yusuf - turuz
TRANSCRIPT
AK-ŞEMSEDDIN-ZADE HAMDULLAH HAMDI
~
YUSUF ve
ZÜLEYHA
inceleme ve Seçmeler
Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR
ERTEM MATBAACILIK Olgunlar Sok 20/1 Bakanlıklar
Tel: 18 07 11 -ANKARA
iÇiNDEKiLER
GİRİŞ ................................................ 6- 27
M~NEVİNİN ORİJİNAL SEÇİLMİŞ BEYİTLERİ
VE DİPNOTLARLA NESRE ÇEVRİLMİŞ ŞEKLİ ................. 29 - 81
MESNEVİNİN YER YER ORİJİNAL
BEYİTLERLE öZETİ ................................... 82 - 168
SöZLOK ...... '. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 169 - 184
ÖNSÖZ
Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocalarından, alim ve devlet erkanından ünlü
Ak • Şemseddin'in küçük oğlu olan Hamdullah Hamdi, on beşinci yüzyılda, Türk Edebiyatında hamse sahibi olmakla ün yapmıştır. Divanı da mevcut olan şairin, en muvaffak olduğu saha mesnevidir. Mesnevileri içinde de Yusuf ve Züleyha isimli e&?ri en popüler olamdır.
Bu eser- de aynı edebiyatın içinde yer alan klasik Leyla ve Mecnün, Husrev ve Şirin, Vamık ve Azra, Cemşid ve Hurşid gibi çift kahramanlı aşk hikayelerine dahildir.
6241 beyit olarak tesbit ettiğimiz Yusuf ve Züleyha metnini meydana koyarken Türkiye'de çeşitli kütüphanelerde çok sayıda bulunan yazma nw;halardan on t.anesini birbiriyle karşılaştırdık. Bunlar içinden herhangi biri esas alınmadı, karşılaştırma neticesinde eksik beyitler ve metne eklenmesi gereken beyitler ortaya çıkmış oldu. Böylece, Yusuf ve Züleyha mesnevisinin doğru ve eksiksiz nw;hasının ortaya çıktığı kanaatindeyiz.
Mesneviden "besmele", "na't", "sebeb-i te'lif" kısımlarıyla "hikaye" bölümünden beyitler metin kısmına seçilerek alındı.
Toplam olarak beş yüz iki beyit seçmiş olduk. Bu beyitlerin orijinallerini verirken, hemen altına dip not olarak nesre çevrilmiş şeklini de verdik. Bu işlemi yaparken, beyitlere bir sıra numarası vermeği kolaylık olsun diye uygun bulduk. Bu meyanda metinin tamamı olan 6241 beyit içinden seçilen bu beyitlerin hikayeyi anlaşılmaz bir hale koymadığı kanaatindeyiz. Ancak biz, hikaye için belirli beyitler seçmekle yetindik. Zira, hikayenin özetinde de takribi dokuz yüz civarında orijinal beyitler verdik, bununla beraber metin kısmında yer vermediğimiz ve alınmasında zaruret gördüğümüz gazelleri bu kısıma almayı uygun bulduk.
Şairin diline dokunmadık, metnin anlaşılmasında kolaylık sağlanır düşüncesiy
le sözlük kısmını yaptık.
özenle çalışmamıza rağmen; bazı hatalarımız olmuşsa, bunların hoş görüleceği ve bağışlanacağını ümit ederiz.
Elazığ - 1986
Yrd. Doç. Dr. M. Naci ONUR F.tl. Fen - Ed. Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi
GiRiŞ
On birinci yüzyılda, mesnevi vadisinde en yüksek seviyeye erişen Firdevsi, kendisinden sonra bu alanda eser veren kişilerin ulaşamayacakları bir san'at eseri meydana getirmiştir. Şehname ile birlikte daha sonra yazılan mesnevilerin konuları, İran'ın, İslamiyetten önceki tarihini ve efsanelerini dile getirmekte, daha sonrakiler ise İslami daire içinde kalmakta, dini, tariht ve efsanevi hadiseleri ele almaktadır.
İslamiyetin yayılmasını izleyen Arap Edebiyatı, İran edebiyatı üzerinde şekil ve biçim bakımından sürekli, fakat öz bakımından yüzeyde bir tesir bıraktı. Ancak Türk Edebiyatı üzerinde bu te'sir hem derin, hem de sürekli olmuştur. 1
İlk Arab şairlerinin dini ve sihri özellikten kurtulmaları sonucunda aile teşkilatıyla ilgili "Risa" yani mersiyeler meydana getirdiklerini görüyoruz.2
İslamiyetin yayılması sonucu kavimler arasında birliği sağlamak maksadıyla, Kur'an'ın hükümlerine uygun hareket ederek, yardımcı ilim ve unsurlar ortaya çıktı. Bu ilim ve unsurlar giderek Doğu Edebiyatı üzerinde de derin izler bırakmaya başladılar. 3
Bütün İslami Doğu Edebiyatı, bu unsurların az veya çok tesiri altında kaldılar ve eserlerini bu yönde meydana getirdiler.4
·
Bu etkinin mahsulü eserler tasavvufi açıdan, dini bir mevzuu ele alıp işlemesi yönünden tasavvuf içinde kalmakla birlikte, beşeri yönlerinin de bulunduğu bir
gerçektir.5
Batı dünyası ile doğu dünyasını birbirinden ayıran özellikler vardır. Bu iki ayrı dünya görüşü, edebiyat ve san'ata da etki etmiştir. Bu bakımdan doğu edebiyatının üst yapısinda müşterekliği oluşturan temel konular vardır. Bu konular etrafında oluşan fikir, heyecan ve duygular başlangıçta yüzeysel mahsuller ortaya koyarken, za. mania daha mükemmele varmıştır. Doğu edebiyatında en yaygın hikayeler, çift kahramanlı aşk hikayeleridir. Bunlar, ortak konularla yürümüştür. Birçok şair, defalarca aynı hikayeleri manzum hale getirmişlerdir. Böyle olmakla birlikte, temel konuların
1 Levend Agôh Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi Dersleri, 1935 2 Köprülü M. Fuad, Türk Edebiyah Tarihi, 1980, s. 100 3 lıim ve Unsurlar; hadis, tefsir, fıkıh, kelôm,8İyer, kl88Ddır. 4 &narlı Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi cilt. 2 5 Karahan Abdülkadir, Metinler ve Açıklamalarla Eski Türk Ed. 1976
6
değişmediğini ve onlann müşterek konularda eser vermesine ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. 6
Doğu edebiyatında halk arasında yerleşmiş efsane ve rivayetler ile Kur'an'da ve diğer dini eserlerde yer almış bulunan kıssalar büyük yer tutar. Adem'in Cennet'ten kovulmasından başlıyarak Kerbela vak'ası da dahil,bir çok olaylar bu kıssalara dahildir.7
Türk Edebiyatında Ali ve Şeyyad Hamza'nmYÜsuf ve Züleyha isimli eserleri, Gülşehri'nin Manbku't-Tayr'ı, Aşık Paşa'nın Garib - Name'si dini alanda güçlü iken Hoca ,Mes'ud Bin Ahmed'in birdenbire dindışı konuda Süheyl ü Nevbahar'ı yazmayacağını düşünmek yadırganmamalıdır.
Gerek 13 ve gerekse 14. yüzyıllarda yazılmış eserlerde din, ahlak ve eğitim sistemi Arap, Fars ve Türk milletleri tarafından paylaşılmıştır. Aynı durum daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir.
Beşeri veya ilahi aşk; insan, kainat, şeytan, kadın konularını içine alan hikayeler islimi çerçeve içinde en güzel tarzda işlenmiştir. Ancak bu tür hikayelerde visal, bazen mümkün olmuştur, bazen olamamıştır.8
Yusuf ve Züleyha hikayıısinin ilk defa Türk edebiyatında, Türk şairi Ali ile başladığını görüyoruz. (630/1233) O halde, Cami'nin aynı isimdeki eseri Ali'nin eserinden çok sonra meydana getirilmiştir. Ali'nin bu eseri san'at yönünden kusurlu olmasına rağmen, hikayenin kuruluş biçimi ve orijinalliği önemlidir.
Hamdullah Hamdi'nin YÜsuf ve Züleyha'sı incelendiğinde Ali 'nin ve Sula Fakih'in aynı isimdeki eseriyle san'at yönünden olmasa bile, hikayenin kuruluşu, olaylardaki sıra, şahıs ve yer isimleri yönünden büyük benzerlik gösterir.
Dini eserlerin kökünü, İslam dininin kutsal kitabı Kur'an ve Peygamberin hadisleri veya tefsirlerde aramalıyız. Dini veya dindışı müşterek konularda meydana getirilmiş hikayeleri ihtiva eden manzum eserlerin kahramanlarının aşk ile bütünleştiği ahvalde yapılarının ilahi, aşk ile tam manasıyla bütünleşmediği hallerde ise hamasi bir vecheye yöneldiği görülebilir. Hamasi grupta sayılan eserlerin çoğunda kahramanların
6 Dizdaroğlu Hikmet, Türk Dili Der. c. 9, sayı: 99 Hacıeminoğlu M. Necmettin, Türk Dili Der. c. 9 sayı: 100
7 Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya 1st. 1331 c. 12 8 Levend Agah S11T1, Arap Fars ve Türk Edebiyatında Leyla ve Mecnun Hikayesi,
Ankara -1959
7
tarihi ve halkın zihninde yer eden sosyal olayların kahramanlarından seçildiği dikkati çekmektedir.9
AK - ŞEMSEDDIN - ZADE HAMDULLAH HAMDl'NIN HAYATİ, EDEBİ SAHSIYETI VE ESERLERi
HAYATI
On beşinci yüzyılın ikinci yarısında bilhassa mesnevi vadisinde şöhret kazanmış olan Mehmed Hamdullah, meşhur Süfi Ak - Şemseddin'in en küçük oğludur.
Emir Hüseyin Enisi'nin ifadesine göre H. 853'te Göynük'te doğmuştur. Enisi Menakıbında Hamdullah Hamdi'nin babasının ölümü esnasında on iki yaşında olduğu kaydediliyor ise de, yine aynı eserde Ak - Şemseddin'in ölümü H. 863/1459 rabiyül -ahirinin sonu olarak gösteriliyor, buna göre bu sırada Hamdi'nin on yaşında olması icib eder.
Hamdi'nin doğum tarihini doğru olarak kaydeden Evliyi Çelebi: " .... daha doğmadan evvel babasının, şair ve ilim olacağını keşf ve tebşir etme
si, çocukluğunda akit bir hastalığa tutulup babasının ta'limi ile Ayasofya Camiinde, Top - Kandil altında, yedi kere namaz kılarak, muayyen bir duayı üçer defa okuyup, yedişer tane siyah üzüm yedikten sonra, büyük bir manevi ve fikri inkişaf göstermesi ve o Top - Kandil altında YUSUF U ZÜLEYHA nazmına başlaması, sekiz yaşında divan sahibi olması .... " 1 0
Diye devam eden metinde sadece bir efsaneden bahsederken, aynı zamanda Hamdullah Hamdi'yi aynı asırda yaşamış olan ve Ayasofya Camiinde muarriflik yapan Hamdi ile karıştırmış olduğu tahmin edilebilir. 1 1
Evliya Çelebi, Hamdullah Hamdi'nin doğum tarihi üzerinde isabetli hareket etmekle birlikte, Ayasofya'da Top - Kandil altındaki hadiseyi efsane haline getirmiştir.
Babasının ölümünden sonra Hamdi'nin müşkil bir vaziyete düştüğü ve büyük kardeşlerinden hiçbir şefkat ve himaye göremediği, Yusuf ve Züleyha isimli eserinde-
9 İnce Adnan, Cem Sultan, Cemşid ü Hurşid Doktora Tezi, 1981/Alpay Gönül, Ali Şir Ne1Jai, Ferhad ü Şirin Ankara - 1975 Ayan Hüseyin, Şeyhoğlu Mustafa -Huşid-Name, Erzurum -1979
ıo lslam Ansiklopedisi, Hamdi maddesi E1Jliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt 1 s.135-137
11 Şemseddin Sami, Kamusu '/-Alam s. 1982 -1983
8
ki bazı samimi şikayetlerinden anlaşılıyor. 12 Bu müşkil şartlara rağmen iyi bir tah
sil gördüğü, edebi kültür sahibi olduğu, hatta hey'et ve nücum ve musiki gibi sahalarda
oldukça geniş bilgilere sahip olduğu anlaşılmaktadır .1 3
Şemseddin Sami, Kamusü'J. Alam isimli eserinde şöyle diyor:
"Ak - Şemseddin hazretlerinin oğlu olup, nesli Şeyh Şahabeddin Sühreverdi'ye
müntehi olur. Tarik - i ilme. süluk ile iktisib · ı kemalat ettikten sonra menasıb - ı
devlete ve hatta vazifeye dahi meyi ve rağbet etmeyüp guşe - i kanaati ihtiyar etmiş idi".
Aynı şahsiyet hakkında Gibb, A History of Ottoman Poetry isimli eserinde
şunları kaydediyor.
"J3ilim dalında çalıştı, fakat asla ulema sınıflamasında yüksek rütbelere nail olamadı. Kariyer onun sevdiği bir şey değildir veya belki teşvik meselesinde sukut - ı
hayale uğramıştır .. Herhangi bir seviyede vazifesinden ayrılması, cemiyete hizmetten
kaçınması, mistisizm ve şiir alanında çalışmasına vesile teşkil eder. Hamdi bibliyoğrafyasında detaylı ve belki de kayda değer bir şey yoktur.
Öyle görünüyor ki, gfışe - i uzlete çekildikLen sonra, ömrünü edebi çalışmaya
vakfetmiştir. Kötü şartlarda yaşamıştır, fakat ömrü boyunca çok az saygı görmüştür."14
Bilhassa hayatının son zamanlarında bir aralık Bursa'da Sultan Çelebi Mehmed
medresesinde müderrislik eden ve meşhur alim Molla Hayali ile ilmimübahaselerde
bulunan Hamdullah Hamdl, her nedense bu mesleği terk ederek Göynük'te "gfişe - i
kanaati" tercih etmiştir.
Enisi'nin, Menakıb - ı Ak - Şemseddin adlı eserine göre, bu haraketin ve ani
kararın sebebi, Bursa'da gördüğü bir rüyadır; babasından aldığı bir emir üzedne artık
zahiri ilimleri terk ederek Kayseri'ye babasının eski halifelerinden Şeyh İbrahim
Tennuri'den el alması gerektiği bildirildiğinden, Hamdi de buna ittiba ederek mürid
olmuş, sonra da Göynük'e çekilmiştir.
Yine aynı eserde verilen bilgiye göre Hamdi'nin, H. 896 da Mehmed ve Zey
neddin adlı iki oğlu dünyaya gelmiş ve bunlardan Zeyneddin, Göynük ve havalisin
de Şeyh sıfatı ile geniş şöhret kazanarak H. 977 /1570 de vefat etmiştir.
12 Faik Reşad, Tarih-i Edebiyat-ı Oımıaniyye lstanbul - 1913 s. 213
13 Banarlı Nihad Sami, Resimli Tiirk Edebiyatı Tarihi s. 476
14 Gibb, A History ofOttoman Poetry vol 11, s. 141
9
Hamdi'nin birdenbire bir rüya neticesinde tedris hayatını ve zahir ilimleri terkederek Göynük'te münzevi bir halde yaşamaya karşı aşın isteği ve bunu tahakkuk ettirmesi elbette ilk bakışta kabul edilecek bir durum değildir fakat, ne devrinin hükümdarı, ne de devlet ricalinden himaye ve teşvik göremeyen şairin bu ruh haleti içerisinde infial ile Göynük'e çekilmiş olması akla katkın bir görüş tarzıdır.
Kabri, Göynük'te babası Ak - Şemseddin'in mezarı yariında bulunan Hamdi'nin ölüm yılı hakkında muhtelif kaynaklarda yine birbirinden farklı rivayetler vardır. Latifi, Riyazi, Mecdi tezkirelerinde Necati 'nin ölüm yılı olan H. 914/1508 de öldüğünü kaydediyorlar. Bunun yanısıra, Enisi Menakıbı ile Kafzade Tezkiresinde ise H. 909/1503 de öldüğü kaydediliyor ki, Katip Çelebi de bu tarihi kabul ediyor.
Gibb, Riyazi tezkiresinde ölüm yılı olarak H. 900 yılının gösteril~ğini zikrederek, Leyla vü Mecnun mesnevisini H. 905 de bitirdiğini, buna göre bu tarihin kabil olamayacağını ifade eder ki, bunun bir nüsha yanlışlığından ileri geldiği anlaşılmaktadır. Çünkü,Ak - Şemseddin ailesi hakkında en güvenilir kaynak olan Enisi Menakıbındaki H. 909/1503 tarihinin kabul edilmesi en doğru yol olarak düşünülmelidir.
EDEBi ŞAHSİYETİ
On beşinci yüıyılda Türk edebiyatının tanınmış ve özellikle mesnevi sahasında ün yapmış şairlerinden olan Hamdi'nin, çevresine ve kendisinden sonraki asırlarda yaşayan başka şairlere edebi şahsiyetini bu yönüyle kabul ettirmiş olduğu yaygın bir
kanaattir.
Ancak, Yusuf ve Züleyha mesnevisini meydana getirirken Fars şairlerinden Molla Cami'nin büyük etkisinde kaldığı gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Birçok edebiyat münekkitlerince bu husus dile getirilirken, Şemseddin Sami'nin Kamusü'l -Alam'ında ve diğer tezkirelerde de bu konuda bahis vardır.
"Gazaliyitı o kadar latif değil değil ise de mesneviyitı pek latif ve selisdir. Yusuf ve Züleyha, Leyla vü Mecnun, Mevlid - i Cismani, Mevlid · i Ruhani ve Kıyafetname ünvanlarıyla beş manzumesi olup cümlesinin en latif ve en meşhuru Yusuf u Züleyha'sıdır ki Molla Cami'nin manzume-i Farisiyesinden tercüme ise de hayli ilaveleri dahi vardır.
Sultan Bayezid Hin - ı Sani devrinde yaşamış ve 913 tarihinde vefat etmiştir.
Yusuf u Züleyha manzumesini kendi hatt-ı destiyle istinsah ve nüshalarını. füruht ederek geçinirmiş" 1 5
15 Şemseddin Sami, Kamusü'l-Alam s. 1982 - 1983
ıc
Yusuf ve Züleyha mesnevisinin, Molla Cami'nin Farsça eserinin bir tercümesi olduğu yolundaki mütalaanın yeterli bir tavsif olmadığı kanaatindeyiz zira, hareket noktası aynı, iskeleti aynı olan kıssayı bir çok şair kendine göre yorumlamıştır. Bunlardan biri de Hamdullah Hamdi olmuştur. öyle ki, Yusurun başından geçenleri anlatan Tevrat ve Kur'an'daki ayetlerin de şekilleri değişik olmakla birlikte ana tema olarak hiçbir değişiklik arzetmemektedir. 16
Hamdullah Hamdi'nin mesnevi vadisini seçmesinde, hamse sahibi olmasında ve bu alanda şöhret bulmasında, asrının dünya görüşü ve hayat şeklinin de önemli bir faktör olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir. Zira, asrında bu türde meydana getirilen eserlerin ve bilhassa meşhür olduğu çevrede okunan ve tutulan mesnevi nazım şeklinin okuyucuyu fazlasıyla tatmin ettiği görülmektedir.
Bu hususta zikrettiklerimizi Seht Bey de doğrulamaktadır.
"Yuıuf u Züleyha hikiyesin ve Leyli vü Mecnun kıssasın nazm etmiş, nazmı
nın esas üstüvire gayet zibi ve nihiyet - i derece · i rina imiş. Yusuf u Züleyha
nazmın edenler de bundan yeg nazm etmiş yokdur derler." 1 7
Hamdi'nin vücuda getirdiği mesneviler ile bilhassa Yusuf u Züleyha mesnevisi
nin o devir roman okuma ihtiyacını giderecek kadar zengin bir gözlem getirdiği görü
lür. Muhakkak ki, o devrin insanı Hamdullah Hamdi'nin eserini okurken kendi duygulannın, düşüncelerinin, yaşantısının benzerlerini bu eserde bulmuş; böylece yazar, okuyucu ve eser arasında doğması gereken ilgiler kurulmuş olur. Fakat, onu romandan ayıran, esas romanın kahramanlannın dışındaki kişilerin tam ve kesin çizilememesi, olaylann geçtiği yerlerin açık olarak belirtilmemesi, bazı olaylara gereken önemin verilmemesi, yazann şark geleneğine uyarak iç içe hikayeler anlatması gibi pek çok yönleriyle bugünkü roman anlayışından çok uzak olduğu da açık ve kesindir.
Kendisinin manevi ilimlere merak sanp, o alanda ihtisas sahibi olduğu, müridlik ve şeyhlik yaptığı, münzevi bir hayata çabucak intibak edecek bir yaratılışa sahip olduğu bir gerçek olduğuna göre, meydana getireceği eserlerin de ağırlık noktasını mesnevi türünün oluşturması tabii bir neticedir.
Ailesi içind_e, yetiştiği manevi muhit ve devrinin umumi şartları göz önüne alınırsa, Hamdullah Hamdi'nin fikri ve edebi şahsiyetini ve bu şahsiyetin meydana gelmesindeki çeşitli sebepleri anlamak kolaylaşır. Ak . Şemseddin'in oğlu olması ve dervişler muhitinde yetişmesi onun sofiyane temayüllerini geliştirmiş olmakla bir-
16 Şeyyad Hamza, Yusuf u Züleyha, Naki. Dehri Dilçin 1st. 1946
Kur'an-, Kerim 'in Türkçe Anlamı, Diyanet işi. Baş. Yayını Ank -1961
17 Sehi Bey Tezkireıi, Vniversite kütp. ·T. Y. 3732
11
likte, gördüğü tahsil ve almış olduğu edebi terbiye, onun tasavvuf propağandası maksadı ile kuru ve didaktik manzumeler yazan bir derviş hüviyetini almasına mani olmuştur.
Hakiki bir sanatkar kabiliyetine sahip olan Hamdi, Ahmed Pişa'dan Zati'ye kadar on beşinci amn ikinci yarısında hakim olan edebi telakkilere ve genel zevke uymuş ve bütün bu devirde edebiyatımız üzerinde tesirli olan Ciml etkisinden kendisini kurtaramamıştır. Bu tesiri haklı olarak tesbit eden Aşık Çelebi 1 8
, onun Cimi 'ye mektuplar gönderdiğini de bir rivayet olarak nakletmekte ise de şimdiye kadar bu mektuplardan hiç birine tesadüf olunamadı.
Hamdi'nin sarayın ve devlet ricalinin himayesine mazhar olamayışı ve esasen uzun olmayan hayatının birçok yıllarını hüsran ve sefalet içinde ve küçük bir kasabada geçirmiş olması, onu Süleyman Çelebi ve Yazıcıoğlu gibi, halkın rağbetini kazanacak dini mevzular üzerinde çalışmaya sevketmiş olma ihtimalini artırmaktadır. Yoksa kendi san'at kudretine karşı büyük bir itimat besleyen ve muhtelif vesileler ile bunu b~yan eden şair mesnevi vadisinde daha başka mahsuller de verebilirdi.
Bütün eserlerinde dili, asrının vermiş olduğu özelliklere eşit olarak az da olsa Arapça ve Farsça kelimeleri bulunduruyor ise de, çoğunlukla yaşayan ve gelişen Türkçe kelimelerle yüklüdür.
15. yüzyıla gelinceye kadar hikaye ediş alanında hiç bir şairin ulaşamadığı başarıyı elde eden Hamdullah Hamdi, bu başarının temininde muhakkak ki dil ve üslup faktöründen de önemli derecede istifade etmiştir. Eğer dili ağdalı ve anlaşılmaz üslubu da akıcı olmasaydı, ne kadar sanatlı olursa olsun devrinde sevilip tutulamayacaktı. Oysa, eserlerindeki dil ve üslup özelliği o devir ve sonraları dahi onun, fevkala
de olarak nitelendirilmesine vesile teşkil etmiştir.
"Mest olup dilberün hitabından Ol dem el yudi yüzi ahından
Yaresi üzre yare urdı çü yar Ol~ı bimar iken dahi bimar
Eyle deprendi aşk silsilesi Toldı cana cünun gulgulesi." 1 9
Bu beyitlerde görüldüğü gibi dil sade olmakla beraber anlatım ve üslupta da bir akıcılık ve heyecan vardır.
18 Aşık Çelebt (Meşairü'ş-şuara) Vnv. ktp. T. Y. 2406 19 Yusuf ve Züleyha mesnevisinin 2650 - 2652. beyitleri
12
Dil, gazellerde daha sadeleşmiş, çok defa mahalli tabir ve kelimelere dahi yer verilmiştir. Aynı zamanda, his ve heyecan en üst seviyeye ulaşmıştır.
"Tiz gelem diyu vade itmişdi Turmadı ol karara eglendi2 0
Eyi gül hevina dişeli ben bülbül - i garib Yirümi bir ü mesnedümi hare eyledün2 1
Ben şeb - süvar olam dir idüın devlet atına Eyvah ki pay - dir degül bu rikAh - ı baht2 2
çeşitli gazellerden seçilen bu beyitlerde,
hevii., bülbül - i garib, mesned, devlet atı, pii.y - dii.r, rikii.b - ı baht. kelimeleri yabancı olmakla birlikte, Doğu Edebiyatının ortak kültürünün yerleşmiş kelimeleri olarak ve halk arasında bilinen ve kullanılan kelimelerdir. "Eglendi" mahalli olduğu kadar yerinde kullanılmıştır.
Hamdi'nin ~ubu bu çerçeve içinde akıcıdır, arüz veznine olan hakimiyeti ve uzun vokalleri bulunmayan Türkçeye has vezin seçmiş olması üslubunun daha da berrak bir tarzda bürünmesine sebep olmuştur. Hatta bu vadide kendisinden sonra gelenler ve aynı konuyu işlemeye çalışanlar da aynı üslubu denemeye çalışmışlar2 3
hatta, Kadı Sinan, Şikiri, Kimi, Likai, İbn - i Kemli mesnevi sahasında bunu uygulamışlar ise de, Hamdl kadar başarılı olamamışlardır.
ESERLERi
DiVAN:
16. asır tezkirecilerinin Hamdi'nin mürettep bir divanı olduğundan kesinlikle bahsetmemelerini göz öüne alan batılı Türkoloğlardan Gibb ve Menzel, onun ba~a bir çok şair gibi divin tertip etmediğini beyan ederler. Sadece gazeliyat mecmuası meydana getirdiğini belirtirler.
ıo Hamdi, Yiı.sufu Züleylıa 1081. beyit
21 Hamdi, a.e. 2661. beyit 22 Hamdi, a.e. 2840. beyit 23
Köprülü M. Fuad, Türk Edebiyatı Tarihi, 1980 s. 387
13
Halbuki Enisi Menakıbı'nda "kaside ve gazellerinin huruf üzerine tedvin edildiğinden" ve tertip edilmiş bir divanı olduğundan bahs olunur. Hatta Süleymaniye kütüphanesinde Es'ad Efendi kitapları arasında 2626 numarada, Hamdi divanının bir nüshasına tesadüf edilmemektedir.
Divan, 2 münacat, 6 na't, bazıları Farsça olmak üzere 182 gazel, 18 kıt'a 1 tarih ve 3 beyit ihtiva eder. Bu nüsha H. 990 da istinsah edilmiştir.
Ak - Şemseddin Mescidi vaizi Hüseyin b. Seyyid Muhammed tarafından istinsah edilmiş olan bu nüshanın müstensihi, bunu şairin el yazısından kopya edilmiş bir nüshadan yazdığını söylemektedir ki, bu kayıt Enisi Menakıbındaki ifadeyi teyit etmek
tedir.
Ali Emiri kitapları arasında manzum eserler 120 numarada kayıtlı ve 134 manzumeyi ihtiva eden ayrı bir nüsha daha vardır.
LEYLA vo MECNUN:
Latifi, Riyazi ve Mecdi.ye göre şair bu eserini 905(1499) da yazmıştır. Mefailün, mefaDün, fa'fılün vezniyle yazılan eser varak ve satır sayılarına göre 4220 beyit-
ti. 2 4 r.
Bu eser, Fuzuli'nin eseri gibi san'at yönünden güçlü bir eser olmamakla birlikte, her şeyden önce Türk dilinin gelişmekte olduğu bir devri aksettirmesi bakımından önemlidir. Çünkü Hamdullah Hamdi, yabancı kelimelere eserinde çok yer vermiş olmasına rağmen, on beşinci yüzyılda günlük konuşmalarda geçen pek çok öztürkçe kelimeyi de kullanmıştır.25
Hamdi eserine şu beyitle başlıyor:
"Çü ismü'llah ola ünvan - ı defter Gerekdür ta ebed ohnaya ebter"
Münacat, na't, miraciyeden ve "Tergib - i ışk - ı dil - ara ve duhul - i kıssa - i Mecnunu Leyla" başlıklı bir manzume ile bir "mesel" den sonra "Matla - ı Dastan · başlığı altında hikayeye girer.
24 Güler Zülfü, Hamdi'nin Leylô vü Mecnun Mesnevisi lnc. - Metin - Atatürk Vnv. Doktora (Tezi basılmamış) 1983
25 Atatürk Vnv. Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi s. 1. s. 25
14
Çift kahramanlı bir aşk hikayesi olan eser, içtirna1 bir konuyu ele alışı ve halk zihninde yer etmiş bir aşk hadisesini manzum halde ifade etmesi bakımından o asır için hem dil hem de san'at yönünden kayda değerdir. Beşi yurt içinde dördü yurt dışında toplam dokuz yazması bulunmaktadır.
MEVLİD:
Bu eserde yazılış tarihi kaydedilmemekle birlikte, dil ve imli özellikleri bakımından aynı yüzyılda istinsah edildiği anlaşılmaktadır.
Hamse sahibi olmakla meşhur Hamdi, diğer mesnevilerde olduğu gibi, (Yusuf u Züleyha dışında) bu eserinde de pek başanlı olamamıştır.
Hamdt'nin bu eseri hakkında bugüne kadar kesin bir hüküm verilememiştir. Aşık Çelebi ve Kitip Çeleb1 tezkirelerinde "Mevlid al Cismin1 ve Mavrid al Ruhani" diye zikredilmektedir. Hasan Çelebi tezkiresinde ise eser ''Mevlid - i Cismini ve Mavlid - i Ruhinl" diye geçer.
Tezkirelerdeki kayıtlara göre, bizce Hamdi'nin iki tane mevlidi vardır. Gibb'in bahsettiği, metin örnekleri verdiği mevlid'in, Mevlid - i Cismini olduğu buna mukabil Necla Pekolcay'ın Türkçe Mevlid Metinleri isimli eserinde bahsettiği mevlidin ise Mevlid - i Ruhani olduğu üzerinde kanaatler birleşmektedir.2 6
. TUHFETÜ'L - UŞŞAK:
Mevzuu bakımından Hamdullah Hamdi'nin en orijinal mesnevisi sayılabilecek küçük bir aşk hikiyesi, mefailün, mefiilün, fa'ulün vezni ile yazılmıştır. Hangi tarihte tanzim edildiğini bilemediğimiz bu mesnevinin özü diğer mesnevilerden bir kaçı gibi Gibb tarafından neşredilmiştir.
Fakat eser, halihazırda kütüphenelerimizde mevcut değildir.
Gibb'e göre "eser, orijinalitesini kaybetmeden zamanımıza kadar gelmiştir, ne bir tercüme ne de aynı konunun tekrar yazılmasıdır. Konu gerçektir ve Hamdt'nin bir keşfidir."
KIYAFETNAME:
Hamdf'nin hamsesine dahil olan ve Fiilitün, mefiilün, fa'Jun" vezni ile yazdığı bu mesnevinin de hangi tarihte vücuda getirildiği kesin olarak belli değildir. İnsan vücudunun azalarını bir kaç beyit içinde ayrı ayn belirterek, herbirinin özelliğine göre, insanların karekterlerine işaret ve hüküm veren bu eser küçük bir başlangıçtan sonra, bu organlann görünüşlerine göre ne gibi ahlikt hususiyetler ifade ettiğini anlatır.
26 Pekolcay Necla, Türlıçe Mevlid Metinleri Türkiyat No: 346
15
Şark edebiyatlarında ve bilhassa Türk edebiyatında bu konuya dair yazılmış çeşitli eserler arasında, Hamdi'nin Kıyafetname'si mevzuu itibariyle halk arasında yaygınlaşmiştır. Fakat edebi kıymet bakımından büyük bu nev'i eserler gibi, hiçbir kıymeti haiz olamamıştır. Yazma nüshalarından yedi tanesi Süleymaniye, biri Millet, biri Atatürk Unv., ikisi Topkapı kütüphanelerinde bulunmaktadır.
AHMEDİYYE VEYA MUHAMMEDİYYE:
Yazıcı - zade Mehmed'in meşhur Muhammediyye'sine nazire olarak yazıldığı eski kaynaklarda belirtilen, fakat bugün elimizde bulunmayan bu eserin ismi Enisi Menakıbı'nda ve Beyanı Tezkiresinde Ahmediyye olarak, Şakaik Tercümesi ile Keşfü'z - Zünun'da ise Muhamrnediyye olarak zikrediliyor.
Bu eserin de halk arasında bir rağbet görmediği ve hatta edebi kıymete haiz olmadığı anlaşılmaktadır.
Yazma nüshalarına mevcut kütüphanelerimizde tesadüf olunamadı.
YUSUF VE ZÜLEYHA MESNEVİSi
Hamse sahibi olduğu bilinen Hamdullah Hamdi'nin hamsesine dahil olan en güzel eseri bu mesnevidir. H. 897 yılında Yusuf ve Züleyha'yı meydana koyarken, muhakkak ki kendisinden evvel ve devrine yakın İran ve Türk şairlerinin eserlerini tetkik etmiş, tanımış, duymuş veya bunları yapmamış bile olsa, bu eserlerden bahseden kaynaklardan onların varlıkları hakkında bilgi edinmiştir kanaatindeyiz. Zira, Firdevsi'nin ve Cimi'nin kendisine ilham verdiğini beyan eden Hamdi, sadece İran şairlerinden etkilenmiş ve sadece onların eserlerini görmüştür manasına gelmez. Çünki, Hamdl'nin eseriyle, kendisinden evvel Yusuf ve Züleyhl yazan şairlerin eserl~ri arasında çok az farklılıklarla büyük benzerlikler vardır.
Gerek konuların dizilişi, gerekse asıl kahramanların yanında yardımcı kahramanların isimlerinin değişik de olsa (Bazığa - Nazığa) varlığı bizi bu hükme götürüyor.2 7
Yusuf ve Züleyha eserinde Firdevsi'den bahseden beyit incelenecek olursa,
"Kam Firdevs-i Tusi gibi fasih Bülbül - i nazın - ı dastarı - ı melih "2 8
27 Kıssa-i Yusuf Aleyhisselôm, Manisa 11 Gn. ktp. 1401 703. beyit 28 338. beyit
16
Kendisinin eseriyle bir ilgisinin olr;nadığını, hatt.a Firdevsi'nin böyle bir eserinin olduğunu da ima etmediğini, sadece mesnevi alanında kabiliyetli bir şahıs olduğunu ondan ilham aldığını anlamanın daha doğru olacağını söylemek yerinde olur. Zira, Firdevsi'ye ait olduğu bilinen Yusuf ve Züleyhi'nın son yıllarda ona ait olmadığı üze
rinde kanaatleri olanlar da vardır.2 9
Kur'an'da "ahsenü'l - kısas" diye adlandınlan "Yusuf peygamber kıssası" en çok yazılıp, okunan hikayelerimizin başında gelir. Şair, şeyh, derviş, tarihçi, tefsirci olarak bu konuyu işleyenler çoktur. Manzum ve mensur yüze yakın Yusuf ve Züleyha hikayesi vardır.30
Hamdullah Hamdt, vücuda getirdiği Yusuf ve Züleyha mesnevisini evvela bir önsöz ile Bayezid Il'ye sunmuş, umduğu ilgiyi, yakınlığı ve bağışı bulamayınca, eserinden bu önsözü çıkararak zamanındaki anlayışsızlıktan, değerbilmezlikten yakınma yollu bazı parçalar eklediğini, şair Zatt'den naklen Latifi ve Mecdi kaydetmektedir. Aynı konuyu Faik Reşad da zikretmektedir. 31
"Zatiden nakledildiğine göre, bu kitabı önce il. Bayezid'e sunmuş. Her nedense rağbet ve iltifat görmediğinden canı sıkılıp padişahın methinde yazdığı beyitleri kitabından atıp, bunun yerine (Alemde haridar -ı meta . ı ma'rifet kalmadı) yolunda şikiyet ifade eden cümleler yazmıştır.
Hamdi, Yu;uf ve Züleyha mesnevisinin "sebeb - i nazın" bölümünde, eseri niçin yazdığını, yazmaya nasıl başladığını, kendisini bu eseri yazmaya yönelten sebepleri anlatır.
"Çuoki itdi vefat hazret . i pir ltdiler ne didi ise bi - t.akir
Gitdi ol gamda ben mukim oldum Cevrden süfte - dil yetim oldum
Yusuf irmiş belası gayetine irmedüm ben cefa nihayetine
Anun ihvanı itdi zulm - u hased Bunlarun nesli kendülerden eşed
29 Hayyampu.r, Doktora tezi 1212 s. 54 30 Levend, Agah Sırrı, Divan Edebiyatında Hikaye T.D'K. Türk Dili Arş. Yıllığı,
Belleten 1967 s. 226 31 Faik Reşad, Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye,,. 223
17
Namın andukça Yusuf'un o aziz Yad olur idi dilde mihr - engiz
Yüsuf'un çekdügümce gussasıru Gussam okurdı bana kıssasını"32
Babesından bahseder; babasının öteki kardeşlerinden çok, kendisini sevdiğinden, onun ölümünden sonra, kardeşlerinin kendisine eziyet ettiklerinden bahsederek kardeşlerinden hased ve eziyet gören Yusuf'a benzettiğini, Firdevsi ve Cami'den ilham aldığını ve bu sebeplerden ötürü manzumesini kaleme aldığını belirtiyor. Karşılaştırmalı metnimizin 342. beytinde Hamdi kendi açık ifadesiyle,
"Terceman oldı bazı tercemesi Nazma germ oldı tabumun hevesi"
derken, Cami'nin eserini belki kendisinin görmediğini fakat tercümelerinin kendisine rehberlik ettiğini ve bunlardan faydalandığını anlamak da mümkündür.
Babesı Ak - Şemseddin'i, onun sevgi ve şefkatini onun sağlığındaki günleri büyük bir özlemle anar.
"Bana eylerdi şefkatiyle nazar Dir idi olmasa bu oğlum eger
Gider idüm bu dar - ı mihnetden Derd ü gamdan bela - yı gurbetden"
Babasının ölümü ile durum birdenbire değişir, sevincin yerini keder alır.
Kardeşlerinden acı acı dert yanar.
"Akibet eyledüm bu kıssayı cüst Bulmadum Türki dilde anı dürüst"
Diyerek, Türk dilinde yazılmış Yusuf ve Züleyhaları tetkik ettiğini fakat,kendi görüşüne ve san'at anlayışına uygun bir esere rastlayamadığını açıkça itiraf etmiştir.
Eser 6241 beyit halindedir ve 346. beyitten itibaren Hamdi, ''Matla - ı Dasitan - ı Yusuf Aleyhisselam" başlığıyla asıl hikayeye girer ve hikaye için 5896 beyit ayırmıştır.33
32 Karşılaştırmalı metnin 327 - 332. beyitleri 33 Kavcar Cahit. Belleten 1968 myfa 167 de DTCF Paif Yelkeni kütp. 1144 ve l.S.Ef.
kütüphanesi 1/289 nolu yazmaların karşılaştırılması sonucu hikôye için beyit Ba
yısını 5775 olarak kaydediliyor.
18
Hikiye boyunca, olayların gidişatını bozmayacak ve okuyucunun dikkatini dağıtmayacak tarzda "nükte, pend, rivayet, hikaye - i munasib"lere yer vermiş, bunlardan bir takım ahlaki sonuçlan okuyucuya aktarmaya çalışmıştır.
Hamdi'nin Yüsuf ve Züleyha'sı, öz olarak Kur'an"daki Yusuf suresine sadık bir tarzda cereyan eden olayları ihtiva eder. Ancak, hikayeye canlılık vermek, onu renklendirmek ve okuyanın zihninde yaratılışıyla bağdaşır bir hayal gücü oluşturabilmek amacıyla teferruat yolu açılmıştır. Bu teferruat, hikayenin özünü zedelemez, fakat onu daha zinde hale getirirken, biraz da san'atla yoğurur. Teferruatın fazla oluşu, yeni yeni olaylann içine girilişi, hikayede beşeri yönün ağırlık kazanmasına, aşk mefhumunun da bu noktada toplanmasına sebep olur. Ancak, eserin sonlarına doğru beşeri aşkın yavaş yavaş yerini ilahi aşka terkettiği açık olarak sezilir.
Mesnevi içinde hadiselerin giriftlik kazandığı ve hiç ümit edilmeyen olayların ortaya çıktığı veya hikayede, bilhassa Züleyha'nın başarısız aşk teşebbüsleri sonucunda onun ağzından veya başkaları ağzından söylenen gazeller, olayların anlatımına uygunluk verdiği gibi duygu, heyecan ve canlılık vermesi bakımından da önemli bir yer işgal etmektedir. Bu gazeller bir araya toplanmayıp, serpiştirilmiştir ve toplam on beş tanedir.34
Gazellerin dokuzu Züleyha'ya, üç tanesi Yakub'a, biri Mısır halkına, biri Malik'e, biri de Bazığa'ya aittir. Mesnevi içinde yer alan bu gazeller Hamdi Divanında mevcut değildir.
Eserin sona erdiği beyit üzerinde tereddütler vardır, karşılaştırma yaptığımız nüshalardan üçünde mesnevi şu beyitle sona eriyor.
"Şükrü minnet Hudi -yı Sübhana Ki bu nazmı yetürdi piyana"
Dört nüshada ise bu son beyte ilave olarak
,"Çun hafif bahri geldi ab · 1 hayat Failfıt mefailun fıiilit"
bu beyit eklenmiş durumdadır. Ayrıca dört nüshada mevcut beyitlere iUlve olarak
"Sekiz yüzle toksan yedide tamim Bu nazmı tamam itdi Hamdi fakir
Kodı ehi - i derde buru yad - gar Recası olardan dua - yı münir"
34 Ayan Hüseyin, Atatürk Vnıı. Edebiyat Fak. Araştırma Dergisi,. 5
19
eklenen bu manzum parçanın vezni "faulün, faulün, faulün, faul olarak, esas mesnevi vezninden aynlmaktadır ki, bunlann metine sonradan müstensihler tarafından ilave edildiği kanaatini kuvvetlendirmektedir.
Hamdi, eser içinde olayların gidişatına uygun başlıklar koymuştur. Hikaye içinde bu başlıkların sayısı doksan sekizdir.
Yusuf ile Züleyha mesnevisinin yazma nüshalarının yurt dışında 22 nüshası, yurt içinde çeşitli kütüphanelerde ise 86 nüshası vardır. 35
A - ESERDE ANLA TiM:
HamdullahHamdi, mesnevisinin yapısında, değişikliği daha başlangıçta yapmış, devrin padişahına övgüden kaçınmış, bu övgüyü yapmışsa da eserinin içine almamıştır. Eserin sonunda da padişaha övgü yoktur.
Eserin temel taşını oluşturan dini eserlerin dışına çıkılmadan bir yapı oluşturulduğu için, şairin sadece teferruat üzerinde durması tabiidir. Zira kendinden evvel ortaya konan Yusuf ve Züleyhalarda dini propağanda unsuru ön planda gelirken, Hamdi ile bu unsur ikinci pli.na alınmış, birinci planda aşk ve san'at yer bulmuştur.
Bu unsurların eser boyunca devam etmesi, olayların belli ve muntazam bir sıraya göre dizilmesine sebep olurken bu sıra okuyucu zihninden silinmeyecek tarzda etkili ve sürprizlerle doludur.
Bununla birlikte eser içinde, başlangıçtan beri olağanüstü bir takım hadiselere değer verilmiştir. Bahçede bulunan ağacın, Yakub'un her çocuğu oldukça dal budak vermesinden başlayarak kurdun, tasın, meleklerin konuşmalanna varıncaya kadar bir takım hususiyetler, geçmişteki dini ve milll unsurlann etkisi altındadır. Bu bakımdan anlatıma büyük ölçüde etki eden ve yön veren motifler vardır.
