p < 0.002; T: z=-2.87, p < 0.003; F: z=-2.26, p < 0.023). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Çalışmamızda melatoninin orta dozu stresi azaltan etki gösterirken, yüksek dozunun stres benzeri etkileri artırdığı gösterilmiştir. Melatoninin strese etkilerinin doza bağlı olarak değiştiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışma, Erciyes Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından desteklenmiştir (TYL-2013-4284).

Page 208: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

186

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

PosterPosterPosterPoster No: P14No: P14No: P14No: P146666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

BAKIR (II) SÜLFAT’IN ERGİN FARELERİN (MUS MUSCULUS) OKSİDATİF STRES VE BAZI BAKIR (II) SÜLFAT’IN ERGİN FARELERİN (MUS MUSCULUS) OKSİDATİF STRES VE BAZI BAKIR (II) SÜLFAT’IN ERGİN FARELERİN (MUS MUSCULUS) OKSİDATİF STRES VE BAZI BAKIR (II) SÜLFAT’IN ERGİN FARELERİN (MUS MUSCULUS) OKSİDATİF STRES VE BAZI BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİBİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİBİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİBİYOKİMYASAL PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ Evren Koç1, Yusuf Ersan2, Muhitdin Yılmaz2, Başaran Karademir3, Hamit Uslu4

1Kafkas Üniversitesi Mimarlık-Mühendislik Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, Kars 2Kafkas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Kars 3Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi, İç Hastalıkları ABD, Kars

4Kafkas Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri MYO, Sağlık Bakım Hizmetleri Bölümü, Kars Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada bakır (II) sülfat’ın ergin farelerin Alanin Aminotransferaz (ALT), Aspartat Aminotransferaz (AST), plazma lipit profili ve oksidatif stres üzerine etkilerini belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Toplam 21 adet erkek Mus musculus cinsi fare 3 gruba bölündü. 5 gün süreyle intraperitonal olarak kontrol grubuna serum fizyolojik, 1. gruba 2 mg/kg ve 2. gruba da 6 mg/kg olmak üzere CuSO4 verildi. Çalışma süresi sonunda, nekropsileri yapılan hayvanlardan kan örnekleri alınarak biyokimyasal analizler yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Elde edilen bulgulara göre Bakır uygulaması neticesinde Total Antioksidan Seviyeler (TAS), lipit profili, albumin, globulin, total protein ve ALT düzeylerinde önemli bir değişiklik olmadığı belirlendi (p < 0.05). Plazma Total Oksidan seviyesinin (TOS) hem 2 mg/kg’lık hem de 6 mg/kg’lık CuSO4 gruplarında istatistiksel olarak önemli şekilde arttığı (p < 0.05), bununla birlikte 6 mg/kg CuSO4 uygulanan grupta AST seviyelerinin artış gösterdiği tespit edildi (p < 0.01). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Elde edilen bu veriler doğrultusunda bakır (II) sülfat uygulamasının kısa süreli dahi olsa canlı bünyesinde toksikasyona neden olduğu tespit edildi.

Page 209: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

187

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P147777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

YİRMİBİR GÜNLÜK TİROKSİN UYGULAMASI HİPOKAMPÜS NÖRONLARINDA NMDA YİRMİBİR GÜNLÜK TİROKSİN UYGULAMASI HİPOKAMPÜS NÖRONLARINDA NMDA YİRMİBİR GÜNLÜK TİROKSİN UYGULAMASI HİPOKAMPÜS NÖRONLARINDA NMDA YİRMİBİR GÜNLÜK TİROKSİN UYGULAMASI HİPOKAMPÜS NÖRONLARINDA NMDA RESEPTÖR ALT BİRİM BİLEŞİMİNİ DEĞİŞTİREREK RESEPTÖR ALT BİRİM BİLEŞİMİNİ DEĞİŞTİREREK RESEPTÖR ALT BİRİM BİLEŞİMİNİ DEĞİŞTİREREK RESEPTÖR ALT BİRİM BİLEŞİMİNİ DEĞİŞTİREREK

HİPOKAMPAL ÖĞRENME VE BELLEK PERFORMANSINI BOZARHİPOKAMPAL ÖĞRENME VE BELLEK PERFORMANSINI BOZARHİPOKAMPAL ÖĞRENME VE BELLEK PERFORMANSINI BOZARHİPOKAMPAL ÖĞRENME VE BELLEK PERFORMANSINI BOZAR Soner Bitiktaş1,Burak Tan1, Başak Kandemir4, Şehrazat Kavraal1, Narin Liman3,

Hamiyet Dönmez-Altuntaş2, Nurcan Dursun1, Işıl Aksan Kurnaz4, Cem Süer1 1Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji ABD, Kayseri

2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD, Kayseri 3Erciyes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji - Embriyoloji ABD, Kayseri

4Yeditepe Üniversitesi, Genetik ve Biyomühendislik ABD, İstanbul

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Yetişkin hipertiroidili sıçanlar azalmış hipokampüs bağımlı öğrenme performansı gösterirler. Bilgi depolama süreçlerinin temelini oluşturan Uzun Dönemli Güçlenme (UDG) ve Uzun Dönemli Baskılanmada plastisitenin yönü, NMDAR-bağımlı postsinaptik Ca2+ akım değişikliklerine bağlıdır. Bu çalışmada hipertiroidili sıçanlarda NMDAR alt ünitelerinin oransal değişiklikleri ile hipokampal bozulmanın ilişkisi incelenmiştir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve YöntemYöntemYöntemYöntem: : : : Yetişkin erkek Wistar sıçanlardan rastgele belirlenen Hipertiroidi Grubuna (n:28) intraperitoneal L-Tiroksin (0,2 mg kg–1 vücut ağırlığı) Kontrol Grubuna (n:28) ise 1 ml serum fizyolojik enjeksiyonu 21 gün süreyle yapıldı. Uzamsal öğrenme ve bellek Morris Su Tankı’nda test edildi (n:16x2). UDG (n:6x2) ve UDB (n:6x2), medyal perforan yolun yüksek (YFU, 100 Hz) veya düşük (DFU, 1 Hz) frekanslı uyarımı ile indüklendi ve alan potansiyelleri dentat girus granül hücre tabakasından kaydedildi. Hipokampal dokularda NR1, NR2A ve NR2B alt ünitelerinin mRNA oransal değişimi, gerçek zamanlı kantitatif PCR yöntemi ile değerlendirildi. Değişimler Log2 tabanına göre ifade edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu (1,27±0,57 µg/dL) ile karşılaştırıldığında serum tiroksin seviyeleri hipertiroidi grubunda (8,44±1,95 µg/dL; P<0,01) yüksek bulundu. Hipertiroidili sıçanlar, 4. günde platformu bulmak için kontrol grubundan daha fazla mesafe kat ettiler (382±69 cm ve 252±18 cm) ve probe fazında hedef kadranda daha az süre geçirdiler (27,4±1,7% ve 32,6±1,5%; P<0,008). Hipertiroidili sıçanların uyarılmayan hipokampüslerinde NR1 mRNA ve NR2A mRNA anlatımı kontrol grubuna benzer; NR2B mRNA anlatımı 2,5 kat azalmış bulundu (P<0.01). Yüksek ve düşük frekanslı uyarımdan 1 saat sonra, kontrol grubunda ölçülen mRNA’ların anlatımı uyarımdan öncekine göre anlamlı bir değişme göstermez iken hipertiroidi grubunda NR1 mRNA ve NR2B mRNA anlatımlarında anlamlı azalma saptandı (P<0,01). Bu bulgular, hipertiroidi grubunda hipokampal UDG’nin aksine, UDB’da gözlenen anlamlı bir bozulma (79±10% ve 53±5%; P<0,05) ile birlikte idi. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Bu bulgular, uzun süre yüksek tiroksine maruz kalan hipokampal nöronlarda, NR1 ve NR2B alt birimi anlatımındaki azalmaya bağlı olarak NR2A/NR2B oranının arttığını; bunun da UDB’nın indüksiyon eşiğini yükselterek öğrenme ve bellek performansını bozduğunu düşündürmektedir. Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir. (Proje No: 113S345)

Page 210: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

188

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: Poster No: Poster No: Poster No: P14P14P14P148888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00 SELENYUM TAKVİYESİ, PROPİLTİYOURASİL UYGULANMASI İLE İNDÜKLENEN BOZULMUŞ SELENYUM TAKVİYESİ, PROPİLTİYOURASİL UYGULANMASI İLE İNDÜKLENEN BOZULMUŞ SELENYUM TAKVİYESİ, PROPİLTİYOURASİL UYGULANMASI İLE İNDÜKLENEN BOZULMUŞ SELENYUM TAKVİYESİ, PROPİLTİYOURASİL UYGULANMASI İLE İNDÜKLENEN BOZULMUŞ UZUN DÖNEMLİ GÜÇLENME VE UZUN DÖNEMLİ BASKILANMAYI AZALTABİLİR UZUN DÖNEMLİ GÜÇLENME VE UZUN DÖNEMLİ BASKILANMAYI AZALTABİLİR UZUN DÖNEMLİ GÜÇLENME VE UZUN DÖNEMLİ BASKILANMAYI AZALTABİLİR UZUN DÖNEMLİ GÜÇLENME VE UZUN DÖNEMLİ BASKILANMAYI AZALTABİLİR

Şehrazat Kavraal, Nurcan Dursun, Soner Bitiktaş, Burak Tan, Cem Süer Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji ABD.

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Deiyodinaz enzimler selenoprotein yapısındadır. Bu çalışmada, yetişkin tip hipotiroidizmde görülen hipokampal öğrenme disfonksiyonunun, selenyum (Se) takviyesinden sonra nasıl etkilendiği araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Yetişkin sıçanlar rastgele seçilerek Hipotiroidi ve Kontrol Gruplarına ayrıldı. Hipotiroidi grubundaki sıçanların içme sularına 21 gün boyunca %0,05 konsantrasyonda 6-n-propil-2-tiyourasil (PTU) eklendi. Bunların bir kısmı standart diyetle beslenirken (PTU Grubu) ve kalanlarının standart diyetine 10 ppm Se eklendi. Kontrol grubu sıçanlar standart yem ve içme suyu ile beslendi. Uzamsal öğrenme ve bellek Morris Su Tankı’nda test edildi. Uzun Dönemli Güçlenme (UDG) ve Uzun Dönemli Baskılanma (UDB), mediyal perforan yolun yüksek (YFU, 100 Hz) veya düşük (DFU, 1 Hz) frekanslı uyarımı ile indüklendi ve alan potansiyelleri dentat girus granül hücre tabakasından kaydedildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Hipotiroidili sıçanlar, 4. günde platformu bulmak için kontrol grubundan daha fazla mesafe (375±36 cm ve 252±18 cm) ve daha uzun süre yüzdüler (20,9±3,3 s ve 12,9±1,3 s); probe fazında hedef kadranda daha az süre geçirdiler (%22,4±1,4 ve %32,6±1,5; P< 0,001) hem de UDB’de (%81±10 ve %54±5; p=0,014) anlamlı bir bozulmanın olduğu ve bu bozulmaların Se eklenmesi ile önlenebildiği (UDG: %238±25 ve UDB: %59±20) görüldü. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu deneysel çalışmanın bulguları yetişkin tip hipotiroidizmde hipokampal öğrenme disfonksiyonunun Se takviyesi ile azaltılabileceğini göstermektedir. Bu bulguların Tip II deiyodinaz aktivitesinin değişmediği diğer hipotiroidizm modelinde de gösterilerek desteklenmesine ihtiyaç vardır. Bu çalışma BAP tarafından desteklenmiştir (proje no: TYL 2014- 5101, TYL 2014- 5102).

Page 211: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

189

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P14Poster No: P149999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA TİMOKİNONUN PENİSİLİN İLE OLUŞTURULMUŞ EPİLEPTİFORM AKTİVİTE SIÇANLARDA TİMOKİNONUN PENİSİLİN İLE OLUŞTURULMUŞ EPİLEPTİFORM AKTİVİTE SIÇANLARDA TİMOKİNONUN PENİSİLİN İLE OLUŞTURULMUŞ EPİLEPTİFORM AKTİVİTE SIÇANLARDA TİMOKİNONUN PENİSİLİN İLE OLUŞTURULMUŞ EPİLEPTİFORM AKTİVİTE ÜZERİNE ETKİSİ: ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMAÜZERİNE ETKİSİ: ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMAÜZERİNE ETKİSİ: ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMAÜZERİNE ETKİSİ: ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMA Ersin Beyazçiçek1, Seyit Ankaralı1, Özge Beyazçiçek1, Şerif Demir1, Handan Ankaralı2, Recep Özmerdivenli1

1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Düzce 2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Düzce

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: En yaygın nörolojik rahatsızlıklardan biri olan epilepsi; genetik faktörler, travmatik beyin hasarı, MSS enfeksiyonları, felç veya beyin tümörleri de dâhil yapısal beyin lezyonları gibi faktörlerin neden olduğu semptomatik bir durumdur ve hastaların yaklaşık %65'inde altta yatan nedenler saptanamamıştır. Timokinon, geleneksel tıpta ilaç ve mutfaklarda baharat olarak kullanılan çörekotu (Nigella sativa) bitkisinden elde edilmektedir. Bu çalışmada, antikonvülsan, antikanser, antioksidan ve nöroprotektif etkileri olduğu bilinen timokinonun sıçanlarda penisilinle oluşturulmuş deneysel epilepsi modeli üzerindeki etkisi elektrofizyolojik olarak araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 56 yetişkin erkek Wistar sıçan kullanıldı ve sıçanlar; sham, kontrol (penisilin), sadece timokinon (100 mg/kg), çözücü ve 10, 50 ve 100 mg/kg timokinon doz grupları olmak üzere 7 farklı gruba ayrıldı. Penisilin dışındaki tüm maddeler intraperitoneal olarak uygulandı. Sıçanlar 1.25 gr/kg üretan ile anestezi altına alınıp, sol korteks üzerindeki kemik açıldı ve somatomotor korteks üzerine elektrotlar yerleştirildi. Epileptiform aktivite oluşturmak amacıyla sham ve sadece timokinon grubu hariç diğer gruplara timokinon uygulanmasının 30. dakikasında penisilin G (500 IU) intrakortikal uygulanarak 150 dakika elektrokortikografi kaydı alındı. Elde edilen verilerden yararlanarak epileptiform aktivitenin başlama latensi, diken dalga sıklığı ve genliği belirlendikten sonra veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Sham ve sadece timokinon gruplarında herhangi bir epileptiform aktiviteye rastlanılmadı. Timokinonun 10, 50 ve 100 mg/kg dozları kontrol ve çözücü grupları ile karşılaştırıldığında, epileptiform aktivitenin başlama latensini belirgin bir biçimde uzattığı(P=0.015). ve diken dalga sıklığını azalttığı gözlemlendi ((P=0.01) Buna rağmen epileptiform aktivitenin diken dalga genliği diğer gruplar ile karşılaştırıldığında, penisilin sonrası ilk 20 dakika hariç tüm zaman periyotları için istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı (p>0.05. ilk 20 dakikada ise anlamlı düzeyde düşük bulundu (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Timokinonun penisilin ile oluşturulan epilepsi modeli üzerinde koruyucu ve azaltıcı etkiye sahip olması gelecekte potansiyel bir antiepileptik ilaç adayı olabileceğini düşündürmektedir.

Çalışma için Abant İzzet Baysal Üniversitesi Hayvan Araştırmaları Yerel Etik Kurulu’ndan 2013/08 numaralı kod ile etik onay alınmıştır. Bu çalışma, Düzce Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Yönetim Birimi Komisyonu Başkanlığı tarafından DÜ BAYBP-2013.04.01.165 numaralı proje ile desteklenmiştir

Page 212: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

190

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P150000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

YETİŞKİN DENEYSEL HİPOTİROİDİDE YETİŞKİN DENEYSEL HİPOTİROİDİDE YETİŞKİN DENEYSEL HİPOTİROİDİDE YETİŞKİN DENEYSEL HİPOTİROİDİDE BOZULMUŞ HİPOKAMPAL FONKSİYON: p38MAPK ve BOZULMUŞ HİPOKAMPAL FONKSİYON: p38MAPK ve BOZULMUŞ HİPOKAMPAL FONKSİYON: p38MAPK ve BOZULMUŞ HİPOKAMPAL FONKSİYON: p38MAPK ve PROTEİN FOSFATAZPROTEİN FOSFATAZPROTEİN FOSFATAZPROTEİN FOSFATAZ----1'İN OLASI İLİŞKİSİ1'İN OLASI İLİŞKİSİ1'İN OLASI İLİŞKİSİ1'İN OLASI İLİŞKİSİ

Burak Tan1, Soner Bitiktaş1, Şehrazat Kavraal1, Başak Kandemir4, Hamiyet Donmez-Altuntas2, Nurcan Dursun1, Narin Liman3, Işıl Aksan Kurnaz4, Cem Süer1

1Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji ABD, Kayseri 2Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji, Kayseri.

3Erciyes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Histoloji - Embriyoloji ABD, Kayseri 4Yeditepe Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Genetik ve Biyomühendislik ABD, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Yetişkin hipotiroidili sıçanlar, hipokampüs bağımlı öğrenmede bozukluklar göstermektedir. Bu çalışmada hipotiroidiye bağlı uzamsal bellek bozukluğunun temelinde yatan elektrofizyolojik ve bazı moleküler süreçlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Yetişkin erkek sıçanlardan rastgele belirlenen Hipotiroidi Grubuna, içme suyuna % 0,05 konsantrasyonda eklenen 6-n-propil-2-tiyourasil; Kontrol Grubuna ise standart içme suları 21 gün süreyle verildi. Uzamsal öğrenme ve bellek Morris Su Tankı’nda test edildi. Uzun Dönemli Güçlenme (UDG) ve Uzun Dönemli Baskılanma (UDB), mediyalperforan yolun yüksek (YFU, 100 Hz) veya düşük (DFU, 1 Hz) frekanslı uyarımı ile indüklendi ve alan potansiyelleri dentatgirus granül hücre tabakasından kaydedildi. Hipokampal dokularda p38MAPK-mRNA ve protein fosfataz-1 (PP1)-mRNA’nın oransal değişimi, gerçek zamanlı kantitatif PCR yöntemi ile değerlendirildi. Değişimler Log2 tabanına göre ifade edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol Grubu (1,28±0,57 µg/dL) ile karşılaştırıldığında serum tiroksin seviyeleri Hipotirodi Grubunda (0,27±0,02 µg/dL) düşük bulundu(P<0,01). Hipotiroidili sıçanlar, 4. günde platformu bulmak için kontrol grubundan daha fazla mesafe (375±36 cm ve 252±18 cm) ve daha uzun süre yüzdüler (20,9±3,3 s ve 12,9±1,3 s); probe fazında hedef kadranda daha az süre geçirdiler (%22,4±1,4 ve %32,6±1,5; P<0,001). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgular, uzun süre düşük tiroksin seviyesine maruz kalan hipokampal nöronlarda, azalmış p38MAPK-mRNA ve PP1-mRNA anlatımına rağmen, aktivite bağımlı değişimlerin kontrole göre fazla PP1-mRNA anlatımına neden olduğunu; bunun da UDG ve UDB’nın indüksiyon eşiğini değiştirerek öğrenme ve bellek performansını bozduğunu düşündürmektedir. Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (proje no: 113S345).

Page 213: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

191

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P151111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

HİPOKSİK ÖNKOŞULLAMANIN SIÇAN AKCİĞER DOKUSUNDA HİPOKSİK ÖNKOŞULLAMANIN SIÇAN AKCİĞER DOKUSUNDA HİPOKSİK ÖNKOŞULLAMANIN SIÇAN AKCİĞER DOKUSUNDA HİPOKSİK ÖNKOŞULLAMANIN SIÇAN AKCİĞER DOKUSUNDA SERBEST RADİKAL HASARI ÜZERİNE ETKİSİSERBEST RADİKAL HASARI ÜZERİNE ETKİSİSERBEST RADİKAL HASARI ÜZERİNE ETKİSİSERBEST RADİKAL HASARI ÜZERİNE ETKİSİ

Sevtap Türkan, Şevin Güney Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara

AmaçAmaçAmaçAmaç: : : : Hipobarik hipoksinin reaktif oksijen türlerini (ROT) artırarak oksidatif strese neden olduğuna dair çalışmalar mevcuttur. Hipoksik önkoşullama, hücrelerin kısa süreli ve düşük şiddette hipoksiye maruz bırakılmasıdır. Bu durum hücrelerin, letal düzeydeki hipoksik hasara karşı direnç kazanmasına neden olur. Hipoksik önkoşullamanın akciğerdeki antioksidan kapasiteyi arttırdığı yönünde çalışmalar bulunmakla birlikte bu konudaki bulgular sınırlıdır. Bu çalışma ile hipoksik önkoşullamanın akciğerdeki oksidatif stres parametreleri üzerine etkisi değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve YöntemYöntemYöntemYöntem: : : : Gazi Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulu’ndan G.Ü.ET -12. 082 kod numarası ile onay alınan çalışmada 24 adet erkek Wistar Albino sıçan kullanılmıştır, denekler Kontrol (K), Ön koşullama (ÖK), Ağır Hipoksi (AH), ÖK+ AH olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. ÖK grubundaki denekler üç gün süre ile günde 2 saat %10 O2’e, AH grubundaki denekler ise 3 gün süre ile normal atmosfer koşullarında yaşatıldıktan sonra 4. Gün 3 saat süre ile %7 O2’e maruz bırakılmışlardır. ÖK+AH grubundaki denekler ise 3 gün süre ile günde 2 saat %10 O2 verilen hipoksik kamarada yaşatılmış daha sonra 4.günde, 3 saat süre ile %7 O2’e maruz bırakıldıktan sonra feda edilip akciğer dokuları alınmıştır. Dokularda total antioksidan kapasite, SOD ve GSH, nitrik oksit metabolizmasının yan ürünü olan nitrat ve lipid oksidasyonunun göstergesi malondialdehid gibi oksidatif stres ve antioksidan savunma mekanizmaları ile ilişkili parametreler incelenmiştir. Gruplar arası varyans analizi için Tek Yönlü ANOVA uygulanmış ve ikili karşılaştırılmalar için tüm gruplar t testi ile değerlendirilmiştir; p <0.05 değerleri anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: SOD aktivitesi ÖK+AH grubunda kontrole göre belirgin olarak azalma gösterirken(p<0,05), GSH düzeyleri hem ÖK hem de ÖK+AH grubunda anlamlı ölçüde azalmıştır (p<0,05). Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında MDA düzeyleri tüm deney gruplarında anlamlı ölçüde azalma göstermiştir.(p<0,05). Ancak yalnızca AH uygulaması alan grupla karşılaştırıldığında ÖK ve AH’nin birlikte MDA düzeylerini artırdığı görülmektedir. Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar:Sonuçlar: Sonuç olarak bulgularımız hipoksik önkoşullamanın akciğerdeki antioksidan savunma sistemi üzerinde etkili olmadığını ancak ağır hipoksinin oksidan, antioksidan sistemler üzerine etkili olduğu yönündedir.

Page 214: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

192

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P152222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ELEKTRONİK SİGARA DOLDURMA SIVILARININ CANLI HÜCRELERE ETKİLERİNİN HÜCRE ELEKTRONİK SİGARA DOLDURMA SIVILARININ CANLI HÜCRELERE ETKİLERİNİN HÜCRE ELEKTRONİK SİGARA DOLDURMA SIVILARININ CANLI HÜCRELERE ETKİLERİNİN HÜCRE ELEKTRONİK SİGARA DOLDURMA SIVILARININ CANLI HÜCRELERE ETKİLERİNİN HÜCRE KÜLTÜRÜ ORTAMINDA İNCELENMESİ VE KROMATOGRAFİK YÖNTEMLER KULLANARAK KÜLTÜRÜ ORTAMINDA İNCELENMESİ VE KROMATOGRAFİK YÖNTEMLER KULLANARAK KÜLTÜRÜ ORTAMINDA İNCELENMESİ VE KROMATOGRAFİK YÖNTEMLER KULLANARAK KÜLTÜRÜ ORTAMINDA İNCELENMESİ VE KROMATOGRAFİK YÖNTEMLER KULLANARAK

KANTİTATİF DEĞERLENDİRME KANTİTATİF DEĞERLENDİRME KANTİTATİF DEĞERLENDİRME KANTİTATİF DEĞERLENDİRME METODLARININ GELİŞTİRİLMESİMETODLARININ GELİŞTİRİLMESİMETODLARININ GELİŞTİRİLMESİMETODLARININ GELİŞTİRİLMESİ Görkem Yararbaş1, Caner Geyik1, Z.Pınar Gümüş1,Suna Timur1,2

1Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı,Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü 2Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Sigara kullanımı dünya genelinde neden olduğu sağlık sorunları ve ölümler nedeniyle engellenebilir ölüm nedenleri arasında önde gelen bir toplumsal sorundur. Elektronik sigaraların bir sigara bırakma metodu olup olmadığıyla ilgili tartışmalar sürmekle beraber, sigara içme deneyimini taklit edecek şekilde dizayn edilmiş olan elektronik sigaralar dünya genelinde giderek yaygınlaşmaktadır. Elektronik sigara, sigara içmeye alternatif olarak kullanılsa da, cihazın sigarayı taklit etmek için kullandığı kartuşlar içerisinde bulunan e-sıvıların sitotoksik potansiyellerine dair veriler yeterli değildir. Daha önce yapılan çalışmalarda, elektronik sigara kartuşlarının ve doldurma sıvılarının (e-sıvı) etiketlerinde belirtilen nikotin seviyeleri genellikle ölçülen değerlerden önemli ölçüde farklı çıkmıştır. Ayrıca, elektronik sigara doldurma sıvılarında, kartuşlarında ve aerosollerinde fenolik bileşikler, polisiklik aromatik hidrokarbonlar ve ilaçlar bildirilmiştir. Çeşitli hücre hatları kullanılarak e-sıvıların hücre canlılığına etkisine yönelik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmada e-sıvıların içerik analizlerini nicel olarak ve güvenilir bir şekilde gerçekleştirmek ve bu sıvıların memeli hücre canlılığına olan etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Proje çıktıları elektronik sigara doldurum sıvılarının içerik yönünden standart hale getirilmiş metodlarla değerlendirilerek raporlanabilmesini sağlayacaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: E-sıvılar yüksek basınçlı sıvı kromatografisiyle analiz edilerek gliserol, propilen glikol ve nikotin içerikleri belirlenmiştir. İnsan sağlıklı karaciğer epitel hücre hattı (THLE-2), fosfoetanolamin ve epidermal büyüme faktörü ilave edilmiş BEGM Bullet Kit (Lonza) ortamı içerisinde büyütülmüştür. Ülkemizde, piyasada en sık bulunan ürünler arasından farklı markaları, farklı nikotin içeriklerini ve çeşitli aromaları içerecek şekilde e-sıvılar temin edilmiştir. Hedeflenen dozlara uygun şekilde hücre büyüme ortamı ile seyreltilmiştir. Her bir örnek 7 ayrı dozda çalışılmış ve hücre canlılığı örnek içermeyen kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Canlılık tayini, hücresel metabolik aktivite ile renk değiştiren MTT boyası kullanılarak kolorimetrik olarak belirlenmiştir. Örnekler arasındaki hücre canlılığı farklanması Mann-Whitney U testi ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Çalışma sonuçlarına göre e-sıvıların etiket bilgileri ile içerikleri arasında uyumsuzluklar belirlenmiştir. Analiz yönteminin geliştirilmesi ve bu tür maddelerin analizi için standart metod oluşturulma çalışmaları devam etmektedir. Projenin, e-sıvıların karaciğer hücresine olan sitotoksik etkileriyle ilgili boyutu sürmektedir. Ön çalışma sonuçları doz yanıt eğrisinin oluşturulması ve IC50 değerinin saptanabilmesi için logaritmik dozlama ile aralığın genişletilmesi gerektiğini göstermektedir. SonuçSonuçSonuçSonuçlar: lar: lar: lar: Geliştirilen metod, konuyla ilgili yasal düzenlemeler için bilimsel altyapı oluşmasını ve yapılacak kontrollerde kullanılabilecek protokollerin belirlenmesini sağlayacaktır.

