mahzen - turuz
TRANSCRIPT
"Eğer Laym on’ı kaçırdıysanız, büyük bir zevkten mahrum kaldınız."
STEPHEN KING
M AHZEN
!
1 m
M109 MAHZEN
RICHARD LAYMON
KORKU DİZİSİ
r
6 YAYINLARIKlodfarer Cad. İletişim Han No: 7 Kat: 2 34400 Cağaloğlu/lstanbulTel: 518 5442 Fax: 638 1112
RICHARD LAYMON
MAHZEN
Çeviren: Cem Giirkan
109MAHZENRICHARD LAYMONÇeviren: Cem Gürkan
The CellarCopyright © 1980 Richard Laymon
Kapak film ve baskı : Ebru Grafik
1994 E Yayınları
ISBN 975-390-109-
Kapak grafik : Bülent Engez
İç baskı Cilt
: Özener Matbaası : Umut Ciltevi
RICHARD LAYMON
MAHZEN
GİRİŞ
Jenson, radyonun mikrofonunu aldı. Avucu konuşma düğmesinin üstünde donmuştu. Caddenin karşısındaki eski Victoria tipi evin üst penceresine tekrar baktığında camın üstünde sadece ay ışığının yansımasını gördü. Mikrofonu kucağına indirdi.
Evin içinde tekrar bir ışık demeti göründü.Jenson mikrofonu ağzına getirip avucuyla düğmeye bastı."Jenson’dan karargâha.""Karargâh, devam et.""Canavar Evi’nde bir devriyemiz var.""On-dokuz, Dan. Neyin var? Konuşsana.""Canavar Evi’nde bir devriyemiz var dedim.""Tanrım! İçeri girsen iyi olur.""Bana destek gönderin.""Sweeny on-yedi.""Tanrı aşkına, ara onu! Welcome Inn dışında yemek yemez. Tele
fon et ona.""İçeri gir Jenson,""O bela yere tek başıma girmem. Sweeny’i buraya gönder. Ya da
her şeyi unutalım.”"Sween/i bulmaya çalışacağım. Eğer içeri giremeyecek kadar öd
leksen orada kal ve evi gözle. Aptal herif.""Ori-dört."Devriye Dan Jenson mikrofonu bırakıp üst pencereye baktı. İçer
de ışık görülmüyordu. Gözleri diğer pencerelere kaydı, girişin üstündeki karanlık balkona, sivri çatılı odanın penceresine baktı ve tekrar üst pencereye döndü.
Orada, en yakın pencerede beyaz bir ışık demeti görüldü ve kayboldu. Jenson kendini sırtında örümcekler dolaşıyormuş gibi hissetti birden. Penceresini kapattı. Avucuyla kapısının kilidine bastı. Örümcekler hâlâ gitmemişti.
7
Evin içinde, çocuk babası tarafından karanlık bir odadan diğerine sürüklenirken ağlamamak için çabalıyordu.
"Gördün mü? Hiçbir şey yok. Sen bir şey görüyor musun?"Çocuk hafifçe "Hayır," dedi."Hayalet yok, öcü yok, canavar yok, ha?""Yok.""Şimdi oldu.""Artık buradan gidebilir miyiz?""Henüz değil genç adam. Henüz tavan arasım görmedik.""Kadın onun kilitli olduğunu söylemişti.""İçeri gireceğiz.""Hayır. Lütfen.""Canavar bizi çatı odasında bekliyor olmalı, değil mi? Şimdi nere
de?" Bir kapıyı çekerek holü feneriyle aydınlattı. Önlerinde boş bir dolap vardı. Doğrudan çocuğu arkasından çekerek dar koridor kapısına yürüdü.
"Baba, eve gidelim.""Hayvanın seni yiyeceğinden mi korktun?" Baba pis pis güldü. "Bu
rada hayvan olmadığım kabullenene dek bu boktan evden dışarı adım atmayacağız. Benim hayatı boyunca gölgelerden ve karanlıktan korkan, pısırık bir oğlum olamaz."
Çocuk ısrarla, "Orada bir hayvan var," dedi."Göster bana.""Rehber demişti ki...""Rehber bize bir sürü saçmalık anlattı. Bu onun işi. Genç adam
sen saçmalığı, yüzüne yiyeceğin yumruklarla öğrenmelisin. Canavarlar saçmalıktır. Hayaletler, cinler, cadılar saçmalıktır. Bu yırtıcı hayvan da öyle." Kapının kolunu tutup kapıyı açtı ve fenerini içeriye tuttu. Yol kapalı bir kapıya doğru uzanan dar bir tünel gibiydi.
"Yürü.""Hayır baba. Lütfen.""Baqa karşı çıkma.”Çocuk elini babasından kurtarmaya çalıştı ama beceremedi. Ağla
maya başladı."Sızlanmayı bırak, seni küçük horoz."
8
"Eve gitmek istiyorum."Adam oğlunu sertçe sarstı. "O merdivenleri çıkacağız. Az sonra
çatı katına girip senin canavarlarına bakacağız, sonra da buradan gideceğiz. Ama daha önce değil, duyuyor musun beni?"
"Evet," dedi çocuk korkuyla."Tamam. Haydi gidelim."Çocuk babasının yanında tırmanmaya başladı merdivenleri. Ahşap
basamaklar ses çıkarıyor ve kıpırdıyordu. Çıktıkça fenerin ışığı yeni bir basamağı aydınlatıyordu. Yuvarlak bir ışık demeti, hafifçe bacaklarını, duvarları ve öndeki birkaç basamağı gösteriyordu.
"Baba!""Sessiz ol."Fenerin ışığı merdivenleri geçip üstlerindeki çatı odasının kapışım
aydınlattı.Çocuk burnunu çekmek istedi ama gürültü yapmaktan korktu. Sü
müklerin üst dudağına akmasına izin verip onları yaladı. Tadı tuzluydu.
"Bak," diye fısıldadı Baba. "Neredeyse..."Üstlerine köpek soluması gibi bir ses geldi.Adamın eli iyice kasılıp oğlunun bileğini acıttı. Çocuk arkaya doğ
ru bir adım attı. Tavan arası kapısı yavaşça aralanırken ayağıyla arkayı kontrol ediyordu.
Fenerin ışığı kapının arkasındaki boş karanlığı aydınlattı.Sessizlik genizden gelen bir kahkahayla bozuldu. Çocuğa yaşlı, za
yıf bir adamın kahkahası gibi geldi bu.Ama kapıdan sarkan yaşlı bir adam değildi. Fener yere düşerken,
ışığı uzun bir burnu ve kılsız suratı aydınlattı.Dan Jenson çığlığı duyduğunda Sweeny’i daha fazla bekleyemeye-
ceğini biliyordu. 12’lik Browning’ini kılıfından çıkararak, devriye arabasının kapışım açtı ve caddeye koştu. Bilet gişesi, bir sokak lambasıyla aydınlanıyordu. Üstündeki ahşap tabelada ise, kan damlalarına benzeyen harflerle "CANAVAR EVİ" yazıyordu.
Dan turnikeyi iterek geçti.Evden daha çok çığlık duyuldu, çocuğun acı dolu çığlıktan.Jenson hızla sundurma merdivenlerine koşup ikişer ikişer çıktı.
9
Kapıyı zorladı. Kilitliydi. Silahın namlusunu kilide yönelterek tetiği Çekti. Kurşun kapıda bir delik açtı. Kapı Jenson’un tekmesiyle açıldı ve Jenson antreye girdi.
Yukarıdan hıçkırıklar ve soluksuz hayvan bağırtılan geliyordu.Pencereden gelen ay ışığı merdivenleri aydınlatacak yeterliliktey
di. Trabzana tutunarak yukan fırladı. Birden karanlık karşıladı Dan’i. Bir eliyle tutunarak çıktı basamaktan. Merdivenin tepesinde durup dinledi.
Homurtular ve hınltılar soldan geliyordu.Silahı doğrultarak koridora girdi ve ateşe hazır sağa döndü.Koridor zemindeki bir panltı dışında karanlıktı. Panltı bir fenerin
arkasından geliyordu.Jenson’un fenere ihtiyacı vardı. İhtiyacı vardı ama fener holde iler
de, garip seslerin geldiği yere çok yakındaydı.Silah koridora dönük, fenere doğru ilerledi. Ayakkabılan ses çıka-
nyor, kendi soluğu, diğer soluklardan fazla ses çıkanyordu. Sonra ayağı sopa gibi yuvarlak ama yumuşak bir şeye değdi. Belki de bir kol. Diğer ayağı sert bir cisme çarptı ve karanlığa doğru düşerken dişlerin birbirine çarptığında çıkardığı sesi duydu. Silahı yerde parmaklarım sıkıştırdı.
Sağ elini uzatarak fenere ulaştı. Fenerin düğmesini itti ve homurtuların geldiği yöne tuttu.
Yaratık dişlerini çocuğun ensesinden çekip geriye döndü. Yüzünün derisi beyazdı ve ölü bir balığın kamı gibi şişkindi. Gülümsüyor gibiydi. Hırlayarak çocuğun üstünden çekildi.
Jenson feneri bırakıp tüfeğini kaldırmaya çalıştı.Jenson yumuşak, gevrek bir kahkaha işitti. Canavar kendi üzerin
deydi.
10
BİRİNCİ BÖLÜM
1
Donna Hayes telefonu kapattı. Terli ellerini örtüye sürerek doğruldu.
Bunun Ur gün olacağın! biliyordu. Bunu bekliyordu, ama korkuyordu. "Sizi bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim, ama hemen haberdar olmaktan memnun olacağınızı biliyordum. Kocanız salıverildi. Dün sabah. Ben kendimi...11 demişti telefondaki ses..
Uzunca bir süre karanlık yatak odasında, ayağım yere basmak istemeden durdu. Karanlık odayı aşmaya başlamıştı. Daha fazla bekleye- meyecekti.
Pazar sabahı, hava derisini donduran soğuk su gibiydi. Gerinerek sabahlığım giydi. Hole çıktı. Odadan duyulan soluk sesinden, on iki yaşındaki kızının hâlâ uyuduğunu anlıyordu.
Yatağın yanına gitti. Örtünün üstünden, pembe bir atletin örttüğü küçük bir omuz görülüyordu. Donna yavaşça elini uzatıp dokundu ona. Kız sırt üstü dönerek gözlerini açtı. Donna kızın alnından öperek."Gü- naydm," dedi.
Kız gülümsedi. Gözlerine gelen saçım çekip gerindi. "Rüya görüyordum." 1
"İyi bir rüya mıydı?"Kız ciddi bir şekilde onayladı başıyla. "Bembeyaz bir atım vardı
ve o kadar büyüktü ki ona binmek için mutfak sandalyelerinden birinin üstüne çıkıyordum."
"Gerçekten büyükmüş.""Harikaydı. Sen niçin erken kalktın?""Seninle bavullarımızı toplayıp, Maverick’e binip, tatile çıkmamız
gerektiğini düşündüm.""Tatil?""Hı-hı.""Ne zaman?"
11
Hemen şimdi.' Yaşasın!"
Yıkanmaları, giyinmeleri ve bir haftalık tatil için bavullarım hazır- | lamalan yaklaşık bir saat Sürdü. Bavulları arabaya taşırken, Donna, kı- j zina bir daha asla dönmeyeceklerini, yatağında tekrar asla yatamayaca- J ğım, Sorrento Plajı’nda başka bir tembel gün geçiremeyeceğini, okul I arkadaşlanm asla göremeyeceğini söylemek için müthiş bir ihtiyaç duy- ̂du. Ama Donna bir suçluluk duygusuyla sessiz kaldı.
Donna yola koyulurken Santa Monica alışılmış gri bir Haziran sabahı daha yaşıyordu. Bloğa yukarıdan aşağı baktı Donrıa. Kbcasımn oralarda olduğuna dair bir iz yoktu. Hapishane yetkilileri onu dün sabah saat sekizde San Rafael otobüs garajına bırakmışlardı. Gelmesi, adresi bulması ve Donna’ya Ulaşması için çok vakti olmuştu. Ama hiçbir iz yoktu etrafta.
"Ne tarafa gidelim Sandy?""Fark etmez.""Kuzey’e ne dersin?”"Kuzey nedir?" diye sordu kız."Bir yön, güney, doğu, batı gibi...""Anne!""Tamam, orada San Fransisco var. Köprüyü görebiliriz. Ayrıca
Portland, Seattle, Jancau, Anchorage ve Kuzey Kutbu’da o tarafta.""Oraya bir haftada varabilir miyiz?""İstersek daha uzun süre kalabiliriz.""İşin ne olacak?""Ben yokken başkası yapabilir." ("Tamam. Kuzeye gidelim." .Santa Monica anayolu neredeyse ıssızdı. San Diego’da öyle. Eski
Maverick iyi gidiyordu, altmışın biraz üstünde.Hemen önlerindeki San Femando Vadisi güneşliydi. Bu saatte, si
sin san buharı hâlâ fark edilebiliyordu.Sandy "Bahanen ne olabilir?" diye sordu."Anne’ye ne dersin?""Komik değil."Vadinin önünden geçtikten sonra Donna Ventura çevre yoluna sap-
12
tı. Az sonra Sandy radyo istasyonunu değiştirmek için izin istedi. Radyoyu 93 KHJ’ye çevirdi ve Donna biraz sessizlik isteyip radyoyu kapatana dek, dinledi.
Anayol önce Santa Barbara sahilini takip etti ve sonra bir yerde ahşap geçişli bir tünelle sahilden ayrıldı.
Sandy "Anne çok acıktım,” dedi."Tamam. Az sonra duracağız."Santa Maria yakınlarında Dann/nin yerinde durdular. İkisi de yu
murta ve sucuk ısmarladı. Donna günün ilk kahvesini içerken keyifle bakıyordu çevreye. Sandy ise portakal suyunu içerken annesini taklit ediyordu.
"Kötü mü?" diye sordu Donna."‘Kahve Ana’ya ne dersin?" ,"Şunu‘Java Ana’ yapıp anlaşalım.""Tamam artık sen ‘Java Ana’sın.""Sen kimsin?"
' "Adımı senin koyman lazım.""Ee, ‘Tatlı-tart’a ne dersin?""Anne!" Sandy iğrenmiş görünüyordu.Bir saat içinde yakıt için durmaları gerekeceğini bilen Donna kah
valtıda kendine üç koyu sıcak kahve hakkı tamdı.Sandy’nin tabağı boşaldığında Donna, ona gitmeye hazır olup ol
madığım sordu."Çiş molası vermeliyim," dedi Sandy."O lafl nereden kaptın?"Sandy kıkırdıyordu."İddiaya girerim ki Bob eniştenden.""Belki de.""Peki, benim de çiş molasına ihtiyacım var."Tekrar yola çıktılar. San Louis’in hemen kuzeyinde arabayı Chev
ron istasyonuna çekip Ford’un benzinini doldurdular ve tuvaletleri kullandılar. İki saat sonra, San Soaquip Vadisi’nin parlak sıcaklığında chees- burger ve cola için durdular. Vadi sonsuza dek uzuyör gibi görünüyordu ama sonunda çevre yolu batıya doğru kıvrıldı ve hava sıcaklığım biraz kaybetti. Radyo artık San Fransisco istasyonlarım almaya başlamıştı.
13
"Geldik mi?""Nereye Sandy?""San Fransisco’ya." j"Neredeyse. Bir saat sonra filan.""O kadar uzak mı?""Korkarım öyle.""Gece kalacak mıyız?"-"Sanmıyorum. Ben daha uzağa gitmek istiyorum, sen istemiyor mu
sun?""Ne kadar uzağa?""Kuzey Kutbuna.""Anne." - .101 nolu karayolu San Fransisco’nun gölgeli bir köşesine meyillen-
diğinde saat üçü geçmişti. Bir trafik lambasında beklediler, döndüler, 101 nolu yolun tabelasını aradılar ve tekrar döndüler, Van Ness Bulvarına doğru solda Lombard’ı bırakarak sonunda Golden Gate Köprüsü’ne giden yola girdiler.
"Köprüyü ilk görüşünde nasıl hayal kırıklığına uğradığım hatırlıyor musun Sandy?"
"Hâlâ haya kırıklığı içindeyim. Eğer altın değilse, ona öyle dememeleri lazım. Haksız mıyım?"
"Tamamıyla haklısın. Yine de güzel, değil mi?""Ama portakal gibi, altın değil. Ona Orange Gate demeliler."Açık denize bakan Donha yaklaşan sisi gördü. Güneş ışığında saf
beyaz görünüyordu. "Sise bak Sandy. Çok güzel, değil mi?""Haklısın."Golden Gate’i geride bıraktılar.Gökkuşağı gibi boyanmış bir ağzı olan bir tünelden geçtiler.Sausalito çıkış rampasında hızlandılar.Sandy ilerdeki dönüş levhasını okuyunca "Hey. Stinson Plajı’na gi
debilir miyiz?" diye sordu.Donna’da "Neden olmasın? Hızımızı keser ama eminim güzel ola
cak." Dönüş sinyali verdi ve 101 nolu yoldan ayrılarak viraja girdi.Az sonra sahil yolundaydılar. Yol dardı. Donna yolun izin verdiği
ölçüde sağdan gidiyordu.
14
Sis sahil şeridinden açığa doğru beyaz ve ağır bir pamuk gibi çökmüştü. Yavaşça yaklaşıyordu ama Stinson Plajı kentine girdiklerinde hâlâ kıyıya ulaşmamıştı. ' ■
"Anne geceyi burada geçirebilir miyiz?""Biraz daha gidelim. Tamam mı?""Gitmek zorunda mıyız?""Hiç Bodega körfezine gittin mi?""Hayır.""Orası ‘Kuşlar’ filminin çekildiği yer.""Yaa, korkunçtu.""Bodega’ya gidelim mi?""Ne kadar uzaklıkta?""Belki bir saat" Donna’nın ağrıları başlamıştı, özellikle sırtında.
Ama buna rağmen gitmeye devam edip araya daha çok mesafe koymaları çok önemliydi. Ağnya biraz daha dayanabilirdi.
Bodega Körfezine ulaştıklarında Donna "Biraz daha gidelim," dedi.
"Anne, mecbur muyuz? Yoruldum.""Sen yoruldun, ben ölüyorum."Bodega’yı az geçtiklerinde sis iyice kıyıya gelmişti. Sisilı parmak
lan yolun dudaklannı ellemeye, yolda sürünmeye başlamıştı. Sonra da sis bütün bir vücut gibi oturdu yolun her yanına.
"Anne, göremiyorum!"Kalın beyaz kütleye rağmen Donna kaputun önünü görebiliyordu.
Yol sadece bir am gibiydi. Ayağı frenin üstünde, arkadan başka bir araç gelmemesi için dua ediyordu Sağa doğru yanaştı. Lastikleri çakıl- lan çiğnedi ve aniden araba aşağı kaydı.
2 •
Duruştan hemen önce Donna bir elini kızının göğsüne attı. Sandy sarsılarak tutundu ele ama kafası ön panele vurdu Ağlamaya başladı Sandy. Donna hızla motoru durdurdu
"Dur bir bakayım."
15
Yumuşak ön panel kızın alnında kırmızı bir işaret bırakmıştı."Başka bir yerinde bir şey var mı?""Burada.”"Emniyet kemerinin seni sardığı yer mi?""Evet.""İyi ki takmıştın onu." Kafasında bir an Sandy’nin başının ön camı
kırması, camdan fırlarken vücudunun kesilmesi ve sisin içinde sonsuza dek kaybolması görüntüsü oluştu, bunu da Sandy*e anlattı.
"İyi ki öyle olmadı.""Haydi kemeri çözelim." Donna kemeri çözüldü."Haydi şimdi dışarı çıkalım. Önce ben. Ben söyleyene kadar hiç
bir şey yapmadan bekle.""Tamam.”Donna dışan çıktı ve meyilin ıslak, sisli örtüsüne girdi. Kapıyı,
ayağım basacak yer bulana dek bırakmadı."İyi misin anne?""Çok uzakj çok iyi." Kendini dengeleyerek sisi izledi. Belliydi ki
yol sola kıvrılıyordu ve arabaları bir hendeğe girmişti. Arabanın arkası yol seviyesindeydi. Sis bu kadar yoğun olmasa diğer araçlar tarafından görülebilirdi.
Donna dikkatle kaygan toprak setin aşağısına indi. Maverick’in ön çamurluğu hendeğe gömülüydü. Kaputtan buhar yükseliyordu. Kaputu geçip diğer tatafa, Sandy’nin kapısına tırmandı. Kızın dışarı çıkmasına yardım etti. Beraber kayarak hendeğin dibine indiler.
"Evet Sandy, buradayız. Şimdi yaralatma bakalım."Sandy bluzunu pantolonunun belinden çıkarıp yukarı kaldırdı. Don
na eğilerek kızın pantolonunu indirdi. Belinde kırmızı bir iz vardı. Kalça kemikleri üstündeki deri çok narin görünüyordu, sanki zımparalanmış gibiydi.
Donna kızın pantolonunu kaldırdı."Gitmeliyim.""Tamam, bir ağaç bul." Donna arabanın yamna çıkıp torpido gö
zünden bir mendil kutusu çıkardı. "Tuvalet için bunları kullanabilirsin."Sandy bir elinde kutu, diğeriyle de pantolonlarım tutarak hendeğe
girdi. Siste kaybolduğunda "Hey, burada bir patika var," (üye seslendi.
16
"Uzağa gitme.""Sadece küçük bir yol bu." -Doruıa kızının kum yapraklar ve çam sürpünleri arasındaki ayak
seslerini duydu. Sesler uzaklaşıyordu. "Sandy! Uzağa gitme.", Ayak sesleri ya kesilmişti ya da çok uzaklaştıkları için ormanın di
ğer seslerine karışıyordu."Sandy!""Ne var?" Kızın sesi uzaktan geliyordu."Geri dönebilecek misin?""Tabii anne.""Peki." Donna arabaya yaslandı. Titriyordu. Bluzu bu hava için
çok inceydi. Sandy bekleyecek ve sonra da arka koltuktan ceketlerim alacaktı. Kız dönene kadar hareket etmek istemedi. Sandy’nin gittiği griliğe bakarak bekledi.
Birden rüzgâr sisi karıştırdı.Donna Sand/e "Bu ortalama bir çiş molasım aştı," dedi.Sandy ne cevap verdi ne de hareket etti."Problem ne tatlım?"Donna hendeğin üstünde hareketsizce duruyordu."Sandy, problem ne?"Donna ensesinde soğuk bir şey hissedince başım çevirdi. Arkasın
da hiçbir şey yoktu. Tekrar Sandy’e döndü."Tanrım, neler oluyor?"Arabayı iterek koşmaya başladı. Ormanın kenarındaki sabit, ses
siz şekle doğru koştu. Sandy (üye koştuğu şekle bir beş metre kadar yaklaşınca, incelen sis tabakası arasında onun sadece iki metre boyunda bir çam fıdesi olduğunu fark etti. '
Donna, "İsa adına" diye mırıldandı ve haykırdı "Sandy""Anne," ses uzaktan geliyordu. "Sanırım kayboldum.""Kıpırdama.""Kıpırdamam.""Olduğun yerde kal. Bekle. Geliyorum!""Çabuk ol!"Çamların arasındaki dar bir patika sesin doğrultusuna doğru gidi
yor gibiydi. Donna hızlandı.
F: 2 / Mahzen 17
*
"Sandy!" diye bağırdı."Buradayım."Ses yaklaşmıştı. Donna hızla yürürken, sisi gözleriyle yarmaya ça
lışıyordu. Kimi bir çam kütüğünden atlayarak patikaya devam etti."Sandy?"
/ "Anne!"Ses iyice yaklaşmıştı. •"Tamam. Neredeyse geldim kızım.""Acele et.""Bir dakika." Patikadan çıkarak arkasına. "Sevgilim neredesin?”"Burada.""Nerede?" Kız-cevap veremeden, Donna önündeki çalıları itip gör
dü onu."Anüe!"Elindeki pembe kâğıt mendil kutusunu, birisi elinden almak ister
mişçesine göğsüne bastırmıştı."Uzaklaşmamalıydım."Donna kıza sarılarak "Tamam tatlım. Tamam bitti. İşini görebil
din mi?" dedi.Başıyla onayladı Sandy."Haydi arabaya dönüyoruz."Tabii bulabilirsek diye düşündü Donna.Fakat patikayı hemen buldular ve patika da onları doğruca hende
ğe götürdü. Donna, Sandy zannettiği çam fidesinin yamndan geçerken gözlerini yere çevirdi. Aptallık biliyordu ama o görüntü korkutmuştu onu; tekrar Sandy*e benzeyebilirdi, ya da başkasına, bir yabancıya veya kocasına?
Sandy "Deli olma," dedi."Ben mi? Ben deli değilim.""Öyle görünüyorsun ama.”"Öyle mi?" Güldü. İkisi hendeğin üstüne çıkarken "Sadece düşünü
yordum," dedi Donna."Babam hakkında mı?”Tepki vermemek için zorladı kendim. Yutkunmadı, aniden kızının
elini sıkmadı, kızı şoka sokmak istemiyordu. Çok sakin bir ses tonuyla
18 ,
"Niçin babam düşüneyim ki?" (fiye sordu.Kız omuzunu silkti."Haydi. Söyle."Önlerindeki karanlıkta bir arabanın koyu şekli göründü.Sandy "Sadece onu'düşünüyordum," dedi."Neden?" ."Orası korkutucuydu.""Tek neden bu mu?""Bu saatte hava soğuk ve benim külotum inikti.""Tanrım.""Onun seyrediyor olabileceğinden korktum.""Bahse girerim büyük bir korkuydu.""Evet."Arabanın yamnda durdular. Sandy annesine baktı. Alçak bir sesle
"Bizi burada yakalarsa ne olur? Tek başımıza?""Olanaksız.""Bizi öldürürdü, değil mi?""Hayır, tabii ki hayır. Zaten böyle bir şey olamaz.""Olabilirdi, kaçtıysa. Ya da onu saldılarsa." %"Salsalar bile bizj burada bulamaz.""Evet bulur. Bana söyledi. Bana, nereye gidersek gidelim bizi bu
lacağım söyledi. ‘Seni koklayacağım,’ dedi bana." <"ŞiŞŞt."Sandy "Ne var?” diye fısıldadı.Bir an Donna sesin sadece kayalara çarpan okyanus dalgalarının
sesi olmasını arzuladı. Ama ses yakındaydı. Hem niçin daha önce duymamıştı bu sesi? Ses artıyordu.
- "Bir araba geliyor," diye mırıldandı.Kızın gözler? bulandı "Bu o!""Hayır değil. Arabaya gir.""Bu o. Kaçmış! Bu o!""Hayır dedim. Arabaya gir. Çabuk!"
19
3
. Donna adamı ilk kez geri aynasından arabanın arkasına eğilmiş ve yavaşça kafasını çevirip onlara bakarken gördü. Küçük gözleri, burnu, sırıtan ağzı öylesine ufak görünüyordu ki, sanki adamın kafasının yansı kadar bir kafaya aittiler.
Arka cama eldivenli bir yumruk çarptı. ("Anne!"Donna pançlin altına eğilmiş kızına bakarak "Bir şey yok tatlım,"
dedi."Kim ö?""Bilmiyorum.""Omu?""Hayır."Yabancının eli kapıyı zorladığında araba sarsıldı. Adam camı tık
lattı. Donna o tarafa döndü. Yüzündeki derin çizgilere rağmen kırk yaş- lannda gösteriyordu. Donna ile, kapının plastik kilit düğmesinden daha az ilgileniyor gibi görünüyordu. Eldivenin bir parmağıyla kilidi işaret etti.
Donna başım salladı."içeri geleceğim," diye seslendi adam.Donna tekrar başım salladı. "Hayır."Adam oyun oynuyormuş gibi gülümsedi. "İçeri geleceğim." Kapı
kolunu bırakarak hendeğe indi. Aşağı vardığında neredeyse düşüyordu. Kendisini dengeleyerek omuzunun üstünden Donlıa’mn sıçrayışına nasıl baktığım görmeye çalıştı. Sırıtıyordu. Sonra hendekte topallayarak yürüdü. Sis adamı sardı ve adam kayboldu.
Sandy başım kaldırmadan adamın ne yaptığım sordu."Bilmiyorum.""Gitti mi?""Hendekte. Onu göremiyorum. Sis çok yoğun.""Belki de kaybolmuştur.""Belki.""Kimdi o?"
20
"Bilmiyorum tatlım. Tanımıyorum onu.""Cammızı mı yakacaktı?"Donna cevap vermedi. Sisin içinde karanlık bir şekil gördü. Gittik
çe belirginleşiyordu, garip, topallayan adama dönüştü. Sol elinde bir kaya vardı.
"Anne geri mi döndü?""Yürüyor.""Ne yapıyor?""Tatlım, doğrulmam istiyorum.""Ne?""Koltuğunda otur. Eğer sana söylersem, dışarı çıkıp kaçmam isti
yorum.""Ya sen?""Ben de gelmeye çalışacağım. Ama ben söyleyince sen karşı koy
madan kaçacaksın.""Hayır. Sensiz gitmem.""Sandy!""Gitmem!"Donna arabamn yanma çıkan adamı seyretti. Adam kendini yuka
rı çekmek için kapı kolunu kullandı. Sonra da Önceki gibi kilit düğmesini işaret etti. Sıntarak "İçeri gireceğim," dedi.
"Git buradan!"Adam sol elindeki gri, çivi şeklindeki taşı kaldırdı. Hafifçe cama
vurarak Dpnna’ya baktı.Donna "Tamam," dedi adama."Anne, yapma."Donna sessizce "Burada kalamayız,” dedi.Dorina dönerken adam gülümsüyordu."Hazır ol tatlım." *"Hayır!"Donna kilit düğmesini kaldırarak, kapı kolunu tuttu ve kendine
dpğru çekti. Kapı hızla açılıp adama çarptı. Adam bir sürpriz nidasıyla arkaya düşerken elindeki taş uçuyordu. Bir takla atarak hendeğin dibine düştü.
"Şimdi!"
21
"Anne!""Gidelim!"
, "Bizi yakalar!"Donna adamın sırt üstü, hareketsiz yattığım gördü. Gözleri de ka
palıydı. "Tamam," dedi. "Bak nakavt ettim onu.""Ölü taklidi yapıyor, anne. Bizi yakalayacak."Donna açıp kapıya tutunarak bir ayağım kaygan çimlere bastı ve
adama baktı. Gerçekten şuursuz görünüyordu, el ve ayaklarının şekli garip, acayip bir hal almıştı. Şuursuz veya hatta ölü.
Ölü taklidi mi yapıyordu?Ayağım arabamn içine alarak kapıyı kapattı ve kilitledi. "Ta
mam," dedi. "Kalıyoruz burada."Kız tekrar koltuğun önüne eğilip saklandı.Donna ona gülmeye çabaladı, "tyi misin?"Başıyla onayladı kız. ,"Üşüdün mü?"Evet, üşümüştü. Donna acemice arka koltuğa uzandı. Önce
Sandy’mnkini sonra da kendi montunu aldı.Sand/nin kapısına doğru uzanıp kızın yüzü dışında her yerini ört
tü.Kendisi de mavi rüzgârlığım giydi.Dışardaki adam hâlâ hareket etmemişti."Anne neredeyse hava karardı.""Hı-hı.""Karanlık çökünce gelecek."ÎBunlan nereden uyduruyorsun?""Özür dilerim anne.""Aynca, kimse için gelebileceğim sanmıyorum. Samnm yaralan
dı.""Rol yapıyor.""Bilemiyorum." Direksiyona dayanan Donna, adamı izlemeyi sür
dürdü. Bir kolunun ya da bacağının hareketini, başımn bir dönüşünü, gözünün kırpılmasını bekliyordu. Soma nefes alıp almadığına baktı.
Adam düşerken tişörtü, karnını açıkta bırakacak şekilde sıyrılmıştı. Yakından izledi adamın kamım. Hareket yok gibiydi ama bu mesa-
22
feden böylesi küçük bir hareket gözden kaçabilirdi.Özellikle böylesi kıllı bir gövdede.Tepeden tırnağa bir kıl kütlesi olmalıydı. Ama hayır, kafası traşlıy-
dı. Hem de tepesi.Karnını da traş etmesi gerektiğini düşündü Donna.Yeniden dikkat etti ama yine bir hareket yoktu.Pantolonunun kalçasındaki bölümünün altından külotu görünüyor
du. Boksör şortu tipi. Lastikli."Sandy?""Hmmm?""İçerde kal.""Ne yapıyorsun?" Kızın sesi korku doluydu."Bir saniye için dışarı çıkacağım.""Hayır!”"Bize zarar veremez ama tatlım.""Lütfen.""Ölmüş olabilir."Donna kapıya açarak dikkatlice dışarı çıktı. Kapıyı kilitleyip ka
pattı. Dengesini parmağıyla arabaya dokunarak sağladı ve kendini eğimden aşağı bıraktı. Adamın başındaydı. Adam kıpırdamıyordu. Rüzgârlığının fermuarım açıp adamın yanınâ eğildi.
"Hey. İyi misin?" Adamın omuzunu sarsıyordu.Bir elini adamın göğsüne götürüp kalp atışlarını duymaya çalıştı.
Çok zayıf atıyordu."Kalkabilecek misin?" dedi. "Sana yardım edeceğim. Yaralı mı
sın?" -Donna çöken karanlıkta hareketi fark etmedi ama Eldivenli el bi
leğini yakaladı.
4
Donna bileğiiıi kurtarmaya çalıştı ama adamın gücünü yenemedi. Gözleri açıldı adamın.
"Bırak gideyim. Lütfen."
23
i
"Canım acıyor," dedi adam.»Bileği daha sıkı tutuyordu artık. Ama tutuşu garipti. Donna bakın
ca bileğinin sadece iki parmakla tutulduğunu gördü. Eldivenin diğer iki parmağı dik duruyordu. Donna birden adamın o parmaklanmn eksik olabileceğini fark etti.
"Canını yaktığim için üzgünüm," dedi Donna "ama şimdi sen benim canımı acıtıyorsun."
"Kaçacaksın.""Hayır. Söz yeriyorum."Adam bileğini bıraktı. "Size bir şey yapmayacaktım," dedi Sesi ağ
lamaklıydı. "Sadece içeri girmek istedim. Beni yaralamamalıydımz.""Korkmuştum.""İçeri gelmek istemiştim.""Nerenden yaralandın?""Buradan." Kafasımn arkasım gösterdi."Göremiyorum." ' *Homurdanarak döndü adam. Donna adamın kafasımn altındaki ta
şı görünce olayı anladı, ama kan görünmüyordu. Donna elini adamın kafasına sürdü ve bir şişlik buldu. Elini çektiğinde kan göremedi.
"Adım Axel. Axel Kutch.""Ben de Donna. Kanaman yok samnm."»Ya?"
"Evet.""Donna.""Axel."Elleri ve dizleri üstünde doğrularak yüzünü döndü. "Sadece içeri
gelmek istedim.""Tamam Axel.""Şimdi gitmek zorunda mısın?""Hayır.""Seninle kalabilir miyim?""Belki beraber gidebiliriz. Bizi yardım bulabileceğimiz bir yere
götürecek misin?"'İyi araba kullanırım."Donna adamın ayağa kalkmasına yardıma oldu. "Niçin sisin kalk
24
masını beklemiyoruz, sonra bizi yardım bulabileceğimiz bir yere götürürsün."
"Eve.""Senin evine mi?""Hı hı. Güvenlidir.""Nerede yaşıyorsun?""Malcasa Point’de.""Yakın mı buraya?""Gideceğiz.""Nerede Axel." 1Karanlıkta kuzeyi gösterdi adam."Eve gideceğiz. Güvenlidir.""Tamam. Ama önce sisin kalkmasını beklemeliyiz. Sen kendi ara
banda bekle, bâz de bizimkinde.’1 "Benimle gel.""Sis dağılınca. Bay-bay." Donna adamın kendisini durdurmaya ça
lışacağından korktu ama adam böyle bir şey yapmadı. Donna kapıyı kapayıp penceresini açtı. "Axel?" Adam yakına geldi.
"Bu benim kızım Sandy.""San-dee.""Bu Axel Kutch.""Merhaba," diye selamladı Sandy adamı. Sesi güvensiz ve yumu
şaktı.Donna "Sonra görüşürüz," diyerek el salladı ve pencereyi kapadı. Az sonra Axel sessizce sınttı ve gitti."Anne nesi var?""Sanıyorum biraz... yavaş.""Geri zekâlı mı yani?""Hiç güzel bir kelime değil bu Sandy.""Biz okulda onlan öyle görüyoruz. Geri zekâlılar. Nasıl çağınlıyor-
lar biliyor musun? Özel.""Bu biraz daha iyi gibi.""Sanırım. Nereye gitti?""Arabasına.""Gidiyor mu?" Sandy’nin sesi umut yüklüydü.
25
"Yok hayır. Sisin dağılmasını bekleyeceğiz ve sonra bizi buradan götürecek."
"Onun arabasına mı gideceğiz?""Bizimkisi bir yere gidemiyor.""Biliyorum, ama..." *"Burada kalmayı mı tercih edersin?""Ayel beni korkutuyor.""Sadece garip göründüğü için. Eğer bize zarar vermek isteseydi
elinde bir sürü fırsat vardı, yapardı. Sadece beklemek için buradan iyi bir yer bulamamış o kadar."
"Belki öyle, belki de değil.”"Neyse, burada kalamayız.”"Biliyorum. Babam bizi yakalayacak." Kızın gözleri korku dolmuş- "
tu birden. "Babam artık hapiste değil, ha?""Hayır değil. Bölge savcısı... Bay Goldstein’ı hatırlıyor musun? Bu
sabah aradı. Babam dün bırakmışlar. Bay Goldstein bizi uyarmak için aradı."
"Kaçıyor muyuz biz?""Evet."Kız sessizliğe büründü. Donna direksiyona yaskmıp gözlerini ka
pattı. Birden bir hıçkırıkla irkildi."Neydi o Sandy?""Anne yapamayacağım.""Neyi?""Bizi yakalayacak.”"Tatlım!""Ama yakalayacak!""Tatlım uyumaya çalış. Göreceksin her şey düzelecek."Kız burun çekişleri dışında sessizdi. Donna tekrar direksiyona da
yanıp uyumaya çalıştı. Hafif uyku belirtilerim hissedince yan uyku haline girdi. Bu durumu mümkün olduğunca uzattı Donna. Sonumda düzelmesi gerekiyordu yoksa vücudu sonsuza dek bu şekilde kalacak gibiydi.
Sandy’nin yanındaki kâğıt mendul kutusunu alıp sessizce çıktı arabadan. Serin hava titretti Donna’yı. Derin bir soluk aldı. Kafasını çevirerek boyun kaslannı uyarmaya çalıştı. Pek yaran olmuyordu. Kapıyı
26
kilitleyip sessizce kapattı.Kapı kolunu bırakmamıştı ki arabamn üstünden etrafa bakındı.
Maverick’in ardında on beş metreden daha yakın bir mesafede bir kamyonet vardı.
Axel kabinin tepesinde oturuyordu. Yüzü göğe bakıyordu. Aya bakıyor gibiydi.
Donna sessizce hendeğe indi. Hendeğin dibinde hâlâ Axel’in başını görebiliyordu. Pantolonunu çözerken adamı izledi. Büyük kafa hâlâ diğer yöne bakıyordu. Arabaya yakın bir yerde çömeldi Donna.
Rüzgâr üşütüyordu.Sandy’nin dediklerini hatırladı. "O zamanki gibi üşüyordum ve kü
lotum aşağıdaydı." "Bizi koklayacak babam."İşini bitirdiğinde yukarı çıktı. Axel hâlâ aynı yerde oturuyordu ve
fark etmemiş gibiydi."Axel?"Gülerek "Donna," dedi."Sis dağıldı. Artık gidelim mi?"Sessizce aşağı atladı Axel. Asfaltta düşühce sol ayağı burkuldu
ama dengesini korudu.Sandy "Neler oluyor?" diye seslendi."Gidiyoruz."Üçü beraber Maverick’teki bavulları kamyonete taşıdılar. Kamyo
nete bindiklerinde Donna, Axel’le kızının arasına oturdu.Sandy1 e "Arabanın yerini hatırlamama yardıma olursun," dedi. '"Araba için geri gelecek miyiz?""Tabii ki geleceğiz."Axel aracı yola çıkardı, Donna’ya sırıttı. Donna’da bir gülümse
meyle karşılık verdi."İyi kokuyorsun Donna."Donna adama teşekkür etti.Radyoda Jeannie C.Riley, Harper Valley PTA şarkısını söylüyor
du. Donna şarkı bitmeden kendini uyuklar buldu. Gözlerini açtığında kamyonetin farları virajlı bir yola açılan bir patikayı gösteriyordu. Tekrar kapattı gözlerini Donna. Sonra, Axel ince, alçak sesiyle "Açık Tribündeki Kör Adam" şarkısını söylemeye başlayınca uyandı. Tekrar uy-X /
27
kuya dadı. Bu kez bacağındaki bir el uyandırdı onu.Axel’in eli."Geldik," dedi. Elini kaldırıp işaret etti.Farlar metal bir tabelayı aydınlatıyordu: "MALCASA POINT
HOŞ GELDİNİZ, düfus 400. Dikkatli kullanınız."Donna demir parmaklıkların gerisine bakarken, karanlık bir Vic
toria dönemi evi gördü; ilginç pencereler, balkonlar ve jumbalar. Çatının bir ucunda koni şeklinde bir oda görülüyordu. Donna fısıldayarak sordu. "Burası neresi?"
"Canavar Evi" dedi Axel. '"Canavar Evi mi?"Başım evet anlamında salladı Axei. ı"Cinayetler neredeydi?" 1"Onlar aptallar.""Kim?""Gece gittiler.""Sen ne...?"Axel kamyoneti Canavar Evi’nin bilet gişesinin yanından doğruca
sola döndürdü. Yoldan yaklaşık elli metre kadar ileride garajlı bir tuğla ev vardı.
Axel "Geldik," dedi."Nedir bu?""Ev. Güvenlidir."Sandy dehşetli bir sesle "Anne?" dedi. \Donna kızın elini tuttu. Avucu terliydi.Axeİ "Güvenlidir," diye tekrarladı."Pencereleri yok. Bir tek penceresi bile.""Hayır yok. Güvenlidir.""Oraya gitmeyeceğiz Axel."
5
Donna "Buralarda geceyi geçirebileceğimiz başka bir yer yok mu?" diye sordu.
28
"Hayır.""Yok mu?""Burayı istiyorum bea""Burada kalmayacağız. O evde olmaz.""Anne, o burada mı?""Onun için değil. Bizi başka bir yere götür. Buralarda motel gibi
bir yerler olmalı.""Bana kızdın," dedi Axel."Hayır. Sadece bizi kalabileceğimiz başka bir yere götür."Axel kamyoneti tekrar yöla çıkarıp M akasa Point’in iş merkezine
doğru sürdü. Kuzey tarafın sonunda bir Chevron benzin istasyonu vardı. Kapalı bir istasyon. Onun yarım mil kadar ilerisinde Axel kamyoneti Welcome Inn motelinin ışıklandırılmış park yerine soktu. Yukarıda, kırmızı neon bir levhada "BOŞ ODA" yazısı yanıyordu.
Donna "Bu iyi işte," dedi. "Haydi bagajlarımızı indirip yerleşelim."
Kamyonetten çıkıp arabaya gittiler. Axel bavulları dışarı çekti."Ben eve gideceğim Donna.""Yardımların için teşekkürler Axel."Axel sırıttı ve omuzunu silkti."Evet," dedi Sandy, "Teşekkürler." (Axel sırıtması büyüdü ve "Bekle," dedi. Arka cebinden cüzdanım
çekti. Siyan deri cüzdan eski görünüyordu, çok kullanılmıştı ve köşeleri patlaktı. İçinde paradan çok kaim kartlar ve kâğıtlar olan bölümü açtı. İçini araştırdıktan sonra mırıldanmaya başladı. Donha’ya bakıp hızla Sandy’e utanmışçasına gülümsedi. "Bekle," dedi. Arkasını dönüp kafasını salladı. Sol eldivenimi dişiyle çekti.
Donna motel resepsiyonuna baktı. Boş gibiydi ama aydınlıktı. Yol kenarındaki kafeler kalabalıktı. Burnuna güzel patates cipsi kokulan geldi. Midesi kazmıyordu.
Axel ağzından eldiveni sarkarken döndüğünde elinde -ya da el yerine ne varsa orada, iki mavi kart tutuyordu. El derisinde yaralar vardı. Kesik iki parmağı yerinde yanm santimetrelik kökler kalmıştı. Küçük parmağınınsa teperi yoktu. Avucunda iki ten rengi bandaj vardı.
Donna kartı aldığında kamındaki ağnya rağmen gülümsedi. Üstte-
29
Çok daha iyiydi bu. Bir ağacın altına eğilerek bir arabanın geçmesini beklemeye başladı. Araba geçince kaldırımdan yürüyerek her evi dikkâtle inceledi. En zenginini arıyordu, ve en umut verici olanını.
Karanlık pencereli, küçük bir kireç boyalı evi seçti. O evi karanlığı için değil, ön bahçede gördüğü kız bisikleti için seçti.
Bisiklet dikkatsizce bırakılmıştı orada. \Çalınabilirdi. Belki de küçük çitlerin onu koruyacağım düşünmüş
lerdi.Çitler hiçbir şeyi koruyamazdı.Roy bahçe kapısına gidip dikkatle mandalım kaldırdı. İtip açar-
. ken kapı gıcırdadı. Kapıyı nazikçe kapatıp ön kapıya koştu. Kapıda gözetleme deliği yoktu. Bu her şeyi kolaylaştırıyordu.
*■ Kapıyı hızla ve sertçe çaldı. Birkaç saniye bekleyip üç kez daha vurdu kapıya. ,
Oturma odası penceresinde yanan ışık göründü.. Bir adam "Kim o?" diye sordu."Polis.” Roy geri çekilip, biraz eğilmişti."Ne istiyorsunuz?""Bu evleri boşaltıyoruz.""Ne?""Bu alanı boşaltıyoruz. Bir gaz kaçağı var."Kapı açıldı.Roy hamle yaptı. Emniyet zinciri bir gürültüyle açıldı ve kapı ada
mın üstüne doğru gidip, adamı yere yıktı. Roy adamın üstüne atlayıp eliyle ağzım kapattı ve bıçağım adamın boğazına sapladı.
Bir kadın "Manı?" diye bağırdı. "Orada neler oluyor?"Roy ön kapıyı kapattı."Manı?" Kadının sesi korkuluydu. "Maru, iyi misin?"Roy telefonun çevrilirken çıkardığı sdsi duydu. Hole koştu Roy.
Holün sonundaki bir kapıdan ışık sızıyordu. Hızla oraya koştu. Neredeyse varmıştı ki bir kız karanlık hole çıkıp, R o /a baktı ve yutkundu. Roy kızın saçından yakaladı.
Roy "Annee!" diye seslendi. "Telefonu kapat yoksa kızının boğazını keserim."
"Tann aşkına!"
32
"Duyuyor musun?" dedi Roy ve kızın saçına asılarak bağırmasını sağladı.
Telefon kapandı. "Kapadım! Telefonu kapadım!"Roy kızı saçından çekip döndürerek "Yürü," dedi. Bıçağın keskin
tarafı kızın boğazım acıtırken, Roy kızın ardında diğer yatak odasına yürüdü.
Kadın yatağın kenarında ayakta titriyordu. Üzerinde beyaz bir gecelik vardı. Çıplak kollan ısınmak istermişçesine sıkıca çaprazlanmıştı.
"Sen... Maru’ya ne yaptın?""O iyi."Kadının gözleri R o/un bıçağına kaydı. Roy bıçağa bakarak "E-
vet, yalan söyledim," dedi."Tannm! Merhametli Tannm!""Kes sesini.""Öldürdün onu!""Kapa çeneni.""Benim tatlı Maru’mu öldürdün!"Roy kızı yatağa iterek isteri krizindeki kadının üstüne fırladı. Ka
dının ağzından tiz bir çığlık çıktı. Kadının gecelinin önüne asılarak kadım ileri doğru itti ve bıçağım kadının karnına batırdı. Roy kadına "Artık susacak mısın?" dedi ve tekrar sapladı bıçağı.
Kadın iki büklüm olunca, Roy geceliği bıraktı elinden. Kadın dizleri üzerine düştü, iki eli birden kanundaydı. Ardından da öne doğru düştü.
Yataktaki kız kıpırdamıyor sadece bakıyordu."Şimdi seni de zımbalamamı ister misin, ha? İster misin?" diye ba
ğırdı kıza.Kız kafasım salladı. Her an bağıracakmış gibi duruyordu.Roy üstüne bir göz attı. Gömlek ve pantolonundan kan damlıyor
du. "Sanınm kirlendim, değil mi?"Kız bir şey söylemedi."Senin ismin ne?""Joni.”"Kaç yaşındasın Joni?""On’a gireceğim." '
F: 3 / Mahzen 33
"Niçin gelip temizlenmeme yardım etmiyorsun?""istemiyorum.""Kamım deşmemi mi istiyorsun?"Kız yine başım salladı. Dudakları titriyordu."Öyleyse gel benimle." Kızın elini tutarak onu yataktan çekti. Ban
yoyu bulana dek önden gitti Roy.Uzun banyoda bir lavabo, boşluk ve tuvalet vardı. Küvet tuvaletin
karşısındaydı. Duşun kapılan buzlu camla kaplıydı.Roy kızı tuvalete yönlendirdi. Oturak alçakta, kapağı yeşil ve tüy
lü bir örtüyle kaplıydı. "Otur oraya.”Joni denileni yaptı.Roy kızın önünde diz çökerek pijamasının üstünün düğmelerini
çözdü. Kız hıçkırmaya başladı. "Kes şunu." Pijamayı kızın kollanna sıyırdı. "Beraber temizlenip iyi olacağız," dedi Roy. Pijamanın belini çekip ayaklanna indirdi kızın. Kız bacaklannı sıkıyordu. Kollan da bir erkek çocuktan fazla büyümemiş olan göğüslerinin üstündeydi. Öne eğilip omuzlanm dizleri üstüne getirdi.
