kızıl bayrak 2013-12

32

Upload: kizilbayrak

Post on 29-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2013-12/22 Mart

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2013-12
Page 2: Kızıl Bayrak 2013-12

2 * Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Esmat MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mh. Yüksel Sk. No 19

Güngören / İSTANBUL Tel: 0 (212) 637 10 35

Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Gazetemizin yayına hazırlandığı sırada “tarihi”anlamlar yüklenen Diyarbakır Newrozu henüzgerçekleşmemiş olsa da önden yapılan Newrozkutlamalarının mahiyeti, Diyarbakır Newrozu’na daayna tuttu.

Kürt hareketi tarafından “Öcalan'a özgürlük, Kürthalkına statü” çağırısıyla örgütlenen ve geçtiğimizhaftaya yayılan Newroz kutlamalarına, Kürt hareketininiçerisinde sürüklendiği tasfiyeci süreç rengini verdi.İstanbul, İzmir ve Ankara gibi belli başlı büyükkentlerin yanı sıra Diyarbakır haricindeki Kürt illerindeyapılan Newroz kutlamalarının coşkulu ve kitleselgeçmesi ise tasfiyeci süreç üzerinden Kürt halkındayaratılan beklentiyi gözler önüne serdi.

***Sınıf devrimcileri tarafından 6 kentte

gerçekleştirilecek olan kurultaylara dönük hazırlıklar,programların netleşmesiyle birlikte hız kazanmışbulunuyor.

Emperyalist saldırganlığın gün be güntırmandırıldığı, Kürt sorunu üzerinden ise düzen içiçözüm arayışlarının tasfiyeci politikalar eşliğinde Kürthalkına ve emekçi kitlelere pompalandığı bir dönemde,bu aynı gündemler üzerinden sınıfın devrimciprogramını öne çıkarmak ve işçi sınıfı içerisinde maddibir güce dönüştürmek, kurultay çalışmalarının esaseksenini oluşturuyor. Kürt sorunu ve emperyalist savaşgibi temel siyasal gündemler üzerinden “sınıfa karşısınıf” tutumunun öne çıkarılacağı kurultaylar sürecininsınıfın öncü-ilerici kesimlerine mal edilmesi ise ayrıcaönem taşıyor. Bunun kendisini ön hazırlık sürecinin vekitle çalışmasının en temel halkalarından birisi olarakkavramak gerekiyor.

***Bu yıl Mahir Çayan ve 9 yoldaşının sermaye devleti

tarafından katledildiği Kızıldere direnişinin 41. yılı.Devrime adanmışlığın, devrimci fedakarlığın, kavgadayoldaşlaşmanın ve siper yoldaşlığının adı olanKızıldere direnişi, yarattığı değerlerle bugün halabizlere yol gösteriyor.

Mahirler'in ölümüne bir direnişle dalgalandırdığı

devrim ve sosyalizm bayrağı bugün sınıfdevrimcilerinin ellerinde dalgalanıyor. On'larınyarattığı değerler sistemi, devrimci sınıfmücadelemizde büyüyor ve geleceğe taşınıyor.

Katledilişlerinin 41. yılında bir kez daha anılarıönünde saygıyla eğiliyor, bizlere bıraktıkları devrimcibirikim ve değerleri göz bebeğimiz gibikoruyacağımızın sözünü veriyoruz.

***Üniversitelerde gençliğe dönük saldırılara her geçen

gün bir yenisi ekleniyor. Polis-ÖGB terörü kampüslerdekol gezerken ipleri çözülen faşist çeteler de devrimci veilerici öğrencileri hedef alan saldırılar gerçekleştiriyor.

Geçtiğimiz haftanın bilançosu dahi üniversitelerdeyaşanan Polis-ÖGB ve faşist saldırıların boyutlarınıgözler önüne serdi. Bununla birlikte saldırılarkarşısında öğrenci gençliğin tepkisi de büyüyerekeylemli biçimler aldı. Özellikle OsmangaziÜniversitesi’nde yaşanan ÖGB terörüne karşıgerçekleştirilen eylem, gençlik içerisinde saldırılarakarşı biriken öfkeyi gözler önüne serdi.

Önümüzdeki günlerde gençliğin bu öfkesinibüyütme ve örgütlü bir güce dönüştürme sorumluğugenç komünistlerin omuzlarında duruyor.

Newroz dönemecinde “İmralı süreci” . . . 3

Bosch’ta geçen bir yılın ardından… . . . 4-5

Sınıfa karşı sınıf bilinciyle

örgütlü mücadeleye! . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Sendikal harekette

büyük tasfiye dalgası . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Hapishanelerde 12 Eylül’e rahmet okutacak

uygulamalar… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

İzmir ÇHD Başkanı Av. Hüseyin Korkmaz

ile konuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

“Bijî Newroz, bijî sosyalizm!” . . . . . . . . 10

Newroz ateşi dört bir yanda harlandı . . . 11

Kurultay hazırlıkları sürüyor. . . . . . . . . . 12

Beyanname işçi ve emekçilere açıldı! . . 13

Sınıf hareketinden.... . . . . . . . . . . . . . . . . 14

Metal TİS’lerinde uyuşmazlık! . . . . . . . . 15

Siyasal mücadele ve devrimci şiddet

H. Fırat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19

Kimyasal başlıklı

füze saldırısının ardından… . . . . . . . . . 20

Suriye’ye ABD vatandaşı “başbakan!” 21

Emperyalist işgalin 10. yılında... . . . . . 22

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri . . . . 23

Özgür yarınlar sosyalizmde! . . . . . . . . 24

Faşist çeteler iş başında! . . . . . . . . . . . 25

Faşist saldırılara ve

polis terörüne geçit yok!. . . . . . . . . . . . 26

Kadına yönelik şiddet

dünyanın her yerinde! . . . . . . . . . . . . . 27

Cinayeti gördük...

Ahmet Yıldız katledildi!. . . . . . . . . . . . 28

Kızıldere bir savaş çağrısıdır! . . . . . . . 29

Dikmen’de yıkım saldırısı

tırmandırılıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Page 3: Kızıl Bayrak 2013-12

Kapak Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

“İmralı görüşmeleri” sürecinin en kritik adımıDiyarbakır’daki Newroz’da atılacak. Öcalan’ınNewroz’da açıklama yapacağı açıklandığından buyana, hemen herkes merakla bu açıklamayı beklemeyebaşladı. Kutlamaların, dolayısıyla açıklamanınyapılacağı saatler, gazeteminiz matbaa aşamasına denkgeldiği için, burada ancak bir gün öncesine kadarkigelişmeler üzerinde durabileceğiz. Kısacası sürece dairkaleme alınan bir yazının deyim uygunsa en kritikmalzemesinden henüz yoksunuz.

Böyle de olsa ilanıyla birlikte üçüncü ayınıdoldurmak üzere olan İmralı sürecine dair önümüzdeazımsanmayacak veri duruyor. Hatta bugüne kadarkigelişmeler, yapılan açıklamalar ve sürecin toplamdakiseyri Öcalan’ın yapacağı açıklamanın temel hatlarıkonusunda dahi genel bir fikir vermektedir. İkinciheyet görüşmesinin sızdırılan tutanakları zaten öndenönemli bir kaynak işlevi gördü. Ardından Öcalan’acevaben iletildiği söylenen mektuplara dair Kürtbasınında ipucu mahiyetinde haber, röportaj ve yazılaryayınlandı. Bu arada neredeyse Türkiye’nin dört biryanında erkenden kutlamalarına başlanan Newrozalanlarının genel panoraması da görülmüş oldu. Sonolarak BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın da yer aldığıüçüncü heyetin görüşmesinden yansıyanlar var.

Sermaye cephesi“tasfiyeci çözüm”den umutlu

Bunlara ayrıca düzen cephesindeki tabloyu daekleyebiliriz. Bu alanda AKP iktidarı üç ay öncekipozisyonundan milim şaşmış değil. İmralı’dasürdürülen görüşmelere, heyet ve mektup trafiğinerağmen söylem aynen korunuyor. AKP şefi ve bellibaşlı yetkilileri “müzakere, pazarlık vs. yok”, “tekdevlet, tek bayrak, tek dil...” açıklamalarının ötesinegeçmiyorlar. Ama “baldıran zehiri” içmek pahasına daolsa sorunu çözme kararlılığında olduklarını dayineleyip duruyorlar. Tabii sorunu “terör”, çözümü de“terörü bitirmek” olarak gördüklerinin altını kalıncaçizmeden geçmiyorlar.

AKP’nin bu çizgisinin somut karşılığı konusundaüç aylık operasyonlar, bombalamalar, KCK davalarıkimilerine bir şey anlatmış görünmüyor. Aynı şekilde“çözüm sürecinin” bir unsuru sayılıp büyükbeklentilere konu edilen 4. Yargı Paketi’nin hüsranyaratmış olması da... AKP’nin heyet ve mektuptrafiğine tanıdığı icazet ise iki türlü okunabilir. Eğer siztepeden tırnağa gerici ve halk düşmanı bir iktidarınciddi ciddi bir barış ve çözüm kararlılığında olduğunudüşünüyorsanız, bu icazet aksi yöndeki tümdemeçlere-söylemlere rağmen haliyle onunsamimiyetinin bir göstergesi olarak görünür. FakatAKP’nin özü ve sınıf niteliği konusunda en ufak birtereddütü olmayanlar için, söz konusu icazetin Kürthareketini tasfiye girişiminin zorunlu olarak katlanılanbir gereği olmaktan başka bir anlamı yoktur.

Düzen cephesinin öteki kesimleri de esasenbaşlangıçtaki tutumlarını sürdürüyorlar. CHP ulusalcı-şoven duyarlılıklara oynamayı ihmal etmeyerekçekinceli destek konumunda duruyor. MHP yine köklü

faşist söylemler ve Kürt düşmanlığı üzerinden şovenhisteriden pay kapmaya çalışıyor. Aslında sorununAKP’nin yansıttığı şekilde tasfiyeyle çözülmesine biritirazı yok. İtiraz edilen yanı, Öcalan’ın ve PKK’ninmuhatap alınmasıdır. Bu aynı zamanda, uzun yıllarboyunca şoven histeriyle sersemletilmiş yığınların dabam telidir. Kürt hareketinin “sabotaj” hassasiyetidolayısıyla örtülü bir pasifliğe çekildiği koşulları fırsatbilen irili ufaklı şoven sürülerin çeşitli yerlerde 8 Martve Newroz eylemlerine saldırmaya cüretedebilmelerinin, okullarda ilerici gençlere yöneliksaldırıları yoğunlaştırmalarının gerisinde de bununhazımsızlığı var. PKK ve Öcalan’ın muhatapalınmasına dair hazımsızlık son dönemin anketlerinede yansımaktadır. Öyle ki burjuva basında düne kadarAKP’nin methiyesinde yarışan kimi yalakalar dahi bualanda AKP’ye itirazlarını yükseltmek, hiç değilse onuuyarmak ihtiyacı hissediyorlar.

“Temkinli iyimserlik”

Karşı cephedeki tabloya rağmen, Kürt hareketi“temkinli iyimserlik” çizgisinde yoluna devam ediyor.Buradaki temkinliliğin üç aylık evrim sonucundagiderek nasıl silikleştiğini görebilmek için KCK adınayapılan belli başlı açıklamalara ve Kürt basınının temelkalemlerinin değerlendirmelerine geriye doğru bakmakyeterlidir. Gelinen yerde Kürt hareketi (ve tümiradelerini ona endekslemiş kesimler) AKP’ninsamimiyetine dair kayıtları olabildiğince ikinci planaiterek, büyük beklentilere kapılmış bulunuyor.AKP’nin tersi yöndeki açıklamalarına aldırmaksızın,sürecin “görüşmeler”den öteye geçip, “müzakere”aşamasına vardığı dahi iddia edilebiliyor.

Yine Kürt basınındaki yankılarına bakılırsaÖcalan’ın “bölgesel çapta barış ve demokratikleşme”stratejisini yansıttığı ileri sürülen mektuplar, Kürthareketindeki beklentileri alabildiğine güçlendirmiş veortak bir desteğe konu edilmiştir. Öcalan’ın mektuplarıüzerine gerekli kurumsal toplantıları yaptıklarınısöyleyen KCK Başkanı Karayılan, bu desteği; “...dahaönceden de ifade ettiğimiz bazı kaygıları taşımaklabirlikte, eğer işler ters dönerse bölgesel avantajları vetaktik performansın başarı kazanabileceğine olaninancımızı da korumakla birlikte, Önderliğimizinortaya koymuş olduğu stratejik perspektifin dahadoğru olduğunu, buna çok güçlü bir biçimdekatılmanın kararlaşması ve iradeleşmesi oy birliğiylegerçekleşmiştir” sözleriyle açıklamaktadır. Yineüçüncü heyet görüşmesinin ardından yayınlananröportajında Selahattin Demirtaş’tan da benzer biryaklaşım yansıyor.

Kürt hareketi cephesinden yapılan açıklamalar veyorumlardan anlaşıldığı kadarıyla, Öcalan’ın üçaşamalı bir yol haritası olduğu, Newroz’daki mesajlailk aşamanın startının verileceği görünüyor. AKPsözcülerinin demeçleri, beklenenin eylemsizlik ve sınırdışına çekilme olacağını işaret etmektedir. Zaten bubeklenti baştan beri neredeyse tüm topluma da maledildi. Son kertede karşılığının olup olmadığınıÖcalan’ın 21 Mart’taki mesajı gösterecek. Şayet AKPiktidarı bu konuda istediğini alırsa, kendi “çözüm

stratejisi”nin en kritik halkası gerçekleşmiş olacaktır.

Newroz alanlarında yansıtılan beklenti

Öte yandan AKP’ye yeterli zamanı kazandıracak, içve dış politik hesaplarını hayata geçirmesinisağlayacak bir oyalamanın koşulu, Newrozalanlarından yansımış bulunuyor. Kürt hareketi“Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü” şiarıyla bunu Kürthalk kitlelerine mal edebildiğini göstermiş oldu. Buyılın Newrozu’na katılıma yansıyan kitlesellik vecoşku dahi, Kürt kitlelerinde “çözüm sürecine” dairoluşturulması başarılmış büyük beklentilerin yarattığıpolitizasyonun ifadesidir. Nedir ki sermaye devleticephesinde, Kürt halkında Öcalan’ın özgürlüğüne dairyaratılan güçlü beklentinin karşılanabileceğine dair enküçük bir esneme yoktur. Yaygın bir şekilde şovenizmzehirinin etkisinde olan yığınların, ancak sosyalmücadelenin sağlayabileceği arınma olmadan bunakazanılabileceğini ummak ise hamhayalden ibarettir.Keza AKP’nin “baldıran zehirini içip” bunu gözealabileceğini ya da salt Kürt ulusal mücadelesininbasıncıyla buna zorlanabileceğini düşünmek de...Dolayısıyla tasfiyeci sürecin daha bu ilk aşamadakiakıbeti bile baştan bellidir.

Şüphesiz bunun için sürecin seyrini beklemek bilegerekmiyor. Halihazırda sermaye devletinin başınıtutan AKP’nin özü ve niteliği belli, bugüne kadarkiişçi-emekçi, halk düşmanı siyaseti ve icraatları ortadaduruyor. Kürt hareketi, harcı iliğine kadar gericilikle,emperyalizme uşaklıkla, işçi ve emekçilere olduğukadar kendi dışındaki inanç ve milliyetleredüşmanlıkla karılmış AKP’yle kurulan masada milimyol kat edemez. Tersini iddia etmek apaçık bir yalanakapılmaktır ve hiçbir yalan birileri tüm benlikleriyleinanıyorlar diye asla gerçek haline gelmez. Dinci-gerici iktidarla kurulan masadan ancak yeni vekatmerli bir tasfiyeci aldatmaca, dolayısıyla en baştada Kürt halkının mücadele dinamizmini darbeleyenyeni bir hayal kırıklığı çıkabilir.

Kürt halkının mücadele azmini halkların tam hakeşitliğine ve özgürlüğüne dayalı devrimci birliğiuğruna savaşımdan alıkoymanın, AKP’nin tasfiyecialdatmacasıyla yeni hüsranlar yaşatmanın sorumluluğuise başta Kürt hareketi olmak üzere, tasfiyeci oyunakapılanların omuzlarında olacaktır.

Newroz dönemecinde “İmralı süreci”

Kürt halkının mücadele azminihalkların tam hak eşitliğine veözgürlüğüne dayalı devrimcibirliği uğruna savaşımdanalıkoymanın, AKP’nin tasfiyecialdatmacasıyla yeni hüsranlaryaşatmanın sorumluluğu ise baştaKürt hareketi olmak üzere,tasfiyeci oyuna kapılanlarınomuzlarında olacaktır.

Page 4: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf4 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Bosch işçilerinin prangalarından kurtulmak içinyaptığı büyük eylem birinci yılını doldurdu. Boschişçileri bundan bir yıl önce 14 Mart günü TürkMetal’den istifa ederek Birleşik Metal-İş’in yolunututtular. Bu adımla birlikte kendileriyle aynı biçimdeezilen ve sömürülen metal işçileri başta olmak üzereişçi sınıfına umut oldular. Fakat aradan geçen bir yıllıkzaman Bosch işçilerine işlerinin kolay olmadığını,yapacak daha çok işin, yürünecek uzun ve zor biryolun olduğunu gösterdi. Bosch işçileri bu yoldanyürüdükçe kırmak için kavga verdikleri kölelikzincirlerinin ne kadar ağır ve uzun olduğunu anladılar.Zinciri kırmaya başladıkça Türk Metal’in sadece birhalka olduğunu gördüler. Türk Metal’i ezdiler, amaarkasından sermaye, sonra da hükümet ve yargısıyladevleti çıktı. Böylelikle büyük ve zor bir işesoyunduklarını daha iyi kavradılar.

Sarsan ve yol açan büyük sınıf eylemi

Oysa 14 Mart ve izleyen günlerde zafer kesingörünüyordu. Öyle ki dalga dalga gelen istifalarlabirkaç gün içerisinde neredeyse üçte ikilik çoğunlukBirleşik Metal-İş’in yolunu tuttu. Çeşitli nedenlerleişini garantiye almak için bekleyen az sayıdaki işçi ilebeslemeleri dışında Türk Metal’de kimse kalmamıştı.Bosch işçileri ile Birleşik Metal-İş saflarında artık geridönüşü olmayan bir yola girildiği inancı kuvvetliydi.Dahası Bosch işçilerinin açtığı yoldan başka işçibölüklerinin de yürümesi beklentisi oldukça yüksekti.Nitekim bu yönde bir dizi açık veri de mevcuttu.Bosch’un etkisi Bursa’daki büyük metal fabrikalarındadalga dalga yayılırken bu fabrikaların birçoğunda daişçiler, Türk Metal’den kopmaya yönelik ciddi birarayış içerisindeydiler. Rüzgarın en yoğun biçimdeestiği Bosch Rexroth ve Bosch Fren Sistemlerifabrikalarında da işçiler günler sonra önden herhangibir örgütlenme çabası olmaksızın Birleşik Metal-İş’inyolunu tuttular. Onları Gebze’den Cengiz Makinaişçileri izledi. Bu fabrikaların dışında ise Bursa’dakiRenault, Tofaş, Mako, Coşkunöz gibi fabrikalarda veülkenin dört yanında Arçelik başta olmak üzere bir dizifabrikada büyük bir kaynamanın yolunu açmıştı. Pekçok fabrikadan işçiler kendiliğinden Birleşik Metal-İşile irtibata geçiyor, sendikayla zaten bağlantılı olanlarise canlanıyor, mücadele ve örgütlenme yönünde güçlübir irade göstermeye başlıyorlardı.

Bu koşullarda Bosch kıvılcımının diğer fabrikalarasıçraması bir zaman sorunu gibi görünüyordu. Öyle kiBosch işçilerinden tokadı yiyen Türk Metal çetesi ileMESS savunmadaydı. Bosch’u kaybettiklerini kabulediyor ama yangının daha da büyümesini engellemeyeçalışıyorlardı. Fakat kısa süre sonra yangının başkayerlere sıçramayacağı anlaşıldı. Bunun böyleolmasında, pek çok fabrikada işçilerin Türk Metal’denkurtulmak için büyük bir istek duymalarına rağmenharekete geçmelerini sağlayacak asgari bir örgütlülükdüzeyinden yoksun olmaları yatıyordu. Bosch yoluaçmıştı, nasıl yürüneceğini göstermişti, kuşkusuz o angeldiğinde Bosch işçileri gibi davranacaklardı, amahenüz Bosch’un arkasından gitmek için yeterincegüçlü değillerdi. Hem Bosch’tan esen rüzgar metal

patronları ve Türk Metal tarafından bloke ediliyor,fabrikalara ulaşması engellenmeye çalışılıyordu. İştebunun için hazırlık yapacak, uygun an geldiğindeharekete geçeceklerdi. Bu arada da Bosch’takimücadelenin gidişatını izleyeceklerdi.

Büyük çıkış sendikalizmin cenderesine sıkıştırıldı

Diğer taraftan ise Birleşik Metal-İş yönetiminintutumu da rüzgarın şiddetini zayıflatarak yangınındaha fazla büyümesini de zora sokuyordu. ZiraBirleşik Metal-İş yönetimi Bosch’un ardındanRexroth, Fren Sistemleri ve Cengiz Makina’nın dakapısını çalmasıyla birlikte her bakımdan büyük birişin altına girmişti. Örgütsel kapasitesi zorlanıyor amaaynı zamanda da aşağıdan bedene giren taze kanbürokrasinin dengelerini bozuyordu. İşte bunedenlerden dolayı Birleşik Metal-İş yöneticileri dahaen baştan itibaren yangını büyütecek adımlardanziyade, kazanımlarını pekiştirmek adına savunmaağırlıklı bir strateji izledi.

Bunun anlamı şuydu:Yangını büyütecek adımlardan uzak durulacak,

ortaya çıkacak imkanlar ve arayışlar uzun vadeli birsendikal örgütlenme çalışmasının dayanakları halinegetirilecekti. Bosch’ta ve onu izleyen fabrikalarda içedönülecek ve örgütlülüğü sağlamlaştıracak adımlaratılacaktı. Bu adımlar ise iki ana başlıktatoplanmaktaydı: İlki üye sayısını olabildiğincearttırmaktı. İkincisi ise üye olan işçiler içerisindesendikanın denetimini sağlayacak güçlerin ortayaçıkarılması ve giderek komite vb. araçlar yoluyla birkurumsallaşmanın sağlanmasıydı. Sendika mevcut üyesayısının neredeyse üçte biri kadar yeni üyekazanmıştı. Şimdi bu yeni üyelerin bünyeye adapteedilmeleri, deyim uygunsa hazmedilmelerigerekiyordu. Yani bu geri çekilme dönemi, basitçedaha büyük mücadeleler için soluklanmak ve saflarayeni kazanılanları bu mücadeleler için hazırlamakdönemi değildi. Aynı zamanda yönetimi ellerindebulunduran ve sendika içerisinde tüm ipleri elindetutan üst kademe yönetiminin bürokratik kaygılarına

hizmet ediyordu. Bunun için hızla Bosch’a nüfuzetmek, en başta da başlarına iş açması muhtemelunsurları etkisiz hale getirmek istiyorlardı. Öyle kidaha 14 Mart günü bazı sendika yöneticileri sınıfdevrimcileriyle görüşen Bosch işçilerini tespit etmeklemeşguldü; ki mimlenen bazıları ilerleyen günlerdesürecin dışına itilmeye de çalışıldı. Böylelikle de basitbir sendika değiştirmenin çok çok ötesinde politik birsınıf eylemi olan bu çıkış, sendikanın politik-örgütseldar alanı içerisine sokuşturulmaya çalışılıyordu. Amaböylelikle aslında bu yöneticiler kendi topuklarına dakurşun sıkıyorlardı…

Kaybedilen olanaklar…

Birleşik Metal-İş’in burnunun ötesini görmeyen dargörüşlü bürokratlarının unuttuğu ya da konumlarınınonlara bir biçimde unutturduğu bir gerçek vardı:Bosch’ta ve diğer yerlerde bu çıkışın gerçekleşmesindesendikanın öznel rolü pek azdı. Çıkışın dinamiği iseTürk Metal’e ve MESS düzenine yönelik büyüköfkeydi ve bunun taşıyıcısı da büyük ölçüde bumücadelenin içerisinde özgüven kazanmış ve giderekher türlü bürokrasiden tiksinmiş olan Bosch’un ileri veöncü işçileriydi. Yapılması gereken bu dinamiğeyaslanmak, hem onu sınıf bilinciyle donatmak hem degiderek bu bilinci aşağıya doğru yaymak, tüm canlıözüyle sendikanın iç bünyesine taşımaktı. Böyleyapılabilirse Bosch işçilerinin bünyeye uyumsağlamaları mümkün olacaktı. Hem böylelikle bünyedışarıdan saldırılara karşı güçlü bir bağışıklık sistemigeliştirecek hem de baştan aşağı yenilenerek dahabüyük bir güç ve enerjiye erişebilecekti.

Ama tüm bunlar için mücadelenin, sürecin dar birsendikal ufukla değil, politik bir sınıf bilinci vetutumuyla yönetilmesi zorunluydu. Çünkü Boschişçilerinin yaptığı şey 12 Eylül darbesi yoluylakurulmuş bir kölelik düzenine başkaldırmaktı. Sınıfdengelerini tümden değiştirecek bir sürecin önünüaçan bir ayağa kalkıştı. Bunun için onların çıkışınıbasit bir sendika değiştirme işlemi olarak düşünmek vedüzenin de yasalarına uyarak bu durumu sindirmesinibeklemek tam bir saflıktır.

İyi bilinen ama pratikte çoğu zaman unutulan bir

Bosch’ta geçen bir yılın ardından…

Zorlu mücadelenin deneyimleri vegösterdikleri

Page 5: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

söz vardır: Her ayaklanma için savunma ölümdemektir. Elbette Bosch’ta olan düzene karşı birayaklanma değildi ama özü itibariyle kurulu düzenedokunmak, onun temellerine yönelmek demekti. Bunedenle de düzenin efendilerince ayaklanmaya eşdeğerbir olay sayılacak ve ezilmeye çalışılacaktı… İştebunun için Bosch’ta Birleşik Metal-İş yöneticilerininuyguladığı biçimiyle bir savunma, ölümle eşdeğerdi.Yapılması gereken büyütülen safları örgütlü halegetirmek, öte yandan da politik bakımdan donatmak vebu sırada da henüz yeterince güçlü olunamadığı ölçüdedüşman kampı savunma konumunda tutabilmek,bunun için de Bosch’un etkisini diğer fabrikalarayaymaya yönelik politik plandaki yönelimisürdürmekti. Giderek Bosch işçisinin davasını baştametal işçileri olmak tüm işçi sınıfının davası halinegetirmekti.

Yasalcı ve sendikalist anlayışinisiyatifi düşmana verdi

Birleşik Metal-İş yöneticileri yazılı ve sözlüdeğerlendirmelerinde bu gerçeklerin farkındaolduklarını gösteriyor, olup biteni sınıfsal ve tarihselkapsamıyla ele alıyorlardı. Fakat hep yaptıkları gibisöylediklerini uygulama safhasında unutuyorlardı.Konuştuklarında büyük işçi önderleri gibi boygösterenler, uygulamada basit sendikacılar halinedönüşüyorlardı. İşte bunun için ne içeride ne dedışarıda yapılması gerekenler yapılmadı. Saldırıdansavunmaya geçildi. Bu büyük çıkış basitçe bir sendikadeğiştirme işlemi gibi ele alındı. Bosch işçisinindavasını işçi sınıfının davası haline getirecekadımlardan uzak duruldu. Bu amaçla uzatılan elleri de(özelde de sınıf devrimcilerinin elini) hep yaptıklarıgibi geri çevirdiler. Çevirmekle kalmadılar çıkışıncanlı-devrimci özünü boğmaya, bu özü bir biçimdetemsil eden işçileri de süreçten uzak tutmaya veetkisizleştirmeye çalıştılar. Bunu yaparken diğertaraftan ise Bosch işçilerinin geri bilincine yaslandılar,onunla bir biçimde uzlaştılar.

Sonuç ne mi oldu? Kısa süre sonra yediği darbedendolayı sendeleyen Türk Metal ve MESS, bu savunmastratejisinden de faydalanarak kendisini toparladı vesaldırıya geçti. Türk Metal ve ortakları Bosch işçisininbilinç ve örgütlenme alanındaki zayıflığındanyararlanmaya çalışarak başarıya ulaşmak istiyorlardı.Zira Bosch işçileri Türk Metal’den kopmayıbaşarmakla birlikte henüz sermaye ve diğersilahlarının üstesinden gelebilecek bir bilinç veörgütlülük düzeyinden uzaklardı. İşte bu uzaklıksermaye ve uşaklarının işini kolaylaştırıyordu. Öyle ki,Bosch işçileri bugüne kadar sadece kopuş anındayapılan bazı müdahaleler dışında Türk Metal’le karşıkarşıya gelmemiş, bu da aslında kopuşu hızlandıran ve

kolaylaştıran en önemli etken olmuştu. ÖrneğinBirleşik Metal-İş’in Avrupa’daki girişimleri, IGMetal’in zorlamasıyla Bosch yönetiminin işçilerinsendika değiştirmelerine saygı göstereceğine dair biryazılı açıklama yapması sürecin önünü alabildiğineaçmıştı.

Kuşkusuz her mücadelede düşmanın iççelişkilerinden, kopukluğundan, şaşkınlığından veyalpalamalarından faydalanmak normal ve gereklidir.Ama yapılmaması gereken şey tüm bir mücadeleningeleceğini buna endekslemektir. Bunu yapan kendikaderini de düşmanın eline terketmiş olur.

İşte kurulu düzeni aşacak bir bakışa, anlayışa veufka sahip olmayan Birleşik Metal-İş yönetimi sırtınıBosch yönetiminin sözde tarafsızlığına yaslarken,stratejisini savunma merkezli kurarak inisiyatifi TürkMetal’e kaptırdı. Bu koşullarda Bosch yönetimi TürkMetal’den yana açık tutum aldı ve böylelikle debaşlatılan saldırı belli ölçülerde sonuç verdi. Zayıf vesallantılı duran Bosch işçileri işsizlik korkusuyla hızlasaf değiştirirken Türk Metal fabrikada bir taraf halinegeldi. Fakat bir yerden sonra bu saldırı durduruldu.Saldırının durdurulmasında ise büyük ölçüde ileri veöncü işçilerin çabası belirleyici oldu. Saldırıya karşıkonu siyasal alana taşınarak, fabrikanın ve Boschgenel merkezinin önünde eylemler (eylem kararlarıbüyük ölçüde öncü işçilerin zorlamasıyla alındı)yapılarak yanıt verilmeye çalışıldı. Ama belirleyiciolan ileri ve öncü işçilerin fabrikalardaki kararlılığı vesağlam duruşuydu.

Türk Metal ve ortakları Bosch’u düşürmeyibaşaramamış ama mevzi kazanmışlardı. 14 Mart veizleyen günlerde Bosch’ta silinen Türk Metal artıkbelli güçlere dayanarak fabrika içerisinde bir tarafhaline gelmişti. Koşullar artık Bosch işçilerinin çıkışınıyasal mekanizmalar içerisinde boğmaya uygundu.Dolayısıyla saldırı hamleleri de bu zeminde geliştirildi.İçeride satın alınmış ve korkutulmuş unsurları tutaraksahip olunan üye sayıları yetki başvurusu içinkullanıldı. Başvuru yapma olanağı yeni bir süreninkazanılması için olanak haline getirildi. Bu arada dabaskı, şantaj, satın almalarla üye sayıları arttırıldı.Yüzlerce işçi iki taraf arasında gitti geldi. Bu arada daTürk Metal ve bakanlık el ele yeni bir oyunutezgahlamaktaydı. Bu oyunun sonunda Türk Metal’eyetki belgesi verildi ancak işçiler bu kaba müdahalekarşısında geri adım atmadılar. Bunun böyle olmasındaen önemli etkenlerin başında ise MESS Grup TİSsüreciyle ilgili taslakların açıklanması ve metalişçilerinin patlayan öfkesi oldu. Renault’da doruğunaulaşan eylemlerin yaşanmasında Bosch işçilerininçıkışı büyük etkendi ama şimdi işte bu eylemliliklersayesinde de Bosch mevzisi korunuyor, dahasıbakanlık kararına rağmen Türk Metal büyük yaralaralıyordu. Öyle ki Renault eyleminin ardından yüzlerceişçi Birleşik Metal-İş’in yolunu tuttu.

