t.c. Çukurova Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ ... · kisa vadelİ sermaye...

190
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MALİYE ANABİLİM DALI KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN YÜKSEKLİSANS TEZİ ADANA, 2009

Upload: others

Post on 12-Feb-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALİYE ANABİLİM DALI

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Damla TANÖREN

YÜKSEKLİSANS TEZİ

ADANA, 2009

Page 2: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

MALİYE ANABİLİM DALI

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Damla TANÖREN

Danışman: Doç. Dr. Refia YILDIRIM

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA, 2009

Page 3: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Bu çalışma, jürimiz tarafından MALİYE Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS

TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Doç. Dr. Refia YILDIRIM

(Danışman)

Üye: Prof. Dr. Mahir FİSUNOĞLU

Üye: Yrd. Doç. Dr. İsmail GÜNEŞ

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

...../..../....

Doç. Dr. Azmi YALÇIN

Enstitü Müdür Vekili

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge,

şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat

Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

Page 4: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

ii

TEŞEKKÜR

Tez çalışmam süresince bilgi ve anlayışını benden esirgemeyen, her zaman

yanımda olan değerli hocam Doç. Dr. Refia YILDIRIM’a, çalışmalarımda önerileri ve

destekleri ile beni yüreklendiren ve yol gösteren sevgili hocalarım Prof. Dr. Mahir

FİSUNOĞLU ve Yrd. Doç. Dr. İsmail GÜNEŞ’e, ekonomik verilerin analizi ve

değerlendirmesinde yol gösteren ve bilgisini paylaşan Hazine Müsteşarlığı Uzman

Yasin AKAR’a, bana her zaman kişiliği ve akedesmiyenliği ile ilham olmuş sevgili

hocam Yrd. Doç Dr. Neşe ALGAN’a teşekkür ederim.

Tüm bunların yanı sıra, hayatım boyunca bana sevgisini ve ter türlü desteğini

sunan biricik annem Elif BAŞKENTLİ’ye, hayatıma kattığı güzel anlamlar ve verdiği

güç nedeniyle sevgili eşim Kerem TANÖREN’e ve bu tez çalışmasında emeği geçen

herkese sonsuz teşekkürlerimi iletirim.

Page 5: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

iii

ÖZET

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Damla TANÖREN

Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

Danışman: Doç. Dr. Refia YILDIRIM

Haziran 2009, 176 Sayfa

Bu çalışmanın amacı kısa vadeli sermaye harekeleri, finansal serbestlik

politikaları ve 1990 sonrası finansal krizler arasındaki etkileşimleri açıklamaktır.

1980’li yıllarda globalleşme eğiliminin hız kazanması ile mali piyasalarını

gerekli ekonomik ve kurumsal altyapıyı hazırlamadan liberalleştiren gelişmekte olan

ülkeler, 1990’lı yıllardan itibaren önemli ölçüde kısa vadeli yabancı sermaye girişine

sahne olmuştur. Hareketliliği yüksek olan kısa vadeli sermaye, ekonomide yapay

şişkinlikler oluşturarak, tüketim harcamalarını ve üretken olmayan yatırımları artırmış;

sabit döviz kurunun uygulanması ile ulusal paralar değer kazanarak, cari işlem açıkları

artmaya başlamıştır.

Küreselleşme sürecinin önemli aşamalarından birini oluşturan finansal

serbestleşme politikaları, Türkiye ekonomisinde sermaye birikimi hedefini

gerçekleştirememiştir. Kronik enflasyon, aşırı değerli kur, sürdürülemez cari açıktan

oluşan temel ekonomik sorunlar, finansal serbestleşme politikalarının ardından finansal

kırılganlığa yol açmıştır. Türkiye ekonomisinde hızla yaşanan finansal serbestleşme

süreci, 1994 ve 2001 döneminde, ciddi finansal krizlere neden olmuştur

Anahtar Kelimeler: Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri, Finansal Serbestlik,

Finansal Krizler

Page 6: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

iv

ABSTRACT

SHORT TERM CAPITAL FLOWS: THE EXAMPLE OF TURKEY

Damla TANÖREN

Master Degree Thesis, Department of Public Finance

Supervisor: Associate Professor Refia YILDIRIM

Jun 2009, 190 Pages

The aim of this study is to define the relationships between short term capital

flows, financial liberalization policies and financail crises after 1990.

In 1980’s, with therise of globalization, the developing countries which

liberated capital markets without establishing basic structure, received extremely short

term capital flows after 1990’s. Short term capital with high volatiliy created bubbles in

economy, increased consumptions and non-productive investments. Due to fixed

exchange rate regime, increased current accounts deficit.

The important stage of globalization is financial liberalization process and that

has not realised capital accumulation target in Turkish economy. Chronicle inflation,

overvalued exchange rate, unsustainable current deficit has led to the financial frangility

after the financial liberalization policies. Attempts for rapid financial liberalization

caused serious financial crises in Turkish economy, between 1994 and 2001.

Keys Words: Short Term Capital Flows, Financial Liberalization, Financial Crises

Page 7: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

v

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR………………………………………………………………..…….……..ii

ÖZET………………………………………………………………….…………..……iii

ABSTRACT………………………………………………………….………………...iv

KISALTMALAR LİSTESİ………………………………………….………………viii

TABLOLAR LİSTESİ……………………………………………………….……..…ix

GRAFİKLER LİSTESİ……………………………………………………..…..….…xi

EKLER LİSTESİ…………………………………………………..…………..……..xii

GİRİŞ…………………………………………………………………………………....1

1.BÖLÜM

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ

1.1. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Tanımı………………………………………..3

1.2. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Özellikleri……………………………………6

1.3. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Nedenleri…………………………………….8

1.3.1. Yurt içi Faktörler……………………………………………………………..9

1.3.2. Yurt dışı Faktörler………………………………………………………..…11

2. BÖLÜM

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİNİN TEORİSİ VE MAKRO

EKONOMİK ETKİLERİ

2.1. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerini Açıklayan Teoriler…………………………...16

2.1.1. Mundell- Fleming Modeli…………………………………………………..16

2.1.2. Faiz Haddi Paritesi Teoremi………………………………………………...24

2.1.3. Portföy Dengesi Yaklaşımı………………………………………………….29

2.2. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Makro Ekonomik Etkileri………………..…33

2.2.1. Döviz Rezervlerine ve Enflasyona Etkisi…………………...………………35

2.2.2. Tasarruflara ve Yatırımlara Etkisi……………………………………......…37

Page 8: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

vi

2.2.3. Tüketim Etkisi……...……………………………………………………….42

2.2.4. Cari İşlemler Üzerine Etkisi…………...……………………………………43

2.2.5. Döviz Kurlarına Etkisi……………………...…………………………….…46

2.2.6. Faiz Üzerine Etkisi………………...………………………………………..48

III.BÖLÜM

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİNE YÖNELİK KONTROL

YÖNTEMLERİ

3.1. Sermaye Kontrollerinin Tanımı……………………………………………………50

3.2. Sermaye Kontrollerinin Nedenleri………………………………………………....57

3.2.1. Ödemeler Dengesi Makroekonomik Yönetim………………………………57

3.2.2. Piyasa ve Kurumsal Evrim………………………………………………….58

3.2.3. İhtiyat Gerekçeleri…………………………………………………………..59

3.2.4. Diğer Nedenler……………………………………………………………...59

3.3. Sermaye Kontrollerinin Etkinliği………………………………………………….59

3.4. Sermaye Kontrollerinin Türleri……………………………………………………69

3.4.1. Doğrudan Kontrol Yöntemleri……………………………………………...69

3.4.2. Dolaylı Kontrol Yöntemleri…………………………………………………70

3.4.2.1. Sterilizasyon Yöntemi……………………………………………...70

3.4.2.2. İkili Döviz Kuru Sistemi Kontrol Yöntemi………………………...71

3.4.2.3. Sınır- Ötesi Akımların Açıkça Vergilendirilmesi…………………..71

3.4.2.4. Sınır- Ötesi Akımların Dolaylı Vergilendirilmesi………………….71

3.4.2.5. Diğer Dolaylı Düzenleyici Kontroller……………………………...72

3.5. Sermaye Kontrollerine Yönelik Ülke Örnekleri…………………………………...73

3.6. Sermaye Kontrollerine Yönelik Ampirik Çalışmaların Değerlendirilmesi………..82

Page 9: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

vii

IV.BÖLÜM

TÜRKİYE’DE FİNANSAL SERBESTLEŞME POLİTİKALARI, KISA VADELİ

SERMAYE HAREKETLERİNİN GELİŞİMİ VE ETKİLERİ

4.1. Türkiye’de Finansal Serbestleşme Politikaları…………………………………….85

4.2. Türkiye’de Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Gelişimi………………………...86

4.2.1. 1980-1990 Dönemi………………………………………………………….87

4.2.2. 1990-1998 Dönemi………………………………………………………….93

4.2.2.1. 1994 Krizi……………………………………………………….….97

4.2.3. 1998 ve Sonrası……………………………………………………………104

4.2.3.1. 2000 Enflasyonu Düşürme Programı……………………………..105

4.2.3.2. 2000 Kasım Krizi……………………………………………….…107

4.2.3.3. 2001 Şubat Krizi………………………………………………… .114

4.3. Uluslararası Sermaye Akımlarının Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkisi

Konusunda Yapılan Ampirik Çalışmalar……………….………………………..125

4.4. Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri Etkilerinin Temel Ekonomik Göstergeler

ve Kriz Rasyoları ile Analizi……………………...…………………………...…128

4.4.1. Temel Ekonomik Göstergeler ile Analizi………………………………….128

4.4.1.1. Yerli Para ve Döviz Kuru………………………………………....129

4.4.1.2. Faiz Oranları………………………………………………………130

4.4.1.3. ihracat- İthalat Dengesi……………………………………………131

4.4.1.4. Parasal Taban……………………………………………………...133

4.4.1.5. Kamu Dengesi…………………………………………………….135

4.4.1.6. Cari Açık ve Sermaye Hesabı……………………………………..137

4.4.2. Kriz Rasyolarının Analizleri………………………………………………143

V. SONUÇ……………………………………………………………………………154

KAYNAKÇA………………………………………………………………………...158

EKLER……………………………………………………………………………….172

ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….176

Page 10: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

viii

KISALTMALAR LİSTESİ

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

AREAER: (Annual Report on Exchange Arrangements and Exchange Restrictions)

Yıllık Döviz Anlaşmaları ve Döviz Kısıtlamaları Raporu

DB: Dünya Bankası

DİBS: Devlet İç Borçlanma Senetleri

EMA: (European Monetary Aggrement) Avrupa Para Antlaşmaları

EMS: (European Money System) Avrupa Para Sistemi

FED: (Federal Reserve Bank) ABD Merkez Bankası

FHP: Faiz Haddi Paritesi

GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla

GSYİH: Gayri Safi Yurt içi Hasıla

IMF: (International Money Fund) Uluslararası Para Fonu

İMKB: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası

KFHP: Korunaklı Faiz Haddi Paritesi

KİT: Kamu İktisadi Teşekkülleri

KHK: Kanun Hükmünde Kararname

KKBG: Kamu Kesimi Borçlanma Gereği

KZFHP: Korunaksız Faiz Haddi Paritesi

MB: Merkez Bankası

NİV: Net İç Varlıklar

SMH: Sermaye Malları Hesabı

SPK: Sermaye Piyasası Kurulu

TCMB: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası

TL: Türk Lirası

TMSF: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu

Page 11: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

ix

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 2.1 Gelişmekte Olan 20 Ülkede Makroekonomik Değişme…….…….........36

Tablo 2.2 Ticarete Konu Olmayan Sektörlerin Göreceli Fiyatları………….….....37

Tablo 2.3 Gelişmekte Olan Ülkelerin Dış Finansman Gelişmeleri…………....….41

Tablo 2.4 1980-1989 ve 1990 Sonrası Dönemi Net Sermaye Girişlerinin

Ayrıştırılması…………...…...………………………………..………...44

Tablo 2.5 1990 ve Sonrası Döneminde Net Sermaye.………...…………………..45

Tablo 3.1 Sermaye Kontrollerinin Etkinliği…………………...…………….……63

Tablo 3.2 Sermaye Kontrollerinin Sonuçları……...….…………………………...65

Tablo 3.3 Sermaye Girişlerine Ait Göstergeler….………...……………………...67

Tablo 3.4 Sermaye Çıkışlarına Ait Göstergeler…………….………………...…...68

Tablo 3.5 Sermaye Kontrollerinin Sayısal Özeti…………….….…..…………….73

Tablo 3.6 Sermaye Kontrollerine İlişkin Ülke Örnekleri………….…………...…75

Tablo 3.7 Gelişmekte Olan Piyasalara Sahip Ülkelere Yönelik Net

Sermaye Akımı (Milyar Dolar)………..…………………...…………..76

Tablo 3.8 Gelişmekte Olan Piyasalara Sahip Ülkelere Yönelik Net Özel

Sermaye Akımı ( Dağılım% )….…….……………….………………...76

Tablo 3.9 Gelişmekte Olan Ülkelere Toplam Net Akımların Kaynağı (%)………78

Tablo 3.10 Bankacılık Krizleri ve Finansal Liberalizasyon……......………………80

Tablo 3.11 Toplam Sermaye Akımları / GSYİH (%)…………......….…...………..81

Tablo 3.12 Portfolyo Akımları /GSYİH (%)………....…………......……………...81

Tablo 4.1 Türkiye Ekonomisine Net Sermaye Girişleri 1990-2005

(Milyon Dolar)………………………………………………………....87

Tablo 4.2 1990-1995 Yıllarında Türkiye’ye Ait Veriler…………………….........96

Tablo 4.3 1988-1993 Yıllarında Türk Bankacılık Sektörünün Toplam

Açık Pozisyon Durumu……...……..………..………………………...97

Tablo 4.4 Kriz Öncesinde ve Sonrasında Sermaye Hareketleri

(Milyon Dolar)………...………………………………………….…...109

Tablo 4.5 Kasım 2000 Krizi Sıcak Para Hareketleri (Milyon Dolar)……………109

Tablo 4.6 2000 Yılı Boyunca Türkiye’de Faiz Oranları……….………………...112

Tablo 4.7 Kriz Yaşayan Gelişmekte Olan Ülkelerde Kriz Öncesi

Makro Ekonomik Yapı…………..……………...………….…………120

Page 12: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

x

Tablo 4.8 Yabancıların Türkiye’deki Portföyü (Milyon Dolar)……….…...……123

Tablo 4.9 Temel Ekonomik Gösterge ve Rasyo Analizi (%)…………………...138

Tablo 4.10 Kriz Rasyoları (%)……………………..……………………………..146

Page 13: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

xi

GRAFİKLER LİSTESİ

Grafik 2.1 Sınırsız Sermaye ile İç ve Dış Dengesizlik Bölgeleri……....…….….....20

Grafik 2.2 Gelişmekte Olan Ülkelere Yönelik Sermaye Akımları (Arjantin).….....38

Grafik 2.3 Gelişmkete Olan Ülkere Yönelik Sermaye Akımları (Meksika)….....…39

Grafik 2.4 Gelişmkete Olan Ülkelere Yönelik Sermaye Akımları (Brezilya)…..…39

Grafik 2.5 Gelişmkete Olan Ülkere Yönelik Sermaye Akımları (Şili)…...….…….40

Grafik 4.1 Türkiye’de Özel Sektöre Açılan Krediler

(GSYİH’nın yüzdesi olarak)…………………………………………..100

Grafik 4.2 Kasım Piyasası Gecelik Faiz Oranları…….……………..……………113

Grafik 4.3 Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri Öncesinde ve Sonrasında

Sermaye Hareketleri……………………………...…………………...116

Grafik 4.4 Sıcak Para Akımları (Milyon Dolar)…………………..……..………..118

Grafik 4.5 Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri (Milyon Dolar)……….………...….119

Grafik 4.6 Yabancıların Toplam Türkiye’deki Portföylerinin Gelişimi….…..…..124

Grafik 4.7 Reel Döviz Kuru Yıllık % Değişimi…………….…………...………..129

Grafik 4.8 Bir Önceki Yıl Sonuna Göre Toplam İhracat ve İthalatın

% Değişimi……………………...…………………………………….132

Grafik 4.9 Bir Önceki Yıl Sonuna Göre Net Uluslararası Rezervlerin

% Değişimi (Milyon Dolar)……………….. ………………………...134

Grafik 4.10 M2/ Uluslararası Rezervler (% Değişimi)…….…….…………..….....147

Grafik 4.11 Yurt içi Krediler / GSYİH (% Değişimi)…………....………………...148

Grafik 4.12 Kısa Vadeli Dış Borç / GSMH (% Değişimi)………...….….………...149

Grafik 4.13 Kısa Vadeli Dış Borç / Toplam Dış Borç (% Değişimi)…….………...150

Grafik 4.14 Cari İşlemler Açığı / GSMH (%Değişimi)……………………………151

Grafik 4.15 Döviz Rezervleri / GSMH…………………………………………….152

Page 14: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

xii

EKLER LİSTESİ

Ek.1 Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerini Oluşturan Ödemeler Dengesi

Kalemleri (Milyon Dolar)…………………………………………….…….172

Ek.2 Sıcak Para Akımlarını Oluşturan Ödemeler Dengesi Kalemleri

(Milyon Dolar)………………………………………………………………172

Ek.3 Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerini Oluşturan Ödemeler Dengesi

Kalemleri Ödemler Dengesi Ayrıntılı Sunumu………………………..……173

Ek.4 Sıcak Para Akımlarını Oluşturan Ödemler Dengesi Kalemleri

Ödemeler Dengesi Ayrıntılı Sunumu……………………………………….174

Page 15: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

1

GİRİŞ

1990’lı yıllardan günümüze Türkiye ve bir çok gelişmekte olan ülkenin

yaşamış olduğu ekonomik krizler, 1990 sonrasında uygulanmaya başlanan politikaların

özellikle kriz olgusu ile karşı karşıya kalan gelişmekte olan ülkeler tarafından

sorgulanmasına neden olmuştur. Bu dönemlerin ortaya atmış olduğu yeni bir kavram

olan globalleşme olgusu, bir çok ülkenin piyasa ve ulus–devletin ekonomiyi yönetme

süreçlerini etkilemiş ve değiştirmiştir.

“1990’lardan itibaren gelişmeler göz önüne alındığında ortaya çıkan eşitsizlik,

rantiye ve spekülatif kazanç elde eden kesimin gelişmesi ve reel sektörün daralmasında,

yaşanan ekonomik krizlerde uluslararası faktörlerin ve IMF’nin rolü ve payı nedir

?”gibi soruların sorulması önem kazanmaktadır.

Uluslararası sermaye hareketleri 1990’lı yıllarda yön değiştirerek gelişmekte

olan ülkelere doğru yönelmiştir. Sermaye girişlerindeki bu artışların gelişmekte olan

ülke ekonomileri üzerindeki çeşitli etkileri bulunmaktadır. 1990’ın ikinci yarısından

sonra ekonomik yapıları ve temel göstergeleri farklılık gösteren birçok gelişmekte olan

ülkenin ardı ardına kriz yaşamaya başlamaları ve krizlerle ilgili yapılan çalışmaların

sermaye hareketliliğindeki serbestliğin, kriz üzerindeki katkısını dile getirmeleri,

sermaye hareketlerinin kontrolü konularında önemli bir tartışmanın başlamasına neden

olmuştur. Yaşanan bu krizlerin ardından da sermaye hareketlerinin kısıtlanması, regüle

edilmesi, yeni ulusal ve uluslararası kurumların oluşturulması konularında çok sayıda

öneri atılmıştır.

Bu çalışmada Türkiye’nin de dahil olduğu bir çok gelişmekte olan ülkelerin

yaşadığı krizler göz önüne alınarak, bu ülkelere önerilen politkaların nedenleri ve

sonuçları araştırılacaktır. Gerçekte gelişmekte olan ülkeler açısından önerilen finansal

serbestlik politkaları bir çözüm olmuş mudur? Finansal serbestleşme kendinden

beklenileni vermiş midir? Finansal serbestleşmenin yurt içi faiz oranlarını yükselterek

tasarrufları özendireceği ve büyüme için gerekli kaynakları artıracağı savunusunun

karşılığında ilerleme bu şekil de mi olmuştur? Yurt içi tasarrufların yetersiz kaldığı

durumlarda yabancı tasarufların yerli yatırımlar ve büyüme için önemli bir kaynak

olacağı düşüncesi karşında, gelen yatırımın niteli ne olmuştur? Artan sermaye

hareketliliği ile gerçekte beklenen portföy çeşitlendirmesi, risk paylaşımı ve ticaret

olanaklarının artması sağlanabilmiş midir? Özellikle gelişmekte olan ülkelerin yaşamış

Page 16: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

2

olduğu krizlerin finansal serbestlik politkaları ile ilgisi var mıdır? Bu gibi sorulara

yanıtlar aranarak, bu tezin amacı olan finansal serbestlik politikalarının yarattığı etkiler,

özellikle de spekülatif nitelikli sıcak para olarak da adlandırabileceğimiz, kısa vadeli

sermaye hareketleri ile bağlantıları ve sonuçları incelenecektir.

Amaç özellikle Türkiye ekonomisininde yaşamış olduğu krizlerde kısa vadeli

spekülatif sermaye hareketlerinin payı nedir? Sorusundan harektler ilgili tüm

etkileşimler ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Çalışmamızın birinci bölümünde finansal serbestlik kavramı ile ön plana çıkan

kısa vadeli sermaye hareketleri tanımlanacak, özellikleri belirtilecektir. İkinci bölüme

gelindiğinde, kısa vadeli sermaye hareketlerinin teorisi verilerek konunun daha iyi

anlaşılmasına çalışılacaktır. Öte yandan gelişmekte olan ülke örnekleri ele alınarak kısa

vadeli sermaye hareketlerinin ülke ekonomilerinde yarattığı etkiler incelenecektir.

Yapılan ampirik çalışmalar dahilinde elde edilen bulgular sunulacaktır.

Üçüncü bölümde, yaşanan krizler nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin

spekülatif sermaye girişlerine karşı kendilerini koruma yöntemleri ele alınacaktır.

Sermaye kontrolleri ülke örnekleri sunularak, sonuçları değerlendirilecektir.

Son bölümde ise, ağırlıklı olarak finansal serbestleşme süreci çerçevesinde kısa

vadeli sermaye hareketlerinin Türkiye ekonomisindeki seyri, etkileri ve yaşanan krizler

değerlendirilecektir. Özellikle finansal serbestik sürecinde önemli bir tarih olan 1989

sonrası gelişmeler, yaşanan finansal nitelikli krizler, nedenleri, sonuçları, uluslararası

düzeyde yapılan ampirik çalışmalar ele alınacaktır. Bu gelişmelerin

değerlendirilmesinde temel ekonomik göstergeler ile kriz rasyolarının yıllar itibari

gelişimi analiz edilecektir.

Page 17: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

3

I. BÖLÜM

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ

1.1. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Tanımı

Uluslararası sermaye hareketlerinin ortaya çıkması, 1973 yılında Bretton

Woods sisteminin çökmesine zemin hazırlamıştır. Çünkü Bretton Woods sistemi ulusal

para birimlerinin altın ya da altına bağlı başka bir para birimine, sabit kurdan

konvertibilitesini sağlayarak, spekülasyon içerikli sermaye hareketlerine kontrol

getirebilme olanağı sağlamaktaydı (Tezcanlı, 1994, 10).

Artun (1995, 48) dönemin uluslarası sermaye hareketleri kavramının ortaya

çıkışını şu şekilde ifade etmektedir: “1971 sonrasında dolarla altının son bağlantısının

koparılmasıyla uluslararası düzeyde buna karşılık bir para politikasına geçilmesi, hemen

bunu izleyen dönemlerde 1973 ve 1979 yıllarında iki petrol şokunun ortaya çıkması

büyük ölçüde ABD’den kaynaklanan bir sıcak para olgusunu ortaya çıkardı”.

1970’lerden sonra, iletişim ve bilgi teknolojisindeki hızlı ve önemli gelişmeler,

ülkelerin mali hizmetler alanındaki rekabeti, uluslararası kuruluş ve finansal kurumların

telkinleri sonucu, hem gelişmiş ülkelerde hem de gelişmekte olan ülkelerde mali

sektörün hızla büyümesi, serbestleşmesi ve uluslararasılaşması sermaye hareketlerini

hızlandırmıştır.

Uluslararası sermaye hareketlerinin niteliğinde de değişmeler meydana

gelmiştir. 1980 öncesinde uluslararası sermaye hareketleri genelde banka kredileri,

hükümetler arası krediler, özellikle de doğrudan yatırımlar şeklinde iken; 1980’li

yıllarda ise uluslararası sermayenin serbest dolaşımını sağlayan koşullarla birlikte

sadece getiri amaçlı sayılabilecek portföy yatırımları ağırlık kazanmaya başlamıştır

(Tezcanlı, 1994, 21).

1980’li yıllarda sermaye hareketlerinin yönü, gelişmiş kapitalist ülkelere doğru

olmuştur. Bir hesaplamaya göre, 1983-1990 yılları arasında az ve orta gelişmiş

ülkelerden toplam olarak yaklaşık 175 milyar dolar sermaye transferi gerçekleşmiştir.

Bu dönemde gelişmiş kapitalist ülkelerin özel kesim ana para ve faiz alacakları tahsil

edilirken, resmi transferler de yaklaşık yüzde 50 oranında azalmıştır (Özalp, 1998, 207).

1990’lı yıllarda ise, sermaye hareketleri çoğunlukla gelişmekte olan ülkelere

yönelmiştir. Bu dönemde, bu fonlar temel olarak özel kesim kaynaklı, kısa vadeli

Page 18: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

4

borçlardan ve kısmen doğrudan yatırımlardan oluşmaktadır. Bu dönemde, bu fonların

kısa dönemli spekülatif yönü ağırlık kazanmaya başlamıştır.

Sermaye hareketlerini tanımlamak için 1995 yılında Claessens, Dooley ve

Warner tarafından yapılan çalışmada konunun ayrıntılı bir şekilde verildiğini

görmekteyiz. Bu çalışmada özellikle portföy yatırımlarının gelişmekte olan ülkeler

üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu araştırmada sıcak ve soğuk para akışının nasıl

sınanacağına cevap aranmaktadır. Çalışmada sınanan ana hipotez, kısa vadeli sermaye

hareketleri ile uzun vadeli sermaye hareketlerinin arasında istatiksel olarak bir ayrımın

olup olmadığıdır. Bu araştırmada değişik vadelerdeki sermaye hareketlerinin vade

yapılarının istatiksel olarak ayrıştırılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

Ancak kısa vadeli dediğimiz sermaye hareketlerinin, portföy yatırımları gibi,

dalgalanma derecesi yüksek olduğu ve daha çok spekülatif nitelikli kazançlar peşinde

oldukları; uzun dönemli sermaye hareketlerinin ise, doğrudan yatırımlar gibi, kalıcı

yatırımlar oluşturarak ekonomik katkılarının daha yüksek olduğu belirtilmiştir (Berksoy

ve Saltoğlu, 1998, 39).

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin tanımlamalarına bakacak olursak, Töre’ye

göre (1992, 192), “Sermaye hareketleri daha çok bir ülkede oturanlarla yabancılar

arasında sermaye gönderilmesine ilişkin borç ve alacak işlemleridir.” şeklinde

tanımlamıştır. Uluslararası sermaye akımı bir ülkede yerleşik bir kişinin bir başka

ülkedeki yerleşik kişiye fon aktarması veya ondan bir fon almasıyla ortaya çıkmaktadır.

Berksoy ve Saltoğlu (1998, 21) ise şu şekilde tanımlamaktadır:

Sermaye hareketleri tür olarak üç grupta sınıflandırılmaktadır.

Bunlar doğrudan sermaye yatırımları, hisse senedi ve benzer kısa vadeli

varlıkların alınıp satılmasıyla oluşan portföy hareketleri ve sadece tahvil ve

hazine bonosu alım satımıyla oluşan ve kendi içinde işlem gören senetlerin

vadesine göre kısa ve uzun vadeli sermaye hareketleri olarak ikiye ayrılan

sermaye hareketleridir.

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin tanımı, ödemeler bilançosu temel alınarak

yapılan tanımlamalarda bulunmaktadır. Ödemeler dengesi tanımları açısından, vadesi

bir yıldan az olan her türlü sermaye girişi kısa vadeli olarak değerlendirilir. Örneğin

ihracat/ithalat finansmanı için verilen ya da alınan bir yıldan az vadeli krediler gibi tüm

ticari krediler kısa vadeli sermaye hareketi olarak kabul edilmektedir (Ekinci, 1997, 47).

Ertürk (1999, 269)’e göre ise, “kısa vadeli sermaye, ülkeye kur politikasının

etkisiyle giren, kısa vadeli yabancı kaynaktır” . Kısa vadeli sermaye, makul getirinin

Page 19: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

5

üzerinde bir getiri sağlayacak alanlara yönelmiş bulunan, uluslararası rezerv olarakda

tanımlanmaktadır (Artun, 1995, 49). Bu tanımlardan da görüldüğü gibi, kısa vadeli

sermaye hareketleri yüksek getiri peşinde koşmaktadır.

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin tanımlanmasında en fazla dikkat çeken

tanımlayıcı öğe, “spekülatif amaç” kavramıdır. Kısa vadeli sermaye hareketleri

genellikle spekülatif amaçlı, finansal getiri peşinde koşan mali sermayenin kısa vadeli

sermaye hareketlerini kapsar (Boratav, 1995, 14).

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin spekülatif niteliği, bu hareketlerin tanımını

zorlaştırmaktadır. Kısa vadeli sermaye hareketlerinin süre bakımından tanımlanmasında

pek sorun çıkmazken, bu spekülatif nitelik konusunda bir tanım birliği

sağlanamamaktadır. Ayrıca ülkeye gelen vadesi bir yıldan az olan her sermaye girişi

spekülatif nitelikli olmadığı için kısa vadeli sermaye hareketi olarak tanımlamakta

güçlük çekilmektedir. Çünkü, büyük finans kuruluşlarının portföyünde önemli miktarda

ABD’nin hazine bonosu bulunmaktadır. Bunlar kısa vadede büyük getiri sağlamak için

değil, bilakis spekülatif hareketlerden korunmak için tutulmaktadır (Ekinci, 1997, 41).

Özel sektörün veya bankaların, kısa vadeli sermaye hareketleri biçiminde dışarıdan

getirdiği sermayenin hepsini spekülatif nitelikli olarak görmek mümkün değildir.

Burada yapılan işlem, faiz farkları ve kur hareketlerinden yararlanılarak kazanç elde

etmek değil; finansman ihtiyacını kar maksimizasyonu için minimum maliyetli

kaynaktan sağlamaktadır.

Boratav (1995, 15) çalışmasında kısa vadeli sermaye hareketlerini spekülatif

özelliğine ilişkin olarak şu ifadeyi kullanmaktadır:

Bu kısa vadeli hareketlere rantiyelerden, yani spekülatif amaçlı

sermaye hareketlerinden kaynaklanan olgular katılabileceği gibi, kısa vadeli

finansman ihtiyaçlarını iç finansmanla, yani yerli kredilerle değil, kısa

vadeli dış borçlanma ile karşılamak isteyen bankaların, firmaların ve kamu

kuruluşlarının dış borçlanmaları da girmektedir. Dolayısıyla sıcak parayı iki

şekilde ele almak mümkündür. Birincisi finans kapitalinin özellikle rantiye

türü davranışlarının sonucunda spekülatif amaçlı, yani kısa dönemde yüksek

getiri alıp çıkabilecek hareketlerdir. İkincisi, iç finansman yerine kısa vadeli

dış finansmanı tercih eden firma, banka ve kamu kuruluşlarının

borçlanmalarıdır.

Page 20: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

6

Kısa vadeli sermaye hareketleri sıcak para olarak da tanımlanmaktadır. Kısa

vadeli sermaye hareketleri özellikleri itibariyle sıcak parayla aynı anlamda

kullanılabilmektedir. Ödemeler bilançosunda yer alan net hata noksan kalemi, cari

işlemler ve sermaye giriş ve çıkışlarını ifade etmektedir. IMF tarafından bu kalem

“sıcak para” olarak tanımlanmaktadır (Artun, 1995, 46).

1.2. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Özellikleri

Küreselleşme sürecinin en önemli sonuçlarından biri de uluslararası sermaye

akımlarının kaynaklarını ve kanallarını değiştirmiş olmasıdır. Bretton Woods sisteminde

uluslararası sermaye akımları büyük ölçüde resmi borçlanmalardan kaynaklanan ve

genellikle plan, proje ya da dengesizliklerin finansmanına yönelik kullanılan akımlardır.

Bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası mali piyasalara girişi kısıtlıdır.

Finansal serbestleşme ile sermaye hareketlerinin, resmi kanallardan özel kanallara

taşınmış olması, bu dönemde gösterdiği en önemli değişiklik olmaktadır (Berksoy ve

Saltoğlu, 1998, 17-18).

1990’lı yıllarda sermaye harekelerinin gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaştığı

görülür. Bu yoğunlaşma sadece 1990’lı yıllara özgü bir gelişme değildir. 1970’li

yıllarda da benzer bir yoğunlaşma görülmüştür. Ancak bu iki dönemde sermaye

hareketlerini uyaran etkenler ve süreci besleyen kaynaklar oldukça farklı olmaktadır.

1970’lerde petrodolar fonlarının uluslararası finans sistemine yeniden sokulması

zorunluluğu, gelişmekte olan ülkelere büyük hacimli sermaye girişine neden olmuştur.

1990’larda sermaye hareketlerini hızlandırıp, boyutlandıran etken uluslararası

sermayenin arbitraj kazançları kovalama güdüsüdür. Bu güdü, 1990’larda gelişmekte

olan ülkelere akan sermayenin, daha akışkan, daha kısa vadeli ve daha spekülatif bir

nitelik kazanmasına sebep olmuştur (Berksoy ve Saltoğlu, 1998, 16).

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin niteliklerinin belirlenmesinde, kambiyo

kontrollerinin kaldırılması ve serbestleşme programlarının uygulanmaya başlaması

diğer önemli unsurlar olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda, özellikle gelişmekte olan

ülkelerde, kısa vadeli sermaye hareketlerinin ulusal piyasalarda oluşan faiz

farklılaşmalarına karşı duyarlılığı artmış, hareket alanı genişlemiş ve hareket hızı

yükselmiştir (Berksoy ve Saltoğlu, 1998, 30).

Faiz-kur makası ve cari açıklar, kısa vadeli sermaye hareketlerinde belirleyici

olan diğer önemli unsurlardandır. Berksoy ve Saltoğlu’nun (1998) yaptığı ampirik

Page 21: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

7

çalışmanın sonuçlarına göre; kısa vadeli sermaye hareketlerindeki oynaklığın üzerinde,

faiz-kur makası ve cari açıklar etkili olmaktadır. Bu nedenle kısa vadeli sermaye

hareketleri, faiz-kur makası ve cari açıklara duyarlı sermaye hareketleri olmaktadır.

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin cari işlemeler dengesinden etkilenmesi şu

şekilde gerçekleşmektedir: Cari işlemler dengesi fazla verdiğinde dışarı sermaye ihracı,

tersi durumda ise sermaye ithali yapılmaktadır. Ödemeler bilançosunda uzun vadeli

sermaye hareketleri otonom; kısa vadeli sermaye hareketleri ise denkleştirici kabul

edilmektedir. Denkleştirici işlemler, otonom işlemlerden kaynaklanan döviz arz ve

talebi arasındaki dengesizlikleri gidermek için yapılmaktadır (Parasız, 1998, 188).

Kısa vadeli sermaye hareketleri, yurt içi ve yurt dışı faktörlerden

kaynaklanmasına göre farklı özellikler göstermektedir. Eğer sermaye akımları yurt içi

ekonomik faktörler nedeniyle gelmiş ve bunların geliş nedeni faiz-kur arbitrajından

yararlanmak ise, gelen sermayenin spekülatif yönleri ağır basmaktadır. Sermaye

akımları yurt dışı faktörlerden kaynaklanıyorsa, dış faktörler genelde konjonktürel

olarak değiştiğinden, sermaye devamlı karlı alanlar kovaladığından ve dış faktörlerin

belirlenmesi yerli otoritelerin dışında olduğundan, bu tür sermaye akımları konjonktürel,

oynak, kararsız ve kolayca geri çevrilebilir niteliktedir (Kont, 1998, 68).

Kısa vadeli sermaye hareketleri spekülatif akımlar olduğundan kolayca ters

yöne çevrilebilir. Bu nedenle bunlar sürekliliği düşük, değişkenliği yüksek akımlar

olarak değerlendirilmektedir (Aslan, 1991, 45).

Günümüzde, daha çok özel kanallardan kaynaklanan kısa vadeli sermaye

hareketlerinin özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz;

Ø Ulusal piyasalarda oluşan faiz farklılaşmasına duyarlılık,

Ø Cari işlemler dengesine ve kur değişmelerine duyarlılık,

Ø Ödemeler dengesini denkleştiricilik,

Ø Kamu ve özel kesimin finansman ihtiyaçlarını karşılayabilme,

Ø İç ve dış faktörlerden kaynaklanabilme,

Ø Ulusal ekonomi politikalarından bağımsız olabilme,

Ø Konjonktürel özellik gösterebilme,

Ø Risk faktörüne karşı duyarlılık,

Ø Seçicilik,

Ø Hareket hızının yüksek olması,

Ø Hareket alanının geniş olması,

Page 22: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

8

Ø Kısa vadelilik,

Ø Spekülatif olma.

Saydığımız tüm bu özelliklerin, kısa vadeli sermaye hareketlerinin bir ülkeye

geliş sebeplerine göre değişiklik gösterdiğini belirtmek gerekmektedir

(Ekinci, 1997, 38).

1.3. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Nedenleri

Sermaye hareketlerini incelerken, akımlar karşısında uygulanabilecek

politikaların belirlenmesinde, bu akımlara neden olan faktörlerin bilinmesi önemli

olmaktadır. Sermaye akımlarının yeni gelişen piyasalara gelme nedenleri, akımların

kalıcılıklarını ve sürekliliklerini öngörebilme ve uygulanacak etkin kamu politikalarını

tayin etme açısından önem taşımaktadır. Bir ülkeye yurt dışından yurt içine doğru akan

sermayenin nedenleri ile ilgili iki görüş söz konusudur. “Çekme” görüşü sermaye kabul

eden ülkelerdeki istikrarlı ve olumlu makroekonomik koşullar nedeniyle kısa vadeli

sermayenin bu ülkeleri tercih ettiğini savunurken, “İtme” görüşü sermaye akımlarının,

sermaye ya da kredi veren ülkelerdeki ekonomik durgunluk ve/veya düşük getiriler

nedeniyle gerçekleştiğini öne sürmektedir. Bu durumda, “Çekme” görüşüne göre

akımlar, büyük ölçüde gelişmekte olan ülkelere bağlı görünmekte, bu ülkelerin kredi-

değerliliği akımları açıklamada kilit rol oynamaktadır. “İtme” görüşünde ise akımların

büyük ölçüde gelişmekte olan ülkeler ve politikalarının dışında gerçekleştiği,

yatırımcıların, sanayileşmiş ülkelerdeki gelişmelere bağlı olarak yatırım kararı

verdikleri varsayımı söz konusudur.

Kazgan (1997, 38), sermaye hareketlerinin nedenlerini, merkez sermayesinin

düşen kar haddini yükseltme amacına bağlamaktadır. Merkez ülkelerinin elindeki büyük

miktardaki fonlar, merkez ülkelerdeki durgunluk nedeniyle 1990’lı yılların başından

itibaren daha karlı yatırım alanlarına yönelmeye başlamıştır. Aynı dönemde gelişmekte

olan ülkelerin yaşamış oldukları, tasarruf açıkları ve borçlarını ödeyemez duruma

gelmiş olmaları gibi etkenler nedeniyle, gelişmekte olan ülkeler uluslararası kredi

kuruluşları (IMF ve Dünya Bankası) aracılığıyla merkezin belirlediği politikalara

sokulmaları sağlanmıştır.

Page 23: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

9

1.3.1. Yurt İçi Faktörler

Gelişmekte olan ülkelerin en büyük hedefi: Ekonomik kalkınma ve

sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanmasıdır. Bu ülkeler bunun için, kısa vadeli

sermaye hareketlerinden yararlanarak, yurt içi tasarruf açıklarını ve ödemeler dengesi

açıklarını kapamak istemektedirler. Bu ülkelerde, ihracat yoluyla döviz sorununun

çözümlenememesi, bu ülkeleri kısa vadeli sermaye girişlerini teşvik etmeye

yöneltmiştir. Hedeflenen büyüme ve kalkınma için, dış kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır.

Dış kaynak ihtiyacı, ülkenin sermaye/hasıla katsayısının büyüklüğü ile yakından ilgili

olmasının yanında; büyüme hızı ve GSMH’den ne kadar tasarruf edilip yatırıma

ayrıldığı ile de ilgilidir. Konu açısından değerlendirdiğimizde bahsedilen oran, bir birim

hasıla elde etmek için ne kadar yatırım yapılması gerektiğini göstermektedir. Yani ne

kadar az yatırımla daha fazla hasıla elde edilirse dış kaynağa o kadar az ihtiyaç

duyulmaktadır. Sermaye / hasıla kat sayısının büyük olması daha fazla kaynağa ihtiyaç

duyulduğunu gösterir. Bir ülkede bu oran büyük ve büyüme arzusu varsa, kısa vadeli

sermaye bu ülke için büyümenin finansman yollarından biri olabilmektedir. Bir ülkenin

kısa vadeli sermaye girişlerini istemesinin altında yatabilecek diğer nedenler ise: Sahip

oldukları büyüme hızlarını sürdürebilme, refah düzeyini koruyabilme ve dış

yükümlülüklerini yerine getirebilme gereksiniminden kaynaklanabilmektedir. Ülkeye

gelen sermaye, tasarruf açığını kapatarak yatırımları ve büyümeyi uyaracaktır. Sonunda

toplam gelir artışı, yurt içi tasarruf ve yatırımlarda daha fazla bir artışa yol açarak,

sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlanması beklenmektedir (Artun, 1995, 51).

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin ekonomik sorunları ertelemek amacıyla

kullanılmasına yönelik olarak Uygur (1994, 47) şu şekilde ifade etmektedir:

Sermaye akımlarının serbest olmasının yarattığı çok güzel bir şey

var: Pislikleri örtüyor, iktisadi dengesizliklerin olumsuzluklarını

hafifletiyor. Bu pislikleri örtebildiğimiz müddetçe, sermaye akımlarının

serbest olması ülke yararına; ne zamanki, bu pislikler örtülemeyecek

boyutlara geliyor, o zaman kriz çıkıyor. Sermaye akımları serbestisi, bu

anlamda, ülkede zaten çıkacak bir krizin zamanını uzatıyor. Ekonomi

politikalarını oluşturanlar için zaman kazandırıyor.

Bir ülkeye sermaye akımlarının hareketliliğinde gözlenen artışın nedenlerini

incelemek amacıyla, yurt içi faktörler incelendiğinde iki tip etkenin söz konusu olduğu

görülmektedir. Ülkenin sermaye çekmesinde ilk etken: Ülkede ekonomi politikalarında

Page 24: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

10

potansiyel verimliliği artıracak yapısal değişikliklerin yapılmış olmasıdır. İkincisi: Yurt

içi kredi politikasının sıkıştırılması sonucu kredilerin daralması veya faiz oranlarının

yükseltilmesi ile getirilen dış yatırımcılara cazip gelmesidir (Taylor ve Sarno, 1997,

458).

Sermaye akımlarının nedenleri ile ilgili olarak, yapılan literatür çalışmalarına

göre, sermaye ithal eden ülkelerdeki gelişmeler, yabancı yatırımcıların risk ve

getirilerini iki yoldan etkilemektedir. Birincisi, birçok gelişmekte olan ülkenin dış

borçların yeniden düzenlenmesi, kredi değerliliğini artırarak yabancı yatırıcımalar için

cazip hale gelmesini sağlamaktadır. İkinci yolun da Doğu Avrupa, Güney Doğu Asya

ve Latin Amerika gibi ülkelerde gerçekleştirilen yapısal reformlar olduğu

belirtilmektedir (Meija, 1999, 15-16). Mikro ekonomik politikalar açısından, birçok

gelişmekte olan ekonomide, ticaret rejimlerinin serbestleşmesi ve özelleştirme ile ilgili

ciddi reformlar yapılmıştır. Özelleştirmeden, hem artan verimlilik nedeniyle sermaye

akımlarının artışı şeklinde dolaylı etkiler, hem de yabancıların özelleştirmeye katılması

şeklinde doğrudan etkiler beklenmektedir (Richards ve Mussa, 1999, 19). Yatırımcıların

gidecekleri ülkeyi seçerken, yatırım yapılacak ülkenin kredi değerliliği önemli bir kriter

olduğundan, sermaye öncelikle 1980’lerde bu açıdan ciddi zarar görmemiş ülkelere ve

büyük çapta Doğu Asya’da hızla büyümekte olan borç krizi yaşamamış ülkelere

akmıştır. 1989 ortalarında açıklanan Brady planı ile başlayan süreç, bu akımların coğrafi

hedefini ağır borç altındaki Latin Amerika ülkelerine kadar genişletmiştir. Benzer

durumların geçerli olmadığı Afrika ülkelerine ise, önemli sermaye akımı

gerçekleşmemiştir. Sermaye akımlarını çekmek konusunda, ülke içi koşulların

belirleyici olduğunu savunan görüşler, dış koşullardaki değişmelerin akımları çekmek

konusunda, baskın etken olduğu durumlarda, akımların faiz oranlarını aşağı doğru

iteceğini ve dış koşullar tersine dönünce akımların geri gideceğini öne sürmüşlerdir.

“Çekme” görüşüne göre, yurt içi ekonomi politikalarında yapısal değişmeler akımları

çekmiş ise, görünen etkiler benzerdir ama istikrarsızlık sebebi olacaklarına, denge

sağlayıcı, kalıcı nitelik gösterecekleri; bu etkilerin, karlı yatırımda bulunma amacını

yansıtacak; kaynakları ticareti yapılan ve yapılamayan mallara olan talebe doğru

yönlendireceği savunulmaktadır (Schadler, 1994, 21).

“Çekme” görüşünü destekleyenlere göre, genel olarak gelişmekte olan

piyasalardaki temel ekonomik göstergelere bakıldığında görülen sonuç, bu görüşü

destekleyen bir tablo çizmektedir. Yeni gelişen piyasalarda ortalama Sermaye Malları

Hareketleri (SMH) artışının, geçiş ekonomileri hariç olmak üzere, 1980-1989 ve 1990-

Page 25: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

11

1998 dönemleri arasında hızlanmış olduğu, mutlak olarak %4.5’den %5.6’ya

yükseldiği; gelişmiş piyasalarda ise aynı dönemlerde SMH’ da büyümenin %2.7 ve

%2.1 olarak gerçekleştiği ortaya koyulmaktadır. Bu gelişmenin, merkez ülkeleri olarak

da adlandırdığımız gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülke ekonomilerine akan

sermaye hareketleri ile gerçekleştiği belirtilmelidir. Yeni piyasalara dair bir diğer

gelişme göstergesi de, 1980’lerde %4.5 civarında olan ihracat hacminde 1990’larda

%9’a varan artışlardır (Richards ve Mussa, 1999, 17). 1990’larda 1980’lerde

olduğundan daha fazla sermaye akımının gerçekleşmesi “Çekme” görüşünü

destekleyenlerce, akımların sebeplerini değerlendirmede bu görüşün baskın olduğu

şeklinde yorumlanmaktadır.

Ancak ekonomik istikrarın süreceğine dair beklentiler, cazip faiz oranları ve

ülkenin yüksek kredi değerliliği gibi yurt içi faktörlerin sermaye akımlarını çekmesine

ilişkin olarak savunulan durum, bu uygulamaların sonucunda finansal krizlerinde

yaşanmasına engel olamamıştır. Tam tersine sermaye hareketlerinin hızlanması finansal

krizlere sebep olarak, istikrarsız yapıyı daha da derinleştirmiştir.

1.3.2. Yurt dışı Faktörler

“İtme” görüşüne göre gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının

ardındaki en önemli neden, sanayileşmiş ülkelerdeki ekonomik daralma, faiz

oranlarının düşmesi ve bu ülkelerdeki sermayenin, diğer ülkelerde daha yüksek getiri

arayışına girmesidir. Calvo, Leiderman ve Reinhart (1996, 125), sermaye akımlarının

sebeplerinin başlangıçta yurt içi gelişmelere bağlandığını, ancak artık başta faiz

oranlarındaki hareketler olmak üzere, global faktörlerle açıklanabileceğini ve bunun

giderek dünya sermaye piyasalarının entegrasyonu ve yatırımların globalizasyonunun

bir yansıması olarak kabul edilebileceğini belirtmişlerdir.

“İtme” görüşüyle tutarlı olarak, gelişmekte olan ülkelere toplam özel sermaye

akımı, ABD faiz oranlarıyla güçlü bir negatif ilişki göstermektedir. ABD’de faizlerin

düşmesi sermaye akımlarının gelişmekte olan ülkelere yönelmesinde önemli rol

oynamıştır1. Calvo ve diğerleri (1993, 324), 1988-1991 dönemi için yaptıkları çalışmada

1 Konuyla ilgili Ayrıntılı bilgi için bakınız, Calvo, G., L. Leiderman ve C.M. Reinhart (1996) , “ Inflows of capital to developing countries in the 1990s,”Journal of Economic Perspectives, no :10, ss:123-139; Calvo , G., L. Leiderman ve C.A. Reinhart (1993), “ Capital flows and real exchange rate appreciation in Latin America,”, IMF Staff Papers, no:40, ss:321-328.; Dooley ,M. ,E. F. Arias ve K. Kletzer (1996), “ Is the dept crisis history? recent capital ınflows to developing countries”, The World Bank Economic Review,vol:10, ss:27-48.

Page 26: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

12

da, ABD’deki düşük faiz oranlarının yatırımcıları, Latin Amerika ülkeleri de dahil

olmak üzere başka bölgelere sevk ettiğini öne sürmüşler, Latin Amerika ülkelerinin

döviz rezervi pozisyonu ve reel döviz kurları ile, ABD faiz oranları arasında negatif

korelasyon olduğunu göstermişlerdir. 1990’lı yılların başlarında, ABD, Japonya ve

birçok Avrupa ülkesinde yaşanan daralma, dünya faiz oranlarının düşmesi, gelişmiş

piyasalardaki yatırımcıları portföy farklılaştırması arayışına itmiş, gelişmekte olan

ülkelerdeki yüksek faiz oranlarının sağlayacağı getiriyi cazip kılmıştır.

Öte yandan Uzunoğlu, Akalın ve Gürlesel (1995, 24) konuyla ilgili

düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedirler:

Uluslararası alanda tasarruflar ve yatırımlar arasındaki dengesizliği,

faiz oranlarındaki değişmeler vermektedir. Yatırım talebi aynı kalırken faiz

oranlarındaki artış tasarruf veya sermaye yetersizliğini gösterirken, tasarruf

oranları aynı iken faiz oranlarındaki artış, yatırım talebini veya genel

anlamda sermaye talebinin arttığını göstermektedir.

Kısa vadeli sermaye hareketlerinin bir ülkeye gidiş nedenleri arasında yüksek

getiri hedeflenmektedir. Yüksek getiriyi sağlayan en önemli faktör ise yüksek

oranlardaki reel faiz oranları olmaktadır. Reel faiz oranları, döviz kurlarındaki

değişmenin de hesaba katılmasıyla uluslararası sermaye hareketlerine önemli bir

gösterge olmaktadır. Bunun için, dışa açık ekonomi politikalarını uygulayan ülkelerde

izlenmesi gereken iki önemli fiyattan biri yerel faiz oranları diğeri ise döviz kuru

olmaktadır.

Uygur (1994, 48) reel faiz ve döviz kuru arasındaki ilişkiye bağlı olarak kısa

vadeli sermaye hareketlerinin yönelimini şu şekilde ifade etmektedir:

Karşılanmamış faiz oranı paritesi kuralına göre, bir ülkenin faiz

oranı ile dış faiz oranı arasında eğer pozitif bir fark varsa ve bu fark döviz

kurundaki değişmeden yüksekse, finansal serbestiden yararlanan iç ve dış

sermaye bu kardan yararlanabilmek için ülkeye gelecektir.

