sikb 2008 - 46

32

Upload: kizilbayrak

Post on 11-Mar-2016

230 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak - Sayı 2008 - 45

TRANSCRIPT

Page 1: sikb 2008 - 46
Page 2: sikb 2008 - 46

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERGerici rejimin krizi derinleşiyor... . . . . . 3

Obama’nın Kürt hareketinde körüklediği

dayanaksız beklenti ve hayaller

karşılıksız kalacaktır... . . . . . . . . . . . . . . 4

AKP faşist özünü açığa vuruyor. . . . . . . 5

Kriz derinleşiyor, sermaye saldırılarına

hız veriyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Kriz ve emekçiler: Ne yapma(ma)lı?

Yüksel Akkaya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Ücretlere zam dönemi yaklaşıyor! . . . . . 8

Tekstil işçilerinden mücadele çağrısı... . 9

Yürüyüşlerin 4. haftasında metal işçisiyle

sınıf dayanışması! . . . . . . . . . . . . . . 10-11

İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 12-14

25 Kasım: Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Uluslararası Mücadele Günü... . . . . . . 15

Sol hareketin güncel durumu üzerine

değerlendirmeler...

Devrimci harekette ideolojik ve moral

kırılma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19

10. yılında Parti İzmir’de selamlandı…20

Gençlik YÖK düzenine karşı

alanlardaydı... . . . . . . . . . . . . . . . . . 21-23

Genç-Sen 1. Olağan Genel Kurulu ve

“demokrasicilik” oyunu... . . . . . . . . 24-25

Ortadoğu Dörtlüsü’nün Şarm el Şeyh

toplantısından da bir sonuç çıkmadı…. 26

Barack Obama üzerinden yayılan sahte

hayaller…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Dünya işçi ve emekçi hareketinden… . 28

Ekim Devrimi ve bugünün anlattıkları

M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Eylem ve etkinliklerden... . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizin sonuçlarıgiderek daha çok hissedilmeye başladı. Ülkenin birçokyerinde “kriz var” gerekçesiyle ücretler geç ödeniyor,işten atmalar yoğunlaşıyor. Sırada asgari ücretin sıfırzamla belirlenmesi, Ocak ayı zamlarının sefaletdüzeyinde tutulması, kalan sosyal haklarıntırpanlanması, metal TİS’lerinde olduğu gibi esneküretimin geçmesi vb. var. İşçi ve emekçiler nedeni vesorumlusu olmadıkları bir krizin faturasını ödemeyezorlanmaktadırlar.

Kuşkusuz buna karşı tepkiler de yok değil. Ancakhenüz tepkilerin boyutu sermayeye geri adımattırabilecek, krizin faturasını onlara ödettirebilecek birdüzeyde değil. “Krize karşı sosyal program” önerensendikal bürokrasi ise krizi emekçilerin çıkarlarıdoğrultusunda derinleştirmek yerine kapitalist sisteminyaralarını sarmak yönünde bir yaklaşımla hareketediyor.

Krizi kapitalistlere ödetmenin yolu işçi veemekçilerin hak ve taleplerini ileri sürmekten, butalepleri devrimci sınıf mücadelesiyle kazanmayıhedeflemekten geçmektedir. Diğer türlüsü krizinetkilerini en düşük seviyede atlaması için sermayeyeakıl vermenin ötesine geçemez. İşçi ve emekçilerinihtiyacı “İşten atmalara son! Herkese iş, tüm çalışanlaraiş güvencesi!”, “Ücretlerin düşürülmesine son verilsin!İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!”,“7 saatlik iş günü, 35 saatlik çalışma haftası!”, “Tümçalışanlar için genel sigorta!”, “Her türlü dolaylı vergikaldırılsın, artan oranlı gelir ve servet vergisiuygulansın!”, “İMF, Dünya Bankası vb. emperyalistmali kuruluşlarca kölece ilişkilere son!”, “Dış borçödemeleri durdurulsun, tüm dış borçlar geçersizsayılsın!”, “Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri vetoplantı özgürlüğü!”, “Tüm çalışanlar için grevli vetoplusözleşmeli sendika hakkı!”, “SSGSS iptaledilsin!” vb. talepleri kazanmak için militan birmücadeleye hazırlanmaktır. Sermayeye krizi nasılatlatacağına dair akıl vermek değil.

İşçi ve emekçiler, devrimci güçler, ilerici unsurlarönümüzdeki sürece bu bakışla hazırlanmalı, krizinnedenlerini geniş işçi ve emekçi kesimlere anlatırken vetalepler ileri sürerken bu bilinçle davranmalıdır.

Sınıfdevrimcilerikrizin faturasınıkapitalistlereödetme bilinciniişçi veemekçilerdeoluşturmak vegeliştirmek içinortaya çıkan hertürlü imkandanbu doğrultudayararlanmalı,süreçlere bubakışlamüdahaleetmelidirler.Kapitalizminkriziniderinleştirme veişçi sınıfının devrimci iktidarını kurma mücadelesinibüyütme çağrısı ileri sürülen talepler etrafında işçi veemekçi kitleleri seferber etmeyi gerektirmektedir. Yanısıra kapitalizme karşı sosyalizm vurgusu yapandevrimci şiarlarla sistemin teşhiri etkin bir şekildeyapılmalıdır. Sınıf devrimcileri müdahalelerini buzeminden kurgulamalı, her türlü imkandan budoğrultuda yararlanmalıdır.

KESK ve DİSK, 29 Kasım tarihinde düzenleyeceğimerkezi Ankara mitinginin gündemini kriz gündemiyleolarak duyurmuş bulunmaktadır. Sınıf devrimcileri,devrimci şiar ve taleplerle mitinge en etkin bir şekildekatılmalı, geniş işçi ve emekçi kesimleri mitingekatılma ve krizin faturasını kapitalistlere ödetmeçağrısıyla birleştirmelidirler. Hem nicel olarak hem degörsel açıdan tüm hazırlıklarını bugünden buna göreyapmalıdırlar.

Sınıf devrimcileri önümüzdeki dönem, etkilerigiderek daha çok artacak, daha derinden hissedilecekve yıkıcı bir hal alacak olan krize karşı işçi veemekçilerin tepkilerini açığa çıkarmayı ve onlarıdevrimci sınıf mücadelesine kazanmayı hedefleyensistematik bir çalışmaya bugünden hazırlanmalıdır.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: sikb 2008 - 46

Kapak Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Sermaye iktidarı ile onun icraatlarını sürdüren AKPhükümeti nispeten rahat geçirdikleri yılların sonunayaklaşıyor. 2002’de AKP’nin başa geçmesinden sonrayaşanan egemenler arası çatışma dışta tutulursa, rejiminüstünde kayda değer bir iç basınç olmadı. Yoğunsömürü ve hak gasplarına rağmen sınıf hareketi gerekliçıkışı yapamayınca, asalak burjuvazi ile temsilcilerifazla zorlanmadan işlerini yoluna koyabildiler.

2001 Şubat krizinde dibe çöken ekonomi yoğunemek sömürüsü ve dışarıdan gelen “sıcak para” ile düzeçıkabildi. Dolar milyarderlerinin sayısında hızlı birartışın görüldüğü bu dönemde, ekonomide önemli birbüyüme oranı yakalandı. Ancak bu büyüme süreci yeniistihdam alanları yaratmadığı gibi işçi sınıfının reelücretlerinde de düşüşler yaşandı, çalışma koşullarıağırlaştırıldı. Yasal ve fiili düzenlemelerle işçi sınıfınınkazanımları önemli ölçüde tırpanlanırken, sınıfıngerekli çıkışı yapamaması, sermaye ile hizmetindekiAKP hükümetinin işini kolaylaştırdı. Bu dönemde Kürthareketinin devlet tarafından kabul görmek için sınırınötesine çekilmesi, rejimi rahatlatan bir diğer etkendi.

Krizin sarsıntıları erken başladı

ABD’de patlak veren kapitalizmin küresel krizininharcanan trilyonlarca dolara rağmen yayılmaya devametmesi, Ankara’daki Amerikancı rejimin nispeten rahatgeçen döneminin sonunu erken getirdi.

Krizin başlangıç günlerinde “bizim ekonomimizsağlam, krizi savuşturabilir, hatta krizi fırsataçevirebiliriz” havalarına giren Tayyip Erdoğan ilemüritleri, kısa sürede yelkenleri suya indirmek zorundakaldılar. Daha akıllı davranan TÜSİAD kodamanları,döne döne hükümeti uyararak, gerekli önlemlerinalınması gerektiğini vurguladılar. Krizin etkili dalgaları,dinci-gerici takımı ile şefleri Tayyip Erdoğan’ın kısasürede ağız değiştirmesine yol açtı.

Kapitalizmin küresel krizinin “merkezden çevreye”yayılıp imalat sanayini vurmasının önümüzdeki yılınbaşlarında belirgin bir hal alacağı öngörülüyordu. Oysabu kadar süre beklemeye gerek kalmadan krizindalgaları imalat sanayi ile hizmet sektörünü vurmayabaşladı.

Sarsıntının imalat sanayindeki yankıları yaygın iştenatmalar şeklinde hissedilmeye başladı. Görüldüğü üzerekapitalistler, kendi düzenlerinin krizinin faturasını işçisınıfıyla emekçilere ödetmek için zaman yitirmedensaldırıya geçtiler. Bu saldırılar işçi ve emekçilerindüzenden duydukları hoşnutsuzluğu daha da pekiştirdi.Emekçilerin öfkesini hissetmeye başlayan AKP, Kürthalkının patlayan öfkesinin de etkisiyle maskelerindensoyunmaya başladı. Maskeler ortadan kalkınca, AKPhükümetinin Amerikancı, hırsız, faşizan yüzü tümçirkinliği ile ortaya serildi.

Tayyip Erdoğan “Bush geldiBush gidecek…”

AKP hükümetinin yolsuzluk ve rüşvet içindeyüzmesi Erdoğan’ın önde gelen iki müridini sahneningerisine itti. Kürt illerinde gövde gösterisi yapma hevesiise Tayyip Erdoğan’ı tam bir fiyaskoya sürükledi.Fiyaskodan çılgına dönen dinci gericiliğin şefi,“demokratlık” maskesinden soyunarak devletin “ya sev

ya terk et” faşist söyleminde ifadesini bulan ırkçı-inkârcı zihniyetini patavatsızca savundu. Bu çıkışın“kendi kuyusunu kazmak” anlamına geldiğini fark edenErdoğan ikiyüzlü manevralara başlasa da, riyakârlıkgösterilerinin yıpranan imajını düzeltmeye yetmesimümkün görünmüyor artık.

AKP hükümeti ile Erdoğan’ın değiştiği mealindekisöylemlerin gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Ortaçağzihniyetini temsil edenlerin demokrat olması mümkünolmadığı gibi, Erdoğan’ın önceki icraatları da özüitibariyla farklı değildi. Hatırlanacağı üzere, TayyipErdoğan, devrimcileri linç etmeye çalışan faşistgüruhlara fütursuzca sahip çıkıyordu ki, “ya sev ye terket” söylemi ile ifade edilen faşist-ırkçı yaklaşımın yeniolmadığının göstergesidir bu. Fark, Erdoğan’ın songünlerde saldırganlıkta sınır tanımamasından ibarettir.

Amerikancı rejimin Kürt halkı üzerinde etkili tekgücü kabul edilen AKP’nin Tayyip Erdoğan şahsındaiçine yuvarlandığı çukur, Kürt halkını düzene bağlamaumutlarını da zayıflattı. Bundan dolayı AKP’nin akılhocaları bile Tayyip’e kızıp bir takım eleştirilerdebulunmaya başladılar.

Sadece AKP hükümeti için değil, gerici rejim için desıkıntılı bir dönemin başlangıcına işaret eden bugelişmeler, burjuvazinin at değiştirme ihtiyacını zorunlukılabilir. Düzenin siyaset arenasında AKP’nin yerinialabilecek bir partinin bulunmaması ise sorunun farklıboyutunu oluşturuyor.

ABD seçim sonuçları Ankara’daki işbirlikçileri memnun etmedi

İç politikada gelişmelerin seyri bu yönde ilerlerken,ABD’de neofaşist çetenin seçimi kaybetmesi Türkegemen sınıflarını sevindirmedi. Zira neofaşist zihniyetikendilerine yakın bulan Ankara’daki gerici rejim,Obama’nın Kıbrıs ve Ermenistan’la ilgiliargümanlarından da rahatsızdır. Hem Ermeni hem Rumlobilerinin Demokratlar arasında etkili olmasıAnkara’daki işbirlikçileri huzursuz ederken,Demokratlar’ın Cumhuriyetçiler’e nazaran insanhakları söylemine daha fazla ağırlık vermesinden dehoşnut değiller.

Bu arada Barack Obama’nın ABD emperyalizmininçıkarlarını korumak ve yerlerde sürünen imajını birsüreliğine ve bir parça olsun düzeltmek için savaşınyanısıra diplomatik yollara da başvuracak olması,NATO’nun ikinci büyük ordusuna komuta eden rejimimemnun etmiş görünmüyor. Zira 60 yıldır tetikçilik

yapan Amerikancı rejimin efendileri, bu yolunkendilerini Washington nezdinde muteber kıldığını varsayıyorlar.

Fakat yine de efendi-uşak ilişkilerinde bir değişiklikbeklenmiyor. Ankara’nın “stratejik uşak”lık rolünüoynamaya devam etmesi dışında bir çıkış yolubulunmuyor.

AKP hükümeti Amerikancı rejimin kendisine biçtiği rolü oynuyor

AKP’nin icraatları, içte burjuvazinin dıştaemperyalist güçlerin yüklediği misyondan bağımsız elealınamaz. “Demokratlık”, “mağdurluk”, “statüko karşıtıolmak”, “askeri vesayete son veren hükümet” türündensöylemler ancak egemenler arası çatışmada emekçilerialdatmanın demagojik malzemesi olabilir.

“Kürt sorununu biz çözeceğiz” türünden iddialısöylemlerden “dayatmalarımızı kabul etmeyen çekipgitsin” türünden faşist söylemelere geçiş, Tayyip ya damüritlerinin kabadayılığından değil, Amerikancı rejiminaçmazlarından kaynaklanıyor. Tayyip Erdoğan’ınyaptığı yalnızca, ırkçı zihniyet en çirkin üslupla dışavurulması olmuştur.

Dinci-gericiliğin karanlık zihniyetini temsiledenlerin yanısıra bu zihniyetin etkisi altına girmiştoplum kesimlerinin desteğine rağmen AKPhükümetinin yıpranma sürecine girmesi, sermayeninçıkarlarını temel alan işçi ve emekçi düşmanıpolitikaların kaçınılmaz sonucudur.

İç politikada kokuşmuş karanlıklar düzenininbekasını her şeyin üstünde tutan, dış politikada iseemperyalist-siyonist güçler adına tetikçilik yapan birrejimin, onun icraatlarını üstlenen bir hükümetinemekçiler nezdinde yıpranmasını hiçbir güçengelleyemez.

Yıpranmakta olan rejimin hırçınlaşan şefleri, dahakapsamlı saldırıların gündemde olduğunuhatırlatıyorlar. Krizin faturasının işçi sınıfı veemekçilere ödetilmesi ile Kürt halkının özgürlüközlemlerinin boğulması, rejimin öncelikli gündemleriarasındadır.

Bu koşullarda, hem işçi sınıfının mücadelebayrağını yükselterek krizin faturasını ödemeyireddetmesi için hazırlık yapmak, hem “Kürt halkınaözgürlük!”, “Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik!” şiarıylaKürt halkının özgürlük mücadelesini desteklemek,devrimci siyasal faaliyetin öncelikleri arasında yeralmalıdır.

Gerici rejimin krizi derinleşiyor...

Düzenin saldırılarını püskürtmek içindevrimci sınıf mücadelesi!

Page 4: sikb 2008 - 46

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Obama’nın Kürt hareketinde körüklediği dayanaksız beklenti ve hayaller karşılıksızkalacaktır...

Özgürlük sermaye düzeni ve emperyalizmekarşı mücadeleyle kazanılabilir!

Siyahî bir Amerikalı olan Afrika kökenli BarackHussein Obama ABD’nin yeni başkanı seçildi. Birsiyahın ABD başkanı seçilmesi, tüm dünyada olduğugibi Türkiye’de de epey bir heyecan yarattı. Bu aradabir dizi dayanaksız hayal ve beklentiye de yol açtı.Örneğin, PKK yönetiminin Obama’nın başkanseçilmesi üzerinden olmadık hayal ve beklentiyegirdiği, seçimin ardından Obama’ya yazdıklarımektuptan anlaşılıyor.

Söz konusu mektupta, “Biz kimsenin düşmanıdeğiliz, hele hele Irak ve ABD’nin hiç değiliz. Bugünekadar dünyanın hiçbir yerinde ABD veya ABD’lilereyönelik en ufak bir olumsuz eylemimiz olmamıştır…Ülkenizin Türkiye ile çok yönlü iyi ilişkileri var. Bizimiçin Türkiye ile ilişkilerinizi bozmanızı talepetmiyoruz. Biz sizden ilişkilerinizi devreye sokarak, busorunun diyalog yoluyla çözülmesine yardımcıolmanızı istiyoruz” deniliyor.

Öyle anlaşılmaktadır ki, Kürt hareketi olup bitenederin bir subjektivizmle bakmakta, kendi gücünedayanıp Türkiye halkının desteğini alarak özgürlük veeşitlik mücadelesi yürütme inancının zayıflamasıyla,tüm ilerici-devrimci değer ve kaygıları bir yanabırakmaktadır.

Peki, ABD politikalarında köklü bir değişim olacakmı? Bu soruya gerçekçi bir yanıt verebilmek için,ABD ve dünyanın içinde bulunduğu duruma kabacabir göz atmak gerekiyor.

ABD bugün derin bir ekonomik krizin pençesindekıvranıyor. Pek çok büyük banka batmaktandevletleştirilerek kurtuldu. Başta otomotiv olmaküzere pek çok dev ABD tekeli kurtarılmak için sırabekliyor. Ekonomi durgunluğa girmiş durumda.İşsizlik ve enflasyon sürekli yükseliyor, yoksullukderinleşiyor. Amerikan kapitalizmi 37 milyon kişiyiyoksulluk içinde yaşama mahkûm etmiştir. 47 milyonkişinin sağlık sigortası yoktur. Sadece New York’ta 2milyon kişi yaşamak için her gün “devlet kapısı”ndayemek kuyruğuna girmektedir. Krizin patlamasınıntetikleyicilerinden biri olan aşırı konut üretiminerağmen 40 milyon kişinin barınacak konutu yoktur.Son olarak kredi borçlarını ödeyemedikleri için 1milyondan fazla işçi ve emekçi evini kaybetmiştir.Yüzde 6 civarındaki işsizlik krizle birlikte giderekartmaktadır. Son bir yılda işsizler ordusuna 1 milyonkişi eklenmiştir. Tam zamanlı iş bulamadıkları ya dakriz nedeniyle çalışma saatleri düşürüldüğü için part-time çalışanların sayısı 5,5 milyona tırmanmıştır.ABD’nin cari açığı büyük rakamlara ulaşmışdurumdadır. Otomotiv, demir-çelik, kimya gibi üretimsektörünün en önemli dallarında krizin etkileri giderekağırlaşmaktadır. Kısaca ABD ekonomisi tam bir çöküşiçindedir.

Öte yandan, liberalizm adına uzun yıllardır“ekonominin serbest piyasanın rüzgârlarınabırakılmasını ve devletin ekonomiye müdahaleetmemesini” savunan burjuvazi, şirket iflaslarınınbirbirini kovaladığı bugünlerde devletin güvenlikollarına sığınma peşindedir. Milyarlarca dolarlıkkârları cebe indirirken “serbest girişimci” olan büyüksermaye grupları, kriz çanları çalmaya başladığındakayıplarını devlet eliyle tüm topluma fatura etmeyeçalışmaktadır. İşçi sınıfı bir yandan batan banka ve

şirketlerin zararını bir yandan da emperyalist savaşınkorkunç maliyetini üstlenmektedir. İşsizlik, düşükalım gücü ve ödeyemedikleri kredi borçlarınınbindirdiği basınç altında ezilen, hiçbir sosyalgüvencesi bulunmayan, emeklilik denen bir olguyuçoktandır unutan, birbiri ardına çıkarılan faşist yasalarve uygulamalarla kuşatılan milyonlarca Amerikalı’nınöfke ve hoşnutsuzluğu alabildiğine artmış durumdadır.

ABD’nin dışarıdaki görüntüsü de içeriden farklıdeğildir, bazı bakımlardan çok daha beterdir. ABDbugün dünyanın en fazla nefret edilen devletidurumundadır. Afganistan ve Irak’ta yürütülenemperyalist savaşta yüzbinlerce masum insanınölmeye devam etmesi, bu savaşın İran’ı da yakıpkavurması için her türlü oyunun tezgâhlanması, geriülkelerin yağmalanmasında başrolü oynaması, üstüörtülemeyen katliamlar ve işkenceler vardır bunefretin gerisinde. ABD’nin emperyalist yayılmacıpolitikaları halklar tarafından artık çok daha açık birbiçimde görülmektedir.

Emperyalist-kapitalist güçler karşısında da eskirolünü oynayamamaktadır. Rekabet ve güç dalaşıkapsamında dayatmaları nedeniyle sistemin merkeziyönlendirici gücü olma özelliğini giderekkaybetmektedir.

Obama böyle bir tablo devralıyor. Obama’danbeklenen, ABD’nin dışarıdaki durumunu vegörüntüsünü kurtarması, içeride ekonomiyitoparlamasıdır. Yani Obama, sistemin çarklarınınyeniden onarılıp çalışmasını sağlayacaktır,kendisinden beklenen tamamıyla ve yalnızca budur.ABD’nin egemen sınıfı tekelci burjuvazi, Obama’danbunu beklemektedir, bu beklentiler içinde onabaşkanlığın yolunu açmıştır, onu her yolladesteklemiştir.

ABD’nin işçi sınıfı ve emekçi kitleleri ise,Obama’dan işsizliğe, açlığa, ücretlerin ve hayatstandartlarının sürekli düşmesine bir çözüm bulmasınıistiyor. Öfke ve hoşnutsuzluk her geçen gün artıyor.İşçi ve emekçilerin büyük çoğunluğu artık yeter diyorve “değişim” istiyor. Tam da bu yüzden büyüktekellerin sahneye koyduğu, baş figüranlığını iseObama’nın yaptığı seçim oyununun en önemli yanını

“değişim” teması oluşturdu. Büyük bir seçimbaşarısına imza atan Obama, burjuvazinin cilalayıpparlatmak için kullanacağı pek çok özelliğe sahip. Herşeyden önce siyahî olması başlı başına bir “değişim”mesajı vermektedir.

Dünya halkları da Obama’dan emperyalist-kapitalist sistemin hiç değilse aşırılıklarınıtörpülemesini bekliyor. Ancak, ABD halkının vedünyanın diğer halklarının beklenti ve çıkarları ile devemperyalist tekellerin istek ve çıkarları taban tabanazıttır.

İşte bundan dolayıdır ki, Obama konusundayaratılan beklentiler koca bir aldatmacadır. Obamayönetimi ABD’nin temel politikalarında bir değişimeyol açmayacaktır. Obama ne savaş karşıtıdır, nesilahlanma yarışına son verecektir, ne daha fazlademokrasi getirecektir, ne de işçi ve emekçilerinçalışma koşullarını iyileştirip yaşam standartlarınıyükseltecektir. “Değişim” sloganının peşine takılmışkitlelerin umutlarının sönmesi için uzun bir zamanıngeçmesi de gerekmeyecektir.

ABD tam bir polis devletine dönüştürülmüşken,“demokrat” Obama, Bush yönetiminin hazırladığı,istihbarat birimlerinin “terör faaliyetleri içindebulunduğundan şüphelenilen kişilerin telefon veelektronik haberleşmelerini mahkeme kararıolmaksızın takip etmesine” olanak tanıyan telekulakyasa tasarısına onay vereceğini açıklamaktadır.

Siyonist lobinin desteğini kazanmak için Filistinsorununda açıktan İsrail’in yanında yer alan, dünyapolitikasının belirlendiği en önemli merkez olanBilderberg toplantılarında rüştünü ispat etmeye

Page 5: sikb 2008 - 46

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik! Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

uğraşan, yurtiçinde ve Ortadoğu-Afganistancephelerinde vatanseverlik turları düzenleyenObama’nın Cumhuriyetçi rakibi McCain’den özündehiçbir farkı bulunmadığı açıktır.

Daha önemlisi, ABD hegemonyası ciddi olaraksarsılmaktadır. Bloklaşma ve kutuplaşmaeğilimlerinin güç kazandığı, büyük emperyalistdevletler arasındaki çıkar çelişkilerinin sertleştiği birdöneme girilmiştir. Bu gerçekler Obama dönemininnasıl şekilleneceğinin güçlü ipuçlarını da ortayakoymaktadır. Başta ABD olmak üzere tüm kapitalistülkelerde politikaları rejimin asıl yönetici kurmayıbelirler. Bu kurmay hükümetler ve başkanlar üstüdür.ABD emperyalizminin yürürlüğe koyduğu saldırganve yayılmacı planlar buralarda yapılır. ABD’nin dışpolitikasını Bush ekibinin politikası olarak görmekve başkanlık koltuğuna oturması durumundaObama’nın farklı bir çizgi izlemesini beklemek hambir hayaldir.

Türkiye’deki Kürt hareketinin Obama’nın başkanseçilmesi üzerinden kapıldığı beklenti ve hayalleredönersek, uzun yıllar bölgede anti-emperyalistmücadelenin bir parçası olan Kürt hareketi,teslimiyetçi çizgiye kaydığından beri artık her türlüanti-emperyalist tutum ve duyarlılığı bir yanabırakmıştır. Obama’nın seçim zaferini kutlayan veondan beklentilerini ifade eden PKK yönetimininmektubu, ondaki köklü tutum ve kimlik değişiminiyakından izleyenler açısından hiç de şaşırtıcı değildir.

Kuşkusuz, Türkiye’deki Kürt hareketinin bugünObama üzerinden ABD emperyalizmine gösterdiğiyakınlığın kökleri, Kürt sorununun salt ulusaltaleplere daraltılarak toplumsal boyutunun gözardıedilmesi, hareketin “siyasi çözüm” adı altında adımadım Kürt burjuvazisinin kontrolüne girmesine kadaruzanmaktadır. Bu, emperyalizm de dahil, tüm mülksahibi güçleri “çözüm gücü” olarak görmenin zeminiolmuş, İmralı süreci ile birlikte ise emperyalistsistem “demokratik uygarlık” olarakyaldızlanabilmiş, ardından ABD’nin Irak’a yönelikemperyalist işgal sürecine, inanılmaz hayal vebeklentiler eşlik edebilmiştir.

Tüm bu hayal ve beklentilerin ne kadardayanaksız olduğu ortadadır, zaman ve olaylarbunları hızla boşa çıkarmıştır. Genel olarakemperyalizmin, özel olarak da onun en gerici vebarbar temsilcisi olan ABD emperyalizminin mazlumhalklara özgürlük ve bağımsızlık götürdüğü neredegörülmüştür? Her şey bir yana, bugün beklenti içinegirilen ABD emperyalizminin ‘70’lerde ve ‘90’lardabizzat Kürtler’e oynadığı oyunlar, çektirdiği acılarortadadır. Türk sermaye devletinin Kürt halkına karşıkirli savaşını yıllardır destekleyen, “teröre karşı”mücadeleye verilen bu destekle övünen, Kürtgerillasının imhası için istihbarat da dahil her türlüdesteği veren de bu aynı ABD’dir.

Açıktır ki, Kürt halkı ABD emperyalizminedayanarak, böylece bütün ezilenleri, dünyanın ilericidevrimci güçlerini ve bölge halklarını karşısınaalarak ulusal özgürlüğünü kazanamaz. Bu kadarezilmiş, bu kadar acı çekmiş, inkâr ve imha edilmişolan Kürt halkının bilincinin çarpıtılarak, ulusalhaklarını halkların katili bir güce dayanarak eldeedebileceği yanılsamasının yaratılmaya çalışılması,bu “politika” adına yapılsa bile, kabul edilemez.

Unutulmasın ki, emperyalizm özgürlük değil herzaman egemenlik peşinde koşar. Çağımızda her türlügericiliğin kaynağı bizzat emperyalizmdir. Özgürlükve demokrasi her yerde egemen sistemlere karşımücadele içerisinde ve ezilenlerin mücadelelerisayesinde gelişmiştir. Emperyalizm çağındademokrasi ancak kurulu düzenlere ve her yerde onuarkalayan emperyalizme karşı mücadele ilekazanılabilir. Uzun yıllara dayalı Kürt halkınınmücadele deneyimi de bu tarihsel dersi tekrar tekrardoğrulamaktadır.

Burjuva siyasetinde taşların yerinden oynadığı birdönemden geçiyoruz. Öyle ki, birkaç yıldırbelirginleşmiş bulunan karşıt kamplar arasındakisınırlar hızla belirsizleşirken, eski reflekslerle yenidönemi yorumlayan ve konumunda ısrar eden güçler,bu değişimin gerisinde ve bir yerden sonra karşısındayer alma riskiyle yüzyüze kalıyorlar.

Daha önce AKP’nin medyadaki en etkilikalemşörlerinden olan Fehmi Koru’nun bir andaTayyip Erdoğan tarafından hedef haline getirilmesibunun en çarpıcı örneklerinden biri oldu. Fehmi Koru,Tayyip Erdoğan tarafından tefe konulmasına nedenolan yazısında, onun Obama gibi gelip sonradan“Bushlaştığı”nı söylüyordu. Fehmi Koru’dan sonra birdiğer AKP yalakası da aynı akıbete uğradı. AhmetAltan, Erdoğan’ın Genelkurmay’ın temsil ettiğidevletin resmi çizgisine meylettiğini söyleyince,Erdoğan tarafından sert biçimde paylandı. Zaten Tarafgazetesi daha önce aynı durumla karşılaşmıştı. AKPve hükümet, Aktütün eyleminde ordunun zaafiyetikonusunda yayın yapan gazeteye saldıranGenelkurmay Başkanı’na tam destek vermişti. Bututum liberal çevrelerde büyük bir hayalkırıklığına yolaçmış ve dinci-liberal ittifakı önemli bir yara almıştı.

Son gelişmeler, AKP’nin tutum değişikliğininpolitik bir tercihin ürünü olduğunu göstermiştir.

Bundan dolayı liberal çevrelerin Erdoğan’ayönelik hayal kırıklıklarını anlatan yakınmalarıartıyor. “Obamalaşma derken Bushlaşma, Özallaşmaderken Çillerleşme mi” gibi paralellikler kurmayaçalışırken, içerisine düştükleri derin hayal kırıklığınıortaya koyuyorlar.

AKP cephesinden ise, durumu düzeltmek içinherhangi bir manevra şöyle dursun, saldırıya saldırıylakarşılık veriliyor. Erdoğan ağzını her açtığındaliberallere yüklenmekten geri durmuyor. Bununyanısıra, yeni politik dile uygun olarak vitrine de çekidüzen veriliyor. Kürt kökenli olan genel başkanyardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın istifası da bukapsamda değerlendirilebilir. Özellikle DTPcephesinden, istifanın Erdoğan’ın Kürt sorununda songünlerde takındığı tutuma verilmiş bir tepki olduğuifade ediliyor. Durumun ne olduğu tam bilinemese de,AKP’nin Kürt halkı içerisinde zemin kaybetmesi, bupartinin içerisindeki dengeleri de sarsmış olmalıdır.AKP belirgin bir biçimde, kendisinde zaten iğretiduran liberal kisvelerden sıyrılıyor, faşist ruhunauygun bir görünüm kazanıyor. Has bir düzen ve devletpartisi olduğunu ispatlama uğraşı veriyor.

Aslında bu yeni görünüm AKP açısından temellibir değişimi ifade etmiyor. Gerçekte, AKP içinidöküyor, kendi gerçek özünü uygun bir kimlikkazanıyor. Saklamadan, sakınmadan olduğu gibidavranıyor. Bu durumda da en az MHP kadar inkarcı,ırkçı ve faşist bir düzen partisi olduğunu açığa vurmuşoluyor.

Belirttiğimiz gibi bu, AKP için özünü dışavurmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. MHP de,yıllardır taşıdığı ırkçılığın ve faşizmin bayrağını zatenbugün AKP’nin temelini oluşturan kadrolardan veonların siyasal geleneğinden devralmıştı. Dinselgericiler ‘60’lı yıllarda Amerikan kökenliKomünizmle Mücadele Dernekleri’yle sonradanMHP’nin katil çeteleri tarafından oynanan rolüoynamaktaydılar. Kanlı Pazar’lar onların eseriolmuştu.

MHP’den faşizmin bayrağını geri alan AKP’ningittiği yer bellidir. Bu süreç onun siyasal alanınıdaraltmakta ve diğer düzen partileriyleaynılaştırmaktadır. Böylece, her düzen partisindeolduğu gibi, düzenin yönetici çekirdeği karşısındaelden ayaktan düşürmektedir. Elbette AKP’ninkendisinin sonu demek olan bu sürece isteyerekgirdiği söylenemez. AKP elindeki siyasal olanaklaradayanarak devletin geleneksel yönetici çekirdeğiningüç ve nüfuzunu sınırlamaya kalkmış ve bellimevziler de kazanmıştır. Fakat, iktidarı elindebulunduran geleneksel güçlerin buna tavrı sert, varılannokta ise geçici bir uzlaşma olmuştur. Bu uzlaşmadurumu AKP’nin gücünü gösterdiği gibi, bu gücünsınırlarına da ışık tutmuştur. Sonuçta varılan bu dengedurumunda iç kavganın bir süre için de olsayatıştırılmasıyla AKP her hükümet partisindenistendiği biçimde davranmaya başlamıştır.

Gelişmelerin izlediği seyre bakıldığında, artıkaçıkça göründüğü gibi, AKP-ordu mutabakatı Kürthalkının kanı üzerine kurulmuştur. Ordu tarafındanuzun bir süredir dile getirilen “teröre karşı mücadelesadece askeri tedbirlerle olmaz, askeri tedbirlerisosyal, ekonomik ve kültürel tedbirlerle birleştirmekgerekir” biçimindeki düşünce bugün uygulamayasokulmuştur. Aktütün eyleminin ardından Erdoğan vehükümeti orduyla tam bir uyum içerisinde bu yoldaseferber olmuştur. Bir yandan ordu askerioperasyonlarını arttırıp genel olarak faşist baskı veterörün tırmandırılması buyruğunu verirken, ötetaraftan Erdoğan ve hükümeti orduyu tamamlamaküzere harekete geçmiştir.

Erdoğan’ın Kürt illerine yaptığı çıkartmalar buçerçevede gündeme getirilmiş ancak, Kürt halkınınsokaklara taşan büyük öfkesi bu hesapları boşadüşürmüştür. Erdoğan’ın gözü dönmüşçesine “ya sevya terk et” diye nara atması, halka kurşun sıkanlaraarka çıkması ve teşvik etmesi bundan dolayıdır.Orduyla mutabakatın temel taşı yapılmaya çalışılanbölgenin en büyük partisi olma iddiasının yanındabölgeye girememe gerçeği bir arada, kısa süredeAKP’nin maskesini yırtıp atmıştır. Onun Kürtsorununda MHP’den farkı olmayan bir düzen partisiolduğunu göstermiştir.

Ancak AKP için bu sadece bir başlangıçtır. Zeminkaybetme ve sıradanlaşma süreci devam edecektir.Kürt sorununda olduğu gibi genel olarak siyasal hakve özgürlük konusunda ve bununla birlikte ekonomikve sosyal alanda da AKP’nin manevra şansıkalmamıştır. Kürt sorununda inkar ve imha, siyasalplanda en koyusundan faşist baskı ve terör, ekonomidedibe vuruş, sosyal planda sadakaların devede kulakkaldığı bir yıkım programında başka bir şey yoktur.AKP böylelikle kısa sürede dibe vuracak ve aynısüreci yaşamış partilerin mezarlığına atılacaktır.

Bu durum işçi-emekçi hareketi ve Kürt hareketiaçısından önemli bir engelden kurtulmak anlamınagelse de, süreci değiştirecek bir devrimci inisiyatif veörgütlenme iradesi ortaya konulamadığı takdirde budurumdan yarar sağlamak mümkün olamayacaktır.Önemli olan toplumsal öfkeyi devrimci siyasalmücadelenin kanallarına akıtmaktır. Bunun içindurumdan çıkarılması gereken en önemli görev, buyönde gösterilecek inisiyatif ve çabanın herzamankinden çok daha sistemli ve yoğun bir biçimdeortaya konulmasıdır.