Page 215: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

193

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P153333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

MELATONİNİN OKSİDATİF MELATONİNİN OKSİDATİF MELATONİNİN OKSİDATİF MELATONİNİN OKSİDATİF STRES OLUŞTURULMUŞ PC12 HÜCRELERİNDE İNFLAMASYON STRES OLUŞTURULMUŞ PC12 HÜCRELERİNDE İNFLAMASYON STRES OLUŞTURULMUŞ PC12 HÜCRELERİNDE İNFLAMASYON STRES OLUŞTURULMUŞ PC12 HÜCRELERİNDE İNFLAMASYON ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN İNCELENMESİ

Hande Yapışlar, Şule Özdaş, Demet Akın, Melike Ersöz İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Melatonin, primer olarak pineal bez tarafından sentezlenen, fizyolojik be biyokimyasal fonksiyonları iyi tanımlanmış bir hormondur. Özellikle anti-kanserojen ve antioksidan etkileri iyi bilinmekte, anti-inflamatuvar etkileri ise yeni yeni tanımlanmaktadır. Nörodejeneratif hastalıklar, geniş bir spektruma yayılmış olup, etiyolojisi çok iyi tanımlanamamış ve anlaşılamamış olan hastalıklardır. Oksidatif stres ve inflamasyonun bu hastalıklarda rol oynadığına dair birçok çalışma yayınlanmıştır. Beyin özellikle oksidatif strese çok duyarlı bir organdır. Melatonin birçok nörodejeneratif hastalıkla ilişkilendirilmiş ancak mekanizması tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu çalışmada amacımız melatoninin PC12 hücreleri üzerinde artmış oksidatif stres koşullarında inflamasyon üzerine olan etkilerini aydınlatmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: PC12 hücreleri flasklara ekildikten sonra NGF (Neuron Growth Factor) içeren medyumla nörona dönüştürülmüş ve 4 gruba ayrılmıştır. 1)Kontrol grubu 2)H2O2 ile oksidatif stres oluşturulmuş grup 3)H2O2 ile oksidatif stres oluşturulduktan sonra melatonin uygulanan grup 4)Melatonin uygulanan grup. Deney bitiminde protein ekstraksiyonu yapılmış ve IL-2, IL-6, TNF-α ve NFkB inflamasyon markır miktarları western blot yöntemiyle ölçülmüştür. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Oksidatif stresin indüklendiği nöron kültüründe inflasyon markırları olan IL-2, IL-6, TNF-α ve NFkB 'nin protein düzeylerinin anlamlı olarak yükseldiği, melatonin uygulamasının ise bu markırların seviyelerini azalttığı gözlenmiştir (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Literatürde birçok nörodejeneratif hastalık oksidatif stresle ilişkilendirilmiştir. Oksidatif stres artışı, inflamasyonda da artışa sebebiyet vermektedir. Melatoninin oksidatif stres oluşturulan nöron hücre kültüründe artmış inflamatuvar markırlarını azaltması önemli bir bulgudur. Çalışmanın sonuçları melatonini bu hastalıklarda anti-inflamatuvar olarak kullanılabileceği yönünde bize ışık tutmuştur.

Page 216: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

194

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P154444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

BORDERLİNE MENTAL YORGUNLUĞU KANTİTATİF OLARAK TESPİT ETMEK MÜMKÜN MÜ?BORDERLİNE MENTAL YORGUNLUĞU KANTİTATİF OLARAK TESPİT ETMEK MÜMKÜN MÜ?BORDERLİNE MENTAL YORGUNLUĞU KANTİTATİF OLARAK TESPİT ETMEK MÜMKÜN MÜ?BORDERLİNE MENTAL YORGUNLUĞU KANTİTATİF OLARAK TESPİT ETMEK MÜMKÜN MÜ? Leyla Aydın1, Nimet Ünay Gündoğan1, A. Canan Yazıcı2, Beste Öztürk3,

Sultan Burçak Kara3, Necati Yağız Yeşilova3, Irmak Erdemir3, Barış Cem Bülbül3, Esra Öner3

1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara

2Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara

3Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dönem II Öğrencisi, Ankara Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Mental yorgunluk (MY) subjektif bir kavram olup, düşük çalışma verimliliği, yüksek kaza olasılığı ve bilişsel yetmezlik ile seyreder. Bu nedenle, MY varlığının belirlenmesi önemlidir. MY çoğu zaman anketlerle belirlenir. Ancak, bireylerin ankete yaklaşım farklılıkları nedeniyle sonuçlar yanıltıcı olabilir. Bu amaçla çalışmamızda anket sonuçlarının performansa dayalı kantitatif testlerle karşılaştırılması hedeflenmiştir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Başkent Üniversitesi Etik Kurulu tarafından onaylananan çalışmamıza fakültemiz 1. ve 2. sınıftan sağ elini kullanan toplam 29 sağlıklı erkek gönüllü katılmıştır. Testten önce katılımcıların demografik özellikleri, alışkanlıkları, el tercihleri (Oldfield anketi), renk körü olup olmadıkları (Gündoğan metodu) belirlenmiştir. Öğrencilere, 4 saatlik teorik ders öncesi ve sonrası, yorgunluktan etkilenme ve yorgunluğu algılama düzeylerini kalitatif olarak değerlendirmek için Piper Yorgunluk Ölçeği anketi (PYÖ), kantitatif olarak değerlendirmek için TanTong Finger-Tapping sistemi kullanılarak, basit ve kompleks görsel reaksiyon zamanı (GRZ) ölçümleri yapılmıştır. Ders öncesi testleri 08:00-09:00 saatleri arasında, aynı kişinin ders sonrası testleri ise öğrenme faktörünü ortadan kaldırmak için 1 ay sonra, saat 13.00-14:00 arasında yapılmıştır. Veri analizi SPSS 17.0 istatistik paket programı ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: PYÖ verilerine göre katılımcıların total yorgunluk puanı ve yorgunluk alt kategorilerinin puanlamasında ders öncesine kıyasla ders sonrası puanlarda MY lehine artış olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bulunamamıştır. Basit GRZ’ye ait ders öncesi değerleri 215,14±33,20 ms, ders sonrası değerleri 230,10±27,46 ms olarak bulunmuştur (p=0,065). Karmaşık GRZ değerlerinin ise ders öncesi 308,41±40,26 ms, ders sonrası 324,59±39,28 ms olduğu görülmüştür (p<0,05). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Yoğun teorik ders sonrası öğrenciler, kendilerini yorgun hissetmelerine rağmen PYÖ’de anlamlı bir değişiklik bulunamamış, basit GRZ gibi düşük düzeyde bilişsel görevleri de başarıyla tamamlamışlardır. Ancak, kompleks GRZ yavaşlaması, bilişsel fonksiyonların azaldığı ve MY geliştiği fikrini oluşturabilmektedir. Ön çalışma niteliğinde olan bu araştırmadan elde edilen veriler, MY’nin belirlenmesinde, anket verilerinin anlamlı olmadığı ancak kişinin yorgunluk algısı içinde olduğu borderline durumlarda, ankete ek olarak ihtiyatlı seçicilik (vigilance) gerektiren kompleks GRZ gibi performansa dayalı bir test ile desteklenmesinin uygun olabileceğini düşündürmektedir.

Page 217: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

195

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P155555 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ANNETT TAHTA ÇUBUK HAREKET TEST ANNETT TAHTA ÇUBUK HAREKET TEST ANNETT TAHTA ÇUBUK HAREKET TEST ANNETT TAHTA ÇUBUK HAREKET TEST PERFORMANSINDA TEMPORAL DEĞİŞİM ANALİZİPERFORMANSINDA TEMPORAL DEĞİŞİM ANALİZİPERFORMANSINDA TEMPORAL DEĞİŞİM ANALİZİPERFORMANSINDA TEMPORAL DEĞİŞİM ANALİZİ Nimet Ünay Gündoğan1, Erhan Kızıltan1, Leyla Aydın1, Ersin Öğüş2, Duygu Uğur1

1Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Ankara

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Annett tahta çubuk hareket testi (Annett testi) üst ekstremitenin motor fonksiyonlarını değerlendirmek için yaygın olarak kullanılan bir testtir. Motor beceriler, genellikle 5 ardışık uygulama sonrası hesaplanan ortalama hız üzerinden değerlendirilmektedir. Ancak zaman faktörüne bağlı olarak uyanıklık, dikkat, farkındalık, yorgunluk ve öğrenmenin el beceri hızı (EBH) üzerindeki etkisi bilinmesine rağmen, tekrarlayan uygulamalar sırasındaki performans değişiminin incelenmesi yeterince ilgi görmemiştir. Bu nedenle sunulan çalışmada, Annett testi ile yapılan EBH’nin temporal değişim karakterinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmaya sağ el tercihli 34 (19 kadın, 15 erkek) sağlıklı genç gönüllü kabul edilmiştir. EBH, klasik Annett testi ile belirlenmiştir. Her biri 5 tekrardan oluşan Annett testi, yöntemin tekrarlanabilirliğini ve güvenilirliğini test etmek adına saat 10:00 ve 11:00’de olmak üzere 2 kez uygulanmıştır. Bir saat ara ile yapılan ardışık uygulamanın temporal değişimi için eğri uyarlama yöntemi kullanılmıştır. Veriler istatistik paket programı SPSS kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 20,21±1,08 yaş (aralık 18-22) olarak hesaplanmıştır. Cinsiyet faktörü açısından, sağ ve sol el için ayrı ayrı yapılan test sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görüldüğünden, temporal analizler tüm veriler üzerinden yapılmıştır. Bir saat arayla yapılan testlerin temporal değişimi incelendiğinde davranış denkleminin her iki saatte de birbirine benzer ve non-lineer karakterde olduğu belirlenmiştir (Saat 10:00 2º polinom için R2=0,96, Saat 11:00 2º polinom için R2=0,83). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Ardışık 2 saatte tekrarlanan testlerdeki temporal değişimin benzer özellikler göstermesi test uygulamasının tekrarlanabilirliği ve güvenilirliği açısından önemli olduğunu düşündürmektedir. Testteki ilk 3 tekrar sürecindeki performansın tedrici artışı, bu dönemin adaptasyon ve öğrenme süreçlerini içerdiğini, performans değişiminin yavaşlama eğilimi gösterdiği sonraki tekrarlar ise yorgunluk belirtilerinin başladığı şeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle genç erişkinlerde, Annett EBH testinin 3 tekrar ile sınırlandırılıp, değerlendirmelerin 3. tekrarın verirleri üzerinden yapılması uygun olabilir. Testin bu şekilde sınırlandırılmasının, fazla tekrar yaparak denek uyumundaki olası olumsuzlukların azaltılması ve farklı araştırma gruplarının yaptığı testler arasında standardizasyon sağlanabilmesi açısından önemli olabileceğini düşünülmektedir.

Page 218: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

196

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P156666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SAĞLIKLI GENÇ ERİŞKİNLERDE PARMAK VURU TESTİNİN SAĞLIKLI GENÇ ERİŞKİNLERDE PARMAK VURU TESTİNİN SAĞLIKLI GENÇ ERİŞKİNLERDE PARMAK VURU TESTİNİN SAĞLIKLI GENÇ ERİŞKİNLERDE PARMAK VURU TESTİNİN POLİFAZİK DAVRANIŞI VE DEĞERLENDİRİLMESİPOLİFAZİK DAVRANIŞI VE DEĞERLENDİRİLMESİPOLİFAZİK DAVRANIŞI VE DEĞERLENDİRİLMESİPOLİFAZİK DAVRANIŞI VE DEĞERLENDİRİLMESİ Leyla Aydın, Erhan Kızıltan, Nimet Ünay Gündoğan

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Parmak Vuru Testi (PVT) üst ekstremitenin motor fonksiyonlarını değerlendirmek için kullanılan kantitatif bir yöntemdir. Ancak, çevresel uyaranlar, kişinin duygu durumu, fiziksel sağlık durumu, iskelet ve sinir sistemleri tarafından etkilenen oldukça karmaşık bir aktivitedir. Bu nedenle PVT verilerinin ortalama değer üzerinden değerlendirilmesinin yanı sıra uygulama içindeki temporal değişimin incelenmesi de değişkenler hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamızı sağlayabilir. Literatürde PVT’ler denek uyumunu olumsuz etkilememek adına genellikle kısa tutulmakta (10-15 s) ve bu süre içindeki motor aktivitenin performans değişimi incelenmiştir. Ancak uzun süreli testlerdeki değişim deseni ile ilgili yeterince bilgiye rastlamamıştır. Bu nedenle, uzun süreli PVT ölçümü kullanılarak, sağlıklı genç bireylerin ardışık motor hareketlerdeki temporal değişim desenini araştırmak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Başkent Üniversitesi Etik Kurulu tarafından onaylananan çalışmamıza sağ elini kullanan toplam 29 sağlıklı erkek gönüllü katılmıştır. Testten önce katılımcıların demografik özellikleri, alışkanlıkları sorgulanmış, ayrıca el tercihleri (Oldfield anketi) belirlenmiştir. PVT için özel olarak hazırlanan bilgisayar tabanlı Finger-Tapping sistemi kullanılarak, her katılımcıya saat 08:00-09:00 arasında 20 s süre ile test uygulanmıştır. Elde edilen verilerde vurular arası sürelerin (VAS) değişimi incelenerek, görevin davranış denklemi oluşturulmuştur. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Katılımcıların yaşı 19,79±0,29 (aralık 18-23 ), boyu 178,48 ±6,44 ve (aralık 167-188) vücut kitle indeksi 23,83±2,82 (aralık 18-30) olarak bulunmuştur. VAS’ların temporal değişim deseni incelendiğinde, desenin doğrusal değişime uymadığı, ilk 10 s’deki non-lineer davranışın literatür ile uyumlu olduğu saptanmıştır. Bu performans dönemindeki hızlanma ve yavaşlama gösteren polifazik davranışın, 10. s’den sonra kalıcı olarak yavaşlama ile seyrettiği izlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: PVT’deki VAS’ların temporal değişiminin doğrusal olmayıp 6o polinoma uygunluk göstermesi, ardışık motor hareketlerin ortaya çıkarılması sırasında çok fazla faktörün etkili olduğu fikrini doğrulamaktadır. VAS’ın temporal değişim deseninin polifazik karakter göstermesi ise performansın hızlanma aşamasında öğrenme ve adaptasyon olabileceğini, diğer taraftan performansta yavaşlama aşamalarından ilk kısmının periferal yorgunluk, ikinci kısmının ise spinal ve supraspinal düzeylerdeki santral yorgunluk nedeniyle olabileceğini düşündürmektedir.

Page 219: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

197

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P157777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00 PENTİLENTETRAZOL İLE EPİLEPSİ OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA KISA SÜRELİ HAFIZANIN PENTİLENTETRAZOL İLE EPİLEPSİ OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA KISA SÜRELİ HAFIZANIN PENTİLENTETRAZOL İLE EPİLEPSİ OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA KISA SÜRELİ HAFIZANIN PENTİLENTETRAZOL İLE EPİLEPSİ OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA KISA SÜRELİ HAFIZANIN

DEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİ Seval Keloğlan1, Soner Bitiktas2, Cem Süer3, Seda Artış4, Nazan Dolu3

1Amasya Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Amasya 2 Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

3 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 4 İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epilepsi tekrarlayan nöbetlerle karakterize, nöronal hasara ve bilişsel fonksiyon bozukluklarına neden olan bir hastalıktır. Epilepside görülen hafıza problemleri ile hipokampus yakın bir ilişkiye sahiptir. Kısa dönem hafızanın iyi bilinen deneysel bir modeli “Pair Pulse” (PP) yöntemidir. Bu çalışmada Pentilentetrazol (PTZ) ile kindling modeli sıçanlarda kısa dönem hafızanın pair pulse yöntemiyle değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 30 günlük 23 adet erkek Wistar sıçan kullanıldı. Sıçanlara 19 gün günaşırı serum fizyolojik (kontrol grup; n=9) ve PTZ 35mg/kg/i.p. (epileptik grup; n=14) uygulandı. PTZ enjeksiyonunu takiben 30 dk gözlem yapılarak sıçanların nöbet skorlaması yapıldı ve safha 4 ya da 5’i üst üste 3 kez geçiren sıçanlar tutuşmuş kabul edildi. Ardından, sıçanlar üretan (1,5gr/kg, i.p) anestezisi ile uyutulduktan sonra stereotaksik alete yerleştirildi. Uyarıcı elektrot hipokampusun perforan yol ve kaydedici elektrot ise dentat girus bölgesine yerleştirildi. İlk olarak Input/Output (I/O) kayıtları alındı. Bunun için 8 farklı uyaran şiddeti uygulandı. Hemen sonrasında 20, 40, 60, 80, 120, 140, 160 ms aralıklarla verilen uyarılara yanıt olarak ortaya çıkan eksitatör post sinaptik potansiyel (EPSP) ve popülasyon spike’ları (PS) PP uyaran modeli ile kaydedildi. PP analizi ikinci eksitatör post sinaptik potansiyel (EPSP) eğiminin ve populasyon spike (PS) amplitüdünün birinci EPSP ve PS’ye oranlanması ((EPSP2/EPSP1)x100; (PS2/PS1)x100) formülü ile yapıldı. Bu formülde oranın büyük olması PP fasilitasyon, küçük olması ise PP depresyonu göstermektedir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: I/O kayıtları uyarı şiddetine göre karşılaştırıldığında tüm EPSP değerlerinde anlamlı fark gözlenirken (p < 0,05), PS değerlerinde fark saptanmadı (p > 0,05). PP analizlerinde EPSP ve PS’de grup içi anlamlı farklılık bulunurken (p < 0,001), gruplar arasındaki EPSP değerlerinde ise anlamlı farklılık bulunmadı (p > 0,05). PS amplitüdünün epilepsili sıçanlarda PS100, PS120 ve PS140 ms değerlerinde kontrol grubuna göre düşük olduğu bulundu (sırasıyla; p < 0,05;p < 0,02; p < 0,006). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Kindling epilepsi modeli oluşturulan sıçanlarda PP depresyonu gözlenmiştir. Bu bulgu bize hipokampusun perforan yolunun bu sıçanlarda etkilendiğini ve kısa süreli hafızayı bozduğunu göstermektedir. Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından desteklenmiştir (TSD-09-1039).

Page 220: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

198

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P15Poster No: P158888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA OLUŞTURULAN KRONİK YORGUNLUĞUN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN KRONİK YORGUNLUĞUN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN KRONİK YORGUNLUĞUN SIÇANLARDA OLUŞTURULAN KRONİK YORGUNLUĞUN DAVRANIŞ VE ÖĞRENME ÜRERİNE ETKİSİDAVRANIŞ VE ÖĞRENME ÜRERİNE ETKİSİDAVRANIŞ VE ÖĞRENME ÜRERİNE ETKİSİDAVRANIŞ VE ÖĞRENME ÜRERİNE ETKİSİ

Zahide Demirbaş Akeren1, Kamile Yazgan1, Asuman Gölgeli2

1Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Anabilim Dalı 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kronik Yorgunluk Sendromu; kişiyi sosyal, mesleki, şahsî ve ruhsal olarak zor durumda bırakan, uyku bozukluğu, dikkat eksikliği, hafıza zayıflığı gibi şikâyetlerin de eşlik ettiği ve en az 6 aydan beri devam eden bir hastalıktır. Bu çalışmada, kronik yorgunluk oluşturulan dişi sıçanlarda yorgunluğun davranış ve öğrenmeye etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Erciyes Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul onayı alınan çalışmada 16 adet Wistar Albino dişi sıçan kullanıldı. 21 gün boyunca 15 dakika , 25°C su içeren cam kavonoz (42 x 14 cm ) içinde yüzdürülerek kronik yorgunluk modeli oluşturuldu. Kontrol grubu sıçanlar (n=8) ve kronik yorgun grubu sıçanlar (n=8), açık alan test düzeneğinde lokomotor aktivitelerini çizgi geçme sayısı, keşif davranışlarını şahlanma sayısı, otonom fonksiyonların göstergesi olarak da donma, kaşınma ve defekasyon sayısı değerlendirildi. Sıçanların uzamsal öğrenmeleri ve bellekleri Morris su labirentinde araştırılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kronik yorgunluk oluşturulan sıçanların ve kontrol grubu sıçanların açık alan düzeneğinde çizgi geçme sayısında anlamlı fark olmaması (p>0,05), lokomotor aktivitenin değişmediğini göstermektedir. Diğer açık alan parametrelerinde de istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Morris yüzme testinde; kronik yorgunluk grubu ve kontrol grubu sıçanların merkezde kat ettiği mesafe sırasıyla 11,62±9,8 m ve 16,9± 11,8 m, periferde kat ettiği mesafe sırasıyla 10,28± 9,32 m ve 14,09±11,5 m. Kronik yorgunlukta kat edilen mesafe anlamlı olarak azalmıştır (p < 0,05). Platformu bulma süresinde ve hızında gruplar arasında fark gözlenmedi (p > 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Wistar Albino dişi sıçanların, 21 gün boyunca 15 dakika yüzmesiyle oluşan kronik yorgunluk sonrası açık alanda çizgi geçme sayısının değişmemesi ancak Moriss su labirentinde kat edilen mesafenin azalması uygulanan yorgunluk protokolunun yeterli olmadığını düşündürmektedir. Kronik yorgunluk uzamsal öğrenme ve hafızayı etkilememiştir. Erciyes Üniversitesi BAP birimi tarafından TYL-12-4325 nolu proje ile desteklenmiştir.

Page 221: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

199

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster Poster Poster Poster No: P15No: P15No: P15No: P159999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00 BİR GÜN VE BEŞ GÜN SÜRE İLE UYGULANAN HİPERBARİK OKSİJENİN KANBİR GÜN VE BEŞ GÜN SÜRE İLE UYGULANAN HİPERBARİK OKSİJENİN KANBİR GÜN VE BEŞ GÜN SÜRE İLE UYGULANAN HİPERBARİK OKSİJENİN KANBİR GÜN VE BEŞ GÜN SÜRE İLE UYGULANAN HİPERBARİK OKSİJENİN KAN----BEYİN BARİYERİ BEYİN BARİYERİ BEYİN BARİYERİ BEYİN BARİYERİ

GEÇİRGENLİĞİNE ETKİLERİGEÇİRGENLİĞİNE ETKİLERİGEÇİRGENLİĞİNE ETKİLERİGEÇİRGENLİĞİNE ETKİLERİ Selçuk Tatar1, Nadir Arıcan2, Nurcan Orhan3, Canan Uğur Yılmaz4,6,

Bülent Ahıshalı5, Mehmet Kaya6, Akın Savaş Toklu1

1İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı, 2İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı

3İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Sinirbilim Anabilim Dalı, 4 İstanbul Üniversitesi, Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü, Deney Hayvanları Biyolojisi ve Biyomedikal

Uygulama Teknikleri Anabilim Dalı, 5İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı,

6İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada hiperbarik oksijen uygulamasını takiben 1. ve 5. günde sıçanların kan-beyin bariyeri (KBB) geçirgenliğindeki değişiklikler ve beyin dokusundaki oksidan-antioksidan madde düzeyleri araştırıldı. GereGereGereGereç ve Yöntem: ç ve Yöntem: ç ve Yöntem: ç ve Yöntem: Çalışmada Wistar albino sağlıklı ve genç erişkin dişi sıçanlar kullanılarak hayvanlara hiperbarik oksijen (HBO) 1 ve 5 gün süreyle uygulandı. Deneyler kontrol, HBO-1 ve HBO-5 şeklinde planlandı. HBO seansları 15 dakika kompresyon, 2,5 atmosfer mutlak basınçta 60 dakika %100, 15 dakika rekompresyon şeklinde uygulandı. HBO-1 grubuna 6 saat aralarla günde 3 kez olmak üzere, HBO-5 grubuna ilk 2 gün 6 saat aralarla 3’er kez, daha sonraki 3 gün 10’ar saat ara ile 2’şer kez olmak üzere toplam 12 kez HBO uygulandı. HBO-1 grubundaki hayvanlar 24 saat sonunda, HBO-5 grubundakiler ise 5 gün sonunda deneye alınıp beyinleri çıkarıldı. KBB geçirgenliği horseradish peroksidaz (HRP) traseri ile elektron mikroskobik düzeyde değerlendirildi. İmmünhistokimyasal değerlendirme için bir astrosit aktivasyon belirteci olan glial fibriler asidik proteini (GFAP) araştırıldı. Oksidan-antioksidan sistemler hakkında bilgi edinebilmek amacıyla beyin doku örneklerinde glutatyon (GSH) seviyesi, superoksit dismutaz (SOD) aktivitesi ve lipid peroksidasyonu ürünü olan malondialdehid (MDA) düzeyleri ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: HBO-1 ve HBO-5 gruplarındaki hayvanların serebral korteks bölgesindeki GSH seviyelerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük olduğu saptanırken (p < 0,05), HBO-5 grubundaki hayvanların sadece hipokampus bölgelerinde anlamlı düşüşler tespit edildi (p < 0,05). SOD aktivitesi bütün gruplarda kontrol grubuna göre artış gösterdi, fakat istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. HBO-5 grubundaki hayvanların serebral korteks bölgesindeki MDA seviyesinin anlamlı derecede azaldığı tespit edilirken (p < 0,01), HBO-1 ve HBO-5 gruplarındaki hayvanların hipokampus dokularındaki MDA düzeylerinde anlamlı azalmalar gözlendi (p < 0,05; p < 0,01). İmmünhistokimyasal olarak GFAP boyanma yoğunluklarında gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı. Elektron mikroskopi düzeyinde normal şartlar altında KBB’yi geçemeyen HRP traserinin, HBO-1 ve HBO-5 gruplarında KBB’yi aşırı miktarda geçtiği gözlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sağlıklı sıçanlara 1 ve 5 gün süreyle uygulanan HBO’nun beyin doku MDA ve GSH seviyelerinde azalmaya, SOD aktivitesinde bir artışa ve aynı zamanda KBB bütünlüğünde de önemli bir bozulmaya yol açtığı gösterilmiştir. Klinikte HBO uygulanırken KBB'nin de dikkate alınması önerilmektedir. Bu çalışma İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenmiştir.

Page 222: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

200

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P160Poster No: P160Poster No: P160Poster No: P160 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

VİNKRİSTİN İLE NÖROPATİK AĞRI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA UZAMSAL VİNKRİSTİN İLE NÖROPATİK AĞRI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA UZAMSAL VİNKRİSTİN İLE NÖROPATİK AĞRI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA UZAMSAL VİNKRİSTİN İLE NÖROPATİK AĞRI MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA UZAMSAL ÖĞRENMENİN VE ÖĞRENMENİN VE ÖĞRENMENİN VE ÖĞRENMENİN VE HAFIZANIN DEĞERLENDİRİLMESİHAFIZANIN DEĞERLENDİRİLMESİHAFIZANIN DEĞERLENDİRİLMESİHAFIZANIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ünzile Şahin Alpaslan1,Kamile Yazgan2, Asuman Gölgeli3

1Bilim Uzmanı Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Anabilim Dalı , Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kemoterapi ilişkili periferal nöropati kemoterapötik ajanların kan sinir bariyerini geçip arka kök gangliyonları ve periferal aksonları etkilemesiyle oluşur. Bu nörotoksisite bazı durumlarda tedavinin kesilmesine dahi neden olabilir. Bundan dolayı kemoterapötik ajanlar kullanılarak nöropati modellerinin oluşturulması önem kazanmıştır. Bu çalışmada kemoterapötik ilaç olarak yaygın kullanımı olan vinkristinle nöropatik ağrı modeli oluşturulan sıçanlarda merkezi sinir sistemi fonksiyonlarından spasyal öğrenme ve hafızanın değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 5 aylık erkek Wistar Albino sıçan kullanıldı. Nöropatik ağrı (n=10) grubuna 50 µl/kg/gün vinkristin, kontrol grubuna(n=10) 50 µl/kg/gün serum fizyolojik 10 gün intraperitoneal (ip) verildi. Uzamsal öğrenme ve hafıza deneyleri Morris su Labirentinde gerçekleştirildi Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol ve nöropatik ağrı grubunda ardışık 4 gün boyunca gizli platformun yerini bulma süresi azalmış, yüzme hızları artmış ancak iki grup arasında bu azalma ve artışlar anlamlı bulunmamıştır. Toplamda kat edilen yol her deneme gününde azalmış, bu azalma 4. gün kontrol grubuna göre anlamlı bulunmuştur (p < 0.007). Platforma olan ortalama mesafeleri karşılaştırıldığında kontrol grubu sıçanların, nöropatik ağrı grubu sıçanlara nazaran 4 gün boyunca platforma daha yakın yüzdüğü ve bu farkında anlamlı olduğu bulunmuştur (p < 0.05). Platform kaldırılarak yapılan 5. gün denemelerinde hedef kadranda geçirilen zaman yüzdesi farklı bulunmamıştır. (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Vinkristin ile nöropatik ağrı oluşturulan erkek sıçanlarda, spasyal öğrenmenin ve hafızanın bozulmadığı, periferde gözlenen nörotoksik yan etkinin merkezi sinir sisteminde görülmediği sonucuna varılmıştır. Bu bulgu en azından kanser hastalarında ortaya çıkan kognitif fonksiyon değişmelerinden vinkristinin sorumlu olmadığını düşündürür. Erciyes Üniversitesi BAP birimi tarafından TSY-12-3808 nolu proje ile desteklenmiştir.

