kızıl bayrak 13-03

32

Upload: kizilbayrak

Post on 12-Mar-2016

239 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2013-03/18 Ocak

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 13-03
Page 2: Kızıl Bayrak 13-03

2 * Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Sermaye devletinin Kürt hareketine yönelik “birçokenstrümanı” bir arada kullanarak gerçekleştirmeyihedeflediği tasfiye operasyonu devam ediyor.Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler sürecin bir dizicephede ve çeşitli yöntemler kullanılarak işletildiğinigösteriyor.

Bir taraftan “Ada görüşmeleri” ön plana çıkarılıpgündemleştirilirken, öte taraftan sermaye devletininiçeride ve dışarıda Kürt hareketini hedef alan imhasaldırıları hız kesmiyor. Paris'te yaşanan suikast, GüneyKürdistan'a yönelik sınır ötesi operasyonlar, PKKkadrolarını ve yöneticilerini hedef alan imhaoperasyonları, “barış” söylemi arkasına gizlenenhesapları ve sermaye devletinin ikiyüzlülüğünü çarpıcıbir şekilde gözler önüne seriyor.

Özellikle Paris'te 3 Kürt kadın siyasetçininkatledilmesi olayı, sermaye devletinin “müzakere”aldatmacasını çok yönlü ve bir dizi kanlı provokasyonlabir arada yürüteceğini açıkça göstermektedir. Esasamacın tasfiye olduğu yerde sermaye devleti açısındankullanılacak enstrümanların çeşitlenmesi de olağansayılmalıdır.

Öte yandan tüm bu gelişmelerle birlikte Kürthalkının mücadele dinamikleri de her geçen güngüçlenmektedir. Zira Kürt halkı bölgesel ölçekte ciddikazanımlar elde ettiği bir dönemden geçmektedir. Nemasa başında yapılan pazarlıklar ne de kanlıprovokasyonlar Kürt halkının mücadele dinamiklerinive özgürlük özlemini dizginleyemeyecektir. Kürthalkının, katledilen 3 Kürt kadın siyasetçinincenazelerini İstanbul'da ve Diyarbakır'da onbinlerlekarşılayarak kanlı provokasyona karşı verdiği yanıt bugerçeği bir kez daha gözler sermektedir.

***Dönemin öne çıkan bir başka gelişmesi Türk

sermaye devletinin Suriye'ye “sömürge valisi” atamasıoldu. Böylece ABD emperyalizminin icazetinde“bölgesel güç olma” hesabı yapan Türk sermayedevleti, Suriye'ye sömürge valisi atayarakemperyalistler hesabına yürüttüğü savaş kışkırtıcılığınayeni bir halka eklemiş bulunuyor.

Sermaye devletinin işi bu noktaya vardırmasını,emperyalistlerin hizmetine koşmakta sınırtanımayacağının ve bu konudaki pervasızlığının güncelbir örneği saymak gerekiyor. AKP gericiliğinin vesermaye devletinin bu saldırgan politikalarının önünegeçmek güncel bir görev olarak önümüzde duruyor.

***Metal sektöründe gündeme gelen kitlesel işten

atmalar sınıf gündemleri arasında giderek öne çıkıyor.Sektörün temel fabrikalarında yaşanan ve binlerle ifadeedilen işçi kıyımı karşısında etkili bir mücadele örmek,halihazırda devam eden Grup Metal TİS'lerinemüdahale etmek açısından da önem taşıyor. Bu açıdansınıf devrimcileri önümüzdeki günlerde “İşten atılmalarson! İşten atmalar yasaklansın!” şiarı ile metalfabrikalarına yönelik müdahalelerine hız vermelidirler.

Paris katliamı ve “İmralı görüşmeleri”

üzerine...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Sermaye iktidarı, Suriye’deki çatışmaları

körüklemeye devam ediyor…. . . . . . . . . . 4

Kürt halkı tepkili,

AKP pervasız ve pişkin! . . . . . . . . . . . . . . 5

Devrimci Kadın Kurultayı’ndan 8 Mart’a.6

Yeni Akit, eski hikaye! . . . . . . . . . . . . . . . 7

Devrimci sınıf faaliyetlerinden... . . . . . . . 8

Bir direnişin ardından...

Can Şafak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Teknopark işçileri: Ücret hakkımızı

gaspettirmeyeceğiz!. . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Manisalı metal işçileri,

birliğin çatısı altında güçleniyor! . . . . . . 11

Daiyang-SK Metal işçileriyle dayanışma

etkinliği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

“Eylemlerimizi sürdüreceğiz!” . . . . . . . . 13

Türk Metalciler’in gardiyanı olduğu

bir çalışma kampı! . . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Hatice Yürekli Parti Okulu Açılış

Konuşması... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19

Gıdanın jeo-politiği

Volkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20-21

Mali’ye emperyalist müdahale, yalanlar ve

gerçekler... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Onbinler Rosa Luxemburg ve Karl

Liebknecht’i andı... . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Yeni YÖK Yasa Taslağı’nın son hali

hazırlandı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

RedHack YÖK’ü hackledi… . . . . . . . . . 25

Emperyalizmin Ortadoğu projesinin

faturasını en çok kadınlar ödüyor! . . . . . 26

Devrimci Kadın Kurultayı

hazırlıklarından... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

“Sistem değişmedikçe

kadın sorunu da çözülemez!” . . . . . . . . . 28

Kapitalizm enerji sorununu çözer mi? . . 29

Çocuk işçiliği üzerine… . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kitapçılarda...

Page 3: Kızıl Bayrak 13-03

Kapak Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Kürt kadın siyasetçileri Sakine Cansız, FidanDoğan ve Leyla Şaylemez’in Paris’te katledilmeleri,ister istemez “İmralı görüşmeleri” süreciyleilişkilendirildi. Türk sermaye devletinin olaykarşısındaki ilk refleksi, “iç hesaplaşma olabilir”argümanıyla PKK’yi suçlamak oldu. Kürt siyasiçevreleri de haliyle devletin derinlerini suçladılar.Kimisi ise yabancı istihbarat servisleri ihtimaline işaretetti. Şimdiye dek birbiriyle şu ya da bu şekilde çelişenbir dizi veri ortaya saçılmış bulunuyor. Fakat kiminnerede durduğuna göre değişen, olayın İranistihbaratına havale edilmesinden “Türk Gladiosu”nunsorumlu tutulmasına, “iç hesaplaşma” suçlamasından“adli” bir vaka olmasına varana dek, bir dizi olasılığadayanak yapılacak ölçüde çeşitlilik arz eden bubilgilerin hiçbiri henüz bir kesinlik taşımıyor.

Şayet yerli ve yabancı burjuva medyanın “güvenilirkaynaklara” dayandırdığı bilgilere bakacak olursak,suikastın profesyonelce işlenmesi dışında net birbilgiye sahip değiliz. Bu kadarı ise sadece olayıniçinde istihbarat servislerinin profesyonel cinayettimleri olmasını kuvvetle muhtemel hale getiriyor.Dolayısıyla ilk elden akılları kurcalayan “olayınardında kimler var ve amaçları nedir?” sorularına kesinyanıtlar vermeye çalışmak, şimdilik sonuçsuz bir çabaolmaktan öte bir anlam taşımıyor. Olayın açıklığakavuşturulup kavuşturulmayacağı konusu damuğlaklığını koruyor.

Paris suikastinin uyarıcı etkisi

Ortadaki belirsizliklere karşın üç Kürt kadınsiyasetçinin katledilmesine dair bugündensöylenebilecekler de var. PKK kurucularından SakineCansız ve iki dava arkadaşının hain bir suikastlekatledilmeleri, her şeyden önce Kürt halkında, sol veilerici çevrelerde büyük bir öfke yarattı. Bu öfkenintemel hedefi karanlık yönleriyle burjuva devletaygıtlarıydı. Keza cinayete karşı büyük bir sahiplenmeortaya çıktı ve olay Kürt halkında yeni birkenetlenmeye yol açtı. Avrupa’nın ve Türkiye’nin dörtbir yanında Kürt emekçilerini sol ve ilerici güçlerlebuluşturan eylemler gerçekleştirildi. Özellikle SakineCansız şahsında kadınların kendini mücadeleyeadamışlığının, Diyarbakır zindanlarındaki vahşetekarşı direnişçiliğin anlamı öne çıktı. Bu yanıyla Parissuikasti, muhtemel amaçlardan bağımsız olaraksahiplerinin elinde patlamış oldu.

Öte yandan olay, Kürt hareketi ve siyasal çevreleritarafından haklı olarak açık bir mesaj şeklindealgılandı. Hangi amaçla yapılmış olursa olsun, Kürthareketinin yönetici kesimi bunu bir gözdağı olarakyorumladı. Tam da bugünlerde Kandil’e TÜBİTAKyapımı ve ileri teknoloji ürünü olduğu iddia edilensığınak delici bombalarla saldırılması, bunun dayöneticileri hedeflemek olarak açıklanması rastlantıolmasa gerek. Burjuva medyada bunun, her alandaPKK’yi huzursuzluğa sürüklemek politikasının birgereği olarak yansıtılması da ayrıca dikkat çekici.

Bununla birlikte Paris katliamı, bir yanıyla, Kürthalkının ve Kürt hareketinin “İmralı görüşmeleri”

sürecine, daha doğrusu AKP’nin “çözüm” planına veniyetlerine yönelik ihtiyatlı tutumuna kuvvetkazandırmış görünüyor. Kürt hareketinin belli başlıyöneticileri AKP’nin tasfiye niyetine daha fazla işaretetmek ihtiyacı duyuyorlar. KCK daha net ifadelerleAKP’nin samimiyetsizliğinden ve ikiyüzlülüğündenbahsediyor.

Rayda tutulmak istenen tren

Fakat Kürt hareketi cephesinden kim hangiaçıklamayı yaparsa yapsın, “İmralı görüşmeleri”ne dairhassasiyet olduğu gibi korunuyor. Tüm sözler gelipİmralı’daki sürecin sağlıklı işletilmesi temennilerine veumutlarına bağlanıyor. Aslında Kürt hareketicephesinden meseleye nasıl yaklaşıldığının ortakpaydası, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın16 Ocak tarihli şu sözlerinde karşılığını buluyor:“İmralı’da resmi görüşmeler yapılıyor. Bu çok önemlive çok değerlidir. Ama bunun ötesinde henüz netleşmişbir şey olmadan, sürece ve geleceğe dair somut şeylersöylemek de mümkün değildir. Bu süreç, bir şekildebaşladı. Hükümetin gerçek niyeti Kürt sorununuçözmek olmayabilir. Tasfiye, oyalama, kandırmaolabilir, ne olursa olsun, bütün bu niyetlerden bağımsızbir süreç başladı. Bunun içini doldurmak, artık barışve özgürlük isteyen herkesin görevidir. Bunu sağlamakbizlerin elindedir. Sadece hükümetin niyetini okuyarak,belirleyemeyiz. Kim bu sürece katkı sunmak istiyorsa,sürecin içini doldurmak zorundadır. Hükümetin niyetişudur diye kestirip atamayız.”

Demirtaş, aynı konuşma içinde, “Hükümettensadece çözümü beklemek yanlış olur ne olursa olsunbiz yola çıkmış olan bu treni rayda tutmak zorundayız.Bu da bize bağlıdır, hükümete bağlı değil. Hükümetebırakırsak bu treni kullanamaz raydan çıkarır, bizböyle düşünüyoruz” diyerek, halihazırdaki tutumlarınaayrıca açıklama getiriyor.

Bu bakış açısından Paris suikastının süreci saboteetmek isteyen derin güçlere bağlanmaması haliylemümkün değil. Kuşkusuz farklı bir noktadan ve farklıkesimleri (“süreci sabote etmek isteyen aşırı uçlar”,İran-Suriye istihbaratları vb.lerini) suçlayarak sermayedüzeninin sözcüleri de benzer bir yaklaşımdakesişiyorlar. Hatta AKP, olayı sabotajcı faillerleilişkilendirerek sürece dair samimiyetine veciddiyetine dayanak yapmaya çalışıyor. Daha açık birifadeyle, karşılıklı suçlamalarda bulunanlar “sürecinsabote edilmek istendiği” tezinde fikir birliği içindeler.

AKP’nin tasfiyeci oyunu vekanlı hesapları biliniyorken...

Ortada sadece bir tasfiye oyunu varken, dahasımuhataplarının iddia ettiğinin aksine dinci-gericiiktidarın tüm sözcüleri bunu ağız birliği etmişçesineaçık ve kesin bir dille ortaya koyuyorken, ciddi ciddisabote edilecek bir süreçten bahsetmek, Paris’tekisiyasi cinayetlerin hesabını açıkta bırakmaktır. “İmralıgörüşmeleri” ile başlayan sürecin yeni biraldatmacadan ibaret olduğunun görülmediğini

sanmıyoruz. Burada AKP’nin 2014 hesaplarını,planlarını, hedeflerini yineleyip durmakgereksizleşiyor. AKP sözcüleri tarafından “İmralıgörüşmeleri”ne atfedilen küçültücü yaklaşımlar bilekendi başına çok şey anlatıyor. Örneğin “istihbaratbirimleri terör örgütleriyle böyle görüşmeler yapar”denilmesinin, bunun da “terörle mücadelenin birenstrümanı” olarak açıklanmasının, Kürt halkınınözgürlük ve eşitlik özlemlerini, Kürt hareketinin barışumudunu aşağılamaktan başka ne anlamı olabilir,bilmiyoruz. Bugüne kadar kamuoyuna görüşmeleriniçeriğiyle ilgili doğru düzgün bir bilgilendirmeyapılmaması, bir kez daha gizli kapaklı sürdürülmesizaten yeni bir aldatma sürecinin teyididir.

Kürt hareketi, Selahattin Demirtaş’ın net ifadesiylekarşı tarafın niyeti ne olursa olsun, (hatta hangikatliamları yaparsa yapsın), “treni rayda tutmayı” birzorunluluk olarak görme vahametini sergilemeyedevam ediyor. Üstelik bu, AKP gibi Kürt halkınadüşman dinci-faşist bir akımın tasfiye-yok etmeprojelerini gönlünce hayata geçirmesini alabildiğinekolaylaştırdığı halde yapılıyor. Ne de olsa hedef neyapıp edip masaya oturmak ya da bugünkü ifadesiyle“İmralı görüşmeleri”nin sürmesini sağlamaktır. Kürtsiyasi çevrelerinin, istihbari faaliyetler çerçevesinde ve“terörü bitirmek maksadıyla” sürdürüldüğü açıkça ilanedilen bu görüşmelerle cumhuriyetindemokratikleştirilmesi ve Kürdistan’da demokratiközerklik sağlanacağı beklentisi içinde olup olmadığınıbilemiyoruz. İmralı’daki çözüm iradesine vekararlılığına bu denli vurgu yapılması boşa olmasagerek. Ama dünyadaki sayısız deneyimin, özelde isePKK’nin son 10-15 yıllık sürecinin döne döne teyitettiği gerçek odur ki, burjuva sınıf egemenliğininsiyasal temeline, devlet yapısına dokunmadan ulusalsorunun bu tür bir burjuva çözümü dahi mümkündeğildir. Sömürücü sınıf iktidarlarından hiçbiri bunumasalarda, hele de gizli kapaklı görüşmeler neticesindevermemiştir, vermeyecektir de.

İmralı masasındaki seçenekler

Geriye “çözüm”ün tek bir biçimi kalıyor. O daküçük kırıntılar karşılığı silahlı Kürt direnişinin tasfiyeedilmesi, böylece Kürt sorununun kontrol altına alınıpdenetlenmesidir. Dolayısıyla İmralı görüşmeleriyalnızca iki seçeneğe izin vermektedir. Ya AbdullahÖcalan Kürt hareketinin topyekûn güvenine uygunhareket ederek Kürtler’in mevcut taleplerindenvazgeçmez ve haliyle görüşmeler, AKP’nin ihtiyaçduyduğu zaman boyunca sürdürülen bir oyalamadanöteye gitmez. Ya da AKP’nin dayattığı geri taleplerkabul edilerek silahlı güçlerin tasfiyesine razı olunur.Her halükarda kazanan dinci-gerici akım, kaybedenlerise Kürt halkı ile Türkiye’nin tüm işçi ve emekçileriolacaktır.

Ve evet; durum, niyetler, hedefler, sonuçlar bu denliaçıkken “hükümetin niyeti şudur” diye kestirip atmak,katledilen üç Kürt kadın siyasetçinin özlemlerinikitlesel olarak sahiplenen Kürt halkına karşı bugününertelenemez sorumluluğudur.

Paris katliamı ve “İmralı görüşmeleri” üzerine...

AKP’nin tasfiyeci aldatmacalarına karşıKürt halkıyla dayanışmaya!

Page 4: Kızıl Bayrak 13-03

Hem iç hem dış politikada kapitalist sınıflarınçıkarlarını gözeterek adım atan AKP iktidarınınsaldırgan, yayılmacı zihniyeti, hemen her icraatındakendini gösteriyor.

Bölge halklarına karşı emperyalist/siyonist güçlerleaynı safta yer alan dinci-Amerikancı iktidar, komşuülkelerin iç işlerine fütursuzca müdahalelerde bulunmacüretini gösteriyor. Suriye’ye karşı yürütülen çetesavaşına ise, “aktif taraf” olarak katılan bu iktidar, Irakve İran’la da köprüleri atma noktasına yaklaşıyor.

Savaş kışkırtıcılığına endeksli güç gösterilerihüsrana mahkumdur

“Bölgesel güç” olabilmek için emperyalist/siyonistgüçler nezdinde rüştünü ispatlama telaşına düşen AKPiktidarı, vahşi katliamlarıyla bilinen kökten dinciçetelerden medet umacak düzeye düşeli yıllar oldu.Suriye’deki iç savaşı körüklemekle yetinmeyenAmerikancı iktidar, işi, kirli elleriyle Irak’ı karıştırmanoktasına da vardırdı.

Türk burjuvazisinin sermaye ihracı ve yeni pazararayışlarına tekabül eden bu politika,emperyalist/siyonist güçlerin bölgesel planlarına hizmetedecek tarzda uygulanmak zorunda olduğu için, hüsranlasonuçlanmaya mahkûmdur. Zira bölge halklarının,onursuz kölelik dayatan ABD-İsrail ikilisinin planlarınauzun süre boyun eğmeleri mümkün değil.

Neoliberal/Amerikancı dinci-gericiliğin “model”iolarak öne çıkan AKP iktidarı, ne pahasına olursa olsunyayılmacı heveslerini gerçekleştirmek istiyor.Pentagon’un savaş baronlarına, alçaltıcı bir şekilde tabiolması da, silahlı çetelere bel bağlaması da, esas olarakiktidarın bu uğursuz hevesinden kaynaklanıyor.Libya’daki yağma pastasından alınan pay hemsermayeyi hem de onun vurucu gücü olan AKPiktidarının iştahını kabartmış görünüyor. Suriye’dekisavaşı körüklemeleri, Şam’da Amerikancı bir yönetiminişbaşına gelmesi için her yola başvurmaları, yeni biryağma törenine katılma sabırsızlığından kaynaklanıyorolsa gerek. Ancak Suriye’nin yeni bir yağma pastasınadönüşmesi kolay olmadığı için, dinci-Amerikancılarıniştahlarının kursaklarında kalma ihtimali yüksektir.

“Sömürge valisi” tayin etme fütursuzluğu

Sınırları boydan boya silahlı çetelere açan AKPiktidarı, militarist güçlerini de cephelere sürerek, BeşarEsad yönetiminin yıkılması için çırpınıp duruyor.Defalarca Baas yönetiminin sonunu ilan eden TayyipErdoğan’la müritleri, bir türlü heveslerine ulaşamadılar.Yanlış hesapları Şam’dan döndükçe hırçınlaşan dinci-gericiliğin şefleri, vahşette sınır tanımayan kökten dinciçetelere verdikleri desteği arttırıyorlar. Polisi, MİT’i,yerine göre orduyu ve medyadaki kalemşör takımını dasilahlı çetelerin hizmetine koşan iktidar, Suriyelilere“özel vali” atayarak yeni bir hamle yaptı.

Türkiye’ye göç eden Suriyelilere “insani yardımyapmak” gerekçesiyle vali atanması, Osmanlı’dandevralınan yayılmacı zihniyetin AKP şefleri şahsındazuhur ettiğinin yeni bir göstergesidir. Veysel Dalmaz adlı

kişiyi “sömürge valisi” olarak atayan iktidar, Baasyönetiminin denetimi dışında kalan bölgeleri yönetmeyeheveslenmiş görünüyor.

AKP iktidarının “sömürge valisi” atayarak,Suriye’deki çatışmalara daha etkili bir şekilde dahil olmagirişimi, elbette Pentagon’un savaş baronlarının onayıalınarak atılmış bir adımdır. Bu vahim adım AKP’ye birşey kazandırır mı? Orası meçhul; açık olan şey ise, buuğursuz adımın çatışmaları daha da körükleyecekolmasıdır.

Halep Üniversitesi’nde katliam

“Sömürge valisi” tarafından desteklenen cihatçıçetelerin son icraatı, Halep Üniversitesi kampüsüneroketlerle saldırı düzenleyip yüze yakın öğrenci ve sivilikatletmek oldu. Hem öğrencileri hem çatışmalardankaçan kadın ve çocukları katleden silahlı çeteler, VeyselDalmaz’ın “sömürge valisi” olarak atanmasındanduydukları memnuniyeti, her vesileyle dile getiriyorlar.

Halep Üniversitesi, çatışma alanlarının dışındakalmıştı. Bundan dolayı çatışmalardan kaçan ailelerin“güvenli” sığınma alanıydı. AKP desteğindeki köktendinci çeteler, üniversite kampüsünü roketlerle vurarakyüze yakın kişiyi katledip, yüzlercesini yaralayarak,kendilerine destek vermeyen herkesi katledebileceklerinibir kez daha kanıtladılar.

Suriye halkına yardım etmek istediğini vaaz edenAKP şefleri ile onlara borazanlık yapan medya,kampüsteki vahşi katliamı yok saydılar. Katliam, dinci-gerici medya da ya haber konusu edilmedi ya da birparagraflık bir haberle geçiştirildi. Her fırsatta hamasinutuklar atan dinci-Amerikancılar’ın, bu katliamısuskunlukla geçiştirmeleri, suçüstü yakalanmalarındandolayıdır.

Vali bölgesinde hırsızlık ve yağma…

Baas yönetimine ve kendilerini desteklemeyentoplum kesimlerine karşı kuralsız bir savaş yürütensilahlı çetelerin etkili olduğu bölgeler, “savaş ağaları”tarafından kontrol edilen yerler oluyor. Bu çeteler sadececinayet işlemiyor, aynı zamanda birer çapulcu sürüsügibi de hareket ediyor.

Silahlı çetelerin, özellikle ticaret kenti olan Halep’iyağmaladıkları, pek çok habere konu oldu. Hırsız,yağmacı savaş ağalarının komutasındaki çeteler, kıtlığınbaş gösterdiği ülkede halkın buğdayını çalacak kadardeğer, ahlak ve ilke yoksunudurlar.

“Sömürge valisi” VeyselDalmaz’ınbölgesinde,yani Baasyönetiminin denetimidışındaki bölgelerde görülen bir başka yağma biçimi,fabrika, işletme ve atölyelerdeki makine veteçhizatın sökülüp Türkiye’yetaşınmasıdır. Suriyeli yetkililertarafından yapılan açıklamaya göre, 1000’eyakın işletme silahlı çeteler tarafındanyağmalandı, çalınan malzemeler ise

Türkiye’de “hurda” niyetine satılığa çıkarıldı. Hırsızlığı “Suriye halkını hedef alan bir korsanlık”

olarak niteleyen Suriyeli yetkililer, bundan dolayıTürkiye’yi Birleşmiş Milletler’e şikâyet edeceklerinibelirttiler.

Yayılmacı politikalara karşı direnmekişçi ve emekçilerin görevidir!

Çeteler bu icraatlarıyla övünürken, AKP iktidarınınşefleri, hırsızlık ve yağmayı kabul etmek zorundakaldılar; yağmalanan fabrika ve işletme sayısınınSuriyeli yetkililer tarafından abartıldığını söylemekleyetindiler.

İşte bu çeteleri başta AKP iktidarı olmak üzereKatar, Suudi Arabistan ve emperyalistler destekliyor.Dahası bunları Suriye halkının temsilcileri diye deyutturmaya çalışıyorlar. Tüm bunlar, emperyalistlerle,Türk devleti başta olmak üzere bölgedeki gerici güçodaklarının Suriye halkının sorunlarıyla zerre kadar ilgiliolmadıklarını gözler önüne sermektedir. Yaptıkları şey,baskıcı Baas yönetimine karşı harekete geçen Suriyeliemekçilerin mücadele dinamiklerini yozlaştırıp, gericiçıkarlarının aracı haline getirmektir.

Bu uğursuz işi doğrudan ve en kirli şekilde yapanAKP iktidarıdır. Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfezşeyhleri, Baas yönetimine düşmanlık üzerinden olaylaramüdahale ederken, Türk burjuvazisi ve onun vurucugücü AKP iktidarı ise, -Baas yönetiminin yıkılmasını-“bölgesel güç olma” yolunda atılmış bir adım olarakidrak ediyor. Bundan dolayı Suudi Arabistan’ıntutumunda bile, zoraki de olsa değişiklik görülürken,AKP şefleri, savaşı körükleme çabasına odaklanmayadevam ediyorlar.

Komşu halkları hedef alan bu gözü dönmüşpolitikanın, Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerine yansımasıda ekonomik, sosyal, siyasal, ahlaki ve diğer alanlardaağır bedeller ödemek şeklinde olacaktır. Bundan dolayıdinci-Amerikancı iktidarın yayılmacı saldırganicraatlarına karşı mücadeleyi yükseltmek işçi sınıfının,emekçilerin ve tüm ezilenlerin geleceği açısından büyükbir önem taşımaktadır.

Güncel4 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Sermaye iktidarı, Suriye’deki çatışmaları körüklemeye devam ediyor…

Yayılmacı politikalara karşı direnmekişçi ve emekçilerin görevidir!

Page 5: Kızıl Bayrak 13-03

Güncel Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

PKK’nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız,KNK Paris temsilcisi Fidan Doğan ve LeylaSöylemez’in uğradıkları silahlı saldırı sonucukatledilmeleri başta Kürt halkı olmak üzere tümkamuoyunun tepkisi ile karşılandı. Sermaye devletininsözcüleri ise “örgüt içi hesaplaşma” diyerek işiniçinden sıyrılma telaşına düştü.

Gerçekleşen katliamın ardından başta Kürt halkıolmak üzere bir çok kesimden tepki geldi.

Kürt hareketi tepkili

Gerçekleşen katliamın ardından Kürt hareketindende bir dizi açıklama geldi. Açıklamaların ana ekseniniise saldırının Öcalan ile yürütülen görüşme sürecinibaltalamak için gerçekleştirildiği düşüncesi öne çıktı.

Eş başkanlar adına yapılan açıklamada cinayetetepki gösterilerek şunlar söylendi: “Dünyanın heryerinde Kürde sadece ölümü reva görenler bilmelidirki, özgürlüğümüzün bedeli ne olursa olsun bunuödemekten çekinmeyeceğiz. Halkımızı bulunduğu heryerde protesto gösterileriyle bu katliamı lanetlemeyeve Kürt halkının şehitlerini sahiplenmeye çağırıyoruz”

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar da“Saldırılar, İmralı ile yapılan görüşmelere karşıyapılıyor” ifadesini kullanarak saldırının mahiyetinedikkat çekti. KCK ise yaptığı açıklamada saldırınınTürk Gladyosu’nun işi olduğunu söyledi.

Düzen cephesinde sessizlik vedemagojik açıklamalar

Vahşi cinayetin yankıları sürerken sermaye devletisüreci büyük bir sessizlikle karşıladı. Uzun süreyapılan tek açıklama ise AKP Genel BaşkanYardımcısı Hüseyin Çelik’in açıklamalarıydı. Çeliksuçu PKK’nin üzerine atarak “PKK’nın kendi içindekibir iç hesaplaşması gibi görünüyor” dedi.

Çelik’in açıklamalarının ardından burjuva basın dahızla çark ederek başlangıçta verdiği haberlerdekiüslubu değiştirdi ve “örgüt içi infaz” haberlerini öneçıkardı. Ortada herhangi bir delil olmamasına rağmenyaşanan vahşi cinayet bir kez daha demagojik

açıklamalarla geçiştirilmek istendi. Çelik’in açıklamalarına yanıt veren BDP Eş Genel

Başkanı Selahattin Demirtaş ise “Neden telaşlısınız?”sorusunu yöneltti. Demirtaş, Çelik’e yönelik şunlarısöyledi: “Hassas sürece binaen AKP Paris’tekikatliamın aydınlatılması için Fransa nezdindegirişimde bulunacağına ‘örgüt içi infazdır’ deyip,kapatıyor. Bu tutuma karşı şunu soruyorum; Buaçıklamayı yapanların bizzat bu katliamıplanlamadığını nereden biliyoruz? Telaşınız bundan mıyoksa?”

Erdoğan ve Arınç’tan açıklama

Çelik’in açıklamalarının pervasızlığının çektiğitepki bir süre sonra hükümeti de harekete geçirmişolacak ki Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç haylitemkinli bir açıklama yaptı. Cinayeti tasvip etmediğinive üzüntü duyduğunu söyleyen Arınç, cinayetinamacına dair ise şunları söyledi: “Bu olayın Türkiye’deböyle bir sürecin başlamasıyla ilgisi var mı bilgi sahibideğilim. Türkiye’de yeni başlayan süreci hem içeridehem dışarıda etkilemeye yönelik girişim olur muderseniz bu da bir ihtimaldir.”

Tayyip Erdoğan ise yaptığı açıklamayla HüseyinÇelik’i aratmadı. Senegal’de açıklamalarda bulunanErdoğan, olayın aydınlanması gerektiğini belirterekşunları belirtti: “İç hesaplaşma olabilir, teröre karşıbizim vermiş olduğumuz bir mücadele var. Bunu arzuetmeyenler de var. Bunlar tarafından böyle provokatifbir girişim de olabilir. Sabırlı olup aydınlanmasınıbeklemekte fayda var. Terörle mücadeleye yönelik iyiniyetli adımlarımızı atmaya devam edeceğiz.”

Şu an için cinayetin arkasındaki güç ve amaçöğrenilmiş değil. Ancak başta Hüseyin Çelik olmaküzere AKP’lilerin bu derece pervasız açıklamaları vecinayetin yapılışı düşünüldüğünde sermaye devletininyeni bir provokasyonu olma ihtimali öne çıkıyor. Herne kadar hükümet cephesinden, sonraki açıklamalardaha dikkatli yapılmış olsa da Roboski gibi birkatliamın ardından dahi halen daha bir açıklamayapamayan devletin bu kez failleri bu derece hızlıbiçimde duyurması Demirtaş’ın sorularını önemlikılıyor.

Kadınlardan suikastprotestosu

Paris’te 3 Kürt kadının öldürülmesininardından yapılan eylemlerde “provokasyon”değerlendirmeleri ön plana çıkarken 3 Kürtkadının mücadelesinin devralındığı vurgulandı.

İstanbulKadın örgütleri, 13 Ocak günü Galatasaray

Lisesi önünde toplanarak, üzerinde katledilen 3Kürt kadının resmi olan “Kadın özgürlükmücadelesini katlederek bitiremezsiniz! /Demokratik Özgür Kadın Hareketi” yazılı pankartaçtılar.

Fransız Konsolosluğu önüne gelindiğinde ilkönce kapıya siyah çelenk bırakıldı. ArdındanDuygu Koçak basın açıklamasını okudu.

Katledilen kadınların direngen ve mücadelecikimliğine dikkat çekilen açıklamada suikastınbarış girişimlerine yönelik olduğu söylendi. Türkdevletinin ve uluslararası işbirlikçilerinin Kürthalkına nasıl bir çözüm dayattığının da göstergesiolduğunun altı çizildi.

Açıklamanın ardından İstanbul MilletvekiliSabahat Tuncel bir konuşma yaptı. Tuncel,suikastın faili olmadığını iddia edenlerin katliamıaydınlatmakla mükellef olduğunu, görüşmesürecine yönelik olmadığını açığa çıkarmasıgerektiğini belirtti.

Konuşmanın ardından sloganlarla eylemsonlandırıldı.

KocaeliKocaeli BDP üyeleri, 11 Ocak günü İnsan

Hakları Parkı’nda biraraya gelerek Paris’teyaşanan katliamı kınayan bir basın açıklamasıgerçekleştirdi.

BDP Kocaeli İl Başkanı Mehmet Alçınkaya’nınokuduğu basın açıklamasında ‘’Kürt siyasetçilereyönelik bu suikastın, çözüm girişimlerine yönelikbir provakasyon olduğu’’ belirtildi.

Basın metninin okunmasının ardından atılan‘’Şehit namırın!’’, “Şehitlerin hesabı sorulacak!’’sloganlarıyla eylem sonlandırıldı.

Adana15 Ocak günü Adana Kadın Platformu

tarafından İnönü Parkı’nda gerçekleştirileneyleme DÖKH üyesi Kürt kadınları “Kadın kırımıtoplum kırımıdır, Paris’te kadın öncülerimizeyönelik katliamı nefretle kınıyoruz!” pankartıylakatıldı. BDP, Adana İl Binası’ndan yaptıklarıyürüyüşle eyleme katılırken, parkta Platformadına “Sakine, Fidan, Leyla, Paris katliamınıkınıyoruz, mücadele sürüyor!” ozaliti açıldı.Ayrıca kadınlar Sakine Cansız, Fidan Doğan, veLeyla Söylemez’in fotoğraflarını taşıdılar.

Eylemde Adana Kadın Platformu adınaaçıklama yapıldı.

Adana’da bir diğer eylem Demokratik ÖzgürKadın Hareketi (DÖKH) tarafından 11 Ocak günügerçekleştirildi. BDP İl Binası önünde başlayaneylem buradan kortej oluşturularak İnönüParkı’na yürünmesiyle devam etti. Eylemde“Kadın kırımı toplum kırımıdır. Paris’te kadınöncülerimize dönük yapılan katliamı nefretlekınıyoruz” pankartı Kürt kadınları tarafındantaşındı.

