kitap zamanı

40
ZAMAN GAZETESÝ’NÝN ÜCRETSÝZ AYLIK KÝTAP EKÝDÝR. YIL:7 SAYI:83 3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ KAPAK: ORHAN NALIN 6 Ayýe Baýak Scott Fitzgerald’én ilk öyküleri 12 Yenilenme Cehdi’nden ne anlamaléyéz? Ahmet Kurucan 14 Mehmed Mehmedoþlu Oya Baydar’dan yeni roman 26 ROMAN Hermann Broch’un baûyapé t é Türkçede Efe Ertem 17 ÖYKÜ Ekrem Dumanlé’dan yeni hikâyeler Mehmet Öztunç 4 MEKTUP Reûat Nuri’den karéséna mektuplar Ömer Ayhan 38 USTA GÖZÜYLE Recai Güllapdan ve ÿrfan Külyutmaz

Upload: musa-igrek

Post on 12-Mar-2016

243 views

Category:

Documents


9 download

DESCRIPTION

Kitap Zamanı

TRANSCRIPT

Page 1: Kitap Zamanı

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z A Y L I K K Ý T A P E K Ý D Ý R . Y I L : 7 S A Y I : 8 3 3 A R A L I K 2 0 1 2 P A Z A R T E S Ý

KA

PA

K:

OR

HA

N N

AL

IN

6 Ay e Ba ak

Scott Fitzgerald’ n ilk öyküleri 12 Yenilenme Cehdi’nden

ne anlamal y z?Ahmet Kurucan14 Mehmed Mehmedo lu

Oya Baydar’dan yeni roman

26ROMAN

Hermann Broch’un ba yap t

Türkçede

Efe Ertem

17ÖYKÜ

Ekrem Dumanl ’dan

yeni hikâyeler

Mehmet Öztunç

4MEKTUP

Re at Nuri’den kar s na

mektuplar

Ömer Ayhan

38USTA GÖZÜYLE

Recai Güllapdanve

rfan Külyutmaz

Page 2: Kitap Zamanı

Bir kitap indirdim

Page 3: Kitap Zamanı

FE ZA GA ZE TE CÝ LÝK AÞ ADI NA ÝM TÝ YAZ SA HÝ BÝ: ALÝ AK BU LUT GE NEL YA YIN MÜ DÜ RÜ: EK REM DU MAN LI GE NEL YA YIN MÜ DÜR YAR DIM CI SI: MEH MET KA MIÞ GE NEL YA YIN EDÝ TÖ RÜ: ALÝ ÇO LAK EDÝ TÖ R: CAN BAHADIR YÜCE GÖR SEL YÖ NET MEN: FEV ZÝ YA ZI CI SAY FA

TA SA RIM: AH MET BÝ ÇER SO RUM LU MÜ DÜR VE YA YIN SA HÝ BÝ NÝN

TEM SÝL CÝ SÝ: HAY RÝ BE ÞER REK LAM GRUP BAÞ KA NI: MEL H KILIÇ REK LAM SA TIÞ D REKTÖ RÜ: ALÝ DE MÝR HÝ SAR, REKLAM SEK TÖR

YÖ NE TÝ CÝ SÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ YA YIN TÜ RÜ: YAY GIN SÜ RE LÝ AD RES: ZA MAN GA ZE TE SÝ 34194

YE NÝ BOS NA-ÝS TAN BUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REK LAM TEL: 0212 454 82 47 BAS KI: FE ZA GA ZE TE CÝ LÝK A.Þ TE SÝS LE RÝ HTTP://KÝ TAP ZA MA NÝ.ZA MAN.COM.TRE-POSTA: KÝ TAP ZA MA NÝ@ZAMAN.COM.TRHER AYIN ÝLK PA ZAR TE SÝ GÜ NÜ YA YIM LA NIR

ule Gürbüz’ün yeni öykü kitab Co kuyla Ölmek’in oda nda yine ‘zaman’ kavram

var. Kitapta yer yer öne ç kan ironi ise huzursuz kahramanlar n kederini tamamlayan bir i lev görüyor.

Geçti imiz y l, hayat n n uzunca bir dönemini geçirdi i Londra’da vefat

eden Cengiz Da c ’n n hat ralar Yans lar, 24 y l aradan sonra dört cilt halinde okura sunuldu.

28

16

u ay kapa m zda biri do udan biri bat dan, iki önemli yazar a rl yoruz. Bütün nsanlar Yalanc d r adl kitab dilimize kazand r lan Alberto Manguel yaln zca iyi bir romanc olarak de il, Borges’li an lar yla ve enfes denemeleriyle de

Türkiye’de sad k bir okur kitlesine sahip. Manguel son roman na dair sorular m z yan tla-d . srail’in ya ayan en önemli yazar kabul edi-len Amos Oz’la da y llar sonra Türkçeye çevrilen roman Pusudaki Panter vesilesiyle konu ma f rsat bulduk. Nitelikli okurun iyi tan d , iki uzak co rafyadan bu iki önemli yazar Kitap Zaman ’nda bulu uyor. K r k Testi serisinin yeni kitab Yenilenme Cehdi’ni Ahmet Kurucan tan t yor. Oya Baydar’ n son roman , ule Gürbüz’ün öyküleri ve Re at Nuri Güntekin’in mektuplar , edebiyat m zdan öne ç kan kitaplar bu ay. Ekrem Dumanl ’n n yeni kitab Kay p Defterden Hikâyeler’i Mehmet Öztunç de erlendirdi. Dünya edebiyat merakl -lar için ise yine iyi kitap çok: Manguel ve Oz’un d nda, Marías, Fitzgerald, Broch, Spark, Llosa gibi farkl edebiyatlar n ustalar yeni kitaplar y-la bu sayfalarda… yi okumalar.

Bir do udan, bir bat danskoç yazar Muriel

Spark’ n ilk bask s 1961’de yap lan ve küçük bir klasik kabul

edilen Bayan Jean Brodie’nin Bahar adl roman Püren Özgören’in çevirisiyle dilimize kazand r ld .

Allan Megill’in ünlü kitab A r l n Peygamberleri yeni bask s yla

raflarda. Çal ma Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Michel Foucault ve Jacques Derrida’y konu al yor.

26

22

Javier Marías’ n Yar nki Yüzün ba l kl üçlemesinin son cildi Zehir, Gölge,

Veda yay mland . Yazar, yine üslubundan taviz vermeden kendisiyle ve dünyayla kavga ediyor.

Editörlü ünü Božidar Jezernik’in yapt Hayallerdeki Türk adl kitap 14

ba ms z makaleyi bir araya getiriyor. Eserde, Türk imaj n n tarihi, bugünü ve gelece i ele al n yor.

24 30

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu romanc Mario Vargas Llosa, Genç Bir

Romanc ya Mektuplar’da roman n temel konular etraf nda genç romanc ya mektuplar yolluyor.

Bülent Kene , ran ve Terör

kitab nda ran’ n ulusal ve uluslararas terör

örgütleriyle ili kisini, devrim ihrac politikas n ve nükleer siyasetini akademik bir titizlikle ele al yor.

27

23

B

K A PA K 8Üç Anlat ’y nas l okumal ? 15Ç kay m gideyim Urumeli’ne… 18Özgürlü ün özgürlü üm olsun mu? 19Günlerin görünmeyen yüzü 28

O’nun a k bamba kad r 31 Nietzsche’ye bir buket çiçek 31Kar, her kiri örter mi? 32Yol hediyesi niyetine 32

Harran’a inen ermi 33Sunucu da insan neticede 33Dervi sinemaya giderse... 35‘Son Kale’ böyle mi savunulur? 36

K USTA K TAP ZAMANI’NA KONU TU

twitter.com/kitap_zamani facebook.com/kitapzamanicom

Page 4: Kitap Zamanı

4

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI MEKTUP

ÖMER AYHAN

adiye’ye Mektuplar’ okurken ba lang çta bir parça hayal k r kl -

na u rad m. Yazar mektuplar ne redil-di inde edebiyatç larla ilgili bir dünya-n n bilinmeyen koridorlar n ar nlama-y az çok bekleriz. Oysa Hadiye’ye Mek-tuplar, Re at Nuri Güntekin’in, a a yu-kar on be y ll k bir süreçte e ine yollad -

mektuplardan olu uyor ve tahmin edi-lece i gibi kitapta ailevi meseleler öne ç -k yor. Gelgelelim, yol ald kça dü üncele-rim de i ti ve ak l erdiremedi im bir me-rakla bitiriverdim kitab . Mektuplar n dai-ma hüzünlü bir yan oluyor. Y llarca maa-rif müfetti i olarak ülkenin her yerini do-la an Re at Nuri’nin e inden ayr l haf-talarca, hatta bazen aylarca sürmü . Ayr -l k, iki taraf da mutsuz etmi . Öte yandan bu bitmek bilmez tefti ler edebiyat m za Anadolu Notlar ’n kazand rd . lk mek-tuplarda kar s na â k ve hasretten muz-darip bir Re at Nuri ile kar la yoruz. Öyle sat rlar kaleme alm ki, bir söyle i-de dile getirdiklerini hat rlatmak isterim. Söyle ide ilkgençlik döneminde Servet-i Fünuncular ne kadar sevdi inden söz aç yor Re at Nuri. Zaten kimi cümleleri, Mehmet Rauf’un ilk dönem romanlar n-dan al nm ças na melankolik: “Bu seya-hat bende ne garip hisler, hat ralar uyan-d r yor. Mektebin önünden geçti im da-kikay hat rl yorum. Ne ümitsiz bir zd -rap ile oradan ayr lm t m. Bu sene ayn yerlerden çok mesut ve muzaffer bir in-san geçecek... Bir sene evvel kompart -man n bir kö esine ba n dayam , d a-r daki kadar siyah bir elem ve ümitsizlik-le dü ünen zavall ya uzaktan bak p ac ya-cak. Mama h zannediyorum ki bu man-zaralarda geçen seneden kalma bir hüzün bakiyesinin sirayetine kar kendimi büs-bütün müdafaa edemeyece im.”

ÇOCUK RUHLU ROMANCIDo rusu uzun y llar geçim s k nt s çe-ken, geç veya eksik para yollad için e inden özür dileyen Re at Nuri’nin du-rumu, birçok yazar m z için hâlâ geçer-lidir. Belki romanlar ndan söz ederken öne sürdü ü dü üncelerin z tl , mai-et meselelerine yorulmal . Sadece bir

kez, roman bitirmenin çocu unu ilk kez kuca na alan bir annenin hissettikleri-ne benzeyebilece ini söylüyor. Ayn Re-

at Nuri, “Kendimi zorla gün haberleri-nin pençesinden kurtararak o mânâs z masal âlemine girmek için âdeta nefsim-le muharebe ediyorum.” diye bir cümle de kurmu . Mektuplarda beni en çok a rtan Re at Nuri’nin çocuk ruhlu olu u, daha do ru-su bu halini koruyabilmesiydi. Milletvekil-lerinin, müfetti lerin aras nda, hatta top-lant larda önünde kalem kâ t, Hadiye’ye gizli gizli mektup yazmaktan çekinmeyen Re at Nuri, onca kalabal kta yaln z, dai-ma yaln z kalm . Bu yaln zl k yazar n an-la lamamas ndan ziyade mizac ndan ge-liyor. Hadiye’ye ve ailesine ne kadar dü -künse, insanlara o kadar uzak. S k s k uzun tren yolculuklar nda hayallere dal-man n lezzetinden bahsediyor. Akrabas Ru en E ref’in davetlerini hangi bahane-lerle atlat p odas na çekildi ini, arkada -lar n n dü ünlerine gitmemek için uydur-du u mazeretleri birer zafer gibi anlatan Re at Nuri, yaln zl dost bellemi .

RE AT NUR , MECL S’TEYazar kimi önemli meseleleri mektup-larda sezdirse de devam n getirmi-yor. Yine de baz ayr nt lar yakalamak mümkün. Müfetti li i s ras nda s k s k Ankara’ya ça r lan romanc , dil encüme-ninde önemli görevler üstlenmi . Y llar-ca mebusluk hayali kurdu u, mektup-lardan anla l yor. Ancak bu hayalin dö-nemin tek partisiyle yak nl ktan yahut bir mevki h rs ndan kaynaklanmad -n söylemeli. Maddî s k nt lar biraz yola koyman n, çok sevdi i Hadiye’sinden daha fazla uzak kalmaman n bir yolu gibi görüyor mebuslu u. Y llarca birta-k m vaatlerle oyalanan Re at Nuri, so-nunda smet nönü sayesinde murad -na eriyor. Mektuplar n ilginç yanlar n-dan biri, Atatürk ve nönü’yle ilgili sat r-larda gizli. Atatürk’e büyük sayg duyan, övgü dolu sözler i itti inde mutlulu unu e iyle payla an Re at Nuri, yine de ara-lar nda bir mesafe oldu unu hissettiri-

yor. nönü’ye muhabbetinin daha fazla olmas dikkate de er: “Sofrada bütün Dil Heyeti azas ve daha di er mühim zat-lar vard . Gazi, ‘Çoktan görünmedin Re-at Nuri Bey. Böyle ey olur mu?’ diye

beni hakl bir sitemle kar lad . ‘Ça r l-madan huzurunuza girmek nas l müm-kün olur?’ diyemedim tabii. ‘ lerim var-d pa am’, dedim.” Sonra her zamanki ketumlu uyla meseleye noktay koyu-yor: “Gecenin tafsilat n bir iki gün son-ra kendi a z mla sana anlat r m.” nönü’yle oysa, daha candan bir ili ki-leri var: “Atatürk evvelâ bana hiç ehem-miyet vermiyor görünüyordu... smet Pa a yan ma geldi; nazik ve kibarane âdeti üzere omuzlar m , yana m ok a-maya ba lad . Bu defa Atatürk de yan -na ça r p oturttu; uzun uzun konu tu.” Dönem 1940’l y llar. Mebuslar di-er mebuslar n seçti i tuhaf bir devir-

den söz ediyoruz: “Kula ma geldi ine göre smet Pa a bu defa mebuslar n ta-n nm ciddi ve temiz adamlardan seçil-mesi noktas nda mus rm ; Saffet Ar kan da bugün her zamankinden ziyade nü-fuzlu imi .” Hal böyle olunca mebuslar n bir günü de, çözüm bekleyen onca mese-le aras nda u meyanda geçiyor: “Burada mütemadiyen okuyup yazmak, dinlen-mek, Meclis koridorlar nda politika mü-naka alar yapmak ve gazinosunda sat-ranç oynamakla vakit geçiriyorum.” Hadiye’ye Mektuplar’ n kronolojisi bir tuhaf. Sözgelimi, 30 A ustos 1929 tarih-li mektuptan sonra, 28 Mart 1929 tarih-li mektubu okuyoruz. 30 Kas m 1933 ta-rihli mektubu, 20 Kas m 1933 tarihli mek-tup izliyor. Metin kurmaca olsa belki daha heyecan verici olabilir ama burada sadece kafa kar kl yarat yor. 27 Ekim 1936 ta-rihli iki ayr mektup var. Ayn gün içinde iki mektup elbette gönderilebilir ancak içerik-lerine bak nca böyle olmad anla l yor. lk mektupta, “Pazar günü Manisa’dan

Denizli’ye hareket edece im.” diyor Re at Nuri. Ayn tarihli ikinci mektupta ise öyle demi : “ zmir’de bir gece kald ktan sonra dün Denizli’ye geldim.” Bu ufak tefek ha-talar kitab n bütününe zarar vermiyor ama okuma zevkinizi bölebilir. Edebiyat dünyas yla ilgili fazla bir ey bulamayacaks n z Hadiye’ye Mektup-

lar’da. Ama evcimen Re at Nuri’nin halet-i ruhiyesi ve p r l p r l bir a k n saf-halar alâkan z uyand r rsa okumazl k etmeyin.

Re at Nuri’den evine mektuplarHadiye’ye Mektuplar, Re at Nuri Güntekin’in yakla k on be y ll k bir süreçte kar s na yazd mektuplar bir araya getiriyor. Y llarca müfetti olarak ülkenin her yerini dola an romanc , bu mektuplar evden hafta-larca, bazen aylarca ayr kald dönemlerde kaleme alm .HAD YE’YE MEKTUPLAR, RE AT NUR GÜNTEK N, NKILÂP YAYINLARI, 256 SAYFA, 20 TL

H

Re at Nuri Güntekin (1889-1956)

Page 5: Kitap Zamanı
Page 6: Kitap Zamanı

6

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ÖYKÜ

AY E BA AK

verest Yay nlar , bun-dan tam bir y l önce Scott Fitzgerald’ n en çok bilinen

eseri Muhte em Gatsby’yi yeni bask s yla yay mlad nda, kapaktaki “Bütün Eser-leri-1” ifadesi yazar n külliyat n n yol-da oldu unu müjdeliyordu. kinci kitap, Uçar K zlar ve Filozo ar bir y l sonra yine bir kas m ay nda okura ula t . Fitzgerald ile neredeyse ayn anda akla gelen kah-raman Gatsby’nin nam , yazar n ba ar l öykücülü ünü ço unlukla perdeledi in-den, elimizdeki eserin ve Everest’in kül-liyat yay mlama giri iminin anlam bü-yük. Umar m bu çaba kesintiye u rama-dan devam eder. Bugün geçerli olan “Fi-kir ve Sanat Eserleri Kanunu”na göre, ölümünün üzerinden 70 y l geçti i için Fitzgerald’ n eserlerinin üzerindeki te-lif k s tlamalar kalkm durumda. Bu-nun, eserleri Türkçeye kazand racak ya-y nevlerinin çal malar n kolayla t raca-

n söyleyebiliriz.

