soĞuk savaŞ sonrasi tÜrkĐye ... - stratejik operasyon · son derece stratejik bir geçit...

215
TC ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI YÜKSEK LĐSANS TEZĐ SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKASI Levent ŞEN ANKARA- 2008

Upload: others

Post on 30-Aug-2019

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

TC

ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA

POLĐTĐKASI

Levent ŞEN

ANKARA- 2008

TC

ATILIM ÜNĐVERSĐTESĐ

SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ

ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER ANABĐLĐM DALI

YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA

POLĐTĐKASI

Levent ŞEN

TEZ DANIŞMANI

Doç. Dr. Đdris BAL

ANKARA- 2008

iii

ÖZET

Kafkasya komşu olduğumuz önemli bir bölge konumundadır. Tarih boyunca

son derece stratejik bir geçit durumunda olan bölge gerek coğrafi yapısı, gerek etnik

ve dinsel yapısı ile farklı bir konuma sahip olmuştur. Balkanlar gibi mozaik bir

yapısı olan Kafkasya birçok devletin rekabet alanıdır. Son dönemde başta petrol ve

doğal gaz gibi enerji kaynaklarının işletilmesi ve yüzyılın enerji boru hatlarının

bölgeden geçirilmesi projelerinin gündeme gelmesiyle birlikte sadece yakın çevrenin

değil tüm dünyanın ilgisini çeken, en küçük çatışmanın ve uzlaşmanın bile yakından

takip edildiği bir yere dönüşmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra

Güney Kafkasya bölgesindeki üç yeni devletin bağımsızlığını herhangi bir ayırım

gözetmeksizin 1991 yılında tanıyan Türkiye özellikle, ortak dil, kültür ve tarihi

paylaştığı Azerbaycan’la yakın bir ortaklık ilişkisi geliştirmiştir.

Güney Kafkasya bölgesi özellikle ekonomik anlamda ve Türkiye’nin içinde

bulunduğu coğrafi konum itibariyle önem taşımaktadır. Bu önem yeterince

bilinmemekte ve bu anlamda güçlü bir dış politika uygulanmamaktadır. Ayrıca,

Türkiye Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüğü konusunda kesin politikalar

belirleyememiştir. Bu da ilişkilerin ilerlemesini engellemektedir. Türk dış

politikasının belirlenmesinde jeopolitik ve güvenlikteki işbirliği, ekonomik işbirliği

kadar göz önünde tutulmalıdır. Türk dış politikası duygusal değil, gerçekçi bir bakış

açısıyla oluşturulmalı ve bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerine karşı kesin

politikalar üretilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Güney Kafkasya, Türkiye, Sovyetler Birliği, Azerbaycan, Türk

Dış Politikası

iv

ABSTRACT

New regional sub-systems emerged in the international system wake of the

end of the Cold War which ended with the dismemberment of the USSR in 1991. In

fact, with the dismemberment of the Soviet Union, Caucasian states were divided

into north and south through the borders. South Caucasia incorporates three

independent states, namely Azerbaijan, Armenia, and Georgia. Caucasia is an

important neighboring region for Turkey. The region which, throughout history, has

been a very strategically positioned passage, enjoyed a different status due to its

geographical, ethnic, and religious composition. Caucasia which is a mosaic just like

the Balkans is also a land of competition for many powers. The region has become,

due to its energy resources such as petroleum and natural gas, its incorporation in the

projects of extremely important pipelines, a point of focus for all the world where

even the slightest conflict and consensus is closely monitored. Turkey, which

recognized the independence of all three South Caucasian states in 1991 without any

discrimination in the wake of the Soviet Union’s disintegration, has developed a

close partnership relation with especially Azerbaijan with which it has common

language, cultural, and historical ties.

South Caucasia has great importance in terms of economics and in the context

of the geographical location which also includes Turkey. The importance of the

region is not pointed out as it should and Turkey has failed to develop a worthy

foreign policy regarding the region. In addition, Turkey failed to develop strict

policies regarding the territorial integrity of the regional countries. In the making of

Turkish Foreign Policy, geopolitics and security should be regarded as highly as

economics. The Turkish Foreign Policy has to be developed based upon a realist, not

emotional point of view. In this context, clear policies regarding the South Caucasian

countries must be developed and the presence of Turkey as a regional power must be

underlined.

Keywords: South Caucasia, Turkey, Soviet Union, Azerbaijan, The Turkish Foreign

Policy

v

ÖNSÖZ

Kafkasya, tarih boyunca ticaret ve göç yollarının, kültürlerin kesiştiği önemli

bir kavşak noktası olmuştur. Doğu–Batı arasında bir köprü durumunda olan

Kafkasya, Avrasya coğrafyasının en hassas bölgesindedir ve siyasi, sosyal, kültürel

ve ekonomik alanlarda birçok güç odağının etkinlik mücadelesine de sahne

olmaktadır.

Kafkasya dil, din ve etnik gruplar açısından çok kültürlü ve heterojen yapıda

bir bölgedir. Bu nedenle Soğuk Savaş döneminde, SSCB kontrolünde bir dizi

cumhuriyet, özerk cumhuriyet ya da özerk bölge halinde, SSCB’yi oluşturan 15

Cumhuriyetin içinde olan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan, 1991 yılında

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber bağımsızlıklarını ilan etmiş, Çeçenistan,

Dağıstan ve Abhazya ise halen bağımsızlık mücadelesini sürdürmektedir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan güç boşluğunun bulunduğu ve

bu nedenle güç mücadelelerinin yaşandığı, önemli istikrarsızlıkların (özellikle etnik

ve dini çatışmalar başta olmak üzere) ortaya çıktığı Güney Kafkasya, Türkiye’nin

yanı başında ve onun milli menfaatleri ile milli güvenliğini etkileyen bir bölgedir.

Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber kendisini yeni oluşumlar ve

bundan doğan fırsat, tehdit ve risklerle karşı karşıya bulmuştur. Bu yeni oluşumların

ve fırsatların çok iyi tahlil edilmesi, uygun stratejilerin ortaya konması ve politikalar

oluşturması bulunduğu coğrafyada bölgesel bir güç olma iddiasındaki Türkiye için

bir zorunluluk halini almaktadır. Ayrıca bu durum, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya

gibi, dünyanın en istikrarsız ve önemli bölgelerinin merkezinde bulunan ve jeopolitik

durumuyla, bölgesel güç konumundaki Türkiye Cumhuriyeti’nin, içinde bulunduğu

yalnızlıktan kurtulmasına da yardımcı olacak ve 21’inci Yüzyıla, birçok devletle

işbirliği içinde girmesini sağlayacaktır.

vi

TEŞEKKÜR

Türk dış politikası açısından son derece önemli ve güncelliğini koruyan bu

çalışmaya beni yönlendirdiği; bilimsel özeni ve dikkatiyle bütün desteğini veren,

kendisiyle çalışma onuru yaşadığım hocam Doç Dr. Đdris Bal’a sonsuz teşekkürlerimi

sunarım.

Tezimin tamamlanma aşamasında bilimsel yönlendirmeleri ile bana destek

veren jüri üyelerim Doç. Dr. Cengiz Başak’a ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Bahar Turhan

Hurmi’ye teşekkür ederim.

Yüksek Lisans eğitimim boyunca ve tez yazma aşamalarında bana sağladığı

destek ve yardımları için hocalarım Prof. Dr. Orhan Sevilengül’e ve Prof. Dr.

Mehmet Sayarı’ya, tüm çalışmam sırasında fikirleri ile beni yönlendiren ve tez

çalışmamın tamamlanma aşamasında verdiği destek ve yardımlar için hocam Dr.

Nevin Yazıcı’ya, tez çalışmamın her aşamasında desteklerini ve manevi katkılarını

benden esirgemeyen hocam Prof. Dr. M. Abdulkadir Varoğlu’na ve Yrd. Doç. Dr.

Yelda Demirağ’a, manevi yardımlarını benden esirgemeyen arkadaşlarım Araş. Gör.

Koray Göksal’a, Güney Bayır’a, Elif Serdar’a ve Đsmail Hakkı Kavak’a, teşekkür

ederim.

Tez yazım süresinde bana sağladıkları yardım ve destek için tüm hocalarıma

ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Hayatım boyunca bana sağladıkları desteği tez çalışmam sırasında da

sürdüren, hoşgörü ve anlayışlarını benden esirgemeyen çok sevgili, canım aileme

teşekkür ederim.

vii

ĐÇĐNDEKĐLER

ÖZET

iii

ABSTRACT

iv

ÖNSÖZ

v

TEŞEKKÜR

vi

ĐÇĐNDEKĐLER

vii

TABLO VE ŞEKĐLLER

xi

KISATMALAR

xii

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

1. GĐRĐŞ

1

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

GÜNEY KAFKASYA BÖLGESĐNĐN ÖNEMĐ VE KRĐZ / MÜCADELE ALANLARI

2.1. Giriş

6

2.2.Kafkasya Bölgesinin Jeopolitiği

6

2.3.Güney Kafkasya Bölgesinin Yapısı, Önemi ve Kriz / Mücadele Alanları

10

2.3.1.Azerbaycan

19

2.3.1.1.Azerbaycan’ın Ülke Bilgileri

19

2.3.1.2.Azerbaycan’ın Kısa Tarihçesi

20

2.3.1.3.Azerbaycan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler

21

2.3.1.4.Azerbaycan’daki Kriz ve Mücadele Alanları 22

viii

2.3.1.4.1.Dağlık Karabağ Sorunu

22

2.3.1.4.2.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti

24

2.3.2.Gürcistan

25

2.3.2.1.Gürcistan’ın Ülke Bilgileri

25

2.3.2.2.Gürcistan’ın Kısa Tarihçesi

26

2.3.2.3.Gürcistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler

27

2.3.2.4.Gürcistan’daki Kriz ve Mücadele Alanları

30

2.3.2.4.1.Abhazya Özerk Cumhuriyeti

30

2.3.2.4.2.Acaristan Özerk Cumhuriyeti

35

2.3.2.4.3.Güney Osetya Sorunu

38

2.3.2.4.4.Cevaheti Sorunu

47

2.3.3.Ermenistan

49

2.3.3.1.Ermenistan’ın Ülke Bilgileri

49

2.3.3.2.Ermenistan’ın Kısa Tarihçesi

50

2.3.3.3.Ermenistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler

51

2.3.3.4.Ermenistan’daki Kriz ve Mücadele Alanları

55

2.3.3.4.1.Ermenistan’ın Azerbaycan’la Toprak Sorunu

55

2.4. Sonuç

56

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SĐSTEM VE GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKALARI

3.1.Giriş

57

ix

3.2.Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Değişiklikler

57

3.3.Güç Merkezlerinin Güney Kafkasya Politikaları

67

3.3.1.Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası

67

3.3.2.ABD’nin Güney Kafkasya Politikası

77

3.3.3.Đran’ın Güney Kafkasya Politikası

88

3.3.4.Çin’in Güney Kafkasya Politikası

90

3.3.5.AB’nin Güney Kafkasya Politikası

92

3.4.Sonuç

99

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKASI

4.1.Giriş

101

4.2.Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Analizi

101

4.3.Güney Kafkasya’nın Türkiye Açısından Önemi ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki Hedefleri

107

4.4.Bölge Ülkeleri ve Türk Dış Politikası

117

4.4.1.Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri

117

4.4.2.Türkiye-Gürcistan Đlişkileri

120

4.4.3.Türkiye-Ermenistan Đlişkileri

134

4.5.Bir Model Olarak Türkiye’nin Ortaya Çıkışı ve Bölgesel Đşbirlikleri

136

4.5.1.Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü

141

4.5.2.Karadeniz Barış Gücü

143

4.5.3. Güney Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı

145

x

4.5.4.Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı (TĐKA)

146

4.5.5.Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantıları

147

4.5.6.Türkiye’nin Enerji Terminali Olma Arayışları

149

4.5.6.1.Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı

151

4.5.6.2.Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı Projesi

152

4.5.6.3.Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi

154

4.5.6.4.Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın Kafkasya’da Petrol Arama Faaliyetleri

156

4.6.Bölgedeki Güç Mücadelelerinin Türk Dış Politikasına Yansımaları

157

4.7.Sonuç

167

BEŞĐNCĐ BÖLÜM

5.SONUÇ

168

KAYNAKÇA 179

xi

TABLO VE ŞEKĐLLER

Harita 2.1. Asya ve Avrupa Arasında Sınır

8

Harita 2.2.Güney Kafkasya Bölgesi

11

Harita 2.3. Transkafkasya’nın Etno-linguistik Dağılımı

13

Harita 3.1.1. Azerbaycan Siyasi Haritası

20

Harita 3.2.1. Gürcistan Siyasi Haritası

26

Harita 3.3.1. Ermenistan Siyasi Haritası

50

Tablo 2.1.Transkafkasya’da Kriz ve Mücadele Alanları

18

xii

KISALTMALAR AGĐK Avrupa Güvenlik ve Đş Birliği Konferansı

AGĐT Avrupa Güvenlik ve Đş Birliği Teşkilatı

AHC Azerbaycan Halk Cumhuriyeti

AT Avrupa Topluluğu

AB Avrupa Birliği

ACG Azeri-Çıralı-Güneşli

AKKA Avrupa Konvensiyonel Kuvvetler Anlaşması

ABD Amerika Birleşik Devletleri

ABM Anti-Ballistic Misilse

ATC Amerikan-Türk Konseyi

BIO Barış Đçin Ortaklık Projesi

BTD Bağımsız Devletler Topluluğu

BM Birleşmiş Milletler

BTC Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi

DUMA Rusya Federasyonu federal meclisinin aşağı kanadına verilen ad.

FMF Foreign Military Finance (Yabancı Askeri Finansman)

GUUAM Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldavya'nın

Đngilizcelerinin baş harflerinden oluşan bu ülkelerin politik, ekonomik

ve stratejik ortaklıklarını kuvvetlendirmek üzere kurdukları, bati

devletleri (özellikle ABD) ile işbirliği içinde bulunan oluşum.

IMF International Monetary Fund (Uluslararası Para Fonu)

KAĐK Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi

KTM Kazak- Türk-Munay

KEĐÖ Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü

NATO The North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Antlaşması

Örgütü

OATC Orta Asya Türk Cumhuriyetleri

PSG Pipeline Solutions Group

SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

xiii

SĐÖ Shangay Đşbirliği Örgütü

TACIS Technical Assistance to the Commonwealth of Independent States /

Bağımsız Devletler Topluluğuna Teknik Yardım

TĐKA Türk Đşbirliği ve Kalkınma Ajansı

TPAO Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı

UNOMIG Birleşmiş Milletler Gürcistan Gözlemci Heyeti

USDA ABD Savunma Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı

CIA Central Intelligence Agency (Amerikan Gizli Servisi)

1

BĐRĐNCĐ BÖLÜM

1. GĐRĐŞ

Bu çalışmada, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını

şekillendiren coğrafi, tarihi, kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar, dini ve etnik

çatışmalar; bu bağlılık ve çatışma unsurlarını belirleyen petro-politik ve jeo-stratejik

unsurlar üzerinden küresel ve bölgesel aktörlerin güç mücadelesi ve rekabeti ele

alınmıştır. Bu çerçevede Türkiye’nin, Kafkasya eksenli, Karadeniz, Hazar Denizi ve

Orta Asya politika ve hedefleri de ortaya konmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmanın amacı Güney Kafkasya’nın tarihsel süreçte, etnik ve demografik

yapısını, jeopolitik önem ve konumunu ve sorun alanlarını inceleyerek;

1) Güney Kafkasya’nın, jeopolitik önemini belirleyen unsurlar çerçevesinde;

bölgedeki mevcut sorunlar ile çatışma alanlarını ortaya koymak,

2) Soğuk Savaş sonrasında değişen dünya siyasi konjonktürünün Türk dış

politikası açısından analiz etmek ve bu bağlamda Türkiye’nin Güney

Kafkasya politikasını belirlemek,

3) Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile ilişkilerini karşılıklı olarak ortaya

koymak,

4) Güç merkezlerinin Güney Kafkasya üzerindeki menfaatlerini, mücadele

alanlarını, hedeflerini, stratejilerini ve uyguladıkları politikaları ortaya

koymak,

5) Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasını, güç merkezlerinin bölgeye yönelik

politikalarının etkileri ve yansımaları çerçevesinde belirlemek ve Türkiye’nin

bölgede uygulaması gereken politikaları azami kazanç ve güvenlik anlayışı

açısından ortaya koymak.

Bu tezde, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında bağımsızlığını kazanan Güney

Kafkasya ülkelerine yönelik izlediği siyaset, gerek bölge içi güçlerin gerekse bölge

dışı güçlerin faaliyetleri çerçevesinde ele alınmıştır. Türk dış politikası açısından

2

bölge ile olan ilişkilerin genel bir değerlendirmesinden sonra Türkiye’nin dış politika

araçları incelenerek, dış politikanın oluşturulması açısından kayda değer yaklaşımlar

ortaya konmuştur.

Konuyla ilgili tarihsel bir arka plan oluşturularak, bunun üzerine Soğuk Savaş

dönemi sonrası gelişmeler yerleştirilmiştir. Dönemsel ve karşılaştırmalı olarak ele

alınan veriler, gerektiği yerlerde örnek tablolarla ve şekillerle zenginleştirilmiş ve bu

tabloların analizi güncel literatürle beslenerek yapılmıştır.

Kronolojik bir çerçeve dahilinde ele alınan konular, alt başlıklarla

detaylandırılarak objektif bir bakışla incelenmiştir. Konunun geçmiş ve şimdiki

zaman dilimini kapsaması nedeniyle, literatür taraması ve arşiv tetkiki yapılmış;

süreli yayınlar, güncel basın ve haber ajanslarının takip edilmesine önem verilmiş ve

çalışmanın konusu çok yakın geçmişe ait olduğu için büyük ölçüde Türkiye ve diğer

ülkelerde yayınlanmış olan kitap ve makalelerin, gazetelerin ve internetten

literatürün taraması şeklinde yürütülmüştür. Türkiye’de bulunan kütüphanelerdeki

süreli yayınlar ve kitaplar taranmıştır. Dünya literatüründe bulunan konuyla ilgili

akademik kitaplara ulaşılmıştır.

Çalışmanın önemi ise; Türkiye için Güney Kafkasya, Orta Asya’da bulunan

Türk Cumhuriyetleriyle siyasi, ekonomik, kültürel bağlantı ve geçiş bölgesidir.

Kafkasya’da bulunan Türk ve Müslüman toplulukları ile, Türkiye’nin ortak dil, din,

kültür ve soy birliği bağlantısı olması, bölgeyle ortak tarihi geçmişinin bulunuşu ve

Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemi, Türkiye’nin bölge ile yakından ilgilenmesini

gerektirmektedir.

Soğuk Savaş sonrasında Türkiye, Karadeniz, Kafkaslar ve Orta Asya’ya uzanan

coğrafyada önemli sorunlar ve fırsatlar ile karşı karşıya kalmıştır. SSCB’nin

dağılmasının ardından jeopolitik bir sarsıntı geçirmiş olan Kafkasya, küresel ve

3

bölgesel aktörlerin güç mücadelesine sahne olmuş; bu durum, Türkiye’nin Rusya ile

var olan sınırının ortadan kalkması ve Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile

komşu durumuna gelmesiyle beraber; Türkiye’nin daha hassas bir zeminde politika

izlemesini gerektirmiştir. Bununla birlikte, Bölge enerji kaynakları açısından da

Türkiye için önemlidir. Türkiye hem bu enerjiye bağımlıdır, hem de Güney Kafkasya

ve Orta Asya enerji kaynaklarının Batı pazarlarına aktarılmasında önemli bir

konumdadır. Öte yandan Karadeniz üzerindeki küresel mücadele de Türkiye’yi

yakından ilgilendirmekte; burada Türkiye sahip olduğu jeopolitik konumun ve

etrafındaki tüm bölgelerle var olan tarihi ve kültürel bağlarının bilincinde olarak

bölgede öne çıkmak isteyen aktörler karşısında bu özelliklerini kullanmasını

gerektirmektedir.

Tarih boyunca jeopolitik anlamda önemli bir konuma sahip olan Güney

Kafkasya, Sovyetler Birliği sonrası oluşan yeni dönemde de bu önemini muhafaza

etmiş; bölgenin sahip olduğu doğal zenginlikler de stratejik açıdan önemli ve

belirleyici unsurlar olmuşlardır. Rusya Federasyonu varlığını devam ettirmek ve

kendi güvenliğini sağlamak için Güney Kafkasya’ya önem vermektedir. Kafkasya;

askeri ve güvenlik açısından, Rusya’nın güney, Türkiye’nin doğu yan emniyetini

sağlar. Güney Kafkasya’nın jeopolitik ve stratejik önemi, sadece Rusya Federasyonu

açısından değil, ABD, AB, Đran ve Türkiye gibi bölge ülkeleri açısından da önem

taşımaktadır. Bölge; sosyal, etnik, dil ve din yapısı çok karmaşık olduğu için,

dünyadaki güç odaklarınca, enerji ve diğer yer altı kaynakları ile hammadde

paylaşımını kolaylaştırmak maksadıyla; bu karmaşık yapının etnik çatışmalara

dönüştürülerek, kışkırtılma ihtimali nedeniyle, potansiyel bir kriz alanıdır. Başta

ABD olmak üzere, Batı, bölgenin ekonomik zenginliğinden yararlanmak

istemektedir. Bölgeye ekonomik açıdan önem veren Batı ülkeleri, bölgenin istikrara

kavuşması için başlangıçta Rusya Federasyonu’nu müttefik olarak görmüşlerse de,

Rusya Federasyonu’nun bölgedeki emperyalist eğilimi ve petrol ve yer altı

kaynaklarına tekrar egemen olma isteği anlaşıldıktan sonra; özellikle ABD’nin

tutumunda önemli değişiklikler olmuş, bölgesinde istikrarlı, dengeli ve caydırıcı bir

güç konumunda olan Türkiye ile işbirliğini artırmışlardır.

4

Çalışmanın kapsamını; Soğuk Savaş sonrasında değişen dünya siyasi dengelerinin

Güney Kafkasya bölgesine ve Türk Dış politikasına etkileri, Güney Kafkasya’daki

çatışma alanları ve bu çatışma alanlarının gerek bölge ülke ülkeleri gerekse Türkiye

açısından değerlendirilmesi, güç merkezlerinin Güney Kafkasya politikalarının Türk

dış politikası açısından değerlendirilmesi ve Türkiye’nin bölgede uygulaması

gereken politikaların azami kazanç ve güvenlik anlayışı açısından ortaya konması

oluşturmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’nin bölge ülkeleri ile ilişkilerini daha fazla

geliştirerek, bölgedeki potansiyel gücü kendi çıkarları ve bölge ülkelerinin çıkarları

doğrultusunda kullanabilmelidir.

Çalışmanın içeriği, giriş kısmı ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında,

çalışmanın konusu, amacı, metodu, önemi, kapsamı ve içerdiği bölümler hakkında

bilgiler yer almaktadır.

Đkinci bölümde genel hatlarıyla Kafkasya’nın jeopolitiği anlatılmış, Güney

Kafkasya bölgesinin yapısı ve önemi; coğrafi konum, ekonomik, siyasi, politik ve

kültürel unsurlar çerçevesinde belirlenmiş ve Soğuk Savaş dönemine kadar olan

tarihsel süreç ve Güney Kafkasya’daki kriz / mücadele alanları bölge ülkeleri

bazında ifade edilmiştir.

Üçüncü bölümde Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistem tanımlanarak, Güç

merkezlerinin Güney Kafkasya bölgesine yönelik politikalarına yer verilmiştir.

Dördüncü bölümde Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının analizi

yapılarak, Güney Kafkasya’nın Türkiye açısından önemi ve Türkiye’nin Güney

Kafkasya’daki hedefleri tespit edilmiştir. SSCB’nin dağılmasının ardından, değişen

Türkiye-Rusya sınırı ve Türkiye’nin Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan ile komşu

durumuna gelmesiyle beraber Türk dış politikasını şekillendiren coğrafi, tarihi,

5

kültürel, ekonomik ve siyasi bağlılıklar; dini ve etnik çatışmalar; bu bağlılık ve

çatışma unsurlarını belirleyen petro-politik ve jeo-stratejik unsurlara yer verilmiştir.

Türkiye’nin Güney Kafkasya’da karşı karşıya kaldığı çatışma alanları ve bölge

ülkeleriyle yaptığı ittifaklar anlatılmış; bölgedeki güç mücadelelerinin Türk dış

politikasına etkileri ve yansımaları, Türkiye’nin gelecekteki konumu ve izlemesi

gereken politikalar açısından değerlendirilmiş ve çıkarımlarda bulunulmuştur.

6

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

GÜNEY KAFKASYA BÖLGESĐNĐN ÖNEMĐ VE KRĐZ / MÜCADELE ALANLARI

2.1. Giriş

Bu bölümde, Güney Kafkasya’nın jeopolitik konumu ve stratejik önemi, bölgenin

coğrafi, demografik, siyasi, ekonomik ve tarihi unsurlarıyla ele alınmış ve bölgede

yer alan ülkeler bazında değerlendirilmiştir. Güney Kafkasya bölgesi, coğrafi,

demografik, siyasi ve tarihi konum çerçevesinde bir bütün olarak ele alınmış ve

bölgenin stratejik ve jeopolitik önemi ortaya konmaya çalışılmıştır.1 Ayrıca Soğuk

Savaş sonrası bağımsızlıklarını ilan eden Güney Kafkasya devletlerinin içinde

bulunduğu kriz ve mücadele alanları üzerinde durularak bölge üzerindeki etkileri

tartışılmıştır.

2.2. Kafkasya Bölgesinin Jeopolitiği

Karadeniz’in kuzey doğusunda, Azak denizi kıyısındaki Taman Yarımadasından,

Hazar denizi kıyılarında Bakü’nün doğusundaki Apseron yarımadasına kadar uzanan,

batıda Karadeniz, kuzeyde Kuban ve Kuma ovası, doğuda Hazar Denizi, güneyde

Türkiye ve Đran ile çevrili olan dağlık bölgeye Kafkasya denilmektedir.2

1 Çalışmamızın esasını Güney Kafkasya Bölgesi oluşturduğu için bu kısım genel bir çerçevede

verilecektir. 2 Nihat Kaşıkçı ve Hasan Yılmaz, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar (Ülkeler-Şehirler-Đz

Bırakanlar), Türkar Yayınları, 2000, s.8

7

Kafkaslar,3 Karadeniz’in doğu kıyısından 38°-50° Kuzey enlemleri ile 37°-50° doğu

boylamları arasında yer almaktadır. Kuzeybatı-Güneydoğu yönünde 1200 km.,

Kuzey-Güney yönünde de 600 km. uzunlukta ve 470.000 km² alanı kaplayan dağlık

bir alandır.4

Kafkasya bölgesinin coğrafi konumunu, üç özellik ile açıklamak mümkündür.

Birincisi, bölge, genellikle dağlık olup, birbirine geçit vermez çok sayıda vadiden

oluşmaktadır ve bu durum, bölgenin sosyo-politik yapısını belirlemekte; çeşitli

kökenlerden gelen toplulukların, tarih boyunca yaşanan işgallerden, kendilerini

koruyabilmelerini ve kültürlerini sürdürebilmelerini sağlamıştır. Đkincisi, bölge

coğrafi bağlamda büyük devletler arasında bir tampon vaziyetindedir ve komşuları

olan Araplar, Đranlılar, Ruslar ve Türkler tarih boyunca, Transkafkasya ile

ilgilenmişler ve bu nedenle bölge, zaman zaman çeşitli güçlerin egemenliğine

girmiştir. Bölgenin coğrafi yapısına ilişkin son özellik ise, ticaret ve ulaşımda önemli

bir köprü durumundadır ve kuzey ve güneyin bağlantısını sağlamaktadır.5

Kafkasya; Avrupa, Asya, Afrika kıtalarının buluşma noktasındaki menteşe ve bu

menteşe üzerine vurulmuş kilit ve de kilidi açan anahtar değerindeki Anadolu’nun,

bir uzantısı ve bütünleyicisi konumundadır. Kafkaslar, kıtaları kapsayan coğrafya

bütününün, kuzey-güney bağlantılarından biridir. Kafkasya; Karadeniz yolu ile

3 “Kafkas” ve “Kafkasya” adı ilk defa eski Yunan düşünürlerinden Aiskhylos’un M.Ö. 490’da

yazdığı, “Zincire Vurulmuş Zevk ve Eğlence” isimli eserinde anılan “Kavkasos Dağı” deyiminde görülmüştür. Karadeniz ile Kuban Irmağı arasında kalan sıradağların batı kesiminin kuzeyindeki yerli ahalinin milli adı olarak “Kafkas” deyimi, eski Yunanca yazılı yerli efsanelerden M.S. 430 yılında Kartel/Đber (Tiflis çevresi) alfabesine çevrilen destanî Kartel/Đber (Gürcistan) tarihi Kartlis-Çkhovreba’da geçmekte ve “Lekan” (Dağıstan’daki Lekler ve Lezgiler) kavminin batı komsusu olan halkın ataları bu isimle anılmaktadır. Bölgeye Kafkasya isminin, Dağıstan yerlileri tarafından M.S. 479’dan itibaren verildiği de bilinmektedir. Kafkas kelimesi, (Arapça da al-Kabk, Türkçe’de Kafkas) Farsça Kâfkah yani Kaf Dağı’ndan türetilmiştir. Firdevsi’nin Şahname’ sinde, Kafkasya, “Kuhe kâf” olarak adlandırılmıştır. Bu konuda Bkz: M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay., 1998, s. XV; Yasar Bedirhan, Selçuklular ve Kafkasya, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2000, s.39; Ali Faik Demir, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya,Đstanbul, Bağlam Yay., 2003 , s. 59; Ramazan Özey, “Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri”, Avrasya Etüdleri, Mart 2000, s.21

4 Sefa Sekin ve Rahşan Tekin, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya Araştırma & Analiz, Nisan 2006-Eylül 2006, Sayı: 2, s. 28

5 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…,ss.59-60.

8

Avrupa içlerine, Hazar Denizi yolu ile Asya içlerine ulaşma imkanı verir. Böylece

sadece kuzey-güney istikametinde değil, doğu-batı arasında da bağ oluşturur.6

Kaynak: http://www.gridtb.org/projects/GEO-Cauc/intr.pdf (10.02.2006)

Harita 2.1. Asya ve Avrupa Arasında Sınır

Konum itibariyle doğudan batıya ve kuzeyden güneye bir köprü vazifesi gören

Kafkasya, tarih boyunca pek çok kavimin ve devletin gelip geçtiği, etkilediği,

nüfuzuna aldığı bir alan olmuştur.7 Kafkasya’ya kuzeyden gelen Kimmer, Đskit

(Sakalar), Hun, Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Türk kavimleri, Karadeniz yoluyla

Batı’dan eski Yunan, Roma, Bizans, Ceneviz ticaret kolonileri, Anadolu ve Ön

Asya’dan gelen çeşitli medeniyetler Kafkas halklarının kültürleri ile birleşerek

6 Suat Đlhan, “Kafkasların Çoğrafi Konumu, Jeopolitik, Jeoekonomik, Jeostratejik Özellikleri ve

Bölge Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadelesinin Geleceği”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Komutanlığı, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998, s.123

7 Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Đstanbul, Gökkubbe Yay.,2005,s. 5

9

günümüzdeki Kafkas etnik ve toplumsal yapısını şekillendirmişler, Kafkas

kültürünün meydana gelmesinde önemli rol oynamışlardır.8

Kafkasya bölgesi coğrafi konumu nedeniyle, çeşitli millet ve toplulukların bir,

“geçiş noktası” olması sebebiyle kozmopolit bir demografik yapı arz etmektedir.

Bölgede, demografik ve politik olarak Türkler, Gürcüler ve Ermeniler belirleyici

unsurlardır. Kafkasya’da yaşayan toplulukları, Türk kökenliler, Hıristiyan milletler,

Müslüman olan Kafkas kavimler olarak tasnif ettiğimizde; Kafkasya’nın Türk ve

Müslüman olmayan, Hıristiyan unsurları: Ermeniler, Osetler, Assuriler, Udiler;

Kafkasya’nın Türk olmayan Müslüman unsurları: Osetler, Çeçenler, Kabardaylar,

Acaralar, Abazalar, Çerkezler, Adigeler, Tatlar, Talışlar, Lezgiler, Dargınlar, Laklar,

Rutullar, Agullar, Sokurlar, Tabarasanlar; Türk grupları ise: Azerbaycan Türkleri,

Kumuk, Karaçay, Balkar, Nogay, Kundur, Ahıska Türklerinden oluşmaktadır.9

Kafkasya’nın tarihi coğrafyası ve jeopolitik önemi, bölgenin stratejik önemini de

artırmaktadır. Kafkasya’nın bu önemi, tarihte icra ettiği önemle paralellik arz eder.

Geçmişte yaşanan olaylar veya Kafkasların çevresindeki güç merkezlerinin,

birbirlerine karşı takip ettikleri politikalar bugün içinde aynen geçerlidir.

Kafkasya bir bütün olarak ele alındığında, dünyada çok az bölgede bulunan doğal

zenginliklere sahiptir. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre Orta Asya ve Güney

Kafkasya’nın belirlenmiş petrol rezervleri, 15 ila 40 milyar varildir.10 Hem kendisi

bölgeye özgü zengin bir petrol havzasıdır ve hem de Basra Körfezini kontrol eden

stratejik bir mevkiye sahiptir. Kafkasya’nın giriş kapısı durumunda olan Kuzey

Kafkasya, bölgenin kontrolünü sağlayabilecek, asıl stratejik önemi olan kritik arazi

8 Mustafa Pamuk, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademisi Yay.,

Đstanbul, 1995, s.5 ve B.Zakir Avşar, “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Yıl:3, Sayı: 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Ankara, Temmuz-Ağustos 1997, ss.18-79

9 Necip Torumtay, Değişen Stratejiler Odağında Türkiye, Milliyet Yay., Đstanbul, 1996, s.188 10 A. Necdet Pamir, Bakü Ceyhan Boru Hattı: Orta Asya ve Kafkasya’da Bitmeyen Oyun,

ASAM Yayınları, Ankara, 2004, s. 95.

10

kesimi özelliğini taşır. Kuzey Kafkasya’yı elinde bulunduran güç, Güney Kafkasya

üzerinde, kontrol sağlamak için büyük avantaj sağlar. Rusya’da, bu bağlamda; Kuzey

Kafkasya’yı elinde bulundurma gayreti içerisindedir. Hazar Denizi’nden,

Karadeniz’e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, bu mücadelenin jeostratejik hedefi

olagelmiştir. Bölge kendi kaynakları ile kendisini besleyecek ve donatacak

durumdadır.11

2.3. Güney Kafkasya Bölgesinin Yapısı, Önemi ve Kriz / Mücadele Alanları

Kafkas sıra dağlarının güneyinde yaklaşık 37°- 43° Kuzey enlemi ile 41°- 50°

Doğu boylamları arasında kalan ve Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Dağlık

Karabağ ve Nahcivan’ı kapsayan yaklaşık 200.000 km² alanı kaplayan bölge “Güney

Kafkasya” veya Transkafkasya olarak adlandırılmaktadır.12

Güney Kafkasya; Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan Cumhuriyetleri ile

Abhazya, Acara, Dağlık Karabağ, Nahçivan Özerk Cumhuriyetleri ve Güney Osetya

bölgesinden meydana gelmektedir. Güney Kafkasya bölgesinin literatürdeki adı

“Kafkas Ötesidir”. Rusların bu bölgeye verdikleri “Zakavkazya”, Đngilizlerin

kullandıkları “Transcaucasus”, Osmanlı ve Arapların verdikleri “Mavera-i Kafkasya”

adları Güney Kafkasya değil, Kafkas Ötesi anlamındadır.13

11 Paul B. Henze, “Kafkasya’da Çatışma Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek Đçin Öngörüler”, Avrasya

Etüdleri,Cilt1,Đlkbahar 1994, s.66;Đdris Bal, “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3, Sayı 2, (Yaz 1996), ss.97-113; Can Sönmez, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Cilt:3,Sayı:4, Kış 1996, s.20;ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Đstanbul, 1999,s.53

12 SEKĐN -TEKĐN, “Güney Kafkasya ve Gürcistan”,…,s.30 13 Ufuk Tavkul, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Đstanbul, Ötüken Yayınları., 2002, ss.

11-13

11

Kaynak: Avrupa Siyasi Haritası, Atlas Dergisi, , Đstanbul, Aralık 2004.

Harita 2.2.Güney Kafkasya Bölgesi

Bu bölge, Akdeniz dünyasını Orta Asya’ya, bozkır ülkesini de Yakındoğu’ya

bağlamakta, kuzeyde Büyük Kafkaslar, güneyde Türkiye ve Đran, batıda Karadeniz,

doğuda Hazar Denizi ile çevrili olup, 186.100 km²’lik bir alanı

kapsamaktadır.14Güney Kafkasya’da Gürcistan, coğrafi konumu, Azerbaycan

ekonomik potansiyeli, doğal zenginlikleri ve nüfusunun büyüklüğü sebebiyle,

Ermenistan ise Rusya ile kurduğu askeri işbirliği ve bölgede oynadığı “çözülme” rolü

temelinde stratejik önem arz etmektedirler. Güney Kafkasya’nın Karadeniz’e sınırı

olan tek devleti Gürcistan, Orta Asya ülkelerini Batı’ya bağlayan en kısa güzergahı

oluşturması açısından önemli bir coğrafi konuma sahiptir.15

14 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, ss.60-61 15 Sinan Ogan - Kamil Ağacan, “Güney Kafkasya’da Yeniden Baslayan veya Bitmeyen Soguk

Savas”, Stratejik Analiz, Mayıs 2001, Cilt: 2, Sayı 13, s. 27; Revaz Gachechıladze, “Making of the New Georgia: Development Factors – Pluses and Minuses”, Caucasian Regional Studies, Volume 3, Issue 1, 1998.

12

Transkafkasya’da üç etnik kökenden söz edilebilir. Bunlar; Türk soylular, Đndo-

Germenler (Hint-Avrupa) ve Đbero-Kafkas (Yafet) gruplarıdır. Türkler; Azeri

Türkleri, Mesket Türkleri’dir. Đndo-Germenler ise; Ermeni ve Oset’lerden ibarettir.

En büyük ve en karmaşık grubu ise, Đbero-Kafkas (Yafet) ailesi teşkil eder.

Bunlar Gürcü’lerin dahil olduğu Güney (Hartvel-Kartvel) ve Abhazalardır.16

Transkafkasya’nın en kalabalık grupları; Azeri Türkleri, Gürcüler ve Ermeniler’dir.

Tarih boyunca, Transkafkasya’daki etnik grupların nüfusları, dağılımları ve

önemleri değişmiştir.17 Bölgedeki etnik mozaiğin çeşitliliği, kültürel ve sosyal

yönden son derece önemli bir zenginlik oluşturmakla birlikte, bu farklılık, tarih

boyunca, bölge içi ve dışı güçlerin iktidarı ele geçirmek için istismar ettikleri

bölgenin bir zaafı özelliğini de taşımaktadır.18 Bu etnik yapı, Ruslar tarafından

değişik tarihlerde (1864 ve 1944 ) planlı olarak uygulanan pek çok, “Toplu Sürgün”

olayı ile daha da karıştırılmış ve birleşmesi imkânsız bir mozaik haline getirilmiştir.19

Halklar göçe zorlanmış, çoğunluğun içine azınlıklar yerleştirilmiş, azınlıkların

çoğunluğu yönetmesi istenmiş ve bunun gibi gelişmeler yüzünden düşmanlıklar

meydana getirilmiştir.20

16 Kemal Yavuz, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı: Kafkasya”, Ulusal Strateji, Yıl:2, Sayı:12,

Đstanbul, Mayıs-Haziran 200, ss.43-44. 17 DEMĐR , Türk Dış Politikası Perspektifinden…,,ss.70-71 18 DEMĐR , Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.70; YAVUZ, “Orta Asya’nın Batıya Açılan

Kapısı …,s.44 19 YAVUZ, “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı…, s.44 20 Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara,

1997, s.18

13

Kaynak: http://www.envsee.org/southcauc/maps/ethnic.jpg (29.10.2005)

Harita 2.3. Transkafkasya’nın Etno-linguistik Dağılımı

Doğal bir enerji kaynağı olan petrol, 19.yy.’dan itibaren son derece önemli politik

bir güç haline gelmiş, ülkelerin gerek ulusal gerek uluslararası ilişkilerini belirleyen

temel unsurlardan biri olmuştur. Dünya enerji dengelerinde petrolün kritik konumu

ve petrol rezervlerin “dengesiz" dağılımı, petrole istisnai bir ekonomik, stratejik ve

politik önem kazandırmaktadır. Son derece önemli bir enerji kaynağı olan petrole

bağımlılık, yerel petrol kaynaklarına sahip olmayan ve dolayısıyla petrol ithalatçısı

olan ülkelerin, yabancı arz kaynaklarını kontrol etmeye yönelik çeşitli politikalar

geliştirmesine neden olmuştur. Bu nedenle petrol, ülkelerin, hem ulusal politikasının

14

hem de dış politikasının temelini oluşturan; petrole erişilebilirlik noktasında da bir

ulusal güvenlik sorunu şeklinde algılanan, önemli bir güç olmuştur.21

Dünya’nın en zengin petrol rezervleri Orta Doğu, Rusya, Uluslararası Enerji

Ajansı’nın verdiği rakamlara göre, Hazar bölgesinin, ispatlanmış petrol rezervleri 28

milyar varil, doğalgaz rezervleri ise 8 trilyon metre küptür: ( http:// www.eia.org ,

18.06.2004 )

ABD Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre, Hazar havzasında enerji rezervleri şu

şekildedir: Hazar bölgesindeki Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın petrol

rezervlerini 18-34 milyar varildir. Olası rezervler de hesaba katıldığında, bölgenin

260 milyar varil gibi önemli bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Doğalgaz

rezervlerinin ise 16-19 trilyon metre küp (dünya rezervlerinin %11-12’si ) olduğu

tahmin edilmektedir.22 Kafkasya-Hazar-Orta Asya’da bulunmaktadır. Soğuk Savaş

sonrasında, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Doğu Bloku’nda yaşanan çözülme,

SSCB’nin kontrolü altında olan Kafkasya-Hazar-Orta Asya zenginliklerini gözler

önüne sermiş ve bu durum, adı geçen bölgeleri bir anda uluslararası politikanın

merkezi konumuna getirmiştir.

Kafkasya, tarihin en eski çağlarından itibaren, çeşitli milletlerin mücadelelerine

sahne olmuş bir bölgedir. M.Ö. sekizinci yüzyıldan itibaren, Azerbaycan’ın ilk

sakinleri, Orta Asya’dan gelen Saka Türkleridir. Đslam fetihleri başladığı sırada

bölge, Bizans hâkimiyetinde bulunuyordu. 13’üncü yüzyıldaki Moğol istilasına kadar

Kafkaslar; Selçuklu Türklerinin yönetiminde kalmıştır. Bu yüzyıldan itibaren bölge,

önce Hülâgü Đmparatorluğunun ve daha sonra onların devamı olan, Đlhanlı

Devleti’nin bir parçası olmuştur. Bölge, ilhanlılardan sonra, Akkoyunlu ve

21 Nevin Yazıcı, Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu(1926–1955), Ankara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007, s.456

22 Suat Parlar, Barbarlığın Kaynağı Petrol; Anka Yay. Đst. 2003, s. 112

15

Karakoyunlu Türkleri’nin yönetimleri altına girmiştir 23 Kafkasya ve özellikle

Azerbaycan bölgesi, 16. Yüzyıldan itibaren, Osmanlı ve Đran Devletleri’nin

mücadele alanı olmuş ve bu iki devlet arasında sürekli el değiştirmiştir. Rusya’nın

Kafkasya’ya doğrudan ilk inişi, 1720’li yıllarda, Hazar Denizi’nin kuzey kıyılarını ve

Bakü’yü ele geçirmeleriyle olmuştur 24

19’uncu Yüzyılın başlarından itibaren, Rusya, Kafkasya’ya tam olarak

yerleşmeye başlamış;25 böylece Ruslar, Anadolu üzerinden Akdeniz’e, Đran

üzerinden Hint Okyanusu’na ve Hazar Denizi üzerinden Asya’ya gidebilecekleri bir

üs kazanmışlardır.26 Ancak bütün olarak Kafkas halklarının Rus yönetimine karşı

fırsat buldukça başkaldırdıklarını ve Çarlık yönetiminin bu başkaldırıları acımasız

yöntemlerle sindirdiğini de ifade etmek gerekir.27

I. Dünya Savaşı sırasında Rusya’da meydana gelen devrim, Kafkas halklarının

siyasi bağımsızlık elde etme yönünde çeşitli örgütlenmelere yöneldiğini görmekteyiz.

Güney Kafkasya’da Gürcü Menşeviklerin liderliğinde; Gürcü, Ermeni ve

Azeriler’den oluşan, “Maveray-ı Kafkas Komiserliği” Transkafkas Federasyonu, 28

Kasım 1917’de kurulmuştur ancak, bu federasyonun milli kuvvetleri yok gibiydi.28

Transkafkasya’da kurulan bu üç başlı, “Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti”nin istikrarlı

bir devlet olamayacağı kısa sürede anlaşılmış ve Tiflis’te yaptığı son toplantısında

(26 Mayıs 1918) kendisini feshederek, Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti’nin sona

erdiğini ilan etmiştir.29 26 Mayıs 1918’de Gürcüler, 28 Mayıs 1918’de de

Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.30 Osmanlı Devleti bu

23 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.5 24 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.6 25 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.9 26 Savaş Yanar, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, IQ Kültür Sanat ve Yayıncılık,

Đstanbul, 2002., s.46 27 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Đdris Bal, “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri,

Cilt 3, Sayı 2, Yaz–1996, ss. 97-113 28 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.49 29 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını… ,s.14 30 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden….,s.68

16

müstakil devletlerle, Batum’da, 16 Haziran 1918’de ayrı ayrı barış anlaşmaları

imzalamıştır.31 Fakat Birinci Dünya Savaşı müttefikler lehine sonuçlanınca, Osmanlı

Devleti 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalmış ve

Mütarekenin, 11 ve 15’inci maddeleri gereğince, Azerbaycan’daki kuvvetlerini geri

çekmeyi kabullenmiştir. Nitekim Mondros Mütarekesi’nin ardından Đngilizler,

Kafkaslara çıkarma yapmışlar ve bölgeyi işgal etmişlerdir.32 Mart 1920’de,

Kızılordu, Beyaz Orduların mukavemetini kırarak, bütün Kafkasya’yı işgale

başlamış ve 26 Nisan 1920’de, sınırı geçen Kızılordu, Bakü’ye ulaşmıştır. Rusya,

1922 yılında, bölgedeki üç ülkeyi (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan), “SSCB”

çatısı altında,“Güney Kafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” adı ile birleştirmiş;

1936 yılında bu üç cumhuriyet ayrı ayrı Sovyet cumhuriyetlerine dönüştürülerek,

doğrudan SSCB’ne bağlanmıştır. Bu durum, SSCB’nin dağıldığı, 1991 yılına kadar

devam etmiştir.33

SSCB sonrası dönemde Güney Kafkasya’da meydana gelen kriz / mücadele

alanlarını belirleyen unsurları şöyle ifade etmek mümkündür:

1) Etnik ve dinsel bir temel üzerinde patlak veren ulusçu ve ayrılıkçı sorunlar,

2) Globalleşme sürecine bağlı olarak ortaya çıkan petrol-doğalgaz üzerinde

temellenen enerji politikaları,

3) Sovyet mirasından kaynaklanan sorunlar.

31 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.14. ; YANAR, Türk-Rus

Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…, s.50 32 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.14. ; YANAR, Türk-Rus

Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…, s.51 33 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…., s.15. ; YANAR Türk-Rus

Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,, s.52

17

Bu sorunların gerisindeki temel olgular, olumsuz ekonomik durum, siyasal

istikrarsızlıklar, etnik çatışmalar, toplumsal karmaşa ve bölge jeopolitiğinin getirdiği

güç mücadeleleridir.

Transkafkasya ülkelerinden Gürcistan’da, tarihi ve etnik açıdan, Kafkas

halklarına dahil olan Abhaz ve Oset halkları yaşamaktadır. Gürcistan, Abhazya ve

Güney Osetya’da etnik çatışma ve Cevahiti Ermenileri ile de etnik problemlerle karşı

karşıyadır. Yine Transkafkasya ülkelerinden, Azebaycan’ın kuzey bölgelerinde,

tarihi ve etnik açıdan Kafkas halklarına mensup Lezgi, Avar ve Tsahur halkları

yaşamaktadır. Azerbaycan ile bu halklar arasında da etnik problemler mevcuttur.

Dağlık Karabağ ile Azerbaycan’da Laçin koridorunu işgal eden Ermenistan ile

Azerbaycan arasında gerginlik devam etmektedir.

Güney Kafkasya genelinde yaşanılan sorun ve krizlerin genel çerçevesi

çizildiğinde; Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan savaşta, Ermenistan’ın

Rusya ve Đran tarafından, Azerbaycan’ın da Türkiye tarafından desteklenmesi,

ABD’nin bölgedeki devletlerle değişik boyutlarda ittifak halinde olması, ABD’nin

Đran’a, Türkiye’nin Ermenistan’a, Ermenistan’ın Nahçıvan’a ekonomik ambargo

uygulaması, Rusya’nın Çeçenistan’a yardım ettiği iddiasıyla, Gürcistan’a müdahale

etmesi, Gürcistan’ın Abhazya’ya ambargo uygulaması, bölgedeki ülkelerden

hiçbirinin gerçek anlamda demokratik bir şekilde yönetilmemesi, tarihsel rekabetin

büyük ve güçlü olduğu bölgede istikrarın sağlanmasını, sorunların ve krizlerin

atlatılmasını güçleştirdiği görülmektedir.34

34 AYDIN, “Geopolitics of Central Asia and The Caucasus; Contuinity and Change Since The End

of The Cold War”, The Turkish Yearbook of International Realations, Sayı: XXXII 2001, Ankara, 2002, s.211.

18

Tablo 2.1.Transkafkasya’da Kriz ve Mücadele Alanları

Kaynak: Nadir Devlet, “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve

Bölgelerinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden

Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đstanbul, 27–28

Mayıs 2004, s.205

19

2.3.1. Azerbaycan

2.3.1.1. Azerbaycan’ın Ülke Bilgileri

Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1;

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008.

GENEL BĐLGĐLER

Resmi Adı Azerbaycan Cumhuriyeti

Başkenti Bakü

Konum: Güneybatı Asya’da bulunur. Batıda Ermenistan, güneybatıda Türkiye, kuzeybatıda Gürcistan,

güneyde Đran, kuzeyde Rusya Federasyonu ve doğusunda Hazar Denizi bulunmaktadır.

Sınırlarının toplam uzunluğu 3600 km’dir.

Dili Azeri Dili

Para Birimi Manat

Đklimi Kuru ve subtropikal karakterdedir. Kuzey bölgesinde kuru karsal iklim hakimdir.

Yer altı Kaynakları Petrol, doğalgaz, kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barit, alünit, kobalt, arsenik, mermer,

kireç taşı, siyanit, maden tuzu ve kayatuzu

Tarımsal Ürünler Üzüm, pamuk, tütün,çay, sebze ve meyve

Sanayi Dalları Petrol araştırma, sondaj makineları üretimi, petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek, tekstil,

elektronik ve metal işleme

Nüfus (Toplam) 8,120,247 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)

Nüfus Dağılımı (yaşlara göre) 0-14 yaş arası: % 25.4

15-64 yaş arası: % 67.7

65 yaş ve üzeri: % 7 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)

Ortalama yaş Toplam: 27,6 yaş

Erkek: 26 yaş

Kadın: 29,4 yaş (2007)

Nüfus Büyümesi Oranı % 0.688(2007)

Doğum Oranı 17.47 doğum /1,000 nüfusta(2007)

Ölüm Oranı 8.35 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007)

Net Göç Etme Oranı 2.25 göçmen/1,000 nüfusta (2007)

Uyruk Azeri

Etnik Gruplar Azeri % 90.6, % 2.2 Dağistanlı, % 1.8 Rus, % 1.5 Ermeni, % 3.9 diğer.( 1999 sayımı) (CIA-

The Word Factbook Home)

Din % 93.4 Müslüman, % 2.5 Rus Ortadoks, % 2.3 Ermeni Ortadoks, % 1.8 diğer.(1995

ölçümleri) (CIA-The Word Factbook Home)

Dil % 90.3 Azeri, % 2.2 Lazca, % 1.8 Rusca, % 1.5 Ermenice, % 3.3 Diğer, % 1 belirlenmemiş.

(1999 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)

Okur-Yazarlık Oranı 15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı.

Toplam: % 98.8

Erkek: % 99.5

Kadın: % 98.2 (1999 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)

Devlet Yönetimi

Yönetim Şekli Cumhuriyet

Bağımsızlık 30 Ağustos 1991 ( Sovyetler Birliği’nden)

Anayasa 12 Kasım 1995 yılında benimsenmiştir.

Hukuk Sistemi Sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur.

Oy Kullanma yaşı 18 yaş ve üzeri

Yönetim Ülke Başkanı: Đlham Aliyev ( 31 Ekim 2003’den itibaren)

Başbakan: Arthur Rasızade ( 04 Kasım 2003’den itibaren)

20

Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook

Harita 3.1.1. Azerbaycan Siyasi Harita

2.3.1.2.Azerbaycan’ın Kısa Tarihçesi

Azerbaycan’ı,35 Türklerin kendilerine yurt edinmeleri M.Ö. III. yüzyılda Saka

Türkleri ile başlamış, V-VI yüzyıllarda Oğuz Türklerinin bölgeye kitlesel olarak

yerleşmesiyle devam etmiş ve VII. Yüzyılda, Türk Hazar Đmparatorluğu

egemenliğine geçmiştir.36 Tarihin çeşitli dönemlerinde birçok kavimin işgaline

uğrayan bölgeye, XI. yy.dan itibaren Selçuklu Devleti, Türk Şirvanşahlar Devleti,

hakim olmuş; 1220’de ise Moğol istilasına uğramıştır. Sırayla Akkoyunlu,

Karakoyunlu dönemi; Safevi Devleti, Türk Hanlıkları dönemi, Đran-Osman-Rus

mücadeleleri ve 18.yy. ortalarında tekrar bağımsız Türk hanlıkları döneminde37

çeşitli adlarda devlet ve hanlıklar kurarak; 1812 yılına kadar ülke bütünlüğünü

koruyarak gelmişlerdir. Bu tarihte Rusların Azeri hanlıklarını ve Đran’ı işgale

35 Azerbaycan topraklarına eski zamanlarda “Otlar yurdu” denmiştir. 36 ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, ss. 25-26 37 ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, s. 24

21

başlamasıyla Ruslarla Đran arasında 1812 Gülistan ve 1828 Türkmençayı Antlaşması

yapılarak Azerbaycan ikiye bölünmüştür. Azerbaycan’ın yaklaşık 2/3’ünü kapsayan

büyük bir kısmı Đran’ın egemenliği altına girerken, geri kalan kuzey kısmı ise

Rusların işgaline uğramıştır. 28 Mayıs 1918 bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, 27

Nisan 1920 Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş; 5 Aralık 1936’da SSCB’ne bağlı

Cumhuriyet olmuştur. Azerbaycan, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 23 Eylül 1989’da

egemenliğini, 30 Ağustos 1991’de ise bağımsızlığını ilan etmiş ve Eylül 1993’de

BDT’ye katılmıştır.38

2.3.1.3. Azerbaycan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler

Toprak bütünlüğünün küçük, nüfus miktarının azlığına karşılık, geniş enerji

kaynaklarıyla kendini gösteren Azerbaycan’ın, jeopolitik konumu ve jeostratejik

önemi fazlasıyla dikkat çekicidir. Azerbaycan, Hazar Havzası ve Orta Asya’nın

zenginliklerini ihtiva eden bir öneme sahiptir. Bağımsız bir Azerbaycan, Batı’nın

enerji bakımından zengin Hazar Havzası’na ve Orta Asya’ya açılımı için bir koridor

görevi görebilir, boyun eğmiş bir Azerbaycan ise; Orta Asya’nın dış dünyadan tecrit

edilmesine ve yeniden Rusya ile birleşmek üzere baskılara maruz kalmasına yol

açabilir.39

Azerbaycan’ın Asya, Avrupa ve Kafkasya arasında bir geçit noktasında olması,

dış ülkeleri en az Bakü petrolleri kadar ilgilendirmekle beraber; Avrupa-Kafkasya-

Hazar-Orta Asya nakliyat ve ticaret yolu projesi ise Türk dünyasını için önem arz

etmektedir. Bu proje, Asya’yı Avrupa ile birleştiren tarihi “Đpek Yolu”nun modern

şeklini oluşturmaya adaydır. Azerbaycan, bugün, geçmişte olduğu gibi; Rusya ve

Đran etkisine kısmen maruz kalmaktadır.40

38 ‘Azerbaycan Maddesi’, Ana Britannica, Cilt 4 39 Namık Kemal Zeybek, Türk Olmak, Ocak Yay., 1999, Cilt 2, Đstanbul, s. 231 40 Audrey L. Altstadt, “Milli Bilinç Meselesi”, Azerbaycan TKD, Temmuz-Ağustos 2000, s.86

22

2.3.1.4. Azerbaycan’daki Kriz ve Mücadele Alanları

2.3.1.4.1. Dağlık Karabağ Sorunu

Ermeniler, 20.yy başında, “Büyük Ermenistan” hayaline ulaşmak için

örgütlenmeye başlamışlar; Kafkasya ve Doğu Anadolu’da; yaşadıkları topraklar

üzerinde etnik çatışmalara ve ayrılıkçı hareketlere yönelmişlerdir. 1905’te,

Ermeniler ve Azeriler arasında kanlı çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuş,

Çarlık Rusya’nın müdahalesi ile olaylar durulmuştur (1906- 1917). Ancak, 1917

Bolşevik devrimi, bölgede otorite boşluğu yaratmış ve bu ortamda, Kafkas devletleri

bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Ermenistan’ın kurulmasıyla beraber, Ermeniler

hem Anadolu topraklarına hem de Azerbaycan’a ait bölgelere Taşnak çeteleriyle

saldırmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda 1920 yılında Paris Barış Konferansında

Azerbaycan toprağı olarak kabul gören Dağlık Karabağ’da hedef haline gelmiştir.

Kargaşa ortamı devam ederken iç savaşta galip gelen ve Çarlık Rusya’yı yıkan

Bolşevikler Rusya’da iktidara gelmiş ve 1921 yılında yapılan antlaşmayla, Karabağ’a

özerklik verilerek Azerbaycan’a bağlanmasına karar verilmiştir.41

Dağlık Karabağ sorunu, 1987 yılının Ağustos ayında Ermeniler’in, Karabağ’daki

Ermeni nüfusunun çoğunluğunu öne sürerek bölgenin Sovyet Ermenistanı’na

bağlanması için Moskova’ya başvurması üzerine; Ermenistan ve Karabağ’da

bulunan Ermenilerin gösterilere başlamısıyla ortaya çıkmıştır. Şubat 1988’de

Karabağ Ermenileri, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması kararını almış,42 Sovyetler

Birliği Komünist Partisi Merkezi Komitesi’nin, bu kararı geri çevirmesi üzerine;

Ermenilerle, Azeriler arasında çatışma süreci başlamıştır.43

1991’de Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından; 26

Kasım 1992’de; Azerbaycan, Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti’nin özerkliğini

kaldırarak, bölgeyi merkeze bağladığını ilan etmiştir. Dağlık Karabağ Ermenileri ise

bu durumu 10 Aralık 1992’de halk oylamasıyla bağımsızlık kararı alarak protesto

etmişler; BDT’ye Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti adıyla girmeye çalışmışlar,

41 Araz Aslanlı, “ Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu ” Azerbaycan Dosyası, Editör: Ümit

Özdağ Ankara, Asam Yay., 2001, ss. 393-394 42 Đsmayıl Veliyev, Dünya Susar, Tarih Susmaz, Gençlik Neşriyatı, Bakü 1994 s. 228 43 Cemalettin Taşkıran, Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, 1995 s.125

23

ancak bu girişimleri kabul edilmemiştir. Fakat Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti

içindeki Ermeni olmayan nüfusu karşı baskı ve ayrımcılık yaparak bölgeden göç

etmelerini sağlamışlardır. 1992 yılında Rus birliklerinin bölgeden çekilmesiyle ve

Azerbaycan Türklerine karşı yapılan baskıların artması üzerine; Azerbaycan bölgeye

müdahale etmiştir. Yaşanan ufak çaplı çatışmalar Ermenistan’ın da bölgeye

girmesiyle savaşa dönüşmüş, Rusya’nın desteğini alan Ermeniler, 1993 – 1994

yıllarında Dağlık Karabağ ve çevresini ele geçirmişlerdir.

Dağlık Karabağ sorunu, SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ve bölge

açısından önemli sonuçlara sebep olmuş bir gelişmedir. Azerbaycan ve Ermenistan

arasında tarihe dayanan ve Sovyetler döneminde zorunlu olarak askıya alınan sorun,

büyük bir patlama yaratarak savaşa dönüşmüştür. Eski Sovyet sınırları içinde

bulunmakla birlikte konu, çok farklı nedenlerle dünya kamuoyuna yansımıştır.

Basına yansıyan belli başlı konular şöyledir: bölgenin zengin petrol kaynakları ve

başta petrol olmak üzere birçok doğal kaynağın geçişine olanak tanıması, yeni

bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerle iletişimde köprü olması, diasporadaki

Ermenilerin yoğun lobi faaliyetleri, Türkiye, Đran ve Rusya gibi bölge devletlerinin

yoğun rekabetleri, ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi büyük güçlerin ekonomik

beklentileri. Dağlık Karabağ bölgesi, Azerbaycan açısından ele aldığımızda, bölge,

hem Ermenistan’ı hem de Đran’ı kontrol edebilecek bir konumdadır. Ayrıca asırlardır

Türk yurdu olarak kabul görmüş, tarihsel bağlar ve psikolojik unsurlar

barındırmaktadır. Ermeniler içinse, bölgenin, stratejik konumunun yanı sıra, tarihten

gelen “Büyük Ermenistan” hayalinin bir ayağını oluşturmaktadır. Ayrıca bölgede

yaşayan nüfusunun büyük çoğunluğunun Ermeni olması bağları güçlendirmekte;

Ermenistan kendisini Dağlık Karabağ Ermenilerinin koruyucusu olarak görmektedir.

Türkiye Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’ın yanında yer almış ve sorunun

toprak bütünlüğü çerçevesinde, Azerbaycan lehine çözülmesi ve Ermenistan’ın işgal

ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi yönünde politikalar benimsemiştir. Bu

sorunlara bağlı olarak Ermenistan ile diplomatik ilişkilerini dondurmuş ve bu ülkeye

karşı ambargo uygulama yolunu seçmiştir.44

44 http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/: Dış Đşleri Bakanlığı Bilgi Notları, Ankara 2002.

24

2.3.1.4.2.Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti

Nahçıvan Hanlığı, 1829 yılında, Đran tarafından, Rusya’ya bırakılmış,

Türkmençay Antlaşması’ndan sonra, Đran’dan göçmen olarak getirilen 70 bin

Ermeni’nin bir kısmı, Türklere karşı nüfus çoğunluğunu sağlamak için Ruslar

tarafından, Nahçıvan’a yerleştirilmiştir.45 1834’de, Hanlık arazisinde, 30.323 Ermeni

bulunuyordu. 1886’da, Nahçıvan şehrinin nüfusu, 7.433 olup, bunun 4.512’si

Müslüman (%60.7), 2376’sı Ermeni (%31.9) idi. Nahçıvan’ın nüfusunda, Türkler

hep çoğunlukta olmuştur.46 1917 Bolşevik Devriminden sonra Nahçıvan,

Azerbaycan’a bağlı, özerk bir cumhuriyet haline getirilmiş, fakat Nahçıvan ile bağlı

bulunduğu Azerbaycan arasında, toprak bağı bırakılmamış, ikisini birbirine bağlayan

Zengezur bölgesi Ermenistan’a verilmiştir. Kazım Karabekir Paşa’nın, Doğu

harekâtını müteakip, Ermenilerle imzalanan, “Gümrü Anlaşması” (3 Aralık 1920) ile

Nahçıvan geçici bir süre Türkiye’nin himayesine bırakılmıştır.47 Nahçıvan, Türkiye

ile SSCB arasında imzalanan, “Moskova Anlaşması” ile (16 Mart 1921)

Azerbaycan’a bağlı özerk cumhuriyet statüsüne kavuşturulmuştur. Bu statü; 12 Ekim

1921’de, Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın taraf olduğu, “Kars

Anlaşması” ile pekiştirilmiştir.48

Nahçıvan, iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Azerbaycan’a bağlı özerk bir

cumhuriyettir. 557.000 nüfusa sahip cumhuriyetin altı reyonu (ili) bulunmaktadır.