1990’lı yılların başlarında, sermaye akımlarını çekmede dış faktörlerin etkisi

baskın görüş iken, 1994 yılında dünya faiz oranlarının artmasına rağmen özel sermaye

akımlarının sürmesi, ülkelerdeki yapısal değişmelerin etkilerini ön plana çıkartmıştır.

Sermaye ihraç eden ülkelerle ilgili iki gelişme sermaye akımlarındaki artışı teşvik

etmiştir. Birincisi, iletişim maliyetlerinin düşmesi, rekabetin artması ve iç piyasalardaki

Page 27: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

13

maliyetlerin yükselmesinin, sanayileşmiş ülkelerdeki yatırımcıları yurt dışında üretim

yaparak verimlilik artışı ve yüksek getiri sağlamaya itmesidir. İkincisi, gelişmekte olan

ülkelerin yapısal reformları başlatmaları ve makroekonomik istikrar programlarını

uygulamaya koymaları ile kredi değerliliklerini arttırmaları olmuştur. Böylece,

yatırımcılar kısa ve uzun vadede yüksek getiri beklentisi ile gelişmekte olan piyasalara

olan ilgilerini sürdürmüşlerdir (Meija, 1999, 18).

Ancak, özel sermaye akımlarının miktar ve önem olarak giderek artması,

büyük sermaye çıkışlarının ülke ekonomileri üzerinde yaratabileceği tehlikeleri

gündeme getirmiştir. Özellikle kısa vadeli sermaye akımları, bu akımları kontrol eden

ülke ekonomileri için istikrarı bozucu bir tehdit olarak ortaya çıkmaktadır. Yoğun

sermaye akımının doğurabileceği risklerden korunmak için, ülkeler belirli politikalar

uygulamakta ve bu politikaların belirlenmesinde sermaye akımlarının gelme nedenleri

önemli rol oynamaktadır. Mali göstergeler, politikaları belirleyenlere, akımların, para

talebi fonksiyonundaki kaymalar nedeniyle mi, yoksa dışsal faktörlerden (dünya

ülkelerindeki varlıkların fiyatları, parasal toplamlar, ödemeler dengesi verileri ve faiz

oranlarındaki değişmeler gibi) dolayı mı meydana geldiği konusunda yardımcı

olmaktadırlar (Ul Haque, Mathieson, Sharma, 1997, 129).

Mali piyasaların, özellikle tahvil piyasasının gelişmiş olduğu ülkelerde

varlıkların fiyat hareketleri, akımların sebeplerinin belirlenmesi konusunda fikir

verebilir. Para talebi fonksiyonunun yukarı kayması, yurt içi tahvil, bono ve

gayrimenkul fiyatlarını düşürecektir. Çünkü sermaye sahipleri riskten kaçınmak için

portföylerini farklılaştırmaktadırlar. Tersine, akımlar uluslararası faiz oranlarının

düşmesinden veya yurt içi sermaye verimliliğinde bir artıştan kaynaklanıyorsa, reel ve

mali fiyatları muhtemelen artıracaktır. Yurt içi faiz oranlarının değişme yönü de,

akımların “İtme” etkisinden mi yoksa “Çekme” etkisinden mi kaynaklandığını

belirleyebilir. “Çekme” etkisinden kaynaklanan akımlar, yurt içi nominal faiz oranlarını

yükseltecek; “İtme” etkisinden kaynaklananlar ise (uluslararası faiz oranlarının düşmesi

gibi), yurt içi faiz oranlarına aşağı doğru baskı yapacaktır.

Reel para dengeleri de bu konuda bilgi verebilir. Para talebi artışından

kaynaklanan sermaye akımları, para dengelerini yükseltecek ama enflasyonu

artırmayacaktır. Uluslararası faiz düşüşünden kaynaklanan akımlar ise önce nominal ve

reel dengeleri yükseltecek ama daha sonra enflasyon arttıkça reel dengeler yeniden

düşecektir. Sermaye artan verimlilikten dolayı gelmişse, başlangıçta, faiz oranları ve

milli gelirde artış gözlenecektir. Artan yurt içi sermaye verimliliği, döviz mevduatları

Page 28: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

14

ile sağlanan gelirde artışlar yaşanmasına neden olacaktır. Artan yurt içi sermaye

verimliliğinin döviz mevduatları üzerindeki etkisi iki yönlüdür: İkame ve gelir etkileri.

Yerli para birimine olan talebin artması, döviz mevduatlarının yerli mevduatlarla ikame

edilmesi ikame etkisine; gelir etkisi ise tam tersi yönde harekete neden olacaktır.

Sermaye akımlarının bileşimi de sebepleri hakkında fikir edinmeye yardımcı

olabilir. Genel olarak, para talebinde bir artış, kısa vadeli portföy yatırımlarını;

sermayenin getiri haddindeki artışlar ise uzun vadeli yabancı doğrudan yatırımları

artıracaktır.

Sermaye akımlarının nedenlerinin ortaya konulması, politikaların belirlenmesi

bakımından iki açıdan önemlidir. Birincisi, sermaye akımının muhtemel gelişmesini

öngörmek için nedenlerin tanımlanması gerekir. İkincisi, etkin kamu politikasının

belirlenmesi nedenlerin mahiyetine bağlıdır. Yukarıda da belirtildiği gibi, iktisatçılar

sermaye akımlarının gelişmiş ülkelerdeki olumsuz koşullar nedeniyle “İtildiği” için mi

yoksa gelişmekte olan ülkelerdeki cazip koşullarca “Çekildiği” için mi gerçekleştiği

konusunda tam bir açıklık getirememiştir 2 .

Konunun tartışıldığı noktayı aydınlatmak için ampirik çalışmaları ortaya

koyduğumuzda, “Çekme” görüşüne göre ülkeye özgü faktörlerin sermaye akımına yol

açtığı sonucuna varılmıştır. Ancak sermaye akımlarının yönü, makroekonomik

dengelerin sağlam olduğu ve yapısal uyumu başarıyla gerçekleştirmiş ülkelerle sınırlı

kalmamıştır. Örneğin Peru ve Brezilya 1992’de, her iki ülkede de ciddi makroekonomik

dengesizlikler yaşanırken önemli miktarda sermaye akımına uğramıştır. Dolayısıyla,

giren sermaye miktarına ülkeler arasında farklar, ülkelere has etkilerin özelliklerini teyit

etmektedir. Fakat “Çekme” görüşünün iddia ettiği gibi sadece ülkelere has gelişmeler

akımların sebebini teşkil etmemektedir. Sonuçta, uluslararası faiz hadleri, birçok ülke

için net akımlarda gözlemlenen aşırı artışların boyutunu tartışmasız açıklayabilir, ama

buradan yurt içi faktörlerdeki değişmelerin, sermaye akımları üzerinde bir rol

oynamadığı sonucunu da çıkartamayız. Dolayısıyla, son zamanlardaki sermaye

2 Daha ayrıntılı bilgi için bakınız, Arias, Eduardo F. (1996), “The New wawe of private capital flows :Push or Pull ?”, Journal of Development Economics , vol:48, ss:389-418., Montiel, P. J. ve E. F., Arias (1996), “The Surge in Capital Flows to developing countries: An analytical overview”, The World Bank Economic Review ,vol.10,no.1

Page 29: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

15

akımlarına sebep olan ve yönlendiren faktörleri, “İtme” ve “Çekme” etkenlerinin bir

bileşimi olarak kabul etmek gerekir.

Page 30: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

16

II. BÖLÜM

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİNİN TEORİSİ VE MAKRO

EKONOMİK ETKİLERİ

2.1. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerini Açıklayan Teoriler

Uluslararası sermaye hareketlerinin yoğunluk kazandığı 1990’lı yıllar boyunca

gelişmkete olan ülkelerin özellikle sıcak para olarak adlandırdığımız KVSH’nin

yaratmış olduğu tahribatlar nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin, bu politikaları öneren

ve destekleyen çevreleri serbestleşme olgusu üzerine düşünmeye sevk etmiştir.

Gelişmekte olan ülkelerin bir kısmı, 1974 sonrası dünya bunalımı ile transfer sorunları

yaşamaya başlamış ve yeni şekillenen dünya düzeninde yerlerini almak için politika

değişikliklerine gitmişlerdir. Gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı ekonomik sorunlar

karşında IMF ve DB gibi kuruşlar, korumacılık tavrı sergileyerek bir dizi “ekonomik

program” dönemlerini başlatmışlardır. Ancak uygulanan politikalar, var olan ekonomik

istikrarsız yapıyı daha da bozduğu ve küresel ölçekteki ülkelere dayatılan bu

politikaların, gelir bölüşümü ilişkilerini bozduğu görülmektedir. Bu nedenledir ki

konunun teorisini anlamak, uluslararası sermaye hareketlerinin yapısını ve niteliğini

anlamakta yardımcı olacaktır.

2.1.1. Mundell-Fleming Modeli

Keynesyen makro teori, ulusal ekonomilere odaklanmakla birlikte, merkezi

yönetimin makro ekonomik dengesinin sağlanmasında doğal bir yapıya sahip olduğunu

ileri sürmekteydir. Ödemeler dengesinde meydana gelebilecek bir dengesizliğin

giderilmesine yönelik olarak, döviz kuruna yapılacak olan resmi müdahalelerin etkin bir

politika aracı olduğunu savunmaktadır (Lindbeck, 1979, 29).

Mundell-Fleming modeli uluslararası sermaye hareketlerinin sınırsız olduğu

varsayımına dayanarak, kur sisteminin sabit veya değişken nitelikte olması sonucu iç ve

dış makro ekonomik denge koşularını incelemektedir. Model, sermaye hareketlerinin

temel ekonomi politikalarını incelemesi ve yarattığı etkileri belirlemeye çalışması

bakımından önem arz etmektedir (Levich, 1978, 51).

Page 31: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

17

Bilindiği üzere Mundell-Fleming modellerinin oluşturulmaya başlandığı

dönemlerde mevcut kur sistemi “sabit kur rejimine” dayanmaktadır. Dolayısıyla

modelin değişmeyen kur oranlarından hareket etmesi tutarlı görülmekle beraber;

modelin aynı zamanda “esnek kur rejimi” ile de uygulanabilir nitelikte olduğu ifade

edilmektedir (Lindbeck, 1979, 32).

Keynesyen eşitsizlik sistemi (1955) Trevor Swan diyagramı olarak bilinen

diyagramda açıklanmaya çalışılmıştır. İç ve dış dengenin dengede olmadığı durumlarda

uygulanacak politikalar ile dengesizliğin giderilebilmesine ilişkin uygulamaları

göstermektedir. Keynesyen çalışmalarda fiyat seviyelerinin her bir ülkede sabit kalması

ile, nominal faiz oranı doğrudan döviz alım–satımı yoluyla kontrol altında

tutulabilmektedir. Para ve maliye politikaları aracılığıyla da yurt içi toplam talep

seviyeleri ayarlanabilmektedir (McKinnon, 1996, 293).

Buradaki asıl sorun “tayin problemi” olmaktadır. Robert Mundell’in

terminolojisinde “etkin piyasa sınıflandırmasının temeli” olarak adlandırılmaktadır.

Denge noktasına gelmek için her iki politika aracının da göreceli üstünlüğü olmakla

birlikte; dış dengenin sağlanmasında döviz kurunun en etkin araç olduğu

savunulmaktadır (Mundell, 1960, 250).

Mundell-Fleming modeli döviz kurunun belirlenmesine yönelik yapılan diğer

modellerden farklı olarak, modele dâhil edilen sermaye hareketlerinin etkileri üzerinde

de durmaktadır. Modelin amacı, döviz kurlarının belirlenmesine yönelik sermaye

hareketlerinin etkilerini dâhil etmeyen ekonomik modellerin, oluşan açıklarını

kapatmaya yöneliktir.

Keynesyen yaklaşımın geliştirilmiş yapısını sunan model, kapalı ekonominin

IS-LM modelinin yardımıyla, açık bir ekonomiye uyarlanarak; sermaye hareketlerinin

de ele alınması ile modelin dış ticaret bilânçosuna dayalı eksikliğinin giderilmesinde

önemli katkılar oluşturmaktadır. Modelin varsayımları (Ertürk, 1994, 107-108):

Ø Sermaye hareketliliği tam ve gelecekte döviz kuru değişimine yönelik

beklenti sıfıra eşittir,

Ø Döviz kurları esnektir,

Ø Ekonomi eksik istihdam noktasında dengededir,

Ø Para politikası milli gelir düzeyini iç denge üzerinden etkilerken, döviz

kurunu etkilememektedir,

Ø Maliye politikasının etkin olmadığı kabul edilir,

Page 32: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

18

Ø Piyasadaki aktifler, ulusal para ve tahvil ile yabancı para ve tahvilden

oluşmaktadır,

Ø Para ikamesi bulunmazken tahvil ikamesi yapılabilmektedir,

Ø Arbitraj koşuları iç ve dış faiz oranlarını birbirine eşitlemektedir,

Ø Fiyatlar ve parasal ücretler sabit tutulmaktadır.

Öte yandan Mundell-Fleming modeli varsayımlarından bir diğeri: Döviz

kurunun, döviz piyasasında anında bir akım etkisi yaratacağıdır. Modelin yabancı

paraya yönelik talebi, dış ticaret bilânçosu (T) ve sermaye bilânçosuna ilişkin

değişimlerden (ΔK) oluşmaktadır. Bu ifadeden elde edilecek formülasyon (Reinhart ve

Vegh, 1995:377–378):

+ =0 (2.1.1.1)

: (t)dönemdeki dış ticaret bilançosu

: (t) dönemdeki sermaye bilançosu değişimleri

Buradan çıkarılacak olan sonuç: Dış dengenin sağlanabilmesi için t dönemdeki

dış ticaret bilânçosu ile t dönemdeki sermaye hesabı bilanço değişimi toplamının sıfır

olması gerektiğidir. Öte yandan, dış ticaret bilânçosunda meydana gelebilecek bir açığın

sermaye hesabı tarafından kapatılabileceği de çıkarılabilecek sonuçlar arasında

bulunmaktadır

Mundell-Fleming modelinde rezerv değişimleri ise aşağıdaki gibidir (Gylfason

ve Helliwel, 1983, 821) :

, / )] (2.1.1.2)

: Ulusal para ile ölçülen rezerv değişimi

: Yurt içi fiyat seviyesi

: Yurt içi gelir seviyesi

: Yabancı ülke gelir seviyesi

E: Nominal döviz kuru

: Yabancı varlıkların yurt içindeki değeri

: Yabancı ülke fiyat seviyesi

Page 33: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

19

Yukarıda ki denkleme bakılarak, kur tahminlerinin hangi değişkenlere bağlı

olarak yapılabileceği görülebilmektedir. Ancak bu değişkenlere, yurt içi ve yurt dışı

para stoku değişkenleri de katıldığı unutulmamalıdır. Bu durumda model şu hale

gelmektedir.

(2.1.1.3)

Bu modelde görüldüğü gibi, ücret–fiyat ilişkilerine ağırlık verilmekte öte

yandan; cari değişimlerin etkisi ele alınmamaktadır. Bu çerçevede modeli yeniden

yazacak olursak (Devereux ve Connolly, 1998, 84) :

(2.1.1.4)

(2.1.1.5)

(2.1.1.6)

: Nominal para stoku

: Yurt dışı nominal para stoku

: Fiyatlar genel düzeyi

İ: Nominal faiz oranı

:Yurt dışı nominal faiz oranı

: Döviz kuru

: Maliye politikası

Denklem (2.1.1.5) parasal dengeyi yani LM eğrisini ifade ederken; (2.1.1.6)

nolu denklem de reel döviz kuru, maliye politikası ve reel faiz oranı değişkeninden

oluşan fiyat ayarlamalarının, aşırı mal talebine bağlı olduğunun göstermektedir.

Sınırsız sermaye hareketliliği varsayımı, yurt içi faiz oranına eşit bir yurt dışı

faiz oranında dış dengenin sağlanabileceğine dayanır. Yurt içi faiz oranlarını bu denge

düzeyi faiz oranlarından düşük olması durumunda dış açıktan; yüksek olması

durumunda ise dış fazladan söz etmek mümkündür. Tam istihdam ve işsizlik düzeyleri

ise oluşan iç denge düzeyinin ifade ettiği tam çalışma düzeyine göre

yorumlanabilmektedir.

Page 34: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

20

Grafik 2. 1. Sınırsız Sermaye ile İç ve Dış Dengesizlik Bölgeleri Kaynak: Mundell, 1960, 229

Bu varsayım altında görüldüğü üzere, dış denge otomatik olarak kendini

sermaye giriş ve çıkışlarına göre ayarlayabilirken; iç dengesizliklerin görülmesi

durumunda ise denge düzeyinin sağlanabilmesinde ekonomi politikasının

uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Döviz piyasası iki unsurdan oluşmaktadır: Ticaret dengesi ve net sermaye

akımları. Ticaret hadleri, ticaret dengesi ile ilişkili olduğundan, faiz oranlarının

düzeylerini de etkilemektedir. Eğer faiz oranları yüksek değerlerde seyrederse, net

sermaye akımları artmaktadır. Verili herhangi bir faiz oranı düzeyinde, fiyat

seviyelerindeki bir artış ya da döviz kurunda bir değerlenme, ödemeler dengesinde

olumsuz etkide bulunacaktır (Mundell, 1960, 229).

Mundell-Fleming modelinin başlıca zayıflıkları şu şekilde ifade edilmektedir

(Kearney,1990, 104) :

Ø Ödemeler dengesinin sermaye hesabında, stok ve akımı değişkenlerinin

etkileri yeterince ele alınmadığı,

Ø Refah etkilerini model içinde bulunmayışı,

Ø Ücret ve fiyatların sabit tutulması karşında, sadece talep yanlı bir makro

ekonomi yaklaşımını benimsemesi,

Ø Beklentilerin oluşumunu, gelişme göstermeyen bir biçimde ele alması,

İç Faiz Oranı İç Denge

İşsizlik EnflasyonDış Fazla Dış Fazla

E Dış Denge

İşsizlik EnflasyonDış Açık Dış Açık

Milli Gelir

Page 35: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

21

Ø Sermaye akımlarının, sermaye stoklarındaki değişimlerden çok faiz

oranlarındaki değişimlere bağlı olarak hareket ettiği.

Öncelikle modelin sabit döviz kuru sistemi altında yarattığı etkileşimleri ele

alalım. Kamu harcamalarında bir artış, tam istihdam ve çıktı düzeylerindeki artış ile

ortak olan gelirde bir artış elde edilecektir. Harcamalardaki artış, ödemeler dengesinin

cari işlemler hesabında, ithalat düzeyinde elde edilecek bir artış nedeniyle yıpranmaya

yol açacaktır. Harcama ve gelir düzeylerindeki artış ayrıca vergi gelirlerini yükseltecek,

ancak bu artışın boyutunu aşamayacaktır. Vergi gelirlerindeki artışın, başlangıçtaki

kamu harcamalarını aşması yalnızca, vergi sonrası elde edilen kişisel gelir dışında,

marjinal tüketim eğiliminin bir birimden büyük olması durumunda (mpc>1)

gerçekleşecektir (Fleming ve Harry 1971, 238).

Sabit kur sistemi varsayımı altında, Merkez Bankaları serbest bir para

politikası izleyememektedirler. Bunun nedeni: Yurt içi faiz oranlarının yurt dışı faiz

oranlarından farklı olamaması durumudur. Bunu açıklamak için bir örnek vermek

gerekirse, sıkı para politikası ile yurt içi faiz oranları yükseltilmiş olsun. Uygulanan bu

politika yurt dışındaki ve yurt içindeki portfolyo sahiplerinin servetlerini yükselen faiz

oranlarına yöneltmelerini sağlayacaktır. Bu yönelme sonucu ise faiz oranları yükselen

ülkenin, ödemeler bilânçosunda, fazlalıkların oluşmasına yol açacaktır. Oluşan

fazlalıkları ise ülke parasında dış değer artışları doğurmasını önlemek için MB’nın

döviz piyasasından döviz satın alıp, piyasaya ulusal para sürerek döviz piyasasına

müdahalede bulunacaktır. Bu uygulama sonucunda ise ulusal para arzı genişleyecek ve

başlangıçtaki daralmanın etkisi giderilerek faiz oranları ilk düzeyine inmiş olacaktır

(Mundell, 1971, 99).

Sonuç olarak sınırsız sermaye hareketliliği durumunda dış denge ancak (İf=İd)

yurt içi faiz oranının yurt dışı faiz oranına eşit olduğu noktada sağlanabilecektir. Eğer

yurt içi faiz oranı yurt dışı faiz oranından büyük ise sınırsız sermaye girişlerinin

yarattığı baskı, yurt içi faiz oranlarının aşağı inmesi yönünde olacaktır. Tersi durumda

ise, sermaye çıkışlarının artması yönünde olacaktır. Bu gelişmelere göre de, para arz ve

para talebinin denge koşullarının para politikası eğrisi ile ifade edildiği, LM eğrisi sabit

kalmayıp, para arzı değişmelerine göre hareket edecektir.

Tüm bu etkileşimlerin yanı sıra, eğer bir ülke sabit döviz kuru yerine, dalgalı

döviz kuru sistemini tercih etmiş ise, para arzındaki bir artışla genişletici etkinin daha

iyi sonuçlar sağlayacağını göstermektedir. Bu durumun tersi olarak da, yine dalgalı

Page 36: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

22

döviz kuru sistemine sahip bir ülkede, kamu harcamalarında bir artış ya da vergi

oranlarında bir azalış yoluyla, yurt içi hâsılanın talebinde genişletici etkinin, daha çok

ya da az olacağı belirsizdir (Fleming ve Harry, 1971, 242).

Burada önemli olan bir nokta: İç istikrarın sağlanmasında, etkin talep

koşullarının oluşturulmasına yönelik olarak uygulanan kredi koşullarının değiştirilmesi

İstikrarlı yapının sağlanması döviz kurundaki değişimlerin etkisi ile dolaylı olarak

gerçekleşmektedir. Ancak MB’nın iç istikrarı oluşturmaya yönelik olarak uyguladığı

politika sonucunda, ödemeler dengesi ve döviz kuru üzerinde etkide bulunarak, talep

üzerinde olumsuz etkiler doğurmaktadır. MB’nın yurt içi faiz oranları üzerinde etkide

bulunamazken, yurt içi piyasaları düzenlemede yalnızca döviz kuru üzerindeki kredi

koşullarının değiştirilmesi ile etkide bulunabilmektedir. (Mundell, 1960, 239).

Faiz oranlarının dışarıdaki ülkelere göre yüksek olması durumunda, cari

işlemler açığına sahip olan ülkeler, sermaye hareketlerini dengenin yeniden sağlanması

yönünde kullanabilmektedirler. MB’nın faiz oranlarını sabit tutmak gibi bir amacının

olmaması sonucu, sermaye girişleri piyasadaki tahvillere yönelerek tahvillerin

fiyatlarını artıracaktır. Tahvil fiyatlarının yükselmesi devam ettikçe de faizler düşmeye

başlayacaktır. Bu etkileşimler faizlerin birbirine eşitlendiği noktaya kadar devam

edecektir.

Dalgalı ve sabit döviz kuru sistemlerinde, para stokunun artmasının etkilerini

inceleyecek olursak: İlk olarak para stokunun artmasının, dolanım hızında bir düşüş

gerektiği vurgulanmalıdır. Aynı zamanda özel tüketim ve yatırım harcamalarında artışı

uyaracak olan faiz oranlarının azalmasına yol açmaktadır. Her iki etki de doğrudan ve

Keynesyen çarpımı yolu ile meydana gelmektedir. Eğer sermaye akımları sonsuz esnek

olsaydı, faiz oranlarına karşı döviz kurunun değerinin düşmesi beklenecektir (Fleming

ve Harry, 1971, 243).

Page 37: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

23

Sabit ve Dalgalı Döviz Kuru Sistemleri Altında

Şekil 2.1. Dalgalı ve Sabit Döviz Kuru Karşılaştırması Kaynak: Tarafımca hazırlanmıştır.

§ Sabit döviz kuru sistemi altında, her iki politikada,

toplam çıktı ve istihdam düzeyleri üzerinde eşit

etkiye sahip bulunmaktadırlar. Her iki politikada

ticaret dengesi üzerinde

§ Dalgalı döviz kuru sisteminde politika A’nın

politika B’den daha iyi etkilere sahiptir.

§ Eğer sermaye hareketleri tamamıyla faiz

oranlarındaki değişimlere duyarsız olursa, iki

politikada sabit döviz kuru sistemi altında,

ödemeler dengesi üzerinde benzer etkilere sahip

olmaktadır.

§ Sermaye hareketlerinin faiz oranlarına karşı

duyarsız olması halinde, dalgalı döviz kuru

sisteminde ise, dış dengede oluşan düzensizlikleri

düzenlemek için döviz kurunda eşit bir değer

kaybına gereksinim duyulacaktır.

A politikası:

Para Stokunda Artış

B politikası: Kamu Harcamalarında Artış

Page 38: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

24

Sabit döviz kuru sisteminde, dış hesaplarda bir fazlalığın oluşması durumunda,

parasal genişleme, rezervlerin dışarıda tutulması ile sürdürülebilmektedir. Eğer sermaye

hareketleri, faiz oranlarına tam olarak duyarlı değilse, mali genişlemenin sürdürülüp

sürdürülemeyeceği belirsizdir. Dalgalı döviz kurunda ise, yalnızca parasal genişlemenin

değil, mali genişlemenin de sürdürülebilirliği belirsizdir. Ancak sabit döviz kuruna

oranla parasal genişleme mali genişlemeden daha fazla gelir yaratmaktadır3 (Fleming ve

Harry, 1971, 245). Sonuç olarak özetlemek gerekirse elde edilen bulgular:

Ø Eğer tam sermaye hareketliliği söz konusu ise, sabit döviz kuru

sisteminde dengeye doğrudan ulaşılabilmektedir. Bu da sabit döviz kuru

sisteminin tam sermaye hareketliliği altında daha etkin çalıştığını ifade

etmektedir. Dalgalı döviz kuru sisteminde dengeye dolaylı olarak dairesel

hareketler sonrasında ulaşılabilmektedir.

Ø Eğer sermaye hareketsiz yani dış denge doğrusu faiz oranlarındaki

değişimler karşısında duyarsız ise, dalgalı döviz kuru daha etkin

çalışmaktadır. Çünkü dolaylı olarak yansıma etkisi daha küçüktür.

Ø Sermaye hareketliliğinin bulunmadığı ekonomik durumda ise, sermaye

akımlarının faiz oranlarındaki değişimlere duyarsız olması nedeniyle,

MB rezervlerinin durumuna göre hareket edecektir. Eğer rezerv

pozisyonunda bir düşme söz konusu ise MB konvertibilite güvencesini

sağlamak için parasal koşulları sıkma yoluna gidecektir.

2.1.2. Faiz Haddi Paritesi Teoremi

Kısa vadeli uluslararası para piyasaları ya da uluslararası mali piyasaların

arasındaki arbitraj faaliyetleri sonucu oluşturulan bir teoridir. Kısa vadeli bir mali aracın

risk düzeylerinin aynı, faiz oranlarının ise farklı olması ülkeler arasında faiz arbitrajı

yapma olanağı doğurmaktadır (Seyidoğlu, 2003, 134). Bu anlamda özellikle KVSH’nin

en belirleyici özelliği olarak gördüğümüz arbitraj kazancını ve etkileşimlerini ele

alması nedeniyle önemli olmaktadır.

3 Buraya kadarki varsayımlar döviz spekülasyonlarının olmadığı varsayımına dayanılarak yapılmıştır. Dalgalı döviz kurunda, maliye ve para politikasının etkinliğinde döviz spekülasyonunun etkisi spekülasyonun denge yaratıp yaratmadığına bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir.

Page 39: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

25

Bu teorem para piyasasındaki faiz farklılıkları ile vadeli döviz kuru arasında

bağlantı kurmaktadır.

(2.1.2.1)

: Vadeli Döviz Kuru

: Cari Döviz Kuru

: Yurt içi Faiz Oranı

: Yurt dışı Faiz Oranı

Aliber (1973, 1451) “Faiz Paritesi Teoremi” ile ilgili olarak yapmış olduğu

çalışmada, döviz piyasasına yönelik yaptığı analizlerde, riskli döviz pozisyonu durumu

ile karşılaşılması halinde, spekülatörler ve arbitrajcılar arasındaki ayrımı

vurgulanmaktadır. Bu çalışmada belirtildiği üzere, spekülatörler, döviz kurundaki

beklenen değişimler karşısında kâr elde etmeye çabalamakta; olası beklenmeyen yüksek

bir döviz kuru değişimi oluşması halinde de döviz riskine girmektedirler. Arbitrajcılar

ise, döviz kuru farkları ve faiz oranları arasındaki farklardan kâr sağlamak için

uluslararası para piyasaları arasında fonlarını hareket ettirmektedirler. Spekülatörlerin

talep ettiği vadeli sözleşmeleri (forward contract) arbitrajcılar arz etmektedir. Bu ayrım

spekülatörler ve arbitrajcılar arasında tamamlayıcı olmaktadır.

Vadeli döviz sözleşmeleri, yatırımcılara portfolyolarını döviz riskine karşı

koruma olanağı sunmaktadır. Faiz farklılıklarının oluşumu, politik risklerle etkileşimde

bulunan döviz riskleri, diğer olası risk ve maliyet türleri tarafından açıklanamamaktadır.

Varlıklar üzerindeki vergileme, döviz kontrollerinin olması, zamanın ve ülkelerin

getirdiği farklı politika uygulamaları etkileyen unsurlar içinde bulunmaktadır

(Aliber, 1973, 1456).

Yatırımların risksiz yapılamaması, arbitrajın temel özelliğidir. Oysa fonların

başka bir ülkeye aktarılması durumunda, yüksek faiz oranlarından elde edilecek gelirin

yanı sıra, kur değişmelerinden doğan kur riski de bulunmaktadır. Bu nedenle

yatırımcının amacı, oluşan kur riskinden korunmak için bir takım önlemler almak

olacaktır. Yatırımcı, vadeli döviz piyasalarını (forward exchange market) kullanmak

yolu ile bir yandan elindeki ulusal para fonlarını anında teslim piyasasında (spot

market) dövize çevirtip yabancı hazine bonosu ya da tahvil gibi bir araca yatırım

yapabilirken; diğer yandan da bir vadeli piyasa işlemi ile kendini güvence altına almış

Page 40: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

26

olacaktır. Kur riski böylelikle yapılan yatırımın öngörülen süre sonunda teslimi kaydıyla

vadeli piyasada satışı ile önlenmiş olacaktır (Aliber, 1972, 128).

Mali yatırımcının uluslararası mali piyasada işlem yaparken, ülkeler arası faiz

farklarının yanı sıra, vadeli piyasada ilgili para üzerindeki ıskonto oranına da dikkat

etmektedir. Arbitrajcı, yabancı ülke ve kendi ülkesi arasındaki yüksek olan faiz farkının,

vadeli piyasadaki ıskonto oranından büyük olması koşulu ile fonlarını yurt dışına

kaydırma davranışında bulunacaktır. Bu açıklamalar ışığı altında, faiz teorisinin

belirtmek istediği nokta şudur: Vadeli piyasada düşük faiz oranına sahip X ülkesinin

parasının, yüksek faiz oranına sahip Y ülkesinin parası karşısında oluşan faiz farkı

miktarınca vadeli prim (Forward Premium) yapması gerektiğidir (Seyidoğlu, 2001,

348).

FHP teoremi, ödemeler bilânçosunun sermaye hesabını modele katarak döviz

kurlarının belirlenmesinde daha çok makro ekonomik yapıyı ele almaktadır. Teorem,

faiz oranları farkı, spot ve forward döviz kuru ve spekülatörlerin beklentileri arasında

bir bağ kurarak döviz kuru davranışlarını açıklamaya çalışmaktadır (Johnson ve Sun,

1997, 125).

FHP’i iki şekilde ele alınmaktadır. İlki, Korunaklı (güvenceli) Faiz Haddi

Paritesi (KFHP); diğeri ise Korunaksız Faiz Haadi Paritesidir (KZFHP). Korunaklı faiz

haddi paritesi (covered interest parity), faiz oranlarında oluşabilecek farka ve döviz

kurundaki değişme riskine karşı korunarak getiri elde etmeyi ifade etmektedir.

Korunaklı faiz paritesi şu şekilde formüle edilmektedir ( Visser ve Smits, 1993, 120) :

(2.1.2.2)

: t dönemdeki forward kur

: t dönemdeki spot kur

: Yurt içi faiz oranı

: Yurt dışı faiz oranı

Bu eşitliğin sağlanması halinde iki ülke arasında fonların birinden diğerine

gitmesi söz konusu olmayacaktır. Yukarıdaki eşitliğin logaritmik değerleri alındığında

bu ifade şu şekilde yazılabilmektedir:

Page 41: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

27

(2.1.2.3)

olmaktadır.

Bu formülden, FHP teoreminin faiz oranlarındaki farklılığın vadeli prim /

ıskontoya eşit olacağı gibi bir değerlendirme yapılabilmektedir. Yani > olması

halinde f< s olacağı sonucu elde edilmektedir. Bu şekilde oluşan faiz farklılığı, arbitraj

fonlarının önce yurt içi piyasalara gitmesine sonrada, vadeli yabancı para kurunun

pirimli olmasına ve oluşan faiz farkının kalkmasına yol açması beklenmektedir.

Bahsedilen denge durumunun, faiz oranları arasındaki farkın spot ve forward

kurlar arasındaki farka eşitlendiği denge durumu, bir takım sapmalar nedeniyle

geçerliliğini bazı durumlarda yitirebilmektedir. FHP’ den sapmaların nedenlerini

sıralayacak olursak (Baillie ve McMahon, 1990, 133) :

Ø İşlem maliyetlerinin varlığı,

Ø Risk priminin varlığı,

Ø Sermaye hareketlerine getirilen kısıtlamalar,

Ø Vergi sistemlerinin ülkeler arasında farklılık göstermesi,

Ø FHP teorisini ölçmede kullanılan verilerin farklılık göstermesi.

FHP teoreminin, KZFHP (Uncovered Interest Parity) kısmı, vadeli kurları

içermeyerek, gelecekteki spot kuru yansıtaması ile beklenen döviz kurunu: ( Et [St+1] )

formülasyonu ile ifade etmektedir. KZFHP teoremini formüle edecek olursak (Isard

1987,15) :

(2.1.2.4)

Yeniden düzenlersek;

(2.1.2.5)

: t dönemdeki spot kur

: t dönemdeki beklenen döviz kuru

Page 42: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

28

: Yurt içi faiz oranı

: Yurt dışı faiz oranı

Bu ifadeden (2.1.2.5) çıkarılacak sonuç: Herhangi bir risk unsurunun olmadığı

durum karşısında yurt içi faiz oranlarının, yurt dışı faiz oranlarından yüksek olması

halinde (İd › İf) arbitrajcıların döviz kurunun faiz farkından daha fazla değer

kaybetmesi beklenmemesine karşılık olarak, fonların dış ülkeleri tercih etmeyeceğini

ifade etmektedir. Bu teorinin yalnızca iç ve dış yatırımların risklerinin eşit olması

durumunda geçerli olduğu unutulmamalıdır. Buradaki risk primi, arbitrajcının risk

taşıyan bir durumla karşılaşması halinde, bu riski karşılayacak miktarda dış yatırım

getirisi elde etmesi gerektiğini ifade eder. Öte yandan risk priminin önemli bir unsur

olması nedeniyle, korunaklı faiz haddi paritesinin daha desteklenir olduğu

söylenebilmektedir.

Sermaye hareketliliğine yönelik vurgulanan bir diğer nokta, risk almaktan

hoşlananlar (risk taker) tarafından oluşturulan döviz riskine karşı tutumlarının ne

olacağı, sermaye hareketliliğinin etkilerine yönelik olarak bilgi vermektedir. Risk alıcı

spekülatörlerin sayısındaki belirgin fazlalık ve döviz riskinin tam olarak

çeşitlendirilebilir olması sermayenin hareketliliğinin önemini vurgulamaktadır. Bu

durumda spekülasyon olgusu, yabancı paranın beklenen değerine oranının, döviz

kurundaki vadeli prime eşit olmasını gerektirmektedir. Şu şekilde ifade edilebilir (Eaton

ve Turnovsky, 1982, 555).

(2.1.2.1.6)

: Döviz kurun vadeli prim değeri

: Yabancı paranın beklenen değeri

: Yerli paranın beklenen değeri

Tüm bu bulguların yanı sıra faiz paritesi teorisi engelsiz, tam sermaye piyasası

(perfect capital market) varsayımından hareket etmesi, gerçek hayatta ise sermaye

piyasalarının birçok kısıtlayıcı etkenle karşı karşıya kalmaları nedeniyle, sermaye

piyasalarının engelsiz olduğunu düşünmek yanıltıcı olabilmektedir. Vadeli kurlardaki

sapmaların nedenleri (Seyidoğlu, 2003, 134) :

Page 43: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

29

Ø Vergi oranlarındaki farklılıklar,

Ø Politik riskler,

Ø İşlem maliyetleri,

Ø Hükümet kontrolleri, gibi birçok etken olabilmektedir.

2.1.3. Portföy Dengesi Yaklaşımı

Portföy dengesi modelinin temelini, Markowitz (1952) ve Tobin (1958)’in para

talebi ve portföy teorisi üzerine yapmış oldukları çalışmalar oluşturmaktadır

(Pentecost, 1991, 82).

Portfolyo dengesi yaklaşımı (Portfolio-balance approach), döviz kurlarında

görülen günlük dalgalanmaları yabancı menkul değerlerin arz ve talebindeki

değişmelerle açıklamaya çalışan bir yaklaşım sunmaktadır (Seyidoğlu, 2001, 387).

Portföy dengesi modelinde, bireyler döviz kuru riskini minimize etmek

amacıyla, çeşitli paralar tarafından portföylerini oluşturmayı tercih ederken; uluslararası

yatırımcılar da risk ve getiri faktörüne bağlı olarak, para dışı varlıkları portföylerinde

tutmak istemektedirler. Buradan hareketle portföy dengesi modelinde, bireylerin belirli

bir zaman diliminde sabit olan servetlerini, yerli ve yabancı paralar ile yurt içi ve yurt

dışı menkul değerler arasında dağıtarak portföylerini oluşturdukları söylenebilmektedir.

Parasal yaklaşım riske karşı yansızken; portföy teorisinde riskten kaçınan bireylere,

varlıkları arasında riski paylaşmak için bir risk primi eklenir. Burada önemli olan nokta,

bireylerin yurt içi ve yurt dışı varlıkları arasında yapacağı dağılımda, yurt dışı

varlıkların beklenen getiri oranlarının yurt içi varlıkların beklenen getiri oranlarından

daha yüksek olması gerektiğidir (Claassen, 1996, 60).

Konuyla ilgili ilk denge modelleri Mckinnon (1960) ve Kouri (1976)

tarafından yapılmıştır. Risk unsurunun dâhil edilmesi ile faiz paritesi şu şekilde

yazılabilmektedir:

(2.1.3.1)

: Döviz kurunun beklenen değişim değeri

: Yurt içi faiz oranı,

: Yurt dışı faiz oranı.

Page 44: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

30

Burada formül (2.1.3.1)’deki “λ” sembolü risk primini ifade etmektedir. Bu

formülden çıkarılacak sonuç: Bir para riskli duruma gelirse, uluslararası yatırımcılar

tahvil portföylerini daha az riskli konumda bulunan finansal varlıkların lehine

kullanacak olmalarıdır. Portföy dengesi modelini ifade eden formülasyonu verecek

olursak (Taylor, 1995, 31) :

(2.1.3.2)

Bu denklemin açılımını yaparsak;

(2.1.3.3)

(2.1.3.4)

(2.1.3.5)

(2.1.3.6)

(2.1.3.7)

: Özel sektörün net finansal varlığı (başlangıç servetini),

: Ulusal para arzı,

: Yurt içinde finansal varlık arzı,

: Net yurt dışı finansal varlıkları,

: Döviz kurunu,

: Ulusal para azının beklenen değer kaybını,

: Yurt içi faiz oranı,

: Yurt dışı faiz oranını göstermektedir.

Yukarıdaki denklemler, piyasa denge koşullarının yanısıra, ulusal paranın,

ulusal finansal varlıkların ve yabancı finansal varlıkların yapılarını da tanımlamaktadır.

Modelin varsayımları: (1) Yurt içi faiz oranları ile yurt dışı faiz oranları arasındaki

farkın artması sonucu, ulusal para talebinin azalacağı yönündedir. (2) Yurt dışı faiz

oranlarının yurt içi faiz oranlarına görece yüksek olması ise yurt dışı tahvil talebinin

artacağını göstermektedir. (2.1.3.6) nolu denklemden hareketle de döviz kurunda

meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle, toplam servette de bir değişmenin

gerçekleşebileceği görülebilmektedir. Bu durumda döviz kurunun, yurt içi finansal

varlıkları ve para arzını dengeleyici bir rol üstenebileceği söylenebilmektedir

(Taylor, 1995, 25–31).

Page 45: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

31

Portföy dengesi teorisinde, yerli ve yabancı varlıklar: (a) Farklı vergi

yasalarının varlığından, (b) Siyasal riskten, (c) Likidite farklılıklarından ve (d) Kur

risklerinden dolayı tam ikame edilememektedir (Baillie ve McMahon, 1990, 81).

Bu teorideki amaç, bireylerin varlık portföylerinden sağlayacakları faydayı en

üst düzeye taşıma isteğiyle işlem yapmaktır. Bu modelde, bireylerin sahip oldukları

portföylerin en uygun dağılımı, çeşitli yatırım seçeneklerinin göreceli olarak risk

düzeylerinin, getiri oranlarının ve maliyetlerinin karşılaştırılması yoluyla yapılmaktadır

(Stockman ve Hernandez, 1988, 362).

Modelin üzerinde durduğu nokta, döviz kurunun portföy dengesi üzerindeki

rolü olmaktadır. İthalat hacminin düşmesi, cari işlemler bilânçosunda meydana gelecek

olan fazlalıkların oluşmasına ve servetin artmasına neden olacaktır. Modelin

denklemlerine uyarlanarak çıkarılacak sonuç şu olmaktadır: Yurt içindeki yerleşikler

daha çok yurt içi finansal varlık ve daha az yurt dışı finansal varlık tutma arzusunda

bulunacaklardır. Bu durum ise, yabancı paranın aşırı arzına, yerli paranın değer

kazanmasına neden olacaktır. Ve sonuç olarak, oluşan cari işlemler fazlası, finansal

varlık tutuma tercihlerini etkileyerek, portföy oluşumlarını etkilemiş, döviz kurlarının

seviyesini de etkilemiş olacaktır (Krueger, 1982, 88).

Portföy dengesi modelleri çerçevesinde, ulusal faiz oranlarındaki bir artışın

anlamı, ulusal varlıkların tutulma isteğinin artması ve buna bağlı olarak da para

talebinin artması anlamını taşır. Bu işleyiş sonucu, ulusal paranın değer kazanması yolu

ile döviz kurunu düşürücü etkide bulunmaktadır. Dış faiz oranının artması sonucu ise

sürecin tam tersi olarak işlemesine neden olmaktadır. Yani, döviz kurunun yükselerek

ulusal paranın değer kaybetmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Sonuç olarak, ekonomik

ajanlar, portföy bileşimlerini, faiz oranlarındaki ve döviz kurundaki değişimlerin etkisi

altında belirlemektedirler (Oskooee ve Pourheydarian, 1990, 918–920).

Portföy dengesinin bir diğer önemli özelliği : “Güvenli Sığınak Etkisidir” (safe

heaven effects). Güvenli sığınak etkisi durumunda, politik risklerin varlığının olması,

yurt içi ya da yurt dışı varlıkların getiri oranlarında değişiklik göstermektedir. Bunun

anlamı da, büyük oranlarda sermaye kaçışı olabilmektedir. Latin Amerika ülkelerinde

görülen üç haneli yüksek enflasyon rakamlarının yanı sıra, savaş ve politik istikrarsızlık

gibi nedenlerden de kaynaklanabilmektedir. (Stockman ve Hernandez, 1988, 370).

Ekonomik ve siyasi anlamda istikrarlı bir yapıya sahip olan ülke paralarının,

uluslararası piyasalarda değerlenmesinin arkasında bu etki açıklayıcı olabilmektedir.

Page 46: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

32

İstikrarsız bir yapının varlığı halinde, fonlarda gözlenecek davranış, daha güvenli piyasa

yapılarına sahip ülkelere kaymak yönünde olacaktır (Visser ve Smits 1993, 29).

Parasalcı yaklaşım ile portfolyo dengesi yaklaşımının benzer yönlerinin

bulunması ile birlikte, iki teori yerli menkuller ile yabancı menkullerin birbiri arasındaki

ikame etkisinin varlığı hususunda farlılıklar göstermektedirler. Şöyle ki: Parasalcı

yaklaşım yerli menkul değerler ile yabancı menkul değerlerin birbiri arasındaki ikame

etkisinin tam olarak var olduğunu belirtmektedir. Bunun anlamı, yatırımcı açısından

yabancı menkul değer tutmakla, yerli menkul değer tutmanın taşıdığı risk açısından

hiçbir farkın olmadığıdır. Yatırımcının risk primi talep etmemesinin nedeni de bu

düşünceye dayanmaktadır. Öte yandan portfolyo dengesi yaklaşımında ise: Yatırımcı

tüm servetini tek bir menkul değerde değerlendirmemektedir. Aksine bugünkü satın

alma gücünü geleceğe de aktarabilmek için servetini büyütme güdüsüyle, yatırım

kalemlerinde çeşitlendirmeye gidecektir. Bu nedenle de oluşabilecek risk unsurlarına

karşıda risk primi talebi söz konusu olabilmektedir (Floyd, 1972,8).

Teorinin temelinde yatan düşünce, belirli bir sermaye fonuna sahip olan

yatırımcının yatırım davranışı, bu fonları çeşitli menkul değerler arasında dağıtmak

şeklinde olacaktır. Bu dağıtım sırasında amaç, kabul edilebilecek bir risk düzeyinde

maksimum gelirin elde edilmesi olmalıdır. Bu nedenle her menkul değerin risk ve

beklenen getiri oranlarının karşılaştırılası sonucu, uygun olan karar verilecektir. Öte

yandan mali araçların getiri oranları artma eğilimi gösterdikçe, taşıdığı risk düzeyinin de

artacağı unutulmamalıdır. Burada verilecek olan karar, fon sahiplerinin kişisel

tercihlerine göre değişim göstermektedir. Riskten kaçınan (risk aversers) yatırımcının,

beklenen getiri oranı düşük olmasına rağmen, riskten kaçınmak için en az riskli menkul

değerlere yatırım yapacaktır. Risk almaktan hoşlanan (risk takers) yatırımca ise

beklenen getiri oranı en yüksek olan menkul değere yatırım yapmaktan çekinmeyecektir

(Seyidoğlu, 2001, 388).

Bir menkul değerin beklenen getiri oranı (expected rate of return) faiz veya

temettü gelirleri ile yatırım süresi içinde ortaya çıkacak sermaye kazanç ve kayıplarının

toplamından oluşmaktadır. Tahviller üzerinden sabit bir faiz geliri sağlanırken, hisse

senetleri üzerinden temettü (divident) geliri sağlanmaktadır. Menkul değer

yatırımlarının taşıdıkları riskleri: Kur riski, siyasal riskler ve ticari riskler olarak

sıralamak mümkündür. Elbette ki tüm bu unsurlar yatırımcının kararlarını ve elde

edeceği getiri oranlarını etkilemektedir. Ancak bu risklerden en önemlisi kur riski

olmaktadır. Bir örnekle açıklayalım: Yatırım süresi içinde kurlarda meydana gelebilecek

Page 47: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

33

bir düşüş, yatırımcının faiz gelirlerinin dolayısıyla da sermaye kazançlarının azalmasına

neden olacaktır (Seyidoğlu, 2001, 390).

Portfolyo dengesi teorisi, kısa vadeli uluslararası sermaye akımları ile döviz

kurlarında görülen günlük iniş ve çıkışları açıklamaktadır. Kısa vadeli sermaye ve döviz

kurlarındaki değişmeleri açıklamak için “sürekli akımlar” ve “stok düzenlemeler”

bölümleri üzerinde durmaktadır (Ertürk, 1994, 43).

Şöyle ki, menkul değerlerin beklenen getiri oranları ve risk oranlarını etkileyen

unsurlardan herhangi biri üzerinde değişiklik söz konusu olduğu durumda yatırımcı

portfolyosunda stok düzenlemelere (stok adjustment) gidecektir.

Portfolyo dengesi teoremine göre, döviz kurlarındaki değişimi göstermek

amacıyla bir örnek vermek gerekirse: MB’nın devlet tahvili satışına girişmesi halinde

mevcut para arzında azalmalar başlayacaktır. Tahvil alımlarının artması ise, tahvil

fiyatlarında düşme ve faiz oranlarında yukarıya doğru tırmanma görülmesine neden

olacaktır. Yurt içi faiz oranlarındaki artış sonucu, yatırımcılar portfolyolarındaki

düzenlemelerini daha yüksek faiz oranlarına sahip olan yurt içi tahvillerden yana

kullanacaklardır. Diğer taraftan, yerli tahvillerle yabancı tahviller arasındaki bu

etkileşim sonucu, döviz talebinde düşmeye neden olduğu gözlemlenecektir. Bunun

anlamı ise, yerli para talebindeki artışın döviz kurunu düşürücü etkide bulunması ve

artan ulusal faizlerle de yurt dışına sermaye çıkışının engellenmiş olmasıdır.

Uluslararası mali sermaye akımlarını stok değişkeni olarak değil, akım

değişkeni olarak ele alan portfolyo dengesi teorisi, mali akımlar üzerinde durarak

kurlardaki anlık değişimleri açıklamaya çalışmaktadır. Uluslararası sermaye akımları,

hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde ki yatırımcılara, portföy farklılaştırması

yoluyla, risklerin dağıtılarak getiri sağlama olanağı vermektedir (Fisher, 1998b, 3).

2.2. Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Makro Ekonomik Etkileri

Uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleşmesini savunanların temelinde,

uluslararası sermayenin ekonomik etkinliği artıracağı tezi yatmaktadır. Bu tezin

dayanağını ise, uluslararası mali piyasalarda işlem yapanların, tasarruf sahiplerinin

portföy tercihlerini en etkin şekilde değerlendirebileceklerine, en yüksek getiriyi

sağlayacak olan yatırımlara yönelteceklerine, mali varlıkları, riskleri ve getirilerini en

doğru şekilde değerlendireceklerine olan inanç yatmaktadır (Taylor ve Sarno, 1997,

453). Uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleşmesini savunanların bir diğer

Page 48: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

34

nedenini, uluslararası sermaye yatırımcısının, ülkelerin politika uygulamalarına anında

tepki vererek iyi ve kötü politikaların belirlenmesinde etkili olabilecekleri

oluşturmaktadır. Bu şekilde hükümetlerin daha piyasa yanlısı, daha disiplinli politikaları

izleyeceği savunulmaktadır (Obstfeld, 1998, 10). 1990’larda görülen hızlı serbestleşme

politikalarının gelişmekte olan ülkelere yansımaları karşısında oluşan tezler ise tam

tersini oluşturmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen serbestleşme

eğiliminin biçimi ve hızı noktalarında tartışmalar aynı yönde olmaktadır. Gerekli mali,

hukuki ve kurumsal altyapıların sağlam temellere oturtulmadan, serbestleşme

politikalarına geçilmesi, birçok gelişmekte olan ülkede krizlerle sonuçlanmıştır. Rodrik

(2001), gelişmekte olan ülkelerin seçmiş oldukları serbestleşme politikalarının olumsuz

etkiler yaratabileceğini, bu ülkeler için asıl gerekli olan, sürdürebilir kalkınma

stratejilerini geri plana ittiğini ve küresel ölçekte adil olmayan dağılımlara yol açtığını

belirtmektedir.

Dünya’da, 1929 yıllarından itibaren başlayarak 1930’lu yıllara gelindiğinde

hızlanma gösteren ekonomik krizler karşısında, Keynesyen nitelikteki politikalar olan,

devlet düzenlemeleri ve müdahaleleri içeren uygulamalar ile kriz ortamından çıkılmıştır.