YAZARIN LK ÖYKÜ DERLEMESUçar K zlar ve Filozo ar sekiz hikâyeden olu uyor. Fitzgerald’ n 1915-1921 y lla-r aras nda yazd öyküleri toplad iki ciltten birincisi ve yazar n ilk öykü der-lemesi. Fitzgerald, me hur roman ka-dar bilinmemekle birlikte, hayat boyunca 180 öykü ve tiyatro metni kaleme alm . Hikâyeler, ço unlukla dönemin popüler dergilerinde yay mlanm ve günün ko-ullar göz önüne al nd nda yazara hat -

r say l r bir kazanç sa lam . Dünya oku-ru, Fitzgerald’ n hikâyelerine Türkiye’deki edebiyatseverlerden daha a ina ancak yazar n bu alandaki eserlerini öncelikle merakl lar n ve i in uzmanlar n n bildi-ini söylemek laz m. Bu aç dan da Uçar

K zlar ve Filozo ar heyecanla kar lanacak bir kitap. Titiz; yazara, üslubuna ve seçti i konulara hâkim bir çevirmen taraf ndan Türkçeye çevrilmi olmas da bir kazanç. “Lois otobüsten, güne li d kap n n yan nda indi. On dokuz ya ndayd , sar saçl yd , gözleri, insanlar n söylemekten kaç nd klar gibi ye ildi. Yetenekli adam-lar onu bir tramvayda gördükleri zaman, gizlice küçük bir kalem art ç kar r ve bir zarf n arkas na bu pro lin ya da ka lar n o gözlere yapt eyin toplam n ç kar-maya çal rlard . Daha sonra sonuca ba-kar ve genellikle a k nl kla iç çekerek so-

nuçtaki eyi y rt p atarlard . Lois yolculu-una uygun, pahal cinsinden çok k bir eyler giymi ti ama giysilerindeki tozla-

r silkmek için durmam , hemen anayol-dan yürümeye ba lam t , merakl bak -larla iki yan na bak yordu. Yüzünde müt-hi bir sab rs zl k ve merak ifadesi vard . (…)” Fitzgerald’ n “Kutsama” adl hikâyesinin, a abeyiyle ilk kez bulu a-cak olan kahraman Lois gençli inin, gü-zelli inin fark ndad r. Akl ndan birazdan kar la aca genç adam ne elendirmek geçer. Çünkü Lois, “ çinden geldi i gibi davran rsa bu bulu man n iç karart c olaca dü üncesindedir. Çok ne eliymi gibi görünmelidir ve bunun için elinden geleni yapmal d r.” Fitzgerald’ n kahra-manlar kiminle ne isterse yapabilece i-ne inan r, gençlik ve güzelliklerinin göz al c l içinde, tan d klar herkesi yarad -l lar n n dalgalar yla karaya at lan odun parçalar gibi görürler. nsanlar ayakla-r na getirmeyi marifet saysalar da içten

içe zaferlerinin geçicili ini bilir ve çok s -k l rlar. Amerikan edebiyat n n lt l bir merakla dolu zeki gözlerinin ve en renk-li parti anlat mlar n n ard ndaki hüznün okuyucuya da bula mas kaç n lmazd r. Öykülerin ilk yay n mecras n n popü-ler dergiler olmas , Fitzgerald’ n anlat -m n n ve seçimlerinin sorgulanmas na yol açm t r. Öyküler, güzel vakit geçiri-lip bir kenara at lan dergilerin sayfalar n-da “s radan” okuyucuya hitaben yay m-lan r. Edebî kayg lar olmayan pek çok okuyucu Fitzgerald’ n öykülerini sever, merakla yenilerini bekler. Peki, Fitzge-rald s radan okuyucuya hitap eden s ra-dan bir yazar olarak kabul edilebilir mi? Elbette hay r. Ak c , basit görünen, lt -l dilinin ard nda derin, incelikli bir edebi-yat saklamaktad r. Fitzgerald, birçok ya-zar gibi, ya ad döneme ve kendi kabi-liyetine ça n n s n rlar içinden baksa da, öykülerinde “tasvir etti i” jenerasyonun ve kaleminin gücünün fark ndad r. Ya a-d ça a hayranl k duyar ancak öyküle-

rin derinlerindeki insan kavray ve mo-dernizmin kederli yans malar , olan bite-ne hâkim oldu unun göstergesidir.

FITZGERALD VE CAZ ÇA IÖyküler pe pe e okundu unda, Fitzgerald’ n “Caz Ça ” ad verilen a -r l k günlerini, dönemin sembolü “uçar k z” , hayat n o “a r ” hareketlili ini çok güzel anlatt net bir biçimde görülür. Ya-zar, 1920’lerin Amerika’s n n halet-i ruhi-yesini, s n fsal farkl l klar n sosyal mobili-teye tesirini resmeder. “Echoes of the Jazz Age” adl yaz s nda, Büyük Buhran’la be-raber sona eren dönemi, “Mucizeler ça-

yd , sanat ça , a r l klar ça , hiciv ça-yd .” diye niteleyip Amerika’n n ken-

di ruhunu buldu unu söyler. Bu duru-mu, ça n bitiminde toplumsal tercihleri-ni yapm , kendi de i imlerini tetiklemi , dönü ümünü yerel dinamiklerle gerçek-le tirmi bir ülkenin vatanda olman n co kusuyla dile getirir: “Biz en güçlü ulus-tuk. Neyin moda ve e lenceli oldu unu bize art k kim söyleyebilirdi?”

ZELDA’NIN ETK SYazara yönelik edebî ele tirilere, delice â k oldu u Zelda ile sürdürdü ü çalkant l evli-li in kamuya fazla mal olmas n n gölgesi daima dü mü tür. Fitzgerald’ n duygular -na, güvensizliklerine ve k skançl klar na detaylar yla hâkim olanlar, ya am boyu Zelda’n n etkisinde kalan yazar n ki isel rolleriyle edebi apkas n fazlaca iç içe geçi-rirler. K smen do rudur, Fitzgerald ve e i Zelda, hikâyelerdekine benzeyen bir ya-am sürdürmü tür. Davetlere gider, söz

konusu ortamlarda birbirlerini delice k ska-n rlar. Yazara ili kin kimi yorumlar i i daha ileri götürür. Zelda olmasayd Fitzgerald’ n daha titiz, daha çal kan, daha üretken bir yazar olabilece ini söyleyenler ç kar. Oysa yazar , gerilimli ve çetre lli durumlara so-kan Zelda’n n edebi metinlerdeki etkisine tersten bakmak faydal olabilir. Fitzgerald’ n öykülerinde, kaleminin geli iminde Zelda’n n rolüne ili kin meraklar hâlâ kafa-lar kurcalarken, “E er ona rastlamasayd , bu türden bir yazar olur muydu?” diye de sormak gerekebilir. O ya ad klar ndan memnun görünür ve geride b rakt Caz Ça ’n , “O zamanlar genç olan bizlere her ey tozpembe ve romantik görünüyordu,

çünkü bir daha hiçbir zaman etraf m zdaki-ler hakk nda o derece yo un hisler duyma-yaca z.” diyerek tasvir eder.

Caz ça n n yazarAd unutulmaz roman Muhte em Gatsby ile özde le en Amerikal yazar F. Scott Fitzgerald’ n öykücü kimli i genellikle gölgede kalm t r. Fitzgerald külliyat n ad m ad m Türkçeye kazand ran Everest Yay nlar , yazar n ilk öykü derlemesi olan Uçar K zlar ve Filozoflar’ geçti imiz günlerde okura sundu.UÇARI KIZLAR VE F LOZOFLAR, F. SCOTT FITZGERALD, ÇEV.: ÜLKER NCE, EVEREST YAYINLARI, 240 SAYFA, 14 TL

E

F. Scott Fitzgerald (1896-1940)

Page 7: Kitap Zamanı
Page 8: Kitap Zamanı

8

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SÖYLE

BA AK B NGÖL

ütün nsanlar Yalanc d r’ okuduktan sonra zihinde olu-an ilk soru, kurgu ve kurgu

d aras ndaki çizgi hakk nda. Bugün kita-bevlerinde net bir ekilde ayr lan kurgu ve kurgu d ra ar n n asl nda san ld ndan daha yak n olmas gerekti ini dü ündürüyor kitab n z. Özellikle de biyogra ler konusun-da... Siz bu ayr m nas l görüyorsunuz?

Ben kurgu d nda bir ey yazabi-lece imizi dü ünmüyorum. Çün-kü hiçbir biyogra , an , tarihsel an-lat her eyi içeremez, kurgu d y-m gibi yapamaz örne in. Her öykü kelimelerden kurulu olan yap s ge-re i bir kurgudur. E er bir eyi kur-gu d olarak anlatmak istersek, ya-pabilece imiz tek ey onu yeniden, dakikas dakikas na, saniyesi sani-yesine tekrar ya amakt r.

Bütün nsanlar Yalanc d r birden çok anlat c taraf ndan kurulan bir üst kurmaca ayn za-manda. Bu ba lamda, üst kurmacan n ve bir-den çok anlat c n n i levi nedir? Kitab öznel-li in roman olarak okuyabilir miyiz?

Büyük la ar bana göre de il. Ede-biyat kuramc lar ekoller icat etmeyi ve yazarlar etiketlemeyi sever, aksi takdirde bir i leri olmaz. Ama 6 bin y l önce bile G lgam Destan ’n n yazar , destan n ba lang c nda oku-ra seslenerek Uruk ehrine gitme-sini, kuleye t rmanmas n ve oku-makta oldu u destan n yaz ld -

lapis-lazuli tabletlerini bulmas n söyledi inde akl nda üst kurmaca-n n oldu unu zannetmiyorum do -rusu. Her metin, yazar na ideal bir biçim önerir: Yazar n yapabilece i tek ey do ru biçimi seçti ini um-makt r. Bütün nsanlar Yalanc d r’da birçok anlat c kullanmak, sürek-li de i en (ve mevcut olmayan) bir ba kahraman sorununu ele almak aç s ndan do ru yol gibi göründü bana.

Romanda Borges’e do rudan ya da dolayl an t rmalar var. Borges hakk nda yazd -n z kitaplar ve birlikte geçirdi iniz zamanla-r da dü ünürsek, roman n z Borges’le bir di-yalog içeriyor mu, onun izlerini nerede bula-bilir okur?

Borges’i okumu her yazar onunla bilinçli olarak ya da bilinçd bir di-

yalog halindedir, çünkü hikâye an-lat m sanat n n niteliklerini tama-men onun belirledi i söylenebilir. Benim durumumda ise konu daha çok, ustan n kötü bir pasti i gibi gö-rünmemek için Borges’ten kaç n-maya çal mak oldu asl nda.Kitapta pek çok metinleraras gönderme var. Latin Amerika edebiyat na da at ar yap -yorsunuz. Gerçekli i ve Latin Amerika’y bir-likte ele ald n z ve sorgulad n z bu ro-

mandan yola ç karak Latin Amerika büyülü gerçekli ine bak n z n ne oldu unu merak ediyorum. “Büyülü gerçekçilik” asl nda La-tin Amerikal yazarlar n ele tirdi i bir kav-ramsalla t rma. Siz de bu ele tiriye kat l yor musunuz?

Bence bu üniversite profesörleri ve yay nc irketlerin reklamc lar tara-f ndan icat edilmi bir kavram. Ale-jo Carpentier kullanm t bu kav-ram , ama kendi yaz n n tan mla-

mak için. Bu, Türk yaz n n “oryan-tal” olarak tan mlamak kadar i e ya-rar ancak. Latin Amerika farkl ülke-lerden olu an karma k bir topluluk ve onu basitle tirmek bu ba lamda tehlikedir bana göre.

Her bölümde anlat c de i se de hitap ettik-leri kahraman olan gazeteci Terradillos de-

i miyor. Terradillos son bölümün de anla-t c s . Sizce bir gazeteci ile bir edebiyatç -n n bak aç s nda gerçe in tan m farkl m ? Ya da ba ka bir deyi le, “gazetecili in gerçe-

i” ile “edebiyat n gerçe i” aras ndaki fark nedir? Roman n zda gazetecili in gerçe ine ili kin gizli bir ele tiri sakl m ?

Kesinlikle sakl . Okur gazetecinin tarafs z olmas n n imkâns zl n bilse bile, gazetecilik “do ru” bir anlat y ima eder. Gazetecinin “Er-meni katliam ”ndan ya da “Ermeni göçü”nden bahsetmesi gerçe in be-lirli bir türünün öne sürülmesi de-mektir. Okurun yapabilece i tek ey ise kayna na güvenmek ve retorik oyunlarla kand r lmayaca n uma-rak bu konudaki anlat mlar kar -la t rmakt r.Roman n ad ndaki ve konusundaki “yalan” n asl nda felse bir altyap s da var, de il mi? Akla ilk Nietzsche ve Do ruluk ve Yalanlar Üzerine ile ba latt gelenek geliyor...

Asl nda akl mda Nietzsche yoktu ama elbette hakl s n z. Belki de bi-linçd olarak onun kirlerinin yan-s mas bulunabilir roman mda...Kitapta “yazar n ölümü” kuram n akla ge-tirecek bir tart ma da yer al yor. “Yalana Övgü”nün yazar , kitab n okura ait oldu u-nu söylüyor. Peki siz okur merkezli bir oku-ma m öneriyorsunuz?

Her zaman yazar bir güç sahibi ko-numuna koyan edebiyat tarihlerinin bizi yan ltt n dü ünmü ümdür. Yazar n yapabilece i tek ey hata-lar n affetmek ve kitab kütüpha-nesinin raf nda saklamay seçmektir bana göre. Yazar, “son” kelimesini yazd ktan sonra okuru cezbetmek için art k yapabilece i bir ey olma-d n bilir. O noktada okur, yazar n eri iminin ötesindedir, kitapla yal-n zd r ve ona istedi ini yapabilir.

Romandaki en çarp c cümlelerden biri, hat-ta belki de roman n çekirde i a kla ilgili: “Beni ilgilendiren yegâne teman n sevda ol-du unu hiçbir okurun anlamam olmas tu-

‘A k, tek var olma biçimimiz’Arjantin do umlu Kanadal yazar Alberto Manguel’in son kitab Bütün nsanlar Yalanc d r, geçti imiz günlerde okurla bulu tu. Romanda gerçekle kurgu aras ndaki ili kiyi sorgulayan yazar, kurgu gözüyle okumad m z pek çok anlat n n asl nda birer kurgu oldu unu hat rlat yor bize. Yeni ç kacak kitab n n müjdesini de Kitap Zaman ’na veren Manguel, roman na ve edebiyat dünyas na ili kin sorular m z cevaplad .BÜTÜN NSANLAR YALANCIDIR, ALBERTO MANGUEL, ÇEV.: SAL HA N LÜFER, YKY, 157 SAYFA, 12 TL

B

Alberto Manguel

Page 9: Kitap Zamanı

3 ARALIK 2012KÝ TAP ZA MA NI SÖYLE

haf.” Kitaptaki tüm anlat c lar için a k bir konu ama ayn zamanda “anlat lamaz” diye tan mlan yor. Farkl anlat c lar n ortak tek konusu a k m ? Ya da kitab n z n ngilizce bask s n n arka kapa nda yer alan bir soru-yu yinelersem: “Tamamen yalanlarla yöneti-len bir dünyada gerçek nerede bulunabilir?”

Bu cümleyi fark etti iniz için te ek-kürler. Evet, o cümle kitab n çekir-de i. Dante, a k n evreni, güne i ve y ld zlar yönetti ini söyler. Marlene Dietrich’in bir ark da söyledi i gibi, a ktan yarat lm zd r. Günahlar -m z bile a ktan kaynaklan r, çok az ya da çok fazla a ktan. Ama yine de, a k dilin yeti emeyece i bir yerde-dir, tek var olma biçimimizdir.

Kitab n dördüncü bölümünden sonra, bir üs-lup fark oldu unu dü ünüyorum. Hatta son bölümlere do ru anlat c n n ve anlat n n par-çalanmas söz konusu. Bu de i imin sebebi ve i levi nedir? Tüm anlat c lar n önemi ayn m romanda?

Tüm karakterlerin özel bir önemi var, ama dördüncü ses, mezardan gelen ses, farkl bir anlamda önemli. O sesle (Nâz m Hikmet’in Jokond ile

S -YA-U’da yazd gibi) “ölümün rengini vermeye” çal yordum. Ba-arabildim mi bilmiyorum.

Çinli yazar Mo Yan, Nobel Edebiyat Ödülü’ne lây k görüldü. Sizce ele tirildi i gibi Nobel siyasî bir ödül haline mi geldi, Mo Yan’ n ödü-lü de bu ba lamda siyasî mi?

Evet, bence bu Çinlileri memnun et-mek için al nan yanl bir siyasî ka-rard . Çünkü Mo Yan “resmî” bir ya-zar, Çin’deki insan haklar konusun-da pek ele tirel de il. Ama bugün her ödül asl na bak l rsa propaganda makinesinin bir parças , hem siyasî hem ticarî propaganda makinesinin.

Bütün nsanlar Yalanc d r 2008’de yay mlan-m t . Yeni bir kitab n müjdesini verebilir mi-yiz Türk okuruna?

Umuyorum. u an iki roman bitir-meye çal yorum ve mart ay nda toplumlar m z n entelektüel baz ta-v rlar için okuru bir metafor olarak konumland rma kri üzerine yazd -

m denemelerden olu an bir kita-b m yay mlanacak. Ad : Yolcu, Kule ve Solucan.

“Beni ilgilendiren yegâne te-man n sevda oldu unu hiç-bir okurun anlamam olmas tuhaf. Sevdayd demem ge-rek tabii, zira bir daha asla yazmayaca m. Çünkü onca y ldan sonra bana onun yet-ti ini anlad m, yorumlamaya ihtiyac m yoktu, anlat lma-ya da. Derken zaman de i ti, her eyi kaplayan onun saye-sinde. Eskiden çok az inan-c m vard , bunun mümkün olmad n söylerdim, bir ey yapmazsam, t pk yar uyur yar uyan k halde zihnimiz-de canland rmaya çal t -m z o yüzler gibi dünyam n da l p gidece ini söylerdim. imdiyse elimde mektubuyla nefes al p vermeme bile lü-zum yoktu. Hayattayd : Do-lay s yla her ey var olmay

sürdürüyordu. Art k gündüz-ler, ak am n olmas n bekle-mekle geçen bir zaman dili-minden ibaret de ildi ne de geceler bitmek bilmeyen bir günün sonunda gelmesi bek-lenen eydi. Sokaklar yine sokak olacakt , bir kar la -man n haritas de il ve evler, bo bir yatak odas n çevrele-yen duvarlar de il sahici ev-ler olacakt yeniden. O, her daim inan lmaz n k y s n-da olan o, geri dönmü tü. O, e er var olmasayd kelime-ler de olmazd –öyle ya mü-rekkep damarlar ndan geli-yordu, beyaz sayfa teninden yap lmayd –, o geri dönmü -tü. Ben, bana gelince, ben lü-zumsuzdum, benden bol bol vard . Ben gülünç, gereksiz tekrarlardan biriydim.”

Kitaptan tad ml k

9

Page 10: Kitap Zamanı

10

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SÖYLE

CAN BAHADIR YÜCE

010’da, Mavi Marmara krizi s ras nda konu mu tuk sizin-

le. K sa görü memizde edebi-yat n Ortado u bar süreci için önemine de-

inmi ve srail hükümetinin tutumunu ele -tirmi tiniz. O zamandan beri Türkiye ve sra-il aras ndaki gerilim azalmad . Bu ba lamda, Pusudaki Panter’in Türkçeye çevrilmesinin sizin için özel bir anlam var m ?

