palaspandıras fanzin, 1. yıl

40
1 1

Upload: palas-pandiras

Post on 09-Mar-2016

264 views

Category:

Documents


17 download

DESCRIPTION

Palaspandıras Fanzin, teorik olarak 10. sayısını 19 Ocak 2013 tarihinde kuruluşunun 1. yılında çıkarıyor. Hrant'ın anısına.

TRANSCRIPT

Page 1: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

1

1

Page 2: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

2

Avangard

Askeri terimlerin sanat dünyası tarafından ödünç alındığı nadir görülür. Bunlardan biri ve belki de en mühimi avangart terimi.

Avangart, Fransızca ‘‘avant-garde’’ kelimesinden Türkçe’ye evrilmiş ve esasında askeri bir terim. Napolyon dönemi Fransız ordusunda öncü bir-liklere verilen isim. Bu birlik, ordunun en zeki, en yetenekli, en güçlü as-kerlerinden oluşur.

Bu öncü birliğin ordudaki görevi istihbarat toplamak, sabotaj ve suikast-lar düzenlemek, düşman ordusunun cephaneliğini, yemek deposunu pat-latmak ve bu tarz en riskli işlerdir. Malumunuz en önde oldukları ve riskli işler yaptıkları için zaiyat oranı da en yüksek olan askerlerdir. Meydan savaşında esir düşebilirler, ordu geri çekildiği için de cesetleri en son bu-lunur, ki bu iyi ihtimal, genelde cesetleri bulunmaz. Geriye dönemedikleri için hikayeleri yalan yanlış anlatılır. Diğer askerler onları sürekli kıskanır, onlar kadar cesur ve iyi olamamışlardır. Sanat dünyasının bu terimi ödünç alması ve geliştirmesi ne yazık ki acı bir olaydır. Avangart sanatçıların sonu avangart askerler gibi olmuştur. Yaşarken tanınmamış, parasız ve mutsuz yaşamışlardır.

avangartın palaspandıras tarihi ya da ısa sunu da söyledi.

Page 3: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

3

Değerleri öldükten sonra anlaşılmıştır, ki bu da iyi ihtimal, çoğunun adı tarihte hiç geçmez. İktidarın ve geleneğin istediği gibi eser üretmemiş, yeni şeyler peşinde koşmuşlardır. Ece Ayhan, Türkiye’deki en sıkı avangarttır. Ondan bugüne o ayarda bir avangart gelmemiştir. Avangart olmanın aklı başında bir şey olmadığını söylemeye lüzum yok. Ülkede şuan avangart bir yayın veya yazar olmadığını da söylemeliyiz. Kendisine avangart di-yen çoğu oluşum ya da yazar avangart filan değildir. Çoğunun kariyer he-defleri, iktidar ilişkileri vardır. Avangartlar politikaya kayıtsız kalamazlar. Sanat iktidarını yıkmak olmazsa olmaz özelliklerden biridir onlar için. Bir resmi bir çorbaya satmışlardır, kitapları 200-300 satar. Sevilmezler, arkadaşları yoktur, bekletilirler, mutsuzdurlar. Avangartın var olabilmesi için Napolyon yani iktidar lazımdır. Avangart politiktir. Biz, günümüzde avangartın tanımının değiştiğini görebiliyoruz. İktidar, eskiden farklı olarak öznede örgütleniyor ve tam da bu sebeple günümüzde özneyi an-latan bir sanatçı apolitiklikle suçlanamaz. Ortodoks görüşler buna karşı çıkar ve yanılır. Umurumuzda değil. Eğlence bitti. Bütünü değiştirmek için parçalarda değişimle başlıyoruz. Sesimiz güçlü çıkıyor. Taviz vermi-yoruz. Domuzlar siktirip gidecek. ‘‘Savaş’’ başladı.

Palaspandıras

Palaspandıras Fanzin, 19 Ocak 2012 günü ilk sayısını çıkarttığında avan-gart olma amacı yoktu. Zamanla yaptığı işler ona böyle bir amaç yüklemiş olabilir ancak şuan için avangart olduğu söylenemez. En azından ben söylemem. Ancak kesinlikle avangart olma potansiyeli taşır. 19 Ocak’tan birkaç gün öncesinde hazır olmasına rağmen alınan bir kararla birkaç gün bekletilmiş ve Hrant Dink’e adanarak 19 Ocak’ta çıkmıştır. Ne Hrant’ı ne de çıkış ilkelerimizi unutmadık. Her sayı yeni yazarlar, yeni söyleşiler oldu, fanzine katılımlar arttı. Bu katılımlar ne kadar avangarttı, ne kadar beni mutlu etti emin değilim. İlk sayılar oldukça kötüydü, sonra sonra iyi işler yapıldı. Okunma sayısı hep yüksek oldu, bu iyi bir şey. Internet sağolsun. Son sayı bir ayda altı bin okundu. Hangi edebiyat dergisi bu ka-dar okunuyor? Bu niçin önemli? Şu: o edebi iktidarın/domuzların yavşak dergilerinden daha çok kişi bizi okuyor. Bu iktidarı yıkma amacındaki bir proje için oldukça iyi bir kanıt.

Page 4: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

4

Taa en baştan itibaren insanların bizimle iletişime geçmesini istedik. Bu sayıda da son günlerde bir artış olduğunu belirtmek lazım.

P.P.F. geçtiğimiz günlerde yeni bir karar aldı. Internet üzerinden kitaplar yayınlayacağız. Bir nevi e-yayınevi.

Kendi yazdığımız eserler veya çeviriler olabilir. Şimdilik belli olan iki kitap var. Onlarla başlıyoruz. Neler olur, neler olmaz hep birlikte göreceğiz.

Düğümü atıyorum: niye yanımızda değilsin?

Domuzların sistemine yenilmedik, elimizden gele-ni yapıyor ve yenilmiyoruz, hatta biz kazandık, ne yani? Ne yani?

[email protected]

twitter.com/oguzcanonver

Page 5: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

5

Havl

orada bir şeyler oluyor orada uzakta ne idüğü belirsiz şeyler kusmak gibi bir şeyler bir ölüm gürültüsü gibi orada bir köy var uzakta artık bizim köyümüz değil bir can havli var havlayan birileri

sabah kalktım yüzümü yıkadımaynadan havlıyordu hâlâ birilerikusarım ben böyle acının içinekusarım lan dedibirileri

naif misin şair misin nesinki onlargötlerinde hayallerle uzaklara bakar dururlarburada çiğneyeceksen hevesleridişlerimi seveceksin iri iri

karşımda bir yılan duruyor aklımı yitirmeden önce ona sarılayım diye

dünyada en güzel intihar ayasofya’ya karşı ediliröyle arabesk yazdım ki fonda orhan gencebay çalıyorben iskender’in paltosundan çıktım bu soğuktamorgda şairler yakama yapışıyororada uzakta kötü şeyler varhepinizin paltosuyum diyen biri ölüyor

her duyduğumda bir sigara yakıyorum bir sigara bir sigara bir sigara bir sigara bir sigaraher ne duyduysam yanaklarımla kulaklarım arasındaki yolu tıkıyorbir şimdiki zaman takıntısı hasıl oldu bu şiirdebenim önümü tıkıyor tıkıyor tıkıyor tıkıyor

