kızıl bayrak 2013-17

32

Upload: kizilbayrak

Post on 28-Mar-2016

231 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2013-17/26 Nisan

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2013-17
Page 2: Kızıl Bayrak 2013-17

2 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Esmat MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mh. Yüksel Sk. No 19

Güngören / İSTANBUL Tel: 0 (212) 637 10 35

Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...

İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele vedayanışma günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı.Dünyanın dört bir yanında ve Türkiye’de işçi veemekçiler alanlara inmek için son hazırlıklarınıyapıyorlar. Neoliberal politikalarla kapitalist kriziniktisadi-sosyal faturası omuzlarına yüklenen ve kölelikkoşullarında çalışmaya ve yaşamaya mahkum edilmekistenen milyonlarca işçi ve emekçi, bu 1 Mayıs’ta dataleplerini haykırmak, ücretli kölelik düzenine karşımücadeleyi büyütmek için sermayenin karşısınadikilecekler.

Sınıf devrimcileri de 1 Mayıs hazırlıklarının artıksonuna geldiler. Bu hazırlık döneminde işçi veemekçilerle buluşmak için bir dizi etkinlik hayatageçirildi, 1 Mayıs’ın güncel çağırısı işçi sınıfına,emekçilere ve gençliğe ulaştırıldı. Sınıf devrimcilerigerçekleştirdikleri eylem ve etkinliklerle işçi veemekçileri emperyalist savaşa ve kapitalist sömürüyekarşı mücadeleyi büyütmek için 1 Mayıs’ta alanlardaolmaya çağırdılar.

Gelinen yerde kalan zamanı daha etkin bir şekildedeğerlendirmek, olanakları, zamanı ve enerjiyi işçi veemekçilerin 1 Mayıs’a kitlesel katılımınıgüçlendirmeye ayırmak büyük önem taşıyor. Sınıfdevrimcileri bütün dikkatlerini bu görev üzerindetoplamalı, 1 Mayıs’ta işçileri, emekçileri ve gençlerisınıf devrimcilerinin saflarında bir araya getirmeyibaşarabilmelidir.

***Kürt sorunu üzerinden gündemde olan tasfiyeci

süreç dolu dizgin ilerliyor. Kürt hareketinin “çözümsüreci” aldatmacasının arkasında sürüklenişi de bunaparalel olarak ilerliyor. Bu minvalde gündeme gelentartışmalar gelinen aşamada gerillanın çekilmesiüzerine odaklanmış bulunuyor. Dahası bugünlerdegerillanın çıkışı üzerinden pratik adımların atılmasıbakleniyor.

Böylesi bir tablo üzerinden Kürt halkına, işçi veemekçilere gerçek ve kalıcı çözüm yolunu göstermek,düzenin değirmenine su taşıyan tasfiyeci politikaların içyüzünü teşhir etmek ise büyük önem taşıyor. Kızıl

Bayrak gazetesi olarak bu sorumlulukla hareket ediyor,Kürt sorunu üzerinden yaşanan her türlü gelişmeyidevrimci bir bakış açısı ve perspektifle okurlarımızasunuyoruz.

Bu çerçevede 6 haftadır yayınladığımız ve Kürtsorunu üzerinden yaşanan güncel tartışmalara devrimcibir açıklık sağlaması bakımından önemli bir içeriğesahip olan “Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar- H.Fırat” yazı dizisinin 7. ve sonuncu bölümünüyayınlıyoruz. Okurlarımızı, bu sayımızla birliktetamamı yayınlanmış olan yazı dizisini döne döneincelemeye öneriyoruz.

***Önemli hatırlatma:Gazetemizin bu sayısını büyük oranda 1 Mayıs

sayısı olarak hazırladık. Gazetemizde çeşitli yönleriyle1 Mayıs tablosunu yansıtan yazılara/değerlendirmelereve haberlere yer verdik.

Gelecek sayımızda da Türkiye’de ve dünyadagerçekleşen 1 Mayıslar’ın tablosuna bütünlüklü olarakyansıtacak, gazetemizin sayfalarında 1 Mayısgündemine yine genişçe bir yer ayıracağız. Bu nedenleher bir okurumuzun, katıldıkları 1 Mayıs’ın tablosunuayrıntılı olarak iletmesi fazlasıyla önem kazanmaktadır.

Önümüzdeki 1 Mayıs, gazetemizin yayın/baskıgünüyle çakışıyor. Bu nedenle 1 Mayıs günü gazeteyibaskıya hazırlamak için yoğun bir çalışma temposuiçinde olacağız. Okurlarımızın ve yoldaşlarımızın buyoğunluğumuzu bir parça hafifletmeleri için her türlühaber/yorum, fotoğraf/görsel malzeme vedeğerlendirme ile alandan yapılmış röportajlarıgazetemize 1 Mayıs akşamı erken bir saatte iletilmeleribüyük önem taşıyor.

Okurlarımız ve yoldaşlarımız bunu gözetmeli,gazeteye ve sitemize olan katkılarını buna göreplanlamalılar.

Kızıl Bayrak olarak dünya proletaryasının birlik,mücadele ve dayanışma gününü buradan bir kez dahaselamlıyoruz.

Yaşasın 1 Mayıs!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

İşçi sınıfının kızıl 1 Mayıs’ı için ileri! . . . 3

Kitlesel devrimci bir 1 Mayıs için ileri! . . 4

Taşeron köleliğine ve

tazminat hakkının gaspına karşı . . . . . . . . 5

Faşist baskı ve devlet terörüne karşı . . . . . 6

Taksim iradesi, sendikal gericilik

ve reformizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

KESK’e, sendikal gruplara

ve öncü kamu emekçilerine çağrı... . . . . . 8

İstanbul BDSP

1 Mayıs’ta Taksim’e çağırıyor! . . . . . . . . . 9

BDSP’den

1 Mayıs’a hazırlık etkinlikleri. . . . . . . . . 10

Sınıf devrimcilerinden

1 Mayıs çağrısı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

Metal işçilerinden MESS’e yanıt . . . . . . 12

Metalde grev yolu gözüktü! . . . . . . . . . . 13

ÇAYKUR grevi kırıldı . . . . . . . . . . . . . . 14

“Emekçi yoksa, hizmet de yok!” . . . . . . 15

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... /7

Ulusal sorun ve toplumsal devrim

H. Fırat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-20

Çekilme süreci başlarken . . . . . . . . . . . 21

“Suriye halkının düşmanları”

İstanbul’da buluştu . . . . . . . . . . . . . . . . 22

İran’dan gerici-işbirlikçi rejimlere

sert eleştiri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

İzmir’de kitlesel gençlik buluşması! . . 24

Devrimci liseliler

1 Mayıs şenliğinde buluştu. . . . . . . . . . 25

Metal işçisinden 1 Mayıs çağrısı . . . . . 27

Hatice Yürekli anıldı!! . . . . . . . . . . . . . 28

1915 soykırımı unutulmuyor!”. . . . . . . 29

Çernobil felaketi 27. yılında. . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kitapçılarda...

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Page 3: Kızıl Bayrak 2013-17

Kapak Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Günler azaldıkçahazırlık çalışmalarının temposu yükseliyor, 1 Mayısheyecanı da büyüyor. Sadece son yılların 1 Mayısları’nıdikkate aldığımızda dahi bu yılki 1 Mayıs’ın oldukçayaygın ve kitlesel gösterilerle kutlanacağını kesin birdille söyleyebiliriz. Yine bu yılın 1 Mayısı’na hakimrengin proletaryanın kızıl rengi, alanlara çıkanyüzbinlerin de yüzlerinin devrime ve sosyalizme dönükolacağını iddia edebiliriz. Çünkü bu topraklarda 1Mayıs zorlu ve kararlı mücadeleler sonucu bir devrimcigeleneğe dönmüştür. Ezilen, horlanan, insanca biryaşam ve gelecek arayışında olan milyonlarınbelleğinde 1 Mayıs bir çıkış yolu olarak yerleşmiştir.Bunun için her yıl yüzbinler 1 Mayıs alanlarınaçıkmakta, 1 Mayıs’ta omuz omuza vererekproletaryanın çağrısına kulak vermektedirler.

Bu yıl da böyle olacaktır. Çünkü bugünün siyasal vetoplumsal koşulları 1 Mayıs’ın kitlesel ve devrimci birtarzda kutlanmasını kolaylaştırmaktadır. Öyle ki öznelşartlar ne olursa olsun işçi sınıfı ve emekçi yığınlarda, 1Mayıs’ta alanlara çıkma isteğini uyaran pek çok nedenbulunuyor.

Derinleşen krizle birlikte kapitalist sömürününulaştığı boyutlar bu nedenlerin başında gelmektedir.Milyonlarca işçi ve emekçi dayanılması zor şartlardaçalışıyor, fakat yaşamını ancak sürdürebilecek birücrete talim ediyor. Üstelik iş ve gelecekgüvencesinden mahrum, eğitim, sağlık, barınmahakkından yoksun olarak... İşte tüm bunlar işçi sınıfıiçerisinde mücadele isteğini mayalıyor. Toplu sözleşmesürecinden geçen binlerce işçinin grevin kapısına gelipdayanması bu mayalanmanın bir ifadesidir. Öyle ki işçisınıfı Türk Metal gibi mafya örgütlerinden farksızsendikal odakları dahi yerinden oynatıyor, onları eylemalanlarına çıkmaya zorluyor. Dahası söz konusu olanişçi sınıfının, sanayinin belkemiğini oluşturan,ürettikleri artı değerin büyüklüğünden dolayı göreceyüksek ücret ve sosyal haklara sahip kesimleridir.Onların harekete geçmesi, mücadele isteği ve kararlılığıgöstermesi, genel olarak işçi sınıfının bütünündekimücadele dinamiklerinin durumu hakkında fikirvermektedir. Kuşkusuz ki eğer ileri ve öncü sınıfdinamikleri de üzerlerine düşen rolü oynar ve önünekonulan engelleri bir parça aşabilirse, bu büyükmücadele potansiyelinin 1 Mayıs alanlarında kendisinibir güç olarak göstermesi mümkündür.

Bu yılın 1 Mayısı’nın ayırt edici yanlarından biri yada başka bir ifadeyle ona apayrı bir özellik katanyanlarından birisi grevin eşiğinde bulunan işçilerin 1Mayıs’ı bir gövde gösterisine dönüşme ihtiyacı veolasılığıdır. Ki, bu durum özellikle son yılların 1Mayısları’nda bir zayıflık olarak göze çarpan‘kendinden menkullüğün’ aşılması bakımından bir roloynayabilecektir. Böylelikle 1 Mayıs işçi sınıfınınmücadelesinden beslenecek ve bu mücadele üzerindedoğrudan etkilerde bulunacaktır.

Öte yandan işçi sınıfının yanında, 1 Mayısalanlarının temel kitle dinamiklerinden olan öğrencigençlik de bu yıl, son yıllarda görülmedik düzeydekitlesel ve militan mücadele örnekleri vermektedir.ODTÜ’de polis terörüne militan bir direnişle karşıkoyan ve ardından pek çok üniversiteye yayılankitlesel-militan mücadelelerden sonra şimdi de gerici-faşist saldırılara karşı Dicle Üniversitesi’nde başlayan

sert ve kararlı mücadeleler devam etmektedir. Kuşkuyoktur ki bu mücadelenin birikimleri kendisini 1 Mayısalanlarına taşıyacak, 1 Mayıs alanları gençliğin gerici-faşist saldırılara karşı tok bir yanıtı olacaktır.

Geçen yılın 1 Mayısı’ndan bugüne düzeninsaldırıları ile toplumun farklı kesimlerince üretilenmücadele süreçlerine baktığımızda da önceki yıllarınbirikimleri üzerinden ilerleyen çok yönlü bir toplumsalmuhalefet tablosu görmekteyiz. Emek Sineması’nınyıkımına karşı gelen aydınlar, HES’lere ve doğanıntahribine ve talanına karşı mücadele eden emekçiköylüler, mesleki haklarının gaspına karşı hareketlenenmühendis ve mimarlar ve daha pek çok kesim... İştetüm bunlar, bu 1 Mayıs’ın da kitlesel ve yaygıngösterilere dönüşmesinin ön koşulları ya da başka birifadeyle güvencesidir. Öznel devrimci müdahalenindüzeyinden bağımsız olarak işçi sınıfı başta olmaküzere toplumun tüm bu kesimleri öfkelerini vemücadele kararlılıklarını göstermek için 1 Mayısalanlarına akacaktır.

Öte yandan hem düzen hem de toplumsal muhalefetve ilerici-devrimci siyasal özneler cephesinden 1Mayıs’a yönelik müdahalenin temel politik içeriğinibüyük ölçüde Kürt sorunuyla bağlantılı olarak gündemegelen ‘çözüm süreci’ oluşturmaktadır. Hemen tümpolitik ve sendikal özneler kendi cephelerinden busorunla bağlantılı olarak 1 Mayıs alanına renklerinivermeye çalışmaktadırlar. Örneğin sermaye iktidarı veonun uzantıları, 1 Mayıs’ı “çözüm süreci” ve‘toplumsal mutabakat’ tablosunun bir parçası yapmauğraşındalar. Bu niyetin en berrak ifadesini iseAKP’nin basit bir aleti durumundaki Memur-Sensunuyor. Memur-Sen ilgili açıklamasında dosdoğru şuifadeleri kullanmaktadır: “Çözüm sürecinin ruhunauygun bir 1 Mayıs hedefiyle Çanakkale’de olacağız.”

Elbette Memur-Sen uç ve marjinal bir örnek olarakkalacaktır. Sermaye iktidarı ile onun organik ve politikuzantıları asıl hesaplarını kendilerine rağmengerçekleştirilen 1 Mayıs alanları üzerine yapacaklardır.Öncelikle her şeyden çok istedikleri şey, 1 Mayısalanlarını “çözüm süreçleri”ne yönelik bir destekgösterisine dönüştürmektir. Sermaye uşağı bazı sendikaağaları bu hedefi dosdoğru ifade de ediyor. Dahası AKPyöneticilerini 1 Mayıs’a çağırmak istediklerini desöyleme cüretinde bulunuyorlar. Kuşkusuz bu kadarınıbazı taşra kentleri ve Memur-Sen’in 1 Mayıs’ı dışındabaşarmaları mümkün değildir. Onlar da bunu iyibiliyorlar ki, 1 Mayıs’ı ne yapıp edip en azındanoluşturmaya çalıştıkları tabloyu karartmayacak birşekle sokmaya, onu uysallaştırmaya çalışıyorlar.

Kısa sürede sonuçsuz kalan Taksim’i 1 Mayıs’akapatma girişimi de esas olarak bu amaca hizmetetmekteydi. Böylelikle 1 Mayıs kutlamalarının kalbininattığı ve her bakımdan 1 Mayıs’ın ruhunun ve devrimcigeleneğinin aynası olan Taksim’den kurtularak sorunukökten çözmek istediler. Madem 1 Mayıs’ın kızılrengini soldurmayı, sınıf özünü karartmayıbaşaramıyorlar, öyleyse onu olabildiğinceetkisizleştirmeye, gözlerden saklamaya,önemsizleştirmeye çalışmalıydılar. Bazı yalpalayanöğelere güvendiler, bazıları bu konuda onlarıyanıltmadı, denediler ama başaramadılar. Manevralarıilerici sendikal güçler ile ilerici ve devrimcilerinkararlılığı sayesinde boşa çıkarıldı.

Bu koşullarda bundan sonra artık yapacakları iki şeykaldı. Birincisi olabildiğince 1 Mayıs alanlarına kendipolitik renklerini vermek için 1 Mayıs’ın teknikorganizasyonunda (başta yürüyüş güzergahları vesıralaması olmak üzere) ve kürsünün kullanımındakendilerini gösterecek, devrimci ve mücadeleci öğelerigeri planda tutacak biçimler bulmaktır. İkincisi ise herşeye rağmen ortaya çıkacak olan 1 Mayıs’ın kızılgörkemini, sınıfsal mücadele ruhunu ve enternasyonalkarakterini gizlemek üzere medyanın etkinkullanımıdır. Ama en azından geçtiğimiz yılların 1Mayısları dikkate alındığında bu çabaların beyhudekalacağını söyleyebiliriz.

Diğer taraftan sermaye iktidarının, 1 Mayıs’ı“çözüm süreci”ne bağlı olarak bir şölen havasınasokma çabasının tam karşısında 1 Mayıs’ı şoven vemilliyetçi bir kitle gösterisine dönüştürmek isteyenulusalcı-şoven güçler konumlanmaktadır. Örneğin bugüçlerin öne çıkan temsilcilerinden İP ve uzantılarının 1Mayıs çağrısı, “Vatan-cumhuriyet ve emekbirlikteliği...” şeklinde başlayıp devam etmektedir. Kürthalkının meşru hak taleplerine AKP karşıtlığı ve azgınbir şovenizme yaslanarak saldıran, bu amaçla da 1Mayıs’ın enternasyonal devrimci sınıf karakterinikarartmaya yönelen bu gerici odaklar, bazı yerlerdekendi politik platformlarına uygun 1 Mayıslarörgütlemektedirler, çoğu yerde ise düzenlenecek 1Mayıs gösterilerini bu gerici politik çerçevenin içerisinesokmak istemektedirler.

1 Mayıs’ı barışçıl kitle gösterilerine dönüştürmekisteyen düzen cephesi, uzantıları ve onlara yedeklenensol liberal çevreler kadar, onu gerici-şoven gösterileredönüştürme hesabı yapan ulusalcı-şoven odaklarınoyunlarını da bozmak gerekmektedir. Bu gerici şovengirişimleri etkisiz kılmak, hem işçi sınıfının şovenizmlezehirlenmesini önlemek, hem Kürt işçi veemekçilerinin düzene yakınlaşmasına engel olmak vehem de işçi sınıfının kızıl bayrağı altında toplamak içinolmazsa olmazdır.

Kuşkusuz ki tüm bu hesaplar bugüne kadar olduğugibi 1 Mayıs’ın devrimci proleter ruhuna çarpıpdağılacaktır. Çünkü bu ruh hiçbir zaman düzenlebarışmayacak, şovenizme de hiçbir zamanyaklaşmayacaktır. Taksim başta olmak üzere 1 Mayısalanları ve özellikle Kürt illerindeki 1 Mayıs alanlarıtüm düzen güçlerine yanıt olacaktır.

1 Mayıslar’ın büyük devrimci ruhunayaslanmalıyız, ancak 1 Mayıs’a yönelik her türlütehdidi boşa çıkararak onu büyük bir devrimci sınıf vekitle gösterisi haline dönüştürmek için elimizden geleniyapmalıyız. Bunun pratik karşılığı şudur: İlk olarakbaşta işçi sınıfı olmak üzere 1 Mayıs’a olabildiğincekitlesel bir katılım sağlamalıyız. İkinci olarakemperyalizmin, sermaye ve iktidarının saldırılarınakarşı tok bir duruş ortaya koymalı, özellikle deemperyalist savaş ve saldırganlığa karşı Denizler’ibayraklaştırmalıyız. Üçüncüsü Kürt emekçilerininözgürlük ve eşitlik talebini net biçimdesahiplenmeliyiz. Dördüncü ve son olarak ise çözümündevrimde, kurtuluşun sosyalizmde olduğunu asıl olaraksınıfa dayalı kitleselliğimizle, rengimizle, coşkumuzlagöstermeliyiz.

Tüm bu bakımlardan başarılı olduğumuzda işçisınıfının kızıl 1 Mayısı’nı da kazanmış olacağız.

Devrimci ve enternasyonal bir ruhla...

İşçi sınıfının kızıl 1 Mayıs’ı için ileri!

Page 4: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs4 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

Bu yılın 1 Mayıs’ını içeride ve dışarıda yaşanan birdizi gelişmenin üst üste bindiği özel bir süreçtekarşılıyoruz. Bu nedenle 1 Mayıs’ta, 1 Mayıs’ıntarihsel anlamına, sınıfsal özüne ve devrimci ruhunauygun kitlesel ve yaygın gösteriler gerçekleştirmeninönemi artıyor.

Dönemsel gelişmeler ve 1 Mayıs

Dönemin siyasal tablosunda Kürt sorununa ilişkingelişmeler öne çıkmaktadır. “Çözüm” adı altındauygulamaya konulan plan, Kürt sorununu çözmeyideğil fakat bir takım kırıntılarla yatıştırmayı ve silahlıKürt ulusal hareketini tasfiyeyi hedefliyor. Sürmekteolan “Kürt açılımı”nın gerisinde, bölgedeki gelişmeler,bu çerçevede ABD emperyalizminin politikaları ileKürt ulusunun özgürlük ve eşitlik mücadelesinin birtürlü boğulamamış olması duruyor.

Türkiye’nin egemen burjuva sınıfı, artık bir ayakbağı haline gelmiş bulunan Kürt sorununu bir sorunolmaktan çıkarmayı, böylece Ortadoğu’da emperyalistpolitikalar çerçevesinde kendisine biçilen misyonuoynayabilmeyi hedefliyor. Güney Kürdistanbağlamında bunun ne anlama geldiği iyi biliniyor.Bölgede yayılmacı hedefleri doğrultusunda hareketedebilmesi, özellikle ABD emperyalizmininOrtadoğu’ya yönelik egemenlik stratejilerine uyumgöstermesini gerektiriyor. Bu sefil sınıf çıkarlarıuğruna emperyalist politikaların hizmetinde hareketederek bölgede etkin bir rol oynamaya çalışıyor.Suriye’ye yönelik aktif taşeronluk pratiği, Patriotsistemleri ve füze kalkanı gibi adımlar bu yöneliminbelli başlı unsurlarıdır.

Dolayısıyla, Kürt sorunu çerçevesinde gündemegetirilen politika, Kürt halkına eşitlik ve özgürlükvermek bir yana, bölge üzerindeki emperyalistegemenliğin pekiştirilmesine, böylece Kürt halkı dadahil halkların köleleştirilmesine hizmet edecektir.Değil “barış” getirmek, emperyalist egemenlikmücadelelerinin bir parçası olduğu ölçüde, gerici savaşve saldırganlık politikalarının yolunu düzleyecektir.

Bu gerçekler orta yerde duruyorken, “hassasiyetler”adı altında ve zaman zaman da “süreci bozmamak veprovokasyonlara düşmemek” telkinleriyle, kuruludüzene ve AKP iktidarına karşıt toplumsal muhalefetbaskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Böylece, hememperyalist-kapitalist düzen ve onun güncelyönelimleri, hem bu düzeni devrim yoluyla değiştirmebilinci ve mücadelesi, hem de sınıf mücadelesininnesnel ihtiyaçlarının üzerini örten gerici bir oyunoynanmaktadır. Sadece “Akil insanlar heyeti” adımıbile bu sürecin nasıl bir işlevi yerine getireceğiniortaya koymaktadır. Liberal ve gerici sözde aydınlar,“yetmez ama evetçi” sözde solcular ile işçi ve memursendikalarının başkanlarından oluşturulan bu “heyet”,bu amaçlarla tam bir uyum içerisindedir.

Böylece yıllarca inkar ve imha politikayla baskıaltına alınan, yorulan ve şovenizmle zehirlenen emekçiyığınlar “toplumsal mutabakat” örtüsü altında düzenebağlanmaya çalışılmaktadır. Daha özelde de gericiAKP iktidarı için iktidarını sağlamlaştırma olanağıyaratılmaya çalışılmaktadır.

Konumuz çerçevesinde süreci ele alırsak, 1

Mayıs’a yönelik hesapları da kolaylıkla öngörebiliriz.Ya da tersinden, kendi açımızdan devrimci ve sınıfsalözüne yakışır bir 1 Mayıs’ın önemini açıklayabiliriz.

“Toplumsal mutabakat” değilbirlik, mücadele ve dayanışma!

1 Mayıslar burjuvaziye karşı işçi sınıfınınbirliğinin, mücadelesinin ve dayanışmasının ifadesidir.Bu ölçüde de 1 Mayıs alanları, üstü örtülmeye çalışılansınıf karşıtlığı ve mücadelesinin en net görüldüğüalanlardır. Bu alanlarda iki ayrı dünya, çıkarlarıbirbirine karşıt iki sınıf karşı karşıya gelmektedir. 1Mayıs alanları bu düzenden çıkış yolunu, aynızamanda bu düzenin mezar kazıcısı olan işçi sınıfınıntüm emekçi katmanları arkasında birleştirme gücünügöstermektedir. Dahası 1 Mayıs alanlarında,emperyalist-kapitalist saldırganlığa karşı proletaryaenternasyonalizminin bayrağı yükselmektedir.Dünyanın her yanında farklı milliyet, din vekültürlerden işçiler ortak duygularla kaynaşmaktadır.

Bunun ne anlama geldiğini ülkemizde 1Mayıslar’ın kalbinin attığı Taksim üzerinden görmekmümkündür. İşçi sınıfının damgasını taşıyanTaksim’deki 1 Mayıs gösterilerinde onbinlerkapitalizme yönelen öfkeyle yan yana gelmekte, Kürtemekçiler ile diğer milliyetlerden emekçilerle eşit veözgür bir ortamda buluşmaktadırlar. 1 Mayısalanlarında devrimci ve enternasyonal bir havaesmektedir.

Dolayısıyla 1 Mayıs’ın bu devrimci içeriği bugünsermaye iktidarı ve işbirlikçilerinin yaratmayaçalıştıkları “toplumsal mutabakat” tablosunubozmaktadır. Bu nedenle düzen cephesi, 1 Mayıs’ısınıfsal özü ve devrimci ruhundan arındırıp boş bir“birlik ve kardeşlik” bayramı haline dönüştürmekisteyecektir. Bu konuda sendika bürokratları da onlarınhizmetinde olacaktır.

1 Mayıs emperyalist saldırganlığa vekapitalist sömürüye yanıt olmalıdır!

Bu yılın 1 Mayısı’nda bu oyunları bozmak göreviöne çıkmaktadır. Kuşkusuz bu, 1 Mayıs’ıngündeminin, politik içeriğinin ve hedeflerininmerkezine “çözüm süreci”ni koymak anlamınagelmiyor. Elbette bu sürecin ne Kürt halkına ne deemekçi halkların çıkarına olduğu, Kürt sorunundaköklü çözümünün ancak devrimci yoldan mümkünolacağı anlatılmalıdır. Bununla birlikte işçi sınıfı, Kürthalkının eşitlik ve özgürlük talebini sahiplendiğini 1

Mayıs alanlarında güçlü bir biçimde göstermelidir.Taşınacak pankartlardan atılacak sloganlara veyapılacak konuşmalara kadar bu kaygı duyulmalıdır.Bu hem çeşitli milliyetlerden işçi sınıfının birliğinisağlamlaştırmaya katkı sağlayacak, hem de azdırılanşovenizme yanıt olacaktır.

1 Mayıs alanlarında emperyalist saldırganlığa vekapitalist sömürüye karşı verilecek yanıt, “çözüm”sürecine eşlik eden sınıf işbirliği ve liberalizmcereyanının göğüslenmesi olacaktır. Bunun için 1Mayıs ön sürecinde ve alanlarda, Ortadoğu’daki kirlisavaş, patriot sistemi ve füze kalkanı yoluylasergilenen uşaklık çizgisine karşı tok ve etkin bir tutumalınmalıdır. 1 Mayıs alanları, kapitalist sömürüye veonun vahşi sonuçlarına karşı işçi sınıfının öfkesinesahne olmalıdır. TİS sürecinde greve doğru yürüyenişçiler açısından bir gövde gösterisinedönüşebilmelidir. Son olarak, çözümün devrimde vesosyalizmde olduğu tok bir biçimde ortayakonulmalıdır. Elbette devrim için gerekli olan iki temelsilaha net bir biçimde işaret edilmeli, “Parti, sınıf,devrim!” şiarı gündemleştirilmelidir.

Böylece kurulu düzeni ve onun politikalarını hedefalan, devrim ve sosyalizm seçeneğini gündemleştirenbir 1 Mayıs, tarihsel devrimci anlamını ve sınıfsalözünü bulacaktır. 1 Mayıs alanlarında düzene ve onungerici politikalarına karşı kitlesel ve devrimci bir yanıtverilmesi, kurulu düzeni aşan bir siyasal sınıfsalkutuplaşmanın yaratılmasına hizmet edecek,“toplumsal mutabakat” adı altında vaaz edilen sınıfişbirlikçiliği çizgisinin aşılmasının yolunu açacaktır.

Kitlesel 1 Mayıs için hazırlık komiteleri!

Yukarıda 1 Mayıs sürecinde yürüteceğimizajitasyon-propaganda çalışmasının ve 1 Mayısalanlarına yönelik müdahalenin politik içeriğine işaretettik. Fakat asıl önemli olan bu içeriği güçlü ve etkilibir kitle çalışmasına dönüştürmek ve bunuolabildiğince kitlesel bir katılımla tamamlamaktır.

İşçilere ve emekçilere net politik şiarlarla gitmeli,onların duyarlılıklarına seslenmeli ve neden 1 Mayıs’akatılmaları ve devrim bayrağı altında yürümelerigerektiğini anlatmalıyız. Etkin ve verimli bir kitleçalışmasını örgütleyebilmek için özellikle dikkatçekmek istediğimiz nokta, 1 Mayıs hazırlıkkomiteleridir. Geçtiğimiz yıllarda bu tür komitelerinhayata geçirildiği yerellerde anlamlı sonuçlar eldeedilmiştir. Bu deneyimi gözönünde bulundurmalı,hazırlık komitelerine yaslanarak en küçük bir enerjidamlasını dahi değerlendirmeyi başarmalıyız.

(EKİM, sayı 289, Nisan 2013)

Kitlesel devrimci bir 1 Mayıs için ileri!

Page 5: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

1 Mayıs Taksim’de,1 Mayıs’ta Taksim’e!

Yasaklı Taksim Meydanı, 2007’den itibaren üçyıl boyunca süren çatışmalar sonucu kazanılmış ve1 Mayıs alanı olarak bir kez daha ilan edilmişti.Ancak Taksim’i dönüşüm adı altında ranta kurbanedenler, bu düzenlemeleri fırsat bilip meydanı birkez daha işçi ve emekçilere yasaklama yolunagittiler.

1 Mayıs yasakları ve devlet terörüyleözdeşleşen eski vali, yeni içişleri bakanı MuammerGüler, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamaylaTaksim’in 1 Mayıs için uygun olmadığınısöyleyerek burada sadece anıta çelenkkonulmasına izin verileceğini duyurdu.

Valinin açıklaması üzerine bir çok ilerici vedevrimci kurum da peşpeşe açıklama yaparakyasağı protesto etmiş, aralarında DİSK, KESK veTÜRKİŞ’in de olduğu kurumlar 1 Mayıs’ınTaksim’de kutlanacağını duyurmuşlardı. Taksimyasağının ardından yalnızca Memur-SenÇanakkale’ye gideceğini duyurmuş, sol güçlerdende TKP çeşitli eleştirilerle birlikte Taksim’in uygunolmadığını söyleyerek kutlamayı Kadıköy’deyapacağını ilan etmişti.

Kutlama alanı Taksim!

Taksim yasağı ve başlayan tartışmalarınardından sendika konfederasyon yöneticileri ileİstanbul Valisi arasında yeni bir görüşmegerçekleştirildi. Görüşmenin ardından İstanbulValisi Hüseyin Avni Mutlu ve DİSK Genel başkanıKani Beko açıklamalarda bulundu.

Vali yaptığı açıklamada Taksim Meydanı’ndadevam eden çalışmalardan bahsederek fizikikoşulların yarattığı olumsuz durumu anlattı. Ortakgörüş içerisinde olunduğunu belirten vali, Taksimalanında nasıl bir kutlama yapılabileceği üzerinekonuşulduğunu ve görüş alışverişininsürdürüleceğini söyledi.

“Ne tür bir kutlama olacağını, ne tür bir 1Mayıs olacağını kendileri ile değerlendirdik. Sürecikarşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içerisindesürdüreceğiz” diyen vali “Bundan sonraki süreci

birlikte yürüteceğiz” şeklinde konuştu. Açıklama yapan Kani Beko da Taksim’in

handikaplarını bildiklerini ve bu sorunların nasılaşılacağı üzerine konuştuklarını belirtti.Görüşmelerin süreceğini belirten Beko, “Bazı

bölgelerde çok kısa bir zamanında yapılacak

çalışmalar ile oraya gelecek olan kitleleri

alabileceğimizi ve böylece daha geniş alana sahip

olabileceğimizi düşünüyoruz” dedi. Beko 1 Mayıs’ın Taksim’de olacağını da ilan

etti.

Sermaye hükümeti AKP, sınıfa yönelik saldırılarınahız kesmeden devam ediyor. Bir yandan “kıdemtazminatı gündemimizde yok” diyerek sınıftangelebilecek tepkilerin önünü kesmek için her türlüyalana başvuruyor, öte yandan taşeron sistemindeyapacakları yeni düzenlemelerle kıdem tazminatıfonunun kurulması için gerekli olan ilk adımlarıatıyorlar.