AKP faşist özünü açığa vuruyor

Page 6: sikb 2008 - 46

Krizin faturası kapitalistlere!..6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Kriz derinleşiyor, sermaye saldırılarına hız veriyor...

İşsizlik Sigortası Fonu’nun yağmalanmasınageçit vermeyelim!

Ekonomik krizin faturası emekçilere kesilmeyedevam ediyor. İşten çıkartmalar, ücretsiz izinler,sosyal hakların gaspı, ücretlerin ödenmemesi ya dageç ödenmesi giderek yaygınlaşan uygulamalarhaline geliyor. Ancak tüm bunlar patronlara yetmiyor.Onlar bir de “krizi fırsata çevirme”nin hesabınıyapıyorlar, emekçilerin elinde avucunda kalan sonkırıntı hakların da tasfiye edilmesini istiyorlar.Kıdem tazminatının fona devredilmesi, İşsizlikSigortası Fonu’nun kullanıma açılması bu taleplerinbaşında geliyor. Esnek üretim uygulamalarını isedaha fütursuzca hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Sermaye sınıfı bu talepleri öne çıkarırken, onunsadık hizmetkârı AKP hükümeti de sermayeninkrizini emekçilerin sırtına yükleyecek yeni icraatlarayönelmiş bulunuyor. Peşpeşe yapılan zamlarla faturaişçi ve emekçilere kesilmeye başlanmıştır. Genelplanda ücretlerin düşürülmesi için yeni asgari ücretinresmi enflasyon rakamlarının bile altında bir orandabelirlenmesi için hazırlıklara başlanmıştır.

Sermayenin “krizi fırsata çevirme” hedefiyleyükselttiği taleplerin yakın dönemde karşılanacağıgözükmektedir. Atılacak ilk adım İşsizlik SigortasıFonu’nun kullanıma açılmasıdır. Nitekim, Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “krizdendolayı zor duruma düşen” patronların yardımınakoşacaklarını, bunun için “Kısa Çalışma Ödeneği”denilen bir sistemin kurulacağını açıklamışbulunmaktadır. Buna göre, krize girdiğini bildirenişyerleri işçilere 15 günlük ücret ödeyecek. Kalan 15günlük ücret ise İşsizlik Sigortası Fonu’ndankarşılanacak. İşsizlik Fon’undan karşılanacak bu 15günlük ücret ise asgari ücret üzerinden hesaplanacak.

Bakan Çelik bu uygulamanın krizle birlikteartacak olan işsizliğe de bir çare olacağınıpropaganda ediyor. Oysa sistemin özü, patronlarınişten çıkartma yerine “kısa çalışma”, “part-time” gibiesnek modellere geçmelerinin sağlanmasınadayanıyor. Patronların ileri sürdükleri en önemlitaleplerden biri esnek üretim uygulamalarınınyaygınlaştırılmasıdır. Bu uygulama tümüylesermayenin çıkarları doğrultusunda hazırlanmıştır.Böylece sermaye sınıfı bir taşla iki kuş birdenvurmuş olacaktır. Bir yandan kriz bahanesiyle esneküretim meşrulaşacak ve kalıcı bir uygulama halinegetirilecektir. Öte yandan, işçilerden kesilenprimlerle oluşturulan İşsizlik Sigortası Fonu’nunsermayenin ihtiyaçları doğrultusundayağmalanmasının önü açılacaktır.

Bu uygulama, Bakan Çelik’in ifadesiyle ,“krizdendolayı zor duruma düşen işverenleri” kurtaracaktır.Kriz dolayısıyla düşen “kârlar”, yarı zamanlıçalışma, part-time uygulamalarıyla telafi edilecektir.Bu sayede patronların kâr oranları kriz dönemlerindebile maksimum seviyede tutulacaktır. Kısacasısermaye, krizden etkilenmek bir yana, onu bir fırsataçevirmenin imkânına kavuşacaktır. İşçi ve emekçilerise, sorumlusu olmadıkları kriz bahane edilerek, iştenatılma tehditleriyle esnek üretim koşullarına mahkumedilecektir. İşsizlik Sigorta Fonu’undan karşılanacakolan 15 günlük ücretin asgari ücret üzerindenödenmesi ücretlerde önemli bir kayba nedenolacaktır. Yanısıra sigorta primleri ve kıdem tazminathakkında da önemli kayıplara yol açacaktır.

İşsizlik Sigortası Fonu’nun, kriz bahane edilerek,sermayenin çıkarları doğrultusunda kullanılacak

olması, üstelik işçi ve emekçilerin işsizlik tehdidiylebuna onay vermelerini sağlayacak bir şekildegündeme getirilmesi, sermayenin krizi fırsataçevirmesinde bir diğer önemli başarı olacaktır.İşçilerin primleriyle oluşturulan bir fon, yine işçilerinkölece çalışma koşullarına daha fazla razı edilmesidoğrultusunda kullanılan bir kaynak işlevi görecektir.

İşçi ve emekçiler krizin faturasını ödemekistemiyorlarsa, öncelikle bağımsız bir sınıf duruşuylakendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeyibaşarabilmelidirler. “Aynı gemideyiz” masallarınakanmamalı, “krizi kim yarattıysa faturayı da onlarödesin” şiarıyla hareket etmelidirler. İşsizlikSigortası Fonu, vb.’lerinin sermaye tarafındanyağmalamasına hizmet edecek her türdenuygulamaya karşı çıkmalıdırlar. Sermayenin iştahınıkabartan 35,5 katrilyonluk İşsizlik SigortasıFonu’nun yönetimini ve bu fondaki kaynağın işçi veemekçiler tarafından denetlenmesini talep

etmelidirler. İşten çıkartmaların ve ücretsiz izinlerinyasaklanması talebi iş güvencesi talebiylebirleştirilmelidir. Esnek üretim uygulamalarına veyeni hak gasplarına izin verilmeyeceği sermayesınıfına kararlılıkla bildirilmelidir.

Elbette tüm bunların yapılabilmesi için, işçi veemekçilerin kendi öz örgütlülüklerini güçlendirecekadımlara ihtiyaç vardır. Sanayi havzalarında, üretimalanlarında taban örgütlülükleri, platformlar vb.araçlar hızla oluşturulmalıdır. Taban örgütlülükleriüzerinden yükselen bir mücadeleyle ancak sermayeyekarşısında bağımsız ve tok bir tutum sergilenebilir.İşçi ve emekçiler bunu başaramadıkları durumda ise,tıpkı 2001 krizinde olduğu gibi yeni kayıplarlayüzyüze kalacaktır.

Krizi fırsata çevirerek saldırılarına hız verensermayenin karşısına “sınıfa karşı sınıf” tutumuylaçıkılmalı, krizin faturasını sermayeye ödetmek içinbirleşik bir mücadele örülmelidir.

KESK İstanbul Şubeler Platformu, 8 Kasım’daİstanbul’un Anadolu ve Avrupa yakalarındakapitalizmin krizine karşı alanlara çıktı. Eylemlerdeelektrik ve doğalgaz zamları önemli bir yer tuttu.

Mecidiyeköy’de kriz eylemiMecidiyeköy Metro Çıkışı’nda bir araya gelen

KESK’e bağlı sendikaların üyeleri “KESK İstanbulŞubeler Platformu” pankartını açarak basınaçıklaması yaptı.

Kamu emekçileri “Çalışanlar greve, AKP+İMFmezara!”, “Zamlar geri alınsın!”, “Krizin yüküpatronlara!”, “Katılım payı ödemek istemiyoruz!”,“MEB elini cebimizden çek!”, “Savaşa değil,eğitime ve sağlığa bütçe!”, “Vatandaş doğal kazdeğildir!” dövizleri açtılar.

KESK Şubeler Platformu adına basınaçıklamasını okuyan KESK Dönem Sözcüsü YunusÖztürk, ABD’de başgösteren ve tüm dünyayayayılan krizin temel nedeninin patronların kâr hırsıolduğunu söyledi. Krizin Türkiye’deki işçi veemekçilere fatura edildiğine dair doğalgaz veelektrik zamlarına yapılan yüksek oranlı zamlarıörnek gösteren Öztürk, DİSK ve KESK’in 29Kasım’da Ankara’da düzenleyeceği “kriz mitingi”öncesinde 15 Kasım tarihinde İstanbul’da daeylemler düzenleneceğini duyurdu.

Yaklaşık 70 kişinin katıldığı eylemde, “Krizinfaturası patronlara!”, “Parasız eğitim parasızsağlık!”, “Doğalgaz zammı geri çekilsin!”,“Kahrolsun İMF, yaşasın bağımsız demokratikTürkiye!” ve “Birleşe birleşe kazanacağız!” vb.sloganlar atıldı.

Kadıköy’deki yürüyüşe polisbarikatı

KESK İstanbul Şubeler Platformu’nun Anadolu

Yakası’nda gerçekleştirdiği eylem ise KadıköyAltıyol’da başladı. Kamu emekçileri “Zam, zulüm,işkence, işte AKP!” pankartı ve “Doğalgaz zammıgeri alınsın!” dövizlerini açarken İGDAŞ önüneyürümek isteyen 200 kişilik kitleye kolluk güçleriizin vermedi. Bunun üzerine ara sokaklardanKadıköy İskele Meydanı’na yürüyüşgerçekleştirildi. Yürüyüş sırasında, “Savaşa değilemekçiye bütçe!”, “Susma, sustukça yeni zamlargelecek!”, “Zamlar geri alınsın!”, “Zamlara karşıgenel direniş!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

İskele Meydanı’nda yapılan konuşmalarlakolluk güçlerinin tutumu protesto edildi.

Eğitim-Sen 2 Nolu Şube Başkanı MustafaKovanlı’nın okuduğu açıklamada, kapitalizmindünya çapında yaşadığı krize işaret edildi. Krizinfaturasını emekçilere ödetmek isteyen sermayeninişçi ve emekçilere dönük sindirme politikalarınıvurgulayan açıklama şu sözlerle son buldu:

“AKP hükümetinin krizi fırsat bilerek kıdemtazminatlarını gaspedip, kamu yönetimi temelkanunu, personel rejimi kanunu ve İller Kanunu’nuçıkararak bir hamle yapmasına karşı uyanık vehazırlıklı olmalıyız. Emekçilere yönelik baskılar daartmaktadır. Sürgünler, gözaltılar, basınaçıklamalarına yasaklamalar, işkenceyle poliskurşunuyla ölümler artmaktadır. Emekçilere,gençlere gözdağı verilerek kemer sıkmakararlarına direnmeleri engellenmekistenmektedir.”

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu eyleme,“Kriz: İşsizlik, açlık, sefalet demektir! Kapitalizmöldürür!”, “İnsanlık için, insanca bir yaşam içinyaşasın sosyalizm!” dövizleriyle katıldı.

Eylemde yeralan TKP’liler “İşçi düşmanıAKP’yi istemiyoruz!” dövizlerini taşıdılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Emekçiler kapitalizmin krizine karşı eylemde…

“Krizin faturası patronlara!”

Page 7: sikb 2008 - 46

Krizin faturası kapitalistlere!.. Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Kapitalizm her seferinde daha yaygın ve dahaşiddetli krizlerin yolunu açarak ve bu krizlerinüstesinden gelme araçlarını azaltarak krizleri aşıyorsadevrimcilere, sosyalistlere düşen bu krizleri aşmapolitikaları üretmek, krizleri aşma araçlarınıçoğaltmak değil; tam tersine, krizlerin kaynağınkapitalizm olduğunu göstermek, devrimci araçlarıçoğaltmak olmalıdır. Üstelik bu krizin kapitalizminkrizi olmasının ötesinde bir başka özelliğe mutlakavurgu yapmak gerekir: Bu bir emperyalist dönemkrizidir, bir başka ifade ile bu bir emperyalizm krizidir.Öyle olduğu için de bakış açısı ve politikalar bunagöre oluşturulmalıdır.

Eğer bu krizi bir emperyalizm krizi olarak kabuledeceksek, yapılacak olanlar, bu süreçte, işçi sınıfına,emekçilere, ezilenlere, kır ve kent yoksullarına, budüzende emekçilerden, ezilenlerden, kır ve kentyoksullarından, işçi sınıfından yana, onların lehine birtakım düzenlemelerin yapılamayacağını, sorununkaynağının bu düzen, bu sistem olduğunugöstermektir. Zira, kriz anları suyun berraklaştığı,takkenin düştüğü, akla karanın ayırt edildiği, dahakolayca görüldüğü anlardır. Bu nedenle bu süreçte,düzen içi, düzeni tahkim edecek çözüm önerilerindebulunmak devrimci ve sosyalist politika ile örtüşmez.

Kriz dönemleri, emperyalist düzende, sistemdebütün demokratik istemlerin siyasal bakımdan nedenkabul edilmelerinin zor olduğu ya da bir dizidevrimlere başvurmaksızın elde edilemeyişlerinin“erişilemez” olduğunu göstermek açısından çokönemli anlardır. Böyle olduğu için de, işçi sınıfına,emekçilere, ezilenlere, kır ve kent yoksullarına entemel gereksinimlerini de içerecek taleplerin kabuledilemeyeceğini göstermek için kriz dönemlerindemutlaka bu talepler en radikal şekilde dilegetirilmelidir. Burada önemli olan, erişilemez taleplerile krizi aşmaya yönelik öneriler arasındaki ince ya dakalın ayrıntıyı gözetmektir. Kuşkusuz, bir düzeni,sistemi ve onun kaçınılmaz krizlerini daha açıkçagöstermek, ortaya koymak için.

Kriz dönemleri, Lenin’in bir başka bağlamdasöylediği ifade ile benzeştirilirse, emperyalizminkapitalizme, kapitalizmin ilk dönemlerine göresiyasal üstyapının “demokrasiden” siyasal gericiliğegeçişinin de gösterilebileceği en önemli anlarıoluşturur; bu nedenle mutlaka iyi değerlendirilmesigerekir. Çünkü, Lenin değerlendirmesi ile“Demokrasi serbest rekabete tekabül eder. Siyasalgericilik tekele tekabül eder”.i Zira, sorun bir parçada özgürlük ve egemenlik sorunudur. Tekelcikapitalizm olan emperyalizm için önemli olan,aslolan egemenliktir ve burada demokrasiye yeryoktur. Aynı anlama gelmek üzere sosyal, iktisadi vesiyasal haklara da yer yoktur. Emperyalizm bu hakları“erişilemez” kılmaya çalışır. Ancak, bu tutum,bunların erişilemeyeceği anlamına gelmez. Bunugöstermek için de emperyalizmin erişilemez olarakgösterdiği şeylerin, hakların aslında emperyalizmindoğası gereği olduğunu göstermek gerekir: Bu da buhakları ısrarla bir siyasal mücadele aracınadönüştürmeyi gerektirir. Bu hakların elde edilmesikriz içindeki emperyalist bir düzende zordur, zirasorunun kaynağı düzenin kendisidir. Önemli olan dabunu göstermektir.

Emperyalist sistemin bir kez daha bir kriz ilesarsıldığı bu dönemde devrimciler sosyalistlersiyasal, sosyal ve iktisadi bakımdan emperyalistlerinkabul edemeyeceği ama halkın, emekçilerin, kır vekent yoksullarının, ezilenlerin, işçi sınıfının

gereksindiği hakları talep ederek bu derin çelişkiyi,çatışmayı açıkça ortaya koymalıdır. Bu taleplerintemel amacı, felsefesi kabul edilemezliğini göstermekolmalıdır. Tersi durumda safdil demokratlar konumunadüşülerek, egemenliği temel sorun edinenemperyalistlerin demokrat olabileceği, bu nedenlekitlelerin ihtiyaçlarına, taleplerine tekeller aleyhinedüzenlemeler yapabileceğini düşünmek olur ki, bununda devrimci, sosyalist düşünüş ile ilgisi yoktur.Önemli olan, elde edilebilirliği zor olanı göstermektir;zorluğun kaynağını açığa çıkarmaktır; düşmanı netolarak göstermektir. Lenin’in deyişi ile “emperyalizmile demokrasi arasındaki” çelişki, bu çıkar çatışmasını,egemenlik kavgasını ortaya koymak açısından krizdönemleri tam bir turnusol işlevi görür; devrimcilere,sosyalistlere tarihi bir fırsat sunar. Çünkü,“emperyalizm, genel olarak, tüm siyasal demokrasiyleçelişir”ii ; öyle olduğu için de kriz dönemlerinde buçok daha belirgin olarak açığa çıkarılıp, gösterilebilir.

Peki kriz dönemlerinde “demokratik cumhuriyet”talebi emperyalist, kapitalist bir düzende mümkünmüdür? Sorunun yanıtını Lenin’e bırakarak bu yazıyıbitirelim:

“Demokratik cumhuriyet, kapitalizmle ‘mantıksalolarak’ çelişir, çünkü demokratik cumhuriyet, zenginleyoksulu ‘resmi olarak’ eşitler. Bu, ekonomik sistemlesiyasal üstyapı arasında bir çelişkidir. Emperyalizmle

cumhuriyet arasında da aynı çelişki vardır. Serbestrekabetten tekelciliğe dönüşümün, siyasalözgürlüklerin gerçekleştirilmesini daha da‘güçleştirmiş olması’ gerçeği bu çelişkiyi derinleştirirve ağırlaştırır”.iii

Marksistler “demokrasinin sınıfsal baskıyı ortadankaldırmadığını bilirler. Demokrasi yalnızca sınıfsavaşımını daha doğrudan, daha geniş, daha açık,daha belirgin hale getirir. Gerek duyduğumuz şey debudur”.iv

“Kapitalizmde, istisnasız bütün … demokratikhaklar … bazı koşullara bağlanmıştır, sınırlıdır,biçimseldir, dardır ve gerçekleştirilmesi aşırı ölçüdegüç bir haktır... Bütün ‘demokrasi’, kapitalizmdeancak çok ufak ölçüde ve yalnızca göreli olarak eldeedilebilen ‘haklar’ın ilânını ve gerçekleştirilmesiniiçerir. Ama bu hakları ilân etmeksizin, bu haklarıhemen şimdi getirmek için savaşım vermeksizin,yığınları bu savaşım ruhuyla eğitmeksizin, sosyalizmolanaksızdır”.v

i V.I. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü veEmperyalist Ekonomizm, (Çev. Y. Fincancı), SolYayınları, Ankara, 1979, s. 48.

ii ) A.g.e., s. 53.iii ) A.g.e., s.54.iv ) A.g.e., s. 90.v ) A.g.e., s.91.

Emekçiler faturayı ödememek için yürüdü!

“Krizin faturasını yaratanlar ödesin!”Sermaye sınıfı krizinin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek isterken emekçilerin biriken öfkesi alanlara

yansıyor.TÜRK-İŞ Şubeler Platformu ve DİSK 12 Kasım günü İGDAŞ Bölge Müdürlüğü önüne yürüdüler. Şubeler

Platformu “Krizin sorumlusu biz değiliz, faturasını ödemeyeceğiz!” ana pankartıyla eylemde yer alırken,platform bileşeni sendikalar ise şube pankartlarıyla sıralandılar. TÜMTİS İstanbul Şubesi, Belediye-İş 2 ve 5No’lu Şube üyeleri, Deri-İş Tuzla Şubesi, Harb-İş Anadolu ve Avrupa Yakası Şubeleri, Haber-İş 1 No’lu Şube,Tez-Koop-İş 2 No’lu Şube üyeleri dövizleriyle krizin faturasını ödemeyeceklerini ifade ettiler. DireniştekiTÜMTİS üyesi Unilever ve Belediye-İş üyesi Çapa temizlik işçileri de eylemde yerlerini aldılar.

DİSK’in katılımında ise Nakliyat-İş ve Genel-İş Sendikaları üyeleri göze çarparken, Dev-Sağlık-İş, Emekli-Sen İstanbul Şubeleri, Birleşik Metal-İş ve Genç-Sen de eylemde yer aldı.

İGDAŞ önüne yakın bir mesafeden yürüyerek gelen işçiler burada basın açıklaması gerçekleştirdiler.Eylemde ilk açıklamayı Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu yaptı. Platform adına açıklamayı okuyan LeventDokuyucu, tüm dünyaya yayılan ekonomik krizin faturasının ilk elden işten atmalar ve hak gasplarıyla açığaçıktığını belirtti.

Basın açıklaması, krizin varlığını bir süre inkar eden sermaye hükümetinin açıklamalarına yöneltilensorularla devam etti. Şubeler Platformu’nun açıklamasında kriz dönemlerinin emekçilerin mücadelesininyükselebilmesine olanak sağlayan dönemler olduğunu hatırlatıldı. Açıklama şu çağrıyla son buldu:

“Türk-İş Şubeler Platformu olarak işçileri ve emekçileri krizin faturasını ödemeyi reddetmek içinmücadeleye çağırıyoruz. Genel Merkez ve Konfederasyonlarımızı ise bu mücadelede öncülük etmeye davetediyoruz. Zamlara, işten atılmalara, yoksulluğa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Ardından KESK Genel başkanı Sami Evren kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Türk-İş Şubeler Platformu’nunmesajını doğru algıladıklarını söyleyen Evren, yerellerden başlayarak 29 Kasım’da Ankara’da büyük bir dalgaolacaklarını vurguladı. “Krize karşı mücadele etmeyen ihanet içindedir!” diyen Evren, ortak mücadele çağrısıyaptı.

Son olarak DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi söz aldı. 18-19 Kasım’da toplanacak olan GenişletilmişBaşkanlar Kurulu’yla beraber eylem takvimini karara bağlayacak olan DİSK, kampanyasının başladığını ilanetti. Çelebi yaptığı açıklamada, “Doğalgaza yapılan zamlar geri alınsın!”, “Elektriğe zam yapılmasın!”, “Kriznedeniyle işten atılmalara karşı yasal önlemler alınsın!” taleplerini sıraladı. Zamların geri alınması içinTürkiye’nin her yanını eylem alanına çevirecekleri söylendi.

Basın açıklaması sloganlarla son buldu. Eylemde taşınan dövizlerde doğalgaz zamlarının geri çekilmesiistenirken, “Krizin faturasını yaratanlar ödesin!” sloganı öne çıktı.

Eylem yaklaşık 500 emekçinin katılımıyla gerçekleşti.Kızıl Bayrak / İstanbul

Kriz ve emekçiler: Ne yapma(ma)lı?Yüksel Akkaya

Page 8: sikb 2008 - 46

Krizin faturası kapitalistlere!..8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Ücretlere zam dönemi yaklaşıyor!

Düzenin krizini derinleştirmek içinsınıf çalışmasında derinleşelim!

Kapitalist düzenin egemenleri krizin faturasınıişçi sınıfı ve emekçilere ödetmek için çeşitliuygulamalara başladılar. İşten çıkartmalar, ücretsizizinler, ücretlerin düşürülmesi vb. ile önümüzdekisüreç krizin çok yönlü etkilerinin yaşanacağı zorlu birdönem olacaktır.

Kriz, kapitalist üretim tarzının doğal bir sonucuolarak yaşanmakta, ancak burjuvazi ve politiktemsilcileri krizin nedenlerini çarpıtmaktadır. Sankikriz sermayenin krizi değilmiş gibi, işçi sınıfına veemekçilere kendi rızasıyla faturayı ödetmekçabasındadırlar. Reformistler ise, krize karşımücadeleyi kapitalizme değil de, sonuçlarınayöneltmektedirler. Bu ise, işçi sınıfının tepkilerininyönünü değiştirdiği için burjuvazinin işinegelmektedir. Sendikalar cephesinde ise, söylemlerinötesinde, ortada sınıf mücadelesini geliştirmeyi temelalan bir mücadele programı yoktur.

Bu süreçte sınıf devrimcilerinin işçi sınıfı ve diğeremekçi katmanlara yönelik yürütmekte olduğuçalışma büyük bir önem taşımaktadır. Sınıfınbağımsız devrimci tutumunu en geniş işçi ve emekçikitlelere propaganda eden ve belirlenmiş mücadeletalepleri etrafında oluşturulan bir çalışmaprogramıyla sürece yükleniyoruz. İşçi ve emekçilereyönelik devrimci ajitasyon ve propagandamız “Krizinfaturası kapitalistlere!” şiarında somutlanmakta,sınıfın devrimci programının acil demokratik taleplerietrafında örgütlü mücadele çağrısını “sınıfa karşısınıf“ tutumuyla birleştiren bir çalışmayürütülmektedir.

Kuşkusuz bu çalışma sınıfın öncü unsurlarınıörgütleyerek yaygınlaşmalı, fabrikalardaderinleşmeyi hedeflemelidir. Çalışma programımızıyaşama geçirmek için oluşturulan komiteler,platformlar çeşitli araçları çok yönlükullanabilmelidir. Fabrika ve işletmelerde eylemseltutumların geliştirilmesi ve bunların sokağa taşınmasıhedeflenmelidir.

Bu süreçte, sınıfın bağımsız tutumunu açıklayanbildiri, broşür, afiş vb. araçların, kitle toplantıları,boykot, basın açıklamaları gibi eylem ve etkinliklerinişlevsel kullanımı sınıf çalışmamızda derinleşmeyikolaylaştıracaktır. Sermayenin fütursuz saldırılarıkarşısında işçi ve emekçilerde biriken öfke ve tepkiderinleşen bir çalışmanın imkânları olarakkullanılmalıdır.

İnsanca yaşamaya yeten ücret için mücadeleye hazırlanalım!

Bu çalışma, asgari ücret görüşmeleri ve yaklaşanOcak ayı zam döneminde ayrı bir önem kazanacaktır.Fabrikalar temelinde daha somut çalışma yürütmeimkânlarının arttığı böyle dönemler aynı zamanda,işçi kitlelerinin dikkatini ücret artışı ve fabrikanın darsorunlarından siyasal gelişmelere ve genel toplumsalsorunlara çevirmenin bir olanağı olarakkullanılabilmelidir. İşçi ile kapitalist patronarasındaki sorunların kriz tartışmaları üzerindenözünde bir sistem sorunu olduğu anlatılabilmelidir.

Ücretlere zam dönemleri genelde işçilerin bireyselveya toplu olarak tepkilerini ifade ettikleri

dönemlerdir. Ağır ve yorucu çalışma koşullarınakatlanan işçiler zam dönemlerinde doğal olarakbunun telafi edilmesini beklemektedir. “İnsancayaşamaya yetecek ücret” talebi geneldekarşılanmayan işçiler tepkilerini çeşitli biçimlerdeifade etmektedirler. Sınıfın genel durgunluktablosunda bu tepkiler daha çok bireysel, ya iştenayrılarak yeni bir fabrikada daha iyi ücretle çalışmaumuduna sarılmak ya da tepkileri ertelemekbiçiminde olmaktadır. Deneyimlerin gösterdiği birdiğer yol ise, bu dönemlerde istediğini bulamayanişçilerin sendikal örgütlenmeyle haklarını elde etmeyitartıştıkları ve girişimde bulunmak için bu dönemleritercih ettikleridir. Kısacası ücretlere zam dönemleriişçilerin somut bir tercihle karşı karşıya kaldıklarıdönemlerdir. Bu açıdan bu dönemlerde fabrikalarasomut tutum ve önerilerle gidebilmek gerekmektedir.

Asgari ücret zammı tüm işçileri etkilemektedir.Asgari ücrete yapılan zammın şimdiden %8 (4+4)olarak belirlenmesi, genel olarak ücretlere yapılacakzam oranları hakkında fikir vermektedir. Normalşartlarda zam dönemlerinde sürekli yakınan patronlar,

işçi çıkartmaları da özellikle bu dönemlerde gündemegetirirler. Bu şekilde düşük ücretleri dayatanlar şimdikriz bahanesini ileri sürerek, işsizlik baskısını dahayoğun kullanacaklardır. Krizin faturasının işçiyekesilmesi, karşımıza sefalet ücretlerine razı olmak yada kimi yerlerde ücretleri düşürmek şeklindeçıkacaktır.

“Krizin faturasını ödemeyelim!” şiarıylayürütülen genel propaganda çalışması, bu zamdöneminde “Vergiden muaf, insanca yaşamayayetecek asgari ücret!”, “Asgari ücret belirlenirken 4kişilik bir ailenin tüm ihtiyaçları dikkate alınsın!”taleplerinin yanısıra iğneden ipliğe her şeye yapılanzamlarla eriyen ücretlerin ve yaşanan hakkayıplarının telafisi talebiyle birlikte ele alınmalıdır.Bu talepler etrafında tutum aldırmak, eylemegeçirmek hedeflenmelidir.

Sınıf devrimcileri olarak, deneyim vebirikimlerimize yaslanarak, kriz dönemininderinleştirdiği sorunları sınıf çalışmamızdaderinleşmenin imkânlarına çevirmeli, değişik yol veyöntemlerle sürece yüklenmeliyiz.

İşçiler, emekçiler!..Sermaye ve sendikaların temsilcileri,

önümüzdeki günlerde yeni dönem asgari ücretbelirleme görüşmeleri için masaya oturacaklar.Sendikalar ilkin esip gürleyecek, ardından “buücret çok çok düşük, altına imza atılmaz, şöyleyaparız, böyle ederiz” diyecekler. Ve en sonunda dasermayenin söylediklerini, “hadi hayırlı olsun”diyerek kabul edecekler. Bu, her zamanizleyegeldiğimiz bir orta oyunudur.

Bugün sözde işçinin yaşamını sürdürebilmesiiçin gerekli ihtiyaçlarını karşılayacak ücret olanasgari ücret, aslında azami sefalet ücreti olmaktanileri gitmiyor. Bu ülkede asgari ücrete yapılanzamlar, bırakalım yoksulluk sınırını açlık sınırınınbile yarısı etmiyor.

Bu, işçinin ve ailesinin yetersiz beslenmesi veaçlık sınırının bile altında yaşaması, her türlüyaşam ve gelecek güvencesinden yoksunbırakılması demektir. Bunca insanı ha açlıksınırının altında yaşamaya mahkûm etmişsin, haölüme mahkûm etmişsin. Soruyoruz, bu ikisiarasında bir fark var mı?

Bu, asgari ücrete mahkûm olmak sosyal vekültürel yaşamdan dışlanmak demektir. Bu asgariücretle çalışan işçinin gazeteye, dergiye, kitaba,sinemaya, tiyatroya vb. para ayırabilmesi mümkünmüdür?

Bu, milyonlarca işçi çocuğunun açlığa,eğitimsizliğe, sağlıksızlığa mahkûm edilmesi değilmidir? Evet bu, sadece sefaletimizi derinleştirmekve kalıcılaştırmak değil, aynı zamanda biz işçilerle

alay da etmektir.Ne bize dayatılan bu sefalete boyun eğmek ve

ne de bizlerle alay edilmesini sineye çekmekzorundayız. Onlar tüm bunları, biz sustuğumuz,izin verdiğimiz için yapabiliyorlar. İzin vermezsek,ne bizimle alay etme cesareti gösterebilirler ne deüç kuruşa köleliğe mahkûm edebilirler.

Bunun yolu ise birlik ve mücadeleden geçiyor.“Asgari ücret” adı altında dayatılan azami sefaletoyununu bozacak olan, işçi sınıfıyla alayedilmesini önleyecek olan biz işçi ve emekçileriz.Vergiden muaf ve insanca yaşamaya yeten birasgari ücret için mücadele, hepimizi ilgilendiren vetopluca yürütülmesi gereken bir mücadeledir.

Asgari ücretin tek taraflı belirlenmesine izinvermeyelim! İnsanca yaşamaya yetecek bir asgariücreti kendimiz belirlemek için mücadeleyiyükseltelim!..

Asgari ücretin belirlenmesinde taraf olmak için;Kayseri İşçi Kültür Evi öncülüğünde 29 Haziran’dagerçekleştirilen Kayseri İşçi Kurultayı’nın aldığıkarar doğrultusunda “Vergiden muaf, insancayaşamaya yetecek asgari ücret!” ve “Asgariücret belirlenirken 4 kişilik bir ailenin tümihtiyaçları dikkate alınsın!” talepleri etrafındayürütülen alternatif asgari ücret kampanyasınabütün işçi arkadaşlarımızı katılmaya, bizimleirtibata geçmeye, bulundukları işyerlerindealternatif asgari ücret komiteleri kurmaya davetediyoruz.

Kayseri Alternatif Asgari Ücret Belirleme Platformu

Sefalet ücretini kabul etmeyelim!

Asgari ücretin belirlenmesinde tarafolmak için mücadeleye!

Page 9: sikb 2008 - 46

Tekstil işçilerinden mücadele çağrısı... Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Türkiye’de milyonlarca tekstil işçisi sigortasız, işgüvencesiz, sağlıksız ve her türlü haktan yoksunolarak çalıştırılıyor. Taşeronluk, fason çalışma,kuralsız çalışma, patron baskısı ve onur kırıcıuygulamalar tekstil sektöründeki fabrikalarda oldukçayaygın yaşanıyor.

SSGSS Yasası, “İstihdam Paketi“ gibi saldırılarlakazanılmış çoğu hakkı elimizden alan sermaye sınıfıve onun hizmetindeki AKP hükümeti, bu saldırılarınyanısıra bölgesel asgari ücret uygulaması, kıdemtazminatının kaldırılması vb. yeni saldırılarınhazırlığını yapmaktadır. Tüm yaşadığımız sorunlarsermaye düzeninin krizi nedeniyle daha dakatmerleşecektir. Çünkü patronlar sınıfı krizinfaturasını işçi sınıfına kesmek istiyor. Krizgerekçesiyle sefalet ücretlerini dayatarak, çalışmakoşullarını esnekleştirerek, işten çıkartma ve ücretsizizin ile işçileri tehdit ederek şimdiden fatura işçilerekesilmeye başlanmıştır. Önümüzdeki dönem busaldırılar daha da yoğunlaşacaktır.

Tüm bu yaşananları ve yaşanacaklarıdüşündüğümüzde, tekstil işçilerinin örgütlenmektenbaşka bir seçeneği olmadığı ortadadır. Bu bilinçleEsenyurt İşçi Platformu Girişimi’nden tekstil işçileriolarak bir araya geldik ve tekstil komisyonuoluşturduk. “Güvencesiz çalışmaya, geleceksizyaşamaya ‘artık yeter!’ ” diyerek, bölgedeki tekstilişçileriyle ortak mücadele için bir adım attık.

Hedeflenen çalışmalar

Esenyurt İşçi Platformu Girişimi’nden TekstilKomisyonu olarak hem kendi fabrikalarımızda tabanörgütlenmeleriyle sorunlara yanıt aramak, hem deoluşturduğumuz komisyon ile bölgedeki tekstilişçileriyle ortak bir mücadele için çalışmalarımızabaşladık. Çalışmalarımızı düşük ücretten işçisağlığına, sigortasız ve iş güvencesiz çalışmaya kadartüm sorunlar hakkında bilinçlenme ve örgütlenmeolarak hedefledik. Bu kapsamıyla tekstil işçilerininyaşadığı sorunları tartışmak ve çözüm üretmek içinçeşitli araçlarla çalışmalarımızı yaygınlaştıracağız.

Esenyurt İşçi Bülteni kullanacağımız temel araçolmakla birlikte, bildiriler, broşürler, işçi toplantıları,seminerler, paneller ve kurultay gibi araçlar daçalışmamızda amaca uygun olarak işlevsel bir şekildekullanılacaktır.

Hedefimiz tekstil işçilerini bizzat yaşadıklarısorunlar konusunda bilinçlendirmektir. Bu çabalartekstil işçilerinin bir araya geleceği örgütlenmelerlegüçlenecektir. Bu çerçevede Tekstil İşçileri Derneğigibi örgütlenmeler özellikle bölgemiz işçileriaçısından önemli bir ihtiyaç olarak önümüzdedurmaktadır.

Çalışmamız bölgemizde önemli bir yer tutan çorapişçilerini de özellikle hedefleyecektir. Çorapişçilerinin, genel anlamda tekstil işkolunda karşılaşılantüm sorunları yaşadığı gibi, kendi alanına özgüsorunları da bulunmaktadır. Bu nedenlekomisyonumuz çorap işçilerinin örgütlenmesorunlarına ilişkin daha özel bir yoğunlaşma içerisinegirecektir.