Keynesyen politika uygulayıcılarının karşısında bulunan liberal eksenli politika

savunucuları tarafından, yaşanan krizlerin temelinde kamu otoritelerinin piyasaya fazla

müdahale ederek küreselleşen dünya oluşumunun, fazla düzenleyici ve müdahaleci bir

yapıya sahip piyasalardan olumsuz yönde etkilendiklerini savunmuşlardır. Yeni

küreselleşen dünyanın ekonomik kriz yaşayan ülkelere önerdikleri politikalar:

serbestleşme (liberalizasyon), düzenlemeden vazgeçme (deregülasyon), özelleştirme,

piyasa odaklı politik oluşumları olmaktadır (Berksoy, 1995, 597). Diğer taraftan

günümüz 2008 küresel krizinde, gelişmiş ülke ekonomilerinin önermiş oldukları

politikaların aksine, piyasaları rahatlatmak ve krizin boyutlarının daha da derinleşmesini

engellemek adına devlet tarafından yapılan kaynak aktarımları serbest piyasa işleyişine

aykırı bir davranış olarak görülmemektedir.

Yurt dışı kökenli kısa vadeli finansal sermaye (sıcak para) hareketlerinden

sağlanan finansal arbitraj getirisi bu hareketlerin devamlılığını sağlayan bir güç unsuru

olmaktadır. Sermaye akımları, ulusal ekonomide risk yapısının oluşmasında ve mali

piyasalarda kırılganlıkların oluşmasında da önemli rol oynamaktadır. Bu kırılganlıkların

en önemli göstergeleri: Artan dış ticaret ağığı, cari işlemler açığı ile kısa vadeli dış

borçlar ve TCMB (Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası) döviz rezervleri oranları

oluşturmaktadır (Yeldan, 2005,2).

Page 49: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

35

2.2.1. Döviz Rezervlerine ve Enflasyona Etkisi

Rezerv artışı ile genişleyen parasal taban, enflasyonist etkinin oluşmasına yol

açmaktadır. Oluşan bu etkinin ortadan kalkabilmesi için MB’ları sterilizasyon işlemine

gidebilmektedir. Ancak sterilizasyon işlemi, kamunun faiz yükünü artırmasının yanında,

kamunun elinde birikmiş olan fonlar, faiz ödemeleri ve kamu harcamaları yoluyla

ekonomiye aktarılarak enflasyonist etkilerin daha da artmasına neden olmaktadır

(Helleiner, 1997; Yentürk, 1997; UNCTAD, 1999).

Gelişmekte olan ülkeler açısından rezerv biriktirmek kendilerini kısa vadede

girişilen yükümlülüklere ve spekülatif nitelikli ataklara karşı korumaları açısından önem

taşımaktadır. Kısa vadeli sermaye hareketlerinin, ülke içinde risk düzeylerinin artmasına

bağlı olarak, anında geri çıkabilme özellikleri itibari ile döviz piyasasında güvence

oluşturmak için rezerv birikimi önemli olmaktadır

Aşağıdaki Tablo 2.1 ‘de gelişmekte olan ülkelerin, belirtilen sermaye akımları

dönemi boyunca makroekonomik değişiklikleri verilmektedir. Tablo 2.1’den sermaye

hareketliliğinin yaşandığı dönemlerde, enflasyon ve kur değişimlerinin ne yönde olduğu

görülebilir. Akımların arttığı yıllar arasında GSMH artışı yaşanmış, enflasyon kaleminin

değimi oldukça yüksek miktarlarda olmuş ve kurda değerlenme yönünde hareket

etmiştir. Sermaye girişinin para arzındaki genişlemeye olan etkisinin

sınırlandırılmasıyla ya da sermaye girişinin döviz kuru üzerindeki etkisinin gibi

yöntemlerle enflasyonun kontrol edilmesi mümkün olmaktadır (Uzunoğlu vd., 1995,

73).

Page 50: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

36

Tablo 2.1. Gelişmekte Olan 20 Ülkede Makroekonomik Değişme

Kaynak: World Bank, 1997

NOT: Reel efektif döviz kurunda pozitif sayılar değerlenme anlamındadır. Cari işlemler dengesi

rakamlarında eksi işaret gelişme anlamındadır.

1990’lı yıllarda gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımlarının artması ile

nominal ve reel anlamda rezerv artışı gözlenmiştir. 1990’lı yıllarda Latin Amerika’ya

giren sermaye enflasyonu düşürücü etkide bulunmuştur. Ülkeye giren dövize karşılık

para arzı artmış, yine de enflasyon üzerinde düşürücü etkide bulunmuştur. Bunun

nedeni, yerli paranın yurt içine giren döviz karşısında enflasyondan daha düşük

oranlarda devalüe edilmiş olmasıdır. Faiz oranları yüksek tutulurken, sermaye girişi

döviz üzerinden yüksek getiri sağlamaya devam ederek, sıcak para girişleri teşvik

edilmiştir. Sermaye akımları tüketim artışına yol açarak, istikrasız bir yapı da

ÜLKE AKIM

DÖNEMİ

GSMH

ARTIŞI

(yıllık%)

ENFLASYON

ARTIŞI

(yıllık%)

CARİ

İŞLEMLER

REEL

EFEKTİF

KURDA

DEĞERLENME

Arjantin 1991-1994 9. 1 -801. 1 1.8 91.7

Brezilya 1992-1995 3. 1 -93.5 0.6 7.4

Şili 1989-1995 5.7 -4. 1 -4.9 -25.5

Kolombiya 1992-1995 1.6 -4.8 4.9 14.7

Macaristan 1993-1995 7.5 -5.5 9.8 18.9

Hindistan 1992-1995 -0.7 0. 1 -1. 2 -30.8

Endonezya 1990-1995 2. 2 1.3 0. 2 -29.4

Kore 1991-1995 -2.5 0.8 5 4.4

Malezya 1989-1995 4 1.4 2.9 -24.5

Meksika 1989-1994 2.9 -74.4 7. 1 20

Fas 1990-1995 -3.3 0. 1 0. 1 -6.5

Pakistan 1992-1995 -2.3 1.7 0.9 -9

Peru 1990-1995 3.3 -79. 1 1.4 120.9

Filipinler 1989-1995 2. 2 -3. 1 0.7 -10.7

Polonya 1992-1995 8.5 -146.7 3.9 37.9

Sri Lanka 1991-1995 2 -2. 2 -0. 2 0.6

Tayland 1988-1995 0.9 -1. 1 2.3 -18.9

Tunus 1992-1995 0.5 -2. 2 3.7 0.6

Türkiye 1992-1993 1.4 5 1.4 1

Venezuela 1992-1993 -5 -2.7 14.6 9.8

Page 51: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

37

sağlamasına rağmen Arjantin, Brezilya ve Peru’da hiperenflasyonu dizginlemiş olması

nedeniyle, ekonomik bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Meksika’da ise,

enflasyonun düşmesindeki en önemli neden: Sermaye girişinin parasal genişleme

etkisini hafifletmek için uygulanan sterilizasyon ve sıkı para politikaları olmuştur

(Ocampo, 2000, 165).

2.2.2. Tasarruflara ve Yatırımlara Etkisi

Gelişmekte olan ülkelere akan sermayenin niteliğini, reel yatırımlardan ziyade

rantiyelerin spekülatif nitelikli yatırımları oluşturmaktadır. Bu nedenle de spekülatif

nitelikli yatırımlar, yatırımların ülkeler arası getiri oranlarının ve yurt içi ile yurt dışı

faiz oranlarının yakınlaşmasını niteliği gereği mümkün kılmamaktadır (Yentürk, 1990,

90). Çünkü gelişmiş ülkeler yüksek oranlardaki faizlerin kamuya getirdiği borç yükü ve

olumsuz makro ekonomik etkileri kendi ülke ekonomilerine de yansıtmak

istemeyeceklerdir. Sermaye girişlerinin artması ile değerlenen yerli para karşında talep

üzerinde genişleme meydana gelmektedir. Ticarete konu olan ve olmayan mallar

arasında, sermaye girişinin yarattığı değerlenen yerli para, ticarete konu olan malların

aleyhine bir gelişme izlenmesini gerekli kılacaktır. Yerli üretimle karşılanan ticarete

konu olmayan malların üretimi artan taleple artacaktır. Öte yandan ticarete konu olan

mallara olan talep artışı, ithalat kanalından karşılanabilinecektir. Bu durumdan da,

sermaye girişinin hizmet sektörüne ve ticarete konu olmayan sektörlere yapılan

yatırımların artması anlamına gelmektedir (Jourmard ve Reisen, 1992, 374; Uygur,

1994, 48).

Tablo 2.2. Ticarete Konu Olmayan Sektörlerin Göreli Fiyatları

1973 1983 1986 1990 1993 1996 1999

Arjantin 97 98 105 106 120 115 126

Meksika 102 107 106 114 119 114 120

Endonezya 121 91 93 85 90 91 138

Kore 109 99 106 123 133 140 138

Filipinler 110 93 89 86 102 104 109

Tayland 103 109 119 114 117 120 122

Türkiye 108 105 109 123 154 149 176

Kaynak: Yentürk, 2003,

Page 52: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

38

Tablo 2.2’den de görüldüğü üzere, incelenen ülkelerin 1973 ile 1993 yılları

arasında Filipinler ve Endonezya hariç diğer Latin Amerika ve Güney Doğu Asya

ülkelerinde ticarete konu olmayan malların göreli fiyatlarında artış görülmektedir.

Buradan çıkarılacak sonuç, serbestleşme politikaları ile dışa açılmanın beklenilenin

aksine kârlılığın ticarete konu olmayan sektörlerde görüldüğüdür. Öte yandan yaklaşık

yirmi yıllık sürenin dikkate alınması ile yapılan analiz dâhilinde fiyat artışları çok büyük

oranlarda artışlar olarak değerlendirilmeyebilinir.

Gelişmekte O lan Ülkelere Yönelik Sermaye Ak ımları (Arjantin)

-50000000000

500000000010000000000

1500000000020000000000

2500000000030000000000

35000000000

1970

1972

1974

1976

1978198

0198

2198

4198

61988

1990

1992

1994

1996

19982000

Portfolyo Yat ırımları(ABD Doları) Özel Sermaye Akımları(ABD Doları)

Doğrudan Yabancı Sermaye (ABD Doları)

Grafik 2.2. Gelişmekte Olan Ülkelere Yönelik Sermaye Akımları (Arjantin)

Kaynak: Yentürk, 2003, 12

Page 53: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

39

Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları (Meksika)

-5000000000

0

5000000000

10000000000

15000000000

20000000000

25000000000

30000000000

2000

Portfolyo Yatırımı (ABD Doları)Doğrudan Sermaye Akımı (ABD Doları)Özel Sermaye Akımları (ABD Doları)

1998

1996

1994

1992

1990

1988

1986

1984

1982

1980

1978

1976

1974

1972

1970

Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları (Meksika)

-5000000000

0

5000000000

10000000000

15000000000

20000000000

25000000000

30000000000

2000

Portfolyo Yatırımı (ABD Doları)Doğrudan Sermaye Akımı (ABD Doları)Özel Sermaye Akımları (ABD Doları)

1998

1996

1994

1992

1990

1988

1986

1984

1982

1980

1978

1976

1974

1972

1970

Grafik 2.3. Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları( Meksika) Kaynak: Yentürk, 2003, 13

Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımıları (Brezilya)

-10000000000

0

10000000000

20000000000

30000000000

40000000000

50000000000

60000000000

1970

1972

1974

1976

1978

1980

1982

1984

1986

1988

1990

1992

1994

1996

1998

2000

Portfolyo yatırımı (ABD Doları)Doğrudan Yabancı Sermaye Akımı (ABD Doları)Özel Sermaye Akımları(ABD Doları)

Grafik 2.4. Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları (Brezilya) Kaynak: Yentürk, 2003, 14

Page 54: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

40

Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları (Şili)

-4000000000

-2000000000

0

2000000000

4000000000

6000000000

8000000000

10000000000

12000000000

14000000000

Portfolyo Yatırımı (ABD Doları)Doğrudan Yabancı Sermaye (ABD Doları)Özel Sermaye Akımları (ABD Doları)

2000

1998

1996

1994

1992

1990

1988

1986

1984

1982

1980

1978

1976

1974

1972

1970

Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları (Şili)

-4000000000

-2000000000

0

2000000000

4000000000

6000000000

8000000000

10000000000

12000000000

14000000000

Portfolyo Yatırımı (ABD Doları)Doğrudan Yabancı Sermaye (ABD Doları)Özel Sermaye Akımları (ABD Doları)

2000

1998

1996

1994

1992

1990

1988

1986

1984

1982

1980

1978

1976

1974

1972

1970

Grafik 2.5. Gelişmekte Olan Ülkelere Sermaye Akımları (Şili)

Kaynak: Yentürk, 2003, 15

Grafik 2.2, 2.3, 2.4, 2.5 IMF’nin yapısal uyum programlarını izleyen,

gelişmekte olan ülkenin sermaye girişlerinin türleri yıllara göre verilmektedir. Genel

olarak, sermaye girişlerinde özellikle 1990 yılından sonra bir sıçrama görülmekle

birlikte; sermaye girişlerinin türlerine bakıldığında portfolyo ve özel sermaye

girişlerinde artış görülmektedir. Buradan çıkarılabilecek sonuç: 1990’lı yıllardan

itibaren gelişmekte olan ülkelere yönelen uluslararası sermaye hareketlerinin, kısa

dönemli niteliği ağır basan portfolyo ve özel sermaye akımları olarak arttığı; uzun

vadeli sermaye akımlarının ise azaldığı görülmektedir.

Yapılan ampirik çalışmalar şunu göstermiştir: Sermaye girişleri ile yabancı

tasarrufların yurt içi yatırımlar için kaynak oluşturması beklenirken, yabancı

tasarruflar tüketim talebini artırıcı bir etken rolünde bulunmaktadır .

Tablo 2.3 ve Tablo 2.4’de gelişmekte olan ülkelerdeki dış finansman

göstergelerinin, fonların kaynaklarının ve kullanım alanlarının incelenmesi bakımından

bilgi vermektedir. Net kısa vadeli akımların 1998 ve 1999 yılarında eksi değere düşmesi

ve sermaye çıkışlarının artması dikkat çekmektedir. Öte yandan gelen sermaye

akımlarının sermayenin çıkışının finansmanında kullanıldığı görülmektedir. 1990

Page 55: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

41

sonrası Uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile beklenen yabancı

tasarrufların yurt içi yatırımların finansmanında kullanılmasını beklemek, gerçekleşen

durumu yansıtmamaktadır.

Tablo 2.3 Gelişmekte Olan Ülkelerin Dış Finansman Gelişmeleri

(milyar dolar)

1991 1992 1996 1997 1998 1999 2000

FONLARIN

KAYNAKLARI 143. 1 194.0 354.4 358.7 283.7 246. 2 299.3

Net Uzun Vadeli Akımlar 123.0 155.8 311. 2 342.6 334.9 264.5 295.8

Net Kısa Vadeli Akımlar 20. 1 8. 2 43. 2 16. 2 -51. 2 -18.3 3.5

FONLARIN

KULLANIMI 143. 1 94.0 354.4 358.7 283.7 246. 2 299.3

Cari İşlemler Açıkları 76.5 85.0 114.5 101.3 46. 1 -26.8 -60.3

Rezerv Değişimleri 49.7 16.0 89.6 29. 1 49.0 26. 2 53.0

Sermaye Çıkışı (Net Hata

Noksan) 16.9 93. 1 150.3 228.3 188.5 246.9 306.6

Kaynak: Kont, 1998, 63

Eatwell (1996, 21), 54 ülke için yapmış olduğu çalışmada yatırımların GSMH’

ye oranlarının, 1960–1971 döneminden itibaren düşmeye başladığını, GSMH

büyümesinin ise % 30 ile % 60 arası azalttığını; faiz oranlarının 1980’lerden sonra

yükselmeye başladığını; risklerin transferlerinin söz konusu olduğunu ve yurt içi

tasarruf düzeylerinin yurt içi yatırımlar sınırlı kaldığını belirtmektedir.

Neoklasik iktisadın söylemine dayanan yerli tasarrufların yetmediği

durumlarda, yabancı tasarrufların yurt içi yatırımlara kaynak olacağı düşüncesi, yapılan

ampirik çalışmalarca sınanmıştır. Frenkel, Fanelli ve Rozenvurcel (1993)’in Latin

Amerika ülkeleri üzerine (Arjantin, Meksika, Şili, Kolombiya, Brezilya) 1980–1988

dönemleri için yapmış oldukları çalışmaya göre, yurt içi tasarrufların yetmediği

durumlarda başvurulan yurt dışı tasarruflar yurt içi yatırım düzeylerini artırmak yerine,

yurt dışına yapılan kaynak transferini artırmıştır. Bir diğer bulguları ise, artan faiz

ödemeleri nedeniyle, yabancı tasarruflar yurt içi tasarruflardan daha düşük olduğu

Page 56: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

42

gözlenmiştir. Yani yabancı tasarrufların düştüğü dönemlerde yurt içi tasarrufların arttığı

görülmektedir.

Calvo vd. (1993, 325) ise yapmış oldukları çalışmada, Latin Amerika

ülkelerine yönelen sermaye akımı sonucunda, rezerv birikimine ayrılmayan sermayenin

cari açıkları artırdığı; ihracat ve ithalat arasındaki dış dengenin ucuzlayan ithal ürünleri

yoluyla dengeyi ihracat aleyhine bozduğunu, talep ve tüketim düzeylerinde bir artışa yol

açtığını, yurt içi tasarrufların azaldığını belirtmektedirler.

Agosin (1994, 42), dış tasarrufların yurt içi yatırımları artıracağı tezine karşılık

olarak, sekiz Latin Amerika ülkesi için panel veri yöntemini kullanarak kamu, makine-

teçhizat ve özel yatırımları tahmin eden denklemlerinde yatırımlar ve dış borç servisi

arasında negatif bir ilişki olduğunu tespit ederek, aşırı borçlanmanın yurt içi yatırımları

ve tasarrufları azaltacağını doğrulamaktadır.

Eatwell (1996, 12), yapmış olduğu çalışmada finansal serbestliğin yatırımları

artıracağı tezini test etmiş; 54 ülke için yatırım /GSMH oranlarını 1960–1971, 1972–

1981, 1982–1991 şeklinde üç döneme ayırarak incelemiştir. Çalışmanın sonucunda da

finansal serbestliğin arttığı son dönemde (1982–1991), yatırımların 35 ülkede azalırken

19 ülkede arttığını; yine son dönemde OECD ülkelerinde yatırım oranlarının 16 ülkede

azalma 4 ülkede artma eğilimi gösterdiğini; 10 Latin Amerika ülkesinde ise son

dönemde 9 ülkede yatırım oranlarının azaldığını tespit etmiştir.

2.2.3. Tüketim Etkisi

Sermaye girişlerinin, tüketim düzeyi üzerinde artan bir etkiye sahip olduğu

görülmektedir. Spekülatif nitelikli kısa vadeli sermayenin, hızla girdiği ülkelerde

görülen durum, ekonominin hızla büyümesinin ardından bu büyümenin özel tüketim

artışını tetiklemesi şeklinde olmaktadır (Calvo ve Vegh, 1999; Hamann, 2001).

Kamunun sermaye girişleri ile cari harcamalarını artırma eğiliminin yanı sıra, yüksek

faiz ödemeleri ile yapılan transferler tüketim artışını artırmaktadır. Diğer bir faktör,

bankaların yüksek faiz oranlarını reel sektöre yönlendirmekte karşılaştıkları sorunlar,

tüketici kredilerini artırarak tüketim artışına sebep olmaktadır. Yerli paranın

değerlenmesi sonucu ithal mallarının ucuzlaması ile tüketim hızı artmakta; sermaye

girişleri ile finanse edilmeye çalışılması ise krizlerin oluşmasında elverişli ortamlar

yaratmaktadır (Ülengin ve Yentürk, 2001; Onaran ve Yentürk, 2001).

Page 57: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

43

1980’lerde Latin Amerika’da görülen ekonomik daralmanın ardından,

1990’larda serbestleşme politikalarının uygulanmaya başlanması sonucu, sermaye

akımlarının özellikle gelişmekte olan ülkelere akmasını sağlamış; mali rahatlama

yaşanmıştır. Ancak hızla giren büyük miktarlardaki sermaye akışı, 1994 Meksika

krizinin yaşanmasının ardından, ülkeyi hızla terk ettiği görülmüştür. Arjantin’de de

görülmeye başlayan ekonomik yapıdaki bozukluklar, 1995 yılının sonlarına

gelindiğinde, yurt içi sabit yatırımlarda azalma ve ekonomik daralma olarak etkilerini

göstermiştir. 1996 yılında tekrar sermaye hareketlerini çekmeye başlayan Latin Amerika

ülkelerinde büyüme oranı % 1.9 olarak gerçekleşmiştir. Sermaye akımlarının büyük bir

kısmı ise özelleştirilen kuruluşlar ve kısa vadeli sermaye hareketlerinden sağlanmıştır

(French-Davis ve Reisen, 1999).

Reinhart ve Vegh’in (1995, 359) yaptıkları çalışmada, Latin Amerika’ya

özellikle 1990 ve 1991 yıllarındaki sermaye akımlarının tüketim harcamalarının ve özel

tasarrufların düzeyinde artışa neden olduğunu belirtmektedirler. Enflasyonda istikrar

sağlama ve döviz kuruna bağlı ekonomik programların, ülke ekonomilerinde başlangıçta

tüketim patlaması ve ekonomik daralmaya neden olduğunu belirtmektedirler. Bu

durumun arkasında, bu tür programların başlangıçta faiz oranında düşme ve halkın

çoğunluğunun programın sürekliliğine olan inançsızlığının bir yansıması olduğu

gösterilmektedir. Arjantin, Şili, Meksika, Brezilya, Uruguay ve İsrail bu durumu

yaşayan ülkeler arasında sayılmaktadır.

Kaminsky, Lizondo ve Reinhart (1998, 12) yapmış oldukları 28 ampirik

çalışma üzerine, kredi büyümesinin kriz öncesi görülen en yaygın davranış olduğunu

tespit etmişlerdir. Öte yandan Hamann (2001, 82) sabit kur rejime dayalı olan istikrar

programlarının yürütüldüğü dönemlerde tüketim artışı ile karşılaşıldığını belirtmektedir.

2.2.4. Cari İşlemler Üzerine Etkisi

Cari işlemler hesabını iki şekilde tanımlamak mümkündür: İlki ödemeler

bilânçosu kayıtlarından elde edildiği şekilde net mal ve hizmet ihracatı ile karşılıksız

transferler dengesinin toplamından oluşmaktadır. Mal ticaretinden kaynaklanan net

ihracata transit ticaret gelirleri, navlun, sigorta ve taşımacılık gibi ticaretin

gerçekleşmesini temin edici çeşitli hizmet gelirleri de dâhil edilmektedir; ikinci olarak

da, milli gelir hesaplarını kullanılması ile cari işlemler dengesi ve sermaye akımları

arasındaki etkileşim görülebilmektedir. Bir ülkenin belirli bir zaman dilimi içerisindeki

Page 58: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

44

cari işlemler dengesi yerleşiklerin yabancı ülkelerin gelir veya üretimleri üzerinde

bulunan haklarındaki artış ile yabancıların yurt içi gelir veya üretim üzerindeki benzer

şekilde sahip oldukları haklarındaki artış arasındaki farkı ifade etmektedir (Obstfeld ve

Rogoff, 1994, 32).

Cari işlemlerde oluşan açıkların ne anlama geldiğini açıklayacak olursak:

Bireylerin dış tasarrufları kullanmaya karar verdikleri, dış yükümlülüklerde artış ya da

uluslararası rezervlerde azalma durumunu ifade etmektedir.

Sermaye girişleri, cari açığın finansmanında kullanılması, reel döviz kurunu

değerlendirmesi, ithalat ve ihracat dengesi arasında ithalatın eğilimini artırarak;

uluslararası düzeyde rekabet gücünü zedelemesi nedeniyle cari işlemler hesabında

açıkların oluşmasına yol açmaktadır (Danışoğlu, 2001, 114).

Tablo 2.4. 1980–1989 ve 1990 sonrası Dönemi Net Sermaye Girişlerinin Ayrıştırılması

1980-89

NKI(nr)

1980-89

NKO(r)

1980-89

KFL

Arjantin -18948 -4153 -23101

Brezilya 3452 -10431 -6979

Şili 2913 1360 4273

Kolombiya -9423 -2101 -11524

Mısır -1934 1034 -899

Hindistan -206 -494 -700

Endonezya 3920 -7592 -3672

Kore 2796 -5642 -2846

Malezya 2393 -5970 -3577

Meksika 6 -39061 -39055

Pakistan 1794 -1135 659

Peru 79 -3200 -3120

Filipinler -339 -705 -1044

G. Afrika 399 -8683 -8284

Tayland 9434 2379 11813

Türkiye 2454 213 2667

TOPLAM -1209 -84180 -85390

Kaynak: Boratav, 1993, 22

Not: NKI (nr): Yerleşik Olanların Sıcak Para Hareketleri; NKO (r): Yerleşik Olmayanların Sıcak Para Hareketleri; KFL: Net Sıcak Para

Page 59: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

45

Tablo 2.5 1990 ve Sonrası Döneminde Net Sermaye Girişlerinin Ayrıştırılması

(Milyon Dolar)

1999-2000

NKI(nr)

1999-2000

NKO(r)

1990-2000

KFL

Arjantin 3193 -41616 -38423

Brezilya 10932 -42959 -32027

Şili 12273 -13885 -1612

Kolombiya 2590 -5146 -2556

Mısır 2666 -9683 -7016

Hindistan 31117 -2738 28399

Endonezya -7774 -3243 -11017

Kore 48938 -48382 555

Malezya 7252 -9526 -2274

Meksika 45039 -79847 -34808

Pakistan 5587 -2061 3526

Peru 2887 4257 7144

Filipinler 13061 -15849 -2788

G. Afrika 36283 -28411 7872

Tayland 24158 -23239 919

Türkiye 19493 -19231 262

Toplam 257715 -341558 -83843

Kaynak: Boratav, 1993, 28

Tablo 2.4, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 16 gelişmekte olan ülke için net

yabancı sermaye girişlerinin 1980–1989; Tablo 2.5 ise 1990–2000 dönemleri itibari ile

ayrıştırılmasını sağlayarak gözlem yapılmasına olanak sağlamaktadır. Sermaye

hesabının serbestleştirilmesinin esas olarak, “sıcak para” hareketlerini hedef aldığı

bilinmektedir. 1990 sonrası net sıcak para bilançosunun negatif olduğu bu durumun

çoğu için geçerli olduğu görülmektedir. Sermaye Hesabının serbestleşmesi ilei hem

yerleşiklerden kaynaklanan sıcak para girişleri hemde yerleşik olmayanlardan

kaynaklanan sıcak para çıkışları büyük artışlar göstermişdir.

Wong ve Carranza (1998, 228), cari işlemler ve sermaye hesabı arasındaki

nedensellik ilişkisini test etmek için Arjantin, Meksika, Tayland ve Filipin gibi

gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini ele alarak yapmış oldukları çalışmanın

sonucunda, sermaye hareketlerinin cari işlemler hesabında açıklara yol açtığını; sermaye

Page 60: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

46

hesabının ve cari işlemler hesabının karşılıklı olarak etkileşim içerisinde olduğunu ve

1980’lerin sonundan 1990’ların ortalarına kadar sermaye hareketlerinde görülen

serbestleşme hareketlerinin hızla arttığı sonucuna varmaktadırlar.

Sermaye hareketlerinin serbestleşmesinin ardından hızlanan sermaye

akımlarının etkilerini inceleyen Kaminsky vd.(1998), Calvo ve Vegh (1999) ve Calvo

vd. (1993), öncelikle yerli paranın değer kazandığını, ekonomide büyüme görüldüğünü,

daha sonra da cari işlemler dengesi açıklarının ortaya çıktığını ya da var olan açıkların

daha da arttığını belirtmektedirler. Sermaye girişleri tarafından finanse edilmeye

çalışılan cari açıkların, belli bir süre sonra sermaye girişlerinin üzerine çıktığı

görülmektedir (Taylor ve Sarno, 1997, 455).

Net sermaye girişlerinin rezerv artışına ayrılmaması veya bir sermaye çıkışının

olmaması, girişlerin cari açığı finanse etmekte kullanıldığı anlamını taşımaktadır. Yani

sermaye girişleri döviz bolluğu yaratması, açıkların finansmanına imkân sağlaması ve

döviz kurunda değerlenmeye yol açması nedeniyle cari açıkları artırmaktadır (Ffrench-

Davis vd., 1994, 109).

2.2.5. Döviz Kurlarına Etkisi

Finansal serbestlik sonucu, gelişmekte olan ülkelerin sermaye hesabının

açılması ile döviz kuru rejiminin nasıl olması gerektiği üzerinede birçok çalışma

gündeme gelmiştir.

Sabit kur rejimi altında, kurun değerini koruma amaçlı müdahalelerde

bulunulması, rezerv birikimini ve para arzının artmasına yol açacaktır. Bu etkileşim

sonucu da toplam talep ve enflasyon oranı artma eğilimini gösterecektir. Reel kurun

artan yurt içi fiyat seviyesi nedeniyle cari işlemler dengesini bozacaktır.

Dalgalı döviz kuru sisteminde, sermaye hesabındaki artışlar nominal döviz

kurlarının değerlenmesi sonucu, cari işlemler hesabında açıkların oluşmasına neden

olarak; uluslararası rezerv ve parasal toplamlarda bir değişmeye yol açmayacaktır.

Esnek kur politikası uygulaması, MB’na bağımsız para politikası uygulama imkânını

sunmakta ve dünya talebindeki azalmalar karşısında, para arzını artırarak para birimine

değer kaybettirmek yolu ile ekonomik daralmalardan kaçınmayı mümkün

kılabilmektedir. Burada vurgulanması gereken en önemli nokta ise: Sermaye hareketliği

altındaki ülkelerin paralarında görülen değerlenmenin, yükselen enflasyondan değil,

paranın değerindeki nominal değişimden kaynaklandığıdır (Danışoğlu, 2001, 116).

Page 61: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

47

Sabit ve dalgalı döviz kuru sistemleri arasında, dalgalı döviz kuru sisteminin,

ülkenin para arzının, diğer ülkelerin parasal gelişmelerinden etkilenmemesi nedeniyle

üstün olduğu ifade edilmektedir. Sabit kur sisteminde, parasal bağımsızlığın

sağlanmasının güç olması, bu kur sisteminin en önemli olumsuzluğu arasında

sayılmaktadır. Ülke parasının değerinin yabancı bir para değerine sabitlenmiş olması,

arz yönünden, MB’ları yabancı para ile yerli parayı ikame etmeye çalışmaktadır.

Dalgalı kur sisteminde ise, MB’ları arasında herhangi bir ikame etme çalışması

bulunmadığı varsayılmaktadır (Miles, 1978, 428).

Sanayileşmiş ülkelerin durgunluk sürecine girmiş olmaları, dolardaki aşırı

değerlenme, dünya faiz oranlarının yükselmesi ve gelişmekte olan ülkelerin enflasyon

sorunu nedeniyle, 1980’lerde gelişmekte olan ülkeler dalgalı döviz kuru rejimine

yönelmişlerdir (Coramazza ve Aziz, 1998, 4).

IMF, spekülatif nitelikli para ataklarına en duyarlı olan ülkelerin, döviz kuru

esnekliği az olan ülkeler olduğunu savunmaktadır. Ülkelerin dış rekabet güçlerini

korumak, enflasyonist baskıları azaltmak amacıyla nominal çıpa olarak gözetimli

dalgalanmayı tercih etmelerinin yetersiz olduğunu ileri sürmektedir. Bu savunulan

görüşün arkasında, bu düzenlemelerin döviz kurunu koruyacak kadar esnek ve güçlü

mali piyasa yapısı gerektirdiği ayrıca belirtilmektedir. Öte yandan spekülatif nitelikli

atakların, mali sistemi zayıf olan, reel döviz kuru aşırı değerlenmiş, dış borç yapısında

kısa vadeli borçların ağırlıkta olduğu ülkeleri seçtiği de vurgulanmaktadır (IMF

Research Department, 1997, 3).

Güney Kore, Rusya, Brezilya ve Tayland’da yaşanan ekonomik krizlerin

ardında, sabit döviz kuru sistemini uyguluyor olmaları, bu sistemin krize açık

olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Öte yandan Türkiye, Meksika ve

Güney Afrika ülkelerinin esnek döviz kuru sistemini uygulamış olmaları ve mali

baskıları atlatabilmeleri bir kanıt olarak görülmektedir. Ancak dalgalı döviz kuru

sisteminin belirsizlik ortamı yaratması nedeniyle de, gelişmekte olan ülkelere geniş bir

band içinde dalgalanan ya da gözetimli dalgalanan bir kur sistemi önerilmektedir

(Fisher, 1999, 4).

1994’te gelişmekte olan ülke kapsamındaki ülkelerden bazıları, Kolombiya,

Şili, Meksika, reel kurlarda aşırı dalgalanmanın önüne geçebilmek için sürünen kur

bantlarını tercih etmişlerdir. Böylelikle kur, bir bant içinde dalgalanmaya bırakılarak

değerlenmesine izin verilmiş; dış faiz şoklarına karşı toplam talep üzerindeki genişletici

etkisi azaltılmaya çalışılmıştır. Diğer taraftan Asya krizinin sebepleri arasında, ülkelerin

Page 62: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

48

para birimlerini dolara bağlamış olmaları krizin en önemli nedenlerinden sayılmaktadır.

Bunun yanı sıra, Tayland, Endonezya, Rusya, Güney Kore, Brezilya’da oluşan

ekonomik krizlerin gerçekleştikleri anda sabit kur sisteminin uygulanıyor olması, bu

sistemin krizlerin oluşmasında ekonomik yapıya bağlı olarak etkili olduğu

gözlemlenmiştir. Diğer gelişmekte olan ülke örneklerinde de olduğu gibi, Doğu Asya

ülkelerinin yaşadığı krizin altında, doların yen karşısında aniden değerlenmesi; Doğu

Asya ülkelerinin para birimlerinin, reel efektif kurlarının önemli boyutlarda değer

kazanması yatmaktadır. Yaşanan krizler, küresel politikalardan beklenen etkinin tersini

yaratmaktadır (Calvo, 1996, 135).

Küreselleşen dünyanın gereği olarak gösterilen, serbestleştirme politikaları ve

dünya ekonomisinin sınırlarının kaldırılması çabaları ekonomik yapıları zayıf olan

gelişmekte olan ülke ekonomilerinde beklenen yönde hareket etmediği yaşanan krizler

sonucunda görülmüştür.

2.2.6. Faiz Üzerine Etkisi

Dünya faiz oranlarındaki düşüşler, sermaye ithal eden ülkelerin ekonomik

yapılarını iki kanaldan etkilemektedir: Gelir ve ikame etkileri. Faiz oranlarındaki

düşme, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde tasarruflarda azalma, tüketim ve

yatırımlarda artış ve bu etkilerin de dayandığı cari işlemler hesabında bozulma

yaratmaktadır. Tüketim ve yatırımlardaki artışlar reel döviz kurunun değerlenmesine

neden olurken; ticarete konu olmayan malların fiyatlarının da yükselmesine neden

olmaktadır (Danışoğlu, 2001, 123).

Gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımları, faiz oranlarını

yükseltmektedir. Kamu açığı ve kamu faiz ödemelerindeki artış faiz oranlarını

artırmasının yanı sıra, kamu tasarrufunda azalma ve dış borç stokunda artışla

sonuçlanmaktadır. Bu durum yine faiz oranlarında artışa sebep olmaktadır (Akyüz,

1993a; UNCTAD, 1992; Calvo vd., 1993).

Faiz oranlarındaki artışın bir diğer sebebi gelişmekte olan ülkelerdeki yüksek

faiz düşük kur politikaları ile gelir sağlamak amacında olan yatırımcıların spekülatif

nitelikli hareketlerinden etkilenmeleridir (Akyüz, 1991).

Öte yandan, artan net dış varlık nedeniyle parasal tabanın genişlemesi

karşısında başvurulan sterilizasyon uygulaması, para ikamesi nedeniyle faizlerin

yükselmesine neden olmaktadır.

Page 63: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

49

Gelişmekte olan ülkelere yapılan sermaye girişlerinin etkilediği faiz oranları,

bu ülkelerdeki yatırım kararlarını olumsuz yönde etkilemekte, yatırım kararları üzerinde

etkili bir araç olan faiz oranlarının bir politika aracı olarak bağımsız bir şekilde

kullanılmasını güçleştirmektedir (Banuri ve Schor, 1992; Akyüz ve Held, 1993).

Mali baskı hipotezini savunanların öne sürdükleri, finansal serbestliğin faiz

oranlarını ülkeler arasında eşitleyeceği ve tasarrufların küresel anlamda dağılacağı

hipotezi, gelişmekte olan ülkelerin finansal serbestlik sonrası yaşamış oldukları krizler

karşısında şüphe taşımaktadır. Akyüz (1993b) çalışmasında gelişmekte olan ülkelere

akan sermaye miktarının arttıkça, yatırımların getirisinin gelişmiş ülkelerin seviyesine

inmediğini, faiz oranının düşmemesinin bir nedenin de spekülatif amaçlı yabancı

sermaye akımlarından kaynaklandığını ve gelişmekte olan ülkelerde reel yatırımlara

yönelmemiş olduğunu belirtmiştir.

Page 64: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

50

III. BÖLÜM

KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİNE YÖNELİK KONTROL

YÖNTEMLERİ

3.1. Sermaye Kontrollerinin Tanımı

Her şeyden önce 1970 sonrası süreç, ulusal ekonomilerin dünya piyasaları ile

eklemlenmesinin hız kazandığı bir süreçtir. Bu sürecin, birinci küreselleşme evresi

olarak bilinen 1870–1914 arası dönemden farkı ise, birincisinin reel bir mal ile

düzenlenirken, ikinci evrenint kâğıt paraların nominal değişim hareketlerine duyarlı

olmasıdır. Ulusal paraların değerinde meydana gelen belirsizliğin finansal piyasalar

açısından belirsizlikler doğurması, reel ve mali sektör arasındaki ilişkileri bozması ve

cari işlemler ile sermaye hareketleri bağlantısının zayıflaması diğer nedenler olmaktadır

(Yeldan, 2001b, 63). Tersine, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi sonrasında

kurda meydana gelen değişmelerin cari işlemler dengesini etkilemesi, reel-mali kesim

ilişkileri açısından bakıldığında mali kesimin reel kesime fon sağlaması beklenirken,

özellikle kriz dönemlerinde reel kesimden mali kesime fon transferi gerçekleşmesi

dikkat çekici olmaktadır.

Gelişen bu yeni iklim sonrasında, sermaye hareketleri üzerindeki kontrollerin

özellikle 1970’li yıllardan itibaren birçok ülkede (Arjantin, Uruguay, İngiltere gibi)

kaldırıldığı görülmektedir. Ancak bazı ülkelerin kısa sürede bütün kontrolleri kaldırdığı,

kontrolleri tedrici olarak kaldıran ülkelerin önce ticaretle ilgili sermaye hareketlerini,

daha sonra doğrudan sermaye yatırımları ve portföy yatırımları üzerindeki kontrolleri ve

son olarak da kısa vadeli sermaye hareketleri üzerindeki kontrolleri kaldırdığı

gözlenmektedir. Çoğunlukla belli yapısal programlar çerçevesinde diğer bazı politikalar

ile birlikte bunun gerçekleştirildiği dikkat çekmektedir (Mathieson ve Rojas-Suarez,

1994, 41).

Özellikle tasarruf açığı ve ödemeler dengesi sorunları yaşayan gelişmekte olan

ülkelerin, yurt dışından daha kolay kaynak sağlayabilmek ve kalkınmalarını

hızlandırabilmek için, bu alanda önemli ölçüde serbestleşmeye gittikleri bilinmektedir.

Zira ekonomilerde, genellikle üretimi meydana getiren temel unsurlardan biri olan

sermaye, emeğe göre kıt bir faktör olduğundan özel bir anlam taşımaktadır.

Page 65: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

51

Ekonomilerdeki sermaye stokunun artması büyüme göstergesi sayılmaktadır.

Sermaye stokunun artması ise, bu stoka yapılan ilaveler olarak tanımlanan net

yatırımların artmasına bağlı bulunmaktadır. Ancak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte

olan ülkelerde gerek sermaye gerekse beşeri sermayenin yetersiz olduğu görülmektedir.

Ayrıca bu ülkelerde kalkınma açısından sadece tasarruf açığı değil, yatırımlar için

gerekli olan makine ve teçhizatın sağlanmasında döviz açığı da önemli bir sorun olarak

durmaktadır. Dış tasarruflarla aynı etkiyi yaratıp yaratmayacağı, dış tasarrufların

özellikle yatırımlara yönlendirilmesinin mümkün olup olmadığı ve dış tasarruf girişi

sürecinin sürdürülebilir bir süreç olup olmadığı bu noktada gündeme getirilmesi gereken

konulardır.

Uluslararası finansal piyasaların içerisinde sürekli ve hızlı bir biçimde hareket

eden spekülatif sermayenin durdurulması ya da kontrol edilmesine yönelik ilk

teşebbüsler, Asya krizi sonrasında ortaya çıkmıştır. Asya krizinin önemi, hem

büyüklüğünden hem de bulaşıcı etkisinden kaynaklanmaktadır. Asya krizi öncesinde

yaşanan Avrupa Para Sistemi (EMS) ve Meksika krizlerinin etkileri daha sınırlı

kalmıştır. Asya krizi sonrasında yaşanan, Rusya, Brezilya, Türkiye, Arjantin krizleri

spekülatif sermayenin durdurulmasına yönelik çabaların daha da kuvvetlenmesine

neden olmuştur. Uluslararası sermaye akımları: doğrudan yabancı yatırımları, portföy

yatırımları ve diğer yatırımlar olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Bir ülkenin

yabancı doğrudan yatırımlarla olan yükümlülükleri: yerleşik olmayanların, yönetim

kontrollerine de sahip oldukları mahalli firmalara ilişkin hisse senetleri yatırımlarından

oluşurken; doğrudan yabancı yatırım varlıkları: yerleşiklerin, kontrolleri büyük ölçüde

kendilerinde olan yabancı firmalara ilişkin hisselerden oluşmakta; portföy

yükümlülükleri ise, yerleşik olmayanların önemli ölçüde kontrolünde olmayan yerli

firmaların çıkardıkları pazarlanabilir tahvil ve hisse senetlerini ifade etmektedir. Diğer

yatırımlara ilişkin yükümlülüklerin başlıcaları ise, yerleşiklerin denizaşırı (offshore)

bankalardan aldığı krediler, yerleşik olmayanların yerli bankalardan aldığı krediler, yerli

bankalardaki mevduatları, yerleşiklere açtıkları ticari krediler, leasing anlaşmaları ile

verilen kredilerden oluşur. Varlıkları da benzer şekilde ifade edebiliriz. Her üç kategori

için net sermaye girişi, yerleşik olmayanlara ait yükümlüklerdeki net artış, yerleşiklerin

varlıklarındaki net artıştır (Hellenier, 1997, 78). Sermaye hesabı konvertibilitesi ise;

yerleşik ya da yerleşik olmayanların yukarıdaki alım-satım işlemleri için gerekli olan

dövizi, serbestçe alabilmelerini ve yabancılara aktif satmak isteyen yerleşiklerin döviz

kabul edebilmelerini ifade eder. Sermaye kontrollerinin temel özelliği, finansal

Page 66: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

52

varlıkların uluslararası ticaretini kısıtlayarak, tüm ya da belirli varlıkların getirilerini,

dünyanın diğer ülkelerinde elde edilen getirilerden farklılaştırmaktır (Cooper, 2001,

337-338; Hellenier, 1997, 80).

En geniş tanımı ile sermaye kontrolleri, içeriye yönelik ve dışarıya yönelik

sermaye kontrolleri şeklinde sınıflandırılabilir. Bu geniş sınıflandırmanın altında

sermaye kontrollerini şu şekilde sınıflandırılabiliriz (Rodrik, 1998, 148) :

Ø Döviz kuru ve döviz kuru rejimi üzerine olan kontroller,

Ø Vergiler şeklinde olan kontroller,

Ø Yatırım ve krediler üzerine olan kontroller,

Ø Ticari alışverişler üzerine olan kontroller.

Sermaye kontrolleri, uluslararası sermaye hareketlerini etkileyen resmi

düzenlemelerdir. “Sermaye Kontrolleri” terimi sermayenin hacmini, yönünü, karakterini

veya zamanlamasını değiştiren her türlü resmi önlemleri kapsamaktadır (Bloomfield,

1946, 688). Ülkeler sermaye kontrollerini ekonomik veya politik nedenlerden dolayı

koyabilmektedirler.

Pek çok yayın sermaye kontrollerinin sınıflandırılmasında IMF tarafından

yayınlanan yıllık rapordaki sınıflandırma şeklini kullanmıştır (Stockman ve Hernandez,

1998, 371). Yıllık raporlarda sermaye kontrolleri 10 çeşit sınıflandırmaya tabi

tutulmuştur. IMF’nin yıllık raporlarının dışında sermaye kontrolleri bankalara, banka

dışı alanlara olan kontroller şeklinde (Classen ve Wyplosz, 1985, 246) veya sermaye

hesabı transferlerine olan kontroller ve döviz transferlerine olan kontroller şeklinde de

(Ul Haque, Mathieson, Sharma, 1997, 129) sınıflandırılabilmektedir.

Konuyla ilgili teorik çalışmaları neoklasik teori, ikinci en iyi teori ve Keynesyen

teori şeklinde sıralamak mümkündür. Standart neoklasik teori mükemmel işleyen

piyasalar, reel ve finansal piyasalar arasında farkın olmaması, sermaye piyasalarında

belirsizlik ve istikrarsızlık olmaması gibi varsayımları benimsemiş olduğundan, her

türlü müdahalenin refahı azaltacağı sonucuna varmaktadır. Bu bağlamda yaptığı

çalışmalarda varılan sonuç: Sermaye kontrollerinin yurt içi yatırımları ve refahı

azaltacağı şeklindedir (Bacchetta, 1992, 467).İkinci en iyi teoriye göre, serbest piyasada

var olan aksaklıklar başka bir şekilde düzeltilemiyorsa bu aksaklıkları düzeltmek için

konulan vergiler veya miktarsal sınırlamalar refahı artırıcı yönde etkide bulunacaktır.

Vergilerin veya miktarsal sınırlamaların ekonomik refahı bu şekilde artırmasına ikinci

Page 67: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

53

en iyi teori adı verilmektedir. Zevin (1992) yaptığı çalışmada ikinci en iyi görüşünü

benimsemişdir. Zevin’e göre piyasada karamsar beklentiler olduğu durumlarda sermaye

hareketlerine, Tobin vergileri konulması reel sektördeki yatırımları artırıcı etkide

bulunacaktır. Wong ve Carranza (1998)’ya göre hükümet yurt dışı kaynaklı sermayeyi

etkin şekilde vergilendiremediği durumlarda, sermaye hareketlerine engel konursa yurt

içi sermaye stoku daha fazla büyüyecektir.

Sermaye kontrollerinin tartışılmaya başlamasının nedeni sanayileşmiş

ülkelerde özellikle Avrupa ülkelerinde gözlenen yüksek işsizlik ile ABD’deki göreli

ücret durgunluğudur. Uluslararası finansal sistemin bugünkü yapısı tam istihdamı

sağlayacak iktisat politikalarını ciddi biçimde kısıtladığı, tam istihdama ve adil bir gelir

dağılımına yönelik politikaların ön şartının sermaye kontrollerini kısıtlamak olduğu ileri

sürülmektedir (Crotty ve Epstein, 1996, 18; Glyn, 1995, 33).

Savaş sonrası yeni uluslararası ekonomik düzen uygulanmaya geçerken, ABD

hariç tüm ülkeler, sermaye akımlarına karşı kapsamlı kontroller uygulamaktaydılar. Bu

kontroller genel hatlarıyla şu önlemlerden oluşmaktadır (Epstein ve Schor, 1992, 139) :

Ø Kambiyo Kontrolleri: Döviz kullanımın kısıtlanması; katlı kur

uygulaması,

Ø Cari İşlemlerin Kısıtlanması: İthalat ve ihracatın lisansa bağlanması,

ithalat teminatları, ihraç gelirlerinin merkez bankalarına aktarılma

zorunluluğu.

Ø Sermaye Hareketleri İşlemlerinin Kısıtlanması: Yerleşik olmayanların

banka hesaplarına kısıtlamalar, çeşitli sermaye giriş ve çıkışlarının

lisansa bağlanması, bankaların döviz cinsinden yükümlülüklerine ilişkin

çeşitli düzenlemeler.

Sermaye kontrollerine ilişkin olarak, bu yaklaşımı destekleyenler teşhis ve

genel politika önermelerinde anlaşmalarına rağmen; bunların uygulaması konusunda

farklı düşüncelere sahip olmaktadırlar. Bazı iktisatçılar, temel reformların eşanlı olarak,

bir kerede gerçekleştirilmesi gerektiğini savunurken (Shaw, 1973, 11); diğerleri

reformların bir düzen içinde, sermaye hareketlerindeki serbestleşmenin, diğer

reformlardan sonra gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünmektedirler (McKinnon, 1982,

93).

Page 68: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

54

Sermaye kontrolleri uygulamasına başlıca iki eleştiri yöneltilmektedir:

Sermaye kontrollerinin etkin olmadığı, kar güdüsüyle hareket eden sermayenin önüne

konan engelleri aşacağı, bunun da hükümetleri daha sıkı önlemler almaya iteceği öne

sürülmektedir. Günümüzde bu gerekçeye bir de teknolojik gerekçe eklenmiş, iletişim

alanındaki ilerlemelerin sermaye kontrollerini neredeyse imkânsız kılacağı görüşü

yaygınlık kazanmıştır. Öte yandan kontrollerin yanlış bir kaynak dağılımına yol açması

ve rekabeti sınırladığı vurgulanmaktadır. Bunun nihai sonucu da verimliliğin

azalmasıdır, büyümenin yavaşlamasıdır (Epstein ve Schor, 1992, 136).

Sermaye girişi ile sermaye çıkışı arasında kesin bir ayrımın yapılmadığı ve

sermaye girişinin daha önce serbest bırakılması gerektiği ileri sürülmektedir. Sermaye

girişi ile sermaye çıkışının bileşenlerine ilişkin sıralama yapılarak; uzun vadeli sermaye

girişlerinin, kısa vadeli çıkışlarından önce serbestleştirilmesi; sermaye çıkışında ise

önceliğin ihracata yönelik yatırımlara, ticari kredilere verilmesi gerektiği ifade

edilmektedir (Willamson, 1993, 27).

Ancak bu çerçevede yapılan tartışmalar sermaye hesabının

serbestleştirilmesinin nihai sonuçlarından çok, bu serbestleştirmenin zamanlaması ve

sıralaması ile ilgili olmuştur. Ne var ki gelişmekte olan ülke deneyimleri, bu

politikaların, sıralama ve zamanlamadan bağımsız olarak, sistemli makroekonomik

sorunlar yarattığını göstermiştir (Akyüz, 1993).

Sermaye girişlerine uygulanan kontroller, net akımların hacminde bir düşmeye

neden olmamaktadır. Sermaye çıkışlarına uygulanan kontrollerde ise, Malezya

örneğinde olduğu gibi, sermaye çıkışlarını düşürmekte ve daha bağımsız para politikası

için olanak sağlayabilmektedir. Sermaye kontrollerinin uygulanmasını teşvik eden dört

neden olarak şunları sayabiliriz (Crotty ve Epstein, 1996, 23):

Ø Paranın değerlenmesi: Global dünyanın finansal merkezlerindeki

yatırımcıları daha düşük maliyetli fonlara geçiş sağlayan avantajlar

ararlar. Sermaye akımları ile döviz kurunda yukarı yönlü bir baskı

yaratır. Yerli üreticiler global piyasalarda daha az rekabet edebilir

duruma getirilir.

Ø Sıcak para korkusu: Küçük piyasalara ani olarak giren fonlar, ani

çıkışları ile bir bozulmaya neden olabilmektedirler.