Roy sıcak suyu açtı. Su küvete dolarkfen Roy soyundu. Üstündekile- rin hepsini çıkannca küvete girdi. Suyu yakmayacak ama sıcak bir ısıya ayarladı.
Joni hâlâ tuvaletin oturağında eğilmiş şekilde duruyordu.Roy kızın bileğini yakaladı. Kız bileğini kurtarmaya çalışınca,
Roy kızın başımn yanına bir tokat attı. Kız inledi ama kıpırdamadı. Roy kızın önünde ayağa kalkarak kızın iki elini birden tuttu ve kızın bacaklarını çekti. Kız "Hayır!" diye bağırdı. Bu sırada Roy kızı küvete taşıdı. Kızın ayaklan çırpınıyordu. Metal musluklan tekmeliyor ve acıyla bağınyordu. Roy neredeyse kızı elinden kaçıracakken, düşmekten kurtuldu. Kız kıç üstü düştü suya. Roy küvete girip kıza döndü.
Dizlerinin üstüne çökerek "Otur orada yoksa iyi olmaz," diyerek uyardı kızı.
Kız adamın bacağım tekmeledi."Peki öyleyse." (Roy, kızın ayak bileklerini tutup bacaklannı kaldırdı ve öne çekti.
Kızın başı suyun altında kaldı birden. Kızın elleri küvetin yanlanna uzanıp, görmeden tutunacak bir şeyler aradı, bulamadı ve suya battı.
34
Roy bu çılgın kızın mücadelesini, zayıf vücudunu ve bacaklarının tüysüz birleşim noktasını neşeyle izledi.
Kızın bileklerini bıraktı. Kızın yüzü şaşırmış bir ifadeyle yardı suyu. Kız nefes aldı. Roy onun oturmasına izin verdi.
"Başka problem istemiyorum Joni."Kız burnunu çekip elinin tersiyle sildi. Sonra da bacaklarım çap-
razlayıp öne eğildi.Roy yana eğildi. Soğuk musluğu kapattı ve bir süre yalnızca sıcak
suyun akmasını sağladı. Su seviyesi yükseldi. Sonunda şu sıcak ve derin bir hal aldığında Roy suyu kapattı.
Roy kıza "Haydi şimdi yerleri ayarlayalım," dedi. Kalktı ve kıza yaklaşü. Kızın kalçası küvette gıcırdıyordu. Roy oturup küvetin soğuk duvarına yaslandı ve ayaklanm iki yana açtı.
"Şimdi tamamen temizleneceğiz."Eline bir sabun alarak kızın sırtına sürmeye başladı. Kısan sırtı
kaygan bir hal alınca, kızın kendine doğru uzanmasını kolaylaştırdı. Kızın omuzlan üzerinden uzanarak kızın göğsünü ve karmm sabunladı. Kızın derisi sıcak, esnek ve kaygandı. Kızı kendine doğru daha fazla çekti. Sabunu yerine koydu. Kızın bacaklannın arasına uzandı.
Tam o anda anne küvete doğru sendeleyip bir kasap bıçağım havaya kaldırdı. Roy un sol eli küvetin kapısını kapatınca, bıçak kapıya çarpıp yere düştü. Roy kızı öne itti ve dizleri üzerine çöktürdü. Kapıyı kapalı tutarak ayaklanm altına aldı. Anne dışanda debeleniyordu. Sol eli ıslak, geceliği kan içinde sürme kapıya uzandı. Roy bir eliyle kapalı tutuyordu kapıyı. Kadın arada bir kapı yokmuş gibi bıçağı Roy un suratı- na doğru savurdu. Ucu kapıyı sarstı ve kınldı. Kadın bıçağı tekrar tekrar savurdu. Boğazından gelen ses giderek artıyordu, acı ya da hayal kı- nklığı çığlıktan.
Joni, Royun elini yakalayıp çekmeye başladı."Orospu! Bırak!"Roy, sağ elinin tersiyle Joni’nin suratına bir darbe vurdu. Kızın ba
şı darbeyle sarsıldı, çini duvara çarptı.Anne, Royun serbest bıraktığı kapıya ulaştı. Roy kapıyı tutup ka
pattı. Kadın homurdanarak kapı koluna tutundu ve kendini küvetin seviyesine kadar çekti. Yüzü Royun üstünde belirdi, gözleri korkunçtu.
35
Sağ elini R o /a doğru savurdu. Roy bıçağın çizdiği yayın altında başını eğdi.
Annenin kırmızı yapışkan geceliği Roy1 un gözlerinin çok yakınında kapıya kan bulaştırdı. Çıplak ayaklan küvetin yanında tamamen kapıya dayalıydı kadın.
Kadın homurdandı. Bıçak R o/un üstünde hışırdadı. Kadın sol dizini havluluğun askısına dayadı.
Hay aksi, kadın yukan tırmanıyordu!Roy kapıyı çekti. Kapı açılarak küvetin önündeki duvara çarptı.
Roy iki eliyle öne uzanarak kadının sağ ayak bileğini yakaladı, çekti. Elleri kanlı deride kaydı ama bileği bırakmadı. Kadın bir korku çığlığıyla arkaya devrildi. Yere önce kafasının arkası çarptı. Kadının kasları yumuşayıverdi. Kadının bileğini bırakmadan küvetten dışarı çıktı Roy. Kadının diğer ayağım da tutup kadım küvetten uzağa çekti.
Roy kadının bıçağım aldı. Bıçakla kadının boğazım kesti ve küvete geri döndü.
Joni küvet duvarından Roy’a boş gözlerle baktı.Roy küvette çömeldi. Su ılınmıştı. Sıcak suyu açtı. Isı yeterince sı
cak hissedilmeye başlayınca suyu kapatıp küvetin arkasına yürüdü.Oturup arkasına yaslandı.Joni’yi ellerinin altına alıp onu penisine değene kadar açık bacak
larının arasına çekti.Roy "Şimdi," dedi ve sabunu eline aldı. Boğazı gerilmişti. Bu çok
uzun zamandır istediği bir şeydi, çok uzun zamandır. Bu her zaman istediği şeydi. "Şimdi," dedi "tamamen hazınz."
t
36
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1
Kadın satıcıları gibi giyinmiş Nubia muhafızları, Rucker’a her yönden yaklaşıyordu. Siyah yüzleri terli, büyük dişleri ise beyaz ve parlaktı. Bazıları silahlarını Rucker’m yüzüne yöneltmişlerdi, diğerleri ise AK-47 saldın silahlanyla püskürtme işlemine başladılar. Rucker onlan durdurdukça daha fazlası geliyor, haykınyor ve kılıçlanm savuruyorlardı. Rucker Amerikan 180’i onlann parlak gömleklerinde delikler açıyordu. Düşüyorlardı ama artarak geliyorlardı tekrar.
Rucker hangi cehennemden çıkıp geldiklerim merak etti.Cehennemden mi?Ateş etmeyi sürdürdü. Altı saniyede yüz yetmiş devir. Kuvvetli,
uzun bir altı saniye.Hâlâ gelmekteydiler. Bazılanmn mızraktan vardı. Artık bazdan
çıplaktı.Rucker ateşe devam etti.Artık hepsi çıplaktılar, siyah derileri ay ışığında titriyordu, gülüşle
ri büyük ve beyazdı. Hiçbirinin tabancası yoktu. Sadece bıçaklan, kılıçlan ve mızraktan vardı.
Tüm pezevenkleri öldürdüm, diye düşündü. Bunlar kim? Bu askerler. Onlan öldürünce serbest kalacağım.
Ama şiddetli bir korku kulağına ölüm mesajlan fısıldıyordu. Silahının namlusunun eridiğim gördü.
Tannm, İsa adına şimdi beni yakalayacaklar. Beni diz çöktürüp, kafamı kesecekler. Tannm!
Nefes alarak, kalp çarpıntısı içinde doğruldu. Yatağında tek başınaydı. Sırtından bir ter damlası kaydı. Bir elini ıslak saçlanna götürdü ve kafasını çarşafa sildi.
Saatine baktı.Gece yansım sadece beş dakika geçiyordu. Kahretsin. Bu alışıl-
37
mıştan çok daha erken bir saatti. Gece kâbusları saat dörtte veya beşte başlıyordu halbuki. Sonra kalkıp kahvaltısını yapıyor ve güne başlıyordu. Karabasanların bu kadar erken gelmesi kötüydü.
Yataktan çıktı. Çıplak vücudundaki ter soğudu. Banyoda vücudunu bir havluyla kuruladı. Sonra bir sabahlık giyerek dairenin oturma odasına gitti. Bütün ışıklan yaktı. Sonra da televizyonu açtı. Kanallan araştırdı. Bir kanalda, Bank Dick, oynuyordu. Saat on iki de başlamış olmalıydı. Buzdolabından bir kutu bira ile bir fiştik ezmesi alıp oturma odasına döndü.
Sehpaya uzanırken elinin titrediğini fark etti.îş üstünde asla titremezdi.Judgement Rucker’ın pirinç toplan vardır.Eğer onu şimdi görebilseydiler.O allahın belası kâbuslar.Tamam, düzelecekti. Hep öyle olmuştu. Yalnızca bir süre sonra.Fîlm seyretmek.Denedi.Birası bitince yenisi için mutfağa gitti. Pencereden dışanyı seyret
ti. Ay ışığı su üstünde gümüş bir iz yaratmıştı. Körfezin karşısında, Sa- usalito’nun üstündeki tepeler, sisten karla kaplı gibi gözüküyorlardı. Sis, Golden Gate köprüsünün de büyük bir kısmım gizliyordu. Kuzey kulesinin yamp sönen kırmızı ışığı dışında, köprünün tamamı sisle kaplıydı. Belki diğer kulenin ışığı da yamp sönüyordu, ama Belvedere adası o kuleyi görmesini engelliyordu. İnce bir sis düdüğünü dinleyip odaya geri döndü.
Sakinlik, korkmuş bir erkek çığlığıyla bozulduğunda tam kanepeye oturmak üzereydi.
2
Jud, 315 nolu dairenin kapışım dinledi. İçerden bir adamın seri nefesi duyuldu. Jud sessizce kapıyı çaldı.
Koridorun sonunda bigudili bir kadın kapısının önüne çıktı. "Hay
38
di keselim sesini sunun, ha? Sen yapamazsın, polis çağıracağım. Saatin kaç olduğunu biliyor musun?"
Jud kadına gülümseyerek "Evet," dedi.Kadının yüzündeki kızgın ifade kaybolmuş gibiydi. Kadın gülümse
meye çalışır gibiydi. "Sen yeni kiracı, değil mi? 308 numaradaki? Ben Sally Leonard."
"Yatağa gidin şimdi bayan Leonard.""Larry’nin bir derdi mi var?""Ben, ilgileneceğim."Sally gülümsemeyi ihmal etmeden kafasını dairesine çekip kapıyı
kapattı.Jud 315’i yemden çaldı.Kapının ardından bir adam "Kim o?” diye sordu."Bir çığlık duydum.""Özür dilerim. Uyandırdı mı sizi?""Zaten uyanıktım. Kim bağırdı?""Ben. Bir şek yok. Sadece bir kâbus.""Buna bir şey yok mu diyorsun?"Jud emniyet zincirinin sesini duyda Pijamalı bir adam kapıyı açtı.
"Kâbuslardan anlar gibi konuşuyorsun," dedi adam. Dağımk saçları sis kadar beyaz olsa da kırkından fazla göstermiyordu. "Adım Lavvrance Mayvvood Üsher." Adam elini Jud’a uzattı. Kemikli ve terden ıslanmıştı eli.
Jud içeri girerken "Ben Jud Rucker," dedi.Adam kapıyı kapattı. "Peki Judson...""Judson değil, Judgement."Larry birden sordu "Kıyamet Günündeki gibi mi?""Babam Protestan bir papazdı.""Judgement Rucker. Etkileyici. Biraz kahve alır mısın, Judge
ment?"Jud dairesinde açmak üzere olduğu birayı düşündü. Neyse, onu ya
rın gece kullanabilirdi. "Evet. Kahve harika olur.""Sen bir uzman mısın?""Kesinlikle."
39
"Yine de eğitilmiş olmalısın. Hiç Jamaican Blue Mountain’ı dene* din mi?"
"Onu bilmiyorum.""İşte firsat geldi."Jud, çığlık atan adamın canlılığından şaşırarak gülümsedi. "Mutfakta bana katılır mısın?""Elbette."Mutfakta Larry kahverengi, küçük bir kutu açtı. Etiketini Jud’m
yüzüne yaklaştırdı. Jud keskin kahve kokusunu hissetti. "İyi kokuyor," dedi.
"İyi olmak zorunda. En iyisidir. Ne iş yapıyorsun Judgement?" Klasik üslûbuyla "Mühendislik," dedi Jud."Ya?""Brecht Brothers ile çalışıyorum.""Bir Alman öksürük ilacı gibi.""Köprüler ve eneıji tesisleri inşa ediyoruz. Sen ne yapıyorsun?” "Öğretiyorum.""Yüksek okulda mı?”"Tann korusun. O kaba, küstah, pis ağızlı piçleri on yıl önce bırak
tım. Bir daha asla! Tanrı korusun!""Şimdi ne öğretiyorsun?"Kahve tanelerini öğütürken "Seçkin," dedi Larry. "Genellikle Bir
leşik Devletler üst kademelerine, Amerikan Edebiyatı.""Ve onların ağzı pis değil, ha?""Küfürleri bana yönelik değil."Jud "Bu fark yaratır," dedi. Bir sepete kahveyi dolduran adamı sey
retti."Tamamen farklı. Oturalım mı?"Oturma odasına gittiler. Larry divana geçti. Jud uzun oturabilece
ği bir yere geçti ama uzanmadı."Judgement, buraya gelmene gerçekten sevindim.""Jud demeye ne dersin?""Judge nasıl?""Ben bir avukat değilim."
40
"Nedense bakışlarından iyi bir yargıç gibi görünüyorsun. Karakter bakımından, olaylar bakımından, doğru Ve yanlış bakımından/
"Bakışlarımdan bunları mı çıkardın?""Kesinlikle. Sana Judge diyeceğim.""Olur.""Söyle bana Judge, kim gönderdi seni kapıma?""Çığlığı duydum.""Nedeninin bir kâbus olduğunu fark etmiş miydin?""Hayır.""Belki boğazlanıyordum.""Bana da öyle geldi.""Ama sen öylesine geldin. Silahsız. Judge, sen korkusuz olmalı
sın.""Herhalde.""Ya da belki de adi bir katil tarafından tehdit edilme olasılığının
korkusunu biliyordun."Jud gülerek "Mutlaka," dedi."Her şeye rağmen gelmene memnun oldum. O terör geceleri bo
yunca, dost bir yüz kadar kuvvetli bir panzehir yoktur.""Çok sık mı uğrarsın terör baskınlarına?""Son üç haftadır her gece. Üç hafta değil, yirmi bir gecedir ve son
on dokuzunda kâbus gördüm. Sadece! Söylemem gerek, yıllar sürdü sanki."
"Biliyorum.""Bazen kâbussuz gecem oldu mu hiç diye merak ediyorum. Kâbus
lar öncesi zaman var mıydı? Tabii ki vardı. Fark ettiğin gibi, ben bir ahmak değilim, sadece kafam karışık. Sinirliyim, gerçekten çok derinden sinirliyim; ama niçin deli olduğumu söyleyeceksin?"
"Söylemedim.""Hayır, tabii ki hayır." Ağzının bir yanıyla güldü. "Bu Poe işte.
Başka bir sıkıntılının. Çılgınlıktan sıkıntılı. Deli gibi mi görünüyorum?"
"Yorgun görünüyorsun.""On dokuz gecedir."
41
Jud "Seni kâbuslarda sıkıştıranı biliyor musun?" diye sordu. "Göstereyim Judge." Kahve masasının üstündeki Time dergisinin
altından bir gazete çekti. "Ben kahveye bakarken sen bunu okuyabilirsin." Divandan kalkıp gazeteyi Jud’a verdi.
Jud, odada tek başına, uzanıp okumaya başladı:
CANAVAR EVİNDE ÜÇ ÖLÜ
(MALCASA POINTS) - Dün gece, Malcasa Point’in turist çeken Canavar Evi’nde on bir yaşında bir erkek çocuğu ile iki adamın parçalanmış cesetleri bulundu.
Yerel yetkililerin verdiği bilgiye göre, devriye polisi Daniel Jen- son gece 11.45’te, muhtemel bir olayı araştırmak için eve girdi. Jen- son’un karakolla irtibatı kesilince, olay yerine bir devriye gönderildi. Gönüllü itfaiye bölümünün de yardımlarıyla, memurlar alanı kordon altına alıp, tarihi eve girdiler.
Devriye Jenson’un cesedi üst kat koridorunda, Bay Matthew Zieg- ler ve oğlu Andreıv’ın cesetleri yanında bulundu. Her üç kurbanda da bıçak yaralan vardı.
Ölen adamın kansı Mary Ziegler’e göre, Matthew, oğlunun erken saatteki bir Canavar Evi turunda korkmasına sinirlenip "Ben ona canavan gösteririm," diye bağırdı. Çarşamba gecesi saat U ’i geçince oğlunu korkulanyla yüzleştirip, bu korkulan yenmesi için olay yerine götürdü.
Canavar Evi 1902 yılında ünlü Thom Gang’in dul kansı Lyle Thom taralından inşa ettirilmiş ve inşa tarihinden bu yana on bir gizemli cinayete sahne olmuştur. Evin şimdiki sahibi Maggie Kutch, evden kocası ve üç çocuğunun beyaz bir canavar tarafından parçalandığı rapor edildikten sonra 1931’de taşındı. Hunharca cinayetlerden kısa süre sonra Bayan Kutch evi gündüz turlarına açtı.
1951 yılında Malcasa Point mevkiinde, on iki yaşlarında iki erkek çocıığun eve gizlice girmesinden bu yana başka bir olay bildirilmemişti. Çocuklardan birisi olan Larry Maywood küçük yaralarla kaçmıştı. Arkadaşı Tom Bagle/nin parçalanmış cesedi ise dedektifler tarafından
42
f şafakta bulunmuştu.En son katliamlar üzerine, evin yetmiş bir yaşındaki sahibi "Karan
lık basınca, ev canavara aittir" açıklamasını yaptı. Makasa Point Polis şefi Billy Charles’ın açıklaması ise şöyle: "Devriye Jenson ve Ziegler’- lerin ölümlerinden sorumlu olan bir canavar değildir. Onlar keskin bir alet kullanan bir insan tarafından katledildiler. Olayın failini kısa zamanda bulmayı umuyoruz."
Canavar Evi turları, cinayet araştırması için açıklanmayan bir süre için askıya alındı.
Jud, kahveleri getirirken Larry’nin sinirli ama gülümseyen yüzüne baktı. Fincanlardan birini aldı. Larry’nin oturmasını bekledikten sonra "Kendini Lavvrance Mayvvood Usher olarak tanıtmıştın," dedi.
"Ben her zaman Poe’ya hayran olmuşumdur. Gerçekte de o gece Tommy ile o evi keşfe gitmem, onun baskısmdandır. Önceleri sadece yakıştırmaydı, ama sonunda duygusal hayatım, hayatta kalışım için yeni bir isme karar verdim ve Poe’nun avlanan Roderick Usher’mm 'ismini aldım.”
3
Lawrance Mayvvood Usher ince, zarif fincanından bir yudum kahve çekti. Jud Larry’nin, kahveyi ağzında şarap gibi tartmasını seyretti. "Oh, mükemmel," diyen Larry memnunlukla Jud’a baktı.
Jud fincanı kaldırdı. Ağır kahve aromasından hoşlamyordu. Bir yudum içti. Beklediğinden sertti. "Fena sayılmaz," dedi.
"Sen her şeyi olduğundan hafif göstermede ustasın Judge." İlgisini çekmişti Larry’nin. "Bundan hoşlandın mı?"
"îyi. Çok iyi. Sadece alışkın değilim böylesine.""Sevdiğin hiçbir şeye alışma. Bu isteği köreltir."Jud başıyla tastikleyip bir yudum daha içti. Bu kez kahvenin tadı
daha iyi gelmişti. "Kâbusların Canavar Evi ile mi ilgili Larry?""Her zaman.""O zaman yaptıklarım düşününce, kâbusların başlaması için bir ga
43
zete haberinin yeterli olması şaşırtıcı geldi bana.""Hikâye, az veya çok, kabuslan başlattı. Bu kâbuslar yaşadıklanm-
dan... sonra aylarca terk etmemişti beni. Doktorlar psikiyatrik tedavi önerdiler ama ailem oralı olmadı. Anlayışlı insanlardı, psikiatrinin aptallar ve delilerle uğraştığım düşünürlerdi. Makasa Point’ten taşındık ve kâbuslanm hızla azadı. Ortak duygulan her zaman şarlatanlığın üstünde gördüm." Güldü, zekâsından memnun olduğu açıktı. Bir yudum daha kahve aldı ağzına.
"Şanssızlık işte, olayı tamamen arkada bırakamamışız. Şimdi ve her elim turist olayında gazeteciler bizi hikâye için ararlar. Bu da kâbustan başlattı. Tabii ki, hikâye tüm büyük dergilerde basıldı."
"Birkaçım görmüştüm.""Okudun mu onlan?""Hayır.""Korkunç saçmalıklar. Gazeteciler! Bir muhabirin ne olduğunu bi
lir misin?" Doğruyu tahmin eden bir yazar, onu korkunç kelimelerle defeder. "Ambrose Bierce. Onlardan birine sadece benimle bir kez görüşme yapmasına izin verdim ama sözlerimi öyle çarpıttı ki kendimi aptal gibi hissettim. Olayın beni bağlamadığı sonucuna vardı! Soma adımı değiştirdim. O piçler beni tekrar rahatsız etmedi ve bugüne kadar canavar kâbuslanndan kurtulmuştum... ama şimdi o yine öldürdü."
"O?"
"Resmi olarak, Thom’lara saldırmasından bu yana bir erkek, bıçak ktıllanan bir manyak, Jack Ripper’m arzusuna göre bir şey işte. Tabii ki her saldırıda değişik katil."
"Ama öyle değil, ha?""Değil. O bir canavar. Hepte aynı canavar."Jud yüzünde belirmeye başladığım bildiği şüphe ifadesini dışa vur-
mamaya çalıştı."Fincanını doldurayım, Judge."
44
4
Larry "O yaratığın ne olduğunu bilmiyorum," diyerek sürdürdü ko-' nuşmasını. "Belki de kimse bilmiyor. Aslında onu gördüm. İhtiyar Mag- gie Kutch dışında onu gören tek canlı insan benim herhalde.
O insan değil Judge. Ya da insansa bile, anlatılamaz bir deformas- yon geçirmiş. Ve çok ama çok ihtiyar. Bilinen ilk saldın 1903’te ortaya çıkmış. Teddy Roosevelt başkandı o sıralar. Wright kardeşlerin Kitty Haıvk’tan uçtuklan sene. Tannm, canavar üç kişiyi öldürmüştü o sene."
"Evin ilk sahiplerim mi?""Kadın kurtuldu. Lyle Thom’un dul kansı. Ama kız kardeşi öldü
rüldü. Lilly’nin iki çocuğu da. Yetkililer canavann şehir dışında yakalanan bir akıl hastası olduğunu düşündüler. Yargılandı, suçlu bulundu ve evin balkonunda linç edildi. Görülüyor ki olay o gün öyle örtbas edildi. Ama adamın masum olduğunu bilmeleri gerekiyordu.”
"Bunu niçin bilmeleri gerekiyordu?"Larry "Canavann pençeleri vardı," dedi. "Tırnak gibi keskindiler.
Kurbanın elbiselerini, etini incecik parçalara rağmen pençeler. Yaratık kurbana tecavüz ederken pençelerde etini deliyordu." Fincan, tabağın üstünde takırdıyordu. Fincanı masaya bırakıp elleriyle takırdamaya başladı.
"Seni de..?""Yarabbim, hayır! Bana asla dokunmadı. Beni değil. Ama
Tomm/e yatak odasında yaptığım gördüm. Beni... halletmesi... için önce Tommy ile işini bitirmesi gerekiyordu. Kaçtım oradan. Pencereden atlarken vücudum kesildi ve düşerken, ayağım kırıldı, ama ben kaçtım. Yine de kaçtım. Allah kahretsin! Hikâyeyi anlatırken yeniden yaşadım."
Larry bir fincan daha kahve doldurdu. Fincanı titreyerek masaya bıraktı. Kahve sinirim yatıştırıyor gibi görünüyordu. Alçak bir sesle, "Tabii ki kimse inanmıyor hikâyeye. Hikâyemi kendime saklamayı öğrendim. Sanırım şimdi benim için deli diye düşünüyorsun." Kuşkulu gözlerle baktı Jud’a.
45
Jud gazete kupürünü işaret ederek "Burada, Canavar Evi’nde OPİ bir kişinin öldüğü yazıyor," dedi.
"Doğru yazıyor.""Bu bir sürü cinayet.""Kesinlikle.""Binleri bunu durdurmalı.""Cesaretim olsa onu kendim öldüreceğim. Ama tanrım, gece o
eve yeniden girmek düşüncesi! Asla. Bunu asla yapamadım.""Bunu kimse denedi mi?""Gece mi? Sadece bir aptal...""Ya da iyi bir nedeni olan birisi.""Nasıl bir neden?" diye sordu Larry."İntikam, idealizm, para. Konulmuş bir ödül var mı?""Onu öldürmek İçin mi? Henüz onun varlığı ihtiyar Kutch ve onun
deli oğlu dışında kabul edilmedi ki. Onlar da yaratığın yok edilmesini istemiyor. O piç canavar ve onun ünü, Kutch’lann para kaynağı. Şehrin ayakta durmasını sağlayan da bu. Canavar Evi, Hearst Kalesi veya Winchester Malikânesi değil ama ne kadar çok insanın böylesi eski bir yeri, hele on bir kişiyi vahşice katlettiğine inanılan canavarın yaşadığı yeri gezip, övünmek için nasıl para ödediklerini bilsen şaşırırdın. Cali- fornia’dan, Oregon’dan hatta Birleşik Devletlerin her eyaletinden geliyorlar. Califomia’dan geçmekte olan bir aile Malcasa Point’e elli mil yaklaşmışken çocukların evi görmek isteyen çığlıklarına dayanamaz. Şehrin can daman turist dolarlan. Eğer biri canavan öldürecek olursa..."
Jud gülerek "Turist düşüncesi cesetleri ortaya çıkanyor, ha?" dedi."Ama sır kaybolur. Canavar, bu evin kalbi. Ev, onsuz ölür. Malca
sa Point’de öyle, insanlar gelmez ki.""Cinayetlerin sürmesini mi tercih ediyorlar?""Kesinlikle evet. Arada sırada görülen bir cinayet işi ilgi odağı ha
line getiriyor.""Eğer şehir bu haldeyse, yaşamaya layık değildir.""Baban sana adalet anlamına gelen Judgement ismini vermekle
ne kadar anlayışlı bir beyni olduğunu göstermiş."
46
"Larry, cesaretin olsaydı canavarı öldüreceğim söyledin.""Eğer cesaretim olsaydı, evet.""Bu iş için birisini tutmayı düşündün mü hiç?”"Böyle bir iş için kimi tutabilirim ki?""Senin ne ödeyebileceğine bağlı bu."Larry’nin yüzündeki gülümseme acayip bir hal almıştı. "İyi bir uy
ku ne kadar eder ha?""Bu olaya insanlığa karşı bir şey gibi de bakabilirsin.""Sanırım, sen çok iyi bir para karşılığı gece eve girip canavarı par
çalayabilecek birisini tanıyorsun, ha?"Jud "Birini biliyor olmalıyım," dedi."Ne kadara patlar bu iş?”"Alınan riske bağlı. Sağlam bir anlaşma yapmadan biraz daha bil
giye ihtiyacı var.""Bana yaklaşık bir fikir verebilir misin?""Fiyatı en azından beş bin olacaktır.""En fazla?""Bunun en fazlası yok.""Şu an cebim parasız ama samnm gerekirse böyle bir proje için
bir miktar para bulup yatırabilirim.""Yann ne yapıyorsun, Larry?""Tekliflere açığım ben.""Niçin erkenden sahile gidip birlikte Canavar Evi turuna katılmı
yoruz?"
5
Jud dairesine döndüğünde, iki fincan kahve uyumasını engellemedi. Hemen uyudu, rüya gördüyse bile saat 6’da saatin alarmıyla uyandığında hiçbirini hatırlamıyordu.
47
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Roy, kocaman bir yatakta uyandı. Yanında, küçük kız Joni elleri arkasında bağlı yüzükoyun yatıyordu. Çıplaktı. Bileklerindeki bağ, kısa bir elbise parçasıyla Roy*un sağ eline bağlanmıştı. Roy önce kendi elini, sonra da kızmkileri çözdü.
Joni’yi sırtüstü çevirdi. Kızın gözleri açıktı. Kız, gözlerini Roy*a doğru kaydırdı, oradan da boşluğa. Bakışları görmüyor gibiydi, kör gibi.
Roy "tyi uyudun mu?" diye sordu.Kız duymuş gibi görünmedi.Roy elini kızın göğsüne koydu, kalbinin sabit atışım, göğsünün so
luğuyla yükselip alçalmasını hissetti.Gülerek "Ruhun nerede senin Joni?" dedi.Kız gözünü bile kırpmadı. Roy kızı çimdiklediğinde de kıpırdama
dı. Kızın vücudunu tokatladığında da, emdiğinde de, sardığında da. Kızın içine girdiğinde de. Kirin içinde orgazm olarak sarsıldığında da. Üstünden çekilip, yataktan kalktığında da, kız yine gözünü bile kırpmadı.
Kızı tekrar bağladı.Roy, kızın babasının giysilerini giymişti. Kahve pişirdi. Kahve pi
şerken altı dilim domuz pastırması, üç yumurta ve iki parça tost hazırladı. Hazırladıklarım oturma odasına taşıyarak, televizyonu açtı.
Telefon çaldığında, Roy cevap verdi."Alo buyrun?""Alo" Kadının sesi biraz şaşkındı. "Maru’la konuşabilir miyim, lüt
fen?""Burada değil. Bir mesajımz var mı hanımefendi?""Ben sekreteriyim, Esther?”"Oh evet. Maru’m niçin işe gelmediğini merak etmiş olmalısınız.""Bizi aramadı da.”"Aramadı haklısınız. Dün gece bir kalp krizi geçirdi. Sabahın er-
48
ken saatlerinde, maalesef.""Olamaz!""Korkarım öyle oldu. Son gördüğümde kendisini ambulansa bindi
riyorlardı.""Marv... Marv yaşıyor mu?""Son duyduğum o. Ben Joni ile kalıyorum. Yani ilgileniyorum. Git
tiklerinden beri haber alamadım.""Hangi hastahaneye götürdüklerini biliyor musunuz?""Bir saniye. Eee, bilirsiniz, emin değilim. Her şey çok karışık ya
ni.""Durumuyla ilgili bilgi alırsanız bize haber verebilir misiniz lüt
fen?""Memnuniyetle."Kadın ofisin telefon numarasını verdi. Roy not almadı numarayı.
"Haber alır almaz sizi arayacağımdan emin olun," dedi."Çok teşekkür ederim.""Rica ederim."Telefonu yerine bıraktı, koltuğa gidip kahvaltısını yemeye başladı.
Hazırladıkları hâlâ sıcaktı.Kahvaltıyı bitirdiğinde bir telefon rehberi aradı. Rehberi mutfak
çekmecesinde buldu. Kendine bir fincan kahve daha doldurarak oturma odasına döndü.
Önce Hayes adına baktı. Hayes yoktu, Donna Hayes. Sadece Hayes, D., vardı dün gece kontrol ettiği Donna’mn dairesiydi kesinlikle.
Donna’nın hâlâ aynı seyahat acentesinde çalışıp çalışmadığım merak etti. İsmi neydi? Hatırda kalır bir sloganı olacaktı. "Bırakın rehberiniz Gold olsun muydu? Hayır Gold değil, Gould. Gould Seyahat. Roy beyaz sayfalan çevirip acentenin adım buldu ve telefon etti.
"Gould Seyahat Acentesi. Ben bayan Winnow, buyrun.""Bayan Hayes ile görüşebilir miyim lütfen?""Hayes?""Donna Hayes.""Burada Donna Hayes diye kimse yok. Burası Gould Seyahat
Acentası." *
49
"Orada çalışıyor veya-çalışıyordu.""Bir saniye lütfen." Roy bir dakika kadar bekledi. "Beyefendi,
Donna Hayes, yıllar önce ayrılmış buradan.""Nereye gittiğini biliyor musunuz?""Korkarım hayır. Ben yardımcı olayım size. Nereye gitmeyi arzulu-
yordunuz? Mükemmel turlarımız var...""Hayır mersi." Roy telefonu kapattı.Rehberde Blix, John adım aradı, Donna’nın babası. Ailesi mutla
ka nereye gittiğini biliyor olmalıydı. Adres ve telefonlarını kaydetti.Donna’nın anne babasım görmek istemiyordu. Görmek isteyebile
ceği en son insanlar onlardı. ’Ya Karen? Gülümsedi. Karen’i görmek isterdi. Hatta çok istiyor
du bunu. Belki Karen, o iki orospuyu nerede bulabileceğim bilebilirdi.Denemeye değer.Bilmiyorsa bile, Karen’ı ziyarete değerdi. Roy her zaman hoşlan-
mıştı Karen’ın bakışlarından.Evli olduğu adamın adı neydi peki? Bob gibi bir şey. Şeker bar an
lamına gelen bir adı vardı. Milky Way? Hayır. Mars Bar. Bor Mars Bar. Marston.
Marston’ı araştırdı ve Robert Marston’un adres ve telefonunu kaydetti.
Onlara güzel bir ziyarette bulunacaktı. Ama şimdi değil. Henüz evden ayrılmaya niyeti yoktu. Ne acelesi vardı ki? Bir süre daha eğlenebilirdi.
Yatak odasına döndü. "Merhaba Joni. Ne yapıyorsun bakalım?"Joni tavana bakıyordu.
50
BEŞİNCİ BÖLÜM
1
Donna’yı güneş ve tiz. martı sesleri uyandırdı. Yeniden uyumayı denedi ama dar ve çökük yatak bunu olanaksız kıldı. Kalkıp uyuşmuş kaslarım gerdi Donna.
Diğer yataktaki Sandy hâlâ uyuyordu.Donna sessizce soğuk ahşap zemini geçip ön pencereye gitti. Per
deyi açıp dışarıya baktı. Bahçenin karşısında bir adam elinde bavullarla küçük, yeşil boyalı bir kabinden çıkıyordu. Bir kadınla iki çocuk adamı station wagon bir arabada bekliyorlardı. Welcome Inn’deki kabinlerin yansının önünde bir araba veya bir karavan duruyordu. Yakınlarda bir köpek havladı. Donna perdeyi tekrar aşağı çekti.
Sonra odada telefon aradı gözleri ama yoktu.Donna giyinirken, Sandy uyandı."Günaydın tatlım. İyi uyudun mu?""Evet. Nereye gidiyorsun?""Bir telefon bulup Karen teyzeni aramak istiyorum." Donna bağ
cıklarım bağladı. "Bizim için endişelenmesini istemiyorum.""Ben de gelebilir miyim?""Sen burada kalıp giyinebilirsin. İşim bir dakika sürer, sonra da
birlikte kahvaltıya gideriz.""Peki."Donna keten bluzunun düğmelerim ilikleyip el çantasını aldı. "Ka
pıyı kimseye açma, tamam mı?""Tamam," dedi kız.Dışarıda, çam kokularının taze havası vardı, Donna’ya Sierra’da
kız kardeşiyle beraber gittiği gölgeli patikaların sıcaklığım hissettiren bir hava. Roy*dan önce. Roy*un dağlardaki davranışıyla, Donna’nın hızla kaybettiği tat. Önce kaçmıştı Romdan, sonra da tekrar izin vermişti peşine düşmesine. Belki sonra...
51
„ Resepsiyon merdivenlerim çıkınca uzak köşede bir telefon gördü. Ona yöneldi. Ayaklarının altındaki ahşap zemin eski bir iskele gibi gıcırdıyordu.
Kabine girip bozuklukları telefona boşalttı ve santrali aradı. Telefon ücretini evindeki telefona yazdırdı. Görüşme bağlandı.
"Alo?""Günaydın Karen.""Oh oh.""Bu bir kutlama şekli miydi?""Bana arabam çarptığım söyleme.""Beynimden geçenleri okuyorsun Karen.""Kurtarıcıya mı ihtiyacın var?""Hayır. Korkarım bugün için bir mazeretim var.""Zavallı mağlup.""O değil.""Günlerim değiştirdiler ha? Ve Pazartesileri beraber olacağız.
Şimdi hangi günler çalışıyorsun, Cuma-Cumartesi, Salı-Çarşamba?" "Beynimden geçenleri okuyan tarafın yanıldı."»Ya?»
"Seni M akasa Point’den, ünlü Canavar Eri diyarından arıyorum." "Donna, kafayı mı yedin sen?""Maalesef aklım başımda. Sana şöyle tarif edeyim, San Fransis-
co’nun yüz mil kadar kuzeyindeyiz. Beş mil hata payı olabilir.""Tanrım, bilmiyor musun?""Tam olarak değil. Eminim, bir haritaya bakarsam...""Hey, o cehennem olası yolda ne işin var senin?" Donna cevap ve
remeden Karen "Tanrım, yoksa Roy çıktı mı?" dedi."Çıktı.""Aman tanrım.""Korksak iyi olur sanırım.""Doğru. Benden ne istiyorsun Donna?""Annemle babama iyi olduğumuzu haber ver.""Dairen ne olacak?""Dairedekileri alıp saklar mısın?"
52
"Tabii ki.""Beacon’u ya da bir başkasını ara. Ne kadar tutarsa bana bildir,
ben çekini yollarım.""Sana nasıl bildireceğim herhangi bir şeyi?""Temasımızı kesmeyeceğim.""Geri dönecek misin hiç?""Bilmiyorum.""Nasıl bırakabilirler onu? Nasıl?""Sanırım terbiyeli davrandı.""Kahretsin!""Tamam Karen, her şey düzelecek.""Seni tekrar ne zaman görürüm?" Karen’in sesi ağlamaklıydı ar
tık."Fırtına dinecektir.""Mutlak öyle. Eğer Roy koroner yetmezliğinden ölürse veya bir
köprü ayağına toslarsa, veya..." Bir hıçkırıkla kesildi cümlesi. "Tanrım, böyle bir şeye... nasıl izin verirler?"
"Hey ağlama. Her şey düzelecek. Sadece annemle babama iyi olduğumuzu söyle, seni arayacağım.”
"Tamam. Ve... dairene göz kulak olurum.""Kendine dikkat et Karen.""Sen de Donna. Sand/e de benden selam söyle.""Söylerim. Allahaısmarladık Karen.""Güle güle."Donna telefonu kapattı. Karışık duygularım kontrole çabalarken
seri nefes alıyordu. Merdivenleri inerken açılan bir kapımn sesini duydu.
"Hanımefendi?"Resepsiyon koridorunda duran genç kıza baktı. Motel sahibinin kı
zı olmalıydı bu. "Evet?""Arabasıyla problemi olan bayan siz miydiniz?"Donna başıyla onayladı."Chevron istasyonundan Bix aradı. Kutch ile beraber arabaya git
miş. Getirdiğinde sizi görecekmiş.""Anahtarları yok ama."
53
"Bildin anahtara ihtiyacı olmaz.”"Benden yapmamı istediği bir şey var mı?”Kız bir omuzunu silkti. Üstünde çok küçük bir giyecek vardı ve süt-
yen giymediği belliydi. Göğüs uçlan ince parçaya baskı yapıyor ve belli oluyordu. Donna, kızın ailesinin böyle giyinmesine niçin izin verdiklerini merak etti.
"Tamam. Mesaj için teşekkürler.""Rica ederim."Kız döndü. Kesik kotu bacaklanm neredeyse kalçalara kadar orta
ya çıkanyordu.Kız başına belâ olacak diye düşündü Donna. Sandy öyle giyinecek
olsa...Donna merdivenlerden inip park alamm geçip kabihe ulaştı.
Sandy banyodan çıkana dek bekledi."Sandy motel de kahvaltı etmek ister misin? Yoksa şansımızı dışa
rı da mı deneyelim."Sandy şehre inmeyi önerdi. "Umanm iyi çörek yapıyorlardır. Yağ
da kızarmış çörek için ölüyorum.""Ben de bir fincan kahve için ölüyorum.""Java anne."Dışan çıktılar. Sandy el çantasından güneş gözlüklerim çıkarıp
taktı. Güneş gözlüklerini çok nadir takan Donna, güneş gözlüklerinin kızım bir böceğe, şirin bir böceğe benzettiğim düşünüyordu. Görünüşe çok önem verirdi her zaman.
Sandy, Karen teyzesinin ne dediğini sordu."Sana selam gönderdi.""Bugün tenis oynayacak mıydınız?""Evet.""İddiaya girerim şaşırmıştır.""Anladı."Yola ulaşmışlardı. Donna sol tarafi işaret etti. "Şehir bu tarafta,"
dedi. "Karen teyzenin ses tonundan, Malcasa Point’in adım hiç duymadığım çıkardım. Ama güzel bir yer burası, değil mi?"
Sandy başım salladı. Güneş gözlükleri burnuna doğru kayınca bir parmağıyla yerine yerleştirdi onları. "Burası güzel, ama..."
54
"Aması ne?""Yo, yo, yok bir şey,""Hayır, söyle bana. Haydi.""Ona nasıl söyledin?""Neyi nasıl söyledim?"* Olduğumuz yeri.""Bilmeli diye düşündüm.""Ya." Sandy başım salladı ve gözlüklerini düzeltti."Niçin?""Söylemen iyi bir fikir miydi sence anne? Yani, şimdi nerede oldu
ğumuzu inliyor.""Kimseye söylemeyecektir.""Babam uğraşana dek hayır."Yola çıkıp yaklaşan arabanın geçmesini beklediler."Uğraşana dek demekle ne kastettin Sandy?""İSöyletene dek yani. Sana bir şeyler söylettiği gibi."Donna sessizce yürüdü, serin hava hoşuna gitmiyordu artık, serin
çam havası. Kız kardeşini yatakta çırılçıplak, sıkıca bağlanmış olarak tasavvur etti. Yanındaki R o /u da elindeki tornavidanın ucunu bir çakmakla kızdırırken...
"Bana yaptıklarını sen hiç görmedin, değil mi? Hep kapıyı kilitlerdi."
"Hayır hiç görmedim. Yatak odasında yaptıklarını görmedim. Sadece sana vurduğunu gördüm. Yatak odasında ne yapardı?”
"Canımı yakardı.""Çok korkmuş olmalıyım.""Evet.""Nasıl yakardı canını?""Birçok yolla.""İddiaya girerim Karen teyzeme de yapacak bunları."Donna "Cesaret edemez," dedi. "Cesaret edemez.""Ne zaman ayrılabiliriz buradan?" Kızın sesi sinirliydi."Araba tamir olur olmaz.""Ne zaman hazır olur?""Bilmiyorum. Axel, bu sabah servis istasyonundan birisiyle oraya
55
gitmiş. Eğer tamir gerektirmeyecekse, arabayı buraya getirdikleri an gidebiliriz."
"İyi olur," dedi Sandy. "Burayı çabuk terk etsek iyi olur."
2
Chevron istasyonunun karşısındaki Sarah’s Diner’i seçtiler kahvaltı için. Sandy tezgâhta çörekleri gördüğü zaman vazgeçti çörekten. Domuz pastırması ve yumurta ısmarladı.
"Anne kötü bir yer burası.""Bundan sonra burada yemeyeceğiz.""Ha ha."Sandy elini masamn altına soktu ve burnunu iğrenerek buruşturdu.
"Masanın altında sakız var.”"Masaların altında her zaman sakız olur. Bazılarımız ellerini ma
sa altına sokmama duygusuna sahibizdir."Sandy parmaklarım oynatarak "Kötü," dedi."Niçin gidip ellerini yıkamıyorsun?""Tuvalet mutlaka bir çukurdur," diyerek masadan kalkan Sandy te
orisini doğrulamak istermişçesine hevesli görünüyordu.Donna gülümseyerek kızının adımlarını izledi. Garson kız gelip
Donna’ya koyu bir fincan kahve doldurdu."Mersi.""Rica ederim."Diğer masaya yönelen garsonu izledi. Ardından açılan kapıya ta
kıldı gözleri.Salona iki adam girdi. Çok zayıf olanı beyaz saçlara sahip olmak
için çok genç görünüyordu. Mavi, güzel rahat bir giysi giymiş olmasına rağmen bir mülteci gibi rahatsız görünüyordu. Yamndaki adam da onun gardiyanı olmalıydı. Yüzündeki derin mavi gözleri Donna’ya kesildiğini hissettirdi. Adam bir polise benziyordu. Ya da bir askere. Veya yıllar önce Karen ve babasıyla Colorado’daki bir avda onlara rehberlik eden rehbere.
İki adam karşıya oturdu. İri olanının dikkatle taranmış açık kahve
56
rengi saçları vardı. Geniş sırtı ince tişörtü dolduruyordu. Siyah kemeri çok sert ve yeni jeanleri içinde çok yeni duruyordu. Dağcılık botları ise jeanlerden daha eski görünümlüydü.
Adam, Donna’mn bakışlarından çok etkilenmişçesine dönüp omuzunun üzerinden baktı. Donna acilen başım çevirmesi gerektiğini hissetti. Gözleri bir an için bakan adamla karşılaştı ve amnda yere dikildi. Kahve fincanını kaldırdı. Artık kahveden duman çıkmıyordu. Kahvenin koyu yüzeyinde yeşil bir film görülüyordu, gökkuşağı gibi ya da bozulmuş sığır eti gibi. Yine de içti. Fincanı yerine bırakırken adama tekrar bir göz attı.
Adam artık kendisine bakmıyordu.Donna’mn yüzünü hayal kırıklığı kapladı.Daha çok kahve içerek seyretti adamı. Sinirli, beyaz saçlı adamı
(ünlerken, adamın kafası dönüktü. Bir omuzu ağzının görünmesini engelliyordu. Burnunu görüyordu adamın, mutlak önceden kırılmıştı bu burun. Gözünün hemen yanından çene kemiğine kadar bir kesik izi vardı. Donna tekrar kahvesine baktı, yeniden ilgi çekmekten korktu.
Donna tamdık ve aceleci ayak sesleri duyduğunda adamın kafasını çevirdiğim duydu. Adam, Sandy1 e sonra da Donna’ya bakarak kafasını tekrar arkadaşına çevirdi.
Donna yüksek sayılabilecek bir sesle "Temizledin mi?" diye sordu.
Sandy "Ellerimi kurulayabileceğim bir şeyleri yoktu," dedi ve oturdu.
"Peki sen nasıl kuruladın?""Pantolonumla. Yemek nerede?""Belki şanslıyızdır ve yemek gelmez.""Acıktım ama.""Samnm bunu dikkate alabiliriz Sandy."Az sonra garson kız yumurta, sosis ve tavada pişirilen kıymalı pata
tesleri getirdi. Yemek iyi görünüyordu. Donna sosisim keserken kanundan büyük bir gürültü çıktı.
Sandy kıkırdayarak "Anne!" dedi.Donna "Yolda bir fırtına olmalı," diye karşılık verdi."Dalga geçme. O senin midendi." ı
57
"Mide kibar olmadı tatlım."Kız tekrar kıkırdadı. Ardından patateslerinin bir kısmım ağzım bu
ruşturarak tabağının bir yanına ayırdı.Donna adama tekrar baktı. Adam da kahve içiyordu. Donna,
Sandy ile konuşup yemeğini yerken sık sık bakıyordu adama. Yemek yemediğini fark etti. Belliydi ki adam ve arkadaşı Sarah’s Diner’a kahve içmeye gelmişlerdi. Az sonra adamlar kalktılar.
Adam arka cebine uzanıp kasaya doğru yöneldi. Sinirli arkadaşı bunu protesto ederek ortadan kayboldu. Hesabı ödedikten sonra, adam gömlek cebinden ince bir sigara çıkardı, paketi açtı. Jelatini sökerken etrafta bir çöp kutusu arıyormuş gibi inceledi etrafım. Çöp bulamayınca atacaklarım gömlek cebine koydu. Sigarayı dişleri arasına aldığında gözleri aniden Donna’ya döndü. Aynı gözler Donna’nın üzerinde kitle- nerek, onu farların ışığına yakalanmış bir tavşan gibi hareketsiz bıraktı. Sigarasını yakıp, bir nefes çekene kadar gözlerini Donna’dan ayırmadı. Sonra adam döndü ve kapıyı itip çıktı.
