nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/tarİh...nevin Özkan 1960y l nda...

212
Nevin Özkan 1960ylnda Atina'da dodu. 1981 ylnda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Corafya Fakültesi, talyan Dili ve Edebiyat Anabilim Daln'dan mezun oldu. Halen ayn üniversitede profesör olarak görev yapmaktadr. talyan dilinin öretimi üzerine yaymlanan kitaplar olduu gibi, çada0’talyan 0air ve yazarlarn yaptlarnn Türkçeye kazandrlmasna katkda bulunmu0tur. Halen tarih boyunca Osmanlmparatorluu ile talyan Devletleri arasndaki ili0kiler üzerine çal0makta olan Prof.Dr. Özkan'n bu konuda çok sayda makalesi yaymlanm0tr.

Upload: others

Post on 15-Feb-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

Nevin Özkan

1960yılında Atina'da doğdu. 1981 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, İtalyan Dili ve EdebiyatıAnabilim Dalın'dan mezun oldu. Halen aynı üniversitede profesör olarak görev yapmaktadır. İtalyan dilinin öğretimi üzerine yayımlanan kitapları olduğu gibi, çağdaş İtalyan şair ve yazarların yapıtlarının Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulunmuştur. Halen tarih boyunca Osmanlı İmparatorluğu ile İtalyan Devletleri arasındaki ilişkiler üzerine çalışmakta olan Prof.Dr. Özkan'ın bu konuda çok sayıda makalesi yayımlanmıştır.

Page 2: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

T.C. KÜLTÜRVETURİZM BAKANLIĞI KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL

MÜDÜRLÜĞÜ 3015

KÜLTÜR ESERLERİDİZİSİ394

ISBN 975-17-3124-0

www.kulturturizm.gov.tr e.posta: [email protected]

Özkan, Nevin Modena Devlet Arşivi'ndeki Osmanlı Devleti'ne ilişkin belgeler (1485-

1791): (Tıpkıbasım-Çeviri-Değerlendirme) / Nevin Özkan._ Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2004.

210 s.; 24 cm._ (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları; 3015. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü kültür eserleri dizisi; 394)

Esere tıpkıbasım belgeler eklenmiştir. ISBN 975-17-3124-0

I. k.a. II. Seriler. 956.015

KAPAK RESMİ

Venedik Elçisinin Karşılanması (Gravür-Giovanni Bellini'ye Göre)

UYGULAMA Gülay Til

BASKI DÖSIMM Basımevi (0.312)223 62 58

BIRINCI BASKI 1.000 Adet

BASIM YERI,TARIHI ANKARA - 2004

Page 3: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

MODENA DEVLET ARŞİVİ'NDEKİOSMANLI DEVLETİ'NE İLİŞKİN

BELGELER (1485-1791)

(TIPKIBASIM - ÇEVİRİ - DEĞERLENDİRME)

Nevin Özkan

T. C. KÜLTÜR VE TURIZM BAKANLIĞI YAYINLARI

Page 4: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

ÖNSÖZ

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin yol açtığı sorunlarıalgılamak kadar sunduğu imkân ve fırsatları kavramak da son derece önemlidir. Çünkü gerek bilişim teknolojilerinin tehdit ve fırsatları gerekse de küresel kültür alanında yeni yönelişleri kavramadan çağdaş ve etkin bir kültür siyaseti yürütmek mümkün değildir.

Bu husus ülkemiz için, diğer ülkeler için olduğundan çok daha önemli, çok daha yaşamsaldır.Zira Türkiye'nin,Türk insanınınçağdaş uygarlığa en özgün ve zengin katkısı kültürel potansiyelimizden kaynaklanacak,küreselleşmeye en yetkin katılımda bulunacağımız alan kültür olacaktır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak dünyadaki gelişmeleri ve küreselleşmenin kültürel boyutunda olup bitenleri ve yeni yönelişleri dikkatle

izliyoruz.

Bakanlık olarak bir yandan yurt içinde özellikle gençlerimizin kitaplarla daha çok buluşmalarını sağlayacak faaliyetlere hız veriyoruz, diğer yandan da yabancı ülke kamuoyunu kapsayacak şekilde prestij yayınlarımızı sürdürüyoruz.

Her alanda rekabetin arttığı bugünkü koşullarda yurt dışına dönük faaliyetlere ağırlık vermek ve kültürel değerlerimizin tanınmasını sağlayacak

politikalara yönelmek zorundayız. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yayın politikamızı gözden geçirip bu yaklaşım çerçevesinde yeni bir politika açılımı gerçekleştiriyoruz. Hiç kuşkusuz

Page 5: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

kültürümüzün seçkin örneklerini yansıtan eserleri yayınlamaya devam edeceğiz.

Bugüne kadar üretilmiş olan kültür-sanat yayınlarımızı çağdaştanıtım mecralarında değerlendirmeye öncelik vereceğiz. Ayrıca yayınlarımızın yurt dışında çok daha geniş bir okuyucu ve izleyici kitlesiyle buluşması için yeni yayın stratejileri geliştirmişbulunuyoruz.

İnancımız odur ki, kültürel birikimimizin çağdaş kültür endüstrisinin gerekleriyle uyumlu bir yaklaşımla değerlendirilmesiyle, ülkemizin uluslararası saygınlığına ve küresel rekabetteki konumuna önemli ve özgün bir katkı ve destek sağlanmış olacaktır.

Erkan MUMCU Kültür ve Turizm Bakanı

Page 6: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

SUNUŞMODENA DEVLET ARŞİVİ'NDEKİ

OSMANLI DEVLETİ'NE İLİŞKİN BELGELER (1485-1791)

Kuzey İtalya'da Bologna ile Cenova arasında via Emilia denen yolun önemli bir kavşağında bulunan Modena, Ortaçağların siyasal birlikten yoksun ortamında, yarımadada kurulmuş olan kent devletlerinden birinin merkezi idi. Önceleri küçük bir piskoposluk iken X. yüzyılın sonlarında bağımsızlığını elde eden kent, 1288'de işbaşına geçen Este hanedanı döneminde parlak devrini yaşamıştı.

Siyasal rejimleri birbirinden farklı da olsa İtalyan kent devletlerinin en büyük özellikleri, başlıca gelirlerini ticaretten sağlamaları, Asya ile Avrupa arasındaki ticaretle uğraşmaları ve bunu sürdürebilmeleri için Akdeniz'in doğusunda, Ortadoğu'da, özellikle de Anadolu'da olup bitenlerle yakından ilgilenmeleri idi. Daha IX. yüzyılda Bizans'la yaptıkları anlaşmalarla Levante diye anılan DoğuAkdeniz'deki ticarete egemen olmaya başlamışlar, HaçlıSeferleri ile de söz konusu bölgede ticaret merkezleri, hatta kolonileri kurmaya yönelmişlerdi.

İtalyan kent devletleri içinde Asya - Avrupa ticaretinde en büyük rolü Venedik, Cenova, Milano, Floransa, Amalfi, Pisa ve Napoli üstlenmişlerdi. Bununla birlikte, Modena gibi, onlara göre ikinci sırada sayılabilecek olanlar da Anadolu'ya yerleşen Selçuklular ve Osmanlılar dünyasında olup bitenleri öğrenmek gereğini duymuşlardı. Hele İstanbul'un Türklerin eline geçmesinden sonra bu ilgi, kendisinden ürkülen ve düşman sayılan bir devletin gücünü bilmek ve orada olup bitenleri öğrenmek gibi, psikolojik bir içerik de kazanmıştı.Ortaçağların en büyük diplomatik ağını kurmuş olan Venedik Cumhuriyeti, bu ilgi ve izlemeyi çok yakından ve her yönteme başvurarak sürdürürken, Modena da orada olanları öğrenmek, ona ilişkin haberleri toplamak gereğini duymuştu

Page 7: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

7

İşte Nevin Özkan‘ın ele aldığı Modena Arşivindeki belgeler, bu yönelme

sonucu toplanmış bir koleksiyondur. Söz konusu belgeler, genelde Modena ile

İstanbul arasındaki ilişkilerden çok, Osmanlı İmparatorluğu‘ndaki iç olaylar,

gelişmeler, hatta elçi kabulleri, ya da şehzadelerin sünnetleri gibi, güncel ama

Osmanlı‘nın gücünü yansıtan bilgiler içermektedir.

Bize yok denecek kadar az belgenin kaldığı Selçuklular dönemi ile Osmanlı

İmparatorluğu‘nun kuruluş yüzyıllarını aydınlatabilmek için başvurulacak

kaynaklar arasında, İtalyan arşivlerinin çok büyük önem taşıdığı bilinmektedir.

Ancak onlardaki belgelerin de bugün için eski sayılabilecek ve diyalektlerle

dolu bir İtalyanca ile yazıldığı, bunları çözmenin oldukça büyük bir birikim ve beceri

gerektirdiği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu nedenle, Nevin Özkan‘ın onları

okumak ve değerlendirmek için gösterdiği çabayı takdirle anmak gerekir. Genelde

belgelerin Türkçe olarak özetlerini veren Özkan, önemli gördüğü bazılarının da

özgün metinlerini aktarmayı yeğlemiştir. Bunlar, araştırma yapacaklar için kaynak

olarak kullanılabilecektir.

Üç kıt‘a üzerine yayılmış Osmanlı İmparatorluğu döneminin her yönüyle

aydınlatılabilmesi için, yabancı arşivlerde bulunan her dildeki belgelerin, Nevin

Özkan‘ın yaptığı gibi, taranması ve tanıtılmasının çok yararlı bir hizmet olduğunu

bir kez daha belirtmeliyiz.

Şerafettin Turan

SUNUÞMODENA DEVLET ARÞÝVÝ’NDEKÝ

OSMANLI DEVLETÝ’NE ÝLÝÞKÝN BELGELER (1485-1791)

Page 8: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

8

SUNUŞ

Kuzey İtalya‘da Bologna ile Cenova arasında via Emilia denen yolun önemli bir kavşağında bulunan Modena, Ortaçağların siyasal birlikten yoksun ortamın-da, yarımadada kurulmuş olan kent devletlerinden birinin merkezi idi. Önceleri küçük bir piskoposluk iken X. yüzyılın sonlarında bağımsızlığını elde eden kent,

1288’de işbaşına geçen Este hanedanı döneminde parlak devrini yaşamıştı.

Osmanlı Devleti’nin egemen olduğu yüzyıllar boyunca diğer ülkelerle kur-duğu ilişkiler konusu, ilgi çekici olma özelliğini hiç yitirmemiştir. Çeşitli ülkelerle yapılan savaşların ve bunları izleyen barışların anlatıldığı tarih kitaplarından, ge-nel çizgileriyle bu ilişkiler hakkında bilgi edinilebilir. Ancak, Modena kenti devlet arşivlerinde önüme Türkiye ile ilgili bir dosya getirdiklerinde, bir edebiyatçı olma-ma karşın, çok heyecanlandığımı belirtmeliyim. Ülkemin tarihine, resmî belgeler aracılığıyla, deyim yerindeyse, zaman içinde bir yolculuk yapmak, kimi zaman sararmış, kimi zaman okunamayacak kadar silikleşmiş belgeleri defalarca okuduk-tan sonra bazı sözcükleri çözebilmek, yaşanmış olaylara ilk ağızdan tanık olmak, meslek yaşamımda çok duygulandırıcı anlar yaşattı. Birçok belgenin fotokopisini alarak Türkiye’ye getirdim ve uzun süre üzerlerinde çalıştıktan sonra, geçmişi ile ilgili daha çok bilgi edinmek ve bazı ayrıntıları birinci elden okumak isteyen tarih tutkunlarına ilginç geleceğini düşündüğüm bu çalışmayı hazırladım.

İtalyan hükümetinden aldığım bir burs ile gerçekleştirmeye başladığım bu araştırma, yaklaşık olarak iki buçuk yıl sürdü. 1485 - 1791 yılları arasında kalan uzun bir döneme ilişkin belgeleri kapsayan bu çalışmanın Osmanlı İmparatorluğu - İtalya ilişkileri konusunda ileride yapılacak olan araştırmalara yardımcı olacağını umud ederim.

Nevin Özkan

Page 9: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

9

SUNUŞ ÝÇÝNDEKÝLER

GİRİŞ / 10

BİRİNCİ BÖLÜMOsmanlı Devleti ve İtalyan Cumhuriyetleri

Arasındaki İlişkiler / 14

İKİNCİ BÖLÜMBelgelerin Özeti / 26

ÜÇÜNCÜ BÖLÜMTıpkıbasımı ve Çevirisi Verilen

Belgeler / 114

DÖRDÜNCÜ BÖLÜMBelgelerin İtalyan Dili Açısından

Değerlendirilmesi / 190

SONUÇ / 207

KAYNAKÇA / 208

Page 10: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

10

Kuzey İtalya’da yer alan Modena, Ferrrara Dükalığı’nın önemli kentlerin-den biridir. Günümüzde Este hanedanı’na ait birçok belgenin saklandığı bir devlet arşivinin yanı sıra, Este kütüphanesi arşivine de sahiptir. Her iki kütüphanede yaptığım araştırmalar, Osmanlı Devleti ile ilgili birçok belgenin bu arşivlerde sak-landığını kanıtladı. Yine de, Venedik, Milano ve Cenova kentlerinin, gerek eko-nomik, gerek siyasal nedenler yüzünden, Osmanlı Devleti açısından daha önemli oldukları; bu gerçeğin günümüzde arşivlerindeki zenginlikten de anlaşılacağı vurgulanmalıdır. Modena kenti ile ilişkiler daha geri plânda kalmışsa da, kentin arşivinde araştırmacıları ilgilendirecek belgelere rastlanmıştır. Bu çalışmada yer alan belgeler, tümüyle Modena kenti devlet arşivinden alınmıştır.

“İtalyan Devlet Arşivlerinin Genel Rehberi”nde1 1001-1088 sayılı sayfalar arasında Modena kenti devlet arşivine yer verilmiş; Este hanedanı’nın yönetimi altındaki kentin, diğer kent devletleri ile kıyaslandığında, daha az politik öneme sahip olması nedeniyle, dış ilişkilere büyük değer verdiği; Este’lerin güç dengele-rinin oluşturduğu karmaşık oyuna katılmayı ve varlığını sürdürmeyi bildiği; sonuç olarak uzun süre ayakta kalmayı başardığı belirtilir. Böylece, özenle seçilmiş, konuşma yetisi güçlü temsilciler; nitelikli ve deneyimli görevliler dış ilişkilerde bulundurulmuştur. Genel bir saptamayla belgeler, 1598 yılından itibaren, Fer-rara’nın gücünün azalmasıyla paralel olarak, nitelik ve nicelik açısından düşüş kaydeder; 1780 yılında Ercole Rinaldo’nun yurt dışında mukim elçi kadrosunu kaldırması, kuşkusuz belgelerin azalmasını açıklayan bir noktadır.

Tarih kayıtlarından anlaşıldığı üzere, Venedik Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti arasındaki yoğun ilişkilerde Ferrara Dükalığı da zaman zaman rol almıştır. Bazı belgeler tamamen Venedik Cumhuriyeti’ne aittir ve, büyük olasılıkla, özgün yazışmaların kopyalarıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nu tanımak, askerî gücünü daha iyi bilmek, niyetlerini öğrenmek isteyen Dükalığı bilgilendirmek amacı ta-şırlar.

Modena kenti devlet arşivindeki üç dosyadan en önemli ve en çok yazışma içeren, 193 sayılı “İtalya Dışındaki Kent ve Ülkeler - Türkiye” dosyasıdır. Dosyaya bu sayı, Modena kenti devlet arşivi tarafından verilmiştir. 55 belge içerir; bunlar-dan bir bölümü okunamayacak kadar siliktir, diğerleri ise, İtalyanca ve Latince veya okunaklı biçimde yazılmış ikinci bir nüsha içeren, iki kopya hâlinde yer al-maktadır. Bazı belgeler ise, arşiv defterinde kayıtlı oldukları hâlde, ilgili dosyada yer almamaktadır. Bu araştırmada arşiv kayıt defterine tamamen sadık kalınmış, gerek sıralama, gerekse açıklamalarda Modena kenti devlet arşivi görevlilerinin saptadığı düzen doğrultusunda çalışılmış, kronolojik bir sıralama izlenmemiştir. Dolayısıyla bazı belgelerin eksik olduğu, bazılarının söz konusu dosyada değil, başka dosyalarda yer aldığı okuyucu tarafından gözlemlenecektir. Modena ken-

GÝRÝÞ

1 Guida Generale degli Archivi di Stato Italiani, vol.II, Roma 1983.

Page 11: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

11

ti devlet arşivinde yer alan ve Osmanlı devleti ile ilgili belgeler içeren diğer iki dosya, “Doğu’nun Prensleri” ile “Doğu’nun Elçileri” adlarını taşımaktadır. Her üç belgede yer alan belgelerin asıl olup olmadıklarını anlamak oldukça güçtür, zira Osmanlı ile ilgili bilgi edinmek isteyen İtalyan Cumhuriyetlerinin prensleri için, bu devlet konusunda yazılan raporların, yapılan casuslukları belgeleyen mektupların el yazısı kopyalarının bazen bir kez, bazen defalarca yapıldığı bilinmektedir. Ancak ferman eşliğinde dosyada bulunan belgelerden emin olunabileceğini, bu konuda tek bir belge ve yirmi kopyası üzerinde yaptığım bir araştırmadan edindiğim bilgi ile deneyimlediğimi ifade edebilirim.2 Arşiv araştırmalarının ne denli güç olduğu, bir belgeye ‘aslıdır’ demeden önce nasıl titiz bir çalışma yapılması gerektiği, bu konuda yıllardan beri çalışan tarih uzmanları tarafından belirtilmektedir.3

Belgeler çoğunlukla Venedik Cumhuriyeti - Osmanlı Devleti ilişkilerini kapsamaktadır; bazıları ise Osmanlı Devleti’nin diğer ülkelerle yaptıkları anlaş-malar ile ilgili raporlardır veya varılan anlaşma maddelerini Doc’a bildirme özel-liğini taşırlar.

Dil açısından değerlendirildiklerinde, günümüz İtalyancasından farklı ol-dukları, dönemin arşiv dili ile yazıldıkları, kimi zaman kısaltmalardan yararlanıldı-ğı, bazılarının bölgesel olarak kullanılan sözcükler içerdiği anlaşılmaktadır.

Yöntem olarak, önce belgenin okunması, bilinmeyen sözcüklerin anlaşıl-maya çalışılması, dönemin tarihsel olaylarının araştırılması yoluna gidilmiş, her belge üzerinde titiz bir değerlendirme yapılmıştır. Okunaklı belgelerin matbaa harfleriyle suretinin yazılmasına ve çevirisine geçilmiş; daha az okunabilen veya önem açısından ikinci plânda oldukları düşünülen bazı belgeler ise yalnızca özet-lenmiştir. Hiç okunamayan sözcüklerin yerine üç nokta konulmuş; emin oluna-mayan ifadeler, soru işareti ile belirtilmiştir. Sözcüklerin belli bir biçimde anlaşıla-bileceği düşünüldüğünde ise, dipnot yapılmıştır. Dipnotlar, her metin için baştan başlanarak numaralandırılmıştır. Metinlerin özgün üslubuna olabildiğince sadık kalınmış, çok gerekmedikçe noktalama işaretleri eklenmemiş, büyük veya küçük harfle yazılı sözcükler olduğu gibi bırakılmıştır. Tek bir dosya içindeki belgelerin söz konusu olduğu dikkate alınırsa, konuların (tarihsel, ekonomik, aydınlatıcı bil-giler içermek gibi) çeşitliliğine ilişkin belirebilecek sorular da açıklığa kavuşur.

Osmanlı Devleti ile İtalya arasındaki ilişkiler konusunda büyük çalışmaları olan değerli hocalarım Prof. Dr. Şerafettin Turan’a, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu’na, Prof. Dr. Mahmut Şakiroğlu’na, Prof. Dr. Melek Delilbaşı’ya, Prof. Dr. Durdu Kundakçı’ya, Dr. Maria Pia Pedani’ye, Dr. Raniero Speelman’a ve sevgili anne-babama bu araştırmanın gerçekleştirilmesinde katkı ve yardımlarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.

2 Nevin Özkan, «Venedik Senatosu Sekreteri Pietro Busenello’nun Ýstanbul Gözlemleri (1742 - 1746) - Lettere Informative sulle Cose dei Turchi», Osmanlý Araþtýrmalarý Dergisi, Sayý XX, Ýstanbul, 2000, s. 269-294.3 Mahmut H. Þakiroðlu, ”Venedik Devlet Arþivi’nde Kanunî Sultan Süleyman Dönemine Ait Yeni Belgeler”, IX. Türk Tarih Kongresi, Cilt II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1988, s 875 - 878.

Page 12: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

Thomas Allom

Topkapı Sarayı kubbealtında sadrazamın girişi

Page 13: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

BÝRÝNCÝ BÖLÜM

Page 14: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

14

OSMANLI DEVLETİ İLE İTALYAN CUMHURİYETLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER

İtalyan Cumhuriyetleri ile Türkler arasındaki ilişkiler, Türklerin 1071 ta-rihinde Anadolu’ya gelişinden bir süre sonra başlamıştır. Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi kıyılarında yerleşmiş olan küçük ticaret kolonilerinin Türklerle alış-verişi biçiminde başlayan ilişkiler, Selçuklular ve bunu izleyen Anadolu Beylik-leri döneminde resmiyet kazanmış, zaman zaman anlaşmalar yapılmıştır. Böylece Türklerin Anadolu’da karşılaştıkları ilk Avrupalılar, İtalyan kent devletlerinde yaşayanlar olmuştur.

1299 yılında Söğüt kasabasında kurulan Osmanlı Devleti’nin Marmara ve Ege Denizi’ne doğru genişlemesi, 1354 yılında Rumeli’ye geçiş ve Balkanlarda ardı ardına devam eden fetihler, Türkleri İtalyan kent devletleriyle sık sık karşı karşıya getirmiştir. Ticaret açısından bakıldığında, Hindistan ve Çin’den gelen mallar, Anadolu ve Suriye kıyı kentlerindeki İtalyanlar tarafından Batı Avrupa’ya sevk edilmekteydi. Kudretli donanması ve büyük deniz ticaret filosu ile İtalyan kent devletleri, çok uzun zaman Akdeniz’i egemenliği altında tutmuştur. Bu ko-nuda Ceneviz ile Venedik arasında bir rekabet vardır ve genellikle bu rekabette Venedikliler üstünlük kurmuş, ancak Osmanlıların gerek Anadolu’da gerek Bal-kanlarda hızla genişlemesi, Venediklilerin özellikle ticari çıkarlarına büyük darbe vurmuştur.

XIV. yüzyıl başlarında Avrupa’da ekonomik bakımdan geri kalmış ulusal monarşiler varken, bu sırada iki İtalyan kent devleti olan Venedik ve Ceneviz; Balkanlar, Akdeniz, Ege ve Karadeniz sahasındaki Doğu ticaretine ciddi biçimde sarılmışlardır1. Bizans İmparatorluğunun içerisinde bulunduğu ekonomik ve siyasi bunalım esnasında, Ortaçağ’ın parçalanmış İtalya’sında, gemiciliği ve ticareti baş uğraş olarak seçen küçük kent devletleri, Bizans İmparatorluğu ile olan ilişkileri-nin akışı içinde sağladıkları haklar ve ayrıcalıklardan olabildiğince yararlanarak, İstanbul’da ve Anadolu kıyılarındaki belli başlı liman kentleri ile ticaret yolları üzerindeki kentlerde yerleşmişler, kimi yerlerde de özel koloniler oluşturarak, Doğu Akdeniz Bölgesi ticaretini ellerine geçirmişlerdi. Venedik; Suriye, Mısır ve Ege’deki adalarını içine alan Doğu Akdeniz Bölgesi ticaretinde egemen iken, Ce-nevizliler ise; Karadeniz ve Asya’ya giden ticarî yollar üzerinde üstünlük kurmuş-lardı2. Cenevizliler, özellikle Latinler’in İstanbul’dan çıkarılması sırasında Bizans

1Bkz. Yusuf Oðuzoðlu, ”Osman Gazi’yi Tarih Sahnesine Çýkartan Siyasal ve Sosyal Þartlar”, Osmanlý Ýmparatorluðu’nun Kurucusu Osman Gazi ve Dönemi, Sempozyum Sonuç Bildirileri, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfý Yayýný, Bursa, 1996, s. 136. 2 Cafer Çiftçi, ”XIV. Yüzyýlda Anadolu’da Uç Beyliklerinin Siyasî ve Ýktisadî Faaliyetleri”; “Türkler”, 7. Cilt, Yeni Türkiye Yayýnlarý, Ankara, 2002, s. 395.

Page 15: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

15

İmparatorluğu’na yaptıkları yardımdan dolayı geniş ayrıcalıklar kazanmışlardı. Yaptıkları yardım karşılığında, 1261 yılında, Nymphion (Kemalpaşa) antlaşma-sını imzalamışlardır3. Levante ticareti açısından çok önemli olan bu antlaşma ile, artık Cenevizliler ticarî faaliyetlerde en ön sıraları alıyorlardı.

İtalyan kent devletlerinin Anadolu’dan ithal ettikleri başlıca ürün buğ-daydı. Ortaçağda hububat ürünleri, beslenme gibi her türlü kullanımın başında gelen iç tüketim gereksinimini karşılamanın dışında, dış ticarette gelir getiren ve aynı zamanda stratejik olarak da kullanılabilen bir madde niteliğini taşımaktaydı. Kendi üretimleri ile ülke halkını besleyemeyen Avrupa devletleri, buğday ihti-yaçlarını, ‘hububat deposu’ diye tanımlanan Rusya-Romanya-Anadolu üçgenine giren bölgelerden karşılamaktaydılar. Buğdayın, Avrupalı tüccarların aradıkları en önemli ürünlerden birisi olduğunu fark eden Türk beylikleri, bu ürünün satışını kendi siyasal ilişkilerine göre gerektiğinde koz olarak kullanmışlardır4. Özellikle Romanya ve Girit’te ticaret kolonileri kurmuş Venedikliler için, Türk beyliklerin-den gelen arpa, kuru sebze ve buğdayın son derece büyük önemi vardı. Bir diğer önemli hububat olan mısırın beyliklerden ihracatı durduğu zaman, Avrupa’da fiyatlar üzerinde büyük artış gözlenirdi5.

Osmanlıların Batı Anadolu topraklarını ele geçirmeleri ile, İtalyan kent devletlerinin bu bölgede bulunan Türk beylikleriyle olan ilişkileri ve ticaretleri çok zor yürümüştür. Artık devletlerin gözü, doğuda güç kazanan Osmanlılara yö-nelmiş ve bu nedenle Levante üzerindeki diğer Türk beyliklerinin önemi azalmaya başlamıştı. Osmanlıların Gelibolu’yu almaları ile birlikte, Hristiyan dünyası ilgisini Osmanlı Türkleri’ne çevirmiştir. Osmanlılar Gelibolu’dan geçerek Edirne’ye ha-kim olduklarında, bölge ticaretini kontrolleri altına almışlardır. Bu durumdan en çok zarar gören, kuşkusuz İtalyanlar olmuştur6.

XIV. yüzyılın ortalarında Osmanlılar, Edremit ve Bergama topraklarını içine alan Karesi Beyliği’ni ele geçirerek, onların kadırgalarına sahip olmuş, bu kadırgalarla Ege Denizi’ne açılmış ve Trakya’ya doğru donanma saldırılarına baş-lamışlardır. Bu sırada, Cenevizlilerin Karadeniz’de Venediklileri bölgeden ihraç etmeye yönelik çalışmaları karşısında büyük bir savaş başlamıştır. Venedik, bu

3 Wilhelm Heyd , ”Yakýn - Doðu Ticaret Tarihi”, Çev : Enver Ziya Karal, TTK, Ankara, 1975, s. 480 vd.4 Þerafettin Turan, ”Türkiye-Ýtalya Ýliþkileri I, (Selçuklular’dan Bizans’ýn Sona Eriþine)”, Metis Yayýnlarý, Ýstanbul, 1990, s. 97.5 Elizabeth Zachariadou, ”Trade and Crusade, Venetian Crete and The Emirates of Menteþe and Aydýn (1300 -1415)”,Venedik, 1983, s. 163.6 Mustafa Akdað , ”Türkiye’nin Ýktisadî ve Ýçtimaî Tarihi (1243 - 1453)”, Cilt I, Bilgi Yayýnevi, Ýstanbul, 1995, s. 370.

Page 16: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

16

savaşta, Argonia kralı ve Bizans tahtında bulunan Kantekouzenos ile ittifak yo-luna giderken, Ceneviz ise Osmanlı padişahına yıllık bir vergi ödeme koşulunu da kabul ederek, Orhan Gazi ile 1352’de bir antlaşma yapmıştır7. Bu olay ile Osman-lı-Ceneviz dostluğunun Galata’daki temelleri atılmıştır. Oluşturulan dostluğun en büyük yararı, Osmanlıların Çanakkale Boğazı’nı aşıp Gelibolu yarımadasına geçişlerinde, Cenevizlilerin askerî ve sivil taşımalarda Osmanlılardan belirli bir para karşılığında, gemilerle nakil işlemlerini sağlamalarıdır. Cenevizliler ile baş-layan bu ilişkiler kimi zaman iyi, kimi zaman da kötü biçimde sürerken, diğer bir İtalyan Devleti olan Venedikliler, Osmanlılar ile bir türlü dostluk anlaşması yapamamışlardır. Birçok kez bu amaçla girişimlerde bulunmalarına karşın, ancak Beyazıt zamanında bir anlaşmaya varılabilmiştir8.

Yıldırım Beyazıt, tahta geçişi ile birlikte, Anadolu’daki beylikleri kendi topraklarına bağladıktan sonra, her yıl Anadolu’dan Midilli, Limnos (Limni) ve Rodos adalarına gönderilmekte olan buğdayın ihracatını yasaklamış ve donan-malarını daha iyi duruma getirerek, Sakız ve Ağrıboz başta olmak üzere, birçok adaya seferler düzenlemiştir9. Bundan sonra da Osmanlılar, Rumeli’ye geçerek Gelibolu yarımadasını, tüm Trakya kıyılarını ve Dimetoka’yı tamamen ellerine geçirerek, bölge ticaretini denetimleri altına almışlardır. İşte bu aşamada Doğu Akdeniz ticaretleri tamamen tehlikeye giren İtalyan Devletleri, yaptıkları sürekli girişimlerle, Osmanlı Devleti’nden hak ve ayrıcalıklar alma yoluna gitmişler ve, ekonomik çıkarları doğrultusunda, dostça davranmışlardır. Özellikle Akdeniz ve Karadeniz arasındaki deniz ticareti yolunun önemli bir kapısı konumunda olan ve stratejik açıdan büyük değere sahip bulunan Gelibolu’nun Osmanlıların eline geçmesi, İtalyanlar açısından bu dostluğu kaçınılmaz kılmaktaydı.

Osmanlı Devleti’nin, diğer beyliklere ait toprakları kendi sınırlarına kat-ması ile birlikte, bu beyliklerin yaptıkları ticarî antlaşmalar da ortadan kalkmıştır. Ancak İtalyan devletleri, kısa sürede Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler kurarak, eski ayrıcalıklarını yeniden elde etme yoluna gitmişlerdir. Daha önce de belirtildi-ği gibi, ilk antlaşmayı Orhan Bey zamanında yapmış olan Cenevizliler, Osmanlıla-ra karşı yakın bir konumdaydılar ve 8 haziran 1387 tarihinde, yeni bir dostluk ve ticaret antlaşması adı altında, ikinci bir ahidnâmeyi elde etmişlerdir10. Antlaşma

7 Colin Imber, ”The Ottoman Empire 1300-1481”, Ýssis Yayýnlarý, Ýstanbul, 1990, s. 24.8 Þerafettin Turan, ”Venedik’te Türk Ticaret Merkezi” , Belleten, Cilt XXXII, Sayý 126, TTK, Ankara, 1968, s. 248.9 Dukas, ”Bizans Tarihi”, Çev: Viladimir Mirmiroðlu, Ýstanbul , 1956, s. 28.10 Anthony Lutrell, ”Latin Resposes to Ottoman Expansion Before 1389”; ”The Ottoman Emirate 1300-1389”, Crete Unýversity Press, 1993, s. 129.

Page 17: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

17

gereğince, Osmanlı tebaası Pera ile serbest ticaret yapabilecek, ithalat ve ihracatta gümrük vermeyeceklerdi. Cenevizliler ise, belirli ayrıcalıkları almaları ile birlikte, Türk topraklarında ticaret için vergi ödemeye devam edeceklerdi11. Ancak Os-manlıların Balkanlarda ilerlemeye başlamasıyla, Bosna Krallığı ve Sırp Despotlu-ğu öncülüğüyle oluşturulan ittifaka, din kardeşleri Cenevizlilerin de katılması, bu antlaşmayı kısa sürede ortadan kaldıracaktı.

Osmanlıların 1389-1390 tarihleri arasında, Yıldırım Beyazıt liderliğinde Batı Anadolu’da giriştikleri mücadelelerle, beylikleri kendi topraklarına katma-ları, özellikle bu bölgede ticarî çıkarları fazla olan Venedik’i oldukça düşündür-müştür. Daha önceki antlaşma girişimlerinde başarı sağlayamayan Venedikliler, bu kez biraz daha ciddi davranarak, Osmanlılar ile bir antlaşma yapma olanağı arıyorlardı. Sonuçta, 6 mart 1390 tarihinde Venedikliler, verdikleri bir talimat ile Francesco Querini’yi Osmanlılara elçi olarak gönderdiler. Elçi, görünüşte Osmanlı Padişahına başsağlığı diliyordu, ancak gerçekte birçok ticarî hak elde etme arzusu içindeydi. Uzun görüşmelerin ardından, 21 mayıs 1390’da, Yıldırım Beyazıt üç mektup imzalayarak, olayı sonuçlandırmıştır. Mektuplardan ikisi Doc Antonio Venier’e yazılmış, üçüncüsü ise Aydın oğulları topraklarının Osmanlı-lara bağlanmasından sonra buraların yöneticiliğine getirilen Şehzade Ertuğrul’a hitaben kaleme alınmıştır12. Bu antlaşma, herhangi bir vergi muafiyeti tanımıyor, özel ticaret merkezi açılmasını onaylamıyor ve özel yargı hakkı tanıma ayrıcalığını içermiyordu; yalnızca tek taraflı, yani Osmanlıların isteği ile olan bir yükümlülüğü taşıyordu.

XIV. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da mutlak güç ola-rak ortaya çıkması ile, birçok ticaret merkezi ve liman, bu devletin topraklarına girmiş, aynı zamanda yeni ticarî merkezler de oluşmaya başlamıştır. Bunlardan bi-risi olan Bursa kenti, yüzyılın sonlarında Doğu-Batı ticaretinde önemli bir antrepo olmuştur. Bursa, kentin Osmanlılar tarafından fethinden kısa bir süre sonra, İranlı ipek tâcirleri ile Floransalı ticâret erbâbı arasında ticarî ilişkilerin gerçekleştirildiği önemli bir merkez haline gelmiştir13. 1391 yılında Balat, Ayasulug ve İzmir gibi Batı Anadolu kentleri Osmanlı denetimine girince, Bursa ile bu kentler arasında ticarî bir bağ oluşmuştur. Artık İran kervanları, Bursa yolu ile bu kıyı kentlerine ulaşıyor; İran’ın ipek taşıyan kervanları da Trabzon yolunu izlemektense, Bursa’ya giden karayolunu yeğliyordu. I. Beyazıt zamanında, Kuzey Anadolu’ya yapılan se-

11 Melek Delilbaþý, ”Ortaçað’da Türk Hükümdarlarý Tarafýndan Batýlýlara Ahidnâmelerle Verilen Ýmtiyazlara Genel Bir Bakýþ”, Belleten, Cilt XLVII, Sayý 185, TTK, Ankara, 1983, s. 101- 102.12 Þerafettin Turan, ”Türkiye- Ýtalya Ýliþkileri I”, s. 211.13 Bkz. Mahmut H. Þakiroðlu, ”Bursa’dan Floransa’ya Ýpek Ticâreti”; ”Bursa”, Kültür Bakanlýðý Yayýnlarý, Ankara, 1996, s. 144-147.

Page 18: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

18

ferler ile Erzincan-Amasya-Tokat arasındaki kervan yolu Osmanlılara bağlanmış-tı. Ayrıca güneyde Antalya ve Alanya alınarak, Hint ve Arap eşyalarının Güney Anadolu’dan girdiği başlıca limanlar da ele geçirilmişti. Arap yarımadasından ve İran’dan gelen tüccarlar ile, Doğu ticaretinin başlıca merkezi olan İstanbul ve Galata’daki Venedik, Ceneviz ve Floransalı tüccarlar için, artık yolculuk güvenli bir hal alıyor; Bursa, Doğu eşyalarının satın alındığı ve Avrupa’nın yünlülerinin satıldığı önemli bir oluşturuyordu14.

Anadolu’daki bu gelişmeler ile birlikte, Osmanlıların Balkanlar’da yap-tıkları fetihlerle yeni ticarî yolları ve kentleri ele geçirdiklerini görmekteyiz. Fi-libe, Sofya, Belgrad, Sarayevo, Üsküp, Manastır, Köstence ve Rusçuk gibi ufak yerleşim birimleri, hep Osmanlılar zamanında gelişerek, büyük kent oldular. Osmanlılardan önce, Balkanlar’da İtalyan Devletleri ticarî güce sahipti. İşlenmiş veya yarı işlenmiş maddeleri ithal eden İtalyanlar; deri, odun buğday, peynir, hay-vanî yağ, zeytinyağı, şarap ve köle satın alırlardı. Ayrıca Sırbistan ve Bosna’daki gümüş madenleri, Avrupa’nın önemli derecede gümüş gereksinimini karşılardı. Ancak, Osmanlıların bu toprakları fethetmeleri ile İtalyanların elindeki ticaret, Türklerin eline geçmiştir. XIII. yüzyıldan itibaren Karadeniz’in tüm üst bölgesi ile, İstanbul’dan Balkanlara doğru uzanan alanın tümünde kıtalararası ticaret yapan İtalyanlar, Osmanlı Devleti’nin bu topraklarda ortaya çıkışı ile birlikte, ticaret yapamaz hale geldiler. Bundan sonra yapacakları ticaret de, yalnızca Osmanlıların isteği ile tek taraflı bir iradeye bağlı kalıyordu.

XV. yüzyılın başlarına gelindiğinde, Balkan yarımadasında sahip olduğu topraklar için Venedik Cumhuriyeti’nin, Osmanlılara haraç ödemek zorunda kal-dığı görülmektedir15. 1423 yılında Bizans İmparatorluğu’nun rızasıyla, Bizans dev-leti topraklarına ait olan Selanik, Venediklilere verilmiştir. 1387-1389 ve 1394-1402 yılları arasında Türk idaresi altında bulunan ve Osmanlılara yılda 100.000 akçe ödeyen Selanik, Venedik hakimiyetine geçince, kenti İslam hukukuna göre kendi mülkü kabul eden Sultan, bu durumu kendi topraklarına bir tecavüz say-mış, böylece Osmanlılar Venediklilere karşı savaşa başlamış ve bu savaş 1423-1430 yılları arasında sürmüştür. 7 yıl süren savaş sonrası imzalanan antlaşma ile, Selanik ve çevresinde Osmanlı hakimiyetinin tanınmasına karşılık, Venedik 100

14 Halil Ýnalcýk, ”The Ottoman Empire, The Classical Age 1300-1600”, Trans. Norman Itzkowitz and Colin Imber, Praeger Publishers, New York-Washington, 1973, s. 124. 15 Bu konu hakkýnda bkz. Spremýç Momcýlo, ”XV. Yüzyýlda Venedik Cumhuriyeti’nin Þarkta Ödediði Haraçlar”, Çev: Mahmut H. Þakiroðlu, Belleten, Cilt XLVII, Sayý 185, TTK, Ankara, 1984, ss. 363-390.

Page 19: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

19

duka Lepanto kalesi için ve 136 duka İşkodra ve Alexio kaleleri için haraç vermek suretiyle, buradaki hakimiyetini güvenlik altına almıştır16.

Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren Venedikliler ile ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, uzun süre savaşılmış (1463-1479), savaşın sonunda ya-pılan antlaşma ile Venedik Cumhuriyeti, İşkodra ve Akçahisar kentleri ile Limni ve Eğriboz adalarını Osmanlılara bırakırken; 100.000 Filori tazminat ile her yıl Osmanlı hazinesine 10.000 duka vergi vermeyi ve şap iltizamı bedeli olan borç-larını kabul etmiştir. Buna karşılık Türkler de Dalmaçya, Arnavutluk ve Mora’da Venediklilerden aldıkları yerleri iade edeceklerdir. Bu barış antlaşması ile Vene-dikliler, İstanbul’da sürekli olarak bir Venedik elçisi (balyoz) bulundurma hakkını da elde etmişlerdir17.

Venedik ile yeniden başlayan savaş(1499-1503), Osmanlılara Ege’de Mo-don, Koron, Navarin, İnebahtı gibi limanları kazandırmış ve bu savaş sırasında Osmanlılar, Akdeniz’de Venedik ile çarpışacak güçte bir donanma oluşturmuş-tur18.

1522 yılında Rodos’u ele geçiren Osmanlı İmparatorluğu’na, Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1533 yılında savaş gemileri ile katılmasından sonra, Venedik Cumhuriyeti’nin Akdeniz’deki mutlak egemenliği son bulmuştur. Bu dönemde Venedik Cumhuriyeti, sürekli olarak iki taraflı siyaset yürütüyor, Osmanlılara karşı olan deniz savaşlarında Şarlken ile birlikte hareket ediyor ve fırsatını yaka-ladığında, Osmanlı ticaret gemilerini ele geçiriyordu. Bu duruma bir son vermek isteyen Osmanlılar, bölgedeki adaları ele geçirmek amacıyla, fetih faaliyetlerini hızlandırdılar. Osmanlı donanmaları adaları birer birer ele geçirirken, müttefik devletler Osmanlı’ya karşı ortak bir harekât düzenlemek için planlar yapıyorlardı.

Sonuçta, Barbaros Hayreddin Paşa önderliğindeki Osmanlı donanması, Preveze önlerinde müttefik güçler ile sıkı bir savaşa başlamış ve üstün bir başarı elde etmiştir. Andrea d’Oria komutasındaki Kutsal İttifak donanması, 28 eylül 1538 tarihinde Preveze’de yenilgiye uğramış ve Akdeniz, Osmanlıların eline geçmiştir. Müttefiklerin içerisinde yer alan Venedikliler, bu savaştan çok zarar etmiştir. Barış koşulları gereğince Venedik Cumhuriyeti, Mora ve Dalmaçya kı-yılarındaki kaleleri Osmanlılara terk ettiği gibi, 300.000 altın tazminat vermek zorunda bırakılmıştır.

16 Melek Delilbaþý, ”Selanik’in Venedik Ýdaresine Geçmesi ve Osmanlý-Venedik Savaþý (1423-1430)”, Belleten, Cilt XL, Sayý 160, TTK, Ankara, 1976, s. 588.17 Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý, ”Osmanlý Tarihi”, II. Cilt, 4. Baský, TTK, Ankara, 1983, s.124.18 Bu savaþa son veren andlaþma için bkz: Mahmut H. Þakiroðlu, ”1503 Tarihli Türk-Venedik Andlaþmasý”, VIII. Türk Tarih Kongresi, Cilt III, TTK, Ankara, 1983, ss.1559-1569.

Page 20: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

20

Venedik Cumhuriyeti’nin yönetimindeki (1489-1571) Kıbrıs’ın Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi, Hristiyan dünyasında büyük bir üzüntü yaratmıştır. Papa V. Pius’un girişimi ile Venedik ve İspanya donanmaları güçlerini birleş-tirerek, 7 ekim 1571 tarihinde İnebahtı’daki Osmanlı donanmasına bir baskın düzenlemiş, Osmanlı donanmasının ağır yenilgisi ile sonuçlanan bu savaşta, yirmi bin usta denizcinin kaybı, Osmanlıların Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünün sonu olmuştur.

1645 yılında başlayan Girit Savaşı, iki devleti yeniden karşı karşıya getirir. Çok uzun süren (1645-1669) bu savaş sırasında, Osmanlı donanmasının zayıflığı ortaya çıkar. Venedikliler, Girit’e destek kuvvet gönderilmesini önlemek için Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alır(1650); Limni ve Bozcaada’yı işgal ederek, bu boğazı kapatırlar. Ancak, 1657 yılında bu adalar geri alınarak, Venedikliler boğaz-dan uzaklaştırılır ve Girit’in fethi 1669 yılında tamamlanır.

İkinci Viyana Kuşatması’nın (1683) bozgunla sonuçlanması, Osmanlı İm-paratorluğu’nun gerileme ve çöküşünün başlangıcı olmuştur. Bu tarihten hemen sonra, Osmanlı’ya karşı Avusturya-Rusya-Lehistan ve Venedik arasında Kutsal bir ittifak (Liga) anlaşması imzalanır. 1683-1699 yılları arasında bu devletlerle yapılan savaşlarda yenilen Osmanlı Devleti ile imzalanan Karlofça Anlaşması ile, kaybedilen topraklar arasında Venedik’e de Mora Yarımadası ve Dalmaçya kıyıları bırakılmıştır. Osmanlı Devleti, Karlofça Anlaşması ile ilk kez Avrupa Devletlerine toprak bırakır; ancak Mora Yarımadası, 1711 yılında Venedik’ten geri alınır. Bu tarihten sonra Osmanlı İmparatorluğu ile Venedik Cumhuriyeti arasında kayda değer bir çatışma olmamıştır.

Napolyon 1797 yılında Kuzey İtalya’yı işgal eder. Avusturya ile 18 ekim 1797 yılında imzalanan Campoformio anlaşması ile Venedik Cumhuriyeti’nin varlığına son verilir ve toprakları Avusturya’ya bırakılır. Ancak altmış dokuz yıl sonra Avusturya’nın yenilgisi üzerine, 1866 yılında Venedik bölgesi, yeni kurul-muş olan İtalyan Birliği’ne katılır.

Osmanlı Devleti ile Venedik Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin en belirgin özelliği, ticari çıkarları ele geçirme ve egemen olma savaşımıdır. Venedik, yüzyıllar boyu Doğu’da elde etmiş olduğu kolonilerin, liman kentlerinin, adaların Anado-lu’da ve Balkan yarımadasında sürekli olarak genişleyen ve yayılan Osmanlılar tarafından ele geçirilmesi sonucu, hem yaşamsal çıkarlarını, hem de Akdeniz’deki üstünlüğünü yitirmiştir. Ayrıca, Venedik, Müslüman Osmanlıların Batı’ya doğru ilerlemelerine engel olmaya kendisini zorunlu görmesinin sonucu olarak, sürekli bir eziklik duygusu hissetmiştir. Ne var ki, iki ülke ilişkilerine öncülük ettiği için, çıkar gereği, ilişki kurma ve barış içinde yaşama istek ve girişimleri, Venedikliler-

Page 21: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

21

den gelmiştir. Bunu sağlamak için de o devirde “ahitnâme” denilen barış ve ticaret anlaşmaları yapmak gerekiyordu19. Ahitnâmeler, onları veren Padişahın işbaşında olduğu sürece geçerliydi. Bu nedenle Venediklilerle Selçuklular, Osmanlılar ve Anadolu beylikleri arasında çok sayıda ahitnâme imzalanmıştır. Başlıbaşına bir inceleme konusu olmakla beraber, ikili ilişkiler çerçevesinde büyük önem sergile-yen ahitnâme konusuna, bu çalışmada kısaca değinmek gerekir. İlk olarak ve en çok sayıda ahitnâme İtalyan Devletleri ile yapılmıştır. Bunların başlıca özellikleri aşağıdadır:

1. Ticaret serbestisini düzenlerler; bu serbestlik bazen karşılıklıdır;

2. Ticarete ait vergileri düzenlerler; bu vergiler bazı yerlerde ayrıcalıklıdır.

3. Osmanlı tacirlerinin ahitnâmenin yapıldığı ülkeye ait yerlere yönelmele-rine olanak verilir.(bazen karşılıklılık ilkesine uyulur);

4. Ahitnâmenin yapıldığı ülkenin vatandaşlarına bulundukları yerlerde tanınacak hak ve ayrıcalıkları belirlerler;

5. Ahitnâmenin yapıldığı ülkenin Konsoloslarına özel yargılama yetkisi verilir;

6. Ahitnâmenin yapıldığı ülkenin vatandaşlarına özel ticaret (depolar) ve ibadet yeri ayrılması öngörülür;

7. Silahlı Osmanlı gemilerinin Çanakkale Boğazı’na çıkışlarını yasaklayan maddeleri içerirler (İstanbul’un fethinden sonra, böyle bir madde artık ahitnâme-lerde yer almamıştır).

Osmanlılar ile İtalyan Cumhuriyetleri arasındaki temaslar ve ticari ilişkiler hep olumlu ve dostça bir havada olmamış, bir savaş sürecini bir barış, bir barış sürecini de bir savaş izlemiştir, çoğu kez. Barış için çok mücadele edilmiş, gerek-tiğinde savaşılmıştır; çünkü ticaret İtalyan devletleri için büyük önem taşımakta-dır. Bursa çevresindeki küçük Osmanlı Beyliği‘nin giderek yayılması, Balkanlar‘da genişlemesi ve bir imparatorluğa dönüşmesi sonucu, sürekli olarak topraklarını ve çıkarlarını yitiren Venedik, kimi zaman yalnız, kimi zaman da diğer Hristiyan ülkelerle birlikte, Osmanlı Devleti ile çatışma ve savaşa sürüklenmiştir. Bu olgu, iki ülkenin kara ve deniz kuvvetleri arasında karşılıklı bir etkileşim oluşturmuştur. Osmanlı ordusunun karada, Venedik‘in de denizdeki üstünlüğü, iki tarafı birbiri-ne örnek almaya yöneltmiştir.

19 Ahitnâme konusu için bkz: Tayyip Gökbilgin, ”Venedik Doju ve Leh Kralýna Verilen Bir Kýsým Ahitnâmelerin Þekil ve Muhteva Bakýmýndan Taþýdýklarý Önem ve Tarihi Gerçekler”, VII. Türk Tarih Kurumu Kongresi, Cilt II, TTK, Ankara,1973, s. 473-483.

Page 22: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

22

Bir deniz gücüne sahip olma gereği, Osmanlılardan önce Anadolu bey-liklerince de hissedilmiş ve küçük filolar oluşturulmuştur. Ancak 1354 yılında Osmanlıların Rumeli’ye geçişlerinden sonra, güçlü bir donanma yaratma, bir gereklilik haline gelmiştir. Bu yüzden Cenevizliler, Galata ve Foça kolonileri ile işbirliği yapılarak, bir donanma oluşturulmuştur. Dahası, çoğu kez bu kolonilerde yaşayanlar, gemilerde görev almıştır. Tersane kuruluşu, gemi yapımı ve gemilerin yönetiminde Ceneviz, Venedik ve diğer Latin denizcilerinden geniş ölçüde yarar-lanılmıştır; bunun sonucu olarak, günümüz Türkçesi’ndeki denizcilik ile ilgili pek çok sözcük İtalyanca kökenlidir.20

Osmanlı Devleti’nin İtalya yarımadasında ilişki içinde olduğu prenslikler, yalnızca Venedik ve Ceneviz Cumhuriyetleri değildir. Bunların dışında diğer İtal-yan devletleri olan Floransa, Napoli ve Milano ile de Osmanlılar, siyasi ve ticari ilişkiler kurmuşlardır21 .

Orta çağlarda, dahası, Rönesans‘tan sonra İtalya, diğer Avrupa ülkelerin-deki gibi dükalıklar, kontluklar, markilikler gibi küçük devletlerden oluşmaktadır. Eski Yunan’da olduğu gibi, İtalya’da da kent devletler vardır. Bunlardan bazıları ile Osmanlı Devleti arasında ticari ve diplomatik temsil düzeyinde ilişkiler kurul-muştur. Mukim-Elçi olmayan bu temsilciler, ülkeleri için çok önemli olan ticari bağlar kurmak, ilişkileri geliştirmek ve kişisel temaslar sağlamak üzere, zaman zaman İstanbul’a gelirler ve görevleri bitince geri dönerler.

Osmanlı Devleti ile ticari ilişkileri oldukça önemli olan dükalıklardan biri de, Modena idi. Bu dükalık, Milano ile Bologna arasında, tarım bakımından çok zengin, Po nehri havzasında bulunur. M.Ö. III. yüzyılda Romalılar tarafından işgal edilen kent, sömürge haline getirilir.

Bölgenin yönetimi, yüzyıllar boyunca sürekli olarak el değiştirir ve iç çatış-maları sona erdirmek için 1288 yılında yönetim, Ferrara Senyörü Este ailesinden Obizzo’ya verilir. Este ailesi, Ferrara, Modena, Reggio dükalıklarında, Rovigo kontluğunda ve başka topraklarda hüküm sürmüş olan bir prens ailesidir. Bu ai-lenin Modena’daki egemenliği, 1306 yılında son bulmuş ise de, 1336 yılında yeni-den kurulmuştur. Zaman zaman Papalığın, Fransızların ve Avusturyalıların işgali-ne uğrayan Modena, birçok kez Este ailesinin yönetimine yeniden geçmiştir. 1796 yılında Kuzey İtalya’yı işgal eden Napolyon, Este kontlarını, bu bölgede kurduğu Cispadana ve Cisalpina Cumhuriyetleri ile 1802 yılında kurduğu İtalya krallığına

20 Durdu Kundakçý, “Ýtalyanca‘dan Türkçe‘ye, Türkçe‘den Ýtalyanca‘ya Geçmiþ Sözcükler Üstüne”, Ýtalyan Filolojisi Dergisi, Yýl 10, Sayý 11, Ankara, 1978, s. 135-153. 21 Osmanlý-Milano Dukalýðý ile Osmanlý-Floransa tacirleri arasýndaki iliþkiler için bkz. Franz Babinger, ”XV. Yüzyýlda Osmanlý Devleti-Milano Duka’lýðý Ýliþkileri”, Çev: Mahmut H. Þakiroðlu, Belleten, Cilt XLIX, Sayý 194, Ankara, TTK, 1985, s. 373 -390; Mahmut H. Þakiroðlu, “Bursa‘dan Floransa‘ya Ýpek Ticâreti”, s. 144-147.

Page 23: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

23

bağlı dükalıklarının yönetiminden uzaklaştırmıştır. Ancak, Napolyon’un yenilgi-sinden sonra, Habsburg-Lorrain’li IV. Francesco, Modena dükalığının yeniden başına geçmiştir (1814-1846).

Modena’nın başındaki zorba yönetim, önce 1831 şubat-mart ayaklanma-sına ve Merkez İtalya Birleşik Eyaletleri‘nin kurulmasına, daha sonra ise 1848 çatışmalarına ve Modena’nın Piemonte ile birleşmesine yol açmış, Avusturyalılar, aynı yıl dükalığı yeniden kurmuşlardır. Ancak, III. Napolyon’un 1859 yılında Avusturya’yı yenilgiye uğratması üzerine, Kuzey İtalya’daki Avusturya egemenliği sona erer. Modena Dükü V. Francesco, Avusturyalılarla birlikte kaçar ve Mode-na dükalığı 1860 yılının mart ayında Piemonte ile birleşir. Daha sonra ise, Kont Cavour’un liderliğinde 1871 yılında birliğini tamamlayan İtalya Krallığı‘nın bir eyaleti olur.

Page 24: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

Venedik Elçisinin Karşılanması (Giovami Bellini’ye Göre)

Page 25: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

İKİNCÝ BÖLÜM

Page 26: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

26

BELGELERİN ÖZETİ

Belge no. 1: 1 sayfa Hristiyan birliğinin bozulması sonucunda Osmanlı padişahlarının elde ettiklerinin kısa bir özeti.

Belgede, 1355, 1360, 1362, 1364, 1460, 1464, 1520, 1542 ve 1493 tarihle-rinde yaşanan önemli olaylar liste hâlinde kaydedilmiştir. Son üç tarihte krono-lojik bir yanlışlık olduğu görülmektedir. Sıralamanın sonuna gelindiğinde, 1493 tarihi ile ilgili olayın unutulduğu ve eklenmek istendiği sonucu çıkarılabilir.

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler”.

Belge no. 2: Fatih Sultan Mehmet ve Hristiyanların İstanbul’dan çıka-rılışı hakkında, yaklaşık olarak 1453 yılına ait bir belge.

Metin ilgili belgelerde yoktur.

Belge no. 3: 4 sayfa İstanbul‘a, kenti gezip görerek bazı araştırmalar yap-mak amacıyla, âdeta casus olarak gönderilen Antonio Corselli da Trani‘nin raporu (1485).

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü Bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi veri-len belgeler”.

Matbaa harfleriyle sureti:

Corselli Ant(oni)o Die XXIIIJ maij

Antonio de Corsellis dettavi uno de li exploratori mandati in Constantino-p(o)li siando hoge retornato dice in primis esser(e) arrivato in Andrinop(o)li dove era lo gran turcho a dí vij de marzo, stecte lí VII jorni, et llí hebbe informatione certa ch ‘l turcho in questo anno no(n) armano.

Dapoy p(er) satisfare al debito et meglio intender(e) et veder(e), se ne andò in Constantinop(o)li dove e’ stete jorni XXXV, explorando et investigando le cosse sotto habito et nome de mercatante, praticando con tutti, con jannizari, con Cristiani et cu(m) om(n)e sorte de gente, andando a la marina pui e pui volte, et a li altri lochi dove erano le galee et li legni del dicto gran turcho, et no(n) vede may aparechio alchuno de armare (quo)n(iam) sono tucte le galee quale sonno

Page 27: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

27

in (Con)stantinop(o)li et in Pera, che sono circa novanta, sonno tucte vechie et male governate, et non li era ordine de calafactare1, né altro signo de armare.

Ali XXIIII de aprille siando venuta nova a la porta del gran turcho ch’el tartaro piczolo, q(ua)le era recomandato del gran turcho, andando in li dí passati ad fare una correria nel paesse de Carabodan, subito li venne adosso lo gran tarta-ro potentissimo, trovandolo che se se ne retornava con una gran(dissi)ma preda, et de anime et de bestiame, foreno a le mano, p(er) modo ch’el dicto tartaro piczolo fo morto et fracazato et morto el suo Capit(an)o generale et morto etiam suo nepote, el q(u)al succedea lo Imperio, et toltali tucta la dicta preda et lo dicto tartaro piczolo scampò solum la persona sua con cinq(ue) cavalli altri in uno ca-stello iornate due luntano da Caffa, donde multi Jannizari et azappi, che eran fra la guardia de Caffa, sentuta la nova che questi erano a le mano, andaro tucti in fav(o)re del tartaro piczolo, donde pe(r) el tartaro grande so(no) stati tucti tagliati a pezze per luj seguitando la vittoria con potentissimo ...... che se ne hè venuto sí avante Caffa et tene q(ue)llo locho asidiato, donde per cotal nova lo turcho ne ha presso grand(issi)mo despiacere et subito a lí XXIIII de aprille p(re)dicto g(i)onse letera del dicto gran turcho in (Con)stantinopoli che se preparassero et metessero in ordine parcandorcee XXXXV et p(er) lo simile scrisse a Galipoli se preparas-se etiam parcandorcee XV et galee dece, donde subito con gran solicitudine se calafactavano (et) se mecteano in ordine et pu(blic)a fama se dicea dicte galee andar(e) al soccorso de Caffa, et per fare dij Castelli al chili a presso al Danubio, et benché vulgarmente se ragionava et de’ turchi et de’ (chris)tiani, sentido le varie oppressione et diversi che tal armata stia p(er) el Chio, et alchuni dirano p(er) el Lingo et per el Castello de San Piero, locho de Rhodi.