Bu aşk hikayesinde çeşitli motifler işlenmeğe çalışılmıştır. Ancak hikayenin daha önce Fars şairleri elinde işlenmiş olduğu nazara alınırsa, bir çok motifin onlardan alındığı sonucuna varmamız tabiidir. Fakat, Hamclt ortak olan bu motiflere kendiliğinden neler katmıştır? Bunu bulup ortaya çıkardığımız zaman, milli motifler bulmuş oluruz.
Bu tesbiti yaparken, tabii fazla ümitli olmamak gerekir. Bunun idraki içinde ve yüzyıllarca İslamiyetle rabıtamızı da nazara alarak konuyu incelemek gerekir. Çünkü, müslümanlığın Türkler tarafından kabulünden evvel sosyal ve kültürel ortam başka iken, İslamiyetin kabulünden sonra sosyal ve kültürel hayatımızda değişiklikler olmuştur.
35 Onur M. Naci, Hamdullah Hamdi, Edebi şahsiyeti tıe eserleri Atatürk Vntı. Ed.
Fak. Doktora öncesi çalışması, Elazığ - 1978
20
Hamdi'nin mesnevisinde olan ve Kur'an'da da bulunan motifleri şu şekilde sıra-layabiliriz.
ı. Yusur'un rüyası ve onu ifşi edişi 2. Yusurun kuyuya atılışı 3. Yusuf'un kervan tarafından bulunarak satılışı 4. Kadınların dedikodulan ve Yusuf'un zindana atılışı 5. Rüya tabiri 6. Mısır azizi oluşu 7. Kardeşleri ve babasıyla buluşması.
Yedi ana konu üzerinde topladığımız bu müşterek motiflerin dışındaki motifleri MİLLi MOTİFLER olarak niteleyebiliriz.
1. AİLE SlsTEMt:
Eski Türk aile sisteminde ana, baba ve çocuk üçlüsü büyük bir önem taşır. "Ata oğlu ataç doğar" atasözü bu inanışı doğrular. 36
Hamdt'nin mesnevisinde de Yakub ile Yusuf arasında bir bağlılık bulunmakta, şair bunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Eserin 551 - 603. beyitlerinde bu sevgi çeşitli vesilelerle işlenir. Baba oğluna yön verip onu yetiştirir. Bu motif Türk aile sisteminin bir tezahürünü, Yakub'un aile içindeki otoritesini göstermesi yönünden kayda değer.
2. KURT, MELEK, MEZAR, TAS GİBİ V ARUKLARIN KONUŞMALARI:
Mesnevi içinde; Kur'an'da 12. surenin 17. ayetinde de geçtiği üzere, Yfısuf'un kardeşleri, kurdun Yusuf'u yediğinden bahsederlerse de kurdun konuşmasına dair bir işaret yoktur. Fakat, eski Türk destanlarında rastladığımız üzere bu nev'i varlıkların dile gelerek konuşmaları bir motif olarak destani bir unsurdur. üstelik olağanüstülük vasfını da korur.
Kurtla ilgili kısım mesnevide 1167 - 1424. beyitler arasında ele alınmış ve işlenmiştir.
"And içerim ki yimedüm anı Uyma ebnine itme bühtinı (1366. beyit)
36 ôgel Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara, 1979
21
Kur'an'da bahsi geçmeyen, fakat Dede Korkut'ta "Basat'ın Tepegöz'ü öldürme-si Hikiyesi"nde geçen bir motif de "harami"dir.37 Bu motif, mesnevinin 1189. beytinden başlayarak şöyle anlatılır.
"Didiler çün biz eyledük seyran Kaldı ol cimemüz katında heman
Hali bulup harami ol caya Eylemişdür şehid ol ayı
Çünki Yakub işitdi bu haberi Kalmadı kizbe şüphesi eseri
Didi bu söz dahi degül makul
Akil olan bum ider mi kabul
Ki harami bulup bir oğlanı
Gönlegin koya öldürüp anı"
Hamdi, mesnevide, Bünyaınin'in cuvalında bulunan tasın dile gelerek, Yı'.isuf'un başına gelenleri hikaye edişini 5858. beyitten itibaren verir.
''Bir ulu tas idi meger ki o •' Ölçüp anunla ıatılurdı meta' "
Yusuf kuyudan çıkarılıp satılmak üzere götürülürken, annesinin mezarı başına gelince; mezar, Yı'.isufla konuşmaya başlar, bu motif 1759 - 1901. beyitler arasında yer alır. Sade, hisli ve güzel bir Türkçe kullanılır.
"Kaşki ben de ölsem anacuğum Sana hem - türbe olmm anacuğum''
3. PERi İLE OLACANOSTO IZDİV AÇ:
Eski Türklerde, Oğuz Kağan Destanı'nda var olan bu motif şöyledir.
"Karanlık bastı. Gökten bir ışık düştü. Oğuz Kağan yürüdü. Gördü ki bu ışığın arasında bir kız var, yalnız oturuyor. Oğuz Kağan onu gördükte aklı kalmadı, gitti. Onu sevdi, aldı.38
37 Ergin Muha"em, Dede Korkut Kitabı Ankara, 1964 Hızarcı Suat, Dede Korkut Hikayeleri latanbul, 1966
38 Banarlı Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi -lst. 1971
22
Burada bir peri, melek motifi verilirken Dede Korkut Hikiyesinde de aynı konuya temas edildiğini görüyoruz.
"Çoban kepeneğini üzerlerine atb, peri kızının birini tuttu, tamah edip hemen çiftleşti."
Hamdi'nin mesnevisinde de aynı motife yer verilir.
"Bir rivayet budur çim Kıtfir Vaslına anun olsa damen - gir
Bir peri sureti Züleyhiida Def'i hazD' olurdu arada" 39
. Böylece Züleyha ile Kıtfir'in izdivacı yerine, Kıtfir'in bir peri, melek ile olağanüstü izdivacına işaret ediliyor. 4 0
4- SAYILAR:
Eski Türklerde yedi, kırk, üç ve üçün katları oldukça fazla kullanılmıştır. Bunlar içinde yedi sayıı;ı özellikle çok fazladır, üstelik kutsal bir rakam olarak da görülüyor_4ı
Hamdi'nin bu mesnevisinin de, 532, 1393, 2554, 2791, 4265, 5129. beyitlerinde yedi rakamına rastladığımız gibi, şu beyitlerde de görmemiz mümkündür.
"Gördi yedi anık sığır dahi şah
Ol yediğ bu yediyi yidi çiı gıih
Gördi hem yedi taze ter htişe Gina lezzet verür dile tiışe
Hem yedi huşk - i huşeler bitdi Ol yediye tolaşdı huşk itdi.
Yedi yıl ki ucuzlık oldı cihan Ni'met ile tolup zemin ü zeman"42
39 3162 - 3163. beyitler. 40 Onur M. Naci, Akşemseddin - zade Hamdullah Hamdl'nin Yusuf u Züleyha mes
neııisindeki önemli motifler, Türk Kültürü Dergisi Ekim -1984 s. 258 41 ôgel Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara, 1979 42 5131-5614. beyitlerarası
23
S - ZİYAFET (TOY):
Hamdi'nin Yusuf ve Züleyha mesnevisinde Yusuf, kıtlık yıllannda Mısır'a gelip buğday almak isteyenlere ziyafet vererek, karınlarını doyurduğu şeklinde ifadeler vardır.
Eski Türklerde, Türk hakanları türlü sebeplerle yemek yedirip, eğlendirmeyi ihmal etmezlerdi. Bu motif Dede Korkut'ta Büyük Han'ın yaptığı "ulu toy" ile beylerin yaptık.lan "küçük toylar" şeklinde göriilür.
Yusuf kendi kardeşlerini tanıyarak, üç gün onlara ziyafet verir, Mısır Şahı Reyyan'ın verdiği şölen de şu beyitlerde yer alır.
"Şöleni çıkdı ak.ibet şahun Dalış olundı sümatı dergıihun
lhvet - i Yôsııf'a virildi çôn aş Sundı bir çiniye iki kardaş43
Bu beş ana motif milfi kültürümüz açısından Türk insanının o asra göre, çok evvelki asırlarda mevcut milll unsurlarını kaybetmeyerek; kendisinde mevcut bir genmiş, bir iç güdüymüş gibi, yüz yıllar sonra ortaya koyduğu bir eserinde Hamdullah Hamdt'nin, bu noktalan tekrar tablolar halinde sahneye koyması büyük önem taşımak tadır.
B - ESERDE TEMLER:
Başlıca üç tem işlenmiştir.
a) Yusuf'un kardeşlerinin ona karşı olan hasetleri ve bu ana tem etrafında Yusurun başına gelenler ve o zamandan sonra hayat akışının değişmesi ilk göze çarpan konudur.
b) Züleyha'nın tek taraflı beşeri aşkı, eserin çoğunluğuna hakim olan bir unsurdur. Beşeri aşkın Züleyha'yı ayrılık ateşiyle yandırdığı, yaşlılık halinde dahi Yusuf'. un özlemi içinde oluşu çok detaylı ele alınır. Ayrılık ve aşk birlikte ve iç içe işlenmiştir.
c) Allah'a tevekkül, ona saygı, sevgi ve Allah korkusu, eser içinde görülürken, toplu halde olmasa bile zaman zaman kendisini hissettirecek derecede önem kazanmıştır.
43 5804 ve 5805. beyitler
24
Bu üç ana tem yanında olayların seyrine yardımcı olabilecek konular da göze
çarpar. Yakub'un sabn, inanç sahibi olanlarla olmayanların arasındaki farklar, öz ve üvey kardeşler arasındaki fark, Yusurun güzelliği ve bu güzelliğin herkesce takdir edilişi, Yusuf'un sabn, ilahi aşk gibi ikinci planda, yardımcı temler işlenmiştir.
Yusuf'un Bünyamin dışındaki kardeşleri kendisine üveydir, bu sebeple Bünyamin, eserde Yusuf'a düzenlenen hased olaylannın içinde değil, babası Yakub'un yanındadır.
Eserin sonlarına doğru Züleyha, ilahi aşka teslim olur, beşeri aşk eserde yerini iliht aşka terkeder.
C - ESERDE VEZİN
Hamdullah Hamdi, mesnevisinde vezin olarak,
"Feilitün, mefailün feilün" Fi'ilitün mefailün fa'lün
kalıbını seçmiş ve kullanmışbr.
"Yer yaratdı kef - i bihirmdan Gökler itdi anun buharından (14. beyit)
Ki bu ya Rab ne gülıitin gülidür Gulgulı hoş ne bağ bülbülidür (457. beyit)
++-/+-+-/++-- + - - I + -- + - / --
Eser içinde mesnevi vezninin dışında terkib - i bendte 44
Mef'ulü, mefailün, feulün - - + / + - + - / + - - kalıbı kullandırken,
mevcut on beş gazel ve bir rübai için de şu kalıplar kullandmıştır.
1. gazel (1080 - 1084. beyitler)
Feilatün, mefailün, fe'ilün Failatün, mefailün, fa'lün
2. gazel (1090 - 1094. beyitler) Mefailün, feilitün, mefailün, feilün Mefiilün, feilitün, mefailün, fa'lün
44 183-238. beyitleraraıı.
+ +- -/ +- +-/ + +- + --/+-+-/--
+ - + - I + + - - I + - + -· I + + -+-+-/++--/+-+-/--
25
3. gazel (1214 - 1218. beyitler) Failitün, fiilitün, fiilün
4. gazel (2181 - 2185. beyitler) Mefiilün, feilitün, mefiilün, feilün Mefailün, feilatün, mefiilün, fi'lün
5. gazel (2470 - 247 4. beyitler) Mef'ulü, fıi'ilıitü, mefailü, fiilüıı.
6. gazel (2657 - 2661. beyitler) Altıncı gazel, beşinci gazel veznindedir.
7. gazel (2697 - 2701. beyitler) Mefiilün, feilatün, mefiilün feilün Mefiilün, feilitün, mefiilün fa'lün
8. gazel (2836 - 2840. beyitler) Mef'ulü, failatü, mefailü, fi'ilün
Rübii ( 2846 - 284 7. beyitler) Failatün, Fiilitün, Fiilün
-+--/-+--/-+-
+ - + - I + + - - I + .- + - I + + -+-+-/++--/+-+-/--
--+/-+-+/+--+/-+-
+-+ - / + +- -/ + -+-/ + ++-+-/ + + - -/ + -+ -/- -
- -- + /- + -+ I +--+ 1- +-
- -+ --/- +--/- + -
9. gazel (3344 - 3348. beyitler) Mefailün, mefailün, mefiilün, mefailün +---/+---/+---/+---
10. gazel (3433 - 3437. beyitler) Mef'ülü, fiilitü, mefailü, fiilün
11. gazel (3514 - 3518. beyitler) On birinci gazel onuncu gazel veznindedir.
12. gazel (3884- 3888. beyitler) On ikinci gazel, onuncu gazel veziıindedir.
13. gazel (3988 - 3992, beyitler) MeUilün, feilitün, mefiilüıı, feilün Mefiilün, feilatün, mefiilün,fa'lün
14. gazel (4539- 4545. beyitler)
--+/-+-+/+--+/-+-
+-+-/++-...:./+-+-/+++-+-/++--/+-+-/--
On dördüncü gazel, on üçüncü gazel veznindedir.
15. gazel (5281- 5286. beyitler) On beşinci gazel, on üçüncü gazel veznindedir.
26
YUSUF VE ZÜLEYHA 'NIN N0SHALARI45
Metin meydana getirilirken birbiriyle karşılaştudığımız eski el yazma nüshalar şunlardır:
1. AO - Atatürk Onv. Seyfettin özege Kütüphanesi No: 41/205 ypk. 15 st. yazı talik, istinsah tarihi: H. 897
2. T -İstanbul üniversitesi Kütp. T. 3579/188 ypk. 18 st. yazı siyakat.a benzer, istinsah tarihi: H. 933
3. A - Ayasofya Kütüphanesi No: 3902 fı,12 ypk. 15 st. yazı nesih, istinsah tarihi:H. 941
4. R - D.T'C.F. Kütüphanesi (Raif Yelkenci ktp.) No: 1144/213 ypk. 15 st. yazı nesih, istinsah tarihi: H. 948.
5. AE2 - Millet Kütüphanesi (Ali Emiri Man. Esr. Böl) No: 1168 /211 ypk. 15 st. yazı nesih, istinsah tarihi: H. 971
6. D - D.T.C.F. Kütüphanesi (İ. Saib Ef. Kt.) No: l/'J2J9fı,04 ypk. 15 st. yazı, talik, istinsah tarihi: H. 1003
7. Ü - İstanbul ünv. Kütüphanesi No: 675/199 ypk. 15 st. yazı nesih, istinsah tarihi: H. 1008
8. AEi - Millet Kütüphanesi (Ali Emiri Man. Esk. Es) NO: 1166/215 ypk. 15 st. yazı nesih.
9. S - Süleymaniye (H. Hüsnü ktp) Kütüphanesi No: 1007 /215 ypk. 15 st. yazı nesih.
10. E - Atatürk ünv. Aı:aştırma Enst. Kitaplığı No: yok./152 ypk. 15 st. yazı nesih.
45 Nüshaların tesbitinde ııe karşılaştırılması sırasında, Atatürk Vniversitesi Fen · Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Halük ipekten Yn değerli fikir
lerinden ve ilminden son derece istifade ettik, şükrôn arzederiz.
27
MESNEViNiN
ORiJiNAL METiN VE DiPNOTLARLA
NESRE ÇEVRiLMiŞ ŞEKLİ
1 Zikr olunrnaı;ı evvel ismu 'llilı Her ne başlama Ahır ola tebilı
Söz ki olmaya anda hamd-ı Hüda lnnez andan sımah-ı cine 111da
Her ki yad itdi nam-ı Rahmanı Toyladı rahmet-i Rahim anı
Mülkine gerçi vacib oldı sena Mümteni 'dür veli seza-yı Hüda
5 Emr ile abdı mübtela eyler Zitına layık ol sena eyler
Rİıh-ı Ahmed ki nıh-ı a'ıamdur Ruhlar ceyşine mukaddem dür
Şehsuvıir-ı mücerredat oldur Mefhar-ı cümle kayinat oldur
Mustafadur güzide-i rüsüle Nusha oldur ceride-i rüsiile
lrdi lutfından ateşe çu neim Oklı berd-i selıim-ı İbrahim
10 Nurıla oldı tıynetine sirişt Ta nübüvvet binasına ola hişt
1 Allah 'ın ismi anılmadan başlanılan her işin sonu hü,andır. (çöküştür) 2 lçinde Allah~
şükür olmayan sözden can kulağına ses gitmez. 3 Allah 'ın (Rahman 'ın) adını anan
kişiyi Allah 'ın rahmeti ağırladı. 4 (A ilah 'ın) mülkünü methetmek oocip oldu, fakat
Allaha layık (kul) olmak imkansızdır. 5 Emretmek suretiyle kulu kendisine düşkün eder ı.ıe zatına layık bir şekilde öı.ımesini sağlar. 6 AhmeHn (Hz. Muhammed fo) ruhu büyük
bir ruhtur ı.ıe ruhlar ordusunun öncüsüdür. 7 Nefsfoi dünyadan çekenlerin öncüsü ı.ıe bü
tün kainatın öı.ıgü kaynağı o'dur. 8 Mustafa, (Hz. Muhammed) peygamberlerin seçilmişi ı.ıe peygamberler kitabının başlangıcıdır. 9 O'nun (Hz. Muhammed'in) rüzgarı, ateşe ulaştı ı.ıe Hz. lbrahim 'in kurtuluşuna sebep olan soğuk meydana geldi. 10 Nübüı.ıı.ıet kınası olan cennet, onun mayası gibi güzel oldu.
30
Seyyid-i bar-gah sıddık ü mfa Hıilef-i hazret-i resfıl-i Hüda_
Ana ol dem virildi izzet ü cah Didi ana nebi Halilullah
Kemeri sandı1k u tacı hulletdür Server-i zümre-i hilafetdür
Batdı hak.dan oldı çün F arı1k Serv-i mncakı irdi ta ayyuk
15 Cennetün hil'atini ön giyer ol Hem kamudan sıratı ön geçer ol
Ger nebi gelse bad-ı ahd-ı resfıl Didi Ahmed Ömer olur idi ol
Zdl-ı Rahman sahib-i nureyn ilm ü hilmiyle mecma'u'l-bahreyn
Mecma'-i fazl ü carni'-i Kur'an Şehsuvar-ı vilayet-i irfan
Edebiyle mürüvvet-i irfan Cem' olup didiler ana Osman
20 Bab-ı şehr-i uliım-ı Rebbani Mevrid-i varidat-ı sübhani
11 Allah 'ın büyük peygamberinin kalesi, bağlılık ve neş'e divanının efendisi (Hz. Ebubekr)
oldu. 12 0"na o zaman yüce mevki verildi ve peygamber ona Halilullah ded_i. 130'nun
kemeri sandık ve tôcı dostluk demektir, aynı zamanda o, halifelik zümresinin başıdır. 14 Batılı, hakdan ayırdı ve sancağının boyu göğe erişti. 1 5 Cennetin elbisesini en önce o
giyer ve Sırat Köprüsünü herkesten önce o geçer. 1 6 Peygamberin söylediğine göre, eğer benden sonra peygamberlik gelseydi, peygamber Hazret-i Ömer olurdu. 1 7 O, nurların sahibidir. Allah 'ın yeryüzündeki gölgesi, ilim ve tabitındaki yumuşaklıkla bir okyanus
gibidir. 18 Fazilet ve erdemleri kendisinde toplayan o insan Kur'an 'ın toplayıcısı ve irfan
şehrinin önderidir. 1 9 Edebiyle, irfan ve mürüvvetine istinaden, bu vasıflara haiz olanlar
toplanıp ona Osman dediler. 20 Manevı (Rabbani) ilimler şehrinin kapısı ve Allah 'a
ulaşmaya giden yol.
31
Hamdi ger Murtaza'ya kanber ola Yegdür andan ki halka server ola
Bülbül-i bu!itan-ı fakr ü fena Şahbaz-ı şikar-ı ehl-i beka
A 'ni niır-ı beyaz-ı meşrık-ı d~n Kutb-ı irşad şeyh Şemse'd-Din
Tıfl-ı fenend idüm ana bu fakir Olmuş idi zaif hazret-i pir
2S Bana eylerdi şefkatiyle naz.ar Dir idi olmasa bu oğlum eger
Gider idüm bu dar-ı mihnetten Derd - ü gamdan bela-yı gurbetden
. Yii&'Ufun çekdügümce gumsını Gussam okurdı bana kıssasını
Kanı Yusuf gibi cihan güzeli Kim okur ana medh ü ya gazeli
Gerçi nazmında kasır ü lalem Kıssasında velik hem-halem
30 Dilerim Yu&'Ufun muhabbetine itmeye Hak ceza-yı zilletine
2 1 Hamdi'nin Murtaza 'ya sadık bir köle, Kanber olması, halka başkan olmasından daha
iyidir. 22 0, yokluk ve fakirlik bahçesinin bülbülü, daimilik ehline ait olan avın avcısıdır. 2 3 Dinin doğduğu yerin beyaz nuru olan Şeyh Şemseddin, aydınlatmada kutub idi. 2 4 Ben fakir, onun küçük bir çocuğu iken, o ihtiyar hazret gayet zayıflamıştı. 2 5 Bana
şefkat ile bakardı ve eğer bu oğlum olmasaydı derdi. 26Bu gurbetin belasından, üzüntü
den, dertten ve sıkıntı kapısından (dünyadan) bir an önce çıkar giderdim. 2 7 Yusu{'un
gamını ve çilesini çektikçe, gamım bana Yusuf'un hikayesini anlatırdı. 28 Hani (var mı) Yusuf gibi dünya güzeli? Ona methiye ve gazel okuyan kim? 2 9 Gerçi şiir ile onu anlat
mak ta kısır ve dilsizim. Fakat hikayesini aynen yaşıyorum. 30 Yusu{'un sevgisi hürme
tine, Allah 'ın beni zilletin cezasına uğratmamasını dilerim.
32
İde bu nazmı cana hayr halef Yad ohnam niteki hayr selef
YUSUF HİKAYESİ
Yusufun kıssasın bahane getiir Kalbinün gussasın beyane getiir
Ravi-i dasitan-ı devr-i kadim Dir vefat eyledi çim lbrahim
Kaldı İslama andan iki delil
Biri ishak ü biri İsmail
3S Toğdı iki sülale-i mahbiıb. Evvela is u saniye Yaküb
Hile haline vakıf oldı çü Is Katl-i Yakiıba gayet oldı haris
Oldı Yakub ruz u şeb pinhan falan korkdı kim irişe ziyan
Çünki ishak'a irdi mevt eseri Lazım oldı Cenab-ı Hak seferi
Is mekrinden eyler ise hazer Eylesün Şam canibine sefer
3 1 Allah bu şiiri cana hayırlı ede ııe nitekim benden sonrakilerce hayırla anıla. 32 Yu
suf'un hikayesini ııesile ederek kalbinin gamını dile getir. 3 3 Eski deıırin destanının anla
tıcısı der ki; Hazret-i /brahim ııefat etti. 34 Ondan lslam alemine biri ishak, biri lsmail
diye iki delil kaldı. 35 Eııııela is, sonra Yakub diye iki kutsal sülale doğdu. 3 6 (Yakub 'un
kardeşi) Is, hile ııe desise haline ııakıf oldu ııe Yakub 'u öldürmek için çok sinirlendi. 3 7 Yakub, ls'ten gelecek zarardan sakınmak için gece ııe gündüz saklandı. 3 ıı ishak 'a
ölüm işareti eriştiği için, Cenab-ı Hakk 'a doğru yöneldi. 391s'in kötülüğünden korun
mak istiyorsa, Şam 'a doğru yola çıksın.
33
40 Bildi Yakub anun çü niyyetini Tutdı atasının va!iyyetini
Oldı bunlar çü geçdi bir nice yıl Hamile oldı Yusuf'a Rahil
Sa'd saatde irdi çün ferman Gün gibi toğdı Yusuf-ı Ken'in
Gönlüne toldı irzfı-yı vatan Cin mağzın pür itdi buy-i vatan
Diledi kim kıla vatan seferi Gerçi var idi falan hazeri
4S Geldiler çün vatan diyarına lsün uğradılar şikinna
Ağluşup sarmaşup görişdiler
Birbiri halini soruşdular
Çünki Ken'in'a geldi lsri'il Yüklü oldı o yıl yine Rilıil
Ayı vü güni çfın tamim oldı Toğdı Bünyamin anası öldi
Kaldı Yusuf iki yaşında yetim Ammesi ana şefkat itdi azim
40 Yakub, onun (ls'ın) niyetini bildi ve atasının sözünü tuttu. 41 Bu kadar haller oldu ve
bir nice yıl aradan geçti. Rahi/, Yusu{'a hamile oldu. 42 Allôhü Taaladan mutlu saatte
buyruk geldi ve gün gibi bir çocuk, yani Ken'an ilinin Yusuf'u doğdu. 43 (Yakub'un)
Gönlü vatan arzusuyla doldu, canının dimağını, vatanın kokusu doldurdu. 44 Yakub,
vatanına dönmek istedi, fakat kardeşi ls'dan da korkuyordu. 45 Vatanlarına (Ken'an) geldiler ve kardeşi ls'ın avına uğradılar. 46 (Aradan haset kalktığı için) Ağlaşıp, sarmaş dolaş olup görüştüler, birbirlerinin halini sordular. 47 (Yakub ve ailesi) lsrail, Ken 'ana
geldiğinde, o yıl Rahi! yine hamile kaldı. 48 Ay ve günü tamam oldu. Bünyamin doğdu ve anası (Rahi!) öldü. 49 Yusuf iki yaşında yetim kaldı, sütannesi ona büyük bir şefkat gösterdi.
34
SO Az yaşında çoğaldı irfanı Hased itdiler ana ihvanı
Gördiler pek sever anı Yakiıb
İtdiler kasd-ı fitne vü aşüb
Bir nice def'a vaki' olmuş idi
lhvetün kalbi kine tolmuş idi
Virdi egnine Yüsuf'un Yakub
Geydi rıdvane döııdi ol mahbfıb
nr oldı cigerlerine asa Diken oldı nazarlarına asa
SS Anun içün düşinde ol dilber Gördi on bir nücüm u şems ü kamer
Bende gibi iderler ana sücüd Göricek anı ol laôf vücôd
Dime ihvana habunı zinhar Habdan fitne olmasun bidir
KARDEŞLERiNiN YUSUF'U BABALARINDAN UZAKLAŞTIRMA HUSUSUNDAKİ KONUŞMALARI HAKKINDA
lhveti çün bu habı guş itdi
Esed oldı hased hurfış itdi
Gelün anun işini bitürelüm Ya helak idelüm, ya yitürelüm
5° Küçük yaşta aklı, irfanı çoğaldı, kardeşleri onu çekemediler. , 5 1 Yakub'un onu
(Yusuf'u) pek sevdiğini görünce, fitne ııe kargaşa çıkarmak istediler. 5 2 B u durum bir
çok defa belki tekerrür etmişti ve kardeşlerinin kalbi kin ile dolmuştu. 5 3 Yakub,
Yusuf'unu kucakladı, (elbisesini) giydirdi, o sevgili tıpkı bir meleğe benzedi. 54(Cen
net'ten gelen) Asa, ciğerlerine bir ok oldu, saplandı. Yine o asa gözlerine bir diken gibi
battı. 5 5 Onun için on bir yıldız, Güneş ve Ayı o dilber (Yusuf), rüyasında görmüştü. 56 0n bir yıldız, Güneş ve Ay, (Yusuf'un) o nazik vücudunugörünce, kul, köle gibi ona
secde ettiler. 5 7 Uykunu (gafletini) ve uykuda gördüklerini sakın kardeşlerine söyleme
ki, bu gördüklerinden dolayı karışıklık meydana gelmesin. 5 8 Kardeşleri bu uykuyu
duydular, onların kini aslan gibi olup kabardı. 5 9 Aralarında "gelin onun işini bitirelim,
yô öldürelim veya yok edelim" diye anlaştılar.
36
60 Gelün öldürmen anı çaba salun Çalı içinde fiğan ü aha salun
Cimle ahd ü karar eylediler Bu işi ihtiyar eylediler
Bulmağ içün deva bu derd-i sere Geldiler cümle hazret-i pedere
Nazar ehline ibret oldı cihan N 'ola Yusuf bizümle ola revan
Yôsuf'ı nite virdi ihvetine
Ne içün razı oldı hasretine
65 Didi Hak'dan kaçan ki gelse kaza Basan ademün olur a'ma
Çünki Yakub olara virmedi yüz Yfısuf'a tutdılar yüzi düpdüz
Celve eyledi turdı ol tavfıs Vardı Yakub'a eyledi pabüs
Merta '-ı ihvetümle geşt ideyin Oynayup seyr-i kuh u deşt ideyin
Ol kadar labe eyledi bu nigar Virdi Yakub icazeti na-çar
60 Gelin öldürmeyelim, kuyuya atalım ve kuyu içinde feryat ve figana salalım. 61 Hepsi
bu iş için söz birliği ettiler ve bu işi tahakkuk ettirmeğe karar verdiler. 62 Başlarına ge
len bu derde çare bulmak için, hepsi babalarına geldiler. 6 3 Yeryüzünde görüp ders alınacak çok şeyler var, keşke Yusuf da bizimle birlikte gelip görse. 64 (Babası) Yusufu en sonunda kardeşlerine verdi ve nedense hasretine razı oldu. 65 Yakub, "ne zaman ki Tanrı'dan kaza gelse, insanın gözleri kör olur" (onu göremez) dedi. 66 Yakub, onlara yüz vermeyince doğrudan Yusuf'a gittiler. 67 O tavus (Yusuf) cilve ederek gitti ve varıp Yakub 'un ayaklarını öptü. 68 Kardeşlerimle çıkıp gezineyim, oynayıp, dağ ve çölü seyredeyim (dedi). 69Bu güzelin (Yusuf'un) ısrarlı yalvarması üzerine Yakub, çaresizce (Yusuf'un kardeşleriyle gitmesine) izin verdi.
36
70 Azmei sahra-yı nilgün itdi
Lu'bı günden güne füzun itdi
Biraz ağladı koçdı Yiı91f'ını Eyledi ziyneti tekellüfüni
Didi ya Rabb sen onar karı Benden ayD"ffla sevgülü yarı
çnn bu pend ü naıihat olclı tamam Döndi oğlanlarına itdi kelam
Gelün eylen katıımda abd ü yemin Ki olasız emanetüme emin
75 Didiler biz ana hevadiruz Sohbetei vaslına hıridıiruz
Gitdiler Yusuf ile ihviim Bir ki menzil götürdüler anı
Damenei deşte basclılar çil kadem Cevr elini uzatdılar muhkeın
Kaçsı birine tutsı damanın Cevr eliyle tutup giribanın
Eyler idi kabii-yı gül gibi çak Ta ki hake düşerdi ol gül.,i pak
70 Çividi renkteki ovaya gitmeğe karar verince, oyun isteği günden güne arttı. 7 1 (Yakub) biraz ağladı, Yusu{'unu kucakladı ve sonra süslü sözlerini söyledi. 72 Ya Rab, sen işi doğru yap, sevgili yari (Yusuf'u) benden ayrrma dedi. 7 3 Bu nasihat tamam olunca, (Yakub) oğullarına dönerek konuşmaya başladı. 14Gelin benim yanımda yemin edin, söz verin ki, emanetime iyi sahip olasınız dedi. 7 5 (Kardeşleri) biz onu istiyoruz ve buluşmanın sohbetini satın alıcı/arız dediler. 7 6 Yusuf ile kardeşleri gittiler, bir iki menzil
onu götürdüler. 77 Çölün tuzağına ayak basınaı, sertçe işkence elini ona uzattılar. 7 8 Kaçsa, birinin eteğini tutsa (kime sığınsa), o eziyet eliyle onun yakasını tutuyordu. 7 9 Elbisesini gül yaprağı gibi parça parça ettikçe, o tertemiz gül,toprağa düşerdi.
37
80 Ağlayup her kimin ki öpdi dizin Geldi kahr ile yire tepdi yüzin
Sii'üp ol malu hl-kusur ü günah Ta leb-i çaha geldiler nece çah
YUSUF'UN KUYUYA ATILMASI HAKKINDA
Arz ardında var idi bir çah Dil-i zalim gibi derfını siyah
Yfısuf'u atmağ içün ihvanı Göricek k'ey begendiler anı
Saldılar ka'r-ı çaha çün anı Bir cefakar kesıli urganı
85 Yusuf ol gün ki gitdi seyrana Döndi Yakub mest ü hayrana
Geh girüp hanesinde ah itdi Geh çıkup yollara nigah itdi
Geldi et.nası çfinki ana yakin Didiler vakt-i hile oldı hemin
Pederi görmedin fiğ.in idelüm
Göricek göz yaşın revan idelüm
Soyıcak Yfısuf'un meger bedenin Boyamışlardı kana pirehenin
80 Ağlayıp, kimin dizini öptüyse, o kahır ve işkence ile gelip (Yusu{'un) yüzünü yere
sürttü. 8 1 O ay yüzlüyü, kusursuz ve günahsızı sürüyüp bir kuyunun kenarına geldiler. Ama ne kuyu! ... 82 Yer altında bir kuyu vardı, zalimin gönlü gibi içi kararmıştı. 83 Kar
deşleri, Yusuf'u atmak için o kuyuyu görünce, çok beğendiler. 84 Onu (Yusuf'u) kuyu
nun en dibine salarlıen, eziyet etmeyi kendine meslek edinenlerden biri de onun ipini
kesti. 8 5 Yusuf'un gezmeğe gittiği gün Yakub, kendinden geçip, deliye döndü. 8 6 Bazen
evine girip ah ve fiğan etti, bazen de (evinden) çıkıp yollara baktı. 87 Kardeşleri dosdoğru (babaları Yakub 'a) geldiler, hile vakti geldi dediler. 88 Babamızı görmeden figan ede
lim ve onu görünce de göz yaşlarımızı akıtalım (ağlayalım). 89 Yusuf'un bedenini soya
rak, gömleğini alıp kana boyamışlardı.
38
90 Didiler çünki eyledük seyran Ti ki şad ola ol gül-i handin
Soyunup başladuk çü pertiba Yumf'ı bekçi koduk esbaba
Bizi pertib eyleyüp çun tir Kurda yedürdi Yômfı takdir
Pir-i miskin edüp bu kıayı gfiş Düşdi ifrit-ı gtıS!Bdan bi-huş
Didi anlara pirehen kanı Göreyin kanını virün anı
95 Gördi gerçi bulaşmış üstine kan Yok veli darb-ı pençe vü dendin
Gwg eger yise Yômrun bedenin Evveli yırtar idi pirehenin
Kon yalanı Hudayı yad eylen Beni toğrı söz ile şad eylen
Didiler çôn biz eyledük seyran Kaldı ol cimemüz katında hemıin
Hali buhıp haramf ol cayı Eylemişdür şehid ol ayı
90 0 gülen (açmış) gül mutlu olsun diye gezdik, dolaştık dediler. 91 Soyunup ondan uzaklaştık ııe Yusu['u elbiselerimize bekçi olarak koyduk. 92 Ok gibi o bizden uzaklaştı ııe kader Yusu['u kurda yedirdi. 9 3 Zavallı ihtiyar (Yakub), bu hikayeyi duyunca kede
rinin fazlalığından hoşnutsuz.oldu. 94Onlara gömlek hani, ııerin onu da, kanını göreyim
dedi. 9 5 Gerçi, (gömleğin) üstüne kanın bulaşmış olduğunu gördü, fakat diş ııe pençe darbesi yoktu. 9 6 Eğer Yusu['un bedenini kurt yeseydi, önce gömleğini yırtardı (dedi). 9 7 Allah 'ı hatırlayın, yalanı bırakın ııe beni doğru söz ile şad eyleyin. 9 8 Biz gezdik, do
laştık o (Yusuf), elbiselerimizin yanında kaldı. 99 Harami, o yeri bulmuş ııe ayı (Yusu['u)
şehit etmiştir.
39
100 Didi bu söz dahi degül ma 'kiıl Akil olan bum eder mi kabul
Hasd itmege ıahat-ı canı Eyledi geşt deşt-i Ken'anı
Geldi ahir resiıl-i Rabb-ı Celil Biilbül-i bağ-ı Kuds-i Cebra'il
Ana sıbr eyle çiın didi Cibril . Ol dahi itdi azm-ı sıbr-ı cemil
Bir gice gam dizini yasdandı Hıib geldi biraz ımızgandı
105 Didi ey canuma sıfa Yiısuf Dil-i bi-maruma şifa Yiısuf
Emr-i Hak ile yine riılı-ı emin Geldi Yakuba ol dem içre hemin
Didi kim ey güzin-i ehl-i bela Sana eyler Huda selam ü sena
itmesün terk Yiısufun namın Mihnetümle geçürsün eyyamın
YUSUF'UN KARDEŞLERİNİN BİR KURT AVLAYARAK SUÇU ONA YIKMALARI HAKKINDA
Anda bir kurdı gördiler ki ulur Göge tutmuş yüzin nale kılur
ıoo(Yakub) bu söz de akla yatkın değil, akıllı olan insan bunu kabul edemez (dedi). 101 (Yakub) neticede, canının rahat etmesi için Ken 'an çölünü dolaşmaya çıktı. 1 o 2 Rabb-ı Celilin peygamberi, Cebrail'in mukaddes bağının bülbülü sonunda geri geldi. 103 Cebrail ona sabreyle dedi, o da güzel sabr için karar aldı. 1 04 Bir gece keder dizine
yaslandı, uyku geldi, biraz uyumaya başladı. 1 o 5 Ey canıma neş 'e, çaresiz gönlüme şifa Yusuf, diye (seslendi). 106Hakkın (Tanrı'nııı) emri ile yine Ruh-i emin (Cebrail), o anda hemen Yakub'urı yanma geldi. 107 Ey "EVET" diyeıılerin içinden seçilmiş seçkiıı kişi, Al/alı seııi kurtuluşa hauuşturur ue över, (llederlenme, düşünme) dedi. 108 (Tanrı bana) Yusu{'un ismini anmayı elden bırahmamanı ve zamanıııı Tanrınııı sıkıntısıyla
geçirmeni iletmemi emretti. 1 09 Orada uluyan bir kurt gördü/er, kurt yüzünü gökyüzüne doğru çevirmiş ağlıyordu.
40
I 10 Kasd idüp ana sıyd eylediler Tutdılar anı kayd eylediler
Hanedinun gazalini bu yidi Bağ-ı ömrün nihalini bu yidi
Didi kim ey cemada cin virici Bir kuru toprağa zübin virici
Dilerem vir bu kurda nutk-ı faıih Diye YÔ!llf hikiyetini ıııbih
Didi Yakôba yi nebiyullib Degülem ben bu kııııadan agah
1 ıs Anıl içerem ki yimediim anı Uyma ebnaııa itme bibtinı
Kizb ile hile aşikar oldı Cümle ebıiisı şerm-sir oldı
Giirg çün söyledi hikiyetini Bildi Yakub anun beri'etini
YUSUF'UN KUYUDAN KURTULUŞU, KARDEŞLERİNİN ONU
KERVANCILARA SATMALARI VE MISIR'A DOGRUYOLA ÇIKMALARI HAKKINDA
Yiısufun nız-ı habsi oldı çehar Kaldı çih içre zir leyi ü nehar
110 Maksatlı olarak o kurdu aııladılar ııe tutup onu bağladılar. 111 Kökten asil olanın (Yakub'un) ceylanını bu yedi, hayat bağının taze fidanını işte bu yedi (dediler). 112 Ya
kub, "ey cansızlara can ııerici, ey bir parça kuru toprağa dil, lisan ııerici" (diye Allah 'a
yalııardı.) 11 3 Yakub, "bu kurda anlaşılır bir dil ııer ki, Yusuf'un macerasını doğru ola
rak anlatsın" diye (Tanrı'ya yalııardı). 114 (Kurt) Yakub'a "ey Allah 'ın peygamberi ben
bu hikayeden haberdar değilim" dedi. 11 5 Yemin ederim ki onu ben yemedim, oğullarına uyup bana iftira etme. 11 6 Yalan ııe hiyle görünür oldu ııe bütün kardeşler utanç
içinde kaldılar. 117 Kurt (Yusuf hakkındaki) hikayeyi söyleyince, Yakub kurdun suç
suzluğunu anladı. 118 Yusuf'un tutuklu oluşunun dördüncü günü oldu, gece ııe gündüz
kuyunun içinde çaresiz bekledi.
41
Medyenün karbanı Mısra meger Raht ü baht ile eylemiş idi sefer
120 Ol seher-gih olup bular gümrah Geldiler çih-ı Yusufa nigih
Çekdiler delvi Malik itdi nigih Gördi delv içre oturur bir mih
Yıisufa her kişi ki itdi nigih Sandı kim yire indi gökdeki mih
Guş idüp anı Yusuf ihvanı Vehm idüp çaba atdılar canı
Geldiler karbina şiddet ile Didiler unf u hışm u hiddet ile
125 Hayfile toldı Malikün canı Zahir eyledi mah-ı Ken'anı
Geçdiler ol güherden ihvanı Satdılar geçmez akçeye anı
Didi Malik ki bey'-name gerek Hüccet olmağa hatt ü hime gerek
Kıldı teslim Malik anlara hem Semen-i Yusufı yigirmi direm
1 19 Meğer Medyen tarafından gelen kervanın kendisi ı.ıe bütün yol takımı Mısır 'a doğru yola çıkmıştı. 120 0 sabah erkenden bunlar toplandı ı.ıe ansızın Yusu{'un kuyusuna gel
diler. 121 Su koı.ıasını çektiler ı.ıe Malik koı.ıanın içinde ay yüzlü birinin oturur vaziyette
olduğunu gördü. 122 Yusu{'a her bakan kişi, gökteki ayın yere indiğini zannetti. 123 Yusuf'un kardeşleri bunu (kuyudan çıkarıldığını) duydu, ı.ıehme, korkuya kapılıp hemen oraya gittiler. 12 4 Kızgınlıkla kerı.ıana geldiler, sertlik, hiddet ı.ıe asabiyet göster
diler. 12 5 Malik (Yusuf'u sakladığına) pişman oldu ı.ıe Ken 'an ilinin ay yüzlü güzelini meydana çıkardı. 126 Kardeşleri, o müceı.ıherden ı.ıazgeçtiler ı.ıe yok pahasına onu sattılar. 127 Malik, (onlara) "sattığınıza dair yazılı bir belge gerek" dedi. 128 Malik, Yusuf yaseminine karşılık onlara yirmi dirhem ödedi.
42
Tayy idüp mihr gibi rnektfıbı Urdılar ana rnühr-i Yakubı
130 Karhan halkı azrn-ı rah itdi
Mah-ı Ken'an cigerden ah itdi
Turdı Mil.ikden istedi destur Ki veda ide ihvetin ol ntır
Didi anlarım işi sana cefa Senün işün olara lutf ü vefa
Zaranım yok size veda iderin Göreyin mi gurbete giderin
Eyle diyüp kamusı ağlaşdı
Yuıııf anlar ile eıenleşdi
135 Ferr ü kerr ü saadet ile o mih Niblus şehrin itdi mennl-gah
Yıiaıfı çün o halk gördiler Hüsninün Hatikini sordılar
Din-i Hakdın çün oldılar agah Didiler 14 ilüe illallah
Karvin çünki yine oldı revan Menzili oldı anlarım Bisan
129Senedi güneş biçiminde katlayıp, üzerine Yakub'un mührünü vurdular. 1 3° Ker
t.un halkı yola çıkmağa karar verdiğinde, Kenan ilinin ay yüzlüsii (Yusun ciğerinden
ôh etti. 131 O nur (yüzlü), kardeşlerine veda etmek için MôUk 'ten izin istedi. 1 32 (Malik) ona, onların işi sona eziyet, seninse onlara bağış ve bağlılık (gösterisinde
bulunmak) oluyor dedi. 1 33 Yusuf kardeşlerine, "size zarar vermem, tize veda
etmeğe geldim, gurbete gidiyorum diye görmeğe geldim" dedi. 134 öyle söyle
yince, hepsi ağlaştılar. Yusuf onlarla esenleşti. 1 35 0 ay yüzlü koşarak geri döndü ve mutluluk ile Nablus şehrine doğru yola çıktı. 136(Nablus şehrinin) halkı, Yusuf'u gördii ve güzelliğinin yaratıcısını sordular. 1 37 Hak dinden (lslamdan) haberdar oldular ve hepsi "Lô ilôhe illallôh" dediler. 138 Kervan Bisôn 'a doğru yine yola çıktı.