Ø Geniş miktardaki sermaye girişleri korkusu: Gelişmekte olan

piyasalardaki politika uygulayıcılar, yabancı sermaye sağlayan

Page 69: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

55

yatırımcılara tam anlamıyla bir güvensizlik duymaktadırlar. Geniş

miktardaki sermaye akımlarının, finansal sistemde bozulmalara neden

olmaktadır. Yabancı fonlar varlık fiyatlarında balonların oluşmasına ve

aşırı risk alımının cesaretlendirilmesi nedeniyle “sıcak para”

niteliğindeki sermaye hareketlerine olumsuz bakılmaktadır.

Ø Parasal otoritenin kaybedilme korkusu: Para politikasının esnekliğinin

bazı unsurlarını sürdürmek için bazı uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Dalgalı kur korkusu yanında, vazgeçilen sermaye hareketliliği, feragat

edilen para politikası özerkliğinden daha etkin görünebilir. Sermaye

kontrollerinin bazı oluşumları, döviz kuru baskılarını kontrol etmek,

geniş sermaye akımlarını kontrol etmek ve para politikası özerkliğini

korumak noktalarında odaklanmaktadır. Asıl amaçları sermaye

savaşlarının kontrol edilmesidir.

Mathieson ve Rojas-Suarez’in (1994) çalışması sermaye kontrollerinin

nedenleri konusunda oldukça yararlı bir sınıflandırma sağlamaktadır:

Ø Kısa vadeli sermaye akımlarında gözlenen aşırı dalgalanmaların

sınırlandırılması (döviz piyasasında istikrarın sağlanması) : Bu gerekçe

finansal piyasalardaki aşırı dalgalanmanın, döviz kurunda beklenmeyen

değişimlere yol açması; bununda reel ekonomi üzerinde negatif etkiler

yaratmasına dayanır. Bu durumda spekülatif sermaye akımlarını

azaltacak sermaye kontrolleri finansal piyasalarında istikrarı

sağlayacaktır. Sabit kur sisteminde ise, kısa vadeli sermaye akımları,

döviz rezervlerinde önemli değişikliklerine, kurların çökmesine ya da

faiz oranlarında büyük dalgalanmalara yol açabilir. 1992 EMS dahil

ülkelerin yaşadıkları deneyimler bu duruma iyi bir örnek oluşturmaktadır.

Bu sorunlar gelişmekte olan ülkelerde daha derin etkilere sahiptir.

Özellikle faiz oranlarındaki aşırı dalgalanmaların yurt içi yatırımlar ve

kamu finansmanı üzerindeki yıkıcı etkisi daha fazla olmaktadır.

Ø Sermaye kaçışının önlenmesi: Sermaye kontrollerinin bir nedeni de yurt

içi tasarrufların, yurt içi yatırımların finansmanında kullanılmasını

sağlamaktır. Mathieson ve Rojas-Suarez (1998) 1980’li yıllarda sermaye

Page 70: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

56

ve kambiyo kontrolü uygulayan birçok gelişmekte olan ülkenin sermaye

kaçışını engellediğini göstermiştir.

Ø Kamu gelirlerinin artırılması: Sermaye kontrolleri, hükümetlere finansal

aktifleri daha etkin vergileme olanağı sağlayabilir. Ayrıca etkin sermaye

kontrolleri, yurt içi aktiflere olan talebi artırarak hükümetlere daha fazla

senyoraj geliri elde etme imkânını sağlayacaktır.

Ø Gelir dağılımı ile ilgili sorunlar: Sermaye kontrolleri, sonuçta servet

üzerinden alınan örtük bir vergi olduğundan, gelirin reel sektöre yeniden

dağılımını sağlayacaktır. Benzer bir yaklaşımla, sermaye hareketlerinin

serbestleştirilmesi finansal sektör lehine, sanayici ve sendikalar aleyhine

bir durum yaratacaktır. Yurt içi finansal piyasaların sermaye kontrolleri

ile dış rekabete karşı korunması, kredi maliyetlerini düşürerek sanayi

kesimine avantaj sağlamış olacaktır. Düşük kredi maliyetlerinin yarattığı

yatırımlar istihdamı artıracaktır. Sonuç olarak da, sendikaların yüksek

ücret ve istihdam koşullarının iyileştirilmesi üzerine pazarlık güçleri

artacaktır.

Sermaye kontrolleri uzun dönemli kalkınma gibi amaçlar için kullanılabileceği

gibi, mikro iktisat politikası aracı olarak da kullanılabilir. Ulusal kalkınmayla ilgili

olarak, kontroller ülke vatandaşlarının sahip olduğu sermayenin yurt içinde yatırılmasını

ya da belirli bir kısmının yerleşiklere tahsisini gerektirebilir (Akyüz ve Cornford, 1995,

181). Kontrollerin başarıyla kalkınma amacı için kullanıldığı ülkeler, İkinci Dünya

Savaşı sonrasının “ekonomik mucitleri” olarak adlandırılan Japonya, Almanya ve Güney

Kore’dir. Japonya’da sermaye kontrolleri, sanayileşme stratejilerinin önemli bir

bileşenini oluşturmaktaydı. II. Dünya Savaşı sonrası, Japonya’nın sermaye

kontrollerinin yasal dayanağı “Döviz ve Dış Ticaret Kontrol Yasası” olmaktadır. İlke

olarak tüm döviz işlemleri yasaklanmıştır. Ancak hükümetin belirlediği belirli

durumlarda izin verilmektedir. Özel kesimin döviz bulundurması izne bağlıdır. 1960’ da

cari işlemler ile ilgili döviz işlemleri kaldırılmıştır. Yerleşik olmayanlar için, yen

mevduat hesabı açılmasına izin verilmiştir. İhracat ve ithalat ile ilgili sermaye

işlemlerinde kısıtlamalar azaltılmıştır. 1971’de ise sermaye kontrolleri yeniden

artırılmıştır (Mathieson ve Rojas-Suarez, 1994, 52). Bu etkin işleyen kontrol sistemi

sayesinde Japonya hem kredi maliyetlerini düşük düzeyde tutabilmiş hem de yen’in

ihracatı teşvik edecek düzeyde kalmasını sağlayabilmiştir (Crotty ve Epstein, 1996, 27).

Page 71: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

57

Sermaye kontrollerini uzun dönemli büyüme ve makro istikrara ulaşmak

amacıyla başarıyla kullanan bir diğer ülke ise, Güney Kore’dir. Güney Kore’nin

kalkınma sürecinde sermaye kontrolleri sanayileşme ve kredi politikasının önemli bir

bileşeni olmuştur. Örneğin, yurt dışı sermaye transfer yasağını ihlal etmenin cezası 10

yıl hapisten ölüm cezasına kadar gidebilmekteydi (Garber, 1998, 29). 1980 sonrası bazı

serbestleşmelere rağmen, sanılanın aksine, Güney Kore sermaye hareketleri hesabı hala

önemli kısıtlamalar içermektedir ( Y. Park ve W. Park, 1995, 31).

3.2. Sermaye Kontrollerinin Nedenleri

Bu bölümde sermaye kontrollerine başvurulması ve sürdürülmesine ilişkin

gerekçelerin nedenleri üzerinde durulacaktır. Konuyu temel dört başlık altında

toplayarak (Edwards, 1999, 25); bugün bu kontrollerin uygulanmalarının önemi

oluşturulmaya çalışılacaktır.

3.2.1. Ödemeler Dengesi Makroekonomik Yönetim

Sermaye kontrollerinin klasik gerekçesi, zayıf ödemeler dengesine sahip

ülkelerde sermaye çıkışlarını önlemektir. Kanıtlar göstermektedir ki, gelişmekte olan

ülkelerde sermaye kontrollerinin, sermaye çıkışlarına karşı ödemeler dengesini koruma

rolü zayıftır (Bloomfield, 1946, 703).

Ödemeler dengesi gerekçesi, ülke içi kıt tasarrufları ülke içinde kullanılmasını

sağlamak ya da bütçe açıklarını enflasyon vergisi ile finanse etmek şeklinde de

karşımıza çıkmaktadır.

Sermaye kontrolleri ile faiz hadlerini düşük tutarak, ülke içi borç servisinin

maliyetini düşürme ve enflasyon seviyesini koruma amaçlanan ülkelerde, bütçe ve

ödemeler dengesi açıklarının finansmanı sorunu ile karşılaşılmıştır. Bu nedenle, bu tip

sermaye kontrolleri mali amaçlı kontroller olarak adlandırılır (Alper ve Öniş, 2001,

218). Ancak borçların finansmanında sermaye kontrollerinin rolü (ülke içi faiz

hadlerinin düşmesi ile ülke içi varlıklara yatırım yapanların cezalandırılacağı ve ülke içi

tasarrufun caydırılması nedeniyle) sınırlıdır.

Sermaye kontrollerine, para ve döviz kuru politikalarında otonomi sağlamak ya

da sürdürmek amacıyla başvurulabilmektedir. Böylece, faiz ve döviz kuru hedeflerinin

eş-anlı olarak uyumlaştırılması sağlanır. Sermaye kontrolleri, asimetrik bilgi, sermaye

piyasalarındaki sürü davranışlarından kaynaklanan makroekonomik sorunlar, kısa

Page 72: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

58

dönemli sermaye hareketlerinin ve döviz kurunun devingenliğini azaltma ihtiyacı

nedeniyle de başvurulabilmektedir. Bir diğer amaç da, sabit döviz kuru rejimini

korumaktır. Sabit döviz kuru sisteminde (pegged), sermayenin kısa dönemli serbest

hareketi, uluslararası rezervlerde ve faiz hareketlerinde büyük dalgalanmalara ve hatta

döviz kuru sisteminin çökmesine yol açabilir. Kriz anında kısa dönemli bir savunma

aracı olarak da önerildiği görülmüştür (Rıpoll, 1998).

3.2.2. Piyasa ve Kurumsal Evrim

Sermaye kontrollerinin ikinci temel gerekçesi, ülke içi finansal piyasaların ve

kurumların yetersiz gelişme seviyesi ile ilgilidir. Sermaye girişlerinin kontrollerinin

bazen bebek endüstrilerin (infant industry) korunması ve azgelişmiş finansal piyasalar

nedeniyle savunulmaktadır. Ticaretle bağlantılı olarak, bebek endüstrilerinin tarife ile

korunması, ölçek ekonomilerin doğmasına ve üretimin artmasına ya da yaparak-

öğrenme (learning by doing) ile maliyetlerin düşmesine yol açabilmektedir. Her iki

durumda da tarifeler geçici olarak savunulur. Ancak maliyetlerin yüksekliği, sermaye

piyasalarının etkin çalışmamasından kaynaklanabilir. Bu durumda ekonomideki bebek

endüstrisi probleminin, doğrudan sübvansiyonlar, sermaye piyasasının gelişimi ve

kamusal kredilerle desteklenerek; korumacı ticaretin, tüketim ve diğer endüstriler

üzerindeki olumsuz etkisinin önlenmesi ile giderileceği savunulmaktadır (VanHorne,

1990, 32).

Öte yandan bebek endüstri tezinin, finansal piyasalara uygulanması açısından

bakıldığında benzer sorunların bu sefer finansal piyasalar için var olabileceği ifade

edilmektedir. Yeni finansal ürünlerin ve ülke içi finansal sistemde rekabetin

kısıtlanması ile sermaye kontrolleri, finansal piyasaları ve kurumları geliştirmekten çok

engelleyebileceği savunulmaktadır (Willamson, 1993, 28).

3.2.3. İhtiyat Gerekçeleri

Sermaye kontrollerinin üçüncü gerekçesi, ihtiyat amacıyla kullanılmasıdır.

Uluslararası finansal işlemler, ülke içi finansal işlemlere göre, transfer riski, ülke riski

gibi farklı riskler taşımaktadırlar. Ülkeden ülkeye değişen denetim ve muhasebe

standartları nedeniyle, yabancı menkul kıymetlerin ticaretinde farklı koşullar

savunulmaktadır.

Page 73: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

59

Sermaye kontrolleri finansal piyasaların sistemik istikrarını korumak amacıyla

da önerilebilmektedir. Sermaye kontrolleri, ulusal kuruluşların aşırı yabancı para

cinsinden hesaplarına kısıtlama getirerek ya da finansal kuruluşların yükümlülüklerinin

vadesini uzatarak finansal sistemin istikrarını koruyabilecekleri ifade edilmektedir (Alp,

2000, 48). Ancak ihtiyat amaçlı sermaye kontrolleri sınırlayıcı da olabilmektedir.

Sermaye kontrolleri, portföy çeşitlenmesini engelleyerek yatırım riskini artırabileceği;

finansal piyasaların gelişimini yavaşlatarak likiditeyi ve finansal aktiflerin kalitesini

azaltabileceği beklenmektedir. Sermaye kontrolleri, belirli finansal riskler için iyi

düzenlenmemiş olabilmekte; bu kontrollerin atlatılması sonucunda, sistemik kriz ortaya

çıkabilmektedir. Sermaye kontrollerinin, finansal risklerden korunmak için

kullanılmasının yanı sıra; finansal kuruluşlarda mikro ihtiyati politikalarla (şeffaflık

gibi) daha etkin bir şekilde denetlenmelidir (Epstein ve Schor, 1992, 132).

3.2.4. Diğer Nedenler

Ø Ekonominin büyüklük derecesi: Daha büyük ülkede yatırım

çeşitlenmesi daha kolay olduğundan, küçük ekonomilerde görece

sermaye hesaplarını dışa açmaları için daha az istek olabileceği beklentisi

ile;

Ø Ekonominin dışa açıklık derecesi: Finansal kriz şoklarına karşı döviz ve

sermaye kontrolleri savunulsa da, ticaret serbestîsinin devamı olarak

görülen liberalizasyon nedeniyle kontrollerin atlatılmasının kolaylaşacağı

beklentisi olmaktadır ( Y. Park ve W. Park, 1995, 38).

3.3. Sermaye Kontrollerinin Etkinliği

Uluslararası sermaye hareketlerinin kontrolü konusunda cevaplanması gereken

en önemli soru, günümüz dünyasında kontrollerin etkin bir biçimde uygulanma

şanslarının olup olmadığıdır. Bu soru iki noktaya işaret eder: Birincisi, ilgili literatürde

tartıldığı gibi, kontrollerin etkinliğinin oldukça sınırlı olması, İkincisi gelişmekte olan

ve finansman ihtiyaçı içinde bulunan ülkelerin bu uygulamaları grçekten isteyip

istemeyeceğidir.

Kar arayışı içinde bulunan sermaye önüne konan engelleri mutlaka aşacaktır. O

halde kontrollerin etkin olabilmesi için hükümetlerin ve akıllı bireylerin hep bir adım

önünde olması gerekecektir. Sermaye kontrollerinin etkinliği literatürde, yurt içi faiz

Page 74: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

60

oranlarının ne ölçüde uluslararası faiz oranlarından farklılaştığı ile ölçülmüştür. Bu

ölçüt kullanılarak yapılan araştırmalardan, sermaye kontrollerinin kullanıldığı

dönemlerde sanayileşmiş ülkelerde etkin olduğu ya da en azından kontrollerdeki

aşınmanın, ülkeler arasındaki faizleri eşitleyecek düzeyde olmadığı sonucuna

ulaşılmıştır (Epstein ve Schor, 1992, 146).

Ampirik çalışmaların çoğunda sermaye girişleri ve sermaye çıkışları arasında

bir ayrım bulunmamaktadır. IMF’nin hazırlamış olduğu “döviz kuru uyarlamalarının

sınıflandırılması” (clasification of exchange rate arrengements) çalışması da aynı

problemleri içermektedir. Sermaye giriş ve çıkışları arasında, bu ayrımın yapılması

dahilinde, kontrollerin daha etkin olarak hazırlanması olanaklı hale gelmektedir.

Sermaye kontrolleri ile ilgili olarak şu soruların sorulması gerekmektedir:

Ø Sermaye kontrolleri ile sermaye akımlarının hacmi düşer mi?

Ø Sermaye kontrolleri, sermaye akımlarının bileşimini değiştirir mi?

Ø Sermaye kontrolleri döviz kuru baskısını düşürür mü?

Ø Sermaye kontrolleri daha bağımsız para politikası sağlar mı?

Tablo 3.1, 3.2, 3.3 ve 3.4’e bakılacak olursa, tablo 3.2 sermaye girişlerine

uygulanan kontroller için cevaplar sunarken; tablo 3.3 sermaye çıkışlarına uygulanan

kontroller karşısındaki yanıtları içermektedir.

Tablo3.1 ve 3.2’de, “evet” yazıyorsa bunun anlamı yapılan çalışmalarda

sermaye kontrollerinin hedefi gerçekleştirilememiştir. Eğer tablo’da “hayır” yazıyorsa

belirgin bir etki olmadığını; eğer alan boş ise, hiçbir etkinin olmadığını ifade etmektedir.

Bazı alanlardaki (KD)’nin anlamı: sermaye kontrolleri ile amaçlanan etkinin, kısa

vadede geçici olarak gerçekleştiğini ifade etmektedir.

Tablo.3.1’e bakacak olursak, Laurens ve Cardoso (1998) tarafından yapılan

çalışmada, 1990’lı yıllarda Şili deneyimlerine ait bulgular bulunmaktadır. Bu çalışmaya

göre sermaye girişlerine uygulanan kontrolerin etkileri, net sermaye girişlerinin

hacminde kısa dönemli bir düşme eğilimi gerçekleşmiştir. Akımların bileşimindeki

değişim vadesi ise istenildiği gibi değişim göstermiştir. Öte yandan reel döviz kuru

üzerindeki baskının azaltılması amacı gerçekleştirilememiştir. Para politikasını, daha

etkin hale getirmesi beklenen sermaye hareketlerinin etkinliğine bağlı olarak herhangi

bir sonuç bulunamamıştır.

Page 75: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

61

Tablo 3.1, 3.2 ve 3.3’ün özeti olan tablo 3.4’de de görülmektedir ki: Sermaye

kontrolleri bu çalışmalar dahilinde, sermaye akımlarının bileşimini uzun vadeye doğru

değiştirmekte ve para politikasını daha bağımsız yapmakta başarılı olmuştur. Öte

yandan bu çalışmalar, sermaye kontrollerinin etkinliğine ilişkin olarak, sermaye

akımlarının hacminde düşme ve reel döviz kuru üzerindeki baskının düşmesi hususunda

aydınlatıcı bir bakış sağlayamamaktadır.

Sermaye kontrollerinin etkinliğine dair var olan birtakım boşlukları

doldurabilmek için, sermaye kontrollerinin etkinliğine dair iki endeks oluşturulmaktadır.

Bunlardan ilki, sermaye kontrollerinin etkinliği indeksi (CCE index) ve ağırlıklı

sermaye kontrolleri etkinliği indeksi (WCCE index) olmaktadır.

Tablo 3.1 ve 3.2 için cevap “evet” ise alacağı değer 1; cevap “hayır” ise alacağı

değer -1; sorunun karşılığında bir cevap alınamıyorsa alacağı değer 0’dır. Her bir ülke

için, çalışmada bulunan 4 soru için ortalamaları hesaplanmıştır. Örneğin, her bir ülke

için, sermayenin hacmindeki düşmeye karşılık olarak, sermaye kontrolleri etkinliği

endeksi; reel döviz kuru üzerindeki etkisini ölçmeye karşılık olarak da sermaye

kontrolleri endeksi hazırlanmıştır. Bu sonuçlar bize karşılaştırma olanağı sağlayarak,

hangi ülkenin sermaye kontrolleri uygulamasında daha başarılı olduğuna dair bilgiler

sunmaktadır.

Tablo 3.4’de, kontrollerin her biri arasındaki farklılıkları ayırt etmek için

yapılan çalışmaların, metodolojik katılık derecesine bağlı olarak bir sınıflandırma

yapılmıştır. Bunun amacı: düşük, orta ve yüksek gibi kriterler koyarak daha anlaşılır

sonuçlar elde etmektir.

Ø Düşük: bu çalışmaların içeriğini çoğunlukla zaman serileri ya da

durumların analizi oluşturmaktadır.

Ø Orta: Bu gruptaki çalışmalar, sermaye kontrollerinin öncesi ve sonrasını

içeren çalışmalardır.

Ø Yüksek: Bu gruptaki çalışmalar, oldukça yüksek ekonometrik

tekniklerin kullanılarak hipotezlerin test edildiği çalışmalardır.

Tablo 3.3’ de, düşük: 0,1 , orta: 0,5 ve yüksek:1 değerleri verilmektedir. Bu

değerler ilk başta, Ağırlıklı Sermaye Kontrolleri Endeksi (WCCE ındex) olarak,

Sermaye Kontrollerinin Etkinliği Endeksi de (CCE index) olarak hesaplanmaktadır. Bu

hesaplamanın amacı: Yukarıda saymış bulunduğumuz dört gruptaki soruların hangi ülke

Page 76: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

62

adına daha etkin başarı sağlandığını bulmaktır. Bunun için, Ağırlıklı Sermaye

Kontrolleri Endeksi ayrıca hesaplanmaktadır. Buradaki amaç ise, hangi ülkenin

kullandığı kontrol yöntemi daha kullanışlıdır? sorusunun cevabını bulmaktır.

Tablo 3.4’de CCE endeksinin ve WCCE endeksinin özet sonuçları

bulunmaktadır. Sermaye girişlerinin kontrolleri için tablo 3.1’de sunulan sonuçlara

bakacak olursak; sermaye kontrollerinin para politikasını daha etkin bir hale getirdiği

ifade edilebilmektedir. Ayrıca sermaye akımlarının bileşimini, uzun vadeye doğru

yaydığı ve reel döviz kuru üzerindeki baskıları düşürdüğü görülebilmektedir.

Şili, bu hedefleri gerçekleştirmede başarılı olmuştur. WCCE endeksi bunu

göstermektedir. 1990’ların başında, Şili’de sermaye girişlerine uygulanan kontrollerin

başarılı olduğu görülmektedir. Diğer taraftan bu kontrollerin, net akımlarının hacminde

düşme sağlayamadığı da görülmektedir. Malezya’da ise, 1994 yılında uygulanan

kontroller sonucunda sermaye akımlarının hacminde düşme sağlanabilmiştir. Sonuç

olarak baktığımızda, sermaye girişlerine uygulanan kontroller, şunları sağlamaktadır:

Ø Daha etkin para politikası,

Ø Sermaye akımlarının kompozisyonunda değişme,

Ø Reel döviz kuru baskısının düşmesi.

Sermaye girişlerine uygulanan kontroller, net akımlarının hacminde bir düşme

yaratmıyor gözükmektedir. Sermaye çıkışlarına uygulanan kontrollerde ise, Malezya

örneğinde de görülebileceği gibi, daha bağımsız para politikası uygulaması

sağlayabilmektedir.

Page 77: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

63

Tablo 3.1 Sermaye Kontrollerinin Etkinliği

Kaynak: Reinhart ve Magud, 2007, 13.

Çalışmalar Örnekler

Net Sermaye Akımlarının

Hacminde Düşme

Akımların Bileşiminde

Değişme

Reel Döviz Kuru Baskılarında

Düşme

Para Politikasını

Daha Bağımsız Yapma

Brezilya

Cardoso ve Goldfajn (1998) EVET (KD) EVET(KD)Edison ve Reinhart 1994 HAYIR HAYIRReinhart ve Smith (1998) EVET (KD) EVET(KD)Ariyoshi,Hebermeier,LaurensOkter-Robe, 1993-1997 HAYIR HAYIR HAYIR EVET(KD)Canales-Kriljenko ve Kirilenko(2000)

ŞiliDe Gregorio,Edwards ve Valdes (2000) 1988:I EVET EVET (KD) EVET (KD) EVET (KD)

1998:IIEdwards (1999)aEdwards (1999)b 1991 HAYIR HAYIR HAYIR EVET (KD)

1998Edwards ve Rigobon (2004) 1991 EVET

1999Hernandez ve Schmidt-Hebbel (1999) EVET (KD) EVET (KD) EVET HAYIRLaban,Larrain ve Chumacero(1997) 1985-1994 HAYIR EVET

Laban ve Larrain (1998)Laurens ve Cardoso (1998) EVET (KD) EVET HAYIRLe Fort ve Budnevich (1997) 1990-1994 HAYIR EVET EVET Reinhart ve Smith (1998) EVET (KD) EVET (KD)Valdes -Prieto ve Soto (1995) 1987-1995 HAYIR EVET HAYIR HAYIRAriyoshi,Hebermeier,Laurens, 1991-1998 HAYIR HAYIR HAYIR EVET Okter-Robe,Canales-Kriljenko ve Kirilenko (2000)

KolombiyaLe Fort ve Budnevich (1997) 1990-1995 EVET (KD) EVET EVET EVET Reinhart ve Smith (1998) HAYIR HAYIRAriyoshi,Hebermeier,Laurens, 1993-1998 HAYIR HAYIR HAYIR HAYIROkter-Robe,Canales-Kriljenko ve Kirilenko (2000)

Page 78: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

64

Tablo 3.1 (Devam)

Kaynak: Reinhart ve Magud, 2007,20.

.

Para Politikasını

Çalışmalar Örnekler Daha Bağımsız Yapma

Tamirisia(2004) 1991:I- 2002:12 EVETDornbusch (2001)Edison ve Reinhart (2000) EVETKaplan ve Rodrik (2002) 1992-1996 EVETAriyoshi,Hebermeier,Laurens 1998-2000 EVETOkter-Robe,Canales-Kriljenko ve Kirilenko(2000)

Jose Vinalis (1992) 1992Edison ve Reinhart 1995-1999 HAYIRAriyoshi,Hebermeier,Laurens 1992 EVETOkter-Robe,Canales-Kriljenko ve Kirilenko(2000)

Edison ve Reinhart (2000) HAYIRAriyoshi,Hebermeier,Laurens 1997-1998 EVET(KD)Okter-Robe,Canales-Kriljenko ve Kirilenko(2000)

HAYIREVET EVET

TAYLAND

HAYIREVET EVET(KD)

İSPANYAHAYIR

EVET EVET

EVET

HAYIRHAYIR

MALEZYA

Net Sermaye Akımlarının

Akımların Bileşiminde

Reel Döviz Kuru

Hacminde Düşme Değişme Baskılarında Düşme

Page 79: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

65

Page 80: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

66

Page 81: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

67

Page 82: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

68

Page 83: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

69

3.4. Sermaye Kontrollerinin Türleri

Sermaye kontrolleri iki ana gruba ayrılabilmektedir (Epstein ve Schor, 1992,

118). Bunlardan ilki doğrudan kontrol yöntemleri, diğeri ise dolaylı kontrol

yöntemleridir.

3.4.1. Doğrudan Kontrol Yöntemleri

Doğrudan kontrol yöntemleri: Açıkça yapılan yasaklamalar, miktar

sınırlamaları, onay süreci ile (kurallara bağlı ya da idari olarak) sermaye işlemlerinin

ve/veya ilgili ödemelerin ve fon transferlerinin kısıtlanmasıdır. İdari kısıtlamalar, ilgili

sınır ötesi finansal işlemlerin hacmini etkilemeyi amaçlar. Bu kontrollerin genel

özelliği, sermaye akımlarının kontrolü için bankacılık sistemine idari yükümlülükler

getirmesidir.

Sermaye akımlarının doğrudan kontrolü, sermaye giriş ya da sermaye

çıkışlarının her ikisini de hedefleyebilmketedir. Bu tip kontrollerin parasal strelizasyon

politikalarında daha etkin olduğu kanıtlanmıştır. Deneysel çalışmalar, doğrudan kontrol

yöntemlerinin kısa dönemli akımlarını ve portfolyo akımlarını düşürdüğü; daha yüksek

seviyelerde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının gerçekleştirilmesine olanak

sağladığını göstermiştir. Bunun yanı sıra, sermaye giriş ve çıkışlarına konulan

kontrollerin etkileri farklılık gösterebilmektedir (Eichengreen ve Mussa, 1998, 21).

Aşırı sermaye girişine karşı sunulan öneri, sermaye çıkışlarının

serbestleştirilmesi yönündedir. Bu uygulama ile sermaye akımlarının yurt içi

varlıklardan, yurt dışı varlıklara doğru hareket etmesi teşvik edilmiş olunacaktır. Bu

şekilde net sermaye girişinde azalma meydana gelecektir. Bu politika iki belirsiz

varsayımdan bahsetmektedir. İlk olarak, sermaye çıkışlarının serbestleştirilmesi

sermaye girişlerinde negatif bir etkiye sahip olacaktır. Teorik ve ampirik sonuçlara göre,

Yugoslavya ve Şili’de 1990’ların başında, sermaye çıkışlarının serbestleştirilmesi,

sermaye girişlerini teşvik edici bir unsur olmuştur. (C. Reinhart ve V.Reinhart, 1998,

24).

Sermaye girişlerinin kontrolleri, sermaye çıkışlarının kontrolünden daha az

etkiye sahip olmakla birlikte; sermaye hareketlerindeki dalgalanmaları önlemek için bir

araç olarak kullanır. Genellikle uygulanmalar iki şekilde olmaktadır (Blöndal ve

Wincoop, 1998, 23; Montiel ve Arias, 1998, 34) :

Page 84: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

70

Ø Miktar kısıtlamaları: Sermaye giriş ve çıkışlarına ait fonlara yasaklama

getirerek (Malezya örneği 1994),

Ø Vergi matrahı sınırlamaları: Sermaye transferlerinin maliyetlerinin

oldukça yükseltmek yoluyla uygulanan (Şili örneği1991) kısıtlamalar

getirerek.

Sermaye kontrolleri sermayenin bileşiminin kısa dönemden uzun döneme

doğru hareket etmesinde etkili görünmektedir. Toplam sermaye akımlarının hacminde

değişiklik yaratmak yerine, Şili örneğinde olduğu gibi, politika uygulayıcılar % 20

oranında zorunlu rezerv karşılığı koyarak, yabancıların kısa vadeli parasal borçlarının

karşılığında Şili’nin MB’da bir yıl boyunca birikmesini sağlamışlardır. Böylelikle 12

aydan az olan yatırımların bu yolla cezalandırılması amaçlanmaktaydı. Bu vergi % 30

oranına yükseltilmiş; 1992’de sermaye girişlerinin caydırılmasında oldukça etkili

olmuştur.

3.4.2. Dolaylı Kontrol Yöntemleri

Dolaylı kontrol yöntemleri, çift ya da çoklu döviz kuru sistemleri, sınır ötesi

finansal akımların açık ya da gizli vergilendirilmesi (Tobin vergisi, stopaj vergisi) ve

diğer piyasa temelli tedbirlerle sermaye hareketlerini daha maliyetli kılarak kısıtlamaya

çalışan yöntemlerdir. Bu kontroller yalnızca fiyatı değil; hem fiyatı hem de işleminin

hacmini etkileyebilmektedir.

3.4.2.1. Sterilizasyon Yöntemi

Sermaye akımlarına karşı uygulanabilecek başlıca politika: Strelizasyon

politikasıdır. Bu uygulama aşırı sermaye girişleri karşısında, döviz piyasasına

müdahale ederek nominal döviz kurunun değerlenmesini önlemeyi amaç edinmektedir

(C. Reinhart ve V. Reinhart, 1998, 101). Yapılan deneysel çalışmalar göstermektedir ki,

faiz oranı farklılıklarının yükselmesi ile toplam sermaye akımlarının içindeki kısa vadeli

sermaye akımlarının hacminde artış görülmektedir. 1993’de Malezya’da, kısa dönem

banka mevduat faizleri yukarı fırlamış, bunun sonucunda da yerleşik olmayanların kısa

dönem banka mevduatlarındaki sayısı belirgin miktarlarda artmıştır (Montiel ve Arias,

1996, 42). Öte yandan yapılmış olan bu çalışmalar, sterilizasyon politikasının

Page 85: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

71

uygulandığı gelişmekte olan ülkelerde, yalnızca kısa dönemli etkilerinin bulunduğunu

saptamışlardır (C. Reinhart ve V. Reinhart, 1998, 104).

3.4.2.2. İkili Döviz Kuru Sistemi Kontrol Yöntemi

Bu sistemde farklı işlemlere farklı döviz kurları uygulanmaktadır. Bu sistemde,

genellikle yüksek kısa vadeli faiz oranlarının, ülke içi yerleşikler için büyük yük

oluşturduğu durumlarda para otoriteleri, finansal kuruluşların spekülatif amaçlı kredileri

vermesini yasaklayarak, yerli para yasasını bölümlere ayırmaktadır. Ticaret akımları,

doğrudan yabancı yatırımlar ve hisse senedi ile ilgili işlemler bu kısıtlamalar dışında

tutulmaktadır. Özünde ikili piyasa, yerli para cinsinden kısa vadeli pozisyonda kalmak

isteyen spekülatörlerin maliyetini yükseltirken, spekülatif olmayan kredi talebinin

normal piyasa oranlarından karşılanması girişimidir (Frenkel vd., 1993).

İkili sistemde, aynı zamanda aşırı sermaye girişleri ile cari işlemlerin ve döviz

kurunun olumsuz etkilenmemesi amaçlanmaktadır. Bu sistemin, hem sermaye

işlemlerinin fiyatını hem de miktarını etkilemesi amaçlanmaktadır. İdari kurallarda

olduğu gibi, bunlar da belirli kurallara uyulmayı zorlayarak, cari ve sermaye işlemlerini

ayırmak için, yerleşiklerin döviz kuru işlemleri ile yerleşik olmayanların yerli para

işlemlerinin idaresi anlamına gelmektedir.

3.4.2.3. Sınır-Ötesi Akımların Açıkça Vergilendirilmesi

Finansal işlemlerin vergilendirilerek, yerleşiklerin yabancı finansal aktif,

yerleşik olmayanların yerli finansal aktif tutmalarının çekiciliğini ve elde ettikleri

getiriyi sınırlamayı ve böylece getiri oranlarının düşürülmesi ya da maliyetlerin

artırılması ile bu yatırımların caydırılmasını ifade etmektedir

(Ffrench- Davis vd.,1994, 112).

3.4.2.4. Sınır-Ötesi Akımların Dolaylı Vergilendirilmesi

Faizsiz zorunlu rezerv / mevduat karşılığı ayrılması şeklinde ifade edilen ve en

çok başvurulan piyasa merkezli kontrollerden biridir. Bu uygulamada, banka ya da

banka dışı kurumların, kendi hesaplarındaki sermaye girişlerinin, ya yabancı para net

pozisyonlarının belirli bir oranını ya da yerli para net pozisyonlarının döviz cinsinden

belirli bir oranını MB’na faizsiz mevduat olarak yatırmaları gerekmektedir. Bu rezerv

Page 86: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

72

karşılıkları, sermaye akımlarını ülke içi faiz oranlarına daha duyarlı kılarak, sermaye

çıkışlarını sınırlamaya çalışır . Örneğin, yerli para üzerinde düşüş baskısı varsa, yüzde

100 sermaye karşılığı konması, yerli paradan yabancı paraya geçişle kaybedilen faiz

gelirini iki katına çıkartacaktır. Mevduat karşılığı aynı zamanda efektif getirisini

düşürerek, sermaye girişlerini sınırlamada kullanılabilmektedir. (Eichengreen, 1999,

62).

3.4.2.5. Diğer Dolaylı Düzenleyici Kontroller

Para piyasası ve bankacılık piyasasına ilişkin fiyat ve yatırımcılar arasında

farklılaştırmayı amaçlamaktadır. Bu kontroller, yerleşik olan ve olmayanların

pozisyonlarını farklılaştırmak için, ticari bankaların yabancı para pozisyonlarına ya da

açık pozisyonlarına konulan limitleri, dışarıdan borçlanabilmek için kuruluşların belirli

rating koşullarını sağlamalarını ifade etmektedir.

Söz konusu bu doğrudan ya da dolaylı sermaye kontrollerinin, çok sayıda

ülkeyi kapsayacak şekilde tespiti, etkinliğinin sayısal olarak ifadesi ve değerlendirilmesi

oldukça zordur. Bu konuda kullanılan ölçütler büyük ölçüde nicel olmayan ve kurala

dayalı niteliklerdir. Sermaye kontrollerinin etkinliği analizinde başvurulan en eski ölçüt,

sermaye akımlarının sınır ötesi akışkanlığını yasaklayan ya da işlem yapanları yerleşik,

yerleşik olmayan şeklinde farklılaştıran kural ya da kısıtların olup olmaması üzerine

kurulmuş yasal kısıtlama ölçütüdür. IMF’nin Annual Report on Exchange

Arrangements and Exchange Restrictions (AREAER) adlı çalışmasına dayanan

kısıtlama ölçütü, 1967 yılından itibaren çeşitli ülkelerde var olan sermaye kontrollerini

göstermektedir.

Tablo 3.5 AREAER’ göre, sermaye kontrol çeşitlerinin sayısal özeti yer

almaktadır. Görüldüğü gibi sermaye çıkışlarının kontrolü, sermaye girişlerinin

kontrolünden (yalnızca doğrudan yatırımlar hariç olmak üzere) tüm kategorilerde daha

yüksektir.

Page 87: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

73

Tablo 3.5 Sermaye Kontrollerinin Sayısal Özeti*

Sermaye Kontrol Türü Ortalama Standart

Sapma

Maksimum Kontrol

Sayısının % Ortalama

Toplam Sermaye Kontrolleri 18,0 11,7 42,9

Sermaye Çıkışlarının Kontrolü 7, 2 5, 1 51,4

Sermaye Girişlerinin Kontrolü 5,4 4, 2 41,5

Sermaye, Para Piyasası, Tahvil ve Türev

Piyasasına İlişkin Kontroller

Sermaye Çıkışlarının Kontrolü 4, 2 3,3 52,5

Sermaye Girişlerinin Kontrolü 3,0 3,0 37,5

Ticari ve Finansal Krediler ve Garantilerle

İlgili Kontroller

Sermaye Çıkışlarının Kontrolü 2,0 1,6 50,0

Sermaye Girişlerinin Kontrolü 1,3 1, 2 43,3

Doğrudan Yatırım ve Gayrimenkul Alımına

İlişkin Kontroller

Sermaye Çıkışlarının Kontrolü 1,0 1,0 50,0

Sermaye Girişlerinin Kontrolü 1, 1 0,8 55,0

Ticari Banka ve Diğer Finansal Kuruluşlarla

İlgili İzinler** 1,9 1,6 31,7

Kaynak: Johnston ve Tamirisa, 1998

Not: *Kategorilere göre toplam kontrol sayısı ,

** Farklı rezerv ve aktif koşulları, faiz oranı ve kredi kontrolleri, yatırım düzenlemeleri, açık döviz

pozisyon sınırları .

3.5. Sermaye Kontrollerine Yönelik Ülke Örnekleri

Bretton Woods sisteminin çökmesi ile oluşan yeni iktisadi iklim çerçevesinde

sermaye hareketlerindeki artışın, sermayenin çıktığı ülkelerdeki iktisadi gelişmeler ve

sermayenin girdiği ülkelerdeki iktisadi gelişmelerden kaynaklanan nedenleri

bulunmaktadır. Sermayenin girdiği ülkeler açısından bakıldığında (içsel faktörler):

Yüksek yatırım oranı, düşük enflasyon ve kurdaki yavaş değişmeler gibi özelliklere

sahip güçlü temellerin önemli olduğu; doğrudan yatırımların ve faiz oranlarının

makroekonomik şartlara duyarlı olduğu; kısa vadeli sermaye hareketleri ve portföy

yatırımlarının ise, faiz oranı ve borsa endeksi gibi göstergelere duyarlı olduğu

görülmektedir. Ancak çeşitli ülkelere yönelik sermaye girişleri, farklı nedenlere

dayanabilmektedir. Örneğin, Kore ve İspanya’da finansal liberalizasyon politikalarından

sonra sermaye girişlerinin hızlandığı görülmektedir. Bazı ülkelerde ise, Tayland gibi,

Page 88: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

74

sermaye hareketleri zaten serbesttir. Fakat düşük vergi oranları dolayısıyla yabancı,

yatırımlar artmaktadır. Şili, Kolombiya, Tayland ve Türkiye gibi ülkelerde ise yüksek

faiz oranları sermaye girişlerini özendirmiştir. Bu durumda da kurun değişmemesi ya da

değerlenmemesi yönündeki beklentiler de bunda etkili olmakta; bu ikisinin birleşmesi

durumunda ise, özellikle kısa vadeli sermaye hareketlerinin ön plana çıktığı

görülmektedir. Belirtmek gerekir ki, özellikle yeni gelişen piyasalar olarak adlandırılan

ülkelere yönelik sermaye hareketlerinin, önemli bir bölümü faiz ve kur farkından

kaynaklanan arbitraj kazancı peşinde koşmaktadır. Döviz kurundaki artış beklentisinin,

yurt içindeki faizlerin altında olması, özellikle kısa vadeli sermaye hareketleri açısından

önemli bir gösterge olmaktadır. Ancak yine belirtmek gerekir ki, yaşanan deneyimler

bunun sürdürülebilir bir süreç olmadığını göstermektedir (Mejia, 1999, 17).

Diğer taraftan sermaye hareketlerine, sermayenin çıktığı ülke açısından

bakıldığında (dışsal faktör), gelişmiş ülkelerdeki devresel hareketlerin en önemli

değişken olduğu; özellikle 1990’larda dünya faiz oranlarındaki gelişmelerin, gelişmekte

olan ülkelere olan sermaye akışını hızlandırdığı; ABD, Japonya ve birçok Avrupa

ülkesinde görülen durgunluğun da bunda etkili olduğu; gelişmiş ülkelerden sermaye

çıkışının diğer bir önemli nedeninin ise kurumsal yatırımcıların artan bir öneme sahip

olduğu görülmektedir.

Sermaye hareketleri üzerindeki kontrolleri kaldıran ülkeler yanında, bazı

gelişmekte olan ülkelerde bu kontrollerin her şeye rağmen çeşitli derecelerde

sürdürüldüğü görülmektedir. Sermaye hareketleri üzerindeki kontroller yönünden en

çok dile getirilen görüş, bu kontrollerin ödemeler dengesi ve makroekonomik

politikaların yürütülmesi için önemli bir araç olduğu şeklindedir. Sermaye hareketleri

üzerindeki kontroller, bağımsız bir para ve kur politikası amaçlanması durumunda da

gündeme gelebilmektedir. Buna göre, sermaye hareketleri üzerindeki kontroller, faiz

oranı ve kurun izlenmesi ile sağlanmaktadır. Bir başka argümanda, sermaye

piyasalarındaki asimetrik bilgi problemi ve sürü psikolojisidir. Bu görüşe göre, kısa

vadeli sermaye hareketleri ve buna bağlı olarak kurdaki dalgalanmanın önlenmesi

gerekmektedir. Sermaye hareketleri üzerindeki kontrolleri savunan diğer bir görüş, sabit

kur rejimidir. Bu rejime göre, eğer kur sabitlenmişse, özellikle kısa vadeli sermaye

hareketleri rezervlerde, faiz oranlarında hızlı dalgalanmalara yol açacağından sabit kur

uygulamasını anlamsız hale getirecektir (Johnston ve Yan, 1997, 124).

Page 89: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

75

Tablo 3.6 Sermaye Kontrollerine İlişkin Ülke Örnekleri

Kısa Vadeli

Sermaye

Girişleri

İçin

Sermaye

Kontrolleri

Finansal

Kriz

Esnasında

Sermaye

Çıkışları

İçin

Sermaye

Kontrolleri

Finansal

Kriz

Esnasında

Yoğun

Döviz

Kontrolleri

Uzun Süreli

Yoğun

Kontroller ve

Liberalizasyon

Sermaye

Kontrolünün

Hızlı

Liberalizasyonu

Brezilya

(1993-1997)

Malezya

(1998-2002)

Romanya

(1997-1998) Çin

Arjantin

(1991)

Şili

(1991-1998)

İspanya

(1992)

Rusya

(1998) Hindistan

Peru

(1990-1991)

Kolombiya

(1993-1998)

Tayland

(1997-1998)

Venezuela

(1994-1996)

Kenya

(1991-1995)

Malezya

(1994)

Türkiye

(1988-1991)

Tayland

(1995-1997)

Kaynak: Yay, 2003, 26

Bu tür ülkelerde faiz oranları üzerinde baskı, yüksek rezerv gereklilikleri, kredi

tavanları, kamunun doğrudan kredi vermesi ve mali piyasalardaki rekabetin zayıf olması

gibi olgular söz konusu olmaktadır. Sermaye hareketleri üzerindeki kontrolü savunan

gelişmekte olan yurt içi mali piyasalar ve kurumların argümanına göre ise, sermaye

hareketliliği, kredi ve faiz politikasının etkinliğini azaltmaktadır. Sermaye kontrolleri

hakkında Johnston ve Yan’nın (1997) gelişmekte olan 45 ülke ile ilgili olarak yaptıkları

çalışmadaki bulgularına göre, bu ülkelerde genel olarak sermaye giriş ve çıkışları, para

ve sermaye piyasalarındaki enstrümanlar, türev enstrümanlar, ticari ve mali krediler,

garanti ve kefaletler, doğrudan yatırımlar, bankalar ve aracı kurumlarla ilgili mali

düzenlemeler gibi enstrümanlar yoluyla kontrol edilmektedir. Yazarların bulgularına

göre, bu ülkelerde ödemeler dengesinin yönetimi, makroekonomik yönetim, mali

piyasalar ve kurumların geliştirilmesi, mevzuatın yetersizliği, ekonominin büyüklüğü ve

gelişmişlik durumu gibi nedenlerle sermaye hareketleri kontrol edilmektedir.

Gelişmekte olan ülkelere yönelik özel sermaye girişleri, özellikle 1990’lı

yıllardan sonra çok hızlı bir artış göstermiştir. Ancak, 1997 yılında Asya’da başlayan ve

daha sonra da Rusya ve Brezilya’ya da yayılan krizlerin çok önemli etkileri olmuştur

Page 90: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

76

Tablo 3.7 Gelişmekte Olan Piyasalara Sahip Ülkelere Yönelik Net Özel Sermaye

Akımı (Milyar Dolar)

TÜR 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Net Özel Sermaye Akımları 106,9 128,6 142,3 211,4 224,7 120,3 53 69,9 32,7

Doğrudan 35,7 57,9 81 95,8 119,5 144,9 151 150,3 143,9

Portföy 62,7 76,8 105 41,4 79,6 42,9 0,7 21,5 25

Diğer** 8,5 -6, 1 -43,7 74, 2 25,6 -67,5 -98,7 -101,9 -136, 2

Net Resmi Sermaye Akımları 25 48,7 4,8 15,7 2 56,8 62, 1 10,6 4,8

Kaynak: World Economic Outlook, 2001

Tablo 3.7’de de görüldüğü üzere, 1998’den sonra yükselen piyasalar olarak

adlandırılan ülkelere yönelik özel sermaye girişinde ciddi bir azalma görülmüştür. Genel

olarak bakıldığında, sermaye hareketlerinin küreselleşme süreci ile birlikte, resmi

kanallardan özel kanallara doğru kaydığı, ancak 1994, 1997 gibi kriz dönemlerinde

resmi nitelikli sermaye girişlerinin hızlandığı dikkat çekmektedir. Asya’da kriz yaşayan

Kore, Endonezya ve Tayland gibi ülkelerde 1997 ve 1998 yıllarında özellikle IMF ve

Dünya Bankası kaynaklı önemli resmi sermaye girişi olmuştur.

Tablo 3.8 Gelişmekte Olan Piyasalara Sahip Ülkelere Yönelik Net Özel Sermaye

Akımı (Dağılım %)

Kaynak: World Economic Outlook, 2001

Tablo 3.8’de gelişen piyasalara sahip ekonomilere yönelik net sermaye

girişlerinin doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ve diğer sermaye hareketleri

açısından dağılımı görülmektedir. Net sermaye girişlerinin yaklaşık yarısının doğrudan

yatırımlardan oluştuğu; portföy yatırımları ve diğer sermaye hareketlerinin ise dalgalı

bir seyir gösterdiği görülmektedir.

TÜR 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000

Doğrudan 33 41 35 45 53 57 60 55 47

Portföy 59 55 46 20 35 17 0 8 8

Diğer 8 4 19 35 11 26 39 37 45

Page 91: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

77

Bir başka açıdan bakıldığında ise, son yıllarda sermaye hareketleri, özellikle

gelişmekte olan ülkelere doğru yoğun girişler, parasal genişleme, enflasyonist baskı,

reel kurun değerlenmesi, cari işlemler dengesinin kötüleşmesi; buna ilaveten 1994-

1995’de Meksika, 1997’de Asya ve 1998’de Rusya’da görüldüğü gibi yüksek volatilite,

varlıkların beklenen getirilerinin değişmesi ve yatırımcıların sürü psikolojisi nedeniyle

girişlerin tersine dönmesi ve buna bağlı olarak ekonomiye yayılma etkileri gibi olgularla

anılmaya başlanmıştır (Mejia, 1999, 18).

Akyüz ve Conford (1999, 11)’a göre, uluslararası sermaye hareketleri

doğasında bazı istikrarsızlık unsuları taşımaktadır. Eğer bir ülke küresel mali sisteme

bütünüyle entegre olmuş ise, bu ülkede finansal kriz ve parasal kargaşa yaşanma

ihtimali yüksek anlamına gelmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, yabancı

sermayeye olan bağımlılıkları ve net dış borçluluk durumları nedeniyle daha hassas bir

konumda yer almaktadırlar. Gelişen mali piyasalardaki son krizler, bu tür krizlerle baş

edebilme açısından, ulusal politikaların sınırlarına da işaret etmektedirler. Bu

ülkelerdeki yapısal ve kurumsal eksikliklerin, krizlerin önlenmesi ve yönetilmesini

güçleştirdiğini göstermiştir. Bu ülkelerde sermaye hareketleri ve döviz kuru

politikalarındaki sistemik yetersizlikler finansal krizlerin maliyetini artırmaktadır.

Krizler, mali sistem ve sermaye hareketlerinde yapılan serbestleştirmelerden sonra

hızlanmıştır. Bütün parasal istikrarsızlıklar ise, sermaye girişlerini takip eden hızlı

çıkışlar ile başlamıştır. Sermaye girişlerinin tersine dönmesi daima olmasa da, sık sık

alıcı ülkelerdeki makroekonomik koşulların kötüleşmesi ile bağlantılıdır. Bu kötüleşme

ise çoğunlukla sermaye girişlerinin kurun aşırı değerlenmesi, hızlı kredi genişlemesi ve

varlık fiyatlarında spekülatif şişmelere neden olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu kötüleşme aynı zamanda uluslararası piyasalarda faiz oranları ve kurların

değişmesine neden olan dışsal faktörlerden de kaynaklanabilmektedir. UNCTAD’a göre

ise sağlam olmayan ekonomik politikalar uluslararası mali istikrarsızlığa katkıda

bulunmaktadır. Ancak mali istikrarsızlığın nedeni başka nedenlerde aranmalıdır.

(Reinhart ve Magud, 2007, 34).

Sermaye hareketlerini serbestleştirmenin zamanlaması tartışmalarında

gündeme gelen makroekonomik dengesizlikler ve krizler arasındaki bağlantıya

bakıldığında ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Kriz yaşayan gelişmekte olan

ülkelerdeki parasal ve finansal krizlerin oldukça farklı makroekonomik ortamlarda

gerçekleştiği görülmektedir. Zira bu krizler, Meksika ve Tayland gibi cari açığın büyük

boyutlara ulaştığı ve sürdürülemez hale geldiği ülkelerde meydana gelebildiği gibi; bu

Page 92: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

78

tür açıkarın göreli olarak düşük olduğu Endonezya ve Rusya gibi ülkelerde de meydana

geldiği görülmüştür (Akyüz ve Conford, 1999, 28).

Yerel paranın önemli ölçüde değer kazanması, Meksika, Rusya ile Brezilya’da,

enflasyonu düşürmek üzere kuru çapa olarak kullanan ülkelerde, parasal kötüleşmenin

karakteristik nedeni olmasına rağmen bu durum her zaman görülmeyebilir. Örneğin,

Doğu Asya ülkelerinde değerlenme ya çok az ya da önemsiz olmuştur. Benzer Şekilde,

bazı kriz yaşayan ülkelerde önemli ölçüde bütçe açığı bulunurken (Rusya, Brezilya

gibi), bütçe dengesinin sağlandığı ya da bütçenin fazla verdiği Meksika ve Doğu

Asya’da krizler görülmüştür. Yine dış borcun önemli ölçüde kamu kesimine ait olduğu

Rusya ve Brezilya’da kriz yaşanmasının yanı sıra; borcun önemli ölçüde özel sektöre ait

olduğu Asya’da da kriz yaşanmıştır (Akyüz ve Conford, 1999, 29).

