sayı: 2008/35 29 ağustos 2008 1 ytl metal tİs’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb...

32
Sosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ihanete ve uzlaşmaya geçit vermeyelim!

Upload: others

Post on 22-Sep-2019

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Sosyalizm İçin

Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL

Metal TİS’lerinde ihanete ve uzlaşmaya

geçit vermeyelim!

Page 2: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

2 � Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERGerilim, militarizm ve silahlanma yarışı 3ABD ve NATO savaş gemileriKaradeniz’de… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Emperyalist saldırganlığa ve gericiçatışmalara karşı birleşik mücadeleyiyükseltelim! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5AKP’nin yolsuzluklarla mücadele yalanıyama tutmuyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Savaşsız bir kapitalizm beklemek, ölüdengözyaşı beklemektir… . . . . . . . . . . . . . . 7Kıdem tazminatı hakkını savunmak içingenel grev! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8Sağlık hakkı için örgütlü mücadeleye!. . 9KESK eylemlerinden… . . . . . . . . . . . . 10Tersaneler cehenneminde cinayetlersürüyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11Grevler, direnişler ve TİS süreçleri devamediyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Unilever önünde birleşik mücadeleadımı…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 14-15Metal TİS’leri ve görevlerimiz . . . . 16-18DİSK/Birleşik Metal İş Sendikası GenelSekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile2008-2010 Metal Grup TopluSözleşmeleri üzerine konuştuk… . . 19-20Çevresel bunalım bir aşırı-üretimbunalımıdır! - K. Ali . . . . . . . . . . . . 21-22GOP’ta tekstil ve kot taşlama işçileribuluştu!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23OSİM-DER: Mert Döküm patronundanhesabı işçiler soracak! . . . . . . . . . . . . . 24“Çevrecinin daniskası”na yanıt!. . . . . . 25Bolivya’da sınıf çatışmalarıkeskinleşiyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26Dünyadan… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27Afganistan’da katliamlar birbiriniizliyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28ABD emperyalizmi “güvenlikanlaşmasıyla” askerlerini yargıdan muaftutabilecek... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Gülsuyu’nda festival coşkusu… . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.de

http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Kamu emekçileri sendikaları ile hükümet arasındatoplu görüşme süreci devam ediyor. Aynı dönemdemetal işçilerini ilgilendiren TİS süreci de başlamışbulunuyor. MESS kapsamındaki işyerlerinde TİStaslakları hazırlandı.

Böylesi bir süreçte Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK), Dünya Bankası tarafından benimsenenmetodolojiye dayanarak yaptığı çalışmada, 4 kişilik birailenin 2008 yılı tahmini değerlere göre açlık sınırını255, yoksulluk sınırını 660 YTL hesapladı! İMF veDB’nın istek ve dayatmaları doğrultusunda davranan,işçi ve emekçilerin hak ve taleplerine saldıran sermayeiktidarının emperyalistlerin kullandığı metodlaradayanarak yaptırdığı çalışmalardan sefaletin de altındarakamların çıkması şaşırtıcı değildir.

İnsanlık ve akıl dışı bu rakamı Sanayi ve TicaretBakanı Zafer Çağlayan dahi savunamadı. TÜİKtarafından açıklanan açlık sınırı rakamlarına ilişkinolarak, “kuşkusuz böyle bir parayla ben de kalkıpgeçinilebilir diye bir şey söyleyemem” diyen Çağlayan,şu anda refah seviyesinin artırılması için yoğunçalışmalar yapıldığını ve bu kapsamda özel sektörünönündeki engellerin kaldırılması için çalışıldığını ifadeetti.

Sermaye temsilcileri ne zaman ağızlarını “refahseviyesinin yükseltilmesi”nden açsalar işçi veemekçilerin en temel hak ve kazanımlarının gaspıgündeme gelmektedir. Sadece kamu emekçileri vemetal işçileri değil tüm ülkede işçilerin çalışma veyaşama koşulları insanlık dışı boyutlara varmıştır. Uzunve yorucu çalışma koşulları, iş cinayetleri, düşükücretler, esnek üretim çalışma yaşamının tümüneuygulanmaktadır. İşçi ve emekçilerin alım güçleridüşmektedir.

Tüm bu gerçekler orta yerde duruyorken devletkurumları arsızca açlık sınırının 255 YTL olduğunuiddia etmektedir. Rakamlarla ikiyüzlüce oynanıncaasgari ücretle yaşama savaşı veren milyonların refahseviyesi otomatik olarak yükselmektedir!

Sermaye sözcüleri rakamlarla istedikleri gibioynayarak gerçekleri çarpıtmaya çalışabilirler. Ancakişçi ve emekçilerin yaşadığı derin sefaleti ve yıkımı,buna karşı duyulan öfke ve tepkiyi değiştiremezler.

Çünkü gerçekler katı ve inatçıdır. Ve eninde sonundakarşılarına dikilecektir. Yeter ki işçi ve emekçilerikiyüzlü asalaklara gereken yanıtı vermek için bir arayagelsinler ve örgütlensinler. Sınıf kinlerini kuşanarak veörgütlü bir güç olarak asalaklardan hesap sorsunlar.

Düşük ücret ve esnek üretim dayatmasınınyaşandığı metal TİS’leri ise sermaye ile hesaplaşmanınbir imkanıdır. Bu imkanı güce çevirmek tüm metalişçilerinin görev ve sorumluluğudur.

Sınıf devrimcileri, metal TİS’lerinin kazanımlasonuçlanabilmesi için üzerlerine düşen sorumluluklarauygun bir çaba ve etkinlikle hareket etmeli, tümalanlarda bu konuda tam bir seferberlik içindeolabilmelidirler.

KKiittaappççıı vvee bbaayyii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Başyazı Kızıl Bayrak � 3Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Son gelişmelerin bugünkü gerilimli uluslararasıortamın ötesindeki en dolaysız sonuçlarından biri,militarizmin dizginlerinden boşalması, tüm dünyayıhummalı bir yeni silahlanma yarışının sarmasıolacaktır. Bu yöndeki eğilimin özellikle Balkanlar’aemperyalist müdahaleden, yani son on yıldan berizaten sürekli tırmanmakta olduğu gözönündebulundurulursa, son gelişmelerin ardından bu hiç deşaşırtıcı bir sonuç olmaz.

Gürcistan savaşı ile başlayan yeni uluslararasıgerilim halen tırmanışını sürdürüyor. Rusya, ABD veNATO cephesinden birbirini izleyen uyarılara vetehditlere aldırmayarak, Gürcistan savaşı ile yaptığıçıkışı tüm sonuçlarına götürmek kararlılığını gösterdi.Abhazya ile Güney Osetya’yı bağımsız devletlerolarak tanıdı. Bu ise başta ABD olmak üzere batılıemperyalistleri çileden çıkaran yeni bir adım oldu.

Batılı emperyalistler, özellikle de ABD ileİngiltere ikilisi, bu çıkışların karşılıksızkalmayacağını, Rusya’nın mutlaka etkili biçimdecezalandırılacağını yineleyip duruyorlar. Fakatgöründüğü kadarıyla bu tehtidi nasılsomutlayacaklarını da henüz bilemiyorlar. Zira bunuuygulamaya dökmek kuru tehditler olarak savurmakkadar kolay bir iş değil. İlkin karşılarında hiç degüçsüz, çaresiz, savunmasız bir güç yok. Tersine,ekonomik açıdan hızla toparlanmış bulunan, büyükbir nükleer kapasiteye dayalı askeri gücünü ise zatenkoruyan, özgüvenini yeniden kazanmış bir büyükemperyalist devlet var. Onu cezalandırmak, TalibanAfganistanı’nı ya da Saddam Hüseyin Irakı’nıcezalandırmaya benzemez.

Öte yandan, etkili bir cezalandırma için önceliklekendi aralarında bir görüş ve davranış birliğineihtiyaçları var. Ama batılı kampın kendi içinde bunusağlamak da kolay değil. Almanya-Fransa eksenininuzun zamandan beridir ABD’den farklılaşan çıkar vetercihleri var ve Rusya da burada önemli bir yertutuyor. Rusya halen onlar için bir tehdit olmaktançok, çok yönlü ve pek kârlı bir ekonomik-ticari işortağı. Enerji ihtiyaçlarının önemli bir kaynağı, kârlıbir yatırım alanı, büyüyen bir ekonomik pazar. AyrıcaRusya’dan kendilerine yönelen herhangi bir somuttehdit olmadığı gibi, bu ülke onlar için ABD’ningevşemek bilmeyen tasallutuna karşı dolaylı birdenge unsuru da. Dahası onlar bugün kendileri içintehdit oluşturmayan bir gücün tam da ABD’ninizlemekte olduğu politikalar nedeniyle giderek birtehdit haline dönüşebileceğini de görüyorlar. Ayrıcahalen olup bitenlerin gerisinde ABD’nin Rusya’yıölçüsüzce ve tahammül sınırlarını zorlayan kuşatmapolitikasının olduğunu da herkesten daha iyibiliyorlar. NATO’nun genişlemesi olarak da süren veAB genişlemesini hep de bir adım önden izleyen bukuşatmanın, ABD payına, aynı zamanda kendilerinive kendi etki alanlarını denetim altında tutmayahizmet ettiğinin de farkındalar vb...

Kuşkusuz bütün bunlardan hareketle onlar henüzABD’nin karşısına çıkacak durumda değiller. Bunubugün için vakitsiz görüyorlar ve çıkarlarına uygunbulmuyorlar. Bu doğrultuda vakitsiz bir çıkışı onlarIrak savaşı zamanında yapmışlardı ve ABD’dencezasız kalmayacaklarına dair kaba tehditleralmışlardı. Neyse ki bunun için bir bedel ödemekyükünden onları Irak direnişi kurtardı ve bu sayedekarşılıklı çıkarlara dayalı olarak ABD ile ilişkilerinionarmak olanağını kolayca buldular.

Yine de bu, çıkar çelişkilerinin, bunun sonucu olanpolitika tercihlerindeki farklılaşmaların ortadankalkması anlamına gelmiyordu. Genişleyen

NATO’nun ağırlaşan iç bunalımı bile bunu başlıbaşına göstermeye yeter. NATO halen ABD’ninelinde Almanya-Fransa eksenini denetim altındatutmanın ve böylece AB’yi etkin bir rakip güç olaraksivrilmekten alıkoymanın da en etkili aracı. Fakatyaşamakta olduğu iç bunalımın nedeni de tamı tamınabu.

Şimdilerde ABD, Rusya’nın son çıkışlarını budenetimi sıkılaştırmanın ve Doğu Avrupa’ya dahaileri düzeyde yerleşmenin bir olanağına çevirmeyeçalışıyor. Ne de olsa Doğu Avrupa’ya yeni birdüzeyde yerleşmek, AB projesinin de göbeğineyerleşmek anlamına geliyor aynı zamanda. Almanya-Fransa ekseni kuşkusuz bunun da farkında. Bunedenledir ki onlar mevcut gerilimi tırmandırmanındeğil uzlaştırabilmenin ve yatıştırabilmenin yollarınıarıyorlar. Bunu bulup bulamayacakları ise ayrı birsorun. Bu konuda ABD dayatmaları karşısında ayaksürüme dışında fazlaca bir hareket imkanları olduğusöylenemez.

Bu durumda ABD’ye kendi güç ve imkanlarınındolaysız kullanımı kalıyor. Bunun emperyalist açıdanen etkili ve amaca uygun yolu ise militarizmin vesilahlanma yarışının tırmandırılmasıdır kuşkusuz.Rusya’nın cezalandırılacağına yönelik tehditlerin“yeni soğuk savaş” söylemi eşliğinde kullanılması buaçıdan rastlantı değildir. Soğuk savaş sonu gelmez birsilahlanma yarışının eşlik ettiği militarist bir dehşetdengesi üzerinden sürdürülüyordu. Eski “soğuksavaş”ta SSCB’yi bu yolla, çılgınca bir silahlanmayarışı içinde pes etmeye ve giderek yıkımasürüklediklerini düşünenler, şimdi de Rusya’ya karşıbunun bir yenisini gündeme getirmekten sözediyorlar.

Kuşkusuz gerçekte bu ABD için yalnızca birbahanedir. Militarizmin ölçüsüzce tırmandırılmasıemperyalizmin doğasından gelen bir sürekli eğilimolmanın ötesinde, ABD için dünyanın tek süperdevleti olarak kalabilme stratejisinin de bir temelgereğidir ve o bu doğrultudaki girişimlerine yıllaröncesinden başlamış bulunmaktadır. Doğu Bloku’nunçökmesi ve Sovyetler Birliği’nin rakip süper güçolmaktan çıkması, ABD’nin militarist politikalarınıhafifletmedi. Tam tersine, saptadığı yeni strateji(geleceğin potansiyel rakiplerini bugündenetkisizleştirmek ve denetim altında tutmak) bunundaha da güçlendirilmesini gerektiriyordu. Çöküşünhemen ertesinde büyük bir güç gösterisi halindesergilenen birinci Körfez Savaşı bunun ifadesi idi.Balkan savaşı ise bu alanda bir dönüm noktasıoluşturdu. Yugoslavya’ya boyun eğdiren ve onubugünkü tam dağılmaya götüren bu savaş ile aynıgünlerde, 50. kuruluş yılı vesile edilerek NATO dünyajandarması ilan edildi. Bu gelişmenin silahlanmayarışında yeni bir tırmanmanın da işaret fişeği olduğugörülüyor.

ABD bununla da yetinmedi. Tüm büyükemperyalist güçlerin kendisi ile uyumlu davranmayabüyük özen gösterdikleri bir evrede durduk yerdegündeme “Füze Savunma Kalkanı” projesini getirdi.Sanılabileceği gibi şimdiki neo-faşist savaş çetesidöneminde değil, fakat onu önceleyen Clintondöneminde. Bush yönetimiyle birlikte bu proje dahagüçlü bir biçimde uygulamaya geçirildi. BöyleceABD yönetimi SSCB ile 1972’de imzalananAntibalistik Füze Antlaşması’nı (ABM) tek yanlıolarak geçersiz ilan etmiş oldu. Bunun genel birsilahlanma yarışını tırmandıracağını bile bile. Bütünbunlar olurken ortada henüz ne 11 Eylül saldırıları vene de İran’dan gelen sözde nükleer tehdit vardı.

ABD’nin başını çektiği ve dünya ölçüsündeki

saldırgan politikalarıyla çok yönlü olarak kışkırttığısilahlanma yarışının bugünkü tablosu ortadadır.Stockholm Uluslararası Barış AraştırmalarıEnstitüsü’nün son raporuna göre, askeri harcamalarson 10 yıl içinde yüzde 45 oranında artarak 2007 yılıitibariyle 1 trilyon 339 milyar dolar düzeyine çıkmışbulunmaktadır. Bu rakam resmi savunma bütçesitutarlarından oluşmaktadır ve dolayısıyla gerçeği tamolarak yansıtmamaktadır. Ayrıca iç güvenlik adıaltında yapılan ve gerçekte militarist aygıtıtoplamında büyütmeye ve güçlendirmeye hizmet edenharcama rakamları da bu toplama dahil değildir. Bunarağmen ortadaki rakam devasa boyutlardadır. İkikutupla dünya, yani dehşet dengesine dayalı o soğuksavaş döneminde bile bu rakama ulaşılmamıştı. Bu,militarizmin ve silahlanmanın hiç de yalnızca ikikutuplu dünyanın bir sorunu olmadığının, tam dakapitalist emperyalizmin özsel eğilimleri veihtiyaçlarıyla sıkı sıkıya bağlantılı olduğunun endolaysız bir kanıtıdır.

Tahmin edileceği gibi, resmi rakamlara göre 2007yılı itibariyle 1 trilyon 400 milyara ulaşmış bulunanbu askeri harcamalarda ABD açık arayla öndebulunmaktadır. Tek başına dünyadaki toplam askeriharcamaların yarısına yakınını (%45) o yapmaktadır.(SIPRI verilerine göre 2007, ABD’nin 2. DünyaSavaşı’ndan beri silahlanmaya en fazla harcamayaptığı yıl oldu). Onu ise, tüm saldırı, savaş ve işgaleylemlerinde onunla ayrılmaz bir ikili oluşturanemperyalist vasalı İngiltere izlemektedir (İngiltere’yiise sırasıyla Çin, Fransa, Japonya, Almanya ve Rusyaizlemektedir). Bu emperyalist ikilinin aynı zamandadünyanın en büyük iki silah satıcısı olmaları da ayrıcadikkate değerdir. Emperyalizm için militarizmyalnızca dünyaya egemen olmanın vazgeçilemez biraracı değil, aynı zamanda son derece kârlı birekonomik faaliyet alanıdır da. Başta ABD olmaküzere batılı emperyalist metropollerde ekonomileringenel bir durgunluğa ve daralmaya girdikleri şudönemde, militarizmin tırmandırılması ekonomik birihtiyaç olarak da kendini dayatmaktadır.

Bundan yaklaşık 20 yıl önce, Sovyetler Birliği’nihızlı bir yıkılışa götüren sürecin baş aktörü olarakGorbaçov, insanlığa “militarizmsiz bir kapitalizm” ve“savaşsız bir emperyalizm” üzerine vaazlar veriyordu.Kuşkusuz buna inandığından değil, fakat başındabulunduğu devletin o günkü açmazları çerçevesindegerici ve aldatıcı bir politik bir söylem olarak. Aradangeçen 20 yıl ve bugün varılan yer, kapitalizminmilitarizmsiz, emperyalizmin savaşsız olamayacağınıtüm tahminleri aşan bir açıklık ve kesinlikle kanıtladı.Böylece militarizmin ve savaşların kapitalizminözüne ilişkin olgular oldukları, kapitalizmin, hele deemperyalist kapitalizmin militarizmsiz ve savaşsızdüşünülemeyeceğini ortaya koyan Marksizm’inbilimsel teorisini doğruladı.

TKİP Programı bu temel önemde gerçeği şuşekilde ifade etmektedir: “Emperyalist tekellerarasında dünya ölçüsünde süren kıyasıya rekabet,büyük emperyalist devletler arasında pazarlar,hammadde kaynakları, kârlı yatırım alanları ve genelolarak nüfuz alanları uğruna şiddetli mücadelebiçimini aldı. Eşitsiz gelişmenin şiddetlendirdiği bumücadele, görülmemiş boyutlara varan militarizminve dünya egemenliği uğruna verilen emperyalistsavaşların kaynağı haline geldi.” (s.21)

Bugünün dünyasında olup bitenlerin özü ve esası,tarihin sınavından geçmiş bu temel önemde bilimseldoğrular üzerinden kavaranılabilir ancak.

Kızıl Bayrak

Gerilim, militarizm ve silahlanma yarışı

Page 4: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!4 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

ABD ve NATO savaş gemileri Karadeniz’de…

Emperyalistlere, işbirlikçi uşaklarına karşımücadeleyi yükseltelim!

Amerika’nın ve NATO’ya üye ülkelerinKaradeniz’e askeri savaş gemilerini sokmayabaşlaması, Gürcistan-Rusya savaşının ardındanKafkaslar’da yaşanan gerilimin tırmanarak devamedeceğini göstermektedir. Savaş gemilerininKaradeniz’e geçmesine izin verilmesiyleemperyalistler arası rekabetin daha da keskinleşeceğiaçıktır.

ABD emperyalizmi Rusya’yı sıkıştırmak,geriletmek ve denetim altına almak için bölgeyeNATO güçlerini kaydırarak üstünlük sağlamayaçalışmaktadır. Karadeniz’e konumlandırılmayabaşlanan savaş gemileri, bölgedeki nüfuzmücadelelerinin daha da sertleşeceğinin, bölgeniningeleceği açısından önemli gelişmelerin yaşanacağınınifadesidir.

Geçen sayımızda, Kafkasya’da yaşanangelişmelerin emperyalist dünyanın iç ilişkilerinde yenibir dönemin başladığına işaret etmiş, bu yeni dönemintemel özellikleri konusunda şunları söylemiştik:

“Artık yeni bir döneme girilmiştir. Bu yenidönemin temel özelliklerinden ilki, emperyalistdünyadaki hegemonya krizinin derinleşmesi ve bunuadım adım belirli bloklaşmaların izlemesidir. İkincisi,yıllardır kıyasıya bir biçimde fakat örtülü ya dadolaylı olarak sürmekte olan emperyalist nüfuzmücadelelerinin bundan böyle daha açık biçimleriçinde seyredecek olmasıdır. Üçüncüsü, bu cephedenkarşı karşıya gelişin dolaysız bir sonucu olaraksilahlanma yarışının yeni bir düzeyde tırmanmasıdır.Bir dördüncüsü ise bölgesel bunalımların ve zamanzaman savaş biçimini alacak yerel çatışmalarınbundan böyle daha da çoğalmasıdır.” (Kızıl Bayrak,Sayı: 34, 22 Ağustos ‘08)

ABD ve NATO’ya ait savaş gemileri Karadeniz’de!

Geçtiğimiz hafta ABD’ye ait üç askeri gemininyanısıra Almanya ve İspanya’ya ait iki gemi deboğazlardan geçiş yaparak Karadeniz’e girdi.Gemilerin Boğazlar’dan geçişiyle birlikte MontröAnlaşması’nın delinip delinmediğine ilişkin hummalıbir tartışma başladı. Burjuva medyanın da özelçabasıyla işbirlikçi uşaklar demagoji ve yalana dayalıhaberler yaymaya başladılar. Bu ikiyüzlü tartışmalarınbaşında Karadeniz’deki savaş gemilerinin varlığınınMontrö Anlaşması’na uygun olup olmadığıgelmektedir.

Almanya’ya ait 3600 ton fırkateyn, İspanya’ya ait6250 ton fırkateyn, Polonya’ya ait 3650 ton güdümlüfüze fırkateyni, ABD’ye ait 8900 ton güdümlü füzedestroyeri boğazlardan geçiş yaptı. ABD’ye ait 18.400ton 6. Filo bayrak gemisi ile 3250 ton sahil güvenlikgemisinin ise geçmesi bekleniyor.

NATO’ya ait savaş gemilerinin boğazlardangeçmesine izin verilmesinin ardından gemilerinağırlığı, kaç gün önceden izin alındığı, gemilerintaşıdığı yük vb. konular üzerine 1936 yılındaimzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne uygunluktartışmaları hala da sürüyor. Ticari gemilerinBoğazlar’ı kullanarak Karadeniz’e geçmesi konusundatonaj yönünden bir kısıtlama bulunmadığı,

Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin denizkuvvetlerine ait savaş gemilerinin geçişinin tanımı,Boğazlar’dan bir seferde toplam tonajı 15 bin tonuaşmayan en fazla dokuz gemi geçebileceği,Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemileriningeçişlerini sekiz gün önceden bildirmeleri gerektiği,bu sürenin Karadeniz’e kıyısı olmayan devletler için15 güne kadar çıkartılabildiği, hükümetin bu koşullarauymadığı, böylece Montrö anlaşmasını hiçe saydığıvb., tartışmaların ana çerçevesini oluşturuyor.

Kuşkusuz konu önemli. Ancak konunun önemiMontrö Anlaşması’nın maddelerinin çiğnenmesisınırlarını fazlasıyla aşmaktadır. Zira ABDemperyalizmi savaş gemileri bölgeye “insani yardım”yalanı ardına gizlenerek girmektedir. Elbette buyalanın dünya halkları açısından hiçbir inandırıcılığıyoktur. Irak’a “özgürlük ve demokrasi götürmek”yalanıyla saldıran ABD’nin bölgeye faturasıyüzbinlerce ölü, yıkılan kentler, yağmalanan ülkekaynakları, hastalık, açlık, yoksulluk vb. olmuştur.

Emperyalizmin derdinin halkların barışı, huzuru veözgürlüğü olmadığı, onların dünya üzerinde halklarınkanı ve gözyaşları üzerinden egemenlik kurmayaçalıştıkları Afganistan, Filistin, Irak, Balkanlar’dayaşanan yıkımdan bilinmektedir. Dünya halklarıonlarca acı deneyimle bunu bilince çıkarmıştır.

ABD emperyalist savaşı yaymaya çalışıyor,Türkiyeli işbirlikçiler taşeronluk yapıyor!

ABD emperyalizmi savaş gemileriyle taşınacakmalzemenin “insani yardım” olduğunu iddiaetmektedir. Ancak ABD’nin uzun süredirKaradeniz’de Rusya’ya karşı askeri varlık edinmeyeçalıştığı, Kafkaslar’da güç dengesini kendi lehineçevirmek ve İran’ı kuzeyden de kuşatmak istediği,bunun için bölgede askeri üsler inşa ettiğibilinmektedir.

Türkiye’deki işbirlikçiler de ABD emperyalizmininçıkarlarına taşeronluk yapmakta, taleplerine yanıtvermektedir. “İnsani yardım” amaçlı olduğu söylenenve boğazlardan geçişine izin verilen savaş gemilerininNATO tatbikatına hazırlandığı ortadadır. ABDemperyalizminin çıkar ve talepleri söz konusuolduğunda, Türk burjuvazisinin buna aykırı

davranması sözkonusu değildir, böyle bir güç veiradeye sahip değildir.

Boğazlar’dan geçişine izin verilen savaş gemileri,Türk sermaye devletinin bir kez daha emperyalistsavaş ve saldırganlığa taşeronluğun gereklerinin yerinegetireceğini göstermektedir. Irak işgal edilirken ülkelimanlarını ve hava sahasını boydan boya emperyalistişgal ordularının hizmetine açan amerikancılar, bir kezdaha efendilerinin çıkarları doğrultusunda gerekenhizmeti sunmaktadırlar.

Emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşıhalkların devrimci kardeşliği!

Türk sermaye devletinin emperyalist savaş vesaldırganlığa taşeronluk yaparak bölgenin kardeşhalklarına karşı suç işlemesi ilk değildir. ABD veNATO ülkelerine ait savaş gemilerinin boğazlardageçmesine izin vermek de, bir kez daha bölge halklarıiçin yıkım demek olan kirli savaş hazırlıklarındaemperyalistlere suç ortaklığı yapmak anlamınagelmektedir.

Bölge ve dünya halklarına karşı yeni suçlarahazırlanan emperyalistlere, Türkiye’deki işbirlikçiuşaklarına karşı işçi ve emekçilerin örgütlü birleşikmücadelesini yükseltmenin nasıl hayati bir önemtaşıdığı ortadadır. Zira Karadeniz’de savaş tehlikesinintırmanmasının önüne geçebilecek asıl güç Montrö gibianlaşmalar değil, işçi ve emekçilerin birleşikmücadelesidir.

Emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı ortak birmücadeleyi örmenin, işçi ve emekçileri hareketegeçirmenin sorunları ve imkanları yakın dönemineylemli süreçleri (NATO zirvesi ve 1 Mart tezkeresi)üzerinden ele alınabilmeli, gecikmeksizin anti-emperyalist mücadele görevlerinin gereklerini yerinegetirmek doğrultusunda etkin bir çaba içinegirilebilmelidir.

Başta devrimci güçler olmak üzere tüm ilericigüçlerin, emperyalistlerle birlikte Türkiye’dekiişbirlikçilerini hedef alan, somut taleplere dayalı, yüzüişçi ve emekçi kitlelere dönük eylemli bir mücadelehattın örülmesi, kitleleri harekete geçirmeyi esas alanbir misyonla hareket etmesi güncel bir görev vesorumluluktur.

Page 5: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek! Kızıl Bayrak � 5Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Pekin Olimpiyatları’nın başladığı gün Gürcistanordusunun Güney Osetya’ya saldırmasıyla gelişenolaylar, Rusya’nın beklenenin ötesinde bir hız veşiddette yanıt vermesiyle savaşa dönüştü. Kısa sürenKafkas savaşı şimdilik durulmuş görünüyor. Ancak budurgunluk hiçbir biçimde yanıltıcı olmamalıdır.Çatışmanın asıl tarafları olan gerici güç odaklarınınhazırlıklarına bakıldığında, durgunluğun aynı zamandayeni çatışmalara hazırlık anlamına geldiğini görmektebir güçlük yoktur.

Rusya’nın manevra ve meydan okumaları

ABD emperyalizmi ile kuyrukçularının serteleştirilerine Rusya’nın verdiği yanıt, “siz asıl kendiicraatlarınıza bakın. Sırbistan’ı bombalayanlar,Afganistan’ı, Irak’ı işgal edenler bize ‘aşırı güçkullandınız’ diyemez” mealinde olmuştur. AslındaABD ile Batılı müttefiklerinin insanlığa karşıişledikleri ağır suçlar ortadadır. Ancak gerici güçler,çoğu zaman bilineni görmezden gelmeyi tercihederler. Ancak Rusya, emperyalist güç odaklarıarasındaki çatışmanın yeni bir evreye girdiği budönemde, Batılı emperyalistlerin suçlarına işaretetmekten geri durmamıştır.

Sonuçta Rusya, varılan anlaşma gereği askerleriniGürcistan’dan geri çekti. Ancak Rus savaşmakinesinin çekildiği gün, Moskova yönetimi GüneyOsetya ile Abhazya’nın bağımsızlık taleplerini kabulettiğini ilan etti. Haydutbaşı Bush ile yardakçılarınıkızdıran bu karar, Rus Parlamentosu’nun alt kanadıDuma ile üst kanadı Federasyon Konseyi’nde kabuledildikten sonra Rusya Devlet Başkanı DimitriMedvedev tarafından da onaylanarak kesinleşti.

Rus radyo ve televizyonlarında canlı yayınlananaçıklamasında, bağımsızlıklarının tanınması içinRusya’ya başvuruda bulunan Güney Osetya ileAbhazya’nın talebini kabul ettiklerini söyleyenDimitri Medvedev, Mihail Saakaşvili yönetiminiOsetler’e karşı soykırım yapma girişimindebulunmakla suçladı.

Medvedev CNN’e verdiği röportajda ise şunlarısöyledi: “İmzaladığım kararnamede, ülkemizin doğalolarak bu iki ülkenin (Güney Osetya ve Abhazya)güvenliğini güvence altına alacağı ve eğer saldırıyauğrarlarsa onlara uygun yardımı yapacağımızbelirtiliyor.” Rusya’nın kararı, Gürcistan yönetimininzaten gayrimeşru olan bu bölgelerle ilgili hak talebininzeminini fiilen ortan kaldırıyor. (Elbette Rusya’nınamacı ezilen bu iki halkın özgürleşmesi değil, ABD ilegiriştiği çatışmada mevzi kazanmaktır. Gerici Rusyayönetiminin ezilen halkların özgürlüğü gibi bir derdiolsaydı, Çeçenistan’daki olaylar o kadar vahim bir halalmazdı.)

Bölgede çıkabilecek olası çatışmalar karşısındakitutumlarının ne olacağı sorusuna Medvedev, “Diğerçatışmalara dahil olma konusu sözkonusu olduğunda,doğal olarak bunu yapmayacağız. Ancak Rusya tümsınırları boyunca güvenliği güvence altına almasıgereken bir ülkedir. Bu son derece nettir” şeklindeyanıtladı.

Batılı emperyalistlerin Rusya’yı kuşatmagirişimlerini sineye çekme döneminin kapandığımesajını veren Medvedev, İngilizce yayın yapan“Russia Today” televizyonuna verdiği demeçte ise,“yeni bir soğuk savaş amaçlamadıklarını, ancak

bundan da korkmadıklarını” söyledi. Demecinde,kendilerini “hiçbir şeyin korkutmadığını” belirtenMedvedev, “Hatta soğuk savaş perspektifi bilekorkutmuyor. Bu durumda her şey ortaklarımızıntakınacağı tutuma bağlıdır” diye konuştu. Rusya’nınbu meydan okumalarının ardından attığı bir diğeradım, savaş aygıtı NATO ile ilişkilerin askıya alınmasıhazırlığı oldu.

Rusya’nın NATO Temsilcisi Dimitriy Ragozin,NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer’inMoskova ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada,“NATO ile ortak askeri tatbikatlar olmayacak ve HoopScheffer’in ziyareti de ertelenebilir” dedi.

Rusya ile ilişkilerin bozulmasının akılsızlıkolacağını savunan Ragozin, Rusya’nın olmamasıhalinde Afganistan’ın NATO için ikinci bir Vietnamolacağını, bu ülkede NATO ile işbirliğini şimdiliksürdüreceklerini belirtti.

Görüldüğü üzere Osetya ile Abhazya’yıGürcistan’dan nihai olarak koparan Rusya, durgundönemi olası yeni gelişmelere hazırlamanın olanağıolarak değerlendiriyor.

Washington’daki neofaşist çetenin kışkırtıcı saldırgan girişimleri

Gürcistan’ın “Hamid Karzai”si MihailSaakaşvili’yi Osetya’ya saldırı için teşvik eden Bushyönetimi, Rusya’nın ani tepkisi karşısında kayda değerbir şey yapamamıştır. Öfkeli açıklamaları bıyıkaltından gülümseyerek karşılayan Rusya, ABD ilemüttefiklerinin Kosova’ya bağımsızlık hakkınıtanıdıklarına göre Osetya ile Abhazya’ya da aynıhakkı tanıması gerektiğini hatırlatmakla yetindi.Ancak Washington, Tiflis’teki kukla Saakaşvili’ninaşağılayıcı bir şamar yemesinden duyduğu rahatsızlığıdile getirmekte geç kalmadı. Polonya’daki gericirejimle “Füze Kalkanı Anlaşması”nı imzalayarak ilkadımı atan savaş baronları, Ankara’daki işbirlikçilerinide sıkıştırarak, üç savaş gemisi için Karadeniz’e geçişizni vermelerini sağladı.

“İnsani yardım” taşıma iddiasıyla ABD savaş

gemilerinin Karadeniz’e demir atması, son derecekışkırtıcı bir gelişmedir. Nitekim ABD’nin küstahgirişimiyle ilgili açıklama yapan Rusya GenelkurmayBaşkan Yardımcısı General Anatoli Nogovitsin,Karadeniz’deki Amerikan gemilerinin, kaygı kaynağıoluşturduğunu ve gerginliği arttıracağını söyledi. Buarada Rus donanması, Karadeniz Filosu’nun bayrakgemisi olan Moskova Kruvazörü’nün Karadeniz’eaçıldığını duyurdu. Washington’dan yapılanaçıklamalarda ise, Gürcistan’a her tür desteğinsunulacağı, bu ülkenin toprak bütünlüğününkorunması gerektiği türünden vaazlar veriliyor. Ancakbu kadarı yetersiz kalmış olmalı ki, Bush’unyardımcısı Dick Cheney’in Gürcistan ve Ukrayna’yıziyaret edeceği duyuruldu.

Tablodan da yansıdığı üzere hazırlıklar -çatışmanınağırlığı belli bir dönem için diplomatik alana kaysabile-, Kafkaslar’da yeni savaşlara davetiye çıkaracakcinstendir. Görünen o ki, ne bölgesel çıkarlarınısavunabilecek güçte olduğunu gösteren Rusya geriadım atacak, ne Kafkaslar’a yönelik emperyalistplanlarına özel önem atfeden ABD tutum değişikliğinegidecektir.

İşbirlikçi Türk burjuvazisi: Ayak direme ile suç ortaklığı

arasında bocalıyor

Gelişmelerin hızlı seyri, Türk sermaye devletiniiyice sıkıştırmış görünüyor. Ne ABD’nin kirliplanlarına karşı durabilen ne Rusya ile düşmanlığıgöze alan Ankara’daki gerici rejim, iki tarafı da idareedebilecek bir çıkış arayışı içindedir. TayyipErdoğan’ın Moskova, Tiflis ve Bakü ziyaretleri buyönde atılmış adımlardır.