Yapılan her iki açıklamada da suikast kınandı.Kızıl Bayrak / İstanbul-Kocaeli-Adana

Kürt halkı tepkili,AKP pervasız ve pişkin!

Page 6: Kızıl Bayrak 13-03

Güncel6 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

10 Şubat tarihinde gerçekleştirilecek olan DevrimciKadın Kurultayı’nın çalışmaları yoğunlaşmışbulunuyor. Kadın sorununun toplumsal ve sınıfsalözünün karartıldığı, sınıflardan bağımsız, cinsiyettemelinde bir kadın mücadelesinin savunulduğu birkesitte, kadın sorunu konusunda devrimci-marksistbakışı en güçlü şekilde ortaya koymak, sınıfmücadelesi açısından çok önemli bir yerde duruyor.

Devrimci Kadın Kurultayı çalışmasının içe dönükbir çalışma ve etkinlik olmadığı, kadın sorunukonusunda marksist bakış açısının ortaya konulmasınınkurultay gününden ibaret görülemeyeceğini, kurultayhazırlıklarının ilk aşamasında açıklıkla ifade edilmişti.Kurultay çalışmasının sınıf ve emekçi kitleleri,somutta da ilerici kadınları devrimci mücadeleyekazanmanın etkin bir aracı olması, faaliyetin de bubakışla örgütlenmesi gerekliliğinin altı çizilmişti.

Komünistler açısından kurultay çalışması, baştaemekçi kadınlar olmak üzere, sınıf ve emekçileresiyasal müdahalenin bir aracı, aynı zamanda 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü’nün öngünlerindegerçekleşmesi nedeniyle, 8 Mart çalışmasının birparçası ve ilk adımıdır. Dolayısıyla Devrimci KadınKurultayı çalışması bu bütünlük içinde ele alınmalı, 8Mart çalışması da kurultay hazırlıkları ile birlikte enetkin şekilde örgütlenmelidir.

Emekçi kadın çalışması özünde, kadınlar içerisindedevrimci siyasal çalışma ve kadınları devrimcimücadelenin saflarına kazanmaksa eğer, kadınlarıngerçek kurtuluşunun nasıl olacağı, yani sosyalistpropaganda büyük önem taşımaktadır. Aynı zamanda,kadınların ezilmişliğine karşı güncel talepler uğrunaverilecek mücadele de, emekçi kadınların tepkisiniaçığa çıkarmak ve harekete geçirmek bakımındanbüyük bir önem taşımaktadır. Özel olarak belirtmekgerekir ki, kadınların ezilmişliğinin ve güncelsorunlarının gelip dayandığı yer, esasta erkeğinegemenliği değil, mevcut kapitalist sistem ve burjuvasınıf egemenliğidir. Dolayısıyla, kadının gerçekkurtuluşunu kurulu toplumsal düzeninin alaşağıedilmesine bağlayarak, kadınların güncel sorun veistemlerini de bu temelde ele alan bir mücadeleyürütmek, bu bütünlük içerisinde devrimcipropaganda-ajitasyonu yükseltmek, kurultay adımı ilebirlikte 8 Mart çalışmasında temel alınmalıdır.

Emperyalist savaşa, çifte sömürüye,baskıya, eşitsizliğe ve kadına yönelik şiddete

karşı mücadele çağrısını yükseltmeliyiz!

Bugün işçi ve emekçi kadınlar çok sayıda sorun ilekarşı karşıya bulunuyorlar. Kadın emeğinin pervasızcasömürüsü, toplum ölçeğinde kadınlara yönelik şiddetintahammül edilemez boyutlara varması, cinsiyete dayalıayrımcılık ve eşitsizliğin toplumsal yaşamın tümalanlarında derinleşmesi vb…. Bunları günümüztoplumunda kadınların yaşadığı en temel sorunlarolarak sayabiliriz. Ancak emekçi kadın çalışmasıtoplam siyasal sınıf çalışmamızdan bağımsız değildirve onun doğrudan bir uzantısıdır. EmperyalizminOrtadoğu’daki savaş ve saldırganlık politikalarınıntaşıyıcılığını ve onun taşeronluğunu yapan Türk

sermaye devletini teşhir etmek, işçi ve emekçileri bupolitikalara karşı örgütlemek ve tutum almayaçağırmak, siyasal sınıf çalışmamızın temelgündemlerinden birini oluşturuyor. Bugün kadınlarayönelik yürüteceğimiz siyasal faaliyet, kendilerini dedoğrudan etkileyen emperyalist savaş ve saldırganlıkpolitikalarına karşı emekçi kadınları bilinçlendirmeyi,örgütlemeyi ve mücadeleye sevk etmeyihedeflemelidir. Kadının kurtuluşu mücadelesini esasalan bir kurultayın en somut güncel çağrısı daemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına karşımücadeleyi yükseltmek olmalıdır.

Bugün coğrafyamızda, sınıfsal ve cinsel sömürününyanı sıra, özellikle Kürt kadınları nezdinde ulusal baskıve eşitsizlik yaşanmaktadır. Sömürgeci sermayedevleti, Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini baskı,inkâr, imha ve tasfiye politikaları ile yok etmekistemektedir. Kürt ulusal hareketinin ön saflarında yeralan üç kadın militanın Paris’in göbeğinde vahşicekatledilmesi de, bu politikalardan asla bağımsızdeğildir.

Son dönemdeki gelişmeler, tüm bu tasfiyecipolitikalar karşısında sermaye düzenine karşı işçi veemekçilerin birleşik mücadelesinin hayati önemini birkez daha göstermektedir. Bu koşullarda Kürt, Türk vediğer tüm milliyetlerden işçi ve emekçi kadınlarınkader birliğinin önemini işlemek büyük bir değertaşımaktadır.

8 Mart’ı sınıfsal, tarihsel özüneuygun kutlamak için...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarıyıllardır bir ayrışmaya sahne oluyor. Somutta “emekçi”kavramının ve “kadın-erkek katılımının” reddedilmesi,biçimsel değil, tümüyle sınıfsal bir ayrışmayı ifadeetmektedir. Kurulu toplumsal düzeni karşısınaalmayan, düzen kulvarında kendisine yer bulmauğraşına giren reformist-feminist güçler tarafından,sınıfsal çizgiden soyutlanmış bir “kadın mücadelesi”yürütülmektedir. Reformizmin “kadın mücadelesi”cinsiyetler arası eşitsizliği temel alan, kadınınezilmişliğinin kaynağı olan kurulu toplumsal düzenedeğil, onun sonuçlarına, somutta ise erkekegemenliğine karşı bir mücadele hattına oturmaktadır.Dolayısıyla 8 Mart kutlamaları da bu bakışa göreşekillenmekte, sınıfsal karakterinden soyutlanmakta,kadın-erkek birleşik mücadelesi reddedilmekte, hattaçok “ilkel” karşılanmaktadır.

Bu bakış, reformistlerin denetimindeki sendikalarada sirayet etmekte, emek örgütü olan sendikalarda“emekçi kadın” mücadelesi, sınıflardan soyutlanmış“kadın mücadelesine” dönüştürülmekte, 8 Mart dadahil olmak üzere kadın emekçileri doğrudanilgilendiren sorun ve talepler karşısında kadın-erkekbirleşik mücadelenin önü kesilmektedir.

Bu anlayışı kırmanın en temel yolu, kadınemekçiler içinde devrimci-sınıfsal bakış açısına dayalımücadeleyi kökleştirmekse, bir diğer yanı, kadınsorununda ifadesini bulan reformist-feminist çizgiyekarşı ideolojik mücadeleyi yükseltmektir. DevrimciKadın Kurultayı, tam da bu temelde oluşturulmuşideolojik-politik bir mücadele zeminidir. Ancak

yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, ideolojik mücadele,tek başına, kurultay günü kadın sorununda devrimci-marksist tutumu güçlü bir şekilde ifade etmek değil,kurultayı da kapsayacak şekilde 8 Mart’a kadar uzanandönemde özel olarak yoğunlaşmış bir çalışmaanlamına gelmektedir. Bu süreçte, tarihsel olarak işçisınıfına ve sosyalizme ait olan 8 Mart’ı sınıfsal vetarihsel özüne uygun bir şekilde, bir mücadele günüolarak kutlamak için, devrimci temellerdeayrıştırmanın her alanda, her türlü aracıdeğerlendirerek yürütülmesi önemlidir.

Özgürlük ve eşitlikmücadelesini büyütelim!

Devrimci Kadın Kurultayı’na bir aydan daha kısabir süre kalmış bulunuyor. Bu süreyi 8 Mart’abağlayacak şekilde en etkin ve güçlü bir şekildedeğerlendirmek, bugün için öncelikli görevimizdir. İçedönük seminerlerle, dışa dönük etkinlikleri birbirlerinigüçlendirecek tarzda değerlendirmek, propagandamateryallerine sıkışmayan, yüzünü emekçi kadınkitlelerine dönen, her türlü aracı kullanarak (toplantı,ev ziyaretleri, film gösterimleri, stantlar, bildiri, imzametinleri vb.) siyasal propaganda-ajitasyon yürütmek,kadın sorununun devrimci çözümü konusunda açıklıkyaratmak gerekmektedir.

Kurultay ve 8 Mart çalışmalarımız boyunca işçi-emekçi kadınlara yönelik devrimci siyasal propagandave ajitasyonumuz, aynı zamanda eylemli süreçlerle debirleştirilmek durumundadır. Bu çalışma vesilesiyleemekçi kadınların tepkilerini açığa çıkarmak, emekçikadınları devrimci eyleme sevk edebilmek büyükönem taşımaktadır.

Açık ki, özgürlük ve eşitlik mücadelesini büyütmekve kadınları devrimci mücadelenin saflarına katmak,günün görevlerine daha güçlü bir şekildeyüklenmekten geçiyor.

Devrimci Kadın Kurultayı’ndan 8 Mart’a...

Özgürlük ve eşitlik mücadelesiniyükseltelim!

Page 7: Kızıl Bayrak 13-03

Güncel Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

“PKK’lılar, PKK yanlısı DPI’cı Çandaroğulları,Altanoğulları, Bayramoğulları, Ergenekoncular,Neoliberaller, Hürriyetçiler, Tarafçılar, Radikalciler,Aydınlıkçılar, Ulusalcı sol ve Atatürkçüler, UlusalcıTürkçüler Habervaktim’in muarızlardır. Bunlar,Müslüman Türkiye’nin savunucusu Habervaktim veAkit’e düşmanlık eden bölücü ve darbecilerinişbirlikçileridir.” Bu satırlar habervaktim yazarı Aliİlbey’in 15 Ocak tarihli yazısının giriş bölümündenalındı. Yazının genelini de okuduğumuzda gazeteyedüşman olmayan bir kesim neredeyse yok. Tuhaf olanyazarın pek de haksız olmaması...

Yeni Akit gazetesi adındaki “yeni”den anlaşılacağıgibi hiç de yeni olmayan bir gazete. Gazetenin yıllardıraynı çizgide (!) sürdürdüğü yayınlarla düşmanlığınıkazanmadığı bir çevre neredeyse yok. Öyle ki gazetekendisine açılan tazminat davaları nedeniyle sürekli bir“Akit-Vakit-Yeni Vakit-Yeni Akit” döngüsünde yayınyaparak davalardan korunuyor.

Bugüne kadar gazetenin yaptığı yayınlar ise her nekadar birçok kesimi hedef alsa da gazete islamigericiliğin “zamane” bir yorumu olarak Alevilere,Kürtlere, devrimcilere ve genel olarak ilerici özelliklertaşıyabilecek her türlü gelişmeye karşı tavır alıyor veakıldışı yayınlar yapıyor.

Ancak burjuva medyanın ve İslamcı-gerici basınınlağım çukuru olarak tarif edilebilecek olan gazete herne kadar birçok kesimi rahatsız etse de özellikle AKPtarafından el üstünde tutulduğu da açık. Öyle ki birdizi gazetenin yazmaya cesaret edemeyeceğibayağılıkta görüşler bu gazetede rahatlıkla yerbulabiliyor. Bu haliyle coğrafyamızdaki ılımlı İslam vetakiye çizgisini dahi hayli zora sokabilecek olmasınarağmen bu gazete adeta bir komplo ve gündemsaptırma aracı gibi düzene hizmetini sürdürüyor.Özellikle AKP’nin 3. döneminde bu hizmetin bir üstboyuta taşındığını ve bizzat Tayyip Erdoğan’ın sıklıklagazeteyi referans aldığını görmek, aradaki ilişkiyianlamak için de manidar.

Dünden bugüne gazeteciliğin dip noktası...

Türkiye’de basın geleneğinin köklü olduğundansöz edilir. Ancak bu köklü basın her dem düzenindümen suyunda gitmiş, belli demokrat çıkışlar daözellikle 12 Eylül ile birlikte tam olarak son bulmuştur.Bu dönem yükselen plaza medyasına paralel olarakİslami basın da palazlanmış ve bir biçimde varlığınıdevam ettirmiştir. İşte özellikle Zaman ve Yeni Şafakgibi daha “ana akım” İslamcı-cemaat yayınlarının yanısıra bir de Akit gibi çok daha köktenci yayınlar herzaman kendine düzen içinde yer bulabilmiştir.

Ancak özellikle Vakit-Akit geleneğinin yıldızınınAKP döneminde parladığını söylemek yanlışolmayacaktır. Öyle ki toplum içerisinde bile açıktansöylenmesi insanı iğreti edecek birçok düşünce bugazetenin sayfalarında rahatlıkla yer bulabilmektedir.Örneğin bir dönem CHP karşıtı propagandanın önemlibir ayağı olan gazete kelimenin tam anlamıyla “beldenaşağı” yayınlara sarılmış ve işi Kemal Kılıçdaroğlu veKamer Genç’in sünnetsiz olduğu biçimindekiyayınlara kadar vardırmıştı. Maraş katliamı öncesiyürütülen propagandaları hatırlatan insanın tüylerinindiken diken eden bu ve benzeri haberler gazete için

adeta sıradandır. Yine sürekli olarak “din”, “iman”, “ahlak” gibi

kavramları sayfalarından eksik etmeyen gazeteninDeniz Baykal’ın malum kaset görüntülerini sayfalarınataşıyan ilk yayın olması, gazetenin misyonunu da“ahlak”ını da bize göstermekte. En ünlü yazarı olanHüseyin Üzmez hakkında ise fazla bir söz söylemeyedahi gerek yok.

Zamane İslamcı tüccar zihniyet

Kendine göre “Radikal islam”cı bir çizgiye sahipolan gazetenin özellikle tüccar kafası ile hareketettiğinin ise bir dizi örneğini sayfalarına şöyle birbakarak anlayabiliyoruz.

Bir yazarın yaptığı Cihad çağrısı bile ardındakitüccar zihniyetinin en açık kanıtı: “Suriye cihadısevaplar kazanmak için tam bir fırsat… Bu fırsat birdaha ele geçer mi bilmiyorum ama treni kaçıran çokpişman olabilir…” Bu sözler bir mizah dergisinde yeralsaydı herhâlde bir çok kesim tepki gösterir ve hattaişi tazminat davası açmaya kadar vardırırdı. AncakAkit yazarları bu gibi cümleleri rahatlıkla kurabiliyor.Yine geçmişte okurlarını çekilişle Mekke veMedine’ye göndermesi hafızalarımızda tazeliğinikoruyor.

Gazetenin yer verdiği reklamlar da bir başka mizahmalzemesi. İşte bir kaç örnek: “Paylaş, beğen, sendehayra ortak ol!” İmla hatasını bir kenara bırakarakbunun Facebook’ta gazetenin sayfasının paylaşılmasıiçin hazırlanmış bir reklam olduğunu söyleyebiliriz.

Yine “ibadette büyük kolaylık” ve “Çorap mestoldu” sloganlarıyla satılan bir ürün ve bildiğimiz faizuygulayan bankalara ait reklamlar, bu gazetenin kendiİslamcılık algısını da bir kez daha hatırlatıyor.

Erdoğan’ın gazetesi Akit

Akit’in mide bulandırıcı haber ve yazılarınıderlemeye kalkarsak herhâlde birkaç cilt doldurabiliriz.Zira gazetenin her sayısında derlememize ekleyecekbir dizi metne rastlayabiliyoruz. Bu nedenle bunu birkenara bırakarak belki de söz konusu yayının bugünnasıl gündeme geldiğine dikkat etmek daha yerindeolacaktır.

Zira yıllardır öyle ya da böyle kendini var eden,sağa sola küfürler savuran ve birkaç ayda bir adınıdeğiştiren gazete, bugün bir biçimde ülkeningündemine gelebiliyor. Hatta gazeteye yönelik tepkilerkendini gazeteye bomba atmaya kadar vardırıyor. Budurum, gazetenin aynı kaldığı düşünülürse bir dizideğişkene ihtiyaç duyuyor. Burada değişen ise temeldedinci partinin her geçen gün daha da perçinlenen vepervasızlaşan iktidarından başka bir şey değil.

Yeni dönemde sökonusu gazete ve internet sitesitam da AKP’nin istediği zamane İslamcılığını kendinebayrak ediniyor ve bunu da bildiğimiz çirkef Akittarzıyla başarılı biçimde harmanlıyor. Kürt hareketiaçlık grevi eylemine başlayınca devreye Akit girerekBDP’lilerin yemek yediğini iddia ediyor ve kanıtolarak eski bir fotoğrafı kullanıyor. Haberin yalanolduğu hızla kanıtlansa da AKP şefi çıkıyor haberikaynak göstererek BDP’ye saldırıyor. İşte gazeteninrolü bundan iyi bir örnekle özetlenemez...

ODTÜ sürecinde gazetenin bir biri ardına ihbardabulunması, önüne geleni “terörist” ilan etmesi, dahasıODTÜ ile Sivas katliamını kıyaslaması, her sayıdaErmenilere ve Yahudilere kin kusması, hatta BurhanKuzu’ya yumurta atılmasının ardından gazeteninsayfalarında bu gibi eylemlere katılan gruplarınüzerine ateş açılması gerektiği üzerine yazılaryayınlanması düşünüldüğünde gazetenin İslamcı basıniçin anlamı da biraz daha iyi anlaşılıyor. Bu haliyle birtür yan sanayi görevi üstleniyor.

Bilindiği gibi büyük burjuvazi kendi fabrikalarındaişleri kitabına uydurmakta ustadır ve sigortadançalışma saatlerine kadar bir dizi konuda görüntüyükurtarır. Ancak aynı büyük burjuvazi taşeron ve yansanayi eliyle her türlü azgın sömürü biçimini dedestekler. Bir yandan kendi işçisini kolluyormuş havasıyaratırken öbür yanda sömürünün katmerli biçimindenbeslenir. İşte Akit ve benzerlerinin de basın içerisindekikonumu budur. Kimsenin açıktan söyleyemeyeceğiama bir dizi gerici kafanın düşündüğü sözlerisöyleyerek şeytanın avukatlığına soyunur. Düzengüçleri de siyasal konjonktüre göre bu çevrelerdenyararlanır.

Nasıl ki AKP daha liberal bir görüntüye büründüğüdönemde bu gazeteye mesafeli görünüyorsa, bugünkügibi pervasızlığı arttırdığı bir dönemde gazeteyiaçıktan savunur hale gelmektedir. Üstelik böylesiönemsiz ve kimsenin ciddiye almadığı bir gazetebugün ülkenin savcılarını da hareketegeçirebilmektedir. Belki 5 yıl önce kimse böyle birgazetenin Eğitim-Sen’lilerin okulda içki içtiği gibi birhaberini ciddiye almayacakken bugün yalan olduğubilinse de öğretmenler hakkında soruşturmaaçılmaktadır. İşte Akit’e bu gücü kazandıran, bizzatgericiliğin elde ettiği mevziler ve AKP’nin pervasıztutumudur.

Ve dünün ciddiye alınmayan bu gazetesi, bugünadeta gündemi belirler hale gelmekte, dahası sözlerieyleme dönüşebilmektedir. Dün Danıştaysaldırısındaki gibi geri planda bir komploda roloynayan Akit, bugün artık kendini bulmuş ve AKP’ninsesi olmaya başlamıştır. Ve AKP’nin 3. dönemini en iyianlatan da belki Akit’in bu zamane İslamcısı, tüccarzihniyetidir.

Boyalı basının yan sanayi, zamane İslamcılığının sesi:

Yeni Akit, eski hikaye!

Page 8: Kızıl Bayrak 13-03

Güncel8 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Sınıf devrimcileri, devrimci sınıf faaliyetini çokyönlü olarak sürdürüyorlar. Bir taraftan işçi veemekçileri emperyalist savaş ve saldırganlığa karşımücadeleye çağıran sınıf devrimcileri, diğer taraftan dahem kurultay hazırlıklarını sürdürüyor hem de metalişçilerine mücadele çağrısı taşıyor.

AdanaPatriot füzelerinin yerleşmeye başlamasıyla birlikte

Adana’ya NATO bünyesinde askerler de gelmekte.Askerlerin gelmesi, kentte genel bir tepki ilekarşılanıyor. Özellikle ABD askerlerinin üste bulunancamiye yönelik saldırıları Adana’da askerlere karşıtepkinin de artmasına sebep oldu.

Böylesi bir dönemde sınıf devrimcileri defaaliyetlerini hızlandırıyor. BDSP’nin NATO gündemlibildirilerinin dağıtımı sürüyor. Daha önce emekçimahallelerinde yapılan dağıtımın ardından çarşımerkezinde bildiri dağıtımı yapılarak emekçileremperyalizme ve NATO’ya karşı mücadeleye çağrıldı.

İzmirEmperyalist savaş ve NATO karşıtı bildiriler

Çiğli’de işçilerin yoğun olarak kullandığı üst geçitteajitasyon konuşmaları eşliğinde dağıtıldı.

Yine Çiğli merkezde imza masası açılarak hembildiri dağıtıldı hem de işçi ve emekçilerden emperyalistsavaşa ve NATO üslerine karşı imza toplandı.

Soğukkuyu’da da işçilerin geçiş güzergahında sabahsaatlerinde stand açılarak imza toplandı.

Manisa BDSP’nin Ortadoğu ve NATO gündemine yönelik

çıkarttığı bildiriler Manisa’nın iki farklı servisgüzergâhında işçi ve emekçilerle buluşturuldu.

Sabah 07.00-07.15 arası Yeni Mahalle KipaDurağı’nda, 07.30-07.45 arasında Fatih MahallesiKahve Durağı’nda servis bekleyen işçilere bildirilerulaştırıldı.

Dağıtımlar esnasında ajitasyon konuşmalarıgerçekleştirildi. Bazı işçilerle savaş gündemi üzerinesohbetler edildi.

Ardından Metal İşçileri Birliği’nin çıkarttığı kıdemtazminatı gündemli stickerlar Yeni Mahalle, FatihMahallesi ve İzmir Caddesi üzerine yapıldı.

Esenyurt Esenyurt’ta kurultay hazırlıkları bildiri dağıtımları ve

afişlemelerle devam ediyor. Devrimci KadınKurultayı’na çağrı yapan afişler Talatpaşa Mahallesi’ndeyaygın bir şekilde yapıldı. Yanısıra, sabah saatlerindeBalıkyolu Köprüsü’ndeki servis duraklarında kurultayaçağıran bildirilerin dağıtımları yapıldı.

Esenyurt BDSP, Devrimci Kadın Kurultayı’nınhazırlıklarını toplantılar düzenleyerek ve kurultayaçağıran afiş ve bildirilerle yürütüyor. “Özgürlük, eşitlikve sosyalizm mücadelesinde Devrimci KadınKurultayı’nda” buluşalım şiarlı afişler Esenyut Köyiçive Tabela ana hat üzerinde kullanıldı. Yanısıra, yapılanhazırlık toplantısıyla kurultaya dair planlamalar yapıldı.

Ayrıca, Zonguldak madenlerinde yaşanılan patlamasonucu katledilen 8 işçinin katilinin taşeronluk sistemiolduğunu vurgulayan ve taşeronlaşmaya, iş cinayetlerinekarşı mücadeleye çağıran ozalitler yapıldı. EsenyurtMerkez ve Tabela duraklarında yapılan ozalitlerle işçilersömürü düzenine karşı mücadeleye çağrıldı.

Tuzla Sömürünün ve örgütsüzlüğün yoğun olduğu Tuzla

OSB’lerde Metal İşçileri Bülteni metal işçilerineulaştırılmaya devam ediyor. Metal İşçileri Bülteni’ninson sayısı sendikalı-sendikasız bir dizi fabrikayadağıtıldı. Dağıtım esnasında metal işçileriyle grup TİSsüreci, işten atmalar ve Metal İşçileri Birliği üzerinesohbetler edildi. İşçiler Türk Metal’e olan öfkeleriniifade ederken, Birleşik Metal-İş ve sendikaların içinedüştüğü basiretsizliği de eleştirdiler. Sınıf devrimcileriise Metal İşçileri Birliği’nin ne olduğu, mücadeleperspektifi ve önemi üzerine konuşmalar yaparak işçilerisaflara çağırdı.

AnkaraSınıf devrimcileri, emperyalist savaş gündemli

bildirileri Mamak’ta işçi servislerine ulaştırıyorlar.“Emperyalist saldırı, savaş ve iç savaş örgütü NATO’yakarşı mücadele bayrağını yükseltelim!” şiarlı BDSPbildirileri sabah saatlerinde servis bekleyen işçi veemekçilere ulaştırıldı. Tuzluçayır Meydanı’nda, BDSPbildirileri sabah işçi servis noktalarına yapılan dağıtımlaişçi ve emekçilere ulaştırıldı. Bildiri dağıtımı sırasındaişçi ve emekçilerin, özellikle de liselilerin bildiriye ilgilioldukları gözlemlendi.

Kızıl Bayrak / Adana-İzmir-Manisa-Esenyurt-Tuzla-Mamak

Patron-polis-yargıterörüne karşı davanın

takipçisi olacağız!

Patron-polis-mahkeme işbirliğinin dolaysızkanıtı olan Sabra Davası’nın yeni duruşması 22Ocak’ta görülecek. Sabra davası sermaye düzeninitüm çıplaklığıyla teşhir etme özelliği taşıyor. Zira işçikanı döken asalak kapitalistler, onları kollamaktanbaşka bir görevi olmayan kolluk güçleri ve düzeninmahkemeleri bu davada aynı cephede saf tutuyor.Tam da sermaye düzeninde olması gerektiği gibi...

Hatırlanacağı üzere 9 Haziran 2009’da,Esenyurt’ta bulunan Sabra Tekstil’e bildiridağıtmaya giden devrimcilerin üzerine patronunadamları önce sopalarla saldırmış, ardından ateşaçarak iki devrimci işçiyi yaralamıştı. Aynı günsaldırıyı protesto etmek için bir araya gelen işçi veemekçiler ise bu kez polis barikatı ile karşılaşmış vekolluk güçlerinin saldırısına hedef olmuştu.

Patronun çapulcularını korumak için havayaateş açan polis, çatışma sırasında 4 devrimciyi degözaltına almıştı. Düzenin mahkemeleri ise işçilerinüzerine ateş açtığını kabul eden Zeki Tekin’i serbestbırakırken saldırıyı protesto eden dört sınıfdevrimcisini gözaltına alarak burjuva hukukununişlevini de göstermişti.

Ancak aradan geçen üç yılın ardından açılandava, hukuk terörünün yalnızca o gün ile sınırlıkalmadığını da gösterdi. 12 Haziran 2012’dehazırlanan iddianamede saldırgan Zeki Tekin’in yanısıra saldırıya uğrayan ve kurşun yarası alan ikiişçinin de “sanık” sıfatıyla yer aldığı görüldü.

Kuşkusuz ki bu tablo sermaye düzenininişleyişini anlamak açısından hayli önemli ancak yenideğil. Dün Sabra’da ne yaşandıysa bugün decoğrafyanın dört bir yanında aynısı ve hatta dahada katmerlisi yaşanıyor. Daha birkaç gün önceTeknopark/İTO işçilerini gözaltına alan, DHLişçilerinin direniş çadırını yıkan, Daiyang-SKişçilerine biber gazı ile saldıran, Şişecam işçilerinetehditler savuran, Yatağan işçisinin önüne barikatolan aynı polis, aynı jandarma yani aynı devlet.

KCK ve benzeri adlar altında Kürt siyasetçileri,ilerici ve devrimcileri, gazetecileri, öğrencileri,akademisyenleri zindanlara kapatan, puşi takmayı,Mahir Çayan’ın kitabını okumayı, eyleme katılmayıörgüt üyeliğine delil kabul eden aynı düzeninmahkemeleri.

Paris’te kadın Kürt siyasetçileri katleden, Kürthalkının üzerine bombalar yağdıran, barış yalanlarısöylerken bile öldürdüğü gerillalarla övünen,emperyalizmin taşeronluğuna soyunup Ortadoğuhalklarına ölüm kusmanın planlarını yapan aynısermaye devleti.

Sermaye düzeninin aynası olarak Sabradavasının yeni duruşması 22 Ocak 2013 tarihindeBüyükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndegörülecek. Bu tabloda Sabra Davası’na sahipçıkmak, sermaye düzeninin kurumlarının kirliişbirliğini ve sınıfsal yapısını teşhir etmek açısındanbüyük önem taşıyor.

Bizler de sınıf devrimcileri olarak davanıntakipçisi olacağımızı bir kez daha haykırıyor, tümilerici ve devrimci güçleri Sabra’dan yansıyan düzengerçeğine karşı duyarlı olmaya çağırıyoruz.

Sabra davası basın açıklaması:

22 Ocak 2013

Saat: 9.30Yer: Büyükçekmece Adliyesi

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)17 Ocak 2013

Devrimci sınıffaaliyetlerinden...

Page 9: Kızıl Bayrak 13-03

Sınıf Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Şişecam’ın Anadolu Cam Sanayi TopkapıFabrikası’nda işçilerin dondurucu soğukta, zaman zamanyağan kar altında eşleri ve çocuklarıyla 13 uzun gün 13gece sürdürdükleri direniş bitti. İşçiler iş ve ekmek içindirendiler, kazandılar. Topkapı cam işçilerinin direnişi,son yılların en önemli işçi eylemlerinden biri, sonuçlarıbakımından da en önemlisi oldu.

İşverenle 9 Ocak günü yürütülen müzakereler akşamsaatlerinde sonuçlandı. Kristal-İş 200’e yakın kadroluişçinin, kıdem hakları korunarak noter huzurundayapılacak kura ile Şişecam’ın 11 fabrikasında, bufabrikaların ortalama ücret düzeyi ile işbaşı yapacaklarınıaçıkladı. Ayrıca fabrikada çalıştırılan 50 geçici işçinintamamının da Eskişehir’de kurulan yeni fabrikada işbaşıyaptırılmaları işverene kabul ettirildi. 30’un üzerinde işçidaha önce, teknisyen kadrosuyla ve mevcut haklarıylayeni fabrikaya zaten gönderilmişlerdi. İşverenin yaptığıfesih işlemleri/bildirimleri artık geçersizdi. Başkaşehirlere gitmek istemeyen işçiler için ihbar ve kıdemtazminatlarının 2013 kıdem tazminatı tavanı ve TÜFEartışı ile birlikte ve buna ilaveten kademeli olarak yüzde26’ya varan bir “teşvik” uygulamasıyla –bu oranlardaarttırılarak- ödenmesi sağlandı. Haber basının internetsitelerine, sosyal medyaya bomba gibi düştü. Kristal-İşbaşkanı fabrikaya gelerek protokolü işçiye açıkladı. Vedireniş alkışlarla kaldırıldı.

İşçilerin talebi “yatay geçiş” yani mevcut haklarıylaŞişecam’a ait diğer fabrikalarında çalışmaya devametmekti. Varılan nokta, işçilerin çok büyük bir bölümüiçin “yatay geçiş” demekti, başlangıçta koyulan hedefeçok yakın bir noktada anlaşma sağlanmıştı.

Direniş, aşağıdan başladı

Topkapı fabrikasının kapatılacağı aslında çok uzunsüredir biliniyordu. Şişecam bunun hazırlıklarınıtamamlamış, Eskişehir’de aynı işi yapacak ve dahabüyük kapasiteli bir fabrikayı devreye almıştı, bu yenifabrikanın kuruluş ve üretime hazırlanması süreciTopkapı fabrikasının kapatılacağı tarih esas alınarakyürütülmüştü. İşveren Topkapı fabrikasındaki makinalarıda yeni kurulan fabrikaya götürecekti. Fabrikada çalışan140 beyaz yakalının büyük bölümü yeni kurulanfabrikaya, bir bölümü de İş Kuleleri’ndeki kadrolara,daha direniş sürerken nakledilmişti. Kapsam dışıpersonel -ustabaşı ve teknisyenler- de aynı günlerde yenifabrikaya götürülmüşlerdi. Yani aslında Topkapıfabrikası kapanmıyor, taşınıyordu. Ancak makinaları,teknik donanımı, teknik personeli, beyaz yakalılarıfabrikayla birlikte taşıyan işveren, mavi yakalı, sendikalıişçilerin işten çıkardığını açıkladı. Üstelik 31 Aralıktarihi itibariyle. Şişecam’ın amacı, onların yerine düşükişe giriş ücretleriyle ve sigorta avantajlarından dayararlanarak yeni işçi almaktı.

Kristal-İş Şişecam’ın bu kararına karşı ilk eylemi 21Aralık Perşembe günü örgütledi. Mersin’den,Trakya’dan, Gebze’den, Eskişehir’den, Bursa’dan,Türkiye’nin dört bir yanından gelen cam işçileriyle,Topkapı işçileri ve aileleriyle birlikte, Şişecam’ınLevent’teki kulelerinin önüne yürüdü. Topkapı işçisininiş ve ekmek talebini görkemli bir basın açıklamasıylakamuoyuna duyurdu, kulelerin altında. Topkapı işçisininmevcut haklarıyla Şişecam’ın diğer fabrikalarınadağıtılması talebi hayata geçirilinceye kadarmücadelenin, eylemlerin sürdürüleceğini açıkladı. İşçiler“yatay geçiş” taleplerini sloganlara döktüler.