Donna derin bir nefes aldı.Sandy "İyi misin anne?" diye sordu."İyiyim.""Ne var?""Yok bir şey. Her şey yolunca.""İyi görünmüyorsun ama.""Yemeğini bitirdin mi Sandy?""Hepsini.""Gidelim mi?""Ben hazırım. Sen bitirmeyecek misin?""Hayır, sanmıyorum. Haydi çıkalım buradan." Donna hesabı iste
di, tabağımn altına parayı sıkıştırarak hızla kalktı."Anne neyin var?""Sadece dışarı çıkmak istiyorum."Kız şüphe dolu bir sesle "Tamam," dedi.Dışarıya çıktıklarında Donna kaldırıma baktı. Bir blok geride ihti
yar bir kadın fino köpeği ile yürüyordu. Kafedeki iki adamdan bir iz yoktu. Diğer tarafı da kontrol etti.
Sandy "Neye bakıyorsun?" diye sordu.
58
"Hangi yolun daha iyi olduğuna bakıyprum."Sandy solu işaret ederek "Bu tarafı görmüştük," dedi."Peki." Böylece sağa dönerek yürümeye başladılar.Sandy annesine "Bu sabah gidebilecek miyiz sence?” diye sordu."Ne kadar süreceğini bilemem. Sanırım biraz boş vaktimiz var,
sonra gidip arabaya bakarız. Moteldeki kız, Axel’in arabayı almaya gittiğini söylemişti." %
"Eğer şu anda gitmiyorsak, Canavar Evi’ni görebilir miyiz?""Bilmiyorum, tatlım.”"Benim için yarı ücret alacaklar." 1"Öyle bir yeri görmek istediğine emin misin?""Nedir öyle bir yer dediğin?""Orasının insanları öldüren, ağlatan korkunç bir canavarın evi ol
duğu iddia ediliyor. Birkaç hafta önce o üç insanın katledildiği yer orası."
"Yaa, orası mı?""Evet, kesinlikle orası.""Wow! Görebilir miyiz?""Katlanabileceğimden emin değilim.""Haydi anne. İşte buradayız lütfen?""Tamam, turun kaçta başladığım öğrenmek kimsenin canını yak
maz."
3
Demir parmaklıklı köşenin kuzey ucunda duran Donna soğuk eve baktığında, eve yaklaşmaya hiç de istekli değildi.
"Bunu yapmayı istediğimden emin değilim tatlım.""Ama tur saatlerine bakabileceğimin söylemiştin.""Yine de oraya girmek istediğimden emin değilim.""Neden?"Donna kelime bulmakta zorluk çekerek "Bilmiyorum," dedi. Gözlerim evin bir penceresinden, balkonlara ve güney uçtaki kule
ye kadar tüm cephesinde dolaştırdı. Tepedeki pencerelerde boşluğun
59
yansıması görülüyordu. Çatı ise koni şeklindeydi; bir cadı şapkası gibi."Korkarım seni berbat edecek, ha?”"Senin kullandığın kelimeler beni berbat etmeye yetiyor."
, Sandy gülerek, kayan gözlüklerini düzeltti."Tamam, tın- cetveline bakacağız. Ama hiçbir şey garanti etmiyo
rum." Bilet gişesine doğru ilerlemeye başladılar."Korkuyorsan ben yalnız giderim anne.""Oraya tek başına girmeyeceksin, genç bayan.""Benim için yan ücret ama." '"Önemli olan o değil.""Nedir peki?"Donna aniden kızının asla oradan çıkamayacağım düşündü. Derin
bir nefes aldı. Yüksek dağlann çam kokusu gibi kokan hava sinirlendirdi Donna’yi-
"Önemli olan nedir?"Donna sıntarak kızına "Canavann seni yemesini istemiyorum," di
ye mınldandı."Korkunçsun anne!""Ama canavar kadar korkunç değil."Sandy gülerek çantasına vurdu. "Anne!"Donna çantasını tutup etrafa baktığında kafedeki adamı gördü.
Adamın gözleri Donna’nın üzerindeydi. Donna adama gülümserken kızının yeni bir saldırısına mağruz kaldı.
Donna adamın elinde mavi bir bilet gördü."Peki tatlım, bu kadarı yeter. Tura katılıyoruz."Memnun olan Sandy "Gerçekten mi?" diye sordu."Omuz omuza, korkunç yaratığa karşı koyacağız.""Onu torbamda ezeceğim anne."Donna kapıya yaklaşırken adamın dönerek sinirli arkadaşına bir
şeyler söylediğini gördü.Sandy "Bak," diyerek annesine bilet gişesinin üzerindeki ahşap sa
ati gösterdi. Kız üzerindeki yazıyı okudu "Önümüzdeki turun başlama saati.” Saat onu gösteriyordu. "Şu anda saat kaç?"
"On olmak üzere.""Girebilir miyiz?”
60
Sıranın sonuna doğru ilerlediler. Sıranın sonundaki elleri belinde genç bir oğlandı. Ayaklarını kıpırdatmadan dönerek Donna ve Sandy* e bir göz attı. Onların varlıklarından rahatsız olmuşçasına bir "Ah" sesi çıkardı ve omuzlarım öne çevirdi.
Sandy fısıltıyla "Bunun sorunu nedir?” diye sordu."Şişşt."Donna beklerken, sırada on dört kişi saymıştı. Sekiz tanesi çocuk
olsa da sadece ikisinin ‘on iki yaş altı çocuk’ sınıfına girdiğini fark etti. Eğer öndekilerin hiçbirisinin indirimli bileti yoksa, Donna turun net elli iki dolar getirisi olduğunu hesapladı.
, Pek fena olmadığım düşündü.Kafedeki adam sıranın üçüncüsüydü. *Bilet gişesinin en ön sıralarını ise iki sarışın kızı olan bir genç çift
işgal ediyordu.Donna "Bu altmış dört eder,” dedi."Ne?""Dolar.”"Saat kaç anne?""Girmeye iki dakika var.""Beklemekten nefret ediyorum.""İnsanlara bak.""Ne için?""İlginçler.”Sandy annesine baktı. Yüzünün çoğunu güneş gözlükleri kaplasa-
da, Sandy’nin şüpheciliği gayet belirgindi.Yine de insanları kontrol etmek için sıranın dışına çıktı.Arkadan birisi "Arkadaşlar," diye bağırdı. "Mezar soyguncuları!"Donna etrafa baktı. Zayıf bir kadın, sokağın ortasında eğilmiş
Sandy’yi, hepsini işaret ediyordu. Kadın otuzunu geçmemişti. Kolsuz sarı elbisesi buruşuk ve kirliydi. Beyaz bacaklarına çamur sıçramıştı. Ayaklan da çıplaktı.
Kadın "Sen ve sen ve sen," diye bağırdı. "Cadılar! Mezar sürüngenleri! Vampirler, hepiniz ölülerin kanını emiyorsunuz! "
Bilet gişesinin kapısı açıldı. Adamın biri dışanya fırlayarak "Allah kahretsin, git buradan!" diye bağırdı.
61>
"Solucanlar. Hepiniz, solucanlar. Akbabalar! Ödlekler!"Adam deri kemerini çözerek ikiye katladı. "Seni uyarıyorum!""Ölü sikiciler!"Adam "Yeter artık," diye mırıldandı.Adam elinde kemerle üstüne koşarken kadın geriye doğru atıldı.
Sendeleyerek arkaya düştü. "Çek git, solucan! Mezarcılar sever bunu! Bak şu ahmaklara. Onlara kan bul! Burada olmalanmn nedeni bu." Dizleri üzerine kalkarak elbisesinin önünü yırttı. Göğüsleri böylesi minyon bir kadın için çok büyüktü. Beline kadar sarkıyorlardı neredeyse. "Onlara göster! Onlara kan bul! Etimi parçala! Onların sevdiği bu!"
Adam kemeri kaldırarak vurmaya hazırlandı."Yapma." Kelime hızla, kesin bir tavırla söylenmişti.Adam etrafına baktı.Donna döndüğünde kafedeki adamın sıradan çıkıp ilerlediğini gör
dü."Ahbap bırak onu."Yürümeyi sürdürüyordu.Elinde kemer olan adam "Parazite ihtiyacımız yok," dedi.Yürümeyi sürdüren adam hiçbir yanıt vermeden adamı geçip kadı
na doğru yürüdü. Kadının ayağa kalkmasına yardım etti. Elbiseyi kaldırıp kadının omuzlarına örttü ve önünü aşağıya çekti.
Adam sessizce bir şeyler söyledi kadına. Kadın kendini güvende hissetmişti, adamın dudaklanndan hararetle öperek koşmaya başladı. "Kaçın! Hayatınız için kaçın! Ruhlarınız için kaçın!" Kadın sokakta kayboldu.
Kalabalıktaki birkaç kişi güldü. Bazıları deli kadının şovun bir parçası olduğunu düşünmüşlerdi. Kafedeki adam geri gelerek sıradaki arkadaşının yanma girdi.
Biletçi adam "Tamam millet!" diye bağırdı. Onlara doğru yürürken kemerini yerine takıyordu. "Gecikme için özür dileriz, yine de özününüzü kabul edeceğinizden eminim. Üç hafta önce canavar, o kadının kocasını ve tek çocuğunu pençeleri arasında ezdi. Bu acı deneyim zavallıyı çıldırttı. Turlara tekrar başladığımızdan bu yana, yani iki gündür binalarda dolamyor. Ama burada başka bir kadın daha var, korkunç bir yangın trajedisi geçirmiş ve ondan sağ çıkmış biri. Bu kadın
62
Canavar Evi’nin sahibi ve bugün katılacağınız turun rehberi." Adam, kalabalığın gözlerini Canavar Evi kapısında duran ağır kadına çevirdi.
Donna kızına "Hâlâ girmek istiyor musun?" diye sordu.Sandy’nin yüzü bulanıktı. İsteri krizindeki kadın gerçekten şok et
mişti onu. "Evet," dedi. "Sanırım."
63
ALTINCI BÖLÜM
1
Turnikeyi geçerek kadının arkasına katıldılar. Kadın, sağ ayağı yanında tuttuğu abanoz bastonu ve üzerindeki uzun, çiçekji elbisesiyle bekliyordu. Günün sıcaklığına rağmen, boynunu sıkıca saran yeşil bir atkı takmıştı. Kadın atkısını çekip konuşmaya başladı.
"Canavar Evi’ne hoş geldiniz." Konuşması alçak tonda ve güçlüy- dü. "Benim adım Maggie Kutch ve ben buranın sahibiyim. Evi insanlara kocamın ve üç çocuğumun öldüğü trajediden kısa bir süre sonra 1931’de insanların gezmesi için açtım. Kendinize, bir kadının böylesi- ne şahsi bir ızdırap çektiği evi niçin insanlara açtığım sorabilirsiniz. Yanıtı gayet basit: P-a-r-a."
Gruptan sessiz bir gülüşme duyuldu. Kadın kibarca gülümseyerek döndü ve yola koyuldu. Sundurma basamaklannda trabzanın başına tutunarak bastonuyla yukarıyı gösterdi.
"Burası zavallı Gus Goncher’ı astıkları yer. O zaman on sekiz yaşındaydı ve Sutro Baths’da çalışan kardeşine kavuşmak için San Fransis- co’dan geçmekteydi. 2 Ağustos 1903’te burada duraklayarak evin ilk sahibi Lilly Thom’a odun kesti. Lilly ödemeyi yemekle yaptı ve Gus yoluna devam etti. Tam o gece, yaratık ilk kez saldırdı. Lilly dışında hiç kimse sağ kalmamıştı. Lilly sokağa fırlayarak şeytan katilin Gus olduğunu bağırdı.
O anda şehir ayağa kalktı. Ev mahzenden çatıya arandı ama canlı hiçbir şeye rastlanamadı. Sadece Lilly’nin kız kardeşi ile iki oğlunun parçalanmış cesetleri. Şehrin oluşturduğu heyet tepeleri araştırırken Gus Goucher’ı uyurken yakaladı. Genç Gus’ı.
Şehir-sakinlerinin bir kısmı onu görünce hatırladılar. Onu mahkemeye çıkardılar. Lilly dışında canlı tamk yoktu. Buna rağmen Gus’ı hızla suçlu buldular. O gece büyük bir kalabalık toplandı. Kalabalık Gus’ı bu balkona geçirdikleri bir iple linç etti.
Aslında Gus Goucher kimseyi öldürmemişti. Hepsini yapan cana-
64
vardı. Haydi içeri bakalım."Sundurmanın altı ahşap basamağım çıktılar."Buradaki kapının yeni olduğuna dikkat ediniz. Orijinal kapı üç
hafta önce kırıldı. Bunu gazetede okumuş olabilirsiniz. Yerel polislerimizden birisi içeri girmek için kapıyı kurşunladı. Ama tabii ki dışarıda kalsaydı onun adına daha iyi olacaktı."
Tenkitçi çocuk "Ziegler’ler nasıl girdi içeriye?" diye sordu."Hırsız gibi girdiler. Bir pencere kırarak.""Teşekkürler." Çocuk gördüğü hizmetten gayet memnun bir hava
da dönüp grubun geri kalanına gülümsedi.Maggie Kutch konuşmasını sürdürdü. "Bizim polisimiz bu kapımn
üzerindeki antika kilidimizi parçaladı. Ama menteşelerini ve tokmağını sakladık." Bastonu ile tokmağı işaret etti. "Bunun bir maymun pençesi olduğu sanılıyor. Lilly Thom takmış buraya. Lilly maymunları severmiş."
Maggie kapıyı açtı. Grup onu takip ederek içeri girdi. "Biriniz kapıyı kapatarak sineklerin girmesini engelleyin lütfen."
Bastonuyla başka bir şeyi işaret etti. "İşte size başka bir maymun."Donna kızının homurtusunu duydu ama kıza bir gram bile inanma
dı. Duvarda kollan açık duran maymun kılıklı şey her an birini parçalayacakmış gibi duruyordu.
Maggie "Şemsiye askısı" diye devam etti. Bastonunu maymunun koluna astı ve sonra geri çekti.
"Şimdi size ilk saldınmn mizansenim göstereceğim. Buradan salona geçelim."
Sandy annesinin elini tuttu. Donna girişin solundan salona girerken Sandy sinirli bir bakış fırlattı ona.
"Ben 1931’de bu eve geldiğimde, ev aynen Lilly Thom’un canavar saldırısının olduğu 24 yıl öncesinin durumundaydı. Ondan sonra evde kimse yaşamadı. Kimse buna cesaret edemedi."
Tenkitçi çocuk tekrar ağzım açtı. "Siz niçin cesaret ettiniz?""Kocam ve ben kolay aldatılan, saf ve basit insanlardık. Bu pis işi
Thom’lara zavallı Gus Goucher’ın yaptığına inanmıştık. Hiç canavar olmadığına inanmıyorduk."
Donna kafedeki adama baktı. Adam hemen önde beyaz saçlı arka-
F: 5 / Mahzen 65
daşının yanında duruyordu.Donna elini kaldırarak "Bayan Kutch?" dedi."Evet?""Artık Gus Goucher’m masumluğu kesinlikle biliniyor mu?""Onun ne derece masum olduğunu bilmiyorum."Grubun bir kısmı güldü. Adam Donna’ya bakıyordu. Donna gözle
rini kaçırdı."Bir külhanbeyi, bir yılan olmalıydı. Kesinlikle aptal bir adamdı.
Ama Malcasa Point’teki herkes zavallı adama baktığında Thom’lara saldırmadığım biliyordu."
"Nereden biliyorlardı?""Tatlım, Gus’ın pençeleri yoktu."Yine bir gülüşme. Tenkitçi çocuk Donna’ya bir bakış atıp döndü.
Kafedeki adam hâlâ kendisine bakıyordu. Gözleri buluştu. Adamın gözleri Donna’yı durdurdu, içine işledi ve belinden aşağıya ılık bir sıvı yayıldı. Adam uzunca bir süre kaçırmadı gözlerini. Sarsılan Donna sükûnetini muhafaza etmeye çabaladı. Sonunda ilgisini tekrar tura yöneltebildi.
"... mutfak penceresinden dışarı. Buraya gelin."İnsanlar pencerenin önüne giderlerken birisi çığlık attı. Gruptaki
lerin çoğu şoke oldular. Diğerleri de homurdandı. Bilileri iğrenç bir şekilde bağırıyordu. Donna kızım takip etti. Yerdeki kanlı el gözüne ulaştığında Sand/nin geri hamle yaptığım gören Donna tökezledi.
Maggie grubun tepkisine kıkır kıkır güldü.Donna Sandy’i pencerenin sonuna götürdü. Yerde yatan elin sahi
bi bir kadın figürüydü. Parlak gözleri yukan dikilmişti. Kanlı vücudu terör ve ızdırapla bağlanmıştı. Elbisesinin kesik parçalan vücudunda göğüsleri ve bacaklannın birleştiği noktadaki tüyleri dışında çok az bir yeri örtüyordu.
Maggie tekrar konuşmaya başladı. "Ethel Hughes şaşkınlıkla The Saturday Evening Post gazetesini okurken bu kapımn penceresinden saldınp sırt üstü yatırdı onu canavar. O zaman Ethel’in okuduğu tek magazindi bu." Maggie bastonuyla dergiyi gösterdi. "Her şey o korkunç gecenin aynısıdır." Memnuniyetle sıntarak "Tabii ki ceset dışında," dedi. "Bu reprodüksiyon Bayan Claude Dubois tarafından benim is
66
teğim ile 1936 yılında mumdan yaratıldı. Her detay en incesine kadar düşünülmüştür, boynundaki en ince çiziklere kadar. Morg fotoğraflarına baktık.
Ama üstündeki gecelik tabii ki EthePin o gece giydiği geceliğin ta kendisi. Koyu yerler kan."
Beyaz saçlı adam zorlanarak "Cinsel tecavüz olmuş mu?" diye sordu.
Maggie’nin memnun gözleri adamın suratına dönüverdi. "Hayır.""Benim duyduğum o değil.""Sizin duyduklarınızdan ben sorumlu değilim. Ben sadece ne bildi
ğimi biliyorum ve ben bu evin canavarım ölü ya da diri başka herkesten çok daha iyi tanıyorum. Bu evin canavarı kurbanlarına cinsel saldırıda bulunmadı."
Adam soğuk bir sesle "O halde özür dilerim," dedi."Canavar Ethel’in işini bitirdikten sonra salopa koştu. Sezai'm büs
tüne vurup onun burnunu kırdı." Kınk burun, büstün yanına konmuştu. "Lilly5nin odası tam şuradaydı." Maggie bastonuyla tavam gösterdi. "Canavar onun sesini duymuş olmalı ki yukarıya çıkmış.”
Sessizce grubu salondan çıkarıp ikinci kat koridoruna getirdi. Sola döndüler. Maggie bir kapımn önünde durup yatak odasına girdi.
"Şimdi tam salonun üzerindeyiz. Burası Lilly Thom’un canavann saldırdığı gece uyuduğu oda. Pembe bir gecelik giydirilmiş mumdan bir figür dik konmuştu ve gözleri korkuyla yatağın ayağındaki pirinç süse bakıyordu.
"Gürültü Lilly5! uyandırdığında tuvalet masasımn yamndan geçip kapıyı siper yaptı. Ardından da pencereden çıktı. Aşağıdaki cumbalı balkonun çatısına oradan da yere atladı.
Beni her zaman meraka sürükleyen şey niçin çocuklarını kurtarmaya çabalamadığıdır."
Grup Maggie ile beraber terk etti yatak odasını."Canavar Lilly5nin odasına giremeyeceğini anladığında buradan
aşağı geldi."Merdivenlerin yamndan geçtiler. Ön tarafta koridoru kesen Brent-
vvood koltuklan vardı, dört koltuk. Elbise parçalan bir koltuktan diğerine dağılıyordu. Grup duvarla parçalann arasından geçti.
67
"Burası göreceğimiz yeni yer. Her şey yerli yerindedir."İki çocuklu adam alaya bir tavırla "Utanç verici," dedi.Maggie sağda bir kapıyı açtı. "Canavar bu kapıyı açık buldu."Odamn pencereleri arkadaki tepelere bakıyordu. Odadaki iki süs
lü yatak Lilly’ninkine benziyordu ama etraflarında korkuluk vardı. Köşede bir sallanan koltuk vardı, yanında da lavabo.
"Earl on yaşındaydı, kardeşi Sam ise sekiz," dedi Maggie. Kesilmiş, parçalanmış haldeki mum cesetler yatakların arasında yerde uzanmıştı. İkisi de kalçaları dışında çok az bir yer kaplayan uzun uyku gömlekleri giymişlerdi. Parçalanmış gömlekler.
İki çocuklu adam "Haydi gidelim," dedi. "Bu hayatımda katıldığım en kaba en tatsız turistik gezi."
Adamın karısı mahçup gözlerle baktı Maggie’ye.Adam "Bunun için 12 papel ha!" dedi. "Aman Tanrım!” Kansı ve
çocukları odadan çıkan adamı izlediler.Beyaz bluzlu ve şortlu bir kadında oğlunun elinden tutarak "Biz de
gidiyoruz," dedi."Anne!""Karşı koyma. İkimiz de yeterince gördük."Çocuk mızmızlanınca kadın onu kapıya çekti.Çıkarlarken Maggie sessizce gülümsedi. "En iyi kısmı görmeden
gittiler!"Grubun içerde kalanlarından sinirli gülüşmeler duyuldu.
2
Canavar saldırmadan önce bu evde on altı gece yaşadık biz. Kocam Joseph cinayetlerin işlendiği odaları sevmezdi. Bu, odaları kullanmamamız, bu kadar iyi korunmasının bir nedenidir. Cynthia ve Diana ise o kadar duyarlı değillerdi. Biz ayrılırken, oğlanların odasını kullanıyorlardı.
Grubu Lilly’nin yatak odasının karşısındaki bir odaya götürdü. Donna odadaki mum cesetleri aradı ama bulamadı, köşede ve pencerede dört panelli bir kartonpiyer dikkatim çekti.
68
"Joseph ve ben burada yatardık. 1931 senesinin Mayıs ayının yedinci gecesiydi. Yaklaşık kırk yılı aştı ama hâlâ zihnime kazılı. O gün güzel yağmur yağmış, hava kararınca da yavaşlamıştı. O pencereler açıktı. Dışandan gelen çiselemeyi duydum. Kızlar holün sonunda uyuyorlardı, bebeğim Theodora ise fidanlıkta rahat ederdi.
Uyurken çok rahat ve huzurluydum. Ama gece yansı sıralannda bir cam kınlması sesiyle uyandım. Ses aşağıdan geliyordu. Bunu kocam Joseph’de duymuştu ve sessizce kalkıp ayak parmaklan üzerinde masaya geldi. Silahım hep burada saklardı." Maggie çekmecenin birini açarak 45’lik bir otomatik Colt çıkardı. Bu silahı. Horozunu kaldırdığında çok gürültü çıkmıştı." Bastonu diğer eline alan Maggie, parmağıyla yavaşça horozu yerine indirdi. Silahı tekrar çekmecesine bıraktı.
"Joseph silahı alıp odadan çıktı. Merdivenlerde ayak sesleri duyduğumda ben de yataktan çıktım. Olabildiğince sessiz hole geldim. Çocuktanım korumalıydım biliyorsunuz."
Grup koridorda ilerledi."Ben tam burada, merdivenlerin başındaydım Joseph’in, daha ön
ce hiç duymadığım bir çığlık attığım işittim. İtişme sesleri geliyordu sonra da koşuyordu biri. Tam burada donup kalmış merdivenleri tırmanan ayak seslerini dinliyordum. Kaçıp çocuktanım güvene almak istedim ama korku beni kaçamayacak, kıpırdayamayacak hale sokmuştu.
Karanlığın içinden birden canavar üstüme geldi. Nasıl göründüğünü tam göremedim sadece insan gibi iki ayağı üzerinde yürüdüğünü fark etmiştim. Kahkaha atar gibi bir ses çıkardı, beni itti ve yerde sürükledi. Pençe ve dişleriyle beni hırpalıyordu. Dövüşmeye çabaladım ama elbette ki hiç şansım yoktu ona karşı. Holün sonundaki Theodore ağlamaya başladığında ben artık Tann’mn yanına çıkmaya hazırlanıyordum. Yaratık beni bırakıp Theodora’mn odasına koştu.
Ben dönüp arkasından fırladım. Bebeğimi kurtarmalıydım."Grup Maggie’nin ardından koridorun sonuna ilerledi. Maggie ka
palı bir kapı önünde durdu."Bu kapı açık dururdu," dedi ve bastonuyla itti. "Pencereden gelen
ışıkta canavarın bebeğimi beşikten çekip üstüne düştüğünü gördüm. Küçük Theodora’mn yardımına koşamayacağımı biliyordum.
Korkuyla olayı izlerken bir el geceliğimi çekiştirdi. Cynthia ve Di
69
ana gözyaşları içinde arkamdaydılar. İkisinin de ellerini tutup sessizce bu kapıdan uzaklaştırdım onları."
Grubu ipli sandalyelerin yanından geçirdi."Homurdanan canavar odadan çıktığında tam buradaydık. Bu en
yakın kapıydı." Kapıyı açtı bir adım attı, tepesinde bir kapak olan merdivenler görüldü. "İçeri daldık ve canavardan bir saniye önce kapıyı çarptık. Üçümüz birden karanlıkta ağlayarak ayaklarımızın bizi taşıyabildiği kadar hızla, sendeleyerek yukarı çıktık. Yukarıda o kapıdan geçip kapattık kapıyı. Sonra tavan arası karanlığında oturup bekledik.
Merdivenleri çıkan canavarı duyduk. Gülüyordu, ıslık çalar gibi sesler çıkarıyordu. Kapıyı kokladı. Kapıyı öyle bir hızla açıp aramıza dajdı ki hiçbirimiz kıpırdayamadık bile. Önce Cynthia ve Diana’yı öldürdü. Sonra bana döndü. Beni pençeleriyle tuttu. Canımı almaşım bekliyordum. Ama yapmadı. Sadece tüm nefesini yüzüme üfleyerek üstümde duruyordu. Sonra üstümden indi. Tavan arasından aşağı indi ve kayboldu. Canavarı o geceden beri hiç görmedim. Ama diğerleri gördü."
3
Sivilceli suratlı bir kız "Sizi niçin öldürmedi?" (Üye sordu."Bunu hep merak etmişimdir. Ama hiç öğrenemeyeceğim sanırım.
Bazen canavarın beni ‘tatminsizlere yaptıklarım rapor etmem’ için sağ bıraktığım düşünürüm, aynen Hamlet’in Horatio’dan yapmasını istediği gibi. Belki de kendi suçlan için başka bir Gus Goucher’in asılmasını istemiyordu."
Beyaz saçlı adam "Bana öyle geliyor ki siz canavara çok büyük bir güven sağlamışsınız," dedi.
Tenkitçi çocuk "Haydi tavan arasım görelim," diye bağırdı:"Tavan arasım göstermeyeceğim, orayı kapalı tutanm... Her za
man.""Theodora’nin odasını?""Onu da asla göstermem.""Peki başka kuklanız yok mu?"
70
"Başka mum vücut yok küçüğüm."Çocuk gruba dönüp baktı ve "Peki bu iki çocuk kim, onlar senin
küçüğün değildi.""O iki genç adam vücudu Tom Bagley ve Larry Mayvvood’u temsil
eder." Merdiven kapışım kapatıp grubu yatak odası koridoruna getirdi. "Tom ve Larry on iki yaşlarındaydılar. İkisini de iyi tanırdım. Birçok tura katılmışlardı ve Canavar Evi’ni alelade insanlardan çok daha iyi biliyorlardı.
Buraya gece gelmeyi neden göze aldıklarım Tanrı bilir ancak. Zi- egler’ler gibi umursamaz değillerdi; binayı iyi biliyorlar ve ne bekleyeceklerinin de bilincindeydiler. Ama 1951’de içeri gizlice girdiler.
Evde konuşup gürültü yapıyorlardı. Theodora’nın odası ile tavan arasının kapılarım açmayı denediler ama beceremediler. Canavar geldiğinde tam bu odadaydılar.
Küçük Tom Bagley’i canavar yakaladı, Larry Mayvvood ise pencereden kaçtı."
Maggie kartonpiyerin yamndaki girişi ve birkaç feet altındaki zemini gösterdi. Gruptan bazılan oraya atladı. Sivilceli kızdan hınltılar duyuldu. Kadının biri "Gerçekten," diye mırıldandı,
Larry Maywood’un mum heykeli pencereyi kaldırmaya çalışıyordu. Aynı anda da arkasına bakıyordu, turdakilerin de baktığı parçalanmış mum heykele. Elbiseleri sadece kalçalarım örtebiliyordu. Sırt derisi çok zorlu yırtılmıştı. Başı kanlı boynunun yanm feet ilerisinde, yüzü üstte, gözleri açık, ağzı buruşmuştu.
"Arkadaşını canavann merhametine terk eden Larry Maywood burada aşağıya at..."
Beyaz saçlı adam aniden "Ben Larry Maywood’um!" diye bağırdı. "Ve sen yalan söylüyorsun! Tommy ölmüştü! Ben atlamadan önce ölmüştü! Canavann Tommy’nin kafasım kopardığım gördüm! Ben korkak değilim! Arkadaşımı burada ölüme terk etmedim!"
Sandy, Donna’nın elini iyice sıktı.Çocuklardan biri ağlamaya başladı."Bunlar iftira! Hepsi hepsi iftira!" Adam koşarak odadan çıktı. Ka-
fedeki arkadaşı da onu izledi.Donna "Ben yeterince gördüm," dedi.
71
"Ben de."Maggie grubun ardından odadan çıkarken "Bayanlar Baylar, bu sa
bah ki turumuzun sonuna geldik," dedi. "Birinci katta illüstrasyonlarla bezenmiş, Canavar Evi tarihini anlatan bir kitabı satın alabileceğiniz hediye dükkânımız var. Ayrıca bu evin 35 mm renkli slaytlarım da alabilirsiniz, cinayet sahnelerim içeren slaytları. Canavar Evi tişörtlerimiz, kalemlerimiz ve çok çeşitli hediyeliklerimiz var. Ziegler’ler de önümüzdeki bahara hazır olur. Onu da kaçırmak istemezsiniz."
72
YEDİNCİ EÖLÜM
1
"O cadıtun söylediğini düşün, postumu kurtarmak için Tommy’yi bırakıp kaçtım! Bağırsak torbası, o iğrençlik! Yasal hakkımı kullanacağım!”
"Umarım kendini kaybetmemişsindir.""Afedersin." Üzüntüyle kaşlanm çatarak kafasını salladı. "Fakat
Judge, gerçekten hakkımda ne dediğini duydun.""Duydum.”"Aşağılık bataklık gazı şişesi!"Arkadan bir kadının sesi duyuldu: "Özür dilerim!”Larry "Oh Tanrım," diyerek döndü.Kadın yanında sarışın bir kızla kaldırımdan kendilerine doğru ace
leyle koşuyordu.Larry "Arabaya kadar koşacağız," diye fısıldadı."Bunun gerekeceğini sanmıyorum.""Judge, lütfen! O şüphesiz bir gazeteci veya üstüne vazife olma
yan işleri yapan başka kaba bir tip.""Bana gayet ince görünüyor.""Aman tanrım, lütfen!""Sen arabaya git, ben kim olduğunu öğreneceğim." Jud anahtarla
rı verdi. Larry anahtarları kaparak kadının birkaç adım önünden aceleyle kaçtı. Jud kadına Larry’nin sağlıklı bir basın korkusuna sahip olduğunu söyledi.
Kadın ise "Ben basın değilim," dedi."Ben öyle düşünmedim."Kadın gülümsedi."Peki, basın değilseniz, bizi niçin kovaladınız?""Korkarım kaçıyordunuz.""Ne?""Evet." Bir tarafına dönüp omuzunu silkerek "Ben Donna Hayes"
73
dedi ye elini uzattı. Jud nazikçe sıktı elini. "Bu da kızım Sandy."Kadının elini bırakmadan "Ben Jud Rucker," dedi Jud."Sizin için ne yapabilirim?""Sizi kahvaltıda gördük."Sandy atıldı "Ben değil.""Tamam ben gördüm."Jud hâlâ kadının elini bırakmamıştı, kaşlanm çattı, ancak eğleni
yordu: "Ah, evet. Sizler arkamdaki masadaydınız, değil mi?"Donna onaylayarak "Biz tura da katılmıştık," dedi."Doğru. Peki eğlendiniz mi turda?”"Sanırım iğrençti.""Ben beğendim," dedi kız, "çirkindi.""Çirkindi, tamam." Gözlerini Donna’ya çevirerek sessizce bekle
meye başladı.Donna derin bir nefes alarak "Her neyse," dedi. Gülümsemesine
rağmen endişeli görünüyordu."Turdan önce o deli kadım nasıl buldunuz?" diye sordu Sandy.Donna’mn yüzündeki endişe bir anda kayboldu. Samimi bir ses to
nuyla "Ben de onun için görmek istedim, ve kovaladım sizi," dedi. Gülümseyerek "Size o kadına müdahale şeklinizin ne kadar hayat verici olduğunu söylemek istemiştim. Ona yardım şekliniz çok düşünceli ve nazikçeydi."
"Teşekkürler."Sandy "O hindiye bir muşta sandviçi vermeliydin," dedi."Çok düşündüm.""Onun gözlerini şöndürmeliydin.""Ama geriye çekildi."Donna, Sandy nin şiddetten zevk aldığım söyledi.Jud konuşmasının sonuna gelmiş bir eda ile "Peki," dedi ve durdu.Donna aynen tekrarladı bu kelimeyi. Gülümsemesini korumasına
rağmen Jud, Donna’nın bocalamaya başladığım fark edebiliyordu. "Sadece size... o kadına yardım etmenizi ne kadar çok... takdir ettiğimi söylemek istemiştim."
"Teşekkür ederim. İkinizi de görmek büyük zevkti.""Memnun oldum," dedi Sandy.
74
f
Donna elini çekmeye çalışınca Jud elini daha sıkı tutmaya başladı. "Bir Bloody Mary için vaktiniz var mı?" diye sordu Jud.
"Eh, tabii ama...""Sandy, kola veya 7-Up’a ne dersin?""Tabii!""Sen ne dersin Donna?""Tabii, neden olmasın!""Sanırım Welcome Inn aradığımız her şeyi içeriyor. Yürür mü
yüz?"Donna’mn cevabı biraz bezginceydi. "Sabahtan beri yürüyoruz.""O halde ben sizin kapıya kadar özel şoförlüğünüzü yapacağım."
Önlerinden Chrysler’ine yürüdü ama kapıyı kilitli buldu. Larry tamamen tatmin edilmiş bir tavırla Judge’a sırıttı. Jud bir kolu çevirdi. Ara- barnn yan camı bir ses çıkararak açıldı.
Larry masum bir tavırla "Evet?" diye sordu."Onlar arkadaşlar.""Senin arkadaşların olabilirler, ama..."Jud Donna’ya döndü ve "Onu cezbet," dedi.Donna arabanın yanma geldi. Göz hizasına eğilerek "Ben Donna
Hayes," dedi ve bir elini pencereden içeri uzattı. Larry’de elini uzatarak hafifçe salladı ve yüzünü zoraki bir gülümseme kapladı.
"Kabul et, sen bir gazetecisin," dedi Larry."Ben TWA’da bir yolcu hizmetleri görevlisiyim.""Değilsin.""Öyleyim.""Öyle,” dedi Sandy.Larry Sandy’i tersleyerek "Sana soran oldu mu?" dedi.Sandy kıkırdamaya başladı."Bu da kim?""Benim kızım, Sandy.""Kızınız mı? O halde evlisiniz?""Artık değil.""A-ha! Bir feminist!"Sandy istemdışı bir kahkahayla geri döndü."Feministleri sevmez misiniz?" diye sordu Donna.
75
"Sadece B6arnaise sosuyla," cevabım verdi Larry. Donna gülmeye başlayınca Larr/nin ağzı saklı bir neşe ile kıpırdadı: "Umarım... Umarım bayan Küçük Kıkırdak ile arka koltuğa sürgün edilirim." Kapının kilidini kaldırdı ve dışarı çıktı.
Donna arabaya girdi. Ön koltuğun ortasına yerleşirken "Bayan Kıkırdak arka koltuğu kendi başına idare edebilir," dedi.
"Bir hanımefendi! Evet karşımdaki bir hanımefendi!" Larry arabaya girdi. Larry arka kapımn kilidini açarken, Donna’da Jud için şoför kapısımnkini açtı.
Larry ellerim çırparak "Nereye?" dedi."Öğle yemeği ve içki için Welcome Inn’e," dedi Jud. .."Harika. Bir parti. Partileri severim. Sen partileri sevmez misin
Bayan Kıkırdak?"Sandy "Ben onları büyüleyici bulurum," dedi ve yeni bir isteri krizi
ne girdi.Chevron garajım geçtikleri sırada Sandy "İşte bizim araba," diye
bağırdı."Hasta mı?" diye sordu Larry."Dün gece küçük bir kaza geçirdik.""Umanm ciddi bir sorun yoktur.""Sadece çürük ve sıyrıklar.""Durmamı ister misiniz?" diye sordu Jud."Durur musunuz?"Garaja girdiler. Larry arabadan çıkarak Donna’mn çıkmasına yar
dımcı oldu ve tekrar arabaya dönerek kapıyı kapattı. Larry kıza bakarak "Sanırım bir kadın için bir arabayı tahrip etmek asla zor olmasa gerek. Annen bunu nasıl başardı?" dedi.
Jud kızın yanıtım beklemedi. Tüm ilgisini Donna üzerinde: güneşin kahverengi saçlarındaki akışında, arka tarafındaki içbükey kıvrımda ve yürüdükçe kadife pantolonunun altında hareket eden kalçalarında yoğunlaştırmıştı. Donna, ofisin önünde tulum giymiş bir adamla konuştu. Kalçasını sola doğru atan Donna elini arka cebine soktu. Adamı başıyla onayladı ve zarif bir eksen çizerek arabaya dek adamı takip etti.
Donna kaputun altına bakmak için eğildiğinde Jud profilinden aşa-
76
ğıya uzanan saçlarını seyrediyordu. Konuşarak doğruldu Donna.Adam kaputu kapattı.Donna ona bir şeyler söyledi, adam konuşurken de başıyla onayla
dı. İki elini de kalçalarının üzerindeki ceplerine sokarak yeniden sol tarafına doğru kalçasını kaldırdı. Sonra kendi etrafında döndü ve Jud’m arabasına doğru uzun adımlarla, omuzunu silkeleyerek, önce yüzünde bir kızgınlık gösterip ardından gülümseyerek yürüdü.
Larry tekrar arabadan çıkarak Donna’ya yardıma oldu."Evet," dedi Donna Jud’a, "hâlâ yaşıyor. Sadece yeni bir radyatör
için Santa Rosa’ya gönderilmek zorunda.""Bu bir iki gün alır, değil mi?""Yann buradan ayrılabileceğimizi söylüyor tamirci!""Yarın mı?" diye endişeyle sordu Sandy."Başka yolu yok tatlım.'1Yola çıkan Jud "Acele gitmeniz gereken bir yer var mı?" diye sor
du."Hayır, özellikle yok. Bu, şehirde planladığımızdan iki gün fazlası
demek, hepsi o kadar.""Bense bu acayip buzdağında on iki yılımı geçirdim. Size uygun
aktivitelerin çokluğundan gerçekten etkileneceksiniz," diyen Larry yine Sand/e bakıyordu.
"Ne tip şeyler?" diye sordu Sandy."En popüler spor oturup trafik lambalarının değişimini izlemektir
burada.""Aman sende.""Kalacak yeriniz var mı?" diye sordu Jud.Onayladı Donna, "Evet, Welcome Inn’de bir odamız var."Larry atıldı "Ne büyük tesadüf bu böyle, bizim de var. Hep bera
ber briç oynar mıyız?""Saçmalama Larry.""Uydurma!""Aynca bu akşam için planımız da var.""Ya!""Evet Donna, yapmamız gereken bir iş var.""Peki sadece bugün mü şehirdesiniz?"
77
Bu soruya kesin bir cevap veremez Jud, "Eee, belki birkaç gür buralarda olabiliriz. Söylemesi zor. İşlerin gidişatına bağlı bu."
"Ne tip bir iş yapıyorsunuz?""Bizler..." diye söze başlayan Jud bir anda yalan söylemek isteme
diğini anladı. En azından bu kadına."Bu konuya girmesem daha iyi olur," dedi Jud."Oh, pardon. Rahatsız ettiysem özür dilerim.""Hayır." _"Size işimizi ben memnuniyetle anlatırım.""Larry!""Bizler...”"Hayır!""Hayvanı öldüreceğiz.""Ne?" diye sordu Donna.Sandy ise bir çığlık attı."Hayvan. Canavar Evi’nin hayvanını. Judgement Rucker ve ben
onu yere sermeye gidiyoruz."Donna Jud’a dönerek "Öyle mi?" diye sordu."Burada böylesi bir canavar hayvanın varlığına inamyor musun?""Sanırım tüm o insanları bir şey öldürdü.""Ya da birisi," diye ekledi Jud.Larry ise ısrara bir tavırla "Tom Bagle/in katili insan değildi,"
dedi.Sandy "Peki neydi?" diye sordu."Size onun kadavrasını göstereceğiz ve böylece kendiniz karar ve
rebileceksiniz," dedi bu kez Lany."Kadavra nedir?""Bir ölüdür, tatlım.""Oh, iğrenç.""Birim planladığımız da bu cinayetleri işleyen şeyi veya kimseyi
ortaya çıkarmak. Sonra da onunla ilgileneceğiz." Jud, Donna’ya gülümseyerek sürdürdü konuşmasını: "Henüz bir çift deli ile birlikte olduğunuzun farkına varmadığınıza iddiaya girerim. Hâlâ Bloody Mary*e var mısın?"
"Şu anda iki taneye bile ihtiyaam olabilir."
78
2
Donna özür dileyerek aceleyle kalktı ve eğer yokken içkiler gelecek olursa kendisini beklememelerini söyledi. "Ben de geliyorum," dedi kız.
Jud, onları, kalabalık yemek salonunu geçerken izledi. Ardından L a n /e yaklaşarak alçak bir sesle "Orada harika konuştun. Eğer bu şehirde ne yaptığımızı bir kişi daha öğrenecek olursa, her şey biter. Avansımı alır, San Fransisco’ya dönerim ve her şey sona erer," dedi.
"Jud, ne zaran var?..""Bir tek kişi daha.""Tamâm tamam. Eğer böyle olmak zorundaysa.""Zorunda."İçkiler içilirken ya da yemek sırasında kimse Canavar Evi’nden
bahsetmedi. Yemeğin sonuna doğru Larry onlara bir boğazı sahile bağlayan bir patikadan bahsetti.
Öğle yemeği sonrası motel bürosuna giderek hep beraber bir gecelik daha rezervasyon yaptırdılar. Ardından mayolanm giymek için ikiye ayrıldılar. Jud yatağında rahatladı, bağdaş kurdu ve ellerini başımn arkasından kenetledi. Kendisini uyur gibi hissetti.
Larry onu kaldırarak "Oradalar," dedi. Pencerenin solundaki sinirli ve aynada kendini kontrol eden adam sordu: "Nasıl görünüyorum?"
Jud kırmızı çiçekli gömlekle beyaz şorta şöyle bir göz attı ve "Ba- nama Şapkan nerede?" diye sordu.
"Böylesi kısa bir uyarıyla her şeyi zorlukla paketledim."Kabinden çıktıklarında Larry kadınlan karşılamak için hızlanır
ken Jud, Donna’yı eni konu incelemek için arkada kaldı. Bileklerini örten mavi bir gömlek giymişti Donna. Gömleğin sarkan püsküllerinin altında bacaklan narin ve koyu renkti. Mayosunun hiçbir parçası gözükmüyordu.
Larry "O bluzun altında gerçekten anadan doğma olmadığınızı umanm,” dedi.
"Bekleyeceksin ve göreceksin.""Oh, lütfen bize bir ipucu ver. Küçük bir tane."
79
"Olmaz,""Lütfea"Sandy gülümseyerek ileri atıldı ve el çantasını Larry’e savurdu.
Çanta Larr/nin kıçına çarptı ve Larry "Zalim cüce!" diye çığlık attı.Kız tekrar vurmaya başladı."Yeter tatlım.""Ancak bu adam anlaşılmaz."Donna, Jud’a Larr/nin her zaman böyle olup olmadığım sordu."Onunla dün gece tanıştım.""Bu doğru mu?""Judgement asla yalan söylemez," diye atıldı Larry.Jud’ın Chrysler’ine bindiklerinde Larry Front Caddesinde Chev
ron garajım, Sarah lokantasını ve iki bloğu daha geçecek şekilde yol gösterdi. Sol tarafta Canavar Evi uzanıyordu. Konuşma ve gülüşmeler bir anda kesildi ancak kimse ev hakkında konuşmadı.
Larry "Bu yoldan sağa dönelim," diyerek sessizliği bozdu. Jud dönüşünü yaptı.
Sandy tuğla evi göstererek "Axel’in annesi burada mı yaşıyor?" diye sordu.
Donna "Burada," diyerek onayladı.Jud solundaki tuğla evin hiç penceresi olmadığım fark edince şaşır
dı ve "İlginç," diye mırıldandı."Gerçekten," dedi Larry ve Donna’ya Axel’i nasıl tanıdığını sordu."Dün gece bize şehri gezdirdi.""Aptal bir ördek vardı."Sandy, Axel’in gecikmiş olduğunu belirtti."Maggie Kutch gibi bir anneyle kim gecikmez ki?""Ne?" diye sordu Sandy."Maggie Kutch, Axel’in annesidir, Canavar Evi’nin sahibi ve tur
rehberi.""O mu?""Evet ta kendisi."Donna "Cinayetlerden sonra tekrar evlendi mi?" diye sordu."Doğruyu söyle Judge. Hayır, ziyaretçileri vardı o kadar. Dediko
ducular Axel’in babasımn Wick Hapson olduğunu bilir. Wick en başın
80
dan beri Maggie ile çalışır ve beraber yaşarlar.""Bilet kulübesindeki adam mı?""Doğru.”"İyi aile," dedi Jud. "Evin penceresi yok gibi görünüyor.""Yok.""Nasıl olur?" diye sordu Sandy."Tabii ki böylelikle canavar içeri giremez.""Oh.” Kızın ses tonu başka bir şey sormayı reddeder gibiydi. Yo
lun sonunda Larry "Geldik Jud, bir yere park et," dedi.Jud, arabanın yönünü çevirip bankete park etti."Bu sahile kesinlikle tapacaksınız," dedi Larry.Jud kapışım açmadan Donna’ya baktı. Tahmin ettiği gibi bluzu
nun altında mayosu vardı: En azından alt kısmı. Donna arabadan çıkarken mavi mayo parlıyordu.
Jud arabamn yamnda onlara katıldı. Rüzgâr sıcağı hafifletiyordu.Larry "Hazır mıyız?" diye sordu Donna’ya.Aynı soruyu Donna, Jud’a, Jud ise Sandy’e sordu."Hepiniz garipsiniz," dedi Sandy.İki kum tepesinin arasından sırayla geçtiler. Jud rüzgârı dinliyor
du. Az ilerde okyanus göründü. Mavi dalgalar ve beyaz köpükleri. Dalgalar bir kayalığa çarpıyordu. Tam bu noktada dalgalar kumun bir kısmım hızla yıkayıp geçiyordu. Jud sahilde kimse olmadığım gördü. Derin bir nefes çeken Larry, eliyle de onaylayarak "Hımm harika!" dedi. "En son bulunduğum sahil çok cılktı," diyen Larry koşmaya başladığında Sandy5 de arkasından kovaladı.
Jud Donna’ya dönerek "Yarışmaktan hoşlanmaz mısın?" dedi."Hayır." Rüzgâr saçım yüzüne indiriyordu. Jud, o saçlarını düzeltti
Donna’mn. Gözlerim Donna’dan ayıramıyordu."İddiaya girerim nedenini biliyorum," dedi Jud."Nedenmiş?""Seni yeneceğimden korkuyorsun.""Emin misin?" Gözleri güldü Donna’mn ama Jud’m şakasıyla oya
lanmak istemediğinden ciddiydi de."Evet," dedi Jud."Senin adın gerçekten Judgement’mı?"
F: 6 / Mahzen 81
"Evet öyle.""Şu anda yalnız olmamızı isterdim Judgement."Jud elini Donna’mn omuzuna koydu ve kendine çekerek vücudu
nun temasım, ellerinin nazik dokunuşlarını ve dudaklarının ıslaklığını hissetti.
Bir süre sonra "Yalnız değiliz," dedi Donna."Sanırım kessek iyi ölür, ha?""Tadında bırakmak iyiyken.""Bunun iyi olduğunu söylemedim."
I
"Ben de."Sahilde elele yürüdüler. Aşağıda Sandy, Larr/nin hemen önünde
koşuyordu. Birden suya düştü ve başına gelen Larry dizlerinin üstüne çöktü. Kız Larry’e sataşıyor, suya girmesini istiyordu ancak Larry kafasını salladı. Sandy suya zıplayarak Larry’i ıslattı.