İnisiyatif kullanarak “Kafkas İşbirliği Platformu”öneren Tayyip Erdoğan, tehlikeli bir hal alan rejiminaçmazına çözüm ararken, efendiden habersiz iş yaptığıiçin Washington’dan zılgıt yedi. “Şaşırdığımısöylemeliyim. Böyle bir girişimin yapılacağıkonusunda bana bilgi verilmedi” açıklamasını yapanABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi Matt Byrza,

Emperyalist saldırganlığa ve gerici çatışmalarakarşı birleşik mücadeleyi yükseltelim!

Page 6: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Çürümüş düzenin çürümüş partisi...6 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

efendiden izin alınmadan iş yapılamayacağını medyaaracılığıyla uşaklarına hatırlattı.

İşbirlikçi sermaye iktidarının Washington’dangelen direktifler karşısındaki utanç verici aczi, ABDsavaş gemilerinin boğazdan geçişi gündemegeldiğinde bir kez daha gözler önüne serildi. TayyipErdoğan, ABD’nin henüz başvurmadığını amagörüşmelerin devam ettiğini öne sürerken,Washington’dan yapılan açıklamada, gemileringeçişiyle ilgili anlaşmaya varıldığı dünyaya ilanedildi. Ankara’daki işbirlikçilerin, yardımmalzemelerinin kara, demir ve havayolu ile taşınmasıönerileri ise, Tiflis’e yaklaşık 20 uçak gönderen ABDtarafından “önceliğimiz deniz yolu” denilerek geriçevrildi.

Washington’dan gelen baskılara boyun eğerekBoğazlar’ı savaş gemilerinin geçişine açan Türksermaye devleti, NATO “görev gücü” kapsamında ikisavaş gemisinin de geçişine izin vermek zorundakaldı. Son derece alçaltıcı bir duruma düşen işbirlikçisermaye iktidarı, umutsuz bir çabayla, “ABD MontröSözleşmesi’ne uyarak gemilerinin geçiş iznini aldı”türünden açıklamalarla durumu kurtarmaya çalıştı.

Emperyalizme ve Ankara’dakiişbirlikçilerine karşı mücadelenin önemi

Boğazlar’ın ABD-NATO savaş gemilerinekolayından açılması, Ankara’daki işbirlikçilerin ABDdayatmalarına karşı koyma gücünden yoksunluğunubir kez daha ortaya koymuştur. Bu zayıf iradenin,Washington’dan gelecek basınçla olası bir savaşta suçortaklığına girme olasılığı az değildir. Bu ise, ilericive devrimci güçlere özel sorumluluklaryüklemektedir.

Savaş gemilerinin boğazlardan geçişi karşısındakayda değer bir tepkinin ortaya konulamamış olması,verili durumda anti-emperyalist mücadeledeki zaafaişaret etmektedir. Yapılan bir-iki sembolik eylemönemli olsa da, bu kapsamda bir olay bu türeylemlerle savuşturulacak cinsten değildir.

Başta komünistler olmak üzere toplumsalmuhalefetin tüm öncü güçlerinin savaş hazırlığıkapsamındaki gelişmelere yeterli önemi vermesi, işçisınıfı ve emekçileri Karadeniz’in kan gölüneçevrilmesi hazırlıklarına karşı mücadeleye çağırmasıgüncel bir görevdir. Emperyalist saldırganlığa vegerici çatışmalara karşı mücadeleyi yükseltme,Washington kaynaklı basınç altında bulunanAnkara’daki işbirlikçilerin suç ortaklığınagirişmelerini engelleme sorumluluğu ilerici vedevrimci güçlerindir. Bu sorumluluğun altındankalkmak ise ancak birleşik ve ilkeli bir mücadele ilemümkündür.

AKP’nin yolsuzluklarlamücadele yalanı yama

tutmuyor!Her gün yeni bir yolsuzluk ve rüşvet haberiyle anılan AKP

hükümetinin son vakası, AKP Genel Başkan YardımcısıŞaban Dişli’nin bir milyon dolar karşılığında yaptığı “iştakipçiliği” olmuştur. Silivri’de KİPA AlışverişMerkezi’nin kurulacağı arazideki imar değişikliğikarşılığında, Şaban Dişli’nin bir milyon dolar alacağınadair bir protokol imzaladığı geçtiğimiz haftalardaburjuva medyada ifşa edilmişti. Kendi hükümetidönemlerindeki yolsuzluk ve rüşvet vakalarıylaAKP’den daha temiz bir sicile sahip olmayan CHP,yerel seçimler öncesinde bu olaydan faydalanmayaçalışıyor. “Mal bulmuş mağribi” gibi olayın üzerineatlayarak, hükümeti hesap vermeye “davet” ediyor.

Olayın CHP’liler tarafından basın yoluylakamuoyuna yansıtılmasıyla birlikte AKP, yine klasiktaktiğine başvurdu. Önce konunun muhatabı Şaban Dişli,durumu önemsemez görünen bir tavırla “iftira”, “karaçalma”diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ancak CHP’lilerin belge sunması veısrarlı tavrı üzerine AKP’liler karşı hamleye geçerekCHP’lilerin “kirli çamaşırlarını” ortaya dökmeyebaşladılar. Son olarak ise, uzun süre sessizliğinikoruyan Tayyip Erdoğan, “tüyü bitmemiş yetiminhakkını yemedik ve yedirmeyeceğiz. Aksi varsa yiyenvarsa onu da aramızda barındırmayacağız” diyerek,yardımcısını sahiplenmeye çalıştı.

Kısaca AKP, bu gibi durumlarda başvurduğu ikiyüzlü politikasına bir kez daha sarılmıştır. Öncelikleyapılan ithamlar, iddialar reddedilir, yok sayılarak konu gündemden düşürülmeye çalışılır. Bu başarılmadığıtakdirde karşı saldırıya geçilir. Bunlar da kâfi gelmezse duruma göre yapılanlar ya pişkince sahiplenir ya dakendilerinin “ak kaşık” olduklarına ilişkin açıklamalar yapılır.

Bu, AKP’nin 6 yıl boyunca izlediği bir taktiktir. 2002 seçimleri öncesinde AKP’nin en temel vaatlerindenbiri “yolsuzluğun ve rüşvetin” önlenmesiydi. Rüşvet ve yolsuzluğun önlenmesi bir yana ne kadaryaygınlaştığı ortada. Ancak bu sürecin kitlelerde meşrulaştırılması örneklemek bakımından 2004’in yerelseçimleri çarpıcıdır. Zira AKP’lilerin seçim çalışmalarında sarıldıkları en temel argüman, “herkes çalıyor, hiçdeğilse bunlar çalışıyor, bir şeyler yapıyor” olmuştur. Böylelikle önüne geçileceği iddia edilen yolsuzluk verüşvet olayları, “bir şeyler yapılıyor, çalışılıyor” olunması üzerinden toplum tarafından kabul edilen ve razıgösterilen bir olgu haline getirilmiştir.

AKP hükümeti bu sonuçtan en iyi şekilde faydalanmaktadır. Bir yandan “yaptığı hizmetlerin” karşılığınımisliyle geri alırken, diğer yandan temsil ettiği yandaş sermayenin gelişip serpilmesi için rüşvet ve yolsuzlukçarkını son sürat işletmektedir. Elbette bu çark sadece belediye hizmetleri sınırları içerisinde değildir. Baştaözelleştirmeler olmak üzere birçok alanda, finans hizmetlerinde ve birçok sektörde işlemeye devam etmiştir.“Sermaye sınıfının” mutlu olduğu, ekonomide tozpembe tabloların çizildiği ve Erdoğan’ın tabiriyle “kazan-kazan” devrinin başladığı bir dönemdir bu. Yine bu dönemde Erdoğan, bir başbakan olarak görevinin“ülkesini pazarlamak” olduğunu ilan etmiş ve gittiği yurtdışı gezilerinden kendisine armağan edilen “lükshediyelerle” dönmeyi ihmal etmemiştir.

Toplumdaki servet-sefalet kutuplaşmasının iyice derinleştiği bu dönemde, çürüme ve yozlaşmanın birboyutu olan yolsuzluk ve rüşvet olayları katlanarak devam ediyor. Elbette bu çarktan en çok nemalananlar da“halka hizmet hakka hizmet” diyen AKP kadroları oluyor. Öyle ki, bu dönemde kimi bakanların oğulları“gemicik” sahibi, kimileri yurtdışında gayrimenkul zenginidir. Kimileri de çıkarılan yasaların önden bilgisinesahip olarak firmalarının değerlerini bir gecede iki katına çıkartmışlardır.

Sömürü ve soygun tablosunun teşhirini yapanlar ise hükümete göre “bardağın boş tarafını gören artniyetliler”dir. Dahası Erdoğan hasımların “üç-beş koyun gütmesini bilmeyen”, ekonomi ve ticarettenanlamayanlar diyerek aşağılamaktadır. Bugün “üç-beş koyun gütme” becerisinin ne anlama geldiği, adıhükümette yolsuzluklara karışmamış tek bir bakanın olmamasından bellidir.

Şaban Dişli’nin ifşa edilen rüşvet olayı AKP için ne ilktir ne de son olacaktır. “Dokunulmazlıklarınkaldırılması” vaadiyle yola çıkanların şimdi bu talebi kendileri için giyotine benzetmeleri hiç nedensizdeğildir. Zira başta Erdoğan olmak üzere birçok AKP’liyi yolsuzluk ve rüşvet dosyaları beklemektedir.Emperyalizm ve sermayenin bu sadık hizmetkârları böyle bir sonla karşılaşırlar mı bilinmez, ancak şurası çokkesindir ki, efendileri tarafından gözden çıkartılıncaya kadar boğazlarına kadar gömüldükleri yolsuzluk verüşvet batağında tepişmeye devam edeceklerdir.

İşçi ve emekçileri bu çürüyen düzenin yolsuzluk ve rüşvet batağından kurtaracak olan işçi sınıfınındevrimci iktidarıdır.

Page 7: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Kapitalizm savaş demektir! Kızıl Bayrak � 7Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Kafkasya ve Karadeniz’de savaş rüzgârlarınınestiği, Irak ve Afganistan’da işgal ve katliamlarınsürdüğü, Filistin halkının ağır bir abluka altındatutulduğu, İran’a dönük askeri bir saldırıdan sözedildiği ve nihayet emperyalistler arası silahlanmayarışının tırmanma eğilimine girdiği bir süreçte,burjuvasından küçük-burjuva soluna, herkesin yinebarış nutukları atacağı 1 Eylül Dünya Barış Günüyaklaşıyor. Dünya, bir 1 Eylül’ü daha kan revan içindekarşılamaya hazırlanıyor. Dünyanın birçok bölgesi,emperyalist paylaşım mücadelesinin savaş araçlarıylayürütülmesinin sonuçlarıyla yüzyüze.

Son olarak Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırısıile başlayan ve Rusya’nın sert müdahalesine yolaçanyeni savaşın faturası yoksul ve mazlum Kafkashalkları için yeni yıkımlar ve acılar oldu. Yıkımınfiziki görünümü yıkılan kentler, ölen ve yaralananbinlerce sivil insan, yerinden yurdundan edilen büyükinsan gruplarıyla halen gözler önündedir. Gazete vetelevizyonlar, bombardımanlar sonucu harabeyedönmüş şehirlerin ve insan cesetlerinin görüntüleriyledolu. Tüm bunlara halklar arası ilişkilerde yaratılantahribatlar ve düşmanlıklar eklenmelidir.

Kısacası, bugün emperyalist devletlerin nüfuzalanları mücadelesi ile işbirlikçi burjuva iktidarlarınhırsları arasında sıkışıp kalan halklar, her zamanki gibisavaşın getirdiği ölümlerin, sefaletin, göçün ve binbirtürlü acının pençesinde çaresizlik içinde kıvranıyorlar.

Açıktır ki, emperyalist ABD ve NATO ittifakıtarafından her yolla desteklenen ve Rusya’ya karşıkullanılan işbirlikçi Gürcistan yönetiminin yolaçtığıbu savaş, Kafkasya üzerinde süren emperyalist nüfuzmücadelesinin bir ürünüdür ve hiçbir haklı ve meşrubir nedene dayanmayan gerici nitelikte bir savaştır.

Şu gerçeğin altı kalınca çizilmelidir ki, emperyalistsavaşın kaynağında, dünya kapitalizminin uzun birdönemdir krizde olması ve emperyalist güçlerin nüfuzve yatırım alanları üzerinde yürüttükleri hegemonyamücadelesi yatmaktadır. Dünyadaki tüm siyasalgelişmeleri koşullandıran ve belirleyen, işte bu nesnelzemindir.

11 Eylül sonrası ABD’nin Afganistan’ı işgaliylebaşlayan ve daha sonra Irak’ta süren sıcak savaş,giderek dünyayı bir anafor gibi etkisine almakta, tümsiyasal dengeleri sarsarak yayılmaktadır. Bugün KuzeyAmerika ve Avrupa’nın bir bölümü hariç tüm dünya,emperyalist bir sıcak savaşın yörüngesine girmiştir.Güney Asya’dan Afrika’ya, Doğu Avrupa’danKafkasya’ya, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya değintüm bölgeler emperyalist hegemonya mücadelelerinesahne oluyor. Dünyanın yeniden paylaşımı kesinçizgileriyle belirleninceye kadar da bu savaşlar serisisürecektir.

Her büyük emperyalist savaş öncesinde yaşanankarakteristik gelişmelere bugün de tanık olmaktayız.Birincisi, savaş aygıtları yıkıcı ve yok edici silahlarlayenilenmekte ve ordular savaş düzeninesokulmaktadır. Bu çerçevede konvansiyonel silahlarınsınırlandırılmasını içeren anlaşmalar çöpe atılmış vesilahlanma yarışı alabildiğine hızlanmıştır. İkincisi,emperyalist güçler arasında ana kutuplar henüz kesinbiçimde ortaya çıkmasa da yine de bir saflaşma vekutuplaşma yaşanmaktadır. Gelinen yerde Rusya-Gürcistan savaşı, kutuplaşmanın taraflarını dahabelirgin bir hale getirmiştir. Üçüncüsü, emperyalistçürüme ve siyasal gericilik daha belirgin bir şekildekendini dışavurmaktadır. İleri kapitalist ülkeler de

dâhil burjuva demokrasisinin çerçevesi daralırkenpolis devleti uygulamaları yaygınlaşmakta, militarizmve milliyetçilik tırmandırılmaktadır.

Öte yandan Türkiye, hem bu emperyalist savaş vesaldırganlık sürecinin bölgesel aktörlerinden biri olmayolunda çabalarını sürdürmekte, hem de sınır ötesinede yayılarak Kürt halkına karşı yürüttüğü haksızsavaşı daha da büyütmeye soyunmaktadır. Kısacasıönümüzdeki dönemde işçi ve emekçi kitleleri savaşateşinin daha da büyüyeceği ve dolayısıyla acılarındaha da artacağı günler bekliyor.

1 Eylül 1939’da faşist Alman ordularınınPolonya’yı işgale girişmesiyle II. Dünya Savaşıresmen başlamıştı. 55 milyon insanın katledilmesiyleve çok daha fazlasının yaralanmasıyla sonuçlanan buemperyalist barbarlığın resmi başlangıç tarihi, dahasonra yine aynı emperyalist güçler tarafından tam birsahtekârlıkla Dünya Barış Günü ilan edildi!Unutulmamalıdır ki, emperyalizm çağında nasıl kibüyük güçlerin kozlarını paylaştıkları savaşlaremperyalist savaşlarsa, onların çıkarlarını koruyan vegüvence altına alan bir barış da ancak emperyalist birbarıştır. Dolayısıyla, emperyalist-kapitalist sistemegemenliğini sürdürdüğü sürece, sözde barışdönemleri gerçekte emperyalist savaşlar arasındaverilen geçici bir ateşkes döneminden başka bir şeydeğildirler.

Emperyalistler, II. Dünya Savaşı sonrası güçdengelerine göre, yani ABD hegemonyasında dünyayıyeniden paylaşmış ve kurdukları Birleşmiş Milletler(BM) örgütü sayesinde sonsuz bir barış dönemininbaşlayacağı yalanını tüm insanlığa yutturmayaçalışmışlardı. Oysa, emperyalizm çağı boyunca veözellikle de II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanınşu ya da bu bölgesinde haksız savaşların yaşanmadığıtek bir gün bile geçmemiştir. Son 60 yılda 100’e yakınülkenin dâhil olduğu 200’e yakın savaş yaşanmış vebu savaşlarda 25 milyona yakın insan katledilmiştir.Bu, II. Dünya Savaşı’nda kaybedilen insan sayısınınyarısı demektir. Üstelik tüm bu savaşlar, BM’ningözetmenliği altında gerçekleşmiştir!

Bugünkü savaşlar serisinin “terörizme” karşıyürütüldüğü iddiası koca bir yalandır. Gerçekte busavaşlar, emperyalist büyük güçler arasında dolaylıhegemonya savaşlarıdır. Gerçek sebep, tıpkı II. DünyaSavaşı’nınki gibi, iktisadi krizin daha dakeskinleştirdiği emperyalist rekabet ve paylaşımkavgasıdır. ABD emperyalizmi, giderek güçlenenemperyalist rakipleri (AB, Japonya, Rusya ve Çin)karşısında, SSCB’nin çöküşünden sonra sarsılmaya

başlayan hegemonyasını pekiştirmek, sağlamlaştırmakve dahası geliştirmek için yürütüyor bu savaşı. BugünKafkaslar’daki savaşı, Rusya ve Gürcistan arasındakibir savaş olarak değil, ABD’nin yürüttüğü genelsavaşın bir parçası olarak değerlendirmek gerekir.

Sözkonusu olan, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya,Balkanlar’dan Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar olangeniş coğrafyanın, ABD’nin egemenliği altında siyasive iktisadi temelde yeniden şekillendirilmesidir.Böylece, stratejik enerji kaynaklarının tamamıylakontrol altına alınması, bölgenin ABD’nin nüfuz alanıhaline getirilerek, rakip emperyalist güçlerin bualandan dışlanmasıdır.

Kapitalizm varolmaya devam ettiği sürece,emperyalistler arasında kıyasıya rekabetin, sıcakçatışmalarla, yani emperyalist paylaşım savaşlarıylasonuçlanması kaçınılmazdır. Bir başka deyişle, deriniktisadi krizler nasıl kapitalizmin iç işleyişindenkaynaklanıyorsa ve kapitalizmi krizlerin patlakvermesinden kurtarmak mümkün değilse, emperyalistsavaşlar da doğrudan kapitalizmin iktisadi krizlerindenve yeniden-paylaşım mücadelesinden doğarlar. Bunedenle savaşsız bir kapitalizm düşünülemez.

Dolayısıyla, işçi sınıfı emperyalist savaşlarınkurbanı olmak istemiyorsa, yalnızca emperyalistsavaşları başlatan, körükleyen, destekleyen, sevk veidare eden burjuva hükümetlere değil, bir bütün olarakkapitalist sisteme son vermek zorundadır. Emperyalistsavaşları engellemenin tek mümkün yolu burjuvazininegemenliğine son verecek bir proleter devrimdir.

Bu nedenle komünistler kendi içinde barışsloganını amaçlaştırmaz, fakat ona devrimci bir içerikkatar, onu devrimci bir tarzda formüle ederek işçilerindevrimci iktidarı hedefine bağlarlar. Zira, geride kalanyüzyılın tarihi deneyimleri de kanıtlamaktadır ki,gerçek ve kalıcı bir barışı sağlamanın tek yolu, birproleter devrimle kapitalizmi yıkarak sosyalizminyolunu açmaktan geçmektedir.

Dolayısıyla, emperyalist-gerici savaşlar sözkonusuolduğunda, sermaye iktidarını devirme perspektifindenyoksun bir “barış” sloganı, devrimci işçi sınıfınınsloganı olamaz. Komünistler, işçi sınıfına silahlardanarınma değil, silahları diğer uluslardan sınıf kardeşleriyerine kendi burjuvazisine yöneltme çağrısı yaparlar.

Barış, kapitalizm çerçevesinde hiçbir zamangerçekleştirilemeyecek ütopik bir silahsızlanmaprogramıyla değil, ancak devrimci işçi sınıfınınenternasyonalist eylemliliğiyle sağlanabilir. Zira,savaşsız bir kapitalizm beklemenin ölüden gözyaşıbeklemekten hiçbir farkı yoktur.

Savaşsız bir kapitalizm beklemek, ölüden gözyaşı beklemektir…

Barış ve özgürlük sosyalizmle gelecek!

Page 8: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Sınıfa karşı sınıf!8 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

İşçi ve emekçilerin ekonomik, sosyal haklarınıtırpanlamak için hükümetin yıllardır hummalı birçalışma içerisinde olduğu, sermayenin istekleridoğrultusunda pek çok düzenleme yaptığı biliniyor.Ancak sermayenin hak gaspları konusunda istekleri sınırtanımıyor.

Kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılması bukonuda sermayenin en temel taleplerinden biridurumunda. Özellikle son yıllarda İMF ve DünyaBankası ile sermaye örgütleri kıdem tazminatınınkaldırılması için hükümet üzerindeki baskıyı oldukçaarttırmış bulunuyorlar.

Hükümetin kıdem tazminatı konusunda sermayedenfarklı düşündüğü söylenemez. Gerek İMF’ye sunulanniyet mektuplarında, gerekse patron örgütlerinintoplantılarında hükümet adına yapılan konuşmalardakıdem tazminatı konusunda “yeni düzenlemeye gitme”isteğinin sürekli vurgulanması bunu göstermektedir.Kısacası sermaye uşağı AKP hükümeti kıdem tazminatıhakkını gaspetmek için can atmakta, fakat her seferindebazı engellerden dolayı bu konudaki arzusunu ertelemekdurumunda kalmaktadır.

Bilindiği gibi, AKP hükümeti tarafından çıkartılanyeni İş Yasası’nda kıdem tazminatının kaldırılması,bunun yerine göstermelik bir “kıdem tazminatı fonu”kurulması yönünde bir düzenleme de yer almaktaydı.Fakat son anda işçilerin tepkisinden çekinen hükümet bukonudaki düzenlemeyi yasadan çıkarttı ve daha uygunbir zamana erteledi. 2008’in başlarında meclistengeçirilen “İstihdam Paketi”nde de benzer bir düzenlemeyer almaktaydı. Düzen cephesindeki gerici dalaşmanedeniyle toplumsal planda güç kaybetmek istemeyenAKP hükümeti bir kez daha kıdem tazminatıdüzenlemesini paketten çıkartmak durumunda kaldı.

Nihayet bundan birkaç ay önce hükümet Grev veTİS Yasası ile Sendikalar Yasası’nı değiştirmek içinharekete geçtiğinde kıdem tazminatını ortadankaldırmaya dönük düzenlemeyi de araya sokuşturmayıdenedi. Hükümetin planı, sözünü ettiğimiz yasalardasendikaların hoşuna gidecek bazı düzenlemeler yapmak,buna karşılık ise kıdem tazminatını ortadan kaldırıpkıdem tazminatı fonu kurulmasına imkan sağlayacak birdüzenlemeyi meclisten geçirmekti. Böyle yapıldığı

takdirde işçilerin ve sendikaların ciddi bir tepkigöstermeyecekleri varsayılıyordu. Bütün bunlar ILOtoplantısının hemen öncesinde yaşanmaktaydı vehükümet sendikal haklarla ilgili yasalarda sözümonaiyileştirmeler yaptığını söyleyerek ILO’dan aferinalmayı dahi umuyordu. Fakat bu da olmadı. Ne sözüedilen sendikal yasalar meclisten geçti ne de patronlarındört gözle bekledikleri kıdem tazminatının ortadankaldırılması işi halledilebildi. Ergenekon davası ve AKPkapatma davasının tozu dumanı arasında hükümet busaldırıyı bir kez daha ertelemek durumunda kaldı.

Şu günlerde gerek hükümetin gerekse sermayeçevrelerinin kıdem tazminatının kaldırılması ve bölgeselasgari ücret gibi konuları yeniden yükses sesledillendirmeye başladıklarına tanık olmaktayız. Kapatmadavası sorununu da şimdilik geride bırakan AKP’ninsermayenin gözündeki yerini sağlamlaştırmak içinönümüzdeki dönemde işçi ve emekçilere dönüksaldırılara ağırlık vereceği, bu çerçevede de kıdemtazminatının kaldırılması ya da bölgesel asgari ücretsistemine geçilmesi gibi saldırı politikalarını kısa süresonra yeniden gündeme getireceği söylenebilir.

Kuşkusuz ki işçi sınıfı hareketi bundan birkaç yılöncesine göre daha canlı, daha hareketli. Hak almamücadelesinin yaygınlaştığı, grev ve direnişlerin hemsayı hem de etki bakımından belli bir düzeye ulaştığısöylenebilir. Bu hareketlilik birleşik mücadelearayışlarını da besliyor ve son zamanlarda buna dönükkimi adımların atılması sınıf hareketinin geleceğiaçısından umut veriyor. Buradan yola çıkaraksermayenin yeni saldırılarına karşı işçi sınıfının dünegöre daha hazırlıklı, mücadeleye daha istekli olduğunusöyleyebiliriz.

Fakat sendikalara baktığımızda, sınıf hareketinintabanında yaşanan bu olumlu gelişmeyi ileriyetaşıyacak, sermayenin yeni saldırılarına karşı tabandakibu mücadele enerjisini toparlayıp harekete geçirecek biryaklaşımın söz konusu olmadığını görmekteyiz. Elbetteki kimi sendikalar ve şubeler şu anda devam eden grevve direnişlerin örgütleyicisi veya destekçisidurumundalar. Bunların mücadelenin birleştirilmesiyolundaki çabalara şu ya da bu ölçüde katkıdabulunmaktan geri durmadıkları da ortadadır.

Ancak en büyük sendikal konfederasyon olan Türk-İş merkez yönetiminin gerek grev ve direnişlere, gereksesermayenin yakın gelecekte gündeme getireceği saldırıpolitikalarına ilişkin yaklaşımları bunun tam tersidir.Türk-İş merkez yönetiminin devam eden grev vedirenişlere mümkün olduğu ölçüde mesafeli durduğu,bazılarına tamamıyla sırtını döndüğü, gelen yardımtaleplerini ise sudan bahanelerle çevirdiği sır değildir. Buhiç şüphesiz ki grev ve direniş kırıcılığıdır. DolayısıylaTürk-İş yönetimi işçi sınıfı hareketine karşı suçişlemektedir, ihanet siciline kirli sayfalar eklemektedir.

Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel’inbaşladıktan çok sonra grev ve direniş yerlerinidolaşması, gittiği yerlerde “arkanızdayız” nutuklarıatması, son olarak da Unilever önündeki eylemekatılarak “grev ve direnişlerle dayanışma çağrısı”ndabulunması ne Türk-İş yönetiminin suçunu hafifletmektene de Mustafa Türkel’in suç ortaklığını ortadankaldırmaktadır. Şu andaki haliyle Mustafa Türkel’inbilinçli ya da bilinçsiz üstlendiği misyon, grev vedirenişlere yakın durarak mücadele içindeki işçilerin

gözünde Türk-İş yönetiminin itibarını kurtarmaktır.Kristal-İş Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada

söyledikleri, yakın zaman sonra gündeme gelmesimuhtemel kıdem tazminatı saldırısı konusunda daMustafa Türkel’in benzer bir rol oynamaya niyetliolduğunu göstermektedir. Konuşmasında MustafaTürkel sermayenin kıdem tazminatına dönük saldırıhazırlıklarına da değinmekte ve şunları söylemektedir:“Bu konuda Türk-İş’in genel grev kararı var. Eğer böylebir girişim olursa yapılacak tek şey hemen genel greveçıkmaktır. Bunun için hiçbir karar almaya gerek yok. Birgörüşelim demek hiç yok.”

Evet Mustafa Türkel doğru söylüyor; Türk-İş’inkıdem tazminatını ortadan kaldırmaya dönük bir yasasöz konusu olduğunda genel greve gidileceğine dair birgenel kurul kararı vardır. Hem de bu karar epey birzaman önce alınmıştır. Türk-İş Başkanlar Kurulutoplantılarından sonra yayınlanan sonuç bildirgeleriincelendiğinde, bunlardan pek çoğunda da kıdemtazminatının gaspı söz konusu olduğunda Türk-İş’ingenel grev kararı olduğu vurgulanmaktadır. Fakat negenel kurul kararında, ne başkanlar kurulu kararlarında,ne de Mustafa Türkel dahil Türk-İş yöneticilerininaçıklamalarında bu eylemin hayata geçirilmesi için netür hazırlıklar yapıldığından söz edilmiyor. Sözedilmiyor çünkü böyle bir hazırlık yok. Söz edilmiyorçünkü Türk-İş yönetiminin çok ciddi bir taban basıncısöz konusu olmadıkça genel grev gibi bir eylemeyönelmesi söz konusu dahi değil.

Sözün burasında Türk-İş yönetiminin başka birkararlılık gösterisini hatırlamak yerinde olacaktır.Bilindiği gibi Türk-İş yönetimi 1 Mayıs öncesinde degene Mustafa Türkel üzerinden Taksim’de 1 Mayıskonusunda “ısrarcı” olmuştu. Ancak Türk-İş’in 1Mayıs’ta Taksim’e çıkma kararı eyleme saatler kalabizzat Genel Başkan Mustafa Kumlu tarafından“hükümetin izin vermemesi ve provokasyon uyarıları”bahanesiyle iptal edilmişti. Genel başkan ile genelsekreterden yansıyan bu ikiyüzlüce tutum ise “Türk-İş’inzenginliği” olarak sunulmuştu.

Hiç şüphe yok ki Türk-İş yönetimi muhtemel birkıdem tazminatı saldırısı söz konusu olduğunda SSGSSsaldırısı, SSK hastanelerinin devri ya da kölelik yasasınakarşı yaptıklarından farklı bir şey yapmak niyetindedeğildir. Eğer tabanda güçlü bir taban basıncıörgütlenmez ve sınıfın mücadele enerjisi onları önünekatıp sürüklemezse yapacakları esip gürlemekten, genelgrev tehditleri savurmaktan, sonra da bir yolunu bulupmeseleyi sermayenin çıkarları doğrultusunda “tatlıyabağlamak”tan ibaret kalacaktır.

Sonuç olarak, Türk-İş’in kıdem tazminatı saldırısınakarşı “genel grev” kararı olması kendi başına en küçükbir değeri yoktur. Kıdem tazminatının gaspı gibi önemlibir saldırının ancak süresiz genel grev gibi mücadelearaçlarıyla püskürtülebileceği doğrudur. Fakat bununiçin genel grev kararı almak yeterli değildir. Genel grevkararı ancak işçi ve emekçiler tarafından sahiplenilir veörgütlenmesi yolunda ciddi bir çaba sarfedilirse sermayekarşısında caydırıcı bir güce dönüşebilir. Bunu yapacakolan ise hiş şüphe yok ki Türk-İş’in şu ya da bu renktegörünen yöneticisi değildir. Dolayısıyla asıl görev vesorumluluk şu an grev ve direniş alanlarında mücadeleyisırtlayanların, birleşik mücadeleyi örgütlemek için çabagösterenlerin omuzlarındadır.

Kıdem tazminatı hakkını savunmak için

genel grev!

Page 9: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Sağlık hakkı gaspedilemez! Kızıl Bayrak � 9Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Sağlık hakkı için örgütlü mücadeleye!Burjuvazinin dünya ölççeğinde yürüttüğü neo-

liberal saldırıların uygulanmaya başlamasıyla birliktesağlık bir hak olmaktan çıkarılmış, satın alınacak birhizmet haline getirilmiştir. Kapitalist sınıf artık sağlıkalanını bir sektör olarak tanımlanmakta, sağlıkkurumları bir işletme, hastalar da müşteri olarakgörülmektedir.

Sağlık alanı bugün Türkiye’de de sermayeniniştahını kabartan kârlı bir sektör durumundadır.Geçtiğimiz günlerde kapitalistlere danışmanlık yapan“Deloitte” adlı bir firmanın hazırladığı bir rapor bukonuya dikkat çekmektedir. “Türkiye’de ve DünyadaSağlık Ekonomisi 2008” başlıklı raporda sağlıksektörünün geleceği övülerek, bu alana ilişkin önerilerve değerlendirmeler yapılmaktadır.

Deloitte firması Türkiye’de 1986 yılından berifaaliyet yürütüyor ve bu anlamda Türkiye’deki ilkfirma. Kapitalistlere vergi ve mevzuattan muhasebeye,yönetimden kurumsal risk hizmetlerine kadar birçokkonuda danışmanlık hizmeti veren bir firma.

“Türkiye’de ve Dünyada Sağlık Ekonomisi 2008”adlı raporda, gelişmiş ülkelerdeki ve Türkiye’dekisağlık hizmetleri karşılaştırılarak, Türkiye’de sağlığaeşit erişim, yüksek hizmet kalitesi ve kaynakların etkinkullanılması için yapılması gerekenler anlatılıyor.Raporda, Türkiye’de kişi başına düşen yılda 586 dolardüzeyindeki sağlık harcamasının, OECD ortalamasıolan 2.809 doların beşte biri civarında kaldığına işaretediliyor. 1960’lardan bu yana sağlık hizmetlerindeönemli mesafe kateden Türkiye’nin özellikle sosyalgüvenlik sistemindeki sorunlar nedeniyle sağlıkalanında kaynaklarını etkin kullanamadığı, ancak sonyıllarda bu alanda önemli adımlar attığı belirtiliyor. Buadımlar şöyle özetleniyor:

“1 Haziran 2003’ten itibaren kamu çalışanlarınınözel sağlık kuruluşlarında da tedavi edilmelerineimkân verilmesi; 2004 yılında geçilen ilaçta ‘ReferansFiyat’ uygulaması; 2005 itibariyle ‘Sağlıkta Dönüşüm’reformu çerçevesinde SSK bünyesindeki tüm sağlıkhizmet işletmeleri ile kamu kurumlarınca işletilensağlık tesislerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi;2005 itibariyle SSK’ya bağlı çalışanların reçeteliilaçlarını anlaşmalı eczanelerden temin etmelerineolanak verilmesi; Mayıs 2006 itibarı ile sosyalgüvenlik kurumlarının 5502 sayılı kanun çerçevesindetek bir Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında biraraya getirilmesi; Anayasa Mahkemesi’nce verilenyürütmeyi durdurma kararı sonrasında yapılacakrevizyonları takiben uygulamaya girmesi beklenilen5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel SağlıkSigortası Kanunu.”

Kapitalist sınıfın bakışını özetleyen bölümde ise,sağlık harcamalarına değinilerek, bu harcamalarınmilli gelirden fazla arttığı vurgulanıyor. Buradanhareketle şunlar söyleniyor:

“Tüm dünyada ortalama yaşam süresi uzarken,ilaca erişim giderek yaygınlaşıyor ve gelişmiş tedaviyöntemlerinin maliyetleri yükseliyor. Bütün bunlar,sağlık hizmetlerinin ve ilaç tedavilerinin yarattığıdeğerin ölçümlenerek, kaynakların daha etkinkullanılmasını sağlayan sağlık ekonomisininuygulanmasını zorunlu kılıyor.”

Raporda, “gelişmiş ülkelerde nüfusun giderekyaşlanması, tıp ve ilaç teknolojilerindeki gelişmelersonucu sağlık hizmetlerinde arzın artması ve kalprahatsızlıkları, kanser gibi kronik hastalıklardagörülen artış”a dikkat çekilerek, sağlık sorunlarından

para kazanmanın nasıl kârlı bir alan olduğunun altıçiziliyor. Türkiye’nin de bu pazardan, özellikle sosyalgüvenlik reformu ve Avrupa Birliği’ne uyumkapsamında atacağı adımlar ile daha çok kâr eldeedeceği vurgulanıyor.