Nahçivan’da yaşayan Azeri halkı içindeki iki etnik gruptan Lezgiler, ülkenin

kuzeyinde, buna karşılık Lezgileri Ruslaşmış Azeri, kendilerini ise gerçek Azeri

olarak gören Talışlar ise güneyde yaşamaktadırlar. Đran’ın etkisinde kalarak Đran

yanlısı olan Talışlar, 1992 yılında bağımsız bir devlet kurmak istemişlerdir. Türkiye

ile 12 km. lik bir sınıra sahip olan Nahçıvan’ın, Azerbaycan’la kara irtibatı

bulunmamaktadır.

45 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…,s.67. 46 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.67. 47 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını…, s.67. 48 PAMUK, Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını… , s.68.

25

2.3.2.Gürcistan

2.3.2.1. Gürcistan’ın Ülke Bilgileri

GENEL BĐLGĐLER

Resmi Adı Gürcistan

Başkenti Tiflis

Konum: Güneybatı Asya’da bulunur. Güneyinde Türkiye ve Ermenistan, Doğusunda Azerbaycan, Batısında Karadeniz,

Kuzeyinde Rusya Federasyonu yer almaktadır. Yüzölçümü 69.700 km karedir.

Dili Gürcüce

Para Birimi Lari (GEL)

Đklimi Karadeniz sahili ve Rion havzasında ılık, nemli ve yarı tropik bir iklim hüküm sürmektedir. Doğu Gürcistan’da

daha karasal bir iklim hüküm sürmektedir. Kışları soğuk, yazları ise kuru ve sıcaktır.

Yer altı Kaynakları Manganez, bakır, çelik, demir, çinko, kömür, petrol

Tarımsal Ürünler Üzüm, narenciye, çay, fındık, sebze, patates, çiftlik hayvanları.

Sanayi Dalları Metal Đşletme, uçak üretimi, elektrik teçhizatı, takım tezgahları, kimyasal maddeler, kereste, şarap üretimi.

Nüfus 4,646,003 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)

0-14 yaş arası: % 16.7

15-64 yaş arası: % 66.6

65 yaş ve üzeri: % 16.7 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)

Ortalama yaş

toplam: 38 yaş

erkek: 35.5 yaş

kadın: 40.4 yaş (2007)

Nüfus Büyümesi Oranı % -0.329(2007)

Doğum Oranı 10.54 doğum /1,000 nüfusta (2007)

Ölüm Oranı 9.37 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007)

Net Göç Etme Oranı -4.36 göç(s)/1,000 nüfusta (2008)

Uyruk Gürcü

Etnik Gruplar Gürcü % 83.8, Azeri % 6.5, Ermeni %5.7, Rus % 1.5, diğer % 2.5 (2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)

Din Ortadoks Hristiyan %83.8, Müslüman %9.9, Gregoryen Ermeni % 3.9, Katolik Hristiyan %0.8, diğer % 0.8, dini

olmayan %0.7(2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)

Dil Gürcüce %71, Rusca %9, Ermeni %7, Azerice %6, diğer %7(2002 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)

Okur-Yazarlık Oranı 15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı.

Toplam: % 100

Erkek: % 100

Kadın: % 100 (2004 ölçümü) (CIA-The Word Factbook Home)

Devlet Yönetimi

Yönetim Şekli Cumhuriyet

Bağımsızlık 09 Nisan 1991( Sovyetler Birliği’nden)

Anayasa 24 Ağustos 1995 yılında benimsenmiştir.

Hukuk Sistemi Sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur.

Oy Kullanma yaşı 18 yaş ve üzeri

Ülke Başkanı: Mikheil Saakashvili (25 Ocak 2004’den itibaren) Yönetim

Başbakan: Lado Gurgenidze (19 Kasım 2007’den itibaren)

Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1;

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008.

26

Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook

Harita 3.2.1. Gürcistan Siyasi Haritası

2.3.2.2. Gürcistan’ın Kısa Tarihçesi

M.Ö. 1’inci bin yılın başlarında Asur ve daha sonra Urartu tutanaklarında

bugünkü Gürcülerin ataları olan halklardan söz edilmektedir. M.Ö.7’nci yüzyılda

Kimmer’lerin Anadolu’yu istilası birçok kavimin, Gürcistan’a göç etmesine neden

olmuştur. Sonraki üç yüzyıl boyunca, Gürcistan, Bizans ve Đran Đmparatorlukları

arasında çıkan anlaşmazlıklara sahne olmuştur. Gürcistan Devleti’nin en güçlü ve

parlak dönemi Kraliçe Tamara’nın hüküm sürmüş olduğu 11’nci ve 13’ncü

yüzyıllardır. Gürcistan, bu dönemde bir Kafkas Birliği Đmparatorluğu haline

gelmiştir. Türklerin, 1453’de Đstanbul’u almasıyla Gürcistan’ın batılı Hıristiyanlarla

bütün bağları kopmuş; 1578’de ise Transkafkasya ve Tiflis, Osmanlı

Đmparataorluğu’nun hâkimiyetine girmiştir. 1722’de, Safevi Hanedanı’nın

çökmesiyle, Gürcistan tekrar Osmanlı hâkimiyetine girmiş; 1783’de Rusya,

27

Gürcistan’ın bağımsızlığını garanti altına almıştır. Uzun süre Osmanlı yönetiminde

kalmış olan Güneybatı Gürcistan, Poti ve Batum Limanları, 1877–1878 Osmanlı-Rus

savaşıyla son bulan çeşitli çarpışmalarla Rusya’nın denetimine geçmiştir. Rusya’daki

1905 ayaklanması Gürcistan’da karışıklıklara neden olmuş; Gürcistan, 26 Mayıs

1918’de bağımsızlığını ilan ederek; Almanya himayesine sığınmıştır. Gürcistan’ın

da dahil olduğu Transkafkasya Federal Cumhuriyeti, 1936’da dağıtılmış ve

Gürcistan, SSCB’nin bir üyesi olmuştur. Gürcistan, 9 Nisan 1991’de SSCB’nin sona

ermesiyle bağımsızlığını ilan etmiş ve 1993’te BDT’ye üye olmuştur.49

2.3.2.3. Gürcistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler

Gürcistan’ın, sahip olduğu etnik ve kültürel farklılıklar, bölgesindeki devletlerle

ilişkilerini belirlemiştir. Gürcistan’ın, Türkiye sınırında Müslüman Gürcülerin

yaşadığı Acarya yer almaktadır. Bu durum, Türkiye-Gürcistan ilişkilerine olumlu

yansımakla beraber; Gürcistan’ın, yerel yönetimi ile merkezi yönetimi arasında kimi

zaman gerginliklere neden olmaktadır. Gürcistan’ın, Ermenistan sınırında bulunan

“Jvakheti”, Ermeni nüfusun, Dağıstan’a yakın “Kakheti” de ise, Dağıstanlı nüfusun

ağırlıkta olduğu bölgelerdir.50

Gürcistan, bağımsızlığını kazandıktan sonra karşılaştığı bütün sorunlarda, Rusya

Federasyonu’nun olumsuz etkisini hissetmektedir. Gürcistan’da Cumhurbaşkanı

Gamsahurdia zamanında yürütülen aşırı milliyetçi ve Rusya karşıtı politikalar,

Rusya’nın Gürcistan’ın içişlerine doğrudan veya dolaylı bir şekilde müdahale

etmesine zemin hazırlamıştır. BDT üyeliğine önceleri soğuk bakan Gürcistan, daha

sonra, Abhazya’da Gürcü kuvvetlerinin yenilmesi, Batı Gürcistan’da Gamsahurdia

taraftarlarının ayaklanmaları ve otorite boşluğundan istifadeye çalışan organize suç

gruplarının faaliyetleri nedeniyle bu politikasını değiştirmek zorunda kalarak

BDT’ye katılmış ve Rusya Federasyonu ile ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu 49 Compact Disk Recordable (CD-R74), 650 MB, TDK Recording Media Europe S.A., Luxemburg 50 Jean Radvanyi, “La Maison Caucasienne, fondement d’une recomposition regionale?”, Notes et

etudes documentaires, No:5040-41, 1996, s.32

28

bağlamda, BDT üyeliği ve Rusya Federasyonu ile askeri işbirliği, ülkenin toprak

bütünlüğünün korunması ve güvenliğinin sağlanması için Şevardnadze tarafından

çaresizlik içinde kabullenilen bir durum olarak değerlendirilmiştir.

Güney Osetya ve Abhazya, bağımsızlık ve Rusya Federasyonu ile birleşme

arzusunda olup, halen her iki bölgede de Rus birliklerinden oluşan BDT Barış Gücü

bulunmaktadır. Acaristan, giderek merkezi yönetimden uzaklaşmıştı, fakat yeni

cumhurbaşkanı ile bu sorun çözülmüş ve Acaristan’ın eski lideri Rusya’ya

kaçtmıştır, ülkenin güneyinde yerleşik Ermeni azınlık ise, hükümet otoritesi dışında

faaliyet göstermektedir.

Diğer Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri’nde olduğu gibi Gürcistan da Merkezi

Sovyet Devleti’nin dağılmasının sonuçlarından olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu

durumun aşılması için; Gürcistan Hükümeti, hızlı ve büyük çaplı özelleştirme ile

yabancı sermayenin ülkeye getirilmesinin yararına inanmaktadır.51

Gürcistan, 31 Mart 1991’de yapılan referandum sonucunda, halkın %93’ünün

bağımsızlık yönünde oy kullanmasıyla,52 SSCB içinde Baltık ülkelerinden sonra

bağımsızlığını kazanan ilk ülke olmuştur.53

31 Ağustos 1995’de Başbakan Tansu Çiller, Tiflis’e bir günlük çalışma

ziyaretinde bulunmuştur. Bu ziyaret de, tesadüfî olarak, 29 Ağustos’da

Şevardnadze’ye karşı yapılan suikast girişiminin akabinde gerçekleşmiştir. 4 Nisan

1996’da Şevardnadze, Türkiye’ye gelmiştir. Kuşkusuz her ziyarette bölgesel sorunlar

ele alınmış ve bu konuda fikir alışverişinde bulunulmuştur. 14 Temmuz 1997’de

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Gürcistan’a bir ziyarette bulunmuş ve bu ziyaret

sırasında da on bir antlaşma imzalanmıştır. Bir yıl sonra, Mart 1998’de Başbakan

51 “Gürcistan Özel Sayısı”, Avrasya Dosyası, Temmuz 98/1, Pan Matbaacılık, TĐKA , Ankara,

1998 52 Daniel Veret, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces massivement porur

l’independance”, Le Monde, 3 April 1991. 53 Le Monde, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces …, 11April 1991

29

Mesut Yılmaz, Tiflis’e gitmiş; Şevardnadze’de 26–27 Şubat 1999 tarihleri arasında

Türkiye’ye gelmiştir. Bu ziyaret sırasında, Türkiye, Şevardnadze’nin öncülüğünü

yaptığı “Kafkasya’da Barış Girişimi”ne ve Gürcistan’ın karşılaştığı ihtilafların,

ülkenin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği içinde çözümlenmesi yönünde destek

verdiğini açıklamıştır.54 Gürcistan Anayasası, 17 Ekim 1995’de kabul edilmiş ve

Başkanlık sisteminin uygulandığı parlamenter demokratik idareye kavuşmuştur.55

Gürcistan, Kafkas ülkeleri içinde sanayisi gelişmekte olan, bir tarım ülkesidir.

Başlıca maden kaynakları arasında manganez, kömür, petrol ve doğal gaz

belirtilebilir. Dünyadaki manganez rezervlerinin önemli bir bölümü Gürcistan’dadır.

Ülkede turizm potansiyeli yüksektir. Karadeniz kıyıları ve termal kaynakların

bulunduğu alanlar ile Kafkas dağları bu bakımdan önemli merkezleri oluşturur.

Gerek, Batı için çok önemli olan ve Avrupa Đmar ve Kalkınma Bankası tarafından

finanse edilen, 5 milyar dolar değerindeki tarihi “Đpek Yolu’nun canlandırılması

Projesi”, gerek, kara ve demiryolu ağlarıyla bağlandığı coğrafi konum, Gürcistan’ı

kilit ülke haline getirmektedir.56 Abhazya ve Güney Osetya’daki sivil ihtilaflar ve

Acaristan ve Cavahet’deki istikrarsızlık potansiyeli, Gürcistan’da serbest piyasa

sistemine geçişle birlikte meydana gelen ekonomik sorunları daha ağırlaştırmıştır.57

Rusya, “Hayati Stratejik Menfaatleri”ni öne sürerek, silahlı kuvvetlerini

Gürcistan’dan çekmemekte, deniz üslerini ve askeri tesislerini terk etmek konusunda

isteksiz davranmaktadır. Bu mücadeleler yolunda şekillenen Gürcistan Ordusu,

ülkede bulunan eski Sovyet silah ve malzemelerine el koyarak teçhiz etmeye

çalışmışlardır. Gürcistan ordusunun kurulmasında, ABD, önemli rol oynamakla

beraber, ülkede bulunan eski Sovyet silah ve malzemeleri de kullanılmıştır.

Gürcistan, ABD’nin yürüttüğü Yabancı Askeri Finansman (FMF) ve Uluslararası

54 Dışişleri Bakanlığı Basın Açıklamaları, “Türkiye-Gürcistan Ortak Bildirisi”, 26 Şubat 1999. 55 http://foreigntrade.gov.tr./pazaragiris/ulkeler/gur/gur-rap-dig-yi2.doc, 2003 56 Kamil Ağacan, “Gürcistan’a Yönelik Artan Rus Baskıları ve Türkiye”, Stratejik Analiz, Cilt:1,

Sayı: 4, s.30 57 Centre for European Policy Studies (CEPS), “Kafkasya Đçin Bir Đstikrar Paktı”, CEPS

Working Document No. 152, Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, “Kafkas Ekonomilerinin Geçmişleri”, s.58; http://www.ccps.be, 2007

30

Askeri Eğitim ve Talim programlarından yararlanmaktadır. FMF programı

Gürcistan’ın, ABD askeri araçlarını satın alabilmesini kolaylaştırmış; bu program

çerçevesinde, 2001 yılında Gürcistan’a 10 UH1H savaş helikopteri verilmiştir.58

SSCB’nin çöküşünün ardından söz konusu coğrafyada global ya da bölgesel

güçler arasında rekabet yaşanmakta; iki kutuplu uluslararası sistemin yansıması olan

bu rekabet, ABD ve Rusya arasında daha yoğun sürmektedir. Başlıca rekabet

alanlarından birisini Kafkasya oluşturmaktadır. Bölgedeki üç cumhuriyetten biri

olan; Ermenistan, stratejik tercihini Rusya’dan yana kullanmış; Azerbaycan ve

Gürcistan ise Batı ile bütünleşmeyi başlıca stratejik hedef olarak benimsemiştir.

Ağırlıklı olarak 1996’da başlayan ABD-Gürcü ilişkileri, Gürcistan’ın jeopolitik

konumu ve Batı’yla bütünleşme stratejisi sebebiyle müttefik düzeyine ulaşmış,

günümüzde ise; ABD-Gürcistan ilişkileri çok yönlü olarak gelişmeye devam

etmektedir.

2.3.2.4. Gürcistan’ın Kriz ve Mücadele Alanları

2.3.2.4.1. Abhazya Özerk Cumhuriyeti

Gürcistan’ın özerk bölgelerinden biri olan Abhazya, Karadeniz’in doğu

kıyısında, 240 km’lik sahil şeridi boyunca uzanmaktadır. Kuzeyinde Rusya

Federasyonu, güneyinde ise Gürcistan’ın Svanetya ve Megrelya bölgeleri yer alır.59

Abhazlar, Kafkasya’nın en eski yerli halklarından biridir.60 Bir bölümü Hıristiyan,

bir bölümü ise Sünni Müslüman’dır.61 4.yy ve 10.yy arasında çizilmiş haritalarda,

Gürcistan'ın coğrafyasını da kapsamak üzere bu bölge Abhazya62 Yönetim Bölgesi

58 David Darchiashvili, “Georgia Courts NATO, Strives for Defense Overhoul”,

http:/www.euasianet.org/, 26 Temmuz 2000. 59 Murat PAPSU, “Abhazya Canlar Ülkesi”, Atlas, Sayı 132 (Mart 2004),ss. 90 -92 60 Hakan KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, Đstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2006,

s.81 61 PAPSU, “Abhazya Canlar…, s.91 62 Dede Korkut destanlarında Abhazya'dan bahsedilirken "Kanı Abhaz" yani "Abhaz Hanlığı" tabiri

kullanılmaktadır.Bkz: ://www.abhazya.org/duyuru2.htm, 2006

31

olarak adlandırılmaktadır. Abhazlar, tarihsel süreç içinde Gürcülerle birlikte zaman

zaman ortak yönetim kurmuşlardır.

1917’de Çarlık rejiminin yıkılması ile Abhazya bağımsızlığına kavuşmuş,

Abhazlar, Kuzey Kafkasya halkları ile birleşme çabalarına girmişler ve Abhaz Halk

Kongresi, 11 Mayıs 1918’de kurulan Kuzey Kafkasya Dağı Cumhuriyeti’ne (Birlesik

Kafkasya Cumhuriyeti’ne) katılma kararı almıştır. Gürcistan ise bağımsız bir devlet

kurmuş ve Alman himayesine girmiştir. Gürcistan bu dönemde Rusya’da yaşanan iç

savaştan yararlanarak Haziran 1918’de Abhaz topraklarına girmiş, ancak I. Dünya

Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesi sonrasında Đngiltere, Gürcistan’ı işgal etmiştir.

Müttefikler, 1920’de Gürcistan’ın bağımsızlığını tanımış, 31 Mart 1921’de de

Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Abhazya, bundan altı ay sonra

Gürcistan’la özel birlik anlaşması imzalamak zorunda kalmıştır. 1922’de Gürcistan,

Azerbaycan ve Ermenistan’dan oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Federal

Cumhuriyeti kurulurken Abhazya’ya birlik cumhuriyeti statüsü verilmiştir.63 Ancak

Stalin iktidarı döneminde Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin statüsü

düşürülmüş ve özerk cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlanmıştır. Bundan sonra

Gürcüleştirme politikasına hız verilmiş ve Abhazya’da, Gürcü nüfus hızla artmış;

Gürcü nüfus oranı, 1886 yılında %6 iken; 1959’da %39’a çıkmış, 1980’lerde ise

%45’e ulaşmıştır.64

Abhazya'nın egemenlik haklarının kısıtlanması, halkın ulusal bilinci üzerinde

olumsuz bir etki yaratmış; Abhazya’nın Gürcistan’a bağlanmasına tepki olarak halk,

8–26 Şubat 1931’de gösteriler düzenlemişler ve Sovyet egemenliği koşullarında

haklarının korunmasını istemişlerdir.65

5 Aralık 1936’da Gürcistan’ın, 15 Sovyet Cumhuriyetinden biri olmasıyla

beraber, Abhazya’da “Gürcüleştirme” politikası artmış; bölgeye, Gürcü göçü

gerçekleştirilirken; Abhaz dili, alfabesi, yer adları değiştirilmeye çalışılmış ve 63 PAPSU, “Abhazya Canlar…”, ss.112-116 64 PAPSU, “Abhazya Canlar…, ss.114-115 65 ARDZINBA, “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”,

32

Abhazlar’a devlet yönetiminde yer verilmemiştir.66 Bu gelişmelerin sonucunda;

Abhazyalılar, Gürcistan'ın bünyesinden çıkma talebiyle 1957, 1964, 1967, 1978

yıllarında kitlesel gösteriler ve mitingler gerçekleştirmişlerdir.67 Bu durum, Rusya ve

Gürcistan’ın, Abhaz halkına; Abhaz dilinde yayın yapma, Abhaz televizyonu ve

üniversitesinin kurulması, mali destek sağlanması ve daha fazla iş imkanın

yaratılması şeklinde haklar tanımışlarsa da Abhaz halkı, bağımsızlık talebinden

vazgeçmemiştir.68

Abhazlar, 1988’de düzenlenen 19. SSCB Komünist Partisi Birleşik

Konferansı’nda; Gürcü yönetimine dair şikâyetlerini bir mektupla sunmuşlardır. 19

Mart 1989’da ise, Abhazya’nın bağımsız bir Cumhuriyet olması gerektiğini ifade

eden ve 30 bin Abhazyalı’nın imzaladığı bir mektubu açıklamışlardır. Bunun üzerine

Gürcüler bir gösteri düzenlemiş, Sovyet askerleri 19 silahsız Gürcü göstericiyi

öldürmüştür. Gürcüler, Abhaz Üniversitesi’nin Gürcü bölümünü Tiflis Devlet

Üniversitesi’ne bağlamaya çalışınca yine katliamlar meydana gelmiştir. 25–26

Ağustos 1989’da Kuzey Kafkas halkları, Sohum’da bir araya gelerek Birinci Kafkas

Dağlı Halkları Kongresi’ni toplamışlar; kongrede, Gürcü yönetimi protesto edilmiş;

Abhaz halkıyla, dayanışma içinde hareket edileceği ilan edilmiştir.69

Abhaz Yüksek Sovyeti, 1990’da aldığı bir karar ile bağımsızlığını ilan etmiş ve

Abhazya’nın birlik cumhuriyeti olduğunu (1921’de Gürcistan’a bağlanmadan önceki

statüsü uyarınca) açıklamıştır. Ancak Gürcistan parlamentosu bunu tanımamıştır.

Aralık 1990’da Abhaz Yüksek Sovyeti, Vladislav Ardzinba’yı başkan seçmiş, 1991

yılında seçimler yapılmış ve Abhaz parlamentosu çalışmalarına başlamıştır. 1992

Şubat ayında Gürcistan yönetimi 1978 tarihli Sovyet Anayasasını lağvettiğini ve

1921 tarihli Gürcistan Anayasası’nın geçerli olduğunu ilan etmiştir.70

66 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s 65 67 ARDZINBA, “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri” 68 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s. 111 69 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 69 70 http://www.kapba.de/AbhazyaGenel.html, 2006

33

Abhaz Parlamentosu, 23 Temmuz 1992’de aldığı bir karar ile Abhazya’nın

Gürcistan’ın bir parçası olduğunu kabul eden 1978 Anayasasını yürürlükten

kaldırmış ve Abhaz halkının kendi toprakları üzerinde kendi geleceğini belirleme

hakkına sahip ve egemen olduğunu vurgulayan ve Abhazya’nın, SSCB içinde ayrı

bir birlik cumhuriyeti olduğunu ifade eden 1925 Anayasasını yürürlüğe koymuştur.71

Rusya, Abhazya-Gürcistan anlaşmazlığında; Abhazları destekleyerek; Gürcistan

üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır. Rusya, 1992 yılında Kırım’ın Rusya

Federasyonu’nun değil Ukrayna’nın bir parçası olduğunu tanımış ve Karadeniz’de

Kırım kıyılarını kaybetmiştir. Bu durumun, Rusya’nın Karadeniz’de askeri güç

oluşturacak deniz üsleri ve ticari limanların oluşturması güçleştirmiştir. Gürcistan’ın,

Karadeniz kıyısında uzun bir sahil şeridine sahip olması Rusya’nın, Karadeniz

üzerindeki çıkarlarını gerçekleştirmek için Gürcistan’a yönelmesine sebep olmuş; bu

dönemde, Gürcistan’ın ekonomik ve etnik sorunlar içerisinde zayıf ve istikrarsız bir

durumda olması Rus politikasına zemin hazırlamıştır. Rusya’nın Abhazya’nın

bağımsızlığını desteklemesine karşılık, Abhaz topraklarında Rus ordusuna üs

verilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştır.72

Abhazya’nın 1925 Anayasasını yürürlüğe koyması ve bağımsızlığını ilan

etmesinden sonra, Gürcistan, çeşitli bahanelerle Abhazya topraklarına girmiş ve

karışıklık çıkarmıştır.73 Meydana gelen çatışmalar boyunca başta Çeçenler olmak

üzere Kuzey Kafkasya halkları Abhazya’nın yanında yer almışlar; Rusya’da zaman

zaman Abhazlara destek vermiştir. Ayrıca çatışmalarda Rus istihbarat Teşkilatı

tarafından organize edilen Çeçen-Đngus-Oset ve Rus Kazaklarından oluşan paralı

askerler, Abhazya tarafında savaşmışlardır. Abhazya, birkaç hafta içinde hemen

hemen Gürcistan’ın tüm Batı kesimini kontrol altına almış, bunun üzerine Gürcistan,

Rusya ile görüşmelere başlamış ve Rus askeri üslerinin kurulmasını kabul etmiştir.

Bu gelişme üzerine, Abhaz birlikleri Rus barış gücü koruması altında Abhaz

topraklarına çekilmişlerdir.74

71 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.113 72 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.69 73 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, ss.111-113 74 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 70-71

34

Ancak Gürcistan’ın etnik yapısının karışıklığı ve zayıf otoritesi neticesinde

çatışmalar devam etmiştir. 1993 yazında çatışmaların yoğunlaşması üzerine

Rusya’nın bakısı ile önce Moskova daha sonra Soçi’de ateşkes görüşmeleri yapılmış,

27 Temmuz 1993 tarihinde Abhazya ve Gürcistan arasında ateşkes anlaşması

imzalanmıştır. Bu Anlaşmayla, Gürcü birlikleri Abhazya’dan çekilmesi, tarafların

silahsızlandırılması ve meşru hükümetin Abhazya’ya dönmesi kararlaştırılmış; Rusya

Anlaşmanın garantörü olarak bölgede önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak, Anlaşma

Gürcistan’daki Sevardnadze’ye muhalif grupları rahatsız etmiş, iç savaş olarak

nitelenebilecek çatışmalara sebep olmuştur. Abhazlar, Gürcü kontrolündeki Sohum

ve Oçamçira’yı geri alarak Çeçenlerin çatıştığı Kodor bölgesi hariç, Abhazya’nın

tamamını kontrol altına almışlardır.75 Abhazların bu girişimleri ve Gürcülerin geri

çekilme konusundaki isteksizlikleri çatışmaları yeniden başlatmış; Rusya ise tarafları

ateşkese uyma çağrısı yapmışsa da çatışmalar devam etmiştir. Sorunun BM’ye intikal

etmesi ile taraflar Aralık 1993’te Cenevre’de görüşmelere başlamışlar, BM’den bir

heyet bölgede incelemede bulunmuş ve 1 Aralık 1993’te bir protokol, 13 Ocak 1994

tarihinde de nihai anlaşma imzalanmıştır.76 Anlaşmaya göre, 250 bin Gürcü

mültecinin Abhazya’ya dönmesine karar verilmiştir. Đnguri Nehri bölgesinde bir

tampon bölge oluşturulmuş, Birleşmiş Milletler Gürcistan Gözlemci Heyeti

(UNOMIG) barışı korumak için Sohumi’ye yerleştirilmiştir. Tarafların talebi üzerine

Haziran 1994’te, tampon bölgeye 25 bin kişilik BDT Barış Gücü Askeri

yerleştirilmiştir (Güç sadece Rus askerlerinden oluşmaktadır).77

Abhazya Parlamentosu, 1994 yılında yeni bir anayasa kabul etmiş ve Abhazya

Cumhuriyeti’ni kurduğunu ilan etmiş, Gürcistan, Rus baskıları neticesinde BDT’ye

üye olmuştur. Rusya, Çeçenistan olayları çerçevesinde Abhazya’nın Kodor vadisinde

Çeçen silahlı güçlerinin konuşlandığını öne sürerek, Abhazya’ya ambargo

uygulamaya başlamıştır. Rusya, Aralık 2005’ten itibaren ambargo şartlarını

75 Mithat Çelikpala, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya:Sosyal, Siyasal Yapı ve Etnik

Çatışmalar, Derleyen: Ali Ahmetbeyoğlu , Đstanbul ,Tarih ve Tabiat Vakfı Yay., 2006,ss.115-116

76 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.117 77 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…, s. 88

35

ağırlaştırmış ve bölgenin dış dünyayla tüm bağları kesilmiştir. Bunun sonucunda

Abhazlar, Gürcistan ile eşit haklara sahip olacakları bir konfederasyon

oluşturulmasını dile getirmiş, ancak bu görüş de kabul görmemiştir.78

Abhazya sorunu, Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin bağımsız olmak istemesinden

ve bunu Gürcistan’ın kabul etmemesinden kaynaklanmaktadır. Rusya’nın Karadeniz

ve Kafkasya’ya yönelik jeo-stratejik politikası, Abhazya sorununu kritik bir noktaya

taşımaktadır. Son dönemlerde, artan Gürcistan-ABD yakınlaşması, ABD-Rusya

arasında Karadeniz-Kafkasya hattı üzerinde gerçekleşen rekabetin sonucudur.

2.3.2.4.2. Acaristan Özerk Cumhuriyeti

Acaristan, Ahıska kuzeyindeki Suram dağları ile Karadeniz arasında kalan ve

özerk cumhuriyeti statüsüne sahip olan bölgedir. Bu bölgenin merkezi sahil şehri

Batum olup, yüzölçümü 2 900 km² ve nüfusu 400 000 civarındadır.79

Gürcistan içerisinde bulunan diğer iki özerk bölgeden farklı olarak Acaristan’ın

özerkliği, tarihsel, kültürel ve dinsel nedenlere dayanmaktadır. Yaklaşık üç yüz sene

Osmanlı hakimiyeti altında kalan Acaristan halkı Müslüman olmuştur. 16 Mart 1921

Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşmasıyla Batum Gürcistan’a bırakılmış, ancak

şart olarak Müslüman Acara toplumunun dini gereklerini rahat yerine getirebilmeleri

ve isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimini kurma olanağına sahip olmaları

için, bölgeye Özerk Cumhuriyet statüsü verilmiştir.80 Milliyet olarak Gürcü olan

Acaristan halkı, SSCB sonrasında, Abhazya ve Güney Osetya gibi bağımsızlık

arayışına girmemiş, ancak, bölgenin lideri olan Aslan Abaşidze Rusya’ya sırtını

dayayarak bağımsız bir devletin başkanı gibi hareket etmiştir. Abaşidze 13 yıllık

78 ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…, ss. 84-85 79 Yunus Zeyrek, Gürcistan Acaristan ve Türkiye, 1999, s.18. 80 Kamil Ağacan, “Bir Özerkliğin Anatomisi: Gürcistan- Acaristan ilişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt

2, sayı 14, Haziran 2001.

36

yöneticilik döneminde hiç Tiflis’e gitmemiş ve Tiflis yönetiminin taleplerini hep geri

çevirmiştir. Bu, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasını isteyen Gürcistan

eski başkanı Eduard Şevardnadze’nin yumuşak tutumundan kaynaklanmıştı. Đlk

etapta Şevardnadze ile arası iyi olmayan Abaşidze, Şevardnadze’nin gidişinin kendi

koltuğunu tehlikeye atacağı düşüncesi ile Gül Devrimi öncesinde onu desteklemiştir.

Gül devrimi neticesinde başa gelen yeni yönetim Abaşidze’nin sonunu hazırlamıştır.

Devrim sonrasında parlamento başkanı olan Nino Burcanadze ve başbakan olarak

atanan Zurab Jvanya, Abaşidze’nin tutumundan, Şevardnadze döneminde de

rahatsızlık duyuyorlardı ve bunu her fırsatta dile getirmişlerdir. Transit özelliğine

sahip Gürcistan, deniz bağlantısını Batum limanı ile sağlamaktadır. Ülkeyi, Türkiye

üzerinden Batı’ya bağlayan, Sarp Hudut Kapısı da Batum’da yer almaktadır.

Abhazya’nın fiilen Gürcistan’dan kopması Rusya’ya ulaşımında zora giren ülke için

Türkiye ve Batı’ya açılan kara ve deniz ulaşımı için en elverişli yol olan Batum’un

da elden çıkması demekti. Ermenistan, Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerini Türkiye

ve Batı’ya bağlayan Batum limanı ve Sarp Hudut Kapısı ülkenin önemli gelir

kaynağıdır. Abaşidze döneminde bu gelirin büyük kısmı Tiflis’e ulaşmadan kendi

inisiyatifinde kullanılıyor olması liderin bölgedeki konumunu daha da

güçlendirmiştir. Acaristan ile Tiflis arasındaki gerginlik tırmanarak devam etmiş ve

28 Mart 2004 tarihinde yapılan genel seçimleri öncesinde ciddi sorunlar ortaya

çıkmıştır. Saakaşvili, genel seçimleri öncesinde Acaristan’daki Abaşidze

muhaliflerini destekleyerek Abaşidze’yi devirmek istedi, ancak bölge lideri muhalif

cephedeki geniş çaplı tutuklamalarla muhalefeti bastırmıştır. Gül Devrimi’nde

Saakaşvili’ye destek olan Rustavi 2 televizyonu muhabirinin bölgedeki güvenlik

güçlerince dövülmesi gerginliği iyice tırmandırmıştır. Saakaşvili, Abaşidze’ye 15

Mart tarihine kadar, muhalefete karşı baskılara son verilmesi, sorumluların

cezalandırılması ve Özerk Cumhuriyet Güvenlik Bakanlığı’nın feshedilmesi için

ültimatom vermişse de Acaristan’a giden Gürcistan’ın Dönem Maliye Bakanı Zurab

Noğaideli alıkonulmuştur. Bunun üzerinde Saakaşvili Batum’a gitmeye karar

vermiştir. Bu arada muhalefet cephesinin 15 Mart günü için büyük bir miting

37

hazırlığı içinde olması ve Tiflis’te olduğu gibi “Gül Devrimi’”ne dönüşeceğinden

korkması üzerinde Abaşidze, Saakaşvili’nin Batum’a girmesini engellemiştir. Rus

Yönetimi tarafından sorunun barışçıl yolla çözülmesi gerektiği yönündeki uyarılar

sonucu Saakaşvili Acaristan’a ambargo uygulamaya karar vermiştir. Dış desteklerle

karşılaşılan ambargo sonucunda, Abaşidze Saakaşvili ile görüşmeyi kabul etmiş ve

Tiflis yönetiminin birtakım isteklerine ilk defa olumlu cevap vermiştir. Problemlerin

geçici olarak çözülmesi sonucu Acaristan genel seçimlere katılmıştır.81 30 Nisan

2004 tarihinde Gürcistan en büyük askeri tatbikatı yapmaya başlamış. Đki bin askerin

katıldığı tatbikatın bir bölümü Acaristan sınırının birkaç kilometre uzağındaydı.

Askeri tatbikat sonrasında Gürcistan’ın Acaristan’a müdahale edeceği endişesiyle

Aslan Abaşidze, bölgeyi Gürcistan’a bağlayan Çoloki nehri üzerindeki üç köprüyü

havaya uçurtmuş. Bu durum karşısında Saakaşvili acilen Milli Güvenlik Kurulunu

toplayarak, Abaşidze’ye on günü kapsayan yeni ültimatom vermiştir.

Abaşidze ise herhangi bir müdahale söz konusu olursa karşılık vereceğini

duyurmuştur. Köprülerin uçurması esnasında Batum’daki Rus askeri üste çalışan

subayların orda olduğu iddia edilmiştir. Đki taraf arasındaki anlaşmazlık bir yönü ile

Rusya ABD çekişmesine dönmüş. Gürcistan Acaristan krizinin zirveye ulaştığı 4

Mayıs 2004 tarihinde ABD Başkanı Bush, Rusya Devlet başkanı Putin’i arayarak

krize karışmamasını, Acaristan liderini desteklemek için herhangi bir müdahalede

bulunmamasını iletmiştir. Rus lideri Putin, Rus Amerikan ilişkilerin etkilenmemesi

için Aslan Abaşidze’yi gözden çıkarmış ve Rusya Dışişleri eski Bakanı Đgor

Đvanov’u Batum’a göndermiştir. Đstifaya ikna edilen Abaşidze Đvanov’la beraber

Moskova’ya gitmiştir. Abaşidze’nin istifası ve Acaristan probleminin çözülmesi

Gürcistan’daki ayrılıkçı cepheler için güzel bir ders olduğu gibi, Rusya’nın Gürcistan

topraklarındaki askeri varlığın sonlandırılması için rahat adım atılmasını sağlamıştır.

81 Kamil Ağacan, “Acaristan Sorunu ve Saakaşvili’nin Mevzi Kazanımı”, Stratejik Analiz, cilt 4,

sayı 48, Nisan 2004

38

2.3.2.4.3. Güney Osetya Sorunu

Güney Osetya, Gürcistan sınırları içerisinde özerk bir bölgedir. Büyük Kafkas

Dağları’nın güney yamaçlarında yer alır. Toplam yüzölçümü 3. 900 km² kadardır.

Yönetim merkezi Tskhinvali’dir.82 Orta Kafkaslarda, Kafkas dağlarının kuzey ve

güney yamaçlarında yasamakta olan Osetler, Hint-Avrupa ırkına mensup Đran

kökenli bir Kafkas halkı olarak bilinmektedir.83

Güney Osetya, Rusya Federasyonu sınırları içerisinde yer alan Kuzey Osetya ile

bir bütündür. Bunların daha önce değinilen etnik unsurlarla oynama ve böl-yönet

politikası nedeniyle, SSCB dağılırken Güney Osetya’nın, Rusya tarafından ileride

kullanılmak üzere Gürcistan’a bırakıldığı değerlendirilmektedir. Nitekim daha sonra

Moskova ile Tiflis arasında yaşananlar, bu değerlendirmeyi teyit etmiştir.

Günümüzde Kafkasya’da süregelen Güney Osetya sorunu Gürcistan sınırları

içerisinde yer alan Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu içerinde yer alan Kuzey

Osetya ile birleşmek istemesinden kaynaklanmaktadır.

Büyük çoğunluğu Ortodoks Hristiyan olan Osetlerin bir kısmı da Müslüman’dır.

Müslüman Osetler’den bir kısmının Türkiye’de yaşadığı bilinmektedir. Türkiye’de

yasayan Oset nüfusun bir kısmı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savası sonrasında, bir kısmı

ise Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye gelmiştir.84

Osetlerin atalarının Hazar Denizi’nin kuzeyinde, Deon nehri boylarında

yaşadıkları bilinmektedir. Daha sonra buradan bazı kabileler Azak Denizi kıyısına,

Terek ve Kuban nehirleri arasına ve Kafkasya’ya yerleşmişlerdir. Daha sonra bazıları

Kuzey Kafkasya dağ eteklerine göç ederek 6. yüzyılda Kabartaylar’ın ataları olan

Kerketler ile beraber Alania olarak bilinen bir birlik kurmuşlardır. Günümüzdeki

82 ÖZEY, Kafkasya ve Kafkas…, s. 31 83 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 76 84 KASIKÇI ve YILMAZ, Aras’tan Volga’ya Kafkaslar…, s.150

39

Osetler, Alan dil ve kültürünün hakim oldugu Alan-Sarmatya ve Kuzey Kafkas

halklarının karışımından meydana gelmişler ve Kuzey Osetya’ya yerleşmişlerdir.

Güneydeki Oset yerleşimi daha yakın zamanlarda gerçekleşmiştir.85 Osetler, 1774

yılında Rusya’ya katılmışlardır. 19. yüzyılın ortalarında Kafkasya Rusya tarafından

istila edildikten sonra Çarlık Rusya’sı Güney Osetya halkının idaresini Gürcü

feodallerin eline bırakmış ve Güney Osetya topraklarını Gürcü feodallerin mülkü

olarak ilan etmiştir.86

20. yüzyılın başlarında kilise ve sosyal demokrat Menşeviklerin başını çektiği

ulusal uyanış ortaya çıkmıştır. Gürcüler’in 1917’de Ruslar’dan duydukları kaygıların

aynısını, Osetler ulusal devlet kurma gayreti içerisindeki Gürcü Menşeviklerden

duymuşlardır. Daha önce Çarlık Rusyası’nın egemenliği altında yaşayan Gürcistan,

Bolşevik devrimi sonrası 26 Mayıs 1918’de bağımsızlık ilan edince ülkedeki bütün

azınlıklara eşit siyasi ve sosyal haklar tanıdığını belirtmiş ancak 1919’da yerel

meclislerini kapatarak Güney Osetler’i kendi kaderlerini tayin hakkından yoksun

bırakmışlardır. Osetyalı çiftçiler, Mart 1918, Ekim 1919 ve Nisan, Haziran 1920

ayaklanmalarında Bolşeviklerin yanında yer almışlar ve Gürcülere karşı

savaşmışlardır. Bu ayaklanmaların Gürcülerce kanlı şekilde bastırılması bugünlere

uzanan Gürcü-Oset anlaşmazlığının temellerini atmıştır. 25 Şubat 1921’de

Kızılordu’nun Gürcistan’a girmesi ile Güney Osetya’daki Gürcü hakimiyeti sona

ermiştir.87

Gürcistan’da Sovyet rejiminin kurulmasından sonra da Oset halkının Çarlık

Rusyası dönemindeki ikiye bölünmüşlük durumu devam etmiş, Güney Osetya, 20

Nisan 1922’de özerk bölge statüsü ile Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne,

85 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,.... s.119 86 Sefer E. Berzeg: “ Güney Osetya-Kuzey Osetya ve Gürcü Şovenizmi Üzerine Düşünceler”,

Kafkas Gerçeği 3, Ocak 1991, s. 2 87 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını,... s. 120

40

Kuzey Osetya ise 1925 yılında Rusya Federasyonu’na bağlanmış ve 1936’da özerk

bölge statüsünü kazanmıştır.88

Günümüze uzanan Oset-Gürcü kriz dönemi ise 1989’da başlamıştır. Tshinvali

Pedagoji Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Ademon Nıhas adlı Güney Osetya Halk

Cephesi örgütünün lideri Alan Çoçiyev’in, Abhazya bölge gazetesinde yayımlanan

mektubunda Osetler’in Gürcistan’dan ayrılmak ve Birlik Cumhuriyeti statüsü

kazanmak için başlattıkları mücadeleyi Abhazya halkının desteklemesini istemesi

Gürcülerden büyük tepki görmüş, bunun üzerine 1989 yazında Oset-Gürcü

çatışmaları başlamıştır.89 Gürcistan’ın Osetlere tepkisi en ufak sosyal ve ekonomik

talebi kabullenmeme şeklinde olmuştur. Gürcüler, bu dönemde Gürcüceyi ülkede tek

resmi dil haline getirmek ve üniter bir yapı oluşturma politikası gütmüşlerdir. Güney

Osetya ifadesi dahi tüm yayınlardan silinmek istenmiş, Güney Osetya Gürcistan’ın

bir bölgesi statüsüne indirgenmeye çalışılmıştır. Söz konusu dönemde Güney Osetya

Sameçablo ya da Shida Kartli olarak adlandırılmaya başlanmış, idari olarak merkeze

bağlı Tskhinvali bölgesi olarak nitelendirilmiştir.90

1989 yılı Eylül sonlarında Gürcü askeri birlikleri Güney Osetya bölgesine

girmişler, çatışmalar hız kazanarak devam etmiştir. 10 Kasım 1989’da ise Güney

Osetya Bölge Sovyeti ve Oset Halk Cephesi Örgütü, Gürcistan Yüksek Sovyetinden,

Güney Osetya Özerk Bölgesinin özerk cumhuriyet statüsüne yükseltilmesini

istemişler ancak Gürcü yetkililer Güney Osetya Bölge Parti Birinci Sekreterini

görevden alarak bu isteği reddetmişlerdir. Oset-Gürcü çatışması 1990 yılının Ocak

ayı boyunca devam etmiştir. Bu süreçte Güney Osetyalılar, Kuzey Osetya ile

88 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…, s.88 ; MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası

…, ss.61- 88 89 Elizabeth Fuller, “Georgian Parliament Votes to Abolish Osetian Autonomy”, Report on the

USSR, 2 (51), December 1990, s. 8 90 ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…,s. 117

41

birleşme isteklerinden vazgeçmemişler, Haziran ayında Anemon Nıhas örgütü Güney

Osetya’nın baskenti Tshinvali’de büyük bir gösteri düzenlemiştir.91

Gürcistan Yüksek Sovyeti, Ağustos 1990’da, Gürcistan Parlamento seçimlerine

Gürcistan’da bölgesel faaliyet gösteren siyasi partilerin katılmasını engelleyen bir

seçim kanununu kabul etmiş, karar açıkça Osetleri ve Abhazaları hedef almış ve

sonraki olaylara kaynaklık etmiştir. Osetler tepkilerini 20 Eylül 1990’da Güney

Osetya Demokratik Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan ederek göstermişleridir.92 Ayrıca

Rusya’ya başvurarak Sovyetler Birliği’nin bağımsız bir üyesi olarak tanınmak

istediklerini bildirmişleridir. Ekim 1990’daki Gürcistan Yüksek Sovyeti seçimlerine

boykot ederek katılmayan Güney Osetya Aralık 1990’da kendi seçimlerini yapmıştır.

Gürcistan Yüksek Sovyeti ise bu seçimleri tanımadığını bildirmiş, yeni oluşturulan

Güney Osetya Cumhuriyeti’nin Gürcü aleyhtarı ve anayasaya aykırı olduğuna karar

vermiştir. Osetlerin boykot ettikleri Gürcistan Yüksek Sovyeti seçimlerini ise aşırı

milliyetçi Yuvarlak Masa/Hür Gürcistan koalisyonunun başkanı Zviad

Gamsahurdiya kazanmış, Gamsahurdiya ilk konuşmasında Güney Osetya’nın ve

Abhazya’nın özerkliklerini koruyacağını ve Gürcistan’dan ayrılmalarına karşı

olduğunu bildirmiştir. Gürcistan Parlamentosu, Aralık 1990’da Güney Osetya’nın

özerklik statüsünün kaldırılmasını oylamaya sunmuş, buna gerekçe olarak da Güney

Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşme isteğinin Gürcistan’ın tarihi birliğini tehdit

ettiği iddiasını göstermiştir. Tshinvali’de üç Gürcü polisin öldürülmesi sonrasında

Gürcistan Parlamentosu bölgede olağanüstü hal ilan edilmesini teklif etmiştir. Bu

dönemde Güney Osetya’nın Moskova’dan yardım istemesi ve Moskova’nın MVD

birliklerini düzeni sağlamak üzere bölgeye göndermesi Tiflis’i rahatsız etmiş,

Gürcistan parlamentosu bu hareketi kınamış ve Sovyet askeri birliklerinin Osetleri

desteklediklerini ileri sürmüştür. 1990 Aralık ayı sonunda uzlaşma sağlamak

amacıyla Rusya, Gürcistan, Güney Osetya yetkilileri bir araya gelmiş, akabinde bir

91 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 79 92 ÇELĐKPALA, Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya…,s. 118

42

uzlaştırma komisyonu oluşturulmuştur. Bu bir çözüm sağlamamış, Gürcü-Oset

çatışmaları devam etmiştir. 7 Ocak 1991’de Gorbaçov, Güney Osetya’nın

bağımsızlık ilanını, Gürcistan Parlamentosu’nun Güney Osetya’nın özerkliğini

kaldırmasını kınamış, üç gün içinde Gürcü askeri birliklerinin Güney Osetya’dan

çekilmelerini istemiştir. Gamsahurdiya ise bu istekleri Gürcistan’ın iç işlerine

karışma olarak nitelendirmiş ve Gorbaçov’u ordusunu Gürcistan’a sokmak için

bahane aramakla suçlamıştır. Bu arada Tshinvali’de çatışmalar artmış ve Gürcü

milisler Tshinvali’ye girmişlerdir.93

Çatışmalar sırasında bir kısım Oset Kuzey Osetya’ya, Gürcüler, Gürcistan’a

kaçmışlardır. 19 Ocak 1992’de yapılan referandum da Güney Osetya halkının %97’si

Kuzey Osetya ile birleşmek ve Rusya Federasyonu’na katılmak istediklerini ortaya

koymuşlar, bu durum ilişkileri daha da gerginleştirmiştir. Ardından Rus birlikleri

bölgeye girmiş, Rusya’nın girişimi ile ateşkes sağlanmıştır. Gelişen olaylar

çerçevesinde, BDT üyesi 11 devletin cumhurbaşkanlarının katıldığı 6 Temmuz 1992

tarihli Moskova Zirvesi’nde cumhuriyetler arasındaki etnik çatışmaların önlenmesi

için bir barış gücü kurulması kararlaştırılmış, oluşturulan barış gücünün Güney

Osetya’da konuşlandırılması ile düzen nisbeten sağlanmıştır.94 Yaşanan çatışmalarda

53 binden fazla Güney Osetya vatandaşı bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır.

Çatışmalar döneminde Kuzey Osetya’ya geçen 17 bin Osetyalı’nın haricinde çok

sayıda Gürcü mülteci de Gürcistan içinde dağınık halde yasamaktadır.95 Aralık

1992’de AGĐK durumu gözlemek için bölgeye heyet göndermiştir. Mart 1994’de

ayında Güney Osetya’daki parlamento seçimleri radikal milliyetçi yönetimin

yenilgisi ve Komünist Parti’sinin iktidara gelmesi ile sonuçlanmıştır. Yeni radikal

yönetimin Kuzey Osetya ile birleşme ve Gürcistan’dan tam bağımsızlık istekleri

baskı ile engellenmiştir. Güney Osetya Yüksek Konseyi Başkanı Çibirov, Gürcistan

ile uzlaşmaya karşıydı ancak Güney Osetya mali açıdan Moskova’nın yardımlarına

93 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 80-81 94 Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını..., s.121 95 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…,,s. 89

43

bağlı olduğu için özerklik konusunda Gürcistan’la yapılacak anlaşmalar

Moskova’nın desteğine bağlıydı. Ancak 1995’de Gürcistan anayasası değiştirilmiş ve

özerk bölge statüsü kaldırılan Güney Osetya doğrudan Tiflis’e bağlanmıştır.96 Güney

Osetya ile Tiflis arasındaki gerginlik ilerleyen dönemde devam etmiştir. Bu

gerginlikde Rusya hep bu şekilde Osetlerin yanında yer almıştır. Aralık 2000’de

Gürcistan tabiiyetinde olanlara vize uygulaması getiren Moskova’nın, Güney Osetya

ve Abhazya’yı bu uygulamanın dışında tutması, Rusya’nın Tiflis karsısında Osetlere

verdiği desteğin çok açık bir örneğidir.

Güney Osetya Özerk Bölge Parlamentosu daha yakın bir tarihte 9 Haziran

2004’de Rusya Federasyonu ile birleşme kararı almıştır. Güney Osetya Devlet

Başkanı Eduard Kokoev, 12 Haziran 2004 tarihinde, Moskova’da basına; “Osetya

halkının bölünmüş bir halk olduğunu, uluslararası camianın Güney Osetya

problemini bölünmüş halk kapsamında ele alması, ayrıca toprak bütünlüğüne ilişkin

kanun ve taleplerin yanı sıra bir milletin kendi seçimini yapma hakkını da göz

önünde bulundurması gerektiği, yakın bir tarihte Osetler’in Kuzey ve Güney

bölümlenmesinden kurtularak Osetya’nın Rusya Federasyonu’na dahil olacağına

inandığı, Güney Osetya’nın Rusya Federasyonu’na dahil edilmesi için gerekli

müracaatın DUMA’ya ve Rusya Federasyonu Hükümeti’ne yapıldığı açıklamasında

bulunmuştur.97 Ancak bu karar da, önceki bağımsızlık kararı gibi kabul görmemiş ve

havada kalmıştır. Bununla beraber, kabul görmemesine rağmen, bu kararların

Gürcistan karsısında Rusya’nın elini kuvvetlendirdiği ve Moskova’ya Güney

Kafkasya’da hareket serbestisi kazandığı da bir gerçektir. 2004 yılındaki bu birleşme

kararı karşılık görmemiş, ortada bırakılmış iken, Güney Osetya, 2006 yılında yeniden

bağımsızlığa yönelmiş ve bu yöndeki isteğini tekrarlamıştır. Moskova’nın Kuzey

Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ilişkinin bir benzerini Rusya ile

Güney Osetya arasında tesis edilip edilemeyeceği üzerinde çalıştığı ifade

96 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,, s. 82 97 KANTARCI, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya…,s. 90

44

edilmektedir.98 Rusya’nın araya girmesi ile sıcak çatışmaya son verilmiştir. Aslında

Abhazya’da olduğu gibi burada da Gürcistan yenilmiş ve ülkenin fiili olarak

parçalanmasının karşısına geçilememiştir. Bölgeye Rusya’nın barış koruma gücünün

yerleştirilmesi ile Güney Osetya Gürcistan denetiminden çıkmıştır. Çünkü Rusya’nın

devreye girmesi ile savaş durdurulmuş ve Rusya’ın barış koruma gücü bölgede

istikrarı ve taraflar arasında çıkabilecek yeni bir çatışmaya set olmuştur. 2008 yılına

geldiğimizde Batı’nın Kosova’nın bağımsızlığını tanımasına bir tepki olarak Rusya,

Güney Osetya ve Abhazya’ya olan desteğini kurumsal hale getirmeye başladı ve bu

bölgelere uygulanan ticari yaptırımları resmi olarak kaldırdı.99

Güney Osetya’nın Kuzey Osetya ile birleşmek ve Rusya Federasyonu’na dahil

olmak isteği hala devam etmektedir. Ayrıca Osetler Barış Gücü’nün bölgedeki

varlığının da devamını istemektedirler. Gürcistan ise olaya Gürcistan’ın bütünlüğü

olarak yaklaşmakta ve istemektedir.

Gürcistan’daki Abhazya, Güney Osetya gibi etnik problemler Rusya, Gürcistan,

Türkiye, AB ve ABD açısından farklı etkilere ve sonuçlara sahiptir. Bu açıdan bu

aktörlerin söz konusu problemler karşısındaki sergiledikleri tutumlara ve yakın

gelecekte bu konularda yaşanabilecek gelişmelere söz konusu aktörlerin bölgedeki

çıkarları doğrultusunda bakılmalıdır. Rusya-Gürcistan ilişkilerini etkileyen Güney

Osetya probleminin iki önemli tarafı vardır. Bunlardan birincisi, Güney Osetya’nın

bağımsızlık ya da otonomi isteğinin Rusya için Kuzey Osetya’da sınır problemleri

yaratabileceği ihtimalidir. Rusya bu sorunun çözümünden endişe etmekte ve Güney

Osetyalılara Rus vatandaşlığı verilerek Güney’den Kuzey Osetya’ya göçleri

yavaşlatmayı denemektedir. Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’da yasayanlara vize

98 “Putin, Kıbrıs Örnegini Sevdi”, http://www.rusya.ru/tur/index/.news?id=1212, 26 Ekim 2006. 99 Sergey Markedonov, Rus bakışı: Kafkaslarda barışı sağlamak, (Moskova’da bulunan Siyasi ve

Askeri Analiz Enstitüsü Etnik Gruplar Arası Đlişkiler Bölümü Başkanı Sergey Markedonov’un Russian Analytical Digest’te 8 Mayıs 2008’de yayınlanan yazısını Ajans Kafkas’tan Adnan Demir Türkçeye çevirdi. )2008.

45

uygulamamaktadır. Güney Osetya sorunun bir diğer tarafı ise Güney Osetya’nın

Çeçenistan ve Pankisi Vadisi’ne yakın oluşudur. Gürcü birliklerinin Güney

Osetya’ya ve başkent Tshinvali’ya yakınlığı bölgede kaygı ve gerginlik

yaratmaktadır.

Rusya Azeri petrolünün ve Hazar kaynaklarının Batı’ya Gürcistan üzerinden

aktarılmasına karşıdır. Moskova’nın Gürcistan’daki etnik çatışmaları ve iç çekişmeyi

desteklemesi Rusya’nın Güney Kafkasya’daki istikrarsızlığı devam ettirme isteğini

göstermektedir. Siyasi kargaşa Gürcistan’ı Avrasya petrolü için daha az çekici bir

güzergah yapmaktadır.100 Yani Gürcistan’ın iç etnik problemler ile uğraşması onu

güvensiz ve istikrarsız bir konuma sokmaktadır. Enerjinin taşınmasında ulaşım

kolaylığının yanı sıra güvenliğin de etkili bir unsur olduğu göz önüne alınırsa

Rusya’nın amacı daha iyi anlaşılabilir. Öte yandan söz konusu sorun Rusya’ya

Gürcistan ile oynama imkanı vermekte ve Güney Kafkasya’da etkili olma fırsatı

sağlamaktadır.

Rusya, Gürcistan’da askeri ve siyasi varlığını tekrar güçlendirmek için,

Gamsahurdiya’ya karsı muhalefeti desteklemiş ve baskılar sonucu Gamsahurdiya

iktidardan uzaklaştırılarak yerine Sevardnadze getirilmiştir. Ancak yeni yönetim de

milli eğilimlerini sürdürmüştür. Bunun üzerine Güney Osetya, Abhazya ve Acara

meseleleri kışkırtılmış ve desteklenmiş yaşanan gelişmeler sonucu Gürcistan BDT’ye

dahil olmak zorunda kalmış ve Rusya ile ortak bir askeri işbirliği anlaşması

imzalamıştır. Böylece Rusya eski SSCB’nin Türkiye sınırındaki askeri varlığını

tekrar elde etmiştir. Güney Osetya’da etnik sorunlar ve çatışma tehlikesi ise hala

sürmektedir. Güney Osetya Başbakan yardımcısı Valeri Hubulov, 31 Mayıs 1998’de

Kuzey Osetya sınırında öldürülmüştür. Rusya bu etnik mücadelelere destek vererek

Gürcistan’ın zayıf ve güvensiz bir imaj çizmesini bu sayede petrol ve doğal gaz boru

hatları ve taşıma yollarının Gürcistan üzerinden geçmesini engellemek ve

ayrılıkçılara karşı Gürcistan’ın Moskova’dan yardım almasını sağlamak istemektedir.

100 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.82

46

Bu gerçekleşirse Rusya, Kafkasya ve Gürcistan üzerinde eski etkisini sürdürecek,

Kafkasya’dan Karadeniz limanlarına ulaşacak petrol ve doğal gaz taşımacılığı

üzerinde kontrol sağlayabilecektir.101 Fakat bunda tam başarılı olunamamıştır. Bakü-

Tiflis-Ceyhan Boru Hattı 2005 yılında tamamlanmıştır.

Öte yandan Gürcistan’ın jeopolitiği AB ve ABD için giderek artan bir önem arz

etmektedir. Daha önce de ifade edildiği gibi Gürcistan’ın Karadeniz kıyısında yer

alması Karadeniz’deki uluslararası mücadele nedeni ile Gürcistan’ı ön plana

çıkarmaktadır. Bu açıdan AB ve ABD, Gürcistan üzerinde etki sağlayabilmek için

Gürcistan’ın iç etnik sorunlarından yararlanmayı düşünebilir. Bu sorunların

çözümünü sağlayan taraf olarak Gürcistan üzerinde bir nüfuz kazanma isteği adı

geçen iki aktörün de isteğidir. Gürcistan’ın AB ve ABD ile yakın ilişkiler kurmayı

hedeflediği ve Rusya’dan giderek uzaklaştığı da düşünüldüğünde bu nüfuzu

sağlamak için iki aktör arasında bir mücadele yaşanacağı da aşikardır. Gürcistan’ı

AB ve ABD için önemli kılan bir diğer faktör enerji nakil hatlarının Gürcistan

üzerinden taşınması ve Kafkasya’dan gelen petrol-doğal gazın Karadeniz limanlarına

aktarılması durumudur. Bu açıdan Gürcistan üzerinde nüfuz sahibi olmak bu

aktarımda da kontrol imkanı sağlayabilir. Gürcistan’ın istikrarsız ve etnik sorunlar

karşısındaki çaresiz imajı ise Rusya’nın hedeflediği gibi bu doğal kaynakların

taşınmasında Gürcistan’a olumsuz bir konum yükler. Oysa AB için enerjinin kolay

ve ucuz taşınması kadar güvenli taşınması da çok önemlidir. AB için, enerji

güvenliği de Gürcistan’ın etnik meselelerinin çözümünü gerektiren bir unsurdur. AB,

bu açıdan sorunların çözümünde rol alarak hem Gürcistan üzerinde nüfuz kazanabilir

hem de enerji güvenliğini sağlayabilir. Ancak bu ABD faktörünün de aynı yöndeki

girişimleri nedeni ile çok kolay olmayacaktır.

101 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s. 83

47

2.3.2.4.4. Cevaheti Sorunu

Günümüzde, Cevaheti olarak bilinen Mesketya, M.Ö. 3’üncü Yüzyılda Gürcü

Krallığının bir parçası olmuştur. Bu olaydan hemen sonra, Ermeni Krallığı bu bölge

üzerinde feodal bir yönetim kurmuş ve M.S.9’uncu Yüzyıla kadar Gürcü ve Ermeni

prensleri, kendi egemenlikleri için çekişme içinde olmuşlardır. Bunun yanı sıra

Müslüman Đran Đmparatorluğu ile Bizans Đmparatorluğu da bölgedeki olayların

akışını etkilemişlerdir.102

M.S. 9’uncu Yüzyıldan, 16’ncı Yüzyıla kadar Cevaheti, Mesketya ile birlikte

Gürcü Devleti’nin bir parçası olmuş, daha sonra Gürcü Devleti 16’ncı Yüzyılda

feodal bölgelere ayrılınca, Gürcistan’ın güney bölümü Osmanlı Đmparatorluğu

tarafından fethedilmiştir. 1829 Yılında yapılan, “Edirne Antlaşması” sonrasında,

bölge Osmanlı Đmparatorluğu’ndan ayrılarak, Rus Đmparatorluğu’na geçmiş, böylece

Ruslar tarafından, Gürcistan’ın güneyine Ermeniler yerleştirilmiş ve Cevaheti önce

Rus Đmparatorluğu’na bağlı Tiflis eyaletinin bir parçası olmuş, daha sonra Bolşevik

Devrimiyle, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası olmuştur.103

Gürcistan, 1991 yılında bağımsızlığını kazandıktan sonra, güvenliğinin ve

bağımsızlığının hassas noktalarını Abhazya ve Güney Osetya oluştururken, 1999

yılında Rusya Federasyonu-Çeçen savaşının patlak vermesiyle birlikte, Çeçenistan

ile sınır bölgesi ve Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Güneybatı Gürcistan, ülke

güvenliğinin öncelikli hassas noktaları olarak ön plana çıkmaya başlamıştır.

1980’li yılların ikinci yarısında başlayan, Dağlık Karabağ Sorunu’nun, bölgeye

sıçramasını engellemek üzere, Gürcü yönetimince bölgeye yönelik sosyal ve

ekonomik kalkınma programı uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda bölgedeki

102 Robert M. Cutler, “Kafkasya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgeleri”, Türkiye, NATO ve AB

Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, (Đkinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Đstanbul, 27-28 Mayıs 204), SAREM Yayınları, Ankara, 2004, s.115.

103 CUTLER, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin… , s.115.

48

okullarda, Ermenistan tarihinin okutulmasına, kendi dillerinde eğitim yapmalarına ve

eğitim kitaplarının Ermenistan’dan getirilmesine müsaade edilmiştir. Ayrıca bölgeye

tanınan kültürel özerklik gereği, bu bölgede yaşayan öğrencilerin çoğu üniversite

eğitimi için Ermenistan’a gitmiş ve halen de gitmeye devam etmektedir. Sosyal ve

siyasal alandaki özerklik, ekonomiye de yansımış, söz konusu özerk uygulamaların

doğal sonucu olarak da, bölgede tedavülde Gürcü para birimi yerine, uzun süreden

beri Rus ve Ermeni para birimleri geçerli hale gelmiştir. Cevaheti’de bulunan

Ermeniler Rusya Federasyonu ile ilişkilerine devamlı var olan toplumsal

düzenlerinin, bir parçası olarak, önem verme eğilimindedir. Ermeniler, böyle bir

durum sonrasında, Rusya Federasyonu’nun kuklası haline geleceklerinin farkında

olmalarına rağmen, başka bir alternatifleri de bulunmamaktadır.104

Siyasi, sosyal ve kültürel alanda, büyük bir özerkliğe sahip olan Ermenilerin

bulunduğu bölgeye, 1995 yılında, Rusya Federasyonu’nun baskısı sonucu, dört Rus

askeri üssünden birisi yerleştirilmiştir. Rusya Federasyonu’nun, Acaristan Özerk

Cumhuriyeti’ndeki askeri üste olduğu gibi Ahılkelek’teki üste de çalışanların

çoğunluğu Rusya Federasyonu vatandaşı Ermeni olması ve üssün bölge ekonomisine

büyük katkı sağlaması, Batum ve Ahılkelek üslerinin geri çekilme plânının

tartışıldığı bir dönemde, Rusya Federasyonu’ye durum üstünlüğü sağlamakta ve

bölge halkı ile merkezi yönetimi karşı karşıya getirme yönünde, Rusya

Federasyonu’na baskı unsuru imkanı yaratmaktadır. Gürcistan’ın güney bölgesinde

yaşayan Ermeni azınlığın, kendi bölgesinde, merkezi yönetimin askeri tatbikatına

müsaade etmeyecek kadar, özel haklara kavuştuğu görülmektedir. Olası Azerbaycan-

Ermenistan barışı sonrasında, siyasi, sosyal ve kültürel yönden Ermenistan ile

bütünleşen Ermeni azınlığın; öncelikle özerk cumhuriyet statüsü talebiyle başlayacak

mücadelesine, bağımsızlık iddiası ile devam edeceği öngörülmektedir. Gürcistan’ın,

iki ülke arasındaki sınırın işaretlenmesi maksadıyla yaptığı görüşme taleplerine,

Ermenistan’ın bugüne kadar olumlu cevap vermemesi, bu öngörüyü destekler

görünmektedir.