Esenyurt İşçi Platformu Girişimi TekstilKomisyonu olarak bölgede çalışmamızın bir diğer

hedefi de kot taşlama işçilerinin yaşamına kastedençalışma koşullarına karşı mücadeledir. Esenyurt’ta busorunu yaşayan tekstil işçilerini bilinçlendirme veörgütlenme çalışmalarını işçi sağlığı taleplerietrafında yürütülen bir çalışmayla güçlendirmekoldukça önemlidir. İşçi sağlığı taleplerini diğertaleplerimizle birlikte ortak çalışma konusu yapmayı,örgütlenme çalışmalarını bu yönlü yürütmeyiplanlıyoruz.

Komisyon olarak bu çerçevede oluşturduğumuzmücadele takvimimiz içe dönük eğitim çalışmaları ilebirlikte sürecektir. Bir araya gelen komisyonbileşenleri iç eğitim amacıyla ilk olarak kölelikyasasını (4857 sayılı İş Yasası) gündemine aldı.Bundan sonra da bu yönlü çalışmalarımız sürecektir.

Komisyonumuzun ilk etkinliği ise, 16 Kasımtarihinde “Tekstil işçileri kriz tartışıyor!” başlığıylaörgütleyeceğimiz işçi toplantısı olacaktır. Bu amaçlabölgedeki tekstil fabrikalarına bildiri ve afişlerimizlesesleniyor, işçi toplantısına çağrı yapıyoruz.

Bölgedeki fabrikalarda kriz bahanesiyle şimdidenkarşımıza çıkan sorunlarla mücadeleyi ise,komisyonumuz daha somut çalışmaların konusuyaparak sürdürecektir.

“Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamayahayır!” şiarıyla bölgemizdeki tekstil işçilerininörgütlenmesi için başlattığımız çalışmalarımızhızlanarak devam edecektir.

Esenyurt İşçi Platformu Girişimi Tekstil Komisyonu

Tekstil İşçileri Krizi TartışıyorKriz sermayenin krizi: Krizin faturasını

ödemeyelim!16 Kasım 2008 PazarSaat : 17.00Adres: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. 936 Sk. No:

13 EsenyurtTel: 620 40 76

Esenyurt’tan tekstil işçileri:

Güvencesiz çalışmayı, geleceksizyaşamayı kabul etmiyoruz!

GOP İşçi Platformu: “Krizin faturası kapitalistlere!”Ekonomik kriz dünya gündemini meşgul ederken, asalak patronlar takımı faturayı emekçilere ödetmenin

yollarını arıyor. İşçi ve emekçilere ise bu süreçte krizin faturasını üstlenmemek için mücadeleyi yükseltmekdüşüyor.

GOP İşçi Platformu olarak “Krizin faturası kapitalistlere!” şiarıyla yürüttüğümüz faaliyetimizisürdürüyoruz. Bu çalışma kapsamında son olarak ozalit çalışması gerçekleştirdik. Elmabahçesi’nde işçi veemekçilerin yoğun olarak kullandığı güzergâhlara “Kapitalizm kriz, kölece çalışma ve yaşam koşulları, açlık,sefalet, işsizlik ve savaş demektir. İnsanca bir yaşam özgür bir gelecek için mücadeleye!” şiarlı ozalitleriyoğun olarak astık.

Krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışan burjuvazi ve işbirlikçilerine karşı mücadeleden başkahiçbir seçeneğimizin olmadığı bu dönemde işçi ve emekçilere çağrılarımızı farklı araçlarla ulaştırmaya devamedeceğiz. Önümüzdeki günlerde GOP İşçi Bülteni’nin Kasım sayısıyla devam edecek çağrımızı 16 Kasım’dakriz gündemli gerçekleştireceğimiz platform toplantısıyla sürdüreceğiz.

GOP İşçi Platformu

Kızılay’da zam eylemiKrizinin faturasını arka arkaya yapılan zamları emekçilere ödetmeye çalışan sermayeye karşı Ankaralı

emekçiler 5 Kasım günü eylem yaptı.Kızılay Meydanı’nı geçerek Ankara Büyükşehir Belediyesi önüne yürüyen kalabalık kitle polisin

engellemelerine rağmen eylemini sürdürdü. KESK Ankara Şubeler Platformu’nun çağrısıyla gerçekleşeneyleme TMMOB, DİSK ve Ankara Tabip Odası’na üye emekçiler ve Türk-İş Ankara Şubeler Platformu dadestek verdi.

Polisin barikat kurarak engellemeye çalıştığı yürüyüş, kitlenin kararlı duruşuyla karşılandı. Belediyeönünde yapılan açıklamada, krizin faturasının emekçilere ödettirilmeye çalışıldığı belirtilerek faturanınpatronlar tarafından ödenmesi istendi. Eylem sırasında Melih Gökçek hedef tahtasına konurken “Zaferdirenen emekçinin olacak!”, “Krizin yükü patronlara!”, “Doğalgaz-ulaşım zamları geri çekilsin!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 10: sikb 2008 - 46

Metal işçileri yürüyor...10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Metal işkolunda devam eden toplu iş sözleşmesigörüşmelerinde arabuluculuk sürecine girilirken,Birleşik Metal-İş Sendikası’nın MESS kapsamındakiişyerlerinde başlattığı Cuma yürüyüşleri devam ediyor.

Metal işçileri 7 Kasım günü fabrikalarınayürüyüşlerle girdiler. Birleşik Metal-İş üyeleri çeşitlifabrikalarda TİS taleplerinin yazılı olduğu kokartlarıtaktılar.

Gebze’de sınıf dayanışması: “Metal-tersaneomuz omuza!”

Gebze’de Sarkuysan ve Kroman işçilerininyürüyüşüne Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) üyesi tersane işçileri dövizlerle katılırkensermayenin kölelik dayatmalarına karşı ortak sloganlarıhaykırdılar.

Sabahın ilk yürüyüşünü Sarkuysan işçilerigerçekleştirirken yürüyüş boyunca “İşçilerin birliğiMESS’i ezecek!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Metalişçisi köle değildir!”, “Susma sustukça sıra sanagelecek!”, “Metal-tersane omuz omuza!”, “Krizin yüküpatronlara!” sloganları atıldı.

TİB-DER üyesi tersane işçileri ise “Krizin faturasınıkrizi yaratanlar ödesin”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Türk Metal + Dok Gemi-İş çetelerine geçit yok!”,“Tersane- metal işçileri omuz omuza”, “Söz yetki kararişçilere!” dövizlerini taşıdılar. Metal işçileri isekendilerine verilen desteğe TİB-DER dövizlerinitaşıyarak karşılık verdiler. TİB-DER üyeleri dağıttıklarıbildirilerle de metal işçilerine “Mücadelenizde yalnızdeğilsiniz!” dediler. Metal işçilerine “grevkomitelerinde birleşme” çağrısı yaptılar.

“Hak yoksa barış da yok! Alınterimizin hakkınıistiyoruz!” pankartını açarak Sarkuysan işçilerininyürüyüşünün ardından eylem yapan Kroman Çelikişçileri de coşkulu sloganlarla fabrikalarına girdiler.TİB-DER üyeleri sınıf dayanışmasını metal işçileriyleberaber attıkları ortak sloganlarla gösterdiler.

Kroman Çelik işçileriyle eş zamanlı olarak iseAkkardan ve Makine Takım işçileri ortak yürüyüşgerçekleştirdiler.

Geçtiğimiz aylarda Bosal patronu ve Türk Metalçetesinin Birleşik Metal’in fabrikadan tasfiye çabalarınakarşı kararlılıklarını ortaya koyan Bosal Mimaysanişçileri de sabah gerçekleştirdikleri yürüyüşle MESS’indayatmalarını kabul etmeyeceklerini haykırdılar.Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şube BaşkanıErdoğan Özer, Mimaysan işçilerine yaptığı konuşmada,“Biz bu tekliflerin kabul görmeyeceğini türlü şekillerdeanlatmaya çalışıyoruz. Unutmasınlar ki bu anlatımbiçimimizi anlamazlar ise onların anlayacağı dildenkonuşmayı da biliriz” dedi.

Baştan sona canlı ve coşkulu geçen Bosal işçilerinineyleminde “Bosal işçisi direnişin simgesi!“, “Grev,direniş, yaşasın Birleşik Metal-İş!“, “Baskılar biziyıldıramaz!“ sloganları atıldı.

ABB işçilerinden ortak mücadele çağrısı

Üç haftadır OSB dörtyoldan yürüyen Dudullu ABBişçileri ise bu hafta Türk Metal’in örgütlü olduğu Delphive Alarko fabrikalarının önünde toplandılar. Sendikanınbayrak ve flamaları ile yolda olan arkadaşlarınıbekleyen ABB işçilerine, MAG işçileri ile birlikte,açtıkları “MESS krizin faturasını metal işçilerinekesmek istiyor. Krizin faturası kapitalistlere!” pankartı

ile OSİM-DER’li işçiler eşlik etti.Servislerin gelmesi ile birlikte yaklaşık 150 kişilik

kitle alkış ve ıslıklarla yola inerek kortejleroluşturdu.“Hak yoksa barış da yok! Alınterimizinhakkını istiyoruz!” pankartı ile yürüyüşe geçti.

Yürüyüş başlarken kitleye seslenen Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar,sefalet dayatan metal patronlarına karşı direndiklerinive Birleşik Metal-İş’in metal işçilerinin haklarına vegeleceğine sahip çıktığını ifade etti. Metal patronlarınınkrizin faturasını işçilere kesmek istediğini söyleyenAtar, tüm metal işçilerini ortak talepler için verecekleriortak mücadeleye davet etti. Atar burada yaptığıkonuşmada “İşbirlikçi sarı gangster sendikalara karşıişçilerin birliği için yürüyoruz!” dedi. Metalpatronlarına seslenerek “Kriz sizin kriziniz. Açgözlülüğünüzün krizi. Boyun eğmeyeceğiz. Gerekirsegreve kadar gideceğiz!” diyen Atar’a metal işçileri“Geliyor, geliyor, genel grev geliyor!” sloganları ilekarşılık verdiler.

Bu sırada gece vardiyasında çalışan Delphiişçilerinin fabrikadan çıkmalarına izin verilmezken,işbirlikçi Türk Metal Sendikası’nın tetikçi temsilcileride fabrika kapısında eylemi izlediler. Yer yer eylemialaya alan ifadeler takınmaya çalışsalar da eylemdenduydukları rahatsızlık her hallerinden belli oluyordu.Delphi’nin önünden geçildiği sırada işçilerin bir bölümüde fabrika bahçesinde ve binanın içinden eylemiizlemeye çalışıyordu.

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Sefaletzammı istemiyoruz!”, “İşten çıkarmalar yasaklansın!”,“Yaşasın işçilerin birliği!”, “Susma sustukça sıra sanagelecek!”, “MESS MESS şaşırdı, sabrımızı taşırdı!”sloganlarıyla yürüyen metal işçilerine eylem boyuncayoldan geçen arabalar kornalarla destek oldu. Yineçevre fabrikalardan işçiler camlara çıkarak eylemiizlediler ve alkışlarla destek oldular.

Dörtyola gelindiğinde, MAG işçileri işbaşı yapmaküzere fabrikalarına dönerken ABB işçilerine seslenenDudullu ABB İşyeri Baştemsilcisi, ABB işçilerinisonuna kadar direnmeye çağırdı. Fabrika önünegelindiğinde bir kez daha ABB işçilerine seslenenÖzkan Atar, sözleşme sürecinin geldiği aşama hakkındabilgilendirme yaparak MESS’in metal işçileri ile alayettiğini söyledi. “Ekmeğimiz için, geleceğimiz içinyürüyoruz!” diyen Atar’a ABB işçileri alkış ve ıslıklarladestek verdiler.

Bir kez daha son 7 yılda kar rekorları kıran metalpatronlarının krizin faturasını işçilere ödetmekistediğinin altını çizen Atar “Zekat istemiyoruz.Alınterimizin karşılığını istiyoruz. Alacağız!” diyerekkararlılıklarını ifade etti. Atar konuşmasının sonunda“Haklarımızı geri götürecek hiçbir teklifi kabuletmeyeceğiz. Hiçbir koşulda imzalamayacağız!Anlaşılıyor ki birkaç hafta içinde grev kararlarınıalacağız!” dedi.

Konuşmanın ardından alkışlarla eylemi sona erdirenABB işçileri yaklaşık 30-40 dakika geç işbaşı yaptılar.

Kartal’da BMİS üyeleri yürüdü!

Birleşik Metal işçileri Sendikası’nın Cuma eylemleriKartal’da da devam etti. Kartal’da Anadolu Motor(Lombardini), ABB ve Aksan’da eylemler gerçekleşti.

E-5 yanında kurulu bulunan Lombardini’de KöyHizmetleri önünde toplanan işçiler yürüyüşü E-5kenarından başlattılar. E-5’de bir süre yürüyen işçiler,

Anadolu Grubu’na bağlı diğer fabrikaların önündengeçerek fabrikada yürüyüşü sonlandırdılar.

ABB- Kartal işçileri de Kartal köprüsü yakınındaE-5 kenarında bulunan benzinlikte toplandılar. Saatsekize doğru bütün işçilerin gelmesiyle yürüyüş başladı.Yürüyüşte “İnsanca ve onurlu bir yaşam istiyoruz!”yazılı pankart taşındı. “MESS MESS şaşırma sabrımızıtaşırma!”, “İnadına sendika inadına DİSK!”, “Kurtuluşyok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!”sloganları atıldı.

Aksan işçileri Lombardini ve ABB gibi sabah7.30’da Sanayi Caddesi’nde Dörtyol yanındatoplandılar. Servislerin tamamının gelmesiyle yürüyüşbaşlatıldı. Aksan pankartının arkasında yürüyen işçilercoşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Yürüyüş sırasında“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “MESSMESS şaşırma sabrımızı taşırma!”, “MESS zammını albaşına çal!”, “Yaşasın metal işçilerinin birliği!” ve“Direne direne kazanacağız!” sloganları atıldı. İkivardiyanın katıldığı eylem oldukça coşkuluydu. Fabrikakapısına gelen yürüyüşçüleri gece vardiyasında çalışanişçiler karşıladılar. AKSAN işçilerinin yürüyüşüneBDSP’li Metal işçileri de destek verdi, Metal İşçileriBülteni’nin ikinci sayısı dağıtıldı. Bülten, Aksan işçileritarafından ilgiyle karşılandı.

Prysmian işçileri de eylemde!

Bursa’da kurulu, Birleşik Metal-İş Sendikası’nınörgütlü olduğu Prysmian’da Cuma yürüyüşleri 4.haftada da devam etti.

08.00-16.00 vardiyasından çıkan işçiler “Metal işçisisözleşmene sahip çık! Enflasyon zammına hayır!” ve“Metal İşkolunda 1 Yıllık Kar = 6 Yıllık Ücret-Sömürüye Son!” pankartlarını açarak slogan vealkışlarla Mudanya İskele Meydanı’na kadar yürüyüşgerçekleştirdiler.

Coşkulu geçen yürüyüş boyunca Mudanya halkı daeyleme alkışlarıyla destek verdi. Birleşik Metal-İşBursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci eylemde yaptığıkonuşmada, AKP hükümetini ve Türk-Metal çetesininbaşkanı Mustafa Özbek’i hedef aldı, metal işçilerineortak mücadele çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ ve HAK-İŞsendikalarının krize karşı sessiz kaldıklarını belirtenEkinci, krizin faturasını işçilerin ödemeyeceğinisöyledi.

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Metal işçisisatılık değil!”, “Zafer direnen işçilerin olacak!”sloganların atıldığı eyleme yaklaşık 150 işçi katıldı.

Eylem sonunda Prysmian işçilerine Metal İşçileriBülteni’nin ikinci sayısının dağıtımı yapıldı. İşçilerbülteni ilgiyle karşıladılar.

Yürüyüşlerin 4. haftasında metal işçisiyle sınıf dayanışması!

“İşçilerin birliği MESS’i ezecek!”

Page 11: sikb 2008 - 46

Metal işçileri yürüyor... Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Türk-İş şubelerinden metal işçileriyleanlamlı dayanışma!

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu 10 Kasım günü Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Merkezi’ne birziyaret gerçekleştirdi. Birleşik Metal-İş Sendikası’nı ziyaret eden Platform Dönem Yürütmesi, metalpatronlarının dayatmalarına karşı metal işçileriyle dayanışma içinde olma sözü verdi. Krizin sonuçlarınınen ağır görüldüğü sektörlerden olan metal sektörünün sınıf hareketi açısından taşıdığı öneme dikkatçekildi.

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Birleşik Metal-İş Sendikası GenelEğitim Sekreteri Celalettin Aykanat ve Birleşik Metal-İş Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atartarafından karşılanan şube başkanları süreç üzerine görüş alışverişinde bulundular. Birleşik mücadeleihtiyacı, Metal TİS’lerinin sınıf hareketi açısından taşıdığı önem, krizin etkilerine karşı emek cephesindenörülecek eylemli hat, ziyarette konuşulan başlıklardan öne çıkanlardı.

Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Rabia Özkaraca, T. Harb-İş Sendikası AnadoluYakası Şube Başkanı Hüseyin Över, T. Haber-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı LeventDokuyucu ve Şube Sekreteri Ali Küçükkoçkaya’nın yer aldığı ziyarette Türk-İş İstanbul Şubeler Platformubirleşik mücadele ihtiyacına vurgu yaptı.

Levent Dokuyucu, krizle beraber önemli hareketlenmelerin yaşandığı bir dönemde örgütlülüklerinzayıf olduğunu belirterek, mevcut hareketliliğin konfederasyon ayrımı gözetmeden birleştirilmesiihtiyacına vurgu yaptı. Sürecin temel bir halkası olarak gördükleri metal işkolundaki TİS sürecinekarşılıklı görevler doğrultusunda destek sunmaya hazır olduklarını ifade etti. Krize karşı yürütülecekmücadelenin eylemli bir hatta ilerlemesi gerektiğinin altını çizen Dokuyucu, krizin faturasının son dönemgelen yüksek oranlı zamlarla emekçilere ödettirilmek istendiğine değindi. Temel hedeflerinin İstanbulgenelinde birleşecek mücadelenin diğer iller için de örnek oluşturması olduğunu belirterek, Birleşik Metal-İş’in tutumunun önemine işaret etti.

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdardoğlu, kazanılmış hakların geri alınmakistendiği bir dönemde sürecin ihtiyacının birleşik mücadele olduğuna değindi. Yerel platformların öneminedeğer verdiklerini söyledi. Metal işkolunda devam eden TİS sürecinin iktisadi krizle içiçe ilerlediğini ifadeeden Serdaroğlu bu dönemlerin sendikal hareketin biraraya gelmesi için bir fırsat olduğunu sözlerineekledi.

Tez-Koop-İş Sendikası 2 No’lu Şube Başkanı Rabia Özkaraca ise krizin sonuçlarına karşı çeşitliaraçlarla mücadeleye hız vermeyi planladıklarını ve metal işkolunda MESS patronlarının dayatmalarınakendi üye tabanlarına sürekli anlattıklarını dile getirdi.

BMİS Başkanı Adnan Serdaroğlu son olarak, çeşitli toplantı ve eylemlerle devam ettirdikleri sürecigünlük eylemlerle ilerleteceklerini ve bu süreçte Türk-İş şubelerinin desteğini isteyeceklerini söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Metal işçileri MESS’in kapısına dayandı!

“Bu kavgaya girdik,geri dönüş yok!”

Metal işkolunda TİS görüşmelerinde uyuşmazlık zaptıtutan DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası, 11 Kasımgünü Metal Sanayicileri Sendikası’nın (MESS) kapısınadayandı.

MESS’in İstanbul Şişli’deki merkez binası önüneyaklaşık 200 metre mesafeden yürüyüşle gelen işçilerburada oturma eylemi gerçekleştirdiler.

Saat 10.30’da toplanmaya başlayan Gebze, Kartal veAvrupa Yakası’ndan gelen metal işçileri “MESSdayatmalarına hayır / Birleşik Metal-İş” pankartınıaçarak bina önüne coşkulu ve militan sloganlarlayürüdüler.

Sendika flamaları, şapkaları ve önlükleriyle görselolarak dikkat çeken Birleşik Metal üyeleri “Krizinfaturasını ödemeyeceğiz!” dediler.

Sendika genel merkez yöneticilerinin de yer aldığıeylemde 200’ü aşkın metal işçisi yolu araç trafiğinekapatarak yürüdü. Eylemde “MESS, MESS şaşırmasabrımızı taşırma!”, “Direne direne kazanacağız!”,“Geliyor geliyor genel grev geliyor!”, “Krizin faturasıpatronlara!”, “Metal işçisi köle değildir!”, “İşçiyiz,haklıyız, kazanacağız!”, “İşten atmalar yasaklansın!”sloganları sıklıkla atıldı.

Eylemde iktisadi krizin faturasını TİS görüşmelerinegetirdikleri kölelik dayatmalarıyla metal işçilerineyüklemeye çalışan metal patronları hedef alınırken,dayatmalar karşısında “grev” vurgusu vardı.

Yürüyüş boyunca metal işçilerine seslenen BirleşikMetal-İş Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri ÖzkanAtar, “Krizin faturasını metal işçilerine kesmeye çalışanpatronlara karşı üretimden gelen gücümüzü kullanmayahazırlanıyoruz!” çağrısında bulundu. Atar’ın “Mücadeleyehazır mısınız?” sorusu metal işçileri tarafından “hazırız!”biçiminde yanıtlandı.

MESS binası önünde metal işçilerine seslenen BirleşikMetal-İş Sendikası Genel Sekreteri Selçuk Göktaşkonuşmasına BMİS üyesi işçileri selamlayarak başladı.Metal patronlarının krizle birlikte artan dayatmalarınakarşı eylemler gerçekleştirdiklerini belirten Göktaş, metalpatronlarının son dönemdeki büyümeleri karşısındapaylarına düşeni istediklerini ifade etti.

“Kapitalizm çöküyor, kriz kapitalizmin krizi! Faturayıödemeyeceğiz!” diyen BMİS Genel Sekreteri, hükümetede seslenerek sadece patronlara kaynak aktararak işlerinçözülmeyeceğini söyledi. Göktaş’ın konuşması krize karşıpatronların gözünü diktiği İşsizlik Sigortası Fonu’ndanişçilere kaynak aktarılması talebiyle devam etti.

“Krizi fırsat bilerek bu ülkenin emekçilerinin üzerinegelmeyin!” diyerek patronlara uyarıda bulunan Göktaş“Birleşik Metal-İş Sendikası 100 bin metal işçisinintemsilcisi olarak mücadele yürütecek!” sözleriyle de TürkMetal çetesini teşhir etti, Türk Metal’in metal işçileriadına toplu sözleşme imzalama meşruluğunun olmadığınıvurguladı. Metal patronlarına “Hodri meydan o zaman! Yabu teklifleri değiştirirsiniz ya da grevde görüşürüz!”duyurusunda bulundu. Göktaş’ın konuşması metal işçileritarafından coşkulu sloganlarla kesilirken, eylemlerinartarak devam edeceği mesajı verildi.

Birleşik Metal-İş üyeleri Göktaş’ın konuşmasınınardından MESS binası önünde oturma eylemigerçekleştirdiler, sloganlarını oturma eylemi sırasındaatmaya devam ettiler.

Eylem “Bu kavgaya girdik, geri dönüş yok!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Yaşasın örgütlümücadelemiz!” sloganlarıyla sona erdi. Metal işçilerigeldikleri güzergahtan sloganlarla döndüler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bursa’da MESS önünde eylem!Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi metal işçileri İstanbul’da 11 Kasım günü MESS merkez binası

önüne çıkartma yaparken, Bursa’daki MESS Bursa Bölge Temsilciliği önünde de eylem vardı.Birleşik Metal-İş Sendikası Bursa Şube’nin örgütlü olduğu Prysmian ve Grammer’den işçilerin

katıldığı eylemde, BMİS Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci metal işçilerine seslendi.Metal işçilerine Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenme çağrısı yapan Ekinci, krizin faturasını

ödemeyeceklerini vurguladı. Emek güçlerine birleşik mücadele çağrısının da yapıldığı eylem boyunca“Zafer direnen işçilerin olacak!”, “İş ekmek yoksa, barış da yok!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “Doğalgaz zamları geri alınsın!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Metal işçilerinin Cumaeylemlerine destek!

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın MESS kapsamında örgütlü olduğu işyerlerinde başlattığı Cumaeylemleri devam ediyor.

İstanbul’da 7 Kasım günü gerçekleştirilen yürüyüş sınıf dayanışmasının anlamlı örneklerine sahneolurken metal işçilerinin mücadelesine bir destek de Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölgeve bağlı şubelerden geldi. Genel-İş 3 No’lu Bölge adına yazılı açıklama yapan Bölge Başkanı VeyselDemir, Genel-İş üyesi Kartal Belediye işçilerinin 14 Kasım sabahı Kartal ABB işçilerinin yürüyüşünekitlesel destek vereceğini duyurdu.

Dört haftadır Gebze’deki Sarkuysan, Kroman Çelik, Makina Takım, Çayırova Boru işçilerininYürüyüşlerine destek veren Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) üyeleri bu hafta da sabahyürüyüşlerine katılacaklar.

OSB-İMES İşçileri Derneği, Ümraniye ABB fabrikasındaki sabah yürüyüşlerine verdiği desteği buhafta da sürdürecek.

Page 12: sikb 2008 - 46

Sınıfa karşı sınıf!12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Emekliler haklarını istiyor!DİSK’e bağlı Emekli-Sen üyeleri kapitalizmin

krizinin sonuçlarına karşı “Haklarımızı istiyoruz!”dediler. 11 Kasım günü Kadıköy İskele Meydanı’nayürüyen Emekli-Sen üyeleri gerçekleştirdikleriaçıklamada ortak mücadele çağrısını yükselttiler.

Emekli-Sen İstanbul Şubeleri adına basınaçıklamasını okuyan Emekli-Sen Kartal Şube YönetimKurulu üyesi Zehra Demir, ABD’den başlayan finanskrizinin yayılarak devam ettiğini, AKP hükümetinin“kriz bizi etkilemez” açıklamalarına rağmen krizinetkilerinin gün geçtikçe ortaya çıktığını, kışın enhayati tüketim olan doğalgazın fiyatına %22.5 zamgeldiğini belirtti. Tüm işçi sendikalarını, kamuçalışanları sendikalarını sermayenin saldırılarına karşıortak mücadeleye çağırdı.

Emeklilik yaşını kadın ve erkeklerde 65’e, emekliolma gününün işçilerde 7200, kamu çalışanları veserbest meslek sahibi çalışanlarda ise 9 bin güneçıkarıldığını hatırlatan Demir, Türkiye’de bundansonra emekli olmanın hayal olacağını ve çalışanemeklinin yerine emekli olmadan ölen çalışanınalacağını vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DYO işçisi direniyor!Yaşar Holding’in küçülme kararı nedeniyle

DYO’da 24 işçi işten çıkarıldı. İşçiler yanıt olarakfabrikayı terk etmeme eylemi yaptılar.

Yaşar Holding kriz nedeniyle %20 küçülme kararıaldığını duyurdu ve bağlı işletmelerde kararınuygulanmasına başlandı. Bu kapsamda DYO’nunİzmir ve Dilovası’nda bulunan fabrikalarından biritemsilci, biri baştemsilci, 8’i gönüllü olmak üzeretoplam 24 kişi çıkartıldı. Küçülme kararıdoğrultusunda İzmir ve Dilovası’ndaki fabrikalardan72’si kapsam dışı ve sendikasız, 48’i sendikalı olmaküzere toplam 120 kişinin çıkartılacağı belirtiliyor.

Gebze’de ise işçilerin TİS’te yer alan haklarınıalmak için sakal bırakma ve alkış eylemi yapmalarınınardından Baştemsilci İlhan Berber işten çıkarıldı.Bunun üzerine işçiler fabrikayı terk etmeme kararıaldılar. Akşam saat 18.00’de işten çıkan işçilerfabrikayı terk etmedi ve sabah 08.00’de üretimyeniden başladı. İşçiler baştemsilcinin geri alınması veişten çıkarmaların durması taleplerini dile getiriyorlar.Taleplerin kabul edilmemesi durumunda, eylemlerailelerin ve diğer işyerlerinin de katılımıylasürdürülecek.

Türk Philips kapatılıyor!Philips Genel Merkezi’nce kapatılmasına karar

verilen Türk Philips’te çalışan işçiler, kapatmakararına karşı eylem gerçekleştirdiler. Gebze OrganizeSanayi Bölgesi’nde kurulu, DİSK Birleşik Metal-İşSendikası Gebze Şubesi’nin örgütlü olduğu işyerindeçalışan işçiler, 11 Kasım sabahı servislerden GebzeOSB’nin güney giriş kapısında inip fabrikaya kadarsloganlar eşliğinde yürüdüler.

BMİS Gebze Şube Başkanı Erdoğan Özer yürüyüşbitiminde fabrika girişinde yaptığı konuşmada, PhilipsGenel Merkezi’nin aldığı kararla Türkiye’dekiçalışanları işsizliğe ve açlığa mahkum ettiğinedeğinerek “Hep birlikte bu kapatılma kararının gerialınması için bütün yolları deneyeceğiz” dedi.

Yürüyüş öncesi Gebze OSB’nin kapısı önündetoplanan işçiler, OSB’nin güvenliğini üstlenen Tepe

Güvenlik firması çalışanlarınca fotoğraf makinesi vekamera ile görüntülendi. Bu esnada kısa bir gerginlikyaşandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BTS eylemlerle uyarıyor!Yüksek Planlama Kurulu’nun ek zamlarla ilgili

kararını protesto etmek ve 14 Kasım günü yapılacakvizite eyleminin çağrısını yapmak amacıyla BTStarafından 12 Kasım günü Adana Garı önünde bireylem gerçekleştirildi. Eylemde okunan basınmetninde, ekonomik krizin emekçileri vurduğu, kamuemekçilerine 2009 yılı için %4+%4,5 gibi sadakazammının reva görüldüğü, oysa sadece 2008 yılındadoğalgaza %80, elektriğe %65 zam yapıldığı belirtildi.

YPK’nın 399’a tabi sözleşmeli personeli ek ödemekapsamı dışında bırakması nedeniyle kendilerininmağdur edildiği ve bu nedenle eylemlerin süreceğibildirildi. Hükümeti ve TCDD’yi bir kez dahauyarmak amacıyla 14 Kasım günü saat 8.00-17.00arasında vizite eylemi yapılacağı açıklandı. Yaklaşık50 emekçinin katıldığı eylem sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Eğitim Sen’den “doğalgaz” eylemi!Eğitim-Sen İstanbul 3 No’lu Şube, 10 Kasım

akşamı gerçekleştirdiği yürüyüşle doğalgaz zamlarınıprotesto etti.

Saat 17.30’da Cevahir Otel önünde toplananyaklaşık 70 kamu emekçisi sloganlarla İGDAŞ önüneyürüdü. Burada Şube Başkanı Nebat Bukrek yaptığıaçıklamada, ABD’de başlayan finans krizinin ABDsınırlarını aşarak tüm dünyada ekonomiyi saran birkriz haline geldiğini vurguladı ve krize karşıhükümetin aldığı önlemlerin “krizi yaratanları krizdenkurtarmak politikası” olduğunu söyledi. Okullardadoğalgaz parasını öğretmenler aracılığıyla velilerdentoplamak isteyenlere de seslenerek, “Parasız eğitimanayasal bir haktır. Okullarda ne ad altında olursaolsun para toplamak suçtur. Öğrenci ve velilerimizlehiçbir parasal ilişkiye girmeyeceğiz. Paratoplamayacağız. Tüm velileri bu politikaya durdemeye çağırıyoruz” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

SES iki saat iş bıraktı!SES Aksaray Şubesi, döner sermaye katkı

paylarının adil dağıtılması talebiyle iş bırakmaeylemlerine devam ediyor. Sağlık çalışanları, Çapa TıpFakültesi Hastanesi’nde 11 Kasım günü sabah 08.00-10.00 saatleri arasında iş bıraktı.

Mono Blok önünde bir araya gelen sağlıkemekçileri pankart ve dövizlerle hastane bahçesiçevresinde sloganlarla yürüyüş gerçekleştirdiler.

Saat 09.30’da Mono Blok önünde SES AksarayŞube Başkanı Songül Beydilli bir konuşma yaptı.Sağlık işinin bir ekip işi olduğunu, sadece öğretimüyeleriyle hastaya sağlık hizmeti verilemeyeceğinibelirtti. Asıl amaçlarının dönerden katkı payı almakdeğil, insanca yaşayacak bir ücret olduğunu ifade etti.Herşeyden önce adaletsizliğin giderilmesini talep etti.

Açıklamada zamlarla birlikte krizin faturasınınemekçilere ödetilmeye çalışıldığına da değinildi.Açıklama esnasında SES temsilcileri, 2005 yılındakatledilen Doktor Göksel Kalaycı’nın öğretim üyeleritarafından gerçekleştirilen anmasına destek verdiler.

Çapa Tıp Fakültesi’nde çalışan sağlık emekçileri12 Kasım günü de iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.Saat 08.00’de iş bırakan emekçiler hastane içindeyürüyüş gerçekleştirdiler. “Dönerler arttırılsın adildağılsın!/SES Aksaray Şube” pankartını taşıyarakcoşkulu biçimde eylemlerini sürdüren sağlıkemekçileri “Ekipte varız, dönerde yokuz!”, “Eşitlik,adalet istiyoruz!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “18yıllık memurum net maaşım 830 YTL!” dövizlerinitaşıdılar.

İşçi ve emekçi hareketinden...

Page 13: sikb 2008 - 46

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Basın açıklamasında 15 Kasım günü BakırköyDevlet Hastanesi önünde eylem gerçekleştirileceği, 29Kasım’da Ankara’da yapılacak mitingle hükümetinuyarılacağı dile getirildi. İki saatlik iş bırakma eylemimaaş bordrolarının yakılmasıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

SUT sağlığa zararlıdır!Türk Tabipler Birliği, İstanbul Tabip Odası,

Türkiye Sakatlar Derneği, Sosyal Hizmet UzmanlarıDerneği İstanbul Şubesi, Altınokta Körler Derneğiİstanbul Şubesi, İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği,İstanbul Tabip Odası’nda 11 Kasım’dagerçekleştirdikleri basın toplantısı ile SağlıkUygulama Tebliği’nin engelliler açısından yarattığısorunlara ilişkin tespit, görüş ve önerilerini açıkladılar.

Kurumlar adına konuşan Türkiye Sakatlar DerneğiGenel Başkanı Şükrü Poyraz, 1 Ekim’de yürürlüğegiren 5510 sayılı yasanın ülkenin sosyal güvenlik vesağlık sistemini tümden değiştirdiğini vurgulayaraksosyal devlet ilkesinden uzaklaşıldığını söyledi. SUTolarak anılan tebliğin ülkede sağlık hizmetlerindenyararlanan her vatandaşı, özel olarak engellileri ağırbiçimde etkilediğini belirtti. SUT ile birlikteengellilerin karşıkarşıya olduğusorunlarısıralayarak, “Sonuçitibariyle bugünyürürlükte olansistem, dar gelirliengellileri vehastaları sağlığındaneden bir şekildeişlemektedir” dedi.

Sağlığı bir hakolarak gördüklerini,tespit ettikleri sorunlarıbir rapor halindehükümete ve ilgilikurumlara ileteceklerinisöyleyen Poyraz,herkesi ortak mücadelehattı oluşturmayaçağırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Krize karşı miting 29 Kasım’da!Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)

ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK) 29 Kasım günü “Krize, İşsizliğe, Yoksulluğave Zamlara Karşı Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”gerçekleştirme kararı aldı.

KESK ve DİSK Genel Sekreterleri 5 Kasım günüAnkara’da çağrı amaçlı bir basın toplantısıgerçekleştirdiler. Mitinge ilişkin ortak açıklamayıokuyan KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, 3Kasım günü yapılan Ekonomik Koordinasyon Kurulutoplantısında “krizin sadece finans piyasalarındaolduğunu, genel bir ekonomik krizdenbahsedilemeyeceğini” söyleyen Erdoğan’ın sözlerinihatırlatarak krizin yaşandığını gösteren rakamlarısıraladı. Ekonominin çöküş içinde olduğunu belirtti.Mitinge kadar yapılacak eylem ve etkinlik programıduyuruldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

BMİS: “Küresel mücadele şart!”Akdeniz Bölgesi’ndeki Avrupa Metal İşçileri

Konfederasyonu (EMF) üyesi sendikaların bir arayageldiği “Genişletilmiş Akdeniz Ülkeleri Toplantısı”Birleşik Metal-İş Sendikası’nın ev sahipliğiyle 6Kasım günü düzenlendi.