Page 223: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

201

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P161111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

AÇLIK MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA AĞRI EŞİĞİ VE DAVRANIŞIN AÇLIK MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA AĞRI EŞİĞİ VE DAVRANIŞIN AÇLIK MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA AĞRI EŞİĞİ VE DAVRANIŞIN AÇLIK MODELİ OLUŞTURULAN SIÇANLARDA AĞRI EŞİĞİ VE DAVRANIŞIN DEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİDEĞERLENDİRİLMESİ

Sümeyra Çelik1, Ayşe Karataş2, Kamile Yazgan3, Asuman Gölgeli4 1Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Hastanesi Genel Cerrahi Servisi,

2Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Hastanesi Fizik Tedavi Servisi, 3Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fizyoloji Anabilim Dalı,

4Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kalori kısıtlanması veya total açlığa maruz kalma durumunda organizma stresöre verilen cevapları sergiler. Açlığın beyindeki negatif etkilerine paralel periferik sinir sistemi ve davranış fonksiyonlarında da olumsuz etki göstermesi beklenir. Bu amaçla total açlığa maruz kalan sıçanlarda ağrı eşiği ve davranışın araştırılması amaçlanmıştır Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Erciyes Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurul onayı alınan çalışmada,20 adet yetişkin erkek (Wistar Albino) sıçan kullanıldı. Kontrol ve akut açlık grubu olmak üzere 10’arlı iki grup oluşturuldu. Açlık grubu sıçanları 130 saat aç bırakılarak sadece çeşme suyu içmelerine izin verildi. Sıcak plaka (Hot Plate), kuyruk çekme (Tail Flick) düzenekleri ve von Frey flamentleri kullanılarak ağrı eşiği ölçüldü. Açık alan düzeneğinde lokomotor aktivite, keşif davranışı, otonomik fonksiyonların göstergesi olarak da temizlenme ve defekasyon sayısı değerlendirildi. 130 saat sonunda sıçanlardan kardiak kan alınarak serum glikoz ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Açlık grubu sıçanların kontrol grubuna göre kuyruk çekme süresi farklı bulunmamış (p > 0.05) ancak sıcak plakada pençe yalama süresi anlamlı olarak uzamış ve von Frey flamentleri ile bakılan ağrı eşiğide yükselmiştir (p<0.05). Açık alan düzeneğinde açlık grubunda kontrol grubuna göre 5 dakikalık test süresince; ayağa kalkma sayısında ( sırasıyla 8,2±1,7 ve 3,9 ±0,7) ve toplam alınan yolda (sırasıyla 1227,9±128,7 cm ve 931,3±63,6 cm ) artış, defakasyon sayısında azalma (sırasıyla 0,6± 0,2 ve 3,2 ±0,2) istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Açlık grubu sıçanların serum glukoz değeri (174,7±11,7mg/dl) kontrol grubu sıçanların değerinden ( 279,1±22,08 mg/dl) anlamlı olarak azalmıştır (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Açlıkta periferal ağrı eşiği anlamlı olarak yükselmiş, spinal eşik değişmemiştir. 130 saat aç bırakılan sıçanlarda keşif davranışları artması, açlık dürtüsü ile sıçanların yiyecek aramaya yönlenmesi kaynaklı olabilir. Açık alanda total katledilen mesafenin açlıkta anlamlı olarak artmasıda bu görüşü destekler. Açlık durumunda defakasyon sayısının azalması, serum glikoz seviyesinin düşük olması beklenen bir durumdur. Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından TSY-12-3809 nolu proje ile desteklenmiştir.

Page 224: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

202

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P162222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA PENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİK NÖBET MODELİNDE SIÇANLARDA PENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİK NÖBET MODELİNDE SIÇANLARDA PENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİK NÖBET MODELİNDE SIÇANLARDA PENTİLENTETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİK NÖBET MODELİNDE KLOPİDOGREL İLE ANTİEPİLEPTİK İLAÇ ETKİLEŞİMİNİN İNCELENMESİKLOPİDOGREL İLE ANTİEPİLEPTİK İLAÇ ETKİLEŞİMİNİN İNCELENMESİKLOPİDOGREL İLE ANTİEPİLEPTİK İLAÇ ETKİLEŞİMİNİN İNCELENMESİKLOPİDOGREL İLE ANTİEPİLEPTİK İLAÇ ETKİLEŞİMİNİN İNCELENMESİ

Sibel Özdemir1, Ertuğrul Bolayır1, Sefa Gültürk2, Ercan Özdemir2, Deniz Şahin İnan3

1Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, 2Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı,

3Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji Anabilim Dalı,Sivas Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Serebrovasküler hastalık (SVH) koroner kalp hastalığı ve kanserlerin ardından üçüncü sırada gelen ölüm nedenidir. SVH erişkinlerde ve yaşlılarda epileptik nöbetlerin önemli ve iyi bilinen sebeplerindendir. SVH geçiren hastalarda epileptik nöbet insidansı %2.3-%43 arasında bildirilmiştir. Antiagregan tedaviler SVH’a bağlı ölüm riskini önemli ölçüde azaltırlar. Klopidogrel (KLP) geniş bir kullanıma sahip antiagregan ilaçtır. Antiepileptik tedavide amaç yan etki olmaksızın nöbetleri tam olarak ortadan kaldırmaktır. Çalışmamızda KLP ile antiepileptik ilaç etkileşiminin klinik olarak ortaya konması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma için kırk iki erkek Wistar sıçan alındı ve yedi gruba ayrıldı. Stereotaksik cerrahi işlemlerden sonra tüm sıçanlar direkt kortikal EEG ölçümüne hazır hale getirildiler. İlk grup kontrol (salin) grubunu ve tek doz Pentilentetrazol (PTZ, 300 mg/kg/g, intraperitoneal) verilen grup ise ikinci grubu oluşturdu. İlaç grupları olarak, Klopidogrel (10 mg/kg/g, intragastrik) verilen 3. grup, Valproik asit (VPA, 300 mg/kg/g, ip) verilen 4. grup, Levetirasetam (LEV, 80 mg/kg/g, ip) verilen 5. grup, VPA ve KLP verilen 6. grup, LEV ve KLP verilen 7. Grubu oluşturdu. İlaç gruplarında sıçanlara ilaç uygulaması 6 gün devam etti. 6. gün kontrol grubu hariç diğer gruplara 60 mg/kg PTZ ile epileptik nöbet oluşturuldu ve EEG kayıtları alındı. Sıçanlar 6. gün sakrifiye edildi. Tüm gruplarda, diken ve yavaş dalga deşarj (DDD) frekansları ve süreleri ile hafıza testi kayıtları elde edildi. Verilerin istatistiksel analizinde Mann Whitney U testi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Diken ve yavaş dalga deşarj sayı ve süresi değerlendirildiğinde en düşük değer VPA grubunda görüldü ve bu değer PTZ grubuna göre karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlıydı (p < 0.05). KLP ile antiepileptik ilaçların (AEİ) kombine edildiği gruplarda DDD’ın frekans ve sürelerinde herhangi bir değişim görülmedi (p > 0.05). VPA ve LEV verilen sıçanlara KLP ilave edilmesi, bu ilaçların antiepileptik etkisinde istatistiksel olarak anlamlı bir azaltma yapmadı (p > 0.05). VPA uygulanan gruplarda hafıza parametrelerinde kontrol ve diğer gruplara göre anlamlı azalmalar tespit edildi (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmadan elde edilen sonuçlar, bir antiagregan ilaç olan klopidogrelin antiepileptik ilaçlarla kombine edilmesi ile epilektik sıçanlarda nöbet sayısında anlamlı bir azalma olmadığını göstermiştir.

Page 225: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

203

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P163333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

GİNKGO BİLOBA TAKVİYESİNİN YAŞLI DİŞİ SIÇANLARDA GİNKGO BİLOBA TAKVİYESİNİN YAŞLI DİŞİ SIÇANLARDA GİNKGO BİLOBA TAKVİYESİNİN YAŞLI DİŞİ SIÇANLARDA GİNKGO BİLOBA TAKVİYESİNİN YAŞLI DİŞİ SIÇANLARDA KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ: KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ: KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ: KOGNİTİF FONKSİYONLAR ÜZERİNE ETKİSİ: OKSİDATİF STRESİN ROLÜOKSİDATİF STRESİN ROLÜOKSİDATİF STRESİN ROLÜOKSİDATİF STRESİN ROLÜ

Nilsel Okudan, Muaz Belviranlı Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Spor Fizyolojisi Bilim Dalı Konya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada yaşlı dişi sıçanlarda ginkgo biloba takviyesinin kognitif fonksiyonlar üzerine etkisi, açık alan, yükseltilmiş artı labirent ve Morris su labirenti kullanılarak araştırıldı ve kognitif fonksiyonlar ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 14 adet yaşlı (18 aylık), 14 adet genç (3 aylık) Wistar dişi sıçan kullanıldı. Çalışma için Yerel Etik Kurul onayı alındı. Sıçanlar kendi içlerinde rasgele 4 gruba ayrıldı ve gruplar şu şekilde oluştu: Genç kontrol, Ginkgo biloba takviyesi yapılan genç grup, Yaşlı kontrol, Ginkgo biloba takviyesi yapılan yaşlı grup. Ginkgo biloba 30 gün boyunca günlük 100 mg/kg dozda oral yolla verildi. Davranış testlerine takviye periyodunun 15. gün başlandı ve üçer gün ara ile sırasıyla açık alan, yükseltilmiş artı labirent ve Morris su labirentinde yapıldı. Kontrol gruplarına da aynı protokol uygulandı. Davranış testleri sabah 09:00-12:00 saatleri arasında gerçekleştirildi. Genç sıçanlarda menstruel siklus durumuna bakılmadı. Çalışmanın sonunda sıçanlardan anestezi altında kan ve beyin dokusu örnekleri alındı ve oksidatif stres ve antioksidan savunma belirteçleri tayin edildi. İstatistiksel analiz 2x2 (uygulama ve yaş) faktörlü ANOVA ve uygun olduğu durumlarda tekrarlayan ölçümlerle ANOVA ile test edildi. P değerinin 0,05’den küçük olması istatistiksel açıdan anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yaşlı gruplarda genç gruplara göre lokomotor aktivite daha düşük, anksiyete seviyesi ise daha yüksekti (P<0,05). Morris su labirentinde, deney aşamasında platforma ulaşma süresi ve toplam kat edilen mesafe ginkgo biloba takviyesi yapılan gruplarda kısalmıştı (P<0,05). Beyin dokusunda 8-OHdG seviyeleri yaşlı gruplarda artarken ginkgo biloba takviyesi bunu azalttı (P<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmadan elde ettiğimiz bulgulara göre, ginkgo biloba takviyesi oksidatif stresi azaltarak kognitif fonksiyonları iyileştirebilir.

Page 226: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

204

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P164444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DENEYSEL OMURİLİK HASARI OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA DENEYSEL OMURİLİK HASARI OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA DENEYSEL OMURİLİK HASARI OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA DENEYSEL OMURİLİK HASARI OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA Hirudo medicinalis’in Hirudo medicinalis’in Hirudo medicinalis’in Hirudo medicinalis’in ANTİOKSİDAN ve ANTİAPOPTOTİK ETKİSİANTİOKSİDAN ve ANTİAPOPTOTİK ETKİSİANTİOKSİDAN ve ANTİAPOPTOTİK ETKİSİANTİOKSİDAN ve ANTİAPOPTOTİK ETKİSİ

Raziye Akcılar1, Osman Genç1, Aydın Akcılar2, Hasan Şimşek1, Ceylan Ayada1, Server Şahin3

1Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kütahya

3 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Kütahya Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Tıbbi alanda kullanılan sülükler arasında Hirudo medicinalis en iyi bilinenidir. Bu sülüklerin antikoagülan, fibrinolitik, nörotrofik etkisi yanında perfüzyon arttırıcı etkisi olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada Hirudo medicinalis’in sıçan omuriliğinde oksidan ve antioksidan parametreler üzerindeki etkilerini, antiapoptotik etkisi olan Bcl-Xl, apoptotik etkisi olan caspase-3 ve yara iyileşmesinde etkili olan trombosit kaynaklı büyüme faktörü (PDGFR-α), bazik fibroblast büyüme faktörü (bFGF), transforming büyüme faktörü-β1 (TGF-β1) ekspresyonları üzerindeki etkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, 3 aylık wistar albino erkek sıçanlar laminektomi (L) (n=7), Laminektomi+Sülük (L+S) (n=8), Omurilik hasarı (OH) (n=7), omurilik hasarı+Sülük (OH+S) (n=8) ve Omurilik hasarı+Çift sülük (OH+ÇS) (n=5) olmak üzere 5 gruba ayrıldı. Omurilik hasarı, Yaşargil anevrizma klibi, dura ve omuriliği saracak şekilde bir dk. süreyle kliplenerek gerçekleştirildi. Laminektomi ve omurilik hasarından 1 saat sonra tedavi edilecek bölgeye yerleştirilen sülükler, sıçanlara 30 dk. boyunca uygulandı. Uygulamadan 24 saat sonra sıçanlar anestezi altında kanları alınarak sakrifiye edildi. Elde edilen plazmadan endotelin-1 (ET-1), endotelyal nitrik oksit sentaz (eNOS), serum örneklerinden ise total antioksidan (TAS) ve total oksidan seviyeleri (TOS) belirlenerek oksidatif stres indeksi (OSİ) hesaplandı. Omurilik dokusunda Bcl-Xl, Caspase-3, PDGFR-α, bFGF, TGF-β1 genlerinin mRNA ekspresyonları RT-PCR ve agaroz jel elektroforezi ile incelendi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Omurilik hasarı grubunda, L ve L+S grupları ile karşılaştırıldığında plazma ET-1 düzeyinde anlamlı bir fark gözlenmezken (p=0.295 ve p=0.485), plazma eNOS düzeylerinin arttığı (p=0.001 ve p=0.011) saptandı. Bunun yanında OH grubunda OSİ anlamlı olmasada diğer gruplara göre yüksek olduğu gözlendi (p=0.230). OH+S grubunda OH grubuna göre plazma ET-1 artarken (p=0.035), eNOS düzeyinde anlamlı bir azalma (p=0.001)bulundu. Ayrıca bu grupta TOS (p=0.001) ve TAS (p=0.017) aktivitesinin OH grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu ancak OSİ düzeyindeki (p=0.128) azalmanın anlamlı olmadığı tespit edildi. Omurilik hasarı, OH+S ve OH+ÇS gruplarının L ve L+S gruplarına göre caspase-3 (p=0.026, p=0.001 ve p=0.006), bFGF (p=0.017, p=0.000 ve p=0.006) ve PDGFR-α (p=0.035, p=0.000 ve p=0.006) mRNA gen ekspresyon düzeylerinin arttığı saptandı. Bunun yanında T+S grubunun T grubuna göre caspase-3 düzeyindeki (p=0.026) azalma anlamlı iken Bcl-Xl mRNA gen ekspresyonunda (p=0.232) artışın anlamlı olmadığı tespit edildi. Ayrıca T+ÇS grubunun L ve L+S grubuna göre TGFβ1 düzeyinin (p= 0.006 ve p=0.004) arttığı gözlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bulgularımıza göre omurilik hasarı oluşturulmuş sıçanlarda Hirudo medicinalis uygulaması, TOS aktivitesinin artışına bağlı olarak oluşabilecek toksik etkiyi önlemek için aşırı eNOS üretimini inhibe ederek bu yolla hasara karşı koruyucu ve oksidatif stresi azaltabileceğini söyleyebiliriz. Ayrıca Hirudo medicinalis, TAS aktivitesini arttırarak antioksidatif bir etkiye sahip olabilir. Bunun yanında omurilik hasarında artan caspase 3 aktivitesinin Hirudo medicinalis uygulanan gruplarda azalması ve Bcl-Xl ekspresyon düzeylerinin artması, Hirudo medicinalis’in apoptozu engelleyerek antiapoptotik etkiye sahip olabileceğini göstermektedir. Ayrıca omurilik hasarı gibi inflamasyonun arttığı yaralarda Hirudo medicinalis, bFGF, PDGFR-α ve özellikle TGFβ1 mRNA ekspresyonunu artırarak yara iyileşmesine yardımcı olabilir. Bu çalışma, Dumlupınar Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından desteklenen, 2013-27 nolu proje kapsamında gerçekleştirilmiştir.

Page 227: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

205

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P165555 Saat:Saat:Saat:Saat: 14.3014.3014.3014.30----16.0016.0016.0016.00

DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULMUŞ OMURİLİK HASARLI SIÇAN MODELİNDE OZON’UN DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULMUŞ OMURİLİK HASARLI SIÇAN MODELİNDE OZON’UN DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULMUŞ OMURİLİK HASARLI SIÇAN MODELİNDE OZON’UN DENEYSEL OLARAK OLUŞTURULMUŞ OMURİLİK HASARLI SIÇAN MODELİNDE OZON’UN APOPTOTİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİAPOPTOTİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİAPOPTOTİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİAPOPTOTİK DÜZEYLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Hasan Şimşek1, Raziye Akcılar1, Osman Genç1, Aydın Akcılar2, Ceylan Ayada1

1Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kütahya 2 Dumlupınar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kütahya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Ozon tedavisi organizmanın antioksidan ve antiinflamatuar savunma sistemini destekler, dokulara oksijenin daha kolay bırakılmasını sağlar ve böylece dokunun iyileşmesine katkıda bulunur. Ozonun, omurilik hasarının gelişimi veya baskılanması üzerindeki fizyolojik rolü bilinmemektedir. Bu çalışmanın amacı Rivlin ve Tator klip yöntemini kullanarak oluşturulan omurilik hasarında ozon tedavisinin apoptotik, antiapoptotik ve yara iyileşmesinde etkili olan bazı büyüme faktörleri üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Wistar albino cinsi toplam 47 adet erkek sıçan, laminektomi (L) (n=8), Laminektomi+Ozon (L+O) (n=8), Travma (T) (n=8), Travma+Ozon (T+O) (n=8), Ozon+Laminektomi (O+L) (n=8) Ozon+Travma (O+T) (n=7) grubu olarak altıya ayrıldı. T9-T11 seviyesinden laminektomi ve spinal travma oluşturulmadan 1 saat önce ve oluşturulduktan 1 saat sonra gruplara ozon (50 µgr/ml konsantrasyonda-1,1 mg/kg i.p.) enjekte edildi. Uygulamadan 24 saat sonra alınan omurilik dokusunda antiapoptotik etkisi olan Bcl-Xl ve apoptotik etkisi olan Caspase-3 genlerinin ve büyüme faktörleri olarak bilinen trombosit kaynaklı büyüme faktörü (PDGFR-α), bazik fibroblast büyüme faktörü (bFGF), transforming büyüme faktörü-β1 (TGF-β1) genlerinin mRNA ekspresyonlarının kıyaslanması ve hasar sonucu bu genlerin birbirleriyle olan ilişkileri incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: T grubunun L grubuna göre caspase-3 (p=0.007), Bcl-Xl (p=0.010), bFGF (p=0.007), PDGFR-α (p=0.007) mRNA gen ekspresyon düzeylerinin arttığı saptandı. Ozon verilen gruplarda Bcl-Xl (p=0.001) ekspresyonunun caspase-3 (p=0.000) düzeyine göre daha fazla arttığı görülmüştür. Bu gruplarda özellikle önce ozon verilen grupların bFGF (p=0.000), PDGFR-α (p=0.000) ve TGFβ1 (p=0.000) mRNA gen ekspresyonunda anlamlı bir artış bulundu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmanın sonuçları omurilik hasarına karşı ozon uygulamasının Bcl-Xl ekspresyonunu arttırarak antiapoptotik ve bFGF, PDGFR-α ve TGFβ1 gibi yara iyileşmesi üzerine etkili olan büyüme faktörlerini arttırarak koruyucu etki oluşturabileceğini göstermektedir. Bu çalışma, Dumlupınar Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından desteklenen, 2013-27 nolu proje kapsamında gerçekleştirilmiştir.

Page 228: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

206

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P166666 Saat: Saat: Saat: Saat: 14.3014.3014.3014.30----16.0016.0016.0016.00

OUMSOUMSOUMSOUMS----27 HÜCRELERİNE İNSÜLİN UYGULANMASINDAN ÖNCE VE SONRA ADAMTS6 VE 19 27 HÜCRELERİNE İNSÜLİN UYGULANMASINDAN ÖNCE VE SONRA ADAMTS6 VE 19 27 HÜCRELERİNE İNSÜLİN UYGULANMASINDAN ÖNCE VE SONRA ADAMTS6 VE 19 27 HÜCRELERİNE İNSÜLİN UYGULANMASINDAN ÖNCE VE SONRA ADAMTS6 VE 19 EKSPRESYON DÜZEYLERİNİN qRTEKSPRESYON DÜZEYLERİNİN qRTEKSPRESYON DÜZEYLERİNİN qRTEKSPRESYON DÜZEYLERİNİN qRT----PCR TEKNİĞİ İLE ARAŞTIRILMASIPCR TEKNİĞİ İLE ARAŞTIRILMASIPCR TEKNİĞİ İLE ARAŞTIRILMASIPCR TEKNİĞİ İLE ARAŞTIRILMASI

Sümeyya Akyol1, Veli Uğurcu2, Aynur Altuntaş3, Rıdvan Fırat4, S. Fatih Kurşunlu5, Özlem Çakmak6, Kadir Demircan1

1Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Ankara 2Özel Bilecik Orhangazi Diyaliz Merkezi, Bilecik

3Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı, Kimya İhtisas Dairesi, Ankara 4Sağlık Bakanlığı Gölbaşı Devlet Hastanesi, Biyokimya Laboratuvarı, Ankara

5Adnan Menderes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji Anabilim Dalı, Aydın 6Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: ADAMTS (A Disintegrin-like Metalloproteinase with Thrombospondin Motifs) proteinleri ekstraselüler matrikste (ECM) bulunan bir çeşit matriks metalloproteinaz enzimidir. İnsulin anabolik bir hormondur ve özellikle kondrositlerde proteoglikan sentezini arttırdığı bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı OUMS-27 insan kondrosarkom hücre kültüründe insülinin, fonksiyonları tam olarak bilinmeyen ADAMTS enzimlerinden ADAMTS 6 ve 19 ekspresyonu üzerine zamana bağımlı olarak etkilerini değerlendirmek ve insülinin anabolik etkilerinden dolayı ADAMTS ekspresyonunu azaltma hipotezini test etmektir. Gereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve Yöntem: OUMS-27 hücrelerinin, 10μg/mL insulin içeren ve içermeyen Dulbecco’s modified Eagle besiyerinde (DMEM) kültürü yapıldı. 11. güne kadar iki günde bir besiyeri ile birlikte insülin takviyesi yapıldı. Hücreler 1, 3, 7 ve 11. günlerde harvest edilerek uygun zamanlarda RNA izolasyonu yapıldı. ADAMTS6 ve 19 RNA ekspresyonları uygun primerler kullanılarak qRT-PCR yöntemi ile ölçüldü. BulgularBulgularBulgularBulgular: qRT-PCR cihazının verilerine göre, insülin uygulanmasından 1 gün sonra başlamak üzere deneyin son günü olan 11. güne kadar ADAMTS6’nın mRNA düzeyinde ciddi bir azalma meydana geldi (p=0.008). İnsülin uygulanan gruplarda ADAMTS6 oranı kontrol grubuna kıyasla 1/2 ve 1/4 aralığında değişti. İnsülin verilen hücre grubunda ADAMTS19 mRNA düzeyindeki değişiklikler ise kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamsızdı. SonuçlarSonuçlarSonuçlarSonuçlar: Sonuçlarımız, insülinin ADAMTS6 düzeylerini azaltarak ekstrasellüler matriks bileşenlerinin kaybının telafi edilmesinde potansiyel bir etkisinin olabileceğini gösterdi. Bu hipotez ve bulgunun anlaşılması için orphan ADAMTS proteinlerinin gerçek fonksiyonlarının inceleneceği çok sayıda araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır.

Page 229: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

207

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P167777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

İNSÜLİN İLE İNDÜKLENMİŞ İNSAN KONDROSARKOM HÜCRELERİNDE ADAMTS13 İNSÜLİN İLE İNDÜKLENMİŞ İNSAN KONDROSARKOM HÜCRELERİNDE ADAMTS13 İNSÜLİN İLE İNDÜKLENMİŞ İNSAN KONDROSARKOM HÜCRELERİNDE ADAMTS13 İNSÜLİN İLE İNDÜKLENMİŞ İNSAN KONDROSARKOM HÜCRELERİNDE ADAMTS13 (A DISINTEGRIN (A DISINTEGRIN (A DISINTEGRIN (A DISINTEGRIN AND METALLOPROTEINASE WITH THROMBOSPONDIN MOTIF 13) AND METALLOPROTEINASE WITH THROMBOSPONDIN MOTIF 13) AND METALLOPROTEINASE WITH THROMBOSPONDIN MOTIF 13) AND METALLOPROTEINASE WITH THROMBOSPONDIN MOTIF 13)

EKSPRESYONUEKSPRESYONUEKSPRESYONUEKSPRESYONU Sümeyya Akyol 1, Rıdvan Fırat 2, S. Fatih Kurşunlu 3, Veli Uğurcu 4, Gönül Erden 5,

Özlem Çakmak 6, Kadir Demircan 1 1 Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Ankara,

2 Sağlık Bakanlığı Gölbaşı Devlet Hastanesi/Biyokimya Laboratuvarı, Ankara 3 Adnan Menderes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi/Periodontoloji Anabilim Dalı, Aydın

4 Özel Bilecik Orhangazi Diyaliz Merkezi, Bilecik 5 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi/Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara

6 Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi/Biyoloji Eğitimi Anabilim Dalı, Ankara Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: A Disintegrin-like Metalloproteinase with Thrombospondin Motifs (ADAMTS) proteinleri esas olarak ekstraselüler matrikste (ECM) bulunan bir ptoteinaz enzim grubudur. İnsülinin kondrosarkom kondrositlerinde proteoglikan sentezini stimüle ettiği uzun yıllardır bilinmekteydi. Dolayısıyla bu prospektif çalışmanın amacı insülinin, OUMS-27 insan kondrosarkom hücre kültüründeki zaman bağımlı etkilerini değerlendirmek ve insülinin anabolik etkilerinden dolayı ADAMTS13 ekspresyonunu azaltması hipotezini test etmektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu hipotezi test etmek için OUMS-27 hücrelerinin, 10μg/mL insulin içeren Dulbecco’s modified Eagle besiyerinde (DMEM) kültürü yapıldı. 11. güne kadar iki günde bir besiyeri ile birlikte insülin takviyesi yapıldı. Hücreler 1, 3, 7 ve 11. günlerde harvest edilerek uygun zamanlarda protein ve RNA izolasyonu yapıldı. ADAMTS13 RNA ekspresyonu primerler kullanılarak qRT-PCR yöntemi ile ölçüldü ve anti-ADAMTS13 antikorları kullanılarak Western blot yöntemi ile protein miktarı ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında insülin uygulanan grupta, hem RNA hem de protein miktarı azaldı ancak bu istatistiksel olarak anlamlı değildi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgular ışığında insülinin OUMS-27 kondrosarkom hücrelerinde ADAMTS13 regülasyonuna katılmadığı sonucu ortaya çıkmıştır.

Page 230: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

208

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P168888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN YILDIZ NÖRON EKSİTABİLİTESİNİN FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN YILDIZ NÖRON EKSİTABİLİTESİNİN FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN YILDIZ NÖRON EKSİTABİLİTESİNİN FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN YILDIZ NÖRON EKSİTABİLİTESİNİN ATPATPATPATP----DUYARLI POTASYUM KANALLARI İLE MODÜLASYONUDUYARLI POTASYUM KANALLARI İLE MODÜLASYONUDUYARLI POTASYUM KANALLARI İLE MODÜLASYONUDUYARLI POTASYUM KANALLARI İLE MODÜLASYONU Ramazan Bal1, Gürkan Öztürk2, Ebru Önalan Etem3, Aydın Him4,

Nurettin Cengiz5, Tuncay Kuloğlu3, Mehmet Tuzcu3 1Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul 3Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Elazığ

4Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Samsun 5Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı, Sakarya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Çalışmanın amacı fare ventral kohlear çekirdekte yer alan yıldız (stellate) nöronlarının ATP’ye duyarlı potasyum kanallarının (KATP) bulunup bulunmadığının, eğer bulunuyorsa, KATP kanallarının alt unite kompozisyonu ve bu nöronlardaki fonksiyonunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma öncesi Fırat Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alındı (Protokol no: 2010/98). Bu çalışmada, gerçek zamanlı PZR (real time PCR), western blot, yama kenetleme (patch clamp) ve immunohistokimyasal teknikler kullanılmıştır. Çalışmada 39 adet fare (Bulb-c) kullanılmıştır. 16-18 günlük fareler anestezi altında dekapite edildikten sonra, 175 µm kalınlığında kohlear çekirdek kesitleri alındı. Daha sonra, DIC donanımı olan ve water-immersible objektifli “dik” (upright) mikroskop altında nöron somasından tüm-hücre (whole-cell) kayıt konfigürasyonunda yama kenetleme tekniğiyle akım kenetleme ve voltaj kenetleme kayıtları alınmıştır. Agonist ve antagonist uygulamasından öncesi ve sonrasında alınan ölçümlerin değerlendirmek için Student’s t-testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık p≤ 0.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: PCR ventral çekirdekte KATP kanalının tüm alt ünitelerinin de ifade edildiği belirlendi. Ancak western blot ile KATP iyon kanal proteinlerinden SUR1, SUR2 ve Kir6.2 alt birimleri için protein bandı belirlenmiş olmasına karşın, Kir6.1 için bant gözlenememiştir. Immunohistokimyasal olarak yıldız hücreleri SUR1 ve Kir6.2 alt ünitelerine karşı şiddetli, SUR2 alt ünitesine karşı ise orta derecede boyanmışlardır. Tüm hücre yama kenetleme tekniğiyle alınan kayıtlarda ise KATP agonistlerinden kromakalim (50 µM), diazoksit (0.2 mM), 3-Amino-1,2,4-triazol (ATZ) (1 mM), NNC 55-0118 (1 µM), NN414 (1 µM) ve H2O2 (0.88 mM) yıldız hücrelerinde hiperpolarizasyona ve spontan ateşleme frekansında ve akım enjeksiyonlarına yanıt olarak oluşan aksiyon potansiyeli sayısında azalmaya neden oldu. Buna karşın KATP antagonistlerinden glibenklamit (0.2 mM), tolbutamit (0.1 mM) ve 5-hidroksidekonoik asit (1 mM) ve katalaz (500 IU/ml) depolarizasyona ve bu nedenle de spontan ateşleme frekansında ve akım enjeksiyonlarına yanıt olarak oluşan aksiyon potansiyeli sayısında artmaya neden oldu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu veriler ışığında, yıldız nöronlarının KATP kanallarına sahip olduğu, ve bu kanalların esas olarak Kir 6.2 ve SUR1 veya SUR2 alt ünitelerinden kurulu olduğunu ve bu kanalın aktivasyonu veya inhibisyonu ile dinlenim potansiyelini ve dolayısıyla nöron eksitabilitesini etkileyerek yıldız hücrelerinin ateşleme özelliklerini düzenlediği sonucuna varılmıştır. Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (SBAG-110S397).