"Haşan kızım sırtına çıkmadan acele edelim," dedi Donna. Bu sırada da kız Larr/nin bir kolunu tutmuş kıvınyordu.
"Rahat bırak onu Sandy."Larry hâlâ dizlerinin üstündeydi. "Tamam Donna, halledemeyece
ğim hiçbir şey yok."Sandy kolunu bırakarak arkasına dolaştı ve Larry’nin sırtına sıçra
dı. "Yihhuuu!"Larry elleri ve dizleri üstünde sanki bir atmışçasına sesler çıkan-
yordu. Sonra ayağa kalktı. Sandy boynuna sıkıca yapışmıştı ve Donna ile Jud’a baktı. Söylediği bir şey yoktu ama gözlerindeki korkuydu. Larry etrafında bir daire çizip kızı bileklerinden yakaladığında Sandy Larr/nin gözlerinde terörü gördü. Çıkardığı hırıltılar panik sonucu gibiydi. Sıçradı ve kendini kurtarmaya çabaladı.
"Aman Tannm," diye bir çığlık atan Donna koşmaya başladı. Jud’da, korkuyla çığlık atan kızın, süratle yanına koştu.
"Dur, Larry!"Adam duymuş gibi görünmüyordu. Sıçramayı, kıvranmayı ve kızın
kollanm manyakça çekmeyi sürdürdü.Sandy arkaya düşüyordu, bacakları hâlâ Larr/nin kalçalarında ası
lıydı ama kollan çırpınıyordu. Küçük ellerinden birisi L an /n in yakasına yapıştı. Larry5nin gömleği yırtılınca, Larr/nin çığlığı duyuldu. Jud
82
düşen kızı yakaladı ve serbest bıraktı.Larry vahşi gözlerle dönmüş, onlara bakıyordu. Geriye doğru iler
lemeye başladı, düştü, onlara bakmayı sürdürerek bir elinin yardımıyla doğruldu. Garip tavır yavaşça terk etti Larry’nin yüzünü. Soluğu ise hâlâ sinir yüklüydü.
Jud, Sandy’i annesinin kollanna bırakarak Larry’e gitti. Sızlanır bir ses tonuyla "Arkama atlamamalıydı... Arkama değil," dedi Larry.
"Tamam Larry.""Arkama değil.” Kuma uzandı, elleriyle gözlerini kapattı ve sessiz
ce ağlamaya başladı.Jud yamnda dizlerinin üzerine çöktü. "Tamam Larry. Geçti artık.”"Hayır geçmedi, bitmedi. Asla bitmeyecek. Asla.""Çocuğu çok korkuttun.""Bi-li-yo-rum,” dedi Larry, kelimeyi uzatarak. "Üzgünüm. Belki...
eğer özür dilersem.""Yardımı olabilir."Burnunu çekip, gözlerini sildi. Ayağa kalktığında Jud yaralan gör
dü. Yaralar omuzlannda ve sırtında çapraz çizgiler oluşturmuştu."Eğer öyle sanıyorsan, bunlar canavann izleri değil. Düşerken ol
muşlardı. Canavar bana hiç dokunamadı. Asla.!
83
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Roy, bir kez daha Joni’nin sağlam bağlanıp bağlanmadığını kontrol etti. Belki de fark etmeyecekti. Ama Roy hiçbir şeyi şansa bırakmayı istemiyordu.
Oturma odasında mumu yaktı, gazetelikteki gazeteleri düzeltti, muma tekrar dokundu. Ardından mutfağa yöneldi.
Yangın tüm delilleri yok edemeyebilirdi ama bu kadarının fazla zaran olmazdı.
Güneş gözlüklerini taktı, Marv’a ait olan kumarbaz şapkasını taktı ve arka kapıdan çıktı. Kapıyı çekerek kapattı ve tokmağın üstündeki izleri temizledi. Üç basamak aşağıya inerek yola doğru hızlandı. Yola bakınca bir bloğun girişine yöneldi, mandalı indirip kapıyı açtı.
Komşu ev çok yakındı. Pencerelerine baktı ama kimseyi göremedi.
Garaja doğru yöneldi. İki arabalık, iki kapılı bir garajdı bu. Sol kapıyı kaldırdı. İçerde kırmızı bir Chevy vardı. Arabaya bindi, evden aldığı üç değişik anahtarın içinden Chevrolet’ninkini kolayca buldu.
Arabayı çalıştırarak garajdan çıkardı ve mutfak kapısına yakın bir yerde durdu. Sonra arabadan çıktı ve kapıyı açtı. Joni’yi evin dışına taşıdı, arabanın bagajına soktu ve bagaj kapışım kapattı.
Karen’m evine yaptıkları seyahat 10 dakikadan az sürdü. Evi hatırlayacağım umuyordu ancak hiç tamdık gelmiyordu. Adresi tekrar kontrol etti. Sonra Karen ve Bob’un duruşmadan hemen önce taşındıklarını hatırladı. Bu doğru evdi.
Evin önüne park etti. Saatim - M arjın saatini- kontrol etti. Yaklaşık iki otuz.
Çevre çok sessiz görülüyordu. Ön kapıya ilerlerken uzanan bloklara bir göz attı. Sağda dört ev, bir Japon bahçıvan çalılığın dallarını bu- duyordu. Solda, bir çimenlik ilerde, bir sokak kedisi sinmiş bir şeylere doğru yürüyordu. Roy kedinin fiyakasını bozmadı, avım dikkate almadı. Onun kendi avlan vardı.
Kapıyı çaldı. Bekledi ve tekrar denedi. Sonunda evde kimse olmadığına inandı.
84
Evin yan tarafına yöneldi, arka köşeyi iki adımda geçti ve aniden durdu.
Oradaydı. Belki Karen değildi ama bir kadın el radyosundan müzik dinliyordu. R o/un görüş alanına arkası dönük oturduğu için, Roy sadece narin ve bronz bacaklarını, sol kolunu ve şapkasının tepesini görebiliyordu. Beyaz bir denizci şapkası.
Roy bahçeyi inceledi. Bahçe yan ve arka taraflarından yüksek fundalıklarla çevriliydi. İzole edilmiş, uygun bir bahçe. Yere eğilerek pantolon paçasını sıyırarak bileğindeki bıçağı çıkardı.
Sessizce koltuğun arkasını görebildiği yere kadar yürüdü. Kadın beyaz bir bikini giymişti ve ipleri omuzlarından sarkıyordu. Teni yağlanmıştı. Sağ elindeki mecmuayı, vücuduna gelen güneşi engellemeyecek şekilde yüksek tutuyordu.
Roy, kadının ağzım kapattığında, kadın sarsılarak mecmuayı düşürdü.
Roy bıçağım boğazına dayayarak "Ses çıkarırsan, vücudunda delikler açarım," dedi.
Elinin altından bir şeyler söylemeye çabalıyordu kadın."Kapa çeneni. Elimi çekeceğim ve hiçbir ses çıkarmayacaksın.
Hazır mısın?"Kadın kafasıyla onayladı.Roy elini ağzından çekti, kafasındaki denizci şapkasını savurdu ve
kahverengi saçlarım yakaladı. "Peki, ayağa kalk." Roy, kadına saçından çekerek yardımcı oldu. Kadın ayağa kalktığında kafasını sarstı. Önündeki bronz yüz Karen’a aitti. Güneş gözlüklerinin altından dahi doğru kişi olduğunu anlamıştı. Mırıldanarak "Tek kelime yok," dedi.
Kadım arka kapıya yönlendirdi."Aç onu."Kadın çekerek kapıyı açtı. Mutfağa girdiler. Güneşli bahçeden
sonra mutfak çok karanlık kalmıştı, ama Roy güneş gözlüklerini çıkarmak için bir elini boşaltmayı göze almadı. 'İpe ihtiyacım var. Nerede saklıyorsun?"
"Şimdi konuşabileceğimi mi söylüyorsun?""İp nerede?""İpimiz yok."
85f
di. I"İpin nerede olduğunu..." Saçı çekilince kelimeler boğazından çık
madı. "Sanınm çadır torbasında biraz ip olacak.""Göster bana." Bıçağı kadının boğazından çekti ama sadece iki,
üç santim kadar. Bileği hâlâ omuzundaydı."Yürü."Mutfaktan çıkıp sola döndüler. Kapalı kapıların arasından geçti
ler. Banyoyu geçtiler. Sağda bir odaya girdiler. Odada kitaplar, bir çalışma masası ve sallanan sandalye vardı.
Roy "Çocuk var mı?" diye sordu."Hayır.""Çok kötü."Kadın sallanan sandalyenin yanındaki kapıda durdu. "İçerde," dedi."Kapıyı aç."Kadın kapıyı çekerek açtı. Dolapta sadece kamp malzemeleri var
dı: Askılarından ayrılmış iki adet sırt çantası, dağcılık botlan ve duvara dayalı sırt çantalan. Bunların arasında iki yumuşak görünüşlü şapka vardı. San uyku tulumlan rulo halinde düzgünce katlanmış ve çantala- nn yanında duvara dayanmıştı. Rafın üstünde kırmızı ve uzun bir torba vardı. Bu torbada da muhtemelen bir dağcılık çadın vardı. Askılarda kıyafetler vardı. Yağmurluklar, gömlekler ve deri, pahalı bir çift Lie- derhosen çizme.
"İp nerede?""Çantalarda."Roy kadının saçım bıraktı, bıçağı gırtlağından çekerek sırtının or
tasına dayadı. "Al onu."Kadın dolaba giderek diz çöktü. Çantamn kırmızı kapağım açtı,
çantayı ileri çekerek araştırmaya başladı.Elinden sert bir kangal çıkardı."Daha var mı?" İpi alarak arka tarafa firlattı." Bu yeterli değil mi?""Diğer çantaya bak."Birinciyi kapatmadan İkinciye dönen kadının elleri donar gibi ol
du.
Bıçağa bastırarak "İpin olmasını ümit etm elisin. E vet nerede?" de-
86
"Yapma." Roy bıçağı Karen’ın boynunun arkasına kadar kaydırdı. Kadın derin bir nefes aldı. Roy, bıçağı kadının ensesinde tutarak eğildi. Omuzunun üstünden uzanarak kadının çantadaki eline ulaştı ve elindeki baltayı aldı. Sapı ağaçtan ve ucu deri kaplıydı. Baltayı arka tarafa fırlattı. Gürültüyle halı zemine düştü.
"Tamam. Şimdi diğer ipi al."Kadın çantayı araştırıp ilki gibi bir başka ipi daha çıkardı."Ayağa kalk."Roy kadının yüzünü kendine çevirdi. Ardından da dikkatlice kadı
nın ellerini bağladı. Ondan uzaklaşarak baltayı ve kalan ipi aldı. İpi çekerek kadım hole çıkardı. Holün sonunda büyük yatak odasım buldu. Kadım içeriye soktu.
"Tahmin et bakalım şimdi ne olacak?" dedi Roy."Senin için çok yaşlı değil miyim?"Joni’yi hatırlayarak sırıttı. "Benim için çok yaşlısın." Kadım halı
kaplı odada bir dolaba doğru itti. Dolap kapışım yansına kadar açarak Karen’ı duvara karşı yeniden itti. İpi, aralarındaki kapının üstünden geçirip çekti.
"Allah kahretsin!" diye mırıldandı kadın."Kapa çeneni.""Roy!"İpi hızla çekti. Kadın dolabın içine itilirken kapı kapandı. Kadının
parmaklanın kapımn üstünden görebiliyordu. İçerde kapı kolu yoktu. Kahretsin! İpin gergin kısmım kapımn altına doğru çekti ve ön köşenin altından geçirdi. Karen’ın ayaklanndan birini kaldırdı. Karen, Roy’u tekmelemeye çalıştı, ama Roy Karen’ın bacağım dizinin arkasından yakalayıp sıkarak Karen’ı bağırttı. Sonra ipi ayaklarımn arasından geçirerek sağ bacağına bağladı. Sonunda da ipi kadının kalça hizasındaki kapı koluna bağladı.
Roy geriye çekilerek yaptığı işi kontrol etti. Karen kapıya dayalı şekilde ayaktaydı ve elleri kapımn üstünde gergin bir biçimde bağlıydı. Kapımn altından, orta kısımda görülen ip kadının bacağımn üstünden geçip kapı koluna bağlamyordu.
"Şimdi bana bilmek istediklerimi söyle.""Nedir o?"
87
"Donna ve Sandy neredeler?""Kendi evlerinde değiller mi?” diye sordu kadın. Karen’ın sesi bu- l
lunduğu duruma rağmen acı bir alay taşıyordu. Roy kadının bikinisinin önce birinci sonra da ikinci askılarım kopararak "Orada değiller ve sen bunu biliyorsun," dedi. "Değiller ha?"
Kadının arkasına geçen Roy bikiniyi duvarla kadının vücudu arasından çekip aldı. "Bana nerede olduklarını söyle.* "Eğer evde değillerse, sana nerede olduklarını söyleyemem..." Bu kez Roy kadının bikinisinin alt kısmının sol tarafım kesti. Bikini aşağıya sarkmıştı. Karen bacaklarını kapamaya çalışarak bikinin aşağıya kaymasını engellemeye uğraştı.
"Kocan eve ne zaman gelir?""Yakında.""Ne zaman?" Bikini kadının dizlerine düşmüştü."Belki dört otuzda.""Saat şu anda sadece üç. Bu bize çok zaman bırakır.""Nereye gittiklerini bilmiyorum."Roy gülümseyerek "Çok acı çekebilirsin. Sana acı vermekten mut
luluk duyacağım. Ama sana bir şey söylememe izin ver: Eğer kendi kocam seviyorsan o eve dönmeden bana bilmek istediklerim söylersin. Nerede olduklarını söylediğinde gideceğim. Canını yakmayacağım, kocanın canım da yakmayacağım. Eğer geldiğinde hâlâ burada olursam, ikinizi birden öldüreceğim," dedi.
"Nerede olduğunu bilmiyorum.""Eminim ki biliyorsun.""Bilmiyorum.""Peki, o halde bu ikiniz için de çok kötü, ha?"Bu kez Karen cevap vermedi."Nereye gittiler?"Roy kadının sol kabası üzerine bir soru işareti çizdi ve kanın akışı
nı seyretti.
88
DOKUZUNCU BÖLÜM
1
Jud, Front Caddesinin kuzey köşesi yakınlarındaki işlenmiş demir parmaklıklardan, Canavar Evi’nden çıkan yarım düzine inşam seyretti. Günün son turu bitmişti. Saatine baktı. Yaklaşık dördü gösteriyordu.
Evi en son kez terk eden Maggie Kutch, kapıyı kilitledi. Merdivenleri yavaşça katetti. Turistlere rehberlik ederken gösterdiği çaba yürüyüşündeki incelikten belli ediyordu kendini.
Bilet gişesinde Wick Hapson’la karşılaştı. Kilitleme işlemini bitirdiler. Ardından el sıkıştılar ve Front Caddesi boyunca yürümeye başladılar. Yavaş yavaş caddede ilerleyerek penceresiz evde kayboldular.
Jud gömlek cebinden bir sigara çıkardı. Sigarayı yakan Jud beklemeye koyuldu.
Saat dört yirmi beşte eski bir pikap kamyon Kutch evi garajımn yanından gelip yolda bir toz bulutu bırakarak geçti. Front Caddesine dönen araç Jud’a yöneldi. Jud bir yol haritasını inceliyormuş gibi davranıyordu. Kamyon yavaşlayarak cadde boyunca ilerledi.
Başım haritadan kaldıran Jud, caddeye atılan ve parmaklıklara doğru topallayan bir adam gördü. Köşede geniş bir kapı vardı, zincirle kapatılmış ve asma kilitle sağlamlanmıştı. Kısa boylu, şişman adam kilidi açtı, zinciri çözdü ve iterek kapıyı açtı. İçeri girdikten sonra kapı tekrar kilitlendi.
Jud’ın izlediği kamyon Canavar Evi tarafında park etti. Şoför kamyondan çıktı ve arka kapağı açarak kasaya atladı. Adam kasadan yere bir rampa takozu indirdi. Soma da bir çim biçme makinesini takoz yardımıyla aşağıya aldı.
Adam makineyi çalıştırdıktan az soma, Jud bir U dönüşü yaptı. Yolun soluna dikkat ederek yavaş ilerliyordu. Malcasa Point’in iki mil kuzeyinde ormanın içine giden bir yangın yolu buldu. Bu iyi değildi. Bu yolu dönüş için kullanan Jud tekrar şehre yöneldi.
Az önce evi gözlediği noktamn yüz metre kadar gerisinde arabayı
89
tamamen yol dışına çıkarıp arabadan indi. Uzanan yol ve eğimli ağaçlardan başka bir şey görülmüyordu. Birkaç saniye hareketsiz kalarak bundan emin oldu.
Çim biçme makinesinin sesini duyuyordu, rüzgârın sesini duyuyordu, sayısız kuşun seslerini duyuyordu. Bir böcek yüzünün hemen yanından geçti. Eliyle böceği kovan Jud arabasımn bagajım açtı.
Önce parkasını giydi ardından da montunun altından beline bir ağ kemer sardı ve tokasım bağladı. Bir sırt çantasını sırtına takan Jud tüfeğini eline aldı ve bagajı kapattı.
Yürüdüğü yol kendisini patikası bile olmayan ağaçların arasından bir tepenin yamna, kayalıklar ve devrilmiş ağaçların içinden geçirerek sonunda güneşin altında açık bir tepeye ulaştırdı. Belalı gözlerindeki teri sildi Jud. Yamndaki sudan biraz içti ve tepenin sol tarafından aşağıya doğru inmeye başladı. Bu sırada, sabah Canavar Evi’nin arka pencerelerine baktığım fark ettiği bir kayayı arıyordu:
Sonunda aradığı kayalan karşısında gördü. Kayaların birinden diğerine atlayarak ilerliyordu. Tepeye ulaştığında aşağıda uzanan Canavar Evi’nin net bir görüntüsüyle karşılaştı.
Kısa boylu, topal adam ön bahçedeki çimlerle işini bitirmiş ve arkaya hareketlenmeye başlamıştı. Bahçeyi geçerken bir an gözden kaybolan sonra yeniden ortaya çıkan adamı izledi Jud.
Uzun bir bekleyiş olacaktı.Ama böyle bir niyeti yoktu Jud’ın. Kayaların bir köşesine eğilip
gizlendi. Çok rahatsız bir pozisyondu bu. Arkasına döndü ve epey yüksekte iki çam arasında düz bir alan keşfetti. Tüfeğini oraya bırakan Jud, omuzlarından çantasım çıkararak çam ağaçlarından birine dayadı. Rüzgâr terli gömleğini serinletmeye başlamıştı. Gömleğini çıkararak, yüzünü sildi ve sonra kayaların üzerinde güneşte kurumaya terk etti.
Sonra çantasım açtı. Çantadan dürbün kutusunun ve bir sandviç çıkardı. Sandviçi, Donna öğleden önce hazırlamıştı ona.
Plajdaki Larry olayından sonra Welcome Inn’e dönmüşlerdi. Donna ve Sandy mayolarını değiştirmişler, Larry ise başıboş dolanmış belki de motel bannda bir içki içmişti. Sonra Jud bayanlara katılmış ve beraber şehre inmişlerdi. Sandviçin malzemesini Sarah’mn yeri yamndaki manavdan aldı. Donna’mn oteldeki kabininin arkasında sandviçi bera-
%
r
ber hazırladılar. Dördü birden. Donna, Jud’a geceyi nerede geçireceğini sorduğunda sadece sabah döneceğini söyledi.
Dürbün ve sandviçle uygun bir gözlem yeri aramaya başladı. Yukarı tırmanırken ortada bir yerde kayalar tarafından korunmalı bir düzlük keşfetti.
Düzlüğe gitmeden önce sandviçinin kâğıdım açtı. Mayonezli, peynirli ve salamlı sandviç. Jud, Canavar Evi’nin arkasına kadar olan mesafeyi izlerken yedi sandviçi.
Adam hâlâ çimlerle uğraşıyordu. ,Jud, Bushnell dürbünüyle izliyordu aşağıyı. Adamın kel başı güneş
te parıldıyordu. Sıcak havaya rağmen bir sweatshirt ve eldivenlerim giymişti. Arada adam bir koluyla yüzünü siliyordu.
Zavallı herif.Jud kendi rahatıyla kıyaslayarak terli adama baktı: Çıplak teninde
ki esintiyi, havadaki çam kokusunu, sandviçinin tadım ve kendisini ilgilendiren, bugün bulduğu kadım geçirdi kafasından.
Sandviçini bitiren Jud aşağıda çantasım ve silahım bıraktığı alana indi. Gömleği hâlâ ıslaktı. Jud gömleğini, dürbünü ve montunu çantaya koyarak gözlem noktasına döndü.
2
Kamyonet, Canavar Evi’ni terk ettiğinde hiçbir hareket, en azından Jud’ın görüş alanında hiçbir hareket görülmüyordu. Bu alana evin tüm arkası ve güney yam dahildi.
Ön taraf Jud’ı pek ilgilendirmiyordu. Thom ve Kutch cinayetlerinde, saldırganın arka pencereleri kırarak içeri girdiği açıkça belliydi. Saldırgan mutlak evin arkasındaki ağaçların arasından gelmişti.
Bu gece kimse girecek olursa, Jud onu görebilecekti.Ama vurmayacaktı onu Jud.Beklemek gerekliydi. Piçin birini eve gece girdiği için veya bir
maymun kıyafeti giydiği için vuramazsın ki. Emin olmak zorundasın.Dürbünüyle tekrar taradı etrafı. Ardından ikinci bir sandviç yiye
rek suyla içeri itti.
91
Güneş sıcaklığı muhafaza edemeyecek kadar alçaldığında gömleğini giydi Jud. Artık kurumuştu. Jud gömleğini pantolonunun içine soktu.
Başka bir sigara yakarken kayaya sırtım dayadı. Önünde yükselen koruyucu kayalar görüş alanının bir kısmım kapatıyordu. Buna rağmen evin arkasının tamamı görülebiliyordu hâlâ. Buna göre yerleşti Jud. Ani bir değişiklikte yer değiştirmesi gerekmeyecekti. Hem de gece boyunca.
Evi bir saat kadar izlediktep sonra parkasını yayarak üstüne oturdu. Parkamn kalınlığı hem sert yüzeyi yumuşatıyor hem de extra yükseklik sağlıyordu Jud’a.
Jud, gözlem sırasında bir sürü şey düşündü. Bu hayvan hakkındaki araştırmaları sonunda en makul tanıma konsantre etti kendini. Ama hâlâ zaman mefhumuna takılıyordu kafası: İlk cinayet 1903’te en sonuncusu ise 1977’de görülmüştü. Bu durum, tüm cinayetleri aynı adamın planladığı olasılığım yok ediyordu.
Henüz Jud cinayetleri vahşi tür canavarın işlediği fikrine ısınama- mıştı. Larr/nin söylediklerine rağmen. Maggie Kutch’un hikâyesine rağmen.
Ve Larr/nin arkasındaki çiziklere rağmen?O çizikleri bir insan da yapabilirdi. Eğer tırnaklarla değilse bile,
sahte pençeler vasıtasıyla. Maymun veya bir hayvan kıyafetindeki bir insan. 1
Peki o halde zaman mefhumuna ne demeli? Neredeyse 75 yıl.Tamam, hayvan kıyafetinde bir sürü insan.Tamam da, kimler ve neden?Aniden bir teori düşündü Jud. Teorisini ne kadar bilmece haline
getirirse, o kadar iyi görülüyordu. Kanıtlan biraraya toplamaya başlayacakken bir anda karanlığın çöktüğünü fark etti.
Hızla öndeki kaya çıkıntısına ilerledi Jud. Ev artık siyahtı. Çimler koyu bir genişlik oluşturuyor ve sanki bulutlu bir gecede göl yüzeyindeki boşluk gibi görülüyordu. Jud, çantasından deri bir kılıf çıkardı ve içinden de Starlight Noctron IV adlı bir gece dürbünü. Aleti gözüne dayayan Jud evi ve çimenliği hızla bir taradı.
Dürbünü kayalann üstünde bırakıp, sırt çantasının etrafından dola
92
şarak karanlığa idrarım boşalttı.Tekrar dürbüne döndü. Yerleri temizledi. Hiçbir şey. Kol saatine
bakü. Tam 10.30 civan. Jud, yere çöktü ve ardından yaklaşık bir saat boyunca pozisyonunu değiştirmeden evi izledi.
. Bu süre zarfında hayvanı düşünüyordu. Teorisini düşündü. Dürbünü ve tüfeği ile geçirdiği diğer geceleri düşündü. Birazda Donna hakkında düşündü.
O sabah Donna’mn bluz ve kadifenin içindeki, elleri pantolon arka ceplerine sokulu halini düşündü. Elleri kalçasının sıcak kıvrımlarının üstünü örtüyordu. Sonra kendi ellerim Donna’mn bluz düğmelerim çözerken gördü, yavaşça çıkardı bluzu, henüz hiç görmediği ama kesinlikle kafasında şekillendirebildiği göğüslerine dokundu.
Sertleşen penisi pantolonunun önüne baskı yapıyordu.Tekrar hayvanı düşündü.Aklına, General Field Marshal ve Yaşam İmparatoru Euphrates
D. Kenyata’mn şişman ve siyah yüzü geldi.İmparatorun iri gözlerinden birisi sanki bir kurşun girmiş ve kafa
tasından çıkmış gibi kaybolmuştu.Kampala Hayvanı ölmüştü.Jud’ın ereksiyonu da öyle.Koruyucular... eğer yakalayabilselerdi. Ama yakalayamadılar.
Hatta yamna bile yaklaşamadılar. En azından izin verdiği kadardan daha yakın. Hâlâ, eğer yakalayabilselerdi...
Orada!Parmaklığın hemen bu tarafında.Dürbünü sabit tuttu: Dürbündeki görüntü alammn çoğunu kapla
yan karaltı -k i bir çalılık ta olabilirdi- görebildiği kadarıyla görüntü olarak insanın en temel şekline benziyordu.
O şey -h e r ne ise - yere uzandı. Öne doğru, parmaklık arasındaki bir boşluğa doru bir şey itiyordu. Sonra parmaklığın altından kendisi de sürünüp geçti. Diğer tarafa geçince sürüklediği nesneyi de alıp iki ayağımn üstüne kalktı.
Profil görüntüsünde göğüsleri vardı o şeyin.Evin arkasına koşturdu, merdivenleri tırmandı ve bir sundurmanın
arkasında kayboldu.
03
Birkaç saniye sonra Jud bir cam kırılma sesi duydu.
3
Jud parmaklıklara vardığında koştuğu için nefes nefeseydi ve o oyuğu bulacak vakti yoktu. Cep fenerini parmaklıklara doğru tuttu, sıçradı ve iki eliyle kendini parmaklıkların üstüne çekti. Kendini demirin üstünde destekleyerek yukan çıktı. Evden susturulmaya çalışılmış bir çığlık duyuldu. Vücut ağırlığı fazla geliyor ve belinde demirin ucunu hissediyordu. Uzandı ve sol ayağım kaldırdı. Ayağı demiri buldu. Sağ ayağı parmaklıkların ucuna sürttü ve demiri aştı. Jud uzunca bir süre aşağı düştü. Yere çarptığında yuvarlandı, ayaklan üstünde kaydı ve feneri yeniden açtı. Ardından evin arkasına doğru hızla koştu.
Sundurmanın basamaklanna vardığında otomatik 45’lik Colt’unu eline aldı. Bir an silahtaki standart 7’lik şarjörü, parkasındaki 20’lik şarjörle değiştirip değiştirmemeyi düşündü. Eğer 7 kurşunla halledemezse zaten?..
Sundurmada ev kapısının açık, pencerelerden birinin de kırık olduğunu gördü.
Jud içeriye girdi. El fenerine hafifçe vurdu ve onu salladı. Mutfak. Bir kapıdan geçerek küçük bir hole girdi. Önünde büyük maymun şemsiyesini ve ön kapıyı gördü. Işığı sol omuzunun üstünden tuttu. Merdivenler aydınlandı. Merdivenlere koştu, solunu ve sağım kontrol etti ve ışığı yukan tuttu.
Yan yolda, fener kırmızı bir gaz tenekesini aydınlattı. Jud tenekenin yamna çıktı. Tenekenin kapağı hâlâ oradaydı. 3 feet uzunluğunda bir ip sapına bağlanmış ve bir askı oluşturmuştu. Jud tenekeyi salladığında içindeki sıvının sesini duydu. Silahım eline aldı ve ateşe hazır hale getirdi. Silahı gömlek cebine bırakan Jud tenekenin kapağım kokladı. Tamam gaz yağı. Silahım almak için elini cebine uzatırken yukarıda bir soluk duydu. Sonra da yamk bir kahkaha duyuldu.
94
Fenerin ışığı merdivenleri tırmandı, kanayan çıplak bir bacak, bir kalça, yaralı bir göğüs ve bir yüz. Saçlar yüze sarkmıştı. Çeneden kan damlıyordu. Alnın önünden kopan bir deri parçası gözün birini kapatmıştı.
Kan dolu açık ağızdan kanlar damladıkça daha fazla kahkaha duyuldu.
Jud sessizce yukarıya seslendi "Mary?" "Mrs Ziegler?"Kadın sürüklenircesine, kollan boşlukta sallanarak göründü.Jud fenerin ışığım aşağıya çevirerek ayaklanmn yerden beş san
tim yukanda sallandığım fark etti."Aman Tamun,” diye mınldamp, silahına ulaşmaya çalıştı. Vücut
Jud’ın üstüne düştü. Jud’a çarpan vücut, arkadaki sıvıya da bulanarak yuvarlandı gitti. Aşağıda merdivenlere çarptı ve büyük bir ses çıkardı.
Sonra arkadan başka bir şey çarpti Jud’a.Yumuşak ete bir pençe attı ve bir soluk sesi duyuldu. Ekşi pis ko
kuyla öğürerek elini bir kez daha arkaya attı ve vücudunu çevirdi. Kesici bir şey omuzunu deşti, parka ve derisini yırttı. Acı ile otomatiğim düşürdü Jud.
Eliyle merdivenlerde silahım bulmaya çalıştı. Ama onun yerine eline gaz tenekesi geldi. Aldı onu Jud. Yukarıdan hırıltı sesler geliyordu.
Tenekeyi sallayarak gazı karanlığa dağıttı. Eğilmiş ve merdivenleri tırmanan solgun bir şekil belirdi. Gaz sıçratıyordu etrafa. Elleri yerleri dövüyordu, acı acı bağırıyordu. Jud’ın elindeki tenekeye çarptı. Jud merdivenlere doğru çekildi ve gömlek cebine ulaştı. Sigaramn yanında bir de kibrit kutusu vardı.
Pençeler bu kez de kalçasını yırttı.Jud kibrit çöplerinden birini kopanrken hâlâ geri kibriti yakıcı şe
ride Sürttü ve mavi bir alev gördü.Kibrit yanmadı.Ama o şey havadaydı ve trabzandan atlıyordu.Az ilerde yere indi o şey, ve ardından mutfağa doğru aceleyle kaç
tı.Jud fenerim ve silahım bulana dek merdivenleri araştırdı. Sonra
da Maıy Ziegler’in tahrib edilmiş vücudunun yamnda bir yerde oturdu ve evi dinlemeye başladı.
95
ONUNCU BÖLÜM
Roy’un ağrıları vardı. Özellikle omuzlan ve sırtı. Kendisini hayat boyunca aralıksız araba kullanmış gibi hissediyordu. Ama aslında sadece yedi saattir araba kullanıyordu. Sadece yedi saatlik bir seyahat sonrası bu kadar kötü olmamalıydı.
Yanındaki çantasına uzanarak Big Mac hamburgerlerinin sıcâklı- J ğını hissetti. Tam birini alıp yemeye karar vermişti ki, vazgeçti ve ham
burgeri yerine bıraktı. Bekleyebilirdi. Az sonra gece için durmuş olacaktı. O duruş aynı zamanda yemek zamanı da olabilirdi.
Golden Gate’ın yamndan geçerken Alcatraz’ın sağında yüzüne bir gülümseme geldi. Çok karanlıktı. Sinyal ışığı dışında pek fazla bir şey göremiyordu. Fakat önemi yoktu çünkü görmek istediği ne de olsa Allah’ın belası bir hapishaneydi.
O bir hapishane değildi, hatırlattı Roy bunu kendine.Tabii ki öyleydi. Bir kez hapishane oldu mu her zaman öyle kalır
dı. Başka hiçbir şey olamazdı.Eğer 101 nolu hücrede 10 dakika daha kalsaydı, San öuentin’i gö
rebilecekti. Bok, sanki o pislik yuvasını yeterince görmemişti.Bu konuyu düşünmek bile istemiyordu.Doğru ilerlerken bir Big Mac hamburger çıkardı, kâğıdım açtı ve
yol işaretlerini seyrederek yavaşça yedi onu. Son lokmasını çiğnerken dönüş sinyaline dokundu ve Pontiac Grand Prix arabasını Mili Vadisi çıkışına yönlendirdi.
Dümdüz. Aldığı yolu seviyordu. Arabalarda Bob Mars Banmn iyi tadı vardı.
Mili Vadisi pek fazla değişmemişti. Hâlâ küçük bir ülkenin şehri duygusunu veriyordu. Tamalpias Tiyatrosu Çadırı karanlıktı. Eski otobüs istasyonu her zamanki gibi görünüyordu. Orada hâlâ eski kitapların olup olmadığım merak etti. Soldaki eski binalar yerlerini, büyük, ahşap yapılara bırakmıştı. Şehir değişiyordu ama yavaşça.
Şehrin sonunda Mount Tamalpias, Muir Woods ve Stinson Plajı yoluna girdi. Bu yol ormanlık tepeler arasında kıvrıla kıvrıla uzanırdı.
96
Bir ara, karanlık evlerin arasından geçiyordu. Sonra kayboldular. Ormanların derinlerine doğru bazen yavaşlayarak, hatta sert dönemeçlerde neredeyse durarak devam etti.
Sert bir dönemece geldiğinde arabayı çekti ve durdu Roy. Farları kapattı ve karanlık arabayı kapadı. Kapıyı açtığında iç far yandı. Arka kapıyı açtı ve koltuktan kırmızı bir Kelty sırt çantası çıkardı. Sonra yan cebinden bir el feneri çıkararak çantayı omuzuna astı. Arabanın kapılarını kapattı ve ağaçların arasına doğru yürüdü.
Zemin yukarı doğru eğimliydi. Tırmanırken pantolonu çalılara takılıyordu. Yolu terk ettikten biraz sonra alçak bir dikenli telin üstünden geçti. Dikenlerden biri pantolonuna bir delik açtı. Takılan ayağım sallayarak kurtardı ve tırmanmaya devam etti.
Eğimli arazinin tepesine geldiğinde yeşil yapraklılara bir göz gezdirdi. Nispeten birbirlerine yakın görünüyorlardı. Neredeyse araştırmasını kesiyordu ki fenerin ışığı ağaçlar arasında bir boşluk gösterdi. Ona doğru ilerleyen Roy içeriye girdi.
Altı metre civannda temizlenmiş bir alan uyku tulumu için yeter- liydi. Daha önce bir başka kampçının yaktığı kamp ateşinin yeri belliydi. Bu dairenin içinde yanm düzine kadar yanmış konserve kutusu vardı. Roy eğilerek kutulardan birine dokundu. Soğuktu.
Alanı feneriyle araştırdı. Temizlik sırasında orman karanlık ve sessiz görünüyordu.
Bu iyiydi.Sırt çantasım indirdi ve açtı. Üstte plastik bir yer örtüsü vardı. Ye
re serdi örtüyü Roy. Mavi çantadan çıkanları da bu örtü üstüne koydu.O lastik yastıklardan birini alması gerektiğim düşündü.Ateş yakmak için taşlardan bir daire oluşturdu ve ölü dallan da bu
raya doldurdu. Yamk kutulan ağaçlığa doğru attı. Çantadan çıkardığı bir parça tuvalet kâğıdıyla ateşi yaktı. Ateşi incecik dallarla besledi. Ateş büyüdü ve çatırdamaya başladı. Alevleri Roy5un ellerini ısıttı, verdiği ışık ise temizlediği yeri gösteriyordu. Ateşe daha fazla dal attı. Ateş küçüldükçe, dal eklemeyi sürdürdü.
"İşte şimdi sağlıklı bir ateş oldu,” diye mınldandı.Bir günde üç iyi ateş. Bayağı pratik sahibi oluyordu.Ateşin yamnda ayağa kalktı. Alevleri seyrederken vücudunun ön
F: 7 / Mahzen 97
kısmında sıcağı hissediyordu. Sonra geriledi ve fenerini aldı.Kalın ağaçların arasından geriye doğru yürürken omuzunun üstün
den baktı ve alevi uzunca bir süre görebildi. Arabasına bakan eğime ulaştığında ise alevler görünmüyordu artık.
Dikkatlice arabasının yanma indi. Ön koltuktan Mc Donald’s torbasını aldı ve bagaja yürüdü. Bagajın kilidini açtığında iç ışık yandı.
Işık kadının gözlerine geldiğinde kadın şaşaladı. Joni bir tarafta yatıyordu ve sarılmıştı.
"AÇ mısın?” diye sordu Roy."Hayır," sesi soğuktu.Santa Monica’dan ayrıldıktan sonra bagajı her saatte bir açtığında
kadın ne konuşmuş ne de hareket etmişti. Zaten banyodaki son geceden beri de tek kelime etmemişti.
"Yani sen kırılgan değilsin." Roy kadının vücudunu saran yumuşak örtüyü çekti. Joni örtüyü tutmaya çalıştı ama beceremedi. Örtü ellerinin arasından kaydı gitti.
"Çık oradan," dedi Roy."Hayır.""Çık yoksa canını yakacağım.""Hayır."Roy, kadının parçalanmış gömleğinin altına uzanarak kadının kal
çasını çimdikledi. Kadın bağırmaya başladı. "Sana ne söylediysem yap. Şimdi çık dışarı."
Kadın elleri ve dizleri üstünde bagajdan çıkarak yere indi.Roy bagajı kapattı ve kızın elini tuttu. "Güzel bir kamp yapacağız
seninle."Arkasında Joni’yi çekerek önündeki meyili tırmandı Roy. Kızın,
sızlanış ve bağırışlarından çalılardan canının yandığı belliydi."Seni taşımamı ister misin?" diye sordu Roy."Hayır.""Seni taşıyacağım domuz, çalılarda canım acıtmayacak.""İstemiyorum. Sen kötüsün.""Kötü değilim ben.""Evet öylesin. Ne yaptığım biliyorum.""Ben bir şey yapmadım."
98
“Sen...”"Ne?""Sen..." Ve birden Joni bir bebek gibi bağırdı "Whaaaaa!" Roy
"Bok," diye mırıldandı. Bazı hıçkırıklar vızıltı gibi olur ve tekrar başlardı. Bunda da durma belirtisi yoktu, ta ki Roy kızın yanağım sıkana dek. Bu hareket bağırtılan kesti ve sadece hıçkınk kınntılari kaldı geriye-
"Otur," diye emretti Roy.Joni çantayı düşürdü ve dizlerini göğsüne çekti. Hıçkınklan bitme-
mişti.Roy dizleriyle dal parçalan kmp ateşi canlandırdı. Ateş yeterince
büyüdüğünde Joni’nin yanına oturdu. "Güzel ha?""Hayır.""Daha önce hiç kamp yaptın mı?"Joni kafasını salladı."Burada ne var biliyor musun?" Beyaz McDonald’s torbasını kızın
yüzüne doğru kaldırdı. Kız aniden yüzünü çevirdi. Torbadan gelen kokular çok güzeldi. Torbadan bir cips çıkardı ve "Bak burada ne var. Bunlann hepsi senin, aç ağzım," dedi.
Kız ağzım sıkıca kapatarak başım salladı."Kendin bilirsin," diyerek elindeki cipsi ağzına attı. Çok tuzlu bir
tadı vardı.Çantadan-bir bira kutusu aldı. Kutu sıcak ve kuruydu. Karen’ın
buzdolabından aldığında kutuların ne kadar soğuk ve nemli olduğunu hatırladı. Ama sıcak bira birasız kalmaktan iyiydi. Kutuyu açtığında bira Joni’ye fışkırdı. Kız irkildi ama birayı silmeye kalkmadı. Roy ağzındaki tuzu çalkalayarak içti birayı.
"Bir cips al," dedi ve yeni bir tane gösterdi. "Hayır. Tamam mı." Cipsi Roy yedi. Cipslerin tamamım torbadan çıkardı. "Burada bir de Big Mac var. Bu senin için." Cipsleri çiğneyip birayla içeri yolladı. "Bunu ben yemeyeceğim. Senin bu."
"İstemiyorum.""Eminim istiyorsun.""Hayır.""Ama ben bunu sana aldım ve sen yiyeceksin."
99
"Sen benim babam değilsin."Tehlikeli bölge. Roy kızın tekrar sızlanmasını istemiyordu. "Sen
bilirsin. Eğer istersen bu hamburger senin.""İstemiyorum. Belki de zehir kattın içine." Roy daha çok cips yiye
rek daha çok bira içti. Cipslerle birayı beraber bitirdi. Yağlı kâğıdı ateşe attı ve alevleri izledi. Sonra bir başka bira aldı kendisine. Bu kez kutuyu salladı ve Joni’ye doğru uzatıp açarak kızın sınatma fışkırmasını sağladı. Joni alt dudağım içine çekti. Bira yanaklarından ve çenesinden damlıyordu. Roy "Kendini görmelisin,” diyerek güldü.
Roy artan Big Mac burgeri torbadan çıkarıp kâğıdım açtı. "İster misin?"
"Hayır."Yukan kaldırdı ve büyük ağzım açtı Roy. Joni’nin gözleri parla
mıştı burgere. "Gerçekten istiyorsun."Kız başım salladı."Evet istiyorsun. Burada." Yüzüne yaklaştırdı burgeri Roy. Joni
ise dudaklanm kenetledi. "Büyük aç ağzım.”Kız tekrar başım salladı.Roy burgeri kızın kapalı ağzına sürttü ve kızın ağzında biraz sos
kaldı. Sonra burgeri indirip kızın dilinin yalanmasını seyretmeyi bekledi.
Ağız yine kapalıydı."Haydi, aç ağzım." Burgeri tekrar kızın ağzına götürerek "Dediği
mi yap," dedi."Mmm-mmmmm."Roy birayı yere bırakıp dizlerinin üstünde dikildi."Ye Joni."Kız başım salladı.Roy sol eliyle kızın burun deliklerim sıkıp kızı geriye itti. Kızı uy
ku tulumunun üstünde tuttu. Kızın ağzı uzunca bir süre kapalı kaldı. Ama sonunda açtı ağzım kıza. Roy burgeri kopararak kızın ağzına, çenesine ve burnuna yedirdi. Çiğnemeye başlayınca da rahat bıraktı kızı. Kalan burgeri ise ağaçlara doğru fırlattı.
Joni öksürerek doğruldu. Parmaklan ve ağzı yağ içindeydi.Roy kızı uyku tulumuna basmaması için uyardı.
100
Joni, elleri ve dizleri üstünde, kafası ateşe yakın olarak öksürdü ve tükürdü.
Roy kızın parçalanmış gömleği ve şortunu arkadan izledi ve o sabah nasıl giydirdiğini hatırladı. Beyaz bir bluz ve yeşil bir etek seçmişti Roy. Vatakta yatan Joni ne R o /u engellemiş ne de yardımcı olmuştu. Sanki oyuncak bir bebeği giydirmişti. Tek fark, bu bebeğin canlı parçalara sahip olmasıydı ve bu da Ro/ım hoşuna gitmişti. Eteğin altındaki çıplak vücut fikri heyecanlandırdı Roy’u.
Hıçkırıklar kesilmişti ama Joni’nin elleri ve dizleri üzerinde ağlaması sürüyordu.
Roy kızın bacağının arkasına hafifçe vurdu. Bu temas kızın bacağını kasmasına neden oldu. Roy elini aşağıya ve yukarıya doğru kaydırarak kızın bacağının kıvrımlarını ve soğuk ama pürüzsüz olan tenini zevkle hissetti. Elini daha yukan kaldırdığında Joni döndü ve elini itti.
Kızın elini yakalayan Roy, kızı kendine çekti. Ağzı hâlâ yağlıydı. Roy kızın ağzım bir mendille kuruladı ve mendili ateşe attı.
Gömleğinin düğmelerini çözerken, kız eline vurdu Roy un. R o/sa bunu dikkate almadan işini sürdürdü. Kızın bu sefer vurduğu yer burnuydu Roy1 un. Kızın saçlarından yakalayan Roy cam acıyana dek çekti saçlarım. Saçlarını tutmayı sürdürürken kız tekrar vurmadı ona. Bluzu çıkarınca serbest bıraktı Joni’yi. Roy bluzu çantanın içine koyduğu sırada kız göğüslerim örtmeye çalışıyordu.
"Üşüdün mü?"Cevap vermedi Joni.Kızın arkasına dolaşan Roy omuzlarını ve sırtım sıvazladı. Eteğin
düğmesini açıp fermuarını indirdi."Ayağa kalk."Başım salladı kız.Kızın sırtına bir çimdik atan Roy tekrarladı "Ayağa kalk."Dediğini yaptı kız ve Roy da eteği çıkarttı."Ayakta kal.""Üşüyorum," diye mırıldandı kız."Ateşe yaklaş ve ayakta kal."Ateşe doğru yaklaştı Joni."İstersen daha fazla odun atabilirsin."
101
Yere eğilerek çalı çırpıyı ateşe atan kızı seyretti arkasından. Yükselen alevleri seyretti. Alevlerin kızın derisinde yansıyan portakal rengi görüntüyü seyretti. Kızın, ateşin başında vücudunun yalnızca bir tek yanını gösteren duruşunu seyretti.
Ayağındaki dağcılık botlarını çözüp çıkardı Roy,"Diğer tarafa dön, yüzünü bana çevir ve bekle," dedi Roy.Tam o anda kaçmaya başladı kız.Roy kelepçeyi açarak bıçağını çekti. Keskin ucunu avucuyla par
mağı arasında tutarak fırlatıverdi bıçağı. Bıçağın çelik gövdesi ateşte parladı ve bıçak döne döne kıza doğru ilerledi.
Bıçak kızı yakaladığında kız neredeyse ateşin etrafında Roy’un temizlemiş olduğu alanın karanlık sınırına varmıştı. Roy bıçağın saplanma sesini duydu. Kızın çığlığım duydu, öne düştüğünü gördü.
Roy hâlâ yavaşça botlarını çekiyordu. Botları bağlamadı bile sadece dillerini çekip geçirdi onları ayağına.
Kızın yere serilmiş beyaz vücuduna doğru giderken ince dallar ve çam yapraklarının ayağının altında çıkardıkları sesler duyuldu.
102
ONBİRİNCİ BÖLÜM
1
Doıma kapının hafifçe vurulmasıyla uyandı. Yüzünü yasbktan kaldırınca yatağın önündeki pencerenin garipliğini fark etti. Oda da bir garipti. Dışarsı hâlâ karanlıktı ve birisi kapıyı çalıyordu. Korku, belinde bir ürperme yarattı.
Sonra odaya tekrar bakıp hatırladı.Jud. Jud olmalıydı kapıdaki.Yataktan çıktı. Soğuktu ama karanlıkta sabahlığım bulacak vakti
yoktu. Hızla kapıya gidip açtı.Larry pijamalarının içinde ve esen rüzgârda kollarını kavuşturmuş
kapıda dikiliyordu."Ne var?" diye fısıldadı, kanundaki düğümleme sürüyordu."Judge. Geri döndü. Yaralanmış."Donna omuzunun üstünden Sand/nin yatağına baktı ve kızı kaldır-
mamaya karar verdi. Kapıyı çekip kilitledi, yürümeye başlarken de tekrar kontrol etti.
Park alanında L arr/i izlerken soğuk rüzgân içinde hissetti, kendisi de geceliğin içinde çıplaktı. Fark etmezdi. Önemli olan sadece Jud’dı. Aynca orada üstüne bir şeyler geçirebilirdi.
"Çok mu kötü?" diye sordu Donna."Hayvan saldırmış ona." '"Aman tannm." Donna kanlı ve parçalanmış mum figürleri hatırla
dı. Ama o kadar kötü olamazdı Jud. Yaralanmış ama ölmemişti. İyileşecekti.
Larry 12 no.’lu kabinin kapışım açtı. İki yatak arasında bir lamba vardı ama her iki yatakta boştu. Bir tanesi hiç bozulmamıştı. Donna odayı inceledi. "Nerede?"
Larry kapıyı kapattı ve kilitledi."Larry?"Larry’nin vücuduna bakışım ve sanki geceliğinin içindekinden çok
im
etkilenmiş gibi bir hali olduğunu görünce "Jud burada değil,” dedi Don- na.
"Hayır.”"Eğer sen...""Ne?” diye sordu Larry, gözlerini kadının göğüslerinden henüz kal
dırmıştı. Gözleri dalgındı."Gidiyorum.""Bekle. Niçin? Eğer seni utandırdıysam özür dilerim. Ben sade
ce...""Ne yaptığım biliyorum. Jud’ı kullanarak beni buraya getirmeyi ve
sonra da bana...""Oh hayır. Aman tanrım hayır." Sinirli sinirli gülerek "Jud seni ge
tirmemi söyledi," dedi Larry."Peki nerede Jud?”"Burada."Donna L arr/i takip etti."Gördün mü, Jud yatağı kana bulamak istemedi."Larry banyonun kapışım açınca Donna yerde elbise parçası gördü,
sonra da boş küvette oturan Jud’ı. Kan sırtım kaplamış ve Jockey şortunun arkasına bulaşmıştı. Jud kalçasına büyük bir bandaj sarmıştı.