43
Her ki gördi o hüsn-i zibayı Dini terle itdi kodı dünyayı
140 Farah u şadi ile gitdiler
Askalan menziline yetdiler
Gamzesi ine deldi cana irdi Haberi şah-ı Askalana irdi
Geldi şehr-i Arişe çiinki o mah Vesvese düşdi kalbine na-gah
Göçdi seyyare-i şeh-i huban Canib-i şehr-i Mısra oldı revan
Canib-i Şama vardı çun Malik Oldı bir hub bendeye malik
145 Ehl-i Mısr ana çünki irdiler izzet ile selam virdiler
Dem-be-dem Malike gelürler idi Görsevüz diyü yalvarurlar idi
Her ki ana kılurdı bir nazarı Evvela Malike virirdi zeri
Şevk ile Malik ol seher turdı Yusufa arz-gah yapdurdı
1 39 O giizeller güzelini gören herkes, dinini terk etti, dünyadan geçti (kendinden
geçti). 14° Ferah ve mutluluk içinde gittiler, ,Askalan şehrine kavuştular. 141 Gam
zesi göğüs delen, cana ulaşan (Yusu{'un) haberi Aska lan şahına ulaştı. 1420 ay
yüzlü (Yusuf) Ariş şehrine geünce, ansızın gönlüne vesvese düştü. 14 3 Gi.izeller şahının yıldızı oradan da ayrıldı ve Mısır şehrine doğru yola çıktı. 144Malik, Şam'ın yakınlarına varınca, giizel bir köleye sahip olduğunu anladı. 145 Mısırlılar ona eriştiler (onu gördüler) hürmet ile selam verdiler. 146Zaman zaman Malike gelerek, Yu
su{'u görelim diye yalvarırlardı. 147 Ona (Yusu{'a) bakan herkes, önce Malik'e (be
del olarak) altın verirdi. 1 48 Malik, bir sabah erkenden büyük bir istekle Yusu{'a bir (arz -gah) toplanma yeri yaptırmaya karar verdi.
44
Var idi anıla bir emir-i kebir Şehr-i Mısra aziz adı Kıtfir
150 Şalı-ı Mısnın hazinedarı idi Memleket hükminün şikarı idi
ZÜLEYHA DESTANINA GiRiŞ
Mülk-i Mağribde var idi bir şalı Ram idi buyruğuna milk-i ıipalı
Sahib-i taht u baht u tac u alem Namı Taymôs u Tarim-i Alakam
Hak ana mmiş idi bir duhter Ym ayine ınüşteıi ahter
Yedi yaşını çiın tamim sürdi Yüzi ayının oldı on dördi
155 Servi gibi yüceldi bilisı Boyunı görmez oldı lilisı
Mağribün mihr-i ilem -arisı Mah-peykerlerün Züleyhisı
Bu keıif içre ol nigar-ı ladf Lutf ile çünki itdi hib-ı hafif
Seyr ideıken riyiz-ı penhinı Zihir oldı gazil-ı Ken'inı
1 49 Orada Kıt{ir adında M181r azizi olan büyük bir komutan vardı. 150 Mısır şahı-nın hazinedarı ve memlekette hüküm ııüren ve elde edilen ganimetin başı idi. 151 Batı ülkesinde bir şah vardı, bütün ordu buyruğuna itaat ediyordu. 1 52 Dünyanın tac, taht ve talihinin sahibi idi ve ismi de Taymus ve Tarim-i Alakam idi. 153 Tanrı ona güzel bir kl2' çocuğu vermişti. Yüzü tıpkı bir ayna gibiydi. Jüpiter (müşteri) ve yıldıza benziyordu. 15 4 Yedi yaşını doldurunca, yüzü ayın on dördündeki şekline benzedi. 155 Servi gibi yükselen boyuna lalası yetişemez oldu. 15 6 0 Mağribin (Cezayir'in)
dünyayı süsleyen güneşi, güzellerin Züleyhasıdır. 157 O nazik güzel bu dertlerin ağırlığı içinde hoşlukla hafif bir uykuya daldı. 1 58 Gizli bahçeleri (rüyasında) seyreder
ken, Ken 'an ilinin ceylanı (Yusuf) ona göründü.
45
Göreli çün bu cemali ol miskin Düşeli yüz can ile o çaba hemin
160 Tutuşup odlara izarından Kal madı zerre denlü varından
Aşk eser eyledi Züleyha.ya Aklı milkini virdi yağmaya
Didi ba'zı bu aşk eserleridür Bu hikayet anim haberleridür
Dayelerden var idi bir da.ye Sihr iderdi fü~n ile aya
Didi ey gonce-i bahar-ı baha Tal'atun neyyir-i nehar-ı baha
165 Neden oldun gözün gibi haste Döndü çeşmün gaza.1-i ser-meste
Didi ey da.ye genc-i pinhanum Gizlidür dilde nitekim canum
Canuma ôr uruldı yarası yok Aşk.un ölmekden özge çaresi yok
Akibet vakıf itdiler pederin Didiler ana derdinün haberin
159 Günahkôr (zavallı Züleyha) bu güzelliği görünce, vücudu yüz parça olmuş gibi o
da, bu aşk kuyusuna düştü, kendinden geçti. 1 60 Aşk ateşi yanağından dışarı çıktı, tutuştu ve varlığından zerre kadar bir şey kalmadı. 161 Aşk Zü"/eyha 'ya tesir etti ve
akıl varlığını yağmaya verdi. 1 62 Bazı kimseler, bunun aşk eseri olduğunu ve bu anla
tılan/arın ondan (sevilenden) haberler olduğunu söylediler. 16 3Onun hizmetçilerin
den biri vardı ki, aya bile efsunla sihrederdi. 1 64 Hizmetçi ona "ey güzellik baharının goncası, yüzün güzellik aydınlığının güneşidir" dedi. 165 Neden kendinden geçmiş ceylanlara dönen gözün gibi bedenin de hasta oldu? 1 66 Züleyha da "ey hizmetçi ben
canı gönlünde saklı gizli bir hazineyim" dedi. 1 67 Canıma ok vuruldu (fakat) yarası belli değil, senin aşkın uğrunda ölmek ten başka çare kalmadı. 1 68 Sonunda (Züley
ha 'nın durumunu) babasına bildirdiler ve hasta olduğu haberini ona söylediler.
46
Söyle derd-i dilüni can-ı peder Müşfıkam sana benden itme hazer
170 Görmişem hab içinde bir ~ret İlletüıne benüın odur illet
Çun Züleyhaya irmedi derman Derd ile hem-dem oldı nice ı.aman
Gözüni yumdı çfın cihandan o can Açdı hüsni nikabını canan
Yalvarup didi ey dil-ıirıimum Komadun dilde mbr u arıimum
Can isen di nice cihıindansun Han isen kangı hıinedıindansun
17S Ol seher çim uyandı nerges-i naz Haste itdi cevıib-ı dilber-i raz
Gül gibi çak idüp giribanın Gark-ı hun itdi pak damanın
Ne dua çare eyledi ne füsun Oldı Leyla-yı hüsn iken Mecnun
Pederi tuydı macerisın anun
İstedi bulmadı devasın anun
1 69 (Züleyha 'nın babası) ey babasının canı, gonlüriün derdini söyle, sana karşı merha
metliyim, benden ~üz çevirme, dedi. 170 (Züleyha) rüyada bir yüz gördüm, benim gö
nül hastalığıma sebep o yüzdür, dedi. 1 71 Züleyha 'nın (gönül) derdine derman bulunamadı, bir nice zaman derdiyle başbaşa kaldı. 172 (Züleyha) gözünü cihana yumun
ca (uyuyunca), sevgili (Yusuf) güzelük perdesini açtı. 173 (Züleyha) yalvararak, ey
gönlümü alan (sevgili) gönlümde sabır ve tahammül bırakmadın, dedi. 174 Canlı isen
hangi dünyadansın, han isen hangi hanedaııdansın, dedi. 175 O günün seher vakti, na
zın nergisi (Züleyha) uyandığında sevgilinin sırlı cevabı onu hasta etti. 176 Yakasını, gül gibi parçalayarak, temiz eteklerini kan içinde bıraktı. 177 Ne dua, ne de büyü
(onun derdine) çôre oldu. Güzelliğin Leylôsı iken Mecnun oldu. 178 Babası, Züley
ha 'nın başından geçenleri duydu, ama istemesine rağmen derman bulamadı.
47
Oldı ahır revan bu tedbiri Ki ura pay-ı ııerve zenôri
180 Çun Züleyhıiya galip oldı cünun Aşk sevdası itdi anı zebun
Kılur iken dehanı hiçe hitab Tutdı ıihuların hayal ile hıib
Yine canında buldı cananı Yine tahtında göreli !ı11ltıiru
Ah idüp karşu vardı ayına Göz yaşın dökdi pak payına
Didi mahbub-ı rıiz-ı penhıinı A 'ni serv-i riyaz-ı Ken' anı
185 Meskeniim Mısr anun azizi benem Han-ı bahtıın nebat-rizi benem
Çİin Züleyha uyandı hıibından Güldi dil-dıirınun hitabından
Didi kim muşt eylen beni şaha Şikr idüp minnet itsün Allaha
Geçdi bu halet ile bir nice dem Dil ile dide pür-gam ü pür-nem
179 Sonunda servi boylunun (Züleyha 'nın) ayağına zencir uurarak tedbir aldı. 180 Züleyha'da (aşktan dolayı) delilik (işaretleri) çoğaldı. Aşk seud6sı, onu güçsüz,
takatsız yaptı. 181 Ağzı kıymetsiz şeylere hitôbederken, (Züleyha'nın) güzel gözle
rini hayal ile uyku tuttu. 182 Seugilisini (Yusuf'u) yine canında buldu, o gönül sul
tanını tekrar tahtında gördü. 183 Ah ederek seugiüsine doğru gitti ue göz yaşlarını onun temiz ayaklarına döktü. 184(Züleyha), "ey kauuşmak istediğim, Ken 'an di
yarının bahçesinin seruisi ue gizülik sırrının güzeli" (diye Yusuf'a hitabetti.) 185 Mes
kenim Mısır'dır. Mısır'ın sultanı ue kısmet sofrasının erzak dağıtıcısı benim, dedi. 186 Ne zaman ki, Züleyha uykusundan uyandı ue o anda seugiüsinin hitabından güldü,
seuindi. 187 (Züleyha), "Beni şaha, babama müjdeleyin, Allah 'a hamd ue şükretsin" dedi. 188 (Züleyha 'nın) gözü yaşlı, gönlü yaslı olarak bu hal üzere, bir çok zaman
geçti.
48
YEDİ IKLl\f PADİŞAHLARININ ZÜLEYHAYI İSTEMELERi VE MISIR ELÇiSiNİN MAGRİB 'E GELiP ZÜLEYHA 'YI MISIR 'A GöTDRMESi HAKKINDA
Meger irınişdi zülf-i yare nesim Oldı hoş-buy anunla heft ikfim
190 Ol sebebden yedi ilün şahı bçi alup diledi ol mahı
Çiio Züleyhıiya vasıl oldı haber Kalbin endişe itdi zir ü zeber
Yediıinden de geldi şimdi resul Ciimlesinün dahi muradı kabul.
Hatm olup bu kelıim-ı mihr-engiz Çôn anılmadı nıim-ı Mısr-ı Aziz
Hayret irüp dil-i Züleyhıiya Akh milkini virdi yağmaya
195 Didi ey nôr-ı dide olİna melôl Mısrdan gelmediyse n'ola resul
Ben Azize resul göodereyio Senün ahvalüni haber vireyin
NameoldıAzizeçunvasıl
Oldı bakdukca aşk-ı can hasıl
189 Sevgili (Züleyha) nin saçlarına rüzgar değince, dünyanın her tarafı (yedi iklim) güzel kokularla doldu. 1900 sebepten yedi memleketin hükümdarı, elçi gönderip, o
ay yüzlüyü (Züleyha 'yı) istedi. 1 91 Bu haber Züleyha 'ya ulaşınca, endişeden kalbi
alt üst oldu. 192 Yedi hükümdardan da elçi geldi, hepsinin istekleri makmtlarının kabul edilmesiydi. 193 Bu aşk dolu sözler bitmesine rağmen, Mısır azizinin ismi geç
medi. Onun elçisi gelmedi. 1 94Züleyha 'nın gönlü hayretler içinde kaldı, akıl mülkü
nü darmadağın etti. 195 (Babası) ey gözümün nurı hüzünlenme, Mısırdan elçi gelme
diyse ne olur? Dedi. 196 ''.Ben Mısır Azizi'ne elçi gönderip senin hallerini haber ve
reyim" dedi. 197 Mektup Aziz'e varıp da, mektuba bakınca (Züleyha'ya) ôşık oldu.
49
Şevk ile çunki toldı can-ı Azız Yazdı ol dem cevab-ı nameyi dz
Uıdılar mühıi mihr-i dilber ile Saldılar Mağribe kebut.er ile
200 Göndertip kendüsi de saldı resul Ti vesile ola muradına ol
Su saçıldı dem-i Züleyhaya Toğdı gün aleıi:ı-i Züleyhaya
Gitdi çfın can belası dil dögüni Sa'd-ı saatde başladı diigüni
Ancılayın Aziz-i Mısr-ı Arab Tolmış idi derunı şevk u şeğab
Nfış iderken bu şevk ile camı Na-gehan irdi müjde peygamı
205 Bunca ferr ü safi ile Kıtfir
Karşı çıkdı bir iki fersah yir
Çünki gördi bu bargahı Aziz Göge atdı revan külahı Aziz
Ol zaman ki Aziz-i Mısr-ı Arab ltdi dergah öninde ayş u tarab
198 Aziz 'in gönlü aşk ve şevkle dolunca hemen, mektubun cevabını yazdı. 199 Sevgi
linin aşkıyla mühür vurup, bir güvercinle Mağrib 'e (batıya) gönderdiler. 200 Aziz de
isteğine vasıta olması için (Taymus'a) bir elçi gönderdi. 201 Züleyha 'nın sıcak kanına su saçıldı, serinledi ve dünyasına gün doğdu. 202 (Artık) can belası ve gönül dövücüsü
(yaralayıcısı) hasret bitti, zamanın uğurlu bir anında Züleyha 'nın düğünü başladı. 20 3 Züleyha gibi, Mısır Azizi 'nin de içi şevk ve aşk ateşiyle dolmuştu. 204 Aşk ve
şevkle kadehi (ndeki içkiyi) içerken, mi4jde haberi aniden Aziz'e ulaştı. 20 5 Kıtfir, zevk ve neş 'e ile birkaç fersah mesafe (Züleyhayı karşılamak için) ileriye çıktı. 206 Aziz, Züleyha'nın çadırını görünce, hemen başındaki külahını göğe attı. 207 O za
man Mısır'ın Azizi, kapısının önünde eğlence ve yeme içme (meclisi) kurdu.
50
Gitdi sabr-ı dili Züleyhanun Yüzini görmek istedi anun
Çün Züleyha Azize itdi nigah Dil-i gam-didesinden eyledi ah
210 Bu degül ol sanem ki ben gördüm Aşkına can ile gönül virdüm
Hatif-i gaybdan nida geldi Ne nida derdine deva geldi
K'ey Züleyha firaka sabr eyle Ağlama iştiyaka sabr eyle
Çôn Züleyha anun işitdi sözin Urdı rôy-ı zemine şiicr yüzin
Göçdi halvet sırayına Kıtfir Ta nişan-ı murada irgüre tir
21S Cümle esbabı baht ü piraye Hasıl olmış idi Züleyhaya
Bunca darat ü izzet ile Aziz Asitanında kul katında keniz
Gerçi kim sevmiş idi anı tamam İlle bulmış degüldi vuslat-ı tam
2 0 8 Züleyha 'nın giinlünün sabrı tükendi, Azizin yüzünü görmek istedi. 2 0 9 Züleyha, Aziz'e bakınca, kederli gönlünden bir "AH" etti. 210 "Aşkına can ile gönül verdiğim, rüyada gördi.ğiim bu değil"cıedi. 211 Gaipten bir ses işitti, öyle bir ses ki derdine ilaç oldu. 212 (ses), "ey Züleyha, ayrılığa sabret, ağlama; (sevgiliye) kavuşma arzusuna da sabır göster" (dedi). 21 3 Züleyha, gaibden gelen sesi işitince, yere kapanarak şükür secdesine vardı. 2 14 Kıtfir, Utarit yıldızı beni muradıma erdirsin dileğiyle yalnızlık sarayına göç etti. 21 5 Züleyha için ziynet ve talfü sahibi olmasını sağlayacak bütün sebep ve vesileler doğmuştu. 216Bu kadar debdebe ve kudretine rağmen Aziz, Züleyha'nın kulu ve hizmetçisi oldu. 217 Gerçi Aziz, çok sevmişti fakat, gerçekten aşık olduğu sevgiliye kavuşamamıştı.
51
Bir rivayet budur çün Kıtfir
Vaslına anun olsa danıen-gir
Bir peri-sllreti Züleyhıida Def'i hıizr olurdı arada
220 Bu melek sanup ol periyi Aziz Olur idi anunla zevk-imiz
Demidür Hamdi merd-i danaya Yiısufı göstere Züleyhaya
ZÜLEYHA 'NIN YUSUF'U GöROP ONA HAYRAN OLMASI VE TELLALLARIN YUSUF'U SATMAK lÇiN BACIRMALARI VE ZüLEYHA 'NIN ONU SA TIN ALMASI HAKKINDA
Görmek içün cemalini anun Şevki bi-hadd idi Züleyhıinun
Yiısufun vasfın işidüp ilden Talib idi cemaline dilden
Malike bir kimesne saldı Aziz
Didi arz itsün ol gulamını tiz
225 Çiin Züleyha ana nigah itdi Yıkdup ka'r-ı dilden ah itdi
Nice heykel dürr ile gevher idi
Kim bahası yigirmi bin zer idi
218Bir rivayete göre Kıtfir, Züleyha ile birlikte olmak istediği zaman, 219 vuslata en
gel olmak için, Züleyha 'ya benzer bir peri o anda aralarında hazır olurdu. 2 2 o Bu
periyi Züleyha sanarak, onunla zevklenirdi, onunla eğlenirdi. 221 Ey Hamdi, bilgili
kimse için şu an, Yusu{'u Züleyha 'ya gösterme zamanıdır. 2 2 2 Züleyha, Yusuf'un
güzelliğini görmeğe çok istekliydi. 22 3 Yusuf'un niteliklerini başkalarından işiten (Züleyha) onun güzelliğine kavuşmayı gönülden istiyordu. 2 2 4 Aziz, Malik'e b
0
ir kişi göndererek "kölesini çabuk getirsin" dedi. 2 2 5 Züleyha, Yusuf'a bakınca (güzelliğine) bayılıp, gönlünün derinliklerinden bir "ah" çekti. 22 6 Yusuf, inci ve mücevher
den bir heykel gibiydi ki, değeri yirmi bin altındı.
52
Yfısufun gördügince didarın Dahi gerrn itdi aşkı hazarın
Mah-ı Ken'an çôn itdi arz-ı baha Cümle Mısr ehli talih oldı ana
Çun Züleyha ahir oldı mezad Kıldı anı muza'af aldı murad
230 Dayesin göndertip Azize revan Didi çfın bizden olmadı oğlan
Vech odur kim ala bu dil-bendi ide ferzane ola ferz endi
çun Aziz oldı malik ol aya Anı ısmarladı Züleyhaya
Şart idüp Yusuf ana kitmanı Aşikar itdi raz-ı pinhanı
Oldı Maille bu hale çfın agah Ağlay~p didi ya Nebiyyullah
235 Çfın Züleyhaya hasd oldı murad Yfısufı aldı gitdi kasrına şad
Hakka minnet ki şad oldı gönül Mısr-ı canda azizi buldı gönül
2 2 7 Züleyha, Yusuf'un güzel yüzünü görünce, aşk ateşi içini kapladı. 228 Ken 'an 'ın
ay yüzlüsü kendi kıymetini gösterince, bütün Mısırlılar onu almak istedi. 2 2 9 Verilen
lerin iki katını verince, açık artırma Züleyha 'da son buldu ve muradını aldı. 2 30 Züleyha, dadısını Aziz'e gönderip "bizim oğlumuz olmadı" dedi. 2 3 1 "Bu gönül bağlayan, gönül alan (Yusuf'u) almalı, bilgin yapmalı, bu vesileyle de oğul sahibi olmalı"
dedi. 2 32 Böylece, Malik o ay yüzlüyü aldı ve Züleyha 'ya teslim etti. 2 3 3 Yusuf, saklamak ve gizli tutmak kaydıyla, sırlarını Züleyha 'ya açıkladı. 2 34 Malik, bu hadiseye şahit oldu ve ağlayarak "ey Al/ahın elçisi" dedi. 2 35 Böylece Züleyha, isteğini elde etti. Mutlu bir şekilde, Yusuf'u alarak sarayına gitti. 2 36 Allaha şükürler olsun ki, (Ziileyha'nın) gönlü şad oldu ve kendi gönlünün azizi (Yusuf)ni buldu.
53
Yusufa izzet idüp ol hoş-nam Dest-i lutf ile yidürürdi t'am
Gk-e gündüz bu hal idi karı Yar ile olmış idi hazarı
Çeşmi pür-hun olup Züleyhanun Böyle virdi cevabını anun
240 Çun Züleyha.ya Yiisuf-ı Ken'an Hemdem oldı niteki cism ile can
Bir gice şevk irişüp ol aya Sergüzeş,tin didi Züleyha.ya
Didi ol gün ki irdi bana melal İrmiş ol dem bu mihre bunca zeval
Beni iden e&ir-i mihnet ü gam Kıssa-i çah-ı Yusuf imiş o dem
Çun hisab itdi ruz u hefte vü mah Oldı bu sırra şübhesüz agah
245 Ki bir A 'rabi ol zamanda meger Mısra Ken'andan 1;ylemişdi sefer
N'içün ağlar bu hal ile bu gıdam Devlet ü izzet olmış ana tamam
2 37 O güzel şöhretli (Züleyha), Yusuf'a ikram edip, lutf eliyle yemekler yedirdi. 23 8Gece gündüz bütün işi bu idi, ilişkileri dostu (Yusuf'la) oluyordu. 2 39 Züleyha 'nın gözleri kanla dolup, Yusuf'a şöyle cevap verdi. 2 40 Züleyha 'nın Yusuf'a ka
vuşması, cisimle canın birleşmesi gibi oldu. 241 (Yusuf), bir gece büyük bir istekl~ başından geçenleri Züleyha'ya anlattı. 242 (Züleyha), "o (senin kuyuya atıldığın) gün bana sıkıntı gelmişti, demek o güneşe (Yusufa) bir çok sıkıntılar gelmiş" dedi. 243 "Beni o an sıkıntı ve kedere boğan (şey), Yuı;uf'un kuyuya atılmasıymış" dedi. 244 Günleri, haftalaıc.ı, ayları hesap edince, kuyu hadisesi ile sıkıntı çektiği günlerin birbirine tesadüf ettiğini gördü. 245 Kenan ilinden bir Arab o günlerde Mısır'a gel
mişti. 2 46 Arab, "makam ve şeref kendisi için tamam olduğu halde, bu çocuk
(Yusuf) neden ağlıyor" dedi.
54
Buldı A 'ribi çun dem-i furıat Halini sordı Yfisufa halvet
Didi kimsn ne yirdedür vatanun Kim idi atan anan anda senün
Didi ben Yusuf ibn-i Ya'kfıbem Mübteli-yı cefa-yı işiibem
250 Yusufı çfınki bildi A 'ribi Toldı kalbine merhamet tabı
Yitürelden tapum lsrıül Oldı günden güne zaif ü alil
Hazret-i Yusuf itdi çfın bunı guş Kalbi hasret odından eyledi cuş
çfın varasın diyir-ı Ken'ina Gice azm eyle Beytül'I-Ahzina
Benden ol demde virsen ana haber Canına hasret odı itmez eser
255 Ol huzurun şebine bedr-i tamim Satılup Mısra olmış anda gulim
Çfınki Arabi vardı Ken'ina Dünle azm itdi Beytü'l-Ahzina
2 47 Arab, bir an fırsat bulunca, yalnızken Yusuf'a halini sordu. 2 48 Arab, "sen kim
sin, nerelisin, anan, baban kimdir?"diye sordu. 249 Yusuf, "ben Yakub'un oğluyum, eziyetlere ve sıkıntılara düştüm" dedi. 2 so Arabi, Yusufu tanıdı ve kalbine acıma his
sinin sıcaklığı doldu. 2 5 1 Arab, lsrailoğlları seni kaybettiklerinden beri günden güne
zayıfladılar, sıkıntıya düştüler. 2 5 2 Yusuf, bu sözleri duyunca, kalbi ayrılık ateşiyle coştu, kaynadı. 2 5 3 (Yusuf, Araba) "Ken 'an illerine varınca, geceleyin, Beytü'l
Ahzan a git" (dedi.) 2 5 4 Vardığın zaman, benden ona (babama) haber ver ki, ayrılık
ateşi canını yakmasın. 255 "O huzurun gecesine; dolunay'ın Mısıra satılmış, orada
köleymiş diye haber ver" 2 5 6 Arab, Ken 'an iline varınca geceleyin hemen Bey tül -
Ahzan 'a gitti. (Yakub 'un bulunduğu eve)
55
Vardı revzen katına virdi selam Didi Yusuf haberlerini tamim
Bunı Ya'kub o dem ki gfış itdi Ah idüp düşdi kendüden gitdi
YUSUF'UN ÇOBAN OLMAK İSTEMESİ, ZÜLEYHA'NIN YÜSUF'U BAHÇIVAN ETMESİ VE GÜZEL CARİYELER TESLİM ETMESİ HAKKINDA
Çı'.in bu hükmjle Yusuf-ı Ken'an Diledi ola bir ki gün çoban
260 Tutdı hiikmin revan Züleyha anun Düzdi esbabın ol temennanun
Buyruk itdi çobanlarına revan Bir süri kuzı hazır oldı hemin
Çim Züleyhaya bu gaza.1-i Halil Olmadı ram oldı canı alil
A.fet-i gamdan ol gül-i rengin Reng-i rfıy ile oldı çfin nesrin
Ç0n vefa bulmadı dilberden Hüsnini yudı zeyn ü ziverden
2 5 7 Pencereye varıp, selam verdi ve Yusuf'a ait (Yusuf'un başından geçenleri) haber
leri tamamen (Yakub 'a) anlattı. 2 5 8 (Bu) haberleri Yakub duyunca, ah çekerek ken
dinden geç ti, yere düştü. 2 5 9 (Peygamber/erin çoban olması adettir) hükmüyle, Yusuf bir iki gün çobanlık yapmak istedi. 2 60 Züleyha, hemen Yusuf'un isteğini kabul etti
ve o isteğin sebeplerini sıraladı, hazırladı. 261 (Züleyha), çobanlarına emretti ve hemen bir kuzu sürüsü (Yusuf için) hazırlandı. 2 62 Bu Halil'in ceylanı (güzeli), Züleyha' ya boyun eğmedi, fakat çok eziyetler çekti. 263 Renkli gül (olan Züleyha), keder felaketi yüzünden (rengini kaybetti), yüzünün rengiyle yaban gülüne döndü. 264sevgi/iden vefa bulamayınca, güzelliğini ve süsünü kaybetti.
56
265 Diyesi gördi çün Züleyhayı Ki hilil oldı ol cemal-i ayı
Didi ey çeşm-i cana nur-ı sürur Neden oldun aceb yine rencfır
Anca çek.dün gamı belalarını Demidür süresin sıfilarmı
Lehleri cim ile ser-mest ol Fursat el virse vasla hem-dest ol
Didi ey vakt-i guımıda yanım Ateşüme yanan hevadirum
270 Serümi piyun eyle ey ııerver Var dilimden nigira söyle haber
Lutf ile yap dilin Züleyhinun Ki olupdur ezelden eyvinun
lzzetünden ne eksilür ey şah itsen eksikwz ol hakire nigah
Yusuf işitdi çıin bu güftarı Lutfile açdı la'l-i dür-barı
Ben Züleyhaya zer-hıride kulam Ne serüm var ki ana hem -ser olam -
2 65 Dadısı, Ziileyha'yı gördüğünde, onun yüzünün güzelliği incelmiş ve hilal gibi ol
muştu. 2 66 (Dadısı Züleyha 'ya), "Ey canımın gözü, seııincimin ışığı, acaba neden yi
ne üzüntü ve sıkıntı içindesin?" diye sordu. 267 Bu kadar çok keder ve belıi çektin,
artık safa sürme zamanıdır (dedi.) 2 68 "Dudaklarındaki kadehle sarhoş ol, fırsat bu
labilirsen sevgilinle beraber ol" (dedi). 2 69 (Züleyha dadısına) "ey kederli vaktimde
benim arkadaşım, ateşime yanan dostum" dedi. 2 70 "Ey dostum, başımı ayağın eyle, sevgiliye git, gönlümden ona haber ver (dedi). 2 7 1 (Dadı Yusuf'a) Lutfederek,
Züleyha'nın gönlünü tamir et, o ,ana ta ezelden aşıktır, vurgundur dedi. 272Ey sul
tan, o düşküne baksan, ona yüz versen kıymetinden ne eksilir? 2 7 3 Yusuf bu sözleri
işitince, lutfedip inci dolu ağzını açtı. 214 (Yusuf), "Ben Züleyha 'ya satılmış bir kö
leyim, ne kıymetim var ki ona arkadaş olayım.
57
275 Di Züleyhaya benden olsun dur
Beni tutsun kerem kılup ma'zur
Çıin Züleyhiya diye virdi haber Gussadan kalbi olclı zib ü zeber
Turdı serv-i hıram-ı naz ile Vardı yara didi niyaz ile
Ey ayağun gubirı tic-ı serüm Hüsnün ayinesüz olmasun nazarum
İşidüp bum Yusuf ağladı zar
Aşıkun sinesini tağladı nar
280 Canına od düşüp Züleyhinun Didi ey nfır-ı didesi canun
Ağlama ağlamak bana yaraşiır Gül ki gülmek hemin ı;ına yaraşur
Gördi Yusuf yoğ anda ımbr ü karar Oldı la'li gibi dür-bar
Didi kim sana ağlaram ey yar Ki başunda heva-yı aşkum var
Gördi var sohbetinde fitne vü şıir
Hidmet istedi andan olmağa dur
2 7 s Züleyha'ya söyle, benden uzak dursun, lutfedip beni ma 'zur görsün dedi. 2 7 6 Da
dı, Züleyha 'ya olanları haber verince, kederden kalbi alt üst oldu. 2 77 Nazla salınan servi boylu (Züleyha), sevgiliye vardı ve yalvararak şöyle dedi. 278 "Ey ayağının to
zu, benim başımın tacı olan sevgili, benim bakışım, güzelliğinin aynasından uzak ol
masın. 279 Yusuf bunları dinleyince inleyerek ağladı, aşıkın bağrına ateş düşüp dağladı, aşk ateşi bağrını yaktı. 280 Züleyha'nın canına ateş düştü, Yusuf'a "ey can gö
zümün ışığı" dedi. 281 (Züleyha Yusuf'a), "ağlama, ağlamak bana yaraşır, gülmek ise
her zaman sana yaraşu- (dedi). 282 Yusuf, Züleyha 'da (aşka) sabu- ve tahammül olma
dığını görünce, (gözlerine) inciler, gözyaşları doldu. 283 (Yusun, "senin için ağlamaktayım ey yar, çünkü senin başında benim aşkımın ateşi var" dedi. 284 (Yusuf),
onun sohbetinde fitne ve karışıklığın varlığını anlayınca, uzaklaşmak için kendisini
görevli saydı.
58
285 Bir güzel bağı var idi nice bağ Görse Şeddid lremden ide ferağ
Yusuf içün düzetdi ol hoş baht Ol iki havz arasında bir taht
Bile gönderdi bağa Yusuf ile
Didi hem Yfı!llfa telettuf ile
Beni mahrüm-ı zevk-ı kam itdün
Harem-i vaslunı harim itdün
Dir ki Yu!llf çô bağban oldı
Dil-i Züleyha da na-tüvan oldı
290 Yüzin alup eline bir gün o can Şevk ile oldı bağbana revan
Sen gelüp bunda bağban oldun
Dil gibi dideden nihan oldun
Yusuf anun sözini itmedi gfış Turdı derd ü gam ile ol medhuş
Daye-i hasa bir gice vardı Göz yaşın dökdi yandı yalvardı
Hara düşdüm bana meded eyle
Hicre sedd ol visale gedd eyle
2 8 5 (Züleyha 'nın) güzel bir bağı vardı ki, Şeddad bunu görseydi, (kendisinin) !rem
bağından vazgeçerdi. 2 8 6 Güze1 talihli (Züleyha), Yusuf için iki havuz arasında bir
taht kurdurdu. 287 Yusuf'/a beraber (yüz cariye) gönderdi ve ona iltifat ederek dedi
ki: 288 "Beni (senden) zevk almaktan mahrum ettin, sana kavuşmayı da haram ettin,
yasakladın. 289 Yusuf, bahçıvan olunca, Züleyha'nın gönlü de güçsüz kaldı. 290 (Zü
leyha) bir gün yüzünü eline alıp bahçıvana (Yusuf'un yanına) güle oynaya gitti. 2 91 (Züleyha, Yusuf'a) "geldin burada bahçıvan oldun, gönül gibi gözden de gizlen
din·" (dedi). 292 Yusuf, onun sözlerini dinlemedi, hiddetlenerek üzüntü ve kederle
ayağa kalktı. 293 (Züleyha) bir gece baş dadısının yanına vardı, göz yaşı döktü, yal
vardı. 294 "Dikenlere düştüm, bana yardım et, kurtar. Ayrılığa mani ol, (bizi) kavuşturmaya çaba göster" (dedi).
59
29S Ger irem der iııen safA-yı deme
Eylesüııler binAyı bir lıeme
Ca-be-ca yazsım anda ehl-i nııkuş
Tapuna Yiısuf ile hem -ağuş
YUSUF VE ZOLEYHANIN BiRLiKTE RESiMLERiNiN ÇIZILDiCI BiR SARAYIN YAPILMASI VE ZÜLEYHA 'NIN YÜSUF'U HAL VETHANEYE DA YET EDiP, BİRLEŞMEYi lsTEMESI HAKKINDA Daye hiicm ile divdest üstiid Urdı peri ııırayına biinyad
Yidi ev yapdı cümle zerrin-hışt Birbiri içre sanki heşt-behişt
Her cihatında yazdılar anun Nakşını Yiısuf u Züleyhanun
300 Bir tarafda bu ana naz eyler
Ol buna yalvarup niyaz eyler
Çün Züleyhaya kamil oldı bu kar
Eksügi kalmadı meger ki nigar
Yusufı kasd itdi da'vet ide
Anun ile nihani işret ide
Yapışup destine didi ey dost
Sana can vireler nedür ten ü post
·sohbetün bana naz Ü ni'metdür
Eyle ni'met ki bi-nihayetdiir
2 9 5 (Dadısı Züleyha 'ya) "eğer zevk ve safa anına ermek istiyorsan, !rem 'e benzer bir
bina yaptır. 296Nakkaşlar, o binada yer yer seninle Yusuf'un kucak kucağa (resmi
ni) işlesinler (dedi). 297 Dadının emriyle dev elli bir usta, peri sarayını yapmak üzere
temel attı. 2 98 Birbirine bağlantılı bir halde, sekiz Cennet gibi, altın tuğlalardan yedi
tane ev yaptı. 2 9 9 O binanın her tarafına, Yusuf ile Züleyha 'nın resimlerini çizdiler,
nakışladılar. 300 (Yusuf) bir tarafta (kavuşmaya) nazlanv. (Züleyha ise) yalvararak
kavuş.moyı diler. 301 Bu işi Züleyha, sevgili için tamamlayıp bir eksiği kalmayınca; 302 Yusuf'a kötülük düşünerek, (saraya) davet etmek ve onunla gizlice buluşmak iste
di. 303 (Züleyha, Yusuf'un) eline yapışıp, "sana can versinler, bu ten ve vücut nedir" dedi. 304 "Senin sohbetin bana bir nimettir. Vyle bir nimet ki, sonsuzdur.
60
305 Tıfl olaldan sana tufeyliyem Sana Mecnun cihana Leyliyem
Didi Yusuf ana ser-efgende Ey benüm gibi sad sana bende
Beni bu bend-i gamdan ıizad it Gamdan ıizad eyleyüp şad it
lnnedi çun visal-i canane Heft duı.ah göründi şeş hane
Altı evden geçüp o mihr-i cemal Umdı bula yidinci evde visal
310 Ki Züleyha bela ile ser-mest Şevk ile urdı dost destin~ dest
Beni tab yak bela-yı fıirkat ile Teşneyem kanılır ab-ı vuslat ile
Didi Yusuf hicabı çak itme ismetüm şişesin helak itme
itme tahsil-i emr içün ta'cil Kılma şeytan muradını tahsil
Çiin Züleyha bu va'di eyledi gfış Ka'r-ı dilden bu resme eyledi ciiş
305 "Ta çocukluğumdan beri sana aşığım. Ben bütün cihanın Ley/ası, senin_ise Mecnununum. 306 Yusuf (Züleyha'ya), boynunu bükerek "ey benim gibi yüzlercesi kendisine kul olan (güzel dedi). 307 "Beni bu gam, keder bağından kurtar, kederden ayırıp beni mutlu kıl" (dedi). 308 Seugiliye kauuşamayınca, altı tane eu (Züleyha'nın gö
züne) yedi cehennem göründü. 309 O güzellik güneşi (olan Züleyha), altı euden geçe
rek yedinci eude seugilisine kauuşmayı umdu. 310 Züleyha (aşk) belasıyla sarhoş ola
rak, dostunun eline, elini uurdu, onun elinden tuttu. 3 11 "Ben ayrılık belasıyla yan
mışım ue (sana) susamışım, uuslatın (tatlı) suyuyla beni karıdır" (dedi). 312 Yusuf,
"Haya perdesini yırtma, benim suçsuzluğumu, giinahsızlığımı lekeleme" dedi. 3 1 3 "Muradına erişmek için acele etme, şeytanın isteğine uyma" (dedi). 314 Züleyha
. bu uadi duyunca, gönlünün derinliklerinden seuindi, coştu.
61
315 itme te'hir-i hayr canum içün Beni tab yak belaya anun içün
Didi Yusuf muradını ey yar Hasıl itmege iki mani' var
Sordı anları ol nigar ana tiz Didi hışm-ı Hüda vü kahr-ı Aziz
Niçün itmen haya ben ol heyden Ki yakındur bana kamu şeyden
Böyle didi vü turdı ol hoş-kar Sıçradı hab-gehden ol bidar
320 Kaçdı kurtardı gayret-i dinden Şem'-i kafurı kaz-ı siminden
Çun Züleyha bu hali göreli revan İrdi ahir kapuda ana heman
Tutdı pirahenini çun gül-i pak Ard eteğini anun eyledi çak
Çıkdı çun can gibi o taze beden Kaldı destinde pare-i da.men
YÜSUF'UN MISIR AZİZİYLE KARŞILAŞMASI, MISIRLI KADINLARIN ZÜLEYHA'YI HAKLI BULMALARI VE YÜSUF'UN ZİNDANA ATILMASI
HAKKINDA
·Taşra çıkdukda haneden bu temiz Rast geldi güruhı ile Aziz
3 15 Züleyha, "canın için, hayrı geciktirme, beni aşk belasıyla yak (dedi). 316 Yusuf,
"ey sevgili muradına erişebilmek için iki engel var" dedi. 31 7 O sevgili onları hemen sordu. (Yusuf) "Allah 'ın gazabı ve Azizi'in kahrı" dedi. 318 (Yusuf), "niçin o yara
tıcıdan utanmayayım ki, o bana, her şeyden yakındır . . 3190 güzel ahlaklı (Yusuf)
böyle dedi ve buluşma yerinden sıçrayarak kalktı. 320Dinindengelengayretle (oradan) kaçtı, beyaz renkli mumu, gümüş makastan kurtardı. 3 21 Züleyha bu hali görünce, hemen koşarak son kapıda ona yetişti. 322 Züleyha, temiz gülün gömleğinin ard eteğini tuttu ve yırttı. 3 2 3 Yusu{'un o taze vücudu can gibi meydana çıktı ve gömle
ğinin parçası (Züleyha'nın) elinde kaldı. 324Bu temiz ahlaklı (Yusun, evden dışarı çıktığında adamlarıyla birlikte Aziz, ona rast geldi.
62
325 Çun cemalinde gördiler tağyir Sebebin sordı lutf ile Kıttir
Ele alup elin Aziz anun Katına girdiler Züleyhanun
Ben bu gün bu saray-ı halvetde Hah iderken huziır-ı gafletde
El uzatmış dilemiş ol bed -hah Vaslumun gencin açmağa na -gah
Çiinki oldum o demde ben bidar Kalmadı ferri benden itdi firar
330 Ana zindan gerek ya darb-ı elim Ki ola gayre ibret-i ta'lim
Çun Aziz eyledi bu fitneyi gfiş Oldı gayret meyn çeküp bi-hfış
Yüsufa söyledi garamet ile Ta'n idüp nize-i melamet ile
Hadim itdüm sına Züleyhayı Kul iken hüsnine cihan ayı
Sana fi'lüm vefa iken bi-hadd Nedür ey bi-hırd bu cünbiş-i bed
325 (Yusuf'un) güzel yüzünün değiştiğini gören Aziz Kıtfir, ona iltifat ederek sordu. 3 26 Aziz, onun (Yusuf'un) elinden tutup, Züleyha 'nın yanına girdi. 32 7 (Züleyha),
"ben bugün yalnızlık sarayında, herşeyden habersiz uyuyorken; 3280 kötü niyetli,
ansızın vuslat hazinemi açmak istemiş ve bana el uzatmış". 329 ''.Ben o anda uyan
dım, bana ilişemedi ve kaçtı" (dedi). 3300na ya zindan veya şiddetli bir dayak la
zım ki, diğerlerine ibret olsun, (dedi). 3 31 Aziz bu belayı işitince, yalan olması gay
retiyle, şa;kınlık içine düştü. 3 32 (Aziz, Yusuf'u) azarlayarak kınadı ve cezalandırdı. 333 Cihan, güzelliğine kul köle olurken, Züleyha 'yı sana hizmetçi kıldım. 3 34 Ey akılsız, sana yaptığım iyiliklerin sınvı yok iken bu kötü hareket nedir? (dedi).
63
335 Yiısufa irdi çfın bu tıib-ı itab Ta.belan okla mu gibi piir-tib
Ki Züleyha sözünde kiz.ibdür Kaçanmı ben o bana tıilibdür
Çeşm-i bed açmadum dahi yüzine Giış tutma anun yalan sözine
Gazab itdi buyurdı cellada Haddi bi-had ura ol azada
Sonra zindana habs ide anı Zahir olunca raz-ı pinhanı
340 Yıisufa çun yaplŞ(lı ol cellad İde emr-i Aziz ile bidad
Teng-dil oldı ol nebi-i Huda Yüzüni göge tutdı itdi du'a
Bir zen ol cem içinde hazır idi Bu geçen maceraya nazır idi
ltdi ol dem figan ki ey Kıtfir Bi-günihun azabın it te'liır
Bu cezaya seza degül Yfısuf Müstahikk buna degül Yusuf
3 35 Yusuf bu azarları işitince, öfkeden saçları diken gibi oldu, parladı. 3 3 6 (Yusun, "Züleyha sözünde yalancıdır, ben kaçıyordum, istekli olan da kendisidir" (dedi). 3 37 (Yusuf) ben onun yüzüne kötü gözle dahi bakmadım. Onun (Züleyha 'nın) yalan sözüne kulak verme. 3 3 8 (Kıt{ir) kızarak, cellada; o günahsıza, suçsuza sayısız sopa
vurmasını emretti. 3 39 Sonra da, gizli sırları meydana çıkıncaya kadar onu zindana
hapsetmesini emretti. 3400 cellat hemen, Mısır Azizi Kıt{irfa emriyle eziyet etmek
için Yusuf'a yapıştı. 341Allah 'ın peygamberinin yüreği daraldı ve yüzünü göğe doğru
kaldırarak dua etti. 342Bir kadın o topluluk içinde hazır ve bu geçen olaya şahit idi. 343 (0 kadının üç aylık çocuğu) o zaman ağlayarak "ey Kıtfir, günahsızın cezasını sonraya bırak" (dedi). 344 "Bu ceza Yusu{'a yaraşmaz, (ayrıca) buna layık da değil."