Kapitalistlerin iştahını kabartan bu gelişmelerinişçi ve emekçiler için nasıl bir yıkımla sonuçlanacağıbugünden yaşananlar üzerinden açıkça görülüyor.Onların pek övdüğü “sağlıkta dönüşüm”politikalarının nasıl can yaktığına acı örneklerüzerinden tanık olunuyor. Bunların en çarpıcısıülkenin başkentinde yaşandı. Dr. Zekai Tahir BurakKadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndekigeçtiğimiz ay içinde 49 bebek yaşamını gitirdi.Katliam olarak anılması gereken bu bebek ölümleri,her şeye kâr hesabı üzerinden yaklaşan kapitalistmantığın sağlık “sektöründe” ne gibi sonuçlaryaratabileceğini özetlemektedir.

Kapitalizmin insana verdiği önem Tuzlatersanelerinde yaşanan ölümlerde de oldukça net birşekilde görülmektedir. Basit önlemler için bile kâr-zarar hesabı yapan kapitalistler, işçilere kum torbasıkadar bile değer vermemektedir. Bahsi geçen hastaneiçin de böyledir. Yapılan incelemeye göre, 8 saatlikmesaide, yoğun bakım ünitesinde dört bebeğe birhemşire, bebek servisindeyse 8 bebeğe bir hemşiredüşüyor. Bir küvezde 3-4 çocuk yatırılıyor vb... Sağlıkkurumları bir işletmeye, hastalar da müşteriyedönüştürüldüğünde, yani her şeye kâr güdüsü yönverdiğinde, nitelikli sağlık hizmeti olanaksız hale terkupergeliyor.

Sağlıkta yıkım anlamına gelen SSGSS adımı ile

sağlığın özelleştirilmesinde alınan mesafe kapitalistlerioldukça memnun etmektedir. Kapitalistlerin kasalarıdolarken, işçi ve emekçilerin ölen bebekleri bir kartonkutuda geri verilebilmektedir. Parası olmayanlarıntedavisi yarıda kesilerek ölüme terkedilebilmektedir.

Ancak bu bir kader değildir. Sağlık, eğitim,emeklilik vb. haklara yönelik olarak gerçekleşenbugünkü azgın saldırıların gerisinde işçi ve emekçihareketinin zayıflığı, bu saldırılara gereken yanıtıverememesi durmaktadır. En temel insan hakkı olansağlık hakkını işçilere ve emekçilere parayla satmayakalkan bu vahşet düzenine karşı örgütlü mücadeleetmeli, herkes için parasız, eşit ve nitelikli sağlıktalebini yükseltmeliyiz.

Sağlıkçılardan TİS talebi...

SES Şişli Şubesi, AKP hükümetinin uyguladığı sağlıkta dönüşüm programı adı altında yürütülen yıkımpolitikalarına ve kamuda devam eden toplu görüşmelere ilişkin 21 Ağustos günü Okmeydanı Eğitim veAraştırma Hastanesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Sefalet ücreti değil, insanca yaşam ücreti!” pankartı ve taleplerin yeraldığı dövizlerin taşındığı eylemdebasın açıklamasını SES Şişli Şubesi Başkanı Rabia Tuncer okudu.

Tuncer, sağlıkta dönüşüm programına dikkat çekerken sağlık çalışanlarının karşı karşıya kaldığı sorunlarısıraladı. Yıllardır toplu pazarlık yöntemi ile ücretlerin belirlenmesini isteyen kamu emekçilerine tek taraflıbelirleme dayatıldığını ve Anayasa’nın 90. maddesinin toplu sözleşme ve grev hakkının kullanılmasının yasaldayanağını oluşturduğunu söyledi.

Yaklaşık 80 sağlık emekçisinin katıldığı eylemde, “Toplusözleşme hakkımız, grev silahımız!”, “Eşitlik,adalet istiyoruz!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “Promosyon hakkımız engellenemez!”, “AKP sağlığazararlıdır!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sağlık bakanı tüccarları seçti!

Sağlığın ticarileştirilmesi ve piyasalaştırılması politikalarının baş uygulayıcılarından olan Sağlık BakanıRecep Akdağ Diyarbakır ziyareti sırasında da buna uygun davrandı. 21 Ağustos günü Diyarbakır’ı ziyareteden Akdağ, burada Diyarbakır Tabip Odası ve SES Diyarbakır Şubesi ile görüşmek yerine özel hastanepatronları ve bürokratlar ile görüşmeyi seçti. Bakan şehirdeki kamu hastanelerini ziyaret etmekten de kaçındı.

Sağlık Bakanı’nın bu tutumu, görüşme talepleri reddedilen Diyarbakır Tabip Odası ve SES DiyarbakırŞubesi tarafından düzenlenen bir basın toplantısı ile kınandı. TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. İlhan Dikenbakana şu soruları yöneltti:

“Sağlıkta dönüşüm adı altında yaşanan çöküşü, birinci basamağı yok ederek, sevk zincirini ortadankaldırarak SGK’nin borç batağı haline dönüştürüldüğünü, hastane enfeksiyonu ve personel yetersizliğisonucu başkentin göbeğinde meydana gelen bebek ölümlerini soracağımızdan mı çekiniyorsunuz? Bölgedeonlarca SSPE hastasının çözüm beklediğini ve protestoya hazırlandıklarını duyduğunuz için mi çocukhastanesi ziyaretini programınızdan çıkarttınız?”

Diken, Bakan’ın ziyaretini “şov” amaçlı olarak değerlendirerek, bakanı gerçeklerin yüzüne vurulmasındankaçmakla suçladı.

Page 10: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Kamu emekçileri görev başına!10 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

AKP binalarına siyah çelenk!Kamu’da toplu görüşmelerin 2. Tur görüşmeleri 21

Ağustos günü gerçekleştirilirken KESK’e bağlısendikalar Türkiye genelinde AKP binalarınayürüyüşler düzenleyerek siyah çelenk bıraktılar.

Kamu emekçileri KESK’in toplu görüşmelerdençekilmesinin ardından Başbakan Erdoğan’ın KESK’ihedef alan konuşmalarını gerçekleştirdikleriyürüyüşlerle protesto ettiler. Birçok ilde gerçekleşenyürüyüşlerde toplusözleşme ve grev hakkı talebiniyükselttiler.

İstanbul: “Biz bu oyunda yokuz!”Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda toplanan KESK

İstanbul Şubeler Platformu bileşenleri, AKP Bakırköyİlçe Başkanlığı’na kadar sloganlar ve alkışlarlayürüyüş gerçekleştirdiler.

“Taleplerimiz uçuk kaçık değil, insanca yaşam!”,“Malum olan İMF’nin AKP’si!”, “Eşit işe eşit ücret!”,“Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Biz bu oyundayokuz!”, “Parasız eğitim parasız sağlık!”, “7 yıldır ortaoyunu oynuyorlar!” dövizlerinin açıldığı eylemdebasın açıklamasını KESK İstanbul Şubeler Platformuadına Hatun İldemir okudu. Yürüyüş ve eylemboyunca sloganlar atıldı.

Kamu Emekçileri Bülteni ve KESK’in Sesidağıtımlarının yapıldığı eylem AKP binasına siyahçelenk konulması ile sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da siyah çelenk eylemi...Ankara’da AKP il binasına siyah çelenk bırakmak

için Sakarya Caddesi’nde toplanan KESK’liler,Ankara AKP İl binasına kadar sloganlarla yürüyüşgerçekleştirdiler. AKP binası önünde polis barikatı ilekarşılaşan KESK’liler barikat önündegerçekleştirdikleri basın açıklamasıyla AKP veBaşbakan Erdoğan’ı protesto ettiler.

KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem SözcüsüHasan Karakaya’nın yaptığı seslenişle başlayan eylemKESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek’in okuduğubasın açıklamasıyla devam etti. KESK’lileraçıklamanın ardından AKP İl binası önüne siyahçelenk bıraktılar.

Kızıl Bayrak / Ankara

Adana:“Derhal omasadan kalkın!”

KESK Adana ŞubelerPlatformu bileşenleri AKPİl binasına yürüyüşdüzenlediler.

5 Ocak Meydanı’ndabaşlayan yürüyüşteKESK’liler ÇakmakCaddesi üzerinden AKPAdana İl Binası önünegeldiler. Çevredenizleyenlerin de alkışlarladestek verdiği eylemde basınaçıklamasını KESK AdanaŞubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hüseyin Kozanyaptı.

KESK’intoplu görüşmelerden kalktığı masanınhükümetin tek taraflı önerilerini kamu emekçilerinedayattığı bir masa olduğunu söyleyen Kozan,görüşmelerdeki pazarlıkların sendikaların aidatlarınınyükseltilmesi için yapıldığının altını çizdi. Açıklamaşu sözlerle son buldu: “Buradan tüm kamuoyu önündebir kez daha masada oturan konfederasyonlarasesleniyoruz: Kendinizi daha fazla gülünç durumadüşürmeyin, derhal o masadan kalkın! Gelin hepbirlikte sokaklara çıkarak toplusözleşme ve grevhakkımızı kullanılır hale getirelim!”

Kamu Emekçileri Bülteni’nin dağıtıldığı eyleme 50emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

İzmir: “Bombalar hepimize!” KESK İzmir Şubeler Platformu eylemini, İzmir’de

19 Ağustos günü gerçekleştirilen bombalı saldırı ilebirleştirerek, “Bombalar hepimize” şiarı ile bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

KESK İzmir Şubeler Platformu adına yapılanaçıklamada, bombaların hedefinde Anafartalar’dan,Güngören’den sonra İzmir’in olduğu, son yapılansaldırıda Eğitim-Sen üyesi Özgül Yenidoğan’ın daaralarında bulunduğu 16 vatandaşın yaralandığıbelirtildi.

Açıklamanın sonunda şunlar söylendi:“Bilinmelidir ki; İzmir’de ve ülkemizin her yerinde

patlayan bombaların sesi işçi veemekçilerin gerçek barış vedemokrasi seslerinden daha güçlüolamayacaktır. Bizler KESK olaraközgür demokratik bir Türkiye’dekardeşçe bir arada yaşamısavunmaya devam edeceğiz.”

DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün de, işçi ve emekçileredönük saldırılar ve İzmir’depatlayan bombayla ilgili birkonuşma gerçekleştirdi.

Eylemde “Toplusözleşmehakkımız, grev silahımız!”,“Sadaka değil toplu sözleşme!”,“İnsanca bir yaşam istiyoruz!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!”

sloganları atıldı.DİSK yöneticilerinin de destek verdiği eyleme 200

kişi katıldı.Kızıl Bayrak / İzmir

KESK: “Neyin pazarlığıyapılmaktadır?”

KESK yaptığı yazılı açıklama ile toplu görüşmeoyununu eleştirdi. Başbakanlık Devlet PlanlamaTeşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan, 2009-2011 yıllarını kapsayan “Orta Vadeli Program”dakamu emekçilerine verilecek zam oranı belli ikenmasada neyin pazarlığının yapıldığını sordu.Açıklamada şunlar söylendi:

“Programın ‘Maliye Politikaları’yla ilgilikısmının ‘Kamu Harcama Politikası’ alt başlığında,‘Kamu kesiminde ücret ve maaşlar hedeflenenenflasyon oranında artırılacaktır. Gerçekleşmenin,enflasyon hedefini aşması durumunda fark telafiedilecektir’ ifadeleri yer almaktadır.

Aynı programın ‘Hedef ve Göstergeler’ kısmındayer alan enflasyon hedefleri ise 2009 yılı için %7,5,2010 yılı için %6,5 ve 2011 yılı için %5,5’tir.Programda açıkça enflasyon hedefi oranında maaşartışı öngörüldüğüne göre, önümüzdeki 3 yıllık zamoranları şimdiden belirlenmiştir. Ek ödemeleri tektaraflı olarak açıklayan, maaş zam oranlarını yıllaröncesinden belirleyen AKP Hükümeti ilegörüşülecek ne kalmıştır? Masada hala neyinpazarlığı yapılmaktadır?”

KESK, yaşanan gelişmelerin toplu görüşmemasasının hiçbir işlevi olmadığını gösterdiğini,hükümet ve masadaki konfederasyonların kamuemekçilerini kandırmayı bırakmaları gerektiğinisöyledi.

Kamu emekçilerinesefalet zammı!

Sermaye hükümeti, kamuda toplu görüşmelerin25 Ağustos günü gerçekleştirilen 3. oturumundabaklayı ağzından çıkardı, 2009 yılı memurzamlarının bütçeye olan maliyetinin 5 milyar 750milyon olacağını açıkladı. Bu rakam, hükümetin%7,5 oranında zam öngördüğünü gösteriyor.

Hükümetin 3. oturuma ilişkin yaklaşımlarınıdeğerlendiren KESK, hükümetin kamu emekçilerini2009 yılında enflasyona kurban edeceğini belirtti.Hükümetle toplu görüşme masasında görüşmelerinisürdüren diğer kamu sendikalarına AKP hükümetinekarşı ortak mücadele çağrısı yaptı. Açıklamada şuifadelere yer verildi:

“Masadaki Konfederasyonlar KESK’leuğraşmak yerine Hükümet’le uğraşmalıdır. KESK’initirazı yoksullaşmayadır. KESK’in itirazı tek taraflıücret belirleme usulünedir. KESK’in itirazı kamuemekçilerinin taleplerinin yok sayılmasınadır.KESK’in itirazı hükümet yanlısı sendikalarınkadrolaşabilmesi için devletten teşvikistemelerinedir.

Bizler itirazlarımızı alanlarda dile getirmeyedevam edeceğiz. Masadaki sendikalara çağrımızı birkez daha yineliyoruz: Gelin kamu emekçileriniyoksulluğa mahkum etmek isteyen AKP Hükümetinekarşı ortak mücadele edelim!”

20 Ağustos 2008 / İstanbul

20 Ağustos 2008 / Adana

KESK eylemlerinden…

“Toplusözleşme hakkımız, grev silahımız!”

Page 11: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Tersaneler cehenneminde cinayetler sürüyor... Kızıl Bayrak � 11Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Kocaeli/Körfez Yarımcada kurulu bulunanMarmara Tersanesi’nde çalışan İsmail Kırlangıç isimli49 yaşındaki işçi, 27 Ağustos akşamı saat 21.00sularında çalıştığı güverteden düşerek yaşamını yitirdi.

Tersanelerde yaşanan iş cinayetlerinin tek adresiTuzla değildir. Evet, Türkiye’de gemi inşa ve bakımonarım sektörü gelişmiş ve güçlenmiştir. Bu 21. yüzyılgelişmişliğinin ardında 19. yüzyıl çalışma koşullarıyatmaktadır. Kuralsız çalışma, dizginsiz sömürü,kayıtdışı çalıştırma ve işçi sağlığı ve iş güvenliğinekaynak aktarmama başlıca sorunlardır. Bu sorunlarınsadece Tuzla’da yaşandığını sananlar büyük bir yanılgıiçerisindedir. Bugün tersanelerin Tuzla’dan taşınmasıile ölümlerin durdurulabileceğini sananlar bu durumunasıl açıklayacaklar? Tuzla taşınınca ölüm merkezininsadece adı değişecektir. Yalova, Körfez, Zonguldak,Adana, Cide... Hiç fark etmez. Üstelik bu saydığımızyerlerin hangi birinde iş cinayeti yaşanmadı ki. Zirahepsinin çalışma koşulları Tuzla tersaneleriyle aynı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik,şimdi bu Tuzla türevlerine ne diyecek? Bir tersaneyikapatıp birkaç gün içinde açma oyununa devamedecek mi? Zira her tersaneyi kapattıklarında başka birtersaneden işçi cenazeleri çıkmaya devam ediyor.Dolayısıyla da çözüm asla ve asla tersane kapatmaklaolmuyor. Tersane kapatmak sadece işçilere zararveriyor. Ölümleri önlemiyor. Ölümlerin önlenebilmesitaşeronluğun kalkması, işçi katili patronlarınyargılanması ve işçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynakaktarılmasıyla mümkündür. Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığı ve devletin diğer kurumları işte buhayati noktaya dokunamamaktadırlar. Çünkü onlartersanecilik sektörünün dünyada rekor kırmasıylailgilenmektedir. Bugüne kadar bu 100’ü aşkın işçicenazesini çıkaran gemiler kara bir tabut olmayadevam ediyor. Devletin bugüne kadar çözemediğinibiz işçiler örgütlü gücümüze dayanarak çözeceğiz. İşçiölümlerini umarsızca izleyen tersane patronları veonlarla aynı dili konuşan yetkililere söyleyecek tek birsözümüz var.

“Sabah’ın bir sahibi var, sorarlar bir günsorarlar”

TERSANE İŞÇİLERİ BİRLİĞİ DERNEĞİ28 Ağustos 2008

TİB-DER (Yeni adres):Evliya Çelebi Mah. Yasemin Sokak, No: 31/3

İçmeler-TuzlaTel: 447 44 81

TİB-DER: Gemiler kara bir tabut olmaya devam ediyor!..

Kaçıncı cehennemden döndüm biliyormusun, saydın mı bu kaçıncı ölmem?..

Tersanelerde kapatma oyunu sürüyor…

RMK Tersanesi yeniden faaliyette!Geçtiğimiz hafta içerisinde çalışma hayatında kimi tehlikeleri barındırdığı gerekçesiyle RMK Tersanesi’ne

bir ay, filika cinayetinin sorumlusu olan GİSAN Tersanesi’ne de 20 gün kapatma cezası verilmişti. Ancakkapatmaların ardından beş gün gibi kısa bir zaman geçtikten sonra RMK Tersanesi eksiklerini giderdiğigerekçesiyle bakanlığa başvurdu ve tekrar faaliyete başladı. GİSAN Tersanesi’nin de faaliyete geçmesi anmeselesidir. Zira bugüne kadar kapatılan her tersane eksiklerini ne kadar giderip gidermediğine bakılmaksızınaçılmaktadır.

RMK’da yaşanan budur, GİSAN da yaşanacak olan da budur. Sermaye devletinin, tersanelerde yaşananonlarca iş cinayetini önlemesi mümkün değil. Verilen geçici kapatma cezaları sadece ve sadece yaşanan vahşiölümlere karşı gelişen kamuoyu tepkisini ve işçilerin mücadelesini kırmaya yönelik manevralar olarakalgılanmalıdır.

Tersaneleri kapatmalarının hiçbir yaptırım gücünün olmadığı ortadadır. Bugüne kadar verilen kapatmacezalarının sonuçları da biliniyor. Burada mağdur edilen sadece birkaç günlüğüne de olsa işsiz kalan tersaneişçisidir. Bu arada devletin vermek istediği mesaj asalak tersane patronlarına değil tersane işçisinedir. Sermayedevleti, işsizlik sopasını sallayarak tersane işçisini ölüme razı etmeye çalışmaktadır. Bu anlayışın sözcüsüGİSBİR Başkanı Murat Bayrak’ın “şimdi ölümleri konuşuyoruz ama yıl sonuna doğru işsizliği konuşacağız”sözleri bunu kanıtlamaktadır.

Sermaye devleti ve onun hizmetindeki hükümetin tutumu tersane patronlarından yanadır. Dolayısıylatersane kapatmak, bu oyunun sadece bir parçasıdır. Tersane patronlarına uygulayacakları en büyük “ceza”budur. Buna birkaç kuruşluk para cezası da eklenebilir. Devletin yapacağının sınırı buraya kadardır. Oysa yeniçıkardıkları yasa ve yönetmeliklerle patronlara sundukları ayrıcalıkların sınırı yoktur.

Devletin bu oyunu sürerken tersanelerden işçi cesetleri çıkmaya devam ediyor/edecek. Çünkü işçiölümlerine yolaçan nedenler yerli yerinde durmaktadır ve devletin ve tersane patronlarının bunlara dokunmayaniyeti yoktur.

Patronların kâr hırsı sonucu 110 işçi değil, onlarca hatta yüzlerce işçinin ölmesi kaçınılmaz olacak. Çünkübu düzenin adı KAPİTALİZM’dir. Kapitalizm sadece tersanede değil her yerde işçi kanı ve emeği üzerineyaşamaya devam eder.

Kapitalizm, gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan ekmek, gül ve hürriyet günlerihırsıyla yanıp tutuşan işçiler tarafından tarihin çöplüğüne atılmayı bekliyor.

Tersane İşçileri Birliği

Tersane İşçileri Birliği:“Makyaj’a devam!”

Tersane İşçileri Birliği, RMK Tersanesi’nin biray süreyle kapatılması kararına ilişkin yaptığı yazılıaçıklamada, tersane kapatmanın “makyaj” amacıtaşıdığını vurguladı. Tersane kapatanların ölümlerintersane kapatmakla çözülemeyeceğini gayet iyibildiklerinin belirtildiği açıklamada şunlar söylendi:

“Devlet burada bir kez daha patronlaradokunuluyor imajını vermektedir. Oysa bu kısa‘dokunmalar’ patronları zerrece sarsmadığı gibi,kısa süreli zararların faturasını işçinin sırtındançıkarmasını bilmektediler. Başbakan kamuoyugözünde ‘inandırıcı’ olmaya çalışmaktadır. Zira obir toplantısında ‘önlem almayan patronu yakarım’demişti. Başbakanın da diğerlerinin de yakacağı bukadardır. Onlar patronlar karşısında ateş olsalarcürümleri kadar yer yakarlar. Onların patronlarageçen cürmü bu kadardır. Yüzeyseldir, biçimseldir.Burada asıl yanan tersane işçisidir. Başbakanın buaçıklamasından bugüne kadar geçen süre içindekiişçi cenazesi sayısı bellidir. Başbakan ve devlet,işçiyi bu cehennemde yakan bir zebani gibidir.

Dün olduğu gibi bugün de söylüyoruz. Aşırı karhırsı oldukça, taşeronluk yasal kılıfına uydurulupdevam ettirildikçe, işçi katili tersane patronlarıyargılanmadıkça tersane de kapatsalar, tersaneleriuzaya da taşısalar cinayetler sürecektir. Ziraölümleri doğuran nedenler tersanelerle birliktetaşınacaktır. Ölümleri doğuran nedenleri devletinher fırsatta savunduğu düşünüldüğünde, geriye birtek umut kalıyor. O da kanını dökerek dev gemileriinşa eden nasırlı ellerin kenetlenmesidir. Şimdilikonlar söz söyleyebilirler. Şimdilik her şeyi kendileribelirleyebilirler. Şimdilik kanımız üzerinden sırçaköşkler inşa edebilirler. Ama şu bilinsin ki yarınbizim. Gelecek bizim. Kanımızın son damlasınıpatronların çıkarı için değil, kendi kurtuluşumuziçin akıtacağız.”

GİSAN tersanesi dekapatıldı!

22 Ağustos günü RMK Marine Tersanesi’nin biray süreyle kapatılması kararının hemen ardından 12Ağustos günü yaşanan filika cinayetinde üç işçininyaşamını yitirdiği GİSAN tersanesi 20 gün süreylekapatıldı.

Tersane İşçileri Birliği yaptığı açıklamadakapatma kararına ilişkin şu görüşlere yer verdi:

“GİSAN tersanesinde yapılan denetlemeninsonunda işyerinin ‘elektrik teması riski, basınçartışı, boğulma ve zehirlenme riski, tavan çökmesiriski ile kimyasal parlayıcı ve patlayıcı maddelerinparlama ve patlama riski’ nedeniyle faaliyetlerinindurdurulması istendi.’

“Devlet yetkililerinin yapacağı şey birkaçgünlüğüne tersane kapatmaktır. Oysa sorun işçisağlığına değer vermeyen aşırı kar hırsının hakimolduğu düzendir. Bu düzen Tuzla tersanelerindehiçbir kuralı ve yasayı tanımadan işçi kanıylavarlığını sürdürmektedir. Bu düzen ancak bizimörgütlü gücümüzle değişebilir. Ne devlet ne depatronlar kendi çıkarlarına aykırı davranmaz /davranamaz. Ancak ve ancak tersane işçileri olarakbizler sözümüzü söylediğimiz zaman insanca biryaşamı kurabiliriz.”

Page 12: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Grev ve direnişlerden...12 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Geçtiğimiz yıl toplusözleşme ve grev süreçleriylesınıf cephesinde hareketli geçen bir dönemin ardındanbugün de Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sayılarıgiderek artan direniş ve grevler yaşanıyor.

Havayollarında sermayeye korku salan grevoylama sürecinin hemen ardından Türk Telekom’dayaşanan 44 günlük grev süreci işçi sınıfı hareketininson yıllarda gösterdiği en yaygın mücadele düzeyiniişaretliyordu. Halen çeşitli yerellerde devam eden grevve direnişler ise bu süreci izledi. Bu grev ve direnişlergenelde farklı sorunlar/ farklı talepler üzerindeyükseliyor.

TEGA’da grev bekleyişi sürüyor...Halihazırda devam etmekte olan grev süreçlerine

göz attığımızda, en eski olarak DİSK / Birleşik Metal-İş Sendikası Anadolu Şubesi’nin Sincan OrganizeSanayi Bölgesi’ndeki TEGA grevi göze çarpıyor.

200’lü günlerini yaşayan TEGA Mühendislikgrevi, çeşitli kırılmalar yaşasa da fiili olarak devamediyor. Fabrika önündeki grev bekleyişi grev gözcüsüişçilerin düzenli olarak tuttuğu nöbetlerle devamediyor. Ankara’daki sendikalardan belli aralıklarlagrev ziyaretleri gerçekleştiriliyor.

KOÜ işçileri direniyor...DİSK’e bağlı OLEYİS’in 31 Aralık 2007 tarihinde

Kocaeli Üniversitesi’ne bağlı kantin ve işletmelerdebaşlattığı grev, zayıflayan yapısına rağmen devamediyor. Grev süresince grev kırıcılığına ve ÜniversitesiRektörlüğü’nün grevi karalamaya dönük çabalarınakarşı direnen işçiler grev gözcülüğü görevlerinisürdürüyorlar.

DESA’da sendikal örgütlenmemücadelesi...

İstanbul’da süren ve Türk-İş İstanbul ŞubelerPlatformu tarafından canlı tutulan grev ve direnişlerise sergilenen kararlılıkla öne çıkıyor.

Bunlardan Deri-İş Sendikası’nın Düzce’debaşlayan ve Sefaköy’deki DESA Deri fabrikasınasıçrayan direnişleri en uzun direniş süreci olmaözelliğini taşıyor. DESA Deri’nin Düzce OrganizeSanayi Bölgesi’ndeki fabrikasında 29 Nisan 2008tarihinde 40 işçinin atılmasıyla başlayan direniş, 3Temmuz’da Sefaköy Desa önünde direnişe başlayanDeri-İş üyesi Emine Arslan’ın da katılmasıyla ikifabrika üzerinden yürüyor.

Unilever’de kararlı direniş....Yine Türk-İş’e bağlı sendikalardan TÜMTİS

İstanbul Şubesi’nin yoğun örgütlenme çalışmalarısonucu sendikal örgütlenmeye adım attığı Unileverdepolarında 26 Mayıs 2008 tarihinde 90 işçinin iştenatılması üzerine başlayan direniş devam ediyor.Direniş 90’lı günleri geride bırakmış bulunuyor.

E-Kart’ta sendika hakkı grevi....15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 38.

yıldönümünde Eczacıbaşı ve Giesecke Devrientortaklığındaki E-Kart işyerinde Basın-İş Sendikası

İstanbul Şubesi’nin başlattığı grev, patronun tüm baskıve engellemelerine rağmen gelişerek devam ediyor. E-Kart işçileri içeriyle dışarının bağını güçlendirerek E-Kart patronuna geri adım attırmak için GebzeOrganize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrika önündebekleyişlerini sürdürüyorlar.

Burulaş’ta sendikal örgütlenme...TÜMTİS Sendikası Bursa Şubesi’nin Burulaş’ta

sarı otobüs şoförleri üzerinden yürüttüğü sendikalörgütlenme mücadelesi, işten atma saldırısına karşıbaşlatılan direnişle sürüyor.

Liman’daki mücadelede kopmasüreci...

İstanbul’da son süreçte ortaya çıkan bir başkadireniş ise, başlangıçta coşku ve kararlılığı ile gözeçarpan Arser işçilerinin direnişi oldu. Arkas Holding’ebağlı Arser’de çalışan işçiler Liman-İş Sendikası’naüye olmalarının ardından işten atma saldırısıyla karşıkarşıya kaldılar. İşten atılan 400’ü aşkın işçi yaptıklarıçeşitli eylemlerin yanısıra Ambarlı’daki sendikatemsilciliği önünde beklemeye başladılar. Patron-taşeron işbirliği ile yürütülen saldırılara karşı direnenişçilerin mücadelesi gelinen noktada zayıflamışdurumda. İşçilerin önemli bir kısmı işe geri dönerken,bir kısmı sendika temsilciliğindeki bekleyişlerinisürdürüyor.

Burgaz Rakı ve Bell Karper’dedireniş...

Geçtiğimiz haftalarda sendikal örgütlenmemücadelesine karşı girişilen işçi kıyımının yeni birörneği Tek Gıda-İş Sendikası’nın Çorlu veKırklareli’nde bulunan Burgaz Rakı ve Bell Karperişyerlerinde yaşandı. Burgaz Rakı’da sendikalörgütlenmeden dolayı işten atılan 3 işçi, BellKarper’de ise 6 işçi, işten atma saldırılarının ardındanfabrika önlerinde başlattıkları direnişlerinisürdürüyorlar.

Menderes Tekstil’de direniş...Örgütsüzlüğün yoğun olduğu Denizli’de

geçtiğimiz haftalarda başlayan Menderes Tekstil

işçilerinin direnişi fabrika önünde devam ediyor.Sarayköy’de işten atılan 400’ü aşkın işçinin direnişineDenizli’deki sendikalardan da destek geliyor.Menderes Tekstil’de 4200 işçi çalışıyor.

Yörsan’da bekleyiş....Direnişin devam ettiği bir diğer bölge ise Balıkesir

Susurluk... Sendika hakkı için Susurluk’taki Yörsanfabrikası önünde direnişlerini sürdüren Tek Gıda-İşüyesi Yörsan işçileri önlükleriyle beraberbekleyişlerini sürdürüyorlar.

Sarıyer’de kazanılmış haklarkorundu...

15 Ağustos’ta kazanılmış haklarının gerialınmasına karşı greve başlayan Genel-İş AvrupaYakası Bölge Başkanlığı’na bağlı 1 No’lu Şube üyesiSarıyer işçileri, 7 gün süren grevlerinin ardındanbelediye yönetimi ile anlaşma sağladılar. Belediyeyönetiminin 10 kuruşluk kıdem zammını 8 kuruşaçekme tavrına karşı başlatılan grev, kazanılmışhakların korunmasıyla noktalandı. TİS sonucundakıdem zammı 10 kuruşta kalırken, mevcutyevmiyelere %14 oranında zam (ortalama 53 YTLolan yevmiyeler 63-67 YTL’ye çıkarıldı) yapıldı.Sosyal paket ise 220 YTL olarak belirlendi.

Genel-İş Avrupa Yakası 1 No’lu Şube’ye bağlıFatih Belediyesi’nde sağlanan anlaşma sonucunda ise,yevmiyelere %10 oranında zam yapıldı ve kıdemzammı 145 kuruşa çıkartıldı.

Genel-İş Sendikası Avrupa Yakası 2 No’lu Şube’yebağlı Küçükçekmece Belediyesi’nde sona erentoplusözleşmede de zam oranı %12 olarak belirlendi.

Kadıköy ve Kartal’da toplusözleşmegörüşmeleri devam ediyor...

Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’luBölge’ye bağlı 1 No’lu Şube’nin Kartal ve KadıköyBelediyeleri’nde toplusözleşme görüşmelerindetıkanma sürüyor.

Kartal’daki grev tarihi 12 Eylül, KadıköyBelediyesi’nde ise 17 Eylül olarak belirlendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Grevler, direnişler ve TİS süreçleri devam ediyor!

Grev ve direnişlerle dayanışmayıyükseltelim!

Page 13: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Grev ve direnişlerle dayanışmaya! Kızıl Bayrak � 13Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Türk-İş Şubeler Platformu’nun grev vedirenişlerle dayanışma çağrısına yanıt veren HSGGPbileşenleri, 27 Ağustos günü Gebze’de Unileverdepoları önünde yaptıkları kitlesel eylemle direnenişçilerin yalnız olmadığını haykırdılar.

Unilever önünde yüzlerce işçinin katıldığıeylemde Basın-İş Sendikası İstanbul Şubesi’nin,Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde devam edengrevinden işçiler, Düzce’de direnişte olan Deri-İşSendikası üyesi DESA işçileri, Balıkesir Susurluk’tasendikal örgütlenme mücadelelerini sürdüren TekGıda-İş Sendikası üyesi Yörsan işçileri direnişcoşkularıyla eylemde yer aldılar. Eyleme evsahipliği yapan TÜMTİS üyesi direnişçi Unileverişçileri ise eş ve çocuklarıyla beraber katıldılar. Butablo eylemin belki de en anlamlı görünümünüoluşturdu.

Unilever önünde “Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganıyla karşılanan platform bileşenlerisermayenin saldırılarına karşı birleşik mücadeleçağrısı yaptılar.

TTB Merkez Konseyi, İstanbul Tabip Odası,DİSK/Basın-İş, Liman-İş, Limter-İş, TÜMTİS,Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası İstanbul Şubesi,Deri-İş, Tez Koop-İş 2 No’lu Şube ve GebzeŞubeleri, Selüloz-İş, T. Harb-İş Anadolu Yakası veİstanbul Şubeleri, Tek Gıda-İş Sendikası, Emekli-Sen Kartal Şube, Genel-İş Anadolu Yakası 1 No’luŞube, Petrol-İş 1 ve 2 No’lu Şubeler, BirleşikMetal-İş Gebze Şubesi, Belediye-İş 2 No’lu Şube,Hava-İş, Haber-İş 1 No’lu Şube, Eğitim-Sensendikalar düzeyinde eyleme katılım sağladılar.BDSP, Tersane İşçileri Birliği Derneği, OSB-İMESİşçileri Derneği, Alınteri, SEH, ÖDP, EMEP, TKP,Devrimci Hareket, DİP Girişimi, EED, UİD-DER,İKP, Halkevleri, DTP ise eyleme katılım sağlayanilerici ve devrimci kurumlardı.

Eylem boyunca kitlenin en önünde yer alarakdireniş sloganlarını atan ve ayları bulan direnişlerinerağmen diriliklerini koruyan direnişçi işçiler dikkatçektiler. Kitlenin önünde yer alan ve birçok sloganaöncülük eden Yörsan işçisinin tüm kitleyetekrarlattırdığı “Biz çocuklarımıza onurlu birgelecek bırakacağız, ya siz!” sloganı anlamlıbiçimde sahiplenildi.

Eyleme katılan kurumlara teşekkür eden vebirleşik mücadele çağrısı yapan TÜMTİS GenelSekreteri Gürel Yılmaz, sürekli olarak sınıfdayanışması ve birleşik mücadele çağrısı yaptı.SSGSS sürecinde Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu çatısı altındaki birleşik mücadeledeneyimini hatırlattı.