Aslında bu durum yeni de sayılmaz. “Sendikalar veToplu İş İlişkiler Yasası”nın hemen ardından ÇalışmaBakanı Faruk Çelik, “taşeronluk sistemindeiyileştirmelere gideceğiz” diyerek ve taşeronda çalışanişçilerin kıdem tazminatını alamadıklarını dillendirerekbu saldırının ilk sinyallerini vermişti. Nitekimgeçtiğimiz hafta Çalışma Bakanlığı tarafındangerçekleştirilen ve sendika konfederasyonlarının dakatıldığı “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısında saldırıyasasının ayrıntıları netleşmiş oldu.

Buna göre taşeronluk sisteminde yapılmak istenenyeni düzenleme ile sermaye iktidarı bir taşla iki kuşvurmayı hedeflemektedir. Zira bu yeni düzenlemeylebirlikte bir yandan yasada yer alan “işletmenin ve işingereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme”zorunluluğu ortadan kaldırılıyor ve taşeron sistemitemel çalışma biçimi haline getirilerekyaygınlaştırılıyor. Böylece sermayenin “emek gücüpiyasasının esnekleştirilmesi” talepleri doğrultusundaönemli bir adım daha atılmış olunuyor. İşçi veemekçiler cephesinden ise kuralsız keyfi sömürününkapıları tamamen aralanmış olacak.

Bu düzenlemeyle gerçekleştirilmek istenen ikincihedef ise işçi ve emekçiler açısından birincisi kadartehlikeli olan kıdem tazminatının fona devredilmesisürecidir. Zira taşeronda çalışan işçilerin kıdemtazminatlarını alamadıkları bahanesiyle “BireyselKıdem Hesabı” adı altında bir fon oluşturulmasıplanlanmaktadır. Böylece taşeron işçilerin kıdemhakkının “fon” garantisi altında olacağı iddiaedilmektedir. Oysaki bugün taşeronda da çalışsamevcut yasalar çerçevesinde işçilerin kıdem hakkıvardır ve bu hak patronlar ve sermaye sınıfı tarafındanfiilen gasp edilmektedir. Yani sorunun çözümü fonoluşturmaktan değil bu gaspın önüne geçecek biriradenin sergilenmesinden geçmektedir. Normaldenasıl ki işçi ve emekçilerin her türlü hak eylemikarşısında devlet “iradesi” (“terörü”) kararlılıklasergileniyorsa, kıdem hakkının patronlar tarafındangasp edilmesi karşısında da aynı iradenin sergilenmesigerekmez mi?

İşte burada bir kez daha sınıflı toplumlar içindeyaşadığımız ve devletin uygulamalarının da butoplumsal ilişkiler temelinde belirlendiği gerçeği ilekarşılaşmış oluyoruz. O halde sermaye devletiningündeme getirdiği bu yeni uygulamayla amacınıntaşeron işçilerin kıdem haklarını garanti altına almakolmadığı, tersine bu sorun üzerinden patronlara vesermaye sınıfına yeni bir fırsat kapısı açmak olduğuayan beyan anlaşılmaktadır. Nitekim “fon”uygulamasının, işçiler açısından biriken tazminathakkının alınması yönünde bir garanti olup olmayacağıbelirsizlikler içeren bir durumdur.

Elbette buradaki asıl amaç taşeronluk sistemindenbaşlayarak tüm çalışma hayatında kıdem tazminatınınfona devredilmesi için ilk yasal adımın atılmasıdır. Bu

sayede sınıfın elinde avucunda kalan son tarihselhakkın gasp edilmesine yönelik gerçekleşebilecektepkiler de bertaraf edilmiş olunacak. AKP hükümetipatronlarla el ele vererek bu “kurnazca” planı devreyesokmaya çalışıyor. Bir yandan da taşeronluksisteminde yapacaklarını iddia ettikleri bazıgöstermelik “iyileştirmelerle” gerçek niyetlerinigizleyebileceklerini sanıyorlar.

Oysa ne AKP’nin “köylü kurnazlığıyla”uygulamaya çalıştığı bu planlar ne de patronlarındayatmaları işçi sınıfı tarafından yenilip yutulacakcinsten değildir. Aslında işçi ve emekçiler de tümgerçeklerin farkındadır. Fakat önemli olan gerçeklerinfarkında olmakla beraber ona karşı bir direnç vemücadele kararlılığı sergilemektir. Bunu açığaçıkaracak, örgütleyecek güçler ise her şeyden öncesınıfın öncü, ileri ve örgütlü kesimleri olabilir ancak.Ne yazık ki sendikaların bugünkü tablosu ve sendikalbürokrasi tam da bu sorunun çözümünde düğümnoktasını oluşturmaktadır. Yani AKP’li şarlatanlara işçisınıfını hedef alan saldırıları kolayından hayatageçirme imkânı sunan, sınıfı harekete geçirmeyen yada oluşan tepkileri bastıran sendikal bürokrasidir.

Yine de son dönemde yaşanan bir dizi direniş, grevve eylemler, sınıf bölükleri arasında, alttan alta birhuzursuzluğun ve kaynaşmanın olduğunugöstermektedir. Ebetteki bu süreçler üzerinden sınıfınöncü unsurları, sınıfın sırtındaki kamburlarlahesaplaşmasını da bileceklerdir. Fakat bu, sermayehükümetinin yeni saldırıları karşısında işçi sınıfınıntamamının uyarılması, bilinçlendirilmesi vemücadeleye çekilmesi ekseninde sürdürülecek birçabayla el ele yürüyecektir. Bu açıdan son dönemdetaşeronluğa karşı yapılacak her eylemi güçlendirmek,bu sorunu sınıf içerisinde yaygın bir ajitasyon vepropagandaya konu etmek başta sınıf devrimcileriolmak üzere sınıfın ileri ve öncü güçlerine düşenönemli bir sorumluluktur.

Önümüzdeki 1 Mayıs her şeyden önce sermayenintopyekûn saldırılarına yanıt olabilmelidir.

Taşeron köleliğine ve tazminat hakkının gaspına karşı...

1 Mayıs’ta alanlara!

Page 6: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs6 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele vedayanışma günü 1 Mayıs tarih sahnesine çıktığı andanitibaren kapitalist düzenin zorbalığına boyun eğmeyenemekçilerin dizginlenemeyen özgürlük talebininkürsüsü oldu. Zira dünya sosyalist işçi hareketine aitolan 1 Mayıs, dünden bugüne örgütlendiği tümülkelerde egemen sınıfların her türlü provokasyon vefiili saldırılarına rağmen işçi sınıfının ödediği büyükbedeller ile kazanılmıştır. 1 Mayıs’ta sokaklar,meydanlar, sanayi havzaları kapitalizmin baskı vesaldırılarına karşı işçi sınıfının hak ve geleceği içinverdiği mücadelenin talepleri, şiarları ve marşlarıyladolup taşmıştır.

Sınıf ve emekçi hareketinin tablosunun zayıf,devlet terörünün en amansız olduğu dönemlerde dahiişçi sınıfının öncü bölükleri örgütlü güçleri ile sınıflararası mücadelenin tüm çetinliğini 1 Mayıs alanlarınayansıtmaya devam etmişlerdir. Bu anlamda 1 Mayıssermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasında bir hesaplaşmagünü olma niteliğini kaybetmeksizin korudu.Burjuvazinin dünya ölçeğinde 1 Mayıs’ın tarihsel vesınıfsal özünü boşaltmak için yönelttiği ideolojiksaldırılarının gücü bu gerçekliği değiştiremeyeyetmedi. Çünkü kapitalist sömürü ve emperyalistbarbarlık bitip tükenmeyen çelişkiler ve eşitsizliklerüretmeye devam etmektedir. Bu nedenle 1 Mayısalanları burjuva diktatörlüğünün işçi sınıfını zapturaptaltına almak için kullandığı her türlü baskı ve faşistdevlet terörüne tok bir yanıt olma özelliğini her zamankorumuştur.

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sermayenin kölelikzincirlerini parçalamasının yolu işçi sınıfının bağımsızdevrimci siyasal talepleri etrafında birleşmeleri ilemümkündür. Ancak bu şekilde özgürlük özlemi birgerçeğe dönüşebilir.

Bugünden baktığımızda tarihsel sürecin seyri 2013Türkiye 1 Mayısı’na işçi sınıfı ve emekçilerin geleceğiaçından önemli bir misyon yüklemektedir. Ücretliemeğin sömürüsü üzerine kurulu kapitalist düzen,içinde debelendiği bataklıktan kurtulmak için işçisınıfına dayattığı kölelik koşullarında ve emperyalist

saldırganlıkta sınır tanımamaktadır. Emperyalist-kapitalist sisteme uşakça hizmet eden AKP iktidarı işçisınıfına ve emekçilera kapsamlı kölelik, her türlüdemokratik hak ve özgürlüğün yok edilmesine karşıboyun eğmeyi dayatmaktadır. İşte bu nedenlesermayenin ekonomik, sosyal ve siyasal saldırılarınıhayata geçiren sermaye devletinin baskı ve devletterörü politikalarına karşı işçi ve emekçilerin direnişkararlılığını güçlü bir şekilde 1 Mayıs’a yansıtmasıyakıcı bir önem taşımaktadır.

AKP’nin sermaye sınıfı adına işçi sınıfına veemekçilere dönük başlattığı kapsamlı yıkımıderinleştirmesi, çalışma yaşamında ve toplumsalyaşamda ciddi sonuçlar yaratmıştır. Artıkdizginlerinden boşaltılan ve toplumsal yaşamın heralanını kesen bu saldırganlık farklı toplumsalkesimlerde hoşnutsuzluğa ve öfkeye nedenolmaktadır. Gerici-faşist saldırıların düğmesinebasıldığı ve Ortaçağ’dan kalma gerici zihniyetin ürünüolan politikaların kesintisiz sürdüğü bir dönemde 1Mayıs, işçi ve emekçi kitlelerin öfkesinin devrimcipolitika ve taleplerle dışa vuracağı bir mücadelemevzisi haline getirilmelidir.

Artan polis terörüne ve faşist baskıya karşı işçisınıfı ve emekçilerin vereceği en anlamlı yanıt, 1Mayıs’ta işçi sınıfının devrimci siyasal talepleriniyükseltmesi, “özgürlük ve sosyalizm” talebini güçlübir şekilde haykırması olacaktır. İşçi sınıfı grev, sözbasın ve örgütlenme hakkının budanmasına, artanşovenist-faşist kudurganlığa, işkence ve devletterörüne, Alevi emekçilere yönelik baskı veayrımcılığa, Kürt halkına yönelik inkar ve imhapolitikalarının “çözüm” aldatmacası eşliğindetırmandırılmasına karşı 1 Mayıs alanına örgütlü,birleşik, kitlesel gücüyle hazırlanmalıdır. İşçi sınıfı veemekçiler için özgürlüğün gerçek karşılığı sermeyediktatörlüğünün temellerinden yıkılmasımücadelesinin sonucunda kurulacak sosyalist işçi veemekçi cumhuriyetidir.

1 Mayıs’ın işçi sınıfına güncel ve tarihsel devrimciçağrısı da budur.

Faşist baskı ve devlet terörüne karşı…

1 Mayıs alanlarına!

Sarıgazi’de Taksim1 Mayısı’na çağrı

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) 20Nisan günü Sarıgazi Demokrasi Caddesi’ndegerçekleştirdiği coşkulu yürüyüş ve etkinlikle işçive emekçileri 1 Mayıs’a çağırdı.

Vatan İlköğretim Okulu önünde toplanan sınıfdevrimcileri buradan “Yaşasın 1 Mayıs/BDSP”şiarlı pankart ve kızıl flamalar eşliğinde DemokrasiCaddesi girişine yürüdü.

Yürüyüş boyunca ses cihazından 1 Mayıs Marşıçalındı ve ajitasyon konuşmalarıyla işçi veemekçilere seslenildi. Taksim iradesinden geriadım atılmayacağı “İnadına 1 Mayıs, inadınaTaksim!” şiarı haykırılarak dile getirildi. Yürüyüşsırasında çevrede bulunan birçok emekçi dealkışlarla eyleme destek sundu.

Oldukça coşkulu geçen yürüyüşün ardındanDemokrasi Caddesi girişindeki etkinlik programınageçildi. Etkinlik, gündüz saatlerinden itibaren“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için 1Mayıs’a!” şiarlı pankart açılarak kurulan BDSPstandı önünde gerçekleştirildi.

1 Mayıs’ın önemine değinilen ve 1 Mayıs’takavga alanlarında safları sıklaştırma çağrısıyapılan açılış konuşmasının ardından 1 Mayısşehitleri ve Hatice Yürekli Yoldaş şahsında, devrimve sosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenleradına bir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi.

Cadde girişine kurulan sahnede BDSPtarafından hazırlanan 1 Mayıs sinevizyonunungösterimi yapıldı. Etkinlikte Hatice Yürekli içindebir anma gerçekleştirildi.

Etkinliğin ve konuşmaların ardından basınaçıklamasına geçildi.

“1 Mayıs’ta devrim ve sosyalizm bayrağıaltında Taksim’e!” başlığı taşıyan açıklamada, “1Mayıs’ta bayraklarımızda ‘işçilerin birliği, halklarınkardeşliği’ yazacak” ifadelerine yer verildi.

Basın açıklamasının ardından DİSK/Genel-İşİstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Mahmut Şengül sözaldı. 1 Mayıs’ın işçi ve emekçilerin mücadelesi içinçok önemli olduğuna vurgu yapan Şengül, 1Mayıs’ta mücadele alanlarında olma çağrısı yaptı.

Şengül’ün konuşması sonrasında eylem“İnadına Taksim, inadına 1 Mayıs!” sloganıhaykırılarak sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 7: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1Mayıs’a sayılı günler kaldı. Sermaye devleti bir keredaha gerçek yüzünü göstererek Taksim’i 1 Mayıs’akapatmak istedi. Sermaye devletinin öne sunduğugerekçelere baktığımızda hepsinin mesnetsiziddialardan ibaret olduğu ise aşikardır.

Sermaye devleti Taksim’in yol çalışmaları vegüvenlik gereği 1 Mayıs gösterilerine uygunolmadığını ileri sürüyor. “Güvenlik” sorunuyaşanabileceği doğrudur. Fakat bu Taksim’de yolçalışması olduğu için değil, sermaye devletinin kollukgüçlerinin provokatif saldırıları sonucu yaşanabilir. Buda sadece Taksim’de değil tüm alanlarda karşı karşıyakalınacak bir durumdur. Tıpkı 2007, 2008, 2009 1Mayısları’nda, IMF eylemlerinde ve işçi direnişlerindeolduğu gibi…

İçişleri Bakanı Muammer Güler’in geçtiğimiz haftayaptığı açıklamaları gerçeklikten uzaktır. Asıl dertleriişçilerin, emekçilerin ve devrimci güçlerin çetinmücadeleler sonucu kazandığı 1 Mayıs’tır. Bukazanımın yarattığı politik-moral güç ve etkidir. Tamda bu nedenle 2013 1 Mayısı’na Taksim’i kapatmakistediler. Böylelikle sermaye devleti moral üstünlüğüele almayı, devrimci ilerici saflarda politik kırılmayaratmayı hedefledi.

Bunu hedeflemesinin birçok nedeni var. Sermayedevleti en başta ABD emperyalizminin Suriye veOrtadoğu’daki kirli hesaplarına karşı 1 Mayıs’tayükselecek kitlesel tepkiyi engellemek istemektedir.Diğer bir neden ise emperyalist savaş ve saldırganlıksüreciyle direk ilişkili olan sosyal yıkım saldırılarıdır.Sermaye devleti işçi sınıfı ve emekçilerin çalışma veyaşam koşullarını ağırlaştıran yasaları bir bir meclistengeçirdi/geçiriyor. Kıdem tazminatı başta olmak üzerebirçok hakkı ortadan kaldırmak için hazırlıklarınısürdürüyor. Güçlü bir Taksim 1 Mayısı, işçi sınıfı veemekçilerin bu saldırılar karşısındaki duruşunu dagüçlendirecektir. Bu nedenle işçi ve emekçilerinemperyalist saldırganlığa ve kapitalist sömürüye karşı1 Mayıs’ta güçlü ve birleşik bir çıkış gerçekleştirmesisermaye devletini kaygılandırmaktadır.

Emperyalizme tam uşaklıkişçi ve emekçileri teslim almaktan geçiyor!

Sermaye hükümeti AKP, efendisi ABD’nin birdediğini iki etmiyor. ABD-AB patentli sosyal yıkımsaldırılarını bir bir hayata geçiriyor. Fakat sosyal yıkımsaldırılarını emekçilere iyi sunmayı başaran hükümetinoyunları da bir bir deşifre oluyor.

Sağlıkta dönüşümde yaşanan sıkıntılar,özelleştirilen Telekom gibi kurumların dolandırıcılıkşebekesine dönüştürülmesi, “kentsel dönüşüm” adıaltında emekçilerin evlerinin başına yıkılması,eğitimdeki gerici uygulamalar AKP hükümetinin içyüzünü ortaya seriyor. Bu saldırılara karşı emekçilerintepkisi yükseliyor. Seçimlere kısa bir zaman kalatepkilerin yükselmesi AKP ve efendisi ABD içinistenen bir gelişme değil. Çünkü Obama-Tayyipikilisinin Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek gibiplanları var. Bu planın sağlıklı bir biçimde hayatageçmesi için emperyalist ABD’nin ve işbirlikçilerinin

iç sorunlarını aşmaları gerekli. Tüm bu kirli hesaplarkarşısında içte tehdit olarak görülenler ise işçi veemekçiler ile onların birleşik mücadelesidir. Onun içiniçerde emekçilerin en ufak hak mücadelesini dahidevlet terörü ile bastırmaları gerekiyor. Aksi durumdatüm hesapları boşa düşecektir.

Reformist soldan dümen kıranlar

Reformist sol çevrelerin bir kısmı şimdiden dümenibaşka alanlara kırdılar. Taksim alanınınkazanılmasında zerre kadar katkısı olmayanlarındevletin sopasını gördüklerinde dümeni kırmalarındandoğal bir şey olamaz. Hedefinde sınıfın devrimciiktidarını kurmak olmayanlar, düzenin çizdiği sınırlardışına çıkamazlar. Kendi geri tutumlarını ise Taksimiradesine saldırarak gerekçelendirmeye çalışırlar.

Taksim iradesinin yarattığı moral üstünlüğü veTaksim kararlılığının politik kararlılık olduğunu bilipde kendi geri tutumlarını gerekçelendirmek içinbilmezlikten gelenler, sınıfın eylemini geri çekmektenbaşka bir iş yapmazlar.

Sendikal gericilik ileTaksim’den çark edenler aynı saftalar

Bugün DİSK, KESK başta olmak üzere birçoksendika Taksim kararlılığı gösteriyor. Bununsermayenin dayatmalarına karşı ileri bir tutumolduğunu söyleyebiliriz. Fakat bu aynı anlayışlar, işçive emekçilere yönelik saldırılar karşısında son biryıldır en ufak bir tepki dahi göstermediler. Sendikalaryasası gibi örgütlenmenin önünü kesen uygulamalarıseyretmekle yetindiler. Bu tablo ortadayken sendikabürokratlarının Taksim kararlılığını sınıfın kavgasınıbüyütmek için ortaya konmuş bir iddia olarak görmekmümkün değildir.

2010, 2011 ve 2012 1 Mayıs tablosunabaktığımızda da bunu görebiliriz. Devrimci veilericileri yok saymaları, direnişçi işçilere kürsüyükapamak istemeleri bunun örnekleridir. Kürsüdensaatlerce boş konuşmalar yapanlar, sınıfın kavgasloganlarının 1 Mayıs’a hakim olmasını istemiyorlar.Yoksa o koltuklarda rahat oturamayacaklarınıbiliyorlar.

Sendika bürokratları için 1 Mayıs kavga günü değilbayramdır. Onun için kürsüden sürekli olarak kavgaşiarlarının yazılı olduğu bayrak ve pankartlarınindirilmesi için anons yaptırıyorlar. Böylelikle 1Mayısı kavga günü olmaktan uzaklaştırarak karnavalgününe çevirmeye çalışıyorlar.

Tam da bu anlayışın temsilcileri ile Taksimiradesini gösteremeyenler, farklı alanlarda olsalar daaynı saftadırlar. İşçi ve emekçilerin devrimci öfkesininkarşısında, sermaye ile barış çizgisindedirler. Bupolitik tutumlarını ise tali konularda sermayehükümetleri ile karşı karşıya gelerek gölgelemeyeçalışmaktalar.

1 Mayıs kızıldır kızıl kalacak!

Devrimcilerin görevi her türlü gerici anlayışlamücadele etmektir. 1 Mayıslar’da kavga sloganlarınınyükselmesi için sermaye sınıfına olduğu kadar sınıfındevrimci eyleminin önünde engel olan anlayışlarla dahesaplaşmalıyız.

Bu nedenle ne sendikal gericiliğe ne de Taksimiradesine karşı düzenin ağzıyla konuşanlara karşı aslasessiz kalmayacağız. Her zaman işçi ve emekçilere bugeri tutumları teşhir edecek, işçi sınıfını “düzene karşıdevrim kapitalizme karşı sosyalizm” mücadelesineçağıracağız. 1 Mayısın kızıllığını temsil eden sınıfdevrimcileri olarak bu görevi, sınıfı devrime kazanmasürecinin bir parçası olarak ele almalıyız.

TKP Kadıköy’de!..

Taksim yasaklarıyla ünlü eski İstanbul Valisi ve İçişleri Bakanı Muammer Güler, Taksim Meydanı’nın 1 Mayıskutlamaları için uygun olmadığını söyleyerek akıllara bir kez daha 2007, 2008 ve 2009 1 Mayısları’nda yaşanandevlet terörünü getirmişti.

Bakanın açıklamalarının ardından DİSK, KESK, TÜRK-İŞ ve birçok kurum açıklamalarda bulunarak farklıüsluplar ile de olsa yasağı kınadı ve Taksim’de olacaklarını ilan etti.

Sürece dair açıklama yapan TKP ise “Taksim önemlidir ama Türkiye’nin meseleleri daha da önemlidir”diyerek Kadıköy’de olacağını duyurdu.

Geçmiş 1 Mayıslar’ı eleştiren TKP açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Ancak, Taksim’deki kutlamalar, devrimci güçlerin bütün çabalarına karşın içeriğin kamuoyuna

anlatılamadığı ortalamacı gösterilere dönüşmekten kurtulamamıştır. Mitinglerin kitleselliği ile elde edilen

kazanımın bedeli panayır görüntüsü altında ortaya çıkan ‘uzlaşma kültürü’dür.

TKP’nin temel konularda ortaklık sağlandığı sürece farklılıklardan bir rahatsızlık duymayacağı açıktır. Ancak

1 Mayıs’a gelenler, yıllardır, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak dışında hangi ortak iradenin parçası olduklarını

anlayamadan geri dönmektedirler.”

Taksim Meydanı’nın kazanılması süreci övülürken bir yandan da “alan fetişizmi” olarak tanımlandı ve 1Mayıs’ın nerede kutlanacağının öne çıkarıldığı belirtildi.

Açıklamada Taksim’in kutlama için uygun olmadığı da şu sözlerle ve bakanın açıklamalarına benzer biçimdeifade edildi: “Kaldı ki bu yıl Taksim, iktidarın ‘kentsel dönüşüm’ adı altında her yerde başlattığı kapsamlı saldırı

nedeniyle kitlesel bir miting için çok da uygun bir alan olmaktan çıkmıştı.”

Taksim iradesi,sendikal gericilik ve reformizm

Page 8: Kızıl Bayrak 2013-17

Sermayenin işçi sınıfı ve emekçilere dönüksaldırıları her geçen gün yeni boyutlar kazanırken,gerek işçi hareketinde ve gerekse de kamu emekçilerihareketinde yaşanan gerileme ve parçalı tabloaşılabilmiş değil. Sermayenin ve AKP hükümetininliberal saldırılarını en yoğun bir şekilde hayatageçirdiği bu dönem, ne yazık ki, sınıf hareketinin de engeri noktasında olduğu bir dönem olarak yaşanıyor.

Kamu emekçileri hareketindeönderlik sorunu ve 23 Mayıs grevi sonrası

Sosyalist Kamu Emekçileri olarak uzunca birdönemdir kamu emekçileri hareketinin temelsorununun önderlik sorunu olduğunu, bu sorunun biryanının sendikal çizgi öte yanının ise sendikal çizgi ilekopmaz bir bağ içerisinde bulunan örgütsel işleyişsorunu olduğunu vurguluyoruz. Kamu emekçilerihareketinde sendikal çizgi bakımından uzlaşmacı-diyalogcu, örgütsel işleyiş bakımından bürokratikçizgi, 90’lı yılların ortalarında gelişip güçlenmeyebaşlasa da, özellikle 4688 sayılı yasa sonrasında,yasanın tanımladığı zemin üzerinde hızlı bir gelişmeyaşadı. Bu gelişmenin ana tetikleyicisi ise Türkiye solhareketinin önemli bir bölümünün tasfiyeci veparlamentocu bir çizgiye kayması oldu. 4688 sayılıyasa bu süreci hızlandırıcı bir rol oynadı, kamuemekçileri hareketi hızla fiili-meşru mücadeleçizgisinden ve “hak verilmez alınır” tutumundanuzaklaştı, protestocu, günübirlik bir mücadele anlayışıve diyalogcu bir çizgi hâkim hale geldi. Önderlikalanında yaratılan boşluk devlet güdümlü gericisendikalar tarafından dolduruldu ve KESK’in üyesayısında hızlı bir erime yaşandı.

2012 yılındaki 23 Mayıs grevi, KESK’e hakimçizginin somut karşılığı olması bakımından yakındönemde yaşadığımız en önemli pratiklerden biridir. 23Mayıs grevi, toplu sözleşme sürecinde Memur Sen’inmasadaki tutumunun gözden düştüğü, geniş emekçikesimlerin KESK’in sokaktaki tutumu ile buluştuğu birdönemi işaretlemektedir. Öyle ki Memur Sen’in tabanıdahi greve katılmış, Memur Sen’e bağlı kimisendikalar son günlerde greve destek açıklamalarıyapmak zorunda kalmıştı. Beklendiği gibi 23 Mayısgrevi, geniş bir katılımla gerçekleşmiş, kamuemekçilerinin geniş bir kesiminde yaygın bir destekbulmuştu. Ne var ki, 23 Mayıs grevi öncesindeyayınlamış olduğumuz değerlendirmemizde dilegetirdiğimiz ‘riskler’ hayat bulmuş, KESK, 23 Mayısgrevinin devamını getirmemekle kalmamış, KamuHakem Kurulu’na katılmama yönünde çağrı yaptığıhalde Memur Sen’in arkasından kurul toplantısınakatılarak, Memur Sen’in tutumuna yedeklenmişti. 2012yılı toplu sözleşme dönemi, KESK’e hakim sendikalanlayışın iflasının açık bir göstergesi olmuştur.

23 Mayıs grevi sonrasında ise KESK, neredeysehiçbir varlık göstermemiştir. Kamu hizmetlerinintasfiyesine dönük çok sayıda yasa geçmiş, tasarıgündeme gelmiş, ancak geride bırakılan bir yılboyunca KESK’in bir varlığı ve mücadele programıolmamıştır. Yalnızca KESK’te değil, birkaç istisnayıdışta tutarsak, bağlı sendikalarda da benzer bir tabloyaşanmıştır.

Kamu emekçileri hareketinin içinde bulunduğutablo, Türkiye sol hareketinin önemli bir bölümünün“düzeni kendi içinde demokratikleştirme” tutumu veanayasalcı hayalleri ile yakından ilgilidir. Bunubesleyen bir başka olgu ise Kürt sorununda izlenen“barış” çizgisinin yarattığı basınçtır. Parlamentocu-reformcu siyasal çizgi, gerisin geri sınıf mücadelesindede diyalogcu-beklentici bir çizgiyi geliştiripgüçlendirmekte, bu ise doğası gereği geniş emekçikitlelerin birleşik-militan mücadelesine dayalı bir çizgiizlemek yerine, günübirlik ve protestocu bir mücadeleanlayışını beslemektedir.

Grev eksenli ve uzun vadelibir mücadele programı ekseninde önderlik

sorunu aşılmalıdır

Geçmiş deneyimlerimiz yasaların meclise gelmesisonrasında gösterilen günübirlik reflekslerin saldırılarıpüskürtmeye yetmediğini, öte yandan kamuemekçilerinin güncel taleplerini örgütleyip mücadelekonusu etmeyen bir sendikal çizginin hak elde etmeyolunda herhangi bir yaptırım gücünün olamayacağınıortaya koymaktadır. Burada ortaya koyduğumuz bubasit gerçekler, neredeyse tüm kadrolar ve sendikalgruplar tarafından çeşitli toplantılarda dilegetirilmektedir.

Kamu emekçileri hareketinde önderlik sorunununaşılması, her şeyden önce geniş emekçi kitlelerinmücadelesine dayanan bir çizginin izlenmesi vekendisini yalnızca saldırılar karşısında gösterilecekreflekslerle sınırlı görmeyen, kamu emekçilerini günceltalepleri etrafında örgütleyip mücadeleye seferber edenve grev silahının etkin bir kullanımına dayalı uzunvadeli bir mücadele programının hayata geçirilmesi ileolanaklıdır. Buradaki kastımız, KESK’in bir eylemtakvimi açıklaması değil, toplu sözleşme dönemini deiçeren uzun vadeli bir programın oluşturulması vehayata geçirilmesidir. Böyle bir programın ana ekseni,her şeyden önce İstanbul, İzmir, Ankara gibi metropolillerden başlamak üzere kamu emekçilerinin öncükesimlerini yan yana getiren toplantılardaşekillendirilmelidir. Bu açıdan İstanbul’dagerçekleştirilen “Kamuda Güvencesizlik, PerformansSistemi ve Mücadele Yolları Kurultayı”nın KESK’e veŞubeler Platformu’na yapmış olduğu çağrı yerindedir.Bu çağrı vakit kaybetmeksizin Nisan ayı içerisindehayata geçirilmeli, tam gün sürecek bölge toplantılarıörgütlenmelidir.

KESK’e dönük gözaltı ve tutuklamalarkarşısında tutum

Sermayenin kamu hizmet alanının tasfiyesinedönük saldırılarına KESK’e dönük operasyonlar,gözaltı ve tutuklama terörü eşlik etmiştir. Ne var kiKESK ve bağlı sendikalar, bu saldırılar karşısında dakamu emekçilerini harekete geçirmeyen kadrosaleylemlerle yetinmişlerdir. Oysa söz konusu saldırılarkamu emekçilerinin kazanımlarına dönük liberalsaldırılardan bağımsız değildir. Bu bilinmekle birlikte,tutuklamalar karşısında işyerlerini eksen alan, kamuemekçilerini KESK’e ve haklarına sahip çıkma

yönünde mücadeleye sevk eden bir tutumizlenmemektedir. Bir an önce KESK’e dönük busaldırıların kamu emekçilerinin iş güvencesi baştaolmak üzere kazanılmış haklarına dönük liberalsaldırıların bir parçası olduğu kamu emekçilerineanlatılmalı, işyerlerini harekete geçiren bir tutumgeliştirilmelidir. Bu açıdan İstanbul ŞubelerPlatformu’nun işyeri çalışmasının bir parçası olarakbaşlatmış olduğu imza kampanyası güçlü bir biçimdeörgütlenmeli ve ülke geneline yayılarak kampanyasonrası bir eylem takvimi çıkarılmalıdır.

Güncel talepler etrafında 1 Mayıs’a hazırlık

Sendikal hareketin en temel zaaf alanlarından birisi,kamu emekçilerini talepleri doğrultusunda örgütleyenve bu talepleri birer mücadele konusu haline getiren birçizgi izlemek yerine, yasaların meclise gelmesineendekslenmiş protestocu bir tarz izlemesidir. Oysa sınıfmücadelesi yalnızca mevcut kazanımları korumayadayalı bir bakış açısı ile geliştirilemez. Nihayetindeböyle bir bakış açısı mevcut kazanımların dakorunamaması sonucunu doğurmaktadır.

Önümüzdeki 1 Mayıs bu açıdan tarihsel birönemdedir. KESK ve bağlı sendikalar, 1 Mayıs’ayalnızca çağrı yapmakla yetinmemeli,‘özelleştirmelerin durdurulması, performans sistemininkaldırılması, iş güvencesine dönük saldırıların geriçekilmesi, insanca yaşanabilir ücret, her türlü ek veyan ödemenin emekli keseneğine dâhil edilmesi, eşit işeeşit ücret’ gibi genel talepler ile her işkolunun özgüntalepleri etrafında kamu emekçilerini 1 Mayıs’ahazırlamalıdır.

Öncü kamu emekçileri görev başına!

Stratejik hedef ve plandan yoksunluk, yalnızcaKESK ve bağlı sendikaların değil, KESK’te önemli birağırlığı olan ve kendilerini ana dinamik olarak ifadeeden sendikal grupların da içinde bulundukları tabloyutariflemektedir. Tabanda gelişen rahatsızlıklara rağmenneredeyse hiçbir sendikal grubun sürece herhangi birmerkezi müdahalesi bulunmamaktadır.