64
345 Yusufun damenine eyle nazar Ta ki çak.i dehanı vere haber
Çakin önde bulur isen anun Pak.dür dameni Züleybanun
Yusuf ol da'visinde kazi.bdür Ki Ziil.eyhaya kendü talibdür
Aıd etekde bulursan ol çak.i Hain anlama Yusuf -ı paki
Çaki çôn ard etekde buldı Aziz Bildi vaki' nedür ol ehl-i temiz
350 Gaybet itdi zenan-ı Mısr anı Ki sever bir gulam-ı lbrani
Canına aşkı eyle kar itmiş Ki dil Ü dini tıirümıir itmiş
Çün Züleyhaya vasıl oldı haber Hatırın gayret itdi zir ü zeber
İşret esbabı düzdi ol hoş ray K 'ide ol bi-haberleri rüsvay
Her peıi-rüy eline gunc ile Bir bıçak virdi bir turunc ile
345 Yusufun eteğine bak, eteğinin yırtığının ağzı, şekli sana olay hakkında haber ve
rir. 346 "Eğer eteğinin yırtığını önde bulursan, .Züleyhanın eteği temizdir." 347 (Böy
le ise) Yusuf da iddiasında yalancı ve Züleyha 'yı kendisi istemiştir." 348 "Eğer yırtığı eteğinin arkasında bulursan, temiz Yusuf'u hain bilme." (dedi) 349 Temiz kalpli o Aziz, yırtığı arka etekte bulunca, olup bitenin ne olduğunu bildi (anladı). 3 50 Mısır'ın kadınları onu (Züleyha 'yı), '1brani bir köleyi seviyor" diye aleyhinde konuştu
lar, çekiştirdiler. 3 5 1 "Aşkı canına o kadar tesir etmiş ki, gönül ve dinini perişan et
miş" (dediler). 35 2 Bu haber Züleyha 'ya ulaşınca, aşkını alaya almalarını da sezince
gönlü alt üst oldu. 3 5 30 habersizleri rezil etmek için güzel bir fikirle eğlence meclisi
hazırladı. 3 5 4 Türlü işvelerle, her bir peri yüzlünün eline bir bıçak ile bir turunç verdi.
65
355 Gördiler çun zenıin-ı Mısr anı Bir nazarda yitürdiler canı
Eyle yanddı şevk.den amelin Ki tunıncı ı;andı kcııl! e!in
Mah-ı M!!ğrib didi budur o gtılim Ki beni yakdı aşk adına tamim
Budur ol bana töhmet itdügünüz Aşkı ile melirİıet itdügünüz
Bu belada ı;ana melimet yok Dil-i bi-ihtiyira töhmet yok
360 Göreli anı bi-mecil olduk Derdüni bildik ehl-i bil olduk
YUSUF'U ZiNDANA ATMALARI HAKKINDA
Çun Züleyha fırika bulmadı hadd Bend ü zindandan umdı vasla meded
Çun işitdi bu fitneyi K.ıtfir Begenüp didi v'ey ne hoş tedbir
Çfın Züleyhaya irdi bu ruhsat Sandı kim vasla bulıser fursat
Bindiirüp bir bir üzre lsa-vir Mısrı gezdürdiler yemin ü yesir
35 5 Mısır'ın kadınları onu (Yusuf'u) görünce, bir bakışta canlarını, kendilerini kaybet
tiler. 35 6 Şiddetli arzu, onların işlerini öyle yanılttı !:i, turunç sanarak ellerini kesti
ler. 35 7 Batının ay yüzlü güzeli: "O köle işte budur, beni aşk ateşiyle tamamen yakan
budur" dedi. 3 5 8 "Bana suç isnat ettiğiniz ve aşkıyla ayıpladığınız mudur" dedi. 3 5 9 Bu aşk belasında sana; ayıplanma, kınanma yok, kararsız gönülden dolayı suçla
ma da yok. 360 onu göreliden beri biz de takatsiz kaldık, derdini anlayınca bizim de
halimiz senin halin gibi oldu. 3 61 Züleyha, ayrılığa bir çare bulamayıp, ona nihayet
veremeyince; onu (Yusuf'u) zincire vurma ve zindana atmak suretiyle kavuşma konu
sunda yardım umdu. 3 6 2 Bu kötülüğü Aziz Kıtfir işitince çok beğendi ve "ne güzel
tedbir" dedi. 363Züleyha'ya izin verildiğinde, kavuşmaya fırsat bulacağını zannetti. 3 64 (Yusuf'u) Hz. /sa gibi bir eşeğirı üzerine bindirip, Mısır'ın her tarafını gezdirdiler.
66
365 Bir münadi yanınca itdi nida Ki budur bende hain olsa ceza
Saldı aşık çfi yari zindana Didi zindancısına rindane
Şimdiden girü tutma anı hakir Boynuna unna bend ile zencir
Bu kadar çekdi çfın bela Yugıf K'oldı zindana mübtela Yfısuf
Didi yalvarup ana ey ana Gidelüm gel bu gice zindana
370 Gördi seccade üzre lutf-i ilah Nura müstağrak oturur çu mah
Kameti şem'i geh kıyama gelür Lehi tfıti gibi kelama gelür
Sildi eşkin felek Züleyhası Mihri gösterdi çim dil-arası
K'ah giryan çıkardı eyvana Nazar eylerdi bam-ı zindana
Söze gelse sözünde yar idi Nazar itse gözünde yar idi
3 65 Yanında bir çığırtkan "hain köle budur" diye bağırdı. 3 66 Aşık, sevgilisini zinda
na gönderdi ve zindancısına rindce şöyle dedi. 367 (Züleyha, Zindancıya) şimdiden sonra onu itibarsız tutma, boynuna zincir ve bağ vurma (dedi). 368Hz. Yusuf oka
dar çok eziyet çekti ki, zamanla zindana alışkın hale geldi. 3 69 (Züleyha) dadısına yalvarıp, "gel, bu gece zindana gidelim" dedi. 370 (Züleyha), Allah'ın lutfuyla o ay
yüzlüyü nura boğulmuş halde, seccade üzerinde oturur vaziyette gördü. 37 1 Boyu bir
mum gibi, bazen ayağa kalkar, dudakları da bazan dudu kuşu gibi konuşur. 372 Fe
leğin Züleyha 'sı gözyaşlarını sildi, çünkü gönül alıcı dadısı ona güneşi (Yusuf'u) gös
teriyordu. 37 3 (Ziileyha) salona ağlayarak çıkar ve zindanın çatısına bakardı. 374 Ko
nuşsa sözünde ııevgiU, baksa gözünde yine sevgili vardı.
67
375 Ehl-i zindana çunki ol zindin Vasl-ı Yusufdan oldu biğ-ı cinan
Şeh mukaıreblerinden iki cüvin Anda mahbôs idi meger o zaman
Anlar olmışlar idi Yİısufa yar Hem-dem ü hem-beli vü hem-güftar
Bir gice anda hib görıliler Uyanup dilde bab gördiler
Didiler Yugıf eyledi ta'bir Gördiler her ili! yazdı ise takdir
380 Biri maktôl-ı kahr-ı dar oldı Biri makbôl-ı şehr-yar oldı
Ol ki Reyyan katına oldı revan Yusuf ana vasiyyet itdi revan ·
İricek güf t u gfıy fursatına Hıilümi arz eyle hıdmetine
Ol cüvina çfm oldı devlet yar Taht-ı baht üzre tutdı yine karar
Anmadı bu vasiyyetini nice sal Çun unuttırdı Halik-i Müte'al
37 5 Hz. Yusuf, zindana geldiğinden beri, zindandaki/ere burası cennet bahçesi gibi
oldu. 37 6 0 zaman şahın yakınlarından iki genç orada (zindanda) habsedilmiş idi. 3 7 7 Onlar, Hz. Yusuf'a nefes arkadaşı, keder arkadaşı, söz arkadaşı ve dost olmuşlardı. 378 Onlar orada bir gece, bir rüya gördüler. Uyandıklarında da gönüllerinde güç
ve kuvvet buldular. 37 9 (Rüyalarını) Hz. Yusuf'a söylediler, o da yorumladı (ta 'bir
etti). Böylece kader her ne yazdıysa gördüler. 380 Biri ezici darağacı ile öldürüldü,
biri hükümdarın dostu oldu. 3 81 (Kurtulan ve hükümdarın dostu olacak o/an), Rey
yan 'ın (hükümdar'ın) huzuruna giderken Yusuf ona vasiyyet etti. 382 (Hiikümdar
Reyyan ile) konuşma fırsatı bulunca, benim halimi ve suçsuzluğumu ona bildir, dedi. 3 8 3 0 gençe (ölmeyen ve zindandan kurtulan 'kişiye) mevki ve makam yakın oldu
(Hükümdarın dostu oldu). Yine şans tahtının üzerine oturdu. 384 (Kurtulan o genç)
bu vasiyyeti yıllarca hatırına getirmedi, çünki yüce yaratıcı unutturdu.
68
YUSUF'UN ŞAIHN RÜYASINI TABİR ETMESİ, ZİNDANDAN KURTULMASI,MISIR AZİZİ OLMASI VE ESKİ AZIZ KITFİR 'İN ÖLÜMÜ HAKKINDA
385 Birgice şehr-ya.r-ı Mısr meger Gördi na-gah düşinde yedi bakar
Semirmiş her bakar şu resme eger Çeker olsan kılını yağı tamar
Gördi yedi anık sığB" dahi şah
Ol yedisi b~ yediyi yidi çu gah
Gördi hem yedi taze ter huşe Cıiııa lezzet virür dile tuşe
Hem yedi huşk-i huşeler bitdi Ol yediye tolaşdı huşk itdi
390 Çin seher çun uyandı düşden emir Her mu'abbirden istedi ta'l>ır
Yusufa ahd iden çüvan o ı.aman Y ıid idüp anı söze geldi revan
Didi zindanda bir cüvan gördüm Alem-i gayb ana ayan gördüm
Didi şeh ana derde derman it Afitab-ı yakini rahşan it
3 8 5 Meğer bir gece ansızın Mısır hükümdarı rüyasında yedi tane sığır gördü. 3 8 6 Her sığır o kadar çok semirmişti ki, kılı çekilecek olsa, yağı damlayacak olurdu. 3 87 Şah Reyyan, yedi zayıf sığır daha gördü. Rüyada bu (zayıf) yedi tanesi, o anda bu (semiz) yedi tane sığırı yediler. JS
8 (Yine şah' Reyyan rüyasında) yedi tane cana tat ve gönle yiyecek olan taze başak gördü. 369 Yedi kuru başaklar ortaya çıktı ve hemen o yedi taze başağa dolaştı ve onları da kuruttu. 390 Sabalı olunca emir rüyasından uyandı ve her rüya tabircisinden bu rüyayı yorumlamalarını istedi. 3_9 1 Hz. Yusııf'a (kendisi
ni kurtaracağını) söz veren genç o zaman hatı;layıp hemen konuştu. 392 (Hükümda
rın dostu genç) "zindanda öyle bir genç gördüm ki, gözle görülmeyen, bilinmeyen
alemin ona apaçık görundüğüne şahit oldum" dedi. 39 3 Hükümdar ona: "Yakındaki güneşi parlat ve derde derman bul" dedi.
69
Def'i zindana can atııp o cüvan Yıisufa şeb düşüni itdi beyan
395 Didi bu sünbülat ile bakarat
Sallardan beyan ider halat
Gelisıer evvela yedi yıllar Ni'mete anda gark ola iller
Yedi yd gele sonra k'ey katı teng Ekmek okından ire cana hadeng
Hatır-ı şalı açıldı gonce misil Gül-i Ken'iiru istedi derhal
Didi var Yusufı getür göreyin Düş cevabını kendüden sorayın
400 Yôsufun bahtı çun rücu' itdi Ahter-i devleti tıılu' itdi
Yusuf oldı hug-evane revan Bad-pay üzre çun gül-i handan
Da 'vet eyledi tahtı üstine
Ta ki baht ola bahtı üstine
Hem su 'al itdi hah ta 'birin
Çfınki guş itdi hub ta 'birin
3940 genç zindana koşarak (gitti) ve hükümdarın rüyasını Hz. Yusuf'a açıkladı. 395 (Yusuf), "bubaşaklar ve sığırlar yılların durumlarını açıklar"dedi. 396 "Evvela
yedi yıl gelecek ve bütün şehirler nimetle, Tanrı 'nın lutfuyla dolup taşacak". 397 "Sonra yedi kıtlık, darlık yılı gelecek ki, ekmek yokluğundan canlara ok değecek (sızı düşecek). 398 Şahın gönlü gonca gibi açıldı ve Ken 'an 'ın gülünü derhal istedi. 399 "Var, Yusuf'u getir göreyim, rüyanın cevabını kendisinden sorayım" dedi. 400 Hz.
Yusuf'un talihi geri döndü ve saadet yıldızı doğdu. 401 Yusuf, ~len bir gül gibi, rüz
gar gibi ayaklarıyla, padifJ/Jhlar gibi yola düştü. 402 Talih üzerine biraz daha talih
eklenmesi için onu tahtına davet etti. 403 (Hükümdar, Yusu{'un) güzel tabirini işittiğinden, kendi rüyasının yorumlanmasını sordu.
70
Didi çun vaki'i ola ol takdir
N'ola halkun hayatına tedbir
405 Didi Yusuf ucuzlık ola çü yd Buyurun kim ekini çok eke il
Yiısııfun gördi şeh çia'danişin Ana ısmarladı kamu işin
Mısra isıir-ı izzeti toldı Nim-ı Yusuf aziz-i Mısr oldı
Hıil-i Krtfır k'ey zebun oldı Alem-i izzi ser-nigiın oldı
Anı bi-tıikat eyledi bu halel Oldı ahır nişan tir-i ecel
ZÜLEYHA'NIN KITFIR'İN öLOMONDEN SONRAKİ MACERASI VE TÜRLÜ BELALARA UGRAMASI HAKKINDA
410 Teng oldı demi Züleyhinun Oldı bi-had gamı Züleyhanun
Ne Aziz ile hanesi ıibad Ne ruh-ı Yusuf ile hatırı şad
Şevkden hir gice gelüp vecde Büti önünde eyledi secde
Didi ey kıble-i münacatum Sanadur daima ibadatum
404 (Hükümdar), "O takdir edilen olay ortaya çıkınca, halkın hayatı için ne tedbir almalıyız?" dedi. 405 Hz. Yusuf, "nice yıllar bolluk olacak, halka emredin ki bol ekin eksinler" dedi. 406Hükümdar, Hz. Yusu{'un ilmini görünce, bütün işlerini ona havale etti. 407 Yüceliğinin eserleri Mısır'a doldu ve Yusu{'un adı "Mısır Azizi" oldu. 408 (Eski Mısır Azizi) Kıtfir'in durumu perişan oldu ve yücelik alameti, nişanı da başaşağı oldu. 409 Bu eksiklik onu güçsüz yaptı, sonunda da (Kıt{ir) ecelin okuna hedef
oldu. 410 Züleyhanın her anı sıkıntı ve dertlerle doldu, üzüntüleri sayısız oldu. 411 Evi, Aziz (Kıtfir) in ismi ile şenlenmedi ve Hz. Yusuf'un ruhu ile de gönlü mutlu
olmadı. 41 2 Bir gece (Yusu{'a karşı) aşırı arzu ve istekten coşarak, gelip putu önünde
yerlere kapandı (secde etti). 41 3 "Ey yalvarma kıble~ ... Bütün ibaretlerim sanadır" dedi.
71
K 'ey hacersen nice ilahumsın Dİıst yohnda seng-i rahumsın
415 Nice bir ire batınıma şikest Böyle didi vü urdı ol puta dest
Yüz çevürdi çİı din-i diınundan Ah-dest aldı eşk-i hunundan
Çun Züleyhaya virdiler ruhsat Girdi Yusuf huziırına halvet
Yusuf anı çun aşina gördi Kimsün adın nedür diyüp sı>rdı
Ki virüp varum bahana senün Canı vakf itmişem hevana senün
420 Bilicek Yusuf anı ağladı zar Sordı halin esirgeyüp tekrar
K'ey Züleyha ne hale düşmişsin Güneş idün zevale irmişsin
Didi evvel budur cüvan olayın Hüsn ile gün gibi ayan olayın
İtdi Yusuf bu hacet üzre du'a Leblerinden akıtdı ab-ı beka
4 14 "Dost yolunda bana yolumu gösteren taşımsın. Ey taş, sen ne biçim ilahımsın?" 415 "Acaba gönlüme niçin kırılmışlık geliyor?" dedi ue puta eliyle uurdu, (onu kırdı). 41 6 Sapık dininden uaz geçerek, kanlı göz yaşıyla abdest aldı (Miislümôn oldu). 4 1 7 Züleyha 'ya izin uerilir verilmez, Hz. Yusu('un huzuruna yalnız başına girdi. 418 Hz. Yusuf, onu görünce, kendisine yakın hissetti ue "kimsin, adın nedir?" diye
sordu. 419 (Züleyha da) "bütün malımı, mülkümü senin yoluna uermiş, canımı da se
nin aşkına adamışım, uakfetmişim" dedi. 420 Hz. Yusuf, bunları duyup anlayınca ağladı, bağışlayarak tekrar halini sordu. 4 21 "Ey Züleyha, ne hale düşmüşsün, Güneş idin sönmüşsün." 422 (Züleyha), "önce genç olayım ue güzellikte gündüz gibi belli
olayım dedi. 423Hz. Yusuf, bu istek üzerine Tanrı'ya dua etti ue dudaklarından de
uamlı, kalıcılık suyu akıttı.
72
Ta Züleyha yine cüvan oldı Ruhları taze gül-sitan oldı
42S Oldı kırkında pır iken bi-fer On sekiz yaşda taze ter duhter
Didi kalmadı bundan özge murad Kılasın vaslun ile gönlümi şad
YUSUF'UN ALLAH'IN EMRİYLE ZÜLEYHA. İLE NİKAHLANMASI VE YUSUF'UN BOLLUKTA VE KITLIKTA HALKA iYi MUAMELESİ HAK.KINDA
Yusufa çunki hazret-i Fettah Buyruk itdi ki ide akd-i nikah
Dügün eyledi padişahane Geldi sadat-ı Mısr eyvane
Oldı çôn halka am-ı has in'am Zevk ü işret umun oldı tamam
430 Oldı din-i Hattı üzre nikah Şeb-i hicr ahir oldı toğdı sabah
Nazarı düşdi çiın Züleyhanun
Nfirı tabına doymadı anun
Gördi Yusuf anun bu halini çıın Aşk halinde bu kemalini çıin
424 Sonunda Züleyha gençleşti, yanakları taze gülbahçesi gibi oldu. 425 Kırkında fersiz bir ihtiyarken, on sekiz yaşında taze bir kız oldu. 42 6 "Gönlümü senin vusla· tınla mutlu etmekten başka bir isteğim, arzum kalmadı" dedi. 427 Kullarının kapalı işlerini açan Allah, Hz. Yusuf'a (Züleyha) yı nikah lamasını emretti. 42 8 Padişahlara layık düğün yaptı, Mısır'ın uluları köşke geldiler. 429 Zevk ve eğlence işleri tamam
landı, seçkinlere ve halka, herkese ni'met yılı oldu. 4 30 Halil'in (Hz. lbrohim) dini
üzerine nikah olunca, ayrılık gecesi son bulup sabah oldu. 4 31 Allah 'ın nazarı Züley·
ha 'ya yönelince, Allah 'ın nurunun ışığına dayanamadı (ona tabi oldu). 432 Hz. Yu
suf, (Ziileyha'nın) bu halini ve aşk ilmindeki olgunluğunu gördü.
73
Kolını yasdnğ eyleyüp yüzine BÔyı ile getürdi keııdözine
Açdı yüzine açmaduğı gözini Gördi ömründe gönnedügi yiizüni
435 Aşıka aşk hoş kerametdür Aşkı ma'şfıkına ıuayetdür
Var idi sıdkı çun Züleyhıinun Geçdi her vakti aşk ile anun
Aşk ile itdi terk mülk-i peder Aşk ile itdi şehr-i Mısra sefer
Yusuf anda görüp ubôdiyyet Hıdmet-i hazret-i rububiyyet
Yapdı ol mah içün ibadet-gah Hali olmağa hal-i halvet-gah
440 Varup ol hane-i ibadetde Ömrini hoş geçürdi ta 'atde
Mısra Yusuf çu şehr-yar oldı Adi ü insafı aşikar oldı
Yedi yd ki ucuzluk oldı cihan Ni'met ile tolup zemin ü zaman
4 33 Kolunu onun yüzüne yastık edip, kokusuyla kendi kendine getirdi. 4 34Gözünü,
açmadığı yüzüne açtı (onun güzel yüzünü gördü). ömründe görmediği yüzünü gördü. 4 3 5 Aşığa, aşk güzel bir keramettir. Aşığın aşkı, sevgilisine intikal eder. 4 3 6 Züleyha
aşkında sadık idi. Her anı onun aşkıyla geçmişti. 437 Aşkından dolayı babasının memleket.ini terk ve Mısır şehrine yol almış idi. 4 3 8 Hz. Yusuf, onda (Züleyha 'da)
kulluk ve Allah 'a hizmet görünce; 439 halvet yerindeki halinin yalnız olması için o ay
yüzlü güzel içiıı bir ibadethône yaptı. 440 (Züleyha) o ibadethaneye giderek ömrünü
itaat içinde mutlu geçirdi. 441 Hz. Yusuf, Mısır'a hükümdar oldu. 442 Dünya, yedi
yıl bolluk oldu, yer ve zaman nimetlerle doldu, taştı.
74
Yapdı Yusuf revan bir ulu hisar Eyledi ol hisarı piir-anbıir
Nice sultan-ı taht ü sahib-i tac Oldı bir pare ekmeğe muhtac
445 Her tarafdan ana gelürler idi Canlarına hayat alurlar idi
HZ. YAKUB'UN KAVUŞMA DESTANI VE YUSUF'UN KARDEŞLERiNiN ÜÇ DEFA MISIRA GiDiŞ GELiŞLERi HAKKINDA
Çun Züleyha irişdi matluba Geldi nevbet visal-i Ya'kuba
Ağlar iken gam-ı te'essüfden Kirban geldi Mısr-ı Yusufdan
Yusufun izzetini söylediler Aleme himmetini söylediler
Geldiler Mısra ihvet-i Yusuf Bilüp anları Hazret-i Yusuf
450 ltdi üç gün eyü ziyafetler Yidürüp gune gune ni'metler
Hasar idüp bulara heybet ile Didi Yusuf itab u töhmet ile
Evde kalan birıiderünüzi hem Getiirün ta virem ana da ni'am
443Hz. Yusuf, hemen büyük bir kale yaptırarak, o kaleyi tamamen bir depo haline getirdi. 444Birçok tac ue taht sahibi sultan (bile kıtlık yüzünden) bir parça ekmeğe muhtaç oldu. 445 Her taraftan ona (Yusuf'a) geliyorlar ue uücutları için canlılık (hayat) alıyorlardı. 446 Züleyha istediğine kauuştu. Şimdi sıra Hz. Yakub 'un (Yusu{'a)
kauuşmasına geldi. 447 (Yakub), üzüntüden ağlarken, Yusuf'un Mısır'ından bir ker
uan geldi. 448 (Keruandakiler), Hz. Yusuf'un iyiliğini, şerefini ue bütün aleme yaptığı yardımları söylediler. 449 Hz. Yusuf'un kardeşleri Mısır'a geldiler, Yusuf onları tanıyarak; 450üç gün iyi ziyafetler uerdi ue türlü türlü ni'metler yedirdi. 452Hz. Yusuf
bunlara heybetle zarar uererek, azarlayarak ue suçlayarak ( şöyle) dedi: 4 5 2 "Eııde ka
lan kardeşinizi de getirin ki ona da yiyecek uereyim. "
75
Göricek hazret-i pederlerini Didiler bu geçen haberlerini
Ki eger gitmez ise Bünyamin Kuvvet ü kutumuz kesildi hemin
455 Çun bular yine Mısra irdiler Emr-i Ya'kiib üzre girdiler
Sordı anı tefafül ile hemin Ah ile girye ile Bünyamin
Didi bir kardaşım var idi ezel Ana benzer bulunmaz idi güzel
Anı kurd aldı yazıda na-gafı Bu yazu anun ismidür ey şah
Yalunuz kaldı çunki Dünyamın Eyledi ka'r-ı dilden ah ü eniİı
460 Ana k'ey şefkat eyledi Yusuf Hanına da'vet eyledi Yusuf
Cevheri sa'ın ol şeh'i huban Kardaşınun yiikinde kodı heman
Yük tutup çiin bular yöneldi yola Yusuf emr itdi bir ki cüst kula
45 3 (Yusu{'un kardeşleri) yüce babalarını görünce, (Yusu{'la aralarında) geçen ko
nuşmaları ona söylediler. 454 "Eğer Bünyamin bizimle gelmezse, gücümüz ve yiyecek
nasibimiz hemen kesilir" (dediler). 45 5 Bunlar yine Mısır'a geldiler ve Hz. Yakub'un
emri üzerine (nazar değmesin diye ayrı ayrı kapılardan) şehre girdiler. 4 5 6 Yusuf,
derhal bilmemezlikten gelerek ah edip gözyaşlarıyla Bünyaminden (üzerinde Yusuf
yazılı elbiseyi) sordu. 457 (Bünyamin), "eskiden bir kardeşim vardı ki, ona benzer bir
güzel bulunmazdı" dedi. 45 8 "Ey şah, kırda onu ansızın bir kurt kaptı. Bu yazılanlar da onun adınadır. 45 9 (Yusuf), Bünyamin 'le yalnız kalınca, gönlünün derinliklerinden
ah etti ve inledi. 460 Hz. Yusuf, ona (Bünyamin 'e) şefkat edip, sarayına davet ettiği zaman; 4 6 1 güzeller padişahı (Yusuf), o buğday ölçeği kabını hemen kardeşinin yüküne koydu. 4 62 Bunlar yüklerini alıp yola yönelince, Hz. Yusuf bir iki araştırıcı as
kerine emretti.
76
Ki bizi adunuzla aldadunuz Şimdi sa'-ı melik uğurladunuz
Didiler her ne yükde bulma ol Sahibine ceza budur ola kul
465 Aranup sonra bar-ı Bünyamin Sa'ı anun yük.inde buldı emin
Yusufa çun kul oldı Bünyamin Bunlar andan recayı kesıli hemin
Didi Şem 'un ki ey büraderler Bizi görüp yine ne diye peder
Ya ola izn-i Hak kıtal idevüz Şehr-i Mısrı harab idüp gidevüz
Varsun ernr eyle Mısra mu'temedün Görsün anda ne itdise vele.dün
470 Gördiler çun cemalini pederün
Didiler macerasın ol haberün
Didi oğlanlarına Mısra gidün Anda sa'y eyleyüp tecessüs idün
An-ı hal eylemek içün Yakub Derd ile yazdı şaha bir mektub
463 (Askerler) "siz bizi adınızla aldattınız, şimdi de sultanın buğday ölçeğini çaldınız" (dediler). 464 (Askerler), "ölçek hangi yükte bulunursa, sahibine kölelik cezası verilir" dediler. 465 Sonra, Biinyamin'in yükü arandığında; Sultan buğday ölçeğini onun yükünde buldu. 466Bünyamin böylece Hz. Yusuf'a köle oldu, kardeşleri de
ona (Yusuf'a) yalvarmaktan hemen vazgeçtiler. 4 67 Şem 'un: "Ey kardeşlerim, baba
mız (Yusuf'un kaybından sonra) bizi görünce yine ne der? dedi. 468 (Kardeşler) Allah'ın izni olursa, savaşır ve Mısır şehrini harap eder gideriz (dediler). 469 (Kardeşler, babalarına) 'Himat ettiğin kişiye emret, Mısır'a gitsin ve evladının ne yaptığını
orada görsün" (dediler). 470 (Yakub'un çocukları) babalarının yüzünü görünce, o ola
yan tefe"uatını söylediler. 47 1 (Yakub), oğlanlarına: Mısır'a gidin, orada çalışın ve
araştırın, dedi. 472 Hz. Yakub, halini arzetmek için, Sultana (Yusuf'a) dertli bir mek
tup yazdı.
77
Toğrı direm behakk-ı nur-ı ehed Gelmedi dahi benden uğrı veled
Alup oğlanları bu nameyi cüst Sefere hem idüp yeriğı dürüst
YUSUF'UN GÖMLEGiNİN YAKUB'A KAVUŞMASI, GÖZLERİNE SÜRMESi ÜZERİNE GÖZLERİNİN AÇILMASI VE MISIR'A GiDiP YUSUF'LA BULUŞMASI HAKKINDA
475 İnliler çünki burcuıa şihun Geldiler kapusına dergihun
Nameyi sıındılar bu şevk ile Aldı açdı okudı zevk ile
Kalmadı dilde sabrı ari ile Didi kardeşlerine zari ile
Sına vakıf degüldüniiZ çfın o dem Size özr oldı cehliniiZ muhkem
Göricek kaldılar bu hali tana Yohsa Yusuf mısın didiler ana
480 Didi ben Yusufam bu kardaşum Çok bela gördi kalır ile başum
Ba'dezan didi Yusuf ihvetine
Toyurup cümlesini ni'metine
47 3 "Ebedfnur hakkı için doğru söylüyorum ki, benden hırsız çocuk doğmadı". 47 4 0ğlanları bu mektubu hemen aldılar, yola çıkmak için hazırlıklarını yaptılar. 4 7 5 Sultanın kalesine, dergahının kapısına geldiler. 47 6 Heyecanla mektubu sundular, (Yusufl aldı, açtı ve zevkle okudu. 477 (Yusuf), ağlayarak, gönlü sabırsızlık içerisinde, kardeşlerine şöyle dedi: 47 8 "O zaman siz sırrı bilmiyordunuz. Cahilliğiniz size sağlam bir kusur oldu. 479 (Kardeşleri) bu hali görünce şaşırıp kaldılar, ona
'·'yoksa sen Yusuf musun?" dediler. 480 "Ben Yusu{'um, bu da kardeşim (Bünya
min), sıkıntılarla başım çok bela gördü" dedi. 481 (Yusuf), bundan sonra, hepsini nimetleriyle doyurup, kardeşlerine şöyle dedi:
78
Pire pirıihenümi vasıl idün Canunuza sevab hasıl idün
İledüp anı örtesiiz yüzine Ta yine nur fer güle gözine
Pfr-i Ken'anı kokdı çun anı Didi ol dem safa bulup canı
48S Kani' iken bu buya hazret-i pir Na-gehan geldi gönlek ile beşir
ltdi ilka gül üzre yasemini Vech-i Ya'kÜba a'nı pirıiheni
Ol semen nergisine fer virdi Sim rengin olup güher virdi
Dikşirüp kar ü barı Ken'aııdan Canib-i Mısra göçdiler andan
Geldiler çfınki şehr-i Mısra yakin Haber olundı padişaha hemin
YAKUB'UN VEFATI VE YÜSUF'UN RÜYADA BABASINI VE ANNESİNi GöRMESİ, ALLAH'A NİYAZ EDİP DUA ETMESi HAKKINDA
490 Çünki Ya'kuba hasıl oklı visal Geçdi ze\'k u sürur ile nice sal
ÇÔn bu garra vasiyyet oldı tamam Azm-i darü's-selam itdi imam
4 82 "ihtiyara (babama), gömleğimi ulaştırın böylece canınıza sevap elde edin". 4 8 3 "Onu götürüp yüzüne örtün ki, gözüne ışık ve kuvvet gelsin". 484 Ken 'an diyarının ihtiyarı onu koklayınca, o an gönlü neş 'e doldu ve dedi: 485 Jhtiyar hazretleri, bu
kokuyla yetinmişken, ansızın gömlekle beraber müjde (de) geldi. 486 Gül üzerine ya
semini bıraktı, yani onun (Yusuf'un) gömleğini Hz. Yakub'un yüzünün üzerine bıraktı 4 8 7 O yasemen, nergisi ne (Yakub 'un gözüne) ışık verdi, gümüş renginde olup, mücev
her gibi ışık saçtı. 488 lş, güç ve yüklerini Ken 'andan toplayıp, oradan Mısır'ın yanına göçtüler. 489 Mısır şehrinin yakınına geldiklerinde, hemen padişaha (Yusuf'a) ha
ber verildi. 490Böylece Hz. Yakub'a vuslat ulaştı, zevk ve neş'e içinde nice yıllar geçti. 491 Bu güzel vasiyyet tamam olunca, imam (Hz. Yakub) cennete gitmeğe niyet
etti.
79
Girdi mihraba bir gice halvet İde Mevlaya ta ubôdiyyet
Çeşmine geldi babı bi-gaflet itdi seyran alem-i gaybet
Pederi oldı maderi ile ayan Yüzleri guyiya meh-i taban
495 Hasretüz vasluna mekanuna gel Murg-ı cennetsin aşiyanuna gel
YUSUF'UN ÖLÜMÜ VE BU OLAYIN ACISININ ZÜLEYHA 'YI HELAK ETMESi HAKKINDA
Zahir oldı heman o dem Cebrail Didi ya Yusuf eyleme te'cil
Ecelün kim amanı yok bir dem Koyasın bu rikaba iki kadem
Da'vet eylen didi Züleyhayı Ta veda' eyleyeydi ol ayı
Yusuf ol bfıya virdi çun canı Toldı alem mu!ibet efganı
500 Çfın Züleyha fiğanı guş itdi Yüregi oynadı vü cüş itdi
492 (Yusuf), birgece Allah 'a kulluk etmek için yalnız başına mihraba girdi. 49 3 Göz
lerine boş bulunma halinin dışında uyku geldi ue Yusuf, gözle görülmeyen alemi sey
re daldı. 494 (Yusuf'un gözüne) babası ue annesi apaçık göründü. Yüzleri sanki parlak aY gibiydi. 49 5 (Onlar, Yusuf'a) sana kauuşmaya hasretiz. Cennet kuşusun; makamına, yuuana gel (dediler). 4960 zaman hemen Cebrail göründü ue "Ya Yusuf, geciktirme" dedi. 497 (Yine Cebrail) "ecelin bir anlık bile izni yok. Bu yüce kata iki aya
ğını koymalısın" (dedi). 498 (Yusuf), ueda etmek için, "o ay yüzlüyü, Züleyhayı ça
ğırın" dedi. 49 9 Hz. Yusuf, o kokuya canını uerdi. Alem; bela, f~laket çığlıklarıyla doldu. 5 oo Züleyha, bu ağlamayı duyunca, yüreği oynadı ue kaynadı.
80
Didiler gitdi rahmete Yusuf Göçdi sahra-yı cennete Yusuf
Şükrü minnet Hudıi-yı Sübhana Ki bu nazmı yetürdi payana
soı (Orada bulunanlar), "Hz. Yusuf, Allah'ın rahmetine gitti, Cennetfo bulunduğu
sahraya göçtü" dediler. 5 02 Allah 'a minnet ve ıükürler olsun ki, Hamdi, bu şiiri, bu
nazmı sona erdirdi.
81
MESNEVİNiN YER YER ORiJiNAL BEYiTLERLE ÖZETi
YUSUF'UN ATALARI:
İbrahim peygamberin ölümünden sonra oğullan İshak ve İsmail peygamberlerle İshak'ın oğlu İs ve Yakub'un hayat hikayesi anlatılır. İshak, ölüm döşeğinde iken gönlü büryan ister, büryanı Yakub getirir, ancak Yakub'un getirmesi için İshak'ın karısı oğluna yardımcı olur. Bunu çekemeyen kardeşi İs, Yakub'a hiyle düşünür; böylece Yakub, babası İshak'ın tavsiyesine uyarak o diyardan göçer, yine onun duasıyla peygamberlik mertebesine ulaşır.
82
Eyledi Lfıt duhterine nigah Togdı anılan ikiz iki nisbah
Togdı iki sülale - i mahbub Evvela İs u saniye Ya'kub
Çün bu hal üzre geçdi bir nice sal Serv kadd oldılar ol iki nihai
lsı ishak özine yar itdi Ana sayd ü şikarı kar itdi
Kelle - ban eylemişdi Ya'kiıbı Maderinün olaydı mahbfıbı
Ahır ishak çünki pir oldı Kuvveti eksilüp darir oldı
Çun revan oldı ls saydına
Anesi düşdi hile kaydına
Ta ki Ya'kfıb içün ola bu du'a Macerayı hik:iyet itdi ana
Didi ya Rab va'de eyler idün Ki bir oğlun resul idem dir idün
iş bi biryan getürene ya Rab Eylerem ol risaletüni taleb
Hak Ta'ala du'asın itdi kabul Kıldı Ya'kfıbı o diyara re&iıl
H"ıle haline vakıf oldı çü İs Kati - i Ya'kuba gayet oldı haris
Oldı Ya'kub ruz u şeb pinhan falan korkdı kim irişe ziyan
İs için İshak, Tanrı'dan bereket talep ve niyaz eder, neticede İs'in çocuklarının Rum diyarında nesli çoğalır. İs bununla yetinmeyerek hased sebebiyle Yakub'u öldürme yollarını arar.
İshak, oğlu Yakub'a, İs'in şerrinden korunması için Şii.m'a göç etmesini ve dayısının kızıyla evlenmesini ta·isiye eder. Bir müddet sonra da ölür.
Çunki İshı\ka irdi mevt eseri Lazım oldı Cenab - ı Hak seferi
Didi hatunına di Ya 'kuba Ugramamak dilerse asuba
İs mekrinden eyler ise hazer Eylesün Şam canibine sefer
Tayısı katına varup kalsun Kızlarınun birisini alsun
Çün vefat itdi Hazret -i İshak
Toldı ah ü figan ile afak
İs'iiı hasedinin gittikçe arttığını gören Yakub, babasının sözüne uyarak, Şam'a göç eder. Dayısının yanına varan Yakub, ondan kızını ister, dayısı da iki kızını birden verir birinin adı Rahi!, diğerinin de Leyya'dır. Bu evlilik sonunda Leyya'dan Şem'un, Yehuda, Riyal, Lavi, Rubil ve Deyne adlı altı çocuk dünyaya gelir.
YUSUF'UN DOGUMU:
Aradan yıllar geçtiği halde, Rahi! çocuk doğurmaz. Fakat, bir müddet sonra Rahil,Yusuf'a hamile kalır.
Zamanı gelince Yusuf isminde nur gibi bir çocuk doğar, etraf müşkkokularıyla
dolar.
83
Yusuf doğmadan önce, Adem peygamber, "Ruhlar Aleminde" iken, bütün peygamberlerin bulunduğu bir yerde onlarla tanışır, gözü Yusuf'un güzelliğine ilişir. Şaşkına döner ve Tanrı'ya "Tannm sen niçin bu imtiyazı Yusuf'a verdin?" der, Tann'dan, "o benim gözümün nurudur" şeklinde cevabı bir vahy gelir.
Görüp anı ta'accüb itdi safi
Eyledi hazrete nida - yı hafi
Ki bu ya Rab ne gülıitan gülidür Gulgulı hoş ne bag bülbülidür
Neden oldı bu imtiyazı bunun Kanda biter bu serv - i nazı bunun
Vahy olundı ki nur - ı didendür Sadef - i sulbune feridendia'
Dayısının yanında kalan Yakub, artık orada kalmak istemez. Vatan hasretiyle İs'den de korka korka Şam'dan Kenan'a göç eder. Bu arada kardeşi de kininden vaz geçerek Yakub'la barışır. Bu esnada Yakub'un karısı Rahi! tekrar hamile olur ve Bün-
yamin'i doğurur.
YUSUF'UN BAŞINA GELENLER:
Bünyamin'in doğumundan sonra ve Yusuf iki yaşında iken anneleri Rahil vefat eder, yetim kalan Yusuf'u babası Yakub, kendi kızkardeşi İnas'a emanet eder. Böyle bir çocuğa sahip olan İnas, bütün gününü Yusuf'la beraber geçirdiği gibi ona şefkat hisleriyle bağlanır. Birgün Yakub çocuğu geri ister, ancak İnas Yusuf'u vermemek
için babasından kalan kemeri çocuğun beline kuşandırır gönderir, sonra da kemeri
Yusuf'un çaldığını iddia eder. O günün şer'i hükümlerine göre hırsızlığı yapan kimse, eşyası çalınanın yanında köle kalmak mecburiyetindedir.
84
Kaldı Yusuf iki yaşında yetim Annesi ana şefkat idti azim
Besledi anı ammesi İnas Oldı Yusuf ana ehebbü'n - nas
Beni tab eyle Yusufumdan dur Şimdiden girü ana Yİr destur
Kalbini pür . küduret itdi melal
lffle tedbirin eyledi fi 'I - hal
Yoğ iken Yusufun meger haberi Meger eliyle kuşatdı ol kemeri
Kemerim gitdi diyu eyledi ah lşiden oldı haline agah
Yoğ iken kılca fitne canında Kemeri buldılar miyanında
Yusufı aldı kendi hanesine Yasla irdi kemer bahanesine
Böylece kemer, Yusuf'un belinde bulunur ve Yusuf, lnas'ın kölesi olur. Bir müddet sonra lnas ölünce yine Yakub oğluna kavuşur. Yusuf yedi yaşına geldiğinde boyu selvi gibi, yüzü ay kadar güzel ve saf, gövdesinde kıldan eser bulunmayan, her yönden güzel, nur parçası haline geldiği için babası Yakub da onu, fazlasıyla sevmeğe başlar. Yusuf'a her ihtimamı gösterirken, ilim ve hüner de öğretir. Diğer kardeşleri bunu görünce kıskanırlar. Yusuf'u kendilerinden ve Yakub'dan uzaklaştırmak için hiyle yolunu seçerler.
Çünki zeyn itdi Yusufı Ya'kub Toldı etrafa reşk ile aşub
Taradı vü yudı gül - ab ile Urdı kifurı müşk - i nib ile
Virdi egnine Yusufun Ya'kub Geydi ridvane döndi ol mahbub
Kemerin çun kuşatdı İshakun Kalmadı aklı kılca uşşikun
İlle ihvanı pür - hased oldı Ne hased her biri esed oldı
Didiler çunki aslımuz birdür Cinsimüz belki faslımuz birdür
Nice hadde irişdi iş bu yetim Ki atamuz katında oldı kerim
85
"Yakub'un bahçesinde var olan bir ağaç, her çocuğu dünyaya geldikçe bir budak verir. Fakat, Yusuf dünyaya gelince meydana çıkan bir budak, diğerlerinden daha çok serpilir ve büyür, kardeşleri bu hali görünce daha çok haset ve kıskançlığa düşerler" diye bir rivayetten bahsedilir.
Bir gün Yusuf babasından cennet bağından bir asa gelmesi için Tanrıya dua etmesini ister. Yakub'un bu duası Tanrı katında kabul edilir. Cebrail, Zebercedden bir asa getirir. Kardeşleri bu hadise karşısında da oldukça içlenir ve fitne duygularına kapılırlar, Yusuf'a karşı kinleri artar. ,
Tutdı Ya'kfıb Yusufun sözüni Hakka tutdı tazarru'ı yüzüni .
Peyk - i vahy irdi milk - i sermedden Ki getürdi asa zebercedden
Didi bu tuhfe - i llihidür Bendeye faz! - ı pidişihidür
Yôsufa irdi çôn bu kuvvet - i dest ftdi püşt - i hasiıdı gussa şikest
Tir oldı cigerlerine asi Diken oldı nazarlarına asi
Ol asaya diküp hased nazarın Her biri mekre bağladı kemerin
YUSUF'UN RÜYASI VE KARDEŞLERİNİN KİNLERİ:
Yusuf on iki yaşına gelince, bir gece rüyasında on bir yıldız, Ay ve Güneş'in kendisine secde ettiklerini görür. Bu rüyayı babasına anlatır. Babası da rüyayı, bir sır olarak saklamasını, kimseye ve bilhawı kardeşlerine açmamasını tenbih eder.