Tablo 3.9 Gelişmekte Olan Ülkelere Toplam Net Akımların Kaynağı (%)

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996

Toplam Net Akımlar 100,6 122,5 146 212 207 237, 2 284,6

Resmi Kalkınma Fonları 56,3 65,6 55,4 55,4 45,7 53 40,8

Toplam Özel Akımlar 44,4 56,9 90,6 157, 1 161,3 184, 2 243,8

- Portfolyo Akımları 5,5 17,3 20,9 80,9 62 60,6 91,8

Bonolar 2,3 10, 1 9,9 35,9 29,3 28,5 46, 1

Hisse Senetleri 3, 2 7, 2 11 45 32,7 32, 1 45,7

-Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları 24,5 33,5 43,6 67, 2 83,7 95,5 109,5

- Resmi Bankalar 3,0 2,8 12,5 -0,3 11 26,5 34, 2

-Diğerleri 11,3 3,3 13,5 9, 2 4,6 1,7 8,3

Özel Akımların Oranı (%) 44, 1 46,4 62, 1 74, 1 77,9 77,7 85,7

Kaynak:World Bank, Global Development Finance, 1996

Tablo 3.9’da görüldüğü üzere, 1990 ve 1996 yılları arasında gelişmekte olan

ülkelere yapılan toplam net akımlar içindeki özel akımların payı % 44. 1’den % 85.7’ye

yükselmiştir. Aralıklı olarak krizlerin yaşanmasına rağmen, 1973 ve 1997 yılları

arasında piyasalara olan net akımların miktarı 1.31trilyon dolar olmaktadır (IMF, 1997).

Montiel ve Arias (1996, 36), 1990’ların gelişmekte olan piyasalara akan, özel

sermaye akımların yapısını açıklamaya çalışmışlardır. Sermaye ithal eden Asya ülkeleri

için, 1990-1995 yılları arasında, kısa vadeli sermaye akımlarının, toplam sermaye

akımlarının %39’unu oluşturduğunu hesaplamışlardır. Kısa vadeli sermaye

akımlarındaki bu artış, sermaye akımlarındaki oynaklığın artması ile açıklanmıştır.

Page 93: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

79

Montiel ve Arias (1996, 39), 1990 ve 1995 yılları arasında, Asya ve Latin Amerika

ülkelerinin her ikisinde, kısa vadeli sermaye’nin diğer tüm sermaye akımları türlerinden

daha oynak bir yapıya sahip olduğunu tespit etmişlerdir.

1990’lar da gelişmekte olan piyasalara yönelen sermaye akımlarındaki artış,

hem içsel hem de dışsal etkenlere bağlanır. İçsel etkenler: Borcun yeniden

yapılandırılması nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin kredi itibarlarındaki gelişme,

makroekonomik yönetimdeki güvenin artması ve yapısal reformlardan kaynaklanan

verimliliğin artması şeklinde sıralanabilmektedir.

Çoğu ülkelerdeki akımlar, genişleyen cari açıklarla ilgili olmaktadır. Bu sonuç,

ulusal tasarrufların düşmesi ve ulusal yatırımların artması sonucu gerçekleşmektedir.

Ayrıca çoğu ülkede enflasyonist istikrarın sağlanabilmesine ve ekonomik aktivitelerin

artmasına rağmen hızlı para arzı artışı ve para tutmanın fırsat maliyetinde düşme

yaşanması ile karşılaşılmıştır. Çoğu ülke bu durumdan kaçınmak için, döviz kurunun

değerlenmesine müsaade etmiş; para piyasasında sterilizasyon müdahalesini kullanmayı

tercih etmiştir.

Bu koşullar altında çıktı seviyesinde genişleme olabilmesine rağmen,

gelişmekte olan piyasalara yönelen sermaye dalgaları makroekonomik temellerin

zayıflamasına, sürdürülemez seviyelere ulaşmasına yol açabilmektedir. Çoğu

gelişmekte olan piyasalar düş kırıklığına uğrayarak, krizlerin süresinin uzamasına neden

olmuşlardır. Bu durum sonucunda, sermaye akımlarının ani olarak geri çıkması, çıktı

düzeyinin düşmesi ve ciddi boyutlardaki banka krizleri tarafından daha kötü duruma

ulaşmasına neden olmuştur.

1990’lara doğru, yükselen piyasalar olarak nitelendirilen gelişmekte olan

piyasalarda yaşanan, banka ve para krizleri örnekleri büyük miktardaki sermaye

akımlarının istikrasızlığa yol açtığının kanıtı olmaktadır

Page 94: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

80

Tablo 3.10 Bankacılık Krizleri ve Finansal Liberalizasyon

Ülke Finansal

Liberalizasyon Bankacılık Krizi

Arjantin 1977 03/1980-05/1989-12/1994-12/2001

Bolivya 1985 10/1987

Brezilya 1975 11/1985-07/1994

Şili 1980 09/1981

Kolombiya 1980 07/1982

Meksika 1989 09/1982-09/1992-09/1994

Venezüella 1989 10/1993

Endonezya 1983 1992

Güney Kore 1991 09/1992

Malezya 1980 07/1985-09/1997

Tayland 1989 03/1979-10/1993-09/1997

Filipinler 1981 01/1981

İsrail 1990 1985

Ürdün 1988 08/1989

Kenya 1991 1993

Tanzanya 1993 1988

Türkiye 1987 03/1994-02/2001

Mısır 1991 ------

Kaynak: Wyplosz, 2001

Edward (1998), bu noktaya değinerek, 1994 Meksika krizini örnek

göstermiştir. Bazı analistlere göre, bu büyük miktarlardaki akımlar Meksika da özel

tüketim harcamalarında artışa neden olmuştur. Bunun yanı sıra bazı analistlerde

sermaye kontrollerinin çok erken kaldırılmasını sebep olarak göstermektedir. Edwards,

Meksika’nın uzun dönem sürdürülebilir cari açıklarının, GDP’nin %2 - %3 aralığında

olduğunu hesaplamıştır 1990’ların başı olan sermaye akımları döneminde bu oranlar

%7 -% 8 aralığında gerçekleşmektedir. Şili ise, sermaye akımı dönemi boyunca yüksek

büyüme oranına sahip olmuş; sermaye akımlarının oldukça büyük seviyelerde devam

etmesini sağlayabilmiştir.

Tablo 3.11 ve Tablo 3.12’ye baktığımızda, Arjantin’nin 1994 Meksika krizi

sonrası, çoğu Latin Amerika ülkelerinden daha çok darbe aldığı görülebilmektedir. Bu

dönemde çoğu ülkelerde önemli miktarlarda sermaye girişlerinde düşme görülmektedir.

Page 95: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

81

Tablo 3.11 Toplam Sermaye Akımları /GSYİH (%)

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996

Arjantin -0,8 1,3 4,6 4,7 3,8 1,4 3,4

Brezilya 1 0 2,6 1,9 1,3 4,3 4,4

Şili 10 2,4 0,7 8 8,8 1,7 6,7

Kolombiya -0, 1 2, 1 0 4,8 4,4 6, 2 7, 1

Kosta Rika 3,8 4, 1 6,3 8 4,3 3,6 4,5

Meksika 4,5 7, 1 7, 1 7,3 2,4 4 1, 2

Latin Amerika(ortalama) 3, 1 2, 1 4,6 5,4 4, 2 3,5 4,5

Kaynak:IMF , 1997

Tablo 3.12 Portfolyo Akımları / GSYİH ( %)

1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996

Arjantin -0,9 0.3 -0, 2 9,5 1,3 1,5 3,7

Brezilya 0, 1 1.0 3,8 2,8 9, 1 0,3 0,8

Şili 1, 2 0, 1 0,8 1,6 1,7 0,3 1,5

Kolombiya 0 0, 2 0,3 1 0,5 -0, 1 1,7

Kosta Rika 0 0 0 0 0 0 0

Meksika 0,5 3, 1 4,3 5,8 0,8 -5 1, 2

Latin

Amerika(ortalama) 0, 2 0,8 1,5 3,5 2, 1 -0,5 1,5

Kaynak:IMF ,1997

Yaşanan krizler çoğu ekonomistler arasında, gelişmekte olan piyasalarda

sermaye piyasalarının serbestleştirilmesinin tamamlaması konusunda fikir ayrıklarının

oluşmasına neden olmuştur. Bazıları, sermaye akımlarının açık olması, hükümete daha

istikrarlı ve uygun politikaların takip edilmesi için baskı uygulayacağı; yurt içi faiz

oranlarının dünya faiz oranları ile aynı düzeyde bulunmasına katkı sağlayacağı

görüşünü savunurken; Rodrik ve Bhagwati gibi bazı ekonomistler ise, yabancı finansal

akımlara açılan gelişmekte olan piyasaların, önemli miktarlarda çıktı artışına, büyümeye

sahip olamayacağını ya da ekonomiye zarar verebileceğini savunmaktadırlar. Bu

ülkelerin, ekonomik siyasi yapılarının zayıf olması durumunda, sermaye hareketlerinin

serbestleştirilmesinden önce bir takım koşulların yerine getirmesi gerektiği; uluslararası

sermaye piyasalarının, piyasa disiplininin sağlanmasında güvenilir olmadığını

savunulmaktadır (Eichengreen, 1999).

Page 96: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

82

3.6. Sermaye Kontrollerine Yönelik Ampirik Çalışmaların Değerlendirilmesi

Bu bölümde oluşan finansal ataklara karşı savunulan sermaye kontrolleri

incelenecek. Konuyla ilgili ampirik çalışmalara ve görüşlere yer verilecektir. Deneysel

araştırmaların önemli bir kısmı, sermaye hesabının kısıtlanmasının etkinliğinin farklı

ülkeler açısından incelenmesini içermektedir. Bu ülkelerden biri olan Şili, sistematik

olarak sermaye akımlarına sınırlamalar getirmiş; yükselen piyasalara akan uluslararası

sermaye akımlarını iki bölümde incelemiştir: 1978-1981 ve 1990-1996. Sermaye

girişlerinin kontrolleri, yurt içi ve yurt dışı varlıklar olarak ayrılarak, Şili’nin MB’nın

bağımsız bir para politikasının nasıl etkilendiği araştırılmıştır. Oldukça büyük

miktarlardaki şokların yayılma etkilerini önlemekte kontrollerin etkin olmadığı

sonucuna varılmıştır. Bu varsayım 1997’deki Asya krizinin yayılma etkileri ile

desteklenmektedir. Diğer ülkeler Kolombiya ve Brezilya oldukça başarılı sonuçlar elde

etmişlerdir. Stockman ve Hernandez (1998) Kolombiya için, Williamson (1993)

Brezilya için yapmış oldukları çalışmalarda vardıkları sonuçlara göre, sermaye

hesabının kısıtlanması yurt içi faiz oranlarında bazı sıkıştırmalara neden olmaktadır.

Montiel ve Arias (1996) Brezilya için yapmış oldukları çalışmada ise; Brezilya için

kontroller etkin olamamıştır.

Sermaye hesabının kontrolü, Asya deneyiminde bazı dikkatleri üzerine

çekmiştir. Örneğin Schadler (1994) Asya’daki gelişmekte olan bir grup ülkenin farklı

davranışlarını kapsayan uygulamaları açıklamaya çalışmışlar ve bu piyasaların yeterince

sanayi ülkeleri ile entegre edilemediği sonucuna varmışlardır. Uygulamaların 1980’ler

boyunca sermaye hareketliliğini daraltıcı etkide bulunduğunu ifade etmişlerdir.

Helleiner (1994) yapılmış olduğu çalışmada, 1990’lar boyunca 15 gelişmekte

olan ülkenin sermaye hesabı kısıtlamalarına ilişkin bir veri oluşturmuş ve sermaye

girişlerinin kısıtlanmasının etkilerini incelemişdir. Çalışmanın sonucuna göre,

kontrollerin sermaye akımlarının bileşimini değiştirerek, kısa vadeli sermaye

akımlarının ve portfolyo akımlarının payını düşürerek, doğrudan yabancı sermaye

yatırımlarının payının arttığını ifade etmektedirler.

Sermaye kontrollerine yönelik bir uygulama olarak görülen Tobin Vergisi,

uluslararası bir verginin döviz işlemleri üzerine konularak uluslararası finansal

piyasalardaki istikrar bozucu spekülasyonları düşüreceğini savunmaktadır. Eichengreen,

Tobin ve Wyplosz (1995, 138), kısa dönemli spekülatörlere karşı Tobin vergisini

önermektedirler. Stiglitz (1999, 2) ve diğerleri (Hason, 1995, 22; Eichengreen, 1999)

Page 97: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

83

gelişmekte olan ülkelerin sermaye akımlarını yönetmesini ve sınırlandırması gerektiğini

savunmaktadırlar.

Edwards (1999) çalışmasında, sermaye kontrollerinin, kriz dönemlerinde

uygulanması gerektiğini; normal zamanlarda ise sermaye akımlarına karşı olduğunu

belirtmektedir. Bu şekilde savunmuş olduğu sermaye kontrollerini “tedavi edici

kontroller” olarak adlandırmaktadır.

Fisher (1999), yapmış olduğu çalışmada daha büyük krizleri önlemek için,

geçici sermaye çıkışlarına konulan kontrollerin, fayda sağlayacağını ileri sürmektedir.

Bu tedavi edici nitelikteki kontrollerin, kriz dönemlerinin başlangıç seviyesindeki

yüksek faizin düşürülebileceğini ve büyüme politikalarının uygulanabileceğini

savunmaktadır.

Sermaye çıkışlarına uygulanan kontroller, kriz yöneticilerinin rahat nefes

almalarını sağlayarak; finansal sistemin bu süreçte düzenlemesi fırsatı sunacaktır. Kriz

sonrasında, sermaye kontrollerinin kaldırılabileceği düşünülmektedir. Bu tezin

varsayımları, sermaye kontrollerinin etkinliğinin bağlı olduğu unsur olarak, geçici

yapılarına karşılık kalıcı yapılarına vurgu yapılarak, zamanlamasının olduğu

belirtilmektedir.

Uluslararası sermaye hesabına konulan sınırlamalar, gerçekte net sermeye

çıkışlarına neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra, planlamadan hızlı bir şekilde

hazırlanan programlar ve uygulamalar finansal istikrarsızlığın artmasına neden olabilir

(Dooley ve Isard, 1980).

Bartolini ve Drazen (1997a, 1997b) çalışmalarında şunu göstermektedir ki,

gelecekteki hükümet politikaları sermaye kontrollerinin etkinliğine ilişkin bir işaret

görevi görmektedir. Sermaye hareketliliğinin serbest olduğu bir rejim, sermaye

kontrollerinin gelecekte daha az etkin olacağının işaretidir. Bu politika oluşumları

yatırımlar için uygun görülecektir.

Sermaye kontrollerinin nihai amacı, vergi matrahını genişletmektir. Hükümetin

mali yapısının zayıf olmasına rağmen uygulayacağı kontroller, beklenen vergi

matrahında bir düşmeye neden olabilir. Gelecekte sermaye çıkışlarına konulacak

kontroller yatırımlar için istenmeyen bir durum yaratacaktır. İyi olarak algılanabilecek

işaret, hükümetin sermaye hareketliliğini teşvik etmesidir (Bartolini ve Drazen 1997a).

Barolini ve Drazen (1997a) şunu göstermiştir ki, bir hükümet her şeye rağmen

sermaye kontrolleri koyabilmektedir. Kötü bir işaret anlamına gelmesine rağmen

sermaye girişlerinin ortalamasında düşmeye neden olacaktır.

Page 98: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

84

Diğer bir argüman Edwards (1999) tarafından sunulmaktadır. Edwards (1999),

yasal sermaye kısıtlamalarının etkin olmadığını kanıtlar ve firmalar, yabancı ve yerli

yerleşikler tarafından, kontrollerden kolayca kaçınabildiğini ifade etmektedir. Edwards

bu çalışmasında ayrıca, sermaye kontrollerinin nasıl ekonomik bozulmalara yol açtığını

ve ekonomik istikrarsızlığın neden olarak, hükümet içerisinde sapmalara neden

olduğunu ileri sürülmektedir.

Page 99: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

85

IV. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE FİNANSAL SERBESTLEŞME POLİTİKALARI, KISA VADELİ

SERMAYE HAREKETLERİNİN GELİŞİMİ VE ETKİLERİ

4.1. Türkiye’de Finansal Serbestleşme Politikaları

Neo-liberal politikalardan olan finansal serbestlik politikaları, özellikle 1980

sonrası birçok gelişmekte olan ülke ekonomisi tarafından, IMF politikaları ile

uygulamaya konulmuştur. Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan bu süreç,

1989 yılında 32 sayılı karar ile tamamlanmıştır. Serbestleşme süreci, dünyada Arjantin

(1995-2000), Meksika (1995) ve Doğu Asya ülkelerindeki örnekler gibi, ağır finansal

krizleri de beraberinde getirmiştir.

Gelişmekte olan ülkeler açısından, küreselleşmenin daha çok üretken olmayan

spekülatif kısa süreli sermaye niteliğinde bulunan sermaye hareketlerini teşvik ettiği;

bunun da yüksek reel faizlerle birlikte, sürdürülebilir istikrarlı büyümeyi, yatırımları,

istihdamı, cari işlemler ile bütçe denkliğini engellediği gözlenmiştir. Özellikle 1990

sonrasında para ve sermayenin niteliğindeki değişimlerin ve merkezden gelişmekte

olan ülkelere doğru uygulama alanı bulan küreselleşme politikalarının Meksika,

Arjantin, Doğu Asya ülkeleri ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülke örneklerinde de

görüldüğü gibi, küreselleşmenin para sermaye yönü ile yaşanan krizler arasında bir

korelâsyonun olma ihtimalini güçlendirmiştir.

1980 sonrası uygulanmaya başlanan serbestleşme politikaları bu bölümde üç

ana döneme ayrılarak incelenecektir. Bu kısımda Türkiye ekonomisinin serbestleşme

politikaları ve bu politikaların getirdiği sıcak para olarak da adlandırdığımız kısa vadeli

sermaye hareketlerinin, neden?, niçin?, nasıl? gibi sorular eşliğinde; amacı, etkisi ve

sonucu incelenecektir. Bu bağlamda liberalizasyon olarak da adlandırılan bu

uygulamaların argümanları nelerdir? Türkiye ekonomisinin bu uygulamalardan

beklentileri nelerdir? Bu uygulamalar sonucu yaşanan olumlu ve olumsuz gelişmeler

nelerdir? Kısa vadeli spekülatif nitelikli sermaye hareketlerinin gelişimi, etkileri ve

sonuçları bu süreç içerisinde ne olmuştur? gibi sorulara yanıt aranacaktır.

Page 100: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

86

4.2. Türkiye’de Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Gelişimi

Türkiye’de finansal reform süreci 1980 yılı sonrası, yapısal uyum politikaları

ve dışa açık piyasa ekonomisi başlıkları altında, finansal serbestleşme politikalarının

birer uzantısı olarak gelişim göstermiştir. 1984’te döviz alım satımı serbestleştirilmiş,

1989’da da kambiyo kontrolleri kaldırılarak yurt içi ve yurt dışı sermaye hareketleri

serbestleştirilmiştir. Ulusal finans piyasalarında ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK)

oluşturularak, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) kurulmuştur

(Yeldan, 2001a, 129).

Bilindiği üzere, kısa vadeli sermaye hareketleri, ödemeler dengesi içerisinde,

varlıklar ve yükümlülükler olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Varlıklar kısmında,

dışarıya verilen krediler; yükümlülükler kısmında ise, TCMB, ticari bankalar ve diğer

sektörlerin işlemlerinden kaynaklanan kısa vadeli borçları yer almaktadır (Kepenek ve

Yentürk, 2001, 299). Bu çerçeveden bakıldığında, 1989 sonrası serbestleşme

hareketlerinin tamamlanması ile Türkiye ekonomisine yönelik sermaye hareketlerinin

oldukça yüksek miktarlarda seyir ettiği görülmektedir. Tablo 4.1’den de görülebileceği

gibi 1990-2005 yılları arası sermaye hareketlerinin artış hızını sürdürerek, 2005 yılına

gelindiğinde 43 milyar dolar seviyesine ulaşarak oldukça yüksek seviyelere ulaşmıştır.

Sermaye hareketlerinin seyrine bakıldığında, kısa vadeli sermaye hareketlerinin oynak

yapısı ve eksiye düştüğü yılların kriz dönemlerine denk gelmesi, bu sermaye hareketinin

risk priminden kaçmak ve elde ettiği yüksek getiriyi kaybetmemek gereksiniminden

kaynaklanmaktadır.

Çalışmada, özellikle 1980 sonrası Türkiye ekonomisindeki serbestleşme

dönüşümü başlangıç alınarak; üç bölüme ayrılacaktır. 1980-1989 arası çoğunlukla

serbestleşme hareketlerinin alt yapılarının oluşturulduğu ve gerekli politikaların

uygulanmaya başlaması hazırlık devresi olarak ele alınacaktır. 1990-1998 dönemi arası

uygulanmaya başlanan politikalarla KVSH’nin gelişimi göz önünde bulundurularak

1994 krizi ele alınacaktır. Ardından 1998’den günümüze yaşanan iki önemli kriz daha

incelenektir.

Page 101: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

87

Tablo 4.1 Türkiye Ekonomisine Net Sermaye Girişleri 1990-2005 (Milyon Dolar)

Kaynak: TCMB, EVDS, 2006

Doğrudan Portföy Net Uzun Vadeli Net Kısa Vadeli

Yıllar Yatırımlar Yatırımları Sermaye Yatırımları Sermaye Yatırımları Toplam

1990 700 547 -259 2382 3370

1991 793 623 -286 628 1748

1992 779 2411 -1348 4045 5887

1993 622 3917 445 5572 10556

1994 559 1158 -2099 -7611 -7993

1995 772 237 -1541 2840 2308

1996 612 570 363 915 2460

1997 554 1634 3810 1626 7624

1998 573 -6711 3331 365 -2442

1999 138 3429 475 2781 6823

2000 112 1022 3656 6666 11456

2001 2855 -4515 -1736 -9810 -13206

2002 962 -593 1486 -329 1526

2003 1253 2465 -534 -285 2899

2004 1978 8023 6424 7403 23828

2005 8638 13437 14169 6556 42800

4.2.1. 1980-1990 Dönemi

1980’li yıllar dünya ekonomisinin finansal serbestlik politikalarına öncelik

verdiği yıllar olmuştur. Bu gelişmelerin sonucunda dışa açık ekonomi politikaları bu

yeni ekonomik anlayışın temelini oluşturmuş; gelişmekte olan birçok ülke de bu yeni

dünya düzenine uyum sağlamak ve kendilerine bu yeni oluşumdan kazanç

sağlayabilmek adına, hem içte hem de dışta serbest ekonomi anlayışını kendilerine

uyumlaştırmaya çalışmışlardır.

Türkiye ekonomisi, 1980 öncesi dönemde, mal piyasaları açısından, ithalatın

sınırlamalara tabi tutulduğu, iç pazara yönelik üretimin yapıldığı, dışa kapalı bir

ekonomi görünümü sergilemekte iken; finansal piyasalar katı bir denetleme sistemi

altında bulunmaktadır. Mevduat ve kredi faiz oranları kontrol altında ve döviz işlemleri

çok yüksek kısıtlamalara tabi tutulurken, kişiler portföylerinde döviz bulundurma

hakkından yoksun bırakılmıştır. Rezerv ve likidite oranının yanı sıra, enflasyon oranı

yüksek ve istikrarsız bir görünüm sergilemektedir. Finansal sistem kurumsallaşmamış

Page 102: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

88

olduğu için, yerli ve yabancı bankaların sisteme katılımı çok sınırlı düzeyde

gerçekleşmektedir. Piyasada herhangi bir hisse senedi-bono piyasası mevcut olmamakla

birlikte; TL piyasası yeterli düzeydedir (Akyüz, 1990, 101).

1980 yılında benimsenen anlayış doğrultusunda, ilk olarak mal piyasalarının

serbestleştirilmesine yönelik politikalar uygulanmaya konulmuş; aşamalı olarak

ithalatın serbestleştirilmesi gerçekleştirilirken, yüksek bir devalüasyonu takiben

esnekleştirilen döviz kuru politikası, dolaylı teşviklerle sanayinin ihracata

yönlendirilmesi yani dış pazarlar için üretim hedeflenmiştir (Yeldan, 2005, 3).

Finansal piyasalarda serbestleşmenin ilk adımı olarak ise, dış finansal

serbestleşmenin ön aşaması olan yurt içi finansal serbestliği sağlamak amacıyla, 1981

yılında faiz oranları üzerindeki sınırlamalar kaldırılmış, mevduat faizleri serbest

bırakılmıştır. Yine bu tarihten başlayarak faiz ve kredi dağılımı üzerindeki bütün

kontroller kaldırılarak ulusal mali piyasalara derinlik kazandırılması amaçlanmıştır

(Yeldan, 1995, 209).

Faiz oranlarının serbest bırakılmasına bağlı olarak, 1981 ve öncesinde negatif

olan reel faiz oranları 1982 yılında pozitif olmuştur. 1980’lerin başlarında, sadece vadeli

mevduat faizlerinin serbest bırakılması ve kredi faiz oranlarındaki değişikliklerin

önceden bildirilmesi gibi bir uygulamaya gidilmesi, büyük bankaların kendi aralarında

anlaşmaya gitmesine bağlı olarak, faiz oranlarının, belli bir düzeyde tutulması sonucunu

doğurmuştur. Ancak faiz oranlarının, bankalar tarafından belli bir düzeyde tutulması,

biri bankaların saptadığı, diğeri ise, serbest piyasada oluşan ikili bir faiz yapısı ortaya

çıkarmıştır. Serbest piyasada oluşan faiz oranı ‘banker’ olarak adlandırılan kişilerin

hızla çoğalmasına ve birikimlerin bankacılık sistemini sarsacak boyutlara ulaşmasına

neden olmuştur (Yentürk, 1997, 58).

Bu dönemde işletmeler, faiz oranlarının yükselmesi sonucu, finansman

yüklerini karşılayamaz duruma gelmişlerdir. Bunun sonucunda bankerlerden borçlanma

yoluna gitmişler. Ancak, banker piyasasında ortaya çıkan faiz yükseltmeleri, bir süre

sonra, işletmelerin borç aldıkları paraların faizini ödeyebilmek için, bankerlerden daha

yüksek faizle borç almaya başlamasına neden olmuştur. işletmelerin, bankerlere olan

yükümlülüklerini bu yüksek faiz oranları nedeniyle yerine getirememesi, banker krizi

olarak adlandırılan krizin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Uzunoğlu vd., 1995, 93).

Böylelikle, serbestleşme sürecinin ilk aşaması, 1982 yılındaki krizle kesintiye

uğramıştır. 1983 yılında, yaşanan bu krizi durdurmak amacıyla ek önlemler alınmış,

mevduat faizlerini belirleme yetkisi MB’na verilmiştir. Bu gelişmenin aardından,

Page 103: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

89

mevduat faizlerinin serbestleştirilmesi ancak 1988 yılında sağlanmış; kredi faizlerinin

serbestleştirilmesi ise 1983 yılının Aralık ayında gerçekleştirilmiştir (Uzunoğlu vd.,

1995, 93).

1980’e kadar sermaye ve mal hareketleri açısından dışa kapalı bir anlayış

benimseyen Türkiye ekonomisi 24 Ocak 1980 İstikrar Programı Uygulamaları ile bu

oluşumun başlangıcını başlatmıştır.

24 Ocak 1980 İstikrar Programının temelinde, Türkiye’nin ithal ikameci

büyüme modelinden, dışa açık bir büyüme modeline geçmeyi amaçlaması yatmaktadır.

Bu politikalar gereği gerekli uygulamaların temelini: Küçültülmüş devlet, dışa açık

ekonomik yapı ve gelir dağılımının içsel dinamiklerce belirlenmesi gibi unsurlardan

oluşturmaktadır (Çarıkçı, 2001: 478).

Bu yeni anlayış çerçevesinde 1980 yılının ikinci yarısından itibaren aşağıdaki

önlemler alınmıştır:

Ø Sıkı para politikası uygulaması ile mevduat faiz oranlarında önemli

ölçüde bir artış sağlanmış, bankaların mevduat munzam karşılıklarının

sıkı bir takibe alınmasına ve ceza oranlarının yükseltilmesine karar

verilmiştir. TCMB’nın iktisadi kamu kuruluşlarına verdiği kredilerin faiz

oranları yükseltilmiştir.

Ø Daraltıcı maliye politikası uygulaması ile bütçe açıklarının TCMB

kaynaklarının finansmanında, üst limitlerin IMF performans kriterine

uygun olarak kullanılmasına ve hükümetin iç ödeme yükümlülüklerini

yerine getirmesine karar verilmiştir. Ayrıca KİT’lere yapılan transferler

önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Bütçe gelirlerinin artırılması amacıyla vergi

reformu yapılmış ve daha önce gelir vergisi mükellefli olmayan çiftçi ve

küçük esnaf vergi kapsamına alınmış, 1984 yılı sonunda katma değer

vergisi uygulamasına geçilmiştir.

Ø Sermaye piyasasının gelişmesine yardımcı olmak için bankaların

mevduat sertifikası pazarlamalarına olanak tanınmıştır. Bunun yanı sıra

kredi faiz oranlarındaki değişikliğin altı ay öncesinden bildirilmesi

zorunluluğu getirilmiştir. Ancak bu uygulamalar sonucunda bu döneme

damgasını vuracak olan banker krizlerinin yaşanmasına neden olmuştur.

Çünkü bu uygulamanın getirilmesi ile serbest piyasada birisi bankerler

tarafından, diğeri de bankaların saptadığı ikili bir faiz yapısının

Page 104: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

90

oluşmasına neden olmuştur. Bu sürecin sonucunda ise, bankerlerin

tasfiyesi ve zor durumda olan bazı bankaların kurtarılması ile

sonuçlanmıştır.

Ø Enerji fiyatlarının dünya fiyatları düzeyine yaklaştırılması yönünde

adımların atılacağı belirtilmiştir.

Ø Fiyat denetim komisyonu kaldırılarak, kamu kesiminin ürettiği mal ve

hizmetlerin fiyatı %100-400 arasında değişen oranlarda artırıldıktan

sonra temel malların kapsamı kısıtlanmış; kömür, gübre, elektrik ile

demir ve deniz yolu yük taşımacılığı dışında kalan tüm kamusal mal ve

hizmetlerin fiyatlarının ilgili kamu kuruluşunca saptanması için KİT’lere

yetki verilmiştir.

Dış ticaretin serbestleştirilmesine yönelik olarak ise:

Ø Döviz tahsisini ve vergi vadelerini içeren teşvikler verilmiş,

Ø İhracat teşvikleri verilmiş ve bunun için ihracatı denetleme teşvik fonu

oluşturulmuş,

Ø İhracatçı sermaye şirketleri kurulmuş,

Ø İhraç edilen malların imalatında kullanılan malların ithalatına olanak

verilmiş,

Ø Damga vergisinin azaltılması, ithalat teminatlarının düşürülmesi, fiyat

istikrarına yönelik liberalizasyon listesinin düzenlenmesi gibi ithalatın

serbestleştirilmesine yönelik önlemler alınmıştır (Parasız, 2001, 41).

1984 yılının başında döviz kuru rejimi serbestleştirilmiş, bankaların döviz

mevduatı tutmaları ve döviz cinsinden işlem yapabilmeleri olanaklı hale getirilmiştir.

Döviz alım-satım işlemlerinin serbestleştirilmesiyle, ülkede yerleşik olan veya olmayan

gerçek veya tüzel kişilerin, döviz cinsinden borç-alacak ilişkileri ve elde tuttukları

varlıklar konusundaki fiyat ve miktar sınırlamaları ortadan kalkmıştır (Özer, 2001, 112).

1986 yılında ulusal finans piyasalarına yönelik olarak SPK oluşturulmuş;

İMKB kurulmuştur. 1987 yılında TCMB açık piyasa işlemlerine başlamış ve bu sayede

parasal araçlarını çeşitlendirmiştir (Yentürk, 2003, 83).

Page 105: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

91

Bunların yanı sıra, TCMB bünyesinde, bankaların kısa dönemli fon arz-

taleplerini uygun ve kolay bir biçimde karşılamak amacıyla, 1988 yılında Bankalar arası

Para Piyasası (Inter Bank) oluşturulmuştur (Uzunoğlu vd., 1995, 95). Mevduat ve kredi

faiz tavanları kaldırılmıştır. Bu dönemde ayrıca, finansal piyasalarda gerçekleşen

işlemler ile buradan elde edilen gelirler üzerindeki vergiler azaltılmış, yerli ve yabancı

bankaların mali sisteme katılmalarına ilişkin kısıtlamalar azaltılmıştır (Toprak, 2001,

32).

1987’de ilk para programı uygulanmış; fakat bu program kamuoyuna

açıklanmamıştır. Atıl fonların monetizasyonu açısından bu piyasalar önem taşımaktadır.

Kısacası Türkiye ekonomisinde 1980-1989 döneminde, (1) mevduat ve kredi faiz

oranlarının –zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte- serbestliği sağlanmış, (2) faiz

ve kredi dağılımı üzerindeki kontroller kaldırılmış, (3) döviz üzerinden yapılacak

işlemler serbestleştirilerek, kişilere portföylerinde döviz bulundurma imkânı tanınmıştır,

(4) menkul kıymet piyasaları oluşturularak işletmelere yeni finansman kaynakları

yaratılmıştır. Böylelikle, finansal serbestleşmenin ilk aşaması olan yurt içi finansal

piyasaların serbestleştirilmesi süreci tamamlanarak; dış finansal serbestleşmeye ön

hazırlık olarak değerlendirilebilecek uygulamalar başlatılmıştır.

1989 yılına gelindiğinde bu gelişmeler ışığındaki en önemli uygulama

kuşkusuz, 32 Sayılı Karar: Türk Parası’nın Kıymetini Koruma Kanunu’nda yapılan

değişiklik ile sermaye hareketlerine sağlanan serbestlik olmuştur. Tüm bu gelişmeler

sonucunda ise Türkiye ekonomisi, dış ticaret ve diğer konulardaki serbestleşme

politikalarının uygulanması ile hem mal fiyatları baskısı hem de sermaye hareketleri

baskısı altına girmiştir.

Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ile ilgili 32 No’lu KHK 11 Ağustos

1989 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bu kararname ve ilgili düzenlemelerle

sermaye hareketleri tamamen serbestleştirilmiş ve konvertibiliteye yönelik en önemli

adımlar da atılmıştır. 32 No’lu kararname ile getirilen temel düzenlemeler şöyledir:

Ø Türkiye’de yerleşik kişiler; bankalar ve özel finans kurumlarından hiçbir

sınırlama olmaksızın döviz alabilmekte ve döviz bulundurmak için

herhangi bir kısıtlamaya tâbi olmamaktadırlar.

Ø Türkiye’de yerleşik kişiler, Türkiye’de yerleşik olmayan kişilere

verdikleri her türlü hizmet karşılığında aldıkları dövizi ülke içine

getirebilmeleri serbest bırakılmıştır.

Page 106: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

92

Ø Yurt dışındaki yerleşik kişilerin, İMKB’de kote edilmiş ve SPK izniyle

çıkarılmış her türlü menkul kıymeti alma ve satmaları serbesttir.

Ø Türkiye’de yerleşik kişilerin bankalar ve özel finans kurumları

vasıtasıyla yabancı borsalarda kota edilmiş menkul kıymetleri; Merkez

Bankası tarafından alım-satımı yapılan yabancı para birimleri cinsinden

hazine bonosu ve devlet tahvili satın alıp satmaları ve bu kıymetlerin alış

bedellerini yurt dışına transfer etmeleri serbesttir.

Ø Türkiye’de yerleşik kişilerin, yurt dışında menkul kıymet çıkarmaları,

piyasaya sürmeleri ve satmaları serbesttir.

Ø Türkiye’de yerleşik kişilerin, yurt dışından menkul kıymet getirmeleri ve

yanlarında yurt dışına çıkarmaları serbesttir.

Ø Yabancı sermayenin satısından ya da tasfiyesinden doğan gelirler

bankalar ya da özel finans kurumları aracılığıyla ülke dışına transfer

edilebilir.

Ø Yurt dışından döviz kredisi almak serbesttir.

Ø Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin TL hesap açtırmaları ve bu

hesaplara ilişkin anapara ve faizleri TL ya da döviz olarak transfer

ettirmeleri serbesttir.

Ø Gayrimenkul satışları üzerindeki yasak kaldırılmıştır ve gayrimenkul

satısından elde edilen gelirin transfer ettirilmesi serbesttir.

Ø Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin döviz almaları ve transfer

ettirmeleri ve yurt dışına TL göndermeleri serbesttir (Togan, 2001, 512).

1989 sonrası dönemde, özellikle bu uygulama sonrası, ekonominin makro

düzeyde performansı, net sermaye giriş ve çıkışlarına aşırı duyarlı bir konuma

gelmiştir. Ekonomi dolarizasyon sürecine girmiş, ulusal paraya olan talep azalmış ve

esnek kur politikası izlenmeye başlanmıştır. Türkiye’nin mali, kurumsal ve altyapı

koşulları, doğrudan yabancı yatırımlar için cazip bir ortam oluşturmadığından, dış

finansman daha çok kısa vadeli sermaye hareketleri ile sağlanmıştır.

Ticari ve yurt içi finansal serbestleşmenin gerçekleştirildiği ve yurt dışı

finansal serbestleşmeye ön hazırlık niteliğindeki bu süreçte ortaya çıkan

makroekonomik gelişmeleri kısaca özetlemek gerekirse: (1) 1980-1987 kesitinde

ekonomik büyüme rakamları olumlu gelişme göstermiş, büyüme hızı % 3,1 ile 9,8

arasında değişen oranlarda gerçekleşmiştir, (2) 1980’lerin başında GSMH’nin % 9’u

Page 107: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

93

düzeyinde olan KKBG, 1981-1982 aralığında % 3,5 düzeyine gerilemiş, (3) aynı süreçte

cari işlem açıkları, GSYİH’nın % 5’i düzeyinden yarıya inmiştir (Boratav, 1993, 24).

1988 yılında ücret artışlarının enflasyon artışından düşük tutulması

politikasından vazgeçilmiş ve değerli kur politikası benimsenmiştir. Dönemin başında

% 115 oranında gerçekleşen enflasyon oranının, 1987 yılına kadar olumlu şekilde

geliştiğini söylemek mümkünken, faiz oranlarındaki değişimin, dönem boyunca

yükselme yönünde hareket ettiği anlaşılmaktadır (Yeldan, 2001b, 41). Ancak 1987

yılında makroekonomik dengesizlikler yeniden ortaya çıkmıştır. 1980’lerin sonlarında

cari işlem açıkları ya fazla ya da çok küçük bir açık şeklinde gözlenirken (Boratav,

1993, 25), 1987 yılında % 9,8 olan ekonomik büyüme oranı, 1988 yılında %1,5’e

düşmüştür (Uzunoğlu vd., 1995, 105). 1981-82 Aralığında gerilemiş olan kamu kesimi

borçlanma gereğinin GSMH’ya oranı, dönem boyunca yükselme yönünde hareket

etmiş; 1987 yılında %6,1, 1989 yılında ise % 5,3 olarak gerçekleşmiştir (TCMB, 2006).

Makroekonomik göstergelerde ortaya çıkan bozulmalar ve kamu kesimi

borçlanma gereğinin önemli boyutlara çıkması sonucu, büyümenin finansmanının yurt

içi kaynaklarla sürdürülemeyeceği ve kamu kesimi açıklarının yurt dışı kaynaklarla

karşılanması düşüncesi önem kazanmış, bu düşünce yeni bir politikanın devreye

sokulmasını gerektirmiş ve uygulanacak politika, 1989 yılında yurt dışı finansal

piyasaların serbestleştirilmesi yönünde belirlenmiştir (Boratav, 1995: 12). Bu kararın

alınmasındaki en büyük etken: Dış tasarrufların ekonomik büyümeyi hızlandıracağı

görüşü olmuştur. Kamu kesiminin artan finansman ihtiyacının karşılanabilmesi için,

uluslararası fonların ülkeye çekilebilecek olması, sermaye akımlarına serbesti tanınması

yönündeki kararın alınmasındaki en büyük etken olmuştur (Yentürk, 2003, 83).

1984-1990 döneminde dış borç geri ödemeleri yoğunlaştığından, bu dönemde

dış borç ödemeleri genelde iç borçlanmaya başvurularak yapılmıştır. Bu da faiz

oranlarının yükselmesini teşvik etmiştir. Faiz oranlarının yükselmesi sonucu, kısa vadeli

sermaye hareketleri hızlanmış ve 1990 yılında doruk noktaya ulaşmıştır. Kısa vadeli

sermaye girişi, ithalatın finansmanını ve aynı zamanda kamu açıklarının iç borçlanma

yoluyla kapatılması için kullanılmıştır (Uygur, 2001, 11).

4.2.2. 1990-1998 Dönemi

1989 yılında sermaye hareketlerinin serbestleşmesinin altında yatan neden,

1986 yılından itibaren artan mali açıklar yurt içinden borçlanılarak giderilmeye

Page 108: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

94

çalışılmış, fakat bu durum özel yatırımları dışlayıcı bir etki ile sonuçlanmıştır. Bu

açıkların kapatılmasında ikinci bir yol, yabancı fonların ülkeye girişinin sağlanması

olarak görülmüştür. Bu fonların ülkeye girişini sağlanmak için, sermaye hesabı

serbestleştirilmiştir. 1990’lı yıllarda ülkeye sermaye girişi, özelliklede kısa vadeli

sermaye girişleri olarak artmıştır. Sermaye girişleri ile birlikte TL aşırı değerlenmiştir.

Bu değerlenme sonucunda, bankalar uluslararası finans piyasalarından

borçlanmalarını arttırmış, toplanan bu fonların yüksek getirili kamu menkul değerlerine

yatırılmış veya yurt içi piyasalara kredi olarak verilmiştir. Artan kredilerle birlikte iç

pazarın canlanması, tüketim ve hammadde malları ithalatını arttırır iken; TL’nin

yabancı paralar karşısında değer kazanması ihracatı zorlaştırmış, ithalatı

kolaylaştırmıştır. Bunun sonucunda dış ticaret açığı 1993 yılında 6,4 milyar dolara

yükselmiş ve bu açıkların finansmanında, sermaye hareketleri önem kazanmıştır

(Parasız, 2001, 369–370).

Sermaye hareketlerinin Ağustos 1989’da serbest bırakılması ile 1990-1993

döneminde yurt içi faizlerin oldukça yüksek olması ve TL’nin nominal değer kaybının

sıfıra yakın kalması nedeniyle bu değer kaybının öngörülebilir olması, Türkiye’ye

önemli ölçülerde sermaye girişlerine neden olmuştur (Özer, 2001, 48). 1990’lı yılların

krizlere zemin hazırlayan bir diğer özelliği ise, kamu açıklarının iç borçla

finansmanında bankaların (kısa vadeli dış borçlanmayla, yabancı para pozisyonlarını

açarak ve bilanço dışı repo işlemlerini büyüterek) üstlendiği aracılık işlevinin hızla

gelişmesidir. Bu olgu bir taraftan iç borçlanmanın vadesini kısaltırken, diğer taraftan

para politikasının iç borçlanma düzeyinin sürdürülmesi ve mali piyasalarda nispi

istikrarın sağlanması amaçlarını ön plana çıkarmış, enflasyonu indirmek için güçlü bir

irade oluşmasını engellemiştir.

1990 yılında yapılan para programı, kamuoyuna açıklanan ilk para programı

olma özelliğine sahiptir. Yıllık bazda ve beş yıllık dönem için hedefleri olan bu

programda rezerv para olarak MB parası kullanılmıştır. 1990 para programının, 1987

para programından temel bir farklılığı bulunmaktadır. 1987 para programı, M2 parasal

büyüklüğünün kontrolünü amaçlamıştır. 1990’da ise politika yapıcı MB’nın parasal

büyüklükleri kontrol edemeyeceğini ve kendi bilançosuna ait büyüklüleri kontrol

edeceğini belirterek; para arzı kontrolünden bilançosundaki büyüklükleri kontrole

yönelmiştir. 1990 para programı, 1991 yılından patlak veren körfez krizi nedeniyle

uygulama alanı bulamamıştır (Keyder, 2001, 42).

Page 109: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

95

1990-1993 döneminde ekonominin yıllık büyüme hızı % 5,2 dolayında

gerçekleşmiştir. Bu dönemde, (1) kamu faiz dışı açığın genişlemesi, (2) reel işgücü

maliyetindeki artış, (3) TL’nin aşırı değerlenmesi, (4) kısa vadeli dış yükümlülüklerin

hızla büyümesi, özellikle 1993’de (5) cari dış açıktaki patlama finansal kriz için yeterli

koşulları yaratmıştır. Toplam dış borç stoku 1989’da yaklaşık 42 milyar dolardan;

1993’de 67 milyar dolara yükselmiştir. Aynı dönemde, kısa vadeli dış borç stoku 6

milyar dolardan, 18,5 milyar dolara yükselmiş; ancak TCMB’nın brüt döviz rezervi

1992-1993 yılları arasında 6 milyar dolar seviyesinde kalmıştır (Temel, 2001, 561).

Kredi notunun düşürülmesi ve hazine ihalelerinin iptali gibi olaylarla güven

ortamının bozulmasının etkisi ile tetiklenen kriz sonucu, 1993’de 9 milyar dolara varan

net sermaye girişi, 1994’de 4,2 milyar dolar düzeyinde net sermaye çıkışına

dönüşmüştür. Dolayısıyla 13,2 milyar dolarlık bir kayıp söz konusu olmuştur. Yüksek

oranlı devalüasyonlarla birlikte milli gelir 1994’de % 6 dolaylarında daralmıştır.

Page 110: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

96

Tablo 4.2 1990–1995 Yıllarında Türkiye’ye Ait Veriler

1990 1991 1992 1993 1994 1995

İhracat(Milyar$) 13,0 13,7 14,9 15,6 18,4 21,9

İthalat(Milyar$) 22,6 21,0 23,1 29,8 22,6 35,2

Ticaret dengesi -9,6 -7,3 -8,2 -14,2 -4,2 -13,2

Cari hesap dengesi -2,6 0,3 0,9 -6,4 2,6 -2,3

Sermaye hesabı dengesi 3,9 -1,3 2,4 6,6 -2,4 8,9

Rezervlerdeki değişme 1,3 -1,0 1,5 0,3 0,2 8,8

1990 Fiyatlarıyla GDP artışı 9,4 0,3 6,4 8,1 -6,1 8,1

Toptan eşya enflasyonu 48,6 59,2 61,4 60,3 149,6 64,9

Kamu kesiminin borçlanma 7,4 10,2 10,6 11,7 8,1 6,5

gereği (GNP yüzdesi olarak)

Parasal olmayan iç borç stoku/M2Y 26,3 25,6 37,7 53,7 45,5 -

Ortalama hazine tahvil getiri oranları 55,7 87,5 93,0 86,1 158,2 -

Yıl olarak iç borcun ortalama vadesi 2,0 1,5 1,0 1,0 0,7 -

Kaynak: Özer, 2001, 27

Tablo 4.2’de Türkiye’nin 1990 yılından başlamak üzere 1995 yılına kadar

çeşitli verileri verilmiştir. Tablo 4.2’den de görüldüğü gibi, Türkiye’nin KKBG 1990

yılından 1993 yılına kadar hızla artmaktadır. 1990 yılında yaklaşık %8 olan KKBG,

1993 yılında yaklaşık %12’ye ulaşmıştır. Parasal olmayan iç borç stoku/M2Y oranı da

bu yıllarda hızla artmıştır. Türkiye’nin ithalat miktarı da 1990 yılında 13 milyar dolar

iken; 1995 yılında yaklaşık 22 milyar dolar olmuştur. Toptan eşya enflasyonu hızla

artmış, 1994 yılında yaklaşık %150’lere ulaşmıştır. Sermaye hesabının

serbestleştirilmesinden sonra Türkiye’ye yönelen sermaye hızla artmıştır. Tablo 4.2’den

Page 111: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

97

sermaye hesabında 1990 ve 1995 yılları arasında hızla artış olduğu görülebilmektedir.

Bu artış sadece 1991 yılında kesintiye uğramıştır. Bu kesinti, körfez savaşından

kaynaklanmıştır.

Tablo 4.3 1988–1993 Yıllarında Türk Bankacılık Sektörünün Toplam Açık Pozisyon

Durumu

Yıllar Açık Pozisyon (Milyar Dolar)

1988 -0,250

1989 -0,720

1990 2,020

1991 1,140

1992 3,190

1993 4,970

Kaynak: TCMB, 1993

Tablo 4.3’de 1988 yılında 1993 yılına kadar olan dönemde Türkiye’de

bankacılık kesimindeki açık pozisyon durumu verilmiştir. Tablodan 1990 yılından sonra

bankalardaki açık pozisyon durumunun hızla arttığı görülmektedir.1993 yılında bu oran

yaklaşık 5 milyar dolara yükselmiştir. Bankaların sendikasyon kredileri yolu ile kaynak

bulmaya ağırlık vermeleri, açık pozisyonlarının daha da hızla artış göstermesine neden

olmuştur.

4.2.2.1. 1994 Krizi

1980 öncesinin Türkiye’sinde, çoğu Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi

yüksek enflasyon, dış borç, işsizlik, ithalat tıkanıkları ve ihracat durgunluğu ile karşı

karşıya bulunmaktadır. 1980 öncesinde uygulanan finansal baskı politikaları, Latin

Amerika ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de finansal piyasaların gelişememesine ve

tasarruf oranlarının düşmesine yol açmıştır.

1994 krizi temelde, iç kaynaklı finansal sektör krizi niteliğindedir. Krizin ana

nedenlerinden biri: 1990-1994 döneminde Türkiye’de kurumsallaşan ve neredeyse

bilinçli bir politika olarak uygulanan sıcak para politikasıdır. Sıcak para akımının

sürekli hale gelmesinin ön koşulları: Ulusal paranın aşırı değerli ve reel faiz oranının

yüksek olmasıdır. Türkiye sıcak para politikasını, döviz bolluğu yaratarak, ithalatın

finansmanını sağlamak; dolayısıyla ithalatın ara malı ve girdileri kapsaması nedeniyle,

Page 112: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

98

ülkeyi büyüme yönüne çekmekte kullanmıştır. Ancak böyle bir büyüme reel bir büyüme

değil sanal bir büyümedir.

Tüm bunların yanında, sıcak para politikasının ekonomi açısından yaratacağı

iki önemli maliyet unsuru bulunmaktadır:

Ø İhracat olumsuz etkilenmekte, dış ticaret açığı ve cari açık oldukça riskli

bir şekilde artmaktadır. Cari işlemler açığının artması, sermaye ihtiyacını

artırarak devalüasyon beklentilerini pekiştirmektedir.

Ø Reel faiz oranının yüksekliği, ekonomide yatırımları durma noktasına

getirmekte, özel sektörü dışlama etkisi yaratmaktadır. Bu duruma çarpıcı

bir örnek olarak, 500 büyük firmanın karlarının % 80’inin faaliyet dışı

gelirlerden elde edilmesi gösterilebilir (Uygur, 1994, 48).

KKBG azaltılmadan, iç borçlanma faiz oranlarının yükselmesine neden olan

etkenleri yok etmeden, hazine borçlanma ihalelerini iptal etmiştir. Bu şekilde suni bir

biçimde ve artan miktarda, MB tarafından para basılarak borcun finanse edilmesi ile

faiz oranları düşürülmeye çalışılmıştır. Bütün bunların yanı sıra, uluslararası kredi

değerlendirme kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu düşürmüştür. Bunun sonucunda

açık pozisyon almış ticari bankalar, bunu kapatmak amacı ile dövize yönelmiştir.

Bankalar döviz cinsinden tasarruf mevduatlarının büyük bir bölümünü kaybetmiştir

(Özer, 2001, 52).