Bir yandan özelleştirme saldırısı sürerken, öteyandan da hükümet 657 değişiklikleri için hazırlıklarınısürdürüyor. AKP hükümeti, bu değişiklikleri toplusözleşme öncesi yasalaştırma niyetinde olduğunu ilanetmiş bulunuyor. Sermayenin liberal saldırılarıkarşısında bizlerin ihtiyacı olan şey ise uzun vadeli vegrev eksenine dayalı bir mücadele programı. Gereközelleştirme saldırısına yanıt vermek, gerekse işgüvencesini hedef alan saldırıları püskürtmek ve kamuemekçilerinin temel taleplerinde kazanım elde etmek,bütünüyle böyle bir programın oluşturulup hayatageçirilmesine bağlıdır.

KESK’i, sendikaları, sendikal grupları ve öncükamu emekçilerini, kamu emekçileri hareketiningünübirlik refleksler içerisinde tüketilmesine izinvermemeye, dönemsel bir mücadele programınınoluşturulması, birleşik ve militan bir mücadeleninhayat bulması için azami bir çaba harcamayaçağırıyoruz.

Sosyalist Kamu Emekçileri

KESK’e, sendikal gruplara ve öncü kamu emekçilerine çağrı…

Birleşik ve militan bir mücadele içingörev başına!

1 Mayıs Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 20138 * Kızıl Bayrak

Page 9: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

Bu yıl İstanbul 1 Mayısı gündeme bir kez dahaTaksim tartışmaları ile girdi. Eski vali, yeni içişleribakanı Muammer Güler’in adeta şansını denemekistercesine Taksim’i yasaklamaya çalışması, ilerici vedevrimci kesimin geneli tarafından tepkiylekarşılandı ve birkaç fire dışında tüm güçler Taksimkararlılığını savundu. Sendika konfederasyonlarınında ısrarı sonucu İstanbul Valiliği ılımlı bir açıklamayaparak 1 Mayıs’ın 1 Mayıs alanı olan Taksim’dekutlanmasına karşı olmadığını ve gereklidüzenlemelerin yapılacağını söylemiş oldu.

Alan tartışmasının hızlıca gündemden çıkması ilebirlikte gözler bir kez daha 2013 1 Mayısı’nıngündemlerine ve vereceği mesaja çevrildi. 2013 birmayısına hayli yoğun bir gündemle girildiği biliniyor.Bir yanıyla krizin etkileri, küresel çapta sürerkensınıfa yönelik saldırılar görülmemiş bir hızlatırmanıyor.

Yine bununla bağlantılı olarak gelişen hegemonyakrizi, emperyalist savaş ve saldırganlığı her angündemde tutuyor. Coğrafyamızda savaşçığırtkanlığının adresi ise çoktan iç savaş bataklığınaçekilen Suriye. Türk sermaye devletinin de etkin birrol oynadığı emperyalist politikalar, Suriye halkınakarşı silahlandırılan paramiliter çeteler eliyleyürütülürken, Anadolu toprakları küresel savaşhazırlıkları kapsamında yeni silahlarla donatılıyor.

Kürt sorununun çözümü adı altında silahlı Kürthareketini tasfiye amacı taşıyan “Barış süreci” iseOrtadoğu denkleminin bugün için önemli bir parçası.Halkların gerçek kardeşleşmesinin yerine çeşitli çıkarçatışmaları ve çıkar birliğine dayanan, petroldenhegemonyaya bir dizi etkenle açıklanmaya çalışılanütopik bir barış, Kürt halkına “çözüm” adı altıdasunuluyor.

Ve bu yüksek konjonktürün parçası olarak da AKPiktidarı eliyle toplumu denetim altına almanınadımları bir yanıyla dinsel gericilik, öbür yanıylabaskı ve devlet terörü yardımı ile sağlanmayaçalışılıyor. Fiili olarak iktidarı çoktan elinde tutanAKP, gerekli yasal düzenlemelerle bu kazanımlarınıkalıcılaştırırken tüm muhalif güçleri bir potadaeriterek türlü yöntemlerle sindirmeye çabalıyor.

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için!

Sınıf devrimcileri, bu tabloya karşı bir dönemdenberi “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarını

yükseltiyor, halkların kardeşliğinin işçilerin birliği ilesağlanacağını, her milliyetten ve ulustan işçi veemekçilerin bir araya gelerek emperyalizminpolitikalarını boşa çıkarabileceğini ve gerçekkardeşleşmeyi sağlayacağını söylüyorlar.

BDSP’nin 1 Mayıs’a giderken şiarı da süreçleilişkili olarak “İşçilerin birliği, halkların kardeşliğiiçin 1 Mayıs’a!”. BDSP’liler, 1 Mayıs’ta da işçisınıfını hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak ve gerçekkardeşleşmeyi sağlamak için öne çıkmaya, sözünüsöylemeye çağırıyor.

Haftalardır 1 Mayıs çalışmalarını tempolu biçimdesürdüren sınıf devrimcileri Taksim 1 Mayısı içinİstanbul’un işçi havzalarından ve emekçisemtlerinden araçlar kaldıracaklar.

BDSP’nin araç kalkış yer ve saatleri şöyle:

ESENYURTİletişim No: 0 539 414 35 45 * Köyiçi Meydan: 08.00* Esenkent giriş: 08.00* Örnek Mah. (BİM önü): 08.15* Bulut Durağı: 08.20* Tabela: 08.30* Depo Kapalı Cadde: 08.30* Kıraç Kuruçeşme: 07.30* Kıraç köyiçi: 07.45* Talatpaşa Yürek Market: 08.15* Beylikdüzü Migros: 08.15* Avcılar metrobüs: 08.30* Balıkyolu köprüsü: 08.00* İnci kasap önü: 08.00* Yeşilkent Pazar girişi: 08.15* Yeşilkent Nehir Pas. Önü: 08:20* Yeşilkent DHL önü: 08.25

KÜÇÜKÇEKMECEİletişim No: 697 71 53 / 0536 714 62 06* Şahintepe Mercan Sok. durağı: 07:45* Altınşehir Meydan: 07:45* Kanarya Tren İstasyonu çıkışı: 08:00* Kanarya Moroğlu Lisesi önü: 08:15* Sefaköy İşçi Kültür Evi: 08:15* Arel Üniversitesi önü, Sefaköy: 08:30* Yenibosna Cemevi önü: 08:30* Yenibosna Metrobüs çıkışı: 08:45* İkitelli Arenapark önü: 07.45

* Halkalı Meydanı: 08.00 GOP

İletişim No: 0535 915 32 45* GOP Merkez-İşçilerin Birliği Derneği: 8.30* Karadeniz Mah. İmam Hat. Durağı: 8.15* Gazi Mah. Yunus Emre Son Durak: 8.15* Gazi Mah. Şair Abay Lisesi önü: 8.30* Alibeyköy Veysel Karani Cami önü: 8.45

ÜMRANİYEİletişim No: 0531 889 32 35* Ferhatpaşa mah.* Yıldızeli Doğanlar Köyü Derneği: 08.00* 30 Ağustos Parkı: 08.15

Sultanbeyli* Başaran Mah: 08.00* Sultanbeyli Merkez* Cami Durağı: 08.15

Sarıgazi* Sarıgazi Merkez Durağı: 08.00* Meclis Mah. Durağı: 08.10* Madenler Durağı: 08.15

Ümraniye* Huzur Mah. Durağı 08.15* Tepeüstü Durağı: 08.30

KARTAL-MALTEPEİletişim No: 0531 337 93 14* Kartal Cemevi: 08.00* Çıtır Ekmek: 08.05* Ahmet Şimşek Koleji önü: 08.10* Beyaz Köşk Durağı:08.15* Maltepe Otobüs Durağı:08.20* Maltepe Köprüsü: 08.30* Bostancı Köprüsü: 08.40

Gülsuyu-Zümrütevler* Tepe: 08.00* Okul: 08.05* Heykel: 08.10* Mustafa Bakkal: 08.15* Fatma Hanım: 08.15* Çağrı Sitesi Önü: 08.30

Çınardere-Kurfalı* Kurfalı Son Durak: 08.00* İSMEK Önu: 08.10* Kurfalı Dede’nin Kahvesi: 08.15

PENDİK* Aydos Üçyol ağzı: 08.30* Pendik PSKD önü: 08.30* Güllübağlar Aşevi: 08.45* Pendik Köprüsü: 09.00 * Konaşlı Merkez: 08.30* Aydınlı AVM önü: 08.30* İçmeler Köprüsü: 08:45* Esenyalı Köprüsü: 08.45

GEBZEİletişim No: 0 537 335 27 75* Gebze Çarşı Tatlıkuyu Kiler Önü: 08:00* Ulaştepe Meydan: 08:00* Emek Mah. Yıldız Bakkal: 08:00* Mudurnutepe Son Durak: 08:00* Erişler Pastane: 08:00* FENİŞ: 08:30* Çayırova Köprü: 08:30

İstanbul BDSP1 Mayıs’ta Taksim’e çağırıyor!

Page 10: Kızıl Bayrak 2013-17

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 1 Mayıshazırlıkları kapsamında 21 Nisan günü Kartal, GOP,Küçükçekmece, Gebze, Buca ve Manisa’da etkinliklerdüzenledi. Sınıf devrimcileri, etkinlikler vesilesiyle işçive emekçileri bir kez daha ‘işçilerin birliği halklarınkardeşliği’ için 1 Mayıs alanlarına, çağırdı.

Kartal 1 Mayıs pikniği, hava şartlarından kaynaklı olarak

salon etkinliğine çevrildi. Ortak sofra kurarak güne başlanırken kahvaltının

ardından başlayan programda devrim ve sosyalizmşehitlerinin anısına TKİP Kurucu Üyesi ve Ölüm Orucuşehidi Hatice Yürekli şahsında saygı duruşuna geçildi.

Saygı duruşunun ardından Kartal İşçi Kültür Eviadına yapılan konuşmada, 1 Mayıs’ta alanlarda olmaçağrısı yapıldı.

Kartal İşçi Kültür Evi’nden gençlerin, UlucanlarKatliamı’nda şehit düşen TKİP MK üyesi ÜmitAltıntaş’ın “Tek Renk Kızıl” adlı yazısından uyarlamışolduğu bağlama eşliğindeki şiirsel dinletinin sunumugerçekleştirildi.

İlgi ile karşılanan sunumun ardından Hatice Yüreklianısına Kartal İşçi Kültür Evi’nden emekçilerinhazırlamış olduğu şiir dinletisi sunuldu.

Etkinlikte BDSP adına yapılan konuşmadamücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı.

Etkinliğe destek veren sanatçılardan müzisyen AliHaydar’ın seslendirdiği türküler ve devrimci ezgiler hepbir ağızdan söylendi. Dinleti “Çav Bella” marşınınsöylenmesi ile sonlandırıldı.

Etkinliğe katılan emekçi bir ailenin 5 yaşındaki kızçocuğu gitar eşliğinde kısa bir dinleti sundu. Dinletininardından etkinlik sonlandırıldı.

GOP İşçilerin Birliği Derneği, “İşçilerin birliği halkların

kardeşliği için 1 Mayıs’a!” şiarıyla, dernek binasındaetkinlik gerçekleştirdi.

Etkinlikte yapılan konuşmada 1 Mayıs’ta Taksim’dekızıl bayrakların dalgalandırılması çağrısı yapıldı.

Konuşma sonrasında dünya ve Türkiye 1 Mayısı’nıanlatan belgesel gösterimi yapıldı. Gösterimin ardından,Hatice Yürekli yapılan anmayla selamlandı.

1 Mayıs etkinliğinin ardından, etkinliğekatılanlarla birlikte pratik çalışmanın planlanmasıyapıldı. Mahalle komitelerinin daha da genişletilmesikararı alındı.

Küçükçekmece Etkinlikte ilk olarak Divriği Kültür Derneği

müzik grubu Grup Yedirenk sahne aldı. GrupYedirenk’in halkların kardeşliğine vurgu yapanrepertuarında farklı dillerde parçalar seslendirildi.Ardından Sefaköy İşçi Kültür Evi TiyatroTopluluğu’nun hazırladığı “Hayrola” isimli oyunsergilendi. Tiyatronun ardından yemek ve ortakoyunlar için ara verildi.

Etkinliğin ikinci bölümü Hatice Yüreklişahsında tüm devrim şehitleri için bir dakikalıksaygı duruşu ile başladı. Ardından Hatice Yürekliiçin hazırlanan anma progamı sunuldu.

Anmanın ardından konuşma yapan BDSPtemsilcisi 1 Mayıs’ta BDSP saflarında Taksim’deolmaya çağırdı.

Etkinlik Sefaköy İşçi kültür Evi TiyatroTopluluğu’nun hazırladığı “Tanya” isimli oyununsergilenmesi ile devam etti. Malatya Hüsükuşağı

Derneği’nden gençlerin seslendirdiği türkülerin ardındanda Sefaköy İşçi Kültür Evi’nden bir emekçi ve liseöğrencisinin ortak seslendirdiği “Uğurlama” parçasısunuldu.

Gebze 21 Nisan Pazar günü Gebze’de “İşçilerin birliği

halkların kardeşliği” pikniği yapıldı. Program, NazımHikmet’in “Türkiye işçi sınıfına selam” şiiri ile başladı.Selamlamanın ardından BDSP adına bir konuşmagerçekleştirildi.

BDSP konuşmasının Ekim Gençliği adına bir yapılankonuşma izledi ve 1 Mayıs alanında olma çağrısıyükseltildi.

Programın ilk bölümü şiir dinletisi ve devrimci marşve türkülerle sona erdi. Verilen arada sportif faaliyetlerdebulunuldu.

Programın ikinci bölümüne Hatice Yürekli’ninanması ile başlandı. Anmanın ardından serbest kürsübölümüne geçildi. Direnişlerini kazanımla sonlandıranPMR işçileri adına da bu bölümde bir konuşma yapıldı.Konuşmalardan sonra devrimci marşlardan oluşan birmüzik dinletisi gerçekleştirildi. Ortak sofrada yenilenyemeğin ardından Kürtçe ezgilerle halaya duruldu.

Piknik programının sonunda BDSP saflarınıgüçlendirmeye çağıran bir konuşma yapıldı. 1 Mayısmarşının hep bir ağızdan okunması ve “1 Mayıs’taTaksim alanındayız!” sloganının atılmasıyla pikniksonlandırıldı.

Buca İzmir’de 1 Mayıs çalışmalarının Buca ayağında

“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için 1 Mayıspikniği” gerçekleştirildi.

Sabah saatlerinde piknik alanına varılmasıyla beraberortak kahvaltı sofrası kuruldu. Kahvaltıdan önce BucaBDSP adına açılış konuşması yapıldı. Kahvaltınınardından verilen arada Bucalı işçi ve emekçiler bağlamave gitar eşliğinde türkü ve marşlar söylediler. Akşamsaatlerinde kurulan sofranın ardından 1 Mayıs forumu

gerçekleştirildi. Forumda 1 Mayıs’ın tarihçesi aktarılarak“Neden 1 Mayıs’a gitmeliyiz?” sorusu cevaplandırıldı.

Pikniğe katılan kitlenin örgütlü tutumu piknikalanında ilgi konusu olurken, etkinlik boyunca pikniğintüm işleri kolektif bir emeğin ürünü oldu.

ManisaMetal İşçileri Birliği, 1 Mayıs pikniği gerçekleştirdi.

Program; sunucuların okuduğu “Türkiye işçi sınıfınaselam” şiiriyle açıldı. Açılışın ardından 1 Mayıs’ıntarihçesi ve önemi üzerine bir sunum gerçekleştirildi.

Ardından Metal İşçileri Birliği temsilci söz alarak işçive emekçileri bekleyen saldırılara ve bu saldırılara karşımücadelenin önemine değindi.

Serbest kürsüde değişik fabrikalardan söz alan işçilerkarşı karşıya kaldıkları sorunları aktardılar. Manisa EkimGençliği ve Devrimci Liseliler Birliği ise gençliği 1Mayıs’ta alanlara çağırdılar.

Serbest kürsünün ardından gençlerin hazırladığı“Makineleşme” adlı tiyatro gösterisi sergilendi.

Programın ikinci bölümünde Paydos şiir grubu veGrup Eksen türkülerle halaylarla programı sonlandırdı.Son olarak BDSP temsilcisi söz alarak 1 Mayıs’ taalanlara çağırdı.

Kızıl Bayrak / Kartal-GOP-Küçükçekmece-Gebze-Buca- Manisa

1 Mayıs Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201310 * Kızıl Bayrak

21 Nisan 2013 / Kartal

21 Nisan 2013 / Manisa

21 Nisan 2013 / Gebze

BDSP’den 1 Mayıs’a hazırlık etkinlikleri

Page 11: Kızıl Bayrak 2013-17

Sınıf devrimcileri 1 Mayıs hazırlıklarınıyoğunlaştırıyor. İşçi ve emekçileri, üniversitelileri,liselileri 1 Mayıs’ta alanlara çağırıyor.

İstanbulKartal’da sınıf devrimcileri, 1 Mayıs bildirilerini

işçilere ulaştırarak Taksim çağrısı yapıyor. Bildiriler ve araç kalkış saatlerinin yer aldığı el

ilanları Kartal, Esentepe mahallelerindeki emekçilereulaştırıldı. Bankalar Caddesi’nde önlüklerle beraberajitasyonlar eşiliğinde 1 Mayıs çağrısı yüseltildi. ABBişçilerine de 1 Mayıs bildirileri ulaştırıldı. Maltepe,Beşçeşmeler, Atalar ve Yunus mahallelerinde ve trenistasyonlarına afişler yapıldı.

Tuzla’da 1 Mayıs bildirileri, sabah servisnoktalarında, semt pazarlarında sesli ajitasyonkonuşmaları ile ve gerçekleştirilen ev ziyaretleri ileemekçiler 1 Mayıs’a çağırıldı.

Metal İşçileri Birliği’nin “1 Mayıs’ta Taksim’e”başlıklı bildirileri de sendikasız metal fabrikalarınadağıtıldı.

Ümraniye’de Devrimci Liseliler Birliği, 24 Nisan

Çarşamba günü Çekmeköy TOKİ Lisesi önündebildiri dağıtımı gerçekleştirildi. Araç kalkış saatlerininyazılı olduğu 1 Mayıs çağrı bildirileri ders çıkışıTOKİ Lisesi öğrencilerine ulaştırıldı.

Bursa BDSP’nin afişleri İzmir yolu üzerine, Korupark ve

Sırameşeler metro yoluna, Ataevler Köprüsü’ne,Küçük Sanayi Köprüsü’ne ve metro çıkışına yaygınbir şekilde yapıldı.

Esenevler ve Emek’ten 1 Mayıs günü kaldırılacakolan araçların duyurusunu içeren afişler iki mahalleyeyapıldı. İki mahalleye ayrıca el ilanları dağıtıldı.

DLB’nin çıkarttığı afişler Esenevler’de bulunanmeslek lisesinin çevresine ve 75. Yıl Parkı’na yapıldı.

İzmir BDSP’nin araç kalkış noktalarının bulunduğu el

ilanlarının yapıştırıldığı 1 Mayıs çağrı bildirileribinlerce işçi ve emekçiye ulaştırıldı. DağıtımlarAliağa’da, Menemen’de ve Çiğli Harmandalı’dayüzyüze dağıtılırken Küçük Çiğli ve Güzeltepe’de de

yüzlerce bildiri kullanıldı. Ata Sanayi’de ve Çiğli Organize Küçük

Parseller’de yemek ve çay molasına çıkan işçilerebildiriler dağıtılırken Schnieder Elektrik, Alliance OneTütün, Mude Tekstil, Belgü Tekstil, Roteks ve VenaTekstil fabrikasına dağıtım yapıldı.

Ayrıca Menemen üst geçit ve Asarlık’ta demir-çelik işçilerinin servis noktalarında bildiri dağıtıldı.

1 Mayıs çağrı afişleri Çiğli merkez, Soğukkuyu,Naldöken, Bayraklı, Alsancak, Basmane ve Konakhattına yapıldı.

Çanakkale Biga ilçesinde Ekim Gençliği okurları ile haftalık

eğitim çalışmaları yapılmış ve 1 Mayıs’ınörgütlenmesi konusu üzerine tartışmalaryürütülmüştü.

Bu çalışma devam ederken kent merkezindebulunan Ekim Gençliği okurları da, afiş çalışması ilebildirilerin dağıtımını sürdürdü. Yalnızca öğrencilerdeğil, Kızıl Bayrak okuru işçiler de 1 Mayıs’a katılımkonusunda planlamalar yaptı.

Ankara Ankara’nın temel olarak kullanılan caddelerden

İstanbul Yolu ve Eskişehir Yolu’na üç çeşit 1 Mayısafişi yaygın olarak yapıldı.

Sincan’da işçi ve emekçilerin bulunduğu sitelerdetek tek kapılar çalınarak 1 Mayıs çağrısı yapıldı.Ayrıca Sincan’da yoğun olarak yazılamalar yapıldı.Sincan’da 12. Cadde, Cimşit, Sincan merkez, Plevneve işçilerin kullandığı servis güzergahları 1 Mayısafişleri ile donatıldı.

Çeşitli yerlerde 1 Mayıs gündemi vesilesi ilekahvaltı, piknik vb. etkinlikler planlanarak hayatageçirildi.

Kızılay’da 23 Nisan günü Sakarya Caddesi’nde 1Mayıs bildirisi dağıtıldı.

Mamak’ta Tekmezar ve Tuzluçayır mahallelerindekapı kapı dolaşıldı. Tekmezar ve Natoyolu bölgelerineafişler yapıldı.

Mamak’ta gerçekleştirilen Liselilerin Sesi satışı ileMamak’taki liselilere ulaşıldı. Ege Lisesi duvarınayapılan yazılamalarla liseliler 1 Mayıs’a çağrıldı.

Adana 1 Mayıs’a çağrı afişleri çarşıda yapıldı.

Cumhuriyet, Yamaçlı, Anadolu, Dedekorkutmahallelerinde bildiri dağıtımları gerçekleştirildi.Organize Sanayi Bölgesi’nde BOSSA fabrikasında,Saydam Caddesi’nde ve Şakirpaşa Metal Sanayisi’ndede Adana İşçi Bülteni işçi ve emekçilere ulaştırıldı.

TrakyaLüleburgaz’da işçilerin servis bekleme noktalarına

BDSP imzalı 1 Mayıs bildirilerinin dağıtımı yapıldı.Dağıtım esnasında işçilerle sohbet edildi. İşçilerin 1Mayıs’a dönük bir ilgilerinin olmasına karşın bölgedeyaşanan olumsuz mücadele süreçlerinden dolayısendikalara ve mücadeleye mesafeli durduklarıgözlemlendi.

BDSP’nin 1 Mayıs afişleri ise Çorlu’da SağlıkMahallesi ile Çorlu Merkez’e yapıldı.

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

Sınıf devrimcilerinden1 Mayıs çağrısı

Damal gençliği 1 Mayıs’a yürüyor!

Ardahan Damallı gençler, 2013 İstanbul 1 Mayısı’na yönelik hazırlıkları çerçevesinde 21 Nisan akşamıEsenyurt’ta 1 Mayıs toplantısı gerçekleştirdi.

Oldukça canlı bir atmosferde gerçekleşen toplantı, BDSP tarafından hazırlanan 1 Mayıs sinevizyonunungösterimi ile başladı. 1 Mayıs’ın sınıfsal ve tarihsel arka planının yanısıra Türkiye’de 1 Mayıslar’ın daanlatıldığı sinevizyonun ardından sohbet bölümüne geçildi. Bu bölümde söz alan Damallı gençler,fabrikalarında yaşadıkları sorunları aktararak birlik olmanın önemine değindiler.

Etkinlikte Damal Gençliği adına yapılan konuşmada ise, işçi ve emekçilerin fabrikalarda yaşadığı kölelik vekuralsız çalışma koşullarına karşı birlik ve mücadelesini yükseltme çağrısı yapıldı. Alevi kimliğine yöneliksaldırılara da değinilen konuşmada, 1 Mayıs’ta Taksim’de olmanın önemi üzerinde duruldu.

Toplantıda söz alan birçok kişi de iç dayanışmayı büyütecek olan etkinlik ve eylemler gerçekleştirmekgerektiğini ifade etti.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Page 12: Kızıl Bayrak 2013-17

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın MESSdayatmalarına karşı gerçekleştirdiği eylemPrysmian’ın önünde başladı. Bursa’dan SCM işçilerikitlesel olarak katılım sağlarken, Asil Çelik, Bosch veTecasa’dan işçiler eyleme destek verdi. Ses aracındançalınan müzik eşliğinde Bursa’dan gelen işçilerPrysmian önünde, işçilerin gündüz vardiyasındançıkmasını beklerken, Prysmian işçileri ise fabrikadankortej oluşturarak “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!” sloganı eşliğinde çıktı.

Böylece “MESS dayatmalarına hayır!” anapankartı arkasında Prysmian ve SCM işçileri kendipankartlarını açarak yürüyüşe başladılar. Genelmerkezden Selçuk Göktaş ve Özkan Atar da kortejdeyer aldı.

Yol boyunca ses aracından Mudanya halkınaseslenildi. Metal işçilerinin mücadelesi anlatılarak,MESS dayatmaları teşhir edildi. Ayrıca grevdekiÇAYKUR işçileri de selamlandı. ÇAYKUR’dakimücadele “ÇAYKUR işçisi yalnız değildir!” ve“Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarıyla desteklendi.

Yol boyunca “MESS, MESS şaşırma sabrımızıtaşırma!”, “Metal işçisi direnişin simgesi!”, “Geliyorgeliyor genel grev geliyor!”, “Sadaka değil toplusözleşme!”, “Sefalet ücreti istemiyoruz!” sloganlarıatıldı.

Meydana gelindiğinde basın açıklamasını SelçukGöktaş gerçekleştirdi. Bu toplusözleşmesinin 1 yılönce sonuçlanması gerektiğini hatırlatan Göktaş,iktidarın keyfi tutumuna dikkat çekti. Sarı sendikalanlayışın yolunun açıldığını belirterek ÇAYKURgrevine değindi. Burada da işçilerin iradeleri dışında

zorla sarı sendikaya üye yapılmaya çalışıldığınısözlerine ekledi ve Çaykur işçileriyle dayanışmaçağrısı yaptı.

Birleşik Metal-İş’in geçtiğimiz toplusözleşmedöneminde MESS’e 30 yıldan sonra yenilgiyitattırdığını belirtirken, metal işçilerinin MESS ve TürkMetal’e gerekli dersi verdiğini sözlerine ekledi.Göktaş Türk Metal’in bugünlerde sendikacılıkoynamaya çalıştığını ifade ederek “İşverenin koynundabüyüyen sendikal anlayış metal işçisine bir şeyveremez” dedi.

AKP hükümetinin kıdem hakkının gaspına yöneliksaldırılarına da değinerek MESS’in iktidardan güçaldığını belirtti. “Onların yasaları varsa bizim deyasalarımız var” diyerek yasa tanımaz buparlamentoda metal işçilerinin de yasa tanımayacağınıvurguladı.

MESS’in dayatmalarını geri çekmediği taktirdebuna grevle karşılık vereceklerini söyleyen Göktaş,arabulucu sürecinin tamamlandığını hatırlattı. Metalişçilerine “greve hazır mıyız?” diye soran Göktaş’aişçiler coşkulu bir şekilde “hazırız!” diye karşılıkverdi. Göktaş bu süreçte Tofaş ve Renault işçilerini dearkalarında görmek istediklerini ifade etti.

Konuşmasını “Bugün ÇAYKUR işçileri sokaktayarın yüzbinler sokakta olacağız. Kavgamız,mücadelemiz hayırlı olsun” diyerek sonlandırdı.

Basın açıklamasının ardından eylem sona erdi. Eyleme Metal İşçileri Birliği ve BDSP de destek

verdi. BDSP’nin 1 Mayıs bildirileri eylemden sonradağıtıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Metal işçilerindenMESS’e yanıt

Metal işçileriyle dayanışma çağrısı

Metal İşçileri Birliği Bursa’da emekçileri MESS dayatmalarına karşı metal işçileriyle dayanışmayıyükseltmeye çağırdı.

Fomara Meydanı’nda imza standı açılarak ajitasyon konuşmaları eşliğinde bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.Standda “MESS dayatmalarını geri çek!”, “1 Mayıs alanları MESS’e yanıt olacak!”, “Metal işçilerinin taleplerikabul edilsin!” dövizleri ve “İşçi kıyımına son! İşten atmalar yasaklansın!” afişi asıldı.

İmza standına ilgi yoğundu. Kısa sürede yüzlerce imza toplandı. Çeşitli fabrikalarda çalışan metal işçileristanda gelerek imza atarken, işçilerle süreçle ilgili sohbet edildi. İşçiler Türk Metal’e güvenmediklerinibelirtirken birçoğu da satış sözleşmesine imza atılacağını düşündüğünü dile getirdi.

Sınıf Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201312 * Kızıl Bayrak

İzmir’de binler“taşerona hayır” dedi!

DİSK, KESK, TÜRK-İŞ, TMMOB ve TTB’nin birlikteörgütlediği “Taşerona hayır” eylemi binlerce işçininkatılımıyla gerçekleştirildi. 18 Nisan’da BasmaneMeydanı’nda toplanan kitle yolun tek şeridini trafiğekapatarak İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) önüneyürüdü. Yürüyüş boyunca taşeron sistemini veAKP’nin sınıfa yönelik saldırılarını teşhir edenajitasyon konuşmaları yapıldı. Eylemde taşeronsistemini teşhir etmek amacıyla önde imam yürürkenardında siyah tabut taşındı.

Hazırlanan ortak metni DİSK Ege Bölge Temsilcisive Genel-İş 3 No’lu Şube Başkanı Memiş Sarı okudu.Eyleme Türk-İş 3. Bölge Temsilciliği, Belediye-İş tümşubeler, Genel-İş tüm şubeler, Birleşik Metal-İş, Yol-İş, TÜMTİS, Petrol-İş İzmir Şube, Türk Metal, Tes-İş,Tek Gıda-İş, BMC işçileri, BDSP ile devrimci kurum vekitle örgütleri destek verdi.

Sınıf devrimcileri eyleme “Taşeronlaşmaya,güvencesiz çalışmaya hayır. Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni!/BDSP” şiarlı pankart ve flamalarla katıldılar.Ayrıca taşeronlaşma karşıtı bildiri dağıtımı yaptılar.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir’de taşeronakarşı 24 saat direniş!

Genel-İş Sendikası’na bağlı İzelman işçilerinin işgüvencelerini savunmak için yaptığı eylemler, 24Nisan günü belediye önüne kurulan çadırla sürdü.İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) önünde çadırlarınıkuran sendika 24 saat bekleyeceklerini açıkladı.

Kitlesel eylemde İBB önünde “onbinlerce işçi 650işçi için yürüyor” pankartı açıldı. Eylemde ilk olarakEge Bölge Temsilcisi ve Genel-İş 3 Nolu Şube BaşkanıMemiş Sarı kısa bir konuşma yaptı. Sarı’nın ardındanGenel-İş Daire Başkanı Cafer Konca söz aldı. İzelmansüreciyle ilgili basına demeç veren siyasetçilerieleştiren Konca, siyasetçileri de taşerona karşımücadeleye davet etti.

Eyleme Genel-İş’in tüm şubeleri, Sosyal-İş, Lastik-İş, Dev Maden Sen, Dev Sağlık-İş, Tüm Bel Sen 1 ve 2No’lu şubeler, Türk-İş 3. Bölge Temsilciliği, TÜMTİS,BDSP ve birçok ilerici-devrimci kurum destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 13: Kızıl Bayrak 2013-17

Sınıf Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

MESS ile Türk Metal arasındaki TİSgörüşmelerinde arabulucu aşamasında da anlaşmasağlanamadı. Metal İşçileri Birliği yaptığıaçıklamayla gelişmeleri duyurdu ve metal işçileriniuyanık olmaya çağırdı. MİB’in açıklaması şöyle:

MESS ile Türk Metal arasındaki TİSgörüşmelerinde arabulucu aşamasında da anlaşmasağlanamadı. MESS’in Ankara bürosunda 19 Nisangünü resmi arabulucu başkanlığında taraflar arasındayapılan son görüşmede, anlaşma sağlanamaması

üzerine uyuşmazlık zaptı tutuldu. Yasalprosedüre göre resmi arabulucu

tarafından tutulan uyuşmazlıkraporu 3 gün içerisindebakanlığa gönderilecek,bakanlık da yine 3 gün

içerisinde raporu taraflarailetecek.

Yasal prosedüregöre raporun taraflaraulaşmasının ardından

sendikanın grev kararıalıp fabrikalara asmasıgerekiyor. Grev

kararının 60 güniçerisindeuygulanmasıgerekiyor. Eğer busüre içerisinde grevkararınıuygulamayasokmazsa,sendikanın yetkisidüşer.

Arabulucuaşamasının daanlaşmazlıklasonuçlanmasını

internet sitesindenduyuran Türk

Metal’in, grevden bahsetmemesi ise dikkat çekti.Açıklamada sürecin bundan sonraki aşaması için şune olduğu belirsiz ifadeler kullanılıyor: ‘Raporunsendikamıza tebliğinden itibaren iki aylık süreçiçerisinde gelişmelere göre hareket tarzımızbelirlenecektir.’

