İÇİndekİler - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* sosyalizm İçin...

32

Upload: others

Post on 30-Aug-2019

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine
Page 2: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSınıfın birleşik mücadele ihtiyacı ve bazı girişimler üzerine… . . . . . . . . . . . . 3Kürt sorununa düzen içi çözüm arayışlarısürüyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Ankara’daki işbirlikçileremperyalist/siyonist güçlere ‘kalkan’olma yolunda… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5AKP devletin gerçek anayasasına darengini verdi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Sermayeye kaynak emekçiyesefalet bütçesi!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7“Alaattin’i katledenlerden hesap soracağız!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8Polis katlediyor yargı aklıyor!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9İzmir Sendikalar Birliği Çalıştayıgerçekleşti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10İzmir Sendikalar Birliği vehareketin ihtiyaçları . . . . . . . . . . . . . . . 11Katılımcılarla sınıf hareketi ve İzmirSendikalar Birliği üzerine konuştuk…. . . . . . . . . . . . . 12-13Akdeniz Çivi işçileri sendika hakkı içindirenişte!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14Mutaş’ta fabrika işgali sona erdi!... ... . 15Satışa geçit vermemek için mücadelebarikatlarına! . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Kasım Ayı Toplantısı Sonuçları . . . . . . . . . . . . 18-19BETESAN işçisi direnişin simgesi... . . . . . . . . . . . . . . . . 20BETESAN direnişinin sesi Taksim’deyankılandı…! ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . 21İşçi ve emekçi hareketinden.. . . . . . . . . 22Zam soygunu toplu taşımayla devamediyor.......... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 236 Kasım eylem ve etkinliklerinden......... . . . . . . . . . . . . . . 24YTÜ’de yaşananlar üzerine... . . . . 25-26BP’nin suç ortağı Halliburton. . . . . . . 27Türban, kadınlar üzerinde baskı veköleliğin simgesidir…….. . . . . . . . . . . 28“Zorunlu din dersleri kaldırılsın!”.....…. . . . . . . . . . . . . . . . . 29Hapishaneler düzenin aynasıdır… . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Gazetemizin yayınını izleyen günler mücadelegündemi açısından oldukça yoğun.

Hemen birkaç gün sonra 6 Kasım’da gençlikalanlarda olacak. YÖK’e ve YÖK düzenine karşı“gelecek ve özgürlük” taleplerini yükseltecek. Kitleselve coşkulu bir 6 Kasım tablosu, devlet tarafındangençlik üzerinde kurulmaya çalışılan sistematik baskıve terör cenderesini kırmak için güçlü bir adımolacaktır.

6 Kasım eylemliliklerinin tablosuna ancakönümüzdeki sayımızda yer verebileceğiz. Bu sayımızdaise 6 Kasım hazırlıklarıyla ilgili haberler yer alıyor. Buhaberlere bakıldığında gençliğin yaygın ve yoğun birhazırlık yaptığı görülüyor.

Önümüzdeki haftanın bir diğer temel gündemi deAlaattin yoldaşın katledilmesiyle ilgili açılan davanın 2.duruşması. 9 Kasım günü görülecek olan duruşma içinbir süredir hazırlıklar sürüyor. Amaç katil polisleriaklama mekanizması olarak çalışan yargıya geçitvermemek. Katillerin yakasını bırakmamak ve hesapsormak. Bunun için davanın görüleceği gün ve saattekitlesel biçimde Adliye önünde olunacak. Bu gündemleilgili güncel gelişmeleri sitemizden izleyebilirsiniz.

Duruşmanın ardından da Alaattin yoldaşınkatledilmesinin yıldönümü geliyor. Bu yıldönümünü biryandan polis terörü ve cinayetlerine karşı mücadeleyiyükseltmek hedefiyle ele alırken, diğer yandan dayoldaşımızın komünist kimliği ve kişiliğini kavramanınbir vesilesi yapacağız.

Gazetemizde de ayrıntılı haber ve değerlendirmelerekonu ettiğimiz metal grup TİS süreci de gündemdekiyerini koruyor. Sınıf mücadelesinin bir ön cephesi gibigörülmesi gereken sürecin seyrini sınıftan yanabelirlemek büyük önem kazanmıştır. İhanet vemücadele arasındaki mücadelenin geleceğininbelirleneceği şu günlerde TİS süreci öncelikligündemimiz olmaya devam edecek.

Son olarak bu haftanın en önemli özelliği “Parti veDevrim” haftası olmasıydı. Ekim Devrimi’nin 93. YeniEkimler’in partisinin 13. mücadele yılını kutluyoruz.Konuyu ön kapağımıza taşıdık. Kurulu düzenden veyarattığı tüm sorunlardan kurtulmak için Ekim

Devrimi’nin yolundan başka yol yoktur. Bu düşünceyiöne çıkardık. Gündemle ilgili etkinliklerin ayrıntılı birtablosuna yine ancak önümüzdeki sayıda yerverebileceğiz.

Bu vesileyle tüm yoldaşlarımızı Parti ve Devrimdavasına güç taşımak üzere daha büyük bir kararlılık veenerjiyle sürece yüklenmeye çağırıyoruz.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

İşçi sınıfı bugün oldukça kapsamlı saldırılarlayüzyüze bulunuyor. Krizin ardından kapitalistlertarafından yürütülen saldırılar sonucunda büyükkayıplar yaşayan işçi sınıfı, bugün de kapsamlı saldırıprogramlarının tehdidi altındadır. Bir yandan krizbahanesiyle işçi sınıfının üzerine çullanan kapitalistlertek tek fabrika ve sektörlerde çaldıklarının üzerineyatmak, diğer yandan ise hükümet eliyle işçi sınıfınınelindeki sınırlı kazanımları da gaspetmek istiyorlar.Bu kapsamda bir süredir hazırlıkları yapılan saldırılarıönümüzdeki aylarda hayata geçirme çabası içindeler.

Sermaye cephesi böylesine kapsamlı saldırılarhazırlarken, işçi sınıfı cephesinden ise parçalı ancakyoğun bir hareketlilik var. Sermaye ve hükümetininkrizin derinleştiği dönemde işsizlik kırbacıyladirencini kırarak teslim aldığı işçi sınıfı, artık belinidoğrultmaya ve başını kaldırmaya çalışıyor. Güçlüsendikal örgütlenme eğilimi ve yoğun mevzi direnişlerbunun sonucunda yaşanıyor. İşçi sınıfının değişikbölükleri, ağır sömürü ve çalışma koşulları karşısındaisyan ederek, kendiliğinden sendikalaşmanın yolunututuyor. Kapitalistlerin, bu örgütlenme girişimlerikarşısındaki tutumları genel olarak işçileri sokağaatmak olsa da, birçok durumda görüldüğü üzere işçileryine de boyun eğmiyorlar. Büyük ölçüde fabrikaönünde beklemek gibi pasif biçimlerde olsa dadirenmeye çalışıyorlar.

Bu süreçte, devrimci işçilerin inisiyatifinde gelişenÇEL-MER ve bu direnişin doğrudan etkisiyle yaşananMutaş direnişi, daha militan bir eğilim olarak butabloda yer alıyor. Bunlar bugün için istisnai örneklergibi dursa da, sınıf mücadelesindeki militanlaşmaeğilimini temsil ediyorlar. Bugün için işçi sınıfınınkapitalistlerin saldırıları karşısında kazanmak içintutması gereken yolu gösteriyorlar. Zira, işçi sınıfıgemi azıya almış olan kapitalistler ve hükümetikarşısında kazanmak için militan mücadele yolunututmak zorundadır. Sınıf düşmanlarının direncini ezipkazanılmış haklara uzanan ellerini kırmak için militanbir mücadele olmazsa olmazdır.

Fakat sadece militanlıkla sonuca gitmek demümkün değildir. Sonuçta ÇEL-MER işçilerininkazanım elde etmelerinde, sadece işçilerin işgalkararlılığı değil, aynı zamanda, ne kadar sınırlı olursaolsun işgalin sürdüğü fabrikanın önündeki desteğin debüyük bir rolü olmuştur. Direnişçi ÇEL-MER işçileriişgal eylemiyle kazandılar, ancak birleşik mücadele vedayanışmanın ne kadar gerekli olduğunu öğrendikleriiçin, direnişlerini sonlandırdıktan sonra da hemen herişçi eyleminde saf tutuyorlar.

Sermayenin genel saldırıları birleşik mücadeleyiyakıcı bir ihtiyaç haline getiriyor. Fakat sınıfhareketinin parçalı ve dağınık tablosu sürüyor. İşçisınıfının sermayeye ve hükümetine karşı hak almamücadelesine zemin olması gereken sendikaların busüreçte oynadıkları rol biliniyor. Sendikal ihanetçeteleri ve üst kademe bürokratları, yukarıdan aşağıyakurdukları mekanizmalar aracılığıyla sendikalarızapturapt altında tutmaya devam ediyorlar,sendikalardaki muhalif unsurları ezerek düzenlerinisağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Öyle ki, ortada bu kadarönemli saldırılar varken, işçi sınıfı dağınık ancakyaygın biçimde mücadele ve örgütlenme isteğiniortaya koymuşken, bu bürokratlar kılını bile

kıpırdatmıyorlar. Sendikal mekanizmalar üzerinde sıkıbir kontrol uygulayarak mücadeleden yana eğilimgösterenleri de dizginliyorlar.

Kuşkusuz sendikaların bu tablosu yeni değil.Ancak birleşik mücadele ihtiyacı da ortada. Sonuçtasermayeye karşı birleşik mücadelenin bu denli yakıcıbir ihtiyaç haline geldiği bir dönemde, bu bürokratkastı aşan bir inisiyatif göstermek, aşağıdan birinisiyatifle birleşik mücadeleyi örgütlemek gerekiyor.İşte bu ihtiyacın da zorlamasıyla bugün bir dizi kentteatılmış bazı adımlar var. Reformizmin de belirgininisiyatifinin olduğu bu adımlar, bazı kentlerdekurultay ve benzeri etkinlikler gerçekleştirmekyoluyla “sendikal birlikler” kurmak biçimindegeliştiriliyor.

Bunun örneklerinden birisi İzmir’de yaşandı. Dahaönce kuruluşunu duyuran “İzmir Sendikalar Birliği”,geçtiğimiz hafta sonu bir salon etkinliği düzenleyerekpratik mücadele doğrultusunda ilk adımını attı. Çeşitlisektörlerden yüzlerce işçi, çürümüş üst kademesendikal bürokrasisinin egemen olduğu sendikalmekanizmalara rağmen, birleşik bir mücadele zeminioluşturma iddiasıyla oluşturulmuş bu platformunçağrısına yanıt verdiler. Bu, sendikal ihanet çetelerininsendikaları yatırdığı uzun süreli derin uykudan sonradikkate değer bir adımdı. Sınıfın birleşik mücadelearayışına yanıt verebildiği ölçüde ise karşılığınıgörmüş oldu. Henüz sınırlı bir sendikal bileşeniiçermesine karşın katılım hem yüksek hem de oldukçacoşkuluydu.

Fakat bu etkinlik aynı zamanda, bu türdenadımların zayıflıklarına ve zaaflarına da aynatutmuştur. Bunların kaynağında ise, mücadeleyitabandan örgütlemek ve üst kademe sendikalbürokrasi karşısında sınıf inisiyatifini geliştirmek gibiiddialar taşısa da, bu tür platformları kuranlarınreformist ve alt kademe sendikacılar olması gerçeğiyatmaktadır. Dahası, üst kademeyle suç ortaklıklarıbilinen bir takım unsurlar da İzmir’de olduğu gibi buplatformların bileşenidirler. TEKEL direnişininsatılmasında birinci derecede rol oynamış olan TekGıda-İş’in genel başkan yardımcısına divanda yerverecek kadar üst kademeyle bağlar kurulmaktadır. Buaynı toplantıda daha önce sendikal bürokrasininihanetine uğramış olan KENT AŞ işçilerine yönelikgerici tutum ise tabloyu iyice netleştirmektedir.

Bu platformlara hakim olan ve iddialı sözlerkullanmayı seven bürokratlar ile reformist güçler,TEKEL direnişinin bitirilmesinin sorumluluğunu

paylaşmaktadır. Dahası bu sürece dair en küçük birözeleştirel değerlendirmeleri de yoktur. Büyük kısmıhala da sendikal ihanete karşı direnmeye çalışan öncüTEKEL işçilerinin eylemlerini yok saymaktadır. Tümbu gerçekler, reformizmin ve alt kademesendikacıların, sendikal bürokrasiye rağmen birleşikmücadeleyi örgütlemek idialarının altının gerçekte boşolduğunu göstermektedir. Üst kademe sendikayönetimlerine karşı tutum alma iradesinden yoksun,tabandan yükselen militan mücadele isteği ve arayışıkarşısında gerici, bir kısmı ikbal avcısı sendikacınınelinde bu tür girişimler sonuçta yozlaşmayamahkumdur.

Bu tutarsızlıklarından dolayı bu türörgütlenmelerin zaten varolan inandırıcılık sorunudaha da büyümektedir. Öyle ki İzmir’deki etkinliktebaşta 700’e ulaşan katılım kısa bir süre sonra 100’edüşmüştür. Bu bile çok şeyi anlatmaktadır. Kurulan“Emeğin kürsüsü”nde bürokratların ve hatta hainlerinkonuştuğunu, her şeyin eski tas eski hamam olduğunugören işçiler coşkulu girdikleri salondan, etkinliğinbitmesini beklemeden ayrılmışlardır.

Bu nedenlerden dolayı, geçmişte de olduğu gibi butür zeminleri kendi dar çıkarları uğruna istismar etmekisteyen, taban inisiyatifini örgütlemekten uzak duran,buna rağmen yine de kendisini ortaya koyaninisiyatiflere kapıları kapatan reformizm ve altkademe bürokratları yeni dönemde de aynı sonucuhazırlamaktadırlar. Dolayısıyla, bu yeni platformlarınakıbeti de, İstanbul Emek Platformu, İŞP ve benzerplatformların akıbeti ile aynı olacaktır.

Elbette tabandan daha güçlü ve örgütlü bir sınıfinisiyatifiyle, reformizmin ve alt kademebürokrasisinin egemenliğini parçalamak mümkündür.Bunun için yapılması gereken, bu tür girişimlere sırtçevirmek değil, aksine, sınıfı tabandan, fabrikalardan,sanayi havzalarından örgütleyerek birleşikmücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda hareketegeçirebilmektir. Bu bakımdan sınıf devrimcileri, kimtarafından örgütlendiğine bakmadan bu tür zeminlereetkin biçimde katılmak yolunu tutmuşlardır ve bundansonra da katılmaya devam edeceklerdir.

Bununla birlikte sınıf devrimcileri, bu türzeminleri sınıfın ihtiyaçları doğrultusundakullanabilmek için, yarattığı imkanlara da yaslanaraksınıfı tabandan örgütleme çabalarınıyoğunlaştıracaklardır. Böylelikle ÇEL-MER’leriçoğaltarak birleşik-militan bir siyasal sınıf hareketihedefi doğrultusunda kararlılıkla ilerleyeceklerdir.

Sınıfın birleşik mücadele ihtiyacı ve bazı girişimler üzerine…

Page 4: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

İmralı-Kandil hattındaki trafikte son günlerdegözlenen yoğunluk, Kürt hareketi ile devlet arasındakigörüşmelerde yeni bir noktaya ulaşıldığını haberveriyordu. AKP şefi Tayyip Erdoğan ve müritleri“teröre karşı savaş kararlılığı” üzerine nutuklaratarken, “devlet benimle görüşmezse 31 Ekim’densonra çekileceğim” restini çeken Abdullah Öcalan iledevlet görevlilerinin İmralı’daki görüşmelerisürüyordu. Görünen o ki, düne kadar “teröristlerlegörüşmeyiz” söylemini diline dolayan Amerikancırejimin efendileri, geri adım atmak zorunda kaldılar.

PKK’nin ateşkesi 2011’de yapılacak seçimlerekadar uzatması, devletin Öcalan’la yürüttüğügörüşmelerin bu aşamada sonuç verdiğine işaretsayılmalıdır. Nitekim Kandil’den yapılan açıklamadada, ateşkesin uzatılması kararının Öcalan’ın isteği ilealındığı ifade edildi.

Irkçı-inkarcı zihniyet geri adım attı!

PKK liderlerinin, Aysel Tuğluk’un AbdullahÖcalan’la yapacağı görüşmenin ardından açıklamayapması bekleniyordu. Oysa açıklama söz konusugörüşme gerçekleşmeden önce yapıldı. Bu da devletinİmralı-Kandil arasında dolaysız görüşme kanalısağladığına işaret sayıldı. Farklı kişiler tarafından dilegetirilen bu durum resmen de kabul edilmişgörünüyor.

Bu arada İmralı dönüşünde Aysel Tuğluk’unyaptığı açıklama da bunu doğruluyor: “AbdullahÖcalan, devlet yetkilileriyle çok ciddi ve önemli birgörüşme yaptığını ve bir nevi diyalog sürecindenmüzakere sürecine geçildiğini ifade etti. Bununlabağlantılı olarak olumlu gelişmenin aslında devletinçözümden ve barıştan yana bir süreci devam ettirmekistediğini, ancak bu sürecin önündeki engelin siyasetolduğunu söyledi. AKP, CHP ve MHP’nin bu sürecinçözüme dönüşmesi konusunda sorumluluklarını yerinegetirmediğini dile getirdi.”

Irkçı-inkarcı zihniyetle malul bir devletin bunoktaya gelmesi, belli sınırlar içinde yeni bir durumaişaret ediyor. Ancak veriler, bu adımın bir zihniyetdeğişikliğinden değil, zorunluluktan atıldığına işaretediyor. Emperyalist merkezlerin Kürt sorununa iğretibir çözüm talep etmeleri, gittikçe palazlanansermayenin bölgesel çapta daha rahat hareket etmeihtiyacı, daha önemlisi, kirli savaşa, katliamlara, pekçok provokasyona rağmen, Kürt halkının ulusal eşitlikve özgürlük mücadelesinde iradesinin kırılamamışolması, düzenin efendilerine bu geri adımı atmakzorunda bırakmıştır. Elbette bunlar kadar önem taşıyanbir diğer nokta, AKP’nin seçimlere kadar zamankazanma ihtiyacıdır. Çatışmaların sürmesi, böyleceşovenizmin tırmanması, AKP’nin seçimlerde oykaybetmesine yolaçacaktır.

Kürt sorununun çözümü konusunda atılmış somutbir adımdan söz etmek mümkün olmasa da, “teröristbaşı” söylemiyle ırkçı-şovenizmi kışkırtanların,Abdullah Öcalan’la açıkça görüşmelere başlamakzorunda kalmaları, ezilen halkların direnme iradesinin,en zorba rejimlere bile geri adım attırabileceğinin birkez daha kanıtlanması anlamına geliyor.

Kürt hareketinin açmazı

Devlet ile Kürt hareketi arasındaki görüşmelerineskiye dayandığı sayısız açıklama üzerinden biliniyor.Gelinen yerde ise görüşmeler resmen kabul edilmişoldu. Bu durum, Kürt hareketinin liderleri ile özelliklemedyada konumlanan sermayenin liberal sözcüleriniumutlandırmış görünüyor. Çünkü Kürt hareketi, sistemiçi çözüm çizgisine oturduktan sonra, tümpolitikalarını devletin bu adımı atmasına bağlamıştı.Artık tek muhatap, katletse de, yakıp yıksa da, sözdeaçılımlarını Kürt hareketinin tasfiyesi üzerindengerçekleştirmeye çalışsa da, devletti. Devletin nihayetbu noktaya gelmek zorunda kalması Kürt hareketinintaktik başarısı sayılabilir.

Bununla birlikte Kürt siyasal güçleri, özelliklePKK liderleri rahat değiller. Zira karşılarındaki gücünkimliğini iyi tanıyorlar. Nitekim ANF’ye mülakatveren PKK liderlerinden Duran Kalkan, Eylül ayındaAKP hükümeti ile varılan altı maddelik bir mutabakatsonucunda ateşkes ilan ettiklerini ancak hükümetinhiçbir taahhüde uymadığını dile getirerek, devleteduyduğu güvensizliğin altını çizmiştir.

Kalkan, “Altı konuda AKP tarafından taahhütedilen, BDP’yle görüşmelerde adeta taahhüt edilen,izlenim olarak verilen şeyler yerine getirilmemiştir.Tarafların uymak ve uygulamak üzere birbirinetaahhüt ettikleri hususlar vardır. Bizim de hareketolarak taahhüt ettiğimiz hususlar var, devletyönetiminin de taahhüt ettiği hususlar vardır. Açığaçıktı ki AKP sözünü tutmuyor” sözleriyle, devletegüvenmenin kolay olmadığını vurgulama gereğiduymuştur. Benzer kaygıların, PKK tarafındanİmralı’ya gönderilen mektupta da dile getirildiği ifadeedilmektedir.

Kürt hareketinin liderleri devlete güvenmiyor,ancak güvenmek istiyor. Zira düzen içi çözümeodaklanmak, devlete güvenmeyi kaçınılmaz kılıyor.Oysa karşılarında bir kirli savaş devleti var, dahası budevletin fırsatını bulduğunda arkadan hançerleyecekkarakterde olduğu da bir sır değil. Bu ikilem, Kürthareketinin en önemli açmazlarından birinioluşturuyor.

Irkçı-inkarcı rejim Sri Lanka rejimine özeniyor

Kürt sorununu çözmeye değil Kürt hareketinitasfiye etmeye odaklanan Amerikancı rejimin veicracısı AKP hükümetinin, özelde Kürt halkınagenelde ezilen halklara yaklaşımında zerre kadar birdeğişiklikten söz etmek mümkün değildir. ÖrneğinPKK’nin ateşkesi uzattığını açıklamasından sonra, dışilişkilerden sorumlu AKP Genel Başkan Yardımcısıolan ve Kürt sorununda Erdoğan’ın “akıl hocası”kabul edilen Ömer Çelik’in medyanın karşısınaçıkarak, “Hükümet PKK ile pazarlık yapmaz.PKK’nın süre vermiş olması, hükümet çalışmalarınıetkilemez” sözlerini sarf etmesi, Kürt halkının nasılbir rejimle karşı karşıya bulunduğunu gözler önünesermektedir.

PKK ile görüşmeleri resmen kabul etmelerinerağmen, Sri Lanka rejiminin Tamil halkına karşı

giriştiği vahşi katliama özenen AKP şefleri, hemdevletin hem dinci gericiliğin zihniyeti hakkında fikirveriyor. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, PKK ileTamil Kaplanları arasında ilişki olduğunu iddiaederek, “Sri Lanka’nın Tamillere yaptığını Kürtlereyapmak gerek” demeye getiriyor.

Bu açıklama, 1938’de Dersim halkını yedidenyetmişe ayrım gözetmeksizin katleden devletzihniyetindeki sürekliliğin çarpıcı bir göstergesidir.Zira Sri Lanka’da Tamil sorunu çözülmemiş, bu zorbarejimin savaş makinesi, Hindistan ve emperyalistgüçlerden de onay alarak, Tamil halkına karşı vahşi birkatliam gerçekleştirmiştir. 300 bine yakın Tamilyerinden yurdundan edilirken, yarısından fazlası sivil15 bine yakın insan katledilmiştir.

İşte dinci gericiliğin şeflerinden Cemil Çiçek Kürtsorununa böyle bir “çözüm” arzuluyor. Bu zihniyetegöre devlet, 1938’de Dersim halkına yaptığını bugünde yapabilseydi, bu “iyi bir çözüm” olurdu. Bugün“Tamil çözümü”nü hayata geçiremiyorlarsa, bununtemel nedeni hem uluslararası hem bölgesel durumunbuna uygun olmamasıdır.

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!

Amerikancı rejimin Kürt sorunundan kurtulmakistediğine kuşku yok. Ancak Kürt hareketini tasfiyeetmeye odaklanan devletin hedefi, soruna çözümgetirmek değil bir takım kırıntılarla yatıştırmaktır.Buna karşın, sınırlı bir çözüm iyi-kötü gerçekleşsebile, Kürt işçi ve emekçilerinin sömürü ve kölelikdüzeni kapitalizmin bekçisi olan devletlebarışabilmeleri mümkün değildir. Zira bu sınırlarda birçözüm sınıfsal baskı ve sömürüye dokunmayacağıgibi, ulusal baskı ortadan kalkmayacak, daha inceliklibiçimlerde sürecektir.

Baskıya, sömürüye, ayrımcılığa, köleliği karşıdemokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin hayatiönemi yeterince açıktır. Ancak her tür baskı, sömürüve ayrımcılığın esas kaynağı olan kapitalizmi hedefalmayan bir mücadelenin sağlayacağı kazanımlar sonderece dar ve iğreti kalacaktır.

Ulusal, etnik, dinsel kimliğinden bağımsız olarak,Türkiye işçi sınıfı ile emekçilerinin özgürlük, eşitlit,gönüllü birlik içinde yaşayabileceği koşulları ancak,her tür sömürü, baskı ve köleliği ortadan kaldıracakolan sosyalist sistem sağlayabilir.

Gündem4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Kürt sorununa düzen içi çözüm arayışları sürüyor...

Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik için sosyalizm!

Page 5: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Emperyalist güçlerin vurucu gücü NATO’nunşefleri, 19 Kasım’da Portekiz’in başkenti Lizbon’dayapılacak uğursuz zirveye hazırlanıyorlar. “Yenikonsept” tartışmalarına sahne olması beklenenzirvenin önemli gündem maddelerinden birini,Türkiye topraklarına kurulması planlanan “Füzekalkanı” oluşturacak.

Füze kalkanı kurulmasıyla ilgili tartışma yeniolmamakla birlikte, son günlerde iyice yoğunlukkazandı. Konunun 19 Kasım’a kadar gündemdekiyerini koruması bekleniyor. Zira Pentagon’daki savaşbaronları ile Ankara’daki NATO tetikçileri bu konudahenüz anlaşabilmiş değiller. Özellikle İran’ınkuşatılması noktasında ortak bir plan oluşturmaktahalen güçlük çekiyorlar.

Amerikan uşakları sefil çıkarları içinpazarlık yapıyor

Ankara’daki Amerikancı rejimle onun icra koluAKP hükümetinin füze kalkanı tartışmalarındanhoşnut oldukları söylenemez. Zira bir yandanPentagon-Brüksel merkezli savaş kundakçılarınınisteklerini yerine getirmek istiyorlar, fakat öte yandanİran gibi etkili bir bölgesel güce karşı ABD safında yeralmanın, böylece bu ülke ile geliştirilen ticariilişkilerden elde edilen milyarlarca dolardanvazgeçmenin çıkarlarına ters düştüğünü de biliyorlar.

Bu arada dini siyasi rant için kullanan AKPhükümeti ayrıca, “İslamcı İran’a karşı ABD-NATOsafında” açıktan yer almanın tabanda yaratabileceğitepkiden de çekiniyor. AKP’nin “kemikleşmiş” tabanıher ne kadar “kulluk” zihniyeti ile güdülmeye müsaitkıvama getirilmişse de, İran’a karşı pervasızcatetikçilik yapılmasını hoş karşılamayabilir. Bunun içinTayyip Erdoğan’la müritlerini tereddüde düşüren enönemli faktörlerden biri, tabandan gelebilecek olasıtepkilerdir.

Görüldüğü üzere 60 yıldan beri NATO, demekoluyor ki ABD emperyalizmi adına tetikçilik yapanAnkara’daki işbirlikçilerin, füze kalkanı projesikonusundaki tereddütleri, bölge halklarını hedef alansaldırganlığa karşı olmalarından kaynaklanmıyor. Zirahalkları hedef alan saldırganlığa karşı olsalardı,Afganistan’da, Kosova’da, Lübnan’da, Afrika’daNATO emrine asker göndermezlerdi. Tetikçilerintemel kaygısı, İran’a karşı füze kalkanına ev sahipliğiyapmanın ekonomik ve siyasi riskleridir.

Savaş kundakçıları sıkıştırıyor…

Füze kalkanı planı karşısında Ankara’dakiişbirlikçilerin tereddüde düşmesi bile, emperyalistefendiler tarafından hoş karşılanmıyor. Bu nedenleAKP hükümetini tereddüde düşüren sebepleri iyi bilenWashington’daki savaş kundakçıları, dört koldanbasınç uygulayarak “mazeret” kabul etmeye niyetliolmadıklarını hissettiriyorlar. Hem Obama yönetimiadına konuşanlar hem emperyalist ABD rejimine “akılhocalığı” yapan zatların yazıp çizdikleri, füzekalkanına savaş baronları tarafından özel bir önematfedildiğini kanıtlar niteliktedir.

Konuyla ilgili ilk haberi İngiliz Daily Telegraphgazetesi “sızdırdı”.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile SavunmaBakanı Robert Gates’in, kapalı kapılar ardında Türkyetkilileri füze kalkanını kabul etmesi için uyardığınıbildiren Daily Telegraph, adını açıklamadığı “üstdüzey bir ABD’li yetkiliye dayandırdığı haberinde,“Türk hükümetine, NATO’nun teklifini reddederseBatı ile ilişkilerinin ciddi şekilde zarar göreceğisöylendi” şeklinde yazdı.

Doğrudan yapılan baskıların yanı sıra, medyaaracılığıyla hem resmi hem “sivil” güçler tarafından,füze kalkanının neden Türkiye topraklarına kurulmasıgerektiğini gerekçelendiren vaazlar da dikkatçekmektedir.

Bunlardan biri, savaş baronlarının Ortadoğupolitikasını oluştururken dikkate aldığı kişilerden olan“siyaset bilimci” Ian Lesser. “Atlantik ötesi eğilimler”konu başlıklı araştırmanın sonucunda hazırlananraporun tanıtımı için geçen günlerde İstanbul’a gelenbu zat, konuyla ilgili yayınladığı makalede,Türkiye’nin İran’dan gelebilecek balistik füzelerintehdidi altında olduğunu iddia ederek, füze kalkanının“iyi bir savunma” olacağını vaaz ediyor.

Makalesinde Amerikan yönetiminin İran’ın kısa veorta menzilli füze programlarının hızlı geliştiğitespitine vardığını yazan Lesser, “İran’ın giderek artanstratejik erişimi en başta Akdeniz, Güney Avrupa veKörfez bölgesinde hissediliyor. NATO’nun güneymüttefikleri, özellikle de Türkiye, korunmasızdurumda. Yeni füze savunma mimarisi, bu kısamenzilli riskler üzerinde durmayı hedefliyor” ifadesinikullandı.

“Yeni düzenlemenin, başta Türkiye olmak üzereNATO’nun güney müttefiklerine daha gelişmiş birkoruma ve stratejik güvence sağlayacağı” zırvasınıortaya atan sözkonusu zatın ifadeleri, Pentagonşeflerinin ağzından çıkmış gibidir.

Füze kalkanıyla ilgili açıklamalarda bulunan birdiğer etkili isim ise, ABD Dışişleri Bakanı’nın Avrupave Avrasya İşlerinden Sorumlu Yardımcısı PhilipGordon oldu.

Rusya ziyareti sırasında gerçekleştirdiği röportajda,“Türkiye’nin füze savunma sistemi projesinekatılmayı reddetmesini yorumlar mısınız?” sorusuüzerine, “Türkiye’nin bu projeye katılmayıreddettiğini söylemek doğru değil” şeklinde yanıtlayanGordon, Tüm NATO ülkelerinin, füze savunmasistemlerinin Avrupa’daki NATO güçlerininkorunmasına katkı sağlayabileceğini kabul ettiğinisöyledi.

ABD’nin “aşamalı uyarlanabilir yaklaşım” adınıverdiği bölgesel füze savunması projesinin NATOmisyonu olarak benimsenip benimsenmeyeceğikonusunun tartışılmaya devam ettiğini belirten adıgeçen görevli, “Ne Türkiye, ne de bir başka ülke bunakatılmayı ya da destek vermeyi reddetti” diye konuştu.

Bu tablodan da anlaşıldığı üzere, özelde İran’ıkuşatma altına alacak, genelde ise tüm Ortadoğuhalklarını tehdit edecek olan füze kalkanının Türkiyetopraklarına kurulması konusu, savaş kundakçılarınıntemel meselesi haline gelmiştir.

Hal böyleyken, Ankara’daki tetikçiler açıktan planıreddetme cesareti gösteremiyor ancak kaygılıolduklarını emperyalist efendilerine ifade ediyorlar.Görünen o ki, Pentagon’un şefleri, 19 Kasım’a kadar,Ankara’daki işbirlikçileri istenen kıvama getirecekplanı uygulamak amacıyla sefer olmuş durumdalar.

Bölge halkları bu uğursuz saldırı planını bozmalıdırlar!

Öncelikle İran, genelde ise bölge halklarını hedefalan bu saldırgan plan uygulanırsa, Ortadoğuüzerindeki kara bulutlar daha da yayılacaktır. Füzekalkanı, silahlanma yarışını kışkırtmakla kalmayacak,savaş tehdidini de had safhaya çıkaracaktır. Öteyandan, Türkiye başta olmak üzere bölgedeki gericirejimler, oluşturulmak istenen durumu,“güvenlik” adıaltında, işçi sınıfıyla emekçiler üzerindeki baskı vesömürüyü daha da yoğunlaştırmanın fırsatı olarakdeğerlendireceklerdir.

Emperyalist/siyonist güçlerin NATO şemsiyesialtına sığınarak uygulamak istedikleri bu plan, bölgehalklarının geleceğini pervasızca tehdit ediyor.Kurulması halinde halkları birbirine boğazlatmariskini arttırmakla kalmayacak, emekçiler üzerindekibaskı ve zorbalığı daha da yoğunlaştırmak içinkullanılacaktır.

Bölge halkları, geleceklerini güvence altına almakistiyorlarsa, emperyalizme, siyonizme ve her türdensuç ortaklarına karşı meşru-militan mücadeleyiyükseltmek durumundadırlar. Emperyalist/siyonistgüçlerin saldırı tehdidinin bölgesel boyutta olması,halklar arası dayanışma ve eylem birliğini geliştirmek,diğer bir ifadeyle enternasyonal dayanışmayı yükseltipbölgesel direnişi örmek için de uygun bir zeminhazırlamaktadır. Bölgenin ilerici-devrimci güçleri, budirenişi örme sorumluluğuyla karşı karşıyabulunuyorlar.

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Ankara’daki işbirlikçiler emperyalist/siyonist güçlere ‘kalkan’ olma yolunda…

Saldırı planına karşı halkların birleşik direnişi!

Page 6: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Referandumun ardından merakla beklenen MGKtoplantısı 26 Ekim günü gerçekleşti. Çankayaköşkünde gerçekleşen toplantıya Işık Koşaner’in ilkkez Genelkurmay başkanı sıfatıyla katılması vetoplantının ana gündeminin Milli Güvenlik SiyasetBelgesi olması, toplantıyı düzen siyaseti için hayliönemli bir hale getirdi. Özellikle AKP’nin anayasadeğişikliği zaferinin ardından “kaleler”i bir birfethettiği düşünüldüğünde son MGSB’nin nasılşekilleneceği ve askerin direnç gösteripgöstermeyeceği toplantının önemini de arttırıyordu.

Ancak beklendiği gibi, dinci partinin bir süredirpekiştirdiği üstünlüğü toplantıya da damgasını vurdu.MGSB taslağı herhangi bir değişikliğe gidilmeksizinkabul edildi. Böylece dinci parti son süreçte elde ettiğibaşarılarına bir yenisini daha ekledi ve devletin gerçekanayasasına da rengini vererek, gerçek bir iktidar gücüolma yolunda önemli bir mesafe daha almış oldu.