Türkiye’de 1989–1995 döneminde artan kamu açığı ve ithalatın finansmanı,

çoğunlukla kısa vadeli sermaye hareketleri ile sağlanmıştır. Kısa vadeli sermaye

girişlerine olan bu aşırı yüklenme, kamu açıklarının artması ile birlikte daha da

artmıştır. Artan bu kamu açıkları, yurt içi faizlerin üzerinde baskı yaratmış; faiz

farklarının daha da artmasına neden olmuştur. Kısa vadeli sermaye hareketleri, bu faiz

farklarını değerlendirmek amacı ile Türkiye’ye yönelmiştir. Bu yöneliş sonucu TL reel

olarak değer kazanmıştır. Bu süreçte ithalat artmış, artan ithalat iç talebin canlı

tutulmasında rol oynamıştır. Aşırı bütçe açığının parasal finansmanı sonucu

sürdürülebilir olmayan bir büyüme ortamı oluşmuştur (Karacan, 2000, 29).

KKBG, 1988 yılından itibaren sürekli artarak, 1988-1993 döneminde

GSMH’nın % 4,8’inden % 12’sine ulaşmıştır. TL’nin reel anlamda değer kazanması ve

iç talebin artması, ihracatçıları iç piyasa için üretim yapmaya teşvik etmiş ve bunun

sonucunda da ihracat azalmıştır. İhracattaki duraksama ve ithalattaki artışlar sonucu cari

Page 113: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

99

işlemler açığı 1993 yılında 6 milyar 433 milyon dolara ulaşarak GSMH’nın % 3,3’üne

erişmiştir. 1993 yılında, KİT açıkları, altyapı yatırımları, ücret ve maaşlardaki hızlı

artışlar, Körfez Savaşı ve terörle mücadele nedeniyle artan ve faizler üzerinde büyük

baskı yaratan kamu açıklarının finansman maliyeti düşürülmek istenmiştir. Bu amaçla

borçlanma miktarına sınırlamalar getirilerek, faiz oranları düşürülmeye başlanmış ancak

yüksek enflasyon, yüksek cari işlemler ve bütçe açıkları gibi iç ve dış dengesizliklerden

dolayı, TL’ye güven azaldığından, TL tutmanın çekiciliği kalmamıştır. Ayrıca 1994

yılından geçerli olmak üzere tahvil ve bonolardan elde edilecek gelire % 5 oranında

gelir vergisi stopajı konulacağı ilan edilmiştir. Zaten dış kaynak bulmakta zorlanan

Hazine, iç piyasadan da borçlanmayı azaltma yoluna gidince, zorunlu olarak MB

kaynaklarını yoğun olarak kullanmaya başlamıştır (Danışoğlu, 2001, 113).

Bütün bu olumsuz gelişmelerin ardından, yabancı sermaye çıkışlarıyla birlikte

döviz rezervleri de hızla azalmış; 1994 yılının başında Türkiye’de dolara olan talep

hızla artmıştır. Bunun sonucunda serbest piyasada döviz kurları yükselmiş 19 Ocak ve

daha sonraki günlerde 1 $ = 15,000 TL’den 22,000 TL’ye yükselmiştir. 1993’de

çıkarılan iki yasayla, Hazine’nin MB’dan kullanabileceği avans miktarı artırılmıştır.

Faiz oranlarını düşürme hedefi gereği, MB İnter Bank faiz oranlarını yükseltmemiştir.

Sonuç olarak piyasadaki likidite fazlası, devalüasyon beklentisiyle 1994 yılının

başlarında dövize yönelmiştir. 1994 yılı başında resmi kur ile serbest kur arasındaki fark

% 23’ü geçmiştir (Keyder, 2001, 51).

26 Ocak 1994 tarihinde yaklaşık olarak %14 oranında devalüe edilen TL, 1

Mart ve 17 Mart tarihlerinde yine devalüe edilmiştir. Nisan ayına kadar TL’nin yabancı

paralar karşısındaki değer kaybı, Ocak-Nisan arasında TL’nin dolar karşısındaki değer

kaybı nominal olarak %172’e kadar yükselmiştir. Kur-Faiz makası yerli paranın

yabancı paralar karşısındaki değer kaybı nedeniyle daralmış, açık pozisyonları kapatma

amacıyla bankalar dövize hücum etmişlerdir. Bunun sonucunda da MB rezervleri hızlı

bir şekilde erimiştir. Bunun sonucunda 1 Aralık 1993’de 7 milyar Dolardan fazla olan

döviz rezervleri, 1 Mart 1994’de 3,3 milyar Dolara düşmüştür (Berksoy, 1995, 598).

Bütün bu gelişmelere Ocak 1994’de Moodys ve Standart&Poors isimli iki

uluslararası kredilendirme kuruluşunun, Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi ve üç

küçük bankanın kapatılması eklenince, Türkiye ekonomisi krize sürüklenmiş ve 5

Nisan’a gelinmiştir. MB, TL’nin çok fazla değer kaybetmesini önlemek amacıyla, 20

Ocak 1994 tarihine kadar müdahale etmediği bankalar arası para piyasasına, müdahale

ederek gecelik faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalmıştır. Öte yandan Devlet İç

Page 114: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

100

Borçlanma Senetlerinin (DİBS) faiz oranları %50’lere kadar yükseltilmiş ve bu

senetlerden stopaj kaldırılmıştır. 1994 krizinin ekonomiye faturası ağır olmuştur. 5

Nisan 1994’de döviz rezervleri 3 milyar dolarla dibe vurmuş, enflasyon oranı TÜFE

bazında %106’lara fırlamıştır. TL bir gün içinde % 39 oranında değer kaybetmiştir

(Beyazıtoğlu, Ersel, Öztürk, 1991, 27).

Türkiye’nin 5 Nisan da yaşamış olduğu kriz, Meksika ve Asya ülkelerinin

yaşadığı krizlerle karşılaştırıldığında, aşırı değerlenen döviz kuru, yurt dışı ve yurt içi

faiz oranlarındaki farklılıklarının artması, bankaların yurt dışından döviz cinsinden

krediler alıp yurt içinde yerli paraya çevirerek borç vermeleri bakımından benzer

niteliklere sahip olmaktadır. Kriz göstergelerine bakıldığında, grafik 4.1’den de

görüleceği üzere, 1994 yılında Türkiye’nin özel sektöre açılan kredilerin GSMH

içindeki payının ise % 15’ler düzeyinde olduğu; kısa vadeli sermaye hareketleri ile

birlikte özel sektöre açılan kredilerin 1995 yılında hızla artış kaydettiği görülmektedir.

Grafik 4.1 Türkiye'de Özel Sektöre Açılan Krediler (GSYİH' nın yüzdesi olarak) Kaynak: TCBM, EVDS, 2001

Page 115: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

101

Tüm bu gelişmelerin ardından, 5 Nisan karaları alınmıştır. Programın amaçları:

Ø Enflasyonu düşürmek,

Ø İhracatı artırıp ithalatı azaltmak,

Ø Dış borçları sınırlamak,

Ø Kamu gelirlerini artırıp kamu harcamalarını kısmak,

Ø Tarım, sosyal güvenlik ve özelleştirme alanlarında reformlar yapmak

şeklinde sıralanmıştır.

Kısa vadede dış denge ve döviz piyasasındaki istikrarın sağlanması; orta

vadede kamu açıklarının azaltması ve enflasyonun düşürülmesi; uzun vadede ise

ihracatı özendirecek tedbirlerin alınması, özeleştirmelerin hızlandırılması ve

sürdürülebilir büyümenin sağlanması hedeflenmiştir. 5 Nisan kararları ile döviz kurunu

belirleme yöntemi değişmiştir. MB’nın 1 ABD doları resmi döviz satış kuru, Reuters

sisteminin Bankalar arası Döviz Piyasası sayfalarında 1 ABD doları karşılığında TL

alış-satış kotasyonu veren bankalar arasından seçilen 10 bankanın, saat 15.00’deki döviz

alış-satış fiyatlarının ortalaması esas alınarak tespit edilmesi yöntemine başlanmıştır. Bu

şekilde belirlenen döviz kurları, 13 Ağustos’tan itibaren, o tarihte belirlenen gösterge

niteliğindeki MB kurları başlığı altında ilan edilmeye başlanmıştır. Bir gün sonraki

resmi döviz kuru bir gün önceden ilan edilerek, döviz kurunda istikrar sağlanmak

istenmiştir (Karacan, 2000, 78).

1995 yılı itibari ile 1.5DM+1ABD dolarından oluşan kur sepeti belirlenmiş;

kur sepetinin aylık enflasyon oranları kadar artırılması planlanmıştır. 1995 yılı için

sepetteki artış oranı %38,4 olarak öngörülmüş ve bu tarihten itibaren kur sepetinin hedef

değerleri piyasaya duyurulmuştur.

Genel olarak bakıldığında, Nisan 1994 krizinin, izlenen politikalar sonucu

sermaye hareketlerinden kaynaklanan ve finansal sektörün kontrolsüz bir şekilde

serbestleştirilmesi nedeniyle oluşan bir kriz olduğu görülmektedir. Dışarıdan kısa vadeli

dövizle borçlanan bankaların, vade ve para cinsinden taşıdığı risklerle, hükümet

tarafından mevduat garantilerinin sebep olduğu ahlaki risk (Moral Hazard), banka

panikleri ve aşırı krediler sonucu oluşan tüketim patlaması krizi başlıca sebepleri

arasında görülebilmektedir.

Page 116: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

102

5 Nisan 1994 İstikrar Programında döviz kuru politikası, ekonominin dış

ödemeler dengesizliği sorununu ortadan kaldırmaya yönelik biçimde oluşturulmuştur.

Bu programın hedefleri şunlardır (Köfteoğlu, 1994,14) :

Ø Kamu giderlerinin, ücret artışlarının enflasyonun altında tutulması da

dâhil olmak üzere, çeşitli bütçe kısıntılarıyla düşürülmesi,

Ø Ek vergi alınarak kamu gelirlerinin artırılması,

Ø Konsolide bütçe açığının ve dolayısıyla kamu kesimi harcama gereğinin

düşürülmesi,

Ø Hazine borçlanmasını çekici hale getirebilme için başlangıçta

enflasyonun çok üstünde bir faizle kâğıt satılması ve zaman içinde bu

faizin düşürülmesidir.

Uygulanan bu politikalar beklendiği gibi GSMH’nın gerilemesine neden

olurken, bir yandan da ilginç bir şekilde enflasyonu artırıcı etkiler yaratmıştır. Bu

sonuçların yaşanmasında elbette ki bu programın eksiklileri yatmaktadır. Bunlara

bakacak olursak:

Ø Maliye politikası tek başına uygulanmış, piyasadaki aşırı likiditeyi

düşürmeye yönelik para politikası araçları uygulanmamıştır. Hazine,

MB’sından doğrudan para kullanmaya devam etmiş; MB bankalara

yönelik kredilerini artırmış; Sonuçta bankalar bu kredilerle kısa vadeli

yüksek faizli Hazine kâğıtlarını alarak Hazine’ye borç vermişlerdir.

Ø Uygulamaya konulan programın kredibilitesi çok düşük olmuştur.

Dolayısıyla beklentiler olumlu hale çevrilememiştir.

Ø İstikrar önlemleri uygulaması sırasında, kurumsal yapılanmaya ilişkin

önlemler alınamamış, hatta tersine önlemleri uygulamakta en büyük

ağırlığa sahip olması gereken Hazine, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş

kanununu iptal etmesi ve siyasal iktidarın yeni bir kanunu uzun süre

yürürlüğe koymaması sonucu kanunsuz olarak yönetilen bir kurum haline

gelmiştir. Bu gelişme, 1994 yılının ikinci yarısı boyunca mevcut

belirsizlik ortamını daha da artırmış; beklentilerin daha da olumsuz

yönde etkilenmesine neden olmuştur.

Page 117: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

103

Ø İstikrar programının temel öğelerinden biri olan sübvansiyonların

daraltılması politikasından siyasi kaygılar nedeniyle önemli tavizler

verilmiştir.

Ø Bütün bu belirsizlik içinde Hazine kısa vadeli borçlanmayı sürdürmeye

mecbur kalmış ve bu gelişme, ortamın belirsizliğini artırmaya katkıda

bulunmuştur. Artan belirsizlik faizlerin yüksek düzeyde seyretmesine

neden olmuş ve Hazine’nin borçlanması giderek daha pahalılaşmaya

başlamıştır.

Ø 1994 yılı sonlarına doğru Türkiye önce ara seçim sonra da erken genel

seçim havasına girmiş; bu gelişme siyasal iktidarın ömrünü tamamlamak

üzere olduğu ve dolayısıyla uygulamaya çalışılan istikrar programının

terk edileceği inancının yerleşmesine sebep olmuştur (Önder, Türel,

Somel, Ekinci, 1993, 67).

1994 krizi, iç ve dış borçlanmanın tıkandığının ifadesi olmaktadır. Ancak bu

uygulamanın, yine para politikasının yanlış uygulandığı, paranın ve faizin iyi idare

edilemediği savı ile öne çıkmış; krizden sonraki önlemler içinde Hazine’nin MB’dan

kullandığı kısa vadeli avansların önce sınırlandırılması sonra da sıfırlanması en önemli

politika değişikliği olarak ifade edilmiştir (Uygur, 2001, 49).

Bankacılık sisteminin nispi olarak az zararla atlatıldığı bu krizden çıkış, kamu

dışı kesimlerin dış borçlanma olanaklarının geri dönmesi ile birlikte tahmin edilenden

daha hızlı bir biçimde gerçekleşmiş ve ekonomi 1995’de % 8 büyümüştür.

Mali sermaye girişlerini açıklayan başlıca iki değişken: Dış piyasalarda

faizlerin düşmesi ve Türkiye’nin mali yatırımcılara sunduğu arbitraj fırsatlarıdır. Buna

göre, 1996-1997’nin olumlu dış mali koşulları Türkiye’ye yansımış, cari işlemler

açığından daha büyük miktarlarda net sermaye girişi sağlanmıştır (Uygur, 2001, 37).

Türkiye’nin 1994 yılında yaşamış olduğu krize, uluslararası kısa vadeli

sermaye akımlarının spekülatif nitelikli ataklarının neden olduğunu söylemek

mümkündür. 1994 krizine kadarki son on yıl içinde, Türkiye’ye giren sermaye 32

milyar dolardır. Bu miktarın 14 milyar doları cari işlemler ve net hata ve noksanın telafi

edilmesinde kullanılmıştır. Geriye kalan 18 milyar doların da ödemeler dengesi

dışındaki faaliyetleri finanse ettiği kabul edilebilir. 18 milyarın, 7 milyar dolarını MB

kendi borçlanması ile sağlamıştır. Buradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye’ye MB’nın

Page 118: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

104

borçlanması ve ödemeler dengesinin finansmanı dışında 11 milyar dolarlık bir sermaye

girişi gerçekleşmiştir (Yıldırım ve Altun, 1995, 74).

4.2.3. 1998 ve Sonrası

Türkiye, Asya krizinin ilk şoklarından etkilenmemesine karşın, 1998 Rusya

Krizi’nin yansıması ile olumsuz etkiler yaşanmıştır. 1998’de net sermaye akımının

negatife dönüşmesi, bavul ticaretinin gerilemesi, iç borçlanma faizlerinin yükselmesi ve

maliye politikasının sıkılaştırılması sonucunda büyüme hızı düşmüştür. 1999’da deprem

şoku, dış kaynak kullanımının tekrar artmasına ve kamu faiz dışı dengede açık

verilmesine rağmen ekonominin % 6,1 küçülmesi ile sonuçlanmıştır (Yeldan, 2001, 63).

Görüldüğü gibi, 1994 yılından itibaren, Türkiye artık sadece iç krizlerin değil,

dış krizlerin de etkisi altında kalmaya başlamıştır. Türkiye’yi olumsuz etkileyen 97

Asya Krizi 5-6 milyar Dolar, 98 Rusya Krizi 7-8 milyar Dolar sermaye çıkmasına sebep

olmuştur. Dolayısıyla artık Türkiye’de iktisat politikası uygulamak çok zor hale

gelmiştir (Yentürk, 2001, 71).

1998 yılında yeni bir para programı yürürlüğe konulmuştur. Program kendisine

üç ana hedef belirlemiştir:

Ø İlk defa bir para programı, Hazine’nin iç borç yönetimi programı ile

birlikte uygulanmıştır.

Ø MB temel parasal büyüklük olarak, rezerv parayı kontrol etmeyi

amaçlamıştır.

Ø Yılın ilk altı ayında üçer aylık dönemler halinde uygulanmıştır. Ayrıca

yılın ikinci yarısında, MB rezerv para büyüklüğünde net iç varlıkları

(NİV) kontrol edeceğini açıklamıştır (Ekinci, 1997, 38).

Ancak 1998 krizi ile birlikte uygulanmakta olan para programına son

verilmiştir. 9 Aralık 1999’da IMF ile üç yıllık yeni bir stand-by anlaşması daha

yapılmış; enflasyonu düşürmeye yönelik olan bu program döviz kuru hedeflemesine

dayanmıştır. Buna göre (1$ + O,77 Euro), döviz kuru sepeti olarak belirlenmiş; bu

sepetin yıllık artış oranının %20 olacağı, bunun ise ilk on sekiz ay boyunca

sürdürüleceği ve sonunda dalgalı kura geçileceği önceden ilan edilmiştir.

Page 119: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

105

5 Nisan 1994 istikrar programında, döviz kurunun enflasyonla paralel artması,

dolayısıyla döviz kurunun dış dengeyi sağlayıcı rol oynaması öngörülürken; 1999

istikrar programında döviz kuru artış oranı belirlenen % 20 enflasyon hedefine göre

ayarlanmıştır.

1999 istikrar programının Heteredoks özellikleri son derece belirgindir. Oysa

IMF programları genelde, Ortodoks karakterli olmaktadır. Ortodoks programlar,

enflasyonu parasal bir olgu olarak görmekte, sıkı para ve maliye politikalarına

dayanmaktadır. Heteredoks programlar ise, buna ek olarak gelirler politikasını da

uygulamaktadırlar. 1999 istikrar programında bunlara örnek olarak ücret artış oranı, kira

artış oranı ve döviz kuru artış oranı %20 olarak tespit edilmiştir (Erdoğan, 2001, 648).

Bu dönemin en önemli noktası, sabit döviz kuru ve artan sıcak para

girişlerinin kurumsalmış bir yapı oluşturmasıdır. Dünya piyasalarında karlı yatırım

alanları arayan spekülatif nitelikli sermaye akımları, yurt içinde para arzının gidişatını

belirleyerek ülkemizi, dünya finans piyasalarından daha da etkilenir hale getirmiştir

(Berksoy ve Saltoğlu, 1998, 21). Sonuç olarak, yaklaşık 10 milyar dolar cari açık ve 26

milyar dolar ödemeler bilançosu açığı ile Cumhuriyet tarihinin en büyük açıkları

verilmiştir. Bu anlamda, Türkiye’nin 1989 sonrası deneyimleri, mali piyasaların henüz

çok genç ve sığ olduğu; kalkınmakta olan bir ülke olarak, uluslararası para piyasalarının

spekülasyonuna erken ve denetimsiz bir biçimde eklemlenme çabalarının maliyetlerinin

ağır olduğu görülmüştür (Yeldan, 1995, 208). Türkiye’nin dışa açılma sürecinde tam

sermaye hareketliliği, Türkiye ekonomisi açısından birtakım soru ve sorunları da

beraberinde getirmiştir.

4.2.3.1. 2000 Enflasyonu Düşürme Programı

Türkiye 2000 yılında, IMF ve Dünya bankasının desteğini alarak üç haneli

rakamlara ulaşan enflasyonu düşürmek için bir dezenflasyon programı uygulamaya

koymuştur. Zira döviz kuru sabitleştirilmesi için önemli ölçüde dış desteğe gereksinim

bulunduğu da ayrıca belirtilmelidir (Uygur, 2001 39). Kredibilitesi yüksek olan döviz

kuruna dayalı istikrar paketinin aynı anda enflasyonu ve nominal faizleri aşağı

çekeceği, böylece iç ve dış dengenin birlikte sağlanacağı öngörülmektedir (Yentürk,

2003).

Page 120: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

106

1999 yılının Aralık ayında, IMF’e verilen niyet mektubunda 2000 Enflasyonu

Düşürme Programı’nın genel çerçevesi şu şekilde belirlenmiştir

(Alper ve Öniş, 2001, 208) :

Ø Faiz dışı bütçe dengesinin fazla vermesi,

Ø Döviz kuru ve para politikalarının yeniden belirlenmesi,

Ø Sosyal güvenlik, özelleştirme, vergi ve tarım konularında yapısal

reformların gerçekleştirilmesi.

Geçmiş dönemlere bakıldığında, maliye politikası yetersiz görülmüş; böylelikle

enflasyonun temel kaynağının kamu açıkları olduğu ve bunun da kamu kesimi

finansman yönetiminden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Kamu açıklarının parasal

finansmanın uzun dönemde enflasyona neden olduğu gerekçesiyle kamu sektörü temel

dengesi” kavramı geliştirilmiştir (Atiyas ve Ersel, 1994, 116).

Kamu kesimi temel dengesi: Merkezi bütçe, bütçe dışı fonlar, yerel yönetimler,

finans sektörü dışında faaliyet gösteren kamu teşebbüslerini, TCMB’nı ve kamu

bankalarının görev zararlarını kapsamaktadır. Söz konusu harcama kalemleri içinde

“faiz ödemeleri” yer almaktadır. Bu tanıma göre, program 1999 yılı itibari ile ulusal

gelire oranla % 2,8 açık veren kamu kesimi temel dengesini, 2000 yılı için GSMH’nın %

3,7 seviyesinde bir fazlaya yükseltmeyi hedeflemiştir (Yeldan, 2001a, 163).

2000 yılı enflasyonla mücadele programının ikinci önemli ayağını, döviz kuru

ve para politikalarındaki değişiklikler oluşturmaktadır. Döviz kurlarının nominal çapa

olarak kullanılması kararlaştırılmış ve bu şekilde oluşturulan kur sepetinin (1$ + 0,77

Euro), 2000 yılı sonuna kadar beklenen enflasyon oranı kadar (% 20 TEFE’ye göre )

artırılması planlanmıştır. Ayrıca kurlardaki değişmenin çapraz kurlardaki hareketliliğe

göre belirlenmesi ve aylık olarak kurun sabit kalması planlanmış ve 2001 Haziran’da

kademeli olarak kurun dalgalanmaya bırakılması kararlaştırılmıştır.

Para politikası alanında ise, TCMB’nın net iç varlıklarına sınırlama

getirilmiştir. Net iç varlıkların döviz girişi oranında artırılması kararlaştırılmıştır.

Böylece MB’nın para basımı sınırlandırılmış ve bankaların para kurulu (currency board)

gibi çalışması hedeflenmiştir. Döviz girişine bağlı olarak iç borçlanmanın azaltılmasına,

piyasaya TL sürerek likiditenin artırılmasına ve faiz oranlarının düşürülmesine karar

verilmiştir. Zaten para kurulu sisteminin özünde de, parasal işlemlerin para kurulu ve

MB arasında paylaştırılması söz konusudur. Türkiye’de yaşanan 2000-2001 krizlerinin

Page 121: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

107

ayrıntısına inmeden önce, bu krizlerin ortaya çıkmasına neden olan unsurları sıralarsak

(Çarıkçı, 2001, 482) :

Ø Etkin denetimi yapılamayan bankacılık kesiminin ekonomik olmayan

davranışları,

Ø 2000 dezenflasyon programının sağlam bir zemine oturtulamayışı,

Ø 1990’lı yıllarda dış ödemeler dengesinde giderek artan öneme sahip olan

kısa vadeli sermaye hareketlerinin yarattığı istikrarsızlıklar.

4.2.3.2. 2000 Kasım Krizi

Döviz kuru çıpası, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, özelleştirme

programları, mevduatlara verilen garantiler, sıkı para ve maliye politikaları IMF destekli

reformlarının ortak noktalarını oluşturmaktadır. Bu tür politikalar uygulamaya

konulduğunda yabancı sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme

sürecine girmekte, artan ithalat ve tüketiminde etkisi ile ekonomik büyüme oranları

yükselmektedir. Ancak enflasyon oranı istenen seviyeye düşürülemediğinde, ulusal para

aşırı değerlendiğinde ithalat ve kısa vadeli dış borçlar hızlı bir biçimde artmakta, ihracat

azalmakta ve cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, devalüasyon beklentisi

artan yabancı yatırımcıların, finansal yatırımlarını yurt dışına çıkarmaya başlamaları,

açık pozisyonları yüksek olan yerli bankaların iflas edeceği endişe ile hareket eden

yerleşiklerin mevduatlarını geri çekme eğilimine girmeleriyle krize dönüşmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde finansal kriz öncesi göze çarpan önemli bir gelişme,

kısa vadeli sermaye girişlerindeki hızlı artışlar ve bunun çoğunluğunun borçlanma

şeklinde olmasıdır (Uygur, 2001, 52).

2000 yılının ilk on ayında, IMF ile imzalanan stand-by anlaşmasının desteği,

nominal döviz kuru çapasının inandırıcılığı ve sıcak para için pozitif arbitraj getirisinin

düşen faizlere rağmen sürmesi sayesinde, net yabancı sermaye girişi hızla artmış ve

15,2 milyar dolara ulaşmıştır. Sermaye girişleri ile başlayan bu süreç, TCMB’nın pasif

para politikasıyla reel faizleri sıfıra düşürerek, iç talebin genişlemesine ve dolayısıyla

cari işlemler açığının hızla artmasına nedene olmuştur (Yeldan, 2001c, 190).

Kamu açıklarının bankacılık sektörü tarafından finanse edilmesi nedeniyle,

sektör etkin bir şekilde denetlenememiş ve gerekli yapısal düzenlemeler yapılamamıştır.

Bankacılık kesiminin açık pozisyonun artmasına rağmen, bu açık pozisyonlar sayesinde

Page 122: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

108

kamunun fonlanması, bu açığa göz yumulmasına neden olmuştur. Ancak kriz ortamında

avantaj gibi görülen bu durum, bir dezavantaja dönüşmüş ve krizin daha da büyümesine

neden olmuştur. Kriz öncesinde, yabancı kökenli sıcak para girişleri Ocak-Ekim 2000

döneminde net yabancı sermaye girişlerinin % 18’ini oluşturmaktadır. Yerli sıcak para

ise yerli aktörlerden kaynaklanan sermaye çıkışlarının üçte ikisini oluşturmaktadır

(Yeldan, 2005, 3).

Eylül 2000’de, net sermaye hesabının negatife dönmesi ile sermaye akımları

tehlikeli bir hale gelmiştir. Ekim ayında ise geçici bir düzelme yaşanmıştır. Yerli

aktörlerin yurt dışındaki portföy yatırımlarının bu ay içinde devam etmesinin, kayıt dışı

sermaye çıkışının ve yabancıların banka mevduatlarındaki azalmasının temsil ettiği net

sermaye akımının -1,4 milyar dolar olmasına rağmen; diğer kalemlerdeki olumlu

gelişmeler ekim ayında net sermaye girişini pozitif değerde tutmuştur. Bu durumu

tersine çeviren ilk şok Kasım ayında yabancıların net 5,2 milyar dolar menkul değer

satarak dışarıya çıkması ile gerçekleşmiştir. Sonuç ise, rezervlerin tamamen erimesi

olmuştur. Aralık 2000- Ocak 2001 tarihlerinde IMF’den gelen 2,9 milyar doların

katkısıyla sermaye hareketlerinde geçici bir istikrar sağlanmıştır. Şubat krizinde ise

büyük boyutlu sermaye çıkışları üç kanaldan gerçekleşmiştir: Yabancıların tasfiye ettiği

menkul değerlerden 3,8 milyar, yabancı bankaların yenileyemedikleri kredilerden 1,3 ve

kayıt dışı hareketlerden 1,2 milyar dolar olmak üzere bu üç kalemden oluşan net

sermaye akımı -6,3 milyar dolardır. Dolayısıyla Kasım ve Şubat aylarında toplam

olarak, belirlenen dört kalemden net olarak 11,5 milyar dolarlık sermaye çıkışı

gerçekleşmiş ve bunun 10,3 milyar doları yabancılardan kaynaklanmıştır (Yeldan,

2001a, 48).

Türkiye’de Kasım 2000 krizi öncesi yabancı sermaye hareketlerinde büyük

artışlar gözlenmiştir. Tablo 4.4’te sermaye hareketlerinin içeriğine bakıldığında portföy

yatırımlarının ve kısa vadeli sermaye hareketlerinin ağırlıkta olduğu görülmektedir.

Kriz öncesinde yabancı sermaye girişi 15,2 milyar dolar iken, kriz döneminde bu rakam

-10,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Buna göre ülke on sekiz aylık bir dönemde

25,6 milyar dolar sermaye kaybına uğramıştır. Kriz öncesinde yabancı ve yerli sermaye

ayrımına göre net sermaye akımı 9,9 milyar dolardır. Kriz döneminde ise bu rakam -

13,5 milyar dolar olmuştur. Buradaki net sermaye kaybı 23,4 milyar dolardır

Page 123: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

109

Tablo 4.4 Kriz Öncesinde ve Sonrasında Sermaye Hareketleri (Milyon dolar)

Kaynak: Boratav, 2003, 11

Kriz öncesi dönemde ülkeye giren 4,2 milyar dolarlık yabancı kaynaklı sıcak

para, kriz sonrasında ters yönde büyük bir sıçrama göstermiş ve -10,9 milyar dolar

olarak gerçekleşmiştir (Tablo 4.5).

Tablo 4.5 Kasım 2000 Krizi Sıcak Para Hareketleri (Milyon dolar)

Kriz Öncesi Kriz Dönemi

Ocak 2000- Ekim 2000 Kasım 2000- Haziran 2001

Yabancı Kökenli Sıcak Para 4204 -10984

Portföy, Menkul Değer 835 -8586

Yerli Bankalara Kısa Vadeli Kredi 3639 -1688

Diğer Kısa Vadeli Krediler 84 224

Mevduat ve Diğer Yükümlülükler -354 -934

Yerli Kökenli Sıcak Para -3498 -1012

Portföy, Menkul Değer -730 949

Yerli Bankalardan Kısa Vadeli

Kredi 59 -44

Diğer Kısa Vadeli Varlıklar -277 -234

Kayıt-Dışı -2550 -1683

Kaynak: Boratav, 2003, 12

Kriz Öncesi Kriz Dönemi

Ocak 2000- Ekim 2000 Kasım 2000- Haziran 2001

Yabancılar: Net Sermaye Akımı 15179 -10432

Dolaysız Yatırımlar 589 2406

Portföy Yatırımları 6789 -8457

Uzun Vadeli Sermaye Akımı 3201 -553

Kısa Vadeli Sermaye Akımı 4600 -3828

Yerliler: Net Sermaye Akımı -5257 -3033

Dolaysız Yatırımlar -751 -452

Portföy Yatırımları -730 949

Uzun Vadeli Sermaye, Kayıt İçi -1226 -1847

Kısa Vadeli Sermaye, Kayıt Dışı -2550 -1683

Rezerv Değişimleri -2324 15239

Cari İşlemler Dengesi -7589 -1764

Page 124: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

110

Özetle, Türkiye 1999 yılında 2000 yılı enflasyonla mücadele programına

başlamadan önce, sürdürülebilir cari işlemler açığına, yüksek faizlere rağmen

çevrilebilir iç borç/GSMH oranına sahiptir. Ancak bu dönemlerde Türkiye’de enflasyon

ve faiz oranları oldukça yüksek ve büyüme oranı önemli ölçüde düşüktür. DİBS’nin

ortalama bileşik faiz oranları, 1999 yılının son çeyreğinde % 103 iken; 2000 yılında

sürekli azalarak Kasım krizine kadar % 40’a kadar inmiştir. Faizlerdeki düşüşün en

önemli nedeni, döviz kurunun çapaya bağlanması nedeniyle düşük faizle yapılan dış

borçlanmanın artmasıdır. Ayrıca enflasyon beklentilerinin düşük olması, DİBS’ne olan

talebi artırmıştır. Bunlara ek olarak faiz dışı bütçe fazlasının GSMH’nın % 2,2’sinden

% 6’sına çıkması da faizlerdeki düşüşte önemli rol oynamıştır. Ancak faizlerdeki hızlı

düşüş tüketici kredilerinde patlamaya sebep olmuş; sonuç olarak dayanıklı tüketim ve

yatırım malları ile otomobil satışları artmıştır (Kazgan, 2005, 238).

Enflasyon oranının tahmin edilenden yüksek çıkması nedeniyle aşırı

değerlenen TL, ithal malları alımını cazip kılarak ihracatta rekabet gücünün azalmasına

yol açmıştır. Ancak döviz kurunun eksik belirlenmesi ara malların ucuzlamasını

sağlamıştır. Sonuçta tüketim ve ithalatta yaşanan artışlar büyüme hızını, programda

öngörülenin üzerine taşımıştır. Bunun yanı sıra, hızla artan cari işlemler açığının

sürdürülebilmesi yabancı sermaye girişleri ile finanse edilmeye çalışılmıştır. Ancak

2000 yılında hem portföy yatırımlarında hem de doğrudan yatırımlarda bir önceki yıla

göre büyük düşüşler gözlenmiştir.

Döviz kurunun çapaya bağlanması, ulusal ve uluslararası faiz oranlarındaki

farklılıklar nedeniyle, tıpkı Asya bankalarında olduğu gibi, Türk bankalarında da, döviz

kurunda olabilecek değişimlere karşı önlem almadan, uluslararası piyasalardan ucuza

aldıkları borçları, Türkiye’de TL cinsinden yüksek faiz oranlarından kredi olarak

vermişlerdir. Bankalar yurt dışından elde ettikleri kredileri, özellikle kamu kesimine

borç olarak vermişlerdir.

Türkiye 2000 yılının sonbaharında, % 27’lere ulaşmış TÜFE enflasyonu,

GSYİH’nın % 4’ünü geçmiş cari işlemler açığı, artan ithalat giderleri, dış borçlar,

azalan ihracat gelirleri, buna karşılık yabancı sermaye girişinin sağlanamadığı ve

devalüasyon beklentisinin arttığı bir ekonomik durum sergilemektedir. Sonuçta yabancı

fon yöneticileri plasmanlarını tasfiye etmeye başlamış ve kredileri kesmişlerdir.

Böylece yaklaşık 4 milyar 800 milyon dolarlık portföy yatırımı ülkeden çıkmış ve

devalüasyon beklentisi içindeki bankalar açık pozisyonlarını kapatmak telaşıyla döviz

taleplerini artırmış; piyasa da likidite sıkıntısı başlamıştır. TCMB artan likidite

Page 125: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

111

ihtiyacına karşılık, IMF programı çerçevesinde belirlenen döviz rezervlerini minimum

seviyede tutmak ve parasal tabanı net dış varlıklardaki artış oranında yükseltmek

hedefleri gereğince piyasaya likidite verememiştir. Döviz talebindeki artış, faiz

oranlarının artırılması ile frenlenmek istenmiştir. Faizlerin aşırı derecede yükselmesi

sonucunda bünyesinde çok fazla DİBS bulunduran Demirbank’a el konulmuş ve

TMSF’na devredilmiştir. Diğer bankalara da el konulacağı kaygısı, paniğe yol açmış; 22

Kasım’da bankalar arası piyasalarda ortalama gecelik faiz % 110,8’e çıkmış; en yüksek

değer olarak da % 210’a ulaşmıştır. 15 Kasım’da 13256 olan İMKB 100 endeksi sürekli

azalarak, 4 Aralıkta 7329 puana gerilemiştir (Somçağ, 2006, 39).

Bunun yanı sıra kriz dönemlerinde, durumu sıkışan sağlam ve çok önemli

bankaları destelemek TCMB’nın görevi olduğu halde; Ziraat Bankası’na yardım

etmeyerek onun %7500 faizle borçlanmasına sebep olmuştur. Panik havasını dağıtmak

isteyen MB piyasaya para sürmek zorunda kalmıştır. 17 Kasım 2000 tarihinde 24

milyar 433 milyon dolar olan MB brüt döviz rezervi, 1 Aralıkta 18 milyar 942 milyon

dolara inmiştir. Bu gidişatın sonunda Kasım krizinin derinleşmesini önlemek amacıyla,

IMF 7.5 milyar dolar tutarında ek kredi vermiştir (Erdoğan, 2001, 648).

Türkiye, uygulamaya koyduğu Kasım 2000 krizine yönelik programla, yılardan

beri süregelen yüksek enflasyonu, düşürmeye yönelik adımlar atmayı hedeflemiştir. Üç

yıl sürdürülmesi üzerinde görüş birliğine varılan anlaşmanın temel amaçları: (1)

Tüketici enflasyonunu 2000 yılı sonunda %25, 2001 yılı sonunda %12 ve 2002 yılında

%7 oranına indirmek, (2) Reel faiz oranlarını makul düzeylere düşürmek, (3)

Ekonominin büyüme potansiyelini arttırmak, (4) Kaynakların daha etkin ve adil

dağılımını sağlamak olmuştur (Yay, 2003, 27).

Program açıklandıktan sonra piyasada yarattığı olumlu etkiler sonucunda,

1999 yılında ortalama %106’ya ulaşmış olan Hazine’nin iç borçlanma yıllık bileşik faizi

Ocak 2000‘de %37 oranına, inter bank piyasası gecelik faiz oranı ortalaması ise Aralık

1999’da %66,6’dan %34,1 oranına gerilemiştir. Tablo 4.6 ’dan da görülebilmektedir.

Page 126: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

112

Tablo 4.6 2000 Yılı Boyunca Türkiye'de Faiz Oranları

Kaynak: Eğilmez ve Kumcu, 2001, 63

Faizlerin bu orana düşmesi enflasyonla mücadele politikası için olumsuz bir

durumdur. Faizlerin beklenenden daha hızlı düşmesi sonucu, ertelenmiş tüketim

isteklerini hızla devreye sokmuştur. Bankalar, düşük faizlerle bireysel krediler vermeye

başlamıştır. Bunun sonucunda gelir akımlarından tasarrufa ayrılacak bölüm tüketime

kaymış, bu da talebi arttırmış ve enflasyon beklenenden daha yavaş inmiştir (Eğilmez

ve Kumcu, 2001, 63).

Hazine Yıllık İnter bank Piyasası

Aylar Bileşik Faiz % Gecelik Ortalama Faiz %

Ocak 37,0 34,1

Şubat 40,7 49,2

Mart 35,9 37,7

Nisan 34,4 33,3

Mayıs 36,0 41,3

Haziran 39,8 42,0

Temmuz 32,3 26,0

Ağustos 33,1 37,6

Eylül 33,6 46,2

Ekim 38,0 38,3

Page 127: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

113

Grafik 4.2. Kasım Piyasası Gecelik Faiz Oranları Kaynak: Eğilmez ve Kumcu, 2001, 49

Grafik 4.2’de, 1 Kasım-15 Aralık tarihleri arasında repo piyasası gecelik faiz

oranları verilmiştir. 15 Kasımda 91,8 olan faiz, 199,5’e yükselmiş; 4 Aralıkta ise,

1275,2 oranına kadar çıkmıştır. Program uygulamaya konulduktan sonra, ortaya

birtakım problemler çıkmış, bu da programa duyulan güveni sarsmıştır. Programın

uygulanması sonucu;

Ø Enflasyon hedeflenenin üzerinde gerçekleşmiş,

Ø TL Aralık 1999 yılına göre, Ocak 2001 yılında %17 değer kazanmış,

Ø İthalat %23 artmış, ihracat ise sadece %2,2 düzeyinde gerçekleşmiş

( TL’de ki değerlenme ile beraber),

Ø İhracattaki olumsuz gelişmenin bir diğer nedeni de, faizlerdeki hızlı

düşüş tüketici kredilerini %300 oranında arttırmıştır. Bunun sonucu talep

patlaması olmuş; üretim-ihracat yerine iç tüketime yönelmiş,

Ø Sonuçta 2000 yılı, cari işlemler açığı 9,8 milyar dolar gerçekleşmiş; 2000

yılında doğrudan yatırım şeklindeki yabancı kaynak girişinin yetersiz

oluşu dış kaynak girişini gündeme getirmiş,

Page 128: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

114

Ø Yılın ikinci yarısında özelleştirme ve yapısal reformlara ilişkin

gecikmeler yaşanmış; bu da iç ve dış piyasalarda programa olan güveni

sarsmış ve tedirginliğe neden olmuş,

Ø Bütün bunlardan sermaye girişleri olumsuz etkilenmiş ve likidite sorunu

ortaya çıkmış, kısa vadeli faiz oranları artmış,

Ø Yüksek miktarda devlet iç borçlanma senedini ellerinde bulunduran ve

bunları kısa vadeli kaynaklarla fonlayan bankaların mali yapılarında

bozulmalar meydana gelmiş,

Ø Sonuç olarak da, dövize yönelen spekülatif saldırı nedeni ile piyasa daha

çok sıkıntıya düşmüş; bu likidite sorununu atlatmak için MB piyasaya ek

likidite sunmuş; Etibank 2000 Ekim ‘de TMSF listesine alınmış,

Ø Çözüm olarak yine IMF Türkiye’ye 7,5 Milyar dolarlık bir ek rezerv

sunmuştur (Özer, 2001, 26).

4.2.3.3. 2001 Şubat Krizi

1999 yılı sonu IMF ile uygulamaya konulan, yarı sabit kura dayalı enflasyonu

düşürme programı ile hedeflenen iyileşme, finans sektöründe yapılması gereken yapısal

düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle tam bir başarı sağlayamamıştır. Bankaların

pozisyon açıklarını artırarak dövize bağlı borçlanmalarını yurt içinde DİBS ile yüksek

getiri elde etmeleri ve piyasaya tüketici kredileri vererek tüketim harcamalarını

kamçılamaları neticesinde; enflasyonda beklenen düşme gerçekleşmemiştir. TL’nin

aşırı değerlenmesi sonucu ve dış ticaret hadlerindeki bozulmalarla cari işlemler dengesi

büyük açıklar vererek yabancı yatırımcıların piyasalardan çıkmasına sebep olmuştur.

Kasım 2000’de meydana gelen dalgalanma, faizlerde hızlı bir yükselişe sebep

olmuş; bazı bankaların mali yapılarını bozmuş ve Şubat 2001 yılında Hazine ihalesi

öncesi de yaşanan olumsuz gelişmelerle programa olan güvenin tamamen ortadan

kaybolmasına sebebiyet vererek; Türk Lirasına karsı meydana gelen atak, likidite

sıkışıklığı ve ödemeler sisteminin kilitlenmesine sebep olmuştur. Şubat 2001 krizi tüm

bu gelişmeler doğrultusunda oluşmaya başlamıştır.

Türkiye Aralık ayının sonlarına ve Ocak 2001’in başlarına doğru kriz

ortamından çıkmaya başlamıştır. 5 Ocak’ta Merkez Bankası döviz rezervleri yeniden 25

milyarın üzerine çıkmış ve Şubat krizine kadar da bu seviyenin altına inmemiştir. 2000

Aralık ayı sonunda ortalama % 199 olan inter bank gecelik faiz oranları, Ocak ayında %

Page 129: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

115

42’ye düşmüştür. İMKB 100 endeksi de 4 Ocak’ta 10198 puana yükselmiştir. Ancak bu

tür olumlu gelişmeler 19 Şubat 2001’de Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki siyasi

tartışma ile son bulmuş; Kasım krizi nedeniyle zaten hassas olan piyasalar altüst olarak

döviz krizi başlamıştır. Kasım krizinde TL pozisyonlarını koruyan insanların da Şubatta

dövize hücum etmeleri sonucu döviz kuru üzerindeki baskı artmış, TCMB krizi izleyen

iki gün boyunca rezervlerini eritmek pahasına piyasaya müdahale etmiş ancak 22 Şubat

2001 tarihinde, döviz kuru çapasının yürürlükten kaldırıp dalgalı kura geçildiğini ilan

etmek zorunda kalmıştır (Keyder, 2001, 41).

Türkiye ekonomisi, Şubat 2001 yılına gelindiğinde şiddetli bir finansal kriz

daha yaşamıştır. Bu krizin nedenlerine bakıldığında; dış ödemeler dengesinde giderek

artan ve istikrarsız yapıya sahip olan kısa vadeli sermaye hareketleri, inandırıcı bir

uygulamadan uzak olan döviz kuru politikası ve bankacılık kesiminin ekonomik

olmayan davranışlarının neden olduğu söylenebilir (Eğilmez ve Kumcu, 2001, 142).

16 Şubat (Cuma) 2001, 27 milyar 943 milyon dolar olan döviz rezervleri; 19

Şubat (Pazartesi) 2001 itibari ile 22 milyar 581 milyon dolara inmiştir. TCMB böylece

bir gün içinde 5 milyar doların üzerinde döviz rezervi kaybetmiştir. Dalgalı kura geçiş

kararından sonra, dolar 688 bin TL civarından 962 bin TL’ ye yükselmiştir. Artan döviz

talebi, yüksek faiz aracılığıyla durdurulmak istenince, İnter bank gecelik faiz oranları en

yüksek % 50’den, % 6200’e çıkmış; daha sonra hızlı bir biçimde düşerek Şubat ayı

sonunda % 103’lere inmiştir. 16 Şubat’ta 10169 puan olan borsa endeksi, 19 Şubat’ta

8683 puana inmiştir ( Erçel, 2003, 181).

Grafik 4.3’den görülebileceği gibi, kısa vadeli spekülatif nitelikli sermaye

hareketleri, kriz dönemi öncesi pozitif iken kriz sonrası negatife dönüşmüştür. Sermaye

hareketleri içindeki payı göreceli olarak fazla olan kısa vadeli sermaye hareketlerinin,

ülke ekonomisi içinde risk primlerinin artması ile ülke ekonomisini terk etmektedir. Öte

yandan portföy yatırımlarının, özellikle Kasım ve Şubat krizleri döneminde yoğun bir

şekilde yabancıların ellerindeki menkul kıymetleri satarak yurt dışına çıkarmaları, bu tür

sermaye girişlerinin de kısa vadeli sermaye hareketleri içerisinde değerlendirilmesini

gerektirmiştir.

Page 130: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

116

Page 131: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

117

Şubat 2001 krizi ile birlikte, Aralık 1999’da uygulamaya konulan Enflasyonla

Mücadele Programının sonuna gelinmiş; 15 Mayıs 2001 tarihinde açıklanan ve Güçlü

Ekonomiye Geçiş Programı olarak adlandırılan yeni bir programa geçilmiştir.

Kriz öncesinde ve kriz döneminde, kısa vadeli yabancı sermaye şeklinde

yabancı sermaye giriş ve çıkışları, krizin oluşumunda ve gelişiminde önemli derecede

etkili olmuştur. Kriz öncesindeki ilk on ay içerisinde, döviz kuru çapasının inandırıcılığı

ve sıcak para için pozitif arbitraj getirisinin, düşen faizlere rağmen devam etmesi

sonucu, net yabancı sermaye girişleri artmış ve 15,2 milyar dolara ulaşmıştır. Bunun

14,2 milyar dolarlık kısmı ise, borç artıran yabancı sermaye girişleri şeklinde

gerçekleşmiştir. Döviz kuru hedeflerinin gerçekleştirilemeyeceğini ve cari açığın

arttığını gören yabancı yatırımcılar, ülkeyi terk etmiş; 2000 Kasım’dan, 2001 Haziran’a

kadar olan dönemde 10,4 milyar dolar net sermaye çıkışı yaşanmıştır. Giriş yapan 15,2

milyar dolarla, çıkış yapan -10,4 milyar dolar arasındaki fark da, ekonominin yabancı

sermaye hareketleri dolayısı ile karşılaştığı şoku anlatmaktadır (Somçağ, 2006, 53).

Grafik 4.4 ve 4.5’e baktığımızda, 1992-2008 dönemleri, kısa vadeli sermaye

hareketlerinin ve sıcak paranın seyrini görebilmekteyiz. Bu iki kavramın trend

eğilimlerinin, özellikle kriz dönemlerinde aşağı yönlü olarak ve birbirine paralel olarak

hareket ettiği görülebilmektedir. Sıcak para olarak da ifade ettiğimiz, kısa vadeli

sermaye hareketlerinin yurt içindeki istikrarsız düzeyin ve risk primlerinin artması

nedeniyle, kar paylarını düşürmek istemeyen yatırımcının yurt dışına ani çıkışları

nedeniyle negatif değerlere ulaştığı görülebilmektedir4.

4 Ayrıntılı veriler için Ek.1 ve Ek. 2’ye bakınız.

Page 132: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

118

Page 133: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

119

Page 134: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

120

Page 135: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

121

Öte yandan kriz yaşayan gelişmekte olan ülke örneklerine baktığımızda, tablo

4.7’de de görülebileceği gibi, gelişmekte olan ülke ekonomilerin özellikle kriz

göstergeleri arasında yer alan zayıf bankacılık sistemleri, sermaye akımlarının yüksek

oluşu ve cari açıkların yüksek oluşu gibi göstergeler dikkat çekmektedir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler finansal serbestleşme ile birlikte, ihtiyaç

duydukları sermaye hareketlerini kısa vadeli olarak uluslararası piyasalardan sağlama

imkânı elde etmişlerdir. Ancak finansal serbestleşme öncesi süregelen yapısal sorunlar

giderilemediğinden sermaye hareketleri, makro dengelerdeki olumsuz değişimlere karşı

hassasiyetini korumuş; makro dengelerin sürdürülemez olduğu dönemler ülkemizi terk

ederek finansal krizlere sebebiyet vermiştir.

Tablo 4.8 ‘de 2005-2008 dönemi yabancıların sermaye hareketleri tercihlerine

göre verilmiştir. Grafik 4.4’den daha net görülebileceği gibi sıcak paranın bileşimlerini

oluşturan bu kısa vadeli olan sermaye hareketlerinin trend eğilimi oldukça istikrarsız bir

yapı izleyerek inişli çıkışlı olan eğimini artırmıştır.

Korunaklı fon olarak da ifade edilen “Hedge” fonların piyasalar arası yüksek

karlar elde edilmek amacıyla dolaşımında, ülke ekonomilerine verdikleri hasarlar

nedeniyle sorun teşkil etmektedir. Yüksek kar güdüsü ile ülke ekonomilerine akan ve

risk düzeyinin artması ile de ülke ekonomilerini anında terk eden bu sermaye

hareketleri, ekonomik alt yapıları ve yeterlilikleri zayıf olan gelişmekte olan ülke

ekonomilerinin kriz olgusu ile karşı karşıya gelmelerine neden olmaktadır.

Unutulmamamalıdır ki özellikle 1997-1998 Uzakdoğu ve Rusya krizlerinin temelinde,

“hedge” olarak da adlandırdığımız, spekülatif sıcak para girişleri yatmaktadır.

Bu tip yabancı yatırımcının, en belirgin arayışı yüksek faiz oranları ve

parasının güvence altında olmasıdır. Türkiye ekonomiside bu ülkelerden biri

olmaktadır. Sıcak para için uygun zemin bulunması, yüksek reel faizler, siyasi iktidarın

politikaları ile bu olguyu desteklemesi, menkul kıymet piyasalarında yapılan işlemler

nedeniyle herhangi bir sınırlama olmaması yabancı yatırımcı için cazip seçenekler

olmaktadır.

Türkiye ekonomisinin krizleri incelendiğinde şu açıkça görülmüştür: Sıcak

para politikasına dayalı finansman uygulaması ülke ekonomisini yerle bir etmiş; sıcak

para tüccarları, döviz fiyatı yüksek iken gelip dövizlerini bozdurup ağırlıklı olarak en

yüksek faiz oranlarına sahip olan hazine kağıtları enstrümanını seçmiş; döviz biraz

düşünce bonoları satıp dövize dönmüş; kur dalgalanıp yükseldiğinde tekrar satışa geçip

Page 136: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

122

yine bono piyasasına ya da borsaya yönelmiştir. Bu işlemlerin sonucunda elde içeriden

dışarıya kaynak transferi olmaktadır.