104 CUTLER, Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin…, s.117.

49

2.3.3.Ermenistan

2.3.3.1. Ermenistan’ın Ülke Bilgileri

GENEL BĐLGĐLER

Resmi Adı : Ermenistan

Başkenti : Erivan

Konum: :Güneybatı Asya’da bulunur. Batısında Türkiye, Doğusunda Azerbaycan, Güneyinde Đran,

Kuzeyinde Gürcistan bulunur.Yüzölçümü 29,800 km karedir.

Dili Ermenice

Para Birimi Dram (AMD)

Đklimi Karasal bir iklim sürmektedir. Yüksek dağlık bir iklime sahiptir.yaz ayları oldukça sıcak kış

ayları ise oldukça soğuk geçmektedir.

Yer altı Kaynakları Az miktarda altın, bakır, molibdenum, çinko, boksit.

Tarımsal Ürünler Üzüm, pamuk, tütün,çay, sebze ve meyve

Sanayi Dalları Petrol araştırma, Doğal Kaynak suyu üretimi, makina yapım ekipmanları, optik, elktronik,

kimyasal ürünler ve petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek.

Nüfus

Toplam : 2,971,650 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)

Nüfus Dağılımı(yaşlara göre): 0-14 yaş arası: % 21.9

15-64 yaş arası: % 69.3

65 yaş ve üzeri: % 11.2 (Temmuz 2007)(CIA-The Word Factbook Home)

Ortalama yaş toplam: 30.8 yaş

erkek: 28.1 yaş

kadın: 33.6 yaş (2007)

Nüfus Büyümesi Oranı % -0.129(2007)

Doğum Oranı 12.34 doğum /1,000 nüfusta (2007)

Ölüm Oranı 8.29 Ölüm / 1,000 nüfusta (2007)

Net Göç Etme Oranı 5.34 göçmen/1,000 nüfusta (2007)

Etnik Gruplar Ermeni %97.9, Yezidi(Kürt) %1.3, Rus %0.5, diğer %0.3.(2001 ölçümleri) (CIA-The Word

Factbook Home)

Din Ermeni Aposteller (Hristiyan, oniki havariden birinin adı/ait) %94.7, diğer hristiyanlar %4,

Yezidi % 1.3.(2001 ölçümleri) (CIA-The Word Factbook Home)

Dil Ermenice % 97.7, Yezidi Dili %1., Rusca %0.9, diğer%0.4 (2001 sayımı) (CIA-The Word

Factbook Home)

Okur-Yazarlık Oranı

15 yaş ve üzeri okuma yazma oranı.

Toplam: % 99.4

Erkek: % 99.7

Kadın: % 99.2 (2001 sayımı) (CIA-The Word Factbook Home)

Devlet Yönetimi

Yönetim Şekli Cumhuriyet

Bağımsızlık 21 Eylül 1991 ( Sovyetler Birliği’nden)

Anayasa 05 Temmuz 1995 yılında benimsenmiştir.

Hukuk Sistemi sivil hukuk sitemi üzerine kuruludur.

Oy Kullanma yaşı 18 yaş ve üzeri

Yönetim Ülke Başkanı: Robert Kocharian ( 30 Mart 1998’den itibaren)

Başbakan: Serzh Sargsyan ( 04 Nisan 2007’den itibaren)

Kaynak: http://www.tika.gov.tr/TR/Icerik.ASP?ID=276&Sayfa=1;

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/gg.html, 2008.

50

Kaynak: www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook

Harita 3.3.1. Ermenistan Siyasi Haritası

2.3.3.2. Ermenistan’ın Kısa Tarihçesi

Ermenilerin kökenleri, halen bulundukları coğrafyaya yerleşmeleri, nasıl ve ne

zaman geldikleri pek bilinmemekle beraber, eski tarihçilere göre Anadolu'nun

doğusundaki Urartu Krallığı’nın hakimiyeti sonrasında, M.Ö. 6. yüzyılda çevrede

yasayanlar, bu alanda bir topluluk oluşturmuşlar ve daha sonrada burası Pers

Đmparatorluğu'nun bir vilayeti haline gelmiştir. 3. yüzyılın başlarında Hıristiyanlığın

etkisinde kalan Ermenistan'a, Müslüman Arapların eline geçmesiyle nispi bir

özerklik verilmiştir. Abbasiler zamanında bir ara ayrı bir krallık olarak tanınmıştır.

11. yüzyılda Büyük Selçukluların, ardından Moğolların ve Tatarların eline geçen

ülke, sonunda 1473 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır.105

105 Ermeniler ve Ermeni tarihi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Saray, Ermenistan ve

Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Đstanbul Üniversitesi Yayını, 2003

51

Ermenistan, 1828'de Çarlık Rusya’sı ile ve 1920'de de SSCB ile ortaklık

kurmuştur. 1917'de bir yıl süren Azerbaycan ve Gürcistan’la birlikte Bolşevik

olmayan Transkafkasya Federasyonu’na katılmıştır. 1920'de Kızılordu’nun bölgeye

girmesinden sonra 12 Mart 1922'de, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan'dan

oluşan Transkafkasya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur.

Ermenistan, 1936'da Sovyetler Birliği içinde ayrı bir cumhuriyet olarak yer

almıştır.106

Moskova tarafından 1920'de o zamanki Sovyet Azerbaycanı’na verilen Dağlık-

Karabağ Bölgesinde 1988’de başlayan çatışmalar, işgalin ve sorunun devam etmesi

nedeniyle halen Ermeni liderleri düşündürmektedir. 1988'de başlayan ve 1991'de her

iki ülkenin Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını almasından sonra da devam eden bu

sorun ile ilgili olarak Mayıs 1994'te ateşkes yapılmıştır.107 Bu sorun şimdilik ateşkes

ile donmuş gözükse de bunun uzun sürmeyeceği düşünülmektedir.

2.3.3.3. Ermenistan’daki Politik, Askeri ve Ekonomik Gelişmeler

Ermenistan, kuzeyinde Gürcistan (164 km), doğusunda Azerbaycan (566 km),

batısında Türkiye (268km), güneyinde Đran (35km) güney batısında Nahçivan

(221km) ile çevrili bir Güney Kafkasya ülkesidir.108 Ermenistan, doğal kaynak

yönünden pek şanslı değildir. Bu durum Sovyetler sonrası dönemde Ermenistan’ın

kötü bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur.

Ermenistan yardıma muhtaç halde bulunan ekonomik durumuna, sınırlı nüfusuna,

küçük yüzölçümüne ve uluslararası mücadelede öne çıkmasını sağlayacak bir

ekonomik zenginlik kaynağına sahip olmamasına rağmen şaşırtıcı bir biçimde tüm

106 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2007 107 Bu konu hakkında geniş bilgi için bkz: Aygün Attar, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve

Ermeni Siyaseti, Ankara, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yay. 2005

108 https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, 2008

52

komşularına karşı yayılmacı ve hasmane politikalar yürüten bir devlettir. Bu ciddi

anlamda güçsüz yapısı ile cüret ettiği girişimler göz önüne alındığında, bu cesaretinin

arkasında sahip olduğu uluslararası destek ve Diaspora Ermenileri’nin maddi

katkıları ve bunların yaşadıkları ülkelerde yürüttükleri lobicilik faaliyetleri olduğu

görülmektedir. Ermenistan’ın komşuları aleyhine yürüttüğü yayılmacı siyaset, Güney

Kafkasya bölgesinde yaşanan sorunların büyük bir kısmının alt yapısını teşkil

etmektedir.

Ermenistan’ın mevcut anayasası, 5 Temmuz 1995’de referandum ile kabul

edilmiştir. Buna göre Ermenistan, bağımsız, sosyal bir hukuk devletidir. Devlet,

güçler ayrılığı ilkesini benimsemiştir. Başkanlık yönetimi sistemi

uygulanmaktadır.109

Ermenistan, eski SSCB planlama sistemi içinde, diğer Sovyet Cumhuriyetleri ile

hammadde ve enerji değiştirerek, tekstil ve diğer imalat eşyaları için makineli araçlar

temin eden bu sayede modern bir sanayi sektörüne sahip bir ülkeydi. Ancak

Sovyetler ve oluşturdukları planlama sistemi ortadan kalkınca, Ermenistan’ın

yararlandığı bu çark da ortadan kalkmıştır. Bu yüzden de Aralık 1991'de SSCB'nin

parçalanmasından sonra Ermenistan küçük ölçekli tarıma dönmüştür. Ülke tarımının

iyi koşullarda olmaması nedeni ile endüstrinin modernizasyonu da çok yavaş

ilerlemektedir. Her şeye rağmen ülke yönetimi yenileşmeye önem vermektedir.110

Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Azerbaycan’a ait Dağlık-Karabağ bölgesinde

başlayan ve daha sonra Azerbaycan’ın komşu topraklarına yayılan Azeri-Ermeni

çatışması ve eski Sovyetler Birliği'nin ekonomik sisteminde doğrudan merkezden

gelen yardımların kesilmesi, 1990'ların başından itibaren Ermenistan’da ekonomik

bunalıma yol açmıştır. Hem gerekli hammadde ihtiyacı karşılanamamış hem de

109 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2008 110 http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, 2008

53

üretilen ürünler düşük kaliteli olduğu için dünya pazarlarında kabul görmemiştir.

Ermenistan’ın başlıca ticari partnerleri, ABD, Rusya, Đran ve Belçika’dır.111

Ermenistan kapalı bir konumda olup denize çıkısı bulunmamaktadır.

Komşularıyla sorunlu oluşu bu coğrafi konumda ticari faaliyetlerini olumsuz

etkilemektedir. Ermenistan yoğun ekonomik sorunlarla mücadele vermekte ve bu

durum Ermeni nüfusunun göçlerle erimesine yol açmaktadır. Nüfus azlığı güvenlik

açısından olumsuzluk yarattığı gibi, göçler kalifiye işgücünü azaltmakta ve bir pazar

olarak Ermenistan’ı dikkate alınacak bir büyüklük oluşturmaktan çıkarmaktadır.

Komşuları ile yaşadığı sorunlar, enerji ithalatında ve yurt dışından mal alımlarında

zorluğa yol açmaktadır. Bu durum Ermenistan’ın, Rusya ve Đran ile iyi ilişkiler

geliştirmesini sağlamıştır.

Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkiler kesiktir ve iki ülke

arasındaki sınır Türkiye tarafından geçişlere kapatılmıştır. Bunun nedenleri,

Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik olarak yürüttüğü hasmane politikalar ve bölgede

izlediği yayılmacı politikalardır. Ermenistan, Türkiye ile sınırını çizen 1920 Gümrü

ve 1921 Kars Anlaşmaları’nın yürürlükte olmadığını iddia etmektedir. Türkiye’nin

Doğu Anadolu bölgesinden Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde Batı Ermenistan

olarak bahsedilmektedir. Ağrı Dağı Ermeni Sancağında tarihi Ararat Dağı olarak yer

almakta ve bu durum Ermenilerin Ararat’a dönüş amaçlarını canlı kılmaktadır.

Geçmişte Ermeni terör örgütü ASALA’nın, Türkleri hedef aldığı bilinmektedir.

Ayrıca Ermenilerin, Türkiye’yi zayıflatmaya yönelik olarak bölücü terör örgütü

PKK’ya destek verdiği de bilinmektedir.112

Ermenistan’ın, “denizden denize Ermenistan” olarak bilinen “Büyük Ermenistan”

ideali komşuları ile yaşadığı sorunların arkasında yer alan en temel

111 https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, 2008 112 Bu konuda bkz. http:www.armeniaforeignministry.com/htms/doi.html, 10.04.2004;

http:www.president.am/eng/?folder=lib&sub=constitution&chapter=1,10.04.2004.

54

faktörlerdendir.113 Ermenistan bu ideali bağlamında sadece Türkiye’yi ve

Azerbaycan’ı karşısına almamış, diğer komşusu Gürcistan’daki Ermenilerin

(Cavahati ve Ahılkelek Ermenileri’nin) ayrılıkçı söylemlerine de destek vermiştir ve

vermektedir.114

Ermenistan, tarihteki ilk Hıristiyan devlet olduğu iddiasına vurgu yaparak

Avrupalı devletlerin desteğini kazanma politikası izlemektedir. Yunanistan’ın Batı

Medeniyetinin temelini oluşturduğu vurgusuyla; Batılı devletlerin desteğini sağlama

politikası gibi Ermenistan da din bağlamında aynı politikayı yürütmektedir. Bu tür

bir söylem ve politika içinde olan Ermenistan’ın bir bütün olarak Batı’ya meydan

okuyan Đran ile yakın ilişki içinde olması dikkat çekicidir. Ermenistan, Đran’a yönelik

olumsuz düşüncelerini, şimdilik bastırmakta ve tüm komşuları ile sorunlu olduğu bu

ortamda sıkışmışlığını Đran’la aşmak istemektedir. Đran, başta enerji olmak üzere,

Ermenistan’ın dışardan temin etmek durumunda olduğu ihtiyaçların önemli bir

kısmının karşılanmasına aracılık etmektedir. Đran-Ermenistan boru hatları

anlaşmaları mevcuttur ve Đran Karabağ konusunda, Güney Azerbaycan’dan dolayı,

Müslüman Azerbaycan yerine Hıristiyan Ermenistan’a destek vermektedir.115

Batıda çevre bilincinin çok gelişmiş olduğu ve özellikle nükleer atıklar üzerinden

çevre kirlenmesinin büyük tepki çektiği mevcut ortamda, çok eski teknolojiye sahip

ve bu nedenle sızıntıların önlenemediği Ermenistan’daki Metsamor nükleer enerji

santralinin bugüne kadar kapatılamamış olması, bir taraftan bu ülkenin içinde

bulunduğu enerji ve ekonomi darboğazının, diğer taraftan da Ermeni diasporası

üzerinden Batılı ülkelerin bu ülkeye verdikleri desteğin bir ifadesi ve somut bir

işaretidir. Söz konusu destek, Ermenistan’ın yayılmacı siyasetini sürdürmesi ve

Güney Kafkasya’yı gerginlik içerisine itmesi açısından dikkat çekmektedir.

113 Bu konuda bkz. Erol Kürkçüoğlu, “ Ermenistan’ın Kafkasya’daki Siyasi Rolü”, Avrasya

Dosyası, Đlkbahar 1996, Cilt:3, Sayı:1,ss. 263-271 114 AĞACAN, “ Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik Talepleri”... ss. 83-87 115 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Metin Öztürk, “Türkiye ve ABD Açısından Đran’a

Bakış”, Yeni Forum, Aralık 1995 , ss. 4-6 ; Sedat Laçiner, Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004, ss. 268-283

55

2.3.3.4. Ermenistan’ın Kriz ve Mücadele Alanları

2.3.3.4.1 Ermenistan’ın Azerbaycan’la Toprak Sorunu

Dağlık Karabağ sorunu, Ermeniler ve Azeriler arasında tarihten beri süre gelen

bir sorun olup, temelinde, Rus politikaları ve Ermeni-Rus işbirliği vardır. Karabağ,

Azerilerin toprağıdır. Hiçbir zaman Ermenilerin yurdu olmamıştır.

Karabağ sorunu, Ermenilerin, Moskova ve Đran destekli olarak yürüttükleri,

rahatsız edici politikalarının bir örneğidir. Karabağ sorunu, günümüzde, SSCB’nin

dağılma sürecinde Ermenilerin bölgeyi işgali ile ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’a bağlı

Karabağ’da, Ermeniler hak iddia etmektedirler. Sovyetlerin dağılma sürecini

yaşadıkları bir sırada, Karabağ, önce Ermenistan’a katılma sonra da bağımsızlık

kararı almış; ancak bu kararlar ne Bakü, ne de Moskova tarafından kabul edilmiştir.

Dağlık Karabağ Özerk bölgesinin 1988’de Ermenistan’a katılma isteği ortamı

germiş, gelişmeler karşısında 1991’de Azerbaycan bölgenin özerk statüsünü

feshederek, burayı doğrudan merkeze bağlama kararı almıştır. Ardından Ermeni

işgalleri ve çatışmalar başlamıştır. Çatışmalar altı yıl sürmüş ve 12 Mayıs 1994’de

ateşkes imzalanmıştır. Çatışma döneminde, Ermeniler sadece Karabağ’ı değil

Azerbaycan’ın başka topraklarını da işgal etmişlerdir. Karabağ ve bir kısım Azeri

toprakları halen Ermenilerin işgali altındadır. Ermenilerin işgal ettiği Azeri

toprakları, toplam Azerbaycan topraklarının %20’si kadardır.116 Ermeniler bu

konuda, Rusya ve Đran’dan destek görmekte, BM’nin ve AGĐT’in Ermenilerin işgal

ettikleri yerlerden çekilmelerini öngören kararları uygulamamakta üstelik;

Ermenilere, bu kararlara uymalarını sağlayacak herhangi bir yaptırım da gündeme

gelmemektedir. Bu sorun ve Ermenilerin bölgedeki yayılmacı tutumları Güney

Kafkasya’daki istikrarsızlıkların temel nedenlerinden biridir. Rusya ve Batı’nın iki

kanadı, Karabağ sorunun ve Ermenilerin yayılmacı siyasetini, Kafkasya’da ve Güney

Kafkasya’da çıkarları için kullanmaktadırlar. Ermenilerin, tarihi, sosyal ve kültürel

sebeplerle, bölgedeki unsurlarla yaşadığı sorunlar ve Karadeniz-Kafkasya hattının 116 Karabağ sorununda geniş bilgi için bkz., ASLANLI, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”,

Avrasya Dosyası, Đlkbahar 2001, ss. 393-431; Dağlık Karabağ Hayaller ve Gerçekler, Azerbaycan Kültür Derneği, No:37, Ankara, 1989.

56

stratejik önemi; bölge dışı güçlerin bölgeye uzanmaları için gerekli zemini

hazırlamaktadır. Ermenilerin “denizden-denize Ermenistan” ideali, Gürcistan’daki

Cevahati bölgesinde yaşanan sorunların kaynağını oluşturmaktadır.117

Ermenistan, Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesini Batı Ermenistan olarak

görmekte ve Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen Kars Anlaşmasını

tanımamaktadır. Görüldüğü gibi Ermenistan, komşuları Gürcistan, Azerbaycan ve

Türkiye üzerinde hiç de hoş olmayan bir takım politikalar yürütmektedir.

Ermenistan’ın bu eğilimleri Güney Kafkasya’da gerilimi arttıran faktörlerin başında

gelmektedir.

2.4. Sonuç

SSCB’nin dağılmasından sonra bu bölgede oluşan üç bağımsız devlet;

Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan jeopolitik bakımdan çok önemli bir yerde

bulunmaktadır. Bölge aynı zamanda komşusu olduğu Türkiye’yle de tarihten gelen

kültürel, etnik ve dini bağları bulunması açısından da önemlidir. Bu nedenle,

bölgenin sahip olduğu bir yandan enerji kaynakları, stratejik konumu, diğer taraftan

mevcut sorunları Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bununla beraber bir

sonraki bölümde de göreceğimiz gibi Soğuk Savaş sonrası uluslararası sistemdeki

değişiklikler incelenmiş, güç merkezlerinin Güney Kafkasya ülkelerine karşı

uyguladığı politikalar değerlendirilmiştir.

117 AĞACAN, Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan…, ss.83-87

57

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SOĞUK SAVAŞ SONRASI ULUSLARARASI SĐSTEM VE GÜNEY KAFKASYA POLĐTĐKALARI

3.1. Giriş

Bu bölümde Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası sistemde meydana gelen

değişikliklere değinilmiştir. Stratejik ve doğal kaynaklar açısından sadece bölgede

bulunan değil, aynı zamanda bölge dışı devletlerin de dikkatleri buraya

odaklanmıştır. Bu bölümde büyük güçlerin Rusya, ABD, Đran ve Çin bölgeye yönelik

politikaları ve birbiriyle çatışan çıkarları analiz edilmiştir. Ayrıca, AB ve NATO

gibi toplulukların bölge ile ilişkileri de incelemenin kapsamında yer almaktadır.

3.2. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistemde Değişiklikler

1989’da Berlin duvarının yıkılması ve 1991’de Doğu Bloku ile SSCB’nin

dağılmasıyla sona eren Soğuk Savaş’ın ardından uluslararası sistem, günümüzde

hâlen devam eden, yeniden yapılanma sürecine girdi. Đki kutuplu uluslararası

yapının ortadan kalktığı bu süreçte, istikrarsızlık kaynakları ortaya çıktı. Bir yandan

zengin ve fakir ülkeler arasındaki ekonomik uçurumun hızla açılmasıyla Doğu-Batı

karşıtlığı yerini Kuzey-Güney ayrımına bırakırken, diğer yandan bölgesel çatışmalar

pek çok bölgede gerginliğe yol açtı.1 Güney Kafkasya da bu bölgelerden biridir.

SSCB’nin dağılma sürecinde ortaya çıkan ideolojik boşluğun saldırgan

milliyetçilikle doldurulmasıyla2 su yüzüne çıkan bölgesel çatışmalar; Dağlık

Karabağ, Güney Osetya, Abhazya- Güney Kafkasya devletlerinin hem iç hem de dış

politikalarını etkilemeye devam etmektedir.

1 Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, Ankara, ĐmgeYay., 2002, s. 585- 586; AYDIN,

“Kafkasya ve Orta Asya’yla Đlişkiler…, s. 367, 368 2 SANDER, “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”, Derleyen:Faruk

Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, 2. B., Đstanbul, 2001, s. 608.

58

SSCB’nin dağılmasıyla oluşan tek kutuplu dünya düzenin aktörü ABD olmuş ve

yeni bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu yeni yapı, hem “tarihin sonu”3 , “medeniyetler

çatışması”4, “büyük satranç tahtası”5 gibi tezlerin ortaya atılmasıyla6, hem de

Amerikan ulusal güvenlik stratejisi belgeleri aracılığıyla vurgulanmıştır. Örneğin,

SSCB’nin henüz resmen yıkılmadığı dönemde, Rusya Federasyonu Soğuk Savaşı’n

ardından Ağustos 1991’de açıklanan ulusal güvenlik stratejisinde, “yeni güç

merkezlerinin ortaya çıkmasına rağmen ABD siyasal, ekonomik ve askeri boyutta

gerçek anlamda küresel gücü, erişimi ve etkisi olan tek devlettir.” Ayrıca

“1990’larda Amerikan liderliğinin yerine geçecek bir liderlik olmadığı”nın altı

çizilmekteydi.7 Yine, 1996 stratejisinde “ABD’nin dünya liderliğinin daha önce hiç

olmadığı kadar gerekli olduğu” vurgulanmış,8 2002’ye gelindiğinde de ABD’nin

“büyük ekonomik ve siyasal etkisi ve essiz askeri gücü”nün altı çizilmiştir.9”

Böylece Soğuk Savaş sonrasında üstünlüğünün “önemini” vurgulayan ABD,

yeniden yapılanma sürecine giren uluslararası sistemde hegemonyasını10 yeniden

3 1989’da The National Interest’de yayınlanan çalışmasında Fukuyama, “Sadece Soğuk Savaşın

değil, insanlığın ideolojik evriminin sonuna, tarihin sonuna şahit olabileceğimizi” ileri sürerek, “Batının ve Batı liberalizminin zaferi”ni ilan etti. “Liberalizmin fikirler alanındaki zaferi henüz maddi dünyada gerçekleşmemiş olsa da, zamanla dünyayı Batı liberalizmi yönetecek”tir. Francis Fukuyama, “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New Shape of World Politics Contending Paradigmsin International Relations, New York, Foreign Affairs, 1999, ss. 1-25.

4 Emre Kongar, Demokrasi ve Vampirler, Đstanbul, Remzi Kitapevi, 2002, s. 250. 5 Brzezinski’ye göre, ABD’nin üstünlüğünün sona ermesi “yoğun bir uluslararası istikrarsızlığa yol

açacaktır.”: Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Çeviren: Ertugrul Dikbaş ve Ergun Kocabıyık, Đstanbul, Sabah Yayınları, 1998, s. 31.

6 Đlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, s. 246. 7 National Security Strategy of the United States August 1991,

http://www.fas.org/man/docs/918015-nss.htm, 21. 03. 2006. 8 A National Security Strategy of Engagement and Enlargement, The White House, Washington

D.C., Subat 1996’dan aktaran: Çağrı Erhan, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, Refet Yinanç ve Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara, Seçkin Yay., 2002, s. 66

9 The National Security Strategy of the United States of America, September 2002, http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004

10 Hegemonya için “ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik bir yayılma ve belirleyicilik” gereklidir. Filiz Çulha Zabcı, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”, Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005, s. 229 ; UZGEL “Hegemon Güç”, Türk Dış Politikası; UZGEL, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”, Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003, s. 55; Wallerstein’a göre, ABD “1945-70 yılları arasında olduğu gibi hegemonik bir güç değildir. Hegemonik bir güç olmak, ekonomik açıdan diğerleriyle arayı gerçekten kayda değer ölçüde açmış olmak” ve “askeri güç yolunu kullanmak zorunda kalmamak demektir.” Immanuel Wallerstein, Güncel Yorumlar, Çeviren: Veysi Atlı, Deniz Hakyemez ve

59

üreterek sürdürmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, “çok taraflı” (multilateral)

politikalar izleyen Clinton yönetimiyle, “tek taraflı” (unilateral) politikalar izleyen

Bush yönetimi arasında “amaç” açısından bir fark yoktur.

Hegemonik bir güç olma iddiasını sürdüren ABD, kendisine küresel ya da

bölgesel rakipler istemediğini, 1990’lardan itibaren çeşitli belgelerle dünyaya

duyurmaktadır. Örneğin, 1992’de dönemin savunma bakanlığı müsteşarı olan Paul

Wolfowitz’in hazırlanmasında önemli rol oynadığı, basına sızdırılan ama tepkiler

üzerine geri çekilen taslak Savunma Planlaması Rehberi’yle, esas amacın ABD’ye

rakip bir ülkenin ortaya çıkmasını engellemek olduğu belirtilmişti.11 Ayrıca,

1997’de açıklanan “Yeni Bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde,

Washington’un “ABD için büyük önem taşıyan kritik bölgelerde düşman bir gücün

hakim olmadığı bir dünya arayışında” olduğu vurgulanmıştır.12 Yine, 1997’de

açıklanan, 2015’e kadar ABD’nin savunma ihtiyaçlarını ortaya koymak amacıyla

hazırlanan Dört Yıllık Savunma Stratejisi’ne göre, “bugünün tek süper gücü ABD,

bu konumunu 1997–2015 döneminde koruyacaktı. Bununla birlikte, belgede “2015

sonrası dönemde bölgesel bir büyük gücün veya küresel bir rakibin oluşma

olasılığı”ndan bahsedilmekte; “Rusya ve Çin’in, gelecekleri belirsiz olsa da, bu

türden rakipler olma potansiyeline sahip güçler olarak görüldükleri”

vurgulanmaktadır. Bu saptamanın ardından ABD’nin üstünlüğünü kaybetmesinin

“dünyayı tehlikeli hale getireceği” belirtilerek, “düşman bir bölgesel koalisyonun ya

Barış Yeldiren, Đstanbul, AramYay., 2001, s. 16; WALLERSTEIN, Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD, Çeviren: Tuncay Birkan, Đstanbul, Metis, 2004; Hegemon güçle ilgili bir başka önemli nokta da Antonio Gramsci’nin hegemonya tanımında da belirttiği gibi, hegemonya için sadece gücün yeterli olmaması, rızanın da gerekli olmasıdır. Joseph Nye’ye göre de “sert gücün” yanı sıra “yumuşak güç” gereklidir: Ergin Yıldızoğlu, Hegemonyadan Đmparatorluğa, Đstanbul, Everest, 2003, s. XIX; Joseph Nye, Amerikan Gücünün Paradoksu, Çeviren: Gürol Koca, Đstanbul, 2003.

11 P. F. Tyler, “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New York Times, 08. 03. 1992’den aktaran Emin Gürses, “NATO ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi: Hattı Savunmadan Sathı Savunmaya”, Jeopolitik, Yıl 3, Sayı 11, Yaz 2004, s. 75; UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Dogu ve NATO…,” s. 9; Michael Klare, “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Agustos 2003, s. 53; Gilbert Achcar, “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”, Derleyen:Tarık Ali, Evrenin Efendileri, Çeviren: Yavuz Alogan, Đstanbul, Om Yay., 2001, s. 163.

12 A National Security Strategy for a New Century May 1997, http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm, 01. 02. 2005

60

da hegemonun ortaya çıkmasının engellenmesi” ABD’nin “yaşamsal ulusal

çıkarları” arasındaki yerini bir kez daha alıyordu.13 Ayrıca, Aralık 2000’de Ulusal

Đstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan, “Küresel Eğilimler 2015” (Global Trends

2015) adlı raporda, “ABD’nin büyük bir güç olmaya devam edeceği” ve

“Amerika’nın, küresel, ekonomik, teknolojik, askeri ve diplomatik etkisinin 2015’te

essiz olacağı” belirtilmekle birlikte, hegemonyasının devamını arzulayan ABD’nin,

olası rakiplerine de değiniliyordu. Rapora göre, “Dünya sahnesinde Amerikan

liderliğini güçlendireceği kadar, ona meydan okuyacak Çin, Rusya, Hindistan,

Meksika ve Brezilya gibi devletler; AB gibi bölgesel örgütler, çokuluslu şirketler,

kâr amacı gütmeyen örgütler gibi önemli aktörler” olacaktı.14 Yine, 11 Eylül

2001’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırılardan bir yıl sonra

Eylül 2002’de açıklanan yeni ulusal güvenlik stratejisiyle15 de ABD, kendisine rakip

istemediğini ilan etti. Belgeye göre ABD, önleyici saldırıda bulunabilecek, başka bir

deyişle, kendisine yönelik bir saldırının gerçekleşmesi olasılığı üzerine, bir ülkeye

saldırılabilecekti16. Böylece, SSCB’nin yokluğunda hegemonyasının devamı için

“yeni bir düşman bulmak zorunda” kalan ABD,17 bu belgeyle düşmanının “belli bir

coğrafi bölge ya da ülkelerle sınırlı” olmayan terörizm olduğunu açıkça belirterek,

“terörizme karşı savaş”ı başlattı. Nitekim, belgeye göre savaş alanı Afganistan’la

sınırlı değildi; Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Afrika, Ortadoğu ve

Asya’da binlerce eğitimli terörist bulunuyordu. Ayrıca, belgede terörizmin yanı sıra

1990’larda ortaya çıkan “serseri devletler”le18 mücadelenin de altı çiziliyordu. Bir

kez daha, Amerika’nın büyük stratejisinin Amerika’nın üstünlüğünü koruması ve

kendisine karşı her hangi bir rakibin yükselmesini önlemek olduğu dünyaya

duyurulmuş19 ve ABD, başat aktör olmaya devam etmek için; planlama

13 Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, http://www.fas.org/man/docs, 21. 03. 2006 14 Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With Nongovernment Experts,

http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html, 21. 03. 2006 15 The National Security Strategy of the United States of America, September 2002,

http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004 16 UZGEL, “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin…,” s. 68. 17 Hasan Köni, “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası Đlişkiler ve Türkiye”, Uluslararası Çatışma

Alanları ve Türkiye’nin Güvenligi, Ankara, Siyasal Yay., 2003, s. 395. 18 ERHAN, “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler

Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, s.134 19 KÖNĐ, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, Haziran 2003, s. 82.

61

aşamasından, eylem aşamasına geçmiştir.20 Nitekim, “terörizmle mücadele”

gerekçesiyle Afganistan’ın ardından Irak’ı işgal eden ABD, enerji kaynakları

açısından büyük önem taşıyan, bölgesel güçlerle çevrili Orta Asya ve Orta Doğu’da

denetimi elinde tutmaya çalışarak, potansiyel rakiplerinin gerçek rakipler olarak

ortaya çıkmalarını ve hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeyi

hedeflemektedir. Büyük Orta Doğu Projesi ya da sonradan değiştirilen adıyla

“Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi” de “ABD’nin yeni teknikler ve

ittifaklar içinde hegemonik liderliğini sürdürebilme senaryosudur.21” Öte yandan,

SSCB’nin ve Varşova Paktı’nın yokluğunda ABD’nin izlediği politikalar “tek

kutuplu dünya”yı çıkarlarına aykırı bulan aktörlerin seslerini yükseltmelerine neden

olmaktadır.22 Bu aktörlerden biri de 1991’de uluslararası sisteme SSCB’nin varisi

olarak katılan Rusya Federasyonu’dur.

Demokratik parlamenter düzeni kurmaya ve serbest piyasa ekonomisine

geçmeye çabalayan Yeltsin yönetimi, başlangıçta Batıyla işbirliğine ağırlık veren bir

dış politikaya yöneldi. Fakat, içeride toprak bütünlüğünü koruma sorununun yanı

sıra, 1998 ekonomik bunalımıyla doruğa çıkan siyasal, ekonomik ve toplumsal

sorunlarla karşılaşan Rusya Federasyonu,23 Batı’dan yeterli destek bulamadığını

gördü. Dışarıda ise, NATO’nun genişlemesi, ABD’nin 1972 tarihli ABM

anlaşmasından çekilerek kendi ulusal füze savunma sistemini kurma yönündeki

politikaları, 1998’de ABD’nin Afganistan, Sudan ve Irak’a yönelik füze saldırıları,

NATO’nun 1999’da Yugoslavya’yı bombalaması, ABD’nin Rusya

Federasyonu’nun “yakın çevre”sine yönelik artan ilgisi, Rus güvenlik çıkarları

açısından önemli bölgelerde Rusya Federasyonu’nun zayıflığından yararlanarak 20 ERHAN, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin…”, s. 57. 21 ÇULHA ZABCI, “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş…, ss. 229-232; ve Erol Manisalı,

Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, Đstanbul, 2003, ss. 134, 135; Haziran 2004’te Sea Island, Georgia’da yapılan G-8 zirvesi öncesinde, ABD “Büyük Ortadoğu” seklinde tanımladığı, 22 ülkeyi kapsayan projeyi, dünya kamuoyunun tepkilerini öğrenmek amacıyla Al-Hayat dergisine sızdırdı. Demokratikleşme, kadın haklarının gelişimi, okuryazar oranının artması, eğitim düzeyinin yükselmesi, girişimci sınıf yaratılması gibi unsurları içeren proje, bölge devletlerinin tepkisine yol açtı. G-8 zirvesinde ABD, projenin adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika” olarak değiştirdi.; UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası…, s. 18.

22 ERHAN, “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin…, s. 57. 23 Bu konuda bkz., Pınar Bedirhanoglu, “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve

Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Đstanbul, Bahar 2002, ss. 217-233.

62

ABD’nin etkinliğini arttırması şeklinde değerlendirildi.24 Böylece, Rusya

Federasyonu’nda “tek kutupluluğa” karşı sesler yükselmeye başladı.

1993’ten itibaren “Çok kutuplu bir dünya”, Rusya Federasyonu’da tartışılmasına

karsın, özellikle eski Dışişleri Bakanı (Ocak 1996-Ağustos 1998) ve eski Başbakan

(Eylül 1998-Mayıs 1999) Yevgeniy Primakov tarafından savunulmuştur. Güvenlik

Konseyi’nde Rusya Federasyonu’nun veto hakkına sahip olduğu BM’i “iki kutuplu

dünyadan çok kutuplu dünyaya geçişi sağlayacak temel mekanizma” olarak gören

Primakov, ayrıca Moskova’nın Ortadoğu ve Asya ülkeleriyle de ilişkilerinin

gelişmesinin gerekliliğini, özellikle de Rusya Federasyonu-Çin-Hindistan

işbirliğinin önemini vurguluyordu.25

“Çok kutupluluk” hedefi, 1990’ların ikinci yarısında Rusya Federasyonu dış

politikasında öne çıkmakla birlikte, özellikle Yeltsin sonrasında Vladimir Putin

yönetimiyle temel dış politika hedefi haline gelmiş, 2000’de yayınlanan yeni milli

güvenlik konsepti, askeri doktrin ve dış politika konseptinde vurgulanmıştır. 10

Ocak 2000’de yürürlüğe giren Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti’nde,

“birbirini dışlayan iki eğilim”e (tek kutupluluk ve çok kutupluluk) değinilerek,

uluslararası alanda Rusya Federasyonu’nun ulusal çıkarının, “egemenliğinin

güvenceye alınması ve Rusya’nın büyük bir devlet ve çok kutuplu bir dünyanın

etkili merkezlerinden biri olarak mevkiinin takviye edilmesi”nde olduğu

belirtilmektedir.26 21 Nisan 2000’de yürürlüğe giren Rusya Federasyonu Askeri

Doktrini’nde yine çok kutuplu dünya hedefi vurgulanarak, BM’in merkezi rolüne

değinilmiştir. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan gerçekleştirilen 24 Thomas Ambrosio, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign Policy in the

Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar 2001, ss. 46, 48-52; Robert H. Donaldson ve Joseph L. Nogee, The Foreign Policy of Russia, Londra, M. E. Sharpe, 2002, s. 328; Gamze Güngörmüs Kona, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, Jeopolitik, s. 98; ve Yevgeniy Primakov, Kapalı Kutu Rusya, Çeviren: Nuri Eyüpoğlu, 2002, ss. 170-190, 214-221.

25 PRIMAKOV, “The World on the Eve of the 21st Century”, International Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1999, ss. 2-5 ve 10-12; ve Erhan Büyükakıncı, “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış: Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, Derleyen: Erhan Büyükakıncı, Degişen Dünyada Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix, 2004, s. 149.

26 “Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Hazırlayan: Yılmaz Tezkan, Kadim Komşumuz Yeni Rusya, Đstanbul, Ülke, 2001, ss. 212, 214 ve 216.

63

müdahalelerin uluslararası güvenliği sağlayan temel mekanizmaları, başka bir

deyişle, BM’i güçsüzleştireceği belirtilmiştir. NATO’nun Yugoslavya’yı

bombalamasına yapılan bu göndermenin yanı sıra, bu örgütün genişlemesine

duyulan tepki de doktrinde temel dış tehditler arasında yerini almıştır.27 28 Haziran

2000’de açıklanan Dış Politika Konsepti’ne göre, Rusya Federasyonu çok kutuplu

bir dünya sisteminin oluşmasını hedeflemektedir. ABD’nin gerek ekonomik yolla

gerekse de güç kullanarak egemen olacağı “tek kutuplu bir dünya yapılanmasına

doğru bir eğilim”e dikkat çekilerek bu eğilimin, Rusya Federasyonu’nun “ulusal

çıkarlarına yönelik yeni bir tehdit ve meydan okuma” olduğu vurgulanmaktadır.

Ayrıca, “tek taraflı hareket etme stratejisinin” BM Güvenlik Konseyi’ni

zayıflattığına işaret edilerek, BM’in dolayısıyla da, Güvenlik Konseyi’nin

uluslararası ilişkilerdeki merkezi rolünün devamı Rusya Federasyonu’nun küresel

öncelikleri arasında ilk sırayı almaktadır.28

Böylece Rusya Federasyonu, Putin’le birlikte ABD hegemonyasına karşı çok

kutuplu dünyayı hedefleyen bir dış politika izlemektedir. “Çok kutupluluk” hedefi,

“çok boyutlu dış politika”yı da gerekli kılmakta,29 bu çerçevede Rusya Federasyonu,

uluslararası sistemin tüm katılımcılarıyla işbirliği yapmaktadır.30 Nitekim, Dış

Politika Konsepti’nde bölgesel öncelikler başlığı altında, BDT üyesi ülkelerden

Çin’e, Hindistan’dan Japonya’ya, Đran’dan Afrika ülkelerine, AB’den ABD ve Latin

Amerika ülkelerine, NATO’dan “Sanghay Beşlisi”ne kadar çok sayıda aktörle

ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin Rusya Federasyonu açısından önemi

vurgulanmaktadır.31 Dolayısıyla Rusya Federasyonu, tamamen Batı yanlısı ya da

tamamen Batı karşıtı olarak nitelendirilemeyecek, dengeli bir dış politika

izlemektedir. Nitekim, Putin’in Azerbaycan, Kuzey Kore, Çin, Hindistan, Küba,

27 ÖZTÜRK, “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Avrasya Dosyayı, ASAM, Ankara, , 2001, ss.

60, 61. 28 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46, Sayı 5,

2000, ss. 2-5. 29 Utku Yapıcı, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya,

Đstanbul, Otopsi Yay., 2004, ss. 116. 30 Erel Tellal, Rusya Federasyonu, Ankara, SBF , 2005, s. 10. 31 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, ss. 9-13.

64

Đngiltere, Almanya gibi pek çok ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretler ve imzalanan

çeşitli anlaşmalar, belgeler dengeli ve aktif dış politikanın göstergesidir.32

Putin döneminde izlenen çok boyutlu dış politika çerçevesinde Batı’yla

işbirliğine verilen önem devam etmektedir. Bu noktada özellikle Avrupa ile ilişkiler

öne çıkmakta, “Batı Avrupa ülkeleriyle özellikle Fransa, Almanya, Büyük Britanya

ve Đtalya gibi etkili olanlarıyla karşılıklı ilişkiler, Rusya’nın Avrupa’daki ve dünya

olaylarındaki ulusal çıkarlarını desteklemek ve Rus ekonomisinin istikrarı ve

büyümesi için önemli bir kaynak” olarak görülmektedir.33 Çok kutuplu dünya hedefi

doğrultusunda Rusya Federasyonu, özellikle Fransa, Almanya ve Đngiltere ile

ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır.34

Rusya Federasyonu, dış politika konseptinde “ciddi ve temel farklılıklar”ın

varlığına rağmen ABD’yle işbirliğinin önemi de vurgulanmakta, özellikle “stratejik

nükleer silahların azaltılması ve kısıtlanması sorunları”nın ABD’yle diyalog

kurularak çözülebileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla Rusya Federasyonu, ulusal

çıkarlarını göz ardı etmeden, ABD’yle de işbirliği yapmaktadır. Nitekim Rusya

Federasyonu, NATO’nun genişlemesi, Yugoslavya’nın bombalanması, ABM gibi

konularda ABD ile arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, 11 Eylül’ün ardından

ABD’yle bu çerçevede yakınlaştı. Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan

saldırılar sonrasında ABD’ye desteğini bildiren ilk devlet başkanı Putin olmuş, ABD

önderliğinde oluşturulmaya çalışılan “uluslararası terörizm karşıtı koalisyon”a ve

Afganistan’a yönelik askeri harekâta Rusya Federasyonu, başından itibaren destek

vermişti. Ayrıca Rusya Federasyonu, Afganistan’la ilgili istihbarat bilgilerini

paylaşmış ve Orta Asya’da eski Sovyet cumhuriyetlerinde ABD askeri üslerini

onaylamıştı. Rusya Federasyonu’nun bu tutumunda, köktendinci, ayrılıkçı Đslami

kendisine tehdit olarak görmesi ve Çeçenlerinin terörist olduklarını kabul ettirme

32 DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of Russia,... ss. 331, 334, 337 33 “Foreign Policy Concept of the Russian Federation”...,s. 11. 34 TELLAL, Rusya Federasyonu…, s. 17.

65

çabası rol oynamıştı.35 11 Eylül’ün ardından ABD ve Rusya Federasyonu arasındaki

yakınlaşma, Aralık 2001’de Rusya Federasyonu’nun, ABD’nin ABM’den

çekilmesini “anlayışla karşılaması”yla devam etti. 2002’ye gelindiğinde de Mayıs

ayında Bush’un Moskova ziyaretinde iki ülke arasında nükleer silah başlıklarının

azaltılmasına ilişkin anlaşma ve bir dizi belge imzalandı. Öte yandan, ABD ve

Rusya Federasyonu arasındaki yakınlaşma, “terörizme karşı savaş”ın Afganistan’la

sınırlı kalmaması, Irak’a yönelik askeri harekâtın gündeme gelmesiyle sona erdi.

ABD’nin Irak petrollerini denetimi altına almasıyla ekonomisi olumsuz yönde

etkilenebilecek olan Rusya Federasyonu, Fransa ve Almanya’yla birlikte ABD’nin

karşısında yer aldı.36

Mayıs 2002’de ABD ve Rusya Federasyonu arasında imzalanan anlaşmanın

ardından, 28 Mayıs’ta Roma’da, 1997’de kurulan NATO-Rusya Federasyonu Sürekli

Ortak Konseyi yerini NATO-Rusya Federasyonu Konseyi aldı. Böylece, NATO’nun

5. maddesi Rusya Federasyonu için işletilmeyecek olsa da ve Rusya

Federasyonu’nun veto yetkisi bulunmasa da, NATO’nun karar alma sürecine Rusya

Federasyonu de katılmış oldu. Rusya Federasyonu’nun, örgütün genişlemesinden

duyduğu rahatsızlık devam etmekle birlikte, Roma Bildirisi’yle NATO ile

yakınlaşması da çok boyutlu dış politika, dolayısıyla hem Doğu hem de Batı’yla

yakın ilişkiler geliştirilmesi çerçevesinde gerçekleşti. Dolayısıyla, bir yandan

NATO’yla ilişkilerini geliştiren Rusya Federasyonu, diğer yandan da Sanghay

Đşbirliği Örgütü’nde (SĐÖ) yer aldı.37

Çok kutuplu dünya hedefi doğrultusunda çok boyutlu dış politika izleyen Rusya

Federasyonu, bu çerçevede önde gelen Asya ülkeleriyle, özellikle de Hindistan ve

Çin’le de ilişkilerini geliştirmeye önem vermektedir. Rusya Federasyonu’nun, çok

kutuplu dünya hedefini paylaştığı Çin’le ilişkileri 1990’lardan günümüze gelişti. 35 TELLAL, Rusya Federasyonu…, ss. 18-19; DONALDSON ve NOGEE, The Foreign Policy of

Russia…, ss. 334, 340-341; HATĐPOGLU, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin…”, “Değişen Dünyada…”, Rusya ve Ukrayna, s. 287.

36 TELLAL, Rusya Federasyonu…,s. 19; HATĐPOGLU, “11 Eylül Sonrası Rusya ve ABD’nin…, ss. 287, 288.

37 Merve Đrem Yapıcı, “NATO-Rusya Đlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005, ss. 18, 19.

66

“ABD tarafından yönetilen bir dünya fikri”ne karşı olan Rusya Federasyonu ve

Çin,38 Aralık 1992’de yapılan Yeltsin-Yiang zirvesinin ardından Eylül 1994’te

gerçekleştirilen ikinci zirvede, “çok kutuplu bir dünya”dan yana olduklarını

açıkladılar. Nisan 1996’da imzalanan “Stratejik Ortaklık Bildirisi”ni izleyen Nisan

1997 tarihli “Çok Kutuplu Uluslararası Sistem Bildirisi” ile de RF ve Çin, ABD

hegemonyasına karşı tutumlarını bir kez daha dile getirdiler. Bu bağlamda,

aralarındaki sınır anlaşmazlıklarını çözen RF ve Çin, NATO’nun genişlemesine,

1998’de Sudan, Afganistan ve Irak’a yönelik füze saldırılarına,Yugoslavya’nın

bombalanmasına, ABD’nin ABM’e yönelik politikasına karşı ortak tavır sergileyerek

birbirlerine yaklaştılar. 2001’e gelindiğinde ise, iki ülke arasında “Đyi Komşuluk

Dostane Đlişkiler ve Đşbirliği” anlaşması imzalandı.39

Rusya Federasyonu ve Çin’in ABD hegemonyasına karşı tutumları, ikili

ilişkilerinin yanı sıra SĐÖ çerçevesinde de sürmektedir. 1996’da bölgede sınır

güvenliğinin ortak korunması, ayrılıkçı ve aşırı Đslamcı hareketlerin önlenmesi

amacıyla yaşama geçirilen Sanghay Beşlisi (RF, Çin, Kazakistan, Kırgızistan,

Tacikistan), 15 Haziran 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla bir işbirliği örgütüne

dönüştürülerek, amacının “Hazar ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarının ortak

denetimi ve tek kutupluluğa karşı savaşım” olduğu açıklanmıştır.40

2005’e gelindiğinde, SĐÖ’nün 5 Temmuz’da YBaltık’da gerçekleştirilen Devlet

Başkanları Zirvesi’nde önemli kararlar alındı. Birincisi, gözlemci statüsüyle örgüte

katılan devletlerin sayısı dörde yükseldi. 2004’te gözlemci statüsü elde eden

Moğolistan’ı bu zirveyle Đran, Pakistan ve Hindistan izledi. ABD’nin “serseri devlet”

olarak nitelendirdiği, dünya çapında yalnızlaştırmaya çalıştığı, Ahmedinecad’ın

Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından baskılarını daha da arttırdığı Đran’ın SĐÖ’ye

katılması, “ABD’nin küresel gücüne karşı açıkça bir meydan okumadır41.” Đkincisi,

terörizmle mücadele çerçevesinde Afganistan’da operasyonları devam eden ABD,

38 Gerhard Mangott, “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global Role”,

International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000, s. 495. 39 AMBROSIO, “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response….s. 56-59; DONALDSON ve

NOGEE, The Foreign Policy of Russia…, ss. 277, 278. 40 TELLAL, Rusya Federasyonu…, s. 21 41 Barıs Adıbelli, “Sanghay Đsbirligi Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet Strateji, Yıl

2, Sayı 55, 18. 07. 2005, ss. 15, 16.

67

buradaki geniş ölçekli askeri operasyonlarına son vermeye ve bölgede edindiği

üslerden çekilme takvimi açıklamaya davet edildi. “Tek kutupluluğa karsı savaşım”ı

amaçlayan SĐÖ’nün aldığı bu karar da ABD’ye verilen önemli bir mesaj olmuştur.

Ayrıca, YBatlık Zirvesi’nin ardından ŞĐÖ çerçevesi dışında, 18-25 Ağustos 2005

tarihleri arasında gerçekleştirilen Çin-Rus ortak askeri tatbikatı da, yeniden yapılanan

uluslararası sistemin “tek kutuplu yapısının varlığını sürdürmekte giderek

zorlanacağını göstermektedir.42”

3.3. Güç Merkezlerinin Güney Kafkasya Politikaları

3.3.1. Rusya Federasyonu’nun Güney Kafkasya Politikası

SSCB’nin dağılmasının ardından, bozulan ekonomik sistemle birlikte, eski

Sovyet devletleri yeniden yapılanma için geçiş dönemi yaşamışlardır. Eski SSCB

cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi ve BM’ye üye olması ile Rusya,

Kafkasya coğrafyasının dışına doğru itilmeye zorlanmıştır. Kuzey Kafkasya ve

Transkafkasya‘nın jeopolitik konumunun değişmesiyle, Rusya’nın stratejik amaçları

sekteye uğramış, dolayısıyla, Rusya için Müslüman dünyasının, ideolojik ve politik

eğilimlerine karşı tampon bölge olarak gördüğü, bölge genelinde ve Hazar

Havzası’ndaki hakimiyeti de azalmıştır.43

Rusya’nın Kafkasya politikasını açıklamadan önce, Kafkasya’nın, Rusya için

jeopolitik ve stratejik konumunu ortaya koymak gerekmektedir. Bu bağlamda;

“Kafkasya; Rusya için, Avrupa ile Orta Asya arasında bir geçiş köprüsü olmanın

yanı sıra, Karadeniz ve Hazar Denizine kıyısının olması sebebiyle, Rusya’nın

Karadeniz-Boğazlar–Akdeniz yolu ile Süveyş Kanalına inebilmesine imkan

42 ADIBELLĐ, “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”, Cumhuriyet

Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005, s. 15. 43 Shireen T.Hunter, “Internatıonal and Regional Actors:Their Politics and Impact on The

Transcaucasus”, CSIS, Washington D.C., USA, 1994, s.146.

68

sağlaması yönünden de, Rusya’nın stratejik menfaatleri açısından son derece önemli

bir jeopolitik bölgedir.44”

Güney Kafkasya’nın, Rusya için ayrıca iki özelliği bulunmaktadır. Bunlardan

biri, Asya’daki rakipleri Türkiye ve Đran ile buluşma noktası olması, ikincisi de

Kafkasya’nın Orta Asya’ya açılan kapı durumunda olmasıdır. Güney Kafkasya’nın

ayrıca Ortadoğu yolu üzerinde bulunması önemli bir faktördür.45

Rusya Federasyonu, eski Sovyetlerin mirasına konan bir güç olarak, varlığını

devam ettirmek ve kendisine yönelecek tehditlere karşı koymak için, Güney

Kafkasya’yı kontrolü altında tutarak bir “tampon bölge” oluşturabilmek

amacındadır.46

Güney Kafkasya, Rus ekonomisi için tam anlamıyla, bir hammadde kaynağıdır.

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin sahip olduğu petrol yatakları, Rusya’nın ilgi

alanındadır. Ayrıca, Güney Kafkasya’da mevcut zengin doğalgaz, altın, gümüş,

demir, aliminyum, bakır, çinko, kurşun, uranyum, kobalt, kömür vb. gibi yer altı

kaynakları, Rus hükümetleri tarafından, Rus milletinin kalkınması için

sömürülmüştür. Rusya’nın, Transkafkasya’daki potansiyel güç ve nüfuzu

tartışılabilir. Ancak, Rusya’nın en büyük kaygısı, Transkafkasya’da kaybolmakta

olan egemenliğini yeniden kurmak değil, Hazar Havzası’ndan kopmamaktadır.

Rusya, Hazar Havzası petrol ve gazının başlıca taşıyıcısı olmak amacından da

vazgeçmiş değildir.47

Petrol ve doğal gaz rezervleri açısından, Güney Kafkasya’nın Rusya için önem

arz etmesi yanında, Hazar petrollerinin batıya ulaştırılmasında düşünülen ve mevcut

44 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde… ss.17-18.; Emir Arif Şıhaliyev, Kafkasya

Jeopolitiğinde Rusya, Đran, Türkiye Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, Naturel Yay., Ankara, 2004, s.235.

45 ŞIHALĐYEV, Kafkasya Jeopolitiğinde…,s.235; DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.89.

46 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.235. 47 Servet Cömert, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam, Harp

Akademileri Basımevi, Đstanbul, 2001, s.35.

69

boru hatlarının üzerinde yer alması sebebiyle, Güney Kafkasya Rusya için paha

biçilmez bir değerdedir. Başka bir ifadeyle; Güney Kafkasya, Rusya’nın güvenliğinin

Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrolü ve dünya pazarlarına ulaştırılması

bakımından da önemlidir.48 Bölgede aynı zamanda, petrol rafinelerinin ve

petrokimya tesislerinin yer alması, Rusya için stratejik ve ekonomik önem

taşımaktadır. Rusya, Hazar Havzası’nda, SSCB’nin halefi olarak payını ve nüfuzunu

korumak istemektedir.49 Bu sebeple, çıkarlarını gözeten, Bakü-Novororossisk Boru

Hattı projesinin, petrol şirketleri tarafından kabul görmesi için Çeçenistan sorununa

askeri müdahalede bulunarak, bölgeye çözüm getirme arayışı içerisine girmiştir.

Rusya, Çeçenistan’a müdahalesini haklı gösterme adına, Avrupa’ya,”biz sizin,

uyanan Đslam fundamentalizmine karşı, güvenceniz ve tehlikeyi göğüsleyecek

tampon bölgesiyiz, o halde yanımızda ve arkamızda olmalısınız” diyerek, Batının

korkulu rüyası olan Đslam tezini işlemeyi bilmiştir.50

Güney Kafkasya’nın jeo-politik konumu ve jeo-stratejik açıdan Rusya için önemini

şöyle sıralayabiliriz:51

1) Sıcak denizlere ulaşmasına imkan sağlayacak, stratejik istikametlerden en

kısa olanlarının, çıkış noktasını teşkil eder ve bu istikametleri kontrol eden

bölgedir.

2) Elde bulundurduğu sürece, Doğu Akdeniz ve Basra Rusya Federasyonu’nu

uzaktan kontrol eder.

3) Rusya’nın güney cephesini savunmasında, kuvvet tasarrufu sağlayacak,

savunulması kolay bir bölgedir.

4) Güneye taarruz için, uygun bir çıkış bölgesidir.

5) Balkanlar’dan yapılacak bir harekatta, tali taarruz istikameti olarak kullanıp,

küçük düşman kuvvetlerinin, angaje edilmesini sağlar.

48 Fevzi Uslubaş, “Putin’li Rusya”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:4, Sayı:13, Đstanbul, Şubat 2005, s.57. 49 Nazim Cafersoy, “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç Değişimi”, Stratejik

Analiz, C:1, Sayı:8, Aralık 2004, s.54. 50 SÖNMEZ, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Kış 1996,

s.210. 51 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.72.

70

Rusya, Güney Kafkasya’yı Soğuk Savaş döneminde, Basra Körfezi, Rusya

Federasyonu ve Doğu Akdeniz’e ulaşacak bir koridor olarak görürken, bugün ise

tehlikeli etnik ve dini akımların, güney-kuzey istikametinde, Rusya’ya

sıçrayabileceği bir üs olarak algılamaktadır. Gerçekte bağımsızlık akımları, sadece

Transkafkasya ile sınırlı kalmamış, Kuzey Kafkasya’daki Türk ve Müslüman Özerk

Cumhuriyetler (Dağıstan, Çeçenistan, Đnguşya, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkez,

Kuzey Osetya, Adıgey ve Kalmuk) ile daha kuzeyde, Başkırdistan ve Tataristan’da

da canlılığını korumaktadır. Đleride atılabilecek yanlış adımların, bu canlılığı daha

kuzeye Mari, Mordovan, Çuvaş ve Komi toplumları ile doğuda Hakas, Gorno-Altay,

Buryat ve Yakutisatan’a kadar taşıma ihtimali oldukça yüksektir.52 Görüldüğü üzere,

Rusya Federasyonu’nun kırılma noktası ve toprak bütünlüğünün bozulması,

Kafkasya bölgesindeki gelişmelere bağlıdır.

Yukarıdaki genel değerlendirme çerçevesinde; Rusya Federasyonu’nun, Güney

Kafkasya politikası, Rus dış politika doktrinlerindeki temel değişmelerden büyük

oranda etkilenerek oluşmuştur. Rusya Federasyonu’nun 1994’ten itibaren Güney

Kafkasya politikasında büyük ölçüde sertleşme olmuştur. Bu sertleşme ve aktif dış

politika arayışları aslında, Rus dış politikasının, geleneksel ana hedefleri olan; sıcak

denizlere inmek, Ortodoks halkın birliği ve Rus milliyetçiliği, ekonomik çıkarlar,

petrol boru hatları, Hazar Denizi’nin statüsü de dikkate alınarak yeniden üretilmesi

idi. Yeniden politika üretme sürecinde, bölgede temel rakip olarak, Türkiye

görülüyordu. Bu durumda, Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını belirleyen temel

unsur, Türkiye’nin yakınındaki Güney kanadını (Ermenistan ve Azerbaycan) askeri

açıdan güçlendirmek ve Türkiye’yi bölgenin dışında tutmak oldu. Bu amaçla;

Türkiye sınırında, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’da askeri üsler edinmek,

bölgede Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’nın Kuzey Kafkasya

Kanat Bölgesi için belirlediği sınırların çok üstünde askeri yığınak yapmak,

Türkiye’yi Dağlık Karabağ barış sürecinden ve bölgeden uzak tutmaya çalışmak gibi

52 CÖMERT, Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı…., s.36.

71

politikalar izlendi.53 Moskova, ayrıca Kafkasya politikasında, bölgedeki

istikrarsızlığı ve çatışma ortamını kendi çıkarları için kullanma yoluna gitti.54

Rusya bir yandan, bölgedeki çatışmaları (Gürcü-Abhaz, Gürcü-Oset, Azeri-

Ermeni, Oset-Đnguş) manipule ederken, bir yandan da Güney bölgesini oluşturan

Kafkaslar’da, silahlı kuvvetlerinin yeniden yapılanma faaliyetlerini devam

ettirmektedir. 1992 yılından itibaren, Transkafkasya’daki cumhuriyetlerden geri

çekilen birlikler, silah, araç ve teçhizatlar, Kuzey Kafkasya bölgesine

yerleştirilmiştir. 2000 yılında Rusya’nın Ermenistan’da Erivan ve Gümrü’de olmak

üzere iki askeri üssü, Gürcistan’da da Batum, Ahılkelek ve Vaziani’de olmak üzere

üç askeri üssü bulunmaktaydı.55 Ayrıca, Abhazya ve Güney Osetya’da Rus birlikleri

mevzilenmiş durumdadır.56 Rusya Federasyonu, güney sınırımız boyunca; Ermeni-

Azeri, Gürcü-Oset, Gürcü-Abhaz gibi bölgesel çatışmalar Rusya Federasyonu’nun

güvenliğini tehdit etmektedir. Rusya Federasyonu topraklarında, Çeçen, Đnguş ve

Osetler, ayrılıkçı eylemleriyle, mevcut tehdidi tırmandırmaktadırlar. Güney Kafkasya

bölgesindeki çatışmalar; bölücülük, köktendincilik ve iç karışıklıklar, Rusya

Federasyonu topraklarına sıçrayabilir. Kuzey Kafkasya’da devam eden iç

karışıklıkları, önlemek ve ayrıca kökten dinciliğin yarattığı tehdide karşı koymak

için, Rusya Federasyonu bölgede, önemli oranda askeri varlığına ihtiyaç

duymaktadır. Buna bağlı olarak, AKKA’nın değiştirilmesini ve tavanlarının

kaldırılmasını talep etmekte ve tavanların şimdiki durumda kalması halinde,

AKKA’ya uymayacağını ifade etmektedir.57

53 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…, s.91. 54 John W.R.Lepıngwell, “The Russian Military and Security Policy in The Near Board”, Survival,

Cilt:36, Sayı:3, Güz 1994, s.77. 55 Đdil Tuncer, Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve Türkiye,

Derleyen:Gencer Özkan; Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Gündemindeki Doksanlı Yıllar, Büke Yayınları, Đstanbul, 2000, s.438.

56 Transkafkasya’daki Rus askeri gücünün sayısı toplam, 20 bin asker ve 5500 sınır muhafızından ibarettir. Karadeniz ve Hazar Denizi’ndeki en önemli kıyı askeri üsleri de Azerbaycan’da kalmıştır. Rusya, bu sebeple Astrahan’da, yeni askeri donanma üsleri inşa etme girişimindedir:TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.13.

57 Kasım 1990’da imzalanan, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’na taraf 22 ülkenin, anlaşmanın yürürlüğe gireceği tarihten, 40 ay sonra ellerine bulundurabilecekleri toplam nazami konvansiyonel silah ve teçhizat sayıları, 40 bin tank, 60 bin zırhlı savaş aracı, 40 bin top, 13.600 savaş uçağı ve 4 bin saldırı helikopteridir. Bu sayılar, doğu ve batı ülkelerine eşit uygulanacaktır. Gülden Ayman ve Nurşin Ateşoğlu Güney, “Değişen Uluslararası Koşullarda

72

Rusya’nın Güney Kafkasya politikasını, onun genel stratejisinin bir parçası

olarak görmek ve değerlendirmek gerekir. Güney Kafkasya, özellikle, Azerbaycan,

Türkiye ve Đran ile buluşma noktası, Orta Asya’ya açılan bir kapıdır. Petrol

zenginliği ise belki hepsinden de önemlidir. Nihayet, Rusya bu bölgeyi, Türkiye’nin

etki alanına bırakarak, diğer Orta Asya cumhuriyetlerine örnek teşkil etmesini

istememektedir. Rus dış politikası bu doğrultuda oluşturulmaktadır. Bu nedenle,

Güney Kafkasya bölgesinde kendi yarattığı siyasi ve etnik tırmandırmaları bahane

ederek, mevcut uluslararası antlaşmaların hilafına, Güney Kafkasya bölgesine

yeniden Rus güçlerini yığmaya çalışmakta olduğu bilinmektedir. Ermenistan’da Rus

askeri üslerinin mevcudiyeti ve bu üslerin baskı sonucu, Gürcistan tarafından da

kabulü58 Türkiye’yi oldukça rahatsız etmiştir.