Ama bu Şişecam’ı haksız, adaletsiz, insafsızkararından çevirmeye yetmedi. 27 Aralık günü saat10’da fırının biri kapatıldı, işveren saat 16’da vardiyaçıkışında fabrikanın faaliyetlerinin durdurulduğunu veişçilerin fabrikanın kapatılacağı 31 Aralık gününe kadarücretli izinli sayılacaklarını açıkladı. İşçilere evlerinegitmeleri söylendi. Ve Topkapı işçileri işveren tarafındankendilerine yapılan bu duyurunun ardından fabrikayı terketmeme kararı aldılar. Direniş başlamıştı! Ertesi günsabah doğalgaz kesildi, diğer fırınlar susturuldu. Ve İşçiaileleri de fabrikaya geldiler. Kadınlar, çocuklar,anneler… Sendika direnişe sahip çıktı, sendika şubeleriBursa’dan, Mersin’den, Eskişehir’den, Trakya’dan,Gebze’den sık sık destek için geldiler. Yeni yıla işçiler,sendika aktivistleri ve emek dostları birlikte fabrikanınönünde bir arada sloganlarla girdiler.

Her direniş ya da işçi eylemi gibi bu direniş de dahailk andan başlayarak, katıksız bir sınıf mücadelesinedönüştü. Sınıfa karşı, sınıf! Bu elle tutulacak kadarsomuttu. Birbirinden farklı siyasi görüşlere sahip işçiler,ortak sınıf çıkarları temelinde birlikte hareket ediyorlardıve bu onların sendikalarda bir arada olmalarının,demokratik kitle örgütü içinde yıllarca mücadele etmişolmalarının getirdiği bir alışkanlıktı. Fabrikanın önüpanayır yeri gibiydi, her gün, her saat çok farklı siyasalve sosyal grupların temsilcileriyle dolup taştı. Ama asıldestek kendilerini sınıf mücadelesi ekseninde tanımlayansiyasi partilerden, gruplardan, soldan, özellikle desosyalist soldan geldi. Topkapı işçisi hepsine kucak açtı,ayrımsız. Bu sendika mücadelesinin işçiye verdiği vebaşka hiçbir sosyal sınıfın sahip olmadığı bir genişgörüşlülüğün, hoşgörünün sonucuydu.

Direniş kartopu gibi büyüdü. Çok etkili bir sınıfdayanışması gelişti. Pek çok işkolundan, pek çokfabrikadan işçiler Topkapı işçisinin yanındaydı.Kendileri de direnişte olan Hey Tekstil işçileri Topkapıdirenişine geldiler birkaç kez, bu çok anlamlı birdayanışma örneği oldu.

Basın ve sosyal medya

Şişecam’a karşı sendika Paşabahçe’de 1991 ve 2002yıllarında da iki büyük direniş örgütlemişti. Ve bu ikidireniş de aşağıdan gelmişti. Sendika kuruluşundanbaşlayarak 50 yıla yakın tarihi içinde pek çok etkiligreve, eyleme, direnişe imza atmıştı. Tarihsel 1966Paşabahçe grevi, 1971 grevi, 1980 grevleri ve eylembirliği, 1989 grevi ve bunu izleyen grevler... Camişçisinin grev eğilimi yüksekti ve mücadeleci birgeleneği vardı. Önceki Paşabahçe direnişleri de toplu işçiçıkarılmasına ve fabrikanın kapatılmasına karşı yapılandirenişlerdi.

Bu direnişlerin başarısında önemli bir faktör,Paşabahçe’nin bir işçi semti olması, göz önünde birfabrika olması, işçi-esnaf dayanışması idi. Buna karşılıkTopkapı fabrikasının sanayide, Paşabahçe’ye göregözlerden uzakta olması direniş öncesinde ve hattadireniş sırasında kamuoyu oluşturulması açısından ençok üzerinde durulan meselelerden biri olmuştu. Budezavantaja karşı fabrika dışında etkili eylemlerörgütlendi, işçiler zaman zaman İş Kuleleri’ne giderekeylemler yaptılar, gruplar halinde İstanbul’un merkezisemtlerindeki Paşabahçe mağazaları önünde gösteriler vebasın açıklamaları örgütlediler. Basının, kamuoyunundikkati çekildi.

Şişecam’ın diğer fabrikalarında çalışan Kristal-İş

üyeleri fazla mesaileri kaldırdı, zaman zamanyemekhanelerde, fabrika önlerinde bildiriler okundu. İşegeç girme eylemleri yapıldı. Fazla mesai Şişecam içinçok önemliydi, birçok fabrikada işçi açığı olmasınedeniyle bu fabrikalar fazla mesailerle ayaktaduruyorlardı. Şişecam’ın diğer fabrikalarında çalışancam işçileri de bu yolla Topkapı işçisine destek verdiler.

Burada çok dikkat çekici bir araç da sosyal medyaoldu. Sosyal medya, özellikle Facebook ve Twitter çoketkili bir ajitasyon aracına dönüştürüldü. Sendika veişçiler sosyal medya aracılığıyla haberleştiler, direnişsürekli olarak güncellenen mesajlarla/haberlerlekamuoyuna taşındı.

5 Ocak sabahı

İşçilerin kazandığı an, 5 Ocak sabahı saat 06.45’te 2bine yakın polisin fabrika önüne yığıldığı andı. Polis,fabrikayı abluka altına aldı. İşçiler fabrikanın çatısınaçıktılar, işçi aileleri fabrika kapısında toplandı. Olaylarbir anda bütün televizyon kanallarında, internetsayfalarında canlı yayınlarla kamuoyuna taşındı. İşçiler,işçi aileleri, sendika direndi ve fabrikaya Şişecam’ınisteği üzerine yapılmak istenen polis müdahalesi Topkapıişçisinin, ailelerinin, sendikanın sarsılmaz kararlılığıkarşısında geri çevrildi.

İşçi başaracağına inanmıştı. Fabrikanın duvarlarındayankılanan “Ölmek var, dönmek yok” sloganı, sapınakadar bir gerçeği ve işçinin inancını yansıtıyordu. Polismüdahalesi bu inancı test etti bir bakıma. Geri adımatılmadı. Bu kırılma noktasıydı, sermayenin diz çöktüğüandı.

Direnişin yarına taşıyacakları

Bu direniş bundan sonrası için de önemli. Cam işçisisermayenin benzer saldırılarına karşı daha da dik birtutum alacaktır artık.

Cam sektöründe bu yılın sonuna doğru toplu pazarlıksüreci başlayacak. 6 binden fazla cam işçisi Şişecam’latoplu pazarlık masasına oturacak. Direniş gösterdi ki, busüreçte, özellikle işe giriş ücreti meselesinin masayayatırılması gerekmektedir. Çünkü düşük giriş ücretleriher zaman görece yüksek ücretli sendikalı işçinin işgüvencesi bakımından ciddi bir tehlike yaratmaktadır.Bir diğer mesele, cam fabrikalarında düzenli olarak veyasa, hukuk tanımadan, yasadaki sınırları da dikkatealmadan yapılan fazla mesailerin durdurulmasızorunluluğudur. Fazla mesai bir başka emekçinin işsizkalması anlamına gelmektedir ve fabrikalardaki işgücüaçığını da gizlemektedir. Sömürüyü derinleştirmekte,katmerleştirmektedir. Ayrıca ağır ve tehlikeli işlerinyaygın olduğu cam işkolunda fazla mesai işçinindikkatinin dağılmasına neden olmakta ve iş kazası riskiniartırmaktadır. Ve direniş gösterdi ki, toplu pazarlıkmasasında fabrikaların taşınması, kapatılmasıdurumunda işçileri koruyacak iş güvencesi hükümleri elealınmalı, sonuna kadar savunulmalı, hayatageçirilmelidir.

Bu direnişten işçi sınıfı ve sendika hareketi de derslerçıkaracaktır mutlaka. Cam işçisi, “Direne direnekazanacağız” haykırışının sadece bir slogan olmadığınıdosta düşmana göstermiştir. Bu direniş sendikahareketine yeni bir soluk getirmiştir.

* Kristal-İş Sendikası TİS Dairesi Müdürü

Bir direnişin ardından... Can Şafak*

Page 10: Kızıl Bayrak 13-03

Sınıf10 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Aylardır ücretlerini alamayan İTO-Teknoparkİstanbul İnşaatı işçileri, ücret talebiyle İstanbul TicaretOdası önünde direnişe başladılar. 11 Ocak’ta direnişçadırını kurarak mücadeleyi yükselten işçiler, maruzkaldıkları polis terörüne rağmen direnişlerinisürdürmeye devam ediyorlar.

Direnişleri boyunca “Aylardır ücretlerimizialamıyoruz! İşçi düşmanı Uzunlar İnşaat hesapverecek!”, “Uzunlar İnşaat aylardır ücretlerimizigaspediyor! Ücret hakkımız söke söke alırız!”, “Aylardırücretlerimizi alamadık! İşte Teknopark projeniz! Direnedirene kazanacağız! / Teknopark İstanbul İnşaatiİşçileri” pankartları ile sorunlarını ifade eden işçiler,“Direne direne kazanacağız!”, “Emekçiye değil çetelerebarikat!”, “Uzunlar şaşırma sabrımızı taşırma!”, “AdnanUzun kaçma saklanamazsın!”, “Ücret hakkımız, sökesöke alırız!”, “AKP’nin çetesi emekçiden kaçamaz!”,“İşçi düşmanı Ticaret Odası!” sloganlarıyla datepkilerini dile getiriyorlar.

“Sorun çözülünceye kadarburada olacağız!”

11 Ocak’ta saat 10.00’dan itibaren yağmur altındabekleyişe geçen işçiler, 12.30’da destek için gelen kitleile birlikte basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Basın açıklamasına “Bir kez daha buraya, İstanbulTicaret Odası’nın önüne, ücret hakkımızın gaspınıprotesto etmek için geldik” denerek başlanırken,İTO’nun projedeki rolü şöyle ifade edildi: “İTO için deözel bir önemi olan proje, İTO Başkanı MuratYalçıntaş’ın kurucu ortaklarından olduğu Teknoparkismiyle kurulan şirket üzerinden koordine edilmektedir.İTO Başkanı hala Teknopark’ın yetkili müdürü olarakkarşımıza çıkmaktadır.”

İşçiler, aradan geçen üç hafta içinde sorunlarınınçözülmediğini, aksine tehdit edildiklerini ve polissaldırısı ile korkutulmaya çalışıldıklarını ifade ederekaçıklamayı şöyle bitirdiler: “Bugün burayakararlılığımızı göstermeye geldik. Bir kez daha enmeşru hakkımızı, alınterimizin karşılığını alacağımızıilan ediyoruz. Ücretlerimiz ödeninceye kadar projesahiplerinin peşini bırakmayacağız! Bugünden itibaren,kurduğumuz direniş çadırı ile sorun çözülünceye kadarburada olacağız.”

Açıklamanın ardından, işçilerin davası ile ilgilenenÇHD MYK üyesi Av. Zeycan Balcı Şimşek söz aldı.“Ücret haktır ve gaspedilemez” diyen Şimşek, işçilerintalepleri için direnişe geçmesinin önemine değindi.DİSK Genel-İş 1 No’lu Şube Başkanı Mahmut Şengülde söz alarak sorunların temelinde taşeronluğunbulunduğunu söyledi. Şengül, işçilerin bundan sonrakimücadelelerinde yalnız olmadıklarını belirtti. Genel-İşüyeleri arasında hafta içinde Kartal Belediyesi’nde iştenatılan temsilciler de vardı. Direniş çadırında ÇHDİstanbul Şubesi Çalışma Yaşamı Komisyonu adınaAv. Ömer Şahinkaya bir konuşma yaptı. Şahinkaya,avukatlar olarak hakları için direnen işçilerin yanındaolduklarını ifade etti.

Engellemelere rağmendireniş çadırı kuruldu!

Eylem, direniş çadırının kurulmasıyla devam etti.Zabıtalar, yoğun çevik kuvvet polisi eşliğinde çadıra

izin vermeyeceklerini belirtmeleri üzerine işçilerinkararlı duruşuyla karşılaştılar. Çadırı almaya çalışanzabıtalara gerekli yanıt verildikten sonra işçiler çadırıkurdular. Ardından bir Teknopark işçisi kısa birkonuşma yaparak patronların yalılarını, şirketbinalarını, villalarını yapanlar olarak bugün deişçilerin direniş çadırını yaptıklarını ifade etti.

HEY Tekstil direnişçileri de TOBB önündekieylemlerinden çıkıp Teknopark çadırına geldiler.Direnişçi işçiler “Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganıyla selamlandı. Çadıra iki genç gelerekişçilere müzik dinletisi verdi. Direniş çadırısöylenen şarkılarla canlanırken halaya duruldu.Eylem boyunca çadır önünden geçen emekçilerebildiri dağıtılarak direnişin nedenleri aktarıldı.Eyleme Tüm-Bel Sen, BES, DAF, BDSP veOSİM-DER destek verdi.

“AKP’nin çetesi emekçiden kaçamaz!”

Teknopark İstanbul İnşaatı İşçileri, 13 Ocak Pazargünü taşeron firma Uzunlar İnşaat’ın sahibi AdnanUzun’un evinin önündeydiler. İstanbul Başakşehir’dekivillaların giriş kapısında biraraya gelen işçiler, buradapolisin Çevik Kuvvet ve TOMA aracıyla oluşturduğubarikatla karşılaştı. Taşıdıkları pankartlarla barikatönüne gelen işçiler, sloganlarla eyleme başladılar.Villaların girişinde yolu kapatan işçiler adına açıklamayıBurçin Kuz okudu. Kuz, ana müteahhit AdnanUzun’un evine, onu rahat bırakmayacaklarınıhaykırmak için geldiklerini ifade etti. İşçilerin nazarındaUzunlar İnşaat’ın sicilinin bozuk olduğunu vurgulayanKuz, kamu ödeneklerinden alınan paraların şirketdışında kullanıldığını ve işçi ücretlerinin ise gaspedildiğini belirterek, Uzunlar İnşaat’ın hakkında şunlarıdile getirdi: “AKP hükümeti döneminde oldukçabüyüdüğü ve göz önündeki pek çok projenin ihalesinialdığı görülen Uzunlar İnşaat, MÜSİAD ve ASKONüyesidir. Dini vecibeleri dillerinden düşürmeyen şirketsahipleri aynı zamanda işçilerin hakkını yemekte öndegitmektedir. Hatırlarsanız Uzunlar İnşaat en son ‘VanDeprem Konutları ihalesinde vurgun’ haberi ilegümdeme gelmişti.”

Kuz, emekten yana tüm güçlerin desteğinibeklediklerini ifade ederek açıklamayı bitirdi. Ajitasyonkonuşmaları ile çevre sakinlerine seslenilerek,eylemlerinin nedenleri açıklandı. İşçiler, hakları içineylem yaptıklarını belirterek, komşuları Adnan veNuman Uzun’un çeteleşmiş AKP’nin yandaşlarıolduğunu, polisin ise onları koruduğunu dile getirdiler.

Konuşmaların ardından, villaların giriş kapısındancadde üzerindeki durağa kadar yürüyüş yapılarak,ajitasyon konuşmalarına ve sloganlara devam edildi.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, OSB-İMESİşçileri Derneği ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesiavukatların katılarak destek verdiği eylem durak önündebitirildi.

İTO’dan direniş tahammülsüzlüğü

15 Ocak günü sabah saat 10.00’da İTO önüne gelenişçiler çadırlarını kurarak yerlerini aldılar. Çayları ilebirlikte sabah konuşmalarını sürdüren işçiler, yanlarındagetirdikleri “Aylardır ücretlerimizi alamıyoruz! İşçidüşmanı Uzunlar İnşaat hesap verecek!” ozalitini astılar.

Belli bir süre sonra polis işçilerin yanına geldi.

Asılan ozalitten İTO’nun rahatsız olduğunu veindirilmesi istendiğini belirttiler. Ozalitin önüne dizilenişçiler hakları için direnişte olduklarını, rahatsızolanların gelip indirmelerini beklediklerini söyleyerekozaliti indirmediler.

Bunun üzerine polis “müdahale edileceğini” ifadeederek işçileri tehdit etti. İşçiler burada beklemeyedevam edeceklerini ve amaçlarının da haklarını gaspedenleri rahatsız etmek olduğunu vurgulayarakkararlılıklarını gösterdiler. Direnişçilerin yanındanayrılan polis, işçilerin görebileceği bir yerde durumuİTO yetkililerine anlatarak beklemeye başladı.

İşçilerin kararlı duruşuna tahammül edemeyenİTO’nun emriyle polis işçilere saldırdı.

Sivil polis, Çevik Kuvvet ve İstanbul BüyükşehirBelediyesi Zabıta ekiplerinin ortaklaşa saldırısına işçilersloganlarla direndi. Direniş çadırında bulunan işçileresaldıran polis işçileri gözaltına alarak götürürken, çadırve malzemeleri zabıta gasp etti.

Polis ve zabıta terörü ile gözaltına alınan İTO-Teknopark işçileri, aynı gün serbest kaldıktan sonrasaldırıyı eylemle protesto ettiler. İstanbul Ticaret Odasıönünde akşam saat 18.30’da açıklama yapan işçiler, hertürlü baskıya rağmen, haklarını alana kadar direnişedevam edeceklerini açıkladılar.

İTO’da direniş sürecek!

Eminönü vapur iskelesinin önünde toplanan işçiler,“Uzunlar İnşaat aylardır ücretlerimizi gasp ediyor!Ücret hakkımız söke söke alırız!” ozaliti açarakyürüyüşe geçtiler. Sloganlarla İTO önüne gelen işçilerpolis barikatıyla engellendiler. Polisin onlarca ÇevikKuvvet ile etten duvar ördüğü barikata kadar gelenişçiler, açıklama yaparak haklarını alana kadarbekleyişlerini sürdüreceklerini vurguladılar.Bekleyişlerini sürdüren işçiler ajitasyon konuşmalarıyladirenişlerinin nedenini anlatıyor, polis terörünü veİTO’nun işçi düşmanı tutumunu teşhir ediyorlar.

İlerleyen saatlerde Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu ziyaret gerçekleştirerek, direnişçilerledayanışmalarını devan ettireceklerini dile getirdiler.Tekil olarak da ziyaretçilerin eksik olmadığı direnişi,Büro Emekçileri Sendikası üyeleri de ziyaret ettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

11 Ocak 2013 / İTO önü

Teknopark işçileri: Ücret hakkımızı gaspettirmeyeceğiz!

“İşçi düşmanı Ticaret Odası!”

Page 11: Kızıl Bayrak 13-03

Sınıf Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Manisa, sermayenin yeni bir yatırım alanı, iş gücükapasitesi ve olanaklarıyla sömürünün yoğunhissedildiği bir şehir. Manisa, aynı zamandasermayenin her türlü saldırısının da ilk uygulanmayabaşlandığı illerden biri. Örgütsüzlüğün, iş kazalarının,taşeron çalışmanın yani kuralsızlığın kural olduğu,işçilerin diplerde yaşam savaşı verdiği bir il. YaniManisa, işçiler için bir cehennem, burjuvazi için isetam bir cennet.

Manisa aynı zamanda sendikal ihanetten veuzlaşmacı sendikal anlayıştan da nasibini almış bir işçikenti.

İşte bu kuralsızlığa, saldırılara, ihanete,bürokrasiye ve sermayeye savaş açan sınıf bilinçlimetal işçileri olarak bir süredir sürdürdüğümüztartışmalar ışığında Metal İşçileri Birliği’nin (MİB)Manisa ayağının kurulduğunu dostun ve düşmanınönünde ilan ediyoruz.

Karanlığı yaran bir kıvılcım olacağız!

Bizler Manisa’da değişik fabrikalarda çalışansendikalı ya da sendikasız öncü işçiler olarak bugidişata dur demek, sermayenin her türlü saldırısınıgeri püskürtmek, her türlü sendikal ihanetlehesaplaşmak, metal işçilerinin ve Manisa işçi sınıfınınumudu, inisiyatifi, yüreği ve yumruğu olmakiddiasıyla yola çıktık.

Yaklaşık altı aylık bir ön çalışma, toplantı vetartışmalar sonucunda Manisa MİB olarak önümüzekısa, uzun ve orta vadeli bazı hedefler koyduk. Buhedeflerimizden biri de MİB bileşenlerinin gelişiminisağlayacak, birliğin öneminin kavranmasına yardımcıolacak ve aynı zamanda ön açıcı olacak olan iç eğitimseminerlerinin gerçekleştirilmesiydi.

Manisa MİB olarak, hayati önemde bir sorunolarak gördüğümüz iç eğitim gündemini üç başlığaayırdık. Bu başlıklardan birincisi, taban inisiyatifi vetaban örgütlülüğü, ikincisi; işçi sınıfının mücadeletarihi, deneyimleri ve dersleri, üçüncüsü ise işçisınıfının yasal hakları ve fiili-meşru mücadelesi

olacak. Hedeflenen bu iç eğitimlerin ilkini, taban inisiyatifi

ve taban örgütlülükleri gündemini (10 OcakPerşembe) günü, eğitim uzmanı Volkan Yaraşır’labirlikte coşkulu ve başarılı bir toplantıylagerçekleştirdik.

Manisa MİB 1. Eğitimi:

Manisa MİB olarak gerçekleştirdiğimiz eğitimtoplantısını metal işçileri birliğinin çalışanlarınıkapsayacak çerçevede bir hazırlık ve organizasyonlasınırlı tuttuk. Eğitim toplantımıza, 20’yi aşkın kişikatıldı.

Üç oturumla gerçekleşen eğitim toplantımızın ilkoturumunda kapitalizmin işleyişini kavramak vedolayısıyla taban örgütlülüklerini bu kavrayışlatartışabilmek için ekonomi-politik kapsamlı bir sunumgerçekleştirdik. İkinci oturumda işçi sınıfının tarihselrolü, misyonu ve örgütlenme araçları olarak tabanörgütleri konusunu işledik. Ardından üçüncüoturumda, gerçekleşen iki oturumluk sunumdanhareketle Manisa gündemli olarak birliğin önemineişret eden bir tartışma yürüttük. Son derece canlıgeçen eğitim toplantımızın MİB bileşenleriyle yapılandeğerlendirme ve tartışma ayağında önemlibelirlemeler ve kararlar aldık.

Gerçekleşen eğitim toplantısından çıkan sonuçlar; 1- Eğitim toplantılarının sıklaştırılması 2- Israrlı, soğukkanlı ve uzun soluklu bir çalışma

tarzının yerleştirilmesi – kavratılması 3- Alanın ayrıntılı fizibilitesinin yapılması ve

alanın nesnelliğine uygun bir faaliyet planının ilmekilmek örülmesi yönünde kararlar alındı.

Sermayenin saldırılarını geri püskürtmek, ihanetçiuzlaşmacı sendikal anlayıştan hesap sormak, insancayaşanacak bir dünyayı inşa etmek için tüm metalişçilerini, komitelerini kurmaya ve Metal İşçileriBirliği çatısı altında örgütlenmeye çağırıyoruz.

Manisa Metal İşçileri Birliği

Manisalı metal işçileri,birliğin çatısı altında

güçleniyor!

Direniş çadırına gece baskını

Dünyanın en büyük lojistik firmalarından biri olan DHL’nin İstanbul Esenyurt’ta bulunan deposu önündedirenişini sürdüren işçilerin kaldığı çadır Esenyurt Belediyesi’ne bağlı zabıta ekipleri tarafından yerindensökülüp tahrip edildi.

Direnişçi işçilerin gece çadırdan ayrılmasının ardından alana gelen zabıtalar, çadırı yerinden sökerekişçilerin çadırdaki eşyalarını gasp ettiler. Sabah DHL deposu önüne geldiklerinde saldırıyı öğrenen işçiler,“Direnişimizi kırmaya çalışıyorlar ama yılmayacağız” sözleriyle saldırıya tepki gösterdi.

Sendikaya ait belge ve eşyalara da el konulduğunu belirten işçiler, belediye yetkililerinin “Bizimelimizdeki bir şey değil, talimat bize polis tarafından verildi” diyerek kendilerini savunduğunu ifade ettiler.

Saldırıya bir tepki de TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk’ten geldi. Öztürk, çadıra yönelik saldırı içinşunları belirtti:

“Yıkım talimatı kim tarafından verilmiş olursa olsun yapılan bu saldırıyı kınıyoruz. Çadırımızı yeniden

kuracağız ve direnişimiz başarıya ulaşana kadar burada olmaya devam edeceğiz.”

A geze alanı topla bilgi

MESS ve Türk Metal adım adım satışsözleşmesine hazırlanıyor…

Metal işçilerinihesabını sormak için

mücadeleyeçağırıyoruz!

Aylardır sürüncemeye bırakılan MESS Grup TİSsüreciyle ilgili resmi görüşmeler 9 Ocak günü,MESS-Türk Metal buluşmasıyla başladı. Bugörüşmenin içeriğine ilişkin Türk Metal tarafındanherhangi bir bilgi verilmedi. Sadece kendilerine aitinternet sitesinden başkanları Pevrul Kavlak’ın“sözleşme sürecinin işçiye-işverene hayırlı olması”dileklerini içeren bir haber yayınlandı.

Kuşkusuz görüşmelerin içeriğini gizlemek birTürk Metal geleneği, sendikacılık tarzıdır. Çünküsatış kesindir, bunun için işçileri uyandırmamak içinher şeyi bir sır perdesinin altına gizlemek kuraldır.

Elbette bunun ötesinde bazı bilgiler de dışarıtaşırılırsa bu artık metal işçilerinin ezbere bildiğidanışıklı bir oyunun gereğidir. Bu oyunda MESS,sıfır zamdan esnekliğe kadar metal işçisinin öfkesiniarttıracak dayatmalarda bulunur, böylelikletaslaklardaki işçi talepleri de unutturulur. Ardındanda üç kuruşluk zamlar metal işçisine başarıymış gibiyutturulur. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı ederler.Metal işçisi önümüzdeki günlerde bu oyuna hazırolmalıdır.

Asgari ücrete yüzde 6 oranında zam yapıldığıkoşullarda hiç kimse kararlı bir mücadeleolmaksızın MESS’in bu oranın üzerine çıkmasınıbeklememelidir. Dahası bir de ortada yüzde 18’leribulan zam talepleri sözkonusudur. Ama TürkMetal’in başı, durum böyleyken sürecin hızlıbiçimde işletileceğini söyleyebiliyor. Kuşkusuz satışsözleşmesinde anlaşanlar için sürecin ne zamansonuçlanacağını, görüşmeleri değil, metal işçisininsatışa ne ölçüde hazırlanıp hazırlanmadığıbelirliyor. Bu bakımdan da işçi kıyımlarıyla epey biryol aldıkları açıktır.

Satış kesin olduğuna göre metal işçilerininyapması gereken, satış taslağını çöpe atacak veMESS-Türk Metal ittifakını yenecek bir mücadeleiçin şimdiden hazırlanmaktır. Masa başıgörüşmelerine ilişkin herhangi bir beklentisiolmayan metal işçilerinin bugün ana sorunu buhazırlığın ne ölçüde yapıldığıdır.

Mücadeleye hazırlanmak ise işten atılan işçiarkadaşlarımıza sahip çıkmaktır. Türk Metal’inyalanlarını yutmamak, metal işçileriniaydınlatmaktır. Sorumluluk almak, en ağır görevleriomuzlayabilecek bir ruh ve bilinç kazanmakdemektir. En önemlisi ise fabrikalarda mücadeleninyükünü taşıyacak komiteler kurmaktır.

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini satışsözleşmesini yırtmak üzere kararlı bir mücadele içinharekete geçmeye çağırıyor.

Metal İşçileri Birliği11 Aralık 2013

Page 12: Kızıl Bayrak 13-03

Sınıf12 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Daiyang-SK Metal grevinin 63. gününde BirleşikMetal-İş Sendikası Çorlu’da Memduh Şevket EsendalTiyatro Salonu’nda dayanışma etkinliği düzenledi.Etkinlik öncesi çıkartılan davetiyelerin yaygın birşekilde satışı yapıldı.

13 Ocak Pazar günü yapılan etkinlikte DİSK’in veBirleşik Metal-İş Sendikası’nın tarihini anlatansinevizyon gösterimi alkışlar ve sloganlarla izlendi.

Etkinlik, Birleşik Metal-İş Sendikası GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu’nun konuşmasıyla devametti. Serdaroğlu konuşmasında Daiyang-SK Metalişçilerinin üç yılı bulan örgütlenme sürecinedeğinerek Serbest Bölge’deki dayatmalardan bahsetti.Sonuç olarak işçi sınıfı ancak örgütlendiği koşuldahaklarını kazanacağını ifade etmiş oldu.

Daha sonra grevdeki işçiler adına fabrikatemsilcisi Ali Rıza Köse konuştu. Konuşmasındazorlu bir sürecin ardından greve çıktıklarını ve busüreçte dayanışmanın önemini vurguladı. Devletlekarşı karşıya kaldıklarını da belirterek işçi sınıfının

bilinçlenmesiyle hakların alınabileceğini ifade etti.Ayrıca yakın zamanda maden ocağındaki işcinayetinde yaşamını yitiren işçileri unutmamakgerektiğini söyledi.

BİLKAR Tiyatro Topluluğu’nun oynadığı veBilgesu Erenus’un yazdığı “Nereye Payidar Nereye”adlı oyun büyük bir ilgi ve beğeniyle izlendi. Tiyatrogösterimi sonunda sendika adına oyunculara çiçekverildi.

Salonda “Sadaka değil toplu sözleşme, insancayaşayacak haklar istiyoruz! Daiyang-SK Metalİşçileri”, “Bu işyerinde grev var!” pankartlarıasılıydı.

400’ü aşkın kişinin katıldığı etkinlikte baştan sonabüyük bir coşku hakimdi. İşçiler etkinlğie aileleriylekatılıdı. Birleşik Metal-İş, grevci işçilere erzakyardımı yaptı.

Etkinlikte Kızıl Bayrak, Metal İşçileri Birliği, Solgazetesi ve Gerçek dergisi standı açıldı.

Kızıl Bayrak / Trakya

Daiyang-SK Metal işçileriyledayanışma etkinliği

Daiyang grevcilerinepolis saldırısı

Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlüDaiyang-SK Metal grevcilerine polis saldırdı.

14 Kasım 2012’den bu yana grevde olanDaiyang-SK Metal işçileri, patronun grev kırıcıolarak Güney Kore’den getirdiği işçilerin fabrikayaalınıp çalıştırılmaması için 15 Ocak günü bir eylemgerçekleştirdi.

Patronun tüm kanunsuz ve hukuk dışıuygulamalarıyla süreç içerisinde onlarca kezkarşılaşan grevci işçiler, ilgili yerlere şikayettebulunmuş ancak her defasında geçiştirme vesessizlikle karşı karşıya kalmışlardı. Sayısızşikayetleri karşılığında ise hiçbir şey yapılmamıştı.Son olarak ise fabrikadaki makineleri çalıştırmakiçin Güney Kore’den kaçak işçi getirilerekfabrikanın üretimi devam ettirilmeye çalışılmıştı.

İşçiler kendi yasalarını uyguladılar!

Yaklaşık olarak 10 gündür fabrikada kaçakolarak çalıştırılan işçileri geri göndermek için sabahsaat 07:00’de işçiler sendikalarıyla birlikte AvrupaSerbest Bölge (ASB) girişine giden yolu çift yönlüolarak trafiğe kapattılar. “Kaçak işçiler defolsun!”sloganları ile eyleme başlayan işçiler, bu esnadagrev süreçlerini anlatan bildirilerin dağıtımınıgerçekleştirdiler. ASB’de çalışan diğer işçilereyleme alkışlarla destek verdiler. Alkış vesloganlarla yaklaşık 1 saat bekleyişlerini sürdürenişçiler olay yerine gelip kendilerini tehdit edenkolluk güçlerine “Direne direne kazanacağız!”,“Ölmek var dönmek yok!”, “Devletin gücü işçiyemi yetiyor!” sloganları atarak kararlılıklarınıgösterdiler. Bu esnada iş giriş saati olduğu içinuzun araç kuyrukları oluştu.

Bekleyişin ardından ASB girişine doğru yolaçılmadan yürüyüşe geçildi. “İşçilerin birliğisermeyeyi yenecek!”, “Kurtuluş yok tek başına yahep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın onurlugrevimiz!”, “ Kaçak işçiler defolsun!” sloganları ileeyleme devam edildi.

Bir türlü fabrikada denetime getirilmeyenbakanlık müfettişlerinin kısa sürede fabrikayagetirileceği sözü üzerine işçiler yolun bir bölümünütrafiğe açtı. Servislerin içierisindeki işçiler eylemedesteklerini belirttiler.

Polis işçilere saldırdı

Bu esnada grevci işçiler, servislerdekikendilerini köle gibi gören Güney Koreli patrontemsilcilerine haklı tepkilerini gösterdiler. İşçilerinbu haklı tepkisi polisin azgınca saldırısıylakarşılandı. Aylardır Daiyang-SK Metal patronlarınınuşaklığını yapan polisler işçilere coplarla ve bibergazıyla saldırdı. Saldırı esnasında yaralanan vebaygınlık geçiren işçiler oldu. Saldırı anındadağılmayan işçiler yürüyüşlerini ASB girişine kadardevam ettirdiler.

Grevi kazanana kadar devam ettirmekararlılıklarını bir kez daha gösteren işçiler bilirkişifabrikaya gelene kadar bekleyişlerinisürdüreceklerini ifade ettiler.

Kapıda direnişlerini sürdüren işçiler polisin tümtehditlerine rağmen hala ASB önündebekleyişlerini sürdürmekteler. Kararlı duran işçilereylemlerinden de grevden de vazgeçmeyeceklerinidile getiriyolar.

Kızıl Bayrak / Trakya

“Migros-MBM işçileri geri alınsın!”

Adana Organize Sanyai Bölgesi’nde (AOSB) faaliyet gösteren ve MİGROS’un taşeron firması olan MBMtarafından TÜMTİS’e üye olan 4 işçi tazminatsız işten çıkarıldı.