Page 6: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

6

buradan arkalardan izliyorum dağın arkasında ne varmış ne varmış ne varmış ne varmış ne varmış lan ne varartık hissedemiyorum üç gün beş gün önce ne vardı ne varçok fazla ölüyorlar ben de öleceğim ama çok fazla donuyorlar ben donmayacağım belkiben burada allahaşüküryaşamaktan memnun muyumsoru işareti yok

ben buradan gideyim diye bekliyorlar ama daha yolun yarısında bile... şşş bunu çok sessizsöylemem lazım söylemem lazım

daha yolun yarısında bile

daha yolun yarısında biledaha yolun yarısında biledeğilimşimdi bir pazar sabahı istiyorumfonda vivaldi’nin dört beş mevsimi çalıyoruzakta kimseler kusmuyoryanımda nerdesinlanruheşimhayatımınerkeğiher şey bitmişuyuyor

Güher Gürmen

Page 7: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

7

TEK ARAÇ

annemin hastasını taşır güçyoksuz kolumat, kurgan, akrabam kürt düşmanı [annem]buna dahil edilemez di miçok çocuklu komşuları vtetiği saklardı abimden.

kurtuluş bir park değildiral sancak yüzme bilmiyor ha ha hacanımı okuma da bilmiyorlar, konuşunklavye, tuş ruhuylahel fehimtü ya dapoligon kurun

annem ve akraba özelindePOLIS bu halime ne derkolluk kuvvet newton eksenindefiziği müdahele salık ceyran yerivacibin farzdan farkı POLIS oluyorarabesk kuvveti kolluk kolluk halka kestiriyorannem açlığı yok ettiben ona yeni fikirler yarattımdin dostlarımıher şey 1tl ile çalışangazikoltuklu belediyesinde ağırlamak isteri.

abdulkadir gıynas

Page 8: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

8

ve alfabe akar

A harfine gerek yokB hrfine gerek yokC hrfine gerek yokE hrfin grk yokF hrin grk yokG hrin rk yokH rin rk yokİ rn rk yokK rn r yoN r r yoO r rk ykR yS yY ZQX

Page 9: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

9

Page 10: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

10

Freud’a Alternatif / Her Halinle Güzelsin

“Evliliğin neden olduğu sinir hastalıklarının şifası, sadakatsizliktir.”     Sigmund Freud

Empati iyi insanların rutinidir. Boş zaman doldurgacı. İşlerinin olmadığı zamanlarda kendilerini empati yaparken buluverirler. Em-pati iyi insanlar için bir boşbulunmuşluktur. Bu yılların getirdiği bir bulantının ürünüdür. Çünkü iyi insanlar sıkılırlar, diğer insanlardan çok daha iyi sıkılırlar. Bu da onları pratikte bir karşılığı olmayan empatiye yönlendirir. Sıkıntı empatiyi tetikler. Her türlü birliktelik de. Bu böyledir.

    Evimizin mahalle bakkalına bakan balkonunda oturuyorduk. Üze-rimizde atletlerimiz vardı ve ikimizde göbeklerimizle oynuyorduk. Ona dışarı çıkmadan önce vantilatörü çıkarmamasını söyledim. Zaten bizi dışarı çıkaran şey, dışarının içeriden daha serin olma ihtimaliydi. Dinle-medi, çıkarttı. Açıklamamı piç etti. Neticede dışarısı daha sıcaktı ve van-tilatör işe yarıyordu. Vantilatörün işe yaraması birinci empati girişimimi engelledi. Vantilatör olamadım.

Aramızda empatinin oldukça garip bir işlevi vardı. Söylenen her cümlede subliminal bir empati mesajı arıyorduk. Bu bizi yoruyordu. Gözaltlarımızın çökmesi, göbeklerimizin eski çekiciliğini yitirmesi hep bu yüzden. Allah’ım bizi ger, diyorduk hep. Bizi ger.

Bakkal olmak, işletmek gibi tasarıları olduğundan bahsediyordu. Konuşurken de kıpırdayıp duruyordu. Taze bir plasenta gibi. Kafasında bir hinlik olduğu belliydi. “Balkondan aşağı bak.” dedim. Bakkal oldu. Ona bu kadar kolay empati yapma fırsatı verdiğim için pişmandım. Bir-sıfır öne geçti.

Yıllardır beraberdik onunla. Vantilatörle de öyle. Ve artık göbeği beni tahrik etmiyordu itiraf edeyim. Lisedeydim o zamanlar. Onu ulaşılmaz bir şey olarak görürdüm. Evet şey olarak. Sonra beraber yaşamaya başladık, bu geçti. Onu eşşiz biri olarak görmeye başladım, aşık oldum denebilir. Bu birliktelik göverdi; pazar esnafı ve devlet tarafından onandı.

Page 11: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

11

Artık bu da aşındı. Göbeği beni tahrik et-mi-yor-du. Tekrar edeyim mi? Siz ve o bunları düşünürken ben onun yerindeydim. İkinci empati girişimim başarılı. Ona: “Sen oldum. Artistlik yapma.” dedim. Üç-bir öne geçtim.

    Empatimin bu derece afili olması onun dikkatini dağıttı. Benim ilk em-pati girişimimi sezmişti ve şimdi bunu kullanacaktı. Vantilatörün önüne gitti, bunalmış da serinlemek istiyormuş gibi hareketler yaptı. Ama olmadı, anlamıştım. Engel olmadım. Bu adil bir dövüş değildi. Zira hiçbir dövüş adil olamaz. Döndü ve: “Vantilatör oldum.” dedi. “Sen her halinle güzelsin.” dedim.

    Maçımız ona dört bittiğinde kül tablası, çok yaşayan bir kül tablasıydı. Biz manyak değildik ve pazar günleri işimiz buydu. Maçımız ona dört bittiğinde bakkal dükkanı kapatıyordu. Maçımız ona dört bittiğinde allstar izleyelim mi? Maçımız ona dört bittiğinde ben, ona ve göbeğine yeniden aşık olmuştum. İşte buydu durum ve biz iyi in-sanlar olduğumuz konusunda ikna olmuştuk. Vantilatör de öyle. O da iyi bir vantilatör olduğu konusunda ikna olmuştu. Ve her şeyi ken-di içimizde çözmenin yolu buydu. Sıkıntılarımızın bize insanları üzme şansı tanımamasını avantaja çevirip haftaya birbirimize tekrar aşık olmuş olarak başlıyorduk. Allah’ım sen bizim katmerlenmiş günahlarımızı katmerli bir şeylerle, karşı bir katmerle ya da katmer… Allah’ım. Evlenmeden önce onun göbeğine dokunduğum için beni affet.   

Furkan Cengiz

Page 12: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

12

ESAS SAPLANTISI veya SEYLERIN PAYLARI

doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. “keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!

[Meryem, 23]

keşke dedim bundan önce ölseydim de unutulup gitseydimInternet bir geçirilesi aidiyet kolay soruntemsiliyey hakkı boşverilmiş meryem atkı örüyormatemin kurtlandığında çürüyemeyeceksin de oh olsunoh olsun ki onlara katolik bir ülkede doğdunsaçlarımı her gece yıkıyorummeryem alt katta uyudumsevişmek de bitkisel olacakhangi katliam sonrası yaşanamacevap roboski olabilir ama uludere değiler ya da geç ya da baş kumanda TV çalışmıyorkanal ilişki moral vermiyor ön taraflarasarılmak yasaklandı mı neler oluyor haber vermiyorsunuz sarılmak yasaklanmış olmalı yoksa bu sarılamamamazlığınız benidansizler morarmış(sararanları da var)(ama çürümüş anlamında sararmış)(korkmuş anlamında sararmış değil)(korkmuş anlamında sararmış olsaydı söylerdim)(niye söylemeyim)

kirpiklerimle oynadığım kumar alt mı üst mü kirpik mihadi çabuk oku da daha okula gidip taş falan toplucamkadınlara gözükmeden taş falan toplucammeryeme gözükmedendevrin en ünlü şairi gerilerek