Türkiye ekonomisinde sıcak para politikasının nelere mal olduğu özellikle

2001 krizi ile yaşanmıştır. İzlenen yanlış politikalar ve bozulan dengelere ilaveten artan

sıcak para stoku, Türkiye ekonomisine çok pahalıya mal olmuştur. 2000 yılında

yurtdışından net olarak 9,6 milyar dolar sermaye girişi olurken; Şubat krizi ile birlikte

ülkeden kaçan yerli ve yabancı sermaye tutarı 13,9 milyar doları bulmuştur. Elbette

bunda IMF’nin payının da göz ardı edilmemesi gerekmektedir (Tablo 4.8)

Hatırlanacağı gibi, 2001 öncesinde uygulanan program ve yüksek seviyelerde

seyreden faiz oranları, yabancı fonları Türkiye’ye çekmiş; gelen para menkul

kıymetlere, hazine bonolarına ve Türk bankalarına akmıştır. 1999’da ve özellikle 2000

yılında bankacılık sistemi, ucuzlayan dövizi kısa vadeli olarak yurda getirip borç

ödemede sıkışan hazinenin bonolarına ve tüketici kredilerine aktarmıştır. Kısa vadeli bu

fonlar, döviz bolluğu yaşatmış; dış ticaret ve cari işlemler dengesi Türkiye aleyhine

tamamen bozulmuştur. Sonrası bilinen kaçınılmaz son kriz olmaktadır.

Page 137: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

123

Tablo 4.8 Yabancıların Türkiye’deki Portföyü (Milyon Dolar)

İMKB'deki GENELHisse senedi port. YTL YP TOPLAM YP YTL TOPLAM TOPLAM

30 Ara 2005 33.812 17.719 2.650 20.370 3.167 812 3.979 58.16029 Ara 2006 35.083 23.153 3.004 26.158 3.295 891 4.186 65.42626 Oca 2007 38.962 25.536 3.263 28.800 3.274 1.004 4.278 72.04023 Şub 2007 41.963 27.957 3.445 31.401 3.138 1.087 4.225 77.58930 Mar 2007 42.761 26.917 2.333 29.250 3.152 1.041 4.193 76.20427 Nis 2007 48.220 31.142 1.968 33.110 3.240 1.146 4.386 85.71625 May 2007 47.972 30.466 2.045 32.511 3.172 1.063 4.235 84.71829 Haz 2007 50.081 30.535 2.046 32.581 3.286 1.433 4.719 87.38127 Tem 2007 56.824 32.266 2.021 34.288 3.393 1.437 4.830 95.94131 Ağu 2007 55.154 28.558 2.123 30.681 3.481 1.254 4.735 90.57028 Eyl 2007 64.875 31.231 2.028 33.259 3.666 1.235 4.901 103.03526 Eki 2007 68.859 31.906 1.967 33.873 3.531 1.296 4.827 107.55930 Kas 2007 67.183 28.934 1.500 30.433 3.627 1.336 4.963 102.58028 Ara 2007 70.309 30.192 1.559 31.752 3.586 1.392 4.978 107.03925 Oca 2008 57.946 30.830 1.456 32.285 3.895 1.604 5.499 95.73029 Şub 2008 55.610 30.440 1.302 31.742 3.904 1.388 5.292 92.64428 Mar 2008 47.391 27.204 1.196 28.400 4.133 1.460 5.593 81.38425 Nis 2008 51.502 25.358 1.240 26.598 3.980 1.482 5.462 83.56230 May 2008 51.831 27.301 780 28.081 4.026 1.550 5.576 85.48827 Haz 2008 43.981 26.604 675 27.279 4.112 1.339 5.451 76.71125 Tem 2008 50.327 28.471 1.777 30.247 4.112 1.373 5.485 86.06029 Ağu 2008 52.947 28.902 1.628 30.529 4.695 1.411 6.106 89.58226 Eyl 2008 46.040 26.800 1.775 28.575 5.456 1.484 6.940 81.5563 Eki 2008 40.937 24.972 671 25.643 5.246 1.385 6.631 73.21110 Eki 2008 30.815 21.594 674 22.268 5.097 1.286 6.383 59.46617 Eki 2008 27.213 19.139 667 19.806 5.082 1.300 6.382 53.40024 Eki 2008 22.244 16.055 690 16.745 4.782 1.276 6.058 45.04731 Eki 2008 28.203 17.043 691 17.734 4.808 1.287 6.095 52.032

DİBS portföyü Mevduat hacmi

Kaynak: ANKA Haber Ajansı, 2009.

Page 138: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

124

Page 139: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

125

4.3. Uluslararası Sermaye Akımlarının Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkisi

Konusunda Yapılan Ampirik Çalışmalar

Türkiye ekonomisinde 1990 sonrası yaşanan bu gelişmeler, finansal

serbestleşme sonrası artan ölçülerde ekonomiye yönelen kısa vadeli sermaye

akımlarının ekonomik yapı üzerinde önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Ülke

ekonomisine sermaye girişleri ile birlikte, yerli paranın değer kazanmaya başlaması,

ekonominin dış ticaret dengesindeki bozulma, faiz oranlarındaki yükselme, tüketim ve

yatırım eğiliminde ortaya çıkan artışlar, sermaye girişleri ile sözü edilen göstergeler

arasında anlamlı bir ilişki olduğuna işaret etmiş ve sermaye akımlarının

makroekonomik yapı üzerindeki etkilerini saptamak amacıyla pek çok çalışma

yapılmıştır. Aşağıda, finansal serbestleşme sonrası Türkiye ekonomisine yönelen

sermaye akımlarının, Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin araştırıldığı çeşitli

çalışmaların sonuçları özetlenecektir.

Celasun, Denizer ve He (1999), 1989-1997 dönemi çeyrek dönemlik veriler

kullanarak Türkiye ekonomisinde özel kesim tüketim talebi ve özel kesim yatırım talebi

ile sermaye girişleri arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Yapılan regresyon analizinde,

özel kesim tüketim talebinin sermaye girişleri ile pozitif ilişkili olduğunu, sermaye

girişleri ile özel kesim yatırım talebi arasında ise tüketim ve sermaye girişi arasındaki

ilişki kadar açık olmasa da pozitif bir ilişki olduğunu saptamışlardır.

Kirmanoğlu ve Özçelik (1999), Türkiye’de 1987.IV-1998.II dönemi için net

kısa vadeli sermaye akımlarının çeşitli makroekonomik büyüklükler üzerindeki etkisini

inceledikleri çalışmalarında, kısa vadeli sermaye girişlerinin TL’yi reel olarak

değerlendirdiği ve enflasyon oranını düşürdüğü sonucuna ulaşmışlardır.

Akçoraoğlu (2000), Türkiye’de 1989:1 – 1999:4 dönemi için üçer aylık veriler

kullanarak, sermaye akımlarının çeşitli kalemleri ile ekonomik büyüme arasındaki

ilişkiyi bir VAR modeli yardımıyla araştırmışlardır. Sonuçta, kısa vadeli sermaye

girişlerinin ekonomik büyümeyi açıklamakta anlamlı olmadığı anlaşılmıştır. Aynı

çalışmada, 1984:1–1988:4 ve 1989: –1999:4 şeklinde iki dönem olarak, 1984:1–1999:4

dönemi için cari hesap ve sermaye hesabı arasındaki dinamik ilişkiler araştırılmıştır.

Buna göre, 1984:1–1988:4 dönemi için, sermaye hesabı ve cari hesap arasında herhangi

bir ilişki bulunamazken, 1989:1–1999:4 döneminde cari hesaptan sermaye hesabına

doğru zayıf bir ilişki bulunmuştur. Bu çalışmaya göre, sermaye girişlerindeki bir artışın

Page 140: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

126

hemen ardından, yurt içi paranın değer kazanmasına bağlı olarak, cari işlemler

dengesinde bir bozulma ortaya çıkmaktadır.

Çeviş ve Kadılar (2001)’in Türkiye’de, 1989:10 – 1997:09 dönemi için aylık

verilerle kısa vadeli sermaye akımları ile seçilmiş makroekonomik değişkenler

arasındaki ilişkileri araştırdıkları çalışmada, kısa vadeli yabancı sermaye girişlerinin

cari hesap üzerinde negatif etkisi olduğunu saptamışlardır. Buna göre, kısa vadeli

sermaye girişi, TL’de değerlenmeye neden olmakta ve bu yolla cari işlemler dengesi

üzerinde negatif etki yaratmaktadır. Bununla birlikte çalışmada, kısa vadeli sermaye

girişinin nedeninin yüksek faiz oranı ve düşük kur olduğu, cari işlemler açığı ve bütçe

açığının kısa vadeli sermaye girişi ile finanse edildiği vurgulanmaktadır.

Yeldan vd (2002)’nin, 1992: 01 ve 2001: 12 dönemi aylık verileri kullanarak,

kısa vadeli bankacılık kredileri ve portföy yatırımları şeklinde tanımladıkları finansal

sermaye girişi ile makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkileri araştırdıkları çoklu

regresyon analizlerinde, finansal sermaye girişlerinin TL’nin değer kazanmasına neden

olduğunu ve ihracat/GSMH’nin düşmesine neden olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Bununla birlikte, aynı çalışmada özel imalat sanayindeki sabit yatırımların finansal

sermaye girişi ve fiyatlar karşısındaki eğilimi araştırılmış, sermaye girişleri ile ilgili

bütün bulgular anlamsız bulunmuştur. Ticari sektörlerde sermaye girişlerinin etkisiz

olduğu anlaşılmış ve bu da sermaye girişlerinin özel imalat sanayi yatırımlarının

finansmanında kullanılmadığını göstermiştir.

Kara (2002), yabancı sermaye yatırımlarının alt kalemlerinin yurt içi yatırımlar

üzerindeki etkisini incelediği çalışmasında, kısa vadeli sermaye girişlerinin yurt içi

yatırımları azalttığı sonucuna ulaşmıştır.

Yentürk ve Çimenoğlu (2002), Türkiye’de 1987:1 – 2001:4 dönemi üçer aylık

veriler kullanarak uluslararası sermaye akımlarının yatırım ve tüketim üzerindeki

etkilerini analiz ettikleri regresyon çalışmalarında, net yabancı sermaye girişlerinin

tüketim harcamalarını olumlu yönde etkilediğini ortaya koymuşlardır. Yine bu

çalışmada, yabancı sermaye girişi ile tüketim ve yatırım arasındaki ilişki bir VAR

modeli çerçevesinde analiz edilmiş, net yabancı sermaye girişinin özel yatırım

harcamaları üzerinde dört çeyrek dönem pozitif etkisi olduğu, özel tüketim harcamaları

üzerinde ise üççeyrek dönem pozitif etkisi olduğu saptanmıştır.

İnsel ve Sungur (2003), toplam sermaye akımları ve sermaye akımlarının alt

kalemleri ile seçilmiş 42 ekonomik gösterge arasındaki ilişkileri inceledikleri

nedensellik analizinde, kısa vadeli sermaye akımlarından ekonomik büyümeye doğru

Page 141: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

127

bir nedensellik bulunmadığını, kısa vadeli sermaye akımlarından özel sektör sabit

sermaye yatırımlarına, cari açıklara, DİBS faiz oranı artışına ve enflasyona doğru bir

nedensellik olduğunu saptamışlar. Yine aynı çalışmada, kısa vadeli sermaye

akımlarının, kurların aşırı değerlenmesine bağlı olarak ithalatın artmasına neden olduğu

ve dış dengeyi etkilediği; bunun yanı sıra, özel sektörün kısa vadeli finansman ihtiyacını

karşılamak yoluyla özel sektörün üretimine olumlu etkide bulunduğu ileri sürülmüştür.

Ancak kısa vadeli sermaye akımları ile büyüme arasında nedensellik ilişkisi

bulunmadığı göz önünde bulundurulduğunda kesimler arasındaki olumlu etkilerin geçici

olduğunu öne sürmüşlerdir.

Yentürk ve Çimenoğlu (2003), Türkiye’de 1987-2001 dönemi üçer aylık

verilerle, toplam yabancı sermaye yatırımları, özel sektör tüketim ve özel sektör yatırım

harcamaları arasındaki karşılıklı etkileşimi incelemişlerdir. Yapılan nedensellik

analizine göre, sermaye akımları hem özel yatırımlara, hem de özel tüketime Granger

anlamında neden olmaktadır. Yine bu çalışmada yer alan VAR modeli sonuçlarına göre,

net sermaye akımlarındaki artışlar, özel tüketim harcamaları üzerinde üç, özel yatırımlar

üzerinde ise dört çeyrek dönem, yani 1 yıl pozitif etkide bulunmaktadır. Aynı çalışmada

yabancı sermaye akımlarının faiz oranları üzerindeki etkisi sınanmış ve yabancı

sermaye akımlarında ortaya çıkan artışların, Hazine’nin borçlanma faizlerini artırdığı

sonucuna ulaşılmıştır.

Yentürk ve Ülengin (2003), 1987:1-1997:4 dönemi için Türkiye’de yabancı

sermaye girişlerinin derneşik harcama kategorileri üzerindeki etkisini VAR modeli

yardımıyla araştırmışlar, uzun dönemde, yabancı tasarrufların yurt içi yatırımlar için ek

kaynak yaratmak yerine esas olarak özel tüketimi etkilediğini saptamışlar ve özel

tüketimin de özel yatırımı etkileyebileceğini vurgulamışlardır.

Emil ve Vehbi (2003), 1987:1 – 2002:4 dönemi için Türkiye’de sermaye

akımları ile reel döviz kurları arasındaki ilişkinin yönünü belirlemek amacıyla yaptıkları

nedensellik analizinde, sermaye akımlarının reel kurdaki değişimler üzerinde etkili

olduğu sonucuna ulaşmışlardır. 1989:2 – 2002:4 dönemi için reel kurdaki değişimlerin

tüketim harcamaları üzerindeki etkisini test etmek amacıyla bir regresyon denklemi

tahmin etmişler ve yerli paradaki değerlenmenin tüketimi artırıcı etkisi olduğu sonucuna

varmışlardır.

Berument ve Dinçer (2004), Türkiye’de 1992.01-2001.06 dönemi aylık verileri

kullanarak sermaye girişlerinin makroekonomik etkilerini VAR yöntemi ile

incelemişler, toplam sermaye girişlerindeki bir artışın, faiz oranlarının ve enflasyon

Page 142: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

128

oranının düşmesine, yurt içi paranın reel olarak değerlenmesine ve ekonomik büyümeye

neden olduğunu öne sürmüşlerdir.

Kar ve Kara (2005), 1980-2000 döneminde En Küçük Kareler (EKK)

yöntemiyle, Türkiye’de kısa vadeli sermaye akımları ile yurt içi yatırımlar arasındaki

ilişkiyi araştıran çalışmalarında, kısa vadeli sermaye girişlerinin yurt içi yatırımları

olumsuz etkilediği sonucuna ulaşmışlardır. Çalışmada, kısa vadeli sermaye girişlerinde

meydana gelecek yüzde 1 düzeyinde bir artışın, yatırımları yüzde 0,37 oranında azalttığı

vurgulanmıştır.

Görüldüğü gibi bu konuda yapılan ampirik çalışmaların genelinde kısa vadeli

sermaye girişlerinin tüketim artışına yol açtığı, yerli parayı değerlendirdiği ve buna

bağlı olarak cari işlemler açığı üzerinde negatif etkili olduğu vurgulanırken; kısa vadeli

sermaye girişlerinin yatırımlar, ekonomik büyüme ve diğer bazı göstergeler üzerindeki

etkisine ilişkin oldukça farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

4.4. Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri Etkilerinin Temel Ekonomik Göstergeler ve

Kriz Rasyoları ile Analizi

4.4.1 Temel Ekonomik Göstergeler ile Analizi

Türkiye, 1989 yılında IMF tarafından önerilen politikalar gereği mal

hareketlerini serbestleştirdikten sonra finansal serbestliği de gerçekleştirmiş; ardından

1990 yılından itibaren dünya genelinde yaşanan spekülatif nitelikli sermaye

hareketlerinin gelişmekte olan ülke ekonomilerinde yarattığı krizler gibi, bir dizi

krizlerin yaşanması söz konusu olmuştur ( Tablo 4.9, satır 9 ve 10). Tüm bu gelişmeler

spekülatif nitelikli kısa vadeli sermayenin yöneldiği, serbestleşme politikalarının

uygulanmaya başlanıldığı ve gelişmekte olan ülke sınıflandırması içinde bulunan tüm

ülkelerde aynı sonuçları yaratmıştır; döviz rezervlerinin azalması, ihracatın azalması,

döviz kurundaki oynak yapı, KKBG’ nin artması, yerli paranın yabancı paralar

karşısında değerlenmesi, faiz oranlarının yükselmesi ve iç talebin artması (Çarıkçı,

2001, 481; Calvo vd., 1996, 132).

Bu bölümde KVSH’ nin etkileri ve KVSH’ni hazırlayan politika önermelerinin

doğruluğu, temel ekonomik göstergeler çerçevesinde, analiz edilmeye çalışılacaktır.

Page 143: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

129

4.4.1.1 Yerli Para ve Döviz Kuru

Finansal hareketlerin serbestleşmesi ile ortaya çıkan spekülatif sermaye girişi,

yerli paranın yabancı paralar karşısında değerlenmesine; ihracat ürünlerinin dış

fiyatlarının artmasına ve ithalatın ucuzlamasına neden olmaktadır. Oluşan bu durum, dış

ve iç pazarlarda uluslararası rekabet gücünün azalması ile sonuçlanmış; imalat sanayi

ihracatı ve üretimi azalma göstermiştir. Bunun yanında, ticarete konu olmayan

sektörlerdeki yatırımlar artış göstermiştir (Tablo 4.9, satır 25).

Bu konuyu farklı şekilde açıklamaya çalışırsak; bir ülkenin dış dünya ile

yaptığı mal ve hizmet alışverişi nedeniyle oluşan döviz açığının, yani cari açığın

üzerinde döviz girişi olması, TCMB’nın fazla dövizi piyasadan çekmemesi halinde ülke

parasının döviz karşısındaki reel (enflasyondan arındırılmış) değerinin artmaya

başlamasına neden olmaktadır. Bunun sebebi, döviz bolluğu nedeniyle kur artışının

gerilemesi, hiç olmazsa kurun artış temposunun, yani devalüasyonun, enflasyonun

gerisinde kalmasıdır. Bu olguya “TL’nin (döviz karşısında) reel değerinin artması”

denmektedir.

Grafik 4.7 Reel Döviz Kuru Yıllık % Değişimi Kaynak: TCMB, EVDS, 2008

Page 144: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

130

Grafik 4.7’dan da görülebileceği gibi, reel döviz kuru dalgalanmalarının kriz

dönemlerinde negatif yönlü eğilimi dikkat çekmelidir. Bu değişkenin önemi, elbette

yerli para ile etkileşimi sebebiyle oluşmaktadır. Kısa vadeli spekülatif nitelikli

sermayenin, yatırım getirilerinin yüksek olması sebebi ile gittiği ülkenin parasını değerli

hale getirmektedir. Sorun, uluslararası finans piyasalarına spekülatif kazanç sunma

eğilimini terk etmeyen ekonomik anlayışta yatmaktadır. Söz konusu spekülatif nitelikli,

kısa vadeli ve arbitraj geliri arayan uluslararası sermayenin temel dayanakları, yüksek

reel faizler ve TL’nin yabancı paralar karşında reel olarak değerlenmesi olmaktadır.

Sonuç olarak, kriz dönemleri öncesi reel döviz kuru değişkenin aşırı

değerlenmeye başladığı; kriz sonrası ise ülke ekonomisinde oluşan güvensizlikle tersi

yönde hareket ederek yerli paranın değerinin düştüğü görülmektedir.

4.4.1.2 Faiz Oranları

Faiz oranları, reel yatırımlarla finansal yatırımlar arasındaki tercihin

yapılmasında belirleyici bir unsur olmaktadır. Faiz oranlarının yüksekliği, finansal

araçların getirisinin yükselmesine, yatırımcıların reel yatırımlar yerine finansal

yatırımları tercih etmesine neden olmaktadır.

Spekülatif nitelikli kısa vadeli sermaye girişi, oldukça yüksek seviyelerdeki

kamu borçlanması, alınan kısa dönemli ve yüksek faizli borçların cari harcamalarda

kullanılması, kamuda faizi dış borçla ödeme dönemini başlatmıştır. Kamu

harcamalarının en önemli kaleminin faiz harcamaları olduğu, yatırım harcamalarının ise

durduğu, 1980 sonrası dönemin ve serbestleşme politikalarının sonuçları olmuştur.

Yine bu döneme, faiz oranlarının gelişimi çerçevesinden bakıldığında,

beklenenin aksine yüksek miktarlardaki yabancı kaynak girişinin faiz oranlarını

düşürmediği; aksine daha da arttığı görülmektedir (UNCTAD,1992). Finansal yatırımın

bir aracı olan yüksek faiz oranları, kısa vadeli ve yüksek kazançlı olan finansal

yatırımları daha da özendirerek; reel yatırımların göreceli olarak azalmasına yol

açmıştır.

Bu gelişmelerin sonucunda 1989-1990 dönemi, (1) reel sektöre verilen

kredilerden çok tüketici kredilerin arttığı, (2) finansal sektörün kamu iç borç senetlerine

yöneldiği, (3) bankaların açık pozisyonlarını oldukça yüksek miktarlarda artırarak;

ülkeye getirilen kaynakların reel sektör yerine finansal sektöre yönlendirilmesi, (4)

gelen yabancı kaynakların yarattığı aşırı dolarlaşma nedeniyle likidite riskinin arttığı bir

Page 145: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

131

ekonomik yapıya sahip olmaktadır. Tüm bu gelişmeler gelişmekte olan ülkelerde

olduğu gibi, yatırımlara dönüşmeyen karlılık olgusunun etkin olmasına neden olmuştur

(Akyüz ve Held, 1993).

1996 yılı faiz harcamalarının payının arttığı; 1994 Kriz dönemine bakıldığında

kriz öncesi ve sonrası faiz oranlarının artmaya devam ettiği görülmektedir (Tablo 4.9,

satır 18 ve 33).

4.4.1.3. İhracat- İthalat Dengesi

1980-1989 yılları arası Türkiye’de de uygulanan mal hareketlerinin

serbestleştirilmesinin yatırımlar üzerindeki olumsuz sonuçlarının nedenleri, gerek

DB’ nın çalışmaları gerekse DB’nın yaklaşımını eleştiren çalışmalar tarafından ortaya

konulmuştur5.

İhracata yönelik sanayileşme stratejileri, IMF tarafından 1970’lerden sonra

döviz sıkıntısı çeken gelişmekte olan ülkelere, sanayileşme ve dış pazarlara açılmaya

yönelik olarak önerilen uygulamalar olmaktadır. Türkiye 1978-1979 yıllarında yaşadığı

önemli döviz sıkıntısı nedeniyle, bu politikaları uygulayan ülkeler arasına katılmıştır.

Ekonomik istikrar paketleri ile başlayan ve 1980’den sonra uygulamaya koyulan

sanayileşme stratejisi ile önemli bir artış sağlanmış; ancak bu ihracat artışı daha çok

imalat sanayi ürünlerinde yoğunlaşmıştır (Tablo 4.9, satır 1 ve 29). Türkiye’nin 1980

yılı sonrasında başlanan ihracatı artırma politikalarının dayandığı uygulamalar,

devalüasyonlarla paranın değerinin düşürülmesi, iç talebin ve iş gücü maliyetlerinin

düşürülmesi, İhracata sağlanan doğrudan parasal destekler olarak özetlenebilmektedir

(Atiyas ve Ersel, 1994:120).

1989-1994 yılları arasında yaşanan aşırı borçlanma, borcun borçla ödenmesi ve

sürdürülemez hale gelen faiz yükü ekonominin kısır bir döngüye girmesine neden

olmuştur. Öte yandan dış ticaret açığı, 1989 sonrası rekor seviyelere ulaşmış, reel

sektörün rekabet gücü zayıflatılmış ve ihracatın ithalatı karşılama oranı 1980 yılı

seviyesine düşmüştür (Tablo 4.9, satır 1,2,3).

1994 krizinin yaşanmasının ardından 5 Nisan ekonomik paketinin uygulamaya

konulması ile bazı olumlu sonuçlar elde edilebilmiştir. Devalüasyon nedeniyle ihracatın

ithalatı karşılama oranı düzelmiş, çifte vergileme ve cari harcamaların düşürülmesi ile

5 Bakınız Agosin, 1994; Taylor, 1995.

Page 146: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

132

kamu açıkları azalmış ve kısa vadeli spekülatif sermaye girişinde duraklama

gerçekleşmiştir.

1996 yılına bakılacak olursa, sermaye girişlerinin hızla arttığı görülmektedir.

Bunun sonucunda dolarlaşma ve döviz kuru değerlenmesi kaçınılmaz olarak dış açığı

artırmış; ihracatın ithalatı karşılama oranı da düşmüştür (Tablo 4.9, satır 1, 9, 10, 12 ve

31).

Grafik 4.8 Bir Önceki Yılın Sonuna Göre Toplam İhracat ve İthalatın % Değişimi Kaynak: TCMB, EVDS, 2008

İhracat miktarının azalması ile genel olarak karşılaşılan durum, ithalatın

artması ve rezervlerde açık verilmesi olarak gerçekleşmektedir. Bu durum, yurt dışına

döviz çıkışına neden olarak, likidite kıtlığı sorununu doğurmaktadır. Grafik 4.8’den de

görüleceği gibi, özellikle kriz dönemleri olan 1994, 2000 ve 2001 yıllarında, dış ticaret

dengesi açıklarının arttığı gözlemlenebilmektedir. Kriz öncesi dönemlerde bu

değişkenlerin sergilemiş olduğu genel özellik, ithalat hacminin, ihracat hacminin

Page 147: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

133

üzerinde gerçekleşmesi; kriz sonrası ise tersi duruma geçmesi şeklinde

özetlenebilmektedir.

4.4.1.4. Parasal Taban

Spekülatif nitelikli kısa vadeli sermaye girişi reel döviz kurunun değerlenmesi,

faiz oranlarının yükselmesi ve iç talebin artması gibi bir takım olumsuz etkiler

yaratırken; gelişmekte olan ülkelerde reel sektörün uluslararası rekabet gücünü azaltan

ve yatırımların ticarete konu olmayan sektörlere yönelmesini teşvik eden politikaların

uygulanmasına devam edilmesi dikkat çekmektedir.

Türkiye’de, spekülatif nitelikli bu sermaye girişlerinin yarattığı ithalat

hacminin artması, yerli paranın değerlenmesi gibi olumsuz bir takım etkileri önlemek

amacıyla TCMB rezerv biriktirme yoluna gitmiştir. Ancak bu durum parasal tabanın

genişlemesi şeklinde olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Gelişmekte olan ülkelerde parasal tabanın genişlemesine karşı iki farklı

seçenek söz konusu olmaktadır. Bunlardan birincisi, “zorunlu karşılık oranları” adı

altında spekülatif sermaye girişlerini engellemeye yönelik oranların uygulanması;

İkincisi ise, parasal tabandaki genişlemenin yaratacağı enflasyonist etkilerin oluşmasını

engellemek amacıyla, “sterilizasyon politikaları” olarak da adlandırdığımız, MB’nın

piyasaya süreceği kâğıtlar aracılığıyla oluşan fazla likiditeyi emme girişimidir (Akyüz,

1990, 101).

Gelişmekte olan ülke olarak nitelendirilen Latin Amerika ülkeleri, bu iki

uygulamayı da sistemli olarak TCMB’ları aracılığıyla sürdürmüş; 1990 yılı sonrası kriz

yaşamayan ülke olmuşlardır. Türkiye ise, uyguladığı politikalarla faiz oranlarının

artmasına neden olmuş ve enflasyonist sürecinin devamlılığını sağlamıştır. TCMB

tarafından parasal tabandaki genişleme strelize edilmek yerine, piyasada oluşan aşırı

likidite hazine kâğıtlarıyla kamu tarafından kullanılır hale getirilmiştir. Bunun

sonucunda kamu harcamalarını artırmak için gelirlerini artırma yoluna gitmemiş, bu

şekilde kendine kaynak yaratmıştır (Tablo 4.9, satır 18 ve 19).

1989 sonrası Türkiye ekonomisinin karşılaştığı temel sıkıntı, sermaye

girişlerinin parasal büyüklükler üzerinde baskı oluşturmasıdır. Bu durum, para arzının

içinde yabancı para miktarının payında ve para arzında artış yaratmaktadır. Tablo 4.9,

satır 12-13’e bakıldığında bu durum görülebilmektedir. Öte yandan yaşanan yüksek

para ikamesi sorunu ile yerli para birimine olan güvenin azalması ve reel faiz

Page 148: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

134

oranlarının artması TCMB’nın istikrarlı bir para programı yürütmesine engel olan

nedenler arasındadır (Beyazıtoğlu vd., 1991, 21).

M2Y/Rezervler rasyosu, dövize çevrilebilecek likit parasal varlıkların geniş

tabanlı bir ölçütü olması bakımından önem taşımaktadır. Türkiye’de bu oranın yüksek

olması, bankalarda mevduatları bulunan kişilerde bir paniğe yol açabilmektedir (Calvo

vd., 1996, 127). Bu rasyonun, finansal serbestliğin sağlandığı dönem ile kriz dönemleri

arasında üç katı büyüklüğe ulaştığı görülmektedir.

Tablo 4.9, satır 11’e bakıldığında, sermaye girişlerindeki artışın önemli bir

bölümü, döviz rezervlerine yöneltildiği görülebilmektedir. 1990-1996 yılları boyunca

MB’nın döviz rezervi birikiminin 125 milyon dolar düzeyinde gerçekleştiği

bilinmektedir. 1994 krizi sonrası da MB’nın rezerv birikimi devam etmiştir. Genellikle

sermaye girişlerinin cari açığın kapatılmasında kullanılmayan bölümü uluslararası

rezervlerde birikmektedir (Alp, 2000, 34).

Grafik 4.9 Bir Önceki Yılın Sonuna Göre Net Uluslararası Rezervlerin % Değişimi

(Milyon dolar) Kaynak: TCMB, EVDS, 2008

Page 149: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

135

Grafik 4.9’dan da görülebileceği gibi, net uluslararası rezervlerin bir önceki

yılın sonuna göre yüzde değişimi 2000 Kasım krizi öncesi ve sonrasında oldukça

yüksek oranlarda değişim sergilemektedir. Rezervlerdeki negatif yönlü işaretin artmayı

gösterdiği bilgisinden hareketle, 1998 yılı sonrası pozitif olarak %10 ile %20 arası

değerlerde olan uluslararası net rezervler; 2000 Kasım ve Şubat 2001 krizi döneminde

ise negatif yönlü olarak gerçekleşmiştir. Buradan hareketle, kriz öncesi dönemlerinde

spekülatif nitelikli kısa vadeli sermayenin yurt dışına çıkması sonucu, döviz çıkışlarının

yaşanması ile net uluslararası rezervlerin azaldığı ifade edilebilir.

Kasım 2000 krizi ile başlayan ekonomik dengelerin çöküş süreci, takip eden

yıllarda da sürmektedir. Şubat 2001 krizi, yaşanan olumsuz etkilerin devam ettiğinin

göstergesidir. Tüm bu bilgiler doğrultusunda, çoğu uluslararası ampirik çalışmalarda da

gösterildiği gibi, ekonomik kriz yaşayan ülkelerde, Türkiye örneğinde olduğu gibi, kriz

dönemlerinde net uluslararası rezervlerdeki dalgalanmaların seyri oldukça değişken bir

yapı sergilediği ifade edilmektedir.

4.4.1.5. Kamu Dengesi

Dış borçların büyük bir kısmı kamu sektörüne ait olduğundan, dış borçlarda

spekülatif nitelikli finansal şişkinliklerin yarattığı artış, faiz ödemelerinin yükünü

artırarak, kamu harcamalarında ani bir yükselişle sonuçlanmaktadır (Frankel, 1999, 238

;Williamson, 1993, 27). Bu yükselişte, faiz oranlarında büyük bir sıçramaya neden

olmakta ve faiz dışı bütçe açığı olmayan ülkelerde bile sürekli kamu açıklarını yukarı

doğru iten bir kısır döngü yaratmaktadır (Calvo vd., 1993, 324; UNCTAD, 1992).

Sonuç olarak faiz oranlarının tırmanmasına yol açan etken, kamu tasarruflarındaki

düşüş ve dış borçlardaki artış olmaktadır (Vos,1993, 42).

Artan kamu açıklarının makroekonomik dengeleri bozan sonuçlarını

engellemek için faiz dışı bütçe fazlası verilmesi gerekli hale gelmektedir. Faiz dışı bütçe

fazlası, kamu yatırımlarının veya faiz dışı harcamalarının azaltılmasına yol açmaktadır

(Calvo, 1994, 64). Sonuç olarak sermaye girişi olan ülkelerde, vergilerin artırılmasında

kısıtların olduğu durumlarda gelir transferi sorunu ile karşılaşılmaktadır (Frankel, 1999,

244).

Finansal serbestleşme politikalarının uygulanması ile birlikte, 1989 yılı

Türkiye’nin bütçe açıklarının finansman yapısının da değiştiği bir yıl olmaktadır. Bu

dönemde açıkların finansmanına yönelik olarak, iç borçların payının dış borçlara oranla

Page 150: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

136

arttığı görülmektedir. İç Borç/KKBG rasyosuna bakıldığında, 1989’da %80’i aştığı,

1987’de %87 ile rekor seviyelere ulaşarak, 1994 yılında %78’lik payla hala çok yüksek

seviyelerde olduğu görülmektedir (TCMB, 1995).

Bu rakamlara bakıldığında bütçe açıklarının uluslararası piyasalardan daha çok

borçlanılarak finanse edildiği söylenebilmektedir. Öte yandan diğer bir dikkat çeken

nokta: 1989 sonrası sermaye girişlerinin yapısındaki değişmenin, vadelerinin kısalması

yönünde iken; iç borçlanmanın yapısında da kısa vadeli olarak değişmenin

yaşanmasıdır. Bu tespitten hareketle, tablo 4.9, satır 22’ye bakıldığında, iç borç

stokunun büyük bölümünün 1-9 ay vadeli hazine bonolarından oluştuğunu görmek bu

tespiti doğrular niteliktedir.

Türkiye’de 1990 öncesinde KKBG/GSMH rasyosuna baktığımızda %5’i

dolaylarında olduğu görülmektedir. 1990 sonrasında bu oran 1994 krizine kadar %10

gibi yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. 1990 öncesi Bütçe Açığı/GSMH oranı ise %3

dolaylarındadır. Tablo 4.9, satır 16-17’ye bakıldığında bu oranın 1993’de %7’ye

yükseldiği görülmektedir. Satır 19’da, 1994-1995 yılları KKBG’de düşüş, bütçe

açığında ise daralma görülmektedir. Bunun nedeni, bu dönemdeki ücretlerin baskı altına

alınma çalışmaları ve çifte vergi toplanması olmaktadır.

Tablo 4.9, satır 18’e bakıldığında, Faiz Harcamaları/ GSMH rasyosunun 1990

sonrasında artış eğilimine girdiği, kriz sonrası dönemde de bu artışın devam ettiği

görülmektedir. Öte yandan bu dönemin harcama kalemlerine baktığımızda, cari

harcamalar ile yatırım harcamaları düşerken; kamu harcamalarının en büyük kısmının

faiz harcamalarından oluştuğu görülmektedir. Bunun altında yatan neden olarak, kamu

açıklarının borçlanma yolu ile finanse edilmesine ağırlık verilmesi, bununda açığı daha

da artırması gösterilebilir (Beyazıtoğlu vd., 1996, 33). Tablo 4.9, satır 18’e

bakıldığında, 1994-1995 döneminde faiz ödemeleri, 1990 yılının iki katı, 1996 yılında

ise üç katı büyüdüğü görülebilmektedir.

Sonuç olarak, finansal serbestleşmenin kamu kesimi üzerindeki etkisi bütçe

açığının, iç borçlanmanın ve kısa dönemli iç borçlanmanın artmasıdır. Tablo 4.9 satır

35’e bakıldığında bu durumun faiz oranlarının artmasını sağlayarak, arbitraj getirilerinin

de artmasını sağladığı; bu nedenle de ülke ekonomisine çekilmeye çalışılan yatırımların

çoğunlukla bu getiriden yararlanmak isteyen spekülatif nitelikli, sıcak para hareketleri

olarak da adlandırabileceğimiz, kısa vadeli sermaye yatırımları olduğu görülmektedir.

1994’de sıcak paranın negatif getirisi kısa dönemli sermaye çıkışı yaratmış; 1995 ve

1996 yıllarında ise, sıcak paranın getirisi yine aşırı yüksek bir düzeye ulaşmıştır.

Page 151: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

137

4.4.1.6. Cari Açık ve Sermaye Hesabı

Tablo 4.9, satır 9-10’dan da görülebileceği üzere, 1990’da kısa vadeli sermaye

girişlerinde bir sıçrama görülmektedir. 1992 yılına bakıldığında ise artışın portföy

yatırımlarında gerçekleştiği görülmektedir. 1991 ve 1994 yıllarında kısa vadeli sermaye

hareketlerinde bir azalma görülmekte; bunun nedeni olarak da 1991 körfez krizi ve

1994 finansal krizi yer almaktadır. Öte yandan 1995-1996 yıllarına gelindiğinde kısa

dönemde sermaye girişleri yeniden başlamıştır. KVSH /GSMH rasyosunun yıllar itibari

ile gelişimine bakıldığında, 1995 yılında bu oranın 2,1’e yükseldiği, 1996 yılında ise

finansal serbestlik sonrası dönemler içinde 3,7’lik oran ile en yüksek seviyeye ulaştığı

görülmektedir. Tüm bu gelişmelerin sonucunda, yerli paranın değerlenmesi ve

uluslararası rekabet gücünün azalması aşırı sermaye girişlerinin yarattığı sonuçlar

olmaktadır. 1994 yılında görülen cari işlemler fazlasının nedeni %169’luk devalüasyon

olmaktadır.

Page 152: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

138

Page 153: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

139

Page 154: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

140

Page 155: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

141

Page 156: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

142

Page 157: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

143

4.4.2. Kriz Rasyolarının Analizleri

Finansal krizler konusunda yapılan model çalışmaları üç başlık altında

toplanmıştır. Bunlar:

Ø Birinci Nesil Finansal Kriz Modelleri,

Ø İkinci Nesil Finansal Kriz Modelleri,

Ø Üçüncü Nesil Finansal Kriz Modelleri.

1980 ve 1990’lı yıllarda yaşanan krizleri açıklamaya çalışan bu modeller,

krizin çeşitli kaynaklarından beslendiğini ortaya koymuşlardır. Bunlardan en önemli

olanları; kamu maliyesi açıkları, dış ticaret dengesi, döviz kurunda meydana gelen aşırı

bozulmalar, spekülatif sermaye atakları ve yapısal nedenler olmaktadır. Krizlerin

olumsuz etkilerini azaltmak, krizlerden korunmak, krizleri yönetmek adına öncü

göstergeler üzerinde çalışılmıştır. Bunlardan başlıcaları; mali göstergeler, parasal

göstergeler, dış ticaret hadleri ve reel ekonomik göstergelerdir. Konuyla ilgili literatür

çalışmaları oldukça geniş olmakla birlikte; çoğu çalışmanın oluşturmuş olduğu

göstergeler ortak olmaktadır.

Aziz, Caramazza ve Saldago (2000), 20 gelişmiş ve 30 gelişmekte olan ülke

örneklerini kullanarak yapmış oldukları çalışmada, 1975-1997 dönemi aylık ve yıllık

verileri kullanmış, ekonomideki ısınma, dış denge, işsizlik oranı, kısa dönemli sermaye

hareketleri ve dünya faiz oranlarının içinde bulunduğu 23 değişken yardımıyla kriz

göstergelerinin doğruluğunu ölçmeye çalışmışlardır. Yapılan analiz sonucunda, döviz

kurunun ağırlıklı ortalamasında ve rezervlerde 1,5 kat oranında ortaya çıkan standart

sapma ve toplam ortalama kriz olarak tanımlanmıştır. Analizde kullanılan, aşırı

değerlenme, dönemsel dış ticaret oranları, enflasyon, yurt içi kredilerin artması,

M2/Rezervler, dünya reel faiz oranları ve cari işlemler dengesi gibi değişkenlerin krizi

açıklamada gösterge niteliğinde olduğu saptanmıştır.

Collins (2001), gelişmiş ve gelişmekte olan ülke olarak toplam 25 ülke

örneğini kullanarak, 1985-1998 yılları için, aylık veriler kullanarak sinyal yaklaşımı

analiz etmeye çalışmıştır. Yapılan çalışmada kriz tanımlaması olarak karşımıza çıkan

sonuç; kullanılan ülke örnekleri dâhilinde kriz dönemlerinde, döviz kurunda ve

rezervlerde meydana gelen değişme oldukça yüksek gerçekleşmekte ve yıllar itibari ile

seyri özellikle kriz dönemlerinde oldukça düzensiz bir yapı sergilemektedir.

Page 158: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

144

Bruggemann ve Linne (2000), Türkiye ve Rusya ile birlikte, 6 Avrupa Birliği

ülkelerinden oluşturduğu örneklem grubu için, 1993- 2001 yıllarını kapsayan ve aylık

verilerden oluşturduğu çalışmalarında; örnek grubu ülkelerin ABD Doları karşında %20

değer kaybetmenin, on iş günü boyunca sürmesi durumunda ülke ekonomilerinde bir

krize neden olduğunu saptamışlardır. Bununla birlikte, aşırı değerlemeye ek olarak,

rezervlerde meydana gelen azalış, zayıf ihracat yapısı ve bankacılık sektöründeki

dengesizlikler krizi açıklamada diğer önemli göstergeler olduğunu belirtmişlerdir.

Kroska (2001), gelişmekte olan ülke örneklerinden dördü üzerinde yapmış

oldukları çalışmada, 1994-1999 yılları arası 3’er aylık veriler kullanılarak yapılmıştır.

Ortaya çıkan sonuçta, döviz kuru, faiz oranı ve rezervlerde meydana gelen değişikliğin

ağırlıklı ortalamasının 2 alternatif eşik değeri hesaplanmıştır. Bunlardan ilki %5 değeri

diğeri ise % 0,5’dir. Yapılan çalışmada standart sapmanın önceki 36 ayın üzerinde

olduğu hesaplanmıştır. Bununla birlikte krizin kırılganlığı açısından değerlendirilen en

önemli parametrenin cari işlemler ve doğrudan yabancı sermaye girişi arasında fark

olduğu vurgulanmaktadır. Bu oranın % 5 seviyesinin üzerinde gerçekleşmesinin kriz

habercisi olduğu ifade edilmektedir.

Krugman (1979), yapmış olduğu çalışmada, bütçe açığının finansmanı için

yapılan para arzı artışının ödemeler dengesi sorununa yol açtığı ve rezervlerin

azalmasının krizlere yol açtığı sonucuna ulaşılmıştır. Krugman’ın ele almış olduğu

modelde, kriz öncesi rejimin sabit kur, kriz sonrasında ise sürünen pariteler ve para

bantları sistemi şeklindedir.

Nag ve Mitra (1999), Endonezya, Malezya ve Tayland ülke örneklerini ele alıp,

1980-1998 arası dönemi kapsayan çalışmalarında aylık veriler kullanılarak kriz

tanımlamasını yapmaya çalışmışlardır. Yapmış oldukları çalışmanın sonucunda, döviz

kuru ve rezervlerde meydana gelen değişmenin ağırlıklı ortalamasının eşik değerinin 2

olduğu hesaplanmıştır. Ülkelerin standart sapmaları ise ortalamanın üzerinde çıkmıştır.

Asya Krizi patlamadan önce değerlerin yaklaşık olarak %80’i kriz sinyali verdiğini

belirtmektedirler.

Page 159: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

145

Öncü kriz rasyoları şu şekilde sıralanmaktadır;

Ø M2 / Brüt Uluslararası Rezervler,

Ø Yurt İçi Krediler / GSYİH.

Ø Kısa Vadeli Dış Borç / GSMH,

Ø Kısa Vadeli Dış Borç / Toplam Borç,

Ø Cari İşlemler Açıkları /GSMH,

Ø Döviz Rezervleri / GSMH,

Öte yandan yapılan ampirik çalışmalarda sıralanan uluslararası rezervler,

ihracat, dış ticaret haddi, reel döviz kuru, M1 seviyesi, reel mevduat faizi oranı seyri ve

enflasyon gibi büyüklükler diğer önemli kriz göstergeleri olarak belirtilmektedir.

Page 160: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

146

Page 161: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

147

M2 / Uluslararası Rezervler: Bu gösterge ile hedeflenen amaç, MB’nın parasal

yükümlülükleri karşısında rezerv gücünün ne kadar olduğunu ölçebilmektir. Diğer bir

deyişle, MB likidite yükümlülüklerini karşılayabilmek adına yeterli uluslararası rezerv

birikimine sahip olup olmadığı konusunda bilgi vermektedir. Teorik olarak M2 para

arzının uluslararası rezervlere oranının %10 seviyelerinde artış göstermesi kriz sinyali

olarak algılanmaktadır. Bu oranın yükselmesi Merkez Bankasının parasal

yükümlülüklerinin görece olarak artmış olduğunu ve bu artış karşısında finansal

sistemin olası şoklara karşı daha savunmasız duruma düştüğünü ifade etmektedir

(Collins, 2001, 32).

Tablo 4.10’dan USD olarak hesaplanan M2 para arzının MB’nın brüt

uluslararası rezervlerine oranı, bir önceki yılın sonuna göre yüzde değişimi olarak analiz

edilmiştir. Tablo 4.10’dan ve grafik 4.10’daki değerlerden de görülebileceği, gibi söz

konusu rasyo 1999 yılı artış trendine girdiği ve 2001 yılında inişli çıkışlı bir yapı

sergilediği görülmektedir. 2003 yılında tekrar yükselişe geçmiş; 2004 yılından itibaren

ise çok ciddi bir şekilde yükselişe eğilimini artırmayı sürdürmüştür. Bu verilerden

hareketle MB’nın likidite yükümlülüklerini karşılayabilmek adına zor bir döneme

girdiğini söylemek mümkün olmaktadır.

0,00

50,00

100,00

150,00

200,00

250,00

Grafik 4.10 M2 / Uluslararası Rezervler (% Değişim)

Kaynak: TCMB, EVDS, 2008

Page 162: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

148

Yurt içi Krediler / GSMH: Yapılan teorik çalışmalarda bu rasyonun % 19

oranında artış göstermesi kriz göstergesi olarak belirtilmektedir. Bu oranın artması kredi

hacminin kontrolsüz bir şekilde genişlemesi olarak ifade edilmektedir. Grafik 4.11’den

görülebileceği gibi 1998 yılı %30 civarında gerçekleşen rasyo, 2000 Kasım ve 2001

Şubat krizleri dönemleri için bir gösterge niteliği taşıdığı ifade edilebilmektedir. (Tablo

4.10).

Günümüz konjonktüründe ise, özellikle 2001 yılı sonrası, %40 seviyelerinde

gerçekleşen bu rasyo kredi hacminin genişlediğini göstermektedir. İstikrarsız ve sağlam

temellere oturtulamamış ekonomik yapılarda, bu oranda meydana gelebilecek ani

dalgalanmalara dikkat edilmesi gerekmektedir.

Grafik 4.11 Yurt içi Krediler / GSYİH (% Değişimi)

Kaynak:TCMB, EVDS, 2008.

Page 163: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

149

Kısa Vadeli Dış Borç / GSMH (Mali Kırılganlık): Yaşanan finansal krizlerde

öne çıkan bir diğer gösterge mali kırılganlığı da ifade eden kısa vadeli dış borç/GSMH

rasyosu olmaktadır. Bu rasyonun önemi, kriz riskine karsı ülkenin kısa vadeli dış

borçlarını ödeyebilme kapasitesini göstermektedir. Grafik 4.12’de, Türkiye’nin kısa

vadeli dış borç stokunun GSMH içindeki payı yıllar itibari artış göstermiştir. 1993 yılı

için %10 düzeylerinde gerçekleşmiş, 1994 yılında %8,5 düzeylerine inmiş 1998 yılına

gelindiğinde ise tekrar %10 düzeylerine yükselmiştir. 2000 krizi dönemlerinde %14

oranında gerçekleşen bu rasyo 2007 yıllarında tekrardan %8 düzeylerine inmiştir. Bu

rasyonun önemi, istikrarsız ve sağlam temeller üzerine oturtulmamış ekonomik yapılar

için, risk düzeyi yüksek olan kısa vadeli dış borç oranlarındaki ani yükselişlerin, reel

ekonomide yaratacağı sarsıntılar noktasında olmaktadır (Tablo 4.10).

0,00

5,00

10,00

15,00

20,00

25,00

30,00

35,00

19

89

19

90

19

91

19

92

19

93

19

94

19

95

19

96

19

97

19

98

19

99

20

00

20

01

20

02

20

03

20

04

20

05

20

06

20

07

Grafik 4.12 Kısa Vadeli Dış Borç / GSMH (% Değişimi)

Kaynak:TCMB, EVDS, 2008.

Page 164: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

150

Kısa Vadeli Dış Borç / Toplam Dış Borç: Krize karşı duyarlılığın bir başka

göstergesi de kısa vadeli dış borç stokunun toplam dış borç stoku içindeki payı

olmaktadır. Türkiye ekonomisi içerisinde bu rasyonun en yüksek olduğu dönem 1994

kriz öncesi olmaktadır. Grafik 4.13’de görüleceği üzere, 1993 yılı %26 düzeylerinde

olan bu rasyo, 1994 kriz döneminde %16 seviyesinde gerçekleşmiştir (Tablo 4.10).

Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri içinde gelişme aynı şekilde olmaktadır; kısa vadeli

dış borç stokunun kriz dönemleri öncesi toplam dış borç miktarı içindeki payı artarken

krizin baş göstermesi ile düşüşe geçmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta,

artan kısa vadeli dış borçların getirmiş oldukları yüksek riskler nedeniyle, hem döviz

piyasasında baskı oluşturabilmesi hem de spekülatif ataklara zemin hazırlayabilmesi

olmaktadır.

0,00

5,00

10,00

15,00

20,00

25,00

30,00

Grafik 4.13 Kısa Vadeli Dış Borç / Toplam Dış Borç ( % Değişimi)

Kaynak:TCMB, EVDS, 2008.

Page 165: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

151

Cari İşlemler Açığı / GSMH: Finansal kriz yaşayan ülkelerin en önemli

sorunlarından biride cari işlemler açığındaki istikrarsız yapı olmaktadır. Cari açık

sorunu ile karşı karşıya olan ülkelerin bu açığın kapatılmasında kullanmış olduğu en

yaygın yöntem işe şüphesiz dış borçlanma olmaktadır. Özetle cari açık, giren dövizle

çıkan döviz arasındaki fark olarak ifade edilebilinir. Öte yandan cari açığın gerçekleştiği

yıllarda döviz kurlarının düşük, TL’ sının değerli olduğu gözden kaçmamalıdır. Cari

açıkların krizler için bir alt yapı oluşturduğu ve ekonomideki kırılganlığı artırdığı

görülmektedir. Öte yandan Türkiye ekonomisinde görülen yaygın davranış kalıbı, artan

cari açıkların kapatılmasında dış borçla ve sıcak para olarak adlandırdığımız kısa vadeli

sermaye hareketleri ile kapatılmaya çalışılmış olmasıdır.

Tablo 4.10’ ve grafik 4.14’den de görülebileceği gibi, yıllar itibari ile trend

değişimi oldukça istikrarsız bir yapı sergilemekte; özellikle kriz dönemlerinde negatif

yönlü hareket etmektedir.

-10,00

-8,00

-6,00

-4,00

-2,00

0,00

2,00

4,00

1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007

Grafik 4.14 Cari İşlemler Açığı / GSMH (% Değişimi)

Kaynak: TCMB, EVDS, 2008.

Page 166: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

152

Döviz Rezervleri / GSMH: Finansal kriz tehlikesi ile karşı karşıya gelen ülke

ekonomileri için finansal ataklarla başa çıkabilmekte, döviz rezervlerinin yüksekliği

önem taşımaktadır. Grafik 4.15’den de görülebileceği gibi, Türkiye ekonomisinde bu

rasyo, yıllar itibari artış eğilimindedir. 1994 yılı için artış eğilimi yavaşlamış; 1995 yılı

itibari ile artış sürecine geçmiştir (Tablo 4.10).

Öte yandan bu rasyonun yüksek olmasının krize karşı bir önlem olarak ileri

sürülmesinin yanında, döviz rezervlerini oluşturan unsurlarda büyük önem taşımaktadır.