Eylemde ilk sözü direniş ve grevdeki işçileradına E-Kart grevcisi Savaş Bahadır aldı. Direniş vegrevlerini sürdüren işçilerin edindiği mücadeledeneyimine ve isteğine değinen Bahadır, birleşikmücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı. Direnenişçilerin eş ve çocuklarıyla beraber mücadeleyisürdürdüklerini haykırdı. Türkiye genelinde sürengrev ve direnişlerin sahiplenilmesi çağrısınıyükselten Bahadır, Türk-İş’in de bu mücadelededirenen işçilerin yanında olmasını istedikleriniduyurdu.

Eyleme katılan Türk-İş Genel Sekreteri TekGıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel ise, direnenişçileri selamlayarak başladığı konuşmasında Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nun startını verdiği“Direnişteki işçilerle 5 YTL’ni paylaş”kampanyasının anlamlı olduğunu söyledi ve tümsendikaların bu kampanyaya destek vermesini istedi.

Grev ve direnişlere destek değil köstek olmasıylaünlenen Türk-İş’in genel sekreteri olarak konuşanTürkel, direniş ve grevlerle dayanışmanın görevleriolduğunu, bunu yapmayan sendikaların tutumunundoğru olmayacağını ifade etti. Başbakan ve ÇalışmaBakanı’na seslenerek, hak alma mücadelesi verenişçilerin görmezden gelinemeyeceğini söyledi.Direniş ve grevdeki işçilerin yanında olma sözüverdi.

Eylem sloganlarla devam etti. Eyleme Hava-İş,Deri-İş, TÜMTİS sendikaları genel başkanlarıylaberaber katıldılar. Unilever önündeki eylemin sonkonuşmacısı ise Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu adına konuşan Hüseyin Demirdizen’di.

TEGA’yı, Kocaeli Üniversitesi’ni, Denizli’deMenderes Tekstil’i, Bursa’da Burulaş direnişlerinide içine katarak süren grev ve direnişlerinsermayenin yalanlarını ortaya çıkardığını söyleyen

HSGGPsözcüsü, direnen işçilerle dayanışmanınbundan sonraki süreçte de devam edeceğini duyurdu.

HSGGP adına yapılan konuşmanın ardındaneylem sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Unilever önünde birleşik mücadele adımı…

“Sermayenin saldırılarına karşı tekseçenek birleşik mücadele!”

Grev ve direnişlere birleşik destek!Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP), 25 Ağustos günü gerçekleştirdiği basın toplantısı ile,

süren grev ve direnişlerle dayanışmayı büyütme, “istihdam paketi” ve “İşçi sağlığı ve iş güvenliği” yasalarınakarşı mücadele çağrısı yaptı.

Basın toplantısına grev ve direnişteki sendikalar adına TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursunkatılırken, İTO Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi Algan, TMMOB İKK adına Dinçer Mete ve KESK İstanbulŞubeler Platformu adına Hatun İldemir katıldı.

Toplantıda ilk sözü alan Algan, birleşik mücadeleye vurgu yapan konuşmasının ardından sözü ÇayanDursun’a bıraktı. Dursun, Unilever’deki örgütlenme sürecine dair yaptığı bilgilendirmenin yanısıra DESA veE-Kart’taki mücadele süreçlerine değindi. ‘90’lı yılların ardından sınıf hareketi içinde ilk defa bu kadar yoğunbir örgütlenme isteğinin belirdiğini ifade etti. Türk-İş’in süren grev ve direnişlere olan ilgisizliğine değinenDursun, “Direnen işçilerle 5 YTL’ni paylaş” kampanyasına platformun verdiği desteğin çok önemli olduğunusöyledi. Grev ve direnişlerin kazanımının işçi sınıfının kazanımı olacağının altını çizdi. Konuşmasını 27Ağustos günü Gebze’de Unilever önünde DESA, E-Kart ve Unilever işçilerinin katılacağı birleşik eylemeçağrı yaparak sonlandırdı.

TMMOB, KESK ve İstanbul Tabip Odası adına yapılan konuşmalarda, sermayenin saldırılarına karşıbirleşik mücadele çağrısı yapıldı. Ortak açıklamayı okuyan İTO Yönetim Kurulu üyesi Nazmi Alganaçıklamayı şu sözlerle sonlandırdı:

“Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu olarak; sağlığımızdan ve güvenli gelecek talebimizdenvazgeçmeyeceğiz. Birleşik mücadeleyi bugün direnişlere zorlanmış olan işçiler ve sendikalarıyla büyütmeyeçalışacağız. Örgütlenmenin, sendikalaşmanın, hakkını aramanın doğal ve insani bir talep olduğunu herkesegöstermeye çalışacağız. Bildirilerimizle, toplantılarımız, panellerimiz ve eylemlerimizle işçilerle birliktegüvenli gelecek talebini yükselteceğiz.”

Algan, HSGG Platformu olarak yapacakları dayanışma ve eylem programını açıkladı.Programda şu başlıklar yer alıyor:* 27 Ağustos 2008 Çarşamba günü saat 14.00’te tüm direnişlerle dayanışma göstermek amacıyla Gebze’de

Unilever depoları önünde yapılacak eyleme katılım...* Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nun başlattığı “Direnişteki işçilerle 5 YTL’ni paylaş” kampanyasını

desteklemek...* 1 Ekim’e kadar SSGSS Yasası’na karşı tepkiyi sürdürmek ve grev direnişlerle eylemli dayanışmayı

yükseltmek… Kızıl Bayrak / İstanbul

27 Ağustos 2008 / Gebze

Page 14: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Sınıfa karşı sınıf!14 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

HABAŞ’ta iş cinayeti!Filika katliamının ardından bir cinayet haberi de

HABAŞ’tan geldi. Bakırçay havzasında kurulubulunan ve binlerce işçinin çalıştığı HABAŞ Demir-Çelik, alanında Türkiye’nin en büyük işletmeleriarasında.

İş cinayeti 24 Ağustos günü, HABAŞ’ınhaddehaneler bölümünün kangal sevkiyat sahasındameydana geldi. Üretim satışlarında 3. sıraya yükselenbir firmanın sevkiyatlarının ne hızda yapıldığınıkestirmek zor olmasa gerek. Aliağa limanından kangaldemir sevkiyatı yapılırken forkliftin aparatı yanındaduran tır şoförünün kafasına çarptı. Tır şoförü feci birşekilde yaşamını yitirdi.

Forklifçi ve tır şoförü taşeronlarda çalıştıkları için,HABAŞ patronu sorumluluğu taşerona ve dahaönemlisi işçilere yükleyecek, kendi sorumluluğunuörtbas etmeye çalışacaktır.

Bu ölümler ancak, başta Habaş olmak üzereBakırçay havzasındaki demir çelik işçilerinin kuralsız,düzensiz, yoğun çalışma temposu ve taşeronlaştırmayakarşı mücadeleyi yükseltmesiyle engellenebilir.

Kızıl Bayrak / İzmir

Baydemirler’de ücret gaspı!Kıraç’ta kurulu Baydemirler Tekstil Fabrikası’nda

çalışan işçiler 22 Ağustos günü iş bıraktılar. Hakgasplarının ve sömürünün yoğun biçimde yaşandığıfabrikada işçiler uzun zamandır ücretlerini zamanındaalamıyorlardı. Maaşler her ay 20-30 gün geciktiriliyorve zorunlu mesailere bırakılıyorlardı. Mesai ücretleride maaş bordrolarına yansıtılmıyordu.

Bu ayki maaşların zamanında verilmemesi üzerineişçiler iş durdurarak ücretlerini talep ettiler. 08.00-16.00 vardiyasında çalışan işçiler, işbaşı yapmak üzeregelen 16.00-24.00 vardiyasındaki işçilerle birleşerekeyleme geçtiler. İki vardiyada çalışan işçilerin eylemekatılması ile üretim durma noktasınageldi.

Patron, işçilerletoplantı yaparak ortamıyatıştırmaya çalıştı.İşçileri önce işbaşıyapmaları için iknaetmeye çalışan patron,ikna edemeyince tümişçileri (yaklaşık 300 işçi)işten çıkardığını bildirdi.Bunun üzerine işçilerfabrika önünde direnişegeçerek çıkış belgelerinive tazminatlarını talepettiler. Patron işçilerletekrar görüşerek, isteyeninişbaşı yapabileceğini, tümişçileri ücretli izinlisaydığını, isteyenin de iştençıkabileceğini belirtti.Ödenmeyen ücretleri ayın 26’sında verebileceğini,bundan sonrası için de ücretlerin ayın 20’sindemutlaka verileceğini söyledi. İşçilerin büyük kısmıişten çıkışlarını almak istediklerini ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

ROTOPAK’ta grev hazırlığı…Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası İstanbul

Şubesi’nin örgütlü olduğu Rotopak fabrikasında

toplusözleşme görüşmeleri devam ediyor. Rotopakpatronu, 2007 yılının başında imzalanantoplusözleşmenin çok daha gerisinde bir sözleşmeöneriyor.

Basın-İş Sendikası’na üye yaklaşık 370 işçiyikapsayan görüşmelerin 20 Ağustos’ta gerçekleşenoturumunda kölelik dayatmalarını sürdüren Rotopakpatronu ipleri koparttı.Patron, haftalık 40 saat olançalışma süresini 45 saateçıkarmak isterken, %100olarak ücretlendirilen fazlamesaileri %50’ye çekmeyeçalışıyor. Yanısıra sosyalyardım paketini yarı yarıyaindirmeyi ve yıllık 4ikramiyeyi maaşlaradağıtmayı öneriyor.

Rotopak patronuBasın-İş Sendikasıİstanbul Şube BaşkanıLevent Dinçer aleyhindeyazı yazdırarak, bunufabrikanın panosunaastırmak istemişti.Rotopak işçilerine şubebaşkanını kötüleyenpatron, “Bu sizin daha fazla para almanızıistemiyor!” diyerek şube başkanı aleyhindepropaganda çalışması yürütmüştü. Panoya asılanyazıyı indirerek şube başkanlarına sahip çıkan işçilerise sendikalarıyla beraber davranmaya devamedeceklerini ilan etmişlerdi.

Devam eden görüşmelerde 28 Ağustos’tan itibarenarabuluculuk süresi başlayacak. Eğer bu sürede deanlaşma sağlanamazsa 60 günlük greve çıkışdönemine girilecek. Sözleşmedeki kölelik dayatmaları

işçiler arasında tepkiylekarşılanıyor ve grev isteğinigüçlendiriyor. İşçiler patronundayatmalarına karşıCumartesi ve Pazar günlerimesaiye kalmama kararıaldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Nişantaşı’ndadireniş sloganları...

DESA Deri’nin Sefaköyve Düzce’dekifabrikalarında aylardırdevam eden sendikalörgütlenme mücadelesiçeşitli eylemlerle sürüyor.

DESA’yla dayanışmaamacıyla T. Deri-İş

Sendikası tarafından 23 Ağustos günüNişantaşı’ndaki DESA Mağazası önünde eylemgerçekleştirildi. “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Sendika yoksa üretim de yok!”, “Sendika hakkımızengellenemez!”, “Sendika anayasal haktır!”, “İşçilerbirleşin, sömürüye son!” dövizlerini taşıyan işçileralkış ve sloganlarla eylemi başlattılar.

Basın açıklamasını Tuzla Deri İş Sendikası GenelTeşkilatlandırma Sekreteri Gürsel Menteşegerçekleştirdi. Sefaköy’de 52, Düzce’de 116 gündürdirenen Desa işçilerinin karşı karşıya kaldıkları saldırı

ve gözaltı süreçlerinden bahsetti. Bu işin ancaksendikanın tanınması ve 42 işçinin işe geri alınması ileçözüleceğini vurguladı. Açıklama Desa ürünlerinitüketmeme çağrısıyla bitti. Yaklaşık 100 kişininkatıldığı basın açıklamasının ardından bildiri dağıtımıgerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

KadınlardanDESAdayanışması...

DESA DirenişiyleDayanışma KadınPlatformu, 23 Ağustosgünü DESA işçilerinedestek amacıyla İstiklalCaddesi Halep Pasajıgirişinde bulunan DESAmağazası önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Sefaköy DESA’dadirenişini sürdüren EmineArslan ve Düzce DESA’dadirenişte bulunan kadınişçilerin de katıldığıeylemde, “Novamed’dekazandık! DESA’da dakazanacağız!” pankartı ve

dövizler taşındı. DESA Direnişiyle Dayanışma KadınPlatformu’nun “DESA işçileri ve Emine Arslan yalnızdeğildir” yazılı önlükler ile katıldığı eylemde EmineArslan şunları söyledi:

“8 senedir DESA’da kötü koşullarda çalışıyorum.Kötü çalışmalara karşı sendikalaştım. O güne kadarsabah akşam çalışan ben, kapıya konuldum. Sizlerindesteğiyle de direnişime sendikalı olarak işe dönenekadar devam edeceğim.”

Ardından Desa Direnişiyle Dayanışma Platformuadına okunan açıklamada, DESA fabrikalarında daNovamed’de olduğu gibi sendikalaşma çalışmasınıkadınların başlattığı söylendi. DESA’da direnenkadınların yanında oldukları, işten çıkarılan işçilerinişe hemen geri alınmaları ve örgütlenme çalışmalarıönündeki engellerin kaldırılması istendi.

Tüm baskılara rağmen kırılamayan Yörsan,Arçelik, TEGA, Kocaeli Üniversitesi, Unilever, E-Kart, Çapa Çağ ve Arkas Liman işçilerinin grev vedirenişlerini destekledikleri de belirtildi.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde, “DESAişçisi yalnız değildir!”, “Örgütlenme hakkımızengellenemez!”, “Emine Arslan yalnız değildir!”sloganları atıldı. Eyleme DTP İstanbul MilletvekiliSabahat Tuncel de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Mervem Tekstil işçileri haklarınıistiyor!

Avcılar Firuzköy Mustafa Kemal Paşa Cad.üzerinde kurulu bulunan Erse AŞ’ye fason üretimyapan Mervem Tekstil işçileri iki aydır ücretlerinialamıyor. Mervem Tekstil’ın üretim yaptığı ErseAŞ’ye borcundan dolayı bina sahibi tarafından kilitvurulmuş.

Mervem Tekstil’in simsar patronları bina sahibineolan borçlarını bahane göstererek, günde 13-14 saatçalıştırdığı, sigortalarını yapmadığı işçilerin iki aydır

İşçi ve emekçi hareketinden...

23 Ağustos 2008 / Nişantaşı

23 Ağustos 2008 / İstiklal Caddesi

Page 15: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Sınıfa karşı sınıf! Kızıl Bayrak � 15Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

da ücretlerini ödemiyorlar. Yaklaşık 40 işçi 21 Ağustos’tan buyana kapı önünde ücretlerinin ödenmesini bekliyor.

40 işçiden sadece 7-8 kişinin sigortalı olduğu, buişçilerinin sigorta primlerinin ise eksik ödendiği ortaya çıktı.Kölece çalışma koşulları dayatılan, sigortasız çalıştırılan,yıllık izinleri olmayan, bir gün işe gelmediğinde üç yevmiyesikesilen, aylık 300 ile 700 ytl. arası ücretle çalıştırılan işçiler,ayrıca patronların dayak ve kötü muamelelerine de maruzkalmışlar. 4 ay önce iki kadın işçi ödenmeyen ücretlerinialmaya geldiklerinde, konfeksiyon sahibi Nihayet Dişçitarafından tekme-tokat dövülerek hakarete maruz kalmış.Nihayet Dişçi bir sene önce de bir işçiyi bıçakla yaralamış.

25 Ağustos günü işyeri önünde bir basın açıklaması yapanTekstil-Sen Genel Merkezi, bir an önce işçilerin haklarınınödenmesini istedi. Basın açıklamasında “8 saatlik işgünü,insanca yaşanacak ücret için Tekstil-Sen’e üye ol!” pankartıile “Mervem Tekstil işçisi yalnız değildir!”, “Kayıt dışıişyerleri denetlensin!”, “İş güvenliği için Çalışma Bakanlığıgöreve!”, “SSK’nın denetimi ve yönetimi biz işçilereverilsin!” dövizleri açıldı. “Susma, sustukça sıra sanagelecek!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Atık kağıt işçilerine saldırı!Atık kâğıt işçileri yıllardır belediye-zabıta terörüne karşı

mücadelelerini sürdürüyor. Son olarak Altındağ Belediyesiekipleri Ankara İskitler bölgesinde bulunan dört atık kağıtdeposunun boşaltılması için tebligat yolladı ve hukuksuzbiçimde depoların önüne moloz yığdı. Atık kağıt emekçilerikonuya dair yazılı bir açıklama yayınlayarak saldırıyı protestoetti ve demokratik kamuoyunu mücadelelerine destek vermeyeçağırdı. Yapılan açıklamada, Ankara İskitler bölgesindebulunan Ata ve Demir sanayi bölgelerindeki dört depoya 16Ağustos’ta yapılan tebligatın hukuksuzluğu ifade edildi.

Belediyenin bu hukuksuz girişiminin ardından birarayagelen depo temsilcileri bir toplantı yaparak, bu saldırıya karşıbirlikte mücadele etme kararı aldılar.

Belediye ekipleri 21 Ağustos sabahı polis desteği ilebirlikte depolara gelerek boşaltma talebini yinelediler. ÇHD’liavukatlar ile birlikte belediye ekiplerinden tutunaktutulmasının istenmesi üzerine, tutanak tutulmasına vetutulacak tutanağı imzalamaya yanaşmadılar. ÇHD’liavukatlar bu tutum üzerine tutanak hazırlayarak uygulamayıfotoğrafladılar.

Tartışmaların ardından belediye ekipleri iş makineleri iletaşıdıkları hafriyatları depoların ve işçilerin barınaklarınınönüne dökerek giriş-çıkışı engellediler. Yasal olarak böyle biryetkisi olmayan belediyenin bu uygulaması atık kağıt işçileritarafından “canından bezdirme” politikası olarakdeğerlendirildi.

Atık kağıt emekçileri, mücadelelerine verilecek desteğinönemini belirterek, kamuoyunu mücadelelerine sahip çıkmayaçağırdılar.

DİSK’ten 12 Eylül Mitingi çağrısı...DİSK, 13 Eylül 2008 tarihinde İzmir merkezli

düzenleyeceği “12 Eylül Mitingi”ne 22 Ağustos günü İzmirValiliği önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla çağrıyaptı.

Açıklamaya DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün’ünyanısıra DİSK’e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri dekatıldılar.

Ekonominin uluslararası sermayenin tekeline terkedildiğinisöyleyen Görgün, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarınınkötüleştiğini ifade etti. “Susma, sustukça sıra sana gelecek!”,“İnadına sendika, inadına DİSK!”, “AKP elini emeğimdençek!” sloganlarının atıldığı açıklamada, İzmir halkına 13 Eylülgünü saat 14.30’da Gündoğdu Meydanı’nda toplanma çağrısıyapıldı.

DİSK üye ve yöneticileri, Tuzla’da yaşanan işcinayetlerine de dikkat çekilen basın açıklamasının ardından21 Ağustos’ta İzmir’de yaşanan bombalı saldırıda yaralananEğitim-Sen üyesine ziyaret gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / İzmir

Grev ve direniş deneyimleri OSB-İMES işçileriyle buluştu!

“Tek seçenek örgütlü vebirleşik mücadele!”

OSB-İMES İşçileri Derneği, 23 Ağustos günü Dudullu’daki dernek binasında gerçekleştirdiğibuluşmayla, E-Kart ve Unilever’de devam eden direniş ve grevlerin sesini Ümraniye’deki işçileretaşıdı.

“Unilever ve E-Kart işçileri direniş deneyimlerini paylaşıyor!” etkinliği grev ve direnişten işçitemsilcileri ve şube yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti.

İlk sözü alan Basın-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Levent Dinçer, E-Kart’ta 16 Haziran 2008tarihinden itibaren devam eden grev sürecinin öncesini ve güncel gelişmeleri aktardı. E-Kartişyerinde grev öncesinde girilen zorlu sendikal örgütlenme mücadelesini anlatan Dinçer, sadece E-Kart’ta değil birçok işletmede sermayenin hükümetlerle kolkola girerek işçi sınıfına dönük saldırılarıarttırdığını belirtti. Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu olarak grev ve direnişlerle dayanışma amacıylayaptıkları mücadele çağrısının geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Konuşma, örgütlenmek ve mücadeleetmekten başka bir yolun olmadığı vurgusuyla son buldu.

Etkinliğin ikinci konuşmacısı ise TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun’du. Dursun,Unilever depolarında başlattıkları sendikal örgütlenme mücadelesi hakkında bilgilendirme yaptı vedirenişin ilk günkü kararlılıkla devam ettiğini söyledi. Taşeronlaştırmanın sendikal örgütlenmeyidağıtmanın bir aracı olduğunu vurguladı ve tekil direnişlerin birleştirilerek sınıf dayanışmasınıngüçlendirilmesi çağrısı yaptı. Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nun önüne koyduğu “Direniştekiişçilerle 5 YTL’ni paylaş kampanyası”nın anlamlı bir araç olduğunu söyledi.

Sınıf hareketinin dibe vurmuş tablosunu dağıtmanın yolunun örgütlenmek ve mücadeleyibirleştirmekten geçtiğini belirten Dursun, grev ve direnişlerin kamuoyuna mal edilebilmesi için somutaraçların geliştirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Ümraniye’den işçilerle deneyimler paylaşıldı

Konuşmaların ardından Ümraniyeli işçilerin grev ve direnişler üzerine soruları geldi.Bu bölümde E-Kart grevcisi İbrahim Şen’e grev ve direniş sürecine dair sorular yöneltildi. Grev

sürecinde E-Kart işçilerinin edindiği mücadele deneyimi, örgütlü mücadelenin anlamı ve önemiüzerine yoğunlaşan sorulara, Türk-İş bürokrarasinin grev ve direnişlerle olan ilişkisi, tabana dayalımücadelenin önemi, grev ve direnişlerin kamuoyuna nasıl maledileceği başlıkları eklendi.

Dursun ve Dinçer, tek seçeneğin örgütlü mücadelede olduğu düşüncesini yinelediler. Grev vedirenişlerin sesinin sınıfın farklı bölüklerine taşınması fikrinin ortak olarak ifade edildiğikonuşmalarda sendikal bürokrasiye karşı işçilerin tabandan yaratacağı birlik ve beraberliğin anahtarolduğunun altı çizildi.

Basın-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Rotopak işyerinden sendika baştemsilcisi ile bir Rotopakişçisi de söz aldı.

Türk-İş bürokrasisinin grev ve direnişlere sırtını dönmesi eleştirildi. Sendikal bürokrasinin işçisınıfı mücadelesi önündeki uğursuz rolüne değinildi, bu anlayışın parçalanması gerektiği üzerinedüşünceler dile getirildi.

OSİM-DER Başkanı yaptığı kapanış konuşmasında, süren grev ve direnişlere sınıf dayanışmasıgöstermeye devam edeceklerini, direnen işçilerin yanında olduklarını vurguladı.

Etkinlik 40’a yakın kişinin katılımıyla gerçekleşti. Direnişteki bir Unilever işçisi, TÜMTİSİstanbul Şube Sekreteri Ali Rıza Atik ve Rotopak işçileri de katılımcılar arasında yer aldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Metal TİS’leri v16 � Kızıl Bayrak � Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

CMYK

Genel olarak Metal TİS’lerinin önemi

MESS Grup TİS süreci başlamış bulunuyor.Metal sözleşmeleri, bugüne kadar diğer grupsözleşmelerinden daha çok önemsenmiş, tartışılmışve takip edilmiştir. Sadece sektördeki sendikalarınve genel olarak sendikaların gündemi olarakkalmamış, bir bütün olarak işçi sınıfının gündemihaline gelmiştir. Elbette gerek sol hareket ve gereksede düzen cephesinden müdahale konusu olarakgörülmüş ve taraf olunmuştur.

Metal grup sözleşmelerinin bu denliönemsenmesinin nedenlerinden biri, kuşkusuzsektörün ülke ekonomisinde tuttuğu yerdenkaynaklanmaktadır. Ekonominin belkemiğiniteliğinde olan bu sektördeki hemen her gelişmedoğal olarak ekonominin bütününü etkilemedinamiklerine sahiptir. Bu alandaki sınıfmücadelesinin seyri de bu nedenle önemkazanmaktadır. Sektör ekonomik planda olduğu gibisınıf mücadelesi alanında da merkezi bir konumasahiptir. Öyle ki metal işçileri, işçi sınıfı içerisindehemen her dönem kararlılığı, militanlığı vemücadelenin genel seyrini etkileme dinamiğiyle ayrıbir yere sahip olmuştur. Sınıf hareketinin tarihibunun sayısız örneğiyle doludur. DİSK’inkuruluşundan 15-16 Haziran Direnişi’ne, DGMdirenişinden ’87 Bahar Eylemleri’ne kadar işçisınıfının tarihsel nitelikteki birçok eyleminde metalişçileri çok önemli bir rol oynamış, hareketinomurgasını oluşturmuştur.

İşte bu nedenlerle metal işçileri, tüm sorunlarınave geçmişteki hareketliliğinden uzaklığına karşınbugün de, gerek işçi sınıfının ileri bölükleritarafından gerekse sol hareket cephesinden ilgiyleizlenmekte ve tartışılmaktadır.

Komünistler söz konusu olduğunda ise,gösterilen ilgi izlemek ve tartışılmakla sınırlıdeğildir. Komünistler, olanaklarının en kısıtlı olduğudönemlerde dahi sürece müdahale etmeyeçalışmışlardır. Sınırlı güç ve imkânlarını önceliklebu alana yöneltme çabası içerisinde olmuşlar, TİSsüreçlerini metal işçilerinin bilinç-mücadele veörgütlenme kapasitesini yükseltme bakışaçısıyla elealmış ve taraf olmuşlardır. Sözünü sakınmamış,müdahale etmiş, mücadele edenin yanında olmuş veyön vermeye çalışmış, uyarmış-eleştirmiş-hesapsormuşlardır.

Komünistler bu dönemin metal TİS’lerine deaynı tercih ve ilginin bir sonucu olarak müdahaleediyorlar, taraf oluyorlar ve bu süreci sınıfmücadelesinin genel çıkarları doğrultusundageliştirmek üzere seferber oluyorlar. Görevlerbelirliyor ve pratik mücadelelere konu ediyorlar.

Mevcut TİS sürecinin kritik önemi

Komünistler açısından bu dönemin metalTİS’lerini çok daha önemli kılan nedenler de var. Bunedenlerden bazıları genel ölçektedir. Diğer bazılarıise daha özel planda komünist hareketin gelişimsüreciyle ilgilidir. Fakat hemen hepsi de, genelolarak sınıf hareketinin devrimcileşmesi genel amacı

çerçevesinde birbirleriyle bağlantılıdır.Öncelikle belirtmek gerekir ki, mevcut metal

TİS’leri geçmiş dönemdeki metal TİS’lerinden farklıolarak, sınıf hareketi açısından grev ve direnişlerlekarakterize olan bir döneme denk gelmiştir. Uzunsüreli hareketsizlik ve durgunluk durumundan çıkansınıf hareketi, bugün parçalı da olsa yaygınsayılabilecek düzeyde bir dizi grev ve direnişleönemli bir hareketliliğe sahiptir. Grev ve direnişlertablosuna bakıldığında, bunun hiç de öyle gelipgeçici, yerel ölçekte saman alevi türünden hareketlerolmadığı görülmektedir. Öyle ki, her gün grev vedirenişteki işyerlerine yenileri eklenmekte, bir kısmısona erse de, hareketlilik devam etmektedir. Hava-İşve Telekom grev süreçlerinden bu yana kapsamıgenişleyen ve yoğunluğu artan bir tablodur bu.

Bu hareketliliğin diğer bir yüzünde iseörgütlenmeye yönelik yoğun ilgi bulunmaktadır.Zaten mevcut grev ve direnişlerin büyük bölümündemücadelenin nedeni sendikal örgütlenmedir.Kapitalistlerin mevcut örgütlülüğü ya da örgütlenmegirişimini boşa çıkarmaya yönelik saldırıları grev vedirenişlerle karşılanmaktadır. Fakat kapitalistler, busaldırılarında başarılı olsalar bile, işçi sınıfınınsendikalaşmaya yönelik hareketi kırılamamakta,dahası bu eğilim her geçen gün daha dagüçlenmektedir. Bu olgu en çok da metal sektöründegöze çarpmaktadır. Öyle ki, BMİS son birkaç senedeyüzde 50’lere ulaşan bir üye artışı sağlamıştır. Tümihanetçi pratiğine karşın Türk Metal’de de benzer birbüyüme olduğu bilinmektedir.

Dolayısıyla, bu dönemin metal TİS’leri işçisınıfının genel hareketliliği açısından kritik bir önemtaşımaktadır. Zira, metal TİS’leri işçi sınıfı açısındankararlı bir mücadeleye sahne olursa, böylelikle hemsınıfın yaygın ancak parçalı hareketliliğine yeni birkapı açılacak, yani bu hareketliliğin hem düzeyindehem de niteliğinde (birleşik mücadele ve örgütlükimlik vb. açısından) sıçramalar yaşanacaktır. Hemde sendikal mücadele metal işkolunda yeniörgütlenmiş olan işçilerin arayışlarına yanıt verecekve onların daha ileri bir sınıf kimliği ve örgütlenmekapasitesiyle donanmalarını sağlayacaktır. Metalsözleşmelerinin mücadelenin değil ihanetin vesatışın sahnelendiği bir oyuna dönüşmesi halinde ise,tersinden mevcut sınıf hareketliliği açısındanolumsuz bir rol oynayacaktır. Çünkü böylelikle hemsınıf hareketliliğinin ihtiyaç duyduğu bir ilerimücadele soluğundan yoksun kalınacak, hem desendikalaşmış yeni işçi bölüklerinin umutlarının,özgüvenlerinin ve inançlarının zedelenmesine yolaçacaktır.

Süreci komünistler açısından önemli kılan enbaşlıca neden de, yine bu hareketlilik zeminiüzerinden anlaşılmalıdır. Zira komünistler, mevcutsınıf hareketliliğine hakkıyla müdahale edebildiklerive bu müdahale çabası içerisinde sınıfın gençkuşaklarını kazandıkları ölçüde büyük bir sıçramayaşayabileceklerdir. Uzun durgunluk dönemindesabırlı, soluklu ve kararlı bir biçimde işçi sınıfınayönelen komünistler, sınıfın hareketlendiği birdönemde, bu emeklerinin sonucunu artıkalmalıdırlar. Sınıfın komünist işçi partisi, mevcut

Metal TİS’le

Page 17: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

ve görevlerimiz Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008 � Kızıl Bayrak � 17

birikimlerine ve deneyimlerine dayanarak sınıfınhareketliliği içerisinde önderlik düzeyinigeliştirecek, daha özelde ise bu hareketlilikiçerisinde ileriye çıkan genç kuşaklarıkazanacaktır/kazanmalıdır. İşte bu yöndeki çabalaraçısından, sınıfın genel hareketliliği içerisindeki özelönemi dolayısıyla metal TİS’leri çok daha özel biryüklenmenin konusu halinegetirilecektir/getirilmelidir.

TİS sürecinin gerilim ve çatışma alanları

Belirttiğimiz gibi, bu dönemin TİS’lerine gençişçi kuşağı ve onların beklentileri damgasınıvuracaktır. Zira yeni örgütlenmiş fabrikalardanişçiler için bu TİS süreci, sendikanın ve sendikalıolmanın sınanacağı bir süreç olacaktır. MESSkapsamında olsun-olmasın genel olarak yeniörgütlenmiş kuşaklar, bu nedenle bu süreci ilgiyleizlemektedirler. Diğer taraftan MESS kapsamındakifabrikalarda son yıllarda büyük işçi alımlarıolmuştur. Ekonomik büyümenin sonucu ve bir yerdenedeni olan bu süreç, eski ve yeni işçiler arasındabüyük bir ücret makası yaratılmasıyla atbaşıgitmiştir. Öyle ki, nispeten az sayıdaki eski işçi belliayrıcalıklarla donanmış bir grup haline gelmişken,yeni işe başlamış ve ana gövdeyi oluşturan işçileraynı işi yapmalarına karşın asgari ücret civarında birücrete çalıştırılmaktadır.

Sendikaların üye sayılarındaki büyümenin anadinamiklerinden biri olan bu işçiler, grupTİS’lerinden bu makasın kapatılmasınıbeklemektedirler. Bu beklentilerinin karşılanmasıiçin sendika yönetimlerine büyük bir basınçuygulamaktadırlar. Öyle ki, BMİS de dahil bütünsendikaların yönetimleri bu basınç altındabulunuyor olmanın sıkıntılarını yaşıyorlar bugün. Yabu beklentiye yanıt verecek ve bu işçileri tatminedecek bir sonuç elde edeceklerdir ya da bu işçilerinöfkesiyle yüzleşmek zorunda kalacaklardır.Dolayısıyla TİS’lerin en kritik çatışma konusunu buoluşturacaktır. Metal işçileri için bu konu diğerbaşka taleplerin yanında geri adım atılmayacak vesonuna kadar çatışılacak önemde kritik bir sorundur.

TİS sürecinin diğer bir gerilim konusu ise esnekçalışma dayatmasıdır. Her ne kadar geçtiğimizdönemde şu ya da bu biçimde esnek çalışmasözleşmeye sızdırılsa da, sözleşmenin bir bütünolarak esnek çalışmaya göre düzenlenmesinibaşaramadı MESS. Fakat bu kez çok daha iddialı vedayatmacı olacakları görünmektedir. Diğer yandanMESS’in nasıl bir dayatmada bulunacağındanbağımsız olarak, esnek çalışma metal işçileritarafından esnenmeyecek konuların başındagelmektedir ve sözleşme sürecinde bu konu öneminikoruyacaktır. Ayrıca eklemek gerekir ki, sözleşmeolmasa da MESS patronları fiilen esnek çalışmauygulamalarını hayata geçirmektedir. Dolayısıylagörüşmeler sırasında bu fiili uygulamaların boşaçıkarılması da özel bir önem taşımaktadır.

Komünistler alanda yürütecekleri çalışmada bugerilim ve çatışma alanlarına yüklenecek ve bualanlarda ortaya çıkacak öfkeyi mayalayacaklardır.

eri ve görevlerimiz

Sendikaların durumu ve devrimci tutumYakın dönemin hemen bütün TİS’lerinden kazanarak çıkan MESS, bir kez daha kazanmak için olağan

çalışmalarına başlamış bulunuyor. Bu kapsamda en büyük silahı olan Türk Metal Sendikası ile birlikteçalışmalar yaptığı da sır değil. Hain Türk Metal yöneticileri bugüne kadar tam bir ihanet şebekesi olarakçalıştı, bugün de tüm deneyim ve birikimlerini yeni bir ihaneti gerçekleştirmek için kullanacaklardır.Dolayısıyla bu TİS sürecinde, geçmişte olduğu gibi, metal işçilerinin kazanmak için sadece MESS’i değil,onunla birlikte Türk Metal çetesini de yenmek gibi temelli bir sorunu olacaktır.

Sahnedeki diğer önemli güçlerden biri olan Birleşik Metal-İş ise, geçmiş dönemlerde hep sınıf sendikacılığıiddialarıyla MESS-Türk Metal işbirliğine karşı duracağı, sürece tüm metal işçilerini temsil etme iddiasıylakatılacağı ve süreci eylemli bir mücadeleyle omuzlayacağı iddialarında bulundu. Fakat hemen her defasında buiddialar kağıt üzerinde kaldı. BMİS yönetimi kendisine bağlanan umutları boşa çıkardı. Dahası ‘98’de ihanetekarşı isyan eden metal işçilerine kapılarını kapatan zamanın BMİS yönetimi, metal işçilerinin BMİS’e olangüveninde önemli kırılmalara neden oldu. Böylelikle, tutarsızlık, soluksuzluk ve özgüvenden yoksunlukBMİS’in gerçekleri olarak zihinlerdeki yerini aldı. BMİS yönetimi, bu sözleşme görüşmelerine bir kez dahaileri iddialarla hazırlık yapıyor. Sözleşme taslağını işyerlerinde hareketle hazırlamaya çalışıyor, hazırlanantaslak işyerlerinde yapılan toplantılarla açıklanıyor, TİS komiteleri kuruyor ve süreci masa başındakigörüşmelerle değil mücadeleyle omuzlayacakları iddiasında bulunuyor.