Page 231: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

209

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P16Poster No: P169999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN BUSHY NÖRONLARINDA FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN BUSHY NÖRONLARINDA FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN BUSHY NÖRONLARINDA FARE VENTRAL KOHLEAR ÇEKİRDEKTE YER ALAN BUSHY NÖRONLARINDA TRPM2 AKIMININ KARAKTERİZASYONUTRPM2 AKIMININ KARAKTERİZASYONUTRPM2 AKIMININ KARAKTERİZASYONUTRPM2 AKIMININ KARAKTERİZASYONU

Ramazan Bal, Ebru Önalan Etem Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada fare ventral kohlear çekirdekte yer alan bushy nöronlarında TRPM2 kanalının var olup olmadığı, eğer bulunuyorsa, farmakolojik ve fizyolojik karakterizasyonunun belirlenmesi amaçlanmıştır. TRPM2 kanalı, seçici olmayan, fakat daha çok kalsiyum iyonuna geçirgen olan bir katyon kanalıdır. Reaktif oksijen/nitrojen türleri ve ADP-ribose (ADPR), bu kanalın aktivasyonuna neden olur Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu amaçla normal bulb-c ve TRPM2-knockout farelerde yama kenetleme (patch clamp) ve immunohistokimyasal teknikleri ve real time PCR (qRT-PCR) ve western blot metodları kullanılmıştır. Elektrofizyolojik yama kenetleme kayıtları ventral kohlear çekirdeğin koronal kesitlerinden alınmıştır. Tüm-hücre yama kenetleme kayıtları, akım kenetleme ve voltak kenetleme şartlarında yapılmıştır Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: TRPM2 kanal mRNA’sı ventral kohlear çekirdekte ifade edildiği real time PCR ile belirlendi. Western blot ile de söz konusu kanal protein özel bant oluşmuştur. İmmunokimyasal boyama yöntemi ile de TRPM2 kanal proteinlerinin hücre zarında lokalizasyonu belirlendi. Elektrofizyolojik yama kenetleme tekniğinde TRPM2 agonisti olan ADPR bushy nöronlarında depolarizasyona neden oldu. Bu ADPR’un neden olduğu depolarizasyon flufenamik asit (100 µM), N-(p-amylcinnamoyl)anthranilik asit (50 µM) ve 8-Bomo-cADP ribose (50 µM) tarafından bloklandı. TRPM2 knockout farelerde ise ADP-riboz, akım kenetleme şartlarında depolarizasyona neden olmadığı gibi voltaj kenetleme şartlarında ise inward akıma neden olmadı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Tüm bu veriler değerlendirildiğinde fare ventral kohlear çekirdekte yer alan bushy nöronlarında TRPM2 kanalının bulunduğuna ve zar potansiyelini depolarize yönünde kaydırıcı fonksiyon üstlendiği sonucuna varılmıştır Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (SBAG-110S397).

Page 232: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

210

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P170000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DEKSAMETAZONUN SIÇANLARDA BİLİŞSEL VE LOKOMOTOR FONKSİYONLARA ETKİSİDEKSAMETAZONUN SIÇANLARDA BİLİŞSEL VE LOKOMOTOR FONKSİYONLARA ETKİSİDEKSAMETAZONUN SIÇANLARDA BİLİŞSEL VE LOKOMOTOR FONKSİYONLARA ETKİSİDEKSAMETAZONUN SIÇANLARDA BİLİŞSEL VE LOKOMOTOR FONKSİYONLARA ETKİSİ Tevfik Yılmaz1, Öznur Gedikli2, Mehmet Yıldırım2

1Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır 2Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Trabzon

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Glukokortikoidler antienflamatuvar, antialerjik, immunsupresif ve antiromatizmal etkilerinden dolayı pek çok hastalığın tedavisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Glukokortikoidlerin ve akut stresin hafızayı etkilediği ve uzun süreli glukokortikoid kullanımı sonrasında hipokampal nöronların sinaptik plastisitesi ve merkezi sinir sistemi gelişiminde azalma olduğu bildirilmiştir. Deksametazon (DEX), glukokortikoid etkisi kuvvetli sentetik bir steroiddir. Deneysel ve klinik çalışmalarda, DEX’in öğrenme ve hafızayı olumsuz yönde etkilediği rapor edilmiştir. Bununla birlikte henüz DEX kaynaklı bilişsel fonksiyon bozukluğunu önleyecek klinik bir yaklaşım önerilmemiştir. Sunulan çalışmada, erkek Sprague-Dawley sıçanlara uygulanan DEX’in mekansal (spasyal) hafıza ve lokomotor davranış üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca, DEX’in bu davranışlar üzerindeki etkisine antioksidan ve nöroprotektif özelliklere sahip olan melatonin (MEL) ve vitamin C’nin (Vit C) olası katkılarının da incelenmesi hedeflenmiştir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Çalışma kapsamında oluşturulan deney gruplarındaki sıçanlara, 9 gün boyunca DEX (10 mg/kg), DEX (10 mg/kg) + MEL (40 mg/kg) veya DEX (10 mg/kg) + Vit C (100 mg/kg) intraperitoneal olarak uygulandı. Hayvanlar sekiz kollu ışınsal labirent ve açık alan düzenekleri kullanılarak test edildi. DEX ve kombinasyonlarının etkisini belirlemek için ilgili gruplar kontrol ve skopolamin grupları ile istatistiksel açıdan karşılaştırıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Elde edilen bulgulara göre DEX spasyal hafıza ve lokomotor performansların her ikisinde de önemli derecede azalmaya neden oldu. Işınsal labirentte hatalı tercih sayısı kontrol, skopolamin, DEX, DEX+MEL ve DEX+Vit C için sırasıyla 3.3±0.8, 2.1±0.6, 0.8±0.1, 1.6±0.6, ve 1±0 olarak bulundu. Açık alan düzeneğinde kare geçiş sayısı kontrol, skopolamin, DEX, DEX+MEL ve DEX+Vit C için sırasıyla 36±6, 34±9, 7±3, 4±2 ve 8±5 olarak tespit edildi. DEX grubu için ışınsal labirentte hatalı tercih sayısının anlamlı olarak azaldığı (p=0.006) fakat açık alan düzeneğinde kare geçiş sayısındaki azalmada (p=0.003) dikkate alındığında bu etkinin genel bir aktivite baskılanmasından kaynaklandığı görüldü. DEX ile birlikte uygulanan MEL ve Vit C’nin ilgili performans kayıplarını düzeltmede başarısız oldukları tespit edildi. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Sunulan çalışma verilerine göre, DEX uygulaması sıçanlarda hem bilişsel hem de motor davranışlarda yaygın bir aktivite kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle, DEX’in öğrenme ve hafıza fonksiyonları üzerindeki etkilerini araştırmayı amaçlayan deneysel çalışmalarda, DEX kaynaklı bu yaygın davranışsal kayıpların göz önünde bulundurulmasının önemli olacağını düşünmekteyiz.

Page 233: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

211

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P171111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FARKLI ENERJİ DÜZEYLERİNDE YEMLE BESLENEN VE FARKLI KAFES YOĞUNLUĞUNDA FARKLI ENERJİ DÜZEYLERİNDE YEMLE BESLENEN VE FARKLI KAFES YOĞUNLUĞUNDA FARKLI ENERJİ DÜZEYLERİNDE YEMLE BESLENEN VE FARKLI KAFES YOĞUNLUĞUNDA FARKLI ENERJİ DÜZEYLERİNDE YEMLE BESLENEN VE FARKLI KAFES YOĞUNLUĞUNDA BARINDIRILAN YUMURTACI TAVUKLARIN RASYONLARINA LBARINDIRILAN YUMURTACI TAVUKLARIN RASYONLARINA LBARINDIRILAN YUMURTACI TAVUKLARIN RASYONLARINA LBARINDIRILAN YUMURTACI TAVUKLARIN RASYONLARINA L----KARNİTİN İLAVESİNİN OKSİDANKARNİTİN İLAVESİNİN OKSİDANKARNİTİN İLAVESİNİN OKSİDANKARNİTİN İLAVESİNİN OKSİDAN----

ANTİOKSİDAN DENGE ÜZERİNE ETKİSİANTİOKSİDAN DENGE ÜZERİNE ETKİSİANTİOKSİDAN DENGE ÜZERİNE ETKİSİANTİOKSİDAN DENGE ÜZERİNE ETKİSİ Ebru Çetin1, Berrin Kocaoğlu Güçlü2

1Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri 2Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Hayvan Besleme ve

Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: L-Karnitin canlı organizmada farklı dokularda fizyolojik olarak sentezlenen, enerji üretiminde, organik asitlerin detoksifikasyonunda ve uzun zincirli yağ asitlerinin beta oksidasyonu için mitokondri membranından içeri taşınımında görev alan amino asit benzeri bir bileşiktir. Çalışma, farklı kafes yoğunluğunda barındırılan ve farklı düzeyde enerji içeren yemlerle beslenen yumurtacı tavukların rasyonlarına L-karnitin ilave edilmesinin oksidan-antioksidan denge üzerindeki olası etkilerini belirlemek amacıyla gerçekleştirildi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 32 haftalık 176 beyaz genotipte Bovans ırkı yumurtacı tavuk 4 tekrarlı 8 gruba ayrıldı. İlk dört grup her bölmede 4’er adet hayvan (500 cm2/tavuk), diğer dört grup ise 7’şer adet hayvan (285,7 cm2/tavuk) olacak şekilde yumurta tavuğu kafeslerine konuldu. Tavuklar, protein düzeyleri aynı (%17 HP) fakat enerji düzeyleri farklı (2650 veya 2850 kcal/kg ME) rasyonlarla 70 gün süreyle beslendi. Tavuklara ya bazal diyet ya da 200 ppm L-karnitin (Carniking®) ilave edilmiş bazal diyet verildi. Yetmiş günün sonunda hayvanlardan kan örnekleri alındı. Plazma malondialdehit (MDA) ve nitrik oksit (NO) düzeyleri ile eritrosit süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GPx) ve katalaz (CAT) aktiviteleri ölçüldü. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Rasyona L-karnitin ilavesi NO düzeyini önemli derecede (p < 0.05) düşürürken, MDA düzeyinde azalma görülmekle birlikte bu azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p > 0.05). Rasyona 200 ppm L-karnitin eklenmesi antioksidan enzim aktivitelerini (SOD, GPx ve CAT) anlamlı derecede (p < 0.05) artırdı. Farklı enerji düzeylerinde yemle beslemenin ise bulgular üzerinde önemli bir etkisi bulunmadı (p > 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar farklı enerji düzeylerinde yemle beslenen ve farklı kafes yoğunluğunda barındırılan yumurtacı tavukların rasyonlarına L-karnitin ilavesinin lipid peroksidasyonu azaltırken, antioksidan enzim aktivitelerini artırması nedeniyle L-karnitinin antioksidan sistemi güçlendirici olarak rasyonlara katılabileceğini göstermiştir.

Page 234: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

212

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P172222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

MUKOZİT OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA FARKLI DALGA BOYLARINDAKİ MUKOZİT OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA FARKLI DALGA BOYLARINDAKİ MUKOZİT OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA FARKLI DALGA BOYLARINDAKİ MUKOZİT OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA FARKLI DALGA BOYLARINDAKİ LAZER UYGULAMALARININ (660, 810, 980 ve 1,064 nm)LAZER UYGULAMALARININ (660, 810, 980 ve 1,064 nm)LAZER UYGULAMALARININ (660, 810, 980 ve 1,064 nm)LAZER UYGULAMALARININ (660, 810, 980 ve 1,064 nm)

OTOFAJİK MEKANİZMAYA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİOTOFAJİK MEKANİZMAYA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİOTOFAJİK MEKANİZMAYA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİOTOFAJİK MEKANİZMAYA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİ Mehmet Bostancıklıoğlu1, Şeniz Demiryürek1, Beyhan Cengiz2, Tuncer Demir1, Serdar Öztuzcu3,

Mutan Hamdi Aras4, Aslıhan Üşümez5, Halime Kübra Özbal1, Sercan Ergün3, Cahit Bağcı1 1Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

2Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı, Ankara 3Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

4Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız e Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Gaziantep 5Bezmialem Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı, İstanbul

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Günümüzde doku iyileşmesinde yüksek doz radyasyonun aktif etkisinin olduğu bilinmektedir. Düşük doz radyasyonda ise doku tedavisi gerçekleşmemektedir. Bu konunun aydınlatılmasında, radyasyonun haraplanmış bir doku üzerindeki tedavi başarısı ile apoptotik mekanizmasının kıyaslanması önem arzetmektedir. Bu çalışmada, yüksek doz ve düşük doz radyasyonun doku harabiyet mekanizmasındaki otofajik rolünü incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada; 35 adet, 5 aylık, 250-300gr ağırlığında Wistar-Albino sıçanlar kullanıldı. Bütün sıçanlara 100 mg/kg 5-fluorouracil intraperitoneal olarak verilip sol yanaklarında iğne kazıma ile oral mukozit oluşturuldu. Bundan sonra çalışma herbiri 7 adet sıçan içeren 5 grup üzerinden planlandı ve oral mukozitlere farklı dalga boylarında lazer tedavisi uygulandı. Gruplar ve özellikleri; İlk grup; DİOD LAZER, 810 nm (Fotona XD-2 diode laser) uygulandı İkinci grup; DİOD LAZER, 980 nm (ARC-Fox) uygulandı Üçüncü grup; ND:YAG LAZER, 1,064 nm (Fidelis-Plus 3, Fotona) uygulandı Dördüncü grup; DİOD LAZER,660 nm (HELBO, Bredent) uygulandı Beşinci grup; Kontrol grubu, Lazer Uygulaması Yapılmadı. Ayrıca alınan patolojik ve normal dokularda moleküler analiz değerlendirmeleri yapıldı. Bu amaçla, dokularda RNA izolasyonu, cDNA sentezi ve qPCR ile otofajik mekanizmanın gen ekspresyon analizi yapıldı. Çıkan sonuçlara normalizasyon analizi ve student t testi yapılarak değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Yaptığımız çalışma sonrasında; Nd:YAG uygulamasında Atg5, Becn1 ve Ulk1 ekspresyonları anlamlı olarak artarken (p< 0.05), 810 nm lazer uygulamasında azalmıştır (p< 0.05) . 980 nm(ARC Fox) uygulanan sıçanlarda Becn1 ve Ulk1 ekspresyonları, 660 nm(HELBO) uygulanan sıçanlarda ise Atg5 ve Becn1 ekspresyonlarıda anlamlı azalma bulunmuştur (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Becn1, Ulk1 ve Atg5 ekspresyonlarının Nd:YAG uygulamasında artması otofajik mekanizmanın aktiflendiğini göstermektedir. Hücrelerde lazer uygulamasıyla stres oluşturulmasına rağmen, otofajik genlerin 810 nm, 660 nm ve 980 nm dalga boylarında azalması ise yapılan çalışmada model oluşturmak için kullanılan ilacın etkisine bağlı gelişen bir olay olabileceğini göstermiştir. Oral mukozite bağlı olarak, hücredeki homeostazın sağlanması için tedavi genlerinin ekspresyonları artarken, koruma amaçlı genlerin ekspresyonlarında bir azalma olması, daha ayrıntılı çalışmaların planlanmasını işaret etmektedir.

Page 235: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

213

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P173333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

MELATONİN, CURCUMİN VE SALERMİD UYGULAMALARININ FARKLI BEYİN BÖLGELERİNDE MELATONİN, CURCUMİN VE SALERMİD UYGULAMALARININ FARKLI BEYİN BÖLGELERİNDE MELATONİN, CURCUMİN VE SALERMİD UYGULAMALARININ FARKLI BEYİN BÖLGELERİNDE MELATONİN, CURCUMİN VE SALERMİD UYGULAMALARININ FARKLI BEYİN BÖLGELERİNDE OKSİDATİF STRES DÜZEYİNE ETKİSİOKSİDATİF STRES DÜZEYİNE ETKİSİOKSİDATİF STRES DÜZEYİNE ETKİSİOKSİDATİF STRES DÜZEYİNE ETKİSİ

Arzu Keskin Aktan1, Kazime Gonca Akbulut1, Çiğdem Yazıcı Mutlu2

1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara 2Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Disiplinlerarası Sinir Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Serbest radikaler, yaşlanma ve nörodejeneratif hastalıkların patogenezini açıklayan en önemli hipotezlerden biridir. Çalışmamızda korteks, hipokampus ve serebellum gibi farklı beyin bölgelerinde oksidatif stresin göstergesi olarak malondialdehit (MDA) ve antioksidan sistemin göstergesi olarak fonksiyon gören glutatyon (GSH) düzeylerindeki değişimi ayrıca; ekzojen melatonin, curcumin, salermid uygulamalarının bu bölgelerdeki oksidatif stres düzeyine etkisini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayını takiben orta yaşlı (13 aylık n=30) Wistar albino cinsi sıçanlar laboratuvar şartlarında 12 saat aydınlık- karanlık siklusunda kalacak şekilde 5 grup oluşturuldu: 1.PBS (%1 etanol-PBS, sc), 2.Dimetilsülfoksit (DMSO: 100μl/bw, ip), 3.Melatonin (MEL: 10mg/kg, sc), 4.Curcumin (CUR: 30mg/kg, ip), 5.Salermid (SLM: 100μmol/μl). Enjeksiyonlar 30 gün boyunca 17:00’da yapıldı. Beyin dokusunda MDA TBARS oluşumu, GSH ise modifiye Ellman yöntemi ile tayin edildi. İstatistiksel analiz için ANOVA, Mann Whitney U ve koreleasyon testleri yapıldı. p < 0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Orta yaşlı sıçanların kontrol grubunda MDA düzeyi en yüksek kortekste bulunmak üzere, sırasıyla korteks, hipokampus ve serebellum olarak bulundu. Korteks ve hipokampus MDA düzeyi, serebelluma göre anlamlı olarak yüksek bulundu. MEL ve CUR uygulaması orta yaşlı sıçanlarda korteks ve hipokampus MDA düzeyini kontrol grubuna göre anlamlı olarak azalttı. SLM uygulaması ise, hipokampusta MDA düzeyini kontrol grubuna kıyasla azaltırken, serebellumda MDA düzeyini DMSO ve MEL grubuna göre anlamlı olarak arttırdı. Kontrol grubunda GSH düzeyi en yüksek kortekste bulunmak üzere sırasıyla korteks, hipokampus, serebellum bölgeleri arasında anlamlı olarak farklılaşmaktadır. CUR uygulaması hipokampusta, SLM uygulaması ise korteks ve hipokampusta GSH düzeyini kontrole göre anlamlı olarak arttırdı. Ayrıca CUR ve SLM gruplarında hipokampus MDA ve GSH düzeyleri arasında negatif koreleasyon bulundu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: i. Çalışılan beyin bölgeleri arasında oksidatif stresten en çok etkilenen bölge korteks, en az etkilenen bölge ise serebellumdur. (p < 0,05) ii. MEL, CUR ve SLM korteks ve hipokampusta MDA düzeyini azalttığı için oksidatif strese karşı fonksiyon görmüştür. (p < 0,05) iii. Antioksidanların kullanımında/seçiminde bölge spesifik etkileri de göz ardı edilmemelidir.

Page 236: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

214

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P174444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA KLORPRİFOS MARUZİYETİNİN 6SIÇANLARDA KLORPRİFOS MARUZİYETİNİN 6SIÇANLARDA KLORPRİFOS MARUZİYETİNİN 6SIÇANLARDA KLORPRİFOS MARUZİYETİNİN 6----OHDA İLE OLUŞTURULAN PARKİNSON OHDA İLE OLUŞTURULAN PARKİNSON OHDA İLE OLUŞTURULAN PARKİNSON OHDA İLE OLUŞTURULAN PARKİNSON HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİHASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİHASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİHASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİ

Elif Taşdemir, Salim Yalçın İnan, Ayşe Saide Şahin Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Konya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Klorprifos dünya genelinde yaygın olarak kullanılan organofosfatlı bir pestisittir. Yapılan çalışmalarda, klorprifos ile nörolojik bozukluklar arasında bir ilişkinin olabileceği öngörülmektedir. Bu çalışmada 6-OHDA ile oluşturulan unilateral Parkinson sıçan modelinde klorprifos maruziyetinin lokomotor aktivite ve motor beceriler üzerine olan etkisini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada genç erkek Wistar albino türü sıçanlar kullanıldı (Etik Kurul Onay No: 2013/192). Sıçanlar, kontrol (Mısır yağı verilen, n = 2) ve klorprifos-verilen (n = 3) olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Sıçanlara haftada 3 defa (Pazartesi-Çarşamba-Cuma) olacak şekilde toplam 8 kez 25 mg/kg klorprifos+mısır yağı veya mısır yağı subkütan olarak verildi. 8. enjeksiyon öncesinde startle reflekslerine (akustik) bakıldı. Ayrıca, lokomotor aktiviteleri açık-alan testiyle değerlendirildi. Unilateral nigrostriatal (A-P: -1.80 mm, M-L: 2.10 mm, D-V: -7.70 mm) 6-OHDA (8 µg/4 µl) mikroenjeksiyonu, anestezi altındaki (ketamin-ksilazin kokteyli i.m.) sıçanlara stereotaksik cerrahiyle verildi ve 10 gün sonra lokomotor aktiviteleri açık-alan testiyle tekrar değerlendirildi. Sonuçlar Mann-Whitney U testi ile değerlendirildi, p<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Sıçanların akustik startle reflekslerinin değerlendirilmesinde; klorprifos-verilen grupta ses ile daha kısa sürede irkilme hareketi gözlendi. Startle refleks puanları klorprifos alan grupta kontrolden yaklaşık 3 kat daha yüksek bulundu. Ancak anlamlı bir değişiklik olarak (p=0.20) gösterilememiştir. Ayrıca, açık-alan testinde çizgi geçme sayıları klorprifos alan grupta daha yüksek iken, 6-OHDA uygulamasından sonra yapılan açık alan testinde; kontrol grubunda azalma olup klorprifos alan grupta ise çizgi geçme değerinde anlamlı bir değişiklik gözlenmedi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Grupların denek sayılarının artırılmasına gerek vardır. Ancak, ön bulgularımız 6-OHDA ile oluşturulan Parkinson hastalık modelinde, klorprifosun kullanılan teste bağlı olarak anksiyeteye ve hiperaktiviteye neden olabileceğini düşündürmektedir.

Page 237: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

215

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P175555 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00 SIÇANLARDA BİLATERAL İNFRALİMBİK KORTEKS ROCK İNHİBİSYONUNUN ANTİDEPRESAN SIÇANLARDA BİLATERAL İNFRALİMBİK KORTEKS ROCK İNHİBİSYONUNUN ANTİDEPRESAN SIÇANLARDA BİLATERAL İNFRALİMBİK KORTEKS ROCK İNHİBİSYONUNUN ANTİDEPRESAN SIÇANLARDA BİLATERAL İNFRALİMBİK KORTEKS ROCK İNHİBİSYONUNUN ANTİDEPRESAN

ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ Salim Yalçın İnan, Burak Cem Soner, Ayşe Saide Şahin

N. E. Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Konya Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Depresyon; psikiyatrik bozukluklar içerisinde en sık görülen ve beyinde hipokampus, amigdala, anterior singulat korteks ve kaudat nükleus gibi limbik ve kortikal bölgelerde volüm ve metabolizma değişikliklerine sebep olan bir hastalıktır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda antidepresan tedavi, elektrokonvülsif terapi ve derin beyin stimülasyonunun subgenual singulat korteks (Brodmann bölgesi 25: sıçanlardaki infralimbik korteks) aktivasyonunu azalttığı gösterilmiştir. Bu çalışmada santral etkileri yeni gösterilen ROCK (Rho-kinaz) yolağının antidepresan etki potansiyeli, depresyondan sorumlu bir merkez olan infralimbik korteks üzerinden incelendi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 290-330 g ağırlıklarında genç erkek Wistar albino türü sıçanlar kullanıldı (Etik Kurul Onay No: 2011/37). ROCK inhibitörü Y-27632 (10 nmol/5 µl/hemisfer, N=9), selektif serotonin reuptake inhibitörü fluoksetin (10 µg/5 µl/hemisfer, N=7) veya %0.9'luk NaCl (5 µl/hemisfer, N=8), ketamin-ksilazin kokteyli ile anestezi edilen sıçanlara stereotaksik cerrahiyle bilateral infralimbik kortekslere yerleştirilen (A-P: 0.32 mm, M-L:±0.6 mm, D-V: - 4.8 mm) kılavuz kanüllerden mikroenjeksiyonla verildi. Depresyonun değerlendirilmesinde Porsolt testi kullanıldı. Sıçanların immobilite sürelerindeki azalma, ortalama yüzme ve tırmanma sayılarındaki artma antidepresan etki olarak kaydedildi. Y-27632’nin motor fonksiyonlar üzerindeki etkileri açık alan, silindir ve yürüme testleri ile değerlendirildi. İlaç uygulamaları test denemelerinden 24 saat, 4 saat ve 15 dakika önce olmak üzere toplam 3 kez yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Y-27632 (136.59±11.88 sn) immobilite sürelerini hem fluoksetin (215.20±8.90 sn) hem de NaCl (257.08±10.18 sn) gruplarına göre anlamlı bir şekilde azaltırken, ortalama yüzme (NaCl: 3.38±0.38, fluoksetin: 6.43±0.48, Y-27632: 14.44±1.44) ve tırmanma (NaCl: 4.25±0.59, fluoksetin: 9.57±0.78, Y-27632: 17.78±1.79) sayılarını anlamlı derecede artırdı (p<0.05, One-way ANOVA posthoc Tukey testi). Silindir (sağ ön ayak; NaCl: 49.96±0.93, Y-27632: 54.85±8.83, p>0.05, t-testi ve sol ön ayak; NaCl: 49.63±1.01, Y-27632: 47.65±7.21, p>0.05, t-testi) ve açık alan testlerinde ise NaCl grubu (33.71±5.62) ile Y-27632 grubu (35.00±15.80) arasında herhangi bir fark gözlenmedi (p>0.05, t-testi). Bunun yanında Y-27632 yürüme testinde ön (sağ ayak; NaCl: 39.09±5.18, Y-27632: 6.34±3.18 ve sol ayak; NaCl: 25.79±7.80, Y-27632: 0.00±0.00) ve arka (sağ ayak; NaCl: 40.20±5.62, Y-27632: 0.00±0.00 ve sol ayak; NaCl: 44.87±8.30, Y-27632: 7.81±5.25) ayaklar için bağımsız olarak ölçülen hata/adım yüzdesini anlamlı derecede azalttı (p<0.05, t-testi). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bulgularımız, bilateral infralimbik korteks ROCK inhibisyonu ve buna bağlı olarak gözlenen motor becerilerdeki artış ve immobilizasyon sürelerindeki azalmanın, selektif ROCK inhibitörü Y-27632 maddesinin potansiyel bir antidepresan ilaç olabileceğini ortaya koymaktadır.