Donde ip(s)o Antonio visto lo motivo del aparechio de le dicte LX par-candorcee et X galee, et intesso che erano p(ar)tute alchuni sangiachi con cavalli et gente assay p(er) venire in Albania, li par(s)e subito venire qui a dire tal novo a la M(aes)tà V(ostra), et lí laixan uno Thomaso de Lezze exploratore mandato p(er) lo S(ignore) Principe de Squillaig2 per veder(e) li progressi de le dicte par-candorcee, et veder(e) si se li carregava artelleria grossa et altre munitione de assedio, con ordine che intesse queste particularità subito volando se ne venesse p(er) terra.

1 calafatare o calefatare: ristoppare i navigli per renderli impenetrabili all’acqua (kalafatlamak).2 Squillace: nome di luogo in Calabria (Calabria’da yer adý).

Page 28: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

28

Et cosí dicto Antonio se partí da Constantinopoli et vènesene a la porta ad Andrinopoli, dove era la p(er)sona del gran Turcho, et lá con ogni diligentia andava inquirendo et meglio sotiglisando sapere lo soptile de la armata dove ge-neralmente se dicea apartegliare se p(er) Caffa et fo...... del beylerbei de la Grecia, q(ua)l tra a la porta secretamente da uno de li soy Janiczari intesse che se ragiona-va in Caffa delo dicto ... secretam(en)te Caffa esser presso, dove lo dicto Antonio esser(e) .... le novelle et altre cosse in la porta, fin a li vii de maggio et è arrivato orcqui dal dicto S(ignor) Principe a Lecze a li XXIIII del p(re)s(e)nte.

Dice ancora lo amb(asciato)re del gran turcho, q(ua)l era retenuto dal Re de Ungaria, esser(e) retornato, el q(ua)l andò p(er) far(e) la pace, donde per lo dicto Re de Ungaria li fo resposto, che se marravigliava multo del suo S(igno)re che adomandasse pace, havendo tolto Moncastro, che sa che è suo recomandato, et Licostome, che era el suo, et che questi sono più tosto motivi de guerra che de pace, et mandòlo con Dio senza altra conclusione, dicendole che apresso mandarà lo suo amb(asciato)re, el q(ua)le de dí en dí se aspecta in Andrinopoli.

Dice etiam questi jorni era estato a la porta lo amb(asciato)re del Carabo-dan, el q(ua)le have usato avante la audientia de li baxa de la porta queste parole, dicendo ch’el gran turcho era manchatore de fede, et che traditam(en)te ha tolto q(ue)lli duy lochi al suo S(igno)re, p(er)ché suo S(igno)re havea bona pace con esso et non se guardava, et che sino lí serano retornate le dicte soy terre, no li porà dare may el suo traducto, fòli resposto da uno de’ dicti baxa, che q(ue)lle duy terre stavano meglio in mano del gran turcho che non del suo S(igno)re, et senza alchuna conclusione se partía, erando con dio3, donde se ragionava che se ne andava in pressa, stornare se con li amb(asciato)ri del tartaro grande, q(ua)le se dicea venire a la porta per farli retornar(e) in drieto che non venessero avante che intrassero in lo paesse del dicto gran turcho et ragionavasse secretam(en)te ch’el dicto gran turcho li havea mandato in drieto anzo che non .... la venuta de’ dicti am(basciato)ri, et questo p(er)ché el tartaro grande el S(igno)re de nostro vide (?) lo S(igno)r de la Rossia, et lo Carabodan sonno uniti insieme(?), de la q(ua)l humilione (?) lo dicto gran Tartaro... ha havuto despiacere et no(n) ne è sta vinto ..................................................................................................................................... .

3 forse è da leggere et<i>and<i>o (eziandio: etiam, ancora), cioé la partenza, qui sopra descritta, dell’ambasciatore ottomano dall’Ungheria ( Osmanlý elçisinin yukarýda anlatýlan gidiþi kastedilerek, ”yine, yine de” anlamýnda kullanýlmýþ olabilir).

Page 29: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

29

Dice ancora che questi jorni passati sonno arrivati a la porta duy amb(a-sciato)ri del Re de Granata, li q(ua)li li so estati davante la p(rese)ncia del p(re-sen)te S(ignor) Turcho, et da parte del dicto Re li hanno oferto lo dicto Regno de Granata, che li dia le soy bandere che voleno essere soy vasalli, dicendo che’l dicto gran turcho voglia dare ayuto et soccorso a loro, p(er)ché non hè possibile possere più resistere contra el Re de Castiglia, che li ha in tal man(i)era restrecti et affamati, che al fine prenderà dicto Regno, et che parea a loro p(er) destorba-re et divertere lo re de Castiglia da q(ue)lla Impressa, che’l gran turcho devesse mover(e) guerra con la M(aes)tà del S(ignor) Re qual hè cugnato del dicto Re de Castiglia, li Bassa domandarno quanto era luntano questo Regno de Granata da Costantinop(o)li, et si era tanto da longuo quanto era Caffa, et fòli resposto che multo più et intendendo la distancia gran(dissi)ma et li passi p(er)icullosi, restò la cossa senza pu(bli)ca resposta né conclusione né exclusione, pure li amb(asciato-)ri sonno lí (e) q(ue)llo che se farà no lo sa.

Siando in Salonich trobavo che se faceano bandi che qui volesse andare a li danni de li Albanessi verso la Simarca con q(ue)lli Sangiachi pagavano ducento aspri lo messe p(er) cavallo.

Deposicio Antoniij de’ Corselli

Metnin özeti:

24 mayıs 1485 tarihini taşıyan yazıdan anlaşıldığına göre, Antonio Corselli Osmanlı İmparatorluğu’nun askerî gücü ve niyetleri hakkında bilgi toplamak üze-re İstanbul’a gönderilir. Birkaç kez İstanbul’a ve Edirne’ye gidip geldiğini yazan Corselli, kuşku uyandırmamak için tüccar gibi giyinir ve böylece kimliğini gizle-yerek gerek donanma ve kara kuvvetleri, gerek Saray’da olup bitenler hakkında kolayca bilgi sahibi olmayı başarır. Silik olduğu için bazı bölümleri çok güç okunan metne bakılırsa, Karaboğdan toprakları yüzünden Tatar İmparatoru4 ile bazı an-laşmazlıklar yaşanmaktadır. Hayfa’nın yardımına gidilir. Macaristan’a gönderilen elçinin barış teklifi kabul edilmez; iki ülke arasında barıştan çok, savaşmak için nedenler bulunduğu kendisine belirtilir. Macar Kralı kısa süre içinde kendi elçi-sini göndereceğini bildirir; yazara göre bu elçinin Edirne’ye gelişi beklenmektedir. Karaboğdan büyükelçisine topraklarında, Padişahın himayesi altında, halkın daha iyi ve rahat yaşamış olduğu bazı paşalar tarafından söylenir. Bu noktada, elçinin görüşme sonrası, İstanbul5 kentinin kapılarında beklediği yolunda söylentiler do-laşan Tatar İmparatoru’na yanaşacağından kuşkulanıldığı belirtilir. Corselli, iki

4 Kýrým Haný Mengli Giray. 5 Kapýsýnda beklediði, gerçekte Ýstanbul kenti deðil, Akkerman’dýr.

Page 30: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

30

elçi gönderen Granada kralının6 Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım, dahası, aynı bayrak altında birleşme talebinde bulunduğunu belirtir: Granada kralının Kastilya kralına7 karşı koyacak gücü artık kalmamıştır. Ancak, aradaki uzaklık göz önüne alınarak, yardım gönderileceği yolunda elçilere açık bir yanıt verilmez. Son olarak Selânik kentine giden yazar, Arnavutlara karşı Simarca’ya gideceklere ayda ikiyüz gümüş akçe ödeneceğini, bir de at verileceğini duyduğunu kaydeder.

Belge no. 4: 1 sayfa Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa kralı I. Franço-is’ya yazdığı teselli mektubu (1523).

Kutsal Roma - Germen İmparatoru Şarlken ile yaptığı savaşta yenilgiye uğrayan Fransa kralı I. François’yı Kanuni Sultan Süleyman teselli etmek ister ve Sultan Beyazıt ile Sultan Selim zamanından beri süregelen dostluklarından da sö-zederek gönül rahatlatıcı bir mektup gönderir. Belge eski Fransızca ile yazılmıştır.

Metnin tümü için bakınız: «Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler».

Belge no. 5: İki sayfa Este hanedanından II. Ercole’nin, II. Sultan Selim tarafından gönderilen Hasan Çavuş’u Floransa’ya gitmekten vazgeçirdiğini gösteren belge (1556).

Matbaa harfleriyle sureti:

Hercules secundus, ferraria(e), Mutin(ae)1 , et Regij2 Dux quartu Carnutj primus Marchio estensis, Rhodigij Gisordijq(ue) Comes3, Carpi Principis, Provin-cia(ru)m Romandiole, Carfagnann’4 Dignin(tarius), Montisarguti ac Comm(a)chi D(o)m(i)nus S(erenissimus) essendo partito di Fer....il S(ign)or Cassano chiaus mandato a Noi dall(a) feliciss(im)a altezza [alt(i)ss(im)a et potentiss(im)a] del S(ign)or Sultan Selim, inviatosi per ritornarsene al suo S(ig)n(ore), giunse in Anco(na) alli X marzo, et ivi fermatosi tre giorni p(er) aspettar il m(omen)to favorevole se li è presentato p(er) quanto intendemo da lui uno certo Vicenzo de’ Scudi venetiano il quale ha mostrato esser mandato dal S(ign)or Duca di Firen-ze et p(er) quanto ci ha rifer(i)to detto S(ign)or Cassano si ha fatto precetto in voce sotto pena della disgratia di V(ostra) S(ignoria) Sultan Selim et del S(ign)or Rustam Bass(a) ch’esso debba tornar n dietro [inanti di passar oltre] et andar al S(ign)or Duca di Firenze p(er) beneficio di sua Altezza et del detto S(ign)or Rus-

6 Endülüs Emevilerinden Beni Ahmer hükümdarý.7 Ferdinand.1 Modena kenti.2 Reggio kenti.3 Rodigo kenti ve (eþi Renata dolayýsýyla kendi egemenliði altýna aldýðý Fransa‘daki) Gisors kenti.4 Garfagnano yöresi.

Page 31: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

31

tam Bassa et perché no(n) ha parso al detto S(ign)or Cassano essendo mandato a posta per venir a noi et no(n) con altro ordine di ubbidir alle parole di p(redet)to Vicenzo, se prima non intende(v)a il n(ost)ro parere, egli è subito tornato a noi, eshibendosi di far quanto lo consigliaressimo in cio: prische havendo noi consi-derato ch(e) il p(redet)to precetto procedea più tosto da mera prosuntione di p(redet)to Vicenzo o per qualche suo particolare che da servitio ch’egli pensasse di far... ^ S(ua) Altezza ... a p(redet)to S(ign)or Rosta(m) Bassa, si ben ci siamo rimosso a q(ue)llo ch(e) altrui parea meglio di fare, nondimeno havendoci egli [in molta instanza] ricercato di dir il n(ost)ro parere [no(n) havemo voluto di...] siamo stato di opinion(e) che p(redet)to S(ign)or Cassano debba tornarsene al suo S(igno)re senza andar altro aviso ch’essendo passato tra li soldati del gra(n) S(igno)re et q(ue)lli del Duca di Firenze q(ue)l ch(e) si sa l’anno passato verso Piombino no(n) sapiamo si il S(ign)or suo overo il S(ign)or Rosta(m) Bassa si havessero p(er) male ch’egli senza com(m)iss(io)n(e) da alcuno di essi havesse voluto andar a negotiar co(n) p(redet)to Duca di Firenze, in testimonio di ch(e) havendom(i) q(ues)to S(ignor) Cassano ricercato p(er) giustificatione sua presso il padrone le pre(sen)ti n(ost)re ... patente(?) siamo stato contento compiacerlo, et così sarano sigillati del n(ost)ro consueto mediocre sigillo. Da(ta).

Metnin özeti:

10 mart tarihinde Ancona kentine ulaşan ve Floransa’ya doğru yola çık-mak için 3 gün boyunca uygun koşulları bekleyen, Kanuni Sultan Süleyman’ın temsilcisi Hasan Çavuş’un Floransa Dükü ile görüşmeler yaparak anlaşmasından kuşkulanıldığı için, Floransa kentine gidişinin engellendiği anlatılır.

Hasan Çavuş’un sözlerine bakılırsa, Vicenzo adında bir Venedikli Flo-ransa Dükü tarafından gönderildiğini iddia ederek Ancona’da beklemekte olan Hasan Çavuş’un karşısına çıkar. Ancak Hasan Çavuş bu kente gitmek için emir almadığından, karar vermeden önce Este hanedanına ait belgenin yazarına akıl danışmayı uygun bulur. Belgeyi yazan kişi, Hasan Çavuş’u Floransa’ya gitmekten caydırdıklarını belirtir ve mektup böyle sona erer.

Belge no. 6: 30 sayfa Kıbrıs savaşı ve Türkler karşısında Venedik deniz kuvvetlerinin faaliyetlerini anlatan belge (1570).

İtalyanca yazılı metin, birden fazla, ancak düzensiz rapor içermektedir. Metinden anlaşıldığına göre, 180 kadırga, 11 kalita, 1 kalyon ve 5 gemiden oluşan Venedik donanması, 1570 yılının eylül ayında Kıbrıs’a doğru yola çıkar. Bu donanmaya Katolik güçlerin (Vatikan ve İspanya) katılması söz konusudur. Ancak, süre uzar; Venedik gemilerinde hastalık ve ölüm başgösterir; kötü hava koşullarından ve yer yer yapılan çatışmalardan gemiler zarar görür. Bunun yanı

Page 32: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

32

sıra, birden fazla kişiden emir almaktan hoşlanmayan Katolik yardım güçlerinin komutanları ile zaman zaman tartışmalar yaşanır.

Lefkoşa’nın düştüğü haberi gelince, Kıbrıs’a gitmenin gereksizliği üzerinde tartışılır. Katolik güçlerden Venedik donanmasına eşlik etmeleri istenmektedir. Ne var ki, süre uzadıkça ve hava koşulları kötüleştikçe, bu isteği yerine getir-me konusunda bir huzursuzluk ortaya çıkar. Kendisine yalnızca Amiral Andrea d’Oria’dan emir alması söylenen Sicilya Kralı’nın1 kardeşi Don Carlo, çıkan tartış-malardan sonra, general Marcantonio Colonna tarafından geri gönderilir.

Osmanlı donanmasının zayıflamasını uman ve anî bir saldırı planlayan Venedik donanması, çok geçmeden boş hayaller içinde olduğunu anlar. Katolik yardım güçleri geri dönmek istemektedir. Sonunda, alınan karara göre, önce Kan-diye’ye, ardından da Zakinthos’a kadar Venedik donanmasına eşlik edilecek, bu gemiler yalnız bırakılmayacaktır.

Metinde adı geçen diğer komutanlar, Sforza Pallavicino, Jacomo Celsi, Sebastiano Veniero ve Don Cardona’dır.

Belge no. 7: 16 sayfa Amiral Andrea d‘Oria, Sebastiano Veniero, Mar-cantonio Colonna, Marco Quirini gibi önemli komutanların adının geçtiği ve Venedik donanmasının Kıbrıs‘taki askerî faaliyetlerine ilişkin rapor (1571).

Arşiv kayıtlarında belge, “Sebastiano Venier‘in, Venedik kuvvetlerinin Kıbrıs‘taki askerî faaliyetlerine ilişkin raporu (1571)” olarak kaydedilmiştir. An-cak, belgenin incelenmesi sonucunda, yazarın Sebastiano Veniero değil, donan-maya ait başka bir komutan olduğu anlaşılmaktadır.

Matbaa harfleriyle sureti:

Ser(eniss)imo Principe,

Anchor che io per lettere della Ser(eni)tà V(ostra) habbia inteso quella esser a pieno sodisfatta delle operationi mie, nell’impresa del an(n)o passato, pur sapendo io che alcuni han(n)o publicato molte cose aliene dalla verità in pregiu-dicio mio, come quello che no(n) mi posso aquietar a questo, et che desidero che la Ser(eni)tà V(ostra) principalmente et questo ecc(ellentissi)mo Senato et pui tutto il resto del mondo restino intieramente chiari quale siano state le attioni mie, ho voluto oltre a quello che ho detto a bocca alla Ser(eni)tà V(ostra) darle ancho questa scrittura, nella quale si contiene la mera verità di tutto quello che si è operato nella predetta impresa, supplicandola a farla legger nel ecc(ellentissi)mo

1 Metnin ait olduðu 1570 tarihinde Sicilya, Ýspanya Krallýðý’nýn bir parçasýdýr; sözkonusu olan, Ýspanya tahtýnýn Sicilya’daki temsilcisidir.

Page 33: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

33

Senato, et havermi per escusato s’io sarò stato un poco longo, perché il negocio no(n) porta altrimente; saprà adunq(ue) la Ser(eni)tà V(ostra) che espedito ch’io fui da lei p(er) andar sopra l’armata con il carico di tutte le imprese che si haves-sero a fare in terra et con havermi ancho fatta gratia ch’io havessi voto nel con-seglio, me ne andai a Zara, dove era l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale con bona parte dell’armata, dove ritrovai le genti che erano sotto la mia condotta, per le quali anchor no(n) erano giunte le armi che la Ser(eni)tà V(ostra) havea promes-so de darle, ne finirono di giongier prima che un giorno e dua avanti la n(ost)ra partita di Zara, in bona parte ripartite sopra le galere, delle quali ve ne erano del-le infettate, et sparse in varij luoghi, et che già cominciavano a morire, no(n)o-stante ch’io havessi supplicato l’ecc(ellentissi)mo g(e)n(er)ale có mie lettere a no(n) ripartirle, sopra le galere fino alla mia giunta, acciò le havessi potuto riveder tutte insieme, et ordinarle meglio. Il che no(n) haveno potuto far in Rimini p(er) la gran fretta che mi era data di partirmi, et il simile ritrovai delle genti de gl’altri collonelli che erano giunte. La prima cosa si attese a far le mostre facendo venir di mano in mano le galere con gli soldati che erano fuora, et mandandone in cam-bio loro via delle altre in quel mede(si)mo tempo. Né in questo tempo restai di racordare all’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale con quanto dan(n)o et pericolo stes-seno tante galere unite nel porto di Zara et senza forte alcuna di exercitio. Non si tentò di far sorte alcuna d’impresa per terra, perché, oltre l’haver io le mie genti disarmate, quei luoghi che tenevano i turchi nel contado di Zara, oltre che son dentro a terra et l’andarvi a tentarli con fanteria sola massime italiana et nova senza buona spalla di cavalleria, è cosa da pensarvi sopra, sono anche di maniera, che per battaglia di mano no(n) si può sperar di pigliarli, et oltre che le strade sono pessime p(er) condurvi artegliaria grossa, in Zara no(n) vi erano ne bestie ne altre cose necessarie per condurla, di maniera che per l’impossibilità et no(n) p(er) altra cosa si restò di tentar quelle imprese; Del tardar nostro tanto a Zara, ne fu causa l’aspettare che giongiesse tutta l’armata con tutte le monitioni necessarie et l’ordine della Ser(eni)tà V(ostra) di partirsi, che così diceva l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale haver in cómissione da lei; Partimo finalmente moltiplicando ogn’hora più l’infirmità et andamo a Lesena, dove si fermamo alquanti giorni, nel qual luogo si giuntorno con noi molte galere che prima no(n) vi erano, li ritrova-mo anchor certe poche galere grosse et navi; mentre stemo li, l’infirmità dell’armata et li morti crescerono, di sorte che si cominciava a sentir qualche mancamento, si ne i Soldati come ne i galeoti; Partiti di Lesena andamo a bocca di Catharo, et lassamo di tenta(r) l’impresa di Castelnovo, per no(n) esser ancho arrivate le monitioni necessarie alla espugnatione, per dubbio che l’armata nemi-ca no(n) ne sopragiongesse, et p(er) haver ordine l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale (come diceva) dalla Ser(eni)tà V(ostra) di no(n) tentar cosa alcuna qua in colfo,

Page 34: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

34

per no(n) tirar qualche grosso corpo de nemici in Dalmatia, Quest(e) mede(si)me ragioni furono causa che passando p(er) andar a Corfù non si tent(ò) (a) Durazzo; Giunti che fussimo a Corfù, senza poter haver certezza dell’ar(mata) nemica ne nuova delle XXIJ galere nostre che erano alla Cania con il ec(cellentissi)mo Mar-co Quirini al’hora cap(itan)o del colfo, si attese a riveder le mostre de Soldati de quali, tra i già morti, et tra quelli che morirono mentre stessimo a Corfu, et li amalati, si trovò molto più mancamento di quello si credeva, Né minore e(ra) la strage tra i scapolli et galeoti, di sorte che nel primo consiglio che si fece di quello che si haveva a fare, proponendo l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale se si haveva a passar più inanti ò no, li Ec(cellentissi)mi Prov(vedito)ri et io stando il manca-mento de galeotti, il no(n) saper dove fusse l’armata nemica, la quale era più gagliarda de(lla) nostra, il non esser anchor giunte le galere grosse et (navi) con le monitioni per la guerra, et il non esser ancho venuto ad unirsi con noi il Ec(cel-lentissi)mo S(igno)r Marco Quirini con le sue galere di che si credeva fusse causa il s.... che egli havess(e) dell’armata nemica, et anche havendosi qualche speranza per le nuove che si havevano di presta unione con l’armata Pontif(i)q(u)a et Cath(oli)ca fussimo di parere che p(er) al’hora no(n) si passasse più inanti, ma si attendesse a rinforzar l’armata de galeotti, mandandone ancho a pigliare oltre a quelli che si potevano cavar dall’isola di Corfù alla Zafalonia al Zante, et anche in terra delli inimici, se ne fusse potuto havere, et persiò fu scritto alli Ec(cellentissi-)mi Rettori della Zaf(aloni)a et del Zante, che preparassero maggior numero de galeoti ch(e) fusse possibile et con queste lettere furno mandate due galere, delle megliori, con commisione in ogni modo di riportar nuova dove si trovasse l’arma-ta nemica, Tra tanto per non star in ocio, et per dar un poco di animo alli soldati, procurai d’intender se li vicino vi fusse stata qualche impresa facile a riuscire, et da molti di quei greci mi fu preposta quella di malgariti, il che havendo io confe-rito con l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale et con il resto del cons(igli)o insieme con l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale Veniero al’hora provisore g(e)n(er)ale dell’isola di Corfù, et procurato di haverne informatione da più persone et separatamente l’una da l’altra, tutti affermorno il detto luogo de margariti esser no(n) forteza ma come una cosa lutana dal mare, dove si haveva a sbarcare poco più di due miglia, et bassissima di mure et senza fianchi, la strada d’andarvi pianissima et facilissima, eccetto che li’ appresso al castello che vi era un poco di montata, ma che i turchi mede(si)mi l(’)havevano fatta conciare, acciò che li carri vi potessero andare, et in soma impresa da hore non che da giorni, et di più si sforzavano persuadermi che fuse impresa da farsi con le scale sole senza condurvi artegl(eri)a, havuta questa informatione fu ragionato di mandar a riconoscer questo luogo, ma fu lassato di farlo perché mandandovi poca gente no(n) era altro che mandarli a manifesta perdita, mandandovene molto era proprio un avisar gli inimici de ciò che si voleva

Page 35: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

35

far, acciò che si potessero provedere, et tanto più havendone tante informationi tutte conforme, così’ fu concluso ch’io andassi con una bona banda di gente quattro pezzi di artegl(eri)a grossa et 45 Galere, con presuposto che fusse impresa de espedirsi in un subito, perché altrimenti no(n) si saria tentata, per no(n) haver anchor nuova dove si trovasse l’armata nemica, anzi star in gran dubbio di essa; Hora essendo Jo andato a questa impresa col presuposto et modo ch’io ho detto di sopra, et gionto al lito dove si havea a smontare, a punto nel levar del sole comin-ciai per non perder tempo (persuadendomi di potermi espedir quel giorno istesso) a far smontar le genti et l’artegl(eri)a et di primo colpo no(n) trovai se no(n) cer-te poche bestie per condurla mancandomi il maggior numero di esse insieme con tutti li guastatori ch(e) mi havea promesso l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale, pur credendo io di trovar la facilità della strada che mi era stata detta inviai una gros-sa banda d’archibusieri per serrare il detto castello, un’altra parte ne mandai a certi passi dove dicevano che li poteva venir soccorso, et Jo con un’altra banda havendo prima lassiati fatti dui squadroni et messa in ponto l’artegl(eri)a acciò mi seguissero al meglio che si poteva, rispetto al mal ordine havevano di condurla fin a pie del monte dove si haveva a fermar con un squadrone fin a nuovo mio ordine, et l’altro seguirmi per la strada ch’io facessi, m’incaminai insieme con l’ecc(ellen-tissi)mo G(e)n(er)ale Venier che era meco per riconoscere il detto castello, et la strada che vi era, trovai ch(e) dal mare sino al detto castello vi erano setti miglia grosse italiane, la mittà di boniss(im)a strada et facile a condurvi l’artegl(eri)a l’altra mittà tanto sassosa et dirupata et con si stretti, che non solo l’artigl(eri)a ma a pena li cavalli vi potevano andare, appresso al castello il quale era sopra un monte sassoso altissimo vi era una ascesa ta(n)to difficile che per menarvi artigl(e-ri)a vi saria voluto molti giorni, et un bonissimo n(umer)o de guastadori et spez-zamonti et molta forza d’huomini et d’altri instrumenti necessarij a ciò, nessuna delle quali cose era con noi; Havendo io viste queste difficultà le quali (come ho detto) portavano molto tempo, ne mi parendo ragionevole un tanto tardare per no(n) haver nova dell’armata nemica, (come ho detto sopra) la quale dubitavano che no(n) ci potesse sopragiungere all’improviso, et anche per potere in quelli giorni che havessimo tardato quella impresa giungere tanta gente de nemici, et massime cavalleria in soccorso di detto loco stando la vicinità de molti Sangiachi, che co(n) la qual(ità) del sito, et con l’agiuto delle genti del paese che haveriano havuto, saressimo stati a grandissimo pericolo di lassarvi no(n) solo l’artegl(eri)a ma ancho la maggior parte se non tutta delle genti che era meco, la quale era il nervo di tutta l’armata, et che perdendosi no(n) si poteva sperar di far più im-p(re)sa alcuna ne in mare ne in terra, ne mi parendo ancho di tentare di pigliarlo p(er) battaglia di mano essendo il sito del castello dirupato da tutte le bande ec-cetto che da una sola, et essendo di bona alteza di mura et fianchegiato, et paren-

Page 36: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

36

domi tropo grande il rischio al quale si prettevamo del dan(n)o che havevamo potuto ricever, rispetto al guadagno che si poteva sperare riuscendo l’impresa; Havendo prima ragionato con l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale Veniero il quale era di animo che si fermassimo li quella notte sperando forsi che li nemici fussero per fuggirsene et p(er) abbandonare il castello come fecero a Sopotò, ma non mettendo io in consideratione speranze di cose di così poco fondamento, nè ve-dendo in che altro potesse giovare il nostro starvi quella notte, mi risolsi di no(n) voler passar più inanti in detta impresa, ma incominciai a far retirar le genti che erano venute meco al detto castello, nel meglior modo ch(e) si poteva, havendo prima mandato ordine che l’artegl(eri)a ritornasse ad imbarcarsi, et al squadrone che era meco, che restasse in battaglia a piè del monte fin che tutto il resto della gente si fosse ritirata; così giunti dove eravamo sbarcati circa alle tre hore di notte rimasi il resto di quella notte in terra per voler la matina andar a ricuperar quella parte de soldati ch’io havevo mandato a quei passi dove poteva venire il soccorso a gl’inimici, poi che quei messi greci p(er) fargli ritirare se ne erano ritornati senza haver fatta l’ambasciata per il dubbio che havevano d’esser amazzati dalle genti del paese dalle quali insieme con certi cavalli turchi erano stati più volte quel giorno et quella notte detti soldati assaltati, di maniera che bisognò più tosto star in diffesa di se stessi che di quei paesi ove gli havevo mandati, li quali erano molto più di quello ne era stato detto, Venuto il giorno mandai il conte Cesare Bentivo-glio b. m.1 con una bona banda de genti per recuperargli, et Jo con il resto gli feci spalla fin dove mi parse bisogno, il qual conte gli recuperò havendo prima scara-muzzato con certi cavalli et pedoni de nemici, et così’ feci reimbarcar tutte le genti et me ne ritornai a Corfù non senza però haver havuto un pezzo che far, a far restar contenti di questa mia resolutione certa sorte de’ cervelli governati più presto dall’appetito dalla poca esperienza delle cose che dalla ragione, dove ferma-to ch’io mi fui 4 ò 5 giorni desideroso pur di operar qualche cosa in servitio della Ser(eni)tà V(ostra) essendosi proposte da quelli del paese l’impresa de la Prevesa et S(an)ta Maura per facilissima, mi risolsi inanzi che si facesse altra deliberatione di andar in persona a riconoscer detti luoghi, Jl che feci in compagnia del Cl(e-mentissi)mo S(igno)r Prov(vedito)re Celsi, et trovai l’una e l’altra imp(re)sa rius-cibile, ma a molto maggior forza di quella che si trovavamo noi, perciò che di X m(ila) soldati che furno imbarcati tra i morti li’ parte et l’infermi de quali non se ne poteva valere, ne mancava un grandiss(im)o n(umer)o esseno anche la morta-lità de galeoti de l’armata et delli scapoli uguale et forsi maggiore di quella delli soldati alla rata, crescendo tuttavia questa nostra miseria, per queste nostre debo-lezze adonq(ue) lassamo di tentare l’una et l’altra impresa, et perché il Jl(lustrissi)

1 beata memoria oppure ben merito (”rahmetli” veya ”saygýdeðer”) .

Page 37: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

37

mo cap(itan)o del colfo gionse dopo pochi giorni et si havea nuova che veniva il resto delle galere grosse con no so quante n(avi) con le monitioni, fu di novo messo in consulta quello si havea a far circa l’andar inanzi con l’intervento delli Cl(ementissi)mi S(igno)ri Baylo et Prov(vedito)re de l’isola de Corfù et di tutti li fanò2 et Colonelli che erano sopra l’armata, nella qual consulta anchora che li Cl(ementissi)mi S(igno)ri Prov(vedito)ri Celsi Canale et certi altri et a me fusse piacciuto assai, che prima si fussemo partiti si fussero mandate a levar le ciurme dalla Zafalonia et dal Zante et anche dalle terre de nemici quelli che si fussero potuto haver et esser certificati che in quel mede(si)mo tempo fussero fatte le provisioni necessarie nell’isola di Candia acciò che subito gionti no(n) havessimo a perder tempo ma operar qualche cosa in servitio della Ser(eni)tà V(ostra) affer-mando il Cl(ementissi)mo cap(itan)o del colfo che in Candia trovaressimo tutto quello havevamo bisogno, et in maggior quantità di quello potevamo desiderare, no(n) ostante che nel mede(si)mo tempo narrasse le molte difficultà ch’egli havea trovato nel armar le XX galere ch(e) havea seco, vedendo il parer della maggior parte esser che si andasse inanzi, et massime nel Ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale affermando esser tale la mente de la Ser(eni)tà V(ostra) aconsentimo anchor noi a questa andata, nella mede(si)ma consulta fu anche rissolto che si dessero due galere delle megliori al Ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale Veniero acciò potesse con quella andar in Cipro come diceva desiderare, et per mio ricordo mi furno agionte due altre galere, che l’accompagnassero in sino a Scarpanto, et che havuta qual-che nuova certa del progresso de’ nemici la riportassero a Sua Ecc(ellen)tia così’ partiti Alli 23 di luglio arivamo nel porto della Suda, L’ult(im)o del detto mese havendo levate per strada le ciurme della Zafalonia et del Zante, et anche certe poche delle terre de nemici, le quali però non agion(gev)ano a gran pezzo al man-camento delli morti et infermi ch’ogn’hora cresceva, di maniera che in 6 o 8 gior-ni che erano arivati nel d(ett)o porto della Suda si trovando in peggior termine che prima, et per maggior nostra miseria no(n) solo no(n) trovamo q(ue)lle gag-liarde provisioni et quella buona disposition d’animi che ci haveva detto il Cl(e-mentissi)mo cap(itan)o del colfo, ma pochissimo et quasi nissun principio di pro-visione, fuor che certo poco biscotto che havea fatto far il Cl(ementissi)mo S(i-gn)or Prov(vedito)re Mulla; di sorte che fu necessitato l’Ecc(ellentissi)mo G(e)-n(er)ale a cominciar da capo per rinforzar l’armata si d’huomini da spada come da remo, ne meno trovamo nuova de l’armata de nemici, perciò che l’Ecc(ellentissi) mo G(e)n(er)ale Veniero non era andato in Cipro come havea detto d’andare, ma a Nicsia3, menando seco anche una di quelle galere che havevano da pigliar

2 fanale, lampione (fener).3 Naxos (Nakþa).

Page 38: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

38

lingua4, et riportarla, essendo restata l’altra per no(n) so quale mancamento che haveva in Candia, et per no(n) perder il tempo mentre si facevano queste provi-sioni, Jo proposi al ecc(ellentissi)mo g(e)n(er)ale che si rinforzassero bene 70 ò 80 galere ò quel più che ci fosse potuto, et con quelle si andasse nel arcipelago dove si fosse potuto far più danno alli nemici, et far quel tanto che il tempo et l’occa-sione havesse portato a sua ecc(ellen)tia et quelli s(igno)ri del consiglio piacque questa opinione, ma mentre si voleva metter in executione sopragionsero lettere della Ser(eni)tà V(ostra) con la certezza della venuta delle armate Pont(ifi)ca et Cath(oli)ca, et ordine a Sua Ecc(ellen)tia che attendesse a rinforzar l’armata d’huomini da spada et da remo, Acciò che unite insieme queste armate si potesse senza perder tempo andar incontro agli nemici. Di maniera che lassando il primo pensiero Sua Ecc(ellen)tia voltò tutta ad attender a rinforzar l’armata, et a questo effetto espedì il Cl(ementissi)mo Cap(itan)o del colfo con 20 galere accio che andando nell’arcipelago procurasse di pigliar più huomini da remo che fusse pos-sibile, alla tornata sua condusse da 300 huomini da remo essendosi insieme svali-giata l’isola di Andro, con esser stato co(m)messo molte altre brutte cose, et condotte via molti giovani, come credo che la Ser(eni)tà V(ostra) havera inteso, cosa che non solo offese gli animi di tutti quei populi dell’arcipelago, ma di tutti quei di Candia, ma di tutto il resto dell’armata sua ecc(ellen)tia mandato via in diversi lochi per trovar gente da rinforzar l’armata, et espedite due galere delle migliori che andassero alla volta di Cipro per portar nuova dell’armata nemica, si rissolse di andar con la persona sua in Candia con 40 galere delle meglio in ordine, ove fin alhora non era stata fatta provisione alcuna di rilievo, lassando li Cl(emen-tissi)mi Prov(vedito)ri et me con il resto dell’armata nel porto della Suda, con l’istessa authorità ch lui have(va) acciò che havessimo a far nel territorio della Cania, et da quelle bande m(aggior) provisione d’huomini che fusse possibile; Il carico di questo negocio dessimo noi al Cl(ementissi)mo S(igno)r Luca Michiel Solo, et questo per rispetto della poca intelligenza che era tra lui et il regimento della Cania, Perciò che quello che un faceva l’altro lo disfaceva, Il detto S(igno)r fece ciò che pote, ma no(n) riuscirno le cose a gran longa a quello che ci era sta-ta data intentione et che era il bisogno, perciò che molto più erano quelle che ogni giorno mancavano che quelle che venivano di novo, la cosa era ridotta in termi-ne che volendo noi far certe exercitation p(er) disciplinar un poco quella parte d’armata che havevamo in governo da 80 et ta(n)te galere che erano, a pena ne potevano uscire XXX dal porto, il resto p(er) il mancamento d’huomini da remo che havevano no(n) si potevano movere dal luogo ove erano, passò tutto il mese de agosto in questi maneggi, nel fin del quale l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale ri-

4 prendere notizia (haber almak).

Page 39: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

39

tornò di Candia, et in quel giorno istesso gionse l’armata pont(ifi)ca et cath(oli)ca ad unirsi con noi; Il giorno seguente fu trattato in consiglio quello che si havesse a fare, nel qual cons(igli)o v’intervenero ancho l’ecc(ellentissi)mo s(igno)r Marc’Ant(oni)o Collon(n)a(,) Il s(igno)r Gio(vanni) Andrea d’Oria(,) li dui G(e)n(er)ali di Napoli et Sicilia(,) il Cl(ementissi)mo S(igno)r Prov (veditor)e Celsi, et a me no(n) pareva bene(,) ne servitio dell’impresa l’andare in Cipro, no(n) potendo andar di longo et coglier l’armata nemica all’improviso, per il man-camento che era nella nostra armata, non essendosi anchora finita executione alle p(ro)visioni preparate per rinforzarla, conoscendo la nostra armata la quale con-veniva esser tarda, et per ciò di poco tempo per poter far fatti, atteso che anche il s(igno)r Gio(vanni) Andrea si lasciava intender di non poter star più con noi che eccetto il mese di settembre, saria infruttuosa per esser in poter del nemico il combattere ò non combattere, come meglio gli fusse tornato, et per esser impossi-bile a noi il smontar in terra et soccorrer Nicosìa ne meno fermarsi in mare per assediar quell’esercito nemico che era sopra l’isola, si per esser il detto esercito abondantissimo di vettovaglie, si anchor p(er) li mali tempi che si dovevano ogn’hora aspettare, li quali quando fussero venuti no(n) si poteva aspettar altro che la total ruina della nostra armata, Qual impresa si havesse a tentare, haveva-mo tra noi diverse opinioni, le quali no(n) staro a racontare per no(n) esser tropo longo, rimettendomi alle scritture che sopra ciò sono state mandate alla Ser(eni-)tà V(ostra) Solo l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale et il Cl(ementissi)mo S(igno)r Prov(veditor)e Canale stavano fermi che si dovesse andar in Cipro mostrando una lettera della Ser(eni)tà V(ostra) con l’ecc(ellentissi)mo Senato nella quale comandava che seguita l’unione dell’armata pont(ifi)ca et cath(oli)ca con la n(o-s)tra et rinforzata la n(os)tra armata di gente da spada et da remo si andasse a trovar l’ar(ma)ta nemica, si profligasse et liberasse il regno di Cipro, in quel con-s(igli)o no(n) fu concluso fermamente altro, salvo che si andasse in Candia et che si finisse di rinforzar la n(os)tra Armata più presto et meglio che si poteva, dove si saria dapoi fatta risolutione di q(ua)nto si havesse havuto a fare nel predetto con-s(igli)o fu ancho deliberato p(er) ricordo del ecc(ellentissi)mo Collon(n)a et s(ig-no)r Gio(vanni) Andrea d’Oria che il Cl(ementissi)mo Cap(itan)o del colfo an-dasse fin su l’isola di Cipro acciò che in ogni modo riportasse nuova certa del progresso de nemici, poi che dalle due galere già mandate no(n) si havea potuto intender cosa alcuna di rilievo. Gionto ch(e) si fu nella città di Candia si attese dal ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale a rinforzar l’ar(mata) più che si poteva, e fu fatto un altro cons(igli)o nel quale p(er)sistendo pur l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale in voler eseguir la com(m)issione della Ser(eni)tà V(ostra) la qual era interpretata da lui per ordine espresso di andar in Cipro, non ostante che fusse persuaso altri-me(n)te con le ragioni dette di sopra dal Cl(ementissi)mo S(igno)r Prov(vedito)-

Page 40: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

40

re Celsi et da me, li quali vedendo che l’ar(mata) nostra no(n) era rinforzata come conveniva, ne vedendo anche co(n) questa andata come si fusse potuto eseguir la com(m)issione della Ser(eni)tà V(ostra) di romper l’armata nemica et liberare il Regno di Cipro, non solo volessimo dir l’opinione nostra a bocca ma darle ancho in scritto acciò fusse mandata alla Ser(eni)tà V(ostra) affermando il mede(si)mo l’ecc(ellentissi)mo S(igno)r Marc’Ant(oni)o Collon(n)a il S(igno)r Gio(vanni) Andrea d’Oria e quelli altri s(igno)ri G(e)n(er)ali, essendo però la risolutione di tutti di seguirlo ovunq(ue) andasse; Fu in ultimo concluso che si andasse de longo in Cipro a ritrovar l’ar(ma)ta nemica et così lassando ogni altro pensiero da ban-da, da tutti si attese a mettersi in ordine per questa andata, et perciò che il Cl(e-mentissi)mo Cap(itan)o del colfo il quale no(n) havea passato Scarpanto era già ritornato senza haver portato cosa alcuna di momento, fu di nuovo deliberato, che ritornasse fuori et che toccasse in ogni modo l’isola di Cipro acciò si potesse saper qualch(e) certezza del progresso de nemici, cosa che sin al’hora non si havea potuto saper, ma q(ue)sta volta anchor non passò l’isola de Rodi, ne riportò cosa di più momento che la prima volta, di maniera che l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)-ale fu sforzato a mandar due altre galere delle migliori con metterci per capo il Cl(ementissi)mo S(igno)r Alovise Bembo di 6 m(ila) co(n) esp(re)ssa co(m)mis-sione che no(n) ritornasse senza riportare notitia certa del esser de nemici, ritornò in quel mede(si)mo tempo il Cl(ementissi)mo S(igno)r Prov(vedito)re Canale il quale era stato mandato prima nel arcipelago con una banda di galere per haver huomini da remo, et ne co(n)dussò da 200 senza haver lassato in quel paese pur una minima querella della p(er)sona sua ne dell’ar(mata.) Partimo di Candia et andamo a Scithia per levar certe genti p(er) rinforzar l’ar(mata) et delli5 mettersi in camino p(er) la volta di Cipro il che facemo alli 18 di Settembre con molta confusione et senza servar alcun delli ordini ch(e) erano stati dati del modo del camino, onde essendo gionti sopra l’isola de Rodi parendomi che fusse cosa mal fatta et pericolosa il caminare in quel modo ne avertì l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(e-r)ale con una mia lettera la quale da l’ecc(ellen)tia Sua fu mandata al ecc(ellen-tissi)mo Collon(n)a, et così’ la matina fu fatto cons(igli)o, nel quale fu rissolto quello si haveva a servare si nel caminare come nel combattere, il seguente giorno l’ar(mata) stete ferma aspettando certe galere grosse et navi che no(n) erano gion-te, et provò di mettersi in battaglia, nel qual atto si potè chiaramente cognoscer quanta inesperientia inobedienza et debolezza fusse nell’ar(mata) della Ser(eni)tà V(ostra) et quello se ne poteva sperar se fussimo venuti alla giornata si come si vide anche un’altra volta nel passar nostro a Modone, partimo l’altro giorno alla volta di Castel razzo, et p(er) camino sopraven(n)e il Cl(ementissi)mo S(igno)r

5 di lì (oradan).

Page 41: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

41

Alovise Bembo con doi caiori6 che havea preso un voto et l’altro con li huomini i quali ci detero nova della infelice perdita di Nicossia, nel tempo mede(si)mo ci sopraven(n)e una picolissima borasca la quale ne sbaratò l’ar(mata) in più p(un)-ti, di maniera che fin a mezo l’altro giorno no(n) potessimo trovar il g(e)n(er)al nostro il quale si si era salvato in un’altro porto, et pur in quel mede(si)mo tempo che noi si riunimo co(n) sua ecc(ellen)tia ritornò il S(igno)r Gio(vanni) Andrea il quale no(n) era voluto star in alcun porto quella notte, ma se n’era stato in alto mare, andamo li Cl(ementissi)mi S(igno)ri Prov(vedito)ri et Jo a ritrovar l’ecc(el-lentissi)mo G(e)n(er)ale nostro sopra la sua galera, il quale ci dete la nuova più particolarmente della perdita di Nicossia, et ci dimando il parer nostro sopra l’andar o’ non andar in Cipro. Jo gli risposi che stando l’ordine della Ser(eni)tà V(ostra) et del ecc(ellentissi)mo Senato il qual Sua Ecc(ellen)tia havea interpre-tato per ordine espresso di andar in Cipro, no(n) volevo parlargli sopra salvo at-tender ad obedire, il mede(si)mo dissero li Cl(ementissi)mi S(igno)ri Prov(vedito-)ri(.) Sua ecc(ellen)tia replicò che essendo sopragionta questa novità della perdi-ta di Nicossia bisognava anchor pigliar nuovo cons(igli)o perciò che, no(n) vi era tempo di avisare sua Ser(eni)tà et aspettare altro ordine da lei, il che facemo, et a voce et in scritto come la Ser(eni)tà V(ostra) haverà potuto veder per le scritture che l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale crederò le habbia mandato, et acciò che la possa veder le mie di nuovo senza il travaglio di haver a far cercarle le ho fatto metter qui dietro a questa mia scrittura, così’ la prima come la seconda, l’ecc(el-lentissi)mo G(e)n(er)al nostro ci disse che voleva che andassimo su la galera dell’ecc(ellentissi)mo S(igno)r Marc’Ant(oni)o Collon(n)a dove si trovava il S(-igno)r Gio(vanni) Andrea d’Oria et li dui G(e)n(er)ali di Napoli et Sicilia per intender il parer loro senza darle notitia del nostro, et così fu eseguito, il parer di tutti quei ill(ustrissi)mi S(igno)ri fu conforme al n(ost)ro cioè che non si dovesse continuare la nostra andata in Cipro come cosa infruttuosa ma voltarsi a tentare qualche altra impresa, come la Ser(eni)tà V(ostra) crederò ne sia stata informata dal ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale; Fatta questa rissolutione la notte seguente si mettesimo in camino per ritornar a Scarpanto al quale arivamo l’altra notte, ma con l’ar(mata) sbaratata in più parti da un siroco assai gagliardo che havessimo, riunitosi l’ar(mata) nel porto di Tristano nella d(ett)a isola di Scarpanto, il s(igno-)r Gio(vanni) Andrea si lasciò intender di volersene ritornare sopral’ che passorno molte parole, et particolarmente fra l’ecc(ellentissi)mo Collon(n)a et lui come so la Ser(eni)tà V(ostra) haverà inteso, La conclusion fu che l’ar(mata) della Ser(e-ni)tà V(ostra) con l’ecc(ellentissi)mo Collon(n)a si partì per l’isola di Candia restando il s(igno)r Gio(vanni) Andrea in dietr(o) per non so quanti giorni, pas-

6 forse si può leggere caichi (belki « kayýklar» olarak okunabilir).

Page 42: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

42

sati no(n) so che giorni giongessimo nella città di Candia, dove l’ecc(ellentissi)mo General n(ost)ro deliberò andar per dar ordine alla sicurezza di quella città e di tutta l’isola et al soccorso che si havea mandar a Famagosta, havendo però prima comandato che tutte le galere eccetto che certe poche ch’egli havea ordinato che restassero seco dovessero andar nel porto della Suda ad aspettarlo, il che da parte delli M(agnifi)ci governatori sopra(det)ti fu obedito et da parte nó, il che è stato causa di far andar a traverso quelle galere che vi sono andate; In questo tempo gionse il s(igno)r Gio(vanni) Andrea et fermatosi lì non so che giorni prese licen-za dal ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale et poi si partì; Mentre si stete in Candia il ch(e) fu più di quello che si haveria voluto per li mali tempi che ne tenero per forza, fu fatto consiglio molte volte ne quali principalmente si concluse la qualità del soccorso che si havea a mandare in Famagosta, et furno dati li ordini necessa-rij per l’esecutione, si deliberò anchor di lassar in Candia et nella Cania più n(u-mer)o di soldati che si havesse potuto cavato però prima il soccorso di Famagosta, et insieme lassarvi molte monitioni et quasi tutto l’apparato delle cose necessarie alla guerra che si era fatto, co(n) condittione però che dellj7 provedessero alla Cania, la ellettione di soldati no(n) si pote farli cioè de quelli che haveano ad andare a Famagosta et a lasciarsi in Candia per esser le galere che erano sparse chi in quà chi in là, ma fu risservata di farla uniti che fussimo tutti nel porto della Suda, nelli predetti cons(igl)i fu trattato se l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)ale con tutta l’ar(mata) o con la maggior parte d’essa havea ad invernarsi nell’isola di Candia ò no, da me fu contradetto a q(ue)sta opinione che havesse ad invernarsi parendomi che oltre che no(n) era altro ch(e) assediar quell’isola di vetovaglie la quale ne havea assai poche, et il non esse(r) modo di poter rimetter in ordine l’ar(mata) et supplire al gran mancamento che vi era, fusse proprio un necessitar l’ar(mata) nemica ad invernarsi fuori, Il che quando fusse stato credevo fusse per esser con gran diservitio della Ser(eni)tà V(ostra) La mia opinione fu presa dalla più parte anchor che vi fussero qualche contrarij pareri, fu rissolto che Sua ec-c(ellen)tia con tu(tt)a l’ar(mata) se ne ritornasse in colfo restando però il Cl(emen-tissi)mo cap(itan)o del colfo con le galere ca(n)diote et le sforzate per pressidio di quell’isola, fu anchor da me dato quell’ordine che mi parve necessario circa la fortificatione di quella città, et particolarmente circa il for(t)ificar il sito di S(an)-to Demetrio che era stato lassato nella fortificatione fuori, il che però non credo che in parte alcuna sia stato fin hora eseguito, partì sua ecc(ellen)tia di Candia per andar alla Suda, havendo prima lassato che si cargassero tutte le monitioni ordi-nate sopra quattro navi che haveano a portar il soccorso a Fammagosta, Gionto alla Suda si sbarcò tutta la fanteria per ressignarla et pagarla, et ellegger quelli che

7 di lì (oradan).

Page 43: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

43

si haveano a mandar per soccorso di Famagosta, et quelli ancho che havessero a restar nelli presidij de l’isola di Candia, furno ricercati a uno per uno tutti li capi-tani vecchi che si contentassero di andar in Cipro, et tutti conformemente si ris-solsero di non andare alle ....... d’esser venuti per servir sopra l’ar(mata) et non per andar in Cipro, et di più che le loro compagnie si trovavano tanto sminuite et tanto mal in esser che non vedevano come poter con esse far cosa che tornasse a servitio alla Ser(eni)tà V(ostra) et honor a loro, vista q(ue)sta loro renitenza, l’ecc(ellentissi)mo G(e)n(er)al nostro per mio ricordo prese risolutione che si e-spedissero novi cap(itani) alli quali bastasse l’animo di far le compagnie et acciò li potessero far fu preso partito di licentiar li capitani vecchi et che quelli genti si rimettessero secondo che più li piaceva con quelli novamente creatisi per andar in Famagosta come per il restar nell’isola di Candia; fu anchor prohibito che alcun soldato fusse ricevuto sopra le galere et navi seno(n) quelli che havessero havuto la licenza da me; furno licentiati li capit(an)i vecchi con promettergli lo passagio et spesa sino in Italia, et a ciascun di loro fu concesso di poter menar diece homi-ni seco delli parenti et officiali loro, Io presi cura di sotto scriver tutte le licentie loro nelle quali erano notati, non solo i nomi delli capit(an)i ma anchora delli soldati et officiali che menavano seco li quali tu(tti) furno portate al Cl(ementis-si)mo S(igno)r Onfre Guistiano deputato da sua ecc(ellen)tia a far imbarcar d(et-t)i capitani et soldati secondo le licentie da me, il n(umer)o di tutti questi che hanno havuto licenza da me ha passato di poco 600 homini, anchor ch(e) contra li ordini di sua ecc(ellen)tia et miei et senza saputa del ditto s(igno)r Onfre ne siano stati imbarcati molti altri di nascosto, chi per denari chi per altre cause, la causa che mi mosse a (raccoman)dar a sua ecc(ellen)tia di licentiar questi tali capitani con quel n(umer)o di officiali et soldati fu per no lassar la Ser(eni)tà V(ostra) agravata a pagarli lo stipendio loro, il quale rilevava una grandiss(im)a sum(m)a senza potersene servir in quel modo ch(e) erano in cosa alcuna, perché oltra le persone de capitani, il resto erano quasi tutti officiali a quali si dava gran-dissimo caposoldo senza haver a chi comandare ne chi governare, mentre si face-vano queste rissigne8, sopragionsero lettere del Cl(ementissi)mo s(igno)r Pier Hemo il quale era stato mandato da Sua ecc(ellen)tia con due galere con com(-m)issione determinata che havesse a riportar nuova certa dell’armata nemica, anchor che fusse dovuto andar sino in Cipro, il quale havendo presi certi navili et havuta nuova certa de l’esser de nemici avvisava la detta armata nemica giunta a Rodi, et spalmato et poi andata a Stampalia di dove rissolutamente voleva venir a trovarsi, gionte queste le(ttere) di ordine di Sua Ecc(ellen)tia tutta la gente rim-barcata di nuovo come meglio si pote per la freta che si haveva, si riducemo alla

8 rassegne (incelemeler, deðerlendirmeler)

Page 44: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

44

bocca del porto in quel miglior ordine che si poteva per diffendersi quando fussi-mo stati assaltati, et in questo tempo gionse il ditto Cl(ementissi)mo S(igno)r Pie-ro il quale affermava a bocca quanto havea scritto, fu stato conseglio di quello si havea a far, co(n) intervento no solo dell’ecc(ellentissi)mo Collon(n)a del g(e)n(e-r)ale delle galere di Malta di tutti i senò9 dell’ar(mata) ma di molti altri Senatori che si trovavano sopra la detta armata, et perché alhora no(n) si pote concluder cosa alcuna fu riordinato il conseglio ameza notte, nel quale fu rissoluto da quasi tutti quelli che vi si ritrovorno che fusse bene rispetto alla debolezza et disordine della nostra armata a partir li la matina et ridurla nel porto della Cania, et li apresso, et quanto prima Sua Ecc(ellen)tia si partisse con detta armata, et se ne ri-tornasse in colfo, et acciò che lo potesse far più espeditamente, io mi offersi di restarmene in dietro con tre altre galere apresso la mia, et non mi partir sin ch’io non haverò espedite et imbarcate tutte le genti per il soccorso di Famagosta, et quelle anchora che havessero a restare nelli presidij di Candia, con questa rissolu-tione partì l’ar(mata) nostra la matina per la Cania di dove Sua Ecc(ellen)tia dato ordine a quelle cose che si havea a dare partì insieme con l’ecc(ellentissi)mo Col-lon(n)a rimanendo io ne la Cania per eseguir quanto era stato ordinato, le ris-segne di questi soldati furno fatte per mano del Cl(ementissi)mo Prov(veditor)e della Cania et conte Ludovico nil mercato alli quali sua ecc(ellen)tia ne havea dato il carico, et del Collonello Lanbeccari messovi da me intervenendovi anchor per la più parte alle ras(segne) di quei soldati che havevano ad andar a Famagosta, l’ecc(ellentissi)mo Generale Veniero et il s(igno)r Pall(avici)no Rangoni il n(u-mer)o de quali che havevano ad andar a Famagosta fu da 1700 in circa, Quelli che haveano da restar sopra di Candia da 800 gente veramente assai buona, ma che haveria potuto ess(ere) meglio in ordine, et che havea patito assai; Queste genti furno imbarcate sopra le galere candiote et sforzate et ch(e) restavano per pressi-dio di quella isola, et consignate al Cl(ementissi)mo Cap(itan)o del colfo acciò le conducesse alle navi sopra alle quali havevano ad esser imbarcate et condotte a Famagosta, le quali erano restate in Candia lassando però in Candia quelle che erano deputate a restarvi, si come ancho v’era restata un’altra parte per pressidio della Cania; tutte queste genti furno date sotto l’obedienza del ecc(ellentissi)mo Veniero in caso che fusse voluto andare a Famagosta, altrimenti che havessero a star a l’obedienza del Cl(ementissi)mo Cap(itan)o delle navi essendo già morto il s(igno)r Pall(avici)no Rangoni, perché tale era l’ordine lassatomi da Sua Ecc(el-len)tia espedite q(ue)ste cose et dato anche quel ordine che mi parve necessario alla reparatione della Cania, mi partì con le tre galere lassatomi, et me ne veni de longo a Corfù dove trovai Sua Eccellenza gionta no(n) so q(ua)nti giorni inanzi

9 forse si può leggere signori (belki « beyler» olarak okunabilir).

Page 45: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

45

dove havendo dato ordine di tutto quello che si havesse a far per la reparatione di quella fortezza, ne vedendo in che poter più servir in quel luogo no(n) vi rimanen-do gente con che farlo, et essendo già partito da Corfù l’ecc(ellentissi)mo Collon (n)a pregai S(ua) Ecc(ellen)tia che si contentasse ch’io me ne venisse sino a Zara p(er) riveder(e) le cose di Dalmatia et aspettar li’ l’aviso di q(ua)nto mi co-mandasse la Ser(eni)tà V(ostra) mi partii con questa intentione da Corfu et me ne veni co(n) diversi successi sino a Lesena, dove trova(n)domi aggravato dell’infermità la quale è nota alla Ser(eni)tà V(ostra) mi fermai molti giorni, poi me ne veni a Zara come havea ordine da q(ue)lla, per dar q(ue)lli ordini c(irc)a alla fortificatione di quella città che fussero convenuti, come feci al meglio che potei, no(n) mi potendo levar di letto, ragionando di tutto quello che faceva bi-sogno col Cl(ementissi)mo Prov(veditor)e Foscarini g(e)n(er)ale di Dalmatia, Il che haveria ancho fatto col s(igno)r Giulio qua(n)do fosse stato in termine che si havessimo potuto parlare; et lassandovi secondo l’ordine della Ser(eni)tà V(ostra) Genesio ingegniero informatissimo di tutto quello che si havea da far, partito da Zara me ne son venuto di longo a Venetia restando aggravato di modo che fin hora no(n) ho potuto in modo alcuno venir in persona a far riverenza alla Ser(e-ni)tà V(ostra) et darle conto delle attioni mie, come continuamente è stato il mio maggior desiderio(.)