Ortaya konulan iddialar ve mevcut pratik olumlu bir seyir izlese de, geçmişi ve gündelik mücadeledekidurumu (çünkü sınıf sendikacılığı iddiasında bulunan BMİS’in gündelik mücadelesi “sosyal diyalogcu çağdaşsendikacılık”tır) dikkate alındığında, yine de BMİS hakkında büyük beklentiler içerisinde olmanın temelsizolacağını söyleyebiliriz.

Diğer taraftan, BMİS yönetimini ortaya koyduğu iddia doğrultusunda hareket ettiği ölçüde desteklemek,daha ilerisi için yüreklendirmek, ortaya koyduğu iddiaya uygun bir pratik izlemesi yönünde zorlamakgerekmektedir. Çünkü Türk Metal çetesinin sendikal mekanizmaları kilitleyen ve sendikayı bir mafyaörgütlenmesine dönüştüren, tabanın önüne aşılmaz engeller koyan pratiğine karşın; BMİS hem sahip olduğudeğerler, hem yönetiminin tabanın eğilimlerine açık olan durumu ve hem de ortaya koydukları iddialarındandolayı farklı bir yerde durmaktadır. Bundan dolayı BMİS yönetiminin izlediği pratik yakından takip edilecek,iddialarının arkasında durması yönünde basınç oluşturulacak, gerisine düştüğü ölçüde de mücadele edilecektir.

Sürecin diğer bir aktörü durumundaki Öz Çelik-İş ise hep kapsam dâhilindeki üye sayısının azlığını önesürerek silik bir görüntü sergiledi. Mevcut durumda Öz Çelik-İş’in MESS kapsamında bir ya da iki işyerindeörgütlülüğü kaldığı ölçüde bu sendikanın tümden ortalardan kaybolacağı kesindir. İşkolundaki tuttuğu yeritibariyle bir an için olsun gözlerden kaçırmadan teşhir edilmesi gereken bu sendikanın yönetimi, yine de budönem içerisinde verilecek mücadelede tali bir hedef durumundadır.

Page 18: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Metal TİS’leri ve görevlerimiz18 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Çalışmamızın hedefleri ve yüklenme noktaları

Çalışmamızın en genel hedefi metal TİS’lerinisınıfın bilinç ve örgütlenme düzeyini geliştirmekdoğrultusunda değerlendirmektir. Metal TİS’lerikritik bir öneme sahiptir ve ancak sınıf hareketiaçısından ileriye dönük sonuçlar yaratabildiği ölçüdebir anlam taşımaktadır. Metal TİS’lerine sınıfhareketinin mevcut bilinç, örgütlülük ve mücadeledüzeyi damgasını vuracaktır. Mevcut haliyle metalişçileri henüz sendikal bürokrasiyi zorlayacak, engelolanı aşacak ölçüde bir örgütlülük ve mücadeledüzeyine sahip değildir. Fakat belirttiğimiz gerilimve çatışma konularına bağlı olarak belli mücadeledinamikleri harekete geçirilebilir ve açığa çıkacaköfke doğru bir tarzda geliştirilebilirse, TİS sürecisınıf hareketinin gelişimi açısından bir sıçramazeminine dönüşebilir. Dolayısıyla alandayürütülecek çalışmanın en öncelikli hedefi, metalişçisinin öfkesini açığa çıkarmak, onu bilinçli birmücadele yönünde harekete geçirebilmek veörgütlemektir.

Bunun için, metal işçilerinin TİS sürecineyönelik ilgilerini arttırmayı, beklentilerini diritutmayı ve öfkelerini açığa vurmalarını sağlayacaktarzda yoğun bir aydınlatma-bilgilendirme veajitasyon çalışması yürütülmelidir. Ayrıca,duyarlılığı artan, harekete geçme ihtiyacı duyanişçilere mücadelenin ve örgütlenmenin yolugösterilmelidir. Ama bu aşamada kalınmamalı,işçilerin kendilerini ifade edecekleri kanallar veörgütlenme biçimleri oluşturulmalı ve bu alandaişçilerin düzeyine bakmaksızın ileri bir inisiyatifgösterilmelidir.

Ayrıca bu temelde geliştirilecek harekete dedayanarak sendikal bürokrasi üzerinde sistematik birbasınç yaratılmalıdır. Süreç ihanete vardığında isehesap soracak tarzda seferber olunmalı, metalişçisinin sendikal ihanetle hesaplaşması yolundaharekete geçmesi için çalışılmalı ve hareketegeçildiği ölçüde de bu öfkenin doğru yoldageliştirilmesine çalışılmalıdır. Bunun için ‘98deneyimi üzerinde durmak özellikle önemliolacaktır.

Ötesi TİS sürecini sınıfın genel hareketliliğiyleilişkili bir tarzda ele almak ve ilişkilendirmekyönünde çaba göstermektir. Bunu yapmış olmakla,ilk olarak genel hareketliliğin moral imkanlarını vedeneyimlerini metal işçilerine taşıyacağımız gibi,böylelikle genç işçi kuşağının sınıf kimliğinigeliştirmesine yardımcı olacağız. Ona özgüvenverecek ve mücadele konusunda cesaretlendireceğiz.

Taban inisiyatiflerinin örgütlenmesi

Taban inisiyatifleri sürecin geleceğini tayinedecek en temel güçtür. Metal işçisi, öfkesini vebeklentilerini uygun örgütlenmeler yoluyla ifadeedebildiği ölçüde sürecin seyrini belirleyecek,sendika yönetimlerini basınç altına alacak, engeloldukları durumda onları aşabilecektir. Tabaninisiyatiflerinin bu süreçte örgütlendiği zeminler TİSkomiteleridir. Gerek işyeri gerekse de havza vebölge düzeyinde oluşturulacak TİS komiteleri,sadece işçilerin sürece aktif bir biçimde katılımlarınısağlamayacak, yanısıra, havza ve bölge düzeyindesendikal ayrımları aşan bir düzeyde kurulabilirlerseeğer, birleşik bir mücadelenin de zemininioluşturacaklardır.

TİS komiteleri, bu süreçte metal işçilerini sürecininisiyatifini almak ve TİS’in sonucunu güvenceyealmak için örgütlenmeye çağıracağımız temelzeminler olacaktır. Fakat bununla birlikte, buörgütlerin kurulması ve tabana yayılması için onların

ihtiyaca yanıt vermesi yeterli değildir. Bu örgütlerinkurulması, deneyime, belli bir mücadele veörgütlenme düzeyine ve bilince bağlı olacaktır.Yazık ki, en dinamik güçlerinin genç işçilerinoluşturduğu tabloda işçi sınıfı tüm bunlardan da okadar uzaktır. Böyle olduğu ölçüde de, BMİS’inyukardan kurduğu (bu tür taban inisiyatiflerinin enönemli ilkesi sendika yönetimlerindenbağımsızlıktır) TİS komiteleri dahi gereğinceişletilemeyebilmektedir. Ancak unutmamak gerekirki, ihtiyaç-istek ve öfke kabından taştığı ölçüde, butür örgütlenmeleri de kısa zamanda gündeminealacaktır. Komünistler, bu bilinçle hareket ederek,bir yandan işçileri TİS komiteleri kurmayaçağırmalı, diğer yandan ise elindeki somut imkanlarave birikimlere dayanarak bu tür komiteleriörgütlemelidirler. Ayrıca havza ve bölge düzeyindemerkezileştirmeyi zorlamalı, bu komiteleredayanarak metal işçisini sürece aktif olarak katmayıhedeflemeli, onları sendikal bürokrasisi engeliniaşmaya yöneltmelidirler.

Belirtmek gerekir ki, bu türden komitelerioluşturacak düzeyde bağ ve olanakların olmadığıölçüde, bu komitelerin boşluğunu dolduracak tarzdahareket edilmelidir. Bunun için içerisinde örgütlü-örgütsüz metal işçilerinin de olduğu bölgesel TİSkomiteleri (başka bir isimlendirme de kullanılabilir)oluşturabiliriz. Böyle bir TİS komitesi ise, tabandanoluşturulmuş komitelerin işlevine ve işleyişineuygun çalışarak bölgesinde taraf olmalı, işçileri tarafhaline getirmeli, örgütlenmeleri için örnek olmalı vekanal açmalıdır.

Çalışmamız için bazı hareket noktaları

Buraya kadar oluşturmaya çalıştığımız çerçeveyipratik çalışmayla ilişkilendirebilmek amacıyla somutbir çalışma planı önerebiliriz.

Yola çıkarken yapılacak ilk iş elbetteçalışmamızın genel amaçları ve dönemsel hedeflerikonusunda bir açıklığa sahip olabilmektir. Bunedenle ilk olarak, bu çerçevede bir iç tartışmatoplantısı yapmak doğru olacaktır.

Akabinde TİS’lerin sınıf hareketi açısındanönemini, seyrini ve bu çerçevede yapılabilecekleritartışmak üzere kitle toplantıları düzenlenebilir. Butür toplantılar, eğer sürecin tarafları durumundakisendikalardan temsilci ve işçilerin katılımıylagerçekleştirilecek olursa, etkisi de o kadar büyükolur. Böylelikle, hem sürecin bir tarafı olduğumuzu

vurgulamış oluruz, hem de alana yönelik müdahaleolanaklarımızı geliştirebiliriz.

Bu tür tartışma platformları yoluyla eldeedebileceğimiz imkanlara da dayanarak esnekörgütlülükler oluşturma yoluna gitmeliyiz. Buörgütlülüklerin önüne bir çalışma programı koyarakçalışmanın kapsamını ve yoğunluğunu arttırmalıyız.

Süreç boyunca düzenli, sürekli, yoğun vesistematik bir seslenme faaliyeti yürütmeliyiz.Bunun için metal işçilerine yol gösterecek merkeziyayınların yanısıra, anlık gelişmeler üzerindenyürütülecek sistemli bir bilgilendirme, teşhir edecekve mücadele örgütleyecek yerel materyallerkullanmalıyız.

Elde edilen duyarlılıkları örgütlemek ve bunlarıdaha yaygın bir seslenme çalışmasına konu etmekleyetinmemeli, aynı zamanda kazanılan birikimieylemli bir hatta yöneltmeliyiz. Metal işçilerininbeklentilerini ifade eden basın açıklamaları (buaçıklamalar sendikaların ve MESS’in önündeyapılabilir), ihanet halinde protesto gösterilerigerçekleştirilebilir vb.

İçeriden müdahale imkanlarımızın olduğufabrikalarda ise, taban örgütlenmeleri oluşturmalı,yukarıda sıraladığımız çalışmaları fabrikazemininde, bu zeminin güç ve imkanlarınadayanarak kendi özgünlüğünde yürütmeliyiz.

***Son olarak belirtmek gerekirse, politikayı etkili

bir biçimde yaşama uygulamak biraz da güçsorunudur. Eğer metal işçileri arasında önemligüçlere sahip olabilseydik, TİS komiteleri kurmaçağrısı yapmak yerine bu komiteleri yaygın olarakkurar, sendikal bürokrasiye karşı mücadeleçağrısının ötesine geçip, işçileri bürokratlarınkapısına ya da TİS görüşmelerinin yürütüldüğübinanın kapısına yığardık. Ancak henüz bu düzeydeişçileri seferber edecek imkanlara sahip değiliz. Amabu sınırlarda da ileri bir inisiyatifle ve sınıfın politiktemsilcisi olma misyonuyla taraf oluyoruz,uyarıyoruz ve müdahale ediyoruz. Aynı zamandaiçeriden müdahalenin imkanlarını da hakkıyladeğerlendirmeye çalışıyoruz. Ama unutmamakgerekir ki, sınıf mücadelesi sıçramalar biçimindegelişir. Bugünkü sınırlı olanaklarla sınıfa yönelikçalışma kararlılığını koruduğumuz ölçüde sıçramadönemlerinde istediğimiz düzeyde bir önderlikdüzeyine ulaşmamız da güç olmayacaktır.

Komünist Metal İşçileri

Page 19: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Mehmet Beşeli ile konuştuk... Kızıl Bayrak � 19Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

- 2008-2010 dönemi metal grup toplusözleşmesigörüşmeleri başlamış durumda. Bu yeni sözleşmedönemine girerken sektörün ve metal işçilerinindurumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Verilere göre 100 bin civarında işçiyi kapsıyorgrup toplusözleşmesi. Ve yaklaşık 150 civarındaişyeri. Türk Metal bu rakamın ağırlıklı bir bölümünüoluşturuyor. Çelik-İş’in ise çok az işyeri ve çok az işçisayısı var. Biz ise üye sayımız ve işyeri sayımızitibariyle önemli bir yekûn teşkil ediyoruz. Bizim içinönemli bu.

Bizim sözleşmeye girmeden önce yaptığımızaraştırma ve gözlemler var. Son 3 yıl içerisinde, yani2004-2006 sözleşmesinin ortalarından itibaren metalişkolunda ciddi bir büyüme eğilimi başladı. Budönemin en önemli, en çarpıcı özelliklerinden biri bu.Bu büyümenin temel nedeni ise metal işçilerinin aşırısömürüsüdür. İstihdamda neredeyse yarıya yakın birartış gözleniyor. Diğer sektörlerde de kısmibüyümeler var ama burada hem üretim rakamlarındahem işçi sayısında ciddi bir artış var. Geçtiğimizdönem 75-80 bin civarında olan sözleşmekapsamındaki işçi sayısı bu dönem 100 bin. Bu bileciddi bir artışı gösteriyor. Sektörün bütününebaktığımızda ise, son 6-7 yıl içerisinde istihdamda%45’lik bir artış söz konusu. Buraya kapitalistbirikim mantığı açısından bakarsak, istihdamın artıyorolması sömürünün artmasıyla, kârlılığın artmasıylabağlantılı. Çünkü kapitalistler eğer kâr eldeedemezlerse bu alanlara yatırım yapmaz, bu alanlardabüyümezler. Bu alanlardan çekilirler.

Bu sadece bizim sendika olarak gördüğümüz ya daherhangi bir araştırmanın dışarıdan söylediği bir şeyde değil. Bunu işçiler bizzat kendi yaşantılarındagörüyor. “Biz iki yıl önce tek makineye bakıyorduk,şimdi 3 makineye birden bakıyoruz. Biz eskiden günde3 kamyon mal çıkartıyorduk, şimdi 20 kamyon malçıkartıyoruz” gibi ifadelerle üretimdeki artışı kendiyaşantılarından, üretim süreci içerisinden güzelörneklerle anlatıyorlar. Bu önemli. Çünkü bugünekadar Türkiye’deki sözleşmelerde sendikalarınsöylemlerine, işçilerin yaklaşımlarına, kendilerinihaklı göstermek için ortaya koydukları söylemlerebaktığımızda, hep üretim süreci dışındaki unsurlarlakendi haklılıklarını kanıtlamaya çalıştıklarını gördük.Ekmeğin fiyatının artması, enflasyonun artması vb.gerekçeler oluşturdular.

Biz bunları çok kullanan bir sendika değilizhaklılık açısından. Biz hep üretim süreci içerisindebunu anlamlandırmak gerektiğini söylüyoruz. Çünküsömürü orada gerçekleşiyor. O nedenle işçilerin bunoktaya gelmiş olmaları, olaya böyle bakıyor olmalarıönemli bir durum. Bunu sömürü olarak adlandırıpadlandırmamaları önemli değil. Biz bunu onlara şuşekilde genelleştirerek açıklıyoruz: “Sizin ücretlerinizgeçtiğimiz dönem sözleşmeden bu yana arttı, kağıtüzerinde enflasyonun üzerinde görünüyor artış,gerçek enflasyona göre değil. Ama sizin ürettiklerinizsizin ücret artışınızın kat kat üzerinde. Yanidolayısıyla senin işverene çalışmış olduğun bedavasüre, bir işçinin sömürüsü demek olan işverenekarşılıksız çalıştığı süre uzamış durumda. Bunu da

seni daha yoğun, daha hızlı çalıştırarak vs. eldeettiler.”

Dolayısıyla iki unsuru, kapitalizmin temel ikiyasasını aynı anda görebiliyoruz burada. Bir taraftasermayenin birikimi, öteki tarafta da işçilerinkoşullarının kötüleşmesi, bir bütün olarak işçilerindurumlarının kötüleşmesi. Ahmet’in, Mehmet’indurumunun kötüleşmesi olarak bakmamak gerekiyormeseleye. Çünkü ücreti yükseliyor, kağıt üzerindeenflasyonun üzerinde de yükseliyor. Biz %10üzerinden imzaladık geçen sözleşmeyi. %4,29civarında bir enflasyon vardı. Dolayısıyla %5civarında bir reel artış var.

Ama başka verilere baktığımızda, bu dönemde işegiren yeni işçi sayısının çok fazla olması bizim buücret artışımızın sermayeye aynı orandayansımadığını gösteriyor. Sermaye ortalama ücretlerüzerinden hesap yapar. O anlamda ortalama ücretlerdüşmüş durumda. Tek bir nedeni var. İşe yeni girenişçiler. İşe yeni giriş ücretleri çok düşük olduğu içinişyeri ortalama ücretleri düştü. O anlamda metalişçilerinin sınıf olarak sermaye karşısındakikonumları iki yıl öncesine göre daha kötü durumdadırdiyebiliriz. Dolayısıyla bu sözleşmenin en önemlimücadele alanlarından birini bu oluşturacak.Geçtiğimiz dönemde kısmen oluşturmuştu.

Kıdemi düşük olan işçilerin ücreti asgari ücretinbiraz üzerinde. Ve bunlar ciddi bir rakama ulaşmışdurumdalar. Bizim kendi bünyemizde yaptığımızhesaplamada %35’le 40 arasında bu oran. Bunu TürkMetal ve grubun toplamı açısındandeğerlendirdiğimizde çok daha fazla, %50’lerinüzerinde. Bir işçi son sözleşme döneminde işe girmişve saat ücreti olarak asgari ücretin 20-30 kuruşüzerinde alan işçiler. Dolayısıyla bu ciddi bir birikimyaratmış durumda. Bu sözleşme döneminin en zorlumücadelelerinden biri bu olacak. O yüzden de zamyöntemi neredeyse zam oranı kadar önemli bir halegeldi.

Grup sözleşmesinde herkese %50 zamuygulanırsa, daha yüksek ücretlerin toplam zamdandaha fazla pay alması anlamına gelecek. Ücretleriyakın olsa bu sorun olmaz. Ama bir taraftan 2,90’lar,bir taraftan bunun iki katı saat ücreti alan işçileraçısından bakıldığında, çok ciddi dengesizlikoluşacak. Bu dengesizliğin oluşmasını daha yüksekücret alan arkadaşlarımız da istemiyorlar. Çünkü onlaraçısından da bir tehlike oluşturuyor. Gerek güvenceaçısından, gerek işçilerin içerideki birliğinin,bütünlüğünün bozulması açısından ciddi bir problemteşkil edecek. O yüzden %50 zam bu dönemsözleşmeyi zora sokacak bir şey haline gelecek. Vesözleşmede düşük ücretlilerin oranı çok fazla olduğuiçin yüzdeli zam kesmeyecek.

- Bu konuda nasıl bir yöntem öneriyorsunuz?Biz bunun için maktu zam dediğimiz yöntemi

tercih ettik. Türk Metal’de ise dönemin koşullarınaaykırı bir şekilde %50 zam teklifi var. Yani düşükücretli genç işçilerin sorunlarına sahip çıkmayan birtutum söz konusu. Bunu iki nedenden kaynaklıyapmış olabilirler. Birincisi, bu sorunuönemsemedikleri için. Ama bunun olacağına çok

ihtimal vermiyoruz. Bizden daha yoğun yaşıyorlardırbu sorunu. İkincisi, bir toplusözleşme taktiği olarakbizim teklifimizin ortaya çıkmasını bekleyip, dahasonra işçilerde oluşacak talebe göre son anda işçileride birbirine düşürecek tarzda bir manevrayla bizimsöylediğimize gelmek.

Geçtiğimiz dönem Türk Metal’de 12 işyerindeseyyanen zam, yani maktu dediğimiz zam verildi.Onun dışında kalan işyerlerine %10 zam uygulandı.50 kuruş zam uygulanan işyerlerinde daha yüksekücretli olanlar o zaman tepki göstermişlerdi. Çünküonlar %10’un da altında aldılar. O işyerleri çok ciddibir sayı tutuyordu işçi sayısı itibariyle. Orada taktikolarak daha düşük ücretli işçilere daha yüksekoranlarda zam vererek işçiyi bölüp sözleşmeyiimzaladılar ve işçinin kendilerine yönelik tepkisini debölmüş oldular. Hem o işyerlerinde bölmüş oldularişçileri, hem de işyeri işyeri böldüler. Tabii birikerekgeldi o sorunlar. %50 zam uygulanan işyerlerindedüşük ücretli işçiler seyyanen zam eğilimine sahipoldular. Diğer işyerlerinde, 12 büyük işyerinde iseyüksek ücret alanlar yüzdelik zam üzerindenbastırıyorlar. Bunların sendikacılık mantığında işçininbir hedef çerçevesinde birliğini sağlayıp oradanmücadele etmek gibi bir şey olmadığı için, bunu %50zam olarak teklif edip sonraki gelişmelere göremanevralar yaparak, böylece işçileri bölüpparçalayarak yön bulacaklar. Bunu da esas itibariyleMESS yönlendirecektir. Biz bu dönem MESS’in budüşük ücretliler sorununa duyarsız kalamayacağınıdüşünüyoruz. Bu konuda MESS de sıkışmış vaziyette.Bu çok ciddi bir sayıya ulaşmış durumda, yani grupsözleşmesinin %60’ı demek, 60 bin insan demek. 60bin işçiyi ilgilendiriyor bu. Öyleyse bunu kimsegörmezden gelemez.

Biz teklifimizde bir denge tutturmaya çalıştık.Yani düşük ücret-yüksek ücret ayrımı yapmaksızınişçilerin birliğini sağlayabilecek formül neyse onuçıkartmak oldu hedefimiz. İşyeri toplantıları yaptıkbölgelerde, o toplantılarda çıkan eğilim bu şekildeydi.Düşük ücretliler fazla olmasına rağmen kendilerinibirleştirecek talep olarak %50 ve seyyanen zammıönerdi arkadaşlar. Oranlar farklıydı ama yöntemolarak bunu öneren işyeri sayımız fazlaydı.

Taban ücretinin 3,5 YTL’ye çekilmesi ve ondansonra da %5+80 kuruşluk biz zam verdik teklifte. İşçiarkadaşların önemli bir kısmı 2.94, 3 YTL civarındaücret alıyor. Bu zam onlar için %50 civarına geliyor. 6YTL alana ise %18 zam gelecek. Bunun ikramiyedahil neti 200 YTL düşük ücretliler için, 220civarında da biraz daha yüksek ücret alanlar için.

- MESS’le ilk toplantıları geçtiğimiz günlerdeyapmış oldunuz. Bu toplantılardan yola çıkarakMESS’in ve Türk Metal’in bu dönemki sözleşmeyeyaklaşımı nedir?

- İlk toplantılar genelde genel değerlendirmelerinyapıldığı toplantılar olur. Mesajlar da verilir orada.Çok somut parasal konular konuşulmadı zaten. İlktoplantıda bize şunlar söylendi: “Geçmiş sözleşmedönemi huzurlu bir dönem oldu. İşyerlerinde çokfazla sorun çıkmadı. Aynı zamanda metal işkolundaciddi bir büyüme de yaşandı ama kâr oranları düştü.

DİSK/Birleşik Metal İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile 2008-2010Metal Grup Toplu Sözleşmeleri üzerine konuştuk…

“Metal işçilerinin ortak taleplerini dile getirmeye çalışıyoruz!” /1

Page 20: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Mehmet Beşeli ile konuştuk...20 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Ekonomik anlamda bir belirsizlik var, siyasal birbelirsizlik var, halen devam ediyor. İşletmeler bıçaksırtı durumdalar. Ama bunlarda işçinin hiçbirkabahati yok. İşçinin ücreti ya da toplu sözleşmeyleçözülebilecek sorunlar değiller bunlar. İşçiücretlerine yapılacak zamla bu mesele hallolmayacak.Dolayısıyla başka yöntemler bulmak gerekir.”

Biz de işçinin haklılığını kabul ettikleri içinteşekkür ettik ve şunu dedik: “Bu dönem bubüyümenin arkasında metal işçilerinin emeği yatıyor.Çok ciddi bir büyüme gerçekleşti ama bu büyümeyeoranla işçilerin durumu geçmişe göre daha kötü. Vetoplu sözleşmeyle çözülecek sorunlar bunlar. Busorun önemli bir sorun ve sözleşmeyle çözülebilecekbir sorundur.” Böyle bir mesaj verdik biz de.

Şöyle bir süreç yaşandı, bunu çoğu kimsebilmiyor. Bizim yetkilerimiz 21 Temmuz’da geldi. 21Temmuz günü MESS’in Türk Metal’in sözleşmeteklifini aynen kitapçık olarak işyerlerine gönderdiğibilgisi de geldi. Yetki başvuruları aynı tarihteyapılıyor, mayıs ayında yapıyoruz. Hemen hemenaynı tarihte çoğunluk tespitleri geliyor, itiraz yoktur.Yazıları aynı tarihlerde gidiyor ama bize kesin yetkigeldiğinde Türk Metal’in teklifi hazırdı ve işyerlerinegönderilmişti. Bizim örgütlü olduğumuz işyerleri dedahil olmak üzere işyerlerine gönderilmişti üstyazıyla. Yani bu sürecin çok öncesinden yetkilergelmeden, işyeri toplantıları olmadan, bizim aldığımızbilgilere göre yine MESS’le birlikte teklif hazırlandıve hızla işverenlere gönderilmeye başlandı. Onlarmümkün olduğu kadar bu süreci hızlı ve sessizgeçmeye çalışıyorlar. İşyerlerine verdikleri havayabakarsak, izinleri kullandırıyorlar bu dönemde. Buaylar içerisinde çok yoğun izin kullandırıyorlar.Dolayısıyla bizim inisiyatifi tutma niyetimize karşılıkonlar da bu tür hareketler içerisine giriyorlar. Bunlartabii ki taktiksel şeyler. Biz hep şüpheciyizdir TİSdöneminde. Hep de çıkar böyle şeyler, belgeleriylevb. kanıtlanmış durumda.

- Siz bu dönem sözleşmeye nasılyaklaşıyorsunuz?

Son 2-3 yıl içerisinde bu alanda sermaye birikimiaşırı noktaya varmış, istihdam artmış durumda.İstihdamın artmasının tek koşulu daha ucuzaçalıştırılabilir işçiler olması. Yani içerideki işçidendaha ucuza, asgari ücretin biraz üzerinde çalışanbinlerce işçinin bulunmuş olması. Çok yoğunlaşan vehızlanan bir iş temposu. Ve bunun yarattığırahatsızlıklar söz konusu. Bu dönem geçtiğimizdönemlerden farklı olarak çatışma üretim sürecininiçine taşındı. Bu kaçınılmaz olarak sermayeegemenliğiyle çatışmaya girmeyi gerektiriyor, busorunu çözmek istiyorsan. İşçilerde de böyle birdeğerlendirme olduğunu söylemiştim zaten. Banagöre böyle bir bilincin öbürüne göre çok daha siyasal,daha sınıfsal bir yönü var ve bunun geliştirilmesigerekiyor. Bizim sözleşmeyi oturttuğumuz yer burası.Sömürüye karşı bir mücadele dönemidir bu. Elbettesömürünün ortadan kaldırılması toplusözleşmeylemümkün değil ama sınırlandırılması mümkün.Dolayısıyla bir sömürüye son mücadelesi bu aynızamanda, o mücadeleyle bağımlı olmak zorunda.Sonuçta özetleyebileceğimiz yer burası.

MESS yetkililerinin ilk toplantıda ettikleri,“sorunun çözümü toplu sözleşmede ya da ücretartışlarında değil, sorun ücret artışlarında işçilereverilecek zamlardan kaynaklanmıyor. Başka biryöntem gerekir” sözlerden bizim çıkarttığımız,esneklik konusundaki dayatmalar olacaktır. Herdönem oldu bu. 2002’den bu yana süreklisözleşmelere getirildi. Bir biçimde kapı aralandıesneklik uygulamalarına ama bu dönem daha ciddi birhazırlığın olduğu gözüküyor. Hemen sözleşmeöncesinde MESS’in kendi işyerlerinde yaptırmışolduğu bir araştırma var. MESS “Bizim üyelerimizbile esnekliğin faydalarının farkında değiller!” diyor.

“Uygulanmıyor esneklik yöntemleri, sadece telafiçalışma çok yaygın olarak uygulanıyor %90’larcivarında” diyorlar. %25 civarında denkleştirmeuygulanıyor. Uygulanmıyor dedikleri %25’lik oranaslında çok ciddi bir oran. Çünkü neyin %25’i. 100işyerinin %25’i. Bu 25 işyeri MESS üyelerinin%95’ini tutuyorsa çok ciddi bir sayıdır.

Bizim denkleştirme uygulanan işyerimiz yok amaTürk Metal’in 30’un üzerinde işyerinde denkleştirmeuygulandığını biliyoruz. Geçen sözleşme dönemindebelgeleriyle masaya koydular bunu. Bizimişyerlerimizden örnek yoktur. Örneğin Arçelik’te,Tofaş’ta, 30’un üzerinde işyerinde Türk Metal’inyaptığı uygulamayı MESS bize örnek olarakgösteriyor. Geçtiğimiz sözleşme döneminde degetirdiler bunu. MESS yasada 2 ay olarak geçensürenin sözleşmeyle 4 aya çıkartılmasını istiyor. 2aylık süreyi biz 4 ay olarak sözleşmeye yazarsakdenkleştirmenin işçi tarafından onaylanmışvarsayılacağını düşünüyor. Ama yasa diyor ki, “işçionay vermediği zaman bu uygulanamaz.” Dolayısıylabiz 4 ay yazsak bile sözleşmeye, işçi onay vermediğisürece bunun hiçbir anlamı yok. Ama biz prensipolarak denkleştirme uygulamasının toplusözleşmeyesokulmasını istemiyoruz.

- Örgütlü bir tarzda karşı duramadıktan sonraişçilerin birey olarak karşı durmasını dabeklememek gerekir herhalde?

- Onun için zaten biz prensip olarak istemiyoruz.Yoksa koyarsın 4 ayı sözleşmeye, sonrauygulatmıyorum dersin işyerinde. İşçiye onay vermedersin. Bu bir yöntemdir. Ama sen buna onayverdikten sonra bunun önü açılmış demektir veişveren onu kullanarak yolunu çok rahatlıkla açabilir.

Bunun çok uzun zamandır propagandasını veçalışmasını yapıyorlar. Son dönem yasadeğişikliklerinde yine gündeme getirdiler. Aynı kıdemtazminatı gibi pişirilip pişirilip yeniden gündemegetirilen bir mesele bu. Özellikle MESS uzunyıllardır, yasa çıkmadan çok önce bunu başlattı.Gerçekleşmesi Türk Metal’e bağlı esas itibariyle.Türk Metal’in başkanı kendi televizyonunda yaptığıkonuşmada “Biz vatansever insanlarız, gerekirseesnekliği de kabul ederiz” diye bir ifade kullanmış.Esnekliği sözleşmeye sokabileceğini söylemiş.Dolayısıyla şöyle bir durumla karşı karşıya kalabilirmetal işçileri. Önce ücretler konusunda yalancı birdövüş, peşinden ücret artışında önemli bir kısmınınkabul edebileceği bir zam, ama esnekliğin sözleşmeyesokulması... Böyle bir tehlike var.

Buna karşı biz esnekliğe karşı bilgilendirmeyi önealdık. Çünkü bahsetmiş olduğumuz genç işçi kuşağıesnekliğin, denkleştirmenin, telafinin ne olduğunubilmiyor. Bunlar esas itibariyle esnek çalışmabiçimlerinden geçerek kadrolu işçi haline geldiler,yani geçici işçilikten geldiler. Genç işçiler bu tipmeselelerde kıdemli işçiler gibi bakmıyorlar.Bilmedikleri için çok önemli görmüyorlar bumeseleyi. Doğabilecek sonuçları iyi anlatılmadığı içinduyarlılık farklılığı var. İşçiler bu konuda bölünmüşdurumdalar ama bunu hızlı bir şekilde kapatmakzorundayız. Biz üç tur olarak planlamıştıkçalışmamızı. Ama şimdi araya bir 4. tur koyarakyoğun bir şekilde esnekliği anlatmaya başlayacağızişyerlerinde. Esnekliğin neler getirip nelergötüreceğini anlatmaya başlayacağız.

- Türk Metal’in yapabilecekleri üzerinekonuştuk. Bu çerçevede Birleşik Metal ise farklı biriddia ile ortaya çıkıyor, tüm metal işçilerini temsilederek davranacağını söylüyor. O açıdan nasıl birhareket planı çiziyor, ne hedefliyor?

- Biz her dönem metal işçilerinin ortak taleplerinidile getirmeye çalışıyor ve tüm metal işçilerini de otalepler etrafında mücadele etmeye çağırıyoruz.Bazen öyle bir durum oluyor ki, biz kendi üyemizindurumunu bile dikkate almaz duruma geliyoruz.

Mesela geçtiğimiz TİS döneminde %10 bizimüyelerimizin büyük çoğunluğu açısından 50 kuruştanfazla zam anlamına geliyordu. Biz %10’la TürkMetal’den daha fazla zam aldık. Bizim ortalamaücretimiz 5,15 YTL. Grup kapsamında olanişyerlerinin ortalaması 4.65 YTL. Bizim ücretimizyüksektir Türk Metal’e göre. Demek ki Türk Metal’inortalama ücreti 4.30 YTL civarına geliyor.

Dolayısıyla biz kendi üyelerimizin çıkarlarınıdüşündüğümüz için, hemen en başta hiç başkaformülasyonu zorlamadan imzalamak için eğilimoluşturabilirdik, örgütün büyük çoğunluğu da bunaevet derdi. Ama onu yapmadık. Biz azınlık olmamızarağmen genelde metal işçilerinin durumunuseslendirebilmek için düşük ücretlilere yüksek zamdaısrarımızı sürdürdük. Bu dönemde de aynı şekildesürekli nabız tutmaya çalışıyoruz. 100 bin işçidenbahsediyorsun. 100 bin işçinin talebi nedir, nedeğildir? Çünkü burada Birleşik Metal’in bir öncüsavaşçılık yapma şansı yok. Öncülük yapma şansı var,öncülük yapmak zorunda. Ama klasik anlamda biröncü savaşı verme şansı yok. Onlara bir takımgerçekleri anlatmak ve onları mücadeleye çağırmakzorunda. Ve onu da yapacak. Geçtiğimiz dönemlerdendaha farklı olarak da yapacak. Hem kendi üyesiaçısından hem dışında kalanlar açısından bunuyapacak. Ama biz bir bütün olarak o grupkapsamındaki metal işçilerini hareketlendiremezsek,onları ortak talepler etrafında toparlayamazsak, ozaman MESS’e karşı teke tek kalma durumundakalırız. Oradaki tutumumuz hangi durumda karşıkarşıya kalacağımıza bağlı. Bu dönem örgütgeçtiğimiz döneme göre çok daha kararlı gözüküyor,işçi arkadaşlar çok daha kararlı gözüküyor. Ama şunusöyleyebilirim; Türk Metal sözleşmeyi imzaladığındave bunun karşılığında esneklik ya da düşük ücretlileredüşük zam gibi kombinasyonlar ortaya çıktığında, buörgüt kendisini gösterecektir.