Donna’ya bakarak "Ucuz kurtuldum," dedi Jud.Donna küvetin yanında dizlerinin üzerine çöküp eğilerek Jud’ı öp
tü. Bir elini Jud’m saçlarına götüren Donna "Berbat görünüyorsun," dedi.
"Sen beni bir de banyo yapmadan önce görmeliydin.""Her zaman şortunla mı banyoya girersin?""Seni şoka sokmak istemedim.""Anladım." Donna tekrar öptü Jud’ı hem de daha uzun bir süre.
Belinde arzunun sıcaklığım hissederek ve Larry’nin gitmesini arzulayarak öptü.
Larry "Bütün geceyi öpüşerek geçiremem. Baksanıza hâlâ kanıyor." dedi.
Jud Donna’ya "Omuzumu bandajlar mısın?" diye sordu."Tabii ki.""Laır/nin midesi hemen bulanıverir."
104
"Kan iğrendirir beni," dedi Larry ve banyodan çıktı.Donna Jud’ın omuzuna sargı bezini sararken kanla birleşen su aşa
ğıya akıyordu. "Bunu hayvan mı yaptı?" diye sordu Donna."Bir şey yaptı işte.""Bunlar pençe izi gibi duruyor.""Aynı zamanda öyle de hissediliyorlar."Islak bezle hafifçe sildi yaralan Donna.Jud yaralann üstüne hidrojen peroksid dökmesini söyleyerek "Diz
lerinin oralarda olacak," dedi.Donna denileni yaptı. Sonra ilk yardım çantasından bandajlan al
dı ve "Hazır olduğuna emin misin?" diye sordu."Hı-hı.""Başka sabitlenecek bir yer var mı?""Tamamdır. Teşekkürler.""Haydi şimdi seni temizleyelim. Suyu açarsam ayaklannı kuru tu
tabilir misin?""Su fazla derin olmazsa."Donna suyu açtı. Jud dizini kaldırarak bandajı yükselen su seviye
sinin üstünde tuttu. Donna musluktan kapatarak Jud’m sırtım sabunlu bezle silmeye başladı.
"Eve girdin mi?"Jud başıyla onayladı."Hey sen delisin.""Bunu beğenmedin, değil mi?"" Öldürülebilirdim""Yakın bir şeyler oldu zaten.""Nasıl kaçtın?""Üstüne gaz döktüm. Sanınm yanacağından korktu."Jud’ın sırtı temizlenmişti. Donna eğilerek öptü sırtım. Jud’ın teni
ağzım ıslatmıştı. "Hepsi bitti," dedi Donna."Sağolun bayan. Bana bir havlu verebilir misiniz?"Donna havluyu verdi ve Jud’m bacaklarının üstünü kurulamasını
seyretti. Amacı akan suyun bandajı ıslatmamasıydı. Küvetten çıkarken "Bir dakika sonra dışarıda olurum," dedi.
Donna odadan çıkmasının istendiğini anlamamış bir havayla "O
105
lur musun?" diyerek güldü."Oh, kâlmayı mı tercih edersin?"Bu kez Donna kafasıyla onayladı ve arkasına dönerek kapıyı çe
kip kapattı. Kapıyı kilitlerken tokmak bir çıtırtı sesi çıkardı.Jud "Bu dünyanın en rahat yeri değil," dedi."Bence sorun yok." 'Jud ellerini Donna’nın omuzlarına götürerek geceliğinin askıları
nı aşağıya indirdi. Donna geceliğin aşağıya inmesine izin verdi. Jud üzerindeki etki ani olmuştu. Donna bir dizinin üstüne çökerek Jud’ın sertleşmiş penisini şortun altından çıkardı ve şortu ayaklarına indirdi. Sonra da çırılçıplak ayağa kalktı Donna. Önce gözleri buldu birbirlerini, ardından Jud’m elleri Donna’nın omuz kıvamlarına ve göğüs meyillerine ulaştı. Jud Donna’yı kendisine çektiğinde sert penisi Donna’mn göbeğine sürtüyordu.
Öpüşürlerken Donna’mn elleri Jud’ın sırtım, kalçalarım sıvazlıyordu. Bir elini öne getiren Donna parmaklarını Jud’ın yumurtaları üstünde ve penisinin düzgün teninde gezdirdi. Bu arada Jud’m parmaklarım bacaklarının arasında hisseden Donna, parmakların hareketlenmesiyle mırıldanmaya başladı.
Jud giysi parçalarım ayağıyla itti ve yere iki banyo havlusu serdi. Donna havluların üstüne uzanırken dizlerim hayada ve birbirinden uzakta tutuyordu.
Jud’ın dilinin nazik dokunuşlarım önce bir göğüs başında soma da diğerinde hissetti Donna. Soma kaygan itme hareketi geldi. Jud Donna’mn içinde derinlere gitti.
Donna sessiz kalmaya çalışıyor ancak yine de açık ağzından homurtuların çıkmasını engelleyemiyordu. L aır/n in duymasını istemiyordu. Ama şimdi soluğu daha hızlı geliyor ve sesine sahip olamıyordu. Zaten fazla dikkat edemedi. Üstünde, içinde sadece Jud vardı, içini dolduran, dayamlmaz duygulara ve büyük finale yol açan Jud. Jud Donna’mn çığlığım ağzıyla boğdu.
106
2
"Tanrı aşkına, niçin bu kadar uzun sürdü?" diye sordu Larry. Bu sırada TV izliyordu.
Donna gülerek "Sanının kısa bile sürdü," dedi.Jud sadece üstünde bir havlu ve bandajlanyla dolaptan bir sabah
lık aldı ve üstüne geçirip havluyu bıraktı."Öyleyse," dedi Larry. "Artık ikimizde buradayız ve senin bakımın
halledildi. Bize neler olduğunu anlatacak kadar iyi misin?''Jud Donna’ya kalmak isteyip istemediğini sordu."Bilmek istiyorum. Ben izin istesem? Biraz üşüdüm de?""Rahatına bak."Donna bozulmamış yatağın örtüsünü aldı üstüne çekti ve yatağa
uzandı. "Tamam," diyerek de hazır olduğunu belirtti.Jud olanlan anlattı: Tepeden evi izlediğini, bir kadının eve girdiği
ni gördüğünü, içeride kadım izlediğini ve merdivenlerde gazyağı tenekesini bulduğunu anlattı onlara.
Larry "Oh, iyi kadın. Kirli yerleri küllere indirgeyecekmiş," dedi.Donna ise "Niçin bu kadar uzun süre beklediğini merak ettim," de
di."Birçok şey olabilir. Cinayetlerden sonra muhtemelen şehri terk
etti, kocasını ve oğlunu toprağa vermek için. Nereli olduklarım biliyor musunuz?" diye sordu Larry.
"Roseville, Sacramento’nun hemen dışında.""Ama onları gömüp geri dönmesi sadece birkaç gün sürer. Geri
kalan zamanda ne yapıyordu bu?""Belki de öcünü nasıl alacağım planlıyordu. Planlıyor ve hazırlık
lar yapıyordu. Bu akşam orayı terk ederken parmaklıkların altındaki bir boşluğu kullandım. Sanıyorum o çukuru kadın kendi başına kazdı. Hazırlıkları bitince, büyük bir olasılıkla gerdekten oraya girip işi bitirmeliydi.
Larry ürktü. "Tanrı aşkına, niçin onu durdurmaya çalıştın?""Ben içeriye onu engellemek için girmedim. Ben içeriye kim oldu
ğunu öğrenmek için girdim, bir de ne yapmaya kalktığım bulmak için.
107
Ta ki çığlığı duyana dek."Donna örtülere rağmen soğuğu hissederek "Aman tanrım. Çok
mu kötü yaralanmıştı?" diye sordu."Ölmüştü.""Diğerleri gibi mi?" dedi Larry."Aynen salondaki kız gibi. Ethel? Eğer mum şekil doğruysa bu se
fer ki o şekle çok benziyordu. Ona yakından baktım, katil kaçtıktan sonra."
Larry "Cinsel zorlamaya uğradığım söyleyebilir misin?" diye sordu.
Jud onayladı. "Çok açık görülebiliyordu."Düşüncesi bile Donna’yı etkilemiş, bacaklarım sımsıkı birbirine
çekmesine neden olmuştu. Jud’ı hâlâ içinde hissedebileceğini düşünüyordu. Korkusu dağıldı. Bir an için Jud’la tekrar nasıl yalnız kalabileceğini merak etti.
Larry "Tecavüze uğradığım biliyordum," dedi. "Hayvan... Bu onun tarzı. Cinsel zevk. Tabii ki memnun olmalıyım. Benim hayatımı kurtaran şey bu. Yaratık zevkini Tommy’de tatmin etmekle ilgilenmişti..."
"Ana maddenin seks olduğunu sanmıyorum.”Larry hayretle "Oh?" diye bir ses çıkardı."Sana teorimi anlatayım. Bence hayvan bir adam.""Senin teorin boktan o halde.""Sadece dinle. Kıyafet değiştirmiş bir insan. Kostümünün pençele
ri var.""Hayır.”"Dinle Allahın cezası. Sen de Donna, dinle de ne düşündüğümü
gör. Asıl cinayetleri, Bayan Thom’un kız kardeşi ve çocukları, astıkları adam Gus Goucher tarafından işlendi."
"Hayır," diye atıldı Larry."Neden olmasın?""Onlar pençelerle parçalanmışlardı.""Kime göre?""Morg fotoğraflarına göre?""Sen gördün mü o fotoğrafları?""Hayır, ama Maggie Kutch gördü."
108
"Eğer ona inanırsan. Fotoğrafları çeken kim?""Maggie zannedersem.""Belki onlara bir göz atabiliriz.""Şüpheliyim.""Tamam, bunu zamana bırakacağız. Çok ta önemli değil. Gus Go-
ucher’ın jürisi resimleri görmüş ve tamklan dinlemiş olmalılar.”"Eski gazetelere göre görmüş ve dinlemişler.""Ve jürinin duydukları adamı mahkûm etmeye yeterliymiş.""Bağışlandı.""Bunu kontrol etmeliyiz fakat otuz yıl sonra Kutch’ın öldürülmesi
ne kadar, Goucher’m, Thorn katili olarak kabul edilmekten memnun olduğu gibi bir düşüncem var."
"Öyle görünmesi sağlandı. Bir günah keçisine ihtiyaçları vardı.”"Hayır. Bir şüpheliye ihtiyaç duydular. O da öyleydi. Ve büyük bir
olasılıkla da suçlu olan oydu."Donna "Goucher’ı astılar,” dedi. "Yani Maggie Kutch ve ailesine
yapılan saldırılardan sorumlu olamaz.""Bir bakıma olabilir. Cinayetlerden sonra Maggie’nin ne yaptığı
na bakın. Evden taşındı, Wick Hapson’u tuttu ve Hayvanlar Evi’ni turların ziyaretine açtı. Maggie ile Wick’in Bayan Kutch olmadan daha mutlu olacaklarını düşünerek, adamı Thorn cinayetlerine benzer şekilde öldürdüklerini ve bu işi de kârlı hale getirmek için kendilerine hayvan görüntüsü verdiklerini düşünüyorum. Bu düşsel hayvanın onlara ne kadar ilgi sağladığım görünce de evi turlara açarak para kazanmaya karar verdiler."
Larry kafasını salladı ama hiçbir şey söylemedi."Bir tek şey," dedi Donna. "Kendi çocuklarım öldürebilecek bir ka
dın düşünemiyorum.""Olayın bu tarafı beni de düşündürmedi değil. Gerçekten düşün
dürdü. Hayvan öyküsünün devam etmesi için çocuklar gitmeliydi.""Olamaz. Hiçbir anne böyle bir şey yapamaz."Jud "Hoş bir şey olmadığım kabul ediyorum," diye onayladı. "Ken
di çocuklarını öldüren anneler. Çocuklara dikkat eden Wick bile olsa..."
"Teorin anlamsız," dedi Larry.
109
"Niçin?""Çünkü o evde bir hayvan var.""Hayvan pençeleri olan lastik bir kostüm.""Hayır."Donna kaşlarım çatarak "Bu geceki saldırganın Wick Hapson ol
duğunu mu düşünüyorsun?""Eğer Wick’se yaşına- göre fazla kuvvetli kahrolasıca.""Axel?""Axel olamaz. Boyu çok kısa, omuzlan çok geniş ve hareketleri
de çok sakarca ve beceriksiz." t "Peki Kim?"
"Bilmiyorum."Lany olayı "O hayvan," diyerek açıkladı. "O lastik bir kostüm giy
miş bir insan değil, o gerçek bir hayvan!""Nasıl bu kadar emin olabildiğini söyle bize?”"Biliyorum.""Nasıl?""Biliyorum. O insan değil.""Sana kostümü gösterirsem bana inanacak mısın?"Lany garip bir tavırla gülümseyerek başıyla onayladı. "Elbette.
Bunu yap. Kostümü göster bana, ben de sana inanacağım.""Yann akşama ne dersin?""Yann akşam...” kapımn vurulmasıyla sustu Larry.
3
Jud kapıyı açarak "Selam," dedi."Annem burada mı?""Tabii ki burada. İçeri gel."Saçlan dağımk olan Sand/nin üstündeki mavi sabahlıkta bir par
ça küçüktü. Sandy içeri girdi. Gözleri Donna’ nınkilerle buluştuğunda Saiıdy şaşkın gözlerle bakarak "Buradasın. Peki yatakta ne işin var?" dedi.
"Isınıyorum. Ya sen yatağın dışında ne halt ediyorsun?"
110
"Sen gitmiştin.""Sadece bir iki dakikalığına." Donna Jud’a baktı. "Sanırım artık
geri dönsem iyi olacak." Yataktan çıkarak kapıya Sandy’nin yamna gitti. Jud onlara kapıyı açtı. Donna Jud’ı öpmek, onu sıkıca sarmak, sıcaklığım ve gücünü hissetmek istedi. Ama Sandy’nin önünde değil. Larr/nin önünde değil.
"Sabah görüşürüz.""Sizi odamza bırakayım.""Gerek yok.""Tabii ki var."Jud, Donna’mn yamnda, Donna’ya dokunmadan yürüdü. Sandy ön
den koşarak kapıyı açtı ve beklemeye başladı.Donna "Sen içeri gir. Bir saniye sonra oradayım," dedi."Bekleyeceğim.""Kapat kapıyı tatlım."Kız söyleneni yaptı.Donna kapının önünde kollarım Jud’a sardı. Jud’da ona yaklaşa
rak iyice yaslandı."Burası soğuk ama sen çok sıcaksın," dedi Donna."Bu sabah Lany*e evli olmadığım söyledin.""Boşandım. Ya sen?""Ben hiç evlenmedim.""Doğru kızla karşılaşamadın mı?""Aslında birkaç tane ‘doğru’ gibi görüneni vardı sanırım. Ancak
benim çalışma stilim... Bu çeşit bir yaşamı bir başkasının sırtına da yüklemeyi istemedim."
"Ne çeşit bir iş bu?""Ben hayvanlan öldürürüm.""Hepsi bu kadar mı?" diye gülümsedi Donna."Evet. Haydi şimdi iyi geceler," diyerek öptü onu Jud.
111
ONİKİNCİ BÖLÜM
1
Korkulu bir çığlıkla uyandı Jud. Karanlıkta L a rr/e bakarak "İyi misin?" diye sordu.
"Hayır!" Adam oturmuş ve dizlerini çenesine dayamıştı. "Hayır. Hiçbir zaman da iyi olmayacağım. Asla!" Larry tekrar ağlamaya başladı.
Jud "Bu iş hallolacak ve iyi olacaksın," dedi."Asla hallolmayacak. Sen orada bir hayvan olduğuna bile inanmı
yorsun. Sen çok iyisin.""Ne olursa olsun onu öldüreceğim.""Bana para ödemenin nedeni bu.""Bu bana para ödeme nedenin.""Benim için onun başım kesecek misin?""Hiçbirisinin.""İstiyorum. Onun kafasını kesmeyi, onun penisini kesmesi,
onun...""Bırak bunları, tamam mı? Onu öldüreceğim. Başka hiçbir şey
yok. O boktan şeylerin, hiçbirisi yok. Onların yeterincesini gördüm ben."
"Gördün ha?" Larry’nin sesi karanlıkta çok şaşkın ve ilgili çıkmıştı.
"Afrika’da bazı işler yapüm. Kopan birkaç baş gördüm. Bir herif onları dondurucu da saklar ve onlara ateş etmekten hoşlamrdı."
Jud diğer yataktan sinsi bir kahkaha duydu. Kahkahanın garip havası Jud’ı sinirlendirdi.
"Belki de yarın seni Tiburon’a geri göndererek işi kendim hallederim."
"Oh hayır. Yapamazsın.""Beraber olsak daha iyi olur Larry.""O hayvanı öldürdüğünde yanında olmak zorundayım. Onun ölüsü-
\2
nü görmeliyim."
Saat altıda Jud’ın saatinin alarmı uyandırdı kendisini. Ama alarmın Larry’i rahatsız ettiği söylenemezdi. Yataktan çıkan Jud, soğuk zeminde ayağa kalkıp bacağımdaki bandajı çıkardı. Dört paralel çizik de kuruydu, koyu renk çizikler yaklaşık yedi santimetre uzunluğundaydı. Canını yakıyorlardı ama fazla problem çıkarmadan geçecek gibi gözüküyorlardı. Jud banyoya girdi, kanlı bandajı elbiselerinin üstüne bırakarak, bacağına yenisini bağladı. Aynada omuzunun bandajım kontrol etti. Biraz kan akmıştı ama kurumuş gibi görünüyordu. Belki sonra Larry veya Donna yardımıyla değiştirirdi bandajı.
Ellerini yıkadı. Temiz giysilerini giydiğinde valizi neredeyse boşalmıştı. İçinde kalan bir iki parçayı yatağın üstüne koyarak valizi banyoya götürdü. Banyoda kanlı giysilerim valize doldurup eski bandajlan da içine koydu. Sonra da valizi dışanya çıkarttı.
Sabah, bir iki kuş dışında hiçbir şey uyanmamışçasına sessizdi. 9 nolu kabine baktı. Donna orada olmalıydı ve muhtemelen uyuyordu. Güzel bir sabahtı ve Donna’mn kendisiyle birlikte olmasını istiyordu. Yine de onu uyandırmayı denemedi.
Valizi arabasımn bagajına koydu ve sessizce bagajı kapattı. Ardından kabine döndü. Banyodaki her kan izini sabunlu bezlerle temizledi. Beyaz havlular tamam gibi görülüyordu. Elindeki bez ise kan izlerinden pembeleşmişti.
Dikkatle banyodaki çöpü inceledi. Plastik çöp kutusunda kanlı tuvalet kâğıtları, bandajlar, bant ve pamuk vardı. Elindeki kanlı bezi de çöpe bırakarak, çöpü boşalttı.
Arabasındaki ilk yardım kutusu ile çöp torbasını dışarı çıkardı. Etrafta kimseler yoktu. Elindekileri bagaja yerleştirdi.
Temizliği bitirmiş olarak kabin merdivenlerinde bir sigara yaktı. Tadı güzeldi, dumanı taze çam havasıyla karışıyordu.
Uzandı ve ellerim öne dayadı. Bandajlan, yaralan dışında kendisini mükemmel hissediyordu.
2
F: 8 / Mahzen 113
Sigarasını bitirince arabasını Front Caddesi’ne doğru sürdü. Şehir de sessizdi. Sarah’ın yeri önünde mavi-beyaz bir polis arabası park etmişti. Hareket eden tek araç yavaşça yaklaşan bir Porsche’ydi ve şehir içindeki saatte elli kilometre hız sınırına gerçekten sadık kalıyordu.
Solundaki Canavar Evi ise çorak bir görüntüye sahipti. Canavar Evi’nin arkasındaki kaya katmanlarını gördüğünde yavaşladı. Oraya çıkıp ekipmanını toplaması gerekiyordu.
Ama şimdi değil.Şehrin sonunda bir U dönüşü yaparak geri geldi, tki evi geride bı
raktı. Bir sonraki blokta arabasını kapalı bir berber dükkânının önüne park etti. Canavar Evi’nin bilet gişesine yürüdü.
Duvarlannda camlarla çerçevelenmiş gazete kupürleri vardı. Katil olduğu söylenenler. Diğerleriyse turlarla ilgiliydi. Birçok maddeyi okudu. Hepsini okumak istedi ama çok zaman alacaktı. Üstüne çok fazla dikkat çekmek istemiyordu.
Bilet gişesinin önüne bir göz attı. Sonra da saatim kontrol etti. İlk tur yaklaşık üç saat sonraydı, saat onda.
Ellerini ön cebine sokarak caddede yoluna devam etti. Victorian evine geldiğinde bir an durdu ve yoluna devam etti. Bu sırada sabah yürüyüşüne çıkmış bir turist gibi davranabilmek için tüm performansım harcıyordu.
Köşeyi dönünce ağaçların içine doğru yürüyüp tekrar geri döndü.Parmaklıklara birkaç metre mesafede kendisine Canavar Evi’nin
ön cepheden bir görüntüsünü sağlayan ve aynı zamanda kendisinin de gizli kalmasına yarayabilecek bir boşluk gördü.
Saklanarak beklemeye koyuldu.
3
Saat 9.30’u biraz geçe Front Caddesi’ne bir kamyon yanaştı. İçinden çıkan adam bilet gişesini kontrol ederek kamyona geri döndü. Bu kez bir kadın ve üç çocuk göründü. Az sonra da bir Volksıvagen’li çift geldi.
Jud yola dönerek bilet gişesine yöneldi. Hâlâ boştu. Jud’ın gözle-
114
mi başlamadan önce içeri , giren olmamışsa evde boş olmalıydı. Ama Jud oradayken önden giren yoktu.
Jud bilet gişesinin yakınlarında beklerken daha çok insan geldi. Caddenin karşısındaki penceresiz evi seyrediyordu Jud. Kapısı kapalıydı. Yeşil kamyonet hâlâ garajın önünde park edilmiş, duruyordu. '
Sonunda, turun başlamasına 10 dakika kadar hâlâ, Jud evden çıkan Maggie ve Wick’i gördü. Wick’e tutunan Maggie elinde baston taşıyor ama onu kullanmıyordu. Front Caddesi’ne ulaşmaları uzun zaman aldı. Geçmeden önce bir station wagon aracımn geçmesini beklediler.
Kaldırımda Wick kadına yardımcı oldu ve koluna girmesine izin verdi. Maggie bastonuna yüklenerek* alçak ama net bir sesle "Canavar Evi’ne hoşgeldiniz," diye seslendi. "Benim adım Maggie Kutch, ve buranın sahibiyim. Biletlerinizi asistanımdan alabilirsiniz. "Bastonunu bilet gişesine doğru kaldırdı. Wick gişenin kapışım açıyordu." Biletler yetişkin başına dört, 12 yaşından küçükler içinse sadece iki dolar."
İnsanlar dinledi, sessiz ve hareketsizdiler. Maggie konuşmasını bitirdiğinde sıradaki insanlar gişeye yöneldiler.
Maggie turnikeyi açtı ve öne doğru itti.Jud bilet gişesine vardığında Wick "Bir iki saniye için dönerim,
ha?" diye sordu."Bekleyebileceğimi sanmıyorum." Camın altından bir 5 dolar uzat
tı."Umanm bayan arkadaşımz ortaya çıkmaz.""O da kim?""Sizin bayan arkadaşımz. Orada caddede sıçrayarak göğüslerini
gösteren kız." Wick biletim ve para üstünü verdi."Nerede olduğunu merak ettim," dedi Jud."Daha çok bir tımarhanedeki gibi." Wick kahverengi kınk dişleri
ni göstererek kıkırdadı.Jud turnikeyi girdi. Grubun tamamı turnikeyi geçince Maggie ko
nuşmaya başladı."Evimi 1931’den bu yana, yani hayvan benim kocamı ve üç sevgili
çocuğunu öldürmesinden hemen sonra, ziyaretçilere gösteriyorum. Kendinize, bir kadının niçin şahsi bir trajedi sahnesi yaşanmış evine insan-
115
lan toplamaya karar verdiğini sorabilirsiniz. Yanıtı kolay: p-a-r.-a.Birkaç gülüşme duyuldu.Maggie topallayarak veranda merdivenlerine yöneldi. Bastonuyla
balkonu işaret ederek "Burası Gus Goucher’in linç edildiği yer," dedi.Jud Gus Goucher’in hikâyesini dikkatle ve kendi teorisiyle karşı
laştırarak dinledi ve adamın cidden suçlu olduğu kanısına vardı. Kadın Jud’ın görüşüne ters hiçbir şey söylemedi. Jud merdivenlerde Mag- gie’yi takip etti. Maggie eski kapımn subay Jenson tarafından kurşunlandığım söyledi. Ardından da kapımn kilidini açıp kapıyı itti.
Gazyağmın keskin kokusu Jud’ın burun deliklerini doldurdu. Maggie içeri girerken "Koku için affımzı diliyorum. Oğlum dün etrafa gaz sıçrattı. Merdivenlerden uzak oldukça pek de kötü sayılmaz."
Jud içeri girdi."Burada halıya ne kadar bulaştığı görülüyor."Jud merdivenleri açıkça görebilene dek grupta yer değiştirdi. Hiç
bir şey yoktu, Mary’nin vücudunun olması gerektiği yerde sadece koyu renk bir leke vardı. Binleri halıyı gazla ıslatmadan önce tüm kam güzelce temizlemişti.
116
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1
Roy yüzüne vuran güneşle uyandı. Kendine yastık yaptığı jeanler- den kafasını kaldırdı ve elleriyle doğruldu. Ortada yaktığı kamp ateşi sönmüştü. Ateş yakınlarında bir serçe, Joni’nin attığı ekmeği didikliyordu. Sırt çantası kapalı bir şekilde dik duruyordu.
Temizlemiş olduğu alan gün ışığında karanlıktaki kadar çok belli olmuyordu. Alanı çevreleyen ağaçlar nisbeten uzaktılar ve aralarındaki mesafe kendisine düşündüğünden daha büyük bir görüş alam sağlıyordu. Daha kötüsü bir tepe alam tamamen görüyordu.
Tepeye bakarken bir motor çalışması duydu Roy. Bir arabanın mavi tavamm gördü birden.
"Kahretsin," diye mırıldandı.Uyku tulumunun fermuarını açtı ve içinden çıktı. Jeanlerini düzelt
ti. Pantolonunun içine girerek jokey şortunu çekti.Bazı sesler duyuldu."Kahretsin, kahretsin."Hızla tulumun içine oturup pantolonunu çekmeye başladı.Hemen üstündeki tepeden genç bir çift gezginci geliyordu. Karen
ve Bob’un dolaplarında gördüğü şapkalardan giymişlerdi.Daha yakma geldiler.Kıçım kaldırıp pantolonunu çekti, fermuarını kapattı.Çift, temizlemiş olduğu alana geldi.Roy buna inanamıyordu. O boktan patika tam uyku tulumunun ya
nından geçiyordu."Merhaba," dedi adam. Roy’u gördüğüne şaşırmış ama memnun
olmuş gözüküyordu.Kız da "Merhaba," dedi. Yaşı on sekizden büyük göstermiyordu."Merhaba," diye yanıtladı Roy. "Beni neredeyse pantolonsuz yaka
lıyordunuz."Kız kıkırdadı. Gülmek için çok büyük bir ağzı ve uzun dişleri var-
117
di. Göğüsleri de büyüktü. Memeleri göğsünde yeşil bir tanker tepesi gibi bir sürü hareket gösteriyordu. Beyaz bir şort giymişti. Bacakları güneşte yanmış ve güçlü görünüme sahipti.
Adam şortunun cebinden bir funda kökünden yapılmış pipo çıkardı.
"Kampınız patikanın tam ortasında kalmış," derken bunu çok ilginç bulmuş gibiydi."
"Kaybolmak istemedim."Adam arka cebinden bir tütün torbası çıkarıp piposunu doldurma
ya başladı. "Suyu nereden sağlıyorsunuz?""Susuz hallettim."Piposuyla tepeyi işaret ederek "Bir kilometre kadar bu tarafta res
mi bir kamp alam var. Tuvalet ve musluklar da orada.""Öğrendiğim iyi oldu. Belki de oraya giderim."Bir kibrit yakarak alevini piposuna emdi. "Buradaki konaklamanız
illegal, biliyorsunuz sanırım.""Bunu bilmiyordum.""Evet. İllegal.""Ben halkın kamp yaptığı yerlere gitmem. Çok kalabalık olur ora
lar. Evde kalmayı yeğlerim," dedi Roy.Kız da "Evet iğrençtirler," diyerek onayladı."Evet," dedi adam da iç geçirerek."Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu Roy, umudu onların yoluna de
vam etmesini sağlamaktı."Stinson Sahiline.""Ne kadar uzaklıkta?""Öğlen orada olmayı düşünüyoruz.""Tamam," dedi Roy. "Size iyi gezintiler diliyorum.""Hey, çok iyi bir ekipmana sahipsin. Nereden aldın bunlan?""Ben Los Angeles’tanım.""Öyle mi? Glendale’da Kelty’nin yerinde bulundun mu hiç?”"Elimdekilerin birçoğunu aldığım yer orası.""Ben de bulundum orada. Botlarımı oradan aldım. Yaklaşık altı
yıl önce." ,"O tulumda uyuyan kim?" diye sordu kız.
118
Roy’un karnı kasıldı. Bıçağını düşündü. Gömleğinin içinde sağ eliyle kolayca ulaşabileceği bir yerdeydi.
"O benim kanm," dedi.Adam gülerken piposunu sallayarak 'İkiniz aynı tuluma sığdınız
ha?" dedi."Öylesi rahat oluyor," dedi Roy."Dönmek için yeriniz var mı?" diye sordu adam."Yeter."Adam gülerek "Bunu bizde denemeliyiz Jack, ha?" dedi.Jack adlı kız anlamış görünmüyordu.Jack sordu "Karının nesi var?""Hiçbir şeyi, neden? Dışarı çıkmadığı için mi, çok uykucudur ka
rım.""Orada nefes alabiliyor mu?" diye sordu adam."Elbette. Her zaman öyle uyur. Başının üşümesini sevmez.""Ya?" dedi Jack şaşkın şaşkın."Artık gitsek iyi olur," dedi adam.Roy "İyi gezintiler size," dedi."Size de."Roy’un yanından geçip gittiler. Onlan ağaçların arasında kaybola
na dek izledi. Ardından elindeki gömleğine sanlı bıçağı bacağındaki kına yerleştirdi, gömleğini giydi.
Joni’nin eteğini ve gömleğini çantadan çıkararak tulumun başında dizleri üstüne çöktü. Roy ağaçlan taradı, etrafta kimse yoktu.
Roy kızı dışan çekerken Joni homurdandı. Bir gözünü açtı ve tekrar kapattı Joni. Roy Joni’nin başım çantanın üstüne yerleştirdi.
Gün ışığı altındaki çıplak vücut heyecanlandırdı Roy’u.Şimdi değil.Kahretsin, şimdi değil.Elbiseyi bacaklanndan geçirerek giydirdi. Sonra kızı oturuş pozis
yonuna getirerek kollanndan bluzu geçirdi. Kızı arkaya bırakarak hızla düğmelerini ilikledi..
Kızı sallayarak "Uyan artık," dedi.Kızın gözleri ani bir korkuyla kısıldı ve tekrar açıldı."Kalk dedim sana."
119
Yavaşça yuvalanıp dizleri üstüne kalktı Joni. Saçları kanlıydı ve başının arkasında, bıçak kabzasının vurduğu yer keçeleşmişti.
Kampı toplamak uzun zaman alacağa benziyordu. Toparlamrken Joni’yi izliyordu. Sesleri dinliyordu. Tepeye, patikaya, yola bakıyordu. Sonunda çantaya her şeyi doldurdu. Çantayı sırtına aldı, Joni’nin elini yakaladı ve onu alt yola indirdi.
Yoldan bir Ford kamyon geçti.Yol tekrar boşaldığında Pontiac’ın bagajım açtı ve "Gir bakalım
içeri tatlım," dedi.
2
Roy arabayı kullanırken radyo haberlerinde bir ev yangım ve Santa Monica’da çifte cinayet haberi dinledi. Haberlerde kurbanların ismi verilmemiş ama sekiz yaşındaki bir kayıp kızdan bahsedilmişti. Karen ve Bob Marston hakkında bir şey duymamıştı.
Bu R o /u meraklandırdı.Roy kafasında olayları yemden yaşadı: Malcasa köşesi civannda
Karen’in baklayı ağzından çıkarmasını; bırakıp gitmek yerine, kadının ağzım tıkayıp ölene dek bu işi sürdürmesinin kadım ne kadar çok şaşırttığım; hol de saklanarak Bob’un eve dönmesini beklemesini; Bob’un yatak odasına girip karışım kapıda asılı gördüğünde kafasını sallayıp homurdanışım; baltanın altında Bob’un kafasının çatırdama sesini; kâğıt kümelerinin arasına dikkatlice, tıpkı diğer yerlerde olduğu gibi yerleştirilmiş mumu.
Belki de bir ziyaretçi gelip yangım durdurmuştu.Veya belki de bir yolla mum sönmüştü.Eğer mum sönmüşse belki vücutlar hızla bulunamamıştı.Ancak böyle bir şeyi göze alamazdı. Arabasının hararet yaptığı gi
bi davranarak artık yeni bir araba ele geçirmesi gerektiğim düşündü.Arabayı sert bir frenle durdurdu, etrafı toz kaplamıştı. Dışarı çıktı
ve kaputu açtı ve arabamn altına uzandı, beklemeye başladı.Az sonra yaklaşan bir arabamn sesini duydu. Kaputun altında kala
rak vantilatör kayışına ulaştı. Araç hızla geçti. Roy iki arabaya daha ay-
120
m taktiği kullandı ama hiçbirim durduramadı.Yeni bir araç seri duyduğunda Roy kaputun altına girip araç yakı
nına geldiğinde dikilip yüzünü buruşturarak eliyle aracı durdurmayı denedi. Arabanın sürücüsü ise kafasını salladı. Sürücünün yüzü "Şansın yok ahbap," der gibiydi.
"Siktir oradan," diye bağırdı Roy.Sonraki araç gelirken sadece elini kaldırdı Roy. Sürücünün yanın
da oturan kadın şoföre başım salladı ve yola devam etti. Bir daha ki araç da aynı şeyi yaptı.
Roy kaputu kapattı.Arabanın arkasına doğru yürürken bir kamyonetin yaklaştığım gör
dü. Kamyonetin önünde bir güneş resmi çiziliydi. Sürücü siyah saçlı bir kadındı. Kafasında bir bant ve üstünde de bir deri yelek vardı kadının. Roy kadının sağ eliyle kendini gösterdiğini gördü. Roy el salladı. Kadının bakışları hoşuna gitmişti.
Fakat Roy yolcu penceresinden bağıran adamın bakışlarını sevme- mişti. "Araba da problem mi var?" Adamın kaba bir sesi vardı. Başında bir kovboy şapkası, güneş gözlükleri ve siyah, kabarık bir bıyık. Mavi Levi’s ceketi kolsuzdu ve kolunun üstünde hançer biçiminde bir dövmesi vardı.
"Hayır problem yok. Sadece sıkıştığım için durdum.""Kolay gelsin sana.” Adam Roy*u yumruğuyla selamladı ve kamyo
net yoluna devam etti.Roy kamyonet gözden kaybolana dek bekledi ve sonra bagajı açtı.
Joni R o /a baktı. Stinson Sahilinden aldığı Hot Dog bitmişti. Pepsi kutusu da boş duruyordu. Roy kızın bunlan bagajda bitirdiğini düşündü.
"Çık dışarı," dedi Roy.Joni’ye yardım ederek bagaj kapağım kapattı. Joni, nerede ve ni
çin durduklarını merak ediyormuşçasına etrafına baktı. Yanıt bulabilmiş gibi görünmüyordu. Roy a baktı tekrar.
"Bir arabaya ihtiyacımız var ve sen de bunu bulabilmek için bize yardım edeceksin."
Kızı yola götürdü. Arabanın 50-60 metre kadar arkasına geldiklerinde kıza yere uzanmasını söyledi.
Joni kafasını salladı.
l i l
Roy kıza güvenemeyeceğini tabii ki biliyordu. Mutlaka kaçmaya yeltenecekti.
Bu işi elini yormadan yapmak istiyordu Roy. Mesela belki bıçağının kim bu işi hallederdi. Kızı öldürmeye niyeti yoktu. En azından henüz yoktu. Böylece bu işi eliyle halletmeye karar verdi. Bluzunun boğazım yakalayarak kızı öne itti. Kız öne doğru eğilirken sağ yumruğunu kızın şakağına patlattı. Kızın bacaktan boşaldı. Roy kızı yolun yanına yerleştirdi. Aceleyle de ellerim ve kollanm çok kötü yaralanmış gibi düzenledi. Sonra arabasına döndü, yakındaki ağaçlann arasına dalıp beklemeye başladı.
Bekleyiş uzun sürmedi.Köşeden gelen siyah Rolls-Royce’u görünce gülümsedi ve bu şansı
na hayret etti. Sürücü bir adamdı, yanında ise bir kadın oturuyordu.Araba Joni’yi ezmemek için yoldan çıktı, yavaşladı ve sonra
Roy*un Pontiac’ımn arkasında durdu. Sürücü dışan çıkıp Joni’ye doğru hızlı adımlarla giderken kapıyı açık bırakmıştı. Çok iri bir adamdı bu. Boyu iki metre’nin ağırlığı ise yüz kilonun üstünde olmalıydı.
Kahretsin bir futbolcuydu bu adam!Bok.tri adam Joni’nin yamnda dizleri üstüne çökerek kızın boynunu
eledi; nabzım bulmak istiyordu. Rolls-Royce Roy’a yaklaşık 20 metre uzaklıkta ve tüm pencereleri kapalıydı. Kadın dönmüş ve arka pencereden bakıyordu.
Adam spor ceketini çıkarmaya başladı.Roy ağaçlann arasından öne atıldı. Botlan ses yapıyordu. Adam
omuzunun üstünden dönüp baktı. Kadınsa önüne dönmeye başlamıştı. Sıçrayan Roy5un botlan Rolls’un kaputunda büyük gürültü çıkardı. Araba R o/un ağırlığıyla sarsıldı. Adam ayağa kalkarken Roy arabanın yanma atlayarak kapıyı açtı. Roy sürücü koltuğuna otururken kadın çığlık atmaya başladı. Kapıyı çekip kapattı ve adam gelmeden önce kilitledi.
Bağıran kadın kapıya bir omuz vurdu. Roy kadının bluzunun boğazım tutup çekti. Bluz parçalanmıştı ama R o /a kadının saçannı yakalayabileceği kadar zaman tanımıştı. Kadım kendine doğru çekti. Kadının yanağı direksiyona çarptı. Roy kadının kafasım kendi kucağına doğru zorlayarak boynuna dirseğim dayadı.
122
B>ı sırada adamın yüzü pencereye yaslanmış, gözlerinde Öfkeyle yumrukluyordu camı.
Roy arabamn yürüdüğünü fark etti. Vitesi geriye alıp gaza bastı. Araba geriye fırladı. Sendeleyen adam etrafı kaplayan toz buutu boyunca Roy a baktı.
Biliyor gibiydi.Roy vitesi değiştirdi. Rolls öne hızlanırken adam Pontiac’ın bagajı-,
nın üstüne atladı. Roy kendim sağlama almaya çalışarak Pontiac’a çarptı. Adamın ayaklan yerden kesildi ve Rolls’un kaputunun üstüne düştü. Seri bir vites değişikliğiyle Roy arabayı geri alarak adamı kaputtan düşürdü.
Tam önüne.Araba hızlanarak adamın üstünden geçti.Bir kütük çiğner gibi. Roy gülümsedi.Bir anda gülüşü dondu Royun.Başka bir araba gelirse?Kucağındaki kadın hiç iyi görünmüyordu, belki de ölmüştü.Arabayı çalışır bırakıp dışanya çıktı. Adamın vücudu Pontiac’ın ar
kasına yakın bir yerde yatıyordu. Roy bagajı açtı. Vücuda pek yakından bakmak istemiyordu, dokunmayı hiç istemiyordu -adamın ezilmiş başı hiç de iç açıcı bir görüntüye sahip değildi. Roy adamın bedenini bagaja koydu, ve üstüne kustu. Ardından da bagajı kapattı.
Kıza giderken üstüne başına baktı. Gömlek ve pantolonlarından kan damlıyordu. Midesi bulandığı halde koşmayı sürdürdü. Joni’yi kaldırarak Rolls Royce’a taşıdı. Kızı arka koltuğa koydu. Pontiac’a dönüp sırt çantasım aldı ve Joni’ni yanına attı. Sonra arabaya binip aracı yola çıkardı.
3
Roy arabayı hoşuna giden bir tali yol bulana dek 1 saat kadar sürdü. Sol da tepeler arasında kendisini okyanusa götüreceğinden emin olduğu bir yola saptı.
Arka koltuktaki Joni uyanıktı fakat yaptığı tek şey bir yanma uzan
123
mış olarak öne bakmaktı. Ön koltuktaki kadınsa ölmüştü. Roy kadının kucağında yatışından hoşlanmıyordu ama bir taraflarında kan olmasa bile onu kaldırmamaya kararlıydı. Kadının teni grimavi bir renk almıştı. Onu oturtursa fark edilebilir bu. Böylece Roy kadının kucağındaki başının ağırlığım aynen ellerindeki ve giysilerindeki kanlar gibi kabullenmişti. Zaten en azından boş bir sahil bulana dek kabullenmek zorundaydı.
Yol sahile 100 yard kadar hâlâ bitti. Roy arabayı gölgeye park etti. Civarda başka araç görünmüyordu. Tepede birkaç tane inek otluyor- du. Roy dışan çıktı. Yolun hemen solunda toprak çukur oluşturur şekilde alçalıyordu ve çok çalılıktı. Çalılıkların arasından bir patika sahile gidiyordu.
Kadının vücudunu suya atmayı tercih ederdi ama kadının suya taşımak zor ve hatta tehlikeli olacaktı. Unut bunu.
Kadım vadiye yuvarlamalıydı.Ancak şimdi değil. Joni ve kendisi temizlenip gitmeye hazır hale
gelene dek değil. Bu arada kadım ön koltukta bırakamazdı da. Bilileri gelebilirdi.
Bagajı düşündü.Sonra daha iyi bir fikir geldi aklına. İzlenmediğini tekrar kontrol
ettikten sonra dışan ç.':. . ı c ı r a ön koftuk!!; ı çc!:‘>. i'ıc'-.un ayaklan yola çarptı. Roy kadım arabanın önüne yatırdı. Kadının el ve ayakları sertleşmişti ama Roy onlan düzeltti. Bacakları kapalı, elleri yanlarda pozisyonuna getirdiği kadını orada bırakıp arabaya döndü Roy.
Yavaşça öne doğru sürdü aracı.Siyah kaputun üzerinden sanki araba kadım yutuyor gibi gibi görü
lüyordu.Durdu ve dışan çıktı. El ve dizleri üstüne eğilerek arabamn altın
da karanlıktaki kadına baktı.Müthiş gizli bir yer.Joni’yi arka koltuktan çekti ve beraberce sahil patikasına girdiler.
124
4
Su önceleri soğuktu ama hızla üşütme etkisini kaybedip hatta sıcak bile gelmişti R o /a . Joni hâlâ sahilde oturuyordu. Sadece en büyük, dalgalar geldiğinde ayaklarına ulaşabiliyordu su.
Roy gömleğini çıkardı, suda çitilemeye çalışıyordu. Dalgalar Roy’u yakalayıp kaldırdı ve çevirdi. Joni’nin uzağına atıldığında hemen yakına yüzdü. Mavi gömleğini kaldırıp güneşte uğraşmaya başlat dı. Eğer üstünde kan kalırsa en azından izleri rahatlıkla görülebilirdi.
"Buraya gel Joni. Gel ve yıkan."Joni başım salladı. Geriye doğru çekilip, sudan uzağa kumlara
oturdu."Sana bir şey söylediğimde yapmayınca neler olduğunu biliyorsun
Joni."Joni suyun içindeki kayalıklara baktı. Dalgalar kayalara çarpıyor
ve Leyaz köpükler yaratıyorlardı. Sahile baktı. O doğrultuda uzuyor ve kıvnkp kayboluyordu. "Sakın deneme," diye bağırdı Roy.
Joni ayağa kalkıp suya yürüdü. Su bileklerini sarmıştı. Yürümeyi sürdürdü. Büyük bir dalga kızı beline kadar ıslattı, parçalanmış gömle-
l üstüne yapıştırdı. Orada durdu Joni. Su geri çekildiğinde eğilerek bluzuıdeki kan lekelerini ıslattı. Lekeleri çıkarırken büyük bir dalga sırt üstü düşürdü Joni’yi. Kafasında beyaz köpükleri gördü Joni.
Roy Joni’ye gidip onu kaldırdı ve alnını öptü. Sonra kendi gömleğini bırakıp kızın bluzundeki lekelerle uğraştı. Lekelerin görüntüsü za- yıflıyc' ama kaybolmuyorlardı. Sonunda vazgeçti.
Kızı suya batırarak kafasındaki lekeleri ıslattı. Kızın kafasında bıçağının sapının vurduğu duyarlı bölgeyi ellediğinde kız kafasını çekti. Sonunda saçları temizlenen Joni’yi sudan dışarı çıkardı Roy.
Kumsalda kızın etek ve bluzünü çıkararak kumun üzerine serdi. Sonra kendi giysilerini de çıkarıp Joni’ninkilerin yanına serdi.
Kuma oturdular. Çok sıcaktı hava."Uyumaya çalış," dedi Roy.Joni uzandı ve gözlerini kapadı.Roy kıza baktı. Teni hafifçe yanmıştı, sadece mayosunun izleri bel
125
li oluyordu. Küçük bir hanımefendi gibi.Su damlacıkları derisinde güneş ışınlarını kırıyordu. Roy güneş ya*
ğırnn olmamasına hayıflandı. Sultan yağı veya bebe yağı. Kızın her ta* rafım yağlayabilirdi. Kızın teni sıcak ve hoş olurdu.
Roy yan tarafa uzanarak bir elinin üzerinde kızı izliyordu. Kızın gözleri kıpırdıyordu. Tabii ki sadece uyuyor gibi görünüyordu.
Roy kıza dokununca kız gözlerini açtı.Kafasını çevirip Roy’a baktı. Roy sadece kızın ailesine olanlar yü
zünden mi yoksa şu anda Roy1 un kendisine yapmakta olduğu şey yüzünden mi bu kadar üzgün göründüğünü merak ediyordu.
Ne olursa olsun.Kıza yaklaşarak dudaklarını öptü. Eli güneşte ısınmış teninde do
laşmaya başlamıştı.
126
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1
"Bugün getirtmeliyiz bayan. Size söyleyebileceğimin hepsi bu. Getirince ben monte edeceğim."
Donna "Arabanın bugün hazır olacağım mı söylüyorsun?" diye sordu.
"Dediğim gibi, radyatörün buraya ulaşmasına bağlı.""Saat kaça kadar açıksınız?""Dokuza.""Daha sonra alabilir miyim arabamı?""Eğer yapılmışsa. Stu size arabamzı verir. Ben 5’te giderim. Ama
Stu makine değil. Araba 5’e kadar olmamışsa, sabaha kadar olmayacak demektir.”
"Sağol."Sandy dönen bir motora bakarak "Biraz cips alabilir miyim?" de
di."Ama...""Lütfen? Acıktım.""Az sonra yiyeceğiz. Niçin beklemeyip öğününü cipsle geçiriyor
sun?""Buralarda nerede yiyebiliriz ki?""Henüz emin değilim,." dedi Donna."Dünkü yere değil. Orası çirkindi.""Peki bu yolu deneyelim." Front Caddesi’nin güneyinde yürümeye
koyuldular."Araba ne zaman hazır olacak?""Kimbilir?""Hah?" Sandy burnunu çekti."Garajdaki çocuk bana ne zaman hazır olacağım söylemedi. Ama
ben sanki yann da burada olacakmışız gibi hissediyorum.”"Babam bizi almazsa.”
127
Bundan söz edilmesi Donna’yı sarstı. Ancak nedense Jud’la karşılaşmasından beri eski kocasının korkusu zihninin derinlerine gitmiş ve unutmuştu onu Donna. "Nerede olduğumuzu bilmiyor."
"Karen teyzem biliyor ama.""Bak ne diyeceğim, haydi Karen teyzene telefon edelim." Etrafa
bakınca az önce çıktıktan Chevron garajı köşesinde bir telefon kulübesi gördü. Geriye döndüler. "Patates cipsi ne kadar?"