Bu işten çıkarmalar üzerine TÜMTİS Sendikası tarafından 15 Ocak günü firma önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Eylem öncesinde MİGROS’a ait amblem ve logoların işyeri önünden sökülmüşolması dikkat çekti.

Eylemde “”Migros-MGM taşımacılık işçileri geri alınsın! Sendikal örgütlülüğe saygı gösterilsin!” pankartıaçıldı.

TÜMTİS Sendikası Adana Şube Başkanı Halil Çekin tarafından okunan açıklama ile işçilerin iştençıkarılma süreci aktarıldı.

“MİGROS’un alt işvereni olan MBM’nin bünyesinde taşıma, aktarma ve mal kabul işlerinde onlarca işçiçalışıyor” diyen Çekin, asgari ücrete kuralsız ve taşeron olarak çalıştırılan işçilerin sendikaya üye olmahakları ellerinden alınamayağını belirterek şunları söyledi: “MİGROS ve MBM patronlarına sesleniyoruz.Sizlerin tek taraflı olarak belirlediği çalışma şartlarına işçiler uymayacak ve daha iyi bir yaşam içinsendikalaşma mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Yol yakınken aldığınız karardan geri dönün ve iştenattığınız 4 işçiye işbaşı yaptırın.”

“Tüm işçileri, emek ve demokrasi örgütlerini MBM işçileriyle dayanışmaya ve haklı mücadelesine sahipçıkmaya çağırıyoruz.” denerek sınıf dayanışmasını yükseltme çağrısı yapılıp açıklama bitirildi.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 13: Kızıl Bayrak 13-03

Sınıf Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Daiyang SK Metal Fabrikası’nda grevci işçilerlegrev ve son yaptıkları eylemler üzerine konuştuk.Daiyang işçileri patronun grevi kırma girişimlerinekarşı verdikleri mücadeleyi anlattılar...

- İsmail Turanlı (Daiyang-SK Metal Fabrikası 1.Temsilci): Kore’den buraya kaçak işçiler getirdiler.Grevde olan işçiler olarak biz de bunu teşhir etmek vebasın açıklaması yapmak için sabah 06.00’da AvrupaSerbest Bölge’nin önüne geldik. Saat 13:30 civarındaBölge Çalışma Bakanlığı’ndan müfettiş geldi. İşyeritemsilcisi olarak onlarla tespit yapmak için içeri girdik.İlk önce ofise aldılar bizi. İçerde fabrika yetkilisibenim onlarla gezmemin uygun olmadığını, beni iştençıkarttıklarını, yani bizim onların açıklarınısöyleyeceğimiz için benim orada olmamı istemedi.Biraz orada tartışma yaşadık. Müfettiş ise “ben işçitemsilcisi ile içerde gezerim, o içerisini biliyor, oanlatacak bana bütün detayları” deyince yetkili demüsaade etmek zorunda kaldı. İçeriye girdik. AREM 3denilen makinede kaçak getirilen Koreli çalışıyordu.İçeri girdiğimizde makine çalışırken biz gördük, o dabizi görünce kaçmaya başladı. Müfettiş yanımızdakipolise talimat vermesi sonucu Koreli’yi yakaladı.Diğer bölümde, ARC bölümünde de çalışan bir Korelivardı. O da bizi görünce kaçmaya başladı onu dayakaladık. Üçüncü şahıs olan Koreli de onlarınyanındaydı. Ve onlara isimlerini sorduğumuzda Korece“anlamıyorum, ne demek istiyorsunuz” diyerekgeçiştirmeye çalıştılar. Fabrika yetkilisi bu konudayardımcı olmadı, kendileri çok iyi biliyorlar aslındaisimlerini de. Bir şey söylüyoruz konuşmakistemiyorlar müfettişlere isimlerini ben kendimsöyledim. Hatta Koreli’ye “ismini biliyorsun sen nedensöylemiyorsun, Türkçe de biliyorsun” dedim “aa okey,okey!” deyip ismini ayrıntısına kadar benim kâğıdımayazdı. Diğer bölümlerde çalışan arkadaşlar birincifabrikaya getirmişler onları Korelilere yardımcı olarakçalıştırıyorlar. Bunları tek tek ayrıntısına kadaranlattım. İçerde toplu şekilde gezerken bazı bölümleriatlatılıp, çalışanları göstermemeye çalıştılar. Benonlara müdahale ettim. Bu arada insan kaynaklarımüdürüyle de atışmalarımız oldu. Neden bensöylüyorum diye atışmalarımız oldu? Aslında onlarınsöylemesi gerekiyordu. Bu arada bize kinliler. Tabii kibiz işçinin ve haklının yanında olduğumuz için. Onlartamamen Koreli yandaşı olmuşlar.

İçerde taşeron firmayı yakalattırdık. Taşeron işçiçalıştırıyorlardı. Tutanağımızı tuttuk, buolumsuzlukların hepsi işlendi. Sonra da tutanağı hepberaber imzalık. Müfettişler tekrardan benim iştenatılma durumumu ve başka bir arkadaşla incelemeolursa bunu kabul etmeyeceklerini beyan ettiler. Benmüfettişe “bir işçi grevdeyken işten atılır mı, alınırmı?” diye sorduğumda müfettiş kesinlikle işçiçıkartılamaz ve alınamaz dedi. Kamuoyuna açıktırher şey. Hak-hukuk adalet bir gün yerini bulacaktır.

Dünkü gelişmelerden sonra bugün de kaçakolarak gelen Koreliler saat 10:00 civarında dışarıçıkartılmış. Duyduğumuz haberlere göre de sınır dışıyapılacaklarmış.

Adil Öztürk: 15 Ocak sabahı 05.00-05:30civarında buradaydık. Maalesef polisle karşı karşıyakaldık. Bayağı bir cop da yedik, biber gazından daetkilendik. Bir ara gözlerimi kaybetme durumuna

geldim. Arkadaşlarım sağ olsun çok yardımcı oldular.Ama yine de polislebire bir karşı karşıyakaldık. Polis herzaman karşımızdakaldı. Maalesefadalet hiçbir zamanyerini bulmuyor buülkede. İnşallahadalet bir gün yerinibulacak. Bilirkişigeldiğinde ben osırada hastaneyekaldırılmıştım.Dizimden ve

gözlerimden yaralandığım için hemen ambulanslahastaneye kaldırıldım. Bilirkişi teftişi o sıradayapılmış. Bizim açımızdan çok olumlu gelişmelerolmuş. Hayırlısı...

Tuncay Yıldız: 15 Ocak günü burada çok şiddetliçatışmalar yaşandı. Polis bize biber gazı ve copla çokyoğun bir şekilde müdahale etti. Nihayet biz bilirkişiyetkililerini buraya getirebildik. Geç saatte de olsamüfettişler ikiye doğru geldiler. İçeride yapılanincelemelerde temsilci arkadaşımızın da söylediği gibiKorelileri kaçak işçileri çalıştırırken suçüstüyakaladılar. Ondan sonra bilirkişi yetkilileri gerekligirişimlerin yapıldığını ve en kısa sürede bu işinçözüleceğini bildirdiler. Bugün de sabah saat 10:00sularında bu arkadaşlar, kaçak olarak ülkemize gelipçalışanlar, fabrikadan gönderildi. Bugün sınır dışı

edilecekleri bilgisinialdık. Ama hepimizbiliyoruz kiülkemizde bazışeyler çok yavaşilerliyor. Özelliklehaklıysanız veişçiyseniz bu süreçdaha da yavaşilerliyor. Biz pekinanmıyoruz amaolursa bu söyledikleriortaya atılan iddialargerçek çıkarsa biz mutlu olacağız. Ama olmazsa biz dearalıksız eylemlerimizi sürdüreceğiz. Hakkımızıarıyoruz.

Bayram Balıkçı: Daiyang-SK Metal Fabrikası’ndayaklaşık 2,5 yıldır çalışıyorum. Dün eylemde çok şeyoldu. Dayak yedik, cop yedik, gaz yedik, onlarıntadına baktık. Polislerimiz sağ olsun bizden esirgemedibunları. Saat sabah 06:30 gibi ASB’nin girişindebekledik. Kore’den getirilen kaçak işçiler bizimtezgâhımızda çalıştırılıyorlardı. Bu hukuksuzluğaengel olmak için toplandık. İki aydır beklediğimizbilirkişi heyeti geldi ve işlemlerini yaptı. İncelemeyaptılar ve suçüstü yakaladılar onları. Keşke dünküolaylardan önce olsaydı bunlar. Demek ki bunlarınolması için daha sert davranmak gerekirmiş.

Recep Karabacak: Bugün grevdeki 63.günümüz... 63 gündür bilirkişiyi bekliyoruz biz. 63gündür gelmeyen bilirkişi dünkü yapılan eylemesnasında geldi. Yani bir şeylerin yapılması için buçarkın dönmesi için, bizim sesimizin duyulması içinilla eylem mi yapmamız lazım? İlla birilerinin canımıyanması lazım? Bunlar için illa ki bir şeyler olmasılazım. Bu yüzden yetkililerin daha özverili bir şekildegörevlerini yapması gerekiyor.

Birleşik Metal-iş Sendikası Çorlu Şube BaşkanıHazır Fedai Duvan: Bölge Çalışma Müdürlüğü’ndengörevli müfettişler geldiler. Koreli kaçak işçilerimakinelerin başında tespit ettiler. Rapor yazıldı,tutanaklar tutuldu. Kaçak işçiler bugün sabah yinemakinelerin başında çalıştıkları haberini aldık, kollukkuvvetlerine bildirdik ve fabrikadan çıkardık. Sonucubekliyoruz, bütün görevlilerin, yetkililerin bu işisonuçlandırmasını istiyoruz. Mahkemeye müracaatettik. Mahkeme de gereğini yapar ve grevimiz debaşarıya ulaşır ve buna bir son verilir.

Kızıl Bayrak / Trakya

“Eylemlerimizi sürdüreceğiz!”

15 Ocak 2013 / Çorlu

Daiyang-SK Metal işçisi yine eylemde!

15 Ocak salı sabahı Avrupa Serbest Bölge yolunu kesen Daiyang-SK Metal işçileri, bir gün sonra yine ASBönündeydi.

Aylardan beri beklenen bilirkişinin 15 Ocak günü gerçekleştirilen eylemin ardından gelmesiyletutanaklar tutulmuş, raporlar hazırlanmıştı. Grevdeki Daiyang-SK Metal işçileri yaptıkları eylemlemücadelelerindeki kararlılıklarını bir kez daha gösterdi. 16 Ocak sabah saatlerinde ASB önüne gelenişçilerin eylemine öğleye doğru eşleri de katılarak destek verdi.

Daiyang-SK Metal işçilerinin eşleri eylemde bir açıklama yaptı. Açıklamada, tüm süreç boyuncamücadele eden eşlerinin arkalarında olduklarını belirttiler. Ayrıca bu grevin tüm işçilerin iş güvencesi için,insanca çalışma şartları için yapıldığını belirterek eşlerinin verdiği mücadelenin 600 gün sürse dearkalarında duracaklarını söylediler.

Kızıl Bayrak / Trakya

Page 14: Kızıl Bayrak 13-03

Sınıf14 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Çayırova’da kurulu Arçelik Çamaşır Makinasıİşletmesi’nde (ÇMİ) dört adet montaj bandıbulunmaktadır. Bu bantlar tahrik, montaj 1, montaj 2ve son montaj şeklinde bölünmüştür. Bu bolümler bantüstü denilen işçiden devşirme ve işçiler gibi kart basanmavi yakalı statüsünde bulunan kişilerinsorumluluğundadır.

Bant üstleri duruşlardan sorumlulardır. Bunundışında da ekstra işleri de olabilmektedir. Genellikleyüksek idarecilerle iyi anlaşabilen kişiler takımliderleri tarafından bant üstü seçilir, istenildiği zamanda değiştirilir. Her bant için ayrı bir bant üstü (tabii üçvardiyadan üç bant üstü yapar) ve takım lideri bulunur.

Takım liderleri maliyet merkezinden sorumludurlar.Özünde bütün takım liderleri ürün direktörlüğüne vegenel müdürlüklere bağlıdırlar. Takım liderleri deverimliklerine göre genel müdürlük tarafından daatanabilir ya da indirilebilir. Genellikle kariyeristmühendislerden seçilirler. Fabrika özünde bölüm idaremerkezleri tarafından hiyeraşik olarak kontroledilmektedirler. Plastik, mekanik, boyhane, montajbantları gibi bütün bölüm idare merkezlerinin (maliyetmerkezi), takım lideri, üretim teknisyeni, mühendisler,bant üstleri, teknik elemanlar, laborantlar vs. oluşanklasik bir yapıları vardır. Hemen hemen bütünbölümler aynı türdeki kadro çekirdeği tarafından idareedilir. İşçilerin insan kaynakları ile ilişkileri daha çokbu idarelerle kontrol edilir.

Bu anlattıklarım sadece ÇMİ için geçerli.

Maliyet merkezi:Yüksek kârın anahtarı

Maliyet merkezi kavramı Arçelik’in kârınınaçıklanmasıdır. Aynı zamanda maliyet merkezi özündeen ekonomik idare yöntemidir. Organizasyon yapısı,1995 yılında geneleksel fonksiyonel organizasyon,takım çalışmasına dayalı süreç bazlı organisazyonşeklinde değiştirilmiştir. Buna göre her bölümünkendine özgü bir yıllık bütçe planı bulunur. Bütün buyatırımlar malzeme harcamaları, kırtasiye sarfiyatı, işgüvenlik malzemeleri, işçilerin fazla mesai ücretleribile tek tek hesaplanır, tutturulamazsa zarar edilmişdemektir. Bu da direk olarak liderlerin sorunudur.Bandın durduğu her dakika için duruşa neden olankısım, bölüm ya da yan sanayiler sorumlu tutulur. Bu

duruş fabrika bünyesindeki bir bölümden ya da bizzatbandın kendisinden kaynaklı ise o kısım şefininaleyhine sonuçlanır. Ama bir yan sanayiden kaynaklıduruş gerçekleştiyse zarar o firmaya faturandırılır.Çoğu zaman yan sanayi firmalarını, fabrikadakidenetimleri yetersiz olmasından kaynaklı kandırırlar.Takım liderleri yan sanayiden kaynaklı duruşlara kendiduruşlarını da giydirir, fatura ederler.

Takım ve takım liderliği, hem idari konuları hem detakımın yeni hedeflerini görüşmek üzere ayda biriletişim toplantısı düzenler. Toplantılar sadece kısımelamanlarını kapsar. Bu toplantılarda iş bilgisini ölçmeamaçlı olarak bir test yapılır. Daha sonra hurda oranlarıve TTKE (Toplam Tezgah Kullanım Etkinliği) şirketve takım hedefleri gibi konular üzerinde konuşulur.Burada takım liderinin hakimiyeti söz konusudur. Butoplantılarının sonlarına doğru işçilerin görüşleri,istekleri de alınır. Çalışma şartlarının düzeltilmesindençalışma saatlerine kadar her şey tartışılabilir burada.Ama işçiler genellikle çektikleri sıkıntıları veihtiyaclarını açmazlar toplantıda. Genellikle yakorkularından ya da takım liderinin samimiyetinegüvenmedikleri için bu konuları sadece kendiaralarında konuşmakla yetinirler. Konuşan, derdinisöyleyen de olur tabii ama bu bölüm kısa bir zamandilimine sıkıştırıldığı için roportör tarafından notetmekle yetinilir çoğu zaman. Tabii bazen vaat edilenşeylerin uygulandığı, hayata geçtiği olur.

Çalışma koşulları ve işçilerin yapısı

Fabrikada resmi olarak 3 bin 500 kadroluçalışmaktadır. Yeni işe başlayan bir işçinin saat ücreti3.95-4.25 kuruş arasıdır. Toplamda aylık 800-900 TLeder. Yapılan işe göre bu çok düşük bir ücrettir. 2004yılı toplu sözleşme sürecinde saat ücretlerine düşük birzam olmuştu. 2006 yılı toplu sözleşmelerinde ortalama112 TL gibi biraz daha doyurucu bir zam alındı amafabrikanın iki yıllık kârlılık artışı yüzde 250.

Bununla birlikte genel temizlik ve ihtiyaçlarbakımından iyi bir çalışma ortamı var.Yemekhanesinde dört çeşit yemek çıkar, servisolanakları mevcuttur. Yılda bir erzak, 6 ayda birayakkabı verilir. İşyeri hekimi, üç vardiyada sağlıkçıbulunur. Fabrikada yaş ortalaması 28’dir, genç işçipotansiyeli mevcuttur, ama eski işçiler azımsınamazsayılardadır. 2004 yılında beyaz eşya sektörünün

hareketlenmesinden kaynaklı olarak yeni işçiler işebaşladı.

Bir bantta ortalama 120 işçi çalışmakta. Busayı boyahane için 120, mekanik takım için 200,plastik için 90 civarıdır. Burada göze çarpan vekaçınılmaz olarak görünen genç işçilerin eski işçileregöre daha verimli olmasıdır. Seri üretimin hızlı olmasıyaşlı ve artık çalışmaktan takati kalmamış kıdemliişçileri canından bezdiriyordu. Kıdemli işçiler odönemde gençleri aydınlatmaya yönelik yoğun birçalışmaya girmişlerdi. Ancak idareciler bir dönemsonunda yaşlı ve ağır işçileri yapılması kolay işlereaktardıklarında ortada hiçbir sorun kalmamıştı.

İşletme sekiz saatten üç vardiya olarak çalışır. Busekiz saatin 30 dakikası yemek molasıdır, 10dakikadan 2 çay molası verilir. Bu molalar bölümleriçerisinde veya bant aralarındaki çay istasyonlarındakullanılır. Buralarda 10 dakika boyunca spordan vemagazinden konuşulur. Bazen de işten konuşulur.Bunun dışında 5S bant şeklinde çalışamayan alandakiişçiler arasında diyalog sorunu yoktur. Ancak bantlardabu böyle olmamaktadır. Bu kısımların ekipleri ve ekipsözcüleri ayrıdır. Aynı banta çalıştığı halde sırf farklıbir montaj bölgesinde olduğundan yıllarca beraberçalışmalarına rağmen birbirlerini tanımayan işçiler devardır. Malzeme alışverişi yapılmadığı zaman iletişimde yoktur. Örneğin boyahanede çalışan ve banta parçagönderen kişi malzeme sırası-modeli gibi konularıntakibini yaptığı için bantlarla sürekli diyaloghalindedir. Bantaki birçok kişiyle tanışma olanağıbulur. Ancak mekanik takımından kendisine hamboyanmamış malzeme gönderen adamı tanımaz, belkide hiç görmemiştir. Çünkü mekanik takımı bütünparçaları bir konveyörle karışık şekilde boyahaneyegönderir. Böylelikle takip yapılması gereksiz olur.Bunun için istisnalar dışında ciddi bir yabancılaşmasöz konusudur. Aynı bölgede çalışan işçilerbirbirleriyle iş icabı diyalog kurmak zorundadırlar.Ama yerleri değiştiğinde nedense birbirlerine yabancıoluveriler.

İşçiler arasında gruplaşmalar

Türk Metal Sendikası’nın Kırıkkale’dentopladıkları gençler işe ilk başladıklarında iyigörünürler, ama kısa sürede iplikleri pazara çıkar.Bunlar kapitalist ilişkileri alglamadıklarından olsa

Arçelik Çamaşır Makinası İşletmesi:

Türk Metalciler’in gardiyanı olduğu bir çalışma kampı!

Page 15: Kızıl Bayrak 13-03

Kızıl Bayrak * 15SınıfSayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013.

gerek her şeyi hatır gönül için yaparlar. Fabrikadakiamirleri ağaları olmuştur, yanlarındaki çalışanlarıkolaylıkla satabilirler. Beraber çalışırken can ciğerolurlar, ancak farklı çalışma alanlarında o kişilerleişleri bitmiştir artık. Daha çok İstanbul bölgesindengelen kentli gençlerin bu tarz şeyler yaptığınarastlanmaz.

Arçelik’te diğer bütün fabrikalarda olan vardiyalararası kopukluk pek görülmez. Bunun sebebi uzunçalışma saatleridir. Artık vardiya farkı yok olmuştur.Genellikle 5S bölgelerinde çalışan arkadaşlar işçıkışında servis bölgesinde öbekleşerek 15-20 kişilikgruplar halinde toplanır. Buralarda o günün nasılgeçtiği, neler yaşandığı, işle ilgili pürüzler ve birazfutbol konuşulur. Fabrika dışında da sosyal ortamlardabir araya gelinir ancak bu birliktelikler ikili ya da üçlüolur.

İşletmede ARGE ve merkez kalıphanesindekiişçiler dışında (iş ve proje geliştiren işi bilen işçilerdir)bu kısımlara gidip gelen ya da buralar hakkında bilgisiolan pek kimse yoktur. ARGE kısmında yeni ürüngeliştirme, prototip ve dayanıklılık testleri yapılır.Buralarda mavi ve beyaz işçiler çalışır. ARGE binalarıfabrika binası dışında yaygın olarak kurulmuş olup herürün için ayrı bir araştırma geliştirme merkezi bulunur.Yani burada çalışan işçilerle üretimdeki işçileriniletişim kurma şansları çok azdır.

Genel bir örgütlülük olmadığı gibi bölümler ya datakımlar içerisinde de herhangi bir tek seslilik yoktur.Özellikle İstanbul yöresinde işçilerin tipik bir özelliğigöze çarpar, o da yüksek kademelerde tanıdıklarıncaişe alınmış olmalarıdır. Bununla beraber buarkadaşların maddi durumları iyidir, birçoğu kendievinde oturur. İşten atılma korkuları pek yoktur.Sürekli iş temposu yoğunluğundan ve ücretlerindüşüklüğünden şikayet etseler de genel bir duyarsızlıkve bireycilik hakimdir. Bu kişilerin işçi bilinci vebenliği gelişmemiştir. Onun için hep bana bir şeyolmasın mantığıyla çalışırlar. Bu da buradakisendikanın işine gelir.

Fabrikanın gardiyanı Türk Metal

Arçelik’te genel eğitim düzeyi yüksektir. Kadroluişçilerin neredeyse hepsi en az lise mezunudur, dörtyıllık fakülte ve yüksek okul bitirmiş işçiler de azdeğildir. Yani işçilerin sendikal, ekonomik faliyetler vehaklar konusunda cahil oldukları söylenemez. Bunedenle olsa gerek Türk Metal Sendikası’nı çete olarakgörür ve sevmezler. Bunda da haklıdırlar. Sendikanıneski genel başkanı olan Mustafa Özbek ve şu andakimevcut yönetimi Ergenekon’dan yargılanmaktadırlar.İşçiler bunlara güvenmezler. Ancak iplerini her zamanbu sendikacılara teslim eder, yapılması istenilenindışına çıkmazlar.

İşçilere göre sendika iyi değil ama değiştirmeimkanı yoktur. Bu düşüncenin yanlışlığını anlatmayaçalışan bir sendikacı geldi fakat başarılı olamadı. O datercih işçilerin diyebildi. Sendikacılar işçi kökenliolmalarının verdiği deneyimlerle işçileri adım adımtakip ederler. Sonuçta alttan kaynayan dalganınfarkındadırlar. Pendik Şube Başkanı sık sık istihbaratalır ve yüksek sesle konuşan işçiye baskı kuruppatrona bizzat kendisi şikayet eder. Gerekirse disiplinkurulunu işletirler.

Alttan kaynayan dalganın farkındalardır, bunun için“şubede toplantı yapalım” denilir, fakat toplantıyaKırıkkaleli ve sendikaya yakın olanlar çoğunluktagötürülür. Elbette sendika alehine konuşanlar dagötürülüp orada baskı kurulur. Şube başkanı başlarkonuşmaya, “temsilcilerden şikayeti olan var mı” diyesorar. Ama herkes bakar, kendisi de aynıdır çünkü,kimi kime şikayet edeceksin ki? Atamayla gelenKırıkkaleli bir başkan, atamayla getirilen temsilciler.Bunlar başkana biat etmezlerse temsilcilik yapamazlar.Delege seçimi de yapılmaz, delege seçimi yapılmış

gibi temsilciler imza atarlar ve sendika başkanınındediği kişiler delege yapılır. Aksi halde Arçelik işçileriher zaman başkanı kendi içerisinden çıkarabilir. Çünkü130-150 delegeleri vardır.

Bazen sendika şube başkanı fabrikada toplantıdüzenler ama gerçekte bunu patron yapar, sendikayadestek vermek amacıyla. Çünkü Türk Metal’inyaptırım gücü patrona bağlıdır. Hiçbir temsilci kendiinisiyatifiyle işçilerin sorununu çözemez. Önce şubebaşkanına iletir, şube başkanı da patrona, patron uygungörürse ne yapması gerektiğini döner sendikaya söyler.Karakteri olan bir sendika temsilciliği yoktur,temsilcilerin de öyle bir kapasiteleri yoktur zaten.Sadece birbirlerini kollar, başkana en önce ispiyonedelim o da patronu arasın ben ön planda olayımderler.

Toplantılarda konuşulan yemek ve servis sorunlarıpatrona bildirilir ve çoğu zaman halledilir. Amaücretlerle ilgili şeyler çok konuşulmaz. Çünkü toplusözleşme bellidir, bunun için de bir fikir sorulmaz.İşçiye geriye dönük eflasyon verilip üstüne de nealınırsa bu başarı sayılır. İşe yeni girenle 5 yıllık işçiarasında 100 TL fark vardır. Fakat bazen patron 200-300 kişinin saat ücretlerine zam yapar. Buna sendikamüdahale edemez zaten sendika başkanı, olurvermiştir. Ama der ki bizim adamlarımız da var.Elbette başta temsilciler ve onlara yakın olanlarınisimleri verilir. Neticede patronun dediği olur.

Toplantılarda “biz siyasi partiler üstündeyiz, hiçbirpartiyle bağımız yoktur” derler. Fakat iktidar kimseonun yanındalardır. Çünkü genel merkez hakkında dabir soruşturma açılmıştır. İncelemelerde genelbaşkanların mal varlıklarının haddi hesabı yoktur.

Yemekhanede yemek listeleri İKA ve sosyal işlernezdinde yapılır. Şartname bellidir onun dışına kimseçıkamaz. Ama yemek saatinde temsilcileryemekhanede durup yemekle çok yakın ilgilenirlermişgibi yaparlar. Nedeni de şubenin yemeği buradan gider. Her gün sendikaya özel yemekgötürülür ve gece kahvaltıdan sonra sendika odasınakahvaltılık gider. Temsilciler sırayla evlerine götürür.Evin kahvaltılık ihtiyacı ve sendikanın yemeğiçıkmıştır. Bunu yemekhaneciler bilir, onların dediğiniyaparlar. Türk Metalciler de zaten yemekteki sorunubüyütmezler.

Servislerdeki sorunlar da aynı yüzeyselliklegeçiştirilir. Çünkü sendikanın sağa-sola gitmesi vemitingler için araba ihtiyaçlarının çoğunu patronkarşılar. Arada bir de örgütlenmek için araç lazımsa buservisçilerle halledilir. Sistem herkesin işinegelmektedir. Sorun yapan patrona söylenir. Bunlarınhepsini yönetim takımı bilmektedir.

Örgütlenmesinler ses çıkarmasınlar, ses çıkaranadamları işten attıralım mantığıyla sendikacılıkanlayışı devam eder. Mevcut şube başkanınınhakkındaki yolsuzluk davasına bile ses çıkmamasınınaltında aynı korku vardır. Türk Metal Sendikası vefabrika yönetiminin güvencesi de bu korkudur.

Ama artık Arçelik’te bu korku duvarları kırıldı.Mevcut şube başkanı ve bu temsilci grubunun işçiüzerinde hiçbir etkisi kalmamıştır. İşçiler yakınzamanda örgütlenip yüksek sesle bunlardankurtulacaktır. Örneğin en son işten atılan 12 kişilikkadro eski baştemsilcimizle beraber hukuk mücadelesibaşlatmışlardır. İşe iadeler dışında mobbing davalarıaçılacaktır. Koç Holding işten atmaların bedeliniödeyecektir. Arkadaşlarımız oraya teftişe gelmişlerdirve hakimler işten atmalardaki yanlışlıkları farketmişlerdir. Artık şu gerçek ortaya çıkmıştır:ARÇELİK YÖNETİMİ ARTNİYETLİ İŞTENATMALAR YAPMAKTADIR. Bunun cezası onlaramaddi ve manevi olarak dönmektedir.

Sizlerin de bunları bilmenizi istedik.Susma, sustukça sıra sana gelecek!Saygılarımızla…

Arçelik’ten işçiler

Kavlak yılınadamıymış!

Gebze’de faaliyet gösteren Yeni Zemin

Gazetesi’nin Yayın Kurulu, Pevrul Kavlak’ı kıdemtazminatı konusundaki “Kıdem tazminatı, kırmızıçizgimizdir, oğlumuzun damatlığı, kızımızıngelinliğidir” açıklamasından kaynaklı emekhareketinde yılın adımı seçti.

“Kıdem tazminatı gündemdenkaldırıldı” oyunu

Sermaye hükümeti işkolu istatistikleriniyayımlamayarak, kıdem tazminatı ve esnekçalışma gibi planlar karşılığında sendikalarlageçtiğimiz Ağustos ayında kirli bir pazarlığagirişmişiti. Kapalı kapılar ardında yürütülen kirlipazarlıkların sonucunu burjuva medya “Bayram

öncesi kıdem tazminatı müjdesi” başlıklıhaberlerle duyurmuştu. Aynı süreci sankimücadelelerinin bir sonucuymuş gibi yansıtanTürk Metal çetesinin başı Pevrul Kavlak şöylesöylemişti: “Çalışma Bakanı Faruk Çelik’le

yaptığım görüşmede Sayın Bakan, son Bakanlar

Kurulu toplantısında Sayın Başbakan’ın kıdem

tazminatı konusunun gündemlerinde olmadığını,

bu konunun artık kapatılması gerektiğini

söylediğini iletti. Direncimiz ve kararlı

mücadelemiz sonuç verdi.”

Yeni Zemin gazetesi neyi amaçlıyor

Sermaye hükümetinin “kıdem tazminatınıngaspını” bir süre daha erteleyerek işkolu barajıkonusunda Türk-İş ağalarıyla yeni ve kirli birpazarlık yaptığı ise çok geçmeden açıkçagörülmüş oldu. Geçtiğimiz günlerde NTV’yekonuşan Faruk Çelik’in, Haziran ayına kadartaşeronluk ve kıdem tazminatının fonadevredilmesi uygulamasının yasalaştırmakistediklerine dair açıklaması bunugöstermektedir.

Kıdem tazminatına dair tüm bunlaryaşanırken, Gebze’deki Yeni Zemin gazetesiPevrul Kavlak’ı yılın emek adamı seçme cesaretigösterebiliyor. Tabii ki tüm bunların bir anlamıvar. MESS’in, koçbaşı Türk Metal ortaklığıyla yakınzaman içerisinde fabrikalarda gerçekleştirdiği işçikıyımlarından birisi de Çayırova Arçelikfabrikasıydı. Gerek Arçelik işçilerinin, gerekse demetal işçilerinin yoğun olarak yaşadığı yerlerdenbiri olan Gebze, Çayırova ve Dilovası’na daha çokhitap eden bu gazete açıktır ki işçi ve emekçilerinbilincini bulandırmaya çalışıyor. Gazete, TürkMetal çetesinin reisini işçi ve emekçiden yanagöstererek, bir bakıma kendi kimliğini deaçıklamış oluyor.

Page 16: Kızıl Bayrak 13-03

CMYKCMYK

TKİP IV. Kongresi’nin ardından gerçekleşen ikiParti Okulu etkinliğinin ilki olan Parti Okulu HaticeYürekli Devresi’nin açılışında Cihan yoldaşın yaptığıkonuşmanın kayıtlarıdır. Konuşma özel bölümlerindenarındırılmış, daha önce yayınlanan konuşmalarla aynıtemaya dayalı bölümler ise (25. Yıl, IV. PartiKongresi, vb.) tümden çıkarılmıştır. Ara başlıklarburadaki yayın vesileyle konulmuştur...

Parti Okulu çalışmaları parti yaşamımıza yeni birsoluk getirdi. Bu, son bir senede gerçekleştirdiğimizüçüncü Parti Okulu çalışması oluyor. Geçen yılyaptıklarımızdan farklı olarak bu yılın Parti Okuluçalışmaları, bir süre önce gerçekleşen IV. PartiKongresi’nin tamamlayıcısı olarak düşünüldü, dahabaştan böyle planlandı.Amaç, IV. PartiKongresi’nin başarısınıyeni bir düzeydepekiştirmekti. Bu amaççerçevesinde, biz deburada çalışmalarımızıesası yönünden IV. PartiKongresi’nin çalışmagündemine bağlı olaraksürdüreceğiz.

Şu son yıllardadevrime hazırlık temasınıözellikle önplanaçıkarıyoruz. Bununanlamı ve kapsamıkonusunda yeterlidüzeyde açıklıklaryaratmaya özengösteriyoruz. Bunedenledir ki vesiledoğdukça bu konuyu işlemeye çalışıyoruz. Temel yada güncel tüm sorunlarımızı ele alırken bunu hep dedevrime hazırlık sorununa bağlıyoruz ya da dosdoğrubu görev üzerinden, bu görevin ışığında ele alıyoruz.

Tarihi sorumluluk ve devrimci hazırlık

Devrimci parti her zaman devrim için vardır. Buonun gerçek varlık nedeni, temel tarihsel misyonudur.İçinden geçilmekte olan tarihsel dönemin kendineözgü koşullarından ve ihtiyaçlarından tümüylebağımsız olarak... Devrimci partinin görevi, tarihi vetoplumsal koşulların verili tablosundan bağımsızolarak, her durumda devrime hazırlanmaktır.