Şöyle ki, sıcak para olarak nitelendirdiğimiz sermaye hareketlerinin şişirmiş olduğu

rezervler, bir güvenceden ziyade risk unsuru taşımaktadır. Kısaca döviz mevcutlarının

hangi kaynaktan oluştuğu ve nasıl kazanıldığı ayrı bir öneme sahiptir. Türkiye

ekonomisinin yaşamış olduğu deneyimler nedeniyle dikkatle izlenmesi gerektiği ifade

edilebilinir.

0,00

2,00

4,00

6,00

8,00

10,00

12,00

14,00

16,00

18,00

20,00

1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007

Grafik 4.15 Döviz Rezervleri /GSMH

Kaynak: TCMB, EVDS, 2008.

Sonuç olarak, belirlenen bu rasyoları Türkiye ekonomisi için uyarladığımızda sadece

cari işlemler açığı ile kısa vadeli dış borçların GSMH’ya oranları anlamlı

Page 167: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

153

bulunmaktadır. KVSH’nin makroekonomik etkiler kısmında bahsettiğimiz bulgularla bu

iki değerin kriz dönemleri süresince değişim yönleri anlamlı bulunmaktadır. Burada

yapılan çalışmalar kapsamında örneklem grubuna dahil edilen ülke ekonomilerinin

yapısal farklılıkları göz önünde bulundurulmalı; belirlenen rasyoların her ülke örneği

için aynı sonuçların elde edilmesi mümkün olmayabilir.

Page 168: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

154

V. BÖLÜM

SONUÇ

Uluslararası sermaye akımlarının serbestîsini savunanların temel argümanları,

uluslararası sermayenin ekonomik etkinliğini artırmada önemli olacağıdır. Uluslararası

mali piyasalarda işlem yapanlar tasarruflarını en yüksek getiriyi sağlayacak yatırımları

bulup onlara yatırım yapacağı, mali varlıkları, riskleri ve getirilerine göre doğru bir

şekilde fiyatlandıracağı ve belirsizlikleri azaltacağı görüşü savunulmaktadır.

Yine bu görüşe göre, uluslararası sermaye piyasalarının küresel tasarrufları,

nerede olursa olsun en üretken alanlarda değerlendirileceğine inanılmaktadır. Sermaye

hareketlerinin serbestîsinin artması ile ülkeler ekonomik performanslarını, toplam

yatırımların artması yolu ile ya da üretkenlik ve verimlilik artışı yolu ile artıracakları

savunulmaktadır.

Ancak bu beklentiler gerçekleşmemiş, özellikle gelişmekte olan ülkelerin

serbestleşme politikalarını uygulamaya gitmeleri ile spekülatif karakterli sermaye girişi

artmış, ülkelerdeki tüm sektörlerde dengesizlik yaratıcı ve var olan dengesizliklerinde

körüklendiği yaşanan krizlerle görülmüştür.

Sermaye hareketlerinin gelişmekte olan ülkelerdeki istikrarsızlığı ve ani geri

dönüş olgusu, sermaye hareketlerinin serbestisinin krize neden olan karakteri

konusunda kuşkuları artırmaktadır. Özellikle farklı ekonomik yapılara sahip birçok

gelişmekte olan ülkenin üst üste kriz yaşaması bu kuşkuları destekler niteliktedir.

Türkiye 1989 yılında, hızlı bir şekilde ve oldukça plansız bir şekilde IMF’nin

mal hareketlerindeki serbestleşme önerisinden sonra finansal serbestleşme politikalarına

adım atmıştır. 1990 yılından itibaren dünya konjonktürüne damgasını vuran spekülatif

sermaye hareketleri gelişmekte olan ülkelere yönelmeye başlamıştır. Gelişmekte olan

ülkelerin ekonomileri aşırı spekülatif sermaye girişlerinden olumsuz etkilenmiş,

yaşanan krizler finansal serbestleşme politikalarının sorgulanmasını beraberinde

getirmiştir. Özellikle yerli paranın değerlenmesi, faiz oranlarının yükselmesi ve iç

talebin artması görülen benzer etkilerden olmaktadır.

Türkiye’nin sermaye hareketlerini serbestleştirmesinin en önemli

nedenlerinden bir tanesi, dış tasarrufların ekonomik büyümeyi hızlandıracağı

argümanının politik çekiciliği olmuştur. Ayrıca kamunun artan finansman ihtiyacının

Page 169: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

155

sağlanabilmesi için yabancı fonların ülkeye çekilebilecek olması, bu kararın

alınmasında büyük önem taşımaktadır.

Öte yanda Türkiye gibi diğer gelişmekte olan ülke kategorisindeki ülkelerde

gözlemlendiği gibi, mali sistemlerinin uluslararası sistemlerdeki dalgalanmalara karşı

kendini koruyabilecek güçlü yapıda olmaması, mali sistemin gözetim ve denetimini

sağlayacak mekanizmaların eksikliği ya da var olan mekanizmaların etkin çalışmaması

sistemin kırılganlığını artıran faktörler olmuş. Ancak bu faktörler IMF ve Dünya

Bankası gibi yapısal uyum programları ve ekonomik öneri paketleri sunan kuruluşların

göz önünde bulundurmadığı faktörler olmuştur.

1990’lı yıllarda, birçok Latin Amerika ve Güney Doğu Asya gibi gelişmekte

olan ülke, ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmışlardır. Farklı ekonomik yapılara sahip

olmalarına rağmen IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlarca önerilen

politikalar var olan istikrarsız yapıyı daha da kötüleştirmiştir. IMF tarafından kemer

sıkma, denk bütçe, sıkı para politikaları izleme, döviz kurunun sabitlenmesi yolu ile

enflasyonla mücadele edilmesi ve sermaye hareketlerinin serbest bırakılması gibi

yaygın olarak kullandıkları politika önerileri, gelişmekte olan ülkelerin içinde

bulundukları ekonomik yapının daha da kötüleşmesini sağlamaktan öteye gidememiştir.

Özetle görülmektedir ki, finansal serbestlik ten beklenen yararlar gelişmekte

olan ülkelerde çoğunlukla hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu nedenle bu ülkelerin

piyasalarını serbestleşme politikalarına teslim etmeden önce makroekonomik

temellerini güçlendirmeleri ve finansal piyasalarının düzenleme denetleme tedbirlerini

uygulamaları gerekmektedir. Buradaki sorun finansal serbestlikle politikalarının neden

olduğu gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı ve yaşayacağı sorunların minimize

edilmesidir. Finansal liberalizasyon uygulamalarının kısa süreli portföy yatırımlarında

meydana getirdiği dalgalanmalar, bir yanda finansal krizlere yol açarken, diğer yandan

spekülatif yatırımların üretken yatırımlara oranla daha fazla artması gelir dağılımı

üzerinde bozucu etki yarattığı görülmektedir. Sonuç olarak, küreselleşme olgusunun

sunduğu yenidünya düzeni adı altında sunulan politikaların sorgulanması

gerekmektedir. Üretimi, toplumsal refahı, bilgiyi ve teknoloji alanındaki çalışmaları

artırmayan politika önermelerinin sorgulanması, eşitsizlikleri besleyen bir sistemin

parçası olmanın ötesine geçilebilmelidir.

Bugün gelinen noktada, 2008 krizi çok şey ifade etmelidir. Kapitalist sistemin

yaşadığı bu kriz, 1929 yılındaki Büyük Buhran’dan önemli bir farkla ayrılmaktadır.

1929 krizi döneminde küreselleşme olgusunun bu kadar yaygın olmaması nedeniyle,

Page 170: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

156

dünya da kapitalist olmayan, sistem dışında kaldığı için krizden etkilenmeyen ülkeler

bulunurken; bugün bu durum mümkün olmamaktadır.

Kapitalizm ve onun temelini oluşturan piyasa sisteminin dayandığı felsefenin

özü gereği, kriz yaratan bir mekanizmaya sahiptir. Bireylerin çıkarlarını, kurumların

karlarını ve siyasetçinin oylarını maksimize etme çabası üzerine kuruludur. Bu nedenle

asıl kırılması gereken döngü bu olmaktadır. Sonuç olarak çözüm: düzenleyici kurallar

ve etkin bir denetim sisteminin oluşturulabilmesidir.

Öte yandan finansal serbestlik, spekülatif nitelikli kısa vadeli sermaye girişleri

ve yaratılan ekonomik istikrarsız yapı üçlemine gelince çözüm: sermaye kontrollerinin

uygulanmasıdır. Bu konuda James Tobin’in Tobin Vergisi önermesinin bu nitelikteki

sermaye akımlarını önleyebileceği görüşü konuyla ilgili olmaktadır. Tobin (1978), aşırı

spekülatif olan ve ekonomik istikrarsızlık yaratan sermaye girişlerini önlemek

amacıyla, uluslar arası döviz işlemlerine getirilmek istenen bir vergi olmaktadır. “aşırı

derecede verimli uluslar arası para piyasalarının mekanizmalarını biraz kum

serpiştirerek yavaşlatmak ve bütün döviz işlemlerine %1’lik bir vergi uygulamak”

olarak ifade ettiği Tobin Vergisi kuramını oluşturmuştur. Ancak konuyla ilgili olarak

iktisadi analizler tam olarak yapılmamış olmakla birlikte; hızlı ve kısa vadeli sermaye

giriş çıkışları, sağlam ekonomilere ve paralara sahip olmayan gelişmekte olan ülkelerin

ekonomisinde tahrip edici etkiler yaratabilmektedir. Öte yandan bu verginin işlerlik

kazanabilmesinin yolu tüm ülkelerin de uygulamayı kabul etmesinden geçmektedir.

Ancak şu ana kadar bu uygulamaya sıcak bakan bir ülke bulunmamaktadır.

Konuyla ilgili olarak sunulabilecek olan öneri, Sıcak Para Vergisi olarak da

adlandırabileceğimiz; kısa vadeli, spekülatif nitelikli, arbitraj getirisi peşinde olan

sermaye hareketlerine karşı uygulanabilecek bir vergi uygulamasının geliştirilmesi

üzerinedir. Amaç kısa vadeli finansal yatırımlara uygulanan bu vergi ile spekülatif

atakların önüne geçerek; finansal sistemin sağlam ve istikrarlı temeller üzerine

oturtulması olmaktadır. Böylelikle finansal yatırım amaçlı olarak giren sermayenin ülke

içerisinde kalış süresine bağlı olarak uygulanan vergi, ülke ekonomisi kısa vadeli

spekülatif sıcak para açısından cazip bir ülke olmaktan çıkacaktır.

Öte yandan Türkiye ekonomisinin tarihsel gelişimi sürecine bakıldığında,

şekillenen yeni yenidünya düzeni hegomoyasında bir ekonomik yapıya sahip

olunmaktadır. Ülke ekonomilerinin sağlam temellere oturtulamayışı, kalıcı çözümler

yerine siyasi rant kollama güdüsüyle “ günü kurtarma” anlayışı ve emek değerlerine

verilen kazanç elde anlayışının geri plana atılmasıyla, bağımsız ve güçlü ekonomik yapı

Page 171: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

157

oluşturulamadığı görülmüştür. IMF ve Dünya Bankası gibi kredi kuruluşlarının

oluşturduğu politikalara uymak zorunda bırakılan ülke ekonomilerinin yaşadıkları

tecrübeler ders niteliğinde olmalıdır.

Günümüz yüzyılında artık “kalkınmakta olan ülke” kavramının yerini

“yükselen piyasalar” kavramının alması bile küreselleşen dünya anlayışının nereye

doğru gittiğini göstermektedir. Kalkınma olgusu bir hedef olmaktan çıkartılmış; bunun

yerine borsa endeksi ve finansal getirisi yüksek olan piyasaların gelişimi konulmuştur.

Neo liberal hegomanyanın gelişmekte olan ülkelere önerdiği “kalkınma

modeli”, daraltıcı para ve maliye politikalarına dayanan, yüksek finansal getiriye sahip,

devalüasyon riskinden arındırılmış bir döviz kuru sistemini amaçlayan, dışa açık

(yabancı sermayeye bağımlı) bir iktisadi yapı önermektedir. Ancak bu önermelerin

sonucunda gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı krizler bu politikaların sorgulanmasının

gerektiğini göstermektedir. Bu yapının gereği olarak MB’larının bağımsız kılınarak;

sadece ulusal paranın değerini korumakla görevlendirilmesi ve bu amacın dışında başka

hiçbir rol oynamamaları adına ellerinde bulunan müdahale araçlarının kısıtlanması; öte

yandan kamunun maliye politikası olarak “faiz dışı fazla veren bütçe” amacıyla, sosyal

devlet anlayışının göz ardı edilerek hatta yok edilmesine neden olarak, yatırım ve

tüketim harcamalarında olağanüstü kesintilere gitmesi ile hedeflenen amaçların elde

edilemediği görülmüştür. Neo liberal öğretinin amacı, yükselen piyasaya uygun

ekonomik yapılar yaratabilmektir. Böylelikle ulusal MB’ları para , faiz ve döviz kuru

politikaları ile uluslar arası sermaye her türlü olanağı sağlayacak; uluslar arası sermaye

sahiplerinin çıkarları korunacaktır.

Son olarak bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, üretim endekslerinin

düştüğü, işsizliğin hızla arttığı, sosyal devlet olgusunun yok edildiği, borçlanmanın

arttığı, şimdiden 2009 bütçesinin, seçimler öncesi siyasi rant elde edilebilmesi amacıyla

harcamaların artırılması ile tükendiği ve en önemlisi dünya genelinde yaşanan krizin de

etkisi ile kötü bir sürece girmiş bulunmaktayız.

Son olarak , bağımsız ve kalkınmacı ekonomik anlayış her şeyin temelini

oluşturmaktadır. Bugüne kadar kısa vadeli çözümler beraberinde daha büyük sorunları

getirmiştir. Ekonomisi zayıf temeller üzerine kurulmuş siyasi ve ekonomik olarak dışa

bağımlı olan ülkelerin bahsedilen bağımsız ve kalkınmacı ekonomik anlayışı yerine

getiremeyecekleri görülmüştür. M. Kemal ATATÜRK’ün de deyimiyle:

“Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayatî

kısımlarında bağımsızlık felç olmuştur” (AKDTYK, 1997).

Page 172: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

158

KAYNAKÇA

Agosin, R. M. (1994), “Saving and investment in Latin America”, UNCTAD Discussion

Paper, no.90, ss:48-63.

AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara,

1997,c.1, ss.243, Erişim Adresi:

http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=104

[08.04.2009]

Akyüz, Y. (1990), “Financial system and policies in Turkey in the 1980s”, The Political

Economy of Turkey, Derl: Arıcanlı, T. ve D. Rodrik (New York: St.

Martin’s Press),

_____ (1991), “Financial Liberalization in Developing Countries: A Neo-Keynesian

Approach”, UNCTAD Discussion Paper, no: 36, pp:32.

_____ (1993a), “Financial Liberalization: The Key Issues”, UNCTAD Discussion

Paper, no: 56, ss:18.

_____ (1993b), “On the financial openness in developing countries”, International

Monetary and Financial Issues for the 1990s, vol.41, ss: 33.

Akyüz, Y ve A. Cornford (1995), “International Capital Movements: Some Proposals

for Reform”, Managing The Global Economy, Derl: Michie J. ve J. G.

Smith (London: Oxford Universty Press), ss:172-196

______ (1999), “Capital flows to developing countries and the reform of the

international financial system”, UNCTAD Discussion Paper, No.143, ss:1-

53, Erişim Adresi:

http://www.unctad.org/en/docs/dp_143.en.pdf [12.06.2007].

Akyüz, Y. ve G., Held (1993), “Finance and the real economy, issues and case studies

in developing countries”, UNCTAD Discussion Paper, no.91, ss:21.

Aliber, R. Z. (1972), “Comments on Portfolio Equilibrium and the Theory of Capital

Movements of J. E. Floyd”, International Mobility and Movement of

Capital, Derl: Machlup, F., W.S. Salant, L. Tarshus, (New York:

Universities- National Bureau Conference Series), ss: 24.

_____ (1973), “The Interest Rate Parity Teorem: A Reinterpretation”, Journal of

Political Economy, no.81, ss: 1451-1459.

Page 173: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

159

Alp, A. (2000), Finansın Uluslararalılaşması, Finansal Krizler, Çözüm Önerileri ve

Türkiye Açısından Bir Değerlendirme, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Cigito

Serisi.

Alper, C. E. ve Z. Öniş (2001), “Finansal Küreselleşme, demokrasi açığı ve yükselen

piyasalarda yaşanan sürekli krizler: Sermaye hareketlerinin liberalleşmesi

sonrasında Türkiye deneyimi”, Doğu Batı Dergisi, s:17, ss:203-225.

ANKA Haber Ajansı, 2009.

Arias, E. F. (1996), “The new wawe of private Capital Flows: Pus hor Pull ?”, Journal

of Development Economics, vol:48, ss:389-418.

Artun, T. (1995), “4 trilyon dolar sıcak para var”, Ekonomik Forum, no:12, ss:45-50.

Ataç, B. (1991), Maliye Politikası Gelişimi, Amaçları ve Uygulama Sorunları

(2.Basım), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve Bilimsel

Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları.

Atiyas, İ. ve H. Ersel (1994), “İmpact of financial reform: The Turkish experience”,

Financial Reform Theory and Practice, Derl: Atiyas, İ., G. Caprio, A.J.

Hanson (New York:Cambridge University Press), ss:103-139.

Bacchetta, P. (1992), “Liberalization of capital movements and of the domestic

financial system”, Economica London School of Economics and Political

Science, vol. 59, ss: 465-474, Erişim Adresi:

http://www.jstor.org/pss/2554891 [29.02.2006]

Baillie, R. ve P. McMahon, (1990), The Foreign Exchange Market Theory and

Econometric Evidence, Cambridge: Cambridge Universty Press.

Banuri, T. ve J. Schor (1992), Financial Openess and National Autonomy, Oxford:

Claredon Press.

Beyazıtoğlu, Y., H. Ersel, E. Öztürk (1991), “Financial reforms in Turkey between

1980-1990”, The Central Bank Of Republic of Turkey Research Deparment

Discussion Paper, no: 9102, ss: 1-48, Erişim Adresi:

http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/yay2.html [07.06.2006]

Berksoy, T. (1995), “Türkiye ekonomisinde değişim ve kriz -24 Ocak 1980’den 5 Nisan

1994’e”, Petrol İş 93-94 Yıllığı, no.36, ss.596–622.

Berksoy, T. ve B. Saltoğlu (1998), Türkiye Ekonomisinde Sermaye Hareketleri,

İstanbul: İ.T.O.

Page 174: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

160

Bhagwati, J. (1998), “The capital myth: The difference between trade in widgets and

trade in dolar”, Foreing Affairs, no:77, ss:7-12.

Bloomfield, A. (1946), “Postwar control of international capital movements”, The

American Economic Review Papers and Preceedings, vol.36, ss: 687-709.

Blöndal, P. ve E.V. Wincoop (1998), “Capital flows to emerging markets:

Liberalisaiton, overshooting and volatility”, NBER Working Paper, no.

6530, ss:11-28.

Boratav, K. (1993), “Yabancı Sermaye Girişlerinin Ayrıştırılması ve Sıcak Para

Tanımlar, Yöntemler, Bazı Bulgular”, İktisadi Kalkınma, Kriz ve İstikrar,

Derl: Köse, A. H., F. Şenses, E. Yeldan (İstanbul: İletişim Yayınları), ss: 9-

631.

_____ (1995), “Sıcak Para: Geçici refahtan krize”, Ekonomik Forum, 2-7 Temmuz,

ss: 9-34.

Boratav, K. (2003), “2000-2001 krizinde sermaye hareketleri”, İktisat, İşletme ve

Finans Dergisi, s:186, ss: 7-23.

Boulos, N. ve J. P. Swanson (1994), “Interest rate parıty in times of turbulence: The

issues revisited”, Journal of Financial and Strategic Decisions, vol.7, no: 2,

ss:44-52.

Calvo, G. (1994), “The management of Capital Flow: Domestic policy and International

cooperation”, International Monetary and Financial Issues for the 1990s,

vol. IV, ss:118-127.

_____ (1996), “Capital flows and macroeconomic managenment: The Tequila

lessons”, International Journal of Finance and Economics, vol. 1, no: 3, ss:

134–137.

Calvo, G., L. Leiderman, C.A. Reinhart (1993), “Capital Flows and Real Exchange Rate

Appreciation in Latin America”, IMF Staff Papers, no:40, ss:321-328.

Calvo, G, L. Leiderman, C. Reinhart (1996), “ Inflows of Capital to developing

countries in the 1990s”, Journal of Economic Perspectives, vol. 10., ss: 123-

139.

Calvo, G. ve C. A. Vegh (1999), “Inflation stabilization and BOP crisis in developing

countries”, Handbook of Macroeconomics, Derl: Taylor, J. and M.

Woodford, (Amsterdam: North Holland), ss:61.

Page 175: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

161

Calvo, G. ve C. Reinhart (2000), “Fixin your life”, NBER Working Paper, no.8006,

ss:1-86, Erişim Adresi: http://www.nber.org/papers/w8006.pdf [14.04.2006]

Coramazza, F. ve J. Aziz (1998), “Fixed or flexible? Getting the exchange rate right in

the 1990’s”, IMF Economic Issues, no:13, ss:42- 58, ErişimAdresi:

http://www.imf.org/external/pubs/ft/issue13/index.htm [17.05.2006].

Claassen, E. ve C. Wyplosz (1985), “Capital controls: Some principles and french

experience”, The French Economy: Theory and Policy, Derl: Melitz J. and

C. Wyplosz (Boulder: Westview Press.), ss.231.

Cooper, R. N. (2001), “ Shoul capital account convertibility be a world objective?”,

Princeton Essays in International Finance, no: 207, ss: 335-348

Crotty, J. ve G. Epstein (1996), “In Defense of Capital Controls”, ss:1-39, Erişim Adresi

: http://www.people.umass.edu/crotty/CAPCTRLS-END.pdf [04.02.2007].

Çarıkçı, E. (2001), “2000-2001 yılı ekonomik krizlerin sebepleri ve sonuçları”, Yeni

Türkiye Dergisi: Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Eylül- Ekim 2001, ss:475-490.

Danışoğlu, A.Ç. (2001), “Uluslararası sermaye akımları karşısında uygulanan

politikalar”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Araştırma

Merkezi Konferansları, s: 39, ss:11-24.

Devereux, J. ve M. Connolly, (1998), “Comercial policy, the terms of trade and the

exchange rate revisited”, Journal of Development Economics, vol.50, ss:81–

89.

Dooley, M., E. F. Arias, K. Kletzer (1996), “Is the Dept Crisis History? Recent Capital

Inflows to Developing Countries”, The World Bank Economic Review,

vol:10, ss:27-48.

Dournbush, R. (1976), “Exchange rate expectations and monetary policy”, Journal of

Political Economy, no.84, ss: 231-244.

Devlet Planma Teşkilatı (DPT) (2009), Temel Ekonomik Veriler, Erişim Adresi:

www.dpt.gov.tr [02.03.2009].

Eaton, J.,M. Gersovitz, J. Stiglitz (1986), “The pure theory of

country risk”, Europen Economic Review, vol.30, ss: 481–513.

Eaton, J. ve S.J. Turnovsky (1982), “Covered Interest Parity, Uncovered Interest Parity

and Exchange Rate Dynamics”, Economic Journal, vol.93, no.371, ss: 555-

575.

Page 176: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

162

Eatwell, J. (1996), “International Capital Liberalization: The impact on World

Development”, CEPA Working Paper Series, no:12, ss: 9-21, Erişim Adresi:

http://www.newschool.edu/cepa [24.05.2006].

Edwards, S. (1999), “How Effective are Controls on Capital Inflows? An Evaluation of

Chile’s Experience”, ss:1-28, Erişim Adresi:

http://www.anderson.ucla.edu/faculty/sebastian.edwards/capflows_chile.pdf

[18.06.2006].

Edwards, S. ve M. Savastano (2000): “Exchange rates in emerging market economies:

what do weknow? What do we need to know?”, Economic Policy Reform:

The Second Stage, Derl: Krueger, A.O. (Chicago: University of Chicago

Press), ss: 453– 510.

Eichengreen, B. (1999), “Taming Capital Flows”, Erişim Adresi:

http://elsa.berkeley.edu/users/eichengr/policy.htm [11.02.2006].

Eichengreen, B., J. Tobin, C. Wyplosz (1995), “Two cases for sand in wheels of

international finance”, Economic Journal, no: 24, ss:136-162.

Eğilmez, M. ve E. Kumcu (2001), Krizleri Nasıl Çıkardık, İstanbul: Creative

Yayıncılık.

Ekinci, N. (1997), “ Kamu Açıkları ve Para Politikası”, Görüş Dergisi, no:6, ss:36-43.

Epstein, G. A. ve J. B. Schor (1992), “Structural determinants of economic effects of

capital controls in OECD countries”, Financial Openness and National

Autonomy, Opportunities and Constraints, Derl: Banuri, T. ve J. B. Schor

(Oxford: Clarendon Press), ss: 114-121.

Erdoğan, N. (2001), “Türkiye’de ekonomik kriz ve bankacılık sistemi”, Yeni Türkiye

Dergisi: Ekonomik Kriz Özel Sayısı, Eylül-Ekim 2001, ss:640-654.

Erçel, G. (2003), Bıçak Sırtında, İstanbul: Dünya Basımevi.

Ertürk, E. (1994), Döviz Ekonomisi, İstanbul: Der Yayınları.

_____ (1999), Makro İktisat Küresel Ekonomide Makroekonomik Analize Giriş,

İstanbul: Alfa Basın Yayın Dağıtım.

Fanelli, J. M. ve R. Frenkel (1993), “On Gradualism, shock treatment and sequencing”,

International Monetary and Financial Issues for the 1990s, vol. 27, ss:73-

100.

Ffrench-Davis, R., D. Titelman, A. Uthoff, (1994), “ International competitiveness and

the macroeconomics of capital account opening”, UNCTAD Review, no: 41,

ss: 107–123.

Page 177: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

163

Ffrench-Davis, R. ve H. Reisen (1999), “Capital Flows and Investment”, Erişim Adresi:

http://www.cepal.org/english/coverpage/frenchdoc.htm [06.01.2006].

Fisher, Stanley (1999), “The financial crisis in emerging market: Some lessons”,

Erişim Adresi: http//www.imf.org/external/np/speeeches/1999/042899.htm

[12.03.2007].

Fleming, J. M. (1962), “Domestic financial policies under fixed and floating exchange

rates”, IMF Staff Papers, no.9, ss.369–379.

Fleming, J. M. ve G.J. Harry (Derl.) (1971), Essays İn International Economics,

London: Harward Univ. Press.

Floyd, J. E. (1972), “Portfolio equlibrium and the theory of capital movements”,

International Mobility and Movement of Capital, Derl: Machlup, F. , W. S

Salant, L. Tarshis (New York: Universities National Bureau Conference

Series), ss: 24-91.

Frankel, J. A. (1999), “No single currency regime is right for all countries or at all

times”, NBER Working Paper Series, no: 7338, ss:235-248.

Frenkel, J.A, J.M. Fanelli, G. Rozenvurcel (1993), “Growth and structural reforms in

Latin America: Where we stand”, UNCTAD Discussion Papers, no.62.,

ss:18- 36.

Garber, P. M. (1998), “Buttresting Capital Account Liberalization with Prudential

Regulation and Foreign Entry, Should The IMF Pursue Capital- Account

Convertibility?”, Essays in International Finance, no.207, ss: 28-34,

ErişimAdresi: http://econ.uchile.cl/public/Archivos/aca/Adjuntos/987bc6e4-

0ec2-409d-9d9c-6ed698ce350c.pdf#page=36 [03.04.2007].

Glyn, A. (1995), “Social democracy and full employment”, New Left Review, vol. 21,

ss:33-55.

Greenville, S. ve D. Gruen (1999), “Capital Flows and Exchange Rates”, Reserve Bank

of Australia, mimeo, Erişim Adresi:

www.rba.gov.au/new/image/greenvilegrupen.pdf [18.06.2007].

Güloğlu, B. (2001), “İstikrar Programından İstikrarsızlığa: Kasım 2000 ve Şubat 2001

Krizleri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, eylül-Ekim,

ss:524-530.

Page 178: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

164

Gylfason, T. ve J. F. Helliwel, (1983), “A synthesis of Keynesian, monetary and

portfolio approaches to flexible exchange rates”, The Economic Journal,

no:93, ss:820–831, Erişim Adresi: www.jstor.org/pss/2232748

[21.94.2007].

Hamann, J. (2001), “Exchange rate based stabilization: A critical look at the stylised

facts”, IMF Staff Papers, vol.48, no:1, ss: 38-111.

Hansen, L. P. ve R. J. Hodrick (1980), “Forward Exchange Rates as Optimal Predictors

of Future Spot Rates”, Journal of Political Economy, vol. 88, ss:829-853.

Hanson, J. (1995), “Opening the capital account: Cost, benefits and sequencing”,

Capital Controls, Exchange Rate and Monetary Policy in the World

Economy, Derl: Edwards, S. (Cambridge: Cambridge University Press.),

ss:67-81.

Hazine Müsteşarlığı (2009), Temel Ekonomik Veriler, Erişim Adresi:

www.hazine.gov.tr [11.03.2009]

Helleiner, G. K (1997), “Capital Account Regimes and the Developing Countries”,

International Monetary and Financial Issues for the 1990s, vol. VIII, ss:72-

86.

International Money Fund (IMF) (1995), Balance of Payments Statistics, Erişim Adresi:

www.imf.org [21.06.2007]

IMF (1997), “Capital Flow Sustainability and Speculative Currency Attacks”, Finance

and Development, vol.34, no.4, ss:1-5, Erişim Adresi:

http://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/1997/12/pdf/imfstaff.pdf

[24.05.2008].

IMF (1997), “Capital Flows to Emerging Markets-A Historical Perspective”,

International Capital Markets Developments, Prospects and Policy Issues,

Washington, Erişim Adresi: www.imf.org [18.06.2007].

Isard, P. (1987), “Lessons from empirical models of exchange rates”, IMF Staff Paper,

vol.34, no.1, ss: 1–28.

Johnson, R. B. ve S. Yan (1997), “Some evidence on exchange rate determination in

major industrial countries”, IMF Working Paper, no.WP 97/98, ss:123-138.

Jourmard, J., H. Reisen, (1992), “Reel exchange rate overshooting and persistent trade

effects”, The World Economy, vol. 19, no.3, ss: 373–388.

Kaminsky, G., S. Lizondo, C. M. Reinhart (1998), “Leading indicators of currency

crises”, IMF Staff Papers, vol.45, no. 1, ss: 1-47.

Page 179: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

165

Karacan, A. (2000), Bankacılık ve Kriz (3. Baskı), İstanbul: Creative Yayıncılık.

Kazgan, G. (1997), Yeni Ekonomik Düzende Türkiye’nin Yeri, İstanbul: Altın Kitaplar

Yayıncılık.

_____ (2005), Türkiye Ekonomsinde Krizler (1929-2001) “Ekonomi Politik”

Açısından Bir İredeleme, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Kearney, C. (1990), “Stabilization Policy Flexible Exchange Rates”, Current Issues in

International Monetary Economics, Derl: Llewellyn, D. T. ve C. Miller,

(London: Macmillan), ss. 101–124.

Kepenek,Y. ve N. Yentürk (2001), Türkiye Ekonomisi,(11. Baskı), İstanbul: Remzi

Yayınevi.

Keyder, N. (2001), “Türkiye’de 2000-2001 Krizleri ve İstikrar Programları”, İktisat

İşletme ve Finans Dergisi, s.183, ss:37-53.

Kont, B. (1998), Sermaye Girişleri ve Makroekonomik Etkileri: Türkiye İçin Yeni Bir

Orta Vadeli İstikrar Programına Doğru, İstanbul: TÜSİAD.

Kouri, P. J. K. (1976), “The Determinants of the Forward Premium”, Institute for

International Economic Studies Paper, no:62, ss:9-24.

Köfteoğlu, F. (1994), “6. ayında 5 Nisan Kararları: Rakamlarla oynayarak sağlanan

başarı”, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, s.354, ss:11-18.

Krueger, A. O. (1982), Exchange Rate Determination, USA: Cambridge Universty

Press.

Levich, R. (1978), “Tests of forecasting models and market efficiency in the

international money market”, The Economics of Exchange Rates, Derl.: J.

A. Frenkel, H. G. Johnson (Addison- Wesley), ss:48-64.

Lindbeck, A. (1979), Inflation and Employment in Open Economies, New York: North

Holland.

MacDonald, R. (1988), Floating Exchange Rates, Theories and Evidence, London:

Unwin Hyman Ltd.

Mathieson, D. J. ve L. Rojas-Suarez (1994), “Capital controls and capital accounts

Liberalization in industrial countries”, Capital Mobility: The Impact on

Consumption, Investment and Growth, Derl: Leiderman, L. ve A. Raizin

(Cambridge: Cambridge University Press), ss:32-68.

McKinnon, R. I. (1982), "The Order of Economic Liberalization: Lessons from Chile

and Argentina", Economic Policy in a World of Change, Derl: Brunner, K.

and A. Meltzer (Amsterdam: North Holland), ss: 82-101.

Page 180: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

166

McKinnon, R. I. (1996), The Rules of the Game International Money and Exchange

Rates, Massachusetts: MIT Press.

Meija, L. A. (1999), “Large Capital Flows: A survey of the causes, consequences and

policy responses”, IMF Working Paper, no:17, ss:15-20.

Miles, M. A (1978), “Currency substitution, flexible exchange rates and monetary

indepence”, American Economic Rewiew, no. 68, ss. 428-436.

Montiel, P. J. ve E. F. Arias (1996), “The Surge in Capital Flows to Developing

Countries: An Analytical Overview”, The World Bank Economic Review,

vol.10, no.1, ss:8-51.

Mundell, R. A. (1960), “The monetary dynamics of international adjustment under fixed

and flexible exchange rates”, The Quarterly Journal of Economics, vol.74,

no.2, ss. 227–257.

Mundell, R. A. (1971), Monetary Theory İnflation, İnterest and Growth in The World

Economy, California: Goodyear Publishing Company.

Obstfeld, M. (1998), “The Global Capital Market: Benefactor or Menace?”, Journal of

Economic Perspectives, vol.12, no.4, ss: 9-30, Erişim Adresi:

http://www.jstor.org/pss/2646892 [17.01.2007].

Obstfeld, M. ve K. Rogoff (1994), “The intertemporal approach to the current account”,

NBER Working Paper, no.4893, ss:1-89, Erişim Adresi:

http://www.nber.org/papers/w4893.pdf [06.01.2007].

Ocampo, J.O. (2000), “Recasting the international financial agenda”, CEPA Working

Paper, no.9, ss.160-271.

Onaran, Ö ve N. Yentürk (2001), “Do low wages stimulate investments? An analysis of

the relationship between wages and investments in Turkish private

manufacturing industry”, International Journal of Applied Economics, vol.

15, no.4, ss: 359-375.

Oskooee, M. B. ve M. Pourheydarian (1990), “Exchange rate sensitivity of demand for

money and effectiveness of fiscal and monetary policies”, Applied

Economics, vol. 22, ss: 917–925.

Önder,İ., O. Türel, C. Somel, N. Ekinci (1993), Türkiye’de Kamu Maliyesi, Finansal

Yapı ve Politikalar, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

Özalp, E. (1998), “Türkiye’nin Dış Borçları”, 75 Yılda Paranın Serüveni , Derl:

Sönmez, M. (İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları ve Tarih Vakfı

Yayınevi), ss:206-209.

Page 181: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

167

Özer, M. (2001), Finansal Krizler, Piyasa Başarısızlıkları ve Finansal İstikrarı

Sağlamaya Yönelik Politikalar, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınevi.

Parasız, İ.M. (1998), Türkiye Ekonomisi 1923’den Günümüze İktisat ve İstikrar

Politikaları, Bursa: Ezgi Kitabevi.

_____ (2001), Enflasyon Kriz Ayarlamalar, Dünya da ve Türkiye’de Kalkınma

Makroekonomi Sorunları, Bursa: Ezgi Kitapevi.

Park, Y.C. ve W. Park (1995), “Capital Movements, Real Assets Speculation and

Macroeconomic Adjustment in Korea”, Capital Controls, Exchange Rate

and Monetary Policy in the World Economy, Derl: Edwards, S. (London:

Cambridge University Press), ss: 22-48.

Pentecost, E. J. (1991), “Econometric approaches to empirical models of exchange rate

determination”, Journal of Economic Surveys, vol. 51, ss:71-96.

Reinhart, V. ve C. A. Vegh (1995), “Nominal interest rates, consumption booms and

lack of credibility: A quantitative examination”, Journal of Development

Economics, vol.46, ss:357–378.

Reinhart, C ve V. Reinhart (1998), “Some lessons for policy makers dealing with the

mixed blessing of capital inflows”, Capital Flows and Financial Crises,

Derl: Kahler, M. (New York: Cornell University Press.), ss: 17-36.

Reinhart, C. ve N. Magud (2007), “Capital controls: An evaluation”, MPRA Paper,

no.14097, ss: 1-40, Erişim Adresi:

http://mpra.ub.uni-muenchen.de/14097/1/MPRA_paper_14097.pdf

[18.06.2007].

Rıpoll, J. (1998), “ International capital movements: A review of selected opinion on

their determinants and effects”, Erişim Adresi: www.globalprogress.org

[28.03.2007].

Richards, A. ve M. Mussa (1999), “Capital Flows in the 1990s: Before and after crisis”,

Conference on Capital Flows, Financial Crisis and Policies, The World

Bank, Erişim Adresi:

http://www.worldbank. Org/research/interest/confs/past/paps15-16/mussa-

txt. Pdf. [21.03.2006]

Rodrik, D. (1998), “Who Needs Capital Account Convertibility?”, In Should the IMF

Pursue Capital Account Convertibility? Princeton Essays on International

Finance, no: 207, ss: 143- 152.

Page 182: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

168

Rodrik, D. (2001), “The developing countries: Hazardous obsession with global

integration”,Erişim Adresi:

http://ksghome.harvard.edu/~.drodrik.academic.ksg/papers.html

[08.09.2007].

Schadler, S. (1994), “Surges in Capital Inflows: Boon or Curse ?”, Finance and

Development, vol.21, ss:20-34.

Seyidoğlu, H. (2001), Uluslararası iktisat Teori, Politika ve Uygulama, İstanbul:

Güzem Can Yayınevi.

_____ (2003), Uluslararası Finans, İstanbul: Güzem Can Yayınevi.

Shaw, A. S. ( 1973), Financial Deepeing in Economic Development, London: Oxford

University Press.

Somçağ, S. (2006), Türkiye’nin Ekonomik Krizi Oluşumu ve Çıkış Yolları, İstanbul:

2006 Yayınevi.

Stiglitz, J. (1999), “Bleak growth prospects for the developing world”, International

Herald Tribune, April10-11, ss:1-6, Erişim Adresi:

http://www.iht.com/articles/1999/04/10/edstiglitz.2.t.php [08.01.2006].

Stockman, A. C. ve A. Hernandez (1998), “Exchange controls, capital controls and

international financial markets”, The American Economic Review, vol.78,

no.3, ss:362–374.

Swan, T. (1963), “Longer-Run Problems of the Balance of Payments”, The Australian

Economy: A volume of Readings, Derl: Carden, A., (Melbourne: F.W

Cheshire Press), ss: 384-395.

Taylor, M. P. (1995), “The Economics of Exchange Rates”, Journal of Economic

Literature, vol.33, ss: 13–47.

Taylor, M. P. ve L. Sarno (1997), “Capital flows to developing countries: Long and

short term determinants”, The World Bank Economic Review, vol. 11, no: 3,

ss: 451–470.

Temel, A. (2001), “Ekonomik program uygulanmasının değerlendirilmesi ve

makroekonomik gelişmeler”, Yeni Türkiye Dergisi: Ekonomik Kriz Özel

Sayısı, s:41, ss:559-569.

Tezcanlı, M. V. (1994), Uluslararası Sermaye Hareketlerinde Portföy Yatırımları ve

Türkiye, İstanbul: İMKB.

Tobin, J. (1978), “A Proposal for International Monetary Reform”, Eastern Economic

Journal, no:4, ss:154-159.

Page 183: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

169

Togan, S. (2001), “Kasım ve Şubat krizleri üzerine”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik

Kriz Özel Sayısı, Eylül-Ekim, ss:511-517.

Toprak, M. (2001), Küreselleşme ve Kriz, Türkiye ve Dünya Deneyimi, Ankara: Siyasal

Yayınevi.

Töre, N. (1992), “Dış Ticaret ve Döviz Kuru Politikaları”, Türkiye Ekonomisi Sektörel

Gelişmeler, Türkiye Ekonomi Kurumu, Derl: Aruoba, Ç. ve C. Alpar,

(Ankara: TCMB), ss:185-207.

Türkiye Bankalar Birliği (1997), “1996 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Türk Bankacılık

Sistemi”, Bankacılar, no:21, ss:8-48.

Türkiye Bankalar Birliği (1998), 40. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türk

Bankacılık Sistemi 1958-1997, İstanbul: Türkiye Bankalar Birliği.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) (1997), Üç Aylık Bülten. Ankara

TCMB (1999), “2000 Yılı Enflasyonu Düşürme Programı: Kur ve Para Politikası

Uygulaması”, Erişim Adresi: http://tcmb.gov.tr [12.05.2007].

TCMB (2002), EVDS, Erişim Adresi: http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/egi-bin/famecgi

[21.06.2007].

TCMB (2009), EVDS, Erişim Adresi: www.tcmb.gov.tr [10.02.2009].

Ul Haque, N., D. Mathieson, S. Sharma (1997), “Causes of Capital Inflows and policy

responses to them”, Finance and Development, vol:32, ss:127-132.

UNCTAD (1992), Trade and Development Report, Cenevre: UNCTAD

Uygur, E. (1994), “Türkiye’de Ekonomik Kriz: Oluşumu, Seyri, Geleceği”, İktisat,

İşletme ve Finans Dergisi, vol.9, no.100, ss:42–54.

_____ (2001), “Krizden Krize Türkiye: Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri”, Türk

Ekonomi Kurumu Tartışma Metni, ss:1-40, Erişim Adresi:

http://www.tek.org.tr/dosyalar/KRIZ-2000-20013.pdf [08.05.2007].

Uzunoğlu, S., K. Akalın, F. Gürlesel (1995), Uluslararası sermaye hareketlerinin

gelişmekte olan ülkelerde makroekonomik etkileri ve Türkiye, İstanbul:

İMKB.

Ülengin, B. ve N. Yentürk (2001), “Impacts of capital flows on aggregate spending

categories: The case of Turkey”, Applied Economics, vol.33, ss: 1321–1328.

Visser, H. ve W. Smits (1993), A Guide to International Monetary Economics:

Exchange Rate Theories, Systems and Policies, M.A.: Edward Elgar Pub.

Page 184: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

170

Vos, R. (1993), “Prospects of financial flows to developing countries in the 1990’s: The

global macroeconomic Trade-offs”, International Monetary and Financial

Issues for the 1990s, UNCTAD, vol.2, ss: 18-54.

Willamson, J. (1993), “A Cost Benefith Analysis of Capital Account Liberalization”,

Finacial Openning: Policy Issues and Experiences in Developing Countries,

Derl: H. Reisen H. ve B. Fisher, (U.S.D.: OECD), ss:25-34.

Wong, C. H. ve L. Carranza (1998), “Policy responses to external imbalances in

emerging market economies further empirical results”, IMF Working

Papers, vol.46, no.2, ss:225-243,

Erişim Adresi: http://www.jstor.org/pss/3867668 [10.12.2007].

Yay, T. (2003), “Gelişmekte olan ülkelerin finansal entegrasyonu üzerine bir deneme”,

İşletme ve Finans Dergisi, s.438, ss:26-37.

Yeldan, E. (1995), Türkiye’de Finansal Serbestleştirme Deneyimi, Petrol İş Yıllığı 95-

96, İstanbul: Petrol İş Send. Yayınları.

_____ (2001a), Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, İstanbul: İletişim

Yayınları

_____ (2001b), “Türkiye’de IMF Destekli Enflasyon Mücadele Programı: Bir

istikrar ve Düzen Programı mı Yoksa Fakirleşme ve Mali Kaos Reçetesi

mi?”, Yeni Türkiye, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, s. 41, Eylül –Ekim, ss:570-

585.

_____ (2001c), “Türkiye Ekonomisinde 2000-2001 Krizin Yapısal Kaynakları

Üzerine”, Doğu Batı Dergisi, s. 17, ss:187-195.

_____ (2005), “Sıcak para akımları, dış borçlar ve reel kur”, Erişim Adresi:

www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan15_9Mar05.pdf [ 06.07.2006]

Yentürk, N. (1990), “Short-term capital inflows and their impact on macroeconomic

structure: Turkey in the 1990s”, The Developing Economies, no.37, ss: 89-

113.

_____ (1997), “Finansal serbestlik ve makroekonomik dengeler üzerindeki etkileri”,

Gazi Üniversitesi Ekonomik Yaklaşım Dergisi, no.27, ss:55–64.

_____ (2003), Körlerin Yürüyüşü Türkiye Ekonomisi ve 1990 Sonrası Krizler,

İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınevi.

Yıldırım, S. ve O. Altun (1995), Türkiye’de Kaynak Aktarım Sürecinde Sermaye

Piyasalarının Rolü:1980 Sonrası Dönemin Bir Değerlendirilmesi, Ankara:

SPK Yayınları.

Page 185: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

171

Zevin, R. (1992), “Are world financial markets more open? If so why and with what

effects?”, Financial Openness and National Autonomy, Derl: Banuri T. ve J.

Schor (London: Oxford Univ. Press), ss:43-84.

Page 186: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

172

Page 187: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

173

Ek.3

Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerini Oluşturan Ödemeler Dengesi Kalemleri

Ödemeler Dengesi Ayrıntılı Sunumu

II - SERMAYE VE FİNANS HESAPLARI A. SERMAYE HESABI 1. Göçmen Transferleri B. FİNANS HESAPLARI 3. Diğer Yatırımlar 3.1. Varlıklar + 3.1.1. Ticari Krediler 3.1.1.1. Verilen Krediler 3.1.1.2. Geri Ödeme 3.1.2. Krediler 3.1.2.1. Merkez Bankası 3.1.2.2. Bankalar 3.1.3. Bankaların Döviz Varlıkları - 3.1.4. Diğer Varlıklar 3.1.4.1. Merkez Bankası 3.1.4.2. Diğer Sektörler 3.2. Yükümlülükler 3.2.1. Ticari Krediler 3.2.1.1. Uzun Vade 3.2.1.1.1 Kullanım 3.2.1.1.2 Geri Ödeme 3.2.1.2. Kısa Vade + 3.2.1.2.1 Kullanım 3.2.1.2.2 Geri Ödeme 3.2.2. Krediler 3.2.2.1. Merkez Bankası 3.2.2.1.1. Uluslar. Para Fonu Kredileri 3.2.2.1.1.1. Kullanım 3.2.2.1.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.1.2. Uzun Vade 3.2.2.1.2.1. Kullanım 3.2.2.1.2.2. Geri Ödeme 3.2.2.1.3. Kısa Vade + 3.2.2.2. Genel Hükümet 3.2.2.2.1. Uluslar. Para Fonu Kredileri 3.2.2.2.1.1. Kullanım 3.2.2.2.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.2.2. Uzun Vade 3.2.2.2.2.1 Kullanım 3.2.2.2.2.2 Geri Ödeme 3.2.2.2.3. Kısa Vade + 3.2.2.3. Bankalar 3.2.2.3.1. Uzun Vade 3.2.2.3.1.1. Kullanım 3.2.2.3.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.3.2. Kısa Vade + 3.2.2.4. Diğer Sektörler 3.2.2.4.1. Uzun Vade 3.2.2.4.1.1. Kullanım 3.2.2.4.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.4.2. Kısa Vade + 3.2.3. Mevduatlar 3.2.3.1. Merkez Bankası 3.2.3.1.1. Uzun Vade 3.2.3.1.2. Kısa Vade + 3.2.3.2. Bankalar + 3.2.3.2.1. Yurtdışı Bankalar 3.2.3.2.2. Yurtdışı Kişiler 3.2.4. Diğer Yükümlülükler +

Page 188: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

174

Ek.4

Sıcak Para Akımlarını Oluşturan Ödemeler Dengesi Kalemleri Ödemeler Dengesi

Ayrıntılı Sınumu

II - SERMAYE VE FİNANS HESAPLARI A. SERMAYE HESABI 1. Göçmen Transferleri B. FİNANS HESAPLARI 2. Portföy Yatırımları 2.1. Varlıklar 2.1.1Genel Hükümet 2.1.2Bankalar 2.1.3 Diğer Sektörler 2.2. Yükümlülükler 2.2.1. Hisse Senetleri + 2.2.2. Borç Senetleri 2.2.2.1. Merkez Bankası 2.2.2.2. Genel Hükümet 2.2.2.2.1. Yurtiçi + 2.2.2.2.2. Yurtdışı 2.2.2.2.2.1. Borçlanma 2.2.2.2.2.2. Geri Ödeme 2.2.2.3. Bankalar 3. Diğer Yatırımlar 3.1. Varlıklar 3.1.1. Ticari Krediler 3.1.1.1. Verilen Krediler 3.1.1.2. Geri Ödeme 3.1.2. Krediler 3.1.2.1. Merkez Bankası 3.1.2.2. Bankalar + 3.1.3. Bankaların Döviz Varlıkları 3.1.4. Diğer Varlıklar 3.1.4.1. Merkez Bankası 3.1.4.2. Diğer Sektörler 3.2. Yükümlülükler 3.2.1. Ticari Krediler 3.2.1.1. Uzun Vade 3.2.1.1.1 Kullanım 3.2.1.1.2 Geri Ödeme 3.2.1.2. Kısa Vade 3.2.1.2.1 Kullanım 3.2.1.2.2 Geri Ödeme 3.2.2. Krediler 3.2.2.1. Merkez Bankası 3.2.2.1.1. Uluslar. Para Fonu Kredileri 3.2.2.1.1.1. Kullanım 3.2.2.1.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.1.2. Uzun Vade 3.2.2.1.2.1. Kullanım 3.2.2.1.2.2. Geri Ödeme 3.2.2.1.3. Kısa Vade 3.2.2.2. Genel Hükümet 3.2.2.2.1. Uluslar. Para Fonu Kredileri 3.2.2.2.1.1. Kullanım 3.2.2.2.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.2.2. Uzun Vade 3.2.2.2.2.1 Kullanım 3.2.2.2.2.2 Geri Ödeme 3.2.2.2.3. Kısa Vade 3.2.2.3. Bankalar 3.2.2.3.1. Uzun Vade 3.2.2.3.1.1. Kullanım 3.2.2.3.1.2. Geri Ödeme

Page 189: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

175

3.2.2.3.2. Kısa Vade + 3.2.2.4. Diğer Sektörler 3.2.2.4.1. Uzun Vade 3.2.2.4.1.1. Kullanım 3.2.2.4.1.2. Geri Ödeme 3.2.2.4.2. Kısa Vade + 3.2.3. Mevduatlar 3.2.3.1. Merkez Bankası 3.2.3.1.1. Uzun Vade 3.2.3.1.2. Kısa Vade 3.2.3.2. Bankalar + 3.2.3.2.1. Yurtdışı Bankalar 3.2.3.2.2. Yurtdışı Kişiler 3.2.4. Diğer Yükümlülükler III - NET HATA NOKSAN +

Page 190: T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ... · KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Damla TANÖREN Yüksek Lisans Tezi, Maliye Ana Bilim Dalı

176

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Ad Soyad : Damla TANÖREN

Doğum Tarihi : O6.01.1981

Doğum Yeri : Ankara

Adres : Yusuf Kamil Paşa Sok. Çağdaş Apt. 5/25 Moda,İstanbul.

E- posta : [email protected]

EĞİTİM DURUMU

(2007- 2009) : Yüksek Lisans, Çukurova Üniverisitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Maliye Anabilim Dalı,Adana.

(1999-2004) : Lisans, Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Maliye Bölümü,Adana.

(1995-1997) : Lise, Mersin Dumlupınar Lisesi,Mersin.

(1993-1995) : Ortaokul, Pirireis Orta Okulu, Mersin.

(1989-1993) : İlkokul, 24 Kasım İlkokulu, Mersin.

İŞ DURUMU

(2007- ) : PricewaterhauseCoopers (PwC), Bagımsız Denetçi Yardımcılığı

Beşiktaş, İstanbul.