"Otuz beş sent."Donna Sand/e bir dolar verdi. "Adamdan para üstünü al.""Sen bir şey istemiyor musun?""Hayır sağol. Ama sen al."Giden kızına bakıp kulübeye girdi. Jetonlan makinenin içine atı
lınca ses yapıyordu. Santrali arayarak yapacağı görüşmenin ücretinin ev telefonuna yazılmasını rica etti. Telefon bağlamnca, kız kardeşinin telefonunun zilini duydu. Telefon ikinci zilden sonra açıldı. Donna Ka- ren’in sesini duymayı bekledi ama duyduğu yalnızca sessizlikti.
"Alo?" dedi sonunda Donna."Evet.""Bob?" diye sordu ama sesi pek de Bob’unkine benzetememişti.
"Bob sen misin?""Kimsiniz?”"Siz kimsiniz?""Santa Monica Emniyetinden Çavuş Morris Woo.""Aman Tannm.""Peki sizin ne alakanız var Bayan Marston ile?""Ben sadece... O benim kız kardeşim. Ona bir şey mi oldu?""Nereden arıyorsunuz efendim?"Donna birden kendi kendine "Senin bir polis olduğunu nereden bi
leceğim?" diye sordu. Ve cevabı "Bilememdi." Adama "Tucson’dan arıyorum..." dedi.
"Başka."Donna’mn kafasında konuştuğu birden değişip R o /a dönüşmüştü
ve Roy bilgileri kolaylıkla öğreniyordu Donna’dam"İsminiz nedir hanımefendi?""Donna Hayes." s
128
"Adres ve telefonunuz?""Karen’a ne oldu?""Lütfen. Kız kardeşinizin Los Angeles bölgesinde akrabaları var
mı?""Allah kahretsin!""Mrs. Hayes, korkarım kız kardeşiniz öldü."Öldü?"O ve kocası Robert Marston dün gece ölmüşler. Eğer akrabalan
varsa...""Anne-babamız." Sesi duygusuzdu. "John ve irene Blix.""Blix. Peki Bayan Hayes sizin adresinizi alabilir miyim lütfen?"
Donna adres ve telefonunu verdi."Evet.""Öldürüldüler mi?..""Evet cinayet.""Sanırım kimin yaptığım biliyorum.""Evet?""Evet ne demek? Allah kahretsin, onlan öldüreni biliyorum." "Söyleyin bana lütfen.""Benim eski kocam. Adı Roy Hayes. Dün yani Cumartesi salıveril
di. Cumartesi günü.""Tamam. Nereden salıverildi?""San Ouentin.""Tamam.""Kızımızı dövmekten altı yıl yemişti.""Evet.""Yani benim yerimi öğrenmek için öldürmüştür Karen’ı.""Karen yerinizi biliyor muydu?""Evet, biliyordu.""O halde tehlikedesiniz. Roy Hayes’i tarif edin lütfen."Donna eski kocasının tarifim yaparken, elinde patates cipsleriyle
gelen Sand/i gördü. Cips paketi açılmıştı ve Sandy cipsleri yiyordu. "Peki arabası var mı?""Evet ama ne olduğunu bilmiyorum. Karen’ın arabalarından birini
almış olabilir. San bir Volkswagen’leri ve beyaz bir Pontiac Grand
F: 9 / Mahzen 129
Primleri vardı.""Hangi model?""Bilmiyorum." Kabinin dışında patates yiyen kızma baktı. Döndü
ve ağlamaya başladı."Lütfen Bayan Hayes. Arabalar yeni miydi?""Volkswagen 77 model. Ama diğerini bilmiyorum, 72 veya 73 mo
del olabilir.""Tamam Bayan Hayes. Çok iyi. Çok iyi. Şimdi rica etsem Tucson
polisim arayıp durumunuzu anlatın onlara. Belki de havaalanına bir refakatçi polis."
"Havaalanı?""Evet. Anne-babanızın bu trajedi de yalnız kalmalarını istemezsi
niz, değil mi?""Hayır, haklısınız. Gelebildiğim kadar çabuk geleceğim oraya.""Evet""Teşekkürler Bay Woo.” Donna telefonu kapadı. Sandy kabinin
plastik duvarına vurdu. Donna onu dikkate almayarak, yeni jetonlar aradı ve yeni bir görüşme daha yaptı.
Bir kadın "Santa Monica Poliçe Merkezi," diye cevapladı. "Memur Bleary konuşuyor. Yardıma olabilir miyim?"
"Siz de Morris Woo diye biri var mı?""Bir saniye lütfen."Donna çalan telefonu duydu. Telefon açıldı. "Cinayet masası." de
di bir adam. "Dedektif Harris.”"Orada Morris Woo var mı?""Şu anda burada değil. Ben yardıma olabilir miyim?""Telefonda biriyle görüştüm. Bana çavuş Morris Woo olduğunu
söyledi. Ben sadece onun gerçek bir polis olup olmadığım öğrenmek istiyorum."
"Öyle?"
2
Donna, kısa, ağlamaklı bir telefon görüşmesinden sonra anne-ba-
130
basına olanları bildirdi ve kulübeden çıktı. "Haydi motele dönelim." "Ne oldu?" Sandy ağlıyordu. "Söyle bana!""Karen teyzenle Bob. Öldürülmüşler.""Hayır olamaz!""Bir polisle görüştüm tatlım.""Hayır.""Haydi yürü, motele gidiyoruz."Sandy aniden Donna’mn üstüne atılıp sarıldı ve ağlamayı sürdür-
13İ
ONBEŞİNCİ BÖLÜM
1
Jud arabadan çıkınca, Donna’yı kabinin önünde otururken buldu ve bir problem olduğunu anladı. Ona doğru yürüdü Jud’ı gören Donna ayağa kalktı. Jud Donna’ya sarıldığında kadın sessizce ağlıyordu. Jud onun sırtına hafifçe vurdu. Jud’ın yanağı Donna’nın gözyaşlanndan ıslanmıştı. Donna’yı uzun bir süre tuttu öyle.
Sonra Donna ona baktı. Burnunu çekti, teşekkür edercesine gülümsedi ve yüzünü kollarıyla sildi. "Sağol."
"İyi misin?" Donna kafasıyla onaylayarak "Biraz yürüyelim mi?"dedi.
"Güzel bir yer biliyorum. Arabayla gideceğiz.""Gitmeden önce, bu gece için oda tutsam iyi olacak.""İyi fikir. Bunu ben de yapmalıyım."Beraber motel resepsiyonuna gidip odalarım tuttular. Jud’ın araba
sına döndüklerinde Jud "Sandy nerede?" diye sordu."Uyuyor.""Bunu çok fazla yapıyor, değil mi?""Kaçış için iyi bir yoldur.""İyi mi?""Hayır. Samnm değil."Chrysler’e bindiler ve Jud Front Caddesine doğru hareket ettirdi
arabayı.Donna konuyu görünür bir biçimde değiştirmeye çalışarak "Bugün
arabam gördük," dedi."Tura tekrar katıldım.""Yine turları var mıydı? Ben polisin orayı...""Anlaşılan polisin cinayetten haberi yok. Ceset gitmiş. Kanlar da
temizlenmiş. Birileri iyi bir temizlik yapmış gibi.""Fırçalanmış." Donna Jud’a bakarak kaşlarını çattı. "AxePin işi.
Görevi orayı temizlemek."
132
"Axel burada koltuk altı. Annesi de. Hepsi öyle. Bu bir aile işi. Sürekli cinayet, turistlerin gelmesi için."
"Eğer ceset kaybolmuşsa...""Sanırım sinirlendiler; birini diğer üçü gibi öldürmek. Olmamış gi
bi gösterecek kadar sinirlendiler.”"Kadım niçin öldürdüler - onlar? Şimdi beni inandırmalısm.
Eğer resmiyet istemiyorlarsa niçin öldürdüler onu?""Kadın orayı yakacaktı.""Samnm yeterince iyi bir neden. Şimdiki adımın ne? Cesedi bul
mayı mı düşünüyorsun?""Bu bize pek bir şey getirmez. Bulmamız gereken maymun kılığın
daki adam.""Peki sonra?""Mecbur kalırsam, onu öldüreceğim.""Onu öldürmek istiyorsun, değil mi?""Bana başka bir şans bırakacağından şüpheliyim."Canavar Evi’ni geçerken ikisi de sessizdi. Virajı aldıklarında Don-
na "Çok insan öldürdün mü?" diye sordu."Evet.""Gerçekten çok mu sence?"Jud Donna’ya bakıp arabayı kenara çekti ve durdu. "Söylemek is
tediğin vicdanım beni rahatsız etmiyor mu?""Samnm öyle demek istedim.""Nedensiz kimseyi öldürmedim.""Buna kim karar veriyor.""Ben. Ben yargılar ve karar veririm.""Nasıl yaparsın?""Sesler duyanm."Donna güldü. "Ben ciddiyim.""Ben de. Bir ses duyanm. Genellikle kendi sesimdir ve bu piç seni
tırnaklamadan sen onu halletsen iyi olur der.""Çok kötüsün."Jud hafifçe tebessüm etti. Sonra da içinde bir ürperti hissetti. Yut
kunarak "Bazen duyduğum ölümün sesleridir. Hiç tanımadığım insanlar. Gazete fotoğraflannda gördüğüm veya bana gösterilen insanlar.
133
Bana "Eğer bu piç bugün biletimi kesmezse yaşayacağım." derler. Sonra yaşama bakarım ve onlar "Bu piç beni yann öldürecek," derler. Artık onu yargılar ve yapabiliyorsam hallederim. Onları öldürerek birçok hayat kurtardığımı düşünürüm. Bu belki kötü görünüyor ama vicdanım da çok rahattır."
"Para için öldürür müsün?""Eğer öldürmeyi istediğim bir tipse zaten mutlaka birileri bu iş
için para verirler bana."Arabadan çıktılar. Jud Donna’nın elini tuttu ve yolu geçtiler. "Ka
fanda bir çözüm mü var?""Bence olur."Ormana girdiler. Jud önden giderek çamlan, devrik ağaçlan ve
geçilemez kayalan kontrol etti. İki kez durarak Donna’mn dinlenmesini sağladı.
Doıina bir yerde "Bana bunun bir engelli çalışma olduğunu söylememiştin," dedi.
Jud dönüp Donna’ya baktı. Kadının burnunda bir ter damlası vardı. Islak saçı da alnına düşmüştü. "Orası," dedi Jud ve Donna’mn eline uzandı. İkisi beraber sıçradılar. "Tamam."
Yolun devamım kolayca yürüyüp temiz bir alana geldiler.Donna gerindi ve kollanm açarak "Oh, rüzgâr çok iyi," dedi."Burada bekleyebilirsin. Aşağıdan bir şeyler alacağım.""Tamam. Bu senin oyunun ne de olsa.""O kayalarda bazı şeyler bırakmıştım da,""Dün gece olduğun yer burası mıydı?""Evet.""Seninle geleceğim, olur mu?"Tepeye beraber tırmandılar. Sonra kayaların tepesine çıktılar ve
Canavar Evi’ni gördüler."Oraya gece gitmeyi düşünemiyorum," dedi Donna. "Gündüz bile
kötü." ,"Ben inip eşyalarımı alacağım.""Tamam. Bekliyorum."Donna bir taşın üstüne oturunca Jud iki küçük çamın arasından yo
lu bulda Akşam bıraktıkları hiç ellenmemiş gibiydi. Dürbünü çantası
134
na koyup sırt çantasının içine attı. Çantayı kapattı ve omuzuna astı. Silahım alıp yukan çıkmaya başladı.
"Haydi yine o düzlüğe gidelim," dedi Donna."Olur.""Orayı daha fazla görmek istemiyorum.""Bu görünen evin tam arkası,” dedi Jud."Ne olursa olsun."Tekrar o alana tırmandılar. Jud silah ve çantasını yere bıraktı.
Donna yaklaştı, avuçlarını Jud’ın göğüslerine dayayıp Jud’a baktı."Biraz daha konuşabilir miyiz?""Tabii ki," dedi Jud."Cinayet hakkında?""Eğer istersen.""Bugün ne oldu..." Gözlerini kapattı. Kötü bir ses tonuyla "Bu
gün... kız kardeşimi..." Döndü ve derin bir nefes aldı. Jud ellerini Don- na’mn omuzlarına koydu." Kız kardeşim öldürülmüş," diyen Donna ağlamaya başladı.
Jud Donna’ya sarılıp sıkıca sardı onu."Onu ben öldürdüm, Jud. Ben kaçtım. Ama yapmamalıydı. Tan
rım yapmamalıydı. Bilemezdim! Onlan ben öldürdüm. İkisini de öldürdüm!"
2
Az sonra Donna sakinleşti ve sustu, yalnızca ağlıyordu. Jud onu çimenlere oturttu, çantasına dayadı ve sarıldı. Donna’mn gözyaşları, Jud’ın gömleğini ıslatmıştı. Sonunda Donna ağlamayı bıraktı.
"Geri dönsek iyi olur Sandy. Onu uzun süre yalnız bırakmak istemiyorum."
"Bana neler olduğunu anlattığında gideceğiz. Kardeşini kim öldürdü Donna?"
"Eski kocam, Roy Hayes.""Niçin?""Sanının beni bulmak için. Daha çok yerini öğrenmek için."
135
"Bunu niçin bilmek istiyor?""Hapisteydi. Sandy’i .....kaçırmıştı. Sandy henüz altı yaşındayken
onu o pis m otoruna.....bindirdi ve kaçırdı. Daha önce bana da bazışeyler yapmıştı. Pis şeyler. Onu bir gün bırakacaklarım biliyordum. Her şeyi bıraktım ve ben sebep oldum. Ama Pazar sabahı onun olmadığım görünce yapacak başka bir şey yoktu.
Karen’a gideceğim hiç düşünememiştim. Ne düşündüğü bilmiyorum. Ama asla... Tannm, Karen’a veya başkasına gidip ona işkence edeceğim düşünemedim. Tannm, her şeyin nedeni benim."
"Kaçmamalıydık. Kalmalıydık. Kendime bir silah bulup belki de onun gelmesini beklemeliydim. Ama bana hiç öyle gelmedi. Sadece şehri terk edersek, ismimizi değiştirirsek her şeyin yolunda gideceğini sanmıştım. Ama öyle olmadı. Ve şimdi nerede olduğumuzu biliyor."
"Kız kardeşin nerede yaşıyor?""Santa Monica’da.""Buraya on-on iki saat uzaklıkta mı?""Bilmiyorum. Öyle bir şey işte.""Kardeşinin ne zaman öldürüldüğünü biliyor musun?""Dün gece.""Erken mi, geç mi?""Bilmiyorum.""Şu anda şehirde olabilir.""Sanırım.""Neye benziyor?""Otuz-beş yaşında, 1.85 boyunda. Çok kuvvetli, ya da öyleydi
hep.""Fotoğrafı var mı?""Hepsini yok ettim.""Saçı ne renk?""Siyah. Hep kısa kestirir.""Başka bir şeyler?"Doıma omuz silkti.Jud kalkıp Donna’nın da kalkmasına yardım etti."Kaçışınızın işe yaramayacağına emin misin?""Beni Roy inandırdı."
136
"Öyleyse otele gidip onu bekleyelim.""Ne yapacağız?""Mecbur kalırsam, onu öldüreceğim.""Bunu ben yapmalıyım.""Hiç şansın yok. Sen benimlesin.""Benim için kimseyi öldürmeni istemiyorum.""Bunu senin için yapmayacağım. Kendim ve o sesler için yapa»
ğım."
137
ONALTINCI BÖLÜM
1
Jud öğle yemeğinden sonra park yerine yürürken Donna’ya "Larry ile bir süre gitmen gerekiyor. Biz dönene kadar Sandy ile birlikte bizim kabinde beklemenizi istiyorum," dedi.
"Tamam."Soru yok. Yorum yok. Donna’mn tam güveni Jud’da çok iyi duygu
lar yaratmıştı.Jud, Donna’mn dönüp Sandy’e bakışım izledi. Dün plajda yaşanan
kaza Larry ile Sand/nin arasım açacağına bir samimiyet doğurmuştu. Yemek boyunca çok iyi arkadaş gibi sohbet etmişlerdi. Jud bu yakınlığı garip buluyordu ama rahattı.
Donna "Sandy, bir süre Jud ve Larty’nin odasında kalacağız. Oyun kâğıtlarım veya bir kitap ya da oyalanacak bir şeyler almak ister mirin?" dedi.
Sandy başıyla onayladı.Donna az sonra döneceklerim söyleyerek kabine girdi ve kapıyı
açık bıraktı. Sandy*de onu izledi.Larry kısık bir sesle "Zavallı çocuk mahvoldu,” dedi."Düzelecek.""Elbette düzelecek. Hayatı boyunca korkacak.""Halledeceğiz.""Umanm.""Eğer bu gece şanslıysak.""Bu gece?""Bugün ortaya çıkması için iyi bir şansı var. Çıkarsa silahımla ora
da olacağım.""Canavar Evi’nden ne haber?""Birgün daha bekleyebilirim.""Her şeyi bir an önce bitirsek çok daha iyi hissedeceğim ama uma
rım haklısındır."
138
"Ayrıca bu gece Ev’e gitmek zamansız olur.""Neden?""Daha çok şey bilmeliyim. Öğlenden sonra Kutch’lann oraya git
me nedenimiz bu.”"Canavar Evi’ne mi?""Hayır, diğer eve. Penceresiz olanına."
2
Jud, Donna’nın silahım zorlanmadan taşıyabileceğine emin olduğunda Larry ile beraber motelden ayrıldı. Front Caddesinin sağ tarafını geçtiklerinde döndü ve sahile giden yola saptı. Ağaçlık bir yere park etti arabayı.
Jud bagajdan 45'lik otomatiğini alırken Larry "O tabii ki hayvanı durdurmayacaktır," dedi.
Jud otomatiği belinin arkasında kemerine soktu ve gömleğini üstüne indirdi. "Sana hayvanla savaşacağımızı düşündüren nedir? Saldırganlığım sadece Canavar Evi’nde göstermiyor mu o?"
"Olsun."Bagajdan bir pala çıkaran L anye bakarak "Olsun ne?""Bilinmez, değil mi?"Jud bagajı kapattı! "İstersen burada kalabilirsin.""Hayır. Her şey yolunda. Ben de geliyorum. Bu ilginç evin içini
görme fırsatım çok zor reddederim. Zaten sen haklısın, hayvandan kesinlikle bir zarar görmeyiz."
Jud saatine baktı. "Tamam. Saat bir turu başlamak üzeredir. Haydi gidelim."
"AxePden ne haber?""Evdeyse, ben icabına bakanm. Sen benden ayrılma.""İnşallah ne yaptığını biliyorsundur."Jud cevap vermedi, yola koyuldu. Ağaçların sonunda garajın arka
sındaki bir boşluktan girince L arr/de onu izledi."Burada bir arka kapı olduğunu biliyor musun?""Emin değilim."
139
"Haydi bulalım.” Garajın kendisiyle yüz metre kadar ilerideki Canavar Evi bilet gişesinin arasında olmasına dikkat ederek arkaya doğru yürüdü. Evin arkasına yaklaştığında ise hızla eve koştu.
Evin arkası sert tuğlaydı.Larry "Kapı yok," dedi.Jud çalılar boyunca köşeye dek yürüdü, etrafa baktı. Orada da ka
pı yoktu, sadece evin havalandırma sisteminin gri metal kutusu vardı. Front Caddesi boyunca Canavar Evi’nin güney parmaklıkları ve yeşil çimleri görülüyordu ve ıssızdı.
"Duvara yakın kal," dedi Jud. Terini silip öne yürüdü.Evin ön köşesinde durdu. Larry’e arkada kalmasını işaret ederek
caddedeki bilet gişesine baktı. Caddeye bakan tarafta penceresiz kapalı bir kapı vardı. Wick Hapson içerde kalacağı süre boyunca Jud’ı göremezdi.
Bilet gişesinin arkasında tura katılan grup muhtemelen Gus Gouc- her hikâyesini dinliyordu. Jud onların içeri girmelerini bekledi.
"işaret verene dek orada kal,""Axel evde mi?""Kamyoneti burada.""Eyvah.""Bir şey yok. Bu bazı şeyleri kolaylaştırır.""Tanrı aşkına, nasıl?""Eğer güvenli bir ruh hali varsa, kapı kilitli değildir.""Harika. Mükemmel.""Burada bekle." Jud gişeyi yeniden kontrol edip yavaşça kapımn
önündeki çimenliğe yürüdü.İç kapı açıktı. Jud başım dış kapıya dayayıp içeriyi görmeye çalış
tı. Fazla bir şey göremedi. İçerisi karanlıktı, sadece kapıdan gelen ışık görülüyordu. Sessizce çekip dış kapıyı açtı ve içeri girdi.
Aydınlık alanı hızla terk etti. Yaklaşık bir dakika boyunca hareketsiz durup dinledi. Yalnız olmanın rahatlığıyla, duvan kontrol edip bir anahtar buldu. Anahtarı açtı. Giriş yolu birden mavi bir ışıkla aydınlandı.
Tam karşısındaki merdivenlere doğrudan yükan çıkıyordu. Sağda kapalı bir kapı, sol da ise bir oda vardı. Jud odaya girdi. Fuayeden ge
140
len zayıf ışık sayesinde bir lamba buldu ve açtı. Daha mavi ampuller.Yerler koyu halıyla kaplıydı. Etrafta yastık ve minderler vardı. Ar
ka köşede bir lamba vardı. Odada başka mobilya yoktu.Jud dış kapıya gitti. Bilet gişesi civarındaki alanı Wick Hampson
için kontrol etti. Kimse yoktu. Kapıyı açıp eliyle LarryM çağırdı.Larry kapıya ulaşmadan önce Jud kendi dudaklarına bir parmağı
nı götürdü. Larry sessiz olması gerektiğini anlayıp başım salladı ve içeri girdi.
Jud yastıklı odayı gösterdi. Sonra girişin sağındaki kapalı kapıya gitti. Kapıyı itip açtı ve elektrik anahtarım buldu. Anahtar, bir yemek masası üstündeki avizeyi yaktı. Avizenin ampulleri maviydi.
Yemek odasında Jud’a ışıklandırma dışında ters gelen bir şey olmamıştı. Köşede bir porselen takım vardı. Yakın duvarı büyük bir ayna kaplıyordu. Masada altı sandalye vardı ama yemek masalarında genellikle daha çok olurdu. Geride iki sandalye daha gördü.
Masamn diğer başının arkasında başka bir kapı vardı. Jud gidip kapıyı açtı. Mutfak. Mantarlı döşeme üstünde sessizce yürümeye dikkat ederek içeri girdi Jud. Buzdolabının içine baktı. Onun iç lambası dahi maviydi. Alt rafi göstererek L arr/e gülümsedi. Raf en az iki düzine kutu bira ile doluydu.
Buzdolabının yanında bir kapı vardı.Tam kapıyı çekmeye başladığında, diğer taraftan gelen ışığı gör
dü Jud. Mavi ışığı. Kapıyı az daha açarak kiler merdivenlerine doğru baktı.
Jud kapıyı hızla kapattı. Larr/nin etrafından dolaşıp yemek odasına girdi. Odadan aldığı arkası düz sandalyelerden birini mutfağa getirip kapının arkasına, kapı kolunun altına dayadı.
Sonra Larry5e izlemesini işaret etti.Mutfaktan çıkıp merdivenleri tırmanmaya başladılar. Yukarıdaki
koridorun hemen başında büyük bir yatak odası vardı. Odaya girdiler ve Jud mavi lambayı yaktı. Larry çekinerek, palasımn kabzasına hafifçe vurdu. Sonra sessizce ve fakat sinirlice gülerek "Amma egzotik," diye fısıldadı.
Aynalar duvarların uzunluğunu büyütüyordu:' Aynaların birisi ise yatağın tam üstündeki tavana bağlanmıştı. Yatağın üzerinde mavi sa
141
ten çarşaflar dışında battaniye yoktu.Jud yatağın altına bakmaya eğilirken, Larry5 de dolabı kontrol etti.
Askılarda sabahlıklar ve Ur düzineden fazla gecelikler dışında bir şey yoktu. Geceliklerden birim alıp havada savurunca pek Ur ağırlığının olmadığım gördü. Omuzlardaki işlemeli pembe askılar ön ve arkayı Ur- birine bağlayan tek bağlantıydılar. Jud, Larry’nin yazıhaneye gittiğini gördü. Geceliği yerine bıraktı.
"Aman tanrım!" diye mırıldandı Larry.Jud hızla Larry’nin yanına gitti. Açık çekmecede dört çift kelepçe
vardı. Diğer çekmeceye baktıklarında kilitli bir çelik zincir parçası buldular. Öbür çekmecelerden birinde külot ve sutyen aksesuarları, jartiyerler ve naylon çoraplar vardı. İki çekmecede sadece deri vardı; deri ceket ve yelekler, deri bikiniler, eldivenler. Elbise askısı tarafındaki Ur çengelde de Ur Unid kırbacı vardı.
Tüm çekmeceleri kapatıp odadan çıktılar.Banyo da dezenfektan kokusu vardı. Banyoyu hızla araştırıp göm
me küvet dışında alışılmadık hiçbir bulamadılar. Küvet epeyce büyüktü ve kafa seviyesinde Ur sürü metal halkalar bağlıydı.
Larry "Bunlar ne için?" diye sordu.Jud şaşkınlıkla "Taşımak için gibi,” dedi.Koridorun sonunda içinde kitaplık, masa ve sandalye olan küçük
Ur odaya girdiler. Mavi ışık sayesinde Jud sandalyenin yanındaki elektrik anahtarını buldu ve açtı.
Larry "Ah, ışık," diye fısıldarken odayı beyaz bir ışık doldurdu. Kitap adlarına baktı Larry.
Jud masayı ve çekmeceleri kontrol etti. Sol üst çekmece kilitliydi. Eğilerek cebinden bir deri poşet çıkardı Jud. Paketten bir metal çubuk ve iğne çıkanp kilidi kolayca açtı.
Çekmecede deri kaplı Ur kitap dışında bir şey yoktu. Kitapta bir günlük gibi mini asma kilitle kilitlenmişti. Jud çabucak kilidi açtı ve günlüğün ilk sayfasını çevirdi. "Günlüğüm: Hayatımın gerçekleri ve En Özel Olayları, 12. Bölüm, yıl 1903." Girişin altındaki imza Elizabeth Mason Thom’a aitti.
"Orada ne buldun?" diye sordu Larry."Lilly Thom’un günlüğünü."
142
"Aman Tanrım." !Jud sayfalan araştırmaya başladı. Günlüğün dörtte üçünü geçmişti
ki en son yazılanlan buldu. 2 Ağustos 1903. "Dün gece Ethel ve oğlanlar uyuyana dek bekledim. Sonrakiler bir miktar ip götürdüm." Jud günlüğü kapattı ve "Bunu anlayacağız," diye fısıldadı. "Şimdi diğer odaya da bakıp çıkalım buradan."
Holdeki odanın kapısı kapalıydı. Jud kolu çevirip kapıyı araladı.Larry Jud’ın kolunu tuttu.Odadan ilginç, rüzgâr gibi bir ses duyuluyordu. Jud iyice yanaşıp
kulağım boşluğa dayayıp dinledi. Islık sesi, ah sesleri ve bir kanyondan gelen rüzgâr sesine benzer sesler duydu. Sessizce kapıyı kapattı.
Aşağıya indiklerinde Larıy "O hayvandı. Orada uyuyordu," diye fısıldadı.
"Samnm o Axel’di.""Axel, o topal!""Ama yalnız değildi," dedi Jud."Kesinlikle değildi.""O odada en az üç kişiyi duydum. Haydi çıkalım buradan.""Olağanüstü bir tahmin. Sana yüzde yüz katılıyorum."
143
ONYEDİNCİ BÖLÜM
Yeşil, metal levhada "MALCASA NOKTASINA HOŞ GELDİNİZ, nüfus 400. Dikkatle kullanın." yazıyorda Roy saatte 60 km sürate düştü.
Eski Victoria stili bir evin önündeki bilet gişesinde bekleşen bir düzine insan gördü. Roy levhaya bir göz attı. Kırmızı harfleri kan gibi görünüyordu. CANAVAR EVİ. Güldü ve bunun ne cehennem bir yer olduğunu merak etti.
Yavaşlayarak gişe etrafındaki insanların yüzlerine baktı. Hiçbiri Donna veya Sand/e benzemediği gibi, altı yılık bir zaman aralığının getirebileceği değişiklikler de görünmüyordu. Roy yola devam etti.
Kendi tarafındaki kaldırımları, yolu ve park yerlerini inceledi. Karen mavi bir Ford Maverick demişti. Yalan söylemiyordu. O noktada yalan söylemenin çok gerisindeydi.
Chevron garajında park edilmiş bir mavi Maverick gördüğünde şansına inanamadı, Karen arabamn anzası olduğunu ama onanmımn çok uzun sürmeyeceğini söylemişti: Donna’mn kendisiyle en azından bir gün geçirmesini umuyordu.
Yakıt pompalan civannda durdurdu arabayı Roy. Bir adam penceresine yaklaştı Roy "Süper doldur," dedi adama. Ama bu arada Rolls’un süper benzin kullanıp kullanmadığım düşündü bir an. Eğer öyle değilse benzincinin bunu belirteceğini düşündü. Adam hiçbir şey söylemedi.
Roy arabadan çıktı. Ayakta durup gerinmek iyi gelmişti vücuduna. Jean’leri hâlâ çantadaydı. Gerinerek arabamn arkasına yürüdü.
"Orada duran Maverick, kızıyla seyahat eden bir kadına ait değil, öyle değil mi?" dedi adama.
"Belki.""Kadın otuz-üç yaşında, gerçek bir sarışın piliç. Kız ise on iki ya
şında."Adam omuzunu silkti.Roy cüzdanından bir on dolar çıkardı. Adam bir an paraya baktı,
144
aldı ve gömlek cebine indirdi."Kadının adı ne?""Bakayım.""Hayes’mi? Donna Hayes?"Adam olurladı başıyla. "Evet o. Donna’yı hatırladım.""Ve yanında çocuğu var mı?""Küçük sanşın kız.""Arabasıyla ne kadardır uğraşıyorsun?""İki gündür. Arabayı Pazartesi sabahı getirdi. Yani dün. Kahrolası
radyatör. Yenisini Santa Rosa’dan ısmarlamak zorunda kaldık ve henüz geldi."
"O halde şehirde kalıyorlar?""Başka nerede olabileceklerini bilemem.""Neredeler?”"Yalnız bir motel var burada. Welcome Inn. Sağınızda yanm mil
kadar yukarıda."Roy adama yeni bir beş dolar verdi. "Bu senin ağzım kapatır.""Niçin onu arıyorsunuz?""Ben kocasıyım.""Gerçekten mi? Sizden kaçtın mı?” dedi adam gülerek."Doğru. O nedenle arıyorum onu.""Kendini matah sanma. O piliç benden kaçsa altıma işerdim."Roy benzinin parasım ödeyip yanm mil yukan doğru sürdü araba
yı. Önce bir restoran gördü. "Welcome Inn Carriage House." Onun hemen gerisinde bir cafe vardı. Soma da her iki tarafında yaklaşık yanm düzine kabin bulunan yol. Yolun hemen başında motel bürosu vardı. Kırmızı neon lambada "Boş" yazısı yanıyordu.
Roy birden sinirlenerek sürdürdü yolu.Çok yakındı. Düşünmeye ihtiyacı vardı. Şimdi balonu patlatmama-
lıydı.Geniş bir banket bulana dek yola devam etti. Orada arabayı çekip
motoru durdurdu. Saatine baktı, yaklaşık üçü çeyrek geçiyordu.Donna’mn arabası Chevron garajında diye düşündü. Tamam. Ara
bayı bugün alırsa ya hemen gider, ya da geceyi burada geçirirdi. Eğer giderse buradan geçmeliydi. Onu sadece bekleyebilir ve bir yolla dur-
F: 10 / Mahzen 145
durabilirdi.Güneye giderse ne olurdu? Hayır, güneye gitmezdi. Kuzeye bu ka
dar yol yaptıktan sonra.Hâlâ, kuzeye gidebilirdi.Veya motelde bir gece daha geçirirdi.Bunu öğrenmenin yolu motele sormaktı. Eğer kalacaksa oda re
zervasyonu yapmış olmalıydı.Motele bunu soramazdı çünkü Donna’ya görülebilirdi.Zaten gerekmiyordu. Büroya gidip kabin numarasını öğrenebilir
ve bir şey öğrenmesine fırsat vermeden, önlem alamadan, polis çağıra- madan kapısına gidebilirdi. îçeri dalarak Donna ve Sandy’i kaçırabilir ve kimseye de duyurmayabilirdi.
Hayır. İnsanlar görebilirdi ve çok kısa bir sürede polisler doluşabi- lirdi oraya...
Peki sadece içeri gir, çenelerini kapat ve içerde kal. Tamamen özel. Yataklar bile. İstediği kadar kalabilirdi orada.
Ya dışardalarsa?Dışardaysalar büroya sorup kendisinin araştırma yaptığım öğrene
bilirlerdi."Bok," diye mırıldandı Roy. Plam tutmamıştı.Kabinleri izlemek için en uygun yolu düşündükten sonra arabadan
çıktı. Arka koltuktan sırt çantasını aldı ve kollarına geçirdi. Sonra bagajı açtı. Jöni uyanıktı. Kızı elleriyle kaldırdı.
Roy 50 metre kadar önlerinde motel bürosunu görene dek birlikte yürüdüler. Sonra Joni’yi ağaçların arasına soktu. Çalılar ve çam kozalakları kızın ayak tabanlarım acıtınca kız ağlamaya başladı.
"Kes şunu.""Camm yamyor.""Seni taşıyayım mı?"Kafasıyla evet dedi Joni.Roy böylesi bir teklifi dün gece nasıl reddettiğini hatırlayarak gül
dü. Belki kız kendine güvenmeye başlamıştı. Joni kolunu Roy’un boynuna sardı. Roy bir elini kızın sırtından diğerim de dizlerinin arkasından geçirip kucakladı kızı. Kızı kaldırıp ağaçların arasında ilerlemeye başladı.
146
Joni’yi taşımaktan hoşlanmıştı. Zaten kız çokta hafifti. Boynundaki el gayet dostaneydi. Gerçi bunun sadece güvenlik hissinden kaynaklandığım biliyordu ama olsun. Kızın yüzü kendisininkine yakındı. Kafasını biraz oynatarak, yanağım kızın saçlarının yumuşaklığına yasayabilirdi. Bacaklarının arkası ise sağ elindeydi. Yürürken kızın bacaklarının kadife gibi yumuşaklığım düşündü, okşadı. Kızın serbest olan eli onu durdurmaya kalkışmadı.
Az sonra bir kabin sırası göründü. Kırmızı ağaç gibi boyalıydılar ve arkalarında pencereleri vardı ama kapı yoktu.
Kabinlerden yeterince uzak durarak sonuncu kabin hizasına dek gitti Roy. Ağaçlann arasındaki bir boşluk ona park alanını iyice görebileceği bir pencere bırakıyordu Park yeri güneye doğru eğimliydi. Açılardan soldaki en yakın kabinin ona diğer tüm kabinlerin önünü görme imkâm sağlayacağım hesapladı.
Ağaçlann arasından en yakın kabine geldi. Gerçekten kabin açıla- n diğerlerinin görülebilmesine izin veriyordu Güldü. Joni’yi de ayaklaman üstüne bıraktı.
Joni "Ne yapıyorsun?" diye fısıldadı.Fısıldamak. Roy’un hoşuna gitmişti."Kalacak bir yer ayarlıyorum." Pencere seviyesi Roy’un baş hiza-
sındaydı ve pencere kapalıydı.Roy "Seni kaldıracağım," diye fısıldadı. "Bana içerde kim varsa
söyle" Çöktü ve omuzunu işaret etti.Joni Roy’un omuzuna tırmandı, ve Roy’un başına tutundu Roy kı
zın dizlerini kavrayarak yavaşça ayağa kalktı.Joni "Daha yaklaş," dedi ve öne eğildi. Elleriyle gözlerini siper et
mişti ve pencereden bakıyordu. "Daha yukarı," diye fısıldadı.Roy daha da yükselerek "Kim var orada?" dedi."Hiç kimse.""Emin misin?""Ha?""İçerde kimse var mı?""Hayır.""Eminsin?""Evet."
147
Roy kızı yere indirdi. "Yalan söylemiyorsun değil mı?""Ben yalan söylemem.""Tamam. Söylemesen daha iyi zaten.”"Acıktım.""İçeri girince yiyeceğiz.""Ne?""Çantamda bir sürü yemek var. Ama önce girmeliyiz.""Nasıl?"Roy cevap vermedi. Kızı kabinin sağma doğru götürdü. Bu tarafta
iki pencere vardı ama gerek diğer kabinlerden gerekse park alanından görülebilirdi. Tekrar arka tek pencereye döndüler.
İçeriye sadece pencereyi kırarak girebilirdi.Gürültü ne olacaktı?Diğer alternatifler ne olabilirdi? Bir kabine gidip kapıyı çalabilir
ve elinde bıçakla içeri girebilirdi. Ama bilileri onu görebilirdi de. Eğer içeri girerse çığlıklar da söz konusu olabilirdi. Bu kötü olurdu, küçük camı kırmaktan daha kötü.
Belki de kabinin altına yatıp Donna’yı oradan izleyebilirdi. Çöme- lerek yükseltilmiş kabinin altına baktı. İki metre kadar yükseklikteydi. Kocaman bir oda. Önden çok iyi bir görüntü sağlayabilirdi.
Aslında biraz kirlenecekti. Her türlü böcek ve örümcek. Sümüklüböcekler. Hatta belki de fareler. Ne kadar bekleyeceği belirsiz: Belki de saatlerce. Hem Joni’yi ne yapacaktı?
Bıçağıyla pencerenin alttaki iki kelepçesini denedi. Pencereyle uğraşmayı sürdürüp onu duvarım ters tarafına dayadı.
Çantasından fenerini alıp "Tamam. Çık omuzlanma," dedi.Joni denileni yaptı.Roy feneri kıza verdi. "Pencere nerede bitiyor görüyor musun?""Burada?" dedi kız. Üst pencerenin altındaki ağaç kesişmesini gös
teriyordu."Tamam. Camı onun hemen üstünden kır. Böylece mandalı açabi
lirsin. Feneri kullan. Hızlı vur.""Buraya mı?""Biraz daha sola.""Buraya?"
148
"Evet. Hızlı vur ki bir kerede kınlan."Joni bir eliyle Roy’un alnına tutunurken feneri pencereye savurdu.
Roy fenerin cama çarpma sesini duydu ama cam kınlmamıştı. "Daİıa sert" diye mınldandı Roy. "Sert vur. Vurabildiğince sert." Bekledi. "Hadi kır şunu."
Fener başının üstünde patladı. Bir daha. Tekrar, tekrar. Acı Roy’un kafatasım sarmıştı. Roy bir elini yukan attı. Fener parmaklan- na vurdu bu kez. Eğilerek Joni’yi duvara savurdu. Joni ağlayarak feneri düşürdü. Roy uzanıp kızın bluzunu tuttu ve çekti. Kız Roy’un kafasının üstüne doğru düştü. Sırtı yere vurdu.
"Hey!"Roy köşeye baktı. Genç bir kız orada ellerinde havlularla duruyor
du."Ne bok yiyorsım orada?" diye bağırdı kız. Korkudan çok öfkeyle
bağırmıştı.Roy bir anda bıçağım çekip Joni’nin kanıma dayadı. "Eğer buraya
gelmezsen bu kızı öldürürüm," dedi Roy."Cesaret edemezsin.""Kaç veya bağırda gör bakalım cesaretim var mı yok mu?"Kız başım sallayarak "Sen hastasın," dedi."Gel buraya."Kız kısa ve çekingen adımlarla yaklaşmaya başladı. Kızın gözleri
R o /u tammaya çalışır gibi inceliyordu.Roy öğleden sonra rüzgârının kızın saçlanm nasıl uçurduğunu izle
di. Beyaz tişörtünün içindeki küçük göğüslerinin hareketini seyretti. Bronzlaşmış bacaklanna baktı kızın.
"Ne yapıyorsun burada?" diye sordu Roy."Aynı şeyi ben sormalıyım.""Sadece cevap ver'.""Buranın sahibiyim.""Sen mi?""Ailem.""O halde anahtarların var," dedi ve gülümsedi Roy.
149
ONSEKİZİNCt BÖLÜM
1
Donna televizyon izlerken bir araba sesi duydu. Sandy korkuyla baktı annesine. Elindeki gazeteyi bırakıp yataktan indi ve pencereye gitti. Kapının hemen dışında koyu yeşil bir Chrysler durdu. "Jud ve Larry geldi," dedi ve kapıyı açtı Donna.
Jud girerken sordu "Herhangi bir şey var mı?"Donna başım sallayarak "Hayır. Sizden ne haber?""Pek de kötü sayılmaz."Larry onayladı "Gerçekten pek kötü değil! îçeri bedava girdik, hır
sızlar gibi dolandık ve şimdi şuna bir bak." Eliyle deri ciltli günlüğü işaret etti. "Bu Lilly Thom’un günlüğü. Kendi yazısı, kendi kelimeleri. Allah’ım ne buluş!" Larry yatağın ucuna gidip Sandy’nin yamna oturdu. "Senin öğleden sonran nasıldı bakalım benim sevgili küçük hanımefen- diciğim?"
Donna Jud’a döndü. "Hayvan kostümünü buldunuz mu?""Hayır.""Mary Ziegler’in cesedini?""Onu da bulamadık. Bakamadığımız iki yer var içerde.""Kimse mi geldi ki?""Hayır. Odalardan biri zaten doluydu. Kileri de orada ışık olduğu
için kontrol edemedik.""Öyleyse evde birileri vardı ha?""Öyle görünüyordu ki birkaç kişi?""Ama orada sadece Maggie, Axel ve Wick yaşıyor.""Ve ikisi Canavar Evi’nde tur gezdiriyordu.""Peki evdeki kimdi?""Samnm Axel. Ve en az iki kişi daha.""Ama kim?""Bilmiyorum.""Bu biraz korkutucu."
150
"Hıhı. Bu konuda pek de mutlu olmadım."Jud’ın yatağına oturdular. Donna "Ev neye benziyordu?" diye sor
du.Donna, Jud’ın anlattığı mavi ampulleri, yaştıkları dışında mobilya
sı olmayan oturma odasını, ilginç sapı küveti merakla dinledi. Bunların içinde en çok yatak odasından etkilenmişti.
"Maggie Kutch’un ideal tip olduğunu düşünmüyorsun. Ve Hapson! O herif eski bir sansar. İkisini sevişirken düşünmek zor, hele aynalar altında. Esaret. Sadizm. Mary Ziegler’in peşinden kayışıyla koşarken bunlan gördün mü bakışlarında?"
Jud başıyla onayladı.“Onları hep bir hastalık demeti olarak düşündüm. Yani, demek is
tiyorum ki, sen de Canavar Evi gibi bir yerin turunda yaşamış olmalısın, değil mi?"
2
Okyanusu gören bir tepedeki yarım saatlik yürüyüş dışında tüm öğleden sonrayı 12 nolu Kabin’de geçirdiler. Larry bir saat kadar başım inanmaz şekilde sallayıp mırıldanarak günlüğü okudu. Sandy televizyon seyretti. Donna ise pencerede Jud’m yanına oturdu.
Donna saat 04:30’da arabasını alması gerektiğini düşündü. Dördü beraber Chevron garajına gittiler. Garaja yaklaşırken mavi Maverick diğer üç arabayla beraber park edilmiş olarak göründü. Donna "Sanırım henüz arabama elini sürmemiş," dedi.
Jud Donna’yla beraber ofise girdi. Adam telefon görüşmesini bitirene dek çıkıp dışarıda beklediler.
"Her şey tamam bayan," dedi dışarı çıkarken.Donna bu şaşırtıcı habere inanamayarak "Hazır mı yani?" diye sor
du."Elbette tamam. Radyatör öğlen geldi." Arabaya gidip kaputu kal
dırdı. "İşte burada, onu test ettim, mükemmel."Tekrar ofise döndüler. Adam faturayı gösterip parçaların ve işçili
ğin fiyatlarım açıkladı. "Çek mi nakit mi ödenecek?"
151
"Kredi kartıyla," dedi Doıma ve doğru kredi kartını aramaya koyuldu.
"Nerede kalıyorsunuz?" diye sordu adam."Welcome Inn’de.""Ben de öyle düşünmüştüm. Kalacak başka yer yok ki." Kredi kar
tım aldı Donna’nın elinden. "Sizi arayan herife söylediğim de buydu."Bu cümle Donna’yı fena sarstı. Adama bakıp sersemledi. Jud onu
sarsıp kendine getirince de "Kim?" diye sordu."76 model Rolls Royce kullanan biri. Sizin arabanızı tanıdığını
söyledi. Buldu mu sizi?"Donna kafasını salladı.Jud "Müşterileriniz hakkında dışarıya hep bilgi verir inisiniz?" de
di."Hey bana bakın. Sizin probleminiz var galiba," dedi adam. Gözle
ri büyümüştü."Hayır," diye cevap verdi Jud. "Ama belki senin olabilir."Adam kredi kartım Donna’ya geri verip imzalayacağı nüshaları
uzattı. Yavaşça Jud’a döndü ve "Siktir git buradan bayım, kıçına buradan Fresno’ya kadar bir tekme atmadan yürü," dedi.
Donna adamın yüzüne "Kapa çeneni," diye bağırdı. "O adama hakkımda bir şey, herhangi bir şey söyleme hakkım nereden buldun?"
"Hay allah, bayan ben ona bir şey söylemedim. Adınızı biliyordu. Sizi bulacaktı. Dediğim gibi motel dışında konaklanacak yer yok ki. Her halikarda bulacaktı sizi." Adam Jud’a bir bakıp tekrar Donna’ya döndü ve "Madem kocanızdan kaçıyorsunuz daha dikkatli olmalısınız bayan," dedi, gülümsedi ve gitti.
Donna, Larry ve Sand/e "Gidiyoruz!" diye seslendi. Caddede vitrinlere bakılırken geride kaldıklarında Donna Jud’a "Sand/nin bilmesini istemiyorum, tamam mı?" dedi.
"Bilirse daha dikkatli olacaktır.""O adamdan korkuyor. Ve ne olduysa, bugün...""Söylemeyeceğiz. Ancak artık çok dikkatli olmalıyız. Özellikle
motelde."Donna Jud’ın elini tuttu, onun gözlerinde güven bulmuştu. Sandy
ve Larry ile gülümseyerek gözgöze geldi. "Mucizelerin mucizesi," dedi
152
'Araba hallolmuş."
Motele dönerken Donna’nın gözleri bir Rolls-Royce aradı ama bulamadı. Park yerinde de yoktu Rolls.
Jud "Arabayı sizin kabinin önüne park et," dedi.Donna arabayı park etti ve ardından Jud’m kabinine gittiler. Ön
ce Jud içeri girip hızla çevreye baktı. "Ben resepsiyona gidip geleceğim," dedi ve çıktı.
Beş dakikadan daha kısa bir sürede döndü Jud. Başım hafifçe sallayarak, Donna’ya kendisini soranın olmadığım ima etti. "Niçin yemek yemiyoruz?" dedi birden Jud.
Sandy "Ben acıktım,” diye atladı.Larry ise "Seırdipsiz bir çukursun," dedi. "Bir cehennemin dibi."Sandy gülerek "Çukur sensin," dedi.
„ Donna Sandy’i uyararak "Sandy o tip konuşmaları istemiyorum," dedi.
"Ama o konuştu.""O başka. ‘Çukur’ derken senin söylediğin anlamı kastetmedi
Larry.""Ben de öyle."Motel restoranına giderken Donna elini Jud’ın beline sardı. Eli
Jud’m belinde sert bir objeye temas etti. Şeklim algılamaya çalıştı Donna.
"Demek gömleğinin dışarı sarkma nedeni buymuş.""Ama gerçekte ben kılıksızımdır.""İyi silahlanmış bir kılıksız."Yemek salonu neredeyse bomboştu. Garson kız onları masalar
arasından geçirirken her yüze dikkate baktı Donna. Roy orada değildi.Jud "Bir köşe masa istiyoruz," dedi.Garson "Bu nasıl?" diye sordu."Gayet güzel."Donna, Jud’m oturduğu yerin kendisine tüm yemek salonunu gös-
3
153
teren bir açıya sahip olduğunu fark etti.Genç, sarışın bir garson kız "Kokteyl?" diye sordu.Donna bir margarita, Sandy ise Pepsi istedi."Ben duble martini istiyorum," dedi Larry. "Sek. Kupkuru olsun.
Yalnızca vermut katın içine.""O halde duble cin, bir zeytinli.""Tamamıyla. Siz bir cevhersiniz.""Ya siz efendim?" diye Jud’a döndü kız."Beji bira alacağım.”"Budweiser, Busch veya Michelob?""Budıveiser olsun.""Islah olmaz züppe," dedi Larry.Donna gülümsedi hatta kahkaha attı. Öyle bir kahkaha ki uzun za
mandır böylesine gülmemişti belki de Donna. Larr/den de bir kıkırdama kaçtı bir anda. Sandy1 de etkilendi tabii. Sonunda üçü kahkaha yumağı oluşturdular. Jud’da gülümsüyordu ama hâlâ gözleri yemek salonunu inceliyordu.
Tüm akşam yemeği boyunca Jud sanki gruptan değilmiş de onların koruyucusuymuş git» etrafı gözledi. Sonra da hesabı ödemek istedi.