İrtica “tehdit” olmaktan çıkarıldı!

Belgede gerçekleşecek değişiklikler aslında tam dareferandumun ardından gündeme gelmiş ve basındaçokça tartışılmıştı. Tüm bu tartışmalar sırasında orducephesinden herhangi bir tepkinin gelmemesi zatengenel eğilimi ortaya koyuyordu. Yeni belgeye dair,metnin bu kez sadece düşmanları tanımlayan bir metindeğil yenilikçi bir tarza sahip olduğu yönünde çokçasöz söylenmişti. Ancak özellikle belli maddeler,belgenin tam da düzen içi dalaşmayı ve dinci partininhâkimiyetini onaylama anlamı taşıdığını gösteriyor.

Belgede en dikkat çekici madde ise “irtica”kavramının çıkarılmış olmasıydı. Belgeninonaylanması ile birlikte Cumhuriyet tarihinde ilk kez“irtica” kırmızı kitapta tehdit olarak tanımlanmadı.Yine bir süre önce gündemde önemli yer teşkil edenaskeri darbe girişimleri de belge aracılığıyla üstükapalı da olsa mahkûm edilmiş oldu.

Başbakan Erdoğan 2010 yılı başlarında yaptığıaçıklamalarda MGSB’de iç tehdit kavramını ortadankaldıracaklarını ifade etmişti ancak yapılandeğişiklikler sadece irticanın tehdit olmaktançıkarılması ile sınırlı kaldı. Devrimci örgütler ve Kürtözgürlük hareketinin halen daha iç tehdit olarakmetinde yerlerini korudukları öğrenildi. Belgede“terörle mücadele” adı altında bilindik devletpolitikaları aynen korundu.

“Sıfır sorun” politikası ve dış politika düzenlemeleri

Dış politikaya dair gerçekleştirilen değişiklikler deönemli tartışmalara konu oldu. İsrail basınında yeralan bir haber MGSB’de İsrail’in dış tehdit olarak yeraldığını duyurdu. Özellikle İran ve Suriye’nin tehditolarak görülmemesi de İsrail cephesinden tepki ilekarşılandı. Hükümet cephesi ise yaptığı açıklamalardaİsrail’in tehdit olarak yer almadığını, sadece belgedebölgesel risk faktörleri arasında İsrail’intanımlandığını söyledi. İsrail’in nükleer politikalarınınve Filistin sorununun Ortadoğu’da istikrarsızlık

kaynağı olduğu yönündeki ifadelerin belgede yeraldığı söylendi.

Yeri gelmişken hatırlamakta yarar var, özellikledinci partinin Filistin üzerinden döktüğü timsahgözyaşlarının, İsrail’e karşı sarfedilen söylemlerin ve“sıfır sorun” politikasının iki ülke arasında ilişkileribozduğuna dair pek çok söz söyleniyor. Ancakemperyalizmde uşaklıkta birbiri ile yarışan veortaklıkları uzun yıllara dayanan bu iki ülkenindostluklarından bir şey kaybetmedikleri bilinmekte.Emperyalizm ile yollarını ayırmadıkça da bu ikiülkenin arasının bozulmayacağı açık. “Sıfır sorunpolitikası” ise emperyalizmin çıkarlarına hizmet ettiğiölçüde lafta kalmaya mahkumdur.

Komşu ülkelere dair maddeler arasında İran’danbir rejim ihracı tehdidi bulunmadığı yönünde

ifadelerin de bulunduğu öğrenildi. İran’ın sadece silahkapasitesi ve nükleer çalışmaları nedeniyle endişeverici olduğu ifade edilmekte.

Rusya, Yunanistan, Irak ve İran’dan ise bütünolarak “ortak vizyon oluşturulan ülkeler” ifadeleriylebahsedildi. Yunanistan ile yaşanan 12 Mil sorunu dabelgede öncelikli tehdit olarak yer almadı.

Belgede ayrıca siber tehdit kavramına da ilk kezdeğinildiği öğrenildi. Siber savaşın dünyanın önemlibir gündemi haline geldiği belirtilerek Türkiye’nin debuna karşı önlem alması gerektiği, bu konuda bir sibersavaş ordusu kurması gerektiği de belgede yer aldı.

MGSB AKP’nin zaferini perçinliyor...

MGSB’ye dair basına sızan bilgiler incelendiğindegeçmişe göre farklılık gösteren maddelerin tam dadüzen içi iktidar mücadelesindeki değişen dengelerleörtüştüğü görülebiliyor. İrtica kavramı ile ilgili yapılandüzenleme, darbecilerin hedef alınması, İran’dan rejimihracı tehlikesinin bulunmaması gibi maddelerAKP’nin belgeye kendi rengini verdiğini gösteriyor.

Bunun yanında ise AKP şefleri eliyle uygulamayakonulan neoliberal dönüşümün iç ve dış politikadayansıması olarak sayılabilecek değişiklikler de yeralıyor. Bunların bütünü ise dinci parti sözcülerince“yeni vizyon” olarak tanımlanıyor.

AKP’nin yeni vizyonunu anlamak için özelliklereferandum sonrası gelişmelere bakmak yeterli. Bukısa sürede AKP, HSYK üzerinden yargıyı dakontrolüne aldı, türban konusunda önemli adımlar attı,basın üzerinde denetimini perçinledi. Karşısında birgüç bulamayan AKP demokrat maskesini de bir kenaraatarak dinsel gericiliği palazlandırmaya hız verdi.Sosyal yıkım saldırıları ve uşaklık politikaları isetırmandırıldı.

MGSB üzerinden gerçekleşen değişiklikler deAKP’nin artık kısa vadede düzen içi kliklercekolayından yerinden edilemeyeceğini göstermiş oldu.Dinci parti rengini devletin gerçek anayasasına davererek mevzilerini sağlamlaştırdığını kanıtladı.Devlet yönetimini elinde tuttuğunu ilan etti.

KCK eylemsizliği seçimlere kadar uzattı

KCK Yürütme Konseyi, 31 Ekim’de sona eren eylemsizlik sürecini 2011 genel seçimlerine kadar uzattıklarınıaçıkladı. Sürecin kesin bir ateşkese dönüşmesi için Türk devletinin de ateşkese her bakımdan uymasının birzorunluluk olduğunu dile getiren KCK Yürütme Konseyi, Kürt sorununun çözümünde baskı ve şiddetin birçözüm biçimi olamayacağını söyledi.

KCK açıklamasında eylemsizliğin kalıcı hale gelmesi için talepleri dile getirildi. KCK, devletin atması gereken5 adımı şöyle sıraladı:

1- Askeri ve siyasi alanlara dönük operasyonların durdurulması, 2- Haksız yere tutuklanan Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılması, 3- Abdullah Öcalan’ın sürece aktif olarak katılmasının önünün açılması ve yürütülen diyaloğun müzakere

düzeyine çıkarılması, 4- Sürecin ilerlemesi için anayasa ve hakikatleri araştırma komisyonlarının kurulması, 5- Yüzde 10 seçim barajının kaldırılması. Eylemsizlik süreci boyunca gerilla güçlerinin herhangi bir askeri eylem yapmayacağı açıklanırken imha

saldırıları karşısında gerillaların savunma için gerekli pozisyonu alacağı ve misilleme hakkını kullanacağıbelirtildi.

Yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi yürürlüğe girdi...

AKP devletin gerçek anayasasına darengini verdi!

Page 7: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

CHP’de sulardurulmuyor 

Burjuva siyasetinin ana muhalefet partisi CHP’desular durulmuyor. Son olarak, Baykal’ın olaylı biçimdetasfiye edilmesinin ardından parti genel başkanlığınagetirilen Kemal Kılıçdaroğlu ile onun arkasındaki isimÖnder Sav birbirlerine düştüler.

İki taraf arasında bir süre önce başlayan “Kurultay”tartışması, Kılıçdaroğlu’nun Önder Sav ve ekibinitasfiye etmesiyle yeni bir boyut kazandı. Şu sıradataraflar arasında karşılıklı suçlamalar ve restleşmelerdevam ediyor.

Bu kavgaya neden oluşturan tartışma YargıtayBaşsavcısı’nın, Deniz Baykal döneminde hazırlananyeni tüzüğün uygulanması talebiyle alevlenmişti. Butüzük değişikliği ile genel sekreterin yetkilerisınırlanmaktaydı. Böylelikle başlayan tartışma dahasonra tarafların tüzük değişikliği için kurultaya gidipgitmeme tartışmasına dönüşmüştü. Bu tartışmadaKılıçdaroğlu tarafı tüzük değişikliğini uygulamayasokmak yoluyla Kurultay’a gitmemekten yanayken,Önder Sav ve ekibi ise kurultaya giderek Baykal’ıntüzüğünün iptal edilmesini istiyorlardı.

Bu tartışmanın sonucunda Parti Meclisi’ndeyapılan oylamayı Önder Sav ve ekibi kazandı. Bununüzerine Kılıçdaroğlu da Önder Sav ve ona destek verenHakkı Süha Okay’ı görevden aldı. Böylelikle kavgaiyiden iyiye alevlenmiş oldu.

Aslında CHP’deki gerilimler referandumunardından su yüzüne çıkmıştı. Referandum sonuçlarınıKılıçdaroğlu üzerindeki kontrolünü arttırmak içinkullanmaya çalışan Sav ekibi karşısında, Kılıçdaroğlu dadurumunu güçlendirmeye çalışmaktaydı. Bu amaçla dareferandum sonrasındaki yaptığı ilk hamle GürselTekin’in MYK’ya alınması oldu. Fakat bu hamle Sav veekibini dizginleyemedi. Kavga büyüyüp sonuçtabugünkü noktaya geldi.

Tüm bunlar sadece, çürümüş bir düzen partisi olanCHP’nin dikiş tutmadığını, Kılıçdaroğlu yamasının dabir işe yaramadığını göstermektedir.

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Sermaye hükümetleri işçi ve emekçilerin örgütlümücadelesini karşısında görmediği sürecebütçelerinden emekçilere zırnık koklatmazlar. Sonsekiz yıla damgasını vuran AKP de bu temelanlayışa sadakatle bağlı kalmıştır. 2011 bütçesini debu anlayışla hazırlamıştır. Bütçenin ayrıntılarıortaya çıkmaya başladıkça bu gerçek daha fazlasırıtmaktadır.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 2011bütçesine ilişkin ayrıntılı açıklamaları bukapsamdadır. Mehmet Şimşek 2010 bütçesiniolduğu gibi, 2011 bütçesini de krizden çıkış bütçesiilan etti. Bu, 2011 bütçesinin de 2010 bütçesi gibisermayeye kaynak emekçiye sefalet bütçesioluduğunun ilanıdır.

Öyle ki yeni bütçeyle, kamu emekçilerininaylıklarına Ocak ayında yüzde 4 ve Temmuzayında yüzde 4 zam yapılacağı, kamu emekçilerineödenen denge tazminatının 80 lira artacağı ifadeedilmektedir. Şimşek ayrıca kamu emekçilerinineşlerine ödenen aile yardımı ödeneğine 20 lira zamyaptıklarını, aile yardım ödeneğinin sözleşmelipersonele de verileceğini büyük bir yenilik olarakaçıkladı.

2010 yılında kamu emekçilerine yapılan ücretartışı ise yüzde 2,5+2,5’ti. Ortalama memur maaşıOcak 2011’de 1620 lira, Temmuz 2011’de 1684lira olarak belirlendi. 2011 yılında toplamda yüzde3’lük artışı büyük bir yenilik gibi sunan MehmetŞimşek, kamu emekçilerinin yüzde 95’ninyoksulluk sınırının altında bir maaşla yaşamakzorunda kaldığı, azımsanmayacak bir kısmının iseaçlık sınırı altındaki ücrete talim ettiği gerçeğinedair hiçbir şey söylemiyor doğal olarak.

Kamu emekçilerinin maaşlarındaki düşüşyıllardır sürüyor. Yoksullaşma artıyor. Kamuemekçileri enflasyon nedeniyle sürekli gelir kaybınauğruyor. Öyle ki, 2003-2010 yılları arasındaenflasyon yüzde 99,2 iken, kamu emekçilerininmaaşları yüzde 70,6 oranında arttı. Yani kamuemekçileri yüzde 28,6’lık gelir kaybına uğradı.Tüm bu rakamlar ortadayken, kamu emekçilerininbunca alacağı ortada dururken 2011’de yapılacaksadaka artışını büyük zam olarak ilan etmekgerçekleri çarpıtmaktır.

2011 bütçesi de, yine büyük oranda bir borçödeme bütçesi olarak şekillendirilmiştir. Bütçegelirlerinin yüzde 25’inin kapitalistlerin kasalarınaakıtılması planlanmaktadır. Ayrıca sermayeyekaynak transferi kalemlerine de bütçede yerverilmiştir. Kısacası bütçeden aslan payını yine içve dış borç ödemeleri yoluyla kapitalistleralacaklardır.

2011 bütçesinde ordunun ihtiyaçlarınınkarşılanması konusunda hiçbir kesintiye gidilmiyor.Kesintiye gitmek bir yana Milli Savunma Bakanlığıbütçesi yüzde 40 oranında arttırılıp, 22,8 milyarliraya yükseltiliyor. Üstelik buna Milli SavunmaBakanlığı bütçesine örtülü ödenekten yıl içindeyapılacak ek harcamalar dahil değildir.

2011 bütçesinde, gelirlerin kalan kısmının büyükbir bölümü de, sömürü ve soygun düzeninin devamıiçin gerekli görülen baskı ve zor aygıtlarının

tahkimine ayrılmıştır. Bu, işçi ve emekçilere yönelikbaskı ve terörün daha da artacağı anlamınagelmektedir. İşçi ve emekçilere bütçeden düşen pay,bir kez daha sömürü, baskı ve zulüm olmaktadır.

2011 bütçesinde sağlığa ayrılan payda minimumbir artış yapılıyor. Milli eğitime ayrılan payda dakayda değer bir artış gözükmüyor. Bu durum sağlıkve eğitim alanında devam eden sorunların daha daartacağının, paralı sağlık ve paralı eğitimuygulamasının daha da derinleştirileceğiningöstergesidir.

Yıllardır vergi gelirinin önemli bir kısmı işçi veemekçilerden elde edilmesine rağmen kamuçalışanlarının ücretleri azaltılıyor, kamu hizmetleride fahiş fiyatlarla satılıyor. Vergi gelirlerine katkısıminimum olan burjuvaziye bütçe gelirlerinin önemlibir kısmı aktarılıyor. Bütçede işçi ve emekçilerdenalınacak doğrudan ve dolaylı vergilerin yüzde 14oranında arttırılacağı belirtiliyor. Vergilerin önemlibir kısmı yine işçi ve emekçilerden tahsil edilecek.

2011 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’na göre232,2 milyar TL vergi toplanması hedefleniyor.Toplanacak verginin sadece 47,3 milyar lirasınınkapitalistlerden tahsil edilmesi planlanırken, 184,9milyarlık verginin işçi ve emekçilerden tahsiledilmesi hedefleniyor. Bu rakamlar Türkiye’ninkapitalistler için vergi cenneti, işçi ve emekçiler içinise vergi cehennemi olmaya devam ettiğinin en açıkkanıtıdır.

Son 18 yılda personel giderleri yüzde 42’denyüzde 24’e inmiştir. Kamuda çalışan yaklaşık 35bin işçi özelleştirmeler nedeniyle işsiz kalmıştır.Emekli olan kamu çalışanlarının yeri, ihtiyaçolmasına rağmen halen doldurulmamıştır. Son 15yılda yatırımlara ayrılan pay yüzde 14,5’ten, yüzde5’e düşmüştür. 2011’de yatırımlara ayrılan payyüzde 1,5 oranında arttırılmıştır. Bu rakamın yüzde9,5’lik kaybı karşılamaktan çok uzak olduğu açıktır.Buna rağmen Mehmet Şimşek’in 2011 bütçesiniyatırım bütçesi olarak tanımlamasının hiçbirinandırıcılığı bulunmamaktadır. 2011 yılının seçimyılı olması nedeniyle dinci partinin göz boyamayayönelik kırıntılara yeni bütçede yer vermesi bugerçeği karartmamaktadır.

Önceki bütçelerde olduğu gibi 2011 yılıbütçesine de sermayenin korunması anlayışıdamgasını vurmuştur. 2011 bütçesinin önemli gelirkalemlerinden birini, tıpkı diğer bütçelerde olduğugibi özelleştirmeler oluşturuyor. Otoyolların,demiryollarının, elektrik iletim hatlarınınözelleştirilmesi planlanıyor. Buradan elde edilecekmuhtemel gelirler daha şimdiden bütçe beklentileriadı altında kayıt altına alınıyor.

Kaynakları emekçinin sırtından edinipsermayeye akıtan bütçeler, sermaye hükümetlerininuyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalara göreşekillenirler. Bu nedenle bütçe oluşturma süreçlerien az burjuvazi kadar işçi sınıfı ve emekçilerin degündeminde olmalıdır.

Sermayenin sömürü, soygun, ekonomik-sosyalyıkım bütçesine geçit verilmemeli, parasız eğitim,parasız sağlık, insanca yaşamaya yetecek ücrettalepleri yükseltilmelidir.

2011 bütçesi açıklandı…

Sermayeye kaynak emekçiyesefalet bütçesi!

Page 8: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Polis terörü ve cinayetleri8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

BDSP, 30 Ekim günü İHD İstanbul Şubesi’ndebasın toplantısı düzenleyerek TKİP militanı AlaattinKaradağ’ın 19 Kasım 2009 akşamı Esenyurt-Avcılarpolisi tarafından katledilmesinin ardından açılandavanın 9 Kasım’da görülecek ikinci duruşmasınakatılım çağrısında bulundu. Karadağ Ailesi, ÇHDavukatlar ve İHD’nin katıldığı basın toplantısında,dava sürecine ilişkin bilgilendirmede bulunuldu. 9Kasım günü Bakırköy Adliyesi’nde olma çağrısıyapıldı.

“Cinayetin sorumluluğu sadece tetiğiçekenlere ait değildir”

BDSP adına yapılan açıklamada AlaattinKaradağ’ın polis tarafından katledildiği belirtilerek,devletin tüm kurumlarıyla polis cinayetinin üzeriniörtmek için çaba harcadığı ifade edildi. Medyaaracılığıyla Alaattin’in devrimci kimliği üzerinden“terörist” demagojisine başvurulduğu hatırlatılarakonun Ölüm Orucu eylemine katılmış olmasının dahicinayete bahane olarak sunulduğu söylendi.

Açıklamada, devrimci ve ilerici güçlerin konuyugündemde tutmasıyla açılan davanın ise göstermelikolduğu dile getirilerek gerçek sorumlularınaklanmaya çalışıldığı vurgulandı. “Çünkü Alaattinyoldaşı katleden sadece bu dava kapsamındayargılanan tek bir polis değildir. Cinayete çok sayıdapolis katılmıştır. Ayrıca cinayetin sorumluluğu,sadece tetiği çekenlere ait değildir. Aynı zamandapolise cinayet hakkını veren yasaları çıkaranlar ilepolisi cinayet yapmak üzere örgütleyip bilfiilyönetenler de sorumluluğu paylaşmaktadır.

Bunun için bu davada sanık sandalyesinde olmasıgerekenler sadece tetiği çeken polisler değil, aynızamanda bir cinayet şebekesi gibi hareket eden polisörgütü ve şefleridir. Daha özelde ise Avcılar-Esenyurtpolisidir.” denilerek Avcılar-Esenyurt polisinin suçdosyasına vurgu yapıldı. Davada taraf olunmasıgerekliliğine işaret edildi.

Karadağ Ailesi’nden yaşam hakkını savunma çağrısı

BDSP’nin açıklamasını, Alaattin Karadağ’ınkardeşi Abdullah Karadağ’ın okuduğu basın metniizledi. “İnsanlığın yarası kanamaya devam ediyor”diyerek sözlerine başlayan Karadağ, kardeşinin polistarafından sokak ortasında kurşunlanarakkatledildiğini hatırlattı. Polisin ilk defa cinayetişlemediğini sözlerine ekleyen Karadağ “BizKaradağ Ailesi, evladını kaybetmiş acılı bir aileolarak tek isteğimiz bu ülkede yeni kardeşlerinkaybedilmemesi ve bu cinayetlerin faillerinin cezasızkalmaması ve duyarlı olunmasıdır” dedi. Ayrıcageçtiğimiz günlerde İzmir’de üniversiteli gençlerinbir kediyi öldürmelerinden sonra İzmir BarosuBaşkanı Özdemir Sökmen’in de aralarında bulunduğubinlerce kişinin hayvan haklarını savunmak için biraraya geldiğini hatırlatan Karadağ, devrimcilerin,işçilerin, emekçilerin ve örgütsüz insanların sokaktainfaz edildiği bir ülkede yaşam hakkını savunmakiçin yüzlerce kişinin dahi bir araya gelmediğini

belirtti. “Devletin katliamcı yüzünü

teşhir edeceğiz!”

Basın toplantısının devamında mücadeleninhukuksal ayağı hakkında bilgilendirme yapıldı. ÇHDYönetim Kurulu Üyesi Gülvin Aydın söz aldı.Siyasal iktidarların saymakla bitmeyecek kadar çoksuç işlediklerini belirten Aydın, bu suçların açığaçıkması için mücadele verdiklerini belirtti. “En ileriinsanlarımızdan birini kaybettik” diyerek sözlerinedevam eden Aydın, Alaattin Karadağ dosyasının özelbir dosya olduğunu belirtti. Bu olayı sonuna kadartakip edeceklerini fakat güçlü hareket etmek için kitledesteğinin şart olduğuna vurgu yaptı. Bu davanınsonuçsuz kalabileceğini ama asıl amaçlarının devletinbu yüzünü teşhir etmek olduğunu söyleyen Aydın,

herkesi 9 Kasım günü adliye önüne çağırdı. Karadağ Cinayeti Dava Takip Komisyonu’ndan

Avukat Ceren Uysal ise düzen ve düzenin hukuksınırları içinde savunma yaptıklarını hatırlatarak biryandan kamuoyuna gerçekleri anlatırken bir yandanda konuya hukuki açıdan müdahale etmeyeçalıştıklarını söyledi. Uysal, mahkeme salonlarına budavaların taşınmasının önemli olduğunu ancak birşeylerin açığa çıkmasının toplumsal mücadeleylemümkün olabileceğini belirtti. 250 avukatın budavada müdahil olmasının ve sahiplenmelerinin birbaşarı olduğunu söyleyen Uysal, ilk duruşma ve davadosyasıyla ilgili bilgiler verdi.

Basın toplantısı İHD adına yapılan konuşmayladevam etti. Konuşmada, ilk duruşmada davayamüdahil olma talebinin dile getirildiği bildirilirken,İHD’nin davanın takipçisi olacağı söylendi. İHD’nintoplumsal sorunları ele aldığı ve insan haklarıihlallerine karşı mücadele ettiğinin belirtildiğikonuşmada, Karadağ davasının da bu kapsamdagörüldüğü söylendi.

Devrimci Hareket, EHP, Partizan ve SDP’nindestek verdiği basın toplantısı kapanış konuşmasıylasona erdi. BDSP temsilcisinin yaptığı konuşmadapolis terörünü sona erdirecek olanın birleşik, militanbir sınıf mücadelesi olduğu vurgulandı. Busaldırıların, katliamların Alaattin Karadağ şahsındatüm işçi ve emekçileri hedef aldığının belirtildiğikonuşmada buna en iyi cevabın TEKEL, ÇEL-MERve Mutaş işçileri tarafından verildiği belirtildi.Milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davası uğrunaverilen mücadelede binlerce Alaattin’nin yeraldığının ifade edildiği konuşmada “Bizler attığımızher adımda Alaattin’i yanımızda hisediyor, herişgalde Alaattin’nin heycanıyla içeri giriyoruz.Alaattin’in yoldaşları olarak daha güçlü daha bilinçlibir mücadele yürüteceğiz” denildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Karadağ cinayeti davasını sahiplenme çağrısı

“Alaattin’i katledenlerden hesap soracağız!”

Dink Ailesi’nden ‘çocuk’ itirazıHrant Dink davasının 15. duruşmasında Hrant Dink’in katil zanlısı Ogün Samast’ın dosyası çocuk

mahkemesine gönderilmişti. Dink Ailesi avukatı Fethiye Çetin, Ogün Samast yönünden ayrılan dosyanınyeniden birleştirilmesini istedi. Fethiye Çetin, hazırladığı dilekçeyi davanın görüldüğü Beşiktaş’taki İstanbulAdliyesi’ndeki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdi.

Dilekçede, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun ‘’İştirak halinde işlenen suçlar’’ başlığında yer alan 17.maddesinin ‘’davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi halinde genel mahkemelerde yargılamanınher aşamasında mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilendavalar genel mahkemelerde görülür’’ hükmünü içerdiği belirtildi. Bu çerçevede Ogün Samast’ın ayrılandosyasının yeniden birleştirilmesi talep edildi.

Samast serbest kalabilirTutukluluk sürelerini en fazla üç yıl olarak düzenleyen değişiklikten Ogün Samast da yararlanacak.

Değişiklik 31 Aralık 2010’da yürürlüğe girecek. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, yürürlük ve uygulama şeklineilişkin yasanın, 23 Mart 2005’te kabul edilmesinin ardından, yasanın tutukluluk sürelerini düzenleyenmaddesinin ise 31 Aralık 2010’da yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştı.

Değişikliğe göre ağır ceza mahkemelerinin görev alanına girmeyen suçlarda en fazla tutukluluk süresi 1,5yıl, ağır ceza mahkemelerinin görev alanındaki suçlarda ise en fazla 3 yıl olarak düzenleniyor.

“Taş atan çocuklar yasası” kapsamında dava dosyası Çocuk Mahkemesi’ne devredilen Samast’ın tahliyesigündeme gelebilecek. Böylelikle, Samast’ın yargılanmasına tutuksuz olarak devam edilecek. Yasa, ağır cezamahkemesinin görevine giren işlerde ise tutukluluk süresini en çok iki yıl olarak düzenliyor ve bu süre, zorunluhallerde üç yıla kadar uzatılabiliyor.

Page 9: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sömürü çarklarını sorunsuzca döndürmek isteyensermaye devleti, toplumu dizginsiz bir baskı-terörrejimi ile kuşatmış durumda. Bunun için düzenin tümbaskı ve terör kurumları organize biçimde hareketetmektedir. Öyle ki, ilgili yasalarda yapılandüzenlemeler sonrası polis sınırsız yetkilerledonatılmakta, buna paralel olarak polis terörü vecinayetlerini teşvik edecek önlemler alınmaktadır. Hakihlallerinin çoğunu görmezden gelen düzen medyasıise, işi yargısız infazları meşrulaştırmaya kadarvardırmaktadır. Tüm bunları ise açık bir yargı terörütamamlamaktadır. Burjuva sınıf egemenliğinin birparçası olan yargı, bu süreçte üzerine düşeni yaparakkatliamcı devleti ve onun tetikçisi polisleri alenenaklamaktadır.

Aydın Erdem cinayeti de aklandı

Polis cinayetlerinin düzen yargısınca aklanmasınadair yüzlerce örneğe geçtiğimiz hafta bir yenisi dahaeklendi.

Aydın Erdem’in, 6 Aralık 2009’da Diyarbakır’dagerçekleştirilen eylemde katledilmesinin ardındanaçılan savcılık soruşturması ‘takipsizlik’ kararı ilesonuçlandı. Görgü tanıkları ifadelerinde Erdem’inhedef gözetilerek yakın mesafeden açılan ateş sonucuöldürüldüğünü belirtti. Polisin ateş açtığı anlar ceptelefonu kamerası ile kaydedilerek yayınlandı. Ancakbunlara rağmen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı“şüpheli” dört polis hakkında dava açılmasına gerekolmadığına karar verdi.

10 ayı aşkın süredir devam eden soruşturmada yinebildik gelişmeler yaşandı. Birçok delil, savcılık ilebirlikte çalışan polisler tarafından karartıldı.Karartılamayan deliller ise burjuva hukuku açısındanpolislerin aklanmasına olanak sağlayacak biçimde“yorumlandı”. Savcılık, olay yerinde bulunan boşkovanları toplayarak orada bulunan polisevinintuvaletine atan sanık polislerin amacının “kovanlarınkötü niyetli kişilerin eline geçmesini önlemek”olduğunu ifade edebilecek kadar aymazlaştı. Olayyerindeki boş kovanların sanık polislere ait silahlardançıktığı, ancak deforme olmuş mermi çekirdeğininonlara ait olmadığı belirtildi. Aydın Erdem’i katledenmermi çekirdeğinin kimin silahından atıldığı ise“yoğun soruşturmaya rağmen” tespit edilemedi.

Savcılık, diğer polis cinayetlerinde olduğu gibiErdem’in politik kimliği üzerinden cinayetimeşrulaştırmaya çalıştı. Erdem’in, “örgütün çağrıları

doğrultusunda gerçekleştirilen yasa dışı gösterilersırasında ve yasa dışı göstericiler arasında yer aldığı”belirtilerek, polislerin kurşun sıkması haklıgösterilmeye çalışıldı. “Gizli bir tanığın ifadesi”klişesine yaslanılarak“Erdem’in, faili tespit edilemeyenbir şahsın tabancasından çıkan mermiyle hayatınıkaybettiği” söylendi. Böylece, traji-komik bir hal alansoruşturmanın ardından bir polis cinayeti dahaaklanmış oldu.

Alaattin Karadağ’ı katleden polisler deaklama yolunda

Polis terörü ve cinayetlerini aklama görevi görendüzen yargısı açısından böylesi örnekleri çoğaltmakmümkündür.

Aydın Erdem örneğinden birkaç gün önce, 2001’deEsenyurt-Avcılar polisi tarafından katledilen devrimcimilitan İsmail Karaman’la ilgili açılan davada,mahkeme heyeti sanık iki polis hakkında “kanununemrini yerine getirdikleri” gerekçesiyle beraat kararıvermişti. “Dur ihtarına uymadığı” gerekçesiyle sokakortasında vücuduna 10 kurşun sıkılarak alçakçakatledilen Karaman’ın infazı, “cübbeli polisler”tarafından yasa kılıfına sokuldu.

TKİP militanı devrimci işçi Alaattin Karadağ’ısokak ortasında infaz eden Esenyurt-Avcılarpolislerinden Oğuzhan Vural’ın “kasten adamöldürme”, “görevi kötüye kullanma” ve “kişilerinmalları üzerinde usulsüz tasarruf” suçlarından tekbaşına yargılandığı dava süreci de yine benzer biçimdetürlü hukuksuzlukla doludur. Alaattin Karadağ’ınkatledilmesinin ardından başlayan yargı sürecinin heranı delil karatma örneklerine konu olmuştur. İnfazdanyedi ay sonra açılan davada Oğuzhan Vural isimli polistutuklanmadığı gibi İzmir Emniyet Müdürlüğü’nekaydırılarak görevine devam etmesi sağlanmıştır.

16 Haziran günü görülen ilk duruşmada, sanık polisOğuzhan Vural’ın tutuklanması isteminin ardındanavukatı Tolga Yurdakul’un mahkeme heyetine yaptığıitiraz, düzenin polis-yargı terörü gerçeğine ilişkinçarpıcı vurgular içermektedir :

“...Müvekkilim İzmir İl Emniyet Müdürlüğükadrosuna atanmıştır. Delilleri karatma ihtimali sözkonusu değildir. İddianamede kasten adam öldürmesuçundan dava açılmıştır. Bizce bu yanlıştır. PVSK’nın16. maddesi polisin zor kullanabileceği, hatta silahkullanabileceği yetkisi verilmiştir. Olay tamamenmeşru müdafaa sınırları içerisinde işlenmiştir...”

Polis terörü ve cinayetlerine karşı mücadeleye!

Kapitalist sömürü düzeninde gün geçtikçe artanpolis terörü ve cinayetlerine karşı, işçi ve emekçileri,ilerici ve devrimci güçleri içerisine alan birleşikzeminde bir mücadele hattı örülmesi zorunluluk halinialmıştır. Öyle ki, bugün söz konusu uygulamalar politikkimliği olmayan insanları dahi hedef alan biçimdeyaygınlaşmaktadır.

Bunun için, polis devleti uygulamalarının sonbulması ve polis cinayetlerinin aydınlatılmasıtalepleriyle örülecek fiili mücadele ve bu ana eksenibesleyecek tarzda kurgulanmış hukuksal takip süreçleribüyük önem taşımaktadır.

Polis terörü ve cinayetleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

HRW: “İfade özgürlüğüihlal ediliyor”

İnsan Hakları İzleme Örgütü, (Human RightsWatch) 2 Kasım günü yayınladığı raporda “terörlemücadele yasalarının” Kürt göstericileri silahlımilitanmış gibi yargılamak için kullanıldığınıbelirterek bunun ifade, örgütlenme ve toplanmaözgürlüğünün ihlali anlamına geldiğini ifade etti.

Göstericilerin terör suçlarıyla cezalandırılmak içinkeyfi olarak kullanılan yasaların değiştirilmesi, buyasalar uyarınca yargılanmakta olan göstericilerindavalarının durdurulması ve hükmü kesinleşmişdavaların yeniden görülmesi için yetkililere çağrıyapıldı.

Kürt sorunuyla ilgili gösterilere katıldıkları vesiyasi faaliyet yürüttükleri gerekçesiyle halenyüzlerce kişinin yargılandığının altı çizilirken, buyargılamalarda terörle mücadele kanunlarının,doğrudan bu kapsama girmeyen suçlar için dekullanıldığı söylendi.

Türkiye’de sonuçlanan birçok davadamahkemelerin, PKK’nin katılım çağrısı yaptığı ya daPKK’ye yakın olduğu belirtilen basın organlarındaduyurulan herhangi bir gösteride bulunmuş kişileride PKK üyesi olmamakla birlikte, bu örgüte üyeymişgibi yargılanıp ceza almasına hükmettiği söylendi.Raporda “Göstericiler tek suçları zafer işaretiyapmak, alkışlamak, PKK lehine slogan atmak, taşatmak ya da lastik yakmak olsa bile terör suçuişledikleri gerekçesiyle ağır cezalar alıyorlar.” denildi.

Raporda, Kürt meselesiyle ilgili gösterilerekatılmış olan çocukların terör suçları bakımındanyargılanmasına karşı yükselen ulusal ve uluslararasıbaskı sonucunda TBMM’nin Temmuz ayında buyasalarda değişikliğe gittiği, bu değişiklikle de verilenmahkumiyet kararlarının düşürülmesinin veçocukların Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerindeyargılanmamasının sağlandığı ifade edildi.

Hastanelerde polis devleti uygulamasıAnkara Valiliği adına İl Sağlık Müdürlüğü

imzasıyla özel hastanelerden; çalışanlarınsaptanmasına yönelik olarak kamera kayıtlarıistendi. Hastane personelini fişleme ve baskı altınaalmaya yönelik polis devleti uygulamasına TürkTabipleri Birliği (TTB) tepki gösterdi.

“Sağlık personelinin çalışma izin belgesidüzenlenmediği, çalışma izinleri olmadığı halde özelhastanelerde çalıştıkları yönünde şikayetler geldiği;hastanede çalışan personelin kimlik tespitininyapılabilmesi için hastane güvenlik kamerakayıtlarının en az 1 ay süreyle muhafazaedilmesi”nin istendiği resmi yazıya tepki gösterenTTB, İl Sağlık Müdürlüğü’nün böyle bir denetlemeyapma yetkisinin bulunmadığını belirtti.