Türk Metal grevin lafını ağzına almaktankaçınıyor. Oysa gerçekten kazanmak isteyen birsendika olsa MESS’i korkutmak için dahi greveçıkarız demesi gerekirdi. Ama besbelli ki Türk Metaltüm hesaplarını işçilerin olası bir satışa razıgetirilmesi üzerine yapıyor... İşçileri grev havasınasokmaktan da uzak duruyor. Böylelikle bugüne kadaryapılan göstermelik eylemleri mücadele için yeterligörüyor, ya da daha doğrusu böyle göstermeyeçalışıyor.

Bu da metal işçileri için bir kez daha uyarıcıolmalıdır. Metal İşçileri Birliği arabulucuaşamasında da anlaşma olmamasına rağmen, satışınan meselesi olduğunu bir kez daha belirtmekte vemetal işçilerini uyanık olmaya çağırmaktadır.

Seyirci olma, satışa izin verme!Grev silahını kuşan MESS’i yere ser!

Metal İşçileri Birliği

Türk Metal’in açıklaması şöyle:“2012-2014 MESS Grup sözleşmesi resmi arabulucuson toplantısı 19.04.2013 günü yapıldı.

MESS Ankara bürosunda, resmi arabulucuProf.Dr.Nizamettin Aktay başkanlığında yapılantoplantıda anlaşma sağlanamamıştır.Böylelikle resmi arabulucu safhası da uyuşmazlıklaneticelenmiştir.Bundan sonraki yasal aşamada, resmi arabulucu 3işgünü içerisinde raporunu bakanlığaverecek,bakanlık ta 3 işgünü içerisinde raporutaraflara yollayacaktır.Raporun sendikamıza tebliğinden itibaren iki aylıksüreç içerisinde gelişmelere göre hareket tarzımızbelirlenecektir.”

Metalde grev yolugözüktü!

Taral Tarım’da TürkMetal yetki aldı!

Bir süre önce, Birleşik Metal-İş Sendikası’nınüyeliklere başladığını öğrenen Taral patronu birgrup işçiyi işten atmıştı. Bunun üzerine işçilerBirleşik Metal-İş öncülüğünde direnişebaşlamışlardı. Taral patronu işçilerin örgütlenmefaaliyetini bitirmek için Türk Metal çetesi ilebirlikte işçiler üzerinde baskı oluşturmayabaşlamıştı. Bazı işçileri parayla satın almaktan,DİSK’in “terör örgütü” olduğuna dair iftiralarakadar her türlü yöntem direnişi ve örgütlenmefaaliyetini bitirmek için Taral patronu ve TürkMetal çetesi işbirliğiyle hayata geçirildi. Direnişçiişçilerin ve Birleşik Metal-İş üyesi çalışan işçilerinarasında güçlü bir birliktelik olmadığı için baskı vetehditler işçilerde kırılmaya neden olmuştu. Bazıişçilerin para karşılığında sendikadan istifa etmesiBirleşik Metal-İş üyesi diğer işçiler için kırılmanoktası olmuştu.

Patronla işçiler gizli görüşme yaptılar

Patron ve Türk Metal çetesinin baskıları sonucuiradeleri kırılan direnişçi işçiler ve içerdeki BirleşikMetal-İş üyesi işçiler, patronun uşakları aracılığı ilegönderdiği gizli görüşmeyi kabul ettiler. BirleşikMetal-İş 2 No’lu Şube ve direnişe destek olan sınıfdevrimcilerinin arkasından oyun çevirerek Taralpatronu ile görüşen işçiler, 11. günde direnişisonlandırdılar. Taral patronu ile maaşlara %10zam, işten atılanların geri alınması ve Türk Metal’eüyelik konusunda anlaşma sağlamış oldular.

Yetki Türk Metal çetesinde

İşçiler, patronla yaptıkları gizli görüşmeninardından Türk Metal’e üye oldular. Türk Metalçetesi işçilere temsilcilerin seçimle belirleneceğiniifade etti. Kendileri için işçi iradesinin belirleyiciolduğunu söyleyen çete hafta başı bakanlıktanyetkiyi aldıktan sonra verdiği sözü unuttu. Birkaçgün önce yetkinin sendikaya ulaşması ile temsilciyişubenin atayacağını açıklayan çeteye işçiler tepkigösteriyor.

Taral işçisi Türk Metal’denilk tokadı yedi

Entrikalar çevirerek Birleşik Metal-İş’ten istifaeden Taral işçileri Türk Metal çetesinin gerçekyüzünü görmeye başladılar. Fabrika içinde BirleşikMetal-İş’ten istifaya öncülük eden bazı işçilerekarşı da sendikanın itibarsızlaştırma çabaları alttanalta sürüyor. Taral’da direnişle yaratılan değerleripazarlık malzemesi yapan işçilere Türk Metal çetesikendi gerici tutumlarını dayatıyor.

Kızıl Bayrak / GOP

Page 14: Kızıl Bayrak 2013-17

Sınıf Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201314 * Kızıl Bayrak

İşçi sınıfının son 20 yıllık tarihinin en büyükgrevi ilk gününü doldurmadan sona erdi. Başladığıilk andan itibaren çevresinde büyük bir heyecandalgası yaratan bu grev devam etseydi, işçi sınıfı içinileriye doğru büyük bir hamle olacak, hareketinbundan sonraki seyri üzerinde çarpıcı etkilerdebulunabilecekti. Zira bu aynı dönemde metal baştaolmak üzere pek çok işkolunda yüzbinlerce işçi toplusözleşme sürecinde bulunuyor. Bunun için ÇAYKURgrevi bir ilk kıvılcım ve işçi sınıfının diğerbölüklerine örnek olur, yol gösterirdi. Onların da buaynı yoldan ilerlemek konusundaki cesaretiniarttırırdı. Böylelikle de ’90’ların başındakine benzerbir grev dalgasının ortaya çıkmasının potansiyelolanakları vardı-hala da var.

Diğer taraftan ise bu grev, körüklenen barış veanayasal hayallere ve tersinden de körüklenenmilliyetçi-şoven politikalara (Rize’nin önemli birKaradeniz kenti olma konumu hatırlanmalıdır) sınıfcephesinden yapılmış büyük bir müdahale olabilirdi.Böylelikle de işçi sınıfı kendi ‘birlik ve kardeşlik’çözümünü ortaya koyar, sınıf mücadelesi eksenindesiyasal alanın yeniden düzenlenmesinin yolunuaçardı.

Fakat ne yazık ki ÇAYKUR grevi olumsuz birdeneyime dönüştü. ÇAYKUR işçileri soyunduklarıbu büyük görevi sonuna kadar götüremediler ve dahailk perdede yenildiler. Böylelikle de umulanın aksineişçi sınıfına kötü bir deneyim oldular.

Fakat işçi sınıfı açısından bu durum, neumutsuzluğun bir nedeni olur, ne de grevyapılamayacağına bir kanıt oluşturur. İşçi sınıfıÇAYKUR sürecine bakarak grev gibi ciddi birmücadeleye nasıl hazırlanmak gerektiğini, neleryapmak ya da neler yapmamak gerektiğinigörmelidir. Bu halde ÇAYKUR kötü bir deneyimdir,ama yine de bir deneyimdir. Eğer işçi sınıfı budeneyimden gerekli dersleri çıkarabilirse, ÇAYKURişçilerinin yapamadığını yapar, grev silahını etkilibiçimde kullanabilir ve başarıya ulaşabilir.Unutmamak gerekir ki işçi sınıfı yıllar boyu

kendisine unutturulan en önemli silahını en baştankullanmayı öğreniyor. Bunun için de ÇAYKUR’larınolması kaçınılmazdır. İşçi sınıfı Daiyanglar’danÇAYKUR’lardan öğrenerek daha da ileriye gidecek,grev silahını kullanarak sermaye ve uşaklarını dizegetirmeyi mutlaka başaracaktır.

Bu anlayışla burada ÇAYKUR greviyle ilgili bazıkısa sonuçlar, ya da başka ifadeyle bazı kısa derslerçıkarmak istiyoruz. İşçi sınıfı ve onun ileri öncülerimutlaka daha yoğun bir düşünsel emekle ve pratiğiniçerisinde olmanın avantajıyla daha ayrıntılı, somutve işlevsel sonuçlar çıkarmayı bilecektir.

ÇAYKUR grevinden çıkarılacak ilk derslerşunlar:

1. Grev için çok yönlü hazırlık yapmakgerekir. Bu her şeyden önce işçileri greve ve olasısonuçlarına göğüs gerecek bir bilinç ve mücadelekapasitesi kazandırmak demektir. Bunun içinöncelikle greve giden süreci bir eylemlilik süreciolarak işletmek yoluyla işçileri eylem sahasınaçıkarmak, eylemle ve mücadeleyle tanıştırmakgerekir. Bu işçilere bir mücadele kapasitesikazandırır, kendisini-ailesini daha çetin mücadelelerehazırlamasına olanak sağlar.

Hatırlanırsa ‘90 yılında gerçekleşen grevdalgasının doruk noktası olan Zonguldak madenişçilerinin büyük grevi ve yürüyüşü, günlerce sürenve kenti ayağa kaldıran, kenti günlerce kilitleyeneylem ve yürüyüşlerin de doruk noktasıydı. Yıllarboyu zamsız çalışan çay üzerine yaşamını kurmuş birkentte aynı düzeyde olmasa da Zonguldak gibi birörnek yaratılabilirdi pekala.

Hazırlığın en önemli ikinci alanı ise örgütlenmealanındadır. İşçi sınıfının mücadele tarihi içerisindesabit olduğu gibi bunun biçimi grev komiteleridir.Eğer greve gidecek işçi bölüğü bir ordu gibikaynaşıp, tek bir adam gibi davranacaksa grevkomiteleri ona bunu sağlar. Grev komiteleri yoluylaişçilerin sorumluluk alması, sürece aktif bir biçimdekatılımı sağlanacaktır. Aynı zamanda ise sendikanın

yönetim kademelerinde oturanların denetlenmesiimkanını kazandıracak, böylelikle de onlarınyalpalamalarının önüne geçmek mümkün olacaktır.Grev komitelerinde sürece katılan işçiler umutlarınızaten güven duymadıkları bürokratlarabağlamayacak, böylelikle de sonuna kadar gidecekbir mücadele ufku edineceklerdir. ÇAYKURgrevinde tüm bu bakımlardan büyük bir yetersizliksözkonusudur. Zaten TEKEL direnişinden iyitanıdığımız sendika yönetimi de bu konuda dışarıyayansıyan bir hazırlık yapmamıştır.

2. Greve çıkacak işçilerin en azından ilk baştaaç kalmayacağını bilmesi, ayrıca işinikaybetmeyeceğine inanması gerekir. Bunun içingrev fonunun oluşturulması, diğer taraftan da baştasendika konfederasyonu olmak üzere sendikalarınkararlı ve tok bir dayanışma içerisinde olmalarıolmazsa olmazdır. ÇAYKUR grevinde bu bakımdanyeterli bir hazırlık sözkonusu olmamıştır. Sendikakonfederasyonları ancak grev başladıktan sonradayanışma mesajı yayınlamış, ÇAYKUR GenelMüdürü’nün tehdit açıklamalarını ise sessizliklegeçiştirmişlerdir. Elbette sınıf dayanışması biraz dadayanışma ihtiyacının ve aciliyetinin gösterilmesinebağladır. Yani grev devam etseydi kuşkusuzdayanışma ülke ve sınırları aşan bir ölçeğeulaşabilirdi. Bunun için de ÇAYKUR işçisininsoluğunu tutabilecek bir bilinç ve moral hazırlığasahip olması gerekiyordu.

3. Grev kırıcılığına karşı etkin mücadeleyürütmek grevin kaderi açısından olmazsaolmazdır. Bunun için bir yandan grev kırıcılığınınahlaki bir suç olduğunu anlatmak, ikinci olarak isegrev kırıcılarına karşı aktif ve fiili bir tutum almakgerekir. Eskiden işçiler tutumlarını sopalarlagösterirlerdi. Grev kırıcılığı utanç duyulacak birdurumdu, utanmaz hainlerin hakkı da doğal olarakkötekti. Bu bakımdan ÇAYKUR işçisi yeterincehazır değildi.

4. Diğer taraftan da pekala grevi kırmak içinmevsimlik işçilerin işe alınması beklenmedik birhamle değildir. Sendika yöneticileri kuşkusuz bunubiliyorlardı, ama hazırlık yapmadılar, işçilerihazırlamadılar. Göründüğü kadarıyla da grev buşekilde kırılmaya başladıktan sonra ise net bir tutumalmadılar, işçilerdeki geri bilince yaslanıp ‘neyapalım işçiler geri’ mazeretine sığınmış oldular.Oysa kararlı ve tok bir sendikal önderlik, önceliklegrevi sürdürme iradesine sahip işçilere (bazıfabrikaların sonuna kadar grevi sürdürdüklerinibiliyoruz) yaslanıp, yalpalayanlara karşı uzlaşmazbir tutum alabilir, böylelikle de onları dik tutabilirdi.

İşçi sınıfı, öncü unsurların, ama özellikle deÇAYKUR ile aynı yolda bulunanların bu derslerdende yola çıkarak kendi durumlarına bakmaları,hazırlıklarını gözden geçirmeleri ve daha büyük birkararlılık ve sorumluluk bilinciyle davranmalarıbüyük önem taşımaktadır.

Sınıf devrimcileri bu deneyimin ışığıyla da işçisınıfını grev silahının kabzasını daha sıkı kavramayaçağırmaktadır.

ÇAYKUR grevi kırıldı…

‘Grev’den öğrenerek,GREV’e yürüyelim!

Page 15: Kızıl Bayrak 2013-17

Kızıl Bayrak * 15SınıfSayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013.

Sermaye hayatı zindan ettiği emekçilerden, güngeçtikçe tepkiler almaya devam ediyor. Ekonomik vedemokratik talepleri için eylemler gerçekleştirenemekçiler, haklarının peşinde olacaklarını dilegetiriyorlar.

“Emekçi yoksa, hizmet de yok!”Tez-Koop-İş Sendikası 5 No’lu Şube üye ve

yöneticileri 24 Nisan’da yaptıkları eylemle, okullardaetüd ve beslenmenin kaldırılarak, bu bölümdeçalışanların işten çıkarılmasını protesto etti.Cağaloğlu’nda bulunan İstanbul İl Milli Eğitimbinasına yürüyüşle gelen emekçiler, yasa değişikliğiningeri çekilmesini, işten çıkarmaların durdurulmasını veatılanların geri alınmalarını talep ettiler.

Bursa DHL’de sendika düşmanlığıDaha önce İstanbul ve Gebze’deki DHL işçileri

TÜMTİS’e üye oldukları için işten atılmıştı. Bursa’dada DHL’nin British American Tobacco şirketindeçalışan bir işçi TÜMTİS’e üye olduğu için işten atıldıve direnişe başladı.

İşten çıkartılan Ali Açıcı ile direnişi üzerine sohbetettik. Açıcı, bir yıl önce işe başladığını ve daha önce de

İstanbul’daki şirketten müdürler aranarak zorlaHak-İş’e üye olmalarının istendiğini hatırlattı.Kendisinin Hak-İş’e üye olmadığını, baskınedeniyle işçilerin Hak-İş’e üye olduklarınısöyleyen Açıcı, daha sonra TÜMTİS’e üyeolduğunu ifade etti. İşten çıkarılma gerekçesiolarak ise “iş yerinde daralmaya gidildiğini”gösterdiklerini söyledi.

Çayırova Yurtiçi’de direnişsürüyor

300’e yakın işçinin çalıştığı Yurtiçi Kargo’dasefalet ücretlerine, hak gasplarına ve ağırçalışma koşullarına karşı işçiler Ocak ayınınbaşında Nakliyat-İş Sendikası’nda örgütlenmeçalışmalarına başlamıştı. Örgütlenmesürecinden haberdar olan yönetim ise Ocak

ayının 28’inde sendikaya üye olan 20’ye yakınişçiyi işten atmıştı. Yurtiçi Kargo’nun Çayırova’dabulunan Genel Müdürlüğü önünde 6 işçi tarafındanbaşlatılan direniş kararlılıkla sürüyor.

İşçiler yanarak ölmeyi mi seçti?Esenyurt Marmarapark AVM çadır yangını

davasının 6. duruşması 19 Nisan Cuma günügörüldü.

İstanbul Esenyurt’ta 11 Mart 2012 tarihindeMarmarapark AVM inşaatında yangın çıkmış veçadırda kalan 11 işçi hayatını kaybetmişti.Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılandavanın 6. duruşması 19 Nisan Cuma günügörüldü. Duruşmada kurtulan işçiler örnekgösterilerek “onlar da kurtulabilirlerdi, nedenkaçmadılar?” gibi soruların sorulması hayatınıkaybeden işçilerin aileleri tarafından tepkiyle

karşılandı. Duruşma öncesinde ise Esenyurt çadıryangınında hayatını kaybeden işçilerin aileleri veavukatları yaptıkları basın açıklamasıyla davanıntakipçisi olacaklarını yinelediler.

“Ya 305 dönecek ya şalter inecek!”Hava-İş Sendikası Genel Merkez binası önünde

biraraya gelen direnişçiler ve destekçiler, Bakırköymerkeze giden yolun bir şeridini trafiğe kapatarakkortej oluşturdular. En önde “THY A.O. Ve TeknikA.Ş.’de işten çıkarılan 305 işçi geri alınsın!”pankartının açıldığı eyleme, direnişçiler önlükler vesendika flamaları ile katıldılar. 20 Nisan’da yapılaneylemde, “Ya 305 dönecek ya da şalter inecek!”,“İsyan grev direniş!”, “Direndik kazandık sıra işedönüşte!”, “AKP’ye teslim olmayacağız!”, “Hakverilmez alınır zafer sokakta kazanılır!” sloganlarıatıldı.

Bakırköy Özgürük Meydanı’na kadar yapılanyürüyüş sonrası Hava-İş Sendikası Genel BaşkanıAtilay Ayçin bir konuşma yaptı. İşe iade davalarınınYargıtay’dan da onaylanarak kazanımla sonuçlanandirenişçilerin, işe alınmaları için mücadelelerinekararlılıkla devam edileceği açıklandı.

Katılımcı kurumların da yaptığı konuşmalardansonra, eylem söylenen ezgilerle ve halaylarla

sonlandırıldı.

Direnişçilerden Taksim yürüyüşüDirenişçi Hey Tekstil ve Kazova Tekstil işçileri

Taksim’de gerçekleştirdikleri yürüyüşle haklarınıistediler.

Direnişçi Hey Tekstil ve Kazova Tekstil işçileri 20Nisan’da Taksim Tramvay Durağı’nda biraraya gelerekGalatasaray Lisesi’ne yürüdüler. Yürüyüş sırasındaMango satış mağazası önünde durularak burada birsüre Hey Tekstil’in sahipleri protesto edildi, boykotçağrısı yapıldı.

Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüyüş yapıldıktansonra direnişçiler adına Hey Tekstil direnişçisi ZekiGördeğir bir açıklama yaptı. Ruhan Mavruk’unokuduğu şiirlerle eylem sonlandırıldı.

Adliyeler saray, emekçiler köledeğildir!

BES İstanbul 1 No’lu Şube üyeleri geçtiğimizgünlerde açıklanan Zabıt katipleri için “3 dakika 90kelime” sınavını protesto ettiler. BES üyesi kamuemekçileri 22 Nisan’da Bakırköy Adliyesi önünde“Kazanılmış haklarımıza ve iş güvencemize sahipçıkıyoruz!” pankartını açarak yaptıkları eylemde,kazanılmış haklarına, iş güvencesine sahip çıktığınıhaykırdı.

Tüm Bel-Sen’den basın toplantısıTüm Bel-Sen İzmir 1 No’lu Şube, 24 Nisan’da,

İzmir İl Özel İdaresi’nde yaşananlar ile ilgili olarakbasın toplantısı gerçekleştirdi. Sendika binasındayapılan toplantıda basın metnini Tüm Bel-Sen 1 No’luŞube Başkanı Yaşar Gül okudu.

İl Özel İdaresi’nde (İÖİ) çalışan emekçilerinişyerlerinde yaşadıkları sıkıntıları aktaran Gül, İÖİçalışanlarının % 95’inin ekonomik ve özlük haklarıiçin kuruma dava açmak zorunda kaldığını söyledi.İÖİ’de çalışanların bir kısmına 1.000 TL daha fazla eködeme yapıldığını, diğer çalışanların bundan mahrumbırakıldığını ve böylece çalışanlar arasında ayrımcılıkuygulandığını söyleyen Gül, İÖİ’nin Anayasanıneşitlik ilkesini alenen ihlal ettiğini belirtti. Gül buhukuksuzluğa son verilmesini ve mevcut mağduriyetingiderilmesini istediklerini belirtti.

Doluca Şarap’ta direniş kazandı!Tekirdağ Çerkezköy’de kurulu bulunan Villa

Doluca fabrikasında hakları için direnen Yılmaz Şahin,direnişini kazanımla sonuçlandırdı.

Kölece yaşam ve çalışma koşullarına itiraz ettiğiiçin 13 Mart tarihinde hiçbir hakkı ödenmeden iştenatılan Yılmaz Şahin, direnişinin 36. gününde, patronlayapılan görüşmeler neticesinde tüm haklarını alarakdirenişine son verdi. 19 Nisan Cuma günü kıdem veihbar tazminatları ile primleri ödenen Yılmaz,haklarını kazanarak direniş çadırını kaldırdı.

Direniş çadırını kurduğu andan itibaren gerekÇerkezköy Organize Sanayi bölgesi özel güvenliği,gerekse de polis tarafından saldırılara uğrayan Yılmazziyaretçileriyle birlikte gözaltına alınmıştı.

23 Nisan 2013 / İstanbul

20 Nisan 2013 / Bakırköy

“Emekçi yoksa,hizmet de yok!”

Page 16: Kızıl Bayrak 2013-17

CMYKCMYK

(18 Aralık 2011) “Ulusal sorun ve toplumsal devrim” başlığı ile

sunduğumuz bu metin, Kürt Sorunu ÜzerineKonferanslar başlığı altında yayınladığımız dizinin 7.ve son bölümüdür… Dizinin ilk bölümününsunuluşunda da hatırlatıldığı gibi, Kürt sorunu konulubu konferanslar, orijinal-tam biçimleriyle, 2012Sonbaharı’nda toplanan TKİP IV. Kongresi’nesunulmuşlardı…

(EKİM, sayı 289, Nisan 2013)

Toplumsal-siyasal sorunlar bir bütündür

Ulusal sorun siyasal bir sorundur, doğallıkla Kürtsorunu da. Ama her siyasal sorunun derin tarihsel-toplumsal kökleri, bir sosyo-ekonomik mantığı, birtoplumsal-sınıfsal temeli var. Öte yandan, toplumsalsorunlar bir bütündür ve çözümleri birbirine sıkı sıkıyabağlıdır. Kürt sorunu bugünün Türkiye toplumundayakıcı bir sorundur. Ama örneğin kadın sorunu da hakeza öyledir. İşçinin sömürülmesi, geniş halkyığınlarının yoksulluğu ve yoksunluğu da... Bunlarciddi toplumsal-siyasal sorunlardır. Toplumun entemel gerçeklerini oluşturmaktadırlar. Tümünün debüyük bir önemi, ezici bir ağırlığı var. Tümü de yakıcıbir biçimde çözüm bekliyor.

Bugün Kürt sorunu üzerinden bir Kürt hareketi,bunun önderlik ettiği örgütlü bir ulusal mücadele var.Böyle olduğu içindir ki Kürt sorunu özellikle önplanaçıkıyor. Dolayısıyla Kürt sorununun ağırlığı daha iyihissedilebiliyor. Örgütlü mücadele içinde olanlar,daima kendi sorunlarını önplana çıkarır ve herkesingündemine sokmaya çalışırlar, bu anlaşılır bir şeydir.Ama bu, aynı şekilde sömürülen işçinin, yoksulemekçinin, ezilen kadının, ezilen, sömürülen, horlananöteki toplum kesimlerinin sorunlarının önemini veyakıcılığını bir nebze olsun azaltmaz.

Bütün bu sorunlar belli bir toplumsal düzenin,kapitalizmin ürünüdürler ve gerçekte bir bütünoluşturmaktadırlar. Bu düzen sömürüye, baskıya,toplumsal ve siyasal eşitsizliklere dayalıdır. Bueşitsizlikler toplumsal hayatın tüm alanlarında yansır.En başta sınıflar arası ilişkilerde yansır; toplumsalsorunun özünü ve esasını da bu oluşturur. Bununcinsler arası ilişkilerdeki yansıması, karşımızamuazzam bir kadın sorunu olarak çıkar. Farklı uluslar,milliyetler, kültürler arası ilişkilerde yansımaları, herbiçimiyle ulusal sorunu doğurur. Farklı inançlararasındaki ilişkilerde yansıması, dinsel ve mezhepselsorunlara kaynaklık eder. Kapitalizm yapısal olarak bireşitsizlikler düzenidir, tüm bu sorunların kaynağıdır,onları döne döne yeniden üretir. Bir ölçüde çözmüşgibi görünür, zaman zaman kısmen hafifletmiş gibi deolur, ama çok geçmeden daha da ağırlaşmış biçimiyleyeniden üretir. Örneğin kapitalizm, feodal toplumdankalan biçimiyle kadın sorununu çözmüş görünür. Amagerçekte kapitalist temeller üzerinde yepyeni, çok daha

kapsamlı, çok daha incelikli, çok daha yaralayıcı, çokdaha aşağılayıcı bir kadın sorunu doğurur.

PKK eksenli Kürt ulusal hareketinin geçmişteki enbüyük avantajı, sorunlara bir parça olsun Marksizminetkisi altında bakabilmesi, Marksizmin sınıfsal tahlilyönteminden yararlanmasıydı. Marksizm dünyayınesnel bir biçimde görme, toplumsal sorunları doğrualgılama ve yerli yerine oturtma olanağı sağlar.Marksist dünya görüşünden koptuğunuz, onun etkialanından çıktığınız ölçüde, sorunları doğru anlamaolanağınızı da yitirirsiniz. Onları gerçek temelleriylekavramaktan uzaklaşır, birbirinden ayırır, bütünlüğünügözden kaçırırsınız. Böylece kendinizi salt kendisorununuza daraltır, kendi sorununuza kendi sınırlarıiçinde bir çözüm aramaya yönelir, sonuçta kendinizibir çıkmaza saplarsınız. Zira isteseniz de sorununuzukendi dar sınırları içinde çözemesiniz. Çözüm ancaktoplumsal bütünün içinde bulunabilir. Sorunlarınkaynağı kadar, çözüm olanakları da o bütününiçindedir.

Demokrasi sorunu, siyasal özgürlükler sorunu, birbütündür. Burjuva sınırlarda bir demokraside bile,emekçinin siyasal özgürlük sorunu, kadının toplumsalyaşamın her alanında hiç değilse yasa önünde eşitliğisorunu, ulusal sorun, farklı kültürlerin ya da inançlarınhak ve özgürlükleri sorunu, birlikte bir anlam taşırlar.Bunların kaynağını olduğu gibi çözümünü debirbirinden ayıramazsınız. Kaynağında aynı toplumsaldüzen var ve siyasal-hukuksal sınırlarda kısmi veiğreti bir çözüm bile bütünsel bir anlam taşır. Kuruludüzen bütün bunları içeren bütünsel bir değişimdengeçmiyorsa, reformist solun o çok bilinen ifadesiyle,kurulu toplumsal düzen bütünlüğü içindedemokratikleşmiyorsa, bu durumda siz şu veya busorunun özel demokratik çözümündensözedemezsiniz. Hele de Türkiye gibi bir ülkede, helede Kürt sorunu sözkonusu olduğunda! Hele de ulusaleşitsizlik ve egemen ulus üstünlüğünün adetagenlerine işlenmiş bulunduğu bir toplumda!

Toplumsal-siyasal sorunları birbirindenkoparamazsınız; zira aynı toplumsal-sınıfsal zeminonların hepsini paralel üretiyor, tümünün ortakkaynağını oluşturuyor ve böylece de tümününçözümünü organik olarak birbirine bağlı hale getiriyor.Toplumsal devrim planında olduğu kadar bu düzeninkendi tabanı üzerinde de, anayasal reformlarsınırlarında da.

Bugünün Türkiyesi’nde halen kendi işçisinesendikal özgürlük bile vermeyen, anayasada tanıdığıbir hakkı fiilen kullandırtmayan, bunda büyük birkararlılık gösteren bir düzenle karşı karşıyayız.Kapitalistler fabrikayı kapatmak, alıp bir başkabölgeye taşımak pahasına, işçilerin sendikalaşmagirişimlerine katlanamıyorlar günümüz Türkiyesi’nde.Oysa en doğal, en basit, en sıradan bir demokratik hakburada sözkonusu olan ve güya anayasal güvencealtında. Dünyanın hemen tüm düzenlerinde de bir

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar... / 7

Ulusal sorun

Kürt sorunu üzerine 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

Page 17: Kızıl Bayrak 2013-17

biçimde meşru olan, yasal olarak tanınan bir haksendikalaşma hakkı. Askeri faşist rejimler bile buülkede sendikal hakları ortadan kaldıramadılar, enfazla geçici olarak askıya alabildiler. Bu denli kolektiftoplumsal bilince işlemiş meşru bir hak ve üstelikmevcut 12 Eylül anayasasında yer alıyor. AmaTürkiye’nin bugünkü düzeni bu hakkı fiilenkullandırmıyor milyonlarca işçiye ve çalışana. Budüzenin böylesine bir gerici ruhu, böylesine darsınırları var halen. Bu gerçek yerli yerinde duruyorkenKürt sorunu kendi içinde demokratik bir çözüme nasılkavuşacak, birilerinin bu basit soruyu anlaşılır biçimdeyanıtlaması gerekir.

Yakın geçmişin mücadele deneyimi

1960’lı yıllar Türkiye’de, modern sınıflaşmadakigelişmeye de bağlı olarak, geniş çaplı bir sosyaluyanış ve sol aydınlanma dönemidir. Solunkitleselleştiği, toplumda meşrulaştığı ve etkin bir tarafhaline geldiği bir tarihi evredir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ivmelenen kapitalistgelişme toplumda modern sınıflaşmayı hızlandırdı,kırsal ilişkilerdeki çözülme hızlandı, kırlardan kentleregeniş ölçekli göçler yaşandı. Sanayi üretimiyaygınlaştı, fabrikalar çoğaldı. İşçi sınıfı gelişti vesayısal olarak hızla büyüdü. Toplumun okumuş,aydınlanmış kesimleri genişledi, her düzeyde okullar,üniversiteler çoğaldı. Belli sınırlarda bir solaydınlanma, bir tür sol kültürel patlama yaşandı.Okumanın, incelemenin, tartışmanın, genel olarakbilimsel ve kültürel aydınlanmanın solun belirginetkisi altında genişleyip serpildiği bir özel tarihievredir bu. Bu arada Türkiye solunda devrimsorununun, devrimin niteliği ve stratejisi sorununun enciddi biçimde ele alındığı, en hararetli tartışmalarakonu edildiği bir dönemdir bu.

Bu dönemin sosyal uyanışının öncü kolu işçisınıfıydı. 31 Aralık 1961’de 250 bin kişinin katıldığıSaraçhane Mitingi’yle başladı bu süreç. İşçi sınıfı1962 yılına grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkıtalebiyle, bunu dile getirdiği o günün ölçülerine göregörkemli bir eylemle girdi. Çeşitlideğerlendirmelerimizde dökümü verildi, bu döneminişçi eylemleri silsilesinin, burada yinelemek gereklideğil. Bu ülkede Türkiye İşçi Partisi’ni bilesendikacılar, yani işçi sınıfı hareketi içerisinden gelenöğeler kurdular. Onların reformist olması bir gerçeğideğiştirmiyor; sonuçta bu insanlar siyaset alanına sınıfpartisi iddiasıyla çıkıyorlardı. Bu, o günün Türkiyesive Türkiye işçi sınıfının gelişme düzeyi üzerindenalındığında, öyle basit bir olay değildi. Böyleolmadığını, izleyen yıllarda Türkiye İşçi Partisi’ninsiyasal yaşamda oynadığı rolden de biliyoruz. Hiçdeğilse bir süreliğine bir olaydı ‘60’lı yıllarTürkiyesi’nde Türkiye İşçi Partisi. Gerçektereformculuk sınırları aşamayan sol parlamentarist bir

partiydi. Ama bu, onun bu ülkenin siyasal yaşamındaoynadığı ilerici tarihi rolü, Türkiye’nin solaydınlanmasına tarihsel katkısını hiçbir biçimdegölgelemez.

İşçilerle başlayan bu toplumsal uyanış, toplumunöteki katmanlarına da dalga dalga yayıldı. Bir geçişdönemi olması nedeniyle köylü toprak işgalleri en çokbu dönemdedir. En etkili küçük üretici köylülükeylemleri, Ordu’da fındık eylemlerinden Ege’dekitütün eylemlerine kadar, bu dönemdedir. TÖS(Türkiye Öğretmenler Sendikası) o dönemin ürünüydüve kendi alanında son derece etkili bir kitle örgütüoldu. ‘60’lı yılların ikinci yarısındaki geniş çaplıgençlik hareketleri aynı uyanışın bir başka öğesi idi veyankısı bugüne dek süren DEV-GENÇ örgütlenmesiniyarattı. Ve nihayet, 1967 yılından itibaren kendinietkili biçimde açığa vuran Kürt ulusal uyanışı, Türkiyetoplumundaki bu genel uyanışı kendi yönündentamamladı.