Basına kapalı olarak gerçekleşen toplantıya dairsaat 12.00’de bir basın toplantısı gerçekleştirildi.

Açıklamayı Birleşik Metal-İş Sendikası Genel BaşkanıAdnan Serdaroğlu yaptı. “Dünyanın her yerindesermayenin kriz gerekçesiyle emekçilerin kazanılmışhaklarına saldırmaya başladığı”nı, bu ortamda böylebir toplantı yapmanın oldukça anlamlı olduğunubelirtti. Kapitalizmin son yaşanan kriz ile birlikte ciddianlamda prestij kaybettiğini ve neoliberalizmin iflasettiğini söyleyen Serdaroğlu, bunun sürpriz olmadığınıKomünist Manifesto’ya atıfta bulunarak belirtti.Birinci Enternasyonal’in açılış konuşmasından da birbölüm aktaran Serdaroğlu, işçi sınıfının temelleri 140yıl önce atılmış örgütlü gücünün bugün de ona rehberolduğunu vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Key işçilerinden suç duyurusu!Yaklaşık üç aydır ücretlerini alamadıkları için 1

Kasım’dan itibaren patronun malları kaçırmaihtimaline karşı fabrika önünde nöbet tutmayabaşlayan Key / Derden Tekstil işçileri, hakları için 6Kasım günü Bakırköy Adliyesi önündeydiler.

Key/Derden Tekstil İşçileri ve BATİS adına ortakyapılan açıklamada şunlar söylendi: “Bizler

Key/Derden işçileri olarak haklımücadelemizi sürdürmeye devamedeceğiz. Bundan sonrahaklarımıza sahip çıkmak içindaha uyanık, daha bilgili ve dahaörgütlü olacağız. Patronlarınoyununa gelmemek için dahagüçlü olmayı başaracağız.”

Eyleme yaklaşık 150 işçikatıldı. Eylem sonrasında,avukatların iş mahkemesinebaşvurusunun kabul edildiğiaçıklandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

SES:“Mücadelemizengellenemez!”

KESK’e bağlı Sağlık veSosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) 7 Kasımgünü Ankara’da Sağlık Bakanlığı önündegerçekleştirdiği eylemle sürgünleri, işten atmaları veSES’e yönelik baskıları protesto etti.

Basın açıklamasına tüm illerden SES şubebaşkanları katılım sağlarken, geçtiğimiz günlerdememuriyetten men cezasınaçarptırılan SES Genel BaşkanıBedriye Yorgun ve hakkındadisiplin soruşturması açılmakistenen Meryem Özsöğütüzerindeki baskılar gündemetaşındı.

SES Genel Sekreteri yaptığıaçıklamada, mücadelelerisırasında pek çok bedel ödemekzorunda kaldıklarını, fakatbunun kendileriniyıldıramayacağını söyledi.

Basın metnininokunmasının ardındanbakanlık önünde on dakikalıkoturma eylemi yapıldı. 29Kasım’da Ankara’da KESKtarafından gerçekleştirilecekolan mitingin duyurusuylaeylem sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Eğitim-Sen’den “kadrolaşma”tepkisi

Eğitim-Sen Adana Şubesi atamalarda yaşanan

sorunlarve AKP hükümetinin kadrolaşmapolitikasının yarattığı sonuçlar ile ilgili 7 Kasım günübir basın toplantısı gerçekleştirdi.

Eğitim-Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adınaŞube Başkanı Güven Boğa tarafından okunan basınmetninde, soruşturma, sürgün ve cezalandırmalarakarşı yürütülen mücadeleye rağmen AKP’ninkadrolaşma ve usulsüz atamaları anlatıldı. MilliEğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nce,Milli Eğitim Bakanı imzasıyla 31 Ekim 2008 günü,‘Eğitim Kurumları Yöneticileri’ konulu 2008/74 sayılıgenelge yayımlandığını ifade eden Boğa, Eğitim-Senolarak sözkonusu genelgeyi incelediklerini,genelgenin, milli eğitim mevzuatına, eğitim sistemininilkelerine ve genel olarak hukuka aykırı yönlerinibelirlediklerini dile getirdi.

Önümüzdeki günlerde yapılacak etkinliklerinduyurusuyla açıklama son buldu.

Kızıl Bayrak / Adana

Ankara SES’ten basın toplantısı12 Kasım günü SES Ankara Şubesi, SES Genel

Merkezi’nde Sosyal Hizmetler ve Çocuk EsirgemeKurumları’nda yaşanan sorunları anlatan bir basıntoplantısı gerçekleştirdi.

Saray Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ndeyaşanan olayın ve basına yansıyan görüntülerinçalışanların tümünü rencide edici boyutlara ulaştığı,buralarda çalışan ve hizmet alanların zan altındabırakıldığı dile getirildi. Sorunun kaynağı, kadroluistihdamla giderilmeyerek kurumun iş güvencesiz,

vasıfsız insanlarladoldurulması, işingereğine uygunpersonelçalıştırılmamasıolarak açıkladı.

Hizmet verenkadrolu çalışanın 9bin, taşeron olarakçalışan personelin 4bin olduğu, bununsonucunda 25 çocuğabir bakıcı, 4 engelliyebir bakıcı düşmesigerekirken 30-35engelliye bir bakıcı,50-100 çocuğa birmeslek elemanınındüştüğü açıklandı. Budurumda bu

kuruluşlarda hem hizmet veren hem de alanlarınmağdur edildiğine değinildi, somut adımlar atılmasıistendi.

Kızıl Bayrak / Ankara

12 Kasım 2008 / Çapa

12 Kasım 2008 / Adana

6 Nisan 2008 / Kadıköy

Page 14: sikb 2008 - 46

Sınıfa karşı sınıf!14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Öğretmenler güvence istiyor!Türkiye’nin çeşitli illerinde Eğitim-Sen şubeleri

tarafından gerçekleştirilen “Ücretli-sözleşmeliçalıştırmaya son! Sürgünlere hayır” eylemlerinden biride 8 Kasım günü İzmir’de Sümerbank önünde yapıldı.

Eğitim-Sen İzmir 1, 2, 3, 4, 5, 6 No’lu Şubeleri’ningerçekleştirdiği eylemde açıklamayı Eğitim-Sen İzmir4 No’lu Şube Başkanı Cevat Düzci yaptı. Gelecek,eğitim hakkı ve iş güvencesinden vazgeçmeyeceklerinisöyledi. Eğitim emekçilerinin yaşadıkları sorunlarçözüm beklerken Milli Eğitim Bakanlığı’nın Eğitim-Sen üyeleri üzerindeki baskıcı uygulamalarınadeğindi. Eğitim emekçilerinin örgütlü mücadele ilesoruşturma, sürgün ve cezalandırma kuşatmasınıaşacak kararlılıkta olduğunu vurguladı. Sözleşmeliçalışma ve güvencesizliğin yarattığı “eğitimde nitelikdüşüklüğü” ve “dayanışmanın zayıflaması”sonuçlarına karşı kadrolu çalışma ve iş güvencesitalebini dile getirdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Adana HSGGP’den eylemAdana Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek

Platformu, 11 Kasım günü, İstanbul Adli TıpKurumu’nun Hüseyin Üzmez ile ilgili verdiği rapor veSaray Çocuk Yuvası’nda gelişen olaylarla ilgili birbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Adana Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığıönünde gerçekleştirilen basın açıklamasında toplumsalanlamda yaşanan çürümeye değinildi.Muhafazakarlaşmaya, devlet terörüne, kadına yönelikşiddete, taciz ve tecavüz vakalarına çeşitli örneklerverilen açıklamada AKP hükümetinin şiddetionaylayarak suçluları koruduğu ifade edildi.

Kızıl Bayrak/Adana

Liman-İş’ten özelleştirmeaçıklaması

Kamuya bağlı birçok limanın son süreçteözelleştirilmesine dair Liman-İş Sendikası’ndan tepkigeldi. Sendikanın Ankara’da bulunan genelmerkezinde 11 Kasım günü düzenlenen basıntoplantısında konuşan Liman-İş Sendikası GenelBaşkanı Muzaffer Akpunar, özelleştirme nedeniylelimancılık sektöründeki payın yüzde 16’lık birgerileme yaşadığını belirtti. TCDD limanlarının eldençıkarılmasının sonuçlarının kriz döneminde çok ağırolacağını ifade etti.

Açıklamada limanların özelleştirilmesine karşımücadele kararlılığı ifade edilmezken özelleştirmekarşıtı mücadelenin hukuki girişimlerle sınırlı olacağıdüşüncesi hakimdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Türk-Metal’den “Parti mitingi” gibi toplantı...

Esip gürlemeler eşliğinde ihanete hazırlık!Türk Metal Sendikası Marmara Bölgesi

Genişletilmiş Temsilciler Meclisi toplantısı 12Kasım günü Bağcılar Olimpik Kapalı SporSalonu’nda gerçekleşti.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasınınardından Türk Metal Sendikası Genel BaşkanıMustafa Özbek salonu dolduran işçilerintezahüratlarıyla kürsüye çıktı. Konuşmasında 135bini aşkın metal işçisini ilgilendiren MESS GrupToplu İş Sözleşmesi’nde bundan sonra izleyecekleriyol ve gündemdeki konulara ilişkindeğerlendirmelerde bulundu.

Özbek konuşmasında, ‘bir takım’ sendikalarınTürk Metal’i MESS’in yanında gördükleri, patronlarla kolkola yürüdükleri yönündeki iddiaların doğruolmadığını ifade etti. Küresel krizin Avrupa’yı teslim aldığını, Avrupa’da sendikalı sayısının % 5’e düşüğünüdile getirerek, “ama Türkiye’de biz güçlüyüz, güçleniyoruz” dedi.

Özbek, “70 milyonun telefonları dinleniyor. Bu demokrasi mi?” diyerek AKP’nin demokrasi anlayışınıeleştirdi. 100 trilyonluk yardım paketleriyle iktidarını koruyan hükümetin krizle birlikte bundan sonra işininzorlaşacağını ifade etti. AKP’nin Obama’yla görüşmelere başladığını, ABD’den beklenti içinde olduğunusöyledi.

Özbek daha sonra sözü toplu iş sözleşmesine getirdi. 135 binin üzerinde işçinin MESS kapsamındaolduğunu söyleyen Özbek, “Biz % 20 istiyoruz, MESS % 4.15 diyor. ... MESS ile Türk Metal Sendikası teklifiarasında fark yok, uçurum var” dedi.

2001 krizinini hatırlatarak patronlara seslenen Özbek, “Krize rağmen sanayiyi ileriye taşıyacağımıza sözveriyoruz, siz de işçileri ileriye taşımaya söz veriyor musunuz?” dedi. “Sorunlarımız çözülmezse ay sonundagrev kararı alırız. Sabırlıyız, metanetliyiz, inançlıyız. Sakın işverenler bizi yanlış anlamasın. Yumuşak atıntekmesi sert olur. Müzakereleri ağırbaşlılıkla yürüttük. Aldığımız grev kararı uygulama noktasına gelirseyalvarma, aman dileme yok. Ok yaydan çıkarsa geri dönüş olmaz”, “Buraya kadar geldi. Vallahi gırtlağınızısıkarız. Biz çalışanız, eli nasırlıyız. Vallahi sizi ümüğünüzden tutar ciyak ciyak bağırtırız” tehditleri savurdu!

“Açık yüreklilikle, mertçe her türlü krize rağmen Türk sanayisini ileri yıllara taşımayı namus borcubiliyoruz” diyen Özbek, Arçelik ve Ford Otosan’ın kârlarına da dikkat çekti. “Biz sadaka değil hakkımızıistiyoruz. Patronlar burayı iyi dinlesin. İşçinin iş güvenliği garanti altına alınmalı, sonra soframızı konuşuruz.Soframıza kan doğramayın. Soframıza kan doğrarsanız vallahi de billahi de biz sizin sofranıza kan doğrarız.”diye konuştu.

“Provakasyonlara dikkat edin, birtakım broşürler dağıtarak bizleri birbirimize düşürmeye çalışıyorlar.Bunlara inanmayın.” diyen Özbek, konuşmasını “Bizler Türkiye, Türk işçisi, büyük Türkiye için varız. Hiçbirengel tanımadan sadaka toplumu değil, sanayisini kurmuş, iç ve dış borçlarını temizlemiş güçlü birTürkiye’ye, güçlü yöneticilere ihtiyacımız var” sözleriyle sonlandırdı.

Toplantı sadece Özbek’in yaptığı konuşmayla saat 12.30’da sona erdi.Toplantıya Eskişehir, Bolu, Bursa, Kocaeli, Adapazarı, Bilecik, Ereğli gibi çevre iller ve İstanbul’dan çok

sayıda işçi katıldı. Parti mitingi havasında gerçekleşen toplantıya katılan işçiler yüzlerine Mustafa Özbekmaskeleri takarak,Türk Metal, Türk bayrakları ve “Hepimiz işçiyiz, hepimiz Özbek’iz!” dövizleri taşıdılar.Kürsünün önünde genç kadınlar Mustafa Özbek ismini taşıyan harfler giyili önlüklerle sıralıydılar.

İşçiler kürsüden attırılan, “Vur vur inlesin patronlar dinlesin!”, “Özbek, seninle ölüme de gideriz!”, “Vurde vuralım, öl de ölelim!”, “Sendika yuvamız, Özbek babamız!”, “MESS, MESS şaşırma sabrımızı taşırma!”,“İsteriz, isteriz hakkımızı isteriz!”, “Direne direne kazanacağız” sloganlarına eşlik ettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ÇAYKUR’da yetki savaşı!Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü (ÇAYKUR) bünyesinde çalışan 14 bin işçi adına toplusözleşme

yetkisine sahip Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası ve Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş arasındaki “yetki savaşı”devam ediyor.

Öz Gıda-İş’in Çaykur’u AKP hükümetinin desteğiyle ele geçirme girişimlerine karşı geçtiğimiz Temmuzayı içinde Çaykur’un Rize’deki Genel Müdürlüğü önünde “Sendikal haklar, özgürlük ve demokrasi nöbeti”sloganıyla nöbet eylemi gerçekleştiren Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel’in “iyi niyetliçabaları” da sonuç vermemişe benziyor.

14 bine yakın işçinin çalıştığı Çaykur işletmelerinde 9.695’i noter tasdikli üyesiyle 23. Dönem Toplu İşSözleşmesi’ni Tek Gıda-İş Sendikası’nın imzalaması gerekirken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkitespitini Öz Gıda-İş lehine yaptı.

Tek Gıda-İş Sendikası’nın Çaykur’daki örgütlülüğünün dağıtılma girişimlerine karşı 5 Kasım 2008tarihinde Türk-İş yöneticileri basın açıklaması gerçekleştirdiler. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlutarafından gerçekleştirilen açıklamada, Bakanlığın mevzuata aykırı uygulamaları aktarılırken, Türk-İş’in, Hak-İş’in içinde yer aldığı hiçbir etkinliğe katılım sağlamayacağı belirtildi. Türk-İş, AKP hükümetini ise Hak-İş’everdiği destek nedeniyle protesto etti.

Bakanlığın Öz Gıda-İş’e verdiği yetkiye itiraz eden Tek Gıda-İş Sendikası, yargı aşaması sonuçlananakadar Çaykur’da sözleşme imzalayamayacak.

1 Mayıs 2008 / Şişli Agos önü

Page 15: sikb 2008 - 46

Kadın mücadeleyle özgürleşecek! Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Emekçi kadınlar!Emperyalist-kapitalist sömürünün hüküm sürdüğü

her yerde işçi ve emekçiler, fakat özellikle de busınıfın kadınları, şiddetin tüm örneklerine maruzkalmaktadır. Biçimleri farklı olsa da, şiddetin amacıboyun eğdirmek, sindirmek ve teslim almaktır. İnsanıninsan tarafından sömürüsü üzerine kurulu bu sistemancak böyle ayakta kalabilmektedir. Çürüyen vekokuşan sistem insanlar arası ilişkilerde şiddetigiderek arttırmakta, bundan en çok etkilenenler isekadınlar olmaktadır. Yaşamın her alanında şiddetfiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik biçimlerlekarşımıza çıkmaktadır. Şiddet evde, sokakta,fabrikada, gözaltında ve hapishanelerde, kısacası heryerdedir!

Dünya çapında binlerce kadın her gün şiddetemaruz kalıyor!

Kimi evde aile içinde şiddete uğruyor. Kimiişyerinde sefalet ücretleri karşılığı uzun saatlersömürülüyor ve dahası bir de taciz ve tecavüze maruzkalıyor. Kimi emperyalist tekellerin kasaları dolsundiye süren savaş ve işgaller altında işgalci ordununaskerlerinin tecavüzüne uğruyor. Irak’ta,Afganistan’da ve emperyalizmin elini uzattığı heryerde…

Kimi de İran’da recm cezasıyla taşlanaraköldürülüyor. Ya da Sudan’da olduğu gibi açlıktanölmemek için BM askerine bedenini satıyor. Kimileride sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinisavunduğu için işkencelerden geçiriliyor, katlediliyor,hapishanelerde tecride ve işkenceye maruz kalıyor.Kimileri hala “namus” ve “töre” adı altındaöldürülüyor. Birçok kadın hala başlık parasınasatılıyor. Ve Kürdistan’da kadın, Kürt kimliğindendolayı eziliyor, baskı ve işkence görüyor, ırkçı-şovensaldırıların hedefi oluyor.

Evet! Binlerce kadın her gün, her an şiddetle karşıkarşıya! Dünyanın neresinde olursa olsun şiddetiuygulayan emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir.Çürümekte ve çökmekte olan bir sistemin çirkin vevahşi yüzüdür bu!

Emekçi kadınlar, çağrımız sizedir!25 Kasım tarihinde Latin Amerika’da diktatörlüğe

karşı mücadele ederken katledilen Mirabel

Kardeşler’in özgürlük mücadelesini unutmayalım!Beyaz gelinliğiyle, halkların barış ve kardeşlik içindeyaşam özlemini dile getirmek için çıktığı yoldatecavüz edilerek katledilen Bacca’yı, töreler gereğiöldürülen Güldünya’nın “artık yeter!” diye seslenişiniunutmayalım! Bursa’da bir fabrikada çıkan yangında,patronun kâr hırsı uğruna ölen 5 tekstil işçisi kadınınçığlığını da…

Asla çaresiz ve çözümsüz değiliz!Şiddetin sona ermesi için şiddetin kaynağına

karşı mücadele edelim!Sömürüsüz ve şiddetten arınmış bir yaşam ancak

sosyalizmle mümkün olabilir. Bu nedenle emperyalist-kapitalist düzene karşı örgütlenmekten ve mücadeleetmekten başka seçeneğimiz yoktur! Ancak örgütlü birgüç olursak, bu sömürü düzeninden ve onun şiddetüreten gerici yoz kültüründen ve şiddetindenkurtulabiliriz. Ancak bu şekilde özgürleşebilir,güçlenir ve şiddete karşı koyabiliriz. Bu nedenle:

Emekçi Kadın Komisyonları, Picca Bacca’nınyarım kalan türküsünü birlikte söylemeye,Güldünya’nın yarım kalan öyküsünü birliktetamamlamaya, Bursa’da katledilen kadın tekstilişçilerinin hesabını sormaya çağırıyor!

Emekçi Kadın Komisyonları, işçi ve emekçikadınları örgütlü mücadeleye çağırıyor!

Emekçi Kadın Komisyonları, kadına yönelikcinsel baskı ve sömürüye karşı mücadele taleplerimizibirlikte yükseltmeye çağırıyor!

Emekçi Kadın Komisyonları

25 Kasım: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü...

25 Kasım’ın çağrısını unutmayalım!

“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete KarşıUluslararası Mücadele Günü” yaklaşıyor. OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu olarak, 25 Kasım’ınanlam ve önemini işçi ve emekçi kadınlara anlatmakiçin etkin bir faaliyet başlatmış durumundayız.“Kapitalizm şiddettir! Emekçi kadınlar mücadeleye!”şiarını kullanarak işçi ve emekçi kadınları şiddetinkaynağına karşı mücadeleye çağırıyoruz.

Komisyon olarak yaptığımız toplantılarda 25Kasım’ı gündemimize alıp haftalar öncesindetartışmalara başlamıştık. Tartışmalarda 25 Kasım’ıntarihçesini ve kadına yönelik şiddetin günümüzdekiyansımalarını ele aldık. Komisyon olarak yaptığımızdoyurucu tartışmalar sonucunda, bölgemizde bulunanişçi ve emekçi kadınlara faaliyetimizi götürüyoruz.

İlk olarak 8 Kasım günü günü Sarıgazi pazarı veDemokrasi Caddesi’nde komisyon bileşenleri olarak

kitlesel bildiri dağıtımı gerçekleştirdik. Dağıtımsırasında yoğun ilgiyle karşılaştık. Bazı kadınlardançalışmalara katılma yönünde söz aldık. Önümüzdekisüreçte başta fabrikalar olmak üzere bildiridağıtımları devam edecek.

Yapacağımız ev ziyaretleri ile fabrikada çalışankadın işçilerle toplantılar düzenlemeyi hedefliyoruz.16 Kasım günü konuya dair bir etkinlik yapacağız.Etkinliğimizin hazırlıkları kolektif bir şekildesürüyor.

Kadına yönelik şiddetin ortadan kalkması, erkeksınıf kardeşlerimizle şiddetin kaynağına karşıyürüteceğimiz etkin bir mücadeleden geçiyor. Emekçikadınlar olarak şiddeti yok etmek için sürekli, sabırlave soluksuz bir şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz.

OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu

Esenyurt EKK’dan söyleşi…Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu olarak “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası

Mücadele Günü” vesilesiyle 9 Kasım günü bir söyleşi gerçekleştirdik.Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşide ilk olarak Emekçi Kadın Komisyonu’ndan bir

arkadaşımız kadına yönelik şiddete dair bir sunum yaptı. Emekçi Kadın Komisyonları’nın işlevinden, buörgütlenmeye neden ihtiyaç olduğundan bahsedildi.

Ardından başka bir arkadaşımız söz alarak emekçi kadınların yaşadığı sorunlara değindi ve sömürüdüzenine karşı mücadeleden başka kurtuluş yolu olmadığını vurguladı.

Ev eksenli çalışan bir emekçi kadın da gündelikçi kadınların yaşadığı sorunları kendi deneyimleriüzerinden anlattı ve yazmış olduğu bir şiiri bizimle paylaştı.

Söyleşi, işçi kadınların söz alarak çalıştıkları fabrikalar üzerinden yaşadıkları sorunlardan bahsetmeleri ilesürdü. Çözüm yolları üzerine sürdürülen tartışmaların ardından söyleşimiz Emekçi Kadın Komisyonları’nın 23Kasım günü yapacağı eyleme çağrı ile sona erdi.

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu

OSİM-DER Kadın İşçi Komisyonu’ndan 25 Kasım hazırlıkları…

Page 16: sikb 2008 - 46

Ekim’16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

CMYK

(Eylül 2008’de verilmiş kapsamlı bir konferansınsol harekete ilişkin özel bölümleridir... Buradaki

sunum tek tek gruplara ilişkin özeldeğerlendirmelerden arındırılmıştır...)

Bugün çok belirgin bir biçimde çözülmekte olan birdevrimci-demokratik hareket gerçeği ile yüzyüzeyiz.Sözkonusu olan basitçe bir örgütsel çözülme değil,daha da kötüsü ideolojik ve moral bir çözülmedir.Halkçı gelenekten gelen küçük-burjuva devrimci-demokrat gruplarda rahatsız edici bir kırılma var.Öylesine ki, artık ‘90’lı yılların genel devrimci harekettanımı bile giderek bir anlam taşımaz hale geliyor.Eskiden, devrimci hareket demenin, devrimci-reformistayrımının altını çizmenin büyük bir önemi ve siyasalyaşam içinde anlamlı bir karşılığı vardı. Bugün bunusöylemek artık kolay değil. Kuşkusuz hala dadevrimciler olarak bir şeyler birlikte yapılmayaçalışılıyor. Örneğin 8 Mart’ta reformist-feministakımlar blokuna karşı ortak devrimci bir tutumalınabiliyor. Ya da 1 Mayıslar öncesinde devrimci birplatform kurularak 1 Mayıs’a bileşik bir ağırlıkkonmaya çalışılıyor. Ama bunlar artık sınırlı örneklerve bunların bile anlamı ve işlevi giderek zayıflıyor.Daha da önemlisi, kimileri için bunlar devrimci ilkeselhassasiyetlerde değil, fakat pratik seçeneksizliklerdendolayı tercih edilebilir ortaklıklar oluyor. Nitekimbakıyorsunuz, dünün söylem planında en iddialıdevrimcileri, çok ciddi ilkesel ya da politik görüşayrılıklarının sözkonusu olduğu durumlarda, devrimciplatformları bırakıp reformistlerle birlikte hareketediyor ve bunda hiçbir sorun da görmeyebiliyorlar. Bu,ideolojik bir gevşemeyi ve çözülmeyi anlatıyor.

Kürt hareketi üzerine değerlendirmeler yaparken,bugün bu hareketin en temel zaafının açık bir stratejikçizgiden yoksunluk olduğunu söyledim. Aynı olgutemelde, geleneksel halkçı gelenekten bugüne kalandevrimci gruplar için de geçerli. Halkçı devrimcihareketin gelinen yerde artık inanç ve ciddiyetleizleyebildiği devrimci bir stratejisi yok. Oysadevrimcilik, temelde bir stratejik açıklık ve tutarlılıkişidir, devrimci iktidar hedefine dayalı bir siyasalmücadele çizgisinde ifadesini bulur. Devrimci-reformist ayrımını neye göre yapmak gerekir? Elbettekurulu devlet ve toplum düzenini devrimci yollardandeğiştirmeye yönelik bir stratejik tutum ve açıklıküzerinden. Eğer sorun basitçe toplumsal sistem olarakkapitalizme karşı olmak olsaydı, bu durumdareformistleri de devrimci saymak olanağı doğardı. Ziraonlar da ilke olarak kapitalizme karşı, onlar da özelmülkiyet düzeninin ya da sömürü ilişkilerinintasfiyesinden yanalar... Toplumsal ilişkilerdeğiştirilmeli, büyük kapitalist mülkiyetkamulaştırılmalı, emekçilerin üzerindeki sömürü sonbulmalıdır diyebiliyorlar, ki bunu söylemelerinde birgüçlük de yok.

Devrimcilik, aynı gibi görünen bu hedeflereulaşmada izlenecek siyasal strateji, bununla kopmazbiçimde, izlenecek yol ve kullanılacak yöntemlerleilgilidir. Aslolan mevcut düzeni yorumlamak veolumsuzlamak değil, fakat devrimci yollardan

değiştirmektir. Hedefe ulaşmak ancak bununla olanaklıolabilir. Devrimci iktidar mücadelesi bu, kurulu devletdüzeninin zorla yıkılması ve yerine devrimci iktidarınkonulması mücadelesi bu. Devrimci perspektiflehareket edebilmeyi, kurulu düzen ve devlet karşısındaher bakımdan buna uygun bir konumlanmayı, bunauygun bir siyasal mücadele anlayışını, dostun-düşmanın buna göre saptanmasını, mücadele yol veyöntemlerinin buna göre seçilmesini gerektirir.Devrimcilik bunda, burada gerçek anlamını bulur.Devrimciyle reformisti ayıran ayrım çizgileri de buradakendini gösterir.

Düne kadar kapitalizme karşı ideolojikperspektifleri tartışmalı olan, devrimi anti-faşist, anti-feodal sınırlarda gören bir takım çevreler, salt kuruludevlet düzenine karşı devrimci bir iktidar mücadelesiniformüle ettikleri için, biz onları rahatlıkla devrimciolarak tanımlayabiliyorduk. Öte yandan, kapitalistmülkiyet düzenine karşı ideolojik tavır alışını gerçektedaha net bir biçimde ortaya koyan, ama bu düzeneyönelik devrimci bir mücadele ve örgüt anlayışından datümüyle uzak olan akımları ise reformist olarakdeğerlendiriyorduk. Bu anlaşılır bir tutumdu. Zira buakımlar devrimci değiştirme iradesinden, buna uygundüşen bir devrimci mücadele stratejinden, bunungerektirdiği yol ve yöntemlerden, devrimci örgüt vearaçlardan özenle uzak durmakta idiler. Devrimcisiyasal strateji burada çok büyük bir önemtaşımaktadır. Kurulu devlet düzeninin devrilmesinedayalı bir devrim anlayışı, bir mücadele anlayışı buradabir temel ayrım çizgisidir. Komünist sınıf devrimciliğiile devrimci-demokrat sınırlardaki küçük-burjuvadevrimciliğini aynı “devrimci hareket” ortak tanımındabirleştirebilen de budur.

Zaaf bugün tam da bu alanda ortaya çıkmaktadır.Zira artık devrimci siyasal stratejinin gerektirdiği tutumve hassasiyetleri göremiyoruz bazılarında. Duygular veniyetler hala da devrimci olsa bile, ortada ideolojikaçıdan net devrimci stratejik formülasyonlar ve bunungerektirdiği pratik hassasiyetler yok. Sözkonusuçevrelerin artık belirgin bir iktidar sloganı bile yok.‘70’li yıllarda tüm devrimci siyasal grupların enbelirgin özelliği, kendilerine özgü bir biçimdetanımlanmış bir devrim anlayışı ve stratejisi ile hareketetmeleri idi. İçerik olarak bu çok tartışmalıydı, ama hiçdeğilse biçimsel yönden bir stratejik duyarlılıksözkonusu idi. Devrimci demokratik halk iktidarıdenebiliyordu, devrimci işçi-köylü iktidarıdenebiliyordu... Sonuçta devrimci bir iktidar tanımı,buna dayalı bir devrimci strateji tanımı vardı. Anti-emperyalist demokratik devrim, milli demokratikdevrim, milli demokratik halk devrimi, ulusaldemokratik halk devrimi diyorlardı...

Bugün bunlar söylem olarak da büyük ölçüdekayboldu. Artık daha çok taktik sorunlar, gündelikpolitikalar üzerinden konuşuluyor, gündelik birpusulasız pragmatist sürüklenmedir gidiyor. Herkesingösterebileceği türden bir sistem ya da düzen karşıtlığıkuşkusuz var. Ama açık bir devrimci stratejik çizgiyok, net bir devrim anlayışı yok. Çünkü birçok grubunbugüne kadar bağlı oldukları devrim ve iktidar

görüşlerine olan inançları kırıldı. Bunun yerine yeni birşey de koyamıyorlar. Yeri gelince her şeyi uluortatartışıyorlar, ama her şeyden önce kendilerinin ne türbir devrim anlayışına sahip olduklarını netleştirmelerigerekiyor. Bunlara dönüp, herkesi eleştiriyorsunuz dasizin programınız nerede, devrim anlayışınız vestratejik çizginiz nedir diye sorulsa, bir kısmınınsöyleyebileceği hemen hiçbir şey yok. Birtakımpartilerin hala resmen ortada duran programlarının bileonlar için bir şey ifade edip etmediği artık belli değil.Bazılarının resmi programları kendileri için bileanlamını yitirmiş, içi boşalmış durumda.

Devrimci bir akım, her şeyden önce devrimci birideolojik kimlik demektir. Bu kendi başına bir şeyiçözmez ama bunsuz da bir yol yürünemez. Birprogramı, bir rotası, yani net bir siyasal çizgisi olur birhareketin. Her konuda bir şeyler söylüyorlar, amakendilerinin temel görüşleri belli değil! Bir dizi grubundurumu tamı tamına böyle. Eski çizgi çökmüş, yerineyeni bir şey koyamıyorlar ama. Böyle olunca dagündelik politikayla idare ediyorlar, işin özündesürükleniyorlar. Genel bir düzen, devlet, sistemkarşıtlığı söylemiyle gidiyorlar. Bu kendi başınakimseyi devrimci yapmaz, zira aynısını üstelik dahakuvvetli bir söylemle reformist gruplar da iyi kötüyapıyorlar.

Bu, işin ciddiyetinin kaybedildiğini gösteriyor.‘60’lı yıllarda Türkiye solu kitlesel bir temel üzerindedoğduğunda, tüm gençliğine ve deneyimsizliğinerağmen, en hararetli tartışmalar strateji sorunlarıüzerine yapılıyordu. Mahir Çayan gibi genç birdevrimci Aren-Boran oportünizminin karşısına stratejikgörüş ayrılıkları üzerinden çıkabiliyordu. İbrahimKaypakkaya 12 Mart’ın o ağır faşist terör koşullarında,PDA revizyonizmine karşı kendi devrimci stratejikçizgisini tanımlıyordu. Bu genç devrimciler, devrimeilişkin, topluma ilişkin, sınıflara ilişkin, dolayısıylabütün bunlardaki açıklıklarla anlamını bulan devrimci

Sol hareketin güncel durumu üzerine değerlendirmeler...

Devrimci harekette ide

Page 17: sikb 2008 - 46

den... Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008 � Kızıl Bayrak � 17

CMYK

stratejiye ilişkin sorunlardaki açıklığı, bir siyasalhareket olarak ortaya çıkabilmenin olmazsa olmazkoşulu olarak ele alıyorlardı. Bu açıdan sözkonusudönem gerçekte Türkiye sol hareketinin ideolojik vestratejik sorunlar yönünden en ciddi, en titizdavranabildiği bir dönemdi. Stratejik sorunlardagösterilen bu titizlik, devrim ve iktidar sorunlarındakiciddiyetin ve samimiyetin de bir ifadesi idi.

Bugün ise durum kabaca şöyle: Gündelik harekether şey, sonuçsa hiçbir şey! Bu, Bernstein’ın ünlürevizyonist formülüdür, en kaba bir reformizmi anlatır.Gündelik hareket ve çıkar her şey, sonuç, yani uzunvadeli temel hedefler, yani devrimci strateji hiçbir şey.Kuşkusuz bugünün o yıpranmış, yorulmuş devrimcileribu anlamda reformist değil ama, işin özünde durumlarıbir bakıma böyle. Gündelik hareketlilik içinde kimkendini nerede ne kadar çok gösterirse kaygısı egemenartık. Bu, artık ciddiyetin kaybedildiğini gösteriyor.Burada artık bir devrim, bir iktidar iradesi yokdemektir. Zaten çözülmeyi yaratan da bu. Gide gide buciddiyetsizliği kendileri de hissettikleri ölçüde, bukadarını olanaklı kılan o şevk ve enerji de kayboluyor.Türkiye’nin geleneksel devrimci hareketi zaten uzunyıllar sağlam bir ideolojik bakışa sahip değildi. Amaher şeye rağmen belli ideolojik görüş ve yaklaşımlarıvardı, her bir hareketin. Bu onlara kendine göre birşevk ve heyecan da veriyordu. Bu şevk ve heyecançoğu zaman o çizgiyi aşıyor, çizgi onun gölgesinde dekalıyordu. Şimdi çizgi de gidiyor, heyecan da...Bugünkü durum özetle bu.

Bunu şu veya bu hareket üzerinden çok somutolarak örneklemenin bir yararı yok. Çok yaptık bunubugüne kadar, başlıca grupların durumuna ışık tutacakdeğerlendirmelerimiz orta yerde duruyor.

(...)Hemen tümden tasfiye olmuş bir devrimci örgütü

yeniden kurmak bugün Türkiye’deki en zor sorun.Ortada ciddi boyutlarda bir kırılma var. Sorun fizikikırılmadan öteyedir ve bu nedenle fazlasıyla vahimdir.Devrimciler fiziki yönden 12 Martlar’da, 12Eylüller’de de kırıldılar. Önemli olan bunun birdevrimci irade kırılmasına dönüşmemesidir. Oysabugün kırılan devrimci örgüt iradesidir. Bugün legalçalışma ile uyumlu belli sayıda kadroyu her şeyerağmen hala da çıkarabilirsiniz. Ama devrimci yeraltımücadelesinin tüm güçlüklerini göğüsleyebilen vebedellerini devrimci bir kararlılıkla ödemeye hazırkadrolar çıkarmak artık eskisi kadar kolay değil.Burada herkesin bildiği bir sır olarak belirgin birzaafiyet var ve bunun bilincine varmak, geleneksel

örgütlerde bir umutsuzluk yaratıyor ve bu tasfiye olmuşdevrimci örgütsel yapıyı yeniden kurmakta bir iradekırılmasına yolaçıyor.