86
Anun içün düşinde ol dilber Gördi on bir nücum u şems ü kamer
Bende gibi iderler ana sucud Göricek anı ol latif vücud
Güldi lutf ile şem - i handanı Gördi Ya'kub tanladı anı
Didi Ya'kub ana ki can peder Şem'-i handan - ı hanedan peder
Hfıbdur h V abunı ayan itme Ehi - i destine dasitan itme
Dime ihvana hVabunı zinhar HVabdan fitne olmasıın bidar
Kardeşleri, Yusuf'un bu rüyasından haberdar olunca, bir araya gelerek fikir birliğine varırlar. Babaları Yakub'un kendilerine değer vermediğini, buna mukabil Yusuf'u çok sevdiğini, oysa kendilerinin her işi yaptıklarını esefle anarlar. Hakim olan fikir iki yönlüdür. Ya öldürmek veya kaybetmek. Şem'un, Yusuf'un öldürülmesini talep eder. Rubil ise diğerlerine nasihat ederek bu fikre karşı çıkar. Peygamber soyundan geldiklerini müslüman olan bir kimseyi öldürmenin doğru olmadığını söyler.
Yusuf'u bir mağaraya götürerek ıssız ve kimsesiz bırakmayı, kurt ve kuşa yem olmasını tavsiye eder. Yehuda, bu öneriyi olumlu karşılar ve bir kuyuya atılmasını tavsiye eder. Böylece hepsi Yehuda'nın fikrinde birleşirler.
Gelün anun işini bitürelüm Ya helak idelüm ya yitürelüm
Didi Şem'iinki öldürün anı Hilesinden halas idün canı
Didi Rubil pendümi işidün Aslınuz dinine düşer iş idün
İledün anı bir mağaraya dur Kalsıın ol yirde bi - kes ü mehcfır
Çlin Yehuda bu kavli guş itdi Şefkati bahri dilde ciış itdi
Didi kati eylemem anı let ile Yeg durur öldürmeden bu halet ile
87
Gelün öldürmen anı çaba salun Çalı içinde figan ü aha salun
Cümle ahd ü karar eylediler Bu işi ihtiyar eylediler.
Bir bahar günü, gönüllerini bağlayarak, babalarını aldatmak ve Yusuf'u kırlarda oynatmayı bahane ederek sahrada koyun gütmek ve oyun oynamak için izin isterler. Yakub, Yusuf'u onlara itimat etmez. Yusuf'suz yapamayacağını, kardeşlerinin oyuna daldıkları bir sırada onu sahrada bırakabileceklerini ve bir kurdun onu yiyebileceğini, bu defa da kendisinin hasret ateşine yanabileceğini ileri sürerek izin vermek istemez. Zira olacakları, Yakub daha önceden rüyasında, on tane kurdun Yusuf'u parçaladığı şeklinde görür. (İbn - i Abbastan rivayet)
88
Sözi sevk itdiler münasebete Arz - ı şevk itdiler müsahabete
Didiler vakt - ı seyr - i sahradur Sahn - ı sahra tolu temaşadur
Gönül açmağ içün açıldı çiçek Ko bu nevrim görsün ol güçek
Niçe bir ola gonce - veş mestur Gül gibi gülsün ana vir destur
Bize niçün anı inanmazsın Biz ana hayr - sane sanmazsın
Gönder irte anun ile gidelüm Ki koyun güdelüm oyun idelüm
Didi \'a'kiib söylemen bu sözi Dilemen dur ola gözüme yüzi
Görmez isem cemalini bir dem Tar olur çeşmüme ruh - ı alem
Korkaram gaflet ile bazide Gidesiz siz o kala yazıda
Kurd ala canumun kuzucağını Hasreti yaka ıinem ocağını
Hv abda görmiş idi bir yüce tıiğ Kullede kendü pür - fünİg - ı ferağ
Yusufı göreli ka'r - ı vadide Oynar iken safa vü şadide
On kadar kurt ana yapışdılar Sanasın lokmadur kapışdılar
Fakat kardeşleri kuvvetli, şecaat sahibi olduklarını -ifade ile Yusuf'u kendilerine itimat edebileceğini babalarına inandırmaya çalışırlarsa da, babaları Yusuf'un sahrada kardeşleriyle dolaşmasına ve oynamasına müsaade etmez.
Darbumuzdan pelengi leng iderüz Harbumuzdan nehengi deng iderüz
Dıv tutsa bizümle ger küşti Müştümüzden du ta olur püşti
Birüınüzden akıtsalar kanı
Cümlemüzün za'İf olur canı
Okıdılar bu resme çok destan ille destura olmadı derman
Yakub, oğullarının isteğini kabul etmeyince bunlar bu defa Yusuf'un yanına giderek, baharın geldiğini, tabiatın canlandığını anlatırlar ve kendileriyle beraber sahrada oyuna gelmesi için onu kandırmaya çalışırlar. Yusuf'un kalbi temiz olduğu için başına geleceklerden habersiz olarak babasından izin ister. Yakub, önce izin vermek taraftarı değildir, ancak Yusuf'un yalvarması karşısında onu kıramaz ve izin verir.
Çünki Ya'kub olara virmedi yüz Yusufa tUtdılar yüzi dübdüz
Seni lu'b ile utmadın bu cihan Iyş ile lu'bet ile sür devran
Aç teferrüc gözini geh-- gabi Gör bu asar -ı rahmetu'llahı
Ol kadar ögciüler temaşayı Hatır -ı Yusuf oldı sahrayı
89
Bunlarun sözlerini sandı vifak Anlamadı bularda hıkd ü nifak
Celve eyledi turdı ol tavus Vardı Ya'kuba eyledi pabus
Didi Ya'kub ana ki can - ı peder Gussadu şadi - i cenan - ı peder
Serv - i bı'.ilana eyle saye beni Gitme lutf it koma belada beni
Ol kadar labe eyledi bu nigar
Virdi Ya'kiıb icazeti na - çar
Yusufun seyrine çil virdi rıza
İtdi cemjyyet - i belaya sala
Gece geçer, sabah erişir ve Yusuf kardeşleriyle birlikte sahraya doğru yol alır. Yakub onun arkasından koşarak yakalar, saçlarını sıvazlar, öper ve ağlar. O anda
Halil peygamberin oğlunu kurban etme hadisesi gözlerinin önüne gelir. Daha önce Cebrail'in cennetten getirdiği leğende Yusuf.un bedenini yıkamak ister, o anda leğen titreyince Yakub, olacakların hayırlı olmadığını anlar ve Tanrıya, Yusuf'u kendisinden ayırmaması için yalvarır, fakat çaresiz olduğunu görünce, Yusuf'un çeşitli belalardan uzak olmasını temin etmek maksadıyla, İbrahim peygamberden kalma gömleği
onun koluna sarar ve tevekkül ile kardaşlerine teslim eder. Yusuf da babasına, kalbini
ferah tutmasını ve her işte Allah'a güvenmesini tavsiye ederek, kendisinin babasını unutmayacağını, babasının da onu unutmamasını ister. Bundan sonra Yakub, diğer
oğullarına, Yusuf'u sağ salim getireceklerine dair yemin ve söz verdirtir. Oğulları da yemin ederler.
90
Gice geçdi çıin irdi vakt - i seher Mısr - ı haver azizi itdi sefer
Turdı Ya'kub came hvabından 1\h itdi felek şitabından
Biraz ağladı koçdı Yusufını Eyledi ziyneti tekellüfüni
Anı saklar idi al - i lbrahim Ana hürmet iderler idi azim
Kodı Ya'kiib yire çün legeni Ta yuna anda Ylhufun bedeni
Bile getürdi bir kamis - i kerim Ti giye anı ibn - i İbrahim
Yaşda sen denlü iken isma'il Anı geydünniş idi ana Habl
Geydi Yusuf çün ol libası tamam Oldı tavus - ı Cenn'et ana gulam
Eyledi her birine zinhirı Ki bu gülzarun olman azarı
Gelün eylen katumda ahd ü yemin Ki olasız emanetüme emfn
Didiler biz ana havadanız Sohbet-i vaslına hıridaruz
Gerçi zahirleri sadakat idi İlle batınları sad - afet idi
Kardeşleri Yusuf'u alıp götürürler. Ovaya çıkınca yere atıp, döve söve eziyet ederler. Yusuf onların elinden kaçıp kurtulmak isterse de başaramaz. Çaresiz ağlamaktan başka şey yapamaz. Böylece üç fersah yol gittikten sonra bir kuyunun başına gelirler.
Damen - i deşte ba!llılar çü kadem Cevr elini uzatdılar muhkem
Götürürken ol ayı diye gibi Saldılar kara yire saye gibi
Eyler idi kaba - yı gül gibi çak Ta ki hake düşerde ol gül - i pak
Bu cefa ile ol yürekleri seng Gitdiler Yı'.isuf ile üç ferseng
Sürüp ol mahı bi - kusur u günah Ta leh - i çaha geldiler nice çalı
91
YUSUF'UN KUYUYA ATILIŞI VE SEBEPLERİ:
Ağzı ejderha gibi ve düşeni yok edebilecek bir kuyunun başına gelirler. Kuyuyu çok beğenirler. Yusuf'u bu kuyuya atmaya karar verirler. Yusuf, kardeşlerine böyle bir şey yapmamalan için yalvarır ise de kardeşlerinin kalbi sanki taş gibidir. Bu yalvarma ve yakarma karşısında hiç merhamet duymazlar. Ellerini bağladıktan sonra kardeşlerinden biri onu kuyuya atar. Yusuf kuyuda bulunan bir taşın üzerine düştüğü zaman onun bu haline taş bile ağlar.
Rivayete göre, Yusuf, kuyuya atıldığı zaman, gökte bir feryad kopmuş, bütün melekler Tann'ya, ·Yusuf'a bir zarar gelmemesi için yalvarmışlar. Bunun üzerine Tann emriyle Cebrail yetişmiş, ona kanat olmuş, Yusuf da bir tüy gibi kuyunun içine inmiş, Cebrail, Yakub'un Yusuf'un koluna bağladığı gömleği çıkarıp onun sırtına geçirmiş. Bu arada Cebrail, Allah'ın emrini Yusuf'a bildirirken, Mısır ülkesinin sahibi olacağını, taç sahibi olanların sonunda ona muhtaç olacaklannı, böylece düşmanlarının kapısına geleceklerini müjdeler ve Tanrı'nın sabırlı olması gerektiği emrini ona tebliğ eder. Bu müjdeyi alan Yusuf, Allah'a daha çok bağlanıp tevekkül eder.
92
Arz ardında var idi bir çah Dil - i zalim gibi denını siyah
Yusufı atmağ içün ihvanı
Göricek k 'ey begendiler anı
Yine dest - i cefa uzatdılar Ya'ni ahde vefıı gözetdiler
Yalvanıp eyledi o_gül zari Döndi nesrine taze gülzarı
Saldılar ka'r - ı çaba çun anı Bir cefakar kesdi urganı
Düşdi çah üzre çun o alem - tab Sanki hurşidün oldı menzili ab
Ağladı anun ile her ahcar inledi derd ile der ü divar
Çunki ruhanilerden oldı du'ıi Emr-i Hak ile irdi peyk - i Huda
Yusufa söyledi keramet ile Gönlini açdı çok beşaret ile
Rence sabr eylesün ki gence ire Her ki gene ister ise rence ire
Milk - i Mısrı anamüsehhar idem Nice sadatı ana çaker idem
Ola muhtaç nice sahih - i tac Gele düşmanları kapusına ac
Yusuf'un kardeşlerinden Şem'un, Rubil, Livi ve Yehuda kuyuya atılmış olan Yusuf'la konuşurlar ve Yusuf da onlara tevekkül içerisinde hisli ve hikmetli cevaplar verir.
Hikayenin bu kısmında Yusuf'un kuyuya atılış sebepleriyle.ilgili üç rivayetten bahsedilir. Birincisi, Yusuf'un atıldığı kuyuyu kazdıran Şeddad imiş, kuyuyu kazdırmakla Ürdün diyarını şenlendirmiş. O zamanda kendini Tanrı'ya vermiş bir bilgin Şit kitabında Yusuf kıssasını okuyarak onu görmek istemiş, Tanrı'ya yalvarmış.
Hatiften gelen ses "kuyuya inip beklemesini" söylemiş.
Çalı - ı Yusuf lıikayetini yazan Dir ki Şeddad idi o çahı kazan
Kazup ol çahı itdi çim bünyid itdi Ürdün diyarını abid
Var idi ol zamanda bir alim Kayim idi ibadete da'im
Yusufun anda gördi kıssasını İhveti cevri ile gussasını
ltdi dergah -ı bi - niyaza niyaz Diledi kendüsine ömr - i diraz
Hatif - i gaybdan nida irdi Ne nida derdine deva irdi.
Çalı -ı Şeddid içinde eyle karar Ta müyesser olınca vasi - ı nigar
93
Bilge kişi gece gündüz kuyuda ibadetle vakit geçirmiş. Her gece gaybdan bir nar gelirmiş, önünden Kevser gibi bir pınar akarmış. Kuyu bir kandille aydınlanırmış.
Yusuf, kuyuya atıldığı zaman o bilge kişi, Yusuf'u bir gül yaprağı gibi tutmuş,
Yusuf'u gördükten sonra da ruhunu Tanrı'ya teslim etmiş.
İkinci rivayet: Yusuf bir gün eline bir ayna alarak bakmış ve güzelliğine paha biçilemeyeceğini belirterek gururlanmış.
üçüncü rivayet: Yakub, annesiz kalan Yusuf'u emzirmek üzere bir dadı tutmuş, dadının bir çocuğu varmış. İki çocuğun birden emzirilmesi sonucu Yusuf'a süt azalın
ca Yakub, dadının çocuğunu satmış. Dadı da Yakub'a oğlundan ayn düşmesi için Tanrı'ya yalvarmış. Bütün bunlardan ötürü Yusuf, Yakub'dan ayrılmış ve kuyuya atıl
mış.
KARDEŞLERİNİN KANLI GÖMLEKLE DÖNÜŞLERİ
Yusuf'un gezmeğe gittiği günden beri Yakub, huzursuz ve başı boş, hasret duygusu içinde yanmaktadır.
Yusuf ol gün ki gitdi seyrana Döndi Ya'kub mest ü hayrana
lztırıib ile Kaldı gitdi huzur Kalmadı sinesinde buy - i sürur
Gözedüp çeşm - i intizar ile
Söyler idi bu resme zar ile
Bazan odasına girip iih eder, hazan yollara çıkıp onu gözler, (Yakub ağzından
gazel)
94
Acaba n'oldı yara eglendi Gelmedi bu diyara eglendi
Tiz gelem diyu va'de itmişdi Turmadı ol karara eglendi
Derd ile bağruını ciger kuşem Eyledi pare pare eglendi
İştiyak ile lıaste itdi beni Yandurup intizare eglendi
Gussa - i bi - girana gark oldum Gelmedi çun kenara eglendi
Cismini fürkat odı mum itdi Yavuz endişeler hücum itdi
Kalmadı sıbrı bi - karar oldı Bed - 'alametler aşikar oldı.
(Yakub ağzından gazel)
Tapuna karşulayu çıkdı can kaçan gelesin Firakun ile ciger toldı kan kaçan gelesin
Çemalün ayına cana nazare itmeyeli Karanu oldı gözüme cihan kaçan gelesin
Firak u hasret odı eyle yakdı canumı kim Boyadı gökleri dud u dühan kaçan gelesin
Tapun sefer ideli dil yanunca gussandan Çeker bela ile bar - ı giran kaçan gelesin
Beni musibet ile ansuzın koyup gitdiin Aceb beşaret ile nagehan kaçan gelesin
Yusuf'un kardeşleri, babalarına gelmeden önce, Yakub'un onları görmesiyle hemen ağlayarak, figan edip göz yaşı dökmeleri gerektiği üzerinde fikir birliğine varırlar. Böylece Yusuf'un kana buladıkları gömleğini babaları Yakub'a sunarak "Yusuf'u kurt yedi" der ve vaveyla koparırlar. Yakub, bu figanı duyunca yerinden fırlar, oğulları bu durumu görünce. kendilerini yerden yere vurııp, elbiselerini yırtarlar,
Soyıcak Yusufun ıneger bedenin Boyamışlardı kana pırehenin
Her biri yire urdı kendözini Yırtup ağladı derd ile yüzini
Sordı Ya'kub olara gussaların Söylediler düruğ kıssaların
Didiler çünki eyledük seyran Ta ki şad ola ol gül - i handan
95
Soyınup başladuk çfi pertaba Yusufı bekci koduk esbaba
Bizi pertab eyleyüp çun Cır
Kurda yedürdiY6sufı takdir
Yakub ne olduğunu sorar, onlar da "gezmeğe çıkmıştık, birbirimizle ok yarıştırıyorduk, Yusuf'u da elbiselerimize bekçi koymuştuk, herhalde onu kurt yedi" diyerek yalan söylerler. Yakub'un benzi beti sararır, nefesi kesilir.
Na'ra urup yine yıkddı heman Yatdı dem - beste subha dek bi - can
Didi Şem'İınki ey büraderler Kazib anlar bizi bu sözde peder
Kardeşler, babalarını bu halde görünce öldü sanırlar. Fakat rüya gördüğünü sanan Yakub, gerçeği görünce tekrar bayılır, sabaha kadar öyle cansız yatar.
Bütün çocukları başına toplanır, birbirinden nefret ederler. Şem'un "babamız bize inanmıyor, gelin Yusuf'u kuyudan çıkarıp parçalayalım, parçalarını getirelim" belki o zaman inanır. Yehuda kardeşinin bu vahşi davranışına öfkelenir ve Yusuf'un kılına dokunanı parçalayacağını söyler.
Yehuda'nın bu tehdidini duyan kardeşleri ondan korkarak, Yusuf'la ilgili korkunç tasavvurlarından vazgeçerler.
Yakub, ertesi gün uyanıp da gömleğe dikkatlice bakar ve üzerinde kurdun diş izlerini göremeyince oğullarını çağırır, bu durumu sorar. Çocuklar, yalanlar söyleye. rek babalarını aldatmaya çalışırlar. Fakat Yakub bu yalanlara bir türlü inanmaz. Bu defa çocukları, Yusuf'un harami tarafından yenildiğini iddia ederler. Yakub bu haberi de makul karşılamaz. Tanrı'dan gelen bu felaket karşısında sabra karar veren Yakub, ıstırap ile avunur. Ovalara ve dağlara çıkar. Yedi gün aç ve susuz, Yusuf'a hasret inleyerek· dolaşır.
96
(Yakub ağzından gazel)
Kandasın ey nur-ı dide kandasın Ey nihal-i na-re~füe kandasın
Mekr ü ali şiddetinden zalimün Uğrayan zulm-i şedide kandasın
Haste cismümden fırakun deni ile Olmadın canum remide kandasın
Bulmadum her giz cemalünden eser lstedüm ins ü peride kandasın
Kanda sordumsa nisanundan haber Bilmedi hiç aferide kandasın
Fakat onun izine bile rastlayamaz. Sonunda, Cebrail gelip ona sabretmesini tenbih eder. Yakub da sabra azmeder.
Bir gece uykusunda ah eden ve ağlayan Yusuf'u görür. Yine hasret ateşleri çoğalır. Bu esnada Cebrail gelir ve Yusuf'un sağ olduğunu, bu rüyayı Tann'nın kendisine gösterdiğini müjdeler.
Yakub'un çok huzursuz olduğunu gören oğlulları, "eğer bize inanmıyorsan emret kurdu getirelim" derler. Babaları razı olur. Çocuklar bir kurt yakalayıp dişlerini çekerek getirirler.
Yakub kurdun dile gelmesi için Tanrı'ya yalvarır, kurdun arkasını sıvazl~yarak sorar. Kurt "bu işten haberi olmadığını, peygamber etinin haram olduğunu, ovada dolaşırken kendisini avlayıp, dişlerini sökerek buraya getirdiklerini" anlatır. Yalanlarının ortaya çıktığını gören çocuklar utanırlar. Yakub, kurda nereden geldiğini sorar. O da "Mısır'da kardeşiyle beraber dolaşırken, onun Şam'a gittiğini ve onu aramaya çıktığını, Kenan diyarına geldiğini, kardeşinin padişah tarafından hapsedildiğini duyduğunu, yedi gün aç ve susuz olduğunu" söyler. Yakub, yine Yusuf'u hatırlayarak ağlamaya başlar. Oğullanna dönerek, bu günahsız kurda niçin eza ve cefa ettiklerini sorar. Yusuf'a ne yaptıklarını, doğru söylemelerini tekrar eder.
Oğulları Kenan'da yırtıcılarin çok olduğunu, onlarca yiyilebiJeceğini, sözlerinin doğru olduğunu söylerler. Yakub, kurda döner ve serbest olduğunu emreder.
Didi Ya'kub olara ey gürgan Bilürem size itdiler bühtan
Bana ma'lumdur hikayet-i hal Sabr idüp gözlerem ki n'ola me'al
Çun anun bu sözin işitdiler Her biri meskenine gitdiler
97
Yusuf, kuyununiçindeyken kardeşi Yehuda onu özler, birgün kuyu başına gider. Onunla gizlice konuşur, yiyecek götürür ve kuyunun içinde Yusuf'un kamer yüzlü biriyle arkadaşlık ettiğini görür. Bu haberi kardeşlerine verirken, onu kuyudan çıkarıp babalarına teslim etmeği de teklif eder. Fakat kardeşleri buna önce razı ol
mazlar, gidip kuyuya taş bırakmayı bile düşünürler, fakat Yehuda onlan bu fikirlerinden vazgeçirir ve kuyudan çıkarıp babalarına teslim etmeğe ikna eder.
Yusufun her ki bir kdını keser Komazan candan anda kdca eser
Güci yetdiikce nefsimün nefese
Komazam üstine yavuz yit ese
Başına kasıl idende can komazaın La'line kasıl idende kan komazam
Çün Yehudıidan itdiler bum guş Havfdan olddar kaınusı hamıiş
Bu fikir ile yola çıkan kardeşlerin önüne, hakim kılığında şeytan çıkar ve onları bu niyetlerinden vazgeçirir. Böylece üç gün Yusuf kuyu içinde kalır.
(Yakub ağzından gazel)
Kandasın ey mlı-ı dide kandasın
Ey nihıil-i na-reside kandasın
Mekr ü ali şiddetinden zalimün
Uğrayan zulm-i şedide kandasın
Haste cismümden fırıikun derd ile
Olmadın cıinum remide kandasın
Bulmadum her giz cemıilünden eser lstedüm ins ü peride kandasın
Kanda sordumsa nişanundan haber Bilmedi hiç afer'ide kandasın
YUSUF'UN KUYUDAN KURTULUŞU VE SATILMASI
Yusuf'un kuyudaki dördüncü gününde, Medyen şehrinden Mısır'a gelen kervan
kuyunun başında konaklar. Kervanın reisi Malik'dir. Rivayete göre Malik, çocukken
rüyasında Kenan'da iken kolunun yenine bir güneşin girdiğini, daha sonra yeninden
98
çıkarak insan biçiminde cihana doğduğunu, beyaz bir bulutun da başı üstünde belirerek üstüne inci saçtığını görür. Sabah olunca düşünü yordurur. Tabirci ona bir kuh.ın nasib olacağını ve bu sayede istikbale erip zengin olacağını söyler. Gaibden gelen bir ses de elli yıl beklemesini söyler. Bu kuyunun başına geldiğinde aradan elli yıl geçmiştir. Kervan kuyuya yönelince develer kuyuya doğru giderler. Kuyu üstünde kuşlar vardır. Kuşları görünce kervan halkı, kuyuda su olduğunu anlarlar Malik de, yanına kölesi Büşra ve Unkud'u da alarak kuyuya gider.
Çfın yakın ol<lı anlara ser-i çah Ser-i çah üzre Malik itdi nigah
Gördi kuşlar tavaf iderler anı Uçmağ istedi ana kuşça canı
Çün ol arada kondı bazirgan Çaha Malik su gibi oldı revan
Çfın beşaret ümidi geldi dile Aldı Büşrayı kendü ile bile
Habeşi hendesi var idi çu dud Katı hoşnud idi adı Unkfıd
Rivayete göre, "kervan kuyu başına gelince develer Yusuf'un kokusunu almış olacaklar ki, mest olmuşlar, palanlarını yere vurmuşlar, yüzlerini toprağa sürmüşler." Malik kuyuya bakınca, içinde ab-ı zfilal aktığını görür ve kalbi aydınlanır. Su çekmek üzere kuyuya kovayı salarlar. O sırada Cebrail, Yusuf'a kovanın içine girmesini ve yukarı çıkmasını söyler.
Çaha Malik nazar kılup derhal Gördi akar içinde ab-i zülal
Oldı kalbi anı görüp rfışen Saldılar çah içine devi ü resen
Yfısufa didi rulİ-ı kuds-i emin Tur ki vakt - i halas irişdi hemin
Delve gir mih ü afıtib gibi Çık kuyudan zülal-i nib gibi
Yusuf da taşın üzerinden, hoş bir hareketle sıçrayıp kovanın içine girer. Unkud kovayı çekemez. Büşra'yı yardıma çağırır, kovayı çekerler. İçinden ay gibi güzel bir çocuk çıkar, Malik ve kervan halkı şaşırır.
99
Yusuf'u alıp kervana yollanırlar. Kervan halkı Yusuf'u görünce onun insan olduğuna inanmaz. Melek olduğu kanaatini taşırlar. Malik kervan halkının endişesiyle ileride bir fitne çıkabileceğini düşünerek Yusuf'u saklar. Kavga büyür. Yusuf'un karc;leşleri bu gürültü ve sesi duyunca kuyu başına koşarlar, orada Yusuf'u bulamayınca, kervana şiddet içinde gelir ve 'aynı tavırla "bizim kölemiz vardı, üç gün önce kayboldu onu arıyoruz nereye sakladıysanız çıkarın, ·aksi halde kan dökülür" diyerek bağrışırlar.
Oldı çün ol arada bir gavga Toldı etraf-ı deşte savt ü sada
Guş idüp anı Yusuf ihvanı Vehm idüp çaba atddar canı
Geldiler karbana şiddet ile Didiler unf u hışm u hiddet ile
. Ki bizüm bir gulamumuz yitdi Üç gün üç gicedür kaçup gitdi
Çıkanın anı çıkmadın başdan
Çıkarur tiğumız anı taşdan
Anı alan başın belaya takar Tamudan od alup ne yirde yakar.
Malik, korkudan Yusuf'u çıkarır. Yehuda, ona yaklaşarak "bunlar senin köle olduğunu söyleyecekler, sakın itiraz etme, başını belaya sokma" der. Uzun pazarlıktan sonra kardeşleri Yusuf'un yalancı ve hırsız, kaçağan olduğunu söyleyerek Malik'e yirmi semene satarlar. Sattıklarına dair bir senet yaparak Malik'e verirler. Kaçmaması için de iyice bağlamasını tenbih ederler. Malik de onları takdir ederek Yusuf'un bağlarını bağlar. O gece Malik sevincinden yola koyulmaz, orada yatar. Yusuf'un kardeşleri de kaçmasın diye onu uzaktan gözetlerler.
Sabah olunca kervan yola çıkacağı bir sırada, Yusuf kardeşleriyle vedalaşmak
için Malik'ten izin ister, elleri bağlı bir vaziyette Eflah isminde bir köle ile kardeşle-
100
rinin yanına gider. Onlarla vedalaştıktan sonra Eflah, Yusuf'u tartaklayarak geri geti
rir. Katır üzerine bindirir ve ellerini bağlar, kendisi de arkasında oturur. Eflah, efendi
sine, "elli yıldır bu cılız köleyi beklediniz, kaça satacaksınız?" dediğinde Malik,
"ben de bunu düşünüyordum ama rüyamı tabir eden bana bunu çok övmüştü" der.
Yusuf bu sözleri işitince gizlice güler.
Hikayeye göre, "Şeyh Ebu Osman, bir gün Mısır'a giderken, deniz üstünde bir
gemi görmüş, su üzerinde yürüyerek gemiye erişmiş, fakat kimse bunun bir keramet
olduğunu anlayamamış.''
Kervan yola çıkınca, Yusuf ağlamaya başlar. Bir iki durak gittikten sonra anne
sinin mezarına gelirler. Yusuf deveden atlayıp, mezara kapanır ve başından geçenleri
anlatır. Rivayete göre, Yusuf'un bu acınacak durumu karşısında mezar da ağlamaya
başlamış ve "ağlama oğlum, benden sana müjde, Mısır'a Aziz olacaksın, kardeşlerin
de sana secde edecek" demiş.
Yusuf bu sözleri duyunca kendinden geçer, kervan bir hayli yol alır. Eflah,
Yusuf'u göremeyince onu kaçtı zanneder. Etrafa köleler salınır ve Eflah onu mezarın
başında bulur. Bir kaç tokat atarak Yusuf'u sürükler, o da yere kapanıp Tanrı'ya,
Eflah'tan intikamının alınması için yalvarır. Yusuf, duasını bitirmeden gök yüzü siyah
bulutlarla kaplanır, ortalık kararır, gökyüzü v~ yer gürültüden titrer, şimşek çakar,
yağmur boşalır, sular taşar, sel eşyaların çoğunu götürür, helik eder. Malik, "bu işin
sorumlusu kimdir?" diye sorar, o zaman Eflah ortaya çıkar, konuşmaz, ancak Yusuf'.
a ettiklerinden ötürü bu hale düştüğünü, boynuna sarılmış olan yılan sebebiyle işaret
ederek anlatmaya çalışır.
Yatup anda bu hal ile kaldı
Karhan halkı hayli yol aldı
Üştüre mi-geh Eflah itdi nigih
. Yusufı gömıeyicek eyledi ih
101
Çağırup Malike kodı sabrı Didi kaçmış o bende - i İbı'i
Akibet Eflalı-ı !iyah . manı.ar lsteyürek o mahı buldı meger
Urdı bir kaç tabanca ana bu kul Melege san şikence eyledi gull
Yusuf ol dem zemine urdı yüzin Didi ey guş iden garib siizin
Ya ilahi seversen ecdadum Bu !iyeh - riıdan al benüm dadum
Toldı ol demde zulmet ile cihan Ditredi sayhadan zemin.ti zaman
Karhan üzre yağdı çfın bu tolu Oldı her sine dehşet ile tolu
seyle virdi kimi kumaşın o dem
Kimisi yile virdi başın o dem
Didi malik ki bu belaya sebeb Kankı şer ehli oldı ola aceb
Gelmedin kimseden cevab ü kelam İrişigeldi Eflah - ı bed - nam
Gördiler gerdeninde bir erkam Halka - veş halkını sıkar muhkem
Çfın bu derd ile anı gördiler Sebeb,i halin ana sordılar
Söylemeyüp dili bu halet ile Yusufı gösterüp işaret ile
Anı anlatdı kim bize bu bela Ol dem oldı ki eyledi bu du'a
102
Malik, Yusuf'tan afv diler, yalvarır. Yusuf da dua eder. Eflah ejderhadan kurtulur. Bu defa belalardan kendilerini kurtarması için Yusuf'a yalvanrlar. Eflah da gelip Yusuf'un ayaklarına kapanır, etraf günlük, güneşlik olur. Malik de Yusuf'un ellerindeki bağı çözer, gözlerinin yaşını siler onu kervana reis yapar.
KERVANIN NABLUS, BİSAN, ASKA LAN VE ARİŞ ŞEHİRLERİNE GİDİŞİ
Kervan, yoluna devam ederek Nablus şehrine vanr. Yusuf'u görüp güzelliğine hayran olan halk, ona Tann'sının kim olduğunu sorar. Yusuf da Tann'yı anlatır kendisinin o güneşten bir parça olduğunu söyler. Bunu işiten halk putlarını kırar, ateşe atar ve imana gelirler. Devamla kervan Bisan şehrine vanr, burada da Yusuf'un güzelliğine hayran olan halk putlarını kırar, Yusuf'un biçim ve nakışın da put yaparak ona tapmaya başlarlar. Kervan Askalan'a varır, burada da onun güzelliğini gören halk, deliye döner. Yusuf'un güzelliğini duyan şehrin sultanı, kervanı yağma edip onu almak için on iki bin atlı ile gelir. Ama Yusuf'un yüzünü görünce bir ah çekerek kendinden geçer, yere düşer. Askerler cansız yere yıkılır, hepsi üç gün üç gece öylece kalırlar.
Ferah u şadi ile gitdilçer Ask.alin menziline yitdiler
Halkı divane itdi silsilesi Toldı ol şehr içine gulgulası
Didiler şehre bir sanem geldi Ne sanem rôh-ı muhterem geldi
Kavli İbrani fı'li rahmani Riıyı ruhani buyi reyhani
Gök demür giyici kara yüzlü Ra'd. avaz u yddırun gözlü
Ta vurup kıirbanığıiret ide Suret-i Yusuf ile sohbet ide
Çıln göründi ana bu nur-ı cemal Ah idüp yire düşdi saye misal
Tacı terk itdi cübbe çak itdi. Yüzin anun yolma hak itdi.
103
Yıkdup yire kendiiden gitdi Her ne itdi ise bir nazar itdi
Askalaniler oldı dem - beste Cümlesi dil - şikeste can - haste
Üç gün üç gice kaldılar hayran Karhan oldı sıhhat ile revan
Kervan Ariş şehrine varınca, Yusuf, "bu şehir halkı da güzelliğimi görünce,
bana hayran hayran bakacak, felek benim gibi güzel görmedi" diye düşünür. Fakat,
kervan şehre girince kimse Yusııf'un güzelliğinin farkına varmaz. Yusuf ise halkın
çok güzel olduğunu görür. Gaibden bir ses ona çıkışır. Yusuf, hemen yüzünü yere
koyarak tövbe eder. Yerden yüzünü kaldınnca, bütün şehir halkının kendisine secde
ettiğini görür.
YUSUF'UN NİL'DE YIKANMASI VE MISIR'A GiDiŞi
Bir seher vakti, kervan Nil kenarına doğru hareket eder ve Mısır kenarındaki
bu nehire vanr. Yusuf yıkanmak için Nil'e gire~, kervan halkının kendisini seyretmek
için toplandığını görünce, nazarlarından korunmak için Tanrı'ya yalvarır. O sırada sudan bir ejderha çıkar, bunu gören halk ejderhayı seyre dalar, Yusuf da rahatçı yıkanır.
Çün leb-i Nile geldi ol şimşad Eyledi çarh-ı ıtilgiln fery ad
Kalmadı cümlesinün aramı Görmege geldiler gül endamı
Didi Yu~f o demde ya Settar Beni setr eyle gönnesün ağyar
Dahi payane irmedin bu du'a Oldı peyda sudan bir ejderha
Göricek halk anun bu balasın Kodılar Yusııfun temaşasın
Yusuf yıkanınca daha güzelleşir, Malik hayran kalır, saçlarını tarar, süslü kaf
tanlar giydirir, kemerler takar.
104
Sabah olunca kervan Mısır'a girer. Rivayete göre: "Kervan Mısır'a girmek üzere iken bir tellal, bütün şehir halkına hitaben güzel bir kölenin geldiğini ilan etmiş. Halk bu tellalın kim olduğunu soruşturmuş, sonunda bunun gökten inen bir melek olduğu kanaatine vanlmış."
Halk kervanı karşılar, Yusuf'un çevresinde toplanır. Yusuf'u örten perdeyi kaldırması için Malik'e yalvarırlar. Malik açmak istemez. Ancak, sonunda perdeyi
açar. Halk, güzellik karşısında secde eder. Malik, Yusuf'a bir hücre yaptınr ve kapısına da perde asar.
Ehl-i Mısr ana çünki inliler izzet ile selam virdiler
Ba'd-ezan didiler ki perdeyi ac Görelüm ol cemali biz muhtac
Cümle Mısr ehli bunda hazırdur Keremün kapusına nazırdur
Bari kdsun bu gün tecelli • i has Ki teselli bula anunla havas
Cümle Mısr ehli anda pir ü cüvan Oç gün üç gice kalddar hayran
Gelüp ol dara yüz sürerler idi Ka'be gibi tavaf iderler idi
Cümle uşşak mübtela oldı Dilde elhanı bu neva oldı.
Halk üç gün üç gece oradan ayrılmaz, görmek isterler. Malik de halkın isteği
üzerine birer altın karşılığında Yusuf'u gösterir.
(Mısır halkı ağzından gazel)
Meh-i sa'adetümüz gün gibi ayan oldı
Çim aldı gönlümüzi can gibi nihan oldı
Şu resme düşdi anun la'li şevkine uşşak Ki gözlerinden akan yaş yirine kan oldı.
Ne gencdür acaba hüsni ol peri ruyun Ki gören adem anı ana pasuban oldı
105
Yiizini görmesevüz n'ola kani'uz ana kim Kapusı ka'besi aşıklara mekan oldı.
Heva-yı zülfi nesimi ne karbandur kim Meta.·-ı barı anun fitne-i cihan oldı.
İbn-i Abbas rivayetine göre "Yusuf, Mısır'a geldiği sırada, şehir halkı kıtlıktan kırılıyormuş, Nil'in suyu çekilmiş, kurbağaların bile ıçecek suyu kalmamış, Yusuf Mısır'a girince kıtlık ortadan kalkmış, Nil taşmış, güller açılmış, bütün Mısır halkı bu hadiseyi Yusuf'un ayağının uğurlu oluşuna bağlamış."
Malik, Yusuf'un güzelliğini halka göstermek için mermer direkli, zebercet kemerli, kubbesi yeşil camdan, kapısı abanoz ağacından bir taht yaptırır. Dört köşesinde altından bir tavus kuşu bulunan altın tahta oturtur. Bulundukları meydan temizlenir, çadırlar kurulur, herkes Yusuf'u görmek için orada bir yer hazırlatır. Mısır sultanının hazinedan olan Kıtfir (Mısır azizi) de çadırdaki yerinde Yusuf'u görmek üzere bekler.
ZÜLEYHA 'NIN HIKA VESi
Mağrip (Cezayir) ülkesinde Taymus adında bir şah vardır, şanlı ve şöhretlidir. Tanrı ona bir kız çocuğu vermiştir, boyu servi gibi, aşk ilminden anlar, yüzü cennete benzer, ay bile ona köle olur.
Yedi yaşını bitirdiği zaman yüzü ayın on dördü kadar güzeldir, yazıda gezer, oynar, yüzlerce cariye de Züleyha adlı bu kızın hizmetindedir.
Züleyha bir gece rüyasında güzel bir delikanlı görür. Bu sebeple aklı başından gider, ona aşık olur, huzuru kalmaz.
106
Eyle hub idi bili kim anı Kılca kalurdı görenün canı
Lalası lale idi dayeğ gül Deni elhan mu 'allimi bülbül
Naz ile besler idi daye anı Nice gün görmez idi saye anı
Yedi yaşını çun tamam sürdi Yüzi ayınun oldı on dördi
Yedi ikttmi tutdı gulgulası Alemi bende sı.ldı silsilesi
Gördi çün kameti hayalini ol Dikdi canda bela nihalini ol
Tutuşup odlara izarından Kalmadı zerre denlü varından
Oldı hali hayali canına dağ Aşk gavgası geldi gitdi ferağ
Rüyanın etkisi öyle kendisini hissettirir ki, onunla birlikte güller ve bülbüller
bile figan ederler. Derdini kimseye söylememeğe çalışan Züleyha, geceleri ah ederek
ağlar. Bu ahval üzere bir nice zaman geçer.
(Züleyha ağzından gazel)
Kalu balada ekdi çu tohm-ı bela-yı aşk Bitürdi ab-ı derd ile ben bi-nevayı aşk
Çun hasıl itdi döne döne harmanumı devr Bir demde hasılum yite virdi heva-yı aşk
Gönlümi aşina ideli derd - i yar ile ffigane eyledi bana kamu aşinayı aşk
Benden selamı kesdi selamet çün eyledi Dest-i melamet ile bana merhabayı aşk
Kalmadı gözde hab eseri toldı ab ile Bilmen ki akibet n'idiser macera-yı aşk
Züleyha'nın aşkı gittikçe şiddetlenir, aklını yağmaya vermeğe başlar. Kendisine sahip olanlar, Züleyha'nın bir derdinin olduğunu anlarlar. Onun günden güne sarardığını görenler, gizlice dedikoduya başlar. Bir gün dadısı, Züleyha 'dan derdinin ne olduğunu sorar. O da, gördüğü rüyayı anlatınca dadısı çaresi olmayan bir iş için üzülmenin faydasız olduğu yolunda nasihat ederse de, Züleyha'nın bu öğütleri dinlemediğini görünce, durumu babası Taymus'a anlatır. Taymus da kızına öğütlerde bulunur, fayda vermez. Züleyha'nın babası etrafındakilere bu sırrı kimseye açmamalarını tenbih eder.
Züleyha bir gece, ilk rüyada gördüğü delikanlıyı tekrar rüyasında görür.
107
(Züleyha ağzından gazel)
Sabrum libasını yine sad-pare eyledün T'ır-i gamunla bağrumı pür-yare eyledün
Saldun dilüme zülf-i perişan hayalini Kuy-ı huzurdan beni avare eyledün
Ben çare bulmak ister idüm hasta gönlüme Derdünle sen beni dahi bi-çare eyledün
Dil hücresinde yakalı şem'-i hayalüni Pervane gönlümün hevesin nare eyledün
Ey gül hevana düşeli ben bülbül-i garlb Yirümi har ü mesnedümi hare eyledün
Kim olduğunu sorar. "Gaybdaki görüntü" ise "ben adem oğluyum, aşkında sadık isen hazineni aşkımla mühürle, derdin bence bilinmektedir. _Ben de gönlü hasta bir bülbülüm" diye cevap verir.
(Züleyha ağzından gazel)
Gönül ki şehr-i vücudunda şehriyar ister Aceb degül mi bu kim yoğ içinde var ister
Heva-yı dilber ile bi-karar aşıkdan Delü degül mi o kim sabr umar karar ister
Cihanda sadr-ı safa li'übaliler yiridür Ne i'tibar ana kim kadr ü i'tibar ister
Kimesne cem idemez aşk odıyla yüz suyın Heva-yı arı kosun her ki buy-i yar ister
Nigar-ı zülfi aceb fitnedür ki aşıkınun Dilin hevayı vü aklını tar ü mar ister
Uykudan uyanan Züleyha, kederle sevinç içerisinde coşup dövünür. Züleyha'nın elbiselerini yırtıp; kanlı göz yaşı döktüğünü gören dadıları onun başına toplanırlar. Bu hali öğrenen babası, ona öğütlerde bulunursa da, fayda etmez.· Sonunda sabretmeyecek olursa, Züleyha'yı zincire vuracağı yolunda tehditte bulunur. Aşk sevdası ile deliye dönen Züleyha, gamdan erir, gözlerinden yağmur gibi yaş akar.
108
Bu hal ile rahatı kalmaz, kendi kendisine Yusuf'un hayaliyle meşgul olurken, uykuya dalar ve üçüncü kez Yusuf'u rüyasında görür. Adını ve kaldığı yeri sorar, o da "bulunduğum yer Mısır'dır, ben onun aziziyim" der. Züleyha sevinçle uykudan uyanır, aklının yerine geldiğini zanneder, dadılarını çağırıp babasına müjde yollar.
Kılur iken dehanı hiçe hitib Tutdı ihuların hayal ile hib
Yine canında buldı cinim Yine tahtında gördi sultanı
Ah idüp karşu vardı ayına Göz yaşın dökdi pik payına
Kerem it ol Hudi-yı pik içün Ki kdur canı bende hik içün
Bir iki lahza gözden olma nihan Nimunı söyle şehrün eyle ayan
Didi mahbôb-ı riz-ı penhinı A'nı ıerv-i riyiz-ı Ken'inı
Meskenüm Mısr anun azizi benem Hin-ı bahtum nebat - rizi benem
Çün Züleyha ya bu nişan irdi Sanki azm-i remime can irdi
Virdi ol güft ü guyi şirin-nuş Tene can cana rahat ü dile huş
O günden sonra, başına toplanan cariyelerle güler, sohbet eder ve Mısır azizini dilinden düşürmez.
YEDİ İKLİM PADİŞAHLARININ ZÜLEYHA'YI İSTEMESİ
Züleyha'nın güzelliğini duyan Yemen, Umman, Habeş, Irak, Rum, Firenk, Tubet ikliminin şahları,elçiler göndererek Züleyha'yı babasından isterler.