Fakat bu aynı aşamada Birleşik Metal-İşyönetiminin dar görüşlülüğü-sendikalist ufku veinisiyatifi düşmana bırakan sözde savunma anlayışı,ortaya çıkan imkanların da bir kez daha heba olmasınıgetirdi. Öyle ki Renault’da işçilerin çıkışını örgütlü birhazırlıkla karşılayamayan Birleşik Metal yönetimi,Renault eylemi bastırılıp gözdağı amacıyla bir kısımişçinin işten atılmasından sonra da geri adım atmayadevam etti. Bir kez daha inisiyatif sermaye ve TürkMetal’e bırakılırken, bu ikilinin kurduğu kapanınçevresinde dolaşılmaya devam edildi. Bir süre sonraMESS ve Türk Metal, yüzünü Bosch işçilerine çevirenfabrikalardaki işçiler üzerinde egemen olurken, yenihamlelerinin de yolunu açtı.

Tüm bunlarla birlikte ve süreç boyunca BirleşikMetal-İş yönetimi işleri yasalcı bir anlayışlagötürmeye çalıştı. Hükümet-Türk Metal ortaklığıdeşifre olana kadar, “yetki bize çıkacak” biçimindekibir kesinlikle konuşarak umutları bakanlık kapısınabağlayan sendika yönetimi, bu aşamadan sonra da “buusulsüz karar mahkemeden kesin dönecek”düşüncesine bel bağladı. Bu düşünceyi işçileretaşıyarak durumu idare etti. Bu nedenle mahkemeninilk celsede verdiği aleyhte karar Bosch işçilerininsaflarında büyük bir şaşkınlığa yol açarken sendikayöneticilerine ve giderek de sendikaya olan güvenibüyük ölçüde sarstı. Fakat buna rağmen sendikayönetimi bu güvensizliğin nedenleri üzerine düşünmekve yaşananlardan ders çıkararak bir iç hesaplaşmayagitmek yerine, işçilerin bu güvensizliğine başka kılıflaruydurmaya çalıştı. Yasalcılıktan da bir nebze olsun geriadım atmayan Birleşik Metal-İş, şimdi de umutlarıYargıtay’a sonra da AİHM kapılarına bağlamaktadır.

Kazanmak mümkün!

Aradan geçen bir yılın ardından varılan nokta pekiç açıcı değildir. Yukarıda bir yıllık süreç boyuncayaşananlara ilişkin anlatılanlar bu tablonun nedenortaya çıktığını açıklamaktadır. Bir kez dahaözetlersek: Sınıf bilincinin gelişimini engelleyenyasalcılık, mücadelenin sınıfsal ve siyasal bir eksendebüyümesini engelleyen sendikalizm, tabanın enerjisinitüketen bürokratizm!

Kuşkusuz varılan yer pek iç açıcı olmasa damücadele kaybedilmiş değildir. Bosch işçileri hemsermaye-Türk Metal ve hükümet ortaklığındakisaldırılara karşı direnmekte, hem de bilinç-örgütlenmeve önderlik planındaki tüm zayıflıklara rağmenkararlılıklarını korumaktadırlar. Ayrıca bundan daönemlisi yürekleri Bosch işçileriyle birlikte atan metalişçileri MESS ve Türk Metal’in kabusu olmaya devametmektedirler. Bu da bir kez daha Bosch işçilerininkaderini metal işçilerinin kaderine bağlamaktadır. Buhalde metal işçilerinin MESS ve Türk Metal’e karşıverecekleri mücadele Bosch işçilerini ayakta tutacak,onun dayanma gücünü arttıracak ve başarıyayakınlaştıracak, Bosch’un ateşi yandıkça da metalişçileri esaretten kurtuluşa daha da yakınlaşacaklardır.

Son olarak belirtelim ki, Bosch işçileri ile BirleşikMetal-İş’in ileri ve öncü güçlerinin yapması gereken,geçmişe yönelik güzellemelerle oyalanmak, kürsüşovlarıyla gerçeklere gözleri kapamak ya da “dışmihraklar” gibi yanıltmacalara aldanmak olmamalıdır.Yapılması gereken geçen bir yılı burada yapmayaçalıştığımız gibi tüm kapsamıyla değerlendirebilmekve bundan gerekli sonuçlar çıkarabilmektir. Dileriz ki,Bosch işçileri ve Birleşik Metal-İş’in ileri ve öncüişçileri, bugüne kadar karşılaştığımız çarpıtmagirişimlerine prim vermeden ve “dost acı söyler”bilinciyle burada yaptığımız tartışmayı dikkate alsınlarve aradan geçen yılın dersleriyle donanarakyürüyüşlerini sürdürsünler. Tüm umudumuz, tümisteğimiz ve emeğimiz bu yürüyüşün başarıya ulaşmasıiçindir…

Metal İşçileri Birliği

Page 6: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf6 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Kapitalist düzen, işçi sınıfının sermaye sahipleritarafından sömürüsü üzerine kuruludur. Bu, işçi veemekçilerin yaşadığı köleliğin, işsizliğin, yoksulluğunve sayılabilecek diğer her türden sorunun kaynağıdır.Bir yandan bir iş bulup çalışan işçiler yoğun emeksömürüsüne tabi tutulurken, diğer yandan da işsizliktehdidiyle boğuşmaktadır. İşsizlik kapitalist düzenindoğrudan bir sonucu olarak yaşanmaktadır. Bu sayedeasalak patronlar çalışan işçileri daha fazla sömürme vegüvencesizliğe mahkum etme imkanı bulurlar. İşçisınıfı tarafında yoğun sömürü koşullarına mahkumiyet,işsizlik ve yoksulluk varken, buna bağlı olarak sermayesınıfı tarafında ise daha da artan zenginleşme vardır.

Bu gerçek geçtiğimiz günlerde açıklanan bir takımistatiksel verilerle bir kez daha gündeme geldi. DİSK-AR’ın araştırmasına göre Türkiye genelinde geniştanımlı işsizlik oranı yüzde 15,3; işsiz sayısı da 4,5milyon. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) iseaçıkladığı 2012 yılına ait verileri üzerinden işsizlikoranının yüzde 9,2 olduğunu ve Türkiye genelinde işsizsayısının bir önceki yıla göre düşerek 2 milyon 518bine gerilediğini açıklamıştı. Resmi verilerde, umuduolmadığı için iş aramayanlar, ev içi emeği görünmeyenkadınlar, son üç aydır iş arama kanallarını kullanmayanve bu nedenle işsiz sayılmayanlar yer almıyor. Sermayehükümeti AKP istediği kadar işsizliği önlediklerinisöylesin, gerçek rakamları istedikleri kadar gizlesinlermızrak çuvala sığmıyor bir kere. Gerçek şudur ki,Türkiye’de çalışma çağındaki her iki kişiden biriişsizdir.

Sömürü düzeninde işçinin seçenekleri: Ya kölece çalışma ya da işsizlik!

İşçi sınıfının çalışabilir kesiminin bir yarısıişsizlikten muzdaripken, diğer yarısı da düşükücretlerde, yoğun bir sömürü altında çalışmaktadır.Yine DİSK Araştırma Enstitüsü’nün verilerine göre,811 lira ile geçinmeye çalışan asgari ücretli bir işçigünlük öğün başına sadece 76 kuruş ayırabilmektedir.Bu, bir simit parası bile değildir. İşçi sınıfı artan birşekilde yoksulluk çekmektedir.

Oysa geçtiğimiz günlerde Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Faruk Çelik, asgari ücretle derahatlıkla geçinebileceğine ilişkin sözler sarf etmiş, 800TL’nin “büyük para” olduğunu iddia etmişti. Ancakişçilerle dalga geçme ve aşağılama olabilecek bu ifadeüzerine DİSK-AR, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatistikleri

üzerinden bir rapor hazırladı. Bu araştırmada işçisınıfının nasıl bir sefalete mahkum edildiği gözlerönündedir. Şöyle ki, hazırlanan raporda, eşi çalışmayanve iki çocuklu bir asgari ücretli 2013 yılının ilk altı ayıiçin elde ettiği geliri ile gıdaya ancak 9.1 TLayırabiliyor. Asgari ücretli işçinin, 1 buzdolabı için 27ay çalışması gerekirken, aylık ısınmaya ve barınmayaancak 249 lira, çocuk başına eğitim harcamasına ise 3lira ayırabilmektedir. İşte bu veriler ışığında ÇalışmaBakanı’nın sözlerini bir kez daha düşünürsek, işçisınıfıyla alay ettiğini rahatlıkla görebiliriz.

İşçi sınıfı cephesinde durum buyken, sermaye sınıfıtarafında “işler tıkırındadır”. Hatırlanırsa geçtiğimizgünlerde Türkiye’nin en zenginleri, işçinin alınteri vekanıyla servetlerine servet katanlar açıklanmıştı. Buaraştırmada Türkiye’nin en zengini Ferit Şahenksaniyede 25 dolar kazanmaktadır. İşçi sınıfıyla sermayesınıfı arasındaki derin uçurum ortadadır.

Görüldüğü gibi kapitalizmde terazinin dengesi hepbozuktur. İşçi sınıfı işsizlikle, yoksullukla, güvencesizve geleceksizlikle boğuşurken sermaye sınıfı bir avuçasalak bunun üzerinden servet biriktirmektedir.Kapitalizm tam da bu nedenle insanlık dışı birsistemdir. Zira onların insanlığı işçilere ölmeyecekkadar bir ücret vermeye yetmektedir. Ancak işlerinegelmediğinde bir çırpıda kapı önüne koyma “haklarını”saklı tutarak!

İşçi sınıfının tek seçeneği örgütlü mücadele!

İşçi sınıfının kesin kurtuluşu kapitalist düzeninyıkılmasıyla gelecektir. Toplumun sınıflara bölünmesive bundan kaynaklanan her türden eşitsizlik ancak buşekilde ortadan kaldırılabilir. Kapitalizmde işçi veemekçiler için bir gelecek ve umut yoktur. Bu nedenleişçi ve emekçilerin örgütlenerek, bu düzene karşımücadele etmesi gerekmektedir.

Bu mücadele içerisinde “insanca yaşam ve çalışmakoşulları” için verilecek olan mücadele önemli biryerde durmaktadır. Çünkü işçi ve emekçiler kendikurtuluşları için girdikleri yolda böylesi mücadeleleriçinde patronlara karşı savaşma gücü ve yeteneğigeliştirecektir.

Bu nedenle işçi sınıfının devrimci programının acildemokratik ve sosyal istemler bölümünde yer alan“Herkese iş, tüm çalışanlar iş güvencesi!” talebiüzerinden mücadele yükseltilmelidir. Ancak kesin vekalıcı bir çözüm toplumsal bir devrim sonrasındasosyalizmin kurulmasıyla gelecektir.

Bosch işçisiiradesine saygı istiyor!

Bosch işçileri Türk Metal esaretindenkurtuluşlarının 1. yılında Bursa Merinos KültürMerkezi’nde kitlesel ve coşkulu bir etkinlikgerçekleştirdi.

Cengiz Makine işçilerinin de katıldığıetkinlikte, Bursa’dan Asil Çelik, SCM ve Prsymianişçileriyle, Birleşik Metal-İş’in İstanbul, Gebze,Ankara ve Eskişehir şubelerinden yönetici veişçiler ile genel merkez yöneticileri yer aldı. 800’üaşkın işçinin katıldığı “Bosch işçileri sarısendikadan kurtuluşlarının 1. yıldönümünükutluyor” isimli etkinlikte baştan sona coşkulu biratmosfer hakimdi.

17 Mart’ta gerçekleştirilen etkinlik BirleşikMetal-İş Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci’ninişçileri selamlamasıyla başladı. Bundan sonrasunuş metnine ve ardından sinevizyon gösteriminegeçildi.

Otomotiv ve Maden-İş sürecini, Türk Metal’in12 Eylül darbesinin ardından sermaye tarafındanpalazlandırıldığını ve Bosch işçilerinin Türk Metalesaretinden kurtuluşunu işleyen sinevizyonsırasında sık sık ıslıklar ve yuhalamalarla MESS veTürk Metal ortaklığı protesto edildi. Alkışlarla daBosch işçilerinin mücadelesi selamlandı.

Sinevizyonun ardından Birleşik Metal-İş GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu sahneye çıktı. Boschişçilerinin Birleşik Metal-İş’i tercih ettiklerini vetüm baskı ve oyunlar karşısında geri adımatmadığını belirten Serdaroğlu, Bosch işçilerininiradesine saygı gösterilmediğini sözlerineekleyerek gerekirse AİHM’e gideceklerini ifadeetti.

Bu sözleşme dönemi nasıl biterse bitsinBocsh’ta yetki alındıktan sonra Bosch yönetimi ilegörüşmelere başlayacaklarını belirten Serdaroğlu,Bosch işçisinin sefalet ücretine mahkumolmayacağını söyledi. Kitlesel işten atmalara dadeğinen Serdaroğlu, Türk Metal’in muhalifleriişten atarak tepkileri bastırmaya çalıştığını ifadeetti.

Etkinlik Bosch işçilerinden oluşan GrupÇağıl’ın müzik dinletisiyle devam etti. Bu bölümdede işçiler alkışlarla arkadaşlarına eşlik ettiler.

Ardından DİSK’in etkinliğe gönderdiği mesajokundu ve kürsü Bosch işçileri adına kadın birBosch işçisine bırakıldı.

Sık sık salona seslenerek konuşmasını sürdürenişçi, sermaye, sarı sendika ve iktidarın ortakdüzenine karşı mücadele verdiklerini belirtti.

Bosch işçilerinin iradelerini Birleşik Metal-İş’ten yana kullandıklarını belirterek Türk Metal’eseslendi. “Var mısınız referanduma, yüreğinizyetiyor mu?” diye sordu. Ardından salonaseslenerek “Biz bu referanduma hazır mıyız?” diyesordu. Salon alkışlarla cevap verdi.

Bu konuşmanın ardından Yasemin Göksu sahnealdı.

Ardından ise Bosch Rexroth işçisi konuşarakfabrikada Birleşik Metal-İş temsilciliği açana kadarmücadele edeceklerini söyledi.

Etkinlik bitiminde Metal İşçileri Birliği’nintoplu sözleşme sürecine ilişkin yazılarının yeraldığı özel sayısı dağıtıldı. İşçiler ilgiylekarşılarken, bazı fabrikalardan işçilerfabrikalarında dağıtmak üzere bildiri aldılar.

DİSK Tekstil, TMMOB İKK, Eğitim Sen, BES,Yapı Yol Sen, Emekli Sen, BATİS, Metal İşçileriBirliği, BDSP ve Halkevleri de etkinlikte yer aldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sınıfa karşı sınıf bilinciyleörgütlü mücadeleye!

Page 7: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

İşçi sınıfının iradesine açıktan bir saldırı anlamınagelen Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Yasası’nınmürekkebi kurumadan, yeni dönemde sendikalharekete hakim olacak tablo da netleşmeye başladı.Adeta “geliyorum” diyerek gelen bu yasa, sendikalhareketi Hak-İş’leştirme operasyonunun en önemlihalkalarından biriydi. Uzun bir süredir işçisendikalarının yanı sıra kamu emekçileri hareketiiçerisinde de kurumsallaşan kontra-işbirlikçi sendikalanlayış bu yasayla birlikte daha da güç kazandı.

Biat, icazet ve uysallık üzerine kurulansendikal düzen...

Uzun bir süredir sermaye ve AKP ittifakıyla dizaynedilmek istenen bu düzende uysal, biat edengöstermelik bir sendikal yaşam hayata geçirilmekisteniyordu. Bunun sendikal alandaki karşılığı iseMedya-İş, Taşıma-İş gibi kontra sendikalar oldu.Düzen yargısının da, AKP’nin devlet kurumlarıüzerinde sağladığı güçle paralel olarak önemli bir rolüstlendiği bu dönemde sendikal örgütlenmelerintasfiyesinde hatırı sayılır bir katkısı oldu. TEKELfabrikalarının kapatılması, 4/C köleliği, Çaykur’dakisahte üyelik oyunları bunlar içerisinde ilk aklagelenlerden...

Tüm bunlar olurken sermaye adına neoliberalpolitikaları ve sınıfa yönelik kapsamlı saldırı planlarınıharfiyen uygulayan dinci-gerici bir iktidara karşı atıptutmaktan, bağırıp çağırmaktan ve sitem etmektenbaşka ciddi hiçbir muhalefet ortaya koymayan icazetçi-işbirlikçi sendikal yapıların gerçek sınırları da bir kezdaha açığa çıkmış oldu. “Usta”, “hatip” “siyasetçi”edalarıyla genel kurul kürsülerinden, meydanlardankendi konfederasyonlarına bol keseden saydıranlar,

mücadeleci pozları takınarak sözde muhalif birgörünüm sergileyenler hali hazırda, gelen saldırıdalgası karşısında dut yemiş bülbüle döndüler.Mücadeleyi, o çok güvendikleri adalete ve burjuvahukukuna havale ettiler. Tıpkı, 78 gün süren TEKELdirenişi sürecinde direnişi bitirerek burjuva hukukunabel bağlayan Tek Gıda-İş yönetiminin yaptığı gibi...

Tasfiye adımları atılıyor...

Hal böyle olunca, bu sendikalar uzun yıllardırhasbel kader tutundukları mevzilerini koruyamaz halegeldiler. Son dönemde yaşananlara bakıldığında dahibunun birçok örneğine rastlamak mümkün. “Medya-İş” adı altındaki kontra sendikanın TGS’nin AnadoluAjansı’ndaki örgütlülüğüne saldırması, yetkiitirazlarıyla uzunca bir süre toplu sözleşmenin fiilentıkandığı, ÇAYKUR’da Tek Gıda-İş Sendikası’nınAKP, ÇAYKUR ve Öz Gıda-İş eliyle tasfiyesi çabaları,Belediye-İş’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndekiörgütlülüğünün Hizmet-İş tarafından yok edilmekistenmesi, DHL Lojistik’teki direniş sürecinin en kritikaşamasında “Taşıma-İş” adı altında paravan birsendikanın devreye sokulması sendikal alandaki büyüktasfiye dalgasının önde gelen örnekleri oldular. Buörnekler dikkatle incelendiğinde, sorunun basitçe birsendika değiştirme olmadığı rahatlıkla görülebilir.Sendikal alandaki kabuk değişiminde sermaye,çözemediği yerde iktidar olanaklarını da kullanarakgerici sendikaları kullanmaktadır. Zira, maşa olarakkullanılan bu sendikaların, bugün Ulusal İstihdamStratejisi’ne veya diğer saldırı yasalarına karşıhükümete tam destek veren Hak-İş’e bağlı olması hiçde şaşırtıcı olmamalıdır.

Bu örnekler içerisinde, var olan duruma teslim

olmama ve kontra saldırıya karşı en ciddi tepkininverildiği DHL direnişine parantez açmanın ayrı birönemi vardır. Nasıl sonuçlanacağından bağımsızolarak, fiili-meşru mücadele çizgisi açısından çeşitlieksik ve zaaflı yönler barındırmasına rağmenTÜMTİS’in ve direnişçi işçilerin mücadelesi tasfiyesaldırısına karşı önemli bir direnç oluşturdu. Benzerbir tabloyla karşı karşıya kalan sendikalar ise herhangibir çaba göstermek şöyle dursun daha şimdiden teslimbayraklarını çektiler.

Sermaye iktidarı saldırıyor!

Özetle, yıllardır pamuk ipliğine bağlı olaraksürdürdükleri ve özünde örgütlülük anlamınagelmeyen yetkilerini bir çırpıda kaybeden sendikalariçin deniz bitti. Kısa bir süre önce, topu iktidarıngücüne atarak mücadele görevlerini savuşturan sendikaağaları, gelinen yerde kendi tabanlarını dahi ayaktatutmakta zorlanıyorlar. Bu anlamda, DİSKbünyesindeki icazetçi sendikal odakların durumunuşimdilik bir kenara bırakırsak Sendikal Güç BirliğiPlatformu içerisindeki Türk-İş’e bağlı sendikalarınizlediği pratik, sendikal hareketin aynasıdır.

Bürokratikleşmiş, sermayenin dayatmalarıkarşısında bağımsız sınıf duruşu olmayan sendikaları,önümüzdeki dönemde gerek iç hesaplaşma anlamındagerekse de varlık-yokluk anlamında kritik bir süreçbekliyor.

İşkolu barajının yüzde 1’e, ardından da kademeliolarak yüzde 2 ve 3’e yükseltilerek sınıfın iradesinebarajlar konulduğu bir dönemde mevcut konumukorumaya yönelik bir çizginin hayatta bir karşılığınınolmayacağı açıktır. Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS)kapsamında uygulamaya konmak istenen esneklik vekölelik dayatmalarını rahatından hayata geçirmek için,işe sınıfın örgütlülüklerini dağıtmakla başlayansermaye iktidarı, son gelişmelerin de gösterdiği gibi bualandaki saldırılarına devam edecek.

İşbirlikçi anlayışlara karşı mücadele!

AKP eliyle toplum genelinde yayılan gericilikdalgasının işçi sınıfının sendikalarını da sarıpsarmaladığı bir dönemde hükümetin sendikal alandakiuzantılarının güç kazanması hayli tehlikelidir. Ancak,tüm bu gelişmeler karşısında ilerici ve devrimcigüçlerin savunması gereken kötünün iyisi mantığıdeğil, mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda devrimcisendikal odaklar yaratmaktır. Taban örgütlenmelerineve bağımsız işçi inisiyatiflerine dayanan örgütlenmelerönümüzdeki dönemde sendikal harekete daha daegemen olması beklenen biat çizgisine karşı alternatifolarak şimdiden geliştirilmelidir.

Sınıf hareketinin mevcut tablosu içerisindekisınırlılıklar da hesaba katıldığında işbirlikçi, bürokratiksendikal anlayışlara karşı mücadele işçi sınıfınınsermaye karşısındaki mücadelesi kadar önemlidir.Birincisinde mesafe alınamadan ikincini başarmakolanaksızdır.

Sendikal harekettebüyük tasfiye dalgası

Page 8: Kızıl Bayrak 2013-12

Güncel8 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Sermaye devleti toplumsal yaşamın tüm alanlarınayaydığı terörü artırıyor. Hapishanelerde bulunantutsaklar da bu terörden fazlasıyla paylarını alıyorlar.Genelde toplumsal yaşamın tüm alanlarına ve özeldecezaevlerine yayılan saldırıların temel nedeniemperyalist-kapitalist sistemin gerici çıkarlarınahizmet etmektir.

İlericilere, devrimcilere, komünistlere ve Kürthalkına yönelik artarak süren tutuklama terörünedeniyle hapishaneler dolup taşıyor. Sermayeninfaşist devleti işkence, baskı ve şiddetle teslim almayıbaşaramadığı politik tutsakları hapishanelerdeuyguladığı ağırlaştırılmış tecrit politikasıylaehlileştirmeye çalışıyor. “Suç”un infazı uygulamasıayrı bir cezalandırma mekanizmasına dönüştürülüyor.İnfazların kolayca yakılmasına izin veren disiplinyönetmenliği tutsakların başında demoklesin kılıcı gibisallandırılıyor.

Hapishanelerde son günlerde yaşananlar sermayedevletinin cezaevi gerçeğine ışık tutuyor. Örneğin kısabir süre önce Çağdaş Hukukçular Derneğiyöneticilerinin cezaevinde başına gelenler cezaevigerçekliğini gündemin ön sıralarına taşıdı. ÇağdaşHukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlıhaftalık telefon hakkını kullanmak istedi. İdare tekmilvermediği gerekçesiyle Selçuk Kozağaçlı’nın yakınınıarama hakkını gasp etti. Benzer uygulamalara diğerÇHD üye ve yöneticisi tutuklu avukatlar da maruzkaldılar.

Tutuklu ÇHD’li avukatların maruz kaldığı hakihlalleri politik tutsaklara yönelik olarak sürensaldırıların bir parçası ve son halkasıdır. 12 Eylül’denkalma kitap yasağı azalmak bir yana artarak sürüyor.12 Eylül’le hesaplaşmaktan bahseden AKP iktidarıkitap yasaklama da sınır tanımıyor. Örneğin İlyaEhrenburg’un “Dipten Gelen Dalga”, Stalin’in“Strateji ve Taktik”, Lenin’in “Gençlik Üzerine”,Mao’nun “Halk Savaşında Temel Taktikler” isimliyapıtları yasaklı kitaplar listesinde yer alıyor. Ayrıcakitap yasak listesinde Server Tanilli’nin ve Milliyetgazetesi yazarı Ece Temelkuran’ın kitapları dabulunuyor.

12 Eylül karşı devrimi koşullarında bile siyasiromanların cezaevine girişi engellenmiyordu. “İşkencebitti. Kitaplara yönelik yasak yok” diyen AKP iktidarıdevrimci düşünceden, devrimci düşüncelerin taşıyıcısıpolitik kitaplardan ölesiye korkuyor. Bununla dayetinmeyen AKP iktidarı muhalif yazarların kitaplarınıda yasak cenderesine alıyor. “12 Eylül’ü yargılama”yalanını diline dolayan AKP iktidarı kitap düşmanlığıile örülü kafa yapısıyla 12 Eylül’ün yasakçı zihniyetinibüyüterek yoluna devam ediyor.

Adalet Bakanlığı güya yayınladığı genelge ilecezaevlerinde “sosyal teması” bir gereklilik olaraktanımlamış, en temel insan hakkı olarak saptamıştı.2007’de yayınlanan genelgenin üzerinden yaklaşıkyedi yıl geçti. Hiçbir hapishanede genelge tam olarakuygulanmadı. Hatta birçok F tipi cezaevindegenelgenin uygulanması yönünde tek bir adım dahiatılmadı. Hala ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasınaçarptırılan politik tutsakların üzerindeki tek kişilikhücre işkencesi sürüyor. Havalandırma hakları ise 1 ile

4 saat arasında sınırlandırılıyor. Tutsakların hapishaneye her girişlerinde çırılçıplak

soyularak aranması vb. onur kırıcı uygulamalarsürüyor. Uygulamaya boyun eğmeyen tutsaklar“görevli memura direnme ve hakaret etme” vb. sudangerekçelerle hücre cezalarına maruz bırakılıyorlar.

Hapishanelerde hasta tutsakların ölüme terkedilmesi uygulamaları rutinleşiyor. Tutsaklarınmuayene istemleriyle ilgili bazen aylarca herhangi birişlem yapılmıyor. F Tipi cezaevlerine doktorlar haftadaen fazla bir defa uğruyorlar. Türkçe bilmediklerigerekçesiyle tutsaklar muayene edilmeme cezasınamaruz kalıyorlar. Politik tutsakların diyet yemekleritalepleri sudan bahanelerle geri çevriliyor. Tekmildayatmasına boyun eğmedikleri gerekçesiyle 2010yılından bu yana politik tutsaklar yakınlarıyla telefonlagörüşme hakkından mahrum bırakılıyorlar.

Baskılar karşısında teslim olmayan politik tutsaklar“gereksiz slogan atma” vb. gerekçelerle disiplincezalarına çarptırılıyorlar. Duruşmalara geliş ve gidişsüreçleri tam bir işkenceye dönüştürülüyor.Duruşmalara geliş gidişlerde tutsaklara yönelik olarakfiziki şiddetin her türü uygulanıyor.

F tiplerinde politik tutsakların kış aylarındaüşümesi için her şey yapılıyor. F tipi cezaevlerindekaloriferler doğru düzgün yakılmıyor. Bu nedenlepolitik tutsaklar ısınamıyor ve sık sık hastalanıyorlar.Yemekler kalitesiz ve hijyenik olmaması nedeniylebeslenme yetersizliğine bağlı hastalıklar artıyor. Ayrıcahapishanelerde politik tutsakların önemli bir kısmımide ve bağırsak rahatsızlıklarıyla boğuşuyor.

İnsanlık dışı her türden dayatmaya karşı onurlarınıkoruyan devrimci tutsaklar tecrit hücrelerindeişkenceden geçiriliyorlar. Tavanı ve duvarları süngerlekaplanmış olan hücrelerde yapılan işkenceler artaraksürüyor. Hücrelerden çıkış ve girişlerde devrimcitutsaklara yönelik ayakkabı araması dayatması devamediyor. Yarım saatlik veya en fazla bir saatlik görüşiçin yüzlerce kilometrelik yollardan gelen tutsakyakınlarına hoyratça bir tutumla onursuz aramadayatılıyor.

Cezaevlerinde ölümler artıyor. 19 Aralık 2000’den,2011 yılı sonuna kadar 682 tutsak yaşamını yitirdi.2012 yılında 13’ü yanarak olmak üzere toplam 63mahpus yaşamını yitirdi. Yapılan 68 günlük açlıkgrevine rağmen PKK’li tutsaklara yönelik tecrit,sürgün vb. keyfi uygulamalar sürdürüldü. Açlık grevi

sonrasında işkence azalmadığı gibi daha da arttı.Tutsakların iradelerini kırmaya yönelik saldırılardevam etti. Toplatma kararları olmayan yayınlar dahipolitik tutsaklara verilmedi. Tutsakların haberleşmehakları sistemli bir şekilde gasp edildi.

Hapishanelerde süren baskı ve şiddetin asıl mesajıdışarıya yöneliktir. Zira işçi ve emekçilerin, Kürthalkının iradesi teslim alınmak isteniyor. Peki neden?Çünkü işçi ve emekçiler teslim alınmadan emperyalistsavaş ve kapitalist sömürü politikalarının başarıyaulaşması mümkün değildir. Sosyal yıkımprogramlarının hayata geçirilmesi ham bir hayaldir.

Düzen ve devrim cephesi arasındaki çatışmanın ençıplak haliyle yaşandığı hapishanelerde uygulananteröre karşı örgütlü devrimci mücadeleyi yükseltmekyaşamsaldır. Sivri ucu politik tutsaklara yönelik olanpolitikaların hedefinde işçi ve emekçiler bulunuyor.Yapılması gereken Emperyalist savaşa ve kapitalistsömürüye karşı devrimci politik mücadeleyiyükseltmek, devrimci sınıf mücadelesini büyütmektir.Bu yolda elde edilecek kazanımlar genelde faşistdevlet terörünün, özelde politik tutsaklara yönelikteslim alma politikalarının panzehiridir.

Hapishanelerde 12 Eylül’e rahmet okutacak uygulamalar…

Baskı, şiddet ve işkenceye karşımücadeleye!

İstanbul'da devlet terörü sürüyor

Geçtiğimiz aylarda "DHKP-C operasyonu" adı altında ÇHD’li avukatları, Grup Yorum çalışanlarını veKESK üyesi kamu emekçilerini hedef alan devlet terörü, bu hafta da Gençlik Federasyonu ve OkmeydanıHaklar ve Özgürlükler Derneği binalarının basılması ile sürdü.

Okmeydanı’nda bulunan Gençlik Federasyonu, 14 Mart sabahı 06.00’da polis tarafından basıldı. Kapılarıkıran ve yoğun biber gazı kullanan polis 13 kişiyi darp ederek gözaltına aldı.

Aynı saatlerde polis, Gençlik Federasyonu yakınlarında bulunan İdil Kültür Merkezi’ni de ablukaya aldı.İdil’in dayanışma çağrısının ardından birçok kişi destek için İdil’in önünde toplandı. Polis toplanan kitleyede saldırdı.