Evet, benim için özel bir önemi var çünkü srail ile Türkiye aras nda-ki gerginlik beni çok üzüyor. ki ül-kenin pek çok ortak yönü oldu u-na inan yorum, geçmi te ili kiler ol-dukça yolundayd . Umar m bu dost-luk bir gün kald yerden devam eder. Pusudaki Panter’i srail’den Türk okuruna bir diyalog mektu-bu gibi görüyorum, kir al veri i-nin hâlâ devam etti ini anlatan bir mektup...

Pusudaki Panter birçok aç dan farkl , özel bir roman. Ama en önemlisi romanda kulland -n z dil. Örne in, Türkçe çevirisinde, çevirme-nin roman n yap s hakk nda okura kir vere-bilmek için modern ve eski Türkçeyi birlikte ve yerinde kullanmas gerekiyor. Çevirmenle gö-rü me ans n z oldu mu bu konuda?

Maalesef hay r, Türkçe çevirmenim-le görü emedim ama sizin de belirtti-

iniz gibi Osmanl Türkçesinin kulla-n lmas bence çok iyi bir kir ve böy-le bir çeviri çok ba ar l olur. Bu ekil-de romandaki farkl dil yap lar muh-temelen okura iletilebilir.

Peki ya di er çevirmenler?

Bu roman 15 ya da 16 dile çevril-di. Hepsiyle de il ama pek çok çe-virmenle konu ma ans m oldu. Her birine çavu Dunlop’ n eski brani-ce kulland n , hatta Tevrat brani-cesi kulland n anlatt m, bunun he-def dilde eski dil kullan larak verilme-si gerekti ini belirttim.

Kitap Türkçeye ngilizceden çevrildi. Bölgemi-zin yazarlar n Bat dilleri üzerinden yap lan çevirilerden okumak bir talihsizlik de il mi?

Elbette, do rudan braniceden çevril-mesi daha iyi olurdu ama modern b-raniceden Türkçeye çeviri yapabile-cek iyi bir çevirmen bulman n müm-kün oldu undan pek emin de ilim.

Romanda otobiyogra k referanslar çok. Amos

Oz’un eserlerinde asl nda kurgu ile kurgu d -n n silik bir çizgide oldu u söylenebilir. Buna kat l r m s n z?

San r m bu birçok yazar için geçerli-dir. Her yazar otobiyogra k ö eleri, ayr nt lar ve deneyimlerini yazd kla-r na katar. Pro benden üç ya büyük, üç y l önce do mu . Ama pek çok or-tak yönümüz var, bunu inkâr ede-mem.

Pek çok ortak yönünüz olan o anlat c , Pro 12

ya nda. Dünyay bir çocu un gözlerinden an-latmak san r m size her zaman çekici geliyor...

Evet, çok s k bir çocu un bak aç s n-dan yaz yorum.

Zaten Pusudaki Panter’in belki de en dokunak-l taraf çocu un masumiyeti ve siyasî oyunlar kar s ndaki a k nl . Roman bir tür “masu-miyete a t” olarak tan mlanabilir mi?

Evet, ama daha çok çocuklu a bir a t denilebilir. Pro romana bir ço-cuk olarak girip genç bir adam olarak

ç k yor. Birkaç hafta içinde de i iyor, derin bir de i im geçiriyor. Bu de i-im onu genç bir adam yap yor.

Yaln z bir adam olan Bay Lazarus bence roman-daki en etkileyici karakter. Tavuklar yla konu-an bir adam, sonra da intihar ediyor. “Kaybe-

den” ve trajik karakterleri yazmak daha etkile-yici olmal . Peki, daha zor diyebilir miyiz?

Asl nda daha zor oldu unu sanm yo-rum. Edebiyat ço unlukla kaybeden-ler, mutsuz karakterler üzerine kuru-ludur. Mutlu ailelerin anlat lacak pek bir yan yok belki de. Edebiyat mut-suzlu a odaklanmaya, mutsuzlu un çe itli biçimlerine odaklanmaya çok uygun.O halde mutlulu un edebiyat olmaz diyebilir miyiz?

Belki olabilir ama çok nadirdir. Ede-biyatta mutluluk anlar vard r. Pu-sudaki Panter’de bile mutluluk anla-r var, örne in Pro ’nin Yerdena’yla geçirdi i gece. O, Pro ’nin hayat n-da bir mutluluk an , a k ke , umut-suz bir a k da olsa. Yine de mutlu bir an. Yani bence edebiyatta mutlu an-lar vard r ama ba tan sona mutlu bir hikâye yoktur.Eserlerinizde melankoli hem bireysel hem top-lumsal aç dan bask n. Bu modern branice ede-biyat için de geçerli. Yahudi soyk r m ndan ne-redeyse 70 y l sonra, yeni nesil srailli yazarla-r n toplumsal haf zadan çok bireye odakland -

n söyleyebilir miyiz?

Bugün edebiyat 30-40 y l önce ol-du undan ve elbette 70 y l öncekin-den daha bireyci. Ama ayn zamanda srail’in bir Yahudi mülteci kamp ol-

du unu, Filistin’in de bir mülteci kam-p oldu unu unutmay n. Yani srail ile Filistin aras ndaki çat ma iki mülte-ci kamp aras ndaki trajik bir çat ma.Anlat c önemli bir gözlem yap yor: “Araplar güçsüz taraft ve yak nda onlar yeni Yahudi-ler olacakt .” Bu öngörü hakk nda konu abi-lir miyiz?

Çavu Dunlop, 1948 sava nda n-gilizler ayr ld ktan sonra Yahudile-rin ülkede hüküm sürmesini ele tirir. Ve do ru, Yahudiler 1948’den son-ra hüküm sürmü lerdir çünkü s rtla-r duvara dayal yd . Gidecekleri hiçbir yer yoktu, kesinlikle hiçbir yer. Ama bu Filistinlileri mülteciye ve kaybede-ne dönü türdü. Bu bana göre do ru ile do ru aras nda bir trajedi. Bu, iyi

‘Edebiyatta mutlu anlar vard r ama mutlu bir srail’in ya ayan en önemli yazar kabul edilen ve bar ç söylemleriyle bilinen Amos Oz’un önde gelen romanlar ndan Pusudaki Panter’in dilimizde yay mlanmas n f rsat bilip yazarla roman n konu tuk. Söyle iyi telefonla yapt m z günlerde, srail henüz ‘dünyan n en büyük aç k hava hapishanesi’ Filistin’e son sald r lar n gerçekle tirmemi ti. Bu yüzden ate kesle sonuçlanan son gerginlik söyle i d nda kald .PUSUDAK PANTER, AMOS OZ, ÇEV.: EL F AYLA, DO AN K TAP, 152 SAYFA, 16 TL

2

Amos Oz

FOTO

RAF:

REU

TERS

, AN

TON

DEN

ISO

V

Page 11: Kitap Zamanı

ve kötü adamlar n oldu u bir Wes-tern lmi de il, hakl ile hakl aras n-da trajik bir çat ma.

Pro ’nin Çavu Dunlop ile dostlu u onu dü -manl n ve arkada l n karma k yap s üze-rine dü ünmeye itiyor tekrar. Asl nda çavu Dunlop’u sevmek istiyor ama kendini suçlu da hissediyor. Zaman içinde sizce de i en bir ey var m bu aç dan? Bugün srailli bir çocuk bir Filistinliyi severken suçluluk hisseder mi yine, ya da tersi olur mu?

Sanm yorum. Zaman de i ti. Art k srail’de a r milliyetçilik yok. Evet,

baz milliyetçi insanlar var ama genel hava 50, 60 ya da 70 y l önce oldu un-dan farkl , daha az milliyetçi var. Bu-gün s kl kla bir srailli ile Filistinli ara-s nda a k do du u oluyor. Bu basit bir ey de il, iki taraf için de karma k bir

durum. Ve s kl kla iki taraf n ailesi de kar ç k yor buna ama oluyor.

Her y l Nobel ödülü verilece i günlerde sizin bu ödüle yak n oldu unuz konu ulur Türkiye’de. Sizce Nobel siyasi bir ödül mü?

Bilmiyorum do rusu. Gerçekten No-bel komitesinin dü üncelerini bilemi-yorum ama size unu söyleyebilirim, bugüne kadar pek çok Nobel ödülü-nün verildi i isimlerden son derece memnunum, tamamen hak edildi ini dü ünüyorum ço unun. Ve e er No-bel almazsam mutsuz bir adam ola-rak ölecek de ilim.

Yak n gelecekte Ortado u’ya bir Nobel gelir mi?

Hiçbir krim yok. Gerçekten öngörü-de bulunam yorum.

Romanlar n z n ço u filme uyarland . Han-gisi en be endi iniz uyarlama?

My Michael 30 y l önce srail’de be-yazperdeye uyarlanm t . Çok iyi bir lmdi.

Bölgenin durumuna duyarl bir yazar ola-rak, Suriye’deki geli meler hakk nda ne dü-

ünüyorsunuz?

Konu Suriye’nin bölünüyor mu ol-du u… u anki Suriye yönetimi kor-kunç, gaddar diyebilirim. Ama is-yanc lar konusunda da umutlu de i-lim. Onlar da a r ya gidebilir kan m-ca. Daha tehlikeli olan ise Suriye’nin bölünmesi, parçalanmas ve küçük bölgelerin birbiriyle sava mas olur.

Suriye’deki iç sava sonucu ya anacak geli -meler Türkiye ile srail ili kilerini etkiler mi?

Türkiye ve srail bu konuda ayn ta-rafta duruyor imdilik. Suriye konu-sunda ayn konumdalar. ki ülke ara-s ndaki ili kileri bu de i tirir mi, onu bilemiyorum ama umar m düzeltir.

u anda üzerinde çal t n z bir kitap var m ?

Üç ya da dört ay önce Arkada lar Aras nda adl , hikâyeler toplam n-dan olu an bir kitap yay mlad m. Bir kibutzda geçiyor ve yaln zl , insan yaln zl n , iki yaln z insan aras ndaki temas n ne kadar muci-zevi oldu unu anlat yor.

Bundan sonra hangi kitab n z n Türkçeye çevrilmesini isterdiniz?

Yeni kitab m Arkada lar Aras nda iyi bir tercih olurdu bence.

hikâye yoktur’

FOTO

RAF:

ZAM

AN

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SÖYLE

11

etkilesimyayinlari.com

0212 551 32 25

192

sayf

a

YENi

208

SAYF

A5.

BA

SKI

208

SAYF

A

6.B

ASK

I

Page 12: Kitap Zamanı

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI PIRLANTA SER S

AHMET KURUCAN

enilenme Cehdi, “K -r k Testi” serisinin, yani

Hocaefendi’nin 1999’da ba layan Amerika hayat n-

da yapt sohbetlerden derleme kitap-lar n on ikincisi. Bir ba ka deyi le, çe it-li vesilelerle yap lan sohbetlerde sorulan sorulara irticalen verilen cevaplar n yaz diline dökülmü ekli. Serinin her kita-b nda oldu u gibi çok çe itli konulara temas edilmi eserde. Dindarl k ve dinî hassasiyetle ba lam , ilim ve ara t rma a k na, siyer felsefesinden zikir ve dua-ya, haset, öfke, kin ve nefretten intihara

kadar çok geni bir çerçevede ferdî ve içtimaî hayat m z ilgilendi-

ren meselelere yer verilmi . Kitab ilk elime ald mda

bir bütün olarak nazara al p acaba bir ortak payda ç -

karabilir miyim, diye dü ündüm. Oku-

yuculara bu ba -lamda ne

diyebilirim sorusu etraf nda ârâm ey-ledim. a rt c olmayan bir sonuca ra-hatl kla ula t m söyleyebilirim. Ula -t m sonuç, kitab n ismi oldu: Yenilen-me cehdi.

MANI YEN LEMEK…man , slam’ ve bu ikisine derinlik ka-

tan ihsan yenileme, mümin olan her-kesin üzerine dü en bir sorumluluk. Bunu en güzel Kur’an’ n ve Hazre-ti Peygamber’in (aleyhissalâtü vesselam) ilk muhataplar olan sahabe-i kiram ye-rine getirmi . “Gel seninle bir saat iman edelim.” demi ler birbirlerine mesela. Lafzî tercüme olarak söyledi imiz bu cümle bir deyim asl nda. Bununla kas-tedilen, “Gel, seninle urada bir müddet otural m, imanî de erlerimizi mütalaa edelim, kalbî ve ruhî hayat m zda bize seviye kazand racak eyleri tekrarlaya-l m, ibadet ve taat duygumuzu co tura-cak, kulluk uurumuzu art racak eylerle me gul olal m, içtimaî hayat n üzerimi-ze bula t rd tozu duman bir silkele-yelim ve f trat- aslimize dönelim.” ma-nas ... Daha veciz ifadeyle, “Kur’an’ n ‘Ey iman edenler! man edin…’ buyru-

unu yerine getirelim.” demek... Dikkat ederseniz sahabe

örne inden ha-reketle bir

yenilemeden bahsediyoruz ama derin-lemesine dü ündü ümüzde bu yenile-me de il, yenilenme. Çünkü kelime-nin etimolojik yap s ndan ve muhte-vas ndan anla laca üzere, yenileme kendili inden olmaz ve olmuyor. Ye-nileme bir sonuç asl nda. Onun olabil-mesi için öncelikle niyet gerekiyor, ar-d ndan o niyeti hayata ta yacak irade, sonra onu sürekli k lacak azim, gay-ret… te bunlar n hepsini birden ifade eden kelime “yenilenme”. Bu sebep-ten olsa gerek kitap “yenileme” de il, “Yenilenme Cehdi” ad n alm .

‘EN ÖNEML HASTALIK DURA ANLIKTIR’Kitab n ismini merkeze alarak ifade et-meye çal t m bu dü ünce için bana, “Yani kitab n mihveri, müminin iman n yeniden ter ü taze duymas , iman n ge-reklerini hayata ta yacak iradeyi göster-mesi, bunu maddî-manevî çaba ile des-teklemesi diyebiliriz mi demek istiyorsu-nuz?” diye sorulsa, cevab m evettir. Ni-tekim bu yaz y kaleme almadan birkaç gün önce bir huzur sohbetinde söyledi i u sözler benim ifade etmeye çal t m

hakikati farkl bir zaviyeden daha güzel anlat yor: “Allah sizi sizden daha iyi bilir. Yalan söylemeye gerek yok. çi-nizde O’na (c.c.) ne kadar i tiyak var-sa o kadar insans n z. Kalbinizle ru-hunuzla ne kadar Müslümansan z, o kadar Müslümans n z. Bu mev-zudaki en önemli hastal k dura-

anl kt r, mevcutla iktifa etmek-tir. Büyük insan n büyük ifade-

siyle dûn-himmetliliktir. Hal-buki insan mahiyeti itiba-

r ile kalbî inki afa müs-taid yarat lm t r. nki-af ettirmiyorsa o ala-

n ihmal ediyor demek-tir. Felç edilmi ruh ka-

natlar yla Allah’a ula la-maz. Ruh-u Seyyidü’l-Enam

memnun edilemez. Cennete gidilse bile r dvana ula lamaz.”

Onun için diyorum ki, Yenilen-me Cehdi’nin bu gözle okunmas ,

belki baz lar n n “defalarca oku-duk, dinledik, duyduk” türün-

den yapaca , ilk bak ta ül-fet ve ünsiyeti ça r t ran

itirazlar n önünü ka-pat r ve tam istifa-deye hizmet eder.

Kitabî olanla kelâmî ya da daha do -ru bir tan mlama ile ifahî olan birbirin-den farkl d r. Kitabî, bir yazar n eline ka-lemi al p dü üncelerini ilk elden beyaz kâ da aktarmas ise; kelâmî/ ifahî olan, bunun dille ifadesidir. Bu ikisi aras nda-ki belirgin farklar n ba nda üslup gelir. Konu ulan ile yaz lanlar n dü ünce vi-zesinden geçirilmesi-geçiril(e)memesi ikinci farkt r. “Maksad a an söz”, dü-ünmeden konu an, konu tuktan sonra

dü ünen ve en iyi ihtimalle konu urken dü ünenlerin yapt yanl lar için söy-lenen bir deyi tir. Halbuki hem kitabide hem kelâmide en do rusu, dü ündük-ten sonra söylemektir.

HEM KELAMÎ HEM K TABÎahsî kanaatime göre Hocaefendi’nin

irticalen konu malar ndan derlen-mi K r k Testi, Prizma, Asr n Getirdi-

i Tereddütler, Fas ldan Fas la serileri öncelikle asl , yani dü üncelerin irticalî olarak ifadesi aç s ndan kelâmî/ ifahî ama kalem-kâ tla bulu mas itiba-r ile kitabîdir. Bununla birlikte muh-teva aç s ndan bu serilerde yer alan eserler kitabîdir denebilir, zira Hocae-fendi konu urken dü ünen ve dü ü-nürken konu abilen bir özelli e sa-hip. Zengin müktesebat , bu mükte-sebat n zekâ ile birle ti i yerde ken-dine yer bulan ilmî derinli i, engin ufku ve tecrübesi kesbî manada ona bu özelli i kazand rm t r diye dü ü-nüyorum. in vehbî boyutu ise süb-jektif bir mesele. öyle de söyleyebi-lirim, in a edici bir beyin olarak mer-kezde duran Hocaefendi, fonksiyo-nunu hem kitabî hem de kelâmî ola-rak yerine getiriyor. Bir kitap tan t m yaz s nda bu dü-üncemi kaleme almam m sebebi,

okuyucuya bir perspektif sunmak. s-terseniz eseri bir de bu gözle okuyun. Yenilenme Cehdi’nin merkezinde “iman” oldu u için sözü noktalamadan önce Cemil Meriç’ten bir iktibas: “Yobaz biziz, en güzel tara ar m zla biz. Ak l devlerin de il, cücelerin silah . nanç as ld r. Medeniyetler inanc n eseri. Ak l mühendisleri yarat r, inanç kahraman-lar .” Fakat bu, akl bütün bütün d la-mak demek de ildir. Al n size bir de mam Cafer’den iktibas: “Ak l, insan n

içindeki peygamber; peygamber, insa-n n d ndaki ak ld r.”