- Bu olası bir greve gitmek demek mi oluyor?Her toplusözleşmede grev bir ihtimaldir. Ve biz ilk

toplantıdan itibaren arkadaşlarımız arasında bu bilinciyaymaya çalıştık. Mesela “kredi kartı kullanımınıkesin” dedik. “Grev olabilir, borçla girmeyin greve”dedik. “Bu dönem zor geçecek, bu zorlu dönemdesizin mücadeleye borçlu olarak girmemeniz gerekir”dedik. Gerçekleştirirler, gerçekleştirmezlerbilmiyoruz ama belli bir karşılığı olduğunugörüyoruz. İşverenler açısından da bu önemli birmesajdır.

Çıkan koşulları değerlendireceğiz. Altına imzaatılamayacak hiçbir şeyin altına da imza atmayacağız.Bunun sonu grupta tek başına grev yapmak daolabilir. Tek başına grev yapıyor olmak çok zor bir iş.Büyük kararlılık istiyor, bunu bilmek gerekiyor. Amazor olması yapmayacağız anlamına gelmiyor.

- Taban hazır mı böyle bir sürece?- Bu süreç hazırlayacak. Çok erken başladık ve

tüm arkadaşları bu konuda duyarlı hale getirmeyeçalışıyoruz. Bir şeyin gerçekleşmesini isteyen işçibunun nasıl alınması gerektiğini de tartışacak. Busadece benim hazırlamamla olmuyor. Bütün işçilerbunu bilmek zorunda. Bu, bir tarafından aidatın atılıpöbür tarafından hazır toplusözleşmenin çıktığı birotomat makinesi değil. Bu ülkede işçi olmak zor,sendikalı işçi olmak zor. Hak almak istiyorsanmücadele etmek zorundasın. Bedel ödemeden, bedelödemeyi göze almadan bir şey istemeyeceksin. Bizişçiyiz, sonuçta mücadele ederek alabiliriz. Ve bugünileri sürdüklerimiz bizim kafamızdan uydurduğumuztalepler değil. İnsanların çok uzun tartışmalar sonucuortaya çıkartmış olduğu talepler. O nedenle, ben birşey istiyorsam, mutlaka olması veya bunun hiçolmaması gerekir diyorsam, bu noktada hem birliğimisağlamak zorundayım, hem de sonuna kadarmücadele etmek zorundayım. Sonu ne olursa olsun!

(Devam edecek...)

Page 21: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldür! Kızıl Bayrak � 21Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Son yıllarda ve özellikle son aylarda burjuvabasında hummalı bir kampanya yürütülmektedir.Dünyanın sürüklenmekte olduğu çevresel felaketinönüne geçmek ve dünyayı bir yok oluştan kurtarmakiçin bilim insanları, aydınlar, gazeteciler, yazarlar,sanatçılar ve konuya duyarlı tüm kesimler elelevermiş, dünyayı kurtarmaya çalışmaktalar. Deyimuygunsa bugünlerde moda eğilim çevreci olmak.

Sürekli bir biçimde ve derin bir kaygıyla,dünyanın, özelde de Türkiye’nin gitgide büyüyen birçevre felaketinin eşiğinde olduğu söyleniyor ve buçevresel tahribatın vardığı boyutlar sıralanıyor.Savurganca kullanılan fosil yakıtların gerek eldeedilmesi, gerekse tüketimi sürecinde atmosferesalınan sera gazlarının neden olduğu iklimdeğişikliklerinden, bir dizi canlı türünün sonsuza dekyok olmasından, sanayi atıkları ve radyasyonyüzünden artan kanser vakalarına değin birçoknoktaya hüzünlü vurgular yapılıyor. Ve elbette birçokçözüm önerisi de sunuluyor. Tüm ülkelerin KyotoProtokolü’nü imzalamasının gerekliliği, çevreselprojelere aktif katılımın sağlanması, organik ürünlerintercih edilmesi, tüketim ürünlerinin tutumlucakullanılması, geri dönüşümlü malzeme kullanımınınyaygınlaştırılması, genel olarak çevresel konulardayaygın eğitim verilmesi vb... Bu örnekler daha daçoğaltılabilir.

İlk bakışta son derece önemli bir konu ve yukarıdasıralanan istemler de son derece yerinde istemlerolarak görünmektedir. Evet, konu son dereceönemlidir. Fakat çözüme dönük istemler çok belirginbir sınıf tutumunu yansıtmaktadır ve o ölçüdegerçeklikten ve ciddiyetten uzaktır. Medyanın ve“yetkililerin” konuyu ele alış tarzına ve çözümönerilerine ilişkin söylenebilecek en özlü sözü 160 yılönce Marx ve Engels söylemiş bulunmaktadır. Marxve Engels, sosyalizmin burjuva ve küçük-burjuvayorumlarıyla dalga geçerlerken, sosyalizmin bir türüolmasından bağımsız olarak, genel olarak burjuvaduyarlılığı ve burjuva muhalefetinin en karakteristikyanına ilişkin olarak şunları söylemişlerdi:

“Burjuvazinin bir kesimi, burjuva toplumunvarlığının devamını sağlamak için, toplumsalhoşnutsuzlukları gidermek ister.

İktisatçılar, insanseverler, insanlıkçılar, işçisınıfının durumunu iyileştiriciler, hayır işleriörgütleyicileri, hayvanlara eziyet edilmesini önlemedernekleri üyeleri, ılımlılık bağnazları, aklagelebilecek her türden gizli reformcular, bu kesimegirerler.” (Marx-Engels, Komünist PartiManifestosu, Sol Yayınları, Ankara 1997, s. 48)

Çevresel sorunlara ilişkin olarak ele alınan hersorun ilgili-ilgisiz birçok konu ile ilişkilendirilmekte,çok “özel” bir “duyarlılığa” konu edilmekte, fakatnedense işin özüne ilişkin hiçbir şey söylenmemekteve geçiştirilmektedir. Nihayetinde iş, yukarıda Marxve Engels’ten yapılan alıntının vurguladığı sınırlariçinde kalan bir duyarlılığa gelip dayanmakta ve busınırları aşmamasına özel bir önem gösterilmektedir.Çevresel sorunları gündemlerine alan medya organlarıise çeşitli çevresel duyarlılık projelerinin reklamınıyapmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Hele bir deakademik ünvanı olan bir “yetkiliden” projeye ilişkinbirkaç cümlelik bir onay ve övgü alındı mı, eh artıkgeride pek de çevresel bir sorun kalmıyor. İşin ilginci,bu duyarlılık projelerine ürettikleri atıklarla doğayı

mahveden dev emperyalist tekeller de destekvermekte, hatta bir kısmını doğrudan bu tekellerörgütlemektedir.

Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, tüm bileşen venitelikleriyle bir bütün olarak çevresel bunalım,kapitalizmin bir aşırı-üretim bunalımıdır; bilinmeyenbir pazara, bilinmeyen bir tüketici kitlesine aşırı kârhırsıyla çok ve daha çok meta üretme eğiliminindoğrudan bir sonucudur. Sorun, doğanın, kapitalistüretim tarzı ve kapitalist mülkiyet ilişkilerinin sonucuolarak tahrip edilmesidir. Tekelci rekabet savaşımınınve bunun doğurduğu askeri savaşımların doğrudansonucudur; siyasal gericiliğin doğaya yansımasıdır.Soruna, yani dünyanın sürüklenmekte olduğu felaketebu açıdan bakılmadıkça, oluşan tahribatın nedenlerihakkında olduğu kadar tahribatın sonuçları hakkındada sağlıklı sonuçlara ulaşmak ve bu doğrultudaçözüme dair sağlıklı politikalar üretmek olanaksızdır.

Her toplumsal sorunun bir marksist çözümü bir demarksist olamayan “çözümü” vardır. Ve sorun esasolarak, hangi sınıfın ideolojisiyle dünyaya bakıldığıylailgilidir. Çevre konusunda da görsel, yazılı tüm medyaorganlarında kampanya haline dönüştürülmüş olançevrecilik modası çok belirgin bir küçük-burjuva sınıfideolojisi taşımaktadır. Konu, küçük-burjuvaduyarlılığa özgü bir tutumla, son derece ayrıntılı birbiçimde masaya yatırılmakta, kılı kırk yararcasınaistatistiki veriler yorumlanmakta, kimyasal oranlardakideğişimler yıldan yıla, aydan aya, hatta günden güneizlenmekte ve peşisıra felaket senaryolarıyazılmaktadır. Fakat iş çözüm önerilerine gelince bukonudaki küçük-burjuva sınıfsal ufkun kendini hemengösterdiği örneklerden biri de Kyoto Protokolü’dür.Kyoto Protokolü birkaç yönden üzerinde durulmasıgereken önemli bir belgedir. Çünkü bu protokolküçük-burjuva duyarlılığının sınırını ve emperyalizmkoşullarında nasıl bir işlev göreceğini çok çarpıcı birbiçimde göstermektedir.

Şunu net olarak söyleyebiliriz: KyotoProtokolü’nün özü, başta karbondioksit olmak üzeresera gazları olarak bilinen ve küresel ısınmaya etkisiolan beş çeşit gazın atmosfere salınımınınsınırlandırılması, eğer bu salınım sınırlandırılamıyorsada gaz kotasının aşılan miktarı kadar para cezasıödenmesidir. Evet, dünyayı kurtaracak olan Kyoto

Protokolü’nün özü budur, ne eksik ne fazla! Buprotokolde, tekellerin aşırı-üretimini sınırlandırmayayönelik tek bir ifade yoktur. Atıkların yenidendüzenlenmesi, daha az sera gazı üreten sistemlerinkullanılması, çeşitli filtreleme sistemlerininkullanılması, gazların depolanması, alternatif enerjikaynaklarının kullanılması, bio dizel yakıtkullanılması vb. gibi, sorunun özüyle ilgisi olamayan,biçimsel, iğreti tedbirlerden başka bir şey yoktur bumetinde.

İşin ilginç yanı, bu protokol zengin emperyalistülkelerin para karşılığında doğayı diledikleri gibitahrip etmelerine de olanak sağlamaktadır. Bu durumaişlerlik kazandırmak için kurulan, tekellerin de destekverdiği Karbon Emisyon Borsası yıllık 30 milyardolarlık bir pazar haline gelmiş durumda. Bu durum,küçük-burjuva duyarlılığının emperyalist tekellerinelinde nasıl bir oyuncağa dönüştüğünü göstermesiaçısından çok çarpıcı bir örnektir.

Kyoto Protokolü her ülke için (bu tek başına birtekelci sanayi şirketi, banka vb. gibi bir finanskuruluşu da olabilir) bir gaz kotası belirliyor.Protokole uymak demek, o ülkenin ya da kuruluşun,atmosfere saldığı sera gazı miktarının protokolünbelirlediği kotanın altında kalması anlamınagelmektedir. Eğer kota aşılıyorsa ve söz konusu ülkezengin bir emperyalist ülke ya da kuruluş ise, pek birsorun yok demektir. Çünkü söz konusu emperyalistülke, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ve kotanınaltında gaz salınımı yapan ülkelerin geriye kalansalınım miktarı hakkını parayla satın almakta veistediği gibi atmosferi kirletmeye devamedebilmektedir.

Emperyalist tekellerin dikkatini çekecek kadarkârlı olan bu pazar, yukarıda da değinildiği gibi, kendiborsasını oluşturmuş durumda. Ülkelerin ve şirketlerinkarbon emisyon kotalarının alınıp satıldığı borsaya ilgigösteren bankalar arasına Citi Bank, Bank of America,Societe Generale, Fortis ve Morgan Stanleybulunmaktadır. Bilindiği gibi bunlar, mali varlıklarıyüzmilyarlarca doları bulan dev tekelci kuruluşlardır.Bu kuruluşlar, dünyanın dört bir yanından topladıklarıgaz kotalarını diğer emperyalist ülke ve tekellereyüksek fiyatlardan satmaktadır. Bu kotaları yüksekfiyatlara satın alan ülke veya kuruluşların sorunu

Çevresel bunalım bir aşırı-üretimbunalımıdır!

K. Ali

Page 22: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldür!22 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

küresel ısınma değildir kesinlikle. Sorun, karbonborsasındaki başka tekellere daha yüksek fiyattansatmak ya da gaz kotalarına sahip olmanın getireceğipolitik avantajları elinde tutmaktır.

Şunu da eklemek gerekir ki, Kyoto Protokolü’nünhiçbir ciddi yaptırımı yoktur. Yani siyasal alandaBirleşmiş Milletler halkları emperyalistlerinsaldırganlıklarından ne kadar koruyabiliyorsa, KyotoProtokolü de doğayı o kadar koruyabilmektedir.

Kyoto Protokolü’nün sera gazlarıyla ilgili olankarbon borsası “özgünlüğünü” bir yana bırakırsak,çevresel tahribata ilişkin olarak ortaya konulanyaklaşımlar iki ana kategori altında toplanabilir.Bunlardan ilki alternatif enerji sistemleri, bir diğeriatık yönetimidir.

Bu noktada “alternatif” kavramı üzerinde durmaktabiraz yarar var.

“Alternatif” kavramıyla dile getirilmek istenen,yaygın ve geniş ölçekli ve bu oranda da doğayı tahripeden enerji üretim sistemlerinin yerine doğaya daha azzarar veren ya da hiç zarar vermeyen enerjisistemlerinin kullanılmasıdır. Fakat burada da bukavramla ilgili olarak çok belirgin bir sınıfsal yaklaşımmevcuttur. Bunu anlamak için şu noktayı açıklığakavuşturmak gerekiyor: Emperyalizm koşullarında“alternatif”lik ne ölçüde mümkündür ya da mümkünmüdür? Elbette mümkün değildir. Marksisttanımlaması ilk kez tam olarak Lenin tarafındanyapılan emperyalizm, kapitalizmin tekelci aşamasıdemektir. Banka ve sanayi sermayesinin kaynaşması,üretimin yoğunlaşarak birleşmesi, geleneksel rekabetindışlanması ve yerini tekelci rekabete bırakması, teknikyetkinleşme sayesinde elde edilen yüksek oranlı kârlıüretim yöntemleri karşısında tutunamayan gelenekselve orta ölçekli üretimin ezilmesi ve yok edilmesi,tekelci aşamanın temel özelliklerinden birkaçıdır.Böyle bir durumda, enerji gibi en temel ve kritik birsektörde “alternatif” yöntemler bulmak, dev enerjitekellerinin gerek iktisadi gerekse politik ve siyasalerkini kırmak demektir.

Bir köyde ya da kasabada, hatta daha geniş biryerleşim biriminde, enerji ihtiyacı rüzgâr, güneş vb.gibi alternatif enerji kaynaklarından sağlanabilirelbette. Böyle yerel bir kullanım, tekelleri pek derahatsız etmez, hatta şirin gözükmek için böyleprojelere destek bile verebilirler. Fakat dünyayıkurtarma konusunda ciddi olduklarını iddia eden çevredostları, “alternatifçiler”, önerilerini, büyük malirezervlere sahip olan dev enerji tekellerine alternatifolarak sunmak, tümü olmasa bile en azından belirleyicibir orandaki enerji üretiminin alternatif yöntemlerleyapılabileceğini söylemek zorundalar ve bunusöylüyorlar da. Yani, son yüzyılda, özellikle de son elliyılda enerji hammaddeleri ve yeraltı kaynakları uğrunayapılan, bizzat tekellerin kışkırtıp desteklediği çatışmave savaşların en önemli nedenlerinden biri olan enerjiüretimi sorununun, tekellerin tüm iktisadi, siyasi,askeri gücüne ve tüm vahşiliklerine karşı alternatifyöntemlerle çözülebileceğini iddia ediyorlar.

Bu, dünyayı dönüştürme eyleminin küçük-burjuvayorumudur. Sorunun kökenine dokunmayıp, sonuçlarüzerinde oyalanmak bu tutumun tipik özelliğidir.Tekellerin, iktisadi, siyasi, askeri, kültürel vb.tahakkümü altında iken, enerji gibi çok temel ve kritikbir üretim alanında tekellere alternatif olmak demek,ilk önce, tekellerin kârını, yani tekellerin artı-değersömürüsünü baltalamak demektir. Bu durumun,tekeller için doğuracağı birçok olumsuz durumu biryana koyalım, yalnızca bu kâr kaybı yüzünden biletekeller, alternatif yönelimlere bütün güçlerini,nüfuzlarını kullanarak saldıracaklardır. Halkları kanaboğan kirli savaşların temel nedenlerinden biri de budeğil midir?

Diğer yandan, sorunun özü asla üretim yöntemleriya da biçimleri değildir. Fakat “alternatifçiler” açık yada örtük, bunu söylüyorlar bize. Farklı üretim

yöntemlerinin, yani alternatif yöntemler geliştirmenin,sorunun özüyle ilgisi yoktur. Sorun enerji üretimyöntemlerinden değil, enerji üretim araçları üzerindekikapitalist mülkiyet ilişkilerinden kaynaklanmaktadır.Yani, barajların, devasa santrallerin, rafinerilerin vebunlara hammadde sağlayan yeraltı kaynaklarınınemperyalist tekellerin elinde olmasındankaynaklanmaktadır. Köklü bir çözüm için yapılmasıgereken, alternatif yöntemler geliştirmek değil, bualanda kapitalist mülkiyet ilişkilerine son vermektir.Sorun, bu alandaki mülkiyeti, aşırı-üretimle hemdoğayı mahveden hem de servetini artırmaya çalışanburjuvazinin elinden alma sorunudur. Mülkiyeti, büyükölçekli planlı üretimi örgütleyecek olan proletaryayadevretme sorunudur.

Ayrıca Marksizm bize, üretim ilişkilerinin,insanların kendi iradelerinden bağımsız olarakkurdukları zorunlu ilişkiler olduğunu söylüyor.Emperyalizmin hüküm sürdüğü ve kapitalist mülkiyetilişkilerinin değişmediği koşullarda çözüm önerisiolarak ileri sürülen her alternatif, kabul gördüğü veyaygınlaştığı oranda tekelleşme eğilimi taşıyacaktır.Alternatif yöntemler kısa bir zaman sonra kendi“alternatif tekellerini” yaratmaktan başka bir işeyaramayacaktır. Bu emperyalist pazar ilişkilerininzorunlu bir sonucu olacaktır.

Çevre tahribatı konusunda değinilmesi gereken birdiğer nokta “atık yönetimi” genel başlığı altındainceleyebileceğimiz konudur.

Yukarıda gaz atıklara ilişkin olarak KyotoProtokolü’nü incelemiştik. Gaz atıklar konusundasöylenebilecek genel şeyleri söylediğimizivarsayarsak, geriye sıvı ve ağırlıklı olarak da katıatıklar sorunu kalıyor. Atık, hem üretimin hem detüketimin doğrudan bir sonucudur. Dolayısıyla, üretimve tüketim kavramları arasında kesin bir ayrımolmakla birlikte, diyalektik bir bütünlük mevcuttur.Üretim, aynı zamanda üretim faaliyeti sürecindegerekli olan nesnelerin tüketimidir. Tüketim degereksinimleri karşılamak üzere üretilen nesneninkullanım-değerinin harcanması ve üretim ihtiyacınıntekrar yaratılması sürecidir. Dolayısıyla, üretimatıkları, üretim ve tüketim sürecinin temel ürünüdürdiyebiliriz. Bu yüzden, atık sorunu, topluma egemenolan üretim ilişkilerinin niteliğiyle doğrudan ilgili birkonudur. Bu ilişkilerin yapısı göz önüne alınmadan,çevrecilerin “atık yönetimi” olarak adlandırdığı sorunüzerinde sağlıklı politikalar saptanamaz.

Bu konudaki temel yaklaşımı Marx’tan okuyoruz:“Bu artıkların tekrar kullanılması için genel koşullarşunlardır: Ancak büyük-ölçekli üretimde görülebilenbüyük miktarda atık; mevcut durumları içerisinde dahaönce hiçbir işe yaramayan maddeleri, yeni üretim içinuygun bir hale sokan gelişmiş makineler; başta kimyaolmak üzere, bu gibi artıkların yararlı özellikleriniaçığa çıkaran bilimsel gelişme. Lombardiya, GüneyÇin ve Japonya’da olduğu gibi, küçük-ölçekli tarımda,bu tür büyük tasarruflar sağladığı doğrudur. Ama,genellikle bu sistemde tarımdaki üretkenlik diğerüretim alanlarından çekilen insan emek-gücününisraflı şekilde kullanılmasıyla elde edilir.” (Marx, K.,Kapital, C. III, Sol Yayınları, Ankara 1997, s. 93)

Marx’ın değindiği ilk nokta “ancak büyük-ölçekliüretimde görülebilen büyük miktarda atık”. Yani,atığın ekonomik olarak geri dönüştürülebilmesi içinbelli bir miktarın üzerinde üretilmesi gerekmektedir.Bu koşul günümüzde fazlasıyla sağlanmaktadır.

Üretim ne kadar büyükse, atık üretimi de o orandabüyük olacaktır. Buradaki kritik nokta, atıkların geridönüştürülmesi için gerekli olan üretim araçlarınınyaratılmasıdır. Genel olarak emperyalizmin üretimçılgınlığı göz önüne alındığında ortaya çıkan atıkmiktarını dönüştürmek için gerekli olan üretimaraçlarının ne boyutta olacağı, kendiliğindenanlaşılacaktır. Ayrıca buna eşlik eden bilimselçalışmaların da bir süreklilik taşıması gerekmektedir.

Tüm bunlar bir mali yük demektir. Fakat yine detekellerin bu sayede, uzun vadede hammaddeharcamalarını ciddi oranda düşürebileceği ve önemliölçüde kâr elde edebileceği öne sürülebilir. Fakat butekelci rekabet gereği olanaksızdır. Geri dönüşüm gibi,ancak planlı üretim ve planlı ekonomide hayatbulabilecek bir üretim alanı, her an fiyatdalgalanmaları ve krizlerle tehdit edilen kaotik biriktisadi zeminde yaşayamaz. Tekellerin, ihtiyaçduyulan hammadde miktarını beş-on kat artıran birüretim sürecinde, bu ihtiyacı en ucuz, en çabuk ve enbol miktarda karşılamak için giriştiği büyük rekabet,geri dönüşüm gibi ara süreçleri anında saf dışıetmektedir. Geri dönüşüm için kullanılacak atıkların,zayıflayan nitel özelliklerini söz konusu etmiyoruzbile.

Bu konudaki en önemli noktalardan biri, yukarıdakialıntıda Marx’ın küçük-ölçekli tarım üretimi üzerineverdiği örnektir. Marx, küçük ölçekli üretimde (bizbunu tarım dışı küçük ölçekli üretim için dedüşünebiliriz), atıkları tekrar kullanmanın önemli birtasarruf sağlayacağını belirtiyor. Fakat, bunun “diğerüretim alanlarından çekilen insan emek-gücünün israflışekilde kullanılmasıyla” elde edildiğini söylüyor. Atıkmiktarının belli bir düzeyin üzerinde üretilmesininesprisi de bu zaten. Yeniden değerlendirme süreci içingerekli olan emek-gücünün, bir emek-gücü israfına yolaçmaması gerekmektedir.

Marx’ın değindiği küçük-ölçekli tarım üretimiüzerine verdiği emek israfı örneğini biz, başka birbiçime uyarlayabiliriz.

Avrupa’da ve Amerika’da epeyce uzun birzamandan beri ve Türkiye’de de birkaç yıldan berigerek belediyeler, gerekse bazı özel şirketler atıktoplama konusuyla ilgileniyor. Bu iş yavaş yavaş birsektör konumunu alıyor. Hatta uluslararası atık ticaretibile yapılmakta. Örneğin Amerika, ucuz işgücüyüzünden, toplanan plastikleri Hindistan’a gönderiporada dönüştürüyor. Buradan varacağımız ilk önemlisonuç, varolan koşullar altında atık üretimi veyönetiminin uluslararası bir nitelik kazandığıdır. Bukonuyla ilgili olarak yukarıda değinilen, dünyaölçeğindeki toplam üretime eş düzeyde geri dönüşümmekanizmalarının yaratılmadığı koşullarda söz konusuedilen atık toplama faaliyeti Marx’ın değindiği küçük-ölçekli üretim düzeyini aşamayan bir işgücü israfıyaratmaktan başka bir sonuca yol açmayacaktır.Marx’ın yukarıda değindiği emekgücü israfınınkendini bu konuda henüz hissettirmemiş olması,toplanan atık miktarının, tüm sektörleri kapsayan,dünyadaki genel üretim miktarının yanında halihazırdaoldukça küçük bir oranda olmasıdır. Eğer bu orangitgide büyürse, varolan piyasa koşulları yine kendimantığını işletecek. Böyle bir durumda ilk önce yinetekelleşme eğilimi belirecek. Bu ise, atık toplama vedönüştürme uğruna doğanın daha derinden bir tahribatısonucunu doğuracaktır. Çünkü atık üreten de, atıktoplayan da “tekel”dir ve aralarındaki ayrım yalnızcabiçimseldir. Bu tekeller, bugün ABD’nin yaptığı gibiatıkları en ucuz işgücü ile ve mümkünse az gelişmişülkelerde dönüştürmek isteyeceklerdir. Bu tekeller,üretim araçlarını, yeraltı kaynaklarını vb. tekelciyöntemlerle ele geçirdikleri gibi, aynı mantığı üretimatıkları için de uygulayacaklardır, çünkü tekelin özübudur. Tıpkı, şu an üretim alanında yaptıkları ve buyüzden doğayı tahrip ettikleri gibi. Ve bu işleminkendisi hem emekçiler için hem de doğa için dahaderinden bir tahribat anlamına gelecektir. Atıkların, kâramaçlı bir piyasanın kuralları doğrultusundadönüştürülmeye çalışılması, bu sonuçları kendiliğindendoğuracaktır.

Ve bir kez daha; sorunun özü, atık üretmek değildir.Sorun, atık üreten ve bu atığı işleyecek olan üretimaraçları üzerindeki kapitalist sınıf mülkiyetidir. Sorunbu sınıfın mülksüzleştirilmesidir.

Bu pisliği devrim temizler!

Page 23: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Eylem ve etkinliklerden... Kızıl Bayrak � 23Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

“Kot taşlama” alanında yaşanan iş cinayetlerinigündeme aldığımız “Tekstil Tanışma ve Dayanışma”toplantısını 23 Ağustos günü gerçekleştirdik.

Toplantıda ilk olarak GOP İşçi Platformu sözcüsübir sunum gerçekleştirdi. Kot taşlama sektörününsorunları ve kumlama hastalığının içeriğine ilişkintartışmayı geliştirici ön bilgiler verildi. Bu bilgilerinışığında başlayan tartışmalar verimli ve canlı geçerken,alanda yaşanan sorunlara karşı bir mücadeleprogramının oluşturulması konusunda ortak bir sonucavarıldı.

Gaziosmanpaşa İşçi Platformu’ndan tekstilişçilerinin organize ettiği program sonunda şu kararlaralındı:

* Kot taşlama işçilerine yönelik etkin bir“bilgilendirme-aydınlatma” faaliyetinin örgütlenmesi,

* “Kot taşlama” işi ile ilgili gelişmelerin sadeceyerel olarak değil genel planda da takibi ve alanınsüreçlerine etkin bir müdahale için başka alandakikurumlarla etkin bir dayanışmanın örgütlenmesi,

* İlgili odalar, sendika ve kurumlarla etkin birilişkinin kurulması, panel, seminer vb. eğitici

etkinliklerin düzenlenmesi,* Kot taşlama alanıyla ilgili bilgi havuzunun

oluşturulması (işçi sayısı, hasta ve yaşamını kaybetmişişçi sayısı, işçi tepkileri vs.), bu bilgilerin toplanmasıiçin anket gibi araçların devreye sokulması,

* Taşeron sisteminin yaygın olduğu bu alandataşerona iş veren asıl firmaların tespiti ve bu firmalarınteşhirine yönelik eylemler düzenlenmesi,

* Varsa bu konuda çıkarılmış olan broşürlerintemini, yoksa platform tarafından broşür hazırlanmasıve fabrika dağıtımlarında kullanılması,

Katılım sınırlı olmasına karşın bir ilk adım olarakanlamlı sonuçlara ulaşan etkinlikte ayrıca işyerikomitelerinin oluşturulması, taban inisiyatifiningeliştirilmesine dönük adımların atılması, bir sonrakiaşama olarak alanda fabrikalar arası mücadeleyibirleştirecek tarzda bir “Tekstil İşçileriKomisyonu”nun oluşturulmasının gerekliliğinin altıçizildi.

Müzik dinletisi ve hep beraber söylenen türkülerinardından etkinlik sona erdi. Etkinliğe 20 işçi katıldı.

GOP İşçi Platformu’ndan tekstil işçileri

GOP’ta tekstil ve kottaşlama işçileri buluştu!

Canovate patronu işçilere saldırdı!Alemdağ’da kurulu olan Canovate A.Ş.’de saldırılar bitmek bilmiyor. 2000 yılında sendikal örgütlülüğü

binbir hileyle dağıtan, geçtiğimiz yıl içinde ise yürütülen sendikal örgütlenme çalışmasına azgınca saldıranCanovate patronu, bu sefer de OSB-İMES İşçi Bülteni’nin dağıtımını yapan işçilere saldırdı.

2007 yılının Ekim ayında Muhsin adında bir işçinin iş cinayetine kurban gitmesinin ardından bu olaygazetemiz sayfalarına ve internet sitemize yansımıştı. Canovate patronu, bu haberden duyduğu rahatsızlığı 11Ekim 2007 tarihinde gönderdiği bir mail ile dışavurmuş, haberin internet sitesinden kaldırılmasını istemişti.Ümraniye BDSP ise bu maile karşılık olarak “Canovate’nin ‘mazlum’ patronu!” başlıklı bir yazı kalemealarak Canovate asalağının kirli yüzünü bir kez daha ortaya sermişti. Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak gazetesinin 18Temmuz 2008 tarihli sayısında yayınlanan bu yazı OSB-İMES İşçi Bülteni’nin Ağustos sayısında da yer aldı.

Bölgede birçok fabrikada dağıtımı yapılan OSB-İMES İşçi Bülteni, 22 Ağustos günü Canovate A.Ş. kapısındaCanovate işçilerine de dağıtıldı. İşbirlikçi bir işçinin ispiyonlamasıyla harekete geçen Canovate’nin özelgüvenlik amiri (özel timden atıldığını söyleyerek) bülten dağıtımı yapan işçilere “bu ‘yasadışı’ bildiriyi benimişçilerime dağıtamazsınız” diyerek dağıtımı engellemek istedi. Bunun sökmediğini görünce bu kez“jandarmaya haber veririm, size 36 saat işkence yapsınlar da aklınız başınıza gelsin” diyerek saldırmak istedi.Bunun da işe yaramadığını görünce diğer bekçi köpekleri ve iki yalaka işçi ile dağıtım yapanlardan birarkadaşımıza kelepçe takarak fabrikanın içerisine götürdüler. Fabrika içerisinde fabrika müdürü İsmail Şirin depsikolojik baskı yapmaya çalıştı. O da gereken cevabı alınca işçinin kelepçesini çözerek işçiyi bıraktılar.

Öncü işçilere yapılan bu saldırı hiç kuşku yok ki işçilerin örgütlenmesinden duyulan derin korkunun birifadesi ve sınıf kininin bir ürünüdür. Onların suratında patlayan asıl tokat Canovate işçilerinin örgütlümücadelesi olacaktır. Ve başta İsmail Şirin olmak üzere tüm asalaklar çok iyi bilmelidirler ki, işçi sınıfınayapılan hiçbir saldırı yanıtsız kalmamıştır ve kalmayacaktır.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

İnsanca yaşam, özgür bir gelecek için

buluşuyoruz!“Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya

seyirci kalmayacağız! İnsanca yaşam, özgür birgelecek için buluşuyoruz!” etkinliğimizinhazırlıkları yoğun bir şekilde devam ediyor. Sondönem yapılan zamlardan metal sektöründeçalışan işçilere, tekstil sektöründe ölüme mahkûmedilen kot taşlama işçilerinden direniştekifabrikalara “seyirci kalmayacağımızı”haykırdığımız kampanyamızı yapacağımız açıkhava etkinliği ile sonlandıracağız.

Son bir haftadır yoğun bir biçimdeetkinliğimizi duyuran materyallerimizikullanıyoruz.

Gazi Mahallesi, Elmabahçesi, KaradenizMahallesi, Karayolları Mahallesi’ne toplam 600afiş yaptık. Etkinliğimize çağrı yapanbildirilerimizi Elmabahçesi’ndeki fabrikalara,Karayolları’nda sokak sokak dolaşarak dağıttık.

Yaklaşık 3 bin bildiri kullandık. Emekçilerinilgisi oldukça anlamlıydı. Kampanyamıza dairsohbetler ettik, çalışmalarımızı anlamlıbulduklarını, verebilecekleri destekleriniesirgemeyeceklerini söyleyen emekçiler oldu.Bildiri dağıtımlarımız ve çağrılarımız devamedecek.

GOP İşçi Platformu

Sİ-DER’in kampanyası sürüyor...

İşçileri kendigeleceklerine sahipçıkmaya çağırıyoruz!

Adana Sanayi İşçileri Derneği olarak Temmuzayı başında başlattığımız ve bugüne dek yerel vemerkezi materyalleri kullanarak sürdürdüğümüzkampanya çerçevesinde 22 Ağustos günü bir kezdaha sanayi kapısındaydık.

Kampanya kapsamında işçilere ulaşmanın veonları bir taraf haline getirmenin bir aracı olarakplanladığımız imza kampanyamızı sürdürüyoruz.22 Ağustos günü sanayi girişinde imza standımızıaçarak işçilere ulaşmaya çalıştık. Sabah işe girişsaatinde işçilerin kullandığı ana girişe açılanstandımızın etrafını asgari ücret afişlerimizledonattık. Bir yandan bültenimiz ve daha önceyerelde çıkardığımız farklı bildirileri ajitasyoneşliğinde işçilere ulaştırırken, diğer yandan daişçilerden imza toplamaya başladık.Konuştuğumuz birçok işçi mevcut durumdanrahatsız olduğunu ve artık bir şeylerin değişmesigerektiğini vurguladı. Bir saat boyunca işçilereyönelen saldırıları ve bunlara karşı yapılmasıgerekenleri anlattık.

Bize düşen görev, bu rahatsızlığı ve pasiftepkiyi örgütlü bir güce dönüştürüp, işçileringeleceklerini kendi ellerine almalarını sağlamakve bu bilinçle çalışmalarımızı sürdürmektir.

Kampanyamızı bir dizi aracın kullanılması ilegüçlendirerek sürdüreceğiz.