19 Mart’ta ise yine “DHKP-C operasyonu” adı altında Okmeydanı Haklar ve Özgürlükler Derneği ÖzelHarekat polislerince basıldı. Kapıları kıran polisler içerdekileri gözaltına aldı ve arama yapmaya başladı.

Page 9: Kızıl Bayrak 2013-12

Güncel Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

İzmir Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ŞubeBaşkanı Av. Hüseyin Korkmaz ile 4. Yargı Paketiüzerine konuştuk...

- Uzun zamandır gündemde olan 4.Yargı Paketiaçıklandı. Siz bu yargı paketini nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- Bu yargı paketi için çok büyük bir beklentiyaratıldı.Fakat burada içerik olarak hiçbir beklentiyikarşılamıyor. Burada hükümetin de birçok kez dilegetirdiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde(AİHM) Türkiye’ye yönelik olarak açılan çok davavar. Türkiye bu alanda 1. sırada bulunuyor ve buTürkiye’nin imajı konusunda sıkıntı yaratıyor.

Bu yargı paketinin içeriğine baktığımızda dışarıyayönelik imaj ve mesaj verme kaygısı olduğunugörüyoruz. Fakat içerdeki somut duruma yönelikhiçbir düzenleme getirmiyor. Hak ve özgürlükleryönünden bir rahatlama getirmiyor. Buradayargılamalar, tamamen hâkimlerin yorumlarınabırakılıyor, yani çok lehe bir durum varmış gibiyaratılsa da uygulayıcısının elinde kişi hak veözgürlükleri açısından çok sıkıntılı durumlara yolaçacak bölümler var. Zaten şu ana kadar çıkan yargıpaketlerinde de hep aynı özellik göze çarpıyor.

Örnek verirsek, cebir ve şiddet kriteri getiriliyor220. maddeye ek olarak. Buna karşılıkmahkemelerde, terör örgütü lideri övgüsündebulunmak, slogan atmak, mesela İbrahimKaypakkaya hakkında slogan atmak suç kabulediliyor. Dolayısıyla bunun silahlı terör örgütünüövmek anlamına geldiği ve bununla da kendiliğindencebir ve tehdit içerdiği vurgusu yapılarakmahkemelerce de bu şekilde yorumlanarak cezalarveriliyor. Dolayısıyla aynı yargılama sistematiğidevam ettiği sürece 4. Yargı Paketi'nin getirdiği cebirve şiddet kriteri hiçbir anlam ifade etmeyecektir.Gerçekten hak ve özgürlükler açısından düzenlemeyapılmak isteniyor ise terörle Mücadele Kanunu(TMK) ve Türk Ceza Kanununun (TCK) düşünce veifade özgürlüklerini kısıtlayan maddelerideğiştirilmelidir.

Yine değişiklik yapılan madde 6 var. Buradasöylenen şu: “terör örgütünün, cebir, şiddet veyatehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veyaövecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvikedecek şekilde propagandasını yapan kişi,1 yıldan 5yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçunbasın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecekceza yan oranında arttırılır. Ayrıca, basın ve yayınorganlarının suçun işlenmesi iştirak etmemiş olanyayın sorumluları hakkında da bin günden beş bingüne kadar adli para hükmolunur. Aşağıdaki fiil vedavranışlar da bu fıkra hükümlerine görecezalandırılır.

a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülentoplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimlikleringizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmenkapatılması,

b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasındagerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veyadestekçisi olduğunu belli edecek şekilde; örgüte aitamblem, resim veya işaretlerin asılması yada

taşınması, slogan atılması, ses cihazları ile yayınyapılması, terör örgütüne ait amblem, resim veyaişaret üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.”

Bu maddenin a ve b fıkralarında yoruma açık,keyfi ve tehlikeli sonuçlar doğurabilecekdüzenlemeler var. Yani bir insan “terör örgütüne” aitolduğunu bilmeden o amblemi takarsa ya da marşınısöylerse terör örgütü üyesi muamelesi görecek. Buderecede keyfi yoruma açık bir maddedir. Bir diğermadde ise madde 10’dur. Burada deniliyor ki “madde 10, askerlik hizmetini yapanları firara sevkedecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları buhizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik vetelkinde bulunanlara 6 aydan 2 yıla kadar hapiscezası verilir.”

Bu maddeye örnek verirsek, yarın bir savaşbaşlarsa “savaşa hayır” , “orduya katılma, savaşma”gibi telkinlerde bulunan kimselerin bu maddekapsamında cezalandırılabileceği durumlardoğurabilecektir.

-Bu yargı paketinin daha önce ki yargıpaketlerinden farkı nedir?

- Aslında genel olarak diğerlerinden pek farkıyok. Diğer çıkan düzenlemelerde de birçok beklentivardı. Fakat bu çıkan paketlerin paralelinde verilmişolan mahkeme kararlarında hiçbir iyi yöndedüzenleme olmadı. O yüzden 4. Yargı Paketi’nden debiz bir şey beklemiyoruz. Daha öncekiler ve şimdikiyargı paketleri düşünce, ifade özgürlüğüne yanisiyasi tutsak dediğimiz kesimlerin, şu anhapishanelerde olanların dışarı çıkması yönünde çokbüyük bir beklenti yok. Hatta siyasi tutsaklarınsayısının artması da mümkün. Çünkü KESK’e veÇHD’ye yönelik yapılan operasyonların dagösterdiği gibi yargı paketleri bizlere bir çözümsunmuyor. Çözüm ancak sosyalistlerin, devrimcilerinözgürleşmesi için ancak onların politikmücadelesiyle olacaktır. Tarih bize göstermiştir ki,her sınıf kendi göbek bağını kendisi kesereközgürleşebilir.

Kızıl Bayrak / İzmir

Baro’da OlağanüstüGenel Kurul

İstanbul Barosu'nun Olağanüstü Genel KuruluAKP'ye karşı mücadelenin ve ÇHD'ye karşı yürütülenoperasyona duyulan tepkinin kürsüsü oldu. Genelkurulda, ulusalcı söylemin şovenist "hassasiyetleri"de her aşamada hissedildi.

Katılımın yüksek olduğu kurul, İstanbul BarosuBaşkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ınkonuşmasıyla başladı. Kocasakal, avukatlara yöneliksaldırılara karşı direneceklerini, açılan davadan onurduyduklarını belirtti. Kocasakal konuştuğu sıradaÇHD üyeleri, "Devrimci avukatlar onurumuzdur!"yazılı kartonlar kaldırdılar ve tutuklu avukatlarınresimlerini açtılar.

Genel Kurul’da Haber Vaktim muhabiri deprovokasyon girişiminde bulundu, kürsüye çıkarakkonuşma yapmak istedi ancak salondaki avukatlarınyuhalama ve ıslıklarla protesto etmesi üzerinesalondan çıkartıldı.

Genel Kurul'a gerek Türkiye, gerekse AvrupaBaroları'ndan katılımın genişliği dikkat çekti. Yurtdışıkatılımcılarının bir kısmına bu bölümde söz verildi.Genel kurulda ayrıca Çağdaş Avukatlar Grubu, Önceİlke Çağdaş Avukatlar Grubui, Katılımcı AvukatlarGrubu adına konuşmalar gerçekleştirilirkenÖzgürlükçü Hukuk Platformu adına Av. FıratEpözdemir söz aldı ve "Baro, 46 avukat KCKoperasyonu adı altında tutuklanırken sesiniçıkarmamıştı, biz bu aynı hataya düşmeyeceğiz"dedi.

Katılımcıların ulusalcı çoğunluğu Epözdemir'inkonuşmalarını ıslıklarla protesto etmeye kalkıştı,oturduğu yerden hakaret eden avukatlar olduğugözlemlendi. Bunun üzerine salonda kısa süreli birarbede yaşandı. Epözdemir tepkilere rağmenkonuşmasını devam ettirdi ve en sonunda bütünsalonun Newroz Bayramı'nı kutlayarak konuşmasınason verdi.

Epözdemir'den sonra salonda ÇHD'ninhazırladığı, son süreci anlatan "Susmadık,susmayacağız!" başlıklı sinevizyon gösterildi.Salonda büyük bir coşku yaratan film gösterildiğiesnada, sloganlar atıldı, yine ÇHD üyesi avukatlar"Devrimci avukatlar onurumuzdur!" yazılı kartonlarıkaldırdılar. Sinevizyon gösteriminin ardındansalonda "Baskılar bizi yıldıramaz!", "ÇHD susmadı,susmayacak!" sloganları atıldı. Gösterimden sonraÇHD adına Av. Güray Dağ söz aldı ve önce,Kandıra'daki tutsak avukatların mektubunu okudu.Dağ da "Baro bilmelidir ki, 2011'de Kürtmeslektaşlarımıza yapılan operasyon esnasındatutum almış olsaydı, ne ÇHD operasyonu olurdu, nede kendisi bu dava ile karşılaşırdı" vurgusunu yaptı.

İstanbul Barosu yönetimi açısından başarılıgeçtiği gözlemlenen Genel Kurul, adeta bir gövdegösterisi oldu. Ancak Kürt avukatlara yöneliksaldırgan ve dışlayıcı tutum ve söylemler, İstanbulBarosu Yönetimi'nin ideolojik duruşu ve şovenistkimliğinin bir tezahürü olarak bir kez daha açığaçıkmış oldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İzmir ÇHD Başkanı Av. Hüseyin Korkmaz ile konuştuk...

“Her sınıf kendi göbek bağını kendisi keserek özgürleşebilir”

Page 10: Kızıl Bayrak 2013-12

Güncel10 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

İstanbulDevrimci ve ilerici güçler Abdi İpekçi Spor Salonu

önünde kortejler oluşturarak yürüyüşle alana geldiler. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) alana

“Newroz piroz be! Jibo azadî û wekhevî sosyalizm!Özgürlük ve Eşitlik için sosyalizm!” şiarlı pankart vekızıl bayraklarıyla girdi. “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” vurgusu öne çıktı.

OSB İMES İşçi Derneği (OSİM-DER) İnşaatİşçileri Komisyonu da kendi pankartıyla Newroz’dayerini aldı. İşçiler birliğiyle alana çıkarak halklarınkardeşliği vurgusunu öne çıkarttı.

Tertip komitesi adına BDP İstanbul İl YöneticisiMehmet Boztemur konuştu. Boztemur’un ardındanprogram Grup Emeğe Ezgi’nin müzik dinletisiyledevam etti.

Miting programında BDP İstanbul İl EşbaşkanıAsiye Kolçak, BDP İstanbul Milletvekili Sırrı SüreyyaÖnder, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, BDPEş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş konuşmalargerçekleştirdiler. Tüm konuşmalarda sermayehükümetiyle yapılan görüşmelerin mücadeleninkazanımı olduğu anlatılarak, “görüşmelerin barış içintaşıdığı öneme” vurgular yapıldı.

Ayşenur Kolivar, Mikail Aslan ve Serhado’nunsahne almasıyla program tamamlandı.

Mitingin ardından dağılan gruplara faşistlerbıçaklarla saldırdı. Zeytinburnu’nun ara sokaklarındagerçekleşen saldırılarda isimi öğrenilemeyen 6 kişiyaralandı.

MersinNewroz Kürt halkı başta olmak üzere diğer

halkların da katılımıyla coşkulu bir şekilde kutlandı. Kitle alana erken saatlerde akın etmeye başlarken

konuşmacı olarak Akdeniz Belediye Başkanı FazılTürk ve BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçükatıldı.

Mitingde Mersin MKM’nin (Mezapotamya KültürMerkezi) Müzik Topluluğu, Koma Azad ve Agire Jiyanmüzik grupları sahne aldı. Coşkulu bir şekilde halay vezılgıtlarla süren Newroz kutlamaları yağan yağmurarağmen devam etti.

AdanaKarasu Kavşağı’nda gerçekleştirilen Newroz

programına Adana milletvekili Murat Bozlak katıldı. Saygı duruşundan sonra program tertip komitesi

adına konuşmada 2014 Newrozu’nu Öcalan’la birliktekutlama temennisi işlendi. BDP, HDK ve EMEP adınada konuşmaların yapıldığı programda MKM sanatçılarıyer aldı. Ferhat Tunç’un da katıldığı program halaylarve sloganlarla son buldu.

Newroz alanında Kızıl Bayrak gazetesinin de satışıgerçekleştirildi.

BursaNewroz, Kürdistan ve devrim şehitleri adına

yapılan saygı duruşuyla başladı. Türkçe ve Kürtçeyapılan kısa bir selamlama konuşmasının ardından

program yerel sanatçıların sahne almasıyla devam etti.BDSP’liler “Newroz piroz be! Kürt ulusuna

özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!” pankartı arkasındasloganlarla alana girdi. Gençler zafer işaretleriylekorteji selamladı. Alanda “Çözüm devrimde kurtuluşsosyalizmde” yazan önlüklerle kurultay bildirileri deyaygın olarak dağıtıldı.

Ardından tertip komitesi adına BDP Bursa İlBaşkanı Mehmet Dilek bir konuşma gerçekleştirdi.Mitinge HDK bileşenlerinin yanısıra BDSP,Halkevleri, ÖDP ve KESK Bursa Şubeler Platformu dakatıldı.

AnkaraToros Sokak’ta toplanmayla başlayan Newroz

eylemi Kolej Meydanı’na yapılan yürüyüşle devametti.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)eyleme “Kürt ulusuna özgürlük, eşitlik, kardeşlik,gönüllü birlik” pankartı ve kızıl flamalarla katıldı.

Newroz alanında ilk konuşmayı tertip komitesiadına Meral Vuranok ve BDP milletvekili Sırrı Sakıkyaptı. Eylem coşkulu halaylarla sona erdi. Kürtkadınları yöresel ve renkli kıyafetleriyle dikkatçektiler.

MamakMamak’ta Newroz Tuzluçayır Meydanı’nda

coşkulu bir atmosferde kutlandı, zulme karşı isyançağrısı yükseltildi.

Günler öncesinden başlayan hazırlıklarla BDSP,BDP, AKA-DER, Alınteri, EMEP, SDP, ESP, PSAKDtarafından örgütlenen Newroz, kitlenin TekmezarParkı’nda toplanmasıyla başladı. Tuzluçayır’a doğrucoşkulu sloganlarla yürünürken NATO Yolu Caddesitrafiğe kapatıldı.

En önde “Bıji Newroz-Bıji Azadi, Yaşasın halklarınkardeşliği, Newroz piroz be!” şiarının yazılı olduğuortak pankart taşındı.

BDSP eyleme üzerinde “Kürt ulusuna özgürlük!Eşitlik, Kardeşlik, Gönüllü birlik” şiarının yazılıolduğu pankart ve kızıl flamalarıyla katıldı.

Tuzluçayır Meydanı’na gelindiğinde yol tamamentrafiğe kapatılarak Newroz ateşi yakıldı. Ardındanörgütleyici kurumlar adına ortak açıklama Kürtçe veTürkçe olarak okundu.

Basın metninin okumasının ardından programPSAKD semah ekibi ile devam etti. Ardından Mamakİşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu ve Bahoz Aslan’ınbirlikte söylediği marş ve halaylarla program canlı birşekilde devam etti.

İzmirTüm provokatif açıklamalara ve kışkırtma

çabalarına rağmen İzmir Newrozu coşkulu biçimdekutlandı. Sabah saatlerinde bir grubun provokasyonçabası ise karşılık bulmadı.

Saygı duruşunun ardından tertip komitesi adınaBaki Günel söz alarak kitleye seslendi. Günel’i BDP İlBaşkanı Fuat Mikailoğlu’nun Kürtçe konuşması izledi.ABF, HDK de birer konuşma yaptıktan sonra BDPMilletvekili Hasip Kaplan söz aldı.

Konuşmaların ardından miting müzik dinletisi veçekilen halaylarla sona erdi.

Eyleme KESK Şubeler Platformu, TÜMTİS veBDSP’nin de aralarında olduğu birçok kurum destekverdi.

Sınıf devrimcileri mitinge “Emperyalist savaşa vesaldırganlığa, ırkçı şoven kışkırtmalara karşı, yaşasınişçilerin birliği, halkların kardeşliği!/BDSP” pankartıve BDSP flamalarıyla katıldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Mersin-Adana-Bursa-Ankara-İzmir

“Bijî Newroz, bijî sosyalizm!”

Page 11: Kızıl Bayrak 2013-12

Newroz Kürdistan coğrafyasında hem kitlesel hemde coşkulu eylemlerle kutlandı. Tüm haftaya yayılaneylemlerde il merkezlerinden ilçelere kadar hermeydan kutlamalara sahne oldu. “Öcalan’a özgürlükKürtlere statü” şiarıyla örgütlenen Newrozlardaemekçilerin özgürlük talebi öne çıktı. Birçokkutlamada Abdullah Öcalan’ın sesinden Newrozmesajı dinletildi. Mazlum Doğan ve Paris’te katledilen3 Kürt kadın şahsında şehitlere gösterilen saygı tümNewrozlar’da öne çıktı.

Van Kültür Park’taki kutlamalarda, Newroz’akatılım sabahın erken saatlerinde başladı.

Newroz coşkusu Sanatçı Renas Amed ile VanMezopotamya Kültür Merkezi’ne bağlı sanatçı HozanHüseyin’in müzik dinletisiyle sürdü.

Cezaevleri başta olmak üzere birçok yerden gelenmesajların okunduğu kutlamada tutsak Van BelediyeBaşkanı Bekir Kaya’nın da mesajı okundu.

Mesajların okunmasından sonra Newrozkonuşmalarını BDP Van İl Eş Başkanı Figen Yaşar,BDP İl Eş Başkanı Musa İtah ve DTK Eş Başkanı veVan Milletvekili Aysel Tuğluk yaptı. Konuşmalarda,Öcalan’a özgürlük talebi dile getirilirken, sermayedevletiyle yapılan görüşme süreci üzerinde duruldu.Program müzik dinletileriyle sürdü.

Kentte yaşam dururken, esnafların büyük bölümükepenklerini kapatarak Newroz’a katıldı.

Bingöl merkeze bağlı Yenimahalle NewrozAlanı’nda gerçekleşen kutlamaya on bini aşkın emekçikatıldı. Sabahın erken saatlerinden itibaren yüzlercekişinin halayları ile başlayan kutlamaya BDP Eş GenelBaşkanı Gültan Kışanak ve BDP Grup Başkanvekiliİdris Baluken’in yanı sıra BDP il ve il ilçe başkanlarıkatıldı.

Dersim’de“Demokratikkurtuluşla özgüryaşamNewrozu’na”şiarıylagerçekleştirilenNewroz mitingiiçin Dersimlilersabah erkensaatlerden itibarengruplar halindealana akmayabaşladı. Seyit RızaMeydanı’ndagerçekleştirilenmitingde emekçilermüzik eşliğindehalay çekerken,mitinge BDPmilletevekili Ayla Akat Ata da katıldı.

Uludere’de Newroz kutlaması şiddetli yağışarağmen öğle saatlerinde büyük bir coşkuylagerçekleştirildi. Newroz kutlamasının yapılacağıantrenman sahasına akın edenler, müzik eşliğindehalay çekti. Sağanak yağmur sonrası yollarınkapanması nedeniyle yüzlerce kişi köylerine geridönmek zorunda kalırken, ilçe merkezinde Newrozateşi yakıldı.

Mardin merkezde yapılan Newroz kutlamasıKürtçe, Türkçe, Arapça ve Süryanice olmak üzere 4

dilde yapılan anonslar ve türkülerle kutlandı. Alanıdolduranların coşkusu doruğa çıkarken, Hatay’dangelen müzik grubu Arapça şarkılar seslendirdi. 13yaşındaki Mazlum Doğan Sürer’in saz eşliğinde çalıpsöylediği Kürtçe ve Türkçe parçalar alanda ilgitoplarken kadın ve erkeklerin yöresel kıyafet giymesidikkat çekti.

Siirt’in Eruh ilçesinde yağmur nedeniyle BDP ilçebinası önünde kutlandı. Burada Eruh Belediye BaşkanıMelih Oktayı, BDP Eruh İlçe Eş Başkanı Lazgin Kılıç,BDP Siirt İl Başkanı ve Siirt Belediye Başkanı Selim

Sadak da konuştu. Miting KomaLaleş’in verdiği konserin ardındansona erdi.

Diyarbakır’ın Silvan ilçesindesağanak yağışa rağmen alandakonuşma yapan BDP DiyarbakırMilletvekili Emine Ayna, “Hepinizbiliyorsunuz ki Newroz bizim içinsadece bayram değil, isyandır,direniştir. Yeni ve özgür yaşamıntohumlarını ekmektir.” dedi.

Viranşehir’de Newrozkutlamalarına 30 bini aşkın kişikatıldı. DTK Eşbaşkanı AhmetTürk, BDP Eş Genel BaşkanYardımcısı Meral Danış Beştaş’ınkonuşmalarının ardındansanatçıların şarkıları ile programson buldu.

Hasankeyf’te binlercekişinin yer aldığı alanda, Newroz’a katılan kadınların,yeşil, sarı ve kırmızı flamalar takması dikkat çekti.Genç kadınlar, “Kürdistan” yazılı tişört giyerkenkutlamada ilk konuşmayı BDP Hasankeyf İlçe BaşkanıMehmet Ali Çakar yaptı. Ardından BDP Batman İl EşBaşkanı Rahşan Çarboğa ve BDP PM üyesi NezirGülcan konuştular.

Elazığ’ın Kovancılar ilçesinde Newroz kutlamasıBelediye Meydanı’nda binlerce kişinin katılımı ilegerçekleştirildi. Kadınların yoğun bir şekilde katılmasıdikkat çekerken, sahneye “Bê ziman jiyan nabe”,“Öcalan’a özgürlük Kürdistan’a statü” pankartları

asıldı. Kutlamada DTK Daimi Meclis Üyesi Ali RızaYurtsever ve BDP Elazığı İl Başkanı Turan Çelik birerkonuşma yaptı.

İdil’de yüzlerce kişi, sarı, kırmızı ve yeşilflamalarla Newroz’un kutlanacağı alanda bir arayageldi. Saygı duruşu ardından, BDP Karalar BeldeBaşkanı Kerim Özkan, BDP’li İdil Belediye BaşkanVekili Selahattin Acar ve BDP İdil İlçe Başkanı EkremŞavlı sırayla konuştu. Yapılan konuşmaların ardındanyerel sanatçılar ve Feqîyê Teyran Eğtim Destek EviÇocuk Korosu’nun seslendirdiği ezgiler eşliğinde kitlehalay çekti.

Kırşehir’de Newroz kutlamasına çok sayıda kişikatıldı. Kitle ulusal kıyafetler giyerek kutlamayakatıldı. Yerel sanatçıların sahne aldığı kutlamadahalaylar çekildi.

Konya’daki Newroz kutlamasına, BDP GrupBaşkanvekili Pervin Buldan ve BDP Konya İl BaşkanıHacı Mehmet Bozlak katıldı.

Eskişehir Yenikent miting alanında yapılanNewroz kutlamasına, yüzlerce kişi katıldı. Kitlehavanın soğuk olması nedeniyle ateşler yakarak ısındı.Kutlamada BDP İl Başkanı İzzettin Altun ve BDPMYK Üyesi Gülçin İsberk konuştu. Konuşmalarınardından program yerel müzik gruplarının sahnealmasıyla devam etti.

Aydın’da Osman Yozgat Mahallesi’ndeki Newrozkutlamasına katılan 10 bini aşkın kişi taşıdığı, yeşil,sarı, kırmızı renkler ve giydikleri yöresel kıyafetleriylealanı adeta renk cümbüşüne dönüştürdü. BDP PMÜyesi Mehdi Perinçek, Mukaddes Kubilay, BDP Aydınİl Eş Başkanları Raif Kanat, Nazlı Bozan, HDK İl EşBaşkanı Pınar Akpınar’ın yanı sıra çok sayıdakurumun temsilcileri katıldı.

Muğla’nın Milas ilçesinde Newroz’a katılanbinlerce kişi “Öcalan’a özgürlük” sloganları atarakuzun süre çalınan müzik eşliğinde halaylar çekti.

Manisa’da kadın ve gençlerin yoğunlukta olduğukutlama yerel sanatçıların söylediği şarkılar eşliğindeçekilen halaylarla başladı. Yöresel kıyafetler giyerekkatılanların dikkat çektiği Newroz’da Manisa’dakiyerel sanatçıların yanı sıra Dengbêj Kazo’nunsöyledikği şarkılar eşliğinde halaylar çekildi.

Sınıf Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Newroz ateşi dört bir yanda harlandı

18 Mart 2013 / Van

Page 12: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf12 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Kayseri’de eğitim semineri

17 Mart Pazar günü Kayseri İşçilerin BirliğiDerneği’nde kurultay hazırlıkları çerçevesinde birseminer gerçekleştirildi. Özelde Suriye’ye, geneldeOrtadoğu halklarına yönelik emperyalist saldırganlığınele alındığı seminerde, işçi sınıfının halklara yöneliksavaş politikalarına karşı ezilen halkların yanında yeralmasının önemi dile getirildi. Emperyalist savaşdayatmalarına taşeronluk yapan AKP iktidarının tutumugüncel örneklerle ortaya konularak ikiyüzlüğünün teşhiredildiği seminerin ikinci bölümünde kurultayıngündemlerinden biri olan Kürt sorunu ile ilgilideğerlendirmelerde bulunuldu. Kurultayda ulusal sorunailişkin devrimci çözümün ortaya konulmasının ve işçisınıfının bu noktada taraflaştırılmasının öneminedeğinildi.

Kayseri KHK’dan fabrika toplantıları

Kayseri KHK, Pazar günü Gürkan Mobilya ve ŞuleMetal işçileriyle biraraya geldi.

Fabrikalarında yaşadıkları sorunları dile getirenGürkan Mobilya işçileri, kısa bir süre öncefabrikalarında çıkan yangın nedeniyle iznegönderildiklerini ve 21 günlük izin boyuncasigortalarının yatırılmadığını belirttiler. Ayrıca Ocakmaaşlarından da 620 TL’lik kesinti yapıldığını,fabrikada tuvalete gitmenin bile yasaklandığınısöylediler.

Şule Metal işçileri de işçi kıyımının iş yerlerinde hızkazandığını, patronun öncelikle iş güvencesi olmayanişçileri işten atmayı tercih ettiğini dile getirdiler.

Kurultay Hazırlık Komitesi sözcüsü, GürkanMobilya patronunun yangından kaynaklı ortaya çıkanzararı işçilerin sırtına yüklemeyi hedeflediğini, buuygulamanın işçilerin aleyhine olan iş yasası tarafındanbile yasaklandığını belirtti.

Kurultayı Hazırlık Komitesi sözcüsü, saldırının

“hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” anlayışıylagöğüslenmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca iştençıkarmalara karşı yapılacaklar işçilerle birlikteplanlandı.

Gürkan Mobilya ve Şule Metal işçileri kurultayhazırlıklarına destek vereceklerini belirttiler.

Gebze’de hazırlık toplantısı

Hazırlık toplantısında Kürt sorunu ile ilgili güncelgelişmeler üzerine tartışmalar yapıldı. Kurultayı vesınıfa dönük güncel saldırıları tartışmak üzere 31 MartPazar günü işçi toplantısı yapılmasına ve işçimücadelesini anlatan bir film gösterimigerçekleştirilmesine karar verildi.

Ayrıca ev toplantıları ve fabrikalara dönükçalışmalarla kurultay gündemlerini bölgede etkin birşekilde tartıştırmanın önemi üzerine konuşularak, buyönlü planlamalar yapıldı.

Gebze’de, civar bölgelerle birlikte sanayi havzasının

toplamına seslenen ve bir örgütlenme aracı olarakişlevselleştirilmesi planlanan yerel bir işçi gazetesininçıkartılması kararı alındı.

Küçükçekmece’de KHK toplantısı

Küçükçekmece Bölgesi Kurultay Hazırlık Komitesitoplantısı, iki bölümde gerçekleştirildi. İlk bölümde“Emperyalizm ve emperyalist savaş politikaları” üzerinebir sunum yapıldı. İkinci bölümde kurultay gündemleriüzerine canlı tartışmalar yapıldı. Kurultayın emperyalistsavaş politikaları ve Kürt sorunu gündemligerçekleştirilmesinin gerekçeleri ayrıntılı olaraktartışıldı. Bu kapsamda ekonamik talepler ileemperyalist savaş politikaları ve Kürt sorunugündemlerinin bütünlüğü ortaya kondu ve serbest kürsübölümünde bu bağa vurgu yapılması gerektiği öne çıktı.

Kartal’da kurultay çağrısı

Sınıf devrimcileri 20 Mart sabahı Kartal Trenİstasyonu girişinde “Emperyalist saldırganlığın ve krizinfaturasını ödemek istemiyoruz!” şiarıyla işçi veemekçilerden imza topladı. Yanısıra emperyalist savaşve saldırganlık teşhir edilirken mücadele çağrısı yapıldı.Yerel kurultay bülteninin yanında Kızıl Bayrak veLiselilerin Sesi de emekçilere ulaştırıldı.

Akşam saatlerinde de Bankalar Caddesi’nde BDSPönlükleriyle işçi ve emekçilerden imza toplanırken yineKızıl Bayrak ve Liselilerin Sesi satışı gerçekleştirildi.

Bursa’da kurultay standı

Kurultayın çağrısı fabrikalara, emekçi semtlerineulaştırılırken, 20 Mart günü de Fomara Meydanı’ndakurultay masası açılarak bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

“Birlik ve Kardeşlik için Özgürlük ve EşitlikBeyannamesi” de imzaya açıldı. Dağıtım sırasındakurultay ile ilgilenen emekçiler masaya yönlendirildi veemekçilerden beyannameye imzacı olmaları istendi.

Ayrıca sendika, meslek örgütleri ile ilerici vedevrimci kurumlara ziyaretler düzenlenerek kurultayhakkında bilgi verildi ve kurultaya katılma çağrısıyapıldı.

Kızıl Bayrak / Kayseri-İstanbul-Bursa

Kurultay hazırlıkları sürüyor

Ümraniye’de “Ulusal sorun veKürt sorunu” paneli

İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı hazırlıkları çerçevesinde Ümraniye’deyapılan çalışmalar devam ediyor. İlk olarak “Emperyalist saldırganlık, Suriye ve işçi sınıfının tutumu” başlıklıbir panel ve eylem gerçekleştirilmişti. 16 Mart günü de kurultay gündemlerinden ikincisini ele almak için“Ulusal sorun ve Kürt sorunu” başlıklı bir panel yapıldı.

Panelde ilk olarak “ulus” kavramının ve ulusal hareketlerin ortaya çıkışı anlatıldı. Ulusal sorununemperyalist-kapitalist sistem içerisinde farklı bir biçim aldığı söylenerek bu sorunun ortadan kaldırılmasıiçin verilecek olan mücadelenin bu sistemden ayrı ele alınmaması gerektiği ifade edildi. Sonrasında ise sınıfdevrimcilerinin soruna nasıl baktığı üzerinde duruldu.

Ardından Kürt ulusal sorunu tarihsel ve güncel boyutuyla ele alındı. Bu bölümde oldukça canlıtartışmalar yapıldı. Özellikle Kürt hareketinin son dönemde sermaye devletine sorunun çözümünüdayatmasıyla başlayan süreç üzerine panele katılan bütün işçiler söz aldı. Kürt işçi ve emekçiler deKürdistan’da ve metropollerde yaşadıkları baskı ve asimilasyon üzerine canlı örnekler verdi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 13: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

İzmir’in dört bir yanında yaygın duyurusuyapılan ve demokratik kitle örgütlerinden,sendikalara, devrimci kurumlardan, siyasalpartilere, sendikalı fabrikaların işyeri temsilcilerinekadar çağrılarının ulaştırıldığı İşçilerin birliğihalkların kardeşliği için Özgürlük ve EşitlikBeyannamesi 16 Mart’ta gerçekleştirilen basınaçıklamasıyla İzmir’de imzaya açıldı.