Page 238: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

216

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P176666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

TRPM2 İYON KANALLARINI KONTROL EDEN miRNA’LARIN GLİOBLASTOMA MULTİFORME TRPM2 İYON KANALLARINI KONTROL EDEN miRNA’LARIN GLİOBLASTOMA MULTİFORME TRPM2 İYON KANALLARINI KONTROL EDEN miRNA’LARIN GLİOBLASTOMA MULTİFORME TRPM2 İYON KANALLARINI KONTROL EDEN miRNA’LARIN GLİOBLASTOMA MULTİFORME DOKU ÖRNEKLERİNDE EKSPRESYONU VE GLİOBLASTOMA DOKU ÖRNEKLERİNDE EKSPRESYONU VE GLİOBLASTOMA DOKU ÖRNEKLERİNDE EKSPRESYONU VE GLİOBLASTOMA DOKU ÖRNEKLERİNDE EKSPRESYONU VE GLİOBLASTOMA KÜLTÜR HÜCRELERİNDE TRPM2 KÜLTÜR HÜCRELERİNDE TRPM2 KÜLTÜR HÜCRELERİNDE TRPM2 KÜLTÜR HÜCRELERİNDE TRPM2

KANALLARININ ELEKTROFİZYOLOJİK KARAKTERİZASYONUKANALLARININ ELEKTROFİZYOLOJİK KARAKTERİZASYONUKANALLARININ ELEKTROFİZYOLOJİK KARAKTERİZASYONUKANALLARININ ELEKTROFİZYOLOJİK KARAKTERİZASYONU Nurcan Şahin Demir1, Mustafa Ulaşli2, Ediz Tutar3, Tuncer Demir1,

Beyhan Cengiz1, Sevil Kirkbeş2, Cahit Bağcı1, Ramazan Bal1 1Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

2Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep 3Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Gaziantep

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Glioblastoma multiforme (GBM) her yaşta görülebilen, en sık primer beyin tümörüdür. Kanserle ilgili birçok sinyal ileti sisteminde rol oynayan miRNAlar kanser hücrelerinin ve kanser kök hücrelerinin kendi kendini yenileme ve farklılaşmasını da düzenlemektedir ve kanser belirteçleri arasında önemli bir belirteç olmaya başlamaktadır. TRP (Transient Reseptör Potansiyel) protein ailesinin hücre zarında iyon kanalı olarak görev yaptığı ve Ca++ geçirgen kanal olduğu gösterilmiştir. TRPM2 proteini, beyinde ekspire olmaktadır ve bazı nöronal hastalıklarla ilişkilendirilmektedir. Çalışmanın amacı farklı evredeki glioblastoma hastalarından çıkartılan ve parafilm blok içerisine gömülen dokularda TRPM2 yi hedefleyen miR4755-3p ve miR-423-5p nin ekspreyonlarının analiz edilmesidir. Patch-clamp yöntemiyle tüm hücre konfigürasyonunda voltaj kenetleme yapılarak TRPM2 akımı kaydedildi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gaziantep Araştırma ve Uygulama Hastanesi Patoloji bölümü arşivinden evre 1-2-3-4 Glioblastoma karsinom nedeni ile cerrahi uygulanmış hasta dokuları seçildi. Parafilm bloklardan total RNA izolasyonu yapılmıştır. Elde edilen total RNA’dan cDNA elde edilmiştir. Ayrıca çalışmamızda glioblastoma kültür hücrelerinde TRPM2 kanalının mRNA’sının ifade edildiği belirlendi. Aynı kültür hücrelerinde yama kenetleme (patch-clamp) tekniği ile voltaj kenetleme şartlarında TRPM2 akımı kaydedildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: miR-4755-3p nin evre 1 ve evre 3 glioblastoma hastalarında da artışı veya azalışı söz konusu gözükmemektedir. Evre 2 de azalma gözlenmiştir. miR-423-5p evre 1 de yaklaşık 1.5 katlık artarken evre 2 de yaklaşık 2 katlık azalma gözlenirken, miR-4755-5p evre 3 de ciddi oranda bir değişme gözlenmemiştir. Glioblastoma kanser hücre kültürlerinde yama-kenetleme bulgularını incelemek amacıyla, glioblastoma kanser hücre hattı U87 kullanıldı. Kontrol şartlarında yapılan yama-kenetleme kayıtlarında hücrelerden, değişen miktarlarda akımlar kaydedildi. Bu akımın bir kısmı spesifik TRPM2 iyon kanal blokürü olan N-(p-amylcinnamoyl) anthranilic acid (ACA) tarafından bloke edildiği belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: mir-4755-3p ekspresyonunun azalışına bağlı olarak TRPM2’nin evre-2 glioblastomalı hastalarda artabileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca miR-423-5p’nin ekpresyonunda artış, TRPM2’nin ekspresyonunda azalmaya neden olabileceğini düşünüyoruz. Tüm sonuçlara göre glioblastoma erken evresinde TRPM2 kanallarının aktif rol alabileceği düşünülmektedir. Yapılacak ileri moleküler ve genetik çalışmalarla bunların gösterilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Page 239: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

217

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P177777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA SUBTALAMİK NÜKLEUS ROCK SIÇANLARDA SUBTALAMİK NÜKLEUS ROCK SIÇANLARDA SUBTALAMİK NÜKLEUS ROCK SIÇANLARDA SUBTALAMİK NÜKLEUS ROCK İNHİBİSYONUNUN 6İNHİBİSYONUNUN 6İNHİBİSYONUNUN 6İNHİBİSYONUNUN 6----OHDA İLE OLUŞTURULAN OHDA İLE OLUŞTURULAN OHDA İLE OLUŞTURULAN OHDA İLE OLUŞTURULAN DENEYSEL PARKİNSON HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİDENEYSEL PARKİNSON HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİDENEYSEL PARKİNSON HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİDENEYSEL PARKİNSON HASTALIK MODELİ ÜZERİNE ETKİSİ

Salim Yalçın İnan, Burak Cem Soner, Ayşe Saide Şahin N. E. Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Konya

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Parkinson hastalığı dünyada en fazla görülen nörodejeneratif hastalıklardan birisidir. Her ne kadar hastalığa neden olan hücresel mekanizmalar tam olarak bilinmese de, Parkinson hastalığında temel patolojik bulgu striatuma projeksiyon yapan substantia nigradaki dopaminerjik nöronların kaybıdır. Çalışmamızda, santral sinir sistemi üzerindeki etkileri yeni gösterilen ROCK (Rho-kinaz) yolağının sıçanlarda deneysel Parkinson hastalık modeli üzerine etkileri incelendi. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 290-330 g ağırlıklarında genç erkek Wistar albino türü sıçanlar kullanıldı (Etik Kurul Onay No: 2011/81). Referans davranış ölçümleri açık alan, silindir ve yapışkan bant testleriyle değerlendirildi. Tek taraflı nigrostriatal (A-P: -1.80 mm, M-L: 2.10 mm, D-V: -7.70 mm) 6-OHDA (8 µg/4 µl) mikroenjeksiyonu ketamin-ksilazin kokteyli ile anestezi edilen sıçanlara stereotaksik cerrahiyle verildi ve 15 gün sonra davranış testleri tekrar değerlendirildi (T-1). Ayrıca, apomorfin'e (0.25 mg/kg, sc) bağlı kontralateral dönme sayıları kaydedildi. ROCK inhibitörü Y-27632 (10 nmol/5 µl/4 gün, N=7) veya %0.9'luk NaCl (5 µl/4 gün, N=6) tek taraflı subtalamik nükleus'a yerleştirilen (A-P: -3.60 mm, M-L: 2.60 mm, D-V: - 8.00 mm) kılavuz kanüllerden mikroenjeksiyonla verildi. Daha sonra davranış ve apomorfin testleri yeniden yapıldı (T-2). Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Apomorfine bağlı kontralateral dönme sayıları kontrol grubu için 463.83±43.63, Y-27632 grubu için 369.71±56.18 olarak bulundu. Y-27632 dönme sayılarını kontrole göre anlamlı derecede azalttı (p<0.001, t-testi, kontrol: 421.67±55.18, Y-27632: 49.71±11.09). Açık alan testi sonuçları kontrol grubu için 70.33±5.23, Y-27632 grubu için 63.00±5.62 olarak bulundu. Çizgi geçme sayıları 6-OHDA'den sonra dramatik olarak azaldı (kontrol: 15.67±6.13, Y-27632: 9.29±3.62). Y-27632 çizgi geçme sayılarını kontrole göre artırdı, fakat bu artış anlamlı bulunmadı (p=0.08, t-testi, kontrol: 24.33±8.11, Y-27632: 40.43±3.55). Silindir testinde kontralateral ön ayak kullanımı kontrol grubu için 47.98±1.53, Y-27632 grubu için 53.49±1.06 olarak bulundu. 6-OHDA'den sonra bu değerler dramatik olarak azaldı (kontrol: 1.39±1.39, Y-27632: 3.68±2.52). Y-27632 kontralateral ön ayak kullanımını kontrole göre anlamlı derecede artırdı (p<0.01, t-testi, kontrol: 9.48±5.61, Y-27632: 28.79±3.09). Yapışkan bant testinde kontralateral ayaktaki bantla oynama süresi kontrol grubu için 91.96±10.38, Y-27632 grubu için 97.35±13.94 saniye olarak bulundu. 6-OHDA bu süreleri dramatik olarak azalttı (kontrol: 3.54±1.77, Y-27632: 1.52±0.81). Y-27632 kontralateral ayaktaki bantla oynama süresini kontrole göre anlamlı derecede artırdı (p<0.001, t-testi, kontrol: 9.24±4.29, Y-27632: 53.98±7.93). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: Subtalamik nükleus'un yüksek frekanslı elektriksel uyarılması ilaçlara dirençli Parkinson hastalığında en fazla tercih edilen yöntemlerden birisidir. Bu çalışmadaki temel hipotezimiz Rho-kinaz inhibitörü Y-27632'nin benzer bir etki yapıp yapmadığını incelemekti. Bulgularımız, sıçanlarda 6-OHDA ile oluşturulan tek taraflı Parkinson hastalık modelinde subtalamik nükleus'a verilen Y-27632'nin motor davranışlardaki bozukluğu geri çevirdiğini göstermektedir. Y-27632'nin bu olumlu etkisine Rho-kinaz yolağı dışında pekçok hücresel mekanizmalar aracılık edebilir. Elde ettiğimiz sonuçlar Y-27632 maddesinin potansiyel bir antiparkinson ilaç olabileceğini düşündürmektedir.

Page 240: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

218

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P178888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

IN VITRO STRESİN CART PROMOTORU AKTİVİTESİNE ETKİSİIN VITRO STRESİN CART PROMOTORU AKTİVİTESİNE ETKİSİIN VITRO STRESİN CART PROMOTORU AKTİVİTESİNE ETKİSİIN VITRO STRESİN CART PROMOTORU AKTİVİTESİNE ETKİSİ Hasibe Şahin1,2,3, Oğuz Gözen2,3, Ersin Oğuz Koylu2,3

1Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sinirbilim ve Fizyoloji Programları Öğrencisi, İzmir 2 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İzmir

3 Ege Üniversitesi Beyin Araştırmaları Uygulama ve Araştırmaları Merkezi (EÜBAM), İzmir GirişGirişGirişGiriş: : : : Stres, HPA (Hipotalamo-Hipofizer-Adrenal) aksını uyararak hipofiz bezinden ACTH (adrenokortikotropik hormon) salgılanmasına sebep olmaktadır. ACTH, adrenal korteksten bir glukokortikoid olan kortizol salınmasına neden olmaktadır. Glukokortikoidler, hücrede etkilerini intrasellüler glukokortikoid reseptörlerine (GR) bağlanarak göstermektedir. Glukokortikoid reseptörleri, CDK (Cyclin-dependent kinase), MAPK (Mitogen-activated protein kinase) ve GSK-3β (Glycogen synthase kinase-3 beta) gibi kinazlar tarafından fosforillenir ve fosforillenen dimerize GR nukleusa geçerek hedef genlerde transkripsiyonel aktivite değişikliklerine neden olur (Galliher-Beckley and Cidlowski 2009). Glukokortikoidler, HPA aksı boyunca yaygın olarak bulunan CART (Cocaine and Amphetamine Regulated Transcript) nöropeptidinin mRNA ifadesini düzenlemektedir (Kuhar, Jaworski et al. 2005). Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: İn vitro stres modelinde glukokortikoid reseptörleri üzerinden CART ekpresyonunun regüle edilip edilmediğinin, ediliyorsa buna etkili olası sinyal yolaklarının araştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: CART promotoruna bağlı reporter olarak Gaussia lusiferaz geni içeren plazmid, PC12 hücrelerine transfekte edildi. Transfeksiyondan 2 gün sonra glukokortikoid agonisti olarak deksametazon (100nM, 1uM) ve deksametazon ile birlikte CDK5 inhibitörü (2uM) uygulandı. CART promotorunu aktive ettiği bilinen cAMP jeneratörü forskolin (3, 10, 30 uM) pozitif kontrol olarak kullanıldı. 2,8 ve 18 saat sonrasında ortamlar toplanarak luminometre ölçümü yapıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Kullanılan üç farklı dozda, 8 ve 18 saatlik uygulamalar sonucunda forskolinin CART promotorunu aktive ettiği görüldü. Deksametazonun CART promotoru üzerine olan etkisinin ise doza ve uygulama süresine bağımlı olduğu görüldü. Deksametazon 100nM dozda 18 saatlik uygulama ile indüksiyona neden olurken (p=0.041), 1uM dozda aynı süre ile uygulandığında promotoru baskıladığı bulundu (p=0.019). 8 saatlik uygulamada benzer eğilim görüldü ancak bu değişim istatistiksel olarak anlamlı değildi. (p=0.116, p=0.089). CDK5 inhibitörü kenpaullone uygulamasının promotor aktivasyonuna etkisi gözlenmedi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sıçan feokromasitoma hücrelerinden köken alan PC12 hücreleri endojen olarak CART proteinini eksprese etmektedir. Bu ekspresyon bir stres modeli olan deksametazon uygulaması ile anlamlı olarak azalmaktadır ve bu değişim CDK ile glukokortikoid reseptörlerinin fosforilasyonundan bağımsız görünmektedir. CART ekspresyonunda görülen bu azalmanın GSK-3β veya MAPK gibi yolaklar üzerinden gerçekleşmesi olasıdır.

Page 241: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

219

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P17Poster No: P179999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

DOĞAL STİGMASTAN TİPİ STEROİDLERİN MDADOĞAL STİGMASTAN TİPİ STEROİDLERİN MDADOĞAL STİGMASTAN TİPİ STEROİDLERİN MDADOĞAL STİGMASTAN TİPİ STEROİDLERİN MDA----MBMBMBMB----231 MEME KANSER SOYU HÜCRELER 231 MEME KANSER SOYU HÜCRELER 231 MEME KANSER SOYU HÜCRELER 231 MEME KANSER SOYU HÜCRELER ÜZERİNE SİTOTOKSİK ETKİLERİÜZERİNE SİTOTOKSİK ETKİLERİÜZERİNE SİTOTOKSİK ETKİLERİÜZERİNE SİTOTOKSİK ETKİLERİ

LeylaTürker Şener1, Burcu Çulhaoğlu2, Hüsniye Birman3, Işıl Albeniz1, Gülaçtı Topçu4 1İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, İstanbul

2Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Kimya Anabilim Dalı, İstanbul 3İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

4Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmakognozi Anabilim Dalı, İstanbul. AmaçAmaçAmaçAmaç:::: Terpenler ve steroidler bitkilerden elde edilen önemli sekonder metabolitlerdir. Özellikle Lamiaceae familyası bitkilerinde yanı sıra birçok bitki familyasında da bulunan stigmastan tipi steroidler daha önce grubumuz tarafından birçok bitki türünden izole edilmiştir. İzole edilen steroidler arasında β-sitosterol (stigmast-5-en-3β-ol) ve stigmasterol (stigmast-5,22-dien-3-ol) bitkilerde en çok bulunan steroidlerdir. Bu steroidler, anti-enflamatuar, anti-kolesterol, sitotoksik ve antikanser vb. gibi biyolojik özelliklerinden dolayı potansiyel ilaç bileşikleridir. Triterpen ve steroidal bileşiklerin akut ve kronik inflamasyonun inhibisyonu, tümor hücre proliferasyonunun inhibisyonu, apoptozisin indüklenmesi, metastaz ve angiogenezisin baskılanmasında rol oynadığı pek çok çalışma ile gösterilmiştir. Biz bu çalışmada daha önce pek çok Salvia türlerinden izole ettiğimiz β-sitosterol ve stigmasterol bileşiklerinin 3-acetate-stigmast-5-ene ve 3-acetate-stigmast-5,22-diene türevlerini hazırlayarak bu steroid türevlerinin insan kanserlerinin tedavisi için sitotoksik aktivitelerini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Bu amaçla insan kanserlerinin tedavisi için yeni bir türü temsil edebileceği düşüncesiyle gerçek zamanlı hücre sayım cihazında (xcelligence) hücre indeks analizlerini tespit etmek amacı ile MDA-MB-231 meme kanser hücre soyu ile çalıştık. Deneyde, gerçek zamanlı hücre indeks değişimi belirlenmesi için XCELLigence cihazı ile empedans değişimi belirlenmesi yöntemi kullanılmıştır. 96 E-plate in her kuyusu için 10000 MDA-MB-231 meme kanser hücre ekilmesi uygun bulunmuştur. 96 E-plate içine hücrelerin ekilmesinin ardından hücreler üzerine 0 (DMSO), 50, 100, 500 ve 1000 µg /ml konsantrasyonlarda steroid eklenerek 72 saat boyunca 15 er dakika aralıkla hücre indeks değişimi izlenmiştir. Yarı azami etki konsantrasyonu (EC50) XCELLigence ölçümleri ile elde edilen doz-yanıt eğrileri ile belirlenmiştir. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Çalışmada 50, 100, 500, 1000µM konsantrasyonlardaki steroid bileşiklerin meme kanser hücre soyu üzerine uygulanması sonucu sitotoksik etkisinin analizi yapılmıştır. 50 ve 100µM konsantrasyonda meme kanser hücreleri üzerinde herhangi bir sitotoksik etkisi olmadığı; 1000µM konsantrasyonda ise toksik olduğu belirlenmiştir. Ayrıca bu steroid bileşiklerin IC50 değerleri ile saptanmıştır. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar:::: İzole edilen steroidler arasında β-sitosterol (stigmast-5-en-3β-ol) ve stigmasterol (stigmast-5,22-dien-3-ol) bileşiklerinin çalıştığımız meme kanser hücre soyları için düşük dozlarda sitotoksik etkisinin olmadığı, yüksek dozlarda ise toksik etkisinin bulunduğu izlenmiştir. Her iki doğal steroidden hazırladığımız türevlerin meme kanseri hücre soylarına ve kontrol hücre grubu olarak HUVEC (human umbilical venous endothelial cell) ile çalışmamız devam etmektedir.

Page 242: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

220

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P180000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

BAZI NEONATAL BUZAĞI HASTALIKLARINDA MnBAZI NEONATAL BUZAĞI HASTALIKLARINDA MnBAZI NEONATAL BUZAĞI HASTALIKLARINDA MnBAZI NEONATAL BUZAĞI HASTALIKLARINDA Mn----SOD ENZİMİNİN EKSPRESYONUNDA SOD ENZİMİNİN EKSPRESYONUNDA SOD ENZİMİNİN EKSPRESYONUNDA SOD ENZİMİNİN EKSPRESYONUNDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLERİN PCR İLE MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLERİN PCR İLE MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLERİN PCR İLE MEYDANA GELEN DEĞİŞİKLİKLERİN PCR İLE BELİRLENMESİBELİRLENMESİBELİRLENMESİBELİRLENMESİ

Barış Yıldız1, Nadide Nabil Kamiloğlu1, Cem Öziç2 1Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Kars

2Kafkas Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü, Kars Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Bu çalışmada, Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi Klinikleri’ne gelen neonatal buzağı hastalıklarından septisemi, omfalit ve buzağı ishali olan hayvanlarda Mn-SOD enziminin gen ekspresyonunda meydana gelen değişikliklerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 29 adet 0-3 haftalık buzağı kullanıldı. Hayvanlar her grupta 7 neonatal buzağı bulunan 3 deney ve 1 kontrol grubu olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Gruplar sırasıyla; Kontrol Grubu: Sağlıklı 0-3 haftalık buzağılar (n=7), 1. Grup: Neonatal septisemili 0-3 haftalık buzağılar (n=7), 2. Grup: Netonatal buzağı ishali olan 0-3 haftalık hayvanlar (n=7), 3. Grup: Neonatal omfaliti olan 0-3 haftalık buzağılar (n=7) olacak şekilde oluşturuldu. Kan numuneleri intravenöz yolla EDTA’lı tüplere alındı ve bunların santrifüjünden elde edilen plazmalar ve eritrosit paketleri muhafaza edildi. Salya, steril swap ile alınarak muhafaza edildi. Muhafaza edilen örneklerden TRIzol yöntemiyle RNA izole edildi ve izole edilen RNA’lar kullanılarak RT-PCR ile Mn-SOD geni mRNA expresyonuna bakıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Neonatal dönemde görülen buzağı hastalıklarının serbest radikal oluşumuna neden olarak eritrosit paketi, salya ve plazmada Mn-SOD geni mRNA ekspresyonunda azalmaya neden olduğunu tespit ettik. Yaptığımız çalışmada, plazma Mn-SOD mRNA ekspresyonunun septisemili grupta ishal ve omfalit gruplarına göre daha düşük olduğu, eritrosit ve salyadaki Mn-SOD mRNA expresyonunun da plazma örneklerine benzer şekilde septisemili grupta daha belirgin olarak düşmüş olduğu belirlendi. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak neonatal dönemde oluşan buzağı hastalıkları yavruların antioksidan savunma sistemini ve immun fonksiyonları zayıflatması sonucu oluşan stres koşullarının enfeksiyonu kuvvetlendirebiliyor olabileceği düşünülmektedir.

Page 243: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

221

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P181111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

LOKAL OLARAK KULLANILAN OKSİMETAZOLİNİN SİSTEMİK YAN ETKİLERİLOKAL OLARAK KULLANILAN OKSİMETAZOLİNİN SİSTEMİK YAN ETKİLERİLOKAL OLARAK KULLANILAN OKSİMETAZOLİNİN SİSTEMİK YAN ETKİLERİLOKAL OLARAK KULLANILAN OKSİMETAZOLİNİN SİSTEMİK YAN ETKİLERİ Recep Dokuyucu1, Fatih Sefil1, Hasan Gökçe2, Zeynel Abidin Taş2,

Okan Tutuk1, Atakan Öztürk1, Cemil Tümer1

1Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay 2Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Hatay

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Klinik pratikte hekimler ve hastalar tarafından çok sık kullanılan Oksimetazolin içeren nazal spreylerin uzun süre kullanımına bağlı görülebilecek sistemik yan etkilerini deneysel olarak araştırmayı amaçladık. Her ne kadar dolaşım sistemine yönelik oksimetazolinin yan etkileri bilinse de ilacın end-organ hasarı yaptığına dair literatürde çalışma mevcut değildir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Mustafa Kemal Üniversitesi hayvan deneyleri yerel etik kurulundan onay alındıktan sonra başlayan çalışma 2 grup sıçan üzerinde planlandı. 1. Grup (n=8): Sham, 2. Grup (n=8): Oksimetazolin grubu olarak planlandı. 4 hafta boyunca kontrol grubuna günde 3 kere her nasal kaviteye 2 damla salin solüsyonu verildi. Diğer gruba ise günde 3 kere 2 damla Oksimetazolin HCl verildi. Deney sonunda sıçanların mandibula, parotis ve kuyrukları histopatolojik inceleme için %10’luk formaldehite alındı. Kuyruk dokuları histopatolojik olarak iskemik değişiklik, konjesyon, arteryel tromboz, PNL birikimi, nekroz ve ülserasyon parametreleri kullanılarak skorlandı. Mandibula ve parotis bezleri ise histopatolojik olarak fokal inflamasyon ve lenfosit birikimi açısından skorlandı. İstatistiksel analizde Student t testi kullanıldı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Histopatolojik incelemelerde kontrol grubuyla kıyaslandığında Oksimetazolin grubunda histopatolojik parametrelerin çoğunda anlamlı bir artış bulundu (iskemik değişiklik p=0,0001, konjesyon p=0,0006, arteryel tromboz p=Ns, PNL birikimi p=0,001, nekroz p=0,0001 ve ülserasyon p=0,014). Parotis ve Mandibula bezlerinin histopatolojik incelemesinde kontrol grubuna kıyasla Oksimetazolin grubunda fokal inflamasyon ve lenfosit birikiminde istatistiksel olarak anlamlı bir artış saptanmadı (fokal inflamasyon p= Ns ve lenfosit birikimi p= Ns). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Lokal sempatomimetik ajanların kullanımı sonrasında gerek santral sinir sistemi gerekse de kardiyojenik komplikasyonlar bildirilmiştir. Fakat end-organ tablosunun görülebileceğine dair bilgiler bulunmamaktadır. Yaptığımız histopatolojik çalışmada Oksimetazolin içeren nazal spreylerin uzun süre kullanımına bağlı gelişebilecek end-organ hasarından dolayı bu ilaçların hekimler tarafından tedavide uzun süre kullanılmaması hususunda hastalarını bilgilendirmeleri gerektiğinin önemini vurgulamaktayız. Nazal sprey kullanımına bağlı ortaya çıkan sistemik diğer yan etkilerin aydınlatılması için daha ileri çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Page 244: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

222

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P182222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ABSANS EPİLEPTİK (WAG/RİJ) SIÇANLARDA OKSİTOSİNİN VE ABSANS EPİLEPTİK (WAG/RİJ) SIÇANLARDA OKSİTOSİNİN VE ABSANS EPİLEPTİK (WAG/RİJ) SIÇANLARDA OKSİTOSİNİN VE ABSANS EPİLEPTİK (WAG/RİJ) SIÇANLARDA OKSİTOSİNİN VE ÇEŞİTLİ İLAÇLARLA KOMBİNASYONLARININ ANTİEPİLEPTİK ETKİLERİÇEŞİTLİ İLAÇLARLA KOMBİNASYONLARININ ANTİEPİLEPTİK ETKİLERİÇEŞİTLİ İLAÇLARLA KOMBİNASYONLARININ ANTİEPİLEPTİK ETKİLERİÇEŞİTLİ İLAÇLARLA KOMBİNASYONLARININ ANTİEPİLEPTİK ETKİLERİ

Ziya Çakır1, Sefa Gültürk2, Bedri Selim Benek3, Ahmet Kemal Filiz2, Ercan Özdemir2

1Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep 2 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Sivas

3 Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Bolu Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Absans epilepsi, EEG’de 2.5-4 Hz frekansında bilateral ve simetrik diken-ve-dalga deşarjların (DDD) eşlik ettiği epilepsi formudur. Çalışmamızda absans tipi epilepside kullanılan iki önemli antiepileptik [valproik Asit (VA), etosüksimid (ESM)], antikonvulzan olan magnezyum sülfat (MGS) ve santral sinir sistemini etkileyerek gamma-amino butirik asit (GABA)'yı artıran metilprednizolonu (MP) oksitosin (OT) ile kombine ederek oksitosinin antiepileptik özelliğini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 250-300 gr Wag/Rij sıçanlara (n=104) OT, VA, ESM, MGS ve MP ve bunların kombinasyonları uygulanarak toplam 13 grup oluşturuldu. Paryetal ve frontal kemikler üzerine ikişer adet EEG elektrot yerleştirilmiştir. OT 80 (nmol/kg), MP 20 (mg/kg), VA 300 (mg/kg), MGS 600 (mg/kg) ve ESM 200 (mg/kg) intraperitoneal uygulandı. EEG kayıtları için “Chart for Windows” programı kullanıldı. Gruplarda 2 saat bazal ve 2 saat ilaç sonrası EEG kaydedildi. Ortalama süre, kümülatif DDD sürelerinin DDD sayılarına oranıyla bulundu. Çalışmamızda Cumhuriyet Üniversitesi hayvan deneyleri yerel etik kurulundan onay alındı. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Diken dalga deşarj ortalamasına (tDDD/nDDD=mDDD) göre bütün ajanlar; oksitosin, etosüksimid, valproik asit, metilprednizolon ve magnezyum sülfat etkiliydi. Tüm grupların ilk mDDD değerleri ile son mDDD değerleri arasında anlamlı fark bulundu (p<0.05). Buna göre OT, MP, VA, MGS, ESM, OT+MGS, OT+VA, OT+MP, OT+ESM, OT+MP+VA, OT+MP+ESM, OT+MP+MGS gruplarının herbirinin ilk mDDD değeri ile son mDDD değeri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu belirlendi ( p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Tüm ajanlar mDDD değerini azalttı. Antiepileptiklere oksitosin eklenmesiyle oluşturulan ikili kombinasyonlara Metilprednizolon eklenmesi, antiepileptik etkinliği anlamlı şekilde artırdı. Metilprednizolon, oksitosin+etosüksimid ile kombine edildiğinde anlamlı olarak mDDD değerini azalttı ve en fazla azalma bu kombinasyonda görüldü. Metilprednizolon aynı etkiyi oksitosin+valproik asit kombine grubunda da gösterdi. Bu çalışma oksitosinin+kortikosteroid+antiepileptik kombine edilerek yapılan ilk çalışmadır. Çalışmamız oksitosinin epilepsi tedavisinde, yeni çalışmaların da katkısıyla, kullanılabilecek yeni bir ajan olabileceğini gösterdi.

Page 245: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

223

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P183333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00 İNSAN İNSAN İNSAN İNSAN FÖTAL HÜCRELERİNİNFÖTAL HÜCRELERİNİNFÖTAL HÜCRELERİNİNFÖTAL HÜCRELERİNİN APOPİTOZU ÜZERİNE 900 MHZ GSM BENZERİ RADYASYON VE APOPİTOZU ÜZERİNE 900 MHZ GSM BENZERİ RADYASYON VE APOPİTOZU ÜZERİNE 900 MHZ GSM BENZERİ RADYASYON VE APOPİTOZU ÜZERİNE 900 MHZ GSM BENZERİ RADYASYON VE

NİKOTİNİN ETKİSİNİKOTİNİN ETKİSİNİKOTİNİN ETKİSİNİKOTİNİN ETKİSİ Mustafa Emre1, Ayper Boğa2, Salih Çetiner3,Erdal Tunç4, Osman Demirhan4

1 Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Adana 2 Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Adana

3 Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İmmünoloji Anabilim Dalı, Adana 4 Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Adana

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Çalışmanın amacı Radyofrekans Elektromagnetik Radyasyon (RF-EMR) ve nikotinin kültüre edilmiş insan fötal hücrelerine apopitotik etkisini araştırmaktır. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: 48 gebe kadından alınan amniyotik sıvı 4 gruba ayrılmıştır: kontrol, RF-EMR, nikotin ve RF-EMR + nikotin. Kontrol ve nikotin grubu 8 gün kulture edilmiş, RF-EMR ve RF-EMR + nikotin grubu muamelesi her gün 6 saat 8 gün boyunca yapılmıştır. Flow sitometri yöntemiyle canlı, nekrotik , erken apoptotik ve geç apoptotik hücreler her bir grup için tanımlanmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Nikotin ve RF-EMR+nikotin muamelesi yapılan gruplarda ; yaşayan fötal hücrelerde azalma görülürken, erken apoptotik, geç apoptotik ve nekrotik hücre sayısında istatistiksel anlamlı artış gözlenmiştir (p > 0.001). Tek RF-EMR uygulanan grup ile tek nikotin ve 900 MHz RF-EMR + nikotin birlikte muamelesi karşılaştırıldığında nekrotik ve apoptotik fötal höcre oranı tek RF-EMR uygulanan grupta anlamlı olarak daha azdır (p<0.001). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Çalışmada fetus rutin kullanılan RF-EMR (ör. cep telefonundan radyasyon)’e maruz bırakıldığında çok zararlı bir etkinin görülmediği ileri sürülebilir. Elde edilen sonuçlara göre tütün ve cep telefonunun birlikte kullanımının ise fetüste apoptotik ve nekrotik hücre sayısını artırarak zararlı etkisini gösterebileceği öngörülebilir.