TTB, denetlenme amacıyla hastaneye gelipgiden hastalar da dahil olmak üzere bütün insanlarınen temel haklarının ihlal edilmesinin söz konusuedilemeyeceğini ifade etti. Kişilerin hastaneyebaşvurduklarına ilişkin bilgilerin gizli tutulmasınıisteme haklarını da kapsayan başta BİYOTIPsözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelerinyanısıra hasta haklarına ilişkin düzenlemelerin bualana yönelik müdahaleleri yasaklamasını dayanakolarak gösteren TTB, hekimleri “her an suç işleyentehlikeli kişiler” gibi gören, hem hastaların hem dehekimlerin temel haklarını ihlal eden kameralı kayıtsistemi ile takip istenmesine ilişkin tutumun kabuledilemez olduğunun altını çizdi. TTB uygulamadanderhal vazgeçilmesini istedi.

Polis katlediyor yargı aklıyor!

Page 10: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

İzmir’de farklı konfederasyonlara bağlı 15 sendikaşubesi tarafından kurulan İzmir Sendikalar Birliği 31Ekim Pazar günü İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde birçalıştay gerçekleştirdi. Tek Gıda-İş, Hava-İş, BES,Deri-İş, Eğitim Sen 2 No’lu Şube, Genel-İş 4 No’luŞube, Petrol-İş Aliağa Şubesi, Tez-Koop-İş, EğitimSen 6 No’lu Şube, Genel-İş 3 No’lu Şube, Sosyal İş,Eğitim Sen 4 No’lu Şube, Genel-İş 5 No’lu Şube,TÜMTİS İzmir Şubesi, Yapı Yol-Sen tarafındanoluşturulan Birlik’e Birleşik Metal-İş ve Haber Sende etkinlik sırasında dahil olduklarını açıkladılar.

TÜMTİS’ten kitlesel yürüyüş

Çalıştay öncesinde UPS direnişçileri, ambar işçileriile ilerici ve devrimci güçler saat 11.00’den itibarenGümrük’te bulunan TÜMTİS İzmir Şubesi önündetoplanmaya başladılar. Buradan kitlesel bir biçimde vesloganlar eşliğinde Basmane’ye doğru yürüyüşegeçildi. Çevredekilerin de yoğun ilgi gösterdiğicoşkulu yürüyüşün ardından TÜMTİS’i Basmane’deBirlik’in diğer bileşenleri karşıladı.

Deri-İş, Genel-İş, Tez-Koop-İş, Tek Gıda-İş veKESK pankartlarının yanısıra çeşitli sendikalarınflamalarını taşıyan kitle ile buluşulduktan sonra Birlikpankartı arkasında etkinliğin yapılacağı yere doğru,fuar alanı içerisinde yürüyüşe geçildi. Yürüyüştenönce TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli dekitleye dönük kısa bir konuşma yaptı.

Kitle salona yaklaştığı sırada park bahçe işçileri dekitlesel biçimde ve kortej halinde gelerek yürüyüşekatıldılar. Kitlenin salona ulaşmasının ardındanetkinlik başladı. Etkinlik alanına İSB imzalı“Taşeronlaşmaya güvencesiz kuralsız çalışmayahayır!”, “Kıdem tazminatımızı gaspettirmeyeceğiz”,“Birlik, mücadele, zafer”, “Sermayenin saldırılarınakarşı İzmir emek örgütleri birleşiyor”, “Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Yaşasıngrevli toplu sözleşmeli sendikal hakkımız”, “İşçimemur elele örgütlü mücadeleye” pankartları asılıydı.

Çeşitli direnişlerden kesitlerin yer aldığısinevizyon gösteriminin ardından Tek Gıda-İş GenelBaşkan Danışmanı Gürsel Köse İSB’nin kuruluşamacını anlatan bir konuşma yaptı. Toplantınınmücadele için bir başlangıç olduğunu ifade etti.Köse’nin konuşması sıklıkla atılan sloganlarla kesildi.

Söz işçilerde...

Gerçekleştirilen saygı duruşunun ardından söz işçive emekçilere bırakıldı. Bu bölümde ilk olarak UPSdirenişçisi Şahin Başaraner söz alarak direnişsürecinden bahsetti. İSB’yi de değerlendirenBaşaraner işçilerin sendikalara güvenini yitirdiğinivurgulayarak taşeronlarda örgütlenmenin öneminevurgu yaptı.

Tez-Koop-İş Sendikası’nda örgütlenme mücadelesiveren Kipa işçisi Caner Fırat da konuşmasındaörgütlenme süreçlerini anlattı, geçmişte yaşadıklarısendikal sorunları aktardı.

BES Gümrük İşyeri Temsilcisi Meryem Çağ isesöz alarak polis operasyonu ile tutuklanıp serbestkaldıktan sonra işine son verildiğini söyledi vegüvencesiz çalışmadan bahsetti. KESK’e yönelikoperasyonlara değinerek Kürt halkına yönelikbaskılara karşı işçi ve emekçilerin sessiz kalmamasıgerektiğini söyledi.

Park bahçe işçileri adına söz alan Kemal Köroğlutaşeron park bahçe işçilerinin örgütlenme sürecini,kendilerine verilen sözlerin tutulmamasını vesendikaların yetersizliğini aktardı. Sendikacılığın birmeslek gibi algılanmasını eleştirdi.

İstanbul’dan etkinliğe katılmak için gelenBelediye-İş İstanbul 2 No’lu İstanbul Şube BaşkanıHasan Gülüm de burada bir konuşma yaparak İSB’yive sınıf hareketini değerlendirdi. Geçmişte benzerbirçok platformun kurulduğunu ama bir süre sonrasilinip gittiğini söyleyen Gülüm gerçek bir birliğinoluşması için yürütülecek faaliyetten bahsetti. Gülüm,İstanbul’da da böyle bir çalışma içerisinde olduklarınıve bunun yalnızca sendikalarla da sınırlıtutulmayacağını söyledi.

Sendikal bürokrasiyi geriletmek için mücadelevermek gerektiğini vurgulayan Gülüm bunun içindevrimci ve demokrat güçlere büyük görevlerdüştüğünü ifade etti.

Bu bölümde son olarak KENT AŞ işçisi BülentErmiş söz aldı. Ermiş öncelikle kendi direnişlerininslaytta yer almadığını belirterek sitem etti. Direnişsürecini anlatan Ermiş, üye sendikacılığını eleştirdi vepasif anlyışları kınadı.

“Sendikal bürokrasinin panzehiri taban örgütlenmesidir”

İşçi konuşmalarının ardından 2. bölüme geçildi. Bubölümde Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr.Muammer Kaymak sendikaların ve kapitalizminkrizi üzerine, Eğitim Sen Eğitim Uzmanı Dr. ErkanAydoğanoğlu ise sendikal yapı ve sendikaların çıkışıüzerine konuştu. Bu bölümde Aliağa Belediyesitaşeron işçileri, Deri-İş Genel Merkezi, Hava-İş ileKaldıraç, Mücadele Birliği’nin etkinliğe gönderdiğimesajlar da okundu.

3. oturumda ise söz bir kez daha işçilere bırakıldı.Konuşmak için ismini yazdıran işçi ve emekçilersırasıyla söz alarak yaşadıkları sorunları veörgütlenme deneyimlerini aktardılar. Bu bölümde ilksözü Birleşik Metal-İş İzmir Şube Başkanı Ali Çeltekaldı ve İSB’yi olumlu bulduklarını, bundan böylebirlik içerisinde yer alacaklarını duyurdu. TİSsürecinden de bahseden Çeltek Türk MetalSendikası’nın hain kimliğinden bahsetti ve sonsözleşme tartışmalarını aktardı.

Ali Çeltek’in ardından Petrol-İş Aliağa İşyeriTemsilcisi Ahmet Oktay, 9 Eylül Üniversitesi taşeron

işçisi Özgür Arıkan sosyal saldırılara ve örgütlenmeçalışmalarına dair konuştular.

Habaş’tan bir demir çelik işçisi ise Bakırçay’dayürütülen örgütlenme çabasını ve Türk Metal çetesininfabrikadaki etkisini anlattı. Herkesin sendikalbürokrasiden yakındığını ancak bunu yıkacak olanınişçilerin örgütlü mücadelesi olabileceğini söyledi.İşçilerin mücadelesine örnek olarak ÇEL-MERişgalini verdi.

Metal İşçileri Birliği çalışanı bir metal işçisi isesözlerine “Sendikal bürokrasinin panzehiri tabanörgütlenmesidir” diyerek başladı. Çiğli OrganizeSanayi Bölgesi’nin yapısını anlatan ve buradakisendikalı fabrikaları sayan MİB çalışanı, bu düşükörgütlenme oranını değiştirmek için çalışmakgerektiğinden bahsetti. Konuşmada TİS sürecine veTürk Metal’in teklifine de değinildi.

Taşeronlaştırmaya Karşı İşçi Derneği’ndentaşeron park bahçe işçisi kurulan dernektenbahsederek sendikal bürokrasiyi eleştirdi.Mücadeleleri sırasında sendikalar ile karşı karşıyageldiklerini ve bunun da sendikalara olan güvenlerinisarstığını söyledi. Torbalı’dan Naz Mermer işçisi isesöz alarak çalışma koşullarını anlattı. ÇİMSE-İş’indevlet sendikası olduğundan yakındı.

Etkinlik divan yürütmesi adına söz alan BES ŞubeBaşkanı Ramis Sağlam’ın konuşması ve sonuçbildirgesi taslağını okuması ile son buldu. Sonuçbildirgesinde sosyal yıkım saldırılarına karşı bubirliğin vereceği mücadele anlatılırken birliğin aşağıyadoğru gelişmesi ve taşeronlarda örgütlenmesi gerektiğivurgulandı. Bildirinin kısa süre içerisinde kamuoyunaaçıklanacağı söylendi

Etkinlikten notlar...

Etkinliğe en yüksek katılımı TÜMTİS üyesi işçilerile Park Bahçe işçileri gerçekleştirdi. Gerek yürüyüşsırasında, gerekse salonda kitlenin yarıdan fazlasınıTÜMTİS üyesi işçiler oluşturdu. Deri-İş, Petrol-İş veGenel İş’in katılımı dışında diğer şubelerin sembolikolarak katıldığı görüldü. Özellikle KESK’in varlığıhissedilmedi.

Konuşmalar sıklıkla sloganlarla kesilirkenTÜMTİS üyesi işçiler ve KENT AŞ işçileri etkinliğecanlılığını veren unsurlardı. Başlangıçta tamamı doluolan 700 kişilik salonda katılımın sonlara doğru 100kişiye kadar düştüğü görüldü.

Etkinlikte söz alan tüm konuşmacıların sendikalbürokrasiden yakındığı görüldü. Ancak TEKELsürecindeki uğursuz rolüyle bilinen Tek Gıda-İş’in,özellikle de Tek Gıda-İş Genel Başkan DanışmanıGürsel Köse’nin açılış konuşmasını yaparak divandayer alması önemli soru işaretlerini de beraberindegetirdi.

Kent AŞ işçileri slaytta yer almamalarını vekonuşmacı olarak dahi çağırılmamalarını öfkeylekarşıladılar. Konuşmak için bile kendileribaşvurduklarını belirterek, sendika başkanlarınınsahneye çıkıp kendilerini göstererek kapalıkonuşmalar yaptıklarını belirttiler.

Etkinlik başlamadan önce komünistler “Birleşik,kitlesel, militan ve devrimci bir sınıf hareketi için!”başlıklı ve İSB’ye dönük bakışı anlatan bir bildirinindağıtımını yaptılar. Yine aralarda Kızıl Bayrakgazetesinin satışı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

İzmir Sendikalar Birliği Çalıştayı gerçekleşti

700 işçi mücadeleyi tartıştı

Page 11: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sınıfa yönelik saldırıların tırmandığı ve sınıfınöfkesinin biriktiği böylesi dönemlerde sınıf hareketicephesinden atılacak adımlar büyük önem taşır. Buadımların değeri ise ortaya konan çabanın hareketinihtiyaçlarına vereceği yanıtla orantılıdır. İzmirSendikalar Birliği’ne (İSB) de bu bakışla yaklaşmakgerekir.

Öncelikle şubelerin yan yana gelmeleri ve kendietki alanlarındaki işçi kitlelerini harekete geçirerekçeşitli eylem ve etkinlikler yapmaları sınıf hareketininihtiyaçlarına yanıt vermek için yeterli değildir.

İSB’nin, geçmişte de defalarca kurulan ve birkaçfaaliyetin ardından işlevsizleşerek sönümlenen benzeribirlikler ile farkını ortaya koyması, bunun için deönüne somut hedefler koyarak hareket etmesigerekmektedir.

Amaç, birliğin sendika yönetimlerinin yan yanageldiği bir biçimde değil, sendikalı-sendikasız işçikitlelerinin öznesi haline gelebileceği, siyasalöznelerin de kendini ifade edebileceği bir yapıyakavuşturulması olmalıdır. Karar alma mekanizmalarısendikal yönetimler yerine taban inisiyatiflerinebırakılmalıdır.

Örgütlenme düzeyi geliştikçe yapının aşağıyadoğru yaygınlaştırılması, tabana yayılmanın sözdekalmaması için fabrika komitelerinin, yerelbirlikteliklerin kurulması, sendikal kısıtlamalarahapsolmaksızın söz, yetki ve karar hakkının çokyönlü olarak işçilere bırakılması esas alınmalıdır.

Birliğin alta doğru geliştirilmesinin yanı sıra farklısendika şubelerinin, işçi derneklerinin, işçi ve emekçigruplarının, ilerici ve devrimci kurumlar ile kitleörgütlerinin birliğe kazanılması, belirlenen mücadeleilkelerine tabi olarak çalışmaları sürdürmesihedeflenmelidir.

Böylesi bir yapının oluşturulması için etkin birörgütlenme kampanyası ile sendikalı-sendikasız tümişçileri kazanmayı hedefleyen bir program ortayakonulmalıdır. Belirli hedef sektörler ya da havzalarseçilerek böylesi bir çalışma yapılabilir. Somutsaldırılara -SSGSS, kıdem tazminatının gaspı,taşeronlaştırma vb.- karşı somut mücadele programlarıhazırlanarak yaygın bir çalışma yürütülebilir.

Sendikal anlamda örgütlenme imkânı bulunmayanya da mevcut sendikalar tarafından sahiplenilmeyen,kirli pazarlıklara kurban edilen işçi öbeklerinin bubirlikte kendini ifade edebilmesinin koşullarıtereddütsüzce yaratılmalıdır. Park-bahçe işçileri ya dadiğer taşeron işçiler, sendikalı olmasına rağmen işten

atılan ancak sahip çıkılmayan işçiler, sendikalar arası“denge” politikalarına bakılmaksızın sahiplenilmeli,sınıfın örgütlenme düzeyini geliştirecek her tür sorunamüdahil olunmalıdır.

Yine sürmekte olan direnişlere göstermelikziyaretler değil, kitlesel ve direnişin seyrinideğiştirmeyi, direnişleri bir adım öteye taşımayıamaçlayan destek sunulmalıdır. Bu maddi destek,kitlesel ziyaretler ve eylemlerin yanı sıra dayanışmagrevleri biçiminde gerçekleştirilebilir.

Birliğin gerçekleştireceği eylem ve etkinliklerinhedefi, sadece sendikaların tabanı ile sınırlı kalmakyerine işçi sınıfının en geniş kesimleri olmalıdır.Sendikaların getireceği sayılar üzerinden yapılacakaritmetik hesaplar yerine en geniş sınıf bölüklerinihareketlendirmek amaçlanmalıdır.

Böylesi bir hatta gerçekleştirilecek birlik kuşkusuzki sendikal konfederasyonların merkezlerinden özerkve bağımsız bir biçimde gelişecek, tabaninisiyatiflerinin işletildiği yerde hareketin önündeengel teşkil eden sendikal bürokrasi de geriletilecektir.

Birleşik, kitlesel, militan ve devrimci bir sınıf hareketi için!

Kuşkusuz ki böylesi bir yapı bugünden yarınahayata geçirilemez ancak bu hedefle yürütülecekçalışma önemli kazanımlar elde edilmesini sağlayacakve orta vadede mücadele dinamiğinin açığa çıkmasınısağlayacaktır. Aksi halde oluşturulacak birlik,kendinden öncekiler gibi belirli sendika şubelerininyan yana gelmesi ile sınırlı kalır ve zaman içinde yokolup gider.

Elbette ki işçi ve emekçileri kapsayacak mücadelearaçları-platformları yaratmak, kendine ilerici vedevrimci diyen, sınıf hareketinin ihtiyaçlarına yanıtolma kaygısı duyan herkesin görevidir. Bu olmadığıölçüde ise proletarya, er ya da geç kendi mücadeledinamizmini ete kemiğe büründürerek mevzilerinidişiyle tırnağıyla kazıyarak oluşturacaktır.

Birleşik, kitlesel, militan ve devrimci bir sınıfhareketi için İLERİ!

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

(İzmir Bağımsız Devrimci Sınıf Platformutarafından etkinlikte dağıtılan “Birleşik, kitlesel,

militan ve devrimci bir sınıf hareketi için!” başlıklıbildiriden bir bölüm)

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

İzmir Sendikalar Birliği vehareketin ihtiyaçları

GMİS’ten kredi kartıkursu

Son bir yıl içerisinde madenlerde 3 kez katliamboyutlarında iş cinayeti yaşandı. Bunların yanısıramadenlerden sürekli iş cinayeti haberleri geliyor.Madenlerdeki işçi katliamlarına dair tek sözetmeyen Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS)Genel Başkanı Ramis Muslu maden işçilerine nasılkredi kartı kullanılacağına dair kurs verecekleriniaçıkladı. Yaklaşık 12 bin madencinin çalıştığı TürkiyeTaşkömürü Kurumu’nda (TTK), işçilerin yüzde35’inin bilinçsiz kredi kartı kullanması nedeniyleicralık olduğunu belirten Muslu, işçilere kredi kartıkullanımı konusunda eğitim verilmesi için çalışmabaşlattıklarını söyledi.

TTK Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait madenocağında çalışan Muzaffer Kaya’nın çalıştığımadende kredi borcunu ödeyememesi nedeniyleintihar etmesinin ardından Muslu tarafındanyapılan açıklama madenlerdeki kölece çalışmaşartlarını aklar nitelikteydi.

Kredi kartı borçlanmalarını işçilerinbilinçsizliğine bağlayan Muslu, konuşmasının satıraralarında işçilerin temel ihtiyaçlar dışında eğlencevb. gibi kalemlere de para ayırdığını söyleyerekmaden işçilerinin bilgilendirilmesi gerektiğinisöyledi.

En düşük maden işçisi ücretinin 1200 liraolduğunu ifade eden Muslu, 2 bin 500 lira olanyoksulluk sınırının altında ücret alan madenişçisinin aylık giderinin, 900 lira mutfak masrafınınyanısıra ev kirası, elektrik, su ve okul masrafı gibizaruri ihtiyaçlarla birlikte 1500 lirayı bulduğunubelirtti. İşçilerin ücretlerinin yaptıkları bu asgarimasrafı bile karşılamadığı Muslu’nun ifadelerindeyer alırken, bir sendika başkanından ücretlerinarttırılması talebinin dillendirilmesi beklenir. FakatMuslu, yaşamak için kredi kartlarına sarılan işçilerekredi kartı kullanım kursu vereceklerini açıkladı.

Muslu patron gibi konuşuyor

Konuşmasının devamını bir patron gibi sürdürenMuslu, madencilerin icralık olmasının üretimi deolumsuz etkilediğini belirtti. Kafasında sorunlarlaişe gelenlerin iş kazalarına da neden olduğunusöyleyerek tersanelerdeki iş kazalarını işçilerin“cahilliğine” bağlayan tersane patronları gibikonuştu.

Kölelik koşullarında çalıştırılan maden işçilerininhakları için tek kelime etmeyen, madenlerdealınmayan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleriyüzünden yaşanan katliamlara ses çıkarmayanMuslu, iş cinayetlerinin temel sebeplerinden biriolan taşeronlaştırma ve sendikal örgütlülüğündağıtılması noktasında da tek bir çalışmayürütmedi. Enerjisini kredi kartları konusundayoğunlaştırması Muslu’nun sınıf kimliğini de gözlerönüne seriyor.

Page 12: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

- Öncelikle sınıf hareketi 2008 krizinden vesomutta TEKEL eyleminden bu yana belirli birkıpırdanış içerisinde. Bu hareketlenmeyi nasılgörüyorsunuz?

İşten çıkarılan BES İşyeri temsilcisi MeryemÇağ: TEKEL mücadelesi işçi sınıfının uzun zamandırduraksamış olan ruhunu bize gösterdi. TEKELmücadelesi olumlu bir hatta sürüyordu ama sonrasendikacıların, özellikle Türk-İş yöneticilerininetkisiyle kırılmaya uğradı. Eğer mücadele başladığıgibi devam etmiş olsaydı bugün işçi sınıfı mücadelesibelki de çok daha farklı bir noktaya gelmiş olabilirdi.En azından birleşme anlamında böyle olurdu. Şu anbaktığımızda topyekûn bir saldırı var ve işsizlerinsayısı artmış durumda. Yoğun bir işsiz ordusu var.

KENT AŞ işçisi Bülent Ermiş: Şu an içinsendikalarla bütünleşmiş bir işçi sınıfı yok. Sınıfbugün iteklemeyle giden bir sınıf. Yani 15-16Haziran’dan sonra işçi sınıfının kendi iradesiyleortaya konan bir yapı yok. Şu an sendikalarda üyesendikacılığı yapılıyor. Üye sendikacılığı bugünişçinin hakkını iyi koruyan bir avukat konumunda. Buavukatlar davalarını iyi yürütürlerse iyi avukatoluyorlar, kötü yürütürlerse de kötü avukatlaroluyorlar. Sendikal anlayışın içerisinde sınıfmücadelesini işçiler ancak pratikte yaşıyorlar; iştenatıldıktan sonra direniş çadırlarında görüyorlar.

KENT AŞ gibi, TEKEL gibi, UPS işçilerininanayasal hakları olan sendikalaşmayıgerçekleştirdikleri gibi, KİPA ve park bahçelerdekigibi kara listelere alınıyor, işten atılıyorlar. Ancakişçilerin tüm bu olumsuzluklara karşın mücadeleyisürdürdüklerini de görüyoruz. Ama gelgelelim şu ankisendikal yapılar buna müsaade etmiyorlar. İşçileredüzenli bir şekilde sahip çıkmıyorlar.

UPS direnişçisi Şahin Başaraner: Genel olarakson 15 yıldır sınıf hareketinde bir durağanlık, birgeriye düşüş yaşanıyor. Hepimiz bunu gözlüyoruz.Mücadeleye olan ihtiyaca herkes vurgu yapıyor amamücadeleci sendikaların ileri çıkmaması, ileri işçilerinkendini ifade edememesi bizi geçen yıla kadar getirdi.TEKEL Direnişi ile birlikte mücadele bir ivmekazandı. İşçi sınıfı kendisini var etme mücadelesindenerede durulması gerektiğini, kimlerle ittifak yapmasıgerektiğini, kimlerle yürümesi gerektiğini, mücadeleyinasıl örmesi gerektiğini anladı geçen sene. Ondansonra yaşanan çeşitli süreçlere, ÇEL-MER’inden ParkBahçe işçilerine, UPS direnişine kadar baktığımızda;evet mücadele bir ivme kazanıyor, güç kazanıyor. İşçisınıfı kendi güçlerini yeniden mevzilendiriyor.

Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şube BaşkanıHasan Gülüm: Sınıf hareketi bir yandan sınıfın elileri unsurlarını tasfiye edici bir dönemi yaşıyor. Birbaşka yanı ise sınıfın kendini yenidenyapılandırmasının adımı oluşturuyor. Ben 2008’iTürkiye işçi sınıfının mücadelesinde kıpırdanışlarınyaşandığı bir dönem olarak değerlendiriyorum.Ortadaki tablonun işgaller, direnişler, eylemler, tümbunlar sınıfın ortak hareket etme iradelerinitoparladığımızda şöyle diyebiliriz; geleceğe umutlabakılması gereken bir dönemdeyiz.

Tabii bu işin bir yanı, bir yanı da bunuörgütleyebilecek, ileri taşıyabilecek sınıf içerisindeki

öncülerin durumuna bağlı. Yani sizin oradaki rolünüzile sınıf şekillenecektir, biraz böyle bir dönem. Aynızamanda biriktirme dönemi ve o biriktirmeleringiderek toparlandığı bir dönem olarak görmek lazım.Ki daha büyük bir dalga geliyor bence. 2010 sonrasıdünya genelinde temel bir saldırı dalgası geliyor.

Bilindiği gibi krizler ile birlikte küçük burjuvaziçözülüyor ve proleterleşiyor. Orta burjuvazi daha iyinoktalara geliyor ve kendini buna göre yenidenyapılandırıyor. Bu yapılandırma döneminin bir desaldırı boyutu olacak elbette. Bunun adına kimi yasadiyor kimi başka bir şey, anayasa değişikliği süreci deaslında bunun ilk adımlarıydı. Bu yeni saldırıyı biznasıl en az zarar ile atlatabiliriz, yeni kazanımlarçıkartabilir miyiz, bu tam da örgütlülüğümüzündurumu ile ilgili.

TÜMTİS Şube Başkanı Şükrü Günseli: Önemlieksikleri olmasına rağmen olumlu yönde atılmış biradım. Şu an daha az şube yer alıyor. Ancakdirengenliği gösterebilirse, bildirgede yer alan somuthedefler doğrultusunda somut adımlar atabilirse dahafazla şubenin bu işin içerisinde yer alabileceğine dairumudum var. Haber Sen’in, Birleşik Metal-İş’inkatılımını da olumluluk olarak görüyorum.Organizasyon bakımından birtakım eksiklikler var,bunu artık kendi içimizde değerlendireceğiz.

- Bugün burada ortaya çıkan birliktelik hakkındane düşünüyorsunuz?

Meryem Çağ: Sistemin bakışı memur ya da işçianlamında fark etmiyor, aynı yöntemleri uyguluyor.Mesela önümüzde memurlara yönelik bir kamureform tasarısı var. Amacı ise tamamıyla memurlarıgüvencesizleştirmek. Eskiden devlet memurluğununkoruma altında olduğu söylenirdi, ben de bir devletmemuru olarak işimden atıldım mesela. Yanimemurların da işçilerle bir farkı aslında yok. Bunedenle işçi ve memur sendikalarının içlerine işsizleride alarak mücadele etmesi gerekiyor. Bu yapılanmabu anlamda olumlu olabilir.

Bülent Ermiş: Sendikalar Birliği şu an için güzelbir oluşumun sinyalini veriyor ama her şeyi bizezaman gösterecek. Burada tartışılması gereken bazı

konular da var ama biz bunları burada fazlairdelemiyoruz. Niye irdelemiyoruz, işçi sınıfınındirencini zayıflatmak istemiyoruz.

Normalde işçi sınıfının içerisinde, bu oluşumuniçerisinde bile olmaması gereken insanlar da var.Örneğin bugün Genel-İş 5 No’lu Şube Başkanı NaciÇetin, işçilerden bir tanesini arayıp bu toplantıyaçağırmış değildir. Bu etkinliğin çalışmaları içerisindeolsaydı salonda da KENT AŞ’nin resmi olurdu.Slaytlarda KENT AŞ’den de bahsedilirdi. KENT AŞişçisi o serbest kürsüde yer bulurdu. KENT AŞ işçisikendi isteği doğrultusunda, dilekçe verir gibi sözhakkı istedi ve aldı. Burada suçlu biri varsa o da benburadayım diye kendini alkışlattıran kişilerdir. Bugünbu gibi insanlar bu topluluğun içerisinde yer almayadevam edeceklerse bu oluşum belli bir yerde yara alır.Bu ve bunun gibi insanlar burada olunca sınıfmücadelesi değil siyasi parti mücadelesinedönüştürecekse bu oluşumun içerisinde olmasalardaha iyi…

Şahin Başaraner: Bugünkü sendikal birliğinortaya çıkması da, mücadelenin ileri çıkışının yarattığıihtiyaç sonucudur. Bu ihtiyaç kendini nasıl ifadeedecek bugün biraz o tartışıldı burada. Evetmücadeleden yana olan insanların kaygısı var,mücadeleden yana bir ihtiyaç var, ki yaşanan sorunlarzaten bunu dayatıyor. Buradan baktığımızda butoplantı bir olumluluktur.

Sonuç bildirgesine giren özellikle komitelerdeörgütlenme, sendikaların komiteler üzerindenyükselmesi, işyeri komitelerine, tabanörgütlenmelerine ağırlık verilmesi olumlu bir yan. Buperspektifle bu cepheden gidersek doğrudur. Örgütlüolmayan işyerlerinde örgütlü olmayan işçihavzalarındaki mücadelenin örgütlenmesine yönelikçağrı olumlu bir çağrıdır. Bu ne kadar sürdürülebilir,ne kadar hayata geçirilebilir, önümüzdeki süreçtebunu da göreceğiz.

Hasan Gülüm: Temel dayanak iki nokta olmazsabu tür birlikler dağılır. Bir; sınıfa dayanacak. Sadecesendikalara dayanan birliklerin uzun dönemde çokkalıcı sonuçlar almayacağını düşünüyorum çünküsendikalar sınıfın kendisini temsil etmiyor. Sınıfsendikalı işçilerden ibaret değildir. Kaldı ki sendikalarda sınıfın yüzde 5’inde örgütlü, yüzde 95 başka biralanda. Dolayısıyla birlikler buraya dönerse bubirliktelik müthiş kalıcılaşabilir. Bunun deneyimlerivar, örneğin 89 İstanbul Şubeler Platformu müthişavantaj yakaladı. Çünkü sınıf dışındaki katmanlar dabu sürecin parçası yapıldı.

Şükrü Günseli: Sonuç bildirgesinde birliğinönüne koyduğu birtakım görev ve sorumluluklar var.Bunların tümünün eksiksiz gerçekleşebileceğine dairöyle çok fazla hayalci olmak gerekmiyor. Ama enazından orada sıraladığı hedefler bakımından somutbir çalışma yürütebilirse işlevine birazcık uygun biryol oynayabilir diyoruz. Ama dediğimiz gibi bunagereğinden fazla bir misyon, çok ileri bir görevyüklemek doğru olmayacak. Bir tek şey var, budağınıklık ortamında, konfederasyonlarınparçalanmışlığı, bağlı sendikaların parçalanmışlığıiçerisinde düşünüldüğünde bu olumlu bir adımdır.Birliğe bağlı şubelerin, bu şubelere bağlı temsilcilerin,

Katılımcılarla sınıf hareketi ve İzmir Sendikalar Birliği üzerine konuştuk…

“Kalıcı olmanın şartı sınıfa ve tabana dayanmaktır!”

Page 13: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

birliğin işaret ettiği hedeflere uygun, samimi ve dürüstolursa öyle inanıyorum ki İzmir’de işçi ve emekçihareketi çok sahipsiz kalmayacak. Burada biraz dahaderli toplu, emekçilerin birliğine hizmet eden bir roloynayacaktır. Tabi bunların bir kısmını zamangösterecektir.

Bir de bizim biraz hoş olmayan bir kültürümüz,alışkanlığımız var. Sadece kendimizi ifade eden,kendimizi öne çıkaran, asıl talepleri geride bırakan birtarzımız var. Genel olarak böyle bir hastalık var,özellikle siyasal oluşumların, sol örgütlerin böyle biryönelimi var. Bu tür birlikleri dağıtıcı bir roloynayabilir. Bundan dolayı kaygı duyuyoruz. Ama bukonuda da eleştiri ve önerilerimizi tabii ki sunacağız.

BES Şube Başkanı Ramis Sağlam: İSB birihtiyaç üzerinden doğdu. Özellikle işçi ve memursendikalarının, farklı konfederasyonlarda örgütlenmişama mücadele ihtiyacını önüne koyan sendikalarınbugüne kadar hep tıkandıkları bir nokta vardı.Mücadeleyi ortaklaştırmakta sıkıntılar yaşıyordu.Örneğin çok doğru kararlar alınmış olsa bile merkeziolsun, yerelde olsun fark etmiyor, bu kararların hayatageçirilmesinde bir yerlerde hep tıkanıyor, sürecin önütıkanıyordu. İSB bu anlamda mücadelede ortaklaşmış,konfederasyon ayrımı yapmayan sendikaların sürecemüdahalesi olarak değerlendiriyoruz. Çok misyonyüklüyormuşuz derseniz, hayır çok büyük bir misyonyüklemiyoruz. Çünkü eksikleri olacak, hataları olacak.Yaşamın kendi içerisindeki sorunlar içerisindemütevazi bir çabanın, küçük adımların büyükadımlara dönüştürülmesi çabası olarakdeğerlendiriyoruz biz bu süreci.

- Sizce İSB önüne ne gibi bir çalışma hattıkoymalı?

Meryem Çağ: Bugünkü haliyle yetersiz olduğunudüşünüyorum. İzmir’de bu birliğe katılmayan pek çokşube var. Bir de tabanını geniş tutması gerektiğinidüşünüyorum. Hepimiz farklıyız ama hepimizaynıyız. Farklılıklarımızı da gözeterek veaynılıklarımız konusunda birleşerek mücadeleedilebilir diye düşünüyorum.

Bülent Ermiş: Bu şekilde toplantılardüzenlenmesi olumlu bir adımdır. Ama İzmir gibi biryerde işçi sınıfı sadece 600-700 kişiden ibaretdeğildir. Bu etkinliklerin daha büyük yerlerde deyapılması gerekir. Yine DİSK’in buraya katılmasıgerekir, farklı alanlara doğru birliği genişletmekgerekir. İşçi sınıfını destekleyen sivil toplumkuruluşlarının da burada yer alması gerekir. Yaniburayı işçi sınıfının haklarını koruyabilecek dahayüksek bir platforma ulaştırmamız gerektiğineinanıyorum.

Şahin Başaraner: Her şeyden önce sendikasızişçilerin de, ileri işçilerin, öncü işçilerin de buradavarolması gerekiyor. Ve oralarda toplanan o komitetarzı örgütlenmelerin kendilerini burada ifade etmesigerekiyor. Kendi hatlarını çizmesi gerekiyor. Çünküsendikal bürokrasiyi aşma iddiasıyla gelişen, yeşerenbir birlik bu. Yeni bir sendikal bürokrasiye yolaçmadan yoluna devam etmeli. Bunun koşulu danedir, taban örgütlerinde varolmak, aşağıdan yukarıyakomitelerle örgütlenmek ve aşağının yukarıyıdenetleyebilmesi. Yani sendikal demokrasi, işçidemokrasisi dediğin şeyi hayata geçirmek.

Ramis Sağlam: Özellikle sendikalı, örgütlüişçilerin dışında kalan, örneğin sonuç bildirgesinde denet olarak yer alan asgari ücret sorunu gibi sorunlar,örneğin yine, bugün çok fazla dillendirilmedi ama 12Eylül’ün kurumlarından olan YÖK. 6 Kasım’daörneğin YÖK’ün kuruluş yıldönümü var. İSB bu tipsüreçlere de müdahil olmak zorunda. Sadeceekonomik taleplerle değil aynı zamanda demokratikve siyasal taleplerle de mücadeleyi hedeflemeli diyedüşünüyoruz.