Dat In Venetia .... XXVİJ Aprile M. D. LXXJ

Metnin özeti:

Belgeyi kaleme alan ve görevli olarak Venedik donanması ile Akdeniz’e açılan komutan, dönüşte, karşılaştığı durumları Doc’a rapor eder. İlk olarak do-nanmanın bir bölümü ile Zara’ya gider, burada donanmanın geri kalanını bekle-meye koyulur. Doc’un kendisine göndereceğini söz verdiği gemiler, donanmanın Zara’dan hareketinden ancak bir - iki gün önce oraya varabilir. Böylesi çok ge-minin Zara limanında birarada uzun süre bulunmasını sakıncalı gören komutan, Lesena’ya doğru yola çıkar. Gemilerde hastalık başgösterir ve ölüm olayları gitgide artar. Lesena’dan Catharo’ya gidilir. Castelnovo’yu ele geçirme plânlarından vazgeçilir, çünkü gerekli silâh ve askerî teçhizat henüz kendilerine ulaşmamıştır. Düşman kuvvetlerini Dalmaçya’ya çekmemek için körfezde hiçbir girişimde bu-lunulmaması kararı alınır ve Korfu’ya gidilir. Burada asker toplamaya başlanır ve Kefalinia ile Zakinthos adalarından da insan gücü sağlanmaya çalışılır. Düşman donanmasının nerede olduğu yolunda bilgi edinmek üzere iki gemi gönderilir. Bu arada askere moral vermek için basit bir girişimde bulunmak istenir ve pek koruması olmayan, kolayca ele geçirilecek bir yer bulunur. Ancak, az asker gön-dermenin onları ölüme sevketmek olacağı; çok asker göndermenin ise düşman kuvvetlere saldırı amacını açıkça belli etmek anlamına geleceği düşünülür. 45

Page 46: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

46

gemi ve 4 batarya ile raporu yazan komutanın gitmesine karar verilir. Ancak, umulduğundan daha güçlü çıkan kale ve çevredeki kasabalar, onu Korfu’ya geri çekilmek zorunda bırakır. Asker kaybetme korkusu ile başka girişimlerde bulun-maktan da vazgeçilir. Gemilerin geri kalan bölümünün gerekli askerî teçhizat ile gelmekte olduğuna ilişkin bir haber ulaşır. Girit adasına gidilip gerekli malzeme-lerin oradan sağlanacağı yolunda karar alınır. General Veniero’ya Kıbrıs’a gitmesi için iki kalyon verilir; yazarın emrindeki donanmaya da iki kalyon eklenir. Bu son iki gemi Kerpe’ye kadar gidecek, düşman kuvvetleri hakkında bilgi topladıktan sonra bu bilgileri Doc’a aktaracaklardır. 23 temmuz tarihinde Suda limanına ula-şılır. Zakinthos ve Kefalinia’dan asker toplanmıştır, ancak bu kişilerin sayısı hasta ve ölüleri telâfi etmeye yetmez. Suda’ya gelindiğinin haftasında durum öncekin-den kötüdür; umulan malzeme ve moral Kerpe’de bulunmamıştır. Donanmanın yeniden güçlendirilmesi gerekmektedir; düşman hakkında bilgi de henüz elde edilememiştir. Bunun üzerine, general Veniero Kıbrıs’a gitmekten vazgeçer. Yazar ise 70 - 80 kalyonu güçlendirip takımadalara gitmeyi önerir, burada düşman daha büyük zarara uğratılabilecektir. Yapılan toplantıda öneri kabul görür, ancak bu arada Venedik Prensliği’nden takviye güçlerin geleceği ve beklenilmesi yolunda emirler içeren bir mektup gelir. Yazar, Andros adasının yağmalandığından; ken-disinin ve bazı yöneticilerin Suda’da kaldığından; eldeki 80 kalyondan ancak 30 adedinin, kürekçi yetersizliği nedeniyle, limandan çıkabildiğinden söz eder.

Tüm ağustos ayını harekât hazırlığı ile geçirdiklerini kaydeden yazar, aynı gün hem Katoliklerin donanmasının kendileriyle birleşmek üzere geldiğini, hem de Girit’e giden generalin geri döndüğünü belirtir. Kıbrıs’a gitmek için zamanın uygun olmadığı kanısındadır. Ancak Venedik’ten gelen mektup ışığında toplanan konsey, Kıbrıs’a donanmayla gidip, Ada’yı kurtarmak amacındadır. Metinden anlaşıldığına göre, yazar ve bazı generaller bu görüşte değildir; donanmanın ye-terince güçlü olmadığını ve düşmanı yenemeyeceğini düşünmektedirler. Düşman donanmasının gerçek gücünü öğrenmeye yönelik tüm girişimlerin sonuçsuz kaldı-ğı, bu durumun yazarı tedirgin ettiği anlaşılmaktadır. Rodos adasına kadar gelinir, ancak yazara göre pek temkinli bir ilerlemeden söz edilemez. Yazar durumu yazı ile bazı generallere bildirir. Bunun üzerine toplantı yapılır. Bu arada, girişilen çar-pışmalardan askerî güçlerinin ne denli zayıf olduğu ve askerlerin deneyimsizliği ortaya çıkar. Modon’dan geçilir ve Meis adasına doğru yol alınır. Lefkoşa’nın Türklerin eline geçtiği öğrenilir ve kopan fırtınada gemiler büyük zarar görür. Generallerden biri karaya çıkmak yerine denizde kalmayı yeğler; bir diğeri ise bir limana sığınır. Yine Kıbrıs’a gitmek veya gitmemek sorusu gündeme gelir. Tüm generaller gitmekten vazgeçerek bunun yerine başka bir girişimde bulunmayı yeğ-lediklerini açıklarlar.

Page 47: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

47

Böylece (önceki gece geldikleri Kerpe yönünde) geri dönüş yolculuğu baş-lar. Ancak çıkan güçlü bir rüzgâr yüzünden ne yapmaları gerektiği konusunda bir kez daha toplantı yapmaları gerekir. Giovanni Andrea birkaç gün kalıp beklemeyi yeğler; general Colonna ise Girit’e hareket eder. Yazar kaç günde Girit’e ulaş-tıklarını bilmediğini belirtir. Bu kentin güvenliğini sağlama ve Magusa’ya yardım gönderme konuları gündeme gelir. Gemilerin bir bölümü generali beklemek üzere Suda’ya gönderilir; bazı yetkililer bu emirlere uyar, bazıları ise uymaz. Bu arada Giovanni Andrea döner, izin alır ve yeniden yola çıkar. Kötü hava koşulları yüzünden Girit’te umulduğundan daha uzun süre kalınır. Magusa’ya gönderi-lecek yardım konusunda birçok toplantı yapılır ve yardımın gerçekleşmesi için gerekli emirler verilir. Ne kadar askerin Girit’te kalacağı, ne kadarının Magusa’ya gönderileceği uzun uzun tartışılır, ancak gemiler değişik yerlere dağılmış oldu-ğundan, karar istendiği gibi gerçekleştirilemez. Bir generalin tüm donanma veya donanmanın bir bölümü ile Girit’te kışı geçirip geçiremeyeceği tartışılır. Yazar, kışı Girit’te geçirmeye karşı çıkar ve görüşü toplantıda kabûl edilir. Ardından ya-zar, Girit’in güçlendirilmesi emrini verir. Ancak raporunda bu emrin daha yerine getirilmediğini belirtmektedir. Magusa’ya yardım etmek üzere dört gemi, top ve cephane yüklenerek adaya gönderilir. Suda’ya varınca, piyadelere paraları ödenir; Magusa’ya gidecek olanlar ile Girit’te kalacak olanlar ayrılır. Kıbrıs’a hangi eski kaptanların gitmek istediği araştırılır. Ancak artık hiçbiri Kıbrıs’a gitmek düşün-cesinde değildir; gemilerde görev yapmak üzere geldiklerini; güçlerinin azaldığını ve bu şekilde başarısız olacaklarını düşündüklerini söylerler. Bunun üzerine, eski kaptanların görevlerine son verilir, ancak İtalya’ya dönüşlerinin sağlanacağı be-lirtilir. İsterlerse yanlarında (akraba veya birlikte çalıştıkları kişiler arasından) on kişi götürebileceklerdir. Bu kişilerin kaydını tutma görevi, yazara verilir. Gemilere - bu kişilerin dışında kalanların - izinsiz binmemesi emredilir. Gemilere binecekle-rin sayısı altıyüzü biraz geçer. Bir süre sonra, birçok kişinin gemilere izinsiz bindiği anlaşılır. Denize açılınır, ancak düşman gemilerin saldırısı ile karşılaşılır. Bunun üzerine yapılan toplantıda yazar üç kalyon ile Girit’te kalmayı, Magusa’yı kurtar-mak için gerekli askeri adaya göndermeyi önerir. Böylece, bir kısım asker Girit’te kalır. Magusa’ya yaklaşık bin yediyüz asker gönderilir, Girit’te ise sekizyüz kişi ka-lır. Tüm bu askerler, gerekirse Magusa’ya götürülmek üzere, general Veniero’nun komutası altında bırakılır, zira bu arada bir üst düzey yetkili ölmüştür.

Yazar, Hanya’nın onarımı için gerekli talimatları verdikten sonra, üç kal-yon ile yola çıkar ve Korfu’ya varır. Korfu kalesinin onarımı için gerekli emir ve-rilmiştir. Ancak bu işi yapacak insan bulunmadığını belirten yazar, Zara’ya gidip gelecek talimatları orada beklemeyi yeğlediğini bildirir.

Page 48: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

48

Lesena’ya varınca hastalanır; uzun süre burada kalır. Sonunda Dalmaçya kıyılarında Zara’ya ulaşır. Kentin güçlendirilmesi için gerekli emirleri verir, ancak ayakta duracak hâli kalmamıştır. Zara’da uzun süre kalmadan, Venedik’e geri dö-ner. Hastalığı tam olarak geçmediği için raporunu sözlü olarak sunamayıp, yazılı olarak gönderdiğini belirterek, yazısına son verir.

Öyle görülüyor ki yazar, Girit adasının başkenti Kandiye kentinin adını tüm adayı belirtmek için kullanmıştır. Ada’nın batı bölümündeki en önemli kent ise Hanya’dır.

Belge no. 8: İspanya kralı II. Filip ile III. Emanuel arasında kurulan birlik ile ilgili rapor.

Raporun tarihi 1581 olabilir; kayıtlarda yanlışlıkla 1981 olarak gözükmek-tedir. Metin 193 numaralı zarfta değildir; arşiv kayıt defterinde belirtilen 346 numaralı sayfada da yer almamaktadır.

Belge no. 9: 7 sayfa Sultan III. Mehmet’in oğlunun At Meydanında yapılan sünnet düğününü ayrıntılı olarak anlatan rapor (1582).

Aynı konu için bakınız belge no. 27.

Matbaa harfleriyle sureti:

1582 - 21 Lug(lio)

Diedi conto à V(ostra) S(ignoria) di quanto era seguito nella piaza dell’Hypodromo fin sabato notte del passato, et hora continuerò et resto fin que-sto dì. Dominica à dieci andorno l’Amb(asciato)re et Bailo venet(ia)ni alli Bascià, che erano nel palio loro all’Hypodromo; et fatto gli uffizij che si dovevano con lor S(igno)rie et havuto grate corrispondenze, venimmo al n(ost)ro paleo, ove fu portato l’ordinario mangiare di galline, castrato, agnello, rosti e lessi, risi acconci in diverse maniere, alcune cose di pasta melate, et altri condimenti a lor uso, et sorbetto per bere, ut che fu continuato sempre fino à dieci di questo, che cessò il mangiar pubblico; Vedemmo molte corrarie1 di cavalli barbari, molte musiche à loro uso, che apresso di noi sono sgarbatissime; uno, che havendo asceso una lunga antenella; nel venire à bassa à mezo camino, cade et si struppiò tutto; si diede da mangiare al popolo come di sopra; et nel fine si vide la caccia di porci, lupi, lepri, et volpi, che fu molto godevole, la notte si fecero fuochi et s’abbrucior-no tre gran castelli con molti altri fuochi artifitiali. Li 11 il lune mat(ti)na si diede da mangiar nella piaza publica, nel modo à punto detto di sopra à tutti li spachi con li capi loro al n(umer)o di 4 m(ila) à quali era accomodato sotto le sud(det)te

1 lo scorrere (hýzla geçiþ).

Page 49: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

49

tende l’istesso ordine di vivande, che ho descritto nell’altra parte et con l’istessa maniera da loro espedito. Comparvero doppo mezzo dì in campagna cento cavalie-ri parte vestiti di Deli, parte con liurie2, e parte nel modo di Rumelia; questi corsero un dopo l’altro à questo modo. Era nel mezzo dell’Hypodromo piantato un’ antenna molto longa, con un pomo dorato nella cima di essa, e da l’una parte et l’altra pur à dretturá erano piantati due mano di taglieri con un poco di nero in mezzo sopra bachetti alti da terra sei quarti; et all’incontro di esse stava steso in terra un busto di legno fingendo un’huomo, li quali segni era(no) distesi per ordi-ne l’uno da l’altro un buon trar di mano, correva il cavaliero per drèttura di que-sti segni, et nel principio del corso messe mano alla spada, tirò un colpo al busto et subito rimessa al suo luogo tirava una freza in alto al pomo dell’antenna, et poi subito ripresa un’altra dal carcasso la tirava all’altro segno, quasi vicino al fin del corso, il che fu fatto da tutti sempre a tutta corsa, poi corsero con le freze sola-m(en)te trahendo nel primo segno la prima, et con presteza repigliando un’altra la traheva nell’antenna, et poi faceva il medesimo nell’ultimo segno, sempre à tutta briglia, et ritornaro(no) à far li stessi effetti, con la mano sinistra. Corsero poi col scudo; alcuni trahendo le frezze con la destra, trahevano il scudo con la sinistra; et rimettendo il scudo nella destra, tiravano la frezza con la sinistra, facendo que-sti effetti in una corsa contin(ua)ta et altri con la spada et con la frezza, rimet-tendo il scudo alla destra, e alla sinistra faceva(n) cose maravigliose; altri poi doppo tratta la frezza missero mano alla spada, et levandosi da cavallo toccavano con un piede la terra, et tiravano un colpo, et rimessisi subbito a cavallo con mol-ta destrezza, tiravano un’altra frezza al segno nel fine del suo corso, il che facevano così dalla parte destra come sinistra, et certo che poche erano le botte, che andas-sero fallite, havendo alcuni in una corsa accolti tutti i segni, eccetto il pomo, ma gli furono molto vicini, si come molto furon buone quelle botte, che correndo un doppo l’altro avanti il segno si voltavano con la vita indietro, e tiravano le frezze di dietro cogliendo il segno con molta maraviglia d’ogn’uno. Erano poi dui sopra un cavallo i quali nel mezzo della corsa smontavano l’uno di quà e l’altro di là te-nendosi con la mano all’arcione, e toccata la terra col piede havendo l’altro in staffa si rimettevano a cavallo tutti duoi con tanta agilità; e accomodam(en)to che parevano un solo, dui altri in più corse fecero cose maravigliose, chi stando dritti in piedi su la sella trahevano dardi; e poi con la testa su la sella et con li pi-edi in alto, et facendo delle tombole da groppa in sella, et di sella in groppa forni-vano sempre le corse sempre à tutta briglia et hebbero molti donatini quelli che si portorono così honoratam(ent)e da S(ua) M(aes)tà che è stata sempre intenta à tutte queste cose; si diede secondo l’ordinario da mangiare al popolo, stendendo

2 forse si può leggere livree (belki «üniforma, özel kýyafet» olarak okunabilir).

Page 50: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

50

in terra gran quantità di cadinetti di risi, con un pan sopra, et poi le stuore per la longheza di la piaza con carne di manzo in pezi di sopra, e à suon di trombe e tamburi tutto il popolo si dava all’arma et alla rapina, che in un subito levavano il tutto, il che si ha continuato fare dal principio di queste feste fin alla fine a questo modo(.) La notte si fecero li medesimi fuochi detti di sopra fin all’hore 5 di notte, alli quali è stata sempre presente S(ua) M(aes)tà et la piazza et li palchi sempre pieni di gente. Li 12 il Martì comparvero gl’istessi cavalieri doppo il mezzo dì, i quali divisi in due cornette l’una con banderuole rosse et l’altra con Zalle3 fecero nella detta campagna molte mostre, caraguoli4 et altri effetti cavallereschi, s’acco-modarono per lungo il campo di quà et di là in lunga righa, et spronati li cavalli passavano nel medesimo ordine in righa l’uno tra mezzo a l’altro senza confusione, tenendo una bacchetta con la mano alta in guisa di ferirsi, si messero doppo haver consumato molto tempo in questi effetti, à tirar d’arco et à far l’istesse cose di hie-ri, si diede il mangiare ordinario la sera, et la notte essendo state fin(i)te le sette torri che sono nel fine di questa città dalla parte di ponente le abbrugiorno una doppo l’altra contanti fuochi artificiati che pareva che l’aria ardesse d’ogni canto, ci fu la festa dell’Agà di Janizzari. Li 13 et 14 perché non comparve in piazza cosa alcuna non dirò altro, se nonchè questo giorno si diede da mangiare la mattina sotto le tende nel med(esi)mo ordine detto di sopra à tutti li bombardieri, topighi, et altri della militia al n(umer)o di 3 m(ila) persone con il medesimo n(umer)o di vivande, et la sera poi si diede l’ordin(ari)o mangiare al popolo, ma la notte si fe-cero molti fuochi tra quali fu abbrugiata una montagna fatta fare dal Cap(itan)o del mare alli schiavi; questa era alta una picha et più, portata nuda in un canto della piazza, et in detto loro coperta, et fornita pian piano di tutti li fuochi che gl’andavano, i quali furon veram(en)te in grandis(si)ma quantità, ma fecero po-cha riuscita, rispetto all’expettatione che si haveva di essa, perciò che essendo condotta in mezzo la piazza da schiavi, che finsero esser tirata da dui serpi se gli diede il fuoco à due hore di notte, che in un subito l’accese tutta, et li fuochi tutti senza niuno intervallo di tempo si sparsero con tanta furia, che empì la piazza et l’aria tutta di fuoco, et si consumò subito et si abbrugiornò delli altri castelli che riuscirono meglio, et alcuni huomini finti à cavallo, ma pieni di fuocho artificiato si cacciavano tra le genti, et le rocchette et altri fuochi, ch’erano accomodati in essi facevano tra loro il suo corso. Si vide apparir poi un gran padiglione nel mezzo della piazza tutto di fuoco talm(en)te unito insieme, che non eccedeva la sua forma, et era così limpido et chiaro, che diede molto appiacere all’occhio; et es-sendo durato per un quarto d’hora s’estinse subito. Il sabato li 16 fu data da disna-

3 gialle (sarý).4 caracolli: conversioni; rivolgimenti di truppe a cavallo da imo a sommo (atlý birliklerin savaþta saldýrý durumunda uyguladýklarý stratejiler; atlý birliklerin gidip-dönmeleri).

Page 51: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

51

re5 nella piazza sotto le sud(det)te tende, che erano per ogni due mattine drizzate, et poi levate dalli schiavi christiani del S(ulta)n(o), al capitano del mare, alli fanò6, alli provigionati in mare, et à tutte le sue genti, che fu bellis(si)mo da vede-re per l’ordine che si tenne nel dispensar le vivande, come fu detto di sopra, et per la quantità delli invitati, che eccedevano il n(umer)o di 5 m(ila) à quali fù sumi-nistrata molta robba da mangare, ne vi avanzò cosa alcuna. Il doppo disnare fin sera non si vide altro, che molti à far giochi di mano, et altre momarie di Zaratani7, si come anco passò la domenica li 17 senza alcuna cosa degna di scrittura, si die-dero le ordinarie mangie al popolo, et si fecero gl’ordin(a)rii fuochi artificiati di notte, tra quali si vide un bellissimo effetto di due gallere grandi com’una gondola, che con fuochi artificiati combatterono per più d’un’hora insieme, con così bell’artificio, che diede al popolo grandissimo appiacere, p(er)che essendosi a pocho à pocho avvicinati, si vide, che l’una vinse l’altra in modo tale che l’arse tutta, et questa vittoriosa fece poi con i fuochi molta allegria, il che è seguito sot-to il poggio del Sig(no)r che è stato tutte le notti assistente a questi fuochi non ne perdendo alcuno, di quali più che d’ogn’altra cosa ne sentì grandissimo appiacere et contento. Il lunì li 18 doppo l’haver dato da disnare sotto le tende al n(umer)o di 4 m(ila) persone comparvero in campagnia cinquanta huomini del Beglierbei della Grecia à cavallo parte armati, e parte nó i quali doppo haver corso l’anello che era piantato sopra una bacchetta alto da terra sei quarti, corsero l’un contra l’altro à campo aperto con le lancie con le grappelle, et con le targhe grandi fatte in ali à modo loro nelle quali nascondevano tutta la vita, et ricevevano con esse la botta della lancia, corsero come dico al n(umer)o di 30 di questi tutti senza elmo, et alcuni ancho à capo nudo ad uno per uno ma non si vide botta alcuna da cavaliere, et havendo corso cinq(ue) mano nè gl’ultimi s’urtarono li cavalli spalla con spalla in modo che caderono tutti in terra, et uno d’essi restò ferito, gl’altri poi non fecero botta di considerazione, perché apena si toccavano; finite queste cor-rarie si diede la mangia ordinaria, et poi il S(igno)re stando nel poggio gettò dana-ri, ove concorse popolo infinito, gettò delle tazze d’argento al n(umer)o di 30, et al n(umer)o di 4 m(ila) ducati in aspri, et saini da 5 > 1/~ l’una8 , l’istesso fecero la madre et la moglie nell’altro poggio, et fu con grandissimo applauso del popolo. Li restanti giorni fino alli 7 di luglio, per ché non seguì cosa che si possi almeno aguagliarla alle pred(et)te mi è necess(ari)o passarle con brevità, oltra quanto è stato fatto da quel turcho che scrissi nelle precedenti, che fece prova di leccare il

5 da desinare (yiyecek).6 fanali, lampioni (fenerler).7 buffonerie dei ciarlatani (þarlatanlarýn yaptýðý komiklikler).8 può indicare peso o misura (aðýrlýk veya ölçü ifade edebilir).

Page 52: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

52

ferro affocato. Costui essendosi ignudo disteso interra con la pancia in sù, fu por-tata da otto huomini con le stanghe una gran pietra, et gli fu posta sopra la pancia, la quale sopportò tanto, che tre, e quattro huomini passorono di sopra via dall’una parte all’altra, et si giudica che vi fusse tra le sue gambe alcuna cosa che la soste-nesse, perché si vedeva, che mentre gl’huomini salivano sopra ella si piegava verso là dove montavano e smontavano, ma con tutto ei fu posta elevata così su-bito, che da niuno è stato affermato haver veduto cosa alcuna; gli fu posto poi sopra la pancia un gran Zocho9, et con le mannare10 da dui turchi fu fatto in pezzi. Oltra questo tutti questi giorni, e anco li precedenti comparvero all’Hippodromo tutte le arti di questa città di Const(antinopo)li et di Pera quanto più pomposa-m(en)te che puotero vestiti d’oro et di seta, e massime gl’orefici li gioiellieri, quel-li del beristino, et altri simili artisti, erano ornati di molti ori, e gioie, et massime li putti perciò che cadauna di queste arti havea da 500/fin 1500/e 2000 putti tutti benissimo vestiti et adornati di perle e gioie nel modo a punto che si vedono li......il giorno del corpus D(omi)ni, in quelle che vi intervennero li greci, come gli orefici, li sarti, li mercanti di vino, li taverneri, le maestranze di murari e maran-goni11, pescatori et altri simili, erano per tre, quattro in cinq(ue) mille huomini per arti, tutti vestiti alla curta di rosso, con berretti .... nel modo di quei della Rumelia, con arcobuso et samitarra12 di che erano stati accomodati da Jannizari, come gen-ti più d’ogn’altra da loro amata, dicendo esser del sangue portavano tutte queste arti dui etri soleri13 per una, sopra i quali si essercitava l’arte sua, questi circonda-vano tutta la piazza, poi affermatisi dinanzi il palazo del S(ign)or che stava sempre presente nel suo poggio per vederli, cantavano le sue lodi, et poi offeriva à S(ua) M(aes)tà quello bello e più diligente che usciva dalle mani loro, cadaun’arte per l’opera sua, a quali era poi mandato dal S(ign)or due e tremille aspri in donativo; e il poggio ch’io dico cop(er)to di sopra di piombo à mezza piramide, et ha dinan-zi et dalle bande vedri in modo che poco si può vedere S(ua) M(aes)tà sentando poi bassa, e tanto spinge in fuori, che quattro persone ivi possono star comoda-mente(.) Tra li sud(det)ti comparvero nelli primi giorni li Perotti più pomposam(-en)te d’ogn’altri vestiti, però che erano nella campagna tutti li Nobili et principa-li di Pera, che à gara l’uno dell’altro procurorno d’andar vestiti d’oro, et adornati di gioie quanto più puotero al n(umer)o di 200/Questi volendo rapresentare una Novizza all’Hippodromo, scelsero tredeci d(e)llj più bellj gioveni di Pera, uno di quali vestito pomposamente come Novizza fu accomodato sotto un baldochino

9 pezzo grosso di legno da ardere (kütük).10 manarete; scuri (baltalar).11 falegnami (marangozlar).12 scimitarra (hançer).13 solai; palchi; tavolati (tahtalar).

Page 53: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

53

portato da quattro di questi primati, innanzi e doppo li quali erano gl’altri dodici vestiti da donne, che furono per tali da tutto il popolo creduti, queste tutte have-ano il suo compagno apresso, et gionti dinanzi al S(ign)or fecero un bellis(si)mo ballo al modo greco, che satisfece grandemente à S(ua) M(aes)tà et al popolo, essendo con loro 200 greci vestiti con casacchine rosse e cure, che fecero dinanzi à S(ua) M(aes)tà un bell(issi)mo ballo con molto ordine et alcune forze d’Herco-le assai leggiadram(en)te(.) Continuorno le altre arti fino à sera che il S(ign)or gettò poi danari in gran copia, essendosi radunato sotto il poggio molta gente, et gettò anco delle coppe d’argento et delli sultanini, che si dice essere stato p(er) 5 m(ila) ducati. Sono comparsi questi giorni à squadra à squadra molti che si fecero turchi, li quali sono di quelli che si pigliano di anno in anno p(er) questo S(igno-)re et conservati fin questo tempo, per ostentatione, et molti altri dispersi, et va-gabondi, et mal andati che non sanno a che appigliarsi tutti vestiti di grisi14 bian-chi all’ungara, ma sono genti della Bossina dell’Albania, et della Rumelia(.) Que-sti doppo ritagliati dentro del palazzo del Sig(no)re et molti altri nell’Hypodromo publico dinanzi al Re si mandavano con un capeghi, cioè portiero, à farli dar l’habito et la Talma, et sono stati al n(umer)o di X m(ila) in c(irc)a che ho vedu-ti; et si presentavano à questo modo venivano in moltitudine come le pecore di-nanzi al palazzo, tenendo sempre alzato il dito indice, et stavano fermi fin che un capeghi del signore veniva à levarli, et condurli poi per esser retagliati come ho detto di soprà. In questi giorni si sono anco presentati tutti quelli che volevano dare roccà15 o supliche à S(ua) M(aes)tà per la comodità grandissima che haveano di darle, et per la certezza che haveano che fussero letti, perché presentandosi dinanzi al palazzo e tenendo con la mano alta il roccà veniva un capighi, che gli levava il roccà et lo portava al S(igno)re il quale lo leggeva im(m)ediato et espe-diva col medesimo capighi al bassà perché fusse data essecutione, et di questi ogni dì multiplicava il numero. Li Mag(nifi)ci Bassà et altri S(igno)ri hanno presentato questi giorni à S(ua) M(aes)tà oltra le altre cose secrete di molta importantia, cavalli bellissimi guidati à mano all’Hippodromo à vista d’ogn’uno. La Sig(no)ra Relitta di Gio(vanni) Miche(le) per ordinario ogni dui giorni ha mandato dentro 25 e 30 huomini con una cesta per uno di confetture, condim(en)ti frutti, et altre delicatezze da mangiare. -

Il sabato a 7 poco di bello seguì nell’Hippodromo, facendosi allegrezza di dentro perciò che alle 23 hore, dovendosi come si ha havuto per veridica relatio-ne, ritagliare il figliuolo, fu chiamato Mehemet bassà, che era prima beglierbei della Grecia, il quale essendo grato al Principe, s’accostò à lui et lo condusse in

14 grigio (gri).15 in ottomano «rik’a»: documento scritto in modo formale da presentare alle autorità (rik’a).

Page 54: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

54

una camera trattenendolo con parole molto dilettevoli, poi gli chiese licentia à dover fare quello che importavà per essecutione delle leggi, e per satisfatione, e contento delle Maestà de suoi genitori, et facendoli dire l’Alla İlla là, gli slacciò davanti; et si dice che col coltello che havea pronto per questo effetto destramen-te et presto lo ritagliasse p(u)nto tre sole persone, che fecero fede del ritaglio del figliuolo, il quale lacrimò un poco, seben si dice che sia stato senza dolore, ma messolo sopra un superbis(si)mo letto alla cura di confidenti suoi, andò il bassà à basiar la mano al Sig(no)re et à darli la buona nuova dell’effetto, il quale gli donò immediato 20 m(ila) cechini16, la sua veste che portava all’hora, et altre/20/veste molto superbe, mandò poi esso bassà alla Sultana madre sopra una tazza d’oro il coltello insanguinato, la quale gli rimandò la tazza con 10 m(ila) cechini, la Sulta-na moglie medesimam(en)te lo ha presentato di 4 m(ila) cechini et di 10 vesti honoratissime, et le sultane delli mag(gio)ri visiri l’hanno medesimam(en)te anch’esse presentato di danari e gioie: et il Sig(no)r questa sera ha gettato al po-polo quattro some d’aspri, et molte tazze d’argento(.) S’accesero et arderono tutta notte li quattro cerei, che ho menzonati nella precedente mia, et si fecero infiniti fuochi artificiati, con grandissimo strepito di tamburi trombe et simili instrumenti, e durò questa festa tutta la notte. La domenica mattina li otto si consumò da mol-ti che fecero diverse buffonarie, ma il doppo mangiar comparvero al n(umer)o di 40 cavalieri, che havendo prima corso con l’arco, e tentato di dar nel pomo della sud(det)ta antenna si missero poi a correr l’un contra l’altro à campo ap(pun)to nel modo apunto detto di sopra co(n) le targhe che correndo coprivano tutta la vita, et coglievano in essa il colpo d(el)la lancia(.) Ma havendo corso fino à dieci di loro, venero li seguenti dui ad incontrarsi contanto impeto che ruppero le- la(n)cie, et li cavalli urtatisi testa con testa caderono morti, et uno di essi cavalieri gravem(en)te offeso, l’altro si è salvato gagliardamente, con quali finì la festa(.) Ma la notte s’accesero medesimam(en)te i cerei, et si fecero infiniti fuochi artifi-ciati e molto dilettevoli; Il lunì li 9 doppo disnare comparvero in piazza il falco-nier del Re il figliuolo del g(ra)n(de) Mehemet bassà, et molti S(igno)ri d’importan-tia, che scaramucciorno insieme col tirarsi dardi l’un contra l’altro uscendo ad uno, à dui, a tre(,) à quattro per volta, comparvero questi con bellissimi cavalli molto ben’all’ordine, et li mutavano ogni due carriere17, mostrandosi tanto lesti, e pronti nel tirar il dardo e schifar quello del nimico, che furono reputati per bravi cavalieri, il che fecero così per la presentia del Re come delle sultane, correndo il figliuolo di .... della sultana madre da lei amato, et favorito molto(.) La notte si

16 zecchini: ducati d’oro veneziani, coniati a Venezia nel XVI. Secolo (Venedik’te XVI. yüzyýlda basýlan altýn paraya verilen ad).17 corse dei cavalli (at koþusu).

Page 55: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

55

continuò accender li cerei, et à consumar gli altri fochi artificiati con abbruciar, animali, castelli, et varie forme di cose dilettandosi Sua Maestà grandem(en)te di essi(.) Et perché in questo giorno forniscono li 40 giorni ordinarij delle feste, il S(ign)or per certi rispetti, et per accomodare anco li Janizzari, che si sono solleva-ti, ricercando il lor presente per queste feste di mille aspri per testa, ò accresci-mento di due aspri al giorno, le ha prorogate per altri dieci giorni, ma il mangiar publico solito mandarsi come di sopra dissi, cessò questo giorno, et anco gl’Amb(a-sciato)ri de principi restorno d’andare alle feste. In questi giorni essendo venuta certa nuova di Persia travagliosa, et che dispiacque à questi, tennero ristretto l’Amb(asciato)r persiano con la sua Corte, et per dispregio disfecero il suo palco fatto all’Hippodromo a ponto all’incontro il palazzo regio, et lo tengono anco tut-tavia ristretto non riuscendo il dissegno loro(.) Martede li 10 non si vide altro che 80 cavalli benissimo all’ordine che si missero à scaramucciare dal mezzo giorno fino alla sera con il tirarsi dardi alla moresca nel modo di quelli di hieri, ma con maggior demostration di ferirsi, ritenendosi quelli di hieri per la qual(i)tà de per-sonaggi che incontravano(.) La notte si fecero li soliti fuochi, presente il Sig(no)-re il figliuolo, la madre, la moglie, et le sultane. Mercorì si vide passare d’intorno intorno l’Hippodromo apresso mille persone, che con timpari, liuti, flauti, et altri istrumenti à loro uso facevano grandis(si)mo strepito, raggiando, che così certo posso dire, che cantando con grandissima dissonantia, et doppo girato l’Hippo-dromo a dui a dui si partirono(.) Vennero poi li lottatori del Sig(no)r che nudi fecero di fortezza e destrezza bellis(si)me prove procurando di metter l’un l’altro con la schena in giù per restar vittoriosi: hebbero un donativo dal bassà di due mille aspri, e si partirono, comparvero alquanti spahi poi à cavallo à scaramuccia-re con li dardi, che consumorno il restante del tempo; si diede la mangia al popo-lo, et la notte si fecero li soliti fochi astante infinita gente. Il mercorì à VI la mat-tina passò quieta, ma il doppo mangiar comparvero du cento cavallj i quali fecero molte corrarie, in diversi modi, giocando anco à i dardi(.) Si piantò poi nel mezzo della piazza la fortezza di Cars del Persiano, à punto nel modo che ella sta piena di fuochi artificiati la quale essendo stata da turchi combattuta fù finàlm(en)te da turchi presa et arsa, ma perché sopra i merli di essa stavano finti alcuni Persiani per la diffesa sua(,) tutti accomodati con fuochi artificiati, questi non si puotero abbrugiare, con tutto che da turchi gli fusse sumministrato il fuoco(.) Et per che turchi pigliorno per augurio d’importantia questo accidente, chiamorno il mastro dell’opera et ricercatoli la causa, li fu resposto, che quelli erano stati bagnati dalla pioggia che fece quello dì, se ben pochis(si)ma, et che la polvere non haveva po-tuto fare il suo corso, questa fattione fù appresentata da Assan bassà figliuolo che fù di Mehemet bassà, grato assai à questa porta. Il turco poi di notte sopra la corda fece prove maravigliose, delle quali il sig(no)r compiacendosi molto vi stette pre-

Page 56: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

56

sente fin passata la mezza notte, con suo grandissimo gusto, et hebbe costui per haversi portato così bene tante volte, da sua Maestà molti aspri in donativo; et dalli S(igno)ri bassà delle vesti(.) Nelli dì seguenti fin li 18 non si è veduto altro, se non dalle 20 hore in poi à comparire li medesimi cavalli sudetti à scaramuccia-re et con li dardi à ferirsi fino à sera, che si fecero poi li soliti fuochi, per 5 e 6 hore continue. Mercore li 19 pocho di bello si vide all’Hippodromo, ma all’hora venti-tre seguì poi un caso di molta importantia, perciò che il subassi di Constantin(opo)-li passando per strada vidde un greco taverner con alcuni spahi, et volendolo far battere, uno spahi delli 500, usciti novam(en)te dal serraglio pregava il subassi à non permetter questo, e luj sprezando il spahi ordinò alli Janizari della sua guardia che battessero anch’esso, il che fu fatto immediato, et accolto il spahi nella testa fu morto, all’hora il subassi si ritirò(.) Et li Janizzari per la moltitudine che si radu-nò, si missero in fuga, ma essendo seguitatj dalli altri spahi, e molta gente furon presi, et legati li Jannizari furno condotti dalli spahi col corpo morto all’Hippodr-omo dinanzi al Re(.) Ma non così tosto gionti si sollevorno li Jannizzari contra di questi, et accresciuti dall’altra parte li spahi vennero all’armi, onde il primo visir e gl’altri bassà col beglierbei della Grecia discesi i loro palchi si messero tra quelle genti gridando sempre, et procurando qua(n)to più fosse possibile di acquietare il romore, et perché quelli dalle scuffie, che son quei gioveni che servono la persona del Re erano discesi per aiuto delli spahi, il bassà subbito spintosi alla porta li per-suase à tornar sù dicendoli che il rumore era di già cessato, et fece serrar la por-ta(.) Poi vedendo il visir che il novo Agà di Jannizari in certo modo fomentava in quella occasione li Jannizari dando causa più tosto di tumulto, che altrim(en)te gli disse parole molto ingiuriose, et che male faceva l’off(es)o suo(.) Et di nuovo ri-tornato alle genti fece tanto che li separò, con tutto ciò ne son restati morti 15 in maggior parte spahi, et molti feriti, e se non vi si fussero interposti questi perso-naggi, et che la cosa fusse stata più per tempo, succedeva certo la maggior tagliata tra li Janizzari e spahi, che mai s’havesse inteso, et qualche travaglioso effetto che sarebbe stato di perpetua memoria(.) Ma la notte et il valor delli Bassà estinse un ta(n)to fuoco; et il subassi fu pregionato, il qual si dice che capitara male: - Li 20 di ord(i)ne di Sua Maestà fu dismesso l’Agà di Jannizari, et posto in loco suo l’Emir Alem, che è quello che porta lo stendardo di S(ua) M(aes)tà et che dà il stendardo à tutti gl’eletti Bassà(,) Sanzacchi, et a altri gradi di questo Imperio, il quale immediato nel pub(bil)co Hippodromo usò verso li Jannizari tutti parole di molta autorità, et assai amorevoli, chiamandoli sempre fratelli, che se gl’acquistò tutti(.) Et il loco suo ha havuto Mamut Agà fig(lio)lo di ....della Sultana Madre da lei amato(.) La Notte si hanno fatti assai fuochi, et nel fine fu fatta una baruffa da molti per robbare li legnami et altro che li sostenevano. Tutto hoggi li 21 et hieri ancora s’attende, et si ha atteso a gran furia à portar via la robba del sig(no)re al

Page 57: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

57

serraglio Novo di Sua Maestà havendosi fornito questo tanto insorevol feste, le quali à quelli che sono stati sempre serrati, et che non hanno veduto una momaria di Zarratanj hanno apparso superbissime et ill(ustrissi)me et Sua Maestà domani per quanto si dice si transferirà dall’Hippodromo al serraglio novo, ma per tempo per non entrar in Maestà; et la fameglia tutta via s’invia in detto serraglio: -

Dalle Vigne di Pera à 21 di luglio 1582 -

Metnin özeti:

Belge 21 temmuz 1582 tarihini taşımaktadır. Yazar, belgenin başında, daha önce anlatmaya başladığı sünnet düğünü ile ilgili bilgiler vermeyi sürdüreceğini belirtir. Rapor, ayın dokuzu, cumartesi günü kesildiği yerden başlamaktadır. Pazar günü yazar, Venedik büyükelçisi ile birlikte At Meydanı’nda kendilerine ayrılan bölüme gittiklerini, orada hazır bulunan paşalara gerekli saygı gösterilerinde bu-lunduklarını ve yerlerini aldıklarını anlatır. Ardından ikramlar başlar; çeşitli leziz yiyecek ve içeceklerin uzun uzadıya sunulduğunu ve sipahilerin geçit yaptığını, şarkıların söylendiğini belirtir. Akşam havai fişek gösterileri yapılır ve üç kale aydınlatılır.

Ayın onbiri, pazartesi sabahı, meydanda kendilerine ayrılan çadırlarda bu-lunan dörtbin sipahiye yiyecek dağıtılır. Öğleden sonra, Rumeli âdetlerine göre giyinmiş değişik kıyafetler içinde yüz süvari meydanın ortasında, uzun bir direğin tepesine yerleştirilmiş altın elmayı ve insan büstü görünmündeki nişan tahtasını hedef alarak, bir ellerinde kılıç, ötekinde ok, at üstünde hızla ilerler ve hedefi vurmaya çalışır; yazar, bu askerlerin çok iyi nişancı olduğunu belirtir. Ardından meydana gelen iki çift süvari, at üstünde çeşitli gösteriler yapar; kâh ayağa kalkar, kâh oturur, kâh takla atar ve yazarın büyük beğenisini kazanır. Töreni baştan sona büyük dikkatle izlediği belirtilen Padişah, bu süvarilere ödüller verir ve yine meydana birçok yiyecek getirilir. Yiyecekler hemen tüketilir ve akşam havai fişek gösterileri yapılır. Padişah gece de bu kalabalık meydandadır ve gösterileri izler.

Ayın onikisi, salı günü öğleden sonra aynı süvariler gösteriler yapmak üzere yine meydana gelir; iki gruba ayrılırlar ve biri diğerinin arasından göze hoş görü-nen bir biçimde, karışıklık yaratmadan geçer; ok atma gösterileri de yapılır. Halka yapılan yiyecek ikramından sonra, kentin doğu sınırındaki Yedikule aydınlatılır; havai fişek gösterisi öyle görkemlidir ki, yazar âdetâ göğün yandığını belirtir. Bu, Yeniçeri Ağası’nın törenidir.

Ayın onüçü ve ondördü çok önemli birşey olmaz; sabah çadırlarda üçbin kişiden oluşan bombacı ve topçulara olağan yiyecek ikramı yapılır; akşam halka yiyecek dağıtılması emri verilir; gece ise fener alayı vardır: deniz kuvvetleri komu-

Page 58: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

58

tanı tutsaklara bir çeşit dağ yaptırır ve bu yapay dağ meydana, iki yılan tarafından getiriliyormuşcasına, sürünerek çektirilir. Ne var ki, yazara göre, istenilen sonuç alınamaz: onca güçlükle oluşturulan ve getirilen yapay dağ gecenin ikisinde ateşe verilince, birdenbire alev alır; tüm meydanı duman kaplar ve dağ hemen yanıp biter. Oysa başka bazı kulelerin yakılışı daha başarılı biçimde gerçekleşir ve halka doğru meşalelerle at süren göstericiler yazara daha etkileyici gelir.

Ayın onaltısı, cumartesi günü, iki günde bir Hristiyan tutsaklar tarafından düzeltilen çadırlar altında, deniz kuvvetleri komutanı ile maiyetine ve beşbini aş-kın sayıdaki insana, görülmeye değer bir ziyafet verilir. Yemekten sonra akşama kadar kayda değer birşey yapılmaz, bu kişiler çeşitli oyunlarla zaman geçirir.

Ayın onyedisi, pazar günü de böyle geçer; halka yine olağan yiyecek dağı-tımı yapılır; gece fener alayı düzenlenir. Bu fener alayı sırasında, gondol büyüklü-ğünde iki kalyon bir saatten fazla süreyle savaştırılır; biri diğerini yener; yenilen gemi tümüyle yanar ve gösteri halkın büyük beğenisini kazanır. Yazar, tüm fener alaylarına katılan Padişahın bu son gösteriden çok memnun kaldığını anlatır.

Ayın onsekizi, pazartesi günü, çadırlar altında dörtbin kişiye yemek veril-dikten sonra, Rumeli Beylerbeyi’nin elli adamı meydanda belirir. Kimi silâhlıdır, kimiyse değil. At üstünde, başlıksız otuz asker gösteriler yapar; olağan yemek da-ğıtım yapılır; Padişah para atar ve büyük bir kalabalık koşarak gelir; ardından otuz gümüş fincan ile dörtbin Venedik parası değerindeki gümüş sikkeyi halka atar. Padişahın annesi ve eşi de diğer bölmeden para atar ve halk alkışlar.

Yedi temmuza kadar kayda değer birşey olmadığını anlatan yazar, kızgın demir yalayan bir göstericiden ve, yere yatırılıp karnının üstüne bir odun parçası yerleştirildikten sonra, buna basarak üç, dört kişinin geçtiği bir diğer göstericiden sözetmeden duramaz. Yazar, bu son göstericinin bacaklarına bir destek yerleştiril-diğinden kuşkulansa da, pek birşey anlayamaz, çünkü göstericinin yanındaki kişi-ler çok hızlı hareket etmektedir. Gösterinin son bölümünde, göstericinin karnına yerleştirilen büyük bir tahta parçası, iki Türk tarafından elle kırılır.

Bu günlerde İstanbul ve Beyoğlu’ndaki tüm zanaatkârlar sırmalı ipek giy-siler içinde resmi geçit yapar. Özellikle kuyumcular ve gençler taşlı takıları ile dikkat çeker. Her zanaat kolunu beşyüz ilâ bin beşyüz, ikibin genç temsil eder. Ardından kuyumculuk, terzilik, balıkçılık, şarapçılık, marangozluk yaptığı belirti-len Rumlar resmi geçite katılır. Yine her zanaat kolunu üç, dört ya da beşbin kişi temsil eder: şık, genellikle de kırmızı giysili ve Rumeli geleneğine uygun biçimde başlarında bere olan, ok ve hançer taşıyan bu kişiler Padişahın önüne gelince, Padişaha övgüler dile getirir, zanaatlarının en güzel örneklerini kendisine sunar, karşılığında bu zanaatkârlara iki - üçbin gümüş sikke gönderilir. Yazar bu noktada

Page 59: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

59

Padişahın At Meydanı’nda bulunduğu yeri anlatmaya koyulur: Üstü kurşunla kaplı, yarım piramit biçiminde bir mekândır. Dışarıdan içeriyi görmek çok güç-tür ve içeride dört kişi rahatlıkla oturabilir. Resmi geçitin ilk günlerinde Beyoğlu sakinleri, birbirleriyle yarış edercesine şık ve süslü giysiler içinde, gösterişli takıla-rıyla, Padişahın önüne gelir. Yaklaşık ikiyüz kişilik bir grup, içlerinden onüç kişiye kadın elbisesi giydirir; bunlardan birine gelin süsü vererek taht-ı revana oturtur ve Padişahın önüne kadar gelinir; halk kadın giysili kişinin aslında erkek olduğunu anlamaz. Gösteri Rum usulü çok güzel bir dans ile tamamlanır, Padişah çok mem-nun kalır. Akşama kadar eğlenceler sürer ve Padişah halka para, gümüş fincanlar ile beşbin Venedik parası karşılığında olduğu sanılan sultanî altın sikkeler atar.

Yazar, sözünü ettiği günlerde Bosna, Arnavutluk ve Rumeli’den birçok işsiz güçsüzün veya gezginin Türk18 olmak için büyük topluluklar hâlinde geldiğini; genellikle Macarlar gibi giyinmiş olan bu kişilerin sünnet edildiğini ve Padişahın huzuruna getirildiğini; böylece Türk olan onbin kişiyi gördüğünü anlatır.

Aynı günlerde bazı kişiler Padişahtan yazılı olarak bazı isteklerde bulunur, kapıcılar tarafından Padişaha sunulan bu dilekçeler, içerdikleri istekler yerine ge-tirilmek üzere paşalara havale edilir. Yüksek rütbeli paşalar ve diğer beyler, birçok değerli eşyanın yanı sıra, herkesin gözü önünde At Meydanı’na getirdikleri son derece güzel atları da Padişaha sunar. Giovanni Michele’nin eşi iki gün boyunca yirmibeş, otuz adamla çeşitli meyveler, reçeller ve leziz yiyeceklerle dolu sepetler gönderir.

Yedi temmuz, cumartesi günü, At Meydanı’nda neşeli bir hava vardır: bir şehzadenin sünneti yapılacaktır ve eski Rumeli Beylerbeyi Cerrah Mehmet Paşa bu görev için çağırılır. Büyük bir onur olan sünneti yapma görevini yerine getirmek üzere Mehmet Paşa gelir; önce şehzade ile hoşca sohbet ederek onu bir odaya götürür; delikanlı kelime -i şehadet getirdikten sonra da onu sünnet eder. Delikanlı biraz ağlar, ancak sünnetin acısız olduğunu söyler. Mehmet Paşa iyi haberi vermek ve elini öpmek üzere Padişahın huzuruna çıkar. Padişah hemen kendisine yirmibin altın akçe, yirmi çok güzel giysi ile üstündeki giysiyi armağan eder. Ardından Mehmet Paşa, şehzadeyi sünnet etmekte kullandığı bıçağı altın bir kâseye koyar ve Valide Sultana gönderir; kâse kendisine onbin altın akçe ile dolu olarak geri gelir; Padişahın eşi de, aynı biçimde, dörtbin altın akçe ile on adet çok şık giysi armağan eder. Yüksek rütbeli vezirlerin eşleri de Mehmet Paşa’ya gerek para, gerek mücevherler verir. Padişah aynı gece halka para ve gümüş fincan atar; dört adet meşale tüm gece boyunca yanar; davullar çalar, havai fişek gösterileri yapılır.

18 Bu paragrafta iki kez Türk sözcüðünün, Müslüman anlamýnda kullanýldýðý görülmektedir.

Page 60: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

60

Ayın sekizi, pazar günü yemekten sonra kırk süvari meydana gelir; önce okla koşarlar, direkteki elmayı vurmaya çalışırlar, ardından birbirlerine doğru koş-maya başlarlar. Yazar meydanda yaşanan kazayı da ayrıntılı biçimde nakleder: Bir gösteri sırasında iki at birbirine öylesine büyük bir şiddetle çarpar ki, ikisi de ölür, süvarilerden biri ağır yaralanır, diğeri ise kazayı cesurca atlatır, böylece gösteri sona erer. Gece yine eğlenceli havai fişek gösterileri yapılır ve meşaleler yakılır.

Ayın dokuzu, pazartesi, yemekten sonra Doğancıbaşı, Mehmet Paşa’nın oğlu ve birçok önemli bey meydana gelir ve cirit atmaya başlarlar. Yazar, ikili, üçlü veya dörtlü gruplar hâlinde, at üstünde yapılan cirit oyunlarından çok etki-lenir ve meydandaki kişilerin ne denli başarılı olduğunu vurgular. Gece yine fener alayı yapılır, meşaleler yakılır ve Padişah bu gösterilerden büyük keyif alır. Yazar, kırk günlük eğlencenin bittiğini, ancak başkaldıran Yeniçerileri sakinleştirmek için törenin on gün daha uzatıldığını, halka yemek dağıtımının ise artık kesildiğini belirtir. Büyükelçilerin törenlere katılması da böylece sona erer.

Bu arada İran‘dan hoş olmayan bazı haberlerin geldiğini belirten yazar, bu haberler üzerine Osmanlıların İran Büyükelçisi ile beraberindeki heyetteki davetli sayısını az tuttuklarını ve törenleri izlemek için onlara ayrılan mekânı kaldırdık-larını anlatır.

Ayın onu, salı günü, seksen süvari meydana gelir ve öğleden sonradan akşama kadar cirit atar. Gece olağan havai fişek gösterileri yapılır. Padişah, eşi, Şehzade, Valide Sultan ve diğer sultanlar gösterileri izler.

Çarşamba günü At Meydanı‘nın çevresinden yaklaşık bin kişinin geçtiği görülür. Çeşitli müzik âletleri çalan bu kişiler, yazara göre büyük gürültü çıkararak şarkılar söyler ve At Meydanı‘nın çevresinden geçtikten sonra, ikişer ikişer dağılır. Ardından güreşçiler gelir ve güzel gösteriler yapar. Paşa güreşçilere ikibin akçe verir. Bunu sipahilerin cirit gösterisi izler, halka yine yemek verilir ve gece olağan havai fişek gösterileri, fener alayları yapılır. Çarşamba günü sabahı sakin geçer, ancak öğleden sonra ikiyüz atlı meydana gelir; koşarak birçok gösteriler yapar; meydanın ortasına Kars kalesini temsil eden bir kale dikilir; ateşe verildiği hâlde bazı bölümleri alev almaz. Bunun nedenini araştırmak için mızıka şefi çağrılır ve o günkü yağmurdan dolayı ıslanan tahtalara fişeğin etki etmediği öğrenilir. Me-tinden anlaşıldığına göre, bu bilgiler, Sarayda çok saygın bir kişi olduğu yazarca belirtilen Mehmet Paşa‘nın oğlu Hasan Paşa tarafından kendisine verilir. Gece ip üstünde cambaz oynar, yazarı etkileyen çeşitli gösteriler yapar; geceyarısından sonraya kadar meydanda kalan Padişah da bu gösteriyi çok beğenir ve ödül olarak cambaza altın akçe verir. Paşalar da cambaza birçok giysi armağan eder.

İzleyen günlerde, ayın onsekizine dek cirit gösterileri sürer. Gece beş, altı saat boyunca fener alayları yapılır.

Page 61: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

61

Gözlemci, ayın ondokuzu, çarşamba günü olağan gösterilerin yanı sıra, il-

ginç bir olayın meydana geldiğini yazar: saat yirmiüçte, İstanbul Subaşısı19 yoldan

birkaç sipahi ile birlikte geçen bir Rum taverna sahibini görür; Subaşı taverna

sahibini dövdürmek ister. Saraydan daha yeni çıkmış olan beşyüz sipahiden biri,

böyle bir hareket yapmaması için kendisine yalvarır. Subaşı, sipahiye hakaret eder

ve onun da dövülmesini, korumacılığını yapan yeniçerilere emreder. Emir yerine

getirilir; başından darbe alan sipahi ölür, Subaşı çekilir; toplanan kalabalığı gören

yeniçeriler dağılır. Ancak sipahiler yeniçerileri izler, yakalar ve ölü sipahinin bede-

ni ile birlikte Padişahın huzuruna gelinir. Bunu gören yeniçeriler, sipahilere karşı

ayaklanır, öfkeleri artan sipahiler de silâhlarına davranır. Bu durum karşısında

Sadrazam, diğer Paşalar ve Rumeli Beylerbeyi meydana iner ve kalabalığı yatıştır-

mak için bağırarak araya girerler. Padişahın korumalarının da yerlerinden ayrıl-

mış olduğunu gören Paşa, korumaları görev yerlerine dönmeye ikna eder, olayın

bittiğini söyler ve kapıyı kapattırır. Bu karışıklıkta Yeniçeri Ağası‘nın durumdan

yararlanarak, yeniçerileri başkaldırmaya kışkırttığını gören Sadrazam,Yeniçeri

Ağası‘na ağır hakaretlerde bulunduktan sonra kalabalığın arasına döner ve onları

ayırmayı başarır. Toplam olarak, çoğunluğu sipahilerden oluşan, onbeş kişinin

öldüğü, birçok kişinin yaralandığı olay, yazara göre, zamanında araya girilmese,

çok daha büyük boyutlara ulaşacak, yeniçeriler ve sipahiler arasında gelmiş geçmiş

en büyük ve kanlı kavga yaşanacaktı. Bunun üzerine Subaşı hapse atılır, Yeniçeri

Ağası görevden alınır, yerine Emir Âlem getirilir. Yazarın anlatımına bakılırsa, Pa-

dişahın sancağını taşıyan kişi olan Emir Âlem, “kardeşlerim” diye hitab ettiği tüm

Yeniçerilerin sevgi ve saygısını tatlı diliyle kazanır. Onun yerine de, Valide Sultan

tarafından çok sevilen Sancaktar Mahmut Ağa getirilir. Gece yine fener alayları

düzenlenir; gecenin sonunda kalabalık bir topluluk odun çalmak için kavga eder.

Özellikle ilk kez izleyenler için çok ilginç ve görkemli olarak tanımladığı

töreni anlatmayı bitirirken yazar, Padişahın ertesi gün yeni Saraya döneceğini

belirtir ve «Vigne di Pera, 21 temmuz 1582» tarihini kaydeder20 .

Tarih kaynaklarına göre, III. Mehmet, 1566 - 1603 yılları arasında yaşa-

mıştır; Padişahlık yaptığı dönem ise 1595 - 1603 yılları arasında kalan süredir. Bu

durumda 1582 yılında III. Mehmet değil, III. Murat padişahtır.

19 Emniyet Müdürü.20 Galata sýrtlarýnýn Pera baðlarý kýsmý, günümüzde Beyoðlu.

Page 62: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

62

Belge no. 10: Macaristan işgali altındaki Fillek kalesinin kuşatılmasını temsil eden gravür (1593)

Kuşatma altındaki kaleden Türklerin çıkışını açıklamalar vererek gösteren gravür, dosyadaki belgeler arasında bulunmaktadır.

Bakınız: “Üçüncü Bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirileri verilen belgeler”.

Belge no. 11: 5 sayfa III. Mehmet’in sefere çıkmak üzere İstanbul’dan yola çıkışı ile ilgili belge (1596).

İstanbul’dan yola çıkan Sultanın Edirne’ye gidişi ayrıntılı biçimde anlatılır; konvoya eşlik edenlerin sayısı verilir; Belgrad’da toplanabilecek altıyüz bin kişinin varlığından sözedilir; ancak savaşa hazır asker sayısının daha da çok olduğu belir-tilir. Yazı 20 haziran 1596 tarihini taşır.

Belge no. 12: 11 sayfa Osmanlı - Lehistan savaşı (1621).

Metnin özeti:

İki farklı belge söz konusudur; her ikisi de Latincedir.

İlk belge üç sayfadır, “Leh kralı ile Türk İmparatoru arasında imzalanan barışın koşulları” başlığına sahiptir. Krakow’da yazılmıştır, 29 ekim 1621 tarihini taşır ve Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan arasındaki savaştan sonra yapılan barışın oniki maddesini içerir. Türklerin barış istediği ve elde ettiği ifade edilir. Metin, rapor olma ve özel bilgiler taşıma niteliklerinden yoksundur, tümüyle an-laşma metnidir. Özgün metin değildir, kopyadır.1 Vezir-i Azam Dilaver Paşa’nın girişimleri ile gerçekleştirilen anlaşmanın bazı önemli maddeleri aşağıdadır:

İki taraf adil biçimde görüşmüştür. Barışın ve güvenliğin sağlanması için Osmanlılar Lehistan kalesine bir “çavuş” göndermeli, karşı taraf da aynı biçimde karşılık vermelidir.

Barış yapmak ve imzalamak için İmparatorluk önemli bir temsilcisini gön-dermelidir.

1 Ayný konu için bkz:Dariusz Kolodziejczyk,»Ottoman – Polish Diplomatic Relations, 15-18 th Century», Brill, Leiden, 2000, s. 130-135 ve s. 376-387. Anlaþmanýn Osmanlý versiyonu, Hotin kalesi altýnda, Leh kralý ile yapýlan barýþ anlaþmasýnýn metnini hazýrlayan iki tarafa mensup devlet adamlarýnýn «mufassal ve meþru mühürleriyle» onanan metni kullanan Vezir-i Azam Dilaver Paþa’nýn mektubuna dayandýrýlýyor. Bu metin, Feridun Bey Münþaatý’nda yer alýyor. Kullanýlan belge, budur(a.g.y.,s. 381). Eldeki Latince belge ile Lehçe’den Ýngilizce’ye çevirisi yapýlmýþ olan belge karþýlaþtýrýldýðýnda, Latince belgenin maddeler hâlinde yazýlmýþ olduðu ve ayný sýralamayý izlemediði görülmüþtür. Ayrýca, bazý yüksek rütbeli Leh idarecilerin adlarý (ör. Mikolaj Lesniowski, Pawel Dzialynski, Jan Dzialynski ve Mikolaj Kossokowski) Latince belgede yer almamakta, bu kiþilerden, «meslektaþlarýmýz ve ekselanslarý» ifadesiyle söz edilmektedir (a.g.y., s. 379).

Page 63: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

63

Barışı bozacak kişilere karşı önlemler alınmalıdır.

Ulaklar, Tatarlar, Kırımlılar gibi tüm halklar huzursuzluk çıkarmadan, tar-lalara ve hayvanlara saldırmadan yaşamalıdır.

Türkler, Tatarların Okzaconia‘ya2 geçişini engellemelidir.

Sınır bölgelerindeki tarlaların sınırları belirlenmelidir (balıkçılar ve avcılar bu kapsamın dışında kalmalıdır).