Ama öte yandan biz, bu genel gerçeğin ötesinde,devrime hazırlık sorununu girmekte olduğumuz yenitarihsel dönemle de sıkı sıkıya ilişkilendiriyoruz.Dünya ölçüsünde otuz yılı bulan bir sosyal durgunlukdöneminin yavaş yavaş geride kalmakta olduğunu,dünya çapında olayların hızlandığını, bu hızlanmanınçok değişik süreçler olarak kendini gösterdiğini, bununtemel bir boyutunun da sosyal mücadeleler olduğunu,

giderek insanlığın yeni bir devrimler dönemineyakınlaştığını vurguluyoruz. Bizim devrime hazırlıkperspektifimiz, aynı zamanda bu somut tahlile, bundançıkan sosyal ve siyasal sonuçlar ile bunun devrimcigereklerine dayanıyor. Eğer süreçler dünya ölçüsündehızlanıyorsa, yeni bir devrimler dönemiyakınlaşıyorsa, o halde biz de hazırlığımızı çok dahasıkı tutmak, tüm cephelerde devrime en iyi biçimdehazırlanmak durumundayız.

Üçüncü bir temel noktaya geçiyorum. Dündenbugüne bir sol hareket gerçeğimiz var. Türkiye’ninsosyal mücadeleler tarihinde ve dolayısıyla solhareketin gelişip serpilmesinde yeni bir dönemibaşlatan 1960’lı yıllardan alırsak, yaklaşık kırk-elli

yıllık geçmişe sahip bir solhareket... Sol hareketin butarihi dönem içinde bir evrimive bugün gelip vardığı bir yervar. Geleneksel sol dediğimizbu en değişik türden partilerve gruplar tablosuna topluolarak baktığımızda, önemlibir bölümünün devrimcikimlik yönünden artıktükendiğini, geriye kalanlarınise halen büyük bir erozyoniçinde olduğunu, tasfiyecisürüklenmeler içinde aynıakibete doğru yol aldığınıgörüyoruz.

Ve öte yandan bu solhareket tablosu karşısında birTKİP gerçeği var. Büyük biryenilgi döneminin ardındanbu aynı sol hareketin

bünyesinden doğan, yenilginin dersleri üzerindengeçmiş hareketle her alanda bir hesaplaşmaya girişenve gelişimini işçi sınıfı devrimciliği çizgisindesürdüren bir TKİP gerçeği... İdeolojik, politik,örgütsel, moral alanlarda başlangıç özelliklerinikoruyan; korumakla kalmayan zaman içerisindegeliştirip güçlendiren; bir sosyal durgunluk ve siyasalgericilik döneminde, geleneksel sol üzerindeki etkisigenel bir tasfiyeci yıkım, bozulma ve dağılma olanböylesine bir tarihsel evrede, diriliğini, ciddiyetini,iddiasını koruyabilen; bütün gerici ve tasfiyecicereyanlara bilinçli bir tutumla göğüs geren, bütün budönem içerisinde ayakta kalan ve bugüne gelen birTKİP gerçeği... Son elli yılın sol hareketi içindengelen, onun devrimci birikimine ve kazanımlarınadayanan, fakat bunu sınıf devrimciliği çizgisindeaşarak bugünlere ulaşan bir TKİP gerçeği... Geçmişindeğerlerini savunmak ve korumakla kalmayıp onu yenibir düzeye de çıkaran, bunu sınıf devrimciliği temeliüzerinde anlamlandırmaya çalışan, ve koca kocahareketlerin zaman içerisinde bozulup dağıldığı birevrede, bütün bir ideolojik-moral gücünü koruyan ve

Hatice Yürekli Parti Okulu Açılış Konuşması...

Devrimc devrime

Dünya ölçüsünde otuz yılı bulan birsosyal durgunluk döneminin yavaşyavaş geride kalmakta olduğunu,dünya çapında olaylarınhızlandığını, bu hızlanmanın çokdeğişik süreçler olarak kendinigösterdiğini, bunun temel birboyutunun da sosyal mücadelelerolduğunu, giderek insanlığın yenibir devrimler dönemineyakınlaştığını vurguluyoruz.

Hatice Yürekli Parti Ok 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Page 17: Kızıl Bayrak 13-03

geleceğe bakan, geleceğe hazırlanan bir TKİPgerçeği...

Bütün bunlar TKİP’nin omuzları üzerinde bugünbüyük bir sorumluluk, bunun ifadesi ağır bir yük varanlamına gelmektedir ve benim sözümü bağlamakistediğim asıl nokta da budur. Bu özgün durumu vebunun omuzlarımıza yüklediği büyük sorumluluğu enaçık bir biçimde anlamak, en iyi biçimde kavrayıpsindirmek ve dolayısıyla hakkını her alanda vermekleyükümlüyüz.

Bu özgün durumu dedim; zira mevcut durum,solun somut tablosu pekala bugünkü gibiolmayabilirdi de. Bugünün Türkiyesi’nde pekala birdizi başka devrimci akım olabilirdi ve bunlar sınıfdevrimciliği bakışaçısından eleştiriyi hak etseler bile,yine de az-çok iddialı bir devrimci konumu, kimliği vepratiği buna rağmen temsil edebilirlerdi. Biz bu tabloiçinde gene sınıf devrimciliği çizgisinde temelde farklıbir parti olur, ayrı bir yerde dururduk. Ama yine de bu,çeşitliliği içinde zengin bir devrimci hareket tablosuanlamına gelirdi. Oysa bugün somutta, bugününTürkiyesi’nde, yazık ki durum böyle değil. Devrimciolmak iddiasındaki parti, grup ve çevrelerin ezici birbölümü devrimci kimlik yönünden genel bir erozyoniçerisindedirler. Kimisi bu evrimi çoktan tamamladı,reformist bir çizgide düzenin icazet alanına kaydı.Kimisi ise halen bu doğrultuda pusulasız birsürükleniş içinde aynı akıbete doğru yol alıyor.

İşte ben bundan hareketle diyorum ki, böylesine birdönemde, TKİP, Türkiye devrimci hareketininkazanımlarını koruyarak ve onları sınıf devrimciliğidüzeyinde anlamlandırmaya çalışarak varolabilmişseeğer, bu durumda onun omuzlarında ayrıca büyük biryük var demektir. Partimizin geride kalan kırk-elliyıllık birikime, emeğe ve fedakarlıklara karşı buradangelen büyük bir sorumluluğu var. Devrimehazırlığımızın sorunlarını ele alırken,sorumluluklarımıza aynı zamanda buradan bakmakdurumundayız.

Daha çok kendi gelişme süreçlerimizden gelen sonbir noktaya geçiyorum. Parti olarak kuruluş kongresiniizleyen on küsur yılın bir bölümünü gereğincedeğerlendiremedik, vesile doğdukça üzerindedurduğumuz nedenlerle. Ama şu son yılları, özellikleII. Kongre’yi izleyen son beş yıllık dönemi, en iyibiçimde değerlendirmek için elimizden geleni yaptık.Yine de gereğince değerlendiremediğimiz yılları telafietmek gibi bir sorumluluğumuz var. Bu, önümüzdekiyılları en iyi bir şekilde değerlendirebilmek anlamınagelir. Önümüzdeki her bir yıla yılları sığdırmak olarakifade edilen gelişme çizgisinin anlamı budur.

Bir de böyle, buradan gelen bir sorumluluğumuzvar, geleceğe hazırlanmaya aynı zamanda buradanbakıyoruz. Süreci yoğunlaştırmak ve hızlandırmakistiyoruz. İşte birkaç ayın içine biri parti kongresiolmak üzere bir dizi merkezi parti toplantısı ya da

etkinliği sığdırmak çabasının gerisinde aynı zamandabu var. (...)

En kısa biçimiyle özetlersem: İlkin, devrimciolmak iddiasından gelen sorumluluklarımız var. İkinciolarak, girmekte olduğumuz tarihsel dönemden gelensorumluluklarımız var. Üçüncü olarak, geleneksel solhareketin bugünkü yıkım tablosunun omuzlarımızayüklediği sorumluluklar var. Ve dördüncü olarak,geçmiş yıllardaki kayıplarımızı telafi etmek gibi birsorumluluğumuz var. Hazırlığımıza bütün bunlarınışığında bakıyoruz, hazırlığımızı bütün bunlarüzerinden ele alıyoruz.

Dünya görüşü ve ideolojik donanım

Hep de bir hazırlıktan sözediyoruz; bu herşeydenönce elbette düşünsel hazırlık demektir. Açık vesağlam bir devrimci bilinciniz yoksa öteki hiçbir şeyibaşarmak şansınız zaten yok demektir. Lenin’in “Neyapmalı?”sının teori sorununa ayrılmış başlangıçbölümünde, ileri devrimci teori ile donanmış partiyeyapılmış belirgin vurguyu hatırlayalım. Öncü savaşçırolünü ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiğidevrimci bir parti yerine getirilebilir diyor Lenin. Bu,bizzat Lenin’in partisi şahsında tarihsel olarakdoğrulanmış bir görüştür. Bolşevik Partisi’nin,devrimci teori ile donanmış devrimci bir parti olarak,tarihsel misyonunu başarıyla gerçekleştirdiğini,devrimi zafere ulaştırdığını biliyoruz.

Devrimci dünya görüşü herşeyin başıdır. Salt

politik saikler ve duygularla, salt politik bağlanmalarladevrimcilik yapılamaz, yapılsa bile uzun süreli olmazve herhangi bir sonuç da yaratamaz. Türkiye solhareketinin yakın tarihi üzerinden çok iyi bildiğimizgibi.

Genel ideolojik birikim ya da donanımdan değilfakat daha temelli bir konudan, dünya görüşünden,devrimci bir dünya görüşüyle donanmaktansözediyorum. Mesele hiçbir biçimde Marksizmingenel teorik içeriğini bilmek değildir. Bu gelenekselTürkiye solunda iyi-kötü vardır, geçmişten bugüneteorik sorunlar üzerine çokça konuşulup yazılmıştır vegenel olarak marksist teori burada referans olarakkullanılmıştır. Dünya görüşü, dünyaya, doğaya vetopluma bakışaçınızdır. Bu bir düşünüş tarzıdır, biralgılama ve yorumla tarzıdır, bir yaşayış ve daha daönemlisi bir davranış tarzıdır. Sonuçta düşünsel vepratik kimliğinizin belirleyici harcıdır.

Marksizm üzerinden sağlam bir dünya görüşüyledonanmak bugün saflarımızda, kadrolarımızın önemlibir kısmı şahsında, hala da bir sorun alanıdır. Küçük-burjuva düşünüş ve davranış tarzının saflarımızdaönemli bir etki alanı var, bunu hepimiz biliyoruz.Politik çalışma ve mücadelede gece-gündüz kendiniparalayan, devrimci çalışmanın yüklerinden hiçbirbiçime geri durmayan, yeri geldiğinde düşmankarşısında bir devrimci gibi davranabilen, ama tümbunlara rağmen yine de düşünüş ve davranış tarzıyönünden marksist dünya görüşüne uzak olabileninsanlar var saflarımızda. Bunu yüreklilikle kabul

CMYKCMYK

i partinin görevi hazırlanmaktır!

ulu Açılış Konuşması... Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Kızıl Bayrak 13-03

Hatice Yürekli Parti Okulu Açılış Konuşması...18 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

etmek, üzerine gitmek ve değiştirmek zorundayız.Partinin tümüne sağlam bir dünya görüşükazandırmak, bunu her bir militanın bilincinde vedavranışında somutlamak zorundayız.

Bu aynı sorunun bir alt boyutu ise, bilinenbiçimiyle ideolojik birikim ve donanımdır. YaniMarksizmin bilimsel yöntemini ve teorik içeriğinibilmek, bununla donanmak, tüm partiyi bununladonatmaktır. Bu açıdan da halen fazlasıyla zayıf birdurumdayız. Bunu en başından beri ve partininkolektif kimliği üzerinden önemsedik. Devrimci,toplumun bilinçli, önder, öncü unsuru demektir;devrimcinin kendisi bilinçli ve bilgi birikimine sahipolmak durumundadır, dedik. Kişi olarak devrimcidenöte, partinin kendisi bilinçli ve birikimli olmakdurumundadır. Kaldı ki felsefi ölçülerle bakıldığında,parti bir bilinç öğesidir, öznel bir öğedir. Parti tepedentırnağa bilinçli olmak, sağlam bir ideolojik donanımasahip olmak durumundadır.

Başından beri bunu önemsediğimiz, belli evrelerdebuna özel bir biçimde çubuk da büktüğümüz halde,konu hala da önümüzde bir sorun alanı olarakdurmaktadır. Bu konuyu hep önemsedik ama az başarısağladık demek istiyorum. Şu son zamanlarda partiokullarını bu sorunu aşmanın bir manivelası yapmayaçalışıyoruz. Kuşkusuz buradaki birkaç haftalık çalışmakimseyi kendi başına marksist donanıma kavuşturmaz.Ama sonuçta bu sorunların önemini anlatabilirsek, bubizim için önemli bir başarı olur. Ve bununla bellisüreçleri tetikleyebilirsek, asıl kazanımımız da bu olur.

Bu, temelde devrime hazırlık, yaklaşmakta olantarihi evreye hazırlık dediğimiz sorumluluğun entemel gereklerinden biridir. Parti devrimci dünyagörüşüyle sağlam bir biçimde donanmak vedolayısıyla siyasal mücadelenin ortaya çıkardığı veçıkaracağı tüm sorunlara doğru bakmasını bilebilmekdurumundadır. Gelecekte öylesine karmaşık olaylar vesorunlarla karşı karşıya kalacağız ki, bakışaçımızsağlam ve donanımımız yeterli değilse eğer, bunlarıniçinden çıkamaz, doğru davranmasını başaramaz,sonuçta olup bitenlerin altında ezilir gideriz.

Partide devrimcileşme sorunu

Ama teorik bilinç, çarpık ve tartışmalı, eksikli vegüdük olmakla birlikte,Türkiye solunda gene de çokeksik olan bir şey değil.Bugün bile orta yerdeyığınla geveze var. Türkiyesolunda halen demarksologdan geçilmiyor.Her mesele üzerine kalemoynatabilen, iri iri laflaredebilen bir sürü insan varbugünün Türkiyesi’nde.Ama yazık ki bunlar içindeçok az devrimci var,neredeyse yok denecekkadar az. Dünya görüşü,ideolojik donanım, evet,olmazsa olmaz koşuldur.Ama bu her bakımdan veher alanda devrimci birkimlikle birleşmek, bunadayanmak durumundadır.

Partide safları devrimcileştirmek diye bir soruntartışıyoruz, şu son birkaç yıldır. III. PartiKongresi’nin gündemi kapsamında bu sorun bir dizibaşlık üzerinden ortaya konuldu. Sosyal durgunluk vesiyasal gericilikle belirlenen bir tarihsel dönemden,bundan ayrı düşünülemeyecek olan soldaki tasfiyecicereyanlara kadar bir dizi etkenle ilişkilendirildi. Eğerbunlar gerçekse, ki bundan kuşku duymamak gerekir,bu durumda bunun etki ve sonuçlarının bizde de,

saflarımızda da yansımaması mümkün değildir. Biz debu aynı tarihi dönemin içinden geliyoruz, bu aynıtoplumun içinde yaşıyoruz ve herşeye rağmen bu aynısol hareketin bir parçasıyız. Elverişsiz koşullar vebunun erozyon yaratan etkilerinin muhakkak ki bizimsaflarımızı da etki, yankı ve sonuçları olmuştur.Partinin yeni bir düzeyde devrimcileştirilmesi sorunuve ihtiyacı tam da buradan kaynaklanmaktadır.

Önemli olan bu ihtiyacın farkında olmaktır,gerekleri doğrultusunda sistemli bir mücadeleyürütmektir. Biz zaten farkında olup da bilinçli birşekilde direnmeyle şu son yirmi küsur yılda ayaktakalmayı ve sağlam durmayı başarabildik. Yoksa budönemde biz de bir yerelere savrulur giderdik.Nitekim bu aynı dönem içinde kimler savrulmadı ki!Dönem gerçekten zor bir dönem idi; sendelemeye,yanlış yapmaya, sağa sola kaymaya fazlası ile müsaitbir dönemdi. Biz, gerçeğe dosdoğru bakarak, onunesnelliği içerisinde algılayarak, gerekli sonuçlarıçıkararak ve buradan gelen güçlükleri bilinçle

dengelemeye çalışarak,sonuçta ayakta kalmayı,sağlam durmayı başardık.

Yine de biz, partiolarak, bu sürecindevrimciliğimizde bir dizişeyi eksik bıraktığını ya dazedelediğini bilmek, bukonuda gerçekçi ve yürekliolmak zorundayız. Bu zorve aynı ölçüde sığ birdönemdi; bu döneminmilitanı istese de sağlamyetişemezdi. Kaldı ki soruntek tek militanlardan öteyepartinin geneli için de birmana taşımaktadır.Devrimcileşme sorunupartinin toplamında birihtiyaçtır.

Sonuç olarak, eğer birdevrimler dönemine yakınlaşıyorsak, devrimci kimliğisağlam tutmak zorundayız. Devrimi devrimcilerkarşılar, devrim dönemi onların dönemidir. Bu dönemgelip çattığında her biçimiyle oportünizm dökülür,utançların en büyüğü içinde çöker. II. Enternasyonalbunun klasik örneğidir. Dönemin marksist olmakiddiasındaki sosyal-demokrat partilerinin bu keskintarihi dönemeçte bir anda birer sosyal ihanetpartilerine dönüştükleri görüldü. Düne kadar sosyal

devrim partileriydi, programlarında bu yazıyordu,söylemlerinde bu vardı. Ama bunlar düzenin icazetiiçerisinde, legalizm ve parlamentarizm batağındazamanla çürüyüp devrimci kimlik yönünden tükenmişpartilerdi. Rosa Luxemburg’un çok bilinen ifadesiyle,birer “kokmuş ceset”ten ibaret idiler. Oportünistolanının çürüyüp döküldüğü bir dönemde, güçlükleringerçek devrimciler tarafından göğüslendiğini, savaşıizleyen devrimler dönemini onların kucakladığınıbiliyoruz.

Bu ülkede bugün başkaları bizim devrimciliğimizitartışmasa bile biz tartışmak, zaaf ve boşluklarımızısaptamak ve üzerine kararlılıkla giderek aşmakzorundayız. Biz bu alandaki yetersizliklerimizin vesınırlılıklarımızın farkında olmak; devrime hazırlığındevrimci kimliği sürekli geliştirmek, yenilemek,pekiştirmek olduğunu bilmek durumundayız.

Söz ve eylem birliği

Sözü bir başka soruna getiriyorum: Tutarlılık!Tutarlılık, devrimci bir partinin en temelniteliklerinden biridir, öyle olmak durumundadır. Oysatutarsızlık, Türkiye solunun denebilir ki en temel, enyapısal zaafıdır. Örneğin teoride işçi sınıfı hepbaşköşededir; herkes için işçi sınıfı devrimin öncüsü,kimileri için de temel gücüdür. Ama gerçek pratiktekimsenin dönüp sınıfa baktığı yoktur. Söz, yani teoribir türlü, gerçek pratik yönelim ise bir başka türlüdurur.

Oportünizm temelde düşünce ile davranış, teori ilepratik, söz ile eylem arasındaki uyumsuzluk demektir.Kautsky bunun tipik ve klasik bir örneğidir. Teoridegüya marksisttir, politikada ise dört dörtlük biroportünist. Zira teorik belirlemeleri ile izlediğipolitikalar arasında kategorik bir kopukluk vardır. İşpolitikaya geldiği zaman, binbir dereden su getirerek,bir sürü oportünist taktiği rasyonalize etmek yolunagitmiştir.

Parti olarak bugüne kadar tutarlılığa çok özel birönem verdik. Ne dediysek, hep de onu yapmayaçalıştık. Sınıf dedik, sistemli bir biçimde sınıfayöneldik. Devrimci örgüt dedik, bu cephede işibaşından itibaren hep sıkı tuttuk ve devrimci örgütçizgisinden hiçbir zaman kopmadık. Devrimcilikdedik, tasfiyeciliğe karşı direniş dedik, bu alandasağlam durduk ve mücadelesini kesintisiz biçimdesürdürdük. Kürt sorununda proletaryanın bağımsızdevrimci sınıf tutumu dedik ve bunun gereklerikonusunda titiz davrandık. İyi kötü devrimci bir

Yine de biz, parti olarak, bu sürecindevrimciliğimizde bir dizi şeyi eksikbıraktığını ya da zedelediğinibilmek, bu konuda gerçekçi veyürekli olmak zorundayız. Bu zor veaynı ölçüde sığ bir dönemdi; budönemin militanı istese de sağlamyetişemezdi. Kaldı ki sorun tek tekmilitanlardan öteye partinin geneliiçin de bir mana taşımaktadır.Devrimcileşme sorunu partinintoplamında bir ihtiyaçtır.

Page 19: Kızıl Bayrak 13-03

Hatice Yürekli Parti Okulu Açılış Konuşması... Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

çizgide hareket ettiği sürece Kürt hareketinidestekledik, devrimden koptuğu andan itibaren deilkeli bir tutumla eleştirdik. Hep bir tutarlılıkiçerisinde olduk demek istiyorum; desteklerken de,eleştirirken de... Parlamento seçimlerindekitutumumuz bunun bir başka dikkate değer örneğidir.Bu konuda ve öteki her konuda taktiğimizin bir teorikve ilkesel çerçevesi vardı.

Teori ile politika, strateji ile taktik arasında uyumvarsa, devrimci tutarlılık var demektir. Siyasalyaşamda ilkelere dayalı devrimci politika ve tutumbudur. Teori politikanın belirleyici genel çerçevesidir,öyle olmak zorundadır. Aynı uyumluluk strateji iletaktik arasında olmalıdır. Sol hareketin hemen tümgrupları bugün açık bir stratejiden yoksundurlar amapekala bir stratejileri de olabilirdi. Ama stratejikbelirlemeleri eğer taktik tutum ve davranışlarına ışıktutmuyorsa, onun somut çerçevesini belirlemiyorsa,burada oportünizm var demektir. Zira strateji ve taktikdiyalektik bir bütünlük oluşturur. İlki esastır,belirleyendir, ikincisi talidir ve esas olana tabîdir.Taktiğiniz stratejiye hizmet ediyorsa doğru birtaktiktir. Taktiğin doğruluğunun ölçüsü genel plandateori ve ilkelerdir, bunun öte yanı stratejidir. Taktikstratejiye hizmet ediyorsa, ona yakınlaşmayıkolaylaştırıyorsa, devrimci ve doğru bir taktiktir.

Tutarlılık sorununu burada genel bir çerçevedeortaya koymuş oldum. Partinin tutarlılığı ve tersindenTürkiye solunun tutarsızlığı üzerinden... Amasorunun, partiler düzeyindeki bu genel çerçevesininötesinde de, özel bir anlamı var bizim için. Parti genelplanda tutarlı olabilir; ama bu tutum onun tümsaflarını, tek tek örgütlerini ve kadrolarını dabelirlemek durumundadır. Üstelik salt genelsorunlarda da değil. Bunun kadar önemli olan,gündelik çalışmaya ve örgüt yaşamına ilişkin olansorunlardır. Bu alanda da tam bir tutarlılığaihtiyacımız var. Bugün saflarımızda, başta güvenliksorunları olmak üzere bir dizi konu gelip geliptutarlılık sorununa dayanıyor. Parti, örgütselbirimlerinden ve tek tek kadrolarından, her alanda tambir tutarlılık bekliyor. Belirlenmiş davranış çizgisineyse, bunun ilke ve kuralları nelerse, her militanınbunu özümsemesini ve kendi gündelik davranışınayedirmesini bekliyor. (...)

Partinin tepeden tırnağa tutarlılığa ihtiyacı var.Parti, yalnızca genel planda değil, fakat her militanışahsında da tutarlı olmak zorundadır. Zira son tahlildeinsan öğesi belirleyicidir. Bir tek parti üyesinin önemli

bir kural hatası bile pekala devrimci bir parti içinciddi sonuçlar yaratabilir. Az önceki somut örneğibunun için vermiş oldum. Eğer tutarlılığı bu partidetemel bir davranış ilkesi ve ölçüsü haline getirirsek,kendimize bu gözle bakar, davranışımızı buna göredüzenler ve birbirimizi de buna göre denetlersek,bunu zaman içinde sağlam biçimde yerleştiririz de.Kolay olmaz ama sonuçta başarabiliriz bunu.

Kolay olmaz dedim; zira alışkanlıklar,alışkanlıkların gücü denilen şey nedir, bunu iyibiliyoruz. Alışkanlıklarla uğraşmak zor bir iştir. Amaparti sonuçta devrimci bir kültür demektir aynızamanda. Her konuda olduğu gibi bu konuda dasağlam bir kültürü yerleştirebilirsek işimiz herbakımdan kolaylaşır. Bir partinin yerleşmişnormlarına göre kabul edilmez olanı yapmak zorlaşır.Hani kişinin zaaf ve eğilimleri onu yapmaya iter deama yine de yaratacağı etki ve sonuçları bildiği için,kendini dizginler ve sonuçta yapamaz. Parti saflarındabir davranış açık bir biçimde yadırganıyorsa, dahasıcezai yaptırımlara konu oluyorsa, kişi onu kolay kolayyapamaz. (...)

Cromwell’in Yeni Model Ordu olarak bilinendevrim ordusu örneğiniverdim daha önce,nöbette uyuyanlarınbaşı kesiliyor diye.Ama bu, Yeni ModelOrdu’nun geridedurmadan kesik başlarbıraktığı anlamınagelmiyor. Böyle birzaafiyetin anlamı vesonuçları çok bilindiğiiçin, bu saflara köklübir biçimde yerleştiğiiçin, sonuçta kimsenöbette kolay kolayuyuma yolunagitmiyor. Bu kadarbasit! Davaya verebileceği zararın bilincine olan vebu arada kellesini kaybetmek istemeyen nöbetteuyumuyor. Cromwell’in Yeni Model Ordusu, tarihingördüğü en disiplinli ordulardan biridir, bilince dayalıbir disiplinden sözediyorum. Bu konuda belki SovyetKızıl Ordusu ile kıyaslanabilir; ama Kızıl Ordu’yuneredeyse üçyüz yıl öncelediği düşünülürse, bu büyükçağ farkından dolayı, Kızıl Ordu’dan da üstün kabuledilebilir. Daha o zamanda saflarında güçlü ve etkin

komünizan öğeler bulunduğuna göre, bu anlaşılabilirbir şeydir de.

Parti yaptırımlar konusunda artık çok daha kesinve kararlı bir çizgidedir. Bunu, bizzat somut örneklerüzerinden parti önünde ortaya da koyuyor, bu örneklerson dönemin Partiye Raporlar’ına da yansıyor. Bu, ilkbakışta çok katı bir tutum gibi görünüyor, amakesinlikle değil. Unutmayınız, parti beş yılı bulankapsamlı ve sabırlı bir eğitici çabanın ardındanşimdiki katılığı sergiliyor. Parti şu son yıllardasaflarına çok şey verdiğine göre, karşılığında da çokşey beklemek hakkına kesin olarak sahiptir

Kitlelerle birleşmek...

Bir başka konuya geçiyorum. Mevcut darlığıkırarak kitlelerle birleşmek, IV. Parti Kongresi’ndeüzerinde özellikle durulan bir gündem oldu. Kitleleregitmesini, kitlelerle birleşmesini, kitlelere eylemliönderlik yapmasını başarmak durumundayız. Çokbilinen ifadeyle, devrim kitlelerin eseridir. Devrimkitlelerle birleşmeyi, bütünleşmeyi başarabilenpartiler tarafından zafere taşınır. Çok iyi bir teoriniz

olabilir, ideolojik açıdan en iyibiçimde donanmış olabilirsiniz,sağlam bir devrimci örgütünüzolabilir, parti olarak devrimcikimliğinizde de kusurolmayabilir. Ama kitlelerlebirleşmesini başaramıyorsanız,devrimi zafere taşımak bir yana,olaylar içinde etkin bir rol bileoynayamazsınız. Daha daönemlisi; kitlelerle buluşmasınıve birleşmesinibaşaramıyorsanız eğer, devrimizafere ulaştırmak ya dadevrimde etkin bir rol oynamakbir yana, parti bile olamazsınız.Bunu yapamayan, bunu

başaramayan devrimci bir örgüt, gerçekte henüzgerçek manada parti düzeyine ulaşamamış demektir.Partinin içinde bulunduğu darlığı kırmak zorundayız.Bu, IV. Parti Kongresi’nin en temel belirlemesidir.

Parti bugünkü darlığı kıracaktır. Zira parti gelinenyerde öylesine üstünlükler biriktirmiştir ki, bunlarıdoğru bir biçimde değerlendirebildiği taktirde,devrime akan güçleri kitlesel olarak kendi saflarınaçekmesi sanıldığından da kolay olabilir. Partimizinçok sağlam bir ideolojik kimliği var, buradan gelentemel önemde bir üstünlüğü var. Devrimci örgütte birısrarı ve buna dayalı bir pratiği var, bu onun bir başkatemel önemde üstünlüğüdür. Devrimci sınıfyöneliminde bir kararlılığı var, varıyla yoğuyla bualandadır. Sağlam moral değerleri var, tüm tarihininde açıklıkla tanıklık ettiği gibi. Taktik politikanın tümsorunlarında sağlamlığı var, Kürt sorunundan seçimpolitikasına kadar her konuda görülebileceği gibi.Bütün bu üstünlükler, bütün bu avantajlar bir de budarlığı kırmak, kitlelerle birleşmek, kitlelere eylemliönderlik etmek yeteneği ile birleşirse, bu durumdadevrime akan güçler ile partinin kucaklaşmasıalabildiğine kolaylaşır. Bugün partinin gücünü veüstünlüklerini hissetmedikleri için reformist saflaraakan ama gerçekte devrime ait olan genç ve dinamikgüçler, partimizin saflarını hızla genişleten büyük birinsan rezervine dönüşür.

Parti için öncelikli olarak önden saydığım üçetkene göre, bu dördüncüsü aslında en temel sorundur.Diğerlerinde şu ya da bu biçimde mesafe alabiliriz.Ama darlığı kırmak, kitlelerle bütünleşmek, kitlelereeylemli önderlik, bugün en acil sorun partimiz için.

(...) EKİM / Sayı: 286 / Ocak 2013

www.tkip.org

Teori ile politika, strateji ile taktikarasında uyum varsa, devrimcitutarlılık var demektir. Siyasalyaşamda ilkelere dayalı devrimcipolitika ve tutum budur. Teoripolitikanın belirleyici genelçerçevesidir, öyle olmak zorundadır.Aynı uyumluluk strateji ile taktikarasında olmalıdır.

Page 20: Kızıl Bayrak 13-03

Dünya Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 201320 * Kızıl Bayrak

Kapitalizmin yapısal krizi, multi kriz karakterigöstererek derinleşiyor.

Ekonomik kriz, hegemonya krizi, ekolojik kriz,gıda krizi ve uygarlık krizi şeklinde biçim alan krizsenkronları yapısal krizlerin temel özelliğidir.

Birbirini besleyen, tetikleyen, katastrofik bir döngübiçimde şekil alan bu kriz senkronları kapitalistsistemin doğasından ve onun ontolojisindenkaynaklanır.

Yapısal krizler ya da büyük bunalımlar aynızamanda bu doğanın çıplak bir tezahürüdür.Kapitalizmin bütün yıkıcılığı, irrasyonelitesi ve yokediciliği yapısal krizlerde kendini dışavurur. Çünkü, busüreç kapitalizmin sürdürülebilirliğinin tartışıldığı,sistem olarak çökme ve yıkılma olasılığının arttığıyüksek bir konjonktür dönemidir.

Kapitalist üretim ve tüketim biçimi emeğinmetalaştırması yanında doğayı ve ‘herşeyi’ metalaştırır.Herşeyi kârın aracına çevirir.

Sermaye birikimi, sistemin varoluşudur. Sistem buyıkıcı ve yok edici birikim üzerinden kendini kurar vekendini yeniden üretir. Muazzam kar açlığı ve güdüsü,kendini meta ve pazar üzerinden gösterir.

Değişim değeri kullanım değeri üzerindekitahakkümünü, sistemin ‘herşeyi’ metalaştırıcıkarakterinden sağlar. Kapitalist sistem, değişimdeğerinin tahakkümünün sürekliliği olarak datanımlanabilir.

Gıda tekelleri hayata saldırıyor,katastrofik döngü

Finans kapital yapısal krizin yıkıcı etkilerindenkurtulmak için maksimum kar arayışına yanıt üretecekşekilde yeni metalaşma alanları yaratır.

Doğa özellikle son 30 yıllık dönemde hızlımetalaştırılan bir alana dönüştü. Aynı şekilde yaşamınkaynağı olan tohum ve gıda bu metalaştırmasürecinden şiddetle etkilendi.

Uluslararası tekeller küresel düzeyde, geleceğingaspı anlamında toprakları, tohumları, gıda üretiminive pazarını hızla kendi kontrolleri altına aldı. Bu biranlamıyla yaşamın tüm boyutlarının kontrolü manasınageldi.

Tohum yaşamın başlangıcı olduğu kadar, gıdayaşamın sürdürülebilmesinin vazgeçilmez unsurudur.

Tohum, gıda, su ve toprak gibi yaşamın anaunsurları küresel düzeyde özelleştirildi. Küresel gıdatekellerinin denetimine bırakıldı.

Yaşamın temel unsurları hızla metalaştırıldı vefinanslaştırıldı. Tohum ve temel gıda maddeleriüzerinden muazzam boyutlara varan spekülasyonlaryapılmaya başlandı. Spekülatif sermayenin yeniyatırım alanları emtia piyasaları, gıda borsaları olaraköne çıktı. Özellikle 2008’den sonra bu alanlara yönelikspekülatif aktiviteleryoğunlaştı. 2011 yılındaemtia piyasalarınafonların miktarı 450milyar dolara ulaştı.

Bugün dünya tohumpiyasasının %57’si 10küresel gıda tekelininkontrolünde bulunuyor.Geleneksel tohumlarınyok edilmesi, toprağıngaspı, toprağın ölümü vegıdanın finanslaşmasıbugün özellikle bazıperiferi ülkelerini ve kıtadüzeyinde Afrika’yı açlıktehlikesiyle karşı karşıyabırakıyor. Hatta açlıkbirçok coğrafyada,yaşanan gerçekliğedönüştü.