Kızıl Bayrak / İzmir

Tek Gıda-İş Genel Merkezi’nin önündeeylemlerini sürdüren TEKEL işçileri, her haftagerçekleştirdikleri meşaleli yürüyüşlerin üçüncüsüiçin 31 Ekim günü Taksim’deydiler. Sendikabürokrasisinden hesap sormak için başlattıklarısüresiz oturma eylemlerini sürdüren TEKEL işçileri,güvencesiz çalışmaya karşı birleşik mücadeleçağrılarını yinelediler.

TEKEL işçilerinin eylemine BDSP, Halk Cephesi,Mücadele Birliği, PDD, Çağrı, DİP Girişimi ve HSGGPdövizleriyle katılım gösterdi.

Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelen TEKELişçileri, “TEKEL direnişi şehidi Hamdullah Uysalölümsüzdür!” pankartı ile Taksim TramvayDurağı’na yürüyüşe geçtiler.

TEKEL işçilerine polis barikatı

Yürüyüş boyunca “Yaşasın Ankara direnişimiz!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!” ve“Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!”sloganları atan TEKEL işçilerinin önü kolluk güçleritarafından Taksim’de gerçekleşen bombalı eylemgerekçe gösterilerek Ağa camii önünde kesildi.Açıklama polis barikatı önünde yapıldı.

Basın açıklaması başlarken, TEKEL işçisi MetinArslan’a ve meşale taşıyan bazı eylemcilere polispanzerinden su sıkıldı. Bunun üzerine kitle “Baskılarbizi yıldıramaz!” sloganıyla polise karşılık verdi.Gerginliği dindirmek isteyen polis, “İnisiyatifimizdışında gelişti, size yönelik bir şey değil” şeklindeaymazca bir açıklamada bulundu. Eylemkomitesinden kişilerin “kitleyi sakinleştirme” yönlümüdahalesinin ardından açıklamaya geçildi.

“4/C’ye hayır, iş güvencesi istiyoruz!”

Basın açıklamasını Malatya TEKEL işçisi HalilAcar okudu. Acar, “4/C’ye hayır, iş ve iş güvencesiistiyoruz” talepli mücadelelerinin önümüzdekihaftadan itibaren TEKEL işçilerinin çeşitli illerdenyeni katılımlarıyla devam edeceğini söyledi. Acar,başta Ankara olmak üzere farklı illerde ortaktalepleri ile ilgili sendika şubelerinin basınaçıklamaları yapacağını ve TEKEL işçilerinin anagövdesini oluşturacağı ancak diğer işkollarındanişçilerin de eşit biçimde söz ve karar sahibi olacağı

yeni bir mücadele platformu oluşturacaklarınıbelirtti. Acar, tek tek yürütülen mücadeleleribirleştirme ihtiyacına vurgu yaparak, mevcutsendikaların bürokratik yapılarının parçalanmasıgerektiğini ifade etti. Tabandan işçilerinsendikalarda söz sahibi olmasının önemine değinenAcar, “İşçilerin, işsizlerin güveneceği sendikalaryaratalım” dedi.

Acar açıklamasını, 4/C’ye, taşeronlaştırmaya,esnek, sigortasız ve sendikasız çalışmaya karşıbirleşik mücadele çağrısı yaparak sonlandırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da direniş selamlandıİstanbul’da Tek Gıda-İş Sendikası Genel Merkezi

önünde mücadelelerini sürdüren TEKEL işçilerineAnkara’dan destek geldi. 3 Kasım akşamı SakaryaCaddesi’nde yapılan basın açıklamasıyla TEKELdirenişi selamlandı.

Ankara’da bulunan TEKEL işçileri tarafındangerçekleştirilen eyleme birçok sendika ve meslekörgütü de destek verdi. Eylem, Sakarya Caddesi’nde“4/C’ye ve kölelik yasalarına hayır! Herkese iş, işgüvencesi, güvenli gelecek için birleşikmücadeleye/ TEKEL işçileri” pankartı açılarakbaşladı. Basın açıklamasında “Yeni çalışmabiçimlerine karşı çıkan tüm sendikalar meslekörgütlerini siyasi parti ve kurumları birleşmeyeçağırıyoruz. Ana gövdesini TEKEL işçilerininoluşturacağı ancak diğer iş kollarından güvencesizemekçilerin de eşit biçimde söz ve karar sahibiolacağı; AKP hükümetine, çıkardığı kölelikyasalarına ve sermayeye karşı yeniden mücadeleplatformu oluşturmak, TEKEL işçilerinin gaspedilenhaklarını geri almak ve 78 günlük eylemimizinbaşarıya ulaşması için mücadelemizi bir adım dahaileriye taşımak istiyoruz”denildi. Eyleme,soruşturma saldırısı nedeniyle okula alınmayanDTCF öğrencileri ve birçok kurum destek verdi.“Her yer TEKEL her yer direniş!”, “TEKEL işçisi yalnızdeğildir!”, “Yaşasın TEKEL direnişimiz!” sloganlarısıklıkla atıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

TEKEL destekçisine gözaltıTek Gıda-İş Genel Merkezi’ne gelerek bina

önünde süresiz oturma eylemine başlayan TEKELişçileri ve destekçilerine yönelik polis baskısı devamediyor.

Sendika binasının bahçesinde iki çevik kuvvetotobüsüyle 24 saat nöbet tutan polis, 3 Kasım günüTEKEL işçisi Arzu Güneş ve işçilere destek amacıylabina önünde bulunan Elif Kalsen’i kimlik kontrolüiçin durdurdu. Kimlik kontrolünün ardından ElifKalsen, “hakkınızda soruşturma var” iddiasıyla zorlagözaltına alındı.

Polisin gözaltı saldırısı TEKEL işçileri tarafındanprotesto edildi. İşçiler, sendika binası önündeki GBTuygulamasının yoğunlaştırılarak ortamın terörizeedilmeye çalışılmasına dikkat çektiler.

Başlarına gelebilecek her olumsuzluğunsorumlusunun Tek Gıda-İş yöneticileri olduğunuduyuran işçilerin açıklamasında tüm emek güçleribaskıları boşa çıkartmak için dayanışmaya çağrıldı.Elif Kalsen’in serbest bırakılmasını isteyen işçiler,polisin sendika bahçesini terk etmesini talep ettiler.

TEKEL işçilerinden birleşik mücadele çağrısı

Page 14: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

27 Ekim’de 14 işçinin işten atılmasının ardından, 1Kasım’da işbaşı yapmak üzere fabrikaya gelenAkdeniz Çivi işçileri, kapıların kapalı olduğunugördüler. Patron, işçilere kriz bahanesiyle işyerinikapattığını söyleyerek, noterden çıkış kağıtlarınıgöndereceğini ifade etti. Birleşik Metal-İş Sendikası’naüye işçilerse fabrika önünde bekleyerek direnişe geçti.

Gün içinde iş mahkemesinden hakim getirilerekdurum tespiti yapıldı. İşçiler Keresteciler Sitesi içindesloganlarla yürüyüş yaparak tepkilerini dile getirdiler.“İşçiyiz, haklıyız, söke söke kazanacağız!”, “Kurtuluşyok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Direnedirene kazanacağız!”, “Gemileri yaktık geri dönüşyok!” sloganları atarak kararlılıklarını gösterdiler.Yürüyüş boyunca çevrede çalışan işçiler de alkışlarladestek verdi.

Akdeniz Çivi patronu Serhat Servet Dövenci, 29Ekim günü gece yarısı çevik kuvveti fabrikanın önüneyığarak işçilerin ve sendika yöneticilerinin fabrikayayaklaşmasını engelledi ve fabrikadaki makine vetezgahlardan bazılarını sökerek başka bir yere nakletti.

Akdeniz Çivi’de kölelik düzeni hüküm sürüyor

Mersin’de kurulu Akdeniz Çivi’de tam anlamıylakölelik düzeni hüküm sürüyor. İşçiler adeta bir kölekampındaymış gibi çalıştırılıyor. Yapılan iş ağır ve zorbir iş olmasına rağmen Akdeniz Çivi de hem gece hemgündüz vardiyasında 12 saat çalışılıyor. Hafta sonlarıve resmi tatillerde bile fabrikada üretim sürüyor.Yaşanan örgütlenme sayesinde sadece geçtiğimiz 29Ekim’de çalışılmamış. Mesai ücretleri, hafta sonuçalışılsa da değişmiyor.

Özellikle işçi sağlığı adına hiçbir koruyucu önleminalınmadığı Akdeniz Çivi de “iş kazaları”nın da kaydıtutulmuyor. Parlatma bölümünde çalışan bir işçininanlatımına göre, koruyucu maske vermek için büyükzorluk çıkarılıyor, prosedür uyguluyorlar. Bir maskeiçin birkaç yerden imza almak gerekiyor. Aslındaamaçları caydırmak. Ayda bir eldiven veriliyor.Fabrikada düşen bir işçiyi hastaneye götürdüklerindebisikletten düştüğünü söyletiyorlar.

Yine bir işçinin anlatımına göre; parmağı kopan birişçiyi mahalle arasında bir tıp merkezine götürerektedavisini yapmışlar. Bir işçinin kırılan eline, kırık yokdiyerek rapor verildiği ve eli kırık olduğu haldeçalıştırıldığı biliniyor. Dökme bölümünden bir işçi ise25 kiloluk paketleri bütün gün indir-kaldır yapıklarınıanlatıyor.

Akdeniz Çivi’de iş kazası yaşamayan işçi yok.Ancak araçların, makinelerin bakımı yapılmadığı içinde iş kazası riski artıyor. Örneğin vinç halatı, bakımıyapılmadığı için 6-7 kez kopuyor. Bundan dolayı pekçok işçi büyük risk atlatmış. İşyeri hekimi işyerindeyok ama Akdeniz Çivi işçilerine bakan doktor TorosDevlet Hastanesi’nde çalışıyor. Bir şey olduğu zamanona gidiliyor. Verilen ilaçların bile reçetesi eksikhazırlanıyor, işçilerin bu nedenle ilaç alamadığıdurumlar olmuş.

Sağlıksız çalışma koşulları

Bunlara ek olarak yemekhaneler ve tuvalet gibiortak kullanım mekanlarının pis olduğunu söyleyen

işçilere bu sağlıksız koşullarda çalışma dayatılıyor.Yemekhanede de farelerin cirit attığından bahsediliyor.Ayrıca yemekhanenin kapasitesi yetmediğinden, işçilerayakta sıra bekliyor ya da çoğu dışarıda bir yer bulupyemek yemeye çalışıyor.

Sağlıksız çalışma ortamı dışında, uzun ve zorunlumesailer işçilerin sosyal yaşamla, aileleriyle olanbağlarını engelliyor. Ramazan bayramı arifesi akşamıbile işçileri mesaiye çağırıyorlar. 7 aydır çalışan birişçi, “4 hafta sonu zorla mesaiye bırakıldım. Mühendisbeni zorla bıraktı, 12 saat tatil demeden çalıştım amakendisi gidiyor.” diyerek haklı tepkisini dile getiriyor.İşçiler patronun hep tehdit ederek konuştuğunubelirtiyorlar. Bir işçi “Patronun istediği tek şey malçıksın, istersen öl.” diyerek nasıl bir sömürü düzenindeyaşadığımızı özetliyor. İşçilere performans dayatılıyor.Fazla çalışana altın vaat ediliyor. Bir işçi bunu şöyleaçıklıyor: “Aslında bu Ocak ayı zamları dönemigeldiğinde zam yapamamak için. Daha önce 6 aydazam alırken uzun süredir senede bir alıyorduk. Böylecehem zam yapmayacak hem de işçileri rekabetesürüklemek istiyor. Bir işçi “26 makineye birdenbakıyorum. Yetişemeyince, makine 10 saatçalıştırılamadığı için para kesiliyor” diyor.

Kapatma hikayesi

İşçi haklarının esamesinin okunmadığı AkdenizÇivi’de iş kılıfına uyduruluyor. Bu kadar çok işkazasının yaşandığı böylesi bir fabrikada geneldesigortalar 3-4 ay sonradan yapılıyor. Ancak bu olaypatlak verdiğinde son bir ay içinde işe yeni giren 27işçiye sigorta yapılıyor.

Son olarak fabrikanın, yaşanan kriz bahanesiylekapatılması ise bir başka hikaye. İşçiler, “Krizdöneminde en çok etkilenildiği dönemde biz sürekliçalıştık. Mallar sürekli stoklanıyordu. Hafta sonu dahilsürekli üretim vardı” diyor ve soruyorlar, “madem krizvar ne diye yeni 27 işçi ise alınmıştı?” Son iki senediraşırı büyüme yaşadığı belirtilen fabrika sahibi, bir deÇukurova bölgesinde yılın işadamı ünvanını almış.

Keresteciler Sanayi Sitesi’nde bulunan AkdenizÇivi’de 140’ın üzerinde işçi çalışıyor. Üretimdekiişçilerin geneli sendikaya üye olmuş. İşçiler fabrikaönünde bekleyişlerini sürdürüyorlar. Kararlı vecoşkulular. Keresteciler Sanayi Sitesi’nin içindeyürüyüş yaparak, sloganlarını haykırarak bukararlılıklarını dile getiriyorlar. Sabah 07.30’dan akşam18.30’a kadar bekleyen işçilerin kararlılığı şusözlerinde özetleniyor: “Gittiği yere kadar. Ya burasıbitecek, ya bizi sendikalı çalıştıracak”

Kızıl Bayrak / Adana

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Akdeniz Çivi işçileri sendikahakkı için direnişte!

BMİS Mersin Bölge Temsilcisi Rasim Gündal

ve Akdeniz Çivi işçileriyle konuştuk...

“İşçiyiz, haklıyız, sökesöke kazanacağız!”

- Son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?- Rasim Gündal: Ayın 26’sında patron paravan

şirket kurdu. İşçilere istifa için baskıda bulundu. 14 işçiçıkartıldı. Daha sonra biz de noter tespiti yaptırdık.Adana’da bölge çalışmaya bildirildi. 30 Ekim’desavcılığa çıkartılan işçiler için suç duyurusundabulunduk. Bugün de iş mahkemesinden gelen hakimdurum tespiti yaptı. Sonuçta, işçilerin mesai saatindeburada hazır olduğu tespit edildi.

- Bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek?- Davalar açılacak, direniş devam edecek. Her gün

buradayız.

-Direnişe geçme sürecinizden bahseder misiniz? Ömer Beyaz: Ayın 27’si sabahı patron bizi yanına

çağırdı. Yapay şirkete aktaracağız, buradan istifa edin,ona geçireceğiz, imzalayın dedi. Biz de imzalamadık. 29Ekim resmi tatil başlangıcında fabrika kapandı.Fabrikanın yüzde 40’ını Mersin Organize’deki yerinetaşıdı. Orada üretim yok.

Halil Topal: 14 işçiyi önceden çıkarmışlardı. Bugüngeldiğimizde ise kapılar kapalıydı. Burada patrontarafından bize şöyle bir açıklama yapıldı. Herkesenoterden çıkış kağıtları yollanacak dendi. Global krizibahane ederek işyerini kapattığını söyledi. Daha sonrasendika başkanı konuşma yaptı. Siz bunlaraaldanmayın, sendika doğal hakkımız, direneceğiz dedi.

- Sendikalaşma süreciniz nasıl gelişti?Halil Topal: 5-6 ay içinde sendikalaştık. Çalışma

koşullarımız kötü, en başta senelik izin yok. Zorla imzaattırıyorlar. Ücretsiz izne gönderiyorlardı. Öğlen13.00’ten sonra gelinse bile tüm günün parasınıkesiyorlar. Maaşları parça parça veriyorlar. Çocukparası gibi sosyal yardımları, vergi iade paralarını hiçvermiyorlar. İşe girdikten 3-4 ay sonra sigortamızyapılıyor. İş kazası kaydı bile tutulmuyor.

Zeynel Biçer: İlk başta inanan çok az kişi vardı.Örgütlenmeyi bilmeyen çoktu. Zaman kısıtlı 12 saatçalışılıyor, hafta tatili yok, buna bilinçlenmenin de azolması eklenince zor oldu. İş kazasında parmağı kopanbir işçi var ama bizim yanımızda değil. Yaş ortalaması35-40’ın üstünde olunca belli bir kaygıyla geç hareketedildi. Ama ilk 14 çıkış bizi hızlandırdı. Patron gözdağıvermek için çıkış yapmıştı. Oysa, patronun adamıiçeride çok olmasına rağmen örgütlendik.

Komiteniz var mı?Zeynel Biçer: Bu süreç için komite var.

Haberleşmek vb. için.

- Bundan sonrası siçin düşünceleriniz nedir?Halil Topal: Bundan sonrası için ekmeğimize

bakacağız, direneceğiz. Biz üretim yapmak istiyoruz.Sendikal haklarımızı alalım. Ağır ve yorucu bir işolmasına rağmen 12 saat çalışıyoruz, biz 8 saatistiyoruz.

Zeynel Biçer: Taleplerimiz arasında 14 işçinin de işegeri alınması var. Sendikalı olarak geri dönmekistiyoruz.

- Direnişinize destek nasıl?Zeynel Biçer: Daha önce kayıt olmayanlar da

sendikaya kayıt oldu. Dışardan direnişe destek ise iyi,ilgi var.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 15: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde kurulu MutaşDemir Çelik’te, onuru ve hakları için 27 Ekimgünü 03.00 sıralarında fabrika işgali başlatanMutaş işçilerinin eylemi sona erdi.

“İşe geri dönme” ve “sendika hakkı” talebiyleeylem yapan işçiler, 28 Ekim gecesi BirleşikMetal-İş Sendikası yöneticileri, DİSK ve Mutaşpatronu arasında varılan anlaşma sonucundaeylemlerini sona erdirdiler. Anlaşmaya göre;Mutaş işçileri sadece, normal şartlar altında daalmaları gereken kıdem ve ihbar tazminatlarınıalabilecekler.

Bekleyiş sırasında Mutaş işçilerinin aileleri vedestek veren güçler işgal eylemini sürdürenişçileri yalnız bırakmadı. Gebze’de 4 günlük işgaleylemiyle haklarını söke söke alan ÇEL-MERişçilerinin yolundan ilerleyen Mutaş işçilerininişgal eylemi, sonucu ne olursa olsun işçi sınıfınınmücadele hanesine artı olarak yazıldı.

İşgal eylemi, başta Birleşik Metal-İş üyeleriolmak üzere ilerici ve devrimci güçlerin desteğinialırken 28 Ekim günü fabrika önüne destek içinyüzlerce işçi geldi. Ağırlığını Petrol-İş Sendikasıüyesi işçiler ve Birleşik Metal-İş üyelerininoluşturduğu kitle iki gün boyunca işçilere tamdestek verdi.

28 Ekim sabahı saat 10.30 sıralarında, fabrikaönündeki bekleyişlerini sürdüren işçi aileleriMutaş Demir Çelik fabrikasının giriş kapısınayürüyerek patronu protesto ettiler.

Mutaş işçileriyle dayanışma amacıyla fabrikaönüne İstanbul Tabip Odası ve Kocaeli TabipOdası üyesi doktorların, içeride bulunan işçilerisağlık kontrolünden geçirme talebi de reddedildi.Fabrikada işgal eylemini sürdüren Mutaşişçilerinden ikisi öğle saatlerinde fabrikanınçatısına çıkarak ellerindeki metal parçalarıyladışarıda bekleyen kitleye seslendi.

Saat 15.20 sıralarında gerçekleşen polissaldırısı karşısında geri adım atmayan kitledağılmadı. Biber gazı sıkarak ailelere saldıranpolis kitleyi dağıtmak istedi. Saldırı sonucundagazdan etkilenen ve yaralanan 10 kişi hastaneyekaldırıldı. Polis ise saldırının ardından fabrikaiçerisine geri çekildi.

Saat 16.30’da DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi’nin katılımıyla gerçekleşecek eylemöncesinde ilk olarak, fabrika önüne getirilen vinçkitlenin üzerine sürüldü. Fabrika önünde sayısıgittikçe artan kitlenin bekleyişine tahammüledemeyen sermayenin kolluk güçleri tekrarsaldırdı.

Saldırının ardından açıklamalar yapan DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi ve BirleşikMetal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan

Serdaroğlu, polis saldırısını kınadılar. Fabrikaönündeki bekleyişe TÜMTİS üyesi UPS Kargoişçileri ile BETESAN direnişçisi ZeynelKızılaslan da katıldı. Metal İşçileri Birliği, BDSP,UİD-DER, Eğitim Sen ve diğer güçler de fabrikaönündeydi. Çelebi, Birleşik Metal-İş yöneticilerive CHP milletvekillerinden oluşan heyet fabrikakapısından içeri girerek Mutaş patronu veemniyetle görüşmelerde bulundu.

Saat 18.00’de ise ÇEL-MER işçileri coşkulusloganlarla fabrika önüne geldi.

Yaklaşık 2 saat süren görüşmelerin ardındanAdnan Serdaroğlu ve Süleyman Çelebi, Mutaşpatronuyla yapılan görüşmeye ilişkin işçiailelerine bilgilendirmede bulundular.Görüşmeden net bir şey çıkmadığını, eylemin birsüre daha böyle devam edeceğini belirtenSerdaroğlu’yla paralel açıklamalar yapan Çelebide “birtakım gelişmeler var, durumudeğerlendireceğiz” demekle yetindi. İşgaleyleminin devam etmesi beklenirken yapılangörüşmelerin kokusu gece geç saatlerde ortayaçıktı. Sendika yöneticileri ve Mutaş patronu, işgaleyleminin sona erdirilmesi konusunda anlaşmayavardı. Varılan anlaşmadan; Mutaş işçilerinin yasalhakkı olan “kıdem ve ihbar tazminatlarının işçilereödenmesi” kararı dışında elle tutulur herhangi birsonuç çıkmadı.

İçerideki işçiler kendi aralarında oylamayaparak gece saat 01.30’da işgali bırakma kararıaldılar. Avukatlar gelmeden vinçteninmeyeceklerini söyleyen işçiler avukatlarıngelmesinin ardından tazminat tutarlarınınhesaplanmasıyla saat 03.00’te işgali sonaerdirdiler. İşçiler, ifadeleri alınmak üzere çevikkuvvet otobüsleriyle karakola götürüldüler.

Kızıl Bayrak / Gebze

Sınıf hareketiSayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

Mutaş’ta fabrika işgali sona erdi! Kardemir’de sendikalçetelerin rant dalaşı

Karabük’te geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen iki miting buşehirde aylardır iki ihanetçi sendika arasında süren gericirant kavgasının gerçek yüzünü bir kez daha ortaya serdi.

İşbirlikçilikleriyle ve işçilere eylem yaptırmamaklaövünen Türk Metal ve Çelik-İş ağaları Kardemir’in rantısözkonusu oluduğu için işçileri alet ederek karşılıklı birçokeylem gerçekleştirdiler. Bu eylemlerin sonuncuları isegeçtiğimiz hafta resmi yetkinin Çelik-İş’te kalmasınınardından gerçekleşti.

Önce 28 Ekim’de Çelik-İş ağaları yetkiyi kazanmışolmalarından dolayı bir kutlama mitingi yaptılar. Mitingöncesinde ve miting sırasında yaşananlar ise sadece Çelik-İşyöneticilerinin sahip olduğu ihanetçi sendikacılık anlayışınıdeğil, Kardemir’de yaşanan yetki savaşının da içyüzünü birkez daha ortaya serdi.

Miting için Karabük’e gelen Hak-İş Başkanı Salim Uslu veekibi mitingden önce Kardemir yönetim kurulu üyeleriniziyaret etti. Aslında sadece bu pratikleri bile bu ihanetçileringerçek kimliklerini ortaya sermaye yetiyordu. Çünkü onlarbu ziyaretleri ile giriştikleri yetki savaşında verdikleri destekiçin Kardemir yönetimine teşekkür ediyorlardı. Zira bilindiğigibi Türk Metal ve Çelik-İş arasında süren yetki savaşındaKardemir yönetimi de çok özel bir rol oynamıştı. Türk Metal,Kardemir’de üyeliklere başladığı ilk evrede Çelik-İş-Kardemirortaklığı ile 100’ün üzerinde işçi işten atılmış, sonrasında iseyetkinin kaybedilme riski nedeniyle 1000 civarında yeni işçiişe alınarak Çelik-İş’e üye yaptırılmıştı.

Ama Çelik-İş ağaları sadece Kardemir yönetimineteşekkür etmekle kalmadılar. İşçileri de kullanarak bir gövdegösterisi yapmayı ihmal etmediler. İşte 28 Ekim günügerçekleştirdikleri mitingin asıl amacı da buydu. Bu nedenlemitingde hem Çelik-İş hem de Hak-İş adına yapılankonuşmalarla sermaye sınıfı ile her cephede girilen işbirliğiibretlik bir şekilde büyük bir övünç kaynağı olarak anlatıldı.

Mitingde ilk konuşmayı yapan Çelik-İş Başkanı FerudunTankut bir sendika yöneticisinden daha çok Kardemiryöneticisini andırıyordu. Yaptığı konuşmada Kardemir’innasıl kar eden bir işletme haline geldiğini ballandıraballandıra anlatan Tankut, Kardemir işçisine fedakarlık adıaltında ödettiği bedellere dair güzellemeler yaptı. İşçi,sendika, yönetim ve halk dayanışmasından dem vurarakTürk Metal’in buradaki huzuru bozmak için Karabük’egeldiğini iddia etti. Ancak Tankut’un yaptığı konuşmanın enibretlik yanı Türk Metal’in Karabük’e geliş amacının sendikalmücadele değil, şirketi ele geçirmek olduğunu söylemesiydi.Bu ifade ile Türk Metal’in kirli emelini teşhir etse de FerudunTankut özünde Kardemir’de kendilerinin de işçileri temsilendeğil, şirketin emrinde hizmet için bulunduklarını itiraf etmişoluyordu.

Bir sendika yöneticisi değil, Kardemir’in patronu gibikonuşan Tankut’un ardından konuşan Salim Uslu’nunAnkara’da sermaye hükümeti ile kurduğu derin bağlantılarlaövündü. Türk Metal’in referandumla birlikte gündeme gelenbirden fazla sendikaya üye olabilme imkanını kullandığınıdile getiren Uslu, Türk Metal’in eski başkanı Özbek’inErgenekon bağlantılarına gönderme yaparak “O dağlara karyağdı. Ankara’da Hak-İş var, Hak-İş!” dedi. Böylece Hak-İş’inAKP Hükümeti ile içinde bulunduğu yakın işbirliği en yetkiliağızdan bir kez daha itiraf edilmiş oldu.

Çelik-İş ağalarının elde ettikleri yetkiyi kutlamak içingerçekleştirdiği miting böyle bir atmosferde, suçsecereleriyle övündükleri bir ibretlik gösteri haline geldi.

Çelik-İş’in bu şovuna Türk Metal çetesinin de vakitgeçirmeden, hem de TİS’in en hareketli günlerinde birmitingle yanıt verdiğini düşünürsek Kardemir’deki rantsavaşının önümüzdeki günlerde de devam edeceğinisöyleyebiliriz. Yani her iki ihanetçi çetenin reisleri kendiçıkarları için giriştikleri bu rant kavgasında işçilerin tepki veöfkelerini kullanmaya devam edecekler.

Ankara Sincan’da UPS işçilerinin hazırladığı “UPS’de ağır çalışma şartları uygulanıyor. Çalışmasaatlerinin düzenlenmesini, 8 saatlik iş yasasının uygulanmasını istiyoruz” şiarlı pul ve “UPS’de baskılarason” şiarlı ozalitler kullanıldı. İşçiden İşçiye UPS özel sayısı servis noktasında UPS işçilerine verilipişçilerle uzun sohbetler gerçekleştirildi. Sendika üzerine konuşmalar yapıldı. Ayrıca süren UPS direnişlerianlatıldı.

Alınan bilgilere göre serviste ve aktarma merkezinde işçiler arasında bu dağıtım yoğun bir ilgiye konuoldu. Dağıtılan bültenin etkisiyle UPS yönetimi kendi arasında toplantı alırken taşeron firma da işçilerletoplantı yaptı. Sınıf devrimcilerinin çalışmaları çeşitli araçlarla devam edecek.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sincan’da UPS işçilerine çağrı

Page 16: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Son iki haftada Türk Metal çetesinin ve BirleşikMetal’in MESS ile yaptığı toplu sözleşme görüşmeleriile birlikte sermaye sınıfının kapsamlı saldırı hazırlıklarıbir kez daha gün yüzüne çıktı. Türkiye sermayesininöncü kolu durumundaki MESS, toplu sözleşmekapsamında dile getirdiği tekliflerle birlikte aylardır2010-2012 MESS Grup TİS’lerinin kritik önemineyaptığımız vurguları bir kez daha doğrulamış oldu.

MESS’in kapsamlı saldırı planları

Daha toplu sözleşme görüşmeleri başlamadanMESS’in gündeme getirmeyi planladığı saldırı teklifleriaz çok tahmin edilebiliyordu. Özellikle esnek çalışmahükümlerinin geliştirilmesi ve sosyal haklardayapılması hedeflenen kesintiler zaten MESS’in belli birdönemdir gündemde tuttuğu ve hayata geçirmek içinfırsat kolladığı saldırılardı. Bu dönem MESS’in bukapsamda yaptığı tekliflerin bu denli ağır saldırıbaşlıkları içermesinde, sürecin sermaye hükümetinin“Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında hazırladığısaldırı paketi ile örtüşmesi önemli bir rol oynadı. ZatenMESS yetkilileri de dayatmalarını sıralarken UİS’itemel bir dayanak olarak aldıklarını itiraf ettiler. TürkMetal ile yürütülen görüşmelerden herhangi bir ayrıntıyansımasa da bugün Birleşik Metal’in kendigörüşmelerine ilişkin yaptığı açıklama ile bu durumartık tüm yönleriyle ortaya çıkmıştır.

MESS’in bu kapsamdaki “ahlaksız teklifi”nintemelini ise deneme ve denkleştirme sürelerinin 4 ayaçıkartılması, telafi çalışmasının sözleşmelere dahiledilmesi oluşturuyor. Fazla çalışma ücretlerinin yüzde75’e düşürülmesi ise MESS’in kazanılmış haklarıngasbına yönelik hedefleri arasında ön plana çıkıyor.Ayrıca sermaye hükümetinin ve Üçlü DanışmaKurulu’nun gündeminde olan UİS ile paralel olarakMESS’in başka bir dayatmasını da ihbar ve kıdemtazminatlarında yasa hükümlerinin uygulanmasıoluşturuyor. Bu açıdan zaten Türk Metal’in teklifindeherhangi bir önleyici madde bulunmuyor. Yani,MESS’in Birleşik Metal ile görüşmesinde dile getirdiğibu teklif, özünde Birleşik Metal’in daha önce kazandığıhakları geri almak amacını taşıyor. Birleşik Metal’in 9Kasım’da MESS ile yapacağı görüşmede geri kalanmaddelerde de MESS’in benzer bir tutum içine gireceğibugünden anlaşılıyor.

Kapitalist sistemin krizinin metal işçileri üzerindeyarattığı baskılanma ve sermaye hükümetinin saldırıplanlarından aldığı cesaretle birlikte bu dönem çok dahapervasız bir şekilde saldıran MESS’in ücretlerkonusunda dile getirdiği teklif de dikkat çekiyor. MESS,25 Ekim’de Türk Metal ile yaptığı görüşmede metal

işçilerinin karşısına yüzde 0,18 gibi komik bir zamteklifi ile çıkmış bulunuyor. Bu açıdan Birleşik Metal’ede 9 Kasım’da yapacağı görüşmede benzer bir önerigetirmesi bekleniyor.

Kuşkusuz ki MESS, bir patron örgütü olarak toplusözleşmeden mümkün olan en az zam oranıyla çıkmayıhedefliyordu. Bu açıdan son aylarda resmi enflasyonrakamlarını özellikle vurguluyordu. Ancak yine deMESS’in dile getirdiği yüzde 0,18 zam teklifininözünde Türk Metal’in taslağını açıkladıktan sonra metalişçilerinin yükselen öfkesine karşı bir manevra yapmaihtiyacı bulunuyor.

Metal kapitalistleri “çalışma barışını korumak”adına kendi aralarında dahi düşük ücretli işçilere yüksekoranda zam yapmayı tartışırken Türk Metal’intaslağında yer alan yüzde 5+25 kuruşluk teklif sadeceTürk Metal çetesini değil, aynı zamanda MESS’i deköşeye sıkıştırmış bulunuyor. Çünkü içinden geçtiğimizdönemde çok daha kapsamlı saldırı planları yapanMESS’in isteyebileceği en son şey başta Türk Metalüyeleri olmak üzere metal işçilerinin en hassas noktasıolan ücret konusunda açığa çıkabilecek tepkileridir. Buaçıdan Türk Metal’in taslağına karşı oluşan tepkinin birşekilde bertaraf edilmesi ve dizginlenmesi gerekiyordu.Anlaşılan o ki MESS-Türk Metal ortaklığı yüzyüzekaldıkları bu sıkışmadan kurtulabilmek için çareyi TürkMetal’in önerisinden çok daha düşük bir sadaka zamönerisinde buldu. Görüldüğü kadarıyla bu kirli ittifakböylelikle Türk Metal’in mücadele ettiği izlenimiyaratıp metal işçilerini sıtmaya razı etmeyeçalışmaktadırlar. Muhtemeldir ki Türk Metal çetesiningöstermelik kimi çıkışlarından sonra MESS bazıtavizler vermek “zorunda kalacak” ve Türk Metal demetal işçilerinin üzerinde kurduğu baskıyı savuşturarakihanete imza atacaktır.

Ortaya çıkan bu tablo MESS’in toplu sözleşmegörüşmelerine her cepheden topyekün bir hazırlıkiçerisinde olduğunu göstermesi açısından oldukça önemtaşıyor. MESS, bir yandan fabrikalardan kokladığı havaile istediklerini elde etmek için her türlü taktikmanevrayı devreye sokuyor, diğer yandan ise TürkMetal çetesi eliyle metal işçileri üzerinde kurduğudenetimin parçalanmaması için uğraşıyor.

Türk Metal çetesinden orta oyunu

Bugünlerde MESS’in ücretler konusunda dilegetirdiği teklif ile birlikte Türk Metal çetesinin reislerikısmen rahat bir nefes almış gibi görünüyorlar. Aylardırdevam eden toplu sözleşme görüşmeleri hakkındaişçilere ve kamuoyuna en ufak bir bilgi sızdırmamakiçin kurdukları suskunluk duvarını bir yana bırakan buihanetçi takımı 25 Ekim görüşmesi ile birlikte sahneyeinmiş oldu. Böylelikle MESS’in yazıp yönettiği ortaoyununda kendilerine biçilen rolü en iyi şekildeoynayabilmek için esip gürlemeye başladı.

Bu çetenin yeni elebaşı olan Pevrul Kavlak ilkgövde gösterisini İzmir ve Manisa’da yaptı. İki ilikapsayan genel temsilciler kurulunda üzerindekonfetiler yağdırılarak MESS’e karşı atıp tuttu. Metalişçilerinin her türlü hakkını sermayedarlara büyük biriştahla sunan bu ihanetçiler bir anda keşfettikleri“kırmızı çizgilerle” metal işçilerinin haklarını MESS’eyedirmeyeceklerini, direneceklerini söylediler.