Salondan çıkarlarken Donna, Jud’m elini yalayarak onu durdurdu ve Larry ile Sandy’nin önden çıkmalarım sağladı.
"Evet?..""Yemek için teşekkürler." Jud’a sıkıca sarılıp öptü Donna. Öpü
şünden Jud’ın rahatlamaya başladığım, açıldığım ve duygularını bıraktığım hissetti.
Jud "Sand/nin yakınında olsak iyi olur," dedi.
154
ONDOKUZUNCU BÖLÜM
Sondaki kabinin penceresindeki Roy 12 nolu kabine giren Donna, Sandy ve iki adamı izledi. Donna’nın arabası ise 9 nolu kabin önünde park edilmişti. 9 nolu’nun kendi kabini 12 nolu olamn ise adamlannki olduğunu tahmin etti.
Bu çok şeyi kolaylaştıracaktı. Gecenin bir vaktinde Donna ve Sandy kendi kabinlerine dönecek ve yalnız kalacaklardı. Belki de 5 dakika sonra ya da saatler sonra. Ama bir vakitte mutlaka tartışmasız ka- * £ ranlığı beklemeliydi.
İki kızı bağlayıp ağızlarını tıkadığı yataklara baktı. Büyük olanı yani motel sahibinin kızı hâlâ iç çekiyordu. On altı veya on yedi yaşında olmalı diye düşündü. İsmini bilmiyordu kızın. İyiydi de kız. Islak ve kaygan, Roy kızın kendi kendini tatmin ettiğinden şüphelenmişti. Beklediği dörtlü muhtemelen yemeğe çıktıktan sonra yaklaşık bir saat ilgilenmişti kızla. Uzun bir süre ağlamamıştı kız. Yasak çekmişti kıza.
Kızı niçin kimsenin aramadığım merak etti Roy. Belki ortadan kaybolmasına alışıktılar.
Roy perdenin altından 12 nolu kabine bir daha baktı. Kapı hâlâ kapalıydı.
Kızlara baktı Roy. Şu anda ikisini de İstemiyordu. Hâlâ loş odada çıplak ve güçsüz yatıyor iyi manzara oluşturuyorlardı.
Belki sonra biriyle ilgilenecek vakit bulurdu.Yataktan kalktığında yaklaştığı büyük kız onu izliyordu. Yatağa
eğildi. Kızın sağ göğsünün üstünde bir daire çizdi, göğüs ucundaki koyu renk deriyi elledi, büyüdüğünü gördü ucunu. "Hoşuna gidiyor mu?" dedi gülerek kıza.
Sonra kızın başının altındaki yastığı aldı ve pencerenin yamndaki iskemleye götürdü. İskemlenin sırt konulan ağaç yerine koydu yastığı, oturdu ve sırtım yastığa dayadı. Daha iyi hissediyordu.
Perdeyi hafif aralayarak gözlemini sürdürdü.
155
YİRMİNCİ BÖLÜM
1
Diğerlerini kabinde bırakan Jud motel içinde bir yürüyüş yaptı ama ne bir Rolls Royce ne de Donna’mn eski kocası diye tarif ettiği genişlik ve boyda bir adam göremedi. Kabine döndü ve Donna’ya dışan gelmesini söyledi.
"Şimdi senin kabine gidip onu bekleyeceğiz.""Peki ya Sandy?""O da gelecek.""Gelmesi şart mı? Eğer mümkünse o adamı görmemesini istiyo
rum.""Sorun burada. Şimdi etrafta görünmüyor ama olabilir. Onu gör
memiş olabilirim. Eğer izliyorsa bizi, Sancfy’i 12. kabinde bıraktığımızı görecektir. Onu yakalamayı deneyebilir."
"Peki Sandy bizimleyken Roy gelirde bir şekilde seni hallederse. Sonra Sand/i alır.' Eğer Sandy*i Larry ile bırakırsak ve bunlar olursa, Sandy hâlâ iyi olur."
"Nasıl istersen Donna.""Eğer onu 12’de bırakırsan haberi olur mu sence?""Sanırım," dedi Judv"Ama bilemeyeceği gibi olumlu bir şansımızda var.""Dediğim gibi.""Tamam. Onu 12’de Larry ile bırakalım.""Olur."Jud, Larry*e içerde kalmasını, kapıyı kilitli perdeleri kapalı tutma
sını ve ilk tehlike anında bir uyan ateşi açıp, Sandy ile kendisini banyoya kilitlemesini söyledi. Küvetin içinde kurşunlara karşı daha emniyette olacaklardı. Jud hızla gelecekti. îlk kurşundan S saniye kadar sonra orada olacaktı.
"Belki," dedi Larry "ilk kurşuna işini bitirebilirim.""Eğer görürsen bitir işini. Ama onu bekleme. Kesinlikle kilitli
156
banyoda küvetin içinde daha güvenlikte olursunuz."Jud Lan-/ e silahı bıraktı. Lilly Thom’un günlüğünü aldı ve Don-
na’yla beraber 9 nolu kabine yürüdü.İçeri önce kendi girip kontrol etti. Donna içeri girince kapıyı kilit
leyip perdeleri tamamen kapattı. İki yatağın arasındaki gece lambasını yakü.
"Ben nerede olacağım?" diye sordu Donna."Ben yataklann arasında yerde olacağım, yani görünmeyeceğim.
Sen de yataklardan birine uzanabilirsin. Belki de en iyisi böylesi.""İyi görünüyor. Beklerken ne yapacağız?""İstersen TV izle. Fark etmez, ben Lilly’nin söyleyeceklerini öğ
renmek istiyorum.""Ben de?""Tabii.""Sana niçin ben okumuyorum?""Tamam." Bu fikir çok hoşuna gitmişti Jud’ın.Donna terliklerini çıkardı. Çorapları beyazdı, Ayaklan çok küçük
göründü Jud’a. Jud, Donna’mn yatağa çıkıp oturmasını ve.sırtım başu- cuna dayamasım izledi.
Jud yataklann arasında yere oturdu. Bir yastıkla gece lambasının önüne uzandı. Yamna otomatik 45’lik Colt’unu koydu.
"Her şey tamam mı?" dedi Donna."Tamam."Okumaya başladı Donna "Günlüğüm. Hayatımın Gerçekleri ve
En Özel Olaylan."
2
"Ocak 1. Sanının hepsi 1903’teydi. Bu yeni yılın ilk günü, ben kendimi kutsal düşünceye adadım. Tann’ya, bana iki güzel oğlan çocuğu verdiği ve ihtiyaçlanmızı karşılayarak nafakamızı sağladığı için teşekkürler ettim. Ondan günahlarımı affetmesini diledim, çoğu sevgili Ly- le’m için olan. Lyle’ki çok iyi ve asil bir ruha sahip ve doğruluktan şaşmasının tek sebebi ailesini sevmesi."
157
Jud "O bir banka soyguncusuydu," dedi."Ama soylu bir kalbi varmış.""Bunlan geçebilirsin belki de.""Ve iyi bir bölüm bulalım, ha?" Yavaşça sayfalan çevirdi, bu sıra
da tanyordu da. "Evet burada bir şeyler var." Şubat’m 12’si. Bugün kalbim kınk. Tann hâlâ bize bu şehirde toplumdışı olduğumuzu hatırlatıyor. Earl ve Sam okuldan gelirken bir sürü buralı delikanlı saldırmış onlara. Korkaklar, oğullanmı taşa tutmuş, onlan yerlere atmış ve sonra onlan yumruk ve sopalarla dövmüşler. Biliyorum ki bu saldırganlık- lannda yatan tek sebep çocuklann babalanma adıdır."
Donna birkaç sayfa daha çevirdi. "Birkaç gün için kasabadan ayrılmış, ailesine çocuklannın yaptıklanm anlatıyor gibi görünüyor. Kendisine kibar ama soğuk davramyorlarmış. Çocuklar tekrar dövülene dek bir şey yapmamış. Sonra bir gün birisi kafasına kötü bir darbe yiyince Dr. Ross diye birine gitmiş. "Dr. Ross kırk yaşlannda, neşeli bir adamdı. Lyle ile kan bağımızdan dolayı çocuklara ya da bana karşı ters düşüncelere sahip değil gibi görünüyordu. Tam tersine, aylar boyunca bize en müşfik gözlerle baktı. Beni Earl’ün durumu için endişelenmemem gerektiğine ikna etti. Onu çaya davet ettim ve bir saat zevkli bir sohbet yaşadık."
Jud dönen sayfaların sesini dinledi."Dr. Ross’u her gün görüyormuş galiba. Artık ona Glen demeye
başlamış." 14 Nisan. Glen’le beraber piknik sepetimizi alıp evin arkasındaki tepeye gittik. Glen ilaç çantasında bir şişe en iyisinden French Burgundy çıkararak beni hem şaşırttı hem memnun etti. Tavuk yedik, şarap içtik ve olağanüstü güzel eğlendik. Gün biterken ihtirasımız yükseldi. Adamı zorlukla engelleyebildim. Soluğumu kesen bir öpücük vermesine rağmen daha fazla ileri gitmesine izin vermedim."
Donna okumayı kesti. Jud’a baktı, güldü ve yere yanına oturdu."Sana bir öpücüğün tüm hürriyetlerini tanıyacağım," dedi.Jud kibarca öperken, Donna’da tadı daha fazla hissetmek istermiş
çesine dudaklarını bastırıyordu Jud’ın ağzına. Jud bir elini Donna’nın göğsüne atınca, Donna eli itti ve "Lill/e dönelim," dedi.
Şimdi omuz omuza oturuyorlardı, günlükse Donna’nın dizlerinin üstündeydi. Yanağına düşmüş saçı ışık altında altın gibi görünüyordu.
158
Donna’mn yakınlığı ve kokusu Jud’ı öyle heyecanlandırdı ki Lilly Thom’a fazla dikkat gösteremez oldu.
"Çok da özel biri değilmiş ama samnm bu noktada öpüşme bölümünü güzel yazmış. Şimdilik Glen dışında yazarken pek zorlanıyor."
Jud, bir elini Donna’mn bacağına koyup, kadifenin üstünden sıcaklığım hissederek "Mmmm." sesi çıkardı.
"A-ha! 2 Mayıs. Dün gece çocuklar yattıktan uzun süre soma kararlaştırdığımız saatte dışarı çıkıp taraçada Glen’le buluştum. Bir sürü sevgi taahhüdünden soma bana evlenme teklifi yaptı. Teklifim düşünmeden kabul ettim ve beni bagajına attı. Gecenin çoğunu birbirimize sarılıp gelecek planlan yaparak geçirdik. Soma bayağ üşüdük ve oturma odasına geçtik. Divanda birbirimizi sevgiyle okşayıp o amn mutluluğunu yaşadık."
Donna parmağım sayfadan çekmeden günlüğü kapadı. "Biliyorsun, bunun gibi pis şeyleri okumak beni... Tom’u gözetlemek gibi, çok özel şeyler işte."
"Ama bize ailesini kimin öldürdüğünü söyleyebilir.""Belki de. Peki devam edeceğim. Sadece... Bilmiyorum."Tekrar başım eğip sayfalan açtı. "Düğün tarihine 25 Temmuz de
mişler."Jud kolunu Donna’mn omuzuna doladı."8 Mayıs. Dün gece taraçada tekrar buluştuk. Glen bir örtü getir
mişti. Gecenin soğuğuna rağmen ateşimizi, şevkimizi kaybetmedik. Med-cezire kapılmış gibiydik. Çekimine karşı koyamadan zamamn kucağında neşeli zevklere, benim hiç tatmadığım zevklere daldık."
"Samnm," dedi Donna "Yatmışlar bunlar.""İsa adına, ben sallan devrildi sanmıştım."Donna gülerek bacağım çimdirdi Jud’m "Aptal şey." Jud’a dönüp
onu öptü ve ağzının içine "Berbat," dedi.Jud parmaklanın Donna’nın pürüzsüz yanağında gezdirdi, çenesi
ni ve boynunu okşadı. Donna kitabı yere bıraktı. Bir göğsü Jud’ın yanına gelecek şekilde döndü ve Jud’ın gömleğinin düğmelerim çözdü. Sonra elini içeri sokup Jud’ın göbeğini ve göğsünü okşadı.
Jud, onu gece lambasının uzağında altına çekti. Bir yanına uzanarak Donna’mn gömleğim kadife pantolonunun içinden çıkardı ve elini
159
pantolonunun arkasına kaydırdı. Donna’nın kalçalarının düzgün eğrilerini hissediyordu. Aynı elini yukarı kaldırıp Donna’nın sutyenini çözdü.
"Belde," dedi Donna."Ne oldu?""Dün gece yerdeydik," dedi ve Jud’ı iterek ayağa kalktı.Gözleri sabit Jud’a takılmış bluz düğmelerini çözdü Donna. Bluzu
nu kapıya yakın bir yere attı. Sutyeni de çıkarıp fırlattı. Yatağın kenarına oturup çoraplarını çıkardı, ayağa kalkıp düğmelerini çözdü ve pantolonu bileklerine düştü. Pantolonun içinden çıktığında yalnızca minicik bir külot vardı üstünde. Mavi naylon kumaşın üstünden, orgam çevresindeki kıllarının koyu rengi fark ediliyordu. Külotunu da sıyırdı Donna.
"Ayağa kalk," dedi Jud’a. Jud sesinde bir korku veya heyecan ürpertisi sezmişti.
Jud ayakkabıları ile çoraplarım çıkardı. 45’lik Colt’u lambamn yanına koydu. Gömleğinin düğmelerini çözerken Donna’da pantolon kayışım çıkardı. Dizlerinin üstüne çökerek önce Jud’ın pantolonunu sonra da külotunu sıyırdı aşağıya. Donna’nın dili Jud’ın en can alıcı noktalarını yalıyor ve emiyordu.
Jud homurdandı. Donna ayağa kalkınca sıkıca sarıldı Jud Don- ’ya. Uzun bir süre yataklann arasında Donna’yı öperek, vücut kıvrımlarını keşfederek, okşayarak, sıvazlayarak tuttu Jud.
Sonra ayrıldılar. Donna örtüleri çekip yatağa girdi.Aceleleri yoktu.Jud’m aklının bir kısmı gözcü gibi alarmdaydı ve çevreyi dinliyor
du. Geri kalan her şeyi katıldı Donna’ya. Jud, Donna’nm pürüzsüzlüğünün, saçlarının, boğazından çıkardığı hafif seslerin, kuru yerlerinin, kaygan yerlerinin, kokusunun, tadının bir parçası durumuna geldi. Ve sonunda Jud’m içine girdiği ıslak, kaygan kın, boşalana dek sımsıkı hale geldi.
Geriye yaslanarak daha derine, daha da derine girmeye çalıştı. Tekrar. Donna çığlıklarla sallanıyor ve tepiniyordu. Jud Donna’nın üstüne düştüğünde hâlâ kuvvetle ileri hamle yapıyor ve içinden gelen kavurucu ateşi Donna’ya aktarıyordu.
Uzun bir süre uzanıp kaldılar. Birbirlerine dokundular, konuşmadılar. Donna, Jud’m elini tutarak uykuya daldı. Sonunda Jud kalktı, giyin-
160
di ve yatakların arasında, bacağının yanındaki otomatik 45’likle beraber yerini aldı.
3
"Çok uyudum mu?" diye sordu Donna."Belki yarım saat."Donna kendini yatağın kenarına çekip Jud’ı öptü. "Lillye geri
dönmek ister misin?”"Seni bekliyordum.""Gerçekten iptal oldum.""Evet."Donna gülerek "Hep senin hatan," dedi. Günlüğü almaya uzandı.
"Giyinsen daha iyi olur Donna." tBu fikri çok beğenmediğini belli eder bir tavırla "Mmm," dedi."Eğer bir ziyaretçimiz olursa...""Tanrım, hatırlatmak zorunda mısın?”Donna’nın yüzüne hafifçe vurarak, "Sen giyin, ben Şandy ve
Larry’e bakacağım," dedi."Tamam."Jud kapıyı açtığında bir örtüye sarındı Donna.Sevişmelerinden bir süre sonra karanlık çökmüştü. 12 nolu kabi
nin penceresinden ışık görülüyordu. Jud, Donna’mn Maverick’i yanında durup çevreye göz attı. 14 nolu kabinden bir kadın iki çocukla çıkıyordu. Bir karavana girdiler. Karavan gidene dek bekledi, sonra kabin 12’ye geçerek yavaşça kapıyı çaldı ve "Ben Jud," dedi.
"Bir saniye."Biraz sonra Larry kapıyı açtı. Jud içeri baktı. Sandy televizyon kar
şısında bağdaş kurmuştu ve omuzunun üstünden Jud’a bakıyordu. ."Her şey yolunda mı?""Bir saniye önce bana yürek çarpıntısı verene dek her şey olağa
nüstü idi.""Tamam. Sonra görüşürüz."Jud Donna’mn kabinine döndü. Donna yatakların arasında yerde,
F: 11 / Mahzen 161
pantolon ve bluzunu giymiş, günlüğü dizlerinde hazırlamış olarak oturuyordu. Jud yanına oturup 45’liği sağ bacağının yanma koydu. "İyiler," dedi.
"Peki. Lilly*e dönelim. Hatırlarsan, salı devrilmişti.""Doğru. O da arzu dalgalarına sürüklenmişti.""Sana kendi dalgalarım yaratma fikrini veren sürüklenme.""Bunlar mı olmuştu?" ’"Sanırım."Jud hızla Donna’yı öptü, Donna ise gülümsedi."Haydi. Lilly* e döndük."Jud onayladı "Lilly*e döndük.""Tamam, Glen’le ilk geçerinden sonra, sürekli müptelası olmuşlar
duygularının. Gerçekten neredeyse her gece. Bunları duymak isteyeceğini sanmıyorum."
"Şu andaki durumumda, özellikle hayır.""Tamam. Bakalım sonra ne oluyor." Birçok sayfa çevirdi Donna.
"17 Mayıs. Bugün, Ethel’e düğünümde bulunmasını istediğim bir mektup yolladım. Umanm gelir, en azından Portland’dan bir seyahat..." Donna gerisini kendi okuyup sayfayı çevirdi. Sessiz kalmıştı. Jud; kelimeler üzerinde dolaşan gözlere ve kapalı dudaklara bakarak "Nedir o?" dedi.
Gözleri Jud’a döndü ve "Bir şeyler olmuş," diye söylendi.”18 Mayıs. Bu sabah, mahzene geçen sonbahar depoladığım elma
reçelinden almaya indiğimde çok korkunç Ur şeyle karşılaştım. Gaz lambamın ışığında iki reçel kavanozunu kırılmış buldum. Diğer bir tanesi ise gayet güzel açılmıştı ve boştu. İlk intibam tabii ki çocukların işi olduğuydu. Ama boş kavanozun etiketinde, iki oğlumun da öğrendiği bir sebzenin adı vardı: Pancar. Bunu görünce içim ürperdi çünkü bir yabancı izinsizce evime girmişti ve onun maksadım bilmiyordum. Yukarı kaçmak için içimde oluşan yoğun baskıya rağmen mahzenin içini araştırdım.
"Doğu duvan yakınlarındaki bir köşede, yanm düzine kadar kiler sepetinin gelirinde büyük Ur delik keşfettim - öyle büyüktü ki delik bir insanın veya büyük Ur hayvanın geçişi gayet mümkündü. Hızla elma kutularımı alıp mahzenden kaçtım.
162
"19 Mayıs. Glen’e mahzenimi ziyaret eden yabancıdan bahsedip bahsetmemeyi çok düşündüm. Sonunda ona haber vermemeye karar verdim çünkü koruma duygularına kapılıp, benim böylesi büyük olduğunu sandığım ziyaretçimi yok etmeye kalkışabilirdi. Aynca ziyaretçi henüz kimseye zarar vermemişti.
"Olayı kendim halletmeye karar verdim. Çözümüm o deliğin ağzını kapatmaktı. Bu plam gerçekleştirmek için alet barakasından bir bel aldım. Mahzene indim. İki adet kutu daha açılıp boşaltılmıştı. Bu kez ziyaretçi benim şeftalilerime dadanmıştı. Boş kutulara bakarken birden kalbimde şefkatin sıcaklığım hissettim.
Ziyaretçi, anladığım kadarıyla bana zarar vermek amacında değildi. Tek derdi aç karnını doyurmaktı. Belki de şanssız bir delikanlıydı, bir toplumun dışladığı delikanlı. Toplum dişiliğin açışım ben öğrenmiştim. Onun yalnızlığın ve korkusunu yaşamıştım. Ümitsiz ruhum benim bir iki parça yiyeceğime muhtaç olan bu kişi için çarptı acıyla. Onunla karşılaşmaya karar verdim ve yapabilirsem yardım etmeye.
"30 Mayıs, Jud, bu on bir günlük bir ara demek.""Evet.""30 Mayıs. Yaşadıklarımı kâğıda dökmek konusunda tereddüt ve
ürperti içerisindeyim. Sımmı kime açabilirim, ama nasıl? Sayın Rahip Walters’a mı? Bana zaten bildiklerimi, hareketlerimin Tanrı gözünde yanlış olduğunu ve ruhumun hiç sönmeyecek ateşlerde yanmaya mahkûm edileceğini söyleyecek. Kesinlikle Dr. Ross’a da söyleyemem. Xa- nadu ve benim hakkımda ne kadar kötü bir intikam duygusuna kapılır kimbilir.
"Mayıs’ın 19’unda mahzenimdeki ziyaretçiyi görüp ona yardım etmeye karar verdim. Çocuklar yattıktan sonra Glen geldi. Klasik şekilde kullandı beni." "Kabaran gelgitlere ne oldu?" diye sordu birden Donna ve hemen okumayı sürdürdü. "Benimle işini bitirdiğinde, bir süre öylesine sohbet ettik. Sonunda gitti.
"Kilere gidip mahzenin kapışım sessizce açtım. Orada, karanlıkta bekledim, dinledim. Mahzenden hiçbir ses çıkmıyordu. Elimde sönük bir lamba olduğu halde, karanlıkta yolumu dikkatlice hissetmeye çalışarak merdivenlerden indim.
"Çıplak ayağımın tabanlarında zemini hissettiğimde, en alttaki ba
163
samağa oturup beklemeyi sürdürdüm."Sonunda beklentim gerçekleşiyordu. Tünelden birisini zorlukla
nefes alma gayretleri, boğuluyormuş gibi duyulmaya başladı. Az sonra birinin vücudunu sert zeminde sürüklemeye çalışırken çıkardığı acı sesler duyuldu. Ardından da kiler sepetlerinin arkasından çıkan Ur baş gördüm.
"Karanlık şeklin inceliklerini gizliyordu. Sadece başın siluetini görebildim. O bile farklı gibiydi. Onun, güneşin neşeli ışınlarına yabancı Ur adamın başı olabileceğine hüküm verdim.
"Tamamen ayağa kalktığında, korkuyla irkildim; bu Ur insan değildi. Bir maymun da değildi ama.
"Daha yakınıma geldiğinde, emniyetimi tehlikeye de atacak olsam onun varlığım görmeye karar verdim. Bu amaçla Ur kibrit çaktım. Kibrit tutuştuğunda, hırlayarak arkasına dönmeden önce Ur an onun korkunç yüzünü göreUldim.
"Gürültüyle dönerken sırtına ve kalçalarına baktım. Tanrının egzotik yaratıklarından Uri miydi yoksa şeytanın kustuğu hastalıklı bir sapık mıydı Ulemedim. Dehşetli görüntüsü ve çıplaklığı beni şok etmişti. Henüz Utkin Ur haldeyken, karşı konulmaz U r istekle elimi şekilsiz omuzuna koydum.
"Elimdeki kibrit söndü. Karanlıkta, hiçbir şey göremeden, yaratığın döndüğünü hissettim. Yüzüme vuran sıcak nefesi toprak, vahşilik ve ayak basılmamış oımanlar giU kokuyordu. Ellerini omuzlanma koydu. Pençeleri derime battı. Yaratık geceliğimi parçalarken korku ve merakla ayağa kalktım.
"Çıplak kaldığımda vücudumu Ur köpek giU kokladı. Göğüslerimi yaladı. Uzun burnu ile en özel yerlerimi Ule kokladı.
"Sonra arkama geçti. Pençeleri beni diz çökmeye zorlarken sırtımı deldi. Üstümde kaygan etinin sıcak baskısını hissettim ve ne kadar kararlı olduğunu Uliyordum. Bunun düşüncesi Ule yüreğimi dehşete düşürdü. Ben yine de onun temasıyla heyecanlanıyor ve garip bir şehvete sürükleniyordum.
"Bana insanoğlu için alışılmamış, diğer birçok hayvan türü içinse mutat bir yoldan, arkamdan yaklaştı. Organının ilk temasıyla hayati organlarım korkuyla burkuldu. Bu korku vücudum için değil, sonsuz ru
164
hum içindi. Ve sonunda devam etmesine izin verdim. Artık İriliyordum ki hiçbir kuvvet üzerimdeki emellerine ulaşmasını engelleyemezdi. Onu durdurma teşebbüsünde bulunmadım bile. Tam tersine içime girişine yardımcı oldum. Büyüklüğünü biliyormuşçasma şiddetle arzuluyordum onu."
"Tanrım, beni nasıl talan etti! Pençeleri etimi nasıl yırttı! Dişleri beni nasıl çizdi! Kocaman organı narin rahmimi nasıl hırpaladı! Yabaniliği ne kadar vahşi, kalbi ne kadar nazikti.
"Mahzenin toprak zemininde yatarken hiçbir erkeğin, Glen’in bile, arzularımı böylesine harekete geçiremeyeceğini biliyordum. Ağladım. Yaratık feveranımdan rahatsız olup, deliğine girdi ve kayboldu."
4
"Sonraki gece mahzenin merdivenlerini indiğimde yaratığı beni beklerken buldum. Geceliğimi pençelerinden kurtarmak için hemen çıkardım. Derisinin sıcaklığım tadarak yaslandım ona. Sonra ellerimin ve dizlerimin üstüne çöktüm. Bana bir önceki gece kadar şiddetle sahip oldu. Çılgınlık sona erdiğinde ben kendime gelene dek yattık.
"Sonunda lambayı yaktım ve gözlerini korumak için arkasını döndüğünü anladım. Sonra gündüz çivit bir başlıkla kapladığım lambayı yaktım. Mavi gölgeli ışık hem benim görebileceğim aydınlığı sağlıyor hşm de onun hassas gözlerini rahatsız etmiyordu.
"Onun aynen düşlediğim gibi korkunç şekilli bir yaratık olduğunu gördüm. Bir sürü acayip özelliği sayıldığında, mükemmel bir aşıktı. Bunlardan birisi upuzun mızrak gibi diliydi. Cinsel orgam, şüphesiz en özel ve harika özelliğiydi, hele bana verdiği zevki düşününce. Sadece azameti değil, alışılmamış hatları ve kabartılan ve de en ilginci herhangi bir yaratıkta görmediğim deliği. Deliği bir çene gibiydi ve üç santim genişliğinde dil gibi bir çıkıntısı vardı.
"Bok kan!" diye bağırdı Jud. "Bizi hangi cehenneme sürüklemek istiyor?"
"Ağzı olan bir penis!" dedi Donna.Jud gülerek "Fena fikir değil," dedi.
165
"Dişleri olmadığı sürece."'"tsa adına, daha neler uyduracak bu kadın?""Ne düşünüyorsun?""Bilmiyorum. Aslında söylediklerinin çoğu - pençeler, kaygan de
ri, ışığa tepkisi gibi, gördüklerime uygun.""Ya penisi?""Onu fark etmedim. Tabii, ev karanlıktı. Çok zor seçebiliyor
dum.""Devam edeceğim. Emin ki bu delik ve dil sadece benim hisleri
mi gıcıklamıyor, aynı zamanda benim sıvılarımın tadıyla onun da zevk ateşini yükseltiyordu."
Jud başım sallayarak "Tamun," diye mırıldandı."Vücuduyla arzularımı tatmin ettikten soma aynı ilgiyle beni keş
fetti. Sonra yeni bir ihtiras dalgasına kapıldık.""İşimiz bitince ona yemek sundum. Peyniri büyük bir zevkle yedi.
Eti koklayarak reddetti. Sonradan öğrendim ki sadece çiğ et yiyordu, benim verdiğimse iyi pişmişti. Su içip kalçalarının üstüne oturdu. Belli ki doymuştu.
"Arkaya uzanarak ona kendimi açtım. Aklı karışmıştı. Onu üstüme çektim, hem böylece onun garip güzelliğim görebilecek ve ırzıma geçerken kaygan etini göğüslerimde hissedebilecektim.
"İşimiz bittiğinde kiler sepetlerinin arkasındaki deliğe girerek kayboluşunu seyrettim. Deliğe yaklaşıp derinlerden gelen sesini dinledim. Sessizce seslendim ona. Adının ne olabileceğini bilmediğim için ona Bay Coleridge’nin bitiremediği şaheserinde tanımladığı ilginç ve egzotik ülkenin adım verdim: Kınadu. Gitmişti ama sonraki gece geleceğini biliyordum."
"Her gece çocuklar yattıktan sonra sessizce mahzene gidip Xana- du ile beraber oluyorum. Sınır tanımayan bir frekans ve inançla arzula- nmızın müptelası olduk. Her sabah şafaktan önce Xanadu deliğine giriyor. Nereye ve niçin gittiğini bilmiyorum. Benim inancım onun gündüzleri uyuyan bir gece yaratığı olduğu. Zaten ben de o hale geldim.
"Gün ışığı her lifimi ağrıtıyor. Bu durum Earl ve Sam tarafından da anlaşılmadı değil. Onlara çok geç saatlere kadar uyuyamadığımı açıkladım.
166
"Başlangıçta Glen Ross benim ana problemimdi. Hemen dermansızlığımla ilgilendi. Fiziksel rahatsızlık kontrolü geçirmemi söyledi ama ben kabalık diyerek reddettim. Bu kez bana uyku ilacı verdi."
"Gece aşk istekleri beni korkutuyor ve kötü yapıyordu. Beni kucaklaması içimi ürpertiyordu. Öpüşleri iğrençti. Bu işkencelere tahammül ediyor ve Xanadu’nun vücudumda bıraktığı görünür izleri görmesini engelleyerek ona özgürlükler tanıyordum. Boynumun altında Xanadu ile aşkımızın izini taşımayan bir santim bile yok. Çocuklarımın ve Dr. Ross’un yanında boyunlu ve uzun kollu elbiselerle uzun etekler giyiyordum. Bir keresinde ellerimdeki ve suratımdaki çizikleri yakalamaya çalıştığım bir kediye yükledim."
"Üç gece önce Dr. Ross beni çağırdı ve soğuk davranışlarımın nedenini sordu. Böyle bir tepkiyi bekliyordum ama yine de ona gerçekten şüphelenmemesini sağlayacak şekilde cevap vermekte zorlandım. Sonunda namuslu ve utangaç bir tavırla ona günahlarımızın ruhlarımızı cehenneme yollayacağım ve artık böylesi bir duruma dayanamayacağımı açıkladım. Bu sözlerime karşılık hemen evlenmemizi önerdi. Bana böyle şeyler hissettiren bir adamla beraber olamayacağımı anlattım. Alaylı bir kahkahayla, benim bir katil ve haydutla yaşayarak yeterince tatmin olduğumu söyledi. Ölen kocamla ilgili bu sözlerini Dr. Ross’u evden kovmak için kullandım. Döneceğini sanmıyorum.
"Dün EthePe bir mektup yazarak, Dr. Ross’un evlenme teklifinden vazgeçtiğini ve kalbimin kırıldığını yazdım. Ondan Sam ve Earl’i iki hafta yanma almaşım istedim. Şimdi büyük bir istekle cevabım bekliyorum. Çocuklar Portland dışındayken ev tamamen Xanadu ve bana ait olacak.
"28 Haziran," diye okudu Donna. "Bu neredeyse en son yazının bir ay sonrası, ha?" Yann çocuklar Ethel’le beraber Portland’a dönüyorlar. Gelişleri beni gerçekten üzüyor.
"Üç haftadan beri Xanadu’yla evde yalnızdım. Şimdi onların dönüşleriyle Xanadu mahzene dönmek zorunda. Kalbim böyle bir ayrılığa dayanacak mı bilmem.
"1 Temmuz. Dün gece Ethel ve çocuklar uyurken mahzene indîm. Xanadu beni kucaklayacağına deliğinin köşesinden öfkeyle baktı. Ona sunduğum çiğ eti aldı. Onu çiğneyerek delikte kayboldu. Şafağa dek
167
bekledim ama dönmedi."2 Temmuz. Xanadu dönmedi.""3 Temmuz. Bu gece yine yok..""4 Temmuz. Eğer yokluğuyla beni üzmek istiyorsa bunu başarıyor.
Yakında dönmezse ne yaparım bilmiyorum.""12 Temmuz. 10 gece geçti ve korkarım dönmeme karannda.
Onu tekrar mahzene indirerek aptallık ettiğimi anladım. Evin rahatlığına ve devamlı yanımda olmaya alışmıştı. Mahzene dönmesi gerektiğini nasıl anlayabilir ki? Reddedilme dışında nasıl algılayabilir ki bu durumu?"
"14 Temmuz. Dün gece mahzen yerine evin arkasındaki ağaçlı tepelere baktım. Xanadu’nun izine rastlamadım ama bu gece yine deneyeceğim.
"31 Temmuz. Tepedeki arayışlarımdan bir şey çıkmadı. Çok üzgünüm. Xanadu’yla beraber hayatımın tüm neşesi gitti. Çocuklarımla bile mutlu olamıyorum. Onlar kaybımın nedeniler, çok kızıyorum onlara. Keşke rahmimden çıkmasalardı. Varlıklarının doğuracağı ızdırabı bilebilir miydim hiç."
”1 Ağustos. Dün gece mahzendeydim. Dua ettim ama tanrıya böyle bir durumda söyleyebilecek bir şey bulamadım. Sonunda hayatıma son vermeye karar verdim."
"2 Ağustos. Dün gece Ethel ve çocukların uyumasını bekledim. Sonra mahzene biraz ip götürdüm. Lyle bana hep asarak idamı anlatırdı. Kurşunlanana dek öyle bir ölümden çok korkuyordu. Hayatıma son vermek için değişik bir yol seçtim ama hiçbiri cellatın ipi kadar kesin görünmüyor."
"İple uğraştım ama uygun bir düğüm yapamadım. Normal bir halkanın da bu işi yapacağına karar verdim. Boğulmanın acısı büyük ama bir sefer olacaktı.”
"İpi büyük bir zorlukla mahzenin kolonlarından birinden geçirmeyi başardım. İpin bir ucunu ortaya bağladım. Sonra o amaçla bir sandalyeye çıktım. İp boynumdayken sona hazırlandım."
"Sonunda bu hayattan aşkım Xanadu’yu son bir kez daha bulmaya çalışmadan kopamayacağımı anladım."
"Bu son için sandalyeden inip toprak deliğin ağzına gittim. Eğilip
168
ona bağırdım. Dakikalarca cevap alamadım. Onu aramaya karar verdim. Bir teşebbüsüm olacaksa bu olmalıydı. Böylesi bir son beni asılma acısından kurtarırdı."
"Elbiselerimi sıyırıp deliğe girdim. Toprak soğuktu ve çıplak tenimde nem hissettim. Tamamen karanlıktı. Deliğin duvarları emeklemeye bile izin vermeyecek kadar alçak olduğu için yılan gibi göbeğimin üstünde süründüm. Ne kadar gidebileceğimi bilmiyordum. Tünelin duvarları üstüme yıkılıyor gibiydi. Ama yine de öne doğru sürünüyordum."
"Daha fazla ilerlemeyince Xanadu’ya bağırdım. Tüm aşkım ve hayal kırıklıklarımla çığlık attım. Ciğerlerimdeki tüm havayla tekrar bağırdım, tekrar çığlıklar attım."
"En sonunda toprağın içinden hoşgeldin mesajını duydum. Nefesinin fısıltılarım duydum. Uzun burnunu yüzüme dayayıp beni yaladı ve homurdandı."
"Kuvvetli pençeleriyle saçlarımı karıştırdı ve beni çekerek geriye gitti. Duyduğum acı o andaki hislerime iyi geldi. Saçlarımı bıraktığında batta basınç yapan duvar yoktu etrafta. Taze hava kokusu vardı. Sonra öğrendim ki beni yeraltında onun oturabileceği ve uzanabileceği kadar büyük mağarasın? getirmişti. Toprak seviyesinin epey altındaydı mağara. Hava ise tepedeki bacadan ve diğer tünellerden geliyordu buraya. Bunları hep sabah öğrendim. Xanadu beni evine götürürken şehvetten yanıyordum. Sevgilimin kucaklamasıyla her şeyi unuttum. Neşeli uykulara daldım.”
"Şafaktan önce uyandırdı beni. Çok daha iyiydim. Xanadu vücuduma girdi ve beni her zamankinden daha nazikçe ama müthiş bir arzuyla sevdi. Birlikteliğin sonunda betti bir çıkışa götürdü. Ayrılışımızdan akşama geleceğini biliyordum."
"Sabahın erken griliğinde yalnız ve çıplak, otlann arasından eve gittim.
"Sabahı yalnız plan yaparak geçirdim. Öğleden kısa süre önce düşüncelerim, Gus adlı, yemek karşılığı iş isteyen genç bir adamla kesildi. Odunluk temizlenmeliydi ve işi ona verdim. Öğleden sonranın çoğunda baltasının sesini duydum. Bu sırada planlar yapıyordum."
"Şimdi akşam oldu. Gus yemeği bizle yedi ve gitti. Çocuklar uyu
169
du. Ethel henüz yatmadı ama fark etmez. Xanadu bekliyor. Onu mahzenden çıkaracağım ve yine bütün ev bizim olacak."
"Bitti mi?" diye sordu Jud.Donna başıyla onayladı.
170
YİRM İBİRİNCİ BÖLÜM
Şimdi. Hemen.Roy, perdeden sızan loş ışıkta giyindi. Kalktı ve kızlara baktı. Be
yaz çarşaflar üstündeki tenleri çok koyu gözüküyordu.Yangın çıkarmak istedi. Kızların ve kalabilecek her türlü delilin
işini görürdü yangın. Yangın mükemmel olurdu ama gecikmemeliydi.Yanında mum yoktu.Sigara veya puro gecikse de işe yarayabilirdi ama yoktu ki.Belki de kızda vardı.Elbise parçalarım karıştırıp tişörtü eline aldı. Cebi yoktu. Kısa je-
anlerin ceplerine baktı. Bomboş.Bok kan!Odada doğrudan bir yangın başlatıp kaçamazdı; zaman kazanma
lıydı. 12 nolu kabine ulaşmaya, 9 nolu kabine girmeye ve Donna’nın arabasına yaklaşmaya vakit bulabilmeliydi.
Bekle.Kahretsin, 9 ve 12’yi de yakmalıydı.Unut gitsin.Hepsini unut.Aniden güldü. Odayı yok edecek bir yangın olmadan acele etmesi
gerekmezdi. Zamam vardı, eğlenebilirdi.Yapacağı kabini silip iz bırakmamaktı.Kızın tişörtüyle dokunduğunu hatırladığı yüzeyleri sildi. Neden bil
miyordu ama kamında bir şeylerin iyi gitmediğini gösterir gibi bir ağn vardı. Sanki bir şeyleri unutmuştu.
Sırt çantasım yere bıraktı. Uyku tulumu ve giysilerinin yanında dört kutu içecekle spagetti vardı.
Yemeliydi. Ağrıyı yapan buydu.Hayır sadece açlık değil. Başka bir şey daha vardı.Çantanın alüminyum kapağım kapattı.Kahretsin!Karen ve Bob’un evi! Evin yamp yanmadığından emin değildi.
171
O sabah radyoda bir yangın haberi verilmişti. Eğer Karen ve Bob’un evi yanmadıysa, pölisler ihtiyaç duydukları kanıtlan bulacaklardı.
Tamam, belki de haberi kaçırmıştı. Sadece duymamıştı. Şimdi burada dikkatli olması gerekiyordu.
Kanıt yok.Şahit yok.Bir şey atladı mı diye odaya göz gezdirdi. Odanın temiz olduğun
dan emin olunca banyoya gidip işedi. Tekrar odaya geldi. Eğilerek bacağındaki bıçağı çıkardı.
Boğazlarda temiz bir bıçak yarası işi halledecekti. Kan bulaşmaması için geride duracaktı.
Elinde bıçakla ayağa kalktı.Joni’nin yatağına doğru bir adım attığında, Joni’nin yatakta olma
dığım gördü.İmkânsız!Hızla yatağa gidip karanlıkta gözlerinin yazıldığım umarak çarşaf
lan çekiştirdi.Hayır, yatak boşta Ellerim çözmeye çok uğraşmış olmalıydı Joni.Yataklann arasına baktı. YoktaYatağın altında?Kapı kolunun sesini duyda Döndüğünde kız kapıyı açmış, çekiyor
du. Kapı bir an açıldı ve hemen kapandı."Hassiktir!" diye mınldandı Roy.Kapıya koşarak açtı ve dışan çıktı. Sessizce kapattı kapıyı. Birkaç
kabinin pencerelerinden sızan ışık dışında park yeri karanlıktı. Roy sola baktı, kızın resepsiyona yöneleceğini düşündü. Yoktu. Sağa baktı. Yine yok. Belki arkaya dolanmıştı.
"Tamam," diye fısıldadı. "Tamam."Önce öbürünün işini bitirecekti.Kapı kolunu çevirdi. Kıpırdamıyordu, sanki donmuştu.Kilitlenmişti ve anahtarlar içerideydi.Roy derin bir nefes çekti. Ellerinin terini sildi ve kabinin köşesine
doğru hızla yöneldi. Karşısında sadece karanlık vardı. Orman. Böcek sesleri.
172
Fenerim aradı.İçerde kalmıştı.Sessizce Joni’yi bulmak için karanlığa yürüdü.Küçük orospu!Bıçağı çok sıktığı için eli acıdı.Kızı doğramalıydı! Tannm, o küçük orospuyu parçalamalıydı! Bir
baştan diğerine kesmeliydi onu.' "Neredesin?” diye mırıldandı Roy. Benden saklanabileceğini mi sanıyorsun, küçük orospu! Senin kokunu tanıyorum. Koklayarak bulacağım seni.
173
YİRM İİKİNCİ BÖLÜM
1
Donna "Hepsi bu," dedi. "Lilly yaratığı eve aldı, yaratıkta Ethel ve çocukları öldürdü."
"Öyle görünüyor.""Maggie tur sırasında böyle demiyordu. Hatırlıyor musun?""Sanırım," dedi Jud "Maggie yalan söylüyor.""Lill/nin delirdiği konusunda mı yalan söylüyor sence?""Belki de. Bunun kontrolü kolay. Bize sadece o zamana ait bir ma-
hali gazete lazım. Eğer gerçekten çocuklarının ölümünün arkasında o varsa, bu onu delirtmiş olabilir. Öyle görünüyor ki, o noktada bir dürtüye ihtiyacı vardı."
"Ve Xanadu’nun gözleri önünde çocuklarını öldürmesi o dürtüyü sağladı.”
"Herhalde.""Kadın gidince Xanadu’nun ne yaptığım merak ediyorum. Sence
evde kaldı mı?""Galiba evet. Ya da gitti ve daha önce L ill/le yaşadığı gibi yaşa
mayı sürdürdü.""Ama Maggie ve ailesi eve taşınınca," dedi Donna "geri döndü.
Belki de hep L ill/nin dönüşünü beklemişti. Sonunda başkalarım evde görünce, dönmüş olduğunu düşünmüş olmalı."
Jud "Bilmiyorum," dedi. "Gerçekten ne düşüneceğimi bilmiyorum. Günlük benim teorime doğal olarak bir maymun olasılığı soktu. Günlüğün hakiki olduğunu düşünerek. Ve sanırım hakiki olduğunu, da azından Lilly Thom tarafından yazıldığım düşünmeliyiz. 'Başka kimsenin böyle bir hikâye uydurmaya bir nedeni yok."
"Ya Maggie?""Maggie onu sakladı. Kendi yazmış olsaydı, ortaya çıkarır ve bir
şekilde kullanırdı; çoğaltıp turlarda dağıtırdı veya öyle bir şeyler. Ama onu kendine sakladı sanırım..."
174
Kapının tıkırtısı susturdu Jud’ı. Jud silahını alarak "Kim olduğunu sor," diye fısıldadı.
"Kim o?""Anne," Kızın sesi korkuluydu.Kapının açılışım izledi. Sandy karanlıkta ayakta duruyordu, gözle
rinde parlak yaşlar, saçlarının açışım hafifletmek için parmak uçları üzerinde ve boğazında on santimlik bir çelik vardı.
Adam "Beni gördüğüne sevinmedin mi?" dedi ve güldü. Sandy odaya itip kapıyı kapattı.
"Söyle arkadaşına dışan çıksın, yoksa Sandy’nin boğazım keserim."
"Kimse yok ki.""Bana yalan söyleme. Söyle ona çıksın dedim.""O senin kızın Roy!""Sadece bir orospu. Söyle çıksın.”"Jud!"Jud silahım yatağın altına iterek yavaşça doğruldu ve ellerim açıp
boş olduklarını gösterdi."Parçan nerede?" dedi adam."Parça?""Herkes oyun oynuyor. Kesin şu kahrolası gösteriyi, bana silahının
yerini söyle.""Silahım yok ki.""Yok mu? Hadi ahbap.""Kim?""Kahretsia" Jud "Kimsin sen?" diye sordu."Tamam, kapat konuyu. İkinizde ellerinizi önde birleştirin, başlar
yukarda.""Donna, bu adam kim?"Donna şaşkınca "Kocam," dedi."İsa adına, niçin bana söylemedin? Bak dostum, evli olduğunu iril
miyordum bile. Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. Deli olduğumu düşünüyorsun ama kanm beni öldürür. Ona söyleme, tamam mı? Niçin o bıçağı indirmiyorsun? Çocuk bir şey yapmadı. Onun ilgisi yok. O adama, biz... ee bilirsin işte, iyi vakit geçirelim diye bıraktık onu. Çocukla
175
ilgilensin diye."İkiniz de duvara dayanın.""Ne yapacaksın? Sen... hey, henüz hiçbir şey yapmadık. Ona do
kunmadım bile. Dokundum mu sana Donna?”Donna kafasını salladı."Gördün mü?""Bu iyi. Şimdi birbirinize dayanın. Tamam. Uzanın. Ağırlığınızı el
lerinize verin.""Aman tanrım! İsa adına!" Jud mırıldanıyordu. "Bizi öldürecek.
Boğazlayacak bizi!"Roy "Kapa çeneni," diye bağırdı. Sand/nin yüzünü yere getirdi.
"Şimdi kıpırdama çocuk, yoksa annenin bağırsaklarını deşerim."Jud ağlıyordu "İsa adına, tadı İsa.”"Kapa çeneni.""Ona dokunmadım. Sor ona. Donna dokundum mu sana ben?"
Donna’da "Kapa çeneni," dedi Jud’a."Tanrım herkes bana karşı!"Donna "O en az iki kişiyi öldürdü," dedi ve "Çeneni kapatmazsan
bizi de gönderecek yanlarına."Jud bıçağıyla kendisine yaklaşan adama omuzunun üstünden baka
rak "Birilerini mi öldürdü?” dedi. "Öldürdün mü gerçekten kimseyi?""Önüne dön.""Kız kardeşimi ve kocasını öldürdü.""Yaptın mı?" dedi Jud, tekrar dönerek.Roy bunu yaparken ne kadar çok eğlendiğini gülümsemesiyle gös
terdi.Jud dönerek "Niçin sen?..” diye sordu."Önüne dön!” Roy gidip Jud’m olmasını istediği pozisyonu sağla
mak için Jud’ı dürttü. Roy’un eli Jud’ın omuzuna dokunduğunda, Jud sağ eliyle uzanıp Roy’un bileğini tuttu ve kıvırdı. Roy bileği kırılmış gibi inledi. Jud bileği bırakmadan, Roy’un kafasının arkasına bir elini atarak Roy*u karşı duvara savurdu. Bu ani hareket sırasında Jud dizini Roy’un belkemiğine vurdu. Roy gözlerinde panik, homurdanarak düştü arkaya.
Jud Donna’ya "Sand/i alıp 12’ye git. Bak bakalım Larry ne hal-
176
de?" dedi.
Donna dışarda ağlayan kızma sarılarak "Camm yaktı mı tatlım?" dedi.
Sandy kafasıyla olurladı."Nereni acıttı?"Sandy sol göğsünü göstererek "Burayı çimdikledi," dedi. Bluzun
arasında gözle görülür bir büzülme vardı. "Ve parmağım buraya bastırdı.”
"Gerçekten mi?"Sandy nefes alarak "Evet," dedi."Ama seni dövmedi, değil mi?""Daha sonra... Ve kötü kelimeyi kullandı.”"Ne dedi?""Kötü kelime.""Bana söyleyebilirsin.""Soırça," dedi. "Sonra beni düzgün yürüyemeyecek hale gelecek şe
kilde Si... Ve sonra seni Si.... Sonra da bizi kedi gibi doğrayacakmış.""Piç," dedi Donna. "Kokmuş piç."Sand/e sevgiyle sarılıp başım okşadı Donna. "Sandy, artık bize o
dediklerinin hiçbirini yapamayacak ha?""Öldü mü?""Bilmiyorum. Ama artık canımızı yakamaz. Jud icabına bakıyor
onun. Haydi şimdi gidip Larrye bakalım.""Larry iyi. Onu sıkıca bağladım.""Sen mi bağladın?""Zorundaydım. Yoksa öldürecekti babam Larryi.”Park alamm geçiyorlardı."Babama, Larıyi öldürürse bağıracağımı söyledim. Bağırırsam be
ni öldüreceğini söyledi ama ben yine de bağıracağımı söyledim. Larıyi öldürmezse her istediğim yapacağımı söyledim. Benden senin kapıyı açmam sağlamamı istedi."