İşçi sınıfının açtığı bir mücadele çığrı içinde,toplumun bütün ezilen, sömürülen, horlanan kesim vekatmanları sosyal-siyasal yaşama gözlerini açtılar. Enileri kesimleri üzerinden de olsa, bütün bu sınıflar,katmanlar, kesimler kendi istemlerini ileri sürerekharekete geçtiler, eylemlere, mücadelelere giriştiler.Köylünün toprak talebi, işçinin sendika, ücret, daha iyiyaşam koşulları talebi, küçük üreticinin daha yüksektaban fiyatları talebi, gençliğin demokratik ve özerküniversite talebi, kamu çalışanlarının çalışma veyaşam koşullarına ilişkin talepleri, Kürt halkınıneşitlik ve özgürlüğüne ilişkin talepleri vb... Tümünübirleştiren ortak payda olarak da emperyalizme karşıbağımsızlık, dönemin gerici sermaye iktidarına karşıdemokrasi talebi. Ve bütün bunları daha sonraki birevrede üstten sarıp sarmalayan genel bir sosyalizm

şemsiyesi. Aşık İhsani’nin o günkü türkü sözleriyle“Sosyalizm sel halinde geliyor!” ruhunun egemenolduğu bir tarihi dönemden sözediyoruz. Solun vesosyalizmin tarihinde ilk kez olarak kitleselleştiği vetoplum düzeyinde meşrulaştığı bir dönemden...

Türkiye’nin o görkemli siyasal uyanış döneminde,toplumun bütün ezilen, sömürülen, horlanan,eşitsizliklere tabi olan katmanları birbirine paralel,birbirini tamamlayan, birbirini besleyen, birbirine güçveren, birbirinden destek alan bir toplu sosyal uyanışıniçinde idiler. Türkiye solu da bunun içinde, bu sosyalhareketlilik ekseninde yerini buluyordu.

Konumuz bakımından dikkate değer olansa, Kürthalkının bu genel sosyal uyanışla içiçe geçen ulusaluyanışıdır. Bu genel uyanışın ve mücadelelerinorganik bir parçası olarak, yeni dönemin modern Kürtulusal hareketinin doğuşudur. Kürt ulusal uyanışınıntemsilcisi olan güçlerin solun geriye kalanıyla birlikteTürkiye İşçi Partisi çatısı altında yerlerini almalarıdır.Ezilen ve sömürülen tüm sınıf, kesim ve katmanlarınbirbirine paralel düşen, birbirini besleyen, birbirineyaslanan uyanışının siyasal sahnedeki yansımasıydıbu. O günün Türkiyesi’nde Kürt sorununa sahip çıkantek parti doğal olarak Türkiye İşçi Partisi’dir. TİP1967’deki ünlü Doğu Mitingleri’ni örgütleyen partidir.Dönemin sosyal-siyasal uyanışı, bunun ürünü olanmücadeleler bir bütündü ve bu kendini siyasette deböyle, bir bütünlük içinde gösteriyordu.

Kürt ulusal uyanışı, geçmiş Kürt isyanlarındanfarklı olarak, bu yeni dönemde artık alt sınıflaradayanıyordu. 1920’ler ve ‘30’larda isyanlara ağalar,şeyhler, aşiret reisleri, seyitlerden oluşan gelenekselüst sınıflar önderlik etmişti. Yani o günkü o gelenekseltoplum düzeninin toplumsal bakımdan ayrıcalıklı üsttabakaları. Oysa 1960’lardaki Kürt uyanışı emekçi

CMYKCMYK

ve toplumsal devrimH. Fırat

e konferanslar... / 7 Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Kızıl Bayrak 2013-17

sınıflara dayanıyordu. İşçilerden, gençlerden,aydınlanmış küçük-burjuvaziden (avukatlar, doktorlar,terziler, berberler, öteki serbest meslek sahipleri vb.)besleniyordu. Ulusal uyanışın çok belirgin bir sosyalmuhtevası da vardı. Bu kesimler Türkiye’nin genelsosyal uyanışının organik bir öğesi idiler ve buyansımasını siyasal planda da buluyordu. DoğuMitingleri’nin TİP şemsiyesi altında örgütlenmesibunun bir ifadesi idi. Ve nitekim ardından karşı-devrim saldırısının da ortak hedefi oldular. Faşist 12Mart darbesi solu, sınıf hareketini, gençlik hareketinive Kürt hareketini bir arada ezdi. Türkiye’nin büyükkentlerinde Dev-Genç, THKO, TİKKO, THKP-Cdavaları, Diyarbakır’da ise DDKO davaları vardı.

‘70’li yıllarda bu açıdan daha kapsamlı, dahagörkemli bir yeni toplumsal uyanış, bunun ifadesidevrimci yükseliş yaşandı. Aydınlanma faktörü,kültürel patlama üzerinden baktığımızda ‘60’lı yıllarıngerisinde, ama kitle katılımı ve mücadele çizgisiüzerinden baktığımızda, ‘60’lı yılların çok ilerisindebir yeni devrimci yükselişti sözkonusu olan. 1974yılında başlayan ve 1980 yılına kadar süren büyük birdevrimci yükseliş... Kürt hareketi burada da yine genelsosyal-siyasal mücadelenin içindeydi, genel devrimmücadelesinin organik bir parçası idi. Kürdistan’dakendi özgün şekillenmesini yaşıyor olsa da genelplanda hala da Türkiye sol hareketinin bir parçası,daha da somut bir ifade ile Kürdistan’daki yansımasıidi. Olayın mantığı da buydu.

Kopma daha sonra, 12 Eylül askeri faşistdarbesinin ardından, devrimci yükselişin ezilmesi,yani karşı-devrim koşullarında geldi. Türkiye’dekisosyal dinamik ile Kürdistan’daki ulusal dinamiğiyeniden birleşik bir güç haline getirebilecek yeni birdevrimci yükselişin yaşanmadığı koşullarda isesüreklileşti. Geçmişte sosyal mücadelelerin, bununifadesi devrimci yükselişlerin birleştirdiği dinamikler,sosyal durgunluk ve siyasal gericilik koşullarındabirbirinden uzaklaşmış oldular.

Öte yandan ‘80’li yılların başından itibarendünyada devrim dalgası geri çekilmiş, ‘89 çöküşününardından ise ifade uygunsa dibe vurmuştu. EkimDevrimi’nin açtığı büyük tarihi çığırın kazanımlarınınkaybedildiği dünya tarihinin bu yeni karanlıkevresinde, olduğu kadarıyla ulusal hareketler de hızladevrimden koptular ve bir bölümü emperyalizmindümen suyuna girdiler. En iyi durumdakiler bile PKKörneğinde olduğu gibi onun hakemliğinden medetumar hale geldiler. Ulusal sorun ise, salt ulusalistemlere indirgendiği ölçüde, devrimci bir dinamikolmak özelliğini yitirdi. Giderek emperyalizministismar ettiği, şu veya bu bölgeye ya da ülkeyedoğrudan ya da dolaylı biçimde müdahalenin bahanesihaline getirdiği bir sorun halini almaya başladı.

Yeni tarihi koşulların bu etki ve sonuçları kendiniTürkiye üzerinden de gösterdi. Kürt ulusal akımları,PKK de içinde olmak üzere, hızla devrimden koptular.Kürt sorununu salt ulusal istemler düzeyineindirgediler ve bunun bir sonucu olarak sistemle vedüzenle uzlaşma yolunu tuttular. Gelinen yerde bu

köklü konum ve kimlik değişiminin sonuçları gözlerönündedir.

Toplumsal bütün ve sınıflar mücadelesi

Türkiye Cumhuriyeti, devlet sınırları iletanımlanan bir siyasal coğrafyadır. Tarihsel olarak yada ulusal bileşim ve kültürel özellikler üzerinden farklıcoğrafyalar tanımlamak mümkün. Ama toplumsal-siyasal gerçeklik ve mücadele sözkonusu olduğunda,mevcut devlet sınırları içindeki organik şekillenmeesastır. Şu veya bu sınırlar üzerinden tanımladığınızKürdistan bir tarihi-külterel anlam taşıyabilir. Amasiyasal ilişkiler ve toplumsal mücadele yönündentoplum bir bütündür, Türkiye Cumhuriyeti denilendevletin halihazırdaki sınırları içinde.

Burada bir egemen sınıf düzeni var; bütünmilliyetlerden gelme öğelerden oluşan işbirlikçitekelci burjuvazinin başında bulunduğu bir sınıfegemenliği sistemi var. Toplumsal ve sınıfsalşekillenme de bu sistemin toplamı içinde anlamınıbuluyor. Bu toplumsal bütünün içinde tümmilliyetlerden büyük burjuvazi ve büyük topraksahipleri ile tüm milliyetlerden işçiler ve emekçilervar. Bu sosyal gerçeklik siyasal yaşamda dayansımasını buluyor. Bunu görebilmek için bugününTürkiyesi’nin siyasal tablosuna ve düzenin dayanağısiyasal güçler bileşimine bakmak yeterlidir.

Türkiye toplumunun bir bütün olduğunu, Kürtsorununun 25 yıllık seyri bütün açıklığı ile bize ayrıcagöstermektedir. Hareketin yaşadığı tıkanma, yıllardıriçinden bir türlü çıkamadığı kısır döngü, bunun biritirafından başka bir şey değildir. Cepheyi salt Kürtsorununun kendi dar sınırları üzerinden kurarak onuçözemiyorsunuz. Zira sınıfsal güç ilişkileri, milliyetfarkı gözetmeksizin toplumun geneli üzerindenşekillenmiştir. Ve bu katı olgu, her türlü mücadelenin,dolayısıyla da ulusal özgürlük mücadelesinin seyri vesonuçları üzerinde tayin edici bir etkiye sahiptir.Bugün Kürt büyük burjuvazisi, toprak sahipleri, aşiretreisleri, tarikat şefleri, olduğu gibi Türk büyükburjuvazisinin yanında, onunla organik olarakkaynaşmış durumda. Bunu her yerde her düzeydegörebilirsiniz. Egemen Bağış Avrupa Birliği bakanıdır,kendisi bir Kürttür. Mehmet Şimşek ekonomibakanıdır, kendisi bir Kürttür. Muzaffer Çağlayansanayi bakanıdır ve bir başka Kürttür. Bunlar bugünkühükümetten ve üstelik yalnızca bazı örnekler. Birönceki hükümet döneminde Kürt Hüseyin Çelik eğitimbakanı, Kürt Abdulkadir Aksu içişleri bakanı idi.Tayyip’in danışmanlarının hatırı sayılır bir bölümüKürtlerden oluşuyordu, oluşmaktadır. Kürt büyükburjuvazisi, Kürt tarikatları, Kürt cemaatleri, olduğugibi Türkiye gericiliğinin içindeler ve kurulu düzenintemel dayanağı durumundalar. Türk gericiliğinindemiyorum, Türkiye gericiliğinin!.. Her milliyettenburjuva gericiliği organik bir bütün oluşturuyor ve bu,bugünkü egemen sınıf iktidarında ifadesini buluyor.Bugün ülkedeki ilerici sosyal muhalefeti, herbiçimiyle devrimci siyasal mücadeleyi ve elbette Kürt

özgürlük mücadelesini boğan güç, tüm milliyetlerdenTürkiye gericiliğinin bu birleşik organik gücüdür.Bütün milliyetlerden burjuva gericiliğinin birleşikgücü, bugünün Türkiyesi’nin en açık, en katı, entartışmasız gerçeğidir.

Bugün Kürdistan’da hala da 90 bin kişilik birkorucu ordusu var. Kime karşı peki? Kürt özgürlükmücadelesine karşı! Kimlerden oluşuyor bu ordu?Kürt aşiretlerine mensup Kürt köylülerinden. Bunuolanaklı kılan ne ya da kim? Elbette Kürt büyükburjuvazisi, Kürt aşiret reisleri, Kürt tarikat ve cemaatşeyhleri. Kısacası bütünlüğü içinde Kürt burjuva-feodal gericiliği! Bugün dünyada 90 bini aşan kaç taneordu var peki? 90 bin kişilik bir Kürt ordusu var veKürt özgürlük mücadelesine karşı savaşıyor! Sıradanköylüleri bu utanca sürükleyen Kürt büyükburjuvazisinin, Kürt toprak sahiplerinin, Kürt aşiretreislerinin, Kürt tarikat reislerinin çıkarları, iradesi vetercihidir. Bu köylü yığınlarını, bu sıradan emekçilerigerici geleneksel bağlar içerisinde kendi denetimlerialtında tuttukları için, onların 25 yıldır Kürt özgürlükmücadelesine karşı silahlı güç olarak kullanılmasınısağlayabiliyorlar. Demek ki toplumdaki gerçekbölünme buna göredir, bu katı olguda gizlidir. Bütünmilliyetlerden büyük burjuvazi, toprak sahipleri, herbiçimiyle asalaklar ve tufeyliler... Ve tersinden, bütünmilliyetlerden işçi sınıfı, emekçiler, köylüler, herbiçimiyle ezilenler...

Elbette ulusal özgürlük davasının kendi sınırlarıiçinde savunulması, bu sınırlar içinde bir mücadeleyürütülmesi tümüyle meşru bir haktır. Tartıştığımız budeğildir. Biz daha farklı bir olgu üzerinde duruyoruz,katı toplumsal gerçeğe ve bunun mücadelenin seyri vesonuçları üzerindeki tayin edici etkisine işaretediyoruz. Ulusal sorunu çözmek istiyorsanız, bunutüm öteki sorunlardan ayırarak yapamazsınız. Bunutoplumdaki genel sınıfsal şekillenmeden, bölünmeden,kutuplaşmadan ayrı ele alamazsınız. Kendiulusunuzdan belli bir kesim size karşı savaşıyor vebunun açık sınıfsal bir mantığı var. Bunun gerisindeegemen sınıfların Kürtlerden oluşan kesimlerininçıkarları, tercihi ve iradesi var. Bunun alternatifi, Türkişçisinin ve emekçisinin de kendi burjuvazisine karşıve sizin yanınızda savaşabilmesidir. Bunun yolu daTürk emekçisi ile birleşebilecek bir mücadele stratejisiizlemekten geçmektedir. Bizi tüm öteki sorunlarilgilendirmez, bizim kendi sorunumuz var ve biz onakendi sınırları içinde çözüm bulmaya bakarız derseniz,bir yere varamazsınız. Kendi sorununuz dasürüncemede kalır ve bir yerden sonra da burjuvazininelinde toplumu sersemletip çürütmenin bir aracına, birolanağına dönüşür. Nitekim son 25 yıllık Kürt ulusalmücadelesi, bu sosyal mücadele bütünlüğündenkoptuğu ya da koparıldığı için, kendi içinde bir Kürtsorunu olarak ele alınıp darlaştırıldığı için, zamaniçerisinde Türkiye’nin devrimci gelişme sürecinikolaylaştırmak bir yana, tersine onu köstekleyen veböylece toplumsal çürümeyi de kolaylaştıran bir etkidebulundu.

Yeni dönemin ulusal özgürlük mücadelesi yalnızcabir süre için, daha somut olarak da, 1989-1992 yıllarıarasında toplumu, onun Türk kesimini olumlu anlamdasarstı. Ulusal özgürlük mücadelesinin bu beklenmedikyeni patlaması, inkarcılığın yüzüne bir tokat gibi indi.Toplum biraz o zaman zorlandı, bir süre için vicdanibir bocalama yaşadı, koca bir gerçeği 70 yıldır inkaretmenin ezikliği içinde. Demirel’e ‘92 yılındaDiyarbakır’da “Kürt realitesini artık tanıyoruz”dedirten de buydu. Ama bu özel evre çok çabuk geridekaldı. Burjuva gericiliği hızla toparlandı, çokgeçmeden inisiyatifi yeniden ele geçirdi. Kürt halkınınhaklı mücadelesini “terörizm” diye yaftalamayıbaşardı, bunu toplumun geniş kesimlerine böylecekabul ettirdi. Kürt hareketinin eylem çizgisindekizaaflar ise bunu alabildiğine kolaylaştırdı. SonuçtaKürt sorunu şovenizm üzerinden toplumu zehirleyen

Kürt sorunu üzerine konferanslar... / 7 Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201318 * Kızıl Bayrak

Page 19: Kızıl Bayrak 2013-17

Kürt sorunu üzerine konferanslar... / 7 Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

bir etki kaynağına dönüştü. 25 yılı aşan yeni isyanın20 yıla yaklaşan bir bölümünde yaşanan yazık ki buoldu.

Gerçek bölünme sınıfsaldır

Abdullah Öcalan sık sık Türkiye sol hareketininbağrında yetiştiklerini söylüyor. Kuşkusuz budoğrudur. Nitekim bugünkü olumlu özelliklerininönemli bir bölümünü buna, sol kültürel şekillenmeyeborçlular. PKK eksenli Kürt ulusal hareketi hiçbirdönem Türk halkına herhangi bir düşmanlık çizgisiizlemedi. Bu olumlu tutum PKK’deki sol mayadangeliyor kuşkusuz. Kürt hareketinin liderleriTürkiye’nin sol kültürü içerisinde yetiştiler.Enternasyonalizm, halkların kardeşliği vb. konulardaMarksizmden ciddi biçimde etkilendiler. Hala daKandil’deki PKK yöneticileri kendilerince marksistbir terminoloji kullanırlar. Sınıflardan konuşurlar,siyasal güçlere sınıfsal anlam atfetmeye çalışırlar,ilerici amaç ve niyetlerden sözederler, Türkiye emekçihareketine karşı sıcak duygular dile getirirler. Amatüm bunlar yine de bugün izlenmekte olan çizgininyapısal zaafiyetini ortadan kaldırmıyor.

PKK’nin yeni dönem stratejisi, düşük yoğunluklubir savaşla Türk devletini masaya oturmaya razıetmeye dayanıyor. Bu stratejide Türkiye işçisiyle,emekçisiyle birleşmeye dair bir şey yok ne yazık ki.Türkiye işçisinin ve emekçisinin desteğinikolaylaştıracak, harekete geçirecek, kazanıp alacakherhangi bir politik yön yok burada. Birkaç sol aydınıya da bazı sol parti başkanlarını milletvekili yapmaklaolacak şey değil bu. Yedeğine aldığı reformist solasiyasette alan açmaktan ve ondan kendi çizgisindeyararlanmaktan öteye bir anlamı yok bunun.

Yapmanız gereken daha farklı bir şey, eğergerçekten Türk emekçisinin güvenini kazanmak vedesteğini almak istiyorsanız. Newroz’da İstanbul’danyüzbinlerce kişi topluyorsunuz. Bu kitlenin hatırısayılır bir bölümü fabrika işçilerinden oluşuyor. İştebunları fabrikalarda sosyal mücadeleye yöneltin. Türkemekçisiyle birlikte, öteki milliyetlerden emekçilerlebirlikte örgütlenmeye, mücadele etmeye,sendikalaşmaya, greve, direnişe çıkmaya teşvik edin.Onları sosyal mücadeleye, sınıflar mücadelesine etkinbiçimde katılmaya çağırın. Türkiye işçi sınıfının veemekçilerinin sorunlarıyla ilgilenin. Mecliste kürsüyeher çıktığınızda salt Kürt sorunu üzerinden konuşmakzorunda mısınız? BDP neden büyük burjuvazininbirkaç onyıldır kesintisiz biçimde uyguladığı sosyalyıkım politikalarına karşı cepheden bir mücadeleyürütmez? Emperyalizmin genel olarakOrtadoğu’daki ve şu sıralar da Suriye üzerindekiplanlarına neden anti-emperyalist bir çizgiden karşıçıkmaz ve teşhir etmez. Kürsüye çıkıldığında nedenyalnızca Kürt sorunu üzerinden konuşmakla sınırlarkendini? Bu benim hakkım, böyle istiyorum, böylekonuşurum diyebilirsiniz. Ama böylece izlediğinizçizginin dargörüşlülüğünü de ortaya koymuşolursunuz. Bununla Türk emekçisinin ne güvenini nede desteğini alabilirsiniz.

Oysa Türk burjuvazisi Kürtler içerisinde kendisınıfdaşlarının tam desteğine sahip. Büyük burjuvazi,büyük toprak sahipleri, aşiret reisleri onunla birlikte.90 bin kişilik korucu ordusu yirmi yılı aşkın birsüredir onun hizmetinde. Egemen Bağışlar, MehmetŞimşekler, Hüseyin Çelikler onunla kol kola duruyor.Kürdistan’dan köklenen tarikatlar, cemaatler hep onunhizmetinde. Kürdistan gericiliğinden güç aldığı içinAKP Kürdistan’ın en büyük partisi halen. Türkburjuvazisi Kürdistan içindeki kollarını, Kürdistaniçindeki gericiliği örgütlüyor. Ama siz Kürt hareketiolarak, Türkiye toplumu içerisinde size müttefikolacak güçlere yabancı kalıyorsunuz. Yedeğinizealdığınız kişilikten yoksun sol çevre ve gruplarlaüstünüze düşeni yaptığınızı sanıyorsunuz. Oysa bunun

Türk emekçileri üzerinde olumlu bir yankısı olmaz.Tam tersine, bu kuyrukçu ve kişiliksiz tutum, Türkemekçisinin sola güvensizliğini daha da pekiştirir, onaolan mesafesini daha da büyütür.

Siz ancak Tekel direnişlerini çoğalttığınız ölçüdeTürk ve Kürt işçi ve emekçilerini birleştirebilir,mücadelenin ateşi içinde kaynaştırabilirsiniz. Bunuyaptığınız sürece, siz bu düzenin içinde Kürtsorununda elde edilebilir en çok şeyi elde edersiniz.Şu an zaten elde edilen herşey, bu meselelere herşeyerağmen devrimci olarak yaklaşıldığı bir döneminbugüne kalan mirasıdır. ‘80’li ve ‘90’lı yıllardadevrimci bayrak altında verilen mücadelenin bugüneyankısıdır. Eğer böyle davranırsanız, devrimci birçizgide hareket ederseniz, böylece hem bu düzeniçinde alabileceğinizin en çoğunu alırsınız, hem degeleceğe dönük olarak bu meselenin gerçek özgürlükve tam eşitlik temelinde çözülebilmesini kolaylaştırır,yakınlaştırırsınız. Kürt ulusal dinamiği Türkiyedevrimi için önemli bir dinamik, bunu heba etmemişolursunuz.

Ulusal sorun ve toplumsal kapsam

Ulusal hareket içinde emek verenler, direnenlerçok büyük ölçüde emekçilerdir. Kürtlerin en yoksul,en yoksun, en itilip kakılan kesimleridir. Onlarıngerçek çıkarları ise ulusal davayı sosyal dava ilebirleştirmeyi gerektirir. Çünkü onlar sadece ulusalaçıdan ezilmiyorlar; aynı zamanda sınıfsal olarak da,işçi, emekçi, yoksul insan olarak da eziliyorlar. Onlarulusal baskıyla sınıfsal baskıyı, aynı anda iç içeyaşıyorlar. Onların çıkarları, ulusal özgürlükmücadelesinin yanısıra sınıfsal kurtuluş mücadelesinide gerektiriyor. Daha da önemlisi, ulusal kurtuluşdavasının sosyal kurtuluş temelinde ele alınmasınıgerektiriyor. Ve bu temel üzerinde, Türk emekçisiyleyakınlaşmayı, onunla birleşmeyi, onunla sıkı sıkıyakaynaşmayı gerektiriyor. Kapitalizm bu kaynaşmayınesnel ilişkiler yönünden zaten yaratmış. Türk ve Kürttoplumu çok ileri düzeyde içiçe geçmiş durumda.Kürtlerin yarısı, belki daha da fazlası, Türkiye’ninmetropollerinde yaşıyor. Tersinden Kürdistan’daönemli bir Türk nüfus var. Türkiye işçi sınıfı baştaTürkler ve Kürtler olmak üzere bütün milliyetlerdenoluşuyor ve üretim çarkı içinde organik olarakkaynaşmış durumda. Burjuvazi cephesindeki organikiçiçeliğin sözünü bile etmiyorum. Bu bir realite, bunuhesaba katacaksınız. Kürt meselesini bu toplumdaulusal kimlik üzerinden izole ederek kendi içindeçözemezsiniz.

Yarı-feodal kalıntıların, aşiret yapısının,cemaatlerin, tarikatların en güçlü olduğu yerKürdistan. Kürt sorununu devrimci temeller üzerindeçözmek aynı zamanda bütün bunların tasfiyesi

demektir. Askeri mücadele ile Türk devletini sıkıntıyasokmayı, sonra da onunla masaya oturmayıhedefliyorsunuz. Farzedelim ki bir takım tavizlerkopardınız, bir parlamentonuz oldu, bir iç özerkliğebile kavuştunuz. Bütün bu toplumsal yapı böyle birçözümde olduğu yerde kalacak. Oysa Kürt sorununuçözmek istiyorsunuz, bunları yok etmek zorundasınız.Bunları ise ancak devrimle yokedebilirsiniz.

Kürt sorununun çözümü üzerine devrimcilerolarak konuşuyoruz. Ancak Türkiye’nin sözdedevrimcileri gerçekte devrimi savunamıyor, sorunlarave bu arada Kürt sorununa devrim ölçüleriylebakamıyorlar. Türkiye’nin sözde devrimcileriyle Kürtsorununu devrim üzerinden tartışamıyorsunuz. Kürtlerdevrimi beklemek zorunda mı diyorlar size. Bunusöylemek devrimi bir yana bırakmakla, devrimcikimliği bir yana atmakla aynı anlama gelir.Devrimcinin görevi devrim yapmak, dolayısıyla bütünsorunlara da bunun üzerinden bakmaktır. Bir devrimciulusal sorunun çözümünü Kürdistan’daki gelenekselyapının temelden tasfiyesiyle sıkı sıkıya bağ içindeele alır. Kürt sorununun çözümü aynı zamandaköylüsünün özgür yurttaş haline gelebilmesisorunudur. Kürt köylüsünün özgür yurttaş halinegelebilmesi, Kürt sorunun devrimci demokratikçözümü demektir. Güney Kürdistan’da artık bir devletvar, milli kimliği olan. Ama toplum halen yarı-feodalaşiret ve ortaçağ artığı dinsel cemaat yapısınadayalıdır. Öte yandan sözkonusu olan çıplak bir sınıfdevletidir. Kuruluşunun ikinci yılındaSüleymaniye’nin sokaklarında emekçiler iş, iyi yaşamkoşulları, bir takım başka haklar için kitlesel gösterileryapıyorlar, karşılığında baskı görüyor, hattakurşunlanıyorlardı. Kürt sorununun çözümünü budüzenin sınırları içine sıkıştırırsanız eğer, TürkiyeKürdistanı’nda olacak olan da budur.

Bunu anlamayanlar sınıfsal bakıştan vegerçeklerden kopmuşlar demektir. Milli baskı veeşitsizlikler, bir ulusu kendi kimliğinden, dilinden,kültüründen yoksun bırakmak, kapitalist toplumdüzeninin rezilce bir ürünüdür. Her türden ulusalbaskıya, köleliğe, eşitsizliğe, ayrıcalığa karşı çıkmakher gerçek devrimcinin görevidir. Bununla birlikte,ulusal baskı ve eşitsizliğin tüm bu sonuçlarınınortadan kalkmasını istemek ile ezilen ulusemekçilerini salt buna dayalı bir çizgiye, ulusal kimlikeksenli politikalara esir etmek iki farklı şeydir.Birincisi adına ikincisine razı olmak, devrimcikonumu, devrimci sınıfsal kimliği yitirmek, en iyidurumda ezilen ulus milliyetçisi konumuna düşmektir.Bizler sorunları devrimciler olarak kendibakışaçımızdan ortaya koymak durumundayız.Sorunlar nesnel varlığı ile aynı olabilir fakat her birsınıfın ona yaklaşımı temelden farklıdır, bu gerçeğihep yineliyoruz. Buradaki temel farklılığı belirleyen

Page 20: Kızıl Bayrak 2013-17

sınıfsal konum ve çıkardır, buna göre şekillenensınıfsal tercihlerdir. Aynı soruna her sınıf kendi sınıfçıkarlarına ve amaçlarına uygun düşen birperspektiften bakar.

Gerçek devrimciler emekçinin ulusal davasınısosyal davasından koparmazlar. Bir devrimci için Kürtsorununun çözümü, sosyal muhteva açısındanbaktığımızda, aşiretçilik, cemaatçılık, tarikatçılık vb.geleneksel ilişkiler içerisindeki Kürt köylüsünün özgürinsan, özgür yurttaş haline gelebilmesi demektir aynızamanda. Bu ise büyük devrimci demokratikdönüşümleri gerektirir. Türkiye gibi bir toplumda dabüyük devrimci demokratik dönüşümler Türkburjuvazisinin iktidarına ve onun gerisindekiemperyalizme karşı mücadeleden koparılamaz.Özgürlük davası ile sosyalizm davası burada içiçedir.Bunun nesnel bir mantığı var. Sorun halen egemen güçolan burjuva gericiliğini ezmektir. Zira sorununkaynağındaki ana etken olduğu kadar çözümününönündeki asıl engel de odur. Bu gericilik kaynağınıyıkıp tasfiye ettiğinizde, bütün bu sorunları en tam, enköklü, en özgür, en demokratik bir biçimde çözmekimkanı bulmuş olursunuz.

Reform ya da devrim!

İyi ama devrimle çözüm çok uzak diyorlar. Pekiama reformla çözüm çok mu yakın? Reform yoluylaulusal bir sorunun çözüme bağlandığı neredegörülmüştür? Ulusal sorunlar ya devrimlerle köklüçözümlere ya da güç ilişkilerinde büyük değişimlereyolaçan emperyalist savaşların ardından gericiçözümlere kavuşmuşlardır. Bu ikinci durumda,gerçekte sorun çözülmemiş, yalnızca biçim vemahiyeti değişmiştir. Reformlar yoluyla ise sorunhiçbir durumda çözülmemiş, yalnızca sürüncemedekalmıştır. Oysa Sosyalist Ekim Devrimi bir “halklarhapishanesi” olan Rusya’da alabildiğine kapsamlı vekarmaşık olan ulusal sorunlar yığınını bir vuruştaçözmüş, özgürleşmiş ulusların eşitliğine ve gönüllübirliğine dayalı Sovyet Sosyalist CumhuriyetlerBirliği’ni ortaya çıkarmıştı.

Gerçekte devrim en kestirme yoldur, onu zafereuluştırmayı başarabilmek kaydıyla. Reform sorunlarıçözmez sadece süründürür ve zaman içinde hep deçürütür. Sorun döne döne kendini yeniden üretir.Lenin, kapitalizm demokrasi sorununu -ki Kürt sorunuda demokrasi sorunudur- döne döne yeniden üretir,der. Kapitalist toplum temeli üzerinde demokratiksiyasal kazanımlar kuşkusuz mümkündür. Ama bunlariğretidir, geçicidir, koşullara bağlıdır ve doğası gereğisakatlanmış haldedir. Döne döne de kaybedilir, dönedöne yeniden kazanılmak üzere. Hitler faşizmiylekaybedildi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kazanıldı.Şimdi ‘90’lardan beri polis rejimine geçişle birlikteyeniden kaybediliyor. Kapitalizm bu, döne dönekazanır alırsınız ve döne döne yeniden kaybedersiniz.

Aynı şey emekçilerin bu düzen içindeki sosyalkazanımları için de geçerlidir. Kapitalizm birgenişleme, bir refah dönemi yaşar, o arada örgütlü işçihareketi bir takım süreçlerden gelmektedir, sosyal hakve kazanımlar için bastırır. Karşıda Sovyetler Birliğitehditi vardır, bunu gözetir Avrupa burjuvazisi,sonuçta işçisine belli tavizler verir. Ama gün gelir,dönem değişir, Sovyet tehlikesi ortadan kalkar, buarada kapitalizmin yeni bir krizi kendini dayatır.Bütün bunlar parça parça geri alınır. Emekçi örgütsüzve devrimci bir önderlikten yoksun olduğu ölçüde debu iş nispeten kolay gerçekleşir. Bu kendinitekrarlayan bir süreçtir, sonu yok bunun. Reformbudur! Reform bir şeyi çözmez, reform oyalar, birsüreliğine yatıştırır, sonu gelmez biçimde desüründürür sadece. Bu bir kısır döngüdür, kuşaklarboyu sürer gider. Devrimse en kestirme yoldur,sorunları temelden çözer. 20. yüzyılın tartışmalısosyalizm deneyimi bile ulusal sorunda örnek

devrimci çözümler yarattı. Tarihin o güne dekgörmediği türden çözümler.