Satış taslağı ilk ortaya çıktığında gelişen tepkilerikesinlikle taviz vermeyeceklerini söyleyereksusturmaya çalışan ihanet çetesi şimdi baştanhazırlandığı belli olan satış senaryosunun gereği olarakmücadele eden bir görüntü çizmeye çalışıyor. Patronları,bugüne kadar yeteri kadar taviz verdikleri konusunda“uyaran” Kavlak, bir yandan da sözleşmeyi masadabitirme çağrısı yapıyor. Diğer yandan ise “Masadankalktığımızda bizi tekrar o masaya oturtamazsınız”diyerek metal işçilerinin kafasını bulandırmayaçalışıyor. Böylelikle hem kendisini hem de MESS’ikurtarmayı hesap ediyor.

Muhtemelen önümüzdeki günlerde İzmir’dekinebenzer gövde gösterileri devam edecek. Has adamlarıile doldurduğu salonlarda üzerine konfetiler yağdırarakyağmasa da gürleyecek ve metal işçilerini MESS ilebirlikte hazırladıkları orta oyununa dahil etmeyeçalışacak.

Ancak hiçbir zaman unutmamak gerekiyor ki TürkMetal’in tarihi MESS’e uşaklığın tarihidir, ve bugünyaptığı göstermelik çıkışlar da aynı uşaklık rolügereğidir.

Dolayısıyla içerisinden geçtiğimiz dönemde Türk

CMYK

Metal TİS sürecinde MESS-Türk Metal işbirliği sür

Satışa geçit v mücadele ba

Satışa geçit vermemek için 16 * Kızıl Bayrak *Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Page 17: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

CMYK

rüyor...

vermemek için arikatlarına!

n mücadele barikatlarına! Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Metal üyesi metal işçilerini hazırlanan bu kirli senaryokarşısında her türlü yol ve yöntemle uyarmak özel birönem taşımaktadır. Özellikle Türk Metal üyesi ilericimetal işçilerini bu orta oyununu bozmak için zorlu birmücadele süreci beklemektedir.

Birleşik Metal için kararlılığı yükseltme zamanı

Bugün MESS-Türk Metal eliyle hazırlanan bu ortaoyununu bozmak için Birleşik Metal yönetiminin veüyesi işçilerin alacağı tutumlar özel bir önem taşıyor.Tüm sınırlılıklarına karşı Birleşik Metal’in mücadelecidinamiği süreci tersine çevirebilmek için önemliolanaklar sunuyor.

Her şeyden önce Birleşik Metal yönetimi bugünkükoşullarda tüm eksikliklerine karşın olumlu yanlartaşıyan teklifinin arkasında durmalıdır. Çünkü MESS,taslakların açıklanması ile ortaya çıkan tepkiden sonraadımlarını çok daha temkinli atıyor. Bu kapsamda elealındığında MESS’in esneklik ve sosyal haklarla ilgilitaleplerde çok özel bir gerilime girmeden topugündemde olan UİS’e atması fazlası ile muhtemeldir.Yani MESS, büyük bir ihtimalle bir dizi maddeninkendi istediği gibi olmasa da yasa hükümleri ile paralelele alınmasını dayatacaktır. Bu ise Birleşik Metaltaslağında yer alan önleyici maddelerin savunulmasınıfazlası ile önemli bir duruma getirmektedir.

Dahası toplu sözleşme bir pazarlık süreci olduğuoranda MESS, pazarlığı en alttan açarak sözde ortadabir uzlaşma zemini yaratmaya çalışacak, ancak özündeistediğini elde ederek masadan kalkmayıhedefleyecektir.

MESS’in bu kapsamlı planları ve saldırı hedeflerinekarşı metal işçilerinin meşru hak ve çıkarlarınısavunmak için kuşkusuz ki oldukça çetin ve dişe diş birmücadeleye hazır olmak gerekmektedir. Ve bugün bumücadelenin temel dinamiğini Birleşik Metal üyesimetal işçileri oluşturmaktadır.

Ancak bugüne kadar ortaya çıkan tablo bu açıdan dasoru işaretleri barındırmakta, önümüzdeki günlerinmetal işçileri payına beklenenden de zor geçeceğinigöstermektedir.

Bunun temel nedeni, böylesi çetin bir mücadelesüreci için Birleşik Metal üyesi metal işçilerinin dehalen yeterli bir hazırlığa sahip olmamasıdır. ÇünküBirleşik Metal yönetimi, kadroları ve üyeleri halennormal bir dönemin refleksleri ile hareket etmekte, hattakimi işyerlerinde temsilciler ve işçiler çok daha gericibir rol oynamaktalar. Bugün eylemli süreç içinuyuşmazlığın beklenmesi tabanın mücadele sürecinehazırlanmasını güçleştirmekte, kimi fabrikalarda dile

getirilen grev karşıtı söylemler ise MESS’indayatmalarına karşı mücadelede metal işçilerini oldukçagüç bir duruma düşürmektedir. Fabrikalardaki buatmosferi gören patronlar ise saldırılarının dozunuarttırmakta, daha da pervasızlaşmaktalar.

Oysa hatırlanacağı üzere geçtiğimiz dönemlerdeBirleşik Metal yönetimi toplu sözleşme görüşmelerindeçok daha ileriden iddialar koyabilmiştir. Bu döneminbaşında da bazı anlamlı adımlar görülüyordu. Örneğin1000 işçiden oluşturulan TİS kurulları oluşturulduğuduyurulmuş ve kararlı bir görüntü çizmeye özengösterilmişti. Ancak ortaya çıkan tablo oluşturulan TİSKurullarının bugüne kadar işlevine uygun bir şekildedeğerlendirilemediğini gösteriyor. Tabanı sürece dahiletmenin önemli bir aracı olan bu kurulların yeteri kadarişlevsel değerlendirilememesi nedeniyle de tabanınmücadele sürecine hazırlanmadığı ortadadır.

Uyuşmazlık aşaması ile nihayet gündeme geleneylemli sürecin bu açıdan mümkün olan en etkin şekildedeğerlendirilerek ortaya çıkan vakit kaybının telafiedilmesi görevi öncü metal işçilerinin ve Birleşik Metalyönetiminin önünde bulunuyor. Özellikle Birleşik Metalcephesinden 6 Kasım günü gerçekleştirilecek olanMerkezi TİS Kurulu özel bir önem taşıyor. Kurulda,MESS’in dayatmalarına karşı mücadele barikatlarınınörülmesi yönünde ortak bir iradenin yaratılarak,oluşturulmasında geç kalınmış olan mücadele hattı içingüçlü bir program çıkartılabilmesi gerekiyor. Buyapılmadığı oranda metal işçilerinin MESS’e vesermaye sınıfına karşı mücadelesi önemli bir yara

alacağı gibi daha önce de belirttiğimiz üzere BirleşikMetal için örgütsel anlamda çok daha zorlu bir süreçbaşlayacaktır.

Öncü metal işçilerine düşen sorumluluklar

Aylardır döne döne dile getirdiğimiz gibi 2010-2012MESS Grup TİS’leri sadece metal işçileri için değil,tüm işçi sınıfı için kritik bir önem taşımaktadır. Ve buönem öncü işçilere her zamankinden çok daha fazlagörev ve sorumluluklar yüklemektedir.

Gelinen aşamada MESS, tüm işçi sınıfı için emsalteşkil eden bir saldırı hazırlığı ile masadadır ve TürkMetal çetesiyle birlikte hazırladığı orta oyunu sayesindemetal işçilerini bir kez daha sıtmaya razı etmeyihedeflemektedir. Türk Metal çetesinin reislerihazırlanan bu orta oyununda kendilerine biçilen rolübüyük bir iştahla oynamakta, Birleşik Metal yönetimiise mücadele görevlerini yerine getirmek noktasındatutuk davranmakta, işi yokuşa sürmektedir.

Ortaya çıkan bu tablo bir kez daha öncü-devrimciişçilerin sürece çok daha aktif bir şekilde dahilolmasının zorunluluğunu göstermektedir. Bugün TürkMetal-MESS ortaklığını en güçlü şekilde teşhir ederekoynanan orta oyununda sahneyi dağıtmak ve tabandandoğru her türlü mücadele yöntemini en etkin şekildekullanarak metal işçilerinin mücadele barikatınıoluşturma görevi Metal İşçileri Birliği saflarındatoplanmış olanlar başta olmak üzere öncü-devrimcimetal işçilerinin omuzlarındadır.

Page 18: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

MİB MYK Kasım ayı toplantısı gerçekleştirildi.Toplantının gündemi şu ana konu başlıklarındanoluşturuldu:

- MESS Grup TİS sürecine ilişkin değerlendirmeve planlama

- İşkolundaki diğer gelişmeler üzerinedeğerlendirme

- Asgari ücret ve özel istihdam stratejisi konusundadeğerlendirme

- Bülten üzerine planlama

- MESS Grup TİS sürecine ilişkindeğerlendirme:

MESS Grup TİS süreci MYK toplantısının ağırlıklıgündemini oluşturdu. Sürece ilişkin güncelgelişmelerin tablosu ortaya konularak değerlendirildive sonuçlar çıkarıldı. Bu sonuçlar temelinde süreceilişkin pratik çalışma ve müdahaleye dair görevlertanımlandı. Somut bir mücadele planı oluşturuldu.Tüm bunları ana başlıklar altında özetlemeyeçalışalım:

1. TİS süreci gelinen noktada kritik bir evreyegirmiştir. MESS TİS masasına metal işçisinin sefaletinipekiştirmek ve kırıntı bazı haklarını da tümdengasbetmek amacını taşıyan “teklif”ini sunmuştur.MESS’in teklifi ağır ve kapsamlı bir hak gasplarılistesi olmuştur. Eğer bu saldırı listesi bir yerindenkabul edilirse bu metal işçisinin yaşamında telafisimümkün olmayan büyük hasarlar yaratacaktır. MESSböylelikle kriz bahanesiyle çaldıklarının üzerine yattığıgibi, üstüne de fazlasını istemektedir. Bu kadarı metalişçisiyle alay etmek, onu kavgaya çağırmak demektir.

2. MESS’in bu pervasızlığının nedeni TİS masasınametal işçileri adına oturan Türk Metal yönetimininMESS’in basit bir oyuncağı olmasıdır. Öyle ki, TürkMetal yönetiminin TİS taslağı zaten bir satışbelgesidir. Bu taslak metal işçisinin hiçbir hak talebiniiçermediği gibi, tümüyle MESS’in ihtiyaçlarına göreyazılmıştır. İşte MESS’in metal işçisinin canınaokumaya yeltenmesinin sırrı da budur.

3. MYK, MESS-Türk Metal arasında uyuşmazlıkzaptı tutulmasıyla sonuçlanan görüşme sürecinin metalişçilerini aldatmaya yönelik baştan hazırlanmış birsenaryoya göre yürütüldüğü düşüncesindedir. Öyle kiuyuşmazlık zaptının tutulmuş olması da bu senaryonungereğidir. Eğer Türk Metal yönetimi grev kararı alırsa,bu da şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü böyleliklemücadele ediliyor görüntüsü yaratılıp satış sözleşmesimetal işçisine yutturulmaya çalışılacaktır. Amaç ölümügösterip sıtmaya razı etmektir. Türk Metal’in MESS’ingerçek gasp listesini saklayarak, anlaşmazlığı sadece0.18’lik sadakayla gerekçelendirmesi boşuna değildir.Çünkü böylelikle asıl saldırı başlıkları gizlenmekte, budurumda da sadaka oranının üzerine çıkılarak satışızafer gibi sunma imkanı elde edilmektedir. Geçmiştebu oyunun sayısız örneği verilmiştir. Bu kez de farklıolmayacaktır.

4. Toplantıda sunulan veriler kapsam dışında kalanbirçok metal fabrikasında da patronların sözleşmesüreçlerini MESS grup TİS sürecine endekslediklerinigöstermektedir. Şu durumda tüm metal patronlarınıngözü kulağı TİS sürecindedir. Burada elde edileceksonuçları ölçü alıp kendi fabrikalarında uygulamanınhesabı içindedirler. Bu durum, TİS sürecinin şimdiden

metal işçilerinin tümünü ve giderek de işçi sınıfınıetkileyecek sonuçlar yaratacağını göstermektedir.

5. Durum bu kadar kritikken Birleşik Metalyönetiminin tutumu önem kazanmaktadır. Tümyetersizliklerine rağmen Türk Metal’in taslağınınoldukça ilerisinde bir taslakla TİS masasına oturanBirleşik Metal yönetiminin, gelen ihanet karşısındanasıl bir tutum alacağı ve mücadeleyi örgütlemekyönünde nasıl bir inisiyatif sergileyeceği merakkonusudur. Ya geçmişte olduğu gibi gürleyen ancakyağmayan, dediklerini yutup Türk Metal’in suçunaortak olan bir pratik tutum izlenecektir. Ya da tüm güçve olanaklar geliyorum diyen ihaneti bozmak üzereseferber edilecek, olası ihanet karşısında metalişçilerinin birleşik mücadelesine kanal oluşturmakamacıyla eylemli mücadele yükseltilecektir. BirleşikMetal yönetiminin önündeki ikilem budur. HalihazırdaBirleşik Metal’in pratiği ilk yolu tuttuğunugöstermektedir. Çünkü “ortak mücadele” çağrılarınarağmen ortaya konulanlar henüz bu açıdan oldukçayetersizdir. Beklenen ısrar ve irade henüzgörülmemektedir.

6. MYK, Birleşik Metal yönetimini metalişçilerinin ortak mücadelesine kanal olacak bir eylemlisüreci başlatmak üzere derhal harekete geçmeyeçağırmaktadır. MYK diğer taraftan ise birçokfabrikada kurulan “TİS kurulları”nı sorumluluk veinisiyatif alarak harekete geçirmek üzere tüm ileri veöncü işçileri göreve çağırmaktadır.

7. MYK bu süreçte Birlik bileşenleri başta olmaküzere ileri ve öncü metal işçilerini, gelinen aşama vesatış hazırlığı konusunda yaygın bir uyarı vebilgilendirme çalışması yapmak üzere seferber olmayaçağırıyor. Birlik, bu doğrultuda üzerine düşeni yapmaküzere bir dizi aracı kullanmaya devam edecektir.

8. MYK bununla birlikte bu süreçte asıl olarak“MESS’in kavga davetini grev kararlılığını kuşanarakyanıtlamak” şiarına bağlı olarak, eylemli bir duruşunönem kazandığına inanmaktadır. Bu nedenle metalişçisinin satış hazırlığına karşı öfkesini eylemegeçirebilmek amacıyla etkili bir müdahale çabasısergilenmelidir. Beraberinde ise mevcut olanaklarıeylemli bir mücadeleye sokmak için elimizden geleniyapacağız. İmzalanırsa satış sözleşmesini yırtıp atacakbir inisiyatif sergilemek, fabrikalardan ortayaçıkabilecek öfkeye bilinçli ve örgütlü bir biçimverebilmek, tekil çıkışlara kararlılık kazandırmak vegenelleştirmek hedefiyle hareket edeceğiz.

- İşkolundaki diğer gündemlereilişkin değerlendirme:

1. Örgütlenme girişimleri ve mevzi direnişlerişkolunun gündeminde belirgin bir yer tutmaya devamediyor. Metal işçileri katmerli sömürüye karşıörgütlenme yolunu tutarken patronlar da işçileri buyoldan alıkoymak için pervasızca saldırıyorlar. Bukapsamda verilen mücadeleler içerisinde ÇEL-MERişçilerinin fabrika işgali yeni bir mücadele ufkuoluşturmuştur. Geçtiğimiz günlerde ÇEL-MERişçilerini Mutaş işçileri izledi. Sendikalaştıkları içinişten atılan Mutaş işçileri patronun pervasızlığı vevurdumduymazlığı karşısında ÇEL-MER’in yolundangiderek fabrikayı işgal ettiler. Bir gün devam edenişgal eylemi sendika bürokratları tarafından amacınaulaşmadan bitirildi. Fakat her şeye rağmen Mutaşişçileri eylemleriyle işçi sınıfına yürünmesi gerekenyolu bir kez daha gösterdiler. Bu yol militan mücadeleyoludur. İşçi sınıfı sendikal bürokrasiyi de aşabilecekbir bağımsız mücadele çizgisi ve örgütlülüğüyle buyoldan giderek sermayeyi yenecektir.

MYK, yenilmesine rağmen Mutaş işçilerinineylemini selamlarken, öncü-devrimci metal işçileriniyeni ÇEL-MERler yaratmak için seferber olmayaçağırmaktadır.

2. Önümüzdeki yıl Birleşik Metal Sendikası’nıngenel kurul yılı olacak. Yıl ortasında şube genelkurullarıyla başlayacak olan süreç genel merkez genelkuruluyla sona erecek. Bu süreç gerici ve liberalsendikacılık anlayışlarına karşı devrimci sınıfsendikacılığı ilkeleri temelinde bir mücadeleprogramıyla çıkmayı, alternatif bir sendikal önderlikodağını örgütlemeyi gerektiriyor. MYK bu hedefingerçekleştirilmesi için metal işçilerinin tabandanörgütlenmesi ve ileri-öncü metal işçilerinin devrimcisınıf sendikacılığı çizgisine kazanılması gerektiğiinancındadır. Bu çerçevede, sistematik bir müdahaleyiörgütlemek üzere bir Kurultay önerisi gündemealınmış ve öneri üzerine tartışmaları sonraki birtoplantıya bırakmıştır.

- Sınıfın gündemleri üzerinedeğerlendirme:

1. Önümüzdeki günlerde yeni asgari ücretibelirlemek üzere hükümet, sermaye ve Türk-İş

Sınıf hareketi18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Kasım Ayı Toplantısı Sonuçları

Page 19: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

temsilcilerinden oluşan “Tespit Komisyonu”toplantılara başlayacaktır. Bu komisyon göstermelik birkomisyondur, zira hemen her dönem olduğu gibi budefa da, sermayenin ihtiyaçlarına bağlı olarak asgariücret belirlenecektir. Bir kez daha asgari ücret genelücret düzeyini alabildiğine düşürmek üzere sadakazammıyla geçiştirilecektir. Böylelikle milyonlarcaişçinin açlık sınırının altında bir ücrete talim etmesineyasal dayanak kazandırılacaktır.

İşçi sınıfı olarak buna izin vermemeliyiz. Bununiçin MYK başta metal işçileri olmak üzere işçi sınıfını“insanca yaşamaya yeterli ücret” talebiyle mücadeleyeçağırıyor. Bu mücadelenin hedeflerinden biri dekuşkusuz sendika bürokratları olmalıdır. Açlık sınırı-yoksulluk sınırı vb. konularda araştırma raporuyayınlamanın ötesine geçmeyen sendika yönetimleriderhal mücadele görevlerini üstlenmelidir. Aksi haldeişçi sınıfı ve emekçilerin öfkesinin hedefidirler.

2. “Ulusal istihdam stratejisi” adı altında hazırlıklarısüren saldırı programı bir süredir gündemde. MESS degrup TİS sürecindeki dayatmalarını bu hazırlığadayandırmaktadır. Kıdem tazminatı hakkının gasbındanözel istihdam bürolarına ve esnek çalışmaya kadar birdizi saldırıyı içeren bu programın hazırlıklarında sonaşamaya gelinmiştir. Ancak işçi sınıfı ve özellikle demücadeleye önderlik yapması gereken sendikayönetimleri suskunluk içerisindedirler. Sendikabürokratlarının bu tutumu kabul edilemez. Eğer ortadaduran mücadele görevlerini üstlenmiyorlarsa bubürokrat takımına kapının önünü göstermek işçisınıfının görevidir. Diğer taraftan ise bu ağalaryapmıyorsa işçi sınıfının oturacak hali yoktur, elindekitüm örgütsel güç ve olanakları mücadeleyi örgütlemeküzere seferber edecektir. MYK tüm Birlik bileşenleriniTİS sürecindeki mücadelenin bir parçası olarakgörülmesi gereken bu konuya gerekli önemi vermeyeve mücadeleyi yükseltmeye çağırmaktadır.

3. Sermayenin kapsamlı saldırı hazırlıkları yaptığı

bu dönemde bazı yerellerde alt kademe sendikayöneticilerinin de belli bir inisiyatifiyle gündemegetirilen “sendikal birlikler” mücadeleyi ortak birzeminde örgütlemek bakımından son derece önemlidir.MYK bu girişimleri önemli ve anlamlı bulmaklabirlikte, alt kademe bürokratlarının damgasını taşıyanbu girişimlerin geçmişte olduğu gibi tabaninisiyatiflerine kendilerini kapatırken, sendikalbürokrasinin üst kademeleriyle işbirliği yapmayaeğilimli olduklarını tespit etmektedir. Eğer bu böyleyseve böyle devam edecekse bu platformların işçi sınıfınabir yararı olmayacaktır. Fakat her şeye rağmen buplatformların geleceğini işçi sınıfının tabandaninisiyatifi belirleyecektir. Bu inisiyatif ne kadar güçlüolursa bürokratların koyduğu sınırlar da o kadaraşılacaktır.

İşte bu değerlendirmelerden hareketle MYK, tümileri ve öncü metal işçilerini bu tür platformlarınörgütlenmesine katkı sunmaya, tabandan örgütlenecekinisiyatifler yoluyla dönüştürmeye ve sınıfın ihtiyaçlarıdoğrultusunda birleşik mücadele zeminleri halinegetirmeye çağırmaktadır.

- Bülten üzerine planlama:MYK son sayının Ekim ayının son günlerinde

çıkmasını, TİS sürecine de hızlı bir müdahale yapmaihtiyacını, diğer taraftan ise bayram dolayısıyla uzunbir tatil döneminin olmasını da dikkate alarak Kasımsayısını sayfa sayısını yarıya düşürerek en kısa süreiçerisinde yayınlamayı planlamaktadır.

Bu planlama uyarınca özellikle metal işçilerininTİS sürecindeki son gelişmelere ilişkin düşünce vebeklentilerini içeren görüşlerine yer vereceğiz. Bunedenle tüm yerellerden bu kapsamda katkılarınıplanlamalarını bekliyoruz.

Metal İşçileri Birliği3 Kasım 2010

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Metal Grup TİS sürecinde kritik eşik dönülürkenMESS’in dayatmalarının içeriği de büyük ölçüdenetleşti. Ortaya çıkan yeni bilgiler MESS’in artık tümsınırları zorladığını gösteriyor. Çünkü MESS metalişçisinin elinde avucunda ne varsa onu almak istiyor.Öyle ki sadece ücretlere sadaka zam ve ikramiyeleringasbıyla yetinmiyor. Aynı zamanda çalışma düzeninitümden esnekleştirmenin ve kuralsızlaştırmanınpeşinde.

Birleşik Metal yönetiminin, MESS ile yaptığı songörüşmenin içeriğine ilişkin verdiği bilgiler bunudoğruluyor. Bu bilgilere göre MESS’in isteklerişöyle:

* Deneme süresi 4 aya çıkarılsın.* İhbar ve kıdem tazminatı yasa hükümlerine

göre düzenlensin. Yani kazanılmış haklar ortadankaldırılsın.

* Fazla çalışma ücreti yüzde 75’e düşürülsün.* Denkleştirme süresi 4 ay olsun, telafi

çalışması sözleşmeye girsin.* Yeni disiplin cezaları getirilsin.* Ücretlere yüzde 0.18 zam verilsin.* İkramiyeler ücretlere yansıtma adı altında

ortadan kalksın.Bu bir meydan okumadır. Çünkü bunları istemek

metal işçisinin canına okumak demektir. Metalişçisinin uysal köleler gibi boyun eğmesini istemektir.

MESS’in dayatmalarının her biri, üzerindepazarlık dahi yapılması teklif edilemez türüdensaldırı başlıklarıdır. MESS böylelikle metal işçilerinikavgaya davet etmektedir.

Ancak MESS’in saldırıları bu kadar kapsamlıykenTürk Metal yönetimi ise özenle bunları gizledi.Anlaşmazlığın sadece ücretler ve ikramiyelerle sınırlıolduğu yalanını söyledi. Böylelikle metal işçisiniMESS’le birlikte uyutmaya çalıştı.

Ama metal işçileri bu oyuna düşmeyecektir. Bunun için Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini

MESS’in bu meydan okumasına, grev kararlılığınıkuşanarak yanıtlamaya çağırıyor.

Metal İşçileri Birliği, işbirlikçi Türk Metalçetesinden hesap sormaya çağırıyor.

Metal İşçileri Birliği, Birleşik Metal yönetiminiiddiasında samimiyse acil olarak eylemli mücadeleyiyükseltmeye çağırıyor.

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini MESS veuşaklarının “ölümü gösterip sıtmaya razı etme”türünden oyunlarına karşı uyanık olmaya, “insancayaşam ve çalışma koşulları” için hak taleplerininarkasında durmaya çağırıyor.

Kahrolsun MESS ve uşakları!Yaşasın metal işçilerinin mücadele birliği!

Metal İşçileri Birliği3 Kasım 2010

MESS metal işçisini kavgaya davet etti!

MESS’e ve uşaklarına grevkararlılığını kuşanarak yanıt verelim!

“Sendika yönetimleri bizesormadan iş yapmasınlar”

Metal sektöründe 2010 TİS dönemininneredeyse sonuna yaklaşmış bulunuyoruz. Her nekadar görüşmeler devam etse de metal işçileriaçısından durum iç açıcı değil. Türk MetalSendikası’nın taslağı zaten olası bir ihaneti haberveriyor. MESS’in istekleri doğrultusundahazırlanan bu taslakla haklarımız neredeysetamamen sermayeye peşkeş çekiliyor.

Türk Metal çetesi hazırladığı taslağı kendi üyesiişçilere dahi göstermiyor, onlardan gizliyor. Böylebir taslaktan işçilerin yararına hayırlı bir şeybeklemek gaflete düşmektir. Birleşik Metalyönetimi ise her ne kadar hazırladığı taslaklaişçilerin haklarını korumayı ve genişletmeyi vaadetse de henüz mücadele adına ciddiye alınır birşey yapmış değil.

Peki biz işçiler ne yapacağız? Oturupsözleşmeden hayırlı bir şeylerin çıkmasını mıbekleyeceğiz? Böyle yaparsak sonuç hüsran olur.Sendika yönetimlerinin bize sormadan bir işyapmamaları gerekiyor. İşçi sendikaya göre değilsendika işçiye göre hareket etmelidir. Bununiçinde işçilerin kendi arasında tabanörgütlenmeleri kurması ve bunu sendikalarıdenetleyen bir tarzda çalıştırması gerekir.

Küçükçekmece’den Türk Metal üyesi bir işçi

“Birleşik Metal yönetimigerekirse greve çıkmalı”

MESS sıfır zam, esnek çalışma gibi bir dizidayatmayla karşımıza çıktı. Bu rahatlığı neredenaldığını soracak olursanız, Türk Metal’in MESS’esunduğu teklife bakmalısınız. Türk Metal ve MESSkol kola girmiş, yeni bir ihanete hazırlanıyorlar.Türk Metal’de başkan değişikliği işçilerde umutyaratmıştı. Ancak gördük ki bu iş başkanla falanolmuyormuş. Pevrul Kavlak Özbek’in bıraktığıyerden devam ediyor.

Sendikalar çok ciddi bir krizin içerisinde bugün.Sözleşme metinlerinde taşeron çalışma yoktur.Ama istisnasız tüm fabrikalarda taşeron çalışmauygulanıyor. Yani kimsenin sendikalara güvenikalmamış. Bu uyuşmazlık da formalite, bakıngörün yüzde 5 veya yüzde 6’ya bir gece vaktisözleşmeyi imzalar Türk Metal.

Birleşik Metal Sendikası’nın tutumu ise ortada.İyi bir sözleşme hazırladılar. Kararlı bir şekilde debunun arkasından durmaya çalışıyorlar. Ama TürkMetal imzalayınca çok fazla etkili olamıyorlar. Buduruma bir son vermek lazım. Bunu başaracakolan metal işçileridir. Bu işler öyle lafla olmuyor.26 Mayıs’ta gördük. Ne dediler ne yaptılar veyayapamadılar. Birleşik Metal yönetimi samimiyseeğer kararlı olmalı, tabana dayanmalı ve enönemlisi ise gerekirse greve çıkmasını bilmelidir.Aksi taktirde Türk Metal’in peşinde sürüklenmekçok şey kaybettirir.

Küçükçekmece’den Birleşik Metal üyesi bir işçi

Page 20: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sınıf hareketi20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Direnen tüm kesimlerle mücadelesiniortaklaştırmaya çalışan BETESAN direnişçisininkaleme aldığı direniş güncesi birçok kesim tarafındanilgiyle takip ediliyor.

77. gün...(...) Daha önceleri tanıştığımız işçiler geliyor.

Memleketten yeni gelmişler. Derneğin yerini tarif ettim.Yağmur olanca hızıyla yağmaya devam ediyor. Öğlenbir şeyler yemek için yoldaşlar yemek getirdiler, çadırınortasına soframızı kurduk. (...) Araştırmacı-yazarVolkan Yaraşır aradı. Direnişi yakından takip ettiğini,çok yoğun olduğu için uğrayamadığını söyledi. Sohbetettik telefonda en yakın zamanda uğrayacağını söyledi.(...) Çağdaş Hukukçular Derneği’nden arkadaşlardirenişi ziyarete geldiler. Arkadaşlarla çok feci birşekilde ıslandık. Çadırın önünde biriken suyu bir anunutunca, hızla geçen araba hepimizi ıslattı. Suç bendeuyarmayı unuttum. Direnişteki gelişmeler üzerinekonuştuk. Arkadaşlar Gebze’deki direnişleri ziyaretetmek için ayrıldılar.

(...) Özel mülkiyetin olduğu her yerde insanilişkilerinin de böyle olması bu toplumda normal, budüzeni değiştirmek için buraları da değiştirmek lazım.Çadırı toplamamıza yardımcı oluyor. O evine bizderneğe doğru gidiyoruz.

78. gün...Sabah derneğe doğru giderken bir arkadaş bize

sesleniyor derneğin önünde. Gebze’den bir yoldaşsabahın erken saatinde gelmiş bize çadırı kurmak içinyardım etmeye. Ne kadar düşünceli. Çadırı kurarkenişçilerle sohbet ediyoruz. Yağmur bardaktanboşalırcasına yağıyor. Telefon çaldı Mutaş’ta işgalolmuş. İşçiler fabrikayı işgal etmişler. Bizim arkadaşlarhemen oraya geçtiler.

(...) Mutaş’ta işgal yerinden bir arkadaş geldi. Çadırıbirlikte toplayıp, Mutaş’a geçtik. Mutaş işçileri sınıfhareketinde ÇEL-MER’in izinden ilerliyor. Yapmasıgerekeni yapıyor. Aileler sloganlarla her yeri inletiyor.Sabah müdahale etmeye çalışmışlar. Bayram yeri gibi,sloganlarla fabrikadan işçiler desteğe geliyorlar (...)İşçilerin aileleri evlerine gönderiliyor sendikalartarafından. En kararlıları da aileler. ÇEL-MER işçilerideneyimlerini anlatıyorlar. Orda da yol gösteriyor,moral veriyorlar herkese. Arkadaşlar orada kalacaklarbugün. Ben çadırı açmak için dönüyorum. Zaferdirenen işçilerin olacak!

79. gün...(...) Yağmur o kadar hızlı yağıyor ki, tersane işçileri

tersanelerden çıkmaya başladılar. Yağmurdan kaynaklıçalışamıyorlar. İki işçi geldi yağmurdan çalışamıyoruz,ama buraya da gelmişiz yevmiyeleri almamız lazımdiye baskı yapmışlar birlikte, tersanede kabul etmiş. (..)Bir grup işçi arkadaş geldi çadıra. Neden yalnızsınbugün diye soruyorlar. Gebze’deki işgali anlatıyorum.“Nasıl yani işçiler mi yapmış?” diye şaşırıyorlar. Onlarda ücretlerini almaya gidiyorlarmış, taşeron oyalamışbunları. Sinirli sinirli gittiler tersaneye doğru, taşeronunişi zor.

Öğlen sonuna doğru çadırı toplayıp Mutaş’a gittim.Gittiğimde işgal hala devam ediyordu. Diğerfabrikalardan işçi arkadaşlar gelmeye başladılar. Ailelersloganlarla kapılara doğru yürüdü. Polis müdahale etti,gazı ailelerin üzerine sıktılar. (...) Kapının önünde duran

kitlenin üzerine kamyon vinci sürdüler. Birçokarkadaşımız ezilme tehlikesi geçirdi. Vinç şoförünetepki gösteren kitleye polis bu kez yine biber gazıylasaldırdı. Polisle burada bayağı bir arbede yaşandı. Yineyaralanan insanları hastaneye kaldırdılar. Gazı buradada yedik, kitlenin önünde olduğum için yüzüme geldiyine gaz. (...)

(...) Burada aileler müthiş bir destek katıyorlarmücadeleye. Sloganları onlar attırıyor, polisin üzerineonlar yürüyor. DİSK yönetimi uzun süren görüşmeninardından umutsuz konuşmalarını yaptılar ve içerdengelen karara uyacaklarını söylediler. Gece geç saatlerdefabrikanın ışıklarını kapattılar ve işçilerin üşümeleriiçin kapıları tekrar açtılar. Buna müdahale etmek içintekrar kapı önüne gittik. Işıkları açtırdık ve kapılarıkapattırdık. Sendikanın işçileri yalnız bırakan tutumunakarşı tepkimizi de gösterdik. Aileler evlerine gittiler.İşçilerin eylemi sonlandıracağı haberi geldi. Biz deorada işgal ettiğimiz evde sabahladık.

81. gün...Mutaş’taki işgal sendikal ihanetle sonuçlandı.

İşçileri sendikalaştıran sendika direniş boyunca işçilerikapının önüne hapsederek direnişin duyulmasını bilerekengelledi. İşçilerin yanına desteğe gelen insanlara karşıkışkırtarak işçilerle, destekçiler arasına mesafekoymaya çalıştı.

(...) Şaşalı konuşmalarla bu işleri çözmeye çalışansendika bürokratların tutumu, Mutaş işçilerini açıktandeğilse de dolaylı olarak satmışlardır. İşçiler bunlarınhesabını o patronlardan soracağı gibi bürokratlardan dasoracaktır. Tersane İşçileri Birliği Derneği olarak bizdirenişin başından itibaren o sürecin yanındaydık veizleyicisiydik. Sınıf hareketinde ÇEL-MER’le başlayanyeni süreç, Mutaş’tan da dersler çıkararak devamediyor.

(...) Tersanede çalışan işçiler yanıma geldiler. “Abitermosun var mı? Sana çay getirelim” dediler. Sohbetettik yarın da çalışıyorlarmış. Basın açıklamasınaçağırmıştım. Termosa baktım hala çay var. “Sağolun”dedim. “Biz çok güzel çay yaparız” diyorlar.“Düşünmeniz yeter” dedim. “Başka zaman getiririz ozaman deyip” işe geri döndüler. Daha önce TürkterTersanesi’nde çalışan işçi arkadaşlar geldiler çadıra.Hakları gasbedildiği için işçilere ne yapmalarıgerektiğini söylemişler. Eylem yapmalarını belirterekancak öyle haklarını kazanacaklarını anlatmış. (...) Budüzen insanları her yeriyle kuşatıyor. Bizim de işimizburada başlıyor. Daha çok çalışmak.

Sınıf mücadelesi Mutaş’ta yaşanan açık savaşşeklinde olduğu gibi aynı zamanda psikolojiktir. İradesi

sağlam olan bu savaşı kazanır. Çadırı her gün sadeceBETESAN patronunun karşısına dikmiyoruz, işçileri,emekçileri açlığa iten bu düzenin sahiplerinin karşısınadikiyoruz. (...)