Yenilenerek yürüyeceksiniz...Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1999’dan bu yana çe itli sohbetlerde sorulan sorulara verdi i cevaplardan derlenen “K r k Testi” serisi on ikinci kitab na ula t . Yenilenme Cehdi ad n ta yan son eserin merkezindeki kavram “yenilenme”; iman , slam’ ve bu ikisine derinlik katan ihsan yenileme…YEN LENME CEHD , M. FETHULLAH GÜLEN, N L YAYINLARI, 308 SAYFA, 12 TL

Y

12LLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTU

Page 13: Kitap Zamanı

DiKKAT UFKUNUZU AÇABiLiR

Devrimlere tepki olarak üretilen ‘serbestiyet’ten, istibdat karşısında keşfedilen ‘hürriyet’e ve ardından Cumhuriyet’le insanın içine çekilen ‘özgürlük’e uzanan 100 yıllık hikayeyi bir felsefi polisiye okur gibi okuyacaksınız...

Önümüzdeki dönemde Kemalizm de Kemalist-ler de var olmayı sürdü-recekler, ama üstlerine yapışıp kalmış olan bir çapsızlık, çaresizlik ve yenilgi hissiyle birlikte. Büyünün kalkması ile görünür hale gelen imtiyaz kanıksaması ve kibir, şimdi başa çıkıl-ması zor bir hazımsızlık olarak yaşanacak.

40’a yakın yazarın kaleminden 100’ü aşkın yazıyla eliniz-deki kitap İslamcılık tartışmasını bütün-lüğü içinde veriyor.

Modern bilimin ve felsefenin delillerinin sizi Tanrı’ya götürece-ğini ortaya koyuyor. Bunu akıcı bir üslupla, zeka dolu argüman-larla, bilgi seviyenizi yükselterek ve günümüzün ünlü ateistleri-nin söylemlerine cevap vererek yapıyor.Doç. Dr. Caner Taslaman, Yıldız Teknik Üniversitesi

Ufuk_KitapUFUK-YAYINLARI

Page 14: Kitap Zamanı

14

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

MEHMED

MEHMEDO LU

ya Baydar, yeni roman O Muhte em Hayat n z’da, ünü dünyaya yay lm

Türkiyeli, ya l bir primadonnan n ha-yat ndan yola ç karak Türkiye’nin en netameli konular na, sava ve y k m-lar n insan benli indeki tahribat na odaklan yor. Art k son demlerine gel-mi bir divan n, Aliye Sema’n n gü-nün birinde, tutkulu bir hayran olan müzik ö retmeniyle tan mas yla aç -l yor roman. Tutkulu hayran , Aliye Sema’yla ilgili birtak m foto raf ve bel-gelere ula m t r ve bunlar divaya ver-me derdindedir. Bu foto ra ar sayesin-de Aliye Sema’n n geçmi inin perde-sini ad m ad m aralayan Oya Baydar, bir yandan primadonna, di er yan-dan onun tutkulu hayran n n a z n-dan büyük bir a aa ile anlat lan geç-mi in ard nda asl nda ba ka bir geçmi daha oldu unu gösteriyor. Yazar, kah-raman n n bir subay k z ndan büyük bir sahne sanatç s olmaya uzanan yol-culu unda küçük bo luklar b raksa da roman n epey uzun tutulmu giri inde as l meseleyi okurdan gizleyip bugüne odaklanmam z sa l yor. Sahne u ru-na küçük k z ndan bile uzak kalan, k -z n ve geçmi ini ard nda b rak p ken-disini sadece sahnenin büyüsüne tes-lim eden Aliye Sema’n n hayat ndan kesitler sunan ilk bölüm, bir prima-donnan n rengârenk hayat n okuya-ca zann n do uruyor okurda. Ancak Aliye Sema’n n bebeklik foto ra ar -n n olmad n fark etmesiyle, roman as l hede ne ilerlemeye ba l yor. Bir yandan Tanr vergisi sesinden üphe-ye dü üyor ya l diva, çocuklu undan beri pe ini b rakmayan kâbuslar ye-niden canlan yor; bir yandan da ömrü boyunca hemen her an n foto ra a-yan babas n n, bebekken neden onun resimlerini çektirmemi olabilece i so-rusuna bir cevap aramaya ba l yor.

B TMEYEN K ML K ARAYI IOya Baydar, yine uzun tuttu u ikinci bölümde Aliye Sema’n n k z Arya’n n hikâyesine yer veriyor bu sefer. Anne-sinden y llarca uzak kalan orta ya larda-ki Arya’n n hikâyesini anlat rken, anne-k z n y llar sonra yeniden kar la mala-

r n da konu ediniyor. Roman boyunca kimli ini arayan, as l kimli ini buldu-

unda dahi bu duyguyu içinden söküp atamayan annenin bir benzeridir ade-ta Arya. Anne ile k z n kar la mas n-da, daha do rusu ikisinin birden kim-lik aray na yönelmesinde, roman bo-yunca “toplay c ” diye söz edilen tutku-lu müzik ö retmeninin pay vard r yine. De i ik yörelerde müzik ara t rmas ya-pan Arya’n n yolunun Dersim’e dü -mesinde, annenin eksik çocuklu unun da rolü vard r üphesiz ama bu yolcu-lu un as l nedeni, t pk Aliye Sema’da oldu u gibi, bir kimlik aray d r. Aliye Sema’ya yol gösteren, onu geçmi iyle ilgili bir üphenin içine çeken toplay c gibi, Arya’ya da bu yolculukta bir rehber e lik edecektir. Genç kad n, 1938’den kalma bir resimdeki çalg c lar n izini sü-rerken, bu resim arac l yla annesinin geçmi ine dair bir k arar, kendi ha-yat ndaki kimlik karma as n Dersim’in hikâyesiyle kapamaya çal r. Nihayet, yolculu un sonunda hem Arya hem de Aliye Sema as l kimlikleriyle yüzle ir. Bu

kimlik aray n n hiç de ülkenin tarihin-den uzak dü medi i, aksine bu tarihin bir parças oldu u gerçe iyle yüzle mek zorunda kal r ikisi de. 1938’de Dersim’de ya ananlar son zamanlarda iyiden iyiye edebiyat n ilgi alan na girmeye ba lad . Konuyla ilgi-li belgesellere, sözlü tarih çal malar na ek olarak, son y llarda özellikle Haydar Karata ’ n Gece Kelebe i ve On ki Da n S rr adl romanlar nda ba ar yla anlat-t Dersim, yak n zamanda Murathan Mungan’ n derledi i Bir Dersim Hikâyesi adl kitapla yeniden gündeme gelmi ti. Oya Baydar’ n roman da, özellikle ikin-ci bölümden sonra iyiden iyiye bir Der-sim roman na dönü üyor. Her ne kadar, yazar kitab n sonunda yer alan ve ge-reksiz buldu um k sa aç klamada, bu-nun bir Dersim roman olmad n söy-lese de, özellikle Arya’n n yolculu u so-nunda bir Dersim roman na dönü ü-yor O Muhte em Hayat n z. Gelenekle-ri, kültürel çe itlili i ve dinsel referans-lar yla Dersim, roman n önemli bir a r-l k noktas n olu turuyor. Yer yer ana

hikâyeden koparak ansiklopedik, ge-reksiz bilgilerle bu ba lam peki tiriliyor romanda. Alevi inanc , etnik farkl l k ve iki kimli in birlikte hayat buldu u mü-zik uzun uzad ya yer buluyor. Dahas , Dersim’de ya ayanlar n belleklerine de sirayet eden 1938 olaylar n n günümüz-deki yans malar na da de iniyor yazar.

DERS M’E DI ARIDAN BAKIYORAncak tam da bu noktada Oya Baydar’ n roman n di er Dersim romanlar ndan ay ran önemli bir taraf oldu u kan s n-day m. O Muhte em Hayat n z, di er an-lat lar n aksine Dersim’e d ar dan ba-k yor. Bunu olumsuz anlamda söylemi-yorum. Daha en ba ndan kabul edil-mi bu bak sayesinde meselesini daha aç k bir ekilde ortaya koyuyor yazar. Bu d ar dan bakma meselesi ço u yer-de birtak m handikaplar do urmuyor de il, ancak yine de roman kahraman-lar n bir aray sahnesine çeken Baydar, bir zaman sonra kitab n bu kusurlar n tela etmeyi ba ar yor. Dersim’i anlat-t nda kimi sorunlar n belirdi i ro-man, insan n kendi gerçe iyle yüzle -mesini oda na ald nda daha etkili bir çehreye bürünüyor. Bunda hiç üp-hesiz, yazar n kendi özel hikâyesinin de pay var. Kendisi de t pk romanda anlatt Aliye Sema gibi bir subay k z olan Oya Baydar, roman n sonunda yer alan aç klamada, günün birinde baba-s n n e yalar aras nda, üzerinde “Üçüncü Ordu Manevras Hat ras . Tunceli, 1938.” yazan madalyay bul-du unu, babas n n muhtemelen bu “manevraya” kat lan subaylardan biri oldu unu ö rendikten sonra konuya ilgi duymaya ba lad n belirtiyor. Üs-telik yazar t pk romandaki gibi bir top-lay c hikâyesini de ya am . Böylece, bir yandan tarihsel, bir yandan da ki i-sel bir ac n n izinin sürüldü ü bir ro-man ç k yor ortaya. Dersim’den çok, o “manevradan” arta kalan insanlar n hayatlar n n sonraki dönemlerinde na-s l bir y k mla kar kar ya kalm olabi-lecekleri sorusunun pe ine dü üyor Oya Baydar. Sonuçta, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir çe it yüzle me roman na dönü üyor O Muh-te em Hayat n z. Geriye dönü imkân vermeyen, ancak buna ra men bir türlü ileriye de savurmayan, okuru bugünün ac s na sabitleyen bir yüzle me…

Dersim’in kay p ark sOya Baydar, yeni roman nda ya l bir primadonnan n hayat ndan yola ç karak Türkiye’nin en netameli konular na, sava ve y k mlar n insan benli indeki tahribat na odaklan yor. O Muhte em Hayat n z, hem birey-sel hem de toplumsal anlamda bir yüzle menin kitab …O MUHTE EM HAYATINIZ, OYA BAYDAR, CAN YAYINLARI, 280 SAYFA, 29,50 TL

O

Oya Baydar

FOTO

RAF:

ZAM

AN, A

YTEN

KAY

A

Page 15: Kitap Zamanı

Üç Anlat ’y nas l okumal ?Hilmi Yavuz’un Taormina, Fehmi K.’n n Acayip Serüvenleri ve Kuyu ba l klar n ta yan üç anlat s , YKY taraf ndan yeniden okura sunuldu. Bir metinden ötekine uzanan bir zincire benze-yen kitap, okuru metinleraras l ktan haz almaya davet ediyor.ÜÇ ANLATI, H LM YAVUZ, YKY, 192 SAYFA, 15 TL

ALPHAN AKGÜL

ilmi Yavuz’un Taormina, Fehmi K.’n n Acayip Se-rüvenleri ve Kuyu ba l kla-

r n ta yan üç anlat s , Yap Kredi Yay n-lar taraf ndan yeniden bas ld . Yavuz’un anlat lar ndaki metinleraras ili kilere ve ironiye dayal üslubun okuru zorlad , hatta ele tirmenleri de bu metinlerden uzak tuttu u biliniyor. Ancak Kuyu’daki o-kuyucu dil oyununun da gösterdi i gibi, postmodern metinlerle kar kar ya ka-lan okurlar n, birer “kuyucu” gibi davran-malar ve metni kaz malar beklenir. Bu noktada, bu kaz i leminin nas l yap lma-s gerekti i sorusu ç k yor ortaya. Üç Anlat ’y yeniden okudu umda, bu kaz i leminin, zeminden a a do ru yap lacak bir kaz yerine, yatay bir i lem olmas gerekti i kan s na vard m. Çünkü Yavuz’un anlat c lar , okuru, sentagma-tik, yani metonimik bir metinler, anek-dotlar zincirine davet ediyor. Üç Anlat , bir metinden ötekine, bir anekdottan di-

erine uzanan bir metonimik bir zinci-re benzetilebilir. Böylece, bu metonimik zincir kar s nda okur, e er zincirin son halkas n bulman n imkâns zl n ak l etmezse, zihni kar acak, bu metin an-lams z diyecektir. Oysa Yavuz’un yap-maya çal t , okuru, sadece, metinlera-ras l ktan haz almaya davet etmek. Yavuz’un metonimik bir dizgeden olu-an anlat lar yazmas , Bat roman n n an-

lat sorunlar n tart ma çabas ndan ileri geliyor. Roman Jakobson, roman n me-tonimilere dayal bir tür oldu unu iddia etmi ti. Yavuz da onu takip ediyor, ama sahneleri metonimik bir ekilde kurgula-mak yerine, metinlerden olu an bir me-tonimik zincir kurguluyor.Öte yandan, Bat roman n n temelinde bir anlat c so-runsal da vard r. Yazar ile anlat c ara-s ndaki ayr m, bu sorunsal n merkezidir. Yazar, kendi kurgulad bir metni yazd -

halde, anlat c anlat esnas nda özerk-le ir ve yazardan kopar. Bat roman na ili kin bu tarz meselelerin fark nda olan Yavuz, yazar ile anlat c , anlat n n çevir-meni, editörü aras ndaki açmazlar iro-nik bir üslupla anlat lar n n parças hali-ne getiriyor. Yap lmas gereken bir yatay kaz de-mi tik. Ancak bu pek de kolay de il: Da-vid Pears’ n “The Incongruity Coun-terparts” ba l kl felsefî makalesinden Mallarmé’nin “Un Coup de Dés Jamais N’abolira Le Hasard” adl tipogra k iiri-ne, oradan Shakespeare’in “Hamlet”ine,

Calvino’ya, Flaubert’e, Benveniste’ye, Wittgenstein’a ve daha onlarca edebi-yat kuramc s , felsefeci, romanc ve ai-re do ru uzanan bir metonimik dizge. Bu sentagmatik zincir, Yavuz’un bir iirin-de aç kça ortaya ç kar: “âh, gitgide ku an-san binlerce kitaplar / yetmez! daha ku an, daha ku an, bir daha… / Bildiklerim uzu-yor…” Yani, gitgide uzayan bir kuyunun kar s nday z. Taormina’da bir leit motif olarak tekrar edilen “metonimi de il mi Hocam?” ifadesinin anlam da bu i te.

B R MET NDEN D ER NE…Hilmi Yavuz, anlat lar n niçin takip edil-mesi oldukça zor bir sentagmatik dizge-de kuruyor? Yavuz’u tan yanlar, günde-lik ya am olabildi ince e lenceli ve an-laml hale getirmesine kar l k, onun as l yurdunun metinler dünyas oldu unu bilirler. O, dilin dünyadan büyük oldu-

unu dü ünür ve dilin sonsuz çevrimin-de, bir metinden di erine, bir ba kas n-dan ötekine geçer. Yaln zca dil oyunlar -n n geçici gerçeklikler in a etti i bir dün-yada, Yavuz ne ar yor olabilir? Eline al-d her metni, “bu de il”, “bu da de il” diye bir kenara atan, tekrar n sonsuz çev-rimine kap lm biri midir Yavuz? Hay r! E er bir sentagmatik dizge varsa, elbette bir paradigmatik dizge de vard r ve Ya-vuz bize sadece, metonimik dizgeyi gös-teriyor; metaforik dizgeyi sakl yor. Tat-min edilemeyen bir arzunun d avurum-lar n görüyoruz biz anlat larda. Oysa her metonimi, do as gere i, bir metaforun parças d r. Bu metafor, Yavuz’u dil çev-rimine iten bir arzu olmal d r. Anlat c -lardan biri, bu arzuyu de ilse bile, faili-ni Kuyu’nun son cümlesinde verir. Neci Bey’in yazmaya ba lad anlat n n ilk sözcü ü nedir? Kuyu mu? Anlat n n ba -l anlat n n ilk sözcü ü olabilir mi? Ne-den olmas n! Oysa ba l ktan sonra, an-lat n n ilk sözcü ü Hilmi’dir. Bu durum-da, anlat n n ilk sözcü ü Kuyu da olabi-lir, Hilmi de! Öyleyse, sentagmatik dizgedeki her metonimik parça, bizi o parça ile bir kuyu gibi olan Hilmi’nin arzusu aras ndaki me-taforik ili kiye götürebilir. Metinler ara-s nda ya ayan Yavuz’u bir metinden öte-kine sürükleyen bu arzuyu ke fetmek gerekir mi? Bu istek, metinler dünyas n b rak p Yavuz’u bir tür psikanalize tâbi tutmak anlam na gelir ki bence buna hiç gerek yok. Bize bu anlat larda, yatay bir kuyuyu kazmaktan haz alan bir o-kuyucu olmak dü üyor. Edebiyat hazz bundan ba ka nedir ki?

H

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ANLATI

15

Page 16: Kitap Zamanı

16

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI HATIRA

YAKUP ÖZTÜRK

eçti imiz y l n eylülünde hayat n n uzunca bir döne-mini geçirdi i Londra’n n

South elds bölgesindeki evinde ve-fat eden Cengiz Da c , D i leri Baka-n Ahmet Davuto lu’nun Ukrayna yö-netimiyle yapt görü meler sonucun-da yetmi y ld r ayr kald toprakla-ra, K r m’a defnedilmi ti. Bas na yan-s yan bu bürokratik görü meler olma-sayd , büyük bir romanc n n gurbetteki ölümü sadece bir ölüm olarak haf zala-r m zda yer edecekti, onun neden ana-vatan nda topra a verilemeyece i üze-rinde dü ünmeyecektik.

DÖRT C LTL K HATIRALARÇe itli vesilelerle ölümünden sonra da gündeme gelen Cengiz Da c ’n n hat ralar Yans lar, 24 y l aradan son-ra dört cilt halinde, yeniden, k bir bask yla okura sunuldu. Sürgün-de bir edebiyat adam n n iç dünya-s na ayna tutan bu hat ralarda geçti-

imiz yüzy l n tarihini, bir toplumun var olma mücadelesini, insan teki-nin kendisiyle hesapla mas n oku-yoruz. Dört cildin tamam n mevzu-bahis etmek mümkün görünmedi-

i için okura ayd nlat c bir bilgi ver-mesi aç s ndan Yans lar’ n tam göbe-

inde duranlar derlemeye çal t k. 1985-1992 y llar aras nda kaleme al nan hat ralarda Cengiz Da c ma-zinin koridorlar ndan geçerek bir as-r n tarihini, bir milletin kaderini dö-küyor ortaya. “Türkçe bana anam n konu tu u dil” diyerek yaz dilinde Türkçeyi ter-cih eden Cengiz Da c , So uk Sava y llar n n a r siyasî etkisi, Sovyetler Birli i’nin sol entelijansiya ile kurdu-

u ili kiler ve kir hayat m zdaki çat-lamalar sonucu bir yaln zla man n e i indeyken Ötüken Yay nlar ile ta-n t . Yirmiden fazla kitab Türk oku-yucusuyla burada bulu tu. 1956’da Varl k Yay nlar aras ndan ç kan Kor-kunç Y llar’sa Da c ’n n Türkçede-ki ilk eseriydi. En az imdiki yay nc -s kadar Varl k’ n da derin izleri var-d r yazar n hayat nda. Ya ar Nabi’nin ölümünün ard ndan hissettiklerini öyle anlat yor: “Benim için ahsi bir

kay pt Ya ar Nabi’nin ölümü.”