Page 246: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

224

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P184444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

XENOPUS LAEVIS’İN EMBRiYONiK GELİŞiMi ÜZERiNXENOPUS LAEVIS’İN EMBRiYONiK GELİŞiMi ÜZERiNXENOPUS LAEVIS’İN EMBRiYONiK GELİŞiMi ÜZERiNXENOPUS LAEVIS’İN EMBRiYONiK GELİŞiMi ÜZERiNEEEE 900 VE 1800 MHZ GSM900 VE 1800 MHZ GSM900 VE 1800 MHZ GSM900 VE 1800 MHZ GSM----BENZERi BENZERi BENZERi BENZERi RADYOFREKANS RADYRADYOFREKANS RADYRADYOFREKANS RADYRADYOFREKANS RADYASYONU VE NİKOTİN MUAMELESİNİN ASYONU VE NİKOTİN MUAMELESİNİN ASYONU VE NİKOTİN MUAMELESİNİN ASYONU VE NİKOTİN MUAMELESİNİN ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ

Ayper Boğa1, Mustafa Emre2, Yasar Sertdemir3, Kübra Akıllıoğlu1, Seçil Binokay1, Osman Demirhan4

1Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Adana 2Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Adana

3Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyoistatistik Anabilim Dalı, Adana 4 Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Adana

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Çalışmada GSM benzeri radyofrekans –elektromagnetik radyasyon (RF-EMR) ve nikotinin Xenopus cinsi kurbağa embriyosu üzerine etkisi değerlendirilmiştir. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem: Yöntem: Yöntem: Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Fizyoloji Anabilim dalından temin edilen Xenopus cinsi kurbağadan invitro fertilizasyonla elde edilen 7310 embriyo; çalışmada 4 ana gruba ayrılmıştır: kontrol, RF-EMR [900/1800MHz], RF-EMR+Nikotin [ 900/1800MHz+ (12.5/25.0 ng/mL ] ve nikotin [12.5/25.0 ng/mL] . Kontrol ve çalışma grupları 96 saat FETAX (Frog Embryo Teratogenesis Assay: Xenopus) solüsyonunda kultüre edilmiş, her 24 saatte solüsyonlar yenilenmiştir. Süre sonunda uygulamanın embriyolar üzerine etkisi değerlendirilmiştir. . . . Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Xenopus embriyosuna (900 and 1800 MHz (1-2 W RF-EMR , 4, 6 ve 8 saat) muameleyi takiben tüm vücut spesifik enerji absorbsiyon oranı (SAR) hesaplanmıştır (1.0 W/kg). Ayrıca bu gruptaki embriyolarla kontrol arasında normal, anormal, ölüm yüzdeleri arasında anlamlı farklılık gözlenmezken (p=0.237) ; RF-EMR+Nikotin [(900/1800MHz+ (12.5/25.0ng/m)], grubunda (p<0.001), ve nikotin(12.5/25.0 ng/mL) grubunda bu oranlarda istatistiksel anlamlılık (p<0.001) gözlenmiştir.1800MHz(R:1W) uygulamasında sadece %4 anormal embriyo gözlenirken 1800MHz(R:2W),4,6,8 saatlik muamelede sırasıyla %8,%18,%29 anomali gözlenmiştir. Sonuçta 1800 MHz (R:2W haricinde RF-EMR muamelesinde gelişimsel anomali gözlenmemiştir. RF-EMR + nikotin kombinasyonunda ölüm ve anomali oranları dramatik olarak artmıştır (%100)(p<0.001). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Xenopus embriyosu üzerine GSM benzeri RF-EMR (örn. cep telefonundan radyasyon) tek olarak kullanıldığında zararlı etkinin kombine formlarından ve tek nikotin kullanımına gore çok daha az olduğu gözlenmiştir. Bununla beraber GSM benzerinin RF-EMR ve nikotin kombinasyonu tek RF-EMR ve tek nikotin etkisinden çok daha fazla zararlı etkileri olabilir. Sonuç olarak, çalışma göstermiştir ki nikotin ve cep telefonunun birlikte kullanımı sağlığı çok daha fazla olumsuz etkileyebilir.

Page 247: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

225

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P185555 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

YENİDOĞAN DÖNEMİNDE MKYENİDOĞAN DÖNEMİNDE MKYENİDOĞAN DÖNEMİNDE MKYENİDOĞAN DÖNEMİNDE MK----801 UYGULANAN FARELERDE LOKOMOTOR AKTİVİTE VE 801 UYGULANAN FARELERDE LOKOMOTOR AKTİVİTE VE 801 UYGULANAN FARELERDE LOKOMOTOR AKTİVİTE VE 801 UYGULANAN FARELERDE LOKOMOTOR AKTİVİTE VE ANKSİYETE BENZERİ ANKSİYETE BENZERİ ANKSİYETE BENZERİ ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE KLOZAPİNİN ETKİSİDAVRANIŞLAR ÜZERİNE KLOZAPİNİN ETKİSİDAVRANIŞLAR ÜZERİNE KLOZAPİNİN ETKİSİDAVRANIŞLAR ÜZERİNE KLOZAPİNİN ETKİSİ

Neslihan Pınar1, Kübra Akıllıoğlu2, Fatih Sefil3, Harun Alp1

1Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı, Hatay 2Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Adana

3Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı, Hatay Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Şizofrenide korku ve anksiyete bozuklukları yüksek sıklıkta görülmektedir. N-metil-D-aspartat (NMDA) reseptörlerinin blokajı, şizofreninin deneysel modeli olarak kullanılmaktadır. Literatürde, şizofrenideki korku ve anksiyete bozuklukları üzerine sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Çalışmamızda farklı olarak, yenidoğan dönemi NMDA reseptör blokajı uygulanan farelerde, yetişkinlikte klozapinin ankiseyete benzeri davranışlar ve lokomotor aktivite üzerine etkisi araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Bu amaçla doğum sonrası 7. günde erkek Balb/c farelere MK-801 uygulanırken (0,25 mg/kg günde iki kez, 0,1 ml/vücut ağırlığı, periton içine) kontrol grubuna aynı hacimde serum fizyolojik (SF) uygulandı. Yetişkin dönemde (8-10 hafta) kontrol grubunun bir kısmına klozapin (0,5 mg/kg, periton içine), bir kısmına ise SF uygulandı, ayrıca MK-801 uygulanan farelerin bir kısmına yetişkin dönemde klozapin, bir kısmına ise SF uygulandıktan 30 dakika sonra fareler davranış testlerine alındı. Deneklerin, açık alan korkusu ve lokomotor aktivitesi açık alan testinde (OF), yükseklik korkusu ve anksiyete benzeri davranışı ise yükseltilmiş artı düzenek testinde (EPM) değerlendirildi. Çalışmamız İnönü Üniversitesi Deney Hayvanları Etik kurulundan alınan izinle gerçekleştirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: OF’de, MK-801 lokomotor aktiviteyi ve araştırmacı davranışı azaltırken (p < 0,01), EPM’de anksiyete benzeri davranışı azalttı (p < 0,05). Yetişkinlikte klozapin, MK-801’in etkisine benzer şekilde OF’de lokomotor aktiviteyi (p < 0,001) ve araştırmacı davranışı (p < 0,01) azaltırken EPM’de anksiyete benzeri davranışı azalttı (p < 0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Yenidoğan döneminde NMDA reseptör blokajı sonucunda görülen lokomotor aktivite ve anksiyete üzerindeki etkileri, klozapin değiştirmemiştir. Yenidoğan dönemi NMDA reseptör sisteminin, dopaminerjik sistem gibi diğer nörotransmitter sistemleri ile yakından ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu döneminde uygulanan MK801’in dopaminerjik sistemde meydana getirebileceği muhtemel değişiklik ile yetişkinlikte klozapinin etkisinin engellendiği düşünülebilir.

Page 248: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

226

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P186666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KETAMİN UYGULAMASININ TEKRARLAYAN KETAMİN UYGULAMASININ TEKRARLAYAN KETAMİN UYGULAMASININ TEKRARLAYAN KETAMİN UYGULAMASININ TEKRARLAYAN YÜKSELTİLMİŞ ARTI DÜZENEK TESTİNDE YÜKSELTİLMİŞ ARTI DÜZENEK TESTİNDE YÜKSELTİLMİŞ ARTI DÜZENEK TESTİNDE YÜKSELTİLMİŞ ARTI DÜZENEK TESTİNDE ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE ETKİSİANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE ETKİSİANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE ETKİSİANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR ÜZERİNE ETKİSİ

1Sayad Kocahan 2Kübra Akıllıoğlu 2Ayper Boğa

1Adıyaman Üniversitesi. Tıp Fakültesi. Tıbbi Fizyoloji Anabilim Dalı, Adıyaman

2Çukurova Üniversitesi. Tıp Fakültesi. Tıbbi Fizyoloji Anabilim Dalı, Adana Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Dissosiyatif anestezik olarak kullanılan ketamin, seçici olmayan glutamat N-methyl-D-Aspartat (NMDA) reseptor antagonistidir. Deneysel çalışmalarda ketamin uygulamasının davranışsal ve norökimyasal etkilere neden olduğu gösterilmiştir. Yükseltilmiş artı düzenek (EPM) davranışsal sinirbilimleri alanında anksiyete benzeri davranışların değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. EPM testinde birinci günden sonra aynı deneklerin düzenekte test edilmesiyle anksiyolitik etkili ilaçların bu etkilerinin azaldığı bildirilmektedir. Bu durum literatürde “one trial tolerance” (OTT) olarak adlandırılmaktadır. Çalışmamızın amacı, ketaminin tekrarlayan yükseltilmiş artı düzenek testinde anksiyete benzeri etkilerinin araştırılmasıdır. Gereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve Yöntem: : : : Çalışmada 8-10 haftalık Balb/c erkek fareler kullanıldı. Kontrol grubuna serum fizyolojik (% 0,9 NaCl), deney grubuna ise ketamin (10 mg/kg) davranış testinden 15 dk. önce 0,1 ml/kg vücut ağırlığında periton içine uygulandı. Yetişkin farelere 2 gün üst üste (günde 1 defa) 5 dk. süresince EPM testi uygulanarak anksiyete benzeri davranışları değerlendirildi. Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Anksiyete ölçütünün göstergesi olan açık kolda kalış süresi, ketamin uygulanan grupta kontrol grubuna göre birinci günde (trial 1) anlamlı artma göstermiştir (p<0,05). Dışkılama sayısında ise ketamin uygulanan grupta kontrol grubuna göre birinci günde (trial 1) anlamlı azalma bulunmuştur. Ketamin uygulanan grupta ve kontrol grubunda, açık kolda geçirilen süre ikinci günde (trial 2) trial 1’e göre anlamlı azalmıştır (p<0,05). SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Ketamin trial 1’de anksiyete benzeri davranışları azaltırken trial 2’de bu etki görülmemiştir. Buna göre ketaminin anksiyete benzeri davranışları azaltıcı etkisinin trial 2’de ortadan kalktığı ileri sürülebilir.

Page 249: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

227

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P187777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

KISA SÜRELİ 50 HZ ELEKTROMANYETİK ALAN MARUZİYETİNİN KISA SÜRELİ 50 HZ ELEKTROMANYETİK ALAN MARUZİYETİNİN KISA SÜRELİ 50 HZ ELEKTROMANYETİK ALAN MARUZİYETİNİN KISA SÜRELİ 50 HZ ELEKTROMANYETİK ALAN MARUZİYETİNİN SİNİR SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİSİSİNİR SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİSİSİNİR SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİSİSİNİR SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİSİ Onur Elmas1, Selçuk Çömlekçi2

1Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji A.D., Muğla 2 Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Elektronik ve Haberleşme

Mühendisliği Anabilim Dalı, Isparta Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Şehir elektriği frekanslı elektromanyetik alanların (50-60 Hz,ŞEF-EMA) canlılar üzerindeki olası zararlı etkilerini inceleyen çok sayıda maruziyet çalışması yapılmış olmasına rağmen, çalışmalardan elde edilen sonuçlar arasında fikir birliği yoktur. Çalışmalar arasındaki farklılıklar maruziyet süresi ile ilişkili olabilir. Sanılanılanın aksine kısa süreli maruziyet uzun süreli maruziyete göre daha fazla etki gösterebilir. Çalışmamızda bu konu üzerinde durulmuş olup kısa süreli 50 Hz ŞEF-EMA maruziyetinin sinir sistemi üzerine muhtemel etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma için Süleyman Demirel Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik Kurulundan onay alınmıştır. Düzenek olarak Helmholtz bobin takımı kullanılmış olup, bobinler arasındaki elektromanyetik alan (EMA) akı yoğunluğu 50 Hz, 0,3 mT’e ayarlanmıştır. Helmholtz düzeneği içerisine, 2 dakika boyunca her biri ayrı ayrı olacak şekilde, Wistar Albino türü sıçanlar elektroensefalogram (EEG) ve kalp hızı değişkenliği (KHD) incelemeleri için ve sıçanlardan elde edilen siyatik sinirler sinir ileti hızı (SİH) incelemeleri için yerleştirilmiştir. EMA grupları EMA maruziyeti altında bırakılmışken, kontrol grubuna ise EMA maruziyeti uygulanmamıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Elde ettiğimiz verilere göre iki grup arasında EEG spektrum güç analizi, KHD spektrum analizi ve SİH sonuçları arasında istatistiksel bir fark gözlenmemiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışma sonucunda kısa süreli EMA maruziyetinin sinir sistemi üzerine etkisinin olmadığını gözlemledik. Belki, EMA maruziyet çalışmaları arasında farklı sonuçların çıkma nedeni sinir sisteminin spesifik bir frekans ve EMA dozunda etkilenebilirken başka bir dozda etkilenmemesi olabilir. Buna ilaveten EMA’a maruziyet süresi de çalışmalar arasındaki faklı sonuçların bir nedeni olabilir.

Page 250: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

228

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P188888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

MOTOR NÖRONLARA EŞ ZAMANLI GİRDİLERİN MOTOR NÖRONLARA EŞ ZAMANLI GİRDİLERİN MOTOR NÖRONLARA EŞ ZAMANLI GİRDİLERİN MOTOR NÖRONLARA EŞ ZAMANLI GİRDİLERİN DEĞERLENDİRİLEBİLMESİ İÇİN YENİ BİR YAKLAŞIMDEĞERLENDİRİLEBİLMESİ İÇİN YENİ BİR YAKLAŞIMDEĞERLENDİRİLEBİLMESİ İÇİN YENİ BİR YAKLAŞIMDEĞERLENDİRİLEBİLMESİ İÇİN YENİ BİR YAKLAŞIM

Oğuz Sebik, Kemal Türker Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Kas kasılması sırasında motor nöronların senkronize olarak ateşlenmesi, klasik olarak, ateşleme zamanlarının çapraz korelasyonuna bakarak (kısa zamanlı senkronizasyon) veya zaman içinde değişen ortalama ateşleme frekansları incelenerek gözlemlenebilir. Ayrı zaman perspektiflerinden de olsa bu iki yaklaşım da motor nöronlara ortak girdilerin (ortak eksitatör post-sinaptik potansiyeller, ortak inhibitor post-sinaptik potansiyeller, ateşleme frekanslarında ortak artma veya azalma) değerlendirilebilmesini amaçlamaktadır. Gereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve YöntemGereç ve Yöntem:::: Çalışmada kullanılan verilerin elde edilmesinde kullanılan prosedürler Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Etik Kurulu tarafından onaylanmıştır. Hâlihazırda var olan metotların ortak zaafı motor nöronlara eş zamanlı ulaşan fakat zıt yönde (inhibisyona karşı eksitasyon gibi) girdilerin değerlendirilememesidir. Önerilen yani yaklaşım motor nöronlara gelen ortak girdileri daha detaylı değerlendirebilmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla bir önceki ateşlemeye kıyasla ateşleme hızının artığı veya azaldığı anlar ayrı ayrı gruplanarak iki motor nöronun ateşleme zamanlarından dört farklı çapraz korelasyon grafiği oluşturulmaktadır. Metodun değerlendirilmesi için insan masseter kasından kaydedilmiş kas içi EMG verilerinden elde edilen motor birim ateşleme zamanları kullanılmıştır (n=14). Bulgular:Bulgular:Bulgular:Bulgular: Analiz edilen yedi motor birim çiftinin ortak girdi görülen altısında klasik çapraz korelasyon grafikleri ile elde edilenlerden farklı olmayan sonuçlar elde edilmiştir. Klasik yöntem ile ortak girdinin saptanamadığı bir çiftte ise önerilen yöntem ile ortak bir modülasyonun olduğu saptanmıştır. SonuçlarSonuçlarSonuçlarSonuçlar:::: Ateşleme zamanlarının altkümelerinin çapraz korelasyon grafikleri oluşturmada kullanılması özellikle ortak girdinin klasik yöntemlerle gözlemlenemediği durumlarda oldukça faydalı olacak ve motor nöronlara ortak girdilerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayacaktır. Ortak girdinin gözlemlenemediği deney protokolleri ve motor nöron simülasyonları kullanarak önerilen metodun daha detaylı incelenmesi gerekmektedir.

Page 251: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

229

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P18Poster No: P189999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

MOĞOLİSTAN GERBİLLERİNDE TRABZON HURMASI (DİOSPYROS KAKİ) EKSTRAKTI İLE MOĞOLİSTAN GERBİLLERİNDE TRABZON HURMASI (DİOSPYROS KAKİ) EKSTRAKTI İLE MOĞOLİSTAN GERBİLLERİNDE TRABZON HURMASI (DİOSPYROS KAKİ) EKSTRAKTI İLE MOĞOLİSTAN GERBİLLERİNDE TRABZON HURMASI (DİOSPYROS KAKİ) EKSTRAKTI İLE UYGULANAN KOŞUBANDI EGZERSİZİNİN UYGULANAN KOŞUBANDI EGZERSİZİNİN UYGULANAN KOŞUBANDI EGZERSİZİNİN UYGULANAN KOŞUBANDI EGZERSİZİNİN PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ

ÜZERİNDEKİ ETKİLERİÜZERİNDEKİ ETKİLERİÜZERİNDEKİ ETKİLERİÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Yıldırım Kayacan1, Ayhan Çetinkaya2, Hayriye Orallar3, Serkan Çakır4,

Ersin Beyazçiçek5, Seyit Ankaralı5, Ali Can Önal6, Arzu Yıldırım4, Selim Benek7 1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Yaşar Doğu Spor Bilimleri Fakültesi

2Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji A.D 3Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji A.D 4Abant İzzet Baysal Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi

5Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji A.D 6Bolu Köroğlu Devlet Hastanesi,

7Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji A.D

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Epilepsi, tekrarlayan nöbetlerle karakterize, insan yaşamını olumsuz etkileyen en yaygın sinir sistemi hastalıklarından biridir. Beynin belli bölgelerinde bulunan eksitatör ve inhibitör kontrol sistemleri arasındaki dengenin bozulması epilepsinin oluşumuna yol açmaktadır. Literatür incelendiğinde, düzenli uygulanan fiziksel aktivitenin ve bazı antioksidan maddelerin epileptiform aktiviteyi azalttığı bildirilm ektedir. Ancak özellikle kalp ve beyne olan kan akışını ve kalbin kasılma gücünü artıran, kalpteki aritmik etkileri azaltan ve kan basıncını dengelediği bildirilen Trabzon hurması ekstraktının egzersiz ile birlikte uygulanmasında epileptiform aktiviteyi nasıl etkileyeceği bilinmemektedir. Sunulan çalışma ile Moğolistan gerbillerinde koşu bandı egzersiziyle beraber uygulanan Trabzon hurması ekstraktının, Penisilin G modeli ile oluşturulan epileptiform aktiviteye etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda toplam 35 adet 10-12 haftalık Moğolistan gerbili kullanıldı. Hayvanlar; kontrol, egzersiz, Trabzon hurması ve Trabzon hurması+egzersiz,olarak 4 gruba ayrıldı. Hayvanlara 2 ay süresince hafta içi her gün 50mg/kg dozunda etonolde çözülerek hazırlanan Trabzon hurması ekstraktı 0,2 ml hacimde gavaj yolu ile verildi. Egzersizler literatürde belirtildiği şekilde toplam 2 ay süre ile hafta içi her gün saat 10:00- 12:00 arasında 30 dk uygulandı. Koşu bandının hızı artırmalı olarak 0-3,5 km/saat ve bant eğimi 0º ile +20º olarak ayarlandı. Protokol bitiminde epileptik aktivite, penisilinin 500IU ve 2,5 mikrolitre hacimde i.c uygulanması ile oluşturuldu ve toplam 120dk. ECoG kaydı alındı. Kayıtlarda gözlemlenen spike dalgaların amplitüd ve frekans değerleri SPSS v.21 programı kullanılarak gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olup olmadığı saptanarak, p<0.05’in altında olan değişmeler anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Penisilinle oluşturulan epileptiform aktivitenin spike frekansının en etkili ve en kısa sürede azaldığı grup sadece Trabzon hurması ekstraktı verilen gruptu. Egzersiz ve egzersiz+Trabzon hurması verilen grupta ise epileptiform aktivitenin frekansı gavaj ve kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük tespit edildi (p< 0.05). Spike amplitüdü açısından gruplar arasında istatistik olarak anlamlı bir fark yoktu. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Trabzon hurması ile uygulanan uzun süreli koşubandı egzersizinin penisilinle oluşturulan epileptiform aktivitenin frekansını azalttığı sunulan çalışma ile bulundu. Bu bulgunun epilepsi hastalarının yaşam kalitesini artırma yönündeki gelişmelere katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Page 252: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

230

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P190000 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

FÖTAL ALKOLE MARUZ KALMIŞ SIÇANLARIN DOĞUMDAN SONRAKİ GELİŞİM DÖNEMİNDE FÖTAL ALKOLE MARUZ KALMIŞ SIÇANLARIN DOĞUMDAN SONRAKİ GELİŞİM DÖNEMİNDE FÖTAL ALKOLE MARUZ KALMIŞ SIÇANLARIN DOĞUMDAN SONRAKİ GELİŞİM DÖNEMİNDE FÖTAL ALKOLE MARUZ KALMIŞ SIÇANLARIN DOĞUMDAN SONRAKİ GELİŞİM DÖNEMİNDE HİPOKAMPAL NÖRON MORFOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİMLERHİPOKAMPAL NÖRON MORFOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİMLERHİPOKAMPAL NÖRON MORFOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİMLERHİPOKAMPAL NÖRON MORFOLOJİSİNDEKİ DEĞİŞİMLER

Birsen Elibol-Can1, Ewa Jakubowska-Doğru2, Ülkan Kılıç1, İlknur Dursun3, Sinan Yürüker4, 1Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, İstanbul

2Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Biyolojik Bilimler Anabilim Dalı, Ankara 3Üsküdar Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, İstanbul

4Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Ankara Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Etanol, özellikle çocuklukta görülen ve yetişkinlerde doğum sonrası rejenerasyonlar sonucu azalan kognitif bozukluklarla karakterize fötal alkol sendromundan sorumlu olan güçlü bir teratojen olarak bilinmektedir. Daha önce tarafımızdan yapılan çalışmalarda olası rejenerasyon mekanizmalarını belirlemek amacıyla, fötal alkole maruz kalmış sıçanlarda doğumdan sonraki belli bir dönemde hipokampal nörogenez ve sinaptogenezdeki değişimler araştırılmıştır. Bu çalışmada ise, olası rejenerasyon mekanizmalarını açığa kavuşturmak amacıyla doğumdan sonraki ilk iki ayda hipokampal nöronların dendritik morfolojilerindeki değişimler incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Sıçanlar anne karnında gebeliğin 7–20’inci günleri arasında günlük 6 g/kg etanole maruz bırakılmışlardır. Kandaki alkol seviyesi 20. günde 246.6±40.9 mg/dl olarak ölçülmüştür. Ana hipokampal nöron morfolojisinin analizi hipokampüsün dentat girus (DG), CA1 ve CA2+3 bölgelerinde doğumdan sonraki değişik zamanlarda (P1, P10, P30 ve P60) Golgi boyaması ve Neurolucida yazılımı kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Normal gelişim sürecine baktığımızda, nöron morfometrisindeki birçok istatistiksel olarak anlamlı değişim CA bölgesinde P1-P30 döneminde ve DG’de P10-P30 döneminde görülmektedir. Doğumdan sonraki erken gelişim döneminde anlamlı artmanın en fazla görüldüğü parametreler dendritik alan, ortalama dendritik uzunluk, iç dallanma uzunluğu, toplam dendritik dallanma sayısı, dendrit başına düşen dallanma sayısı, en yüksek dallanma düzeyi, ve dendritik diken yoğunluğudur. Piramidal nöronlarda, doğumdan sonra toplam dendrit sayısında anlamlı bir değişim görülmezken, granül hücrelerinde dendrit sayısı P10-P30 döneminde anlamlı olarak azalmaktadır. En az değişen paramatreler ise dendrit kıvrımlılığı ve dallanma açısı olarak gözlemlenmiştir. Etanol etkisi ise genelde sadece P1’de görülmektedir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu çalışmada etanole bağlı değişimlerin sadece hemen doğumdan sonra görülüp gelişim sırasında ve genellikle P10’da kaybolması, doğum öncesi etanol kullanımının hipokampal dendritler üzerindeki bozucu etkisinin geçici olduğu ve bunun nedeninin fötal alkol maruziyetine karşı telafi edici bir mekanizmadan kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle doğum öncesi etanol kullanımı kalıcı bir gelişimsel bozukluğa neden olmamasına ragmen gelişimsel gecikmeye sebep olmaktadır.

Page 253: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

231

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P191111 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

VARENİKLİN EPİLEPTİK VARENİKLİN EPİLEPTİK VARENİKLİN EPİLEPTİK VARENİKLİN EPİLEPTİK AKTİVİTEYİ TETİKLEYEBİLİRAKTİVİTEYİ TETİKLEYEBİLİRAKTİVİTEYİ TETİKLEYEBİLİRAKTİVİTEYİ TETİKLEYEBİLİR Haydar Ali Erken1, Gülten Erken1, Hasan Şimşek2, Oğuzhan Korkut3,

Emine Rabia Koç4, Özlem Yavuz 5, Osman Genç2

1Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Balıkesir 2Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kütahya

3Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı, Balıkesir 4Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Balıkesir

5Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Balıkesir Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Sigara bırakma tedavisinde yaygın olarak kullanılan vareniklin, α4β2 ve α7 nikotinik asetilkolin reseptörlerinin agonistidir. Nikotinik asetilkolin reseptörlerinin nöroeksitatör etkilere aracılık ettiği ve epilepsi ile ilişkisi önceki çalışmalarda gösterilmesine rağmen, vareniklin epilepsi ilişkisini araştıran deneysel veya klinik çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmada, vareniklinin epileptik aktiviteye neden olup olmadığı araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, 40 adet Wistar albino cinsi yetişkin erkek sıçan rastgele sekiz gruba ayrıldı (n=5): Kontrol (K), serum fizyolojik (S), 0.025 (V1), 0.04 (V2), 0.1 (V3), 0.5 (V4), 1 (V5) ve 2mg/kg tek doz vareniklin uygulanan grup (V6). Sıçanlara ketamin/ksilazin karışımı ile anestezi uygulandıktan sonra, kafa derileri açıldı ve Ag/AgCl yüzeyel elektrotlarla 30 dakika EEG kaydı alındı. Daha sonra, sıçanlara intaperitoneal yoldan vareniklin veya serum fizyolojik verilerek 240 dakika boyunca EEG kaydı alındı. Enjeksiyon sonrası 90, 120, 180 ve 240. dakikalardan alınan EEG örneklerinde, epileptik deşarjların frekans ve genlikleri analiz edildi. Verilerin karşılaştırılması için repeated measures ANOVA, one-way ANOVA ve post hoc Tukey testleri kullanıldı. 0.05’ten küçük P değerleri anlamlı kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Vareniklin verilen bütün sıçanların EEG’lerinde epileptik dikenler gözlenirken, V1 grubunda üç, V2 grubunda dört, V3 grubunda üç ve V4 grubunda iki sıçanda epilepsinin motor bulguları gözlenmedi. Vareniklin verilen gruplarda, 90, 120, 180 ve 240. dakikalardaki epileptik dikenlerin frekans ve genliği kendi içinde karşılaştırıldığında, 180. dakikaya kadar zamana bağlı olarak anlamlı artış saptandı. 240. dakikada ise 180. dakikaya göre epileptik dikenlerin frekans ve genliğinde anlamlı olmayan bir azalma gözlendi. Ayrıca vareniklin grupları belli zaman noktalarında birbirleriyle karşılaştırıldığında, vareniklinin epileptojenik etkisinin doz bağımlı olarak anlamlı düzeyde arttığı saptandı. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sıçanlarda kullanılan 0.025 ve 0.04 mg/kg vareniklin dozları; sigara bırakma tedavisinde sırasıyla 80 ve 50 kg ağırlığındaki insanların, vücut ağırlıklarının kilogramı başına reçete edilen vareniklin dozuna denk dozlardır. Reçete etmek için vareniklini tercih edecek hekimler açısından, bu bulgunun hatırda tutulması faydalı olabilir. Bu çalışma Balıkesir Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından desteklenmiştir (Proje No: 2012-121)

Page 254: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

232

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P192222 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ALIÇ (CRATAEGUS OXYACANTHA) EKSTRAKTI VE KRONİK KOŞU EGZERSİZİNİN ALIÇ (CRATAEGUS OXYACANTHA) EKSTRAKTI VE KRONİK KOŞU EGZERSİZİNİN ALIÇ (CRATAEGUS OXYACANTHA) EKSTRAKTI VE KRONİK KOŞU EGZERSİZİNİN ALIÇ (CRATAEGUS OXYACANTHA) EKSTRAKTI VE KRONİK KOŞU EGZERSİZİNİN PENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİPENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİPENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİPENİSİLİN G İLE OLUŞTURULAN EPİLEPSİ ÜZERİNE ETKİLERİ

1Serkan Çakır, 2Ayhan Çetinkaya, 3Yıldırım Kayacan, 4Hayriye Orallar, 5Ali Can Önal, 1Arzu Yıldırım 1Abant İzzet Baysal Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi

2Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji A.D 3Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Yaşar Doğu Spor Bilimleri Fakültesi

4Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji A.D 5Bolu Köroğlu Devlet Hastanesi

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Epilepsi dünyada görülme oranı yüksek olan nörolojik bir hastalıktır. Ani, aşırı, ritmik, anormal elektriksel deşarjlarla karakterizedir. İnhibitör ve eksitatör sistem arasındaki dengenin eksitatör tarafa doğru bozulması sonucu oluşan hipersenkronizasyon ile karakterizedir. Epilepsinin dahil olduğu şiddetli mental ve nörolojik hastalıkların patofizyolojisinde elektrolitlerin ve antioksidan metabolizmasındaki anormalliklerin rol aldığı belirtilmiştir. Antioksidan aktiviteyi egzersizin ve çeşitli bitkilerin geliştirdiği bilinmektedir. Birçok hastalık üzerinde antioksidan etki göstererek koruyucu özellik gösteren çok sayıda bitki bilinmektedir. Alıcın kardiyovasküler sistem üzerinde ve antioksidan mekanizma üzerindeki olumlu etkileri bilinmektedir. Ancak literatür incelendiğinde alıcın epilepsi üzerine etkisi ile ilgili bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Çalışmanın amacı, güçlü antioksidan etkiye sahip olan alıcın (Crataegus Oxyacanth) egzersiz ile birlikte uygulanmasının penisilinle oluşturulan epilepsi üzerine etkilerini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada deney hayvanı olarak yetişkin erkek mogolistan gerbilleri ( Meriones unguiculatus) kullanıldı. Her grupta 7 hayvan olacak şekilde Kontrol, Sham, Alıç, Egzersiz ve Egzersiz+alıç grubu olmak üzere beş grup oluşturuldu. Hayvanlara 2 ay süresince hafta içi her gün 50mg/kg dozunda etonolde çözülerek hazırlanan alıç ekstraktı gavaj yolu ile verildi, hafta içi her gün literatürde belirtilen protokolde koşubandı egzersizi yaptırıldı. Nöbete başlama zamanları, epileptik diken dalgaların frekansı ve genlikleri saptandı. Gruplar arasındaki farlılıklar ANOVA ile değerlendirildi. Post hoc testi olarak Tukey LSD tesiti kullanıldı ve p < 0.05 değerleri anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Sadece alıç uygulanan gruptaki diken dalga frekansının diğer tüm gruplara göre daha küçük olduğu bulunmuştur (p < 0.05). Egzersiz gurubundaki diken dalga frekansının sadece kontrol grubuna göre daha küçük olduğu bulunmuştur (p < 0.05). Alıç uygulaması diken dalga frekansını diğer tüm gruplara göre daha fazla azaltırken egzersiz uygulaması ise kontrol grubuna göre diken dalga frekansını azaltmıştır. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuç olarak; Alıç ve koşu bandı egzersizin ayrı ayrı uygulanmasının, epileptiform aktivitenin azaltılmasında daha etkili olduğu ve spike frekansını azalttığı tespit edilmiştir.