83. gün… (...) Direnişteki TEKEL işçileri öğlene yakın bir

saatte direnişimi ziyarete geldiler. 4/C köleliğine karşıAnkara’daki 78 günlük direnişin ardından, tekrarbaşlattıkları direnişleri Tek Gıda-İş Sendikası’nınönünde devam ediyor. (...) Yıldız TeknikÜniversitesi’ndeki direnişle dayanışmak için yapılacakbasın açıklamasına katılmak için çadırdan ayrıldım.BDSP direniş alanına bir yürüyüş gerçekleştirdi.Direniş alanına bir çadır kurduk. YTÜ öğrencileriyapılacak basın açıklaması için içeriden bir yürüyüşgerçekleştirdiler. Sözde üniversitelerde özgürlüktenbahsedenler hangi sınıfın değerlerini savunanlaraözürlüğü bahşettiklerini gösteriyorlar. (...)

84. gün…Direnişin 84. gününde açık bir gökyüzü, hareketli ve

sıcak bir gün var tersanelerde. Tek başına bir işçiarkadaş slogan atarak geliyor çadıra “Zeynel Kızılaslanyalnız değildir!’’ diye. Gece çalışmış, yorgun gözlerlebakıyor etrafa. Kahvaltı yapmak için bir şeyler almış,biz de dernekten termosla çayımızı getirdik. (...)

“Kaç gündür sizi görüyorum, işe geç kalmamakiçin yanınıza uğrayamadım, kusura bakmayın” diyegeldi işçi arkadaş. Yat işinde çalışıyormuş. BDP Tuzlagençlik kollarında örgütlüymüş. Direniş üzerine sohbetettik. “Eğer ayarlayabilirsem size ziyarete gelmeyidüşünüyoruz” dedi. Tersanelerde yaşanan gelişmelerüzerine konuştuk, işe de geç kalmış, “sonra görüşürüz”deyip ayrıldı.

Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası’ndan bir arkadaşdirenişi ziyarete geldi. Direnişimizi takip ediyormuşdireniş üzerine sohbete başladık. Kendideneyimlerinden bahsettiler. 14 yıldır bu alanda çalışmayapıyorlarmış. (...) Saatlerin geri alınmasıyla akşamerken oluyor Tuzla’da. Sokak lambaları aydınlatıyor heryeri. İşçi arkadaşlar çadırı toplamamıza yardımcıoluyor. Bugün akşama kadar çadırda bizimleydiler.Gözlerdeki ışıklara hayat vermek, hareketsiz bedenleriayağa kaldırmak için kazanana kadar direnişe devam.

BETESAN direnişçisi ZEYNEL KIZILASLAN:0505 230 75 96

Tersane İşçileri Birliği Derneği: 0216 701 22 11,0541 664 70 83,

e-mail: [email protected],[email protected]

BETESAN işçisi direnişin simgesi...

“Tüm işçi sınıfı adına direniyorum!”

Page 21: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Tuzla tersaneler cehenneminde karşılaştığı iştenatma saldırısına karşı direniş bayrağını yükseltenBETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan’ın mücadelekararlılığı 31 Ekim akşamı Taksim Meydanı’nataşındı. Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER)tarafından örgütlenen eylemde, Taksim TramvayDurağı’ndan Galatasaray Lisesi önüne yürünerek“Tersaneler cehennem işçiler köle kalmayacak!”kararlılığı bir kez daha haykırıldı.

“BETESAN direnişinin 82. günü! İnsanca yaşamve çalışma koşulları istedi, işten atıldı! ZeynelKızılaslan işe geri alınsın!/Tersane İşçileri BirliğiDerneği” pankartıyla Taksim Tramvay Durağı’ndabiraraya gelen TİB-DER üyeleri, “İşten atmalaryasaklansın!”, “İşçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerialınsın ölümler durdurulsun!”, “Artık yetertersanelerde iş cinayetlerine son!”, “Artık yeter ölmekistemiyoruz!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”dövizleriyle Galatasaray Lisesi önüne yürüdüler.Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun dövizlerlekatılarak destek verdiği yürüyüş boyunca sloganlarsusmadı. Eyleme ÇHD Çalışma Yaşamı Komisyonu,Ekim Gençliği ve YTÜ direnişçisi de destek verdi.

Basın açıklamasını okuyan BETESAN direnişçisive TİB-DER Başkan Yardımcısı Zeynel Kızılaslan, 11Ağustos günü BETESAN firması karşısında direnişçadırını kurmak istediğinde polisin çadırı dağıtmaklatehdit ettığini ve sonraki günlerde de bu baskılarındevam ettiğini belirtti.

Kızılaslan, kölece yaşam ve çalışma koşullarına

karşı tüm güçleri BETESAN direnişi ve diğerdirenişlerle dayanışmaya çağırarak açıklamasınısonlandırdı.

Açıklamanın ardından söz alan YTÜ direnişçisi,öğrencilerin de baskılara ve soruşturmalara maruzkaldıklarını söyledi. 4/C’ye karşı gelen TEKELişçileri, tersanelerde kölece çalışma koşullarına karşısesini yükselten Zeynel Kızılaslan ve Türkan Albayrakgibi direndiğini vurguladı. İşçi sınıfınınüniversitelerdeki sesi oldukları için okuldanatıldıklarını belirten YTÜ direnişçisi mücadele etmeyedevam edeceğini söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıf mücadelesinin tarihsel bir momentindeyiz.Kapitalizmin yapısal krizi küresel düzeydeantagonizmayı keskinleştirdi. Uluslararası sınıfhareketi Yunanistan’dan Fransa’ya, İtalya’danİspanya’ya, Güney Kore’den Mısır’a, Portekiz’denAlmanya’ya kadar son derece önemli pratiklergerçekleştiriyor. Genel grevler, grevler, büyük kitlegösterileri, direnişler, fabrika işgal eylemleri, rehinalmalar ve blokajlar, sınıf hareketini nesnel ve öznelolarak şekillendiriyor.

Türkiye’de de işçi sınıfı 40 yıl sonra fabrika işgaleylemleri silahını; Sinter, Brisa, Gürsaş, Tezcan, veson olarak ÇEL-MER ve Mutaş’la yeniden eline aldı.Ayrıca Emine Arslan, Saliha Gümüş, GülistanKobatan’la model kimliklerini yarattı. TEKEL Direnişibu birikimlerle şekillendi ve bir döneme damgasınıvurdu.

Kapitalist krizin 2. evresi diyetanımlayabileceğimiz Devletlerin Mali krizi,Türkiye’de lokal eylemlerin gelişmesiyle kendini dışavurdu.

Sınıf mücadelesi yeni model kimlikler yaratmayadevam etti. Zeynel Kızılaslan yeni dönemin modelkimliği olarak öne çıktı. 80 günü aşan direnişiyle birdava insanı olmanın somut simgesi oldu. Paşabahçe’deTürkan Albayrak aynı yoldan yürüyor.

Sınıf mücadelesi kendi iç zenginliğinde yaratıcıpratiklerle derinleşiyor. Zeynel Kızılaslan da

gerçekleştirdiği direnişle, sınıfın kolektif kimliğininparçası oldu.

Direniş güncesi ise bir işçi önderinin manifestosuolarak işlev görüyor. Hikâyeler “Putilov’u” yani işçicehennemini, tersaneleri anlatıyor.

Günce sınıfın mücadele gücü, kararlılığı, o keskinöngörüsü, sıcaklığı, direnci, öfkesi, sezgisi veironisiyle insanı kuşatan bir havaya sokuyor.

Günce, çok net bir sınıf tavrının ifadesi oluyor.Yüreği, aklı ve ruhu sınıftan yana olanların muhakkakokuması gereken metinler olarak dikkat çekiyor. Sınıfdevrimciliğinin altı her gün yeniden, direnişin içindençiziliyor.

Zeynel Kızılaslan artık Zeynel Kızılaslan’ıaşmıştır. Tarihsel olarak sınıfın kolektif hafızası vemücadelesinin parçasına dönüşmüştür. Tıpkı EmineArslan, Saliha Gümüş, Gülistan Kobatan, TürkanAlbayrak gibi…

Yaşanan süreç zengin deneyimler ve birikimleryaratıyor. Bu birikimler Türkiye işçi sınıfının kendiBabuşkinler’ini yaratmasını sağlayacaktır. Türkiye işçisınıfının Babuşkinler’e ihtiyacı var.

İşte DESA, Meha, Entes, Paşabahçe ve BETESANdirenişlerinin önemi bu… İşçi sınıfı mücadeleniniçinde hem nesnel, hem öznel şekillenmesini yaşıyor.

Bu yol Babuşkinler’i yaratma yoludur. YolumuzBabuşkinler’in yoludur…

Volkan Yaraşır

BETESAN direnişinin sesiTaksim’de yankılandı…

Ereğli tersanelerindedireniş!

Zonguldak Ereğli’deki tersaneler bölgesinde hakgaspları devam ediyor. Daha önce de işcinayetlerine ve hak gasplarına karşı gerçekleştirileneylemlere sahne olan Ereğli Gemi İnşaTersanesi’nde GEZ Denizcilik isimli taşeron firmadaçalışan işçiler gasbedilen ücret hakları için oturmaeylemi başlattı. Ücret alacakları ödenene kadareylemlerini sürdürmekte kararlı olan işçiler,gazetemiz yayına hazırlandığı sırada eylemlerinedevam ediyorlardı.

3 Kasım günü, işçilerin çalıştığı gemi üzerindebaşlayan oturma eylemi Tersane İşçileri BirliğiDerneği (TİB-DER) öncülüğünde başladı. AralarındaTİB-DER üyesi işçilerin de bulunduğu 33 işçi, 5 aydırödenmeyen ücretlerinin ödenmesi talebiyle eylemedevam etti.

İşçilere polis tehdidi

Gemi İnşa Tersanesi’nde kaynak, montaj ve taşişlerini yapan tersane işçilerinin başlattığı eylemsonrasında işçilerle görüşen üretim müdürünün iknaçabaları ise sonuç vermedi. Eylemin basıncıylaişçilerin temmuz ayı ücretlerini yatıran tersanepatronunun bu hamlesini de yeterli bulmayan işçilerücret alacaklarının tamamı yatırılıncaya kadareylemi sürdüreceklerini açıkladılar. Diğer yandantersaneye gelen kolluk güçleri ise, işçilere, eylemibitirmek için saat 15.00’e kadar süre verdi. Polislerintehdit ve baskılarına rağmen oturma eylemikararlılıkla devam etti. GEZ Denizcilik isimli taşeronfirmanın sahibi ise ortadan kayboldu. Eyleme polistarafından herhangi bir saldırı gerçekleşmedi.

Geceyi gemide geçirdi

Geceyi, eyleme başladıkları gemi üzerindegeçiren işçiler haklarının tamamını almakta kararlı.Diğer yandan, tersanede ücret sorunu yaşayan diğerişçilerin de eylemi sürdüren 33 işçiye katılmasıbekleniyor.

TİB-DER: Mücadele sürecek!

Ereğli’deki oturma eylemine ilişkin bilgi aldığımızTersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) BaşkanıZeynel Nihadioğlu, işçilerin ücret alacaklarınıntamamı ödenmeden eylemin sona ermeyeceğinisöyledi. Aynı tersanede daha önce de hakgasplarının yaşandığını hatırlatan Nihadioğlu,ücretler ödenmediği koşullarda daha başkaeylemleri devreye sokacaklarını duyurdu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Zeynel Kızılaslan’a...

Page 22: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Sınıf hareketi22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

MPO işçileri eylemdeMersin Limanı’nda TÜMTİS üyesi Akansel

Nakliyat işçilerinin direnişini kırmak amacıyla kurulanMPO adlı taşeron firma bünyesinde çalışan işçilerinmücadelesi sürüyor. Toplu sözleşme talep edenTÜMTİS üyesi işçiler, 4 Kasım günü Mersin İşMahkemesi’nde görülen duruşma öncesinde Liman AKapısı önünde eylemdeydi. Basın açıklamasını okuyanTÜMTİS Mersin İl Temsilcisi Savaş Gürkan, MPO’daçalışan işçilerin TİS hakkını kazanana kadarmücadelenin süreceğini vurguladı. Eyleme işten atılanAkdeniz Çivi işçileri kitlesel ve coşkulu şekildekatılım sağladı.

Eylemde konuşan Birleşik Metal-İş Mersin BölgeTemsilcisi Rasim Gündal, dayanışma vurgusu yaparak,direniş süreçlerinden bahsetti. Basın açıklamasınaMersin Emek ve Demokrasi Platformu bileşenisendikaların yöneticileri de destek verdi.

Tesco Kipa’da 2. duruşmaTesco Kipa’nın, örgütlenme çalışması yürüten Tez-

Koop-İş’in yetkisine itiraz ederek açtığı davanın ikinciduruşması 1 Kasım günü İzmir’de yapıldı. Patrontarafı duruşmada, işkoluna yönelik itiraz ile işe iadedavası devam eden 41 kişinin dava sonuçlarınınbekletici mesele yapılmasını istedi. Sendikatemsilcileri ise bu talebin süre kazanmaya yönelik biristek olduğunu belirtti. Bu konuların bekletici meseleyapılmasına karşı çıkarak dosyanın bilirkişiyegönderilmesini talep etti. Duruşmada dosyanınbilirkişiye gönderilmesine ve duruşmanın 6 Aralıktarihine ertelenmesine karar verildi.

Tersanede eyleme davaTuzla tersanelerinde 27-28 Şubat 2008 tarihinde

yapılan iş bırakma eylemi nedeniyle haklarında davaaçılan sendika yöneticileri ve işçilerin yargılandığıdava 1 Kasım günü görüldü. Limter-İş, TÜMTİS veTekstil-Sen yöneticilerinin de aralarında bulunduğu40’a yakın kişi ile davayı izlemek üzere birçok avukatduruşmada hazır bulundu. Dava eksiklikleringiderilmesi ve duruşmaya katılmayan sanıklarınifadelerinin alınması için 7 Şubat 2011’e ertelendi.

ESM’den 11 Kasım çağrısıÇevre ve Orman Bakanlığı ile Enerji ve Tabii

Kaynaklar Bakanlığı bütçelerinin TBMM’degörüşüleceği 11 Kasım 2010 günü Enerji Sanayi veMaden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM) eylemdeolacak, hizmet üretmeyecek.

“Eşit işe eşit ücret” talebiyle üretimden gelengücünü kullanacak olan ESM, farklı istihdam ve ücretuygulamasından vazgeçilmesini, ek ödemelerin eşitolmasını isteyecek.

KARYAPSAN’da sendikalörgütlenme

Kartal Yapı ve İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.(KARYAPSAN) bünyesinde çalışan 100’ü aşkın işçiGenel-İş Sendikası Anadolu Yakası BölgeBaşkanlığı’na bağlı Genel-İş 1 No’lu Şube’deörgütlendi. Sendika, önümüzdeki günlerde çoğunluktespiti için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nabaşvuracak.

Kartal Belediyesi bünyesinde faaliyet yürütentaşeron firmalardaki örgütlenme çalışmalarına ilişkinbilgi aldığımız DİSK/Genel-İş Anadolu Yakası BölgeBaşkanı Veysel Demir, Kartal’daki örgütlenmenin

önemine değindi. Belediye bünyesindeki diğer taşeronfirmalarda da örgütlenmeyi hedeflediklerini söyleyenDemir, güvencesiz çalışmaya karşı tek seçeneğinörgütlenmek olduğunun altını çizdi.

Pratt Whitney’de yetki Hava-İş’inPratt Whitney THY Teknik Uçak Bakım Motoru

Bakım Merkezi’nde (TEC) toplu sözleşme yetkisiHava-İş’in oldu. Hava-İş, 15 gün içinde toplu işsözleşmesi yapmak için Pratt Whitney THY TeknikUçak Bakım Motoru Bakım Merkezi yönetiminigörüşmeye çağıracak.

Maden işçileri işten atıldıZonguldak’ta Üzülmez ve Kozlu Müssese

Müdürlükleri bünyesinde çalışan taşeron madenişçileri ücretlerini tam ve zamanında alamadıkları içineylem gerçekleştirmiş ayrıca TTK’da örgütlü GenelMaden İşçileri Sendikası’na giderek üyelikmüracaatında bulunmuşlardı.

TTK Karadon’da meydana gelen iş cinayetininardından içerideki alacaklarını ancak alabilen işçilereücretleri yine kesintiler yapılarak ve aksatılaraködenmeye başlandı. Bu duruma tepki gösteren işçilerbir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.

Firmanın yanıtı ise işten atma saldırısı oldu.Üzülmez’de çalışan işçilerden 70’inin işine sonverildi.

BES’ten mücadele programıBES, aylara yayılan bir mücadele programı

oluşturdu. Eylem takvimi, 28 Ekim günü düzenlenenbasın toplantısıyla duyuruldu. “Eşit işe eşit ücretuygulamasının yaşam bulması”, “tüm ek ödemelerintemel ücret kapsamına alınarak emekli aylıklarınayansıtılması”, “görevde yükselmelerde kariyer veliyakat ilkelerine uygun davranılması”, “performansesaslı yönetim modeli uygulamaların ve kamera,turnike vb. insan haklarına ve özel hayatın gizliliğiesasına aykırı sistemlerin ortadan kaldırılması”,

“yemek, servis, kreş, lojman gibi sosyal haklardan tümbüro emekçilerinin eşit ve adil bir biçimde ve ücretsizolarak yararlandırılmaları” talepleriyle 15 günlükperiyotlarla gerçekleştirilecek eylem ve etkinliklerinson ayağı ise 11 Mart’taki tüm gün iş bırakma eylemiolacak.

SGK önünde eylemBES Bursa Şubesi, SGK’nın yeniden

yapılandırılmasını, kamu emekçilerinin haklarınınkısıtlanmasını, sağlığın paralı hale getirilmesini veKamu Hastane Birlikleri Yasası ile devlethastanelerinin özelleştirilmesini protesto etmek için 3Kasım günü SGK Bursa İl Müdürlüğü önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, turnike veperformans denetimleriyle çalışma yaşamının 18.yüzyıl kölelik koşullarına geri çekildiğine, bir taraftanda yetersiz olan dinlenme ve eğitim tesislerinin taşeronşirketlere kiralandığına veya satışa çıkarıldığınadeğinildi.

Gebze’de tek başına direniş6 Ekim Çarşamba gününden itibaren çalıştığı

fabrikanın önünde “Haksızca işten atıldım! Hakkımıistiyorum!” talebiyle direnişe başlayan İleriElektrokimya işçisi, 3 vardiyanın çalıştığı fabrikadahafta sonları 8 saat süren fazla mesaiye 1 günkalmadığı gerekçesi ile işten atılmıştı.

Direniş sürecine ilişkin gazetemize bilgilendirmedebulunan Saim Karaçay direnişe başladığı günden buyana fabrikada olumlu bir hava estiğini vurguladı.Çevre fabrikalardan birçok işçinin destek verdiğinisöyleyen Karaçay, içeride çalışan ve sözleşme süresidolan işçilerin kadroya alınacağını hatta birkaç işçininkadroya alındığını vurguladı. İşten atmalarındurduğunu hatırlatan Elektrokimya işçisi, direnişedevam mesajı verdi. Karaçay UİD-DER ve BDSP’ninkendisini ziyaret ettiğini, kitle örgütlerinden henüz birdestek gelmediğini söylerken sendikalardan, kitleörgütlerinden destek çağrısında bulundu.

İşçi ve emekçi hareketinden…

Termo Makine’de TİS imzalandı

Düzce’de kurulu Termo Makine Sanayi Tic. AŞ.’de işten atma saldırısı ve sendika düşmanlığına direnenBirleşik Metal-İş üyesi işçiler toplu sözleşmeli çalışma düzenine kavuştu. Termo Makine patronu ile BirleşikMetal-İş arasında bir süredir devam eden toplu sözleşme görüşmeleri 27 Ekim günü anlaşmayla sonuçlandı.Anlaşmaya göre; Termo işçileri 1 Ağustos 2010 tarihinden itibaren ortalama net 291 TL artış elde ettiler.İşçilerin ortalama gelirlerinde yüzde 40 civarında artış sağlandı. 31 Temmuz 2012 tarihine kadar yürürlükteolacak TİS kapsamında Termo işçilerinin saat ücretlerine 0,50 TL zam yapılacak. Aynı zamanda saat ücretleri3,55 TL’nin altında olan işçilerin ücretleri ücret zammından önce 3,55 TL’ye yükseltilecek.

Termo işçilerine, birinci yıl 60 günlük, ikinci yıl 75 günlük ücretleri tutarında ikramiye her ay ücretödemeleri ile birlikte ödenecek. Daha önceki toplantılarda her ay ücret ödemeleri ile birlikte 95 TL ödenecek.

Page 23: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ulaşımücretlerine 30 Ekim 2010 tarihinden geçerli olmaküzere yüzde 10 oranında zam yaptı. Daha öncesindende metrobüs ücretlerine zam yapılmış ancak gelentepkilerin sonrasında yargı kararıyla geri çekilmişti.

İstanbul 10. İdare Mahkemesi oybirliğiyle aldığıilgili kararını, “hukuka aykırılığı açık olan davakonusu işlemin uygulanması halinde telafisi güçzararlar doğabileceği” gerekçesine dayandırmıştı.Mahkeme kararında, “Dava konusu işlemin enflasyonoranları gibi bilimsel tespitlere dayanan objektifölçüler içermediğini, kapsamlı bir inceleme vearaştırmaya dayanmadığını, tamamen idarelerine içkaynak teminine yönelik olduğu” ve “Özellikle düşükve orta gelirli vatandaşlarca kullanılan toplu taşımaücretlerine bir yıl içinde toplamda enflasyon oranınıfahiş oranda aşacak şekilde yapılan zammın hukukave hakkaniyete uygun olmadığı” belirtilmişti.

O zaman İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ninhukukçuları bir tüccar mantığıyla, metrobüsünköprüyü geçmesi ve “aslında 4 hattan oluşması” gibigerekçelerle yüzde 33’lük zammı savunmuşlardı.Ancak gelen tepkiler nedeniyle belediye zammıyapamamıştı.

Asgari ücretin sefalet ücreti olduğu mevcutdurumda, yapılan bu zamla birlikte ulaşımdametrobüsü kullanan bir emekçi maaşının neredeysedörtte birini ulaşım için harcamak zorunda kalacaktır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise bütçesininyüzde 60’ını ulaşım yatırımlarına ayırdığını iddiaediyor. Tabi ki bu emekçilere hizmet olarak gerigelmiyor. Büyük meblağlardaki paralarla alınanmetrobüslerin gerçek anlamda ihtiyacı görmediğibilinmektedir. Phileas markalı Hollanda’dan getirilenotobüsler için de benzer şeyler söylenebilir.

Ulaşım da diğer alanlar gibi sermaye sahipleriiçin büyük bir kar alanı haline getirilmiştir. Bu pazarayönelik yatırım yapan sermaye sahiplerinin ise devletve belediyeler sayesinde müşterileri hiç eksikolmamaktadır. İhtiyaca uygunluğuna ve kalitesinebakılmadan araçlar alınmaktadır. Çünkü, emekçilere

verilecek hizmetin kalitesi değil de sermayesahibinin memnuniyeti esas alınmaktadır. Fatura iseher koşulda emekçiye ödetilmektedir.

Boğaziçi Üniversitesi’nin hazırladığı bir rapordaise, her sene İstanbul’da trafik sıkışıklığı yüzünden 3milyar 200 milyon Euro’luk bir ekonomik kayıpyaşandığı, bu bedelin ise İstanbul’un ulaşımsorununu çözmeye yeteceği belirtilmektedir. Ancakbu açık gerçek yönetenler tarafından görmezdengelinmektedir. Çünkü işçi ve emekçiler genel olaraktoplu taşıma araçlarını kullandıkları için “müşterisi”bol bir ticarethane gözüyle bakılmaktadır.

Zamlar sadece ulaşımla da sınırlı değil. Hemenher gün yeni bir zam haberi geliyor. Buna vergilereyapılan zamlar ekleniyor. Böylelikle yoksullukgiderek artıyor, emekçilerin yaşamı kararıyor.Emekliye, işçiye, memura ancak yüzde 4 zamlı maaşreva görülürken, iş tüketim maddelerine ve hizmetalanlarına geldiğinde zam üstüne zam yapılmaktadır.Bütçeden emekçiler, emekliler, eğitim, sağlık vb.alanlar için oldukça kısıtlı bir pay ayrılırken, aslanpayı savunmaya ve silah alımları almaktadır.

Sermaye devleti kurulu düzeni korumayabütçeden büyük paylar ayırırken, faturayı emekçiyeyüklemiştir. Sırtlarından geçindikleri emekçilerin neyiyip ne içtiği, nasıl yaşadıklarını düşünmetenezzülünde bulunmadıkları emekçilerin,“yolunacak kaz” misali zamlar ve vergi artışları ilebeli bükülmektedir.

Görüleceği üzere, kapitalist düzende insanca biryaşamın temel kriterleri hiçe sayılıyor. Beslenme,barınma, eğitim, sağlık, ulaşım hakkı gibi tüm haklarelimizden alınmaktadır. Parası olanın parası yettiğikadar ulaşabildiği bu temel haklar, emekçiler içinartık neredeyse lüks tüketim haline gelecektir.

İnsanca bir yaşamın diğer temel gerekleri gibiulaşım hakkı da örgütlü mücadele ile söke sökealınacak bir haktır. Bu nedenle zamlar vesilesiylegösterilen eylemlilikler artırılmalı, ulaşım hakkınınherkes için kolay ulaşılabilir, güvenli ve sağlıklıkoşullarda sağlanması için mücadele büyütülmelidir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yeni bir aşamasıolan “Aile Hekimliği” uygulamasına 1 Kasım günüitibariyle İstanbul’da başlandı. Zaten kaosdurumunda olan sağlık alanında, Aile Hekimliğiuygulamasıyla beraber yeni sorunlarla karşılaşılacak.Sağlıkta mevcut eşitsizlikler daha da derinleşecek.

Birçok ilde hayata geçirilen Aile Hekimliğiuygulamasında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğüverilerine göre, 3 bin 500 kişiye bir aile hekimidüşecek ve bir doktor günde en fazla 40 hastayabakabilecek. İstanbul’da 930 aile sağlığı merkezinde3 bin 645 aile hekimi faaliyet gösterecek. Atamalarınyüzde 94’ü gerçekleşti. 50 yerleşim birimine isehenüz doktor ataması yapılmadı. Boş birimlerinbulunduğu ilçeler Bağcılar, Esenler, Sultangazi gibiağırlıklı olarak yoksul emekçilerin oturduğubölgeler.

Sağlık ocaklarında verilen hizmetin, ailehekimliği kapsamına alınması ise sağlık hizmetiniözelleştirmeye yönelik önemli basamaklardan biri

durumunda. Yeni uygulama ile birlikte sağlığaerişimin birinci basamağı olan sağlık ocaklarıkapatılacak. Bu durumun özellikle kadın veçocukların sağlığa erişiminde sorunlara yolaçabileceği belirtiliyor. Aile hekimi gebeliktenaşılamaya, rutin hasta muayenesine ve kayıt tutmayakadar birçok hizmet verecek ayrıca sağlıkmerkezinin kirasını ve personelinin ücretlerin deödemesi gerekecek. Yeni uygulamayla birlikte“hekimler esnafa, hastalar müşteriye”dönüştürülecek.

Sağlık hizmetlerinin taşeronlaştırılmasının yenibir basamağı olan aile hekimliği uygulaması iseburjuva medya tarafından allanıp pullanıyor.

Bir yanda, 3 ayda bir hangi kriterlere göreolduğu bilinmeyen hekim değiştirme hakkına sahipolduğu söylenen, GSS primini düzenli yatırması,katkı/ katılım paylarını ödeyebilmesi koşullarıylahizmet alabilecek hastalar varken diğer yandan herşey güllük gülistanlık olarak sunuluyor.

Zam soygunu toplu taşımayladevam ediyor...

KPSS protesto edildiEğitim Sen 31 Ekim Pazar günü yapılan KPSS-Eğitim

Bilimleri Alan Sınavı öncesinde ve sınav günü basınaçıklamaları gerçekleştirdi.

30 Ekim günü Bursa Fomara Meydanı’nda yapılanbasın açıklamasında güvenceli ve kadrolu atamaistendi. KPSS’nin kaldırılması, öğretmenlerintamamının kadrolu iş güvenceli olarak atamalarınınyapılması talep edilirken ücretli ve sözleşmeli çalışmabiçimine son verilmesi gerektiği dile getirildi.

Basın açıklamasının ardından KESK Bursa ŞubelerPlatformu adına konuşma ve kısa bir oturma eylemiyapıldı. Açıklamada, tutuklu bulunan KESK üyelerininbir an önce serbest bırakılması istendi.

Kayseri’de “Öğretmen açıkları kadrolu güvenceliatamalarla kapatılsın!” pankartı arkasında bir arayagelen eğitim emekçileri KPSS’yi protesto etti.

Eğitim Sen Şube Başkanı Sedat Ünsal yaptığıaçıklamada, KPSS’nin, ataması yapılmayan ve işsizöğretmen ordusunun hayatını felce uğrattığını söyledi.

Eylem boyunca, “Öğretmenler işsiz, okullaröğretmensiz kalmayacak!”, “Güvencesiz çalışmaya,geleceksiz yaşamaya hayır!” sloganları atıldı. Yaklaşık40 kişinin katıldığı eyleme AYÖP, BDSP ve Emek Partisidestek verdi.

Kızıl Bayrak / Bursa - Kayseri

Eğitim Sen’den KPSS açıklamasıEğitim Sen, kopya skandalının ardından 31 Ekim

günü tekrar edilen KPSS- Eğitim Bilimleri AlanSınavı’nda yaşananlara ilişkin yazılı açıklama yaptı.

2 Kasım günü yapılan açıklamada, 31 Ekim’degerçekleştirilen KPSS sınavı ile kopya çekenlerin, onlaradestek sunanların ve bu şaibenin üzerini örtmeyeçalışarak sorumluluk almaktan kaçınanlar değilöğretmenlerin cezalandırıldığı vurgulandı.

Açıklamada, yaşanan kopya iddialarınınaydınlatılamaması sonrasında tüm merkezi sınavlarıkapsayacak şekilde genişletilen yoğun güvenlikönlemleri alınmasının, sınavın sadece güvenliksorununa indirgendiğini açıkça gösterdiği belirtildi.Güvenlik gerekçesiyle öğretmenlerin ikinci kezcezalandırıldığı ve rencide edildiği söylendi.

Açıklamada, adaylara dağıtılan kalemlerin kırılması,silgilerin iyi silmemesi ve cevap anahtarına zararverebilecek sertlikte olması ile dağıtılan poşetleriniçerisinde sadece bir tane peçete olması gibi sorunlarınsınav stresi altındaki adayları olumsuz etkilediğivurgulandı.

Yaşananların ardından akıllara birçok sorunungeldiği söylenerek şu sorular sıralandı:

“-Doğramacı’nın kurduğu ve ÖSYM’nin “tek”tedarikçisi haline getirilen METEKSAN, sınav içinhazırlanan ve içinde iki adet kalem, bir adet kalemtıraş,bir adet silgi, bir adet peçete, birkaç tane şeker ve biradet sudan oluşan paketlerin ihalesini hangi şartlarkarşılığı almıştır?-METEKSAN’ın sürekli olarak ihaleleri kazanmasınınsebebi nedir?

- Bu ihale sadece bir sınav için mi, yoksa bir yıllıkdönemdeki tüm sınavlar göz önünde tutularak mıyapılmıştır?”

Aile hekimliği uygulaması İstanbul’da!

Page 24: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

6 Kasımçalışmalarından...

DLB’den 6 Kasım çalışmasıAnkara Devrimci Liseliler Birliği, 30 Ekim

günü Yüksel Caddesi’nde 6 Kasım mitingine çağrıyapan bildirileri ve Liselilerin Sesi’ni etkili birşekilde kullandı.

Sincan DLB, 29 Ekim Cuma günügerçekleştirdiği bir toplantıyla YÖK’ü ve YÖKdüzenini tartıştı. Toplantı YÖK’ün tarihçesi,kuruluşunun amacı, uygulamaları ve YÖKdüzeninin liselerdeki uygulamalarına değinilenkısa bir açılış konuşmasıyla başladı. Aynızamanda konuşmada eğitimin ticarileşmesi,paralı eğitim uygulamaları ve eğitimin bir bütünolarak sermayenin ihtiyaçlarına göreşekillendirildiğine değinildi.

Yapılan açılış konuşmasının ardından lise veüniversitelerde karşılaşılan sorunlar, dershanelerve sınav sistemi üzerinden tartışmalargerçekleştirildi.

Afiş çalışmasıHacettepe Üniversitesi Beytepe

Kampüsü’nde, ODTÜ, DTCF’de kampüsün birçoknoktasında yaygın bir şekilde Ekim Gençliğiafişleri kullanıldı ve masa açıldı. KocaeliÜniversitesi Ekim Gençliği ise İzmit Merkez’e,Halkevi’ne, öğrencilerin yoğun olarak oturduğuAkçakoca Konutları’na, Umuttepe Yerleşkesiçevresine, üniversite yolu ve Anıtpark Yerleşkesicivarına yoğun bir şekilde afiş yaptı.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesiöğrencilerinin yoğun olarak kullandığı tramvayyolu güzergahına Ekim Gençliği afişleri yapıldı.Anadolu Üniversitesi’nde 2 Eylül ve Yunus EmreKampüsleri’nde yürütülen 6 Kasım faaliyetisırasında Ekim Gençliği imzalı afişler kullanıldı.Ayrıca 6 Kasım’da Ankara’ya çağıran bildirilerdağıtılarak öğrencilerle YÖK üzerine konuşuldu.

KOÜ’de KAMPÜS satışıKocaeli Üniversitesi Umuttepe Yerleşkesi’nde

Genç-Sen’li öğrenciler yemekhane önünde,Genç-Sen yayın organı olan Kampüs’ün satışınıgerçekleştirdi. Kampüs’ün bu sayısında ağırlıklıolarak 6 Kasım ve paralı eğitim saldırılarıüzerinden hazırlanmış yazılar yer alıyordu.

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

ÇÜ’de YÖK protestosu3 Kasım günü Adana Çukurova Üniversitesi’nde

Ekim Gençliği, SGD, DÖB, YDG ve GençlikCephesi’nin örgütlediği eylemle YÖK protesto edildi.

Son Durak Kafe önünde bir araya gelen öğrenciler“YÖK’ü dağıtacağız, düzenini yıkacağız! / ÇukurovaÜniversitesi Öğrencileri” pankartı ile R1 alanınayürüdü. R1 alanında amfi kantin önünde YÖK’ünteşhiri yapılarak, öğrencilere eyleme katılmaçağrısında bulunuldu. Yemekhane önündegerçekleştirilen basın açıklamasında YÖK’ün 29 yılönce düşünmeyen, araştırmayan, sorgulamayan birtoplum yaratmak için gerçekleştirilen darbenin ürünüolduğu belirtildi. YÖK’ün üniversiteleri devrimci,ilerici öğrenci ve öğretim görevlilerinden temizlemekiçin kurulduğu söylendi.

Dicle Üniversitesi’nde polis terörü3 Kasım günü Dicle Üniversitesi’nde 6 Kasım YÖK

protestosu kapsamında bir eylem gerçekleştirildi.Eylemde fakülteler arasında örülen duvar da protestoedildi. Diş Hekimliği Fakültesi ile Fen EdebiyatFakültesi arasında örülen ‘utanç duvarına’ karşıtepkilerini dile getiren öğrenciler Ziya GökalpEdebiyat Fakültesi önünde toplandı. Öğrencilerburadan Tıp Fakültesi’ne yürüdü.