‘K M N Ç N YAZDIM? K M OKUYACAK?’K r m Türklerinin ya ad ac lar hü-zünlü ama berrak bir dille anlatt . Hat ralar nda, “Ben yaln z K r m’ n yazar de ilim ama K r m’ n facias -n bütün gerçe i ve içtenli iyle yaln z ben yazabilirdim.” diyen Da c , hep bir sorgulama an nda yakalar kendi-ni: “Kimin için yazd m? Kim okuya-cak?” Bu sorgulama, ihtimal ki gur-bette olman n zd rab ndan ileri gelir. Yine bir yerde, “Duyars z ve zamana lakayt, odam n bir e yas gibi oturu-yorum masam n ba nda.” diyecek-tir. Halk için kayg doludur ancak dü ünmekten öte, ayakta durabil-mek daha büyük meseledir: “Ayd n insanlar n milletin kaderi üstüne dü-ünmeleri kom u toplumlara k yasla

toplumumuzun geride kalm l n n sebeplerini aramalar öyle dursun, yaln zca ya amak, yaln zca ayak-ta kalabilmek ba l ba na bir mese-le oldu.” K r m’ n geçmi inin dünya-ya unutturuldu unu dü ünür Da -c . K r m Tatarlar n n kendi dillerinde türküler söylemesinin yasak oldu u

dönemlerden geçerek, toplumunun varl n n bile inkâr edildi ini ispat-lamak için yazmaktan kaç nmam t r. Rusya’n n yapt zulme isyan eder-ken sanata olan inanc n yitirmemi -tir. Rusya, önce büyük sanatkârlar yeti tirmi bir co rafyad r onun için. syan bu yüzdendir biraz da: “Dün-

yam za Tolstoy’lar , Çaykovski’leri, Rimsky-Korsakov’lar , Pu kin ve Çehov’lar vermi ; Bat kültürüne paha biçilmez de erler kazand rm , teknolojik bak mdan dünyam z n ilerlemesine katk da bulunmu Rus-ya bu küçük toplumu barbarca, kitle halinde ve sistematik bir ekilde nas l imha edebilirdi böyle? diye dü ün-düm. Hâlâ da dü ünüyorum.” Modernle en her Do u toplumu-nun ya ad krizi Da c da hat rala-r nda hissettirir. Din, terakkiye mani midir sorusu onun da zihnini kurca-lam t r: “Ulusun ba ka uluslara k -yasla geri kalm l , modern hayata ayak uyduramay n n ba l ca sebe-bi ulusun s k s k dine ba l l m yd gerçekten?”

GURBETTE HT YARLAMAKYazarl k serüveninin ba lar nda ilk denemeler, ilk hayal k r kl klar , kol-hoz sistemi, Çernobil nükleer facias , 1928’de K r m’ n k y bölgesinin ya a-d “korkunç” deprem, Hiro ima ve Nagazaki’nin yerle bir edilmesi, yak n dönem Rusya tarihi ve e siz bir meta-fora çevirdi i gökyüzünün kirlenmi bulutlar birinci cildin öne ç kan ba -l klar : “Nükleer ça küçülttü de dün-yam z ; ihtiyar dünyam z bir köy du-rumuna dönü türdü.” Yalta’dan, do du u kasabadan çok uzakta ihtiyarlaman n zd rab n duyduk-ça, geride kalan soyunun miras ndan güç dev irmeyi ilke edinir kendine yazar. Ya-ad Bat kentinde, evininin önündeki

küçük bahçesinde toprakla hemhâl oldu-unu, kar , ya muru, gökten esip geçen

ku lar anlatmay ihmal etmez. Ömrünün son günlerinde Cahit S t-k ’ya telmihte bulunarak “Gün eksil-mesin penceremden” diye dua etmi tir Da c . Son günlerini böyle mi ya ad bilin-mez ama Türkçe yazarak dünya edebiyat na büyük eserler arma an etmeyi ba ard .

Hat ralarda Cengiz Da cGeçti imiz y l, hayat n n uzunca bir dönemini geçirdi i Londra’da vefat eden Cengiz Da c ’n n hat ralar Yans lar, 24 y l aradan sonra dört cilt halinde okura sunuldu. Bu hat ralar ömrü gurbette geçmi bir edebiyat adam n n iç dünyas na ve toplumsal de i imlere bak na ayna tutuyor.YANSILAR 1-2-3-4, CENG Z DA CI, ÖTÜKEN NE R YAT, 15 TL

G

Cengiz Da c geçti imiz y l Londra’da hayata veda etmi ti.

FOTO

RAF:

CH

AN, S

EDAT

ÖZH

AN Ç

AM

Page 17: Kitap Zamanı

17

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ÖYKÜ

MEHMET ÖZTUNÇ

özcük birimli dü ünme ve yazma türü olan öykü, san lan n aksine has ede-

biyat n en çileli türüdür. Dü ünme ve yazma biriminin küçülmesi, yaz nsal hassasiyetleri de enikonu keskinle tirir. Kaç r lacak her yanl ilmek, okurun gö-züne daha çok batacak; gölgesi, yaz n n üstüne daha kesif biçimde dü ecektir. Dil kadar konunun, konu kadar anlat m olanaklar n n gövdeye bürünmesi, öy-küyü de erlendirirken al nacak ölçütleri de billurla m t r. Cemal Süreya, öykü-yü “ iirin uzun saçl k z karde i” olarak tan mlarken öykünün iir diliyle kurdu-

u ili ki kadar, hiç ku kusuz, biçimsel bir imada da bulunmu tu. Konu ba lam n-da öyküyü ele ald m zda ise Tolstoy’un kendisine hayranl k duydu u Çehov’a ç k mas n hat rlatmak isterim. Kendi-sini ziyaret eden Çehov’a önce övgü-ler düzen Tolstoy, daha sonra ise neden “daha ciddi, i e yarar” konular yazmad -

n sorar ve bu hususta kendisini uyar r.

D L TUTUMUNDA DE MEkrem Dumanl ’n n Kay p Defterden Hikâyeler adl eseri hem biçimsel hem de konu tercihleri ile yazar n öykü yol-culu unda yeni bir dura a kar l k ge-liyor. Daha önce yay mlad Anl k Hikâyeler’de an n projeksiyonundan ha-yata ve insana bakan Dumanl , Kay p Defterden Hikâyeler’de daha geni bir za-man kesiti üzerinden d dünyaya bak-t kadar içine, kendi derinli ine ini-yor. Dil anlay nda da ilk bak ta fark edilir bir de i im söz konusu. Dumanl , yeni öykülerinde öykünün kalbine daha do rudan ve k sa cümlelerle yol al -yor. Bu biçimsel de i iklikler, öykü an-lay n n da esasl bir biçimde de i imi-ni getirmi ki, Kay p Defterden Hikâyeler, Tolstoy’un önerdi i konu anlay na daha yak n hikâyelerden olu uyor. Ko-nunun ciddiyeti ya da i e yararl etra-f nda konu mak, öykü dünyam z n ege-men anlay içinde sa r kula a ses-lenmek anlam na gelebilir. Ama öykü-den “yazarl k egosunu” tatmin etmek-ten öte beklentilerde bulunmak da hem yazarlar m z n hem de okurlar n hakk diye dü ünüyorum. Bu talebi yok sayar-sak belki de bir süre sonra öykü sa ana-

alt nda öyküsüzlü e tan kl k edece iz.

‘GÖZ’ H KÂYELERDumanl ’n n yeni öykü menzilinin oda-

nda “göz” var. Herkes, ayn eye ba-kar, ayn deneyim üzerinden yürürken gördü ünü yorumlama biçimi ile fark-l l k, özgünlük kazan r. Öyleyse alg n n temel arac “görmek” en ba at sorunlar-dan biridir. Kitab n ikinci öyküsü “Kime Savc Kime Avukat”ta metroya binen kahraman, kar s ndaki insanlar ç plak bir biçimde görmekle yetinmez, onlara kendi iç dünyas na uygun kimlikler, k -yafetler de giydirir: Kapkaçç , b çk n de-likanl , c rtlak sesli kad n, müdür… Bun-lar hep kahraman n biçti i kimlikler, rol-lerdir. Dahas , kahraman n araba teybi ayn haftada iki defa çal nm t r. Bu du-rum, öykünün bir di er kahraman Veli Bey taraf ndan “helâle haram katmak”la izah edilir. Ama öykünün sonunda Veli Bey’in arabas çal n r. Ne kahraman metrodaki insanlar saf ve ç plak bir bi-çimde görür ne de Veli Bey kahrama-n … Çünkü son kertede görmek, yo-rumlamakt r da. Bu öykü, kitab n di er öykülerini de ku atan u yoruma olanak sa l yor: Dumanl , alg y belirleyen “gö-zün merce i” ile oynuyor, belki de kü-çük bir dokunu la suizan odakl bak n, yerini hüsnüzan odakl bir bak a b rak-mas na çal yor. Çünkü hayat ancak gü-zel görebilmekle lezzetlenecektir. Dumanl ’n n öykülerindeki anlat -c her ne kadar hayat n, ya an lan an n

merkezinde yer al yor gibi görünse de asl nda her olay n kenar nda, k y s n-da durur ve daha do ru bir hayat dü ü-nür, bu do ru hayata çal r. “Ölüm ve Gazeteci” öyküsünde kahraman bir ta-ziyededir. Gündemi yo un, profesyo-nel bir gazetecidir ama ölüm kar nda bütün gündemlerin sahteli ini görmü , as l gündeme “dünyan n gelip geçicili-

ine, ölüm hakikatine” dönmü tür. Ya da “Dü ün Evinde Cenaze” öyküsün-de kahraman, misa ri oldu u bir dü-

ünde, dü ünün insicam na uygun ol-mayan ve gelini bile a latan konu ma-c y dinlerken oturdu u yerde konu -mac n n hatas n ondan daha fazla yük-lenen bir sorumlulu a sahiptir. Kendisi konu ma yapmaya ça r ld nda ise is-temeden kürsüye ç kar, k sa bir konu -ma yapar ve az önce yap lan konu ma-n n y k m n toparlamaya çal r. Hikâye “yas yas gibi, dü ün dü ün gibi” sözüy-le, bo lu a dü en okuru yakalar. Kay p Defterden Hikâyeler’de “Halk Dü man ” ve Anl k Hikâyeler’de “Kap -n n Arkas nda” adl öykülerinde Duman-l , “dünyay do ru yere koymak için” bu ülkenin psikolojik katmanlar na yolcu-luklar yap yor. Her iki öyküde de ham ideallerin bir karabasan gibi al p götürdü-ü hayatlar var. Bu öyküleri okurken Ro-

berto Bolaño’nun Güney Amerika genç-li i için yapt u saptamay hat rl yor in-san: “Güney Amerika topraklar , gençle-

rin kemiklerini sakl yor ba r nda. Gençti-ler, gençlerin hep oldu u gibi cömert ve aptald lar. Her eyi verdiler ve kar l n-da hiçbir ey istemediler.” Evet, o gençler günümüzün en hüzünlü ölüleri (ya yor olsalar da); bellekleri, imgeleri gibi zihni-mize vurup duruyor. Anl k Hikâyeler’de anlat c kendisiyle daha bar kken, daha az cebelle irken; Kay p Defterden Hikâyeler’de ba kas yla de il kendisiyle didi en bir tutumu ye -lemi . Bu da anlat c y ahlâk vaaz eden, üst perdeden konu an bir ses olmaktan kurtarm , okuruyla ayn düzeyde duran, ba kas n n yanl na de il o yanl n açt yaraya bakan bir sese dönü türmü . “Kay p defter” metaforu üzerinde de durmak gerekiyor. Dumanl , bu toprakla-r n kadim ‘iyi’sini ça r yor, hayat o iyi-nin etraf nda örgülemek istiyor. Bu ken-di kurdu u, var etti i bir “iyi” de il, za-man zaman adlar n hay rla yâd etti i ki-ilerden devral nm bir hayat. Kay p def-

ter onlara ait bir nesne gibi. Yazar, kita-b temellük etmekten kaçarcas na haya-t n oyuklar içinde o kay p defteri bulmu , tozunu alm ve hayata onlar hat rlatm .

YA ANMI LIKLARI ANLATMAKKay p Defterden Hikâyeler’i okurun gö-zünde bu kadar merkeze oturtan özelli-inin, ya anm l klar n s cakl sanki he-

nüz üzerinde tüterken anlat l yormu ça-s na bir hissi okura verebilmesidir, diye dü ünüyorum. Evet, bütün yaz nsal an-lat mlar hayata, ya anm l klara borçla-n r ama ya anm l klar anlat m n temel ve sahih fonu yapmak yazarl n ustal k boyutuyla ilgilidir. Necip Tosun’un Mo-dern Öykü Kuram ’nda öykü-ya anm l k ili kisine de inirken kurdu u cümlele-ri hat rlatmak isterim: “Öykünün yöne-limi ne olursa olsun kopamad tek ey ya ant d r. Bu nedenle de ak p giden ha-yat bir öykücü gözüyle kavrama, somut-lama ve tan mlama çabas sürekli de i-ir.” Dumanl ’n n öykücülü ündeki di-

namizm de en çok, hikâyelerinin hayatla kurdu u estetik ili kiden beslenir. Yeni kitab Kay p Defterden Hikâyeler’le öykücülü üne yeni boyutlar katan Du-manl , okura eskiyi de il kadim olan , za-hiri de il bât ni olan , haml de il melâli, s hhati de il yaray , rahat de il me akka-ti hat rlat yor. Muhte em çizimleriyle hikâyelere yeni ufuklar katan Cem K z ltu ’u da anmadan geçmek olmaz.

Kadim ‘iyi’yi anlatmakEkrem Dumanl ’n n Kay p Defterden Hikâyeler adl kitab , yazar n öykü yolculu unda yeni bir dura i aret ediyor. Yeni bas m yap lan önceki kitab Anl k Hikâyeler’de hayata ve insana k sa anlar n penceresinden bakan Dumanl , yeni kitab nda daha geni bir zaman kesiti üzerinden hem d dünyaya bak yor hem de insan n derinli ine iniyor.KAYIP DEFTERDEN H KÂYELER, EKREM DUMANLI, ZAMAN K TAP, 93 SAYFA, 7 TL

S

Ekrem Dumanl

FOTO

RAF:

ZAM

AN, S

ELAH

ATT

N S

EV

ANLIK H KÂYELER, EKREM DUMANLI, ZAMAN K TAP, 101 SAYFA, 7 TL

Page 18: Kitap Zamanı

18

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI TAR H

ALAÂTT N KARACA

ç sava y kt Osmanl ’y . Bunlar, 1877-78 Osman-l Rus Sava , 1912 Balkan

Sava ve 1914 Birinci Dünya Sava ’yd . Balkan Sava büyük bozgunun, deyi ye-rindeyse ricat n en haziniydi. Osmanl or-dusu kanl Makedonya’da do u ve bat ordular yla; dört cephede S rp, Karada , Yunan ve Bulgar ordular kar s nda türlü imkâns zl klar içinde sava t . Ve çok de-il, bir ayda büyük bir bozguna u rad k,

yorgun ve düzensiz asker Balkanlar’da âdeta çamura sapland , Bulgarlar stan-bul s n rlar na kadar indi. Sava n so-nunda, Osmanl ’n n “evlâd- Fatihân’a” yadigâr b rakt topraklara veda ettik. Kanl Makedonya’da, o büyük bozgunun ard ndan büyük bir etnik temizlik yap l-d , binlerce Müslüman Türk katledildi, köyleri yak ld , göç ka leleri peri an hal-de katar katar stanbul’a akt . Sonunda Bat , emeline kavu mu , “Barbar Türkler, Balkanlar’dan at lm ”t !

100. YILDA ÇALI MALAR YETERL M ?Bu y l, Balkan Sava ’n n 100. y l ; ama bu sava ta Müslümanlara yap lan kat-liamlar, etnik temizlik, göçler, yenil-ginin nedenleri ve sonuçlar hakk n-da hâlâ yeterli çal ma yok. Balkan Sava ’n n, o hazin göçün hikâyesi ya-z lmad , sinemas yap lmad . Oysa Ömer Seyfettin’in, hatta bir Balkan Sa-va muhaciri olan Malik Aksel’in, Meh-met Âkif’in, Aram Andonyan’ n yazd k-lar ve daha pek çok eser var bu konuda. Balkan Sava ’n n 100. y l an s na, Alfa Yay nlar ’ndan üç önemli kitap ç k-t . Sava a kat lan üç subay n an lar n-dan olu an dizinin ilk yap t , Do u Or-dusu komutan Abdullah (Kölemen) Pa a’n n Balkan Sava Hat rat ve Mah-mut Muhtar Pa a’n n Cevab , ikinci-si Vardar Ordusu’nda görev yapan Zeki Pa a’n n Balkan Sava Hat rat , üçüncü-sü ise Yüzba Selanikli Bahri’nin Balkan Sava ’nda S rp Ordusu ve Bat Ordusu adl an lar . Söz konusu yap tlar, Balkan Sava ’na kat lm subaylar n kalemin-den ç kmas ; sava n tüm evrelerini, boz-gunun askerî, teknik ve siyasi nedenle-rini, o y llarda ordunun hazin durumu-nu gözler önüne sermesi bak m ndan önemli bilgiler içermekte. Asl nda bugü-ne de, özellikle bugünün Türk ordusuna

da önemli mesajlar var bu an larda. 1912’de sava ba lad nda, Osman-l iki orduyla kar koydu dü mana. Bun-lardan biri Do u Ordusu, di eri Bat Ordusu’ydu. Bat Ordusu’nu Ali R za Pa a, Do u Ordusu’nu Abdullah Pa a yönetti. Abdullah Pa a’n n kumanda et-ti i ordu, Trakya’da büyük bir bozguna u rad , Bulgarlar Kas m 1912’de ta s-tanbul s n r na, Çatalca’ya gelip dayan-d . Bozgundan sonra pa a da görevin-den ayr ld . Daha sonra bir tür kendini savunma ihtiyac yla sava a ili kin an -lar n kaleme alan Abdullah Pa a, 1328 Balkan Harbi’nde ark Ordusu Kuman-dan Abdullah Pa a’n n Hat rat ad y-la 1920’de bast rm kitab n . Hülya To-ker, Sema Demirta ve Mustafa Töker de bu an lar , Abdullah Pa a’n n Balkan Sa-va Hat rat ad yla sadele tirip yeni harf-lere aktarm lar, kitab n sonuna pa an n yer yer ele tirdi i, Balkan Sava ’n n bir ba ka komutan Muhtar Pa a’n n (Mah-mut Muhtar Kat rc o lu) Cevab ’n ekle-mi ler. yi de olmu , okur böylece bu sa-va n safahat n iki farkl bak aç s ndan izleme olana buluyor. Kitab n önsözündeki, “… bana yükle-nen ve alt seneden beri bütün a rl y-la üzerime çökmü olan sorumlulukla-

r n iç yüzünü ortaya koymak, art k buna fazla dayanamad m millete ve bütün dünyaya anlatmak…” ifadelerinden an-la l yor ki, pa a bu bozgundan dola-y sert ele tirilere u ram t r. Dolay s y-la bu eser, hem ele tirilere cevap veren hem de “ma lûbiyetimizin sebepleri-ni” aç klayan, ayn zamanda harp tari-hi bak m ndan önemli bir kaynak. An -lar na II. Abdülhamid döneminde or-dunun geli tirilmesi için çal ma yap l-mad n söyleyerek ba lar pa a. kin-ci Me rutiyet’ten sonra sarho luk içinde geçen bir y l ve ordunun politika bata -na saplanmas yazar n üzerinde durdu-

u bir ba ka önemli sorundur.