Eski Sümerbank önünde gerçekleştirilen basınaçıklaması ile beyanname çalışmasının startıverildi. Kurultay Hazırlık Komitesi adına yapılanbasın açıklamasında beyanname çalışmasının amacıaktarıldı ve şunlar söylendi:

“Biz, değişik sektörlerde çalışan işçiler ve sınıfdevrimcileri olarak, bu kokuşmuş düzenin, baskı vezorbalığın yanı sıra yalan-dolanla ayakta kaldığını,gücünü bizlerin bir araya gelememesinden, birleşipmücadele edemememizden aldığını biliyoruz. Yanıbaşımızda esen mücadele rüzgârlarının ülkemizi deetkileyeceğini görüyor ve bugün için en önemligörevin, işçi sınıfıyla emekçilerin birliğinisağlamak olduğunu düşünüyoruz.”

Açıklama işçi ve emekçilere mücadele çağrısıyapılarak bitirildi. Basın açıklamasının ardındanbeyanname okundu. Daha sonra Duvara KarşıTiyatro Topluluğu’ndan bir katılımcı, NazımHikmet’in şiirlerinden hazırladığı bir şiir-dramatizesergiledi.

Açıklamaya TÜMTİS şube yöneticileri veüyeleri, İHD, Ege 78’liler Derneği, Kaldıraç veMücadele Birliği Platformu katılarak, ilkimzalarıyla beyanname çalışmasına destek verdiler.

Beyanname İzmir’in dört bir yanında!

İmzaya açılan beyanname İzmirli işçi veemekçilerle buluşmaya başladı. Hafta sonundanitibaren birebir imzalarla yürütülen beyannameçalışması, Çarşamba sabah saatlerinden itibarenemekçi semtlerine ve fabrikalara taşınmayabaşladı. Ayrıca semtlere Özgürlük ve EşitlikBeyannamesi’nin afişleri yapılarak,

beyannamenin imzaya açıldığı duyuruldu.Aliağa’da bir emekçi semtinde, yüzlerce evin

kapısı çalınarak, birebir sohbetlerle güncel siyasalsüreçler tartışılarak, beyanname anlatıldı. Kimievlerden doğrudan imzalar toplanırken, kimi evleredaha sonra görüşülmek üzere beyanname föyleribırakıldı.

Beyanname Aliağa Belediyesi’nde çalışantaşeron işçilerine de dağıtılarak, birebir sohbetlerlekurultay çağrısı yapıldı. Taşeron işçileri imzalarıylabeyannameye destek verdiler.

Harmandalı’da da kapı kapı dolaşılarakbeyannamenin amacı anlatıldı. Beyannameye imzaatan, emekçiler Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı’naçağrılarak, kürsüde söz almaları istendi.

Beyanname Çiğlili emekçilere ulaştırıldı

Beyanname, Çiğli merkezde açılan standlaÇiğlili işçi ve emekçilere de ulaştırıldı. Merkezdestand açılarak sesli ajitasyonlar eşliğinde, işçi veemekçiler emperyalist savaşa ve dinsel-mezhepsel-ulusal baskı ve asimilasyon politikalarına karşıtaraf olmaya çağrıldı.

Beyanname Çiğli’de bulunan fabrikalara daulaştırıldı. İlk olarak Birleşik Metal-İş’in örgütlüolduğu ZF Lemförder işçilerine sesli ajitasyonlareşliğinde anlatılan beyanname işçilere dağıtıldı.

İzmir Kurultay Hazırlık Komitesi

İşçilerin Birliği

Halkların Kardeşliği için:

Özgürlük ve EşitlikBeyannamesi

*Dünya halklarına musallat olan en büyükbelanın ABD öncülüğündeki emperyalist-kapitalistsistemin kendisi olduğunu,

Afganistan, Irak, Libya işgallerinin ardındanSuriye’nin hedef alındığını ve tüm Ortadoğu’nunhedefte olduğunu,

“Demokrasi götürmek”, “diktatörlerdenkurtarmak” safsatasının ardında yatanın, bölgeselegemenliği sağlama ve enerji kaynaklarını eldeetme isteği olduğunu,

*Bu rezil amaca ulaşmak için ulusal, etnik,dinsel, mezhepsel farklılıkların kışkırtıldığını vehalkların karşı karşıya getirilmeye çalışıldığını,

*Böylelikle emperyalist saldırganlığa vekapitalist sömürüye karşı direnen halklarınparçalanıp zayıf düşürülmeye çalışıldığınıgörüyorum.

*Emperyalist efendilerine hizmette kusuretmeyen dinci-Amerikancı AKP ve ona yön verenbir avuç zengin tarafından yönetilen ülkemizin,bölge halklarına karşı bir savaş üssü halinegetirilmesini reddediyor,

*NATO başta olmak üzere her türlüemperyalist gücün bu topraklardakonumlanmasına karşı çıkıyor, emperyalizmin bucoğrafyadan elini çekmesini Türkiye devletininkomşu halklara karşı saldırgan politikalarına sonvermesini talep ediyorum.

*Her halk gibi Ortadoğu halklarının da kendikaderlerine ancak kendilerinin kararverebileceğine inanıyorum.

Bu inanç doğrultusunda yalnız emperyalistdevletlerin ve işbirlikçilerinin Ortadoğu halklarınauyguladığı saldırganlığa değil, yıllardır egemenlertarafından aramıza nifak tohumu olarak ekilenayrımcı ve inkarcı yaklaşımları da reddediyorum.

*Başta Kürt halkı ve Aleviler olmak üzereyıllardır yok sayılan, inkar edilen farklı ulusal-etnikkökene veya dine mensup emekçilerin, özgürlükve eşitlik taleplerinin karşılanmasının bizibölmeyeceğini, tersine sağlam bir maya ilebirleştireceğini, emperyalizme ve kapitalizme karşıişçi sınıfı ve emekçilerin birliğinin ancak böylesağlanabileceğini, kardeşlik ve gönüllülük üzerinekurulu özgür bir ülkenin böyle kurulabileceğini,

BİLİYOR:* Emperyalist saldırganlığa ve kapitalist

köleliğe karşı işçi ve emekçilerin dünyanın bir çokyerinde yeniden ayağa kalkmaya başladığı butarihi evrede:

* Her türden ulusal, etnik, dinsel, mezhepselayrımcılığı reddettiğimi, her ulusun kendi kaderinikendisinin tayin etmesi gerektiğine inandığımı,yalnız emperyalist savaş ve saldırganlığa değil, bupolitikaların ayrılmaz bir parçası olan ulusal etnik,dinsel, mezhepsel ayrımcılığa da karşı olduğumu,gerçek kurtuluşun her milliyetten emekçilerinsınıfsız, sömürüsüz bir dünya uğruna ortakmücadelesinden geçtiğini,

Dünya, Ortadoğu ve Türkiye halkları nezdindebeyan ediyorum.

Beyanname işçi veemekçilere açıldı!

20 Mart 2013 / Çiğli Kipa

Page 14: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf hareketindeki eylemlilikler parçalı ve tekildirenişler biçiminde sürüyor. Sermayenin saldırılarınabulundukları alanlarda tepkilerini gösteren işçi veemekçiler, hakları ve gelecekleri için mücadelekararlılıklarını ortaya koymaya devam ediyorlar.

ÇAYKUR’da grev kararı Tek Gıda-İş Sendikası’nın ÇAYKUR ve bağlı

işyerlerinde çalışan işçileradına Kamu İşletmeleriİşverenleri Sendikası ilesürdürdüğü TİSgörüşmelerinin akameteuğramasıyla birlikte alınangrev kararı işyerlerinde ilanedildi. İlan edilen grevkararına göre işçiler 10-15Nisan tarihlerinde greveçıkacaklar. Grev kararınınalınmasında, sendikanınyetkisinin önceki yıllardadüşürülerek hak kaybınauğratılması, yetkinin tekraralınması ile 4 yıl boyuncaÇaykur bünyesinde çalışanyaklaşık 10 bin işçinintaleplerin karşılanmamasıönemli bir rol oynuyor.

DİSK: “İzin vermeyeceğiz”DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası üyesi binlerce işçi

tıkanan Toplu İş Sözleşmeleri’ni (TİS) ve taşeronsistemini protesto etmek için Genel-İş Sendikasıönünde toplanarak buradan İzmir BüyükşehirBelediyesi (İBB) önüne yürüdüler. İBB önünegelindiğinde ilk olarak Genel-İş Sendikası 5 No’luŞube Başkanı Naci Çetin söz aldı.

Neden eylem gerçekleştirdiklerini anlatan Çetin,hükümetin taşeron sistemini kaldıracağını söylediğiniama hala bir adım atılmadığını belirtti. ÇalışmaBakanı’nın 800 TL ile işçilerin geçinebileceği sözünühatırlatan Çetin “bu para ile gel kendin yaşa” diyerekbakana tepki gösterdi. İBB çalışanı işçilerin statü farkıgözetilmeden eşit bir şekilde çalışılmasını talep edenÇetin, sözlerini TİS süreci hakkında bilgilendirmedebulunarak tamamladı. Sendikacıların yaptığıkonuşmalarla bitirilen eyleme BDSP’nin de aralarındabulunduğu birçok kurum, kitle örgütü destek verdi.

Direnişçilerden Cumartesiyürüyüşü

Hey Tekstil, Kazova ve Şişli Belediyesi işçilerininkatılımıyla Taksim’de yürüyüş gerçekleştirildi.

İşçiler, gerçekleştirdikleri yürüyüşle gasp edilenhaklarını isteyerek, mücadelelerini sürdüreceklerinivurguladılar. Taksim Tramvay Durağı’ndanGalatasaray Lisesi önüne kadar sürdürülen yürüyüşte,Mango satış mağazası önüne gelindiğinde kısa bir sürebeklendi. Bekleme esnasında, “Mango’ya boykot,direnişe destek!” sloganı atılarak, Hey Tekstilişçilerinin haklarının ödenmemesi protesto edildi.

Lise önüne gelindiğinde öncelikle Savaş Doğan

açıklama yaptı. Doğan, Genel İş Sendikası 3 No’luŞube Genel Kurulu’nda yapılan usulsüzlükler nedeniile başladıkları direnişi kazandıklarını, seçimlerintekrarlanacağını ifade etti. Ardından Kazova işçisiSerkan Gümüş açıklama yaptı. Gümüş, haklarını alanakadar mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti. Eylemhep birlikte söylenen Çav Bella marşı ile sonlandırıldı.

İsmacco’dadireniş sürüyor

Deri-İş Sendikası’naüye oldukları için iştenatılan ve direnişlerinidevam ettiren İsmaccoişçileri, 89 gündürdirenişlerini kararlılıklasürdürüyor. Deri-İş üyesiişçiler de İsmaccoişçilerini yalnızbırakmıyor. Direniş,yapılan destek basınaçıklamalarıylabölgede gündemdetutuluyor.

18 Mart’ta öğlesaatlerinde de Deri-

İş’te örgütlü Prima Deriişçileri İsmacco işçilerine bir ziyaret gerçekleştirdi.Ziyarette konuşma yapan Deri-İş Tuzla Şube SekreteriHaydar Canpolat toplu sözleşme görüşmelerininsürdüğünü hatırlatarak birçok yerde direnişlerinolduğunu belirtti. Canpolat, kazanana kadarmücadeleye devam edeceklerini ifade etti.

Ayrıca, Kazım Süren Deri’de de Deri-İş’e üyeoldukları için 2 işçi işten çıkarıldı. İşçiler Martbaşından beri kapı önünde direnişi devam ettiriyor.

Fransız öğretim elemanlarındangrev

Türkiye’de görev yapan Fransız öğretim elemanları20 Mart’ta iş bırakarak 4 yıllık süreli sözleşmeuygulamasını protesto etti.

Türkiye’de Fransızca eğitim vermekle görevliöğretim elemanlarının sözleşmeleri 2009 yılındaFransa Dışişleri tarafından yapılan bir düzenlemeyle2+2 yıl olarak düzenlenmişti. Bu eğitim dönemininbaşlamasıyla süreli sözleşmeli ilk kuşak öğretimelemanlarının işten çıkarılma süreci başlamışbulunuyor. Yapılan grev ve eylemle öğretim elemanlarıişgüvencelerini istediler.

Dünya Sosyal Hizmet Günü’ndeeylem

Dünya Sosyal Hizmet Günü’nde Sağlık EmekçileriSendikası (SES) İstanbul şubeleri ve Sosyal HizmetUzmanları Derneği (SHUD) İstanbul Şubesieylemdeydi.

20 Mart’ta İstanbul Valiliği Beyoğlu Rotary ÇocukEvi önünde yapılan eylemde “Sadaka değil sosyalhizmet! Dünya Sosyal Hizmet Günü kutlu olsun” şiarlıozalit açıldı. Eylemde ilk olarak SES Şişli Şube

Sekreteri Aziz Çelik bir konuşma yaptı. Bu eyleminsosyal hizmetle ilgili bir bakanlık ya da devlet kurumuyerine neden burada yapıldığına değinen Çelik sığınmaevine gelen kadınların yaşadığı sorunlara dikkat çekti.Eylemde basın açıklamasını okuyan SHUD İstanbulŞube Başkanı Kahraman Eroğlu, sosyal hizmetalanındaki sorunlara ve emekçilerin taleplerinedeğindi. Eroğlu açıklamada taşeronlaştırma, siyasiilişkili torpiller, 100 yeni kadın sığınma evi açılacakparaya kiralanan yeni bakanlık binası gibi AKPhükümeti politikalarına da vurgu yaptı.

Liman işçilerinin direnişikararlılıkla sürüyor!

Mersin Limanı’nda toplu sözleşme sürecinde iştenatılan liman işçileri direnişlerine devam ediyor.

Daha önce kurulan çadırın gece polisinyönlendirmesiyle zabıta tarafından sökülmesininardından her gün çadır tekrar kurulup gece toplanıyor.Sabah, öğleden sonra akşam vardiyaları çıkışlarındaiçerde çalışan işçilerle birlikte ortak eylemlergerçekleştiriliyor.

Son olarak Uğursan bünyesinde çalışan işçilerdenbir işçi de 20 Mart’ta işten atıldı. İşten atmaların çeşitligerekçelerle devam edeceği söyleniyor. Liman işçileritüm baskı ve zorluklara rağmen direnişe devam etmekararlılıklarını sürdürüyor.

İzmir Gıda Mühendisleri Odasıkampanya çalışmaları

Gıda mühendislerinin yaşadığı mesleki sorunlarıdile getirmek için 9 Mart’ta başlatılan ve 6 haftaboyunca her Cumartesi tekrarlanacak olan “Gıdamühendisleri istihdam için alanlarda” kampanyası 17Mart’ta hava muhalefeti dolayısıyla sadece BornovaMetro çıkışında açılan imza standı ile sürdürüldü.Kamuda yeterli sayıda gıda mühendisi istihdamedilmesi, özel sektörde çalışma koşullarınıniyileştirilmesi ve üniversitelerde kontenjan artışlarınındurdurulması talepleri ile imza standları açarakseslerini duyurmayı amaçlayan gıda mühendisleriyaklaşık 3 saat boyunca toplam 1000 kadar imzatopladılar.

Sınıf14 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

14 Mart 2013 / İzmir

20 Mart 2013 / Mersin

Sınıf hareketinden...

Page 15: Kızıl Bayrak 2013-12

Kızıl Bayrak * 15SınıfSayı: 2013/12 * 22 Mart 2013.

Metal sektörüne bağlı işçi sendikaları ile sermayeörgütü MESS arasında sürdürülen görüşmelerde, TürkMetal’den sonra Birleşik Metal-İş ve Çelik-İşsendikaları da uyuşmazlık zaptı tuttular. Tutulanzabıtlardan sonra sendikalar açıklama yaparak sürecikamuoyuyla paylaştılar.

Birleşik Metal-İş’ten TİS toplantısı

Birleşik Metal-İş Sendikası MESS grup TİSsürecinde yaşanan uyuşmazlık süreciyle ilgili basıntoplantısı düzenledi. Toplantıda sunumu BirleşikMetal-İş Sendikası genel Başkanı Adnan Serdaroğluyaptı. Birleşik Metal-İş Genel Merkez yöneticileri vebir dizi fabrikadan temsilcinin katıldığı basıntoplantısında “Sernayenin düşük ücret, yoksulluk veesnek çalışma dayatmalarına karşı haydi birleşikmücadeleye!” şiarlı pankart asıldı.

Serdaroğlu, örgütlü-örgütsüz bir milyon metalişçisinin etkilendiği sözleşme sürecinde uyuşmazlığınnedenlerini “Sermaye ve örgütü, metal işçilerinininsanca çalışma ve yaşama taleplerini kabul etmiyor”diyerek ifade etti.

Sermaye örgütü MESS’in “enflasyonun 4 katı zamverdik” sözleriyle duyurduğu zam önerisi için verilenzam önerisinin yüzde 4,60 olduğunu belirtti. MESS ileyürütülen görüşmelerde temel uyuşmazlık nedenininücret olduğu görülürken Serdaroğlu, Birleşik Metal-İşSendikası olarak ücret politikalarının bir bütünselliktaşıdığını, ücret makasını kapatmak ve bunun üzerinezam talep etmek üzerinden yaklaştıklarını ifade etti.

Serdaroğlu ayrıca diğer sendikalardan TİS sürecinebaşlayan Hava-İş gibi sendikalarla da yan yanageleceklerini söyledi. Eylemli hatta Sendikal GüçBirliği Platformu’nun Lüleburgaz mitingine katılarakbaşlayacaklarını söylerken metal işçilerininmahallelerine onbinlerce bildiri ile seslenip eylemleredestek çağrısı yapacaklarını ilan etti.

6 fabrikada daha uyuşmazlık

MESS ile Birleşik Metal-İş Sendikası arasındasüren TİS sürecinde tutulan uyuşmazlık zaptına,Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu ve MESS üyesiolmayan 6 fabrikada daha tutulan uyuşmazlık zaptıeklendi.

Uyuşmazlık zaptı tutulan fabrikalar ise şöyle:Arfesan, Arpek, Dostel Makina (Birleşik Metal GebzeŞube), SİO, DİSA Otomotiv (Birleşik Metal TrakyaŞube), Standart Depo ve Raf’ta (Birleşik MetalKocaeli Şube).

Çelik-İş’te de uyuşmazlık

MESS ile yürütülen TİS görüşmelerinde önce TürkMetal, ardından Birleşik Metal-İş’in tuttuğuuyuşmazlık zaptına, MESS’in Çelik-İş’le sürdürdüğüTİS sürecinde tutulan uyuşmazlık da eklenmiş oldu.

MESS ile Çelik-İş arasında yürütülen görüşmelerde28 maddede anlaşma sağlanamaması üzerineuyuşmazlık tutulmuş oldu. Çelik-İş Sendikasıuyuşmazlık sonrası yaptığı açıklamada bundan sonrayasal prosedür gereği arabulucu aşamasına geçildiğinive o zamana kadar anlaşma olmaması halinde de grev

prosedürü başlayacağını belirtti.”

Feniş Alüminyum’da yıllar sonraseçim sandığı kuruldu

Çayırova’da kurulu bulunan Çelik-İş SendikasıGebze Şubesi’nde örgütlü Feniş Alüminyumfabrikasında 16 yıldan sonra ilk defa temsilci seçimiiçin fabrikada sandıklar kuruldu.

İşyeri baştemsilcisinin istifa etmesi üzerine seçimiçin işçilerin adaylığını koyması ile seçim sürecibaşladı. İstifa eden baştemsilci ve diğer temsilciler detekrar adaylıklarını koydular. 6 işçi seçimler için adayoldu. Seçimlerin sonucunda 1. ve 3. temsilciler aynıkalırken 2. temsilci değişti.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Gebze

Anadolu Cam işçilerindensınıf dayanışması örneği

Şişecam’a ait Anadolu Cam Sanayi baştemsilcisinin disiplin kuruluna gönderilerek iş akdinin feshedilmesinin istenmesine Kristal-İş üyesi işçiler tepki gösterdi. Baştemsilcinin işe geri dönmesi için sendikatarafından yapılan görüşmeler en son 18 Mart’ta yapıldı. Bu görüşmelerde bir gelişme olmayınca Kristal-İş’e üye diğer iki fabrika işçilerinin de desteğiyle 18 Mart günü kendiliğinden gelişen bir eylem yapıldı.

Gündüz vardiya çıkışında Anadolu Cam işçileri ve desteğe gelen diğer işçiler, fabrikanın önündenayrılmayarak eylem gerçekleştirdiler. Fabrika önünde yapılan eylemle patron temsilcilerinin ve idarikadroda çalışanların çıkışı engellendi. Uzun süre kapı önünde eylem yapan işçiler Kristal-İş Genel BaşkanYardımcısı Fevzi Güler’in içeri girerek fabrika yöneticileriyle yaptığı görüşme sonrasında, baştemsilcinin işakdinin feshedilmeyeceğine dair teminat verilmesi üzerine gece 01.00 sularında fabrika önündenayrıldılar. Tepkiler 3 fabrikada mesaiye kalmama ve yemek yememe eylemi ile devam etti.

Anadolu Cam’da çalışan ve eylemde bulunan bir işçi gazetemizle paylaştığı görüşlerinde şunları ifadeetti: “Fabrika müdürü, üst düzey memurlar ve işten atılma konusu üzerine gelen Holding İnsan KaynaklarıMüdürü de biz eylemi bitirinceye kadar fabrikada hapis kaldılar. Genel başkan yardımcısı Fevzi Güler acilenuçakla bu konu için geldi. Uzun zamandır böylesi bir eylem fabrikada yaşanmamıştı. (2003-2004’ten beri...)Yeni işçiler olumlu etkilendiler. İşçinin işçi olabilmesi için böyle eylemler görmesi lazım.”

Kızıl Bayrak / Mersin

ABB’de Metal İşçileri Bülteni dağıtımıÜmraniye Metal İşçileri Birliği, MESS grup toplu sözleşme görüşmelerinde uyuşmazlık zaptının

tutulduğu son süreçte metal işçilerine ulaşmaya ve son gelişmelere dair tartışmalar yürütmeye devamediyor. MİB çalışanları, MESS-Türk Metal ortaklığına dair metal işçilerini uyanık davranmaya çağıran Metalİşçileri Bülteni'nin dağıtımını İstanbul Organize Sanayi Bölgesinde yapıyor.

Bu kapsamda, onlarca sendikayı TİS hakkından mahrum bırakırken, şu an için yetkili olan sendikalarında barajın kademeli olarak yükseltilmesiyle yetki dışına itecek olan “Sendikalar ve TİS Yasası’”nın geriçekilmesi için mücadeleye çağıran Metal İşçileri Bülteni Dudullu Organize'de bulunan ABB fabrikasındakiişçilere ulaştırıldı.

UNO işçilerinden imza kampanyasına destek“Emperyalist saldırganlığın ve krizin faturasını ödemek istemiyoruz!” üst başlığıyla duyurulan ve

içerisinde NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla ilişkilerin kesilmesi, NATO üstlerinin kapatılması,Patriotlar'ın Türkiye topraklarına konuşlandırılmaması gibi taleplerin yer aldığı imza kampanyasıorganizede çalışan işçilere taşınıyor.

Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan ve Öz Gıda-İş Sendikası'nın örgütlü olduğu UNO ekmekfabrikasında çalışan işçilerle vardiya değişiminde emperyalist savaş üzerine sohbetler gerçekleştirildi.Emperyalist savaşın işçi ve emekçilerin hayatında yarattığı ağır yıkımına dair yapılan konuşmalarınyanında, işçilerle fabrikanın özgün sorunları üzerine sohbet edildi.

İşçiler de imzaları ile emperyalist savaş karşıtı kampanyaya destek verdiler.

Metal TİS’lerinde uyuşmazlık!

Page 16: Kızıl Bayrak 2013-12

CMYKCMYK

2010 yılı başında TKİP III. Kongresi üzerineverilen bir konferansın “Devrimci Şiddetin GüncelAnlamı” konulu ara bölümünün kayıtlarından oluşanbu metin, geride kalan sonbaharda toplanan TKİP IV.Kongresi’ne devrimci şiddet konulu olarak sunulandört temel metinden biri oldu. Devrimci şiddetkonusunu tüm kapsamıyla ele alan beş bölümlük esasmetin önümüzdeki dönem içinde yayınlanacaktır.

Diğer iki metin iki kongre arasındaki MKToplantılarının tutanaklarının devrimci şiddetkonusuna ilişkin bölümlerinden oluşmaktadır.Bunlardan birinden kısa bir bölüm tamamlayıcıiçeriğinden dolayı buradaki metne ek olarak bu sayıdasunuluyor. Daha kapsamlı olan öteki ise ele aldığısorunların mahiyeti nedeniyle kamuoyunasunulamayacaktır...

***“Burjuva düzeninin ve devletinin karakteri ile sınıf

mücadelesinin gerçekleri temelinde şiddete dayalıdevrim, partimiz için temel önemde ilkesel birsorundur. Fakat partimiz şiddete tapmadığı gibi onuhiçbir biçimde sınıflar mücadelesinin gelişme seyri vedüzeyi dışında da ele almamaktadır. İşte tam da butemelde, siyasal mücadelenin ve çalışmanın bugünküseyri, devrimci şiddetin belli sınırlar içindeörgütlenmesini giderek bir ihtiyaç olarakdayatmaktadır. Devletin ve kapitalistlerin devrimcisiyasal çalışmaya yönelen kuralsız terörü,kapitalistlerin tek tek fabrikalarda işçilerin en haklı vemasum taleplerini bile zorbalıkla sindirmeyeçalışmaları, bu ihtiyacın güncel temelidir. TKİP III.Kongresi, bu çerçevede partinin önüne bir yandanpratik eğitim ve donanım görevini, öte yandan işçihareketi bünyesinde İşçi Savunma Birlikleri örgütlemegörevi koymuştur...”

(TKİP III. Kongresi Bildirisi... / Kasım 2009)

Materyalist tarih anlayışı içindeşiddet sorunu

TKİP, şiddette dayalı devrimi ilkesel bir sorunolarak ele alan, bunu da programının ilgilibölümlerinde yeterli açıklıkta ortaya koyan devrimcibir partidir. TKİP Programı’nda, kurulu düzene vedevlete karşı tutum, genel ilkesel çerçevesi ve stratejikgerekleri yönünden açık ve net bir biçimde formüleedilmiştir. Program’ın ilk ana bölümü, bu yaklaşımınteorik mantığını ve ilkesel çerçevesini verir. TürkiyeDevrimi’ne ayrılmış ikinci ana bölümü ise bu teorikyaklaşım ve ilkesel çerçeveden çıkan devrimci stratejiksonuçları sunar. Buna göre; burjuva devlet aygıtışiddete dayalı bir devrimle parçalanıp yıkılacak,burjuva sınıf egemenliğinin araçları olan ordu, polis,bürokrasi, parlamento ve tüm öteki kurumlar ezilipdağıtılacak, yerini silahlanmış işçilerin ve emekçilerinher alanda ve her düzeydeki devrimci iktidarıalacaktır... Devrilen sınıfların tüm mensupları

silahsızlandırılacak, eski düzeni geriye getirmeyeyönelik her türlü girişim kararlılıkla ezilecek, devrimingenel savunması, silahlanmış işçiler ile yarı-proleterkent ve kır emekçilerinin elinde bulunacaktır. Özetleböyle diyor parti programımız.

Biz marksistiz, şiddet sorununa da bukonumumuzdan gelen bir bakışımız var. Şiddetiidealize etmiyor, tersine onu sınıflı toplum düzenindenkaynaklanan bir sorun olarak ele alıyoruz. Şiddetsınıflı toplumun bir ürünüdür, temelinde sınıfegemenliği sistemi ile birlikte örgütlü şiddet tekelidemek olan devlet olgusu vardır. Devrimciler olarakgerici şiddetin karşısına devrimci şiddetle çıkmakzorunda kalıyorsak eğer, bu öznel ya da keyfi bir tercihdeğil, fakat tümüyle sınıflı toplum ve sınıflarmücadelesi gerçeğinin katı nesnelliğinden hareketettiğimiz içindir.

Bu çerçevede, şiddetin insanlığın tarihsel evrimiiçerisinde temel önemde haklı ve devrimci bir işlevi devardır. Marks’ın o çok iyi bilinen sözleriyle, şiddet yada zor, “yeni bir topluma gebe olan her eski toplumunebesi”dir. Zira devrimci şiddet, “toplumsal hareketin,sayesinde kendine yol açtığı ve ölmüş, fosilleşmişpolitik biçimleri darmadağın ettiği” vazgeçilmez biraraçtır. Bu çerçevede şiddete dayalı devrim, yeni birtoplumun doğumunun olmazsa olmaz koşuludur.

Şiddete dayalı devrim biz komünistler için temelönemde ilkesel bir sorundur. Zira biz sınıflı toplum,sınıf devleti ve sınıflar mücadelesi gerçeklerindenhareket ediyoruz. Burjuva toplum, öteki araç veyöntemler yanında, devlet aygıtı şahsında örgütlü zoradayalı olarak ayakta durmakta, işçi sınıfına veemekçilere aynı zamanda bununla hükmetmektedir.İhtiyaç duyduğu her durumda sistemli ve sınırtanımayan zora başvurmakta, varlığını korumayı vesüreklileştirmeyi böylece güvence altına almaktadır.Dolayısıyla bu gerici şiddet tekeli ancak devrimcişiddetle, şiddete dayalı devrimle altedilebilir.Egemenlerin haksız gerici şiddetinin üstesinden ancakemekçilerin haklı devrimci şiddetiyle gelinebilir.Lenin’in önemle vurguladığı gibi, modern toplumdatüm ciddi sorunlar son tahlilde ancak zor kullanılarakbir sonuca bağlanabilir. Devrimse en kapsamlı tarihsel-toplumsal bir olaydır. Kurulu düzeni temellerindenyıkmak, yeni bir toplumsal düzenin yolunu açmaktarihsel eylemidir. Bu da ancak şiddet dayalı olarak,kitlelerin devrimci şiddeti örgütlenerek ve kuruludüzenin, onun devlet aygıtlarının karşısına çıkarılarak,böylece bu aygıtlar parçalanıp dağıtılarak başarılabilir.

Ama bütün bunlar, hiçbir biçimde şiddeti idealizeetmemizi gerektirmez. Amaca ulaşmak üzere gereklive zorunlu, ama tarihsel bakımdan geçici araç veyöntemleri idealize etmek biz komünistlere düşmez.Hele de bunların zorunluluğu, yıkıp tasfiye etmekistediğimiz sınıflı toplum düzeninin kendi doğasındankaynaklanıyorsa. Bizim idealimiz sömürüsüz, sınıfsız,sınırsız, ayrımsız, dolayısıyla her türden şiddetten ve

Siyasal mücade

Siyasal mücadele v 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Page 17: Kızıl Bayrak 2013-12

savaşlardan arınmış bir dünyadır. Her türlü eşitsizliğin,her biçimiyle baskının, dolayısıyla şiddetin ortadankalktığı bir dünya...

Biz marksistiz ve şiddete bir bakışımız var dedim,buradan devam ediyorum. Şiddet politikanın başkaaraçlarla devamıdır. Politika ise sınıflar mücadelesininyoğunlaşmış üst bir biçimidir. Bizim için devrimcişiddet, küçük insan gruplarının kendi dar sınırları veöznel tercihleri içerisinde kullanabildiği bir araçdeğildir. Bunu içerebilir, ama hiçbir biçimde bunaindirgenemez. Temelde şiddet sınıflar mücadelesininbir biçimidir ve bir gelişme düzeyidir. Sınıfmücadelesiyse politik bir mücadeledir. Politikmücadelenin özüyse, aynı gerçeği tersinden ifadeediyorum, sınıflar mücadelesidir. Sınıf mücadelesininbir seyri ve bu seyir içerisinde ulaştığı farklı aşamalarve aldığı değişik biçimler olur. Şiddet de bumücadelenin bir safhası ve aldığı temel biçimlerdenbiridir. Mücadelenin daha gelişmiş, daha yoğunlaşmışbir üst biçimidir. Biz komünistler şiddeti sınıflarmücadelesinin seyrinden hareketle, devrimci kitlehareketinin ve mücadelelerinin bir biçimi ve birgelişme düzeyi olarak ele alıyor, bu temeldeanlamlandırıyoruz.