Page 255: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

233

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P193333 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

UYKU SÜRESİNİN DİKKAT DÜZEYİNE ETKİSİNİN GÖRSEL ODDBALL POTANSİYELLERİYLE UYKU SÜRESİNİN DİKKAT DÜZEYİNE ETKİSİNİN GÖRSEL ODDBALL POTANSİYELLERİYLE UYKU SÜRESİNİN DİKKAT DÜZEYİNE ETKİSİNİN GÖRSEL ODDBALL POTANSİYELLERİYLE UYKU SÜRESİNİN DİKKAT DÜZEYİNE ETKİSİNİN GÖRSEL ODDBALL POTANSİYELLERİYLE İNCELENMESİİNCELENMESİİNCELENMESİİNCELENMESİ

Özlem Karabiber1, Seval Torun1, Nazan Dolu2, Ayşegül Güven1

1Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Biyomedikal Mühendisliği, Kayseri, 2Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Kayseri

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Çalışmamızda uyku süresinin dikkat üzerine etkisinin görsel Oddball paradigması (VEP) kullanılarak elde edilen olaya ilişkin potansiyellerle (OİP) incelenmesi amaçlandı. İki farklı renkte ışıkla oluşturulan Oddball paradigmasıyla elde edilen P100 dalgalarının latans ve genlik değerleri ölçüldü ve dikkat düzeyini yansıttığı varsayılan bu değerlerin uyku süresiyle ilişkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışma, 5 saat ve daha az uyumuş 6 kişi, 5 saat üzeri uyumuş 6 kişi olmak üzere toplam 12 sağlıklı gönüllüyle gerçekleştirildi. Kayıtlar, Biopac MP150 sistemi, EEG100C amplifikatörleriyle alındı. VEP’te, 40 hedef, 120 standart olmak üzere toplam 160 uyaran kullanıldı. Hedef uyaran kırmızı, standart uyaran beyaz renkli, tek kaynaktan çıkıyormuş gibi görünecek şekilde yerleştirilen led ışık kaynaklarıyla oluşturuldu. Uyaran süresi 50ms, uyaranlar arası süre 2sn idi. Görsel uyaran düzeneği deneğin yaklaşık 50cm uzaklığında duvara sabitlendi. Denekten, hedef uyaranı her gördüğünde sisteme bağlı olan bir butona basması istendi. Kaydın başlatılması ve izlenmesi farklı bir odadan yapıldı. Sinyal işlemede, standart ve hedef uyaranlara karşı elde edilen EEG dilimlerinin ortalaması alınıp 0-30Hz frekans aralığında filtrelendi, oksipito-pariyetal bölgede 100ms civarında elde edilen pozitif tepe olan P100 dalgasının genlik ve latansı ölçüldü. Ayrıca, EEG işaretinin spektral güç yoğunluğu hesaplanarak frekans bileşenleri incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Grup2 (5 saatten az uyumuş) uyku süresi Grup1 (5 saatten fazla uyumuş)’den anlamlı düşük bulundu (p < 0.001). Standart+hedef, standart ve hedef uyaranlara karşı elde edilen P100 latansları Grup2’de tüm uyaran türlerinde uzadı (standart+hedef p < 0.048, standart p < 0.013, hedef p < 0.049). Genlik değerleriyse sadece iki grubun hedef uyaranlara karşı ölçülen OİP’leri arasında farklı bulundu. Grup2’nin hedef uyaranlara karşı elde edilen P100 genliği anlamlı derecede düşüktü (p < 0.017). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu bulgulara göre az uyuyan kişilerde dikkat ödevi sırasında elde edilen OİP’lerin P100 latansında anlamlı gecikme, genliğinde anlamlı azalma olduğu gözlendi, uyku süresinin 5 saatten az olduğu durumlarda bireylerde dikkat eksikliğinin oluşabileceği sonucuna varıldı.

Page 256: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

234

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P194444 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA BEYİN İSKEMİSİ SONRASI ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR VE SIÇANLARDA BEYİN İSKEMİSİ SONRASI ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR VE SIÇANLARDA BEYİN İSKEMİSİ SONRASI ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR VE SIÇANLARDA BEYİN İSKEMİSİ SONRASI ANKSİYETE BENZERİ DAVRANIŞLAR VE ÖĞRENME ÜZERİNE 3ÖĞRENME ÜZERİNE 3ÖĞRENME ÜZERİNE 3ÖĞRENME ÜZERİNE 3′′′′,4,4,4,4′′′′----DİHİDROKSİFLAVANOL’UN DİHİDROKSİFLAVANOL’UN DİHİDROKSİFLAVANOL’UN DİHİDROKSİFLAVANOL’UN ETKİSİETKİSİETKİSİETKİSİ

Mehmet Öz1, Enver Ahmet Demir1, Merve Çalışkan1, Rasim Moğulkoç1, A.Kasım Baltacı1, K.Esra Nurullahoğlu Atalık2

1Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Konya 2 Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi/ Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı, Konya

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Kardiyopulmoner ressusitasyon, kardiyak aritmiler gibi patolojilerden köken alan serebral tromboembolilerin yol açtığı global beyin iskemisinin deney hayvanlarında öğrenme ve belleği de içeren bilişsel fonksiyonlar üzerine etkisi bilinmektedir. Bu çalışmada sentetik bir flavonoid olan 3′,4′-dihidroksiflavanol’un deneysel global beyin iskemisi sonrası sıçanlarda anksiyete benzeri davranışlar ve öğrenme ve bellek üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem:Gereç ve Yöntem: Çalışmamız etik kurul izni alındıktan sonra (2014-33) 24 adet Wistar Albino soyunda, yaklaşık 350-400 gr ağırlığında erkek sıçanlar üzerinde gerçekleştirildi. Tüm hayvanlar rastgele seçimle 4 eşit gruba ayrıldı. Sham grubundaki sıçanlarda karotis arterlerin diseksiyonu yapıldı; ancak iskemi oluşturulmadı. İskemi grubunda 20 dakika süreyle çift taraflı karotis arterlerde iskemi oluşturuldu, İlaç+iskemi grubunda iskemiden bir saat önce 3′,4′-dihidroksiflavonol 10 mg/kg dozunda intraperitoneal yoldan uygulandı. İskemi+ilaç grubunda 3′,4′-dihidroksiflavonol, iskemiden hemen sonra ve reperfüzyon başlamadan aynı dozda uygulandı. Cerrahi işlemden sonra 3. günden başlamak üzere 7. güne kadar spasyal öğrenme ve bellek değerlendirmesi amacıyla Morris su labirenti, 6. ve 7. günde anksiyete benzeri davranışlarının değerlendirilmesi amacıyla açık alan ve yükseltilmiş artı labirent testleri gerçekleştirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Gruplar arasında açık alan testinde, merkezde geçirilen toplam süre, ortalama hız, toplam mesafe ve defekasyon sayısı parametrelerinde fark bulunmadı. İskemiye maruz kalan tüm gruplarda ayağa kalkma sayısında artma gözlendi (p<0,05). Yükseltilmiş artı labirent testinde toplam kat edilen mesafe, ortalama hız, açık kolda ve kapalı kolda geçirilen zaman ve kapalı kola giriş sayısı parametrelerine gruplar arasında fark bulunmadı. Morris yüzme testinde ilk 4 günlük öğrenme periyodunda, platforma çıkma süresinde gruplar arasında fark yoktu; ancak son gün test periyodunda iskemi grubunda platform üzerinden geçiş sayısı ve platformun bulunduğu kadranda bulunma süresinde azalma gözlenirken iskemi öncesi ve sonrasında verilen 3′,4′-dihidroksiflavanol’un bu parametrelerde düzelmeye sebep olduğu tespit edildi (p<0,05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Çalışmamızın sonuçları sıçanlarda global beyin iskemisinin anksiyete benzeri davranışlar üzerine etkisinin sınırlı olduğunu, 3′,4′-dihidroksiflavanol’un global iskemi neticesinde ortaya çıkan öğrenme ve bellek fonksiyonlarındaki bozulmayı düzelttiğini göstermektedir.

Page 257: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

235

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P195555 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

EEG SİNYALİNE YENİ BİR BAKIŞ: TONİK KAS AKTİVİTESİNİN EEG’DE YANSIMASIEEG SİNYALİNE YENİ BİR BAKIŞ: TONİK KAS AKTİVİTESİNİN EEG’DE YANSIMASIEEG SİNYALİNE YENİ BİR BAKIŞ: TONİK KAS AKTİVİTESİNİN EEG’DE YANSIMASIEEG SİNYALİNE YENİ BİR BAKIŞ: TONİK KAS AKTİVİTESİNİN EEG’DE YANSIMASI Gizem Yılmaz1, Pekcan Ungan1, Oğuz Sebik1, Paulius Uginčius2, Kemal S. Türker1

1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye 2 Institute of Physiology and Pharmacology, Medical Academy, Lithuanian University of Health Sciences, Kaunas, Lithuania

Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Elektroensefalografi (EEG), beynin elektriksel aktivitesi ve fonksiyonlarının takibinde başvurulan temel yöntemlerden birisidir. Kafatasını çevreleyen saçlı deri üzerine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla EEG sinyali kaydedilir. Ancak, çiğneme ve mimik kaslarının anatomik yerleşimleri göz önüne alındığında, EEG sinyali kasların elektrik aktivitesinden kaynaklanan Elektromiyografi (EMG) sinyali ile karışmaktadır. Temporal kas (m. temporalis) mandibulayı dinlenme pozisyonunda tutan kastır ve EEG elektrotları altında geniş bir yüzeyi kaplamaktadır. Yaptığımız bu çalışmada, dinlenme durumundaki temporalis aktivitesinin EEG sinyaline olan karışımı/kontaminasyonu incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Dokuz sağlıklı ve yetişkin gönüllüde, 19 elektrot yerleşimli EEG sinyali ve anterior temporalis Single Motor Unit (SMU) aktivitesi, 3 farklı koşulda (gözler açık, gözler kapalı, çene düşük) eşzamanlı olarak kaydedilmiştir. EEG sinyali, her bir SMU aksiyon potansiyelinin trigger olarak alınmasıyla Spike Trigger Average (STA) yöntemi ile analiz edilmiş ve SMU aktivitesinin farklı EEG elektrotlarına nasıl yansıdığı değerlendirilmiştir. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Dinlenme durumundaki temporalis aktivitesi EEG sinyalinde belirgin Macro-electro-myo-encephalogram (Macro-EMEG) potansiyelleri oluşturmuştur. Oluşan Macro-EMEG’lerin genlikleri farklı ve kaydedilen SMU yakınında maksimum değerdedir. EEG sinyaline olan karışma, kaydedilen SMU’dan görece uzak olan kısımlarda ve kontralateral tarafta da gözlenmiştir. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Baş ve boyun kaslarında mevcut SMU sayısı göz önüne alındığında, aktif kasılma olmadığı durumda dahi tek bir motor ünitenin EEG sinyalini kontamine edebilmesi, EEG sinyalinin kas aktivitesine olan hassasiyetini açıkça göstermektedir. Bu çalışma, kas aktivitesinden kaynaklanan elektriksel sinyalin EEG’ye karışımını önlemede kullanılabilecek etkili yöntem ve metotların gerekliliğine dikkat çekmektedir.

Page 258: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

236

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P196666 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

REFLEKS LATANSININ YENİ BİR YÖNTEM İLE İNCELENMESİREFLEKS LATANSININ YENİ BİR YÖNTEM İLE İNCELENMESİREFLEKS LATANSININ YENİ BİR YÖNTEM İLE İNCELENMESİREFLEKS LATANSININ YENİ BİR YÖNTEM İLE İNCELENMESİ Kemal S. Türker, İlhan Karacan, Halil I. Cakar, Oğuz Sebik, Gizem Yılmaz,

Muharrem Cidem, Sadik Kara Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi; Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve

Rehabilitasyon Bilim Dalı; Fatih Üniversitesi, Biyomedikal Mühendislik Enstitüsü, İstanbul, Türkiye Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Son zamanlarda sık kullanılmakta olmalarına karşın, tüm vücut vibrasyonu ve tonik vibrasyon refleksi gibi yüksek uyarı sıklığı ile elde edilen refleks latansının bulunması kolay değildir. Çünkü uyarılar arasındaki süre refleks devresi süresinden daha kısadır ve bu yüzden refleks yanıtının hangi uyarı sonucu olduğunu bulmak bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada, kümeli ortalama alma metodu adını verdiğimiz yeni bir metot ile bu sorunu çözmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmalarımızın protokolleri Koç Üniversitesi insan etik kurulu tarafından onaylanmış olup gönüllüler (4 kadın 1 erkek; 24±1 yaş) bilgilendirilmiş olur formunu imzalalamıştır. Gönüllüler WBV cihazı (POWERPLATE® Pro5, London, United Kingdom) üzerinde ayakta dururlarken soleus kasından yüzeysel ve kas içi elektromiyografik aktivite (EMG) kaydedildi. 2,2 mm büyüklüğünde ve 25, 30, 35, 40, 45 ve 50 Hz vibrasyonlar gönüllünün ayakta durduğu platforma uygulandı. Bu vibrasyonlara karşı kasta oluşan refleks yanıtların latansları hem klasik sistem ile ve hem de yeni sistemimiz ile incelendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Metodumuzun özü, “uyarının sıklığı ne olursa olsun oluşturduğu refleksin latansı aynı kalacaktır” varsayımına dayanmaktadır. Bu şekilde eğer değişik frekanslarda uyarılar verip kasın yanıtlarının ortalamasını alır isek refleks yanıtının latansı çok bariz bir şekilde ortaya çıkacaktır. Metodumuz hem deneysel olarak ve hem de yaptığımız simülasyonlarımızda refleks latansını klasik metot olan kümeli yoğunluk dağılımı metodundan daha doğru olarak bulmaktadır (40ms ye karşı 49ms; p<0.05). Uyarı ile yanıt latansını 40ms olarak belirlediğimiz simülasyonlarda da, bizim metodumuzun bulduğu refleks latansı 40ms olarak çıkarken, klasik sistemin işlemleri bu refleks latansını 49ms olarak göstermektedir (p<0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Kümeli ortalama metodu adını verdiğimiz yeni metodumuz, yüksek uyarı sıklığı ile elde edilen refleks latanslarının bulunması işlemleri için klasik metot olan kümeli yoğunluk dağılımı metodundan daha doğru sonuçlar vermektedir ve bu gibi çalışmalarda tercih edilmelidir.

Page 259: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

237

5 Eyl5 Eyl5 Eyl5 Eylül 2014ül 2014ül 2014ül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P197777 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

ADÖLESAN DÖNEMDE BAŞLAYAN UZUN SÜRELİ KALORİ KISITLAMASI UYGULAMASININ ADÖLESAN DÖNEMDE BAŞLAYAN UZUN SÜRELİ KALORİ KISITLAMASI UYGULAMASININ ADÖLESAN DÖNEMDE BAŞLAYAN UZUN SÜRELİ KALORİ KISITLAMASI UYGULAMASININ ADÖLESAN DÖNEMDE BAŞLAYAN UZUN SÜRELİ KALORİ KISITLAMASI UYGULAMASININ SPASYAL, NONSPASYAL ÖĞRENME VE HAFIZA PERFORMANSLARI ÜZERİNE ETKİSİSPASYAL, NONSPASYAL ÖĞRENME VE HAFIZA PERFORMANSLARI ÜZERİNE ETKİSİSPASYAL, NONSPASYAL ÖĞRENME VE HAFIZA PERFORMANSLARI ÜZERİNE ETKİSİSPASYAL, NONSPASYAL ÖĞRENME VE HAFIZA PERFORMANSLARI ÜZERİNE ETKİSİ

Zülal Kaptan, Gülay Üzüm

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi/ Fizyoloji Anabilim Dalı, İstanbul Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Kalori kısıtlaması (KK)’nın genel sağlık üzerine olumlu etkileri yanında yaşa bağlı bilişsel fonksiyonlardaki azalmayı engelleyebileceği bulguları KK çalışmalarına ilgiyi artırmıştır. Ancak araştırmalar genellikle erişkin ya da yaşlı denekler üzerinde yapılmaktadır. Adölesan dönem beyin gelişiminin hızlı, enerji gereksiniminin fazla olduğu ve stres, beslenme gibi dış faktörlere karşı beynin en hassas olduğu dönemdir. Ancak adölesan dönemde KK uygulamasının kognitif fonksiyonlara etkisi yeterince araştırılmamıştır. Bu nedenle adölesan dönemde başlayan ve erişkin dönemde de devam eden uzun süreli kalori kısıtlamasının spasyal ve nonspasyal öğrenme ve hafıza fonksiyonuna etkilerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: 28 günlük Sprague-Dawley dişi sıçanlar iki grup olarak deneye alındılar. Sekiz hafta normal diyet (ND), sekiz hafta düşük kalorili diyetle (DKD) beslenenler. İlgili beslenme şekli tamamlandıktan sonra her iki gruba önce 4 gün süreyle hipokampal bağımlı spasyal hafıza taskı Morris Su Labirent(MSL) testi uygulandı. Bu testten 4 gün sonra pasif sakınma (PS) testi ile kısa süreli hafıza, konsolidasyon ve uzun süreli hafıza değerlendirildi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: MSL testinde DKD grubunda spasyal hafızada anlamlı olmayan bir iyileşme gözlendi, anksiyete göstergesi olan tigmotaksi davranışı anlamlı olarak arttı. Retansiyon testlerinin sonuçlarına baktığımızda, DKD grubunda ND grubuna göre 1. saatte artma, 24. ve 72. saatte azalma saptandı. Ancak bu değişimler istatistiksel olarak anlamlı değildi. Aydınlık alanda ND grubu donma davranışı sergilerken DKD grubu hareketliydi, karanlık bölüme baş uzatma (24. saat retansiyon testi sırasında (p < 0,05) ve girme hamlesi gösterdiler. Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Preliminer sonuçlarımız adolesan dönemden başlamak üzere uzun süreli KK’nın öğrenme ve hafıza fonksiyonuna etkili olduğu ancak bu etkinin task çeşidine bağlı olarak değiştiğini gösterdi. Spasyal hafıza için anlamlı olmayan olumlu etki, nonspasyal hafıza için olumsuz etki saptadık. KK’nın öğrenme ve hafızadan sorumlu beyin bölgelerinde farklı nöral cevaplar oluşturabileceğini düşündük. Ayrıca tigmotaksi davranışı, DKD grubunda stres etkisini ve stresin kognitif fonksiyonlar üzerine etkilerinin de task bağımlı olarak değişebileceğini düşündürdü. Çalışmalarımız mekanizmayı anlamaya yönelik olarak devam etmektedir.

Page 260: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

238

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P198888 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SAKLI BİLGİNİN TESPİT EDİLMESİNDE UYARAN OLARAK İNSAN YÜZÜ KULLANIMISAKLI BİLGİNİN TESPİT EDİLMESİNDE UYARAN OLARAK İNSAN YÜZÜ KULLANIMISAKLI BİLGİNİN TESPİT EDİLMESİNDE UYARAN OLARAK İNSAN YÜZÜ KULLANIMISAKLI BİLGİNİN TESPİT EDİLMESİNDE UYARAN OLARAK İNSAN YÜZÜ KULLANIMI Furkan Eren1, Ethem Gelir1, Kutlu Kaya1, Davud Singer1, Süha Yağcıoğlu2

1Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Ankara 2Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyofizik Anabilim Dalı, Ankara

Amaç:Amaç:Amaç:Amaç: Saklı bilginin araştırılmasında olaya ilişkin potansiyelin P300 bileşeni yaklaşık olarak 20 yıldır kullanılmaktadır. Bu metodun mantığı nadir olarak sunulan anlamlı uyaranın P300 dalgası oluşturmasıdır. Oluşan P300 dalgasının özelliğine bağlı olarak, o dalgayı oluşturan uyaran hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. P300 tabanlı Saklı Bilgi Testi (SBT) (Concealed Information Test) kullanarak yapılan çalışmaların çok büyük çoğunluğunda uyaran olarak yalnızca kelimeler, çok az bir kısmında ise yalnızca nesne resimleri veya insan yüzü kullanılmıştır. Literatürde aynı denekte her üç uyaranın da kullanıldığı bir çalışmaya rastlamadık. Her üç uyaranın aynı denekte kullanılmasının hem SBT, hem de beynin olaya ilişkin fonksiyonları hakkında daha ayrıntılı bilgi vereceği düşüncesiyle bu araştırmayı yaptık. Gereç ve Gereç ve Gereç ve Gereç ve Yöntem:Yöntem:Yöntem:Yöntem: Bu araştırmamızda, deneklerin sakladığı bilgiyi görsel uyarılmış potansiyel metodu ile tespit etmeye çalıştık. On üç deneğin katıldığı çalışmada, saklanmış bilgiler kelime, nesne ve yüz bilgisi olarak 3 ayrı kategoride araştırıldı. Olaya ilişkin potansiyeller ASA-ANT (Enschede, Hollanda) dijital amplifikatör ile, Fz, Pz ve Cz yüzey elektrotları kullanılarak kayıt edildi. P300 dalgası 300 ile 1000 ms arasındaki en pozitif dalga olarak tanımlandı. Latans ve amplitüd bu dalganın en yüksek noktasına göre tanımlandı. İstatistiksel analiz tek yönlü ANOVA ile yapıldı. Kelime uyaranında amplitüd Pz elektrodunda (sırasıyla hedef ve standart) 17.8±1.8 ve 7.9±1.1 olarak tespit edilirken (P=0.0001), nesne de 17.5±1.8 ve 9.4±1.5 (P=0.0062) olarak ve yüz tanıma da ise 18.1±1.7 ve 8.3±1.4 (P=0,0004) olarak tespit edildi (ortalama±S.E.M, değerler µV). Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: Çalışma sonuçlarımıza göre, uyaran nesne olduğu zaman hedef ve standart arasındaki fark en az olarak bulundu. SonuçSonuçSonuçSonuçlarlarlarlar: : : : Bizim sonuçlarımıza göre, görsel uyaran kullanılan SBT araştırmalarında uyaran olarak kelime veya insan yüzü kullanılması nesne kullanımına göre, farkın daha belirgin olmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, SBT araştırmalarında uyaran olarak insan yüzü veya kelime kullanılmasının daha duyarlı bir yöntem olduğu kanısındayız.

Page 261: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

239

5 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 20145 Eylül 2014

Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P19Poster No: P199999 Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30Saat: 14.30----16.0016.0016.0016.00

SIÇANLARDA SIÇANLARDA SIÇANLARDA SIÇANLARDA İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN ENJEKSİYONUNUN FARKLI BEYİN İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN ENJEKSİYONUNUN FARKLI BEYİN İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN ENJEKSİYONUNUN FARKLI BEYİN İNTRASEREBROVENTRİKÜLER İRİSİN ENJEKSİYONUNUN FARKLI BEYİN BÖLGELERİNDEKİ UNCOUPLING PROTEİN EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİSİBÖLGELERİNDEKİ UNCOUPLING PROTEİN EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİSİBÖLGELERİNDEKİ UNCOUPLING PROTEİN EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİSİBÖLGELERİNDEKİ UNCOUPLING PROTEİN EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİSİ

Yavuz Erden1, Suat Tekin2, Ahmet Tektemur3, Ebru Etem3, Sevda Kırbağ1, Süleyman Sandal2

1Fırat Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ 2İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, Malatya

3Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Elazığ Amaç: Amaç: Amaç: Amaç: Mitokondriyal taşıyıcı protein ailesinden olan uncoupling proteinler (UCP), mitokondrinin iç membranında eksprese edilir. UCP’ler enerji düzenlenmesi, gen regülasyonu, nöroproteksiyon, hücre büyümesi ve proliferasyonu gibi birçok fizyolojik süreçte role sahiptir. İrisin iskelet kası ve vücudun diğer bölgelerinden salgılanan yeni tanımlanmış peptit yapısında bir miyokindir. İrisinin bilinen en önemli fizyolojik rolü beyaz yağ dokudaki UCP1 ekspresyonunu uyararak kahverengi yağ oluşumunu teşvik etmesidir. Ancak irisinin diğer UCP’ler (UCP2-5) ile arasındaki ilişki bilinmemektedir. Bu çalışma irisinin farklı beyin bölgelerinde ki UCP (UCP2, UCP3, UCP4 ve UCP5) gen ifadeleri üzerine muhtemel etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Gereç ve Yöntem: Çalışmada 30 adet Sprague Dawley ırkı (12 hafta, 200-250g) dişi sıçan kullanıldı ve hayvanlar rastgele 6 gruba ayrıldı (n=5). Hayvanlar anestezi altına alındıktan sonra stereotaksik cihaza sabitlendi ve deney grubundaki hayvanlara irisin (10 µM), kontrol grubuna yapay beyin omurilik sıvısı (irisin çözücüsü) intraserebroventriküler olarak lateral ventriküle uygulandı. Enjeksiyon zamanı başlangıç olarak kabul edildi farklı zaman dilimlerinde hayvanlar (½, 2, 8, 16, 24 ve 48 saat) dekapite edilerek irisinin zaman bağımlı etkileri araştırıldı. Ötanazi sonrası hayvanların beyin dokuları alınarak hipofiz, hipotalamus ve hipokampus bölgeleri ayrıldı ve bu bölgelerdeki UCP2, UCP3, UCP4 ve UCP5 mRNA seviyeleri Real Time-PCR ile belirlendi. Bulgular: Bulgular: Bulgular: Bulgular: İrisinin lateral vetriküle tek enjeksiyonu hipotalamus ve hipokampustaki UCP2, UCP3 ve UCP4 mRNA seviyelerini azalttı. Hipofizde ise UCP2 ekspresyonu azalmasına rağmen, UCP3 ve UCP4 mRNA seviyelerinde artış belirlendi. Her üç beyin bölgesindeki UCP5 mRNA seviyesi ise artış gözlendi. Farklı beyin bölgelerinde bulunan UCP’lerin mRNA seviyelerindeki bu değişimler genellikle 16, 24 ve 48 saatlik gruplarda anlamlı görüldü (p < 0.05). Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Sonuçlar: Bu sonuçlar irisinin sadece UCP1 üzerine değil aynı zamanda diğer UCP’ler üzerine de doğrudan veya dolaylı olarak etki edebileceğini göstermektedir. Buna ek olarak elde edilen sonuçlar irisinin beynin farklı bölgelerinde bazı fizyolojik fonksiyonları UCP’ler aracılığıyla kontrol edebileceğini düşündürmektedir. TEŞEKKÜR: Bu çalışma Fırat Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından desteklenmiştir (FF.13.26).