Babası kızını çağırarak kendisini isteyenleri tarif ederek anlatır. Züleyha, bunlar içinde Mısır azizinin olmadığını anlayınca üzülür.
109
(Züleyha ağzından gazel)
Canumda tab-ı hayret ü çeşmümde ab-ı baht Bir dem yüzüme gülmedün ey afitab-ı baht
P"ıruze tali 'üm benüm oldı hayal - i hah Geh geh görünse bari düşümde bu hab-ı baht
Tennur - i dilde can gibi yakardum odlara Ger mümkin olsa ademe kalır u ikab - ı baht
lyşum devıim-1 gu~ VÜ hem-sohbetüm bela
Eşküm şerıib u tali ü bağrum kebab-ı baht
Ben şeh-süvar olam dir idüm devlet atına Eyvah ki pay-dar degiil bu rikab-ı baht
Taymus,çaresiz kalınca Mısır azizine bir mektup yazarak kızını teklif eder .
...... Aziz, mektubu alınca sevincinden güvercin gibi oynamaya başlar. Taymus'a
hitaben bir mektup yazarak sevincini belirttikten sonra, yanlarına gelmeği istediğini ancak, şahın kendi olmadan yapamayacağını belirtir ve elçiyle mektubunu göndererek muradına ermeği bekler.
Name oldı Azize çun vasıl Oldı bakdukca aşk-ı can hasıl
Bakduğınca sevad-ı mektuba· Toldı sevdaya düşdi ıişuba
Gönli oldı küşade name gibi Zevkden raks ider hamame gıöi
Şevk ile çünki toldı can-ı Aziz Yazdı ol dem cevab-ı nameyi tiz
Gönderüp kendüsi de saldı resul Ta vesile ola muradına ol
Mısır azizinin kendisini istediğine dair haberi alan Züleyha yerinde duramaz. Elçiye şölen verilir, armağanlar yağdırılır. Kervan hazırlanır, Züleyha, değerli hediyeler, nihayetsiz köleler ve çok güzel cariyelerle ah ve figan ile Mısır'a uğurlanır.
110
Bir seher vakti kafile Mısır'a yaklaşıtıkça Züleyha sabırsızlanır: Züleyha'nın Mısır'a yaklaştığı müjdesini alan Mısır azizi Kıtfir, binlerce güzel köle ve cariyeyle, çalgıcılarla onu büyük bir törenle karşılamaya çıkar. Ayağının altına kadife döşerler, her taraf çeşitli renklere bürünür.
Tutdı şanı u seher nazar bu işe Gül Züleyhası Mısrına irişe
Nuş iderken bu şevk ile camı Na - gehan irdi müjde peygamı
Bu haber çün irişdi giışına ' . Ab-ı kevser katıldı nuşına
Nice bin malı - nı gıılam u keniz Her biri fitne - siz ü mihr-engiz
Çenge çeng urdı Rumi çengiler Raksa girdi büt - ı Firengı1er
Bunca ferr ü safa ile Kıtfir Karş:ı çıkdı bir iki fersah yir
İzzet idüp ayağına düpdtiZ Döşediler katife yirine yüz
Reng-der-reng zeyn ü ziverile Teng-ber-teng Mısri şekker ile
Züleyha, Mısır azizinin yüzünü bir an önce görmek için sabırsızlanır. Bu hale vakıf olan dadı, dışarıda dolaşan Kıtfir'i görebilmesi için çadırda bir delik açar. Züleyha, azize bakınca rüyasında gördüğü güzel gencin bu genç olmadığını anlar ah ve figan eder. Bu esnada gaybdan bir ses gelir ve sabretmesini söyler. Züleyha bu sözü işitip, şükredip, sabretmeğe karar verir.
Çün Züleyha Azize itdi nigah Dil-i gam-dideninden eyledi ah
K'ey ıliôğa ne müşkil oldı işüm Div oldı melek umarken eşüm
Bu degül ol sanem ki ben gördüm
Aşkına can ile gönül virdüm
111
Ey diriğa yile verüp namus
Toprağa saçdı yüz suyın Taymus
Rfız-ı bahtum siyah oldı diriğ
Dün ü gün işüm ah o!dı diriğ
Gül umardum naibüm oldı diken Tohm-ımihr ekdüm idi bitdi mihen
Hatif-i ğaybdan nida geldi Ne nida derdine <leva geldi
K 'ey Züleyha fır aka sabr eyle Ağlama iştiyaka sabr eyle
Çun Züleyha anun işitdi sözün Urdı riiy-ı zenune şiikr yüzin
Yudı ahdı ab ile ol demden Dehenin na.leden gözin nemden
Gerçi gam ney gibi delerdi dilin Sabra merdane bağlamışdı bilin
Kıtfir, Züleyha'yı alıp sarayına götürür. Mısır halkı gelen kervanı seyretmek için
sokaklara dökülür, davullar çalar, zenci çalgıcılar saz çalarlar. Kıtfir, Züleyha'yı her yönüyle mükemmel sarayında taht üzerine oturtur, fakat Züleyha'nın kalbi kırıktır, tac ve taht umurunda değildir.
112
Çüıı bu ıyş ü safa vü ziynet ile İrdi ol malı sahil-i Nile
Cümle Mısr ehli anda hazır idi Ol mehün mukaddemine nazır idi
,\lemün ömri hasılın ne ki var Eylediler imarı üzre nisar
Eyle saçdı cevahirin ana il Kulzüm-igüher aldı sahil-i Nil
Tahta yirine cem i<lüp bahtı Anda dürmişler idi bir tahtı
Zarı zer perde - darı la 'lü güher Payesi maye-i sa'adet-i ser
Çun Züleyhaya menzil oldı o taht Eylediler du 'a-yı devlet ü baht
Dem-be-dem ki üstine direm yağdı Ana bıiran-ı derd ü ğam yağdı
Ol güher kim iderdi hur ana i'eşk Çeşmine oldı maye dürr-i eşk
Aşk ile varlığın viren yara Can Jahi olsa bakmaz ağyara
Aşık.un meyli mi olur taca Çun virüpdür serini taraca
Kıtfir, Züleyha'ya her türlü ikramı yapar, fakat istediğini elde edemez. Rivayete göre, "Kıtfir ne zaman Züleyha'ya yaklaşmaya teşebbüs etmiş ise, araya Züleyha şeklinde bir peri girmiş ve Aziz.onunla hoş vakit geçirmiş".
Bir rivayet budur çün Kıtfir Vaslına anun olsa dıimen-gir
Bir peri-sureti Züleyhada Def'i hazır olurdı arada
Bu melek sanup ol periyi Aziz Olur idi anunla zevk - amiz
Böylece Züleyha talinine küskün, bir an önce Yusuf'a kavuşmayı ister. Onun aşkıyla yanar tutuşur, Tanrı'ya ona kavuşmak için yalvarırken, sabah rüzgarından da yardım ister.
Sadr-ı dilde hayal-i cananı Subh olunca olurdı mihmanı
Terk-i kanun-ı abd idüp çiı rübab Nale ile kılurdı yare hıtab
K'ey vatandan beni ganô kılan Gül iken haste andelib kılan
113
Dir idün bana ey dil - aramum Malı-ı Mısram Azizdür ıı4mum
Mısra anun içün garib oldum Ne ğarib ol ki bt-nadb oldum
Vınneseydi yakin hatü-i Cayb Kahır idüm bu şübhede laıeyb
Bu yakin ile zindedür canum Umaram bir gün ire· dermanum
Gerçi var vasluna diliimde yakin Bilmem amma ırak mıdur ya yakın
Gözlerüm hasretünde tar oldı Şeş cihet gözlemekde çar oldı
Vakti..:lür gün yüzünle hurrem olam Gökde istedügümi yirde bulam
Ta seher şem'-veş yanup nara Od saçdı zübıin ile yılra
Esmege başlasa seherde nesim Dir idi ey hayat-ı azm-i remfm
Y ıiri bulmakda bana yar olsan Gum vaktinde ğam-giisıir olsan
Arayup her diyarı dürişesin Kapu yapdsa bacadan düşesin
Hotan ah{Uarını çfın göre!ıin Her birine gazıilumı sorasın
Gice gündüz bu tavırdı hali Ah ile geçdi mıih iken sıili
Demidür Hamdi merd-i danaya Yıhııfı göstere Ziileyhıiya
114
ZOLEYHA'NIN YUSUF'A RASTLAYIŞI
Züleyha, böyle ümitsiz iken Yusuf'u, Malik Mısır'a getirir. Bir sabah Yusuf'u pazara götürüp müşterilere gösterir. Hepsi şaşar kalırlar. Bu arada Züleyha da Yusuf'u görmeyi arzu eder. Toplanılan yerde Yusuf'u görünce, daha önce rüyalarında gördüğü genç olduğunu tanır, yere düşerek kendinden geçer.
Görmek içtin cemalini anun Şevkı bi-hadd idi Züleyhanun
Yusufun vasfın işidüp ilden Talib idi cemaline dilden
Malike bir kimesne ıaldı Aziz Didi an·itsün ol gulamını tiz
Malik irişdi Yfısufun katına Halini an kddı hıdmetine
Didi kim cümle Mısrun a'yıiru Hacası miri belki sultanı
Bende olmaz senün gibi bende Y araşur sana bende olam ben de
Seni ol dem ki bana ey mahbub Satdı ebna-yı Hazret-i Ya'kub
ltdi çim gün yüzi tecellayı Buldı aşıkları tesellayı
Arz-ı hüsn eyledi çun ol meh~u Toldı afaka na'ra-yı ya-hu
Çun Züleyha ana nigah itdi Yıkdup ka'r-ı dilden ah itdi
Aklı başına gelince, dadısı ne olduğunu sorar. Züleyha da "rüyada gördüğüm ve beni aşka düşüren ay yüzlü güzel bu idi, sonunda Mısır'a aziz olacak ben de dileğime savuşacağım" diye cevap verir. Sonunda dadıya gidip kendisinin onu satın alacağını ve evlat edineceğini, başka müşteri çıkarsa razı olmamasını tenbih etmesini söyler ve dadıyı ihsana boğacağını vadeder.
115
Dadısı bu isteği Yusııf'a iletir. Yusuf da "Züleyha'ya benden selam söyle, oğul edinmek bahanesinden vaz geçsin, yedi yaşımda iken ben de onun hayalini rüyamda görmüştüm" der. Dadı bu cevabı, Züleyha'ya getirince Züleyha kendinden geçer.
(Züleyha ağzından gazel)
Meger gönlüm halas oldı hicıib-ı din ü dünyadan Ki oldı gözlerüm riışen temaşa-yı tecellıidan
Tecelli benligüm benden alalı b1-haber oldum Cemıil-i ehl-i ıuretden kemal-i ehl-i ma'nıidan
Başuma saye-i vaslı eger düşmezse ol servün Seçemen nar-ı zakkumı heva-yı zıll-ı tuf>ıidan
Gözin pür-dem kdup her dem ginbıinmı çak itsün Çu aşık subh-dem gibi dem ura sıdk-ı da 'vidan
Gönül zülfi hevasından lebi şevkına düşmişdiir Nice kez öldi dirildi geçemez ol temennadan
İki taraftan iki tane tellal, Yusuf'u methederek satılacağını ilan ederler. Yusuf da bu arada kendisini methetmemelerini tellallardan isterse de onlar, bu güzelliği gizleyemeyeceklerini ve yalan söyleyemeyeceklerini ifade ederler. Bütün Mısır halkı bu satışa iştirak ederken, eğirdiği bir kelep ipten başka bir şeyi olmayan fakir bir kadının da bu satışa giriştiği görülür.
Müşterilerden biri bir kese altın, diğeri mücevher, bir başkası Yusuf'un ağırlığı kadar nafe-i çin, diğeri anber verir, sonunda Yusuf, iki kat değerle Züleyha'da kalır. Züleyha, Aziz'e haber gönderir ve bu köleyi alacağını bildirir. Aziz, hazinesinde onu alacak parası olmadığını söylerse de Züleyha, kendi parasını da buna ekleyeceğini söyler. Aziz, Yusuf'u almamak için, onu Şah'ın almak istediğini öne sürer. Ancak Züleyha, Şahı ikna edeceğini Aziz'e söyleyince Aziz de Yusuf'u satın almak mecburiyetinde kalır.
Satış işlemi bittikten sonra Malik, Yusuf'u Kıtfir'e teslim edeceği sırada onun güzelliğinin farkına varır ve kendinden geçer.
116
Satdı Malik Azize Yusufı çıın Zahir oldı ana önüı\de o gün
Eyler iken o mal ü gence nigah Nazarı düşdi Yusufa na-gah
Çun göründi ana bu bedr-i tamam Na'ra urup yıkddı b'i-iram
Yandı bi-huş olup füsurde gibi Kalmadı tende canı mürde gibi
Bir zamandan ki geldi idraki Ağlayup saçdı başına haki
Dögünüp ağlayup dir idi diriğ Kendü destümden irdi başuma tig
Var idi ilde bu mesel ruşen Ağlamaz dirler idi kendü düşen
Aklı başına gelince ağlayarak "kendi kendime yara açtım, bu kadar güzel olduğunu bilseydim, böyle bir hazineyi elimden çıkarmazdım" diyerek feryat eder.
(Malik ağzından gazel)
Vırdüm nedimi yada nedamet ne fi'ide Aldum belayı cana şikayet ne fi 'ide
Fursat demi ki ğaflet ile geçdi yit gibi Halüm su gibi ger ola rikkat ne fa 'ide
Canda selamet olmasa ni 'met ne menfa 'at Çun başda devlet olmaya izzet ne fa 'ide
Düş gibi geçdi ğaflet ile vuslat-ı nigir Fürkat deminde gitdi bu gaflet ne fa'ide
Müflis himayet eylemese gence iricek Fakr ile rence düşse hamiyyet ne fa'ide
Malik, Yusuf'la konuşmak üzere izin isteyip, tenha bir yerde ona, kim olduğunu söylemesinin vakti geldiğini, kendisini tanıtmasının gerektiğini söyler. Yusuf da, Yakub peygamberin oğlu olduğunu ve başından geçenleri anlatır.
117
Çİınki destur virdi ana Aziz Didi halvetde ey veli aziz
Eylemişdün benüınle ahd-i tamam İtmege bana kendüni i 'lam
Va'de vakti irişdi eyle vefa Ki vefadur nişan-ı ehl-i safa
Şart idüp Yusuf ana kitmanı Aşikar itdi raz-ı pinhanı
Oldı Malik bu hale çun agah Ağlayup didi ya nebi Allah
Görmişem ben cemll-i Ya'kubı lşidüren kemal-i Ya'kubı
Dilerem senden ey sülale-i nur Tuta sın her kusuruma ma 'zur
Cebi ile oİsa zillet ile hata Afv ider anı ehl-i sıdk u safa
Hazret-i Yusuf ana itdi du'a Kalbine toldı tab-ı nur-ı safa
BAZWA HIKA YESI
·zenginliğine ve ilahi güzelliğine güvenen Bazığa isminde Mısır'da bir kadın vardır. Yusı.ıf'un güzelliğini işitince, onu görmek ister. Atına binip, yanına da bin güzel cariye alarak Yusuf'un satılmakta olduğu meydana gelir. Fakat, kimse Bazığa'nın güzelliğinin farkında değildir. Yusuf'a gözü ilişen Bazığa, bu güzellik karşısında şaşkına döner.
118
(Bazığa ağzından bir gazel)
Toğmaz felekde neyyir-i a'la senün gibi Olmaz felekde sfıret-i t'ıba senün gibi
Tavus-ı Kuds bülbül-i elhan olaydı ger
Gülşende bitse verd-i mutarra senün gibi
Arşa dahi irürse ser-i serv Sidre-veş Olmaya münteha vü dil-ara senün gibi
Hurşidi ana benzedür idüm olaydı ger Kaşları fitne gözleri şehla senün gibi
Gerçi ki çok nigara nazar itdi gözlerüm Bu nakşı bana geçmedi illa senün gibi
Onun yanına yaklaşarak "seni yaratan kimdir" diye sorar.
Yılsufa izzet ile hitab Didi ey afitab-ı alem-tab
Sana bu hüsni hulkı kim virdi Bu taravet ana neden irdi
Nice canun beratıdur bu cemal K 'olmuş anun nişanı resm-i hilal
Ne şehündür bu name-i menşur K'oldı ünvan ol ahife-i nur
Serv- kaddün kim eyledi mevzun Ki olur seyr iden anı meftun
Gül yüzün reng ü ahı kimden alur
Sünbülün piç ü tabı kimden alur
Dehennün kim yaratdı dürc-i güher Leblerüni kim itdi şehd ü şeker
Neden oldı bu nergesün bina Gonceni kimdür eyleyen gôya
Dehenün yoğ iken kim eyledi var La'lüni kimdür eyleyen dür-bar
Dehenün kimdür ahı meşreb iden Ab-ı hayvan ile leb-a-leb iden
Boynun ağın kim eyledi kafur Müşk ile anı kim ider mestur
119
Yusuf da "bütün mahlukatı yaratan Tanrı'dır, sen de o Tanrı'ya inan ve iman et" diye cevap verince, Bazığa, Tanrı aşkıyla dolar, mecaz köprüsünden geçerek hakikat yoluna ayak basar, bütün varlığını dağıtır, bir parça ekmeğe muhtaç olur ve Nil_ kenarında yaptırdığı bir mihraba kapanarak vaktini ibadetle geçirir.
120
Didi kim sani'ım Huda-yı cihan Ki anun sun'idur zemin ü zaman
Lamekandur ki yok mekan ansıız Bi - zamandur ki olmaz an ansuz
H:ikim-i arş u ferş ü levh ü kalem Bendediir ana bun'ca bin alem
Eser-i hüsnidür bu wret-i hub Ma'nide bil heman odur mahbub
Düzdi ay1neler cemaline Mazhar olmağ içlin kemaline
Her ne suret ki ola matlubun Aksi.dür ol cemal-i mahbubun
Guş idicek bu sırrı o dana Kalbini rfışen itdi aşk-ı Huda
Köprüsinden geçüp mecazün o dem Basclı rah-ı hakikat üzre kadem
Toldı çun Dazığa diline yakin Cümle varın ta&ıdduk itdi hemin
Eyle itdürdi varlığın t:irac Oldı bir p:ire etmege mulıtac
Nil katında yapdı bir ınilırab İtdi varlık binasın anda harib
Cevheri hanı virdi nan-ı ceve Kodı evyanı !,•irdi neyden eve
ZÜLEYHA 'NIN YUSUF'A SAHlP OLMAK iÇiN Y APTlCI HiZMETLER
Züleyha, Yusuf'u sarayına götürüp giydirir, kuşatır, başına işlemeli bir tac, beline altın bir kemer takar. Her gün elbiselerini tazeler, saçlarını elleriyle tarar. Yusuf'u karşwna alıp şarap içer, ona kendi eliyle yemek yedirir, her türlü ihtimamı gösterir. Yusuf'un uykusu gelince ona tatlı hikayeler söyler.
Çün Züleyhaya hasıl oldı murıid Yıisufı aldı gitdi kasrına şad
Yok cihanda benüm gibi bülbül Ki anı gam deminde güldüre gül
Canuma irmiş idi neşter-i merk Merkadum olmuş idi pister-i merk
Nagehan lıdi yar-ı lıa dem Gitdi candan bela gönülden elem
Ola mı benden özge şirin - kar Eyledüm kandı senünle hazar
Mihrümeh çim makama irdiler Toğrı işret - saraya girdiler
Ruşen olmağa meclis-i işret Virdi ol maha nurdan hıl'at
Olsa tezyin-i ziynet emri tamam Yar ile işret eyler idi müdam
La 'line karşu nuş iderdi şarab Gamzeden aklı olmış idi harab
Nergesine olurdı geh hem-raz Goncesine olurdı geh dem -saz
Yusufa izzet idüp ol hoş-nam Dest-i lutf ile yidürürdi ta'am
Gice azın itse baba dilber-i hub Taze gülden döşerdi pister-i hub
121
Gonceyi eyler idi müşk-agin Olmağ içün o dilbere halin
Nergesi hah idince rahat ile Söyler idi şeker hikayet ile
Gice gündüz bu hal idi karı Yar ile olmış idi hazarı
Bir gece Yusuf, Züleyha'ya başından geçenleri anlatır. Peygamber soyundan geldiğini, kardeşlerinin kendisini kuyuya attığını ifşa eder. O zaman Züleyha, günleri ve ayları hesap eder ve o gün sebepsiz yere içinin daraldığını, dert ateşiyle yandığını, ağlayıp sızladığını hatırlar, böylece gönülden gönüle gizli bir yolun olduğunu anlar.
Çün Züleyha.ya Yusuf-ı Ken'an Hem -dem oldı niteki cism ile can
Bir gice şevk irişüp ol aya Sergüzeştin didi Züleyha.ya
Zikr olundı bu şevk ile na-gah Şerh-i ahva.1-i rah ü kıssa -i çalı
Çfın Züleyha işitdi kıssasını Andı ol bi-bahane gussasını
Didi ol gün ki irdi bana melal lnniş ol dem bu mihre bunca zeval
Beni iden esir-i mihnet ü gam Kıssa-i çah-ı Yusuf imiş o dem
Çı'.in hisab itdi ruz u hefte vü malı 0ldı bu sırra şüphesüz agah
Tan mı ol malı olsı ger agah Ki gönülden gönüle vardur rıih
Bu konuyla ilgili şöyle hikaye edilir, bir sabah Leyla'nın kolundaki bir damara bıçak değmiş, kanamış, o anda Mecnun'un da kolunun aynı yerinde birdenbire kan peyda olmuş.
122
Bir gün, Yusuf, Aziz'le otururken kendi halini düşünerek Tann'ya dua eder, durumunu babasına bildirmesi için yalvarır. O sırada Ken'an iline gitmek üzere devesini süren bir Arab görünür.
Otururken Aziz ile ol şah ltdi•na-gah gurbetine nigah
Düşdi derya-yı fikre oldı ğarik Ciiş idüp ka'r-ı dilden ih-ı hadk
Halini yad itdi gurbet ile Andı rikkatin bu rikkat ile
Yüz urup hazrete niyaz itdi Alem-i dilde keşf -i riz itdi
Ki bir A 'rabi ol zamanda meger Mısra Ken'andan eylemişdi sefer
Bitdi çun Mısra varup işleri hep Sürdi Ken 'ana nakasını o A 'rab
Deve, Yusuf'un bulunduğu yere geldiğinde yürümez yere çakılır, gözlerini Yusuf'un gözlerine diker, yüzünü onun eteklerine sürer inler. Yusuf da onu görünce sebebini sorar, Yusuf, Arab'a Yakub'un oğlu olduğunu söyleyerek başından geçenleri anlatır. Bunun üzerine Arab, Yusuf'u tanımadığını belirterek özür diler ve Yakub'u, Yusuf'a anlatır, onun hasta ve zayıf düştüğünü, canının ve kanının kalmadığını söyler. Yusuf çok üzülür ve Arab'tan, halini babasına bildirmesini ister.
Yusufı görüp üştür-i mi9'dn İtdi yüz derd ile enin ü hanin
Deneyüp ağlar idi ol aya Güçegin buldı sanki ol maya
Pik damanına sürüp yüzüni Vech-i Yfüı11fdan irmedi gözini
Göricek Yusuf anı ağladı zir Yandı hasret odına sabr ü karar
Buldı A 'rabi çıın dem -i fursat Halini sordı Yusufa halvet
123
Didi kimsin ne yirdedür vatanun Kim idi atan anan anda senün
Neden oldı bu gurbete düşdün Rıkk olup bunca rikkate düşdün
Didi ben Yusufibn-i Ya'kİıbem Mübtelıi-yı cefıi-yı ıişubem
ihvetüm ba~ çok cefalar idüp Gurbete sıldılar belalar idüp
Görmeyelden peder cemalini ben Bilmezem nice oldı halini ben
Yusufı çiınki bildi A'rabi Toldı kalbime merhamet tabı
Ağlayup didi ey hab1b -i Resul Bilmedüm seni özrüm eyle kabul
Yitirelden tapunı lsrıi'il Oldı günden güne za'if ü aDI
Arab, haberi götürmek için hazırlanır, deve bir türlü kalkmaz. Tann emriyle dile gelen deve "Salih peygamberin devesi mertebesine ulaşmak" istediğini belirterek tekbir getirir. Yusuf da deveye dua eder, sahibiyle yola çıkar. Ken'an iline vanrlar.
124
Haberi aldı çun resiıl-i resıll Diledi azm -i hıdmet eyleye -:>I
N akasın çekdi kim yüriye hemin Olmadı nıika dögmek ile revan
Belki Hak virdü ana nutk-ı fagh
İtdi A 'rabiye i 'tab-ı sırlh
Cennet olsa n'ola çırıi-gıihum Naka-i Salih olsa hem-rıihum
İtdi A 'rıibi çun bu derhemi guş Kaldı hayretde valih ü medhı'.lş
El götünli du'a içün sıddik Eyleyüp nika hüccetin tasdik
Nakaya çünki hasıl oldı muroo Gitdi Ken'ana yil gibi bi-zad
Beytü'I-Ahzan'a (Yakub'un evi) varan Arab, haberi Yakub'a ulaştırır.
Yakub sevincinden bayılır. Sabahleyin tekrar Arab'ı çağırır, dinler, Yusuf'un özlemiyle ağlayıp inler. Yakub'un sesini duyan oğullan gelip Arab'ın söylediklerini yalanlar, Yakub da Arab'a cenneti müjdeler.
Çônki A'rabi vardı Ken'ana Dünle azm itdi Beytü'l-Ahzana
Bunı Ya'kub o dem ki guş itdi Ah idüp düşdi kendiiden gitdi
Bir zamandan ki aklı geldi ana ÇağD'llp didi kimsin ey g6ya
Beni bu dem ne hoş ki yad itdün Haber-i Yusuf ile şoo itdün
Ne kişisin ne yirlüsin ki aceb Yusufı görmege ne oldı sebeb
Didi A'rabiyem yirüm Ken'an Taraf-ı Mısra eyledüm seyran
Şehr-i Mısr içre bir civan gördüm Ne civan cisme taze can gördüm
Gülse nur akıdur süreyyadan Sözü lezzetlü kand ü helvadan
iki nergesleri mükehhel-i naz Sineye gamze ile tir-endaz
Çahı var gabgabında afet-i cin Yusufa çah bes degül mi nişan
Çun bu resme nişane vü peygam lrdi Ya'kfiba düşdi b1-aram
125
Yatdı bi-hud çu &11bh- gah oldı Turıcak evvel işi ah oldı
Sonra A'rabiye nida itdi Hayr ile yad idüp sena itdi
Na'rasın çun işitdi ebnası Toldı Ken'ana fitne gavgası
Gelüp A 'rabiyi yalanladılar Her kişinüıi dilin gümanladılar
ille Ya'kfib minnet itdi ana Cennet ile beşaret itdi ana
Hasret içinde olan Yusuf, peygamberlerin çobanlık ettiğini düşünerek, çoban olmayı arzular. Züleyha bu istek üzerine çobanlarına emredip, kuzu sürüsü hazırlatır. Yusuf bir müddet,çobanlık etmeğe başlar.
126
Enbiya ra'ıyan-ı ümmetdür Baş şubanlık bularda adetdür
Çôn bu hjjcm ile Yusuf-ı Ken'an Diledi ola bir ki gün çoban
Tutdı hjjcmin revan Züleyha anun Düzdi e~abın ol temennanun
Buyruk itdi çobanlarına revan Bir süri kuzı hazır oldı heman
Her birisi semin ü inün -ten Sünbül otlayıcı gazal-i Hotan
Yürüdi bir zaman bu kar ile
Ki çoban oldı ihtiyar ile
Geh şuban oldı kuh u ıahrada Geh emir idi kasr-ı a'lada
Belki azadlık yüıinden o can Ne emir idi ma'nide ne şuban
Züleyha, Yusuf'a olan aşkından ötürü sabredemez hale gelir, zamanla bu ihtirası artar, bir an önce muradına ermek ister. Ama o yaklaştıkça, Yusuf kaçar. Züleyha'ya fırsat vermek istemez. Züleyha, bu hali gördükçe üzülüp ağlar.
(Züleyha ağzından gazel)
Aşk ile hali za 'f olanun sabrı yeg gerek Bu derde çift olan iki alemde tek gerek
Mahbub taş bağırlı olup şiddet eylese Cevrin çeken muhibbe demürden yürek gerek
Ey dil tayanma ol sanemün katı gönline Gerçi ki şeh sarayına mermer direk gerek
Ol resme yakdİ gönlüm evin ol nigir kim Yine imaret itmege hayli emek gerek
Ya.rem dilimde tizelenür söylemese yar Zahmun hevisın almağa labüd neınek gerek
Dadısı Züleyha'nın güzel yüzünün günden günP. hilal gibi oluşunu görünce, sebebini sorar. Züleyha da derdini açar, dadı da bu durumu öğrenin ce çok üzülür.
Diyesi gördi çun Züleyhayı Ki hilal oldı ol cemfil-i ayı
Didi ey çeşm-i cana nur-ı sürur Neden oldun aceb yine rencur
Gör bu şimşadı hurrem ü şad ol Serve irdün beladan izad ol
Anca çekdün gamı belalalarını Demidür süresin !Bfalaruıı ,
Çun bu vech ile söyledi diye Toldı kan dide-i Züleyhaya
Derd ile ki'r-ı dilden eyleyüp ah Daye~fo itdi haline agah
127
Ne bilürsin benüm dilümde ne var Ne bilürsin benümle neyledi yar
Deheni gibi söz de teng oldı Bilmezem arada ne ceng oldı
Bana serv-i murad iken bu nihai Sayesin men ider ne turfa bu hal
İşidüp daye pür-melal oldı Ki bu serve ·ne turfa hal oldı
Züleyha, Yusuf'u kandırmak üzere dadısını gönderir. Yusuf, dadının sözlerini duyunca: "Ben Züleyha'nın para vererek aldığı bir köleyim, aziz beni satın alıp evlat etti, her şeyi bana emanet etti ona nasıl ihanet ederim. Peygamber soyundan biri nasıl suç işler?" Diye dadıya çıkışır.
128
Çôn Züleyha gamın gidermedi yar Dayesin gördi kendüye gam-har
Demidür bana ehl-i raz olasın Yine derdüme çare-saz olasın
Serümi pıiyun eyle ey server Var dilimden nigıire söyle haber
Lutf ile yap dilin Züleyhanun Ki olupdur ezelden eyvanun
Bir nice def'a virdi yoluna can Sana hükmi revadur olsa revan
Tıfl olaldan tufeylidür gamuna N'ola irerse vasl-ı hurremüne
Seni üç def'a gördi hab içre Geçeli ömri teb ile tab içre
Yusuf işitdi çun bu güftıirı Lutf ile açdı la '1-i dür-ban
Görmedi çun anun sözinde savab Haste rayına böyle virdi cevab
Ben Züleyhaya zer-hnide kulam Ne ııeriim var ki ana hem - ser olam
Beni aldı ale'l-huzus aziz Ti olam ana menfa'at-engiz
Ol benüm-çün dir egri mi mesvah Ben anun-çün niçün olam bed-hah
Di Züleyhaya benden olsun dur Beni tutsun kerem kdup ma 'zİır
Dadının teşebbüsleri bir netice vermeyince bu defa ZÜieyha, bizzat gidip Yusura yalvarır.
(Züleyha ağzından gazel)
Diler idüm ki idem derdüme derman seni ben Eyledün derd ile dermanda vü hayran beni sen
Diler idüm ki idem vasluma mihman seni ben Eyledün yar-ı beli hem-dem-i hicran beni sen
Diler idüm ki idem canuma canin seni ben Eyledün mihnet ile bi-dil ü bi-can beni sen
Diler idiim ki kokam çun gül-i reyhan seni ben Eyledün bülbül-i hayran gibi na.lan beni sen
Diler idüm ki idinem ferah-ı cin seni ben Eyledün gussa ile munis-i efgan beni sen
Israrları hiç fayda vermeyince, Yusuf'u elde etmek için başka çareler düşünür.
Güzel bir bağa sahip olan Züleyha, Yusuf'u bahçıvan yapmak ister. Bu bağın içinde, saf mermerden yapılmış iki havuz bulunur. Havuzlardan biri şarap, biri süt ile doludur.
Bir güzel bağı var idi nice bağ Görse Şeddad lremden ide ferağ
Devhalar her tarafda şah-be-şah Çekmiş aguşa birbirin küstah
129
Bitürür ille taze bostanı Sanki duşize hüsni pistanı
Tab virmiş benefşe ca'dına had Sünbülün turrasına akd -i küşad
Naz-perverde serv-i şimşadı Her biri bir makamun azadı
Var idi anda iki havz-ı kebir Vasf ile hey'et ile ikisi bir
ikisi dahi safi mermerden Deml~ri hava-ı ab-ı kevserden
Çfln Züleyha geleydi bağına Merhem urmağa gussı dağına
Tolmış olurdı iki havz-ı kebir Biri şirln şarab ü birisi şir
Ta o şem ile cem olup eshab Gah içerlerdi şir ü gah şarab
Birgün Züleyha, Yusuf'u yüz güzel cariye ile bağa götürür, Yusuf'a orada "beni zevkden mahrum bıraktın, bari bu güzel kızlarla safa sür, hangisini istersen al, gençlik çağını boş geçirme" dedikten sonra cariyelere de Yusuf'un her isteğini yerine getir• meleri ve Yusuf kime meyi ederse kendisine haber vermelerini tenbih eder ki, kendisi
o r.ariyenin yerini gizlice alabilsin.
130
Yüz güzel yüzlü fitne gözlü keniz Cümle duşize kand sözlü keniz
Bile gönderdi bağa Yusuf ile
Didi hem Yusufa telettuf ile
Ey yüzüm ıana pay -mal olsun Bunlarun sohbeti helal olsun
Beni mahrum-ı zevk-ı kam itdün Harem -i vaslunı haram itdün
Hem va1ı1yyet kılup kenizlere Didi ol sözde fitne-rfzlere
Can dilerse yolma can viresiz Her ne kim isteye heman vireıiz
Her kime meyi iderse !izden o malı
İdesiz evvela beni agah
Bu haberden garaz Züleyhaya
SDT ile hile idi ol aya
Ki eger meyi eylese birine
Can ataydı heman anun yirine
Gece olunca kızlar, Yusuf'un etrafında toplanırlar. Her biri, cilveli hareketlerle
ve tatlı dille onun gönlünü çelmeğe çalışır. Yusuf, bunları sessizce dinledikten sonra
kendilerini imin etmeğe çağırır. Onlar da imin eder.
Hülle-i naz ile o cariyeler
Ariyetden cemali ariyeler
Yusufa karşu turdılar mff saff Toldı saff mff ü serv -i bağ -ı şeref
Naz ile her birisi söylediler Yusufa an-ı ariz eylediler
Biriıi gamzeden işaret ider K'ey gamun mülk-i canı garet ider.
Biri baş egdi nitekim halka
Didi ey lutf-ı am iden halka
Lutf idüp ac yüzüme bab-ı visal
Beni koma kapuda halka misal
Her birisi bu resme naz itdi
Vasi içün Yusufa niyaz itdi
Bunlarun fikri mekr ü destanlar
Yüzde put dJnde put-perestanlar
131
Garazı Yusufun bu idi hemin Anlara feyz idE.ydi nur-ı yakin
Didi kim ey Huda kenizanı Akl ile alemün azizanı
izzet ehli iken hakir olman Çirk-i şirk ile bed zamir olman
Aleme lamekan Huda vardur Dil-i gümrfilıa reh- numa vaıdur
Şamdan subh-gaha dek Sıddik Eyledi va'zü söyledi tahkik
Sad hezar aferfnler ol asele Ki yiyen irdı zevk-i bi-bedele
Sabahleyin içine ateş düşen Züleyha, erkenden gelir, cariyeleri iman etmiş halde görünce; Yusuf'a "gece hoş vakit geçirdiğini, güzelliğinin kat kat arttığını" sitem
kar bir şekilde söyler. Yusuf hiçses çıkarmaz, onun yüzüne bile bakmaz.
Seni ben gerçi bağban itdüm İlle dil bağına ziyan itdüm
Bağunun gerçi tazedür semeri Ekmedün ille bu susuz ciğeri
Semer oldur ki teşneler yiyeler Bağbana du'alar eyleyeler
Yusuf anun sözüni itmedi güş Turdı derd ü gam ile ol medhôş
Taraf-ı dar-ı hüzne oldı revan Dide giryan dil ü ciğer biryan
Züleyha da dertli ve üzüntülü olarak evine döner. Bütün hiyle yollarını deneyen ve başarıya ulaşamayan Züleyha, bu defa bahçıvanlık yapan Yusuf'un yanına, bağa fesleğen tohumu ekmek bahanesiyle gider. Yusuf'a yaklaşmak ve emeline kavuşmak ister. Ağlar, yalvarır ancak karşılık göremeyince tekrar geri döner ..
132
Züleyha'nın artık sabrı tükenir, birgün dadısına derdini döker ve ondan yardım ister. Dadı da çare bulur, çokça altın ve gümüş harcanarak büyük bir saray yaptırılmasını, bütiin duvarının Yusuf ile Züleyha'nın kucak kucağa resimleriyle donatılmasını, böylece Yusuf'ta bir arzu uyandınlmasını ister.
Aşık.un aşkı çunki sade olur Cevr-i ma'şuk ile ziyade olur
Daye-i hasa bir gice vardı Göz yaşın dökdi yandı yalvardı
Beni yar eyledi çu bı -gane Cana ne hasıl olsa hem -hane
Olmayıcak arada kurbet-i dil Assı itmez visal-i alem-i kil
Didi daye ki ey peri ruh!ıfır Ruhlarun nakşı levh-i cana nigar
Nergesün fitne ile can avlar Sünbülün ğhr ile cihan avlar
Görse şeker dehanunı Ferhad Dahi Şirin lehini itmeye yad
Görse Vamık bu hüsn-i zibayı Anmaz idi izar-ı Azrayı
Bu kadar hüsn ile z.ebun oldun Şir iken ahuya koyun oldun
Çeşmi pür-hun olup Züleyhanun Böyle virdi cevabını anun
K'ey gamumda şefik maderden Meyi gelmez bana o dilberden
Didi daye ki ey gözüm nurı Odlara yakma can-ı mehciirı
Geldi gönlüme bir mübarek kar Umaram bulasın anunla karar
133
Diler isen söyüne odun eger Hare olunsun su gibi ıim ile zer
Ger irem dir isen safa-yı deme Eylesünler binayı bir lreme
Ca-be-ca yazsun anda ehl-i nukiış Tapum Yusuf ile hem-ağuş
Virdi dest-i tasamıfına revan Didi demdür ki idesin derman
Su gibi hare olunsa sim ile zer Yüz suyı hasıl olsa tan mı eger
ZOLEYHA'NIN YEDi ODALI BiR SARAY YAPTIRIP YUSUF'U BURAYA DAVET ETMESi
Bu çareyi beğenen Züleyha, bütün hazinelerini açar, her parmağında bir hüner bulunan bir mi mir münakkaş bulunur. Bu usta; döşemesi mermerden, tavanı kırmızı
kıymetli bir taştan, sahanlığı düz camdan, kapıları abanoz ağacından, duvarları altından yedi odalı bir saray yapar.
134
Daye hiikm ile divdest üstad Urdı peri sarayına bünyad
Siıffesi suffe-i safa-yı lrem Kubbesi kubbe-i feza-yı kerem
Ferşinün her memteri mermerden Arşınun levhi la '1-i ahmerden
Sahnı kanire-i mümerredden Kapusı abunüs-ı esvedden
Yidi ev yapdı cümle zerrin hışt Birbiri içre sanki heşt-bihişt
Her sütun ayağında hem zerrin Bir gazal itdi nafı nafe-i çin
Her cihatında yazdılar anun Nakşını Yusuf u Züleyhanun
Bir tarafda bu ana naz eyler Ol buna yalvarup niyaz eyler
Gördi çun bu nigıirını anun Oldı şevki füzun Züleyhanun
Nazar itdükçe nakş-ı dildıira Şevkden yüz sürerdi divıira
N akş-ı ma'şukı görse aşık-ı zar Eyler andan nigıir ile bazılı
Virür ana cemad iken canı Belki candan da yeg görür anı
Meyli andan habib -i cana olur Nakş-ı suret hem.in bahane olur
Saray yapılıp tamamlanınca, Züleyha burayı döşetir, kendisi de si.5lenerek, giyinip kuşandıktan sonra, Yusuf'u davet eder. Yusuf gelince, Züleyha'nın içine bir ateş düşer, hemen elinden yakalar. Cilve ile yerinde duramayarak, oynaya zıplaya yaptırmış olduğu yedi odalı sarayın ilk odasına doğru yola koyulurlar.
Çıın tamam oldı hane-i suret İtdiler dürtü zeyn ile ziynet
Yusufı kasıl itdi da 'vet ide Anun ile ruhani işret ide
Cem idüp devletin sitaresini Diizdi ol mah guş-varesini
Ta bu cem'iyyeti görüp o peri Farkıian cem'e eyleye seferi
Nura nurani geydi pireheni Pirehen itdi ak güle semeni
Pirehen çunki yasemin oldı Gonce ceyb ü gül astin oldı
Ol ten üzre bu pirehen misal Ak gül üzre latif pak-i zülal
135
Ay gibi elinde ayine Seyr iderken degerdi ayına
Gördi çun aluini mukabil o nur Buldı nakte ayar-ı kamil o nur
Nakd ile gene içinde itdi tarab Arz içün müşterisin itdi taleb
Cam içüp kodı ari şerm ile Okudı yarı ·bade germ ile
Geldi bir hüsn ile o dilber-i pak
Ki gören sinesini eyledi çak
Tal'atı ıifitab-ı alem-niır
Can gibi cismi ab ü gilden dur
Çıin Züleyha irişdi ol aya Na-geh od düşdi sa.nasın naya
Yapışup destine didi ey dost Sana can vireler nedür ten ü post
Yarını lu'b ile iletdi o can Ol yidi hane evveline revan
Birinci odaya girerler. Züleyha, kayıpı arkadan kilitler, Yusuf'a yalvarır fakat netice alamaz. Sonra sırasıyla diğer odaları dolaştırır, her odada kapıyı arkadan kilitler, aşkını tekrar eder.
136
Didi Yusuf ana ser-efgende Ey benüm gibi sad sana bende
Beni bu bend -i gamdan azıid it Gamdan izad eyleyüp şad it
Dilemen rastı celisün olam Perde içre nühüft enisün olam
Bunca güftıir-ı ismeti anun Guşına girmeyüp Züleyhanun
Yapışup yine dest-i yarına Girdi andan ikinci darına
Anı da çim kilitledi muhkem Yusufun gönlüni kilitledi ~m
Yine yinileyüp niyazların Yara arz itdi eski razlann
Sen beni şad itmedün bir dem Sineme toldı im yerine sem
Sözi bu evde itdiler kutah Hane-i salis oldı menzil-gah
İtdi bunca füsunu efsane Gezdürüp yarı hane-der-hane
Kuflın urdukca her derün ol can Açdı bir dürtü kufl-ı raz-ı nihan
Eyledi her tarafda yüz destan Buldı gamdan her evde bin zendan
innedi çun visal -i canane Heft duzah göründi şeş hane
Altı evden geçüp o mihr-i cemal Umdı bula yidinci evde visal
Aşk yolında kim olur nevmid K 'ah olur tali 'i siyah ü sefid
Yusuf da günaht.an söz ederek, teklifi reddeder. Her oda ayn renge boyalı ve açık saçık resimlerle süslüdür. Sonunda yedince odaya gelirler ve beraberce sedire otururlar. Züleyha visal için yalvarır. Yusuf'un içinde Züleyha'ya karşı bir heves uyanmaya başlar. Bunu sezen Züleyha, yine yalvarmaya devam eder, diller döker. Yusuf sabretmesini söyleyince, o da sebebini sorar. Yusuf, Tann korkusu ile Aziz'in kahrının büyük olduğunu hatırlatır. Çaresiz kalan Züleyha, hançeriyle intihar etmek isterken Yusuf, bileğinden yakalar, mani olur ve sabır tavsiye eder.