Adana Sanayi İşçileri Derneği

Page 24: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Sınıf cephesinden...24 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

24 Ağustos günü Dudullu Tavukçuyolu’ndabulunan Mert Döküm Makine fabrikasında çıkanyangında iki itfaiye işçisi ve bir döküm işçisiyaralandı. Yangının sebebi her zamanki gibi, patronlartarafından gerekli iş güvenliği önlemlerininalınmaması idi. Haftada 55 saat çalışmalarına rağmenpatronun kâr hırsını doyuramayan işçiler, pazar günüde çalışmaya zorlanmışlardı. Kaynak ile temasıhalinde patlama tehlikesi gün gibi açık ve ortada olanboya tankında, can güvenlikleri hiçe sayılarakkaynakta çalıştırıldıkları sırada patlama ve ardındanyangın meydana geldi.

Sadece daha fazla kar elde etmeyi düşünenpatronlar ve onların sermaye düzeni işçi yaşamını hiçesaymaya devam etmektedir. Dudullu’da çıkan yangın,sermaye düzeninin medyasında önemsiz bir habermişgibi yer almış ve hızla unutulmuştur. Mert Döküm’deise, yangından sonra da hiçbir iş güvenliği önlemialınmamıştır. Yangın hiç olmamış, üç işçi hiçyaralanmamış gibi davranılmakta, yaşanan felaketönemsizleştirilmeye ve unutturulmaya çalışılmakta ,işçiler aynı güvensiz koşullarda çalışmaya mahkûmedilmektedir.

Bizi insan yerine koymayan, bize fabrikasındakiherhangi bir makine kadar bile değer vermeyen busermayedarlar yaşama hakkımızı hiçe sayıyorlar. İşçisağlığı ve işçinin can güvenliği için almaları gerekenen küçük önlemleri bile onlara yük olan, çok gereksizmasraflar olarak görüyorlar. Ve artık o kadar utanmaz,o kadar cüretkârlar ki; “Bizim kârımız için ölebilecekişçiler varken, yeni filikamızı denizde denemek için,kum torbasına para vermeyiz” diyebiliyorlar. “İşçilerölmüşse ne olmuş, her işletmede işçiler ölebilir. Bu işzayiatıdır ve iş zayiatı patronun hakkıdır”diyebiliyorlar.

İş kazası, patlama, çökme, yangın, trafik kazasıdiye adlandırarak kaza süsü verdikleri olaylar, bizlerisömürerek daha fazla kâr elde etme hırsları ileişledikleri iş cinayetleridir.

Tersanelerde, Dudullu’da, Davutpaşa’da,madenlerde…

İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de ve heryerde…

İşçilerin, terlerini ve kanlarını dökerek ekmekparası kazanmaya çalıştığı, kendileri ve çocukları içinyaşamda kalma mücadelesi verdiği her yerde işcinayetleri sürmektedir.

Bizler bugün bütün yaşamımızı patronların kârıiçin harcıyor, yine patronların kârı için ölüyor ve işzaiyatı olarak unutuluyoruz. Geride bıraktığımızçocuklarımıza mirasımız ise, aynı sermaye düzeniiçinde ücretli köleler olarak ömürlerini tüketmek veölmek oluyor.

Sermaye düzeninin bu akıl almaz vahşiliğine vegözü doymayan sömürüsüne son vermek zorundayız.Emeğimizi, onurumuzu, yaşama hakkımızı veçocuklarımızın geleceğini savunabilmek için işçilerolarak örgütlenmek ve işçi sınıfının devrimci gücüylemücadele etmek zorundayız.

Bugün tersanelerde, limanlarda, Desa’da,Unilever’de, E-Kart’da, Yörsan’da, belediyelerde,metal sektöründe, tekstil sektöründe süren işçisınıfının mücadele ve direnişlerine “Yaşasın sınıfdayanışması!” şiarı ile destek vermeliyiz.

İşçilerin kurtuluşu örgütlü mücadele ilegerçekleşecektir!

İş güvenliği önlemleri alınsın!İşçi kıyımına son!

OSB-İMES İşçileri Derneği (OSİM-DER)26 Ağustos 2008

OSİM-DER: Mert Döküm patronundanhesabı işçiler soracak!

TİS süreçleri başlayan belediyelerde 2008-2010yılına ait anlaşma maddelerinde uyuşmazlık çıkmasısonucu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Anakent’teörgütlü Belediye-İş ve İstanbul ilçe belediyelerdeörgütlü Genel-İş’e bağlı şubeler geçtiğimiz ayiçerisinde gerçekleştirdikleri çeşitli eylemlerle grevkararlarını asmışlardı.

İlk olarak Belediye-İş Sendikası’nın grev kararınıasmak için gerçekleştirdiği yürüyüşe polis saldırmışve eylemci kitleyi dağıtmıştı. Ancak işçilerkararlılıklarını Saraçhane’de tekrar toplanarakgöstermişler, polis ablukası altında grev kararınıasmayı başarmışlardı. Ardından Genel-İş’e bağlı ilçebelediyeleri Sarıyer, Küçükçekmece, Beyoğlu, Fatih,Kartal ve Kadıköy’de yine devletin kolluk güçlerininbaskılarına karşın grev kararlarını ilan etmiş ve grevsüreci işletilmeye başlanmıştı.

Bu sürecin ardından kimi belediyelerdeanlaşmalar belli kazanımlarla sağlanırken, kimibelediyelerde greve gidildi. Bu yıl gerek Belediye-İşgerekse Genel-İş Sendikası’na bağlı işçilerin taleplerive işverenle uyuşmazlık maddeleri ücret zamları vesoysal haklardı. Sermaye cephesi bu yılki saldırıyıözel olarak düşük ücret politikası ve sosyal hakgasplarına odaklamıştı. Düşük ücretin belediye işçiler

tarafından kabul edilmemesi, kıdem zammının 10kuruştan geriye çekilmesinin önüne geçilmesi isteğiişçiler için tetikleyici olmuş ve grev silahının işverenedoğrultulmasına yol açmıştı.

Geçtiğimiz hafta ilk grev kararını asan SarıyerBelediyesi, 20 kişilik komite ve 200 işçiyle greveçıktı. 5 ayrı birimde kurulan grev noktalarına 7 günboyunca ziyaretler gerçekleştirildi. 7 günlük grevinardından Sarıyer Belediyesi işçileri kıdem zammını10 kuruş, %14 zam ve 220 YTL’lik sosyal paket eldeetti. Bu grev esnasında Küçükçekmece ve Fatihbelediyeleri işçileri de %12 ve %10’luk zamlarla TİSsürecini tamamladı.

Belediye-İş Sendikası İstanbul Şubeleri’ninörgütlü olduğu Anakent’te Büyükşehir Belediyesi’nin%8 teklifine karşı sendika ise %15’lik zam talepediyordu. İlçe belediyelerinde de kıdem zammı 8kuruşa çekilmek istenirken, ücret zamları da %8 likve % 10’luk rakamlarla ifade ediliyordu.

Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle 26Ağustos’ta masaya oturan Belediye-İş’le görüşmelersona erdi. Ücretlere sağlanan %17.5lik zamla greveçıkılmasına 2 gün kala TİS imzalanmış bulunuyor.

Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’luBölge’ye bağlı Kadıköy ve Kartal Belediyeleri’nde

ise TİS görüşmeleri grev gününe doğru yaklaşıyor.AKP’nin elinde bulunan Kartal Belediyesi veCHP’nin yönetimindeki Kadıköy Belediyesi’ndekitoplusözleşme görüşmeleri devam ediyor. Genel-İşSendikası, Kartal Belediyesi’yle yürüttüğü ve 324işçiyi kapsayan görüşmelerde 68 maddeden ücretmaddeleri olan 2 madde üzerine anlaşmasağlanamadı.

Sendika, Kartal Belediyesi’nde taban ücreti için63 YTL isterken ücretlerde ise %25 oranında zamtalep ediyor. Ücrete bağlı maddeler içinde ihbarsüreleri, çocuk öğrenim hakkı, yemek bedeli, sosyalyardım, evlilik yardımı, doğum yardımı ve ölümyardımlarına ilişkin ücretlendirmeler yer alıyor.

Sözleşme sürecinin devam ettiği KadıköyBelediyesi’nde ise Kartal Belediyesi gibi %25 zamtalebi var. İki belediyede de geçmiş toplu özleşmelereeklenen 1 Mayıs’ın ücretli tatil günü maddesi isekorunuyor. Kadıköy Belediyesi’nde Genel-İş üyesi820 işçi bulunuyor.

Anakentin ve ilçe belediyelerinin TİS sürecinitamamlamasının ardından Kadıköy ve Kartalbelediyeleri yalnız kalmış durumda. BüyükşehirinTİS’i tamamlamış olmasının diğer sözleşmelerietkileyeceği açıkça görülüyor.

Belediyelerde TİS’ler ve sonuçları

Dikmen’de Gökçek terörü!Melih Gökçek’in dinci-çeteci-talancı

belediyecilik anlayışının son örneği Dikmen’deyaşandı. 2006 yılından bu yana varlık gösteren vehalkın yıkım tehditlerine karşı verdiği mücadeleninmerkezi konumunda olan Dikmen Vadisi BarınmaHakkı Bürosu, 23 Ağustos gece yarısı kundaklandı.

Dikmen Vadisi’nde mücadele yürüten halkınhazırladığı internet sitesi olan dikmenvadisi.org;kundaklayanların gece 00.30 sıralarında gri RenaultMegan marka bir arabayla büronun önüne geldiğini,bir bidon benzini içeriye dökerek ateşlediklerinibildiriyor. Yangında içeride bulunan bilgisayar ve çoksayıda evrak kullanılamaz duruma gelirken iki ördekde yanarak can verdi. Çıkan yangın halk tarafındansöndürüldü.

Dikmen Vadisi halkı barikatlar kurarak saldırıyıprotesto etti. Eylemler devam ederken, MelihGökçek’in Dikmen Vadisi 2. Etap’ta bulunan villasıve oğlu Osman Gökçek’e ait Or-An semtindebulunan villa etrafında geniş ‘güvenlik’ önlemlerialındı.

Kundaklama saldırısı 24 Ağustos günü KESKyöneticileri, Halkevleri MYK üyeleri, DikmenHalkevi üyeleri ve birçok siyasi parti temsilcisininyer aldığı eylemle protesto edildi. Dikmen VadisiBarınma Bürosu, KESK, ODTÜ Mezunları Derneği,Halkevleri ve Tüm-Bel-Sen adına yapılankonuşmalarda saldırı protesto edildi.

Dikmen Vadisi Halkı adına yapılan açıklama şusözlerle sona erdi: “Rantçıların, içindi bulunduğumuzhaftalarda gerçekleştirmeyi hedefledikleri toplu yıkımoperasyonunun, belli ki kimi mülki ve siyasimakamların destek vermemesi, her şeyden önceduyarlı kamuoyunun itirazı sonucu bir türlü yaşamageçmemesi üzerine, böylesi çirkin saldırıyı devreyesokuyorlar! Yıkamadılar, bu sefer de yakıyorlar! Bukentin, bu ülkenin akıl ve vicdan sahibi güzelinsanlarına sesleniyoruz; durdurun artık bu adamı!

Baskılar, saldırılar, Dikmen Vadisi halkınıyıldıramayacaktır!”

Page 25: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

“Çevrecinin daniskası”na yanıt! Kızıl Bayrak � 25Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

TMMOB’ye bağlı Çevre Mühendisleri Odasıyaptığı açıklama ile “çevrecinin daniskasının” nasılolması gerektiğine açıklık getirdi.

Çevre Mühendisleri Odası “çevrecinindaniskası”nı şu başlıklarla nitelendirdi.

1- Politikasızlık “çevrecinin daniskası” için en iyiçevre politikasıdır. Eğer çevre ve insan sağlığınıkorumak, çevre kirliliğini önlemek gibi konularöncelikleriniz arasında yer almıyorsa zaten bir çevrepolitikası geliştirmeye de ihtiyaç duymazsınız.

2- “Çevrecinin daniskası” öncelikle çevre ile ilgilikurumları işlevsizleştirerek işe başlamalıdır. Örneğinçevreyi ve doğayı koruma görevi olan ÇevreBakanlığı’nı, ülkenin doğal varlıklarına işletmemantığı ile bakan yatırımcı kuruluşlarla birleştirerek“denetim-koruma sorunu”ndan kurtulmalıdır.

3- “Çevrecinin daniskası” ekonomik çevreningelişmesine öncelik vermelidir. En yakın ekonomikçevreden başlayacak bu çalışmada orman alanlarınınve kıyıların rahatlıkla yağmalanması için TurizmTeşvik Kanunu gibi uygulamaların önemi büyüktür.

4- “Çevrecinin daniskası” kıyıları doldurana ödülvermeli, kıyıları bolca doldurarak sahil yolları inşaetmelidir. ( Karadeniz Sahil Yolu bunun en iyiörneğidir.)

5- “Çevrecinin daniskası” su havzalarında mutlakkoruma alanlarını daraltmalı, zaten kısıtlı olan sukaynaklarının kirlenmesine göz yummalı, eğer sukıtlığı yaşanırsa suçu kuraklık ve küresel ısınmayaatmalı, çözümü de yağmur duası ile birlikte Allahahavale etmelidir.

6- “Çevrecinin daniskası” kentsel altyapıhizmetlerini geliştirmek yerine kentsel dönüşüm-rantalanları oluşturmalıdır.

7- Yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları yerinenükleer enerji gibi dışa bağımlı, eski ve kirliteknolojilerin kurulmasında ısrarcı olmalıdır.

8- Ne pahasına olursa olsun hatta doğal sitalanları ve milli parklarda bile madenciliğin önünüaçmalı, siyanür ile halkının zehirlenmesine müsaadeetmelidir. Gerekirse bu konuda yargı kararlarını vehukuku hiçe saymalıdır.

9- Daniskalı çevreci, hele bir de Başbakan ise, 1.sınıf tarım arazileri üzerine, ABD kökenli nişastafabrikasına bilime ve hukuka rağmen, işletme izniveren kişi olmayı gerektirir. Bir anlamda, yargının bukonuda vermiş olduğu kararı pişkin pişkin seyretme

halidir daniskalı çevrecilik…10- Çevrecinin daniskası, Konya’da altyapı

sorunları nedeni ile Tuz Gölü yok olurken, kaçakkuran kursu açanlara ses çıkarmamak, üç çocuk yapındiyerek bu kaçak kurslarda ve yapılarda ölençocuklara “cennete” gittiler gözü ile bakmaktır.

11- Orman yangınlarını izlemek, ormanekosistemini bilmeyenleri başa getirerek, “ormanyangınları ile kenelerin öldüğü” yolunda iyimser!“yorumlar” yapan bürokratları ödüllendirmektirdaniskalı çevrecilik…

12- Çevrecinin Daniskası, İstanbul’un ortayerinde rögar kapağı olmadığı için ölen Dilara’yı, oküçük kızın gözlerini unutup, bu cinayeti işleyenfirmaya yine iş vermektir…

13- “Çevrecinin daniskası”nın en büyükrakiplerinden biri ise çevre mühendisidir. Bolcamiktarda Çevre Mühendisliği bölümleri açılmalı amamezunlara istihdam olanağı sunulmayıp potansiyel işgücü olarak yedeklenmeli, böylece serbest piyasakoşullarında emeği iyice sömürülmelidir.

14- “Çevrecinin daniskası” için başka bir rakip desıradan çevrecidir. Yani yaşam savunucularıdır…Çünkü sıradan çevreci, (yani bizler) yaşamı her şeyinüstünde tutar. İnatla yaşamı savunmayı kendine görevedinir. “Ele avuca gelecek hiçbir işleri yoktur. Sadeceboş vakitlerini değerlendirmek için yaptıkları işbudur.” Sıradan bu çevrecilere karşı ise “Bençevrecinin daniskasıyım. Asıl çevreci benim.” demekyeterlidir. Çünkü Kasımpaşalılık tam da budur işte!

15- Sonuç olarak, “çevrecinin daniskası” olmakkolay mı? Uluslararası tekellere ve yerliişbirlikçilerine “hoş” görüneceksiniz, ülkeniziyağmalayanlara kolaylıklar sağlayacaksınız…Anlayacağınız çok çok zor iş, tam manası ile“çevrecinin daniskası” olmak…

“Çevrecinin daniskası”nayanıt!

Dandikten daniskaçevreci, bir o kadarda siyasetçi olmak!

Yüksel Akkaya

Efendim, siyasetimizin güzide ismi yinekonuşturmuş “delikanlılığını”. Güzel dekonuşmuş hani. Sınır tanımıyor:

Misal: Çevrecilik mi? Daniskası kendileriolurlar…

Sendikacılık mı? Kendileri olurlar…Fakir fukarayı korumak mı? Kendileri

olurlar…Demokrat mı? Kendileri olurlar…Feminist mi? Vallah da billah da bu meselede

de en bir daniskası işin kendileri olurlar…Haa…En bir İslamcı faşistlikte daniskalığı itiraf

ederler mi diye sormak lazım. Tabii yukarıdakiliste uzun olunca sormak lazım. Her şeyindaniskası “güzide” insan, acaba “millet” yerinekoymadığınız işçinin, memurun, işsizin hakkınıhukukunu savunan en bir daniska insan da sizmisiniz?

Misal: Oğlunuzu millet kabul edip ona birgemicik alırken bu sorular, bu söylemler aklınızagelir mi?

Misal: Çalık Grubu’nu millet sayıp onlarahalkın paralarını peşkeş çekerken bu daniskaolmak lafı aklınıza gelir mi?

Misal: Ali dibolar, dişliler “rüşvetin belgesimi olur p…..k” diyenlere nazire belgeli işyaparken onların hamisi olmak hangi daniskalığayakışır?

Neyse listeyi uzatıp moralinizi bozmayalım.Ama, mademki iş argoluk, o zaman erbabınabaşvuralım. Ben, üstat Hulki Aktunç’tan bir argoseçme yapayım; “milletin” kültürüne katkı sadecebakanlar kurulu başkanından olmasın, biz dehizmet devam edelim… (Durmak yok, yoladevamsa devam)

“D” harfinden seçmeler:Önce, daniska: “Örnek, en iyi örnek (Kanuna

bakılırsa yeri yurdu olmayan ve başkalarınınsırtından geçinen her tufeyliye bu isim verilmeli.Öyle ise benden âlâ serseri mi olur? Daniskası…”

Dandik: “Sahte, Çok düşük nitelikli.( Nekadar dandik bir ticaret anlayışımız var)”

Dandikten: “Sahte, göstermelik (Genellikle ikikayıt defteri olurdu: Biri esas kayıt defteri, birdandikten kayıt defteri”

Dan dun etmek: “Anlamsız konuşmak. Boşakonuşmak. Yapamayacağı şeyleri söylemek (Tabiyahu. Ödü kopmuş enayinin. Dan dun etsin debak)

Dasnik: Pezevenk, muhabbet tellalı (Matiz:Ulan dasnik oğlu dasniği!.. Ben cihana sustadurmuş… nâmımı duyunca dünyayı titretmiş…bir yumrukta dokuz kişinin canına kıymış…)

Dazgırlı: “Taşralı kaba saba kimse. Aptal, bönkişi.

Bir de “h” harfinden örnek verip bitirelimargo sözlükten kültüre katkıları.

Hastir: “Defol, halt emişsin, dediğin yanlışanlamlarında kullanılır (Hergele öyle ayıcı ki.Geçenlerde bana çenelerini kırarım dedi. Hastirlan dedim, baban DP’li diye mi kuruluyorsun? O.Kemal, Gurbet Kuşları).

Meraklısı için kaynak: Hulki Aktunç, BüyükArgo Sözlüğü, YKY Yayınları, Üçüncü Baskı,İstanbul, 2002.

Page 26: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Bolivya’da sınıf mücadeleleri!26 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) lideri EvoMorales, meşru-militan zeminde gelişen kitlehareketinin desteğine dayanarak devlet başkanlığınaseçildiği günden beri, ABD destekli sermayebaronlarının karşı-devrimci saldırılarına maruzkalmaktadır. Morales yönetiminin işçi ve emekçilerile yoksul yerliler lehine gerçekleştirmek istediğireformları baltalamaya çalışan sermaye baronları,silahlı faşist çetelerini sokağa salmak dahil birçokprovokatif girişim gerçekleştirdiler. Ülkeninzenginliklerini pervasızca yağmalamaya alışık olanbu vampir sürüsü, gelinen yerde işi iyiceazıtmaktadır.

Giderek sertleşen çatışmada konumunugüçlendirmek için 10 Ağustos’ta referanduma gidenMorales, bir kez daha emekçilerin eziciçoğunluğunun desteğini almayı başardı,referandumda %65 gibi ezici bir oy oranı aldı.Bolivya’nın 112 ilinden 95’inde seçmenlerMorales’in göreve devam etmesini onayladı.

Sonuçları değerlendiren Morales, ülkedeki bellibaşlı sanayi kollarının kamulaştırılmasını öngörenreformlarına devam sözü verdi. Morales’in emekçilerlehine yapmak istediği düzenlemeler, sermayeoligarklarının yeni saldırı ve provokasyonlarıylakarşılaştı. Karşı-devrimci saldırıların üssü olan doğueyaletlerinden Santa Cruz başta olmak üzere,Morales karşıtı gerici valilerin yönetiminde bulunandört eyalette genel grev ilan edildi. Silahlı çeteleri deiçeren güruhları sokaklara salan Amerikancı baronlar,hem reformları engellemek hem doğu eyaletlerindekizenginliklerden emekçilerin yararlanmasınıengelleyebilmek için çaba harcıyor.

Gerici güçlerin saldırılarına tepki gösterenemekçiler de Morales yönetimine destek verdi. Genelgrev ilan eden eyaletlerde Morales’e destek verenemekçilerle karşı-devrimciler arasında çatışmalarınyaşandığı bildiriliyor. Sermaye baronları, kirliemellerine ulaşabilmek için başkent La Paz’dakimerkezi yönetimden özerklik talep ediyor. Bu hevesekapılan Amerikancı eyalet yöneticileri, ülkezenginliklerini yağmalama çarkını alışık olduklarışekilde çevirmeyi güvence altına almaya çalışıyorlar.

Nitekim karşı-devrimci valiler petrol ve doğalgazyağmasından elde ettikleri rantı kaybetmemek için,geçtiğimiz aylarda yasadışı özerklik referandumlarıdüzenlemişler, bu referandumlardan “özerlik yanlısı”sonuçlar aldıklarını öne sürmüşlerdi. Son günlerdeyaşanan çatışmaların ardından ise daha dasaldırganlaşan Amerikancı valiler, denetimleri altındaolan petrol ve doğalgaz tesislerinde genel lokavt ilanederek üretimi sabote etme girişiminde bulundular.

Olayları değerlendiren Morales şunları söyledi:“Şiddet eylemi gerçekleştiren, saldıran ve tamamenyasadışı eylemlerde bulunan insanlar var. Bununhalka saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Kurumlarıele geçirmekten bahsediyorlar ki bu Bolivyadevletine karşı bir sivil darbedir.” Gerici valilerinamaçlarının devletin bileşenlerini parçalayarakülkeyi bölmek olduğunu belirten Morales, halkı vekamu düzenini karşısına alan bu bölgelerin aşağıyadoğru yuvarlandıklarını, ancak daha saldırgan halegeldiklerini vurguladı.

Morales yönetiminin sermaye baronlarıylauzlaşma arayışı içinde olması, karşı-devrimcisaldırıların daha da azgınlaşmasının önüne geçmeyeyetmiyor. Tersine, lokavt kararıyla Morales

yönetimine bayrak açan ABD destekli gericiler,uzlaşarak değil çatışarak emellerine ulaşmakistediklerini bir kez daha ortaya koydular. Doğalgazve petrol vergilerinin yeniden düzenlenmesine ilişkinonaylanan kanunun uygulanması için kararnameimzalayan Morales, doğalgaz ve petrol boru hatlarınave tesislerine yönelik olası sabotajları önlemek içinorduya devreye girme emri verdi. Cochabambaeyaletinin başkentinde işçi sendikalarıyla yapılan birtoplantıda konuşan Morales şunları söyledi: “Bolivyahalkının hizmetinde olan Genelkurmay BaşkanıGeneral Luis Trigo’yle görüştüm ve ülkenin doğalgazboru hatlarının ve stratejik konumdaki nakilhatlarının korunması emrini verdim.”

Bu arada ordunun hükümetin denetimindebulanan bütün enerji tesislerinde konuşlandığıbelirtilirken, bir açıklama yapan İçişleri BakanıAlfredo Rada da, “Bolivya halkının enerjiye ulaşmasıgaranti altına alınmıştır” dedi. Referandumdagörevlerine devam etme olanağını elde eden SantaCruz, Chuquisaca ve Tarija eyalet valileri, Morales’inordu gücüne başvurmasına, yollara barikatlar kurarakbüyük gösteriler düzenleyeceklerini ve özerklikısrarlarının sürdüklerini açıklayarak yanıt verdiler.

ABD destekli sermaye oligarklarının bu meydanokuyuşu, iç savaşa hazırlık olarak değerlendiriliyor.Sınıflar arası çatışmanın kritik bir hal almayabaşladığı bu aşamada Morales yönetiminin orduyagüvenmesi ciddi bir handikaptır. Zira genelkurmayınhalkın emrinde olduğu yönünde açıklama yapılsa da,bu ordu halen bir burjuva devletin ordusudur. Dahasıbu ordunun üst kademe subay kastı ABD askeriokullarında eğitim görmüştür. Olası bir iç savaştaordu alt kademelerinin parçalanması kaçınılmaz olsada, yönetici kastın kritik bir çatışmada emekçilerdenyana tutum almasına pek ihtimal verilmiyor.

Evo Morales’in devlet başkanlığına seçilmesinisağlayan Bolivya işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksulyerlilerin meşru-militan mücadelesi idi. Bundansonraki çatışmalarda da Amerikancı sermayeoligarklarına karşı etkili ve sonuç alıcı bir mücadele,ancak devrimin bu dinamiklerinin hareketegeçirilmesiyle mümkün olacaktır. Yasalara bağlıkalmak, devletin silahlı gücünden medet ummakyerine, işçi sınıfının, emekçilerin ve yoksul yerlilerinsilahlandırılıp harekete geçirilmesi, olası bir içsavaşa yapılabilecek en uygun hazırlık olacaktır.

Morales’in seçim zaferine sermaye oligarklarının karşı-devrimci saldırı...

Bolivya’da sınıf çatışmaları keskinleşiyor!

“İran’da idamlara hayır!” mitingi...YEK-KOM tarafından Hamburg’ta “İdamlara hayır, siyasi

tutsaklara özgürlük!” mitingi gerçekleştirildi.Miting toplanma yerinde YEK-KOM tarafından açılan “Artık

yeter (Edi Bese)! İdamlara hayır! Öcalan’a özgürlük!” pankartınınarkasında DEKÖP bileşenleri, ortak olarak hazırladıkları“İran’daki idamlara hayır, tüm politik tutsaklara özgürlük!”pankartı ve flamalarla sıralandılar.

Mitinge katılan İran Sosyalist Partililer Arapça “İdamlarahayır!” pankartını açtılar.

Eylem boyunca İran’daki idamları protesto eden ortakbildirilerin dağıtımı yapıldı. Mitingte YEK-KOM adına Almanca

yapılan konuşmada, Türk devletiyle işbirliği içinde Kürt halkına saldıran ve idamları hayata geçiren İrandevleti teşhir edildi. İran Sosyalist Partisi adına da bir konuşma yapıldı.

DEKÖP adına yapılan konuşmayla devam eden miting yaklaşık iki saat sürdü. Mitinge yaklaşık 100 kişikatıldı.

BİR-KAR / Hamburg

Page 27: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Malta’da tersane satışı ve işçikıyımı!

Malta’da tersane satışının hazırlıkları sürerken,hükümet yetkilileri, satışın 15 Eylül’eertelenmesindeki memnuniyetsizliklerini dile getirdi.Bu tarihe kadar alıcı bulunmadığı takdirde işletmeniniflas edeceğini, bu durumun 1.700 kişinin işinemalolacağını söylediler.

Genel İşçi Sendikası ise işçilere iş garantisiverilmesini istiyor. Hükümet ise, çalışan sayısının1000’den 700’e düşürülmemesi halinde hiçbir şirketintersaneyi satın almak istemeyeceğini söylüyor. Maltatersanelerinde erken emeklilik ve gönüllü iş bırakmaplanına başvuran işçi sayısı 120’ye ulaştı.

Özelleştirmelerin işyerlerini kaybetmek olduğubilinci ile davranan tersane işçileri mücadelelerinikararlılıkla sürdürüyor.

Nepal’de ulaşım işçilerinin zaferiNepal’de ulaşım işçilerinin, gece vardiyasında

çalışan otobüs şoförü Krishna Khawas’ın öldürülmesisonrasında başlattığı grev, hükümet yetkililerininöldürülen işçinin ailesine tazminat ödemeyi kabuletmesinin ardından sona erdi.

16 Ağustos’ta Nepal Bağımsız Ulaşım İşçileriSendikası ve Tüm Nepal Ulaşım İşçileri Birliği ilehükümet Khawas ailesine 1 milyon Nepal Rupisi(14.400 Dolar) ödenmesi ve çocuklarına ücretsizeğitim verilmesine ilişkin maddenin de bulunduğu 6maddelik planda anlaşma sağladı. Hükümet yetkilileri,özellikle uzun yol seferlerinde çalışan ulaşım işçileriiçin güvenlik önlemleri alınacağını söyledi.

Nepal Ulaşım İşçileri Sendikası Başkanı AjarKumar Rai, yapılan anlaşmanın üç sendikanın ortakhareket etmesinin bir sonucu olarak başarıya ulaştığınısöyledi.

Kore’de Hyundai işçileri grevdeKore’de üç Hyundai Motor Şirketi’nde sendikalı

olarak çalışan 45 bin işçi 19 Ağustos günü şirketyönetiminin tekliflerini redderek 4 gün boyunca 4’ersaat iş bıraktı. Böylece son iki ay içerisinde 5 grevgerçekleştirilmiş oldu ve şirket 233 milyon dolarzarara uğradı.

İşçiler %9’luk bir zam talep ediyorlar. Sendikaayrıca Hyundai’nin Kore’de daha fazla yatırımyapmasını istiyor. Hyundai firmasının ABD’de,Çin’de, Hindistan’da, Türkiye’de ve ÇekCumhuriyeti’nde fabrikaları bulunuyor. Rusya veBrezilya’da da yatırımlarını arttırıyor. Bu yılın ilk yediayı içerisinde satılan Hyundai araçlarının yüzde50’den fazlasının Kore dışında üretildiği belirtiliyor.

Hindistan’da kitlesel grevlerHindistan’da milyonlarca havaalanı, tren ve banka

çalışanı artan enflasyona ve hükümetin işçi karşıtıpolitikalarına karşı 20 Ağustos günü greve gitti. Ülkegenelinde gerçekleşen grevlerle aynı zamanda %21’likzam protesto ediliyor.

Tüm Hindistan Sendikalar Kongresi (AITUC)Başkanı, milyonlarca işçinin iş bıraktığını, grevinbüyük başarı sağlayacağını ve hükümete karşı uyarıniteliği taşıdığını belirtti.

Grev ilk olarak Hindistan’ın başkenti YeniDelhi’den doğu şehri Kalküta’ya sefer yapan

havaalanında başladı. Grevden bankalar da etkilendi. Tüm Hindistan

Banka İşçileri Birliği Genel Sekreteri C.H.Venkatchalam, 900 bin civarında banka çalışanınındevlet bankalarına taşeronlaştırma sisteminingetirilmesini protesto etmek için greve katıldığınısöyledi.

Goodyear mağaza kapatıyor!Dünyanın en büyük lastik üretici firması Goodyear

Tire& Rubber Şirketi yetkililerinin 19 Ağustos günüyaptığı açıklamada, yeterli düzeyde satış yapamayan92 mağazanın yıl sonuna kadar kapatılarak bununyerine ABD’deki mağazalarda kar oranınınarttırılmaya çalışılacağı söylendi. Goodyear’ınABD’de toplam 742 mağazası bulunuyor vemağazaların kapanması sonucunda yıllık 9 milyondolarlık kaybın önüne geçileceği dile getiriliyor.

Arjantin’de grevler...Arjantin’in en büyük kenti Buenos Aires’te

öğretmenler 21 Ağustos günü ücret artışı talebiylegreve gittiler. Hükümetin önerdiği %7’lik zammıprotesto eden öğretmenlerin grevi 4.5 milyonöğrenciyi etkiledi. 20 Ağustos günü sağlık çalışanlarıda yine Buenos Aires’te 77 hastanede ücret artışıtalebiyle grev gerçekleştirdi.

Prag’da Siemens işçilerinden uyarıgrevi!

Prag’da 21 Ağustos günü tren üretilen Siemensişletmelerinde uyarı grevi yapıldı. Grev, Siemenstekelinin Prag’taki işletmeyi kapatma kararınıaçıklaması üzerine gerçekleşti. İşçiler kapatmakararına karşı mücadelelerinde kararlı olduklarını dilegetiriyorlar. İşletmede halen 950 işçi İsviçre, İngiltere,İsrail gibi ülkeler için tren üretiyor.

Avrupa Metal Sendika Birliği temsilcileri, Prag’dagerçekleştirdikleri toplantıda, Siemens tekelinin Pragdemiryolu işletmesinin kapatılması planını geriçekmesini talep ettiler.

Sri Lanka’da sağlık işçilerindeneylem!

Sri Lanka’da Özel Kan Bankası’na dair yasataslağı sağlık işçileri ve sendikaları tarafından protestoediliyor. Sağlık İşçileri Sendikaları’nın çağrısınıyaptığı yasa önerisine karşı düzenlenen kampanyayaülkedeki tüm sağlık çalışanları örgütleri katıldı.Sendikalar tasarının halk için büyük riskler taşıdığınıbelirterek derhal iptal edilmesini savunuyorlar.

Fas’ta 55 sözleşmeli öğretmen açlıkgrevinde!

Fas’ta Demokratik Eğitim Kurumu’nda örgütlü 55öğretmen bir aydır kamu sendikaları bürosunda açlıkgrevini sürdürüyor. Öğretmenler eylemleri ile, sürelisözleşmesi bulunan 40 bin öğretmenin süresizçalışmasını, eylemlere katıldıkları için işten atılanöğretmenlerin işe geri alınmasını, ödenmeyenmaaşların derhal ödenmesini talep ediyorlar.

Guyana’da şeker pancarı işçileriningrevi

Güney Amerika ülkesi Guyana’da dörtplantasyonda çalışan işçiler bir günlüğüne grevegittiler. İşçiler yüzde 14 ücret artışı talep ediyorlar.İşveren ise yüzde 4.5 zam oranında ısrar ediyor. Birgünlük grev nedeniyle 2 bin ton şeker üretimiyapılmadı.

Uruguay’da genel grev!Uruguay’da işçi ve emekçiler 21 Ağustos günü 24

Dünyadan... Kızıl Bayrak � 27Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

Dünyadan…

Page 28: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Dünyadan...28 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

saatlik genel greve gittiler. Çağrı kararını tüm sendikalarortak aldı. İşçi ve emekçiler, hükümetin ekonomipolitikalarını değiştirmesi, ücretlerin arttırılması, işçi veemekçilerden kesilen gelir vergisinin kaldırılması,eğitime ayrılan bütçenin arttırılması, 1973-1985 yıllarıarasında iktidardaki faşist cuntacılar için 1986 yılındaçıkarılan af yasasının iptal edilmesi talepleriyle genelgreve çıktılar.

Kanada’da gübre üretilen ocaklardagrev!

Kanada’da Kali madenlerinde çalışan işçilerin 7Ağustos’ta başladıkları grev sürüyor. Gübre üretilen üçocakta süren grev nedeniyle üretim yapılamıyor. Grevtoplusözleşme görüşmelerinin çıkmaza girmesi üzerinebaşladı.