Page 13: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

13

baktı ve söyle dedi:avangartlar vizigotlar ve danişmentlilerhangi ıvanın savaşında atıldılar iptalleritarihte kaç tane ince e vardırelfler, edirne sarayı, evreşe yolları dar darbana bak benim sigara içmiyorum diye mi oluyormüjde ar kaç yaşında bakire oldubu kafiyeli şaka için çok üzgünüm sa-yı-nokuyucum beni okumadığına kanaaa (bu a’lardan ikisi anarşizmin a’sı olacak)(öyle yapmanın bir tuşu var mı)(öyle yapmanın bir tuşu varsa da ben bilmiyorum)(bilsem niye yapmayayım)aaat getirdiğim şakaları iyi besleyerekbir yayınevine sattımo son hanekeyi izlemeyecektimsıkıntıdan kussam işe yaramayacak diye kusamıyorum da amouruyorum amourlaşmadan amourfransız okullarına gidicektim ben y niye vazgeçtimmeyremé seninle yanalım

sakallarımı her gece oynuyorum.sen de durmadan su içiyorsun.dediler ki: onlar dedikçe tavanaralaştımben iğrenç bir şey yaptın.

[dediler ki: ey meryem! hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!]

oguzcan önver

Page 14: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

14

İşvesiz natürpert oynaşma kurşun döktürmeye gittiğim kurtfrenkenştayngöbek atamıyor manita bulamıyor diyeasmış kendini şartelelaf aramızdatedaş elektrikli sandalyelere de bakıyordu di mianlamadığım ekskalibur nasıl çiçeklenmezsahi ya yakamdaki karanfil ahmet kaya’dan mı cansever’den miyahu tonla çukur kazdırdın bana gömüyü bulucaz diyesana dokunmatik kapkara bi ben getirmiştim ta alamanyalardanşu pişmaniyeleri metresime göndereyim geliyorum______sevgilim öp benibak ben bir çırpıda yakalarım road runner’ıve bilek güreşinde de alt ederim gücümü ispatlamak için kabasakal’ıhenüz hiç sevişmediğime bakmaçölde çok hakiki mastürbasyonlar yapmışımdırulan hiç mi tahrik olmadınpenelope cruz’u veya bond kızlarını değil deseni düşünüp otuz bir çekmemdenyok yani nesini beğenmedine ben sana aşık değilsembu kaçıncı su çiçeği kabakulak geçirdiğimmadem bana aşık değilsinbeni görünce ayhan ışık’ı ediz hun’u sallamayışınbulutları pamuk şeker yapışın niyeama yine de n’olur canlı bi zebra alalım oyuncakçıdankarnına basınca bülent ersoy’un altı tane vinci var desinbasmayınca da sana basayım olur mu______geçen az sonrarekor borazanlarla mandalina rendelerim sanakuruttuğum topitoplarımı sidik tasolarımısana vermeyi irade ederkentipi tip oryantal zamazingomu elimden aldı

Page 15: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

15

bi dahakine petrollü sakızlarla dayanacağım amerikayalitreler önünde seni hamile kalmaya zorladığım cabasıve pinokyo illüzyon imiş meğersetavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamışsao tavşan postmodernisttirbu yüzden bana hiç trip atmamalısınbirey. birey. birey. daha toplum ettirmiyorum çünkükaldı ki kafamın üstündeki sarı halka zeus’un atmığından ibaretpek alâ oluşturduğum lipton prezervatife dayalıdır______töreye engel olmak için sevgilimsenin bekaretini nasıl aldıysamalacağım babanın ve ağabeylerininkini deseni amından öper kaçarım sonrabaşlık payası biyiktiymek içinsense köle taciri doğurmaya doyamadınöyleyse ali baba’yı öldüreceğim var sayelbette hitman’le iş birliği içerisindeyim kemal sunal bittiğinden berihatta ağzımı limon sıkmadan da öpebileceksin siktir et (yeşilçam)tut elimden süleyman hep başbakan’a pizza sipariş etmeliyimharemdeki karıları hadım etmeseydin mutlu olacaktımof sorgu meleklerimi bile bile içeri aldılarbalyoz mu ne kullanmışlar gece geceöf ortopedik yalanlar pışıık yapıyor 

İlker Şaguj

Page 16: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

16

TEKIN VE ARAF

Baykuş uludu!aç karnına,lodostan dumanını umut yiyen baykuşunsağ kanadına savurdu/Baykuş afalladı Baykuş döndü Baykuş alev aldı.

//

Ve bugün dediGün döndüBugün dediDoğacagim.Doğacagim yeniden.

///

Huzurluydum.Kendi içimde kendimle kendimce dans dans o gece sokağin soluğu kanıma değince hazırlandım üzerime en çok para verdiğimkıyafetlerimi giydim.ve Töreno kadar gösterişliydim.çok kadar!parıl parıl,,ve ışık!

Gecenin koynuna kondum. Meşrebi pis,tarihi çetrefilli caddede sağ elim cebimde yürüdüm.

Page 17: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

17

Ah-

Kulaklarım çınladı.Yol kenarında bir kadın caddeyi sızlatan bir şarkı söylemeye başladı.Yanındaki saksafoncu Osmanlı sultanlarına benzeyen etine dolgun kadının göğüslerine bakıyordu.Adam üfledi ve tuşladı.Kadın tiz//kadın çok.

Ah dedi Lordum, kıymayınız bana.

Fransızcamın yeterliliği cümlelerden Lordu çıkardı.

Dedim bu gece,,saksafoncu da Lord da benim!

DediBir kartalım olsaydı sağ omuzumda kudretimi yansıtacak.Bir kartal dedi !gözleri asu-mandaAh dedi,Tanrı, bir kartal kondursan ya.

Ve ah, Esselamualeykum ve rahmatullah.

Sağ omuzuna rahmani bir ışıkk vurdu.Guzelliği sarkıcı kadını kıskandıracak bir saka adamın omuzuna kondu.Akli uçtu adamın dediNasıl sevişebilirim sizinle?Kanat kanatAh ve ah

Page 18: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

18

Güzellik geçiciydiKendine geldi dediben bir kartal istemiştim oysa//Hey dedi MeryemGökyüzünde misin?Sonsuz bakire Ölümlü Meryem!Ben mihman değilim. Dilenci hiç!baksana esvabıma!

Işık ve ışık!

Alnının ortasına bir damla su düştü ve ışık esvabından değil omuzundan yükseldi. Kanat ve kanat Gitti.

Adam kıvrıldı vedudakları açıldı İstemsiz bir kaçAnlamsız bir kaç söz çıkıverdiOh ve ah ve ıh.Adamın eli pantolonunun kabartısına gidince ıslaklılığı fark etti//Rahmani kusun cazibesinden Parmakları kendi kudretine erdi.

Page 19: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

19

Sesler,,ayak sesleriVe onlarca kadınVe yüzlerce oldular,Çoktular ve çıplaktılarüstelik iri gözleri vardıVe iri göğüsleribir anda iri gözleriyle dondurdular adamıBUZVe hepsi iri dudaklarıyla emdiler kudreti adamdantemiz tertemiz.PAK

Ve Lordum dedi iri memeli sarkıcı kadın ne olur kıymayınız sevgi-li-m-e//

Yürüdü adamsokağın sonuna ulaşmak gibi anlamsız bir arzusu vardı,tevellüt’ten etrafına baktıdükkanların vitrinleri aynayla kaplıydı.Aynalarda maziAynalarda tenine değen tüysüzler ve tüylerAynalarda geçmişiAdım attı,adam adım attı.bir ayna kirildidiğeri bel verdiBir adım öteki ayaktanAyna tuzAdımlarını hızlandırdıçat ve çatAynalar tuz buzTAMAM dedi YETTİ!üzgünüm,Sözüm olsun ihsanım,fikrim

Page 20: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

20

Söz imanım için sözVe,, BUMZifiri karanlık!Sağ kulağında bir soluk hissetti.SSussss dedi soluk.Bitti dahası yok.