S YASET BATA INDAK ORDUBalkan Sava ’ndaki bozgunun önem-li nedenlerinden biri budur pa aya göre: “… 1908 ve 1909 olaylar subaylar n kar-de lik ba n kopard , birço unu askerlik mesle ini b rakt r p siyaset yoluna sap-t rd , particili e dü ürdü. (…) Bu durum, i in temeli olan düzen ve itaati kökünden sarst .”, “… baz subaylar n özellikle son zamanlarda kabineler de i tirecek nüfuz ve iktidar ele geçirecek derecede siyaset-le u ra mas , (…) sava ta ba ar n n te-mel esas olan s k bir inzibat imkâns z

hale getirmi tir.”, “… siyasetle u ra arak orduyu bu hale getirenleri a a lamak ve lânetlemek gerekir.” Bu dü ünceye Zeki Pa a’n n da Balkan Sava Hat rat adl yap t nda, “Me rutiyet’in ilan ndan itiba-ren iç politika ak mlar na kap lan birta-k m subay m z her ordunun temeli olan askerî disiplini ihlâl etmi ti.” sözleriyle kat lmas dikkat çekicidir. Abdullah Pa a’ya göre Balkan boz-gununun bir ba ka nedeni de tal-ya Sava ’d r. Muhtar Pa a, cevab nda buna ek olarak “Arnavutluk, Suriye, Ye-men, Asir ve Kürdistan gibi (…) mem-leketlerdeki baz önemli isyanlar” sa-y yor. Esasen Balkan Sava öncesinde Osmanl ordusu her yönden zay ft r. Ni-tekim Abdullah Pa a’n n an lar ndaki u cümleler bu bak mdan oldukça anlaml -d r: “ te biz bu sava ; inzibat ve e iti-mi bozuk, âlet ve edevat k r k dökük, iç ihtilâllerle bozulmu , güç ve kuvveti kal-mam bir orduyla yapmaya kalk t k.”

‘OKUNUYOR SEFERBERL K FERMANI…’“Okunuyor seferberlik ferman / Hani ye il sancak, tu lar görünmez”… Böyle anlat -yor bir türkümüz seferberli i. Pa a’n n an lar ndaki u cümleleri bu türkü e li-

inde okumak gerek: “Nizamiye birlik-lerinin seferberli i (…) talimli talimsiz ve hatta pek çok yerde s n f (piyade, sü-vari, topçu, denizci) ve ya aranmaks -z n halk askere almak suretiyle toplan-m , k smen giydirilmi , büyük ço un-lu u köy k yafetiyle, hatta ç plak dene-cek halde yal n ayak, ba kabak halk doldurmak suretiyle yap lm t r.” Buna askerin nakli konusundaki dü-zensizlikler eklenir, pek çok asker birlik-lerine nerede kat laca n bilemedi in-den, mevki mevki dola arak sürünür. Aç ve se l halde “istasyonlarda, iskele-lerde” günlerce bekler, nakliye trenleri ve gemiler bir türlü gelmez… Sonra sa-vunma hatt n n yanl seçimi vs. Sonuç malûm: a e yetersizli i, hatal taktikler, emir-komuta zincirindeki itaat-sizlik, komutanlar aras ndaki görü ayr l k-lar , ricat, kaç ve büyük bozgun. Silah s -k lmadan verilen Rumeli ehirleri. Abdul-lah Pa a’n n an lar n n sonuna geldi imde Rumeli elden gitmi , Bulgarlar stanbul’a kadar dayanm t . Neden mi? Abdullah Pa a’n n an lar nda ve Muhtar Pa a’n n cevab ndad r nedenleri. Bu an lar özellikle askerlerimiz okumal ...

Ç kay m gideyim Urumeli’ne…Balkan Sava ’n n 100. y l an s na, geçti imiz haftalarda üç kitap yay mland . Üç subay n an lar ndan olu an dizinin ilk yap t , Abdullah Pa a’n n Balkan Sava Hat rat ve Mahmut Muhtar Pa a’n n Cevab , ikincisi Zeki Pa a’n n Balkan Sava Hat rat , üçüncüsü ise Yüzba Selanikli Bahri’nin Balkan Sava ’nda S rp Ordusu ve Bat Ordusu adl kitab .ABDULLAH PA A’NIN BALKAN HATIRATI, KOLEKT F, ALFA K TAP, 395 SAYFA, 20 TL

ZEK PA A’NIN BALKAN SAVA I HATIRATI, KOLEKT F, ALFA K TAP, 136 SAYFA, 9 TL

BALKAN SAVA I’NDA SIRP ORDUSU VE BATI ORDUSU, YÜZBA I SELAN KL BAHR , ALFA K TAP, 128 SAYFA, 9 TL

Ü

Edirne’de Bulgar askeri Türk askerine su içirirken..

Page 19: Kitap Zamanı

Özgürlü ün özgürlü üm olsun mu?Y ld ray O ur, Ey Özgürlük! ad n ta yan, yüksek lisans tezine daya-nan çal mas nda serbestiyet, özgürlük ve hürriyet kelimelerine odaklanarak bir kavram tarihi sunuyor. Eser, diliyle, titizli iyle ve konuya yakla m yla, kitapla an pek çok akademik çal madan farkl . EY ÖZGÜRLÜK!, YILDIRAY O UR, UFUK YAYINLARI, 226 SAYFA, 13 TL

CELAL FEDA

aktiyle Hz. Mevlânâ’n n iirlerini ‘yenile tiren’ A.

Kadir, öyle eyler söylet-mi ti aire: “Âlemin bal erbetinden bana ne? te önümde benim ayran tas m/ Ne ma-l m mülküm var ne az m/ Ben gene de se-nin az n olsun diye çal r m,/ Senin ba -n sokacak bir yerin olsun diye,/ senin bir di-kili a ac n./ Ama hürriyeti kullu a ta çat-lasa satmam.” A. Kadir’in a z ndan Hz. Mevlânâ, Moskova’dan 1934’ten ba -layarak telkin edilen temalar söyleyen, hürriyetine dü kün devrimci bir top-lumcu gerçekçi oluvermi ti. Hürriyeti-ni kullu a satm yordu. Molla Câmi’nin Tuhfetü’l Ahrar’ nda (Hür Olanlara Ar-ma an) ne s ekilde görülebilece i gibi, hür olmak, ehl-i tarik olanlar n ay r -c bir vasf yd ama böyleleri zaten kul-luk için hür olmay istiyorlard . Oysa bu ‘yenile tirme’de apaç k bir ba kala t r-ma vard . Böyle garabetler sadece iirler-de oldu sanmay n. Son 150 y ll k dü ün-ce tarihimize birazc k a ina olanlar n bile böyle sanmad n biliyorum. Ancak bu husustaki bilgimizin etra ca geli meye de ihtiyac oldu unu dü ünüyorum. Y l-d ray O ur, Ey Özgürlük!’ünde bunu bi-zim için fevkalâde yapm .

YAYIMLANMASA EKS KL K OLURDUY ld ray O ur ad n çevremdeki insanla-r n, arkada lar m n hemen hepsi biliyor. Onun ilkeli, iyi bir gazeteci oldu u ve sa -lam dili konusunda hem kirler. Gazete-lerle ve kö e yazarlar yla aras pek ho ol-mayan benim içinse bu ad yabanc . Tan -m yorum, tek bir yaz s n dahi okumam -

m. Benim eksikli imdir bu elbette. Gaze-teciler kendilerini her eyi bilen, çözenler olarak görüp üzerimizde iktidar kurduk-ça hata elbette bizdedir. Hassas, uzun bir konu. Uzatmay p biraz ezikli imi gidere-yim. Kendimde be endi im bir yan bulu-rum: Yabanc oldu um her ne, kim olur-sa olsun tan , bili ç kt klar ma ye le-rim onlar . Hele de bu eli kalem tutan bi-riyse. O ur’a ve eseri Ey Özgürlük!’e kar da öyle yapt m. yi de yapm m. Bugüne dek okudu um birkaç yüksek lisans tezi, onun akademik gayretinin seviyesindey-di. Daha yaz m n ba nda pe inen bir teb-rik sunay m ki demek istediklerim anla-

labilsin. Fazla ilerlemeden, okuru ‘yük-sek lisans, akademik’ vesaire lak rd lar yla ne yaz mdan ne de sözünü edece im ki-taptan so utmak istedi imi de belirteyim. Zira okur da hakl d r. Akademilerimiz-den ç kan nice tez vard r ki bas lmamala-

r , enstitü ra ar nda kalmalar iyi olmu tur. O ur’unki farkl . Yay mlanmasa bir eksik-lik olurdu. Peki, nedir O ur’un çal mas -n de erli k lan? Ey Özgürlük! serbestiyet, özgürlük, hürriyet kelimelerine odaklanarak bir kavram tarihi sunmaya çal yor. Yazara göre serbestiyet, olas devrimlerden kor-kan bir imparatorlu un bekâ kayg s n yans t yor. Hürriyet, Bat -d bir modern-lik tecrübesi olarak, yeniden üretilmi yer-li ve orijinal bir özgürlük tari . Özgürlü e gelince, ‘öz’ ve ‘gür’ kelimelerinin birle i-miyle 1930’larda olu turulan bu kelime, Cumhuriyet’in hürriyet alg s n ifade edi-yor. Zira ‘öz’ü ‘gürle tirmek’ için onu, t p-k bir a açta oldu u gibi budamak gerekir. Tabii bu son cümlemizin semantik düz-leminde olup biteceklerde paradoksal bir durum yok de il. O ur, Hannah Arendt’in siyasal ey-lem halinde var olabilece ini dü ündü-ü özgürlük tari nden etkilendi ini giz-

lemiyor. Özgürlü ün insan n içsel serü-veni olarak ald hali, çal mas n n d n-da tutuyor hakl olarak. Ancak insan salt siyasal bir varl k görüp böyle bir özgürlük-tense, özünü gürle sin diye türlü yollar-la budayanlar n ç kt özgürlük kat n ne yapaca m z , bu kat nas l ele alaca m -z ya da daha ne kadar görmezden gele-bilece imizi sormak laz m. Hürriyetini si-yasal bir insan olarak biricik önceli i gören A. Kadir’in, hürriyetini içsel bir hal olarak kullu un gerisinde, ancak onun için var kabul eden Hz. Mevlânâ çevirisini durduk yere örnek verdi imi sand ysan z, yan ld -n z. Burada Arendt’in kuram i e yaram -yor. Bana kal rsa son 150 y lda bu toplu-ma irtifa katanlar, siyasete haddinden faz-la de er biçen siyasal insanlar, gazeteciler, kö e yazarlar de il, özgürlü ünü kullu-u için budayanlar n sabr oldu. O ur’un

çal mas n n sonunda söz etti i “hürriye-tin geri dönü ü” bugün mümkün olmu -sa, i te böylece gerçekle ebildi. O ur’un çal mas 1950’lerde bitiyor; 1980’lere uzanabilseydi, diye dü ündüm bir zaman sonra. O vakit, özgürlü e ula mak u runa Marx’ n lutte des classes kavram n “s n f mücadelesi” olarak çe-viren 1950’lerin Sosyalistleri ile ayn kav-ram Türkçele tirelim derken “s n f sava ”na dönü türerek bir silahl çat -ma eklinde alg layan 1960’lar n Sosya-listlerini o resmin içinde görebilirdik. Bir kelimenin nelere mal olabilece ini, tes-piti yapan Suphi Nuri leri elli y l sonra pekâlâ görmü tü. O vakit, özgürlü ü sa-dece siyasal düzlemde alg layanlar için belki bir ibret olurdu o resim.

V

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI NCELEME

19

Page 20: Kitap Zamanı
Page 21: Kitap Zamanı
Page 22: Kitap Zamanı

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI FELSEFE

SÜREYYA SU

ostmodern durumu; her eyin toz duman oldu u,

buharla p havaya kar t -, do rulu u, güzeli ve iyiyi bize bildi-

recek a k n bir gösterilenin elimizden yitip gitti i, dolay s yla felsefeden sa-nata, toplumsaldan politik olana, onla-ra ba lanmakla ya da onlarla me gul ol-makla kendimizi güvende ve anlaml bir eylemde hissetti imiz tüm kurumlar n la vedildi i bir k yamet an na benzete-biliriz. “An” demekle beraber, bu “an” n -ne kadar k sa tutmaya çal sak da- 18. yüzy ldan günümüze uzanan bir süre-ce kar l k geldi ini belirtmek gerekiyor. Nitekim Hegel’den beri Bat dü ünce-sinde birçok k yamet habercisinin orta-ya ç km olmas , ahir zaman n modern-li in do u uyla ba lad n bize gösteri-yor. Tarihin sonu her ne kadar Avru-pa insanl n n doruk noktas na ula -t bir ba ar y müjdeliyor olsa da, çok geçmeden Husserl bu sevincin yersizli-ini “Avrupa nsanl n n Krizi”ne dair

tebli leriyle ilan etmi ti. Weber ise mo-dernli in öznesinin kas nt l kendini be-enmi li i kar s nda en sert ele tiriler-

den birini dile getirmi ti: “Bu kültür geli-iminin son a amas için rahatl kla öyle

denebilir: ‘Ruh yoksunu uzmanlar, yü-rek yoksunu hazc lar; bu hiçler, daha önce hiç ula lmam bir uygarl k düze-yine ula t klar n zannederler.”

POSTMODERN KR Z VE ‘ NSANIN ÖLÜMÜ’Süreci olumlasalar da olumlamasalar da, do ru okuyanlar n sonuçta uzla -t klar bir husus varsa o da bir eylerin sona ermekte oldu u ve bir krizin var-l d r. Bu süreci iki dönemde ele al r-sak, modern dönem “Tanr n n ölümü” ile, postmodern dönem ise “insan n ölümü” ile ay rt edilebilir. Modern dö-nemde insan, akl na sonsuz bir güven duymu ve dü ünen özne olarak ken-dini hakikatin merkezine tayin etmi ti. Postmodern dönemde ise bu özgüve-nin ne kadar yersiz oldu u ortaya ç k p insan n zihinsel gücünün s n rlar belir-ginle meye ba lay nca, özne olarak in-san n bir icat ve sonunun yak n oldu u anla ld . Bir krizden do an modern in-san yine bir krizle ölüm dö e ine dü -tü. Bu süreçte olup bitenler birçok felse-feci taraf ndan ele al nd . çlerinden kimi

modernli in sonuçlar na olumlu ba-k p tamamen de erleri yitirmi dünya-n n ba bo lu unu özgürlük olarak su-nan sahte peygamberlerdi. Kimi de mo-dernli e ele tirel bakan ve tüm de er-ler yitirilmi de olsa, hâlâ umutlu olabil-mek için imkânlar arayan gerçekten er-mi ki ilerdi. Ele tirilerinin ac mas zl , çözümlemelerinin inceli i, tespitlerinin isabetlili i, ufuklar n n geni li i, dü ün-celerinin derinli i ile “a r l n peygam-berleri” idi onlar. Özellikle dördü var ki, felsefelerini çekiç haline getirerek put-lara cesaretle sald rm , Bat ’n n meta -zik kalelerinde oyuklar açm ak nc sü-varilerdir: Nietzsche, Heidegger, Fouca-ult, Derrida. K yamet alâmetlerinin be-lirdi i zamanda ortaya ç kan mah erin dört atl s . Ama Allan Megill, Bat felsefesinin uçlar nda yer ald klar için onlara “a r l n peygamberleri” demeyi tercih ediyor. Nitekim bu dört lo-zofun en belirgin özelli i, Ba-t l meta zi in dü ünce kal p-lar ndan ayr ks duru lar d r. Megill, A r l n Peygam-berleri adl kitab nda ele ald dört lozofun ya klasik konu-lar n d na ç kt n ya da ele ald klar konuyu a r boyutlara vard r-d klar n belirtir. Bu dört lozofun öncü ismi Nietzsche’dir. O, yerle ikle mi ka-l plar n d na ç kan ele tirel tavr yla me-ta zi in dü ünme biçimlerine kar ko-yu un öncülü ünü yapm t . Onun en etkili hale eri olan Heidegger, Fouca-ult ve Derrida da Bat l meta zi e kar-

farkl boyutlarda dü ünsel mücade-leyi sürdürdüler. Megill bu dört felsefe-ciyi 20. yüzy l dü üncesinde önemli bir k r lma an olan modernizmden post-modernizme geçi e i ine yerle tirerek ele al yor. Dü ünür burada okumas -n iki ba lamda yap yor: Estetik ve kriz. Bu dört felsefecinin dü üncesinde este-tik ba lam büyük bir önem ta yor; çün-kü akl n dü ünce üzerindeki tiranl na kar özgürle tirici imkânlar içeriyor. Di-er taraftan kriz de bu dört felsefecinin

dü üncesinde yarat c bir etki yap yor. Onlar n eserlerinde kriz öylesine belir-gindir ki, bunun önemini görmezden gelmek mümkün de ildir. Megill krizi ilerleme inanc n n çökü üyle beraber ta-rihselcilik sonras döneme özgü bir du-rum olarak de erlendiriyor. Yazar kita-

b nda post-teolojik kriz kavram yerine post-tarihselci kriz kavram n öneriyor. Çünkü modernizmden postmoderniz-me geçi e i ini tan mlayan ö elerden biri, ilerleme inanc n n sars lmas yla ta-rihselcili in sona eri idir. Megill, Bat dü ünce tarihinde bir-kaç dü ünürün, a k n ve zorlay c kül-türel vizyonlar ortaya koydu unu ifade ediyor. Bu vizyonlar, önceki dü ünür-lerden kopmalar aç s ndan a k n, ken-dilerinden sonra gelen dü ünürleri me-seleleri büyük bir ciddiyetle ele almaya mecbur k lmalar aç s ndan zorlay c d r. Bu dü ünürler felsefede gündem belir-leyici bir güce sahiptir. Kendilerini takip edenler için dü ünsel önceliklerin s ras -n belirledikleri gibi yeni bir eyler ke -

fetme amac yla da uçlarda ya-arlar. Nietzsche böyle bir dü-ünürün stereotipidir ve onun

takipçileri olan di er üç dü ü-nür de ya amlar ile olsun dü-ünceleri ile olsun, benzer

özellikler gösterirler.