“Şerzan yoldaş ölümsüzdür”, “Qedexekirinazimanê Kurdî ne hede weye!”, “YÖK kalkacak polisgidecek üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Öğrencidayanışması cuntacı zihniyetin ürünü YÖK’ü de utançduvarını da yakacak” pankartlarının açıldığı yürüyüşteAydın Erdem ve Mahsum Karaoğlan’ın fotoğraflarıtaşındı.

Öğrencilerin Tıp Fakültesi önünde gerçekleştirmekistediği basın açıklamasına polis barikat kurarak izinvermedi. Öğrencilerin kararlı tutumunu hazmedeyenpolis, tazyikli su ve gaz bombası ile öğrencileresaldırdı. Çıkan çatışmada 6 öğrenci çeşitli yerlerindenyaralanırken, 40’a yakın öğrenci ise gözaltına alındı.

Beytepe’de eylem2 Kasım günü Beytepe Kampüsü’nde

gerçekleştirilen eylemle 6 Kasım çağrısı yapıldı. Genç-Sen ve TÜM-İGD tarafından örgütlenen

eylem, Edebiyat Fakültesi’nden kütüphane önüneyapılan yürüyüşle başladı. Ajitasyon konuşmalarındave sloganlarda sık sık Beytepe yereline özgü baskı vesorunlara değinildi. Ardından yemekhane önünegelinerek bir basın açıklaması gerçekleştirildi. EylemeEkim Gençliği, YDG, ÖEP, SDH ve HÜÖD destekverdi.

İstanbul’da 6 Kasım forumu Ankara’da gerçekleştirilecek “Geleceğimiz ve

özgürlüğümüz için YÖK’E hayır!” mitinginiörgütleyen bileşenlerden Ekim Gençliği, Genç-Sen,Kaldıraç ve YDG’nin düzenlediği forum 31 EkimPazar günü İHD İstanbul Şubesi’nde gerçekleşti.

Forum, Bologna Süreci’nin üniversiteler ve eğitimsüreci üzerindeki etkilerine dair bir giriş konuşması ilebaşladı. Eğitimin ticarileşmesi, niteliksizleşmesi,üniversite-sermaye işbirliğinin güçlenmesi,mesleklerin sermaye eksenli dönüşümü, güvencesizçalışma ve işsizlik ordusunun büyümesi demek olanBologna Süreci’nin 70’lerle başlayan neo-liberaldönüşümler ekseninde nasıl yansımalarla karşımızaçıktığı ele alındı. Konu anlatımı üniversitelerde

karşılaşılan örneklerle birlikte güçlendirildi. 2020yılına ertelenen Bologna Süreci’nde tartışılan birçoksaldırının aslında üniversitelerde çoktan uygulanmayabaşlandığına değinilerek bu saldırılara karşı birleşik birmücadelenin oluşturulamamış olmasının eksikliğivurgulandı.

Bologna Süreci’ne dair tartışmanın ardından özerk-demokratik ve özgür üniversite yaklaşımları üzerindenbir tartışma gerçekleşti.

Gençlik hareketinin ihtiyaçlarının tartışılacağıbaşlık sınırlı bir şekilde ele alındı. Mücadelenineksikliklerine vurgu yapılarak forum son buldu.

Taksim’de 6 Kasım çağrısıAnkara mitingini örgütleyen güçler (Demokratik

Yurtsever Gençlik, Ekim Gençliği, Genç-Sen,Kaldıraç, ÖEP, Proleter Devrimci Gençlik, Tüm-İGDve Yeni Demokrat Gençlik) 28 Ekim günü TaksimTramvay Durağı’ndan Galatasaray Lisesi’ne yüründü.

Basın açıklamasında YÖK düzeninin öğrencigençliğe dayattığı geleceksizliğin altı çizildi.Öğrencilerin eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitimtalep ettiği söylendi. Ardından YTÜ’de yaşananolayları aktarması için bir öğrenciye söz verildi.

YTÜ öğrencisi, oluşan kamuoyu baskısıyla birlikteYTÜ idaresinin ihtiyati tedbir uygulamasını kaldırmakzorunda kaldığını, ancak soruşturmaların ve kapıönünde direnişini sürdüren öğrencinin cezasının devamettiğini hatırlattı. YTÜ öğrencilerinin soruşturmalar vecezalar geri çekilene kadar mücadele etmeye devamedeceklerini belirtti.

Eskişehir’de 6 Kasım çağrısı Anadolu Üniversitesi’nde ise 27 Ekim günü 6

Kasım’a çağrı amacıyla basın açıklamasıgerçekleştirildi.

“Geleceğimiz ve Özgürlüğümüz İçin YÖK’e HayırDemek İçin 6 Kasım’da Ankara’ya” ozalitinin açıldığıeylemde eğitimin ticarileştirildiği, üniversitelerin heralanının sermayeye açıldığı ve buna karşı çıkanöğrencilerin ise ÖGB, polis, soruşturma ve cezaterörüyle yıldırılmaya çalışıldığı belirtildi. Rektörlükönünde okunan basın açıklamasında ise YÖK’ün neanlama geldiği anlatılırken buna karşı mücadele edenöğrencilerin hangi baskılarla karşı karşıya kaldığıbelirtildi ve öğrenciler gelecekleri ve özgürlükleri için6 Kasım’da yapılacak büyük öğrenci mitingine davetedildi.

Yaklaşık 30 kişinin katıldığı eylemi Ekim Gençliği,Genç-Sen ve SGD örgütledi.

Ankara’da 6 Kasım eylemiGenç-Sen 3 Kasım günü Ankara’da eylem

gerçekleştirdi. Yüksel Caddesi’nde toplanan kitleburada “Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için YÖK’ehayır” pankartı açarak Sakarya Caddesi’ne yürüdü.Heykel önünde yapılan basın açıklamasında HacettepeÜniversitesi’nde yaşanan polis saldırılarına ve stantaçma yasağına, DTCF ve YTÜ’de yaşanan soruşturmave ceza terörüne de değinildi. Eylem “YÖK’ü dağıtmakve bizleri sermayedarların avuçlarına atıp demokratikhaklarımızı elimizden alan sisteme engel olmak içintüm öğrenci arkadaşlarımızı haftalık eylemlerimize veardından 6 Kasım’da Ankara’ da yapılacak olanöğrenci mitingine çağırıyoruz” denilerek bitirildi.

Genç-Sen, DYG, SDH, TÜM-İGD ve YDG’ninörgütleyicisi olduğu eyleme ÖEP de destek verdi.

6 Kasım eylem ve etkinliklerinden...

Page 25: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Gençlik hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010..

Referandumdan konumunu pekiştirerek çıkan AKPhükümeti kazandığı güven ile birlikte yeni mevzilerkazanmaya koyuldu. Bunun ilk adımlarından biritürban düzenlemeleri oldu ve Gül’ün türbanlı eşininresmi bir törende askeri birlikleri selamlamasıyla yenibir boyut kazandı. Politik ve siyasal anlamı tartışmasızolan bu gelişme ardından üniversiteler de tartışmanınana meydanlarından biri olarak ısındı. Düzenin eğitimalanındaki baskı aygıtı YÖK “hiçbir öğrencinindisiplin gerekçesiyle dersten çıkarılamayacağı, böylesidurumlarda öğretim görevlisinin sadece tutanaktutabileceği”ni açıkladı. Bugüne kadar binlercedevrimci öğrenciyi soruşturan, yıllarca eğitimhaklarını gasbeden bir kurumun yaptığı buaçıklamanın ne kadar ikiyüzlü olduğu aşikardır ancakilgi çekici bir diğer nokta ise bunun 6 Kasım’ayaklaşılırken yapılmış olmasıdır. Bilindiği gibiYÖK’ün artık bir yandan reforme edilmesi bir yandanise kaldırılması tartışılmaktadır. Tüm bunların gerçekanlamı ise iki hafta önce Yıldız TeknikÜniversitesi’nde gözler önüne serildi.

6 Kasım’a giderken hazırladıkları duvargazetelerinde YÖK’e karşı mücadele çağrısı yapanTKP’li Öğrenciler, bu duvar gazetelerinde aynızamanda türban düzenlemelerinin üniversitelerdengeri çekilmesi taleplerine yer veriyorlardı. Bu durum,kendilerine YTÜ İhya Hareketi diyen bir grubuntahammülsüzlüğü ile karşılandı. Bu gerici grupdeğerlerine saldırda bulunulduğunu öne sürerek 19Ekim Salı günü duvar gazetesi ilgili bölümününkapatılmasını ya da indirilmesini istediler. 20 EkimÇarşamba günü ise bunu kabul etmeyen TKP’liÖğrenciler’e saldırdılar. Öğrenci Kolektifleri veGençlik Muhakefeti de Çarşamba günü saldırıkarşısında afişleri korudular ve saldırıyı püsküttüler.

21 Ekim Perşembe günü yine kampüse hazırlıklıgelen grup Tonoz Kantin önünde bekleyişe geçti.TKP’li Öğrenciler’in ve Öğrenci Kolektifleri’ninbenzer içerikteki duvar gazetlerini Tonoz Kantinönüne asmalarının ardından, önce üniversite idaresiadına gelen güvenlik amirleri gerginliğin bitmesi içinafişlerin kaldırılmasını istediler. Alanda bulunan EkimGençliği’nin, Genç-Sen’in ve GençlikFederasyonu’nun afişlere yönelecek müdahaleninkarşısında duracaklarını belirtmeleri üzerine iseamirler 15 gün boyunca, gerginlik bitene dek, -6Kasım’ a kadar- afiş yasağı konulduğunu belirttiler.Bunun ardından afişlerin indirilmeyeceğininbelirtilmesi ardından ise önce saldırgan grupüzerlerindeki sopaların ve sodaların bir kısmınıÖGB’nin ve polisin gözü önünde yere bırakarak alanıterk etti. Ardından ise önce ÖGB’ler afişlere saldırmakistedi, onlar afişlerin önünde duran öğrencileriaşamayınca da çevik kuvvet devreye girdi. Sloganlarile kararlılıkla afişleri savunan öğrencileri çevikkuvvet de copları ile dağıtamayınca bu seferöğrencilerin üzerine portakal gazı sıkıldı. Afişlergazdan etkilenen öğrencilerin geri çekilmesi üzerinesökülebildi. Buraya kadar olan bölüm öğrencilerinkararlılığı ile noktalandı.

Yaşananları konuşurken açmak ihitiyacıduyduğumuz küçük bir parantez var. Sadece iki haftaönce üniversitede 12 Eylül’ün ardından idam edilmişbir ülkücünün son mektubundan bir bölüm bildirihaline getirilerek “YTÜ’lü Ülkücüler” imzası iledağıtılmıştır. Siyasal faaliyet alanımıza yönelen bumüdahale için bir araya gelindiğinde ise öncelikleduruma karşı kısa süreli de olsa yaygın bir teşhir

faaliyeti örülerek, mağdur rolü oynayan bu katillerinaslında topluma yöneltilen iktisadi ve siyasisaldırılarda taşeronluk rolü üstlendiğinin vurgulanmasıve son olarak da öğrencilerin hiçbir gündemlerinecevap üretemediklerinin altının çizilmesi tarafımızdanönerildi. Devrimci şiddetin ise bunun ardından gelmesigerektiği vurgulanırken tartışmalar şiddet sınırındakaldı. Gençlik Muhalefeti ise bir birlikteliğe gerekolmadığını, sorunu karşılaştıkları yerde çözeceklerinibelirtirken, Öğrenci Kolektifleri ise bu durumla ilgiliortak siyasal bir tutum almayacaklarını belirttiler.TKP’li Öğrenciler ise salt şiddetin bir çözüm olmadığıüzerinde durarak ortak siyasal bir tutumu dapaylaşmayacaklarını, faşist provokasyon karşısındakendi çalışmalarına ağırlık vereceklerini belirttiler.

Fakültelere çekilindikten sonra GençlikFederasyonu ve bizim öncelikli vurgumuz kantinegeçilip afişlerin asılması yönünde olurken TKP’liÖğrenciler bir basın açıklaması önermişler ve kantinegidildiği taktirde olası bir polis saldırısının buaçıklamayı boşa düşüreceğini söylemişlerdir. Ardındanise bir yandan bir imza tartışması başlarken bir yandanda türban gündeminin açıklamanın neresinde duracağıtartışılmıştır. Polis barikatının sadece birkaç metreilerisinde yapılan tartışmada Genç-Sen “YTÜÖğrencileri olursa biz olamayız”, Öğrenci Kolektifleriise “YTÜ Öğrencileri olmalıdır” şeklindetaraflaşmışlardır. Saldırının ise toplamda türbanailişkin düşüncelere olan tahammülsüzlük üzerindenyaşandığı öne sürülmüştür.

Polis saldırısı ardından ortada sözü edilebilecek birortaklık kalmamıştır. Basın açıklaması imzasız vepankartsız yapılmıştır. Ardından ise gündeğerlendirmesi yapmak istememiz üzerine tablo dahada netleşmiştir. Önce TKP’li Öğrenciler toplantıdanbaşka bir yoğunluklarının olduğunu söyleyerekayrılmış, ardından da Öğrenci Kolektifleri ve GençlikMuhalefeti benzer bir biçimde toplantınınsonlanmasını beklememişlerdir. Zira belirtmek gerekirki kendi adlarına zaten böyle bir toplantıdanbeklentileri olmadığı açıktır.

Bunun yanında ise burjuva gericiliğine ve faşistbaskıya karşı gösterilen tepkiler silikleşmiştir. Cuma

günü ise içinde Gençlik Federasyonu, Kaldıraç, YDGve +İvme Genç ile birlikte süreç örülmeye başlamıştır.Saldırıyı ve ardındaki YÖK düzenini teşhir eden, buyolla üniversitelerde oluşturulan ablukaya işaret edenbu çalışmada ise Gençlik Federasyonu’nun “Yan yanagelmeyiz” tutumu üzerine isim nedeniyle KurtuluşYolunda Dev-Genç de ayrılmıştır. Açıktır ki bir yandamirası sahiplenmek ile onu tekelinde görmek birbirinekarışırken diğer yanda bu türden çarpıklıklar işyapmamanın kılıfı haline gelmektedir. Tümyaşananların tozu dumanı dağıldığında ise gerideparçalı ve ilkesiz bir tablo ortaya çıkmıştır.

25 Ekim itibariyle ise pervazsızlığı ile tanıdığımızYTÜ idaresi 26 öğrencinin kampüslere girişlerinisoruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi bahanesiyleengellemiştir. Bu durum ise herkesi birkez daha yanyana getirse de, son gün ortaya çıkan tablo üzerindetartışmalar uzamamış, ortak bir açıklama ardından birayrışma yaşanmıştır. Bu süreçte ortak bir tartışmadilinin ve değerler bütününün olmayışı öne çıkmıştır.Bir yanda ajitasyon-propaganda serbestliğinden herkesişine geleni anlamışken diğer yandan ise içeriktartışmalarında herkes kendi siyasal ekseninidayatmıştır. Sonunda ise saatleri bulan toplantıdasabrını koruyanın düşünceleri kabul görmüştür. Kendiadımıza gençlik hareketinin ve alanın ihtiyaçlarıötesindeki tüm dayatmaları sadece dar kafalılığınürünü sayıyoruz. Bayrak sayısı, imza gibitartışmalarda ne ayrılıkçı ne de dayatmacı birtutumumuz oldu. Gericilik üzerine dönen tartışmalardatemel bir gericilik vurgusu yerine saldırının dinci-gerici siyasal ekseninin vurgulanmasını önerdik, herdinci akımın gerici olmayacağını savunanlara isekarşılarında olan grubun metinlerini hatırlatmaklayetindik. Bu kapsamda dayatmacı veya dar grupçuyaklaşımlar üzerinde daha fazla durmaya gerekgörmüyoruz.

YTÜ’de bu süreçte yaşananlar hakkındatutumumuzu bu vesile ile de kamuoyu ilepaylaşıyoruz. Dinci gericilik toplumun çeşitlialanlarında kurumsallaşmasını son hızla sürdürürkenkendi siyasal konumuna uygun bir dönüşümüüniversitelere de dayatmaktadır. YTÜ idaresi bundan

YTÜ’de yaşananlar üzerine...

Page 26: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Yıldız Teknik Üniversitesi yönetiminin devrimcisiyasal faaliyeti hedef alan soruşturma-cezasaldırısının ardından üniversite giriş kapısı önündebaşlatılan YTÜ direnişi 36. gününde eylem veziyaretlere konu oldu.

BDSP direnişi selamladı BDSP’liler, “YTÜ direnişini selamlıyoruz... YÖK’e ve

YÖK düzenine karşı mücadeleye / BDSP” şiarlıpankart eşliğinde direniş alanına yürüdüler. Direnişalanında ilk olarak YTÜ direnişçisi söz aldı.Üniversitelerde ilerici ve devrimci öğrencilere dönüksoruşturma-ceza terörünün hız kesmediğini söyleyenYTÜ direnişçisi Dilbirin Acar, yaşadığı süreci aktardı.Acar konuşmasını, direnişini kazanana kadarsürdüreceğini vurgulayarak noktaladı.

YTÜ direnişçisinin ardından BDSP adına birkonuşma yapıldı. Konuşmada, işçi ve emekçilerekölece çalışma koşullarının dayatıldığı kapitalistsömürü düzeninde gençlik payına düşenin koca birgeleceksizlik olduğu vurgulandı. Üniversitelerdekidevrimci siyasal faaliyeti ezmek için hayata geçirilensoruşturma-ceza saldırısıyla aynı zamandasermayenin üniversitelere dönük yeni saldırılarına yoldüzlendiği belirtildi.

“YTÜ’de direniş kazanacak!” YTÜ direnişi adına okul kapısı önünde bir basın

açıklaması gerçekleştirildi. “Soruşturmalar geri çekilsin, cezalar iptal edilsin!

Eğitim hakkımız engellenemez! / YTÜ Direnişi”pankartıyla Tonoz Kantin’den yürüyüşe geçenöğrenciler, direniş alanında bulanan kitleylebuluştular. Burada YTÜ direnişçisi Dilibirin Acartarafından basın açıklaması gerçekleştirildi. YTÜ’de

yaşanan soruşturma ve ceza terörüne ilişkinbilgilendirmede bulunan Acar, YÖK düzeninin YTÜ’deson hızla işletildiğine dikkat çektikten sonrataleplerini sıraladı. Talepler kabul edilene kadar YTÜdirenişinin süreceğini vurgulayan Acar, açıklamasınışu sözlerle noktaladı:

“YTÜ Direnişi bu iki talebinin sonuna kadarkararlılıkla arkasında duracaktır. Bu direnişüniversitede düşüncelerimizi özgüce ifadeedebilmemiz içindir. Bu direniş keyfi bir şekilde eğitimhakkımızı elimizden alarak baskı ve zor kullanan YTÜrektörlüğüne inat eğitim hakkımız içindir.”

Basın açıklamasının ardından ilk olarak TEKELişçisi Hüseyin Bozkurt söz aldı. Üniversitelerdekipolis ablukasına değinen Bozkurt, benzer bir tabloylaTek Gıda-İş önünde karşılaştıklarını söyledi. Bozkurt,kazanmak için birleşik mücadelenin zorunlulukolduğunu vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.

Ardından direnişçi UPS işçileri adına bir konuşmagerçekleştirildi. UPS işçisi, YTÜ öğrencilerinindirenişinin yanında olduklarını vurguladı.

Daha sonra BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslansöz aldı. Soruşturma ve cezalarla üniversiteöğrencilerini eğitim hakkının gasbedildiğine dikkatçeken Kızılaslan, YTÜ direnişinin her zaman yanındayer alacağını vurguladı.

Direnişteki işçilerin ardından destekçi kurumlaradına konuşmalar yapıldı. Burada söz alan Genç-Sentemsilcisi, YTÜ direnişinin yanında olduklarınıbelirttikten sonra 6 Kasım’da Ankara’dagerçekleştirilecek öğrenci mitingine katılım çağrısındabulundu.

Ardından BDSP temsilcisi söz aldı. Geleceğin veözgürlüğün mücadelesini yükselten ilerici ve devrimciöğrencilerin “suç işledikleri” gerekçesiylesoruşturma-ceza terörüne maruz kaldıklarını söyledi.

Direniş 37. günde!2 Kasım günü sabah saatlerinde direniş çadırının

kurulmasının ardından Genç-Sen’li öğrencilerleberaber KAMPÜS gazetesinin satışı gerçekleştirildi.Ardından bekleyişini sürdüren YTÜ direnişçisi,öğrencilerle sohbetlerine devam etti.

Kamuoyunun gündemine giren YTÜ’dekisoruşturma-ceza terörü öğrencilerin direniş çadırınailgisini yoğunlaştırdı. Direniş süresince yapılacakçalışmalara katılacaklarını ifade eden öğrencilerledireniş komitesi hakkında tartışmalar yapıldı.

Öğleden sonra da Ekim Gençliği’nin 6 Kasım’açağrı yapan bildirilerinin dağıtımı yapıldı.

Ekim Gençliği / YTÜ

Gençlik hareketi26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

payını yeterince aldığı gibi, üniversitede önceden berisüren, bundan sonra da devam edecek bir burjuvasiyasal gerici abluka ve hizmet ettiği bir iktisadi planvardır. Bunun yanında yaşanan kurumsallaşmayıgörmezden gelmek gibi bir tutumumuz yok. Ancakbunu kendimize bir gözbağı da yapamayız. Zira,Rektör İsmail Yüksek kendi fotoğrafı ile hazırlanmışmizahi bir afişle yapılan eleştiriler üzerine “Bunlarben olmadan da bu üniversitede olurlar” anlamınagelecek bir ifadede bulunmuştur. Ötesinde iseüniversitelerde istenmeyen, türban ve türbandüzenlemesi karşıtı görüşler değil toplamdatoplumsal muhalefete emekten yana kan taşıyacakherhangi bir birikimdir.

Kapı önünde hızla ayrışmayla sonuçlanan süreceilişkin düşüncelerimiz geçtiğimiz yıllardan berideğişmemiştir. Öğrencilerin siyaset yapma haklarınayönelik yasakların karşısında olduğu gibi eğitimhaklarına yönelik saldırılar söz konusu olduğunda dagençlik gruplarını bir arada görmek güçtür. Bunedenle kendi adımıza son süreçte herhangi birşaşkınlık içinde değiliz. 29 Ekim Cuma günüüniversiteye giriş yasağının kaldırılmasının ardındanayrım çizgileri belirginleşmiştir. YTÜ Direnişi olarakbaşlayan sürece Genç-Sen ve Kaldıraç dışındatutulursa belirgin mesafeli bir tutum vardır. Ne yazıkki direnişin anlamı kavranamamaktadır. Aylardıreğitim hakkı gasbedilen öğrencilere yönelik tümsiyasetler açısından tam bir suskunluk hakimdir. YTÜDirenişi bugün iki talep öne sürmektedir. Bunlardanilki soruşturmaların iptal edilmesi diğeri ise cezalarıngeri çekilmesidir. Bunlar yaşanan iki haftalık süreçtensüzülmüş temel iki taleptir. Bu talepler karşısında iseYTÜ rektörlüğü pervazsızlığını korumaktadır.

Son olarak, 28 Ekim günü Perşembe günü ortayaçıkan rektörlüğün görüşme talebine gelecek olursak,burada sahnelenmek istenen demokrasi oyununun sonperdesi oynanmıştır. Özgürlük yalanları ilesoruşturma-ceza terörü aynı anda mdeyayayansımıştır. Rektörlüğün görüşme talebi de yaşadığıbu sıkışmadan dolayı olmuştur. Amaçlanan kapıönünde süren direnişi kırmak öğrencilerinbirlikteliğini bozmaktır. Üniversiteye giriş yasağınınkalkması bunun akıllıca bir adımıdır. Bu yolla süreçkesintiye uğratıldığı gibi, cezalar da daha az sayıdaöğrenciye verilerek birliktelik daraltılmakistenmektedir.

Bunun karşısında ise talepler tam olarakkarşılanana kadar direnişin sürdürülmesi gerekiyor.Ne var ki bu bugün bu süreç “YTÜ Direnişi”ninomuzlarındadır. Bu noktada direnişin ardından biraraya gelen Genç-Sen’e, Kaldıraç’a ve bize ağır birsorumluluk düştüğünü görüyoruz. Rektörlükgörüşmede bu iki talebin dışına çıkmaya gayretetmiş, panoları ve afiş yasaklarını konuşmayı tercihetmiştir. Bu da durumu genel olarak gençlikörgütlerinden iyi kavradığını göstermektedir. Bu ortaoyunu karşısında muhattap alınmaktan memnunGenç-Sen, Öğrenci Kolektifleri ve GençlikMuhalefeti ise şikayetlerini dile getirmiş ve bugünekadar taleplerinin dinlenmemesinden şikayetetmişlerdir. Bu arada pano sözünü alanlar eldeettiklerinden memnun ayrılmışlardır.

Görüşmelere olması gerekenden büyük bir anlamatfedenlerin bir öğrencinin kesinleşmiş bir dönemlikcezasının iptal edilmesi konusunda ne kadar takipçiolacaklarını merak ediyoruz. 1 Kasım günükatılmadığımız bu görüşmenin mahiyetini açıkçagörüyoruz. Kapı önünde ve kampüste özgün taleplerile geliştirilecek bir çalışma olmaksızın masada birçözüm boş bir hayaldir. Rektörlük bu baskıcı YÖKdüzeninin basit bir organından başka birşey değildir.Bunun için meşru ve militan yoldan kendi çizdiğimizeksende yürümeye devam edeceğiz.

YTÜ Ekim Gençliği

Direnişin 36. gününde YTÜ önü eylem alanı oldu

“Direne direne kazanacağız!”

Üniversitelerde siyasal faaliyeti engellemenin bir aracı olarak kullanılan soruşturma ve ceza terörü, DTCF’dede devreye sokuldu.

Geçen hafta DTCF’de ulusalcı TGB çetesi ve yurtsever öğrenciler arasında çıkan çatışmanın ardından 2 Kasımgünü, 9 öğrenciye soruşturma açıldığı ve soruşturma süreci bitene kadar öğrencilerin okula giremeyeceğiaçıklandı. Sabah okula gelen öğrenciler ÖGB’ler tarafından içeriye alınmadılar.

Haklarında soruşturma açılan ve soruşturmalar sonuçlanana kadar okula girişleri yasaklanan DTCFöğrencileriyle dayanışmak ve soruşturma terörünü protesto etmek için 3 Kasım günü DTCF öğrencileri imzasıylaörgütlenen eylemin duyurusu okul içinde ajitasyon konuşmalarıyla yapıldı. Basın açıklamasında son süreçte artanbaskılara değinildi ve baskılar karşısında mücadele etme çağrısı yapıldı. DTCF öğrencileri eylemin ardında TEKELişçilerinin yapacağı basın açıklamasına destek vermek için Sakarya Caddesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirdi.

DTCF’de soruşturma terörü

Page 27: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Bu yılın Nisan ayında Meksika Körfezi’ndekipetrol kuyusunun patlaması sonucunda yaşananfacianın sorumlularından biri oldukça tanıdık:Halliburton şirketi. Geçtiğimiz günlerde basınayansıyan bilgilere göre Meksika Körfezi’ndeyaşanan patlamanın sebebi bu şirketin BP’ye verdiğistandartların altındaki çimento. Eğer iyi bir çimentokullanılmış olsaydı patlama olmayabilirdi. Yani bubüyük felaket kapitalist tekellerin kar hırsı uğrunagerçekleştirilmiştir.

Bu felaketin sorumlularından olan Halliburtonşirketinin sicili kabarık. Öyle ki bu şirketin 100 yılıaşan tarihi büyük suçlarla doludur. Bu suçlararasında ise nice kirli pazarlıklar, yolsuzluklar vekatliamlar var.

Halliburton 1920’lerde Nazilerin başfinansörlerinden biriydi. Tarihe “Watergate” diyegeçen büyük yolsuzluk olayının da baş mimarıydı.1962-1972 yılları arasında Pentagon bu firmayamilyarlarca dolar ödeyerek Güney Vietnam’dayollar, havaalanı, limanlar ve askeri üsler inşaettirdi. 1990 yılında baba Bush döneminde ozamanlarda savunma bakanı olan Dick Cheneyönderliğinde yeni bir proje başlatılarak ABDordusunun yiyecek, içecek, temizlik gibi ihtiyaçlarıözelleştirilecekti. Yapılan ihaleyi kazanan tabii kiHalliburton şirketi oldu. Şirketin başkanlığınıCheney’in yapması ise diğer bir başka dikkat çekicinoktadır. Cheney ve ailesi Irak işgalinin ilk üçyılında büyük para transferleriyle gündeme geldi.Firmaya sunulan imkânlar bununla sınırlı değil. Irakişgaliyle elde edilen petrol kaynakları ihalesiz olarakbu şirkete verilmiştir. Şirket de çıkan petrolü yüksekfiyatlarla ABD’ye satarak önemli karlar eldeetmiştir.

Dünyaca ünlü Newsweek dergisinin yapmışolduğu araştırmada, Halliburton şirketininamaçlarına ulaşmak için Amerikan CumhuriyetçiPartisi’nin kadrolarından eyalet yönetimlerine kadarbirçok üst düzey görevliyi himaye ettiği ortayaçıkmıştır. Bu durum sayesinde şirketpalazlanmaktadır. Savaşların hem sponsoru hem definansörü olan bu şirket kana susayan hayvan gibidünyamızı kirletmektedir.

Meksika’daki petrol faciası bu kanlı ve kirlitarihin yeni bir sayfası olmuştur sadece. Bugün bufacianın sorumluluğundan kurtulabilmek içinHalliburton ve BP şirketleri birbirlerini suçluyorlar.Ama her iki şirket de bile bile standartların altındaçimento kullanmaktan sorumludur.

Meksika Körfezi’ndeki faciadan sonra tüm

dünyanın tepkisini çeken BP, Meksika Körfezi’ndekitemel geçim kaynağı balıkçılık olan yerel halkınzararı için yüklü tazminatlar ödeyeceğini açıkladı.Yayılan binlerce varil petrolü temizlemek için milyardolarlık bütçe ayırdı. Fakat körfezin eski halinedöndürülmesi oldukça uzun bir zaman alacaktır.

Bu arada ise, petrol atıklarının etkisiniazaltabilmek için kullanılan kimyasal maddeler deçevredeki halkların yaşamlarını tehlikeyesokmaktadır. Kullanılan kimyasal maddelerdenbirçok kişi kan kusacak kadar etkilenmektedir.Bunun için petrolü inceltip çevreye verdiği zararıazaltmak adına yapılan bütün çabalar aslında birergöz boyamadır. Kullanılan incelticiler BP’ninstoklarındaki yeterli kaliteye sahip olmayankimyasallardır. Daha pahalı ve belki de daha etkiliolan kimyasalları kullanmaktan kaçınan şirket halada insanların yaşamlarını kar adına tehlikeyeatmaktadır.

2010 yılının ilk altı ayında BP’nin yapmış olduğukar milyarlarca dolardır. Oysa ödenen tazminatlar vesorunun giderilmesi için harcanan paralar bu karınyanında cüzi bir miktar olarak kalmaktadır. Bukapitalist tekel, dünya pazarında büyük zararlarauğramış gibi gözükse bile karını maksimize etmekadına her türlü yolu meşru görmektedir. ABDbaşkanı Obama’nın BP şirketine yönelik bütüntehditleri gerçeği yansıtmayan birer aldatmacadanibarettir.

Yaşanan bu facianın üstünden geçen buncazamana rağmen soruna kalıcı bir çözümbulunamamıştır. Halliburton şirketinin kalitesi düşükçimento sağladığı ve BP’nin de bunu bile bilekuyunun çevresinde kullandığı ortaya çıktığındanberi bu şirketler suçlarını başkalarına atmayaçalışmaktadır.

Oysa BP’nin insanları ve çevreyi katledişinin ilkürünü değildir bu olay. Son beş yılın tablosuşöyledir: 2005 yılında Teksas’daki bir rafinerisininpatlaması sonucunda 15 işçi öldü , yüzlercesiyaralandı. 2006 yılında Alaska’daki petrolborularının patlaması sonucunda 800 bin litre petrolçevreye yayıldı. 2009 yılında ise yine rafineripatlaması gerçekleşti ve bunun sonucunda BP’ye 87milyon dolar ceza kesildi. Şirketin 327 milyardolarlık geliri düşünüldüğünde ise bu cezanın bircaydırıcılığı olmadığı açıktır.

Dünyayı hoyratça tahrip eden bu kapitalisttekeller ve onları himaye eden devletlerden hesapsorulmalıdır. Aksi halde dünya her geçen günyaşanmaz bir hale gelecektir.

Çevre Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

BP’nin suç ortağı Halliburton

İMO: Hukuki kazanımmücadelenin sonucu 

Rize İkizdere bölgesinin SİT alanı ilan edilmesininardından Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ileEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ınaçıklamalarına İnşaat Mühendisleri Odası (İMO)tepki gösterdi.

İMO, Türkiye’nin dört bir yanında yaklaşık bin700 HES projesinin, doğaya vereceği zararlar veinsanların yaşamlarında yaratacağı tahribatdüşünülmeden, aksi yönde verilen yargı kararlarınındahi yok sayılarak hayata geçirilmeye çalışıldığınıbelirtti.

Elde edilen hukuki kazanımı, “bölge halkının,doğal yaşamı korumak için verdiği mücadeleninetkisi”ne bağlayan İMO, bu kazanımın, akarsularıözelleştirerek uluslararası içme suyu ve enerjitekellerine rant sağlamak olan HES projelerinidurdurmak adına önemli bir adım olduğuna vurguyaptı.

Başbakan Erdoğan, Enerji ve Tabi KaynaklarBakanı Taner Yıldız ile Çevre ve Orman Bakanı VeyselEroğlu’nun bu nedenle paniğe kapıldıklarını belirtenİMO, iktidar kanadından gelen tepkileri ise şöyledeğerlendirdi:

“İkizdere kararının ardından iktidar kanadındangelen tepkilerin ortak noktası “boşa akan sularındeğerlendirilmesine engel olunduğu” şeklindeolmuştur. Suların boşa aktığı yargısına neden olanşey ise uluslararası su tekellerinin bu alanı henüz tamanlamıyla ranta çevirememiş olmasıdır. Oysa kisularımız iddia edildiği gibi boşa akmamaktadır.Sahip olduğumuz zengin bitki örtüsü, ormanlar,akarsulardan beslenen doğal yaşam, bitki ve hayvançeşitliliği, tarım faaliyetleri, içme ve kullanma suyuihtiyacı suyun boşa akmadığının kanıtıdır.

Bunları görmeyen ya da gördüğü haldebilmezden gelenler, aslında topyekûn yaşama karşıgelmektedir.”

Açıklamanın son bölümünde şu ifadeler yerbuldu: “İMO olarak, HES‘lere karşı yaşam haklarınısavunan herkesin yanında olmaya ve bunun içingerekli her türlü hukuki, teknik desteği vermeyedevam edeceğimizi; iktidar üyelerinin “yaşadığırahatsızlığın sürekli kılınması için” verilenmücadeleleri desteklediğimizi bir kez daha dilegetiriyoruz.”