Kapitalizmin yıkıcı ve yok edici bir sistemolduğunu, değişim değerinin tahakkümüne dayanan bir

işleyişle hareket ettiğini son derece trajik şu verilerdende görebiliriz:

Bugün dünyada 830 milyon kişi yeterincebeslenemediği için açlık tehlikesi yaşıyor. Öte yandan1,3 milyon kişi aşırı kilo ya da obeziteden kaynaklıhastalıklarla mücadele ediyor. Açlık ve obezitekaynaklı ölümler orantısal olarak artıyor.

Bu tablo bir paradoks değil, kapitalist sisteminişleyişine son derece uygun bir gelişmedir. Çünkükapitalist sistemde, tarihin bazı dönemlerindeyaşandığı gibi kıtlıktan dolayı insanlar ölmez, tamtersine kapitalist sistemde insanlar bolluktan dolayıaçtırlar ve bolluktan dolayı açlıktan ölürler. (1)

Yukarıdaki veriler bir paradoksu değil, kapitalistsistemin doğasını göstermektedir. Tablonun bir başkaçarpıcı yönü bazı antropologların araştırmalarındavurguladığı gibi açlık ve aşırı kilo tehlikesine en yoğunmaruz kalanların aynı yoksul ülkelerin insanlarıolmasıdır. Özellikle Latin Amerika ve Uzak Asyaülkeleri bu noktada dikkat çekiyor. Ayrıca doğanıntahribi, toprağın ölümü ve denizlerin özelleştirilmesisonucu 1 milyar insanın gıda güvenliği bulunmuyor vekarşımızda katastrofik bir döngü var.

Dünya tohum piyasalarını elinde tutan Cargill,Dupont, Monsanto ve Bayer gibi uluslararası tekelleraynı zamanda kimyasal ilaç satıyor ve GDO’lu gıdalarüretiyor. GDO’lu gıdaların ve kimyasal ilaçların kanseryaptığı artık tartışılmaz bir gerçek. İşin ilginci aynıküresel şirketler kanser ilacını da üreten ve satanşirketler olarak da dikkat çekiyor. Daha da ötesi finanskapitalin bu taammüden ve son derece soğuk kanlıöldürme operasyonlarını protesto edenlere karşı,polisin kullandığı biber gazını da bu şirketler üretiyor.

Yeni jeo-politik ‘silah’: Tohum ve gıda

Yaşanan katastrofik süreç tohum ve gıdanınüretimini, tedarikini, pazarlamasını kompleks bir

boyuta sokuyor. Hızlıtekelleşme tohum ve gıdayıson derece yıkıcı bir jeo-politik silaha dönüştürüyor.

Gıdanın kontrolü, finanskapitale küresel düzeyde‘yeni’ kontrol ve tahakkümgücü veriyor. Tohum vegıdadaki tekelleşme birboyutta finans kapitalinmaksimum kar arayışınınifadesi olurken, bir başkaboyutta yeni ve tahrip edicive son derece iyi ayarlanmıştehdit etme ve rafine zoruygulama aracına dönüşüyor.

Gıda artık küresel birsilah. Belki de son derece yokedici ve uzun dönemdeetkisini gösteren, tahrip etme

gücü çok yüksek organik bir ‘bomba’. Gıda krizi,gıdanın yapay kıtlığı ve gıda fiyatlarının yükselişi busilahın gücünü arttırıyor.

Gıda krizi ve açlık ‘salgını’

Gıdanın jeo-politiğiVolkan Yaraşır

Yaşamın temel unsurları hızlametalaştırıldı ve finanslaştırıldı.Tohum ve temel gıda maddeleriüzerinden muazzam boyutlaravaran spekülasyonlar yapılmayabaşlandı. Spekülatif sermayeninyeni yatırım alanları emtiapiyasaları, gıda borsaları olaraköne çıktı. Özellikle 2008’den sonrabu alanlara yönelik spekülatifaktiviteler yoğunlaştı. 2011 yılındaemtia piyasalarına fonların miktarı450 milyar dolara ulaştı.

Page 21: Kızıl Bayrak 13-03

Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Gıda fiyatlarının yükselişi kapitalist üretim ve tüketimbiçiminden kaynaklanıyor. Ayrıca küresel ısınma fiyatlarıarttırıcı bir başka faktör olarak öne çıkıyor. Bununyanında dünyadaki büyük ve verimli tarım alanlarınınözellikle son çeyrek asırda kapitalist sistemin yeni enerjive ham madde ihtiyaçlarına uygun biçimde, etanol-biyoyakıt üretimine ayrılması gıda fiyatlarını etkileyen birbaşka faktör olarak dikkat çekiyor. Gıda borsalarınınoluşması ve gıda piyasalarının hızla finanslaşmasıfiyatlarının yükselmesinin bir başka sebebidir.

Süreç gıdayı stratejik bir silaha dönüştürüyor. Gıdakrizleri bu silahın tahrip gücünü yükseltiyor.

Kriz ve açlık ‘salgını’

Yoğun spekülatif hareketler, 2000’li yıllarınbaşlarından bugüne gıda fiyatlarını olağanüstü artırdı.Önümüzdeki 10-15 yıllık kesitte bugünkü fiyatlarınkatlanması bekleniyor.

Ekolojik kriz, küresel ısınmanın yan ürünü olarakkuraklık, küresel iklim değişimleri, suyun metalaşması,toprağın yaşlanması ve toprağın ölümü, gıdanınfinanslaşması, yağmur ormanlarının tahribi, musonyağmurlarında % 40’lara ulaşan düşme, endüstriyelüretimin yok ediciliği, gıda krizini aktüelleştiriyor.

2007 ve 2008’de 30 ülkeyi saran ekmek ya da açlıkayaklanmalarına yol açan etkenler bugün daha dayoğunlaşmış durumda. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde2008’den daha sarsıcı ve daha yaygın açlık ayaklanmalarıyaşanabilir. Özellikle 2013, 2014, 2015 yılları sarsıcıgelişmelere sahne olabilir. Kuzey Afrika, Orta Afrika,Karayip Bölgesi ve Uzak Asya ekmek ayaklanmalarınınve açlık salgınının yaşanacağı coğrafyalar olarak öneçıkıyor.

Bu coğrafyalarda yer alan yoksul ülkeler gelirlerinin%75’ini gıdaya ayırıyor. Kapitalizmin yapısal krizininyıkıcı etkileriyle sarsılan bu ülkeler, gıda kriziyle büyüktoplumsal alt üst oluşlara sahne olabilir.

Açlık salgınının kapitalist krizin yıkıcı sonuçlarıylabirleşmesi büyük toplumsal infilakların önünü açacaktır.

Gıda krizi salt periferinin sorunu değildir. Kriz merkezülkelerde de yıkım yaratabilir. Son 30 yıllık neo-liberalkarşı devrim süreci metropolleri kendi içinde ‘kuzey’ ve‘güney’ diye ikiye ayırdı. Her ülke, her kent son net birsınıfsal ayrımla ‘iki ülkeye’, ‘iki kente’ bölündü.

21. yüzyılın ilk çeyreği kapitalizmin çağdaşbarbarlığının her yönüyle teşhir olacağı bir dönemdir. 21.yüzyıl kaynak savaşları içinde; en önemli faktörlerden biritohum, gıda ve sudur. Yaşamın vazgeçilmez bu üç unsurusermayenin yok edici kar arzusunun nesnesinedönüştürülüyor. Finans kapital yaşama, yaşamın anamaddelerine saldırıyor.

Finans kapital modern barbarlık politikalarıylatohumu, gıdayı ve suyu tarihin en yıkıcı silahınadönüştürüyor.

Kapitalizmin ‘soluk alıp verişinin’ bir yansıması olanbu işleyiş, çıplak bir gerçekliğin altını tekrar çiziyor:Kapitalizm öldürür...

Evet hem de taammüden, soğuk kanlı bir şekilde vebin bir yöntemle...

Ancak işçi sınıfının kolektif aksiyonu, bu öldürücüsoluk alıp verişi yok edebilir. Emeğin ve doğanınmetalaşmasına karşı durabilir. Kolektif karşı duruşlaryaratabilir.

Dipnot:(1)Çünkü üretilen tüm gıdalar insanlar için değil, piyasa ve kar

amaçlı üretilir. Kara hizmet etmeyen gıdanın sermaye için çöptenbaşka bir anlamı yoktur.

Ayrıca gıdanın pazar için üretilmesi yanında kapitalist sistem birtüketim terörü uygular. Bunun sonucu olarak bir tarafta yok ediciaçlık yaşanır, diğer tarafta milyarlarca tonluk gıda çöpe atılır.

Son araştırmalarda dünyada üretilen gıdanın % 30 ile 50arasındaki kısmı kullanılmadan çöpe atılmaktadır. Bu miktarın 2milyar tonluk bir gıdayı kapsadığı tahmin ediliyor. Kullanılmadanatılan yiyeceklerin ihtiyacı olanlara ulaştırılmasıyla dünyadaki açlıktehlikesinin ortadan kalkacağı bir gerçektir.

Çin’de hava kirliliği:Kapitalizmin iflasının ilanıdır!

Kapitalist sistem ekonomik, sosyal ve kültürelalanlarda olduğu gibi ekolojik alanda da yol açtığıyıkımlarla insanlığa karanlık bir gelecek sunuyor.Kapitalizm yalnız emekçinin emeğini sömürmeklekalmıyor, aynı zamanda doğanın yeraltı ve yerüstüzenginliklerini de fütursuzca tüketiyor. Çarpık vedengesiz kapitalist gelişme, ülkelerin ve dünyanın bazıbölgelerinin insansızlaşmasını sağlarken, karşıt olarakon milyonluk şehirlerin oluşmasını sağlıyor.Emekçilerin günlük yaşamları trafik, sağlık, çevre vb.sorunlardan dolayı çok daha katlanılmaz hal alıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmasına göre, heryıl yaklaşık 2 milyon insan hava kirliğinin yol açtığıhastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Şüphesiz kibunların hepsi değilse bile çok ezici bir çoğunluğunuyeterli beslenme ve sağlık olanaklarından yoksunbırakılan emekçi insanlar oluşturmaktadır.

Kirli havanın akciğerlerden girip kan dolaşımına karışarak kalp rahatsızlıkları, akciğer kanseri, astım vakalarıve solunum enfeksiyonlarına neden olduğunu belirten Dünya Sağlık Örgütü, 91 ülkeden 80’inin hava kirliliğikonusunda uluslararası örgütün gösterdiği değerlere uymadığını kaydediyor.

Hava kirliliğinin yolçacağı felaketlerin düzeyine, geçen hafta Çin’de yaşanan hava kirliliği bir kez dahagözler önüne serdi. Geçen hafta boyunca başkent Pekin başta olmak üzere Çin’in kuzey ve doğusundaki 30şehirde yoğun hava kirliliği ve sis nedeniyle görüş uzaklığı 100 metreye kadar düşmüştü. Pekin’de yapılanresmi (ne kadar gerçeğe uygunsa) ölçümlerde, metreküp başına 400 mikrogramdan fazla kirli zerreyerastlandı. Oysa, Dünya Sağlık Örgütü, metreküpte 100 mikrogramdan fazla kirli zerre olmasını sağlığa zararlıgörüyor.

Çin’in bürokratik devleti vatandaşlara sokağa çıkmama ya da sokağa maske takarak çıkmaları çağrısıyaparak, bir kısım işletmelerin üretimini geçici olarak durdurarak sorunlar karşısındaki çaresizliğini ortayakoydu. Burjuvazi, dünyanın neresinde olursa olsun yarattığı sorunlar altında ezildiğini ve çare bulamadığını herdurumda ortaya koymuştur. Hava kirliliğine kapitalizmin azami kâr temel yasası yol açmaktadır. Bu durumda,kapitalizmi tasfiye etmekten başka her çözüm önerisi de aldatmacadan ibaret olacaktır.

Tunus’ta değişim yok!

14 Ocak 2011, Zeynel Abidin Bin Ali’nin Tunus’taemekçi halkın eylemleri sonunda ülke dışına kaçışınıntarihi. Arada geçen iki yıllık süreç diktatörü yıkanmücadelenin diktatörlüğü deviremediğini gösteriyor.Tunus’ta kurulu düzen belli iyileştirmeler ve sınırlıhaklar vererek varlığını korumayı başardı. Emekçilerisokağa döken talepler ise karşılanmış değil.

Tunuslu emekçiler “devrim” olarak gördüklerimücadelenin bu sınırlı sonuçları karşısında hayalkırıklığı yaşıyor. Emekçi halk hareketi bu atmosferdegeri çekilmiş olmasına karşın hala mücadele edenlervar. Özellikle işçi eylemleri ve grevler varlığınısürdürüyor.

Tunus’ta hala ekonominin yükü emekçilerinomuzlarında. İşsizlik oranı yüzde 17’ye kadar çıkarakBin Ali dönemini bile geçmiş durumda. Yönetim

yabancı yatırımcıların gelmemesini bahane ederek ekonomik krizin faturasını emekçilere kesiyor. Gıdamaddelerinin fiyatı her geçen gün daha da yükselirken, alım gücü azalıyor.

Son üç aydır süt neredeyse lüks tüketim maddesi hale geldi. Patates ve et fiyatları da yükselenfiyatalara sahip iki temel besin.

Tunus ile Libya’yı birbirine bağlayan en önemli geçiş noktalarından Bin Gerdan Sınır Kapısı’nın, sınırdangıda maddesi kaçakçılığı yapıldığı gerekçesiyle, yaklaşık 2 hafta önce Tunus yönetimi tarafındankapatılmasına karar verilmesi genel grevle karşılandı. Yerel İşçi Birliği Enformasyon Başkanı Hasan el-Vezrini, bölgenin geri kalmışlığı ve sınır kapısının kapatılması üzerine genel grev ilan ettiklerini belirtti.Grev sonrası hükümet geri adım atarak sınır kapısını tekrar geçişe açtı.

Emekçilerin mücadele taleplerinin en başında “eski dikta rejimi yapılarını temelli sona erdirecek yenibir anayasa” hazırlığı geliyor. 2011 Ekimi’nde kurucu meclis seçimi gerçekleşmesine rağmen anayasayazımı tamamlanmış değil.

Eylemlere yönelik baskı ve şiddetse aynı pervasızlıkta sürüyor. Polis hak arama mücadelelerinetahammülsüzlüğünü gaz bombası ve gözaltı saldırılarıyla gösteriyor.

Devrimi Korumak İçin İslamcı Birlikler (LPR) adı altında mevcut yönetimin kolluk kuvvetlerioluşturulurken, bu birlikler başta Tunus Genel İşçi Sendikaları (UGTT) olmak üzere birçok sendikaya ve işçieylemine yönelik saldırılarda başı çekiyor.

Page 22: Kızıl Bayrak 13-03

22 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013Dünya

Fransa bir Kuzey Afrika ülkesi olan Mali’deki içkarışıklıkları, somut olarak da, Mali’nin kuzeyininsilahlı eylemci bir grubun eline geçmesini bahaneederek bu yoksul ülkeyi işgal girişimi başlatmışbulunuyor. Mali, bir yandan savaş uçakları tarafındanhavadan bombalanırken diğer yandan sürekli Mali’yeasker sevkiyatı yapılıyor.

Mali’de iç karışıklıklar olduğu bir veridir. Fransaişte bu zemini istismar ediyor. Fransa da diğeremperyalist devletler gibi işgali, iç çatışmalarıdurdurmak, özellikle bu çatışmalara dahil olduğunuileri sürdüğü El Kaide militanlarına müdahale etmekve ülkede huzuru sağlamak olarak gerekçelendiriyor.

Hiç kuşkusuz bu gerekçelerin inandırıcılığıbulunmamaktadır. Bu, emperyalist yalanların yeni birörneğidir. Mali halkının huzuru ve güvenliği onları hiçmi hiç ilgilendirmemektedir. Mali’nin devlet olarakegemenlik hakları da onların umurunda değildir. Mali,yoksul ve perişan halkının iradesi hilafına müdahaleedilmiştir. Söz konusu olan açık bir emperyalistişgaldir.

Fransız devlet ve hükümet yetkilileri dahaşimdiden yüzün üzerinde insanın yaşamına mal olanve daha büyük acılara ve yıkıma yol açacağı muhtemelbu saldırıyı emperyalistlere özgü bir pervasızlıklacepheden ve kararlıca savunuyorlar. Ve bu kanlıoperasyonun devam edeceğini açıklıyorlar.

Fransa Cumhurbaşkanı Francis Hollande seçimlersırasında dilinden hiç düşürmediği özgürlük ve barışsöylemini gelinen yerde bir yana bırakmıştır. Bundaşaşılacak bir şey yoktur. Nihayetinde, o da, tıpkıSarkozy gibi Fransa’nın devlet çıkarlarını vesömürgelerindeki egemenlik haklarını savunmaktadır.İşgal gerekçeleri ile Mali halkına yönelik kanlıicraatları zorunlu görmesi ve savunması itibarıylaSarkozy’den bir farkı bulunmamaktadır. Seçimlersırasında söyledikleri de, emperyalistlere özgüikiyüzlülükten başka bir anlam taşımamaktadır.Mali’ye dönük işgal girişimi bunu açığa çıkarmıştır,hepsi bu.

Fransız emperyalizmi bu kanlı operasyonda yalnızdeğildir. Başta yakın müttefiki Almanya olmak üzere,İngiltere de, söz konusu emperyalist müdahaleninhaklı olduğunu açıktan dile getirmekte vedesteklemektedir. Almanya 80 askerini, sözde eğitimamacıyla Mali’ye göndereceğini açıklamıştır. Bu da

bildiğimiz bir açıklamadır. Fakat öte yandan bunungerçekleri gizlemek amacıyla ileri sürülmüş yalanlarolduğunu da biliyoruz.

Almanya, militarist politikalar izlemek ve dünyaegemenliği uğruna yeni bir emperyalist savaşahazırlanmak bakımından dünyada başa oynuyor. Yenisavaş teknolojisi geliştirmekte, Avrupa’da silahticaretinde başı çekmekte ve her yerde askerbulundurmaktadır. Afganistan’daki işgalci temelgüçtür ve buradaki katliamların en öndekisorumlularındandır.

Fransa’nın Almanya’dan sonraki diğer destekçisiise İngiltere’dir. İngiliz devlet ve hükümet yetkilileride, Mali’ye dönük emperyalist saldırganlığın haklı birzemini olduğunu dile getiriyorlar. Çeşitli yardımlardabulunuyorlar. Ayrıca, Senegal ve Nijer askerleri de,Fransız askerleri ile birlikte operasyonlarakatılmaktadır. Bu arada BM 3 bin askerin Mali’yegönderilmesini kararlaştırmış bulunuyor.

Çağımız hala emperyalizm çağıdır ve neoliberalşarlatanların iddialarının tam tersine, emperyalizminözü değişmemiştir. Emperyalizm demokrasinin inkarıdemektir, tastamam bir siyasal gericiliktir. O herzaman egemenlik peşinde koşar. Ezilen mazlumhalklara reva gördüğü şey de özgürlük değil, kayıtsız-koşulsuz köleliktir. Özgürlük ve demokrasi söylemleride, mazlum halkları aldatma amaçlı emperyalistyalanlardan ve emperyalizme özgü ikiyüzlülüktenbaşka bir şey değildir.

Bir kez daha, Fransız emperyalistlerinin Mali’yeyönelik müdahalesi gerici, haksız ve emperyalist birmüdahaledir. Onlar Mali halkına özgürlük vedemokrasi değil onur kırıcı bir kölelik dayatıyorlar. İçkarışıklılıklar ya da çatışmalar, hiçbir gerekçeemperyalist saldırganlık ve işgalleri haklı çıkartmaz,onun gerekçesi yapılamaz. Mali’nin geleceğikonusunda karar verecek yegane güç mazlum Malihalkıdır.

Başta dünyanın ezilen halkları olmak üzere ilericive devrimci güçler, Mali’ye dönük işgale karşıçıkmalı, onun haksız, gerici ve emperyalist niteliğinideşifre etmelidir. Yine, 11 Eylül saldırısı ile birlikteağızlara pelesenk edilen “İslami teröre karşı savaş”yalan ve bahanesi ile Mali’de gerçekleştirilenemperyalist işgale derhal son verilmesini ileri sürüp,Mali halkının yanında olunduğunu ilan etmelidirler.

Emekçiler hakları içineylemde!

Geçtiğimiz günlerde dünyanın birçok ülkesindeişçi ve emekçiler daha iyi çalışma ve yaşama koşullarıiçin greve giderken, Bask ülkesinde yüzbinler politiktutsakların koşullarının düzeltilmesi için sokağa çıktı.

Çin’de binlerce işçi grevde

Elektronik devi Foxconn’a yedek parça üretenHon Hai Fabrikası’nda çalışan binlerce işçiningeçtiğimiz hafta sonu başlattıkları grev sürüyor.İşçiler kötü çalışma koşullarını ve düşük ücretleriprotesto ediyorlar. 11 Ocak günü de Jiangxieyaletinde bulunan Fengchen’de işçiler fabrikaönünde eylem yaptılar. Otobanlara çıkarak yollarıişgal eden işçiler, polisle çatıştılar. Foxconn, Apple,Sony ve Nokia için üretim yapıyor.

Lübnan’da kamu emekçileri grevde

Lübnan’da geçtiğimiz hafta devlet elektrikkurumu Electricite du Liban’da (EDL) çalışan kamuemekçilerinin başlattıkları grev sürüyor. Kamuemekçileri sosyal ödeneklerde kısıtlamayagidilmesine karşı direniyorlar. Ülkede şiddetlifırtınalar nedeniyle tahrip olan elektrik şebekelerigrev nedeniyle tamir edilmiyor. Sendikalar yaptıklarıaçıklamalarla bunun sorumlusunun işçiler değil,Maliye Bakanlığı olduğunu ifade ediyorlar.

Güney Afrika’dagrevdeki tarım işçilerine tutuklama

Güney Afrika’da tarım işçileri grevde. Gazetelerinverdiği habere göre Western Cape’de grevdebulunan tarım işçilerine yönelik tutuklamalarbaşlatıldı. Gazeteler tutuklananların sayısını 50-62 kişiolarak veriyor.

Üzüm bölgesi olan Western Cape’de 200 bintarım işçisi çalışıyor ve grev özellikle gündelikçiişçilerin önderliğinde sürüyor. Günlük 69 rand (6,15euro) alan işçiler, gündelik ücretlerinin 150 randa(13,37 euro) yükseltilmesini talep ediyorlar.Sendikaların açıklamalarına göre greve aktif olarakkatılanların sayısı 8 bin civarında.

İngiltere’de 600 inşaat işçisi grevde

14 Ocak günü Liverpool yakınlarında bulunanRuncorn’da 600 inşaat işçisi çalışma koşullarınıniyileştirilmesi için greve gitti. Birkaç hafta içindebitirilmesi gereken Mullheiz santralinde çalışan işçilersefil koşulları, çok az sayıda tuvalet bulunmasını,sıcak suyun akmamasını, kötü yemek çıkarılmasınıprotesto etmek için 14 Ocak günü oylama yaparaksandıktan grev kararı çıkarttılar. İşçiler karar sonrasıiş bıraktı. Grev oylaması her gün tekrarlanacak.

Bask ülkesinde 110 bin kişi alanlardaydı

12 Ocak günü Bask bölgesinde bulunan Bilbao’da110 bin kişi İspanya ve Fransa’daki Basklı siyasitutsaklar için düzenlenen özel yasaları protesto içinsokağa çıktı. Şu anda 605 mahkum bu yasalaradayanarak ağır tutukluluk koşullarında cezaevlerindetutuluyorlar. Göstericilerin ana taleplerinden biri,mahkumları ailelerinin ziyaret edebilmesi içinevlerine yakın yerlere nakledilmesi.

Mali’ye emperyalist müdahale,yalanlar ve gerçekler...

Page 23: Kızıl Bayrak 13-03

Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013 Dünya

Alman proletaryasının ve sosyalizmin iki seçkinönderi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, 13 OcakPazar günü Berlin’de yapılan yürüyüş ve ardındangerçekleştirilen anıt-mezar ziyareti ile bir kez dahaanıldı.

Yürüyüşe, Almanya’nın farklı bölgelerinden gelenyaklaşık onbin işçi, emekçi ve genç katıldı. Sabahınerken saatlerinde başlayan anıt-mezar ziyeretine katılımgün boyu artarak devam etti. Yürüyüşte oldukça güçlübir gençlik katılımı gözlenirken, özellikle yaşlı kuşaksosyalistler her zamanki gibi yine anıt-mezar ziyaretinitercih ettiler. Bu yılki yürüyüşte dikkati çeken bir başkaşey de, hemen tüm kortejlere hakim canlılık vecoşkuydu.

Kriz Almanya’da da iyiden iyiye hissedilmeyebaşladı. Bochum Opel gibi büyük ölçekli işyerlerininkapanması gündemde. Buna paralel olarak işsizlik oranıgittikçe yükseliyor. Yoksulluk giderek derinleşiyor.Sosyal kısıtlamalar yeniden hız kazanmış bulunuyor. Birbaşka önemli gelişme ise, Almanya’da militaristpolitikaların gittikçe azgınlaşmasıdır. Savaş suçlusuAlman tekelci burjuvazisi, dünyaya egemen olma hırsıile, bir kez daha, hummalı biçimde savaş hazırlığıyapıyor. Son olarak 400 askeri ile birlikte Patriotfüzelerinin Türkiye’ye sevkiyatına başladı. Bütünbunlara yönelik tepki haliyle, bir gün öncesindeki R.Luxemburg Konferansı’na ve 13 Ocak’taki yürüyüş veanıt-mezar ziyaretine de yansıdı.

Yürüyüş sırasında dağıtılan bildirilerde ağırlıklıolarak bu konu işlenmişti. Taşınan pankart ve dövizlerdeen çok savaş karşıkı şiarlar yer alıyordu. Yerli devrimcipartiler tarafından yol boyunca zaman zaman sescihazları üzerinden savaş karşıtı konuşmalar yapıldı.

Anma yürüyüşüne yerli sosyalist partilerden DKP,MLPD, Alman Sol Parti-Die Linke gibi partiler katıldı.Yanı sıra, İspanya, Şili, Danimarka, Çek Cumhuriyeti’nemensup devrimci partiler de yürüyüşte yer aldılar. DKPve MLPD kortejleri hem güçlü katılımları hem decanlılık ve coşkuları ile dikkati çektiler.

TKP/ML, MLKP, ADHK, Anadolu Fedarasyonu,DİDİF, TKP, Özgürlük ve Dayanışma Partisi gibiTürkiyeli sol parti ve örgütler de her yıl olduğu gibiyürüyüşte yerlerini aldılar. Bu kortejler de canlıydı,sloganları hiç susmadı, ancak bazılarının katılımı geçenyıla göre zayıftı. Hemen her parti ve örgütten belligüçler, aynı gün aralarında PKK kurucu kadrosu SakineCansız’ın da yer aldığı üç Kürt için Paris’te yapılacakolan yürüyüşe katılmak üzere Paris’e gitmişti. Bu,haliyle katılıma da yansımıştı.

Bu yılki yürüyüşte çok sayıda kızıl bayrak taşındı vebu da dikkati çekti.

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht için yapılananma eylem ve etkinlikleri sırasında Paris’te alçakçakatledilen üç Kürt siyasetçisi de unutulmadı. 12 Ocakgünü yapılan XVIII. Rosa Luxemburg Konferansı,Sakine Cansız ve arkadaşları için yapılan saygı duruşuile başlatıldı. 13 Ocak yürüyüşü sırasındaysa onlara aitposterler taşındı, sloganlar atıldı.

Coşkulu yürüyüş ve anıt mezar ziyareti

Yürüyüş saat 10.00’da ve Frankfurter Tor’da başladı.Bu yılki yürüyüş gerçekten de geçen yıllara göre daha

canlı ve coşkulu bir atmosferde gerçekleşti. Yolboyunca sürekli sloganlar atıldı, ses cihazlarıyladevrimci marşlar çalındı. Yine ses cihazlarıaracılığıyla güne ilişkin ve çeşitli konularda ajitasyonkonuşmaları yapıldı, bildiriler okundu. Ve herzamanki güzergahtan geçilerek anıt-mezarlaragelindi. Anıt mezarların girişinde coşku iyice arttı.Sloganlar daha bir gür atılmaya, marşlar daha bircanlı söylenmeye başladı. Bunu, her yılki gibi yaşlıkuşak sosyalistlerin bu devrimci coşkuyu tetikleyenselamlamaları ve alkışları tamamlıyordu.

Bu kez topluca anıt-mezarlar ziyaret edildi. Birkez daha, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht veonların şahsında devrim ve sosyalizm kavgasındaölümsüzleşenler için saygı geçidi yapıldı, anılarınabağlılığın bir ifadesi olarak anıt-mezarlarınakırmızı karanfiller ve güller bırakıldı.

Anıt-mezarların bulunduğu alanda bir de çeşitlipartiler küçük etkinlikler yaptılar. Örneğin MLPDkurduğu platformda da Rosalar için bir anma etkinliğigerçekleştirdi.

Komünistler komünizme ait sembol vedeğerlere sahip çıkıyor!

Komünistler bu yıl da sosyalizmin seçkin temsilcileriolan Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht yürüyüşüneözel biçimde hazırlandı. Büyük bölümünü gençkomünistlerin oluşturduğu bir kortejle yürüyüşteki yerinialdı.

Komünistler, yürüyüşte, üzerinde Rosa Luxemburgve Karl Liebknecht’in resimlerinin olduğu, “Gelecek heryerde sosyalizme aittir!” yazılı TKİP pankartı ve kızılbayraklar taşıdılar. Genel sloganların yanı sıra, partisloganları da haykırıldı. Avusturya İşçi Marşı hepberaber söylendi.

Yürüyüş sırasında taşınan diğer pankartta da “Savaşaygıtı NATO dağıtılsın!’’ şiarı yazılıydı.

Komünistler, Paris’te katledilen Kürt siyasetçileri de

unutmadı. Yürüyüş boyunca Sakine Cansız’ınbüyük boy bir posteri de taşındı.

Hem yürüyüş sırasında ve hem de anıt-mezarlarınolduğu alanda yoğun biçimde, “Kapitalist barbarlığa veemperyalist saldırganlığa karşı, sosyalizm için ileri! /TKİP-Yurtdışı Örgütü” imzalı bildirilerin dağıtımıyapıldı. Ayrıca, BİR-KAR’ın NATO ve Patriotlar karşıtıkampanya çerçevesinde çıkarttığı bildiriyi yaygıncadağıttığı gözlendi.

Anıt mezarlara çok yakın bir mesafede bulunanyüksek bir binanın tepesinden aşağı salınan oldukçabüyük bir pankart hemen her kesin dikkatini çekti. Havaifişeklerin havaya fırlatılması eşliğinde aşağıya sarkıtılanbu pankartın üzerinde, “Dün olduğu gibi, bugün dedevrim için binlerce bedenimiz var!’’ yazılıydı. Gününbelki de en anlamlı sözü buydu.

Başta Alman kökenliler olmak üzere, Almanya’dakitüm uluslardan işçi ve emekçiler burjuvazinin tümkaralayıcı çabalarına inat, bir kez daha, Rosa Luxemburgve Karl Liebknecht’e sahip çıkarak bu veciz söze karşılıkverdiler.

Kızıl Bayrak / Almanya

XVIII. Rosa Luxemburg Konferansıgerçekleştirildi!

Junge Welt gazetesinin düzenlediği XVIII. Rosa Luxemburg Konferansı, 12 Ocak günü, Urania KonferansSalonu’nda gerçekleştirildi.

Konferansa her yıl olduğu gibi çeşitli ülkelerden ve partilerden temsilciler çağrılmıştı. Oturumları yaklaşık400-500 kişi izledi. Kriz, her geçen gün biraz daha artan yoksulluk ve savaş yine önemli temalardı. Buna karşınsendikalar, gençlik ve Almanya’da hala önemli gündem olan ırkçı-faşist saldırganlık, bu çerçevede neonazilerve göçmen cinayetleri konulu tartışmalar öne çıktı.

Alman solu bugüne dek ağırlıklı olarak dünya solu ve sorunlarını daha çok tartıştırıyordu. Bu yıl NasyonalSosyalist Yeraltı Örgütü gibi ırkçı-faşist çeteyi gündemleştirmesi bir yenilik olarak dikkati çekti.

Geçen yıllara göre konferansa hem ilgi azdı ve hem de katılım zayıftı. Bu konferans sırasında da, yine çeşitliülkelere mensup parti ve örgütler stand açtı.

Konferansın akşamki bölümü kültürel etkinliklerden oluşturulmuştu. Gündüz bölümündeki tartışmaforumlarının ardından kültürel programın sunumuna geçildi. Çeşitli müzik dinletileri yapıldı. XVIII. RosaLuxemburg Konferansı bu dinletilerin ardından sona erdi.

Konferansa binden fazla kişi katıldı. Konferans sırasında, “Kapitalist barbarlığa ve emperyalist saldırganlığa karşı, sosyalizm için ileri!/ TKİP

YDÖ” imzalı bildiriler de dağıtıldı. Kızıl Bayrak / Berlin

13 Ocak 2013 / Berlin

Onbinler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i andı...

“Dün olduğu gibi, bugün de devrim içinbinlerce nedenimiz var!”

Page 24: Kızıl Bayrak 13-03

Gençlik24 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Yükseköğretim Kurumu’nun (YÖK) Kasım ayındailk halini açıkladığı Yeni YÖK Yasa Taslağı’nın eldengeçirilerek düzenlenmiş biçimi Milli EğitimBakanlığı’na sunuldu. Hazırlayan komisyonun “şartlıonayı” alınarak belli maddelerde alternatifli haldebakanlığa sunulan taslak, özü itibarıyla bir değişikliğeuğramış değil.

Türban tartışmalarıylasaldırının özü karartılacak!

Taslağın son haline eklenen yeni maddeler isekonuyu farklı bir cepheden tartışmaya açmışbulunuyor. Öğrencilerin eğitim hakkınınengellenmemesi gerekçesi ile hazırlanan maddede yerverilen kılık-kıyafet düzenlemesi ve aynı içeriğinöğretim elemanları ile ilgili olarak maddeleştirilmesi,taslağı üniversitelere türbanla girilip girilememesiüzerinden tartışmaya açıyor. İlgili maddeleraçıklandıktan sonra tartışmaların odak noktasının bumaddeler olması, önümüzdeki süreçte taslağın bumaddeler üzerinden gündeme taşınacağının,tartışmaların bu eksende sürdürüleceğinin işaretiniveriyor.