Rusya, bu üslerin kabullenmeleri için Gürcistan ve Azerbaycan’da bir iç savaş

başlatmış, sonunda devlet liderlerini, ülkelerini Bağımsız Devletler Topluluğu

BDT’na üye yapmak zorunda bırakmıştır. Dönemin Gürcistan Devlet Başkanı

Eduard Şevardnadze’nin, Kasım 1993’te, “Abhazya düştükten sonra, istemediğim

halde, BDT’ye katılmak tek seçenekti” açıklaması, Rusya’nın bölgedeki dengeleri

kendi lehine ne kadar çok zorladığının da somut bir kanıtıdır.59

Rusya; Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’da üs istediğini, bu üç ülkede Rus

askeri bulunduracaklarını ve Gürcistan’daki birliklerinin ise Türkiye sınırında

olmasını istediğini / olacağını belirtmiştir. Rusya bu suretle, hukuk dışı bir şekilde,

Đran ve Türkiye ile yeniden, eskiden olduğu gibi sınır haline gelmiş olacaktır.

Güdülen birinci amaç; Orta Asya kapılarını kontrol etmek, Türkiye’ye kapatmak ve

başta Türkiye olmak üzere Đran’ı baskı altında tutmaktır. Rusya; Kafkasya ve Orta

Asya Cumhuriyetlerini artan bir şekilde baskı altına almakta ve kendine bağlayarak,

dışarıya karşı kapatmak istemektedir. Bu bağlamda; Rusya Federasyonu, arka

Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Derleyen:Faruk Söylemezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, Der Yay., Đstanbul, 1994, s.152.; YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.73.

58 Rusya, bu konuda, Azerbaycan’a baskı yapmakta, Azerbaycan ise buna kesinlikle karşı çıkmaktadır.

59 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…, s.236.

73

bahçesi olarak gördüğü Transkafkasya’da, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel

açılardan hegemonyasını devam ettirmek istemektedir. Yakın çevresine; Türkiye,

Đran gibi bölge ülkelerinin ve ABD, AB ve Çin gibi küresel aktörlerin hiçbir surette

müdahale etmesini istememektedir.60

Bölgede eski nüfuzunu kazanmaya çalışan Rusya, bir taraftan, “yakın Çevre”61

politikası ile eski Sovyet toprakları üzerindeki iddialarını ortaya koyarken, diğer

taraftan bölgedeki etnik çatışmaları, bölgeye yeniden yerleşmekte bir araç olarak

kullanmak istemektedir. Rusya, Batıyla bütünleşme çabasında olan ve kendine göre

Gürcistan ve Azerbaycan’ın bu sadakatsizliğini, Abhazya, Dağlık Karabağ ve Güney

Osetya’daki ayrılıkçı güçlere destek vererek, cezalandırmayı başarmıştır.62

Transkafkasya’da, Gürcistan ve Ermenistan üzerinde hakimiyetini artıran Moskova,

bilhassa Gürcistan’da, Abhazya ve Güney Osetya etnik ihtilaflarını ustaca kullanmak

suretiyle, Tiflis’e baskı yapabilmekte ve bölgedeki askeri varlığını

koruyabilmektedir. Aynı şekilde, Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle ve Türkiye’ye

karşı sınır güvenliğini korumak gerekçesiyle, Ermenistan’daki askeri mevcudiyetini

sürdürmeyi başaran Moskova’nın, Kafkasya’daki nüfuzunu yeniden tesis ettiği

görülmektedir.

Kafkasların dağlık coğrafi yapısı, bölgede çok az alternatif yolun ve ulaşım

ağının bulunmasına imkan sağlamaktadır. Kafkas sıradağları, Kuzey Kafkasya ile

Transkafkasya’yı, dolayısıyla Rusya Federasyonu ile Gürcistan ve Azerbaycan’ı

birbirinden ayırırken, birbiriyle ilişkili bölgeler arasında, doğrudan ulaşıma imkan

vermemektedir. Örneğin birbirine komşu olan, Gürcistan’a bağlı Abhazya Özerk

Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu’na bağlı, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti

60 Rusya Federasyonu’nun, BDT Barış Gücü çerçevesinde, Güney Osetya ve Abhazya’da askerleri

bulunmaktadır. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’daki çatışma alanlarına, kendisi dışında hiçbir devlet veya uluslararası örgütün barış gücü kapsamında, asker göndermesini istememektedir.

61 Yakın Çevre: Rusya Federasyonu dış politikasında eski SSCB cumhuriyetlerini ifade etmek için kullanılan ve Rusya Federasyonu için tarihi, güvenlik ve ekonomik açıdan ayrıcalıklı ve önemli olmaları nedeniyle, bu cumhuriyetleri diğer devletlerden ayıran önemli bir kavramdır.

62 Alexander Rondalı, “Küreselleşmenin Kafkasya’nın Güvenlik Stratejilerine Yansımaları”,Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu, Đstanbul, 29-30 Mayıs 2003, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2003, s.215.

74

arasında doğrudan ulaşımı sağlayacak bir karayolu bulunmamaktadır. Kuzey

Kafkasya’dan Transkafkasya’ya, sıradağların üzerinden aşarak geçebilen, iki

karayolundan biri, Kuzey Osetya’dan Güney Osetya’ya ulaşımı sağlayan, “Daryal

Geçidi”dir. Bu yol, Rusya Federasyonu’ndan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e ulaşımı

sağlamaktadır. Tarihte en çok kullanılan ve askeri amaçla kullanıldığından dolayı

diğer adı askeri yoldur. Dağıstan’dan Azerbaycan’a ulaşımı sağlayan, “Derbend

Geçidi” ile de Rusya ve Kuzey Kafkasya’dan Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye

ulaşmak mümkündür.63

Karadeniz kıyısında, Rus nüfusunun çoğunlukta olduğu; Krasnador, Rostov ve

Stavropol bölgelerinde istikrarlı yapının korunması, Rusya’nın menfaatleri açısından

önem taşımaktadır. Rusya’nın Transkafkasya politikası, Rusların tarihi Güney

politikasının en önemli uzantısıdır.64 Bununla birlikte, Kafkasya bölgesinde, Doğu-

Batı (dikey) eksenini oluşturan; ABD-Türkiye-Gürcistan ve Azerbaycan bölgesi,

Kuzey-Güney (yatay) eksenini oluşturan; Rusya Federasyonu-Ermenistan-Đran

bölgesi çatışmaktadır. Oluşturulan, Moskova-Erivan-Tahran ekseni Rusya

Federasyonu’nun elindeki tek seçenek gibi görünmekte; bu sayede; Kafkaslar

üzerinden, Đran vasıtasıyla, Basra Körfezi ve Rusya Federasyonu’na ulaşabilecektir.65

Rusya’nın geçmişte olduğu gibi, değişmeyen Kafkasya politikası ve askeri

stratejisi; Güneye Ortadoğu ülkelerine ve Đslam aleminin en hassas bölgesine,

Akdeniz ve Basra Körfezi ve Rusya Federasyonu’na karşı sıçrama tahtası vazifesi

gören Güney Kafkasya’nın, en kritik bölgesini elde bulundurmaya özen

göstermektedir.

63 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde…,s.18 64 Sıcak denizlere inmek, tüm Rus imparatorlarının hayali olmuştur. Çok geniş çoğrafyaya sahip

olan Rus Đmparatorluğu ve sonrasında SSCB, büyük bir kara gücü olmuş, ancak tam anlamıyla bir deniz gücü olamamıştır. Dugin, SSCB’nin çöküşünde, ekonomik ve ideolojik sebeplerden çok jeopolitik faktörlerinetkisi olduğunu belirtmektedir. Ona göre, SSCB’nin çöküşü kara gücünün, deniz gücü karşısında, topyekün yenilgisi sonucu gerçekleşmiştir. Aleksander DUGIN, Rus Jeopolitiği:Avrasyacı Yaklaşım, Çeviren.:Vügar IMANOV, Küre Yay., Đstanbul, 2003, s.293.

65 SSCB döneminde de Moskova’nın Güney politikasında, en önemli partneri Đran olmuştur. Her iki devletin de Batıyı ve özellikle ABD’yi bölge dışında tutma çabaları, bu ortaklığı derinleştiren en önemli unsurdur. Nazmi Gül ve Gökçen Ekici, “Azerbaycan ve Türkiye ile Bitmeyen Kan Davası Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1, 2001, s.370.

75

Rusya yönünden, Transkafkasya’yı önemli kılan diğer bir husus ise, Güney

yönünden güvenliğinin sağlanmasıdır. Rusya kendine tarih boyunca rakip olan ve

tehdit oluşturan Đran ve Türkiye ile arasında Transkafkasya’yı, tampon bir bölge

(güvenlik koridoru) olarak görmektedir. Rusya Federasyonu’nun,

Transkafkasya’daki çatışmaların kendi topraklarına sıçrayıp, bütünlüğünü tehdit

etmesi için yeterli nedenler vardır. Bu bölgedeki sorunlu alanların ikisi Rusya

Federasyonu ile sınırdaştır. Güney Osetya ve Abhazya, Gürcistan’a bağlı özerk bölge

ve cumhuriyet olmalarına rağmen, Rusya Federasyonu’na dahil olmak

istemektedirler. Ayrıca, Kuzey Kafkasya halkları, bu sorunlu bölgeler ile iç içedir.

Nitekim, Çeçenistan, “Federasyon Antlaşması”nı imzalamayarak, bağımsızlığını ilan

etmiştir. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’da oluşan bu sorunlar yumağının,

Kuzeyi etkilemesi gibi istenmeyen bir durumun, zincirleme reaksiyon ile tüm bölgeyi

sarmasından endişelenmektedir. Rusya Federasyonu, Transkafkasya’da sınırlar ve

sorunlar açısından, statükonun devamından yana bir politika izlemektedir. Yani bir

anlamda, istikrarlı istikrarsızlığı korumak istemektedir.66

Bugün Rusya’nın izlediği dış politika; Soğuk Savaş şartlarının, sert ve uzlaşmaz

karakteristiğini taşımasa bile, temel hedefleri itibarıyla, Sovyetler Birliğinin eski

politikasından izler taşımaktadır. Bu çerçevede, Rus dış politikası iki önemli ilkeyi

temel almaktadır. Bunlar67 Eski Varşova paktı üyelerinin, NATO’ya üyeliğini

engellemek veya en azından tarafsızlığını sağlamaktır.

Rusya Federasyonu, “Yakın Çevre” politikası ile, Barış Gücü kuvvetleri

(Abhazya ve Güney Osetya’da olduğu gibi) oluşturarak, eski Sovyetler Birliği

toprakları üzerinde yer alan uzlaşmazlıklara bizzat müdahale etmektedir. Rusya

içinde bulunduğu ekonomik yapıyı düzelttiği ölçüde, ”yakın çevre“deki çıkarlarını

koruma eğilimi artacak, ekonomik ve siyasi yolları kullanarak, bir şekilde, Kafkasya

da bağımsızlığını kazanmış devletleri kendisine bağımlı hale getirmeye çaba

gösterecektir. 66 TAVKUL, Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya…,s.192. 67 Akif Kemik,”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196,

Đstanbul, Temmuz 2000, s.161.

76

Bu çerçevede, Rusya’nın “Yakın Çevre” politikası oluşturma gerekçeleri şunlar

olabilir:

1) Avrasya jeopolitiğini, askeri ve siyasi anlamda kontrolü altında bulundurmak

ve gerektiğinde, kendi yayılma alanları ile savunma saha derinliğini saklı

tutmak,

2) Çevresinde gelişerek, kendi siyasi ve ülkesel bütünlüğünü bozacak, etkin ve

dini akımların etkisini kırmak,

3) Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde kalan Rus azınlığın, hak ve çıkarlarını

korumak,

4) Tarım kaynaklı hammadde ihtiyacının karşılanmasında, devamlılığı

sağlamak,

5) Sanayi ve ekonominin, temel girdisi olan, petrol ve doğalgaz rezervleri ile

bunların çıkartılma, taşıma ve pazarlanmasında mutlak anlamda kontrol

sağlamaktır.

Bu değerlendirmeler doğrultusunda; Rusya’nın Güney Kafkasya politikası:

1) Kafkaslar, buna bağlı olarak Avrasya’yı çıkarları doğrultusunda kontrol

etmek ve ABD aleyhinde kullanmak,

2) ABD’nin kendine stratejik ortak olarak seçebileceği ülkeler ile işbirliği

yapmasını engellemek,

3) Kaybettiği değerleri, belirli bir zaman sonra, tekrar kazanmak ve eskisine

nazaran daha büyük bir siyasi, ekonomik ve askeri güce sahip olarak,

ABD’nin karşısında yerini almak,

4) Ermenistan ile stratejik ortaklığını pekiştirmek, Gürcistan’daki etnik

problemleri koz olarak kullanarak, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tehdit

etmek ve Azerbaycan’ın Hazar Havzasındaki enerji kaynakları ve

terminallerini kontrol altına almak maksadıyla, Dağlık Karabağ çözümü için

Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı koz olarak kullanmaktır.

Güney Kafkasya’da, istikrarın sağlanması için Rusya Federasyonu’na karşı ya da

onun bölgedeki etkinliğini azaltmaya yönelik, ortaya çıkması muhtemel bir

77

bloklaşma, Rusya’nın bölge ile doğrudan bağlantılı ekonomik, siyasi çıkarlarını ve

büyük olasılıkla da toprak bütünlüğünü tehdit edecektir. Bu sebeple, Rusya

bölgedeki, “dondurulmuş istikrarsızlık” durumundan yararlanarak,

Transkafkasya’daki devletlerin ekonomik kalkınmalarını ve bağımsızlıklarını kontrol

altına almak, Güney Kafkasya ve Hazar Havzası’ndaki petrolü de, kendi çıkarları

doğrultusunda yönlendirmek ve bölgedeki sorunları kendi arzu ettiği bir şekilde

çözüme ulaştırmak istemektedir.68 Rusya Federasyonu’nun, bölgede kendisine karşı

oluşabilecek, herhangi bir bloklaşmayı engelleyebilmek için, “milli ve dini özellikleri

ve husumetleri istismar ederek” çeşitli provakatif uygulamalara başvurması ihtimali

yüksek görünmektedir.69

3.3.2.ABD’nin Güney Kafkasya Politikası

Soğuk Savaş sonrasında bir yandan uluslararası sistemin yeniden yapılanma

süreci devam ederken, diğer yandan ABD bu süreçte hegemonyasını

sağlamlaştırmaya, sürdürmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda ABD, çeşitli belgelerle

kendisine küresel ya da bölgesel rakipler istemediğini açıklamış, bu gelişmelere

paralel olarak, ABD üstünlüğünün önemini vurgulayan “tarihin sonu”, “medeniyetler

çatışması” gibi tezler ortaya atılmıştı. Eski ABD başkanı Jimmy Carter’ın ulusal

güvenlik danışmanı Zbigniev Brzezinski’nin “Büyük Satranç Tahtası” tezi de

bunlardan biriydi. Brzezinski, “ilk ve tek küresel güç” ABD’nin üstünlüğünü

kaybetmesinin “küresel bir anarşiye” yol açacağını öne sürerek, Avrasya’ya egemen

olarak ABD’ye meydan okuyabilecek bir rakibin ya da bölgesel ittifakların ortaya

çıkısını önleyecek stratejiyi geliştirmeye çalışmıştır.70 Bu çerçevede, “hangi yeni

68 Ariel Cohen, “Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etütleri Dergisi, Đlkbahar 1996, s.2. 69 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya…,s.72. 70 BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…sS. VI, 13, 31, 38, 47: Brzezinski, jeopolitik

kuramlardan hareketle, üstünlüğünü sürdürmek isteyen ABD’ye yol gösteriyordu. Jeopolitiğin kurucusu sayılan Halford J. Mackinder, dünyaya hakim olmak için su formülü geliştirmişti: Doğu Avrupa’ya hakim olan Merkez Bölgeyi (heartland) denetler. Merkez Bölgeye hakim olan Dünya Adasına, Dünya Adasına hakim olan da dünyaya hakim olur. Halford J. Mackinder, “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1943, sS. 595-605.; Jeopolitik kuramlar için bkz.: ERHAN, “Jeopolitik Kuramlar…, s. 562; Đsmail Hakkı Đşcan,

78

Avrasya koalisyonları olasıdır, hangileri ABD çıkarları için en tehlikeli olabilir ve

bunların önüne geçmek için ne yapılabilir?” sorusuna yanıt arayan Brzezinski’ye

göre, “Amerikan hegemonyasına içerleyen” Rusya Federasyonu ve Çin’in Đran’la

“anti-hegemonyacı” koalisyonu en tehlikeli senaryoydu.71 Dolayısıyla, Avrupa

devletlerinden Japonya’ya uzanan, dünya nüfusunun yüzde 75’ini, dünya GSMH’nın

yüzde 60’ını ve bilinen enerji kaynaklarının yüzde 75’ini kapsayan Avrasya’yı,

hegemonyasını sürdürmek isteyen ABD için önemli kılan, bu özelliklerinin yanı sıra,

kendisine meydan okuyabilecek potansiyel rakipleri barındırmasıdır. Denetimi ele

geçirmeye çalışan, bu nedenle de bölge ülkelerinin aralarında işbirliği yapmalarına

karşı olan ABD, hegemonyasını sarsacak bölgesel ittifakları önlemeye

çalışmaktadır.72

SSCB ve Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından ABD, Doğu Avrupa,

Balkanlar, Ortadoğu, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da ortaya çıkan “boşluklar”ı

doldurmak için harekete geçti. Bu bağlamda özellikle, dünya petrol ve doğalgaz

rezervlerinin ağırlıklı olarak yer aldığı Rusya Federasyonu ve Hazar Havzası bölgesi

ABD için önemliydi. Doğal kaynakları kontrol edildiği takdirde bir küresel güç

üretebilecek herhangi bir bölgede düşman bir gücün egemen olması

engellenmeliydi.73 Dolayısıyla, bölgesel güçler Rusya Federasyonu, Türkiye ve

Đran’la çevrili “Avrasya’nın kalbi” Güney Kafkasya,74 gerek Hazar bölgesi enerji

kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması gerekse Orta Asya ve Orta Doğu’ya

“Uluslararası Đlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş Yansımaları”, Uluslararası Đlişkiler, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004, ss. 47-79.

71 BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…ss. 23, 47 ve 53.: Konuya başka bir açıdan yaklaşmakla birlikte, bölge devletlerinin aralarında işbirliği yapmalarını ABD çıkarları açısından “tehlikeli” olarak nitelendiren bir başka isim de, ABD’nin eski BM Büyükelçisi Richard Holbrooke’dur. Holbrooke 16 Şubat 2005’te Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında (bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde ele alınacak olan) Rusya Federasyonu-Türkiye yakınlaşmasının ABD için “tehlikeli” olduğunu belirtmişti: Cumhuriyet, 17. 02. 2005; ZABCI, Sömürge Tipi Demokrasi ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi,... s. 242.

72 BREZEZĐNSKĐ, Büyük Satranç Tahtası…s. 32; Vassilis K. Fouskas, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Çev. Ali Çakıroğlu, Đstanbul, Aykırı Yay., ss. 28, 42,154; MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye,... s. 155; Yasar Hacısalihoğlu, “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye, Sorunlar, Đlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, Bağlam Yay. Đstanbul ss. 297–300.

73 YILDIZOĞLU, “Al Birini Vur Ötekine...”, Cumhuriyet Strateji, 20. 09. 2004. 74 MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, s. 149; Klare, “The New Geopolitics”,

ss. 54, 55.

79

yakınlığı açısından sahip olduğu stratejik konumuyla, hegemonyasını sürdürmeyi

amaçlayan ABD için önemlidir. “Uluslararası sistemin hızlı değişim geçirdiği bu

dönemde ABD bu boşluğu doldurabilmek, olası rakiplerinin bu yeni bağımsızlığını

kazanan ülkeleri denetimleri altına almasını önlemek ya da kendisi de etkili

olabilmek için hızla harekete geçme ihtiyacını hissetmiştir.75 Küresel ya da bölgesel

rakipler istemeyen ABD, ekonomik, stratejik açıdan çekici olan Güney Kafkasya’da,

Đran’ın ve Rusya Federasyonu’nun etkinlik kurmasına karşıdır. Dolayısıyla, ABD’nin

bölgedeki temel hedefi Rusya Federasyonu’nu kontrol altına almaktır; çünkü Rusya

Federasyonu’nun bölgede etkinlik kurması, “uluslararası sistemde ABD

hegemonyasının sağlamlaştırılması önündeki engellerin sayısının artmasına” neden

olacaktır.76

SSCB’nin dağılmasının ardından ABD, nükleer gücüyle önemli bir ülke olan

Rusya Federasyonu’nun uluslararası kapitalist sisteme eklemlenmesini destekliyor,

Çin ve Hindistan’la ittifak oluşturmasına karsı çıktığı, Batı sistemi içinde yer

almasını istediği bu ülkenin “kışkırtılmaması” için bölgede “Önce Rusya”

stratejisini izliyordu.77 Bununla birlikte ABD, bölge ülkelerinin Rusya

Federasyonu’dan bağımsızlığını da destekliyordu. Öte yandan, zaman içerisinde

Güney Kafkasya’nın çekiciliğine daha fazla kapılmaya başlayan ABD, tutumunu

değiştirdi. Bunda, Hazar havzasının enerji kaynakları açısından sahip olduğu

potansiyelin yanı sıra, 1993’te Rusya Federasyonu’nun “yakın çevre”sini “yaşamsal

çıkar alanı” ilan etmesi rol oynamıştı. Dönemin BM Temsilcisi Madeleine

Albright’ın Eylül 1994’te Bakü ziyareti sırasında yaptığı, “ABD Rusya

Federasyonu’nun Kafkaslarda özel rolü olduğunu kabul edemez” açıklamasıyla78,

bölgenin ABD’nin “ilgi alanı” olduğunu dünyaya duyurmuştur.79 Böylece, bölgeye

ilgisi giderek artan ABD, Birinci Çeçenya Savaşı’nın ardından Rusya

75 UZGEL, Beş Deniz Havzasında Türkiye,....s. 221. 76 GÜRSES, Kafkasya’da Uluslararası Rekabet,... s. 252. 77 Đlker Aktükün, “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler

ve Dünya, Ankara, Ümit, 2004, s.258; UZGEL, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, s. 248; GÜNEY, Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Politikası…, s. 359; OGAN -AĞACAN, Güney Kafkasya’da Yeniden Başlayan…s. 25.

78 NASSĐBLĐ, “Azerbaijan’s Geopolitics and Oil Pipeline Issue”,... s. 117. 79 YILDIZOĞLU, Al Birini Vur Ötekine..., s. 38

80

Federasyonu’nun askeri açıdan zayıflığının ortaya çıkmasıyla 1996’da Kafkaslar ve

Hazar bölgesini kendi “yaşamsal çıkar alanı” ilan etti.80

Soğuk Savaşın ardından uluslararası kapitalist sisteme eklemlenen ve zamanla

ABD’nin ilgi alanına giren Güney Kafkasya’da ABD, 1990’da Rusya Federasyonu

Savaşı sırasında dönemin ABD başkanı George Bush’un ilan ettiği, “yeni dünya

düzeni”nin üç temel taşının “demokrasi, serbest Pazar ekonomisi ve insan

hakları”nın gelişmesini desteklemektedir. ABD’nin bu konuya verdiği önem ilk kez,

dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın 12 Aralık 1991’de Princeton

Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada dile getirildi81. 1991 sonunda eski Sovyet

cumhuriyetlerinin bağımsızlığını tanıyan ABD, güvenlik, demokrasi, sınır ve insan

hakları politikalarına bağlı kalacağı güvencesini veren ülkelerle diplomatik ilişki

kuracağını belirtti. ABD, Güney Kafkas devletlerinden ilk olarak Ermenistan’la,

ardından da Nisan 1992’de, bu “güvence”yi veren Azerbaycan ve Gürcistan’la

diplomatik ilişkiler kurdu. Yeni bağımsız devletlerle diplomatik işbirliğinin yanı sıra

bu devletlere askeri, güvenlik ve siyasi desteği içeren “Đpek Yolu” stratejisi,

ABD’nin Avrasya’da ekonomik ve stratejik çıkarlarının teminat altına alınması

açısından önemliydi. Böyle bir strateji, Kafkasya ve Orta Asya devletlerinin genelde

“Batı yanlısı”, özelde “Amerikan yanlısı” olmalarına “yardımcı” olacaktı. Bu

çerçevede, Temmuz 1999’da ABD Kongresi’nden geçen “Đpek Yolu Strateji Yasası”,

bölgede insan haklarına saygı ile demokrasi ve serbest Pazar ekonomisinin

gelişmesinin önemine işaret ediyordu. Bu yasayla, tarihi Đpek Yolu’nun Orta Asya ve

Kafkasya devletlerinden geçtiği günümüzde, Đpek yolu üzerindeki halkların tarihi

ilişkilerini ve ekonomik bağlarını tekrar tesis etmelerinin, hem egemenliklerinin

teminat altına alınması, hem de demokratik ve Pazar reformlarının başarısı açısından

önemi vurgulandı. Ayrıca “güneyden, kuzeyden ve doğudan”82 gelen siyasi ve

80 TELLAL, Güney Kafkasya Devletlerinin…, s. 100 81 Baker bu konuşmasında, ABD’nin eski Sovyet cumhuriyetlerine gerek “Soğuk Savaş döneminin

askeri mirasının denetim ve imhasında”, gerekse “totalitarizm harabeleri üzerinde siyasal çoğulculuğa dayanan rejimler kurma” ve “serbest piyasa ekonomisine geçis”te yardımcı olması gerektiğinin altını çizdi: CAFERSOY, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası…, s. 134 – 136.

82 Đran, Rusya Federasyonu ve Çin kastedilmektedir.

81

ekonomik baskılara maruz kalan bölgede, istikrarın Güney Kafkasya, Orta Asya

ülkeleri ve Batı arasında siyasi, ekonomik ve güvenlik ilişkilerinin gelişmesiyle

sağlanacağı belirtildi. Pazar ekonomileri ve demokratik sistemlerin bölge ülkelerinde

gelişmesinin uluslararası özel sektör yatırımcılarının bölgeye girişlerini tevsik

edeceği vurgulandı. Ayrıca bu yasaya göre, ABD dış politikası ve uluslararası

yardımları, bölge ülkelerinin ekonomik ve siyasal bağımsızlıkları kadar, bölgede

demokrasi inşası, serbest Pazar politikaları, insan hakları ve bölgesel ekonomik

bütünleşmeyi desteklemeliydi.83

Güney Kafkasya devletlerinin demokrasiye ve serbest Pazar ekonomisine

geçmesini isteyen ABD’nin, bölgeye yönelik hedeflerinin gerçekleşmesinde

kullandığı önemli bir araç yardım programları oldu. Zaman içerisinde Amerikan

yardımları, ABD’nin bölgeye artan ilgisine paralel olarak yoğunlaştı ve bölgenin

ABD’nin “yaşamsal çıkar alanı” ilan edilmesinin ardından, Mayıs 1997’de dönemin

ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, “stratejik konumdaki enerji zengini Orta

Asya ve Kafkasya demokrasilerine yapılacak yardımın, ABD’nin ulusal çıkarına”

olduğunu belirtti.84

Bölge ülkelerine doğrudan yapılan Amerikan yardımları, Özgürlüğü Destekleme

Yasası kapsamında ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve ABD Tarım Bakanlığı,

Dışişleri Bakanlığı gibi çeşitli bakanlık ve ajanslarıyla yapılmaktadır. Eski Sovyet

cumhuriyetlerinin (Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan,

Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan, Beyaz Rusya, Moldova ve Ukrayna) insani

yardım ihtiyaçları için ve bölgede demokrasi, serbest Pazar ekonomisine geçiş,

ticaret ve yatırımın gelişmesi için dört yüz altmış milyon dolar yardımı öngören

83 NICHOL,“Transcaucasus Newly Independent States...”, s. 131; Çağrı Erhan, “ABD’nin Orta

Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”, Uluslararası Đlişkiler, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, ss. 133, 134; COHEN, “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk Road”, 24 Haziran 1997, http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm,01. 02. 2005; “Silk Road Strategy Act of 1999”, http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html, 11. 02. 2005.

84 ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…”, s. 136; Robin Bhatty ve Rachel Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000, s. 134; Elizabeth Jones, “U.S. Foreign Assistance Programs”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm, 05. 10. 2005.

82

Özgürlüğü Destekleme Yasası, 24 Ekim 1992’de ABD Kongresi tarafından

onaylandı.85 Bu yasayla ABD, eski Sovyet coğrafyasında demokratikleşme, Pazar

reformu, hukuksal reformlar, sağlık ve barınma alanlarında programlar teşvik

etmektedir.86

Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın kapsamına girmeyen, ABD Savunma

Bakanlığı’nın Ortaklaşa Tehdit Azaltma Programı yardımları; USDA’nın gıda

yardımları; Dışişleri Bakanlığı’nın Đhracat Kontrolü ve ilgili Sınır Güvenliği, Dış

Askeri Finansman, Uluslararası Bilgi Programları, Uluslararası Askeri Eğitim ve

Yetiştirme yardımları gibi yardımlar da bulunmaktadır. Bölge ülkelerine doğrudan

yapılan yardımların yanı sıra, bölgede yatırım yapacak Amerikan şirketlerini teşvik

etmek amacıyla, USDA satış ve hibeleri, USAID kredileri, ABD Đhracat-Đthalat

Bankası kredileri, Deniz Ötesi Özel Yatırım Şirketi kredileri bulunmaktadır. Ayrıca,

Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Avrupa Yeniden Yapılanma ve Gelişme

Bankası tarafından da eski Sovyet cumhuriyetlerine krediler sağlanmaktadır.87

ABD’nin Güney Kafkasya devletlerine yönelik yardım programları, genel olarak

dört başlıkta toplanmaktadır; demokrasi, ekonomik reform, güvenlik ve hukuk

reformu ve insani yardım. Bölge devletlerine yönelik demokrasi programı; seçim

sürecinin iyileştirilmesini, yerel yönetimleri güçlendirmeyi, hukukun üstünlüğü

ilkesi, bağımsız medya ve sivil toplumu desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda,

85 Özgürlüğü Destekleme Yasası’nın Azerbaycan’a yardım yapılmasını engelleyen 907. bölümü,

zamanla askıya alındı. 86 ERHAN, “ABD’nin Orta Asya …s. 137; Bhatty ve Bronson, “NATO’s Mixed Signals in the

Caucasus and Central Asia”, ss. 133, 134; NICHOL “Transcaucasus Newly Independent States...”; CAFERSOY, Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, s. 144; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance Measures – Azerbaijan”, http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm, 30. 09. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance Measures – Georgia”, http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm,30. 09. 2005; “U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country Assessments and PeRusya Federasyonuormance Measures – Armenia”, http://www.state.gov/p/rls/rpt/37649.htm, 30. 09. 2005; ve “Background Note: Armenia”, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm,05. 10. 2005.

87 ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…s. 138

83

Avrasya Vakfı 88 ile Bakü, Tiflis ve Erivan’daki ABD büyükelçilikleri tarafından

yönetilen programlar, hükümet-dışı örgütlerin bölgeye yerleşmesini

desteklemektedir. Ayrıca, Ulusal Demokratik Enstitü, Uluslararası Cumhuriyetçi

Enstitü, Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı, Demokrasi için Ulusal Vakıf, diğer

geçiş ülkelerinde olduğu gibi, Kafkas devletlerinde de “özgür ve adil seçimlerin

yapılmasına yardımcı” olmaktadırlar.89

Öte yandan, bu vakıf ve kuruluşlar aracılığıyla bölgede etkinliğini arttırmayı,

denetimi elinde tutmayı amaçlayan ABD’nin “demokrasi” söylemi; gerçekte, ABD

yanlısı liderlerin iktidarda olması anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, başta CIA

bağlantılı NED ve Quantum Fonu Grubu’nun baş yatırım danışmanı olan Soros Fund

Management başkanı, spekülatör George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü, özellikle

eski Sovyet coğrafyasında “demokratikleşme” faaliyetlerine destek sağlamaktadırlar.

ABD kaynaklı bu vakıf ve kuruluşlar; gerek Hazar havzası kaynaklarının uluslararası

pazarlara ulaştırılması, gerekse de Rusya Federasyonu ve Đran arasındaki konumuyla

ekonomik/stratejik açıdan önemli bir ülke olan Gürcistan’ın, 2003’te başlayan

“Kadife Devrim” ya da “Gül Devrimi” olarak adlandırılan “demokratikleşme”

sürecinde önemli rol oynadılar. ABD’nin Gürcistan’ın demokrasiye geçişinde

“muazzam bir ilerleme” olarak tanımladığı “Gül Devrimi” için; ABD büyükelçisi

Richard Miles’ın yanı sıra Freedom House, Uluslararası Demokrasi Enstitüsü ve

Soros Vakfı “alt yapı” çalışması gerçekleştirdi. Muhalefeti desteklemek amacıyla

özel Rustavi-2 Televizyonu ve gençlik örgütü Kmara (Yeter) Soros Vakfı tarafından

finanse edildi. Ayrıca, Kasım 2003’teki seçimlere hile karıştırıldığını öne süren

vakfın, Soros’un sözleriyle “değişime katkısı; halkın hükümetin açıkladığı sonuçlara 88 Parasal desteğini ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’ndan (USAID) alan ve yeni bağımsızlığını

kazanan devletlerde bürolar açan Avrasya Vakfı, bölge ülkelerinin “demokrasiye” geçişlerinde merkezi bir rol üstlenmiştir. Bkz. Mustafa Yıldırım, “Sivil Örümceğin Ağında Büyük Đşgal”, Cumhuriyet Strateji, 08. 10. 05.

89 Jones, “U.S Foreign Assistance Programs”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29486.htm,05. 10. 2005; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35989.htm, 10. 09. 2005; “U.S. Assistance to Armenia-Fiscal Year 2003”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/29484.htm, 05. 10. 2005; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35976.htm, 05. 10. 2005; “U.S Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/11028.htm, 10. 09. 2005; ve “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”, http://www.state.gov/p/eur/rls/fs/35986.htm, 05. 10. 2005.

84

değil, vakfınkine güvenmesi” oldu.90 Sürecin sonunda, ABD’de eğitim gören

muhalefet lideri Mikhail Saakasvili, Gürcistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçildi.

Saakasvili gibi, aralarında Başbakan Zhvania ve Dışişleri, Savunma, Tarım,

Ekonomi, Đçişleri, Adalet bakanlarının da bulunduğu, bakanlar kurulunun on dört

üyesi, ABD’nin değişim programlarına katılmışlardı. Sonuç olarak, “Kadife Devrim”

ABD nüfuzunun Rusya Federasyonu sınırlarına taşınması ve böylece ABD’nin

Rusya Federasyonu’nu çevreleyerek bölgede etkinliğini arttırmasına yol açtı.91 Mayıs

2005’te Gürcistan’ı ziyaret eden ABD başkanı Bush “devrimler”in süreceği mesajını

verdi.92

ABD, etkinliğini arttırmak amacıyla “açık toplumlar”ın yanı sıra “açık pazarlar”ı

desteklemekte, özellikle enerji kaynakları açısından çekici bölgelerde, serbest pazara

dayalı, yabancı sermayeye açık ekonomilerin gelişmesine önem vermektedir. Bu

çerçevede ABD, Güney Kafkasya’ya Amerikalı yatırımcıların güvenli biçimde

girmeleri için ekonomik liberalleşme programlarını teşvik etmektedir. ABD’nin

Pazar reformu programları; tarımda ve diğer hedef alanlarda özel küçük ve orta

girişimlerin gelişmesine odaklanmaktadır. Ayrıca, bankacılık idaresi, vergi ve borç

reformu, toprağın özelleştirilmesiyle özel yatırımın geliştirilmesi de

hedeflenmektedir. OPIC, Ticaret ve Kalkınma Ajansı ve Eximbank aracılığıyla

Azerbaycan’a yönelik Amerikan ihracatı ve yatırımı desteklenmektedir. USDA’nın

başlattığı pazarlama yardım programı da Gürcistan ve Ermenistan’da tarım sektörüne

yardım etmektedir.93

90 Milliyet, 12. 05. 2005. 91 Türkkaya Ataöv, “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet Strateji, 04. 01. 2005; “U.S. Government

Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia – Georgia”; Jones, “U.S. Foreign Assistance Programs”; Cumhuriyet Strateji, 30. 03. 2005; Aynur Mayemerova, “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005, ss. 9, 10; ve Ahat Andican, “Sovyet Sonrası Cografyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005, ss. 10, 11.

92 Bush, Gürcistan’ı “özgürlük feneri” ilan ederek, eski Sovyet cumhuriyetlerine “devrim yapmaları” çagrısında bulundu. Bush: “Ama Irak’ta pembe devrim, Ukrayna’da turuncu devrim ya da Lübnan’da sedir devriminden önce Gürcistan’da gül devrimi vardı. Simdi Kafkasya’da, Orta Asya’da ve Ortadogu’da kalpleri aynı özgürlük heyecanıyla çarpan gençler var. Özgürlük istiyorlar ve özgür olacaklar!” Milliyet, 11. 05. 2005.

93 ÇULHA ZABCI, “Sömürge Tipi “Demokrasi ve Genişletilmis Ortadogu Projesi”,... s. 232; Atilla Sandıklı, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Stratejisi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004, ss. 6, 7; “U.S Asistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2002”; “U.S.

85

Bölge ülkelerine yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde, FMF ve IMET

programları; profesyonel askeri eğitime ve Đngilizce eğitime odaklanmaktadır. ABD

Savunma Bakanlığı’nın CTR programı ve Dışişleri Bakanlığı’nın EXBS programı,

bölge devletlerine uyuşturucunun ve kitle imha silahlarının yayılmasının

önlenmesinde yardımcı olmayı, bölge ülkelerinin “sınırlarını koruma yeteneklerini”

güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, ABD’nin güvenlik konusunda bölgeye

desteği bunlarla sınırlı değildir. 11 Eylül sonrasında El Kaide ile bağlantılı oldukları

öne sürülen Çeçen militanlarla mücadele gerekçesiyle ABD, Gürcistan’ın Pankisi

bölgesine asker göndermiş, böylece Rusya Federasyonu’nun bu bölgeye yönelik

olası operasyonunu engellemiştir.94

ABD’nin bölgeye yönelik güvenlik yardımı çerçevesinde ayrıca, Hazar Bölgesi

Güvenlik Girişimi’nden de söz edilebilir. ABD Savunma Bakanı Donald

Rumsfeld’in Nisan 2005’teki Azerbaycan ziyareti sırasında yeniden gündeme gelen,

ortak hava savunması, denizin kontrolü, sınır güvenliğinin arttırılması gibi tedbirleri

içeren, merkezi Bakü’de olacak bu projeyle ABD bölgedeki askeri varlığını

pekiştirmeyi amaçlamaktadır. BTC hattının güvenliğini “garantiye almak”, “Hazar

Muhafızları”nın temel hedefi olacaktır. Ayrıca, Azerbaycan’ın terörizm, uyuşturucu

ve silah ticareti ile mücadelesinde bu ülkeye yardım edilmesi öngörülmektedir.95

ABD’nin bölge ülkelerine yönelik insani yardım programı çerçevesinde USAID

ve USDA gıda yardımında bulunmaktadır. Bölge ülkelerine verilen gıda, giysi, tıbbi

malzeme yardımlarının yanı sıra, Barış Gönüllüleri’nin (Peace Corps) faaliyetleri de

bu programın kapsamında yer almaktadır. Gürcistan ve Ermenistan’da faaliyet

gösteren Barış Gönüllüleri, Azerbaycan’da 2003’te çalışmaya başlamıştır. ABD

Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2003”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2003”; ve “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”.

94 “U.S. Assistance to Azerbaijan – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Georgia – Fiscal Year 2004”; “U.S. Assistance to Armenia – Fiscal Year 2004”; KONA, “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”, s. 103.

95 “USA Plans to Expand Military Presence in Azerbaijan”, http://www.energybulletin.net/6074.html, 16. 03. 2006; Đlyas Kamalov, Putin’in Rusyası, Đstanbul, Kaktüs, 2004, s. 147; Cihangir Dumanlı, “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 89, 13. 03. 2006, s. 6.

86

Dışişleri Bakanlığı ve CIA’in ortak çalışmasıyla oluşturulan ve 1962’de resmen

çalışmaya başlayan Barış Gönülleri, ABD’nin yakın ilişki içinde olduğu gelişmekte

olan ülkelerdeki okullarda ders veren, Đngilizce öğreten ve teknik uzmanlık

yardımları sunan gönüllü öğretmenlerdir. Öte yandan, bu görünürdeki amacın altında

ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek kuşaklar yetiştirmek, bulundukları ülkelerde

haber alma faaliyetlerinde yer almak gibi görevleri olduğu da öne sürülmektedir.96

ABD “yaşamsal çıkar alanı” ilan ettiği bölgede etkinliğini arttırmak amacıyla

yardım programlarının yanı sıra Batı yanlısı oluşumlara da destek vermektedir. Bu

bağlamda ABD, eski Sovyet coğrafyasında hegemonyasını kurmak için NATO’nun

doğuya doğru genişlemesini desteklerken, Barış için Ortaklık (BĐO) projesiyle de

bölge ülkelerinin Rusya Federasyonu’na bağımlılığını azaltmayı amaçlamaktadır.97

Bölgenin Batı dünyasıyla bağlarının güçlendirilmesinde önemli bir adım da

NATO’yla ilişkilerinin geliştirilmesiydi. Bu amaçla ilk olarak, 1991’de Kuzey

Atlantik Đşbirliği Konseyi (KAĐK) oluşturularak, eski Sovyet cumhuriyetleriyle

işbirliği çağrısı yapıldı. 1992 Haziranında Gürcistan’ın ve Arnavutluk’un katılımıyla

Kuzey Atlantik Đşbirliği Konseyi’in üye sayısı 38’e yükseldi. ABD tarafından

önerilen, NATO’ya üye olmak isteyen devletlere bu yolu açan KAĐK’in askeri ve

güvenlik boyutu olarak ifade edilen BĐO projesi ise Ocak 1994’te geliştirildi. Rusya

Federasyonu’nun yanı sıra üç Kafkas devleti de BĐO’yu imzaladılar. 1997’ye

gelindiğinde KAĐK yerini Avrupa Atlantik Đşbirliği Konseyine bırakırken, BĐO’nun

güçlendirilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, 2004’te Đstanbul’da gerçekleştirilen NATO

zirvesinde Kafkasya’da temsilcilik açma kararı alındı.98

96 ERHAN, “ABD’nin Orta Asya…, s. 137. 97 GÜRSES, “Kafkasya’da Uluslararası Rekabet…, s. 272; ZABCI, “Sömürge Tipi “Demokrasi” ve

Genisletilmis Ortadogu Projesi…, s. 230 98 UZGEL, “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası,...s. 309; UZGEL, “ABD

Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Doğu ve NATO”,... s. 14; Faruk Sönmezoğlu (der.) Uluslararası Đlişkiler Sözlüğü, 2.Baskı., Đstanbul, DER, 1996, s. 79; Bhatty ve Bronson “NATO’s Mixed Signals...”, ss. 130 – 135; Revaz Adamia, “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”, Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999, s. 97; NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001, ss. 67 – 80.

87

BĐO’nun yanı sıra bölgede Rusya Federasyonu etkinliğine karşı bir başka oluşum

olan GUUAM’ı destekleyen ABD, bu şekilde de Rusya Federasyonu’nu

çevrelemektedir. GUUAM, 1990’ların ikinci yarısında kurumsallaştı. 10 Ekim

1997’de Strasbourg’da Avrupa Konseyi zirvesinde Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan

ve Moldova, GUUAM’ı oluşturan bildiriyi imzaladılar. Bölgedeki çatışmaları Rusya

Federasyonu’nun kışkırttığını ileri süren bu dört devlet, bölgedeki enerji kaynaklarını

batıya ulaştıracak boru hatları üzerinde yer almalarıyla Batı (özellikle ABD) için

önemliydi. Bu girişim, 24 Nisan 1999’da Washington’da NATO’nun 50. yıl

kutlamalarına denk gelen toplantıda Özbekistan’ın katılımıyla, GUUAM adını aldı.

Bölgede Rusya Federasyonu’nun etkinliğine karşı Batı yanlısı ve ABD’yi “stratejik

ortak” olarak kabul eden bir oluşum olan GUUAM’a NATO da destek vermektedir.

Đpek yolu projesi çerçevesinde Avrupa–Kafkasya–Asya ulaşım koridorunu

destekleyen GUUAM üyeleri ile NATO arasındaki askeri işbirliği, ABD ve BĐO

kanalıyla gelişmektedir. 13–19 Nisan 1999’da Bakü–Supsa hattının açılışıyla eş

zamanlı olarak Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan birlikleri, ilk askeri tatbikatlarını

gerçekleştirdi. Öte yandan, 2002’de Özbekistan’ın üyeliğini askıya alması ardından

da 2005’te ayrılması, bu oluşumun geleceği hakkında tartışmalara yol açtı.99

Bölgede ABD’nin desteklediği bir diğer Batı yanlısı oluşum, “renkli devrimler”in

gerçekleştiği Gürcistan ve Ukrayna’nın liderleri tarafından Aralık 2005’te açıklanan

Demokratik Seçim Topluluğu’dur. Topluluğa Gürcistan ve Ukrayna’nın yanı sıra

Batlık devletleri, Moldova, Romanya, Makedonya ve Slovenya üyedir.100

Son olarak, ABD’nin Güney Kafkasya’yı kendi “yaşamsal çıkar alanı” olarak

değerlendirmesinde Hazar havzasının yanı sıra Karadeniz’in de etkili bir rol

oynadığını belirtmek gerekir. Bulgaristan ve Romanya’da üsler oluşturan, Gürcistan

ve Ukrayna’da “renkli devrimler”le Batı, özelde de ABD yanlısı yönetimlerin iş

99 GUUAM, http://www.guuam.org/general/history.html, 24. 08. 2005; CORNELL, “Geopolitics

and Strategic Alignments in the Caucasus and Central Asia”, ss. 108 – 111; BÜYÜKAKINCI, “Bağımsızlık Sürecinde Ukrayna – Rusya Đlişkileri”, Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna,... s. 430; AYDIN, “Kafkasya ve Orta Asya’yla Đlişkiler”,... s. 418.

100 UZGEL, “ABD Hegemonyasının Yeniden Đnşası, Orta Doğu ve NATO”, ss. 13, 14; ve Gözde Kılıç Yasın, “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05. 12. 2005, ss. 12, 13.

88

başına gelmesinde rol oynayan ABD, böylece Hazar bölgesinin yanı sıra

Karadeniz’den de Rusya Federasyonu’nu çevreleme girişimlerini sürdürmektedir.

Bütün bu gelişmeler ABD’nin, Mayıs 2002’de Rusya Federasyonu’yla birlikte

bölgede “Büyük Güç rekabetini” reddettiğini açıklasa da,101 etkinliğini arttırma

çabasının devam ettiğini göstermektedir.

3.3.3. Đran’ın Güney Kafkasya Politikası

Güney Kafkasya alt sistemi, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Đran gibi üç bölgesel

güçle çevrelenmiş bir görünüm arz etmektedir. Tarihin önemli bir kesitini, söz

konusu üç bölgesel gücün selefi olan imparatorlukların egemenliği altında geçiren

Güney Kafkasya, 1991 sonrası da bu üç ülke arasında rekabete sahne olmaya devam

etmektedir. ABD ve AB gibi bölge dışı küresel güçlerin de katıldığı bu rekabette Đran

önemli oyunculardan birisidir.

Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra Đran, Orta Asya ve Güney Kafkasya

bölgesini kendi güvenliği açısından önemli bir yer olduğunu düşünmektedir. Bu

yüzden Güney Kafkasya’da gelişen tüm olaylarla çok yakından ilgilenmektedir.

Đran’ın bölgede kurulmuş üç Cumhuriyetten Azerbaycan’la daha çok ilgilendiğini

görüyoruz. Çünkü Azerbaycan hem dini hem de etnik olarak Đran’la çok yakındır.

Azerbaycan Cumhuriyeti Şii nüfusunun büyüklüğüne göre dünyada Đran’dan sonra

ikinci sırayı almaktadır.102 Diğer yandan Đran’da Azerbaycan’la sınır arazilerde

birçok Azerbaycan Türkünün yaşadığı bilinmektedir. Diğer Türk kavimleriyle

birlikte bu sayı otuz beş milyon civarındadır.103 Bu da Đran’da büyük bir korkuyla

karşılanmaktadır. Azerbaycan bağımsızlığını ilk tanıyan komşu devlet Türkiye olsa

da diğer yakın komşu devlet olan Đran uzun bir süre Azerbaycan’ın bağımsızlığını

101 Cumhuriyet, 25. 05. 2002. Mayıs 2002’de ABD Başkanı George Bush ve Rusya Federasyonu

Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’da stratejik nükleer silahların azaltılması anlaşması ile bir dizi belge imzaladılar.

102 NESĐPLĐ, “Azerbaycan ve Moskova Erivan Tahran Đttifakının Jeopolitik Kuşatması”, s. 63 103 REHĐMOĞLU, A.”Satranç Tahtasından Azerbaycan ve Farsistan”, Avrasya Dosyası,

Azerbaycan Özel, Đlkbahar 2001, Cilt 7, Sayı: 1, s. 342

89

tanımak istememiştir. Öncelikle bağımsızlığın ilan edilmesi Tahran’ı Azerbaycan’la

ilişkilerde nasıl bir tutum sergileyeceği konusunda ikileme sokmuştur.104 Đran yalnız

üç ay sonra 1991 yılının Aralık ayında Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıdı.

Azerbaycan’da oluşmuş milliyetçi ortam Đran’ın Güney Azerbaycan endişesini haklı

olarak arttırıyordu. Đran artık Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemindeki

Azerbaycan’ı kendi toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak görüyordu.

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti iktidarının ardından Aliyev’le ilişkilerini sıcaklaştıran

Đran yönetimi çok geçmeden Azerbaycan’la ilişkilerini yeniden gözden geçirmek

zorunda kaldı. Çünkü 1994 yılında imzalanmış petrol anlaşmalarından ABD’nin

baskısıyla Đran uzak tutulmuş ve hiçbir pay sahibi olmamıştır. Diğer yandan

Azerbaycan’da çeşitli siyasi parti ve birlikler tarafından Güney Azerbaycan konusu

yeniden gündeme gelmiştir. Artan bu gerginliğe Hazar’ın statüsü ve Đran’a sınır

bölgedeki petrol kuyularının işletilmesi de ilave olununca durum daha da kötüleşti.

Đran uluslararası kuralları çiğneyerek savaş uçaklarıyla birkaç kez 2001 yılının

Ağustos ayında Azerbaycan’ın hava sahasını ihlal etmiştir.105 Đran’ın bu tür

hareketlerine en sert tepki Türkiye ve ABD’den gelmiştir. Diğer yandan kendi ülke

içinde yaşayan Azerbaycan Türkleri tarafından da çok sert bir dille eleştirilmiştir.

Đran, Azerbaycan’ı kendi için bir tehdit olarak algıladığı için “ Düşmanımın düşmanı

benim dostumdur” prensibini düşünerek Ermenistan’la sıkı ilişki içerisine girmiştir.

Đran’la Ermenistan arasındaki ortak hareket etme ve ortaklığın oluşumunu kısaca

şöyle özetleyebiliriz.

1) Gerek Đran’ın, gerekse de Ermenistan’ın birbirlerine hem politik hem de

ekonomik açısından dış dünyaya açılan bir kapı olarak görmesi.

2) Đki ülke arasında üzerlerinde yoğun olarak yapılan ve bir bölümü hayata

geçirilen stratejik değerdeki projelerin gerçekleştirilmesi.

3) Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaşayan Dağlık Karabağ probleminde

Đran’ın tutumu.

104 CEFERSOY, Elçibey Dönemi…, s. 112 105 Samedbeyli, P.H, Kuruçim, A.Y.”Hidropolitik Boyutunda Azerbaycan – Gürcistan – Türkiye

Đlişkileri” Orun, Ankara 2002, s.70

90

4) Đran-Azerbaycan arasındaki Güney Azerbaycan sorununun ilişkilere

yansıması.106

Yukarıda bahsettiğimiz konular Đran’ın Ermenistan’la işbirliğini oluşturan esas

konulardır. Bunlardan sonuncusu Đran için daha önemlidir. Güney Kafkasya

bölgesinde Đran’ın Azerbaycan ve Ermenistan’la olan bütün her taraflı ilişkilerinin

olmasına rağmen, Gürcistan’la o kadar da sıkı ilişkilerde bulunmamıştır. Birkaç ticari

ilişki dışında. Đran’ın Gürcistan’la siyasi ilişkilerinin bu kadar zayıf olmasının sadece

gözle görünecek iki nedeni vardır.

1) Gürcistan’la Đran’ın Ermenistan ve Azerbaycan’dan farklı olarak sınırının

bulunmaması,

2) Đran’ın Gürcistan’ı bir Rusya etki alanı olarak görmesidir.

3.3.4. Çin’in Güney Kafkasya Politikası

Kafkasya’da son on yılda gelişen ekonomik ve siyasi olaylar uzak doğu ülkesi

olan Çin’in de bu bölgeye merakını artırmıştır. SSCB’nin dağılmasından sonra

birçok batılı ülkenin dış politikasında yer alan Güney Kafkasya, Çin’in de dış

politikasında öne çıkmıştır. Çin Türkiye, Rusya ve ABD’den farklı olarak

Kafkasya’nın Güney ve Kuzey bölümlerine ayırarak iki farklı politika yürütmektedir.

Çin Halk Cumhuriyeti, uzun zamandan beri stratejik ortağı Rusya Federasyonu’na

toprak bütünlüğünün korunması üzerine politikalarını belirlemiş, Rusya’nın

Kafkasya politikasına destek veren ve Çeçen sorununda Rus yanlısı bir tavır içine

giren bir politika benimsemiştir. 107Kısacası Çin Kuzey Kafkasya’nın Rusya’nın etki

alanı ve sınırları içerisinde olduğunu kabul etmekte ve bu bölgede problemlerin

yaşanmamasını kendisi içinde önemli saymaktadır. Çünkü Çin Rusya’nın bu

106 GÜL-GÖKÇEN, ”Ortak Tehdit Algılamaları ve Stratejik Đttifaklığa Doğru Đlerleyen Đran

Ermenistan Đlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt:2, Sayı:22, Şubat 2002,s.39 107 Hasan Kanbolat- Kamil Ağacan, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kafkasya’ya Artan Đlgisi ve

Ekonomik Boyutları”, Sratejik Analiz, Cilt:1,Sayı: 7, Kasım 2000,s.59

91

bölgesinde oluşacak bağımsız devletlerin Rusya’nın parçalanmasını ve ABD’nin

buraya yerleşeceğinden endişeleniyordu. Çin’in Güney Kafkasya politikası biraz

daha farklıdır. Çin Sovyet imparatorluğunun dağılmasından sonra boşalan Güney

Kafkasya ülkelerine ABD ve Avrupa’nın yerleşmesinin önlemek ve boşalan Sovyet

imparatorluğunu kendisi doldurmak istemektedir. Ama bölgede artık müttefiklik

oluşturmuş ABD-Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan birliğine karşı direnememiş ve

kendisine en uygun yer olarak Rusya-Đran-Ermenistan müttefikliği yanında yer

almıştır. Çin 1999 yılının Mayıs ayında Ermenistan’a bu müttefiklik içinde 60-

80’km. menzilli sekiz adet “Tayfun” füzesi satmıştır.108 Çin’in bu tür tutumu resmi

Bakü tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bunun üzerine 22 Haziran 2000

yılında Azerbaycan’ı ziyaret eden Çin Halk kongresi başkanı Lee Pen “Çin’in

Azerbaycan’ın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünden yana olduğunu ve

Azerbaycan’la aktif işbirliğini istediklerini” belirtmiştir.109 Çin yetkilisi ayrıca Hazar

petrollerine olan Çin’in ilgisini de açıklamıştır. Çin’in Gürcistan politikası daha çok

ekonomik ağırlıklı bir politika olmuştur. Diğer yandan Çin Rusya’dan farklı olarak

Abhazya ve Güney Osetya meselelerinde Gürcistan’ı desteklemiş ve onun toprak

bütünlüğünü tanıdığını defalarca duyurmuştur. Güney Kafkasya politikalarının çoğu

zaman farklı olmayan Çin ve Rusya’nın son yıllarda farlılıklar olduğu ortaya

çıkmaktadır. Rusya ve ABD’nin Hazar bölgesinde tek başına hakimiyet kurma

girişimlerine Avrupa Birliği’nin yanı sıra Çin’de sert bir şekilde karşı çıkmaktadır.110

Çin, bununla hem rakiplerine hem de müttefiklerine büyük güç olduğunu ve yeniden

yapılanan her işte kendisinde ortaklığının şart olduğunu belirtmiştir. Çin’in

Sovyetlerin çöküşünden sonra oluşturmak istediği iki kutupluluk için güçlü ordu ve

ekonomiye de büyük ihtiyacı vardı. Bu yüzden Çin 1991 yılından bu yana askeri

harcamalarını önceki yıllara oranla %2.8 arttırmış, ekonomisi %9.86 büyümüştür.111

Çin’in Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek istemesi

Hazar havzası çevresinde rekabetin büyümekte olduğunu göstermektedir.112

108 http:///www.president.az/azerbaijan/nk/conf3.htm, 2006 109 KANBOLAT, Çin Halk Cumhuriyeti’nin…,, s.60 110 EFEGÜL, ” Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, ...,s.201 111 www.igeme.org.tr/tur/foyler/ulke/cin/cin1.htm, 11 Ekim 2006. 112 KANBOLAT, Çin Halk Cumhuriyetinin…,s.60

92

3.3.5. AB’nin Güney Kafkasya Politikası

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bölgede ortaya çıkan güç boşluğu ve bölgenin

stratejik önemi, büyük ülkelerin ilgisinin Kafkasya’ya yönelmesine neden olmuştur.

Rusya’nın bölgeyi arka bahçesi olarak görmesi ve Amerika’nın hegomon güç olarak

bölgede etkinliği hedeflemesi, Orta Doğu’dan sonra Kafkasya’nın da uluslararası

rekabetin odağı olması sonucunu doğurmuştur. Bölge ile tarihsel ve kültürel bağlara

sahip Türkiye ve Đran da bölge siyasetindeki diğer önemli aktörlerdir. Gücüyle

orantılı olarak dünya siyasetinde rol oynamaya hazırlanan Avrupa Birliği’nin ise

gelecekte Güney Kafkasya denkleminin içinde daha etkin yer alacağı öngörülebilir.

Avrupa Birliği ile Güney Kafkasya ülkeleri arasındaki ilişkiler, Güney Kafkasya

ülkelerinin bağımsızlığını kazanmasıyla beraber başlamıştır. 31 Aralık 1991’de

Azerbaycan ve Ermenistan’ı, Mart 1992’de Gürcistan’ı resmen tanıyan Avrupa

Birliği, 1992 içinde bu ülkelerle diplomatik ilişki kurmuştu.113

Avrupa Birliği, Sovyetler Birliği sonrası dönemin ilk yıllarında eski Sovyetler

Birliği içinde istikrarın sürmesi ve bu bölgedeki çatışma ortamının Avrupa’yı

olumsuz etkilemesini önlemek amacıyla Rusya’nın bölgedeki etkisini onaylayan bir

yaklaşım sergilemişti. Birliğin Güney Kafkasya ülkeleriyle ilişkilerindeki

yaklaşımının belirlenmesi açısından en önemli adım, Komisyonun bölgeye yönelik

stratejisini, Aralık 1995’te açıklamasıyla atıldı.114 Yayımlanan bildiride, bölge

ülkeleriyle Ortaklık ve işbirliği anlaşmaları ile sonuçlanacak bir strateji

öngörülmüştür. Bu belgeyle Avrupa Birliği, bölgeye yönelik ilgisinin üç farklı

boyutunu ortaya koymuştur. Bunlar; jeopolitik önemi, ekonomi açısından önemi ve

güvenlik açısından önemiydi.

Avrupa Birliği’nin bölgeye ilgisi, değişen dünya koşullarının bölgenin stratejik

önemini artırmasıyla yoğunlaşmıştır. Rusya, Đran, Türkiye ve Orta Asya arasında yer

alan ve ayrıca Hazar’a kıyısı olan bölge önemli bir jeopolitik konuma sahiptir.

113 DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği,... ss. 369-372. 114 DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği... ss. 365-366.

93

McKinder’in “Hearthland” teorisine göre, dünyanın kalbinde yer alan bölgede

hakimiyet kurabilen, dünyayı da yönetebilecektir. Kafkasya ve Orta Asya bölgesi, bu

teorinin odağında yer almaktadır.

Avrupa’nın doğudaki bitimi olan Güney Kafkasya ile Avrupa Birliği arasında

üyelik ya da üyelik yolunda çok özel bir ilişkiden bahsetmek henüz erken olsa da,

yakın bir zamanda Güney Kafkasya Bölgesi yeni üyelerin kabulünün ardından

Avrupa Birliği için sınır bölgeye dönüşecektir. Birlik için önem taşıyan Güney

Kafkasya ile ilişkilerin geliştirilmesinin jeopolitik açıdan da artık bir zorunluluk

haline geldiğinin görülmesi gerekmektedir.115 Avrupa Birliği’nin temel değerlerinden

birisi, serbest piyasa ekonomisidir. Birliğin çıkış noktası da ekonomik sınırların

kaldırılması ve pazarın bütünleştirilmesi düşüncesidir. Bu noktadan hareketle,

Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerle ilişkilerinde liberal ekonomik yapı önemli rol

oynamaktadır.116

Petrol ve doğalgazın giderek uluslararası politikanın merkezine oturması ve

mevcut kaynakların kıtlığı, karar vericileri yeni çözümlere yöneltmiştir. Orta Doğu

petrolüne bağımlılığını azaltmak isteyen Avrupa Birliği ülkeleri ilgilerini Kafkasya

ve Orta Asya’nın kaynaklarına çevirmişlerdir. Avrupa Birliği için Güney

Kafkasya’nın en önemli özelliği, Azerbaycan’da bulunan petrol ve doğalgaz

kaynakları ve Hazar Havzası’nda bulunan zengin rezervlerin Avrupa’ya

taşınmasında köprü rolü üstlenmesidir.117

Avrupa Birliği, esas olarak iki dünya savaşı geçirmiş olan Avrupa’da mevcut

anlaşmazlıkları sona erdirmek, istikrar ve güvenliği sağlamak amacıyla doğmuştu.

Üyeleri arasındaki tarihsel düşmanlıkları önemli ölçüde törpüleyen Avrupa Birliği,

sistemine yönelik dış tehditlere karşı da duyarlı davranmaktadır. Avrupa Birliği’nin

kurulduğu ilk yıllarda komünizm tehlikesi, Avrupa’da bütünleştirici bir rol oynarken,

115 Paskal Lorot ve François Thual, Geopolitika, çev. Fuad Hesenoglu, Bakü, 2001, s. 55. 116 Suat Özen, “Avrupa Birligi’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”,

Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, ASAM Yayınları, 2004, ss. 9-10. 117 DEMĐR, “AB’nin Güney Kafkasya Politikası”, Dünden Bugüne Avrupa Birliği,... s. 380.

94

Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla iki kutuplu sistem sona ermiş ve ülkelerin

tehdit algılamaları çeşitlenmiştir. Avrupa Birliği de oluşturduğu istikrar ve refah

ortamını yeni tehditlere karşı korumaya yönelik yeni politikalara yönelmiştir. Bu

noktada, Yeni Komşuluk Politikası Avrupa Birliği’nin yeni sınırlara kendi

değerlerini ihraç stratejisinin bir ürünüdür.118

Avrupa Birliği’nin insan hakları ve temel haklar, demokrasi ve hukukun

üstünlüğü ve iyi işleyen bir pazar ekonomisi gibi değerlerini ihraç etmedeki amacı,

bu değerleri benimseyecek ülkelere istikrarı götürmek ve onları Avrupa Birliği için

birer tehdit unsuru olmaktan çıkarmaktır. Bu nedenle Avrupa Birliği, ülkelerle ilişki

kurarken bu değerleri belli oranda kabul etmelerini şart koşmakta; bir anlamda seçici

davranmaktadır.

Dağlık Karabağ Savaşı, Abhazya ve Güney Osetya çatışmaları gibi bölgede

mevcut çatışma ortamını temel değerlerine yönelik tehdit olarak algılayan ve

bunların uluslararasılaşmasından endişe duyan Avrupa Birliği, barışçı çözüm için

taraflar arasında diyaloğun geliştirilmesine çalışmaktadır.119

AB, 18 Aralık 1989 tarihinde SSCB ile Ticari ve Ekonomik Đşbirliği Anlaşması

imzalamıştır. Anlaşmanın 1 Haziran 1990’da yürürlüğe girmesine rağmen SSCB’nin

dağılması ve yeni bağımsız devletler kurulması karsısında AB, bu bölgeyle

ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalmıştır.120 AB, Soğuk Savaş

sonrasında ise yeni bağımsız devletler ile yakın ilişkiler oluşturmaya çalışmıştır.