Eğer, bir şekilde, Kırım Hanı askerleriyle Türklere yardıma giderse veya Osmanlılar Lehistan Krallığı‘nın topraklarına girmeye kalkarsa, kimseye zarar verilmemelidir.

Krallığın sınırlarını daha açık biçimde çizmek için hem Türk, hem Lehis-tanlı uzmanların görüşü alınmalıdır.

Anlaşma’nın sona erdirilmesiyle Hotin, istila’dan önceki koşullara uygun biçimde, herşeyi ile birlikte, zamanın Moldavyalı yöneticisine geri verilmelidir.

Barış anlaşmasında, ayrıca, Kırım Hanı ile ilgili vergiler de belirtilmekte-dir.

Dostlarımızın dostu, düşmanlarımızın düşmanı olunmalıdır.

İkinci belge de 1621 tarihini taşır ve 8 sayfadır. «Osmanlıların savaş düze-ni ve Türklerin sefere gidişi ile ilgili düşünceler» başlığını taşır. Alt başlıklar ise şöyledir:

Lehistan’a sefere gidecek olan Osmanlı İmparatoru’nun orduyu hazırlama-sı; Lehistan savaşı konusunda Osmanlı İmparatorlarına kehanetler; Osmanlılarla ilgili kehanetler; Şeyh Mahmut efendi ve yanıtı; Padişahın rüyası; Padişahın bir elçisinin rüyası; Osmanlıların Lehistan savaşına gitmelerinin nedenleri; Osmanlı-ların Lehistan savaşındaki ordu düzeni - kesin sayılar ile - verilmiştir.

7 mayıs - 9 haziran tarihleri arasında Carogrado kalesinden Edirne’ye ya-pılan Osmanlı seferi günce biçiminde aktarılır. Sultanın İstanbul’u korumak için kentte bıraktığı askerlerin sayısı belirtilir; her gün ne yapıldığı anlatılır. Güncede ayrıca civarda yapılan çarpışmalar yazılmıştır ve Varşova’dan 26 ağustos tarihinde yazılan mektupta Lehistanlılar, Kazaklar, Tatarlar, Macarlar ile ilgili ayrıntılı bilgi verilir.

2 Özi, Dinyeper, Turla ise Dinyester.

Page 64: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

64

Belge no. 13: 7 sayfa Sultan I. Mustafa’nın Lehistan kralı Zigsmund ile yaptığı kapitülasyonlar (1623)1 .

Eski takvime göre 1032; yeni takvime göre 1623 yılına ait olduğu anlaşılan belge, Osmanlı padişahı I. Mustafa tarafından yazdırılmıştır. Söz konusu kral, III. Zigsmund’dur.Uzunca bir giriş bölümünden sonra, kapitülasyonların neler getire-ceği üzerinde durulur. En önemli maddeler şöyle sıralanabilir:

- Artık Karadeniz’e Kazakların geçmesine izin verilmeyecek, Lehistan’daki Kazakların Moskova’dakilerle birleşmesi engellenecektir.

- Osmanlılar Lehistan topraklarına hiçbir zarar vermemiştir; aynı biçimde, Moldavyalılar, Akkerman’ın askerleri ve Osia’lılar tarafından da Lehistan top-raklarına zarar verilmemelidir.Tatarların oturduğu, sınırdaki bu topraklar sınır görevlileri tarafından çok iyi korunmaktadır; görevlerini iyi yapmayanlar cezalan-dırılacak, ya da görevden alınacaktır.

- Bundan böyle Moldavya voyvodası Tatarlara veya Lehistan’da yağmala-ma yapmaya gidenlere geçiş izni vermeyecektir. Bunun aksini uygulayan, cezalan-dırılacaktır.

- Moldavya’da artık Tatarların oturmasına izin verilmeyecektir. Eskiden olduğu gibi, Kırım Hanı’na2 her yıl verilen armağanların, alışıldığı biçimde veril-mesine devam edilecektir. Âdet olduğu üzere, Kırım Hanı da, Lehistan’ın gerek-sinimi olduğunda, ordusuyla yardıma gelecektir.

- Herhangi bir Hristiyan prens, ya da Osmanlı İmparatorluğu’nun düşmanı olan bir hükümdar, İmparatorluğa karşı harekete geçerse, Lehistan Kralı bu kişiye yardım etmemelidir. Bu noktada I. Mustafa, “Dostlarımın dostu, düşmanlarımın düşmanı olmalısınız” ifadesini kullanır. Erdel valisi Betlem Gabor’un da Osmanlı İmparatorluğu’nun dostları arasında sayıldığı belirtilir. Osmanlı ordusu herhangi bir yere sefere çıktığında, Lehistan Kralının yardım göndermesi beklenmektedir.

1 Bu belge, daha önce yapýlmýþ olan Hotin anlaþmasýnýn yinelenmesi niteliðindedir. «Kapitülasyon» sözcüðü, burada anlaþma anlamýndadýr. Ayný konu için bkz : Dariusz Kolodziejczyk,»Ottoman- Polish Diplomatic Relations, 15-18 th Century», Brill, Leiden, 2000, s. 130-135 ve s. 388-401. Bu yapýtta yazar, özgün belgenin Türkçe hazýrlandýðýný ve Ýtalyanca kopyasýnýn bulunduðunu ifade eder (a.g.y., s. 388), nitekim elimizdeki belgenin kopya olduðu, belgeye not düþülerek belirtilmiþtir. Eldeki Ýtalyanca belgenin adý geçen yapýttaki Ýngilizce versiyonu ile karþýlaþtýrmasý yapýlmýþ, maddelerin ayný sýrayý izlemediði gözlemlenmiþtir. Ayrýca, gümrükler alýndýktan sonra, çeþitli adlar altýnda alýnan ek paralarýn talep edilmemesine, bu baðlamda III. Mehmet zamanýndaki ticaret izni kurallarýnýn uygulanmasýna iliþkin madde, Kolodziejczyk’in yayýmladýðý Ýngilizce versiyonda varken, elimizdeki Ýtalyanca belgede yoktur(a.g.y., s. 400).2 Canbey Giray.

Page 65: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

65

- Erdel, Moldavya ve Eflâk3 voyvodaları ve ileri gelenleri bazen yanlış dav-ranışlarda bulunmaktadır: isyan çıkarıp, ardından Lehistan topraklarına kaçar, burada kale ve toprak satın alırlar. Bu kişiler, yakalanarak Osmanlı İmparatorlu-ğu’na geri gönderilecektir.

- Bu kapitülasyonlarda belirtilen koşullar yerine getirildikten sonra, tutsak-lardan ülkelerine geri dönmek isteyenlerin iadesi karşılıklı olarak gerçekleştirile-cektir.

- Her iki tarafın tüccarları gerekli koşulları yerine getirirse, hiçbir zarara uğramaksızın, hem deniz, hem de karadan rahatça ticaret yapabilecektir.

- Her iki tarafın elçileri ve diğer temsilcileri, yanlarında can güvenliklerini sağlamakla yükümlü bir mektup olmaksızın, rahatça yolculuk edebilecek, hiçbir şekilde zarara uğratılmayacaktır.

- Her iki tarafın tüccarları ticaret yapmaya gittikleri ülkede öldükleri tak-tirde, mal varlıkları, varislerine ulaştırılmak üzere, beraberlerindekilere teslim edilecektir.

- Borçlu bir Osmanlı vatandaşı Lehistan topraklarına kaçtığı taktirde, ora-da mahkemeye çıkarılacak, yargılanacak ve gerekli cezaya çarptırılacaktır.

- Hiç kimse bir diğerinin borçlarından sorumlu tutulmayacaktır.

- Bu barış sürdükçe, hiç kimse iki tarafın elçilerinin yolculuk etmesine engel çıkarmayacak, bu temsilciler sınıra geldiklerinde, güvenliklerini sağlamak amacıy-la, kendilerine gerekli sayıda koruma görevlisi eşlik edecektir.

- Toprak ağaları tarafından yapılan zararlar ve hırsızlıkla ele geçirilen mallar geri ödenecektir.

- Her iki tarafın tüccarları, alım - satım işlerinde anlaşmazlığa düşerse, yalancı tanıkların işe karışmasını engellemek için, o bölgenin valisinin onayı alın-madan konu ile ilgili hiçbir karar verilmeyecektir.

- Silistre ve Akkerman liman ve sınırlarındaki yöneticiler, Osmanlılara ait paralı tutsaklara ve her iki tarafın tüccarlarına Lehistan’a geçiş izni tanımaya-caktır. Eğer herhangi bir yerde bu tutsakların dolaştığı görülürse, bu kişiler iade edilecektir.

- Osmanlı vatandaşı çobanlar Lehistan’a geçiş yapacakları zaman, geçişleri-ni ve koyun sayısını o bölgenin valisine bildirecek, böylece bu kişilere hayvanlarını otlatma izni alınacaktır. Çobanlar hayvanlarını kaybederlerse, o bölgenin yöneti-cileri hayvanları bulup iade etmekle yükümlüdür.

3 Eflâk, bugünkü Romanya’nýn güneyinde idi.

Page 66: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

66

- Gerek barış, gerek savaş zamanında yolculuk edenlerin atlarına yeniçeriler tarafından el konulmayacaktır.

- Her iki tarafın tüccarları, her zaman olduğu gibi geçiş ücreti ödeyecektir.

- Lehistan Kralının hükmü altındaki Ermeni ve diğer Hristiyan tüccarlar Moldavya’ya veya Osmanlılara ait başka bir yere ticaret yapmak amacıyla gider-lerken, herkesin kullandığı yolları seçecek ve hiçbir tehlikeyle karşılaşmadan gide-cekleri yere ulaşacaktır. Bu kişilere zarar verecek olanlar cezalandırılacaktır.

- Kurallara uygun davranarak yolculuk eden tüccarlar, hiçbir şekilde rahat-sız edilmeyecektir. Ne İstanbul, ne Bursa, ne de Edirne’de bu kişilerden para ya da mal talep edilmeyecektir.

- Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilirse, iki tarafın halkı huzur içinde yaşayacak, hiçbir aksilikle karşılaşmayacaktır.

Belge no 14: 1 sayfa Sultan I. İbrahim’in girişeceği sefer için gerekli erzakın önceden sağlanmasına ilişkin fermanı (1644).

Sultan I. İbrahim’in 1 sayfa tutan fermanının İtalyanca çevirisidir. Bu fer-manda 1644 yılının sonunda girişeceği sefer için orduya gerekli erzakın Kilikya sancağındaki Hristiyanlarca sağlanması için emir gönderilmektedir. Söz konusu edilen, Girit savaşı olmalıdır.

Belge no. 15: 2 sayfa»Türk Sultanı ile savaş - Onyedinci yüzyıl» adlı belge.

Metinle ilgili belge başka dosyada bulunmaktadır ve «Kent ve Ülkeler, Roma» - seri numarası 102/ XIV1 adı altında kayıtlıdır.

Matbaa harfleriyle sureti:

Invito al Re per la Pressa contra il Turco

Il Nuntio di V(ostra) S(anti)tà m’ha fatto informare delle Commissioni, che hà da lei ricevute d’invitare il Pr(inci)pe al socorso della Christianità contro le forze, che prepara il Turco à danno di essa, e di essortarmi congiuntamente à contribuire dal canto mio appresso S(ua) M(ae)stà a questa grande, e gloriosa attione; Mi duole in estremo (Beatissimo Pr[inci]pe) che una grave, e lunga indi-spositione, che mi tiene oppresso da molti mesi in quà mi tolga il modo di sentire il d(et)to Nuntio, e di conferire seco sopra i paterni e Santissimi pensieri della S(anti)tà Vostra de quali hò non dimeno parlato al Pr(inci)pe con quella forza, che

1 Dosyanýn özgün adý: Documenti di città e stati (ROMA), «Sacra Congregazione dei Riti», n. serie 102- n. specie XIV.

Page 67: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

67

il Zelo di V(ostra) S(anti)tà hà inspirato alla mia debolezza; E non dubito punto, che S(ua)a M(aes)tà non habbia quelle megliori intentioni, che si possono deside-rare in un occasione così importante, e che saranno praticabili doppo una si lunga, e dispendiosa guerra in un Regno, che hà bisogno di riposo, e di Sollevamento; Mà p(er) quello riguarda la propria persona, io mi sento così animato dalla pasto-rale applicatione che hà la S(anti)tà Vostra à questa Speditione contro l’Inimico comune, che non potendo contenermi dentro à termini Soli, ch’ella mi prescrive, come à Ministro del Pr(inci)pe, Io prescrivo à me stesso un obbligo più particolare come à Card(ina)le Sopra di cui la Bontà Divina hà fatto piovere una infinità di gratie, e vengo ad offerire riverentemente à V(ostra) S(anti)tà la Somma di Sei-centomila lire che io ritraggo volentieri da i risparmij, che hò fatti Sopra la merce di di cui m’hà colmato la Reale Munificenza di S(u)a M(aes)tà Christianissima, e che io apunto andavo riservando p(er) impiegarli lodevolmente, Supplico humil-mente V(ostra) S(anti)tà à compiacersi di ricevere benignamente questo picciolo tributo, che io rendo alla S(anti)tà Vostra la quale potrà commandare dove, et à Chi si doverà Sborsare il d(et)to danaro, che io farò eseguire Subito l’ordine Se Dio vorrà conservarmi in vita; Mà quando piacesse alla M(aes)tà Divina di disporre di me altrimenti, à che io Sono disposto, e preparato, questo legato Si troverà nel mio testamento, et il danaro Sarà egualmente pronto anco doppo la mia Morte; E frà tanto prostrato à i piedi di V(ostra) S(anti)tà le domando con ogni maggior humiltà, ò Sia p(er) questa, o p(er) l’altra vita, la Sua Santissima beneditione.

Dal Bosco di Vincenne 6 Marzo 1661

Metnin özeti:

6 mart 1661 tarihini taşıyan mektup, büyük olasılıkla Vatikan’dan gelmek-tedir; Hristiyanlığın gücünü artırmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bir Prensi kendileri ile birleşmeye çağırır. Mektubu alan kişi, birkaç aydır rahatsız olduğu için bu çağrıya kişisel olarak katılamayacağını üzüntüleriyle bildirir. Ancak Prense konuyu açtığını rapor eder ve böylesi büyük bir projeden heyecan duydu-ğunu belirtir. Kendi servetinden altıyüzbin lireti hemen ve seve seve vermeye ha-zır olduğunu açıklar; bu yüklü miktarı bu dâvâya bağışlamayı vasiyet edeceği için, öldüğü taktirde bile para Türk’e karşı birleşme talep eden kişiye verilecektir.

Metnin tümü için bakınız: «Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler».

Belge no. 16: 6 sayfa Fransız büyükelçisi Feriol’un Sultan II. Mustafa tarafından 1700 yılında İstanbul’da kabûl edilmemesi ve kılıcını bırakmak-tansa, verilen armağanları reddetmesi anlatılmaktadır.

Page 68: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

68

Matbaa harfleriyle sureti:

Relazione di quanto successe al Sig(no)r Feriol Ambasc(iato)r di Francia il giorno delli 6 Genaro 1700 in Cost(a)n(tino)poli, in occasione della sua udienza.

Nella seconda piazza del Gran Serraglio, a’ mano sinistra, si vede una camera, dove hanno pransato assieme il Gran Visire, e l’Ambasc(iato)r di Francia. Finito il pranso l’Ambasciatore si portò all’estremità di detta piazza, ove si pose a sedere col Sig(no)r Alessandro Mauro Cordato. Espose egli al med(esim)o Ambasciatore riverentemente, che si compiacesse deporre la spada, come hanno fatto gli Ambasciatori di qualunque altra Nazione, ma’ gli rispose l’altro, che non poteva deporre la spada, senza prima deporre la vita, e l’honore. Soggiunse all’hora il Mauro Cordato l’huomo d’honore deve accomodarsi all’usanza di quel luogo, nel quale si trova, e V(ostra) Ecc(ellen)za non sarà giamai biasimata nel fare una cosa, ch’hanno fatto tutti gl’altri Ambasc(iato)ri Riprese l’Ambasc(iato)re, che il suo antecessore era stato ammesso all’udienza del Gran Sig(no)re con la spada al fianco, e ch’egli non poteva ritirarsi dal suo lodevole esempio. Udito ciò disse il Mauro Cordato, Io giuro a V(ostra) Ecc(ellen)za, che alcun’ Ambasc(iato)re sin’ ad’hora non è stato, ne si portarà per l’avvenire alla presenza del mio Re’ con la spada. Soggiunse l’Ambasc(iato)re ci è stato però il mio antecessore. In questo si ritirò il Mauro Cordato, et andò alla Camera, ove si tratteneva ancora il Gran Visire, et in meno d’un ottavo d’hora, ritornato all’Ambasc(iato)re, così disse(:) Il Gran Visire giura p(er) la sua testa. che ne al tempo suo, nè de’ suoi Predecessori è stato introdotto alla presenza del Re’ alcun’ Ambasc(iato)re colla spada, ne per l’avvenire si darà in conto alcuno quest’esempio. In oltre promise il Gran Visire di scrivere al Re’ di Francia, con dargli avviso dell’istanza, che V(ostra) E(ccellenza) ha’ fatta della costanza, ch’ha’ usato nel mantenerla, e come alle persuasioni del Gran Visire si è finalm(en)te risolto di tralasciare l’impresa, mentre ha’ sentito con giuramento, che nessun Ambasciatore è stato, ne sarà introdotto alla presenza del Re’ colla spada. Rispose all’hora l’Ambasc(iato)re(:) Io non posso deporre questa spada, senza offender in qualche maniera l’honore del mio Re’. L’honore del vostro Re’ ripigliò il Mauro Cordato, è sì grande, e sì ben fondato, che non ha’ bisogno d’esser sostenuto dalla vostra spada. Riprese ancora l’Ambasc(iato)re questa spada è sagrificata all’honore del mio Re’. Partì di nuovo il Mauro Cordato, s’abboccò col Gran Visire, e poi, venuto novamente all’Ambasc(iato)re, così prese a dire(:) Io prego quanto so, e posso V(ostra) E(ccellenza), che non voglia con un’insolita dimanda turbare la bella pace, e l’antica concordia, che sempre più si conferma fra’ queste formidabili Potenze. Io parlo a V(ostra) E(ccellen)za col cuore aperto, e da vero amico. Il Gran Visire gode di veder V(ostra) E(ccellenza)

Page 69: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

69

Ambasc(iato)re in Costantinopoli. Il mio Re’ ama grandemente il vostro, e perciò comparte a noi, come suo Ambasc(iato)re, gl’honori consueti, e non consueti ancora, ma’ in quanto alla spada non si può derogare all’antica usa. Replicò all‘ hora l‘Ambasc(iato)re(:) perché son Ministro d‘un Re‘ amico, fo‘ istanza d‘esser ammesso colla spada, non farei questo passo, se fossi Ambasc(iato)re d‘un Re‘ nemico. Questo non è il tempo, soggiunse all‘hora il Mauro Cordato con molto sdegno, d‘esaminare ciò, che richiede l‘amicizia, si deve guardare solamente ciò, che conviene, e che vuole l‘istanza, del resto il mio Re‘ non teme la spada di chiunque sia amico, o‘ nemico. Ciò detto partì il Mauro Cordato, ritornò dal Gran Visire, e poi venne di nuovo all‘Ambasc(iato)re, accompagnato da sette vecchioni, e parlò di questa maniera: Sig(no)re Ambasciatore questi sono gl‘huomini, a‘ quali è dato l‘officio di condurre gl‘Ambasciatori avanti il mio Re‘, sono vecchi, come V(ostra) Ecc(ellen)za vede, e tutti concordemente giurano, che al suo tempo non è stato introdotto alcun‘ Ambasc(iato)re avanti il suo Re‘ colla spada: Rispose l‘Ambasciatore, vi è però stato il mio antecessore: Con viso alquanto inasprito soggiunse il Mauro Cordato(:) Io non voglio dire se il suo Antecessore habbia seco portata la spada, non voglio indentrarmi a mentirlo, dico solamente, che se l‘ha‘ portata, ha‘ fatto ciò furtivamente. Si faccia, come a loro piace, soggiunse l‘altro, purche io habbia l‘intento a non deporre la spada. Sorridendo rispose il Mauro Cordato, non si può fare furtivamente ciò, che s‘è posto pudicamente in letigio. In somma replicò l‘Ambasc(iato)re Io sono un‘huomo militare la spada, è la principal parte del mio vestito, non la porto p(er) ornamento, come fanno gl‘huomini togati, et il deporre la spada è il med(esim)o per me, che privarmi delle mie vesti, l‘uno, e l‘altro non può farsi senza perdita d‘honore. Passò un‘altra volta il Mauro Cordato, parlò col Gran Visire, e ritornò all‘Ambasc(iato)re, e sedendo al suo fianco disse V(ostra) E(ccellenza) si consigli con questi Nobili Sig(no)ri, che gli sono d‘intorno, bilanzino bene l‘affare, e son certo, che finalmente conosceranno, che non può concedersi la dimanda, che fa‘ di portare seco la spada. Soggiunse l‘Ambasc(iato)re, questi Sig(no)ri sono dottati di prudenza altissima a darmi (quando il tempo lo richiedesse) un ottimo Consiglio, ma‘ in una cosa tutta aperta, e chiaramente palese, non devo cercare il Consig(l)o d‘alcuno. Guardi replicò il Mauro Cordato, Guardi V(ostra)E(ccellenza) a‘ ciò, che fa‘ mi creda, ch‘io gli parlo sinceramente, e da affezionatissimo amico. Mentre così contendevano da mano destra, cioè dalla porta del Serraglio venne un vecchio riccam(en)te vestito con un bastone d‘argento in mano, et arrivato alla presenza delli sopradetti, disse Ghidelum , cioè andiamo, il che udito, senza parola s’alzò l’Ambasc(iato)re, e s’inviò al Serraglio. Entrò nel serraglio colla spada al fianco, e pervenuto all’anticamera del Gran Sig(no)re se gli presentò avanti un huomo, che fece atto di levargli la spada, il che vedendo l’Amb(a)sciatore, disse non sarà

Page 70: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

70

mai vero, che io deponga la spada dal fianco, se prima non depongo la vita, e nel med(esim)o punto fece atto di deporre la veste, solito regalo degli Ambasc(iato)ri, il che veduto da uno dei Bassà, disse, che vadi in mall’hora. Così depose la veste, ordinò alli suoi, che medesimam(en)te erano stati regalati, facessero lo stesso, e senza partecipare la dissens(io)ne alla gente di fuori, partì l’Ambasc(iato)re con li suoi a cavallo, così che si sparse voce, che fosse fatto tutto ciò, che apparteneva all’udienza. Poco doppo si seppe, come stava il fatto, e si penetrò pure l’ordine dato dal Gran Sig(no)re di restituir all’Ambasc(iato)re li suoi regali, come in fatto successe. Ha’ immediatam(en)te spedite le notizie più distinte al Re’, et attende con impatientia le risposte.

Metnin özeti:

Fransız büyükelçisi Feriol, 6 ocak 1700 tarihinde Padişah tarafından kabûl edilmesinden önce, Sadrazam ile Sarayın ikinci meydanında, sol tarafta bir oda-da yemek yer. Yemek sonrasında büyükelçi, sarayda tercüman olduğu anlaşılan Alessandro Mavrokordato ile birlikte, sözü edilen meydanın bir ucuna çekilir. Alessandro Mavrokordato büyükelçiye nâzikçe kılıcını bırakmasını söyler. Büyü-kelçi, selefinin böyle birşey yapmadığını, dolayısıyla kendisinin de yapamayacağını belirtir. Bunun üzerine, birkaç kez Sadrazama danışan Mavrokordato, böyle bir durumun söz konusu olamayacağını, hangi ülkenin büyükelçisi olursa olsun, Pa-dişahın huzuruna çıkacak temsilcinin kılıcını hep bırakmış olduğunu ve bundan sonra da hep bırakacağını söyler. Gerginleşen hava içinde iddialaşmayı sürdüren büyükelçiyi ikna etmek üzere, yedi yaşlı görevli getirilir ve bu kişilerin yaşından da anlaşılacağı gibi, uzun yıllardan beri Sarayda görevli oldukları, şimdiye kadar hiçbir büyükelçinin Padişahın huzuruna kılıcıyla girdiğini görmedikleri anlatılır. Şerefini temsil eden ve askerî kimliğinin bir parçasını oluşturan kılıcını bırakma-makta direnmeyi sürdüren Fransız büyükelçisi Feriol’ü almaya, gösterişli giysili ve gümüş bastonlu bir yaşlı görevli gelir. Padişahın huzuruna çıkmadan önce, kılıcını almak isteyen bu görevliye de karşı çıkan büyükelçi Feriol, kendisine ve berabe-rindeki heyete armağan edilen giysileri çıkarıp, huzura çıkmadan, odayı terk eder. Armağanlar arkasından gönderilir ve Fransa Kralı durumdan haberdar edilir. Anlaşıldığına göre, belge kaleme alındığında, Fransa Kralının yanıtı beklenmek-tedir.

Metnin tümü için bakınız: «Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler».

Belge no. 17: 16 sayfa Venedik balyosu Giulio Giustinian’ın İstanbul’a girişini anlatan belge («8 ekim 1703, İstanbul» tarihini taşımaktadır).

Bu belge, yalnızca Balyos’un İstanbul’da karşılanışı değil, Padişah tarafın-dan kabul edilişi ve 8 ekim - 26 kasım günleri arasındaki kısmî olaylara ilişkin bir

Page 71: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

71

rapordur. Belirtilmesi gereken önemli bir nokta, Balyos’un gerçek adının Ascanio olduğu ve Giulio adını seyrek kullandığıdır.1

Matbaa harfleriyle sureti:

A dì 8 8bre 1703 Cost(a)n(tino)p(o)li

Destinato li otto d’Ottobre l’ingresso dell’E(ccellentissi)mo Sig(no)r R(everend)o Giulio Giustinian Bailo, in altri tempi decretato d’altre supreme Ambasciarie, che sostenè con indicibile Onore et imparegiabile grandezza, volle anche in questa, et principalm(en)te in una tall’occasione dar un saggio della sua magnificenza e grandezza. A quest’effetto pose in ordine vicino à 100 Livree, comprese 16 con guarnition d’oro, cioè 40 Portalett(er)e, 30 Staffieri di seguito, et 10 p(er) assistere nel Bailaggio, cinque condottieri da Cavalli da Maneggio, et sei altri chiamati satiri destinati con Livree alla lunga p(er) stare dintorno al Cavallo del E(ccellentissim)o Bailo, e due Paggi; p(er) nobilitare poi maggiorm(en)te un simile ingresso l’E(ccellentissi)mo......S(igno)r Amb(asciat)or Soranzo mandò anch’esso 12 gentilhuomeni della sua Corte con 14 Staffieri con livreè parimenti di guarnition d’oro. Vènero poi tratti le mercanti Nationalli, e Capitanij delle Navi mercantili - ogn’uno con il proprio Cavallo, e servitore, fatti poscia passare à Costantinopoli insieme con gl’altri spediti dal Gran Sig(no)re la marchia della Corte: Disposto in questa maniera il seguito l’E(ccellenza) S(ua) con Dogalina di Brocato doro fodrata d’Armelini, e Beretta à Zozzè, con scarpe rosse all’uso de Generali postosi entro una Letica, ò seggetta coperta di Veluto creme con passa-mani doro s’inviò con il sud(det)to accompagnam(en)to: al Zapanà luoco dove è il Canalle; che serve di passaggio à Costan(tino)p(o)li; dove ritrovato un Caichio reggio con un stratto di Veluto cremeze portato à quest’effetto con stracino pen-dente nell’acqua, con il seguito d’altri 60 Caichi, che servivano p(er) il trasporto di tutta la Corte si trasferì di là dall’Arsenale sù spiagia della Città. Tratanto mentre passò faccia ai nostri Vasselli Mercanti fù da esso salutato con replicati tiri di tutta la Batteria, overo Moschettaria, come anco da Vasselli Francesi p(er) or-dine del suo Amb(asciato)re rillevando anch’essi una stima particolare di questa sud(det)ta Raprezentanza sù la sud(det)ta spiaggia eravi un Chiosco dove stavano attendendo S(ua) E(ccellenza) il Chiaus Bassì con 200 Chiauzi et il Vaivoda di Galatà, con 100 cavalli mandati dal Gran Sig(no)re dove parimente eravi il Spai Bassà, et un Sziorbagi2 , cioè Collonello de Gianizzeri con 300 d’essi. Pui appena zionto3fù incontrato nello smontare dal Segretario, e dragomano di Francia spedi-

1 bkz. Tommaso Bertelè, «Il Palazzo degli Ambasciatori di Venezia a Costantinopoli e le Sue Antiche Memorie», Bologna, 1932, s. 256 ve 257.2 Çorbacý.3 appena giunto (varýr varmaz).

Page 72: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

72

ti dal loro Amb(asciato)re con 12 Gentil’huomeni, e 24 Staffieri, et alcuni Came-rieri p(er) corteggio di S(ua) E(ccellenza) in una tale occasione; ò quali terminato un breve complimento li venero incontro il sudetto Chiaus Bassì, et Vaivoda, cioè Governatore di Galatà ambi con veste non troppo lunga guarnita d’oro, et un Caftan cioe sottoveste che sono soliti portare nelle Fontioni4del Gran Sig(no)re. Fatti lingua del Dragomano li complimenti fù condotto nel Chiosco ivi vicino, e pocco discosto dall’Arsenal Reggio, dove postosi à sedere li fù portato la conserva, Caffe, Sorbetto acqua odorifera, a profumo, ceremonie tutte, che praticano con persone di rilevata conditione; formatosi ivi p(er) pocco tempo si diposero di 100 Cavalli con l’ordine del grado d’ogn’uno de la Corte distribuita ne’ proprij posti, et si cominciò à dar principio alla marchia nel seguente ordine.

Doppo d’essi 300 Jianizzeri à piedi con sue Mitre in Testa, come fecero anco nell’ingresso del Gran Sig(no)re.

Dietro Marchiavano li 80 Portalett(er)e con le loro Livree alla Schiavona, fascia di seta, e bereton lungo.

Seguivano poscia 68 Staffieri trà quali 16 con Livree guarnite d’oro di S(ua) E(ccellenza) senza risparmio, e piuma sopra il Cappello 14 con Livree da Cam-pagna secondo l’uso, 14 dell’E(ccellentissi)mo Soranzo, con livree parimenti di guarnition d’oro, e 24 dell’Amb(asciat)or di Francia alla destra de n(ost)ri.

Dietro vi comparivano li 5 Cavalli da maneggio di S(ua) E(ccellenza) rica-mente bordati, e superbam(en)te forniti con valdrappe5 di ricamo d(‘)oro in rilie-vo parte alla Turca, e parte alla Francese, che comparivano assai p(er) la maestà anche de Cavalli condotti da 5 Satiri vestiti à Livrea alla lunga, con lunghissimi berettoni in testa.

Venivano li Chiausi tutti à Cavallo in numero di 200 con gran turbanti in testa, che sono soliti portare in Divano.

Ve(ni)vano dietro d’essi li Camerieri di Francia, e di S(ua) E(ccellenza) Bailo a Cavallo.

Seguivano doppo li Greci del Fanari in buon numero tutti à Cavallo.

Subito dietro comparivano due paggi con Livree guarnite tutte d(‘)oro à Cavallo. con due da lo ferrieri Turchi, che li stavano à canto del Cavallo.

Marchiavano li 6 giovini di lingua vestiti alla Turcha.

4 funzioni (törenler).5 gualdrappe (süslü at eðerleri).

Page 73: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

73

V’erano doppo li 7 Dragomani, cioè 5 de nostri, uno di Francia, e l’altro dell’E(ccellentissi)mo Soranzo.

Doppo seguivano il Spai Bassà, et il Sorbagi, cioè Collonello de Gianizzeri, ambi sopra Cavalli ben bordati, e ricamente forniti.

Si vedeva poscia comparire sopra un nobiliss(i)mo, e superbissimo Caval-lo inviatoli dal primo Visir l’E(ccellentissi)mo S(igno)r R(everend)o Giustinian Bailo preso nel mezzo dal Chiaus Bassì, e Vaivoda di Galatà, stando d’intorno al Cavallo, ch’era d’estraordinaria grandezza 6 Satiri tre p(er) parte con livrea alla lunga.

Seguivano ad’esso li 3 Segretarij di Francia, dell’E(ccellentissi)mo Soranzo, e dell’E(ccellentissi)mo Bailo.

Dietro poi seguivano li 12 Gentil’huomeni dell’Ambasciatore di Francia et altri de nostri.

Erano poi concorsi tutti li nostri Nationalli, e di Francia p(er) ordine del loro Amb(asciato)re e Capitanij di Nave anch’essi à Cavallo, vezaregiavano insieme p(er) far comparire ancho dal canto loro pomposo quest’ingresso, havendo ogn’uno d’essi Cavalli con riche valdrappe, et un servo al loro canto, come pure tutti gl’altri spediti dal Gran Sig(no)re, che trà tutti nella Marchia si potevano computare al numero di 600.

Infatti è stato talle quest’ingresso considerato in qualunque parte, che secondo l’attestatto de più avanzati non è statto il simile da 50 anni fin hora presente.

Con l’ordine sudetto si passò p(er) Galatà, ed era dove erano affolate le persone sopra le finestre p(er) il tratto di tremiglia di marchia, e da essi lodata con loro stupore.

Nel passare di nuovo li Vasselli Mercanti dell’una, e l’altra natione ripigliorono, e reiterorono i tiri di tutta la batteria con honore indicibile di S(ua) E(ccellenza) medesimo.

Giunti nel Bailaggio, con tutto il sud(det)to accompagnam(en)to si ritrovo-rono distinte in due salle preparate due grandiss(i)me e sontuosiss(i)me Tavole; nella prima salla v’era una lunga tavola con cinquanta piatti, ò vogliam dire Barili carichi di confetture d’ogni sorte di Francia, e di Venetia, e dalla parte d’essi v’erano 60 barilli dall’una, et altri 60 dall’altra con conditi, et altre robbe dolci.

Dà un canto poi della sud(det)ta Salla eravi una gran Bottigliaria con acque d’ogni sorte, Sorbetti, Rosolini, Mozzati, et altri liquori il tutto senza risparmio, et in grand’abbondanza.

Page 74: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

74

Nell’altra Salla più indentro eravi una tavola simile, mà di riffreddi, cioè con pastizzi, piati in adobbo, Persuti6 , e Mortadelle ben aggiustate in n(umer)o di 60 piatti, e da un canto d’essa eravi un’altra Botigliaria compagna con Liquori, et ogni sorte di Vini. Fu ameno tutto il seguito de Nationali, et altri dell’Ecquipag-gio alla prima Tavola di confetture, delle quali appena n’hebbe assagiato S(ua) E(ccellenza) p(er) invitare gli altri a far il simile, che con evidente impeto riget-torono sopra d’esso in maniera, che furono lanciati à terra quelli apparati con discipamento, e profusione, et si dubitava, che oltre un talle inconveniente in quella confusione non fossero levati i piati, il che anche sarebbe sucesso sè non fosse statto impedito da molti della Corte, che se n’erano aveduti. Il simile succese della Bottigliaria con il dicapito delli Cristalli, che tutti cadero rotti in terra, con un spargimento di Licquori, ne’ quali andavano à nuoto le confetture. Tratanto acciòche non accadesse il simile nell’altra tavola si rinchiusero le porte, e doppo lo strepito, e cessati, che furono li tumulti, e sminuita quella gran moltitudine si assisero alla seconda Tavola carica lautam(en)te di rifreddi persone più qualifica-te, le quali hebbero campo di stare in continua allegria doppo che l’E(ccellenza) S(ua) si hebbe ritirato nelle proprie stanze. All’hora poi con ordine proseguì tutta la Tavola, et si cominciò con Rosolini, rinfreschi d’acque e di liquori à profondere, e tratenere quel nobile accompagnam(en)to. Si seguitò in questo modo tutto quel giorno con la maggior pompa e magnificenza, et con brindesi, e con replicati sbari di Masechi7accompagnati con il viva de convitati, resi più strepitosi con la rottura de Cristalli; in maniera che terminatà la tavola, dalla quale non si è raccolta cosa alcuna, havendo lasciato il tutto in libertà del popolo terminò alle hore due di notte la profusione del Vino, p(er) il quale lasciò considerare quanti sijno statti quelli, li quali hanno dormito stesi in terra p(er) tutto il corso della notte. Tratan-to li 4 soggetti Turchi, cioé il Chiaus Bassi, Vaivoda, Spai Bassì, e Sziorbagi furo-no condotti in una stanza ricam(en)te fornita d’un richissimo Sofà, dove erano preparate confetture, Conditti, Caffe, Schiocolate et acqua d’ogni sorte con gran magnificenza. Per li 200 Chiaus, 200 Gianizzeri, et altri Turchi erano preparate nella Corte due lung(h)is(si)me Tavole, con un sontuosiss(i)mo apparato d’ogni sorte di robba fatto da Turchi medesmi, havendo sei giorni avanti preso 8 Cuochi Turchi, li quali lavororono continuam(en)te e zenza risparmio. Li Staffieri poi di Francia al n(umer)o di 24 et 14 dell’E(ccellentissi)mo Soranzo, et altri Ministri esteri, cioé Polonia, Inghilterra, furono ammessi ad’altra tavola carica di robba diverza, cioè di Vitelli rosti, e lessi, pastizzi, saladi, e fomaghi piazentini, con vinì generosi in gran abbondanza, che facevano rissonare p(er) ogni parte viva la Se-

6 prosciutti (jambonlar).7 Mazenghi: grande, magnifico (büyük, muhteþem).

Page 75: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

75

r(enissi)ma Rep(ubbli)ca di Venetia, et il Sig(no)r Bailo Giustiniani. Terminate alle due di notte tutte le fontioni sud(det)te si prepar(ò) la Tavola di S(ua) E(c-cellenza) R(everend)o con n(umer)o 50 possate, et essendo l’E(ccellenza) S(ua) strazzo lasciò in libertà la med(esi)ma ritirandosi nelle sue camere; onde tutti p(er) il corso della notte hebbero campo di stare in continua allegria; et il Simile si fecce alla seconda Tavola al n(umer)o di 20 et alla terza al n(umer)o di 100 così alla quarta p(er) tavola, et quest’allegria continuò fino al levar del sole. -

A dì 12 8bre (ottobre)

Questa mattina il Gran Sig(no)re si portò alla Moschea, et veram(en)te porta la spesa8partirsi da Venetia p(er) vedere tal fontione benche così incognita. Il Paese è bello, è buono, mà non è p(er) Galant’huomeni, et la peste va crescendo in Galatà.

A dì 21 Detto

Questa mattina capita in questo Porto la Nave due Santis, ciòè il San(to) Dom(eni)co à hore 12 che doppo haver fatto il solito saluto à questa Fortezza hà pur fatto 5 tiri p(er) valutare S(ua) E(ccellenza), et ogn’uno sbalzò dal letto, et’io mi portai al Zapanà p(er) far capitare tutte le lettere à S(ua) E(ccellenza).

A dì 24 Detto

La Peste stà vicino al nostro Palazzo, ciòè nella Casa di Mon(signo)r Ve-scovo appresso del Sig(no)r Amb(asciat)or di Francia, et questa mattina ne sono sepolti due, hò che bella Tragedia, et che nobili passatempi si trovano in questo Paese. L’E(ccellentissi)mo Soranzo attende aviso dalle due Navi, che devono ca-pitar à momenti dal Tenedo, che già 40 giorni si portorono à Napoli p(er) prove-dere quanto teneva di bisogno, et quando n’haverà l’aviso si allestira’ p(er) la sua partenza, onde si fà conto partirà frà un meze.

A dì 27 Detto

Hieri mi portai in Costantinopoli, et essendo giorno di Venerdi che il Gran Sig(no)re si porta alle Moschee. Alla porta del Seraglio intesi, e vidi passar i Cavalli del Gran Sig(no)re con molto del suo ecquipaggio, dicendomi, che p(er) esser giorno piovoso si portava in Barca, onde non persi tempo, et lo vidi con gran contento, ne si può negare, che non rendi una gran Maestà quel Monarca drento9d’un gran superbo Bragantino con remi 24 tutto coperto doro, et il suo Baldachino ricamato di gioie di valore, et poi vedendolo con quel maestoso abito

8 vale la pena (zahmete deðer).9 dentro (içinde).

Page 76: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

76

et con quella quantità di Pietre pretiose, che ladornano, mà particolarm(en)te in petto, et nel mezzo del fronte del suo Turbante, il tutto rende gran meraviglia, et chi non vede non può concepire quanto sia il valore, che porta seco, non parlo per il suo seguito, mentre ogn’uno può imaginarsi, quanto grande si sij10.

A dì 28 8bre (ottobre)

Dimani à Dio piaccendo si porterà alla prima udienza del Gran Visire l’E(ccellenza) S(ua) con l’istessa Cavalcata il giorno del suo ingresso; et partirà di Casa à hore dirdotto11, et benché io habbi tutte l’incombenze della Casa, spero poter andar anch’io in Cavalcata.-

A dì 29 8bre (ottobre)

Questa mattina S(ua) E(ccellenza) è statto all’Udienza del Gran Visir. Tutta la Nattione, Greci, et Hebrei Veneti, et altri s(igno)ri Esteri si sono radunati in Bailaggio, come il N(ostro) H(onorato) R(everendo) Costantin Memo, et il N(ostro) H(onorato) R(everendo) Pietro Bembo, et tutti sono statti tratenuti sino alle hore 19 ima., con Cicolata, Rosolini, et Caffè in abbondanza, alla servitù qual’era assai numerosa segli è datta la sua colatione, ciòe robbe salade, et formaggio, e buon Vino. A hore 19 S(ua) E(ccellenza)a parti di Casa p(er) terra con l’ordine gìà praticato ciòè 8 Gianizzeri, avanti puoi 4 Portalecd. e12 30 Livree di S(ua) E(ccellenza), quelle di seta avanti, poi quelle doro doi Camerieri del Zecretario 4 di S(ua) E(ccellenz)a, et io con un offiziale, poi 6 Giovini di Lingua 6 Dragomani, Zecretario Padre, e figlio, poi S(ua) E(ccellenza) con li due Paggi, che tenevano sopra la Veste, poi seguiva li due Gentil’huomeni sud(det)ti, et il Ragionato, e Capellano, il medico, et un Cap(itan)o Perreghino13e ... niari, et ogn’altro del seguito e mercanti, mà tutti con bell’ordine à due à due, che per verità faceva molto bene, essendo il popolo concorso p(er) dove si passò. Vicino al Zapanà vi stavano 60 Caichi pronti, sopra quali s’imbarcarono, mà con qualche confusione, et pericolo, mà io però fui il primo con due soli amici, et mi feci buttar al luogo destinato dove si tratenevano li comandanti Turchi p(er) ricevere S(ua) E(ccellenza), et vi stavano pure 100 Turchi à Cavallo, et 60 Cavalli insellati p(er) la Corte di S(ua) E(ccellenza). Li Vascelli Veneti salutarono S(ua) E(ccellenza) nel passaggio con gran salva di canonate, et gionto, che fu in terra fù riceputo (ricevuto), et complimentato con soliti regali all’uso Turchesco, et S(ua) E(ccellenza) fece una bel(l)iss(i)ma oratione in Camera al Gran Visir,

10quanto grande si sia (ne kadar büyük olduðunu).11 forse si può leggere diciotto (belki «onsekiz» olarak okunabilir).12 forse si può leggere Portalettere (belki «Ulak» olarak okunabilir).13 forse si può leggere Pellegrino (belki» Hacý» olarak okunabilir).

Page 77: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

77

quale ricercò il nome di quei P(ri)n(ci)pi, che si sono salvati in Venetia dalle Guerre d’Italia, et familiarm(en)te con somo suo contento discorreva. Il detto è un nobile Vecchio, e corte(si)ss(i)mo et mostra essere ben inclinato alla quiete, et alla Rep(ubbli)ca. Il Caftan, che hà datto in tal fontione vale al più sei Reali l’uno. Assai numerosa, et quieta fù la Cavalcata, quale si terminò con infinito concorso p(er) tutte le stradde, come nel Palazzo del Visir; si rimontò dipoi il Caichio et si ritornò al Zapanà, et fù S(ua) E(ccellenza) replicatam(en)te salutato dall’oltradette Navi, et alle hore 22 S(ua) E(ccellenza) andò à Tavola con li due Nobili oltradetti, et 30 altri s(igno)ri.

A dì 31 Detto

A hore 17 è gionta in Porto la superba Bastarda con Cap(itan)o Bassà cìoè Gente con tutta l’Armata somla14 cìoè Gallere n(umer)o 18, et n(umer)o 6 de Grossi Vascelli da Guerra, quali vengono dal Mar Nero. Li detti Legni si sono posti tutti in bell’ordinanza, et il Cap(itan)o Bassà si portò dal Gran Sig(no)re qual stava in luogo destinato p(er) attenderle alla Marina app(ress)o il Seraglio e doppo d’haver esposto la sua oratione li fù p(er) ordine del Gran Sig(no)re posto il Caftan, et immediate sbarò15tutta la Moschetaria, mà p(er) ordine, et doppo fece il simile li Vascelli, che p(er) dir la verità fù il tutto ben disposto, et fù d’amiratione p(er) la gran quiete. Stando nella mia Camera io vidi il tutto con distintione. Doppo pranzo capitò in Bailaggio tutti gli Instrum(en)ti del Gran Visire, cìoè Flauti, Trombe, e Tamburi con altro all’uso Turchesco, et fecero tenue armonie p(er) un’hora, e datali la buona mano si licentiorono. Frà due giorni s’attende tutto il rimanente dell’armata dal Mar Bianco, qual’è assai più numerosa della detta.

2 Novembre

S’attende dalla Porta stabilita la giornata d’andar dal Gran Sig(no)re mà si crede non seguirà che in giornata, che il Gran Tesoriere si troverà pronto p(er) Far le paghe à Gianizzeri p(er) far spirare la sua grandezza, et con un pocco di quiete. Fui questa mattina à vedere à sortir dal Seraglio il Gran Sig(no)re p(er) portarsi ad una delle Moschee à Cavallo come giorno di Venerdi destinato p(er) la sua conservatione, et quando haverò tempo in tal giorno non mancher(ò) d’andarvi, mentre il tutto è di gran amiratione, et porta la spesa d’incomodarsi p(er) vederlo.

A dì 11 Detto

Continue stravaganze e mutationi si vedono in questo Paese, et questa mat-tina è statto p(er) ordine del Gran Sig(no)re mandato in sequestro in una Città

14 forse si può leggere somma, cioé, al completo (belki « tüm, bütünüyle» olarak okunabilir).15 sparò (ateþ etti).

Page 78: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

78

sopra il mar nero l’Agà Generale de Gianizzeri con haver pur conferito la Carica ad’altro sogetto. Questo Gran Sig(no)re mostra d’haver gran spirito, et à puoco à poco si crede che mutterà tutte le Cariche, quali furo dispensate dalli sollevati, benche dal med(esi)mo li furono confermate, mà hora che si trova in posesso con destrezza, et qual che pretesto fà ellettione d’altri soggetti di sua sodisfattione, come hà fatto del sudetto et Chiaus Agà; senza alcun strepito, dubitandosi taci16 lo stesso il Gran Visir, e pure li detti ministri erano inclinati alla quiete. A hore dirdotto habbiamo scoperto con Canochiali nel Seraglio due appicati con abiti, cìoe veste assai nobile, et con pelle, che si credono soggetti grandi. Si dice pure, che il Gianizzero Agà sia statto condotto nelle sette Torre, et vi sìa ordine di farli la Testa: tutti tremano, et è credibile che consigliandosi il Gran Sig(no)re Nuovo col deposto, che si trova in Seraglio, et con la Regina Madre tutti, questi principali Ministri, che erano capi de ribelli, quali tutti volevano morta la Regina Madre sudetta. Otto giorni sono il sud(det)to Agà banchettò sul Mar Bianco il Gran Sig(no)re, et li fece regalo d’una nobiliss(i)ma Schiava, due Cavalli, con Gioiello, et altro di gran valore p(er) som(m)a di 200 Mille Scudi, et anco di più, et quando il detto sperava d’esser Gran Visir è statto levato dalla Carica, et anco privato di vita, onde è meglio esser mendichi, che Gran Comandanti, et anco Gran Sig(no-)re di questo Paese.

A dì 13 Novembre

Questa mattina s’è fatto il primo Divano del Gran Sig(no)re, cìoè il congresso de principali Ministri, onde il Gran Sig(no)re stabilito in Trono, et nell’istesso tempo hà fatto dar le paghe di quanto andavano creditori, et anco p(er) tutto il corrente meze a tutti li Gianizzeri che sono 8000 con gran eviva il Gran Sultano Achmet terzo. S’attende aviso dalla Porta p(er) quando si doverà andar all’udienza, et si crede in breve. Doppo pranzo è capitata una Saicha in Porto dando haviso essersi perso da fiera borasca sul Mar Nero Sessanta Saiche cariche di Grano, Buttiro, Oglei, et altro. La funtione de Gianizzeri fu fatta con gran quiete ne si poteva far di più bello. E’ statto nel tempo istesso all’udienza del Gran Sig(no)re l’Amb(asciato)re del Gran Can de Tartari, qual s’atrova in Costantinopoli Visir, et è da credere che il Gran Sig(no)re sia assai à Casa -

- A dì 18 Detto Gran stravaganze, e mutationi si vedono à nostri giorni in questa Reggia, che p(er) verità meritano conservarne eterna memoria. Dietro dissi haver il Gran Sig(no)re privato di carica molti principali ministri con ordi-ne, che immediate fossero condoti nelle Sette Torri, dove pure li sia tagliato la

16 forse si può leggere tace (belki»susuyor» olarak okunabilir).

Page 79: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

79

Testa, et si dubitava sucedere il simile al Gran Visir, mà poi p(er) haver il Gran Sig(no)re ordinato Divano, stabilitosi in Trono, et fatte le paghe à Gianizzeri di 4 Millioni di Piastre si teneva p(er) certo non vi fosse altre novità. Questa matti-na p(er) ordine del Gran Sig(no)re si portò il Gran Visir in Seraglio al suo posto solito, dove improvisam(en)te li capitò un comandamento dal Gran Sig(no)re di dover subito ritirarsi da quel posto, et poi fù consegnato in mano dal Cappigi, e Boia del Seraglio, che fa credere vi sij ordinar Levarli la testa; fù subito dichiarato Gran Visir Hassan Bassà Caimechan della Staffà del Gran Sig(no)re, et Visir e di Banca, quale è pur Cognato del Gran Sig(no)re vivente, e del deposto, et è molto ben affetto à tutto il Popolo p(er) le sue degne maniere, che tale mutatione rende stupore, e terrore universale, nè si può penetrare chi sia quello che sugerischi al Gran Sig(no)re quanto esso fa essequire senza dilatione, mà generalm(en)te si crede sia tutto opera del Gran Sig(no)re deposto, et della Regina Madre, mentre p(er) altro questo Gran Sig(no)re regnante p(er) esser statto sempre in sua vita serato, et senza praticare alcuno è imposibile, che hora habbi tanta politica, et tanto spirito, come lo dimostra nel suo comando. Mauro Cordato, che p(er) or-dine del Gran Visir deposto, et del popolo ribello se li doveva far la Testa, che p(er) tal causa esso fugì hora viene chiamato alla Corte; et intanto il di lui figliolo esercita la di lui carica di primo Dragomano della Porta. Questo nuovo governo tiene neccesità del sud(det)to p(er) esser huomo di gran valore, et spirito con tener sotto gl’occhi tutto il Mondo, et il suo fine Dio sà qual sarà. L’armata del Mar Bianco non è ancorà gionta in Porto, mà s’attende à momenti, et à Senione s’atrova tre gran Nave da Guerra Inglese, quali convogliano 8 Vascelli mercan-tili in quel Porto, et in questo sene atrovano 9 mercantili de Francesi, de quali tre erano alla Vella, ma inteso il sud(det)to aviso sono ritornati al suo posto, et così questi come altri temono molto à partire, con danno di questi Mercanti. Si dice pure che nel Porto di Livorno vi siano dieci Vasselli Olandesi, et Inglesi da Guerra onde si vive con gran timore p(er) la Francia, tanto più, che si tiene p(er) certo, che l’Arciduca Carlo incoronato Rè di Spagna p(er) l’assistenza del Re di Portogalo s’imposesserà della Monarchia della Spagna; d’Italia si fà inoltre discorsi mà non se gli prestano credenza. Hieri sera morè di peste la Moglie del Sig(no)re Dragoman Costantin Naum n(ost)ro di Corte, quale stà pocco lontano di nostra Casa, et questa mattina segl’è scoperto la peste à lui med(esi)mo, onde s’è fatto rezerar in una Casa con assistenza, et segli aplicherà ogni rimedio avanti, che il male s’avanzi maggiorm(en)te, et è miracolo che tutti noi non habbiamo prezo il male, mentre era ogni giorno à tavola con S(ua) E(ccellenz)a. Il Nuovo Gran visir è quello, che si trovava in Sio p(er) Comandante zìoè Bassà di quella Piazza, et p(er) tal perdita esso è statto molti anno lontano di Costan(ti)n(o)poli, essendovi ordine di farli la Testa, mà la Moglie lo rimisse in gratia, et il detto sogetto non è

Page 80: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

80

gran Soldato benche fù quello si partì d’Adrinopoli con 10000 huomeni, et andò ad incontrare l’Armata de ribelli à n(umer)o di 80 e più milla, non p(er) comba-tere, mà p(er) passegiare, et essebirli quanto pretendevano, mà si può chiamare fortunato mentre con maniere, e promesse acquietò quel Popolo così numeroso, et volubile, et hora in fatti non corrisponderlo -

A dì 19 Detto

Questa mattina il Gran Sig(no)re hà fatto un nuovo Divano dove hà di-chiarito un nuovo Muftì cioè Papa de Turchi, et è la suprema Carica di questa Monarchia, essendo quando il Muftì và avanti del Gran Sig(no)re il detto Gran Sig(no)re si leva in piedi, et và ad’incontrarlo alla Porta della Camera, et li bacia la mano. Il deposto è statto consegnato alle Guardie p(er) il che assai si dubita, et il Gran Sig(no)re non scherza mà fà opera da quel’ch’è. Vi restano ancora due Comandanti Ministri principali, cìoe li due Cadicerchier17quello di Notolia, et al-tro di Romelia, et questi comandano, e fanno assoluta giustitia l’uno p(er) tutto il Mar Nero, et in terra, et l’altro p(er) il Bianco. Carica assai gelosa, et importante, mà anco di questi si dubita essendo statti delli solevati. Doppo pranso s’è publi-cato un Comandam(en)to p(er) ordine del Gran Sig(no)re p(er) tutte le strade, proibendo à chi si sia il pipare18p(er) strada, nelle Botteghe, et sopra alle Porte, e balconi di loro caze sotto pena della Vita-

A dì 21 Detto

Vi sono chi spera, che il Mufti ritorni nella sua Carica. Questa sera siamo statti à render la visita all’E(ccellentissi)mo Soranzo, et di sua partenza non sene parla. Il Sig(no)re Dragoman Grande pure dà aviso, che sia statto confermato il Muftì nella sua Carica, che può essere, mà non si crede, et il detto hà datto spe-ranza che Dom(eni)ca sarà li 25 si porterà S(ua) E(ccellenza) all’udienza del Gran Sig(no)re. Il Gran Visir p(er) hora si trova vivo, essendo statto condoto prigione, mà maggiorm(en)te si dubita della sua vita. Fatto la visita del Gran Sig(no)re si farà quella poi del Gran Visir, et altre -

A dì 24 Detto

Questa sera è morto di peste il dispensiere, et spendidore di Francia et io hieri mattina fui con lo stesso à spendere, et à bere il Caffe, e Rosolino à Casa, e pure in hore 20 è morto. Questa mattina è statto spedito il Gran Visir deposto à Sio confinato in Vita in quella Fortezza; et Deodato, cheri19 trateneva al suo servi-tio hora è Paggio del Gran Sig(no)re, et sono dieci giorni, che fù circonciso -17 Cadiasker o Cadileschiere (Kadýasker).18 fumare (tütün içmek).19 che ieri ( ki onu dün).

Page 81: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

81

A dì 25 Detto

Hieri pure doppo pranso volendosi portar p(er) far quatro passi il Padre David, et il Sig(no)re Cap(itan)o Zorzetto, che si tratiene in Corte dell’E(ccellen-tissi)mo Soranzo, et il Sig(no)re Cavaletti Cancellier inferiore di Venetia verso il Campo de Morti pozzo (pocco) lontano da stradda drita dal Soranzo sono statti incontrati da 6 Leventi, quali levorono la Spada d’Argento al Cavaletti, et con qualche legnata fecero correre i sudetti verso la loro Casa, succedendo giornal-m(en)te simili insolenze, onde si và con gl’occhi bassi.

A dì 26 Detto

L’E(ccellentissi)mo Soranzo si partirà p(er) le prossime feste di Natale mentre si vede qualche aggravato p(er) la sua mossa. Il Gran Sig(no)re non fà scarzezze di lasciarsi vedere mentre giornalmente si porta in Caichio, et và passato l’Arsenale à tirar d’Arco con imparar altri giuochi all’uso Turchesco. Cavellotti hà ricuperato la Spada p(er) mezzo d’un nostro gianizzero con il regalo di tre Aspri -

Metnin özeti:

Metinde Venedik Balyosu Giulio Giustinian’nın İstanbul’a gelişi anlatılı-yor. Aynı heyette, büyük olasılıkla sekreterlik görevinde bulunan yazar, gözlem-lerini ayrıntılı biçimde ve kültürel farklılıklar üzerinde durarak aktarıyor. 8 ekim 1703 tarihinde Venedik Balyosu’nun kente gelişi ile başlayan anlatım, 26 kasım tarihinde sona eriyor. Bu süre içinde kentte yaşanan veba salgını, en yakındaki kişilerin, örneğin bir tercümanın ölümü, hayretle dile getiriliyor. Venedikli ünlü Soranzo ailesine ve İstanbul’daki tüm etkinliklerine büyük önem veriliyor, örne-ğin rapor gözlemcinin 26 kasım tarihinde, Soranzo’nun Noel kutlamaları için Ve-nedik’e döneceğini bildirmesiyle sona eriyor. İstanbul’da süregelen karışıklıklar, ayaklanmalar dile getiriliyor; 25 kasım günü yemekten sonra kısa bir yürüyüş için dışarı çıkan ve mezarlık yakınında dolaşan Venedikli temsilcilerin yolunun altı «Levent» tarafından kesildiği, temsilci Cavaletti’nin elinden gümüş kılıcının alın-dığı ve sopalarla kovalandıkları anlatılıyor. Yazar, bu tür olayların o günlerde sık yaşandığını belirtiyor. Ne var ki ertesi gün, raporda en son tarihi taşıyan 26 kasım 1703 günü, Cavaletti’nin kılıcının tanıdık bir Yeniçeri sayesinde üç altın karşılı-ğında geri alındığı vurgulanıyor. Tanık olduğu olayları anlatışından, gözlemcinin uzun süre İstanbul’da yaşadığı ve tüm anlattıklarını birinci elden aktardığı kesinlik kazanıyor.

Giulio Giustinian’ın kente girişi, karşılanışı, tüm askerî düzen ve disiplin, hayranlık duygularıyla kaleme alınıyor. Venedik Balyosu’nun üç mil boyunca coşkulu gösteriler ile karşılandığını belirten yazar, gemilerin de top atışlarıyla bu

Page 82: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

82

törene katıldığını, Giulio Giustinian’ın Çavuş Başı ile Galata’nın idarecisi olan Voyvoda arasında kente girişini anlatıyor. Tüm askerî erkânın sayısı ve kıyafetleri ayrıntılı biçimde aktarılıyor. Ardından verilen ziyafet, yiyecek ve içeceklerin bol-luğu ve çeşitliliği, üzerinde durularak dile getiriliyor.