2
F: 12/Mahzen 177
"Larry kapıyı nasıl açtı ona?""Babam polis olduğunu söyledi."Donna "Mükemmel," diye mırıldanırken Larry5nin nasıl böyle bir
aptallık yapabildiğim merak etti. Kabin 12’nin kilitli olmayan kapışım açtı.
"Larry nerede?""Küvette. Babamın fikriydi.",L arr/i küvette ağzı Ur tişörtle tıkalı, elleri arkasında bağlı ve yü
zü küvetin diUne dönük oldu. Arkadaki bağlı elleri ayak bileklerine de bağlanmıştı L an/nin .
Sandy "Onu yakaladık!" diye bağırdı.Larry hırıltıyla yamt verdi.Kız küvetin yanma oturup uzanarak düğümlere el attı. Bir iki sani
yede çözdü onları. Larry ağzındaki tişörtü çıkararak derin bir nefes aldı ve "Korkunç adam," diye mırıldandı. "Gerçek bir barbar. İkiniz de iyi misiniz? Judgement nerede? Ne oldu?"
Donna olanları açıkladı Larry5e, ama Jud’ın Roy’u ne kadar kötü yaraladığım bilmediğim söyledi.
"Sanırım öğreneceğiz."Karanlıkta yürüyüp kaUn 9’a gelince Jud’ı yatakta oturur buldu
lar. Yatakların arasında yerde ise Roy yüzükoyun uzanmıştı. Elleri arkasında bağlıydı Roy5un. Kafasına bir yastık kılıfi geçirilip boynu deri kemerle bağlanmıştı. Soluk alışı dışında hareketsizdi.
Larry "Elinde iyi malzeme olduğunu görüyorum," dedi.Sandy babasına bakınca Donna’mn eline daha sıkı sarıldı. Donna
Jud’ın yanına oturdu.Larry boş yatağa Urakırken kendim "Bu aşağılık herifi ne yapaca
ğız?" diye sordu.Jud "O aşağılık Uri değil," dedi. "Donna’mn kız kardeşini öldür
dü. Eniştesini öldürdü. Sand/e cinsel tacizde bulundu. Donna ve Sand/e neler yapmayı planlıyordu allah bilir. Ama ne yapacağım biliyorduk. Benim kitabımda aşağılık değil o. Benim kitabımda hayvan."
"Ona ne yapmamızı öneriyorsun Jud?""Onu ait olduğu yere koyalım?"Sandy "Hapishaneye mi?” diye sordu.
178
Donna sırtında bir ürperti hissederek "Hayır, tatlım, SftfllMB Jud’ın aklındaki o değil," dedi.
Larry birden kavradı olayı. Başını sallayarak mırıldandı. "Aman tanrım."
YİRMİÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Donna Chrysler’in motorunu çalıştırdı. Sandy yanında oturuyordu. Roy, kafası yastık kılıfının içinde ve elleri bağlı olarak arkada Jud ve Larry5 nin arasında oturuyordu. Roy1 un göğsüne dayalıydı Jud’m 45’liği. Larry ise elinde, kıvrımı doğrudan Roy’un kafasına bakan bir pala tutuyordu.
Jud "Bizi bırakınca motele dönmeni istiyorum. Bize yarım saat ver, sonra bizi almaya gel. Eğer bekliyor olmazsak, oralarda dolanma. Geri git ve her on beş dakikada bir gel. Sorun var mı?" dedi.
"Bu yakınlarda park edip bekleyemez miyim? O takdirde gelen olursa sinyal de verebilirim size."
"Araba dikkat çekecektir."Sandy herkes ona şaka yapıyormuş gibi ciddiyetle "Gerçekten Ca
navar Evi’ne mi gidecekler?" diye sordu."Sanırım," dedi Donna."Delilik bu."Larry "Haklısın öyle," dedi. "Yüzde yüz katılıyorum sana."Jud, Larry5e "Sen gelmek zorunda değilsin," dedi."Ama geleceğim. Sen Lilly5 nin dünyasının hayvanından kurtulma
yı planlıyorsun ve ben bunu kaçıracağım, ha?""Planlıyorum.""Operasyonun mal olabileceklerinden sorumlu olsaydım, nasıl git
tiğini görmek istedim. Ayrıca yamnda arkadaşımızla birine ihtiyaç duyabilirsin."
"Babamı da mı götürüyorlar?"Jud açıklamasız "Evet," dedi."Neden?""Ceza.""Oh. Onu hayvana mı vereceksiniz?""Evet öyle."Sandy Donna’ya dönerek " Vav. Biz de içeri girebilir miyiz? Gör
mek istiyorum," dedi.
180
"Hayır giremeyiz.""Niçin?""Tehlikeli.""Ama Jud ve Larry gidiyorlar.""O başka.""İstiyorum ama. Babamın hayvanın pençelerinde parçalanmasını
görmek istiyorum.”"Sandy!""İstiyorum!""Beni dinle,” dedi Larry "İnan o hayvanın bir insana yapacaklarım
görmek istemezsin.""Geldik sayılır," dedi Donna."Tamam. Orayı geç ve U dönüşü yap.""Burada mı?""Az daha git."Donna yavaşladı."Burası iyi.” •Donna U dönüşü için arabayı çevirirken, bir manevraya daha ihti
yacı olduğunu gördü."Tamam," dedi Jud. "Işıkları kapat."Donna ışıklan kapatıp caddeyi ay ışığının aydınlığına bıraktı. Yol
iki taraftaki aydınlıklardan daha aydınlıktı. Virajın sonunda ağaçlar bitiyordu.
Jud gergin bir fısıltıyla "Bilet gişesi önüne çek," dedi.Donna durdu."Bir saniye anahtarlara ihtiyacım var."Donna kontağı kapatıp anahtan çekti ve dönüp Jud’a uzatırken
"Jud?" dedi. Yüz hatlan tamamen görülüyordu."Onu polise teslim etsek?""Hayır.""Yani ben... Onu vuralım, veya başka bir şey?""Bu cinayet olur.""Onu hayvana vermekte cinayet olur."'Onun faili hayvan olur, biz değil.”"O eve tekrar girmeni istemiyorum. Hele gece. Jud, tanrı aşkına,"
181
Jud sakince "Tamam, her şey yolunda,” dedi."Hayır değil. Öldûrülebilirsin. Bu güzel bir şey değil. Henüz iki
gündür beraberiz.""Daha çok vaktimiz olacak," deyip arabadan çıktı Jud. Roy’u dışa
rı çektiğinde, dizlerinin üstüne düştü Roy. "Onu burada tut Larry."Donna bagaja giden Jud’ı izledi."Lütfen arabaya gir Donnâ.”"Bir öpücük.""Peki."Donna Jud’ı gitmekten vazgeçirebileceğini umarak vücudunu
Jud’a dayayıp sıkıca sarıldı. Ama tur an sonra Jud kibarca itti Don- na’yı.
Jud arabadan parkasını alıp giydi. İki adet fener ve işaret fişeği aldı, bagajı kapatıp anahtarları Donna’ya verdi.
"Saatin kaçı gösteriyor Donna?""On kırk-üç."Saatini ayarlayan Jud "Tamam. On bir - on beşte bizi buradan al,"
dedi."Jud?""Git artık. Lütfen. Bunu yapacağım."Donna arabaya binip çalıştırdı ve yol kenarında bıraktığı üç ada
ma bakmadan sürüp gitti.
182
YİRMİDÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1
Jud Roy*a "Önünde bir turnike var," dedi. "Geç bakalım.”Roy bağım salladı. *Jud onu bıçağıyla dürtünce Roy bir bacağım' yukarı kaldırdı. Di
ğer taraftaki Larry ona bağlı ellerinden çekerek yardım etti. Jud yaklaşan bir araba duydu. Turnikeyi geçip Roy*u ittirerek yere yatırdı. Bilet gişe» kabinin duvan yamnda yerdeydi üçü de.
Araba yavaşladı. Lastikleri çakılları ezdi. Jud uzanıp gişenin köşesinden baktı.
Bir polis arabası.Yol kenarında durdu araba ama Jud hâlâ motorunun sessizce çalış
tığını duyabiliyordu. Birkaç saniye sonra araba U dönüşü yapıp gişe yanından geçti, gitti.
R o /u ayağa kaldırdılar. Evin arkasına doğru hızlanıp sundurma basamaklarını çıktılar.
Arka kapıdaki kınlan cam yenilenmemiş ve tamir edilmemişti. Jud bıçağı cebine sokarak o boşluğa uzandı. Mandalı bulana dek gezdirdi parmaklanın. Zorladı ama sıkışmıştı mandal. Biraz daha yüklendi. Mandal sessizliği bozarak geriye düştü.
Larry "Ses onu uyandırmıştır," diye fısıldadı.Jud kapıyı itip açtı. İçeri girip kukuletalı adamı çekti. Larry onlan
izleyip sessizce kapıyı kapattı."Şimdi nereye?" diye fısıldadı Larry."Önce bunu çıkaralım." R o/un boynundaki kemeri açıp yaştık kılı
fım çıkardı başından Jud. Adamın kafası hızla etrafı izledi.. Jud "Bu, Canavar Evi’dir," dedi.
Roy burnundan sesler çıkardı._ "Ağzındaki çıkaracağım. Biraz daha uzun yaşamak istiyorsan, ses
siz kal."Roy başıyla evet dedi.
183
Jud, Roy’un ağzındaki yapışkan bandı çekip çıkardı. Kemeri beline dolayıp yastık kılıfım da kemere astı. Böylece üzerinde bir çeşit beyaz kuşak taşıyordu. Arkasında hiçbir şey bırakmayacaktı Jud.
Roy dışında hiçbir şey."Haydi yukarı," diye fısıldadı.Roy gülerek "Canavarı yaşadığı yer orası mı?" diye sordu.Jud "Genellikle saldırdığı yer orası," dedi."Ya? Bu boklara inanıyor musunuz?""Şişt."Jud mutfaktan çıktı. Fenerim yaktı. Önünde giriş holü vardı. Kapı
önündeki maymun kostümlü şemsiyelik, soytan bir nöbetçi gibi duruyordu. Sol eliyle kemerindeki otomatik Colt’u aldı Jud.
"Hey beni korkutmaya mı çalışıyorsunuz?"Larry tekrar "Şşşt" sesi çıkardı.Roy basamaklarda "Gaz kokusu alıyorum," dedi.Jud fısıltıyla "Dün geceden," dedi."Yaa?"Larry, bir kadının öldürüldüğünü söyledi."Siktir? Hey çocuklar bunu hep yapar mısınız?""Kapa çeneni," dedi Jud."Sadece konuşuyordum."Merdivenleri çıkarlarken Jud’ın kafasını önceki gecenin korkulan
doldurdu: Marry Ziegler, ölü, üstüne düşüyor; kadının yuvarlanırken arkasında bıraktığı sıvı ses çıkanyor, hayvanın korkunç kokusu. Kadım tekrar görebileceği gibi bir korkuya kapılarak merdivenlerin tepesine doğru baktı Jud.
Roy "Kimsede sigara var mı?" diye sordu."Kapa çeneni."Merdivenlerin sonuna ulaştılar.Jud, Roy*a "Tamam, şimdi yere yat," dedi."Ne?""Yüzüstü yere yat""Siktir git."Jud ani bir tekmeyle Roy’un sol bacağım şutladı. Adam zorla yere
oturdu.
184
"Adi piç.""Yüzükoyun."Roy söyleneni yaptı."Sadece bekleyin orospu çocukları. Sizi yayın balığı gibi parçalaya
cağım. Önünüzden sarkan organlarınızı kesip çiğneyeceğim..."Jud, Larry’e, Roy5 un birkaç metre ötesindeki kapıyı işaret ederek
"Oraya," diye fısıldadı."Yalnız mı?""Bir saniye için.” Jud çömeldi. "Tamam. Roy. Burada sessizce
uzan. Bak sana ne diyeceğim; eğer şafağa kadar canlı kalırsan, seni polise vereceğim." 1
"Siktir.""Biz hemen orada, bir gözümüz üstünde olacağız. Eğer sürünüp
kaçmayı denersen seni mıhlamak zorunda kalırım. Soru var mı?""Evet. Adın ne senin. Adamları parçalamadan önce isimlerini öğ
renmek isterim.""Benim adım Judgement Rucker.""Kahretsin."Jud Larr/nin beklediği kapıya gitti ve kapıyı açtı. Işığı merdiven
lere ve öndeki yüksek kapıya tuttu. "Bu iyi işte," diye fısıldayarak "basamaklara oturabiliriz,” dedi. Jud fenerini bir tarafa bıraktı. Kapıyı sadece bir küçük aralık kalana kadar çekti. Gözü o aralıkta Roy*un karanlık koridor zemininde yatan şeklini görebiliyordu.
Jud silahım sağ eline geçirdi. Sol eliyle ise parka cebinden Roy’un bıçağım çıkardı.
Larry fısıltıyla "Judge? Onu gerçekten yaratığa verecek miyiz?" "Şışt."
2
Donna geri dönmek, geri dönüp adamların Canavar Evi’ndeki işlerinin bitmesini beklemek istedi. Tam dönüşü yapacakken aynada arkadaki aracın farlan parladı. Araba iyice yakına geldiğinde, Donna arabamn üstünde bir ışık gördüğünü fark etti. Hız göstergesini kontrol
185
etti ama hız yapmıyordu.Sandy arkaya bakarak "Ohh-ohh," dedi."Evet.""Kenara çekecek misin?""O istemezse hayır.""Niçin bu kadar yakınımızda?""Nedene ihtiyacı yok ki."Polis arabası motele kadar peşlerinden ayrılmadı. Girişte de onla
rı izleyip, sola kıvrılarak restoranın yanma park etti.Sandy rahatlamış gibi bir ses çıkardı.Donna ise "Sanırım sadece acıkmış," dedi ve 12 nolu kabinin önün
deki park yerine çekti arabayı. "İçerde biraz zaman tanıyalım ona.""Ya sonra?""Sonra Jud ve L arr/i almaya gideceğiz.""Jud yanm saat demişti.""Biraz erken gideceğiz."Donna geri gidip park yerinden çıktı. Polis arabasına baktığında
kimseyi göremedi. Etrafta polis gözükmüyordu. Donna sola döndü."Eğer erken gidersek içeri girebilir miyiz?" diye sordu Sandy."Sen aklım mı kaçırdın?""Belki Larry ve Jud’a yardım edebiliriz.""Yardımımız olmadan halledeceklerdir.""Ben Hayvan’dan korkmuyorum.""Korksan iyi edersin.""Jud’m silahım yanımıza alabiliriz.”"Kurşunlar o hayvanın canım yakalamaz. Turda dinlemedin mi?""Tabii.""Maggie kocasının ateş ettiğini söylemişti.""Ya ya. O sadece kurşun seslerinden bahsetti. Duymuş o kadar.
Belki de sadece vuramamışbr.""Neyse, kesinlikle o evin yakınlarında bir yere gitmiyoruz."Donna arabayı kullanırken şehir çok boş gözüküyordu. Kapalı dük
kânların önlerinde birkaç araba sanki sürücüleri karanlıktan saklanmaya çalışmışlar gibi park edilmişti. Sokak lambalarının ışığı kısır köşelere vuruyordu. Trafik lambası ise sürekli san yanıp sönüyordu.
186
Donna yolun soluna geçip arabayı Arty’s dökkânlnın önündeki boşluğa park etti. Arabanın ışıklan dükkânın camına yansıyordu. Donna ışıklan kapatarak "Evi görebiliyor musun?" dedi.
Sandy yan camdan bakarak "Sadece önünü," diye cevap verdi.Donna diğer camdan bakınca evin ön yüzündeki parmaklıklan ve
bilet gişesi dışında çok az bir şey görebildi. "Samnm dışarı çıkacağım," dedi Donna.
"Ben de.”"Tamam."Kapılan sessizce kapatıp arabanın önünde bir araya geldiler. Kal-
dınmda tenis ayakkabılan yeterince sessizdi. Dükkânın köşesinde dövme demir parmaklıklara ulaştılar.
Parmaklıklarla duvar arasında dükkânın arkasında kalan dar bir. yaya yolu vardı. Girişte alçak bir çıt kapı vardı. Donna kapıyı açtı ve kapı boşluğuna girdiler. Duvann yamnda Donna kendilerini epey gizlenmiş hissetti.
Sandy annesinin elini tuttu.Çimenlerin diğer tarafında Canavar Evi sessiz görünüyordu. Görü
nen duvan ay ışığı altında solgun ve odun yığını gibi ölü durmaktaydı. Çıkıntı ve balkonların gölgelerinin düştüğü yerler evi büyük bir mağara gibi gösteriyordu.
Donna karanlık pencerelere baktı. Gözlerim Lilly Thom’un yatak odası penceresine kaydırdı. Ardından baktığı yer ise Maggie’nin pence- resiydi, Larry’nin yıllar önce kaçarken kullandığı pencere. Zihninde pencereyi açmaya çalışan mum figürü gördü.
Sandy "Saat kaç oldu?" diye sordu.Donna, ay ışığı altında kol saatine bakıp "On biri yirmi geçiyor,"
dedi."Geç kaldılar.""Haklısın.""Gelmezlerse ne yapacağız?"
187
3
"Siktir, neler oluyor?"Jud, Roy un sesinde bir panik sezmişti."Allah kahretsin, çocuklar bir şey geliyor. Hey kahrolasıcalar!"Jud, Larry ile arasındaki boşluğun üzerinden eğilip aralıktan bak
tı. Sol elindeki silahı kaldırıp, pantolonunun bir bacağına avucunun terini sildi. Ardından fenerine eline aldı.
"Beyler!" Jud silahı ve eliyle ilgilenirken alçak bir sesle mırıldandı "İsa adına."
Jud ani bir gıcırtı duydu."Hey, kimsin sen? Ha? Bana yardım edebilir misin? Orada beni
bağlayan iki tip var. Yani demek istiyorum ki ben mütecaviz değilim. Buraya zorla getirildim. Kaçırıldım. Bana yardım... Tanrım. Kahretsin! Bok herif! Oh! ÇOCUKLAR!"
Jud yumuşak, gevrek bir kahkaha duyda"Tanrım." Roy ağlamaya başlamıştı. "Tanrım! İsa adına!" Hıçkırı
yordu Roy. "Tanrım. Çek şunu! Çek şunu dedim!"Jud’ın arkasındaki Lany korkuyla homurdandı.Hayvan ortaya çıktığında Roy haykırdı.Hareketi Roy un çığlıklarım kısa kesmişti.Jud kapıyı itti. Amacı açmaktı. Fenerini aldı ve yaktı. Roy1 un ar
kasındaki hırıltılar çıkaran beyaz yaratık bakmak için kafasını çevirdi. Dişlerinden et sarkıyordu.
Jud’ın arkasındaki Larry Ur çığlık attı.Jud silahım kaldıramadan Larry kendisini itti ve koridora atladı.
Hâlâ bağırmaya devam eden Larry hayvanın üstüne atladı. Jud feneri kaldırdı. Işığı Lanynin saldırdığı hayvanın kısık gözlerine tuttu. Saldırırken Larr/nin palasım havada gördü ardından çarpma sesini duydu. Beyaz saçsız baş karanlığa düştü. Boyun deliğinden kan fışkırıyordu. Gövde Roy un arkasına yığıldı. Jud bir basamaktan diğerine düşen kafanın çıkardığı çarpma seslerim duyuyordu.
Larry fısıldayarak "Öldürdüm onu," dedi.Jud dizlerinin üstünde kaldı.
188
"Öldürdüm onu. Öldü!" Larry palayı bir balta gibi sallayıp yaratı* ğın sırtına batırarak konuşuyordu. "Öldü!" Tekrarladı Larry "Öldü öldü öldü!" Her kelimede vuruyordu Larry.
Jud ayağa kalkarken yavaşça "Larry," dedi."Öldürdüm onu!""Larry, işimizi tamamladık. Haydi gidelim artık..." Arkasında vah
şi bir hırıltı duydu Jud. Dönerek feneri merdivenlere doğru tuttu. Yukarıdaki kapı açıktı. Bir yaratığın beyaz sırtı aşağıya doğru iniyordu.
Birden tetiğe asıldı Jud. Colt tabancası gürültüyle patladı. Kulakları bir iniltiyle uğuldadı. Hayvan onu holün zeminine vurarak arka üstü düşürdü. Jud silahın namlusunu hayvanın yanına çevirip ateşledi. Yeni bir çığlık, uğultu. Fener hâlâ sol elindeydi. Sırtındaki iki delikten birden kan fışkıran beyaz yaratığı Larry’nin üstüne saldırırken gördü; Larry palasım havaya kaldırdı. Süratli bir kol yüzünün bir yanma ulaşıp derisini yırttı Larry’nin. Pala yere düştü.
Jud elindeki feneri bırakıp Roy’dan aldığı bıçağı çekti. Öne dolaşarak karanlıkta Larry’i hırpalayan yaratığın bulanık şeklim gördü. Jud yana doğru adım attı. Ayağım boşluğa atarken merdivenlerin en üst basamağına bastığım biliyordu. Tam o anda bıçağım karanlıkta düşürdü ve sesini duydu.
4
Donna evden gelen boğuk çığlıkları ve silah seslerim dinledi. Dehşetle Sand/e baktı. Kız ağzı dolu gibi, sabit kalmıştı. Cam kırıldığı anda gözlerim bir kafamn fırladığı Maggie’nin yatak odası penceresine çevirdi.
Hayır, bu bir vücut değildi. Larry Maywood’un mumyasıydı.Ama çığlık atıyordu!Ay ışığı parçalanan adamın beyaz saçlarına vuruyordu. Pencerede
bir başka şekil görüldü. Donna o şeklin düşüşünü, gerçekten bir mumya olduğunu donuk el ve ayaklarından anladı. Larry’nin çığlıkları ilk düşüşün etkisiyle durdu.
Donna tek kelime etmeden alçak ağaç kapıyı açtı ve SandyT ara
189
baya çekti. "İçeri. İçeri gir.”"Ama anne!""Haydi!"Sandy arabaya girerken Donna hızla arkaya yöneldi. Bagajı açtı
ve eğilerek torbasından bir yol reflektörünü çekti. Sonra deri çantanın fermuarım açarak Jud’m silahım aldı ve bagajı kapattı. Silahın emniyet pimini iterek hazır duruma getirdi silahı. Koşarak Sandy"nin penceresine gitti Donna.
"Ben dönene kadar kapılan kilitli, pencereleri de kapalı tut."Kız kafası çok uzaklardaymışçasına bakmasına rağmen kapılan ki
litledi ve penceresini kapatmaya başladı.Donna bilet gişesine doğru koşturdu.
5
Jud trabzana tutunduğu merdivenlerin orta yerinde kınlan camın sesini ve Larr/nin çığlığım duydu. Jud yukan tırmanırken beyaz yaratık başında belirdi. Yaratık sıçradığında Jud bir karavana atış yaptı. Karavananın hemen ardından pençeler eline ulaştı ve silahı düşürdü. Yaratık korkunç bir çığlıkla Jud’ı itti ve merdivenlerin aşağısına doğru sendeledi. Trabzandan eğilen Jud yaratığın mutfağa doğru giden şeklini gördü.
Merdivenlerin teperine koşarak Roy"un Ve ilk yaratığın cesetlerinin yanında eliyle yeri araştırdı ve fenerim buldu. Feneri yakınca Larr/nin palasım bulda Koridorda Maggie’nin yatak odasına koşta Feneri ona kartonpiyer tavanın altında kırık pencereyi gösterdi. Sonra da başsız vücudu gördü Jud. Başına çömeldiğinde onun sadece Larry5- nin çocukluk arkadaşı Tom Bagle/nin mum heykeli olduğunu fark etti.
Jud koşarak pencereden aşağı baktı. Yerde iki vücut vardı, birinin başında çömelmiş bir kadıa
Donna."Yaşıyor mu?"Donna’mn başı yukan kalktı. "Jud iyi mirin?""İyi," diye yalan söyledi. "Larry yaşıyor mu?"
190
"Bilmiyorum.""Aşağı geliyor musun?""Yaratığın peşinden gidiyorum.""Hayır!""Larr/e yardım bul." Kendini pencereden iterek odayı geçti ve el
bise dolabının üst rafım açtı. Palayı beline taktı. Ölü kocasının 45’lik otomatik Colt’u Maggie’nin bıraktığı yerde duruyordu. Bir düğmeye basarak silahın boş şaıjörünü düşürdü. Cebinden yirmi kurşunlu şaıjörü çıkararak kabzaya taktı ve koşarak odadan çıktı.
Koridorda cesetlerin arasından geçerek aşağıya indi. Mutfağa koşturdu. Feneri zeminde kan izleri gösteriyordu. Kiler yolunu izleyip bir kapıdan mahzenin tahta merdivenlerine ulaştı.
Mahzenin rutubeti havası serindi ve toprak kokuyordu. Fenerle etrafa bakarken kiler sepetlerim ve tozlu marmelat kutularım gördü. İstemsizce kam takip ederek sepetlerin yanma geldi. Sepetlerin arkasında, aynen Lilly Thom’un günlüğünde tanımlandığı git» bir delik buldu.
Karanlığa bakıp koyu kan lekelerini izledi. İzler bir kazanın önünde bitiyordu. Birden büyük kapağın kapandığım gördü. Hayvan içerde kendisini gizleyemiyordu.
Yakın mesafeden iki el ateş edildiğini duyunca birden meraklandı. Sonra Donna’mn L a rr/e yardım etmesi için polisin dikkatim çekmeye çalıştığım düşündü. Evet öyle olmak zorundaydı.
Işığım zemindeki kapağa tutarak silahın parkasının bir cebine koydu ve parmaklarım duvarla kapak arasına kaydırdı. Çekince kapak gürültüsüyle açıldı ve arkasından bir ip tutamak düştü. İp kandan renk değiştirmişti.
Duvarın olması gereken yerde Jud bir tünel buldu ve ışığım doğrultup tünele girdi.
6
Larr/nin cansız olduğunu anlayan Donna ön kapıya koşturdu. Kapının kilidini açmak için iki el ateş etti. Ardından da ahşap kapıya defalarca omuz vurdu. Antreye adımım attığında "Jud" diye Bellendi.
191
Yanıt alamadı. Hatta hiçbir ses yoktu. Bu kez daha yüksek sesle tekrar bağırdı. Yine bir cevap yoktu.
Silahı omuzunun üstüne sıkıştırıp arka cebinden reflektörü çıkardı. Önce sadece bir kıvılcım çıktı ortaya ilk vuruşta. Tekrar denediğinde fitil tutuştu ve antre ile birlikte merdivenleri de aydınlattı. Yavaşça yukarı tırmandı Donna. Işık cesetleri aydınlatırken tırmanmayı sürdürdü. Roy yüzü yere dönüktü ve boynundan kan damlıyordu. Sırtında ise garip beyaz bir yaratık vardı Roy1 un; başsız bir yaratık. Bunu gören Donna, midesi bulanarak geri döndü.
Tırmanmayı sürdürerek cesetlerin üstünden geçti ve Maggie’nin yatak odasına vardığında "Jud," diye seslendi. Lilly5nin odasına yürüyerek yine bağırdı. Hâlâ bir yanıt alamamıştı.
Tekrar merdivenlerin başına döndü. Yaratık ayaklarının dibinde cansız yatıyordu ama nedense koridorda diğer odalara doğru tehlikeli ve istemsizce giderek bağırdı: "Jud! Neredesin?"
Yamt alamayınca dar koridora indi, iki sandalyeyi iterek soldaki odaya girdi. Fitil odanın duvarlarım aydınlatıyordu, ikiz yatakları at heykeli, Lilly Thom ile parçalanan çocuklarının mum heykellerim aydınlatıyordu. Sessizce "Jud?" dedi. Oda yine sessizdi.
Holü geçip çocuk odasının kapışım açmak istedi. Açılmayınca Maggie’nin o odamn hep kilitli tutulduğunu söylediği aklına geldi. Tokmağı tekrar çevirerek "Jud?” diye mırıldandı. "Allah kahretsin." Elindeki ışığı bırakabileceği güvenli bir yer aradı ve onu duvara dayadı. Ayağa kalkarak kilit diline bir el ateş etti. Tekrar kapıyı açmaya çalışıp bir omuzuyla da yüklendi. Işığı eline aldı ve çocuk odasının kapışım iterek açtı.
"Jud?" Odayâ girdi. Işık odada bir bebek evini, boş bir beşiği ve çocuk oyuncaklarım aydınlattı. Aynı zamanda odada bir süpürge, mobilya cilası, temizlik maddeleri ve benzerleri vardı. Donna odanın AxePin deposu olduğunu düşündü.
Donna odadan çıkıp, koridoru koşarak geçti ve cesetlerin yamnda durdu.
Çatıdaki odamn kapısı hâlâ açıktı. Merdivenlere doğru yine "Jud?" diye seslendi.
Merdivenleri tırmanmaya başladı. Bunlar çok dik merdivenlerdi,
192
duvarlarsa birbirine çok yakın. Hızla kapıyı itip odaya girmeden tereddütle "Jud, içerde misin? Jud?” dedi.
Alçak kapıdan ışığı tutarak bir sallanan sandalye, bir masa, birçok lamba ve bir divan gördü. Karşısında dokuma tezgâhı gibi bir şey vardı. Onun solundan geçerek üstündeki kilime tutundu. Bir anda sandalyeyi çevirince karışık bir saç, yarı açık gözler, parçalanmış bir omuz ve göğüsler gördü. ' /
Tanrıya şükür ki Jud değildi bu.Mary Ziegler.Mary’nin sağ bacağında bilekten kalçaya kadar küçük kemikler dı
şında bir şey kalmamıştı. Donna döndü, iki büklüm olarak kustu. Zaten boş olan midesi korkunç sancıyordu. Sonunda bu sancı kesildi. Gözlerindeki yaşlan sildi ve kapıya döndü.
Kilimin üstünden, masa ile divanın arasından geçti. O anda he- n m önündeki kapı çarparak kapandı.
F: 13 / Mahzen 193
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
1
Jud, alçak tavana ve dar duvarlara rağmen tünelde ilerleyerek boğucu durumundan kurtulmaya çabalıyordu. Tünel insan yapısıydı.
Belki Wick Hapson’un. Veya Axel Kutch’un yapısı.Jud tünele girmeden önce tünelin onu götüreceği yeri biliyordu.
Ama bu kadar uzak olabileceğini düşünmemişti. Bazı nedenlerden dolayı tünel düz kazılmamıştı. Eski bir dere yatağım andırıyordu. Köşeleri ve dönemeçleri vardı. Bir noktaya vardığında tünel Y şeklinde ikiye ayrıldı. Jud soldakine devam etti. Tünel dönerek diğer kolla birleşiyor ve batıya doğru uzuyordu.
Her dönüşte silahının tetiğini kavrayıp ani bir saldırıya hazır olmaya çalışıyordu. Ancak her dönüşten soma sadece uzayan tüneli ve yeni dönemeçleri görüyordu.
Sonunda bulmaya çalıştığı girişi geçip geçmediğim merak etmeye başladı Jud. Tünelin ayrıldığı noktayı hatırladı. Belki de girişe ulaşan kol sağdakiydi.
Bu pek mantıklı gelmiyordu Jud’a. Hâlâ...Yeni bir dönemecin ardından tünel büyüdü. Fenerinin ışığı birden
bir mahzende olduğunu gösterdi Jud’a. Yastık ve minderler, mavi halı. Uzak köşede ise bir hayvan hareketsizdi.
Jud ona doğru yürüdü. Yaratık sırt üstü yatmış ve bir yastığı göğsüne bastırmıştı. Ağzımn bir köşesinden uzun ve sivri dili sarkıyordu. Jud eğilerek silahının namlusuyla yaratığın burnunu dürttü.
Ölmüştü.Vücudunun aşağısı kan içindeydi. Jud hızla hayvanın seks organını
kontrol etti. Aynen Lilly Thorn’un tanımlamış olduğu gibiydi. Ürkütücü büyüklükte ve iğrenç. Jud birden geriledi.
Merdivenleri tırmanarak penceresiz evin mutfağına girdi.
194
2
Axel Kutch, çatı odasının kapısında Donna’ya sıntıyor ve bir güreşçi gibi üstüne geliyordu. Kel kafası fitil ışığında parlıyordu. Geniş omuzlan, elleri, göğsü ve beli kıllarla kaplıydı ama penisi kılsız, parlak ve başı eğriydi. Donna’ya doğru hamle yaptı.
"Orada kal."Axel kafasını salladı.Adamı fitille korkutmaya çalışan Donna bir yandan da silahım kul
lanmayı düşlüyordu.Adamın iki parmağı bileğini yakaladı ve sertçe kıvırdı. Fitil yere
düştüğünde Axel bileği bırakmadı. Donna yana doğru kaçmaya çalışarak dengesini yitirdi ve arkaya düştü. Axel bileğini sıkmayı sürdürerek yamna ulaştı. Dizlerinin üstüne çöktü, fitili aldı ve yanmayan ucunu Donna’mn başının üzerinde divan minderlerinin arasına sıkıştırdı. Sonra bir bacağım Donna’mn üstüne attı. Donna’mn beline oturan Axel, kadının ellerini yere bastırdı.
"Çok güzelsin."Donna ellerini kurtarmaya uğraşıyordu."Sakin ol.""Siktir git.""Sakin ol!"Axel eğilerek dudaklarını Donna’mnkilere bastırdı. Donna ada
mın dudağım ısırıp kanının tuzlu sıcaklığının tadım hissetti ama adam öpmeyi kesmedi. Donna hızla adamın dudaklanm tekrar ısırdı. Axel böğürerek çekildiğinde elinin tersi Donna’mn yüzünde patladı.
Donna darbenin etkisiyle zayıf düşmüştü ama serbest kalan eliyle Axel’i itmeye çalıştı.
Axel, Donna’mn ellerini başının üstünde tutup yüzüne iki sert darbe daha indirdi.
Her tokat acı veriyordu Donna’ya. Donna adamın bluzünü açmaya çalıştığım fark etti. Önce kopup yere dağılan düğmelerin seslerini duyan Donna, ardından da adamın ellerinin sert temasım hissetti. Adam sutyeni yakalamış ve koparmıştı. Elleri serbest olmasına rağmen
195
Donna onları kaldıracak gücü bulamıyor ve göğüslerinin serin çıplaklığını hissediyordu. Axel sıkıyordu göğüslerini, sıvazlıyordu. Acı, beynini temizleyiverdi birden Donna’nın. Sonra da Axel’in göğüslerim emdiğini hissetti. Artık adamın eli pantolonunun belindeydi.
Donna ellerim hareket ettirebileceğini fark etti. Gözlerini açtığında bacaklarının arasına çömelmiş, külotunu çıkarmak üzere başım öne eğmiş adamı gördü.
Başının arkasına uzanıp fitilin gövdesini yakaladı. Ani bir hareketle yanan ucunu Axel’in gözüne soktu oda karanrken Axel çığlıklarla kaçmaya çalıştı. Donna fitili daha da ileri itti. Fitil daha derine girerken eline sıcak bir sıvı damladı. Axel’in kaskatı bedeni titriyordu. Donna onu iterek vücudunun altından yuvarlanıp çıktı.
3
Jud’ın önündeki oturma odasından mavi ışık sızıyordu. Sessizce yaklaşarak köşede durdu Jud. Görüntü sarsmıştı Jud’ı. Soluna bakınca ön kapıyı gördü. Arada altı adımdan uzun bir mesafe yoktu.
Maggie ile yaratıklar kendisinden otuz feet kadar uzakta olmalıydılar. Birisi Maggie’nin altındaydı ve problem olmazdı. Maggie’nin arkasındaki yaratıkta onu göremezdi ama kadının yüzünün dönük olduğu yaratık Jud’ın geçeceği kapıyı görüyordu. Ona görünmeden kapıya yaramayabilirdi Jud.
Geri çekilip duvara yaslandı Jud. Birkaç saniye iniltileri ve kaygan şapırtı seslerini dinledi. Maggie güçlükle nefes alıyordu. Jud, seslerin şiddetinden, doruğa ulaşmak üzere olduklarım tahmin etti.
İşlerini bitirdiklerinde kaçış şansı...Kaçış?İsa adına, binaya neden geldiğini neredeyse unutmuştu.Buraya canavarı öldürmeye gelmişti.Tekrar cinayet işlemesini engelleyecekti.Sadece bir yaratık düşünürken, beş tane çıkmıştı. Ya da daha faz
la. Ama bu, misyonun amacım değiştiremezdi. Onların ölmesi gerektiğini değiştirmezdi. Böylesi bir durum olayın aciliyetini arttırırdı.
196
Duvardan uzaklaşan Judgement Rucker bağırarak ateş etti. Hayvanın biri kurşun kafasına girince çığlığı bastı, arkaya düştü ve Mag- gie’nin ağzındaki penisi spermlerini Maggie’nin yüzüne ve saçlarına fışkırtarak aşağı kaydı.
Maggie’nin arkasındaki Jud’a baktığında sağ gözüne saplanan bir kurşunla Maggie’nin sırtına yığıldı.
Jud, Maggie’nin çığlıklarını seyrederek ateş etmeyi sürdürdü. Maggie çırpınmaya başlayınca sırtındaki hayvan yere düştü. Maggie henüz canlı olanın üstüne kaparak yaratığı, vücuduyla Jud’ın kurşunlarından korumaya çalışıyordu.
Kadın yavaş hareketlerle ve yaratığı korumaya dikkat ederek ayağa kalktı. Yaratık arkasında kalmıştı. Jud’a doğru yürümeye başladı.
"Piç. Sen kim olduğunu sanıyorsun, piç herif? Burada sürünüyorsun? Bize ateş ediyorsun? Sevgililerimi öldürüyorsun?"
Jud’a doğru atılarak yıllar önce çiğnenmiş gibi görünen bacağıyla sert bir tekme savurdu. Yaşlı ve sarkık göğüsleri çiziklerle, yeni kesiklerle ve bazı yaralarla doluydu. Yaralı omuzlarından ve boynundan kan damlıyordu. Jud kadının toplum içinde niçin her yeri kapalı giyindiğini anlamıştı.
"Dur,""Piç herif!""Kahretsin, seni vuracağım.""Hayır yapmayacaksın."Jud birden arkasında bir hırıltı duydu. Dönerek, arkasından yakla
şan şekle ateş etti. Yaratık çığlık atmış ama yine de durmamıştı. Hayvanın pençeleri Maggie’ ninkilerle beraber sırtmdaydı Jud’m. Jud ileri atılıp dönerek belindeki palayı çekti. Pençeler tekrar girmişti derisinden içeri. Bu kez yaratığın elini bedeninden ayırdı, göğsüne de bir kurşun sıkarak silahım trabzamn yamndaki yaratığa çevirdi. Tetikteki parmağı yaratıkta üç delik açtı ve yere düşürdü iri bedeni.
Maggie yaratığın yanında dizleri üstüne çökerek beyaz vücudu okşamaya başladı. "Oh Xanadu, Xanadu, Oh Xanadu!”
Maggie’nin sırtı kesik ve yaralardan garip bir doku halini almıştı. Ölü yaratığın başım kucaklayan Maggie "Oh Xanadu!” diye hıçkırıyordu.
197
Jud "Başka var mı?" diye sordu.Maggie cevap vermedi. Duymuş gibi görünmüyordu.Jud Maggie’nin ve yaratığın cesedinin yanından geçip merdivenle
re ulaştı. Üst koridordaki mavi ışığı görünce sessizce tırmanmaya başladı.
4
Donna sundurma merdivenlerinde sendeledi. Düşmemek için trab- zana sarıldı. Silah elinden kaymıştı. Ceviz ağacının rüzgârdan sarsıldığım işitti.
Jud’ı tekrar görebilecek miydi acaba?Nerede olmalıydı Jud?..Uzaktan gelen bir gürültü sorusunu yanıtladı. Kafasını kaldırdığın
da penceresiz evden gelen silah seslerini fark etti.Eve bakarken bir silah sesi daha duydu. Ardından art arda üç el
ateş edildi. ,Koşmaya başladı. Yavaşlamadan silahı önüne aldı. İki eliyle sıkı
ca tutuyordu silahı.Sağdaki Chrysler’in içinde Sand/nin başı görülebiliyordu. Kız ara
bada kilitli ve güvenlikteydi.Donna turnikeyi açıp hızla yolu geçti. Eve ulaştığında silahın boşa
lıp boşalmadığım düşündü ama hatırlayamadı. Koşarken silahın pimine basü. Fırlayan şaıjör yüzüne çarpmıştı. Üst dudağı patlayan Donna göz- yaşlanyla yeni bir şaıjör taktı silaha.
Karanlık evin önüne yaklaştığında yavaşladı, silahı sol eline aldı ve dış kapıyı açmak için kolu çevirdi. Kilitliydi. Dış kapı kapanıp omuzuna çarptı Donna’mn.
Kahretsin!Kapının kilidine ateş etmeye yöneldi.Bunun alışkanlık haline geldiğini düşünüyordu.Ama bu düşünce korkutmadı Donna’yı.
198
5
Jud dikkatle girdi ana yatak odasına. Aynalar her köşeyi gösteriyordu. İçerde yaratık yoktu. Açık dolaba baktı. Kimsenin üstüne sıçramayacağından yeterince emin olduğunda yatağın yamna yaklaştı.
Çarşafın üzerinde Wick Hapson yüzüstü, deri bir yelek dışında çırılçıplak yatıyordu. El ve ayaklan zincirle yatağa bağlanmıştı. Yüzü sola dönüktü.
Jud eğilerek gözlerine baktı Wick’in. Korku doluydular. Dudakla- n titriyordu. "Öldürme beni. Tann biliyor ki benim hatam değildi. Ben sadece uydum."
Jud odadan çıkarken aşağıda bir silah sesi duydu.
6
Donna silahın pimini çektiğinde şatjörde kurşun olmadığını gördü. Birden aklına koşarken fırlayarak yüzüne çarpıp yere düşen şaıjör geldi. Onu bulması olanaksızdı.
Tamam, kimse silahın boş olduğunu bilmek zorunda değildi.Donna omuz vurarak açtığı kapıdan merdivenlerin yanında yatan
iki yaratığın korkunç vücutlarıyla karşılaştı. Parlak derileri bulanık mavi bir görüntüdeydi. Birinin kesik eli duvarın yanında duruyordu.
Onların arasından yürüyerek oturma odasına baktı. Orada da iki tane daha yaratık vardı.
"Jud?" diye seslendi."Donna? Çık git buradan!"Jud’ın sesi yukarıdan geliyordu.
7
Kahretsin! Şaşkındı Jud. Donna’nın ne işi vardı orada?O öğleden sonra Larry ile birlikte garip soluklar duydukları son
199
odaya koştu Jud. Kapı aralıktı. Aralıktan mavi ışık sızıyordu. Jud kapıyı tekmeleyip odaya daldı, köşedeki bulanık şekle yöneldi.
Ateş etti Jud. Donuk ışıkta kadının omuzlarından sarkan koyu renk saçları gördü. Kadın bir şeyi kucaklamıştı. Bir bebek. Burnu kadının memesine saplanmış, sessizce emiyordu bebek.
Jud homurdanarak hole çıktı.
8
Donna merdivenleri çıkınca holün sonunda Maggie Kutch’un çıplak, hırpalanmış vücudunu gördü.
"Anne!"Başı birden yana döndü. Sandy ağlayarak antrede durmuş Don-
na’ya bakıyordu.Donna tekrar hole baktı. Maggie arkasına döndü. Donna yaşlı ka
dının sağ elinde bir kasap bıçağı gördü. Donna boş silahı ona doğrultarak "Bırak elindekini!" diye bağırdı.
9
Jud döndüğünde Maggie’yle yüzyüze geldi ve silahım doğrultmaya başladı. Bıçak vücuduna saplanmıştı.
Jud şaşkındı.Buna inanamıyordu.
x O parlak geniş bıçak gerçekten göğsünü deşiyordu."Bunu yapamaz bu kadın," diye düşündü.Tetiği çekmeye çalıştı.Eli görevi gerçekleştiremiyordu.Kadın bunu yapamaz!
200
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
Kabinin, cn Konunda, soğuk, karanlık altında yan yatıyordu Joni. Dizlerini göğsüne doğru çekmişti. Dişlerinin takırdamasını önlemek için sıkıca kenetlcmişti onları.
Adam kendisini asla bulamayacaktı burada.Asla.Sert taşlar derisine batıyordu ama Joni hareketsizdi. Bazen iğrenç
böcekler üstünden geçiyordu. Joni onların tırtıl ve anne böcekler olduğuna inamyor ve kıpırdamıyordu bile.
Soğuk her şeyden kötüydü. Eğer çok fazla titrerse adam onu işitebilir ve tekrar yakalayabilirdi.
Uzunca bir süre geçti.Ardından yaklaşan bir şey duydu kız. Bir hayvan.Joni nefesini tuttu.Sonra kısa bir "Miyavv" sesi duydu.Kedi karanlıkta bacaklarına dayanmış, bir motor gibi sıcak ve tüy
lüydü."Kedicik," diye fısıldadı.Kedinin başını ve sırtım okşadı.Kedi ellerine izin veriyordu. Joni parmaklarım kedinin tüylerinde
gezdirip, kediyi göğsüne bastırdı. Kedinin mırıltısının adam tarafından duyulabileceği korkuttu Joni’yi bu kez.
Artık titremiyordu.Yukarıdan gelen bir ses kediyi ürküttü. Kedi sürünüp gitti, gözden
kayboldu.Joni sessizce dinliyordu.Kabin de ayak sesleri vardı.Kapı açıldı. Kabinin önündeki basamaklarda çıplak bir çift ayak
gördü Joni."Hey, sen misin?" diye seslendi.Bacaklar döndü. Kız eğilerek kabinin altındaki karanlığa baktı.
"Aşağıda mısın küçük kız?""Evet."
201
"Bütün geçe orada mı kalacaksın?”"Gitti mi?""Evet, samnm. Saatler oldu. Bağlanım çözmek epey zaman aldı
da."Joni elleri ve dizleri üstünde emekleyerek karanlıkta bekleyen ar
kadaşına doğru gitti.
202
SON BÖLÜM
"Zincirleri ne zaman çıkaracaklar?"Donna "Kaçmayacağımıza emin olduklarında," diye cevap verdi. "Ben kaçmayacağım ki."Donna karanlığa doğru döndüğünde yalmzca yastıklar üzerinde
oturan kızının beyaz siluetini gördü "Ben kaçacağım. Bir saniye durmadan kaçacağım."
"Niçin?""Bizler mahkûmuz."Sandy "Hoşuna gitmiyor mu bu?" diye sordû."Hayır.""Rosy’den hoşlanmıyor musun?”"Hayır.""Ben hoşlanıyorum. Sadece Axel gibi çirkin.""Onlar ikiz, öyle olmalı.""Rosy bir engel.""Evet.""Hangisi daha çok hoşuna gidiyor, Seth’mi yoksa Jason’mı?" "Hiçbirisi."Sandy, Seth’i daha çok beğendiğini belirtti."Ya?”"Niçin diye sormayacak mısın bana anne?""Hayır.""Hadi anne... Sen sadece Jud’ı öldürdükleri için deli oluyorsun.
Ama Jud’ı onlar öldürmedi, Maggie yaptı bunu Jud’da bunu hak etmiş- ti."
"Sartdy!""Bak anne, Jud onların altısını öldürdü, katletti. Tanrım, ölümü
hak etmişti. Çok daha kötüsünü hak etmişti.""Kahretsin, kapa çeneni!" Donna kızma karşı kullandığı bu tarz
konuşmadan utanmıştı."En azından Seth ve Jason’ı öldüremedi," dedi Sandy."Maalesef öldüremedi."
203
"Bunlar sadece dilinin söyledikleri. Sadece o kadar. Onlardan hoşlandığını biliyorum, gerçekten hoşlanıyorsun. Ben sağır değilim, biliyorsun."
"Tamam, karanlıkta zincirle bağlanmaktan hoşlanmıyorum. Hoşlanmadığım yalnızca bu. Bir de kokan yemeklerden."
"Maggie’ye rica edersen yemek pişirmene izin verebilir. Wick bana bu günlerde onunla Santa Rosa’ya giderek sebze toplayabileceğim söyledi. Bize bir güvenirlerse her şeyimiz olabilir."
"Güneşi tekrar görmekten çok mutlu olurum.""Ben de. Anne?""Evet?""Hâlâ hamile olduğunu düşünüyor musun?""Sanının.""Sence kimin bebeği? Ben Jason’un zannediyorum.”"Bilmiyorum.""Ben Seth’in bebeğini doğurmak istiyorum.""Şişt. Sanınm geliyorlar."
204
"Sürükleyici garip, ürkütücü... Özgün iMymon stili bir eğlence. Kimse onun gibi yazmıyor. Onun her yazdığıyla harika anlar yaşayacaksınız."
DEAN N. KOONTZ