118 Ahto Lobjakas, “EU: European Commission Unveils Details Of New Neighbourhood Strategy”;

http://www.Rusya Federasyonuerl.org/featurearticleprint/2004/05/077d3a66-3883-4119-972e-c470a9f 17/02/2005.

119 ÖZEN, “Avrupa Birliği’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney Kafkasya”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Avrasya Dosyası, 2007 ss. 8-9.

120 Fuad Hüseynov, ” Avrupa Birliği-Türk Cumhuriyetleri Đlişkileri ve Türkiye”Avrasya Etüdleri Kıs 2002, 61’den naklen ES-SNG:Razvitiye Otnoseniy (AB-BDT:Đlişkilerinin Gelişimi) Yevropeyskiy Obzor (Avrupa Yorumu) No: 16, Moskova, 1994,ss. 4-5

95

Komisyon, eski Sovyet Cumhuriyetleri ile ortaklık ve işbirliği kavramı çizgisinde

yeni bir çeşit ilişki kurularak bir yapı olması gerektiğini önermiştir.121

Aralık 1990 Roma Zirve’sinin ardından, AB, BDT ülkelerinin ekonomik reform

ve kalkınma hamlelerine katkıda bulunmak ve dünya ekonomisi ile entegre

olmalarını desteklemek üzere 1991 yılında TACIS (Technical Assistance to the

Commonwealth of Independent States / Bağımsız Devletler Topluluğuna Teknik

Yardım) programını oluşturmuştur. TACIS, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından

sonra kurulan Baltık Devletleri dışındaki 12 yeni devlet ve Moğolistan’ı

kapsamaktadır. Ancak daha sonra Baltık Ülkeleri ve Moğolistan başka yardım

programlarından yararlanmaya başlamışlardır.122

28-29 Haziran 1991 Lüksemburg, 9-10 Aralık 1991 Maastricht ve 25-27 Haziran

1992 Lizbon Zirveleri’nden sonra eski Sovyet ülkeleri ile ilişkilerin daha da

geliştirilmesine önem verilmiştir. Bu konjonktürde TACIS programı altında

TRACECA (Transport Corridor Europe-Caucasus-Asia / Avrupa-Kafkasya-Asya

Ulasım Koridoru) ve INOGATE (Interstate Oil and Gas Transport to Europe

/Avrupa’ya Devletlerarası Petrol ve Doğal Gaz Taşımacılığı) projeleri

başlatılmıştır.123 Avrupa Konseyi, 1992’de Komisyon’u, Rusya ve yeni bağımsız

devletler ile Ortaklık ve Đşbirliği anlaşmaları için müzakerelerde bulunmakla

görevlendirmiştir. AB’nin bölgeyle yakınlaşma prensipleri ilk zamanlarda politik

değil insani olmuştur. 1995’e kadar AB’nin Güney Kafkasya’daki temel

angajmanları küçük TACIS projeleri, borç ve insani yardım programlarından ibaret

olmuştur. 1995 Haziran ayı basında Komisyon, Konsey’e AB’nin üç Güney

Kafkasya ülkesine yönelik gelecek stratejisi hakkında genel duruma yönelik bir proje

önermiştir. Aralık 1995’te yapılan Madrid Zirvesi’nde Avrupa Siyasi Gündemi

oluşturulmuştur. Bu programa göre AB üyesi ülkelerin bölgedeki devletlerle olan

121 Antonio Marquına: “ The EU Policies Towards The Caucasus”, The Turkish Year Book of

International Relations, 1999, XXIX, s. 157 122 TACIS hakkında daha genis bilgi için bkz:

http://ec.europa.eu/comm/external_relations/ceeca/tacis/ 123 Yelda Demirag: ” EU Policy towards South Caucasus and Turkey”, Perceptions, Kış 2004-2005,

s. 92

96

ikili ilişkileri bundan böyle AB’nin bölgeye ilişkin dış politikasına dahil edilmiş

olacaktır. AB ortak karar ile Kafkasya-Orta Asya üzerinde önemli jeopolitik ve

ekonomik çıkarları olduğunu ortaya koymuştur. Bu hususlar şunlardır;

1) Önemli hammadde potansiyelinin bulunduğu,

2) Avrupa ile Asya ve Uzakdoğu arasında önemli bir bağlantı oluşturduğu,

3) Çok sayıda tüketiciden oluşan bir pazar olduğu ve büyük bir kalkınma

potansiyeline sahip olduğu,

4) Đstikrarsız durumu dolayısı ile uluslararası organize suçlar için özellikle de

uyuşturucu ve silah ticareti için önemli bir kapı oluşturduğu,

5) Artık dünyaya açıldığı için Rusya, ABD, Çin, Đran ve Türkiye gibi güçlerin

ilgi odağı haline geldiği ve etki altında bırakılmak istendiği,

6) Bölgenin AB ülkeleri ile daha yoğun ilişkide bulunmak istediği.124

1997 yılında yayınlanan Avrupa Komisyonu’nun Gündem 2000 Raporu,

Kafkasya ve Orta Asya ile ilişkilerin güçlendirilmesini öngörmüştür. Güney

Kafkasya ülkeleri 1996 yılında AB ile Ortaklık ve Đşbirliği Anlaşmaları

imzalamışlardır. Anlaşmalar 1999’da yürürlüğe girmiştir.

Avrupa Komşuluk Politikası’na Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan 2004

yılında dahil edilmiştir. Güney Kafkasya, 11 Mart 2003 tarihli Daha Geniş Avrupa

ve Komşuluk; Doğu ve Güneydeki Komşularımızla ilişkilerimiz için Yeni Bir

Çerçeve isimli tebliğde komşuluk politikası kapsamında yer almamış, kapsam ile

ilgili dipnotta bu alanın coğrafi olarak söz konusu insiyatifin şimdilik dışında yer

aldığı ifade edilmiştir. Ancak Temmuz 2003’te Finlandiyalı diplomat Heikki Talvite,

bölgede AB’nin amaçların gerçekleştirmek (Güney Kafkasya ülkelerine siyasi ve

ekonomik reformları yerine getirmelerinde destek olmak, bölgedeki etnik

çatışmaların önlenmesi ve çözümünde yardımcı olmak, yerlerinden edilmiş ve

mülteci durumuna düşmüş kişilerin yerlerine dönüşlerini teşvik etmek, bölge içi

124 Nahit Töre, Avrupa Birliği ve Türk Cumhuriyetleri, Đstanbul Friedrich Ebert Vakfı Yayınları,

Đstanbul, 1996, s. 14

97

işbirliğini desteklemek ve bölge ile AB arasında koordinasyonu sağlamak gibi)

gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak üzere, Güney Kafkasya AB Özel Temsilcisi

olarak atanmıştır.125 Aynı yıl da Daha iyi Bir Dünyada Güvenli Avrupa; Avrupa

Güvenlik Stratejisi belgesinde, AB’nin gelecekte komşu olacağı Güney

Kafkasya’daki sorunlara dikkat çekilmiş ve AB’nin bu alana daha güçlü ilgi

göstermesi ve aktif rol alınması gerektiği ifade edilmiştir.126 14 Haziran 2004’de AB

Dış Đlişkiler Konseyi, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın Avrupa Komşuluk

Politikası’na dahil edilmesine karar vermiştir.

Avrupa Komşuluk Politikası’na üç Güney Kafkasya ülkesinin dahil edilmesi ile

Güney Kafkasya’yı AB için önemli kılan konularda AB’nin inisiyatif kazanması

hedeflenmiştir. Nitekim Avrupa Parlamentosu Dış Đlişkiler Komitesi Başkanı Alman

Hıristiyan Demokrat Elmar Brok, Güney Kafkasya bölgesinin stratejik öneminin

Mayıs 2004’ten bu yana arttığını, bu önemin Romanya ve Bulgaristan’ın AB’ye

üyeliğinden sonra daha da artacağını belirtmiştir.127

Bilindiği gibi AB’nin bölgedeki ve Hazar-Orta Asya coğrafyasındaki enerji

kaynaklarına ucuz, güvenli ve kolay ulaşmak gibi amaçları vardır. Bölge ülkeleri ile

ortak bir politika ve strateji çerçevesinde Avrupa Komşuluk Politikası sürekli ilişkide

olmak bu amaca hizmet edebilecek bir adımdır.

Öte yandan AB’nin bu bölge bağlamında güvenlik ve istikrar gibi amaçları da

bulunmaktadır. Bu güvenlik ve istikrar konusu iki boyutludur. Hem enerjinin güvenli

yollarla Batı’ya ulaştırılması, hem de AB sınırlarının Karadeniz’e dolayısı ile de

Kafkasya’ya dayanmış olduğu ve Türkiye-AB ilişkileri de göz önüne alındığında AB

sınırlarının güvenliği açısından, güvenlik ve istikrar konusu önemlidir. AB içerisinde

bazı politikacıların Türkiye’nin AB üyeliğine AB sınırlarının Orta Doğu’ya yani

125 HATĐPOGLU: “AB’nin Güney Kafkasya…, s. 308 126 “A Secure Europe in a Better World-European Security Strategy, Brussels 12 December 2003,

http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf 127 http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373 , internetten indiriliş tarihi : 02.03.2006

98

istikrarsız coğrafyalara ulaşacağını ifade ederek karşı çıktıkları128 göz önüne alınırsa,

güvenlik ve istikrar konusunun AB için ne denli önem arz ettiği daha iyi anlaşılır.

Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın, Avrupa Komşuluk Politikası’nda yer

almalarının, AB’ye, AB’nin sınırlarının güvenlik ve istikrarının sağlanması ve bu

bağlamda bölgesel sorunlarda AB’nin etkin rol oynayarak Kafkasya’da söz söyleyen

bir aktör olabilmesi gibi amaçlara hizmet edebilecek bir açılım sağlayabileceği

değerlendirilmektedir. Nitekim, dönemin Güney Kafkasya AB özel temsilcisi Heikki

Talvite, AB’nin Gürcistan-Abhazya, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların

çözümü için yapılan barış girişimleri desteklediğini bildirmiştir.129

Bir başka açıdan, AB-Rusya ilişkileri, özellikle enerji bağlamında ne kadar

yakınlaşmış olursa olsun, AB, tarihsel olarak ve sahip olduğu politik güç nedeni ile

Rusya’ya temkinli yaklaşmak durumundadır. AB, Rusya’yı halen yeterince

demokratik ve Batılı değerlere ulaşmış olarak görmemektedir. Ukrayna ve Belarus

seçimlerinde bu konudaki Rusya-AB ayrışması daha net görülmüştür. Kafkasya

Rusya’nın yumuşak karnı olarak görüldüğü ve Balkanlar ile Batlıklar Rusya yerine

AB ile sıkı ilişki kurmaya yöneldiğinde Rusya, Güney Kafkasya’yı koruma

içgüdüsüne yöneldiği için AB, Güney Kafkasya ile yakın ilişkiler kurmak, bu suretle

bu coğrafyaya da Batılı değerleri yaymak istemektedir. Bu durum, bir bakıma

AB’nin Rusya karşısında mesafe almasına yardımcı olacak, AB’nin elini

güçlendirecektir. Avrupa Komşuluk Politikasına 2004 yılında söz konusu üç Güney

Kafkasya ülkesinin dahil edilmesi bu bağlamda görülmelidir. Osmanlı

topraklarındaki Ermenilerin kışkırtılması ve Türklere karşı himaye edilmesi o

yıllarda bu coğrafya da öne çıkmak için bir yöntem olarak görüldüğü gibi ve bu 128 Bu kişilere Almanya eski Başbakanı Helmut Schmidt örnek gösterilebilir. Schmidt, “Türkiye,

Birliğe üye olursa, ortak dış politika ne olacak. Türkiye'nin Suriye, Đran, Irak ve Ermenistan'la ortak sınırları var. Yunanistan ile yüzyıllardır süren bir anlaşmazlık içinde. Türkiye, Ortadoğu'daki her savaşa neredeyse zorunlu olarak müdahil bir konumda. Türkiye ile Rusya arasındaki yüzyıllık husumet, Orta Asya'daki bir dizi ülkenin bağımsızlıklarına kavuşmalarından sonra yeniden canlanabilir. Petrol ve boru hatları yüzünden de çıkar çatışmaları olabilir. Avrupa’nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye’nin yeri yoktur. Avrupa’nın, böyle sorunlu bir coğrafya ile sınır komşusu olmasını kabullenemeyiz.” Seklindeki sözleri ile bu düşünceyi ortaya koymustur. Asu SAYIMER: ”Peki, Avrupalılar Türkiye’yi Avrupalı Görüyor Mu?,Ya Đçindesindir Ya Dışında”, http://www.haberbilgi.com/haber/avrupa/ntm-0012/disinda.html , internetten indiriliş tarihi: 12. 01. 2004

129 http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373 , internetten indiriliş tarihi : 02.03.2006

99

nedenle Ermeniler Ruslar, Đngilizler, Fransızlarca kışkırtıldığı gibi, bugün de Güney

Kafkasya’da öne çıkmanın yolu Ermenilerin yarattığı başta Karabağ olmak üzere

sorun ve istikrarsızlık konularında çözüm sağlamak sureti ile bölgede etkin güç

olduğunu ispatlamaktır. Bilindiği gibi Ermenistan’ın bölgede en çok sözünü dinlediği

güç Rusya’dır. Rusya henüz bu sorunların çözümünü başaramadığı ya da

başarmadığına göre AB, bu konuyu çözerek bölgede başarı elde ederse, AB, Ermeni

sorununu ve Karabağ sorunun çözen aktör imajı ile uluslararası politikada ciddi

prestij kazanabilir.130 Bu ise bölge ülkeleri ile sağlayacağı sıcak ilişkilere ve onları bu

konuda yönlendirebilmesine bağlıdır. Avrupa Komşuluk Politikası, AB’nin, üç

Güney Kafkasya ülkesi ile bu yakın ilişkileri sağlamasında bir etken olabilir.

3.4. Sonuç

Tarih boyunca son derece stratejik bir geçit durumunda olan bölge gerek coğrafi

yapısı, gerek etnik ve dinsel yapısı ile farklı bir konuma sahip olmuştur. Balkanlar

gibi mozaik bir yapısı olan Güney Kafkasya birçok devletin rekabet alanı olmuş, son

dönemde başta petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarının işletilmesi ve yüzyılın

enerji boru hatlarının bölgeden geçirilmesi projelerinin gündeme gelmesiyle birlikte

sadece yakın çevrenin değil tüm dünyanın ilgisini çeken en küçük çatışmanın ve

uzlaşmanın bile yakından takip edildiği bir yere dönüşmüştür. Soğuk Savaş sonrası,

bölgede hiç bulunmayan ülkeler başta ABD olmak üzere, AB ve Çin gibi küresel ve

bölgesel güçler, zengin enerji kaynakları ve jeopolitik önemi nedeniyle, Güney

Kafkasya’ya olan ilgilerini arttırmışlardır. Özellikle ABD; Güney Kafkasya’ya

yönelik olarak enerji kaynaklarının üretimi ve terminalleri de dahil olmak üzere

bölge üzerinde nüfuzunu ve kontrolünü sağlamlaştırmak istemektedir. Bu bağlamda;

özellikle ABD ve Rusya Federasyonu, Güney Kafkasya’daki ve Kafkasya bağlantılı

Karadeniz ülkeleri üzerinden yeni bir soğuk savaş yürütmektedirler. Dünya

güçlerinin bölgede bulunması bir yandan bölgedeki istikrarsızlığı artırırken, diğer

130 ÖZTÜRK, “Türkiye-AB Đlişkilerinde Ermeni Đddiaların Yer Verilmesinin Anlamı”,

http://www.habusulu.com, indirilme tarihi, 27. 10. 2005

100

taraftan bölge devletleri açısından da rekabet alanlarını genişletmektedir. Büyük

devletlerin kendi arasındaki mücadeleyi, Bölge devletleri kendi politikalarını

gerçekleştirmek için bir nevi denge unsuru olarak kullanmaktadırlar. Bunları dikkate

alarak bir sonraki bölümde, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dış politikası

incelenmiş ve bölge ülkeleri ile olan ilişkilerine değinilmiştir.

101

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SOĞUK SAVAŞ SONRASI TÜRKĐYE’NĐN GÜNEY KAFKASYA

POLĐTĐKASI

4.1. Giriş

Bu bölümde Soğuk Savaş sonrası dönemde Türk dış politikasının analizi

yapılarak, Güney Kafkasya ülkelerinin Türkiye açısından önemine değinilmiştir. Bu

kapsamda Türkiye ile bölgedeki bağımsız devletle arasında gerçekleşmiş ilişkilerden

söz edilmiş ve Türkiye’nin bölge devletleri için model oluşturması dikkate alınarak

Türkiye’nin bölge üzerindeki hedefleriyle bölgedeki güç mücadelelerinin Türkiye’yi

nasıl etkilediği belirlenmiştir.

4.2. Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Analizi

Soğuk Savaş sonrası dönemde Dünyada tek bir süper güç olarak ABD’nin

kalması ve bu güç ile kendisini ve çıkarlarını özdeşleştiren Đngiltere ve Avusturya

gibi devletlerin bulunması ortaya yepyeni bir düzenin oluşmasına neden olmuştur.

Bu düzende hiçbir ülkenin uluslararası arenada askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel

olarak sivrilmesine izin verilmemektedir. Tek başına, kendi, çıkarların doğrultusunda

hareket eden, özellikle de ABD çıkarlarına ters düşen bir politika izleyen devletlere

savaş da dahil olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olsa da her türlü yaptırımın

yapıldığı gözlenmektedir.

ABD’nin kendi doğrultusunda oluşturmak istediği Türk dış politikasını

belirlemede, bilinen uluslararası araçlar ve yöntemler yanında özellikle yerli

kamuoyu oluşturucularını da yanlarına almaları sürecin boyutlarını değiştirmiştir. Bu

dönemde dikkati çeken en önemli unsur Türkiye’nin iç ve dış politikasını belirlerken

102

olaylara içerden ve dışardan bakanların1 kamuoyu oluşturmadaki mücadeleleridir.

Olaylara dışardan bakanların çıkış noktalarından bir tanesi yararlandıkları dış

kaynakların, diğer bir ifade ile belgelerin varlığıdır. Geçmişte ve günümüzde olayları

bir şekilde yönlendirenlerin gerekçe ve belgelerinin doğruluğu tartışılmaktadır. Bu

bağlamda Osmanlı Đmparatorluğu’nun yıkılması süreci sonucunda oluşturulan ve

oluşturulmak istenen Türkiye ve yakın çevresi yapılanmaların dayandığı gerekçe ve

olayları gerçeğinin güç merkezlerinin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturulmuştur.

I. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası yaratılan ortamda o dönemin güçleri tarafından

oluşturulan ortam ve belgelerin Fransız ve Rus olanları bir propaganda çalışmasından

öteye gitmiyordu. Đngiliz resmi belgeleri ve süreçte yer alan Đngilizlerin anıları da

gerçekleri yansıtmıyordu. Bu belgeler ya değiştirilmiş ya da uydurulmuştur.2 Bu

süreçlerde ortaya atılan belgelere göre dönemin politikaları yürütülürken, Ermeni

soykırım iddiaları durumunda olduğu gibi yıllar sonra Türkiye’nin karşısına

çıkarılmıştır. Bu olgunun en güncel örneği, sorunların ve çatışmaların halen devam

ettiği Ortadoğu’dur.

Dış süper güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda oluşturmak istedikleri yeni

dünya düzeni süreci kendi çıkarları için söz konusu güçlerin başkalarının işlerine

karışmalarını gerektirmektedir. Günümüz anlamındaki ulus-devletlerin ortaya

çıkışından beri devletler kendi çıkarları doğrultusunda olaylara müdahale etmekte,

güçlerine bağlı olarak olayları yönlendirmektedir. Sürekli güdülen bu süreçte savaş,

terör ve ekonomik krizler bitmemektedir.3 Türkiye’de yaratılan karmaşa ortamında

bu güçlerin gereksinim duydukları siyasal, askeri, ekonomik, insani ve kültürel

gerekçeler hazırlanmaktadır. Osmanlı Đmparatorluğu’nu yıkan ortam ve koşullar ile

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri 2007 yılına kadar devam eden ve dönem

dönem ağırlaşan ortam ve koşullar benzerlik göstermektedir. Bu olumsuz bezerlikler

izlenen dış politikada da kendini göstermektedir. Uluslararası arenada etkin bir aktör

olabilmenin gerekli nitelikleri ve sonuçları olarak Türk Dış Politikası şu şekilde

değerlendirilmektedir; 1 MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı…., s. 15 2 David Fromkin, A Peace To End All Peace, Avon Boks, New York, 1990, s. 15 3 MANĐSALI, Yeni Dünya Düzeninde Batı…., s.33

103

Sorunları diplomasi ile çözme; Soğuk Savaş sonrasında önemli sorunlarını

diplomasi ile çözememiştir. Kıbrıs, Ege, Asılız Ermeni Đddiaları ve bölücü terör gibi

sorunlar devam etmektedir. Türkiye’nin son dönemdeki kararsız ve sürekli olamayan

dış politikası, karşı tarafı beklemeye ve isteklerini kabul ettirmeye yönelttiği

gözlemlenmektedir.

Bölge ülkelerini siyasi olarak yönlendirme konusunda, Türkiye, bu dönemde

bölgesinde ve yakın çevresinde etkin bir politika izlemediği görülmüştür. ABD, AB

ve Rusya politikaları doğrultusunda hareket eden Türkiye, KEĐÖ4süreci dışında

Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslarda yönlendiriciliğini kaybetmiştir. Bölge dışı

güçlerin çıkarlarına uygun belirlenen politikalarda yönlendiren olmuştur. Soğuk

Savaş sonrası Türk dış politikası “bağımlı”5 bir özellik göstermektedir. Türkiye’nin

bir gerçeği ve küreselleşmenin bir sonucu diyebileceğimiz bu durum, Türkiye’nin dış

politikasını diğer güçlerin politikaları ile bağlantılı belirlenmesini zorunlu

kılmaktadır.

Ekonomik anlamda yeterlilikte ise, 1990 sonrası Türk ekonomisi ağır dış borç

yükü altına girmiştir. Ekonomi dışa bağımlı hale gelmiş, IMF ile yönetilmeye

başlanmıştır. Đhracatın 50 milyon ABD doları seviyesini geçmesine ve enflasyonun

tek rakamlı hanelere düşmesine rağmen, dış ticaret açığı büyümekte, vergi gelirleri iç

ve dış borca gitmekte, işsizlik artmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu dışa

bağımlı olumsuz ekonomik durum etkin bir dış politikayı izlemeyi zorlaştırmaktadır.

Artan dış borç, borç faizi, ekonomide dışa bağımlılık ve çevre devletlerde uzun

süredir devam eden siyasi ve ekonomik istikrarsızlık sarmalı, Türkiye’nin durumunu

düzeltmesine kısa vadede izin vermeyecektir.

Bu dönemde Türkiye önemli dış politika konularında hep savunmada kalan, hesap

veren bir görüntü çizmiştir. AB süreci, Kuzey Irak, Kıbrıs konularında Türkiye

4 “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü”, daha sonraki bölümlerde detaylı ele alınmıştır. 5 Beril Dedeoğlu, “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD ilişkilerinin Türkiye-AB

Đlişkilerine Etkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der, Der. Faruk Sönmezoğlu, 3.Baskı, Der Yayınları, Đstanbul, 2001, s.249

104

başlangıçtan beri savunduğu tezlerinden veya adımlardan geri adım atan bir devlet

konumuna indirgenmiştir. Irak’ın kuzeyine dönük politikası yetersiz kalmış,

çizgilerini geriye çekmek zorunda kalmıştır. Kafkasya ve Balkanlardaki oluşumların

dışında kalan Türkiye, sadece ihtiyaç halinde insan ve malzeme gücü ile

hatırlanmıştır.

Türkiye’nin bu dönemde sergilediği ve yetersiz olarak değerlendirilebilecek dış

politikası şu şekilde sıralayabiliriz;6

1) Türkiye uluslararası alanda etkin bir rol oynamaktan itina ile çekinmiş, baş

gösteren fırsatları, elindeki koz ve imkanları gereği gibi

değerlendirememiştir.

2) Türk dış politikası milli hedefler ve stratejiden mahrum kalmıştır. Devlet

politikası, orta veya uzun vadeli siyaset planlaması geliştirememiştir.

3) Türkiye’de dış politika demokratize edilememiştir. Kamuoyu, parlemento,

bazı hallerde hükümet dahi devre dışı tutulmuş, işler dar bir grup tarafından

yürütülmüştür.

4) Diplomasi ve onu uygulayan teşkilat modern diplomasi yöntem ve

tekniklerine uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Đlişkiler artık milletten

millete yürütülmekte ve kamuoyunun en etkili diplomasi aracı olduğu kabul

edilmelidir.

5) Ulusal çıkar sınırları dar tutulmuş, Dünya coğrafyasının büyük kısmı adeta

faaliyet sahası dışında bırakılmıştır.

6) Devamlı savunmada ve hesap verme durumunda kalınmıştır.

7) Dış ilişkiler-ekonomi bağı kurulamamıştır.

8) Bütün ağırlık bir bölgeye, Batı ve bazen baş gösteren bir meseleye verilmiş,

diğer saha ve gelişmeler ihmal edilmiştir.

9) Dış politikada tek katsayı, stratejik önem, aşırı şekilde işlenmiş, diğer katsayı,

koz ve imkanlar değerlendirilememiştir.

6 ĐNAN, “Uluslararası Siyaset, Türkiye ve Siyaset Dengeleri…, ss. 35-36

105

Dış politikada etkinliğini yitirmede Türkiye’nin kendisinden kaynaklanan

nedenler arasında Đran’ın en sona koyduğu, dış politika-ordu-ekonomi bağlantısı ve

olmazsa olmaz birlikteliği, ABD başta olmak üzere etken politika yürüten devletlerin

kullandığı bir olgudur. Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde bu üçlü

birlikteliğinin sinerjisini kullanmadığı değerlendirilmektedir.

Dış politikanın belirlenmesinde kuşkusuz siyasi beklentilerin, yöneticilerin

siyaset anlayışlarının, ikili ve çok taraflı ilişkilerin rolü olmaktadır. Ancak bu

konuların dışında, Türkiye’nin özellikle Güney Kafkasya bölgesi ile ilişkilerinde

kültürel yakınlığı son derece önemli bir yer tutmaktadır. Tarihi, dinsel ve kültürel

yakınlık, uzun zaman kopuk olmuş ilişkilerin tekrar kurulmasında hızlandırıcı ve

kuvvetlendirici konumdadır. Dış politikanın yapılmasında ve uygulanmasında bu

unsur, özellikle söz konusu bölgeye yönelik olarak ağırlık kazanmıştır. Kültür

politikalarına paralel olarak yürütülen eğitim ve öğretim politikaları da, Türkiye’nin

Güney Kafkasya’ya bakışında küçümsenmeyecek öneme sahiptir. Kültür, eğitim

politikalarının, belki de aslında tüm dış politika araçlarının etkilerini arttıran medya

ve bunun dış politikada kullanılması, Türkiye’nin bölge ile ilişkilerinde

vurgulanması gereken önemli bir unsurdur.

Uluslararası ilişkilerde gittikçe önem kazanan ve günümüzde devletlerin dış

politikalarının belirlenmesinde büyük role sahip ekonomik güç ve ekonomik ilişkiler,

Türkiye’nin Güney Kafkasya ülkeleri ile olan durumunun anlaşılmasında ve geleceğe

yönelik projeler yapmada faydalanılması gereken bir dış politika aracıdır. Bölgenin

genel anlamda ekonomik analizi, Türkiye ile olan ilişkileri ve tarafların karşılıklı

beklentileri, diğer devletlerin ekonomik yaklaşımları, bölge dengeleri ve güç

rekabetinin göz önüne serilmesini sağlamaktadır.

Askeri güç ve askeri ilişkiler, dış politikanın araçları arasında kuşkusuz farklı bir

konuma sahiptir. Güney Kafkasya gibi çok farklı etnik-dini grupların bir arada

yaşadığı ve bağımsızlık hareketlerinin sürdüğü, buna bağlı olarak çatışmaların ve

savaşların yaşandığı bölgede kuşkusuz askeri güç, askeri ilişkiler ve yardımlaşma

106

devletler için hayati konumdadır. Böylesi bir duruma uygun olarak bölgesel güç

olma iddiasındaki Türkiye’nin, bölge ile askeri ilişkileri, Ermenistan hariç tutulursa

mevcuttur ve Türkiye, Gürcistan ile Azerbaycan’ın askeri yapısının büyütülmesinde,

geliştirilmesinde, modernizasyonunda yardımcı olmaktadır.

Türkiye, Kurtuluş Savaşı ile sömürülen, ezilen ve yok edilmek istenen bir ulusun

sömürgeci yayılmacı güçlere karşı başarıya ulaşan silahlı mücadelesini, Soğuk Savaş

öncesine kadar yine emperyalist düşüncelerle hareket eden güçlere karşı silahsız,

barışçıl fakat gerçekçi mücadelesini “tam bağımsızlık” amacı ile vermiştir.7 Bu

dönemde ulusal çıkarlara dayalı, dönemin ve Türkiye’nin gerçeklerine uygun

barışçıl, fakat gerektiğinde savaşın da dış politika aracı olarak kullanılacağının

gösterildiği saygın ve bağımsız bir politika izlenmiştir.8

Ülkelerin yaşaması ve gücünü sürdürebilmesini sağlayan stratejik bölgelerin

kontrol edilmesi süreci beraberinde savaşlar da dahil olmak üzere çatışmaları

kaçınılmaz kılmıştır. Kendini güçlü hisseden ve karşı tarafın zayıf noktalarını

belirleyen devletler, stratejik hedeflerine ulaşmak için genelde savaşı ilk başlatanlar

olmuştur.9 Soğuk Savaş sonrası olan gelişmeler de silahlı veya silahsız çatışmaların

aynı süreci takip ettiğini göstermektedir.

Türkiye’nin özel coğrafi konumu, ulusal strateji ve güvenlik için bazı

olumsuzluklar ve kısıtlamaların yanında belki de daha fazla yararlar ve fırsatlar

sağlamaktadır. Türk dış politikasının oluşturulmasında son dönemde Türkiye’nin bu

coğrafi konum yarar ve fırsatlarının yeterince değerlendirilip kullanılmadığını

görmekteyiz. Türkiye’nin jeopolitik üstün konumunun, Ortadoğu, Kafkaslar,

Balkanlar ve Orta Asya politik, kültürel ve ekonomik alanlarına ulaşmada ve

yönlendirmede ortak tarihsel, etnik ve kültürel değerlere rağmen devre dışı

denilebilecek bir duruma indirgendiği görülmektedir.

7 Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 15 8 KĐLĐ, Türk Devrim Tarihi…, s. 16 9 Mustafa Kalkan, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları,

Đzmir, 1995, s. 130

107

4.3. Güney Kafkasya’nın Türkiye Açısından Önemi ve Türkiye’nin Güney

Kafkasya’daki Hedefleri

Güney Kafkasya, dünya politikası ve Türkiye için, birçok sebepten dolayı

önemlidir. Güney Kafkasya bölgesi, “Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney” arasında,

geçiş bölgesi olmak gibi bir özelliğinden dolayı stratejik öneme sahiptir. Soğuk

Savaş sonrası gelişmeler, bölgenin stratejik pozisyonunu daha da geliştirerek, bölge

tüm Avrasya’da, istikrar ve refahın tesisi için, giderek artan bir önem kazandı.

Bölgenin, Avrasya için stratejik öneminin yanında, Güney Kafkasya bölgesindeki

istikrar ve refah, Türkiye’nin, kendi güvenliği ve istikrarı bakımından, özel önem arz

etmektedir. Güney Kafkasya’yı, Türkiye’nin, Orta Asya’ya açılan doğal kapısı

olarak, kabul etmek mümkündür.10

Kafkasya, Anadolu coğrafyasının bir uzantısı, tamamlayıcısıdır. Türkiye’nin

jeostratejik ufku, stratejik ilgi alanı Kafkasya’ya uzanır. Türk kimliğinin, daha

hakçası Türk kültürünün geleceğe yönelik evrensel değer ve ağırlığı, Kafkasya’daki

gelişmelerle doğrudan ilgilidir.11

Bölge, aynı zamanda Türkiye için, güvenlik bağlamında, tehdit kaynağı olarak da

algılanabilir. Güney Kafkasya’da, keskin etkin ayrılıklar bulunmakta olup, bu durum

yeni sorunların ortaya çıkması için uygun bir zemin hazırlamaktadır. Bölgedeki

sorunlar, çatışmalar ve özellikle Ermenistan ile iyi gitmeyen ilişkiler, bölgeyi

güvenlik bağlamında da Türkiye için önemli ve hayati hale getirmektedir.12

Bu bölge; Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortaya çıkan güç boşluğunun

bulunduğu ve bu nedenle güç mücadelelerinin yaşandığı, önemli istikrarsızlıkların

ortaya çıktığı, Türkiye’nin yanı başında ve onun milli menfaatleri ile milli

güvenliğini etkileyen bir bölgedir.

10 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri”, Der: BAL, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, 2.Baskı,

Nobel Yayın, Ankara, Ocak 2004, s.398. 11 ĐLHAN, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği…, s.100 12 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.398.

108

Rusya Federasyonu’nun, Güney Kafkaslar’da bulunan askeri varlığı da,

Türkiye’nin güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Rusya

Federasyonu bu bölgeyi, “arka bahçesi” başka bir ifadeyle, “yakın çevresi” olarak

nitelendirmekte ve etki alanında bulunduğunu belirtmektedir.

Bu coğrafya; tarih, dil, din ve kültür bağı ile bağlı olduğumuz Türk

cumhuriyetlerinin yer aldığı bir bölge olmasının yanında, SSCB’nin dağılmasından

sonra ortaya çıkan milliyetçilik cereyanlarının etkisiyle, öz benlikleri ve kültürlerini

canlandırmak için yardım bekleyen, çok sayıda Türk topluluğunun da yer aldığı bir

bölgedir. Özellikle Orta Asya’da bulunan, bu Türk devlet ve toplulukları ile irtibat

Güney Kafkasya ve Hazar Denizi üzerinden gerçekleşmektedir. Laik ve demokratik

Türkiye’yi model olarak almak isteyen, Rusya’nın, yüzyıllardır baskı ve zulmünü

yaşamış ve serbest piyasa ekonomisi kurallarını benimsemeye istekli, güçlü bir Türk

dünyası, Rus yayılmacılığı ve emperyalizmine karşı, Türkiye’nin güvenliği

bakımından da önemli görülmektedir. Aynı zamanda Türkiye, bu devlet ve

toplulukları, Rusya Federasyonu’na karşı, bir garanti olarak görmektedir. Bu durum

ise, Türkiye’nin güvenlik politikalarında göz önüne alınacak, diğer bir etken

olmaktadır.

Stratejik öneminin ötesinde, hidrokarbon kaynakları (petrol ve doğal gaz)

bakımından da, Transkafkasya ve Orta Asya bölgesi, zengin rezervleri ile, önem arz

etmektedir. Bölge, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde, Avrasya’da kurulan, enerji

ve ulaştırma koridorlarının, kesiştiği noktada yer almaktadır. Bölge, boru hatlarının

geçeceği ve geçtiği transit yol üzerinde yer almakta olup, Türkiye’nin savunduğu ve

inşaatı tamamlanıp, faaliyete geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, bölgeden,

Türkiye’ye uzanmaktadır. Bu hat ileride, Kazakistan ve Türkmenistan’dan ve hatta

uzun vadede, Özbekistan’dan Türkiye’ye uzanacak, bir petrol ve doğalgaz boru hattı

şeklini alabilir. Bölgenin zengin kaynakları, göz önüne alındığında, bölgedeki ticaret

potansiyelinin de Türkiye için büyük olduğu ortaya çıkacaktır.13

13 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.399.

109

Orta Asya’nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynakları ile tarım ürünlerinin, Türkiye

üzerinden dünya pazarlarına açılması, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının

hızlanmasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Ayrıca başta enerji olmak üzere bu

kaynakların bir kısmına Türkiye’nin de ihtiyacı bulunmaktadır.

Bölgenin öneminin etkisiyledir ki, 1991’de, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla,

Türkiye, Güney Kafkasya ülkelerinin bağımsızlıklarını, hiçbir ayrım gözetmeden

tanımış, bölge ülkeleri olan Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile işbirliği

arzusunu ortaya koymuştur.14 Bu çerçevede, Türkiye, söz konusu ülkelerin

bağımsızlıklarının pekiştirilmesi, toprak bütünlüklerinin korunması ve ekonomik

potansiyellerinin hayata geçirilmesine önem atfetmektedir. Türkiye, ayrıca bölge

ülkelerinin, NATO, AGĐT ve Avrupa Konseyi gibi Avrupa-Atlantik ve KEĐ gibi

bölgesel örgütlerle bütünleşmelerini, aktif biçimde desteklemektedir. Bu desteğin

temel nedeni; Türkiye’nin, SSCB sonrası, bağımsız olmuş yeni cumhuriyetlerin,

dünya ile bütünleşmelerinin, bu cumhuriyetlerin güçlenmelerine ve böylece

Rusya’nın bu cumhuriyetler üzerindeki etkisinin kırılacağına olan inancıdır.15

Türkiye’nin, Transkafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri ile, iktisadi bütünlük

sağlaması; Çin, Rusya, Hindistan, Doğu Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinin bahşettiği

geniş pazar olanaklarından, azami derecede yararlanma ve gelişmiş ülkeler veya

bunların birlikleriyle, her sektörde, serbest rekabet gücü kazanmayı sağlayacaktır.

Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girme çabaları devam ederken, yeni bir alternatif

olarak, doğu piyasasına yönelmesi, pazarlık gücünü arttıracaktır.

SSCB’nin dağılması nedeniyle, Güney Kafkasya’da Rusya Federasyonu ile

Türkiye’nin ortak sınırı kalmamıştır. Bu nedenle, bu bölgede yeni oluşan statükonun

devamı, Türkiye’nin güvenliği açısından çok önemlidir.

14 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.99. 15 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri…, s.399.

110

Türkiye özelde, Orta Asya ve Kafkasya'nın; genelde, Avrasya'nın Türkiye için bir

büyüme alanı olduğunu anlama noktasına gelmiştir. Bugün kardeşlik ve dostluk

kavramlarının, artık kapsamlı bir ekonomik işbirliği programı çerçevesinde, ortak

büyüme ve ortak refahı hedeflemesi gerektiği, Türkiye'de tüm toplum kesimleri

arasında genel bir kabul görmektedir.16

Türkiye’yi Kafkaslardan ayrı düşünmek mümkün değildir. Kafkaslar;

Türkiye’nin uluslararası dış politikalarının etkisi yanında, bölgedeki Türk

unsurlarının varlığı ile, iç politikasında da önemli rol oynamaktadır.17 Orta Asya

Cumhuriyetleri ile, Türkiye’nin temasının sağlanmasında, Güney Kafkasya adeta bir

köprü vazifesi görmektedir.18

Rusya Federasyonu’nun mevcut problemleri ve ekonomik sıkıntıları yanında,

askeri gücü, kültürel, ekonomik, demokratik yapısı çerçevesinde teşkil ettiği

potansiyel tehlike karşısında, Kafkasların “barış kuşağı” ve Rusya ile bir “tampon

bölge” teşkil etmesi, Türkiye için son derece önem kazanmaktadır.19

Ermenistan ve Gürcistan ile Türkiye arasında, muhtemel bir dostluk ve barış

sürecinin doğması ve devamının sağlanması bu ülkelerin yararına olacaktır.

Azerbaycan ile bazı engellerin mevcudiyetine rağmen dostluk, kardeşlik ve

işbirliğinin sınırsız şekilde geliştirilmesi gerçekçi ve mümkün görülmektedir.

Güney Kafkasya, coğrafi yakınlık, ekonomik işbirliği imkanları ve doğal

kaynakları nedeniyle Türkiye için önemli bir ilgi alanı oluşturmakta olup,

oluşturmaya da devam edecektir.

16 Ahat Andican, 21’inci Yüzyılda Đç Asya Sempozyumu, 3 Aralık 1998, Đstanbul. 17 Tahir Kumkale, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında Türkiye’nin Kafkaslar

Politikası ve Türk-Rus Đlişkilerinin Genel Değerlendirmesi”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998, s.535.

18 KUMKALE, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında…, s.535. 19 KUMKALE, “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında…, s.535.

111

Uzak Doğu’nun, 21’inci Yüzyılda da, önemli bir jeopolitik konuma sahip, siyasi

ve ekonomik bir güç merkezi olacağı düşünülürse, Güney Kafkasya-Orta Asya

ekseni, Türkiye açısından çok stratejik bir koridor vazifesi görecek, bağlı olduğu batı

ittifakında (bu koridorun uzantısı olarak), kendi jeopolitik konumu da

değerlenecektir. Diğer bir deyişle, Türkiye, Soğuk Savaş yıllarında sahip olduğu

jeopolitik, “vazgeçilmezlik” niteliğinden çok daha fazla bir öneme sahip olacaktır.

Güney Kafkasya; tarihinin en eski çağlarından itibaren, Doğu ve Batı arasında bir

köprü vazifesi görmüş ve çeşitli milletlerin mücadele alanı olmuştur. Güney

Kafkasya günümüzde de bu önemini korumakta ve Türkiye ile Orta Asya Türk

cumhuriyetleri arasında bir köprü durumundadır. Bu köprünün atılması durumunda

Türkiye’nin Türk dünyası ile irtibatı kopacaktır.

Günümüzde, dağılan Sovyetler Birliği’nin mirasına konan Rusya Federasyonu,

bütün gücü ve emperyalist idealleri ile Anadolu’ya en büyük tehdidi oluşturmaktadır.

Kafkasya bölgesi, Türkiye ile Rusya arasında bir tampon bölge olarak, önemini

giderek arttırmaktadır. Güney Kafkasya’nın, bağımsız ve huzurlu devletlerden oluşan

bir yapıya kavuşması, Türkiye’nin de güvenlik içinde olmasını sağlayacaktır.

Bölgenin zengin yeraltı kaynaklarının, Türkiye üzerinden dünya pazarlarına açılması,

bölgedeki Türk varlığının bağımsızlık ve egemenliğinin devamı için önemlidir.

Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya stratejileri, boru hatları ve enerji

ihtiyacı esasında yürütülmektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin bölge politikalarının

diğer önemli unsurları, hep ikinci planda kalmıştır.20 Türkiye’nin Kafkas politikası,

temelde; enerji ihtiyacı üzerine inşa edilmiştir.

Türkiye, “Mavi Akım Doğalgaz Projesi” ne de, sadece kendi enerji ihtiyaçları

açısından bakmıştır. Böylelikle Mavi Akım, diğer gerek petrol (Bakü-Tiflis-Ceyhan)

gerek doğalgaz (Türkmenistan-Türkiye) boru hatları güzergahlarının tayini meselesi

20 Okan Mert, Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık,

1.Baskı, Đstanbul, Eylül 2004, s.83

112

ile ilişkilendirmeyerek, Rusya’nın bu alanlarda, Türkiye ile çatışan politikalar

izleyeceğini de kabul etmiş bulunmaktadır. Şüphesiz, Hazar Altı Petrol ve Doğal Gaz

Boru Hattı geçişi meseleleri ancak Rusya’nın onayı ile çözülebilecek meselelerdir.21

Türkiye’nin Güney Kafkasya‘ya yaklaşımı, bölgedeki üç Transkafkasya

cumhuriyetinin katılımıyla, kapsamlı işbirliğinin kurulması arzusuyla,

şekillenmektedir. Bu çerçevede; Türkiye, söz konusu ülkelerin bağımsızlıklarının

pekişmesi, toprak bütünlüklerinin korunması ve ekonomik potansiyellerinin hayata

geçirilmesi Batı ile her alanda entegrasyonu için işbirliği ve güvenlik algılamalarına

önem atfekmektedir.

Türkiye’nin, Gürcistan politikası; her iki ülkenin birbirlerinin egemenliğine,

bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı ile sınırların dokunulmazlığı ve iç

işlerine karışmama ilkelerine dayanarak, aralarındaki ilişkilerin daha

güçlendirilmesine dayanmaktadır.22

Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her düzeyde dile

getirmenin ötesinde, Gürcistan’ın karşı karşıya olduğu ayrılıkçı sorunların, barışçı

yollardan çözümünü de yardımcı olmaya çalışmıştır. Özellikle, Rusya’nın ortaya

çıkmasında katkıda bulunduğu ve zaman zaman alevlendirdiği, Abhazya sorununun

Gürcistan’ın uluslararası alanlarda, tanınmış sınırlarının bütünlüğü korunarak,

çözülmesine yardımcı olmaya çalışmıştır. Bu çerçevede, Gürcü-Abhaz çatışması

devam ederken, hem Gürcüler hem de Abhazlara insani yardım yaparak, her iki

tarafın güvenini kazanmıştır.

Türkiye ve Gürcistan, Hazar Havzası enerji kaynaklarının, uluslararası pazarlara

ulaştırılması konusunda da, işbirliği yapmıştır. Erken petrol güzergahına destek veren

Türkiye’ye karşılık, Gürcistan’da ana ihraç boru hattı olarak, Bakü-Tiflis–Ceyhan

hattını desteklemiştir.

21 MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, ss.275-276. 22 MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, s.280.

113

Güney Kafkasya’daki bağımsız devletlerden bir diğeri ve Türkiye ile ilişkileri bir

türlü istenilen seviyeye gelemeyen ülke, Ermenistan’dır. Tarihi saplantılar ve aşırı

Rus baskısının, Dağlık Karabağ’daki olaylarla beslenmesiyle, Ermenistan-Türkiye

ilişkileri bağımsızlığından itibaren hiçbir gelişme kaydetmemiştir.23

Türkiye, Transkafkasya ülkeleri ile siyasi ilişkilerini geliştirmeye gayret ederken,

Kuzey Kafkasya’da daha çok Rusya’yı karşısına almak istemeyen bir politika takip

etmiştir. Resmi ağızlardan, Kuzey Kafkasya’daki bağımsızlık hareketlerine destek

vermemekte ve bunları Rusya’nın iç sorunu şeklinde, ifade etmektedir.24

Görüldüğü üzere, Türkiye’nin bölgedeki başlıca ilgisi, bölge siyasetinde yeni bir

güç olarak, Türk devletler oluşturma vizyonundan, ileriki yıllarda dağıtımına

başlanacak olan, bölgedeki enerji pastasından payını almak için daha somut politik

ve ekonomik kazanımlara yönelmiştir. Türkiye; Hazar bölgesinde, başlıca

Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan’da bulunan petrol ve gaz kaynaklarının

geliştirilmesinde ve pazarlanmasında yer almak istemektedir. Bu kaynaklara

bağlanacak borular sayesinde, Türkiye’nin artan enerji ihtiyacının giderilmesi, boru

hattı ve döşeme tesisatından önemli ekonomik faydanın sağlanması ve Batı kadar

Orta Asya’daki devletler içinde ülkenin stratejik öneminin kuvvetlendirilmesi önem

kazanmaktadır. Buna rağmen, Türkiye bu kazanımlara, ulaşacak kadar fazla araca

sahip değildir. Hazar petrolü projesinin başarısı, esasen ABD hükümetinin siyasal

desteğine bağlıdır.25

Türkiye’nin, Güney Kafkasya’ya yönelik dış politikasının ana hatları aşağıya

gösterilmiştir:26

23 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç..., ss.205-206 24 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, s.206 25 Sheila N. Heslın, “Key Constraints to Caspian Pipeline Development: Status, Significance and

Outlook”, Central Asian Survey, Vol.18, Issue::4, Dec.1999, s.22. 26 http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, 23.11.2005

114

1) Rusya Federasyonu ile ilişkiler, rekabet ve çatışma çizgisinin dışına çıkarılarak,

toprak bütünlüğüne saygı ve iç işlerine karışmama prensibi çerçevesinde, her

alanda bölgesel işbirliği anlayışı tesis edilmeli, ikili ilişkilerin karşılıklı

menfaat ve güven ortamına dayalı ileri ortaklık düzeyine çıkarılması

sağlanmadır.

2) Güney Kafkasya’nın bir barış ve her alanda işbirliği bölgesi haline getirilmesi

için her türlü gayret sarf edilmelidir. Bu amaçla; Güney Kafkasya’da bölgesel

işbirliği öncülüğünün sürdürülmesi ve koşullar oluştuğunda, Türkiye

Cumhuriyeti’nin önderliğinde, bölgesel bir örgütlenmenin

gerçekleştirilmesini sağlayacak zemin hazırlanmadır.

3) Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya Cumhuriyetleri’nin tam bağımsız ve

egemen devletler olarak demokratikleşme, serbest piyasa ekonomisine

geçişlerine ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olunmalı,

söz konusu ülkeler ile her alanda ilişkiler geliştirilmelidir. Bu çerçevede;

Türkiye’nin bölgedeki menfaatleri açısından, hayati öneme haiz olan

Azerbaycan ve Gürcistan ile ilişkilerin geliştirilmesine özel önem

verilmelidir.

4) Azerbaycan’ın, Rusya’nın nüfuz ve etkisinden kurtulmuş, kalkınmış, Dağlık

Karabağ dahil tüm sorunlarını çözümlemiş olması ve milli birliğini tesis etmiş

bir devlet haline gelmesi desteklenmelidir.27

5) Güney Kafkasya üzerinden, Orta Asya’ya açılan stratejik koridorun

güçlendirilmesi ve korunması sağlanmalıdır.

6) 16 Mart 1921 tarihli, ”Moskova Antlaşması” ve 13 Ekim 1921 tarihli, “Kars

Antlaşması”ndan doğan haklar çerçevesinde, Nahçıvan’ın; Azerbaycan’ın

koruyuculuğunda, “Özerk Cumhuriyet” statüsü korunmalı ve Türkiye

Cumhuriyeti’nin Nahçıvan’a olan desteği sürdürülmelidir.

27 http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, 23.11.2005

115

7) Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesi;

Ermenistan’ın işgal altında bulundurduğu Azerbaycan toprakları (Dağlık

Karabağ ve Laçin koridoru)’ndan çekilmesine ve başta asılsız soykırım

iddiaları olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iddia ve taleplerinden

vazgeçmesine bağlıdır. Bununla birlikte, Ermenistan’a karşı; Türkiye

Cumhuriyeti aleyhindeki davranışlarını engelleyecek ve Azerbaycan ile

ilişkileri olumsuz etkilemeyecek şekilde, “kontrollü yakınlaşma” politikası

izlenmelidir.

Türk dış politikasının tarihten kaynaklanan tecrübesi, özellikle komşularıyla olan

ilişkilerinin şekillenmesinde önemli rol oynamaktadır. Her ne kadar Sovyetler Birliği

artık dağılmış ve yerini alan, BDT’ da geleceği belli olmayan, henüz oluşumunu

yeteri kadar tamamlamamış ise de, Rusya Federasyonu’nun bir askeri süper güç

olmaya devam edeceği gerçeği, Türkiye’nin Kafkaslara yönelik politikasında göz

ardı edilemeyecek bir noktayı oluşturmaktadır.

Ermenistan ile ilişkilerde hareket noktasını, toprak talebi ve soykırım iddiaları

oluşturmaktadır. Türkiye özellikle, 1921 Kars ve Moskova antlaşmalarının geçerli

olduğunu ve toprak talebi ile soykırım iddialarının olmadığının Ermenistan

Cumhuriyeti tarafından resmi olarak bir belge ile deklarasyonunu istemektedir.

Ermenistan ise böyle bir iddialarının olmadığını sözlü olarak belirtmekle beraber,

yazılı olarak beyan etmemekte ve öncelikle ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesini

istemektedir.

Ermenistan’ın Türkiye karşısındaki en zayıf tarafı, sınırlarının tamamen kara ile

çevrilmiş bulunması ve Karadeniz ile bağlantısının, ancak Türkiye üzerinden

yapılabilecek olmasıdır. Bu nokta, Ermenistan’ın en hassas tarafı olup, Türkiye’nin

de her zaman elinde tutacağı bir güçtür. Ermenistan, Türkiye’ye karşı emperyalist

nitelikli politikasını değiştirmedikçe ve bir takım hayallerin peşinden koşmaktan

vazgeçmedikçe, Türkiye, Karadeniz konusunda Ermenistan’ın daima karşısında

olacaktır.

116

Türkiye’nin Güney Kafkasya’ya yönelik menfaatlerin genel olarak şöyle

sıralayabilriz;

1) Güney Kafkasya’da Rusya Federasyonu ile aramızda bir tampon,“Barış

Kuşağı”nın oluşturulması,

2) Gürcistan ve koşullardaki gelişmelere bağlı olarak Ermenistan ile dostluk ve

barış sürecinin, Azerbaycan ile ise dostluk, kardeşlik ve mümkün olan her

alanda stratejik işbirliğinin geliştirilmesi,

3) Türkiye’nin uzun vadeli enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamak

üzere, Hazar Denizi yatakları başta olmak üzere Kafkaslar ve Orta Asya

petrol ve doğal gazının en uygun koşullarda ve kesintisiz olarak Türkiye

üzerinden batıya akışının sağlanması, şeklinde sıralanabilir.

Türkiye’nin Güney Kafkasya’ daki ana milli hedefleri;28

1) Kafkasya’yı, Orta Asya ve Rusya Federasyonu ile ulaşım yolları bakımından,

geçit veren bir körü durumuna getirmek,

2) Rus yayılmacılığının, yeniden canlanması ihtimaline karşı Kafkasları tampon

bölge haline getirmek,

3) Türk ekonomisinin güçlendirilmesi için karşılıklı iyi ilişkiler kurarak,

bölgenin ekonomik potansiyelinden yararlanmak, şeklinde sıralanabilir.

Yukarıda belirtilen ana hedeflere ulaşmak için seçilebilecek ara hedefler;29

1) Ermenistan’ın ve Gürcistan’ın Türkiye’ye güven duymalarını sağlamak,

2) Azerbaycan’ın Ermenistan ve Gürcistan ile sorunlarının çözülmesine

yardımcı olmak ve desteklemek,

3) Azerbaycan’ın, kültür, ekonomik ve sosyal yönden Türkiye’ye yaklaşmasını

sağlayarak, Đran’ın dinci ve Rusya’nın nüfuzu altına girmesine mani olmak,30

28 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, s.165. 29 YANAR, Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç…, ss.85-86. 30 Akif Kemik,”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni, Yıl:36, Sayı:196,

Đstanbul, Temmuz 2000, s.165.

117

4) Gürcistan’ın Türkiye’nin Orta Asya’ya çıkış kapısı olabilecek şekilde

ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirilmek,

5) Ermenistan’dan gelebilecek risk ve tehlikelere karşı bu ülkenin manevra

alanlarını sınırlayacak şekilde politikalar izlemektir.

Uzun vadeli milli hedef ise; Rusya Federasyonu’nun siyasi ve askeri varlığının

Kafkasya’dan kaldırılmasıdır. Türkiye’nin uzun vadeli çıkarı, Orta Asya’ya açılan

kapısı durumundaki Güney Kafkasya’da tüm ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak ve bu

suretle anılan coğrafyada istikrarın tesis edilmesine katkı yapabilmektir. Rusya

Federasyonu’nun Güney Kafkasya’daki nüfuzunu artırmasının engellenmesi

bakımından, Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan’ın güvenlik endişelerinin

giderilmesine katkıda bulunması, bu yönde askeri alanda sürdürdüğü çabaların

artırılması ve ekonomik politikalarla da desteklenmesi kısa ve orta vadedeki millî

hedeflerinin elde edilmesine büyük katkı sağlayacaktır.

4.4. Bölge Ülkeleri ve Türk Dış Politikası

4.4.1. Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri

Azerbaycan’ın SSCB’nin işgali altında bulunduğu 1991 yılına kadar, Azerbaycan

ve Türkiye Türklüğü arasındaki ilişkiler tam kesilmiş olmasa da, çok sınırlı olmuştur.

Genellikle ilişkinin temelini hasret duyguları, gizli faaliyetler oluşturmuştur. 1991’de

Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması sürecinden itibaren, iki toplum arasındaki

ilişkiler yeniden yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Bağımsızlık mücadelesi

döneminde Azerbaycan’ın en çok yardımı Türkiye’den gördüğü herkesçe bilinen bir

gerçektir. Aslında, Türkiye’nin hiçbir şey yapmayıp, sadece devlet olarak varolması

bile Azerbaycan’daki mücadele açısından çok önemli olmuştur.31

31 Yaşar Kalafat, Araz Aslanlı, “Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri”, Đdris Bal (Der.), 21. Yüzyılda

Türk Dış Politikası, 3. Baskı, Ankara, 2006, ss. 407-408

118

Bağımsızlık sonrası Türkiye-Azerbaycan ilişkileri üç dönem halinde ele

alınabilir;

1) Azerbaycan’daki bağımsızlık mücadelesi döneminde Ebülfez Elçibey’in

devlet başkanlığına kadar ki ara dönem.

2) Ebülfez Elçibey dönemi.

3) Azerbaycan’da Haydar Aliyev’in göreve gelmesinden bugüne kadarki

dönem.

Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasından bu güne kadar ki zaman göz

attığımızda, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli aşamalar katettiğini söyleyebiliriz.

Đlişkiler başlangıçta duygu ve ideoloji yoğunluklu bir dönem yaşamıştır. Bu iki ülke

açısından da geçerli olmuştur. Bunu bir ölçüde doğal karşılamak mümkündür. Çünkü

hem Türkiye’de, hem de Azerbaycan’da daha bağımsızlığına kavuşmadan konuya

hassas milliyetçi bir kesim oluşmuştur. Đkinci aşamada kişisel ilişkiler ön planda

olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Azerbaycan

Devlet Başkanı Haydar Aliyev arasındaki ilişkiler bunun örneği olmuştur.

Günümüzde iki ülke arasındaki ilişkilerin geldiği noktaya baktığımızda ilişkilerin salt

ideolojik, salt kişisel boyutlardan sıyrıldığını görmekteyiz. Karşılıklı olarak her iki

toplum birbirlerinin sorunlarına duyarlılıklarını devam ettirmektedirler. Hem

Türkiye’de hem de Azerbaycan’da yapılan kamuoyu araştırmalarında iki ülke

halkının kendine en yakın halk olarak birbirlerini söyledikleri normal bir durumdur.32

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesindeki üç yeni

devletin bağımsızlığını herhangi bir ayırım gözetmeksizin 1991 yılında tanıyan

Türkiye, ortak dil, kültür ve tarihi paylaştığı Azerbaycan’la yakın bir ortaklık ilişkisi

geliştirmiştir. Türkiye, Azerbaycan’ın yeni bağımsızlığına kavuşmuş bir ülke olarak

yaşadığı zorlukları aşma çabalarını her zaman desteklemiştir. Bu bağlamda,

Azerbaycan’ın bağımsızlığının güçlendirilmesine, toprak bütünlüğünün korunmasına

ve Hazar denizinin zengin doğal kaynaklarına dayanan ekonomik potansiyelinin

32 KALAFAT-ASLANLI, Türkiye – Azerbaycan…, ss. 410-411

119

değerlendirilmesine önem atfetmektedir. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki

mükemmel ilişkiler merhum devlet başkanı haydar Aliyev’in oğlu ilham Aliyev’in

siyasi liderliğinde de gelişmeye devam etmektedir.

Dağlık Karabağ sorunu, Kafkasya’da siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve

bölgesel işbirliğinin gerçekleştirilmesinin önündeki en önemli engeldir. AGĐT

bünyesindeki Minsk Grubu’nun bir üyesi olan Türkiye, bu süreci, barışçıl, kalıcı ve

adil bir çözüm için yararlı bir mekanizma olarak değerlendirmektedir. Azerbaycan ve

Ermenistan arasındaki doğrudan ve aracılı ikili görüşmeleri de destekleyen Türkiye,

Dağlık Karabağ sorununda kolaylaştırıcı bir rol oynamak ve diğer bölgesel konularda

fikir alışverişinde bulunmak amacıyla, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye dışişleri

bakanları arasında ayrıca bir diyalog forumu başlatmıştır. Bu forumun ilk toplantısı

2002 Mayıs ayında Reykjavik’te yapılmış ve taraflar temaslarını bu çerçevede

sürdürmek hususunda mutabık kalmışlardır. Üç dışişleri bakanı son olarak 28-29

Haziran 2004 tarihleri arasında Đstanbul’da düzenlenen NATO zirvesi marjında bir

araya gelmişlerdir.

Türkiye Elçibey döneminde olduğu gibi Aliyev döneminde de ilk başlarda

ihtiyatlı olmakla birlikte siyasi açıdan Azerbaycan’a destek verme çabaları

sürdürmüştür. Askeri ilişkilere gelince Türkiye, bu dönemde farklı bir politika

uygulamamıştır. Türkiye’den askeri müdahale etmesi talebine bulunanlara dönemin

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Türkiye’nin savaşa girmeyeceğini,

Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı direnmedikçe sonuç alamayacağını söylemiştir.

Türkiye tarafından Aliyev’in politikaları ihtiyatla izlenmiş. BDT’ye katılma kararının

sıkıntı yaratmayacağı, ilişkileri olumsuz etkilemeyeceği bizzat dönemin Dışişleri

Bakanı Hikmet Çetin tarafından açıklanmıştır. Askeri açıdan resmi yardım

yapılmamakla birlikte Türkiye’den birçok gönüllü bölgeye gitmiştir.

Aliyev, başta Elçibey’i desteklemesi olmak üzere çeşitli iç ve dış sebeplerden

dolayı Türkiye’ye karşı ilk başta mesafeli bir politika izlemesine rağmen daha

sonraları bu politikasını değiştirerek daha yakın bir çizgi izlemeye başlamıştır.

120

Askeri açıdan da Türkiye’ye güvenini ortaya koymuş ve bu doğrultuda ordunun

reorganizasyonun da Türkiye’den destek talep etmiştir. Azeri subayların eğitiminde

Türkiye’nin halen önemli bir etkisi bulunmaktadır.

Hem Türkiye’nin hem Azerbaycan’ın jeopolitik durumunu göz önünde

bulundurduğumuzda, bu iki ülkenin karşılıklı yakınlaşma, entegrasyon konusunda

atması gereken çok adım bulunduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde

Azerbaycan’da daha yoğunluklu olmak üzere, her iki ülkede entegrasyon süreçlerine

ilişkin çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Bunlar içerisinde, bu iki devletin ya ortak bir

devlette, bir federasyon yada konfederasyon çatısı birleşmesi gerektiğini

söyleyenlerde olmuştur. Günümüz uluslararası sisteminde, ülkenin iç şartlarında

bunlardan hangisinin olabileceğini kesin olarak söylemek zordur. Ama iki ülke

arasındaki entegrasyon sürecinin hızlandırılmasının, gelecekte konfederal bir yapıda

bir araya gelmenin iki ülke sorunlarının ortak kaynak ve diğer ortak olanaklar

aracılığıyla çözülmesinin, Azerbaycan ve Türkiye Türklüğü’nün ortak çıkarları

doğrultusunda önemli bir gelişme olacağı kesindir.33

4.4.2. Türkiye-Gürcistan Đlişkileri

SSCB’nin çökmesi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesi gerek uluslararası dengeler

açısından gerekse Türkiye için son derece önemli sayılabilecek gelişmelerin ortaya

çıkmasına neden olmuştur. Türkiye ile dil, din ve kültür ortaklığı olan Orta Asya ve

Kafkasya Cumhuriyetlerinin bağımsızlık kazanmaları bir yandan yeni fırsatlar

doğurmuşken, diğer yandan da güçlükler, rekâbetler ve çatışmaları beraberinde

getirmiştir. Rusya eski topraklarındaki hakimiyetini devam ettirmek için müttefiki

Ermenistan’ı da yanına alarak Kafkasya’da etnik çatışmaları kızıştırmaya başlamıştır.

Aynı zamanda hiç geçinemediği Çin ve Đran ile ilişkiler geliştirmeye koyulmuştur.

Đki kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ile tek süper güç olarak ortaya çıkan

ABD’nin önderliğinde Batı’nın da bu topraklarda hak talep etmesi bölgeyi Doğu –

33 KALAFAT-ASLANLI, Türkiye – Azerbaycan…, s. 424.

121

Batı arasındaki çekişme alanına çevirmiştir.34 Laik Cumhuriyet yönetimi ile Türkiye,

çoğunluğun Müslüman olduğu aynı zamanda akrabası olduğu bu cumhuriyetler için

güzel bir model ülke teşkil ettiğinden, Batı, Türkiye’nin yanında olmasını istemiştir.

Rusya ile bölge üzerindeki politika açısından eski sorunları da olan Türkiye de doğal

olarak Batı tarafında yer almıştır. Rusya bu coğrafyada bulunan zengin kaynakları

üzerindeki kontrolünü elden bırakmamak için, bu kaynakların kendi topraklarından

geçerek uluslararası pazarlara taşınmasını isterken, Türkiye de eline geçen fırsatı

değerlendirip güzergâh’ının kendi topraklarından geçmesi için harekete geçmiştir.