Lenin, Gerilla Savaşı başlıklı çok bilinenmakalesinde, marksistlerin mücadele biçimlerine vedolayısıyla da devrimci şiddete yaklaşımı konusundaiki temel prensibi açıklıkla ifade eder. Bunlardan ilki,marksistlerin kendilerini herhangi bir özel mücadelebiçimi ile sınırlayamayacakları, ilke olarak hiçbirmücadele biçimini reddedemeyecekleri üzerinedir.

Marksistler hiçbir mücadele biçimini reddetmezler, endeğişik mücadele biçimlerini kabul ederler. Ama onlarıhiçbir biçimde kafadan uydurmaz, keyfi bir biçimdesaptamaz ya da masa başında üretmezler. Sınıfmücadelesinin gelişim seyrini, kitle hareketini dikkatleizlerler, onun açığa çıkardığı biçimleri saptar,genelleştirir, örgütler ve onlara bilinçli bir ifadekazandırırlar.

İkinci temel prensip ise, marksistlerin mücadelebiçimleri sorununu soyut değil fakat somut tarihikoşullar içinde ele alması ve anlamlandırması gerektiğiüzerinedir. Lenin, mücadele biçimleri sorununu soyutya da kendi içinde ele almanın diyalektikmateryalizmden kopmak demek olduğunu önemlevurgular. Hareketin gelişiminin belirli bir aşamasındakisomut durum somut olarak tahlil edilmeksizin,herhangi bir mücadele biçimi ya da aracının uygunolup olmadığına karar verilemeyeceğinin altını çizer.

Şiddetin ve mücadele biçimleri sorunununmateryalist tarih anlayışı içinde ele alınışı genelhatlarıyla böyledir. Bu genel özet bize üzerindeduracağımız daha somut sorunları anlamamızıkolaylaştıracak yeterli bir çerçeve de vermektedir.

Halkçı hareket ve devrimci şiddet

Türkiye’de devrimci şiddet, onu kullanan halkçıküçük-burjuva grupların yapısal sınıf zaaflarının biryansıması olarak, çarpık bir biçimde ele alındı,amacından saptırıldı, zaman içinde alabildiğinedejenere edildi. Burjuvazi de bu zaafiyetten en iyi

biçimde yararlandı, bunu kendi kirli propagandaaygıtının her türden saptırıcı ve karalayıcı imkanlarıylada birleştirerek, böylece devrimci şiddeti sıradanemekçinin gözünde terörizm olarak yaftalamayıbaşardı. Son otuz yılın dünya ölçüsünde egementoplumsal-siyasal koşulları ise buna zaten fazlası ileelverişliydi. Sonuçta bugün halen devrimci şiddetintoplumsal düzeyde itibardan düşürüldüğü, bunayönelik yerli yersiz her girişimin kolayca “terörizm”olarak yaftalandığı ve bunun da sıradan emekçiningözünde büyük ölçüde kabul gördüğü bir döneminiçindeyiz.

Türkiye’nin geleneksel solu, tüm öteki temelsorunları olduğu gibi devrimci şiddet sorununu damarksist bakışaçısıyla ele almayı başaramadı. ‘70’liyılların o ilk devrimci çıkışında şiddet silahlıpropaganda kavramı içerisinde formüle edildi. Sınıflarmücadelesinin bir biçimi, onun seyrinin bir gelişimaşaması olmaktan çıkarıldı, küçük insan gruplarınınkitleleri sözümona sarsıp aydınlatmasının bir yöntemive aracı olarak benimsendi. Bu Türkiye sol hareketininşiddeti ele alışının sonraki seyrine de belirgin birbiçimde yansıdı. Her ne kadar 12 Mart yenilgisininardından şiddetin bu ele alınışı solun asıl gövdesitarafından açık ya da örtülü biçimde terkedildiyse de,özünde aynı zihniyet bir biçimde hep yaşayageldi.Devrimci şiddet, küçük insan gruplarının devletinkolluk güçlerine ya da onların sivil uzantılarına karşı odar sınırlar içerisinde kullanılmasına indirgendi. Şiddetkitlelerin devrimci mücadelesinin örgütlenmesinin birbiçimi ve düzeyi olarak ele alınmadı. Şiddete tapanlarkadar onu reddedenler tarafından da. Şiddet sorunundaaynı öznel idealist ele alış, birbirinin zıddı gibigörünen bu iki kutbun gerçekte ortak felsefi temelioldu.

Şiddet halkçı küçük-burjuva akımlar tarafındansürekli idealize edildi, adeta tapınılacak bir tema halinede getirildi, devrimciliğin alemeti farikası sayıldı.Devrimci şiddetin amacından saptırılmasında, zamaniçinde sürekli bir biçimde dejenere edilmesinde,böylece itibardan düşürülmesinde, bu çarpık küçük-burjuva zihniyet tayin edici bir rol oynadı. Bütünbunların çarpık bir kavrayışın yansıması olduğunubilimsel açıdan olduğu kadar pratik deneyim açısındanda bugün bütün açıklığıyla görebiliyoruz.

Genel olarak şiddet politikanın başka araçlarladevamıdır, kendi başına kimseyi devrimci ya da karşı-devrimci yapmaz. Şiddet bir yöntem, bir araçtır. Sınıfçatışmanın bir biçimi, sınıf mücadelesinin bir gelişmedüzeyidir. Devrimcilikse tümüyle ideolojik ve sınıfsaltemele dayalı politik bir konum ve niteliktir.Politikanızın özü ve niteliği neyse kullandığınızşiddetin özü ve niteliği de odur. Politikanız devrimcideğilse, ya da tartışmalı ve kusurluysa, onu şiddetedayalı olarak uyguluyor olmanız, kendi başına sizihiçbir biçimde devrimci yapmaz.

Bugün şiddeti en etkili, en yaygın, en yıkıcı bir

CMYKCMYK

ele ve devrimci şiddet H. Fırat

ve devrimci şiddet Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Kızıl Bayrak 2013-12

Siyasal mücadele ve devrimci şiddet18 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

biçimde bizzat burjuvazinin kendisinin kullanıyorolmasını bir yana bırakalım. Kürt sorunu üzerindentartışmalar esnasında sık sık hatırlattık; Barzaniler’inve Talabaniler’in bir zamanlar PKK şahsında karşıçıktıkları hiç de şiddet değil fakat devrimci konum vekimlikti. Aynı anlama gelmek üzere şiddetin devrimcibir politikaya hizmet etmesiydi. Talabani kötü ünlümektubunda silahlı mücadele döneminin değil fakatdevrimler döneminin bittiğini vurguluyordu. Bu sözleriettiğinde bizzat kendisi tepeden tırnağa silahlı birhareketin başı olduğuna göre başka türlü de olamazdı.

Devrim ile şiddet aynı şey demek değildir. İlkin,devrim, şiddetsiz düşünülemez. Ama ikincisi, şiddet,ilkini gerektirmediği gibi tümüyle ona karşı da olabilir.Şiddeti/silahı toplumdaki bütün sınıflar, ilerici, gerici,devrimci, reformist her akım kendi çıkar ve ihtiyaçlarıdoğrultusunda kullanabilirler. Bugünkü PKK, bilimselölçütlerle, artık reformist bir konumdadır; ideolojisi vepolitik çizgisi klasik sosyal demokrat sınırlarıaşmamaktadır. Ama kapsamlı bir gerilla savaşınadayanmakta, önemli bir silahlı güce hükmetmekte vepolitik stratejisini başarıya ulaştırmada bunlara özel birtarzda dayanmaktadır. İmralı teslimiyeti ile birliktedevrimle her türden bağ kesildiği halde, halen silahlımücadele çizgisi sürdürülmektedir. Talabaniler’i,Barzaniler’i bunun başka örnekleri olarak anmışoldum. Siyasal sınırlarda bir bağımsızlık ve demokrasimücadelesinin ötesine geçemedikleri halde, LatinAmerika’da onyıllar boyunca kesintisiz olarak silahlımücadele yürüten siyasal örgütleri de biliyoruz. Silahlıreformizm kavramı bütün bunları anlatıyor.

Şiddet ile politika arasındaki ilişkiyi doğru birbiçimde kurmak gerekir. Önemli olan politikanınideolojik özü ve sınıf niteliğidir. Şiddet, politikanınbaşka araçlarla, başka biçimler içerisinde devamındanbaşka bir şey değildir. Politikanız neyse uyguladığınızşiddetin anlamı ve niteliği odur. Bu, şiddet sorunununen temel teorik yönlerinden biridir. Bunu tamamlayanöteki yön, şiddeti sınıflar mücadelesinin bir biçimi vedüzeyi olarak kavramak sorunudur. Türkiye’ningeleneksel halkçı hareketi sınıflar mücadelesini küçükinsan gruplarının mücadelesine indirgediği, siyasalmücadeleyi sınıflar gerçeğinden kopardığı için, şiddetide sınıflar mücadelesi dışında ele almış, buna uygunbir pratik sergilemiştir. Ve Türkiye’de devrimcişiddetin yıpratılıp itibardan düşürülmesinde, haklı vemeşru niteliğini yitirmesinde bunun çok özel bir rolüolmuştur.

Sınıflar mücadelesi ve şiddet

Komünist Manifesto “Şimdiye kadarki bütüntoplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir”cümlesiyle başlar. Türkiye’nin halkçı solu daha bu ilkcümleyi bile anlayabilmiş değildir. Bu ilk bakışta çokşaşırtıcı, biraz fazla abartılı bir iddia gibi görünebilir.Oysa gerçek tamı tamına budur. Onyılların kavrayışıve pratiği bunun açık bir kanıtıdır. Bu tıpkı, teoridekiişçi sınıfını kabul edip de gerçek yaşamdaki işçisınıfından uzak durmak, sınıf dışı devrimciliği pratiktebir çizgi haline getirmek gibidir. Tabii ki, KomünistManifesto’nun tarihin sınıflar mücadelesi tarihi olduğuifadesi bir parça aklı olan her sıradan insan için yeterliaçıklıktadır. Ama bilmek ile anlamak, böylece gerçeksiyasal yaşamda bunun gereklerine uygun hareketetmek, buna uygun bir pratik sergilemek aynı şeydeğildir. Siyasal mücadeleyi sınıflar mücadelesi olarakele almamak, böyle anlamlandırmamak, bunungerektirdiği bir pratik içinde olmamak, o sade sözlerinanlaşılmadığının da en dolaysız bir göstergesidir.

Türkiye’nin bir burjuva sınıf düzeni ve bu düzeninegemeni olarak da bilinçli, örgütlü, deneyimli,birikimli bir burjuva sınıfı var. Ve bu sınıfınkarşısındaki temel sınıf, onun anti-tezi, onu devirmekyeteneğine sahip biricik sınıf, bilimsel açıdan olduğukadar hayatın gerçeği bakımından da apaçık ortadadır.

Bu, Türkiye işçi sınıfıdır. Belirleyici mücadele, sonucutayin edecek büyük çatışma, bu iki sınıf arasındayaşanacaktır. Politik bir özne olarak siz rolünüzüburadan oynamak, bu temel toplumsal gerçeği hesabakatarak davranmak zorundasınız. Sermaye sınıfınınkarşısına işçi sınıfını çıkarmak, bunun için tümolanaklarınızla örgütlemek, eğitmek, hareketegeçirmek çizgisi ve çabası içinde olmakdurumundasınız. Eğer sınıflar mücadelesini böylekavramıyorsanız, o zaman Komünist Manifesto’nun oilk cümlesindeki temel teorik gerçeği de kavrayabilmişdeğilsiniz. Küçük insan gruplarının devletle kapalıdevre atışmasını politik mücadele olarakkavrıyorsanız, bunu da devrimci sürecin geliştirilmesiolarak sunuyorsanız, demek ki sınıf mücadelesikavramından, dolayısıyla Komünist Manifesto’nunbirinci cümlesinden hiçbir şey anlamış değilsiniz.

Bu yapısal kavrayış çarpıklığı doğal olarak kendinişiddet sorununu ele alışta da gösterdi. Devrimci parti,şiddete dayalı devrim ilkesini esas alan partidir. Amabu, devrimci sınıfın ve emekçilerin mücadelesini buyönde geliştirmek, yönlendirmek, örgütlemek, seferberetmek, bunu yaparken de bütün bu sürecin ön saflarınıtutmak demektir. Devrimci parti, eğer gerçekten öncüniteliğine layıksa, mücadeleye önderlik etmekyeteneğine sahipse, genel olarak devrimci sınıfmücadelesinin olduğu gibi, onun şiddete dayalı üstbiçimlerinin de en önünde olmalı, kitleleri ardındansürüklemelidir. Mücadelenin önünde durmak, ardındankitleleri sürükleyebilmek demektir. Sürükleyici güç,yani lokomotif olacaksınız ama arkanızdansürüklediğiniz katarınızla birlikte. Sınıf ve kitlemücadelesine ilişkin bu gerçek, mücadelenin bir biçimive gelişme düzeyi olan şiddet için de geçerlidir.

Bunun böyle kavranmadığını her biçimiyle halkçıküçük-burjuva hareketin bütün bir kırk yıllık bilançosubize tüm açıklığı ile göstermektedir. Halkçı küçük-burjuva akımlar şiddeti örgütlü öncü grupların devletleya da onun örgütlü sivil uzantıları ile kapalı devreatışmasına indirgediler. Yazık ki bunun bedelini de ağırbiçimde ödediler. Sonuç bu çizgide tükeniş oldu.Gerilla mücadelesi iddiaları bu ülkede her türlüciddiyetini yitireli uzun yıllar oldu. Bu çizgininizleyicilerinin neredeyse tamamı sol uçtan sağ uca birevrim yaşadılar. Silahlı örgütler olmaktan çıkıp legalreformist partilere ya da şekilsiz legal dergi çevrelerinedönüştüler. Bir kısmı da bu arada tümden tükenip gitti,adları bile unutuldu.

Bu kadarla kalsaydı, sonuçta bu izlenen çizgininyanlışlığının hayat içerisinde açığa çıkması olur ve buda herşeye rağmen bir kazanım sayılırdı. Ama bedelinbundan ağır olduğunu biliyoruz. İlkin bu büyük birinsan, emek ve devrimci enerji israfı oldu. İkinciolarak da devrimci şiddetin yozlaştırılması, gözdendüşürülmesi ve toplumsal meşruiyetinin tüketilmesianlamına geldi. Şiddetin yanlış, zamansız, kuralsız,ölçüsüz ve ilkesiz kullanımı, burjuvaziye devrimcişiddet ile terörizmi özdeşleştirme ve bunu da sıradankitlelere böyle kabul ettirme olanağı verdi.

Devrimci partinin meşru direnme hakkı

Türkiye’nin yenilgi sonrası yeni dönemine,özellikle de son yirmi yılına baktığımızda gördüğümüzşudur: Kitle mücadelesi değil şiddete dayalı biçimleralabilmek, ekonomik biçimlerden, basit hakmücadelelerinden politik istemlere dayalı birmücadeleye geçişte bile zorlanmaktadır. Kürt sorunueksenli çatışmayı dışında tutar ve bazı istisnaları dasaymazsanız, genel olarak kitle mücadelesinin geri vebarışçıl biçimler içerisinde seyrettiğini görürsünüz.Yeni dönemde devrimci şiddet sorununun canlı veyaratıcı tartışmalara konu olmamasının gerisinde,solun büyük gövdesiyle devrimden kopup düzenininicazet alanına yerleşmesinin yanısıra, temelde butoplumsal olgu var. Sorun temelde, dünya ölçüsünde

içinden geçilen özel tarihsel dönemle, bunun birparçası olarak Türkiye’deki sınıflar mücadelesigerçekliğiyle, onun somut seyriyle ilgilidir.

Şiddet sınıf mücadelesinin bir biçimi, onun birgelişme düzeyi ise eğer, sınıflar mücadelesinin gelişimdüzeyi ve seyri de şiddete dayalı biçimleri henüz birolgu ya da ihtiyaç haline getirememişse, bu durumdasizler ona yapay bir biçimde başvuramazsınız.Başvurursanız geleneksel solun bir kesiminin hatalıçizgisini yinelemiş olursunuz.

Ama eğer bu böyleyse, halen de Türkiye’dekikoşullar bu açıdan esasa ilişkin olarak bir değişikliğeuğramış değilse, o halde TKİP III. Kongresi şiddetinbelli sınırlar içerisinde örgütlenmesini neden birihtiyaç olarak tanımlamakta ve çözülmesi gereken birsorun olarak gündeme getirmektedir? Bu sorununyanıtına TKİP III. Kongresi’nin tanımladığı sınırlardangiderek ulaşabiliriz. “Devletin ve kapitalistlerindevrimci siyasal çalışmaya yönelen kuralsız terörü ilekapitalistlerin tek tek fabrikalarda işçilerin en haklı vemasum taleplerini bile zorbalıkla sindirmeyeçalışmaları, bu ihtiyacın güncel temelidir.” diyor TKİPIII. Kongresi Bildirisi.

Kongre bildirisinin sözünü ettiği sorunlar kuşkusuzbir yenilik taşımıyor. Bu gerek devrimci parti, gereksesınıf için dün de benzer sınırlarda bir ihtiyaçtı. Partikendi yönünden, kendi çalışmasını keyfi engellemelereve zorbalığa karşı sürdürebilmek bakımından, buihtiyaca dün de yanıt vermeye çalışıyordu, kendi gücüve olanakları çerçevesinde. Bugün ulaştığı gelişmeaşaması bunu daha hazırlıklı bir biçimde yapmasınıgerektiriyor ve devlet ile kapitalistlerin zıvanadançıkan tutumları bu konuya her bakımdan daha ciddi birbiçimde eğilmesini gerektiriyor olsa da.

Siz son derece meşru biçimler içerisinde olağan birpolitik çalışma yürütüyorsunuz. Ne yapıyorsunuzörneğin? Bildiriler hazırlıyor, bunları götürüpfabrikalarda ya da işçi servislerinde dağıtmakistiyorsunuz. Tümüyle haklı, tümüyle meşru bir işyapıyorsunuz. Ama bu yapmak istediğiniz iş, kuralsızbir zorbalıkla engellenmek isteniyor. Karşınıza örgütlüsilahlı gruplar, fabrika özel güvenlik birimleri ya dayerine göre resmi kolluk güçleri çıkıyor ve zorbalığabaşvurarak bunu yapmanızı engellemek istiyorlar. Bu,devrimci çalışmanın ve mücadelenin seyri içinde,doğallığında karşınıza çıkan bir pratik engel oluyor.Eğer keyfi ve kuralsız bir zorbalığa dayalı olarakkarşınıza böyle engeller çıkarılabiliyorsa, sizin bunutanımadığınızı gösterebilmeniz ve hakkını da pratikolarak vermeniz gerekir. Bu engellere direnmeniz,olanaklı olduğunca onları aşıp geçmeniz gerekir.

Sorunun bir yanı budur. Biz politik çalışmamızıngerekleri ve ihtiyaçları çerçevesinde durumgerektiriyorsa şiddette başvurmaktan geri durmayız.Alaattin Karadağ’ın katledilmesi vesilesiyleyayınlanan parti bildirisinde de, partimiz bunu tümaçıklığı ile ortaya koymuştur. Emekçilere partininsesini, şiarlarını, çağrılarını taşımanın en meşru hakolduğunu, bu nedenle resmi ya da özel kollukgüçlerinin bunu zorbalıkla engelleme girişimlerininyanıtsız kalmayacağını vurgulamıştır.

Bu, devrimci bir partinin politik çalışmasınayönelen zorbalığa meşru direnme hakkı, tutumu vepratiği alanıdır. Sorunun bu yanında bu döneme özgüesaslı bir yenilik de yok, bunu yineliyorum. Ama bizimbu alandaki davranışımızda da esasa ilişkin bir yenilikyok. Biz bu gibi durumlarda, gerektiğinde şiddetebaşvurmaktan kaçınmadık. Bunun açığa çıkan ya daörtülü kalan sayısız örneği var. Ama giderek bu türfaaliyetleri zorbalıkla engellemenin bir eğilim halinegetirildiğini (özellikle fabrikalar üzerinden karşımızaçıkıyor bu) gördüğümüz ölçüde, buna daha sistemli birifade vermek gelinen yerde daha özel bir ihtiyaç bizimiçin. Parti kongresinin saptadığı da budur.

Buraya kadar olanı, devrimci bir partinin kendifaaliyetine engel tanımaması sınırlarında bir sorun. Hiç

Page 19: Kızıl Bayrak 2013-12

Siyasal mücadele ve devrimci şiddet Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

de yeni olmayan ama bir dizi nedenle giderek önemkazanan bir sorun. Parti gelinen yerde her bakımdandaha güçlü, daha örgütlüdür. Çalışması her bakımdangenişlemekte, temposu artmakta, özellikle fabrikalarayönelik olarak daha sistemli bir hal almaktadır. Artıkneredeyse gittiğiniz her fabrikada, özel güvenlik ya dapatron beslemesi çeteler önünüze bir biçimde bir engelolarak çıkabilmektedir. Sabra bunun bir örneğiolmuştu. Böyle engelleri tanımadığımızı, bunu meşrugörmediğimizi ve bunu aşmaya yönelmenin en doğalhakkımız olduğunu pratik biçimde göstermekzorundayız. Kendimizi, siyasal çalışmamızı kesintisizve sınırlamasız biçimde yürütebilmek hak ve olanağınısavunmak zorundayız. Şiddet bu çerçevede bir ihtiyaçolarak kendini gösterdiği ölçüde ona başvurmaktangeri duramayız.

Gerekli olan her durumda kendimizi savunmayeteneğine sahip olabilmeliyiz. Siyasal mücadeleninmantığı ve akışı içinde, bunun gerektirdiği durumdaaskeri manada savaşmasını da muhakkak kibilebilmeliyiz. Bunun için kadro ve militanlarımızısorunun tüm boyutlarıyla ilgili olarak sistemli bireğitimden de geçirmek zorundayız. Öncelikle bukonuda sağlam bir ideolojik bakış açısı vermeli, bunusaflarımızda yerleştirmeliyiz. İkinci olarak, ideolojikeğitimin de bir uzantısı olarak, bu konuda militan birruh, bir savaşma isteği, iradesi ve gücü aşılamalıyız, kibu da ancak sistemli bir eğitimle olur. Ve üçüncüolarak, askeri manada savaşma yeteneğini fiilen dekazandırmalıyız, bu da pratik askeri eğitimle olur.

Kuşkusuz devrimci parti siyasal bir yapıdır. Böyleolduğu içindir ki parti kadrolarının askeri eğitimini vedonanımını partinin bütünü üzerinden düşünemeyiz.Bu ne gereklidir ne de olanaklı. Zira bir partili çok iyive donanımlı bir komünist olabilir, fakat buna rağmenaskeri eğitimi ve yetenekleri bakımından sınırlıolabilir. Bu böyle olmakla birlikte, gene dekadrolarının mümkün olduğunca büyük birbölümünün bu konuda her bakımdan eğitimdengeçirmek, devrimci parti için siyasal mücadelenintemel ihtiyaçlarından biridir.

Sınıfın meşru savunma ihtiyacı

Sorunun devrimci partiden öteye yanı, doğrudansınıf mücadelesiyle, işçilerin kendi mücadelesiyleilgilidir. Kapitalist sömürü boyunduruğu Türkiye’deçok ağır olduğu ve o boyunduruk sürekli biçimde desıkıldığı için, işçiler bu bunalmışlık içerisinde dönedöne kendiliğinden direniyorlar. Sendikalaşmak için,hak talepleri için, gasplara karşı sonuçta bir biçimdedireniyorlar. Kapitalistler artık bu tür girişimleri saltbasit tensikatlarla değil, kaba zorbalığa başvurarak dabastırmaya, işçileri sindirmeye çalışıyorlar.

İşçiler çoğu durumda bunun karşısında çaresizkalıyorlar, ne yapacaklarını, nasıl davranacaklarını çokbilmeden. Ama belli durumlarda kendilerini militancasavunuyorlar da, gerektiğinde şiddete de başvurarak.Yakın zamanlarda İzmir’de TÜMTİS’in örgütlüolduğu bazı işyerlerinde, daha önceleri İstanbulAmbarlar’da bunun örnekleri yaşandı. Bunlar işçisınıfı saflarındaki gerektiğinde şiddeti içerecek tarzdadirenme eğiliminin yansımalarıydı.

Ama bunlar olmasa bile, devrimci parti buradaişçilere yönelik olarak kendi öncü rolünüoynayabilmelidir. Zira gerici zorbalık çoğu durumdasindirici sonuçlara yol açıyor. İşçilerin örgütlenme vehak arama mücadelesinin önüne bir engel olarakçıkıyor. Bunun karşısında sistemli bir seslenmeyleişçilere çaresiz olmadıklarını anlatmak ve bunu daonları bu doğrultuda ikna edecek, cesaretlendirecek,harekete geçirecek çabalarla ve güven verecek pratikadımlarla birleştirmek gerekir.

Bu kuşkusuz pasif işçilere aktif fedailik demekdeğildir. Halkçı küçük-burjuva akımların fedailikyaparak kitlelere güven vermek pratiğinin kitlelerde,

özellikle de onların ilerici kesimlerinde yarattığı kötübir algılama ve beklenti olduğunu biliyoruz.Devrimciler gelip cezalandırsınlar, devrimciler geliphesap sorsunlar algısı ve beklentisi, ‘70’li yıllardanbugüne kötü bir mirastır. Nitekim düne kadar, zirabugün artık bunu yapacak halleri yok, bir takımgruplar böyle durumlarda birbirleriyle yarışmayı vesözümona bu yolla kitleler nezdinde prim yapmayımarifet de sayabiliyorlardı.

Bizim sorunumuz işçiler fedailik değil fakatönderlik etmektir. Biz işçilere, önünüze biz düşeceğiz,gerekirse donanımınızı sağlayacağız ama neyapılacaksa birlikte yapacağız diyen bir yaklaşımlagitmek durumundayız. İşçi Savunma Birlikleri’ni debu yaklaşım içinde ve bunun başarısı ölçüsündeörgütlemeye çalışmalıyız. İşçi Savunma Birliklerihiçbir biçimde TKİP’li kadroların ya da partili işçilerinkendi içlerinde kurdukları ve işçilere fedailikmisyonuyla hareket eden özel gruplar olmamalı. Bu,silahlı biçimler de dahil, işçilerin kendi direnmeeğilimlerini ve kapasitesini örgütlemek politikası vepratik çabasıdır bizim için. Başarısı, sınıfın direnme veörgütlenme eğilimlerini harekete geçirebilmebaşarımıza sıkı sıkıya bağlıdır.

Diyeceksiniz ki, ama bu politika, hele de sınıfhareketinin bu düzeyinde gerekli sonuçları vermezsene olacak? Verebildiği kadarıyla demekdurumundayım. Vermiyorsa zaten yapay zorlamalarlayapabileceğiniz fazla bir şey yok. Bu bir sınıfmücadelesi biçimini alamıyorsa, kitlelerin kendiiçinden destek, giderek onların bir eğilimi ve davranışbiçimi haline gelemiyorsa, sizin bunu onlar adınayapmanızın zaten anlamlı bir sonucu olmaz. Siz kendibaşınıza, kendi sınırları içinde meşru bir tarzdayapamazsınız da. Dahası bir taraftan devletin kollukkuvvetlerinin, öte taraftan kapitalistlerin beslediğiçetelerin kıskacında boğulabilirsiniz de. Ama biz buihtiyacın işçiler içerisinde derinden derineduyulduğuna da inanıyoruz. Eğer meşruluk zeminikaybedilmezse, eğer şiddet araçlarıyla keyfi birbiçimde oynanmazsa, bu iş doğru, isabetli ve esnek birtarzda ele alınırsa, şiddet gerçekten gerektiğidurumlarda ve gerektiği sınırlar içerisinde kullanılırsa,biz bu politikanın başarı sağlayabileceğine deinanıyoruz.

Bu bir politikadır, hayata geçirilmek üzere. İşçilerörgütlenmek, hak aramak, mücadele etmek,sendikalaşmak vb. istiyorlar. Ama karşılarına örgütlüzorbalık çıkıyor ve bu onları bu girişimlerdenalıkoyabiliyor. Burada işçilerin aşmakta zorlandıklarıbir çaresizlik duygusu var. Bunu aşmak isteği, amabunun yolunu bulamamak gerçeği var. İşçilere, örgütlübir tarzda bu zorbalığa karşı direnmeyi bir politikaolarak sunabilir, buna pratikte bir hayatiyetkazandırabiliriz. Bu anlamda politikanın kendisihayatın içinden çıkıyor. Bu şekliyle kuşkusuz öncü birmüdahale bu ama hayattan kopuk yapay bir müdahaledeğil. Hayatın içinden belli bir ihtiyacı, bir sıkıntıyı,bir zorlanmayı, bir engeli saptayabilmenin getirdiği birkarşılık.

Ama biz o engelleri işçilere rağmen ve işçilerindışında aşmayı umarsak, sadece kendimizi aldatmışoluruz. Sorunu devrimci partinin özel profesyonelgruplarıyla devletin kolluk güçleri ve kapitalistlerinhizmetindeki çetelerin kısır bir çatışmasına indirgemişoluruz. Bundan da kesin olarak başarısızlıkla çıkarız.Başarılı kışkırtmalara bağlı olarak işçilerin kendisiylebile karşı karşıya geliriz. Ama biz işçilerin doğal hakarama, örgütlenme ve direnme mücadelesinin birbiçimi olarak, bir yönü, bir boyutu olarak bunugündeme getirirsek, biz çizgide ısrar ve kararlılıkgösterirsek, sonuçta şu veya bu ölçüde başarılı oluruz.

1970’li yıllarda, 1974’te başlayan yeni yükselişin oilk evresinde, devrimci öğrenci grupları olarakdönemin bir dizi işçi grevine gider, çeşitli biçimlerdedestek verirdik. O sıralar İstanbul Avcılar’daki

Sungurlar Kazan fabrikasında da önemli bir grevvardı. Bu grevde geceleri işçilerle birlikte nöbettutardık. Nöbete kalan işçilerin bir kısmı silahlıydı venöbet değişiminde bunlar yeni gelenleredevrediliyordu. Bu aslında yasal bir grevdi. Amagrevin bir saldırıya uğraması ihtimaline karşı daişçilerin meşruluk bilinci içerisinde doğal birtedbiriydi silahlı nöbet beklemek. Herhangi bir dışsaldırıya karşı bir savunma tedbiri... Bu örneği işçisavunma birliklerinin nasıl ele alınması gerektiğikonusunda bir parça açıklayıcı bulduğum için vermişoldum.

Bir fabrika çalışması içerisinde, diyelim ki sizişçileri sendikalaşmaya ya da altıncı ay zamlarıçerçevesinde direnişe götürmeye çalışıyorsunuz.Böylece gerçekte siz bir direniş örgütlüyorsunuz, haladoğal, meşru, barışçıl biçimler içinde duran. Amakarşınıza bu süreç içinde her biçimiyle baskılar vezorbalıklar çıkıyor. Bunun karşısında işçilerin örgütlümilitan direnişini örgütlemek, gerektiği her durumdabu zorbalığı püskürtmek ya da ezmek de,yürüttüğünüz çalışmanı bir parçasıdır, öyle olmakdurumundadır.

Bu bakışaçısı, devrimci şiddeti sınıf mücadelesininbir biçimi, bir boyutu olarak kavramanın bir ürünüdür.Mücadelenin kendi o doğal mantığının gerektirdiğisınırlar içerisinde şiddete başvurmak amaca uygundurve tümüyle meşrudur. Olay kendi mantığı ve kendimeşruluğu sınırları içerisinde yaşanabilmelidir.Şiddetin mutlaka bir mantığı, bir sınırı, bir haklılığıolabilmelidir. Bu konuda her türlü kural birçokdurumda kabaca çiğnendiği için bunları bu kadarvurgulamış oluyorum.