Ki Züleyha çfı şevk-i vuslat ile Girdi yidinci dara nevbet ile
137
Ki Züleyha bela ile ser-mest Şevk ile urdı dost destine dest
İledüp paye-i seririne ol Geçdi oturdı kendü yirine ol
Derd-i dilden hitab idüp yare Didi ey dil-i gamunla sad-pare
Ayn -ı adi ile halüme nazar it Mah-peyker cemfilüİne nazar it
Beni tab yak bela-yı fürkat ile Teşneyem kandur ab-ı vuslat ile
Yiısufa labesini germ itdi Ol dahi ferşe bakdı şerm itdi
Gördi yazmışlar üstine anun Suretin Yiıgıfu Züleyhanun
Kucuşurlar safa vü şevk ile
Nerm ü nazun döşekde zevk ile
Nazarın andan irdi döndi revan Oldı bir canibe dahi nigeran
Meyli oldı heman Züleyhaya Nazar itdi revan Züleyhaya
Hazret-i tabdar-ı habl-i rahim Didi zenler dürür hibal-racfm
Olma hod -kam kamum eyle reva Derdüme vaslun ile eyle deva
Teşneyem ben sen a.b-ı hayvansın Küşteyem aşkun ile sen cansın
Ki muradın müyesser it dilimün Ukde!ıini gider bu müşkilimün
138
Merhem ol ine dağına bir dem Ki irem vasi bağına bir dem
Sende hurma vü bende ştr ey nahl Şire şirindür itse hurma dahi
Şir-i hurmayı kut-ı can idelüm Kaht-ı gamdan dile aman idelüm
Didi Yusuf hicabı çak itme lsmetüm şişesin helak itme
Ki doyar mı bu teşne-i pür-tab Yarına katlana bugün bulup ab
Didi Yusuf muradını ey yar Hasd itmege iki mani' var
Sordı anları ol nigar ana tiz Didi hışm-ı Hüda vü kahr-ı Aziz
Didi ey dost kaçma sen benden Havfe düşme üşenme düşmendan
Didi Yu~f bana ne sevda-yı can Benüm içün irerse gayra ziyan
Çun Züleyha bu kavle itdi nigah Perde-j dilden itdi derd ile ah
Rahm idüp gel kolunı boynuma as Zahmdan ta ki boynum ola halas
İrmedi çunki goncene dehenüm Yiridür varlığum yoğ olm benüm
Komazam tende kd kadar canı Kuçmadum çiin miyan-ı cananı
Didi vü kasd itdi can ü tene Ki ura berk-i bidi yasemene
139
Tutdı Yusuf o demde sıçradı cıist Yar destini yara gibi dürüst
Tirine canını hedef itdi Güherine tenin sadef itdi
Yusuf ok çekmedi velf hedefe Güher içün el urmadı sadefe
Yusuf'un yumuşak halini gören Züleyha, hançeri elinden atıp, Yusuf'un beline ellerini dolar ve onı.i dudaklarından öpmeğe başlar. Yusuf da kararsızlık içinde donunun düğmelerinden birini çözüp, ikisini bağlarken gözü birden bire işlemeli bir perdeye takılır ve Züleyha'ya bunun ne olduğunu sorar. Züleyha da "onun arkasında gözleri mücevherden, kendisi altından yapılmış taptığım put var, ona secde ederim. Benim ne yaptığımı görmesin diye üzerini örttüm" der. Yusurun o anda aklı başına gelir, herşeyi gören Tanrı'yı düşünür, yerinden sıçrayıp kapıya koşar, hangi kapıya yanaşırsa kapı kilitleri kendiliğinden açılır.
140
Sordı ol perdeyi nigira hemin Didi kim vardur aııda perde - nişin
Didi ma'bôd-ı bi-niyazumdur Cümle işlerde kir-mumdur
Ana yüz unıram ilahum odur Hıfz ider pa,tinıi penahumdur
Cismi zer çeşmi sifi gevherdiir Sinesi tolu niüşk ü anberdür
Rahmetinden vireli bana vücıid lderem hazreti öninde cüsi'.id
Perde ardından itdüm ana makar Ta bu dem itmeye bu hale nazar
Vakıf olmaya ta günahuma ol Bakmaya bu ruh-ı siyahuma ol
Egriden geldi çun bu toğrı haber Yôsufa ok gibi tokundı eser
Ciişa geldi o kulızum bi -reng Ki zerüm bu nühasa olmadı deng
Bir cemadı bu hey sanup utanur Halik-i küll-i şey' sanup u~nur
Ben utanman Huda-yı binadan Hayy ü kayyumu Rabb-ı danadan
Niçün itmen haya ben ol heyden Ki yakındur bana kamu şeyden
Böyle didi vü turdı ol hoş-kar Sıçradı hib-gehden ol bidar
Cennet ahusı gibi sıçradı tiz Her kapudan açıldı rah-ı giriz
Züleyha, bu hali görünce, onun arkasından koşar, son kapıdan çıkarken eteğine yapışır.
Çiin Züleyha bu hali göreli revan lrdi ahD" kapuda ana hemin
Tutdı pirahenini çfin gül-i pak Arel etegini anun eyledi çak
Çıkdı çôn cin gibi o tize beden Kaldı destinde pare-i damen
Çak olundı deyü o dimen-i pik Ah idüp eyledi yakasını çak
Tize itdükçe ıine yarasını Yarası üzre kordı paresini
Cigeri paresi gibi anı Sakladı cin içinde pinhani
Geldi çün Yiısııfa mekr daman Ki ana her dem eksük olmadı kan
141
Ağlar idi fırak-ı Yusuf ile Fevt olan fursıta te'essüf ile
Yusuf'un yırtılan eteğinin parçası, Züleyha'nın elinde kalır.
(Züleyha ağzından gazel)
İder vefasını her dem bana nigar ding Cefalar itmegi adet idindi yar diriğ
Kararı yok bana çôn hem - dem ola zülfı Enisüm olmadı çiın baht-ı bi-karar diri'ğ
Visal içün ne kadar cem' olurm tedbfrüm İder kader yili ol cem'i tarümardiriğ
Hümaya m'y ile dil ankebutı dam düşer Bu dama düşe mi anun gibi şikar diriğ
Bela vü hHret ü efgan ile geçen bülbül Ölürse mevsim-i gül iricek bezir diriğ
Tutup etegin anun ihtiyar itmiş idüm Elümden ol dahi gitdi çun ihtiyar diriğ
Ben ana irmek içün can u ser nisar itdüm Cihan gibi degül ol bana pay-dar diriğ
Yusuf kapıdan çıkarken Mısır azizi Kıtfir'e rastlar, perişandır. Aziz sebebini sorduğunda, Yusuf olıiyı söylemez, rastgele cevap verir. Kıtfir, onu da yanına alarak, Züleyha'nın bulunduğu odaya gelirken; Züleyha, onları kapıda karşılar ve Yusuf'un kendisini uykuda iken öptüğünü, hazinesini yağma etmek istediğini, uyandığında
arkasından koşarak eteğinden bir parça kopardığını azize söyleyerek kopan parçayı
gösterir ve feryat eder.
142
Ele alup elin Aziz anun Katına girdiler Züleyhanun
Gördi ba hem çu bunları o nigar Eyledi sındı sDTmı izhar
Ref' idüp töhmet ile avazı Bi-nikab, itdi siıret-i razı
Ki mıirüvvetsüzün sezası nedür Hanene hayinün cezası nedür
Sen bu lbıi gıdamı ey server Piser idindün oldı ehline ser
Ben bu gün bu sıray-ı halvetde Hah iderken huzur-ı gafletde
Gelmiş uğrı gibi huzuruma ol Semenüm hD"menine bulmağa yol
El uzatmış dilemiş ol bed -hah Vaslumun gencin açmağa na-gah
Dama düşürdüm anı d amenden Kaçdı damana çak olup benden
Rast olsa gamı Züleyhanun Gelmez idi bu geç sözi anun
Miskin ol dem heva perest imiş Bade-i şehvet ile mest imiş
Aşık oldur ki irse şiddete ol yar içün her belayı ide kabul
Çôn Aziz eyledi bu fitneyi guş Oldı gayret meyn çeküp bi-huş
Canına irdi çün bu neşter-itiz Dili ôğ oldı sözi hançer-itiz
Yusufa söyledi gara.met ile Ta'n idüp nize-melamet ile
Bunun üzerine, Yusuf başından geçenleri doğru olarak anlatır. Züleyha, Yusuf' -un yalan söylediğini ifade ederek göz yaşı döker ve kendi ifadesinin doğru olduğuna yemin eder. Aziz de celladı çağırır, Yusuf'un zindana atılmasını emreder.
Çun Züleyha bu kulı eyledi guş Kizbi deryası ile eyledi cuş
143
Çok yemin eyledi gılaz ü şidad Pak namın Budanın eyledi yad
Sonra aııd içdi şah-ı devletine Şeh katında aziz-i izzetine
Bi-güvah olsa kavl-i da'vidıir Ana sevgend olur güvah ey yıir
Ademün da'Yisi çıin ola yalan Çok yemiİı eylemekdür ana nişan
Anıl içüp göz yaşını itdi revin Ki bana YuSllf eyledi biilltan
Göm bu pye vi yeıııiııi Aziz Terk idüp ııbrı aldı iteş-tiz
Gaz.ah itdi buyuıdı cellada Haddi bi-l.lıd 1ft ol iziıla
Ta ki bi-beık idince demasını Kan ile nakş idinc:e levbamıı
Sonra zindiaa habs ide anı Zahir olınca riz-ı pinhanı
Cellat, Yusuru götiirmek ve dövmek için yanına gelince, o Tann'ya dua ederek bu töhmetten kendisini kurtarmasını ister. Duası kabul edilir. Züleyha'nın akrabalanndan bir kadının kucağındaki üç aylık çocuk Kıtfir'e; Züleyha'nın yalan söylediğini, eteğinin arkadan yırtılması halinde Yusufun suçsuz, önden yırtılması halinde suçlu olduğunu söyler.
144
Yıisufa çun yapışdı ol cellad ide emr-i Aziz ile bidad
Teng-dil oldı ol nebi-i Huda Yfrzüni göge tutdı itdi du'a
Bir zen ol cem' içinde hazr idi Bu geçen maceraya nazır idi
Hısım idi meger Züleyhanun Elde bir tıflı var idi anun
Dahi ol tıfl üç aylığ iken ilah Sıdk-ı sıddıka itdi anı güvıih
Taze sôsen gibi çun açdı züban Serv-i Ken'anı rast bildi cihan
Çakın önde bulur isen anun Pakdür dameni Züleyhanun
Yusuf ol da'vi!ıfode kazibdür Ki Züleyhaya kendü talibdür
Ard etekde bulunan ol çaki Hain anlama Yusuf-ı paki
Kizbdür da'visi Züleyhanun İ'timad itme kavline anun
Çıiki çun ard etekde buldı Aziz Bildi vaki' nedür ol ehl-i temiz
Dil uzatdı revan Züleyha.ya Töhmet itdi heman Züleyhaya
Didi bildüm ki keydi sen itdün Serv-i azada kaydı sen itdün
Ey heva ehli kanı neng ile nam Kanda banu-yı Mısr kanda gulam
Kıtfir yırtığın arkada olduğunu görünce Züleyha'ya çıkışır, Yusuf'a da bu sırrı saklamasını tenbih eder, fakat dedikoduyu bütün şehir duyar.
Merdi zen mekri kılmasun aciz Zen-i mekkare kalmasun her kiz
Dillere kaydunuz delim sizün İllere keydünüz azim sizün
145
Halka bu razı açma ey Yusuf Yüz suyın hake sıçma ey Yusuf
Aşıkı sanma kim selamet olur Aşkun evvel işi melamet olur
Tazeler derd-i aşkı rüsvay1 Ehl-i gayret n'ider bu gavgayı
Jeng-i aşka cila melıimetdür Çeng-i aşka sala melametdür
MISIRLI KADINLARIN DEDİKODUSU VE HALLERİ
Bunları duyan Züleyha, şehir kadınlarını bir araya toplar, zengin bir sofra hazırlar. Yemek yenilip içildikten sonıa, Züleyha k.adıııJann ellerine birer-tlU'UllÇ ile bıçak verir.
Gül-i Mısrun çıın oldı razı ayan
Oldı il daııtanee -testin
Çun Züleyhaya vasıl oldı haber Hatırın gayret itdi zir ü zeber
Oiiııdi bir bezm -i Hüsrevane revan Ki viriir revnakı revane revan
Meyveler taze taze ter nazük Her birinden seped seped yük yük
Çıin Züleyha bu emri kıldı tamam Hıdmete itdi serv gibi kıyam
Her pen -ruy eline gonc ile Bir bıçak virdi bir turunc ile
Yusuf'u dadı ile çağırtır, Yusuf reddeder. Bu defa Züleyha kendisi gider, yalvarır yanlarına gelmesi için razı eder. Züleyha, Yusuf'u elleriyle süsler, giydirir, getirir
ve kadınlara gösterir.
Mısır'lı kadınlar, Yusuf'u görünce kendilerinden geçerler, ellerindeki bıçaklarla turuncu değil de kendi parmaklarını keserler. Yusuf'un insan olmadığına, melek oldu
ğuna karar verirler. Züleyha'yı ona aşık olduğu için suçsuz görürler.
146
Tutup elde turuncı her banil Muntazır oldı ta gele meh-ru
Pes Züleyha buyurdı diyesine Vara yalvara ömri mayesine
Diye da'vetde gerçi kedd itdi Uymadı Yusuf anı redd itdi
Canına od düşüp Züleyhanun Kendü vardı cenabına anun
Çun bu ayin ü tavr ile ol ay Baslı işret sırayı payına pay
Gördilerçiın zenan-ı Mısr anı
Bir nazarda yitürdiler canı
Dilleri çCin pür oldı hayretden Ellerin kesıliler ferağatden
Barınağın ba'zı kat' idüp çu kalem Dost nakşın gönülde itdi rakam
Vasl-ı Yusufdan eyle buldı safa Kalemin kesdi tuymadı kat'a
Mah-ı Mağrib didi budur o gulam Ki beni yakdı aşk odına tamam
Budur ol bana töhmet itdügünüz Aşkı ile melamet itdügünüz
Can ü dilden sevüp cemalini ben Anu eyledüm visalini ben
Eyler amma bu benden istiğna Dilemez vaslına irem kat'a
Beni itmezse kendüye vasıl Ka'r-ı zindan olur buna menzil
147
Di1-i sengini anda çiin ola nerm Şayet ola vefası aşıka germ
Murg-ı vahşi olur mı ademe ram Kafes içinde itmese aram
Bir giirühı bu zenlerin o zaman Kesdi candan elin yıkddı hemin
Yiisufun tiğ-i aşkı çiın irdi Duymadı yıiresine can virdi
8a 'zı aşkından oklı ııevdayi Ser ü payı bürehne rüsviyi
Aklı büııyiıdına iıişdi lıalel
Oklı divaııe ti iıiııce ecd
8a 'zınun aklı plııli bir pire KaldıYusufpımndaavare
Oldı hem-deni ü gam Züleyhıiya Hem-nefes oklı ah ile vaya
Yusuf'u gören Mısır'lı kadınlann bir kısmı aşklanndan can verir, bir kısmı rüs
va olur, bir kısmı da deliye döner. Aklı başında olanlar da Yusuf'u kendilerinden biriyle evlenmesi i.çin zorlarlar.
Bütün kadınların Yusuf'a aşık olduklarını gören Züleyha,· iyice kederlenir ve onlardan kendisine yardım etmelerini ister. Onlar da Yusuf'a öğüt verirler. Eğer Züleyha'yı sevmiyorsa, kendilerinden biriyle gönül arkadaşlığı yapmasını isterler. Yusuf, bunlardan yüz çevirir v~ dayanamaz; bunlarla arkadaşlık etmektense, zindana girmeği tercih ederek zindana atılması için gerekli olayları hazırlar.
YUSUF'UN ZİNDANA ATILIŞI VE RÜYA TABİR EDiŞi
Umutlan kesilen Mısır'lı kadınlar, Züleyha'ya Yusuf'un zindana atılması gerektiğini söylerler. Züleyha, Yusuf'a tekrar yalvarır. Eğer dediğini yaparsa, zindana atılmayacağını ifade eder, fırsat tanır. Yusuf aldınş etmeyince, Züleyha da kendi ismini dillere düşüren Yusıif'u, Kıtfir eliyle bir merkebe bindirtip, ellerine zincir vurdurarak tellallar çağırtır, suçunu herkese duyurtur.
148
Yusufa dil üşürdi avratlar Bir ağızdan idüp naıihatlar
Eyle zindan ki teng ü tire çiı kiır Derd ile pür beli ile ına 'mur
Bekciıi bir ki div gözlüler Ekşi yüzli vü acı sözlüler
Yusuf işitdi çiın bu destanı A 'nı pend-i büride destanı
Yüz çevürdi olardan ol gül-i naz Bi-niyaza bu resme itdi niyaz
K 'ey kabul eyleyici hacıitı Gıiş idüp nale-i münacatı
İsmetüm perde-darı lutfundur Canumun gamda yarı lutfundur
Beni zenler zinaya yilterler Nara iletür hevıiya yilterler
Bunlarun sohbetinden ey hannıin Hoş idi bana kuşe-i zindan
Çun Züleyha firaka bulmadı hadd Bend ü zindandan umdı vasla meded
Ya safa sür benümle rindane Ya düşersin cefa-yı zindane
Ttz idüp Yusuf ana niş itab Bildigün gibi virdi acı cevab
Takdılar ref' idüp dıi şebgiri Boynı ağına kara zenciri
Bindürüp bir har üzre İsa-var Mısrı gezdürdiler yemin ü yesar
149
eder.
Bir münadi yanınca itdi nidi Ki budur bende hain olsa cezıl
Daha sonra da zindana atbnr. Zindan~ya da Yusuf'a iyi bakmasını tenbih
Züleyha, Yusuf'u zindana attırdığı için çok pişman olur, üzülür, hanceriyle canına kıymak ister. Dadısı yetişip onu kurtanr, elinden hançeri alır ve ona sabretmekten başka çare olmadığını tavsiye eder. Züleyha da bu tavsiyeye uyarak sabretmeyi denerse de başaramaz.
Yusuf'tan ayn olan Züleyha, bu aynlık ateşiyle yanmaktadır. Durumu dadısına tekrar açar. Yusuf'u görmek istediğini belirtir. Dadıyı da beraberine alarak zindana
gider. Yusuf'u seccade üzerinde ibadet eder vaziyette görür, ağlamaya başlar. Böylece sabah oluncaya kadar onu seyreder, seherle birlikte zindandan ayrılarak sarayına döner.
Akibet gönli itmeyüp aram Diyesine varup o serv-i hrim
Didi yalvarup ana ey ana Gidelüm gel bu gice zindana
Y irsuz bana bağ zindindur
ka'r-ı ziıxlan anunla bustindur
Gördi seccade üzre lutf -ı ilah Nura müstağrak oturur çôn mih
Bir tarafdan ezin ü bir yana kus Bir tarafda sadi-yı zikr-i hunis
Gitdi halvet mayına o nigir Tutdı zindanda bi-karirı karar
Her ne yirde iderse yarı karar
Anda bulur kararı işık-ı zir
Züleyha, evinin yanında bul!-ınan eyvandan zindanın damına bakarak avunur. Aşk haliyle yanar, bütün varlığı boşalmış içi sevgilinin aşkı ve şevki ile dolmuştur. Yusuf'u her gün ziyarete gider, ancak Yusuf bu işe kayıtsızdır. Züleyha hasta olur.
Kolundan kan alınır, bir damla kan da yere düşer ve Yusuf adının yazılmasına sebep
olur.
150
Suz öküş her güni Züleyhanun Geçeli derdinde ol dil-aramun
Gam sözinJen gelüreli canı lehe Kılca kalurdı ta irince şebe
Derd -i Yusuf çfın ana kar itdi Anı bi-kar u bi-karar itdi
Şöyle kim bir gün ol za'if mizac Oldı kan almağa meger muhtac
Çfın akup yire düşeli kanı hemin Nam-ı Yfısufla naKş oldı zemin
Yusuf, zindanda rahattır. Zindana gelmesiyle orada bulunanlar dertlerini unuturlar. Bu arada şahın adamlarından "şarapçı" ve "ekmekçi" de zindana atılır. Yusuf bu iki kişinin rüyalarını t.abir eder, birinin zindandan kurtulacağını, diğerinin asılıp idam_ edileceğini söyler.
Yusuf, şarapçıya kurtulacağı için, kendi halini bir fırsatını bularak şaha an
latmasını rica eder. Fakat şarapçı çıktıktan sonra bu ricayı uzun süre unutur, yerine getiremez. Çünkü, Yusuf bu yardımı Tanrı'dan istememiştir.
Nice bi-çarenün vekili idi Nice medyunlarun kefili idi
Düş gören çfın düşin ana didi Zevk -i ta 'birden şeker yirdi
Şeh mukarreblerinden iki cüvan Anda mahbfıs idi meger o zaman
Bir gice anda hab gördiler Uyanup dilde tab göreliler
Didiler Yusuf eyledi ta'bfr Göreliler her ne yazdı ise takdir
Biri maktul-i kahr-dıir oldı Biri makbfıl-i şehr-yar oldı
151
Ol ki Reyyan katına oldı revan Yusuf ana vaıayyet itdi revan
lricek güft u guy fursatına Halümi arz eyle had.metine
Diki zindanda bir esir-i garib Ana itmişler anda zulmı garib
Ol cüvana çfın oklı devlet yar Taht-ı baht üzre tutdı yine karar
Anmadı bu vaıayyeti nice sal Çfın unutdurdı Halik-i Müte'al
Kaldı Yusuf bu va'deden me'yiis Ka'r-ı zindanda kahr ile mahbiıs
Hak Ta'ala ki ide giiztn Dostlık mecliıande sadr-ı niştn
Bend ider ana bab -ı esbabı Gayra meyi itmek olmaz ahbabı
Hakka teslim iden kişi özüni Gayra tutmak nedür taleb yüzüni
Her kişi kim ana tevekkül ider Zehr ile harı şekker ü gül ider
Mısır şahı, bir gece rüyasında yedi cılız sığırın, yedi semiz sığırı, yedi demet kuru başağın yedi demet taze başağı kuruttuğunu ve yediğini görür. Bütün rüya tabircileri toplanır, tabir edemez. Şahın şarapçısı zindandaki Yusuf'u hatırlar, şaha söyler. Şah da rüyayı Yusuf'un tabir etmesini ister. Yusuf, taze başaklarla semiz
· öküzlerin bolluk, kuru başaklarla cılız öküzlerin kıtlık olduğunu ve yedişer yıl süreceğini söyler. Şah Reyyan, bu tabiri çok beğenir, Yusuf'u zindandan çıkarmalarını emreder.
152
Çiınki Yfısufda kalmadı tedbir Kodı tedbiri gözledi takdir
Bir gice şehr-yar-ı Mısr meger Gördi na-gah düşinde yedi bakar
Semirmiş her bakar şu resme eger Çeker olsan kdını yağı tamar
Görıli yedi anık sığır dahi şah Ol yedisi bu yediyi yidi çu gah
Gördi hem yedi taze ter huşe Cana lezzet virür dile tilşe
Hem yedi huşk-i huşeler bitdi Ol yediye tolaşdı huşk itdi
Çin seher çiin uyandı düşden emir Her mu'abbirden istedi ta'bir
Cem' olup her mu'abbir anda tamam Habı sultana didiler ehlam
Yusufa ahd iden cüvan o zaman Yad idüp anı söze geldi revan
Didi zindanda bir cüvan gördüm Alem-i gayb ana ayan gördüm
Ruh ta'bir ider kamu habı Deheni ilm ü ma 'rifet babı
Def'i zindana can atup o cüvan Yıisufa şeh düşini itdi beyan
Geliser evvela yedi yıllar Ni'mete anda gark ola iller
Yedi yd gele sonra k'ey katı teng Ekmek okından ire cana hadeng
irdi çun ol cüvana bu ta'bir Vardı Reyyana eyledi takrir
Hatır-ı şah açddı gonce misal Gül-i Ken'anı istedi derhal
153
Didi var Yusufı getür göreyin Düş cevabını kendiiden sorayın
Sühan-ı devlet gerçi şekerdür İlle kendü dilinde hoş terdür
Ol beladan anı halas ideyin Meclisimde nedim -i has ideyin
Yine zindana azm idüp o cüvan
Yı'.isufa anı muştıladı revan
Didi ey serv-i ravza-i hikmet Sayene tıilib oldı şeb gayet
HıııTem it bfıstıin araymı gel Kul idin Mısr padişahını gel
Gül-i Ken'an hezıir gonc itdi Gonce açdı güli giilünc itdi
Didi ben nice varam ol hana Ki suçum yoğ iken bu zindana
Bunca ydlardur eyledi mahbus Ta ki adlinden olmışam me'yfis
Ben de terk itmezem bu zindanı Olmayınca şehün bu fermanı
Yusuf zindandan çıkmadan önce, kadınların önünde suçsuzluğunun isbat edilmesini ister. Şah da divan kurdurtur, kadınlar gelir. Yusuf'un suçsuz olduğunu, Züleyha da,bütün suçun kendisinde olduğunu itiraf ederler.
YUSUF'UN MISIR AZiZi OLUŞU
Şah Reyyan, Yusuf'u büyük bir törenle sarayına getirir, yollarda askerler iki sıra olur. halk birikir Yusuf, yoldan geçerken üzerine mücevherler saçarlar. Şah onu götürüp tahta oturtur, bütün devlet işlerini Yusuf'a terk eder. Kısa zamanda Yusuf'un ünü bütün ülkeye yayılır, fakat Kıtfir'in de yıldızı söner, neticede o da bu derdinden ötürü ölür.
154
Bedevi atlar üzre cüntle süvar Turdılar saf tutup yemin ü yesar
Sanki ruz-ı kıyamet idi o ruz Yile virdi ayak idüp yiri toz
Mısr uluları bi-hisab ü şümar
Her birisi tutar elinde nisar
Kimisinün tabak tabak gevher Tabla tabla kimisinün anber
Fukara bir tarafda hem nigeran Ki Kaçan tola ıim ü zer daman
Yusuf oldı husrevane revan Bad pay üzre çun gül-i handan
Da 'vet eyledi tahtı üstine
Ta ki baht ola bahtı üstine
Yusufun gördi şeh çu danişin Ana ısmarladı kamu işin
Mısra asar-ı izzeti toldı
Nam-ı Yusuf aziz-i Mısr oldı
Hal-i Kıtfır k'ey zebun oldı Alem -i izzi ser nigun oklı
Anı bi - takat eyledi bu halel
Oldı ahu nişan tir. i ecel
Züleyha, kocası Kıtfir'in ölümünden sonra yalnız kalır. Yusuf'un hasretine de
dayanamaz ve günü ağlayıp sızlamakla geçer. Bu ıstırapla yanan Züleyha, gün geçtikçe yaşlanır ve yüzünün şekli değişir. Bu hal ile yıllar geçer, Yusuf'tan haber getirene ihsanlarda bulunur, varını bu uğurda harcar ve yoksul düşer.
(Züleyha ağzından gazel)
Kanı o dem ki gönül ıyş iderdi dilberle Sunardı ba.te lehi la'l-gun sagarla
155
Seher münevver olurdum ruh-ı ıııüşa'şa'la Gice mu'attar olurdum sünbül-i mu'anberle
Beni bu zevk ü safaJan sitarem eyledi dur N'idem aceb ne kılam tati'-i mükedderle
Muradum alur idüm mest ü hfıni çeşminden Ki dem -be -dem yüregüm yarelendi hançerle
Bu dem içürdügi bade yerine bana felek Müda.TI hiin-ı ciger oldı cam-ı ahzarla
Nedim -i meclisüm oldı firak ü hasret -i dôst Şu mürdeyem Kİ celisem Nekir ü Münkerle
Züleyha fakir düştüğü için kamıştan bir ev yapar, rüyada kamışın çıkardığı sese uyan Züleyha figan eder, ağlar. Zamanını böyle geçirir. Yusuf ata binip üzengiye basınca, kişneyen atıyla Züleyha'nın evinin yanından geçer, bütün halk onu seyreder. Züleyha da dışarı çıkıp Yusuf'un yolunu gözler. Bu ıstırap içinde gözleri görmez olur.
156
Çun Züleyha suheyli eyleşe gôş Hane-i neyden eyleridi buruş
Can atardı revan ser-i raha intizar ile makdem-i şaha
Çıinki YO.sufsuz uğrayaydı sipal\ , Aldamağ içün anı her gümrah
Dirler idi ki Yusuf uğradı üş Dir idi tutmayup Züleyha guş
Gelmedi peyk-i buy-ı yar bana Söylemen kizbi aşikar bana
Her ne menzilde kim ola o nigar Tolar etrafı M'ıy-i müşk-i Tetar
Görürem can gözi ile didarı Ten gözi n'ola görmese yarı
Yine bir gün Yusuf, Züleyha'nın evi önünden geçerken Züleyha hemen dışarı çıkar, bağınp çağırarak derdini anlatmaya çalışırsa da gürültüden sesini duyuramaz. Evine döner, taptığı puta söver, sonunda da onu yere atarak parçalar. Abdest alarak hakiki Tanrı'ya yalvanr, müslüman olur. Yusuf'un gezintiden sarayına döndüğü bir sırada, Züleyha onun sesini işitir. Tekrar dışarı çıkıp bağırır. Yusuf, sesi işitince, dert ten inleyen bu kadının sarayına getirilmesini emreder.
Kimse gavgidan anı itmedi guş Hali şefkat gözine olmadı tuş
Diişdi bir hal o dem o pi-mala Düşmesiin kimse her kiz ol hala
Oldı nevmid kaldı avare Dide giryan ü &ine sad-pire
Ateşin nale ile ol miskin Hine-i naya girdi zir ü hazin
Kodı ortaya hışm ile sanemi Sikin olmağ içün gönül elemi
Evveli sögmege ağız açdı Nice sögmek dilinden od saçdı
K'ey hacersen nice İlihumsın Dust yolanda ııeng -i rahumsın
Eyledi pare pire ol sanemi Dilde bir pire sakin oldı gamı
Yüz çevürdi çü din -i dunından Ab -dest aldı eşk-i burundan
Seyrden çôn saraya döndi Aziz Yohna cin atup Züleyha tiz
Tu avaz ile nida itdi Ol nida derdine deva itdi
Bu nida Yusufa eser itdi Heybete düşdi k 'ey hazer itdi
157
ZOLEYHA'NIN ESKİ GÜZELLİGİNE, YAŞINA KAVUŞMASI VE YUSUF'LA EVLENMESİ
Yusuf sarayına vardığında ihtiyar bir kadının kapısında hazır beklediğini görür. Ona ne istediğini sorar. Züleyha da kendisine gizli bir sözü olduğunu belirterek içeri girerler. Yusuf, Züleyha'ya ismini ve kim olduğunu sorar. O da kendini tanıtır. Yusuf, onu tanıyınca ağlayıp halini sorar, biraz konuştuktan sonra ne için geldiğini öğrenmek ister. Züleyha, eski güzelliğine kavuşmayı, onunla beraber olmayı arzuladığını beyan eder. Karşılıklı uzun uzun konuşurlar. Yusuf, Züleyha'nın bu acınacak halini görünce, Tanrı'ya onun isteklerinin yerine getirmesi için dua eder. Duası kabul olur. Züleyha yine eski güzelliğine kavuşur. On sekiz yaşında bir kız gibi _olur, gözleri
açılır
Didi evvel budur cüvan olayın Hüsn ile gün gibi ayan olayın
Yine gelsün gözüme nur ile fer Ta cemıilün günine iJe nazar
itdi Yuwf bu hacet üzre du'a Leblerinden akıtdı ab-ı beka
Ta Züleyha yine cüvan oldı Ruhları taze gül-sitan oldı
Kddı Hak mürde hüsnini zinde Oldı pejmürde ruyı ferhunde
Müşk-i Tatar oldı kafiirı Buldı nergisleri yine nurı
Gussadan pir bi -fer olmış idi Hali gayet mükedder olmış idi
Hak anun eyle itdi hüsnini hub Oldı evvelkinden dahi mahbub
Yusuf, Züleyha'dan başka isteğinin olup olmadığını sorar. Züleyha da kendisiyle evlenmeyi istediğini belirtir.
Yusuf bu söz üzerine düşünceye dalar. Can gözünü bilinen fakat görünmeyen "canib-i gayb" tarafına diker. Bu esnada Cebrail, nikahlarının gök yüzünde kıyıldı ğını yerde de kıyılması hususunda Tanrı'nın izninin bulunduğunu bildirir. 158
Yusuf, bu emir üzerine Züleyha'yı nikah ile alır. Züleyha, uzun zamandan ileri hasret olduğu sevgilisi. Yusuf'a kavuşarak muradına erer. Gece gündüz Yusuf'tan ay
nlmaz, onunla zevk eder.
Bu arada Yusuf, Züleyha'run bekaretinin bozulmadığını da anlar. Züleyha da Yusuf'a bu hazineyi böylece muhafaza etmek için çok eziyet ve cefa çektiğini
beyan ederken Yusuf çok mutlu olur.
Kemer altında buldı genci nihan Bu nihan iş edebdür olsa ayan
Dahi mühri_n gidermemiş hazin Kuflını açmamış dahi hayin
Yusuf açup bu gene kuflını cüst Didi ey mihri gibi mihri dürüst ·
Beni bu gence eylemişdün emin Sak.ladum anı sen açınca hemin
Guş idüp Yusuf anı şad oldı Mihri mihr üstine ziyad oldı
Mecazi aşkla günler geçer, bir gece Züleyha, Yusuf'un yanından i{açar, eteği onu yakalamak isteyen Yusuf'un elinde kalır. Züleyha, Yusuf.a "bu suçumun cezasıdır" der. Böylece Züleyha'nın aşkının kemUe eriştiğini gören Yusuf, onun için bir ibadethane yaptınr. Buraya kapanan Züleyha, ömrünü ibadetle geçirir.
YEDİ BOLLUK VE KITLIK YILLARI İLE YAKUB'UN OGULLARININ MISIR'A GELİŞ VE GİDİŞLERi
Yusuf, Mısır azizi olarak adaletiyle ün kazanır. Yedi yıl bolluk ve ucuzluk olur. Tarlalar bol ekinle dolar. Bunlar büyük anbarlara konur. Yedi yıl sonra kıtlık başlar, yiyecek azalınca yemek ihtiyacı da artar.
Bir gün Mısır tarafından Ken'an iline bir kervan gelir, Mısır'da çok adaletli ve peygamber alameti olan azizden bahsederler. Buğday dağıttığını söylerler. Bunun üzerine Yakub, oğullarını çağırır, Mısır'a gidip buğday getirmelerini söyler. Oğulları Mısır'a gelirler, kardeşlerinin geldiğini öğrenen Yusuf, onları üç gün yedirir içirir. Sonra huzuruna alır. Onlar, Yakub'un çocukları olduklarını ve buğday satın almaya geldiklerini söylerler. Buna karşı Yusuf, onların casus ve hırsız olduklarını yüzlerine karşı ifade eder ve hapsedilmeleri gerektiğini emreder. Yusuf'a kardeşleri, bu hadise karşısında babalarının çok üzüleceğini beyan ederek bağışlanmaları için yalvarırlar.
159
Mısra Yusuf çô şehr-yir oldı Adi ü insafı aşikir oldı
Yedi yd ki ucuzluk oldı cihan Ni'met ile tolup zemin ü zaman
Koyulup eyle urdılar orağı Sanasın yağıya koyuldı yağı
Önce öküzleri revanlar idi Sanki leşkerde pehlivanlar idi
Şafakun çun soyundı tenevvüri Kalmadı can ıafası ten nurı
KızJığun zahir oldı ünvanı Taladı ciı'-i kelbi insanı
01 gice riıh-ı Kuds hazretden Emr olup yiri yudı rahmetden
Her zaman bu ne turfa hikmetdür Toymamak kızlığa alametdür
T oymayup eyle yirler idi ğpah Nice kerre boşaldı matbah-ı şah
Ta ki sıddıkı da'vet eyledi şah Cu halin hikayet eyledi şah
Dest-i i'cazı kodı ıineğne Toldı dürr-i yakin hazineğne
Çônki i'mana geldi ol server
Cô'dan almadı teninde eser
Didi Yusuf cihana toldı dahil Ol dalalün gıdası oldı bu hal
Nefğ halin kul itmese tağyir Lutfı tağyir eylemezdi Kadir
160
Geldiler Mısra ihvet-i Yusuf Bilüp anJarı Hazret-i Yusuf
Nazar idüp hulara heybet ile Didi Yusuf itab u töhmet ile
Didiler zarı eyleyüp ey şah Bize bu töhmet ile itme nigah
Bilsen atamuzun kerametini Hasret ü hüzn içinde haletini
ille anun bir oğlı ölmüşdür Ağlamakdan darir olmuşdur
Şimdi bizden dahi eger ola dur
Korkaruz canı tenden ola nüffir
Yusuf, Yakub'dan söz açılınca yumuşar ve onu sorar, kaıdeşleri de, "ölen bir oğluna ağlaya ağlaya gözlerinden olduğunu, bizden de ayrılırsa korkanz ki ölür" derler.
Yusuf, kardeşlerinin bir fesat yapmalarına engel olmak gayesiyle, içlerinden birini rehin alır. Evde kalan kardeşleri Bünyarnin'i getirdikleri takdirde onu serbest bırakacağını ve çok buğday vereceğini ilave eder. Kardeşleri, Yehuda'yı Mısır'da
bırakarak memleketlerine döner, olayı babaları Yakub'a anlatırlar ve Bünyarnin'in de Mısır'a gitmesi gerektiğini belirtirler.
Yakub, Bünyamin'i göndermek istemez. Çocukları, babalarını kandırırlar. Neticede babaları izin verir ve Mısır'a vardıklannda nazar değmemesi için ayn ayrı kapılardan şehre girmelerini tenbih eder.
Didi Yusuf yoğ ise hiyle vü al Bu beyan olunan gibi ise hal
Birinüz bunda gitmesün kalsun Gidecek cümlenüz yine gelsün
Evde kalan büraderünizi hem
Getürün ta virem ana da ni'am
Didi gitmez sizünle Bünyamin Eyleyesiz meger ki alıd ü yemin
161
Ki getüresiz anı bana yine itme yem ziyam bana yine
Çun şimal Ü yenünden oldı yemin Didi bu ahde Hak vekil ü emin
Didi hem blb-ı Mın çiın iresiz Olmasun şehre cümleten gireıiz
Müteferrik girün nice derden Ta emin olaSlZ nazarlardan
Çim haseıl kavsi ata tir-i nazar Yarasına ne can doyar ne ciger
Yine Mısır'a, Yusuf'un katma varırlar. Yusuf, Bünyamin'e fazla iltifat eder. Zira öz kardeşidir. Onu kendi tahbna oturtur. Bünyamin'in kaftanı üzerinde "Yusuf" adının yazılı olduğunu görüp sorar. O da Yusuf isminin kardeşine ait olduğunu, kurtlarca yenildiğini söyleyince Yusuf, kardeşleriyle bu konuyu görüşür. Yusuf'u kurdun yemediğini, onların yalan söylediklerini açıklayınca, kardeşleri şaşırıp kalırlar ve susarlar.
Yusuf, kardeşleri için verdiği şölenden sonra Bünyamin'le yalnız kalır. Kendisinin kim olduğunu ona açıklar ve sım saklamasını tenbih eder. Yusuf, kardeşlerinin çuvallıırını bol yiyeceklerle doldurur ve çuvallardan birine mücevherden bir ölçek koydurarak yolcu eder. Arkadan da adam göndererek tasın çalındığını, çalanın ise köle olacağını şeriat hükmü olarak bildirir. Tas, Bünyamin'in çuvalında çıkar, çalınan tası ortaya koyarlar. Tasa vurulunca; Yusuf'u kuyuya kardeşlerinin attığını, onu satbklarını, babalarına da kurt yedi diye yalan söyl~iklerini ifade edince, kardeşleri şaşırır ve Yusuf'a yalvarırlar, fakat fayda vermez.
162
Göricek bildi anı Büıiyamin Didi Yusuf ana ki sırrı sakın
Agah eyleme gayrı ihvanı Böyle buynıldı emr-i sübham
Cevheri sa'm ol şeh-i hiıban Kardaşınun yükinde kodı hemin
Aıanup sonra bar-ı Bünyamin Sa'ı anun yükinde buldı emin
Urup ol tası tas çınlar idi Kulak urup o has dinler idi
Sözüm işit benüm ki toğrıdur Bu kişiler ezelden uğrıdur
Hürr iken bir yetim uğurladılar Seyyid iken atası horladılar
Bunlar imiş o piri haste iden Hiizn ile hatırın şikeste iden
lhvet-i Yı1!ı11f eyl~yüp buru guş Şerm ü hayretden oldılar hamfış
itmedi anlarun sözini kabfıl Didi kim bu mıdur tarik-i resfıl
Kardeşler çaresiz, Bünyıımin'i orada bırakarak babalanna döner. Şem'un, Ken'an iline dönmeyip, Mısır'da kalmak ister.
Yakub, olaylar karşısında dertlenip ağlar, Yusuf'un sağ olup olmadığını Azrail'den sorar. Sağ olduğunu öğrenince, Tanrı'ya onların yüzünü görmeyi kendisine nasib etmesi için yalvarır, dua eder. Yakub, Tann'dan ümit kesilmeyeceğini oğullarına tenbih ederek, bir mektupla onları Mısır azizine gönderir. Mektubunda, Bünyamin'in hırsız olmadığını ve onu serbest bırakmasını rica eder. Çocukları bu mektubu alarak Mısır'a vanrlar. Azizin huzuruna çıkıp hallerinin perişan olduğunu, güçlerinin kalmadığını, kardeşlerini azat etmesini rica eden Yakub'un oğullan, mektubu Yusuf'a verirler. Yusuf, mektubu okurken ağlayınca, Yusuf'un kendi kardeşleri olduğunu anlar, ona secde ederler ve bağışlanmalannı isterler.
Yusuf onlan bağışlar ve babasını yanına davet ettiğini bildirmelerini söyler.
Bir gün ol padişah-ı ehl-i kulub Alem -i dilde seyr iderdi guyôb
Melekü'l-mevt didi anun içün Ki esirger seni figanun içün
Dahi alemde zindedür Yİı!ı11f Dimen amma ki kandadur Yusuf
163
Arz-ı hal eylemek içün Ya'kub Derd ile yazdı şaha bir mektiıb
Yazdı ünvan-ı nime Bismi'llih Ki odur her za 'ife püşt ü penih
Yazdı hem tuhfe-i du'i şaha
Eyledi an-ı hal dergiha
Nameyi sundular bu şeYk ile Aldı açdı okudı zeYk ile
Cigerin nime odı tağladı
Zar zir aşikare ağladı
Göricek kaldılar bu bili tana Yoha Yusuf mısın didiler ana
Didi ben Yusufam bu kardaşum
Çok bela gönü kahr ile başum
Hak Ta'ali inayet itdi bize Çok ati ile minnet itdi bize
Sabr u takvaya her ki bağlaya bil Ecrini ıanma zayi' ide Celil
Didiler belki bu atayı Huda Kereminden müyesser inli sana
Olmayıcak iniyet-i ezeli Bendeye aım eylemez ameli
Biz hata ile eyledük tedbir
Ti ki takdiri idevüz tağyir
Altibet Hak mükemmel itdi seni Cümlemüzden mufaddal itıli seni
Hakka Yusuf çim inkiyid itdi
Anları bu söz ile şad itdi
164
Ki sizi ben me14met eylemezem
Cevr ü zulm ile töhmet eylemezem
Dilerem belki Rabb-ı izzetden
Ki geçe lutf idüp bu zilletden
YAKUB'UN GöZONON AÇILMASI, MISIR'A GöÇÜŞÜ VE ORADA ÖLÜMÜ
Yusuf, gömleğini Yehuda ile beraber babasına göndedir, zira evvelce kanlı göm-· leği yine Yehuda babasına götürmüş idi. Yakub, bu ara Yusuf'un kokusunu alır. Gömlek gelince, gözüne sürer ve gözleri açılır. Yakub, Mısır'a göç ederken, Yusuf onlan karşılar, karşılama esnasında üç yüz bin atlı vardır. Baba ile oğul buluşurlar. Yakub, kalabalıkta Yusuf'u göremez. Cebrail'e Yusuf'u sorar, o da Yusuru gösterir. Baba ile oğul buluşur, sarmaş dolaş olur, ağlaşırlar, sevinç göz yaşlan dökerler. Yusuf halka ziyafet verir, sonra şehre vanp saraya yerleşirler.