Batı’nın da desteği ile Türkiye’nin gayretleri güzel sonuç verdi ve istediği

gerçekleşti. Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya coğrafyasına yönelik politikalarını

sağlam yürütebilmek için öncelikle geçiş ülkesi Gürcistan ile iyi ilişkiler kurması,

aynı zamanda Türkiye’nin Gürcistan için Batı’ya açılan kapı olması35iki ülke

arasındaki ilişkilerin kısa bir sürede kurulup gelişmesine zemin hazırlamıştır.

Đki “dost ve kardeş” komşu ülke Gürcistan ve Türkiye arasında eskilere dayanan

ilişkiler mevcuttur. Gürcistan ile Rusya arasında akdedilen 1783 tarihli Georgievsk

anlaşmasıyla Rusya’nın hegemonyası altına giren Gürcistan’ın Türkiye ile ilişkileri

1918 – 1921 yıllarındaki kısa bağımsızlık döneminde resmi olarak başlamışsa da

1921’de Kızıl Ordu’nun Gürcistan’a girmesi ile iki ülke arasındaki ilişkiler kesintiye

uğramıştır. 70 senelik Sovyet döneminden sonra 1991 yılında bağımsız olan

Gürcistan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur ve iki ülke arasında yeniden ilişkiler

tesis edilmiştir.

Bağımsız Gürcistan ile Türkiye arasında ilişkiler 1991’de başlamışsa da bunun

öncesi de var. Đki ülke arasındaki ilişkiler aslında 1988 tarihinde Sarp Hudut

Kapısı’nın açılmasıyla başlamıştır. SSCB’nin son Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov

ve Türkiye’nin dönem Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın imzaladıkları anlaşma ile Sarp

Hudut Kapısı açılmıştır. Sarp Hudut Kapısı’nın açılması tarihi bir olaydır. Đlk defa

bir Varşova Paktı üyesi ile bir NATO üyesi arasında kapılar açılmış ve bu aslında 70 34 DEMĐRAĞ, Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası, Stratejik Analiz, cilt 4, sayı 40, Ağustos 2003. 35 Bkz.Gürcistan dönem Parlamento Başkanı Zurab Jvanya’nın Türkiye Ziyareti, Dilis Gazeti, 26

Mayıs 1998.

122

senelik “Demir Perdenin” ortadan kalkmasının bir göstergesi olmuştur. Bu kapının

açılmasıyla Batı Türkiye üzerinden Sovyet alanına girmeye başlamıştır. SSCB

dağılana kadar, 3 sene gibi bir zaman sürecinde Batı sadece Gürcistan’a değil, nerede

ise bütün Postsovyet topraklarında kendi çıkar politikalarını uygulamaya

başlamıştır.36 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ise Türkiye ve Batı artık

bağımsız ülkelerle muhatap olmaya başlamışlardır.

Gürcistan üzerinde hakimiyet kurmak için, tarih boyunca güçlü devletler

mücadele etmiştir. Ancak Gürcülerle Đranlılar, Gürcülerle Ruslar arasında cereyan

eden üzücü hadiselerin aksine, kapı komşusu Gürcülerle Türkler arasında böyle acı

hatıralar yoktur. Bununla beraber günümüzde Türkiye sınırları içerisinde yaşayan

büyük orana sahip Gürcü kökenli nüfusu ve Gürcistan’da da Türk kökenli insanların

yaşamaları iki ülke arasında dostluk ve işbirliğinin gelişmesine müsait zemin

hazırlamıştır. Bu tarihi gerçekler zeminine oturan Gürcistan - Türkiye ilişkileri iki

ülkenin resmi zevatın yaptığı karşılıklı ziyaretlerle pekiştirilmiş ve iyi seviyeye

ulaşmıştır.

Gürcistan Başkanı Mihail Saakaşvili, Mayıs 2004’de Türkiye’ye yaptığı resmi

ziyareti sırasında Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği

konferansta, Türkiye ve Gürcistan’ın stratejik ortak olduğunu belirterek “Yıllar

boyunca en az problemimiz olan ülke, Türkiye olmuştur. Her ikimiz de bölgenin

istikrarını istiyoruz ve terörizm ile savaşta ortağız. Karadeniz Havzası’nda güvenliği

daha fazla sağlamak için birlikte çalışıyoruz. Bunun yanında KEĐ’in güvenlik

esaslarını geliştirmesi gerekmektedir” ifadeleri ile Gürcistan’ın Türkiye ile olan

yakınlığı ve işbirliği üzerine durmuştur. Gürcü lider ayrıca, Gürcistan’ın NATO’ya

üye olması konusunda Türkiye’nin desteğini bekliyorum, demiştir.37

Gürcistan, sahip olduğu jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeni ile Kafkasya ve

Orta Asya topraklarına yönelik politikasında Rusya’nın karşısında, Batı’nın yanında

36 Rezonansi, 14 Ekim 2003. 37 Saakaşvili’nin Konferans konuşması için bkz. Stratejik Analiz, cilt 5, sayı 50, Haziran 2004.

123

yer alan Türkiye için önemli bir ülkedir. Gürcistan, Türkiye için Türk

Cumhuriyetleri’ne açılan kapıdır. 21. yüzyıl politikasında Türk Cumhuriyetleri çok

önemli yer tutan Türkiye, tüm faaliyetlerinde Gürcistan yolunu kullanmak

zorundadır. Bu bağlamda Orta Asya ve Kafkasya topraklarında bulunan zengin

kaynaklarının, özellikle Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden uluslararası pazarlara

taşınması için mevcut konjonktürde tek geçiş yolu Gürcistan’dır.38 Doğu sınırından

emin olmak isteyen Türkiye’nin iki sınır komşusu Gürcistan ve Ermenistan’dır.

Tarihten gelen problemleri olan iki ülke, Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler

kısa vadede düzelecek gibi görünmemekte, bu nedenle Türkiye’nin diğer komşusu

Gürcistan ile iyi ilişkiler içerisinde olması önem arz etmektedir. Kafkasya’da

oluşacak herhangi bir pakt, ittifak, birlik v.s. içerisinde Türkiye’nin aktif rol

oynaması için kilit konuma sahip ülke Gürcistan’a ihtiyacı vardır.

Gürcistan için de dost ve komşusu Türkiye fazlasıyla önem arz eden bir ülkedir.

Kuzey komşusu Rusya ile ilişkilerinde sorunlar yaşayan Gürcistan birçok konuda

güçlü komşusu Türkiye’den destek almaktadır. Rusya ile ilişkilerin gergin olması

Gürcistan’ı Türkiye’ye daha da yakınlaştırmıştır. Orta Asya ve Kafkasya’daki enerji

kaynaklarının Gürcistan üzerinden taşınması ekonomik olarak zayıf olan ülke için

önemli bir gelir kaynağıdır bunun için de Türkiye ile iyi ilişkiler kurulması elzemdir.

Gürcistan, Türkiye’yi akraba halkların yaşadığı Orta Asya ve Kafkasya’ya bağlarken,

NATO üyesi ve AB üyeliği için müzakerelere başlayan Türkiye de, Gürcistan için

Batı’ya açılan kapıdır.39 Türkiye, Batı endeksli politika izleyen Gürcistan’ın

NATO’ya entegrasyonunu sağlamasında yardımını esirgemezken, Gürcistan da

Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir40. Güney Kafkasya ülkelerinin deniz

ulaşımını sağlayan Karadeniz’e sınırı olan Gürcistan sıcak denizlere Türkiye’nin

38 Hazar petrollerinin taşınması için olası iki yol daha var: Birincisi; Đran ve ikincisi; Azerbaycan

Nahçivan hattından Türkiye’ye oradan da Batı’ya, ancak Đran yolunu ABD istememekte, Nahçivan yolu ise Ermenistan topraklarından geçmek zorunda olduğundan Azerbaycan istememektedir.

39 Dilis Gazeti, 26 Mayıs 1998. 40 Saakaşvili, Türkiye’nin AB üyeliği sürecindeki gelişmelerden memnuniyet duyduğunu defalarca

ifade ederken, müzakereler başladıktan sonra Türkiye’ye gelen Gürcistan Başbakanı Zurab Noğaideli de, Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz, çünkü böyle bir durumda biz AB’nin komşusu oluruz, ifadelerinde bulunmuştur. NTV, 07 Ekim 2005.

124

kontrolündeki boğazlardan çıkmaktadır. Bu sebeple Türkiye, Gürcistan için ve

dolaylı olarak diğer Kafkasya ve hatta Orta Asya ülkeleri için önemli bir konuma

sahiptir.

Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri ile yakından ilgilenmesi

Rusya’nın tepkisini çekse de Batı’nın bölge politikalarıyla uyuşmakta, hatta Türkiye

Batı’nın bölge politikası için önemli bir faktördür. Türkiye bu halklara ne kadar

yakınlaşırsa onlar Rusya’nın nüfuzundan o kadar uzaklaşırlar. Türkiye tarafından

Gürcistan’ın NATO üyeliğinin desteklendiği ve bu ülkeye NATO ile

entegrasyonunda yardımcı olunduğu ifade edilmişti. Gürcistan’ın NATO üyesi

olması durumunda büyük olasılıkla NATO’nun askeri birliği olarak Türk askerleri bu

ülkede görev yapacaktır. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Gürcistan Türkiye

ilişkileri iki ülke için önemli olduğu kadar, Batı tarafından da hoş karşılanmaktadır.41

Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının ilk aşaması bölge ülkelerinin

bağımsızlığını desteklemek, ikinci aşamasını ise bu ülkelerin Rusya’dan bağımsız

hale gelmelerini desteklemekten ibarettir. Elinden geldiğinde bu ülkelere desteğini

esirgemeyen Türkiye, onlarla iyi komşuluk ilişkilerine girerek bölgede barışı,

hürriyeti ve zenginliği yaymaya uğraşmaktadır. Ekonomik krize sürüklenmeleri, tek

partili sistemden çok partili, demokratik düzene geçme çabaları, bağımsız olan

ülkelerin ortak problemlerini oluşturmaktadır. Böyle sıkıntılı bir dönemde Türkiye

bu ülkelerin büyük destekçisi olmuş ve özellikle Güney Kafkasya bölgesinde baş

gösteren etnik çatışmalarla başa çıkamayan ülkelerin toprak bütünlüğünü her fırsatta

savunmuştur ve desteklemiştir.

Gürcistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin temelini iki ülke arasında yapılan

anlaşmalar teşkil eder. Taraflar arasında ilk anlaşma 30 Temmuz 1992’de

Türkiye’nin dönem Başbakanı Süleyman Demirel’in Gürcistan’a yaptığı ilk resmi

ziyareti esnasında yapılmıştır. Demirel’in ziyaretinden memnun kalan Şevardnadze

41 Zaza Tsikoridze, Rusetis, Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da

Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti, 15 -30 Haziran 2005, No 10, ss. 40-41.

125

“ülkeme başbakan düzeyinde gelen ilk ziyaretçisiniz, hoş geldiniz” sözleri ile

karşılamıştır. Demirel bu samimi tablo karşısında Gürcistan’ın “dost ve kardeş” ülke

olduğunu ifade ederek karşılık vermiştir. Samimane başlayan komşu iki ülke

arasındaki ilişkilerde hızlı bir şekilde mesafe katedilmiş ve bir çok alanda işbirliğine

gidilmiştir.42

30 Temmuz 1992’de Şevardnadze ve Demirel’in imzaladıkları anlaşma 14

maddeden oluşmaktadır.43 Bu anlaşma “dostluk, işbirliği ve iyi komşuluk” amacıyla

yapılan ve iki ülke arasındaki güzel ilişkilerin temeli mahiyetindedir. Her iki ülke

birbirinin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne, sınırların dokunulmazlığına, içişlerine

karışmama ilkelerine saygıya, Birleşmiş Milletler yasasının amaç ve ilkelerine,

Helsinki Nihai Senedi ile yeni bir Avrupa için Paris Yasası ve Avrupa Güvenlik ve

Đşbirliği Konferansı sürecinde kabul edilen diğer belgelerde ifadesini bulan esaslara

bağlılıklarını belirtmişlerdir.

Đki ülke arasındaki sınır olarak 13 Kasım 1921 tarihinde Kars Antlaşmasıyla

tespit edilen sınırlar aynen kabul edilmiştir. “Taraflar 13 Kasım 1921 tarihli Kars

Antlaşması ile başlayan bugüne kadar Gürcistan Cumhuriyeti ile Türkiye

Cumhuriyeti arasında sınırları geri dönülmez bir şekilde tespit ettiği ve iyi komşuluk

ilişkileri için uygun bir çerçeve oluşturduğu inancı ile hareket ederler. Taraflar Kars

antlaşmasının hükümlerine iki ülkenin mevcut mevzuatı ve uluslararası taahhütleri

çerçevesinde riayet edeceklerini beyan ederek…” diye devam etmektedir. Gürcistan

ve Türkiye arasında sınırlar SSCB dönemindeki gibi devam etmiş ve iki ülke

arasında hiçbir sınır problemi yaşanmamıştır.

30 Temmuz 1992’de taraflar arasında iki ülke ilişkilerinin gelişmesini

amaçlayan ve farklı konuları içeren anlaşmalar imzalanmıştır. Bunlar ticaret ve

ekonomik işbirliği anlaşması, haberleşme alanında işbirliği anlaşması, yatırımların

karşılıklı korunması ve teşviki anlaşması, karayolu taşımacılığı anlaşması, denizyolu 42 Sahalho Gazeti, 22-28 Temmuz 1997. 43 Anlaşmanın tümü için bkz. Sahalho Gazeti, 22-28 Temmuz 1997; Türkçeci için, Haydar Çakmak,

1989’dan Günümüze Gürcistan, 1998. (ek bölümü)

126

taşımacılığı anlaşması gibi anlaşmalardır. Taraflar Güney Kafkasya bölgesindeki

problemlerin, Abhazya dahil barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğinin altını da

çizdiler. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun çözümün üzerinde de önemle

durulmuştur. Ayrıca Karadeniz, Akdeniz ve Hazar Denizi Havzaları’ndaki işbirliğin

gelişmesini ve bölgede bulunan zengin kaynakların ortak işbirliği çerçevesinde

uluslararası pazarlara taşınması gündeme gelmiştir. Tarafların üzerinde durduğu

diğer bir konu da Avrasya Transit Koridoru’nun tamamıyla işlevleştirilmesidir. 30

Temmuz 1992’de karşılıklı iyi niyetle başlayan iki ülke arasındaki ilişkiler gene

karşılıklı ziyaretlerle devam etmiş ve birçok anlaşmayla pekiştirilmiştir.

12 Şubat 1993 tarihinde iki ülke arasında Gürcistan’a 50 milyon Amerikan doları

Eximbank kredisinin verilmesini öngören bir anlaşma imzalanmıştır.44 28 Temmuz

1993’de Karadeniz’in kirlenmeye karşı korunması sözleşmesi, 6 Mart 1993 tarihinde

ise Türkiye ve Gürcistan’ın da dahil olduğu Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü

üyeleri Đstanbul’da kültür, eğitim, bilim ve enformasyon alanlarında işbirliğine ilişkin

Karadeniz Sözleşmesi’ni imzalamışlardır. 18 Şubat 1994 tarihinde güvenlik işbirliği

anlaşması, tarım alanında teknik, bilimsel ve ekonomik işbirliği, iki ülkenin dış

ilişkiler komitesi arasında ticari, ekonomik, bilimsel ve teknik işbirliği protokolü,

gümrük işleri alanında işbirliği ve karşılıklı yardıma ilişkin anlaşma, gümrük

idareleri arasında gümrük belge ve işaretlerinin karşılıklı tanınmasına ilişkin

anlaşma, spor alanında işbirliği anlaşması, turizm alanında işbirliği anlaşmaları

imzalanmıştır. Aynı sene içerisinde 29 Ekim 1994 tarihinde Tiflis’te sağlık

Bakanlarınca sağlık alanında işbirliği anlaşması imzalanmıştır.45

Güney Kafkasya bölgesinin Karadeniz’e çıkışı olan Gürcistan’ın Türkiye için

önemi, Güney Kafkasya’nın Türkiye için arz ettiği jeopolitik ve jeostratejik önem

içerisinde incelenmelidir.

44 Sakartvelos Respublika, 26 Ağustos 1998. 45 ÇAKMAK, 1989’dan Günümüze Gürcistan, 1998, Đstanbul, s.104-105

127

Kafkasya, iki deniz arasında bir boyun görevi görmektedir. Hazar Denizi, Don ve

Volga nehirleriyle Karadeniz'e bağlanmaktadır. Bu konumuyla Kafkasya, Asya ile

Avrupa arasında bağlayıcı bir jeostratejik köprüye dönüşmektedir. Söz konusu

bağlantıyı, 21. yüzyılın modern “Đpek Yolu" olarak değerlendirmek mümkündür.

Siyasi açıdan Türkiye için önemini şöyle açıklayabiliriz;

Soğuk Savaş sonrası bölgenin stratejik değeri daha çok artmış ve Güney

Kafkasya, tüm Avrasya’da istikrarın ve refahın sağlanabilmesinin anahtarı olmuştur.

Avrasya için olan bu öneminin yanında, Güney Kafkasya Türkiye’nin güvenliği için

de özel bir öneme sahiptir. Güney Kafkasya Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan

kapısıdır.

SSCB dağılmadan önce Rusya ve Türkiye’nin sınır komşuluğu vardı. SSCB’nin

dağılması sonrası Türkiye’nin Rusya ile olan kara sınırı da ortadan kalkmıştır.

Türkiye yeni sınır komşuları Gürcistan’la 276 km, Ermenistan’la 325 km ve

Azerbaycan’la 18 km’lik sınıra sahip olmuştur.46

Türkiye’nin Gürcistan ve Azerbaycan’la ilişkileri olumlu yönde her geçen gün

gelişmektedir. Diğer sınır komşumuz Ermenistan, “asılsız soykırım iddiası”

nedeniyle düşmanca tavırlar sergilemektedir. Türkiye’nin Ermenistan’la olan

ilişkilerini belirleyen diğer bir konu da “Karabağ Meselesi”dir. Bu sorunlardan

dolayı, Türkiye’nin Güney Kafkasya politikasının merkezinde Azerbaycan ve

Gürcistan bulunmaktadır. Türkiye, her üç ülkenin de bağımsızlıklarını desteklemiş ve

Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüklerini koruyarak gelişmelerini

Türkiye’nin ve Kafkasya’nın güvenliği için gerekli görmüştür.

Rusya’nın Güney Kafkasya’da hakimiyetinin azalmasıyla Türkiye’nin önüne çok

önemli stratejik fırsatlar çıkmıştır. Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan için tüm 46 Burcu Gültekin, “Prospects For Regional Cooperation on NATO’s South Eastern Border

Developing a Turkish-Russian Cooperation in South Caucasus”, NATO Manfred Wörner Fellowship Final Report 2004 / 2005, s.10.

128

imkanlarını kullanmaya başlamış ve bu ülkeler üzerinde etki alanı kurabilmek için

yeni yaklaşımlar ve yeni yollar aramaya yönelmiştir.47 Bölgesel güç olmanın önem

kazanması üzerine Türkiye, bölgesel konuları daha yakından takip etmeye

başlamıştır. Türkiye, bölge ülkelerinin, NATO, AGĐT ve Avrupa Konseyi gibi

Avrupa-Atlantik ve KEĐT gibi bölgesel örgütlerle bütünleşmelerini aktif bir biçimde

desteklemiştir. Bu desteğin temel nedeni, Türkiye’nin bağımsızlığını yeni kazanan bu

cumhuriyetlerin güçleneceğine ve Rusya Federasyonu’nun etkisinin bu bölgede

kırılacağına olan inancı olmuştur.48

Bağımsızlığı perçinlenen ve dostane ilişkiler kurulan bir Gürcistan sayesinde,

Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasına sunabileceği imkanlar büyük

oranda artmış ve yeni pazarlar ortaya çıkmıştır. Türkiye, mevcut kara ve demir

yollarına yenilerinin eklenmesiyle Gürcistan üzerinden “Türkistan” coğrafyasına

kolayca erişip çok yönlü ilişkiler içine girebilme imkanı kazanmıştır. Bu

cumhuriyetler için de bu bağlantı Batı ile ilişkilerini geliştirmede, Rusya’ya olan

bağımlılıklarını azaltmada ve bağımsızlıklarını sağlamlaştırmada hayati öneme

haizdir.

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Azerbaycan’ın sahip olduğu petrol ve doğal

gaz rezervleri, enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Batı ve Türkiye için ayrı bir

önem arz etmektedir. Güney Kafkasya, Soğuk Savaş sonrası Avrasya’da kurulan

enerji koridorlarının da kesiştiği noktada bulunmaktadır. BTC petrol boru hattı, BTE

doğal gaz boru hattı bölgeden Türkiye’ye uzanmaktadır. Bu hatlarla, ileride

Kazakistan ve Türkmenistan petrol ve doğal gazlarının da taşınması muhtemel

gözükmektedir. Bu enerji koridorlarının Türkiye üzerinden Batı pazarlarına

ulaşabilmesi için Gürcistan kilit ülke konumundadır.

Bilinen tarih boyunca, kimi zaman sayısız büyük mücadelelere sahne olmuş, kimi

zamanlar da nice büyük göçlere yol veya barınak sunmuş olan Kafkasya, şimdilerde 47 DEMĐR, Türk Dış Politikası Perspektifinden…,ss.269-270. 48 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası (der:BAL), Nobel yay.,

Ankara, 2004, ss.398-405.

129

Orta Asya ve Hazar havzasının zengin enerji kaynaklarını batıya pompalayacak bir

şah damarını andırmaktadır.49

Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin yer aldığı Türkistan bölgesinin taşıdığı

jeopolitik değer, Güney Kafkasya’nın jeopolitik önemini daha da arttırmaktadır.

Çünkü bu bölge, kıtanın tam ortasında bulunmakta ve kıtanın bütün istikametlerdeki

iç bağlantılarının kavşak noktasını oluşturmaktadır. Türkistan'ı aşmadan Asya'yı

içeriden, bir boydan bir boya kat etmek mümkün değildir. Asya kıtası içinde

Türkistan'ı dikkate almayan bir politika düşünülemez.50Güney Kafkasya; Türkiye ve

Batı’nın, Türkistan coğrafyasına ulaşabileceği geçiş koridorudur.

BTC Petrol Boru Hattı’na Batı’nın verdiği destek; hattın geçtiği Azerbaycan,

Gürcistan ve Türkiye arasında Rusya Federasyonu ve Đran’ın etki alandan uzak,

istikrarlı bir enerji koridoru oluşturma isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu hattan

akacak petrolün Batı pazarlarına ulaşabilmesi, Güney Kafkasya ülkelerinde

sağlanacak istikrara bağlıdır. BTC hattına karşı olan Rusya Federasyonu, istikrara

engel olan birçok olaya karışmıştır.

Zbigniew Brzezinski; bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahip bulunan

Avrasya'da, Azerbaycan'ı 50'yi aşkın ülke arasında 5 jeopolitik mihverden birisi

olarak nitelemiş ve bu düşüncesini şöyle belirtmiştir: "Sınırlı büyüklüğüne ve sınırlı

nüfusuna karşın dev enerji kaynaklarıyla Azerbaycan, jeopolitik olarak çok

önemlidir. O, Hazar Denizi dibindeki ve Orta Asya'daki zenginlikleri içine alan bir

şişenin mantarıdır. Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsızlığı, Azerbaycan'ın

tamamen Moskova'nın kontrolüne girmesi durumunda hiç bir anlam taşımaz.

Azerbaycan'ın bağımsızlığı bir kez sıfırlandığı zaman, Azerbaycan'ın kendisine ait ve

çok önemli petrol kaynakları da Rus kontrolü altına girer. Batı pazarlarına, Rus

49 ĐLHAN, Türkiye'nin ve Türk Dünyası'nın Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü

yay., Ankara, 1997, s.98. 50 ŞAHĐNOĞLU, Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi ve Askeri Doktrinleri Göz Önüne

Alındığında Türkiye ve Rusya Federasyonu Arasındaki Mücadele Alanları Neler Olabilir?, Hava Harp Akademisi Komutanlığı (Yayınlanmamış Akademi Tezi), Đstanbul, 2002, s. 71.

130

kontrolü altında olmayan topraklardan geçen petrol hatlarıyla bağlanan bağımsız

bir Azerbaycan, aynı zamanda ileri ve enerji tüketen ekonomilerden, enerji zengini

Orta Asya Cumhuriyetlerine büyük bir geçişyolu olur.51"

Azerbaycan ve Gürcistan, Türkiye’nin stratejik ortaklarıdır. Türkiye’nin bu

ülkelere verdiği destek sonucunda, Rusya-Ermenistan-Đran düşey eksenini kesen

Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan yatay jeopolitik ekseni doğmuştur.52 29-30 Nisan

2002 tarihlerinde Trabzon’da düzenlenen “Gürcistan-Azerbaycan ve Türkiye Devlet

Başkanları Üçlü Zirve Toplantısı” ile bu beraberlik resmileştirilmiştir.53

Güney Kafkasya, günümüzde Rusya Federasyonu’nun ve Batılıların mücadele

alanı haline gelmiştir. Azerbaycan ve Gürcistan’da iktidarlar değişmiş, yeni

yönetimler iş başına gelmiştir. Gürcistan’da kurulacak olan bağımsız demokratik

yapı, Türkiye’nin Güney Kafkasya ile siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkilerinin daha

da geliştirilmesi için güvenilir bir dostluk kapısının açılmasını sağlayacaktır.54

Ekonomik açıdan Türkiye için önemini şöyle açıklatabiliriz;

Türkiye’nin bölgeye yönelik en büyük çıkarlarından birisi de ekonomik çıkarıdır.

SSCB’nin yıkılması sonrası ortaya çıkan Güney Kafkasya ve Orta Asya Türk

Cumhuriyetleri, çok zengin enerji ve maden kaynaklarına sahiptir. Bu değerli

ekonomik kaynaklar, Rusya’nın bu cumhuriyetler üzerindeki hakimiyetini

kaybetmesiyle, Rusların tasarrufu dışına çıkmıştır. Petrol ve doğal gaz kaynaklarının

Rusya Federasyonu’nun tekeli olmadan Gürcistan üzerinden Türkiye’ye ulaşması,

Türkiye’nin diğer kaynaklara olan bağımlılığını azaltacak, Türkiye’nin jeopolitik

önemini artıracak ve ekonomik girdi sağlayacaktır.

51 Harp Akademileri Komutanlığı, Dış Basın Bülteni, Temmuz 2001, s.35. 52 AĞACAN, “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda Türk Dış

Politikası der:Đdris Bal, Nobel yay., Ankara, 2004, ss.431-432. 53 KANBOLAT, “Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak Ermenistan”,

Stratejik Analiz, C.2, Sayı:26, ss. 52-57. 54 Necip Torumtay, Değişen Stratejilerin Odağında Türkiye, Milliyet yay., Đstanbul, 1996,

ss.198-200.

131

Her türlü işbirliği ve yatırım imkanının ortaya çıktığı bu coğrafya, Türkiye için

ekonomik anlamda stratejik öneme sahiptir. Gelişmiş ülkeler ile olan ticaret açığı, bu

ülkeler ile geliştirilecek ekonomik ilişkiler sayesinde giderilebilir; yani diğer

ülkelerle ticarette uğranılan ekonomik kayıpların bu coğrafyada tersine çevrilmesi

suretiyle, ekonomik atılımlar hızlandırılabilir. Her ne kadar Avrupa Birliği ile artan

ekonomik işbirliği, gümrük birliği anlaşması, yoğun ticari faaliyetler olsa da,

gelişmiş Batı ülkeleri ile olan ticari dezavantajın daha uzun yıllar giderilmesi

mümkün değildir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Güney Kafkasya ülkeleri, Türk

ihraç ürünleri için de çok önemli pazarlar durumundadır. Bu nedenle Türkiye’nin

birinci ekonomik menfaati, Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerine yönelmesinde,

ekonomik ilişkilerini her alanda geliştirmesindedir.

Avrasya coğrafyasıyla güçlü ekonomik ilişkiler geliştirebilen Türkiye’nin Avrupa

Birliği’ne karşı önemli bir avantaj kazanacağı ortadadır. Devamlı Türkiye’nin önüne

türlü engeller çıkararak adaylık perspektifi vermek ve bir üyelik takvimi bile ortaya

koymaktan imtina eden AB; kendisiyle olan ticaretini gittikçe Avrasya’ya kaydıran,

yeni ekonomik işbirlikleri geliştiren ve önceliklerini yeniden gözden geçiren bir

Türkiye’ye karşı daha fazla kayıtsız kalamayacaktır. Bu açıdan Güney Kafkasya

ülkeleri Türkiye için adeta fırsatlar vitrinidir. Yeni açılımlar için türlü imkanlar

vardır. Üstelik bu ülkeler zengin ekonomik kaynaklara sahip olduklarından

potansiyel satın alma güçleri de mevcuttur.

Milli güvenlik açısından Türkiye için önemini şöyle açıklayabiliriz;

Rusya Federasyonu’nun dan Basra Körfezi’ne, Orta Doğu’ya ve Akdeniz’e

uzanan stratejik bir mihver, önce Kafkasların kontrol altına alınmasını gerekli kılar

ve buraya dayanarak büyük askeri harekatlara girişilmesini mümkün kılar. Ayrıca

Anadolu’yu iki taraflı kuşatacak kesin sonuçlu bir kıskaç harekatının bir kolu

Balkanlar üzerinden ve diğer kolu da Kafkaslar’dan geçer. Osmanlı

Đmparatorluğu’nun son yüzyılı içersinde Ruslar buna birkaç kez girişmiş fakat

132

istedikleri sonucu alamamışlardır55.Güney Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin

bağımsızlıklarını kazanmasının ardından Türkiye-Rusya kara sınırı da tarihe

karışmıştır. Rus askeri güçleri Gürcistan ve Azerbaycan’ın kuzeyine ve Kuzey

Kafkasya’ya kaydığı için, arada yaklaşık 200 km.lik bir mesafe bulunmaktadır.

Böylece Doğu Anadolu bölgemiz üzerindeki Rus tehdidi önemli ölçüde azalmıştır.

Askeri açıdan bakıldığında, Soğuk Savaş döneminde yapılan askeri planlarda ani

bir Sovyetler Birliği saldırısı için bu ülkenin sadece bir kaç günlük hazırlık süresine

ihtiyaç duyduğu bilinmekteydi. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile egemen devletler

olarak ortaya çıkan ve arada tampon bölge oluşturan Gürcistan, Ermenistan ve

Azerbaycan, 400 yıllık Türk-Rus ortak sınırının da ortadan kalkmasına ve dolayısıyla

Rusların Türkiye’ye olası bir saldırısı için gerekli hazırlık imkanlarının son derece

zorlaşmasına sebep olmuştur. Bu durum Türkiye açısından önemli bir ferahlama

sağlamış ve askeri imkan ve kabiliyetlerini, ülkenin içeride ve dışarıda sorunlu

olduğu güney ve güneydoğusuna yeterli oranlarda yöneltmesine olanak sağlamıştır56.

Orta Asya ve Kafkasya’daki bağımsız devletlerin bağımsızlıklarını sürdürme

çabaları, Türkiye’nin güvenliği ve Rus tehdidinin uzakta tutulması açısından son

derece önemlidir. Bugün geçerli olmayan Rus askeri tehdidinin yeniden ortaya

çıkmaması, Rusya Federasyonu’nun bu bölgelerde hakimiyet kuramamasına bağlıdır.

Bölge ülkeleri ile askeri işbirliği anlaşmaları tesis edilmiş, Türkiye’nin taraf olduğu

anlaşmalara dahil edilmeleri ve aynı ittifak çatıları altına girmeleri Türkiye

tarafından desteklenmiştir.

Gürcistan’ın ve Azerbaycan’ın bağımsızlıklarını pekiştirmeleri ve yeniden Rusya

Federasyonu’nun etkisi altına girmemeleri Türkiye’nin güvenliği açısından son

derece önemlidir. Gürcistan, geleceğe dönük ümitlerini büyük ölçüde, Orta Asya ve

Hazar petrol ve doğal gazının topraklarından geçişinin daha da artıracağı jeopolitik

önemine ve elde edeceği transit geçiş gelirlerine başlamış bulunmaktadır. Güney

Kafkasya’nın üç bağımsız ülkesinden birisi olan Gürcistan; hem Karadeniz'e, hem

55 MERT, Türkiye’nin Kafkasya Politikası…, ss. 268-269. 56 ŞAHĐNOĞLU, Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi…, s.76.

133

Türkiye'ye, hem Rusya'ya ve hem de Azerbaycan ile Ermenistan'a sınırları bulunan

bir ülke sıfatıyla Orta Asya ve Avrupa arasında tam anlamı ile bir kapı/köprü özelliği

taşımaktadır.

Rusya Federasyonu de bu durumun farkında olduğundan, bölgedeki askeri

varlığını türlü bahaneler ile sürdürmeye çalışmıştır. BDT vasıtasıyla “Yakın Çevre

Doktrini57”ni uygulamaya çalışması, Güney Kafkasya’yı arka bahçesi olarak

görmesi, Gürcistan’daki askeri üslerini kapatmamakta direnmesi, Ermenistan ile

ilişkilerini çok sıkı tutması ve bu ülkede askeri güç bulundurması bu yaklaşımını

açıkça ortaya koymaktadır58. Rusya’nın bu politikalarının temel amacı Güney

Kafkasya ve Orta Asya kapılarını Türkiye’ye kapatmak, kendi etkisini ve kontrolünü

sürdürmektir. Rusya Federasyonu’nun bu yaklaşımı Türkiye’nin güvenliği için son

derece sakıncalıdır.

Rusya Federasyonu başlangıçta BDT’ye katılmakta isteksiz olan Gürcistan’da

“Abaza, Acara, Ermeni ve Lezgi” gibi etnik sorunları istismar ederek siyasi ve

ekonomik baskı uygulamış Gürcistan’ı birliğe katılmaya mahkum etmiştir. Bunun

sonucunda Gürcistan 1993 yılı sonunda BDT’ye katılarak Rusya Federasyonu ile

askeri işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Rusya Federasyonu,

Gürcistan’da yeniden askeri üsler edinmek suretiyle, Türkiye sınırında asker

bulundurmanın meşru gerekçesini elde etmiştir. Ermenistan ile zaten doğal müttefik

olan Rusya Federasyonu, takiben Azerbaycan üzerindeki baskılarını artırmış, iktidar

mücadelelerini kullanarak iktidar değişikliğini sağlamış ve nihayetinde Azerbaycan

da BDT’ye katılmıştır.

Gürcistan’daki etnik sorunlar ve bunların çözümü meselesi Türkiye açısından da

önem arz etmektedir. Gürcistan, Türkiye’nin sınır komşusudur, yanı basında cereyan

eden olaylardan etkilenmemesi reel politikte imkansızdır. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru

hattı örneğinde olduğu gibi iki ülke arasında enerji taşımacılığına yönelik bir bağ söz 57 Kamer Kasım, “Orta Asya ve Kafkasya Enerji Politikaları: Büyük Oyunun Parametreleri”,

Panorama, Sayı:5, Haziran 2004, s.34. 58 Cumhuriyet, 19 Ocak 1994.

134

konusudur ve hem bu hattın güvenliği hem de yeni yolların varlığı Gürcistan’ın

istikrar ve güvenliğine bağlıdır. Ayrıca Türkiye içerisinde, Ahıska Türkleri,

Abhazlar, Osetler ve Gürcüler olmak üzere Gürcistan’ın nüfuz kompozisyonundan

unsurlar bulunmaktadır ve bu durum Türkiye’yi ister istemez Gürcistan’daki etnik

sorunlara angaje etmektedir. Gürcistan Ermenilerinin ayrılıkçı söylemleri ve

Türkiye’nin Ermenilere ilişkin olarak uluslararası alanda yaşadığı sorunlar da bu

angajmana dahil edilebilir. Türkiye’nin Kafkasya’da etkili olmak isteyen bölgesel bir

güç olduğu bilinmektedir. AB, ABD, Rusya gibi bölgede öne çıkman aktörler gibi

Türkiye’nin de amaçları bulunduğundan ve ABD ya da AB gibi Kafkasya’dan uzakta

değil Gürcistan’ın sınır komşusu olan Türkiye, Gürcistan üzerinde uygulanan

planlardan doğrudan etkilenecektir. Söz konusu aktörlerin bölge üzerindeki

amaçlarını iyi görerek kendisi için maksimum çıkarı sağlayacak bir perspektif

oluşturmasının böylesi bir dönemde Türkiye’nin çıkarına olacağı

değerlendirilmektedir. Ancak Gürcistan, Rus etkisinden çıkıp Batı’ya entegre olmaya

çalıştığı bu dönemde en büyük desteği Türkiye’den gördüğü ve bu dönüşümde

ihtiyacı bulunduğu için şimdilik bu konuları pek gündeme getirmemektedir.

NATO’ya üye olmak istediği bilinen Gürcistan, Türkiye’den bu anlamda bir destek

ummaktadır. Türkiye-Gürcistan arasında yaşanan konjonktürel dostluğun bir simgesi

iki ülkenin birbirlerine vize uygulamayışlarıdır.

Tüm bu gelişmeler ise Türkiye’nin aleyhine olarak yeniden dengelerin

değişmesine neden olmuş, Rusya Federasyonu’nun tarihi yayılmacılık emellerinden

vazgeçmeyeceğini bir kez daha kanıtlamıştır.

4.4.3. Türkiye-Ermenistan Đlişkileri

Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler üzerinde dururken aslında neden

ilişkilerin geliştirilemediğini açıklamak gibi bir durumla karşı karşıya da

kalınmaktadır. Bu duruma açıklık getirebilmek için ise Türkiye-Ermenistan

ilişkilerini bu güne kadar etkileyen, şekil veren ve bundan sonra da ilişkileri

135

etkilemesi muhtemel temel faktörlerin çerçevesi çizilmelidir. Bunlar soykırım

iddiaları, Ermeni diasporası, Karabağ sorunu, Ermenistan ve güvenlik sorunu olarak

gruplara ayırabiliriz.59

Ermenistan'ın işgal politikasını sürdürmesi ve soykırım iddialarını

desteklemekten vazgeçmemesi, Türkiye'nin Erivan ile diplomatik ilişki kurması ve

sınırların açılmasında halen en büyük engeli oluşturmaktadır.

SSCB'nin dağılmasından sonra Güney Kafkasya bölgesinde kurulan ülkeleri

ayrıma gitmeden tanıyan Türkiye, bölgedeki iki ülkeyle kurduğu diplomatik ilişkiyi,

Azerbaycan topraklarını işgali nedeniyle Ermenistan ile tesis etmemiştir.

Ermenistan'ın Türkiye aleyhine Ermeni soykırım iddialarını desteklemesi ve dış

politika önceliği haline getirmesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun bir bölümünde

hak iddia etmesi, bu doğrultuda Ağrı Dağı'nı devlet sembolü olarak kullanması gibi

konular iki ülke arasında normal ilişki kurulmasını daha da güçleştirmiştir.

Türkiye, ''iyi komşuluk ilişkileri'' kurulabilmesi için Ermenistan'ın ciddi bir irade

göstermesi gerektiğini vurgularken, Erivan bu yönde bir girişim yerine sınırların

açılmasını sağlamak amacıyla Türkiye'ye baskı uygulanması için Avrupa Birliği'ni

(AB) devreye sokmaya çalışmıştır.

Erivan yönetimi, Türkiye'nin AB ile müzakere sürecinde Türk-Ermeni sınırının

açılması konusunun mutlaka gündeme geleceğini sıklıkla dile getirmiş. 'Sınırların

kapalı olmasından rahatsızlık duyduklarını bildiren Avrupa kurumlarının yetkilileri,

Ankara ile yapılan görüşmelerde bu konuyu henüz açıkça dile getirmemiştir. Ancak

üyelik müzakerelerinde bu konunun gündeme gelmesinin sürpriz olmayacağı

diplomatik kaynaklar tarafından da dile getirilmektedir.

59 BAL, “Türkiye-Ermenistan Đlişkileri ve…,s.428

136

Soykırım iddialarıyla ilgili ısrarını sürdüren Erivan, iddiaları BDT bünyesine de

taşıyacağını açıklarken, uluslararası platformlarda Ermeni sınırının açılması yönünde

Ankara'dan taleplerde bulunulmasıysa konunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır.

4.5. Bir Model Olarak Türkiye’nin Ortaya Çıkışı ve Bölgesel Đşbirlikleri60

Soğuk Savaş, 1947’den itibaren Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin şekillenmesinde

kilit önemde olmuştur. Soğuk Savaş hem Türkiye’nin NATO bloğuna katılmasına

yol açmış hem de Türkiye’nin kültürü ve siyasal rejiminde daha kesin bir batılılaşma

yönlendirmesinin gerçekleşmesi ile sonuçlanmıştır.61

Yeni uluslararası ortam, Türk dış politikası üzerinde önemli sonuçlar

doğurmuştur. 1991’de SSCB’nin aniden çöküşü, Türk dış politikasının temeli haline

gelmiş Batıyla sağlam ilişkiler kurma ilkesine ilk aşamada ciddi bir darbe

indirmiştir.62 Bu ilkenin gözden geçirilmesi temel olarak Türkiye’nin insiyatifi

dahilinde dış politika stratejilerinde yapmış olduğu bir değişiklik olmaktan ziyade

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının Türkiye’nin Batı açısından taşıdığı stratejik ve

askeri değeri azaltması ve Avrupalıların uzun bir süre bastırdıkları, eskiden kalma

Türk karşıtı önyargılarının yüzeye çıkmasının Türkiye’yi zorunlu olarak ittiği bir

durumdur. Türkiye’nin bu coğrafyanın liderliğine soyunması aslında Soğuk Savaş

sonrasında kaybettiği stratejik önemini yeniden kazanabilme ve böylelikle de

ekonomi ve güvenlik alanındaki çıkarlarını koruma gayretiyle de bağlantılıdır.63

Đstikrarsız bir coğrafyanın tam ortasında kalan Türkiye, diğer bir yönden, toprak

büyüklüğüne, nüfusuna, konumuna ve Soğuk Savaş döneminde kazandığı

60 Detaylı bilgi için bakınız; Đdris Bal, Turkey’s Relations with the west and turkic Republics: Rise

and Fall of the Turkish model, Aldershot; Ashgate, 2000. 61 Kemal Karpat, Türk Dış Politikası; Tanıtıcı Bazı Noktalar, (Der.) Kemal Karpat, Türkiye ve Orta

Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003, s. 228 62 KARPAT, Türk Dış Politikası..., s.229 63 Ziya Öniş, “Turkey and Post-Soviet States: Potencial and Limits of Regional Power Influence”,

Middle East Rewiev of International Affairs (Meria), Cilt: 5, Sayı: 2, Yaz 2001, S. 67

137

deneyimlerine bağlı olarak birde bire bölgesel bir güç konumuna yükselme yoluna

girmiştir.64 Türk dış politika yapıcıları arasında Türkiye’nin uluslararası alanda

oynayabileceği özel bir rol olduğu inancı yeniden ortaya çıkmıştır.65Bu inanç,

SSCB’nin dağılma sürecine girdiğinin ilk belirtilerinin ortaya çıktığı tarihlerde

ihtiyatlı bir biçimde dile getirilmiş, dış politika stratejilerine yansıtılmamaya

çalışılmıştır. Ancak SSCB’nin 1991’de resmen dağılmasıyla Türk dış politikası da

hızlı bir değişim içine girmiştir.66

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede

bir taraftan istikrarsızlıkların artması, diğer taraftan da demokratikleşme ve

bağımsızlaşma akımlarının güçlenmesi, Türkiye’nin jeopolitik konumuna yeni

boyutlar eklemiştir. Bu boyutlardan biri de, Türkiye’nin bölgesinde, laik, demokratik

bir rejimi ve piyasa ekonomisini başarıyla uygulayan bir model olarak belirmesidir.67

Batılı bakış açısından Türkiye, kriz içindeki bir bölgede önemli bir istisna teşkil

etmektedir. Türkiye, her şeyden önce, Batı tarzı çoğulcu ve demokratik bir sisteme

sahiptir. Nitekim Türkiye’nin “Ortadoğu’da, iktidardaki partinin seçimleri

kaybetmesine ve seçimi kazanan partinin yumuşak bir biçimde iktidarı devralmasına

şahit olunan tek Müslüman ülke” olduğu belirtilmektedir.68 Đkinci olarak Türkiye,

AB üyesi olan Yunanistan’ın dışında, bölgesinde gelişmiş bir pazar ekonomisine

sahip tek ülkedir. Richard Tapper’in sözleriyle, “Türkiye sadece ekonomileri petrol

gelirine dayalı Müslüman ülkelerle karşılaştırıldığında değil, bütün Müslüman

ülkeler içinde de en ileri düzeyde sanayileşmiş, teknolojik açıdan en gelişmiş ve

64 SANDER, Siyasi Tarih…, s.608 65 Mehmet Öğütcü, “Religious 'Bias’ In The West Against Islam Turkey as a Bridge in Between”,

Dış Politika/Foreign Policy, Sayı: 18, s. 106 66 FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, (Der.) Ian O. Lesser ve Garham E. Fuller,

Balkanlar’dan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000, s. 86

67 A. Karosmanoğlu, “Türkiye’de Demokrasinin Uluslar arası Koşulları”, Türkiye Modeli ve Türk kökenli Cumhuriyetler ile Eski Sovyet Halkları, Yeni Forum Dergisinin 16-19 Eylül 1991 tarihlerinde düzenlediği Sempozyuma Sunulan Bildiriler, Yeni Forum A.Ş., 1992, s.36

68 FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası …, s.39

138

ekonomik (ve kültürel) açıdan Avrupa’ya ve AT’na en yakın ülkedir.69” Türkiye’yi

diğer Müslüman ülkeler içerisinde ve bölgesinde bir istisna yapan üçüncü özelliği

ise, nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasına rağmen Türk devletinin laik bir

karaktere sahip oluşurudur. Türkiye, Müslüman ülkeler içerisinde laikliği devletin

ana temellerinden biri olarak kabul eden ve bunu daha 1937 yılında anayasasına

geçiren tek ülkedir. Bu üç özelliğinden hareketler, Batı Avrupa çevrelerinde sıkça

ifade edilen bir görüşe göre, “Türkiye, Müslüman bir ülkenin refah, demokratik ve

modern dünyanın gerçek bir üyesi olabileceği önermesinin yaşayan bir örneğidir.70”

Ayrıca, Türkiye, nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan bir ülkenin Avrupa’ya

iş birliği ve dostluk çerçevesinden bakabileceğinin de göstergesi sayılmaktadır.

Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelişi ile özetlenebilecek hızlı değişime

Türkiye hazırlıksız yakalanmıştır. Bu hazırlıksız yakalanış özellikle Türkiye’nin

genel olarak bölge hakkında bilgi ve vizyon eksikliği nedeniyle uygun dış politika

alternatiflerini zamanında üretememeleri gerçeği ile kendini göstermektedir.

Yukarda anlatılan aksaklıklara rağmen Türkiye’nin yeni jeopolitik konumu

bağlamında sağlıklı bir tartışma ortamı oluşmaya başlamıştır. Türkiye, 1991 Körfez

Krizi sonrası aktif bir dış politika izlemeye başlamıştır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı

Özal, 21. Yüzyılın Türklerin yüzyılı olacağını ifade ederek Türkiye’nin “Yeni

Aktivizminin”71 Orta Asya ve Kafkasya boyutunun da olduğunu dile getirmiştir.72 Bu

çerçevede Türkiye’nin Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleri için bir model

oluşturup oluşturamayacağı entelektüel düzeyde yurt içi ve yurt dışında tartışılmaya

başlanmış, siyasi partiler programlarına bu değişimlere bağlı olarak güncellemişler,

diğer bir taraftan, ortaya çıkan devletlerle ilk resmi temaslar gerçekleştirilmiştir.

69 Richard Tapper, “Introduction”, Islam In Modern Turkey, Editor: Richard Tapper, IB. Tauris and

Co. Ltd., 1991, s. 23 70 Turkey: Star of Islam, The Economist Survey, 14 Aralık 1991, s. 4. Bir Batılı Diplomatın Aynı

Yöndeki Görüşleri için bkn. “A Blow to Secularizm”, Time, 8 Ocak 1996, s. 13 71 Alan Makovsky, Türkiye’nin Bu Dönem Dış Politikasını Ölçülü Aktif Dış Politika (Measured

Activism) terimiyle ifade etmiştir. Dış Politikada ölçülü bir aktiflik güç kullanmada değil; diplomasi alanında insiyatif alma noktasında kendini göstermektedir.

72 MAKOVSKY, “The New Activism In Turkish Foreign Policy”, SAIS Reiview, Kış-Đlkbahar 1999, http://www.washingtoninstitute.org/media/ama,ovsky/alansais.htm, 27 Ekim 2005.

139

Avrupa Devletleri ve özellikle de ABD tarafından desteklenen Mango’ya göre

Türkiye’den önce Batı tarafından ortaya atılan73 ”Türk Modeli”74, Kazakistan,

Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan gibi Müslüman olup Türkiye

ile etnik ve dilsel bağları bulunan ülkelerin gelişme modelidir. Đslam ile

demokrasinin bir arada bulunabileceğinin bir göstergesidir.75 Bu modelin bir ayağı

laiklik76 ve demokrasi, diğeri serbest piyasa ekonomisidir. Ancak laiklik özellikle

Türkiye’ye ’modellik’ misyonunu yüklemeye çalışan ABD tarafından sadece

görünüşte bulunması gerekli bir özellik olarak savunulmuştur. New York

Üniversitesi hukuk profesörü olan ve Irak’ta “ Demokrasi” oluşturulması amaçlı

hukuk yapısının sağlanması için George W. Bush tarafından görevlendirilen Noah

Feldman” Đslam dünyasında ılımlı Đslam’ı gerçekleştirmek isteyen hiç kimseye,

zorlayıcı laiklik uygulamasına başvurması tavsiye edilmemeli. Atatürk’ün yaklaşımı

tekrarlanamaz ve tekrarlanmamalı” demektedir. 77

Türk Modelin başarısı ise bir taraftan Türkiye-ABD ilişkileriyle; Türkiye-ABD

ilişkileri de Türkiye’nin kendi demokrasisini tamamlaması78 ile bağlantılıdır. Türkiye

73 Andrew Mango, “The Turkish Model”, Middle Eastern Studies, Cilt 29, Sayı: 4, Ekim 1993, s.

726. “Türk Modelinin” ilk kez Türkiye tarafından ileri sürüldüğünü savunanlar da vardır. Ancak Bal’ın ifade ettiği gibi Sovyet sonrası ilk yıllarda bu modelin populer olması Batı’nın bu modeli destek olması sayesindedir. Bkz. BAL, “ Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası için Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der. BAL, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2001, ss. 336-337. Ayrıca Ataöv’ün ifade ettiği gibi Sovyetler Birliği dağılmadan önce bile Doğu Avrupa Ülkeleri için Türkiye Bir Model Olarak Algılanmaktaydı. Bkz. Türkkaya Ataöv, “Turkey’s Expanding Relatıions with The CIS and Eastern Europe”, (Der.) Clament H. Dodd, Turkish Foreign Policy, Huntington, Eothen Press, 1992, s.89

74 Ahmet Rashid, The Resurgence of Central Asia: Islam or Nationalism?, London, Zed Books, 1994, s.210. Aktaran BAL, “Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası Đçin Türk Cumhuriyetlerinin Önemi”, Der. BAL, “Soğuk Savaş Sonrası…, s. 336

75 BAL, “The Turkish Model and The Turkic Republics”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt 3, Sayı: 3, Eylül-Kasım 2002, s. 105

76 Detaylı Bilgi için bkz. MAKOVSKY, “ Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Politikası-Gelişme ve Sorunlar”, (Der.) Morton Abramowitz, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001, s. 387

77 Cengiz Çandar, “Nasıl Bir Türk Demokrasisi?”, Dünden Bugüne Tercüman, 16 Mayıs 2003, http://www.tercumangezete.com/authorDetail.aspx?authid=1048886030918&newsDate=16052003&authName=Cengiz+%c3%87andar&img=%2fauthors%2f1048886030918%2fimg.jpg

78 ABD-Türkiye ilişkilerinde insan hakları sorunu için bkz. Đhsan D. Dağı, “Đnsan Hakları, Uluslararası Sistem ve Türk Dış Politikası”, (Der.) Đhsan D. Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim, Siyasal Kitapevi, Ankara, 1998, ss. 27-34

140

dünyada en az şeffaf olan ülkelerden biridir.79 Türkiye’nin kendi iç sorunlarını

ABD’in istediği doğrultuda nasıl çözeceği, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönünü tayin

edebilecek, Türkiye-ABD ilişkilerinin yönü de ‘Türkiye Modeli’nin bölgede geçerli

olup olamayacağını belirleyebilecektir.

Türkiye-ABD ilişkileri ise modelin başarısını etkileyen bir diğer süreçtir.

Türkiye’ye Avrupa’da sınırlı bir rol öngörülmesi nedeniyle duyulan öfke Türk dış

politika yapıcıları ve kamuoyunu eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri, Balkanlar ve

Orta Doğu’da alternatif uluslararası faaliyet alanlarına yöneltmiştir.80 Ancak, ironik

bir biçimde, Türk modelinin özellikle eski Sovyetler Birliği cumhuriyetleri gözünde

çekiciliği daha çok Türkiye’nin Batı bağlantısı ve AB’ye üye olma iddiasından

kaynaklanmaktadır. Fakat, Türkiye’nin kendine AB’ye kabul ettiremeden Orta Asya

ve Güney Kafkasya devletlerinin Avrupa ile ilişkilerini geliştirme konusunda

yetersiz kalacağı görünmektedir.81 Avrupa da ABD gibi Türk Modeli meselesinde

çifte standart uygulamaktadır. Türkiye’yi müttefiki olarak görmek istediğinde, laik

ve demokratik özelliklerini ön plana çıkartmakta, oysa AB’ye üyelik söz konusu

olduğunda, Müslüman ve anti-demokratik unsurları gündeme getirebilmektedir.82

Avrupa Birliği’nin bu çifte standardını bir kenara bırakmasıyla model daha inandırıcı

olabilecektir.

Modelin başarısı ayrıca yeni Cumhuriyetlerin Türkiye’nin yaklaşımına karşı

tavırlarıyla ilişkilidir. Türkiye, Güney Kafkasya’nın ve coğrafi açıdan içinde yer

alamasa da Orta Asya’nın lider devleti olma niyetinde olduğunu83 bir ‘Ağabey’lik

misyonuna sahip olduğunu vurgulayarak göstermeye çalışmıştır. Başka bir ‘Ağabey’ 79 ABRAMOWITZ, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, Liberte Yayınları, Ankara,

2001, s. 29 80 LESSER, “Köprü mü Engel mi? Soğuk Savaş’ın Ardından Türkiye ve Batı”, Der. LESSER ve

FULLER, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları,Đstanbul, 2000, s. 126

81 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt 2, 2. Baskı,,Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 394

82 “Siyasal Đslam Uzmanı Olivier Roy: Batı Bu Modelle Đşine Geldiği Gibi Oynuyor”, Hürriyet, 02 Mart 2002

83 Gareth M. Winrow, “Turkey and Central Asia”, (Der.) Roy Allıson ve Lena Jonson, Central Asian Security, The New International Context Broking Institution Press, Washington, 2001, s. 201

141

den (SSCB) bağımsızlığını yeni kazanan bölge devletleri söylemsel düzeyde dahi

yeni bir ‘Ağabey’ güdümünde kalmak istememişlerdir. Bölge ülkelerinin dış politika

stratejileri Rusya ve Đran’la da siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmekle beraber

gelecek bir bölge merkezliliktir. Türkiye’nin bölge ülkeleri için uygun bir model

oluşturabileceğinin 1992 yılında ABD tarafından da ileri sürülmesinin ardından

bölge ülkeleri liderleri; Türkiye ile özdeşleşmenin Amerikan ruhsatına tabi olduğunu

düşünmeye başlamışlardır. Bu durum bölge ülkeleri liderleri için istenmeyen bir

durum değildir. Ancak birçok bölge ülkesi, taahütlerin çok yoğunlaşması halinde

diğer seçeneklerinin zora gireceğini düşünmeye başlamışlardır. Sadece Türkiye

bağlantısına sadık kalmaktansa tüm seçenekleri açık tutma eğilimlerini ortaya

koymuşlardır.84

4.5.1. Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü

Türkiye’nin girişim ve öncülüğünde yürütülen çalışmalar sonucu, 25 Haziran

1992 tarihinde Đstanbul’da düzenlenen toplantıda, Karedeniz Ekonomik Đşbirliği

Deklarasyonu’nun Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan,

Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna ve Yunanistan devlet

veya hükümet başkanları tarafından imzalanmasıyla Karadeniz Ekonomik Đşbirliği

Örgütü kurulmuştur.85

Karadeniz Ekonomik Đşbirliği86 (KEĐ) fikri, 1980’li yılların sonunda Doğu

Avrupa ülkeleri ve SSCB’deki değişim sürecinin hızlandığı bir dönemde doğmuştur.

Hammadde ve enerji kaynakları yönünde çok zengin olan eski Sovyetler Birliği’nin,

savunma ve uzay sanayi gibi alanlara yatırım yapılmış, buna karşılık başta tüketim

malları olmak üzere insana yönelik yatırımlar ihmal edilmiştir. Türkiye eski

SSCB’nin çok fazla ihtiyaç duyduğu ve Batı ülkelerinde pazarlamada güçlük

84 FULLER, “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası …, s. 92 85 http://www.foreigntrade.gov.tr/DUNYA/ulus/75karadeniz.htm, 14 Aralık 2007. 86 KEĐ ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. www.bsec.gov.tr; http//tr.wikipedia.org/wiki/Black-Sea-

Nasa.jpg

142

çekebileceği gıda ve tüketim mallarına sahip bulunmaktadır. Sanayileşmede önemli

ölçüde mesafe kat eden ve yeni açılımlara hazır olan Türkiye yanı başındaki bu

hammadde ve enerji kaynaklarına, eski SSCB ise gıda ve tüketim mallarına ihtiyaç

duymaktaydı. Bütün bu yeni koşullar Karadeniz Havzası’ndaki diğer ülkeler için de

geçerlidir. Üstelik SSCB’de birçok Türk kökenli toplulukların bulunması, ilişkilerin

geliştirilmesinde temel etken olabilmektedir. Değinilen tüm bu gelişmeler, Türkiye

ile Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında ekonomik işbirliği ve bölgesel

bütünleşme girişimi için uygun bir ortam oluşturmuştur.

Ticaret, KEĐ sürecinin önde gelen unsurudur. Bölgelerarası ticaretin arttırılması,

ticarette engellerin kaldırılması KEĐ’nin öncelikli hedefleri arasındadır. Nitekim KEĐ

kuruluş belgesinde bir Serbest Ticaret Bölgesinin kurulması hedefi

öngörülmektedir.87Ticaretin yanı sıra, doğrudan dış yatırımlar, teknoloji transferi de

üye ülkelerde ekonomik gelişmeyi hızlandıran etkenler olarak KEĐ’nin eylem alanı

içinde yer almaktadır.88

Örgüt bünyesinde Ekonomik ve Ticari Gelişme, Turizmde Đşbirliği, Đletişimde

Đşbirliği, Çevre Korunması, Tarım ve Tarım Sanayi, Enerji, Elektronik Bilgi Ağı,

Bilim ve Teknolojide Đşbirliği, Đstatistiki Bilgi ve Verilerin Değişimi, Sağlık ve

Eczacılık, Ulaşım, Acil Durumlar ve Suç Đle Mücadele alanlarında çalışma grupları

faaliyetlerini sürdürmektedir.89

KEĐ’nin Türkiye açısından en önemli yönü Türkiye’nin kendi girişimiyle

kurulmuş ve AT’nun Aralık 1989’da Türkiye’yi yakın bir gelecekte Türkiye’nin

örgüte tam üye olarak almayacağını beyan etmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

Ancak, Türkiye hem AB’ye hem de üye ülkelere KEĐ’nin AB’ye alternatif bir örgüt

87 Bu konuda bkz. Karedeniz Ekonomik Đşbirliği Serbest Ticaret Bölgesi Kurulması Konusunda

Niyet Deklarasyonu, Đstanbul, 07 Şubat 1997. Bu deklarasyon için bkz. Nurver NUREŞ, “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Konseyi Kuruluşu, Hedefleri, Faaliyetleri Hakkında Bilgiler”, (der.) Alaeddin Yalçınkaya, Türk Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayıncılık, Đstanbul, 1998, ss.199-201

88 http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi10/kei.htm, 14 Aralık 2007 89 Tanşuğ Bleda, “Kardeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü (KEĐ)”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1,

Đlkbahar 2001, s. 497

143

olmadığını vurgulamaya özen göstermiş. Aslında bu girişim, tam tersine eski

sosyalist ülkelerin bir bölgesel işbirliği mekanizmasıyla serbest pazar ekonomisinde

deneyim kazanmaları için düşünülmüştü. Böylelikle, KEĐ, AB’ye giden yolda bir

basamak olacaktı.90

Ayrıca üye ülkelerin ekonomik ve etnik yapılarının, gelişmişlik düzeylerinin,

kültürel ve hukuki yapılarının farklılık göstermesi; bölgesel bazı çatışmaların hala

çözümlenmemiş olması, göçmen sorunları, örgütün mali imkanlarının sınırlı olması,

ortak projeleri finanse edecek kaynak bulunamaması, üye ülkelerin KEĐ nezdinde

alınan kararlara fazla itina göstermemesi ve bu anda icrai bir organın bulunmaması,

başta AB91 olmak üzere Batı’nın girişime fazla ilgi göstermemesi, bölge içi ticaretin

yeterli düzeyde artmamış olması ve bazı ülkelerin önceliği AB üyeliğine vermiş

olmaları KEĐ’nin başarısının önündeki diğer engeller olarak görülmektedir.92Bu

koşullar altında KEĐ, günümüze kadar, serbest ticaret bölgesi kurulması hedefini

gerçekleştirememiştir. Siyasal ve ekonomik bir platform işlevini gören gevşek bir

örgütlenme olarak kalmıştır.93

4.5.2. Karadeniz Barış Gücü

Türkiye’nin girişimiyle 2001 yılı içinde kurulan94Blackseafor,95 Türkiye’nin

Balkanlarda, Kafkaslarda ve Ortadoğu’da insiyatif alıp, bölge ülkelerinin Silahlı

90 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından…,s.521 91 AB-KEĐ Đlişkileri de bu yargıyı doğrular niteliktedir. AB-KEĐ Đlişkileri konusunda bkz. Ercan

Özer, “The Black Sea Economic Cooperation and the EU”, Perceptions Journal of Intenational Affairs, Cilt:1, Sayı:3, Eylül-Kasım 1996, http://www.mfa.gov.tr/gruba/percept/i3/13-6.htm

92 BLEDA, “Karedeniz Ekonomik Đşbirliği…, ss.499-500 93 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından… ss.521-522 94 Ülkemizin Girişimiyle, Karadeniz’e sahildar Ülkeler Arasında Karadeniz Deniz Đşbirliği Görev

Grubu, BLACKSEAFOR, Adıyla Bir Deniz Çağrı Gücü Kurulmasına Đlişkin Duyuru, No:63-26 Haziran 200, http://mfa.gov.tr./turkce/grupc/ch/200/haziran/default.htm#bm10

95 Bu konuda ayrıntılı bir makale için bkz. Hasan Ulusoy, “A New Formation in the Black Sea: Blackefor”, Perceptions Journal of International Affairs, Cilt:6, Sayı:4, Aralık 2001-Şubat 2002.

144

Kuvvetleri ile yakın ilişkiler geliştirerek Türkiye’nin etrafında bir barış kuşağı

oluşturma projesinin bir halkasıdır.96

Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna’yı kapsayan97 ve

Karadeniz’e sahili olan ülkelerin deniz kuvvetleri arasındaki işbirliğini geliştirmek

suretiyle iyi komşuluk ilişkilerinin pekiştirilmesini ve bölgede barış ve istikrarın

güçlendirilmesini amaçlayan98 Blackseafor’un şu görevleri vardır.

1) Denizde arama – kurtarma operasyonları.

2) Đnsani yardım operasyonları.

3) Mayın karşı önlemleri.

4) Çevre koruma operasyonları.

5) Đyi niyet ziyaretleri.