(...)Özetle genelde bu irade kırılması var; bu konuda

gerçekçi olmak ve artık bu gerçeği dosdoğru görmekgerekiyor. Bu durum, ciddi ilkesel sorunları, bu ilkeselsorunlara dayalı politika sorunlarını hafife almayı daberaberinde getiriyor. Dahaönce de söyledim, öyledevrimci çevreler var ki,ciddi sorunlarda devrimcileribırakıp, gidip reformistlerleo kadar rahatbağdaşabiliyorlar ki...Başlangıçta bunu anlamaktagüçlük çekiyorduk, fakatartık duruma şaşırmıyoruz.Bunu ideolojik ve ilkeselsorunlardaki hassasiyetinyitirilmesi ve faydacılığadayalı bir pratiksürüklenme durumuolarak görüyoruz.

‘90’lı yıllarınortalarında böyle bir şeyidüşünmek mümkündeğildi. Dönemindevrimcilerireformistlerle ayrımçizgileri konusundabelli bir hassasiyetiçinde idiler, devrimci-reformist ayrımıbelirgindi. Şimdi bukonuda müthiş birrahatlık var.Kendilerine devrimci diyenler ötekidevrimcilerle anlaşabildiğinden çok daha rahat birbiçimde reformist parti ve çevreler ile anlaşabiliyor vebunda hiçbir sorun görmüyorlar. İlkesel hassasiyetlerinve ideolojik ölçülerin kaybedildiğinin göstergesi bu.Devrimci ideolojik kimlik böyle bir erozyon içindegide gide anlamını yitiriyor.

(...)Sorun bizim sınıfın ne denli bağrında ve ekseninde

olduğumuz değil kuşkusuz. Bizim hiç değilse birbilincimiz ve bununla uyumlu bir yönelimimiz var.Toplumda belli bir devrimci sınıfa dayanmadan, onudevrimci eksen haline getirmek iradesi ve pratik çabası

göstermeden, bu konuda mesafe almadan, politikmücadelede de ciddi bir rol oynama şansı yok, bizbunun bilincindeyiz. Siyasal mücadele sınıflarmücadelesidir temelde, küçük gruplar mücadelesideğil. Küçük grupların devletle kapalı devre atışmasıhiç değil. Biz hiç değilse bunu biliyoruz, bunubilmenin ışığında davranıyoruz ve çalışıyoruz.Çalıştığımızın bize ne kazandırdığı, bizim ne mesafe

katettiğimiz, bu ayrı bir sorun. Bu bizi aşan da birsorun. Bu zamana,döneme, toplumsalortama, kitlehareketinin mevcutdurumuna, bir dizibaşka etkene bağlı.Ama bizim hiç değilsebir bilincimiz var; bizsınıfa dayanamadığımızsürece yokolur gideriz,hiçbir varolma şansı,iktidar olma şansı,devrimi zafere ulaştırmaşansımız olmazdiyebiliyoruz. Böylemarksist bir bilincimiz var.

Sözkonusu akımlarınböyle bir bilinci de yoktuve halen de yok. Onlarkendi sözde “çelikçekirdek”lerini, devrimcisınıf ekseni dışındakurabileceklerini ve bununlabir yere yürüyebileceklerinizannediyorlardı. Hiçbir yereyürüyemedikleri çıktı ortaya.Gelinen yerde bazı gruplarınen etkin oldukları yeryurtdışı, daha somut olarakAvrupa. Yöneticilerin

kafalarını en çok taktığı, en çok ilgi yoğunlaşmasıyaşadıkları yer yurtdışı. Hiç de sadece şu veya bu özelgrubu kastederek söylemiyorum bunu. Genelleşen bireğilim var burada. Çünkü yurtdışı giderek bir yaşamalanı haline geliyor. Düne kadar lanetli bir mültecilikalanı olarak görülen ve yönüne bile dönülüpbakılmayan alan, şimdi artık giderek bir yaşam alanıhaline geliyor, geleneksel küçük burjuva gruplar için.Bu yaşam alanına bir yaşam altyapısı gerekiyor,yurtdışına gösterilen ilginin gerisinde bu var. Yoksaülkede çalışan, gelişen bir örgütün, ilerleyen bir

eolojik ve moral kırılma

Page 18: sikb 2008 - 46

Ekim’den...18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

devrimci siyasal mücadelenin ya da örgütsel inşaçabasının bir takım ihtiyaçlarını karşılamak, lojistikdestek alanı olarak kullanmak değil...

(...)Bundan on yıl kadar önceki bir

değerlendirmemizde, Türkiye’de 40 örgüt var deniliyorama alakası yok, topu topu 5 örgüt var deniliyordu.Şimdi bu sayıyı daha da azaltmak, en fazla üçeindirmek gerekiyor. Bunlardan da ikisinin ideolojikçizgileri ve mevcut yönelimleri çok tartışmalı. Çalışmatarzları, mücadele anlayışları, sınıfsal bakışları çokfarklı. Ama bir siyasi aktivite olarak bakarsanız,açığına-kapalısına, tarzına-yöntemine, sınıfına-alanınabakmadan sorarsanız, bir hareketlilik olarak, bir gayretolarak, bir politik aktivite olarak bakarsanız, evetortada iyi kötü üç siyasal hareket var.

Ne var ki kendi başına politik aktivite kimseyi biryere götürmez. Bugün sönümlenen grupların hepsi dezamanında çok aktiflerdi. Kendilerine göre yırtıcı birbiçimde çalışıyorlardı, güç olmaya çalışıyorlardı, bellietki alanlarına sahiptiler. Onlar şimdi kamandılar, oysadün böyle değillerdi. Ama o kamanmayı getiren birsüreç var. O kamanma sonuçta neden doğuyor? Bu çokönemli. İdeolojik belirsizlik, sınıf kimliğindenyoksunluk, yapısal zaaflar konusunda herhangi birbilinç açıklığından yoksunluk, dolayısıyla özeleştirelbir tutumdan, devrimci bir yenilenme çabasındanyoksunluk sonuçta bu akıbeti hazırlıyor.

(...)Sorun kendi içinde legal bir partinin kurulup

kurulamayacağı sorunu değil, meselenin bu yanı kendibaşına ilkesel bir sorun da değil, bu tümüyle somut birdurum değerlendirmesi sorunu. İlkesel olan ihtilalciillegal örgüt sorunudur, buna dayalı bir ekseninvazgeçilmezliğidir. Aslına bakarsanız, bugünkü hersiyasal hareketin legal oluşumları da bir tür legal birpartidir kendine göre. Mesele bu değil. Kırılmalegalitenin kullanılmasında değil, fakat devrimciillegalitenin terkedilmesindedir. Bu, legalitenindevrimci temellerde ve amaçlara yönelik olarakkullanılabileceği zeminin de yitirilmesi demektir. Ziraillegal temellere dayalı bir devrimci örgütünüz ve bunadayalı bir siyasal faaliyetiniz yoksa, bu durumdalegalitenin devrimci istismarı ifadesi de tüm anlamınıyitirir. Devrimci illegalitesi olmayanın devrimcilegalitesi de olamaz, sorunun özü budur.

Devrimci legaliteyi belli bir rahatlıklakullanabilmek için bile geride illegal bir örgütselyapının olması gerekir. Bu olduğu sürece devlet, bırakaçıkta kalsın, hiç değilse buradan izlerim diye bakar.Bu olmasa, kullandığınız devrimci söyleme bilemüdahale etmeye kalkar. EMEP’liler sokakta kurduksokakta savunacağız dediler. Bunu söyleyenlere polissokak terörü uyguladı, söylem ondan itibarenterkedildi, üstelik ideolojik eleştirisi bile yapılarak.TKP bugün gerçekte taşıdığını düşündüğü amaç vehedeflerini resmi bir parti programı olarak ortayakoyamıyor. Bunun kapatılma nedeni olacağındankaygılanıyor çünkü. Kendi amaç ve hedeflerini, bunugerçekleştirme yol ve yöntemlerini tüm açıklığı ileortaya koyamayan, somutlanmış bir program halindedostun düşmanın önünde göndere çekemeyen birdevrimci parti düşünebiliyor musunuz?

Komünist Manifesto’dan beri komünistler,düşüncelerini, inançlarını, amaç ve hedeflerini dostundüşmanın önünde bir bayrak gibi dalgalandırırlar.Komünist Manifesto buna ilişkin sözlerle biter.Komünistler kendi görüş ve amaçlarını gizlemeyetenezzül etmezler, diye vurgular. TKİP Programı daanlamlı bir tutum ve tercihle, Komünist Manifesto’nunbuna ilişkin sözleri ile biter. Siz bir parti olarakgerçekten neyi hedeflediğinizi, ne yapmak istediğinizidoğrudan söyleyemedikten sonra, parti adına veherkesin önünde partimizin gerçek amaç ve hedeflerişunlardır diyemedikten sonra, kendinize parti desenizne olur ki? Kendi düşüncelerini en dolaysız ve en tam

bir biçimde söyleyebilmek, devrimci olmanın olmazsaolmaz koşuludur. Devrimcilerde bu köklü birgelenektir. 1905’te Petrograd Sovyeti’nin başkanıTroçki, Çarlık mahkemesinde yargılanıyor,ayaklanmaya girişmiş ama yenilmiş PetrogradSovyeti’nin başkanı olarak. Savunmadaki tutumumealen şöyle: Evet, sayın savcı doğru söylüyor; biztam da Çarlık rejimini silahlı ayaklanma yoluyladevirmeye kalktık, yapmaya çalıştığımız şey tamıtamına buydu... Bu budur, tavır böyle olmak zorunda.

***Devrimci demokratik harekette belirgin bir irade

kırılması olduğunu ve bunun temelde ideolojik birkırılma olduğunu söyledim. İdeolojik kimlik herşeyinbaşı dedim. Ama bu, ilk adım olmak anlamında! Birmayanız olacak, bu ideolojik çizgidir. O mayayıçalacaksınız, bu mücadelenin içinde bir politik kimlikhalini alacak, bir mayalanma yaratacak. Böylece birpolitik kimliğiniz ve bir örgütsel yapınız oluşur. Eğerdevrimci ideolojik kimliğinize uygun devrimci birörgütünüz yoksa, devrimci ideolojik kimliğinizikorumanız güvence altında değil demektir. Devrimciörgütü devrimci ideoloji yaratır. Devrimci bir örgütesahip olmak için devrimci bir ideolojiye sahip olmakzorundasınız. Ama devrimci bir ideoloji ile devrimcibir örgüt yarattıktan sonra, bu devrimci örgütünkendisi, devrimci ideolojinizin sürekliliğinin birgüvencesidir. Eğer bu temel önemde devrimci örgütselzemini kaybederseniz, zamanla o devrimci örgütüyaratmış ideolojik kimliği de koruyamazsınız. Şimdikiolay bu, devre şimdi böyle tamamlanıyor ve kapanıyor.

Türkiye’de devrimci örgütsel kimlik devrimcisiyasal çıkışla yaratıldı. Devlete silah çekmeyleyaratıldı, ‘71 Hareketi’nin doğumunu kastediyorum.Zamanla çeşitli siyasal çevreler belli örgütsel yapılaryarattılar, çizgi geri planda kaldı, ama yaratılandevrimci örgütsel yapı, gelenekler, ruh, heyecan uzunsüre devrimci kimliğin korunmasını, devrimcisöylemlere sadık kalınmasını sağladı. Şimdi işte budevrimci örgütsel zeminler kaybediliyor.

Bunun ilk büyük dalgası, asıl yıkıcı ve tasfiye edicidalgası 12 Eylül’de yaşandı, Biz TDKP’yi, Dev Yol’u,Kurtuluş’u, TKEP’i vb. o zaman kaybettik. Ama geriyeher şeye rağmen dar bir çevre kaldı ve bunlar geçmişindevrimci mirasından, 12 Eylül’ün devrimci direnişçiruhundan yararlanarak, yeniden devrimci örgütselyapılar kurdular, bu temel üzerinde devrimci iddialarınıve söylemlerini sürdürdüler.

‘90’lı yılların ortasından 2000’li yıllara, yani son10-12 yıl içerisinde, kaybedilen işte bu oldu. Devrimciyapılar etkili darbelerle tasfiye edildi. Devrimciörgütlere yönelen devlet saldırısı, Milli GüvenlikSiyaset Belgesi’nin saptamasının bir gereği olarak, çok

özel bir tarzda yoğunlaştırıldı. F tipleri/hücre saldırısıda bu genel operasyonun bir parçasıydı. Çünkü,zindanlara doldurulan devrimcilerin uygun koğuşkoşullarında eğitilerek dışarı çıktığını görüyordu devletve bunu bir sorun sayıyordu. Bu zemini ortadankaldırdı. Bu, çok geçmeden, halkçı küçük-burjuvaçevrelerde devrimci örgüt iradesinin kırılmasınınönemli bir nedeni haline geldi.

Bugün örgütleri yeniden kurmak istemiyorlardemiyorum, kuramıyorlar diyorum. Kuramadıklarınıgördükçe de umutsuzluğa kapılıyorlar ve yeniarayışlara giriyorlar. Bu, sanal alan yayıncılığındanlegal partiye kadar bir takım biçimlerde kendiniüretiyor. Bazıları da çaresizce ve belirsizce bekliyorlar.İdeolojik kırılma ve örgütsel kırılma birbirini karşılıklıolarak besliyor. Vurgulamaya çalıştığım bu.

İdeolojik kimlik örgütsel kimliği yaratır, örgütselkimlik de gerisin geri ideolojik kimliği besler dedim.Bu ilişki bu dar sınırlar içerisinde kendi içinde doğru.Ama bu aslında yeterli bir formül de değil. Türkiye solhareketinin en büyük yapısal zaafı bu aynı zamanda.İdeoloji ile örgüt yeterli değil. İdeoloji bir sınıfadayanmak, örgüt o sınıfa taşınmak, orada ete kemiğebüründürülmek zorunda. Devrimci ideoloji, devrimcisınıf, devrimci örgüt, üçü bir araya gelmek ve organikolarak kaynaşmak zorunda. Gerçek devrimci sınıfpartisi ancak böylece ortaya çıkar. Belli bir sınıfın,modern toplumda kendine özgü benzersiz bir konumasahip bir sınıfın, yani proletaryanın devrimci hareketinibir eksen haline getirebilmenin dışında, bolşevik “çelikçekirdek” olmak/yaratmak mümkün değildir.Toplumsal hayatta böyle mucizeler yoktur, nitekimtarihte de bu iş böyle olmamıştır. Devrimci ideoloji,devrimci örgüt, devrimci sınıf devrimci çalışmanın vemücadelenin kaynaştırıcı harmanında bir arayagelmiştir, o ünlü bolşevizm tam da böyle doğmuş,şekillenmiş, kendini bulmuş, serpilip gelişmiş, güçkazanıp iktidar olmuştur.

Bugün geleneksel devrimci demokrat hareket aynızamanda, sınıf kimliğinden yoksun olmanın, sınıfkimliğini ciddiye almamanın, belli bir sınıf üzerindenkendini tanımlama ve o sınıfa dayanmanın, kendiideolojik kimliğini bu maddi zeminde ete-kemiğebüründürme sorununu ciddiye almamanın dasonuçlarını yaşıyor. Sınıf dışı devrimcilik iflas ediyor,sorun aynı zamanda bu. Basitçe devrimci demokrasininprogramı iflas etmiyor, sınıf dışı devrimcilik anlayışıda iflas ediyor. Bunu başaramayan herkes iflasedecektir.

TKİP’nin II. Parti Kongresinin gerekçeli gündeminiortaya koyan değerlendirmesi ile Kongre bildirisindede bu temel önemde noktaya atıflar var: Biz işçi sınıfıhareketiyle devrimci temellere dayalı bir ilk birleşmeyi

Page 19: sikb 2008 - 46

Ekim’den... Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

sağlayamamış olmak anlamında henüz sosyalizmlesınıf hareketinin birliğini simgeleyen bir parti değiliz,deniliyor orada, ki bu nokta çok önemli. Partimizingeleceği bunu ne kadar başarıp başaramayacağımızabağlı. Eğer parti bunu başaramazsa, değil bir devrimcisınıf partisi olmak, şimdiki devrimci ideolojikkimliğini bile korumak başarısı gösteremez. Çünkümateryalizm bir dünya görüşü ise, sorunun özünde buvar. Bir ideoloji bir sınıf üzerinden ancak ete-kemiğebürünebilir, maddi bir güç haline gelebilir. Teorikitlelere, sosyalizm proletaryaya malolduğu zamanmaddi bir güç haline gelir, proletarya sosyalizmidenilen siyasal akım şekillenir ve modern burjuvatoplumda kendi devrimci rolünü oynayabilir.

Bizim ötekilerden farkımız nedir diyorsanız,herşeye rağmen bu bilinci korumak, bu bilincindoğrultusunda yapılabilecek olanları yapmayaçalışmak, bu konuda iradesini kaybetmemek, derimöncelikle. Bizim temel önemde bir farklılığımız bu. Buçok belirgin bir fark. Biz bugünün özel koşullarındaöncelikle devrimci örgüt denilen sorunu çok ciddiyealarak, sorunun bu halkasını mümkün mertebegüçlendirmeye çalışıyoruz. Çünkü etrafın boşaldığını,işimizin daha da zor hale geldiğini biliyoruz. Devrimciörgüt halkasını güçlendirmek en temel sorun bugün.Çünkü bu bugünün en zayıf noktası, çözümü büyükgüçlükler taşıyan bir sorun halihazırda.

(...)Reformist harekete ilişkin olarak kısaca neler

söylenebilir? Reformist hareket kimliğini buldu.Türkiye’nin reformist hareketi kendi bugünkükimliğine gönlü rahat bir biçimde oturdu. Ama belirginbir iç bunalım içinde. Seçimleri izleyen dönemindeğerlendirmeleri içinde bu sorunu, bunalımı ve onayolaçan etkenleri ele almış bulunuyoruz.

ÖDP işin aslında iki ayrı parti şu anda. Bir genelmerkez kanadı var, Ergenekon operasyonundaAKP’nin yanında tutum aldı. Bir de OğuzhanMüftüoğlu’nun temsil ettiği eski Dev-Yol’cu kanadıvar; onlar da bunu düzen içi klikler çatışması olarakgörüyor, bunun dışında kalmayı savunuyorlar. Aynıgazetede birbirleri ile ideolojik polemik yapabiliyorlar.Bir bunalımı anlatıyor bu, fiili bir bölünmeyi anlatıyor.

EMEP sınıf hareketi içerisinde belli bir ciddiyetleçalıştığı dönemde bir parça etkinlik sağlamıştı, tuttuğubazı mevzilerle (TÜMTİS gibi) daha iyi birdurumdaydı. Son 6-7 yıl içerisinde bu konumunukaybetti, çünkü Kürt hareketinin yedeğinde depreşenparlamenter hayalleri onu daha farklı bir arayışa itti.Şimdi yeniden yer yer sınıf çalışmasına yöneliyor. Amabu alandaki eski iddialı konumunu çoktan kaybetti.2002 yılından beri parlamentarizm sevdasına kapıldı,hala da esas dikkati burada. Şimdi “çatı partisi”nin enhararetli yandaşlarından...

Çatı partisi bilindiği gibi bu seçimlere yönelikhazırlığın yeni örgütsel biçimi olarak çıkıyor ortaya.2002 DEHAP blokuydu. 2004’te SHP çatısı oldu.2007’de önce zeytin dalı olarak seslendirildi, sonra“1000 aday” bloku biçimini aldı. Şimdilerde ise bunaÇatı Partisi deniliyor. Tüm liberaller yeni bir seçimeyönelik olarak bu çatının altında kendilerine yerarıyorlar. EMEP bunların en heveslilerinden biri.

SDP bunalımının aldığı biçimsiz görünüm sonundakesin bir bölünmeyle sonuçlandı. Kürt hareketininekseninde, Kürt hareketinden çok daha fazla onunsöylemlerine sahip çıkarak, kendine bir siyasal yaşamalanı açmaya çalışıyor. Ayrılanlar, bizim Kürt sorunudışında bir politikamız, bir siyasal varlık nedenimizolmayacak mı diye ayrılmışlardı. Aslında anlamlı birsoruydu, fakat tümüyle yanlış kişiler tarafından vesağlıklı olmayan amaçlarla sorulmuştu. Ayrılanların dabunun yerine koyabileceği bir şey yok. Sadece Kürthareketi ile araya konulmuş bir mesafe olarak kaldıçıkışları.

TKP ise başka bir yerde duruyor. “Ulusalcı sol”unsoldaki uzantısı görünümü kazandığı ölçüde, çok

büyük bir itibar kaybına uğradı. Belirgin bir milliyetçisöylemi var. Kürt sorununda çok belirgin bir şovenizmivar. Bir orta sınıf milliyetçiliği TKP’ninki. Oysa bubaylar zamanında anti-emperyalizmi modası geçmiş birargüman olarak gören bir ideolojik birikimdengeliyorlar. Gelenek’te bunlar işleniyordu bir zamanlar.Genel olarak demokratik siyasal sorunlara, demokrasi,siyasal bağımsızlık, Kürt sorunu gibi sorunlaraküçümseme ile bakılıyordu. Aslolan sosyalistdevrimdir diyorlardı, şimdi yurtsever olmuşlar! Engeri, yer yer bayağı yurtsever temaları kullanıyorlar:“Türkiye’yi Amerika’ya böldürmeyeceğiz!” diyorlarörneğin. Bu, Kürt sorunu üzerinden şovenistkudurganlığın etkisi altındaki kitlelere verilmiş gericibir mesaj oluyor işin aslında. “Türkiye’yi Amerikanemperyalizminin çiftliği yapmayacağız, komşuhalklara karşı saldırı üssü yapmayacağız” demiyor da,“Türkiye’yi Amerika’ya böldürtmeyeceğiz” diyor.Böylece devletin bölücülük söylemi anti-amerikan birsosla sunulmuş oluyor. Bu partinin birçok çevretarafından bu konudaeleştirilmesi, yer yer “millikomünistler” olarakaşağılanması bu açıdan şaşırtıcıdeğil. Belli bir gücü var,kadrosal yapısı var, bir takımyayın organları var, yetişmişeğitimli insanları var, belli birkitlesi var. Ama bunlar önemlideğil, sonuçta kimlik önemli.Biz devrimciyiz, ideolojikölçülerle ve politik kimliküzerinden bakarız sorunlara.

***Reformistlerin şu an tüm

dikkatleri çatı partisiüzerinde. Çatı partisi, farklıpartilerin kendi partiselvarlıklarını koruyarak, ortakbir parti içerisinde ayrıcabir araya gelmeleri projesi.Bu proje nasıl bir ihtiyacın ürünü? Onlar iddiaediyorlar ki, bu hiç de seçimlere yönelik bir proje değil,Türkiye’nin böyle bir sol alternatife ihtiyacı var, asılsorun bu, vb...

Ayrı partiler, bir çatı parti kurup bir alternatif partiyaratamazlar. Parti kavramının siyaset biliminde biranlamı var, açık bir ideolojiye, programa ve taktiğesahip siyasal bir organizma demektir parti. Hem ayrıpartiler olacak, hem de bir çatı partisi olacak! Busöylemin hiçbir ciddiyeti yok. Çatı partisi tümüyle birseçim partisidir, ki ancak bu taktirde bir parça anlamıolabilir. Nitekim AKP’nin kapatılması tehlikesinin varolduğu bir aşamada, bir an önce kuralım diyorlardı,Mayıs’ta kurmayı bile düşünüyorlardı. AKP kapatılırsasonbaharda yapılacak gibi görünen seçime partiyetiştirmek istiyorlardı. AKP kapatılmayınca, yerelseçimler de normal tarih olan Mart’a kalınca işi ağırdanalmaya başladılar. Tümüyle bir seçim partisi olduğunubu bile göstermeye yeter. Kürt hareketi eksenli buittifak her zaman seçimlere yönelik oldu, halen de öyle.Her seçim öncesinde, bizim ittifakımız hiç de seçimlereyönelik değil diyorlar, ama seçimler bitiyor ve ittifakdağılıyor. Ta ki yeni bir seçime kadar. Yeni bir seçimyaklaşınca, yeniden yeni bir biçim altında, “çatıpartisi”, “zeytin dalı” vb. adlar altında yeni projelerleortaya çıkıyorlar. Ve her seferinde yemin billahediyorlar, ittifakımız seçimlere değil mücadeleortaklığına yönelik diye. Bunu 6 senedir böylesöylüyorlar, ama pratikte yaptıkları seçim ittifakıilişkisini geçmiyor.

Reformist solda parlamentarist kimlik giderekoturdu. Kendilerine parlamentarist denilmesini sorunda etmiyorlar artık. Onları bu eksende eleştirmenin buaçıdan bir anlamı yok artık. Tabanına anlatacağınız birşey yok, zira tabanına da benimsetiyor bunu, kendince

meşrulaştırılmış bir yeni kimlik bu.Peki, meclise grup sokacaklar da ne olacak? Halen

mecliste zaten bir grup yok mu? Anlamlı ne işleryapıyor bu parlamento grubu?

Çarlık Rusya’sında parlamento tartışmaları,devrimci söylemi meşrulaştırma işlevi görüyordu.Duma kürsüsü üzerinden kitlelere sesleniliyordu. Buses kitlelere doğrudan Duma üzerinden yansımıyordu.Duma tutanaklar yoluyla söylemi resmi belgeyedönüştürüyordu, gerisi tümüyle devrimci örgütünetkinliği olarak yaşanıyordu. Tutanaklar devrimcibasına, devrimci basınsa işçilere taşınıyordu. Dumakürsüsünden yükseltilen sesin işçilere ulaşmasınınmekanizması buydu. Parlamento grubunun gerisindedinamik bir devrimci parti ve hareket halindeki kitlelervardı. Kitle hareketi parlamento grubunu besliyordu,parlamento grubunun kendisi de kitle hareketine destekoluyordu. En verimli dönemi 1912-14 yıllarıdır.Badayev Çarlık Rusyası’nda Bolşevikler kitabındabunu çok güzel anlatıyor. Bu budur, böyle çalışılır.Bizimkiler kitle mücadelesini, sokak mücadelesini ve

kitlelerin hareketi üzerinden parlamentodabir kuvvet olmayı biryana bırakmışlar, kendiiçerisinde bir parlamentergüç olmaya bakıyorlar.

Latin Amerika’daparlamenter başarılar varama büyük bir sosyalhuzursuzluğun, büyük kitlemücadelelerinin(Bolivya’da, Venezuella’da,Ekvador’da bu çokbelirgindir) üzerindengündeme geliyorlar vekitlelerin tepkisi, bununüzerinden hükümet olmayıbaşarmış güçleri, başkanlarıya da partileri sürekli baskıaltında tutuyor. Bolivya’daMorales başlangıçtasendeliyor ve çok da güven

vermiyordu. Onu başa getiren kitle dinamizmi tepkisinive kararlılığını ortaya koydukça, bu Morales üzerindehem bir basınç etkeni oldu ve hem de onun için bircesaret kaynağı oluşturdu.

Peki Kürt oyları üzerinden parlamentoya girmeyeçalışan reformist sol hangi kitle hareketine dayanıyor?Sizi parlamentoya taşıyan bir kitle hareketi yoksa eğerdayanabildiğiniz, bu durumda Kürt oylarıylaparlamentoya girme başarısı elde etseniz ne olur?Bugünün burjuva toplumunda parlamentermekanizmalar geçmişle kıyaslanmayacak ölçüdedenetim altına alınmıştır. Parlamentoda yükseleceksesinizi ancak kitle hareketi üzerinden ve kendi özaraçlarınız üzerinden duyurabilirsiniz. Ciddi bir kitlehareketine dayanmıyorsanız, asıl kavranacak halkayıburadan almıyorsanız, dikkatinizi, enerjinizi burayayoğunlaştırmıyorsanız, bir yolunu bulup parlamentoya80 kişilik grup da soksanız bunun bir kıymeti olmaz.

Burada ideolojik kavrayıştaki temelli sorunları biryana koyuyorum. Parlamentarizmin ne olduğu belli.Yerel seçimler üzerinden reformistlerin “yereliktidarlaşma” kavramının ne anlama geldiği belli.Bizde bunlar eleştirildi, enine boyuna tartışıldı.Reformist hareketin bu yönünü ve yönelimin doğrusuartık çok önemsemiyoruz. Bu artık sindirilmiş birkimlik oldu onlar için, bundan böyle bir gerçeklikolarak kabul etmek gerekiyor. Çok özel ideolojikyüklenmelerin konusu yapmak da gerekmiyor bence.Herkes ne yaptığını biliyor, burada bir yanılgı yok.Yeni kazanılan genç devrimcileri dışında bırakırsanız,taban da büyük ölçüde bu çizgiyi, bu konumubenimsemiş bulunuyor.

(...)(www.tkip org. sitesinden alınmıştır...)

Page 20: sikb 2008 - 46

Ekim Devrimi’nin 91., Yeni Ekimler’in Partisi’nin10. yılını 9 Kasım günü İzmir’de gerçekleştirdiğimizbir etkinlikle kutladık. Yaklaşık iki saat sürenetkinliğimiz boyunca Parti, sınıf, devrim ve sosyalizmvurgusunu öne çıkardık.

Etkinlik salonunu günün anlam ve önemine uygundüzenledik. Salonu “Ateşin keşfinden güneşin zaptınaYeni Ekimler için ileri!”, “Sınıfa karşı sınıf, düzenekarşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” yazılıpankartlarımızla süsledik. Partinin amblemi ile Marks,Engels, Lenin, Habip, Hatice, Ümit yoldaşlarınfotoğraflarının olduğu köşeler hazırladık.

Etkinlik programı komünist hareketin partilimücadelede 10 yıldır bu topraklarda programıyla,tüzüğüyle, yarattığı yeni kültürüyle dostun düşmanınkarşısında sınandığının ifade edilmesiyle başladı.Komünist hareketin geçmişten gelen devrimcideğerlere ait ne varsa sahiplendiği, tasfiyecilik adınane varsa mahkum ettiği dile getirildi. Ardından tarihiher zaman inançları uğruna ölümüne direnenlerinyazdığı söylendi. Mücadele bayrağını Mahirler’den,Denizler’den, İbrahimler’den devralarak gelecekkuşaklara taşımaya devam eden Habipler, Ümitler,Haticeler ve daha nice devrimciler şahsında devrim vesosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşen tüm devrimşehitleri anısına saygı duruşuna geçildi.

Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin estirdiğifırtınadan ‘60’lara, ‘70’li yılların devrimciyükselişinden ‘80’lerin yenilgisine, 2000’li yıllardakomünist hareketin doğuşuna kadar geçen sürecitarihsel-toplumsal gelişme süreçleriyle birlikte ele alansinevizyon gösterimi ilgiyle izlendi.

İşçi sınıfının kurtuluşu yeni bir düzenkurmaktan geçiyor!

Ardından günün anlam ve önemini anlatankonuşmasını yapması üzere bir yoldaş sahneye davetedildi. Konuşmada işçi sınıfı ve emekçilerin kölelikzincirlerinden kurtulmasının yolunun mevcut düzenialaşağı etmekten, yerine yeni bir düzen kurmaktangeçtiği, sömürücü asalakların el koyduğu tümzenginliklere el koymadan, burjuvazinin iktidarıparçalanmadan işçi sınıfının kurtulamayacağı, ezilenhalkların özgürleşemeyeceği söylendi. “Yeni Ekimleriçin ileri!” şiarıyla yola çıkan Komünist İşçiPartisi’nin Türkiye topraklarında devrimin vesosyalizmin tek temsilcisi ve ihtilalci partisi olduğudile getirildi. Türkiye işçi sınıfının devrimci partisiningeçmiş devrimci birikiminin bir ürünü ve onunbugünkü mirasçısı olduğu ifade edildi. Sınıfındevrimci işçi partisinin temel hedefinin baskının,sömürünün ve her biçimiyle köleliğin sonsuza dek yokedildiği evrensel bir toplum düzenine ulaşmak olduğu,çünkü onun sınıfın, devrimin ve sosyalizmin partisiolduğu vurgulandı. Konuşma Marks’tan, M.Suphi’den, Rosa Luksemburg’tan, Engels’ten devrimciönderlerin sözleriyle güçlendirildi.

Şiirlerimizi Nazi faşizmine karşı direnenSovyet halklarına adadık!

Etkinlik programında en ilgi çeken bölümlerdenbirisi de ikinci emperyalist dünya savaşı dönemindepatlak veren faşizm tehlikesine karşı savaşan Sovyethalkları ve Kızıl Ordu’nun mücadelesini anlatan şiir

drama oldu.Nazi faşizmine karşı sayısız kahramanlık örnekleri

sergileyen Sovyet halklarının mücadelesindenetkilenen komünist şair Nazım Hikmet’in Tanya adlışiiri ilgiyle izlendi ve uzun süre alkışlandı.

Parti, sınıf, devrim, sosyalizm!

Partimiz, gönderdiği mesajla etkinliği selamladı.Emperyalist savaşlar dönemine girildiğini, son krizlebirlikte kapitalist sistemin çöküşünün yakınlaştığınıifade eden mesaj şu sözlerle son buldu:

“Her yeni mücadele yılını kutlamak eğer gereklimuhasebelere konu ediliyorsa anlamlıdır. Parti 10.mücadele yılına 2. Kongresi’nin yarattığı açıklıklarlagirmiştir. Mücadeleyi büyütmekteki yetersizliklerine,zaaf ve eksikliklerine çok yönlü olarak yüklenme,bunları aşma kararlılığındadır. Bugün yeni bir sürecinilk dönemlerinde olduğumuzu söylüyorsak, işçi sınıfıve emekçilerin hatta tüm insanlığın büyük bir yıkımlakarşı karşıya kalabileceğini tespit ediyorsak, buüstümüzdeki sorumluluğun arttığı manasına gelir. Sınıfve kitle hareketinin olumsuz koşullarına rağmen nasılbir gelişme çizgisi gösterdiğimiz önemli değildir.Önemli olan yapamadıklarımızı ve yetmezliklerimiziaşmaktır. Bu genel olarak parti için geçerli olduğukadar tek tek bizler için de geçerlidir. Zorlanmaalanlarımıza yüklenmenin, bugüne kadar

başardıklarımızın gücüne dayanarak bunları aşmanıntam zamanıdır. Partimiz işçi sınıfı içinde çalışmakta,ondan beslenmektedir. Onun gücüne dayanarakbugünlere gelmiştir. Faaliyetinin onda dokuzu işçisınıfı merkezlidir. Ama bu kritik dönemin arifesindesınıf ve fabrika çalışmasında derinleşmek günün entemel göreve olmaya devam etmektedir. 10. yıl bunoktada önemli bir dönemeç olmalıdır. Çünkü partisiancak işçi sınıfı ile güçlüdür…”

Etkinliğe Çiğli’den, Buca’dan, Menemen’dendemir-çelik, tekstil, petro-kimya, komünist metalişçileri, genç komünistler ve Sosyalist KamuEmekçileri mesaj göndererek, Yeni Ekimler’inPartisi’nin 10. yılını selamladılar.

İşçi sınıfı ve emekçiler Parti’nin bayrağıaltında birleşmeye çağrıldı!

Program devrimci marşlardan oluşan müzikdinletisi ile devam etti. Enternasyonal Marşısöylenirken, tüm kitle yumruklarıyla ayakta eşlik etti.

Etkinlik Parti’nin misyonunu tanımlayan şusözlerle sona erdi: “Partimiz işçilerin, işçi sınıfınınpartisidir. Partimizin işçi sınıfının temel çıkarlarıdışında bir çıkarı, temel amaçları dışında bir amacıyoktur. İşçi sınıfı toplumumuzu bugünkü çürüme vekokuşmadan muzaffer bir devrimle çekip çıkarmayeteneğinde olan tek gerçek toplumsal güçtür.Devrimimiz ancak bu sınıfın önderliğinde başarıyaulaşabilir. Partimizin temel tarihi misyonu budoğrultuda işçi sınıfına yol göstermek, ona hergünkümücadelesinde önderlik etmektir. Bunda başarılıolabilmek için işçi sınıfıyla et ve tırnak gibikaynaşmak partimizin en acil görevidir. Bu tüm ötekiemekçi katmanlara, toplumun tüm öteki ezilenkesimlerine başarıyla önderlik edebilmenin de biricikmaddi güvencesidir...”

Programın sonunda etkinliğe katılan işçi veemekçilere “Partili mücadeleyi büyütme” çağrısıyapıldı.