Birinci emperyalist savaşın ardından bağımsız birdevlet olarak ortaya çıkan Yugoslavya’da kapsamlı birulusal sorun vardı. Yugoslav Devrimi Alman faşizmineve yerli işbirlikçilerinekarşı mücadelede tümYugoslav halklarınıbirleştirip bütünleştirdi.Devrimin zaferi ulusalsorunun çözümünü deberaberinde getirdi. Farklıuluslar ve milliyetler, altıcumhuriyet ve iki özerkbölge halinde birleşikfederal bir cumhuriyettebirleştiler. Kendi sınırları,dilleri, bayrakları ve özerkyönetim yapıları vardı.Devrim mücadelesi içindekardeşleşmenin, birleşipkaynaşmanın, böylecedevrimi zafereulaşturmanın bir ürünüydübu. Ne zaman ki Yugoslavdevrimi yozlaştı, daha doğru dürüst sosyalizmininşasına geçilmeden yeniden kapitalist gelişme yolunagirildi, her bir ulusun bünyesinde burjuva öğeleryeniden güç kazandı. İşte o zaman milliyetçiliğin,dolayısıyla da milli baskının önü yeniden açıldı. Sırpburjuvazisi, Sloven burjuvazisi, Hırvat burjuvazisi, herbiri kendi millliyetçilik bayrağını sallamaya, bundansınıfsal yarar ummaya başladılar.

Sonrasını biliyoruz; sonrası çatışmalar, çekişmeler,gide gide de boğazlaşmalar oldu. Geçmişte, devrimsüreci içinde, Alman faşizmine ve Yugoslavgericiliğine karşı birleşmiş, kaynaşmış, kardeşleşmişYugoslav halkları, ulusal boğazlaşmalar içindebirbirlerini tüketir hale geldiler. İlki, devriminçözümüydü; birleştiren, özgürleştiren, eşitlik vegönüllü birlik temelinde kaynaştıran... İkincisi,yeniden egemen hale gelen kapitalist düzenin veondan ayrı düşünülemeyecek olan burjuvamilliyetçiliğinin tuttuğu yol oldu. Bölen,düşmanlaştıran ve kanlı boğazlaşmalar içine iten,böylece de tüketen bir yol. Bugün Türk gericiliğininresmi temsilcileri Kosova ziyaret sonrasında, oradakiküçücük Türk kolonilerinin Türkçe’yi serbestçekullanıyor olmalarından duydukları memnuniyeti dilegetirirler. Ama işte bu da Yugoslav devriminden kalmabir kazanımdır. Devrim işte böyle bir şeydir, herkesin,her ulusun ve milliyetin hakını hukukunu tanır. Bir dekapitalizmin çözümüne, ‘90’lı yıllardaki kanlıboğazlaşmalara, o büyük Yugoslavya trajedisine bakın.

Ulusal sorun konusunda daha kapsamlı ve dahaköklü çözüm örneği, biraz önce de sözünü ettim,Büyük Sosyalist Ekim Devrimi oldu. Ekim Devrimi,bir “halklar hapisanesi” olan Rusya’dan, özgürulusların gönüllü birliğine dayalı Sovyetler Birliğiçıkardı. 15 ayrı cumhuriyet, sayamayacağınız kadarçok özerk bölgeden oluşan Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği. Emperyalist gerici propaganda,uzun onyıllar boyunca bunu, cumhuriyetler birliğiformunu, tümüyle bir görüntü, biçimsel bir aldatmacasaydı. Peki Sovyetler Birliği dağıldığında ne oldu?Herkes kendi bayrağıyla, kendi sınırlarıyla, kendidevlet örgütüyle ayrıldı. Onyıllara yayılan oncabürokratik yozlaşmanın ardından bile neredeysekimsenin burnu kanamadan gerçekleşti bu. DağılanSovyetler Birliği geriye 15 ayrı bağımsız devletbıraktı. Kendi açık seçik sınırları, dili, bayrağı, özgünkültürü ve yönetim aygıtı olan. Yeni devletlerinyaptıkları tek şey, dünün devrimci sembolleriniburjuva gericiliğinin yeni sembolleri ile değiştirmekoldu. O koca Sovyetler ülkesinde yalnızca Karabağ ileMoldovya üzerinden sorunlar çıktı. İkisi de devrim

öncesi dönemden kalma sorunlardı. Ekim Devrimibunları halkların ortak çıkarlarına uygun olarak radikalbir biçimde çözdü. Ekim Devrimi’nin kazanımları yokedilince, gerisin geri burjuva toplumuna dönülünce, oeski hesaplar kapsamında bunlar yeniden gündeme

geldi. Gerici burjuvamilliyetçiliğinin çekişme veçatışma konuları olarak.

Devrimin çözümüne birbaşka örnekÇekoslovakya’dır. Çekistanve Slovakya olarak, bir tekkurşun atılmadan, bir tekkimsenin burnu kanamadaniki ülke birbirinden ayrıldı.Çünkü o kusurlu sosyalizmdöneminde bu toplumlarkarşılıklı olarakbirbirlerinin kimliklerini,kültürlerini, dillerinisindirmişlerdi. Sınırı şurdanyoksa burdan mı çekelimsorunu da yaşanmadı, ikiülke birbirinden sorunsuzcaayrılabildi. Buna bu türden

bir devrim ve sosyalizm deneyiminden geçmemişbugünün burjuva toplumlarından bir örnek gösterebilirmisiniz? Siz Türkiye’nin bugünkü kurulu düzeniçerisinde, tarihsel olarak Kürdistan saydığınızyerlerden sınır çekmeye kalkarsanız, böylece yalnızcakanlı boğazlaşmaların önünü açmış olursunuz. TarihiKürdistan dediğiniz coğrafyada Kars, Erzurum,Erzincan, Malatya, Elazığ, Maraş ve Antep de var,tamamen ya da kısmen. Ve bunların büyük bölümühalen her biçimiyle Türk gericiliğinin en sağlamkaleleridir. Salt dinsel gericilik üzerinden değil amaaynı zamanda Türk milliyetçi şovenizmi üzerinden de.Buralardan hangi sınırı nasıl çizeceksiniz, kuruludüzenin ve burjuva gericiliğinin tüm görkemiyleayakta durduğu bir sırada?

Kapitalizm ulusal sorunu döne döne yeniden üretir,bu düzen içinde köklü ve kalıcı çözüm yoktur. Bugünçözülür gibi görünür, çok geçmeden yeniden kapışmaçıkar. ‘90’lı yılların başında Filistin barışıgerçekleşmişti güya. Oysa durum bugün herzamankinden çok daha kötü. Bir dizi ülkede ulusalsorunlar kuşaklar boyu sürebiliyor. İrlanda sorununeredeyse üçyüzelli yıllık bir geçmişe sahip. Ve1916’da İrlanda ayaklanmasına konu olabilecek kadarda çözüme yakın bir sorun gibi görünüyordu. Oysaaradan neredeyse bir yüzyıl daha geçti ve bugün halada bir İrlanda sorunu var. Şu sıra ortada bir uzlaşmavar ama sorun nasıl çözülecek, süreç nasıl ilerleyecek,bu henüz çok belli değil. Süreçlerin yarattığıyorgunluk belli dönemlerde uzlaşmalara yolaçar, sorunbiraz durulmuş gibi görünür, ama onun çözüldüğüanlamına gelmez. Nitekim İrlanda sorunu da halenbelirsizliğini koruyor, ulusal hareketin silah bırakmasıbu sorunun bittiği anlamına gelmiyor.

İspanya’da Basklı örgüt ETA da elli yıl boyunca birulusal mücadele sürdürdü ve gelinen yerde silahlımücadeleyi bıraktığını ilan etmiş bulunuyor. Ama buhiç de Bask sorununun ortadan kalktığı anlamınagelmiyor. İspanya’da Bask, Katalonya vb. ulusalsorunlardan kaynaklı sıkıntılar sürüyor. Kaldı kiinsanlık dünya ölçüsünde bunalımlar, çatışmalar vesavaşlarla dolu yeni bir tarihi evreye de girmişbulunuyor. Bunun ağır etkileri kendini her alanda veelbette ulusal sorunlar üzerinden de gösterecektir.Ulusal sorunlar bir dizi ülkeyi ve bu arada İspanya’yıda yormaya devam edecektir. Sorunların temelidurduğu sürece, o temel, yüzeyde kurutulmuş ya da birparça hafiflemiş gibi görünen yarayı zamanla yenidenkanatacak, yeniden ağırlaştıracaktır.

(www.tkip.org’dan alınmıştır...)

Kürt sorunu üzerine konferanslar... / 7 Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201320 * Kızıl Bayrak

Kendi ulusunuzdan belli bir kesimsize karşı savaşıyor ve bunun açıksınıfsal bir mantığı var. Bunungerisinde egemen sınıflarınKürtlerden oluşan kesimlerininçıkarları, tercihi ve iradesi var.Bunun alternatifi, Türk işçisinin veemekçisinin de kendi burjuvazisinekarşı ve sizin yanınızdasavaşabilmesidir. Bunun yolu daTürk emekçisi ile birleşebilecek birmücadele stratejisi izlemektengeçmektedir.

Page 21: Kızıl Bayrak 2013-17

Kızıl Bayrak * 21GüncelSayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

İmralı görüşmelerinin başladığı açıkladığından buyana tartışılan en temel konulardan biri PKK’ninsilahlı güçlerini sınır dışına çekip çekmeyeceği,çekilmenin koşullarının ne olduğu, zamanlaması vb.idi. Kürt hareketi uzun bir süre, hatta Newrozaçıklaması sonrasında bile çekilmenin yasaldüzenlemelere bağlı olduğu temasını işledi. Bir ikihaftalık kilitlenmenin ardından Öcalan’ın devreyegirdiği ve çekilmeyi öne aldığı açıklandı. Bunun içinöne sürülen şartlar, tümüyle AKP’nin belirlediğişekilde atılan göstermelik adımlar üzerinden yerinegetirilmiş sayıldı. Akil İnsanlar Komisyonu vemeclisin sürece katılımını sağlayacak ikinci birkomisyonun kuruluşları bir takım eleştiriler yapılsa daönemli adımlar olarak karşılandı.

Çekilmenin güvenliği için istenen idari-hukukidüzenlemeler konusunda ise AKP, TSK ile ilgiliyasalarda yakın dönemde yapılmış düzenlemelerinyeterli olduğu gerekçesine sarıldı. Bu düzenlemelerdeTürk ordusunun operasyon yapması valilerin yetkisinebırakılmış durumda. AKP, valiler yürütmeye bağlıoldukları ölçüde “operasyon olmayacak” sözünüyeterli bir teminat olarak dayattı.

İlk aşamanın finalinde tereddüt yok

Sonrasında doğal olarak KCK’nin atacağı adımlarbeklenmeye başlandı. Kürt hareketi tümüyle AKPinisiyatifinde gerçekleşen bütün bu manevraları, birtakım eleştirilerle birlikte şartların yerine getirilmesiolarak değerlendirdi. Daha doğrusu dinci-gerici akımlakurulan “çözüm” masasına kilitlenmiş olmanın sonucuolarak, buna mecbur kaldı. Neticede Kürt hareketisözcülerinin birbiriyle çelişen epeyce açıklama,değerlendirme, röportajdan sonra BDP milletvekiliSırrı Süreyya Önder 23 Nisan resepsiyonunda,çekilmenin 25 Nisan’da KCK’nin yapacağı açıklamaile başlayacağını duyurmuş oldu.

Böylece Kürt hareketinin üç aşamalı olduğusöylenen yol haritasındaki ilk aşamanın finaline gelmişbulunuyoruz. Bu konuda herhangi bir kararsızlıkbelirtisi de yok. Öcalan’ın mektubunun ardındanyürüyen tartışmaların, KCK yönetimi tarafındanyükseltilen itirazların nedeni zaten başkaymış. KCKyönetiminin etkin isimlerinden Duran Kalkan, bunuolabildiğince açık bir şekilde ifade ediyor. Geçtiğimizgünlerde Ruşen Çakır’la yaptığı röportajda Kalkan;yasal güvence gibi sorunların önemli ölçüde bittiğikanaatinde olduğunu, Öcalan’ın mektubunun kendisinitatmin ettiğini, Kürt hareketinin üst düzeyyöneticilerinin dile getirdiği tereddütlerin kalmadığınısöyleyip sözü şuna bağlıyor: “Aslında bizim oaçıklamalarımız gerillanın ikna edilmesine dönüktü…”Devamında gerillanın başlangıç açısından iknaedildiğini de öğreniyoruz.

Yine Kürt hareketinin açıklamalarına bakılırsaçekilme açıklamasıyla birlikte ikinci aşama dabaşlamış oluyor. Bu aşamanın çerçevesini ANF’deki23 Nisan tarihli yazısında Cahit Mervan şöyleözetliyor: “Bu aşama aslında en zor aşama. KCKyetkililerinin gerilla güçlerine çekilme startı verdiğiandan itibaren başlamış olacak. Bu aşama Kürtlerin

demokratik ve özgürce kolektif haklarının sağlanmasıiçin yasal ve anayasal adımların atılacağı bir süreçolacak. Bu süreç örneğin vatandaşlık tanımından,seçim barajının düşürülmesine, yerel yönetim özerklikşartına ilişkin Türkiye’nin çekinceleri kaldırmasından,Kürtler başta olmak üzere herkesin kendi kimliği ilesiyaset yapma ve örgütlenme hakkının tanınmasına vebunun anayasal güvenceye kavuşturulmasına kadar birdizi reformu ön görüyor.”

Emperyalist ihtiyaçlar ve temelsiz hesaplar

Buraya kadar dinci-gerici iktidarın tasfiyeci çözümoyunu neredeyse sorunsuz ilerlemiş sayılır. AKPgerçekten de basit manevralar karşılığında istediği enhayati adımları attırmayı başardı. Kürt hareketi,AKP’nin aldatıcı manevralarını büyük bir ciddiyetlesürecin önemli adımları olarak gördüğü müddetçe desürecin ilerlemesinin önünde herhangi bir engelbulunmuyor. Tek sorun Kürt hareketiyle birlikte sürecebüyük umut bağlayan kesimlerin, ABD emperyalizmive tekelci Türk burjuvazisinin bölgesel ihtiyaçlarınıdemokratikleşmeyle karıştırmalarından çıkıyor. Kürthareketi ve kuyrukçu-reformist eklentileri kapitalistbunalımı, emperyalist nüfuz mücadelesindekikeskinleşmeyi, bunun ateşlediği militarist saldırganlığıbir yana bırakıp, kitlelerin barışçıl mücadelesinigeliştirerek emperyalizmin yerli taşeronu olan Türksermaye devletini ehlileştirebileceklerini, bunun birparçası olarak da Kürt sorununun düzen içi bir çözümekavuşacağını hayal ediyorlar. Batılı emperyalistler ileTürk sermaye devletinin hesabı ise silahlı Kürthareketini tasfiye ederek Kürt sorununu kontroledilebilir, emperyalist hesaplar çerçevesindedeğerlendirilebilir bir dinamiğe dönüştürmeyedayanıyor. Bir başka deyimle Güney Kürdistan’dabaşarılanı, Türk devletinin bütünlüğüne ve temelçıkarlarına dokunmadan, tersine onun da bölgeselaktörlük hevesleriyle çakışacak şekilde başarmakistiyorlar. Daha genel planda bunun anlamı, İran,Suriye ve Irak’taki parçaları da içeren Kürt dinamiğinibölgesel taşeronluk heveslisi Türkiye’nin denetimindeemperyalist nüfuz mücadelelerinin yedeğine almaktır.Uzun vadede misakı milli projesi de bu hesabadayanıyor.

AKP’nin güncel ihtiyaçları önceliklidir

Oysa sermaye iktidarının dümeninde oturan dinci-gerici akımın bu kadar uzun boylu hesaplardan öncekiihtiyacı iktidar mevzilerini sağlamlaştırmak,Türkiye’nin siyasal düzenini kendi eğilimleridoğrultusunda kalıcı olarak dizayn etmektir. Bunu iseyeni anayasa ve 2014-15 seçimlerinin garantiyealınması sağlayabilir. Dolayısıyla Kürt hareketini (veelbette yedeğinde hareket eden sol çevreleri) masadaoyalayabilmesi AKP için hayati bir önem arz ediyor.Yoksa onun Kürt halkının temel taleplerini kısmen deolsa karşılayıp Kürt sorununu çözmek gibi biryaklaşımı hiçbir zaman yoktu. Geçmişten bugüne tümdenemelerdeki temel hedef, mücadeleyle fiilenkazanılanları kabul etmeyi çözüm adımı olarak

göstermek, böylece Kürt hareketini zayıflatıp geriadım atmaya zorlamaktı. Bu adım ise silahlı Kürtdirenişinin tasfiyesinden başka bir şey değildir. ZiraKürt sorununun kontrol altına alınıp denetlenebilir halegetirilmesinin yolu bundan geçmektedir.

11 yıllık iktidarlaşma dönemindeki aldatmacadeneyimlerine de yaslanan AKP, gelinen yerde hiçdeğilse bunu başarabileceğini düşünmektedir. Nitekimson 5-6 aydır yaşanan süreç bile bu türden bir yönetmebiçimidir. Daha şimdiden önümüzdeki birkaç ayı dagüvenceye almış sayılır. Zira çekilme sürecinin aynızamanda anayasal-yasal bir takım düzenlemelerleparalel yürüyeceğini iddia eden Kürt hareketi, masayıdevirmemek hassasiyetiyle hareket edecek, kontroledebildiği tüm güçleri mümkün olduğunca barışçılmücadele sınırlarında tutmaya bakacaktır. Dinci-faşistgüruhların gençlik alanındaki saldırganlığı karşısındaKCK yöneticilerinin Kürt gençliğine yaptığı“provokasyona gelmeyin” telkinleri bunun güncelişaretleri sayılabilir.

Düzen içi mücadeleye vemasaya bağlanan umutlar

Şimdilerde AKP’nin bir çözüm planı-projesiolmadığından yakınan Kürt hareketi, aslındasandığından da gerçekçi ve pragmatist bir muhataplakarşı karşıya olduğunu ısrarla bir yana bırakıyor veaynı ısrarla ABD emperyalizmi ile tekelci Türkburjuvazisinin dönemsel ihtiyaçlarına bakıyor. Buihtiyaçların, savaşların tırmandığı, halklarboğazlaşmasına sahne olan bir bölgede, salt reformlarelde etmeye endeksli barışçıl kitle mücadeleleriyle birdemokratikleşmeye asla izin vermeyeceği yeterinceaçık. Dolayısıyla burada umutların bağlandığı asılhalka, emperyalizmin ihtiyaçlarıyla denk düşen birdevletleşme olanağının varlığı ve bunun ne pahasınaolursa olsun değerlendirilmesi inancıdır. Yoksa tepedentırnağa şiddete dayalı bir siyasal iktidarın, barışçılmücadelelerin basıncıyla masaya oturup kimseyedemokrasi, hele de isim dışında devlet olmayı sağlayantemel ulusal hakları vermeyeceğinin es geçildiğisanılmasın.

Buna rağmen kitlelerin düzen içi sınırlardatutulacak mücadeleleriyle, ancak devrim için eldeedilebilir olanı alabileceğini düşünmek, tarihsel vebilimsel tüm gerçeklerle köprüleri atmış olmanın, uzunyıllardır döne döne açmazlar yaratan Ortadoğu’yaözgü pragmatist reel politiğin sonucudur. Bu çizgi,Kürt halkına herhangi bir kazanım sağlamayacağı gibi,AKP iktidarının ömrünü uzatmaktan başka bir sonuçda yaratmaz. İşçi sınıfı devrimci çizgiyekazanılmadığı, dolayısıyla işçi ve emekçi kitlelerdevrimci mücadele temelinde siyaset sahnesineçıkmadıkları sürece bu yanılsamaların kendine genişbir etkinlik alanı bulması da kaçınılmazdır. Tasfiyeciçözüm yanılsamasına etkisizleştirmek ise önümüzdeki1 Mayıs alanları başta olmak üzere tüm mücadelemevzilerinde sınıfın devrimci çözümüne sahipçıkmaktan, “İşçilerin birliği halkların kardeşliği”çağrısını “Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim!”temelinde yükseltmekten geçiyor.

Çekilme süreci başlarken…

Düzen içi mücadeleye vemasaya bağlanan umutlar

Page 22: Kızıl Bayrak 2013-17

Dünya Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201322 * Kızıl Bayrak

ABD, İngiliz, Fransız emperyalistleri ile bölgedekigericiliğin kaleleri olan Türkiye, Katar, SuudiArabistan rejimlerinin açık desteğiyle sürdürülenSuriye’deki yıkıcı savaşın ağır faturasını, bu ülkehalkları ödemeye devam ediyor.

Suriye’ye karşı savaş ilan eden bu karşı-devrimcikoalisyon, “Suriye Halkının Dostları Grubu” adıylatoplantılar düzenleyerek iki yıldır savaşı körüklüyor.Başlangıçta 110 ülkenin katılımıyla düzenlenen butoplantıların sonuncusuna ise, sadece 11 devletintemsilcisi katıldı.

İstanbul’da yapılan toplantıya, Türkiye DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra ABD,İngiltere, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, BAE,İtalya, Almanya ve Fransa’dan dışişleri bakanları ileüst düzey yetkililer katıldı. Toplantıya emperyalistlergüdümündeki Suriye Muhalif ve Devrimci GüçlerUlusal Koalisyonu (SMDK) temsilcileri de katıldı.

Temel amaç Baas yönetimini yıkmaktır

Bu gerici koalisyon, iki yıldır Baas yönetiminiyıkmak için çalışıyor; bu amaçla çeteleri/çapulcularısilahlandırıyor, onlarca ülkeden devşirdiği tetikçileriSuriye’de topluyor, bunları CIA ve Türk devletiningörevlileri eliyle eğitiyor; eğittiği tetikçi sürülerineistihbarat sağlıyor ve Suriye’yi ortaçağ karanlığınasürükleyecek bu soysuz işbirlikçileri işbaşına getirmekistiyor.

Suriye halklarının acılarını istismar eden, ama buyıkımın devamı için de her yola başvuran karşıdevrimci koalisyon, Suriye’nin enkaza çevrilmesipahasına da olsa, sefil kuklaları işbaşına getirmekistiyor. Özellikle bu işe en çok odaklanan ve defalarcaBeşar Esad’a ömür biçen AKP şefleri, Suriye’dekiyıkıcı savaşta özel bir rol oynuyorlar. Halep kentindekisanayi işletmelerinin yağmalanmasını sağlayan AKPiktidarının, uluslararası mahkemelerde yargılanmaihtimali de var. Bundan dolayı Suriye’deki yıkım veölümün devam etmesi için histerik bir şekilde çırpınıpduruyor.

Başını ABD emperyalizminin çektiği bu gericikoalisyonun açmazı, dayanak yaptıkları SMDK’nınSuriye’de ciddiye alınabilecek bir halk desteğindenyoksun olmasıdır. Suriye halkları nezdinde meşruluğubulunmayan Muaz el Hatip ve onun gibi işbirlikçipiyonların rolü, Suriye’ye karşı icra edilen savaşındevam etmesine zemin hazırlamanın ötesinegeçemiyor.

Parola: Suriye’yi enkaza çevirmek!

Suriye’deki yıkıcı savaş, iki yıldır devam ediyor.30’a yakın ülkeden on binlerce tetikçinindevşirilmesine, Suudi Arabistan ve Katar’ın akıttığıpetro-dolar ve organize ettikleri mezhepçi/cihatçımedya savaşına, CIA’nın yüzlerce tetikçiyi eğitmesineve AKP iktidarının tam bir histeri ile harcadığı tümçabalara rağmen, Baas yönetimi halen ayakta vekendinden emin görünüyor. Devlet Başkanı BeşarEsad’ın Suriye Haber kanalında yayınlanan kapsamlıröportajında emperyalistlere, AKP iktidarına ve KörfezŞeyhleri’ne verdiği mesajlar buna işaret ediyor.

“Şam’ı Halepleştirme” taktiği izleyen Özgür SuriyeOrdusu (ÖSO) çapulcuları ile kökten dinci çetelerintüm girişimleri, fiyaskoyla sonuçlandı. Şam’ı hedefalan üç saldırı girişiminde bulunan çeteler, Suriye ArapOrdusu (SAO) tarafında püskürtüldüler. Bunun üzerinekente rastgele havan topu saldırıları başlatan çeteler,patlayıcı yüklü araçlarla intihar saldırılarına dagiriştiler. Buna karşın son haftalarda SAO’nunuyguladığı, “çeteleri Şam çevresinden temizleme”taktiğinin büyük ölçüde başarıya ulaşabildiği, farklıkaynaklar tarafından da doğrulanıyor.

SAO’nun Şam’ın yanı sıra Hums, Hama, İdlibkentleri ile Lübnan sınırında da belli bölgeleriçetelerden temizleme taktiği izlediği ve bazı stratejiknoktaları yeniden ele geçirdiği de gelen haberlerarasında. İlerleyen günlerde, SAO’nun Halep kentinindenetimini ele geçirmek için de kapsamlı bir saldırıyahazırlandığı bildiriliyor.

Silahlı çetelerin çatışma alanlarında güçkaybettiğini, farklı kaynaklar teyit ediyor. Ordunun bubaşarısında, mahallelerde oluşturulan “Halk DirenişKomiteleri”nin kolaylaştırıcı bir rol oynadığıbildiriliyor. Bu tablo, dört koldan devam eden silah,tetikçi ve lojistik destek akışına rağmen, silahlıçetelerin Baas yönetimini yıkma gücünden yoksunolduğunu gözler önüne sermiştir.

Bu gerçek aslında silahlı çetelerin arkasında duranemperyalistler ile Türkiye-Katar-Suudi Arabistan “şerüçlüsü” tarafından da biliniyor. Buna rağmen silah vetetikçi akşının devam etmesi, Ürdün’ün savaşın içineçekilmek istenmesi ve bu ülkeye 200 Amerikanaskerinin yerleştirilmesi, halen Esad sonrasına dairkurguların yapılması vb… Tüm bunlar, Suriye’yi hedefalan savaşın daha da derinleştirilmesi, insankıyımlarının devam ettirilmesi ve bu ülkenin enkazaçevrilmesine neden olan politikanın devamettirileceğinin ilanıdır.

İstanbul’da düzenlenen toplantının ardından TürkDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Amerikalımeslektaşı John Kerry tarafından yapılanaçıklamalarda, emperyalistlerle suç ortaklarınınSuriye’yi yakıp yıkmaya devam edecekleri bir kezdaha ilan edildi.

Kerry, “Suriye’de siyasi ve barışçıl bir çözüme

öncelik verilmesinin yanı sıra tüm yardımların SuriyeMuhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonubünyesinde faaliyet gösteren Yüksek Askeri Konseyaracılığıyla yapılması hususunda anlaştıklarını”söyleyerek, savaşı derinleştirme çabasının devamedeceğini dile getirdi.

“Hep beraber özgür, bağımsız, kendi iradesinesahip yeni bir Suriye siyasi sisteminin kurulmasınıümit ediyoruz” şeklinde konuşan AKP’li AhmetDavutoğlu ise, Baas yönetimini yıkmak için aynıhisteriyle çalışmaya devam edeceklerini ilan etmişoluyor. Bu ise, savaşın daha da körüklenmesindenbaşka bir anlam taşımıyor. Hal böyleyken, Türkdışişleri bakanının, “…Artık yeter diyoruz. Bukatliamların süratle durdurulması için uluslararasıtoplumu ve bütün tarafları ortak bir mücadele vermeyeçağırıyoruz” şeklindeki sözleri, ancak tiksintiylekarşılanabilir…

Petro-dolarlar çapulculara,mülteciler perişan

Körfez Şeyhleri, Ankara’daki işbirlikçiler ile ABD,İngiliz, Fransız emperyalistleri, Suriye’nindirenişinden dolayı sefil emellerine ulaşamadılar.Bundan dolayı petro-dolar ve silah akışı giderekarttırılıyor. Savaş boyunca silahlı çetelere milyarlarcadolar akıtan karşı-devrimci koalisyon, mültecikamplarına kapatılan bir milyonu aşkın Suriyeli’ninyüzüne bile bakmıyor.

Sefaletin diz boyu olduğu, erkeklerin ucuz işgücü,kadınların ikinci-üçüncü eş olarak evlenmeyezorlandığı mülteci kamplarındaki yüzbinlerin dramı neMuaz el Hatip gibi emperyalizmin piyonlarını neKörfez Şeyhleri’ni ne AKP şeflerini ne emperyalistleriilgilendiriyor.

Yüzbinlerin sefaletini yok sayan karşı-devrimcikoalisyon, aynı anda yeni katliamlara yeni yıkımlarayeni mülteci akınlarına yol açan savaşa petro-dolarlarıakıtmaya devam ediyor.

Tüm bunlar, İstanbul’da bir araya gelenlerin Suriyehalkının dostları değil, düşmanları olduğunu, bir kezdaha kanıtlamıştır.

“Suriye halkının düşmanları”İstanbul’da buluştu

Page 23: Kızıl Bayrak 2013-17

Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013 Dünya

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in özeltemsilcisi Mihail Bogdanov’un İran ziyareti sırasındaTahran’dan yapılan açıklamalarda, ABD tetikçisi üçdevlet sert bir üslupla eleştirildi. Bu üç gerici rejiminemperyalist/siyonist planla suç ortaklıklarına dikkatçeken açıklamalar, “malumun ilanı” olsa da, İrantarafından yapılmış olması önem taşıyor.

Türk devleti mezhepçi…

Suriye’ye karşı icra edilen yıkıcı savaşta AKPiktidarı ile farklı kutuplarda yer alan İran yönetimi,diplomatik yollarla Türk sermaye devletini savaşıkörükleme çabasından vazgeçirmeye çalıştı. Ancakemperyalist/siyonist planlara endeksli bir Ortadoğupolitikası izleyen dinci-Amerikancı AKP iktidarı,baştan beri Tahran’dan gelen telkinleri geçiştirmeyitercih etti.

AKP iktidarının çeteleri silahlandırdığı, devşirmetetikçilere geçiş olanakları sunduğu ve Baasyönetiminin yıkılması için yıkıcı savaşı körüklediğikimse için bir sır değil. Tahran’dan yapılanaçıklamalarda, Türk devletinin Suriye’deki savaşamezhepçi yaklaştığı ve silahlı çetelere destek sunaraksavaşı körüklediğinin vurgulanması, İran’ın diplomatikkanallar üzerinden AKP şeflerini ikna etmegirişimlerinden umut kesmeye başladığına işaretediyor.

Katar, bölgeyi kaosasürüklemek için çalışıyor

Tahran’dan yapılan açıklamalarda, Ortaçağ kalıntısıKatar rejimi de, sert bir şekilde eleştirildi.

Elbette Katar rejiminin de emperyalist/siyonistplanın tetikçisi olduğu biliniyor. Çetelerisilahlandırmak için milyar dolarlar harcayan KatarEmiri, Baas yönetiminin yıkılması ve Beşar Esad’ıngörevden alınması için histerik bir şekilde çalıştığı dabir sır değildi.

İran yönetimi de, bu karşı-devrimci rejimin suçdosyasının kabarık olduğunun farkındaydı. Bunakarşın şu ana kadar Katar yönetimine diplomatik dillehitap eden İran yönetimi bu defa sözünü sakınmadansöyledi.

Katar’ın hacminden büyük işlere kalkıştığınınbelirtildiği açıklamalarda, bu rejimin bölgenin istikrarve güvenliği açısından bir tehdit oluşturmaya başladığıvurgulandı. Açıklamalarda bölgenin kaosasürüklenmesi için çaba harcayan Katar’ın, bubozguncu faaliyetleri terk etmesi gerektiği dehatırlatıldı.

Ürdün İslam’a ihanet ediyor!

En sert eleştiriye, Kral 2. Abdullah yönetimindekiÜrdün rejimi hedef oldu. Bu açık suçlamanın nedeni,Ürdün rejiminin hava sahasını İsrail insansız havaaraçlarına açması ve 200 ABD askerinin ülkeye girişyapmasına izin vermesidir.

İsrail’in insansız uçakları için iki hava koridoruaçan Kral 2. Abdullah yönetiminin, Amerikanaskerlerine de kapıları açması, İran tarafından İslam’aihanetle suçlanmasına neden oldu. Bu da doğal, ziraKral 2. Abdullah’ın kararı, İsrail insansız havauçaklarının, Ürdün hava sahasından geçerek Suriye’debelirlenmiş hedefleri bombalamasının önünü açıyor.

Her iki adımın da, Suriye’ye karşı devam edenyıkıcı savaşın daha derinleştirilmesine hizmetedeceğinin vurgulandığı açıklamalarda, Ürdünyönetiminin emperyalist/siyonist planlara hizmet edenbu tutumundan vazgeçmesi gerektiği ifade edildi.

Açıklamaların Bogdanov’un Tahran’da bulunduğusırada yapılması ve alışılmışın dışında sert bir üsluptaolması dikkat çekti. Hem askeri hem sivil yetkililertarafından yapılan açıklamalarda benzer üslubunkullanılmış olası da, dikkat çeken bir diğer noktadır.Görünen o ki, Amerikancı rejimlerin Suriye’dekisavaşı pervasızca körüklemeleri, Rusya-İran ikilisitarafından, artık daha sert bir şekilde mahkumedilmeye başlayacak.

Krize, işsizliğe,yoksulluğa, ırkçılığa ve

savaşa karşı,1 Mayıs’ta alanlara!

Birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayısyaklaşıyor. Dünya işçileri ve emekçileri 1 Mayıs’a,faturası her geçen gün daha da ağırlaşan bir iktisadive mali kriz koşullarında giriyor.