6) Taraflarca kararlaştırılan diğer görevler.99

Orta Asya ve Kafkasya’ya yönelik ticaretin kesintisiz ve güvenlik içinde

sürdürülmesi, hem batı ülkeleri hem de bölge devletleri için büyük önem

taşımaktadır. Öncelikle bölgede barış ve istikrar gerektiren bu duruma, gerek

istikrarın devam ettirilmesi gerekse deniz ulaşım yollarının güvenliğinin sağlanması

yönleriyle Blackseafor’un katkıda bulunacağı söylenebilir. Blackseafor’un görev

tanımlamasında bulunan “taraflarca kararlaştırılan diğer görevler” arasına,

Karadeniz yoluyla ulaşımı sağlanan enerji kaynaklarının emniyetinin alınmasının da

gelecekte girebileceğini düşünmek mümkündür.100

96 Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı Devir – Teslim Töreni Konuşması,

http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/veda.htm 97 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından…, ss. 522-523 98 T. C. Dışişleri Bakanlığı Haftalık Olağan Basın Toplantısı, 28 Haziran 2000, Toplantıyı Yapan:

Hüseyin Diriöz, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cc/2000/06/28.htm 99 Dışişleri Bakanlığı-Enformasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler-02 Nisan 2001,

www.turkey.org/news2001/t020401.htm 100 Aydın Şıhmantepe, Blackseafor,

http://www.geocities.com/yildizinternational/yenisite/papers/blackseafor.htm

145

Görev tanımından anlaşılacağı gibi oluşturulacak güç, üçüncü bir tarafa karşı bir

birlik niteliği taşımamakta; başka bir deyişle üçüncü bir ülkeyi hedef almamakta, bir

ülke veya bir ülkeler grubuna karşı bir askeri birlik niteliği taşımamaktadır.

4.5.3. Güney Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı

Türkiye, Güney Kafkasya’da tüm uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümünün,

Güney Kafkasya ülkelerinin siyasal istikrar ve ekonomik refahlarına katkıda

bulunacağı ve bölgesel işbirliğinin önünü açacağı fikrindedir. Bu doğrultuda, eski

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 16 Ocak 2000 tarihli Tiflis ziyareti sırasında

“Güney Kafkasya Đstikrar Paktı’nın hayata geçirilmesini gündeme getirmiştir.101

Demirel’in bu girişimi, Kafkasya’da istikrarın sağlanması için yapılan üç temel

girişimden biridir. Diğer girişimlerden biri Rusya’nın insiyatifinde olan, Ermenistan

tarafından teklif edilen ve Türkiye, Đran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı

kapsayan “Bölgesel Güvenlik ve Đşbirliği Paktı” ve ABD’nin insiyatifinde olan,

Azerbaycan tarafından önerilen ve ABD, Rusya, Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan,

Ermenistan’ı kapsayan (Đran’ı devre dışı bırakan) “Güney Kafkasya Güvenlik

Paktı”dır. Demirel’in girişimi ise kapsam yönünden “Bölgesel Güvenlik ve Đşbirliği

Paktı”na benzemekle birlikte AGĐT şemsiyesi içinde olması yönüyle bu pakttan

farklılaşmaktadır.102

“Güney Kafkasya için Đstikrar Paktı”, AGĐT çerçevesinde öngörülmesine

rağmen, pakta Đran ve Rusya gibi bölge devletlerinin de katılması düşünülmüştür.103

101 Güney Kafkasya’da Barış, Đstikrar ve Kalkınma,

http://byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/ANADOLUHABERLER/AHA.htm 102 Armağan E. Kuloğlu, “Rusya Federasyonu’nun Yeni Kafkasya Politikası”, Stratejik Analiz,

Mayıs 2000, s.41 103 YANAR, Türk Rus Đlişkilerinde Gizli Güç: Kafkasya, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, Đstanbul,

2002, s.159

146

Bu temel çerçeve içinde tasarlanan pakta birçok Avrupa devleti, ABD,104 Rusya105 ve

bölge ülkeleri özde olumlu yaklaşmışlardır.

Kafkasya Çalışma Grubuna göre bu paktın ayakları şunlar olacaktır: Taraflar

arasındaki mevcut ihtilafların çözümlenmesi, bir Güney Kafkasya Topluluğu

oluşturulması, AGĐT şemsiyesi altında bir bölgesel güvenlik anlaşması yapılması,

Rusya-AB-ABD Güney Kanadı” işbirliğinin sağlanması, Karadeniz-Kafkas-Hazar

işbirliğini güçlendirmesi, petrol ve doğalgaz gelişiminin optimize edilmesidir.106 Bu

cesur amaçlar çerçevesinde adımlar günümüze kadar yeterince atılamamıştır. Pakt

söylemi, Türk dış politika yapıcıları son iki yılda adeta unutulmuştur.

4.5.4. Türk Đşbirliği ve Kalkınma Đdaresi Başkanlığı (TĐKA)

Bakanlar Kurulu’nun 24 Ocak 1992 tarihli kararıyla, 21124 sayı ve 27 Ocak 1992

tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 480 Sayılı Kanun Hükmünde

Kararnağme ile Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulan TĐKA, 28

Mayıs 1999 tarihinde Başbakanlığa bağlanmıştır. 4668 sayılı Türk Đşbirliği ve

Kalkınma Đdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 12 Mayıs 2001

tarih ve 24400 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. TĐKA ilgili

Devlet Bakanlığı’na karşı sorumlu ve tüzel kişiliği haiz bir kuruluştur.107

TĐKA, Türkiye’nin, özellikle bağımsızlığa kavuşan Türk Cumhuriyetlerine

kültür, eğitim, teknoloji ve ekonomi alanlarında108verdiği desteğin organizasyonuyla

104 ABD Eski Dışişleri Bakanı Albrigth, “Demirel’in mektubu üzerinde dikkatle çalışıyoruz.

Görüşlerimiz arasında büyük paralellik var” demiştir. Bkz. “Diplomatik Bomba”, Hürriyet, 18 Şubat 2000, Dışişleri Bakanlığı-Enfırmasyon Dairesi Başkanlığı, Türk Basınından Haberler, http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cb/2000/02/18022000.htm

105 “Putin’den Demirel’e Kafkas Mektubu”, Hürriyet, 24 Şubat 2000, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/02/24/dunya/06dun.htm

106 Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma Belgesi, CEPS Working Document No. 152, http://www.ceps.be/Pubs/2000/wd/stabpactturk/152turk.php

107 http://portal.tika.gov.tr.hakkinda.asp, 2007 108 Umut Arık, “New Independent States and Turkish Foreign Policy”, International Journal of

Turkish Studies, Cilt:6, Sayı:1 ve 2, Kış 1992-1994, s. 35

147

ilgilenmektedir. TĐKA yardım çalışmalarını sosyal, mali ve daha ziyade teknik

yardımlar sağlayarak sürdürmektedir. TĐKA’nın yardım çalışmaları içinde eğitim

programları, uzman temini ve ekipman yardımları da bulunabilmektedir.109

Türk Cumhuriyetleriyle Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek için büyük

umutlarla kurulan TĐKA zaman içinde işlevini yitirmeye başlamıştır. Buna önemli bir

örnek TĐKA’nın çıkardığı “Avrasya Etütleri” dergisinin Sonbahar 1999 sayısının

ancak 2000 yılının Mayıs ayında yayınlanabilmesidir. Başlangıçta Türk lehçelerinde

de yayınlanan bu dergi daha sonra sadece Türkiye Türkçesi ile yayınlanmıştır.110

4.5.5. Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantıları

Süleyman Demirel’in 27 Nisan-03 Mayıs 1992 tarihleri arasında çıktığı Türki

Cumhuriyetler gezisi sırasında Türki Cumhuriyetler arasında ortak konular ile

bölgesel ve uluslararası sorunların devlet ve hükümet başkanları düzeyinde ortak

danışma toplantılarında masaya yatırılması kararlaştırılmıştı. Bu toplantılardan ilki

de Ekim 1992’de Ankara’da gerçekleştirilmiştir.111

Zirveye Türkiye, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve

Azerbaycan devlet başkanları katılmıştır. Zirvenin sonucunda yayınlanan Ankara

Bildirgesi’nde, cumhuriyetler arasında kültür, eğitim, dil, güvenlik, ekonomi ve

hukuk alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi ihtiyacından özel ve genel ifadelerle söz

edilmekle yetinilmiştir.112 Bildirgede ne Türk Ortak Pazarı, ne de Türk kalkınma ve

Yatırım Bankası’nın kurulması gibi ileri hedefler yer alıyordu. Yeni petrol boru

hatları konusunda da Orta Asya devletlerinin açık desteği alınamamıştı. Ayrıca Türki

109 http://portal.tika.gov.tr/Projeler.asp, 2007 110 Taha Akyol, “Orta Asya?”, Milliyet, 24 Mayıs 2000. 111 Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar,

Cilt:2, 2. Baskı, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002, s. 388 112 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş…, ss. 388-389

148

Cumhuriyetler liderleri de Azerbaycan lideri Elçibey istisnası dışında bir Türk Birliği

fikrine karşıydılar.

Ankara Bildirgesinde Karabağ çatışması konusunda da hiçbir gönderme

bulunulmamıştır.113 Bu durum, Türki Cumhuriyetleri liderlerinin Rusya

Federasyonu’nu gücendirmekten çekindiklerinin somut göstergelerinden biridir.

Đlerleyen yıllarda Đstanbul, Bişkek, Taşkent ve Astana’da yapılan Türkçe

Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirve Toplantılarının altıncısı ise Bakü’de

yapılmıştır.114 Bu zirvede Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan

devlet başkanlarının Rusça konuşmaları115zirvenin adıyla bağdaşmayan bir duruma

yol açmıştır.

2001 yılı içinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliğinde Çırağan

Sarayında gerçekleştirilen “Türk Dili Konuşan Ülkeler 7. Devlet Başkanları

Zirvesi”nde devlet başkanları, uluslararası terörizm, uyuşturucu madde kaçakçılığı,

silah kaçakçılığı, yasadışı göç ve örgütlü suçlarla mücadele edilmesi için aralarındaki

işbirliğinin daha da somutlaştırılmasının önemine işaret etmişlerdir.116Zirvenin

hemen ardından yaşanan 11 Eylül olayları ise uluslararası terörizme karşı işbirliğini

sahiplenen bu yapıyı güçlendirmiştir.

Beş yıldır ara verilen zirvelerin sekizincisi Türkiye’nin inisiyatifi ile Antalya’da

17 Kasım 2006 tarihinde düzenlenmiştir. Zirvede altı Türkçe konuşan ülkenin siyasi

ve ekonomik durumu gündemi oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliği yaptığı zirveye Kırgızistan, Kazakistan,

Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan devlet başkanları düzeyinde davet

113 ORAN, Türk Dış Politikası Kurtuluş…, s. 389 114 Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları VI. Zirve

Toplantısı Sonunda Düzenlenen Ortak Basın Toplantısında Yaptığı Açıklama, 08 Nisan 2000, http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/TURKHABER/200/14Nisan/T2.htm

115 Yaşar Kalafat, Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları:5, Kafkasya Araştırmaları Dizisi:1, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara,200, s.9

116 “Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” bitti-Teröre Karşı Türkçe Đşbirliği”, Hürriyet, 27 Nisan 2001, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/04/27/dunya/34dun.htm

149

edilmiştir. Söz konusu cumhuriyetlerden Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan

devlet başkanları düzeyinde temsil edilecekken, Özbekistan ve Türkmenistan devlet

başkanlarının zirveye katılamayacağını bildirilmiştir. Zirve’de Özbekistan’ı Yasama

Meclisi Başkanlığı, Türkmenistan’ı ise Ankara Büyükelçiliği temsil etmiştir. Diğer

taraftan bölgeyi kendi açısından jeopolitik açılım alanı olarak gören Rusya

Federasyonu, Zirve’ye gözlemci olarak katılmak istediğini bildirmiş ancak bu teklif

Ankara tarafından geri çevrilmiştir. Nitekim Türkçe konuşan halkları bir araya

getirmeyi amaçlayan zirvede gözlemcilik statüsü bulunmamaktadır. Ancak

Moskova’nın bu tutumu, bölgeyi ilgilendiren hiçbir işbirliği platformundan uzak

kalmak istemesi şeklinde değerlendirilmiştir. ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin

daha ileri seviyelere taşınması ortak menfaatler açısından kaçınılmaz bir unsur olarak

ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle Zirve’den en önemli beklenti somut projeler üzerine

yoğunlaşılması ve işbirliğinin kurumsallaştırılması için gerekli altyapının

oluşturulmasıdır.117

4.5.6.Türkiye’nin Enerji Terminali Olma Arayışları

Enerji konusunda Türkiye’nin belli başlı ilgi alanlarından biri, Azerbaycan,

Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğal gaz üreticisi ülkelerin sürdürülebilir

ekonomik kalkınmaklarına katkıda bulunmak ve böylelikle bağımsızlıklarını

pekiştirmek olmuştur. Çünkü bu durumun enerji üreticisi ülkeler ile muhtemel transit

ülkeler arasındaki, karşılıklı bağımlılığı arttıracağı ve bölgenin siyasi istikrarına

katkıda bulunacağı düşünülmüştür. Böylelikle bölgede istikrar ve refahın

yaygınlaşacağı, bu ortamın da Türkiye için yeni ticaret ve yatırım fırsatları yaratacağı

savunulmuştur.118

117 Gökçen Oğan, Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi Antalya'da Toplanıyor,

16 Kasım 2006, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=1239&kat1=52&kat2=, 22 Mayıs 2008.

118 Türkiye ve Dünya, 2010-2020 – Küresel Bir Aktörün Doğuşu, Dışişleri Bakanlığı Mensuplarınca Hazırlanan Tanıtıcı Kitap, Kasım 1998, http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hh/bolum8.htm

150

Türkiye, boru hatları aracılığıyla bir taraftan kendisi için güvenilir bir enerji arz

sistemi kurmaya çalışırken, diğer taraftan bir “enerji terminali ülke olarak” jeopolitik

önemini arttırmanın gayreti içine girmiştir.119 Eski Dışişleri Bakanı Đsmail Cem,

terminal ülke olmanın Türkiye’nin 21. Yüzyıldaki yeni küresel misyonu olduğunu

ifade etmiştir. Türkiye’nin ‘köprü’ işlevini yürütmesi önemliydi. Ancak 21. Yüzyılda

Türkiye transit koridor ya da Avrupa ve Asya ticaretini birbirine bağlayan bir köprü

olmaktan terminal bir devlet olma yoluna girmektedir. Başka bir deyişle, Türkiye’nin

temel işlevi enerji, hammadde ve ürünler Asya’dan Avrupa’ya dağıtmak değil, bu

kaynakları daha fazla tüketen, işleyen ve katma değeriyle bu ürünlerin ihracatını

yapan bir ülke olmaktır.120 Türkiye’nin ham enerji kaynaklarının işlenmesi ve

işlenmiş enerji ürünlerinin üretimi ve ihracatı ile zenginleştirilmelidir. Bölgesel

enerji kaynaklarının işletilmesi ortaklıklarına katılım gösterilmelidir.121

Bu koşullar altında, Türkiye ve ABD’nin savunduğu Batı Rotası petrol ve doğal

gazın, Rusya ve Đran’ın güzergaha dahil edilmeden Orta Asya, Hazar, Gürcistan ve

Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara arzını hedeflemektedir.122 Ancak Türkiye,

Rusya Federasyonu ile ilişkilerini bozmadan bu rotayı gerçekleştirme konusunda

insiyatif almalıdır.

Türkiye’nin enerji politikasında elini güçlendirecek en temel unsur da sahip

olduğu alternatif boru hatlarıdır. Türkiye, hazır konumda bulunan ve Irak petrollerini

Yumurtalık’a bağlayan Kerkük-Yumurtalık boru hattına sahiptir.123

119 Bu konuda bkz. Temel Đskit, “Türkiye: Anew Actor in the Field of Energy Poltics?”, Perceptions

Journal of International Affairs, Mart-Mayıs 1996, ss.58-82 120 Đsmail Cem, “Turkish foreign Policy: Opening New Horizons For Turkey At The Beginning of A

New Millenium”, Turkish Policy Quarterly, Cilt:1, Say:1, Đlkbahar 20002, http://www.turkishpolicy.com/articles/cem.htm

121 Can Fuat Gürlesel, “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs 2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918

122 http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi%2011/pdgb.htm 123 http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi%2011/pdgb.htm

151

4.5.6.1. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi, Azerbaycan’da üretilen ham

petrolün boru hattı ile Gürcistan üzerinden Ceyhan’daki bir deniz terminaline,

buradan da tankerlerle dünya pazarlarına ulaştırılmasını amaçlamaktadır.124

Türkiye için olduğu kadar, bölge ülkeleri için de son derece büyük önem taşıyan

ve 21. Yüzyılın enerji projesi olarak da nitelenen bu projede, on yıllık bir süreç

sonrasında imzalanan anlaşmaları takiben başlatılan ilgili çalışmalar

tamamlanmıştır.125

Bakü-Tiflis-Ceyan Ham Petrol Boru Hattı Projesi Türkiye kesiminin

müteahhitliğini üstlenen BOTAŞ, altı ay içinde temel mühendislik çalışmasını

tamamlamış, 19 Haziran 2001’de başlatılan detay mühendislik çalışmasını da da 28

Ağustos 2002 tarihinde sonuçlandırmıştır. BOTAŞ, üçüncü ve son aşama olan arazi

temin ve inşaat çalışmalarını, 10 Eylül 2002 tarihinde resmen başlatmıştır.126 Bu

aşamaları 18 Eylül 2002’de Bakü’de düzenlenen temel atma töreni ve 20 Eylül 2002

tarihinde Türkiye bölümüne ilişkin inşaat ve satınalma sözleşmeleri imza töreni

izlemiştir. 26 Eylül 2002’de Ceyhan’da Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye devlet

başkanlarının katılımı ile Bakü-Tiflis-Ceyhan projesinin Türkiye kesimi inşaatının

temel atma töreni yapılmıştır.127

Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Türkiye Cumhuriyeti için gelişmeler

ve son durum şöledir;

124 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007 125 Gökhan Bildacı, Türkiye Doğu ve Batı Arasında Bir Enerji Köprüsü, V. Avrasya Zirvesi,

Đstanbul, 24 Eylül 2002, 126 Projede ortak yer alan şirketlerin son hisse dağılımı, SOCAR (%45), BP(%25,72), DELTA-HESS

(%2,05), ITOCHU (%2,96), ENI (%5), STATOIL (%6,45), UNOCAL (%7,74) ve TPAO (%5,08)’dir. http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm

127 http:/www.botas.gov.tr/sunuslar/Avrasya.html, 2008

152

17 Kasım 2005 tarihinde Gürcistan-Türkiye sınırından Türkiye’ye giriş yapan

Azeri petrolü 28 Mayıs 2006 tarihinde Ceyhan Đhraç Terminaline ulaşmıştır. Bu süre

içerisinde hattın petrol ile dolumunun yanı sıra hat üzerinde inşa edilmiş olan 51 adet

blok vana istasyonu, 2 adet pig istasyonu ve 4 adet pompa istasyonunda gerekli

devreye alma faaliyetleri yürütülmüştür. 4 Haziran 2006 tarihinde, Ceyhan Đhraç

Terminali’nden yüklenen ilk petrol tankeri iskeleden ayrılarak, Azeri petrolünün

uluslar arası pazarlara taşınmasına başlanmıştır. 13 Temmuz 2006 tarihinde

gerçekleştirilen Resmi Açılış Töreni’nde iskeleye yanaşmış olan tanker, Ceyhan'dan

yüklemesi yapılan dokuzuncu tanker olmuştur.128

ABD’nin bölgeye ilgisinin sadece petrol ile ilişkili olmadığı düşünüldüğünde

ABD’nin bölge politikalarında ciddi değişimlerin ABD’nin Irak’ı işgaline rağmen

olamayacağı iddia edilebilir. Çünkü ABD, Orta Asya’daki askeri üslerini

desteklemek için de Pakistan-Afganistan hattına ek olarak Türkiye-Gürcistan-

Azerbaycan hattına bir güvenlik koridoru olarak ihtiyaç duymaktadır.129

4.5.6.2. Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Doğal Gaz Boru Hattı Projesi

Ekim 2000’de başlayan Azerbaycan’dan doğal gaz teminine yönelik müzakereler

sonucunda, 12 Mart 2001 tarihinde Azerbaycan doğal gazının Türkiye’ye sevkine

ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma ve bu anlaşmaya istinaden aynı tarihte BOTAŞ ve

SOCAR arasında Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi imzalanmıştır.130

Anlaşma Hazar Bölgesi kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması yönünde çok

önemli bir adım olmuştur. Proje kapsamında imzalanan anlaşmalar, Azerbaycan,

Gürcistan ve Türkiye Parlamentoları’nda, ayrı ayrı onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

128 BOTAŞ, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Proje Direktörlüğü internet sitesi,

http://www.btc.com.tr/proje.html, 29 Mayıs 2008. 129 Ayşen Atasir, “ABD’nin Kafkasya Poltikasında Son Gelişmeler ve Türkiye”, Stratejik Analiz,

Cilt:4, Sayı:37, Mayıs 2003, s. 75 130 http://botas.gov.tr/projeler/etud/azerbaycan.html, 2007

153

Bu projenin gerçekleşmesi ile Hazar Geçişli Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru

Hattı’nın ilk ayağı tamamlanmış hem de bu sayede BTC’den sonra ülkemizin Doğu-

Batı Enerji Koridoru’nu tesis etmesi yolunda çok önemli bir aşama daha

gerçekleşecektir.131 Tüm bunlara ek olarak enerji darboğazı içindeki Gürcistan da

stratejik öneme sahip yeni enerji kaynaklarına bu proje sayesinde kolaylıkla

ulaşabilecektir.132

Bu proje ile Azerbaycan gazının Gürcistan üzerinden Türkiye'ye taşınması

amaçlanmaktadır. Ekim 2000'de başlayan Azerbaycan'dan doğal gaz teminine

yönelik müzakereler sonucunda, 12 Mart 2001 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar

Bakanı ile Azerbaycan Başbakan Yardımcısı tarafından Azerbaycan doğal gazının

Türkiye'ye sevkine ilişkin Hükümetlerarası Anlaşma ve bu anlaşmaya istinaden aynı

tarihte BOTAŞ ve SOCAR arasında Doğal Gaz Alım Satım Sözleşmesi

imzalanmıştır. 15 yıl süreli Doğal Gaz Alım Anlaşması, alımların 2 Milyar m³ ile

başlamasını ve plato periyotta 6.6 Milyar m³/yıl'a ulaşmasını öngörmektedir.

Söz konusu Alım-Satım Kontratı şartları uyarınca, doğal gazın teslim noktası

Türkiye/Gürcistan sınırıdır. Hattın Türkiye topraklarında kalan kısmının yapım ve

işletme sorumluluğu BOTAŞ'a ait olup, Azerbaycan topraklarından başlayarak

Türkiye/Gürcistan sınırına kadar yapılacak kısmın yapım ve işletme sorumluluğu da

SOCAR-Azerbaycan'a aittir.

Azerbaycan-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin Türkiye kısmı ile ilgili

olarak, Azerbaycan'dan alınacak olan doğal gazın Gürcistan-Türkiye sınırından Doğu

Anadolu Đletim Hattı'na 225 km.'lik bir hat yapılarak bağlantı noktası olan Erzurum-

Horasan'a kadar taşınması planlanmaktadır. Projenin Ön Mühendislik çalışmaları

tamamlanmış olup, yapım ihalesine çıkılacaktır.133

131 http://botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007 132 Necdet Timur, “Geleceğin Enerji Köprüsü Türkiye (4)”, Ulusal Strateji Savunma ve Sivil

Havacılık Dergisi, Sayı: 33, Mart 2003, s.117 133 http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/azerbaycan.asp, 2008

154

4.5.6.3. Hazar Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru

Hattı Projesi

Türkmenistan’da üretilecek doğal gazın Hazar geçişli bir boru hattı ile

Türkiye’ye ve ülkemiz üzerinden Avrupa’ya taşınmasını amaçlayan Türkmenistan-

Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin hayata geçirilmesi kapsamındaki

ilk önemli anlaşma, 29 Ekim 1998 tarihinde, Türkiye ve Türkmenistan Devlet

Başkanları arasında Ankara’da imzalanan anlaşmadır.134

Anlaşma 30 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. Kararlaştırılacak bir süre içinde 16

milyar metreküp Türkiye tarafından satın alınmak, kalanı da Avrupa’ya sevk edilmek

üzere yılda toplam 30 milyar m3 Türkmen doğalgazının Hazar denizinin altından,

Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya boru hattı ile

taşınması öngörülmektedir.135

29 Ekim 1998 tarihinde imzalanan anlaşmadaki ulusal prosedürlerin yerine

getirilmesi yükümlülüklerinin tümü Türkiye tarafından tamamlanmıştır.

Türkmenistan tarafında ise, 13 Şubat 1999 tarihinde, Proje’nin General Electric

Capital ve Bechtel firmalarından oluşan Pipeline Solutions Group (PSG) liderliğinde

bir konsorsiyum tarafından yürütüleceği açıklanmıştır. Ağustos 1999’da, PSG

Konsorsiyumu’na Shell şirketleri de katılmıştır. Türkmenistan’ın PSG’ye verdiği

Görevlendirme Mektubu’nun geçerlilik süresi 19 Şubat 2000 tarihi itibariyle sona

ermiştir. Türkmen tarafının bu yetkilendirme süresini uzatmaması nedeniyle, GE

Capital ve Benchtel firmaları, söz konusu Proje’nin gerçekleştirilmesi için

oluşturulan PSG Konsorsiyumu’ndan çekilmişlerdir. Bu nedenle, boru hattının

özellikle Gürcistan sınırına kadar olan bölümü ile ilgili çalışmalarda herhangi bir

gelişme kaydedilmemiş olup, bu konuda faaliyete geçilmesi için Türkmen tarafının

alacağı karar beklenmektedir.136

134 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/hazar.html, 2007 135 http:/www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/hazar.html, 2007 136 http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/hazar.html

155

Türkmen doğal gazının elverişli bir güzergahtan ve herhangi bir kısıtlamaya tabi

olmaksızın Türkiye'ye ve Avrupa pazarlarına ihracı konusundaki çalışmalar 1991 yılı

sonu itibarıyla başlatılmıştır. 1991'den bu yana, iki ülke arasında, Proje'nin

gerçekleştirilmesine yönelik Mutabakat Zaptı, Protokol ve Anlaşma olmak üzere

çeşitli akitler imzalanmıştır. Türkmenistan'da üretilecek doğal gazın Hazar geçişli bir

boru hattı ile Türkiye'ye ve ülkemiz üzerinden Avrupa'ya taşınmasını amaçlayan

Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin hayata geçirilmesi

kapsamındaki ilk önemli anlaşma, 29 Ekim 1998 tarihinde, Türkiye ve Türkmenistan

Devlet Başkanları arasında Ankara'da imzalanan anlaşmadır.

Türkmenistan'dan Türkiye'ye 16 BCM/Yıl ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya 14

BCM/Yıl olmak üzere toplam 30 BCM/Yıl Türkmen doğal gazını taşıyacak "Hazar-

Geçişli Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin Đfası ve

Türkmenistan'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne Doğal Gaz Satışı"na ilişkin olarak

imzalanan Anlaşma ile taraflar: 30 Mayıs 1999 tarihine kadar 16 BCM/Yıl'lık Alım-

Satım Anlaşması, Gaz Boru Hattı Anlaşması'nın imzalanması; boru hattının geçtiği

güzergah üzerindeki hükümetlerle ve boru hattı işletmecisi şirketlerle Ev Sahibi Ülke

Anlaşmaları'nın hazırlanması hususlarında anlaşmaya varmışlardır.

21 Mayıs 1999 tarihinde, Aşkabat'ta, BOTAŞ ile Türkmenistan Devlet Başkanı

nezdinde hidrokarbon kaynaklarının kullanımı konusunda yetkilendirilmiş merci

arasında, 16 BCM/Yıl düzeyinde doğal gaz alımına ilişkin "Doğal Gaz Alım-Satım

Anlaşması" imzalanmıştır. 30 yıl süreli söz konusu anlaşmaya göre, gaz teslimatların

2002-2004 döneminde başlaması öngörülmüştür.

"Doğal Gaz Alım-Satım Anlaşması"na göre, doğal gaz, Türkmenistan'dan

Türkiye-Gürcistan sınırında teslim alınacaktır. Ayrıca, doğal gazı taşıyacak ve

Türkmenistan'dan başlayarak Gürcistan sınırına ulaşacak boru hattının bu noktaya

kadar yaptırılması ve işlettirilmesi sorumluluğu tümüyle Türkmen tarafına aittir.

156

Boru hattının Türkiye topraklarındaki yapım ve işletimi ise Türk tarafına aittir.

BOTAŞ, özellikle Đran hattının çapını 40-inç'den 48-inç'e çıkararak ve bununla ilgili

anlaşmaları imzalayıp inşaatlarına başlanmasını sağlayarak, Türkiye sınırları içinde

inşa edilmesi gereken boru hatları için Mühendislik, Tedarik ve Đnşaat

sözleşmelerinin imzalanması yükümlülüğünün büyük bir bölümünü yerine getirmiş

bulunmaktadır. 29 Ekim 1998 tarihinde imzalanan Anlaşma'daki ulusal prosedürlerin

yerine getirilmesi yükümlülüklerinin tümü Türkiye tarafından tamamlanmıştır.

Türkmenistan tarafından, 13 Şubat 1999 tarihinde, Proje'nin General Electric

Capital ve Bechtel firmalarından oluşan Pipeline Solutions Group (PSG) liderliğinde

bir Konsorsiyum tarafından yürütüleceği açıklanmıştır. Ağustos 1999'da, PSG

Konsorsiyumu'na Shell şirketi de iştirak etmiştir.

Türkmenistan'ın PSG'ye verdiği Görevlendirme Mektubu'nun (Mandate Letter)

geçerlilik süresi 19 Şubat 2000 tarihi itibarıyla sona ermiştir. Türkmen tarafının bu

yetkilendirme süresini uzatmaması nedeniyle, GE Capital ve Bechtel firmaları,

sözkonusu Proje'nin gerçekleştirilmesi için oluşturulan PSG Konsorsiyumu'ndan

çekilmişlerdir. Bu nedenle, boru hattının özellikle Gürcistan sınırına kadar olan

bölümü ile ilgili çalışmalarda herhangi bir gelişme kaydedilmemiş olup, bu konuda

faaliyete geçilmesi için Türkmen tarafının alacağı karar beklenmektedir.137

4.5.6.4. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO)’nın Kafkasya’da

Petrol Arama Faaliyetleri

TPAO’nun Kazakistan’daki faaliyetleri Kazak-Türk-Munay Ltd. (KTM)

tarafından yürütülmektedir. Ortak şirket üretime yönelik faaliyetlerini, Batı

Kazakistan’daki Precaspian Baseni’inde yer alan Aktübinsk ve Aktau

Bölgeleri’ndeki 2 ruhsatta 2.293 km2’lik alanda sürdürmektedir.138

137 http://www.botas.gov.tr/projeler/tumprojeler/hazar.asp, 2008 138 http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003

157

TPAO, 2001 sonu itibariyle Azerbaycan’da 4 adet arama, geliştirme ve üretim

projesine ortak olmuştur. Bunlar, ACG (Azeri-Çıralı-Güneşli) Projesi (%6,75), Şah

Deniz Projesi (%9), Kürdaşı Projesi (%5) ve Alov Projesi (%10)’dir. Ayrıca, TPAO

ortaklığı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana Đhra. Hampetrol Boru Hattı Projesi’nde de

faaliyetlerini sürdürmektedir.139

4.6. Bölgedeki Güç Mücadelelerinin Türk Dış Politikasına Yansımaları

Soğuk Savaş sonrası, Sovyetler Birliği’nin dağılması, birdenbire ortaya çıkan,

“azadlığa”, Orta Asya ve Güney Kafkasya halkları hazırlıksız yakalanmışlardır.

“Hazırlıksız yakalanış”ta, SSCB’nin Stalin iktidarı döneminde, Orta Asya ve Güney

Kafkasya’ya yönelik olarak geliştirdiği, “milletler politikası”nın, cumhuriyetlerin

yanı başlarındaki pazarlarla bile ilişkilerinin yasaklanmasının ve merkeze

(Moskova’ya) her konuda bağımlılığın, rolü büyüktür.140

Hazırlıksız yakalanış, Orta Asya ve Güney Kafkasya’ya yeni istikrarsızlık

kaynaklarıyla, eşzamanlı gelmiştir. Tarihsel düzeyde, devrimi pekiştirme adına,

Stalin tarafından; Đnguşlar, Çeçenler ve Kırım Tatarları gibi Kafkas halklarının

yurtlarından sürülmesinin, toplumsal düzeyde SSCB döneminde yaratılan, Rus

kültürel hegemonyosunun dışlayıcılığının, ekonomik düzeyde Marksist ideolojinin

öngördüğünün aksine bazı bölgelerin diğer bölgelere oranla daha geri kalmasının,

siyasal düzeyde baskıcı bir siyasal örgütlenmenin demokratikleşme yolunda adım

atma çabasının milliyetçi duyguları ifade etme olanağı sağlaması ve bu durumun

milliyetçi ve dini duygulara romantik bir boyut kazandırmasının etkileriyle, Moskova

denetiminin ve komünist ideolojinin bıraktığı boşluğu, zaten tarihsel olarak savaşçı

olmaya meyilli, halkların yeniden ürettiği saldırgan milliyetçilik doldurmuş, gelir

dağılımı daha da bozulmuş, uluslararası terörizm gelişmiş ve dış müdahalecilik için

139 http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003 140YAPICI, Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya ve Kafkasya, Otopsi Yayınları, 1.Basım, Đstanbul, Mayıs 2004, s.270.

158

uygun bir zemin oluşmuştur.141 Bu durum, Güney Kafkasya’daki doğan jeopolitik

boşluğun doldurulması ve Hazar Havzası enerji kaynaklarının kontrol altına alınması

yönündeki küresel rekabet ve güç mücadelesini de beraberinde getirmiştir.

Güney Kafkasya üzerindeki güç ve nüfuz mücadelesi ağırlıklı olarak, üç alanda

yoğunlaşmıştır. Bunlar; enerji kaynakları, jeopolitik konum, bölgenin kontrolünü ele

geçirmektir. Güney Kafkasya’ya karşı Batıdan yönelen yoğun ilgi, bölgenin eski

sahibi, Moskova’yı hiç memnun etmemektedir. Rusya Federasyonu, bölgedeki

enerjinin kendi şirketlerinin etkinliği altında olmasına ve SSCB döneminde inşa

edilen boru hatlarıyla, kendi toprakları üzerinden taşınmasına yönelik politikalarını

tüm gücüyle sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak 11 Eylül süreciyle, Avrasya’ya

yerleşen ve 1990’lı yıllara nazaran, bölgede daha çok aktif olan Washington, Hazar

Havzası enerji kaynaklarına yönelik pastadan büyük pay almak hesabı

içerisindedir.142

Kafkaslara yerleşmek isteyen ABD, Gürcistan’da yönetimde bulunan hükümet

tarafından kabul edilmektedir. ABD’nin desteğiyle, “Kadife Devrimi” gerçekleştiren,

Michael Şaakaşvili, ülkenin yönetimini eline almıştır. Gürcistan, Güney

Kafkasya’da, ABD’nin stratejik ortağı olarak yer almaktadır. Bağımsızlığından bu

yana Gürcistan’ın, Abhazya ve Güney Osetya’daki bölgelerinde iç savaş yaşanmıştır.

Abhazya’nın ve Güney Osetya’nın mücadeleleri ise, Rusya tarafından

desteklenmiştir. Đkinci Rus-Çeçen savaşının başlarında, Gürcistan binlerce Çeçen

mülteciye kapılarını açarak, Pankisi Vadisine yerleştirmiştir. Putin’in yönetime

gelmesinden itibaren, Rusya, Azerbaycan’a daha pragmatik yaklaşım sergileyerek,

Minsk Grubu görüşmelerinde daha yapıcı bir tutum içerisine girmiş ve ilişkileri

geliştirmeyi ön planda tutmuştur. Bütün bu gelişmelerin temelinde; Rusya, denge

politikası izleyen Azerbaycan’nın ABD’nin nüfuzu altına girmesini ve burada

ABD’nin askeri üsler açmasını önlemek, Dağlık Karabağ sorununda inisiyatifi

ABD’ye kaptırmamak, Hazar Havzası enerji kaynaklarının kullanımı ve 141 YAPICI, Küresel Süreçte Türk Dış…, s.271. 142 A.Serdar Erdurmaz, “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji Dergisi, Yıl:1,

Sayı:46, 16 Mayıs 2005, s.18.

159

taşınmasında Azerbaycan ile işbirliğine giderek, enerji kaynaklarının karar

merkezinde olma düşüncesi yatmaktadır.

Rusya, ABD ve Türkiye’nin bölgedeki varlığına daha az tepki göstermeye

başlamıştır. Ancak, Gürcistan’da sürdürmekte olduğu tutum, niyeti konusunda şüphe

uyandırmaktadır. Moskova’nın mevcut statükonun devamı ve sorunların çözümü

yönünde herhangi bir arzusunun bulunmadığını destekleyen bir politika izlemektedir.

Bugün Rusya, Gürcistan’ı çiğneyerek Ermenistan’a ulaşmak istemektedir.

Gürcistan’daki azınlıkları da kışkırtarak Gürcistan’ı kendisine bağlamaya

zorlamaktadır. Ermenistan’dan sonra Gürcistan’ın, Rusya’nın hakimiyetine girmesi,

Rusya için Güney Kafkasya’da bir Türk-Rus mücadelesini şiddetlendireceğini hatta

işin içine Đran’ında karışması ile Güney Kafkasyada daha kompleks bir durumun

ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir.

Özellikle, SSCB’nin bıraktığı alanlarda, stratejik üstünlük sağlamak amacıyla

güdülenen, uluslararası sistemin büyük güçleri, jeopolitik varsayımların yeniden

gündeme gelmesiyle, Güney Kafkasya bölgesindeki yer alan devletlerin

potansiyelleri ve bu potansiyellerin belirlediği pozisyonları dikkate alarak, ulusal ve

küresel çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik uygun stratejileri, uygulama yoluna

gitmektedir.143

Son dönemde, ortaya çıkan gelişmelere bakıldığında, sürekli olarak değişmelerin

yaşandığı, Orta Asya ve Güney Kafkasya bölgeleri özellikle dikkat çekmektedir. Bu

bölgelerde, uluslararası ilişkilerin pek çok aktörü, birbirinden farklı çıkarlar etrafında

etkinlik kurmaya çalışmaktadır. Bu bölgelerin dinamik yapısı ve jeopolitik önemi,

gerek bölge ülkelerinin gerekse de bölge dışı ülkelerin ilgi odağı haline gelmesinde

etkili rol oynamaktadır. Hem devletlerin hem de uluslararası/uluslaraşırı örgütlerin

bölgeye ilişkin çıkar algılamaları ve bu bağlamda, izledikleri politikalar, bölgede

143 Zeynep Yücel, “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Jeopolitik Konumuna Bir

Bakış”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul, Bahar 2004, s.116.

160

dengelerin değişmesine, yeniden denge oluşturma çabalarına, rekabete, çıkarların

çatışmasına/uzlaştırılmasına, ittifaklara ve işbirliğine neden olmaktadır.144

Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrasında, Karadeniz, Güney Kafkasya ve Orta

Asya’ya uzanan coğrafyada, önemli sorunlar ve fırsatlar ile karşı karşıya kaldığı

aşikardır. Özellikle, Güney Kafkasya’da, Rusya ile var olan sınırın ortadan kalkması

ve Gürcistan, Azerbaycan (Nahçıvan) ve Ermenistan ile komşu durumuna gelinmesi,

Türkiye’nin daha hassas bir zeminde politika yapmasını ve daha titiz olmasını

gerektirmiştir. Her şeyden önce Türkiye’nin, bu yeni koşullarda muhatap alacağı

ülke sayısı artmıştır. Bu ülkelerin hem iç politikalarında hem de kendi aralarında çok

ciddi anlaşmazlıkları vardır. Ayrıca RF, eski toprakları olan bu bölgeleri tekrar ele

geçirmek, kontrol altına almak veya hiç olmazsa nüfuz alanında tutmak istemektedir.

Bu durum, geçen 15 yıl içinde, bölgede zımni bir ittifak sistemi oluşturmuştur.

Günümüzde, Güney Kafkasya’da ortaya çıkan yeni şartlar ve giderek şiddetlenen,

ABD-Rusya rekabeti nedeniyle, Türkiye’nin bölgedeki çıkarları ciddi biçimde

tehlikeye girmektedir. ABD ve Rusya Federasyonu Kafkaslar’da, politika ve

stratejilerinin gereği olarak, yeni üsler edinmek ve bölgede kalıcı olmak istemekte,

bu da Türkiye’nin güvenliğini etkilemektedir. Bu durumda, Türkiye açısından, en

uygun politika, her şeyden önce Güney Kafkasya’nın askeri üslerden arındırılmış,

güvenli bir bölge haline getirilmesidir. Bu çerçevede, hem ABD hem de Rusya

Federasyonu’nun, Güney Kafkasya’da askeri üsler kurması acilen önlenmelidir.

Türkiye açısından, Güney Kafkasya’da en önemli husus, ”güç dengesinin”

taraflardan herhangi birinin lehine bozulmaması ve bölgenin mümkün olduğunca

silahtan arındırılarak, bir serbest ticaret alanı haline gelmesidir. Böyle bir gelişme,

hem Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının emniyetle işlerliği, hem de Dağlık Karabağ

sorununun çözümü için elverişli koşullar yaratacaktır. Bağımsızlığını kazanmış eski

Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin tarafsızlığının sağlanması ve sürdürülmesi

Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları açısından en makul çözüm olarak görülmektedir.

Irak’ta yakın bir gelecekte ciddi bir iç savaşın çıkması durumunda, Türkiye’nin

144 YÜCEL, “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında…, s.116.

161

Kafkaslar bölgesinde de bir çatışma durumu ile karşılaşması, olası senaryolar içinde

belki de en tehlikelisi olacaktır. Bu durumda, Türkiye hem iki cephe arasında

sıkışacak hem dev çatışmalar yayılarak, tüm Kafkaslar ve hatta Orta Asya’yı içine

alacaktır.

Bölgedeki mevcut kriz alanları ve buna bağlı Güney Kafkasya’daki

istikrarsızlıklar, bölgedeki barışı ve barış gayretlerini zorlaştırmaktadır. Etnik

çatışmalar, ekonomik çıkarlar ve rekabet ortamı, Güney Kafkasya’da huzurun

sağlanmasını güçleştirmektedir.

Rusya Federasyonu, Kafkaslarda, özellikle Kuzey Kafkaslarda etnik çatışmaların

çıkmasını önlemek için gerekli tedbirleri alırken, Güney Kafkasya’da etnik

çatışmaları körüklemekte, en azından kontrollü tahrikler yapmaktadır.

Cumhuriyetlerin içinde ve kendi aralarında sorun çıkması, sonra bu sorunların

merkezi yönetim tarafından çözülmesi, cumhuriyetlerin yöneticilerine yetki ve

sorumluluk paylaşımına ilişkin yeni önerilerde bulunulması, Moskova ile

cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin genel seyrini belirlemektedir. Rusya Federasyonu

geçmişte olduğu gibi bu gün de kendisine bağlı etnik gruplara destek vermek

suretiyle, bağımsızlık için ayaklanabileceğini düşündüğü toplulukları kontrol altına

almaya çalışmaktadır.

Transkafkasya’da Dağlık Karabağ konusunun çözümlenememesi en belli başlı

sorundur. Gürcistan ve Ermenistan’daki Rus askeri varlığı, risk teşkil etmektedir.

Hazar Havzası petrol boru hatları güzergahı bölgeden geçtiği için, rekabet öne

çıkmaktadır. Ermenistan’ın yürüttüğü sözde soykırım kampanyası ve

PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne verdiği destek, Türkiye’yi ciddi ölçüde rahatsız

etmektedir.

Türkiye, bölge ile tarihi, sosyo-kültürel, dilsel, dinsel ve soy yakınlığı olan bir

ülkedir. Bu nedenle Güney Kafkasya ile ilgilenmek zorundadır. Soğuk Savaş sonrası

Türkiye’nin bölgedeki önemi daha da artmış, kilit ülke konumuna gelmiştir.

162

Bölgedeki krizler alanlarına ve çatışma ortamına, tarafsız, dengeli ve istikrarlı ve

arabulucu diplomasi ile çözüm bulması, Türkiye’nin başta kendi güvenliği olmak

üzere, bölgenin de güvenliği ve geleceği için önem taşımaktadır. Bu bağlamda;

Türkiye ülkelerin iç işlerine müdahale etmeyerek, ancak sorunları ülkeleri ortak

platformda bir araya getirerek ve işbirliğine ikna ederek başarmak zorundadır. Bunun

içinde siyasi, ekonomik desteği gerektiğinde, askeri caydırıcılığını etkin ve yerinde

kullanmak zorundadır.

Rusya Federasyonu’nun, kendi tabii nüfuz alanında kabul ettiği, BDT ülkelerini

kendisine bağımlı halde tutma yönündeki politikası tüm hızıyla sürmektedir. Bu

kapsamda Kafkaslar bölgesinde, AKKA tavanlarını değiştirme gayretleri de dahil

olmak üzere faaliyetlerine devam etmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin, Yeni Türk

Cumhuriyetleriyle ilgili ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkilerinde, Rusya

Federasyonu ile kritik bir denge ve gizli bir çekişme söz konusudur.

Hazar Denizi üzerindeki ortak çıkarları, Rusya ile Đran’ı aralarındaki stratejik

ilişkileri geliştirmeye zorlamaktadır. Ancak Kafkasya’da refaha giden yolun bölgenin

istikrarsızlığından değil, işbirliği ve paylaşmadan geçtiği Rusya Federasyonu

tarafından giderek daha fazla takdir edilmektedir. Bu bağlamda; Rusya’nın,

Transkafkasya’da körüklediği ve desteklediği etnik ayrımcılık silahı, yakın bir

gelecekte ABD ve diğer güç merkezleri tarafından, Kuzey Kafkasya başta olmak

üzere Rusya Federasyonu’nun diğer bölgelerindeki özerk cumhuriyet ve özerk

bölgelerde de kendisine karşı uygulanacaktır.

Güney Kafkasya’da yaşanan ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren ve etkileyen,

önümüzdeki 15-20 yıllık dönemde de devam etmesi beklenen, güç mücadeleleri,

rekabetin ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkacak istikrarsızlığın başlıca

nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

1) Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde mevcut ve büyük devletlerin

ilgisini çeken doğal zenginlikler,

163

2) SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan devletlerin devam

eden ekonomik, sosyal ve politik problemleri,

3) Rusya Federasyonu’nun, bölgedeki askeri varlığını devam ettirme ve

Ermenistan’ı silahlandırma gayretleri (Gürcistan’da kapattığı veya asker

sayısını azalttığı üs personeli, silah ve teçhizatını Ermenistan’daki üslerine

taşıması),

4) Ermenilerin, tüm dünyada, Türkiye aleyhine yürüttüğü lobi faaliyetleri,

5) Azeri-Ermeni anlaşmazlığı ve Dağlık Karabağ sorunu,

6) Gürcistan’da devam eden iç karışıklıklar ve etnik çatışmalar,

7) Bölgedeki etnik grupların ve özerk yönetimlerin bağımsızlık mücadeleleridir.

Bu şartlar dahilinde, Güney Kafkasya bölgesinin hassasiyetini koruyacağı,

sorunların kısa vadede çözülemeyeceği ve istikrarsız ortamın süreceği

değerlendirilmektedir. Görüleceği üzere, Transkafkasya’da çıbanbaşı olan ve

Rusya’nın taşeronu konumundaki Ermenistan, istikrarsızlığın esas kaynağıdır.

Rusya’nın stratejik ortağı ve onun en sadık müttefiki Ermenistan, ancak Türkiye-

Azerbaycan ve Gürcistan yakın işbirliği ile bertaraf edilebilecektir. Bunun içinde bu

üç ülkenin yakın koordinasyon ve yardımlaşma içine girerek, kamuoyu önünde

Ermenistan’ı yalnızlığa terk etmesi gerekmektedir. Denizlere çıkışı olmayan,

jeopolitik ve stratejik önemi bulunmayan, zengin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile

enerji kaynaklarına sahip olmayan Ermenistan’ın, en büyük avantajı, Rusya ile başta

ABD ve Fransa gibi Batılı ülkelerde yaşayan Ermeni diasporasının desteğini

arkasında bulundurmasıdır. Güney Kafkasya’da istikrar bu desteğin azaltılması ve

Ermenistan’ın gardının düşürülmesi ile mümkündür.

Güney Kafkasya zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen, bölgedeki

yetersiz ekonomik altyapı, bölge ülkelerinin ekonomik gelişmelerinin önündeki engel

olma vasfını sürdürmektedir. Bölgede genel ekonomik durumun zayıf olması ise, bir

çok bölgesel problemin büyümesine neden, çözülmesine ise engel teşkil

164

etmektedir.145 Bu nedenle, ekonomik problemler halledilmeden bölgesel

problemlerin çözümlenmesi güç olacaktır.

Rusya Federasyonu’nun Ermenistan’a sağladığı örtülü destek sebebiyle

günümüze kadar çözümlenemeyen Dağlık Karabağ Sorunu’nda, Ermenistan’ın kendi

lehine çözümde diretmesi nedeniyle, önümüzdeki dönemde de olumlu bir sonuç

beklenmemektedir. Ermenistan, esasen Dağlık Karabağ’ın topraklarına ilhak

edilmesine olanak tanıyan bir siyasi çözümden yanadır. Bu nedenle Dağlık

Karabağ’da devletleşme çalışmalarına hız vermiştir. Ayrıca, sözde soykırımı siyasi -

ekonomik rant haline getiren Ermeni Diasporası, Sözde Soykırım’ın tanınması

yönündeki faaliyetlerine ve başta Fransa olmak üzere sözde Ermeni soykırımı

bahanesiyle Türkiye’ye baskı yapılmasını temin ederek aleyhte girişimleri ile fiili bir

tehdit oluşturma gayretlerine devam etmektedir. Ayrıca Ermenistan Gürcistan’ın

Türkiye’ye komşu yörelerindeki Ermeni nüfusunu artırarak bir başka cephe daha

açmak peşindedir.

Jeostratejik konumundan kaynaklanan ve Rusya Federasyonu tarafından

vazgeçilmez kabul edilen siyasi ve askeri önemi Gürcistan’ın en hassas tarafını

oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu’nun bu ülkedeki askeri varlığı, azınlıklar

üzerindeki büyük etkisinin yanı sıra, bölgesel politikaların uygulanmasında kendisine

büyük inisiyatif kazandırmaktadır.146 Türkiye - Gürcistan ilişkilerinin iyi yolda

olduğu bu ülkeye ABD ile koordineli olarak ortak yardımların artırılabileceği,

Gürcistan’ın Almanya, Rusya ve Ukrayna dahil pek çok ülke ile dengeli ilişkiler

geliştirmeye çalıştığı bilinmektedir.

Hazar Havzası’nda üretilen petrolün Batı piyasalarına ulaştırılmasında esas hat

olma iddiasındaki Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattının son aşaması olan ayrıntılı

145 KULOĞLU, ”21’inci Yüzyılın Başlangıcında Türkiye'nin Değişen Đlgi ve Etki Alanları”,

Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı: 10, Ankara, 2001. 146 KANPOLAT-AĞACAN, “Gürcistan'daki Rus Üslerinin Tasfiyesinde Mehter Adımları: Bir Geri,

Đki Đleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ağustos 2001 ve KULOĞLU, ”RF'nun Yeni Kafkasya Politikası…, s.44

165

mühendislik çalışmaları devam etmektedir. Rusya Federasyonu; söz konusu hattın

emniyetli olmadığı konusunda yatırımcı şirketleri olumsuz yönde etkilemek amacıyla

son zamanlarda Gürcistan’ın iç istikrarıyla ilgili belirsiz bir durum yaratmaya

çalışmaktadır. Bu yöndeki çabaları, çalışmanın son aşamasına gelmiş olması nedeni

ile daha da artabilecektir.

Hazar Denizi’nin paylaşımı ve statüsünün belirlenmesi konusunun, gündemden

düşmesine rağmen Rusya Federasyonu, deniz yatağının paylaşılması, üstünün ise

kıyıdaş ülkeler arasında müşterek kullanılması konusundaki tezinde ısrarlıdır.147

Kıyıdaş ülkelerin egemenlik sahasını kontrol edebilecek deniz kuvvetlerine sahip

olmaması, Rusya Federasyonu’nun varisi olduğu SSCB gibi Hazar Denizi’ni kendi iç

denizi olarak görmesine neden olmaktadır.

Transkafkasya’da yaşanan problemlerin esası, bölge ülkelerinin kendi kendine

savunma yeterliliğinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda Ermenistan,

kendini Rusya Federasyonu ile yaptığı ikili Askeri Đşbirliği Anlaşmaları ile güvence

altına almıştır. Gürcistan’ın güvenlik zafiyeti ise “Türkiye-ABD Kafkas Ortak

Çalışma Grubu”nun müşterek çalışmaları ile giderilmeye çalışılmaktadır.

Bölgedeki enerji koridorlarının belirlenmesinde tartışmasız güç olmayı

hedefleyen Rusya Federasyonu; Türkiye’nin bölgedeki girişimlerini zayıflatmak

maksadıyla değişik eksenli ittifakları devreye sokmuştur. Bu konuda özellikle Đran ve

Ermenistan ile birlikte Azerbaycan’ı kuşatıcı politikalar üreterek, bu ülkeyi kendisi

ile birlikte harekete zorlamaktadır. Buna karşılık Türkiye - Azerbaycan ilişkileri pek

çok alanda oldukça iyi durumdadır. Türkiye Rusya, Đran, Orta Asya Türk

Cumhuriyetleri, Gürcistan gibi ülkelerle de dengeli ilişkiler yürütmektedir.

Đran, nükleer silah elde etme gayretlerini başarıya ulaştırması durumunda

bölgedeki dengeleri altüst edebilecek bir konuma gelebilecek, bu husus da bölgedeki

147 Elnur Soltan, “Hazar Denizinin Hukuki Statüsü: Çizilmeyen Sınırlar”, Stratejik Analiz Dergisi,

Cilt: 2, Sayı: 13, Ankara, Mayıs 2001.

166

etken faktörlerin farklı eksenlere kaymasına neden olabilecektir. Đran; Şii orijinli

şeriat rejimiyle ülkenin kuzeyinde bulunan Azerileri bugüne kadar kontrolü altında

bulundurmasına rağmen, son dönemde gelişen milliyetçilik hareketlerine engel olma

konusunda güçlüklerle karşılaşabilecek, bu yöndeki gelişmeleri önlemek amacı ile,

askeri ve polisiye tedbirlerle sindirme faaliyetlerinde bulunsa bile, söz konusu

hareket artarak devam edebilecektir.148

Özellikle örtülü tahrikler ve tertipleri önlemenin zorluğu dikkate alındığında

çevresel coğrafyadaki hemen her huzursuzluğun ve silahlı çatışmanın Türkiye’yi de

içine çekebilecek bir yönünün olabileceği değerlendirilmektedir. Dolayısıyla

diyaspora olgusundaki gelişmelerin Türkiye aleyhine bir etken olabileceği göz

önünde tutulmak ve tedbiri elden bırakmamak gerekir.

Ancak Ahıska Türkleri ile ilgili durum bazı farklılıklar arz etmektedir. Gürcistan

Devlet Başkanı E. Şevardnadze’nin Temmuz 1996’da çıkarttığı bir kararname ile

Ahıska Türklerinin durumuyla ilgili bir komisyon kurulmuştur. Dönemin Gürcistan

Savunma Bakanı Ahıska Türklerinin anavatanlarına dönüşünün “Türkiye’ye

Kafkaslar’da Ahıska kartını kullanma fırsatı yaratacağı”nı ifade ederek endişelerini

dile getirmiştir. Aynı bakan, yeni problem sahası yaratma yerine, söz konusu grubu

Gürcüleştirerek Mesheti bölgesinde Ermeni azınlığa karşı bir denge unsuru olarak

kullanma seçeneğinin, Gürcistan’ın çıkarları açısından daha uygun olduğunu

savunmuştur.149

Rusya, Ermenistan ve Đran’ın oluşturduğu dikey ittifak eksenine karşın, Türkiye,

Gürcistan ve Azerbaycan da yatay ittifak ekseni tesis etmiştir. Türkiye’nin başını

çektiği eksenin, ABD tarafından desteklendiği görülmektedir. Bunun en somut

göstergesi, 25 Mayıs 2005’de vanası açılarak Ceyhan’a petrol pompalanmasını

sağlayan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’dır. Bu bağlamda; Orta Asya,

148 Nasip Nasipli,“Đran'ın Azerbaycan Petrolü Politikası”, JeoEkonomi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 2,

Đstanbul, Yaz/Sonbahar 1999. 149 Nermin Hacınıdze, “Ahıska Türkleri Tuz Üzerine Bile Ot Bitirir”, Söyleşi, Stratejik Analiz

Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ankara, Ağustos 2001.

167

Kafkaslar ve Hazar Petrol Havzası ile Karadeniz ve Boğazlar bölgesi jeopolitik

anlamda bir bütün olarak düşünülmektedir.

4.7. Sonuç

Soğuk Savaş öncesi Türkiye’nin Batı’ya entegre olması, Rusya’ya karşı

NATO’nun kuzey kanadı olması durumu Soğuk Savaş sonrası, SSCB’nin yıkılması

Türkiye’nin bu konumunu bitirdi. O dönemde Türkiye’nin rolü sorgulanmaya

başlandı, bölgesel güç olabilecekti ve Türkiye’nin model ülke olması Batı tarafından

da desteklendi. Ancak Türkiye’nin bir yandan kendi gerçeklerini göz önünde

bulundurmadan, bir yandan da bölgeyi iyi tanımadan bölgeye yönelik ilk zamanlar

geliştirmiş olduğu politikaların kısa süre sonra iflas etmesine yol açtı. Bölge

devletleri için Türkiye’nin cazibesi, Batı ile aralarında bağ kurmasıydı, ancak kendisi

AB’ye alınmamış olan Türkiye bu bağı nasıl kuracaktı. Nitekim kısa bir süre sonra

Türkiye’nin bölgeye yönelik modelliğini destekleyen Batı bu gelişmelerden sonra

Türkiye aracı olmadan da bölgeye giriş yapmıştı.

168

BEŞĐNCĐ BÖLÜM

5. SONUÇ

Soğuk Savaş’ın bitiminde uluslararası arenada meydana gelen güç boşluğundan

ve belirsizlikten ciddi anlamda etkilenen Türkiye, bu gelişmeye hazırlıksız

yakalanmış; kararlı ve gerçekçi politikalar izleyemeden çıkarlarını uzun vadede

planlayamamıştır. Türkiye’nin izlediği dış politikanın temel özelliklerinden biri

“Batıya yönelik olması” idi. Bu durum Türkiye’de birçok kişi tarafından Türkiye’nin

dış politikasında bir ikilem yarattığı ve Güney Kafkasya’nın AB seçeneğinin yerine

geçeceği düşüncesi olarak algılandı. Ancak öncelikle belirtilmesi gereken

“Türkiye’nin Batıya alternatif Kafkasya seçeneği” düşüncesinin yanlış olduğudur.

Çünkü Türkiye’nin jeopolitik konumu gereği bu iki yapının birbirinden ayrı iki

seçenek gibi algılamasının imkanı yoktur. Đlk başta ortaya çıkan Türk dış

politikasının hangi yöne eğilmesi gerektiği tartışmaları da doğu ve batı ayrımına

dayandırıldığı için Türkiye’nin dış politikasının yerinde saymasına sebep olmuştur.

Çünkü Türkiye’nin hem batı hem de doğu ile ilişkileri olmak zorundadır. Bu

sebepten dolayı Türkiye Kafkasya girişiminin AB’nin alternatifi değil tamamlayıcısı

olduğunu anlayarak her iki alanda da atılımlar gerçekleştirilmelidir. Türk dış

politikasının belirlenmesinde jeopolitik ve güvenlikteki işbirliği ekonomik işbirliği

kadar göz önünde tutulmalıdır. Türk dış politikası duygusal değil gerçekçi bir bakış

açısıyla oluşturulmalıdır. Bu bağlamda Güney Kafkasya ülkelerine karşı kesin

politikalar üretilmeli ve bölgede Türkiye’nin de varlığının hissettirilmesi

gerekmektedir. Bir diğer açıdan da bölge ülkelerinde yaşayan Türk kökenli nüfusu

Türkiye Cumhuriyeti her fırsatta temsil ederek o bölgeye olan desteğimizi

güçlendirmeli ve bölge için cazibe haline gelmelidir.

Türkiye’nin Güney Kafkasya politikası, SSCB’nin dağılmasının ardından yeni

çıkmış alanlara yönelik uygulamalar olup, Türkiye’yi birçok bakımdan büyük bir

açılım imkanı kazandırmıştır. Balkanlar, Ortadoğu ve Đslam dünyasında etkili

konumda bulunan Türkiye, bölge devletleri arasında güçlü ve dünyaca kabul edilen

169

bir devlet konumuna gelmiştir. Türk dış politikası açısından bölgenin önemi

ortadadır. Türkiye, bu doğrultuda bölge ile ilişkilerini çok daha iyi bir konuma

getirmelidir. Đkili ilişkiler dışında bölgesel ilişkilere yönelmeli ve bölgede mevcut

olan projelere hız vermelidir ki bölgenin istikrarı ve barışında katkısı olabilsin.

Bölgede Azerbaycan ve Gürcistan’la ilişkiler oldukça gelişmiştir ve gelişmektedir.

Bu yaklaşımın sürdürülmesi yerinde bir politika olarak görünmektedir. Bölgedeki

diğer devlet olan Ermenistan ile de orta ve uzun vadede politik ve ekonomik

ilişkilerin gelişmesi de yararlı olacaktır. Böylece Güney Kafkasya politikası Türkiye

için bir düzene girmiş olacak, ancak Ermenilerin soykırım iddialarını sürekli ortaya

atmaları ve tartışma konusu haline getirmeleri ilişkileri olumsuz etkilemektedir.

Soykırım konusu ile ilgili olarak, taraflar mutlaka iyi niyet ve dostça bir tavır

takınarak, bundan sonrası için barışçı politikalar belirtmek zorundadır. Tarihi

düşmanlığın körüklenmesi ve büyütülmesi iki ülkenin de yararına olmayacaktır.

Bölge için Türkiye’nin önemi çok büyüktür. Eğer Türkiye’de yeterli önemi bölgeye

verip güvenlik ve siyasi politikaların da akıllı adımlar atarsa bölge Türkiye içinde

önemli bir şekle gelecektir. Jeopolitik olarak karmaşıklılar ve sorunların ortasında

olan Türkiye açısından kaynayan bir kazan olan Güney Kafkasya’da barışın ve

huzurun olması gereken önemli bir bölgedir. Güney Kafkasya bölgesi, önemli

sorunların bulunmasına, yeni anlaşmazlıkların çıkma ihtimalinin olmasına, bölgede

kısa vadede istikrarın sağlanmasının zor olmasına rağmen son derece önemli bir

açılım sağlamıştır. Türkiye, fırsatları ve tehlikeleri bir arada barındıran bu bölgeye

yönelik olarak çok ciddi araştırmalar ve değerlendirmeler yapmak, Güney Kafkasya

ile ilgili tüm dengeleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Türkiye bölge ile

ilişkilerinde, kamuoyunun etkisiyle duygusal ve ani politikalar uygulamaktan

kaçınmalı, uzun vadede ve akılcı yaklaşımlar sürdürerek realist bir politikayla

kendine yön vermelidir. Bu bölge ekonomik ve politik olarak büyük bir potansiyele

sahiptir. Bundan dolayı Türkiye bölge için, bölge de Türkiye için çok önemli bir

konumdadır.

Güney Kafkasya, komşu olduğumuz önemli bir bölge konumundadır. Güney

Kafkasya halklarıyla yakın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bağları bulunan

170

Türkiye için bu komşu bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin sağlanması hayati önem

taşımaktadır. 2003 yılı sonunda Gürcistan’da “kadife devrim” ile yaşanan siyasi

dönüşüm öncesindeki çalkantılar ve 2004 yılında Acara’da yaşanan gerginlikler,

bölgede istikrarın ne denli hassas dengeler üzerine kurulu olduğunu bir kez daha

hatırlatmıştır.

Bağımsızlık sonrası bölge Türkiye ile bir köprü kurmuş ve ilişkilerini aktif

duruma getirmiştir. Güney Kafkasya ülkeleriyle, Türkiye arasında büyük bir

yakınlaşma başlamış; bu yakınlaşma, zaman zaman dinamizmini kaybetmiş görünse

de Türkiye ve bölge ülkeleri arasında müzakere ve ittifaklar devamlılık göstermiştir.