7 ekim 1703 cuma günü kente giden gözlemci, Sarayın kapısından geçer-ken, Padişahın namaza gitmek üzere çıktığını görüyor. Sultanın etkileyici maiyeti ve değerli taşlarla süslü, gösterişli giysisi karşısında beğenisini gizleyemiyor.

29 ekim 1703 tarihinde Sadrazam tarafından kabûl edilmek üzere heyetin toplandığını, altmış kayıkla karşıya geçtiklerini, Balyos’un Sadrazamın huzurunda güzel bir konuşma yaptığını, yaşlı ve soylu görünümlü Sadrazam’ın barıştan yana ve Venedik Cumhuriyeti’ne olumlu bakan bir kişi olduğunu belirten gözlemcinin aktarımlarına bakılırsa Sadrazam, İtalya’daki savaşlardan sağ çıkan Venedikli prenslerin adlarını ve hatırlarını sorma inceliğini de gösteriyor.

31 ekim 1703 günü gemilerin Kaptan Paşa komutasında Karadeniz’den geldiğini, Kaptan Paşa’nın Padişah tarafından kabûl edildiğini, huzurunda bir konuşma yaptığını, gemilerin top atışında bulunduğunu ve kendisinin tüm olup bitenleri odasından izlediğini yazıyor. Yemek sonrası Sadrazam’ın müzisyenleri, Balyos’un bulunduğu yere gelip bir saat boyunca çalıyorlar.

İki gün içinde deniz kuvvetlerinin geri kalanının Akdeniz’den gelmesinin beklendiği belirtilen raporda, gelecek gemilerin sayıca daha fazla olacağı bildirili-yor.

2 kasım 1703 günü Venedik Balyosu’nun Padişahın huzuruna çıkmayı bek-lediğini kaydeden gözlemci, bu görüşmenin gecikeceğini düşündüğünü yazıyor. Haznedar Başı’nın Yeniçerilerin maaşlarını dağıtacağını, böylece büyüklüğünü hissettireceğini ve ortalığı sakinleştireceğini anlatıyor. Bu arada cuma namazı için Saraydan çıkan Padişahı yeniden görüyor ve büyük hayranlık duyuyor; böylesi bir töreni görebilmenin her türlü zahmete değdiğini yazıyor.

11 kasım günü ülkede sürekli değişikliklerin yaşandığını, Yeniçeri Ağası’nın Karadeniz’de açıklanmayan bir yere gönderildiğini, ancak gerçekte kafasının ke-silmesi emriyle Yedikule’ye götürüldüğü yolunda söylentilerin dolaştığını; bu Padişahın çok yürekli olduğunu; yavaş yavaş tüm diğer görevlerde de değişiklik-lere gideceğinin düşünüldüğünü; dürbünle bakarak Saray’da iki kişinin asılmış olduğunu gördüklerini, bunların iyi giyimli olduğunu; herkesin korku içinde bulunduğunu belirtir. Padişahın değiştiğini, yeni Sultanın20eskisine21 danıştığını;

20 III. Ahmet.21 II. Mustafa.

Page 83: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

83

Valide Sultanın22ölümünü isteyerek ayaklananların başında en önemli vezirlerin bulunduğunu yazan gözlemci, güçlü olup can korkusu içinde yaşamaktansa, yok-sul olmayı yeğlediğini belirtmeden edemez.

13 kasım 1703 tarihli raporunda, tahta çıkan yeni Sultanın III. Ahmet olduğunu ve o gün ilk Divanı topladığını yazan Venedikli gözlemci, 8000 yeniçe-riye aylıklarını ödeyen Padişahın,»Çok Yaşa!» sesleri ile karşılandığını kaydeder. İstanbul’da bulunan Kırım Hanı’nın23Padişahın huzuruna çıktığını; Padişahın oldukça rahat tavırlar içinde olduğunu belirtir.

18 kasım 1703 tarihinde gözlemci, kentte büyük tarihi değişiklikler yaşan-dığını, bunların kaydedilmesi gerektiğini belirtir. Birçok vezirin görevden alınıp Yedikule’ye, kafalarının kesilmesi emriyle götürüldüğünü, ancak aynı akibetin Sadrazam için söz konusu olmadığını sandığını yazar; çünkü divan oluşturulmuş, yeniçerilere dört milyon değerinde akçe ödenmiştir. Ancak 18 kasım sabahı Sul-tanın emriyle Sadrazam24Saraya götürülür, herzamanki yerini almasına karşın, yine Padişahın emriyle, Sarayın celladı olarak tanımlanan Kapıcı Başına teslim edilir. Yerine Damat Hasan Paşa Sadrazam ilân edilir. Bu kişinin şimdiki ve eski Padişahın eniştesi olduğu kaydedilir. Bu noktada, yeni Padişahın o âna dek hep başkalarından uzak ve kapalı biçimde yaşadığı, dolayısıyla politika konusunda pek bilgi sahibi sayılamayacağı, tüm bu olan bitenlerin içinde eski Padişahın ve Vali-de Sultanın parmağının olabileceği Venedikli gözlemcinin dikkatinden kaçmaz. Önceki Sadrazam tarafından görevinden alınan ve kafasının kesilmesi istendiği için kaçan tercüman Mavrokordato, yeniden göreve çağrılır. Bu süre içinde ‘Sa-rayın ilk tercümanı’ sıfatıyla, babasının görevini oğlu sürdürmüştür. Akdeniz’den beklenen gemilerin henüz İstanbul’a ulaşmadığı; buna karşılık Livorno limanında on Hollanda ve İngiliz gemisinin bulunduğu; Fransa için büyük korku duyuldu-ğu; Portekiz Kralının desteklediği Arşidük Şarl’ın İspanya Kralı ilân edileceğine kesin gözüyle bakıldığı; böylece tüm İspanya monarşisini ele geçireceği söylenti-leri dolaşmaktadır. Yeni atanan Sadrazamın eski Sakız Adası komutanı olduğu, dolayısıyla uzun süredir İstanbul’dan uzak yaşadığı; kafasının kesilmesi emriyle bu Adaya gönderildiği, ancak eşinin araya girmesiyle affedildiği; askerlik konusunda pek yetenekli sayılamayacağı kaydedilir.

Gözlemci, 19 kasım 1703 tarihinde yeni bir Şeyhülislâm25atandığını bildi-rirken, Osmanlı İmparatorluğu’nda bu görevin önemine de değinir: Şeyhülislâm içeri girdiğinde, Padişah odanın kapısına kadar gelerek, kendisini karşılar ve elini

22 Rabia Gülnuþ Sultan.23 III. Saadet Giray (1699-1724).24 Niþancý Ahmet Paþa.25 Ýmamzâde Mehmed.

Page 84: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

84

öper; Şeyhülislâm geçerken - Padişah bile - kalkarak selâm verir. Eski Sadrazamın gardiyanlara teslim edildiği, dolayısıyla sağlığından ve geleceğinden kuşku duyul-duğu belirtilir.

Eski önemli görevlilerden kala kala Anadolu ve Rumeli beylerbeyleri kal-mıştır; bunlar karada ve denizde güvenliği sağlamakla görevli kişilerdir.

Yemekten sonra yeni bir duyuru ile, tütün içilmemesi konusunda Padişahın fermanının yayınlandığını anlatan yazar, sokaklarda, dükkânlarda, kapı önlerinde, balkonlarda tütün içilmesinin yasaklandığını, cezasının ölüm olduğunu aktarır.

21 kasım 1703 tarihinde eski Şeyhülislâmın yeniden göreve döneceği söy-lentileri dolaşmaktadır. Eski Sadrazam daha yaşamaktadır, ancak öldürüleceğin-den kuşku duyulur.

24 kasım 1703 tarihinde yazarın önceki sabah gördüğü, dahası, birlikte kahve içtiği Fransız mâlî yetkili vebadan ölür. Eski Sadrazam Sakız Adası’ndaki kaleye, ömür boyu sürgüne gönderilir.

25 kasım 1703 tarihinde biraz hava almak ve kısa bir yürüyüş yapmak üzere sokağa çıkan Venedikli temsilcilerin altı «Levent» tarafından yolu kesilir ve Elçi-lik kâtibi Cavaletti gümüş kılıcından olur.

26 kasım 1703 tarihinde, tanıdık bir yeniçeri sayesinde gümüş kılıç sahibini bulur: karşılığında, Venedikli temsilcilerce üç akçe ödenmiştir. Padişahın her gün kayıkla geçtiğinin görüldüğü, Türklere özgü oyunlar öğrenmeye gittiğinin söylen-diği aktarılır.

Görüldüğü gibi, son derece açık bir anlatım ile kaleme alınan bu notlar, ge-rek zamanın Venedik heyetinin Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki düşünceleri, gerek Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal olaylara ışık tutması açısından çok ilginçtir. Yazarın tarih bilinci, içinde bulunduğu döne-mi haklı biçimde ‘önemli ve kaydedilmeye değer’ olarak nitelemesi, rapora daha büyük bir ciddiyet ve nesnel bakış açısı getirmiştir.

Metnin tümü için bakınız: «Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler».

Belge no. 18: 3 sayfa Türklerle Avusturyalılar arasında yapılan Ziştovi Antlaşması1 (1791).

1 1788 - 1791 Osmanlý - Avusturya savaþýna son veren antlaþma, 4. 8. 1791 tarihinde Ziþtovi’de imzalanmýþtýr.

Page 85: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

85

Metin başka dosyada bulunmakta, «İtalya dışındaki Kent ve Ülkeler - Al-manya» adı altında, 182/4 sayı ile yer almaktadır.2

Matbaa harfleriyle sureti:

Nel Messaggier Modenese in data 21 Settembre 1791 e segnato

num(ero) 38 si legge quanto segue, cioè =

Vienna 5 Settembre.

In uno de’ passati giorni arrivò qui da Sistow il Sig(no)r Timoni, Interprete Austriaco, colla Ratifica data dal Gransignore alla poi anzi conchiusa Pace. Il cambio delle due Ratifiche si fece a Sistow il 23 Agosto. Il Trattato di Pace segna-to il 4 del detto Mese contiene i seguenti Articoli.

I. Dovrà esservi una Pace costante e generale fra i due Imperii per Mare e per Terra con totale dimenticanza dell’accaduto; e perciò tutti i Sudditi Mu-sulmani potranno ritornare alle loro Case, sebbene si fossero dichiarati contro la Porta.

II. Le due Altre Parti Contraenti accettano per base della Pace lo stretto in statu quo, come lo era il 9 Febbraio 1788, confermando il Trattato di Belgrado del 18 Settembre 1739, la Convenzione del 5 Novembre del detto Anno, quella del 2 Marzo 1741, l’Atto del 25 Maggio 1747, la Convenzione del 7 Maggio 1775 rispetto alla cessione della Burovina, e quella del 12. Marzo 1776 rispetto alle Frontiere della detta Provincia.

III. La Porta rinnova in ispecialità l’Atto obbligatorio dell’8 Agosto 1783 circa la Navigazione dei Bastimenti Austriaci, promettendo loro perfetta sicurezza contro i Corsari Barbareschi, ed altri Sudditi Turchi, e bonificandone i danni che cagionassero. La Porta rinnova ancora la Convenzione del 24 Febbraio 1784 pel libero Commercio, e la Navigazione de’ Sudditi Imperiali sopra tutti i Mari e Fiu-mi della Porta; e così pure conferma il Firmano del 4 Dicembre 1786 per il libero trasporto da un luogo all’altro di Buoi, Porci, Pecore ecc.

IV. All’incontro la Corte Imperiale promette di restituire alla Porta tutte le Provincie, Città, Fortezze e Palanche conquistate durante la Guerra dagl’Imperia-li, senza eccezione, e smembramento alcuno, ristabilendo le antiche Frontiere sul piede in cui erano il 9 Febbraio 1788 insieme coll’Artiglieria che vi si trovava. V. La stessa restituzione devesi intendere di Choczim colla Roja, subito che sarà fatta la Pace colla Moscovia, senza che la Corte Imperiale possa prestarle o direttamente o indirettamente alcuna assistenza.2 Dosyanýn özgün adý: Documenti di città e stati (GERMANIA), n. serie 182- n. specie IV.

Page 86: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

86

VI. Saranno nominati due Commessarii, ai quali, dopo la Ratificazione diquesto Trattato, si dovrà restituire la Valacchia, come pure i cinque Distretti della Moldavia. Le altre restituzioni si avranno a fare entro lo spazio di due Mesi; essendo necessario un tal tempo per demolire i nuovi Lavori, e ritirare l’Artiglie-ria, e i Bagagli.

VII. La Porta si obbliga di restituire gratis entro il termine di due Mesi gli Schiavi Sudditi Imperiali ovunque esistenti, eccettuati quelli che si sono resi Musulmani.

VIII. I Sudditi dei due Imperii, che durante la Guerra hanno cambiato domicilio, non potranno essere reclamati dai naturali loro Sovrani; ma quelli che avranno possessioni nei due Imperii dovranno rinunziare o all’una, o all’altra possidenza.

IX. Per il bene del Commercio, potranno i Sudditi Austriaci riassumere i loro affari là ove gli hanno lasciati avanti la Guerra, e potranno essere sicuri dell’appoggio dei Tribunali Ottomani.

X. I Comandanti delle Fortezze saranno garanti di ogni disordine, e dovran-no punire chiunque turbasse la pubblica tranquillità.

XI. Dovranno essi proteggere altresì i rispettivi Sudditi, che viaggiano da un Paese all’altro per i loro affari.

XII. Riguardo al libero esercizio della Religione Cattolica, la Porta rinnova l’Articolo nono del Trattato di Belgrado, e li successivi Firmani.

XIII. Le due Corti si spediranno dei Ministri di secondo rango, tanto a ca-gione della rinnovazione della Pace, che per l’avvenimento al Trono de’ rispettivi Sovrani.

XIV. Le rispettive Ratificazioni dovranno essere cambiate in quattordici giorni, ed anche prima, se si potrà. -

Metnin özeti:

21 eylül 1791 tarih ve 38 sayılı Messaggier Modenese gazetesinden aktarılan bir haberde, 4 ağustos 1791 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya ara-sında imzalanan Ziştovi Antlaşması’nın maddeleri sıralanmaktadır.

Bu Antlaşmaya göre, geçmişte yaşananlar unutulacak; karada ve denizde barışa uyulacaktır. Müslüman halk evine rahatça geri dönecek; her iki İmpara-torlukta evi olanlar ikisinden birini seçecek; Osmanlı İmparatorluğu iki ay içinde Avusturyalı savaş tutsaklarını (Müslüman olanlar hariç) geri verecek; Avusturya

Page 87: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

87

savaşta ele geçirdiği tüm eyaletleri, kentleri, kaleleri geri verecek; Avusturya İm-paratorluğu’na ait gemiler rahatça ve güvence içinde Osmanlı İmparatorluğu’na ait deniz ve nehirlerde seyredebilecek; Avusturyalı tüccarlar savaş öncesindeki ticari etkinliklerine devam edebilecekler; bir ülkeden diğerine yolculuk edenlerin can güvenliği kale komutanlarınca sağlanacak; atanacak iki görevliye Eflâk ile Moldavya’daki beş yer anlaşmanın onaylanmasından sonra, öteki yerler ise iki ay içinde geri verilecek; her iki İmparatorluk da, yenilenen barış nedeniyle, karşılıklı olarak birbirleri nezdine elçiler gönderecektir.

Metnin tümü için bakınız: «Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler».

Belge no. 19: 29 sayfa Osmanlı Sultanları ve özellikle Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki Osmanlı askerî ve malî düzeni hakkında bilgiler (ta-rihsiz).

Toplam otuz sayfalık metnin yazarının sözettiği en geç tarihli olay, Os-manlı donanması ile Papalık, Venedik ve İspanyol ittifakı donanması arasında 7 ekim 1571 tarihinde yapılan İnebahtı1 savaşıdır. Yaklaşık olarak 1573 yılında yazılmış olmalıdır. İlk on sayfada Osman bey’den Sultan I. Süleyman’a kadar Osmanlı Sultanları tanıtılmıştır. Bu süreçte Türklerin İran’a kadar tüm kentleri ele geçirdikleri, Macaristan’a ve Transilvanya’ya2 tamamiyle egemen oldukları, hatta Doğu Hint Adaları’nda «kapıları», yani limanları olduğu belirtilmektedir. Daha sonra, Sultan I. Süleyman dönemindeki Osmanlı saray ve devlet örgütüne değinilmektedir. Yazarın derin gözlemlerinin olduğu dikkate alınacak olursa, bu dönemde uzun süre İstanbul’da kaldığı söylenebilir. Önce, genel Osmanlı düzeni anlatılmakta, kadılardan, sancaklardan, subaşılardan sözedilmektedir. Özellikle ordunun finansmanı üzerinde durulmuştur. Askerî kadronun gelir kaynaklarına değinilmiştir. Metnin içinde, kimi zaman, başka konular da ele alınmıştır. Ör-neğin yazar, Kırım‘dan, Hazar denizinden, Sultan Süleyman‘ın bu bölgeye ilişkin politikasından sözetmiştir. Metnin içinde, özel bir başlık altında, denizlerdeki faaliyetlere değinilmiştir. İnebahtı ve Preveze deniz savaşları anlatılmış; Osmanlı Kaptan Beylerinin ve Gelibolu Sancakbeyi‘nin gelirleri belirtilmiştir. Bu arada, yine farklı bir konu olarak, defterdardan ve mali işlerden uzun uzun sözedilmiştir. Yazar, İstanbul kenti, kapıları ve tersane hakkında da bilgi vermektedir. Son bö-lümde, Sultan Süleyman‘a ilişkin bilgiler verilmekte, Avrupa tarafında Belgrad, Viyana ve Buda‘ya açılan seferler anlatılmaktadır. Metnin sonunda ise, Sultan Süleyman‘ın (Sufiler hariç) her tarafla iyi ilişkiler içinde olduğu kaydedildikten

1 Ýtalyanca adý ile Lepanto.2 Erdel.

Page 88: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

88

sonra, 1499 yılına geri dönülmüştür. Bu bağlamda, Şah İsmail‘den de yaklaşık bir buçuk sayfa kadar sözedilir.

Belge no. 20: 11 sayfa Kandiye‘de izlenecek yönteme ilişkin bir Venedik soylusuna öğütler - Türklerin askerî gücünün sayısal aktarımı (tarihsiz).

Maddeler biçiminde öğütlerin sıralandığı belgenin başında eksiklik var-dır. İki ayrı el yazısının dikkat çektiği metinde, Türklerin Girit seferi öncesinde Ada‘nın savunmasına yönelik aldıkları stratejik ve askerî önlemler sıralanmıştır. Özellikle Kandiye Kalesi üzerinde durulmuştur. Kalenin sağlam taşlardan yapılmış olduğu ve kale meydanında kenti savunacak yeterli güç birikiminin bulunduğu belirtilmiştir.

Türklerin yelkenli gemilerini rüzgâr mevsiminde Ada’ya çıkış yerinde yeterince tutamayacakları tahmin edilmektedir. Bu yüzden, ya kuşatmadan vaz-geçecekleri, ya da kara güçlerini bırakarak, deniz gücünü geriye çekecekleri belir-tilmektedir. Türklerin yaklaşık altıbin kişilik bir kara gücü tutabilecekleri tahmin edilir. Ancak, bu gücün gereksinimlerini sağlamak bağlamında sorun yaşanacağı ileri sürülmektedir. Oysa, Venedikliler kendilerini daha avantajlı görürler. Atlı birlikler için kırsal kesimde tahıl yetiştirilebilir. Ayrıca, Osmanlılar tüfek men-zillerine giremeyecektir. Venedikliler, Hanya limanına Türklerin yerleşmesini engelleyebileceklerini düşünmektedir. Zira liman ağzı iki gemiyle kapatılabilir ve üç - dört mil ötesine topçu bataryaları yerleştirilebilir.

Belge no. 21: 8 sayfa Şah İsmail, Sufilik ve bazı Osmanlı Sultanları hak-kında genel değerlendirmeler içeren belge (tarihsiz).

Metnin içeriği Şah İsmail ve faaliyetleri ile ilgiliyken, belge, “Birçok padişah hakkında özet bilgi” olarak arşiv kayıtlarında yer almaktadır.

Metinde, Şah İsmail’in Safevi devletini kurmasından önceki olaylardan başlayarak, Osmanlı Sultanı I. Selim ile 1514 yılında Çaldıran savaşını yapması-na kadar geçen olaylar anlatılmaktadır. Bir bakıma Safevi tarikatının doğuşu, bu tarikatın Sufi - Türkmen çevrelerini etkilemesi ve bununla ilgili olarak Anadolu ve Orta Doğu’da yaşanan iç gelişmeler dile getirilmiştir. Şah İsmail’in faaliyetle-rinden ayrıntılı olarak söz edilmiş, Safevilerin İslâmi konumları anlatılmıştır. Şah İsmail’in Tebriz ve Şiraz’ı ele geçirmesi; Horasan, Bağdat, Trabzon arasındaki faaliyetleri anlatılmıştır. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı Sultanı II. Beyazıt’ın tutumu ve Sufilik yaptığından kuşku duyduğu 16.000 kişiyi Yunanistan’a, Arna-vutluk’a ve başka yerlere sürgün etmesi yazılmıştır.

Metnin son bölümünde, Yavuz Sultan Selim - Şah İsmail savaşından, Se-lim’in Tebriz’e girmesinden, orada Şah İsmail’in eşlerinden ikisini tutsak almasın-

Page 89: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

89

dan ve 3.500 zanaatkârı İstanbul’a götürmesinden söz edilmiştir. Bu sayı, aşağıda ayrıntılı olarak adı verilen Membré’nin yapıtının 163.üncü sayfasında 3000 olarak kaydedilmiştir.

Belgenin bazı sayfaları, özellikle de başlangıç ve son bölümü, eksiktir; Michele Membré’nin, “Relazione di Persia” (Napoli, 1969) adlı kitabı ile kar-şılaştırması yapılmış, bu konuya ilişkin bilgiler, gerekli noktalarda dipnotlar ile belirtilmiştir.

Uzun yıllar Venedik Cumhuriyeti adına tercüman olarak görev yapan ve Türkçe’yi çok iyi bildiği belirtilen Membré’nin yukarıda sıkça söz konusu edilen yapıtı incelendiğinde, gerçekte eldeki raporun, İstanbul’un kalburüstü ailelerin-den birinden gelen Teodoro Spandugnino tarafından derlendiği ortaya çıkar1. Raporunu sunarken, 1545-1592 yılları arasında Parma Dükü olacak Alessandro Farnese’ye hitaben kaleme aldığı mektupta, 1537 yılında Roma ve Venedik’e bir yolculuk yaptığını, Şah İsmail, Şah Tahmasp, Sufilik ve Osmanlı İmparatoluğu ile ilişkiler konusunda gerekli bilgileri Giovanni Rota adında bir doktordan aldığını, Venedik’te Erdebil’de doğan bir İranlı bulup ona okuttuğunu ve tamamlattığını belirten yazar, bu raporda, aynı zamanda, Sah İsmail’in ülkesinin geleneklerini ve savaşma yöntemlerini de açıklayacağını vurgular. Amacı, gücünden korkulan Os-manlı İmparatorluğu’na karşı, Şah İsmail’in ülkesi ile Venedik Cumhuriyeti’nin birleşmesini sağlamaktır.

Raporun, Şarlken ile Fransa’nın yeniden yakınlaştığı dönemde, yaklaşık olarak 1538 yılının mayıs-haziran aylarında kaleme alındığı sanılmaktadır. Aynı yılın yaz aylarında tamamlanan yazının bir kopyası Fransa veliahtına gönderilir-ken, bir diğerini de Spandugnino, elden, Papa üçüncü Paul’e götürmüştür.

Aynı yazı, ilk olarak, 1551 yılında Floransa’da basılmıştır2, Venedik’te Museo Correr ve Biblioteca Marciana’da kopyaları bulunmaktadır. Membré’nin kitabının ‘Giriş’ bölümünü hazırlayan G. Scarcia, bu çalışma ile eksiklikleri gider-meyi amaçladıklarından, yukarıda sözü edilen her iki el yazmasından da faydalan-dıklarını belirtir.3

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi veri-len belgeler”.

1 Bu çalýþmada, genel anlamda Membré’nin yapýtýna deðinildiði için, alýntý yapýlýrken onun adýný kullanmanýn uygun olacaðý düþünülmüþtür.2 bkz. Membré (a.g.y., s. XXXVIII) : ‘I Commentari di Theodoro Spandugino Cantacuscino…Dell’Origine dei Principi Turchi, et de’ Costumi di Quella Natione’, Firenze, 1551.3 bkz. Membré, a.g.y., s. XXXVIII.

Page 90: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

90

Belge no. 22: 2 sayfa Türke karşı yapılacak sefer hakkında genel değer-lendirmeler içeren belge (tarihsiz).

Metin Latincedir. Raporda Vatikanın ve bazı kardinallerin adı geçer. “Çok zalim Türk tiranı”na karşı üç sefer düzenlenmesi gerektiği üzerinde durulur. Metin yazarına göre, bu seferler, hem denizden, hem de karadan gerçekleştirilmelidir.

Belge no. 23: 3 sayfa Türklere karşı oluşturulacak ittifakın gerekçeleri-nin incelendiği bir değerlendirme raporu (tarihsiz).

Metin Latincedir. Kutsal Roma - Germen İmparatorluğu döneminde, Türklere karşı bir Haçlı Seferi düzenlenmesinin gerekçeleri dinsel bir yaklaşımla sıralanmıştır.

Belge no. 24 : 4 sayfa Kullanılacak (ateşli) silâhların sayısı ve listesi ile ilgili belge (tarihsiz).

Bu belge, teknik nitelikli olup, lojistik bilgiler ile kullanılabilecek top, tüfek ve genel anlamda ateşli silâhlarla ilgili sayılar içermektedir. Pek düzenli olmayıp, kişisel not değerindedir.

Belge no. 25: 11 sayfa Hristiyan prenslerin Türklerle yapmayı düşün-dükleri savaşa ilişkin gözlemler içeren belge (tarihsiz).

Metin Latince yazılmıştır. Metnin genelinin dinsel içerikli olması, büyük bir olasılıkla, kaleme alan kişinin Papalığa mensup olabileceğini gösterir. Türklere karşı yapılması düşünülen genel bir Haçlı seferine ilişkin stratejik bir rapor hazır-lanmıştır. Yazar önce inanç, finansman ve düzenli bir ordudan oluşan üç olguyu dile getirir. Sonra ayrıntılara iner. Karada ve denizde yapılması gereken savaşlarda kullanılacak araç ve gereçler sıralanır; karada piyade ve süvarilerin nasıl düzen-lenmesi gerektiği belirtilir. Savaşın deniz boyutu daha ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Ancona limanında toplanacak müttefik donanma, Dalmaçya kıyılarına saldıra-caktır. Ayrıca, Tuna üzerinden de gemilerle saldırıya geçilmesi plânlanmıştır. Haçlı deniz gücüne Venedik, Galya, İspanya, Portekiz ve Fransa’nın da büyük gemilerle katılması beklenmektedir.

Belge no. 26 4 sayfa Bir Padişahın, Roma ve Bohemya kralı Ferdinand’a yolladığı, savaş tehdidi içeren mektup (tarihsiz).

Osmanlı Padişahı, daha önce dostu iken, kendisinden ayrılan Kralı “sen gö-zünü bizim kalemize diktin” suçlamasıyla tehdit eder. Osmanlı olarak kendilerini hiç rencide etmediklerini, oysa Ferdinand’ın, başka kralları dinleyerek, öngörüsüz davrandığını belirttikten sonra, büyük tehditler savurur. Kralı Doğu’dan Batı’ya izleyeceğini; kendisinin ve halkının korku içinde yaşamaya mahkûm olduğunu

Page 91: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

91

söyler: “Senin çarmıha gerilmiş Allah’ından hiç korkumuz yok. O senin yardımına gelemeyecek” dedikten sonra, ağır hakaretlerde bulunur. Mektubun yazılış amacı-nın bu gergin ve savaş kokan durumu bildirmek amacı taşıdığı anlaşılmaktadır.

Metnin ikişer sayfalık iki yazı biçiminde oluşu, bir yazının diğerinin kopyası olabileceğini düşündürür.

Belge no. 27: 9 sayfa Padişahın üç oğlunun sünnet törenindeki şenlik-leri anlatan rapor.

Belgenin özgün başlığı, “Kesim hakkında İstanbul’dan rapor”dur. Belge, Kanunî Sultan Süleyman dönemine aittir. Padişahın üç oğlu, Mehmet, Mustafa ve Selim’in sünnet düğünleri anlatılmaktadır ve belge tarihi 1530 olmalıdır.1

Matbaa harfleriyle sureti:

M(esser) Franc(esc)o mio m(agnifi)co sapendo V(ostra) S(igno)ria nel farsi nova degna da esser intese, et massime di trionfi ò altre feste soline2, che dalli Principi vengono fatte, essendo hora occorso di qui simil materia non mi ha parso mancar di notificarvile per l(ette)re, poi che a bocca mie dinegato al p(res)e(n)te far tal offittio accio poi ni possiate far participi di questo li amici, et parenti Vostri havete adunq(ue) a saper come questo Ser(enissi)mo Gran S(igno)r havendo deliberato circoncider tre suoi ill(ustrissi)mi fig(liuo)li giusta il dito della sua legge mandò questi passati mesi a far intendere p(er) tutti li sui Regni, et stati alli governatori et capi di quelli. Il far di tal solenità p(er) quanto mi intendo non più accaduto in questa città di Costantinopoli et così in segno d’Amore verso l’Ill(ustrissi)ma Sig(no)ria Nostra driciò di lì a Venetia un suo Ambassator, come sapete a notificarli tal circoncisione, con invitarla alla festività di q(uel)la(.) Alli 21 veram(en)te del passato, si dette principio a questa solenità in il Podromò, che e una piazza con un campo tre volte quasi lungo come la piazza di S(an) Marco, et largo come una volta e metà. Dove ci sono due guilie, una di una pietra sola l’altra di diverse pietre, una colona, sopra la quale vi è un cavallo, et uno Hercule a piedi di bronzo tolti da Buda nel ultimo aquisto fatto p(er) questo Sig(no)r in quel Regno, et molte altre colone pocco distante una dall’altra che sono vestigii di edifizj superbi, fatti dall’Imperatori Greci. Si ridussino li m(agnifi)ci Bassà, et tutti li altri che hanno grado andando sotto alcuni pavioni estessi in la piazza t(ra) li quali vi erano tre aquistati p(er) presente Sig(no)re et suo padre, zoe3

1 bkz. Metin And, «Osmanlý Tasvir Sanatlarý», Cilt I, Minyatür, T. Ýþ Bankasý Yayýnlarý, Ýstanbul, 2002, s. 251. 252 vd.2 solenne (görkemli).3 cioè (yani).

Page 92: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

92

uno che fù di Usan Cassan4, l’altro del Sofi. Il terzo del 9. Soldan Ganzi5. In la piazza restorono posti in diversi canti li ganizzeri, che è la militia à piedi, et li spachi che è quella da cavallo, con tanto silentio, che era una cosa mirabile da vedere. A 3 in 4 hore del giorno, vine6 il S(igno)r a questo loco solo à cavallo(,) fu contrato da dai detti m(agnifi)ci Bassà Aias, et Cassin, in el camino a piedi et era sua M(aes)tà vestita di uno duliman di raso limòncin, et con il caftà di raso crimisin attorno del quali vi era un friso di ricamo d’oro adornato di zogli7 e largo una quarta sopra un Cavallo bais chiaus8, qual al suono dell’istrumenti che erano in esso Podromó, non potè contenersi nelli piedi, ma quodamodo balava tutta(,) ma era retinuto9 da sua M(aes)tà con tanta destrezza che più desidirar non si potrïa(.) Avanti di lei erano condoti a mano quatro corsieri insellati con fornimenti di grandiss(im)a valuta, da dietro tre altri, ma vi erano persone in sella(,) cioè tre schiavi del S(igno)r(:) uno haveva l’arco et frezze(;)l’altro portava una valisi di ristagno d’oro et il terzo alc(u)ni vasi d’oro d’aqua. A piedi vi erano due cento stafieri, con li archi, et frezze in mano. Intrò in el Podrom... et si li fù in contra il m(agnifi)co İmbrain Bassà facendoli riverentia, al quali da sua M(aes)tà li fù risposto, acostandosi a mano sinistra alla briglia, et con questo ordine: la fu accompagnata al loco diputatto p(er) lei, à vedere le feste, che è un coperto di tavole lungo passa 34 e largo 20; infodrato di dintro di ristagno d’oro, et in el pavimento tapidi ecc(ellentissi)mi con uno mastabo coperto di veludi stratagliati d’oro dove sinta(?) sua M(aes)tà anchor, che habbia appresso esso mastabo una sedia d’oro adornata di molti zogli, posta, che la fù al suo loco furno posti ad’ordine. In la piazza li presenti che venivano fatti a sua M(aes)tà quali li capizi li portavano, trati di mano dalli S(igno)ri di quelli che li havevano mandati, et il primo in ordinanza era quello del m(agnifi)co Ibrain Bassà portato da persone 260 et giudicato valer da ds10 35, in quaranta mile anchor che altri dicono de più di 50 m(ila), erano in quello prima quatro libri scritti cio è l’Arcoran miniato d’oro di grandiss(im)a valuta, poi una cassetta d’oro con zoglie di valuta de 7 in 8 m ds (,) poi XI Garzoni belliss(i)mi vestiti di seda, con alcuni cerchi d’oro in testa di valuta de 400 in 500 ds, et venti di alcuni cinturi d’arzinto larghe una quarta(,) apresso vi era ristagni d’oro, veludi, rasi et damaschini, et in fine quindici corsieri: dietro a questo veniva quello delli due altri Bassà; ma fu molto minor numero del primo, tuttavia giudicato l’uno p(er) l’altro, fu stimato valer da 15 in 20 m(ila)

4 potrebbe essere Uzun Hasan (“Uzun Hazan”olabilir).5 forse si può leggere Capsomgauri («Memluklu Sultaný Kansu Gavri» olarak okunabilir).6 venne (geldi).7 gioie, gioielli; si scrive anche come zoglie (mücevherler).8 baþçavuþ.9 era ritenuto (tutuluyordu). 10forse si può leggere denari (belki ”para” olarak okunabilir).

Page 93: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

93

ds tra pan(n)i d’oro et di seda solam(en)te, poi seguivano quelli dilli m(agnifi)ci Belierbi11 dilla Grecia et Natolia, molto più honorati delli duo passati, essendovi in questi arzinti, et cavalcature poi quello dill’Aga di Giannizzeri, et di mano in mano, secondo li gradi loro, pò in li ultimi fu quello del R(everen)do Gritti et dilli clar(issi)mi oratori, et Baijlo n(ost)ro, furno in tutto alla suma di presenti 2200, quali viduti dal Sig(no)r dalla fenistra andorno poi tutti quelli che havivanno fatto li presenti a basciar la mano a sua M(aes)tà midisimam(en)te andorno li n(ost)ri oratori, et Baijlo a far tal offizzio, et con questo si ritornò tutti alli suoi lochi, cio è, li dui m(agnifi)ci Bassa con li altri eccetto il m(agnifi)co Ibrain, che restò con il S(igno)r alli pavioni, et alla n(ost)ra stantia diputatta pur in esso Podromo, p(er) vedere le feste, et si disnó12 havendossi tutta la vivanda dilla cucina del S(igno)r fatta nel campo del detto Podromò, et il tutto in porcelane a(bo)ndantem(en)te.

Il giornò seguente non fù altra solenità, che di accetar presenti, et quelli che apresentorno in ditto giorno furno li m(agnifi)ci Bezim Bassa, et suo fig(liuo)-lo Zimel anchor lui Bassà, et li presenti fatti in questo giorno non furno meno dilli precedenti, et poi si disnó ut supra.

La persona veram(en)te dil Ser(enissi)mo Sig(no)r non è ritornato più al suo seraglio, ma è habitatto in la casa dil m(agnifi)co Ibrain p(er) tutta la festa la qual casa è pocco discosta da esso Podromó(.) Il mercor dì si ripossi.

La giobbia veram(en)te che fu l’ultimo dil mese, si dette principio alla festa et corse con tante sutili 40 del ordine di chiaus, et altri vestiti in habitto da ma-maluchi, primam(en)te corsero tutti in seme’ poi appartadi 20 p(er) parte, venero uno contra l’altro poi p(er) traverso(,) rompendosi le lanze nel costato, poi ad uno p(er) uno, in forma di giostra presoniera et in fine tutti ad uno tratto, incon-trandosi, che fu bella cosa da vedere, dilla destrezza, et agilità loro, in governar il cavallo, et attirar, con la lanza. Finitto che hebbero questo gioco, smontati da cavallo andornò verso il loco del S(igno)r et buttatisi p(er) terra basiandóla con la mano(,) fecero riverentia a sua M(aes)tà. Dapoi vi furno dui castelli di legno dipinti fatti a modo di dui fortezze, in li qualli vi erano bon numero di persone vestitti alla ongarescha qualli uscieno fora, tratti prima molti schiopi, da un canto, et dall’altro, et qui scaramuzorno, in seme, mostrando di far fatto d’armi, giocan-do poi di spada et brocolier, poi con due spade, et poi con lanza, dove stettero, su questi giochi p(er) più di due hore, cercando l’una parte, et l’altra, di rubarsi le fort(e)zze, con le schale, et altro, come si suol far nella guerra et dispogliati di questi vestimenti ponendosi li suoi da gianizzeri, che da questo ordine fù fatto tal

11 Beylerbeyi.12 si desinò (yemek yendi).

Page 94: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

94

gioco, andorno poi a far la solita riverentia al Sig(no)r et con questo si finì la festa p(er) quel giorno, nel qual fu il convito alli ganizzeri, che furno al n(umer)o di m(ille), pur in esso Podromò sotto li pavioni et e’ da saper che oltra li conviti a giorno p(er) giorno, sempre hanno mangiato lì in el Podromò li m(agnifi)ci Bassà Belierbei Agà di ganizzari, et tu... li gradi, et cusi li n(ost)ri oratori, havendo la vivanda dalla cucina com ... e’ detto, che certo ad uno giorno p(er) l’altro mangi-avano in ditto loco di Podromò da X m(ila) persone.

Alli doi del presente, che fu il secondo di dilla festa, prima furno fatti in el spatio largò dil Podromò due muraglie et cadauna di esse haveva 8 castelletti, et quivi venero pur dell’ordine delli gianizzeri armati alla francha bon n(umer)o di persone, con lanze in mano, et fecero una corieria atorno ditti castelli, quali al continuo trahivano schiopi, et se venivano ad incontrar ditti tanti p(er) parte prima con dette tante, poi si misero a giochar di scimitara, et ancho manilandole quasi ad un tratto, con tanta facilitta, che era maraviglia a vedere, in fine fecero una scaramuza, rompendo le lanze in la vitta, et finitto il gioco si vestirno dilli loro habiti, et andorno a far riverentia al Sig(no)r ut supra.

Introrno poi nel campo 28; a cavallo dell’ordine delli spadolani, che sono gente da cavallo della prima militia, cio è giovini, et in questo pri(m)o ordine pos-so esser da persone .... m alli qualli in questi dì si li diva13 il mangiare del Sig(no)r et questi giocorno con lanza(,) ma ad un(‘)altra forza(,) rompendosi le lanze nel petto(,) mostrando fortezza in no(n) moversi di sella(,) nel qual gioco vi sterono14 p(er) una bona hora(,) poi se ne andorono a far riverentia al Sig(no)r et poi si inviorono al convitto.

Alli 4, fu fatti giochi d’andar sopra la corda, asendendo facile et descenden-do con gran agilità, et in questo dì fu fatto il convitto alla stalla del Sig(no)r alli sellari favri, et altri mestieri, che seguitano la corte et ancho alli bombardieri, che furno un infinitto n(umer)o di persone(,) le qual arte in tutti quelli giorni dille feste, hanno fatto diverse momarie, con condur cadaun la sua arte, cio è, animali huomini formati come si usano nelle momarie delle nostre bande.

Dopoi il disnar furno posti da mille piati di pietra(,) pieni di risi et mille in essa piazza del Podromò qual(‘)erano coperti ca da uno con una fugazza, li qualli dalla gente minuta furno mesi a sacco che fu molto bel veder, et in questo giorno furno conduti in essa piazza diversi animali del sig(no)r cio è, doi elefanti(,) sei leoni leompardi, et una tigre, li qual elefanti sono venuti, et dopoi imbardati(,) uno coperto di veludo cremesin, et l’altro di veludo verde di sopra à modo di Castello con tre persone sopra.

13 si dava (veriliyordu).14 restarono (kaldýlar).

Page 95: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

95

Alli, 6, del mese fu il quinto alli selletari, et in questo dì fu la festa di andar pur sopra la corda(,) ma altre persone poi alcuni, che mostrorono forteza nella loro persona, chi di romper con la mano una maza di mortaro di bronzo, et portar una antenella sopra le spalle, et in capo mutandola senza tocar con la mano, et chi far romper sassi sopra il corpo, che chi non vide questi effetti giudicava, che si scriva cose vane pur è così la verità. In fine dapoi il disnar(,) furno posti di pietra al n(umer)o dilli altri con l’istessa vivanda, che furno messe a scacco, come l’altre, cosa che tanto dilettò al Sig(no)r che in questo istesso giorno fece che il m(agnifi)co Ibrain Bassà al populo soltanini d’oro, et aspri d’arzinto per la summa di ds 1000.

Alli 9 mangiorno di sopra dal S(igno)r li m(agnifi)ci Bassà(,) li Belierbe Agà con alcuni altri primari, un(‘)altra festa fu nel Podromò, che d’andar sopra la cor-da(,) momarie, di mestieri di Giudei, Griechi, schiavi, et altra sorte di p(er)sone, non mancando po’ dilli pazzi(,) da questi tenuti p(er) santi quali si chiamano al dervis, fù et in la piazza una bissa formata che butava fuoco p(er) la bocca, di passa 12 longa, che à farla montò ds 300;

Mandò in questo giorno sua M(aes)tà il presente all’ill(ustrissi)mi fig(liuo)li che furno cavalli tre, alcuni cariazzi di roba, et certe berete d’oro con zoglie, che hanno da portar in testa.

Alli X li predetti ill(ustrissi)mi fig(liuo)li venero alla presentia del S(igno)r, et li andò al levar di casa il m(agnifi)co Aga’ di Giannizzeri(,) il mastro di stalla del S(igno)r et molti altri dilli grandi, qualli venero a’ cavallo sopra tre corsieri(,) tutti bianchi adunmodo(.) Vestitto il magior, che ha nome sultan Mustafa(,) di etta di anni, 12, di uno dulimano di raso limoncino, et il caftà di veludo crimisino, con un friso atorno di troncafilla d’oro con zoglie(,) con la sua samitara d’oro al lato(.) Il secondo di etta di anni 8, che ha nome Sultan Maomet(,) vestitto di un caftà di raso crimisin con un friso atorno d’oro pur con zoglie(.) Il terzo di etta di anni 6, nominato Sultan Selin(,) haveva il cafta d’oro azimino con zoglie(.) Il duliman era di raso limoncino et con la sua samitara come li altri dui ill(ustrissi)mi fi(gliuo)lli, et portavano in capo le berete d’oro ricamate di zoglie; che li mandó il S(igno)r inanzi nel Podromo(,) si li fecero in contra tutti li offitiali dilla corte del S(igno)r à farli riverentia, et da loro li venia risposto, et prima dal maggior qual non mancho, con li ganizzeri far quel offittio nel passare, in salutarli p(er) farseli benivoli, appre-so di una assisa dove si va al locho del Sig(no)r si apresentorono li dui m(agnifi)ci Bassà, Aias et Cassin(,) facendo riverentia a loro Ill(ustrissi)me S(igno)rie(,) poi un poco più di sopra di essa assisa(,) il m(agnifi)co Ibrain(,) qual era in mezzo dilli dui m(agnifi)ci Belerbei, fece l’estesa riverentia et postosi avanti li accompagnò

Page 96: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

96

alla presentia del S(igno)r(,) con il quale staran(n)o fino alla loro circoncisione, che sara giobia15 proxima alli 14 del mese, di notte venendo il venire16, in la qual not(t)e si fara magior solenitta, di fochi et luminare di quello (che) è statto fatto tutte queste altre passate, che si hano brusato in esso Podromò castelli di legno(,) pieni di rochette, con altri animali(,) pieni di fochi artificiati et molto meglio po-sto di quello si fa da’ nui, et si continuarà cusi la festa, fino alla circoncisione, et anco qualche dì dopoi. Non voglio anco restar di dirmi che questi ill(ustrissi)mi fi(gliuo)lli sono di aspetto bel(l)issimi(,) bianchi di carne, et certo di una indozza p(er)fetta, qualli havevano li capeli fori della testa, et li dui minori biondi(,) li qual seli tagliarano il dì della circoncisione(,) p(er)ché van(n)o quasi tutto il capo rasi li dui sono fratelli verrini, et l’altro d’un(‘)altra don(n)a, quale sono tutte vive, ma questa dilli dui è l’amata del Sig(no)r.

Metnin özeti:

Venedik Cumhuriyeti temsilcisi olduğu anlaşılan gözlemci, raporunu yaz-maya başlarken, Padişahın üç oğlunu sünnet etme kararı almasından ve Venedik Cumhuriyeti’ne sünnet düğünü daveti götürmek üzere büyükelçi göndermesinden sözeder. At Meydanı’nda yapılacak töreni ayrıntılı biçimde anlatırken, Padişahın öğleden sonra saat üç - dört sularında meydana geldiğini belirtir. Yeniçerilerin ve süvarilerin meydanda sessizce yer alışı, yazarı etkiler. Padişahın oturacağı koltuğun kıymetli taşlarla süslü oluşunu ve yerlere halılar serildiğini anlatan yazar, Padişaha gelen armağanları Venedik parasına çevirerek kaydeder ve en değerli armağanın İbrahim Paşa’dan geldiğini vurgular. Ayaz Paşa ve Kasım Paşa’nın Saraydaki önemli kişilerden olduğu belirtilir. Çeşitli armağanlar arasında, altın kapaklı bir Kur’an da bulunmaktadır. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri ve Yeniçeri Ağası’nın armağanları ile sonlara doğru, Venedik Cumhuriyeti’nin armağanları sunulur. Tö-ren bitiminde armağan sunanlar Padişahın elini öpmeye gider, Venedik Balyosu da saygıda kusur etmeyip, bu âdete uyar.

Padişah ertesi gün de armağanları kabûl etmeye devam eder; yazar, bir önceki gün kadar armağan geldiğini belirtir. Gözlemciye göre, gelen armağanların toplam sayısı ikibin ikiyüzdür.

Çarşamba günü dinlenilir; perşembe günü oyunlar ve eğlence yeniden baş-lar. Cirit oyunları yapılır; meydanın ortasına getirilen, çok güzel boyanmış kaleler birbirleriyle savaşır, biri diğerinin kalesini ele geçirmeye çalışır,kalenin birinin içinden Macar giysili kişiler çıkar. Oyunun bitiminde kıyafetlerini değiştirip, kendi giysilerini giyen yeniçeriler, Padişaha saygılarını sunmaya gider ve o gün meydan-

15 giovedì (perþembe).16 venerdì (cuma).

Page 97: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

97

daki üçbin kişilik yeniçeri topluluğuna ziyafet verilir.Tüm bu zaman boyunca, Pa-dişah Saraya dönmez, eğlenceleri izler ve yaklaşık onbin kişiye meydanda yemek dağıtımı yapılır. Meydanda kurulan sekiz kuleli iki sur üzerinde Frenk silâhlarıyla çarpışan yeniçeriler, gösteri yaptıktan sonra, ip cambazı ilginç bir gösteri sunar; tüm meslek grupları (zanaatkârlar) hünerlerini gösterir, bombacılara, eğercilere, ahırcılara Sultanın ahırlarında yemek dağıtılır. Ardından iki fil, altı arslan ve bir kaplan meydana getirilir. Biri kırmızı, diğer yeşil kadife örtü ile süslü filler üzerinde çeşitli cambazlıklar yapılır; üzerlerinde üç insan, yazarın deyişine göre - kule kurar gibi - gösteri yapar. İlerleyen saatlerde, ateş yutma ve, bugünkü deyişle “karate” diye nitelendirilebilecek, bedeniyle taş kırma gibi bazı ilginç gösteriler de yapılır. Gösterilerin sonunda İbrahim Paşa meydana 1000 Venedik parası değerinde altın ve gümüş sikkeler atar. Venedikli gözlemci, törene katılmayan birinin inanamaya-cağı kadar ilginç, ancak gerçek gösteriler gördüğünü belirtmeden edemez.

Saat dokuzda Paşalar ve Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri ile yemek yenilir, sonra bazı gösteriler daha izlenir.

Padişah saat onda oğullarını aldırtmaya Yeniçeri Ağası ile Ahırcıbaşıyı17, birçok yüksek rütbeli kişiyle birlikte gönderir. Atlar, süslü giysiler ve taşlı altın be-relerle delikanlıları almaya giderler. Üç şehzadenin meydana girişinden çok etki-lenmiş olduğu anlaşılan yazar, beyaz atlar üzerindeki delikanlıları ayrıntılı biçimde anlatır: İlki, şehzade Mustafa’dır; 12 yaşındadır, limon rengi saten elbise giymiştir, kaftanı kırmızı kadifedendir.Yanında altın işlemeli kılıcı, başında ise altın işlemeli takkesi vardır. İkinci şehzadenin adı Mehmet’tir; 8 yaşındadır, kırmızı kaftanı, kardeşi gibi altın kılıcı ve işlemeli takkesi vardır. Üçüncüsü, şehzade Selim, altı yaşındadır. Limon renkli saten giysi üzerine, altın renkli kaftan giymiştir. Kılıcı ve takkesi de altın işlemelidir. Meydanda yerlerini aldıktan sonra, tüm devlet erkânı, önem sırasına göre, şehzadelerin önünden geçerek onları selâmlar. Şehzadeler se-lâma karşılık verir ve resmi geçitin sonunda iki Beylerbeyinin ortasındaki İbrahim Paşa, şehzadeleri sünnet gerçekleşene kadar kalacakları yere, Padişahın yanına götürür. Sünnetin bir sonraki hafta, perşembe günü saat ondörtte yapılacağı bildi-rilir. Bu arada havaî fişek gösterilerinin ve çeşitli ışık oyunlarının Venedik’te oldu-ğundan daha iyi biçimde yapılacağını sandığını yazan gözlemci, törenlerin sünnet gerçekleştikten sonra da süreceğini kaydeder. Bu gözlemine bakılarak, yazarın daha önce de çeşitli törenlere katıldığı, havaî fişek gösterileri izlediği, İstanbul’da oldukça uzun süredir bulunduğu anlaşılır. Yazar son olarak şehzadeleri beyaz tenli, güzel delikanlılar olarak niteler; ikisinin aynı, birinin başka anneden olduğunu, her iki eşin de yaşadığını, ancak iki şehzadenin annesi olan eşin, Padişahın gözdesi olduğunu belirtir.17 Resmî ünvaný ”Mir-i ahýr” veya ”Mirahur”, yani Ahýrbeyi.

Page 98: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

98

Kısacası, sünnet düğünü, İstanbul’da At Meydanı’nda (Hipodrom) yapılır. Tüm devlet protokolü törene katılır, şehzadelerin meydana getirilişi ve burada yerlerini alışları, devlet protokolünün tören sırasındaki selâmlaşmaları ayrıntılı olarak kaydedilmiştir. Birkaç gün süren şenlikler sırasında ilginç gösteriler dü-zenlenir. Büyük bir sirk gösterisinin yanı sıra, ip üstünde gösteri yapan cambazlar; ağzından ateş çıkaran adamlar gösteri yapar. Bedenleri ile taşları kıran adamlar görülür; bu gösteri, bir anlamda karate olarak tanımlanabilir.Tören sırasında at üstünde cirit gibi oyunlar oynanır. Rapor sahibi İtalyan, tüm oyunları ayrıntılı olarak yazarken, ilginç bir gösteriye de yer verir: Meydanda kurulu, boyalı, tah-tadan iki kule vardır. Birinin içinden Macar giysili insanlar çıkar; savaşı andıran görüntülerle, kılıç-kalkan oyunu oynarlar. Yeniçerilerin oyunlarını sergileyen göstericiler, kılıçları “çok hayret verici” biçimde, büyük bir ustalıkla kullandıktan sonra, normal giysilerini giyip, Padişahın önünde selâm verirler.

Yazar, törene katılan protokolü ayrıntılı olarak tanımlar. Günde onbin kişiye yemek çıkarıldığı belirtilir. Ayrıca, sünnet sırasında, havaî fişek gösterileri de yapılır. Sünnet olan şehzadeler ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Şehzadeler “beyaz tenli”; sünnet günü traş olmalarına karşın, güzel saçları takkelerinden taşmış, sa-rışın, güzel çocuklardır. İkisi gerçek kardeştir, büyük şehzade başka bir eştendir. Ancak, küçük şehzadelerin annesinin padişahın gözdesi olduğu vurgulanır.

Belge no. 28: Erdel Prensi’nin Padişaha hesap vermesini anlatan belge (tarihsiz).

Belge ilgili dosyada yer almamaktadır.

Belge no. 29: 9 sayfa Türk ordusu hakkında bir yazı (tarihsiz).

Belge, Kanunî Sultan Süleyman dönemine ilişkindir.

Matbaa harfleriyle sureti:

Delle armate, et de gli esserciti fu sempre la fama magg(iore) del vero, da che nasce che i conduttieri di queste, et di quelle si sieno sforzati farsi tenere in così fatta estimat(a) che grande riputatione ne potessero acquistare, per mezzo della quale poi rimanessero nell’opinione del mondo aggrandite le forze loro, et si rendessero spaventevoli. Questa opinione si è introdutta ne gli animi de gli huomini il più delle volte dalla novità, et dal caso, come ne fatti della casa ottomanase vede, la quale inviata nel corso de felici avvenimenti, può facilm(en)te rendere al mondo tutti i disegni suoi pieni di spavento, et di stupore. Questo si vede nel rumore della presente armata, il quale è che quel S(igno)re mandi fuori così gran numero de vaselli lunghi, e quadri, et sopra essi così grosso essercito che si possa temere ch’egli habbi dissegno di fare impresa di molta importanza. Da che

Page 99: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

99

nasce che tutti i liti d’Italia, et di Spagna, et le Isole de n(ost)ri mari vengano di questi apparati non poco à temere, ma come sia questo timore vano, è superstizioso, spero brevem(en)te et con sì buone ragioni dimostrare che non sola morte vi re-starà commodo rimedio, ma ancora si farà chiaro che le forze che à noi si rendono spaventevoli non si habbino punto à temere. L’fama universale per gli avisi di Costantinopoli che l’armata uscire debba di quella città in numero di 150 galere comprese le guardie dell’arcipelago, e seco molte navi grosse galeazze, palandarie, e caramussalli per l’art(iglie)rie munitioni, e vettovaglie, et che levare debba 40 (mila) spacchi, giannizzeri, gianizzerotti, et esapi, et che poi s’habbi à giuntare co(n) vasselli di Tripoli, et d’Alghieri i quali potranno essere in numero di 60 tra grandi e piccioli, atteso che da Tripoli ponno1 uscire vinti tra galere, e galeotte, et di Alghieri et di Bona sin al numero di quaranta, che tutti insieme sin al numero di 210 vasselli da remo, et 40 quadri potran(n)no levare si grosso essercito, che basti à tentare qualsivoglia impresa non pur nell’Isole, do(ve) essendo sig(no)ri del mare(,) non ponno temere che possi2 venire soccorso, ma anc(ora) in terra ferma senza poter havere incontro di forza nemica che impedire gli possi. Non è dubbio alcuno che quando si trovasse armata così potente quel S(igno)re insieme, non fosse bastante à porre spavento à i liti d’Italia, et di Spagna, et di fare sicura preda d’alcune isole del n(ost)ro mare; Ma non parrà questo apparato verisimile à chi ha notitia delle porte maritime che quel s(igno)r si trova al presente non punto magg(io)ri di quelle de tempi passati, ancor che vi sian cors(i) gli acquisti delle galere delle cose del Gerbe, et Sicilia perché si sà che sono morti da cinquemilla de suoi schiavi, et che da dui anni in quà gli sieno fuggite sei tra galere, et galeotte armate de migliori schiavi ch’egli havesse, à che s’aggiugne che resti privo de marioli huomini di buona voglia destinati à vogare, le quali cose hanno minuito l’armata sua, et fanno che delle vittorie passate gli resti poco avanzo, l’visto havemo che ne tempi, ch’egli era più ricco di q(ues)ta commodità, come fu doppo la presa d’Africa, essendo oltraggiato da quell’offesa, et che desiderava non pur vendicarsi, ma dare all’invittiss(im)o Cesare saggio della sua possanza, mandò fuori armata di 1 14 vasselli, la quale fama sparsa di molti giorni inanzi correva di 150 galere; et 20 mabone3, che poi con fatt(i) di gran lunga minori della sua aspettat(io)ne ritornata à suoi porti uscì l’anno seg(uen)te con maggior fama, et forza minore. Ne hebbe ardire di tentare impresa nel Regno di Napoli, dove promessi gli erano aiuti, et favori. Il med(esim)o seguì la terza volta sopra i dissegni di Corsica, et ultimam(en)te chiamata all’impresa de forti di Villafra... havendo fatto uscire voce di molti vasselli quadri, comparve solam(en)te

1 possono uscire (çýkabilirler).2 possa venire soccorso (yardým gelebilsin).3 maona; imbarcazione da trasporto piuttosto grossa (mavna).

Page 100: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

100

con ... galere, con le quali à guisa di Corsaro attese à depredare le coste di (Na)poli, et Minorica; Dico per q(ues)to che non habbi à passare questa armata il numero di cento galere, comprese quelle che possi ritirare dalle guardie de suoi stati, Ne credo già che egli sia p(er) lassarli senza guardie(,) per non dare libertà à Corsari cristiani di poterli in assenza dell’armata sicuramente molestare: Che poi s’habbia à congiung(er) con l’armata di Tripoli, et d’Alghieri, esser può vero in parte(,) ma credere non si de(v)e che habbino à restare que duo lochi princip(ali) sprovisti in tutto d’huomini; et vasselli, lasciando commodità al nimic(o) d’offenderli all’improvista; Havendo à temere non solo di noi, ma (de) Mori ancora che in secreto gli sono nimici: Oltra di ciò non hanno Rais piacere di trovarsi in armata(,) sì per paurira di perdere li loro schiavi, de quali il Bassa’ suole il più delle volte privarli, sì ancora p(er)ché non siano privi della commodità di rubbare separatam(en)te, se obligo di tanti tributi, che à generali si sogliono dare(.) Quando dunque l’armata Turchesca(,) con l’aiuto de Corsali di Barbaria esca fuori in numero di 130 vasselli da remo(,) sarà tutto quello che per hora si possi fare. Che poi la venghi accompagnata da vasselli quadri per le commodità che già si son dette, difficile è à coloro che usi nell’armate di mare san(n)o di quanto travaglio sieno i ram(m)orch(i) ne lunghi viaggi, i quali sono bastanti non pur à minare le nove galere, et disarmarle, ma ancora le vecchie, et se ciò pare danno picciolo, seguirà quest’altro magg(iormen)te che navigandosi con rammorchi p(er) costa nimica, daran(n)o occ(assio)ne i rammorchi di prolungar il viaggio, et successivam(en)te l’impresa, et talvolta l’armata sarà sforzata (a) perderli, ò lasciarli andare ad altro camino, d’onde no(n) siano per rihaverli di molti giorni, né per servirsene al bisogno, et così perdersi la speranza, et commodità de gli aiuti loro, come successe in q(uan)to al Principe d’Oria nel fatto della Prevesa, che havendo fondata la speranza della sua vittoria nelle forze delle genti spag(no)le che si trovavano sopra le navi, nel morire il poco vento che all’hora spirava, morì insieme il fine della buona fortuna che promessa s’havea, et in quello à Serse, che persa l’armata(,) perdè l’essercito(,) né haveria perso l’armata delle galere, se li vasselli quadri l’havessero potuto seguire. Ammettere si potrebbono4 i rammorchi, quando s’havesse à navigare per paese amico, et in poco traietto, et non altrimenti. Dirassi dunq(ue) ch(e) l’apparecchio delle navi sia più tosto per dare timore così à terra ferma, come all’Isole, in maniera che havendo à provedersi in tante parti, venghino à rimanere le forze più disunite, e minori, ch(e) per seguirla quali esser possino i dissegni sua, se ne potrà trattare p(er) conietture in quella guisa che si suol fare di tutte le cose del mondo, che pur molte volte s’incontrano, cadendo bene spesso ne gli animi de gli huomini communi quello

4 ammettere si potrebbero (kabul edilebilirdi; izin verilebilirdi).