Kitlelerin devrimci şiddetini örgütlemek doğalolarak kolay bir iş değil. Bunun ajitasyon boyutu var,eğitim boyutu var, donanım boyutu var, başka bazıboyutları var. Bu bizim için aynı zamanda bir deneyimalanıdır da. Hayata geçirme süreci içerisinde hangisonuçlara yol açacağını, hangi biçimleri alabileceğini,karşımıza ne gibi yeni durumlar çıkarabileceğinizaman içinde somut olarak yaşayıp göreceğiz. Budeneyimlerden öğreneceğiz, onları irdeleyeceğiz,giderek politikamızı geliştirip daha birsomutlayacağız.

Olayın partimizin gündemine girmesinin anlamı vekapsamı genel çizgileriyle budur.

(EKİM, sayı 288, Mart 2013)

Page 20: Kızıl Bayrak 2013-12

Dünya Sayı: 2013/12 * 22 Mart 201320 * Kızıl Bayrak

Ordunun denetiminde bulunan Halepyakınlarındaki Han el Asal bölgesine düzenlenenkimyasal başlıklı füze saldırısı, Suriye’deki yıkıcısavaşın yeni bir boyut kazanması olarakdeğerlendiriliyor. 16’sı asker, aralarında çocukların dabulunduğu toplam 26 kişinin hayatını kaybettiği,onlarca kişinin ise yaralandığı saldırının, silahlı çetelertarafından düzenlendiği konusunda pek az tartışma var.

İstanbul’da bulunan gerici muhalefetin şefi Muaz elHatip, kim tarafından yapılmış olursa olsun böylesaldırılara kaşı olduklarını iddia etse de, saldırınınsilahlı çeteler tarafından yapılmadığını savunabilenpek kimse bulunmuyor. Emperyalistlerle bölgedekigerici rejimlerin güdümünde olan bu çetelerin yasa vekurallara tabi olmamaları, herhangi bir ahlaki değerveya ilkeden ise yoksun bulunmaları, böyleleriniiğrenç cinayetler işlemeye müsait hale getiriyor.

“Katliamın sorumlusu Tayyip Erdoğan’laHamad bin Halife’dir”

Katliamın ardından açıklama yapan Suriye Basınve Halkla İlişkiler Bakanı Umran el Zobi, saldırınınsilahlı çeteler tarafından yapıldığına dair kanıtlarasahip olduklarını ve bu çetelere mali, siyasi, askeri velojistik destek veren devletleri, gerçekleşen katliamdansorumlu tuttuklarını söyledi.

AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan ve Kataremiri Hamad bin Halife’yi isimleriyle anan el Zobi, buikilinin katliamdan doğrudan sorumlu olduğunubelirtti. Çeteleri silahlandırıp savaşı körükleyenErdoğan-Hamad ikilisinin katliamın ahlaki, insani vesiyasi sorumluları olduklarını belirten el Zobi,saldırının, savaşı tehlikeli yönde tırmandırmak isteyengüçler tarafından planlandığını savundu.

BM’den soruşturma talebi

Kimyasal saldırı ile ilgili açıklama yapan SuriyeDışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad ise,“ellerindeki delilleri BM’ye sunacaklarını veteröristlerle destekçilerinden hesap sormak için çaba

harcayacaklarını” belirtti.Suriye’nin BM’deki temsilcisi Beşar el Caferi de,

düzenlediği basın toplantısında, kimyasal silahkullanımını araştırmak için uluslararası bir heyetinoluşturulmasını talep ettiklerini söyledi. Baasyönetiminden gelen bu talepler, saldırının kimlertarafından düzenlendiğinin bilindiğine işaret ediyor.

Savaş aygıtı NATO şefinden tehdit

İstanbul’daki bir otel salonunda ABD vatandaşı birkukla, Suriye’ye “başbakan” seçilir, kimyasal başlıklıfüze saldırısı ile katliam yapılırken, basın karşısınaçıkan NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri YüksekKomutanı Oramiral James Stavridis, “İstenirseSuriye’ye saldırmaya hazırız” açıklamasını yaptı.

ABD Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’ninhuzuruna çıkan Stavridis, geniş yelpazede saldırıseçeneklerini değerlendirdiklerini ve Libya’da olduğugibi, talep gelmesi durumunda Suriye’ye saldırmaya

hazır olduklarını açıkladı. NATO’nun Suriye’ye saldırması için İttifak’ın 28

üyesi arasında mutabakata ve BM Güvenlik Konseyikararına ihtiyaç olduğunu söyleyen Stavridis, bunakarşın, adını vermekten kaçındığı bazı üye devletlerinSuriye’ye doğrudan saldırı için koşullarıdeğerlendirdiğini de açıkladı.

Emperyalizmin vurucu gücü NATO’nun, Suriye’yedoğrudan saldırmasının kolay olmadığı son iki yıldabelli oldu. Buna karşın Türkiye başta olmak üzeresavaş aygıtına üye devletler Suriye’deki yıkıcı savaşındoğrudan tarafıdırlar. AKP iktidarı ile CIA’nın baştanberi olaylara müdahale etmelerinin yanı sıra Fransa-İngiltere ikilisinin de muhalefeti silahlandırmakararları, NATO’ya üye devletlerin, Suriye’deki yıkıcısavaşı doğrudan körükleyen güçler olduğunu gözlerönüne seriyor. Ancak yine de NATO şefinin ilk defa bukadar küstah bir açıklama ile tehditler savurması,emperyalist zorbaların fırsat buldukları andaSuriye’deki yıkımı daha da arttıracak saldırılaragirişmeye hevesli olduklarını ortaya koyuyor.

Bugünlerde Suriye’yi tehdit eden NATO ile BeyazSaray’daki savaş baronları, Irak’ta olmayan kimyasalsilahları bahane edip bu ülkenin işgal edilip ortaçağkaranlığına sürüklenmesine vesile etmişlerdi. Oysabölgedeki işbirlikçilerinin denetiminde bulunan silahlıçetelerin, kimyasal başlıklı füze saldırısı konusunda,“bu saldırıyı muhaliflerin gerçekleştirdiğine dairelimizde belge yok” açıklaması ile yetindiler.

Oysa savaş baronları ve himaye ettikleri siyonistİsrail, Baas yönetiminin kimyasal silahlarıkullanmasını veya bu silahların Hizbullah’ın elinegeçmesini engellemek için Suriye’deki olaylaradoğrudan müdahale edeceklerini daha önce ilanetmişlerdi. Görünen o ki, destekleyip güttükleri silahlıçetelerin kimyasal başlıklı füze ile katliam yapmasınabir itirazları bulunmuyor. Çifte standarda dayalı buikiyüzlü tutum hiç de şaşırtıcı değil, tersine, bu,emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin “olağan”hallerini gösteriyor.

Kimyasal başlıklıfüze saldırısının ardından…

Belayid’in anmasında on binler alanlardaydı

6 Şubat’ta katledilen Tunuslu ilerici lider Şükri Belayid, ölümünün 40. günü olan 17 Mart’ta kitleseleylemlerle anıldı. Tunus başkentte yapılan anmaya on binlerce kişi katıldı. Başkentin yanı sıra, Tunus’un farklıkentlerinde yapılan gösterilerde de hem Nahda protesto edildi hem Belayid anıldı.

Başkentteki kitlesel anmada, dinci-gerici Nahda ve yeni kurduğu hükümete karşı şiarlar öne çıktı. TunusKomünist İşçi Partisi’nin (TKİP) etkin rol oynadığı, toplam 12 parti ve örgütün oluşturduğu “Halk Cephesi”bileşenleri, anmaya kitlesel katılım sağladılar.

Buluşma noktasından mezarlığa yürüyen on binler, Belayid’in davasını sonuna kadar savunacaklarını birkez daha, yükselttikleri şiarlarla dile getirdiler. Hem yapılan konuşmalarda hem atılan sloganlarda Nahdakarşıtlığı öne çıkarken, “14 Ocak Devrimi”nin nihai hedeflerine ulaşana dek, mücadelenin devam edeceğivurgulandı.

Nahda şefleri, siyasi cinayetin aydınlatılması için gerekli çabanın harcandığını iddia ederken, Belayid’inavukatları ise gerçeklerin açıklanmadığını, Nahda hükümetinin suçu tetikçilere atıp asıl sorumluları korumayaçalıştığını ifade ediyorlar. Cinayeti işleyenlerin Nahda ile bağlantılı olduğuna dair kanıtlara sahip olduklarını dabelirten avukatlar, gerçeğin açıklanmaması durumunda ellerindeki belgeleri yayınlayacaklarını ve cinayetsoruşturmasını Birleşmiş Milletler’e bağlı mahkemeye taşıyacaklarını açıkladılar.

Page 21: Kızıl Bayrak 2013-12

Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Başında Muaz el Hatip’in bulunduğu Suriye MuhalifKoalisyonu, Kürt asıllı bir ABD vatandaşı olan ve 10 yılboyunca bir Amerikan şirketinin müdürlüğünü yapanGassan Hito adlı işadamını “Suriye başbakanı” ilan etti.

Attığı her adımla, emperyalistlerle bölgedeki üçlü(Türkiye-Katar-Suudi Arabistan) gerici cepheningüdümünde olduğunu gösteren Muhalif Koalisyon, birABD vatandaşını Suriye’ye “başbakan” seçerek,alçalmanın dip çukurunda olduğunu tartışmaya yerbırakmayacak şekilde kanıtlamıştır.

Seçim değil ABD emriyle atama

Bir yıl öncesine kadar şirket yöneticisi olan vekimsenin tanımadığı birinin “Suriye başbakanı”seçilmesi, gerçekte maskaralıktan başka bir şey değildir.ABD’den Türkiye’ye gelerek bir yıl önce siyasi yaşamaatılan Gassan Hito, muhalif koalisyonun içinde yeralanların yarısı tarafından desteklenmedi. Açıklandığınagöre Hito, 72 üyeli meclisten sadece 35 oy alabildi. 20üye ise, Hito’nun adaylığının, “dış dayatma” olduğunubelirterek seçimlere katılmadan Katar şirketine ait oteliterk ettiler.

Aralarında etkili isimlerin de bulunduğu 20 kişininseçimlere katılmamasının, koalisyon içinde birparçalanmaya yol açabileceği belirtiliyor. Birmaskaralıktan ibaret olan seçimi bile ABD dayatmasınagöre yapmaları, Muhalif Koalisyon bileşenlerininSuriye’yi demokratikleştirmekten söz etmelerinin, kababir riyakarlık gösterisinden başka bir şey olmadığınıgöstermeye yeter.

Hito’nun destekçileri dinci-Amerikancılar

ABD dayatmasına zemin hazırlayan ve Hito’yu“başbakan” seçenler, Müslüman Kardeşler vedestekçileri oldu. Bu destek sadece gerici muhaliflerdendeğil, gerici cephe tarafından da sağlandı. YaniTürkiye’nin, Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın dinci-

Amerikancı rejimleri de, Hito’nun destekçileri oldu. Neo-liberal dinci-Amerikancılık, Suriye’yi

özgürleştirmek bir yana, Ortadoğu’daki her türlüdemokratik hak ve kazanımların yok edilmesi içinçalışan bir koalisyondur. Bir bütün olarak bölgeyiortaçağ karanlığına sürüklemeyi hedefleyen planlarınarkasında duran dinci-Amerikancılar, aynı zamandaırkçı-siyonist İsrail’in de “can yeleği” rolünü oynuyorlar.Bunlar, emellerine ulaşabilmek için, emperyalist/siyonistgüçler adına tetikçilik yapan ve sıradan demokratikdeğerlerden bile fersah fersah uzakta olan gericilerdir.

Üçlü gerici cephe savaşı körüklüyor

Türkiye-Katar-Suudi Arabistan üçlüsü, Baasyönetimini yıkabilmek için histerik bir saldırganlıksergiliyor. Kökten dinci çetelerin halk tarafındandesteklenmemesi, Suriye’deki iç muhalefetin diyalogyoluyla çözüm sürecine katılması, Rusya’nın masa başıçözüm için ABD ile yürüttüğü görüşmeler vb.. Tümbunlar Baas rejimini yıkma planının başarıylaulaşmasının zor olduğunun göstergeleridir. İki yıldırdevam eden olaylara rağmen durumun böyle olması,

Tayyip Erdoğan başta olmak üzere gerici cepheninşeflerini çileden çıkarıyor.

Gelinen yerde bu cephe, Suriye’deki yıkım vekatliamların baş sorumlusu olarak kabul ediliyor. Zirabunlar, Suriye’nin tümünü bir enkaz haline getirmekpahasına da olsa, Baas yönetimini yıkmak istiyorlar.Hiçbir temeli olmayan kukla bir hükümet kurmagirişimleri de, savaşın sona ermesini sağlayabilecek olasıgörüşmeleri engelleme çabasından başka bir anlamtaşımıyor. Halihazırda bu cellatların en büyük korkuları,Suriye’deki yıkıcı savaşı sona erdirebilecek görüşmelerinbaşlamasıdır. Kökten dinci çetelerin silahlandırılmasınaek olarak, başında Amerikan ajanı oturan bir kuklahükümet kurmalarının tek bir anlamı olabilir, savaşı dahada körüklemek... Nitekim silahlı çetelerin rastgelegerçekleştirilen füze saldırılarında belirgin bir artışolduğuna dair haberlere daha sık rastlamaya başladık.Baas yönetimi, silahlı çetelerin kimyasal başlıklar taşıyanfüze kullandıklarını da iddia ediyor ki, bu iddia yabanaatılacak cinsten değil.

İç muhalefet, kukla hükümeti reddetti

ABD ve gerici cephe şefleri gözetiminde kurulankukla hükümet, Suriye’deki iç muhalefet tarafındangayr-ı meşru ilan edildi. Basın toplantısı düzenleyenmuhalefet liderleri, bu girişimin, savaşı bitirmek içinbaşlatılan diyalog sürecini baltalamak amacı taşıdığınıvurgulayarak, mahkum ettiler.

5 yıldızlı otel salonlarında ABD ve gerici cephegözetiminde kurulan kukla hükümetin, Suriye halkıylabir alakasının olmadığının vurgulandığı Şam’daki basıntoplantısında, bu oluşumun otel salonlarının dışınaçıkamayacağı da belirtildi. Kan şelalesini durdurmanıntek yolunun, tarafların bir masa etrafında toplanaraksoruna ortak çözüm aramalarından geçtiğini belirtenmuhalif liderler, bu girişimin batılı güçler ile Türkiye,Katar ve Suudi Arabistan tarafından engellenmekistendiğini ifade ettiler. Bu tutumun yıkım vekatliamların daha da artmasına yol açtığının altını çizenmuhalif liderler, diyaloğu baltalayan tüm güçlerinSuriyelilerin akan kanından sorumlu olduklarınıbelirttiler.

Otel salonlarında kurulan kukla bir hükümetin,Suriye’deki olaylar üzerinde ciddi bir etki yaratmasıbeklenmiyor. Fakat öte yandan bu girişim, Suriye’dekiyıkıcı savaşın neden, nasıl ve kimler tarafındanuzatıldığını anlamayı da kolaylaştırıyor.

Suriye’ye ABD vatandaşı “başbakan!”

Cellatların kadim dostluğu

ABD başkanı Barack Obama bugün İsrail’e ilk ziyaretini gerçekleştirdi. İsrail Başbakanı BenyaminNetanyahu ve Filistin lideri Mahmut Abbas ile görüşmeler yapması beklenen Obama’nın ilk açıklamaları ise“Barış” gündemli oldu.

Bir yandan barış mesajları vermeye çalışan Obama İsrail ile iyi ilişkilerini vurgulamaktan da geri durmadı:“Amerika Birleşik Devletleri İsrail’le yan yana duruyor, çünkü temel güvenlik çıkarlarımız İsrail’le yan yanadurmamızı gerektiriyor. İttifakımız ebedi.”

Obama’nın bu sözlerini mutlulukla karşılaşan Siyonist şefler ise “İsrail’in var olma hakkını tartışmasızsavunduğunuz için teşekkür ederim” sözleriyle emperyalist şefe şükranlarını sundular.

Öte yandan Obama’nın ziyareti bir dizi protesto ile de karşılandı. Filistin halkı Ramallah ve Beytüllahim’dayaptıkları kitlesel eylemler ile Obama’nın ziyaretini protesto ettiler.

Kimi siyonist örgütler de Obama’ya yönelik protestolar gerçekleştirdi.

Page 22: Kızıl Bayrak 2013-12

22 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013Dünya

Emperyalist orduların Irak’ı işgali üzerinden onyıl geçti, ancak ülke halen bir kan deryası. İşgalinonuncu yıldönümü olan 19 Mart’ta başkent Bağdat’tasabah saatlerinde peş peşe meydana gelenpatlamalarda, aralarında çocukların da bulunduğu60’a yakın kişi hayatını kaybederken, 100’ü aşkınkişi de yaralandı.

Patlayıcı dolu araçları sabah iş ve okula gidişsaatlerinde havaya uçuran kökten dinci katiller, birilkokulu da hedef aldılar. Patlamalar bir ilkokul, halkpazarı, kalabalık caddeler ve bazı devlet kurumlarınayakın yerlerden gerçekleşti. Saldırıları üstlenen ElKaide’nin Irak’taki uzantıları, bunun bir başlangıçolduğu tehdidini de savurdular. Nitekim saldırıdanbir gün sonra da Bağdat’ta iki patlama meydan geldi.Ölü ve yaralı sayısı toplam 30’u geçti…

Emperyalist ordular sadece yakıp yıkar

Bu vahim tabloyu Irak’a miras bırakan, kuşkusuzki, emperyalist işgaldir. Zira işgal orduları Irakdevlet yapısını parçalayarak, merkezkaç kuvvetlerinsızmasına elverişli alanlar oluşturdular. Siyasalsistemin etnik ve mezhepsel temele dayalı bir şekildeyeniden dizayn edilmesini dayatan işgalciler, yapayayırımların zeminini güçlendirmekle kalmadı, elKaide’nin cellatlarına da geniş bir hareket alanısağladı. Son günlerde Bağdat’ta gerçekleşenpatlamalar, işgal nezaretinde kurulan yönetiminacizini ortaya koymakla kalmıyor, ülkeyiparçalamak isteyen dinci çetelerle Türkiye, Katar,Suudi Arabistan gibi ağababalarının Irak’ın içişlerinenasıl da karışabilme fırsatı yakaladıklarını dagösteriyor.

Devlet cihazı parçalanıp yerine yenisi inşaedilmediği için, Irak, silahlı çeteler ve köktendinciler için adeta bir mıknatıs haline dönüştü.Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi Amerikancıbölge devletlerinin istihbarat örgütleri Irak’ta ciritatarken, ülke, bölgesel güçlerin hesaplaşmaarenasına dönüşme noktasına gelmiş görünüyor. IrakBaşbakanı Nuri El Maliki’nin, son saldırılardandolayı bazı bölge devletlerinin istihbarat örgütlerinisorumlu tutması, gerici güç odakları arasındaki

hesaplaşmanın fiilen de başladığına işaret ediyor. İşgalin ağır yıkımının, etkisi uzun yıllar boyunca

hissedilecek sonuçlarından biri de altyapı sistemininönemli ölçüde tahribata uğraması ve hem sanayi hemtarım işletmelerinin büyük oranda yıkımdanpaylarına düşeni almalarıdır. İşsizlik ve yoksulluğundoruğa çıkması, işgalin Iraklı emekçilerin başınamusallat ettiği belalardan biri oldu.

Sosyal hizmetler sistemi iflasın eşiğine sürüklendi

Irak eğitim, sağlık, barına gibi temel hizmetalanlarında bölgenin ileri devletlerinden biri idi.Eğitim ve sağlığın hem bedava hem yaygın olması,Irak’ta okuma/yazma oranının yüksek olmasınısağlayabilmişti. Saddam Hüseyin yönetimi zorbaolsa da, sosyal alanlarda başarılara imza atabilmişti.

İşgalin ardından ölümün kol gezdiği bir ülkehaline gelen Irak’ta, sosyal hizmet alanı yerle biredildi. Halen okula gidemeyen çocukların oranının%20’lerin üzerinde olduğu belirtiliyor. Savaşın enağır yükünü çeken kadın ve çocuklar için ülke bircehenneme çevrildi. Yetim çocukların sokaklarataştığı, dul kadınların zindanı andıran bir yaşamamahkum edildiği koşullar, -ki, bunların sayılarımilyonları buluyor- emperyalist işgalin Irakhalklarının başına sardığı korkunç belalardan birioldu.

Eğitim, sağlık, barınma, beslenme, çalışma veyaşam koşullarında görülen dramatik gerileme,emperyalist işgalin barbar yüzünü gösteren çarpıcıörneklerden birini oluşturmaktadır.

Bilimsel-düşünsel birikime karşı sistematik imha

Emperyalist/siyonist güçlerin bir planı olanişgalin, Irak’ı, kelimenin gerçek anlamında ortaçağkaranlığına sürüklemeyi hedeflediğini gösteren birdiğer kanıt, ülkenin düşünsel, bilimsel, siyasal,akademik birikiminin taşıyıcıları olan bilim insanlarıve akademisyenlerin sistematik bir şekildekatledilmesidir.

Bu vahşi kıyımın, 2 bine yakın kişinin hayatınamal olduğu, bir o kadarını da ülkeden kaçmakzorunda bıraktığı tahmin ediliyor. Irak’ı bir çeşit“beyinsiz beden” durumuna sürüklemek isteyenemperyalist/siyonist güçlerin bu insan kıyımı, tarihteeşi az görülen bir vahşet örneğidir. Alt yapının,sosyal hizmet alanlarının tahrip edilmesi vedüşünsel-bilimsel birikimin taşıyıcılarına karşıyürütülen sürek avı, Irak’ı ortaçağ karanlığınasürükleme niyetinin çarpıcı örnekleridir.

Toplumsal dinamiklerin sakatlanması

İşgalciler, petrol üretim ve dolum tesisleri dışındahiçbir şeyi korumadılar. Tersine, birçok işletmeyibizzat işgalci güçler tarafından tahrip edildi.İşsizliğin bir dönem %40’lar düzeyine fırlamasınayol açan bu yıkım, Irak işçi sınıfının belli orandanicel ve nitel açıdan güç kaybetmesine neden oldu.

Bir ülkedeki en önemli toplumsal gelişimdinamiklerinin başını işçi sınıfı çeker. Bu hem işgalekarşı mücadele hem etnik, dinsel, mezhepsel türdenyapay ayrımların yayılmasının önünü kesmekaçısında kritik bir önem taşır. İşçi sınıfını hem nicelhem nitel açıdan zayıflatan emperyalist işgal, Irak’ıntoplumsal gelişme dinamiklerini önemli ölçüdezayıflatarak, ileriye doğru gelişimi, önemli ölçüdeyavaşlatmıştır.

Tablonun vahameti belirgin olsa da, bir halkındinamiklerini kontrol altında tutmak kolay değil.İşgale, destekçilerine ve ortaçağ karanlığını dayatangerici zihniyete karşı mücadele geliştiğinde,toplumsal sorunların çözümünün önündeki engellerde ortadan kaldırılacaktır.

Emperyalist işgalin 10. yılında...

Irak halen kan gölü!

DB işçileri kazandılar

Magdeburg, Halle, Dessau ve Burgenland çevresinde çalışan Alman Demiryolu (DB) işçileri 26 Şubat’tagrev başlattılar. Greve giden işçiler talaplerini ücret artışıyla sınırlamadılar, aynı zamanda çalışmasürelerinin kısatılması taleplerini de ileri sürdüler. Almanya’da, uzun zamandır çalışma süresininkısatılması için mücede verilmiyordu. DB çalışanları, grev talepleri arasında ücretler düşürülmedençalışma süresinin düşürülmesi taleplerini de yeniden bayraklaştırdılar. Kararlı ve direngen mücadele kısmide olsa başarıyı getirdi. İşçiler ücret artışı kazanmanın yanı sıra çalışma saatlerinin kısltılmasını dabaşardılar.

Çoktandır unutulan çalışma sürelerinin kısaltılması ve cumartesileri işgünleri olmaktan çıkartmamücadelesinde DB işçilerinin elde ettikleri başarı, kapitalist sistemin kendi krizinin yıkıcı sonuçlarını işçisınıfı ve büro emekçilerinin omuzlarına yıkma saldırısına karşı tutulacak yolu aydınlatttı.

Page 23: Kızıl Bayrak 2013-12

Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013 Dünya

Tüm dünyada işçiler, eğitim emekçileri, kamuemekçileri, tarım işçileri bu hafta da protesto eylemlerinisürdürdüler.

Brüksel’de AB Zirve Toplantısı’nda biraraya gelen27 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, 15 bin işçi veemekçi tarafından protesto edildi. Avrupa SendikalarBirliği’nin çağrı yaptığı yürüyüşte işçi ve emekçileremperyalist krizin faturasını ödemeyeceklerinihaykırdılar. Belçikalı protestocular ise milyoner vergisiiçin imza topladılar. Göstericiler AB’ye ait Ekonomi veMaliye Genel Merkezini işgal etti. İşgali gerçekleştiren50 kişi, polisin vahşi saldırısına maruz kaldı ve gözaltınaalındı.

Güney Afrika’da Palabora madeninde çalışan 100işçinin geçtiğimiz hafta başlattıkları grev sürüyor.Palabora madeni ülkenin en büyük bakır madeni veyeraltında işçiler kendilerine “tehlike ödemesi” talepediyorlar.

Ayrıca Exxaro’ya ait 5 kömür madeninde de grevsürüyor. 18 Mart günü polis Grootgeluk madenlerindegrev yapan 2 bin işçiye saldırdı ve gözyaşartıcı bombakullandı.

Almanya’da Düsseldorf ve Köln havalimanlarındagüvenlik görevlileri 7. kez greve gitti. Grev nedeniyle300 uçuş iptal edildi. Hizmet sektöründe örgütlü Ver.disendikası, güvenlik görevlileri için yüzde 30 ücret artışıtalep ediyor.

Cezayir’de hükümetin ekonomik politikalarına karşı10 bin işsiz protesto gösterisi yaptı. Gösteride geçtiğimizay Laghouat kentinde eylem yapan işsizlerin gözaltınaalınması ve bir ay hapis cezasına çarptırılaraktutuklanması da protesto edildi. Cezayir’de halen resmirakamlara göre yüzde 10, gerçekte ise yüzde 20 oranındaişsiz bulunuyor.

İşsizlerin eylemine bazı sendikalar ile insan haklarıörgütleri de destek verdi.

Lübnan’da eğitim emekçilerinin grev dalgasıyayılıyor ve başkente ulaştı. Brazzaville’de günlerdiröğretmenlerin grevde bulunması nedeniyle dersleryapılamıyor. Öğretmen ve öğrenciler sokaklara çıkarak,başbakanı, verdiği sözleri tutmaya çağırıyorlar. Bunların

arasında asgari ücretin artırılması ve öğretmenlere diğerkamu çalışanları ile aynı düzeyde ücret ödenmesi debulunuyor. Öğretmenlerin talepleri öğrenciler veailelerinden büyük destek alıyor.

Hindistan’da hükümetin tarım sektöründekineoliberal reformları ile uluslararası market zincirlerininülkeye girmesine izin verilmesi, tarım sektöründe kriziderinleştiriyor. Tarım emekçileri Delhi’de alanlaraakarak kitlesel bir protesto gösterisi gerçekleştirdi.Gösteriye 100 bin kişi katıldı. Bu, şimdiye değin tarımemekçilerinin gerçekleştirdiği en büyük gösteri oldu.

Macaristan’da Orban iktidarının gerici temeldeyapmak istediği anayasa değişikliği protesto edildi. 17Mart günü Budapeşte’de alanlara çıkan 4 binden fazlainsan, geçen hafta parlamentoda kabul edilen anayasadeğişikliğini protesto etti. Orban hükümeti, yeni anayasadeğişikliği ile yargıyı denetimine alarak diktatörlüğünügüçlendirmeyi amaçlıyor.

Geçen hafta Kenya’nın Mobasa kenti belediyeçalışanları greve gittiler. Ocak ve Şubat ayı ücretleriödenmeyen işçiler, Ocak ayında da ücret artışı veödenmeyen aylıklarının ödenmesi için greve gitmişlerdi.Greve giden iki bin işçi, ödenmeyen ücretlerinin hemenödenmesini ve ücretlerinin artırılması talepleriniyinelediler.

Ukrayna’nın başkenti Kiev’de, 4 aydır ücretlerinialamayan inşaat işçileri 19 Mart günü Belediye Binası’nıişgal etti. İşçiler ücretlerini alana kadar süresiz açlıkgrevine başladılar.

İşçilerle görüşme yaparak işgali sonlandırmaya veişçileri bina dışına çıkarmaya çalışan belediye yetkilileriise, işçilerin eylemi devam ettirme iradesiylegörüşmelerin sonuç vermemesi üzerine önce işgal altındabulunan bölümün elektriğini kestiler. Karanlıkta kalanişçiler önce cep telefonlarının ışığıyla ortamıaydınlatmaya çalıştılar fakat elektrik kesintisinin ortayaçıkardığı şarj sorunu nedeniyle dışarısıyla dabağlantılarını yitirmiş oldular. Ayrıca, işçilerin tuvaletihtiyacını giderebilecekleri alana erişimi de engellendi.

Son olarak belediye yetkilileri işçilerin binadançıkarılması için polise talimat verdi.

Dünyada işçi ve emekçieylemleri

Suudi işgaline karşıBahreyn’de grev ve

gösteriler

İşgalci Suudi Arabistan ordusunun Bahreyn’egirişinin ikinci yıldönümü, genel grev ve gösterilerleprotesto edildi.

14 Mart 2011’de Bahreyn’e giren işgalci Suudiordusuna bağlı bini aşkın kişiden oluşan özelkuvvetler, ülkedeki halk hareketinin polis/askerterörüyle bastırılması planında doğrudan yer aldı.

2. yılında Suudi işgalini protesto emek amacıyla“2. Onur grevi”ne çağrı yapan “14 Şubat DevrimiGençlik Koalisyonu”, 13 Mart akşamından 15 Martsabanına kadar genel grev ve sokak eylemleriyapılacağını açıkladı.

Çağrıya karşılık veren Bahreynliler başkentManama başta olmak üzere farklı kent, kasaba veköylerde çok sayıda eylem gerçekleştirdiler. Esnaflar,kepenk kapatarak grev çağrısına destek verirken,gençler birçok caddede araba lastikleri yakarakbarikatlar kurdu. Gün boyu süren eylemlerde, farklınoktalarda polisle çatışan göstericiler, işgalci Suudiordusunun Bahreyn’den derhal çekilmesini talepeden şiarlar yükselttiler.

Gösterileri engellemeye çalışan kolluk kuvvetlerimahalle, kasaba ve köylerin yollarını kapatarakeylem alanlarına geçişi engellemeye çalıştılar.Bahreyn dışından devşirilen ve polis tarafından“vurucu güç” olarak kullanılan “yabancı polis”lerigöstericilerin üzerine salan ortaçağ kalıntısı rejim,kitlelerin direnişiyle karşılaştı. Bazı caddeleri,barikatlar kurarak uzun süre trafiğe kapatangöstericiler, gaz bombaları ve polis kurşunlarınarağmen, gün boyu cadde ve sokakları terk etmediler.

Suudi ordusunun Bahreyn’den çekilmesi vezorba Kral Hamad bin İsa El Halife’nin devrilmesiyönünde sloganlar atan göstericilerin, bazıbölgelerde Bahreyn ve Suudi krallarınınfotoğraflarını yaktıkları gözlendi.

15 Mart’ı, “Şehitler Meydanı’na Doğru İlerlemeCuma’sı” ilan eden Gençlik Koalisyonu, bugün depek çok noktadan Şehitler Meydanı’na, (İnciMeydanı) doğru ilerlemeye çalıştı. Kollukkuvvetlerinin saldırılarıyla meydana girişleriengellenen eylemciler, bazı noktalarda yine polisleçatıştılar. Suudi ordusunu Bahreyn’den söküp atana,Kralı devirene ve Bahreyn’de halkı temsil edendemokratik bir yönetim kurana kadar mücadeleyedevam edeceklerini ilan eden koalisyon bileşenleri,29 Mart tarihinde gerçekleştirilecek büyük birgösteri için de çağrıda bulundular.