23 Kasım’da “Ekim Devrimi’nin 91., YeniEkimler’in Partisi’nin 10. yılında sosyalizmgünceldir!” şiarıyla gerçekleştirilecek panelinduyurusu ve çağrısıyla etkinlik sona erdi.

İzmir’den Komünistler

Parti 10. yılında selamlandı...20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Ümraniye’de Ekim Devrimi veParti etkinliği…

Ekim Devrimi’nin 91., Yeni Ekimlerin Partisi’nin kuruluşunun 10. Yılı, 10 Kasım günü Ümraniye’degerçekleşen bir etkinlikle kutlandı.

Etkinlik kısa bir sinevizyon gösterimi ile başladı. Devrim şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardındanEkim Devrimi’ni ve kapitalizmin yarattığı yıkımı anlatan belgesel gösterimi yapıldı.

Saygı duruşunu Ekim Devrimi ve Parti’ye dair yapılan konuşma izledi. Konuşmada, Ekim Devrimi’ningelişim süreci anlatılarak, Bolşevik Parti’nin oynadığı özel role değinildi. Yeni Ekimlerin Partisi’nin bubirikimin Türkiye coğrafyasında taşıyıcısı olduğunun altı çizildi. ‘87 çıkışıyla beraber Türkiye’de yeni birgeleneğin başladığı, ‘98 yılında Parti’nin kurulmasıyla geleneğin ve Türkiye’de yaratılmış tüm birikimin artıkgüvence altına alındığı ifade edildi.

Konuşmanın ardından işçiler tarafından hazırlanan şiir dinletisi sunuldu. Şiir dinletisinden sonra forumbölümüne geçildi. Bu bölümde Parti şehitleri Ümit, Habip ve Hatice yoldaşlar üzerine düşünceler belirtilirken,Parti’nin işçi sınıfı içinde kökleşmesinin ertelenemez bir sorumluluk olduğu üzerinde duruldu.

Ümraniye’den Komünistler

10. yılında Parti İzmir’de selamlandı…

“Parti, sınıf, devrim ve sosyalizm!”

Page 21: sikb 2008 - 46

12 Eylül askeri faşist darbesinin üniversitelerdekipostal izi YÖK, kuruluşunun 27. yıldönümünde birkez daha ülke genelinde protesto edildi. İstanbul’daki6 Kasım eylemlerine parçalı bir tablo hakimdi. BeyazıtMeydanı irili-ufaklı protesto eylemlerine sahne oldu.

Beyazıt’taki 6 Kasım protestolarının en kitleselolanı Ekim Gençliği, YDG, EHP Gençliği, YDGH,DÖB, Genç Kurtuluş, DİP’li Öğrenciler, Tüm-İGD,DSG, ÖEP, SGD, Genç Sol, Köz, Öğrenci Postası,Beyazıt Gazetesi, YKÖD, İLGP, Dev-Lis’inörgütlediği eylemdi.

Beyazıt Tramvay Durağı önünde toplanan inisiyatifbileşenleri, “Em Perwerdahiya Zimane xu Dixazin-Anadilde eğitim istiyoruz! / Emperyalizme veşovenizme karşı yaşasın halkların kardeşliği! / 6Kasım İnisiyatifi” ve “AKP, YÖK, MGK, TÜSİAD,sermaye defol üniversiteler bizimdir!” pankartlarıtaşıdılar.

“Sermaye defol üniversiteler bizimdir!”,“Kürdistan faşizme mezar olacak!”, “Soruşturmalar,gözaltılar, baskılar bizi yıldıramaz!”, “16 Mart’ıunutma unutturma!”, “Katil polis üniversitedendefol!”, “Bıji bıratiya gelan!” sloganlarıyla BeyazıtMeydanı’nda toplanan 400’ü aşkın öğrenciye ÖzgürEğitim Platformu ve Genç-Sen de açtıklarıpankartlarla destek verdi.

6 Kasım İnisiyatifi adına yapılan basınaçıklamasında, düzenin gençliğe sunduklarının birtablosu çizildi. Eğitimin ticarileşmesinden dizginsizdevlet terörüne, SSGSS ile temel insan haklarınınsatılığa çıkarılmasından emperyalist politikalara, Kürthalkına yönelik inkar ve imhaya, kontrgerillaya kadarpek çok başlığın işlendiği açıklamada gençliğindüzenin iç çatışmalarına yedeklenmek istendiğinin altıçizildi.

İnisiyatif adına okunan basın açıklamasınınardından Genç-Sen adına da basın açıklaması metniokundu. 16 Mart şehitleri başta olmak üzere tümdevrim şehitleri anısına gerçekleştirilen saygıduruşunun ardından hep bir ağızdan Beyazıt Marşısöylendi.

Eğitim-Sen’den coşkulu protesto!Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi üyesi

eğitim emekçileri de geçen seneyi aşan bir katılımlacoşkulu bir 6 Kasım eylemi gerçekleştirdiler.Asistanlar ve üniversite emekçileri üniversitelerdekipiyasalaşmaya dikkat çekerek, asistanların özlükhaklarının korunmasını talep ettiler. “Eğitim haktırsatılamaz!”, “Doktoralı işsiz olmayacağız!”, “YÖKBaşkanı 50/d’ye geçirilsin!”, “YÖK’e hayır!”sloganlarını atarak YÖK’ü ve uygulamalarını protestoeden Eğitim-Sen’liler, asistan kıyımını protesto edentişörtler giydiler.

Farklı gruplardan YÖKprotestoları…

Demokratik Gençlik Hareketi ÜniversiteÖğrencileri pankartıyla gerçekleştirdiği basınaçıklamasıyla “Halk için bilim, eğitim, üniversite”talebini yükseltti.

Beyazıt Merkez Kampüs girişine sloganlarla gelendiğer bir grup ise Devrimci Proleter Gençlik oldu.“YÖK, kriz, şovenizm... Kapitalizm tarihinçöplüğüne! Yaşasın devrim ve sosyalizm” pankartıylabasın açıklaması gerçekleştirdiler.

Devrimci 78’liler Federasyonu gerçekleştirdiği

basın açıklamasıyla “Utanç ünvanları geri alınsınYÖK’e hayır!” dedi.

İstanbul AHALİ’nin Beyazıt Meydanı’nda 12Eylül askeri faşist darbesinin üniversitelerdekiyansıması olan YÖK’ü simgeleyen “tank” taşımalarıdikkat çekti.

Öğrenci Kolektifleri de kitlesel bir eylemgerçekleştirdi. Üniversite Öğrencileri imzasıyla alanafarklı yerlerden giriş yapan Kolektifler, meydandaYÖK eliyle hayata geçirilmeye çalışılanpiyasalaştırmaya ve gerici uygulamaları anlatan skeçsergilediler. Basın açıklamasında 12 Eylül ürünüYÖK’ü AKP karşıtlığı üzerinden ele aldılar. Liselilerinde pankart açarak katıldığı eyleme 200’e yakın kişikatıldı.

Beyazıt’ta Anadolu Gençlik Derneği isimli islamcıgerici bir grup da “haremlik selamlık” bir eylemgerçekleştirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gençlik YÖK düzenine karşı alanlardaydı... Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

İzmir’de 6 Kasım günü, Ekim Gençliği, ÖğrenciKolektifleri, Yeni Demokrat Gençlik ve Geleceğimiziİstiyoruz Girişimi’nin ortak örgütlediği 6 KasımYÖK protestosu gerçekleştirildi. “Üniversitelerbizimdir!” üst başlığıyla örgütlenen eylemde “DokuzEylül Üniversitesi Öğrencileri” pankartı açılırken,Ege Üniversitesi’ndeki gençlik örgütleri de ayrıpankartlar açtılar. Eylemde Dokuz Eylül Üniversitesi,Eğitim ve Dokuz Çeşmeler kampüsleri ile EgeÜniversitesi’nden Basmane’ye gelen kitle buradabasın açıklaması gerçekleştirdi.

6 Kasım’a üniversitelerde güçlühazırlık!

Ege Üniversitesi’nde ayrı pankartların açılması ve“Üniversiteler bizimdir!” üst başlığı kullanılarak hergençlik örgütünün kendi çalışmasını yapması ve buçalışmaların ortak afişlerle beslenmesiyle kampuste 6Kasım havası esti. Ege Üniversitesi Ekim Gençliğiolarak çıkardığımız afişlerle 6 Kasım’a çağrımızınyanı sıra hazırlık binası önüne açtığımız EkimGençliği masasıyla, pankartımızla, çeşitlimateryallerle etkili bir 6 Kasım süreci yürüttük.

Dokuz Eylül Üniversitesi Ekim Gençliği olarak,kampüslerimizi çıkardığımız afişlerle donattık.Çalışmamız Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ÖGBsaldırısına uğrasa da kararlılıkla çalışmamızısürdürdük. İktisat Kampüsü’nde açtığımız “EkimGençliği” masamızla ve militan dergi satışlarımızlagençliği 6 Kasım eylemine çağırdık.

Ege’de coşkulu yürüyüş!Ege Üniversitesi’nde saat 12.00’de toplanmaya

başlayan kitle alkışlarla, ıslıklarla yürüyüşe başladı.En önde “ Üniversiteler bizimdir!” pankartınınardından gençlik örgütleri sıralandılar. Yürüyüşte“YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimleözgürleşecek!”, “YÖK, polis, medya bu abluka

dağıtılacak!”, “Parasız sağlık parasız eğitim!”,“Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Yetkin mühendisliğe,sözleşmeli öğretmenliğe, aile hekimliğine hayır!”,“Sermaye defol üniversiteler bizimdir!” sloganlarıatıldı. Yürüyüş Bornova metroda son buldu. Buradabasın açıklaması yapmak üzere Basmane’yegideceğimiz duyuruldu.

Ege Üniversitesi’nde yapılan eyleme gençkomünistler olarak “Emperyalizme, şovenizme, ticarieğitime ve geleceksizliğe geçit yok!/ Ekim Gençliği”pankartıyla katıldık.

Dokuz Eylül: “Üniversitelerbizimle özgürleşecek!”

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde ise Eğitim veDokuz Çeşmeler kampüslerinde ayrı pankartlaraçıldı. Eylem başlamadan önce Dokuz Çeşmeleryerleşkesindeki 4 ayrı kafede ajitasyon konuşmalarıeşliğinde bildiri dağıtımı yaptık. Eyleme“Üniversiteler sermayenin, emperyalist savaşların,YÖK’ün değil bizimdir!” pankartı arkasına dövizlerlekatılım sağlandı. Kafelerdeki öğrenciler ayağakalkarak alkışlar ve sloganlarla bize destek verdiler.

Basın metninde, kapitalist sistemin krizininfaturasının işçi ve emekçilere ödetilmek istendiğine,tersinden de Ortadoğu ve Kafkaslardaki emperyalistsavaşlar için milyarlarca dolarlık ödenek ayrıldığınadikkat çekildi. Türkiye’deki sosyal, sendikal hakgaspları ile ırkçı-şoven faşizan saldırıların iki kardeşhalkı birbirine düşman ettiği vurgulandı.

Eylemimiz mitinge çağrı, alkış ve sloganlareşliğinde sona erdi. Sık sık “YÖK kalkacak, polisgidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Katilpolis üniversiteden defol!” “Kurtuluş yok tek başına,ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

Basmane garında buluşan kitle, sloganlarla AKPil binasının önüne gelerek burada basın açıklamasıgerçekleştirdi. Eyleme 200 kişi katıldı.

Ekim Gençliği / İzmir

İstanbul’da YÖK protestosu…

“Sermaye defol, üniversiteler bizimdir!”

İzmir’de coşkulu 6 Kasım…

“Üniversiteler bizimdir!”

Page 22: sikb 2008 - 46

Gençlik YÖK düzenine karşı alanlardaydı...22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Ankara’da 6 Kasım, DGH, Ekim Gençliği, EmekGençliği, Genç Kurtuluş, ÖEP, SGD, Tüm İGD, YDG,YDG(M), Umut Kültür Derneği ve ODAK/GençDirenişçi tarafından ortak örgütlenen eylemle protestoedildi. Eylem saat 15.30’da öğrencilerin SakaryaCaddesi’nde buluşmasıyla başladı. Burada oluşturulanpolis barikatının önünde 15 dakika beklendikten sonrapolis barikatı açmak zorunda kaldı ve YükselCaddesi’ne doğru yürüyüşe geçildi.

Yürüyüşte en önde “YÖK duvarını yıkacağız!”,“Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz!”şiarlı ortak pankart taşındı. Genç komünistler eyleme“Gençliğin devrimci hareketini yükseltmek içinmücadeleye/ Ekim Gençliği” şiarlı pankartıyla katıldı.Yürüyüş boyunca “Gençlik gelecek, geleceksosyalizm!”, “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”, “Diplomalı işsiz olmayacağız!”, “Yeni Ekimler içinileri!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganlarıatıldı. Yüksel Caddesi’ne gelindiğinde ortak basınmetni okundu.

Ardından öğrencilere destek olmak için eylemekatılan Eğitim-Sen 2 No’lu Şube, Düşünce veÖzgürlük Platformu ve Devrimci ‘78’lilerFederasyonu tarafından kısa konuşmalargerçekleştirildi. Eylemde Genç Dayanışma ve EğitimEmekçileri Derneği destekçi olarak pankart veflamalarıyla yer aldı. Eyleme yaklaşık 300 kişi katıldı.

Ortak YÖK protestosunun ardından ikinci bir

eylem aynı yerde Öğrenci Kolektifleri veGeleceğimizi İstiyoruz Girişimi tarafından “AKP’yeve AKP’nin YÖK’üne karşı üniversite öğrencileri”imzasıyla gerçekleştirildi. AKP’nin uyguladığıpolitikalar teşhir edildi, üniversite öğrencilerininAKP’yi istemediği belirtildi. Çekilen halaylarla eylemson buldu.

Ankara Ekim Gençliği

Genç-Sen’in Ankara eylemi…

“Üniversitelerbizimdir, YÖK’e

hayır!”9 Kasım günü Ankara Kızılay Meydanı’nda

Genç-Sen’in çağrıcısı olduğu YÖK karşıtı birmiting gerçekleşti. Miting güzergâhı TemsilcilerMeclisi’nde Kurtuluş-Sakarya olarak belirlenmişti.Fakat daha sonra MYK keyfi bir biçimde polisinizin verdiği Süleyman Sırrı-Sakarya üzerindenyapma kararı almıştı. 8 Kasım’da gerçekleştirilen2.Genel Kurul’da Devrimci Genç-Sen’liler veGenç-Sen içerisindeki devrimci güçlerinmüdahalesiyle MYK’nın aldığı bu keyfi karar teşhiredildi, fiili-meşru mücadelenin önemine vurguyapılarak mitingin başlangıç noktası için Kurtuluş’açağrı yapıldı.

9 Kasım günü saat 15.00’te yaklaşık 500 kişiKurtuluş’ta toplandı. Yolun kesileceği veyürüneceği konusundaki kararlılık sonucunda polisbarikatı kaldırıldı. Sloganlarla, alkışlarla coşkulu birşekilde Kurtuluş’tan Sakarya’ya yüründü.

“Üniversiteler bizimdir, YÖK’e hayır!”pankartının açıldığı eylemde “YÖK’e hayır,üniversiteler bizimdir!”, “Parasız sağlık içinyürüyoruz!”, “ÖSS’ye hayır!”, “YÖK’e karşıyürüyoruz!”, “Ücretsiz ulaşım için yürüyoruz!”,“Turnikesiz kapılar, güvenliksiz, polissiz koridorlariçin yürüyoruz!” dövizleri taşındı.

Eylem boyunca sık sık “YÖK kalkacak, polisgidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”,“YÖK, polis, medya, bu abluka dağıtılacak!” ,“Soruşturmalar, gözaltılar, baskılar biziyıldıramaz!”,” Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim!”, “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”,“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Biji bıratiyagelan!” , “Sendika haktır engellenemez!”,“Üniversiteler bizimdir bizimle özgürleşecek!”,“Bilim içeri postal dışarı!” sloganları coşkuylaatıldı.

Sakarya Caddesi’nde kısa bir konuşmayapıldıktan sonra basın metni okundu. Eğitim-Senve Emekli-Sen Genel Başkanları da yaptıklarıkonuşmalarda YÖK’ü teşhir ettiler. Konuşmalarınardından halaylar çekildi. Sloganlarla eylem sonaerdi.

Ankara Ekim Gençliği

Cebeci’de YÖK protestosuAnkara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde Ankara Gençlik Derneği, Cebeci Genç-Sen, DGH, EBF

Gazetesi, Ekim Gençliği, Genç Dayanışma, Genç Kurtuluş, Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği, MarksistBakış, ÖEP, SGD, Tüm İGD, YDG ve YDGM tarafından 5 Kasım günü YÖK’e karşı bir eylem ve etkinlikgerçekleştirildi.

Program öğle saatlerinde Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde bir etkinlikle başladı. Kısa bir açılışkonuşmasının ardından ortak basın metni okundu. Ardından YÖK’ün gerçek yüzünü ve gençliğin mücadeletarihini anlatan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Etkinliğin son kısmında ise serbest kürsü oluşturuldu veöğrenciler yaşadıkları sorunlardan bahsetti. Etkinlik sırasında “Diplomalı işsiz olmayacağız!”, “Eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim!” sloganları atıldı.

Etkinliğin ardından öğrenciler kampüs girişinde gerçekleştirilecek olan basın açıklamasına çağrıldı veEBF önünden yürüyüşe geçildi. Hukuk Fakültesi önünde polis barikat kurdu. Saat 14.00’te öğrenciler polisbarikatına doğru yürüdüler. Öğrencilerin kararlı yürüyüşü karşısında polis barikatı açtı ve kampüs girişindebasın açıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklamasında “YÖK, polis, medya; bu abluka dağıtılacak!”, “Anadil haktır engellenemez!”sloganları atıldı. Eylem basın açıklamasının ardından sona erdi.

Cebeci Ekim Gençliği

Ankara’da YÖK protestosu…

“YÖK duvarını yıkacağız!”

Ege Genç-Sen’den 6 Kasım…Ege Üniversitesi’nde YÖK’ün 27. kuruluş yıldönümü, 7 Kasım günü Genç-Sen’in düzenlediği eylemle

karşılandı.Yürüyüş Edebiyat Fakültesi’nin önünde başladı. Her fakültenin önünde durulup öğrencilere eyleme

katılım çağrısı yapıldı. Öğrenci çarşısına dönülerek E-Kafe’nin önünde basın açıklaması yapıldı. ArdındanEdebiyat Fakültesi önüne dönülerek eylem bitirildi.

Basın açıklamasında YÖK’ün 27 yıllık icraatları anlatıldı. Eylemde, “YÖK kalkacak, polis gidecek,üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Ne istiyoruz-özgürlük! Ne zaman-hemen şimdi! Vermeyecekler-alacağız!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Parasız eğitim-parasız sağlık!”, “Katil polis üniversitedendefol!”, “İşkenceci polis üniversiteden defol!”, “Ali Serkan Eroğlu ölümsüzdür!”, “Bıji Bratiya gelan!”sloganları atıldı. Eyleme 60 kişi katıldı.

Ekim Gençliği, Ege Genç-Sen içindeki tartışmaların pankart taşıyıp taşımamaya daraltılması nedeniyleeylemde yer almadı.

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

Page 23: sikb 2008 - 46

Gençlik YÖK düzenine karşı alanlardaydı... Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

ÇÜ’de coşkulu 6 Kasım…Çukurova Üniversitesi öğrencileri saldırılar

sonucunda basın açıklaması yapılmasının yasaklandığıyerde 6 Kasım protestosu gerçekleştirdiler.

6 Kasım günü saat 12.15’te yemekhane önündetoplanılarak alkışlar ve sloganlar eşliğinde yaklaşık100 kişinin katıldığı bir eylem gerçekleştirildi.Devletin koyduğu yasağın delinmesi nedeniyle eylemcoşkulu gerçekleşti. “Em perwerdehiya bi zimanêzikmakî dixwazin! YÖK kalkacak, polis gidecek,üniversiteler bizimle özgürleşecek!” pankartınınaçıldığı basın açıklaması sırasında “YÖK kalkacakpolis gidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek!”,“YÖK, polis, medya bu abluka dağıtılacak!”,“Soruşturmalar, gözaltılar, baskılar bizi yıldıramaz!”,“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Berxwedan jiyane!”,“Eşit, parasız, anadilde eğitim!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Üniversiteler bizimdir, bizimleözgürleşecek!” sloganları atıldı. Yemekhane önündeokunan basın metninin ardından R1-R2 derslikleriarasında bulunan çimliklere doğru sloganlar eşliğindeyürüyüşe geçildi.

Burada söylenen Gündoğdu marşının ardındaneylem sona erdi.

Ekim Gençliği / Adana

Bursa’da 6 Kasım…Uludağ Üniversitesi Öğrencileri YÖK’ü 6 Kasım

günü gerçekleştirdikleri eylemle protesto ettiler. Saat11.00’de kantin ve yemekhanelerin dolaşılmasıylaçağrısı yapılan eylemde “Eşit, parasız, bilimselanadilde eğitim için YÖK’e hayır! / UludağÜniversitesi Öğrencileri” yazılı pankartı açıldı.

Saat 12.15’te Merkez Kampüs önünde toplanmayabaşlayan öğrenciler Mediko-Sosyal’e doğru yürüyüşegeçtiler. Basın açıklamasından sonra öğrencilermarşlar ve türküler eşliğinde halaylar çektiler. Basınaçıklaması sırasında eylemi seyreden öğrencilerjandarma tarafından uzaklaştırıldı ve Mediko-Sosyal’in etrafı kapatıldı. Ardından MühendislikFakültesi’ne doğru yürüyüşe devam eden öğrencilerGündoğdu, Çavbella ve Beyazıt marşlarını söyleyerekeylemi sonlandırdılar.

Yaklaşık 70 kişinin katıldığı eylemde “Eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”, “YÖK, jandarma,medya bu abluka dağıtılacak!”, “YÖK kalkacak, askergidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”,“Sermaye defol, üniversiteler bizimdir!”, “YÖKpostalla geldi, isyanla gidecek!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Biji bıratıya gelan!”, “Faşizme karşıomuz omuza!” sloganları atıldı. Sloganların yazılıolduğu dövizler taşındı. Yurtsever Demokratik GençlikHareketi de eyleme katılarak destek verdi.

6 Kasım akşamı saat 18.00’de ise OrhangaziParkı’nda Ekim Gençliği, DGH, SDG, SGD, GençKurtuluş, Genç-Sen ve Emek Gençliği tarafındanbasın açıklaması gerçekleştirildi. “Darbecilere, kirlisavaşa, neoliberal saldırılara karşı YÖK’süz özgürüniversite!” pankartının açıldığı eylemde “Eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”, “YÖK, jandarma,medya, bu abluka dağıtılacak!” , “YÖK kalkacak,asker gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!”sloganları atıldı. Yaklaşık 60 kişinin katıldığı eylemeEğitim-Sen, Partizan, BDSP, ESP, BATİS, SODAP,SDP, DHP, EMEP ve Marksist Tutum destek verdi.

Ekim Gençliği / Bursa

Eskişehir’de 6 Kasım…Eskişehir’de 6 Kasım parçalı bir şekilde

gerçekleşti. SGD, SDG, ÖGD, Öğrenci Kolektifleri,EHP Gençliği ve Geleceğimizi İstiyoruz Girişimi’ninoluşturduğu AÜ-OGÜ öğrencileri 12.15’te YunusEmre Yurdu önünde toplanarak ve Yunus EmreKapısı’nda OGÜ öğrencileriyle birleşerek rektörlükönüne bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Eylemde “YÖK’ehayır! Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim içinmücadeleye!” ve “Üniversitelerimizi emperyalizme,çetecilere, AKP’ye, YÖK’e bırakmayacağız!” şiarlıpankartlar açıldı.

Ekim Gençliği,DPG, DGH, DÖB,ODAK/Genç Direnişve ÖDP Gençliği’ninbirlikte örgütlediği 6Kasım eylemi ise saat12.00’de AÜöğrencilerininEczacılık girişindeOsmangaziÜniversitesiöğrencileriylebuluşmasıylabaşladı. “YÖKçürümüş düzeninaynasıdır. Eşit,parasız, bilimsel,anadilde eğitimsosyalizmde!/Üniversite Öğrencileri” şiarlıpankart ve ortak dövizlerle yemekhane önüne doğruyürüyüşe geçildi.

Yemekhane önüne gelindiğinde, ajitasyonkonuşmaları yapılarak öğrenciler eyleme çağırıldı verektörlüğe doğru yürüyüşe geçildi. Rektörlüğünönünde “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Kurtuluşyok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”,“Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı. AÜ-OGÜ Öğrencileri’nin basın açıklaması sona erdiktensonra rektörlüğün önünde basın açıklaması yapıldı.

Açıklamanın sonunda bir süre rektörlüğün önündesloganlarla bekledikten sonra, toplu bir şekilde AÜ-OGÜ Öğrencileri’nin etkinlik yaptığı alana geçildi veetkinliğe destek verildi. Etkinlikte tiyatro gösterimiyapıldı. Halaylar ve horonlarla etkinlik devam etti.Etkinliğin ardından sloganlarla okuldan toplu çıkışyapıldı.

Yaklaşık 90 kişinin katıldığı eylemde “Yaşasındevrim ve sosyalizm!”, “Kurtuluş devrimdesosyalizmde!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “YÖKkalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimleözgürleşecek!” vb. sloganları atıldı.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Eskişehir’de anadilde eğitim talebi5 Kasım günü Anadolu Üniversitesi Yunus Emre

Kampüsü’nde Yurtsever Demokrat Gençlik tarafındanYÖK’ün protesto edildiği ve anadilde eğitim talebininhaykırıldığı bir eylem gerçekleştirildi. Yunus EmreYurdu önünde toplanan kitle bir süre halay çektiktensonra “Em perwdehiya zimane dayikedixwazin!”(Anadilde eğitim istiyoruz!) pankartı açarak Migroskarşısına kadar yürüyüş gerçekleştirdi. Burada okunanaçıklamada Kürt dilinin asimilasyon politikalarıylaunutturulmaya çalışıldığı, yüzyıllardır Kürt dilinindevlet tarafından yasaklandığı vurgulandı. Türkçeokunan basın açıklamasının ardından aynı metinKürtçe okundu. Eylem açıklamanın ardından halaylarçekilerek bitirildi.

Eylemde “Em perwdehiya zimane

dayikedixwazin!” (Anadilde eğitim istiyoruz!), “Bezıman jiyan nabe!” (Dilsiz yaşam olmaz!), “Zimaneme rumetameye!” (Dilimiz onurumuzdur!), “Zimaneme hebunameye!” (Dilimiz varlığımızdır!), “Eşit,parasız, anadilde eğitim!” sloganları atıldı. Eyleme110 kişi katıldı.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Kocaeli’de YÖK protestosuKocaeli’nde 6 Kasım günü Anıtpark Yerleşkesi’nin

önünden başlayan YÖKprotestosu İnsan HaklarıParkı’nda yapılan basınaçıklaması ile sona erdi.Eylem SDG, Genç-Sen, EmekGençliği, Demokratik GençlikHareketi, Ekim Gençliği, Dev-Lis, Yurtsever Gençlik Hareketive Kocaeli ÜniversitesiÖğrencileri tarafındangerçekleştirildi.

Sloganlarla İnsan HaklarıParkı’na gelinmesinin ardındanburada kurumlar adına açıklamayapıldı. Eylemde “Eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim!”,“YÖK kalkacak, polis gidecek,üniversiteler bizimleözgürleşecek!”, “Müşteri değilöğrenciyiz!”, “Savaşa değil,

eğitime bütçe!”, “Be ziman jiyan nabe!”, “Edi bese!”,“Edi bese em zımane dıxwazın!”, “Kürt dilineözgürlük, kahrolsun faşist diktatörlük!” sloganlarıatıldı. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Ekim Gençliği / Kocaeli

Tokat’ta YÖK protestosuYÖK’ün kuruluşu Tokat’ta ilk kez 6 Kasım günü

protesto edildi. Tokat Eğitim-Sen ve Tokat GOPÜniversitesi öğrencileri YÖK’ün kuruluşyıldönümünde ortak eylem gerçekleştirdiler. TokatGazi Osman Paşa Üniversitesi öğrencileri eylemedövizleri ile katıldılar.

6 Kasım günü saat 16.00’da Tokat CumhuriyetMeydanı’nda yapılan eylem, Eğitim-Sen Tokat ŞubeBaşkanı’nın okuduğu basın açıklaması ile son buldu.Basın açıklamasının ardından “Eğitim haktırsatılamaz!”, “Parasız eğitim, parasız sağlık!” “AKPdefol, üniversiteler bizimdir!” sloganları atıldı. Basınaçıklamasına 50 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Tokat

Kayseri’de Genç-Sen paneliKayseri’de 9 Kasım günü Eğitim-Sen’de, “YÖK

ve üniversiteler” başlığı ile bir panel gerçekleştirdik.Genç-Sen girişimi olarak düzenlediğimiz panel, kısabir slayt gösterisi ile başladı. Daha sonra DevrimciGenç-Senliler’in sunduğu panele geçildi.

Tarihsel gelişimi ile beraber, formasyon,sözleşmeli öğretmenlik, geleceksizlik, anti-bilimseleğitim, üniversitelerin kışlaya çevrilmesi gibi birçoktartışmaya da sahne olan etkinlik, örgütlenme çağrısıile devam etti. Yanısıra, tartışmaların sonucu olarak,önümüzdeki sürece dair gençliğin sorunları veörgütlenme ihtiyacı üzerinden anket çalışmasıyapılması kararlaştırıldı.

Kurumsallaşmanın sorunlarının tartışılmasınınardından panel sona erdi.

Kayseri’den Devrimci Genç-Sen’liler

YÖK protestolarından…

5 Kasım 2008 / Eskişehir

Page 24: sikb 2008 - 46

Genç-Sen’de dükkancı zihniyet işbaşında...24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Genç-Sen I. Olağan Genel Kurulu, 8 Kasım günü,Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası Teoman ÖztürkSalonu’nda gerçekleşti.

Saat 09.00’da başlaması gereken Genel Kurul, yeniüye kayıtlarının yapılmamasına yönelik tartışmalarlabirlikte iki saate yakın geç başladı.

MYK adına yapılan değerlendirmenin ardındanbirçok üniversiteden, Kurucu Genel Kurul’dan bugünekadar geçen süre ile ilgili yerele ya da merkeze dairdeğerlendirmeler sunuldu.

MYK’daki istifaların ardından 2.5 aydır MYKiçerisinde yer aldığını ve burada yaşanan sorunlaradeğinmenin önemli olduğunu söylen Tüm-İGD’li birarkadaş, MYK’da farklı fikirlere açık olmayan birbakışın hâkim olduğunu, birçok yerelde de karşıkarşıya kalınan bu anlayışa karşı çıkılmasını ve tabaninisiyatifinin açığa çıkarıltması çabasıylabirleştirilmesi gerektiğini söyledi.

Söz alan diğer Genç-Sen’liler de, Genç-Sen’inmücadele eden ve saldırılara karşı refleks gösterebilenbir örgüt olması gerektiğini, kampanya gibi süreçlerinörgütlenmesinde sendikanın siyasetler platformuolarak çalıştırılmasının ve dar grupçu bir anlayışlahareket edilmesinin kitlelerden kopukluk yarattığınısöylediler.

Ayrıca, gençlik sendikası olarak işçi sınıfınınmücadelesiyle daha sıkı bağlar kurulmasına, Genç-Sen’in salonların sendikası olmaktan çıkarakmücadeleci bir örgüt olması gerekliliğine, saltçoğunluk vb. maddelere dayanarak karar alamayan veiş yapamayan yapısını hızla terketmesi gerektiğinedair vurgular yapıldı.

Verilen aranın ardından önergelerin tartışılacağıikinci oturuma geçildi.

Ön süreçten yoksun bir biçimde “oldu-bitti”yegetirilmeye çalışılan Genel Kurul’da, politikaların vetüzüğün tartışılmasına oldukça sınırlı bir süre ayrıldı.

27 Ekim tarihinden sonra gönderilen önergelerintartışılabilmesi için %10 imza şartının arandığı ifadeedildi. Yapılan itirazlardan sonra divan, imza yerineönergeler için salondan %10’luk onay alındığıtakdirde tartışmaların yapılabileceğini açıkladı.Önerge sahipleri tarafından yapılan ön konuşmalarasürekli müdahale edildi. Ardından süre gerekçegösterilerek önergeler için tekrar imza toplanmasıgerektiği ifade edildi. Salondaki devrimci güçlertarafından tüm önergelerin herhangi bir ön şartaranmaksızın tartışılması gerektiği ifade edildi. Bununüzerine MYK, üyeler için 27 Ekim, şubeler adına 3Kasım’ın son gönderilme tarihi olduğunu, geçgönderenlerin tüzükte yazan %10’luk ön şartauymaları gerektiğini ifade etti. Salondan gelenitirazlara rağmen, liberal-reformist blokun göstermelik“indir-kaldır”larıyla, önergeler için %10 imza şartınınaranmasına karar verildi.

İlk olarak, Genç-Sen politikalarının ardındantüzüğe dair önergelerin tartışılacağı söylendi. Bununüzerine salondan, MYK ve bu eksende davrananlarınistediği zaman tüzüğe dayanarak bir şeyleriengellediği, istediği zaman da tüzüğü es geçtiği, bukeyfi davranışın kabul edilemeyeceği, demokrasicilikoyunu oynandığı söylendi. Şube toplantılarındantemsilciler meclisine kadar birçok mekanizmada “üye

salt çoğunluğu zorunluluğu”nu iş yapmanın önüneengel olarak çıkartanların, Genel Kurul için aynı şartıaramadıkları, burada MYK’nın niyetinin sorgulanmasıgerektiği söylenerek neye göre tüzüğe uyulduğununaçıklanması istendi. Bunun üzerine, salt çoğunluğunsağlandığını “kanıtlamak” için, aylardır “1500 üyeyiaştık” diye övünenler, sadece aidatını verenleri üyesayıp üye sayısının 756 olduğunu ve 642’lik katılımınyeter sayısını geçtiğini açıkladılar. Böylece iş“kitabına” uydurulmuş oldu.

Ardından Genç-Sen’in yeni dönem politikalarınadair önergeler sunuldu. Önergelerin bir kısmınınbirçok başlık içermesi nedeniyle, önergelerin konukonu sunulması ve tartışılmasına karar verildi.

İlk olarak kadın sorunu üzerine üç önerge sunuldu.Kadının toplumda yaşadığı sorunları işleyençalışmalar yapılması, sendika bünyesinde kadınkomisyonu kurulması, bu komisyonların sadecekadınlardan oluşması ve komisyonların bulunduklarıillerdeki diğer kadın çalışmalarıyla koordinasyonoluşturması önerilerini içeren MYK önergesi kabuledildi. Komisyonların sadece kadınlardan oluşmasınakarşı devrimci güçlerden gelen müdahaleler kabuledilmedi.

İkinci olarak lise çalışması ve örgütlenmesine dairönergeler okundu. Liseli alanına dair somut bir eksentanımlamamasına rağmen bu başlıkta da MYK’nınönerisi kabul edildi.

Üçüncü olarak, mesleklerde yaşanan sermayeeksenli dönüşümler ve buna dair mücadele hattıönergeleri sunuldu. Bu önergeler birleştirilerek kabuledildi.

Birleşik gençlik örgütlenmesi ve Genç-Sen,halkların kardeşliği ve anadilde eğitim, düzen içiçatışma ve düzen gericiliği, soruşturmalara, faşistsaldırılara ve baskılara karşı mücadele, Bolognasüreci, kapatma davası gibi başlıklar taşıyanönergelere ilişkin tartışmalar ise TemsilcilerMeclisi’ne ertelendi. Seçimlere indirgenmiş bir GenelKurul’u gerçekleştirme çabası böylece bir kez dahasergilenmiş oldu.

Verilen aranın ardından tüzük tartışmalarınageçildi. Tüzük önerileri sunulurken, biri MYK’nınolmak üzere iki önergenin var olduğu söylendi.