Page 101: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

101

stesso che gli Principi sotto silenzio, et secreto consiglio haveran(n)o determinato sono tuttavia i pareri diversi, alcuni per il regno di Napoli per la vicinanza del passaggio(,) che breve resta dalla Vellona in Puglia, che commodità grand(issi)ma dona all’armata di servirsi de vasselli quadri per havere cavalli(,) vittovaglie, munit(io)ni, et soccorso di giorno in giorno di nova gente, quando fosse bisogno, altri per Sicilia valendosi delle med(esi)me ragioni, altri per Malta, dove già ci discostiamo dalle c(ommo)dità de navili quadri: altri per Sardegna, dove per la vicina(nza) di Bona restaria l’armata soccorsa di vittovaglie, altri per Corsica, nella q(u)ale per i presenti tumulti possi facilm(en)te havere mano, et altri finalmente per alcuna delle Isole di Maiorica(.) Sopra quali pareri prima che discorrere farassi questa premissione, et ne nascerà non picciola facilità alle n(o-st)re conclusioni: Malvolontieri il Turco, come pur è uff(ici)o d’ogni prudente Cap(itan)o(,) pone l’essercito suo all’espugnat(io)ne di presidio in terra ferma, dove gli possi venire opposito di contrario essercito, et mass(imo) di cav(alle)ria armata, che quantunque succedesse bene sotto l’Imperio di Mahomet al general suo Acomat la impresa d’Otranto fu perché si trovava il Re Ferrando impedito delle guerre di Toscana, et era sì debole di forze, et privo di soccorso de vicini potentati, ch’hebbe tempo i Turchi d’espugnare quella città deboliss(im)a et male provista p(er)ch’egli havesse forze d’opporsi: Ha considerat(io)ne anco d’havere la provisione delle vittovaglie sì vicina, ch(e) essendo detenuto dall’impresa più lungamente del suo pensiero, haver le possi senza molta dilat(io)ne et pericolo, per l(o) p(iù) si conosce che non habbi dissegno sopra il regno di Napoli, et Sicilia dove sono le cav(alle)rie armate, et fanterie sì buone, che senza aiuti forestieri resisteran(n)o alle forze Turchesche con havere le fortezze alle marine buone, e ben fornite. Per Sardegna si può dire la med(esim)a ragione, et questa insieme che non habbi à servirsi di vasselli quadri à sì lungo viaggio, et la commodità di Bona a Vegata5 di sopra, quando venisse l’armata p(er) lunga, et impensata detent(io)ne in nec(cessi)tà di vittovaglie saria debole, et non verrebbe à supplire, che quantunque l’armata sia solita di portare seco vittovaglie per tre mesi, intendesi questo p(er) le ciurme, et gente ord(ina)ria ma non per l’essercito. Il q(u)al tempo di tre mesi si consuma in viaggio, tra venirsene, et tornarsene à casa, et ogni poco tempo che la soggiorni di più senza havere commodità de vasselli quadri carichi di vittovaglie che la soccorrano, verrebbe in necessità tale che non fuor Bona(,) ma tutta la Barbaria non saria bastante à rimediarci. Non si ha manco à temere di Corsica per havere le piazze delle marine forti, et delle quali già habbi fatto prova in tempo, che restandoli tutta l’Isola amica(,) solam(en)te colui si diffese contro

5 forse si può leggere allegata di sopra (belki, bir anlam deðiþikliðiyle, ”yukarýda belirtilen” olarak okunabilir).

Page 102: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

102

il furore delle due armate, et quando vi havesse intelligenza, poco aiuto può sperare da coloro che saran(n)no intenti alla difesa propria. La Spagna rendono sicura le proprie forze sue. Restano hora solam(en)te in dubio Malta, Goletta, et Minorca, alle cui imprese si può credere che il gran S(igno)re sia persuaso dalli dui Re di Tripoli, et Algieri, inchinando ogn’uno al commodo suo(,) particolare quel di Tripoli à Malta, et alla Goletta, et quel d’Alghieri alla Minorca: Il quale(,) per vendetta dello scorno ricevuto sotto Orano, et della presa del Pegnone(,) temendo forsi anc(or)a d(e)lle cose sue si sia forzato tirare l’animo di quel P(rincip)e à mandar fuori l’armata, et insieme proposta l’impresa di Minorica(,) già una volta saccheggiata come facile, et commoda poi per la vicinanza d’Algieri, et p(er) il picciolo tratto di qui in Spag(n)a ad infestare tutta quella costa, et già si sa che sin d(a)l mese di Gen(nai)o hà mandato la sua galera bastanza di 51 banchi armata di 216 de migliori Christiani che havesse in prese(n)te al G(ran) Turco col suo fig(liuo)lo per sollecitarlo d’armare. All’impresa di Malta concorrono molte cause, prima li Rais, et schiavi che vi sono captivi, che con molta stanza sup(plica)no il loro S(igno)re a liberarli, proponendo l’impresa facile p(er) havere quell’Isola poc(a) gente, picciole fortezze, buonj, et sicuri porti, et egli all’incontro s’habbi persuaso d’acquistarsi il paradiso p(er) via di q(ues)ta liberat(io)ne. Vi s’aggiungono i Giudei che han(n)o gli appalti di Aless(and)ria(,) i quali ricevendo ogni giorno infiniti danni dalle galere de Cav(alie)ri(,) hanno dimandato con molta istanza quella impresa, et p(er) essa offerto 200 m (...) Il Dragut col cons(igli)o del quale si governeran(n)o in parte queste cose, favorirà con tutte le ragioni che potrà q(ues)ta risolu(tione,) sì per havere il governo suo più quieto, come anco per l(a) speranza di potere con quella commodità depredare i(l) Regno di Sicilia, nella quale deliberat(io)ne caderei io più to(sto) che in alc(un)a altra, poi che la Goletta non ha seco tanta facilità per la fortezza sua, per il buon presidio, et per l’aiuto, che il Re di Tunisi gli porgerebbe, dubitando di se stesso, et che persa la Goletta non cadesse egli ancora in servitù, et restasse privo di quel Regno del quale da già tanti anni è hereditario, et chi è chi dubita ch’egli non ami più tosto d’essere tributario al Re Cat(toli)co che schiavo al gran S(igno)re? Potrebbesi dire ancora che irritatosi il gran Turco da la presa del Pegnone è posto dal nome dell’armata Cat(toli)ca che fù l’anno passato di cento galere, et molti vasselli quadri in sospetto di maggiori danni habbi espedito l’armata sua à contrapeso della Cristiana(,) à fine che ritenendosi sopra di sé(,) no(n) habbi ardire di te(n)tare altra cosa: Hor com si sia, se l’impresa ha da farsi sopra noi, si può giudicare che sia destinata per Malta: Alla difesa potrebbe succedere il remedio facile, et forsi ancora sofficiente p(er) offendere l’armata Turchesca, perch(é) radunando il Re Cat(toli)co l’armata sua con l’aiuto de Principi amici suoi(,) sarà al meno di cento galere forzate, le quali quanto migliori siano di q(ue)lle armate di novo, et di buona voglia, lo sa chi è essercitato nelle cose di

Page 103: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

103

mare, et sopra d’esse potrà mettere buon numero de soldati Spag(no)li et Italiani(,) huomini usi p(er) molti viaggi alle navigat(io)ni(,) dove all’incontro gli spacchi, et giannizzeri(,) soldati usi solamente à gli esserciti di terra(,) ne le battaglie navali si renderan(n)o inutili, et quando occorresse trovarsi le due armate insieme p(er) l’avantaggio che la Cristiana haverà di buone galere atte à fare forza di caricare, et fuggire et di migliore gente p(er) combattere, non haverà timore d’assalire la Turchesca quantunq(ue) in numero de vasselli ava(n)taggiosa. Doverà q(ues)ta armata C(ristia)na fermarsi al Faro di Messina, et ivi aspettare i progressi dell’altra, et secondo il partito che gli sarà presentato, seguirla semp(re) alla coda, in modo ch(e) ella possi sapere i progressi di questa. S’haveriano à dishabitare tutte le terre maritime deboli et nelle fortezze ridurre gagliardi presidi, ragunare le milit(ie) delle Cav(alle)rie et Fanterie nel mezo dell’Isole, come ne Regni di Sicilia, et Sardegna, perché ad ogni aviso restino commode à soccorrere le fortezze assalite in quale parte si sia; perché havendo l’armata à perdere tempo all’espugnat(io)ne delle terreforti, non so come possa assicurarsi di tenere l’essercito in terra, et l’armata in mare sprovista, et con sospetto d’essere assalita dall’armata Cristiana(.) Così ritenendola in timore(,) non pur non osarà tentare le fortezze, ma indebolit(a) dal travaglio del lungo viaggio, darà forsi occ(asio)ne con havere molte galere ...6 all’armata n(ost)ra d’offenderla spesso con prenderli alla coda quando una, et quando un’altra galera, et che per questo con danno e scorno(,) se si habbi à ritornare onde si partè. Mi estenderei più oltre, ma temo fastidire V(ostra) S(ignoria) alla quale non desidero se non servire, et le bascio le mani.

Metnin özeti:

Yazar, Doc’a yazdığı anlaşılan bu raporda, Osmanlı ordusunun gücünün abartıldığını belirtir. İtalya ve İspanya kıyıları ile adalarda Osmanlı gemilerinden korkulmaktadır. Ancak bu korku yersizdir, ne de olsa Osmanlı donanması Afri-ka’nın alındığı zamandaki kadar güçlü değildir, en fazla yüz adet kalyona sahip ol-malıdır. Ancak, Hristiyan korsanlara meydanı boş bırakmamak için, donanmanın koruma görevini yapan gemileri vardır. Osmanlı donanması, Trablus ve Cezayir deniz kuvvetleri ile gücünü birleştirebilir, bu olasılık kısmen doğru olabilir, çün-kü Osmanlılar bu iki yeri asker ve gemiden yoksun bırakmayacaklardır. Aksini yapmak, düşmanı teşvik etmek olacaktır. Raporda, Osmanlıların yalnızca Hris-tiyanlardan değil, Mağriplilerden de çekindiği belirtilir; Mağripliler onların gizli düşmanıdır. Mağripli Reisler, donanmada olmaktan pek hoşlanmazlar7, çünkü tutsaklarını kaybedeceklerinden korkarlar. Genellikle Paşalar, Reisleri tutsaksız

6 forse si può leggere in alto mare (belki ”açýk denizde” olarak okunabilir).7 ”Reisler”, baþka bir deyiþle Amiraller, komuta altýnda çalýþmaktan deðil, korsanlýktan hoþlanýrlar.

Page 104: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

104

bırakırlar; Reisler hem tek başlarına çalmanın rahatlığından yoksun olmak iste-mezler, hem de generallere belirli bir miktar para ödemek zorunda kalmazlar.

Barbar korsanların katkısı ile Osmanlı donanmasının ortalama yüz otuz savaş gemisi olduğu hesaplanabilir. Çok sayıda çekdiri bulundurmak uygun de-ğildir, çünkü bu gemiler hem yolculuğu yavaşlatır, hem de bazen onları bırakmak gerekeceğinden pek yararlı olamazlar. Bu noktada, Prens Andrea D’Oria’nın Pre-veze’de başına gelenler örnek gösterilir. Prens D’Oria İspanyol kuvvetlerine çok güvenmiştir, ancak rüzgâr kesilince donanmasının şansı da dönmüştür. Çekdiriler ancak dost ülkelerin sularından geçerken ve kısa yolculuklarda elverişlidir.

Yazara göre, Osmanlılar karada kurmaya pek ilgi göstermezler, çünkü kar-şılarına güçlü bir ordu çıkabilir. Raporda Otranto savaşından söz edilir. Savaşın böyle sonuçlanmasında Kral Ferrando’nun8 Toscana bölgesinde savaşmakta ol-masının etkisi büyüktür. Böylece Osmanlılar, kötü korunan ve zayıf olan kenti kolayca ele geçirmişlerdir.

Osmanlıların Napoli Krallığı ve Sicilya ile ilgilenmedikleri, bu topraklarda yeteri sayıda piyade ve süvarinin bulunduğu bildirilir. Kısacası, Napoli Krallığı ve Sicilya, kimsenin yardımı olmaksızın kendini savunabilecek güçtedir. Sardunya için de aynı şey söylenebilir. Korsika adasına gelince; bu ada için de endişeye kapılmak yersizdir. Oysa Malta’nın, Tunus’taki Goletta’nın ve Minorka’nın duru-mu tehlikededir. Durumun böyle olmasında Trablus ve Cezayir beylerinin etkisi büyüktür: Trablus, çıkarları için Malta ve Goletta’nın; Cezayir ise Minorka’nın alınmasını istemektedir. Minorka zaten bir kez yağmalanmıştır, Cezayir’e yakın olduğu için sefere elverişli bir konumdadır; ocak ayından beri bölgeye gemi gön-derilmiştir.

Malta’nın alınması için de çok neden vardır. Herşeyden önce, Reis ve orada tutuklu bulunan tutsaklar, efendilerine kendilerini kurtarması için yalva-rıp yakarmaktadır. Ada’nın kolay ele geçirilebileceğini, orada yaşayan insanların sayısının az olduğunu ve Ada’nın iyi bir ‘kapı’ oluşturacağını ileri sürerler. Efen-dileri de, Malta’yı kurtararak Cennete gitmeye hak kazanacağına inandırmıştır kendini. İskenderiye’de iş yapan Yahudiler, her gün süvariler tarafından zarara uğratıldıklarını belirtip, Malta’nın kurtarılmasına yardım edecekleri konusunda söz vermişler, dahası para yardımı teklif etmişlerdir. Osmanlı Sultanı, geçen yıl yüz kalyondan oluşan Hristiyan donanmasına karşılık olarak gemilerini gönder-miş olmalıdır; Pegnone’nin alınmasından sıkıntı duymuştur ve daha fazla zarara uğramak istememektedir.

8 Sözü edilen, Aragon Hanedaný’ndan Kral Ferrante veya, diðer adýyla, Ferrando’dur.

Page 105: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

105

Bu noktada, yapılacak girişimin Malta ile ilgili olacağı öngörülmektedir. Yazara göre, Osmanlı donanmasını altetmek güç olmayacaktır. Katolik Kral dostlarıyla gücünü birleştirirse, donanımlı en az yüz kalyona sahip olacaktır; bu gemiler geçmişteki gemilerden daha iyi donanımlı olacak ve bu gemilerde çok sayıda, deneyimli İspanyol ve İtalyan askeri bulunacaktır. Yazara bakılırsa, eldeki verilerden bu sonuca kolayca varılabilir. Çarpışmalarda Osmanlı sipahi ve yeniçe-riler, karada savaşmaya alışık olduklarından, denizde başarısız olacaklar; Hristiyan donanmasının takibe ve kaçmaya daha uygun gemilere sahip olduğu görülecektir. Çok sayıda gemisi ve deneyimli askerleriyle Osmanlı donanmasına çekinmeden saldıracak olan Katoliklerin donanması, ayrıca, Messina Feneri’nde bekleyecek, diğer gemilerin kaydedeceği gelişmeleri izleyecek, durum gerektirirse, donan-manın arkadan gelen diğer gemileri ile birlikte hareket edecektir. Tüm zayıf kıyı kentleri boşaltılacak, kalelerdeki garnizonların sayısı azaltılacaktır. Sicilya Krallığı ve Sardunya Adası’nda yapıldığı gibi, piyade ve süvariler tüm adaların merkezinde biraraya getirilecek, böylece yardım isteği geldiği anda, bu hazır kuvvetler hemen harekete geçebileceklerdir.

Sonuç olarak, uzun süren yolculuktan yorgun düşecek olan Osmanlı do-nanması, kendini nerede ve nasıl savunacağını bilemeyecek, Hristiyan donanma-sının kalyonları, Osmanlı donanmasının peşinde olacaktır.

Yazar, Doc’u sıkmaktan korktuğu için daha fazla yazmak istemediğini be-lirterek raporunu bitirir.

Belge no. 30: 10 sayfa Petervaradin’in 1687 yılında alınmasından sonra Türk ordusunun durumu hakkında görüşler içeren belge (tarihsiz).

Macar sınırında bulunan Petervaradin Kalesini Türklerin 1687 yılında almasından sonra yapılan stratejik bir değerlendirme raporudur. Bu sıralarda In-nocenzo XI. Papa’dır. Raporda tarih yoktur ve belirleyici derecede önemli siyasal adlar yer almaz, ancak raporu yazan kişi çok değerli jeo-politik değerlendirmeler yapmaktadır. Önce Türklerin Petervaradin’i neden almış olabileceği üzerinde durur. Bu noktada, Viyana’nın, Zagreb’in ve Yukarı Macaristan’ın olası durumu belirtilir. Bölgedeki kalelerin, aralarındaki uzaklık göz önünde bulundurularak değerlendirmesi yapılır. Ayrıca, Osmanlıların müttefiki olan Tatarların olası mü-dahalesinin sonuçları üzerinde tahmin yürütülür.

Belge no. 31: 25 sayfa Türk İmparatorluğunun gücü ve durumu hakkın-da bir belge (tarihsiz).

Benzer ad ile kayıtlı belgelerde olduğu üzere, metinde Osmanlı İmparator-luğu’nun yapısı ve gücü hakkında ayrıntılı biçimde bilgi verilmektedir. Belge şu anda elimizde değildir.

Page 106: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

106

Belge no. 32: Osmanlı Sultanları hakkında tarihi bilgiler içeren belge (tarihsiz).

Belge ilgili dosyada bulunmamaktadır.

Belge no. 33: Türk Elçisinin Fransa kralına övgülerini içeren belge (tarihsiz).

Belge ilgili dosyada bulunmamaktadır.

Belge no. 34: a. 2 sayfa Osmanlı donanması hakkında İspanyolca bir belge.

Tarihsiz belgede, Rüstem Paşa’nın kardeşi Sinan Paşa’nın donanma komu-tanı olduğundan ve nisan ayının ortalarında donanma ile harekete geçeceğinden söz edilir. Donanmanın hazırlanması ve malî işlerinin düzenlenmesi, maddeler hâlinde belirtilip, gerekli paranın hazinede bulunduğu kaydedilir. Osmanlıların en azından elli gemisinin daima hazır bulunduğu; donanmada yaklaşık 80 kalyon tipi gemi ile 225 adet yelkenli gemi bulunduğu belirtilmektedir.

b. 1 sayfa 1515 tarihli İtalyanca bir Venedik belgesi.

Şah İsmail ve sufizmden söz eden belgede, ayrıca, Cem Sultan’ın Roma’da Papa VI. Alessandro’nun elinde tutuklu olarak bulunduğuna da değinilir. Belge-nin birçok sayfası eksiktir ve imza taşımamaktadır.

Belge no. 35: 9 sayfa Sultan I. Selim‘in Lehistan kralı Zigsmund‘a yazdı-ğı mektup (şubat 1512).

Birden fazla elyazısı ile Latince kaleme alınmış olan belgeler, birbirinden ayrı parçalardan oluşmaktadır. Dört ayrı mektup vardır. Üç sayfa olan birinci mektupta, Çavuş Mehmet1 ve Lehistan kralı Zigsmund‘un adları geçer. İki ülke arasındaki ilişkiler üzerinde durulur; Mehmet‘in öldüğü yılın ekim ayından söz edilir. Mektup 1468 yılında kaleme alınmıştır. Bir sayfa olan ikinci mektup, silik olduğu için tam olarak okunamamaktadır. Üçüncü mektup, Osmanlı İmparatoru tarafından İmparator Car(o)lo‘ya yazılmıştır. İki sayfadan oluşmaktadır. Fransa, Almanya, İspanya İmparatorlarından; Macaristan krallığından ve Bâb- ı Âli‘ye bir haberci gönderildiğinden söz edilir. Metinden anlaşılacağı üzere, bu imparatorlar ile görüşmeler yapılmıştır. 3 sayfadan oluşan dördüncü mektubu ise Osmanlı sultanı, Kral Ferdinand‘a yazmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, kutsal meleğin ve kılıcının gücü ile birçok yeri ele geçirmiştir. Yine de o topraklarda yaşayanlara bazı kaleler bırakılmış ve ayrıcalıklar tanınmıştır. Fransa İmparatorundan dost

1 Metin okunaklý deðildir; söz konusu edilen kiþinin adý, Mahmut olabilir.

Page 107: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

107

olarak söz edilir.Yazı, savaş sonrası dönemde yazılmış görünmektedir; yapılması ve ödenmesi gerekenler belirtilir. Padişah, İmparatorluğunun kapısının dostlara her zaman açık, düşmanlara ise kapalı olduğunu vurgular.

Belge no. 36: 3 sayfa 1512 - 1520 yılları arasında Padişah olan Sultan I. Selim‘in 1501 - 1521 yılları arasında Venedik Doc‘u olan Leonardo Loredan‘a gönderdiği mektubu içeren belge (3 ağustos 15...).

Sicilya‘dan dönen iki Osmanlı gemisi ile ilgili olarak, Korfu adası civarında cereyan eden bir olay sonucu ortaya çıkan anlaşmazlık konu edilir. Gemi ile nak-ledilirken tefecilere bırakılan kalayın geri alınmasında anlaşmalara uyulmadığın-dan yakınılır.

Belge no. 37: 2 sayfa Kanuni Sultan Süleyman‘ın Avusturya İmparatoru Ferdinand‘a yazdığı mektup (1520).

Kanuni Sultan Süleyman mektubunda dostça bir ifade kullanır ve Avus-turya‘ya savaş açmak niyetinde olmadığını açık biçimde belirtir. Gerçek düşmanı, “Türk‘e karşı savaşa gidelim” diyen İspanya Kralı ve Macaristan‘daki ayaklanma-cılardır. Kendisine elçi gönderen Avusturya Kralı Ferdinand‘a yazdığı mektupta, Kaptan - ı Derya İbrahim Paşa‘nın donanmayı savaşa hazırladığını; İspanya Kralı-na savaş açacağını; ayrıca, Macaristan‘da olup bitenlerden rahatsızlık duyduğunu; Elçisini göndererek dostluk gösteren Kral Ferdinand ile bir sorunu olmadığını; aralarındaki iyi ilişkilerin devamını arzu ettiğini bildirir.

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler”.

Belge no. 38: 2 sayfa Sultan I. Süleyman‘ın bir Fransız elçisinin Osman-lı topraklarına girmesine izin veren mektubu (ağustos 1553).

Metnin özeti:

Fransız elçisinin güvenilir adamı Vincenzo, önemli bir görev için, beş kişilik elçilik heyeti ile birlikte, Osmanlı topraklarından geçecektir. Belge, yol boyunca kendisinin ve heyetinin can ve mal güvenliğini sağlamayı amaçlamaktadır.1

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler”.

1 Ayný konu için bakýnýz: belge no. 55 a. Ayrýca, Mario Grignaschi, «Les Documents Ottomans Conservés Aux Archives de la Maison d’ Este a Modena», IX. Türk Tarih Kongresi, II. Cilt, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1988, s. 819 - 827. Grignaschi’nin makalesinden anlaþýldýðý üzere, Modena kenti, Este kütüphanesi arþivinde de ayný konu ile ilgili belgeler vardýr ve «Busta 1612 Levante» adý altýnda kayýt edilmiþtir. Ferrara dükü II. Ercole’nin Fransýz elçisi aracýlýðýyla yaptýðý talebe, Padiþahýn yanýt niteliðindeki fermaný sözkonusudur.

Page 108: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

108

Belge no. 39: 1 sayfa Sultan II. Selim’in İspanyol donanması kaptanı Don Garzia’ya yazdığı mektup (1567).

Mektupta, Cezayir Beylerbeyi’ni sağ salim Cezayir’e götürmek için eşlik eden Osmanlı kalyonlarının geçişine izin verdiği için İspanyol Deniz Kuvvetleri Komutanı Don Garzia’ya teşekkür edilmektedir. Kendisinden her zaman mem-nun olunduğu belirtilir.

Belge no. 40: 2 sayfa III. Murat’ın Eflâk Prensine yazdığı mektup (1580).

Dosyada metin, İtalyanca ve Latince olarak, iki kopya hâlinde bulunmakta-dır. Sultan II. Selim’in oğlu Sultan Murat, Eflâk prensini, babasının yerini alması ve voyvoda ilân edilmesi için, Bab - ı Âli’ye davet etmektedir. Dostluk havasında kaleme alınan mektuba göre, istek Fransa Kralından gelir. Petrasco’nun oğlu Piet-ro’ya imparatorluk mührünü almak üzere Saraya gelmesi buyrulur.

Belge no. 41: 2 sayfa III. Murat’ın Erdel Prensi II. Sigismondo’ya, Er-del’e ilişkin yazdığı mektup (1590).

Latince olan mektupta aşağıdaki ifade kullanılır:

«Kapıma gönderdiğin habercinden herşeyi öğrendim. Sultan Süleyman Viyana kralıyla savaş yaptığında, seleflerim seninkileri sağ kolları gibi görmüştü. Yaptığımız tüm seferlerde bizden yardımlarını esirgemediler. Hep bizimle dost ol-dular. Sen de böyle davranırsan, barış konusunda yazdıklarına sadık kalırsan, sana da aynı biçimde karşılık vermeye hazırım. Hem Beylerbeyi, hem de diğer görevli-lerle topraklara hiçbir zarar vermemeleri ve tebaaya iyi davranmaları konusunda görüştüm. Sen de kendi tebaanla görüş ve halkıma zarar gelmemesini sağla. Tanrı adına yemin ediyorum ki, sözümü tutacağım: barışı bizzat ben sağlayacağım. Bana yazdığın üzere, bu konuda yardımcı olursan, krallığında uzun yıllar huzur içinde yaşayacaksın”.

Belge no. 42: 4 sayfa Sultan I. Ahmet‘in Avusturya İmparatoru Mathi-as‘a Edirne‘den gönderdiği mektup (şubat 1614).

Padişahın Avusturya İmparatoru‘na yazdığı mektupta, Erdel konusundaki tutumunu açıkça belli eden ifadeler vardır, örneğin:

“Komşum ve yakın dostum Mathias, aramızdaki kapitülasyon anlaşması 20 yıl sürecek. Bu anlaşmanın benim gayretimle gerçekleştiğini anımsatmak isterim. Erdel bize bağlı bir ülke. Eskiden beri oraya kendilerinden Voyvodalar atadık. Onlar da bu durumdan memnunlar. Erdel’de Gabriel Batori adlı bir adam zorba-lık yapmıştır, biz de onu cezalandırmak için bölgeye askerî güç gönderdik. Onun

Page 109: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

109

yerine, bölgenin yerli beylerinden en uygun kişi olan Gabor‘u bey seçtik. Ancak, Erdel‘deki iç karışıklıklar devam ediyor; bu sorunun bir an önce çözülmesini isti-yoruz.”

Belge no. 43: 2 sayfa Sultan I. Mustafa’nın Lehistan İmparatoru III. Zigsmund’a gönderdiği mektup (1618).

Latince olarak yazılan mektupta Padişah, Lehistan Kralına savaş ilân eder. Padişah bazı şartlar öne sürmekte, istediği toprakları belirtmekte ve Lehistan Kra-lından din değiştirmesini istemektedir. Ne denli güçlü olduğundan söz eden Sul-tan I. Mustafa, Lehistan Kralının bunu yakında kendi gözleriyle göreceğini açıkça söyler ve herşeyi yakıp yıkacağını sözlerine ekler.

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler”.

Belge no. 44: 3 sayfa Osmanlı Sultanı IV. Mehmet’in Fransa Kralı XIV. Louis‘e gönderdiği sanılan mektup ve bu mektubun yanıtı olduğu düşünülen1 belge (1669 -Paris‘teki nüshasından İtalyanca olarak rapor edilmiştir).

Osmanlı Sultanı, Fransa kralından izin almadan Girit adasına gelen paralı asker Fransızların cezalandırılmasını sert bir dille talep eder. Böyle bir haberin İtalya’da ve Modena gibi bir arşivde bulunması, dikkat çekicidir.

Padişah IV. Mehmet’in, Fransa Kralına yazdığı sanılan mektupta sert bir üslûp kullanmıştır:

“Girit‘teki Kandiye kalesini aldık. Benim gazabıma uğramak istemiyorsan, Ada‘daki askerlerini çek.Yaptığımız önceki anlaşmaya uymanı bekliyorum. Bil ki artık Kandiye Muhammet‘in toprağı olmuştur. Hristiyan dünyasının üzerine gaza-bımı çekmemek için taahhüdünü yerine getir.”

Fransa Kralı XIV. Louis’nin yanıtı olduğu düşünülen mektupta da aynı derecede sert ifadeler yer almaktadır:

“Ey Tiran, bil ki senin tehditlerine yalnızca gülüyorum. Sen bu savaşa2, Ada’nın sahibi olan Venedik Cumhuriyeti’ne hiçbir savaş ilânında bulunmadan giriştin. Şu andan itibaren aramızdaki tüm anlaşmaları feshettim. Bu anlaşmala-rımız ya ticari mahiyettedir, ya da Hristiyan hacıların güvenliği için yapılmıştır.

1 İtalyanca metinde, gerek IV. Murat’ın mektubu, gerek XIV. Louis’nin yanıtı için “olası” ifadesi kullanılmıştır. Ancak Modena arşiv kayıtında bu sözcüge yer verilmemiştir. 2 Girit savaşına.

Page 110: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

110

Öyle bir savaşa hazırlan ki, ben yaşadıkça sürecek. Kandiye’yi sana bırakacağımı sanma sakın.”3

Belge no. 45: 1 sayfa Sultan IV. Mehmet’in Fransa Kralına gönderdiği dostluk mektubu (tarihsiz).

Belge Fransızca yazılmıştır. Mektubu sunan büyükelçi, Fransa Kralına ve Mareşal Villeroy’a Osmanlı İmparatorluğu’na gösterdikleri dostluktan ötürü Sul-tanın memnuniyetini belirtir.

Belge no. 46: Sultan IV. Mehmet’in İmparatora yazdığı mektup (tarih-siz).

Belge ilgili dosyada bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla mektup Avusturya İmparatoruna yazılmıştır.

Belge no. 47: 1 sayfa Arnavutluk Sancakbeyi Ethem Bey’in mektubu (1485).

Mart 1485 tarihli mektup, İtalyancadır. Ethem Bey, açık konuşacağını, bunun karşı tarafı rahatsız etmemesi gerektiğini öncelikle belirtir. Arnavutluk topraklarında halkın ayaklandığını, böyle bir zamanda gemi ve asker göndererek yanlış yapıldığını; beklemenin daha doğru bir davranış olacağını yazar.

Belge no. 48: 2 sayfa Giacomo Abram’ın Giorgio Jaxi lehine yazdığı mektup ve aldığı yanıt (12 mart 1489 - 12 nisan 1490).

Her iki mektup da İtalyanca’dır.

İlk mektup 12 mart 1489 tarihini taşımaktadır ve bir para sorunu için yaz-dığını belirten Giacomo Abram, bir miktar parayı şu anda Roma’da bulunan bir kişiye verdiğini, ancak yerine ulaşmadığını bildirir.

12 nisan 1490 tarihli, yanıt niteliği taşıyan diğer belgede ise, mektubu yazan kişi suçsuz olduğunu, parayı alıkoymadığını, sözkonusu parayı bir yol bulup, yazdı-ğı kişinin eşine ulaştıracağını belirtir.

Belge no. 49: 4 sayfa Sofì Rimel’in mektubu (1429).

Belge iki Latince mektuptan oluşur. Her ikisi de 1429 yılında yazılmıştır. İlk mektup, Filippo’nun oğlu Carolo’ya hitaben kaleme alınmıştır. Resmi yazışma

3 Girit savaşı ve Kandiye’nin teslimi için bakınız: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a. g. y., Cilt III, Kısım 1, s. 414-421 ve “Encyclopaedia of Islam”, Cilt VI, E. J. Brill, Leiden, 1995, s. 982-983. “Fransa ile İlişkiler”için bakınız: T. Yılmaz Öztuna, “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Tarihi”, Hayat Kitapları, Tarih Serisi, Cilt 9, Hayat Yayınları 1966, s. 190-202.

Page 111: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

111

diline uygun düşen bir selâmlama ile başlar. Bir kralın gücünden, Tanrı yardımı ile yapabileceklerinden söz edilir. Nisan ayında Hristiyanlar ve Müslümanlar arasın-da olası bir savaşa değinilir. Hristiyan güçler arasında anlaşmaya uymayan olursa, oyunbozan sayılacaktır.

Macar Kralı’na hitaben yazılan ikinci mektup konu açısından öncekinin devamı gibidir. Sanki birşeyleri anımsatmak için kaleme alınmıştır. Gerek barışta, gerek savaşta yardım eden bir devletten söz edilir. Yine nisan ayının önemi vur-gulanır. Hristiyan krallar uzun bir aradan ve savaşlardan sonra, barışa kavuşacak-lardır.

Belge no. 50: 5 sayfa Mehmet Paşa’nın İmparator II. Maximilian’a mek-tubu (ocak 1576).

Tarihten anlaşıldığına göre, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa kastedilmek-tedir.

Resmi dille yazılan mektup, Latincedir ve dostluk ifadeleri içeren bir giriş kısmı ile başlar. Galya Kralı’nın Lehistan Kralı ilân edilmesinden ve Erdel voy-vodası Stefano’dan söz edilir. Stefano’nun babası Osmanlılarla dost olmuştur ve barış yapmıştır. Bir Osmanlı paşasının yöneticilik yaptığı yere, Balsa adında biri tarafından 500 - 600 asker gönderilmesinden, toprakların istilâ edilmesinden, çı-kan çatışmalarda iki kişinin kafasının kesilmesinden söz edilir. Mektupta herkesin kralın emirlerine uyması istenmektedir.

Lehistan Kralı’nı ele geçiren Kırım Hanı’nın onu serbest bırakmak için para istediği; babasının isteğine karşı gelen Kırım Hanı’nın oğlunun Lehistan toprakla-rını tehdit ettiği yazılır.

Belge no. 51: 4 sayfa Sultan II. Osman’ın ölümü1 üzerine tercüman Dasquier Michele’nin mektubu (25 haziran 1622) .

Yeni arşiv kayıtlarında belge, 3 sayfa olarak görülmektedir. Pietro Paolo di Melii’nin 25 haziran 1622 tarihli mektubuna ek olarak yer almaktadır.

1621 Lehistan seferi başarısız geçer. Ödüllendirilmeyen yeniçeriler, Sultan II. Osman‘a karşıdırlar. Sultan Mekke’ye, Hacca gitmeye karar vermiştir. So-nunda yeniçeri ve sipahiler ayaklanır; Sultan 20 mayıs 1622 tarihinde boğularak öldürülür. Ardından, Sultan Mustafa saklandığı kuyuda bulunarak tahta çıkarılır. Huzursuzluk devam etmektedir; Lehistan savaşı sırasında Vezir -i Âzam olan Hü-

1 Modena arşiv kayıtlarında bu belgede, yanlışlıkla, “Sultan I. Mustafa’nın ölümü”ifadesi yer almaktadır.

Page 112: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

112

seyin Paşa da öldürülür. Kentin kapıları üç gün kapalı kalır; Davut Paşa Vezir - i Âzam ilan edilir. 2

Belge no. 52: 4 sayfa Türk Serdar’ına Navarin halkı adına Sefer’in mek-tubu (8 haziran 1686).

Navarin kuşatma altındadır, kuşatmanın dokuzuncu günüdür. Kent halkı Türklerden yardım beklemektedir. Kente Mahmut Paşa’nın hâlâ yardım gönder-memiş olmasından yakınılmaktadır. Türk Serdarından, bu mektupta yazılanlara uyarak bir an önce yardıma gelmesi istenir. Daha önce Koron’da yaşanılan kötü deneyimlerin yeniden yaşanılmasının istenmediği dile getirilmiştir.

53-54 numaralı belgeler ilgili dosyada bulunmamaktadır.

Belge no. 55: 5 sayfa İki ferman ve çevirileri.

a. 2 sayfa Bir ferman ve İtalyanca çevirisi (1552).

Metnin özeti:

Yolculuk edecek olan Vincenzo di Scudi ve arkadaşlarının gidiş - gelişle-rinde bir zorluk çıkartılmaması, bu kişilerin ve atlarının rahatsız edilmemesi, tüm gereksinimlerinin karşılanması, kendisine ve yanındakilere yiyecek ve içecek ve-rilmesi, atlarının yolda ölmesi durumunda para karşılığında at satılması için gerek-li kolaylıkların gösterilmesi konusunda çıkartılan ve İstanbul’dan Raguza’ya, tüm sancaklar ile kadılara duyurulacak olan bir fermandır. Fermanın Fransız elçisinin isteği üzerine çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Eski takvimle 960 yılının Recep ayının tarihini taşır.

b. 3 sayfa Bir ferman ve İtalyanca çevirisi ile temize çekilmiş kopyası (tarihsiz).

Macaristan Kralı Ferdinand’a gönderilen ferman, tehdit niteligi taşımakta-dır. Padişah, tüm Almanya’yı almaya karar verdiğini bildirir. Ayrıca, Macaristan’a el koymaya kalkışan Krala savaş ilân eder; onu olabilecek en kötü biçimde öldü-receklerini açıkça yazar.

Metnin tümü için bakınız: “Üçüncü bölüm - Tıpkıbasımı ve çevirisi verilen belgeler”.

2 Aynı konu için bakınız: “Encyclopaedia of Islam”, Cilt VIII, a. g. y., s. 182 ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a. g. y., Cilt III, Kısım 1, s. 133- 145. İtalyanca kaynak, I. Mustafa’nın saklandığı kuyuda bulunduğunu belirtirken, Ismail Hakki Uzunçarşılı’nın yukarıda söz konusu edilen yapıtına göre, I. Mustafa iç haremde bulunmuştur.

Page 113: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

113

ÜÇÜNCÜ BÖLÜMVenedik Elçisinin Karşılanması (Giovanni Bellini’ye Göre)

Page 114: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

114

TIPKIBASIMI VE ÇEVİRİSİ VERİLEN BELGELERBu bölümde en okunaklı belgelerin tıpkıbasımı sunulacak, tümüyle çevri-

len metinlerin çevirisi verilecektir.

Belge no. 1: 1 sayfa Hristiyan birliğinin bozulması sonucunda Osmanlı padişahlarının elde ettiklerinin kısa bir özeti.

Metnin çevirisi:

1355 Orcam Paşa1 Avrupa’dadır. Buraya İmparator Giovanni Cantacus-cino’ya karşı Paleolog Giovanni tarafından çağrılmıştır.

1360 Gelibolu’nun ele geçirilişi.

1362 Türklerin Avrupa’daki ilk zaferi2.

1364 Bulgarlar tarafından Sırp despotu Teodor’a karşı kışkırtılan Murat3 Edirne’yi alır. Arnavutluk’taki beyleri kovar ve Arnavutluk topraklarının büyük bölümünü işgal eder.

1460 Paleolog Dimitri tarafından oğlu Tomaso’ya karşı Mora’ya çağrılan Mehmet4 bu toprakları ele geçirir.

1464 Dükün oğulları tarafından Bosna’ya çağrılan Padişah, bu toprakları ele geçirir.

1528 Erdel voyvodası Giovanni Sepus’un çağrısı üzerine Buda’ya5 gelen Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan’ı haraca bağlar.

1542 Küçük Stefano’yu veliaht kraldan korumak bahanesiyle, vasisi Georgio’nun ricası üzerine bu topraklara6 geri dönen Padişah, buranın büyük bölümünü ele geçirir.

1493 Macar kralına karşı Angilo Franchipane tarafından Segna’ya çağrılan Beyazıt7, bölgenin ve Franchipane’in çıkarlarına uygun davranmayarak Hırvatistan’ı tahrib eder.

Belge no. 3: 4 sayfa İstanbul’a, kenti gezip görerek bazı araştırmalar yap-mak amacıyla, âdeta casus olarak gönderilen Antonio Corselli da Trani’nin raporu (1485).

1 Orhan Gazi.2 Bulgarlarý yenerler.3 I. Murat.4 Fatih Sultan Mehmet.5 Budapeþte’ye.6 Macaristan’a.7 II. Beyazýt.

Page 115: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

115

Belge no. 4: 1 sayfa Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa kralı I. Franço-is’ya yazdığı teselli mektubu (1523).

Belge no. 10: Macaristan işgali altındaki Fillek kalesinin kuşatılmasını temsil eden gravür (1593).

Belge no. 15: 2 sayfa “Türk Sultanı ile savaş - Onyedinci yüzyıl” adlı belge.

Belge no. 16: 6 sayfa Fransız büyükelçisi Feriol’un Sultan II. Mustafa tarafından 1700 yılında İstanbul’da kabûl edilmemesi ve kılıcını bırakmak-tansa, verilen armağanları reddetmesi anlatılmaktadır.

Belge no. 17: 16 sayfa Venedik balyosu Giulio Giustinian’ın İstanbul’a girişini anlatan belge (“8 ekim 1703, İstanbul” tarihini taşımaktadır).

Belge no. 18: 3 sayfa Türklerle Avusturyalılar arasında yapılan Ziştovi Antlaşması (1791).

Belge no. 21: 8 sayfa Şah İsmail, Sufilik ve bazı Osmanlı Sultanları hak-kında genel değerlendirmeler içeren belge (tarihsiz).

Matbaa harfleriyle sureti:

Maumetho, quale da Turchi e Mori é riverito p(er) profetta loro grandiss(im)o, esso Maumetho hebbe uno germano co(n)sobrino1 nomato Hali(,) q(u)ale p(er) essere rimasto orfano piccolino fu nutrito da Maumetho et alenato et hebbelo Maumetho sempre in honore et osservatia et deteli una suo figliola p(er) moglie: Et p(er) ch(e) da Maumethani sonno gra(n)deme(n)te riiveritj, et honorati, quelli ch(e) p(er) dritta linea sonno discesi si de’ Maumetho como de’ Hali et li discesi da loro li Turchi chiamavano sciti, li Mori chiamavano Seriffi, et hannoli ambidua in gra(n)diss(im)a rivirenza; Persi ch(e) al p(u)nto sj adimandano Sophi(,) hanno in più rivirenza Hali ch(e) Maumetho(;) da questo Hali p(er) dritta linea disce(n)de seic Aider, qual era s(igno)re de uno picolo loco di P(er)sia nomato Ardueli, et fu homo religioso, como seria2 apresso noj, uno abbate. Et p(er) intendere ampl(i)ame(n)te di tutto; Seic vol dire ap(re)sso i Turchi e’ Mori di q(ue)lla natione uno ch’abbi cura de’ a(n)i(m)e como é dir tra noi Piovano; Sach é tittolo solito darsi a’ figlioli de’ Impa(ra)torj, Re’ o gra(n)diss(im)i como è solito dirsi in Spagna don: Et p(er) q(ue)sto il Turcho como il Sophi nel p(re)ambulo di li suoi privileggij sempre dicono Sach, et poi metteno il nome loro; Scit apreso Turchi si attribuisse a’ q(ue)lli ch(e) sonno

1 cugino da parte di madre.2 sarebbe.

Page 116: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

116

discesi da Maumetho, como di sopra dissi, Scitani loro adima(n)dano il diavolo, Cam vol dire Imperatore; condichiar apresso Turchi si adima(n)da lo Impa(ra)tore, Padisach vol dire regna(n)te(,) Sultan, anchora si attribuiva a’ q(ue)llo del Chayro, da qui nasce ch(e) in le parte orie(n)tale alli s(igno)ri si attribuisse il nome Sultan, et q(ue)sto basti qua(n)to a’ titoli di Maumethani.

Dico adunque Seic Aider fu ho(mo) di santa et honesta vita reputato, et existimato da loro Maumethani, immodo ch(e) Usumcassano grandiss(im)o Re d(ei) Persi vede(n)do costui essere dottiss(im)o et di bona vita, et disceso dal loro Profetta, Hali, essendo povero S(igno)r no(n) sprezò il gra(nde) Re’ Usumcasssano di darli una sua figliola p(er) moglie(,) qual Usumcassano havea havuta con una figliola dello Impa(ra)tor di Trapesunda; qual Mehemeth secondo, Impa(ra)tor d(ei) Turchj, li ma(n)dò a’donare della qual naque Sac Ismael qual etiam da ta(n)to di m(o)re è di stirpe nobiliss(im)o. Il padre di q(ues)to Sac Ismael Seic Aider qua(n)to p(er) vital corso li fu co(n)cesso quase ogni diligentia in nutrirlo et erudirlo in ornatj costumi, como in bone littere, max(imo) nella loro religgione, Il qual si dice p(er) astrologica scientia de’ la natività del figliolo h(ab)ere conosciuto dovere ad essere ho(mo) grandiss(im)o Et essaldador della loro casa, no’ fu perho3 al misero pre’4 co(n)cesso molto a’ instruirlo(,) per hoch5 Jacobech figliolo di Usumcassano qual in breve te(m)po successe al Pre’ nel regno(,) el suo cognato ta(nt)o hebbe in odio, Et p(er)seguito’ ch(e) lo uccise, et tuolseli q(ue)llo poco paese ch(e) luj signoreggiava, esse(n)do suo figliolo Sach İsmael d’anni otto in circha, si il picolino p(er) timor di morte fu costreto a’ fugir in Leziam cita6 di una provintia detta Gelam7 propinqua a’ mar Caspio di onde vengono a’ Noj le sede Lezi. Et Tracazj8 (.) jvi dimoro’ p(er) alcunj annj ap(re)sso uno S(igno)re detto Bircali. Et in q(ue)sto tempo ch(e) fu anni otto, et più(,) mai volse9 gustar cibo di corte per preghi e persuasioni li fussero fatte. Solum vivea di q(uan)to p(er) Dio li era co(n)cesso, et q(uan)to ad ogni mensa li avanzava tutto, j(n)terum luj p(er) Dio a’ poveri donava(.) Egli era di statura piccolino(,) di abitudine grasso(,) di forma assai honesta, qua(n)do luj puoi fu sig(no)re(,) in iustitia severiss(im)o in ta(n)to ch(e) quasi tuttj li capi suoi costituiti al governo d(i) diverse cita et provincie, q(u)ale luj havea trovato loro haver usurpato li beni

3 perciò.4 padre.5 perciò che.6 Lezian città, secondo il libro di Michele Membré, « Relazione di Persia (1542) », Napoli, Istituto Universale Orientale, Napoli, 1969,p.147 e secondo Piemontese, è Lahican (op.cit. p. 211).7 Gelan, secondo il libro di Michele Membré, op.cit.,p.147. 8 sono tipi di stoffa; secondo Piemontese, lezi è un tipo di seta proprio di Lezian(Lahican), mentre tracazi dovrebbe essere stoffa fatta di fili di seta grezza (op.cit. p. 211 e p. 229 rispettivamente). 9 volle.

Page 117: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

117

de’ privatj p(er)sone, over commesso altri delittj, tutti li fece morir; et posti altri in loro loco, fu etia(m)dio liberaliss(im)o qua(n)to dir si possa, no accumulava thesorj (e) ric(c)hez(z)e; Ne’ punto q(ue)lle ap(rez)zava ta(n)to spendeva, et spa(n)deva, ch(e) molti judicorno luj h(ab)ere notitia delli oculti deposti thesori, e q(uan)to oro li faceva mestier a’ sua posta far cavare; bevea vino, e mangiava carne porcina, cosa ch(e) la legge Turchescha no p(er)mette, Et in q(ue)sta et altre cose sono differendi Turchj, e qua(n)to me disse uno suo domesticho(,) nel tempo ch(e) detto İsmael visse(,) facea alenar qualch(e) porcho grasso et metevali il nome dello Impa(ra)tor Turcho, et chiamavalo il co(n)dichiar Baiasit; il co(n)dichiar Selim, havea piacer d’ogni op(er)a virtuosa si di mano, como de’ ingegno, qua(n)do li veniva ap(re)sentata una cosa degna la pagava il duplo, et il tripro del precio, et maj da luj se partite alcuno se no co(n)te(n)to, et sattisfatto, era adorato da la sua ge(n)te p(er) proffeta immodo ch(e) Il tapedo dove luj si ingenochiava il dì de la loro Pasqua a’ far le oratione’ sopra(,) finita l’oratione, era tagliato minutame(n)te a’ pezj, et lo teniva(n) come é costume tenire le reliquie de’ sa(n)ti tra Christianj, egli p(er) più sua reputatione no(n) si lasciava vedere, se no(n) co(n) la facia cop(er)ta et velata(,) in libidine assai honesto(,) attento li costumj del paese.

Et per dichiarir meglio na(n)tj ch(e) si proceda in narar li suoj ammira(n)di segni, dechiararemo la caggione ch(e) sonno adima(n)dati Sophi: E’ da sape(re) ch(e) q(ues)to nome de’ Sophi é derivato dalla loro religione, ch(e) no(n) vol, et coma(n)da p(er) espresso ch(e) p(er) humilità portino sesse salvo di lanna: però ch(e) in lingua Arabica soph é adima(n)data la lana della q(u)al la loro setta, sophi(,) sono adima(n)dati, debbeno vivere in povertá, et astine(n)tia de’ cibo, et co(n)tinue vigilie, et orationi anchora ch(e) p(er) molti di loro cotalco mal si osservij(;) alcunj li chiamano Ardueli, p(er) ch(é) como di sopra dissi(,) suo Pre’ havea signoreggito uno Paese nomato Ardueli, dal q(u)ale essi Sofiani sono etia(m) Arduelie nomati sono anchora da alcuni detti; et naserj10 p(er) ch(é) loro Usanza é portare u(n)a bereta divisa in dodeci falde, et naser in Arabico significa dodeci qual bereta p(er) esser in tuttj universal(men)te’ rossa(,) in lingua Turcha, si adima(n)da chisilbas, ch(e) vol dire capo rosso sì ch(e) questa setta p(er) diversi accide(n)tj ha sortito vario nome et q(ue)sto basti q(uan)to a voler intender q(ue)sto nome, de’ Sophj.

Dico adunque ch’avendo dimorato Sach İsmael apresso per Camli11 in Lezia(n) annj otto(,) venne a’ morte suo materno cio12, et capital nemico

10 enasferi, secondo il libro di Michele Membré, op.cit., p. 150.11 Percanli, secondo il libro di Michele Membré, op.cit., p. 150.12 zio.

Page 118: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

118

Jacobech qual como disopra dissi haveali morto il Pre’, et usurpatoli il stato, p(er) la cuj morte il regno di Persia tutto fu in arme, et in ta(n)te co(n)traversie, et guerra ch(e) in meno d(i) detti anni, se mutò cinque volte in stato regale, p(er) il ch(é) morto il Capital nemico, et occupato li esserciti nelle co(n)tinue guerre fra loro, fu a’ Sach İsmael facil il ritornar alla Patria, et esse(n)do sommame(n)te amato, et riverito da suoj(,) il rihaver il dominio del suo stato (,) qual ottenuto, et ivj alg(u)anto dimorato(,) raguno13 U(n)o poco di essercito, se trece(n)to huomenj essercito si può chiamare, andossene ad U(n)a città detta Sumachie’, non molto dista(n)te da suoj co(n)fini ch’é uno loco, dove ve(n)gono a’ noj le sede grosse, Canari, et talanj et mamodei14, et quella all’improviso subito prese, et saccheggiò, et puose a’ foco, et fiama, piutosto miracolosame(n)te cha p(er) forze luj, si attrovasse. Peroch(e) q(ue)lla terra et paese, dovea esser sufficie(n)te resistere ad u(n)o pote(n)te essercito de’ più de’ cavallj tre’ millia, et fatto q(ue)sto crebbe la fama sua immodo ch(e) d(i) moltj locj e Paesi co(n)corevano a’ luj p(er) giornata huomenij assai di sua setta et religione, et q(ue)sto p(er) ch(e) loro trovavano p(er) suoj librj dovere venir uno proffeta di loro religione cha ad acrescerla, et esaltarla(.) Onde é da advertire la setta Maumettana essere divisa in setta(n)tado sette principale, como si attesta nel arcoranno15 loro legge, dove soggiu(n)ge ch(e) d(i) lle setta(n)tado sollo una ne’ va al paradiso, et il restante al foco infernale, et lassa indeterminato qual sij q(ue)lla ch(e) co(n)duchi al paradiso, et di qui vene’ ch(e) ciascuno tiene la sua essere la buona delle q(u)ale setta(n)tado, la setta Sophica é una, et credeno loro q(ue)sta solla co(n)dur li homenj al paradiso, et dicono il sopranomato Sac İsmael esser stato ma(n)dato da Iddio p(er) notificarlo a’ tutti, ampliarla e magnificarla, et le setta(n)ta una restanti fu(n)dalme(n)talme(n)te destruere(;) di qua venne ch’llo essercito d(i) Sac İsmael tutto era sanza stipendio alcuno, como si fa tra noj la cruciata, et perho da diverse parti d(e)ll’ P(er)sia co(n)corseno a’ luj homenj della sua propria relliggione co’ la famiglia, et facultà: Vedendo q(ue)sto Sac İsmael crescire l’essercito suo da puoi la vittoria de’ Sumachie’, ch(e) fu tra pedonj e cavalj fino al numero de’ mille, hebbe ardire di venire in Tauris città, nobiliss(im)a, et sede delli regali di Persia, et animosame(n)te assaltar el Re Aluant che all’hora era residente in quella et co(m)batter co’ luj, il qual havea oltra li pedoni da cavali cinquemilla truppello, et vinsello, et otten(n)e il dominio d(i) Tauris, dove affirmatosi fece gra(n)diss(im)a crudelità delli Turcomanj; et soldatj di quello Paese, no(n) solu nelli homenj ma anchora nelli fanciulj, et servj, q(u)ali in diversi

13 raduno’.14 sono tipi di stoffa.15 il Corano.

Page 119: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

119

modi fece morire, et p(er) ch(e) altra vendetta no(n) potea fare di Jacobech suo materno cio, essendo luj morto q(u)ale como già dissi li uccise Il Pre’, et tolseli il stato andossene al monume(n)to suo qual era somptuoso, et magnifico, ci come16 a’ ta(n)to Re si conveniva, qual tutto fece ruinare, et fracassare, sì ch(e) no(n) rimase del detto vestiggio alcuno, et trattj lj ossa d(i) la tomba gli fece abruggiare, et spargere, le cenere al ve(n)to, il ch(e) entendendo la mi(no)re sorella del detto Jacobech ch(e) co(n) il figliolo proprio İsmael si attrovava(,) p(re)se baldanza p(er) esser suo figliolo, et p(er) esser d’etta adolesce(n)te, riprenderlo di tal fatto, q(u)al ripentio li17 fu tanto grave e molesta, ch(e) fece pigliar la propria m(ad)re et ucciderla, alcunj dicono luj co(n) le sua propria mani, haverla uccisa.

Cresciva p(er) le gra(ndi) crudeltade da lui usate verso Turcomanj, et soldati(,) di giorno in giorno, lo essercito suo, et facevassi più numeroso, et pote(n)te, no(n) perho p(er) q(ues)to fu invelito de’ a(n)i(m)o Aluant Re’18 ne’ etia(m) p(er) esser stato vinto in guerra, et espulso d(a)l Regno, anzi co(n) gra(nde) cuore, et sollecitudine. P(re)parato uno novo essercito, maggior del primo, et favorito da tuttj li sig(no)ri, et soldati del paese, il q(u)al messo in pu(n)to, se ne venne’ alla volta del Tauris, et ivj propinguo ma(n)dò a’ diffidare Sophi, Sach İsmael(,) alla ca(m)pagna(,) seco(n)do l’a(n)tiquo costume delli essercitj Persianj(,) q(u)ali si schivano co(m)battere in le terre, p(er) no dannificarle; et disco(n)zarle, et chi é in quella vencitor é S(igno)re del Paese. Il ch(e) inteso(,) il fortunatiss(im)o Sophi ragunò tutto l’essercito; q(u)al no(n) era apena p(er) il terzo di numero a’ q(ue)llo dello Re Aluant, ando’ animosame(n)te ad investirlo; et vinselo, fracassolo, et ucciselo co(n) la maggior parte dello exercito; riportò preda assaj: pochi ca(m)porno19. La q(u)al cosa misse ta(n)to terrore nelli annimij de’ Turcomanj(,) ch(e) sono S(igno)ri de’ Ville(,) Chastilla, et Paesj, ch(e) loro segono20, et como obligati al servitio del Re di Persia di co(n)dursi cavallj como homenj21 a piedi al serviggio del Re; corerzi si chiamava(n) li stipe(n)diatj, como nella vita di Sac Tamas amplame(n)te dirò; ne’ le loro ordina(n)ze, et nomi delli loro Capitanj; questi Turcomanj como udivano il nome d(e)l Sophi(,) tremebo(n)di fugivano, ne’ atrovavano loco, dove a’ loro paresse essere sicurj(.) Ritornò Sa(c)ismael vittorioso detro a’ Tauris co(n) ta(n)ta gloria, et fama, ch(e) doppo q(ue)sta vittoria, molto più ch(e) prima di sua ge(n)te, et setta a’ luj co(n)correvano, intanto ch(e) in pochj jorni crebbe l’exercito suo ad numero de’ sej milla, et più.

16 siccome.17 a Sac Ismael, secondo il libro di Michele Membré, op.cit.,p. 152.18 si legga come Re Aluant non si scoraggiò.19 scamparono. 20 si legga come ville, castelli e paesi che loro possiedono.21 si legga condur sì cavalli come uomini.