İsçiler, emekler! Günümüzde kriz bahanesiyle sömürü daha da

katmerleşmiştir. Ücretlerimize dönük kesintiler durdurak bilmiyor. Fabrika ve işyerlerimiz kapatılıyor.Geçmişte fabrika ve işyeri yatağı olan Wuppertal veçevre bölgesi günümüzde tam bir fabrika mezarlığınadönüşmüş bulunuyor. İşsizlik hepimizin kabusuhaline gelmiştir. Yokluk, yoksulluk ve açlık hepimizinortak sorunudur. Elimizde sosyal hak kalmadı. Zira,sosyal haklarımız gündelik olarak budanıyor.Wuppertal geçmişte yerli, yabancı, sarı, siyah, beyaz,doğulu-batılı her ulustan, her renkten ve hercoğrafyadan insanların kardeşçe bir arada yasadığıbir kentti. Bugünse, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığıngitgide tehlikeli boyutlar kazandığı bir kent yapılmakisteniyor. Neo-naziler polisin de aktif desteğini alarakısrarla kentimize yerleşmeye çalışıyorlar.

Tüm bunları savaş hazırlıkları tamamlıyor. Savaşsuçlusu aç gözlü tekellerin dünyaya hakim olma hırsıyeniden canlanmıştır. Her alanda kıyasıya birrekabetin içindedir. Silahlanma yarışı korkunçboyutlar kazanmış bulunuyor. İşbaşındaki hükümettam bir sosyal yıkım ve savaş hükümetidir. Ötedenberi izlenen militarist politikaları daha da azdırmıştır.Militarizm okullara kadar sokulmuştur. Dünyanın pekçok ülkesinde Alman askerleri ve silahları var. Ha bireyenileri gönderiliyor. Ekonomi askerileştiriliyor.Eğitim, sağlık ve hizmet sektörü paralı hale geldi.Bunlardan yapılan kesintiler silahlanmaya ve savaşaaktarılıyor.

Kardeşler! 1 Mayıs birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.

O halde sarı, siyah- beyaz, doğulu-batılı, yerli-yabancı, tüm uluslardan, renklerden ve ülkelerdenişçi ve emekçiler olarak birleşelim, sömürüye,baskıya, işsizliğe, yokluk, yoksulluk ve açlığa, yabancıdüşmanlığı ve ırkçılığa, faşist saldırganlık ve savaşakarsı mücadeleyi yükseltmek üzere 1 Mayıs yürüyüşve mitinglerine katılalım. Gün bizim günümüzdür,duyarsız kalmayalım. Kadın-erkek, yaşlı-genç tümalanları dolduralım. Ve hep birlikte bir kez dahahaykıralım;

Yaşasın 1 Mayıs!

Kahrolsun ücretli kölelik düzeni kapitalizm!

Kahrolsun emperyalist saldırganlık ve savaş!

Yaşasın isçilerin birliği halkların kardeşliği!

Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

Wuppertal BIR-KAR

İran’dan gerici-işbirlikçi rejimlere sert eleştiri…

Page 24: Kızıl Bayrak 2013-17

Gençlik Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201324 * Kızıl Bayrak

İzmir Ekim Gençliği’nin haftalarca çalışmasınıyürüttüğü “Gençlik sözünü söylüyor: Özgürlük veEşitlik Beyannamesi” çalışması, gerçekleştirilenkitlesel ve coşkulu bir konser ile son buldu. ‘Özgürlükve Eşitlik İçin Gençlik Buluşması’ şiarıyla örgütlenenetkinlik 18 Nisan akşamı Ege Üniversitesi EdebiyatFakültesi’nde gerçekleştirildi. Coşkulu etkinliğehavanın hayli soğuk olmasına rağmen 1000’e yakınöğrenci katıldı.

Hatice Yürekli’nin anısına...

Etkinliğin başlamasından önce genç komünistlererken saatlerde etkinlik yapılacak alanda çalışmayabaşladılar. Sahnenin alt kısmına “Emperyalizmeasker, kardeş halklara düşman olmamak için, eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim için, özerkdemokratik üniversite için 1 Mayıs’ta alanlara!”şiarlı pankart asıldı. Sağ tarafa beyannamenin yazılıolduğu, sol tarafa da Hatice Yürekli’nin resmininolduğu pankartlar asıldı. Alanın farklı yerlerinde de“Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!” şiarlı pankartlaryer aldı.

Etkinlik kitlenin selamlanması ile başladı.Denizler’den Mahirler’e İbrahimler’den Mazlumlar’ave 22 Nisan 2001’de Büyük Zindan Direnişi’nde şehitdüşen Hatice Yürekli şahsında tüm devrim şehitleriiçin saygı duruşu gerçekleştirildi ve “Devrim şehitleriölümsüzdür!” sloganı kitle tarafından öfkeylehaykırıldı.

Hatice Yürekli’nin devrimci kimliğindenbahsedilmesiyle süren etkinliğin Hatice Yürekli’yeatfedildiği söylendi.

Halk oyunlarıyla başlayan programda halkoyunlarının ardından, “nice katliamlara tanıklık etmişama bunca şeye rağmen direnmeye devam etmiş yasakbir diyarın sesi” sözleriyle Erdoğan Emir sahneyedavet edildi. Erdoğan Emir’in ezgileri kitle tarafındancoşkuyla karşılandı. Emir, ayrıca konuşmalarında damücadele çağrısı yapmaktan geri durmadı.

Ekim Gençliği’nden 1 Mayıs çağrısı!

Müzik dinletisini Ekim Gençliği adına yapılankonuşma izledi. Konuşmada emperyalist savaş veulusal sorun gündemleri öne çıkarken, bunların

üniversitelerde yaşanan saldırılardan bağımsızolmadığı dile getirildi.

“Dicle ve İstanbul Üniversiteleri’nde yaşananfaşist, dinci-gerici saldırıların püskürtülmesinin tekyolu bulunduğumuz alanlarda mücadele bayrağınıyükseltmek olacaktır” denilerek öğrencileringeleceksizliğe mahkum edildiğine ve artıkYunanistan’da, Şili’de olduğu gibi alanlaraçıkılması zorunluluğuna dikkat çekildi.

Son olarak bütün bu sorunlara ve saldırılarakarşı gençlik Ekim Gençliği saflarındamücadeleye etmeye ve 1 Mayıs alanlarınaçıkmaya çağrıldı.

1 Mayıs’ta işçi sınıfı saflarına!

Program İzmir’de devrimci sanatın işçi veemekçilerle buluşmasında yıllardır çaba gösteren,mücadele alanlarından eksik olmayan Duvara KarşıTiyatro Topluluğu’nun sahne alması ile devam etti.Topluluğun, Nazım Hikmet’in Mustafa Suphiler’inkatledilmesini anlatan 28 Kanunisanî şiirindenuyarladığı oyun ilgiyle izlendi.

Ardından İzmir Mezopotamya Kültür Merkezigruplarından Koma Agire Zerdeşt sahne aldı veKürtçe ağırlıklı ezgiler eşliğinde kitle tarafındanhalaylar çekildi.

Etkinlik, Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu temsilcisi tarafından yapılan bir konuşmaile sürdü. Yapılan konuşmada bunalımlar savaşlar vedevrimler çağına girildiği hatırlatılarak Anadolutopraklarının da devrime gebe olduğu söylendi.

Gençliğin kurtuluşunun işçi sınıfınınmücadelesinden geçtiğinin vurgulandığı konuşmada,mücadele etmekten, tek yumruk tek yürek olmaktanbaşka çarenin olmadığı belirtildi. BDSP temsilcisi sonolarak gençliği işçi sınıfı saflarında 1 Mayıs’a çağırdı.

Etkinlik Metin Kahraman’ın müzik dinletisiyleson buldu.

Etkinlik boyunca “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”,“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”,“Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Yeni Ekimler içinileri!” ve “Partiyi kazandık partiyle kazanacağız!”sloganları atıldı.

Etkinlikten notlar: - Etkinlik alanında hazırlıklar erken saatlerde

başladı. Öğle saatlerinden itibaren ise alanda gözlemeve çay standı açıldı.

- Etkinlik sırasında Eksen Yayıncılık ve EkimGençliği standları açılırken, alanda Kızıl Bayrak veEkim Gençliği satışı yapıldı.

- Etkinlik sırasında Ekim Gençliği’nin 1 Mayısbildirileri dağıtıldı.

Ekim Gençliği / İzmir

İzmir’de kitlesel gençlik buluşması!

İstanbul Ekim Gençliği’nden 1 Mayıs pikniği

İstanbul Ekim Gençliği, 23 Nisan günü 1 Mayıs pikniği düzenledi. Pikniğin yapıldığı alana varılmasınınardından ilk olarak kahvaltı yapıldı.

Hep birlikte oynanan oyunlardan sonra 1 Mayıs gündemli tartışmalara geçildi. 22 Nisan 2001’de BüyükZindan Direnişi’nde şehit düşen TKİP Kurucu Üyesi Hatice Yürekli anmasıyla başlayan konuşmalarda,Hatice Yürekli’nin devrimci yaşamının bugün genç komünistlere örnek teşkil ettiği ve onun bıraktığıbayrağın komünistlerin ellerinde olduğu vurgusu yapılarak hep birlikte “Bir Görüş Kabininde’’ adlı şarkısöylendi.

Ardından 1 Mayıs’a giderken ülkede ve dünyada yaşanan siyasal gelişmelerle birlikte üniversitelerdeartan gerici-faşist saldırılar üzerine tartışmalar gerçekleştirildi. Daha sonra, yaklaşan 1 Mayıs’ın taşıdığıanlam üzerine konuşmalar yapıldı.

Kolektif olarak hazırlanan akşam yemeğinin ardından önümüzdeki dönem çalışmasına dair kısa birkonuşma yapılarak piknik sonlandırıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul

18 Nisan 2013 / İzmir

Page 25: Kızıl Bayrak 2013-17

Gençlik Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013..

“Paralı, gerici eğitime, geleceksizliğe karşıDenizler’in yolunda 1 Mayıs’a” çağrısını Esenyurtbölgesindeki lise ve dershanelere taşıyan DevrimciLiseliler Birliği, bir süredir hazırlıklarını sürdürdüğü1 Mayıs şenliğini 20 Nisan günü başarıylagerçekleştirdi.

Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde gerçekleştirilenşenliğe birçok liseden liseliler katılım sağladı. 22Nisan 2001’de ölümsüzleşen TKİP Kurucu üyesi veÖlüm Orucu şehidi Hatice Yürekli’nin de anıldığıetkinlikte liseli gençliğe 1 Mayıs’ta Taksim’de olmaçağrısı yapıldı.

DLB 1 Mayıs’ta Taksim’de!

Etkinlikte yapılan açılış konuşmasını HaticeYürekli şahsında devrim ve sosyalizmmücadelesinde şehit düşenler anısına saygı duruşuizledi.

DLB adına yapılan konuşmada ise, 1 Mayıs’ınişçi sınıfının kan ve can bedeliyle yarattığı bir günolduğu belirtilerek devrimci liselilerin de kenditalepleriyle alanlarda olacağı söylendi.

Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının katledildikleritarihin 41. yıldönümünden kısa bir süre önce 1Mayıs alanlarında olacaklarını ifade eden DLBtemsilcisi “Sizleri devrimci mücadelemizin tümcoşkusuyla selamlarken bir kez daha 1 Mayıs’taTaksim’de Devrimci Liseliler Birliği pankartıarkasında yürümeye davet ediyorum” dedi.

Devrimci liselilerden 1 Mayıs çağrısı

Şiir dinletisi ve 1 Mayıs’ın kızıl tarihini anlatankısa bir konuşmayla devam eden etkinliğin serbestkürsü bölümünde de devrimci liseliler söz aldı.

Bu bölümde söz alarak kürsüye gelen DLB’lilerKürt sorunu, paralı, gerici eğitim uygulamaları, stajsömürüsü gibi sorunlar üzerinde durarak tümliselileri 1 Mayıs’ta DLB pankartı arkasına davetettiler.

Şenlikten kısa bir süre önce hazırlık

çalışmalarının başladığı 1 Mayıs skeci isesalondakiler tarafından ilgiyle izlendi.

Etkinlikte BDSP adına yapılan konuşmada,dünyada ve Türkiye’de 1 Mayıslar’ın öneminedeğinildi. İşçi ve emekçi çocuklarına üniversitekapılarının kapatıldığını ifade eden BDSPtemsilcisi, 1 Mayıs alanlarında liseli gençliğin deyerini alması gerektiğini sözlerine ekledi.

DLB’lilerin oluşturduğu müzik grubununseslendirdiği devrimci türkü ve marşlareşliğinde çekilen halaylarla sona eren etkinliğinardından Köyiçi Meydanı’na geçilerek 1 Mayısskeci burada da sergilendi.

Etkinlikten notlar:

-Şenliğin gerçekleştirildiği salon HaticeYürekli’nin büyük boy fotoğrafının yanısıra kızılbayraklar, DLB’nin 1 Mayıs afişleri ve “YGS-LYS’nin 5 seçeneğine karşı tek seçenek mücadele!Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim! Sınavsızüniversite!” pankartlarıyla donatıldı. Sahneninhemen arkasına ise “Paralı, gerici eğitime,geleceksizliğe karşı Denizler’in yolunda 1 Mayıs’taTaksim’e!” yazılı DLB pankartı asıldı.

- Liselilerin Sesi, Ekim Gençliği, Kızıl Bayrak’ında bulunduğu bir standın açıldığı etkinlikte DLB’nin1 Mayıs bildirileri de yer aldı.

-1 Mayıs şenliğine 10 liseden katılım gerçekleşti. Liselilerin Sesi / Esenyurt

Devrimci liseliler1 Mayıs şenliğinde buluştu

Soruşturma-ceza terörü

AÜ’de soruşturma terörü Ankara Üniversitesi’nde dönem başında gerçekleşen yemekhane zamlarına karşı yapılan eylemler,

rektörlüğün hedefi oldu. Cebeci ve Tandoğan Kampüsleri ile DTCF’de onlarca öğrenciye soruşturma açıldı.Newroz kutlamasının gerekçe olarak gösterildiği polis müdahalesinin ardından çoğunluğu CebeciKampüsü’ndeki öğrenciler olmak üzere Tandoğan Kampüsü ve DTCF’den, aralarında Ekim Gençliği okurlarınında bulunduğu onlarca öğrenciye “izinsiz pankart açmak, öğrenci taleplerini aşan taleplerde bulunmak, fişkesim noktalarını engelleyerek öğrencilerin fiş almasını engellemek, kamu düzeni bozmak suçlarından”soruşturma açıldı. Soruşturma tebellüğ tarihi ile savunma tarihinin aynı olması ise dikkat çekici.

Ayrıca 15 Mart’ta yine Cebeci Kampüsü’nde yapılan 16 Mart eylemi de soruşturma konusu oldu. EkimGençliği’nin de örgütleyici olduğu eylemde atılan sloganlar gerekçe gösterilerek bir Ekim Gençliği okurunasoruşturma açıldı.

ÇOMÜ’de “uyarı” cezasıÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde (ÇOMÜ) faşist saldırılara karşı eylem yapan devrimci ve ilerici

öğrencilere üniversite yönetimi tarafından soruşturma açılmıştı. Hem Eğitim Fakültesi önünde yapılan oturmaeylemi ve basın açıklamasını hem de Terzioğlu Fakültesi’nde gerçekleştirilen kitlesel yürüyüş ve basınaçıklamasını gerekçe gösteren ÇOMÜ yönetimi, içinde Ekim Gençliği okurlarının da bulunduğu onlarcaöğrenciye uyarı cezası verdi.

Öğrenciler son hafta boyunca bölüm sekreterleri tarafından ısrarla aranarak, deyim yerindeyse tacizedilerek, “çok gizli” ibareli zarfları almaya zorlandı. Şehir dışında bulunan öğrenciler bile ısrarla gelmeyezorlandı. Zarflar teslim alındığında ise Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri gerekçe gösterilerekuyarı/kınama cezası verildiği görüldü.

Ekim Gençliği / Ankara-Çanakkale

20 Nisan 2013 / Esenyurt

Page 26: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201326 * Kızıl Bayrak

Ali Rıza Yardımcı (Uludağ Üniversitesi Sosyal-İşişyeri temsilcisi): 13 yıldır üniversitede muhasebebölümündeyim. Taşeronda çalışıyorum. Bugüne kadardeğişik taşeron firmalarda çalıştık. Bizim kendiiçimizdeki tabirimizle biz aslında alınıp satılan işçileriz.Tamamen güvencesiz, asgari ücrete mahkum, bir çokhaktan yoksun çalışanlarız. Üniversitede eğitim işkoluitibariyle bizim 700 çalışanımız var. Dev Sağlık-İş’teörgütlü arkadaşlarımız da var. Bunların sayısı dayaklaşık 1200. Hepimiz DİSK çatısı altında örgütlüyüzve omuz omuza mücadele veriyoruz. 1 Mayısyaklaşırken, bizim herkese çağrımız kötü gidişata durdemenin zamanı geldiğidir. Yani tepkimizi göstermezamanı geldi.

Hükümetin hazırladığı yeni istihdam paketi basındada yer aldı zaten. Buna göre güya taşerondaki işçilerinhakları iyileştirilecek. Taşeron işçilerin kıdem tazminatı,yıllık izin gibi hakları verilecek gibi söylemler var.Bunlar bana çok komik geliyor. Şöyle söyleyeyim:Yıllık izin hakkımız bizim zaten var. Fakat bu hakkımıztaşeron tarafından gaspediliyor. İşlerine öyle geliyor.Bakanlık bizim zaten var olan haklarımızı yenidüzenlemelerle bize vereceğini iddia ediyor. Bu haklarzaten mevcut, sen bize vermiyorsun.

Ender Akyıldız (Uludağ Üniversitesi Dev Sağlık-İş işyeri temsilcisi): Bu haklar zaten mevcut. Bunlarıallayıp pullayıp sanki yeniymiş gibi sunuyorlar. Yandaşbasın da bu yönlü yayınlar yapıyor. İşçinin kafasınıkarıştırmaya çalışıyorlar. Zaten bu senenin 1 Mayısı’na“taşeron cumhuriyetine hayır” şiarıyla hazırlanıyoruz.Şu anki hükümetin, kapitalist sistemin yarattıklarıtamamen bizleri köleleştirmeye dönük adımlar. Biz debuna karşı gelmek için birleşerek sokaklara çıkıyoruz.Onların yasaları varsa bizlerin de sokaklarımız var.Sokakta mücadelemizi sürdüreceğiz.

Ali Rıza Yardımcı: Yıllardır kıdem tazminatınıalamayan işçilerimiz var. Emeklilikleri geldiğinde ya daişten ayrıldıklarında bunları mahkeme yoluyla asılişverenden alabiliyorlar. Hükümetin yapmak istediğikıdem tazminatı fonunu kurarak bu hakkı tırpanlamak.Kıdem tazminatını hakeden bir işçi brüt ücretiüzerinden yıllık kıdem tazminatı alması gerekirkenbunu fondan almaya kalktığı zaman bu oran üçte birinekadar düşüyor. Mesela 900 lira alacağınız varsa burakam 300 liraya düşüyor. Bunlar söylenmiyor. Gözboyuyorlar. Yıllık izin meselesi de öyle. Meselageçmişte yıllık izin haklarımız gaspedildi. Yeniden işegirmiş gibi kabul edildik, 16 gün izin verildi. Kıdem yılıüzerinden kullanmamız gereken izinlerimizkullandırılmadı. Bununla ilgili Çalışma Bakanlığımüfettişlerine şikayette bulunduk. Bundan sonra herkesyıllık iznini kıdem yılına göre kullanmaya başladı. Oysaki bunun yolunun bu olmaması lazımdı. Yıllardan berihizmet verdiğimiz üniversite bize bunu sağlamalıydı. Yada zaten devlet eliyle bu hak güvenceye alınmalıydı.

Bizim istediğimiz eşit işe eşit ücret. Biz aynı işiyaptığımız kadrolu personelle aynı haklara sahip olmakistiyoruz. Sağlık ya da eğitim kolunda olsun kadroluçalışanlarla aynı performansı sergilememize, hatta dahaiyisini yapmamıza rağmen aldığımız ücret asgari ücret.Asgari ücrete mahkum olmak istemiyoruz.Haklarımızın iyileştirilmesini, eşit işe eşit ücret

istiyoruz. Mesela maaşınızı gününde alamıyorsunuz.Kamuda çalışan bir memur ayın 15’inden 15’inemaaşını alır. Biz de insanca yaşamak istiyoruz. Binlercetaşeron çalışan var bu ülkede. Bizlerin aldığı üç kuruşneden bankalarda 3-5 gün repoya yatırılıyor? Nedenbuna kimse dur demiyor?

Ender Akyıldız: Şöyle bir katkıda bulunmakistiyorum. Üniversitede taşeron işçisi olan birarkadaşımız birkaç gün önce vefat etti. İki iş yaptığı içinbünyesi kaldırmadı. 4-12 hastanede çalışıyor, sabahta8’den 4’e kadar başka bir yerde ek iş yapıyor. Bünyesiiş yükünü kaldıramadı, vefat etti. Taşeron işçilerinçalışma koşulları böyle.

Ali Rıza Yardımcı: Basında çıkan açıklamalar,kıdem tazminatı, yıllık izin, hakların iyileştirilmesi gibimeseleler artık bana inandırıcı gelmiyor. Bu oyunubozmak lazım. Ne zaman işçi sınıfının haklarınayönelik yeni bir saldırı gündeme gelse, hükümet aynısenaryo eşliğinde hep aynı oyunu oynuyor. Sendikalarve diğer emek örgütleri, bir şey yapılmadığında nasılsonuçlanacağı bugünden belli olan bu oyunun bir kezdaha sahnelenmesine izin vermemek gibi önemli birsorumlulukla karşı karşıyalar. Buna duyarsızkalmamalıyız.

İşsizliğin yoğun olduğu ve vasıflı işgücününsayısının düşük olduğu Türkiye gibi ülkelerdetaşeronlaştırma, çok sayıda vasıfsız işgücününbulunması nedeniyle işçi ücretlerinin çok düşükdüzeylerde belirlenmesinin ve işyerlerinde yaşanan hakihlallerinin temel tetikleyicisi durumunda. Bunun yanısıra sosyal hakların tasfiyesi sürecinde taşeronlaşmahem son derece etkili bir araç, hem de bu tasfiyesürecinden beslenen tehlikeli bir sistem olarakkarşımıza çıkıyor. Biz bu sisteme karşıyız. Bu sistemiyok etmek lazım. Çünkü istihdam yarattık diyorlarinsanları asgari ücrete mahkum ediyorlar. Bu insancabir yaşam değildir. Bundan sonra Çalışma Bakanı FarukÇelik çıkıyor asgari ücret ile insanlar geçinebilir diyor.Hayır açlık sınırının dahi altındaki asgari ücretleinsanlar geçinemez. 800 lira gibi bir rakamlabuyursunlar kendileri geçinsinler.

Bu yıl dünyada ve Türkiye’nin dört bir yanındaişçiler-emekçiler alanlara çıkacak. Biz de DİSK’e bağlısendikalar olarak alanlarda olacağız. El ele, yürek

yüreğe, güvenceli iş için, insanca yaşam, eşitlik,özgürlük, barış ve demokrasi taleplerimiz içinmeydanlara çıkacağız. Bizim öncelikli talebimiz şu: Bizgüvenceli iş istiyoruz. İşsizlik ülkemizin kanayanyarası. Dolayısıyla asgari ücrete mahkum olmuşişçilerin sırf ekmeğimden olurum kaygısıylameydanlara çıkıp sesini duyuramaması gibi sıkıntılarıvar. Ben buradan bütün işçi kardeşlerime sesleniyorum.Onlara diyorum ki, korkulacak ve endişe edilecek birşey yok. Esas endişe edilmesi gereken yarınlarımız.İnsanca yaşamak istiyorsak alanlarda olmalıyız.

Taşeron çalışma modern köleliktir. Buna son vermekadına biz meydanlarda olacağız. Hayat pahalılığı hergeçen gün artıyor. Biz de insanca yaşamaya yeten ücretistiyoruz. Kıdem tazminatımıza dokunulmasınıistemiyoruz. Bunların tırpanlanmasını ya daörselenmesini istemiyoruz. Hakkımız neyse onuistiyoruz. Örgütlenme özgürlüğü istiyoruz. Örgütlüolmamıza rağmen bakanlık tarafından yetkimizverilmedi. Oysa ki bakanlığın müfettişlerinin veyargıtayın söylediği gibi biz asıl işin işçileriyiz.Elimizde Yargıtay kararları var. Bizler kadrolu işçilerolmak istiyoruz. Üniversitenin asıl işçileri olduğumuzmahkeme kararıyla tescil edildi. Bu hakkın bizeverilmesini istiyoruz. Sesimizin güçlü bir şekildeduyurulması için bütün işçiler ele ele olmak zorunda.Yaşamı var eden işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ta alanlardaolmalı. Taşeron işçilerin büyük bir bölümü her türlühaktan yoksun olarak insanlık dışı koşullardaçalıştırılıyor. Dışlanıyor, aşağalanıyor, ikinci sınıf insanmuamelesi görüyor. Kadrolu ve taşeron işçi olarakayrılıyorsunuz ve esas işi siz yapmanıza rağmen sizaşağılanıyorsunuz. Her koşulda patronların ekmeğineyağ süren taşeron sistemi aynı zamanda işçi sınıfınınkendi içindeki rekabetini arttıran bir rol oynuyor,kadrolu ya da taşeron işçilerin sorunlarının esas kaynağıolan patrona karşı birlikte hareket etmelerini engelliyor.Biz bunlara karşı duracağız. 1 Mayıs işçi bayramıdır.Bu bizim bayramımız. Coşkuyla tek yürek olarakkutlamalıyız. Alanlarda sesimizi çok gür şekildeduyurmalıyız. Bütün işçi kardeşlerimin 1 Mayısı’nıyürekten kutluyorum. 1 Mayıs’ı tatil günü olarakdeğerlendirmesinler. Herkes alanlara çıksın.

Kızıl Bayrak / Bursa

Taşeron işçilerden 1 Mayıs çağrısı:

1 Mayıs alanlarıTaşeron cumhuriyetine yanıt olsun!

Page 27: Kızıl Bayrak 2013-17

1 Mayıs Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

-Türk Metal üyesi bir işçi olarak yaşadığınızsorunlar nelerdir?

Türk Metal sendikasına üye bir fabrikadaçalışıyorum. Orada genel merkezden gelirler bizlere“Fabrikayla, çalışma şartlarıyla vs. ile ilgilisorunlarınız var mı? “ diye sorarlar. Soru siziyanıltmasın bu sözde sorulan soru aslında “sizlerinbir sorunu olamaz” demekle eş değerdir. Bir sorunvar derseniz eğer bu da işten çıkarılmanızla eş değerolur. Fabrikada böyle bir olay yaşandı; sendikayakarşı eleştiri yapan bir arkadaşımız işten çıkarıldı.

Türk Metal zaten işçi sınıfın önünde büyük birengel olarak duruyor fakat diğer sendikalarda da suçvar. Ben Sultanbeyli’de bulunan VİKO fabrikasındayaşanılanları biliyorum; kendilerine devrimciyimdiyen sendikaların da çok hataları oluyor. Sendikadediğin kağıt üzerine yazıp çizdiğin, düzenliaidatların yatırıldığı bir yer olmamalı. Sendikalarbunların dışına çıkmalı, işçileri mücadeleye sevketmeli.

- 1 Mayısın güncel plandaki anlam veönemine dair ne düşünüyorsunuz?

Suriye’de devam

eden savaş emperyalist ve gerici bir savaştır.Bizlerin çıkarına hiçbir şey yok bu savaşta, aksinebugün tüm işçi sınıfının hakları bir bir elindenalınıyor, gasp ediliyor bu gerici savaş için. Sağ olsunülkemizdeki devlet, emperyalistlere maddi maneviher yardımda bulunuyor. Savaşa yaptığı maddiyardım biz işçilerin üzerinden gerçekleştiriliyor,haklarımız çalınarak emperyalistlerin kullanacağısilahlara akıyor. Bunu yaparken de dinikullanıyorlar, hep dine yöneliyorlar, şükredindiyorlar. 770 lira alan işçi şükrediyor, böyle birtoplum yaratmışlar. 770 lira alıp şükreden işçinin debakanların, milletvekillerin bizlere şükredindiyenlerin aldığı milyarları bildiği, gördüğü yok,maalesef.

Bunlar hep örgütsüzlükten kaynaklanıyor. 1Mayıs bunun için çok önemli bir gündür; 1 Mayıstaher mezhepten, her ulustan işçiler bir araya gelir vehakları için mücadele eder. Benim 1 Mayıstananladığım, önümüzdeki sorunlar ne kadar zor olursaolsun, bu sorunları çözmenin imkânsız olmadığıdır.1 Mayısın tarihi, 1 Mayıslar benim için hep umutolmuştur.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Metal işçisinden 1 Mayıs çağrısı:

“1 Mayıslar benim içinhep umut olmuştur”

“Ezilenler olarak birleşelim!”

Emekçi kadınlara çalışma koşulları ve 1 Mayısüzerine düşüncelerini sorduk…

- Çalışma koşullarınızdan bahsedebilir misiniz?1. emekçi kadın: Aylık olarak ev işine

gidiyorum. Zengin insanlar fakirlere karşı ayrımcılıkyapıyorlar. Sigortam yok, hiç bir hakkımız yok.Eziliyoruz. Aldığımız asgari ücreti bile çokgörüyorlar. Bizim bir aylığımızı onlar bir gündeharcıyor. Emir vermeyi seviyorlar, bu şekilde insanıeziyorlar.

Bir bardağını bile mutfağa koymuyorlar,çamaşırlarını kirli sepetine atmazlar, yataklarınıbile toplamazlar. Evde bir şey kaybolsa bizdenbiliyorlar. Fakiriz diye hırsız sanıyorlar. İftiraatıyorlar. Senelerdir çalışsan bile en ufak kaybolaneşyada bizi sorumlu tutuyorlar. Bir de şöyle birörnek yaşanmıştı. Çalıştığım apartmanın önündebir seyyar satıcı tatlı satıyordu. Patron onu“görüntüyü bozuyor” diye attırdı. Onun ekmeğiyleoynadı.

2. emekçi kadın: Çalıştığım yerde asgari ücretinbile yeteceğini söylüyorlar. Aşağılama, hakaret gibiuygulamalara çokça maruz kalıyoruz. İşi olmadığıhalde her işi yaptırıyorlar, köle gibi. Evindeçalıştığım patron yırtık-pırtık pantolonları “işçilergiyer” diye attırmıyor. İşçileri hayvan gibi görüyor,insan yerine koymuyorlar. Yanında çalıştırdıklarıişçinin iyi giyinmesini bile istemiyorlar. Biz iyiolalım, onlar kötü olsun istiyorlar ki bizi köle gibikullanabilsinler. Fakir insanı her zaman düşükgörüyorlar. Ayrıca kendi sorunlarının hıncını hepişçiden çıkarıyorlar.

Sağlık emekçisi bir kadın: Özel hastanedeçalışıyorum. Öncelikle iş sözleşmemiz olmasınarağmen en ufak bir hatada hemen iştenatabiliyorlar. İş güvencemiz yok. AKP hükümetininçıkardığı yasaların, sağlıkta özelleştirmenin sonucuolarak hasta yakınları tepkilerini bize gösteriyor.Her gün hasta yakınlarının tehditleriyle başbaşayız. Sonrasında performansa dayalı çalışmaolduğu için iş arkadaşlıklarının hepsi sona erdi,herkes birbirinin kuyusunu kazma peşinde. Dostlukfalan kalmadı. Bunu da bilinçli yapıyorlar. Birlikolmanın önüne geçmek için. Devletin özelleştirmepolitikaları sonucu doktorlarda gereksiz ameliyatyapıyor, böylece fazlasıyla sorun yaşanıyor.

Ayrıca gece nöbetleri bir kadın için daha zoroluyor. Yeterli dinlenme saatleri yok.

- 1 Mayıs’ın öngünlerindeyiz. İşçi veemekçilere ne söylemek istersiniz?

Sağlık emekçisi: Birlikten kuvvet doğar. Tümişçilerin birlik içinde olup, haksızlıkları eylemlerleönlemesi gerekir.1 Mayıslar’ı unutmayalım, yenidönemde eski 1 Mayıslar’ı yaşatalım.

Emekçi kadın: Birlik olalım. İnsan birlik oluncaher şey çözüm bulur. Ezilenler olarak birleşelim.

Kızıl Bayrak / Adana

Geleceğimiz ve haklarımız için1 Mayıs’ta Taksim’e!

5 Nisan sabah saatlerinde sömürü cehennemlerinde yerlerini almaya çalışan yüzlerce insanın balık istifidoldurduğu 19E otobüsü, işe gitmeye çalışan bir kadına çarparak kan revan içinde yerde bıraktı. Bölgehastanesi olaya 5 dakikalık bir mesafede olmasına rağmen ambulans gelmedi.

19E otobüsü aslında DES Sanayi’de, İMES’te veya herhangi bir fabrikada çalışan ücretli köleler içincehennemin ilk başlangıç noktasıdır. İnsanların kapılara asılarak seyahat ettiği otobüsler çalıştığımızatölyedeki, fabrikadaki koşulların bir yansıması olarak, “değersiz varlıklar” yaratmanın bir aracı olarak bizleresunuluyor.