Bu konunun bir kez daha ısıtılarak tartışmayaaçılmasının gerisinde, bir yanıyla dinci cenahıntoplumun gericileştirilmesi yönlü hedefleri var elbette.Gericiliği yaymayı ve güçlendimeyi sürekli bir uğraşalanı olarak ele alan dinci-gerici cenah, bu konudaçeşitli adımlar atıyor ve adımlarını yasal alandayaptığı düzenlemelerle güçlendiriyor. Kamusal alanıntürbana açılması sorunu da her vesileyle gündemegetirilerek “çözülmeye” çalışılıyor.

Ancak, türban tartışmalarının gericiliğin diğersaldırı başlıklarından farklı bir yeri olduğu ortada. Zirabu konu her seferinde bir kutuplaşma yaratıyor.Gericiliğin genel saldırılarını daha sessiz karşılayankesimler bile konu türban serbestliğine gelince kendicephesinden ‘radikalleşebiliyor.’

Yeni YÖK Yasası hazırlanırken türbantartışmasının yeniden açılmasının diğer bir nedeni deburada yatıyor. Öyle ki, bugün konuyu bir kez dahagündeme taşıyan dinci-gerici cenah da bu durumunbilincinde. Bundan dolayı da Yeni YÖK Yasası gibitemel bir saldırı paketini hayata geçirirken sorunun bukısmını öne çıkarıyor. Zira bu sayede yeni yasaağırlıklı olarak türbanla ilgili maddeler üzerindentartışılacak, yasanın ardındaki sermaye tehdidi gözardıedilecek, düşük bir ihtimal ama, belki de türbandanferagat edilerek yasa karşıtı tepkiler dindirilecek.

Tartışmaların bu eksende yürüyeceğinin ilkişaretleri verilmiş oldu bile. Öncelikle ulusalcıcepheden gelen tepkiler bu soruna odaklandı ve“Anayasa çiğneniyor!” sesleri yükseltildi. Hemenpeşinden de reformist sol yasa taslağının bu kısmınadikkat çekmeye başladı. Açık ki bu tartışmaönümüzdeki günlerde daha da hareretlenecek, yasatümüyle türban meselesi üzerinden tartışılmayaçalışılacak.

Sermaye üniversiteleri tehdit ediyor!

Tartışmalar türban üzerinden yürütülmeye çalışılsada yasanın son halinde yapılan yenilikler gözdenkaçmıyor. Taslağın son halinde yer verilen maddelerleMilli Eğitim Bakanlığı’nın yükseköğretim üzerindekietkisi arttırılıyor. Dinci gericiliğin YÖK (yenilenmesiöngörülen adıyla Türkiye Yükseköğretim Kurumu-TYK) içerisinde kadrolaşmasına güç kazandırılıyor.Üniversitelerin sermayenin talanına açılmasında temelbir mekanizma olacak Üniversite Konseyi yerinikorurken, sermaye baronlarının konseydeki koltuksayısı arttırılıyor.

Bunlar gibi bir dizi madde daha yer alıyor taslakta.Bunlar dışındaki iki madde ise özellikle dikkatçekiyor. Bunlardan bir tanesi, rektör seçimindeüniversite öğrencilerine söz hakkı verilmemesi. Yakınzamana kadar demokrasi havariliği yapanlar, sırarektör seçimlerine gelince demokrasiyi rahatlıkla birkenara atıyor. Üstelik Cumhurbaşkanı’nın atamayetkisini daha da güçlendiriyor.

Konuyla ilgili açıklama yapan YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya tam bir riyakârlık örneğisergiledi. Rektörlük seçimlerinde öğrenciye söz hakkıverilmemesinin öğrencinin iyiliği için yapıldığını iddiaeden Çetinsaya, bu durumu öğrencinin hukusal açıdanyaşayabileceğini iddia ettiği sorunlar ilegerekçelendirmeye çalıştı.

Diğer bir temel saldırı alanı ise harçların gerigetirilmesi. Dönem başında dinci-gerici AKP’ninharçları kaldırarak yaratmaya çalıştığı ‘eğitiminparasızlaştırıldığı’ yanılsaması, Yeni YÖK Yasası iletümden boşa düşürülüyor. Yeni taslakta harçlaryeniden gündemleştiriliyor. Harçların arttırılmasınınönündeki tüm engeller de kaldırılarak bu alan “serbestrekabetin insafına” bırakılıyor. Ayrıca, yükseköğretimkurumlarının cari giderlerine devlet ve öğrencitarafından katkı yapılacağı, öğrencinin yaptığıkatkının katkı payı olarak adlandırılacağı ifadeedilerek soygun düzeni perçinleniyor.

Yeni YÖK Yasası’na geçit yok!

Genç komünistler, düzenin yaratmaya çalıştığıyapay tartışmalara sıkışmadan, hazırlığı yapılan YeniYÖK Yasası’na karşı mücadeleyi yükseltecekler.Elbette gündeme gelen tartışmalar karşısında konuyadair ilkesel duruşlarını deklare edecek, türbanınsiyasal anlamınını ve bu eksende tartışmayaaçılmasının nedenlerini her fırsatta teşhir edecek,gençliği sahte kutuplaşmalara değil, yasaya karşıgelecek ve özgürlük mücadelesi saflarınaçağıracaklardır. Ancak, tüm bunları yaparkensaldırının gerisindeki sermaye egemenliğini ısrarla öneçıkaracak, saldırının püskürtülebilmesi için kavgaçağrısını yükselteceklerdir. Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nıalanlarda yırtma azim ve inancıyla çalışmayıgüçlendireceklerdir.

Ekim Gençliği

YalovaÜniversitesi’nde

forum

Yalova Üniversitesi öğrencileri, son dönemdeODTÜ’de yaşanan olaylar ve gündemde olanYeni YÖK Yasa Tasarısı hakkında öğrencilerdefarkındalık yaratmak amacıyla bir forumdüzenledi.

Forumda YÖK’ün kuruluşundan bugünekadarki süreçte yaşananlar, Yeni YÖK YasaTasarısı’yla üniversitelerin nasıl ticarethaneleredönüştürülmek istendiği ve son dönemde ODTÜ’de yaşanan olaylar tartışıldı. Tartışmada önerilersunuldu, ortak ve net bir tavır alınması amacıylaneler yapılabileceği hakkında konuşuldu.Önümüzdeki süreçte yapılacak faaliyetlerbelirlendi.

Yalova’dan Ekim Gençliği okurları

Ege Üniversitesi’ndedevrimci faaliyet

Ege Üniversitesi Ekim Gençliği çalışanları, çokyönlü müdaheleleriyle çalışmalarına devamediyor. Perşembe günü “Yeni YÖK Yasa Tasarısıdeğişti zihniyet değişmedi” şiarıyla yapılacakeylemin çağrıları üniversitede bulunanyemekhane, e-kafe ve kantinlerde dağıtılanbildirilerle öğrencilere taşındı.

Bu faaliyetin yanında RedHack’in dünyayınladığı Ege Üniversitesi’ndeki ForumBornova Alışveriş Merkezi’ndeki yolsuzluğa dairbelgelere dikkat çekmek için hazırlanan afişlererken saatlerde okulun dört bir yanına yapıldı.

Devrimci Kadın Kurultayı’na hazırlanan gençkomünistler üniversitelerde de kadın sorununadikkat çekmek için duvar gazeteleri hazırladı.Duvar gazetelerinde AKP hükümetinin kadınsorununa bakışındaki iki yüzlülük ve son 10 yıldaartan kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzünistatiksel verileri kullanıldı.

Ayrıca 1917 Ekim Devrimi ile beraber kadınıntoplumsal olaylara katılımı ve kazanımlarıanlatıldı. Duvar gazetelerine öğrencilerin yoğunilgisi olduğu görüldü.

Yeni YÖK Yasa Taslağı’nın son hali hazırlandı...

Kapsamlı saldırı “türbanlaörtülmek” isteniyor!

Page 25: Kızıl Bayrak 13-03

Gençlik Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013..

RedHack’in geçtiğimiz günlerde Yüksek ÖğrenimKurumu’nun sitesini hacklemesinin ardındanüniversitelerde yaşanan usulsüzlükler ve yolsuzluklarbir kez daha gözler önüne serildi.

RedHack, eylemini ölüm yıldönümü vesilesi ileMetin Göktepe’ye ve iş cinayetinde ölen madenişçilerine atfettiğini açıklarken, YÖK ElektronikPaylaşım Sistemi sitesine konan mesajda eyleminamacının yeni YÖK Yasa Tasarısı’nı protesto etmekolduğu belirtildi. RedHack açıklamasında tümüniversite ve lise öğrencilerine hesap sorma vemücadele çağrısında bulunarak şunları söyledi: “YeniYÖK yasa tasarısı üniversite öğrencilerine veüniversite bileşenlerine karşı indirilmiş bir yasadır.Önümüzdeki süreçte iktidar, üniversiteleri gidereköğrencilerden soyutlaştırıp, belirli kişilerin şirketleriolarak algılanmasını istemektedir. ODTÜ’deki isyanaynı zamanda bizlerin bu yasayı istemediğinigöstermektedir. YÖK’ü ne eski haliyle ne de yenihaliyle istiyoruz.”

Eylemin ardından RedHack ele geçirdiği belgeleriparça parça yayınlamaya başladı. Yayınlananbelgelerde ihalelerde yapılan usulsüzlükler, “eğitim”adı altında şirketlerden özel yurtdışı tatilleri ve torpilistekleri gibi bilgiler yansıyor. Yayınlanan belgelerbirer ticarethane gibi işleyen, öğrencileri müşteri gibigören, toplumun değil sermayenin çıkarları için bilimüreten üniversitelerin geldiği aşamayı veüniversitelerin nasıl yönetildiğini anlamak açısından“ibret” verici örnekler sunuyor.

RedHackLeaks açıkladı…

Ege Üniversitesi: 1999 yılında 2500 kişilik yurtyapılacağı gerekçesi ile kamulaştırma yapıldığı, ancakyurt yerine imar planında mevzuata aykırı tadilatyapılarak alışveriş merkezi yapılması için bir inşaatşirketi ile sözleşme yapıldığı ortaya çıktı.

Sakarya Üniversitesi: Sakarya Üniversitesirektörü 16 trilyonluk usulsüzlük gerçekleştirdiği ortayaçıktı.

Marmara Üniversitesi: Hukuka ve mevzuataaykırı akademik personel alımı, lisansüstü girişsınavları için her öğrenciden usulsüz biçimde 100 TLalınması, öğrenci ve personelin kişisel bilgileribankaya iletilerek kendilerinin haberi almaksızın hesapaçılması, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. SerapHelvacı’nın atanmasını engellemeye çalışması,Helvacı’ya mobbing uygulayarak istifaya zorlamasıgibi usulsüzlükler ortaya çıktı.

Karadeniz Teknik Üniversitesi: Karadeniz TeknikÜniversitesi Güçlendirme Vakfı’na usulsüz paraaktarıldığı, öğrencilerden ilk kayıtta 100 TL, kayıtyenilemede 25 TL bağış toplandığı ortaya çıktı.

Tunceli Üniversitesi: Tunceli Üniversitesi RektörYardımcısı ve Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Ali Batu’nun Uludağ Üniversitesi’nde görevli Prof.Dr. Ömer Utku Çopur’a attığı bir mail ile “birarkadaşı” için torpil talebinde bulunduğu ortaya çıktı.

Hacettepe Üniversitesi: Üniversitenin şaibelibağışlar topladığı ortaya çıktı.

Giresun Üniversitesi: “Giresun ÜniversitesiMerkezi Araştırmalar Laboratuarı”na teçhizatalımlarında, kurulumu yapılmadan ve hiçbir yasal

sürece uyulmadan çok büyük ödemeler yapıldığıortaya çıktı.

Fırat Üniversitesi: Üniversitenin protokolyapılmadan öğrenci harçlarını almaya devam ettiği vebu şekilde elde ettiği gelirin bir kısmıyla da Audi A8marka araç aldığı ortaya çıktı.

Uludağ Üniversitesi: Üniversitenin eski rektörüMustafa Yurtkuran’ın, öğrenci harçları ve personelmaaşları karşılığında Garanti Bankası’ndan aldığıpromosyon ücretini, üniversite gelirlerine değil,üniversite vakfına aktardığı, üniversite ihalelerindeyolsuzluk gerçekleştirdiği ortaya çıktı.

Kastamonu Üniversitesi: Sahte diplomalı CumaAydın’ın önce akademisyen olarak atandığı, dahasonra meslek yüksek okuluna Bilgisayar TeknolojileriBölüm Başkanı yapıldığı ortaya çıktı.

İstanbul Üniversitesi: Sayıştay’ın yaptığıincelemeler sonucunda İstanbul Üniversitesi’nin 1milyon 537 bin TL’yi muhasebe kayıtlarına girmediği,Ziraat Bankası’nın İstanbul Üniversitesi’ne 325 binTL’lik bir adet BMW ve 431 bin TL’lik 6 adetotomobili bağışladığı ortaya çıktı.

Gazi Üniversitesi: Atatürk Orman Çiftliği’ne aitÇukurambar’da bulunan ve Gazi Üniversitesitarafından alınan arazide iş merkezi ve konut

yapılması için bir ihale açıldığı, ihaleyi AKP’ye yakınKuzu İnşaat’ın aldığı ortaya çıktı. Bir komisyoncuyadüşen miktarın 5 milyon TL olduğu bildirilirken,rektörün burada çok daha büyük bir vurgun yaptığıbelirtiliyor.

Çukurova Üniversitesi: İslam KalkınmaBankası’ndan alınan 8,9 milyon dolar kredi ile usulsüzolarak gerçekleştirilen ihale sonucunda, eksik vebozuk tıbbi cihazlar alınarak üniversitenin milyonlarcadolar zarara uğratıldığı ortaya çıktı.

YÖK, örtbas için harekete geçti…

Üniversite yönetimlerinin kirli çamaşırlarınınRedHack tarafından ortaya çıkartılmasının ardındanYÖK de olayı örtbas etmek için vakit kaybetmedenharekete geçmiş durumda. Eylemin ardından YÖKBaşkanı Çetinsaya ortaya çıkan rezaletimeşrulaştırmaya çalışarak şunları söyledi:“Bu belgelerbir kere yasa dışı yollarla ele geçirildi. Onun üzerinebir spekülasyon başladı sanki gizlenmiş belgeler, üstüörtülmüş şeyler veya bilinmeyen şeyler ortaya çıkmışgibi… Vazifemiz gereği bize gelen her türlü ihbarı,soruşturma isteğini, bunları titizlikle, hiçbir ayrımyapmadan inceleme ve soruşturma süreçlerinesokuyoruz. Buradan kalkarak da ‘üniversiteleryolsuzluk’ içinde demenin bence bir anlamı yok.”

Çetinsaya öte taraftan “koruma” içgüdüsü ilesaldırgan açıklamalar yapmaktan geri durmadı.Çetinsaya’nın YÖK’ün inceleme ve soruşturmaaşamasında olan “gizli” ibareli belgeleri haberleştirengazetecilerle ilgili yargıya başvuracağını açıklaması,RedHack eylemlerinin kamuoyunda yankıuyandırmasından duyduğu rahatsızlığı açık bir şekildegöstermiş oldu.

RedHack’in gerçekleştirdiği eylemle YÖKkıskacındaki üniversitelerin içerisinde olduğu derinçürüme bir kez daha ortaya serildi.

Sistemin karnesi veriliyor

2012-2013 Eğitim-Öğretim döneminin ilk yarısında yüzbinlerce lise öğrencisi karne almaya hazırlanırkenEsenyurt DLB, bölgedeki liselere yönelik yaygın bir faaliyeti önüne koymuş bulunuyor.

Karne günü yaklaşırken Devrimci Liseliler Birliği de eğitim sisteminin karnesini şimdiden açıkladı.“Eğitim sistemi yine sınıfta kaldı! Ticarileşme: Pekiyi! Gericileşme: Pekiyi, Bilimsellik: Kötü, Anadilde eğitim:Kötü, Eşitsizlik: Pekiyi! Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim istiyoruz!” yazılı afişleri Köyiçi Meydanı vecivardaki liselerin etrafında yaygın biçimde kullanan DLB’liler, çeşitli şiarların yazılı olduğu stickerları daduraklar ve çeşitli merkezi noktalarda yaygın biçimde kullanıyorlar.

Liselilerin Sesi / Esenyurt

RedHack YÖK’ü hackledi…

Üniversitelerdeki yolsuzluklargün yüzüne çıktı!

Bursa’da Liselilerin Sesi faaliyetiLiselilerin Sesi’nin son sayısı olan Ocak sayısı Bursa’da liselilere ulaştırılmaya devam ediyor. 15 Ocak

günü Tophane Meslek Lisesi öğle arası çıkışında Liselilerin Sesi’nin satışı gerçekleştirildi. Okul çıkış kapısınınönünde ajitasyon konuşmalarıyla gerçekleşen dağıtımda dergi liselilere ulaştırıldı.

Yapılan konuşmalarda paralı eğitim uygulamalarından emperyalist savaş çığırtkanlığına kadar bir dizikonu işlenerek liseli gençlik olarak örgütlü mücadeleyi yükseltmenin üzerinde duruldu.

Ayrıca Liselilerin Sesi’nin son sayısının tanıtımı için derginin ön kapağının kullanıldığı ve iletişimbilgilerinin olduğu afişler yapıldı. Liseli gençlerin yoğun olarak kulandığı yollara ve çarşı merkezinegerçekleşen afiş çalışmasında toplamda 100 adet afiş kullanıldı.

Liselerin Sesi / Bursa

Page 26: Kızıl Bayrak 13-03

Emperyalist savaş ve işgallerin geride bıraktığıtabloda en çok mağdur olan ve yıkıma uğrayanlar herzaman için kadınlar olmuştur. Emperyalizmin bölgeselihtiyaçları çerçevesinde Ortadoğu halkları da, uzunsüredir emperyalist işgalin tüm yıkımını yaşamaktadır.Ancak kadınların yaşadıkları sorunlar daha katmerliolmaktadır. Irak’a, Afganistan’a yapılan emperyalistişgallerde ortaya çıkan tablo bunu açıkçagöstermektedir. Savaşın yarattığı her türden yıkıma ekolarak kadınlar cinsel şiddetin hedefinde yeralmaktadırlar.

Son olarak Suriye üzerinden gündeme gelenemperyalist müdahale sonucu Suriye halkları yıkımauğratılırken, kadınlar yine daha katmerli bir şekildesaldırıların hedefindedir. Emperyalist, kirli savaşlarınyaşandığı diğer örneklerde olduğu gibi, Suriyelikadınlar da bir savaş stratejisi olarak tecavüzünmağduru olmaktadır. Uluslararası Kurtarma KomitesiIRC tarafından hazırlanan Suriye raporu bu gerçeğigözler önüne sermektedir. Lübnan’da ve Ürdün’deIRC’ye konuşan Suriyeli mülteci kadınlar, ailelerinSuriye’yi terk etmelerinin temel sebebi olaraktecavüzleri göstermektedirler.

Rapora yansıyan bilgilere göre, birçok kadın,silahlı kişilerce, halka açık yerlerde ya da evlerindetecavüze uğramaktadır. Bu tecavüzlerin sıklıkla aileüyeleri önünde gerçekleştiği de ifade edilmektedir.

Suriye’de kadınları tehdit eden bu tehlike yanındagerici değer yargılarıyla baskı altında tutulankadınların, tecavüz ve işkence sonunda hayatta kalsabile, çoğunun “lekelenmemek” adına yaşadıklarıcinsel şiddeti ihbar edemedikleri belirtilmektedir.

Yine benzer gerici ataerkil basınç nedeniyle, bazıkadınların da aileleri tarafından öldürülmektenkorktukları için maruz kaldıkları cinsel şiddetisakladıkları ifade ediliyor. Rapordaki dikkat çekici birbaşka veri ise, bir babanın kızını silahlı bir grubuntecavüzünden “korumak” için öldürdüğü bilgisidir.

Hatırlanırsa, Suudi Arabistanlı Şeyh MuhammedEl Arifi verdiği bir fetvada, Esad’a karşı savaşansilahlı grupların, 14 yaşından büyük çocukları vekadınları kısa süreliğine hatta birkaç saatliğine kendinikahlarına geçirebileceklerini söylemişti. Bununtecavüzü meşrulaştıran ve teşvik eden bir fetva olduğuortadadır.

***Emperyalist işgal ve savaşlarda kullanılan kirli

savaş yöntemlerinden biri olan tecavüzün sıklıklagündeme geldiği Irak’ta ve Afganistan’da yaşananlarise toplumsal hafızada asla unutulmayacak izlerbırakmıştı. Hatırlanırsa, işgal sonrası hapishanelerdekadınların yaşadıkları, özellikle Ebu GaribCezaevi’nde yaşananlar, oldukça ibretlik örneklerdir.2006 yılında İngiliz askerlerinin Irak’ta tecavüz edipişkence yaptıkları 62 yaşındaki bir kadını öldürerekaskeri ceset torbasıyla yol kenarına atmaları da birbaşka vahşet örneği olmuştu. Bu örnek işgaldöneminde kayıtlara geçen ve bilinen örneklerdensadece biridir. Kayıtlara geçmeyen pek çok kadın işgalgüçlerince kaçırılıp, işkenceye ve tecavüze uğramıştır.

Afganistan’da da yaşları 17-30 arası olankadınların ve 12-17 yaş arası erkek çocuklarınkaçırılıp kamera karşısında tecavüz edildikleri ve

sonra işgalci güçlerin bu kasetleri sattıkları ortayaçıkmıştı.

Ortadoğu’da yaşanan haksız ve kirli savaşlarınkadınlara ödettiği faturanın örneklerine Lübnanlı,Filistinli ve de bölündükleri dört ayrı parçadaKürdistanlı kadınların yaşadıkları eklenebilir. Haksızve kirli savaşların getirdiği yıkıma ek olarak kadınlardaima cinsel şiddetin hedefinde bulunmaktadır.

Emperyalist güçlerin kirli sicili

Sadece Ortadoğu’da değil, dünya genelinde deemperyalizmin vurucu gücü NATO askerlerinintecavüz suçları açısından sicilinin oldukça kirli vekabarık olduğu görülmektedir. Kurulduğu günden berigerek Balkanlar’da, Afrika’da, Kore’de, Somali’de,Kosova’da ve diğer yerlerde yüzbinlerce kadıntecavüze uğramıştır. “Barış Gücü” adı altındakonuşlandırılan askerlerin yaptıkları tecavüzlerinlistesi oldukça uzundur. Dahası, insan haklarıkuruluşlarının raporlarında yansıyan bilgilerde işgaledilen topraklarda “ganimet” diye esir alınan binlercekadının Batılı ülkelere satıldığı belirtilmektedir.

***Emperyalist hesapların sonucu yaşanan yeni vahşet

örnekleri Suriye tablosunda yer almaktadır. Bu tabloyudeğiştirecek, emperyalist müdahaleyi durduracak olanise işçilerin ve ezilen halkların birlikte vereceklerimücadeledir. Bu nedenle emperyalist savaş vesaldırganlığa karşı işçi ve emekçilerde bilinçuyandırılmalı ve onun vurucu gücü NATO’nunyaptıkları zulüm teşhir edilmelidir. Özelliklekadınların yaşadıkları zulme dikkat çekmek vetoplumsal tepki oluşturmak önemlidir.

Kadın26 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Emperyalizmin Ortadoğuprojesinin faturasını en çok

kadınlar ödüyor!

Kiliseler taciz ve tecavüzolaylarını gizleyemiyor!

Kiliseye bağlı insanların zorunlu olarak ödediğivergilerle semiren kiliseler, devasa bir sermayeyehükmediyorlar. Sınırsız bir özerkliğe sahip olankiliseler, ellerinin altında bulundurdukları sermayeyiistedikleri gibi kullanabiliyorlar. Kiliselerin öncelikliyatırım alanları, çocuk yuvaları ve eğitim alanlarıolmaktadır. Bu kurumlar üzerinden kendi ideolojiketki alanlarını genişleterek yaygınlaştırmayaçalışıyorlar.

Yönetim ve mali işlerinde oldukça kapalı olankiliseler, tüm bu koruyucu önlemlere karşın rüşvet,zimmete para geçirme, taciz ve tecavüz olaylarıylagündemden düşmüyorlar. Burjuva yayınkuruluşlarının, burjuva sistemin ruhanitastikleyicilerinin yaptıklarını ne kadar görmezdengelseler de, durum katlanılmaz olunca zorunluhaberler yapıyorlar.

Avrupa ülkelerinde kiliselerle ilgili çıkan taciz vetecavüz haberlerinin ortaya koyduğu olgular tüylerürpertici düzeydedir. Kiliselerin bulaştığı bu iğrenç veaşağılık olaylar hiç de tekil olaylar değildir. Kiliselerdesistematik olarak taciz ve tacavüz olaylarıyaşanmaktadır. Burjuvazinin diğer kurumları gibikiliselerde, taciz ve tacvüz mağdurlarını önerdikleritazminatlarla susturmaya çalışıyorlar.

Geçen yıldan bu yana, Belçika’da Katolik dinadamlarıyla ilgili yaklaşık 500 taciz iddiası kaydageçti.

Geçen yıl konuyla ilgili olarak yapılan birsoruşturmada, İrlanda’daki üst düzey kilisemensuplarının on yıllar boyunca çocuklara cinseltacizde bulunan rahipleri kolladığını ortayaçıkarmıştı.

Bir başka raporda da Katolik okulları veyetimhanelerinde yıllar boyunca devam eden cinsel,fiziksel ve psikolojik taciz vakaları belgelenmişti.

Hollanda’da bağımsız bir komisyon, KatolikKilisesi’ne bağlı kurumlarda onbinlerce çocuğuncinsel tacize uğradığını açıkladı.

Kiliseye ait okullar, dini eğitim kurumları veyetimhanelerde 1945’ten itibaren taciz vakalarınıaraştıran komisyon, bu olayların bugün desürdüğünü açıkladı.

Komisyon, 10 bin ile 20 bin arasında çocuğunuğradığı istismarı “hafif, ciddi ve çok ciddi cinseltaciz” olarak niteledi. Bunların tecavüze dek vardığınıkaydetti.

Almanya’daki Katolik Kiliseleri de aynı iddialarlasuçlanıyor.

Kiliselerden çevreye yayılan pis kokular, kiliseyebağlı insanların kiliselerden koparak uzaklaşmalarınayol açıyor. Almanya’da 2011 yılında 130 binden fazlainsan kiliselerden resmen ayrıldılar. Kiliselerdenyaşanan kopuşlar, kiliselerin gelirlerinde yol açtığıdüşüşler asalaklar takımını oldukca tedirgin etti.Kiliselerrden kopuşları durdurmak için piskoposlartarafından yayımlanan bildiride, gelir vergisininyüzde 8’i oranındaki özel vergiyi ödemeyenler içindini cenaze töreni de düzenlenmeyeceğiniaçıkladılar. Tanrı aşkına hizmet ettiğini iddia eden vepisliklerini ruhani perdeler altında gizleyenasalakların tehdidi “para yoksa cenaze duası da yok’oluyor.

Ahlakcı ilkelere bağlılıklarıyla prim yapmayaçalışan dini kurumların ahlakcılığı kelimenin gerçekanlamıyla tam bir riyakarlıktır. Onlar her durumda,varlıklarını borçlu oldukları özel mülküyet dünyasınınkutsayarak, özel mülküyeti tanrı adına kutsamayıkendilerine iş edinmişlerdir.

Page 27: Kızıl Bayrak 13-03

Kadın Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

Devrimci Kadın Kurultayı hazırlık çalışmalarıyoğunlaşarak sürüyor.

İzmir’de İşçi Kültür Sanat Evi’nde gerçekleşenseminerde “8 Mart’ın tarihsel anlamı ve güncelçağrısı” anlatıldı.

Feministlerin kadın sorununa yaklaşımı ile sınıfdevrimcilerinin bakışlarına değinilerek 8 Mart’ınneden sınıfsal özünden kopartılamayacağı ifade edildi.Devrimci 8 Mart kutlamalarının önemi vurgulandı.

Seminer sunumunun ardından konuyla ilgiligörüşler ifade edildi.

Buca’da Şirinyer Tansaş önünde kadın sorununçeşitli boyutlarda işleyen resim sergileriyle beraberaçılan imza standlarında emekçilere seslenildi.Taleplerini imzaya açan sınıf devrimcileri ajitasyonkonuşmalarıyla beraber mücadeleye çağrı yapanbildirilerini de emekçilere ulaştırdı.

İmza standlarının yanı sıra anket çalışmasıylaberaber de işçi kadınlara ulaşılmaya devam ediliyor.Bu çerçevede BEGOS’ta işçilerin öğle paydoslarındaişçi kadınlarla sohbetler gerçekleştirilerek anketleryapıldı. Emekçi mahallelerinde kapı kapı dolaşılarakemekçi kadınların görüşlerine anketlerde yer verildi.Anket çalışması sırasında onlarca emekçi kadınla yüzyüze gelinirken işçi kadınların, kadına yönelikşiddetin kaynağı olarak “ekonomik sıkıntıları”görmeleri sorunun sınıfsal kaynağının işçi kadıntarafından kolaylıkla su yüzüne çıkarılabileceğinigöstermiş oldu.

Sınıf devrimcileri ev toplantılarını da hayatageçirmeye başladı. Yapılan ev toplantılarında emekçikadınların sorunları tartışılırken öne çıkan ve bilgipaylaşımına konu olan başlıklar ise “Sovyet kadınınkazanımları” ve “toplumsal kurumsallaşmalar” oldu.

13 Ocak Pazar günü ise Buca Pir Sultan KültürAbdal Derneği’nde “Kadına yönelik şiddet ve 8 Mart”başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Sunulan müzikdinletisiyle başlayan söyleşide kadının tarihselyenilgisine vurgu yapılarak kadın sorunun sınıfsal özüüzerinde duruldu. Etkinliğe katılan emekçilerinsöyleşiyi ilgiyle karşılaması ve canlı eklerledüşüncelerini paylaşmaları etkinliğin en olumlu yönü

oldu. Bursa’da kurultayın duyurusunun ve Bursa’da

yapılacak etkinliklerin bilgilendirmesinin yapıldığıimza standına ilgi vardı. Standda, Devrimci KadınKurultayı’nın içeriği hakkında sohbetler edilirkenbirçok kadın yapılacak söyleşilere katılabileceğinibelirterek iletişim bilgisini verdi.

Fomara Meydanı’nda açılan standda bildiridağıtımı da gerçekleştirildi.

Kayseri’de 12 Ocak günü bir hazırlıktoplantısı gerçekleştirildi. Emekçi KadınKomisyonu, hazırlık toplantısında kurultayailişkin olarak bir dizi etkinlik planladı.

Yapılan planlama çerçevesinde Battalgazi,Dersim ve Ziya Gökalp semtlerinde, organizesanayi bölgesinde kurultay çağrısını içerenmateryalin tümü kullanıldı. Ayrıca Emekçi KadınKomisyonu kurultaya hazırlık çerçevesinde 20Ocak’ta “Dünden bugüne kadın sorunu” konulu birpanel düzenleyecek. Panelde Devrimci KadınKurultayı’nın politik arka planı da tartışılacak. 27Ocak’ta ise Emekçi Kadın Komisyonu “8 Mart’ıntarihsel arka planı” konulu bir seminer düzenleyecek.

Adana’da ise kurultay hazırlıkları kapsamındaSanayi İşçileri Derneği’nde “Kadının Fendi” adlıfilmin gösterimi yapıldı.

1968 yılında Ford otomobil fabrikasında 187 kadınişçinin “eşit işe eşit ücret” talebiyle yaptıkları grevikonu alan film beğeniyle izlendi. Sonrasında, kadınişçilerin gerek patronlara gerekse kadını toplumdaikincil gören geleneksel bakışa karşı verdiklerimücadeleyi başarılı şekilde anlatan film üzerinesohbet edildi. Filmden yola çıkılarak kadın sorunu ileilgili çeşitli konularda değerlendirmelerde bulunuldu.

Ankara’da da hazırlıklar hızlanarak devam ediyor. Kurultay çalışmalarının bir ayağını oluşturan kadın

sorunu seminerler dizisinin ikincisi “kadın sorunu-yaklaşımlar ve kadınların mücadelesi veörgütlenmesi” bu hafta gerçekleştirildi.

Sincan ve Mamak’ta gerçekleşen 2 ayrı sunumdaburjuva kadın hareketinden ortaya çıkışıyla başlayansunum, uluslararası işçi hareketindeki gelişmelerin

anlatımı ile devam etti. Kurultay hazırlıkları kapsamında emekçi

kadınları hedefleyen ev toplantılarının ilkiSincan’da gerçekleştirildi. Yapılan evtoplantısında Devrimci Kadın Kurultayı’nınhedefleri anlatılırken, kadınların günümüztoplumunda karşı karşıya kaldığı sorunlar üzerinetartışmalar yapıldı.

Ankara’da kurultay ve 8 Mart hazırlıklarıçerçevesinde 3 Şubat günü yapılacak panel,“Kadın sorunu, sınıf ve tarihsel özüyle 8 Mart”başlığı ile gerçekleşecek. Öğretim üyesi SibelÖzbudun, Toplumsal Cinsiyet uzmanı SalimeTüfekçi ve BDSP temsilcisinin konuşmacı olarakkatılacakları panel çerçevesinde çıkartılandavetiyeler başta emekçi kadınlar olmak üzereemekçilere, gençlere ve ilerici kurumlaraulaştırılmaya başlandı.

Aynı zamanda kurultayın tanıtımı amacıyla herhafta Yüksel Caddesi’nde stand açılmaya başlandı.12 Ocak günü, kadınların karşı karşıya kaldığı

saldırıları içeren resim sergisinin de açıldığı standyoğun yağmura rağmen ilgiyle karşılandı. Standdakurultay çağrı bildirileri kullanılırken, emekçilerlesohbetler gerçekleştirildi.