Suudi ordusunun Bahreyn’i işgalinin ikinci yılındagerçekleştirilen yaygın eylemler, ortaçağ kalıntısırejimi yıkmak için mücadele eden halkın baskı,kuşatma ve zorbalığa boyun eğmediğini bir kez dahakanıtladı.

Amerikancı Bahreyn ile Suudi kralları, halkhareketini ezmek için şiddetin tüm çeşitlerinifütursuzca kullandılar. Ancak bu zorbalık, onlarıhalkın direnme iradesi karşısında acze düşmektenkurtaramadı.

Page 24: Kızıl Bayrak 2013-12

Gençlik24 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Kapitalizmde eğitim, burjuvazinin toplumuşekillendirme araçlarından biri olduğu kadarsermayenin gözünü diktiği kârlı bir sektördür aynızamanda. Bugün bunu tüm çıplaklığıyla görüyoruz.Milyonlarca öğrenci ticarethaneye dönmüş okullardamüşteri durumunda. Okullarıyla, dershaneleriyle, özeldersleriyle, bu alanın ne kadar kârlı bir pazar olduğunusiz düşünün. Kapitalistler de bu kârlı sektörden en iyişekilde yararlanmaya çalışıyor. Öğrenciler ceplerindekipara kadar eğitim hizmeti alabiliyorlar. Emekçi çocuğuisen imkânları kısıtlı bir devlet okuluna gidersin, yinecebindeki paraya göre orta halli bir dershane ile desınav merkezli eğitim sisteminde başarı elde etmeyeçalışırsın. Bu yüzden her yıl binlerce öğrenci eğitimmasraflarını karşılayamadığı için okul sıralarını terketmek zorunda kalıyor. Ama yetmiyor. “Kâr, daha çokkâr” mantığı ile dönen kapitalizmin çarkları emekçiçocuklarının hayallerini öğütmeye doymuyor. AKPeğitimi tamamen ticarileştirecek uygulamaları adımadım atıyor.

Dershaneleri özel okul yapıp, bu okullara öğrencibaşına teşvik verecek olan AKP, bir de kampüs liselerprojesini müjdeledi. Yani devletin elini eğitimmasraflarından çekeceğini, bu alanı, kaymağını yemesiiçin kapitalistlere peşkeş çekeceğini duyurdu. Devletinkaynaklarını eğitimi nitelikli hale getirmek içinkullanmak yerine yağlı müşterilerine altın tepsidesunan AKP, bu özel okullara dar gelirli ailelerinçocuklarının müşteri olamayacağını çok iyi biliyor. Oyüzden biz emekçi çocuklarına fabrika yollarını ya dataşeronu adres olarak gösteriyor. Çünkü bu adımlarıntamamlanmasından sonra devlet okulları tamamenucuz iş gücü deposu olarak işlev görecek. Tabi ki4+4+4 sisteminin bir parçası olarak...

Yıllarca peşi sıra hayata geçirdikleri uygulamalarlaeğitim sistemini bir ucubeye çevirdiler. AKP ise tamgaz bu yolda ilerliyor. Devlet okullarında verileneğitimin niteliğini değersizleştirdikleri, milyonlarcaöğrenciyi dershanelere mecbur ettikleri yetmiyormuşgibi artık yoksulların çocukları için zerre kadar paraharcamak istemiyorlar. Zeki ve başarılı olmamız eğerailemiz iki yakasını biraraya zor getiriyorsa iyi birgelecek elde etmemize yetmeyecek. Çünkü artık ancakzenginsen iyi bir eğitim alabileceksin.

Mevcut üniversiteye yerleştirme sınav sistemi debizlerin gelecek umutlarının AKP’nin, devletin elindenasıl buruşturulduğunun kanıtıdır. Örneğin 2001’den

bu yana üniversite giriş sınavlarında üç kez köklüdeğişiklik yapıldı. Bununla beraber hemen hemen heryıl kat sayılar, soru stilleri konusunda çeşitlideğişiklikler yapıldı. Son olarak bu sene üniversiteyegiriş sınavlarında din kültürü dersinden de sorusorulmasına karar verildi.

Sanki bu değişiklikler yeterli olmamış,arkadaşlıklarımız, sosyal hayatımız test kitaplarının,soru yığınlarının altında ezilmemiş gibi önümüzdekisenelerde de bizleri sınavdan sınava koşturacak yenibir sistem getirilecek. Milli Eğitim Bakanı NabiAvcı’nın üzerinde çalıştığı yeni sistem ile birlikteüniversiteler kendi sınavını kendileri yapacak. Yamalıbohçaya dönen sınav sisteminde öğrenciler, özelyetenekleri, ailelerinin isteği ve öğretmenlerinkanaatleri doğrultusunda değerlendirilerekyönlendirilecek.

Her üniversitenin kendi sınavını yapmasınınöğrenciler için daha çok sınav ve daha uzun, stresli birsınav maratonu anlamına geleceğini kesin. ÖSYM’ninsınavlarının bile tartışıldığı, şaibeli bulunduğu birsüreçte AKP’nin, Cemaat’in öğrencileri en iyiüniversitelere hakları olmadıkları halde yerleşecekler.

İşte; AKP’nin, kapitalizmin bizlerin geleceközlemlerine verebileceği yanıt koca bir hiç. Testkitaplarına gömülsek de, dershane-ev-okul arasındamekik dokusak da, ne yaparsak yapalım yarınımızgüvencede değil. Yarınımız yok. Çünkü kapitalizmbizlerin hayallerini çalarak gelişiyor, yarınlarımızıkaranlığa gömerek varlığını sürdürüyor. Burjuvalarbizlerin hayatlarından çalarak sefalarını sürüyor,servetlerini büyütüyor. Bir avuç azınlık, milyonlarınfelaketi oluyor.

Bizlerin geleceği sosyalizmdedir. Çünküsosyalizmde kapitalistlerin değil emekçilerin çıkarları,toplumsal fayda gözetilir. Sosyalizmde eğitimtoplumsal bir hizmet olarak sunulur. Kişininpotansiyellerini, yeteneklerini kullanmasının maddi vemanevi koşulları sosyalizmde oluşturulur ve tümolanaklar eşit ve parasız olarak sunulur. Herkesinistediği faaliyet dalında kendini geliştireceği özgüryarınlar sosyalizmde!

Paramız hangi okula, puanımız hangi bölümeyetiyorsa onu seçmek zorunda kalmayacağımız birgelecek için sosyalizm!

(Özgür bir gelecek için Liselilerin Sesi dergisininMart 2013 tarihli 50 sayısından alınmıştır...)

DLBçalışmalarından...

BursaMimar Sinan Meslek Lisesi ve Yıldırım Ticaret

Meslek Lisesi öğrencilerinin okul çıkışı saatlerindeöğrencilerden, eşit, parasız eğitim ve sınavsızüniversite talepleriyle imza toplandı. Çalışmasırasında liselilerle eğitim sisteminin sorunlarıüzerine sohbet edildi ve birçok öğrencininüniversite beklentisinin olmadığı görüldü. Birçoköğrenci de imza föylerinden alarak kendisınıflarında toplamak istediklerini dile getirdi.

Bunun yanısıra yine bu iki okulun çevresineDLB’nin “Eşit, parasız eğitim! Sınavsız üniversite!”talepli afişleri yapıldı.

AnkaraGençliğin yoğun olarak kullandığı güzergâhlara

afişler yapılırken Liselilerin Sesi gençliğeulaştırılıyor.

Mamak’ta, Suzan Mehmet Gönç Lisesiöğrencilerinin okul yolu güzergâhına DLB afişleriyapılırken Kızılay Yüksel Caddesi’nde açılan standdaLiselilerin Sesi’nin son sayısı liselilere ulaştırıldı.Ayrıca Yüksel Caddesi, Meşrutiyet Caddesi veKonur Sokak’ta afişler yaygın olarak kullanıldı.

Kartal“Eşit, parasız eğitim! Sınavsız üniversite!” şiarlı

DLB afişleri Kartal’da liselilerin yoğun olarakkullandığı tren istasyonu, Kartalbaba Geçidi,Bankalar Caddesi, Kartal Meydanı ve liselerinçevresinde yaygın biçimde yapıldı.

Yanı sıra liselilerin okul ve dershane çıkışlarınınyoğun olduğu saatlerde Bankalar Caddesi’ndebroşür dağıtımı gerçekleştirildi.

Dağıtımda ajitasyon konuşmaları ve LiselilerinSesi dergisinin satışı da yapıldı.

EsenyurtKarl Marx, ölümünün 130. yılında Esenyurt

DLB’nin düzenlediği toplantıyla anıldı. Marx veEngels’in 1848 Şubatı’nda kaleme aldıklarıKomünist Manifesto’nun tartışıldığı toplantıda,manifestodan alıntılar yapılarak modernburjuvazinin ortaya çıkışı, kapitalist sistemin nasılayakta kaldığı ve proletaryanın devrimci rolüüzerinde duruldu.

Komünistlerin dine bakışı, ailenin, özelmülkiyetin ve devletin ortadan kaldırılmasınıngerekliliği üzerine tartışmaların da yürütüldüğütoplantının sonunda Engels’in, Marx’ın mezarıbaşında yaptığı konuşma metni okundu.

“Eşit, parasız eğitim! Sınavsız üniversite!” talebiekseninde yürütülen sınav gündemli çalışmanın dadeğerlendirildiği toplantıda güncel talepler uğrunayürütülen mücadelenin teorik çalışmalarlabeslenmesi gerektiği vurgulandı.

Paramız hangi okula, puanımız hangi bölume yetiyorsa onuseçmek zorunda değiliz!

Özgür yarınlar sosyalizmde!

Page 25: Kızıl Bayrak 2013-12

Gençlik Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013..

Linç girişimleri, devrimci ve ilerici öğrencilerihedef alan faşist saldırılar, 8 Mart sonrası kadınlarayönelen ırkçı-şoven saldırı... Sivil faşistler birçok ildekendinden olmayan herkese saldırmaya devam ediyor.

Gündemde olan “müzakere süreci” ile Kürthareketini tasfiye operasyonuna soyunan sermayedevleti, bir diğer taraftan da milliyetçiliği ve ırkçılığıkörüklüyor. Sermaye partileri birbiri arasında “en iyimilliyetçi biziz” yarışına giriyor. Tüm bu yarışiçerisinde ise eli kanlı sivil faşistler toplumunmilliyetçi damarını da kullanarak önüne gelenesaldırıyor. HDK heyetinin Sinop ve Samsun’dayaşadıkları, bu linçci çetenin güncel icraatları olarakönümüzde duruyor. Sermaye düzeni dengeleri elindetutmaya çalışırken halklar arasındaki kardeşliğe de herzaman ket vurmak için elinden geleni yapıyor. 8 Martaçılımları yapılırken mitingden çıkan kadınlarasaldıranları polis sadece izlemekle yetindi. KezaNewroz sonrası yine aynı bilindik görüntülersergilendi.

Gençlik cephesinde de durum bundan farklı biryere oturmuyor. Sermayenin kapsamlı saldırılarıgençliği de büyük oranda etkiliyor. YÖK Yasa Tasarısıile eğitimin ticarileşmesinin önü tamamen açılırken,harçların ödenmemesi bahane edilerek birçoküniversite de yemekhanelere zam yapılıyor. Gençliğeüniversitelerde söz hakkı tanımayanlar artık üniversitebileşenlerini tamamen yok sayıp sermayedarlarıüniversitelerin başına getirmeye çalışıyor.

Her geçen gün değişen sınavlarla liseli gençlik iseucuz iş gücü olarak görülüyor. Meslek liselerisermayeye peşkeş çekiliyor. Sınavlarda yaşanan şifreskandalları ise sınavların gerçek yüzünü ortaya seriyor.İşçi ve emekçi çocuklarına geleceksizliği dayatanlar,parası olanın okuyacağı bir sürecin önünü açmayaçalışıyor. Üniversitelerden mezun olan gençliğe iseyine sınavlar dayatılıyor. Geleceksizlik gerçeğiiçerisinde sınavlara girerek umudunu orada arayanlarer ya da geç bu sistemdeki çarpıklığında farkınavaracaktır.

Gençliğe yönelik tüm bu geleceksizlik saldırılarınıniçerisinde öncü-mücadeleci güçleri yok etmeoperasyonları da sermaye cephesinden hızlanarakdevam ediyor. Açılan soruşturmalar, afiş asmanınyasaklanması, polis-ÖGB destekli saldırılar ise sondönemde sıklıkla yaşadığımız olaylar. DTCF’deyaşanan faşist saldırıların ardından okulda afişasmanın yasaklanması, onlarca devrimci ilericiöğrencinin uzaklaştırma alması, gençlik hareketlerinisindirme çalışmalarını açıkça gözler önüne seriyor.Zamanında ödenen bedeller sayesinde kazanılan haklarve faaliyet alanları bugün bir bir ortadan kaldırılmayaçalışılıyor. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde veSamsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde açılan standlaradahi tahammül edemiyorlar. Çanakkale de ise gençlikgüçlerine yönelik kapsamlı bir saldırı devreyesokulmaya çalışılıyor. Faşist çeteler güçlendirilirken,okulda da devrimci güçlere ÖGB ve polis desteklisaldırılar gerçekleştiriliyor.

Soruşturma saldırılarını ÖGB saldırıları takipediyor. Soruşturma ve cezalarla öğrenci gençliğinmücadelesinin önüne geçemeyenler ÖGB eşliğinde

gerçekleştirdiği saldırılarla gençliğin mücadelesinibitireceklerini düşünüyorlar. OsmangaziÜniversitesi’nde yemekhane zamlarına karşıgerçekleştirilmeye çalışılan alternatif sofraya ÖGBazgınca saldırmış ancak yaşanan ÖGB terörümücadelenin bitmesi bir tarafa gençliğin arkadaşlarınasahip çıkması ile mücadeleyi büyüten bir sürecedönüşmüştür. Yaklaşık 2 bin öğrenci OsmangaziRektörü’ne istifa çağrısı yapmış, arkadaşlarının yalnızolmadığını göstermişlerdir. Keza ODTÜ’de yaşananpolis terörüne karşı 5 bin öğrenci ‘ODTÜ ayakta!’demiştir.

Sivil faşistler iş başında

Üniversitelerde yaşanan saldırılar polis-sivil faşistişbirliği ile yürütülmektedir. Osmangazi’de eylemsonrası yaşanan faşist saldırıda devrimci ve ilericiöğrenciler yaralanmış ancak daha sonra olayı protestoetmek isteyen 12 öğrenci gözaltına alınmıştır. Faşistlerise ellerini kollarını sallayarak dolaşmaktadır. KezaDTCF’de yaşanan satırlı saldırılar kameraların önündeyaşanırken faşistlere yönelik hiçbir yaptırımuygulanmamış, tam tersi sivil faşistlerin sırtısıvazlanmıştır. Son olarak Hacettepe Üniversitesi’ndeyaşananlarla birlikte polis saldırısı ve rektör işbirliğiile faşistlere alan açılmaya çalışılmıştır. Polis ikibuçuksaat devrimci, ilerici ve yurtsever öğrencilere gazbombaları ile saldırırken sivil faşistlerin etkinlikyapmasının da önünü açmaya çalışmıştır. Yaşanan busaldırı ise üniversitede bulunan öğrencilerin militanduruşları ile geri püskürtülmüştür.

Geleceğimize ve özgürlüğümüzesahip çıkalım!

Saldırılar karşısında gerek ODTÜ’de gerekseOsmangazi’de gelişen kitlesel gençlik eylemleri,gençlik içerisinde bir hareketlenmenin olduğunungöstergesidir. Bizlerin ise bu hareketliliğe yön vermegibi bir sorumluluğumuz var. Yaşamın içerisindekitlelerle bütünleşerek gelecek ve özgürlükmücadelesini büyütmeliyiz. Tüm bu saldırıları geripüskürtmenin yolu ise militan mücadeleyigüçlendirmek ve yaymaktan geçmektedir.

“Piyasacı, gerici, işkenceci rektör istemiyoruz!”

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde eylem yapan öğrencilere ÖGB vahşice saldırmış daha sonraöğrencileri polise teslim etmiş, işkence talimatının ise doğrudan rektör tarafından verildiği ve rektörün bekçiköpeklerine sahip çıktığı gündeme gelmişti.

Osmangazi Üniversitesi bu teröre karşı kitlesel bir eylem yaparak “Piyasacı, gerici, işkenceci rektöristemiyoruz!” şiarını yükselttiler.

Osmangazi Üniversitesi Meşelik Kampüsü’nde düzenlenen eyleme Anadolu Üniversitesi Yunus Emre ve İkiEylül kampüslerinden de öğrenciler destek oldu. Dışardan gelen öğrencilerin kampüse girişi sırasında yaşananküçük çaplı gerginliğin ardından tüm öğrenciler Meşelik Kampüsü’nde toplandı.

Katılımın hayli yüksek olduğu eylemde öğrenciler sıklıkla “AKP’nin rektörü Hasan Gönen istifa”, “İşkencesirektör istifa” ve “rektör istifa” sloganlarını haykırdılar. Öğrenciler adına rektörlüğe siyah çelenk bırakılırkenEğitim-Sen ve Eğitim-İş adına da konuşmalar yapıldı.

Eylemin ardından dağılan öğrenciler ise Büyükdere tramvay durağında faşistlerin saldırısına uğradı. Demirsopalarla yaralanan üç öğrenci hastaneye kaldırılırken saldırıya uğrayanlardan ikisinin gözaltına alındığıöğrenildi.

Faşist çeteler iş başında!

Page 26: Kızıl Bayrak 2013-12

Gençlik26 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Geçtiğimiz hafta üniversiteler sivil faşist ve ÖGBsaldırıları ile azgın polis terörüne sahne oldu. Ancakher saldırıda gençliğin yanıtı direniş oldu. Sermayedüzeni ise çareyi üniversiteleri tatil etmekte buldu.

Hacettepe ÜniversitesiBeytepe Kampüsü’nde faşist çeteler 18 Mart günü

Çanakkale Şehitleri Anma etkinliği yapmak istediancak devrimci ve ilerici öğrenciler izin vermemekiçin etkinliğin yapılacağı salona gittiler. Kapıda önceÖGB barikatı ile karşılaşıldı. Ardından kampüse girençevik kuvvet polisleri öğrencilere tazyikli su, gazbombası ve plastik mermi ile saldırdılar. Öğrenciler desaldırıya taşlarla karşılık verdiler.

Rektörlük binası önünde yaklaşık bir buçuk saatsüren çatışmanın ardından ana yola çıkan ilerici-devrimci öğrenciler trafiği keserek çatışmaya devamettiler. Daha sonra kütüphane ve yemekhaneninbulunduğu alana doğru geri çekilen devrimciler barikatkurarak kampüsü savunmaya devam etti. Bu sıradabölümlere, Yıldız Amfi’ye ve kütüphaneye atılan gazbombalarından yüzlerce öğrenci etkilendi. Baygınlıkgeçiren, gaz bombalarının çekirdekleri ve plastikmermilerle yaralanan onlarca öğrenci hastaneyekaldırıldı.

Polisin azgın saldırısında ikiye bölünen kitle, sonrayemekhane meydanında buluştu ve polisin kampüsüterk etmesinin ardından rektörlüğe yürüdü. Buradakısa bir basın açıklaması yapan öğrenciler, daha sonraYüksel Caddesi’ne geçerek polis saldırısını protestoettiler.

Eylemde polis attığı gaz bombalarının kapsülleriniyere sererek saldırganlığı teşhir eden öğrenciler, tümsaldırılara rağmen devrimci ve ilerci öğrencilerin geriadım atmayacaklarını vurguladılar.

Aynı gün Sıhhiye Kampüsü’nde iseÜniversitelerarası Kurul Toplantısı’nı protesto edenGenç-Der üyeleri polis saldırısı ile gözaltına alındı.

Ankara Üniversitesi20 Mart günü Cebeci Kampüsü’nde Newroz

kutlaması için toplanan öğrenciler özel güvenliksaldırısına hedef oldu.

ÖGB öğrencilere saldırırken bir güvenlik deöğrencilerden birini bıçakladı. Damarının kesilmesinedeniyle kan kaybeden öğrenci hastaneye kaldırıldı.

Ardından pervasızca saldırmaya başlayan polis tümkampüse rastgele gaz bombası attı. Siyasal BilgilerFakültesi’nde sınavlar olmasına rağmen polisdersliklere doğru gaz bombası attı. Okula giremeyenTOMA ise dışarıdan tazyikli su sıktı. Polisin SBF’yegirmesine öğrenciler tarafından izin verilmedi.Öğrenciler girişe kurdukları barikatla polisiengellediler.

Polis saldırısı nedeniyle sınavlar ertelenirken,saldırıda çok sayıda öğrencinin yaralandığı ve

polisin ambulansların içeri girmesini engellediğiöğrenildi. SBF dekanı ve akademisyenler polisin okuluterketmesi üzerine görüşmeler yaparken öğrencileriçerideki bekleyişlerini sürdürdüler. Görüşmelerinardından da polis okuldan çekildi. Öğrenciler deNewroz kutlamasına kaldıkları yerden devam etti.

KESK Ankara Şubeler Platfomu da aynı gün birbasın açıklaması yaparak polis saldırısını kınadı.

İstanbul ÜniversitesiBeyazıt Kampüsü’nde de stand açan öğrencilere

önce sivil faşistler saldırdı. Newroz kutlamasıöncesinde gerçekleşen saldırının ardından okula girençevik kuvvet polisleri de devrimci ve ilericiöğrencilere saldırdı.

Saldırı sırasında polisin bir kadın öğrencininkafasını duvara vurduğu, yüzü kan içinde kalan kadınöğrencinin beyin kanaması şüphesiyle hastaneyekaldırıldığı öğrenildi.

Sivil faşistleri okulun bir köşesinde korumaya alanpolis, saldırıda 4 öğrenciyi yaralarken 3 öğrenciyi degözaltına aldı.

Gençlik 16 Martkatliamlarını lanetledi

AnkaraEkim Gençliği, SGD, TÜM-İGD ve Kaldıraç

tarafından, AÜ Cebeci Kampüsü’ndeki EğitimBilimleri Fakültesi önünde yapılan eylemde“Halepçe’de Kürttük, Beyazıt’ta Öğrenci...Katliamları unutmadık, hesabını soracağız!” pankartıaçıldı. Açıklamada Beyazıt ve Halepçe katliamlarıanlatılarak sermaye devletinin gençliğe ve işçi-emekçilere yönelik saldırılarına değinildi, tüm busaldırılara karşı gelecek, özgürlük ve sosyalizmmücadelesinin yükseltileceği vurgulandı.

Eyleme DYG, Gençlik Derneği, ÖGD, SÖZ Dergisi,YDG ve DPG de destek verdi.

İzmirDemokratik Yurtsever Gençlik tarafından Dokuz

Eylül Üniversitesi Dokuzçeşmeler Kampusü’ndeyapılan oturma eylemi ve basın açıklaması iledevletin gerçekleştirdiği katliamlar teşhir edildi.Halepçe, Qamişlo, Beyazıt ve Gazi katliamlarına tektek değinilen açıklamanın ardından Çerxa Şoreşêmarşı okundu. Eyleme Ekim Gençliği, EÖC, ÖğrenciKolektifleri ve Gençlik Muhalefeti de destek verdi.

İstanbulEkim Gençliği, DÖB, DAF, ÖEP, SDH, Devrimci

Gençlik ve TÜM-İGD, Edebiyat Fakültesi önünden“Beyazıt, Halepçe... Katil devlet hesap verecek!”pankartıyla yolu trafiğe kapatarak BeyazıtMeydanı’na yürüdü. Burada yapılan açıklamadaBeyazıt ve Halepçe katliamlarının faili devletin hesapvereceği vurgulanmasının ardından tekrar BeyazıtKatliamı’nın yaşandığı Eczacılık Fakültesi önünegeçilerek katliamda ölenlerin resimleri asıldı ve saygıduruşu yapıldı. Saygı duruşunun ardından hepbirlikte söylenen 16 Mart marşı ile eylem bitirildi.

Gençlik Federasyonu da Beyazıt’ta yaptığıeylemle 16 Mart Katliamı’nda şehit olan devrimcileriandı.

18 Mart 2013 / Ankara

18 Mart 2013 / Beytepe

Faşist saldırılara vepolis terörüne geçit yok!

Page 27: Kızıl Bayrak 2013-12

Kadın Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Hindistan, yine toplu tecavüz haberiyle gündemegeldi. Tecavüzün bu kadar sık yaşandığı bir yerde (her18 saatte bir) ancak toplu tecavüz vakaları haberdeğerinde olabiliyor. 16 Aralık’ta Yeni Delhi’de 23yaşındaki bir genç kadın otobüste toplu tecavüzeuğramış ve feci şekilde dövülmüştü. Ağır yaralanangenç kadın daha sonra hayatını kaybetmişti. Bu olayınüzerinden bir ay bile geçmeden benzer bir olay yineHindistan’da ve yine bir yolcu otobüsünde yaşanmıştı.Bu kez yedi erkek 29 yaşında bir kadına tecavüzetmişti. Son olarak geçtiğimiz hafta bisiklet turundaolan İsviçreli çifte saldıran ve 8 kişi olduğu belirtilenbir grup, erkeği dövüp etkisiz hale getirdikten sonrakadına tecavüz etti.

Benzeri olaylar hemen her ülkede meydanagelmektedir. Ancak burada dikkat çeken nokta buvakalardan sonra egemen sistemin yetkililerinceyapılan açıklamalardır. Zira bu açıklamalar tecavüzüönleme gibi bir dertlerinin olmadığını ortayakoymaktadır.

Bu yaşanan son olay üzerinden açıklama yapanHindistan İçişleri Bakanı Uma Shankar Gupta, toplutecavüze uğrayan İsviçreli kadının da yaşanan olayda“hatası” olduğunu söyleyebildi. Konuyla ilgili birbasın açıklaması yapan İçişleri Bakanı, olayın ülkeleriaçısından oldukça üzücü olduğunu belirtirken, hatanınbir kısmının da turist çiftte olduğunu çünkü nereyegittiklerini polise bildirmediklerini söyledi.Türkiye’deki bakanların açıklamalarıyla ne kadar dabenzer. Hatırlanırsa onlar da “barış gelini” PiccaBacca’nın Türkiye’de tecavüze uğraması vekatledilmesi sonrasında yaşananları ülkenin imajıüzerinde açıklamışlardı.

Hindistan’ın dini gururlarından Asaram Bapu’nun,bundan önceki yaşanan toplu tecavüz vakasında sadecesaldırganların suçlanmaması gerektiğini savunabilmiş,“Eğer kurban Tanrı’nın adını ansa ve saldırganlarınayaklarına kapanıp şefkat dilenseydi bu trajediolmazdı. Hata tek taraflı değil” diyerek tecavüzümeşrulaştıran açıklamalar yapmıştı.

Bu da yine Türkiye’deki açıklamalara ne kadar daçok benziyor. Hatırlanırsa, Selçuk Üniversitesi İlahiyatFakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. OrhanÇeker “Sorunun odağında kim var? Kadın var.Kardeşim, sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerlekarşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettiktensonra sonucundan şikâyet etmen makul değildir”diyebilmişti. “Dekolte giyen tecavüze uğrar”

mantığının sığlığı başka bir ülkede başka bir dinselgörevliden “hata tek taraflı değil” olarak karşımızaçıkıyor.

Böylesi açıklamalar egemen gerici zihniyetinbakışını özetlediği gibi, bu konuda önleyici hiç biradımın atılmadığını da gösteriyor. Kadına yönelikgerici ve ayrımcı bakışın egemen sınıfların politik vedini temsilcilerinde böylesine ifade bulması, aslında buolayların toplum nezdinde meşru algılanması riskini deiçermektedir.

“Kadın evden çıkmasaydı başına bu gelmezdi!”zihniyetinin güncel yaşamda da karşımıza çıkması buaçıdan şaşırtıcı değildir. Bu açıdan medyada yer alanhaberler de oldukça sıkıntılıdır. Örneğin, ABD’li SaraiSierra’nın öldürülmesi olayı, burjuva medyada “birkadın evden uzaklaşırsa bakın başına neler gelir”mesajı yüklü bir şekilde yer aldı.

Kadına yönelik taciz, tecavüz gibi saldırılarsömürüye dayalı sınıflı toplumlarda kadınlarınyaşadıkları sorunları açık bir şekilde özetlemektedir.Kadınların cinsel saldırıların hedefi olmaları onlarınsuçuymuş gibi kabul görmesi ataerkil düşünüş vegeleneklerin kadın kimliğinde yarattığı toplumsalalgının sonucudur. Bundan dolayı gerici ataerkildüşünüş ve geleneklere karşı mücadele önemli biryerde durmaktadır. Kadını aşağılayan, baskı veşiddetin hedefi haline getiren her türden gericiliğekarşı mücadele günümüz koşullarında kadınların çokyönlü sömürüsünün kaynağı olan kapitalizme karşımücadele ile birlikte ele alınmalıdır. Ancak bu şekildekadınların maruz kaldığı her türden şiddetin önünegeçilebilir.

Kadın cinayetleri

protesto edildi!

Çiğli’de, tekstil işçisi Gamze Nur Özcan’ınkatledilmesinin ardından Bağımsız Devrimci Sınıf

Platformu (BDSP) kadın cinayetlerine karşı eylemyaptı.

15 Mart günü Çiğli Belediyesi önündegerçekleştirilen basın açıklamasında “Gamze NurÖzcan ilk değil! Kadın cinayetlerine son!” şiarlıozalit açıldı.

“Emperyalist savaşların olmadığı, savaşlardakadınların alınıp satılmadığı, kadınlara yönelikşiddetin, tacizin olmadığı, özgür eşit yarınlarancak ve ancak sosyalizmle mümkündür” sözleriile başlayan eylemde basın açıklamasını Ayla

Subaşı okudu. Açıklamada, kadın cinayetlerinin giderek arttığını belirten Subaşı, Gamze Nur

Özcan’ın katledilmesi ile bilgileri paylaştı. Kadınların bu kadar rahat öldürülmesinin sebebinin yüzyıllardırkadına biçilen toplumsal rol ve kapitalist sistemin kadına bakışı olduğunu ifade ederek, AKP iktidarının dakadına yönelik anlayışını 10 yıldır çıkardığı yasalarla, göz yumduğu cinayetlerle, teşvik ettiği taciz ve tecavüzvakalarıyla ispatladığını belirtti.

Subaşı, açıklamayı şu sözlerle noktaladı: “O günler gelinceye kadar, kadına yönelik şiddete, kadıncinayetlerine karşı mücadele etmek, kadınları kapitalist sistemin çarklarından, özgürleşmeye çağırmak bizleredüşüyor. Son olarak dostumuz Gamze’nin katlinin verdiği öfkeyle, haykırıyoruz: Bizleri koruyacak olan kendiörgütlülüğümüzdür!”

Kızıl Bayrak / İzmir

Kadına yönelik şiddetdünyanın her yerinde!

15 Mart 2013 / İzmir

Page 28: Kızıl Bayrak 2013-12

Sınıf28 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Adana’da kafası pres arasına sıkışan 13 yaşındakiçocuk işçi yaşamını yitirdi. Telefon borcunuödeyemediği için çalışmak zorunda kalan AhmetYıldız kan emici sermayedarların kar hırsının kurbanıoldu. Aslında ilk defa çocuk işçi ölümleri gündemegelmiyor. Hatırlanacağı üzere geçen ay da Bursa da 16yaşındaki bir inşaat işçisi iş cinayetine kurban gitmişti.Kuşkusuz bu çocukların patronlarının tutuklanmışolması çıplak gerçeği değiştirmiyor. Tümüylekamuoyunda gelişen tepkiyi yatıştırmak amaçlıgerçekleşen bu tutuklamaların ne kadar süreceğinihepimiz biliyoruz. Bunu daha önceki sayısız pratiktegördük. Asıl mesele Ahmet Yıldız’ın iş cinayetinekurban gitmesinin ardından gündeme gelen çocukişçiliğinin halen oldukça yaygın olarak sürmesidir.Ailenin verdiği bilgiler Ahmet Yıldız’ın çalıştığıbölgede çok fazla çocuk işçi çalıştırıldığı yönünde.