Page 28: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Dinci gerici hükümet, referandumda elde ettiğibaşarının ardından, gerçekleştirdiği hamleler iledevlet üzerindeki egemenliğini pekiştiriyor.Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun güdümlühale getirilmesinden sonra gelen hamle türbankonusunda oldu. Geçtiğimiz günlerde İstanbulÜniversitesi’nde derse türbanla giren bir öğrencinindersten çıkartılması ve ardından konu ile ilgiliolarak YÖK yönetiminin üniversite yönetiminegönderdiği yazı, konunun gündeme taşınmasınavesile edildi.

Türban sorunu “Kadınların mağduriyeti”,“türbana özgürlük” vb. argümanlar eşliğindetartışılmasına rağmen, bu tartışmanın gerisindegerici güç odaklarının iç çatışması vardır. AKP,“türbana özgürlük” savunusuyla kendi egemenliğinipekiştirmeye çalışırken, rakibi olan kesim debugüne kadar kazandığı mevzileri elinde tutmayaçalışmaktadır.

Çünkü üzerinde o kadar gürültü koparılmasınarağmen, türbanın özgürlük ve eğitim hakkıyla birilgisi yoktur. Öyle ki, geçtiğimiz yıllarda BoğaziçiÜniversitesi’nden Binnaz Toprak ve SabancıÜniversitesi’nden Ersin Kalaycıoğlu’nun yaptığıaraştırma liseyi bitiren genç kadınların sadeceyüzde 1’inin başörtüsü yasağı yüzündenüniversiteye gidemediğini gösteriyor. Araştırmayagöre liseden sonra üniversiteye devam edememişolan kadınların yüzde 29,8’i neden olarak sınavıkazamadığını gösterirken, yüzde 14,6’sı “sınavıkazandığını ancak evlenip okulu bıraktığını”, yüzde10,5’i “daha fazla okumasına ailesinin izinvermediğini” söylüyor. Yapılan kimi anket vearaştırmalarda dahi, genç kadınların üniversiteyegidememesinde türban, en son problem olarakgörünüyor. Kuşkusuz ki, genç kadınlar için, paralıeğitim, eğitimde cinsiyete dayalı ayrımcılık,kadınlara biçilmiş geleneksel roller vb. nedenler,kadınların eğitim hakkının engellenmesinde dahatemel bir rol oynamaktadır.

Dinci-gerici parti, kadınlara yönelik ayrımcılığa,eğitim-sağlık alanında yaşanan eşitsizliğe,kadınların bu alanlardaki mağduriyetine ilişkin teksöz etmez ve tek bir adım atmazken, türbanserbestliği üzerinden yaptığı tartışmalar ile aslındaikiyüzlülüğünü bir kez daha göstermiş oluyor.

Türban kadınların sömürü ve köleliğinin bir aracıdır!

Türban sorunu gerçekte bir kadın sorunu,kadının köleliği sorunudur aynı zamanda. Gerici-dinci güçlerin ifade ettiğinin aksine, türbanıntakılması sonucu kadının “özgürlükleri”kısıtlanmamakta, tam tersine türban bizzatkadınların köleliğinin bir ifadesi, onun özgürlüğünükısıtlayan bir işlev görmektedir. Zira türban,özünde dinsel gericiliğin temel simgelerindenbiridir. Aynı zamanda da siyasal islamı görünürkılan, yaygınlığını gösteren bir simgedir.

Kadınların binlerce yıllık köleliği özel mülkiyetdüzeni üzerinden kendisini üreten erkek egemensistemin bir sonucudur. Kuşkusuz bu sömürüçarkının içinde dinler de özel bir rol oynamış, dininkuralları gerek sessizce, gerekse de açık baskıyöntemleri ile kadınlara dayatılmıştır. Bugünyaşanan tartışmalarda türban, her ne kadarkadınların “bireysel tercihi” ve inancının tezahürü

olarak yansıtılsa bile arka planında bin yıllaradayanan, gücünü sömürü düzeninden alan baskımekanizması yatmaktadır.

Bugün AKP’nin 22 Temmuz’dan beri hükümetolmaktan öte bir iktidar gücü gibi davrandığıaçıktır. AKP, taşıdığı bu imkanlar sayesindetoplumsal ve kültürel yapıyı da kendine göreşekillendirmektedir. AKP şahsında dinsel gericilikde bu dönemde özellikle kadınlara yönelik baskı veeşitsizlik sisteminin üretilmesinde etkili olmuştur.

Bu çerçevede AKP döneminde kapanankadınların azımsanmayacak şekilde arttığı dagörülmektedir. 2007 yılında yapılan bir araştırmabu gerçeği tüm yalınlığı ile gösterdiği gibi busayının günümüzde daha da arttığına şüpheduymamak gerekmektedir. “KONDA’nın geçtiğimizaylarda gerçekleştirdiği bir anket gösteriyor ki:Türkiye’de başını örtmeyenlerin oranı 2003’te %38iken AKP’nin iktidarda olduğu son 4 yılda%64,2’den %69’e yükselmiştir. Başını başörtüyledeğil de türbanla örtenlerin oranı ise 4.7 katartarak %3.5’ten %16.2’ye yükselmiştir. (MeralTamer- Milliyet-2007)

Ancak dinsel gericiliğin kadınlar üzerindekiköleleştirici etkisini artan türbanlı sayısınaindirgememek gerekmektedir. Dinsel gericilik,toplumsal yaşam içinde kadının misyonu ve kadınaverilen değer açısından da büyük tahribatlaryaratmıştır.

Başbakanın her fırsatta kadınlara “3 çocukdoğurmasını” tavsiye etmesi ise kadının asılgörevinin ne olduğu konusundaki yaklaşımın enbillurlaşmış ifadesidir.

Dinsel gericiliğin toplum ölçeğinde yaygınlıkkazanmasıyla kadın üzerindeki sömürününkatmerlenmesine bir dizi örnek verilebilir. 14yaşındaki kıza tacizden yargılanan HüseyinÜzmezler, Kürt kadınlarının kuma olmasınıönerebilen Halil Bakırcılar, 2 eşli milletvekilleri, 3eşli başbakan danışmaları vb… Kamuoyu önündeteşhir olmuş bu örneklerdeki şahıslar da devletkurumları tarafından bizzat korunmakta ve kadınıdeğersiz gören tutumları ise meşrulaştırılmayaçalışılmaktadır. Ancak ne yazık ki bunlarbuzdağının görünen yüzüdür. Toplumun vetoplumsal yapının bütününde durum çok dahavahimdir.

Çözüm devrimci sınıf mücadelesinde!

Her geçen gün yaygınlık kazanan, kadınınköleliğinin de simgesi haline gelen türbana elbettekarşı çıkmak gerekiyor. Ancak türbanın kaynağıolan dinsel gericiliğe karşı mücadele, bu gericiliğinürediği maddi ve kültürel zemine karşı mücadeleylebirleştirilmelidir. Sonuçta kadının özgürleşmesidüzene karşı mücadele içerisine çekilmesinebağlıdır. Bu sağlandığı ölçüde de kadın üzerindekitüm prangalar da kırılmış olacaktır.

Bunun için bugün bu gerici akımlara karşısistematik bir ideolojik mücadele yürütmekgerektiği gibi aslolan devrimci sınıf mücadelesiniyükseltmektir. Sınıf mücadelesi, din-mezhep,kadın-erkek vb. ayrımlarını ortadan kaldıracak birözelliğe sahiptir. TEKEL direnişinde, MEHA’dadaha onlarca işçi direnişinde tanık olduğumuzgibi…

Emekçi Kadın Komisyonları

Emekçi kadın28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Türban, kadınlar üzerindekibaskı ve köleliğin simgesidir…

Dünyadan...Londra’da metro grevi

Londra’da metro çalışanları hak gasplarına karşı sonüç ay içinde üçüncü kez greve çıktı.

Metro çalışanları 2 Kasım günü gerçekleştirdikleri24 saatlik grevle işten atma saldırısına karşı tepkilerinidile getirdi. Bilet ofislerinde çalışan 800 işçinin iştençıkarılma planına tepki gösteren metro çalışanlarınıngrevi sonucu trenlerin yüzde 60’ı hizmet veremedi.

Grev, Maaşlı Ulaşım Çalışanları Derneği (TSSA) veDemir ve Deniz Yolları Sendikası (RMT) tarafındandüzenlendi.

TSSA’dan Lorraine Ward grevin sebebinin yalnızcaişten çıkarmalar değil, güvenli çalışma koşullarıtalebiyle de gerçekleştirildiğini ifade etti. İştençıkarmaların sadece hizmet kalitesi için değil,Londralıların güvenliği için de bir tehdit oluşturduğunubelirtti.

Londra Belediye Başkanı Boris Johnson ise, grevinetkisini kırabilmek için yaklaşık 100 ek otobüs seferinidevreye koydu.

Fransa’da sokak gösterileriFransa’da 27 Ekim günü parlamentodan geçen

emeklilik yasa tasarısına karşı 28 Ekim günü ülkeçapında genel grevler yaşandı.

Demiryolu ve havayolu işçilerinin grevi ulaşımıolumsuz etkiledi. Grevler, özellikle havayoluşirketlerinin çok sayıda tarifeli seferi iptal etmesine yolaçtı.

Fransa’da düzenlenen yaklaşık 260 gösteriyekatılanların sayısının, geçen haftaki rakamdan dahadüşük olduğu ifade ediliyor. Katılımda yaşanan budüşüşte Fransa’daki 12 günlük okul tatilinin de etkiliolduğu ifade edildi.

Lorient’te yürüyüşFransa’da 28 Ekim günü gerçekleştirilen eylemler

çerçevesinde Bretagne bölgesinin Lorient kentindebinlerce kişinin katılımıyla miting düzenlendi. CosmaoDumanoir önünden başlayan yürüyüş polis binasıönündeki alanda gerçekleşen miting programıyladevam etti.

CGT, CFDT, FO, FSU, Solidaires, Unsa, CFTC, CFE-CGC, Unef adına yapılan açıklamada, krizin nedenininkapitalist sistem olduğu söylendi. Eylem sırasındakortejden ayrılan 300 kişilik bir grup tren garını blokeetti. Yaklaşık 2 saat süren bu eylemde, atılansloganlarda Sarkozy hedef alındı.

Kızıl Bayrak / Fransa

TKİP’nin kuruluş yıldönümü etkinliğinin hazırlıklarısürüyor.

Ekim Devrimi’nin 93., Yeni Ekimler’in Partisi’nin 13.mücadele yılının selamlanacağı ekinliğin ön çalışmasıAvrupa çapında yürütülüyor. 13 Kasım 2010 tarihindeAlmanya’nın Köln şehrinde yapılacak olan merkezigecenin hazırlıkları Berlin bölgesinde de devam ediyor.

Berlin’den komünistler, geceye çağrı yapan afiş ve elilanlarını kullanıyorlar. Parti gecesinin programı veçağrısının yer aldığı biletleri çevre-çeper ilişkilerineulaştıran komünistler, etkinliğe güçlü bir katılım sağlamahedefiyle iki haftalık süreyi değerlendiriyorlar.

Berlin’den Komünistler

Berlin’de Parti gecesine çağrı

Page 29: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği zorunlu dinderslerinin kaldırılması talebi doğrultusunda Aleviemekçiler ile tüm ilerici demokrat güçleri 6 Kasım’daİstanbul Kadıköy İskele Meydanında yapılacak oturmaeylemine çağırdı.

Alevi örgütleri daha önce de bir günlük oturmaeylemi ile zorunlu din dersi uygulamasını protestoetmişlerdi. Protesto eylemi AKP hükümetinin büyüktepkisine yol açmıştı. “Bu milletin dinle derdi yok. Nederdi var din dersiyle, niye kalksın din?” diyen FarukÇelik hükümetin politik tutumunu ortaya koymuştu.Zorunlu din dersi zulmünün devam edeceğini ilanetmişti.

Faruk Çelik’in açıklamasına benzer yaklaşımlar,Alevi çalıştayları sonuç raporunda da yer almıştı. “Dinöğretimi tüm vatandaşların ihtiyacıdır. Din öğretimisadece 4. ve 5. sınıflara değil, 1-2-3. sınıf öğrencilerinede verilmelidir” denilmişti. AİHM’in kararlarınıtanımamakta ısrar gösteren AKP hükümeti zorunlu dindersi uygulamasının okullarda daha da yaygınlaşmasıiçin çabalıyor. Böylece Alevilere yönelik asimilasyonpolitikası daha da ağırlaştırılmak isteniyor.

Alevi emekçilerinin demokratik istemleri yoksayılıyor. Özelde AKP, genelde sermaye devleti Aleviemekçilerini kontrol altında tutmak istiyor. Aleviliğidinsel gericiliğin bir parçası haline getirmek istiyor.Bunun için Aleviliği Diyanet İşleri Başkanlığıbünyesine almak için çabalıyor.

Zorunlu din dersi uygulaması ilk kez 12 Eylülanayasasında yer aldı. Yapılan bu anayasal düzenlemeile seçmeli din dersi uygulamasına son verildi. 12Eylül’ün faşist generalleri 1950’den sonra sayılarıhızla artan dini eğitim veren meslek okullarını, imamhatip liselerine dönüştürdüler.

Zorunlu din dersi uygulaması Aleviler’e yönelikdüşünsel kıyım sürecinin son halkasıdır. Eğitimin tüm

aşamalarında zorunlu din dersi uygulamasınageçilmesi Aleviler’in sunnileştirilmesi temelindeatılmış önemli bir adımdır. Zorunlu din dersiuygulamasının yaygınlaştırılarak sürdürülmesindegösterilen ısrar Aleviler’in üzerindeki toplumsalbaskının daha da katmerleştirilmesini hedeflemektedir.

Sermaye devleti Sunni inancına mensup olan işçive emekçileri baskı ve denetim altında tutmak içindinsel gericilikten etkin bir tarzda yararlanıyor.Alevilik inancını da dinsel gericiliğin parçası halinegetirip Alevi işçi ve emekçileri de aynı biçimde kontroletmeyi planlıyor.

Sınıf devrimcileri zorunlu din derslerininkaldırılması, din ve devlet işlerinin tam olarakbirbirinden ayrılması, gericilik yuvası tarikat vecemaatlerin dağıtılması, mezhepsel ayrıcalıklara vebaskılara son verilmesi için tüm bu sorunların kaynağıolan burjuva sınıf iktidarına karşı mücadele ediyorlar.Bu nedenle bu bilinç ve anlayışla 6 Kasım’dayapılacak oturma eylemine destek vereceklerdir.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

“Zorunlu din dersleri kaldırılsın!”

Güncel

Bursa’da “Ekim Devrimive Ulusal Sorun” paneli

BDSP’nin, Ekim Devrimi’nin 93. yıldönümüetkinleri çerçevesinde planladığı “Ekim Devrimi veUlusal Sorun” başlıklı panellerin ilki 30 Ekim günüBursa’da gerçekleştirildi.

Baro Evi Toplantı Salonu’nda yapılan panelöncesinde salona biri panelin başlığını taşıyan diğeride “Halklar hapishanesinden gönüllü birliğe… 93.Yılında Büyük Sosyalist Ekim Devrimi yol gösteriyor /BDSP” yazılı iki ozalit asıldı.

Panelde araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır, DEPeski milletvekili Mahmut Alınak ve BDSP temsilcisikonuşmacı olarak yer aldı.

Panelistlerden ilk konuşmayı Volkan Yaraşıryaptı. Sunumunu, Marksizm’de ulusal sorun ve Kürtulusal sorunu olmak üzere iki başlık üzerindenyapan Yaraşır, Marksizm’in ulusal soruna yaklaşımınıfarklı tarihsel süreçlerde yaşanan çeşitli deneyimlerüzerinden örnekledi. Başta İrlanda ve Meksikaolmak üzere, bir dizi ülkede yaşanan ulusalmücadelelere değindi. Taleplerin, her ulus içinkapitalizmin gelişim sürecine bağlı olarakdeğişebileceğini, fakat sorunun özünde bir sınıfçelişkisi olduğunu belirtti.

Bugünün en önemli siyasal sorunlarından biriolan Kürt ulusal sorununun da sınıfsal temeliyle elealınması gerektiğini belirterek, bugünkü haliyleKürdistan’ın “BOP+Çin çalışma rejimi” olarakformüle edilebilecek bir tehlike ilekarşılaşabileceğini ifade etti.

Yaraşır’ın ardından konuşan DEP eki milletvekiliMahmut Alınak sözlerine devrim mücadelesindeşehit düşen tüm devrimcilerin ve Ulucanlarkatliamında ölümsüzleşen Habip Gül’ün anılarınaduyduğu saygıyı belirterek başladı.

Kürt sorununun “Kürdistan sorunu” olduğunubelirten Alınak, burjuvazinin egemen olduğu birKürdistan’ın Kürt halkı için çözüm olmayacağını,önemli olanın emekçi halkın iktidarına dayanan birKürdistan olduğunu söyledi.

Ardından konuşma yapan BDSP temsilcisi EkimDevrimi’nin önemine vurgu yaparak Kürt ulusalsorununu bu devrim ışığında ele aldı. Kürtsorunundaki güncel gelişmeleri de ele alarak, Kürthareketinin ana süreçlerine değindi. Kürtlerin ulusalkimliğinin yanında önemsenmesi gereken bir sosyalsınıf kimliğinin de olduğunu belirterek yeniEkimler’e ihtiyaç olduğunu ifade etti.

BDSP temsilcisinin yaptığı konuşmanın ardındanMahmut Alınak kendisine sorulan soruları cevapladı.Sonrasında verilen kısa bir aranın ardından ikincibölüme geçildi. Bu bölümde katılımcılardan gelensoru ve görüşlerle birlikte canlı tartışmalar yaşandı.

Panele yaklaşık 70 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Bursa

5. Uluslararası İnanç Önderleri Toplantısı’na hükümeti temsilen katılan Devlet Bakanı Faruk Çelik’in DinKültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ile ilgili olarak “Alevi vatandaşlarımızın oluşturduğu komisyonun katkısıylataslak hazırlanıyor” sözlerinin gerçeği yansıtmadığı Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı FevziGümüş’ün açıklamalarıyla ortaya çıktı.

Çelik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin 2011-2012 yılında bir öğretim dersi olarak yürürlüğe gireceğinibelirterek şunları söylemişti: “Müfredatı yeniden ele aldık. Şu anda Alevi vatandaşlarımızın oluşturduğukomisyonun da katkısıyla taslak hazırlanıyor. Bu bir öğretimdir. Bu bir kültür, bilgi alma dersidir. 2011-2012yılında bir öğretim dersi olarak yürürlüğe girmesini sağlayacağız. Eğitim içeren bölümler çıkartılacak. Sorun dineğitimi ile öğretiminin karıştırılmasıdır. Bu sorun böylece ortadan kalkmış olacak”

Fevzi Gümüş ise yaptığı açıklamada Çelik’in sözlerine tepki gösterdi. Gümüş, AİHM kararının müfredata ilişkin olduğu yönünde kamuoyunun yönlendirildiğini dile getirerek

kararın mevzuata ilişkin olduğunu belirtti. Çelik şunları söyledi: “AİHM kararında din dersi eğitimi ya daöğretimi fark etmez. Kararda din eğitim ve öğretimi zorunlu olmaktan çıkarılacak deniliyor. Zorunlu olmaktançıkardıktan sonra genel bilgiler içeren öğretim yapacaksınız diyor. Faruk Çelik yaptığı açıklamalarla kamuoyunuyanıltıyor” Ders müfredatı için oluşturulan komisyonun kapsamına da değinen Gümüş “Komisyondan Alevilerinhaberi yok. Bu komisyonda kimlerin olduğu ve nasıl çalışma yapıldığı bilinmiyor. Hükümetin oluşturduğukomisyon bile kendi içinde uzlaşma sağlayamadığı için hazırladığı raporu kamuoyuna açıklayamıyor” dedi.

PSAKD’nın 6 Kasım’da İstanbul Kadıköy İskele Meydanı’nda gerçekleştireceği oturma eylemine destekbüyüyor. Din hanesinin nüfus cüzdanlarından çıkartılması ve zorunlu din derslerinin kaldırılması talepleriyleKadıköy Meydanı’nda gerçekleştirilecek 24 saatlik oturma eylemi için sanatçılardan da destek açıklaması geldi.

Oturma eylemine katılacaklarını açıklayan sanatçıların isimleri şöyle: Ali Kiziltuğ, Altan Erkekli, Arzu Şahin,Aliekber Eren, Cihan Çalik, Dertli Divani, Erdal Erzincan, Emre Saltik, Edip Akbayram, Emrah Mahsuni, EsraÖztürk, Erdal Güney, Erdal Bayrakoğlu, Grup Yorum, Gülcihan Koç, Hakan Yeşilyurt, Hüseyin-Aliriza Albayrak,Helin, İsmail Hakki Demircioğlu, Mercan Erzincan, Mehmet Özcan, Metin Kahraman, Metin Karataş, MuharremTemiz, Mustafa Özarslan, Nilüfer Saritaş, Nurettin Güleç, Onur Akin, Pinar Sağ, Rojin, Rahmi Saltik, SebahatAkkiraz, Sümer Ezgü, Suavi, Sinem Baci, Yasemin Göksu.

Alevi örgütleri komisyondan habersiz

Sanatçılardan Alevilere destek

Page 30: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

Adana’da hasta tutsaklar eylemiAdana’da hasta tutsakların serbest bırakılması

talebiyle İnönü Parkı’nda 30 Ekim günü gerçekleştirilenbasın açıklaması “Hasta tutsaklara özgürlük” şiarlıpankartın açılmasıyla başladı.

Açıklamada şunlar ifade edildi: “Referandumöncesinde, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Erenüzerinden nasıl duygu sömürüsü yapılmak istendiğinibiliyoruz. Ancak 2010 Türkiyesi’nde tedavi edilmediğiiçin kanserden yaşamını yitiren 17 yaşındaki AbdullahAkçay’a devletin yaklaşımının, 12 Eylül askeri faşistcuntasından bir farkının olmadığı da kolaycagörülmektedir. Yine 12 Eylül döneminde 5 No’lucezaevine konularak insanlık dışı uygulamalarla,işkencelerle öldürülen tutsaklara olan yaklaşımla, şu anDiyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutularak, adımadım ölüme gönderilen Nurettin Soysal gibi tutsaklarayaklaşımın arsında hiçbir fark olmadığı gibi. Yanihapishaneler düzenin aynası olmaya devam ediyor.”

Basın metninin okunmasının ardından 5 dakikalıkoturma eylemi yapıldı. BDSP, Halk Cephesi, Emek veÖzgürlük Cephesi, İHD ve Devrimci Proletarya,tarafından örgütlenen eyleme BDP ve ESP destek verdi.

İHD Hediye Aksoy için yürüdüİHD Cezaevi Komisyonu, Bakırköy Kadın Kapalı

Cezaevi’nde bulunan hasta tutuklu Hediye Aksoy için 3Kasım günü Taksim’de sessiz yürüyüş gerçekleştirdi.

Galatasaray Lisesi önünde toplanan İHD CezaeviKomisyonu yürüyüşte “Hapishanelerde ölümistemiyoruz! Hasta tutuklular serbest bırakılsın! / İHDCezaevi Komisyonu” pankartı ve Bakırköy KadınKapalı Cezaevi’nde bulunan hasta tutuklu HediyeAksoy’un yazmış olduğu mektuptan alıntıların yeraldığı ozalit taşıdı.

Taksim Tramvay Durağı’na gelindiğinde gözlerinisiyah bantlarla bağlayan komisyon üyeleri oturmaeylemi yaptılar. Oturma eyleminde, “Hediye Aksoy

serbest bırakılsın!”, “Hasta mahpuslar serbestbırakılsın!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”,“Tecrit işkencesine son!” sloganları atıldı.

Basın metnini okuyan İHD Yönetim Kurulu ÜyesiSevim Kalman, 18 yaşında iken bir patlama sonucu ikigözünü kaybeden ve on dört gün kaldığı gözaltısürecinde de tedavisi yapılmayan Hediye Aksoy’undurumuna değindi. Kalman, Aksoy’un bakımını veihtiyaçlarını karşılayamadığını, birtakımrahatsızlıklarının olmasına rağmen tedavisininyapılmadığını ve engellendiğini söyledi.

Hediye Aksoy’un mektuplarında kendi durumunuanlattığı “Ben mahpusluk içinde mahpusluk çekiyorum.Karanlık, ayaklarıma zincir, kollarıma kelepçe vurmuşgibi beni hareketsiz bırakmış. Ben bir odaya değil birranzaya hapisim, her adımda bir yere çarpmamak içinellerimi siper yapıyorum” ifadelerini kamuoyu ilepaylaşan Kalman, “CİK 16’ncı maddesi gereğiyaşamını kendi başına sürdüremeyecek durumda engelliola Hediye Aksoy’un serbest bırakılması yasal birzorunluluktur” dedi.

Kızıl Bayrak / Adana - İstanbul

292 haftadır “failleri belli kayıplar nerede” pankartıve gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları ileGalatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapan kayıpyakınları 30 Ekim günü, 19 yıl önce gözaltındakaybedilen Hüseyin Toraman’ın akıbetini sordular.

Oturma eyleminde konuşan Hüseyin Toraman’ınannesi Hatice Toraman, çocuklarının sadece devrimci-demokrat oldukları için öldürüldüğünü belirtti.Toraman, öldürülmelerine rağmen annelerinsusmadığını ve hiç bir zaman susmayacaklarınısöyledi. Toraman “Kinim ve nefretim bitmedi,

bitmeyecek” diyerek konuşmasını sonlandırdı. Altı arkadaşı ile birlikte gözaltına alınarak

kaybedilen Abdurrahman Coşkun’un annesi ve SeyhanDoğan’ın abisi de birer konuşma yaptılar. HediyeCoşkun Kürtçe bir konuşma yaparak olayın nasılyaşandığını anlattı ve savcılığa dilekçe verdikleriniama savcının dilekçeyi yırtarak yüzüne fırlattığınısöyledi. Hediye Coşkun “Ben oğlumu aramaktanvazgeçmeyeceğim” dedi.

Konuşmaların ardından basın açıklamasını okuyanHaside Ocak, 27 Ekim 1991 sabahı evinden çıkanHüseyin Toraman’ın mahallelinin gözü önünde zorlabir araca bindirildiğini ve mahallelinin polise haberverdiğini ama kaçıranların da polis olduğu anlaşılıncaolaya müdahale edilemediğini söyledi. Ocak, döneminbaşbakanı Süleyman Demirel’in anne HaticeToraman’a “Ne yapalım, oğlun cebimde mi ki çıkarıpvereyim?” diyerek Hüseyin Toraman’ınkaybedilmesine onay verdiğini belirtti. Haside Ocak,gerçeğin üzerinin kapatıldığını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Zindanlar30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/43 * 05 Kasım 2010

Hasta tutsaklara özgürlük

İzmir’de baskı vezor protesto edildi 

İzmir’de 30 Ekim günü KESK İzmir ŞubelerPlatformu ve İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesitarafından gerçekleştirilen basın açıklamalarıylatutuklu sendikacıların ve insan haklarısavunucularının serbest bırakılması istendi.

KESK İzmir Şubeler Platformu sendika üyeve yöneticilerinin tutuklanmalarını protestoetmek amacıyla eski Sümerbank önünde birbasın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını KESKİzmir Şubeler Platformu Yürütmesi adına TümBel Sen 2 No’lu Şube Başkanı Nami Arslanbuğaokudu.

Açıklamalarda insan haklarından, sendikalhaklardan halk iradesinin üstünlüğünden,diyalogda ve barıştan söz edilirken; günlükyaşamda ise var olan hakların dahi kısıtlandığıhatırlatıldı. İfade özgürlüğü kapsamındakieylem ve etkinliklerin engellenerek yasa dışıfaaliyetler kapsamında ele alındığı söylendi.Çalışma yaşamında yeni yasaklara imza atıldığıdile getirildi.

“KESK’e yönelik baskılar özellikle son 2–3yıldır daha da yoğunlaşmıştır. Bunda en önemlietkenin Kürt sorununun demokratik çözümübeklentisinin yerini yeniden çatışmalı bir sürece,inkâr ve tasfiye anlayışına bırakmış olmasıdır.”denilen açıklamada baskıların bir diğerboyutunun da çalışma yaşamında hakgasplarına yol açan çok sayıda uygulama olduğubelirtildi. Bu baskıların sayısız örneğininyaşandığının dile getirildiği açıklamadakonfederasyon genel merkezinin basıldığı, eskive yeni genel merkez yöneticilerinin gözaltınaalındığı, tutuklandığı hatırlatıldı. “Gözaltı vetutuklamalarla kamu emekçileri yıldırılmak vesindirilmek istendi. Sendika başkanlarımızsendika yöneticilerimiz ve üyelerimiz görevdenalındı tutuklandı” denilerek 9 KESK’linin çeşitliceza vlerinde tutuklu bulunduğu hatırlatıldı.KESK’lilerin aylardır tutuklu olmalarına rağmenyarısının daha ilk duruşmalarının dahiyapılmadığının altı çizildi.

İnsan Hakları Derneği de eski Sümerbankönünde anadilde eğitim ve tutuklamalarla ilgilibir basın açıklaması yaptı. Toplumsalmuhalefetin hemen hemen her kesimini,‘terörist’ ve ‘yasadışı örgütlerle bağlantılıdır’diyerek damgalayan mevcut iktidarın, insanhakları savunucuları üzerinde de terörestirerek, insan hakları mücadelesini sekteyeuğratacağını düşündüğünün belirtildiğiaçıklamada bu çabaların nafile olduğu söylendi.

Toplum üzerinde kurulmaya çalışılan baskıyadikkat çekilen açıklamada şunlar söylendi: “Biryandan tüm toplumsal muhalefete uygulananbaskı politikaları, diğer yanda bugünlerde Kürtsorunu eksenindeki tartışmaların kilitlendiğiDiyarbakır’daki KCK davası olarak nitelendirilendavada anadilleri olan Kürtçe ile savunmayapmak isteyen tutukluların bu taleplerinin retedildiği veya yargılama sürecinde de retedileceği yönündeki bilgileri kaygıylaizlenmektedir. “

Tutuklu İHD’lilerin serbest bırakılmasınınistendiği açıklamaya KESK üyeleri, BDSP veMücadele Birliği destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Kinim ve nefretim bitmedi bitmeyecek”

Page 31: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Ağırlaştırılmış müebbetlik tutsaklardan

mektup

Merhaba arkadaşlar;F tiplerinde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü tutsaklar tek kişilik hücrede,- günde 1 saat havalandırmaya çıkıyor.- yan hücresinde kalan diğer tutsaklarla beraber havalandırmaya çıkmasına izin verilmiyor- kaldıkları hücrenin camı tam açılmadığı için yeterli hava alamıyorlar.- Haftada bir gün temizlik, hücrenin havalandırılması vs. için kapılarının tam gün açık bırakılması talebi

karşılanmıyor.İdam kaldırıldı ama ağırlaştırılmış müebbetlik tutsaklar ömür boyu çok daha ağır koşullarda yaşamaya

mahkum edilmiş durumdalar.Ağırlaştırılmış müebbetliklerin havalandırma sürelerinin uzatılması ve insani yaşam standartlarının

sağlanması için gerekli duyarlılığın gösterileceğine inanıyoruz.Çalışmalarınızda başarılar.Sevgilerle3.10.10

Dostlar merhaba!Daha önce de ağırlaştırılmış müebbetlik tutsakların durumu ile ilgili yazmış, kart göndermiştik. Elinize

ulaşıp ulaşmadığını bilmiyoruz. Konuyla ilgili sürekli farklı gelişmeler oluyor. Bunları aktarma ihtiyacıduyuyoruz.

Ağırlaştırılmış müebbetlik tutsaklar havalandırma sürelerinin 1-2 saatle sınırlandırılmasına itiraz ettiğiiçin hergün soruşturma açılıyor haklarında, ceza veriliyor. Şimdiden 40 ay ziyaret, 40 ay iletişim (mektup,faks, telgraf) cezası verildi. Soruşturmalar, cezalar devam ediyor. Taleplerini dile getirdikleri, ağır tecritkoşullarına itiraz ettikleri için bunlara maruz kalıyorlar. Talepleri karşılanmak yerine ağır bir şekildecezalandırılarak bu gidişle ömür boyu ziyaret ve diğer iletişim haklarından mahrum bırakılacaklar.

Ağır müebbetlik tutsakların yaşam koşullarının iyileştirilmesi, havalandırma sürelerinin uzatılması veyanyana olan hücrelerdeki tutsakların beraber havalandırmaya çıkabilmesinin sağlanması için bir kere dahaduyarlılık çağrısında bulunuyoruz.

Çalışmalarınızda başarılar.Sevgiler, selamlar.10.10.10

Coşkun Akdeniz Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi

Zamlara karşı protesto

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, ulaşım ücretlerine yaptığı yüzde 10’luk zam eylemlerle protestoediliyor.

Halk Cephesi 3 Kasım günü Taksim Tramvay Durağı’nda basın açıklaması yaptı. “Ulaşım zamları geri alınsın! / Halk Cephesi” pankartının açıldığı eylemde basın açıklamasını okuyan

Ercan Kutlu, ulaşıma yapılan zamlarla AKP’nin ulaşımı bir hak, bir hizmet olarak görmediğini, kendisi içinbir gelir kaynağı olarak gördüğünü söyledi. Kutlu, “Ulaşımı bir şekilde paralı hale getiren ve halk için ciddibir soruna dönüştüren kapitalist sistemin kendisidir” dedi.

1 Kasım günü İstanbul trafiğinin en yoğun olduğu iş çıkış saatlerinde Cevizlibağ metrobüs durağıönünde toplanan Halkevciler ulaşım zamlarına karşı mücadele çağrısı yaptılar.

Parasız ulaşım talebinde bulunan Halkevciler ve eyleme destek veren birçok kişi turnikelerden atlayarakakbil basmadan metrobüse bindi.

Paşabahçe’de açlıkgrevi...

Paşabahçe Devlet Hastanesi’nde işten atmasaldırısına karşı direnişini 29 Ekim günü başlattığı açlıkgreviyle sürdüren Türkan Albayrak, başka bir işyerindeçalışmaya başlayacak.

Açlık grevine devam ederken İstanbul İl SağlıkMüdürlüğü yetkilileri tarafından direniş çadırında ziyaretedilen Albayrak, ikamet ettiği Pınar Mahallesi’nde evineyakın bir iş yerinde çalışabileceğini söyledi. Protokollertamamlanıncaya kadar açlık grevini sürdüreceğinisöyleyen Albayrak, 9 Temmuz’da işten çıkarılmıştı.Bunun üzerine hastane bahçesine çadır kurarak direnişebaşlayan Albayrak, 29 Ekim günü, direnişinin 112.gününde açlık grevine başlamıştı.

Devrimci olduğu içinişten atıldı

Üniversite öğrencisi olan Serdar Gül, eğitimihtiyaçlarını karşılamak için çalıştığı TeknoSa’da ilericikimliğinden kaynaklı işten atıldı.

Yıldırılmak için evinden uzak bir bölgede çalışmayazorlanan Gül, bu haksız uygulamaya dair avukatıylaberaber İstiklal TeknoSa Mağaza Müdürleri ilekonuşmak istedi. Gül ve avukatı zorla mağazadançıkarıldı.

Konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada Gül iştenatılma sürecini aktardı. Tüm bu hukuksuzlukların,sermayenin emek düşmanı karakterinin ürünü olduğunuifade eden Gül, bu uygulamalarından dolayı TeknoSaMağazası’nı protesto ettiğini belirtti.

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Page 32: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 43/sikb 10-43.pdf2* Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Snfn birleik mcadele ihtiyac ve baz giriimler zerine