Bunun üzerine Devrimci Genç-Sen’liler adına söz

alınarak, MYK’nın tüzük önergesinin mail grubuna 6Kasım tarihinde atıldığı, bu tarihin üyelere ve şubelereverilen tarihlerin her ikisinden de sonra olduğu ifadeedildi. Ardından kürsüden devam eden konuşmadauygulamaların hiçbir biçimde tutarlılık göstermediği,keyfi olarak değişiklikler yapıldığı vurgulandı. Öncekibaşlıkta, önergesinin imzasını yetiştiremeyen birliseliye “Süre doldu, lütfen kendi düşüncene en yakınönergeyi destekle” denildiği hatırlatıldı. Son gönderimtarihini geciktirmenin önerge sahiplerinin kendieksiklikleri olduğunu söyleyip “%10 imza almayamecbursunuz” diyen MYK üyelerinin bizzat kendiönergelerinin gönderim tarihlerini geçirerek GenelKurul’a getirdikleri söylendi. Amaçlananın MYKönerisi için de %10 imza toplanılmasını sağlamakdeğil, bu tutarsızlık ve keyfiyetin sergilenmesi olduğubelirtildi. Bu konuşma üzerine MYK ve divandanherhangi bir açıklama yapılamazken, salondakidevrimci güçlerden destek alkışları geldi.

Kürsüden yapılan bu konuşma, Devrimci Genç-Sen’liler tarafından sunulan tüzüğe dair önergeningerekçelendirilmesiyle devam etti. Tüzüğün bir işleyişnormları bütünü olması, tüzük çerçevesindekimüdahalelerin hareketin ihtiyaçlarının önünegeçmemesi gerektiğini somut örneklerle ortayakoymaya çalışan metnin okunmasına, divan tarafındankonuşmanın “kısa tutulması” gerektiği söylenereksıkça müdahale edilmeye çalışıldı. Tüzüğe dair yapılantartışmanın anlaşılabilmesi için gerekçelendirmeninyapılacağı söylenerek anlatıma devam edildi. Busırada özellikle,“İzin almadan afiş yapmayalım”,“Soruşturma almış birinin bizim adımıza konuşmasıuygun düşmez, şirin gözükmeyiz”, “Eylemi yalnızcapolisin izin verdiği yer üzerinden kurgulayalım” gibihareketi geriletici bir dizi yaklaşımın yanısıra, birçokkez “tüzüğe uygun değil, yapamazsınız söylemleriöznelerin karşısına çıkarılmıştır” gibi örnekler liberal-reformist blok tarafından tahammülsüzlükle karşılandıve kürsüye türlü yöntemlerle müdahale edilmeyeçalışıldı. Bu esnada devrimci güçler kürsüyemüdahaleyi engellemeye çalıştılar ve durumu protestoettiler. Aynı sırada liberal-reformist bloğun salonunarkasından sözlü başlayan saldırıları fizikselmüdahaleye dönüşmeye başladı. Buna “Yaşasındevrimci dayanışma!” sloganı ile yanıt verildi.

Genç-Sen 1. Olağan Genel Kurulu ve “demokrasicilik” oyunu...

Devrimci tutum karşısındatahammülsüzlük, tutarsızlık ve ilkesizlik

Page 25: sikb 2008 - 46

Kürsüdeki konuşma, fiili müdahaleye kadar varantahammülsüzlüğün teşhiri ile sürdürüldü. Ardındantüzüğe dair değişiklik önerilerinin söz konusumaddeler üzerinden parça parça yapılacağı ifadeedildi. Divan bunun “zamandan kaynaklı”olamayacağını ifade etti. Öneride ısrar edilince,salonda irade adına göstermelik oylamalardan biridaha yapıldı ve iki önergenin karşılıklı oylanacağısöylendi.

Bu durum üzerine, tam bir “demokrasicilikoyunu”nun oynandığı, “salon iradesi”, “katılımcılık”gibi tanımlamaların hiçbir geçerliliğinin olmadığı,demokrasi adına gerçekte anti-demokratikuygulamaların dayatıldığı vurgulandı. Bu teşhirkonuşmasının ardından tüzük önergesi geri çekilerekprotestolarla kürsüden inildi. Salondaki devrimcigüçler tarafından sloganlarla bu tutuma destek verildi.

Ardından MYK’nın tüzük önergesi “indir-kaldır”yöntemiyle kabul edildi.

Önerge tartışmaları bittikten sonra 9 Kasım eylemigündemine geçildi.

Salondan, 9 Kasım eyleminin kurgusundadeğişiklik yapıldığının Genel Kurul sabahı öğrenildiği,buna dair hesap verilmesi gerektiği söylendi.

Temsilciler Meclisi’nde, 9 Kasım’da Genç-Sen’inçağrıcısı olduğu YÖK karşıtı eylemin Kurtuluş’tanSakarya’ya yürünerek gerçekleşmesi üzerinden kararalınmıştı. Başvuru yapılacak fakat izin verilmediğitakdirde fiili bir şekilde eylem hayata geçirilecekti.Ancak, başvuru için gidildiğinde polisin izinvermemesi üzerine kararın çiğnendiği, polisingösterdiği farklı bir yerin başlangıç noktası olarakkabul edildiği ortaya çıktı.

Bir kez daha alınan karar liberal-reformist bloğungerici kaygı ve korkularından kaynaklı çiğnenmişti.Baştan beri “polis nereye izin verirse eylemi oradayapalım” diyen, kendi korkularını kitlelere mal etmeyeçalışan anlayış, polis izin vermeyince toplamıniradesini yok sayıp polis tarafından gösterilen yere“evet” diyebilmiştir. Eylem yeri ve saati kamuoyunaduyurulmamış, Genel Kurul sabahına dek saklıtutulmuştur.

Tartışmaların ardından kararın tekrar oylanmasıönerildi. Bunun karşısında, gerek kürsüden gereksesalondan, kararın çiğnenmiş olması nedeniyleoylamaya sunulmasının kabul edilemeyeceği, ilkalınan kararın hayata geçirilmesi gerektiği söylendi.DPG’liler, TÜM-İGD’liler ve Devrimci Genç-Sen’lilerin kürsüden yaptıkları konuşmalarda, eylemgüzergâhının değiştirilmesinin biçimsel olmadığıvurgulandı. Kaygının düzenin icazetini alıp almamaklailgili olduğu söylendi. Temsilciler Meclisi’nde alınankararların keyfi bir biçimde değiştirilmesi eleştirildi.Son olarak tüm devrimci güçler tarafından, “eylemingüzergâhı Kurtuluş-Sakarya’dır, devlet izin verse devermese de biz her koşulda orada olacağız” kararlılığıortaya koyuldu ve eylem saatinde Kurtuluş’ta buluşmaçağrısı yapıldı.

Eylem için oluşturulan komite adına EHP’den birGenç-Sen’li kürsüye çıkarak, hesap vermek zorundaolmadıklarını ifade etti. “Buluşamadık, komitetoplanmadı” gibi gerekçeler ileri sürüldü. Ancakneden alınan kararın uygulanmadığına dair tek kelimeedilmedi.

Söz alan bir MYK üyesi,“alınmış bir karar vardır,ancak biz kavga etmek niyetinde değiliz, biz kazma dadeğiliz” gibi sözlerle konuşmasına başladı. Bununüzerine salondaki devrimci güçler tarafından protestoedilerek susturuldu. Mücadele etmenin ve gerektiğindedüzenle karşı karşıya gelmenin ne anlama geleceğininbu ideolojik platform tarafından zatenalgılanamayacağı ifade edildi. MYK üyesi, “YÖKkalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimleözgürleşecek!” sloganları sonrasında konuşmasınadevam edemeyerek kürsüden inmek zorunda kaldı.Sonuç olarak, Temsilciler Meclisi’nde alınan kararın

uygulanması ve fiili-meşru bir şekilde eyleminyapılması salondaki devrimci güçlerin ortakmüdahalesiyle karara bağlandı.

Ardından MYK seçimine geçildi. MYK adaylarısırayla kürsüye çıkarak kendilerini tanıtan konuşmalaryaptılar. SGD, SDP, Anti-Kapitalist, Genç Kurtuluş,EHP ve TÖP’ten oluşan liberal-reformist blok adaylarıburjuva politikacıları aratmayacak tarzda “tanıtıcı”konuşmalar yaparak “oy istediler”.

Devrimci Genç-Sen’liler tarafından önerilen MYKadaylarının ikisi konuşma yaptı. İlk konuşmada,toplantının başından beri yaşanan anti-demokratiktutumlara, gerçekleşen sözlü ve fiziksel saldırılarakarşı tutum almak gerektiği söylendi. Gerçekanlamıyla bir Genel Kurul gerçekleştirme hedefiolmadığı, tartışmaların “oldu-bitti”ye getirildiği teşhiredildi. Yapılması gerekenin alanlardan yükselen birçalışmayla taban inisiyatifini açığa çıkartıp, hermekanizmaya tabanın iradesini taşımak olduğu ifadeedildi.

İkinci konuşmada da yaşananlar etkin bir biçimdeteşhir edildi. Sol ve sosyalizm adına söz söylediğiniiddia edenlerin eleştiri karşısında bu denlitahammülsüzlük sergilemelerinin, söylemlerinin içininboşluğunun göstergesi olduğu vurgulandı. Süreci,tabanın katılımına dayalı açık ve yerel toplantılarüzerinden örgütlemeden, gündemler üzerine etkintartışmalar yapılmadan ve kendi çizgileri dışındakileregerçek anlamda söz hakkı tanımadan, gerçekdemokrasiden ve katılımcı bir örgütsel iddiadanbahsedilemeyeceği söylendi. Devrimci müdahale vedevrimci pratiğin bu tür “demokrasicilik” oyunlarınıve ilkesizlikleri alaşağı edeceği ifade edilerek, tümsamimi güçlere “Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlikhareketi ve örgütü” için mücadeleye omuz vermeleriçağrısı yapıldı. Genel Kurul ve seçimlerin gençlikhareketi için bir anlam ifade etmediği vurgulanarak,“Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!” sloganıylaGenel Kurul terkedildi.

Ekim Gençliği

Genç-Sen’de dükkancı zihniyet işbaşında... Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Almanya’da yüzbin liselieylemdeydi!

Almanya’da 12 Kasım günü 40 kentte 100 bine yakın öğrenci dersleri boykot etti. Öğrenciler sokağaçıkarak hükümetin eğitim politikalarını protesto eden gösteriler gerçekleştirdiler.

Liseli öğrenciler, sınıflarda çok fazla öğrenci olmasını, “Turbo eğitim” adını verdikleri kısaltılmış eğitimi,sokuldukları sınav stresini, okullarda öğretmen eksikliğini ve eğitimde kötü şartları protesto ederek eğitimdeşans eşitliği taleplerini yükselttiler.

Boykot çağrısını daha önce Berlin’de bir araya gelerek eğitim politikalarına karşı mücadele kararları alaneyalet lise öğrenci temsilcileri yaptı. Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek tekellere milyarlarca euro aktaranhükümetin bu politikasını eleştiren öğrenci temsilcileri, eğitime yeterli bütçe ayrılması ve herkese parasızeğitim hakkı taleplerinin yanısıra üniversitelerin aldığı harçlara tepki gösteriyorlar. Eğitim alanında izlenenpolitikalara karşı “Öğrenci Komiteleri”nin kurulmasınını öneriyorlar.

Eylemlere Berlin’de 10 bin, Hamburg’da 6 bin, Bremen’de 7 bin, Stutgart’ta 8 bin kişi katıldı. Hesseneyaletinde Kassel, Frankfurt ve Gießen de 10 bin öğrenci protesto eylemlerine katıldı. Yürüyüşlerde “Bizimeğitimimiz çalınıyor. Bunun için buradayız ve haykırıyoruz!” sloganları güçlü bir şekilde atıldı.

Berlin’de yüzlerce öğrenci Humbolt Üniversitesi’ne ait bir binayı işgal ederek binanın pencerelerine kızılbayraklar astılar. Erfurt’ta yüz kadar öğrenci Eyalet Eğitim Dairesi’ni işgal etti. Boykota katılan öğrencilerindaha sonra cezalandırılmayacağı sözünün verilmesinden sonra işgal eylemini bitirdiler. Hannover kentinde deöğrenciler eyalet parlamentosunu işgal ettiler.

Öğretmenler Sendikası GEW de öğrencilerin eylemlerini destekledi. Sendikanın yaptığı açıklamalarda,toplumda sosyal bakımdan zayıf olan ve eğitimden uzak kalan kesimlerin haksızlığa uğramasının eğitimsistemindeki eksikliklerden kaynaklandığı vurgulandı. Gösterilere üniversite öğrencileri ve veliler de katıldı.

40 bin öğrenci Mayıs ve Haziran ayında tüm ülke genelinde eğitim sistemini sokaklara çıkarak protestoetmişti. Bunun üzerine hükümet eğitimde bazı düzeltmeler yapacağını vaat etmişti. 22 Ekim tarihinde eyaletbaşbakanları ile başbakan Merkel “Eğitim Zirvesi” adı altında biraraya geldiler. Öğrencilerin katılımı ve sözsahibi olmadığı bu eğitim zirvesi tam bir fiyasko ile sonuçlandı.

Berlin öğrenci temsilciliği yaptığı konuşmada, “biz değiştirmek istediğimiz şeyleri kendi elimizealmalıydık ve bugün bunu yapıyoruz!” dedi.

Bazı eyaletlerde kültür bakanlarının boykotun yasak olduğunu ve bu eylemlere katılan öğrencilerhakkında cezai soruşturma başlatılacağını açıklaması, bazı okullarda öğretmenlerin kapıları kilitlemeleri vezayıf not verecekleri yönlü tehditleri öğrencileri bir adım geri attırmadı. Öğrenciler derslere girmeyerekİtalyan öğrencilerin İtalyan sokaklarında estirdikleri rüzgarı Almanya’ya taşıdılar.

Page 26: sikb 2008 - 46

Filistin sorununa çözüm üretmek iddiasıyla BM,AB, ABD ve Rusya tarafından oluşturulan “OrtadoğuDörtlüsü”, son toplantısını Mısır’ın Şarm el Şeyhkentinde gerçekleştirdi. Toplantıya, dörtlü adına BMGenel Sekreteri Ban Ki-mun, ABD Dışişleri BakanıCondoleezza Rice, Rusya Dışişleri Bakanı SergeyLavrov, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi JavierSolana’nın yanısıra İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livniile Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas katıldı.Hamas ise toplantıyı boykot ettiğini açıkladı.

Eski İngiltere başbakanı Tony Blair’i temsilciliğeatayan dörtlü, söylemlerinin aksine, şu ana kadarFilistin halkının sorunlarının çözümüne zerre kadarkatkıda bulunmamıştır. Blair’i siyonist ahbaplarıylazaman geçirmek için bölgeye gönderen Dörtlü, fiilensiyonistlerle suç ortaklığı yapmaktan başka bir işeyaramış değildir.

Kasım 2007’de ABD’nin Annapolis kentinde“Dörtlü”nün yanısıra bazı bölge devletlerinintemsilcilerinin de katılımıyla gerçekleştirilentoplantıda iddialı söylemler gündeme gelmişti. Sözkonusu toplantıyı organize eden haydutbaşı Bush,Beyaz Saray’daki görev süresi dolmadan Filistinsorununu çözmeye kararlı olduğunu bile önesürmüştü.

Filistin sorunu çözülmek bir yana, Annapolisseremonisinden sonra daha da karmaşık bir hal aldı.Zira ırkçı-siyonist İsrail devleti, aradan geçen biryıllık sürede sorunun kaynağı olan icraatlarını aynıpervasızlıkla sürdürmektedir.

Annapolis toplantısından sonra ırkçı-duvar inşaatıdevam etti. Gazze etrafındaki abluka kaldırılmadı.Filistinliler’in topraklarını gasp etmenin aracı olanYahudi yerleşimlerine yenileri eklendi. Saldırı vekatliamlar ise siyonist devletin “rutin icraatları” olaraksürdü. Katledilen Filistinli çocuk ve gençlere busürede onlarcası eklendi.

Irkçı-siyonistler icraatlarına devam ederken,Ortadoğu Dörtlüsü belli aralıklarla toplantılar yaptı.Ancak bu toplantılardan kayda değer tek bir kararçıkmadı. Şarm el Şeyh’teki son toplantı başladığındaise İsrail bir haftadır Gazze Şeridi’ne temel gıdamaddeleri, ilaç ve yakıt sevkini engelliyordu.Gazze’de toplu kıyımlara yenilerini ekleyen siyonistrejim bir günde 6 Filistinli’yi katlederek, Şarm elŞeyh’te toplanan Dörtlü’nün temsilcilerine çözümdenneyi anladığını bir kez daha hatırlattı.

Başını emperyalistlerin çektiği bir oluşumun ezilenhalkların, hele de Filistin halkının sorunlarına çözümüretmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Dahası İsrail’ihimaye eden emperyalist güç odakları, Filistinhalkının yaşadığı yıkım ve acıların dolaysızsorumlularıdır aynı zamanda.

Buna rağmen, tutarlı bir anti-emperyalist çizgidenyoksun olan Filistin yönetiminin iki bileşeni Hamasile El Fetih, siyonizmin hamilerinden medet ummaçaresizliği içinde çırpınıp duruyorlar. BarackObama’nın başkanlığa seçilmesi her iki kesimin deABD’den beklentilerini pekiştirmiş görünüyor.

Hem El Fetih lideri Mahmut Abbas hem Hamas’ınŞam’da sürgünde yaşayan lideri Halit Meşal,Obama’nın seçilmesini önemli bir gelişme olarakyorumlamış, yeni ABD başkanının Ortadoğu’dakisorunların çözümüne ciddiyetle eğileceği beklentisini

dile getirmiştir. ABD seçimleriyle ilgilideğerlendirmesinde, “Bu, siyasi ve psikolojik, büyükbir değişim, dikkate değer. Başkan Obama’yıkutluyorum” diyen Meşal, Obama ve yeni Amerikanyönetimiyle diyaloga hazır olduklarını vurguladı.Mahmut Abbas ise zaten Bush yönetimiyle de yakınişbirliği yapıyordu. Obama ile bu işbirliğini daha dapekiştirmesinin önünde bir engel bulunmuyor.

Neofaşist çete ile şefi Bush’un zihniyetleri ırkçı-siyonistlerden farksızdı. İlk dış gezisini İsrail’e yapanObama ise Beyaz Saray’ın kilit mevkilerine ırkçı-siyonistleri yerleştirmeye başladı bile. Geçen Temmuzayında İsrail’i ziyaret eden Obama, Kudüs’ü İsrail’in“birleşik başkenti” ilan ederek Bush’un da ötesinegeçmişti.

Washington’da böyle bir zihniyet işbaşındayken,ABD’den Filistin sorununun çözümüne katkıdabulunmasını beklemek abesle iştigaldir. Ancak tutarlıanti-emperyalist programdan yoksun olan siyasalakımlar, bu kısır döngüye düşmekten kurtulamıyorlar.Hamas-El Fetih ikilisinin ABD’den medetummalarının, açmazlarını daha da derinleştirmektenbaşka bir sonuç yaratması olası görünmüyor.

Bu arada anti-emperyalist çizgisini terkettiktensonra Kürt hareketinin de aynı açmaza sürüklenmesirastlantı olmadığı gibi şaşırtıcı da değildir.Emperyalizmi bir sistem olarak karşılarına alamayansiyasal akımlar, ondan medet ummaya mahkûmoluyorlar.

Görünen o ki, Ortadoğu Dörtlüsü toplantılarınadevam edecek. Ancak bu oluşumun iğreti de olsaFilistin sorununa çözüme üretebilme yeteneği sonderece düşüktür.

Ezilen bir halkın onurlu kurtuluşunun tek yolu,direniştir! Tüm özgürlük mücadeleleri tarihi bugerçeği teyit etmektedir. Gerici güç odaklarındanmedet ummak sorunları çözmüyor, yalnızca zamanayayılarak sürünmesini sağlıyor. Bu kısır döngüyüancak Filistinli devrimci örgütler kırabilir. Filistindirenişinin zafere ulaşmasını sağlayacak yolu açmanınbaşka alternatifi yoktur.

Hollanda: DAF’da 2 bin işçiye çıkış!

Tüm dünyaya yayılan kapitalist sistemin krizisomut sonuçlarını üretmeyi sürdürüyor. Kriziaşmanın yolu olarak dünyanın birçok ülkesindeişçiler sokağa atılmaya başlandı.

Başta otomotiv sektörü olmak üzere krizinyansımaları ulaşım ve taşımacılık sektöründe kendinigösterdi. Büyük otomotiv firmaları kriz nedeniylekapı önüne koyacakları işçi sayısını belirlerken,bazıları da sektörde kapatacakları bölümleriaçıkladılar.

Holanda’daki DAF TIR fabrikası da kapitalistkrizin etkilerinin yaşandığı fabrikalardan biri. 1928yılında kurulan DAF, ‘93 ve ‘97 yıllarında iki keziflasın eşiğine geldi. ‘97 yılında Amerikan Paccarfirması 450 milyon Euro ödeyerek DAF’ı satın aldı.Paccar firması DAF’ın yanında İngiltere’nin LylandTIR fabrikasını da satın aldı. Satın almanın ardındanüretiminde belirgin bir artış yaşandı. (‘99 yılınınsonunda günde 96 tır üretilirken, ‘08 yılının Haziranve Temmuz aylarında bu sayı 245’e çıktı.)

Yaklaşık 8 bin işçinin çalıştığı DAF’ın yıl sonubilançolarına bakıldığında, günlük 1,5 milyon Euronet kâr ettiği görülüyor.

3 Ekim ‘08 tarihinde sendika, işyeri temsilciliğive DAF yönetimi arasında yapılan görüşmede krizekarşı işyerinde yaşanacaklara dair senaryolargörüşüldü. Bilgilendirme ve tartışmaların ardındantemsilciler kurulunda yapılan toplantıda “çokabartmaya gerek yok, sorunu büyütmeyelim!”görüşü öne çıktı.

Ancak kısa zaman diliminde üretimin hızladüştüğü görüldü. Hollanda’da 1 ile 5 tır çalıştıranfirmaların %46’sının iflasın eşiğinde olduğunuaçıkladı.

DAF ilk elden taşeron firma aracılığıylaçalışanları çıkaracağını açıkladı. Bu da işçi sayısının%25’ine denk geliyor. 1200’ü Eindhoven’da, 800’üWesterlo’da olmak üzere 2 bin işçinin işine sonverilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca, süreli çalışanlarınkontratları bittiğinde uzatılmayacak ve çıkışlarıverilecek. 58 yaş üzeri erken emeklilik planıgörüşmeleri de başladı.

DAF şu an günde 170 tır üretiyor. Bu rakam130’a düşerse, 360 kadrolu işçinin çıkışı da gündemegelecek.

5 Kasım ‘08’de Avrupa otomotiv sektörüBrüksel’de biraraya gelerek, 3 aylık, 6 aylık ve 1yıllık plan hazırladılar. Planların içeriği tümüyle işçisınıfına saldırıyla doludur. Patronlar işçileri sokağaatmak için yasal zeminini hazırlıyor.

Sendikalar cephesinden ise krizin sonuçlarınakarşı ciddi bir hazırlık göze çarpmıyor.

Geçen hafta Hollanda’da sendikalar, işveren vehükümet görüşmelerinden çıkan sonuç, saldırıyızamana yayarak kabaran tepkinin yatışmasınısağlamak…Yakında yapılması beklenen açıklama,sürecin daha net görülmesini sağlayacak.

Kızıl Bayrak / Hollanda

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Ortadoğu Dörtlüsü’nün Şarm el Şeyh toplantısından da bir sonuç çıkmadı…

Ezilen halkları ancak direnişözgürleştirebilir!

Page 27: sikb 2008 - 46

Obama ve yaydığı kof hayaller... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Barack Obama üzerinden yayılan sahte hayaller…

Hiçbir cila kapitalist-emperyalizminbarbarlığını örtemez!

Bu yılın başında ABD’de başlayan seçim süreci,beklendiği üzere demokrat partinin siyahi başkan adayıBarack Obama’nın zaferiyle sonuçlandı. Vietnamişgaline katılmış savaş suçlusu rakibi John McCain’i açıkfarkla geride bırakmasında Obama’nın “değişim” sloganıetkili olurken temel sağlık hizmeti, barınma, işsizlik,ırkçılık gibi sorunlara çözüm üretme vaadi ise hedefeulaşmasını kolaylaştıran temel etmenler oldu.

Seçimlerden önce yapılan anketler, hem ABD’dehem dünyada Obama’ya destek verenlerin sayısınınbelirgin şekilde yüksek olduğunu gösteriyordu. Zira neo-faşist çete ile şefi Bush’un yürüttüğü saldırganlık vesavaş politikası dünya halklarının derin nefretiylekarşılanıyor. Afganistan, Irak işgalleri, ırkçı-siyonistİsrail rejimine verilen kayıtsız şartsız destek, Suriye ileİran’a dönük küstahça tehditler, İsrail işgaline karşıdirenen Hizbullah, Hamas gibi örgütlerin yok edilmesiiçin tezgâhlanan saldırılar… İnsanlığa karşı işlenen buağır suçlar ABD emperyalizminin dünya halklarınezdinde teşhir olmasını sağlamış bulunuyor.

Amerikalı emekçilerin savaşa veekonomik-sosyal yıkıma karşı tepkisi

Başkanlık seçimlerinin “en masraflı” kampanyasınıyürüten Barack Obama, rejime tepkili olan toplumkesimleri ile göçmenlere hitap ederek bol vaatlerdebulundu. Popülizme başvuran demokrat aday,propaganda döneminde işgal ve savaşa tepkili olanlara,ırkçılığa maruz kalan göçmen ve siyahîlere, işsizliğemahkûm edilen gelecek güvencesinden yoksun gençlere,yoksulluk sınırı altında yaşayanlara, ezilen cins olarakkadınlara, sağlık sigortası, barınma gibi temelhizmetlerden yoksun olanlara hitap etti.

Seçim sonuçları, değişim vaadinin olduğu kadar,popülist söylemlerin de etkili olduğunu gösterdi.Sonuçlar, aynı zamanda ABD rejiminin kendi kamuoyunezdinde de büyük bir itibar kaybı içinde olduğunugözler önüne serdi. Oy dağılımı bu durumu teyit ederniteliktedir.

Obama beyaz oyların sadece yüzde 44’ünü alırkensiyah oyların yüzde 96’sını, Güney Amerika kökenliHispanik oyların yüzde 67’sini, kadın oylarının yüzde56’sını almıştır. Seçimlere ilk kez katılan gençseçmenlerin ise yüzde 70’i Obama’ya oy verdi. Bu tablo,dışarıda saldırganlık ve savaş, içeride neo-liberalpolitikalardan rahatsız olan toplum kesimlerini de açığaçıkarttı.

İşte emekçiler ile ezilen diğer toplum kesimlerininrejime karşı büyüyen bu hoşnutsuzluğu, farklı etmenlerlebirleşince, ırkçı Amerikan rejimi, siyahi bir siyasetçiyibaşkanlığa kabul etmek zorunda kaldı.

Obama ABD tekellerinin de tercihidir

Obama’ya destek verenler, rejimin iç ve dışpolitikalarından rahatsız olan toplum kesimleri olsa da,siyahi adayı Amerikan tekelleri de tercih etmiştir. “Beyazadam”ın ırkçı zihniyetini besleyen bu tekellerin Afrikakökenli bir adayı başkanlığa tercih etmeleri, elbettezorunluluktan kaynaklandı. Yine de bu sonuç, hem içhem dış basınca maruz kalan ırkçı zihniyetin bir ölçüdegeriletildiğine işaret ediyor.

ABD’de emekçi ve ezilenlerin çoğunluğu, dünyadaise inanmış liberallerin bile kapitalist-emperyalist rejimeinancı sarsılmıştı. Amerikan rüyası kâbusa dönüşmüş,anti-Amerikancılık dünyanın dört bir yanına yayılmıştı.Alınan tüm önlemlere rağmen aşılmayan küresel krizinMarx’ı haklı çıkardığı anti-marksistler tarafından biledile getirilirken, insanlığın kapitalizme mahkumolmayacağı bilinci yayılmaktadır.

Dış politikada durumun daha parlak olduğusöylenemez. İşgalci Amerikan ordusu Irak veAfganistan’da bataklığa saplanmış, binlerce askertabutlar içinde geri gelmiş, onbinlercesi ise savaş sonucuruhsal veya fiziksel olarak sakatlanarak evine dönmüştür.Halkları köleleştirme seferini sürdürmekte zorlananemperyalist-siyonist güçlerin görünürdeki tek somutkazanımı, halkların onlardan daha çok nefret etmesidir.

Böylesi bir konjonktürde ABD emperyalizmininçirkin imajını süsleyecek, rejimden umut kesen kitleleriyeniden düzene bağlayacak, “Amerikan rüyası”nınyeniden dirildiği propagandasının yapılmasına zeminhazırlayacak bir başkan, Amerikan tekelleri için acil birihtiyaç haline gelmişti. İşte Obama tam da bu vasıflarıtaşıdığı için Afrika kökenli olmasına rağmen, BeyazSaray’ın şefliğine terfi edebilmesinin önü açıldı.

Seçim kazanmanın çarçur edilen para miktarına bağlıolduğu ABD’de, tekellerin, Obama’nın maliyeti yüksekseçim kampanyasını finanse etmeleri bir tesadüf değildir.

Vahşi kapitalizmin imajını düzeltme çabası

Emperyalist saldırganlığın, sadece Irak işgalindensonra ezilen halklara mensup bir milyonu aşkın insanınkatledilmesine yol açtığı, açlık ve yoksulluğun giderekyayıldığı, günde bir dolarla hayatta kalma mücadelesiveren insanların sayısının 2 milyar kişiye yaklaştığı,birçok ülkede savaş ve çatışmaların devam ettiği,ekolojik dengenin bozulduğu son yıllarda, liberaller bilekapitalizmi pazarlamakta güçlük çekiyordu. Ziratapındıkları bu ücretli kölelik düzeni, insanlığafelaketlerden başka bir şey sunamıyordu. Kapitalizminküresel krizi ise, bu kesimin büsbütün şaşkınlaşmasınayol açtı.

Yazar-çizer, akademisyen, siyasetçi vb.’lerindenoluşan, ufku kapitalizmin ötesini görme yeteneğindenyoksun olan liberal takımı, Obama’nın seçilmesi ilebirden canlılık belirtileri göstermeye başladı. Daha dünekadar kapitalizmi savunma noktasında zorlanan bukesimler, birden sahte hayallere dayalı umut tacirliğinegiriştiler.

Obama’nın seçilmesini bir anda siyasi rantaçevirebilmek için kolları sıvayan liberal takımı, sankiBeyaz Saray’a “Kurtarıcı Mesih” gelmiş havasıyaratmaya çalışıyorlar. “Amerikan devrimi”, “ötekidevrimi”, “özgürlüğün zaferi”, “ırkçılığın yenilgisi”,“çatışmaların bitmesi”, “ekolojik dengedeki bozulmanınengellenmesi” Bu ve benzer kavramların havadauçuştuğu söylemlerde, Barack Obama, kapitalizmin tümbarbarlığını ortadan kaldıracak, bu kokuşmuş düzenininsanlığı maruz bıraktığı felaketleri bir anda çözebilecekbir “aziz” gibi yansıtılmaktadır. Bu sahtekârlar, küreselkriz içinde debelenen kapitalizmi, bir kez daha insanlığınönündeki tek çıkar yol olarak yutturmaya can atıyorlar.Bu uğursuz kampanya bazı insanların kafalarını

bulandırsa da, fazla etkili olma şansından yoksundur.Zira kapitalizmin o vahşi yüzünü hiçbir örtü uzun süresaklayamaz.

Belirleyici olan Beyaz Saray’daki figüranlar değildir!

Önümüzdeki yılın ilk ayında başkanlık koltuğunaoturmaya hazırlanan Barack Obama, kendisine oyverenlerin kimi sorunlarına iğreti çözümler üretebilir mibilinmez ama, kapitalist-emperyalist sistemin tümvahşiliği ile yerli yerinde duracağından hiçbir kuşkuduyulamaz. Savaşların, çatışmaların, kıyımların,işsizliğin, yoksulluğun, sefilliğin, açlığın, salgınhastalıkların vb. devam edeceği hemen herkesinmalumudur. Öte yandan kapitalizm var oldukçakaçınılmaz olan bu felaketlerin üstesinden gelmek,Obama’nın işi olmadığı gibi, böyle bir niyeti debulunmamaktadır. O, bu felaketleri üreten düzeninimajını düzleterek, devamına katkıda bulunmayahazırlanan bir figürandır.

Biliniyor ki, Beyaz Saray’da oturmak, ABDtekellerinin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmakanlamına gelir. Kimi ayrıntılarda farklar olsa da, işin özühiçbir zaman değişmemiştir. ABD’de programları tekolan iki parti olduğu için, figüranlar değişir, ama büyüktekellerin ihtiyacına göre saptanan emperyalistpolitikaları her başkan büyük bir gayretle yerinegetirmeye çalışır. Obama’nın başa geçmesi bu kuralızerre kadar değiştiremez.

Obama’nın Afrika kökenli bir siyahi olmasına umutbağlamanın da tek sonucu hayal kırıklığı olabilir. Neo-faşist çetenin iki etkili ismi Colin Powell ve CondoleezzaRice da siyahi idi. Ama bu ikili Afganistan, Irakişgallerinden olduğu kadar bu ülkelerdeki yıkım ve 1.5milyon sivilin katledilmesinden de sorumludur. Demekki, işin özü derinin renginde değil, deri altındakizihniyetin neyi temsil ettiğinde yatıyor.

Bu arada Barack Obama, dış politika konusundaBush yönetiminden çok farklı bir yol izlemeyeceğinikendisi söylüyor. Dış politika alanındaki ilk adımısiyonist şeflerin huzuruna çıkarak atan Obama, neo-faşistçetenin programını diplomasi yolu ile uygulamayaçalışacağını söylüyor. Ama bu yolun işe yaramamasıdurumunda, askeri çözümün masada olacağını şimdidenbelirtiyor. Irak’tan çekilmekten söz eden Obama,Afganistan’a takviye güç göndermekten, hatta Pakistan’ada saldırmaktan başkan seçilmeden söz etmeyebaşlamıştı. Yani ABD emperyalizminin dış politikasındada bir değişiklik beklenmiyor.

ABD gibi bir ülkede Barack Obama’nın başkanlığaseçilmesi, kitlelerdeki değişim isteğinin güçlü olduğunaişaret etmektedir. Ancak ekonomik, siyasal, toplumsalalanlarda emekçiler ve ezilenler lehine ciddi değişimler,kişilerin niyeti ya da özel çabasıyla olabilecek şeylerdeğil. Ne zaman ki işçi sınıfı ve emekçiler, süreçlereeylemleriyle katılarak söz söylemeye başlar, ancak ozaman değişime kapı aralanır. Düzeni temsil eden kişileradına yürütülen propaganda ise kaba bir aldatmacadanbaşka bir şey ifade etmez.

ABD’de ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde,emekçiler lehine olabilecek her gerçek değişimin yoluancak anti-kapitalist/anti-emperyalist mücadele ileaçılabilir.

Page 28: sikb 2008 - 46

Sınıfa karşı sınıf...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

İtalyan sendikalarından genel grevçağrısı

İtalyan sendikaları geçtiğimiz hafta Berlusconihükümetinin eğitim reformuna karşı örgütledikleri vemilyonlarca işçi, emekçi ve gencin katıldığı başarılıgrevin ardından hükümet üzerindeki basıncı arttırıyor.

Solcu CGİL sendikası hükümetin anti-kriz paketiniprotesto etmek, çalışanların ve emekçilerin daha dayoksullaşmasına neden olan uygulamalara karşı Aralıkayı içinde yeni bir genel grev örgütlemeyi planlıyor.Tarihin 12 Aralık olarak saptanacağı tahmin ediliyor.

Metal işçileri sendikası FİOM, metal sektöründekikrize karşı 12 Aralık’ta işçileri greve çağırmıştı. CGİLsendikasının talepleri arasında işçilere ödenen Noelparasından alınan verginin düşürülmesi de yer alıyor.Bu bir İtalyan işçisi için 500 Euro ek noel parasıanlamına geliyor. Berlusconi bu istemi, devletinkasalarını zorlayacağını iddia ederek reddetti. CGİLayrıca süreli sözleşmeli işçiler için sosyal garanti fonuoluşturmasını da talep ediyor.

İtalya’da ailelerin yüzde 11.1’i yoksulluk sınırınınaltında yaşıyor. Ulusal istatistik dairesinin verilerinegöre İtalya’da 7.5 milyon kişi yoksul. Özellikleülkenin güneyinde yaşayan halkın yüzde 25’iyoksulluk sınırının altında. Sicilya’da ise bu rakamyüzde 29.9.