Page 262: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

240

YAZAR İNDEKSİYAZAR İNDEKSİYAZAR İNDEKSİYAZAR İNDEKSİ AAAA Acer, Hale; 169, 172, 184, 185 Ağar, Erdal; 98, 175, 167 Ahıshalı, Bülent; 30, 199 Ak, Cennet; 129 Akakın, Dilek; 25, 37 Akan, Müslüm; 153 Akat, Fırat; 104 Akbulut, Kazime Gonca; 16, 121, 213 Akcılar, Aydın; 204, 205 Akcılar, Raziye; 204, 205 Akça, Atilla; 110 Akgün, Lütfi; 10 Akgün-Dar, Kadriye; 116 Akıllıoğlu, Kübra; 75, 224, 225, 226 Akın, Demet; 36, 193 Akıncı, Ayşehan; 157 Akkan, Gökhan; 93 Aksak Karameşe, Selina; 127, 128 Aksan Kurnaz, Işıl; 187, 190 Aksoy, Baran; 62 Aksu, Serkan; 166 Aktan, Arzu Keskin; 121, 213 Aktaş, Ayfer; 122 Aktaş, Cevat; 154 Akyol, Sümeyya; 206, 207 Akyuz, Enes; 164 Albeniz, Işıl; 219 Alemdaroğlu, Utku; 53 Alenbey, Mürüvvet; 51 Aliyev, Elvin; 109 Alkan, Tülin; 180 Alp, Harun; 225 Alpay, Şüheda; 51, 91, 174 Altın, Pınar; 20 Altınbaş, Burçin; 118, 124 Altınsaat, Çiğdem; 18 Altuntaş, Aynur; 206 Ankaralı, Handan; 29, 165, 189 Ankaralı, Seyit; 29, 165, 189, 229 Anteplioğlu, Tuğçe; 162 Apaydın, Fatma Gökçe; 141 Appak, Sıla; 97 Aras, Mutan Hamdi; 212 Ardıç, Mina; 104 Arıcan, Nadir; 30, 199 Arlı, Cengiz; 163 Arslan, Gökhan; 98, 167

Arslan, Metehan; 62 Artış, A. Seda; 99, 101, 197 Aslan, İsmail; 105 Aslanalp, Serkan; 152 Atabay, Hüsne Didem; 96 Ataç, Nazlı; 57, 92 Atayoğlu, Timuçin A.; 49 Ateş, Gülten; 140 Atila, Gözde; 110, 133 Atmaca, H. Tarık; 162 Atmaca, Mukadder; 47 Atmaca, Nurgül; 72, 139, 162 Avcı, Bahattin; 167 Avcı, Bengü; 177 Avunduk, Mustafa Cihat; 108, 158 Ayada, Ceylan; 204, 205 Aybak, Mehmet; 146 Aydın, Duygu; 33, 38 Aydın, Leyla; 194, 195, 196 Aydın, Sedat; 93 Aydoğan, Sami; 24, 46, 48, 49, 56, 66 Aygün, Hatice; 33, 38 Ayhancı, Adnan; 97 Aytekin, Metin; 20 Ayyıldız, Mustafa; 98, 167, 175 Ayyıldız, Nusret; 175 BBBB Babacan, Oğuzhan; 80 Bacak, Gülsüm; 128 Bacaksız, Ahmet; 89 Bağcı, Cahit; 70, 96, 125, 212, 216 Bahadır, F. Elif; 144 Bahadır, Nuriye Betül; 149 Bahçekapılı, Nesrin; 150 Bakdemir, Miraç; 50 Bal, Ahmet; 152 Bal, Ramazan; 208, 209, 216 Balkan, Burcu; 170 Balkaş, Gülseren; 154 Baltacı, Abdülkerim Kasım; 106, 108, 150, 158, 234 Basralı, Filiz; 55, 83 Baş, Hatice; 87, 141 Başaran, Kemal Erdem; 48, 56, 59 Başkurt, Oğuz K.; 57 Başpınar, Mustafa; 156 Baştuğ, Metin; 104 Batu, Şule; 116

Page 263: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

241

Bayar, Yeliz; 60 Bayır, Merve Nur; 99, 101 Bayraktar, Recep; 96 Bayram, Banu; 39 Bediz, Cem Şeref; 61, 62 Beker, Mustafa Çağlar; 28, 168, 181 Belviranlı, Muaz; 63, 203 Benek, Bedri Selim; 222, 229 Beyazçiçek, Ersin; 29, 165, 189, 229 Beyazçiçek, Özge; 29, 165, 189 Beytut, Ebru; 110, 115, 133 Bilgin, Murat; 47 Bilim, Ahmet Sercan; 62 Billur, Deniz; 26 Bilmen, Fatih Sultan; 72 Binokay, Seçil; 224 Bircan, Burak; 114 Birman, Hüsniye; 219 Bitiktaş, Soner; 187, 188, 190, 197 Boğa, Ayper; 223, 224, 226 Bolayır, Ertuğrul; 202 Bor-Küçükatay, Melek; 53, 74 Bostancıklıoğlu, Mehmet; 70, 96, 125, 212 Boz, İsmail; 63 Bozdoğan, Ömer; 21, 31, 94, 143 Bulduk, Bahattin; 64 Bulur, Şule; 69 Bulut, Ahmed; 125 Bülbül, Barış Cem; 194 Büyük, Başak; 127 Büyükbayram, Halil İbrahim; 129 CCCC Cakar, Halil I.; 236 Cakır, Barış; 90 Can, Belgin; 26 Can, İsmail; 127, 128 Can, Serpil; 109, 127, 128 Candan, Aydın; 129 Cansev, Mehmet; 176, 180 Cengiz, Beyhan; 70, 96, 125, 212, 216 Cengiz, Nurattin; 208 Cesur, Gökhan; 148 Cidem, Muharrem; 236 Cirit, Hacer; 106 ÇÇÇÇ Çağaç, Nil Kader; 62 Çağdaş Baş, Erçin; 143 Çağlar, Veli; 154

Çağlayan, Ahmet Burak; 28, 168, 181 Çakır, Ayşen; 176 Çakır, Murat; 112, 114 Çakır, Serkan; 229, 232 Çakır, Ziya; 71, 222 Çakır-Atabek, Hayriye; 68 Çakmak, Özlem; 206, 207 Çalışkan, Merve; 234 Çam, Betül; 111, 113 Çantalı Öztürk, Çiğdem; 37 Çavdarlı, Burçin Ceyla; 136 Çaylı, Sevil; 38 Çeçen, Serpil; 69, 90 Çelik, Sümeyra; 201 Çelikağı, Cemil; 152 Çetin, Aslı; 112 Çetin, Aysun; 24 Çetin, Ebru; 50, 52, 211 Çetin, Nazmi; 50, 52 Çetinel, Şule; 102 Çetiner, Salih; 223 Çetinkaya, Ayhan; 229, 232 Çevik, Cengiz; 163 Çevik, Özge; 102 Çığşar, Gülşen; 128 Çınar, Miyase; 139 Çilenk, Kübra Tuğçe; 126, 145 Çoban, Necip Fazıl; 93, 152 Çoğan, Şeyma; 51 Çoksevim, Bekir; 59, 60 Çolak, Cemil; 58 Çömlekçi, Selçuk; 227 Çulhaoğlu, Burcu; 219 DDDD Dağlı, Fatma; 117, 137 Dağlı, Furkan; 99, 101 Dağlı, Şeyda Nur; 96 Dedeakayoğulları, Huri; 22 Deligönül, Erkan; 126, 131, 145 Demir, Ahmet Muzaffer; 54 Demir, Bilal; 99, 101 Demir, Enver Ahmet; 32, 234 Demir, Şerif; 29, 31, 165, 189 Demir, Tuncer; 70, 96, 125, 153, 212, 216 Demirbaş Akeren, Zahide; 198 Demircan, Kadir; 207, 206 Demirci-Tansel, Cihan; 22, 142 Demirel, Can; 153 Demirhan, İlhan; 182

Page 264: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

242

Demirhan, Osman; 223, 224 Demirkaya, Fatma; 178 Demiryürek, Şeniz; 212 Derya, Muazzez; 20 Deveci, Engin; 122, 123 Diken, Hüda; 18, 47 Dinçer, Sibel; 18 Doğan, Ayşe; 75 Doğan, Berkay; 25 Doğanay, Songül; 42 Doğgün, Muzaffer; 77, 79 Dokuyucu, Recep; 35, 78, 41, 100, 135, 163, 179,

221 Dolu, Nazan; 24, 172, 233, 169, 183, 184, 185, 197 Dönmez-Altuntaş, Hamiyet; 187, 190 Dursun, Ali Doğan; 26, 76, 104 Dursun, İlknur; 230 Dursun, Nurcan; 67, 119, 147, 187, 188, 190 Dündar, Munis; 145 Düzova, Halil; 90, 112 EEEE Eğlenen, Buse; 57 Ek, Rauf Onur; 148 Ekbiç, Yusuf; 178 Ekerbiçer, Nuran; 136 Ekici, Fatih; 33 Ekinbakan, Pelin; 91 Elibol-Can, Birsen; 28, 89, 230 Elmas, İmdat; 30 Elmas, Onur; 227 Emre, Memet Hanifi; 157 Emre, Mustafa; 223, 224 Enşen, Nihal; 27 Erbaş, Mesut; 73 Erboğa, Mustafa; 154 Ercan, Çilem; 89 Ercan, Feriha; 144 Erciş, Kadriye; 49 Erdem, Ayşen; 18 Erdemir, Irmak; 194 Erden, Ersin Şükrü; 41 Erden, Gönül; 207 Erden, Yavuz; 58, 84, 85, 86, 103, 130, 239 Erdoğan, Ezgi Tuna ; 15, 166 Erdoğan, Hasan; 154 Eren, Erdal; 148 Eren, Furkan; 238 Eren, Zehra; 105 Eren Yamasan, Bilge; 95

Ergin, Bülent; 142 Ergin, Kemal; 148 Erguvan Arık, Aliye; 171 Ergün, Sercan; 70, 125, 212 Erişir, Mine; 110 Erkan, Leman Gizem; 118, 124 Erkasap, Nilüfer; 39, 156 Erkasap, Serdar; 39, 156 Erken, Gülten; 231 Erken, Haydar Ali; 107, 231 Eroğlu, Hüseyin Avni; 110 Ersan, Yusuf; 186 Ersöz, Melike; 193 Ertan, Nesrin Z.; 92 Etem, Ebru; 239 Evirgen, Gülçin; 136 FFFF Fıçıcılar, Hakan; 104 Fındıkoğlu, Gülin; 74, 77, 79 Fırat, Kevser; 125 Fırat, Rıdvan; 206, 207 Filiz, Ahmet Kemal; 71, 222 GGGG Gedikli, Öznur; 210 Gedikli, Semin; 128 Gelir, Ethem; 238 Genç, Abdurrahman; 152 Genç, Osman; 107, 204, 205, 231 Gergerlioğlu, Hasan Serdar; 18, 32 Geyik, Caner; 192 Göğebakan, Bülent; 41 Gök, Özlem; 28, 89 Gökalp, Ayşe Gizem; 25 Gökce, Cumali; 78 Gökçe, Evrim; 26 Gökçe, H. İbrahim; 110 Gökçe, Hasan; 35, 221 Gölgeli, Asuman; 149, 198, 200, 201 Gören, Bülent; 180 Görgülü, Ahmet Orhan; 160, 161 Gözen, Hafiza; 153 Gözen, Oğuz; 170, 173, 218 Granger, D. Neil; 65 Güçlü, Aydın; 107 Güdücü, Çağdaş; 61, 62 Gül, Mustafa; 18, 128 Güldiken, Sibel; 54 Güleç-Süyen, Güldal; 111, 113

Page 265: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

243

Gülgün, Mustafa; 80 Güllü, Abdullah; 90 Güllü, Esin; 90 Gültekin, Fatih; 129 Gültürk, Sefa; 71, 202, 222 Gümüş, Z.Pınar; 192 Günal, Mehmet Yalçın; 44, 105 Günay, Erkan; 61 Gündoğan, Nimet Ünay; 194, 195, 196 Gündoğdu, Gülşah; 178 Gündüz, Seda; 183 Güner, Bayram; 72 Güneş, Handan; 71 Güneş, Sibel; 97 Güney, Şevin; 191 Güntürk, İnayet; 117, 137 Gürel, Ahmet; 154 Gürel, Elif Ezgi; 177 Gürel Gürevin, Ebru; 22 Gürses, Candan; 30 Gürsoy, Şebnem; 46 Güven, Ayşegül; 233 Güvenç, Gökçen; 118, 124 HHHH Him, Aydın; 208 İİİİ İbiş, Osman; 110 İnalöz Demir, Serap Sergül; 127 İnan, Deniz Şahin; 202 İnan, Salim Yalçın; 214, 215, 217 İnan, Sevinç; 136 İnce, Can; 142 İpek, Polat; 134 İşbil-Büyükcoşkun, Naciye; 111, 113 İşoğlu-Alkaç, Ümmühan; 7 JJJJ Jakubowska-Doğru, Ewa; 230 KKKK Kabadere, Selda; 155, 156 Kabakçı, Ruhi; 72 Kadıoğlu, Teoman Cem; 151 Kahveci, Nevzat; 176 Kalay, Nihat; 20, 24 Kalender, Suna; 141 Kamiloğlu, Nadide Nabil; 220

Kandemir, Başak; 187, 190 Kanıcı, Ayşe; 162 Kanıt, Lütfiye; 170, 173 Kaplan, İbrahim; 122, 123 Kaplan Sefil, Nebihat; 132, 138 Kaptan, Zülal; 116, 237 Kapucu, Ayşegül; 142 Kara, Ali Yücel; 172, 169, 184, 185 Kara, Sadik; 236 Kara, Sultan Burçak; 194 Karabacak, Ercan; 80 Karabiber, Özlem; 233 Karaboğa, İhsan; 131, 132 Karabulut, Derya; 126, 145 Karabulut, Sebahattin; 169 Karaca, Aziz; 23, 43, 54, 95 Karaca, Merve; 100 Karacan, İlhan; 236 Karadamar, Pınar Ülker; 83 Karadaş, Gamze; 20 Karademir, Başaran; 186 Karakaş, Büşranur; 127 Karakaş, Merve; 28 Karakaş, Sıdıka E.; 3 Karakuş, Mehmet; 24 Karamemiş, Hamdi; 60 Karamürsel, Sacit; 13, 166 Karataş, Ayşe; 201 Karateke, Atilla; 35 Karateke, Faruk; 35 Kasımay Çakır, Özgür; 11, 25, 37, 69, 90 Kavraal, Şehrazat; 187, 188, 190 Kaya, Egemen; 170 Kaya, İdris; 93 Kaya, Kutlu; 238 Kaya, Mehmet; 30, 199 Kaya, Salih Tunç; 143 Kayacan, Yıldırım; 229, 232 Kayhan, Hacer; 120, 122 Kazdağlı, Hasan; 51, 91 Keleştemur, Taha; 168, 181 Kelle, Mustafa; 47 Keloğlan, Seval; 197 Kesik, Vural; 80 Keskin, İlknur; 105 Keskin, Sema Nur; 99, 101 Keskin Kurt, Raziye; 35 Kılıç, Ertuğrul; 28, 105, 168, 181 Kılıç, Eser; 145 Kılıç, Ülkan; 28, 89, 230

Page 266: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

244

Kılıç Eren, Mehtap; 148 Kılıçalp Kılınç, Dide; 64 Kılıç-Erkek, Özgen; 53, 74 Kılıç-Toprak, Emine; 53, 74 Kılınç, Evren; 90 Kırbağ, Sevda; 114, 239 Kızıltan, Erhan; 195, 196 Kiracı, Merve Sena; 99, 101 Kiraz, Hasan Ali; 73 Kirkbeş, Sevil; 216 Kocacan, Süleyman Emre; 171 Kocahan, Sayad; 226 Kocaoğlu Güçlü, Berrin; 211 Koç, Akif; 107 Koç, Emine; 26 Koç, Emine Rabia; 231 Koç, Evren; 186 Koç, İbrahim; 41 Koçak, Fatma Emel; 107 Koçaklı, Zehra Gül; 75 Koçer, Günnur; 81, 82, 83 Koçyiğit, Yüksel; 34, 120, 122, 123, 134, 146 Koral, Tolga; 25 Koran, Kenan; 160, 161 Korkmazer, Nadir; 80 Korkut, Oğuzhan; 231 Koylu, Ersin Oğuz; 170, 218 Koyuncuoğlu, Türkan; 180 Kozan, Ramazan; 164 Köklü, Yusuf; 53 Köse, Hayrullah; 164 Köse, Kader; 117, 137 Kucukgergin, Canan; 151 Kul, Seval; 125 Kulcanay Şahin, İlknur; 97 Kuloğlu, Tuncay; 208 Kumral, Bahadır; 154 Kunduz Kındap, Elvan; 67, 119 Kurşunlu, S. Fatih; 206, 207 Kurt, Adnan; 14, 166 Kurtel, Hızır; 69, 90 Kuş, Gökhan; 155, 156 Kutlay, Özden; 39, 156 Kutlu, Necip; 174 Kutnu, Müge; 27 Kuzay, Dilek; 159 Küçük, Mutlu; 30 Küçükatay, Vural; 178 Küçükkavruk, Ebru; 157

LLLL Laloğlu, Esra; 42 Liman, Narin; 187, 190 MMMM Mamedova, Laman K.; 39 Marangoz, Cafer; 171 Mardinoğlu, Gizem; 144 Memi, Gülsün; 43 Mengi, Murat; 27 Menteşe, Ahmet; 97 Mirasoğlu, Bengüsu; 92 Moğulkoç, Rasim; 106, 108, 150, 158, 234 Muratoğlu, Saide; 121 Musmul, Ahmet; 97 Mutlu, Emre; 44 Muzykantov, Vladimir; 2 NNNN Nacar, Ahmet; 131, 132, 138 Nacar, Emel; 138 Nurullahoğlu Atalık, K. Esra; 234 OOOO Obay, Basra Deniz; 34, 47, 120 Ocak, Umay Meriç; 177 Oğuz, Zelal; 47 Oktay, Şehkar; 37 Okudan, Nilsel; 63, 203 Okuyan, Hamza Malik; 131, 132, 138 Olgar, Yusuf; 55 Onaran, Yüksel; 139 Orallar, Hayriye; 31, 229, 232 Orhan, Güler; 112 Orhan, Nurcan; 30, 199 Ovalı, Mehmet Akif; 73 Ozansoy, Mehmet; 105 ÖÖÖÖ Öcalan, Büşra; 176 Öçal, Onur Yüksel; 25 Öğüş, Ersin; 195 Öğüt, Hilmi; 61, 62 Ölçgen, Beste; 174 Önal, Ali Can; 229, 232 Önalan Etem, Ebru; 208, 209 Önder, Gözde Özge; 107 Öner, Esra; 194 Öz, Mehmet; 32, 106, 158, 234

Page 267: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

245

Özabacıgil Gür, Fatma; 128 Özarslan, Talat Oğulcan; 21, 94 Özbal, Halime Kübra; 70, 96, 125, 212 Özbek, Mustafa; 51, 91 Özbeyli, Dilek; 25, 144 Özcan, Oğuzhan; 35, 135 Özcan, Tonguç Olgun; 178 Özçelik, Reyhan; 102 Özdaş, Şule; 36, 193 Özdemir, Ercan; 71, 202, 222 Özdemir, Semir; 55 Özdemir, Sibel; 202 Özdoğan, Kalender; 67, 119 Özel, Hasan Fehmi; 51, 91 Özel Özcan, Özlem; 157 Özen, Furkan; 160, 161 Özen, Hasan; 103 Özen, Nur; 55, 83 Özer, Çiğdem; 159 Öziç, Cem; 220 Özgüner, Fehmi; 129 Özgür, Aylin; 170 Özgür, Tümay; 163 Özkök, Elif; 140 Özkurt, Mete; 39, 156 Özlük, Kasım; 111, 113 Özmerdivenli, Recep; 165, 189 Özsoy, Şeyma; 33, 38 Öztuzcu, Serdar; 70, 96, 212 Öztürk, Atakan; 135, 179, 221 Öztürk, Beste; 194 Öztürk, Güler; 16 Öztürk, Gülnur; 177 Öztürk, Gürkan; 168, 181, 208 Öztürk, İsmet; 88, 126 Öztürk, Levent; 12, 43, 177 Öztürk, Nihal; 55 Öztürk, Şahin; 35 Özyalın, Fatma; 103 Özyurt, Dilek; 83 Özyurt, Rumeysa; 39, 156 PPPP Pala, Mukaddes; 164 Palabıyık, Orkide; 23, 43, 54, 95 Pandır, Dilek; 87 Pektaş, Ferhat; 169, 172, 185 Pınar, Lamia; 76 Pınar, Neslihan; 179, 225

RRRR Rızaoğlu, Hatice; 78 SSSS Sabuncu, Tevfik; 78 Sağanak, Merve; 144 Saka, Tolga; 24 Salehi, Ahmad; 6 Sandal, Süleyman; 58, 84, 85, 86, 103, 130, 160,

161, 239 Sanli, Öner; 151 Sarı, Erhan; 107 Sarıkaya, Badegül; 76 Sarıtaş, Nazmi; 59 Savuran, Nihal; 158 Sebik, Oğuz; 228, 235, 236 Seckin, Şule; 151 Sefil, Fatih; 78, 135, 138, 163, 179, 221, 225 Selli, Jale; 128 Sertdemir, Yasar; 224 Sesli, Mustafa; 157 Seyhan, Mert; 157 Seyhan, Nesrin; 159 Seyidoğlu, Nilay; 118 Sırav, Bahriye; 159 Silici, Sibel; 49 Sinan, Mukaddes; 92 Singer, Davud; 238 Sipahi, Tammam; 95 Sivri, Nasır; 177 Solakoğlu, Yeşim; 174 Sonat, Füsun; 118 Soner, Burak Cem; 215, 217 Soslu, Recep; 98 Soylu Özler, Gül; 163 Sönmez, Emine; 36 Sönmez, Mehmet Fatih; 20, 50, 126, 145, 183 Söyler, Ayşe; 157 Sözer, Volkan; 27 Süer, Cem; 187, 188, 190, 197 Sümbül, Ahmet Taner; 78 Süt, Necdet; 54 ŞŞŞŞ Şahin, Arzu; 42 Şahin, Ayşe Saide; 214, 215, 217 Şahin, Hamide; 144 Şahin, Hasan; 73 Şahin, Hasibe; 218

Page 268: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

246

Şahin, Server; 204 Şahin, Suat; 66 Şahin Alpaslan, Ünzile; 200 Şahin Demir, Nurcan; 216 Şahiner, Melike; 18 Şahintürk, Varol; 97 Şahna, Engin; 44 Şakar, Şule; 45 Şatır Başaran, Güzide; 182 Şemin, İlgi; 18 Şener, Göksel; 102 Türker Şener, Leyla; 219 Şener, Ümit; 154 Şenol, Hande; 74 Şentürk, Esra; 109 Şentürk, Ümit Kemal; 81, 82, 83 Şermet, Abdurrahman; 34, 47, 120, 123, 134 Şimşek, Hasan; 107, 204, 205, 231 Şirinyıldız, Ferhat; 148 TTTT Tamer, A.Şule; 140 Tan, Burak; 187, 188, 190 Tarakçıoğlu, Mehmet; 153 Tasan, Selda; 172 Taş, Zeynel Abidin; 35, 221 Taşan, Selda; 184, 185 Taşdemir, Abdulkadir; 175 Taşdemir, Elif; 214 Taşdemir, Ezel; 34, 120, 122, 123, 134, 146 Taşkın, Eylem; 36, 67, 119, 147 Taşkıran, Emine; 30 Taşkıran, Mehmet; 175 Taştekin, Ebru; 23, 95 Tatar, Selçuk; 199 Tefik, Zevat; 151 Tekbaş, Murat; 165 Tekin, Suat; 58, 84, 85, 86, 103, 130, 160, 161, 239 Tektemur, Ahmet; 239 Temiz, Fatma; 144 Timur, Suna; 192 Toklu, Akın Savaş; 92, 199 Tokuç, Burcu; 95 Toman, Hüseyin; 73 Topçu, Gülaçtı; 219 Torun, Seval; 233 Tuğrul Şenay, Tuğba; 93 Tunalı, Halil; 27 Tuncer, Kadir Ali; 67 Tuncer Elmacı, Neşe; 16

Tunç, Erdal; 223 Tunç, Tuba; 48 Turan, Fatma Nesrin; 23 Tutar, Ediz; 216 Tutkun, Erkut; 98 Tutuk, Okan; 135, 179, 221 Tuzcu, Mehmet; 208 Tümer, Cemil; 221 Türkan, Sevtap; 191 Türkay, Mine; 57 Türker, Kemal S.; 228, 235, 236 Türkyılmaz, Mesut; 176, 180 UUUU Uçar, Durmuş; 98 Udum Küçükşen, Duygu; 124 Uginčius, Paulius; 235 Uğur, Müzeyyen; 173 Uğur, Duygu; 195 Uğur Yılmaz, Canan; 30, 199 Uğurcu, Veli; 206, 207 Ulaşlı, Alper Murat; 93 Ulaşli, Mustafa; 216 Ulutaş, Kemal Türker; 78 Ungan, Pekcan; 235 Ural, Abdullah Feyyaz; 151 Uslu, Hamit; 110, 115, 133, 186 Uslu, Sema; 97 Uyar, Ruhi; 97, 155 Uygur, Emine; 154 Uygur, Ramazan; 154 Uysal, Onur; 39 Uysal, Ömer; 89 Uysal Harzadın, Nazan; 136 Uzun, Hafize; 27 Uzun, Metehan; 73 Uzuner, Kubilay; 18 ÜÜÜÜ Üçok, Kağan; 93, 152 Ülger Erdem, Zilfi; 184 Ülker, Seher; 81, 82, 83 Ünalmış, Sunay; 126 Ünver-Koçak, Fatma; 53 Üstün, İhsan; 78 Üstünova, Savaş; 22 Üşümez, Aslıhan; 212 Üzüm, Gülay; 116, 150, 237

Page 269: TÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİTÜRK FİZYOLOJİK BİLİMLER DERNEĞİ · 2018. 9. 9. · Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezi'nde düzenlemekten, büyük memnuniyet

40. Ulusal Fizyoloji Kongresi 2014

247

VVVV Vardar, Selma Arzu; 23, 54, 95 YYYY Yağcıoğlu, Süha; 238 Yalçın, Esra; 168, 181 Yalçın, Murat; 124 Yalçın, Özlem; 57, 92 Yalçınkaya, Hatice; 93, 152 Yapıcı, Ayşegül; 53, 77, 79 Yapışlar, Hande; 36, 193 Yararbaş, Görkem; 192 Yarat, Ayşen; 37 Yaşar, Selçuk; 21, 143 Yavuz, Dilek; 122, 123 Yavuz, Özlem; 231 Yay, Arzu; 107 Yazar, Ramazan Ömer; 99, 101 Yazgan, Betül; 108 Yazgan, Kamile; 149, 198, 200, 201 Yazgan, Ümit Can; 34, 123, 134 Yazğan, Betül; 106, 158 Yazıcı, A. Canan; 194 Yazıcı, Cevat; 117, 137 Yazıcı Mutlu, Çiğdem; 121, 213 Yeğen, Berrak Ç.; 18, 102, 144 Yengil, Erhan; 78, 100 Yerer Aycan, Mükerrem Betül; 119 Yeşildağ, Şahin; 45 Yeşilova, Necati Yağız; 194 Yetük, Gamze; 87 Yıldırım, Abdulkadir; 42, 109 Yıldırım, Alper; 65 Yıldırım, Arzu; 229, 232 Yıldırım, Caner; 125 Yıldırım, Ebru; 72 Yıldırım, Mehmet; 210 Yıldırım, Serap; 42, 109 Yıldız, Barış; 220 Yıldız, Sacide; 46, 48, 49, 56 Yıldız, Yüksel; 148 Yılmaz, Gizem; 235, 236 Yılmaz, Gözde; 118 Yılmaz, Makbule Elif; 177 Yılmaz, Mine; 108 Yılmaz, Muhitdin; 186 Yılmaz, Mustafa Sertaç; 124 Yılmaz, Seval; 110 Yılmaz, Tevfik; 210 Yiğit, Ayşe Arzu; 139

Yiğit, Ayşegül; 100 Yiğit, Hacer; 46 Yiğit, Nuri; 80 Yiğit, Serdar; 128 Yonguç, Gökşin Nilüfer; 178 Yorulmaz, Hatice; 140 Yönden, Zafer; 131, 132, 138, 163 Yula, Erkan; 78 Yurci, M. Alper; 46 Yüce, Abdurrauf; 133 Yüksel, Meral; 25, 37, 144 Yüksel, Ramazan; 80 Yüksel, Sevda; 139 Yürüker, Sinan; 230 Yüzüak, Hakan; 122, 146 ZZZZ Zararsız, Gökmen; 56 Zişan Şahin, Gönül; 128 Ziylan, Y. Ziya; 150 Zorlu, Elif; 62