Ah dedi sarkici kadinAhh ve ahhh

Lordum,onu affedi-iiniz,,

O gün haberlerden en az izleneninin iri memeli Osmanli sultanlarına benzeyen en kötü takdimcisi şöyle buyurdu, herhangi bir haberin başında herhangi bir boşlukta,

Geçtiğimiz ay intihar eden genç Ressam’in evinde bulunan not-tan şüphelenen yakınlari polise başvurdu.Başvuru üzerine inceleme başlatıldı ve genç Ressama otopsi yapılmasına karar verildi.

Dedi Lordumm kiy-ma-yin-iz

Ve Baykuş uludu.

Hakan Kökçü

Page 21: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

21

leyla, i k t i d a r aaa!

önüme geçsinler bırak daha iyi nişanalanırım nükleel santrallel meramımızı tıkadılarisrael is real teorism! t c is tc / / / bu bayraklar daha çook sur kaldırır uygun adım marş marş maraşingilizce kelime oyunu yaptım yakaladın mı ingilizler sevsin ingilizce öğrenenler ingilizce bilenler de sevsinçok pardon hangi camera çekiyor acaba ona göre size engilishce gülüşler atamamleyla leyla! ahahaha dalga geçelim bir azleyla masallarda kaldı mecnun zaten fuko okumamışleyla mecnun modernizm öncesi ilkel masalarşimdi bana ortodoks da denmez biliyorsunöznem çok nesnelleşiyor napsankitap kekleri yayınevleri çeviriler yeni basımlarmisyona giren sadece benim izlediğim filmlergörülen tüm bu eller bu eller bu ellerşiirimi okuyan bir kadın sonrası sessizlikayıp olmasın susalım ama bu ne amk sessliğiannem türkçenin içine ediyorsun diyorpostmodernizme ciddi eleştirileri mevcutoysa oysa öyle bir izm dahi yok olmayacakdevrimin ilk sabahı mercimek çorbasıiçeçeğiz ben yalnız da içebilirim limonlalimonla içilen çorba yalnız bırakmaz da denebilirdevrimin ilk gecesi kimse uyumazbu çağdan hiç ç.ç çıkamayacağızşırıngalar kanla dolunca hemşire fantezisi kuranlar çok tiyatral güler döküleninciller olsun napalım diyorum dedimsakallarım kızıl çıkıyor dedim, dediannemin sesi isa ne yapmazdı dedin, diyor.

Page 22: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

22

birileri bir yerleri arayacak ve ben bu ülkede iş bulamayacağım diye çok korkuyorumbeni bitirecekler sonrası bu şiir okulmayacakdevlet Interneti ele geçirdiği an ben biteceğimöldükten sonra ünlü olan ressam ölmek de istemembana bitkisel şeyler verin bitmeden varyant demekerik satie dinleyip ağlayınca oryantalist olur diye çünkü dinlerken piyano değil ağıt gelirbilinç bilinç bilinçler bize bi sevinç getirmedilersesleri seslerim cızırtıyla çizildikulaklıklar göz suyu geçiriyor muyduşu kitabı okudun mu şu filmi izledin miabluka altından seslenirsenKürtler yine kazanır yine ağlarjin kadın jiyan hayat anaerkil olalımkadınlaşmak kadınat kadınla kadınnntürkçe anaerkil olamıyor görüldüğü zühresonra IDS olur ağlarız hiç olmadıözneyi pavyonlarda yerizmillet evini arabasını arsasını yer bizparça parça olan özneyi yeriz

reçelle yeşilpeçeteyle kırılmışdamarımlarla şah mı mat mısoru işareti söylemeyinbilenmeyen ve tanınmayan dur duraklar

Oğuzcan Önver

Page 23: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

23

dur durakromen rakamıyla I

Anlatılan ve anlatılmaya değer şeyler azaldı. Özne nesneleşti. Çağımız kapandı, burada buralarda bu yüzlerle bu ellerle kaldık. Kalakaldık. Yaz-mak hakkında her vakit rivayet çeşitliydi, yine öyle ama yazıya düşman akıllar çoğalıyor, bizler için esas tehlikeli olan da bu. Yazıyoruz çünkü. Solin Ambjörnsen’in hikayesi de bu domuzların hoşuna gitmemeli. Onu anlayan, seven, unutmayan, hatırladıkça gözleri dolan ama yine de ona düşman olacak akıllar duyguyla ve bilinçle yaftalanacaktır. Bizden söylemesi.

Solin Ambjörnsenle tanışmam bu karmaşık düşüncelere kafayı takışımın hemen sonrasına rastlar. Bir otobüs yolculuğu sırası. Tren yolculuğu da olabilir. Hastalık, bazı anıları siliyor sanırsam. Sanmayayım. Solin’i düşüneyim. Gözlerinde gözlükleri ve dişlerinde telleri var. Onları hiç sevmez. Çocukluğu bir dağ köyünde geçmiş diyorlar, ilkokul hariç yaşamamış. Saçları var. Rastalı. Gözleri dolunca gözlerini kapatıp bir süre bekler. Yaştaki tuzu böylece daha yoğun hissettiğini söylüyor. İnanılası. Ceplerinde mütemadiyen taşıdığı taşlar var. Anlamları varmış. Bilemi-yoruz. Troçkistlikle ilgili eski görüşleri var, şimdiki örgütü hakkında bilinen bilgi epey az. Bazıları böyle bir örgütün var olmadığını ve Solin’in delirdiğini öne sürüyor. Külliyen yalan! Solin düzenli olarak örgütün üyeleriyle görüşür, planlar yapar. Adları yok, görüşleri yok, paraları ve mekanları yok ama bir şeyler planlıyorlar. Polis sessiz, kesin onlar da bir şeyler planlıyor.

Solin’in aklına bu sinsi intikam planı nereden geldi bilemeyiz, o bile çok-tan unutmuştur. Planı ilk duyduğumda irkilmiştim, ‘’Solin, o gerizekalı rastanı al ve siktir git’’ diye bağırdığımı söylüyorlar. Oysa asla böyle bağırmazdım, ‘’Solin, canım…’’ diye yutkunur ona sarılırdım, gözlerimiz dolardı. İnsanlar niçin böyle söylüyor hiçbir fikrim yok. Postrock din-leyelim mi? Bir parça müzik açıyorum.

Page 24: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

24

romen rakamıyla II

‘’Sulu gözlü biri değildin.’’ diyerek içeri girdi, ağladığımı görsün istemez-dim. Arada oluyor. Bunu ona anlatmak istemiyorum. ‘’Plan hazır mı?’’ diye sordu sonra. Hazırdı. Bu kez hedef bir yayınevinin sahibiydi. Yavşak kitaplar basan bu herif tam bir orospu çocuğuydu. Yeraltı romanlarında geçen afilli küfürler gibi bir küfür sallamayı gönülden isterdim ancak aklıma bu geldi, üzgünüm. Tüm bunlar iç sesim olduğu için rahattım da sanırım yolda giderken ağzımdan kaçırdıklarımı O da duymuş. Hiç hoş değil. Özne benim dimi şimdi bir anlaşalım da en baştan sonra sıkıntı olmasın.