Page 120: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

120

Hora advene22 ch(e) intende(n)do Amurathcam essere stato morto il suo co(n)sobrino overo Nepote Aluant Re(,) al q(u)ale luj d’accordo havea cesso il stato [suo] de’ Tauris, et tolto luj il stato di una città nobiliss(im)a di Persia detta Sciras, la q(u)ale de’ finissimj acciali é abo(n)datiss(im)a et lavora eccele(n) tis-s(-im)ame(n)te d’ogni sorte armatura, si de’ homenj come de’ cavallj imbardattj ch(e) io no(n) me te(n)go sufficie(n)te ad esprimerlo: Intesa la stragge(,) villipe(n)dio et uccisione fatta per Sac İsmael de’ turcomani, et delle sue donne, et figlioli(,) prudentiss(im)o in arme, conosce(n)do ch(e) q(uan)to più dimorava far exercito co(n)tra custuj, ta(n)to più sue’ forze si aumentavano(,) deliberò mettere in p(ron)to q(uan)to più p(re)sto fosse possibile u(n)o pote(n)tiss(im)o exercito, così fece co(n)tra detto Sophi(.) Racolse tutte le sua forze insiema et prude(n)tiss(im)ame(n)te pensa(n)do se’ una sol volta son vencitor co(n)tra il Sophi serò23 poi sanza contraditio(ne) alcuna di tutta Persia restabilito monarcha et fermo S(igno)re et così era se le cose p(er) voto succedevano, racolse in pochi giorni uno bello rico, et pote(n)tissimo exercito de’ cavalli dodecimilla cop(er)ti de finiss(im)e, sple(n)didiss(im)e, et sumptuosissimame(n)te lavorate armature(,) gra(nde) coppia de’ pedoni ne’ le bataglie esperti; et preso luj co’ l’exercito il camino verso Tauris, et menò secco secondo l’antiqua co(n)suetudine de’ Persiani tutte le sue don(n)e; famiglie(.) Il ch(e) vene(n)do all’orecchio de’ Sac İsmael como draco furibo(n)do, et leone innanimato quasi in U(n)o momento ragunò il suo piccolo exercito, tra pedoni e’ cavallj no(n) era più d(i) otto milla(,) molto di forze, et numero disguale al predetto Amurathcam(;) et ta(n)to era avido alla bataglia ch(e) no(n) puotè sostenere di aspettare lo nemico suo in Tauris ch(e) venisse a luj, ma, arditame(n)te li andò inco(n)tro verso Sciras, le q(u)ale dua Città sono di dista(n)za da Zornate24 vinte(.) Et ta(n)to caminorno25 l’un e l’altro exercito ch(e) se inco(n)trorno26 quasi a’ meggio27 camino; dove Sac İsmael, no(n) osta(n)te ch(e) fosse di forze lo(n)game(n)te dispare allo exercito di Amurathca(m,) tamen p(ront)o fu ad assalire et ferrire, et nel p(rim)o co(n)flitto il Sophi tene’ la peggior parte, et fu morto assai della sua ge(n)te, la q(u)ale p ho28 mai voltò le spalle, p(er) ch(é) no(n) p(er) oro o stato ma p(er) la fede co(m)batte(v)ano(,) teme(n)do alcuno di loro la morte, p(er) ch(é) tengono q(ue)lla condurli alla vera via del paradiso, como cingiari29 al co(n)tinuo

22 avvenne.23 sarò.24 giornate.25 camminarono.26 si incontrarono.27 mezzo.28 però.29 cinghiali.

Page 121: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

121

impetuosissimame(n)te co(m)battevano, et calpesta(n)do li corpi morti de lloro compagni senza terrore alcuno se metteano la ove più folta era la bataglia(.) Et ta(n)to longame(n)te pugnarono, et fra(n)chame(n)te(,) ch(e) rupero, et fracassorno30 tutto l’exercito d’ Amurathca(m), cosa invero più tosto miracolosa, et divina ch(e) umana(;) et la uccisio(ne) fu innumerabile(.) P(ri)ggioni no(n) si salvò alcuno salvo a’ q(ues)ta fiata, le don(n)e(,) le q(u)ale a’ diversi della sua ge(n)te marito’(,) feceno31 grandiss(im)a preda de’ cariaggi, nobiliss(ime) arme, et p(e)santiss(im)i cavallj; Amurathca(m) se ne fuggì alla volta di Bagdet; seguendo l’animoso Sophi la vettoria(,) drizò e’l camino suo verso Sciras co(n) lo suo exercito dove in pochj giorni p(er)vene’, et entrò in detta città, et ottene’ il d(omi)nio senza co(n)traditione alcuna, dove p(er) essere città abu(n)da(n)te d’arme, et co(n)tinuame(n)te a’ fortificar lo exercito suo dimorò moltj mesi, de(n)tro, et qui incominciò l’exercito suo a farsi innumeroso più del solito, sì ch(e) p(er)venne’ a’ numero de più de cinq(u)antamilla(.) Et q(ue)llo ch(e) prima era q(u)asi d’arme privo(,) fecessj di q(ue)lle ornatiss(im)o, et splendido(.) Sì ch(e) chiu(n)que il vedea cosa mirabile, et dillectevole32 et indicava: Hora non resta(n)do al Sophi nel Regno di P(er)sia più nemico alcuno di co(n)to salvo uno sig(no)re, et Cappitano d(i) molta ardita ge(n)te ch(e) teniva sette castella nomato Pcali33, q(u)al p(er) il suo munitiss(im)o et fortiss(im)o sitto alcuno Re’ di P(er)sia, ne’ ancho Usu(m)cassano l’havea potuto expugnare, deliberò p(re)ndere q(ue)sta degna imp(re)sa(.) La q(u)ale no(n) li fu facile pho ch(e)34 vi stete’ più d’annj dua in continue pugne, et ossedione35di q(ue)lle ne’ le q(ua)le furon morti assai delli suoi(,) pure final(men)te espugnòli tuttj sette’ et tornò [furioso] vittorioso co(n) grandiss(im)a p(re)da: Prese dimpoi36 molte gra(nde) città ne’ la Media et P(er)sia, tra q(u)ale è una nomata Here37(,) città gra(n)diss(im)a(;) drizò puoi lo suo camino verso Strava et Corosam, et nel camino espugnò una munitiss(im)a Rocha d(i) uno Capo de’ Turchomanj, el q(u)ale rubava qua(n)ti mercha(n)ti passavano d(i) lì p(er) venir in Tauris. Et de’ tal vittoria reportò gra(nde) thesoro, et coppia de’ più sorte sede, le q(u)ali detto S(igno)re et Capo alla Zornata38 havea tolto a’ diversi mercha(n)tj; costui fu uno fortunatiss(im)o, et gra(nde) Prencipe. Havendo como ho detto preso, et Thauris, et Sciras(,)

30 fracassarono.31 fecero.32 dilettevole.33 si legge come Bacaturali nel libro di Michele Membré, op.cit., p.155.34 perché.35 assedio.36 da allora in poi.37 Hera.38 battaglia.

Page 122: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

122

Bagdet ch(e) senza co(n)trasto da puoi la morte de’ Amurathca(m) qual Bagdet é lu(n)tano da Thauris jornate vintecinq(ue) p(er) mezo della qual passa lo Eufrate al p(o)nte chiamato Satsuj(;) Et co(n)q(ui)stò moltj altri luoghi dirò d(i) alcuni q(u)ali sonno li principali e più nomati(,) cioé Sirva(n), Tani Thebes39, Cumissana40, Sinam, Dangos, Trabath, Hisaurcheri, Corasam, Carsuim, Sultanir, Obechi41, Bergesi, Emedom, Cassam42, Gias43, Seraslai44, Rimerda(n)45, Sari, Pest, Rovesserlem46, Jeru(n), Lachisam47, Timiza(n), Machimdera(n), Zebechelu48, Bachu, et moltj altrj luoghi ch(e) sup(er)flua saria49 il raco(n)tarli(;) fecessi gra(n)diss(im)o Sig(no)re drizò l’a(n)i(m)o a’ cose gr(an)de’, et bench(é) la Soria era ne’ que’ tempi del soldano(,) volse mover guerra al Turcho, che era Sulta(n) Baiasit, et ma(n)dò u(n)o nomato, Serefbej cappitano co(n) vinttj milla cavallj alla volta della Natolia(;) Baiasit Impa(ra)tor de’ Turchj ma(n)dò U(n)o Ali Bassa Eunucho(,) quale si opose al Cap(itan)o del Sophi ch(e) era partito della Mesopotamia, et venuto ap(re)sso Aleppo, et entrato nel paese del Turcho p(er)vene’ fino ad uno loco, nomato, Anguri, in una campagna ivj propinqua et co(m)batorno(.) Et lì nel primo assalto Serefbei fu morto da la artiglieria de’ Turchi(.) Tenuta secreta la morte degli altri Capitanj, quasi nel declinar del sole fù il seco(n)do fatto d’arme, Persiani co(m)batendo virilme(n)te ruppero, et fracassorno il campo tutto delli Turchi, morse50 il Bassa, et [circa] circa quattromilla Samzachi51, et circa trentamilla Turchj furo(no) morti(.) Li Persiani havuta la vettoria se rettirorno alle loro case’ loro in Persia, et se Serefbej loro capitano no(n) fosse stato morto(,) haveriano52 fatto cose gra(n)de; ma(n)dò puoi Sach İsmael uno altro Cap(ita)no alla volta della Trapesso(n)da, et Gurgura bej, Re’ de’ Giorgianj ch(e) era socero d(e) fr(ate)llo d(e)ll’ava del Sophi li dette el passo, entrò nel Regno di Trapesso(n)da, abruggiò, sacheggiò più lochi, et carichi di spoglie tornorono adietro(.) Baiasit Impa(ra)tor de’ Turchi dubita(n)do ch(e) q(ue)sta religgione de’ Sophi no(n) multiplicasse ta(n)to ch(e) subvertisse la loro

39 nel libro di Membré, si legge Tunigehebes, op. cit., p.160.40 nel libro di Membré, si legge Cumisahan, op. cit., p. 160.41 nel libro di Membré, si legge Obecherin, op. cit., p. 160.42 nel libro di Membré, si legge Cassan, op. cit., p. 160.43 nel libro di Membré, si potrebbe identificare con Iasiras, op. cit., p. 160.44 nel libro di Membré, si potrebbe identificare conLaiserin, op. cit., p. 160.45 nel libro di Membré, si potrebbe identificare con Rimetadan, op.cit.,p.160.46 nel libro di Membré, si potrebbe identificare con Reversalen, op. cit., p. 160.47 nel libro di Membré, si potrebbe identificare con Laduzan, op. cit., p. 160.48 nel libro di Membré, si potrebbe identificare con Zebelchellei, op. cit., p. 160.49 sarebbe.50 morì.51 Sangiachi.52 avrebbero.

Page 123: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

123

leg(g)e Maumethana p(er)ch(é) il forzo delli homenj litteratj aderisseno alla opinione del Sophi, cacciò de l’Asia, cioé Nattalia da sedecimilla homenj dottj, et suspettj della setta Sophiana, et co(n)finòli ne’ le’ extreme parte, de’ la Grecia, como Peloponesso(,) Albania, et alcuni altri lochi delli co(n)fini(.) Morto Baiasit successe Selnn53 suo figliolo q(u)al di puoj morti, et estirpati da luj ben ve(n)ti della sua casata(,) la prima imp(re)sa ch(e) fece(,) andò contro ad esso Sac İsmael: venuto Selinn Impa(ra)tor in la Natolia si mosse, et andò alla volta della Mesapotamia; et vole(n)doseli opponer Sac İsmael furono alle manj trova(n)dosi il Sophi co(n) pocha ge(n)te fece alcune scharamaze’54(.)Il Sophi no(n) volse fare al modo qua(n)do co(m)bat(t)è co(n) Amurathca(m) ni mettersi a’ p(er)iculo della fortuna, é di combatere(,) p(er) ch(é) se gli p(er)deva(,) p(er)deva il regno(;) andò ritira(n)dosi, et p(er)dendo del terreno Immodo ch(e) Selinn entrò in Tauris et stetevi da giorni XIIIJ. Et batetè55 moneda dentro, et pigliò due co(n)cubine ch(e) erano di Sac [Jsalm] smael56 in Tauris, et co(n)dusselle [co’] secco, trasse fuorj, trasse fuorj da circa tre’millacinquece(n)to maestri de’ diverse arte, et co(n)finòli a’ Constantinopoli(.) Perse al’hora il Sophi Caraemith in Mesopotamia; et alcuni altri luoghi ch(e) fino al p(rese)nte Solima(n) possede’(.) Sac İsmael partito Selinn da Tauris tornò, et ricupò57 Tauris(.) Selinn dipuoi l’imp(re)sa di P(er)sia volendoli un’altra volta ritornare, il soldano nomato Capsomgauri vene’ a’ co(n)flitto (co(n) detto Turcho.

Çeviri:

Türkler ve Mori ler58 tarafından en büyük peygamber olarak saygı gören (Muhammet,) Muhammet’in Ali adında yeğeni olan bir damadı vardı, küçükken öksüz kalan Ali, Muhammet tarafından yedirilip içirildi ve yetiştirildi ve Muham-met ona daima saygı duydu ve bir kızını kendisine eş olarak verdi: Muhammet’ten ve Ali’nin soyundan doğrudan bir bağ ile gelenler Müslümanlar tarafından çok saygı görür ve onların soyundan gelenleri Türkler şii diye adlandırır, Mori’ler ise onlara şerif der, ve her ikisini de çok sayarlar59; kendilerini sufi olarak adlandıran Persler, Muhammet’ten ziyade Ali’ye saygı gösterirler. Doğrudan doğruya bu Ali’nin soyundan şeyh Haydar gelir, (o) İran’da Ardueli 60 adında küçük bir yerin

53 Selim.54 scaramuccie.55 battè.56 Ýsmael.57 recuperò.58 Özellikle Ýspanya ile Kuzey Afrika’da yaþayan Müslümanlar için Haçlý Seferleri zamanýnda kullanýlmaya baþlanan ad.59 Halîfe Ali’nin oðlu Hüseyin’in soyundan gelenlere seyit veya seyyid denilir; diðer oðlu Hasan’ýn soyundan gelenlere ise þerif denilmektedir.60 Erdebil; günümüz Ýran Azerbeycaný’nda bir kent. Erdebil.

Page 124: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

124

beyiydi ve dindar bir kişiydi, bizdeki manastır başrahibi gibiydi. Ve herşeyi geniş biçimde anlayabilmek için; Türkler ve o milletin Mori’leri nezdinde Şeyh, bizdeki Piovano61 ünvanı gibi, ruhla ilgilenen kişi demek; Şah, imparator, kral veya (başka) büyüklerin oğullarına verilen ünvan, İspanya’da don denildiği gibi: Ve bu yüzden Türkler, Sufi gibi, ayrıcalıklarının göstergesi olarak daima önce şah diyorlar, sonra da adını söylüyorlar; Türkler nezdinde şii, yukarıda dediğim gibi, Muhammet’in soyundan gelenler için söyleniyor, bizim diavolo dediğimize scitani diyorlar, Cem62 imparator demek; Türkler nezdinde imparatora hüdavendigâr deniyor, Padisac(h) yönetici demek, Sultan, Kahire’ninkine de bu ad veriliyordu, Doğu’da beylere Sultan adının verilmesi buradan geliyor, ve bu kadarı Müslümanların ünvanları için yetsin.

Böylece diyorum ki Şeyh Haydar aziz ve dürüst yaşam süren bir kişi olarak Müslümanlarca bilindi ve sayıldı, öyle ki Perslerin büyük kralı Usumcassano63 onun çok bilgili ve iyi yaşam süren biri olduğunu gördü ve Peygamberleri Ali’nin soyundan geldiği için, yoksul bir bey olduğu hâlde onu küçümsemedi, büyük kral Uzun Hasan Trabzon imparatorunun bir kızından olma kızını64 ona verdi; Türk-lerin İmparatoru II. Mehmet onu kendisine gondermişti65; buradan Şah İsmail doğdu, böylece çok soylu ve geleneklerine bağlı bir ailedendi. Bu Şah İsmail’in babası şeyh Haydar tüm yaşamı boyunca neredeyse tüm azmiyle onu besledi ve güzel alışkanlıklar konusunda eğitti, örneğin edebiyatta, özellikle kendi dinleri konusunda(;) astroloji bilimi sayesinde oğlunun çok büyük adam olacağını ve soylarını yücelteceğini doğumundan beri bildiği söylenir. Ancak, zavallı babaya onu eğitme fırsatı fazla verilmedi, böylece Uzun Hasan’ın oğlu Jacobech 66kısa süre içinde krallıkta babasının yerine geçti ve eniştesinden öylesine nefret etti ve onu izledi ki onu öldürdü, ve yönetimi altındaki az sayıdaki toprağı ondan aldı; oğlu Şah İsmail yaklaşık sekiz yaşındaydı, ölüm korkusundan Hazar denizi yakınların-dakiGelam67 eyaletinde Leziam68 kentine kaçmak zorunda kaldı, Lezi ve Tracazj ipeklileri bize buradan gelmekte. Burada birkaç yıl boyunca Bircali69 adındaki bir

61 Yüksek rütbeli rahip.62 Gerçekte Han.63 Uzun Hasan.64 Halime Begüm.65 Michele Membré’de II. Mehmet ile ilgili kýsým yok (a.g.y., s.147); Giovanni Battista Ramusio’nun yapýtýna göre, Trabzon Ýmparatoru Caloianni, II. Mehmet’in gücünden korktuðu için, Toros ve Pers Kralý Hasan Bey’e yaklaþmak ister ve Despinacaton adlý kýzýný Hasan Bey’e eþ olarak verir (bkz. “Navigazioni e Viaggi” Cilt III, Einaudi ed., Torino, 1980, s. 369-370.)66 Yakup bey.67 Hazar denizi kýyýsýndaki Gilan eyaleti.68 Lahican.69 Mirza Ali.

Page 125: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

125

beyin yanında kaldı. Ve sekiz yılı aşkın süre boyunca, tüm ricalar ve ikna çabala-rına karşın bir daha saray yiyeceklerini tatmak istemedi. Yalnızca Tanrı’nın ona nasip ettiği ile yaşıyor, her öğünde herşey artıyor, hepsini yoksullara veriyordu(.) Ufak tefek yapılıydı(,) genellikle şişmandı(,) çok dürüsttü, kendisi bey olunca ada-let konusunda çok sert oldu(,) öyle ki özel kişilerin mallarını ele geçirdiğini veya başka suç işlediğini saptadığı(,) çeşitli kent ve eyaletlerin idaresinde görev yapan yöneticilerin neredeyse tümünü öldürttü; yerlerine başkalarını getirdi, sözcüklere sığamayacak kadar eli açıktı, para biriktirmezdi; çok harcardı, ve dağıtırdı(.) Bir-çokları gizli, saklı hazinelerin yerini bildiğini düşünürdü ve dilediği gibi gereksinim duyduğu altınları alıverirdi; şarap içerdi ve domuz eti yerdi, Türk yasası buna izin vermez, bu konuda ve başka şeylerde Türkler farklı, ve bir uşağının söylediğine bakılırsa70(,) bu adı geçen İsmail yaşadığı dönemde birkaç iri domuz yetiştirmiş ve onlara Türk imparatorunun adını koymuş, ve onu hüdavendigar Beyazıt diye çağırırmış; Selim gerek el emeği olan, gerekse zekâ ürünü her erdemli işten zevk alırdı, değerli bir şey ona sunulduğunda fiyatının iki, üç katını öderdi ve yanından memnun kalmadan çıkan olmazdı, halkı tarafından Peygamber sayılırdı(,) öyle ki onların Paskalya gününde71 vaaz vermek üzere üstünde diz çöktüğü halı(,) vaaz bitince küçük parçalar hâlinde kesilirdi ve adet olduğu üzere, Hrıstiyan azizlere ait parçalar gibi saklanırdı, O daha ziyade saygınlığı adına yüzü kapalı ve örtülü biçimde görünürdü(,) cinsel istekleri konusunda çok dürüsttü ve ülkenin gelenek-lerine dikkat ederdi.

Ve işaretlerini72 daha iyi açıklamak için, neden sufi diye adlandırıldıklarını açıklayacağız: Bilinmesi gerekir ki bu sufi adı onların dininden kaynaklanır, alçak-gönüllülük adına yalnızca yün giymelerini açıkça emreder: mezhepleri sufi adının geldiği suf, Arap dilinde yün demektir, yoksulluk içinde yaşamalıdırlar, perhiz yap-malıdırlar, sürekli olarak uykularından fedakarlık yapmalıdırlar, vaaz vermelidir(;) birçokları bunları tam olarak yerine getirmez(;) Bazıları onlara Ardueli ler73 der, çünkü yukarıda dediğim gibi(,) babaları Ardueli adında bir ülkeyi yönetmişti, bu yüzden sufiler bazıları tarafından hâlâ Ardueli ler olarak adlandırılır; Ve naserj diye adlandırılırlar(,) oniki kıvrımlı bir bere takma gelenekleri vardır, naser74 Arapça

70 Membré’nin yapýtýnda uþak haber kaynaðý olarak belirtilmiyor, bu konuda açýkça bilgi verilmiyor, ‘duyabildiðim kadarýyla’ ifadesi kullanýlýyor (a.g.y.,s. 149).71 Ramazan.72 Membré’de ‘olaylarýný’, a.g.y., s. 150.73 Erdebîlliler.74 Gerçekte, isna aþere (ithna ashar veya, diþi hâliyle ithnata asharat) Arapça’da oniki demek. Ancak, naser sözcüðü, kazanmak, yenmek anlamýndaki nasara filli ile baðlantýlý olabilir, veya ‘Hristiyan’ anlamýndaki naseri sözcüðü ile iliþkilendiribilir; Suriye’deki þii kökenli Nusayri mezhebi de akla gelen olasýlýklar arasýndadýr.

Page 126: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

126

oniki demektir(,) bu bere kıpkırmızıdır(,) Türk dilinde kırmızı kafa anlamına ge-len kızılbaş adını alır(;) böylece bu mezhep çeşitli değişiklikler yüzünden birçok ada sahip oldu ve bu kadarı, sufi adının anlamını anlamaya yetsin.

Diyorum ki(,) Şah İsmail Lezia(n)’da Camli75’nin yanında sekiz yıl oturduk-tan sonra, dayısı ve baş düşmanı Jacobech öldü(,) yukarıda dediğim gibi babasını öldürmüş ve devleti elinden almıştı, bu ölüm üzerine tüm Pers krallığı silâhlanmış, birçok karışıklık ve savaş çıkmıştı, öyle ki(,) belirtilen süreden daka kısa zaman içinde beş kez krallık devletine dönüşmüştü, böylece baş düşman ölünce, ordular kendi aralarındaki savaşlarla uğraşırken vatanına geri dönmek(,) Şah İsmail için kolay oldu, çok sevildiği ve sayıldığından geri aldığı ülkesinin yönetimini de ele ge-çirdi, burada bir süre oturduktan sonra küçük bir ordu topladı, üçyüz adama ordu denebilirse, sınırlarından pek uzak olmayan(,) Sumachie adında bir kente gitti, buradan bize kalın ipekliler ve çeşitli kumaşlar gelir, burayı hemen aldı, yağmala-dı, yakıp yıktı, kendi gücü sayesinde değil de(,) daha ziyade mucize eseri oldu, o kent ve yer üçbinden fazla atlıdan oluşacak çok güçlü bir orduya karşı koyabilecek güçteyken(.) Ve bu olay ününü öyle büyüttü ki(,) birçok yer ve ülkeden kendi mezhebi ve dininden çok sayıda insan her gün koşup geliyordu, böyle oluyordu(,) çünkü kitaplarına göre kendi dinlerinden bir Mehdi gelecek, dinlerini geliştirecek, yüceltecekti(.) Burada belirtmek gerekir ki(,) Muhammet’in dini yetmişiki ana mezhebe ayrılır, yasaları olan Kuran’ın doğruladığı gibi(;) ve devamında diyor ki(,) bu yetmişikiden yalnızca biri Cennet’e gider geri kalanlar Cehennem ate-şine(.) Ve hangisinin Cennet’e götüren olduğunu belirtmez, bu yüzdendir ki(,) her biri kendisininkinin yetmişiki (mezhep) içinde en iyisi olduğunu varsayar, sufi mezhebi bunlardan biridir(;) onlar yalnızca bu mezhebin insanları Cennet’e gö-türeceğine inanırlar, yukarıda sözü edilen Şah İsmail’in bunu herkese bildirmek, dinlerini yaymak ve yüceltmek ve geri kalan yetmişbiri kökünden yok etmek için Tanrı tarafından gönderildiğini söylerler(;) bu yüzden Şah İsmail’in tüm ordusu maaşsızdı, bizde Haçlı seferlerinde olduğu gibi, bunun için İran’ın çeşitli yerle-rinden insanlar aileleri ve mal varlıklarıyla koşarak geldiler: Sumachie zaferinden sonra ordusunun büyüdüğünü(,) piyadeleri ve süvarileri ile bin kişi olduğunu gören Şah İsmail, Pers krallarının ikametgâhı olan çok soylu Tauris76 kentine gelme yürekliliğini gösterdi, ve o zaman bu kentte oturmakta olan Kral Aluant’a77 şiddetli bir saldırı düzenledi ve onunla savaştı, ki onun (Kral’ın) piyadelerinin yanı sıra beşbin atlıya sahip birliği vardı, onu yendi ve Tauris’i ele geçirdi, burada kendini kanıtladıktan sonra Türkmenlere ve o ülkenin askerlerine büyük zulüm

75 Membré’nin yapýtýna göre, Percanli, a.g.y., s. 150; Bircali olarak okunabilir.76 Tebriz kenti.77 Yakup Bey’in oðlu Murat.

Page 127: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

127

yaptı; yalnızca erkekleri değil, çocukları ve uşakları da çeşitli biçimlerde öldürttü, zira başka türlü intikam alamıyordu, Jacobech söylediğim gibi ölmüştü, babasını öldürdü(;) ve devleti elinden aldı(,) bir krala yakışır biçimdeki görkemli anıtına gitti, herşeyi yakıp yıktırdı, öyle ki sözü edilenden hiçbir iz kalmadı, mezardan ke-miklerini çıkartarak onları yaktırdı, küllerini rüzgâra karşı serptirdi, oğlu İsmail ile birlikte olan Jacobech’in küçük kız kardeşi bunu duydu, delikanlılık çağında oğlu olduğu için bu olaydan ötürü onu azarlama yürekliliğini gösterdi, bu durum ona78 öyle ağır ve can sıkıcı geldi ki, öz annesini yakalattı ve öldürttü, bazıları kendi elleriyle öldürdüğünü söylerler.

Türkmenlere ve askerlere karşı uyguladığı zulüm yüzünden ordusu günden güne artıyordu, daha kalabalık ve güçlü oluyordu, ama Kral Aluant ne bu yüzden, ne savaşta yenik düştüğü için, ne de krallığından kovulduğu için yürekliliğini yi-tirdi. Hemen ve yürekli biçimde, ilkinden daha büyük yeni bir ordu kurdu, tüm beylerin, ve ülkedeki askerlerin desteğiyle, hazırlanınca Tauris’e geldi ve o yakın-larda(,) eski ordu geleneğine uygun olarak sufi Şah İsmail’i savaş alanına çağırttı: Persler, kentlere zarar vermemek ve tahrip etmemek için, kentlerde savaşmaktan kaçınırdı(.) Ve bunda galip gelen ülkenin efendisi olacak(tı). Bu konuda anlaşı-lınca çok şanslı olan Sufi tüm orduyu topladı; sayıca Kral Aluant’un ordusunun üçte biri bile değildi, onu ezmek üzere yüreklilikle gitti ve onu yendi, paramparça etti, onu ve askerlerinin büyük bölümünü öldürdü; çok büyük ganimet getirdi: çok az kişi kurtuldu(.) Bu(,) kentlerin kalelerin ve kasabaların efendisi olan Türkmenlerin ruhunda büyük korku yarattı(,) ki bunlar Pers kralının hizmetine atlılar ve piyadeler götürmekle yükümlüydüler; maaşlılara corerzi79 denilirdi, Şah Tamas’ın80 yaşamında bunu geniş olarak anlatacağım; altları ve kumandanlarının adlarıyla(.) Bu Türkmenler Sufinin adını duyar duymaz(,) titreyerek kaçıyorlardı, yeterince emin bir yer bulamıyorlardı(.) Zafer kazanan Şah İsmail Tauris’e öyle bir şan ve şöhretle döndü ki(,) bu zaferden sonra(,) halkı ve mezhebinden olanlar(,) ona önceden olduğundan daha fazla koşuyordu(.) Bu arada ordusu birkaç gün içinde altıbini aştı.

Tauris’ in idaresini verdiği yeğeni Aluant ‘ın öldüğünü duydu Amurath-cam81, bol miktarda ince çelik bulunan İran’ın çok soylu bir kentini(,) Şiraz’ı on-dan almıştı, burada ifade edemeyeceğim kadar mükemmel biçimde her tür asker ve at zırhını yaparlar (.) Şah İsmail’in Türkmenlere yaptığı katliamı(,) aşağılamayı ve tüm kadınlarını, çocuklarını öldürdüğünü duydu(,)silâh kullanmada çok başa-

78 Þah Ýsmail’e.79 gerçekte kurci denirdi.80 Þah Tahmasb.81 Akkoyunlu Murat bey.

Page 128: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

128

rılı biriydi, kalıp ona karşı ordusunu kurmaya devam ettikçe gücünün artacağını bildi(,) olabildiğince kısa zamanda çok güçlü bir ordu hazırlamaya karar verdi, adı geçen Sufi’ye karşı böyle yaptı(.) Tüm gücünü bir araya topladı ve çok ileri görüşlü biçimde değişmez düşündü(:) Bir kez Sufi’yi yenersem(,) tüm İran’ın karşı koyma olmaksızın tek yöneticisi ve efendisiyim ve isteklere göre olaylar gerçekleşseydi(,) durum böyle olacaktı, birkaç gün içinde güzel(,) zengin ve çok güçlü bir ordu top-ladı(,) son derece zarif(,) görkemli ve göşterişli biçimde işlenmiş zırhı olan oniki bin süvarisi (vardı) ve piyadenin büyük bölümü savaş deneyimine sahipti; orduyla birlikte Tauris’e doğru yola koyuldu, eski Pers geleneklerine göre yanında tüm kadınlarını, ailesini götürdü. Bu Şah İsmail’in kulağına gelince(,) gözü dönmüş ej-derha, ve şevke gelen arslan gibi(,) neredeyse bir dakikada küçük ordusunu topar-ladı, piyade ve süvarileriyle toplam gücü sekizbinden fazla değildi, daha önce sözü edilen Amurathcam’a ne güç ne de sayıca eşitti(;) öylesine savaşa susamıştı ki(,) düşmanını Tauris’te beklemeye dayanamadı, yüreklilikle ona doğru Şiraz’a gitti, bu iki kentin arasındaki uzaklık yirmi gün(dür.) Ve her iki ordu da öyle çok yürüdü ki(,) neredeyse yarı yolda karşılaştı; burada Şah İsmail Amurathcam’ın ordusu kar-şısında eşit olmayan güçte olmasına karşın(,) saldırmaya ve yaralamaya hazırdı(;) çatışmada Sufi kötü durumda kaldı, adamlarının çoğu öldü, ancak asla sırtlarını dönmediler82, zira ne altın(,) ne devlet için, (yalnızca) inançları için çarpışıyorlar-dı(,) hiçbiri ölümden korkmuyordu, çünkü bunu(,) onları Cennete götüren gerçek yol kabûl ediyorlar, yaban domuzları gibi sürekli saldırarak savaşıyorlardı, ve ar-kadaşlarının ölü bedenlerini çiğneyerek(,) korkusuzca(,) savaşın en yoğun olduğu yere gidiyorlardı(.) Ve öylesine uzun ve dürüstçe dövüştüler ki(,) Amurathcam’ın tüm ordusunu mahvettiler, bu oldukça mucizevi birşeydi; insan işi olmaktan çok tanrısaldı, katliam sayılamayacak kadar büyüktü(.) Hiçbir tutsak kurtulamadı bu kez, kadınları kendi halkından olmayan kişilerle evlendirdi(,) arabalar, çok soylu silâhlar, ve çok ağır atlar büyük ganimet oluşturdu; Amurathcam Bağdat’a doğru kaçtı(.) Zaferin izindeki yürekli Sufi ordusuyla Şiraz’a doğru yöneldi(,) birkaç gün içinde oraya ulaştı, kente girdi, hiçbir karşı koyma görmeden yönetimi ele geçirdi, çok sayıda silâha sahip olan kentte ordusunu güçlendirmeyi sürdürmek için birçok ay kaldı, burada ordusu alışılagelinmişin üstünde kalabalıklaşmaya başladı, öyle ki sayı ellibine ulaştı(.) Ve önceleri silâhlardan yoksun olan83(,) şimdi süslemeli ve çok güzel silahlara sahip oldu(.) Öyle ki onu84 gören görülmeye değer ve çok hoş buluyor, parmakla gösteriyordu: Şimdi Sufi’ye (karşı) Pers krallığında bir bey dışında ciddiye alınacak düşman kalmamıştı(.)P(er)cali ‘nin85 yedi kalesi vardı ve

82 kaçmadýlar.83 ordu.84 orduyu.

Page 129: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

129

çok yürekli adamların kumandanıydı, çok güçlü ve korunan konumu dolayısıyla hiçbir Pers kralı, Usumcassano bile(,) onu yenememişti(;) bu zorlu girişime karar verdi(.) Bu kolay olmadı, çünkü orada iki yıldan fazla sürekli savaştı, onlardan86 bazılarını kuşattı(,) birçok adamı öldü(,) sonunda yedisini (de) ele geçirdi(,) ve büyük ganimetle(,) (kızgın)87 muzaffer geri döndü: ondan sonra Med toprakla-rında (?) ve İran’da (daha) birçok büyük kent ele geçirdi, bunların arasında çok büyük bir kent olan Here88 (var,) sonra yönünü Strava’ya ve Horasan’a çevirdi, yürüyüşü sırasında çok iyi korunan ve bir Türkmenbaşı’na ait olan bir kaleyi ele geçirdi(,)Tauris’e gelmek için oradan geçen tüm tüccarları soyan bir kişiydi bu. Bu seferden büyük hazine ve sözü edilen Bey ve Baş’ın savaşlarda birçok tüccardan aldığı çeşitli ipeklileri getirdi; bu çok şanslı ve büyük bir prensti. Dediğim gibi Ta-uris’i, Şiraz’ı, Bağdat’ı almıştı, (Bağdat) ki karşı koyma olmaksızın (alınmıştı,)A-murathcam’ın ölümünden sonra, (bu kent) Tauris’ten yirmibeş gün uzaklıktadır(,) Satsuj adındaki köprüyle Fırat geçer içinden89(;) bununla birlikte söyleyeceğim birçok başka yeri (,) bazıları çok önemli ve bilinen yerlerdir(,)yani Şirvan, Tani Thebes90, Cumissana91, Sinam, Dangos, Trabath92, Hisaurcheri, Horasan, Carsuim, Sultanir93, Obechi94, Bergesi, Emedom, Cassam95, Gias96, Seraslai97, Rimerda(n)98, Sari, Pest, Rovesserlem99, Jeru(n), Lachisam100, Timiza(n), Machimdera(n)101, Zebec-helu102, Bachu103 ve anlatması gereksiz olacak daha nice yerleri ele geçirdi(;) çok büyük bey oldu ve gözünü yükseklere dikti ve o zaman Suriye’nin Padişah’a ait olmasına karşın Türk’e savaş açmayı istedi, ki o Sultan Beyazıt idi ve Şeref bey adında bir kumandanı yirmibin atlıyla Anadolu’ya yolladı(;) Türklerin imparatoru Beyazıt(,) Hadım Ali Paşa adında birini gönderdi(,) Mezapotamya’dan yola çıkan

85 Membré’nin yapýtýna göre Bacaturali, a.g.y., s. 155.86 kalelerden.87 metinde sözcüðün üstü çizili durumda.88 Herat kenti.89 Zap suyu90 Membré’nin yapýtýna göre Tunigehebes, a.g.y.,s. 160. Jam kenti olabilir.91 Kum kenti.92 Turbet kenti.93 Sultaniye kenti.94 Membré’nin yapýtýna göre, Obecherin, a.g.y., s.160.95 Membré’nin yapýtýna göre, Cassan, a.g.y., s.160.96 Membré’nin yapýtýna göre, Iasiras, a.g.y., s.160.97 Membré’nin yapýtýna göre, Laiserin, a.g.y., s.160.98 Membré’nin yapýtýna göre, Rimetadan, a.g.y., s.160.99 Membré’nin yapýtýna göre, Reversalen, a.g.y., s.160.100 Daha önce Leziam olarak geçen Lahican olabilir.101 Mazenderan olabilir.102 Membré’nin yapýtýna göre, Zebelchellei, a.g.y., s.160.

Page 130: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

130

sufi kumandanına karşı durdu, Halep yakınlarına geldi, Türk’ün ülkesine girdi(,) Anguri 104 adında bir yere kadar geldi, o yakınlardaki bir alanda çarpıştılar(.) İlk saldırıda Şeref bey Türklerin topçu ateşiyle öldü(.) Ölümü diğer kumandanlardan gizli tutuldu, neredeyse güneş batarken ikinci kez silâhlı saldırıya geçildi, Persler yiğitçe savaştılar(,) Türklerin alanını yakıp yıktılar(,) Paşa öldü, yaklaşık dörtbin sancakbey ve yaklaşık otuzbin Türk öldü(.) Zafer kazanan Persler evlerine, İran’a geri çekildiler, eğer kumandanları Şeref bey ölmemiş olsaydı(,) büyük işler ya-parlardı(.) Sonra Şah İsmail Trabzon’a başka bir kumandan105 gönderdi, Sufi’nin atasının erkek kardeşinin kayınpederi olan Gürcü kralı Gurgura bey onun geçme-sine izin verdi, Trabzon’daki krallığa girdi, yaktı, birçok yeri yağmaladı, çok sayıda ganimetle geri döndüler(.) Türklerin imparatoru Beyazıt bu sufi dininin Muham-met’in yasasını alt üst edecek kadar artmasından kuşku duydu(,) okumuş insan gücünün Sufi’nin görüşünü kabul edeceği endişesi ile (onları) Asya’dan attı, yani onaltıbin okumuş ve sufi olduğundan kuşkulandığı adamı Anadolu’dan çıkarttı, ve onları(,) Mora yarımadası gibi(,)Yunanistan’ın en uzak köşelerine(,) Arnavut-luk’a ve bazı başka yerlere sürdü(.) Beyazıt ölünce yerine oğlu Selim geçti(,) kendi soyundan yirmi kişiyi öldürttükten sonra(,) yaptığı ilk girişim Şah İsmail’e karşı gitmek oldu: İmparator Selim Anadolu’ya gelince harekete geçti ve Mezapotam-ya’ya doğru gitti; Şah İsmail ona karşı koymak isteyince karşılaştılar, Sufi’nin ya-nında az sayıda adam vardı(;) birkaç çarpışma yaptı(.) Sufi(,) ne Amurathcam ile savaştığındaki gibi davranmak istedi(,) ne de riske atılmak ve savaşmak(,) çünkü eğer kaybederse krallığı kaybedecekti(.) Geri çekilmeye ve toprak kaybetmeye başladı(,) öyle ki Selim Tauris’e girdi. Ve orada xiiij gün kaldı. Orada para bastı ve Tauris’te Şah İsmail’in eşi olan iki kadını aldı, onları beraberinde götürdü, çeşitli zanaatlardan üçbinbeşyüz ustayı aldı, oradan aldı, ve onları İstanbul’a sürdü(.) O zaman Sufi Mezapotamya’da Caraemith’i106 ve Süleyman’ın bugün bile sahip oldu-ğu diğer bazı yerleri kaybetti(.) Selim Tauris’ten ayrılınca Şah İsmail geri döndü ve Tauris’i geri aldı(.) Selim İran girişiminden sonra bir kez daha oraya dönmek istedi. Capsomgauri 107 adındaki sultan sözü edilen Türkle anlaşmazlık yaşadı108 .

103 Bakü kenti.104 Gerçekte Koyluhisar olmalý.105 Membré’nin yapýtýna göre, Þah Ýsmail önce Scitanculi adýnda bir komutaný Anadolu’ya yollar, Scitanculi Türklere karþý zafer kazanýr, Hadým Ali Paþa ölür. Ancak, bu yiðit savaþçýnýn Ýran’dan Türkiye’ye gitmekte olan bir tüccar kafilesini soyduðunu öðrenen Þah Ýsmail, onu yakalatýp öldürtür. Ardýndan, Þeref bey adýnda bir komutaný Trabzon’a yollar (a.g.y., s.160-161).106 Karaâmid; bugünkü adý ile Diyarbakýr.107 Memluklu sultaný Kansu Gavri.108 Padiþah Yavuz Sultan Selim ile yaptýðý Mercidabýk savaþýnda yenilir ve ölür.

Page 131: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

131

Belge no. 37: 2 sayfa Kanuni Sultan Süleyman’ın Avusturya İmparatoru Ferdinand’a yazdığı mektup (1520).

Metnin çevirisi:Sultan Süleyman

Evrenin yaratıcısı Tanrı adına, yeryüzü ve gökyüzü yaşamının yaratıcısı adına, hep yanımda olmasını dilediğim 124 000 peygamber adına, Ben ki impara-torların imparatoruyum, kralların kralıyım, efendilerin efendisiyim, yeryüzünde, Tanrı’nın gölgesi altında İmparatorum; önce Akdeniz’in, sonra büyük denizin, Karadeniz’in (efendisiyim); Rumeli, Anadolu, Karaman ve Amasya vilâyetlerinin (efendisiyim); Büyük İskender’in tüm ülkesinin, Babil’in, Şam’ın, Halep’in, büyük Kahire kentinin, kutsal Lamech evinin1, ayrıca büyük Amman eyaletinin, büyük ve küçük Arabistan’ın, tüm Tatar ülkesinin ve sonsuz sayıda birçok ülkenin; bun-ların yanı sıra, bana vergi ödeyen birçok ülkenin İmparatoru, Kralı ve Efendisiyim; Sultan Beyazıt’ın oğlunun oğluyum, Sultan Süleyman’ım, yenilmez İmparatorum; sana yazıyorum, sen ki Avusturya Kralı Ferdinand’sın, bilesin ki bahtı açık ve ye-nilmeyen kapıma gönderdiğin Elçi Leonardo Nugamo geldi, bil ki ben Tanrı adına ve Tanrı yanı başımda, emrimdeki tüm beyler ve tutsaklar ve muhteşem, yenilmez ordumla savaşa hazırlandım, hile ile toprakları tahrip eden ve bana karşı geldiğini söyleyen İspanya Kralı’na, ve böylece yenilmez ordumla topraklarımdan geçerken söz ettiğim Elçini gördüm ve konuşma gereksinimi duyduğunu, sayısız askere sahip ordumun eşsiz Kaptan - ı Deryası İbrahim Paşa bana bildirdi - Tanrı onu korusun. Herşeyi öğrendikten sonra sana yanıt veriyorum ki, ne sana, ne başkasına bir kas-tım var, yalnızca İspanya Kralına ve Macaristan Krallığı’nın ayaklanmacılarına karşıyım, ki onları yenilmez muhteşem kılıcımla ele geçirdim, bir de “Türk’e karşı gidelim” diyerek günah işleyenlere karşıyım, ve Macaristan’ı kurtarmak için şimdi, son derece güçlü imparatorluk kuvvetlerim, sözünü ettiğim mükemmel donatılmış ordumla gelecek ve, söylediğim gibi, İspanya Kralına karşı gideceğim. O da şerefli bir erkeğe yaraşır biçimde ordusuyla savaş alanına gelsin. İmparatorluk kuvvet-lerim ve Tanrı bizimle olacak, kimin daha çok yanında olduğunu gösterecek ve böylece ikisini de bileceğiz; ve sen, Ferdinand, dostluk niyetiyle adamını benim talihli kapıma gönderdiğin için bil ki dürüstçe dost olmak isteyen hiç kimseye ne ters davrandım, ne de davranacağım, çünkü bizim yasalarımız böyle buyurur, iyi niyetle dostluk aramayı (şart koşar), topraklarımdaki tüm konfedere devletlerin uyduğu koşullara saygı göstermeyi şart koşar; sana kendi adamını gönderiyorum, ona her türlü ikramı yaptım ve onu sana hayır dualarımla gönderiyorum.

Peygamberin takvimine göre 9002, İstanbul.

1 Mekke olabilir.2 Hicrî 900 tarihi 1520 tarihinin karþýlýðý deðildir; söz konusu edilen, tarih Hicrî 926/927, olmalýdýr.

Page 132: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

132

Belge no. 38: 2 sayfa Sultan I. Süleyman‘ın bir Fransız elçisinin Os-manlı topraklarına girmesine izin veren mektubu (ağustos 1553).

Matbaa harfleriyle sureti:

Solyman siac figliuolo de Soltan Selim Imperator felice, et vittorioso

Alli molto honorati et degni s(igno)ri sangiacchi essistenti da Constant(inopo)li per in fino a Ragusa, ch(e) li honori suoi stiano per semp(re), et alli Ecc(ellen)ti, colmi de sapientia et di eloquentia, ottimi s(igno)ri giudici, et Caddi essistenti in le giurisdittioni et Territorij delli sopradetti sangiacchati, ch(e) la scientia luoro sia in augum(en)to ./. gionto ch(e) sara il p(rese)nte felice et altiss(i)mo mio segno vi sia noto qualm(en)te l’Ambas(sad)or di Franza, ch(e) al p(rese)nte dimora alla eccelsa mia porta, manda per un suo importante S(er)vitio il suo huomo nominato Vincenzo co(n) cinque persone suo compagni, Adunq(ue) com(m)ando nel andar et ritornar suo, per tutti quelli luochi sottopuosti a, noi ch(e) li p(resen)ti entraranno per il passaggio suo, cosi nelli alloggiam(en)ti, come per la strada, ne a essi, ne a sue cavalcadure niuno no(n) permettera di darli impazzo, et co(n) li suoi dan(a)ri li provederete del viver; et quelle cavalcadure ch(e) romagneran(n)o1 per la strada per stracchezza, co(n) li suoi dan(a)ri li farete provisione d’altro, Per ciò no(n) li darete per modo niuno impazzo ne fastidio, acciò ch(e) a salvam(en)to siano aviati, et cosi per aviso vi sia dando fede al mio nobile segno,

Scritto nella luna de’ regiep. 960., ch(e) fà al mittmo Christiano . 1553. nel mese di Agosto.

A Constant(inopo)li

Metnin çevirisi :

Süleyman Şah, mutlu ve muzaffer Padişah Sultan Selim’in oğlu

İstanbul’dan Raguza’ya dek uzanan şerefli ve saygıdeğer sancakbeyleri, iti-barınız daim olsun; sözü edilen sancakların yönetimindeki toprakların bilge, mir-kelam ve muhterem yargıçları ile kadıları, ilim ve irfanınız artsın; buyruğumdur: Bilesiniz ki, hâlihazırda benim yüce kapımda mukim Fransız Büyükelçisi, önemli bir göreve Vincenzo adlı adamını beş kişiyle birlikte gönderiyor, bu durumda gidiş ve gelişinde, bizim egemenliğimiz altındaki, geçecekleri, kalacakları tüm yerlerde, sokaklarda, ne onlara, ne atlarına kimse zorluk çıkartmasın, paraları karşılığında onlara yiyecek sağlayasınız; yorgun düşüp yollarda kalacak atları yerine, bedeli kar-şılığında, onlara başka hayvan sağlayasınız, yolculularını sağlıklı olarak yapmaları amacıyla, hiçbir biçimde onlara zorluk çıkartmayasınız, canlarını sıkmayasınız.

1 rimarranno (kalacaklar).

Page 133: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

133

960 yılının Recep ayında yazıldı (Hristiyan takviminde 1553 yılının ağustos ayının karşılığıdır).

İstanbul

Belge no. 43: 2 sayfa Sultan I. Mustafa’nın Lehistan İmparatoru III. Zigsmund’a gönderdiği mektup (1618).

Belge no. 55: 5 sayfa İki ferman ve çevirileri.

a. 2 sayfa Bir ferman ve İtalyanca çevirisi (1552).

Matbaa harfleriyle sureti:

p(er) Il viaggio di Vincezio de Scudi

Da Constantinopoli In fino a Ragusa tutti q(ue)sti miei Schiavi S(igno)ri ch(e) sono su q(ue)sta strada sia fatto intender della mia Ecc(el)sa porta q(ue)llo ch(e) d(‘) amb(a)sc(iata) di franza si parte uno ch(e) ha nome Vi(n)cezo1 co(n) cinq(ue) compagni p(er) il q(u)ale uno p(erme)sso quivi e’ stato mandato, et com(m)ando ch(e) nel andar ~ ritornar ogni uno ch’e’ sotto la mia podesta cioe sa(n)zachi ~ cadi p(er) la strada loro et i Suoi Cavalli ch(e) nissuno no(n) li dia fastidio; co(n) i suoi danari ch(e) li diano da ma(n)giar ~ da ber’ q(ue)llo ch(e) li bisogna, et se li restasse qualch(e) Cavallo p(er) strada co(n) li suoi danari gliene dobbiate trovar. Et ch(e) i(n) nissu(n) luogo no(n) li lasciate far oltraggio ch(e) vadino sani ~ salvi - ~ cosi Vi facciamo .... Il p(rim)o della luna d’ Rezep 960.

Da Co(n)sta(n)tinopoli

Metnin çevirisi:

Vincenzio di Scudi’nin yolculuğu hakkında

İstanbul’dan Raguza’ya kadar bu güzergâh üstünde bulunan tüm kölele-rime, beylerime yüce kapım tarafından bildirilir ki, Fransız Büyükelçiliği’nden Vi(n)cezo adında bir kişi beş adamıyla birlikte yola çıkıyor. Bu yazı, egemenliğim altındaki herkese, yani sancakbeylerine, kadılara onlar hakkındaki izin buyruğum-dur(:) Gidiş-gelişlerinde, yollarda, kendilerine ve atlarına zorluk çıkartılmamasını emrediyorum; paraları karşılığında kendilerine gerekli yiyecek ve içecek sağlansın, ve atları yolda kalırsa, para karşılığında onlara at bulunsun. Ve hiçbir yerde onlara zarar verilmesin, sağ salim gitsinler. Size… 960 yılın Recep ayının ilk günü.

İstanbul’dan

b. 3 sayfa Bir ferman ve İtalyanca çevirisi ile temize çekilmiş kopyası (tarihsiz).

1 Yolculuk yapacak kiþinin adý, metinde iki yerde farklý yazýlmýþtýr. Özgün metne sadýk kalmak için, deðiþiklik yapýlmadan, olduðu gibi aktarýlmýþtýr.

Page 134: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

134

Belge No. 1

Page 135: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

135

Belge No. 3

Page 136: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

136

Page 137: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

137

Page 138: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

138

Page 139: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

139

Belge No. 4

Page 140: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

140

Belge No. 10

Page 141: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

141

Belge No. 15

Page 142: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

142

Page 143: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

143

Belge No. 16

Page 144: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

144

Page 145: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

145

Page 146: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

146

Page 147: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

147

Page 148: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

148

Page 149: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

149

Belge No. 17

Page 150: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

150

Page 151: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

151

Page 152: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

152

Page 153: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

153

Page 154: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

154

Page 155: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

155

Page 156: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

156

Page 157: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

157

Page 158: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

158

Page 159: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

159

Page 160: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

160

Page 161: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

161

Page 162: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

162

Page 163: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

163

Page 164: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

164

Page 165: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

165

Belge No. 18

Page 166: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

166

Page 167: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

167

Belge No. 21

Page 168: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

168

Page 169: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

169

Page 170: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

170

Page 171: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

171

Page 172: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

172

Page 173: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

173

Page 174: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

174

Page 175: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

175

Belge No. 37

Page 176: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

176

Page 177: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

177

Page 178: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

178

Belge No. 38

Page 179: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

179

Page 180: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

180

Belge No. 43

Page 181: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

181

Page 182: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

182

Belge No. 55 (a)

Page 183: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

183

Page 184: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

184

Belge No. 55 (b)

Page 185: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

185

Page 186: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

186

Page 187: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

187

Page 188: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

Avrupalı bir elçiyle görüşme

Page 189: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Page 190: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

190

BELGELERİN İTALYAN DİLİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Araştırmaya konu oluşturan ellibeş belgelik zarfta ancak 47 belge bulun-

maktadır. Bu belgeler, 23 adet resmî mektup, 2 adet anlaşma metni (13 ve 18 sayı-lı belgeler), 24 adet rapor, 2 adet ferman (14 ve 55 sayılı belgeler) içermektedir. 10 sayılı belge, Filek kalesinin kuşatılmasını temsil eden bir gravürdür. İki adet belge, 193 sayılı zarfta kayıtlı gözükmelerine karşın bulunamayınca, başka zarflarda aran-mış, bulunarak çıkarılıp, incelenmiştir (belge no. 15 ve belge no. 18). Raporlar, din ve gelenekler göz önünde bulundurularak hazırlanmış olup, askerî, siyasî ve toplumsal düzen hakkında bilgi vermek amacıyla yazılmıştır. Bazı mektuplar, izin belgesi niteliği taşırken, başka bir bölümü dostluk bildirir ve teşekkür sözcükleri içerir; bazıları tamamen ticaretle ilgiliyken, bazı mektuplar vardır ki, hiçbir kuş-kuya yer bırakmaksızın tehditler saçmakta, Osmanlı Devleti’nin onurlu, dürüst ve gerektiğinde savaşçı kimliğini ortaya koymaktadır.

Belgelerden 2, 28, 31, 32, 33, 46, 53 ve 54 sayılı olanlar elimizde yoktur. Belgeler arasında tarihsiz olanlar ve birden fazla parçadan oluşanlar (örneğin mektuplar arasında, verilen yanıtı da içerenler) vardır.

İncelemede, okunaklı olan belgelere öncelik verilmiş, bu belgelerin tam metin olarak çevrilmesine özen gösterilmiştir. Okunamayan veya eksik olduğu düşünülen harflerle noktalama işaretleri, elzem oldukları düşünüldüğünde, paran-tez içinde belirtilmiş; bazı noktalarda ise, herhangi bir yanılgıya neden olmamak için, yerleri boş bırakılmıştır. Açıklama verilmesinin gerekli olduğu durumlarda, dipnot yapma yoluna gidilmiştir.

Belgelerin büyük bölümü İtalyancadır, ancak Latince, Fransızca ve İspan-yolca yazılmış belgeler de 193 sayılı zarfta bulunmaktadır. Bilindiği gibi İtalyanca, Latince‘den gelen bir dildir. Latin dili, yüzyıllar boyunca diplomatik yazışma dili olarak kullanılmıştır. Belgelerin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, Latince‘-den İtalyanca‘ya geçiş hemen olmamış, İtalyan devletleri söz konusu olduğunda, uzun süre hem Latince, hem de İtalyanca resmî yazışmalarda kullanılmıştır. La-tince‘den türeyen bir başka dil olan Fransızca’ya da resmî belgelerde sıkça rastlan-maktadır.

Daha önce de değinildiği gibi, Osmanlı Devleti kurulur kurulmaz başlayan ve güçlenmesiyle artan ilişkilerin dilimizi etkilediği de bir gerçektir: günümüzde kullanılan birçok gemicilik ve ticaret ile ilgili sözcük İtalyanca, hattâ, Venedik Lehçesi kökenlidir. İncelenen belgelerde de rastlanan böylesi sözcükler üzerinde durmak, bunun yanı sıra, iki dilin arasındaki etkileşimi irdelemek, bu noktada doğru olacaktır.

Page 191: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

191

Akdenizli olmanın veya en azından Akdenizi paylaşmanın getirdiği bir or-tak nokta da, çalışmanın genel anlamda değerlendirilmesinden anlaşılacağı üzere, diğer ülke halkının alışkanlıklarına, yaşam biçimine yüzyıllar boyunca duyulan ilgi ve verilen önemdir. Böylesi bir ilginin en belirgin göstergesi, dil üzerine çalışan, Türkçe ve İtalyanca’nın birbirinden etkileşimimi inceleyen uzmanlarda görülür. Manlio Cortelazzo’nun “Türkçe’den geçen sözcüklerin İtalya’da ve Balkan yarı-madasındaki karşılıkları”1 adlı çalışmasına göre, Türkçe kökenli askerî terimler ve gemicilik terimlerinin yanı sıra, giyimle ilgili sözcükler, örneğin kaftan (caftan) ve dolama (dulama), onaltıncı yüzyıldan itibaren Venedik’in nerdeyse her mahalle-sinde kullanılmaya başlanır. Dahası, Osmanlı Sarayı’nda yaşayanların bir özelliği olarak 1507 yılında öğrenilen bıyık bırakma adeti de Venedik’e girer.2

Yöntem açısından bakıldığında, Cortelazzo’ya göre, üzerinde durulması gereken nokta, hangi ölçütlere bakılarak bir sözcüğün başka bir dilden geldiğine karar verileceğidir. Yazar, sözcükleri iki grupta toplar: Yazarların, gezginlerin kullandığı ve politik belgelerde rastlanan sözcükler ile, dile giren, kabul edilen, genellikle özgün hâli unutulan sözcükler. Geçmişi olmayan, bir dönem sıkça var olan, ancak sonradan yok olup giden kullanımlar, ikincil bir öneme sahiptir. Ör-neğin, “kahve”sözcüğü, ilk kez 1585 yılında bir Venedik elçisinin Osmanlılar hak-kındaki yazısında, “cavee’ dedikleri bir tohumdan yapılan, olabildiğince kaynar, kara bir sıvıyı…topluca içerler “ifadesiyle İtalyanca’da görülmüştür.3 Pietro della Valle adlı ünlü gezgin yazar da,”altın kaplı gümüş kâselerde çok güzel ve çeşitli şerbetler (scerbetti) içerler “ifadesiyle 1615 yılında Osmanlıları anlatır ve “şerbet” sözcüğünün İtalyanca’ya girmesini sağlar.4

Özellikle Kuzey-Doğu İtalyan lehçelerinde Türkçe’nin izlerine sıkça rastlanmasının başlıca nedeni, Venedik Cumhuriyeti topraklarının Osmanlı egemenliği altındaki topraklara yakınlığıdır. Dolayısıyla Venedik, Türkçe söz-cüklerin İtalyanca’ya geçmesinde stratejik öneme sahip olmuş, sözcükler bu kanalla Avrupa kıtasına gelmiştir. Venedik’in Balkan yarımadasıyla yakınlığı, sıkı ilişkileri ve göçler göz önüne alındığında, Türkçe’nin etkilerine Balkan yarımada-sında rastlanması, hayret verici olmaktan çıkar. Etkileşim konusunda genelleme

1 Manlio Cortelazzo, “Corrispondenze Italo-Balcaniche nei Prestiti dal Turco”, estr. da ‘Omagiu

Lui Alexandru Rosetti La 70 de Ani’, Editura Academiei Republicii Socialiste România, Bucuresti, 1965, s. 147-152.2 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 152.3 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 147.4 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 147; Durdu Kundakçý’ya göre, sözcük, Ýtalyanca’daki sorbire (yudum yudum içmek) fiili ile kaynaþýp sorbetto (bir çeþit dondurma) biçimini aldýktan sonra yazarlýk kazanýr (bkz. Durdu Kundakçý, ”Ýtalyanca’dan Türkçe’ye, Türkçe’den Ýtalyanca’ya Geçmiþ Sözcükler Üstüne”, Ýtalyan Filolojisi Dergisi, Yýl X, Sayý 11, A.Ü.D.T.C.F Yayýnlarý, Ankara, 1978, s. 146.)