Karadeniz Limanı’nda grev!Karadeniz kıyısında bulunan ve Rusya’nın en büyük

iki limanından biri olan Tuapse Ticaret Limanıyöneticileri işçilerin gece vardiyası ücretlerinin uzunzamandır ödenmediğinin mahkeme tarafındanonaylandığı, bu yüzden 13 Ağustos’tan beri çoğuyükleme-boşaltma personelinin işe gelmediğiniaçıkladılar.

Mahkeme ise işçilere 15 yıl boyunca gece vardiyasıücretlerinin ödenmediğini onayladı.

Greve 280 işçi katıldı. İşçiler kişi başı yıllık ortalama6 bin, toplam olarak ise 72 milyon ruble (2.9 milyondolar) olan 15 yıllık ücretlerinin tamamının ödenmesinitalep ediyorlar.

Guatemalalı öğretmenlerin açlıkgrevi…

Çalıştıkları Katolik okulunda iki aydır maaşlarınıalamayan Guetamalalı öğretmenler, bu durumu protestoetmek için 15 Ağustos günü açlık grevine başladılar.

24 Ağustos günü sağlık durumları kötüye giden vehastaneye kaldırılan öğretmenlerin dışındaki 10öğretmen açlık grevine devam edeceklerini açıkladı.

Misyonerlik ve eğitim alanlarına eğilen, Hristiyantarikatı Cizvitlere ait olan Fey Alegria (İnanç veMutluluk) isimli okula Guatemala hükümeti bütçeayırıyor. Grevdeki öğretmenlerin sözcüsü, devlettenpara almalarına rağmen okul yetkililerinin işlerinegeldiği zaman kiliseye bağlı olduklarını, bu yüzdenhiçbir sorumluluk taşımadıklarını söylediklerinibelirtiyor.

Devlet okullarının bulunmadığı fakir bölgelerde 47yerleşkesi bulunan ve 16 bin öğrenciye eğitim verenokullarda 600’den fazla öğretmen çalışıyor.

Afganistan’da Amerikan ordusunaöfke!

Afganistan’ın batısında aralarında çocukların dabulunduğu 90’ın üzerinde sivil, Amerikan işgal güçleritarafından atılan hava bombardımanı sonucuyaşamlarını yitirdi. Bunun üzerine yüzlerce öfkeli köylüHerat’taki bir köye gönderilen Afganlı askerleresaldırdı. Yapılan açıklamalara göre, Afganistan’dasadece bu yıl içerisinde yaklaşık bin sivilin öldürüldüğübelirtiliyor.

Barış aktivistleri Gazze barikatınıaştı!

23 Ağustos günü Kıbrıs’tan Gazze Şeridi’ne ikigemiyle hareket eden farklı ülkelerden insan haklarıaktivistleri binlerce Filistinli tarafından coşkuylakarşılandı.

“Free Gaza” adı altında düzenlenen eylem İsrailordusu tarafından uygulanan barikatı hedef aldı.Uluslararası medyanın yoğun ilgisinden olsa gerek, heriki gemiye geçiş izni verildi.

Kabil’deki kukla yönetim NATO katliamlarına“isyan etti”! 2001 yılında Afganistan’a girenemperyalist ordular, ilk günden bu yana sivil halkıtoplu şekilde katlediyor. Düğün, cenaze gibi halkınbiraraya geldiği törenlerin havadan bombalanması,işgalcilerin sık rastlanan “vahşet gösterileri”arasında özel bir yer tutmaktadır. Yedi yıldır devameden sivil katliamlara dair işgalci güçlerin bilinenaçıklaması “kalabalığı terörist bir grup sandık!”biçiminde olmaktadır. Kimi zaman katliamlarıTaliban güçlerine yıkma girişimleri olsa da, bu türiddialar ciddiye alınmamaktadır.

İşgalcilerin atadığı Kabil’deki kukla yönetim,bazı baştan savma açıklamalar dışında, son günlerekadar katliamlara dair herhangi bir tepkigöstermemiştir. Dahası CIA fideliğinde yetiştirilen“devlet başkanı” Hamid Karzai ile şebekesinin topluinsan kıyımını izlemekle yetinmesi, bu soysuzlarıkatliamların dolaysız suç ortakları haline getirmiştir.

Geçtiğimiz haftalarda NATO ordularının teksaldırıda 90 sivili katletmesi, Washington’dakisavaş baronlarını da kıyımlara dair birşeylersöylemek zorunda bırakmış, konuyla ilgili yapılanaçıklamada, sivillerin öldürülmesinin önüne geçmekiçin gereken önlemlerin alınacağı iddia edilmişti.

Bu açıklama, işgal güçlerinin sivillerinöldürülmesini önlemek için yedi yıldır hiçbir çabaharcamadıklarının resmi ilanıdır. Bununla birlikteaçıklama, sözü edilen önlemlerin alınmaya başladığıanlamına gelmiyor. Zira açıklamanın üzerinden 2-3hafta geçmeden NATO komutasındaki işgal güçleri,ülkenin batısında bulunan Herat’takibombardımanda çoğu kadın ve çocuk 76 sivilikatletti. Kabil’den yapılan açıklamada, kurbanların19’unun çocuk olduğu, çok sayıda kişininyaralandığı, yaralıların durumunun ağır olduğubelirtildi. Kabil’deki kukla yönetimin, vahşetinçığrından çıktığını gösteren son katliama dairtepkisi, bu kez farklı tondaydı. Hamid Karzai de,“70’ten fazla masum insanın şehit edilmesi”nikınayan yazılı bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Kabil’deki kukla hükümet ise, “ülkedekonuşlandırılmış olan yabancı askerlerin durumunuyeniden müzakere etmek istediğini” açıklayarak,

NATO ordularının suç işlediğini ilk defa kabuletmiş oldu. Kukla hükümetin işgalcilerden talepleriarasında, yabancı birliklerin yetki vesorumluluklarının gözden geçirilmesi, yasadışıarama ve gözaltılar ile sivillere yönelik havasaldırılarına son verilmesinin bulunduğu bildirildi.Ancak Kabil’den bu açıklamalar yapılmasınarağmen, savaş aygıtı NATO adına yapılanaçıklamada, Afgan hükümetinin yabancı askerlerindurumunu yeniden müzakere etmek istediğiyönünde kendilerine ulaşan bir bilgi bulunmadığıöne sürüldü.

Katliamla ilgili açıklama yapanWashington’daki neofaşistlerin tutumu ise yine herzamanki gibi küstahçaydı. Açıklamayı yapan BeyazSaray sözcüsü Gordon Johndroe şunları söyledi:“ABD ile NATO sivil ölümlerinin önlenmesi içinönlem almıştır. Afganistan’dan gelen ilk bilgilerekarşı temkinliyim. Taliban ve aşırılık yanlısı güçler,bir bombardıman yerine gitmek konusundagenellikle çok hızlılar. Ondan sonra da ABD vemüttefiklerini kendilerinin yaptığı şiddeteylemlerinden sorumlu tutuyorlar.”

NATO ordularının Afganistan’ı özgürleştirmekiçin işgal ettiği iddiasını savaş borazanı medyaaracılığıyla yayan emperyalist güçler, gerçeğitersyüz ederek dünyaya yansıtıyorlar. Buna karşınsiyasal gelişmeler hakkında asgari düzeyde fikriolanlar -antiemperyalist olmasalar bile-, amacınözgürleştirmek değil köleleştirmek olduğunubiliyor. Bu gerçeği son ana inkar eden Kabil’dekisoysuz kuklalar da, nihayet katliamların pervasızlığıkarşısında seslerini yükseltmek zorunda kaldılar.İşgalcilerin emrinde çalışan kukla yönetimin“isyanı” sorunların çözümüne yaramasa da,medyanın, “NATO orduları Afganistan’ıözgürleştirip yeniden inşa ediyor” propagandasınıniğrenç bir yalan olduğunu teyit etmeye yarıyor.

Son 30 yılın olayları, Afgan halklarınınişgalciler, işbirlikçiler, gerici güçler cenderesiarasına sıkıştırılmasına yol açmıştır. Ortaçağzihniyetini de güçlendiren bu uğursuz cendereyiparçalamak, ezilen Afgan halklarının tüm gericigüçlere karşı direnişi ile mümkün olacaktır.

Frankfurt BİR-KAR: “Kampanyamızı tamamladık!”

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu olarak Almanya’nın değişik kentlerinde yürüttüğümüz“İşsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadele!” başlıklı kampanyamızın Frankfurt ayağını tamamlamışbulunuyoruz.

Geniş sayılabilecek bir afiş çalışmasıyla başlattığımız kampanyamız, bülten ve bildiri dağıtımı ile devametti. Almanya’nın çeşitli kentlerinde yürütülen Hartz IV karşıtı eylemlerde de üç ayı aşkın bir süre yeralarak,bülten ve bildirilerimizi her hafta kitlelere ulaştırdık, dövizlerimizle eylemlerde yer aldık. Frankfurt’un enmerkezi yerinde yürütülen bu eylemler iş çıkış saatlerine denk geldiği için sesimizi duyurabilmemiz dahakolay oldu.

Dört yıldan beri devam eden Hartz IV karşıtı eylemlerin 5. yıla evrilmesinden dolayı gerçekleştirilenkutlama tarzındaki etkinlikte yer aldık. Burada kampanyamızı sona erdirdiğimizi duyuran bir konuşma yaptık.Yoksulluk, işsizlik vb. tüm sorunlara karşı tüm dünya emekçilerinin örgütlü mücadelesiyle çözümbulabileceğimizi belirttik.

Kampanyamızdan sonuçlar çıkararak, yeni dönemde daha ileri hedefler için çaba harcayacağız.BİR-KAR / Frankfurt

Afganistan’da katliamlar birbirini izliyor...

Emperyalistler ve işbirlikçileri ergeç yenilecek!

Page 29: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Emperyalizm yenilecek! Kızıl Bayrak � 29Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

ABD emperyalizminin Irak’ı işgali üzerinden 5 yılgeçti. Bu süreçte emperyalizmin bölgeye “demokrasi”getirme girişimleri sonucunda milyonlarca kişikatledildi, yaralandı ve yurdundan edilerek mültecihaline getirildi.

Emperyalist işgalcilere Irak’ta asker bulundurmagerekçesi sunan BM Güvenlik Konseyi’nin 1483 sayılıkararı yıl sonu itibariyle sona eriyor. ABD Irakişgalini, 22 Mayıs 2003 tarihli bu kararla, sözde“uluslararası sözleşme” meşruiyeti zeminine oturttu veemperyalist devletler hukuku çerçevesinde işgal gücüstatüsü kazanmış oldu.

Güvenlik anlaşması görüşmeleri Mart ayından buyana gündeminde olmasına karşın, bu zamana kadarçeşitli nedenlerle imzalanamamış oldu. Bu nedenlerinbaşında, Irak’ın kukla hükümetinin içinden çıkançatlak sesler geliyordu. Ancak Rice’ın son ziyaretindeanlaşmanın sağlandığı ve Irak hükümetince henüzonaylanmadığı için “resmi” olarak açıklanmadığıbelirtiliyor. ABD emperyalizmi için güvenlikanlaşması, “devletler arası hukuk” açısından ortayaçıkacak sorunlardan çok, yeni askeri üsler kurarakbölgede kalıcılığını pekiştirmek için gerekli.Böylelikle emperyalist işgalciler, işkence vekatliamlarına Irak’taki kukla hükümetleri ortak edereksorumluluktan sıyrılmak istiyorlar.

Rice’ın sürpriz Irak ziyareti ve güvenlik anlaşması

Irak’ın kukla başbakanı Nuri el Maliki, daha öncegüvenlik anlaşması ile ilgili Ürdün’ün başkentiAmman’a ziyareti sırasında, anlaşmanın ABD’ninülkesindeki varlığını kalıcı hale getireceğini veAmerika’nın taleplerinin Irak’ın egemenliğini ihlaledeceğini keşfederek “tepkisini” göstermiş, ardındanbu sözler Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebaritarafından düzeltilerek, Temmuz sonuna kadaranlaşmanın imzalanacağı konusu taahhüt edilmişti.Bush’un telefonuyla işbirlikçi hükümetin burnununsürtülmesinden sonra, Rice’ın ziyaretiyle anlaşmayason nokta konuldu.

Dünya ve Türkiye medyasında yer alan, Amerikanişgalcilerinin 2011 sonuna kadar ülkeyi terkedeceğiyönündeki haberlerin aksine, Bağdat’ı ziyaretisırasında Zebari ile basın toplantısı düzenleyen işgalbakanı Condoleezza Rice’ın “Irak ile kesin tarihleriçermeden” sadece hedef belirten bir çekilme takvimiüzerinde anlaşmaya vardıklarını açıkladı. Beyaz SaraySözcüsü Gordon Johndroe, “Öncelikle Irak’taki görevtamamlanmalı, daha fazla güvenlik, siyasi gelişim veekonomik refah sağlanmalıdır“ diyerek, Rice’ın nedençekilme konusunda tarih veremeyeceğini izah etmişoldu. Böylece, Askeri Kuvvetlerin Statüsü Anlaşmasıile ABD emperyalizmi, bölgeden asker çekmek biryana askeri varlığını kalıcı hale getirecek.

Emperyalistler çekilmek yerine bölgeye yerleşiyor

ABD emperyalizminin bölgeden çekilme gibi birniyetinin olmadığı, yaptığı üs ve harcamalardan daanlaşılıyor. Bağdat’ta bulunan dünyadaki en büyük

Amerikan Büyükelçiliği çevresine 1 milyar dolarharcanarak güvenlik bölgesi inşa ediliyor ve Irak’tabulunan onlarca üsde de genişletme çalışmaları devamediyor.

ABD’li yetkililer tarafından verilen bilgilere göre,100 askeri kampın genişletilmesi ve kalıcı halegetirilmesi planlanıyor. Talil’de yer alan askeri üs,işgalden sonra Pentagon tarafından Ortadoğu’nun enbüyük askeri üssüne çevrildi ve Bağdat yakınlarındakiBalad’da, milyarlarca dolar harcanarak gelecekte 40bin kadar askerin konuşlanabileceği bir üs kuruldu.

ABD emperyalizmi yeni ve genişletilen askeriüslerle, “iç ve dış tehditlerle mücadele” bahanesiyleIrak’taki askeri varlığını uzun vadede meşrulaştırmayaçalışıyor. Geri çekilme tartışmaları seçim oyununamalzeme yapılsa da, emperyalizmin Irak’tan çıkmayahiç niyeti yok. Gürcistan’daki son gelişmeler dehesaba katıldığında, ABD’nin bölgede Rusya’ya karşıegemenliğini sağlayabilmesi için, önce Afganistan veIrak’ta güvenliği sağlaması ve ardından da İran’ıişgale girişmesi gerekiyor. Son sistem silahları veordusuyla yerleşeceği askeri üslerinden hem bölgedekigelişmelere ilk elden müdahale etmeyi, hem de bumüdahalede işbirlikçi ve taşeron devletleri kullanarakfaturayı bölge halklarına çıkarmayı hedefliyor.

İşgalci güçler sınırsız vahşet için yargıdan muafiyet istiyor

ABD’nin adalet sistemi, Irak işgali boyunca ortayasaçılan vahşet görüntülerine rağmen göstermelikyargılamaların dışına çıkmayan ve birkaç alt rütbeliaskerin sonrasında aklandığı orta oyununadönüşmüştür. Irak yönetimi, onca katliam ve işkenceuyguladıkları halde hiçbir ABD askeriniyargıla(ya)mazken, ABD kendi askerleri için yargıdanmuafiyet istemekle yetinmiyor, bir taraftan da 20 binIraklı’yı hiçbir mahkeme kararı olmadan gözaltındatutmaya devam ediyor. Katliam konusunda öne çıkan

Blackwater gibi özel güvenlik şirketleri, ABD’nin eskiIrak Temsilcisi Paul Bremer tarafından 17. sayılı yasaldüzenleme ile Irak makamları karşısında dokunulmazstüsüne kavuşturulmuştu.

İşgalin üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen, şimdiyekadar silahlı kuvvetlerden ayrıldığı halde ilk defayargılanan asker, eski deniz piyadesi Jose LuisNazario, California’da bir sivil mahkeme tarafından,“2004 yılında Felluce’ye düzenlenen operasyonsırasında silahsız iki tutsağı öldürmekle” suçlanıyor.Yapılan açıklamaya göre, Amerikan adaleti halenorduda olan iki deniz piyadesini daha mahkeme önüneçıkaracakmış. Nazario, açılan dava ile ilgili yaptığıaçıklamada, “kendisine verilen eğitimi uyguladığı içinyargılandığını” söylemişti. Nazario’nun açıklamalarıda gösteriyor ki, öne sürülen piyonların dışında asılyargılanması gereken, “eğitimi veren” yağmacıemperyalist-kapitalist sistemdir.

ABD ile Irak’taki kukla hükümet arasında sürengüvenlik anlaşmasında, işbirlikçi hükümeti zordabıraktığı için şimdiye kadar imzalanamayananlaşmanın en sıkıntılı maddesi, işgalci askerlerin Irakhukukundan muafiyet konusuydu. 2007’ninsonlarından itibaren, Amerikan askerlerinin Irakhukukundan muaf olmasını isteyen emperyalistlerinisteği karşılanmış oldu. Konu ile ilgili Iraklı başmüzakereci El Hac Hamud, Amerikan birliklerininüslerinde bulunduğu süre ve yürüttüklerioperasyonlarda Irak hukukuna tabi olmayacaklarınıaçıkladı.

Emperyalist işgalciler ile işbirlikçi hükümetarasında imzalanan anlaşma Amerikan askerlerineyargıdan muafiyet getirse de, emperyalizminuyguladığı terörün hesabı er geç sorulacaktır. Neyargılama kudreti olmayan işbirlikçi uşaklar ne deABD emperyalizmi, Irak halkına hesap vermedenkurtulabilecektir. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinyargı sistemi değil, Irak halkının meşru mücadelesitarihi yargısını verecektir.

ABD emperyalizmi “güvenlik anlaşmasıyla” askerlerini yargıdan muaf tutabilecek...

İşgal ve katliamların hesabını Irak halkı soracak!

Page 30: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Yozlaşmaya teslim olmayacağız!30 � Kızıl Bayrak Sayı: 2008/35 � 29 Ağustos 2008

2. Gülsuyu Festivali, “Yıkımlara, yozlaşmaya veyoksulluğa karşı mahallemize sahip çıkalım!Gücümüz birliğimizdir!” şiarı altında, 23-24 Ağustostarihleri arasında, BDSP, DHP, Halk Cephesi,Partizan, P. Devrimci Duruş, SDP, Anadoluda YaşamKooperatifi ve Devrimci Komünistler tarafındanörgütlendi.

Festival 23 Ağustos günü gerçekleştirilenyürüyüşle başladı. Saat 17.00’de Gülensu SonDurak’tan Nurettin Sözen Parkı’ndaki festival alanınadüzenlenen yürüyüşe yaklaşık 100 kişi katıldı.Yürüyüş boyunca “Yozlaşmaya, yıkımlara,yoksulluğa geçit vermeyeceğiz, gücümüzbirliğimizdir!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”,“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Katil polisGülsuyu’ndan defol!”, “Kurtuluş yok tek başına, yahep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları coşkuyla atıldı.Gülsuyu emekçileri ajitasyon konuşma eşliğindefestivale çağrıldı.

“Yoksulluk ve yozlaşma” paneli...

Yürüyüşçüler Nurettin Sözen Parkı’nda alkışlarlakarşılandı. Burada bir süre daha devam edensloganların ardından programa başlandı. Saat19.30’da “Yoksulluk ve yozlaşma” paneligerçekleştirildi. Panele Sağlık EmekçileriSendikası’ndan Taner Demir ve Halkın HukukuBürosu’ndan Av. Taylan Tanay konuşmacı olarakkatıldı. Taner Demir, mahalledeki yozlaşmaya karşıdevrimcilerin alternatif kültürü oluşturduklarınısöyledi, Gülsuyu emekçilerini devrimcilere sahipçıkmaya çağırdı. Taylan Tanay ise, çeteleşen devletsistemine rağmen yaşanan sessizliğin kitlelerinyozlaşmasının bir kaynağı olduğunu ifade etti. Tanay,hukuk alanında çete faaliyetlerine ve devrimcifaaliyetlere ayrı ayrı muamele yapıldığını hatırlatarak“Çetelere tolerans devrimcilere ceza yağdırılıyor”dedi. Tanay, yoksulluğa, yozlaşmaya karşı emekçilerimücadeleye çağırdı. Panele yaklaşık 50 kişi katıldı.

Sömürü düzeninin senaryosunu bozacağız!

Panelin ardından festival açılış konuşması yapıldı.Açılış konuşmasında festivalin amacına değinilerek,başta gençlik kesimleri olmak üzere uyuşturucu vefuhuşla gençliğin yozlaştırılarak teslim alınmayaçalışıldığı, yıllardır binbir emekle yapılan evlerin parababalarına rant kapısı olsun diye peşkeş çekildiği vetüm bu saldırılar karşısında mücadelenin örgütlenmesigerekliliği vurgulanarak,“Bizler bugün buradayız.Çünkü haksızlığa ve zorbalığa karşı direnişinkültürünü yaratmak istiyoruz.” denildi.Konuşma,“bizler Şeyh Bedrettinler’in, PirSultanlar’ın, Denizler’in, Mahirler’in, İbolar’ın vedaha nicelerinin sömürü düzenine karşı büyüttüklerimücadele ruhunu kuşanarak devrimci değerlere vekültüre sahip çıktığımızı haykırmak için bugünburadayız. Ve diyoruz ki hep birlikte haykıralım!”sözleriyle sonlandırıldı.

Ardından devrim ve sosyalizm mücadelesindeşehit düşenler için saygı duruşunda bulunuldu.

PSAKD Ümraniye Şubesi Semah ekibinin

gösterisi ilgiyle izlendi. Tuna Bozyiğit, UmutYağmuru, Koma Sarya ve misafir sanatçı Meyman,Gülsuyu emekçileri tarafından ilgiyle karşılandı. Sonolarak Cemal Kaya ve grubunun söylediği türkülereşliğinde halaylar çekildi.

Festivalin ilk günkü etkinliklerine yaklaşık 700kişi katıldı. Festivali örgütleyen güçler alandastandları ile yer aldılar.

Festivalde 2. gün…

2. gün programı saat 17.30’da festival alanında“Ergenekon, Kontrgerilla ve Devlet Gerçeği” başlıklıpanelle başladı. Halkın Hukuk Bürosu avukatlarındanBehiç Aşçı, Partizan Temsilcisi Derya Aras ve SDPTemsilcisi Ulaş Bayraktaroğlu konuşmacı olarak yeraldılar.

Aras, Ergenekonu, sistem içinde bir temizlikoperasyonu olarak nitelendirirken, egemenlerin yenibir statüko ve süreç yaratarak devletin aslikurumlarının yıpranmamasını özenle koruma tavrınadikkat çekti.

Av. Behiç Aşçı, kontrgerilla katliamlarınıkronolojik olarak sıraladı. Aşçı, devrimcilerin asılyapması gerekenin düzenin dümen suyuna girmekdeğil emekçilerin kendi mücadelesini örgütlemekolduğunu hatırlattı.

Ulaş Bayraktaroğlu ise sürece müdahaleedilememesinin nedeninin örgütsüzlük olduğunusöyledi.

Yaklaşık 50 kişinin katıldığı panel soru-cevapbölümüyle son buldu.

Festivalin 2. gün programı saat 20.00’de başladı.Sahneye ilk olarak Grup İklim çıktı. Program İdilTiyatro Atölyesi’nin sergilediği “Yoksulluk başabela” adlı oyunla devam etti. Oyunda yozlaşma veyoksulluğun neden ve sonuçları işlendi. Ardındansahneye çıkan Tuncay Balcı, söylediği türkülerleilgiyi arttırdı.

“Tiyatro Gerçek” ise yıkımlar ve yıkımlara karşımücadeleyi konu alan oyununu sergiledi. Kalabalığıncoşkusu Grup Yorum Korosu ve Grup Munzur’ladaha da arttı. Festivalin 2. gününe yaklaşık bin kişikatıldı.

Festivalde, “Yıkımlara, yozlaşmaya geçitvermeyeceğiz!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”,“Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Halkımız saflarahesap sormaya!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

BDSP standında, “Ekim’den Parti’ye, Parti’yledevrime!..” isimli sinevizyon gösterimigerçekleştirildi. Sinevizyon izleyenler tarafındanilgiyle karşılandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gülsuyu’nda festival coşkusu…

“Yıkımlara ve yozlaşmaya geçitvermeyeceğiz!”

Dursun Karataş anıldı!10 Ağustos’ta hayatını kaybeden DHKP Genel Sekreteri Dursun Karataş için 24 Ağustos günü Avrupa’nın

çeşitli kentlerinde anma etkinlikleri düzenlendi. Köln Kültürevi tarafından gerçekleştirilen anma, Dursun Karataş şahsında tüm devrim şehitleri adına

yapılan saygı duruşuyla başladı, Karataş’ın öz yaşam öyküsünün okunmasıyla devam etti. Ardındancezaevleri, ana savunma, direnişler, kuruluş kongresi ve cenaze töreni vb. Karataş’ın yaşamının çeşitlikesitlerini yansıtan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Devrimci örgüt temsilcilerinin görüşlerini dilegetirmesiyle anma sona erdi.

24 Ağustos günü Wuppertal’da da gerçekleştirilen anma etkinliğine yaklaşık 80 kişi katıldı. Saygıduruşuyla başlayan etkinlikte, Karataş’ın hayatının çeşitli kesitlerinden bölümler ile İstanbul’da düzenlenentörenin görüntülerinden oluşan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Ardından DHKP-C temsilcisi konuştu. Kimikatılımcılar da söz alarak duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Etkinlik devrimci türkü, marş ve şiirlerledevam etti.

Karataş 23 Ağustos günü Hamburg’ta da anıldı. Saygı duruşuyla başlayan anma, Karataş’ın yaşamınıanlatan sinevizyon gösterimiyle devam etti. Karataş’ın mücadele sürecinin anlatıldığı konuşmanın ardındanetkinliğe katılan MKP, MLKP, Partizan okurları ve Hamburg BİR-KAR’ın mesajları okundu. Etkinliksonrasında Sternschanze Bahnhof’unda meşali yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşe 100 kişi katıldı.

Bir-Kar / Almanya

Page 31: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

CMYK

MücadelePostası

Üsküdar (İstasyon) Cad. Pınar İşhanıNo: 5 Kat: 4 Daire: 52 Kartal/İstanbul (0 216 353 35 82)

Necatibey Cd. Gözlükçü İşhanı No: 26/24Kızılay/ANKARA Tel: 0 (312) 232 29 10

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 30.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

TAYAD’lı Aileler, devrimci tutsaklarınhapishanelerden gönderdiği karikatürleri “Tutsakkarikatürler” sergisiyle kamuoyuyla paylaşıyor.

Devrimci tutsaklar, hapishanelerdengönderdikleri karikatürleri nasıl gördükleri ve niyetercih ettiklerini şöyle açıklıyorlar:

“Gerçekleri farklı biçimlerde anlatmanın yollarıvar ise; bunlardan biri de mizahtır. Mizahı politikciddi bir iş olarak ele alma bilinciyle, gerçekleri bukez de karikatürlerimizle anlatma yolunu seçtik.

Politik tavır alışın bir yolu, bir biçimi olarakgördük çizgilerimizi, kalemimizi...”

Sergi Yeri: BASAD (Bakırköylü SanatçılarDerneği Sergi Salonu)

Adres: İstanbul Cd., No:38 (Bakırköy VergiDairesi yanı)

Sergi tarihi: 28 Ağustos-03 Eylül 2008 Açılış saati: 15.00 Sergi saatleri: 10.00-20.00

Kızıl Bayrak / İstanbul

İMES’te bildiri dağıtımı…Mert Döküm işçileri yalnız değildir!Mert Döküm fabrikasında 24 Ağustos günü gerçekleşen patlamayla ilgili 27 Ağustos sabahı saat 7.30’da

İmes E kapısı önünde kitlesel bildiri dağıtımı yapıldı. İMES E- Kapısı’nın bulunduğu yerde aynı firmayabağlı bir Mert Döküm fabrikası da bulunuyor. Patlamanın meydana geldiği fabrikanın işçileri de aynıistikamette işlerine gidiyorlar.

Hem yaşanan patlamayı ve ardından çıkan yangın olayını gündemleştirmek hem de Mert Dökümişçilerinin yalnız olmadıklarını duyurmak için yaptığımız ajitasyonlu bildiri dağıtımı işçilerin yoğunilgisiyle karşılandı. Dağıtım sırasında yapılan konuşmalarda,“Sermayenin kar hırsı yeni kazalara,patlamalara yol açıyor. Dün Davutpaşa’da, sürekli olarak tersanelerde yaşanan iş cinayetleri ve iş kazalarıbugün Dudullu’da yaşanmaktadır. Kölece yaşam koşulları nereye kadar sürecek?” denildi.

OSB-İMES İşçileri DerneğiKESK’li kadınlar alanlarda…

“Kadının örgütlü gücüemeği özgürleştirecek!”

KESK’li kadınlar, çalışma yaşamında karşılaştıklarıayrımcılığa ve diğer sorunlara karşı tepkilerini dilegetirmek için 27 Ağustos günü bir eylemgerçekleştirdiler. Öğlen saatlerinde Eğitim-Sen Ankara 1No’lu Şube önünde toplanan kadınlar, sloganlarlaYüksel Caddesi’ne yürüyerek burada bir basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

“Kadının örgütlü gücü emeği özgürleştirecek!”pankartının açıldığı eylemde basın metnini KESK KadınSekreteri Songül Morsümbül okudu. Kadınların“üretime, yönetime ve sosyal yaşama” katılımınınTürkiye’de hayli düşük olduğunu belirttikten sonra, buortamda kadınların mevcut haklarının da budanmakistenildiğini belirtti. Gündeme getirilen “İstihdampaketi”nin de saldırıların bir parçası olduğunu söyledi.Başbakan Erdoğan’ın üç çocuk doğurma çağrısına dadeğinilen açıklamada, kreş hakkının tüm işyerlerininsorumluluğu olduğu hatırlatıldı.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı NimetÇubukçu geçtiğimiz gün TOBB Kadın GirişimcilerKongresi’ne katılarak kadınların yönetimde yer almasıtalebini dile getirmişti. Bu konuşmaya gönderme yapanKESK’li kadınlar, Çubukçu’ya neden KESK’likadınların randevu talebini geri çevirdiği sorusunuyöneltti. Çubukçu’nun emekçilerin sorunlarını vetaleplerini dinlemekten çekindiği ifade edildi.

KESK’li kadınların talepleri:* Uluslararası sözleşmelerin gereğinin yerine

getirilerek, toplusözleşmeli-grevli sendikal hak veözgürlükler ile çalışanların ortak örgütlenmesi önündekiyasal engellerin kaldırılması,

* ILO’nun 183 sayılı “kadın ve erkek işçiler için eşitfırsat ve davranış hakları” ve 156 sayılı “Annelikhaklarının korunması” sözleşmelerinin imzalaması vealtına imza atılan bütün ILO sözleşmelerinin gereğiniyerine getirmesi,

* Çalışma yaşamının her alanında, terfilerde,izinlerde ve ücretlerde eşitlik,

* İşyerinde cinsel tacize karşı hükümetin acilengerekli tüm yasal düzenlemeleri yapması ve bu konudaeğitim verilmesi,

* 8 Mart’ta ücretli izinli olmak.

“Tutsak karükatürler” sergisi...

Tarihsel evrimin ağır ilerlediği bir süreçten geçiyoruz. Düzen-devrim çatışmasında nesnel siyasaldurumun aleyhimize işlediği, toplumsal muhalefetin geri olduğu, devrimci faaliyetin öncünün öznelmüdahale sınırlarında kaldığı bir dönemi yaşıyoruz.

Böyle dönemlerde pratik-örgütsel faaliyetin zorluk alanlarına genel siyasal durumun elverişsizliği deeklenince devrimci öznede tıkanmaya yol açabiliyor. Bunun zeminini ise ideolojik-politik yetersizlikoluşturuyor. Bu nedenle partimizin düzeyine ulaşmak ayakta kalabilmenin temel gereklerinden biri. Gününpratik faaliyeti çok çeşitli sorunlar doğuruyor. Bunlar farklı boyutta ve zamanlarda karşımıza çıkıyor.Bunun nesnel mantığı var. Siyasal bir örgüt olarak varolduğumuz sürece, sorunlar farklı düzeyde karşımızaçıkacak. Elbette böyle sorunların üzerinden atlayamaz ya da durumu idare edemeyiz. Böyle yaparsak farklızaaf alanlarına zemin hazırlamış oluruz. Fakat biz komünistler sorunlara doğru yaklaşmasını bilmeli,pratik-örgütsel sorunları bunalımı yaratacak olgularmış gibi ele almaktan kaçınmalı, siyasal faaliyetin herdöneminde bu tür sorunların yaşanabileceğini bilmeliyiz. Sorunlarımızı, geleceği kazanma iddiası taşıyanpartimizin örgütsel işleyişini zaafa uğratmayacak bir bakışla ele almalı ve aşmalıyız.

Biz sınıfın partisi olma iddiası taşıyan bir partiyiz. Sınıfın tarihsel devrimci misyonu ve toplumsalkonumu, kapitalizm koşullarında burjuvazinin iktidarını yıkacak yegane güç oluşu, bizim tarihselhaklılığımızın, politik sağlamlığımızın ve ütopyacılardan farkımızın garantisidir. Biz sınıf adına, onunçıkarına varız. Bu geleceği kazanma iddiamızın nesnel temelidir. Biz geleceği kazanacağız, biz haklıyız, bizdoğru bir politik konumlanış içindeyiz. Sınıfla bütünleşmek bu iddianın ete-kemiğe bürünmesi olacaktır.Bugün pratik faaliyetin zorlukları sınırlı güç ve olanaklarla aşılmayı bekliyor. Güne yükleneceğiz, fakatileriye bakacağız. Bu iddiaları devrimci iyimserliğin ürünü olmaktan çıkaracak olansa partimizlearamızdaki mesafeyi kapatacak olan iradi çabamızdır. Bu bir tercih sorunu değil, zorunluluktur. Bizlerentelektüel bilgi birikimi edinmek için değil örgütsel ihtiyaçlarımız ve ideallerimiz için, böyle zordönemlerde devrimci kimliği koruyabilmek için çabalamalıyız.

Ancak bu sayede tarihin hızlandığı dönemlerde sağlam yürümeyi başarabileceğiz. Bu topraklartoplumsal patlamalara, devrimci çalkantılara gebe. Son birkaç yıllık süreç bile bu anlamda açıklayıcı. İşçisınıfı bu topraklarda sınıfsız-sömürüsüz dünya özlemimizin pratik uygulayıcısı olacaktır. Her günümüzü,her saatimizi sınıfla bütünleşme çabasında var etmeliyiz. Bugünün temel sorumluluğu bıkmadan,usanmadan her araçla sınıfa gitmek, onun öncüleriyle buluşmaktır.

Adana’dan bir komünist

Gelecek partimizin, gelecek işçi sınıfının!

Page 32: Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde ...kizilbayrak.org/2008/sikb.08.35/sikb 2008 - 35.pdfSosyalizm İçin Sayı: 2008/35 29 Ağustos 2008 1 YTL Metal TİS’lerinde

Kapitalizm savaş demektir!

Barış ve özgürlük sosyalizmle gelecek!

Balkanlar

Kafkasya

Ortadoğu