AYDINLANMA’NIN BA ARISIZLI IMegill’e göre, Nietzsche’den Derrida’ya uzanan çiz-gi kendine özgü bir bütün-

lü e sahiptir. Bu bütünlük ayn zaman-da Bat ’n n yak n dönemini anlama-m za yard mc olan bir manzara sunar. Nietzsche’yle birlikte bir ey bitmi ve yeni bir ey ba lam t r; ama Derrida’yla birlikte art k yeni ba lang çlara yer kal-mam t r. Nietzsche’den Derrida’ya uza-nan çizgi do rudan do ruya Ayd nlan-ma’n n ba ar s zl yla ba lant l d r. Bu dört dü ünür, Ayd nlanma’n n, örne in do a bilimlerini model alan insani bi-limler in a etme giri imine büyük tepki göstermi lerdir. Dolay s yla bu çizgi mo-dernli in ele tirisi ve postmodernizmin dü ünsel temelleri bak m ndan en bes-leyici kayna olu turmu tur. “A r l n peygamberleri”, temelde Ayd nlanma ve modernli e kar bir tepki olarak mevcut dü ünce kal plar ve top-lumsal kurumlar çok ciddi bir ele tiri süz-gecinden geçirmeye yönelmi ve ba ka dünyalar n da olabilece ini göstermeye çal m , bu özellikleriyle hem d lanm ve ötekile tirilmi lerin hem de kendi en-telektüel vizyonlar aç s ndan bilmeyi bir ölçüt olarak gören seçkinlerin referans kabul ettikleri s ra d lozo ard r.

Mah erin dört atl sAllan Megill’in ünlü kitab A r l n Peygamberleri yeni bask s yla raflar-da. Çal ma Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Michel Foucault ve Jacques Derrida’y konu al yor. Megill, Bat felsefesinin uçlar nda yer ald klar için onlara “a r l n peygamberleri” demeyi tercih ediyor. A IRILI IN PEYGAMBERLER , ALLAN MEGILL, ÇEV.: TUNCAY B RKAN, SAY YAYINLARI, 584 SAYFA, 27.50 TL

P

Jacques Derrida

Friedrich Nietzsche

ALLAN MEGILL

22

Page 23: Kitap Zamanı

Nereye dönsek ranToday’s Zaman Genel Yay n Yönetmeni Bülent Kene , ran ve Terör adl kitab nda ran’ n ulusal ve uluslararas terör örgütleriyle ili kisini, devrim ihrac politikas n ve nükleer siyasetini akademik bir titizlikle ele al yor.RAN VE TERÖR, BÜLENT KENE , T MA YAYINLARI, 320 SAYFA, 18,50 TL

ABDÜLHAM T B L C

ürkiye olarak son dönemde ne tarafa yönümüzü çevirsek kar m zda ran’ buluyoruz.”

Bu ifade, a z ndan ç kan kula duyma-yan bir komplo teorisyenine veya gerçek-lik kayg s ta mayan tarafgir bir yorum-cuya ait de il. Aç k istihbarat n yan s ra devletin kozmik, yar kozmik bilgilerine sahip bir yetkilinin sözleri. Baz lar m z için a rt c olabi-lir ama PKK ile mücadeleden Suri-ye krizine, Lübnan’dan Irak’la ili kile-re her yerde ran’ n olaylara yakla m ile Türkiye’ninki taban tabana z t. Ta-rih boyunca, ran ve Türkiye’nin bölge-de sürekli bir rekabet içinde oldu u, yer yer bunun dü manl a dönü tü ü bili-nirken, bugün ili kilerde kar la t m z tablo sürpriz mi? En az ndan sürece ba-karken, tarihi perspekti ve jeopoliti in mecburi yasalar n gözard etmeyenler için de il. Peki Türkiye ve ran aras nda dozu yer yer dü manl a varan bir reka-bet varsa çare, bu iki gücün birbiriyle ça-t mas , sava mas m d r? Elbette hay r. Yap lmas gereken en önemli i , ger-çekleri ve tarihi perspekti gözard eden romantizmi bir yana b rakarak; iç denge-leri, dünya ve Ortado u’da izledi i siya-seti, dünden bugüne Türkiye’ye dönük politikalar ile ran’ daha iyi tan mak ve buna göre bir yakla m geli tirmek. Today’s Zaman Genel Yay n Yönet-meni Bülent Kene ’in, ran devriminin d politikas üzerine yapt doktora ça-l mas n n ürünü olan kitaplar , bu nok-tada önemli bir bo lu u dolduruyor. Dr. Bülent Kene ’in daha önce yay mlanan kitab , “ ran, tehdit mi, f rsat m ?” soru-suna cevap ar yordu. Osmanl ’n n Avru-pal güçlerle hemen her sava nda ran’ n sald r s na u rad ; Filistin konusun-da slami duyarl l kla sesini yükselten ran’ n Azerbaycan’daki i gale ra men

Ermenistan’la iyi ili kileri oldu u; bu-gün Baas rejiminin Suriye’deki katliam -na destek veren ran’ n 1982’de Hama’da ya anan drama ses ç karmad ; slami bir siyaset izledi i imaj n verse de ran’ n srail ve ABD ile gizli görü meler bile ya-

pabilen pragmatik/milli bir siyaset izledi-i; takiyyenin sistemde köklü mezhepsel

bir me ruiyete dayand , kitaptaki dikkat çekici tespitlerden sadece birkaç yd . Kene ’in ayn serinin devam olan ran ve Terör adl yeni kitab da bu ülkenin

hiçbir zaman dünya gündeminden dü -meyen terörizmle ili kisine k tutuyor. Kitap, ran’ n ulusal ve uluslararas terör örgütleriyle ili kisini, devrim ihrac politi-kas n ve nükleer siyasetini akademik bir titizlikle ele al yor. El Kaide’nin korkunç terör eylemle-rinden çok önce slamiyet’in iddet ve te-rörle an lmas nda devrim sonras ran’ n izledi i siyasetin etkili oldu una dikkati çeken Kene ’e göre, Tahran, Türkiye da-hil kom u ülkelerdeki farkl rejimlere kar-

her türlü y k c faaliyeti desteklemekle kalmam , yerel ve küresel terör örgütle-rine her türlü yard m yapm t r. ran’ n nükleer silah geli tirme pe in-de olmad yönündeki savunmas n da sorgulayan Kene , “Bu tezlerden biri ola-rak kullan lan ve Hamaney’in kitle imha silah kullanmay yasaklayan fetvas , ran diplomasisinin temel dayana olan taki-ye ve kitman ilkeleri çerçevesinde de er-lendirilebilir.” diyor. Terörizmin, ran’ n izledi i devlet po-litikalar n n bir arac oldu unu belirten Kene , rejim muhali erine yönelik su-ikastlarda mesaj amaçl olarak parmak izi b rak l rken, di erlerinde sald r lar n Tahran’la ba lant s n n kurulmamas için izlerin yok edildi ini yaz yor. Kitapta, Fi-listin meselesiyle kitlelerin sempatisini kazanmak için araçsal bir ili ki geli tirdi-i belirtilen ran’ n, y llard r PKK’ya des-

tek verdi i vurgulan yor. Dini lider ve devrim muhaf zlar n n temsil etti i resmî ran’ n yan nda, ask -lardan dolay hepsi su yüzüne ç kmasa da büyük farkl l klar ve çeli kiler var. Resmî ran’ n pozisyonunu ortaya koyarken,

ele al nan konular aç s ndan Hatemi ile Ahmedinejad’ n veya muhafazakârlar ile Ye il Devrim için sokaklara dökülen Mu-sevi çizgileri aras ndaki farklar da irdele-mek faydal olabilirdi. Ayr ca ran rejimi-nin terörü me ru gören yakla m n , ça-t madan beslenen karakterini tart r-ken, bu ülkede rejimin yap p ettiklerin-den çok rahats z, modernle ip özgürle-en Türkiye’yi g ptayla izleyen büyük bir

k sm akraba halk kitleleri bulundu unu, çat may ontolojik bir dü manl a ta -mamak gerekti ini unutmamak laz m. Önümüzdeki dönemde, hem Tür-kiye hem bölgedeki geli meler aç s n-dan daha fazla gündemde olacak ran’ daha yak ndan tan mak için Bü-

lent Kene ’in kitab hem önemli hem öncü bir kaynak.

T

3 ARALIK 2012KÝ TAP ZA MA NI ARA TIRMA

23

Page 24: Kitap Zamanı

24

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

A. ESRA YALAZAN

llarca emek verilmi , üze-rine dü ünülmü , incelik-le tasarlanm ‘nehir ro-

manlar ’ okumaya ba layanlar, yazarlar gibi kendine bir yol haritas çizmeli ben-ce. Hikâyelerin de onlar yazanlarla okur aras nda ekillenen ortak, tuhaf bir kade-ri var çünkü. Javier Marías’ n Yar nki Yü-zün üçlemesinin ilk cildini okumaya ba -lad mda, yazarla tan mam m gibi ona dair önyarg lar mdan, hakk nda bildikle-rimden kurtulmaya karar verdim, zira bu romanlarda yaratt atmosfer, keskin dili, iç içe geçen hikâyelerle derinle en kurgu-su bir okur olarak bana böyle bir sorum-luluk yüklüyordu sanki. Üçlemenin son ve üçüncü cildi olan Zehir, Gölge, Veda’y okurken dönüp ilk kitaba dair yazd klar ma bakmak, unut-tuklar m yeni tecrübeler, bilgiler n-da anlamama yard mc oldu. Bana kal r-sa bu hacimli romanlar n (toplamda bin be yüz sayfa kadar) meselesi kendi mer-kezini zorlayan inatç bir pergel gibi hep ayn ‘tak nt lara’ i aret ediyordu. Marías, daha en ba nda u tumturakl cümle-lerle okuru kar l yordu: “ nsan asla hiç-bir ey anlatmamal , bilgi de vermeme-li, hikâye de aktarmamal ; hiç var olma-m , yeryüzüne ayak basmam , dünyay dola mam ya da bu dünyadan geçmi ama tek gözü kör, karars z unutu a gö-mülerek yar yar ya kurtulmu varl klar da insanlara hat rlatmamal .”

KÜSTAH, GEVEZE VE GERÇEKÇPeki, yazar neden yaz lmas , çevrilmesi böylesine me akkatli olan bu üçlemeye, hikâye etmenin imkâns zl n ve ayn za-manda k ymetini anlatarak ba lam ola-bilir? Sorunun cevab da yine kendi an-lat s nda gizliydi asl nda: “Anlatmak her zaman bir arma and r, anlat lan hikâye zehir ta sa ve saçsa bile, ayn zamanda bir ba d r, güven duymakt r; er geç iha-nete u ramayan güven ise nadirdir.” Marías, okurunu memnun k lmak, ona ‘ho ça’ vakit geçirtmek için kalemi-ni e ip büken yazarlardan de il. yi ki de de il. Bugün eserleri milyonlarca sa-tan, k rktan fazla dile çevrilen yazar, epey küstah, biraz geveze, bazen can s kacak kadar ‘gerçekçi’, oldukça alayc tavr y-la ça da lar ndan ve geleneksel spanyol edebiyat n n ana damar ndan ayr l yor.

Onu benzersiz k lan, tekrara dü meden, ayr nt larda bo ulmadan insan n zaa a-r n anlatma tutkusu san r m. Yar nki Yüzün’ün ilk cildinde insan-lar n iç seslerini hissedebilen gizli servis ajan Deza’n n vaktiyle sevdi i kar s n-dan uzaktaki ‘sürgün’ hayat onu dünya-ya yabanc la t ran sert kabu uyla anlat l -yordu. Yazar, babas n n hapis yatmas na sebep olan Franco rejimini, darbeleri, sa-va lar sorguluyor; siyaseti ironik bir dille tart yordu. Hiç bitmeyecekmi gibi tire-ledi i, noktal virgüllerle ay rd cümle-leriyle hayallerini, dü üncelerini ço alt -yordu. Bir y l sonra üçüncü cildi okurken bu tavr ndaki inatç devaml l fark edin-ce roman sanat ndaki zanaat n kar l n da daha iyi idrak ettim. Aynen ba lang ç-ta oldu u gibi bütünlüklü üslubundan ta-viz vermeden yine yoruyor, sars yor, iti-

yor, çekiyor, kendisiyle ve dünyayla kavga ediyor, dalgas n geçiyor, h rpal yor, k zd -r yor ama okuru hiç rahat b rakm yor. Marías, romanc l n n yan s ra çevirileri, biyogra leri, denemeleri, Amerika’n n önemli üniversitelerin-de verdi i edebiyat dersleri ve El Pais’deki haftal k yaz lar yla da tan n yor. O röpor-tajlar ndan birinde, roman n bildi imiz ‘gerçekler’ kar s nda çocukça kald n-dan bahsediyordu. Edebiyat sadece uy-durulan hikâyeleri anlatmal yd . Ancak t pk bu romanlar n kahraman n n babas gibi kendi babas da Franco rejiminin bas-k lar nedeniyle tutuklu kalm ve zor y l-lar geçirmi ti. Kitapta dola an kahraman-lar n pek ço uyla ba ka ortak özellikler de ta yor Marías. Yani o da di er Latin Amerika ve spanyol edebiyatç lar gibi gerçek ki ileri kurgusal karakterlere dö-

nü türüyor. O halde neden srarla edebi-yatta hayat oldu u gibi anlatmaktan zi-yade dü lemenin zorunlulu undan bah-sediyor bu ‘h rç n’ yazar? Bunun cevab n da yine üçüncü cilt-te, insanlar n ‘yar nki yüzlerini’ tahmin etme görevini sürdüren Desa, ölümün kat gerçekli ini yine hikâye etmenin erdemiyle ancak onu estetize etmeden veriyor: “Baz lar dünyan n anlat ld k-ça döndü üne, olaylar n anlat ld kça var oldu una inan r; oysa olaylar , en az n-dan belirli olaylar , yani tek tek her insa-n n ba ndan geçenleri anlatma zahmeti-ne katlanacak birinin ç kmas pek dü ük ihtimaldir. Olaylar n pek ço u olup bi-ter, kayda geçmez; bizim kula m za ge-lenler, olanlar n inan lmaz derecede kü-çük bir yüzdesidir. Hayatlar n ve elbet-te ölümlerin ço u zaten ba lang çtan iti-baren unutulmu tur ve en ufak bir iz bile b rakmazlar ya da k sa bir sürenin, birkaç y l n, birkaç on y l n, bir yüzy l n sonun-da unutulurlar; senin de bildi in gibi bir yüzy l asl nda çok k sa bir süredir”.

EDEB YATLA HAYATLARI DE T RMEKMarías’ n üçlemesini okumak pek ko-lay de il. O, bu yüzy lda ya ay p hat rlan-man n iklimini kendi diline tercüme edi-yor. Deneme, hikâye, roman, felse ma-kale, yeniden tarih yaz m gibi farkl anlat türlerinin bile imi olan Yar nki Yüzün kla-sik roman okurlar n biraz yorabilir. Ama hakk yla anlamak, sindirmek için emek verebilenler bu son ciltte, reddetmesine ra men bir yazar n ‘ölümsüz’ olmak iste-yen güçlü sesini duyacak. Onlar da tekin-siz Madrid sokaklar nda dola an kahra-man Desa gibi ba kalar n anlatarak ken-dilerini daha iyi kavrayacak muhtemelen: “Dünya böyle, derdi birçok olay ve du-rum kar s nda: hanet ve sadakatle, en-di e ve kalp çarp nt s yla, ani de i imler, ba dönmesi, bocalama, azap ve istemsiz belalarla, s yr k, st rap, ate ve onmaz ya-rayla, dertlere ve hepimizin irademiz ta-raf ndan yönetildi imiz, en az ndan ira-demizin müdahale etti i zann yla att -m z sonsuz ad mlarla kar la t nda…” Javier Marías, “Ben hayat n dü ledi i ve yazd için hayat zenginle en ya da k nanan ne ilk yazar m ne de son olaca-

m.” demi bir konu mas nda. Bu mü-tevaz cümlelerine bakmay n siz onun. O edebiyat n ba kalar n n hayat n da nas l de i tirebilece ini iyi biliyor.

Javier Marías’ n Yar nki Yüzün ba l kl üçlemesinin son cildi Zehir, Gölge, Veda yay mland . Yazar, ilk ciltten itibaren oldu u gibi bütünlüklü üslu-bundan taviz vermeden yine kendisiyle ve dünyayla kavga ediyor, dalgas -n geçiyor; okuru yoruyor, sars yor ama hiç rahat b rakm yor.YARINK YÜZÜN 3 - ZEH R, GÖLGE, VEDA, JAVIER MARÍAS, ÇEV.: ÖZGE DUYGU GÜRKAN, MET S YAYINLARI, 512 SAYFA, 34 TL

Y

Anlatmak bir arma and r

Page 25: Kitap Zamanı

Cehalete yenilmemek için bilgiyi, Nefrete yenilmemek için sevgiyi,

manl a yenilmemek için stl , nançs l a yenilmemek için inan , issi li e yenilmemek için yg lar ,

t l e yenilmemek için iyili i,arkl l klara yenilmemek için beraberli i,

ava lara yenilmemek için bar , nsana yenilmemek için insanl ,

YENİLEYELİM

Gelin bir kez daha dünyanın ezberlerini bozalım. İnsanlığı cehalete, yoksulluğa ve nefrete yenik düşürmemek için bizi biz yapan değerlerimizle kendimizi yenileyelim, kendimize gelelim.