‘’Şırınga hazır mı So.?’’‘’Şu hazır mı bu hazır mı diye sormayı bırak. Her şey hazır. Sıkıntı yok.’’‘’İyi.’’‘’Ne var?’’‘’Niye bu adam anlamadım. Yayınevi sahibinden bize ne?’’‘’Karışma. Çıkalım.’’‘’İyi.’’

Plan basitti. Her zaman basit olmalı. Şırınga dikkat çekiyor çünkü. Benim gibi bir kadının elinde şırıngayla dolaşması dikkat çeker. Bisiklet kullanamıyoruz artık. Polis daha dikkatli ve hızlı olmaya başladı. Vakalar artıyor. Bizim dışımızda bu işi yapmaya yeltenen bir iki serseriyi yakalayıp içeri tıkmışlar. Temeline tükürdüğümün Oslo şehri. Kolay şey değil, yakalanmamayı kaçanlardan öğrenin, onlar yakalananmamışlardır hahaha. Yayınevi 18.00’da paydos ediyor. Adamımız binadan en son çıkar. Arabasına binerken birkaç saniyemiz var, arkadan yaklaşmam lazım. Sağ omzuna şırıngayı basıp iki saniye beklemek. Etrafta polis yok ama çok insan var. Kaçarken motosiklette beni bekleyen bir O var. O arabaya yaklaşacak iki saniye beklemek içinde. Sonrası biraz tozlu, terli. Ama maskeler var, rastalar da yüzümü örtüyor. Bu beşinci hedef. Yaklaşık bir ayım daha var. Hızlanmalıyız. Dönerken radyoda şarkı müziği açarız. Motosikletlerde radyo var. Ne tuhaf.

Page 25: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

25

romen rakamıyla III

Geçtiğimiz haftalarda yaşanan AIDSli terörist vakalarına bir yenisi daha eklendi sayın seyirciler. Birisi kadın olduğu belirlenen bu kişiler, akıl almaz bir intikam eylemi gerçekleştiriyor. AIDS virüsü taşıyan bu alçak insanlar, virüslerini intikam almak istedikleri masum insanlara bulaştırıyor. Aman Allah’ım! Ne büyük dehşet… Halkımız bu yakıcı olaylar karşısında sakin kalmalı. Şimdiye dek beş kişiye virüs bulaştıran bu teröristleri polis didik didik arıyor, bulacaktır da. İlk hedef Ajans Woman’ın metin yazarıydı. Ardından sırasıyla, Norveç Anadolu Lisesi müdürü, Oslo Süreçleri Üniversitesi rektörü, İsveç Merkez Bankası müdür yardımcısı, şimdi de Tıkanma Yayınevi sahibi. Henüz hiçbir örgüt bu eylemleri üstlenmedi. Hepsinin Allah belasını versin o ayrı.

______________________

romen rakamıyla I

Hala bitkisel şeyler olmalı. Bitkisel kadınlar. Solin gibi kadınlar her daim bitkisel görünürler. İntikamları bile bitkisel olur. AIDS virüsünü önce kendisine bulaştırıp ardından bu virüsle intikam almak. Varoluşun zehri, zehirli varoluş. Adam öldürmekten daha etkili, öleceklerini insanların bilmesini sağlamak. Bunun bir intikam olduğunu anlamalarını ve bu bilinçle ölümü beklemeleri, delirmeleri, yakarmaları, sevdiklerinin gözü önünde erimeleri. Solin bunu başardı, başarılı bir plan mıydı hayır, kısa zamanda yakalanacakları açıktı. Yakalanacakları mı? Yakalanacağı ola-cak. Solin tek başınaydı. Yanında birileri yoktu. Örgütün tek üyesi. Tek teorisyeni, tek eylemcisi. Her şey o hastalıklı kafasının altından çıkmıştı. Dünyadaki tüm pisliklere bu zehri akıtamazdı, kaybedeceği çok açıktı, o zehir kendisini de yok etti. Hastalık sağolsun, kafam karışıyor, tam hatırlayamıyorum, vurularak öldürdüler ya da hastalıktan ölmüş bedeni Oslo nehri kıyısında bulunmuş. Hastalık ben de daha çok unutma olarak tezahür ediyor. Solin plana başlamadan önce benle neden yattı şimdi şimdi anlıyorum. O gece de gayet bitkiseldi, tiyatral kalçalar ve orgazm sesleri yoktu. Benden niçin intikam almak istedi işte onu tam bilemi-yorum, sanırım olayları böyle yorumladığım için. Anlaşılamamazlık.

Page 26: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

26

Kızmıyorum ona hiç. Bildiği bir şeyler vardır yoksa bile vardır. Benim de var. Mesela, Oslo Kızılhaç Kan Merkezi’ne kan verdiğini benim dışımda kimse bilmiyor. Ve daha onunla ilgili bir sürü şeyi yalnızca ben biliyo-rum. Bu bilinç beni çok üzüyor. Bu bilinç beni yok ediyor.

romen rakamıyla II

‘’Çok yaklaştılar So. Bir şeyler düşün hemen.’’‘’Sus, ses çıkarma, saklan şuraya.’’‘’Sen napacaksın So. Gel buraya. 3 kurşunumuz daha var.’’‘’İşe yaramaz. Sen burada kal. Ben nehre doğru iniyorum. Bir yolunu bulurum.’’

İkna etmek zor oldu. Beni bırakmak istemiyordu. Bu istek için biraz geç kalınmıştı. Beni bırakma konusunda insanlar tercihlerini ben daha çok küçükken yapmışlardı ve tutarlı bir şekilde bu tercihleri hayatım boyun-ca sürdürdüler. Neyse. Nehre doğru koştum. Yorulmuştum, omzumdan yaralanmıştım. Bir kurşun sıyırmıştı kaçarken. Koşmak saçmaydı şu du-rumda ve belki tüm durumlarda koşmak saçmaydı. Bilmem. Kurşunum bitmişti. Nehrin yakınlarında her şeyi bıraktım, her şeyi göze aldım. Bir ağacın altında uyuya kalmışım.

romen rakamıyla III

Aldığımız son dakika haberini sizlerle paylaşıyoruz sayın seyirciler. AIDSli terörist dehşeti nihayet sona erdi. Oslo polisinin özverili çalışmaları sonucu masum insanlara virüs bulaştıran bu acımasız teröristler ele geçirildi. Sorguları hala sürmekte olan teröristlerin hangi örgütten oldukları araştırılıyor. Yeni bilgiler geldikçe size ulaştıracağız.

Oğuzcan Önver

Page 27: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

27

güç sözcükleri

Sanat? Seksin giderek yetersizleşen bir alternatifi.Kan bankası? Başka türlüsü var mı ki?Sıkıntı? Görmüş geçirmişler için kaçınılmaz.Yeniden dünyaya gelmek? İki kez çok fazla.Uygarlık? Biyosferin deri hastalığı.Sınıf savaşı? Tüm savaşları sona erdirecek savaş.Çiftler? Monogami monotonidir.Çarmıha germe? Çok az sayıda ve çok geç.Kinizm? Olanlarla üzeri örtüleli çok oldu.Disko? Meleşmeler devam ediyor.Hastalık? Çok tehlikeli. Doktorların başlıca sebebi.Seçimler? Dumbokrasi işliyor. (1)İnanç? Ölümcüldür. - Beni kendinden koru Tanrım!Aile? Atom bombasıyla parçalamak vardı!Feminizm? Erkeklerle eşitlik: İncir çekirdiğini doldurmayacak bir istek.Boş zaman? Patronunun karşılığında maaş vermediği iş.Herkese iş? Bir tehdit. Vaat değil.Geyler? Yahudiler? Ezilmişleri taklit eden elitler.Hükümet? Silahlar öldürmez, politikacılar öldürür._________________________________________________________(1) Dumbokrasi: Bir demokraside yaşadıklarını sanan fakat serbest seçim-ler yapılıyor olmasına karşın sürekli olarak sözde seçimlerin sonucunda oluşan liderlikleri gönülsüzce destekleyen zeki yurttaşların oluşturduğu kendi kendini yönetme biçimlerinden biri. (Ç.N.)