Bile üç yüz bin atlu çıkda revan Tolda ı\viz ile zemin ü zaman
Göricek ceyş-i Mısra lııriil Bile idi anunla Cebrail
Tanlada ceyşi gördi çfın ni-gih Didi Cebrail göge eyle nigih
Yir ü gök arası melek toldı
Cümlesi bu visale şad oldu
Sorda ana ki Yusufum kanı
Didi üstinde ebr-i nôrini
Yusufa didi Hazret -i Cebrail
Atdan indi senün içün lsrail
iki canibde ol iki müştak ikisi dahi mübtela-ya fırak
Tutdılar anda turfa turfa hayam Bişdi vü yindi gune gune ta'am
Çun myafetden aldılar behre Göçdiler izz ü naz ile şehre
165
Der-i dergaha çünki irdiler izzet ile saraya girdiler
Hazret-i pıri hilesiyle emir Da'vet idüp seıire eyledi yir
Çİınki bunlar ku'iid eylediler Şah öninde sücfıd eylediler
Meger ol secde-i tehiyyat idi Şehler öninde halka adet idi
Aradan bir nice yıl geçer. Ecelin yaklaştığını anlayan Yakub, çocuklarını yanına toplar, onlara nasihatlerde bulunur. Hak dinden aynlmamalannı tenbih eder, bu
hususta söz alır, sonra ölür.
Yusuf da bir gece ibadet ederken uykuya dalar, rüyasında babası ile annesini görür, onlar Yusuf'u beki alemine davet ederler. Yusuf uykudan uyanınca, rüyasını Züleyha'ya anlatır, sevinir ve bir an önce rahmete kavuşması için Tann'ya dua eder. Fakat, Züleyha aynlmaya razı değildir, çaresiz o da Tann'ya Yusuf'tan önce ölmek
için niyazda bulunur.
166
Çeşmine geldi hı\bı bi - gaflet
ltdi seyrin alem -i gaybet
Pederi oldı mideri ile ayin Yiiı:leri gfıyiyi meh-i tahin
Didiler Yumfa ki ey fenend
Can hümisına ten nice ola bend
Tab giriftar it anı ahı gile Uçur anı cihin-ı cin u dile
Çıkdı mihribdan o serv-i reyin Ki Züleyha katına geldi hemıin
Ana ol göıdigin beyin itdi Sinesi şevkını ayan itdi
Pür-gam oldı dili Züleyhinun Bu kelamun işitdi çun anun
Yusufun bu işi Züleyhaya
Oldı bin dürlü gussaya mlya
Dur itme bu canı Yıisufdan Evvel al belki anı Yfisufdan
Bulmayam ta ki canı Yusufsuz Görıneyem bu cihanı Yusufsuz
Beni Yfüufsuz eyleme zinde Ömrümi ansuz itme payende
Mevtdür bana her hayat ansuz Hoş keramet dürür hemat ansuz
YUSUF VE ZOLEYHA'NIN ÖLÜMLERi
Bir gün bütün ağaçların yapraklan döküfür, tabiatın şekli değişir. Yusuf göç zamanının geldiğini anlar. Yine bir gün atına bineceği sırada, Cebrail Cennetten getirdiği elmayı Yusuf'a verir. Yusuf da elmayı koklayınca ruhunu teslim eder.
Da 'vet eylen didi Züleyhayı Ta veda' eyleyeydi ol ayı
Didiler ol zebun olmışdur Gussadan bağn hun olmışdur
Emr olup ruh-ı Kudse Hazretden Bir hoş elma getiirdi Cennetden
Yusufa sundı anı nıh-ı emin Aldı çun kokdı virdi canı hemin
Yusuf ol buya virdi çun canı Toldı alem mulbet efgıinı
Halk ağlayıp inler, Züleyha duruma vakıf olunca kendinden geçer. Oç gün üç gece öylece yat.ar. Uyandığında tekrar aynı haberi hatırlar ve üç gün daha kendinden geçer.
Çun Züleyhi bu derdi eyledi guş Üç gün üç gice düşdi bi-dil Ü huş
167
Dirdi dördünci gün önin turdı . Def'i huddıima Yusufı sı>rdı
Çok aradı o cin u dil kuvvetin Bulmadı ne tenin ne tıibutın
Hüsnine nihun eyle virdi halel Sanasın cin gözine düşdi sebel
ltdi nilüferini nil-i kebud Nur iken virdi ana zulmet-i dud
Güheri çeşmini akik itdi Çun ciger kanına tarik itdi
Yakdı bu vech ile gülistanı Yillere virdi sünbülistinı
Kendisine gelince saçını başını yolar, ağlayıp inler, Hemen Yusuf'un mezarı başına koşar.
168
Gitdi gülzinna o bülbül -i riz İdeyin ben dahi ana pervaz
Eyle diyüp emareye girdi Şevk ile kabr -i Yusufa irdi
Sokdı çeşmi devit içre kalem Çekdi levh-i vücuda hattı-ı adem
Canına eyleyüp bu &ibi Didi aşıklarun budur ı.ibi
lrmek içün visil-i cimina Nazar itmedi başa vü cana
Dir işiden kılup o canı du 'i Radıya '1-lahu Rabbena anha
Şükrü minnet Hudi-yı Sübhina
Ki bu nazmı yetürdi payina
Mezarın üzerine kapanır ve orada Züleyha da Hakkın rahmetine kavuşur.
SÖZLÜK
Sözlük içerisine bugün kullanılmayan Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerle açıklanması lüzumu görülen özel isim ve terimler alınmıştır. Arapça kelimeler (a), Farsça kelimeler de (f) ile gösterilmiştir.
abd (a)
agah (f) a'fet (a)
afitab (f) abd (a)
ahır (a) ahter (f) ahu (f) ahval (a)
akd (a) alem (a)
alem-ara (a, f) alil (a)
im (a) a'ni (a)
A'rabi (a)
aram (f)
iri (a)
arş (a) arz-gah (a, f)
arzu (f) asitan (f)
aşikar (f) aşub (f) ayine (f)
ayş u tarab (a) ayyuk (a)
köle, kul.
bilgili, uyanık.
A
solak, pek akılsız adam, güç şey.
güneş, güneş ışıj?ı, güzel, şarap. söz verme, and, yemin, devir, zaman, gün. nihayet, son olarak. yıldız.
ceylan, karaca, güzellerin gözü. haller, tavırlar.
bağ, bağlama, sözleşme, nikah. nişan, alamet, bayrak, sancak, sınır işareti, yüksek dağ, minare tepesi, sarığın altın teli. alemi, dünyayı süsleyen. kör, sakat, hasta.
:, sene, yıl. ben murad ederim. çölde yaşayan Arap. durma, eğlenme, dinlenme, yerleşme, istirahat etme, karar
kılma.
çıplak, hür. çardak, çadır, cumba, fes, çatı, dam, dokuzuncu gök, taht toplanma yeri.
istek, heves.
eşik
belli, açık, meydanda.
kargaşalık, karıştırıcı.
ayna. yaşama, yeme içme, eğlence.
keçi, semanın kuzey yanm küresinde bulunan en parlak yıldız, semanın pek yüksek yeri.
169
azad (f)
a'zam (a) azim (a) Aziz (a)
asm (a)
bab (a) bad (f) ba'dezin (a) bağ-bari (f) baha (a) bahane (f) bahreyn (a)
baht (f) bakar (a) bam (f) bir-gih (f)
basar (a) batıl (a)
bizar (f) bed (f) bed-hih (f) beki (a)
beli (a)
bend (f) bende (f) beri'et (a)
beyin (a)
Beytü'l-Ahzan (a) btdid (f) btdar (f)
hı-ihtiyar (f, a) bi-hadd (f, a)
bi-hırd (f) hl-mir (f)
170
kurtulmuş, serbest olan, kimsenin kölesi olmayıp istediği
gibi hareket eden, ayıpsız, kusursuz.
büyük. büyük, ulu, iri. Yusuf ve Züleyha hikayesinde Züleyhanm bilmeyerek evlendiği Kıtfir'in Unvanı, muhterem, sevgili. kasıt, niyet, karar.
B
kapı.
yel, rüzgar
bundan sonra. bağcı, bahçıvan.
güzellik, zariflik, panltı, dadanma.
vesile, sebeb, kusur, noksan, garaz.
"iki deniz" Basra Körfeziyle Hint denizi, iki büyük, esas, temel şey.
talih, kader, kısmet, büyük baba, kargı. sığır.
çatı, dam, kubbe.
izinle girilen yer, çadır, yüksek divan. göz, görme.
boş, beyhude, yalan, çürük. pazar, çarşı, alış veriş, pazar yeri. fena, yaramaz, çirkin, kötülük. her işin fenalığını isteyen, kötü istek.
devam, sebat, evvelki hal üzere kalma, bakilik. gam, keder, musibet, afet, ceza, büyük gaile. bağ, yular, bağlama, birini emri altına alma. kul, köle.
bir dava sonucunda temiz ve ilişkisiz çıkma, aklık, arılık, aklanma, paklanma. anlatma, açık söyleme, bildirme, belağat ilminin hakikat,
mecaz, hikaye, teşbih, istiare gibi bahislerini öğreten kısmı. Hz. Yusııf'u kaybeden Hz. Yakub'un çadırı, dünya.
zulüm, işkence, zalim.
uyanık, uyumayan, uykusuz. kenc;liliğinden, elinde olmayarak. hadsiz, sınırsız, pek çok. akılsız.
hasta.
burc (a)
bustin (f)
buy <f) bühtan (a) bünyid (f)
ci-be-ci (f) cih (a) _cim (f) cime (f) cin (f) cinin (f) cinib (a) ciy (f) cebr (a) cefi (a) cem (a)
cemid (a) cemil (a) cenül (a) ceride (a) cevr (a)
ceyş (a) cezi (a) cihat (a) cinin (a) cıiş (f) cünbüş-i bed (f)
cünun (a)
cüst (f) cüvin (f)
kale, hisar çıkıntısı, yuvarlak bina, güneşin aynldığı on iki kısımdan biri, herhangi bir şekil gösteren ve kendisine özel bir ad verilen hareketsiz yıldızlar kümesi. gül ve çiçek kokularının çok olduğu yer, bahçe. koku. yalan, iftira.
temel, ıısas, yapı.
C
yer yer. i'tibar, makam, mevki. şarap kadehi, şişe. elbise, çamaşır. can, ruh, hayat, yaşayış, gönül. sevgili, gönül verilmiş ma'şuka, kadın adı. taraf, cihet, yaiı, erkek adı. yer. zorlama, mecbur etme. eziyet, incitme. toplama, yığma, birden fazla insan, hayvan ve eşyayı gösteren isim. taş gibi cansız olan şey. yüz güzelliği. güzel, erkek adı. gazete, zabıtname, tutanak, süvari kolu. haksızlık, eziyet, cefa, gadr, sitem, tarikat ehlinin ruhen ilerlemesine mani olan şey. asker, ordu, ses, seda. ceza, karşılık, azap. cihetler, yönler, çevreler. cennetler, bahçeler. coşma, kaynama.
. : , kötil kımıldama, kötil hareket.
delirme, çıldırma, aşkın galip gelmesi. arama, araşbnna. genç, taze delikanlı.
171
çih (f) çak (f) çeşm (f) çü (f) çıin (f)
dimin = dimen (f) dini (f) diniş (f) dar (a) dar (f) dirit (f) darb (a) darb-ı elim· (a) Darü's-selim (a) dasitan (f) da'vi (a) diye (f) def' (a) dehin= dehen (f) delfl (a) delv (a) dem (f) dem-be-dem (f) dem-siz (f) dendin (f) der-gih (f) derun (f) destur (f)
deşt (f)
devr (f) devr (a)
didar (f) dide (f) dil (f)
172
ç
kuyu, çukur. yank, yırtık, yırtmaç. göz. gibi, madem ki, çünkü, nasıl, nice, misilli, niçin. gibi, madem ki, çünkü, nasıl, nice, misilli, niçin.
D
etek (dağın, elbisenin), görüşüp konuşulan kişi. ilim, bilgin. bilgi, biliş, ilim. ev, yer, yurt. darağacı.
debdebe, şan. döğme, vurma. şiddetle dövme, çokca dayak atma. Cennet. destan, epope, hikaye, masal, şöhret. şikayetçi olarak mahkemeye baş vurma, mesele, iddia. sütnine, çocuğa bakan cladı. öteye itme, savma, ortadan kaldırma, giderme. ağız.
yol gösteren kılavuz, şahit, belge, tanık. su kovası.
soluk, nefes, içki, an, vakit, saat,_ zaman. vakit vakit, daima. arkadaş, dost, sırdaş. diş, tamah ve ümit. tekke, kapı önü. iç, içeri, dahil, gönül, kalb, yürek. izin, müsaade, ruhsat, açılın, savulun; cin ve peri şerrinden kurtulmak için söylenen söz. bozkır, çöl, kır, ova. geçmiş dersleri hatırlama, casus, şarap kadehi. dönme, bir şeyin etrafını dolaşma, dönüp dolaşma, nakil, bir şeyi başkasına teslim etme. yüz, çehre, görme, görüş, kuvvetli göz, açık, meydanda. göz,gözcü,gözbebeği,gözucu.
gönül, yürek, kalb ..
dil-ara (f) dil-aram (f) dil-bend (f) dilber (f)
div-dest (f) duht.er (f) dur (f) dur-bar (f) dürr (a)
dür-bar (a, f)
ebna (a)
edeb (a)
ehi (a)
em1n (a) engiz (f) mihr-engiz (f)
esbab (a)
esed (a)
eşk (f) eyvan (f) eyyam (a)
fakr (a) Fanlk (a)
fisth (a)
fazl (a)
fena (a)
gönül alan, gönül kapan, gönül okşayan.
gönül alan, gönül okşayan, gönül dinlendiren.
gönül bağlayan.
gönlü alıp götüren, kadın ııdı.
devi el, iri el.
kız, kerime
uzak. uzun, uzak.
inci.
inci yüklü, inci dolu.
E
oğullar:
iyi terbiye, naziklik, usluluk, zariflik, haya, utanma, ede
biyat bilgisi.
sahip, malik, mutasarrıf olan, kabiliyetli, becerikli, bir
yerde oturan.
emniyet sahibi, korkusuz, güvenen, kendisine güvenilen·.
karıştıran,koparan.
ışık saçan, parlak.
sebepler.
arslan.
göz yaşı.
büyük sofa, salon, kemerli yüksek bina, köşk, çardak.
günler, gündüzler.
F
fakirlik, muhtaçlık, yoksulluk. Hz. ömer'in lakabı, haklıyı haksızdan ayırmakta pek mahir olan, keskin,
güzel, düzgün ve açık konuşan, iyi söz söyleme, aşikar, açık.
fazla, ziyade, artık, baki, fazlalık, üstünlük, fazilet, erdem,
iki sayının birbirinden olan farklan.
yok olma, yokluk, geçip gitme, Tanrı'ya ulaşma, kötü iyi
olmayan uygunsuz.
173
ferman (f)
ferağ (a)
ferr (a) ferr u safa ( a, f) fersah (a)
ferzane (f) ferzend (f) fettah (a) figan (f) firak (a) fitne-ıtz (a, f)
fursat = fırsat (a) füsun (f)
f"ıizıin (f)
gam-dide (a, f) gamze (a)
garamet (a) gark (a) garra' (a) gayb (a) gaybet (a)
gayet (a) gayret (a)
emir, buyruk, (evvelce) padişahlar tarafından verilen yazılı emir. vazgeçme, istirahat etme, hiç bir şeyle meşgul olmama. firar, kaçma. saflık, berraklık, aydınlık.
çeşitli mesafelere tekabül eden değerde bir uzunluk ölçüsü (denizde) üç millik bir mesafe. hakim, feylesof, bilgili, nefsani bağlardan sıyrılmış derviş. oğul, çocuk. fetheden, açan, kullarının kapalı işlerini açan. ıstırap ile bağınp çağırma. ayrılık, ayrılma, hüzün, keder, sıkıntı. fitne saçan, fitne çıkaran
uygun zaman, elverişli durum, faydalanma sırası, nöbet. sihir, büyü.
çok, fazla.
G
gam görmüş, gamlı. süzgün bakış, çene veya yanak. çukurluğu. borç, diyet gibi şeyleri ödeme, vergi, resim. suya batma, batma, batırma, boğulma, boğma. ak, parlak, güzel, gösterişli. gizli olan, bilinmeyen, gözle görülmeyen. aleyhinde bulunma, arkasından söyleme, çekiştirme, dedikodu yapma. nihayet, uç, son, çok fazla, son derece. çalışma, çabalama, kıskanma, çek.ememe, aziz ve kutsal bilinen bir şeye tecavüzden duyulan asil ve temiz duygu.
gazal (a) ceylan, geyik, maral, ahu, geyik yavrusu, güzel göz. gazel (a) latif, edebiyatta nazım şekli. gene (f) hazine, define. ger (f) eğer kelimesinin kısaltılmışıdır nazımda kullanılır. ger (f) isimlerin sonuna eklenen ve yapıcılık bildiren bir edat. germ (f) sıcak.
geşt (f) gezme, seyretme, dolaşma. gevher = guher = cevher (f) : elmas, değerli taş, bir şeyin aslı. girfban (f) elbise yakası, gömlek. gubar (a) toz. gulam (a) köle, bende, genç, delikanlı.
174
güne (f) gussa (a)
guş (f)
güftar (f)
güft u güy (f) güher (f)
gümrah (f) güruh (f) gürg (f)
güzide (f) güzfn (f)
hab (f) hacer (a)
hadd (a) hadeng (f) hak (f) haktr (a) hal (a) halef (a)
halel (a) hali (a) Halfl (a) halvet (a) halvet-gah (a, f)
hamd (a) hame (f) han (f) handan (a)
hanedan (f) har (f) har (f) harem (a)
harfs (a)
türlü, gidiş, tarz, yol. keder, kaygı, tasa.
kulak, işitme, dinleme.
söz. dedikodu.
elmas, değerli taş, esas; asıl. yolunu şaşırmış, doğru yoldan ayrılmış, bol, gür. cemaat, bölük, takım. kurt, canavar. seçkin, seçilmiş, beğenilmiş. seçen, seçilmiş, beğenilmiş.
uyku, rüya.
taş.
H
şeriatce verilen ceza, sınır.
kayın ağacından yapılmış ok. toprak. itibarsız, değersiz, aşağı, adi. hal, keyfiyyet, dikkate değer hal. babadan sonra kalan evlat, memurlukta birinden sonra onun yerine geçen kimse. iki şey aralığı, boşluk, bozma, bozukluk, eksiklik. tenha, boş, sahipsiz, açık yer. dost, Hz. İbrahim'in lakabı. yalnız, tenha kalma, tenhaya çekilme, tenhalık. halvet yeri, gizli görüşülecek yer, yalnız başına ibadet edilen yer. Allah'a şükran duygusu bildirme. kalem. yemek sofrası, tepsi, sini, yemek, aşçı dükk.ını. gülen, gülüdi, güler, sevinçli. kökten asil ve büyük aile, ocak. eşek, merkep.
diken. herkesin girmesine müsaade edilmeyen saygı değer ve kutsi yer, hac mevsiminde ihrama girilen yerden itibaren Ka'be'
ye doğru olan kısım. hırslı, tamahkar, bir şeye çok düşkün, lüzumundan fazla istekli.
175
hasar (a) hased (a) haste (f) haş (f) haşa (a)
. hatır (a) hat1f (a)
hatif-igayb (a) hatm (a)
hatt (a)
hava-dar (f) hayf (a) hayr (a) hayran (a) hazer (a) heft-dfızah (f)
heft-ikltm (f, a)
helak (a) hemin (f) hem-dem (f) hem-dest (f) hem-hal (f, a) hemin (f) Heşt-bihişt (f)
heva-dar (f) hılat (a)
hıram (f) hoidar (f) hışm (f)
hicab (a) hicr (a)
hiç (f)
hilafet (a)
hile (a) hilm (a) hisab (a)
176
zarar, ziyan. kıskançlık, çekememezlik. hasta, rahatsız. kırıntı, döküntü, süprüntü, şiddet, kızgınlık. asla, katiyen, hiç bir vakit, Allah göstermesin, uzak olsun. zihin, fikir, keyif, gönül . sesi işitilen kendisi görülmeyen (kimse), seslenici, çağırıcı, gaibden haber veren melek. gaibden gelen ses. hitama erdirme, bitirme, Kur'an-ı Kerim'i başından sonuna kadar okuma, mühürleme. çizgi, satır, yol, yazı, padişah yazısı, ferman, gençlerde yeni terleyen bıyık veya sakal.
havadar, etrafı açık, rüzgarlı yer, yar, dost. haksızlık, cevr, zulum, yazık, heyhat, vah, vah vah. iyilik, iyi, faydalı iş, fayda. şaşmış, şaşakalmış, şaşırmış, çok tutkun. kaçınma, sakınma, çekinme. yedi Cehennem. Batlamyos'un ayırdığı dünyanın yedi bölgesi, dünyanın her tarafı, her köşesi. mahvolma, ölme, harcanma, çok yorulma. hemen, aynı anda, derhal. sıkı fıkı, canciğer arkadaş, refik. kuvvet ve kudrette beraber olan, el ele veren, ortak. bir halde bulunan, halleri birbirine benzeyen, bir halli.
bu bile, tıpkı bu, çok. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen sekiz Cennet. havadar, etrafı açık, yar, dost. bir şeyin başka bir şeye karışması, başka şeye karışma. nazlı, edalı, salına salına gidiş.
müşteri, satın alan. kızgınlık, öfke. örtü, perde. ayrılık, ayrılma.
yok denecek kadar az olan, yok olan, ehemmiyetsiz, değersiz.
birinin yerini tutma, halifelik, peygamber vekili olarak İslamlığı koruma vazifesi. oyun, aldatma, dubara. insanın tabiatında olan yavaşlık, yumuşaklık. hesap, sayma, aritmetik.
hoş-bu (f) hoş-nam (f) huban (f) hullet (a) hiın (f) huruş (f)
hüccet (a)
hüsn.(a) hüsnf (a) hüsrev-ane (f)
İbrani (a) ibret (a) icazet (a) ifrat (a) ihtiyar (a) ihvan (a)
tiah (a)
ilka (a) illet (a) ilm (a)
in'am (a) İrem (a)
irfan (a)
irşad (a)
ismet (a)
işret (a) iştiyak (a) itab (a) izar (a)
güzel koku, güzel kokan. güzel namlı, hoş şöhretli. güzeller, iyiler. içten sevgi, hakiki dostluk, arkadaşlık. kan, öldürme, öc coşma, çağıltı, gürültü. vesika, delil, senet, güzide alimlere verilen Unvan. güzel, iyi, güzellik, iyilik. güzelliğe ait, güzellikle ilgili. padişahca, hükümdara yakışır şekilde.
ı
Yahudi kavminden olan. kötü bir hadiseden alınan ders, acaip, tuhaf. izin, ruhsat, diploma. aşırı gitme, pek ileri varma. seçme, seçilme, katlanma. sadık, samimi, candan dostlar, tarikat arkadaşları. Mitolojide Tanrı. bırakma, bırakılma, terk. hastalık, sakatlık, sık sık tepen hastalık, sebep, gaye, hedef bilme, biliş, bir şeyin doğrusunu bilme, okuyarak öğrenilen bilgi. nimet verme, iyilik etme. Şam veya Yemen taraflarında Ad kavminin yaşadığı yerin adı, Hud'a inanmayan ve ilahlık iddiasında olan Şeddad cennetin varlığını duyar ve Dünyada Cennet'e benzer bir yer yaptırır adına İrem bağı denir o güne kadar yapılan beldelerin en güzelidir ve Şeddad ile kavmi içine girmeden helak edilir. bilme, anlama, ilahi bir feyiz olarak kainatın sırlarını bilme kudreti, kültür.
.. doğru yolu gösterme, uyarma, irfan sahibi birinin bir kimseye tarikatı ve Allah yolunu göstermesi. masumluk, günahsızlık, haramdan namusa dokunur hallerden kaçınma. içki, içki içme. şevklenme, göreceği gelme, özleme. azarlama, tersleme, paylama, darılma. yanak.
177
izzet (a)
izzi (a)
kabi' (a) kadem (a) kadim (a) kahr (a)
kamer (a) kamet (a)
kamus (a) Kanber (a) kir (f) ka'r (a) kirban (f) kasd (a)
kasır (a) kasr (a)
kati (a)
kizib (a) kebir (a) kebilter (f) kedd (a)
kemer (f)
Ken'an (a) keniz (f) kerr (f) key (f) key (f)
kıssa (a)
178
değer, kıymet, yücelik, ululuk, kuvvet, kudret, hürmet, saygı, ikram. sabırlı, tahammüllü.
K
üste giyilen elbise, cübbe, kaftan. ayak, adım, yarım arşın uzunluğunda bir ölçü, uğur. eski, başlangıcı olmayan, öncesi bilinmeyen. zorlama, zorla bir iş gördürme, üstün gelerek mahvetme, helak etme. Ay. boy. denizin ortası, lugat kitabı. Hz. Ali'nin sadık ve vefakar kölesi, bir evin gediklisi. iş, güç, kazanç, temettu. çukur, dip, derinlik. kervan. niyet, kurma, bile bile yapma, bir işe bilerek isteyerek girişme, dövme öldürme yaralama gibi işe girişme. kısa.
köşk,kaşane,saray.
öldürme. yalan söyleyen, yalancı. büyük, yaşca büyük, çocukluktan çıkmış genç. güvercin. bir şeyin hasıl olması için meşakkat, emek çekme, çabalama. bele takılan kayış, don, pantolon, şalvar gibi şeylerin bele rastlayan kısmı, kapı pencerenin aşağı bakan kavisi kubbesi tavanı. Hz. Yakub'un memleketi, Filistin, Palestin. cariye, halayık. bir şeyden vazgeçtikten sonra tekrar o işe yönelme. ne zaman, ne vakit. büyük hükümdar. fıkra, hikaye, rivayet, vak'a, macera.
Kıtfir (İbranice)
kıyam (a)
kitma~(a) kizb (a) kuh (f) kut (a) kutb (a)
labe (f)
la'! (a) lala (f)
latif (a) leb (f) leyi (a) Leyla (a)
lu'b (a) lutf (a)
mader (f) Mağrib (a) mağz (f) mah(f) mahbOb (a)
Yusuf Peygamberi satın alan Mısırlı zengin Reyyan bin Velid 'in maliye nazırı Aziz ünvanıyla anılır; Kur'an-ı
Kerim'de adı geçmez, çocuğu olmadığı için Yakub'un oğlu Hz. Yusuf'ı çocuk edindi. Karısı Züleyhi'nın Hz. Yusuf'a iftira atmasıyla Yusuf zindana atıldı. Daha sonra Mısır sultanının gördüğü rüyayı doğru tabir ederek Kıtfir'in yerine maliye nazırı oldu. ayağa kalkma, ayakta durma. sır saklama. yalan, yalan söyleme. dağ.
yaşamak için yenilen şey, yiyecek. dönen bir çarkın aksi, dünya yuvarlağının ekvatordan en uzak olan ve yer ekseninin geçtiği var sayılan iki noktadan biri, elektrik cereyanı meydana getiren potansiyel farkının en yüksek seviyeyi bulduğu iki noktadan herbiri, bir t.arikatın yücesi.
L
yaltaklanma, yalvarma, acz gösterme, bu yolda söylenen söz.
, kırmızı, dudak, kırmızı ve değerli bir taş. bir çocuğu gezdiren oyalayan uşak, harem ağası, padişahların sadrazamlarına hitaplarındaki ünvan. Allah'ın adlarındandır, yumuşak, hoş, güzel, nazik. dudak, kenar, uç. gece. Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı, Mecnun 'un kendisine aşık olup çöllere düştüğü Arap güzeli, rivayete göre asıl adı Leyla bint-i Mehdi bin Sa'da el-Amiridir. oyun, eğlence; hoşluk, güzellik, iyi muamele.
M
anne. Garb, batı, Afrika'nın kuzey kısmındaki ülkeler. beyin, dimağ, iç, öz. Ay, kamer, senenin on ikide biri, ay. sevilen, sevgili, erkek sevgili.
179
mah-peyker (f) maktul (a) ma'kul (a) mal-a-mal (a) matlub (a) ma'zur (a) mecmi' (a) Mecnun (a)
ınedh (a) medhuş (a) mefhar (a)
mekr (a)
melal (a) melul (a) menzn (a)
merd (f) merta' (a)
mest (f) mevrid (a) mevt (a) mezad (a) mihnet (a) mihr (f) milk (a) miskin (a) mG(f)
muhabbet (a) muhkem (a)
mukaddem (a)
mukarreb (a) murg (f) mu'temed (a) muziaf (a) mübtela (a) mücerredit (a)
180
yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu. katledilmiş, öldürülmüş, wrulmuş.
akıllıca, akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı. dopdolu, çok dolu. talep edilen, istenilen, aranan. özürlü, özürü olan. toplanılacak yer, konuşulan yer. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı, Mecnun lakabmı taşıyan birçok Arap şairi vardır. Bunlardan en meşhuru emeviler devrinde yaşamış olan Arap şairinin
lakabıdır. · övme, binin iyi şeylerini söyleme. dehşete uğramış, şaşırmış, korkmuş, ürkmüş.
fahirlenme, övünme, övünmeye sebep olan, övünmeyi gerektiren. hile, düzen, dubara, hile ile aldatma, maksadından vazgeçirme. ayıplama, kınama, azarlama. usanmış, bıkmış, mahzun. yollardaki konak yeri, ev, bir günlük yol, konak, mesafe. adam, insan, erkek, yiğit, özü sözii doğru. mer'a, otlak, çayır. sarhoş.
varacak yer, varacak yol. ölüm, benliği öldürme. artırma ile yapılan satış. zahmet, eziyet, gam, keder, sıkıntı, bela, musibet. Güneş, şems.
mülk, birinin tasarrufu altında bulunan şey, nesne. düşkün, aciz, beceriksiz. kıl, pek az. sevgi. tahkim edilmiş, sağlam, sağlam kılınmış, berk, sağlamlaştırılmış.
takdim edilen, sunulan;önde olan, önden giden, değerli,
üstün.
yaklaşmış, yakın.
kuş.
kendisine itimat edilen, inanılıp güvenilen kimse. iki kat, katmerli. düşkün, tutkun, tutulmuş. mücerret, soyut mefhumlar.
mülk (a)
mümteni' (a) münacat (a) mürüvvet (a) müstağrık (a) müstahikk (a) müşfik (a) müteal (a)
niçir(f) nam (f) nime (f) nigah (f) ni-gehin (f) nale (f) nar (a) na-tüvin (f) nazır (a) nazın (a)
nebit-rfz (a, f) Nebi (a) nehar (a) nergis (f) nesim (a) nesrfn (f) neyyir (a) nigah (f) nigar (f)
nihai (f) nikab (a) nilgıin (f) nize-i melamet (f, a) nukıiş (a) nur (a)
ev, dükkan, arazi gibi gelir getiren taşınmaz mal, bir devletin ülkesi, vakıf olmayıp birinin malı. imtina eden, çekinen, olamaz. Allah'a dua etme, yalvarma. insaniyet, mertlik, yiğitlik, cömertlik, iyilik severlik. dalmış, son derece dalgın. hak etmiş, hak kazanmış, layık. şefkatli, merhametli, acıyan. yüksek, yüce.
N
çaresiz, ister istemez, zorunda kalmış, zavallı. isim, ad, ün, likab, adres, vekillik. mektup, sevgiye ve aşka dair mektup, kitap, mecmua. vakitsiz, ansızın, birdenbire. ansızın, birdenbire. inleme, inilti. ateş, od, cehennem. zayıf, kuvvetsiz, zebun. nazar eden, nezaret eden, bakan, gözeten. dizme, tertibetme, sıraya koyma, sıra, tertip, vezinli kafiyeli söz. nebat veren, yiyecek dağıtan. haberci, peygamber. gündüz. nergisgillerden bir süs çiçeği, güzelin gözü. hafif rüzgar, hoş, mülayim, (Türk müziğinde) bir makam. yaban gülü, Ağustos gülü, Mısır gülü, Van gülü. nurlu, parlak, ışıklı cisim, güneş. bakma, bakış, gözetleme. resim, sevgili, resim gibi sevgili, resmedilmiş, resmi yapılmış, put. taze, düzgün fidan sürgünü. peçe, yüz örtüsü, perde, örtü. çividi, çivit renginde, laciverd. kınama oku, yergi oku, sitem. nakışlar, işlemeler.
aydınlık, parıltı, parlaklık, Kur'an-ı Kerim ve peygamberimiz için de kullanılır.
181
nusha (a)
nüş (f)
nutk (a)
niibüvvet ( a) nücüm (a)
pi (f) pibus(f)
pik (f) pire (f) payan (f) peder (f) pend (f) penhin = pinhan (f)
per-tab pinhan (f) pir (f)
pirahen (f) piriye (f) pirehen (f) pür (f) peıf-ruh (f)
rih (f) rahşin (f)
raht (a)
ram (f)
ravf (a) ray (a)
riyet (a) riz (f) rengin (f) rencur (f) resGl (a)
revan (f) revzen (f)
182
yazılı, yazılmış şey, yazılı bir şeyden çıkarılmış suret, gazete ve dergilerde sayı, muska.
tatlı, bal, içki, işret.
lakırdı, konuşma, söz, nutuk, söyleyiş, söyleme kuvvet ve hassası, devrişlerce söylenen manzum sözler. nebilik, peygamberlik, Tanrı haberciliği. yıldızlar.
p
ayak, kök, dip. ayak öpen, ayak öpücü, ayak öpme töreni. temiz, arık, saf, halis, kutsal, mübarek.
parça, sayı, bölük, para. son, nihayet, uç, kenar. baba. nasihat, öğüt. gizli, saklı.
,. atılma, sıçrama, geriden hız alıp atılma, uzağa düşen ok. gizli, saklı. yaşlı, ihtiyar.
gömlek. süs, ziynet. gömlek. dolu, çok fazla, sahip, malik. peri yüzlü, çok güzel.
R
yol, sırat, tutulan yol. parlak.
cemaat, kalabalık. itaat eden, boyun eğen, kendilerini başkalarının emirlerine
bırakanlar.
rivayet eden, söyleyen, hikaye eden, anlatan. rey, fikir. sancak, bayrak. sır, gizlenen şey. renkli, parlak, renkli boyalı, güzel latif, hoş, süslü. sıkıntılı, incinmiş, rahatsız, hasta, dertli. elçi, peygamber.
yürüyen, giden, su gibi akıp giden, ruh, can. pencere.
rikib (a) rindine (f) riyaz (a)
rububiyyet (a)
rüh (a)
ruhsat (a) ruy (f) ruy-ı zemin (f) ruz (f) rücu' (a)
rüsül (a)
rüsvay (f)
si' (a) sa'adet (a) sac (a) sadi (a)
sad (f) sa'd (a)
sidit (a)
safa'(a) sahib (a) sahih (a)
sahra (a) sal (f) sanem (a) saniye (a)
sa'y (a) sayd (a) sedd (a)
seher (a) seher-gih (a, f) selef (a)
semen (f) seni' (a) seng (f)
üzengi, büyük bir kimsenin katı, önü. rind olana yakışır yolda. bahçeler, ağaçlık, çimenlik yerler. sahibe, efendiye mensup, Allah'a ait.
can, nefes, canlılık, his, duygu, öz. izin, müsaade. yüz, çehre. yeryüzü, arz. gün, gündüz. dönme, cayma, geri dönme, sözden dönme. peygamberler.
rezil, itibarsız, haysiyetsiz.
s
bin dirhemlik buğday ölçeği. mutluluk. Hindistan'dan gelen kerestesi makbul bir ağaç. ses, yankı. yüz. (sayı) kutluluk, ululuk, uğur, uğurlu. seyyidler, ulular. saflık, berraklık, gönül şenliği, kedersizlik, eğlence. sahip, vasfı olan, koruyan. gerçek, doğru, halis, kusursuz. kır, ova, çöl. yıl.
put. güzel kimse. sini'nin müennesi, dakikanın altmışta biri, yarbaylık rütbesi (mülki). çalışma, çabalama, gayret etme, geçinmek için iş isteme. avlama, avlanma, av. kapama, tıkama, kapanma, engel olma, perde, set, tümsek, baraj, rıhtım. tan yeri ağarmadan biraz önceki zaman. seher vakti, sabahın erken vakti. bir yerde bir işte bir vazifede başka birinden önce bulunmuş kimse, eski adam. yisemeri. övme, övüş. taş.
183
ser (f) ser-güzeşt (f)
ser-ergende (f) ser-mest (f) ser-rıigQn (f)
serv (f) server (f) seyrin (a) seyytd (a)
sezi (f) sıdclJk (a) sımih (a) sırat (a)
sihr (a)
sim (f) sipih (f) sirayet (a)
sirişt (f) suret (a) süphin (a) siicüd (a)
sürur (a)
şad (f)
şahbaz (f)
şeb (f)
Şeddid (a)
şeğib (a) şehr (a)
şehr (f)
184
baş, kafa, başkan, uç, kenar, ıon. serüven, macera. başını eğen.
sarhoş.
baş aşağı, ters dönmüş, talihsiz. servi, selvi, sevgilinin boyu bosu. baş, başkan, reis, ulu, erkek adı. gezinme, bakıp seyretme. efendi, bey, ağa, ileri gelen, baş, başkan, Hz. Muhammed'in torunu. münasip, uygun, yaraşır. pek doğru, sözünün eri, Ebubekr'in lakabı. kulak, kulak deliği. yol, sırat köprüsü, üstünden geçip cennete gitmek üzere cehennemin üzerine kurulacak olan çok dar ve güç geçilir köprü. büyü, büyü kadar tesiri olan, insanı meftun çeden sanat hüner. gümüş, gümüş para, gümüşten sırma. asker, ordu. geçme, bulaşma, dağılma, yayılma. yaratılış, tabiat, huy. biçim, görünüş, kılık, tarz, yol, gidiş, çare. Allih. secde edenler, secde edip yüzünü yere kapayanlar. sevinç, neş'e.
ş
sevinçli, memnun. bir cins iri ve beyaz doğan, yiğit, şanlı, gösterişli. gece. Yemen'de Ad kavminin hükümdarı. Cennete benzer olarak İrem bağını inşa ettiren bu vesileyle de ilahlık taslayan Şeddid tamamlanan İrem bağına giremeden helak edilmiştir. Hud zamanında yaşamış ve ona iman etmemiştir. fitne uyandıran. yeni ay, ay, otuz günlük zaman. şehir, büyük belde, büyük il, kent.
şehr-yir (f)
şehsuvar (f) şem' (a) şem'-i kafur (a) Şems (a) şerm-sir (f) şeş-hine (f)
hükümdar, sultan, padişah. ata iyi binen. bal mumu, mum. kafurdan yapılan beyaz mum. Güneş.
utanmak, ut.angaç. şişine, tezhipte kullanılan altı petalli bir çiçek motifi, altı ev.
şevk (a) şiddetli arzu, keyif, neş'e. şeyh (a) yaşlı adam, ihtiyar. şikar (f) av, avlama, avlanan hayvan, ganimet. şikest (f) kırılmış, kırık, kırılma, kırma, yenilme. şu'le (a) alev, ateş, ateş alevi. şur (f) tuzlu, kekremsi, şamata, gürültü. şükür secdesi (secde-i şükran) (a) : büyük bir sevince karşılık yapılan secde.
ta (f) taam (a) tab (f) taban (f} tac (a)
ta'ctl (a) tağy1r (a) takdtr (a)
tir ü mir (f) Tavus (a) tayy (a)
tebih (a)
te'e~üf (a)
tece~üs (a) te'cil (a)
te'htr (a) tekellüf (a)
T
kadar, dek, değin. yemek, aş. güç, takat, ışıl{, parlaklık, hararet, tazelik, kıvrım, büklüm. ışmlı, parlak. hükümdarların başlarına giydikleri cevahirli başlık, gelinlerin başlarına koydukları süslü başlık, şeyhlerin giydiği başlık, sorguç, tarak. acele ettirme, çabuklaşbrma. başkalaştırma, değiştirme, bozma. beğenme, değer biçme, değer verme, değerini'anlama, ezel de Allah'ın olmasını istediği şeyler. karmakarışık, dağınıl{, perişan.
Tavus kuşu. dürüp bükme, dürülüp, bükülme, sarma, katlama, atlama, üzerinden geçme. bozuk, çürük, berbat, harap, mahvolma, yıkılmış, yıkıntı, tükenme. eseflenme, kederlenme, tasalanma. yoklama, araştırma, görünme, göz önüne gelme. sonraya bırakma, geciktirme. sonraya, geriye bırakma, geciktirme. külfetli, zahmetli iş görme, özenme, bir işi gösterişli hale koymak için uğraşma, gösteriş, yapmacık.
185
telattuf (a) temenna (a) teng-dil (f) ter (f) teşne (f) tıfl (a) tıynet (a) tlr (f) tiz (f) töhmet (a). tufeyli (a) tuğyan (a) tulu' (a) Tutr (f) tilşe (a)
ubudiyyet (a)
ulum (a) umur (a) unf (a)
vacib (a)
vakıf (a)
vaki' (a) varidat (a) vasi (İl) vech (a)
veda' (a) vehm (a) ven (f) veUk (f) vesvese (a)
186
nazikane muamelede bulunmak. istek, arzu, dilek, temenni. yüreği dar, içi sıkıntılı. yaş, ıslak, taze. susamış, istekli. küçük çocuk. yaratılış, mizaç, maya. ok. çabuk, tez, keskin, sık. birine isnat olunan suç. dalkavuk, çanakyalayıcı, sığıntı.
_ taşma, taşkınlık, coşkunluk. doğma, doğuş.
Dudu, papağan cinsinden taklit kabiliyeti olan bir kuş. ölmeyecek kadar yenecek şey, azık.
u
kulluk, kölelik, aşırı bağlılık. ilimler, bilgiler. işler, hususlar, maddeler, şeyler. şiddet, sertlik, kabalık.
V
yapılması gerekli, yapılması şer'en lüzumlu olan, farz derecesine yakın bulunan, zorunlu. ayakta duran, Arafat'ta vakfeye duran, bir şeyi elde eden, bir işten haberli olan, birşey vakfeden. vuku bulan, olan, düşen, geçen, geçmiş olan. gelir, hatıra gelen, içe doğan şeyler. ulaştırma, birleştirme, kavuşma.
yüz, çehre, üst, satıh, düz, yüz ön, yalın, üslup, tarz, sebep, vesile, münasebet. ayrılma, ayrılış, Allah'a ısmarladık, Allah'a emanet olun. kuruntu, yersiz korku. velakin, ama, fakat. lakin, amma, fakat. işkil, kuruntu, şüphe.
vilayet (a)
visal= wslat (a)
yid (f)
yir (f)
yemin ü yesir ( a)
zahir (a)
za'if (a)
zir (f)
zit (a) zebun (f)
zen (f)
zer (f) zer-hıdde (f)
zerre (a)
zevil(a)
zevk-imiz (a) zeyn (a)
zıll (a)
zikr (a)
zillet (a)
zinhar (f)
ztr ü zeber (f)
ziver (f)
züban (f)
zümre (a)
bir şeyi kudretle elde etme, birine kefil olma, dostluk, mu
habbet, il.
bir şeye ulaşma, bitişme, sevgiliye kawşma.
y
habrlama, anma, hatır, gönül.
dost, sevgili, tanıdık.
sağ sol.
z
görünen, görünücü, açık, belli, meydanda, şüphesiz, görünüşe göre, meğer.
zayıf, güçsüz, gevşek, tembel. (sesle) ağlayan, inleyen, zayıf, dermansız.
kendi, asıl, öz, cevher, saygıya değer kimse.
zayıf, güçsüz, aciz.
kadın.
sarı renk. altınla satın alınan, alınmış.
pek ufak, parça, molekül
yerinden ayrılıp gitme, zail olma, sona erme, Güneşin baş
ucunda bulunma zamanı. zevkle karışık, sevk dolu.
süs, bezek, ziynet.
gölge, koruma, sahip çıkma. anma, anılma.
hakirlik, borluk, alçaklık, aşağılık.
asla, katiyen. alt, üst
süs, bezek, erkek adı.
diller, lisanlar.
bölük, takım, cemaat, topluluk, sınıf.
187
Kapak düzeni: Leyli BiÇER
ERTEM MATBAACILIK OLGUNlAR SOK. 20-1 BAKANLIKlAR-ANKARA TEL:180711
Fiatı: 850 TL.