Yeni düzenlemelerçocuk işçiliğin önünü açıyor

Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda her fırsattayeni yeni düzenlemeler yapılıyor. Çocuk işçilerinkanının emilmesi olağan hale getiriliyor. 4+4+4 yasasıbu yasalardan biridir. Hatırlanacağı üzere kamuoyutepkisi üzerinden dinci-gerici partinin şefi TayyipErdoğan “çıraklığı” övmüş, herkesin, kendisinin dahiçıraklık aşamasından geçtiğini vurgulamıştı. Oysaçıraklık denilen kurum, ortaçağ kalıntısı biruygulamadır ve kaldırılması için mücadele etmekfazlasıyla önemlidir.

4+4+4 yasası ile çocuk işçiliğin önünün açılmasıyetmiyormuş gibi, sermaye devleti, çocuk işçiliğininyaygınlaştırılması için elinden geleni yapıyor. Sonyapılan yasal düzenlemelerin arasında Ağır veTehlikeli iş kolu yönetmeliği de var. Yasaya göre bukapsamda çalışacak işçilerin yaşı 16’ya çekiliyor. Budurum Ahmetler’in neden öldüğüne de ışık tutuyor.

UNİCEF, Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin32’nci maddesi, çocukların “tehlikeli olabilecek ya daeğitimini engelleyebilecek ya da sağlığı veya bedensel,zihinsel, ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişimi içinzararlı olabilecek herhangi bir işte çalıştırılmasına”

karşı korunma hakkını savunmaktadır. Ama herkesçebilinmektedir ki sermayenin çıkarları söz konusuolduğunda her türlü yasa, sözleşme sadece birer kağıtparçasıdır.

İstatistiki veriler tablonun vahametinigözler önüne seriyor

DİSK-AR raporu çocuk işçiliğe dair çarpıcı verilersunmaktadır. Raporda yer alan rakamlar, dünyagenelinde 2008 itibariyle 5-17 yaş arasındaki çocuksayısının 1 milyar 586 milyon olduğunu gösteriyor.Çalışan çocukların (5-17 yaş) sayısı ise 306 milyon.

Bu rakamın dört yıl öncesinde (2004) 17 milyondaha fazla oluşu bir gerileme anlamına geliyor ama nederece yetersiz olduğu ortada. Üstelik çocuk işçiliğisayısında düşüş olsa da giderek bu düşüşün azaldığı datespit ediliyor. Alt Sahra Afrika’da ise dünyadakigelişmenin aksine çocuk işçiliğinde artışgözlemleniyor.

Ayrıca dünyadaki bu azalma her yaş grubunukapsamıyor. 5-14 yaş grubu için çocuk istihdamı 2004-2008 arasında 196 milyondan 176 milyona gerilerken,aynı dönemde 15-17 yaş çocukların istihdamı ikimilyon artarak 127 milyondan, 129 milyona çıktı.

Çocuk emeğinin en kötü biçimleri için istihdamrakamı ise 2008 için 115 milyon. Erkek çocuklarının74 milyonu, kız çocuklarının ise 41 milyonu en kötüçalışma biçimlerinde yer aldı.

Bir başka veri ise devletin kurumundan. SGKtarafından aylık bağlanan sakat çocuk işçi sayısıDiyarbakır’da 3 bin 980, Şanlıurfa’da 3 bin 789,Gaziantep’te bin 803, Mardin’de bin 668, Batman’dabin 447, Şırnak’ta bin 142 ve Adıyaman’da ise bin 77oldu. Türkiye’de, verilere göre her gün ortalama 172 işkazası meydana gelirken, bu kazalarda her günortalama 4 işçi hayatını kaybediyor, 6 işçi de işgöremez hale geliyor. İstanbul İşçi Sağlığı ve İşGüvenliği Meclisi verilerine göre 2012 yılında en az867 işçi hayatını kaybetti. İşçilerin 15’ini 14 yaş ve altıçocuk işçiler, 19’unu 15-17 yaş arası genç işçiler,162’sini 18-27 yaş arası işçiler, 384’ünü 28-50 yaşarası işçiler, 89’u 51 yaş ve üstü işçiler iken, 198’ininyaşı belirlenemedi. Aile ve Sosyal politikalar BakanıFatma Şahin ise 2006 yılı sonu itibariyle çocuk işçisayısının bir milyona dayandığını ortaya koyuyor.

Bütün bu veriler sermaye düzeninin kâr hırsınoktasında vardığı boyutu gösteriyor. Asgari ücretinazami sefalet olduğu bir ülkede sermayenin sözcüleriasgari ücretin iyi bir rakam olduğunu ifade ediyorsa,kâr hırsı nedeniyle ortalama her gün 4 işçi iş cinayetinekurban gidiyorsa, hemen her gün kölece yaşam veçalışma koşulları derinleşiyorsa, Esenyurt’ta,OSTİM’de, tersanelerde, fabrikalarda işçilerin al kanıiçiliyorsa, bu düzen sayısız kez yıkılmayı hak etmişdemektir. İş cinayetlerini ortadan kaldırmak, sosyalizmmücadelesini yükseltmek, kapitalizmi tarihinçöplüğüne gömmek ve insanlığın maddi ve maneviolarak yükseldiği bir toplumsal sistemi inşa etmeklemümkündür.

Cinayeti gördük...

Ahmet Yıldız katledildi!

“Deri’de işçiler, ‘Kuzu’ olmayacak!”

Deri-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan işçiler, fabrika önünde başladıkları direnişi sürdürmeyedevam ediyorlar. Sendikal haklara sahip çıkmanın geleceklerine sahip çıkmak anlamına geldiğini söyleyendirenişçi işçiler, mücadelede kararlı olduklarını belirttiler.

Ağır çalışma koşullarının ve düşük ücretin uygulandığı fabrikada, patron Remzi Yılmaz’ın ve büyük oğluYücel Yılmaz’ın hakaretler ve baskılarına karşı örgütlenmeyi seçen işçiler, sendikaya üye olduktan sonra daistifa baskısıyla yüzyüze kaldıklarını vurguladılar. Sendikadan istifa etmeyenleri bir bir işten atmaya başlayanpatron, sendikalı olduğu için şu ana kadar 6 işçinin işine son verdi.

İşten atma saldırılarına karşı direnişle yanıt verilen Kuzu Deri’de direniş 28 Mart’ta 100. gününe giriyor.Kuzu Deri fabrikası önünde üç işçinin sürdürdüğü direniş, 20 Aralık 2012’de başladı. İlk olarak 2008

yılından beri fabrikada çalışan Mehmet Şefik Dağ, ardından 15 yıldır aynı yerde çalışan Ömer Yılmaz ve 25yıldır Kuzu Deri işçisi olan Yücel Atasoy 5 Mart’ta işten çıkarıldıktan sonra direniş bayrağını yükselttiler.

Kapı önünde direnişlerini sürdüren işçiler yaptıkları eylemlerle tepkilerini dile getiriyorlar. Haklarına vegeleceklerine sahip çıkacaklarını vurgulayan işçiler, kamuoyuna destek çağrısı yapıyorlar. Facebook sayfasıaçtıklarını belirten işçiler, 27 Mart’ta Kuzu Deri önünde 100. gün etkinliği yapacaklarını vurgulayarak emektenyana tüm kurum ve kişileri desteğe çağırdıklarını ifade ettiler.

Facebook: Kuzu Deri DirenişiEtkinlik: 27 Mart 2013 Çarşamba Kuzu Deri fabrikası önü Zeytinburnu / İstanbul

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Kızıl Bayrak 2013-12

Mücadele tarihi Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

Kızıldere direnişini önceleyen döneme tümdünyada sosyalizmin yayılan etkisi, Latin Amerikadevrimleri ve 68 öğrenci hareketleri damgasınıvurmaktadır. Bu rüzgar Türkiye’de de etkisinigöstermektedir. Devrim ve devrimci düşünceler genişkitlelerde yankı bulur. Bu rüzgarın etkisiyle Türkiyeİşçi Partisi seçimlerde 7 kişiyi meclise gönderir. CIAtarafından kurdurulan Türk-İş sınıfın biriken öfkesinizapt edemez hale gelir. İşçi sınıfı da harekete geçmişdurumdadır. Sendika, toplu sözleşme ve grev yasalarıhakkında verilen ve esas olarak Türk-İş’ten DİSK’eişçi akışını engellemeyi hedefleyen kanun teklifi,15-16Haziran büyük işçi direnişini doğurur. İstanbul veKocaeli’nde sıkıyönetim ilan edilir. Öte taraftan TİP veMDD gibi sosyal reformist parti ve oluşumlar artıkdevrimci enerji ve düşünce için aşılması gereken birengel olarak dönemin genç devrimcilerinin karşısındadurmaktadır. Burjuva sosyalizmden devrimci bir kopuşiçin iklim müsaittir.

Sermaye sınıfı ve devleti elbette bu gidişatınfarkındadır. 9 Mart’ta MDD’nin etkisiyle gerçekleşendarbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanır. 12 Mart 1971günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral MemduhTağmaç ve diğer kuvvet komutanları tarafındanmeclise bir muhtıra verilir. Ancak bu askeri faşist birdarbedir. Tüm yetki artık ordudadır. Nihat Erimbaşkanlığında bir teknokrat hükümet kurulur ve“Balyoz Harekatı” adı altında bir sürek avı başlar.Türkiye’deki bütün sol ve muhalifler üzerinde tam birdevlet terörü estirilir. Ankara, İstanbul ve İzmir gibibirçok ilde sıkıyönetim ilan edilir.

Bu faşist terör esnasında Türkiye Halk KurtuluşOrdusu (THKO) liderlerinden Deniz Gezmiş, YusufAslan ve Hüseyin İnan yakalanmışlar ve faşistcuntanın sıkıyönetim mahkemeleri tarafından idamamahkûm edilmişlerdir. İdamları engellemek içinTürkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C)liderlerinden Mahir Çayan, THKO ile ortak eylemkararı alır. Bu karar doğrultusunda 1972 Martı’ndaÜnye’ye gidilir ve burada bulunan NATO üssündeçalışan iki İngiliz ve bir Kanadalı radyo teknisyenikaçırılır. Rehinelerin serbest bırakılması için koşulDeniz Gezmiş ve arkadaşlarının serbest bırakılmasıdır.

Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, ErtanSaruhan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, SaffetAlp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy veErtuğrul Kürkçü rehineleri de yanlarına alarak Niksar

ilçesine bağlı Kızıldere Köyü’ne giderler.Saklandıkları yer muhtarın evidir. İhbar sonucu evdevlet güçleri tarafından kuşatılır. Kuşatılandevrimcilerin cephaneliği; ‘bir sten, bir kısa namlulutüfek, bir uzun şarjörlü tabanca ve iki sıradantabancadan’ ibarettir. Kuşatanların ellerinde ise ağırsilahlar ve helikopter desteği vardır. Yine bazıköylülerin iddiasına göre NATO askerleri de bukuşatmaya katılmışlardır.

“Teslim ol” çağrılarına kuşatma altındakidevrimcilerin talepleri üç maddeden ibarettir: “1.İnfazlar derhal duracak. 2. Hiçbir yurtsever vedevrimci asılmayacak. 3. En çok 48 saat içerisinde bukonuda Türkiye radyolarından infazların durdurulduğuhakkında yayın yapılacak.”

Rehinelerin hayatta oldukları askerlere gösterilir.Ancak devlet için operasyonun adı rehine kurtarmadeğildir. Kurulu sömürü düzenine karşı gerçekleşen bubaşkaldırı kanla bastırılmalıdır, ne pahasına olursaolsun. Sermaye devletini hayrete ve endişeye düşürenbu bir avuç insanın, tüm donanımsızlıklarına rağmennasıl böyle bir cüret gösterebildikleridir. Küçücük buköy evinin çatısından Mahir Çayan’ın sesi devletinkendisine bir meydan okumadır; “Sıradan askerlerigönderin, rütbeliler gelsin!”

Evi kuşatanlar arasında bulunan MİT KontrterörDairesi eski başkanı Mehmet Eymür’ün ‘Analiz’ adlıkitabında yazdığına göre: “İçişleri Bakanı, MİTMüsteşarı, Tokat Valisi, Jandarma Genel KomutanYardımcısı, MİT Ankara Bölge Daire Başkanı” daoperasyonu yerinden yönetmektedir.

İlk yaylım ateşinde Mahir başından vurulur.Türkiye devrim tarihine adını yazdıran, sonrakikuşaklara bir gelenek devreden bu destansı direnişte,Mahir’in ardından THKO liderleri Cihan Alptekin veÖmer Ayna, THKP-C üyeleri Nihat Yılmaz, SinanKazım Özüdoğru, Saffet Alp, Hüdai Arıkan (Dev-GençMerkez Yürütme Kurulu üyesi), Ahmet Atasoy, ErtanSaruhan ve Sabahattin Kurt da katledilirler.Rehinelerin de öldüğü bu katliamdan sadece samanlığasaklanan Ertuğrul Kürkçü kurtulur ve o da yapılanaramalar sonucu askerler tarafından bulunur.

Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere, artıksadece şirin bir Anadolu köyü değildir. Adı geçinceöfke ve inanç birlikte artar. Devrimin ve devrimcidüşüncenin, devrim davası uğruna savaşmanın veölmenin, devrimci dayanışmanın ve siper yoldaşlığının

sembolüdür artık Kızıldere.

ON’lardan bize kalan!

Mahir’i, Deniz’i, İbo’su, Cevahir’i, Ulaş’ı, Sinan’ıile bir bütün olarak 71 devrimci kuşağı burjuvareformculuğundan devrimci bir kopuştur.Devrimciliğin bir yaşama biçimi ve savaşma arzusuolduğunu gösteren bu genç devrimcilerin yolununNurhaklar’a, Kızıldere’ye, Şarkışla’ya çıkması tesadüfya da devrimci bir romantizm değildir. Adlarına ağıtlaryakılan bu devrimciler, devrim davasının düzensınırlarına sığmayacak kadar önemli olduğununbilinciyle hareket etmişlerdir. Devrimci yaşamlarındaedindikleri birikim onları proleter sosyalizmineulaştırmamış olsa da, bıraktıkları miras devrimyolunun tatlı sulardan değil, sarp, dolambaçlı veengellerle dolu patikalardan geçtiğini göstermeyefazlasıyla yeterlidir.

Onların devrimcilik anlayışında kurulu düzenlehiçbir biçimde uyuşmamak vardır. Sömürü düzenininyasal cazibesi, TİP’in 7 vekille meclise girdiğinde bilegözlerine çekici gelmemiştir. Aksine devrimdüşüncesinin burjuva yasallığına sığamayacağınıbilecek kadar donanımlıdırlar.

Devrimcilik onlar için biçimsel bir davranışdeğildir. Her şeyden önce bir yaşam biçimidir.Yarınlarda gerçekleşebilecek devrimin güzelliğionların yaşamının doğal bir parçasıdır. Paylaşımları,dava arkadaşları için gösterdikleri fedakarlıklar devrimve devrimciliğin bir slogandan, bir ünvandan çok dahaöte bir şey olduğunu göstermektedir. Yoldaşlık, endoğru tanımını onların hayatlarında bulmuş, bizleremiras kalmıştır.

Belki maddi yaşam olarak küçük burjuva sosyal birstatüden gelmektedirler. Ancak devrimcilikleriyleemekçidirler. Yapılacak işlerin en önünde onlar vardır.Ölümle sonuçlanabilecek eylemlerde, emek gerektirenbaşka işlerde de esirgemedikleri hayatlarının yanındaalınterleridir. Giriştikleri ve yaptıkları her işte başarılıolmaları tesadüfi değildir. Zira tercihleri rastgeledeğildir. Düşündükleri gibi yaşamakta ve yaşadıklarıgibi de düşünmektedirler. Bilinç ve emeğin üzerinekurdukları devrimci yaşamlarında ölümü biletereddütsüz karşılamalarının gerisinde, işte bu bilinçlitercih bulunmaktadır.

Devrim onlara yarın olabilecek kadar yakındır vebu nedenledir ki tüm kötülüklerin sebebi olan bukurulu düzende mezar taşları dışında tek bir dikiliağaçları yoktur. Bu düzen onlar için kendilerine hayatkuracakları bir dünya değildir. Aksine yıkılmasıgerekmektedir. Çünkü insanın insan üzerindekisömürüsünü ortadan kaldıracak, birlikte üretilen herşeyin yine birlikte paylaşılabileceği, halkların kardeşçeyaşayabileceği sosyalist bir gelecek, ancak kuruludüzen yıkılarak inşa edilebilecektir. Eskiye ait tüm oyoz değer ve kötülüklerse enkazla birlikte tarihinçöplüğüne atılacaktır.

Geriye sadece adlarını ve anılarını yaşatan devrimciyaşamlarını bırakmışlardır. İşte bu miras, bu düzendeelde edilen hiçbir servet ve mülkle kıyaslanamaz. Asılsorumluluk ise biz sınıf devrimcilerine düşmektedir.Eğer bu mirası yaşatacak ve yarınlara taşıyacak olanbizler isek, anıları, bizlerin omuzlarında vesorumluluğunda devrimin en güzel armağanıdır.

Hak etmek için devrime hazırlanmak, devrimehazırlanmak için devrimi yaşamak gerekmektedir.

Kızıldere bir savaş çağrısıdır!

Page 30: Kızıl Bayrak 2013-12

Kent-çevre30 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/12 * 22 Mart 2013

“Kentsel dönüşüm” adı altında dayatılan rantdönüşümünü hayata geçirmek için sermaye hükümetiAKP saldırganlıkta sınır tanımıyor. Sermaye sözcüleritarafında her fırsatta altı kalınca çizilen yıkımkararlılığı artık mafya eliyle fiziki saldırı boyutunavardırıldı.

Yıkım dayatmasına karşı örgütlü hareket eden,eylemli süreçler izleyerek mahallesine ve barınmahakkına sahip çıkan emekçiler bu sayede DikmenVadisi’nde uygulanmak istenen kentsel dönüşümprojesini mahkeme kararı ve bilirkişi raporlarıyla fiilendurdurmuştu.

Dikmen Vadisi’nde yıkım için Ankara BüyükşehirBelediye Başkanı Melih Gökçek bir dizi açıklamayapmış ve böylece yıkım süreci yeni bir saldırganlıkboyutuna dönmüştü.

Yıkım için her türlü yolu mübah sayan AKP, bugünemekçilerin tepkisini direkt üstüne çekmemek adına işimafyalara ihale etmiş durumda.

Geçtiğimiz hafta Ankara Dikmen Vadisi’nde yıkımiçin atanan Genkar isimli özel bir yıkım şirketininpersoneli emekçilere silahlarla saldırdı. AylardırDikmen Vadisi’nde emekçileri taciz ve tehdit ederekyaratılmak istenen korku atmosferi 13-14 Mart günüsilahlı, sopalı saldırılarla yeni bir boyut kazandı. Üstüste iki gün süren saldırılarda polis ise saldırılarıizlemekle yetindi.

14 Mart günü silahlı çete üyelerinin saldırısısırasında arabası kurşunlanan Salih Yüce, YıldızevlerKarakolu’na giderek saldırganlardan şikayetçiolduğunda polislerin mahalle emekçilerinden şikayetçiolduğunu öğrendiler. Saldırı sırasında çetecilerlebirlikte hareket ettikleri fotoğraflara yansıyan,yanlarında gerçekleşen saldırıyı izleyen polisler,uyguladıkları her şiddet eyleminde olduğu gibisaldırıya uğrayandan şikayetçi olarak kendileriniaklıyorlar.

Karakoldaki şikayetçi polislerden biriyseDikmen’de yaşayan emekçiler için tanıdık bir isimdi.31 Mayıs 2011 günü Ankara’da gerçekleştirilen Hopaprotestosunda, Halkevleri Kadın Sekreteri Dilşat

Aktaş’a yönelik işkencede bulunan Hakan Güneş adlıpolis, “mağdur” olan şikayetçi polisler arasındaydı.

Yıkım için geldikleri Dikmen Vadisi’ndeemekçilerin üzerine silahlarla ateş açanlar fotoğraflarlasabit olmasına karşın serbest kalırken, mahalledeyaşayan emekçilerden İbrahim Seven tutuklandı.

Pompalı tüfek ve tabancalarla emekçilerin üzerineateş açmaktan geri durmayan bu çetenin arkasındaysabizzat Ankara Büyükşehir Belediyesi ve BelediyeBaşkanı Melih Gökçek olduğu görülüyor.

Bizzat saldırganlar tarafından pervasızlıkla “MelihGökçek’in talimatıyla hareket ettikleri” söylenmekteve bu referansa dayanarak sürekli tehdit ve saldırılarhayata geçirilmektedir. Geçtiğimiz yıl Melih GökçekDikmen Vadisi Son Etap Kentsel Dönüşüm ve DeğişimProjesi planlarına ilişkin yürütmeyi durdurmakararının, gecekonduların yıkım sürecinietkilemeyeceğini, havalar ısınır ısınmaz yıkımabaşlayacaklarını tüm aymazlığı ile ifade etmişti.Gökçek mahkeme kararı için şunları ifade etmişti:“Gecekondular, kaçak gecekondular, onlar herhalükarda yıkılır. Havalar ısınır ısınmaz yıkacağız.Proje olsa da olmasa da yıkacağız onları. Proje iptalolur, ertesi gün yeniden imzalanır çıkar, o bir sorundeğil ki. En fazla bir ay gecikir, o bir problem değil ki

o kararın kesinlikle kalkacağına inanıyorum.”İşlerine geldiğinde sığındıkları yasaları kendilerine

en ufak bir engele dönüştüğünde hiçe sayabiliyorlar.

Medya rançıların borozanlığını yapıyor

Dikmen Vadisi emekçilerine yönelik kapsamlısaldırının son sac ayağınıysa burjuva basın üstlenerekyaşananı arazi çatışması olarak yansıttı. Emekçilerirant kavgasına girmiş bir taraf olarak gösterdi.

Burjuva basın diğer tüm saldırganlık politikalarındaolduğu gibi gerçeği tersyüz edip servis ederkentutuklanan İbrahim Seven’i hedef gösterdiler. “Polisinverdiği bilgiler böyle” diyerek sunulan TGRTHaber’de terör örgütü çarpıtmasına yaslanarak yıkımekiplerine saldırıldığı ifade ediliyor. “Genkarpersoneli” elinde pompalı tüfekle ateş ederken çekilenfotoğraflar açığa çıkmasına rağmen gerçeklerçarpıtılmaya, teşhir olan mafya aklanıp Dikmen Vadisiemekçileri hedef gösterilmeye çalışılıyor.

Soyguncu-rantçı sermaye düzenine karşımücadele her alanda büyütülmeli

AKP hükümeti arkasına aldığı inşaat işkolundakisermayenin gücünü kaçırmamak adına bu alana özelbir önem veriyor. Bu yanıyla bizzat dinci partinin şefiTayyip Erdoğan’ın konuya dair açıklamalarındakisertlik açık bir mesaj taşıyor. “Afet Riski AltındakiAlanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı”için yaptığı konuşmada Erdoğan, “ustalıkdönemleri”nde Çevre ve Şehircilik Bakanlığıkurmalarına dikkat çekerek “Şimdi gideceğiz, gerekirseevleri yıkacağız. Bunun yetkisini aldık mı aldık. Yasaldüzenlemeleri buna göre, kentsel dönüşüm değişimleberaber yaptık, yapıyoruz, yapacağız” demişti.

Bugün bu rant dönüşüm saldırısının en çok eylemlitepkilere sahne olan Dikmen’i hedef alması da buyüzdendir. Zincirin en güçlü halkası olarak görülenDikmen Vadisi emekçilerinin mücadelesi aşılabildiğiölçüde aynı pervasız saldırganlık tüm emekçimahallelerinde rahatlıkla taşınabilecek ve hayatbulabilecektir.

Bunun için saldırıları bir bütün olarak okuyabilmekve tüm emekçilerin ortak bir karşı duruşuna konuedebilmek için mücadele yükseltilmelidir.

Dikmen’de yıkım saldırısı tırmandırılıyor...

Yıkımlara karşı emekçilerin birleşikmücadelesi örülmelidir!

“Okulumuzu vermiyoruz!”

İstanbul Fatih’te bulunan Gazi İlköğretim Okulu’nun imam hatibe dönüştürülmesine karşı yapılan eylemler20 Mart günü de sürdü. Okul önünde yapılan basın açıklamasında, “Susmadık, kararlıyız, okulumuzuvermiyoruz!” ve “Okulumuza dokunma!” pankartları açıldı.

Öğrenciler, veliler ve öğretmenlerin katıldığı eylemde basın açıklamasını Gazi İlköğretim Okulu Aile BirliğiBaşkanı Sündüz Keklik yaptı. Okulların imam hatibe dönüştürülmeye başlanmasının ardından eylemleryaparak, uygulamayı kendi okullarında istemediklerini ilan ettiklerini vurgulayan Keklik, buna rağmen geçenhafta İl Milli Eğitim’in oluşturduğu komisyonun okulun imam hatibe dönüştürülmesi yönünde görüşbelirttiğini vurguladı.

Keklik, mahalle halkı ve veliler adına yetkililere seslenerek şunları söyledi: “Hayatımızın ve düzenimizin üçbeş kişinin masa başında aldığı kararlarla bozulmasına izin vermeyeceğiz. Demokratik tepkilerimizi, aylardırsürdürdüğümüz mücadeleyi görün, duyun ve okulumuzun imam hatibe dönüştürülmeyeceğini bir an önce ilanedin.”

Keklik, taleplerinin duymazdan gelinmeye çalışıldığını belirterek, sonuna kadar mücadele edeceklerini veokulun imam hatibe dönüştürülmesine izin vermeyeceklerini vurguladı.

Açıklamanın ardından okul önünden Fatih Kaymakamlığı’na kadar yürüyüş gerçekleştirildi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 31: Kızıl Bayrak 2013-12

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 Atatürk Bulvarı 109/19 Erciyes İşhanı, Kızılay / ANKARA

Cejna Newroz piroz be!Merhaba yürek dostlarım.Sevgili dostlar Eksen Yayınları’nın tüm emekçilerinin şahsında Kürt halkının, işçilerin, emekçilerin ve

ezilen Ortadoğu halklarının, diriliş-isyan, kardeşliğin ve özgürlüğün bayramı olan Newroz Bayramınızı eniçten devrimci duygularımla kutluyorum. Cejna Newroz je buyna we piroz be!

Yüreğimizin olanca sıcaklığı ile o direngen yüreğinizi selamlıyorum. Sevgiyle umutla ve inatla kalın, serkeftin.

Mehmet Yamaç1 No’lu F Tipi Cezaevi B2 Blok Tekirdağ

* * *Bir kadın gördüm,

Onun doğurduğunu gördüm,Uyuttuğunu gördüm,

Büyüttüğünü gördüm,Yorulduğunu gördüm,Üzüldüğünü gördüm,

Bir kadın gördüm. (Özdemir Asaf)Değerli dostlar merhaba!Hayatın yarısı ve yaratanı olup da varlığı hep değersiz kılınmak istenen, “ikinci sınıf cins” görülen

kadınların tarihsel isyanlarını simgeleyen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü karşılamaktayken, sizKızıl Bayrak emekçisi ve okuru kadınların kapitalist – gerici ideoloji ve sisteme karşı kadının özgürlüğünüde getirecek mücadelelerini selamlıyor, başarılar diliyoruz. Sevgi ve selamlarımızla. Dostlukla.

Bafra’dan tutsak Partizanlar.Süleyman Rüya

T Tipi Kapalı Hapishane A-5 Bafra / Samsun

* * *

Sevgili dostlar,Dünya kadınlarının sınıfsal, cinsel ve ulusal mücadelesinde toprağa düşen tüm devrimci kadın

yoldaşlar şahsında, siz Kızıl Bayrak gazetesi çalışanı dostların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzükutluyor, bu temeldeki çalışmanızda başarılar diliyorum. Selam ve sevgilerimle. Dostça kalın.

A. ŞimşekF Tipi Hapishane C-24 Hacılar / Kırıkkale

Devrimci tutsaklardanmektuplar...

Mücadele Postası

Ulusal baskının yoğun olarak yaşandığı bir ülkedeyaşıyoruz. Son yıllarda Kürt halkına yönelik gerçekleştirilenfiziksel ve psikolojik saldırı kendini her alanda hissettiriyor.

Ben ulusal baskının fabrikamda gördüğüm şeklini, değişikbir gözlemimi de paylaşarak sizlere ifade edeceğim.Fabrikalarda işçiler tanımadıkları bir işçiye ilk olarak (adınıbile sormadan) ‘nerelisin?’ diye sorarlar. Bu soruya verilencevap ilişkinin daha sonraki gidişatını belirler. Banafabrikamda bu soruyu sorduklarında verdiğim cevap ‘Vanlı’olunca birçoğu sohbeti kesiverdi. Daha önce çalıştığımyerlerde de bu tarz durumla karşılaştığımdan bu bendeşaşkınlık yaratmadı. Kırgınlığa ya da kızgınlığakapılmamamın sebebi ise ırkçılık zehrinin topluma nasılverildiğini bilmemdi.

Bunu aynı fabrikadan başka bir arkadaşa açtığımda banaşunu söyledi: ‘Ben de Yozgatlı’yım deyince bana ‘Yozgat’tanadam çıkmaz’ lafını söylüyorlar’. Birbirimize karşı ne kadarönyargılı olduğumuz ve nasıl bölündüğümüz ortada değil mi?

Benim fabrikamın servisi Termikel fabrikasının önündengeçiyor. Benim ve servisteki arkadaşlarımın ilgisini bufabrikanın önünde duran bayraklar çekiyor. Çünkü Türkbayrağının yanında bulunan bayraklar her gün değişiyor. Birgün Yunan bayrağı oluyor, bir gün İtalya, Fransa, İngilteresonraki gün Kenya. Çok ilginç görünen bu durumuTermikel’de tekniker olarak çalışan birine sordum ve cevabışu oldu: ‘Hangi ülkenin bayrağı asılıyorsa bil ki o ülkeninpatronuyla önemli bir anlaşma imzalanıyor ve fabrika ziyaretediliyordur’. Bu cevap ben de Tayyip Erdoğan’ın Katarlıişadamlarına dediği ‘Sermayenin dini, dili, ırkı yok. Para cıvagibidir, hemen yatağını bulur oraya akar’ sözünü hatırlattı.

Patronlar ve sermaye devleti milliyetçiliği para kazanmakiçin elinin tersiyle kenara itiyor. Fakat aynı patronlar vesözcüleri, işçileri birleştirmemek söz konusu olunca aynımilliyetçiliğe dört elle sarılıyorlar. Türkiye işçi sınıfı, Kürthalkının ezilmesine destek vererek ya da susarak patronlarınişlediği suça ortak oluyor. Hem de birleşmesinin önündekiengeli aşmayarak -aksine sarılarak- kendi mezarını kazıyor.Bu durumun değişmesini gönülden arzulayan biri olarak tümişçileri ve ilerici insanları, bu sorunun tartışılması ve gericifikirlerin parçalanması açısından önemli gördüğüm BDSP’nindüzenlediği Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na davetediyorum.

Sincan OSB’den devrimci bir işçi

Çıkarlarımızdüşmanlıktan değilsınıf kardeşliği ve

birliğinden geçiyor!

Hacı Halil Mah. Hükümet Cad. No:24 / B, Gebze / KOCAELİ

Page 32: Kızıl Bayrak 2013-12