İtalya’da ulaşım sektöründe grevİtalya’da 10 Kasım günü ulaşım sektöründe 24

saatlik bir grev gerçekleşti. Roma’da gerçekleşenyürüyüşe ise onbinlerce kişi katıldı.

Grev nedeniyle şehiriçi ve şehirlerarası ulaşımbüyük oranda aksadı. 9 Kasım gecesi başlayan grevedemiryolu alanında örgütlü sendikalar çağrı yapmıştı.Sendikalar greve katılımın yüzde 90 civarındaolduğunu açıkladılar.

Sendikalar grev kararını Berlusconi hükümetininkamu ulaşımı alanında yapılan Çerçeve Sözleşmesi’niyeniden düzenlemek istemesi üzerine aldılar.Sendikalar sözleşmenin çalışma koşullarını daha dakötüleştireceğini belirterek, ücret artışı ve yakınmesafedeki ulaşım sektörüne daha fazla yatırımyapılmasını talep ediyorlar. Sendikalar hükümetin geriatmaması durumunda mücadelelerini sürdürecekleriniaçıkladılar.

Alitalia havayolu çalışanlarınıneylemi

10 Kasım günü Alitalia havayolu çalışanları daeylem yaptılar. Berlusconi hükümetinin Alitalia’yıözelleştirmek istemesine karşı çıkan çalışanlar, 10Kasım günü uçuşları durdurma eylemigerçekleştirdiler. Yer hizmetlerinde çalışan görevliler,pilot ve hosteslerin uçaklara binmesini engellediler.Eylem nedeniyle ülke genelinde uçak seferleri büyükoranda aksadı.

CAI yatırım grubu on gün önce Alitalia’yı satınalma planını Berlusconi’ye sunmuştu. CAI ilk etapta3 bin 250 kişiyi işten atmayı planlıyor.

Pilot ve hosteslerin örgütlü olduğu sendikalar, 25Kasım-31 Mayıs 2009 tarihleri arasındaözelleştirmeye karşı 15 gün grev yapma kararı aldılar.

Almanya’da uyarı grevleriAlmanya’da geçtiğimiz hafta, metal ve elektronik

endüstrisinde çalışan 3.6 milyon işçiyi kapsayan ve 7bölgede sürdürülen toplusözleşme görüşmelerindeanlaşmaya varılamamış olmasından dolayı kısa süreli

iş bırakma eylemleri gerçekleştirildi.Metal patronları krizi bahane ederek süreci yüzde

2.1’lik artış ve bir sefere mahsus ödeme ile kapatmakistiyorlardı. İşçilere tehditler savurmaktan da gerikalmadılar.

IG Metal Sendikası ise işçilerin Almanya’nınekonomik büyümesinden hak ettiği payı almasıgerektiğini, patronların önerdiği artışın enflasyonoranında bile olmadığını vurguyarak yüzde 8 ücretzammı talep etti. Bu rakamın ileri sürülmesiningerisinde tabanın basıncı var. İşçiler, Almanya’nın birucundan diğer ucuna, çeşitli eylemler, mitingler,yürüyüşler ve bilgilendirme toplantılarıgerçekleştirdiler.

BMW, Opel, VW, Siemens gibi tekellerinfabrikalarında iş bırakma eylemlerine geniş bir katılımgözleniyor. 3 Kasım günü gerçekleşen eyleme 30 binişçi katıldı.

Hamburg’da tersanelerde çalışan 5 bin işçi ise işbırakarak yürüyüş yaptı. Bunlara daha sonraotobüslerle gelen binlerce işçi daha katıldı. SendikaHamburg’daki eyleme 10 bin işçinin katıldığını, diğerkentlerde de daha küçük eylemleringerçekleştirildiğini açıkladı. 6 Kasım günü Köln’dekiFord fabrikasında 2 bin işçi de bir süre iş bırakmaeylemi gerçekleştirdi.

12 Kasım günü IG Metal ile metal patronlarıarasında toplu sözleşme imzalandı. Yüzde 4.2’lik ücretartışı kabul edildi.

Berlin’de hükümet karşıtı yürüyüş8 Kasım günü Berlin’de gerçekleşen hükümet

karşıtı yürüyüşe yaklaşık üç bin kişi katıldı.Almanya çapında düzenlenen yürüyüşe yaklaşık

yüz kentten delegeler katıldı. Dört buçuk yıldır HartzIV ve sosyal kısıtlamalara karşı yerellerde yürütülen

“Pazartesi eylemleri” aktivistleri Berlin’de beşinci kezbir araya geldi.

“Hükümet karşıtı beşinci merkezi yürüyüş” adıaltında gerçekleştirilen bu eyleme Siemens, VW gibiişletmelerden işçiler ve sendikacılar da katıldı. Yapılankonuşmalarda hükümetin uyguladığı politikanınyoksulluk ürettiği, bu hükümetin işçi ve emekçidüşmanı olduğu vurgusu yapıldı.

Saat 12.00’de Alexander Platz’da başlayan yürüyüştarihi Brandenbur Tor önünde saat 16.00’da yapılanmitingle sona erdi.

Kızıl Bayrak / Berlin

Fransa’da lokomotifsürücülerinden grev

Fransa’da lokomotif sürücüleri esnek çalışmasaatlerine karşı 36 saatliğine greve gittiler. Grevdemiryolları trafiğini büyük oranda aksattı. 5 Kasımgünü birçok tren seferi iptal edilirken, 6 Kasım günüher iki trenden biri çalışmadı. Hızlı trenler ise yüzde25-50 oranında çalışmadı. Grev 7 Kasım sabahı sonaerdi.

Dünya işçi ve emekçi hareketinden…

Dünyada Ekim Devrimi kutlamalarından...Pakistan’da Ekim Devrimi kutlamaları

Ekim Devrimi bu yıl Pakistan’da, Pakistan Sendikal Savunma Kampanyası’nın çağrısıyla (PTUDC)protestolarla, eylemlerle, yürüyüşlerle ve seminerlerle kutlandı. İşçiler, gençler ve köylüler, küresel krizinvurduğu Pakistan’da milyonlarca işçinin ve köylünün yaşadığı acıları sonlandırmak için Ekim Devrimi gibibir devrim olması gerektiği vurgusunu yaparak, sokaklara döküldü.

Günün önemli bir özelliği, aynı gün Pakistan Halk Partisi hükümetinin Qadirpur Gaz sektörünüözelleştirmesine karşı sloganların yükseltilmesi oldu.

Pakistan’ın birçok bölgesinde kutlanan Ekim Devrimi bu yıl Kaşmir’de ise ilk kez bir konferanssalonunda değil Rawalakot sokaklarında kutlandı. Yüzlerce öğrenci Amerikan emperyalizmine, İMF’ye,Dünya Bankası’na ve özelleştirmelere karşı devrim sloganları attı. Yürüyüş sırasında yollar trafiğe kapatıldı.

Ukrayna’da Ekim Devrimi kutlamasıUkrayna’da sol güçler 6 Kasım günü Büyük Ekim Devrimi’nin 91. yılı anısına bir kutlama gerçekleştirdi.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bulunan Arsenalna Meydanı’ndan İstiklalMeydanı’na yüründü. Yürüyüşe katılan yaklaşık 5 bin kişi “Faşizme hayır!”, “Kahrolsun Yushchenko-Tymoshenko-Yatsenyuk rejimi!” sloganları attı. Eyleme katılanlar Lenin ve Stalin’in resimlerinin olduğu kızılkıyafetler giydiler. Svoboda Tüm-Ukrayna Birliği’nin meydanın karşısında komünizmi kötüleyen bir tiyatrosergilemesi gerginliğe yol açtı. Ukrayna Komünist Partisi Başkanlık Sekreterliği’ne doğru yürüyüşünüsürdürdü.

Hindistan’da Ekim Devrimi anması7 Kasım günü Hindistan Komünist Partisi (CPI) Manipur Komisyonu tarafından Büyük Ekim Devrimi’nin

tarihsel sürecinin anlatıldığı bir anma gerçekleştirildi. Parti üyelerinin katıldığı anmada konuşan HindistanKomünist Partisi/Manipur Komisyonu (MSC/CPI) Yardımcı Sekreteri L Sotinkumar Singh, sosyalist devriminçiftçilere yol göstereceğini söyledi. Rusya’da Lenin önderliğindeki işçi sınıfının kapitalistlere karşıgerçekleştirdiği bu tarihi devrimi anarak, iyi bir toplum yaratabilmek için iyi bir önderliğe ihtiyaç olduğunuvurguladı.

Page 29: sikb 2008 - 46

Ekim Devrimi güncelliğini koruyor... Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Ekim Devrimi’nin 71. yıldönümünde bugününtemel sorunlarına onun perspektifiyle bakmak önemlibir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır. Bugünüzerinde yaşadığımız dünyanın yaşadığı ölümcül krizlerve sorunlardan kurtuluşunun Ekim Devrimi’ninderslerini özümsemiş devrim ve sosyalizmden geçtiğineinanıyorum… Bu anlamda bugün Ekim Devrimi’nianlamanın ve derslerini bilince çıkarmanın çok dahagerekli olduğuna inanıyorum. Unutmamak gerekir ki,beğenelim veya reddedelim, Kürdistan’daki son 30yıllık gelişmelerde özel olarak Ekim Devrimi’nin, genelolarak sosyalist düşünce ve uygulamaların önemli biretkisi vardır…

“Başka bir dünya mümkün!” Biz bu dünyayamahkum değiliz?

Ancak bu noktada nasıl bir devrim ve sosyalizmsorusu yaşamsal bir önem kazanıyor.

Kendisini tekrarlayan veya bugüne güncelleyerekuyarlayan bir sosyalizm değil, geçmişin derslerini çokiyi özümsemiş ve onları aşan teorik ve programatikaçılımlarıyla bir sosyalizmin günümüzün temel ihtiyacıolduğunu düşünüyorum.

Devrim ve sosyalizm düşüncesi ve pratiğininKürdistan tarihi üzerinde önemli bir rolü var. 1970’liyılları hatırlayalım: Kuzey Kürdistan’da Kürdistansorunu ve kurtuluşu ile ilgili söylenen her söz ve atılanher adımda sosyalist düşünce ve eğilimin damgası var.O dönemde her grup, parti, çevre ve kişi kendisinisosyalizmle ilişkilendiriyordu, sosyalist olduğunubelirtiyordu. Bunun birçok nedeni vardı, bu kısa yazıdabunlara girmek yerine bu durumu bir tespit olarakvurgulayıp geçmek istiyoruz. Yine unutmayalım kibirçoğumuz, kendi Kürt kimliğimizi veyurtseverliğimizi sosyalizm ideolojisi ile keşfettik.Burada “Kürt kimliği” politik bir kavramdır ve politikbir süreçle ilgilidir. Yoksa politik bir süreci ve anlamıolmayan “Kürt” sözcüğü kullanılıyordu. Aslında Kürtkavramı nesnel olarak, politik baskı ve sömürgeegemenliği altında olduğu için politik bir öz taşıyordu.Ama burada anlatmak istediğimiz Kürt kimliği politikbir durumu, politik bir talebi ve bu doğrultuda birmücadeleyi anlatıyor ve kapsıyor. Bu anlamdabirçoğumuzun yurtseverleşmesinde sosyalist ideolojininçok önemli ve hatta belirleyici bir rolü var. Bireyselolarak belirtmem gerekirse, Kürt kimliği ve yurtseverlikniteliklerine sosyalist bilincimle ulaştım…

Burada o günün sosyalist anlayışı ve pratiği birçokaçıdan değerlendirilebilir, tartışılabilir ve eleştirilebilir;özel olarak kendi kavrayışımız ve bunun uygulanmasıda daha kapsamlı bir muhasebeyi gerektirir. Ancakbunlara rağmen, sosyalist ideolojinin, sosyalist bilincinKürdistan ulusal kurtuluş hareketi üzerinde yaptığı etkitartışma götürmez bir gerçektir.

Örneğin PKK’yi kuran grubu oluşturan kadrolarıbiçimlendiren ve harekete geçiren ideoloji sosyalistideolojidir; sosyalizm düşüncesiyle Kürdistankavrayışları ve ortaya koydukları program daha sonrakitemel gelişme eğilimini de belirlemiştir. Kısaca nediyorlardı?

Kürdistan sömürgedir. Bu tespiti sosyalist bakışaçılarıyla tahlil ediyorlardı. Sömürge bir ülkeninbağımsızlık sorunu vardır. Bağımsızlık ve özgürlük, hiçkimse tarafından bahşedilmemiştir. Sömürgecilik,kurumlaşmış dış zor ve egemenliktir. Bu zor aygıtı,ancak devrimci bir zorla tasfiye edilebilir; bağımsızlıkve özgürlük devrimci zoru esas alan bir ulusal kurtuluşmücadelesiyle elde edebilir. Peki, bu mücadeleyi kim vekimler, hangi toplumsal güçler yapabilir? Bu soru,

Kürdistan’daki toplumsal yapının tahlili, politikgüçlerin tahlili gibi bir zorunluluğu dayatıyordu.Yapılan toplumsal ve politik tahliller sonucu varılantespitler de şuydu:

Kürt egemen sınıflarının bir Kürt sorunu yoktur,sınıf olarak onlar sömürgeciliğin yerel ayağı veişbirlikçisi konumundadırlar. 1940’lardan sonra sınıfolarak bunlar iğdiş edilmişlerdir. Kent küçük-burjuvalarının devrimci bir mücadeleyi yürütme güçleriyoktur, onlar ancak süreç içinde devrimin güçkazanmasına paralel olarak bir müttefik güç halinegelebilirler. Geriye işçiler, köylüler ve aydın gençliktabakası kalıyor. Devrimci yurtsever bilinçle donanmışaydın gençlik, mücadelenin ilk döneminde önemli birrol oynar. İşçi sınıfının önderliğinde yoksul ve ortaköylülerin temel gücüyle mücadele zafere ulaşır.Mücadelenin temel araçları parti, cephe ve ordu fikri veuygulaması diğer devrimlerden esinlenerek alınankavramlardı. (Konumuz burada bu noktaların tümünütartışmak değil, bunları tartışmak, aslında son 30 yıllıkKürdistan tarihini tartışmak veya böyle bir tartışmayagiriş yapmak anlamına gelecektir. Konumuz bazı kısatespitler yapmak ve yine bazı kısa sonuçlarıhatırlatmaktır.)

Birçok grup da benzer veya birbirine yakındüşünceler savunuyordu, yine her grup ve herkeskendisini sosyalist olarak tanımlıyordu. Peki,PKK’lilerle aralarındaki temel farklılık neydi?PKK’liler söylediklerine inanıyor ve inandıkları içinyapıyorlardı! Yani düşüncelerinde samimi, tutarlı, ciddive kararlıydılar. Ciddiyet, samimiyet ve tutarlılık, ilkbaşta birer ahlaki kavramlar olarak algılanabilir:Kuşkusuz bu yönleri var, ama burada yaşam vemücadele anlayışı ve pratiğinin bütünlüğünden sözetmemiz gerekir! Anılan bu bütünlüğün oluşumunda vegelişmesinde sosyalist bilincin ve anlayışın belirleyicibir rol oynadığını vurgulamamız gerekir.

Bugün kendi geçmişini değerlendiren bazıarkadaşların, geçmişte savunduğu sosyalist değerlerdensöz ederken, derin bir pişmanlık ifade eden sözleri,imaları gerçekten üzücüdür, aslında bir boşluğu daanlatmaktadır. Bir yanlışı eleştirmek, geçmişin derin birmuhasebesini yapmak, hiç kuşkusuz önemli vegereklidir. Ama bunu yaparken her olgunun ve etkeninhakkını teslim etmek sadece etik bir duruş değil,kendini, bugün boşluğa düşmeden, kendi temelniteliklerini yok etmeden tanımlamak için de gereklidir.

İster genelde PKK tarihi olsun, isterse tek tek “bireysel”tarihlerimiz olsun, sosyalizm ve devrim düşüncesini vebelli bir dönemin uygulamasını atlayarak veya derinpişmanlıklar duyarak doğru bir tarzda tahlil etmekmümkün değildir.

Kuşkusuz insanlar durdukları yere ve gelecektercihlerine göre kendilerini yeniden tanımlayabilirler.Dün sosyalist iken, bugün kendisini “liberal” veyabaşka bir kimlikle tanımlayabilirler. Bu, büyük alt-üstoluşların yaşandığı her dönemde yaygın olarakyaşanmıştır. Ya da dingin dönemlerin de fazla dikkatçekmeyen bir gelişmesidir. Bunlar anlaşılır şeylerdir.Ancak geçmişine inkârcı yaklaşmak, her şeyden önce okişinin bugün kendisini tanımlamada vekonumlandırmada büyük bir boşluk yaratır.

Bugün dünyamızın yaşadığı temel sorunların,Kürdistan’ın bağımsızlık ve özgürlük özlemlerinin 200yıllık deneyimlerini özümsemiş ve kendini aşmışdevrimci sosyalist çizgiyle çözülebileceğineinanıyorum. Sosyalist kimliğimden kıvanç ve onurduyduğumu vurgulamak isterim. Vebadan kaçar gibisosyalist çizgiden kaçışın genel eğilim haline geldiğiKürdistan’da bu vurgulu hatırlatmanın gerekli veönemli olduğunu düşünüyorum…

Peki, yaşanan sosyalizmin teorik ve pratik olarakyaşadığı yenilginin temel nedenleri neydi? Daha sonragenişçe tartışmak üzere iki noktanın altını çizmeningerekli olduğunu vurgulamak durumundayız:

Bir: İktidar, devlet ve bunun bir alt başlığı olarakdemokrasi konusu sosyalist ideolojinin ve pratiğinin entemel sorunudur. Bu başlık altında parti, öncülük,otorite ve özgürlük, mücadele araçları da tartışılmaya veteorik ve pratik olarak aşılmaya muhtaçtırlar…

İki: Enternasyonalizm ve dünya devrimikonusundaki teorik yaklaşım ve pratik uygulamalarkapsamlı bir tartışmayı ve yeni ufuklarıgerektirmektedir. Ulus, ulusal hareket ve diğer noktalarda bu bağlamda bir tartışmayı gerektirmektedir.

Birinci temel noktaya yeniden dönmek gerekirse; bukonuda bugüne dek çok sayıda tartışma yapıldı, bugünde yapılıyor. Sorunu koymak, eleştirmek,olumsuzlukları kapsamlı olarak vurgulamak yetmiyor.Bununla birlikte alternatif çözümü, bir “toplumprojesi” olarak koymak ve geliştirmek gerekiyor.

Hiç kuşku yok, bu, devrimci sosyalistlerin temelgörevidir!

11 Kasım 2008

Ekim Devrimi ve bugünün anlattıklarıM. Can Yüce

Köln’de kitlesel yürüyüş!Yurtdışındaki Kürt kurumları tarafından bir süredir sürdürülen “Edi bese!” kampanyası, Öcalan’a yönelik

fiziki saldırıdan sonra yeni araçlarla sürdürülmüş, bu çerçevede Almanya’nın Köln kentinin merkezinde bulunanNeumarkt alanında bir “nöbet çadırı” kurulmuştu. Çadırda özellikle Kürt gençleri 25 gün boyunca dönüşümlüolarak nöbet tuttular. Kürdistanlı sanatçılar çeşitli dinletiler gerçekleştirdiler. Yanı sıra panel, konferans vekültürel etkinlikler düzenlendi.

Bu eylemlilik süreci, 8 Kasım günü yapılan bir yürüyüş ve mitingle sonlandırıldı. Yürüyüş için gelenKürdistanlılar Neumarkt’ta toplandı. Müzik yayını ve gençlerin davul zurna eşliğinde halay çekmesi sırasındabiriken kitle, saat 14.00’e doğru yürüyüşe geçti.

“Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a barış!” şiarıyla düzenlenen yürüyüşe, ezici çoğunluğunu gençlerinoluşturduğu 4 binin üzerinde kişi katıldı. Esas olarak NRW çapında katılımın gerçekleştiği eylemde, “Öcalan’aözgürlük, Kürdistan’a barış!”, “Bıji serok Apo!”, “PKK halktır, halk burada!”, “Terörist Türkiye!”, “Kürdistanfaşizme mezar olacak!”, “Şehit namırın!” sloganları sıklıkla atıldı.

Bir-Kar olarak, Almanca, Kürt sorununa yönelik şiarlarımızın yazılı olduğu çeşitli dövizlerimizle eylemekatıldık.

Gür sloganların ve davul- zurnanın hiç susmadığı coşkulu bir yürüyüşün ardından tekrar Neumarkt’tatoplanıldı. Saygı duruşu, konuşma ve müzik dinletisinin ardından eylem sona erdi.

Bir-Kar / Köln

Page 30: sikb 2008 - 46

Eylem ve etkinliklerden...30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/45 � 14 Kasım 2008

Anadolu Federasyonu’nda açıklama…

“Devrimci tutsaklara özgürlük!”Almanya’da polis devleti uygulamaları gün geçtikçe artmaktadır. Bu uygulamaların ilk hedefi ise, göçmen

işçi ve emekçiler ile onların siyasal temsilcisi devrimci örgüt, kişi ve kurumlar olmaktadır. Bunun en son örneği Almanya’nın NRW eyaletinde yaşandı. Bu eyaletin Köln, Dortmund ve Duisburg

kentlerinde bulunan, Anadolu Federasyonu’na bağlı üç dernek, 5 Kasım saat 07.00’de Alman polisi tarafındankapıları kırılmak suretiyle basıldı. Yine aynı saatte değişik kentlerdeki üç eve de baskın yapıldı. AnadoluFederasyonu Başkanı Nurhan Erdem, federasyon çalışanlarından Cengiz Oban ve Ahmet İstanbullututuklanarak, Almanya’nın Karsruhe kentine götürüldüler.

Baskına uğrayan derneklerden biri olan Köln Anadolu Halk Kültür merkezinde, bu keyfi ve hukuksuzbaskıları protesto etmek amacıyla üç günlük bir açlık grevi yapıldı. Yanısıra, baskınları protesto eden, “Almandevleti ne yapmak istiyor!” başlıklı bildiriler dağıtıldı.

9 Kasım Pazar günü ise, Köln Halk Kültür Merkezi’nde, “Alman devleti neyin peşinde?, Almanya’dahukuk var mı?” başlıklı bir basın açıklaması düzenlendi. Anadolu Federasyonu’nun legal ve meşru bir kurumolduğu, göçmen emekçilerin eşitlik ve özgürlük mücadelesini verdiği, tutuklanan üç arkadaşlarının daherkesçe tanınan legal kişiler oldukları belirtildi. Alman devletinin devrimcileri suçlu ve hatta “terörist” gibigöstererek son çıkardığı 129a ve 129b gibi “anti-terör” yasalarını bu yolla meşrulaştırmaya çalıştığı, esashedefin başta göçmenler olmak üzere, emekçilerin kazanılmış siyasal hakları olduğu ve bu yolla gelişecekmücadelenin önünün alınmak istendiği belirtildi.

Ardından Alman polisinin hukuksuz ve faşizan davranışlarını teşhir eden ve tutuklanan devrimcilerisahiplenen konuşmalar yapıldı.

70’in üzerinde kişinin katıldığı basın açıklaması, “Cengiz, Nurhan ve Ahmet’e özgürlük!”, “Devrimcitutsaklara özgürlük, devrimci tutsaklar onurumuzdur!” sloganlarıyla son buldu.

Açıklamaya Bir-Kar çalışanları olarak destek verdik.Bir-Kar / Köln

Geleceğimize, emeğimizeve onurumuza sahip

çıkalım!Kapitalizmin merkezi ABD’de patlak veren

kriz dünyanın her tarafınaa yayıldı. Kriz ilebirlikte ABD’de büyük şirketler enkaza döndü.Batılı emperyalist ülkeler krizden kurtulmak içinseferber oldular ancak bir çıkış yolu bulamadılar.Kapitalistlerin krizden daha fazla etkilenmemesiiçin çeşitli önlemler almaya başladılar. Özellikleotomotiv sektöründe krizin faturası işçilereödetilme yoluna gidildi. Üretime ara verme ve işçiçıkarma gibi yöntemlere başvuruldu.

General Motors Kuzey Amerika’daki 4fabrikasını kapatacağını ve onbinden fazla işçiyiişten çıkaracağını açıkladı. Yine inşaat sektöründe60 bine yakın işçi işini kaybetti. Dünyanın enbüyük ikinci cep telefonu üreticisi olan Motorola7 binden fazla işçiyi işten çıkardı. Dünyadabinden fazla şubesi olan Starbucks firması da 600şubesini kapatacağını ve 12 bin kişinin işsizkalacağını açıkladı.

Ülkemizde ise ilk başlarda Erdoğan “bizimülkemiz güçlüdür, bu krizden etkilenmez” desede, ABD’de patlak veren krizden Türkiye’ninetkilenmemesi mümkün değildi. Özellikleotomotiv sektörü yabancı şirketlere üretimyapıyor. Yine tekstil ve metal sektörüyurtdışındaki şirketlere üretim yapmaktadır.

Ancak bu krizin kimin krizi olduğunu iyibilmemiz gerekmektedir. Bu krizin nedeni hiçbiryerde işçi ve emekçiler değildir. Bugün tümpatronlar kendi kârlarını düşürmemek içinmilyonlarca işçinin aç ve sefalet içinde kalacağınıbile bile işçi çıkartmalara ve ücretsiz izinlerebaşvurmaktadır.

Özellikle MESS patronlarının TİSgörüşmelerinde krizi bahane ederek işçilere %4zam önermeleri, esnek üretim dayatmasındabulunmaları bunu gösteriyor. Bir süre önce MESSpatronları metal sektöründeki üretim artışının son3-4 yıldır %100 olduğunu, bunu da işçilerin iyiçalışmaları sonucu başardıklarını, bunun içinişçilere teşekkür ettiklerini açıklamışlardı. Ancakhemen ardından ve metal TİS’lerinin gündemdeolduğu bir aşamada yeni bir krizde olduklarını,bunu aşmak için işçilerden anlayış ve özveribeklediklerini açıkladılar. Oysa, kendilerinin deitiraf ettikleri gibi, son dört yıllık kârları tümişçilerin maaşlarını bir yıl rahatlıklakarşılayabilecek boyutlardadır.

Bu saldırısı yalnızca metal sektöründe değiltekstil, gıda, inşaat sektöründe de yaşanmaktadır.Birçok işçi işten çıkartılmış ve alacaklarınıalamamış durumdalar.

Var olan kriz kapitalizmin krizidir. Bu kriziinsanlığın krizi haline getiren, insanlığı açlığamahkûm eden kapitalistlerin bitmek tükenmekbilmeyen kâr hırsından başka bir şey değildir.Kapitalizmin krizini ortadan kaldırmanın tek yoluda biz işçi ve emekçilerin bir araya gelerekörgütlenip kapitalizmi ortadan kaldırmasıdır. İşçive emekçiler, tüm ezilen halklar bu mücadeleniniçinde yer almadıkları sürece krizler yaşanmayadevam edecek ve bedelini ise bizler ödeyeceğiz.

Çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmakiçin kendi gücümüze güvenelim. Tüm işçi veemekçiler! Geleceğine, emeğine ve onuruna sahipçıkmak için bir adım ileri çık!

Manisa’dan bir Kızıl Bayrak okuru

Türkiye’nin dört bir yanından gelen onbinlerce kişi,9 Kasım günü, zorunlu din derslerinin kaldırılması,Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi,cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması veMadımak Oteli’nin müze olması talepleriyleAnkara’da buluştu.

Alevi örgütlerinin çağrısıyla Ankara Tren Garı’ndabuluşan onbinlerce kişi, buradan mitingingerçekleştirileceği Sıhhiye Meydanı’na doğruyürüyüşe geçti. En önde “Ayrımcılığa karşı eşityurttaşlık hakkı istiyoruz!/Alevi Bektaşi Federasyonu”yazılı pankart, arkasında ise Sivas’ta katledilenlerinyakınları tarafından şehitlerin resimleri taşındı.

Eyleme PSAKD’nin, Alevi Kültür Dernekleri’ninve Hacı Bektaşi Veli Dernekleri’nin yanısıra MücadeleBirliği, KESK Ankara Şubeler Platformu, Halkevleri,ESP, Partizan, DHF, Marksist Bakış, ÇHD, HalkCephesi, DİP Girişimi, SDP, TKP, EMEP, DTP veÖDP de katılarak destek verdi. Yürüyüş kortejindeTürk bayrakları ve Mustafa Kemal posterleri taşındığıgözlendi. Engin Çeber’in polis tarafından dövülerekgözaltına alındığı yer olan Sarıyer’in PSAKD Şubesikortejinde “Engin Ceber ölümsüzdür!” sloganı sıklıklahaykırıldı.

Tüm kortejlerin miting alanına girmesiyle mitingbaşlatıldı. Şehitler için saygı duruşunun ardındanPSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş bir konuşmayaptı. AKP’nin eşitlik, özgürlük ve demokrasi düşmanıolduğunu, ülkeyi ABD’ye peşkeş çektiğini, neoliberalpolitikalarla eğitim ve sağlık gibi haklarıparalılaştırdığını vurguladı.“Kerbela’da Hüseyin’isusuz bırakan, Nesimi’nin Pir Sultan’ın, Denizler’inipini çekenler, Menemen’de Kubilay’ın kafasınakurşun sıkanlar bunlardır” şeklinde konuşan Gümüş,yerel seçimlere değinerek AKP hükümetinin

yıkılacağını belirtti.Ardından Alevi Kültür Dernekleri Başkanı Tekin

Özdil söz aldı. Aleviler’in talepleri kabul edilirseherkesle kucaklaşmaya hazır olduklarını belirtti.

ABF Başkanı Ali Balkız Aleviler’in talepleriniyineledi ve Erdoğan’ın cemevlerini “cümbüş evi”olarak adlandırmasını kınadı. Sivas davası sanıklarınınzamanaşımından beraat etmesi istemini eleştirdi.Sözlerini 29 Kasım’da KESK ve DİSK tarafındangerçekleştirilecek olan merkezi mitingin çağrısıylasonlandırdı.

Eylemde “Şeriata teslim olmayacağız!”, “Güngelecek, devran dönecek, AKP halka hesap verecek!”,“Sivas’ın ışığı sönmeyecek!” sloganları atıldı.

Konuşmaların ardından sanatçıların verdiklerikonserle miting sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Aleviler’den kitlesel miting…

“Ayrımcılığa karşı eşityurttaşlık hakkı!”

Page 31: sikb 2008 - 46

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Eğitim-Sen Tokat Şubesi Kadın Komisyonu, 7Kasım’da aldığı karar doğrultusunda Kasımayının ilk etkinliğini gerçekleştirdi.

“Emekçi Kadınlar Buluşma Çayı” olarakplanlanan etkinlik “Bu Bahar Önce EmekçiKadınlar Yürüyecek!” başlıklı sinevizyongösterimi ile başladı. Gösterim ilgiyle takipedildi.

Ardından kadın komisyonu adına yapılankonuşmada “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete

Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nün anlam veönemi özetlendi. Program, Emekçi KadınKomisyonu’nun Kasım ayı içerisindegerçekleştireceği etkinliklerin duyurusu ile devametti.

Konuşmanın ardından yemek bölümünegeçildi. Daha sonra da Hüseyin Üzmez’in AdliTıp Raporu’yla tahliyesi üzerine basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Tokat

İşçi-Köylü gazetesi, geçtiğimizgünlerde savcılık kararıyla aldığı bir aylıkkapatma sansürüne karşı 8 Kasım günüKadıköy İskele Meydanı’nda basınaçıklaması gerçekleştirdi.

“Devrimci basın sansürlesusturulamaz! / İşçi-Köylü” pankartınınaçıldığı eylemde “Başbuğ buyurdu,mahkemeler kapattı!”, “Doğru yerdeyiz!”,“Senin sesine sahip çık!” dövizleri ve İşçi-Köylü gazeteleri taşındı.

Yapılan açıklamada, devrimci,sosyalist, yurtsever çizgide basın-yayınfaaliyeti yürütmenin zorlukları anlatılarakbaskılar karşısında susulmayacağısöylendi. Yurtsever basının karşı karşıya kaldığı 30’u aşkın kapatma saldırısı vurgulandı ve DoğanMedya’ya ait YAY-SAT tarafından muhalif basın-yayın organlarına uygulanan sansüre işaret edildi. KızılBayrak, Yürüyüş ve Atılım gazetelerinin karşı karşıya kaldığı sansür uygulamalarına değinildi.

Eylemde, “İşçi-Köylü susmadı, susmayacak!”, “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!”, “Devrimcibasın susturulamaz!”, “Baskılar, sansürler bizi susturamaz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Türk Tabipleri Birliği (TTB), İstanbul Tabip Odası(İTO), Adli Tıp Uzmanları Derneği, Çocuk ve ErgenRuh Sağlığı Derneği, Adolesan Sağlığı Derneği, TürkPediatri Kurumu ve Türk Psikiyatri Derneği 10 Kasımgünü, Adlı Tıp Kurumu’nun Hüseyin Üzmez ile ilgiliverdiği rapora ilişkin yeni bir rapor sundu.

“Çocukların cinsel istismarı konusunda bilirkişilikve Adli Tıp Kurumu” başlıklı raporu İTO GenelSekreteri Hüseyin Demirdizen okudu. Açıklamada,istismara maruz kalan çocuğun eğitimli bir uzmantarafından değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. AdliTıp Kurumu’nun yapısı ve işleyişine karşı yönelttiklerieleştirilerin gözardı edildiğini söyleyerek kurumyapılaşmasındaki ihtisas kurallarının ceza yasasındakisuç tiplerine göre düzenlenmesinin çocuk ruh sağlığı ileilgisi olmayan uzmanların imzalarının raporda yeraldığını belirtti.

Raporun sonuç bölümünde, kararın bilimsel verileredayanmadığı şu başlıklarla özetlendi:

- Hiçbir çocuk ve ergen ruhsal değerlendirmesibulgusuna yer verilmemiştir.

- Herhangi bir psikometrik değerlendirmeyebaşvurulmamıştır.

- Çocuk ve ergenin ruhsal değerlendirmesi sürecininbir parçası olan anne-baba görüşmesi değerlendirmesürecinde yer almamaktadır.

- Çocuğun okuldaki ilişkileri, ders başarısı, arkadaşilişkileri hakkında bilgi toplanmamıştır.

Son olarak, Adli Tıp hizmetlerinde bilimselliğin,bağımsız ve özerk yapılanmanın, bilirkişiliğin ayrılmazparçaları olduğu ve Türkiye’de Adli Tıp hizmetlerininbu çerçevede yeniden yapılandırılması istendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“ATK raporubilimsel değil!”

Tokat’ta emekçi kadın etkinliği

DESA direnişiyle dayanışmasürüyor…

Desa Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu’nun Sefaköy Desa önünde direnişini sürdüren Deri-İşSendikası üyesi Emine Arslan’la dayanışması sürüyor.

8 Kasım günü DESA’nın Beyoğlu İstiklal Caddesi üzerindeki mağazasına Taksim Tramvay Durağı’ndabuluşarak yürümek isteyen kadınları kolluk güçleri engelledi.

“Novamed’de kazandık, Desa’da da kazanacağız!”, “Yaşasın kadınların dayanışması! Erkekegemenliğine hayır!” pankartları ve “Desa sosyal, etik, kurallara uy!”, “Kadınlar sendika yönetimine!”,“Evde, işte kadına yönelik şiddete son!”, “Erkek egemenliği ve kapitalizme son!”, “Şok! Maaşına %100indirim, işten çıkartıldı!” dövizlerinin açıldığı eylemde platformun açıklaması okundu.

Sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması vefazla mesailerin kaldırılması talebiyle DESA ürünlerine boykot çağrısı yapan Platform, Emine Arslan’ladayanışma içinde olduğunu bir kez daha duyurdu.

Basın açıklamasının ardından Emine Arslan bir konuşma yaptı. Arslan, direnişe sonuna kadar yılmadandevam edeceğini belirtti, kendisine destek verenlere teşekkür etti.

Eylemde, “Yaşasın kadın dayanışması!”, “Emine Arslan yalnız değildir!”, “Desa ürünlerini boykotedelim!”, “Örgütlenme hakkımız engellenemez!”, “Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz bizimdir!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşçi-Köylü: “Susmayacağız!”

Page 32: sikb 2008 - 46