Page 192: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

192

yapılmaması, başka bir deyişle, İtalyanca’da rastlanılan ve Doğu kökenli sanılan her sözcüğü doğrudan doğruya Türkçe kökenli olarak nitelemekten kaçınılması gereği üstünde önemle duran Cortelazzo, bu noktada Arapça’yı da akla getirme-nin yerinde olacağını vurgular.5

İtalyanca ve Türkçe arasındaki etkileşim ve sözcük alış-verişi, birbiriyle ilişki hâlinde olan kültür çevrelerinde sıkça rastlandığı gibi, bazen anlam değişi-mine neden olmuştur, örneğin “levend” veya “levent” sözcüğü, Türkçe’de “boylu boslu, yakışıklı, sağlıklı, mert” anlamında kullanılırken, Burhân-ı Kâtı’ tarafından Farsça’ya “serseri, kötü kadın veya ahlak yoksunu erkek” olarak çevrilmiş, İtal-yanca’da ise Doğu’dan gelen, iri yarı ve güçlü deniz tayfalarına eskiden lavantino denmiştir, dolayısıyla, “levend” veya “levent” sözcüğünün İtalyanca’dan geldiği öne sürülmüştür.6Cortelazzo’ya göre ise, bu sözcük Toscana limanlarından “hırsız, üçkağıtçı” anlamında, levente biçimiyle İtalyanca’ya geçmiştir, Malagoli’ye bakılır-sa, aynı sözcük levare (kaldırmak) fiilinden gelir.7

Türkçe kökenli sözcüklerin İtalya’da uğradıkları bölgesel değişimler ilginç-tir: “zavallı”sözcüğü, Floransa lehçesinde zavali olarak ve “önemsiz kişi”anlamın-da görülürken, Piemonte lehçesine pòver zavalì olarak ve “iyi adam” anlamında geçmiştir. Bu konuda örnekler çoğaltılabilir: “hançer” sözcüğü, Venedik lehçe-sine ganzàr, Napoli lehçesine cangiarru olarak geçmiş ve anlam değişikliğine uğ-rayarak, “eski, kötü bıçak, paslanmış eşya”anlamını almıştır. İtalyanca’da ise,(c) angiarro olarak ve ‘tarihi sözcük’ sıfatıyla yer almaktadır.8

Cortelazzo’ya göre , İtalya’ya ve Balkan yarımadasına geçen Türkçe sözcük-ler aşağıdadır:9

ada caba haz(i)ne pabuç, papuç

aida çavuş işkence pala

azab çift kaftan şali

bardak dolama kahve şerbet

bïçak fişek köşk tabah

budala gâvur levend,-t takke

burnuz hamal londra,-lu tersane

buzdogan hançer martoloz yatağan

zavallï

5 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 149.6 Abidin Ýtil, ”Indra-Dharma”, A.Ü. Ýlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basýmevi, Ankara, 1963, s. 153-154.7 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 152.8 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 152.9 Manlio Cortelazzo, a.g.y., s. 152.

Page 193: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

193

Cortelazzo, 1500’lere kadar geri gider ve o yıllarda iki dilde yazılmış olan bazı el kitapları ve sözlükleri inceler. Bu yapıtlarda geçen, gemiciliğe ilişkin İtal-yanca ve Yunanca kökenli Türkçe sözcüklerin bir listesini yapar.10

Bu sözcüklerden bazıları şunlardır :

İtalyanca Türkçe

baril varil

bussola pusula

capitàn kaptan (eski metinde:caputan)

capitan passa Amiral

fortuna fırtına (eski metinde:furtuna)

magazén mağaza (eski metinde:maghaza)

salamora salamura (eski metinde:salamora, tuslisù)

tersanà tersane

timon dümen

Aynı yazara göre, balık dalyanı, poyraz, olta, yalı, kadırga, körfez, liman, lodos, sandal, sünger ve fener gibi gemicilik ve balıkçılık terimleri Yunanca kö-kenlidir.11

Mirko Deanović adlı araştırmacı, Adriyatik’te konuşulan diller üzerinde yaptığı çalışmada,Arapça kökenli sözcüklerin Avrupa’ya geçişini, yalnızca ticaret ve kültürel ilişkilerle değil, Kuzey Afrika’dan Müslümanların Avrupa’ya (İspanya ve Sicilya’ya) göç etmesiyle ve Haçlı Seferleriyle ilişkilendirir.12Yaptığı listeye göre, Türkçe’den geçen sözcükler şunlardır:

10 Manlio Cortelazzo, ”Voci Nautiche Turche di Origine Italiana e Greca in Antichi Lessici Bilingui”, Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1960- 1961, n. 2 -3, s. 165 - 168.11 Manlio Cortelazzo, ”Voci Nautiche Turche di Origine Italiana e Greca in Antichi Lessici Bilingui”, Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1960- 1961, n. 2 -3, s. 167 - 168.12 Mirko Deanović, ”Voci Levantine nelle Parlate dell’Adriatico”, Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1972, n. 10 -12, s. 43 - 47.

Page 194: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

194

Türkçe İtalyanca Sırpça Arnavutça

havyar caviale kavijar havjar

ibriq13 bricco ibrik ibrik

kahve caffè kafa kafé

kayik caicco kaic kajik

oqqa14 occa oka okë

šarāb, šerbet sorbetto sorbet šërbét

tulbend tulipano tulipan tulipë

Ivan Petkanov ise, Karadeniz’in Bulgaristan kıyılarında yaptığı dil araştır-malarında, birçok Bulgarca gemicilik ve balıkçılık teriminin Yunanca ve Türkçe kökenli olduğunu ve günümüzde de kullanıldığını belirtir. Araştırmacıya göre, Arapça ve Farsça öğeler de genellikle Türkçe yoluyla Bulgarca’ya girmiştir. Türk-çe kökenli Bulgarca sözcükler üzerinde bu çalışmada fazla durulmayacak, yalnız-ca dil etkileşimini örneklendirmek için, birkaç sözcük aktarılacaktır15:

Türkçe Bulgarca İtalyanca Latince

badem badem mandorlo amygdalus communisçatal kuyruk čatal kujruk acciuga,alice engraulis encrasicholusdomuz balığı domus balã delfino delphynus delphisyem em, jem escahavyar hajver uova(di pesce)kaya balığı kaija paganello gobius paganelluskılıç balığı kalãč balã pesce spada xiphias gladiuskalkan balığı kalkan rombo liscio scophtalmus rhombus, rhombus levis,bothus rhombuskamış kamuš canna da pescakapak kapak sogliola solea vulgaris, solea soleakazan kaçan recipiente(per la tannatura)kurşun kuršum piombo, piombino (della lenza)zıpkın sapkán,sápkan fiocina

13 günümüzde ”ibrik”.14 günümüzde ”okka”.15 Ivan Petkanov, ”La Stratificazione Linguistica e Lessicale sulla Costa Bulgara del Mar Nero”, Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1966,1967, n. 8 -9, s. 185 - 195.

Page 195: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

195

Dil konusunda büyük bir araştırmacı olan Giorgio Raimondo Cardona’ya göre, elçilerin, gezgin yazarların ve tüccarların yazılarında Türkçe’nin izlerine sıkça rastlanır. Bazen bu sözcükler, yayılamaz, arşivlerdeki raporlarda uzun süre kalır. Bu yüzden, sözcüklerin geçirdikleri tarihsel süreç içinde aldıkları biçimi, yöresel özelliklerle etkileşimlerini incelemek yerinde olur. 1500’lerde Roma’da yayımlanan ve günümüz gazetelerinin bir tür modeli sayılabilecek, güncel değere sahip olayların yer aldığı yazılar içeren, bildiri veya broşür diye nitelendirilebile-cek derlemeler üzerinde yapılan araştırmaya göre, böylesi metinlerle İtalyanca’ya geçen Türkçe sözcükler, genellikle ünvanları gösterir16. Çalışmamızda incelen belgelerdeki sıklık göz önünde bulundurularak, bu sözcüklerden örneklendirme yapılacaktır:

Türkçe İtalyancaağa agapaşa bascia, bascià beylerbey,-i beglierbei bostancıbaşı bustangıbasìkadı cadìkapıcıbaşı capıgıbasì çavuş chiaussidefterdar defterdaroyeniçeri giannizzeri

reis raissancak sangiaccosaray serragliosipahi spaghisipahi oğlanı spaolonisubaşı subasìtımar timaro

Görüldüğü gibi, diller arasındaki etkileşimi izlemek, oldukça uzun çalışma ve büyük çaba gerektirmektedir. Ünlü dil uzmanı Cortelazzo, coğrafya ile dilbi-limin buluştuğu yerlerde araştırma yapma konusunda büyük adımlar atılmasını sağlamış, Akdeniz Dilbilim Atlası’nı yaklaşık 120 anket ile araştırmacılara sun-muş, idarî sınırlardan ve politik sorunlardan genellikle sıyrılmayı başaran denizleri

16 Giorgio Raimondo Cardona, ”Voci Orientali in Avvisi a Stampa Romani del ‘500”, Lingua Nostra, Vol. XXX, Fascicolo 1, Sansoni, Firenze, Marzo 1969, s. 5-9.

Page 196: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

196

(Akdeniz, karşılaştırma olanağı sunması açısından Karadeniz ve Kızıl deniz) ve bu denizlerin kıyılarını çalışma alanı olarak seçmistir.17Nitekim elimizdeki araştır-maların çoğu, bu değerli uzmanın belirlediği ölçütlere göre yapılmış, dilbilimciler büyük sabır göstererek ve söz konusu Atlas’ta saptanan yerlere giderek balıkçılar-la, denizcilerle sohbet etmek ve neredeyse bir çocuk gibi, basit ancak çok sayıda sorular sorarak, bu kişilerin kullandığı terminolojiyi öğrenmeye çalışmışlardır. Sorular deniz, jeomorfoloji, meteoroloji, yıldızlar, denizcilik ve konuya ilişkin ma-nevralar, gemi türleri, gemide yaşam, ticaret, balıkçılık, denizaltı bitki örtüsü ve denizde yaşayan canlıların tümünü kapsamaktadır.18

Anastasios Karanastasis, Karadeniz’in Türk, Balkan ve Rus limanlarında-ki gemicilik ve denizcilik terminolojisinde Yunanca’nın etkilerini inceleyerek, özellikle denizde yaşayan hayvanların adları konusunda Yunanca sözcüklerin kullanımına daha sık rastlandığını belirtmiştir.Venediklilerin deniz terminolojisi, kullandıkları gemilerin ve alet-edevatın daha değişik ve yeni olması nedeniyle, bazı durumlarda Yunanca terimlerin yerini alabilmiştir.19

Yazara göre, Yunanca kökenli olup, Türkçe’de kullanılan sözcüklerin ba-zıları şunlardır:

Türkçe Türkçe İtalyancafonetik yazılış okunuş jalé yalı spiaggialimán liman portokörfäs körfez golfomayará mağara grottadelta delta deltapóiras poyraz vento di Nordlodos lodos vento di Sudbatı batı ponentesämandıra şamandıra gavitellosal sal zattera prova prua prova bodoslamasï bodozlaması diritto di poppa

17 Manlio Cortelazzo, ”Le Rotte Mediterranee del Lessico Nautico e Peschereccio in un Nuovo Atlante Linguistico”, estr. da l’Universo’, rivista bimestrale dell’Istituto Geografico Militare, Anno XL, n. 2, Marzo- Aprile 1960, s. 353-360.18 Manlio Cortelazzo, ”Le Rotte Mediterranee del Lessico Nautico e Peschereccio in un Nuovo Atlante Linguistico”, estr. da l’Universo’, rivista bimestrale dell’Istituto Geografico Militare, Anno XL, n. 2, Marzo- Aprile 1960, s. 357.19 Anastasios Karanastasis, ”L’Influenza Greca sulla Terminologia Nautica dei Porti Turchi, Balcanici e Russi del Mar Nero”, Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1972, n. 10 -12, s. 253 - 262.

Page 197: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

197

salamura salamura salamoiasürtmá sürtme lenza a trainogöndär gönder astahamsi hamsi acciugakéfal kefal cefalobarbunja barbunya trigliaorfós orfos cerniolalavrák, livrák levrek spigolasinagrit, sinavrit sinavrit denticečipura çipura oratausgumrú uskumru sgombro comuneórkinos orkinos tonno comunepalamút palamut palamitaistavrit istavrit sugherettolufár, lufär lüfer pesce serraiskorpit iskorpit scorfano rossovatos vatos ot polpo comunestridia istridye ostricamidya midye mitiloqaridés karides gambero della sabbiapavúrja pavurya granchio di mare comunesüngär sünger spugna

Olivera Jašar-Nasteva adlı araştırmacı ise, XV-XVII. yüzyıllar arasında İtalyanca yazılmış olan belgelerde Türkçe kökenli sözcükler üzerinde, özellikle Raguza Arşivi’nde, ilginç bir çalışma yapmıştır.20Modena Arşivi’nde incelenen belgelerdeki dil özellikleri ile büyük paralellikler gösterdiği için, bu noktada, söz konusu araştırmacının yazısına ayrıntılı olarak yer vermenin uygun olduğu düşü-nülmüştür. Söz konusu dönemde Latince’nin yanı sıra İtalyanca’nın da diplomasi ve ticarette resmi yazışma dili olduğunu belirten yazar, incelediği belgelerden ba-zılarının Latince başlayıp, yabancı kökenli sözcüklerle dolu bir İtalyanca ile sür-düğünü vurgular. Ne var ki, Raguza Arşivi’ndeki belgelerde rastladığı ve Türkçe kökenli olarak nitelediği sözcüklerin bazılarının Arapça veya Farsça’dan geldiği-nin untulmaması gerektiğine dikkat çeker. Artık bu sözcükler, Türk fonetik ve morfolojik sisteminin özelliklerine sahiptir ve çoğu kez, yeni bir semantik değer

20 Olivera Jašar-Nasteva, ”Turchismi nei Documenti Ragusei Redatti in Lingua Italiana (dal Sec. XV al Sec. XVII), BALM, con il patrocinio di Fondazione G. Cini, Centro di Cultura e Civiltà, n.13-15, 1976, s.314-334.

Page 198: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

198

taşımaktadır. Raguza ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkiler daha uzak geçmişe dayansa da, Raguza Arşivi’nde Türkçe kökenli sözcüklere XV. yüzyılın ilk yarısından önce rastlanmaz. 1458 nisanında Raguza Senatosu, Bâb-ı Âli’ye gönderilen elçilere verdiği talimatlarda şu sözcükleri kullanmıştır: bassa (Tür. paşa), chapicibassa (Tür. kapıcıbaşı), viseri (Tür. vezir) ve charaz (Tür. haraç). 6 şubat 1542 tarihinde ise, bir dükkanın envanterini yapan noter Piero de Natale, birçok malın yanı sıra; iki dolame (Tür. dolama), iki minteni (Tür. mintan),bir caftino (Tür. kaftan), bir çift xalvari (Tür. şalvar)ve dolama için 22 tacchime (Tür. takım) düğme kaydeder.21

Anlaşılacağı üzere, Türkçe kökenli sözcüklerin Raguza Arşivi’nde belirme-sinde rastlanan sıklık, Osmanlı İmparatorluğu işe Raguza arasındaki diplomatik ve ticari ilişkilerin artmasıyla doğru orantılıdır ve XVII. yüzyılda artış kaydeder. Türkçe kökenli sözcüklerin nasıl ve hangi yoldan Raguza’ya geldiği konusundaki sorular ise, Raguza’da o dönemde Latin ve Slav temsilciliklerinin yanı sıra, bir Türk temsilciliğinin de olması ile aydınlanabilir; Raguza Senatosu’nun yalnızca Bâb-ı Âli’ye gönderdiği elçi ve temsilcilere değil, tercümanlara da önem vermesi dikkat çekicidir. Cumhuriyet’te Türkçe bilen profesyonel tercümanlar bulunduğu gibi, özel tercümanlar, Türkçe’yi doğru olarak yazan ve konuşan başka kişiler de vardır. Birçok Raguzalı tüccar Türkçe bilmektedir, dahası, XV. yüzyılın ilk yarı-sında Osmanlı İmparatorluğu’nun hizmetinde, gerekli vergileri almak üzere, güm-rüklerde çalışan Raguzalılar da vardır. Dolayısıyla, Türkçe kökenli ve diplomasi ile ilgili bazı özel sözcükler, dile yazı yoluyla girmiş; bazı sözcükler ise, Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelen malların alım-satımı ile ilgilenen tüccarların güncel dildeki kullanımlarıyla, Raguza’ya gelmiştir. Türkçe kökenli sözcüklerin yalnızca resmi yazışma dili ile değil, tüccarlar yoluyla geldiği, bu sözcüklerde değişik lehçe-lerin özelliklerinin bulunması ile belgelenmektedir (örneğin, defter yerine tefter; defterdar yerine tefterdar; hazine yerine hasna)22.

Türkçe kökenli sözcüklerin İtalyanca’nın fonetik ve morfolojik yapısına uyumlandırılması konusunda ise bazı yöntemler izlenmiş, ancak genellikle iki dili iyi bilen kişilerin varlığı söz konusu olduğu için, büyük değişimler yaşanma-mıştır. İtalyanca’da yer almayan bazı seslilerin yerine, başka sesliler getirilmiştir. Örneğin, ö yerine o (kör yerine chior) veya ü (Köprülü yerine Chiuprili); ü yerine u (mühür yerine muhur; tülbent yerine tulbente); bazı durumlarda ü yerine o (hü-küm yerine cochiumo).

21 Olivera Jašar-Nasteva, a. g.y., s.318.22 Olivera Jašar-Nasteva, a. g.y., s.321.

Page 199: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

199

Türkçe’deki ı harfi yerine çeşitli harfler getirilerek uyumlandırma yapılma-ya çalışılmıştır. Örneğin, ı yerine a (kızlar ağa yerine kazlar aga); ı yerine u (kadın yerine cadun); ı yerine i (takım yerine tachime).

K ve g harfleri ise, o, u, ö ve ü harfleri önünde ince sesi koruma özelliğini yine gösterir (kürkçü yerine chiurcia; gümrük yerine ghiumrucco; Üsküp yerine Uschiup).

K’ ve g’ harflerinin söylenişi, e, i, â önünde de aynı kalır (haseki yerine ha-sechi; mahkeme yerime mehchieme; kâtip yerine chiatip).

C ve ç harfleri, genellikle aynı kalmış, ci-gi heceleriyle İtalyanca’da ifade edilmiştir (çavuş yerine ciausso; çorbacı yerine ciorbagi; cebeci yerine gebegi).

G harfine, günümüze en yakın tarihli belgelerde de rastlanmaktadır; g yeri-ne y kullanımı ise (bey, beghlerbey) daha az sayıda olup, beg, beglerbeg yazılımlarıyla paralel olarak gözlemlenmekte, dolayısıyla hangi döneme ait oldukları saptana-mamaktadır. Belgelerde yeniçeri sözcüğünün en eski yazılımı yaniçari-janyčary; en son yazılım biçimi de yeniceri- jeničeri iken, gianizzaro, gianizzero, janiceri, gianiceri, jagniceri, janizzari ve giannizzari görülen diğer yazılım biçimleridir.

İtalyanca’da tek başına kullanılmayan, sözcük başında çok ender rastlanan h harfinin ise, belgelerde aynı bırakılmış, değişikliğe uğratılmamış olması ilginçtir (hoca yerine hoggia; haraç yerine harac; Mehmed; Salih).

Morfolojik uyumlandırmaya gelince, Türkçe’de sözcüklerin dişil ya da eril olarak sınıflandırılmamasının en önemli sorunu oluşturduğu söylenebilir. Uyumlandırma işleminde, sözcüğün, özgün hâlinde, hangi cinsiyetteki kişiyle ilgili olarak kullanıldığına bakılmıştır. Aga (ağa); bassa/passa (paşa); hoggia (hoca) gibi askerî rütbe, ünvan, meslek gösteren adlar ile, yine Osmanlı idarî düzenine ilişkin, -ı, -ü,-u yerine -i bitimli olan kadì (kadı) gibi adlar ve –lı/-li yerine –li; -ci/-cı yerine -gi/-ci bitimli, ciorbagi (çorbacı) gibi adlar eril cins kabul edilmiştir. Bazı Türkçe kökenli, sessiz harfle biten sözcükler, İtalyanca’da eril cins olurken –o bitimini almıştır: berato (berat); caemecano (kaymakam); emino (emin); ramazano (ramazan); seraio/seraglio (saray); taboro (tabur). Ay adları (muharrem yerine mu-harem; recep yerine regep), İtalyanca’ya eril cins olarak geçmiştir.

-a bitimli adlar, erkek cinsten kişilerle ilişkili değilse, dişil cins kabul edil-miştir (ör. dolama, fetva, donanma). Türkçe’de –e biten adların çoğu İtalyanca’ya dişil olarak geçmiştir (ör. atname yerine atnama; hazine yerine hasna; tophane yerine topana). Bazen, cins saptanırken, Türkçe sözcüğün İtalyanca karşılığının cinsi dikkate alınmıştır, ör. schemli (dişil): Tür. iskemle/İt. sedia; ulaffa (dişil): Tür. ulûfe/İt. paga; tarafana (dişil); Tür. darphane/İt. zecca.

Page 200: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

200

Bazı adlar ise çoğul olarak, ancak tekil anlamlarıyla İtalyanca’ya geçmiştir. Örneğin, agalar/ağa(lar). Bu sözcükler, çoğul olurken İtalyanca’daki –i bitimini alır, ör. agalari/ağalar; beghleri/beyler.

Kimi zaman rastlanan bazı karmaşık biçimleri, bir uyumlandırma çabasının ürünü olarak değerlendirmek doğru olur, ör. Türkçe’deki –lık eki yerine, İtalyan-ca’da –ato ekinin getirildiği durumlar: beghlerbegato/beylerbeylik; vesierato/vezirlik; caimecanato/kaymakamlık. Kuşkusuz benzer bir mantıksal yöntemle türetilen sangiacato sözcüğünün ise Türkçe’deki karşılığı, bilindiği gibi, sancaklık değil, sancaktır.

İtalyanca analitik bir dildir; Türkçe’den geçen sözcüklerin aitlik, hâl, vb. bildiren hiçbir ek almaması, bu terimlerin özgün biçimlerinden çok farklı olarak kaydedilmediğini gösterir. Yazara göre bu sözcükler, aynı zamanda, genellikle büyük anlam değişikliği de göstermemiştir.23

Raguza Arşivi’ndeki belgelerde rastlanan Türkçe kökenli ve çoğu kez mes-lek, görev, ünvan, kurum adları olan sözcüklerin İtalyanca’ya aktarımı sırasında ilginç bir yöntem izlenmiş, önce sözcük Türkçe yazılmış, sonra ‘yani, veya’ gibi bir bağlaçla başlayan, açıklayıcı bir cümleyle veya İtalyanca karşılığı ile sözcük kay-dedilmiştir. Türkçe kökenli sözcük bilindiği durumlarda bile böyle bir yöntemin kullanılması, daha çok üslûp açısından belirli bir güzellik ve kusursuzluk arayışının göstergesi sayılabilir.

Arşiv kayıtlarında rastlanan Türkçe kökenli sözcüklerin yüzde 99’u addır. Genellikle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki idarî, askerî ve politik terminolojiyi kapsar. Benzeri durumlarda olduğu gibi, kullanılan ‘yeni’ terimlerle, yeni kavram ve nesneler, içinde yaşanan kent, bölge veya ülkenin kültürüne girer ve yukarıda söz konusu edilen durumda, İtalyanca’yı etkiler. Bu sözcüklerin tümü, İtalyanca sözlüklerde yer almasa da, XV.-XVII. yüzyıllar arasında kalan dönemde Raguza’da İtalyan yazı dilinin vazgeçilmez bir öğesini oluşturur ve aynı sözcüklere dönemin konuşma dilinde de sıkça rastlanır. Komşu ülkelerle bir karşılaştırma yapıldığında, bu sözcüklere ilişkin büyük paralellikler gözlemlenir. Dolayısıyla, Türkçe kökenli sözcüklere Balkan dillerinde rastlamak, hiç de şaşırtıcı değildir. Bu olgu, yalnızca dilbilimsel bir önem taşımakla kalmaz, büyük tarihi ve kültürel değere de sahiptir.

Büyük uzman Pellegrini ise, yaptığı çeşitli dil araştırmalarında, İtalyanca’ya geçen Türkçe kökenli sözcükleri ayrıntılı olarak açıklamıştır.24 Yazara göre, İtal-

23 Olivera Jašar-Nasteva, a. g.y., s.330. 24 Giovan Battista Pellegrini, ”Gli Arabismi nelle Lingue Neolatine con Speciale Riguardo all’Italia”, Vol. I e II, ed. Paidea, Brescia, 1972.

Page 201: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

201

ya’da yöresel ve dönemsel olarak Türkçe kökenli sözcüklere rastlanırken, böylesi sözcüklerin Sıprça’da, özellikle Bosna ve Hersek’te kullanımı daha sıktır ve gün-lük yaşamın vazgeçilmez bir öğesini oluştururlar.25

Özellikle Venedik lehçesi’nde Türkçe kökenli sözcükler üzerinde duran yazar, diğer bölgelerdeki etkileşime de değinir. Venedik lehçesi ile ilgili bazı örnekler: şal /salì; kaftan/caffetà; dolama/dolama; papuç/papuzza; çizme/cisma; bardak/bardaco; bıçak/bizacco; bozdoğan/busdogani azemini; fişek/fisséta.

Liguria bölgesinde, özellikle Cenova’da günümüzde kullanılan birçok Türkçe kökenli sözcük vardır. Ayrıca, bazı Güney İtalyan lehçelerinde böylesi sözcükler olup, anlam değişikliği kaydetmişlerdir, ör. çavuş, Napoli lehçesinde ‘Türklerde katil’anlamında, chiausso olarak yer almıştır. Aynı biçimde gavur söz-cüğü, Napoli lehçesinde ‘korsan’ anlamında, ciaùrro olarak söylenirken, Calabria lehçesinde ‘alçak’ anlamındadır ve ciavurro olarak bulunur.

Kumaş adları da etkileşim açısından ilginçtir. Örneğin İtalyanca’daki giubba sözcüğü, cübbe veya cüppe sözcüğünden gelir; orbace, albagio ise bez sözcüğünden İtalyanca’ya geçmiştir.

Kap, kacak işe ilgili bazı önemli sözcükler ise şunlardır: kafes/scafazzo, ca-fazzo; maşrapa/mesciraba (XIV. yüzyılda Orta İtalya ve Bologna’da kayıtlarda yer almaktadır); tabak/tabacco (Cenova lehçesi). Tabut/tabutto sözcüğüne de Güney lehçelerinde ve Sicilya’da rastlanmaktadır.

Bazı özel adlar ise günümüzde, Sicilya’da, soyad olarak kullanılmaktadır. Örneğin, Abdullah/Badalà-Vadalà; Tayyib/Taibbi. Sicilya lehçesine Türkçe’den geçen diğer önemli sözcüklerden bazıları şunlardır: saka/saccàru; dut/dud, dudda; zembil/zimmili ve dükkan/ticchiena (Pantelleria lehçesinde ducchena). Son sözcük, anlam değişikliğine uğramıştır ve ‘duvarda bulunan ve oturmaya yarayan çıkıntı’ anlamında kullanılır.

Angelo M. Piemontese ise, Cardona gibi birçok dilbilimcinin yardımlarıy-la26, Membré’nin yapıtına eklediği ve raporlarda yer alan yabancı kökenli termi-noloji ile ilgili açıklayıcı bilgiler içeren bölümde, bazı Türkçe kökenli sözcükleri okuyucuların dikkatine sunmuştur27. Bu noktada böylesi bir karşılaştırmaya yer vermenin uygun olacağı düşünülmüştür, çünkü bu çalışmada yer alan belgelerde

25 Giovan Battista Pellegrini, a. g. y., s.33.26 Michele Membré, «Relazione di Persia (1542)», Istituto Universale Orientale, Napoli, 1969.27 Angelo M. Piemontese in Michele Membré, «Relazione di Persia (1542)», Istituto Universale Orientale, Napoli, 1969, s. 193-230.

Page 202: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

202

bu sözcüklerden bazıları geçmektedir. Örnekler: ağa/aga; alem/alemi; altın/altun; bayram/bairan; hanım/canun-catun; kapıcı/capigi; kazbeyi/casipeghi; kavurma/cavurman; kavurma pilav/cavurma pilaf; Şah’ın başı için/chiachi pachichi; Şah muradını versin/chiach morati versi; Şah desturu/chiach testuri; çelebi/chialapi; çavuş/chiaus- chiauso; kahya/chiechaia; Kızıl baş/Chisilbas; konak/conachi; hün-kar-hüdavendigar/condichiar; köpek kıran/copech cran; korçi/corchi; yasavul/dias-sagoli-diassaguli; Yeşil baş/Gessibas- Gesibbas- Gisilbasci-Jesalbas; ışık/icechie; eşik ağası/ichich agassi; lala/lalà; müteferrika/matafrachi; ok yay korçisi/ ochiagi corsic-hin; ulak/ olachi-ulachi-olacchi(ç); otak/ottach; bey/pech-beg; begüm/pegum-pegun; sancak/sangiach-sanzaco-sanzacco; sarı pilav/saripilaf; saray/seraglio; sipahi ağaları/ spacaglari; sipahi oğlan/spaoloni(ç.); subaşı/subassi; silahtar/sulasteri; timar/timaro; dolama/tolomon; topçu başı/topgibassi.

Osmanlı-Venedik ilişkileri, yalnızca savaş alanında olmamış, Osmanlılar yaptıkları gemilerde Venediklileri örnek almış, dahası, gemilerinde İtalyanlara görev vermiştir. XVI. yüzyılın başında Venedik Doc’unun oğlu olan Luigi Gritti, Osmanlı İmparatorluğu’nda dış politika danışmanı olarak görev yapmış, Beg oglu sanı ile tanınmıştır. Ayrıca, XVII. yüzyılda İtalyan Michelangelo Fenani, kadırga kaptanı ve Türklerin uzman kılavuzu; Parmalı Cornelio Magni de Osmanlı İmpa-ratorluğu’nun hizmetinde kadırga kaptanı olmuştur.28Venedikli Baffo ailesinden bir kız da, ‘Safiye Sultan’ adıyla, ünlü Padişah anaları arasında yer alarak, tarihe geçmiştir.

Türkler, hem Venedikliler, hem de Cenovalılarla ilişki kurmuşlardır; ancak, Türkçe’ye geçen İtalyanca sözcüklerin çoğu, daha önce değinildiği gibi, Venedik lehçesinden alınmadır. Özellikle denizcilik terimlerinde bu olgu gözlemlenir.29Bu sözcüklerin büyük bölümü, Türkçe’ye uyum göstermiş, kaynaşmıştır ve günümüz-de de kullanılmaktadır, örneğin,çapa, kumandan, limonata, salata, vb.

Aralarında Tagliavini’nin de bulunduğu birçok dil uzmanı, İtalyanca söz-cüklerin büyük bölümünün Rumca veya Slav dillerinin aracılığı ile Türkçe’ye gir-diğini savunmuştur.30 Barbera, aralarında ses benzerliği olan her Türkçe sözcüğün İtalyanca’dan veya lehçelerinden geldiğini öne sürerken, Vidos, derinlemesine bir araştırma yapıldığında, yedi yüzü aşkın Türkçe denizcilik teriminin tümüyle

28 Benedek Elemér Vidos, «I Problemi dei Termini Nautici Turchi di Origine Italiana», Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1972, n. 10 -12, s. 263.29 Benedek Elemér Vidos, «I Problemi dell’Espansione della Lingua Nautica Veneziana con Particolare Riguardo all’Oriente Balcanico», Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1962, n. 4, s. 13.30 Durdu Kundakçý, a. g.y., s. 139.

Page 203: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

203

Venedik lehçesinden, ya da İtalyanca’dan gelmediğinin görüleceğini; her deniz gibi Akdeniz’in de bir uluslararası ilişki merkezi olduğunu; Akdeniz’de yalnızca İtalyanlar, Venedikliler değil, Türkler, Yunanlılar, İspanyollar, Katalanlar, Hol-landalılar ve Fransızların da etkin olduğunu vurgular.31Vidos’un üzerinde dur-duğu önemli bir nokta, her bir sözcüğün incelenmesi ve eski metinlerin titizlikle taranması gereğidir, çünkü Türkçe’deki denizcilik konusundaki İtalyanca kökenli sözcüklerin doğrudan doğruya veya Rumca aracılığı ile Türkçe’ye geçtiğinin araş-tırılması vaz geçilmez bir öğedir. Yazara göre, böylesi bir sözcüğün hem Rumca, hem de Türkçe’de bulunması, kesinlikle Rumca’nın aracılığının düşünülmesini gerektirmez.

Türkçe’ye geçen İtalyanca kökenli sözcükler konusunda, adı geçen İtalyan uzmanların yanı sıra, aralarında Andreas Tietze ile Henry ve Renée Kahane’ın da bulunduğu birçok yabancı uzman çalışmıştır. Türkiye’de ise, aralarında R. Hulusi Özdem32; Suat Y. Baydur; Talat Tekin; Hüseyin Kâzım Kadri; Ali Haydar Taner; Mustafa Nihat Özön ve Durdu Kundakçı’nın bulunduğu araştırmacılar konuya ilgi ile eğilmiş, ortaya önemli sonuçlar çıkarmışlardır.33

İtalyanca’ya Türkçe’den geçen sözcükler, daha çok korku, vahşet ve kötü alışkanlıklar ile ilgili olmuştur. Örneğin, ‘Anne, Türkler geliyor!’34 ifadesi, büyük korku göstergesi olarak veya tarihsel kökene dayalı bir şaka amacıyla, günümüzde İtalya’da kullanılmaya devam etmektir. Aynı biçimde İtalyanca’da, ‘Türk gibi sigara içmek’35, ‘Türk gibi küfretmek’36 ifadeleri vardır. Olumsuz olarak nitelendi-rilebilecek bu etkileşimin başlıca nedenleri olarak, Türkleri Hristiyanlığın büyük düşmanı kabul eden ve halkı bu konuda inandıran din adamları; yapılan savaşlar; Venedik’in uğradığı yenilgiler; Türkler ve Osmanlı İmparatorluğu hakkında eksik veya yanlış bilgiler gösterilebilir. Ancak en önemli neden, Türklerle ilişkisi olan balyoz ve tüccarların genellikle Türkçe öğrenmek yerine, Rum tercümanlardan yararlanmalarıdır. Yine de, Türklerin, Venedik’te topluca oturdukları, mallarını

31 Benedek Elemér Vidos, «I Problemi dell’Espansione della Lingua Nautica Veneziana con Particolare Riguardo all’Oriente Balcanico», Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1962, n. 4, s. 18.32 Özdem’e göre, yabancý dillerden Türkçe’ye geçen tüm sözcüklerde olduðu gibi, Ýtalyanca’dan geçen sözcüklerde de dilimizin fonetik kurallarýna göre uyumlandýrma yapýlmýþ, böylece sözcükler dilimize kazandýrýlmýþtýr. Bkz. Ragýp Hulusi Özdem, «Tarihsel Bakýmdan Öztürkçe ve Yabancý Sözlerin Fonetik Ayraçlarý», Fasikül 1, Ýstanbul Üniversitesi Yayýnlarý, Sayý 5, Ýstanbul, 1937, s. 1 -23.33 Durdu Kundakçý, a. g. y., s. 135-153.34 Ýtalyancasý ile Mamma li Turchi!35 Ýtalyancasý ile fumare come un turco.36 Ýtalyancasý ile bestemmiare come un turco.

Page 204: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

204

sakladıkları ve ticaret yaptıkları Fondaco dei Turchi adı ile anılan ve Canal Grande üzerinde bulunan bir hana 1621-1838 yılları arasında sahip oldukları belirtilme-lidir.

İtalyan dili tarihi uzmanı Durdu Kundakçı’ya göre, Türkçe’den İtalyanca’ya geçen sözcüklerin büyük çoğunluğu, yargı ve ticaret belgelerinde, ya da Doğu’daki yaşamı anlatan yazar, gezgin ve tarihçilerin yazılarında görülen belirli yabancı terimler olmaktan öteye gidememişse de, neredeyse tümü İtalyanca sözlüklere girmiştir.37

Dil uzmanı Bruno Migliorini, “Storia della Lingua Italiana” adlı çalışma-sında Türkçe’den İtalyanca’ya geçen sözcükleri incelemiş, tirkeş/turcasso; kırmızı/chermisi-cremisi; kiosk/chiosco; saray/serraglio; dolama/dolimano; şerbet/sorbetti; kahve/caffè; mavi/mavi gibi sözcükleri örnek olarak vermiştir.38

İtalyanca sözcüklerin Türkçe’ye geçişlerinde uğradıkları değişikliklere gelince, İtalyanca, Türkçe gibi, ünlüsü bol olan bir dil olduğundan, doğrudan doğruya alınan veya aracı dilin bozmadığı sözcükler, özgün biçimlerine uygun ola-rak geçmiştir. Örneğin, banka, ciro, fiyasko, falso, gala, kambiyo, kampanya, lira, manifesto, nota, parlamento, parola, prostesto, roba, salata, senato, vazo,vida vb.

Sözcüklerin uğradığı değişiklikler, genellikle eski yazının okunmasın-da ortaya çıkan güçlüklerden; aracı dilin yol açtığı değişikliklerden; sözcüğün Türkçe’de kolay söylenilebilmesini sağlama çabasından kaynaklanır. Dolayısıyla, harfitarif, harfitarif ile edat ve edatın adla veya ad tamlamasını oluşturan öğelerin birbiriyle kaynaşmasına rastlanır: Örneğin, alaturca (alla turca); pandispanya (pan di Spagna).

Bazen, ünsüz grupları arasına kaynaştırıcı bir ünlü konur, ör. ar(i)ya. Bazı durumlarda metatez yapılır, ör. fırkata (fregata); pırlanta (brillante). Ünsüz grupla-rında bir ünsüzün düşmesine de rastlanır, ör. fabrika (fabbrica); falçata (falcetta). Ses uyumu yapmak, ör. bezelye (piselli); düzüne (dozzina) veya ünsüz grubu ile başlayan yabancı sözcüğün başına kaynaştırıcı bir ünlü koymak, ör. (ı)skonto; (i)skarpin bazen bu değişikliği sağlamaya yeterlidir.

Yabancı dillerden alınma sözcüklerdeki z (ts) sesi, Türkçe’de bulunmadı-ğından, en yakın ses olan ç sesi ile verilir, ör. çapa/zappa; çinko/ zinco; poliçe/ polizza. Ne var ki, Venedik lehçesinden alınan sözcükler bu kuralın dışında kalır, çünkü bu lehçede z sesi Türkçe’deki gibi söylenir.

37 Durdu Kundakçý, a. g. y., s. 145.38 Bruno Migliorini, «Storia della Lingua Italiana», ed. Sansoni, Firenze, 1971.

Page 205: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

205

Bazı durumlarda, çeşitli nedenlerle yabancı sözcükten türeme seslerin orta-ya çıktığı görülür, ör. bom(b)a; cu(m)ba.

Türkçe’den İtalyanca’ya geçen sözcüklerde görülen değişiklikler ise şöyle-dir:

1. Metatezin yol açtığı değişiklikler, ör. kırmızı/cremisi.

2. Ünlülerden birinin düşmesinin yarattığı değişiklikler, ör. ibrik/bricco; hazine/casna.

3. Genelde sözcüğün sonuna getirilen ünlülerin yarattığı değişik-likler, ör. bardak/bardaco; ferman/ fermano; yağmurluk/ giamberlucco; çarık/ tsaruchi.

4. Aracı dilin yol açtığı değişiklikler, ör. ‘yelek’ anlamında gilè ve odalık/ odalisca gibi sözcüklerde Fransızca’nın etkisi görülür.

5. İtalyanca’da bulunmayan ğ, h (var dır, ancak okunmaz), ı, ş, ü, z sesleri, en yakın olan seslerle karşılanmıştır, ör. akıncı/acangi; ağa/ aga; hatt-ı hümayun/ catecumaium; subaşı/ subasì.

İtalyanca terim ve sözcükler, XIII.-XV. yüzyıllardan itibaren Türkçe’ye girmiş, XVIII. yüzyılda biten bir dönem içinde Türkçe’ye geçmiştir. Türkçe söz-cüklerin İtalyanca’ya geçişi ise, XVI.-XVIII. yüzyıllar arasındaki dönemde gerçek-leşir.39

Görüldüğü gibi, Osmanlı İmparatorluğu ile İtalyan Cumhuriyetleri, özellik-le de Venedik Cumhuriyeti arasındaki tarihsel ilişkiler, gerek siyasal ve toplumsal yaşam, gerekse ticaret, denizcilik ve gemicilik konusunda dil açısından kayda de-ğer etkileşimler yaşanmasına neden olmuştur. Bu sözcükler girdikleri dile kültürel öğeler taşıdıkları gibi, renk ve zenginlik de katmıştır. Dikkat çeken bir nokta, yabancı araştırmacı ve uzmanlara göre, 1453 yılında İstanbul’un fethine kadar Akdeniz, kültür alışverişinde önemli ve büyük bir merkez olarak gösterilirken, bu tarihten sonra İstanbul ve doğusu gizemli ve merak uyandıran bir dünya sıfatlarıy-la nitelenip gezginlere, şair ve yazarlara konu olmuştur.40 Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasıyla, Akdeniz’de dengeler değişmiş, yeni siyasal tabloda en önemli İtalyan kent devletlerinden Venedik ve Cenova, Osmanlı ile iyi ilişkiler kurmak için seferber olmuş, ancak Venedik Cenova’yı geride bırakarak, diplomatik us-

39 Durdu Kundakçý, a. g. y.,s. 152.40 bkz. ”Storia della Lingua Italiana”, a cura di Luca Serianni e Pietro Trifone, Vol. III, Giulio Einaudi ed., Torino, 1994, s. 832-872.

Page 206: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

206

talığını göstermeyi başarmıştır. Dildeki etkileşim ise yüzyıllar boyunca sürmüş, diplomasi kayıtları, ticarî yazışmalar ve gezginlerin raporları dil araştırmacılarına ışık tutmuştur.

Bu çalışmada çeşitli uzmanların araştırmalarına değinilerek, incelenen bel-gelerde sık geçen askerî ve idarî terimlerden yola çıkılarak, genel bir değerlendir-me ve gözlem yapma olanağı yaratılmaya çalışılmıştır. Örneğin, “caftan” sözcüğü, 17 sayılı belgede; “sorbetto” sözcüğü, 9 ve 17 sayılı belgelerde; “levent” sözcüğü, 17 sayılı belgede; “capitan” sözcüğü, 7, 9, 17 ve 21 sayılı belgelerde; “fortuna” sözcüğü, 21 sayılı belgede; “aga” sözcüğü, 27 sayılı belgede; “beglierbei” sözcüğü, 9 sayılı belgede; “cadi” sözcüğü, 55 sayılı belgede; “giannizzeri” sözcüğü, 27 ve 29 sayılı belgelerde; “rais” sözcüğü, 29 sayılı belgede; “seraglio” sözcüğü, 17 ve 27 sa-yılı belgelerde; “serraglio” sözcüğü, 9 ve 16 sayılı belgelerde; “bassa” sözcüğü, 3, 5, 9, 21, 27 ve 29 sayılı belgelerde; “subassi” sözcüğü, 9 sayılı belgede; “condichiar” sözcüğü, 21 sayılı belgede; “Chisilbas” sözcüğü, 21 sayılı belgede ve “sangiachi” sözcüğü, 3 ve 7 sayılı belgelerde görülmüştür. Diğer örnekler, Türkçe ile İtalyanca arasındaki etkileşimi açığa çıkarmak için verilmiştir.

Page 207: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

207

SONUÇ

Osmanlı Devleti’nin tüm dış ilişkileri değerlendirildiğinde, İtalya, özellikle

de Venedik Cumhuriyeti ile yüzyıllar boyunca yakın ilişki içinde olduğu sonucuna

varılır. Kimi zaman savaşılmış, kimi zaman barış içinde uzun süreçler yaşanmıştır.

Osmanlı Devleti, askerî gücü, politik tasarıları, ekonomik durumu açısından Ve-

nedik Cumhuriyeti tarafından dikkatle izlenmiş, Doc’a ve diğer İtalya Devletleri-

ne verilen raporlarda görkemi, ayrıntılı biçimde ortaya çıkmıştır.

Tarih durağan değil, sürekli değişim hâlindedir; yine de ilginç olan, bugün

bile yüzyıllar önce yazılmış belgelerde anlatılan bazı sosyal ve kültürel gerçeklerin

olduğu gibi kalmış olmasıdır. Bu çalışma ile geçmiş ve günümüz arasında bir köprü

kurarak bu etkileyici tabloya farklı açılardan bakmak ve gördüklerimi, öğrendik-

lerimi Türk okuru ile paylaşmak istedim; çünkü geçmişten alacağımız derslerden,

doğru bir değerlendirme yaparak, gelecekte dış ilişkiler açısından yararlanabilece-

ğimiz kanısındayım.

Bu araştırma için, Modena Arşivleri’ndeki Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili

üç zarftan en çok diplomatik yazışmaya sahip olanı seçilmiştir. Diğer iki zarftaki

belgeler, daha çok ticarî ilişkileri vurgulamakta, veya yolculuk edecek kişilere ge-

rekli olan iznin verildiğini kanıtlar nitelik taşımaktadır.

Eldeki belgelerin ışığında, İmparatorluğa çekince ile bakıldığı ortaya çıkar;

güçlü Osmanlı Devleti’nin ne zaman, nereden saldırıya geçeceğinin bilinmediği

ve bu durumun korku yarattığı gözlenir. Ayrıca, İtalyan devletlerinin, Osmanlıla-

rın diğer devletler ile yaptığı anlaşmaları dikkatle izlediği de anlaşılmaktadır.

Bu çalışmanın, tarihsel araştırmaların yanı sıra, İtalyanca’nın yüzyıllar için-

de gelişimi konusunda yapılacak incelemeler için de yararlı bir kaynak oluşturabi-

leceği düşünülmektedir.

Page 208: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

208

A.A.V.V. ”Venezia e I Turchi- Scontri e Confronti di Due Civiltà’”, Electa ed., Milano, 1985.

AKDAĞ, MUSTAFA “Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1243- 1453)”, Cilt I, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1995.

ALBERI, E. «Relazioni degli Ambasciatori Veneti al Senato Durante il Secolo XVI. , serie III (Relazioni di Costantinopoli)», III. Voll., Firenze, 1840 -1844 - 1845.

AND, METİN «Osmanlı Tasvir Sanatları», Cilt I, Minyatür, T. İş Banka-sı Yayınları, İstanbul, 2002, s. 251, 252 vd.

BABINGER, FRANZ “XV. Yüzyılda Osmanlı Devleti – Milano Dukalığı İlişki-leri”, çev. Mahmut H. Şakiroğlu, “Belleten”, Cilt XLIX, Sayı 194, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1985, s. 373-390.

BERTELÈ, TOMMASO «Il Palazzo degli Ambasciatori di Venezia a Costantino-poli e le Sue Antiche Memorie», Bologna, 1932, s. 256- 257.

BOERIO, GIUSEPPE «Dizionario del Dialetto Veneziano», Giunti ed., Firenze, 1856.

BÜYÜK LAROUSSE, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1986.BÜYÜK ANSİKLOPEDİ, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1990. CARDONA,GIORGIO RAIMONDO «Voci Orientali in Avvisi a Stampa Romani del ‘500»,

Lingua Nostra, Vol. XXX, Fascicolo 1, Sansoni, Firenze, Marzo 1969, s. 5-9.

CHIAPPINI, LUCIANO “Gli Estensi”, II. edizione, dall’Oglio editore, Milano, 1967.

CHIAPPINI, LUCIANO “La Corte Estense alla Metà del Cinquecento - I Com-pendi di Cristoforo di Messisbugo”, Belriguardo editore, Ferrara, 1984.

CORTELAZZO, MANLIO “Corrispondenze Italo-Balcaniche nei Prestiti dal Turco”, estr. da ‘Omagiu Lui Alexandru Rosetti La 70 de Ani’, Editura Academiei Republicii Socialiste România, Bucu-resti, 1965, s. 147-152.

CORTELAZZO, MANLIO “Voci Nautiche Turche di Origine Italiana e Greca in Antichi Lessici Bilingui”, ‘Bollettino dell’Atlante Lingui-stico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1960- 1961, n. 2 -3, s. 165 - 168.

CORTELAZZO, MANLIO “Le Rotte Mediterranee del Lessico Nautico e Pescherec-cio in un Nuovo Atlante Linguistico”, estr. da l’Universo’, rivista bimestrale dell’Istituto Geografico Militare, Anno XL, n. 2, Marzo- Aprile 1960, s. 353-360.

CORTELAZZO, MANLIO “Primi Risultati dell’ALM”, ‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1965, n. 7, s. 9 - 15.

KAYNAKÇAA

Page 209: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

209

ÇİFTÇİ, CAFER ”XIV. Yüzyılda Anadolu’da Uç Beyliklerinin Siyasi ve İktisadi Faaliyetleri”, “Türkler”, Cilt 7, Yeni Türkiye Ya-yınları, Ankara, 2002.

DEANOVIĆ, MIRKO “Voci Levantine nelle Parlate dell’Adriatico”, ‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1972, n. 10 -12, s. 43 - 47.

DELİLBAŞI, MELEK “Anadolu Selçukluları ve Beylikler Döneminde Batı ile Ticarî İlişkilere Genel Bir Bakış”; “Tarihte Türk Devletle-ri”, Cilt II, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1987, s. 481 - 487.

DELİLBAŞI, MELEK “Selânik (Thessaloniki) nin Son Zaptı Hakkında Bir Ta-rih”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, XVIII. Dizi, Sayı 8.

DELİLBAŞI, MELEK “Ortaçağ’da Türk Hükümdarları Tarafından Batılılara Ahidnâmelerle Verilen İmtiyazlara Genel Bir Bakış”, “Belleten”, Cilt XLVII, Sayı 185 (ocak 1983) ten Ayrı-basım, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1984, s. 95-103.

DELİLBAŞI, MELEK “Selanik’in Venedik İdaresine Geçmesi ve Osmanlı-Ve-nedik Savaşı (1423-1430)”, “Belleten”, Cilt XL, Sayı 160, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1976.

Dizionario di Abbreviature Latine ed Italiane, Ulrico Ho-epli ed., Milano, 1979.

DUKAS, «Bizans Tarihi», çev. Vladimir Mirmiroğlu, İstanbul, 1956.

Encyclopaedia of Islam, Vol. VI. and Vol. VIII., New Edition, E. J. Brill, Leiden, 1995.

GÖKBİLGİN, TAYYİP “Venedik Doju ve Leh Kralına Verilen Bir Kısım Ahitnâ-melerin Şekil ve Muhteva Bakımından Taşıdıkları Önem ve Tarihî Gerçekler”, VII. Türk Tarih Kurumu Kongresi, Cilt II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1973, s. 473 - 483.

Grand Master Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt VI., Mil-liyet Yayınları, İstanbul, 1992.

GRASSI, ALFIO «Charte Turque ou Organisation Religieuse, Civile et Militaire de l’Empire Ottoman», Vol. I et II., Librairie d’Ambroise Dupont et Co., Paris, 1826.

GRIGNASCHI, MARIO «Les Documents Ottomans Conservées aux Archives de la Maison d’Este a Modena», IX. Türk Tarih Kongresi, Cilt II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1988.

Guida Generale degli Archivi di Stato Italiani, vol. II., Roma 1983.

GÜROL, ÜMİT “İtalyan Edebiyatında Türkler (Başlangıcından 1982‘ye)”, İmge Yayınları, Ankara, 1987.

Page 210: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

210

HALE, J. R. “Encyclopaedia of the Italian Renaissance”, Thames and Hudson Ltd., London, 1992.

DE HAMMER, M. «Histoire de l’Empire Ottoman», vol. I, II, III, Imprimerie de Béthune et Plon, Paris, 1844.

HEYD, WILHELM « Yakın – Doğu Ticaret Tarihi», çev. Enver Ziya Karal, TTK, Ankara, 1975.

IMBER, COLIN “The Ottoman Empire 1300-1481”, İssis Yayınları, İstan-bul, 1990.

İNALCIK, HALİL “The Ottoman Empire, The Classical Age 1300-1600 “, Trans. Norman Itzkowitz and Colin Imber, Praeger Publishers, New York - Washington, 1973.

ITIL, ABİDİN “Indra-Dharma”, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1963, s. 153-154.

JAŠAR-NASTEVA,OLIVERA “Turchismi nei Documenti Ragusei Redatti in Lingua

Italiana (dal Sec. XV al Sec. XVII), ‘BALM, con il patro-cinio di Fondazione G. Cini, Centro di Cultura e Civiltà’, n.13-15, 1976, s. 314-334.

KAHANE,HENRY AND RENÉE “Italo - Byzantine Etymologies V - Avaria ‘Average’”,

‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1959, n. 1, s. 211 - 214.

KARANASTASIS,ANASTASIOS “L’Influenza Greca sulla Terminologia Nautica dei Porti

Turchi, Balcanici e Russi del Mar Nero”, ‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1972, n. 10 -12, s. 253 - 262.

KOLODZIEJCZYK,DARIUSZ “Ottoman - Polish Diplomatic Relations, 15-18. th Cen-

tury”, Brill, Leiden, 2000.

KUNDAKÇI,DURDU “İtalyanca’dan Türkçe’ye, Türkçe’den İtalyanca’ya Geç-

miş Sözcükler Üstüne”, ‘İtalyan Filolojisi Dergisi’, Yıl X, Sayı 11, A.Ü.D.T.C.F Yayınları, Ankara, 1978, s. 135-153.

LUTRELL,ANTHONY “Latin Responses to Ottoman Expansion Before

1389”,”The Ottoman Emirate 1300-1389”, Crete Uni-versity Press, Yunanistan, 1993.

MEMBRÉ,MICHELE «Relazione di Persia (1542)», Istituto Universale Orienta-

le, Napoli, 1969. MIGLIORINI, BRUNO “Storia della Lingua Italiana”, ed. Sansoni, Firenze, 1971.

Page 211: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

211

MOMĆILO, SPREMIÇ “XV. Yüzyılda Venedik Cumhuriyeti’nin Şarkta Ödediği Haraçlar”, çev. Mahmut H. Şakiroğlu, “Belleten”, Cilt XLVII, Sayı 185, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1984, s. 363 - 390.

MURATORI,LUDOVICO ANTONIO “Annali d’Italia”, Tomo IX. e X., G. Pasquali editore,

Milano, 1744.MURATORI,LUDOVICO ANTONIO “Antichità Estensi”, Parte II., Stamperia Ducale, Mode-

na, 1740. OĞUZOĞLU, YUSUF “Osmanlı Devlet Anlayışı”, Eren Yayıncılık, İstanbul,

2000.OĞUZOĞLU, YUSUF “Osman Gazi’yi Tarih Sahnesine Çıkartan Siyasal ve

Sosyal Şartlar”, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kurucusu Osman Gazi ve Dönemi, Sempozyum Sonuç Bildirileri”, Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayını, Bursa, 1996, s. 136.

ÖZDEM, RAGIP H. “Tarihsel Bakımdan Öztürkçe ve Yabancı Sözlerin Fone-tik Ayraçları”, Fasikül 1, İstanbul Üniversitesi Yayınları, Sayı 5, İstanbul, 1937, s. 1 -23.

ÖZKAN, NEVİN “Venedik Senatosu Sekreteri Pietro Busenello’nun İstan-bul Gözlemleri (1742-1746) – Lettere Informative sulle Cose dei Turchi”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, Sayı XX, Istanbul, 2000, s. 269-294.

ÖZTUNA, T. YILMAZ “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Tarihi”, Ha-yat Kitapları, Tarih Serisi, Cilt 9, Hayat Yayınları, 1966.

PELLEGRINI,GIOVAN BATTISTA “Ricerche sugli Arabismi Italiani con Particolare Rigu-

ardo alla Sicilia”, Centro di Studi Filologici e Linguistici Siciliani, Palermo, 1989.

PELLEGRINI,GIOVAN BATTISTA “Gli Arabismi nelle Lingue Neolatine con Speciale Rigu-

ardo all’Italia”, Vol. I e II, ed. Paidea, Brescia, 1972. PETKANOV, IVAN “La Stratificazione Linguistica e Lessicale sulla Costa

Bulgara del Mar Nero”, ‘Bollettino dell’Atlante Lingui-stico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1966,1967, n. 8 -9, s. 185 - 195.

PEVERADA, ENRICO “Schiavi a Ferrara nel Quattrocento”, Centro Culturale Città di Ferrara, Vol. IV., Ferrara, 1981.

PRETO, PAOLO “Venezia e I Turchi”, G. C.Sansoni, Firenze, 1975.PRETO, PAOLO «Le Relazioni dei Baili Veneziani a Costantinopoli», Il

Veltro (« Turchia» özel sayısı) s. 111-116.RAMUSIO,GIOVANNI BATTISTA «Navigazioni e Viaggi», Vol. III, Einaudi ed., Torino,

1980. “Storia della Lingua Italiana”, a cura di Luca Serianni

e Pietro Trifone, Vol. III, Giulio Einaudi ed., Torino, 1994.

Page 212: Nevin Özkandocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TARİH...Nevin Özkan 1960y l nda Atina'da do du. 1981 y l nda Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi,

212

ŞAKİROĞLU, MAHMUT H. “Venedik Devlet Arşivi’nde Kanunî Sultan Süleyman

Dönemine Ait Yeni Belgeler”, IX. Türk Tarih Kongresi, Cilt II, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1988, s. 875-878.

ŞAKİROĞLU, MAHMUT H. “1503 Tarihli Türk - Venedik Andlaşması”, VIII. Türk

Tarih Kongresi, Cilt III, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1983, s. 1559 - 1569.

ŞAKİROĞLU, MAHMUT H. “Bursa’dan Floransa’ya İpek Ticareti”, ‘ Bursa’, Kültür

Bakanlığı Yayınları, Ankara,1996.ŞAKİROĞLU, MAHMUT H. tanıtma yazısı; “Gli Studi sul Vicino Oriente in Italia dal

1921 al 1970”, Belleten, sayı 149, Ankara, 1974, s. 317-334.

TURAN, ŞERAFETTİN “Türkiye - İtalya İlişkileri I (Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine)”, Metis Yayınları, İstanbul, 1990.

TURAN, ŞERAFETTİN “Venedik’te Türk Ticaret Merkezi”, “Belleten”, Cilt XXXII, Sayı 126, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1968.

UZUNÇARŞILI,İSMAİL HAKKI “Osmanlı Tarihi”, Cilt II ve III (Kısım 1) 4. baskı, TTK,

Ankara, 1983.BENEDEK ELEMÉR VIDOS, “It. Caravella”, ‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Medi-

terraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1959, n. 1, s. 179 - 183.

VIDOS, BENEDEK ELEMÉR “I Problemi dei Termini Nautici Turchi di Origine Italia-

na”, ‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1972, n. 10 -12, s. 263 - 269.

VIDOS, BENEDEK ELEMÉR “I Problemi dell’Espansione della Lingua Nautica Vene-

ziana con Particolare Riguardo all’Oriente Balcanico”, ‘Bollettino dell’Atlante Linguistico Mediterraneo’, casa editrice Leo S. Olschki, Firenze, 1962, n. 4, s. 13 - 20.

YORGA, NICOLAE “Geschichte des Osmanischen Reiches”, vol. II., Wis-senschaftliche Buchgesellschaft Darmstadt, Darmstadt, 1990.

YÜCEL, YAŞAR “II. Osman Adına Yazılmış Zafername”, ‘Osmanlı Devlet Düzenine Ait Metinler-VI’, D.T.C.F. Yayınları, Ankara, 1983.

ZACHARIADOU,ELIZABETH “Trade and Crusade. Venetian Crete and the Emirates

of Menthese and Aydın (1300 - 1415)”, Venedik, 1983. “Ambasciatori Veneti”, a cura di Giovanni Comisso, Longanesi, Milano, 1960.