Page 28: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

28

Grular? İyi bir mantra bulmak güç. (2)Hippiler? Fasaryayla çalışırlar.Rehineler? Öldürmeye değmezler, uğrunda ölmeye de.Yargıçlar? Palyaço kostümleri içinde tir tir titreyen umutsuzlar.Hukuk? Cezası verilmeyen suç.Avukatlar? Ağızdan bağlanan yaşam destek üniteleri.Sol? Geride kaldı.Eğlence? Para ödemek ve çalıp oynamak birbirini dışlar.Liberaller? Bilinçleri masumiyetini yitirmiş muhafazakarlar.Liberteryenizm? Paranın satın alabileceği tüm özgürlükler.Ölümden sonra yaşam? Neden beklemeli?Marxizm? Kapitalizmin son aşaması.Mazoşizm? Eve iş getirmek gibi.Mistikler? Üzelerini çenelerini hiç kapatmadan konuşacakları nakledile-mez iç anlamları var.Ölüsevicilik? Bir toplumsal hastalık.Nihilistler? “İyinin ve kötünün ötesine giderken yarı yolda durdular.Pedagojiside? Kurbanı olmayan bir suç. (3)Zevk? Acıyı vurgulayan ara nefesler.Polis? Doğru kullanıcı adı ve parolaya sahip teröristler.Politika? Bir su birikintisi gibi; kir tabakası üste çıkar.Önyargı? Halk sosyolojisi.Mülkiyet? Hırsızlıktır ve hırsızlık caizdir.Punk’çılar? Hafızalarını yitirmiş hippiler.Punk mekânları? Yaprakları dökülmüş aşk merdiveni sapları.Punque’çılar? Sanat okuluna devam eden punk’çılar.Radyo evanjelistleri? Daha az vaaz, daha çok oral seks!Reagan? Reich yönünde bir adım.İlişkiler? Beraber yalnız olmak.Dinler? Kusurlarınızı tanrılaştırır._________________________________________________________(2) mantra: Sürekli tekrarlandığında ruhani güçleri uyandıracak kutsal söz. (Ç.N.)(3) Pedagojiside: Suç işlemek kastıyla ve önceden tasarlayarak öğretmenini öldürme. (Ç.N.)

Page 29: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

29

Doğru? Yanlış.Rock müzik? Arkasında müthiş bir gelecek var.Yedek subay eğitim birliği? Kabristan bilgisi.San Francisco? Baja Sausolito.“Sahne”? Diğer herkesle nasıl farklı olunur?Seks? Mastürbasyonun giderek yetersizleşen bir alternatifi.Okulda şiddet? Sınıfta mücadele olarak sınıf mücadelesi.Sosyalistler? Kurt kılığındaki koyunlar.Öğretmenler? Sınıftan dışarı.Terapi? Suçu olmayan ceza.Troçkizm? Güçten düşmüş Stalinizm.Ütopya? Gelecek nostaljisi.Vejeteryanlar? Ne yiyorsanız osunuzdur.Sionizm? Yahudi Nazizmi.

Bob Black (Çev. Yusuf Sarıgöz)

Page 30: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

30

NORDİK DÜŞÜŞ

Kar kâhini kaplan mermeri ray sesleriboşlukta duran aygıt üşümüyor çağrışımlayeni ütopyalar için yeni yıldızlar arıyorkağıt değeri büyük tıkanmalarınkolajla karışık biraz hayat biraz borsalargeçiş hakkından göz hakkınaanladım tırnaklarımı: Arzunun takas biçimlerio dolaşımda umudu deltasından büyük yüzünetaahhütlü yüzüyle karanlığı doğrularkenintihar dönüştür düşüşle anlaşılır değiş tokuşsaklambaç kadar gerçekasioldurmanın bütün imkânlarıylave sözlerini yummadan geçip gidenin

seyhan kurt

Page 31: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

31

Şerif Uğuz Raportajı

1- Sen kimsin?

Valla bilmiyom ama arayışlarım sürüyor. Çok fena antolojik kaygılar içindeyim, yok ontolojik olacaktı herhalde. Neyse durum böyleyken böyle yani. Ve bi de ben Şerif memur, 40 yaşında, ben şaşarken oldu her şey.

2- Kars mı Artvin mi? Bence Kars.

Iğdır. Çünkü uzun zamandır merak ediyorum, Iğdır, Iğ mıdır değil midir diye. Gidip yerinde tespit edip, eğer değilse yeni isimler düşündüm on-lardan birini koyacağım.Iğdeğildir, Iğolabilir, Iğmış, Iğdı vs.

3- Uşak’ta fanzin okuyan kaç insan vardır? Uşaklılar çok mutsuz mu?

Benim tanıdığım bi tane var, o da ben. Değiller, çünkü herkes kendi hayatını dilediği gibi yaşıyor, başkalarının hayatı yok, herkesin kendi hayatı var, böyle olunca da herkes musmutlu.

4- Okurken en sıkıldığınız kitap hangisi?

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı, üzüm üzüm üzdü beni okurkene, zaten bitirmedim. İlerde tekrar bi deneme daha yapacağım.

5- İzmir Milli Eğitim Müdürü olsaydınız hangi kitapları yasaklardınız?

Bu soru cevaplamadan evvel, ayağa kalkıp ceketimi iliklemek istiyorum.

Page 32: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

32

Sayın Müdürüm, siz bu kendini bilmez densizlerin söylediklerine kulak asmayın efendim. Sayın Müdürüm, siz değerli büyüklerimiz her şeyin en iyisi bilirsiniz, siz böyle kitapları yasaklamazsanız biz nasıl muasır me-deniyetler seviyesine ulaşırız efendim (Bkz. Amerika). Sayın Müdürüm emir ve görüşlerinize her zaman hazır olduğumu belirtmek isterim efen-dim.

6- Palaspandıras ne demek?

Sakar kızıma sakarlık yaptığı zamanlarda onu bazen kızdırmak bazen de eğlendirmek için kullandığım sözdür.

7- Twitter’ın hayatınızdaki yeri?

1- Bu soruların e-postasını aldığımda twitter hesabım kapalıydı. Tekrar açıp açmamakta kararsızım. Geçen sene Şubat ayında açmıştım hesabı yanılmıyorsam, o günden bugüne kadar çok şey öğrendim, çok güzel insanlarla tanıştım, güzel muhabbetlerim oldu. Aynı zamanda Cihat Duman’ın bi tvitinde de dediği gibi beni tüketmeye başladığını da hisset-tim. O yüzden şimdilik geçmişte kaldı.

2- Mention atıp, DM’den yürüyemezsiniz, unfollow edebilirsiniz umu-rumda değil, an itibariyle hesabım kapalı.

#twitterkafamıs.kertti #ttyaparsınızdonerimbelki

8- Federaller mi S.W.A.T mı?

En kahraman Rıdvan.

9- İstanbul’da yaşamak ister miydiniz?