DKK dosyalarının yanısıra, 8 Mart’ın sınıfsal vetarihsel özüne uygun kutlanması çağrısını içerendeklarasyon metni de kullanılmaya başlandı. Ziyaretedilen sendikalarda ve ilerici kurumlarda 8 Mart’adair canlı tartışmalar yürütülürken, kurumların kadınkomisyonlarından da görüşme talep edildi. İlerleyengünlerde ziyaretler devam edecek.

İstanbul’da sınıf devrimcileri Devrimci KadınKurultayı’na yönelik hazırlık çalışmalarınıyoğunlaştırarak sürdürüyorlar. Bu çerçevede çeşitliaraçaları kullanarak etkin bir propaganda ve ajitasyonfaaliyeti yürütüyorlar.

Ümraniye’de, kurultaya hazırlık çerçevesindeyapılan seminerlerin ikincisi 16 Ocak günügerçekleştirildi. Seminerde “Kadın sorunu vetoplumsal kurumlaşmalar” ile “Toplumsal devrim vesosyalizmde kadın” başlıkları işlendi.

Seminere katılanların her iki başlık üzerindensorular yöneltip, kendi görüşlerini belirttiği seminerdevrimci kadın kurultayı hazırlıklarının pratik olarakplanlanmasıyla bitirildi.

Bu planlama çerçevesinde 27 Ocak günüemperyalist savaş gündemini işleyen, aynı zamandadevrimci kadın önderleri öne çıkaran bir eylemlilikörgütlenecek!

Küçükçekmece’de, kadın işçilerin yoğun olarakçalıştığı fabrikalarda Kurultay çağrısı yükseltilirken,14 Ocak günü Sefaköy Pazartesi Pazarı’nda bildiridağıtımı gerçekleştirildi. 16 Ocak günü de İnönüMahallesi, Sefaköy ve Yenibosna’da kurultaya çağrıyapan afişler yoğun olarak yapıldı.

Bildiri dağıtımı ve afişlerle kurultay çağrısınınduyurusu yaygınlaştırılırken, Sefaköy İşçi Kültür EviEmekçi Kadın Komisyonu’nun planladığı eğitimçalışmaları İşçi Kültür Evi’nde gerçekleşiyor. Ayrıcaev toplantıları ve derneklerin kadın komisyonlarındada kadın sorunu üzerine seminerler gerçekleştiriliyor,Kurultay çağrısı yapılıyor.

Kızıl Bayrak / Bursa-Ankara-Kayseri-İzmir-Adana-İstanbul

Kayseri

Devrimci Kadın Kurultayıhazırlıklarından...

16 Ocak 2013 / Bursa

Page 28: Kızıl Bayrak 13-03

Kadın28 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

- Günümüz toplumunda kadınların karşı karşıyakaldıkları sorunlar sizce neler?

- Tüm Bel-Sen 2 No’lu Şube Kadın SekreteriAygün Öğrendi: Kadın emeğine dönük yoğunsaldırıların yaşandığı, cinsiyet eşitsizliği veadaletsizliğin giderek derinleştiği AKP iktidarıboyunca kadına yönelik şiddetin %1400 arttığı birsüreci yaşıyoruz. Gün geçmiyor ki kadın cinayethaberi okumayalım. Günde en az 5 kadınınöldürüldüğü haberi magazin sayfalarını 3. sayfahaberlerini dolduruyor ve biz bunu giderekkanıksıyoruz. Emek cephesinde de bir taraftan kadınkimliğine, kadın bedenine saldırılar sürerken birtaraftan da taciz, mobbing, ucuz iş gücü, esnek,güvencesiz uygulamaların mağduru olmakta veböylece çifte sömürüye maruz kalmaktadır. Kadınlarbir taraftan evde, işyerinde, sokakta erkek egemenzihniyetin cenderesinde yaşıyorlar ve hala AKPiktidarının başbakanı kadınları bir kuluçka makinesigibi görüp 3-5 daha fazla çocuk istemekte yani ucuzemeğin garantisini kadınlarda görmektedir. Diğertaraftan süren savaşın acısını yüreğinde duyan egemenerkek zihniyetin savaş çığlıklarına karşın oğullarını,kocalarını yitirmenin mağduriyetini yaşayan yine bizkadınlarız.

- Kültür Sanat Sen İzmir Şube Başkanı NesrinTatlıoğlu: Günümüz kadınlarının şu anda en fazlakarşı kaşıya kaldığı sorunlar özellikle şimdiki iktidardöneminde şiddet ve tecavüz gibi görünüyor. Tabiî kibu sorunları sadece hükümete bağlamak bence yanlış.Kadın sorunu tamamen sistemle ilgilidir. Sorun sadeceşiddet ve tecavüzle de bitmiyor. Kadınlar yıllarcasöylenegeldiği gibi çifte sömürü yaşıyor. Hem işte hemevde. Kadınların hala eşit ücret almadıkları,işyerlerinde tacize (mobbing) maruz kaldıkları bilinengerçeklerdir. Ayrıca eve geldiklerinde ev işi yapmakzorundalar, okumuş olmaları da fark etmeden şiddetgörmekteler. Çocuk bakımı çalışan kadın için herzaman sorun olmuştur. Çünkü işyerlerinde kreş ya hiçyoktur ya da yeterli değildir. Bu yüzden de sırf çocuk

bakmak sorun olduğu için kadınlar işten ayrılmakta,evde çocuk bakmaya başlamaktadır.

- Kadınların yaşadığı baskı, eşitsizlik ve sömürügün geçtikçe artarken, kadınların kurtuluşunun nasılgerçekleşeceğini düşünüyorsunuz?

- Tüm Bel-Sen 2 No’lu Şube Kadın SekreteriAygün Öğrendi: Biz kadınlar içimizdeki direniş veözgürleşme isteğini alanlara çıkarak daha güçlü birsesle haykırmadıkça kurtuluşumuzun olmadığınıbiliyoruz. Başta cinsiyet ayrımcılığı olmak üzere hertürlü ayrımcılığa son verecek demokratik, eşitlikçi,kimliğini, cinsiyetini ve emeğimizi gözeten biranayasanın yapılmasıyla başlamak gerekiyor. Kamuhizmetlerinin özelleştirilmesinin durdurularak eşit,parasız kamusal hakkın sağlanması, şiddete uğrayankadınların ve cinayetlerin engellenmesi için yasalarınkadınlar lehine düzenlenmesi, başta KESK’li kadınarkadaşlarımız olmak üzere emek ve özgürlükmücadelesi veren tüm kadınların özgür bırakılmasınıistiyoruz. Biz kadınlar, yaşamın yaratıcısı vemücadelenin kendisiyiz. Başta kendimizdenbaşlayarak tüm korkuları bir yana bırakarak şiddetiuygulayanı teşhir ve mahkûm ederek işe başlayabiliriz.Örgütlü kadın iradesi, barış ve dayanışmayla tüminsanlık için daha yaşanabilir bir dünya kurabiliriz.

- Kültür Sanat Sen İzmir Şube Başkanı NesrinTatlıoğlu: Kadınların yaşadıkları sorunlar toplumsalbir sorundur ve yine de çözümü toplumsaldır. Sadeceyasa değişiklikleri ile göreceli olarak sorunlarçözülmeye çalışılır ama sorunun kaynağına inilmediğiiçin çözüm olmaz. Kadınlar özgürlük, eşitlikmücadelesini erkeklerle beraber verdikleri zaman busorun da çözümlenir. Kadın sorunu tek başına elealınamaz. Genel anlamda yaşadığımız tüm sorunlarınkaynağı sistem bozukluğundan kaynaklanmaktadır.İçinde bulunduğumuz sistem değişmediği sürece kadınsorunu da çözülemez.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kadın sorunu üzerine KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen 2 No’luŞube ve Kültür Sanat Sen ile konuştuk...

“Sistem değişmedikçekadın sorunu da çözülemez!”

“Şimdi bir arayagelelim, ışık olalım!”

Birleşik Metal-İş Kadın Komisyonu PentaTemsilcisi Melike Çolak’la Devrimci KadınKurultayı’nı konuştuk...

- Birleşik Metal İş Kadın Komisyonu’nunyaptığı çalışmalardan kısaca bahseder misiniz?

- Sendikanın 2000’li yılların başında başlattığıve tam olarak işlevli hale getiremediği için bitenkadın komisyonu son 2-3 senedir tekrar varlığınıgöstermeye başladı. IG Metal’in de finansmanolarak destek verdiği bu çalışma, sendikanın bağlıdiğer fabrikalardaki kadınların katıldığıeğitimlerle şu an hala devam ediyor. Eğitimlerdeişçi kadınların sıklıkla yaşadıkları sorunlar,sendikalarda yönetici kadrosunda kadınların azyer alması gibi başlıklar işleniyor. Merkezi olarakbir piknik düzenledik. 2011 yılında 8 Mart’akitlesel bir katılım sağladık. 8 Mart vesilesiyle heryıl etkinlikler düzenliyoruz. Sendikanın örgütlüolduğu fabrikalarda kadın işçi az olmasıçalışmamızı zora sokabiliyor. Son dönemde kadınişçilerin çalıştığı fabrikaların kapanması dacabası.

Bizim fabrikada ise işyeri kadın komisyonutekrar kuruldu. Komisyon 6 kişiden oluşuyor. 1Şubat’ta yapılacak merkezi toplantı öncesitoplantılar alıp önümüzdeki süreçte nasıl birçalışma yürüteceğimizi tartışıp merkezitoplantıya hazırlıklar yapıyoruz.

- Metal iş kolunda işçi kadınlarınkarşılaştıkları zorluk alanları nelerdir?

- Metal işkolunda kadın işçiler, ağır çalışmakoşullarından kaynaklı mesleki hastalıklara erkekişçilerden daha yoğun bir şekilde yakalanıyorlar.Erkek sınıf kardeşlerimizle aynı şekilde işyapmamıza rağmen aynı ücreti alamıyoruz. Krizzamanı önce hamile ve evli kadınları iştenatıyorlar. İşe girmeden önce sözleşmeimzalattırılıyor. Kadın işçiler taşerona bağlıçalışıyorlar, evlilik ve çocuk yapma hakkınıellerinden alıyorlar. Gece vardiyası yasak olmasıgerekirken kadınlar gece vardiyasındaçalışıyorlar.

- 10 Şubat Pazar günü yapılacak olanDevrimci Kadın Kurultayı hakkında görüşlerinizialabilir miyiz?

- Devrimci kadınların yıllar öncesinde NewYork’ta başlatmış olduğu ve bedeller ödeyerekbugünlere kadar gelen 8 Mart’ı kadınların doğumgünü sayan biri olarak Devrimci KadınKurultayı’nı selamlıyorum. Nasıl ki geçmiş tarihtehaksızlıklara, ezilmişliklere ve sömürüyebaşkaldıran kadınlar olmuşsa, bugün defabrikalarda gördüğümüz tablo pek farklı değil.Emine Aslan, Aynur Çamalan, Gülistan Kobatanve ismini hatırlamadığım nice kadınarkadaşlarımın başlatmış olduğu fabrikadirenişlerini sadece bir direniş olarakdeğerlendirmiyorum. Çünkü tek başına olsalar dao fabrikanın önünde ve aslında mücadelenin enönündeler. Aslında bu onların bütünezilmişliklerinin dışa vurumuydu. Evde, sokakta,okulda, eşinin yanında ezilen kadın fabrikadasussa ne olacaktı. Kurtuluşumuz da mücadeleeden kadınların birlikte yakmış olduğu meşaleninpeşine gitmektir. Şimdi bir araya gelelim ışıkolalım.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 29: Kızıl Bayrak 13-03

Kent-çevre Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/18 (51) * 28 Aralık 2012

Son yıllarda dünyanın birçok ülkesinde alternatifenerji kaynakları bulmak üzere birçok çalışma yapılıyor.Ülkeler arasında sera gazı salınımını önlemek için KyotoProtokolü vb. anlaşmalar imzalanıyor. Özellikle gelişmişkapitalist ülkeler 50 yıllık hedefler koyarak yeni/temizenerji kaynaklarını geliştirmek için araştırma-geliştirmeçalışmaları yürütüyorlar. Tüm bunlar bize “dünyayıkurtaracağız” söylemleri altında gösteriliyor elbette. Vekapitalistler bunu yaparken suçu yine “bilinçsiz!”insanlara yükleyip yardım istiyorlar. Evlerimizde nekadar az su harcarsak, ne kadar az halı yıkarsak örneğin,su sorunu o kadar fazla çözülecekmiş gibi! Halbukisanayide kullanılan su miktarı evlerde kullanılan suyunyüzlerce kat fazlası. Örneğin bir otomobil fabrikasıyalnızca bir otomobil üretmek için yılda 380 bin litre suharcıyor. Bu fabrikanın bir yılda binlerce araç ürettiğinidüşünürsek harcadığı su miktarı milyon tonları buluyor.Kapitalistler insan ve çevre sağlığını düşünerek buönlemleri aldığını söyleyedursun; son verilere göredünyada 2 milyardan fazla insan temiz içme suyundanmahrum bir şekilde yaşıyor, 1.4 milyar insan elektrikerişimine sahip değil ve yine 1 milyardan fazla insanyetersiz besleniyor.

Dünya üzerinde sınıfların ortaya çıkışından itibarendoğanın insan üzerindeki hakimiyetinin yerini insanındoğa üzerindeki hakimiyeti almış durumda. Özelliklesanayi devriminden sonra azgınca doğaya hükmeden,yeraltı kaynaklarını kendi çıkarları için talan edenkapitalistler, petrol, doğalgaz ve suyun tükeneceği gününyaklaşmaya başladığını fark etmiş olacaklar ki zenginpetrol ve doğalgaz yataklarına sahip Ortadoğu ülkelerinesavaş açmanın yanında bizim harcadığımız suya veenerjiye dahi göz dikiyorlar. Son zamanlarda Ortadoğuüzerine kurulan savaş senaryolarının da, alternatifenerjileri geliştirmek adına yapılan tüm çabaların daaltında bu neden yatmaktadır. Emperyalist ülkesermayelerine kendilerini bir süre daha idame ettirecekkaynaklar sağlamak… Bunu yaparken de az para çok işmantığını sürdürerek doğayı katlederek HES’leri, termiksantralleri kuran, nükleer tesis anlaşmaları imzalayansermaye bu noktada kendini ele veriyor aslında.Türkiye’de yenilenebilir enerji kanununda 2010 yılındayapılan değişiklikle tabiat parkı, tabiat koruma alanı,

yaban hayatı geliştirme sahası, özel çevre korumabölgeleri ve doğal SİT alanları gibi alanlarda HES’lerinkurulması kolaylaştırıldı. Ve bunun ardından 2011yılında 761 HES projesi onaylandı. Yine Türkiye ileRusya arasında Mersin ve Sinop’ta nükleer tesis kurmakiçin iki ayrı anlaşma imzalanmış durumda. Bunlarıninşaatları da 2013 yılı içerisinde başlayacak. Bukaynaklar doğanın ve insan sağlığının üzerinde olumsuzetkileri olan kaynaklar ve elbette buralardan üretilenenerji halkın yararına kullanılmayacak. Yüzyıllardırolduğu gibi bir avuç asalağın çıkarları için kullanılacak.

Kapitalizm insanlığın enerji sorununaçare bulabilir mi?

Aslında yenilenebilir enerji kaynaklarının çok büyükbir kısmı daha küçük kapasitede enerji üretebildiği içinsermayenin değil fakat halkın enerji ihtiyacınıkarşılayabilecek düzeyde. Bu kaynaklar arasında rüzgartürbinlerini, organik atıklardan biyogaz üreten tesisleri,fotovoltaik pilleri, jeotermal enerji vb. sayabiliriz. Bukaynakların hepsi doğa ve insan üzerinde hiçbir olumsuzetkisi olmayan, kaynağını güneşten aldığı için temiz vesonsuz kaynaklar. Örneğin bir mahalleye kurulanbiyogaz (doğalgaz içeriğine sahip bir gaz) tesisi ilemahallenin organik çöplerinden, hayvansal ve bitkiselatıklarından ısınma ihtiyacının bir kısmını sağlamamızmümkün. Yine saydığımız diğer kaynakları da insanlığınenerji gereksinimi için kullanabiliriz. Fakat tüm bunlarıkapitalist sistemde hayata geçirebilmek mümkün değil.Bilimin ve üniversitelerin burjuvazinin hizmetindeolduğu, tüm enerji kaynaklarının bir avuç kapitalistinelinde tutulduğu bu sistemin, insanlığın çıkarlarınıgözeterek temiz ve ücretsiz bir ısınma, pişirme, elektriksağlamasını bekleyemeyiz. İşte tam da bu yüzdenkapitalist sistemde bu kaynakların geliştirilmesi ancaksermaye için kâr sağladığı oranda mümkün olacaktır. Busebeple yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesive uygulanmasının önünde duran engel kapitalizmin takendisidir. Toplum için enerji üreten ve dünyamızınsoğumasını durduracak olan da bu engeli kaldırmak içinmücadele edenlerdir yalnızca.

İzmir’den Toplumcu Mimar-Mühendisler

Kapitalizm enerji sorununuçözer mi?

“TMMOB susmaz,susturulamaz!”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne(TMMOB) yönelik saldırıları da barındıran torbayasa 12 Ocak günü İstanbul’da meslek odalarıtarafından yapılan eylemle protesto edildi.

İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu’nun(İMOK) çağrısıyla yapılan eyleme EHP, TKP,Halkevleri, EMEP ve DMMM de katılarak destekverdi.

Taksim Galatasaray Lisesi önünde buluşançeşitli meslek odaları ve ilerici, devrimci güçlergerçekleştirilen eylemle saldırılara sessizkalmayacaklarını ilan ettiler.

Eylem Galatasaray Lisesi önünden“TMMOB’ye torba yasa müdahalesi... Herkesinbiat etmesini isteyenlere karşı ülkemize, meslekodalarımıza, geleceğimize, TMMOB’ye sahipçıkıyoruz!” ve “TMMOB’ye dokunma!”pankartlarıyla Taksim Meydanı’na yüründü.Eylemde çeşitli meslek odaları da kendi odapankartlarıyla yürüdüler.

Meydana kadar süren yürüyüş sırasındaçevredeki emekçilere torba yasanınkapsamındaki saldırılar aktarılırken meslekodalarının teslim alınmak istendiği ifade edildi.

Çerkezoğlu: Yandaş oda istiyorlar!

Taksim Tramvay Durağı’na gelindiğindeİstanbul Meslek Odaları Komisyonu (İMOK) adınaaçıklamayı Dr. Ali Çerkezoğlu yaptı. Çerkezoğlu,AKP hükümetinin taşeronu olduğu uluslararasısermaye için özelleştirme saldırıları hazırladığını,bu saldırılar karşısında hiçbir gücün durmamasıiçin meslek odalarını hedef aldığını ifade etti.

Çerkezoğlu TMMOB’nin HES projelerine,doğanın kirletilmesine, boğaz köprüsü ve otoyolprojelerine kamu yararı adına karşı çıktığını ifadeederken “yandaş oda istiyor” diyerek biat edenmeslek odaları, sendikalar istendiğini belirtti.

Çerkezoğlu’nun konuşması kitle tarafından“Faşizme karşı omuz omuza!” sloganlarıylakarşılandı.

Çerkezoğlu’nun ardından TMMOB İstanbul İlTemsilciliği adına bir konuşma yapıldı, eylemeverilen destek selamlanarak, TMMOB’nin hayatındışına itilmek istendiği belirtildi ve şunlarsöylendi: “Biz dostlarımızla, mücadelearkadaşlarımızla direnecek hayatın dışına onlarıiteceğiz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 30: Kızıl Bayrak 13-03

Zindan30 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/03 * 18 Ocak 2013

İstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi 2012 yılıiş cinayetleri bilançosunu açıkladı. Buna göre 2012yılı içerisinde 867 işçi iş cinayetlerine kurban gitti.Rapora yansıyan bir diğer çarpıcı veri ise kaldırılan867 işçi cenazesinin 34’ünün çocuk işçi olması. İşcinayetlerine kurban giden 15’i 14 yaş ve altı, 19’u ise15-17 yaş gruplarından oluşuyor. Bu tablonunbuzdağının görünen kısmı olduğundan şüpheduyulmamalıdır. Artık iyice ayyuka çıkmış 4+4+4eğitim sistemi bu tabloyu daha da vahşi bir halegetirecek. Hatırlanacağı üzere 4+4+4 eğitimsisteminde derinleştirilecek olan çocuk emeğine dayalısömürü sermayenin gerici-dinci AKP hükümetitarafından meşru bir zemine oturtmak adına yoğun birideolojik bombardıman gerçekleştirildi. Hükümetinçanak yalayıcısı burjuva basına çıkan haber ve köşeyazıları, bu bombardımana destek verdi. Hükümetinborazanı bazı köşe yazarları “Sosyalist Blok’un” dahaişçi emeğini kullandığı yaygarasını kopardı. Geçmiştemel fabrikaların özelleştirilmesi sürecinde kirliyöntemi bir kez daha kulandılar. Döneminsermayedarları ve onların uşakları “komünist”Bulgaristan’ın dâhi özelleştirmeler gerçekleştirdiğiniısrarla ve sistematik olarak işlediler.

Özelleştirmelerden, yani yağma ve talandan payalmak isteyen sarı sendikalar aynı dili kullanmaktançekinmedi. Sosyalizmin dünya ölçüsünde zayıf olduğugünümüzde dahi burjuva sınıf egemenliği sosyalizmedil uzatmaktan geri durmuyor. Bu onlarınsosyalizmden ne kadar korktuklarının ifadesidir.Kuşkusuz komünistler çocuk işçiliğine, kapitalistlerinbaktığı yerden bakmazlar. Kapitalizmde çocuk işçiliğikâr hırsının önemli bir parçasıdır ve çocuk emeğiüzerine derin bir sömürüye dayalıdır. Fakat sosyalisttoplumda öncelikli olarak çocukların kültürel, fiziksel,zihinsel gelişim süreçlerine eşlik eden bir üretimsüreci işletilir. “Eğitimden biz şu üç olguyu anlıyoruz;

1- Zihinsel eğitim: Politik eğitim2- Fiziksel eğitim: Jimnastik okullarında yapılan

kültür-fizik amaçlı yapılan eğitim3- Tüm üretim süreçlerinin temel ilkelerini öğreten,

aynı zamanda çocuğa ve ergenlik çağındakilerine tümüretim alanındaki en basit aletleri kullanma yetkisisağlayan temel eğitim”*

Adına politik eğitim denilen bu eğitim ve üretiminiçiçe geçiş süreci Sovyet toplumunda yaşamageçirilmiştir. Kapitalist toplumda politeknik eğitimin

varlığı ancak sosyalist mücadelenin güçlü olduğudönemler açısından geçerlidir. Politeknik eğitim herzaman kapitalistlerin doğrudan saldırılarına hedefolmuştur. Çünkü “ücretlerde emeğin, zihinsel eğitimin,kültür-fiziğin ve politik eğitimin uyumu, işçi sınıfınındüzeyini, aristokrasi ve burjuvazinin üzerindençıkarır.” *

Topluluk, koloni ya da komün sonuçtaSovyetler’de yaşanan bu deneyim önemli ve somut birdeneyim olarak duruyor. Ekim Devrimi’nin ardındaniktisadi-toplumsal vb. pek çok alanda yenidenyapılanma adına yoğun çabaların konulduğuSovyetler’de 1921 yılında baş gösteren kıtlıkortamında yararlanan çeteler savaş sırasında ailelerininçocuklarını kullanarak hırsızlık vb. suçlarayöneltiliyordu. Bu çocuklar için kurulan eğitimtopluluklarını başına Makerenko getirilir. “Hedeflenendurum çocukları yani çağın etkin bir işçisini çalışanıhaline getirmekti.” (Makerenko, Yaşam Yolu 1)Makarenko birlikte olduğu çocukları şu şekildetanımlar: “Kültür düzeyleri düşük, ya çok az okuma-yazma bilen, ya da hiç bilmeyen önceki süreçte içindebulundukları yarı barbar yaşantıları içerisindekişilikleri yok olmuş, soyutlanmışlığın getirdiğiyalnızlığın etkisiyle karamsarlaşmış ve dolayısıyla

insana karşı insanca davranmayı unutmuş bir kuşak.(Makerenko, Yaşam Yolu 1)

Bu tabloya rağmen kısa sürede önemli mesafelerkatedilir. Akşam yatakhanelerinde kalan topluluküyeleri, akşam sürecini yoğun tartışmalar ve kitapokumaları ile gerçekleştirmektedirler. Makerenkoeğitim bilim alanında yürüttüğü çalışmalar ve Sovyettoplumunun ruhuna uygun olarak her türlü kişiselinisiyatifi geliştiren, fakat bu kişiler inisiyatifi“beraberlik ruhu ve karşılıklı yardımlaşmanınorganlarıyla” birleştiren bir tutum aldı ve böylesi birtarz bir süre sonra oturmaya başladı. Gündelik işlerinörgütlenmesinde karar mekanizmaları kendilerindeydi.Sabah tadilat, bahçe düzenlenmesi gibi işlerin yanı sıraçevredeki köylülerin işlerinin yapılmasında yardımcıoluyordu. Öğle saatleri derslerle içiçe örülen üreticisüreçler sayesinde gelişmişlik düzeyi artar. Zamaniçerisinde kurdukları atölye ve üretim araçlarısayesinde Sovyet toplumunun ihtiyaçlarını karşılamanoktasında genel bir çabanın birer parçası oldular.Üretim araçlarını geliştirerek çıtayı daha dayükselttiler. (Daha ayrıntılı bilgi için; KulelerdeBayraklar, Yaşam Yolu 1-2)

Sonuç olarak kapitalizmde çocuk emeği bir sömürüaracıdır. Oysa sosyalist karakterli bir proleter devlettebir avuç azınlığın kâr hırsına dayalı değildir.Çocukların yetişmesi, eğitimi, üretim sürecinekatılması tüm toplumun duyarlık alanı içerisindedir.Tüm toplumun sorunudur. Çocuğun üretim ve eğitimalanında nitel bir birikim yakalaması ancak ve ancakbir proleter devrim ile mümkündür. Tıpkı topluluk,koloni ve komünlere oldukça geri bir düzeyde girerek,bir proleter ve Sovyetler yöneticisi olduğu gibi.Kapitalizmde çocuk işçiliği yoğun sömürü, açlık veölüm demektir.

Kaynakça:* Enternasyonal Genel Konseyi Yönergesi- Karl

Marx (Ateşi Çalmak)Zeynel Nihadioğlu

Edirne F Tipi Cezaevi A-6/A-17

Çocuk işçiliği üzerine…

Kapitalizmde çocuk işçiliği yoğun sömürü, açlık ve ölüm demektir!

Tersanelerde iş cinayeti düzeni sürüyor!

Tersanelerde çalışma koşulları can almaya devam ediyor. 14 Ocak günü Tuzla tersanelerinde bir işçidaha hayatını kaybetti.

Sedef Tersanesi’nde yaşanan iş cinayetinde Ersin Taşdemir adlı işçi yaşamını yitirdi. 33 yaşındakiTaşdemir vinçle, taşınan malzeme arasına sıkışarak hayatını kaybetti. Ardahan’ın Çıldırlı nüfusuna kayıtlıolan Taşdemir’in 3 çocuk babası olduğu gelen bilgiler arasında.

Tersanelerde siparişlerin azalmasına paralel olarak azalan iş cinayetleri gerçeği biliniyor. Sektördekidarlığı aşmak için sömürüyü katmerleyen, güvencesizliği bir üst boyuta taşıyan patronlar iş cinayetlerininsorumlusudur. Tersanelerdeki patronların örgütü Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) tüm bugerçeklere rağmen riyakarlıkla çıkıp basına yazılı açıklama yapıyor.

GİSBİR Genel Sekreterliği tarafından yapılan yazılı açıklamada “müessif bir iş kazası” bilgilerinedenlerine değinilmeden verilip “işçi kardeşimiz hayatını kaybetmiştir” deniyor.

Page 31: Kızıl Bayrak 13-03

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 Atatürk Bulvarı 109/19 Erciyes İşhanı, Kızılay / ANKARA

12 Ocak günü Cumartesi Anneleriİstanbul’da, İHD ise İzmir’de yaptığı eylemlerlekayıpların takipçisi olacağını haykırdı.

Cumartesi Anneleri katliamı lanetledi

Cumartesi Anneleri gerçekleştirdikleri 407.eylemlerinde Güçlükonak katliamında yaşamınıyitirenleri ve Fransa’da infaz edilen 3 kadınıandı.

Eylem Galatasaray Meydanı’nda “Failleribelli, katiller nerede?” pankartının açılması vekayıp yakınlarının resimlerinin taşınmasıylabaşladı.

Eylemde Murat Yıldız’ın annesi HanefiYıldız, Güçlükonak katliamını araştırmak için

bölgeye Cumartesi Anneleri adına giden Şanay Yurdatapan, düzen partisi CHP İstanbul Milletvekili SezginTanrıkulu, Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya Erbek konuşma için söz aldılar.

Cumartesi Anneleri adına basın açıklamasını Özge Akçam okudu. Açıklamada Güçlükonak katliamısürecini aktarırken, katliamın PKK’nin üstüne atılmaya çalışıldığını, PKK’nin ilan ettiği tek taraflı ateşkessürecinin baltalanmak istendiğini ifade etti. Akçam katliamın itirafının yıllar sonra yapıldığını belirterek ordutarafından bir grup korucuya katliam için 50.000 dolar ödendiğini ifade etti. Akçam ayrıca Güçlükonakkatliamını gerçekleştiren koruculardan Hamit Yıldırım’ın geçtiğimiz yıl Musa Anter’i öldürmektentutuklandığını hatırlatarak açıklamayı bitirdi.

İzmir’de basın açıklaması

İHD İzmir Şubesi üyeleri, Konak eski Sümerbank önünde bir araya gelerek, “Kayıplar Belli, FaillerNerede?” yazılı pankart açtı.

Burada basın açıklamasını okuyan İHD İzmir Şube Başkanı Adnan Kaya, devletin yüzlerce insanıgözaltında kaybettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Kimisini kör gece yarılarında kimsenin olmadığısokaklarda aldı, kimisini tüm topluma gözdağı verircesine gün ortasında kalabalıklar içerisinde.”

İHD bu hafta yaptığı eylemde 12 yaşında gözaltına alınarak kaybedilen Davut Altunkaynak’ın öyküsünüanlattı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir

Mücadele Postası

KESK’e yapılan operasyon sonucu gözaltınaalınan ve 200 gündür tutuklu bulunanKESK’lilerle dayanışma amacıyla, Adana,İzmir ve Bursa'da eylemler yapıldı.

AdanaAdana’da eylem İnönü Parkı'nda yapıldı.

Açıklamayı KESK Adana Şubeler Platformuadına SES Adana Şube Başkanı MuzafferYüksel okudu. Eylemde "Adaletsizlik vehukuksuzluk 200 gündür devam ediyor!" ozalitiaçıldı.

Açıklama, KESK için şu ifadelervurgulanarak bitirildi: “Tüm kuşatma, bertarafetme operasyonlarına karşı emek vedemokrasiden yana olan herkesin yüreğinde,beyninde, bilincinde yer almaya devamedecektir.”

İzmir KESK İzmir Şubeler Platformu tarafından

örgütlenen eylem, YKM önünde başladı.Burada toplanan kitle Eski Sümerbank önüneyürüdü. “KESK İzmir Şubeler Platformu”pankartı ile KESK flamaları taşındı. Yürüyüşboyunca ajitasyon konuşmaları yapıldı. EskiSümerbank önüne gelindiğinde basın metniniSES İzmir Şube Başkanı Dr. Veli Atanur okudu.Atanur açıklamaya, 25 Haziran 2012 günügözaltına alınan ve hala tutuklu bulunanyönetici ve üyelerinin iddianamelerinin ortadaolmadığını söyleyerek başladı. KESK’lilerinhala ne ile suçlandığının bilinmediği ifadeedilerek AKP iktidarının “ileri demokrasisi”eleştirildi.

Yürüyüş ve eylem boyunca “KESK’edokunma, sendikama dokunma!”, “Faşizmekarşı omuz omuza!” sloganları sıklıkla atıldı.

Bursa Basın açıklamasını dönem sözcüsü Ergin

Uygun gerçekleştirdi. Sendikal hak veözgürlükleri için mücadele eden KESK'lilerin200 gündür tutuklu olduğunu dile getirenUygun, yargının siyasallaştığını ve AKPdüzenine karşı sesini yükseltenlere karşı baskıaracı olarak kullanıldığnı belirtti.

Sendikal mücadelenin iktidar için büyük birtehdit olarak olarak görüldüğünü ifade ederek12 Eylül faşist dönemini gölgede bırakacakyöntemleriyle baskıcı politikalara imza attığınıbelirtti.

Kızıl Bayrak / İzmir-Bursa

“KESK’li tutsaklaronurumuzdur!”

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu yaptığı “F” eylemi ile hapishanelerde yaşanan hakihlallerine dikkat çekti.

13 Ocak günü Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen İHD’liler, “Hapishanelerde baskı, tecrit, işkence var.Biliyor musunuz!”, “Tecrit öldürüyor! F tipi hapishaneler kapatılsın!” pankartlarını açtılar. “Tedavi haktırengellenemez!”, “Çıplak arama işkencesine son!”, “Tecrit işkencesine son!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”sloganlarını atıldığı eylemde, tutukluların gönderdiği, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin anlatıldığı mektuplarokundu.

Sürgün, üçlü odalarda tek kişilik tecrit, sürgünlerde tutukluların radyo, yiyecek, kalem, kırtasiye malzemelerine elkonulması, muayenenin eller kelepçelenerek yapılmak istenmesi, gönderilen eşyalara el konulması gibi çok sayıdahak ihlali mektuplarla birlikte aktarıldı.

Mektupların okunmasının ardından eylem sona erdi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Tutsaklardan ihlal mektupları

Kayıplar için eylemler sürüyor...

Page 32: Kızıl Bayrak 13-03