Fabrikada patronun, ustabaşının ve şefin bizi değersizleştirmek için sarf ettiği sözler, hakaretlerin yanı sırauygulamalı olarak otobüslerde, verilen yemeklerde, aldığımız ücretlerde “değersiz varlıklarsınız” vurgusu herdefasında beyinlerimize kazınmaya çalışıyor. Öte yandan iş güvenliği önlemleri alınmadığı için fabrikalarda,tersanelerde, madenlerde, inşaatlarda ölen, sermayenin sefil çıkarları için emperyalist savaşlarda ölen yinebiz işçi ve emekçiler oluyoruz.

Sermayedarların her türlü dayatmalarına ve zorbalıklarına karşı üretimden gelen gücümüze, emeğimizesahip çıkarak insanca çalışma ve yaşama koşulları için, savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemimizi haykırmakiçin, nitelikli sağlık, ulaşım, eğitim haklarımızı istiyoruz demek için, 1 Mayıs’ta Taksim’de olmalıyız.

DES Sanayi’den bir işçi

Page 28: Kızıl Bayrak 2013-17

İzmirAnma için Buca Kaynaklar Mezarlığı girişinde

buluşularak Hatice Yürekli’nin mezarına doğru biryürüyüş gerçekleştirildi. En önde Hatice Yürekli,Habip Gül, Ümit Altıntaş yoldaşların resimlerininolduğu “Devrimciler ölmez devrim davasıyenilmez!” pankartı açıldı ve flamalar taşındı.Yürüyüş esnasında yapılan ajitasyon konuşmaları ileÖlüm Orucu sürecine değinilerek F tipi saldırısınakarşı mücadelede yola çıkan ve şehit düşen 122devrim şehidi selamlandı.

Mezar başına gelindiğinde Hatice yoldaşınölümünün 12. yıldönümü vesilesi ile toplanıldığıvurgulanarak, Hatice yoldaş şahsında devrimşehitleri için saygı duruşu gerçekleştirildi. ArdındanBDSP adına bir konuşma yapıldı.

Konuşmada, Hatice yoldaşın partili kimliğine,mücadelesine değinildi. Zor dönemlerden geçildiğiama bu zor dönemleri aşmanın Hatice ve diğer şehityoldaşlardan örnek alınarak, onların açtıklarımücadele bayrağının yükseltilmesinden geçtiği ifadeedildi. Partili kimliğin önemine vurgu yapıldı. Şehityoldaşların mücadele bayrağına leke düşürmedentereddütsüzce ölümü kucakladıklarına dikkat çekildi.Konuşmanın ardından Hatice yoldaşın devrimdavasına adanmış yaşamı okundu ve anma içinhazırlanmış şiir dinletisi sunuldu.

Anmada ayrıca Ölüm Orucu gazisi Muharrem

Kurşun kısa bir konuşma yaptı. KonuşmasındaHatice yoldaşın Ölüm Orucu sürecindeki tutumuve yiğitliğine dair aktarımlarda bulundu.

Anma programı Avusturya işçi marşı ve ÇavBella marşlarıyla sona erdi. Anma programınınardından Hatice yoldaşın mezarı kızılkaranfillerle donatıldı.

Yürüyüş ve anma boyunca “Hatice Yürekliölümsüzdür!”, “Yeni Ekimler için ileri!”,“Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Devrimcilerölmez devrim davası yenilmezdir!”, “Devrimşehitleri ölümsüzdür!”, “Katil devlet hesapverecek!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”sloganları öfkeli ve coşkulu bir şekilde atıldı.

EsenyurtEsenyurt’ta da Hatice Yürekli’nin anıldığı ve

ölüm oruçları sürecinin tartışıldığı bir toplantıgerçekleşti.

Toplantı Hatice Yürekli’nin yaşamına dairyapılan kısa bir sunum ile başladı. Yürekli şahsındadevrimci kimliğin mücadele içerisinde nasılfilizlendiğine ve savaşçı kimliğin önemine değinildi.Ve devrimcilerin zindanlarda sermaye devletinintecrit dayatmasına karşı sergilediği direniş bir kezdaha hatırlatıldı.

Toplantı ölüm orucu direnişinin öncesi ve sonrasıüzerine canlı bir tartışma ile devam etti. Yaklaşmaktaolan 1 Mayıs hazırlıkları üzerine konuşuldu.

Ümraniye Ümraniye’de gerçekleştirilen 1 Mayıs

etkinliğinde Hatice Yürekli için bir anma düzenlendi. Hatice Yürekli anısına gerçekleştirilen

konuşmada, yaşamını işçi sınıfının kurtuluş davasınaadayan Yürekli’nin bu büyük dava için tereddütetmeden bedenini Ölüm Orucu’na yatırdığı ifadeedildi. Yürekli’nin mücadele kararlılığının veadanmışlığının işçi ve emekçilere yol gösterdiğivurgulanarak, “Hatice Yürekli yoldaşın yolundangiderek sermaye iktidarından hesap sormak için 1Mayıs’ta alanlarda olalım” ifadeleri kullanıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir-Esenyurt-Ümraniye

Hatice Yürekli anıldı!

Parti şehitleri Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201328 * Kızıl Bayrak

ÇHD Genel Kurulu’ndamücadele kararlılığı

ÇHD İstanbul Şubesi 11. Genel Kurulu 21 Nisangünü Mimarlar Odası Konferans Salonu’ndatoplandı. Yüzü aşkın avukatın katıldığı genel kurul,gerek yollanan mesajlar, gerek yapılankonuşmalarla mücadele kürsüsü oldu.

Genel Kurul, ÇHD MYK üyesi Av. Zeycan BalcıŞimşek’in açılış konuşması ve divanı çağırmasıylabaşladı. Şimşek, kolektif emek ve iradeyle saldırılarıaşıp bugünlere geldiklerini ifade etti.

Divanda eski şube başkanı Av. Murat Çelik, Av.Neziha Eken ve Av. Nilgün Şahinkaya yer aldı. Av.Murat Çelik, divan adına yaptığı konuşmadauygulanan olağanüstü hallerin artık olağanlaştığınıifade etti. Çelik, ÇHD’nin 1. Genel Kurul kararındanbir alıntı yaparak derneğin hukuk alanındaemperyalizm ve faşizme karşı mücadele odağıolduğunu ifade etti.

Genel kurul konuşmaları ÇHD Genel Merkezyöneticilerinden başkan yardımcısı Münip Ermiş vegenel sekreter Hüseyin Aslan ile başladı. Av. MünipErmiş, konuşmasında yaşanan baskı ve tutuklamateröründe ÇHD’nin de hedefe konmasına dikkatçekerken operasyon sürecinden ÇHD’nin dahagüçlü çıktığını ifade etti. 7 hakim ve 30 savcıtarafından alınan kararla avukatlara yönelikoperasyonun başladığına dikkat çeken Ermiş,bunun Türkiye’de ilk kez uygulanan bir durumolduğunu ve bu yanıyla yargının tek eldenyönetilmesine dikkat çekti.

ÇHD Genel Sekreteri Hüseyin Aslan isetoplumsal muhalefetin hem savunucusu hem deparçası olduklarını ifade ederken “yargılanandevrimci avukatlık pratiğidir” dedi.

Kurulda ayrıca ÇHD Antalya Şube BaşkanıNusret Gürgöz, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi,Ankara Şube Başkanı Murat Yılmaz, İstanbul Hukukve Evrak Takip Elemanları Derneği’nden SefaToraman, TUAV’dan Hüseyin Taşlı, Yıldız İmren,TİHV İstanbul temsilcisi Şükran İrençin, HalkınHukuk Bürosu’ndan Behiç Aşçı, CHP İstanbulMilletvekili Melda Onur, Av. Several Ballıkaya, Av.Gökmen Yeşil, ÖHD Başkanı Fırat Epözdemirkonuşma ve mesajları ile mücadele çağrısı yaptılar.

Tüm konuşma ve mesajların ortak vurgususavunma hakkına yapılan saldırılardı.

Ayrıca Kandıra F Tipi Hapishanesi’nden SelçukKozağaçlı, Taylan Tanay, Güçlü Sevimli, KCKtutuklusu Cengiz Çiçek ve BakırköyHapishanesi’ndeki tutsak kadın avukatlarınmesajları da okundu.

Selçuk Kozağaçlı genel kurula seslenerek baskıve hukuksuzluğa karşı mücadele için “Savaşkabinesi seçin” derken, Av. Cengiz Çiçek her alandabirleşik mücadele ile saldırıların aşılacağını söyledi.

Genel kurula Avrupa’da Avukatlar Derneği’ndenAtinalı Hukukçuların Alternatif Müdahalesi’nekadar çok sayıda uluslararası hukuk örgütündenmesaj geldi.

Kurul verilen aranın ardından Mali, Denetleme,Kentsel Dönüşüm Komisyonu, Çalışma YaşamıKomisyonu sunumlarıyla sürdü.

Komisyon raporlarından sonra faaliyet raporuiçin Av. Güray Dağ bir konuşma gerçekleştirdi.

Kurula tutuklu ÇHD yöneticilerinin de aralarındaolduğu tek listeyle girildi.

Yönetim kurulu üyeleri şöyle: Av. Taylan Tanay, Av. Güçlü Sevimli, Av. Aycan

Çiçek, Av. Süleyman Gökten, Av. Şerife Ceren

Uysal, Av. Güray Dağ, Av. Gülvin Aydın

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hatice Yürekli’nin mezarı...

Page 29: Kızıl Bayrak 2013-17

Güncel Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 2013

24 Nisan 1915’in yıldönümünde başta Ermeniemekçiler olmak üzere soykırımı unutturmamak içinmücadele edenler yine sokaklarda, katliamıntarihinin yaşandığı alanlarda, katledilenlerin mezarbaşlarındaydı.

“Burası suç mahallerinden biri”

Günün ilk anması 24 Nisan soykırımınıuygulamayan Kütahya Mutasarrıfı’nın mezarıbaşında gerçekleştirildi. Ermeni halkını korumaaltına alıp merkezi yönetime uymayan Faik Ali(Ozansoy) Bey anılarak soykırıma karşı duranlarındaolduğu hatırlatıldı.

İkinci anmaysa Sultanahmet Meydanı’ndakiTürk-İslam Eserleri Müzesi önünde gerçekleştirildi.1915 yılında hapishane olarak kullanılan bina,Ermeni sanatçı ve aydınların tehcir öncesi tutsaktutulduğu yer olduğu için anma eylemlerinde özel biryere sahip.

Müze önündeki anmada soykırım sonucutamamen boşaltılan, binaları tahrip edilen ve tarihtensilinen Ermeni köylerin yer ve isim bilgilerinin yeraldığı panolar sergilendi. Eyleme “Burası suçmahallerinden biri” denilerek neden müze önündeolunduğu aktarılarak başlandı.

Eylemde Gomitas Enstitüsü Direktörü AraSarafyan, İsveç Asuri Gençlik Federasyonutemsilcisi Şabo Boyacı, BDP İstanbul İl EşbaşkanıAli Rıza Bilgili, Peri Yayınları Sahibi Ahmet Önal,Avrupa Çapında Irkçılığa Karşı Sivil Toplum Ağı(EGAM) Başkanı Benjamin Abtan konuştular.

“Soykırım zihniyeti sürüyor!”

Gomitas Enstitüsü Direktörü Ara Sarafyan,Ermeni aydınların buradan soykırımagönderildiklerini ifade ederek devlet eliyle yokedildiklerini söyledi. Sarafyan’ın konuşmasısırasında bir faşist provokasyon yaratmaya çalıştı.Eylem alanından uzaklaştırılırken “Faşizme karşıomuz omuza!” sloganı atıldı. Sarafyan konuşmasındaprovokasyona değinerek “Biraz önce gördük ki buülkede faşistler var. Fakat anti-faşistler de var ve buanmalarda sayımız her yıl daha da artıyor” dedi.

İsveç Asuri Gençlik Federasyonu temsilcisi ŞaboBoyacı ise bir Süryani olarak soykırım acısınıpaylaştığını ifade etti. Süryanilerin de yaşadığıasimilasyona dikkat çeken Boyacı cumhuriyetle

birlikte Süryanilerin ellerindeki hakların daalındığını söyledi. Boyacı, Mor Gabriel Manastırı’nıanımsatarak Süryaniler için önemli bu tarihi yerinhukuk eliyle gasp edildiğini ifade etti.

“Geçmişte Anadolu’nun kadim halklarına karşıişlenen katliamlar inkar edilerek barış tahsisedilemez” diyen Boyacı, yaşanılan “barış süreci”nede değinerek geçmişe dair adım atmadıkça bununinandırıcı olmayacağını söyledi. Boyacı’nınkonuşması ayrıca Süryanice okundu.

BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Ali Rıza Bilgili iseKürtleri temsil ederek konuştuğunu ifade edipyaşanan katliamlarla yüzleşilmesi gerektiğine vurguyaptı. Kürtler olarak katliamların bir parçasıolduklarını söyleyen Bilgili, Ermenilerden veSüryanilerden Kürtler adına özür diledi.

Nor Zartonk adına Arno Kalaycı, “ErmeniSoykırımı, günümüz Türkiye burjuvazisinin sermayebirikiminin ana kaynaklarından birini oluşturup,Ermeniler’den kalan mallar kurulacak olan ulusdevletin sermayesini oluşturdu” diyerek açıkladığısoykırım için “Cumhuriyetin tarihi asimilasyonuntarihidir” dedi.

Sultanahmet’teki anma boyunca tarihe karışan vebilgilerine ulaşılabilen 2300 Ermeni köyününisimleri dinletildi.

Son kurban: Sevag Balıkçı

24 Nisan anmalarından biri de 24 Nisan 2011günü askerde katledilen Ermeni Sevag ŞahinBalıkçı’nın mezarı başındaydı. Ermeni GregoryenMezarlığı’ndaki anmaya Sevag’ın ailesi ve yakınlarıkatılırken ENAR Başkanı Benjamin Abtan burada dabir konuşma gerçekleştirdi. Abtan, Sevag Balıkçı’nınnefret yüzünden öldürüldüğünü, yapılabilecek tekşeyin ırkçılığa karşı mücadele etmek, soykırımınkabul edilmesi için çabayı sürdürmek olduğunusöyledi.

Burada Sevag Şahin Balıkçı’nın anne ve babasıda kendilerini kısaca ifade ettiler. Sevag ŞahinBalıkçı’nın babası Garabet Balıkçı, oğlunun hemsoykırımın yıldönümü hem de paskalya bayramınadenk gelen bir tarihte öldürülmesine dikkat çekti.

Burada anmaya katılan İnsan Hakları Derneğiİstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ise şüpheli askerölümlerine değindi. Efe, Kürt, Ermeni askerlerin hephayatını kaybedenler olduğunu söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Eşit yurttaşlık için,geçmişle yüzleşilmeli”

Taksim Meydanı'nda toplanan yüzlerce kişi“Unutmadık, unutturmayacağız! 98 yıl oldu.Soykırımın kurbanlarını saygıyla anıyoruz!”pankartını yere sererek oturma eylemi yaptı.Sürekli olarak müzik yayını yapılan anmada, Ermeniağıtları çalındı, aralarında Hrant Dink ve SevagBalıkçı'nın da olduğu 1915'ten beri katledilenErmenilerin resimleri taşındı.

Anmaya, katledilen Ermeni gazeteci HrantDink'in eşi Rakel Dink, kardeşi Hosrof Dink, askerdeöldürülen Sevag Balıkçı'nın ailesi, BDP İstanbulMilletvekili Sırrı Süreyya Önder, Avrupa'dan gelenaralarında EGAM ve Ermeni diaspora örgütü(UGAB) temsilcilerinin de olduğu heyet de katıldı.

Ağıtlar eşliğinde sürdürülen anmada Ermeniaydınların yaşam hikayeleri anlatıldı, katliamdankurtulanların vahşeti anlattıkları mektuplarokundu. Saat 19.15'i gösterdiğinde sessizlik çağrısıyapılarak, katliam protesto edildi. Protestosırasında katledilenlerin resimleri havaya kaldırıldı.

Protestonun ardından Prof. Gençay Gürsoy,katılımcılar adına açıklama yaptı. Katliam sürecininaktarıldığı açıklamada, Ermenilerin “beyni” olaraknitelendirilebilecek aydınların katledilmesininsoykırımı başlattığını belirtti.

Katliamın 20. yüzyılın ilk soykırımı olduğu ifadeedildi

Katliam sırasında Ermenileri sahiplenipkorumaya çalışan ülke insanlarının da olduğunadikkat çekilen açıklamada, eşit yurttaşlık ilişkisiiçerisinde birlikte yaşayabilmenin acılarıpaylaşmakla, geçmişle yüzleşmeklegerçekleşebileceği ifade edildi.

Açıklamanın ardından anma sona erdi.Halkın Kurtuluş Partisi, anmanın yapıldığı alanın

önünde toplanarak, “protesto” gerçekleştirdi.Soykırımın yalan olduğunu savunan HKP, anmaetkinliğini provoke etmeye çalıştı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Soykırım tanınsın!”

İnsan Haklar Derneği (İHD) Çanakkale Şubesi,24 Nisan günü Saat Kulesi alanında ErmeniSoykırımı ile ilgili bir basın açıklamasıgerçekleştirdi.

“Önünde toplandığımız bu saat kulesi, 1915’teÇanakkale’de yaşayan Ermenilerin evlerindenzorla, yaka paça çıkarılıp burada tutulduktan sonraölüm yolculuğuna çıkarıldıkları yer. BurasıÇanakkale’deki suç mahallerinden birisi. Bunuunutturmamak ve yerinde anmak için artık 24Nisan’larda burada toplanıyoruz” denilerekbaşlayan basın açıklamasında, yakın zamandaSamatya’da yaşananlar da hatırlatıldı. Açıklamada“Soykırım sürüyor. Soykırımın inkarıyla sürüyor”denildi. Sevag Şahin Balıkçı’nın TSK’da zorunluaskerliğini yaptığı sırada öldürülmesi vemahkemenin bunun bir “kaza” olduğu kararınıvermesi de hatırlatılan açıklama “Soykırımıntanınmaması, yeni soykırımların olabileceğininteyididir. Bu yüzden bir kez daha ‘Soykırım’ınİnkarına Son’ diyoruz! Adalet istiyoruz!” sözleriylebitirildi.

Kızıl Bayrak / Çanakkale

1915 soykırımıunutulmuyor!

Page 30: Kızıl Bayrak 2013-17

26 Nisan 1986’da yaşanan Çernobil felaketininüzerinden 27 yıl geçti. 20. yüzyılın ilk büyük nükleerkazası olan Çernobil felaketi Ukrayna’nın Kievkentinde bulunan Nükleer Güç Reaktörü’nde yapılanbir deney sırasında yaşanmıştı. Kazadan dünyanınhaberi ancak dört gün sonra, 30 Nisan 1986’daolmuştu.

Felaketin ardından başta sayıları bini bulan acildurum çalışanları ve Çernobil personeli etkilenmiş,çalışanların bazıları için maruz kaldıkları radyasyonöldürücü olmuştu. Yayılan radyasyon başta tiroitkanseri olmak üzere pek çok ciddi sağlık sorununasebep oldu. Felaketin ardından Türkiye’de ciddibilimsel araştırmalar yapılmamış ve radyasyonseviyesini gösteren sayısal verilerin açıklanmamışolması, patlamanın Türkiye’ye etkilerinin tam olarakanlaşılmasını imkansızlaştırmıştır. Ancak felaketinAvrupa üzerindeki etkilerini gösteren harita veçizelgeler, kanser vakalarının artış nedenininÇernobil felaketi olduğuna işaret etmektedir.

Çernobil’de halkı ikna (!) etmişti…

Felaketin ardından o dönemde Anavatan Partisihükümetinde Sanayi Bakanlığı yapan Cahit Aralkameraların önünde demli bir bardak çay içmiş veşöyle demişti: “Bu Karadeniz’de değil bir, 17 taneÇernobil’i eritseniz, ancak radyasyon burada etkiliolabilir denilebilir. İnsan vücudu radyasyonsuzyaşayamaz. Bunun azı faydalı, çoğu zararlıdır. Birde çaydaki radyasyonun suya geçmemesi Allah’ın birvergisi. Çok düşük oranda geçiyor.” Cahit Aral’ınbu arsız “pişkin zihniyet”i, bugün Tayyip Erdoğan’ınnükleer santrali evdeki tüp gaza indirgeyen, Enerji veTabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın “bekarlıknükleerden daha risklidir” diyen zihniyetinde devametmektedir. Kuşkusuz ki bu “pişkin zihniyet” için

aslolan insan sağlığı ve doğal çevre değil sermayeninihtiyaçları ve elde edeceği kârdır.

Sermaye iktidarı rant uğruna kentsel mekanı“kentsel dönüşüm” projeleri ile, doğal çevreyi deHES, termik santral projeleri ile sermayenin talanınaaçmakta, bu uğurda bir gecede meclisten yasalarçıkarmaktadır. Sermaye iktidarı için iştah kabartanbir başka rant alanını da nükleer santral projelerioluşturmaktadır.

Sinop’ta nükleer santralikimin inşa edeceği belli oldu

Çernobil’in ve sonrasında Fukuşima’nın etkileritüm dünyada sürerken ve bunlara yenileri eklenirkensermaye iktidarı, bilim insanlarının, çevreciörgütlerin tüm karşı koyuşlarına rağmen Türkiye’denükleer santral projelerini hayata geçirmek içinkararlı adımlar atmaktadır. “Enerji ihtiyacınınkarşılanması”, “kalkınma” söylemleri eşliğindeAkdeniz ve Karadeniz nükleer atık çöplüğüne

dönüştürülmek istenmektedir. Mersin Narlıkuyu’da inşa edilmesi planlanan

nükleer santralin ardından Sinop İnceburun’da inşaedilmesi planlanan nükleer santralin ihalesinikazanan firma da belli oldu. Yüzde yüzü ormanlarlakaplı, balıkların üretim alanı ve doğal SİT alanı olanİnceburun için doğal ve ekolojik dengenin bozulmasıanlamına gelen nükleer santral projesi ihalesi içinÇin, Japon, Güney Kore ve Kanadalı nükleer reaktörüreticileri rekabet ediyordu. Geçtiğimiz günlerdekamuoyuna yansıyan haberlerde ihaleyi emperyalisttekellerden Fransız Areva SA ile JaponMitsubishi’nin kazandığı açıklandı. Böylece Japonsermayesi Fukushima felaketinin ardından denizaşırıülkelerdeki ilk nükleer santral projesini kazanmışoldu.

Nükleer santral projeleri için de“Hedef 2023”

Yapılan açıklamalara göre İnceburun’a dörtnükleer santral inşa edilecek. Nükleer santralinşasına 2017 yılında başlanması ve ilk reaktörün de2023 yılında faaliyete geçmesi hedefleniyor.Reaktörün 2023 yılında faaliyete geçmesininplanlanması, nükleer santral projesinin AKPiktidarının yerli ve yabancı sermayeyle el ele yağmave talan için başlattığı “Hedef 2023” seferberliğininiçerisindeki “çılgın projeler”den birisi olduğunugöstermektedir.

Çernobil felaketinin 27. yılında yarattığı tahribatinsanlar ve doğal çevre üzerinde halen devamederken, sermaye iktidarı ve onun sözcüsü AKPhükümeti büyük bir arsızlıkla bunları görmezdengelmeye ve yok saymaya devam etmektedir. Biryandan da Mersin’de, Sinop’ta olduğu gibi insanlıkve doğal yaşam için yeni felaketlere sebep vereceknükleer projelere imza atılmaktadır. Rant uğrunaatılan bu imzaların insan yaşamı ve doğal çevre içinciddi tehditler içerdiği ortadadır. Sermaye iktidarınınbu pervasızlığı karşısında hem nükleer santralprojelerine hem de diğer yağma ve talan projelerinekarşı insan sağlığı ve yaşanabilir çevre içinmücadeleyi büyütmekten başka seçenekbulunmamaktadır.

Çernobil felaketi 27. yılında…

Sermayenin “pişkin zihniyeti” devam ediyor!

Kent-çevre Sayı: 2013/17 * 26 Nisan 201330 * Kızıl Bayrak

HES şirketi Bağbaşı'nı terketti

Direnişin sembol ismi 17 yaşındaki Leyla Karakaya’ya verilen garip cezalarla hafızalara kazınan BağbaşıHES projesinde, geçtiğimiz gün taşeron Paldet AŞ bölgeyi terk etti. Taşınması çok zor olan birkaç ağır işmakinesi dışında alandaki tüm ekipmanını toplayan şirket, şantiyesini söktü ve bekçi de bırakmadan alanıboşalttı. İşçilerin son 5 aylık ücretlerini de ödemeden kayıplara karışan şirket, bir açıklama yapmadı.

Bağbaşı HES’te Paldet AŞ’yi taşeron olarak çalıştıran esas lisans sahibi olan Kayı İnşaat AŞ, geçtiğimizyıl 11 işçinin feci şekilde ölümüne yol açan Marmarapark AVM inşaatının da yüklenici firmasıydı.

Öte yandan HES projesini protesto eden köylülerden Leyla Karakaya’ya karşı, iki askere açtırılmış olandavada, askerler terhis olduktan sonra, talimatla alınan ifadelerinde şikayetlerinden vazgeçtiklerinibelirttiler. Leyla Karakaya iki davasından birinden geçtiğimiz Çarşamba günü beraat etti ve son duruşmasıHaziran ayında görülecek ikinci davasından da beraat etmesi bekleniyor.

Page 31: Kızıl Bayrak 2013-17

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 Atatürk Bulvarı 109/19 Erciyes İşhanı, Kızılay / ANKARA

7 Nisan’da, aralarında sinema sanatçılarının da bulunduğu çok sayıda insan, Emek Sineması’nın yıkımınındurdurulması için İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapmıştı. Eyleme biber gazı ve tazyikli su ile saldıran polis, 4kişiyi gözaltına almıştı.

Savcılık talimatıyla serbest bırakılan gözaltıların ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılansoruşturma tamamlandı. Sinema Yazarları Derneği üyesi Berke Göl ve diğer üç kişi hakkında “göreviyaptırmamak için direnme” ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” nedeniyle 2 yıldan 6 yılakadar hapis cezası istendi.

Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü tarafından hazırlanan iddianamede, “şüphelilerin” eski EmekSineması’na girmek isteyen kitle içerisinde yer aldığı, kolluk güçlerinin megafonla yaptığı basın açıklamasınınardından uyarılara uymayarak ellerinde bulunan soda şişelerini ve etraftaki saksıları kolluk güçlerine fırlattıkları,ardından zor kullanılarak yakalandıkları iddia edildi.

Gençlik çalışmamız açısından altı çizilmesigereken önemli bir nokta, çalışmamızı Meslek YüksekOkulları’na (MYO) ve Meslek Liseleri’ne taşıyabilmegerekliliğidir. Bu önemini sık sık belirttiğimiz amaçalışmamızı tam anlamıyla oturtamadığımız biralandır. Dikkatimizi MYO’lara vermeliyiz. Bununnedeni ise açıktır; bu okullardan mezun olanöğrencilerin büyük bir kısmı, hatta tamamına yakınıişçi ve emekçi olarak yaşamlarını sürdürmektedir.Yetersiz de olsa burjuva düzen içerisinde eğitim alanbu insanlar, işçi sınıfının siyasetini daha kolaykavrarlar.

Artık yeni işçi kuşağı meslek liseleri ve meslekyüksek okullarında yetiştiriliyor. Bizim bu alandakiçalışmalarımızın güçlenmesi aynı zamanda ileriyedönük sınıf çalışmasına büyük katkılar sunacaktır. İşçihavzalarında çalışacak bu öğrenciler, sınıfın içerisinedaha bilinçli, daha politik gitmiş ve sınıfın siyasetinisınıfa taşımış olacaktır.

Örgütsüz ve dağınık olan işçi sınıfının bilinci degeri olur. İşçi sınıfına, politik bilinç, dışarıdan dahakolay verilir. Lenin, bunu şu şekilde açıklar: “İşçilerepolitik sınıf bilinci ancak dışarıdan, yani ekonomikmücadelenin dışından, işverenle işçiler arasındakiilişki alanının dışından götürülebilir. Bu bilgininedinilebileceği biricik alan, bütün sınıf ve katmanlarındevlet ve hükümetle ilişki alanı, bütün sınıflar arasıkarşılıklı ilişkiler alanıdır. Bu nedenle, işçilere politikbilinç götürmek için ne yapmalı sorusuna, tek başınave sadece, çoğu durumlarda pratisyenlerin yetindiğiyanıt, yani işçilerin arasına gidilmeli, yanıtıverilmemelidir. İşçilere politik bilinç götürmek içinnüfusun bütün sınıfları arasına gidilmelidir’’ (V. İ.Lenin, Ne Yapmalı, sf. 87)

Sözü bağlamak istediğim nokta şudur; biz gençkomünistler tek başına fakültelerde çalışmayürütmenin dışında, aynı zamanda bahsettiğim meslekliseleri ve iki yıllık eğitim veren, meslek yüksek

okullarında da çalışmayı taşıyabilmeliyiz. Bizler, bugün genç proleter kitlelere ulaştığımız

taktirde geleceğe dönük önemli kazanımlar elde etmişoluruz. Tek devrimci sınıf olan proletarya ilebütünleştiğimiz taktirde, bugün içinde olduğumuzgüçsüzlüğümüzü bir adım aşmış oluruz. Genç işçikitlelerinin önemini döne döne vurgulamak gerekir.Bugün fabrikalardaki haksızlıklara en fazla tepkigösterenler onlardır. Ufku en fazla açık olanlaronlardır. Belli yaş grubunun üzerindeki işçilereulaşmak daha zorlu olabiliyor. Bir takım sıradankaygıları genç proleterlere kıyasla daha fazla oluyor.Genç proleterlerin de kaygıları var. Lakin, onlarınkaygıları geleceğe daha emin ve istikrarlı yürümektir.Sürekli daha iyi için mücadele etmektir. Enerjisibunun için uygundur. Genç işçilere yönelik güçlü vedisiplinli bir çalışma yürütüldüğü taktirde muhakkaksonuç alınacaktır.

O zaman enerjimizi bunun üzerineyoğunlaştırmamız ve mesleki anlamda daha öne çıkanokullara yönelik çalışma yürütmemiz gerekmektedir.

Kocaeli’den bir Ekim Gençliği okuru

Sınıfın genç kuşaklarını kazanmalıyız!

Mücadele Postası

Ankara’da bulunan 06-104-118 KütükNumaralı İşçi Kültür Evi Derneği’nin 1. OlağanGenel Kurulu 28.04.2013 tarihinde DernekToplantı Salonu’nda gerçekleştirilecektir.

Tüm üyelerimiz davetlidir.

İşçi Kültür Evi Derneğigenel kurul yapacak!

Hacı Halil Mah. Hükümet Cad. No:24 / B, Gebze / KOCAELİ

Emek’i savunmaya 6 yıl hapis

KESK üyesi sendikaların İstanbul Şubeleritarafından yapılan Cumartesi eylemleri 20Nisan’da da devam etti. Taksim TramvayDurağı’ndan başlayan yürüyüşün ardındanGalatasaray Lisesi önüne gelindiğinde pankartyere serilerek oturma eylemi başlatıldı. Buradailk olarak Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’ndekalan tutsak kamu emekçilerinden YusufDemir’in yolladığı mektup okundu.

Eğitim Sen 1 No’lu Şube Kadın SekreteriEvrim Doğan tarafından okunan mektuptaKESK’in kamu emekçilerinin ve toplumunsorunlarına duyarlı olduğu, yanıt üretmeyeçalıştığı için saldırıyla karşılaştığı vurgulandı.

Yusuf Demir’in annesi Kumru Demir iseoperasyon sürecine değinerek bir gün içinde ikioğlunun gözaltına alındığını ifade etti. KumruDemir, “Evet oğlum devrimcidir ve ben bundangurur duyuyorum” dedi.

Tutuklu KESK’li yakınlarından ayrıca AşırEmir’in eşi Sevim Eşir de bir konuşma yaptı.Sevim Eşir, eşinin parasız eğitimi savunduğuiçin tutuklandığını söyledi.

Eşir, konuşmasında ayrıca tutsaklardan BES1 No’lu Şube Başkanı Dursun Doğan’ınbabasının vefat ettiğini, hapishaneden cenazeiçin istenen izne ise 10 bin TL masraf şartıkoşulduğunu aktardı. Eşir bu paranınbulunmasına rağmen idarenin izin vermeyerektutumunu bir kez daha gösterdiğini ifade etti.

Eylemde basın açıklamasını okuyan TümBel Sen 1 No’lu Şube Başkanı Kadri Kılıcı şuan 94 KESK’linin tutuklu olduğunu ifade etti.Kılıcı, açıklamada KESK’in kamuemekçilerinin en dinamik örgütü olduğu içinoperasyonlarla itibarsızlaştırılmasınınhedeflendiğini söyledi. Kılıcı açıklamaya şöyledevam etti:

Konuşmalarda KESK’lilerin yargılandığı ve30 Nisan’da İstanbul Adliyesi’nde görülecekdavaya da çağrı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

30 Nisan’daÇağlayan’a!

Page 32: Kızıl Bayrak 2013-17