Havet. Hatırladınız mı bilmiyorum bu sözü, tam da benim İstanbul’la il-gili düşüncelerimi ifade ediyor. Yani hem evet, hem hayır. Evet çünkü her şey orda, hayır çünkü aynı sebepten beni ürkütüyor.

Page 33: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

33

10- İlk kez Uşaklı biri bana bir soru soracak, bekliyorum:

Sizin okul masraflarını karşılamak için reklamcılık yaptığınızı da duy-dum. Benim de niyetim var tavsiye eder misiniz?

P.P.F. adına reklamcılık yapma suçlamasıyla karşı karşıya kalan palaspandıras insanının cevabıdır, bu cevabı cv’me koymucam:

Şimdi efendim, bir kere hayatımın hiçbir evresinde ve saniyesinde ya-hut anında reklamcılık yapmadım. Hatırlarsanız bir yazımın başlığı [Reklamcıları niçin öldürmeliyiz?]idi. Bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz. Siz de niyetinizi gerçekleştirirseniz o sorunun bizzat muhatabı olacaksınız ve şu hayatta okuduğum en güzel kitabı yarım bıraktığınız için bir kara listeye adınızı dahil etmek zorunda kalıcam. Yapmayın, Uşaklıları severim, bilirsiniz.

Page 34: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

34

saatin tahakkümü

Bugün batıda var olan toplum-Avrupa’daki veya doğudaki- eski toplum-lardan, başka hiçbir karakteristiğinde zaman algısında olduğundan daha keskin şekilde ayrılmaz. Antik Yunan’dan Çin’e, Arap çobanlardan günümüz Meksika amelelerine varıncaya kadar, zaman, doğanın döngü-sel süreçleriyle temsil edilir: geceyle gündüzün yer değiştirmesi veya bir mevsimden ötekine geçiş. Göçebeler ve çiftçiler, günlerini güneşin doğuşu ve batışı ile, yıllarını ise ekin vakti, hasat zamanı, ağaçların yapraklarını dökmesi ve göllerle ırmakların üstündeki buzların erimesine bakarak ölçerlerdi -ki hâlâ da öyle yaparlar-. Çiftçi doğa olaylarına göre çalışırdı, zanaatkâr ise ürününün eksiklerini tamamlamak gerektiğini hissettiği müddetçe. Zaman, bir doğal değişim sürecinde görülürdü ve insanlar onun kesin olarak ölçülmesiyle ilgilenmezdi. Bu nedenle, başka alanlarda çok gelişmiş toplumlar zamanı ölçmek için en ilkel araçlara sahipti: akan kumu veya damlayan suyuyla bir cam kutu, kapalı havalarda işlevsizleşen güneş saati, yanmadan kalan gaz veya mumunun saatleri ifade ettiği lam-ba ya da şamdan. Tüm bu araçlar kesin olmayan tahminler yapabiliyordu ve çoğunlukla hava ya da sorumlu kişinin kendi tembelliği yüzünden güvenilmez şekilde işletiliyordu. Antik ve ortaçağ dünyasının hiçbir ye-rinde, zaman ile matematiksel kesinlik açısından ilgilenenler çok küçük bir azınlıktan daha fazlası değildi.

Page 35: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

35

Oysa modern batı insanı, saatin mekanik ve matematiksel sembolle-rine göre işleyen bir dünyada yaşıyor. Saat, onun hareketlerini belirliyor ve eylemlerini kısıtlıyor. Saat, zamanı bir doğa süreci olmaktan çıkarıp ölçülebilen, böylece alınıp satılabilen bir mala dönüştürüyor: sabun veya kuru üzüm gibi. Ve, zamanı kesin olarak ölçmenin araçları olmadan ka-pitalizm hiçbir zaman gelişemeyeceğinden ve işçileri sömürmeye devam edemeyeceğinden, saat modern insanın hayatında diğer tüm sömüren kişi ve makinelerden daha güçlü bir mekanik tahakkümü temsil ediyor. Saatin modern Avrupa uygarlığının sosyal gelişimini etkilemesinin tarih süreci içindeki izlerini sürmek bu yüzden değerli.

Bir kültür ve uygarlığın daha sonra kendi yıkımı için kullanılacak aracı geliştirmesi, tarihte sık rastlanan bir durumdur. Örneğin eski Çinliler ba-rutu icat ettiler ve barut batının askeri uzmanlarınca geliştirildikten sonra Çin uygarlığının kendisinin yüksek patlayıcılı modern silahlar tarafından yıkılmasına yol açtı. Benzer şekilde, ortaçağ Avrupa şehirlerindeki zanaatkârların yüksek mühendislik başarısı mekanik saatin icadıydı ve saat, zaman kavramını radikal şekilde değiştirerek, sömüren kapitalizmin büyümesine ve ortaçağ kültürünün yıkılmasına önayak oldu.

Saat on birinci yüzyılda düzenli aralıklarla çalan ziller olarak manastırlarda ortaya çıkmıştı -ki manastırlar, sakinlerine empoze ettiği güdümlü yaşam ile, ortaçağdaki sosyal kurumlar arasında günümüz fabrikalarına en yakın olanıydı. Kabul edildiği şekliyle ilk saat on üçüncü yüzyılda görüldü ve saatlerin Almanya’daki kamu binalarında yaygın şekilde yer edinmesi on dördüncü yüzyılı buldu.

Ağırlıklarla işletilen bu ilk saatler tam doğru değillerdi ve on altıncı yüzyıla kadar da herhangi bir şekilde yüksek güvenilirlik elde edilemedi. Örneğin İngiltere’de, Hampton Court’taki 1540 yapımı saatin, ülkedeki ilk doğru saat olduğu söylenir. Ve sadece saat kolları olduğundan, on altıncı yüzyıl saatlerinin dahi doğrulukları görecedir. Zamanı dakika ve saniye-lerle ölçme fikrinin düşünülmesi on dördüncü yüzyıl matematikçileri ka-dar eskiye dayanıyordu, fakat panddülün 1657’deki icadına dek bir dakika kolu eklemeye izin verecek yeterli doğruluk elde edilmiş değildi, ve saniye kolu on sekizinci yüzyıla kadar görülmedi. Bu iki yüzyılın, kapitalizmin,

Page 36: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

36

toplum üzerindeki hakimiyetini kurmak için teknikteki sanayi devrimin-den faydalanacak kadar büyüdüğü yüzyıllar olduğu görülmelidir.

Lewis Mumford’un da belirttiği gibi saat, hem teknoloji hem de insanın alışkanlıkları üzerindeki etkilerinden ötürü, makine çağının kilit önem-deki makinesini temsil ediyor. Teknik olarak saat, insan hayatında öyle ya da böyle önem kazanmış, gerçek anlamıyla otomatik ilk makinedir. Onun icadından önce yaygın olan makineler, işleyişlerinin insan veya hayvan kası, su veya rüzgâr gibi dış ve güvenilmez bir güce bağımlı olduğu bir doğaya sahiptiler. Greklerin ilkel anlamda otomatik bazı ma-kineler icat ettikleri doğrudur, fakat bunlar, -kahramanların buhar maki-neleri gibi- tapınaklarda ‘doğaüstü’ görünümler elde etmek veya Levanten şehirlerinin zorba hükümdarlarını eğlendirmek için kullanılıyordu. Fakat saat, halk genelinde önem kazanan ve toplumsal bir işlev üstlenen ilk otomatik makineydi. Saat yapımı, insanların makine yapımının temelle-rini öğrendiği ve sanayi devriminin gelişmiş makinelerini üretecek olan teknik beceriyi kazandığı endüstri haline dönüştü.