Politik ve ekonomik açıdan bu ülkelere destek veren Türkiye ile Türk dünyası

arasında Azerbaycan’ında da yer aldığı bu bölge, köprü oluşturmuştur. Bu çerçevede,

Türk kimliği ve kültürünün, bölgede, nüfuz alanı genişlemiştir. Yeni hareket sahaları

içerisinde Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olmalarıyla ortaya çıkan yeni işbirliği

imkanları, Türk dış politikasının yeni dönemdeki açmazlarına karşın kültürel ve

psikolojik sebeplerden dolayı Türkiye için çok önemli olmuştur. Bölge Ülkeleri ile

Türkiye ilişkilerinin geleceğinde ise Türkiye ilişkilerine yeniden ivme

kazandırmalıdır. Bunu da imajını sarsacak şekilde yapmamalı, ülkelerin iç işlerine

karışmamalı, ilişkilerin gelişimini teşvik etmeli ve yatırımlarını arttırarak bölge

ülkelere yönelik projelerini geliştirmelidir.

SSCB’nin dağılmasından sonra bu bölgede oluşan üç bağımsız devlet;

Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan jeopolitik bakımdan çok önemli bir yerde

bulunmaktadır. Türkiye’nin de komşusu olan bu bölge tarihte birçok ortak kültürel,

etnik ve dini ortaklıkların temelini oluşturmuştur. Ayrıca ekonomik anlamda bölge

güçlü hammadde kaynakları; özellikle petrol ve doğal gaz Türkiye’nin önüne yeni

açılımları getirmiştir.

Güney Kafkasya ile ilişkiler Türkiye’nin genel politikası ve uzun vadede

amaçları için olumlu sonuçlar yaratmakta Türkiye’nin bölgeye olan etkisi ve gücü

dünya tarafından kabul görmüştür. 1990 sonrası Türkiye’nin bu bölgelere karşı

171

uyguladığı yakınlaşma politikası ABD ile Türkiye’nin de arasındaki bağı

güçlendirmiş ve bu bölgeye karşı ortak tutumlar izlemelerine neden olmuştur. Bölge

önemli bir potansiyele sahiptir. Mevcut sorunları olan Güney Kafkasya bu

problemleri Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir platformda halletmesi sonrası hem

Batılı devletler için hem de Türkiye için çok daha önemli bir fırsat niteliğinde

olacaktır. Bölge ile ilgilenen Đran ve Rusya Federasyonu ile de ilişkileri de farklı bir

boyut olmuştur. Yeni dünya düzeninde etkin olmaya ve kendine bir yer arayan ve

bölgede lider olmayı hedefleyen güçlü bir Türkiye için Transkafkasya büyük

olanaklar sunmaktadır. Türkiye’nin, Soğuk Savaş sonrasında, Güney Kafkasya

politikasını şekillendiren dinamikleri, bölge ülkeleriyle tarihi, coğrafi, kültürel,

ekonomik ve siyasi bağlılıklar ve dini ve etnik merkezli çatışmalar oluşturmuştur. Bu

dinamikleri ise, petro-politik ve jeo-stratejik unsurlar belirlemiş; küresel ve bölgesel

aktörlerin güç mücadelesi ve rekabeti ise şekillendirmiştir. Güney Kafkasya,

Türkiye’nin, Karadeniz, Hazar Denizi ve Orta Asya bölgesindeki hedeflerinin

merkez üssü konumundadır. Güney Kafkasya bölgesindeki istikrar ve refah,

Türkiye’nin kendi güvenliği ve istikrarı bakımından özel önem taşımaktadır.

Kafkasya, Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan doğal kapısı durumundadır. Türkiye’nin,

Kafkasya bölgesindeki halklarla siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel bağları vardır.

Bölgede barış, istikrar ve işbirliğinin korunması, Türkiye için büyük önem

taşımaktadır.

Güney Kafkasya bölgesi özellikle ekonomik anlamda ve Türkiye’nin içinde

bulunduğu coğrafi konum itibariyle önem taşımaktadır. Bu önemin yeterince

bilinmemekte ve bu anlamda güçlü bir dış politika uygulanmamaktadır. Ayrıca

Türkiye Güney Kafkasya ülkelerinin toprak bütünlüğü konusunda kesin politikalar

belirleyememiştir, bu da ilişkilerin ilerlemesini engellemektedir. Türkiye Soğuk

Savaş’ın bittiği zaman kadar Batı ile Sovyetler Birliği arasında kalkan görevi görmüş

ve askeri anlamda da Sovyetlerin komşusu konumundan dolayı güvenliğini ve

tehdidi yakından hissetmiştir. Ne var ki bölge ülkeleri bağımsız olduktan sonra

Rusya ile sınır ilişkisi bitmiş ve güvenlik anlamında Sovyet tehdidinden

uzaklaşmıştır. Bölge içinde halen çeşitli gerginlikler ve çatışmalar devam etse de ve

172

kriz bölgesi olsa da Türkiye için bir tehdit oluşturmamaktadır. Birçok açıdan

dayanışma ve dostlu ön plandadır ve bölge ile ilgili Türkiye’nin güvenlik ve

savunma sorunları yoktur. Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye yeni şartlara cevap

verebilmek, değişen parametreleri göz önünde tutarak ulusal çıkarını savunabilmek

için arayışlara girmiş, bu bağlamda Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Projesi Türkiye

tarafından geliştirilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Güney Kafkasya bölgesindeki devletlere daha aktif politika

izlemelidir. Bölgede aktif politika izlerken bölgedeki diğer güçlerle işbirliği

geliştirmeli ve bölge sorunlarının çözülmesinde önemli bir rol üstlenmelidir. Soğuk

Savaş sonrası, sınır komşusu olduğumuz Güney Kafkasya Devletleri yalnız

kalmıştır. Bu bölgeler zengin enerji kaynaklarına sahiptir ve ortak bir kültürün

parçasıdır. Bunun için Türkiye Cumhuriyeti ihmal ettiği bu bölgeye daha ilgili

olacaktır. Büyük yatırımlar yapmak amacıyla ilişkilerini kuvvetlendirecek ve

alternatif bir dış politika izleyerek bu bölgelere yönelerek daha da güçlenecektir.

Türkiye bir de Avrasya’nın enerji potansiyelinin önemini ve bu potansiyelden nasıl

faydalanacağını da hesaplamak da geç kalmış bu bölgenin önemini anlayınca da

maalesef bölge de Rusya ve diğer devletler varlık göstermeye başlamıştır.

Türkiye’nin bu dönemdeki faaliyetleri, Hazar’daki enerji kaynakları ile bu bölgedeki

pazarların kontrolü üzerine bir yandan Rusya, öte yandan Đran’la bir güç yarışına

dönmüştür. Bu güç yarışında da Türkiye bu bölgede yer alan ülkelerin tarihsel

sürekliliğini yeterince algılayamamıştır. Bölgeyi de içine alan Hazar Havzası enerji

kaynaklarının çok olması açısından Türkiye ve dünya için yeni bir alternatif olmuş

ve dünyanın ilgi odağı haline gelmiştir. Türkiye azalan enerji kaynakları ve artan

ihtiyaçları doğrultusunda ve ayrıca Enerji boru hatlarının Türkiye’den geçecek

olması ile ekonomik ve politik olarak son derece büyük bir avantaj sağlayacaktır.

Güney Kafkasya'nın önümüzdeki dönemde de, büyük güçlerin, artarak devam

edecek menfaat çatışmalarına sahne olacak bir konumda bulunması ve bölge

ülkelerinin içinde bulundukları güçlükler, Türkiye'nin bu bölgede aktif rol almasını

ve gelişmelere öncülük etmesini bir zorunluluk ve sorumluluk hâline getirmektedir.

173

Bu durum, Türkiye'nin bölgeye karşı, proaktif bir dinamizm içerisinde bulunmasını,

politika ve strateji üreten, uygulamaları etkileyen bir güç merkezi olmasını gerekli

kılmaktadır. Türkiye, bu bölgelerdeki gelişmeleri proaktif bir yaklaşımla

şekillendirmek ve geleceği tahmin etmenin ötesinde, geleceği oluşturacak tarzda

politika üretmek zorundadır. Türkiye’nin kültür politikaları bakımından Kafkasya ve

Güney Kafkasya önemli bir yer teşkil etmektedir ki bölge ülkeleri ve halkları

Türkiye’den çok şey beklemektedir. Özellikle dil ve din konularında Türkiye bölge

halkı için etkin ve önemli bir konuma gelmektedir. Türkiye ileride bölge için tekrar

ağabeylik sıfatına bürünüp bunu akılcı ve kültürel politikalarla geliştirip birleştirici

bir nitelikte bölge ile ilişkilerini sürdürmelidir. Ortak kültür, din ve etnik köken bölge

ülkeleri ile aramızda sağlayacağımız ilişkinin temelini oluşturmaktadır. Bölge

ülkelerine gelince, kendilerine kültürel anlamda da yakın olan komşu ülkesi Türkiye

ile ilişkilerini güçlendirerek batıya yakınlaşma ve daha çok büyüme hedeflerini

geliştirmektedirler. Ekonomik boyutuna baktığımızda Türkiye ile bölge ilişkileri çok

yoğun olmamakla beraber bölge ülkeleri ticarette Türkiye ile önemli paylaşımlar

içine girmektedir buda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Bu bölge ile olan

ilişkiler uzun vadede çok olumlu işaretler vermekte ve ilişkilerin daha da gelişeceği

umut edilmektedir.

Türkiye’nin bölge ile olan ilişkilerinde gelişme olmasına rağmen istenilen

düzeyde değildir. Ve Türkiye bölge potansiyelini yeterli derecede

kullanamamaktadır. Türkiye bu bölgedeki gelişmeler hazırlıksız yakalanmış ve kısa

vadede ciddi politikalar belirleyememiştir. Bu bölgedeki devletlerin biranda

bağımsızlıklarını kazanmaları ve Türkiye’den beklenti içine girmeleri, ülkelerin

içlerinde farklı politik sorunlar yaşıyor olması, ekonomik açıdan belirsizlik içinde

olmaları ve iç hukuk anlamında yetersiz kalmaları Türkiye’nin bu devletlerin

beklentilerini kendi potansiyeli doğrultusunda tam olarak destek vermemiş olması

ilişkilerde zorluklar yaşatmıştır. Bu zorlular bölge ülkelerine yakınlaşmak isteyen

ABD ve Avrupa ülkelerinde kapıyı açmış ve dünyanın ilgisini üzerine çekmiştir. Bu

anlamda yalnız kalan Türkiye bölgede değişen yapıların ve batının destekleri

sonrasında pasivize olmuş ve istenilen düzeyde yeni politikalar ve ilişkiler

174

oluşturamamıştır. Bölge halen karışıklığını ve istikrarsızlığını korumaktadır. Etnik ve

ekonomik sorunlar bölgede politik anlamda zorluklar çıkartmakta ve var olan

potansiyelini açığa çıkartmamaktadır.

Bu genel çerçeve içerisinde, Türkiye’nin, Güney Kafkasya'ya yönelik, ulusal

menfaatleri gereği alması gereken tedbirleri ve uygulaması gereken önerileri şöyle

sıralamak mümkündür:

♦ Ermenistan’ın, Dağlık Karabağ’ı işgale devam etmesi, sözde soykırım

iddialarından vazgeçmemesi, Ahıska Türklerinin toprağı olan, Ahıska’da

yaşayan, Cevahati Ermenilerinin, Gürcistan’a karşı ayrılıkçı hareket etmesi, bu

bölgedeki Rus üslerinin, boşaltılmaması yönünde faaliyet göstermeleri ve

Ermenistan’ın da, bu ayrılıkçı Ermeni azınlığa, desteğini sürdürmesinin devam

ettiğinden, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınır kapılarının açılmasına olumlu

yaklaşmamak,

♦ Transkafkasya cumhuriyetleriyle, tüm devlet organlarının ayrı ayrı irtibat ve

işbirliği kurmaları yerine; özel sektörü, Silahlı Kuvvetler temsilcileri,

akademisyenleri, diplomatları ve sanayicileri bir araya getiren ATC (Amerikan-

Türk Konseyi) gibi oluşumlar ve kurumlarla tek bir merkez üzerinden ikili

görüşmeler yapmak,

♦ Türkiye tarafından, öncelikle enerji hatlarının güvenliği dikkate alınarak,

bölgesel istikrarın ve devletlerin toprak bütünlüğünün, siyasi tedbirlerle

korunması yönünde, siyaset izlemek ve sorunların çözümünde, “ara bulucu” ve

“anahtar ülke” olma stratejisini devam ettirmek,

♦ ABD’nin, Boğazlardan Karadeniz’e, oradan da Güney Kafkasya’ya ulaşım

bağlamında, Montrö’yü değiştirme yaklaşımlarına, Güney Kafkasya’da gelişen

durumları da dikkate alarak, Rusya Federasyonu ile ortak girişimler geliştirilmesi

yoluyla, cevap vermek ve böylelikle, ABD’nin, Güney Kafkasya ve

Karadeniz’de bağımsız hareket etmesinin önüne geçmek,

175

♦ Güney Kafkasya ülkelerine, Türkiye için potansiyel tehdit teşkil eden, Rusya

Federasyonu ile arasında bir tampon ve "Barış ve Đstikrar Kuşağı" oluşturacak,

bir statü kazandırmak ve bu bağlamda; Güney Kafkasya’nın istikrarı için,

Türkiye tarafından, daha önce gündeme getirilen, fakat uygulamaya

konulamayan, “Güney Kafkasya Đstikrar Paktı”nı hayata geçirmek,

♦ Karadeniz Ekonomik Đşbirliği (KEĐ) Konseyi’nin genişletilerek, etkinliğini

arttırmak,

♦ Türkiye’nin doğu güvenliğini tehdit eden, Gürcistan’daki Rus askeri varlığının

sona erdirilmesi ve Acaristan ile Cevahati bölgelerindeki, Rus askeri üslerinin

boşaltılması yönünde, Gürcistan’ın, uluslararası arenadaki çabalarına destek

vermek ve hatta Gürcistan’ı bu konuda teşvik etmek,

♦ ABD’nin, Rusya Federasyonu’nun yerine Transkafkasya ülkelerinde (özellikle

Gürcistan başta olmak üzere), askeri üs oluşturma gayretlerini önlemek ve

ABD’nin bölgeye yerleşmemesi yönünde bölge ülkeleri üzerinde siyasi baskı

oluşturmak,

• Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü sağlamasında, Gürcü-Abhaz ve Gürcü-Oset

etnik gerginliğine doğrudan müdahil olmamak, bunun yerine Gürcistan’ın

içişlerine karışmadan, uzlaştırıcı bir rol oynamak,

♦ Kafkasya üzerinden OATC’lerine bağlantı sağlayacak, Đpek Yolu ve demiryolu

projelerini hızlandırarak, hayata geçirmek yönünde siyaset oluşturmak ve mali

kaynaklar temin etmek,

♦ Türkiye'nin, uzun vadeli enerji ihtiyacını karşılamak ve Türkiye’nin bir enerji

köprüsü ve terminali olmasını garanti edecek şekilde, Hazar Denizi yatakları

başta olmak üzere, bölgeden sağlanacak, petrol ve doğal gazın en uygun

koşullarda, ve kesintisiz akışını sağlamak,

♦ Güney Kafkasya’daki Türk toplumlarının, Latin alfabesine geçmesi ve Türkiye

Türkçesinin konuşulması ve kullanılması yönünde, bu toplumlara maddi ve

manevi destek sağlamak,

176

♦ Güney Kafkasya’daki Türk toplumları ile sosyo-kültürel ilişkiler ve işbirliği

kurarak, Türk kimliği ve kültürünün karşılıklı etkileşimini sağlamak,

♦ Güney Kafkasya'da; bağımsız ve Rus askeri varlığının bulunmadığı tek Türk

Cumhuriyeti olarak Azerbaycan'ın mevcudiyeti, Türk kimliğini kabul eden

toplulukların varlığı, bölgede Türkiye'ye dost ve kardeş ülkelerin uluslar arası

sahneye çıkması ve uluslararası platformlarda, "Türk Kimliği"nin ağırlığını

hissettirmesi şeklinde kendini gösteren jeopolitik olguyu, jeostratejik bir güç

olarak hayata geçirmek,

♦ Rusya Federasyonu ile, güvenlik ve terörle mücadelede, iş birliği

mekanizmalarının etkinlikle işletilmesini sağlamak ve Rusya Federasyonu'nun,

bölücü terör örgütü PKK/KONGRAGEL ile, Çeçenistan sorunu arasında ilişki

kurmasının, özellikle Çeçenistan'daki direnişçilere, Türkiye'nin destek verdiği

savlarının, gündeme getirilmesinin önüne geçmek,

♦ Putin’in Türkiye ziyareti ile birlikte, Türkiye- Rusya Federasyonu ilişkilerinde

yeni bir beyaz sayfa açılmış olup; yeni dönemde Rusya Federasyonu’nun

Kafkasya’da yeniden hakimiyet kurmasını engellemek için, ancak yayılmacı

emellerini terk edebildiği takdirde, bölgede ağırlığı olan bir partner olabileceği,

mesajını vermek ve uluslararası kuruluşlar ve dünya güç merkezlerinin de, bu

konuda desteğini sağlamak,

♦ Bölge ülkelerinin; AB ve NATO gibi siyasi, ekonomik ve askeri kuruluşlara

girmelerini teşvik ederek ve destek vererek, tam bağımsızlıklarını kazanma

mücadelelerini desteklemek ve uzun vadede, Türkiye’nin Güney Kafkasya

politikasının planlandığı şekilde, uygulanmasına engel teşkil eden, Rus askeri

varlığını, Transkafkasya’dan kaldırılması yönünde, çaba harcamak,

♦ Gürcistan ile Azerbaycan'ın birbirlerine destek sağlamaları, refah ve iş birliği

içinde olmalarını aktif biçimde desteklemek,

177

♦ Azerbaycan’ın; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan, Türkiye’ye

yakınlaştırılması mücadelesine devam edilerek, Đran’ın dinci ve Rusya’nın

ekonomik nüfuzu altına girmesine mani olunmalı ve Türkiye ile Orta Asya Türk

Cumhuriyetleri arasında bir köprü haline getirilmeli ve ülkede önem arz eden

siyasal ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesi telkin edilerek, bu yapılırken

de, "büyük ağabey" etkisi yaratmaktan kaçınmak,

♦ Hazar Denizi’nin statüsünün belirlenmesi hususunda, konunun, uluslararası

platformlarda, Azerbaycan lehine çözümlenmesi maksadıyla, Azerbaycan’a

gerekli politik desteği sağlamak,

♦ Kökten dinci hareketlerin, Güney Kafkasya ülkelerinin tamamına yayılmasını

engellemek maksadıyla, bölge ülkeleri ile müşterek politikalar oluşturularak

uygulamaya koymak,

♦ Kuzey Kafkasya’dan gelerek, Türkiye’ye yerleşen ve Türkiye’de de örgütlü

olarak yaşayan gruplardan, kurdukları dernekler vasıtasıyla, Kuzey

Kafkasya’daki, etnik gruplarla irtibata geçilerek, Türkiye için bölgesel

politikaların uygulanmasında etkin birer kart haline getirmek,

♦ Hazar bölgesine yönelik olarak, enerji siyasetinin merkezini, mevcut Bakü-Tiflis-

Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ve bu hatta paralel Hazar geçişli doğal gaz boru

hattı oluşturmakta olduğundan, Kafkaslara yönelik sonraki politikaların

geliştirilebilmesi için, zaman önem kazanmakta, bu eksende, doğalgaz boru

hattının da, BTC’ye paralel olarak bir an önce hayata geçirilmesi gerekmekte

olduğundan, BTC hattının karlılığını ve stratejik etkinliğini artırmak için, Kazak

ve Türkmen petrolünün de bu hat üzerinden taşınmasına öncelik vermek,

♦ Bölge ülkelerinin, savunma sanayilerinin, Rusya Federasyonu'na bağımlılığı

azaltılarak, orta vadede tamamen kaldırmak, ABD desteği sağlanarak, bu ülke

ordularının envanterine, Türkiye'de üretilen ya da Türkiye'nin ortak olduğu

savunma sanayi ve silah sistemlerinin girmesi sağlamak,

178

♦ Gerek Azerbaycan, gerekse Gürcistan Silahlı Kuvvetleri’nin, NATO

standartlarına uygun olarak teşkilatlanması sağlanarak, NATO ülkeleri tarafından

yapılacak askeri yardımlarla, teçhiz edilmesine yardımcı olmak,

♦ TRT ve bazı özel kanal yayınları Kafkasya ve Orta Asya’da geniş bir alanda

izlenebilmekte, ancak Đran ve Rusya tarafından daha yüksek güçlü vericilerle

yayın yapılmak suretiyle, Türkçe yayınlar bastırılmakta olduğundan; yayınların

bastırılamayacak kadar güçlü olması için, gerekli yatırımları yapmak,

♦ Bölgeye yönelik yayınların, TRT tarafından koordine edilmesini sağlamak, Türk

kültürünü ve Türkiye’yi tanıtan, bölge ile olan tarihi bağları tanıtan, yerel

kültürlere hitap eden, Türkiye’nin bölge ülkelerine yaptığı yardım faaliyetlerini

anlatan, daha cazip programların hazırlanarak, TRT ve bölgeye yayın yapan özel

kanallarda yayımlatmak.

Yukarıda belirtilen bu faaliyetlerin, Türkiye’nin; Güney Kafkasya’da etkinliğini

arttıracağı, gerçekleştirildiğinde, ABD ve Rusya Federasyonu’na karşı denge

sağlayacağı, bölge ülkeleri ve toplumları üzerinde siyasi itibarının yükseleceği ve

Güney Kafkasya ve OATC’lerine örnek bir model teşkil edeceği, bu ülkeler üzerinde

nüfuz sahibi olacağı ve Batı karşısında elinin daha güçlü olacağı önerilmektedir.

Tarihin şekillendirilmesinde, edilgen değil etken olmayı hedef alan Türkiye’nin,

bundan böyle proaktif bir anlayışla, hareket etmesi gerekmektedir. Türkiye, milli güç

unsurlarının dinamiklerini, tekrar yorumlayarak, bu bölgeye yönelik ciddi politikalar

üretmek zorundadır. Türkiye’nin tarihi, kültürü, kimliği, kısacası tüm moral değerleri

ona bu sorumluluğu yüklemektedir. Başkalarının politikalarının uygulayıcısı ya da

seyircisi durumunda kalmamak bunu gerektirmektedir.

179

KAYNAKÇA

Kitaplar – Makaleler

Achcar, Gilbert. “Stratejik Üçlü: ABD, Çin, Rusya”,der: Tarık Ali, Evrenin

Efendileri, çev. Yavuz Alogan, Đstanbul, Om yay., 2001.

Adamia, Revaz. “NATO: Caucasus in the Context of Partnership for Peace”,

Perceptions, Cilt 4, Sayı 1, Mart – Mayıs 1999.

Adıbelli, Barış. “Sanghay Đsbirligi Örgütü ABD’ye Meydan Okuyor”, Cumhuriyet

Strateji, Yıl 2, Sayı 55, 18. 07. 2005.

Adıbelli, Barış. “Çin-Rus Ortak Tatbikatı: ABD’ye Yeni Bir Meydan Okuma”,

Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 62, 05. 09. 2005.

Ağacan, Kamil. “Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Gürcistan Đlişkileri”, 21. Yüzyılda

Türk Dış Politikası, der: Đdris Bal, Nobel yay., Ankara, 2004.

Ağacan, Kamil. “Gürcistan’a Yönelik Artan Rus Baskıları ve Türkiye”, Stratejik

Analiz, Cilt:1, Sayı: 4, 2004.

Ağacan, Kamil. “ Cevahati Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik

Talepleri”, Stratejik Analiz, Cilt I, Sayı: 3, Haziran 2004.

Aktükün, Đlker. “Soğuk Savaştan Küresel Tiranlığa”, der: Toktamış Ateş, ABD Dış

Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Ankara, Ümit Yay., 2004.

Altstadt, Audrey L. “Milli Bilinç Meselesi”, Azerbaycan Kültür Derneği, Ankara,

Temmuz-Ağustos 2000.

180

Ambrosio, Thomas. “Russia’s Quest for Multipolarity: A Response to US Foreign

Policy in the Post-Cold War Era”, European Security, Cilt 10, Sayı 1, Bahar

2001.

Andican, Ahat. 21’inci Yüzyılda Đç Asya Sempozyumu, 3 Aralık 1998, Đstanbul.

Andican, Ahat. “Sovyet Sonrası Coğrafyada Kadife Devrimler”, Cumhuriyet

Strateji, Yıl 1, Sayı 41, 11. 04. 2005.

Appathurai, James. “Promoting Regional Security”, NATO Rewiew, Brussels,

Aurumn 2001.

Arık, Umut. “New Independent States and Turkish Foreign Policy”, International

Journal of Turkish Studies, Cilt:6, Sayı:1 ve 2, Kış 1992-1994.

Aslanlı, Araz. Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu, Avrasya Dosyası, Đlkbahar

2001 ve Dağlık Karabağ Hayaller ve Gerçekler, Azerbaycan Kültür Derneği

No:37, Ankara, 1989.

Ataöv, Türkkaya.“Turkey’s Expanding Relatıions with The CIS and Eastern

Europe”, Der: Clament H. Dodd, Turkish Foreign Policy, Huntington, Eothen

Press, 1992.

Ataöv, Türkkaya. “Ukrayna’daki Gerçek”, Cumhuriyet Strateji, 04. 01. 2005.

Atasir, Ayşen. “ABD’nin Kafkasya Poltikasında Son Gelişmeler ve Türkiye”,

Stratejik Analiz, Cilt:4, Sayı:37, Mayıs 2003.

Avşar, B.Zakir. “Kafkasya-Rusya Federasyonu ve Türkiye”, Yeni Türkiye, Yıl:3,

Sayı: 16, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Ankara, Temmuz-Ağustos 1997.

Aydın, Mustafa. Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, Đstanbul, Gökkubbe

Yay., 2005.

181

Aydın, Mustafa. “Geopolitics of Central Asia and The Caucasus; Contuinity and

Change Since The End of The Cold War”, The Turkish Yearbook of

International Realations, Sayı: XXXII, 2001, Ankara, 2002.

Ayman, Gülden ve ATEŞOĞLU Güney, Nurşin. “Değişen Uluslararası Koşullarda

Strateji, Türkiye ve Komşuları”, Der: Faruk Söylemezoğlu, Türk Dış

Politikasının Analizi, Der Yayınları, Đstanbul, 1994.

Bal, Đdris. “Orta Asya’da Sovyet Kontrol Yöntemleri”, Avrasya Etüdleri, Cilt 3,

Sayı 2, Yaz 1996.

Bal, Đdris.Turkey’s Relations with the West and Turkic Rebuplics: The Rise and Fell

of the Turkısh Model, Aldershot: Ashgate, 2000.

Bal, Đdris. “ Türkiye– Ermenistan Đlişkileri ve Ermeni Sorunu ” 21.Yüzyılda Türk

Dış Politikası, Editör: Đdris Bal, Ankara: AGAM Yay, 2006.

Bal, Đdris. “The Turkish Model and The Turkic Republics”, Perceptions Journal of

International Affairs, Cilt 3, Sayı: 3, Eylül-Kasım 2002.

Bal, Đdris. “ Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası için Türk Cumhuriyetlerinin

Önemi”, Der: Đdris Bal, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türk Dış Politikası, Alfa

Yayınları, Đstanbul, 2001.

Bedirhan, Yasar. Selçuklular ve Kafkasya, Konya, Çizgi Kitabevi Yay., 2000.

Bedirhanoglu, Pınar. “Rusya’da Kapitalist Dönüşüm Süreci, Yolsuzluk ve

Neoliberalizm”, Toplum ve Bilim, Cilt 92, Đstanbul, Bahar 2002.

Berzeg, Sefer E. “ Güney Osetya-Kuzey Osetya ve Gürcü Şovenizmi Üzerine

Düşünceler”, Kafkas Gerçeği 3, Ocak 1991.

Bhatty, Robin ve BRONSON, Rachel. “NATO’s Mixed Signals in the Caucasus and

Central Asia”, Survival, Cilt 42, Sayı 3, Sonbahar 2000.

182

Bleda, Tanşuğ. “Kardeniz Ekonomik Đşbirliği Örgütü (KEĐ)”, Avrasya Dosyası,

Cilt:7, Sayı:1, Đlkbahar 2001.

Brzezinski, Zbigniew. Büyük Satranç Tahtası, çev. Ertugrul Dikbas ve Ergun

Kocabıyık, Đstanbul, Sabah Yayınları, 1998.

Büyükakıncı, Erhan. “ Vladimir Putin Dönemi Rus Dış Politikasına Bakış:

Söylemler, Arayışlar ve Fırsatlar”, der: Erhan Büyükakıncı, Degişen Dünyada

Rusya ve Ukrayna, Ankara, Phoenix Yay., 2004.

Cafersoy, Nazim. “Enerji Diplomasisi: Rus Dış Politikasında Stratejik Araç

Değişimi”, Stratejik Analiz, Cilt:1, Sayı:8, Aralık 2004.

Cohen, Ariel. Avrasya Boru Hatları Stratejisi”, Avrasya Etütleri Dergisi, Đlkbahar

1996.

Cömert, Servet. Jeopolitik ve Türkiye’nin Yer Aldığı Yeni Jeopolitik Ortam,

Harp Akademileri Basımevi, Đstanbul, 2001.

Cutler, Robert M. “Kafkasya’daki Kriz Kaynakları ve Bölgeleri”, Türkiye, NATO

ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin

Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đkinci Uluslararası Sempozyum

Bildirileri, Đstanbul, 27-28 Mayıs 2004 SAREM Yayınları, Ankara, 2004.

Çakmak, Haydar. 1989’dan Günümüze Gürcistan, Đstanbul, 1998.

Çelikpala, Mithat. ” Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya:Sosyal, Siyasal Yapı ve Etnik

Çatışmalar”, Der: Ali Ahmetbeyoğlu, Đstanbul,Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları,

2006.

Çiloğlu, Barış. “Dünya Petrollerinde Yeni Aktör”, Stratejik Analiz,Cilt:4, Say:37,

Mayıs 2003.

Çulha Zabcı, Filiz. “Sömürge Tipi `Demokrasi` ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi”,

Mülkiye, Cilt XXIX, Sayı 246, Bahar 2005.

183

Dağı, Đhsan D. “Đnsan Hakları, Uluslararası Sistem ve Türk Dış Politikası”, Der:

Đhsan D. Dağı, Türk Dış Politikasında Gelenek ve Değişim, Siyasal Kitapevi,

Ankara, 1998.

Dedeoğlu, Beril. “Değişen Uluslararası Sistemde Türkiye-ABD ilişkilerinin Türkiye-

AB ilişkilerine Etkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, Der: Faruk

Sönmezoğlu, 3.Baskı, Der Yayınları, Đstanbul, 2001.

Demir, Ali Faik. Türk Dış Politikası Perspektifinden Güney Kafkasya, Đstanbul,

Bağlam Yay., 2003.

Demirağ, Yelda. ” EU Policy towards South Caucasus and Turkey”, Perceptions,

Winter 2004-2005.

Devlet, Nadir. “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve

Bölgelerinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa

Birliği Perspektifinden Kriz Bölgelerinin Đncelenmesi ve Türkiye’nin

Güvenliğine Etkileri Sempozyumu, Đstanbul, 27–28 Mayıs 2004, s.205

Demirağ, Yelda. “Kafkasya’da Türk ve Rus Politikası”, Stratejik Analiz, Cilt 4,

sayı 40, Ağustos 2003.

Dışişleri Bakanlığı-Enformasyon Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler-02

Nisan 2001, www.turkey.org/news2001/t020401.htm

Donaldson, Robert H. ve Nogee, Joseph L. The Foreign Policy of Russia, 2.

Baskı., Londra, M. E. Sharpe, 2002.

Dugın, Aleksander. Rus Jeopolitiği:Avrasyacı Yaklaşım, Çev.:Vügar Imanov,

Küre Yayınları, Đstanbul, 2003.

Dumanlı, Cihangir. “Avrasya’da Askeri Kutuplaşma”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2,

Sayı 89, 13. 03. 2006.

184

Efegül, Ertan ” Washington’un Hazar Havzası Politikası ve Türkiye”, Avrasya

Dosyası, ABD özel sayısı, Cilt:06, Sayı:02, Yaz 2000.

Efegül, Ertan. “Türk-Rus Đlişkileri: Bölgesel Đşbirliği veya Stratejik Kazanç”, Der:

Đdris Bal, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, 2.Baskı, Nobel Yayıncılık,

Ankara, Ocak 2004.

Erdurmaz, A.Serdar. “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri”, Cumhuriyet Strateji

Dergisi, Yıl:1, Sayı:46, 16 Mayıs 2005.

Erhan, Çağrı. “ABD’nin Orta Asya Politikaları ve 11 Eylül’ün Etkileri”,

Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004.

Erhan, Çağrı. “Soğuk Savaş Sonrası ABD’nin Güvenlik Algılamaları”, der: Refet

Yinanç ve Hakan Taşdemir, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye,

Ankara, Seçkin Yayınevi, 2002.

Fouskas, Vassilis K. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Çev. Ali Çakıroğlu,

Đstanbul, Aykırı Yay., 2000.

Fromkin, David. A Peace To End All Peace, Avon Boks, New York, 1990.

Fukuyama, Francis. “The End of History?”, Foreign Affairs Agenda The New

Shape of World Politics Contending Paradigms in International Relations,

New York, Foreign Affairs, 1999.

Fuller, Elizabeth. “Georgian Parliament Votes to Abolish Osetian Autonomy”,

Report on the USSR, 2 (51), December 1990.

Fuller, Elizabeth. “Türkiye’nin Yeni Doğu Politikası”, Der: Ian O. Lesser ve

Garham E. Fuller, Balkanlar’dan Batı Çin’e Türkiye’nin Yeni Jeopolitik

Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000.

Gachechıladze, Revaz. “Making of the New Georgia: Development Factors – Pluses

and Minuses”, Caucasian Regional Studies, Volume 3, Issue 1, 1998.

185

Gül Nazmi ve Ekici, Gökçen. “Azerbaycan ve Türkiye ile Bitmeyen Kan Davası

Ekseninde Ermenistan’ın Dış Politikası”, Avrasya Dosyası, Cilt:7, Sayı:1,

2001.

Gül, Nazmi ve Ekici, Gökçen. ”Ortak Tehdit Algılamaları ve Stratejik Đttifaklığa

Doğru Đlerleyen Đran-Ermenistan Đlişkileri”, Stratejik Analiz, Cilt:2, Sayı:22,

Şubat 2002.

Gültekin, Burcu. “Prospects For Regional Cooperation on NATO’s South Eastern

Border Developing a Turkish-Russian Cooperation in South Caucasus”, NATO

Manfred Wörner Fellowship Final Report 2004 / 2005.

Güngörmüş Kona, Gamze. “Rusya Federasyonu’nun Kafkasya Politikası”,

Jeopolitik, 2001.

Hacınıdze, Nermin. “Ahıska Türkleri Tuz Üzerine Bile Ot Bitirir”, Söyleşi, Stratejik

Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 16, Ankara, Ağustos 2001.

Hacısalihoğlu, Yasar. “Soğuk Savaş Sonrası Gelişmeler ve Türkiye, Sorunlar,

Đlişkiler ve Algılamalar”, Türkiye’nin Güvenliği, 2000.

Hatipoğlu, Esra. “After Empire: Georgia-Russia Relations And The Prospects For

Stability In The South Caucasus”, 2002.

Henze, Paul B. “Kafkasya’da Çatışma Geçmiş, Sorunlar ve Gelecek Đçin

Öngörüler”, Avrasya Etüdleri,Cilt1, Đlkbahar 1994.

Heslın, Sheila N. “Key Constraints to Caspian Pipeline Development: Status,

Significance and Outlook”, Central Asian Survey, Vol.18, Issue::4, Dec.1999.

Hunter, T. Shireen. “Internatıonal and Regional Actors:Their Politics and Impact on

The Transcaucasus”, CSIS, Washington D.C., USA, 1994.

186

Hüseynov, Fuad. ” Avrupa Birliği-Türk Cumhuriyetleri Đlişkileri ve

Türkiye”Avrasya Etüdleri, Kış 2002, 61’den naklen ES-SNG: Razvitiye

Otnoseniy (AB-BDT: Đlişkilerinin Gelişimi) Yevropeyskiy Obzor (Avrupa

Yorumu) No: 16, Moskova, 1994.

Đlhan, Suat. Türkiye'nin ve Türk Dünyası'nın Jeopolitiği, Türk Kültürünü

Araştırma Enstitüsü yay., Ankara, 1997.

Đlhan, Suat. “Kafkasların Coğrafi Konumu, Jeopolitik, Jeoekonomik, Jeostratejik

Özellikleri ve Bölge Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadelesinin Geleceği”,

Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi

Sempozyumu, Harp Akademileri Komutanlığı, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998.

Đlhan, Suat. Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü

Yayınları, Đstanbul, 1999.

Đskit, Temel. “Türkiye: Anew Actor in the Field of Energy Poltics?”, Perceptions

Journal of International Affairs, Mart-Mayıs 1996.

Đşcan, Đsmail Hakkı. “Uluslararası Đlişkilerde Klasik Jeopolitik Teoriler ve Çağdaş

Yansımaları”, Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, Bahar 2004.

Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp Akademileri

Komutanlığı Yayınlarından, Đstanbul, 1995.

Kalafat, Yaşar. Bakü-Ceyhan Kültür Hattı, ASAM Yayınları:5, Kafkasya

Araştırmaları Dizisi:1, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları,

Ankara, 2005.

Kalafat, Yaşar ve Aslanlı, Araz. “Türkiye-Azerbaycan Đlişkileri”, Der: Đdris Bal, 21.

Yüzyılda Türk Dış Politikası, 3. Baskı, Ankara, 2006.

Kalkan, Mustafa. Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri,

Kaynak Yayınları, Đzmir, 1995.

187

Kamalov, Đlyas. Putin’in Rusyası, Đstanbul, Kaktüs Yay, 2004.

Kanbolat, Hasan ve Ağacan, Kamil. “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kafkasya’ya Artan

Đlgisi ve Ekonomik Boyutları”, Sratejik Analiz, Cilt:1,Sayı: 7, Kasım 2000.

Kanbolat,Hasan. “Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Zirvesi ve Gölgedeki Ortak

Ermenistan”, Stratejik Analiz, Cilt.2, Sayı: 26, 2000.

Kanpolat, Hasan ve Ağacan, Kamil. “Gürcistan'daki Rus Üslerinin Tasfiyesinde

Mehter Adımları: Bir Geri, Đki Đleri”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı:

16, Ağustos 2001.

Kantarcı, Hakan. Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, ĐstanbuI: IQ Kültür Sanat Yayıncılık,

2006.

Karaosmanoğlu, Ali. “Türkiye’de Demokrasinin Uluslararası Koşulları”, Türkiye

Modeli ve Türk kökenli Cumhuriyetler ile Eski Sovyet Halkları, Yeni

Forum Dergisinin 16-19 Eylül 1991 tarihlerinde düzenlediği Sempozyuma

Sunulan Bildiriler, Yeni Forum A.Ş., 1992.

Karpat, Kemal. Türk Dış Politikası; Tanıtıcı Bazı Noktalar, Der: Kemal Karpat,

Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003.

Karpat, Kemal. “Orta Asya Ülkeleri, Türkiye’ce Đran’ın Dış Politikası”, Der: Kemal

Karpat, Kemal. Türkiye ve Orta Asya, Đmge Kitapevi, Ankara, 2003.

Karabayram, Fırat. Rusya’nın Güney Kafkasya Siyaseti, Lalezar Yayınevi, Ankara,

2007.

Kasım, Kamer. “Orta Asya ve Kafkasya Enerji Politikaları: Büyük Oyunun

Parametreleri”, Panorama, Sayı:5, Haziran 2004.

Kaşıkçı, Nihat ve Yılmaz, Hasan. Aras’tan Volga’ya Kafkaslar (Ülkeler-Şehirler-

Đz Bırakanlar), Türkar Yayınları, 2000.

188

Kemik, Akif.”Kafkaslarda Türkiye-ABD Đşbirliği”, Harp Akademileri Bülteni,

Yıl:36, Sayı:196, Đstanbul, Temmuz 2000.

Kılıç Yasın, Gözde. “Karadeniz Planları”, Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 75, 05.

12. 2005.

Kırzıoğlu, M. Fahrettin. Osmanlılar’ın Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590),

Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay., 1998.

Kili, Suna. Türk Devrim Tarihi, Türkiye Đş Bankası Yayınları, Đstanbul, 2001.

Klare, Michael. “The New Geopolitics”, Monthly Review, Temmuz-Ağustos 2003.

Kongar, Emre. Demokrasi ve Vampirler, Đstanbul, Remzi Kitapevi, 2002.

Köni, Hasan. “Ekonomik Güvenlik ve Uluslararası Đlişkiler ve Türkiye”,

Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, Ankara, Siyasal,

2003.

Kuizo, Taras. “Bağımsız Devletler Topluluğu Đçinde Jeopolitik Çoğulculuk:

GUUAM’ın Ortaya Çıkısı”, Kadim Komşumuz Yeni Rusya,Đstanbul, 2001.

Kuloğlu, Armağan E. “Rusya Federasyonu’nun Yeni Kafkasya Politikası”, Stratejik

Analiz, Mayıs 2000.

Kuloğlu, Armağan E. ”21’nci Yüzyılın Başlangıcında Türkiye'nin Değişen Đlgi ve

Etki Alanları”, Stratejik Analiz Dergisi, Cilt:1, Sayı: 10, Ankara, 2001.

Kumkale, Tahir. “RF’nun Milli Menfaatleri ve Milli Hedefleri Işığında Türkiye’nin

Kafkaslar Politikası ve Türk-Rus Đlişkilerinin Genel Değerlendirmesi”,

Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya Perspektifinde Türkiye’nin Önemi

Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını, Đstanbul, 28-29 Nisan 1998.

Kürkçüoğlu, Erol. ” Ermenistan’ın Kafkasya’daki Siyasi Rolü”, Avrasya Dosyası,

Cilt:3, Sayı:1, Đlkbahar 1996.

189

Laçiner, Sedat. Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Kaknüs Yayınları, 2004.

Lepıngwell, John W.R. “The Russian Military and Security Policy in The Near

Board”, Survival, Cilt:36, Sayı:3, Güz 1994.

Lesser, Graham. “Köprü mü Engel mi? Soğuk Savaş’ın Ardından Türkiye ve Batı”,

Der: Graham Lesser ve Elizabeth Fuller, Balkanlardan Batı Çin’e Türkiye’nin

Yeni Jeopolitik Konumu, Alfa Yayınları, Đstanbul, 2000.

Lorot, Paskal ve THUAL, François. Geopolitika, Çev. Fuad Hesenoglu, Bakü,

2001.

Mackinder, Halford J. “The Round World and the Winning of the Peace”, Foreign

Affairs, Cilt 21, Sayı 4, 1993.

Makovsky, Alan. “ Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Politikası-Gelişme ve

Sorunlar”, Der: Morton Abramowitz, Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan

Politikası, Liberte Yayınları, Ankara, 2001.

Mango, Andrew. “The Turkish Model”, Middle Eastern Studies, Cilt 29, Sayı: 4,

Ekim 1993.

Manisalı, Erol. Yeni Dünya Düzeninde Batı ve Türkiye, 2. Baskı., Đstanbul, Derin

Yay., 2003.

Mangott, Gerhard. “A Giant on Its Knees: Structural Constraints on Russia’s Global

Role”, International Politics, Cilt 37, Sayı 4, 2000.

Marquına, Antonio. “ The EU Policies Towards The Caucasus”, The Turkish Year

Book of International Relations, Cilt XXIX, 1999.

Mayemerova, Aynur. “Soros ve Kazakistan: Sıradaki Kim?”, Cumhuriyet Strateji,

Yıl 1, Sayı 39, 28. 03. 2005.

Mert, Okan. Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat

Yayıncılık, 1.Baskı, Đstanbul, Eylül 2004.

190

NATO Handbook, Brüksel, NATO Office of Information and Press, 2001.

Nasipli, Nasip. “Đran'ın Azerbaycan Petrolü Politikası”, JeoEkonomi Dergisi, Cilt:1,

Sayı: 2, Đstanbul, Yaz/Sonbahar 1999.

Nureş, Nurver. “Karadeniz Ekonomik Đşbirliği Konseyi Kuruluşu, Hedefleri,

Faaliyetleri Hakkında Bilgiler”, der: Alaeddin Yalçınkaya, Türk

Cumhuriyetleri ve Petrol Boru Hatları, Bağlam Yayıncılık, Đstanbul, 1998.

Ogan, Sinan ve Ağacan, Kamil. “Güney Kafkasya’da Yeniden Baslayan veya

Bitmeyen Soguk Savas”, Stratejik Analiz, Mayıs 2001, Cilt: 2, Sayı 13.

Oran, Baskın. Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan Bugüne Olgular,

Belgeler, Yorumlar, Cilt 2, 2. Baskı, Đletişim Yayınları, Đstanbul, 2002.

Öğütcü, Mehmet. “Religious 'Bias’ In The West Against Islam Turkey as a Bridge in

Between”, Dış Politika/Foreign Policy, Sayı: 18, 2002.

Öniş, Ziya. “Turkey and Post-Soviet States: Potencial and Limits of Regional Power

Influence”, Middle East Rewiev of International Affairs (Meria), Cilt: 5,

Sayı: 2, Yaz 2001.

Özen, Suat. “Avrupa Birliği’nin “Yeni Komşuluk Politikası” Bağlamında Güney

Kafkasya”, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, Ankara, ASAM

Yayınları, 2004.

Öztürk, Osman Metin. “Rusya Federasyonu Askeri Doktrini”, Ankara, ASAM,

2001.

Pamuk, Mustafa. Kafkasya ve Azerbaycan’ın Dünü-Bugünü-Yarını, Harp

Akademisi Yay., Đstanbul, 1995.

Papsu, Murat. “Abhazya Canlar Ülkesi”, Atlas, Sayı 132, Mart 2004.

Pomper, Alain. “Georgia Present Challenges to Bush Adminstration”, The Houston

Chronivle, 14 Ocak 2001.

191

Prımakov, Yevgeniy. “Kapalı Kutu” Rusya, çev. Nuri Eyüpoglu, -, Ring, 2002.

Prımakov, Yevgeniy. “The World on the Eve of the 21st Century”, International

Affairs, Cilt 5, Sayı 6, 1999, s. 2-5 ve 10-12

Radvanyı, Jean. “La “ Maison Caucasienne”, fondement d’une recomposition

regionale?”, Notes et etudes documentaires, No:5040-41, 1996.

Rashid, Ahmet. The Resurgence of Central Asia: Islam or Nationalism?, London,

Zed Books, 1994.

Rehimoğlu, Ali.”Satranç Tahtasından Azerbaycan ve Farsistan”, Avrasya Dosyası,

Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı: 1, Đlkbahar 2001.

Rondalı, Alexander. “Küreselleşmenin Kafkasya’nın Güvenlik Stratejilerine

Yansımaları”, Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu,

Đstanbul, 29-30 Mayıs 2003, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2003.

Roy, Olivier. “Batı Bu Modelle Đşine Geldiği Gibi Oynuyor”, Hürriyet Gazetesi, 02

Mart 2002.

Samedbeyli, P.H. ve Kuruçim, A.Y.”Hidropolitik Boyutunda Azerbaycan –

Gürcistan – Türkiye Đlişkileri” Orun Yay, Ankara 2002.

Sander, Oral. Siyasi Tarih (1918-1994), Cilt 2, 10. Baskı, Ankara, Đmge Yay., 2002.

Sander, Oral. “Yeni Bir Bölgesel Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politika Hedefleri”,

der: Faruk Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının Analizi, 2. Baskı., Đstanbul,

2001.

Sandıklı, Atilla. “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu

Stratejisi”, Stratejik Öngörü, Sayı 2, Yaz 2004.

Saakaşvili’nin Konferans konuşması için bkz. Stratejik Analiz, cilt 5, sayı 50,

Haziran 2004.

192

Saray, Mehmet. Ermenistan ve Türk Ermeni Đlişkileri, Đstanbul, Đstanbul

Üniversitesi Yayını, 2003.

Saydam, Abdullah. Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Türk Tarih Kurumu

Yay., Ankara, 1997.

Öztürk, Osman Metin. Türkiye ve ABD Açısından Đran’a Bakış, Yeni Forum,

Aralık 1995.

Soltan, Elnur. “Hazar Denizinin Hukuki Statüsü: Çizilmeyen Sınırlar”, Stratejik

Analiz Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 13, Ankara, Mayıs 2001.

Sönmez, Can “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya

Özel, Kış 1996.

Sönmezoğlu, Faruk (der.) Uluslararası Đlişkiler Sözlüğü, 2.Baskı., Đstanbul, Der,

1996.

Şahinoğlu, Coşkun. Rusya Federasyonu’nun Yeni Siyasi ve Askeri Doktrinleri Göz

Önüne Alındığında Türkiye ve Rusya Federasyonu Arasındaki Mücadele

Alanları Neler Olabilir?, Hava Harp Akademisi Komutanlığı (Yayınlanmamış

Akademi Tezi), Đstanbul, 2002.

Şıhaliyev, Emir, ARĐF. Kafkasya Jeopolitiğinde Rusya, Đran, Türkiye

Rekabetleri ve Ermeni Faktörü, Naturel Yayınları, Ankara, 2004.

Sekin, Sefa. ve Tekin, Rahşan. “Güney Kafkasya ve Gürcistan”, Kafkasya

Araştırma & Analiz, Sayı: 2, Nisan 2006-Eylül 2006.

Tapper, Richard. “Introduction”, Islam In Modern Turkey, Editor: Richard Tapper,

IB. Tauris and Co. Ltd., 1991.

Taşkıran, Cemalettin. Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi, Ankara, 1995.

Tavkul, Ufuk. Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya, Đstanbul, Ötüken

Yayınları., 2002.

193

Tekin, Arslan. Aynaroz Papazı, Đstanbul, 2005.

Tellal, Erel. Rusya Federasyonu, Ankara, SBF ders notu, 2005.

Tezkan, Yılmaz (haz.).“Rusya Federasyonu Milli Güvenlik Konsepti”, Kadim

Komşumuz Yeni Rusya, Đstanbul, Ülke, 2001.

TĐKA Avrasya Dosyası, Gürcistan Özel Sayısı, Temmuz 98/1, Pan Matbaacılık,

Ankara, 1998

Timur, Necdet. “Geleceğin Enerji Köprüsü Türkiye (4)”, Ulusal Strateji Savunma

ve Sivil Havacılık Dergisi, Sayı: 33, Mart 2003.

Torumtay, Necip. Değişen Stratejilerin Odağında Türkiye, Milliyet yay., Đstanbul,

1996.

Töre, Nahit. Avrupa Birliği ve Türk Cumhuriyetleri, Đstanbul Friedrich Ebert

Vakfı Yayınları, Đstanbul, 1996.

Tsikoridze, Zaza Rusetis. Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da

Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti,, No 10, 15 -30 Haziran 2005.

Tuncer, Đdil. “Rusya Federasyonu’nun Yeni Güvenlik Doktrini: Yakın Çevre ve

Türkiye”, Der.:Gencer Özkan, Şule Kut, En Uzun On Yıl, Türkiye’nin Ulusal

Güvenlik ve Dış Politika Gündemindeki Doksanlı Yıllar, Büke Yayınları,

Đstanbul, 2000.

Ulusoy, Hasan. “A New Formation in the Black Sea: Blackefor”, Perceptions

Journal of International Affairs, Cilt:6, Sayı:4, Aralık 2001-Şubat 2002.

Uslubaş, Fevzi. “Putin’li Rusya”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:4, Sayı:13, Đstanbul, Şubat

2005.

Uzgel, Đlhan. “ABD ve NATO’yla Đlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt II, 2005.

194

Uzgel, Đlhan “Hegemonik Bir Kriz Olarak ABD’nin Irak’a Müdahalesi Sorunu”,

Mülkiye, Cilt XXVII, Sayı 240, Temmuz 2003.

Wallerstein, Immanuel. Güncel Yorumlar, çev. Veysi Atlı, Deniz

Hakyemez ve Barış Yeldiren, Đstanbul, Aram Yay., 2001.

Wallerstein, Immanuel. Amerikan Gücünün Gerileyişi Kaotik Bir Dünyada ABD,

çev. Tuncay Birkan, Đstanbul, Metis, 2004.

Winrow, Gareth M. “Turkey and Central Asia”, Der: Roy Allıson ve Lena Jonson,

Central Asian Security, The New International Context Broking Institution

Press, Washington, 2001.

Veliyev, Đsmayıl. Dünya Susar, Tarih Susmaz, Gençlik Neşriyatı, Bakü, 1994.

Yanar, Savaş. Türk-Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, IQ Kültür Sanat ve

Yayıncılık, Đstanbul, Ağustos 2002.

Yapıcı, Utku. Küresel Süreçte Türk Dış Politikasının Yeni Açılımları Orta Asya

ve Kafkasya, Đstanbul, Otopsi Yayınları, 2004.

Yapıcı, Merve Đrem. “NATO-Rusya Đlişkileri: Sorunlu Konu Genişleme”,

Cumhuriyet Strateji, Yıl 2, Sayı 57, 01. 08. 2005.

Yavuz, Kemal. “Orta Asya’nın Batıya Açılan Kapısı: Kafkasya”, Ulusal Strateji,

Yıl:2, Sayı:12, Đstanbul, Mayıs-Haziran 2005.

Yazıcı, Nevin. Petrol Çerçevesinde Musul Sorunu(1926-1955), Ankara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim

Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007.

Yıldırım, Mustafa. “Sivil Örümceğin Ağında Büyük Đşgal”, Cumhuriyet Gazetesi,

08. 10. 2005.

195

Yıldız, Yavuz G. “Kafkas Toplumlarının Siyasi ve Ekonomik Yapıları ve

Gelişmeleri ile Bunlar Üzerinde Güç ve Rekabet Mücadeleleri ve Türkiye’nin

Đzlemesi Gereken Politikalar”, Kafkaslar, Orta Doğu ve Avrasya

Perspektifinde Türkiye’nin Önemi Sempozyumu, Harp Akademileri Yayını,

Đstanbul, 28-29 Nisan 1998.

Yıldızoğlu, Ergin. Hegemonyadan Đmparatorluğa, Đstanbul, Everest Yay., 2003.

Yücel, Zeynep. “Küresel ve Bölgesel Gelişmeler Işığında Türkiye’nin Jeopolitik

Konumuna Bir Bakış”, Jeopolitik Dergisi, Yıl:3, Sayı:10, Đstanbul, Bahar

2004.

Zeybek, Namık Kemal. Türk Olmak, Ocak Yay., Cilt 2, Đstanbul, 1999.

‘Azerbaycan Maddesi’, Ana Britannica, Cilt 4, 2007.

Özey, Ramazan. “Kafkasya ve Kafkas Ülkeleri”, Avrasya Etüdleri, Mart 2000.

Compact Disk Recordable (CD-R74), 650 MB, TDK Recording Media Europe S.A.,

Luxemburg

“Foreign Policy Concept of the Russian Federation”, International Affairs, Cilt 46,

Sayı 5, 2000.

Gazeteler

Akyol, Taha. “Orta Asya?”, Milliyet Gazetesi, 24 Mayıs 2000.

Gürcistan dönem Parlamento Başkanı Zurab Jvanya’nın Türkiye Ziyareti, Dilis

Gazeti, 26 Mayıs 1998.

Taha Akyol, “Orta Asya?”, Milliyet, 24 Mayıs 2000.

196

Le Monde, “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces” 11 april

1991.

Harp Akademileri Komutanlığı, Dış Basın Bülteni, Temmuz 2001, s.35.

Sakartvelos Respublika, 26 Ağustos 1998.

Tyler, P. F. “U.S. Strategy Plan Calls For Insuring No Rivals Develop”, The New

York Times, 08.2001.

Veret, Daniel. “Les Georgiens mais aussi les minorites se sont prononces

massivement porur l’independance”, Le Monde, 3 avril 1991.

Zaza Tsikoridze, Rusetis, Turketisa da AŞŞ’s Geopolitikuri Đnteresebi Kavkasyasa da

Sakartveloşi, Mtserlis Gazeti, 15 -30 Haziran 2005, No 10, ss. 40-41.

Đnternet Kaynakları

Ardzınba, Vladislav. “Abhazya ve Gürcistan’ın Hukuksal Đlişkileri”,

http://www.kafkas.org.tr/bgkafkas/bukaf_abhazya_abhvegurchukilis.html,

internetten indiriliş tarihi:20. 02.2006.

Bildacı, Gökhan. Türkiye Doğu ve Batı Arasında Bir Enerji Köprüsü, V. Avrasya

Zirvesi, Đstanbul, 24 Eylül 2002.

http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2007.

Blackseafor, Adıyla Bir Deniz Çağrı Gücü Kurulmasına Đlişkin Duyuru, No:63-26

Haziran 2000, http://mfa.gov.tr./turkce/grupc/ch/200/haziran/default.htm#bm10

197

Cem, Đsmail. “Turkish foreign Policy: Opening New Horizons For Turkey At The

Beginning of A New Millenium”, Turkish Policy Quarterly, Cilt:1, Say:1,

Đlkbahar 2002, http://www.turkishpolicy.com/articles/cem.htm, 2007.

Centre for European Policy Studies (CEPS), “Kafkasya Đçin Bir Đstikrar Paktı”,

CEPS Working Document No. 152, Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma

Belgesi, EK A: KAFKAS Ekonomilerinin Geçmişleri, s.58, http://www.ccps.be

Cohen, Ariel. “US Policy in the Caucasus and Central Asia: Building A New Silk

Road”, 24 Haziran 1997,

http://www.heritage.org/Research/RussiaandEurasia/BG1132.cfm, 01. 02.

2005.

Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet

Başkanları VI. Zirve Toplantısı Sonunda Düzenlenen Ortak Basın

Toplantısında Yaptığı Açıklama, 08 Nisan 2000,

http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/TURKHABER/200/14Nisan/T2.htm

Çandar, Cengiz. “Nasıl Bir Türk Demokrasisi?”, Dünden Bugüne Tercüman, 16

Mayıs 2003,

http://www.tercumangezete.com/authorDetail.aspx?authid=1048886030918&n

ewsDate=16052003&authName=Cengiz+%c3%87andar&img=%2fauthors%2f

1048886030918%2fimg.jpg, 2005.

Darchiashvili, David. “Georgia Courts NATO, Strives for Defense Overhoul”,

http:/www.euasianet.org/, 26 Temmuz 2000.

Gürlesel, Can Fuat “Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03

Mayıs 2003, http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918

Jones, Elizabeth. “U.S. Foreign Assistance Programs”,

http://www.state.gov/p/eur/rls/rm/30059.htm, 05. 10. 2005.

198

Kafkasya Đçin Đstikrar Paktı, CEPS Kafkasya Çalışma Grubunun Danışma

Belgesi, CEPS Working Document No. 152,

http://www.ceps.be/Pubs/2000/wd/stabpactturk/152turk.php

Kanbolat, Hasan. Kosova, Güney Kafkasya’ya Yansımaya Başladı, 10 Mart 2008,

http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?kat1=4&ID=2042, 16 Mart 2008.

Lobjakas, Ahto. “EU: European Commission Unveils Details of New

Neighbourhood Strategy”;

http://www.rferl.org/featurearticleprint/2004/05/077d3a66-3883-4119-972e-

cc470a9f, 17/02/2005.

Makovsky, Alan. “The New Activism In Turkish Foreign Policy”, SAIS Reiview,

Kış-Đlkbahar 1999.

http://www.washingtoninstitute.org/media/ama,ovsky/alansais.htm, 27 Ekim

2005.

NATO Rewiew, Đlbahar 2003,

http//www.nato.int/docu/rewiew/2003/issue1/turkish/art3.html, 2007

Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı Devir – Teslim Töreni

Konuşması, http://www.tsk.mil.tr/genelkurmay/bashalk/duyuru/veda.htm

Özer, Ercan. “The Black Sea Economic Cooperation and the EU”, Perceptions

Journal of Intenational Affairs, Cilt:1, Sayı:3, Eylül-Kasım 1996,

http://www.mfa.gov.tr/gruba/percept/i3/13-6.htm, 2007.

Öztürk, Osman Metin. “ Türkiye-AB Đlişkilerinde Ermeni Đddiaların Yer

Verilmesinin Anlamı”, http://www.habusulu.com, indirilme tarihi, 27. 10.

2005.

Quadrennial Defense Review, Washington, 1997, http://www.fas.org/man/docs, 21.

03. 2006 Global Trend 2015: A Dialogue About the Future With

Nongovernment Experts,

199

http://www.fas.org/irp/cia/product/globaltrends2015/index.html, 21. 03. 2006

Sayımer, Asu. ”Peki, Avrupalılar Türkiye’yi Avrupalı Görüyor Mu?,Ya Đçindesindir

Ya Dışında”, http://www.haberbilgi.com/haber/avrupa/ntm-0012/disinda.html,

internetten indiriliş tarihi: 12. 01. 2004.

Silk Road Strategy Act of 1999,

http://www.eurasianet.org/resource/regional/silkroad.html, (11. 02. 2005).

Şıhmantepe, Aydın.Blackseafor,

http://www.geocities.com/yildizinternational/yenisite/papers/blackseafor.htm,

2006.

T. C. Dışişleri Bakanlığı Haftalık Olağan Basın Toplantısı, 28 Haziran 2000,

Toplantıyı Yapan: Hüseyin Diriöz,

http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cc/2000/06/28.htm

The National Security Strategy of the United States of America September 2002,

http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004

The National Security Strategy of the United States of America September 2002,

http://www.whitehouse.gov/nsc/print/nssall.html, 09. 02. 2004

Türkiye ve Dünya, 2010-2020 – Küresel Bir Aktörün Doğuşu, Dışişleri Bakanlığı

Mensuplarınca Hazırlanan Tanıtıcı Kitap, Kasım 1998,

http://www.mfa.gov.tr/turkce/gruph/hh/bolum8.htm

“Diplomatik Bomba”, Hürriyet, 18 Şubat 2000, Dışişleri Bakanlığı-Enfırmasyon

Dairesi Başkanlığı-Türk Basınından Haberler,

http://www.mfa.gov.tr/turkce/grupc/cb/2000/02/18022000.htm

http://www.mfa.gov.tr/MFA_tr/: Dış Đşleri Bakanlığı Bilgi Notları, Ankara 2002.

http://foreigntrade.gov.tr./pazaragiris/ulkeler/gur/gur-rap-dig-yi2.doc,2003

200

http://w.w.w.mfa.gov.tr/Turkce/grupa/Kafkasya.htlm, (23.11.2005)

http:www.armeniaforeignministry.com/htms/doi.html, 10.04.2004 ve

http:www.president.am/eng/?folder=lib&sub=constitution&chapter=1,10.04.2004

http:/www.botas.gov.tr/sunuslar/Avrasya.html

http:/www.mfa.gov.tr/turkce/grupa/hazar.html, 2007

http://www.tpao.gov.tr/rprte/ydpg.htm, 2003

http://www.abhazya.org/duyuru2.htm, internetten indiriliş tarihi: 15. 02.2006

http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=10373, internetten indiriliş tarihi:

02.03.2006

http://www.e-cografya.com/ulkeler/asya/ermenistan/yonetim.html, internetten

indiriliş tarihi: 10. 02. 2006.

https://www.cia.gov/cia/publications/factbook/geos/am.html, internetten indiriliş

tarihi 02. 02. 2007

“Putin’den Demirel’e Kafkas Mektubu”, Hürriyet, 24 Şubat 2000,

http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00/02/24/dunya/06dun.htm

“Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi” bitti-Teröre Karşı Türkçe Đşbirliği”, Hürriyet, 27

Nisan 2001, http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/01/04/27/dunya/34dun.htm

“U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country

Assessments and Performance Measures – Azerbaijan”,

http://www.state.gov/p/eur/rls/rpt/37650.htm, 30. 09. 2005.

“Küreselleşmede Petrol Stratejileri”, Vatan Gazetesi (KKTC), 03 Mayıs 2003,

http://www.vatangazetesi.com/haberdetay.asp?HaberID=918

http://www.botas.gov.tr/projeler/etud/btc.html, 2007

201

“A Secure Europe in a Better World-European Security Strategy”, Brussels, 12

December 2003, http://ue.eu.int/uedocs/cmsUpload/78367.pdf

“Putin, Kıbrıs Örnegini Sevdi”, http://www.rusya.ru/tur/index/.news?id=1212, 26

Ekim 2006.

“U.S. Government Assistance to and Cooperative Activities with Eurasia, Country

Assessments and Performance Measures – Georgia”,

http://www.state.gov/p/rls/rpt/37655.htm,(30. 09. 2005)

“Background Note: Armenia”, http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/5275.htm,(05. 10.

2005).

A National Security Strategy for a New Century May 1997,

http://www.fas.org/man/docs/strategy97.htm, 01. 02. 2005