Toplumsal olarak saat diğer tüm makinelerden daha radikal bir etkiye sahip oldu, çünkü sömüren bir sanayi sistemi için gerekli olan hayatın tanzim ve tasnif edilmesinin en iyi şekilde gerçekleştirilebileceği araç oydu. Saat, -hiçbir felsefenin doğasını henüz belirleyemediği, elegelmez bir kategori olan- zamanı, kadranın çevresindeki boşluğun elletutulur şekillerinde somut şekilde ölçebilmenin araçlarını sağladı. Süreklilik olarak zaman ihmal edilir oldu ve insanlar artık -patiska uzunluğundan bahsedermiş gibi- zaman ‘uzunluk’larından söz etmeye ve öyle tahayyül etmeye başladılar. Ve artık matematiksel sembollerle ölçülebilir olan za-man, tüm diğer mallarla aynı şekilde alınıp satılabilen bir mal olarak görülür oldu.

Özellikle yeni kapitalistler hızlıca zaman bilinci kazandılar. Burada işçinin emeğini sembolize eden zaman, onlar tarafından neredeyse sanayinin te-mel hammddesiymiş gibi görülüyordu. ‘Vakit nakittir’ kapitalist ideolo-jinin anahtar sloganlarından biri haline geldi ve zaman tutucu, kapitalist devrin ortaya çıkardığı memurların en önemlisi oldu.

Page 37: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

37

İlk fabrikalarda işverenler, işçilerinin bu yeni ve değerli mallarından bi-raz olsun çalabilmek için, saatlerinin ayarlarıyla oynayacak ya da fab-rika düdüklerini yanlış saatlerde çalacak kadar ileri gittiler. Daha sonra bu tür uygulamalar azaldı, fakat önceleri yalnızca manastırlarda bilinen saatin etkisi artık halkın çoğunluğunun yaşamına bir düzenlilik em-poze etti. Aslında insanlar saatler gibi oldular, doğal bir varlığın ritmik yaşamına hiç de benzemeyen sürekli tekrarlayan bir düzenlilikle hareket etmeye başladılar. Victoria döneminin ifadesiyle, ‘saat gibi düzenli’ oldu-lar. Yalnızca hayvanların ve bitkilerin doğal yaşamları ile doğa olaylarının hayatı yönlendirmeye devam ettiği kenar yerleşimlerde nüfusun geniş bir kesimi tekdüzeliğin ölümcül tıkırtısın boyun eğmedi.

Başlangıçta zamana karşı bu yeni tavır, yaşamın bu yeni düzenliliği, saat sahibi işverenler tarafından gönülsüz yoksullara empoze ediliyordu. Fabrika kölesi ise boş zamanlarında, on dokuzuncu yüzyıl başlarındaki sanayinin cin kokulu varoşlarını en iyi şekilde simgeleyen kaotik bir düzensizlik içinde yaşamakla karşılık veriyordu buna. İnsanlar alkolün ve metodist telkinlerin zamansız dünyasına kaçıyordu. Fakat düzenlilik fikri giderek işçiler arasında da yayıldı. On dokuzuncu yüzyıl din ve ahlâkı da, halka ‘zamanı israf etme’ günahından bahsederek rolünü oynadı. 1850’lerde kol ve duvar saatlerinde seri üretime geçilmesi, önceleri sadece fabrika düdüğüne ve sabahları uyandıran kişiye duyarlı olanlar arasında zaman bilincini yaygınlaştırdı. Böylece kilisede ve okulda, ofiste ve atöly-ede, dakiklik erdemlerin en büyüğü derecesine yükseltilmiş oldu.

On dokuzuncu yüzyıldaki her bir sınıfa nüfuz eden mekanik zamana bu kölece bağlılık temelinde, bugünki fabrika işini en iyi şekilde simgeleyen, yaşamın moral bozucu güdümlülüğü gelişti. Ayak uyduramayan insan, toplumca kınanma ve ekonomik yıkımla karşı karşıya geliyor. Fabri-kaya geç kaldığında işçi işini kaybediyor, hatta günümüzde (1944 – savaş zamanı düzenlemeleri yürürlükteyken) kendini hapisanede buluyor. Aceleye getirilen öğünler, trenler ve otobüsler için her sabah ve akşam tekrarlanan kargaşa, zaman çizelgelerine göre çalışmak zorunda olmanın gerginliği; hepsi de, sağlığı harap eden ve ömrü kısaltan sindirim ve sinir bozukluklarına katkı sağlıyor.

Page 38: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

38

Üstelik düzenliliğin finansal yükü uzun vadede daha büyük verimliliğe de yol açmıyor. Aslında ürün kalitesi çoğu kez daha düşük oluyor, çünkü zamanı karşılığında ödeme yaptığı bir mal olarak gören işveren işçiyi öyle bir hıza zorluyor ki, iş zorunlu olarak asgari düzeyde yapılmış olarak kalıyor. Niteliktense nicelik belirleyici hale geliyor, işin içinden eğlenceli tarafı çıkarılıp alınıyor ve işçi, vardıyası geldiğinde, bir saat tutucuya dönüşüyor, yevmiyesinin ve yorgunluğunun izin verdiği kadar sinema, radyo ve gazetenin zaman çizelgeli ve mekanik zevkleriyle tıka basa dola-rak ‘zaman öldürdüğü’ sanayi toplumunun yetersiz ve tekdüze eğlence dünyasına ne zaman kaçabileceği tek meselesi oluyor. İnsan, yalnızca bazı inanış ve düşünüşlere göre yaşamanın zararlarını kabul etmeye istekliyse saate bir köle olarak yaşamaktan kaçınabiliyor.

Saatin problemi, genel olarak makineninkine benziyor. Tıpkı makinenin, gereksiz emeği en aza indirmenin bir aracı olarak değerli olması gibi, me-kanik zaman da çok gelişmiş bir toplumda etkinliklerin koordine edilm-esinin bir aracı olarak değerli. Her ikisi de toplumun pürüzsüz işlemesine yaptıkları katkılardan ötürü değerliler ve insanların verimli şekilde bir-likte çalışmalarına, emek israfını ve toplumun kafa karışıklığını ortadan kaldırmalarına yardımcı oldukları sürece kullanılmalılar. Fakat ikisinin de, bugün olduğu gibi, insanların yaşamlarına hükmetmesine izin ve-rilmemeli.

Şimdilerde, saatin hareketleri insanların yaşamının temposunu belirli-yor -böylece kendi yarattıkları zaman kavramının kölesi oluyorlar ve, Frankenstein’a kendi canavarının yaptığı gibi, korkuya hapsediliyorlar. Makul ve özgür bir toplumda, saatin veya makinenin insan eylemlerine böyle keyfi şekilde hükmetmesi elbette sözkonusu olamazdı -insana in-san yaratımının hükmetmesi, insana insanın hükmetmesinden çok daha saçma-. Mekanik zaman, doğru olan bir referans olma ve koordinasyon işlevine geri çekilirdi ve insanlar, artık saate tapınmanın hükmetmediği dengeli bir hayat görüşüne geri dönerdi. Zira tam özgürlük, insanların yönetiminden olduğu gibi soyutlamaların tahakkümünden de kurtulmayı ima eder.

George Woodcock (Çev. Yusuf Sarıgöz)

Page 39: Palaspandıras Fanzin, 1. yıl

39

”Yakında bir yerler yanar, bir yerlerde bir kışla havaya uçar, bir stadyumda

tribün çökerse, lütfen şaşırmayın. Tıpkı Amerikalılar sınır hattını aştığında, Hanoi şehir merkezi bombalandığında, deniz piyadeleri Çin’e girdiğinde

şaşırmadığınız gibi.”