M. Fethullah Gülen14 x 21 cm / 308 syf. / 12

Kitabın tanıtımı için mobil cihazınızdan barkodu okutabilirsiniz.

Page 26: Kitap Zamanı

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

airin ölümüTürünün ba yap tlar ndan biri kabul edilen ve Ahmet Cemal taraf ndan dilimize çevrilmesi k rk y l süren Hermann Broch imzal Vergilius’un Ölümü, yay mlan n-dan 67 y l sonra dilimizde okurla bulu tu.VERG L US’UN ÖLÜMÜ, HERMANN BROCH, ÇEV.: AHMET CEMAL, THAK YAYINLARI, 504 SAYFA, 32 TL

EFE ERTEM

ermann Broch’un 1935’ te yazmaya ba lad - Vergilius’un Ölümü, bu

tarihten on y l sonra yay mlanm t . Bir-çok Bat l ele tirmence türünün ba ya-p tlar ndan biri olarak nitelenen roman, Bat edebiyat nda, roman türünde yap -lan en köklü sanat ele tirisi kabul edil-di. Yay mlan yla tüm dünya edebiyat n-da büyük ilgi uyand ran Vergilius’un Ölü-mü, Thomas Mann taraf ndan, “Broch’un Vergilius’u, bugüne kadar roman n es-nek ortam ba lam nda gerçekle tirilmi en s ra d ve en temel deneylerden biri-dir.” diye yorumland . Publius Vergilius, Roma’da Au-gustus döneminin en ünlü airiydi. Troya’n n dü ü ünden sonra talya’ya dönen Aeneas’ n yolculu unu konu alan ve ba eseri say lan Aeneas Destan , daha airin sa l nda büyük hayranl k uyand rm , sonradan ortaça da Av-rupa edebiyat n n en büyük iiri say l-maya ba lanm t r. Homeros’un lyada destan nda önemli bir rol oynamayan, ‘tanr ça’ Aphrodite ile Troyal prens Ankhises’in o lu Aeneas, Vergilius’a esin kayna olmu tur.

SANATA L K N SORGULAMAKitapta, a r hasta olan Vergilius’un Brundisium liman na var ndan erte-si gün ö leden sonra Augustus’un sa-ray ndaki ölümüne kadar geçen on se-kiz saat anlat l yor. Üçüncü ki i anla-t m n n kullan ld roman n tamam , air Vergilius’un iç konu malar ndan

olu uyor. Bu nedenle kitap her eyden önce airin kendi hayat yla, ya ad klar -n n ahlâk aç s ndan do rulu u ve yan-l l yla, bu hayat n adand iir sana-t n n yerindeli i ve bo unal yla giri -ti i bir hesapla ma. Bu yönüyle -çevir-men Ahmet Cemal’in kusursuz tespitiy-le- Vergilius’un Ölümü her eyden önce Bat edebiyat nda ve roman düzlemin-de sanata yöneltilmi en temel ve ayn zamanda en ac mas z sorgulamalardan biridir. Her biri sat rlarca süren ve iç monolog olarak ilerleyen cümleler zor bir okuma-y beraberinde getiriyor. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdü t’ünü ve yer yer Rilke’nin iirlerini hat rlatan uzun metin, Ulysses’ten günümüze kurgunun teknik olarak ne denli ilerledi inin gerçek kan -t olarak nitelense de (George Steiner), yer yer anla lmazl klar n artt ve dö-neminin eskisinde kalm ça lar hat r-

latan eserdeki kurgu ve teknik ilerleme-sinden tam olarak ne kastedildi ini anla-mak güçle iyor. Öte yandan, tart mas z Broch’un ba yap t olan Vergilius’un Ölü-mü, Türkçedeki çeviri ba yap tlar ndan biri olmaya da aday.

TÜRKÇES 67 YIL SONRA GELDOrijinal ad Der Tod des Vergil olan ki-tab n Almancadan Türkçeye çevrilme-sinin hikâyesi, kitab n konusundan önce dilden dile yay ld ve daha çok ilgi gördü. De erli çevirmen Ahmet Cemal’in, kitab n çevirisine 1972 y l n-da ba lam olmas ve bu serüvenin “Bir Çevirinin Hikâyesi” ad yla kitab n ba nda uzunca yer almas , son za-manlarda gördü ümüz en ba ar l ki-tap PR çal malar ndan birini de ortaya ç kard . Kitap dergilerine s ra gelme-den günlük gazetelerde kitab n ad n n geçti i haberler okuyabildik bu sayede! Ancak ilgili tüm röportaj ve yaz lar “Çeviri 40 y l sürdü” ba l yla veriliyor ve Vergilius’un Ölümü, dünyan n hiçbir ülkesinde sahip olmad bir s fat kaza-n yordu Türkiye’de: 40 y lda çevrilen kitap! Böylesi bir eserin bu türden bir çeviri hikâyesi oldu una ükretmemiz gerekiyor belki de. Ahmet Cemal’in ki-tab birkaç y lda çevirmesi –bunun mümkün olup olmad konumuz d -

nda- Vergilius’un da Broch’un da ke-miklerini s zlatacak bir sat ba ar s zl -

n beraberinde getirebilirdi. Çeviri sürecinin, türle ilgilenmeyen okurun yan s ra, pek okumayan ‘okur’un da kitaba kar ilgisini uyand racak bir kampanyaya dönü türülmesini bir PR ba ar s olarak kutlamak gerekiyor.

H

Hermann Broch

skoçya’n n Çal ku uskoç yazar Muriel Spark’ n ilk bask s 1961’de yap lan ve küçük

bir klasik kabul edilen Bayan Jean Brodie’nin Bahar adl roman Püren Özgören’in çevirisiyle Siren Yay nlar taraf ndan dilimize kazand r ld . Roman 1969’da sinemaya da uyarlanm t .BAYAN JEAN BRODIE’N N BAHARI, MURIEL SPARK, ÇEV.: PÜREN ÖZGÖREN, S REN YAYINLARI, 152 SAYFA, 14 TL

AL DEM RH SAR

iss Brodie, skoçya’n n slak, puslu, eski ve soy-lu ehri Edinburgh’ta

bir k z okulunda ö retmendir. En güzel, en verimli y llar n -kendi deyi iyle “ha-yat n n bahar n ”- seçti i bir grup k za adayarak, onlar hem dönemin hem de okuldaki di er ö retmenlerin anlay n-dan farkl pedagojik tutkular ile e itme-ye çal maktad r. S n f n s k s k bir a ac n alt na götüren, burada ders i lediklerinin dü ünülmesini sa layacak ekilde k z-lar n kitaplar n ellerinde tutmalar n is-teyen, tarih anlatmas gerekirken mese-la geçen yaz ç kt M s r gezisini anlatan, bazen ni anl s ndan bahseden, bazen de sanat faaliyetlerine, ehrin fakir semtle-rine geziler düzenleyen genç bir ö ret-mendir Bayan Brodie. Ama s n fa Jane Eyre okuyan ve insa-n n sürekli hayat n n bahar n ya amak-ta oldu unu bilmesinin ne kadar de er-li bir ey oldu unu söyleyip duran bu genç ö retmen; ya am n yüce konular -n n önce sanat ve din, sonra felsefe ol-du una, biliminse bunlardan sonra gel-di ine inanarak 1930’lar n realist e itim felsefesinden ayr lmakta ve okul müdi-resinin tepkisini çekmektedir. ROMANT K DE L KARANLIK B R H KÂYEBayan Brodie’nin özel olarak ilgilendi i, düzenli ekilde evine çaya ça rd , ye-me e davet etti i, özel hayat n payla -t alt k z vard r. Onun hastal kl kariz-mas tüm okulda “Brodie tak m ” olarak bilinen bu k zlara hem di er ö rencile-rin hem de ö retmenlerin gözünde ay-r cal kl bir konum sa lam t r. K zlar n hayata en güzel ekilde haz rlad n , en iyi e itimi verdi ini, onlar “kayma n da kayma ” olarak yeti tirdi ini dü ü-nen Bayan Brodie’ye k zlar da sevgi ve ba l l kla cevap vermekte, s rlar n sak-lamakta, di er ö retmenlerin ve müdi-renin dü manca tutumuna kar birlikte hareket etmektedirler. Ama k zlar zaman geçip de büyüdük-çe, bireyselliklerinin, ki iliklerinin fark -na vard kça birbirleriyle ve hatta Bayan Brodie’yle rekabet etmeye ba layacak-lar, son s n fta art k karma k, ac mas z, tehlikeli hale gelecekler ve nihayet ara-lar ndan birinin, sevgili ö retmenleri-nin spanyol, Alman ve talyan fa istleri-ne duydu u sempatiden okul yönetimi-ne bahsetmesi sonucu Bayan Brodie ö -retmenlikten emekli olmak zorunda ka-lacakt r. Hayat n n sonuna kadar da k z-

lar n hangisinin kendisine ihanet etti i-ni onlara soracakt r. lk kez 1961’de yay mlanan ve küçük bir klasik say lan roman nda Muriel Spark tüm bu hikâyeyi o y llar n al lm üslubu ile de il, özellikle günümüzde sinema sa-yesinde popüler hale gelen zamanda geçi ( ashforward) tekni iyle anlat yor. Mesela Brodie k zlardan birinin, henüz 10-11 ya -lar ndaki Mary’nin okul y llar ndaki sakar-l ndan bahsederken, zamanda bir ge-çi le onun 20 ya lar nda evinde ç kan bir yang nda nas l öldü ünü dinlemeye ba -l yoruz. Ya da kimi zaman her eyi onun gözünden görür gibi oldu umuz küçük Sandy arkada lar yla Kalvinizm hakk n-da konu urken, birden onun bir psikoloji kitab yazd ve Kalvinizm’le hiç ba da -mayan Katolik manast r nda rahibe oldu-u sat rlarda buluyoruz kendimizi.

Bazen sadece bir paragrafta üç fark-l zaman ya at yor bize Muriel Spark. Bu zaman oyunlar insana kendi hayat -n n ya anm bitmi ve hep kendi gözün-den görülmü anlar na hem y llar sonra-s ndan hem de ba ka bir gözden baka-bilmenin bar nd rd hayal k r kl klar -n dü ündürüyor. Bazen mutluluk bazen de mutsuzluk yan lg lar yla her birimizin kendi hayat m zdan ne kadar da haber-siz ya am olabilece imiz endi esini du-yuruyor. Spark’ n bu sinematogra k an-lat m gözden kaçmam . Roman 1969’da lme uyarlanm ve Maggie Smith’e en

iyi kad n oyuncu Oscar’ n kazand rm . ‘ÖLMEDEN ÖNCE’ L STES NDEBir ilginç not: Romanda s kça geçen “Créme de la créme” (kayma n kay-ma ) ifadesi kitab n yay mlanmas ndan sonra günlük hayatta herkes taraf ndan kullan l r hale gelmi . Her yerde, her za-man, herkes taraf ndan ya anabilecek s radan olaylar gösteri siz, sade bir dil-le, incecik, ha f, dingin, konu ur gibi bir anlat mla sunan (bunda çevirmen Püren Özgören’in pay büyük) ve döneminde rastlanmayan sarmal bir zamansall kla kurgulanm eserin iyi bir roman oldu u her sayfada hissediliyor. Merakl s için; roman Ölmeden Önce Okuman z Gereken 1001 Kitap çal mas nda da yer alm . Yazar hakk nda da birkaç bilgi: Muriel Spark’ n kendisi de Edinburgh’da, roma-n nda anlatt na benzer bir k z okulunda okumu ; New York, Roma, Rodezya ve baz Afrika ülkelerinde ya am . 2006’da 88 ya nda talya’da hayata veda eden yazar, T.S. Eliot Ödülü, PEN Uluslaras Alt n Ka-lem Ödülü gibi ödüllere de er görülmü ve iki kez Booker’a aday gösterilmi ti.

M

26

Page 27: Kitap Zamanı

Genç romanc ya ö ütler2010 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu romanc Mario Vargas Llosa, Genç Bir Romanc ya Mektuplar’da roman n temel konular etraf nda genç romanc ya mektuplar yolluyor. Yazar, dünya edebiyat n n ustala-r ndan verdi i örneklerle zengin ve renkli bir yaz sofras kurmu .GENÇ B R ROMANCIYA MEKTUPLAR, MARIO VARGAS LLOSA, ÇEV.: EMRAH MRE, CAN YAYINLARI, 128 SAYFA, 10 TL

MEHMET ÖZTUNÇ

debiyat kuram üzeri-ne yaz lan kitaplar n bü-

yük bölümünün oda n-da roman var. Roman n sundu u yaz n-sal imkânlar, olu turdu u çe itlili in yan s ra yeni kuramsal yakla mlar ve tar-t malar da beraberinde getiriyor. Di-

er türler üzerinden sürdürülen tart -malar edebiyat n tümünü anlamay , gör-meyi mümkün k lmazken roman n di-

er türlerle kurdu u çoklu ili kiler, bütün bir edebiyat anlamay , anlamland rmay mümkün k l yor. Enis Batur, daha farkl bir ba lam-da, romanc lar m z n kendi kuramsal an-lay lar üzerine az yazmalar ndan, belki de hiç yazmamalar ndan yak n yor, ro-manc n n bir ba ka yazar n kuramsal an-lay üzerine yazd n n ise handiyse hiç görülmedi ini söylüyordu. Bu belki ku-ramsal dü ünme eksikli imizden, bel-ki edebiyat m z n duygusal kimli inden (özgüven eksikli i, haset), belki de dün-yada ya anan geli melerden geç haber-dar olmaktan kaynaklan yor. Türk edebi-yat ndaki bu k s rl a ra men dünyan n önemli yazarlar kendi kuramsal anlay -lar etraf nda eserler veriyorlar. USTALARA M NNET BORCUGenç Bir Romanc ya Mektuplar adl de-

erli yap t 2010 Nobel Edebiyat Ödü-lü sahibi Perulu romanc Mario Vargas Llosa’ya ait. Kitap her ne kadar “genç romanc ya” al c ismiyle postaya veril-mi olsa da, Llosa asl nda bugüne de-

in kendi romanc l k anlay n çatar-ken üzerinde hakk olan büyük ustalara minnet borcunu ödüyor. Kitab n hemen ba nda söyledi i u sözler: “Kim bilir kaç kez onlara mektup yazmay (Faulk-ner, Hemingway, Malraux, Dos Passos, Camus ve Sartre ki hepsi o zaman ha-yattayd ) ve nas l yazar olunaca na dair ö üt istemeyi akl mdan geçirdim. Ama çekingenli imden ya da elimi kolumu ba layan kötümserli imden dolay bu dü ünceyi asla hayata geçiremedim…” Llosa’n n bu sözleri, yazarl n, ustala-r n ö ütleriyle edinilecek bir yetenek ol-mad n dile getiren z mni bir itiraf ola-rak okunabilece i gibi, ustalara mektup yaz p yazarl n s rlar n sormaya çeki-nen gençlere bir yol gösterme olarak da okunabilir. Kitapta yolculu umuzu sür-dürdü ümüzde, asl nda Llosa’n n bu iki iddiay da sahiplendi ini görüyoruz. Llosa daha ilk iki mektubu “Tenya Benzetmesi” ve “Catoblepas”da zoo-

lojik mecazlar üzerinden yazarl n s r-r n n asl nda tastamam ak l düzeyin-de çözülemeyece ini, özünde baz hay-vani insiyaklar bar nd rd n ileri sürü-yor. “Tenya Benzetmesi” adl mektu-bunda anlatt tenya paraziti, yerle ti-

i vücuttan beslenir, onun sayesinde se-mirir, vücuttan at lmas da oldukça güç-tür. Tenya ile ya ayan ki i bir süre son-ra adeta onun tutsa haline gelir, her eyi karn ndaki bu parazit için yapma-

ya ba lar. Çünkü tenyan n tatminsizli-i ki inin de sanc s , huzursuzlu u olur.

Llosa, edebiyat-tenya ili kisini kurarken, “Edebiyat mesle i asl nda i gal etti i be-denden beslenen ince uzun bir tenyadan çok farkl de ildir.” der. “Catoblepas”da ise Flaubert’in Ermi Antonius ve ey-tan roman ile Borges’in Dü sel Varl klar Kitab ’nda geçen ve ayaklar ndan ba la-yarak kendi kendini yiyen ak l almaz, ef-sanevi bir hayvan olan Catoblepas’ ha-t rlat r. Yazar n da t pk bu hayvan gibi yaz u runa kendini manevi olarak yedi-

ini söyler. Roman n temel konular et-raf nda genç romanc ya mektuplar yol-layan Llosa, özellikle savlar n destekle-mek için dünya edebiyat n n ustalar n-dan verdi i örneklerle oldukça zengin ve renkli bir yaz nsal sofra kurmu .

ROMANDA TEMEL SINIR: NANDIRICILIKLlosa en çok “inand r c l k” kavra-m üzerinde duruyor. Kesin bir ifadey-le, “inand r c l n iyi roman ile kötü ro-man, iyi yazar ile s radan yazar aras n-daki en temel s n r” oldu unu vurgulu-yor. Se ller’deki bir dizi zaafa i aret ettik-ten sonra, “Victor Hugo kadar hünerli ve yetkin olmayan bir yazar n elinde bu za-a ardan ötürü roman, bütün inand r c l -

n kaybedebilirdi.” diyor. Ayn yaz nsal unsurlar bir yazarda “hüner”, ba ka bir yazarda ise “kusur” olarak belirebiliyorsa diyor Llosa, birini hüner ötekini zaaf ya-pan iksir ‘inand r c l n’ cilas d r. Asl nda Llosa, kitap boyunca yaz n n do as nda sakl büyünün çözülemeyece-ini vurguluyor. Be inci mektubu “Anlat -

c Mekân”da ‘roman zanaat ’ kavram n kullan yor ve çözümlemelerini ço unlukla yaz n n zanaat na ili kin yap yor. Okuru-nu “roman sanat n n” mahrem masas na davet ederken, yaz n n büyüsünü daha da kesi e tiriyor. Llosa, son mektubu olan “Sonsöz Üslubu”nda, sanat n özündeki büyüyü hat rlat yor ve öyle diyor: “Sevgi-li dostum; diyece im odur ki, roman türü hakk nda mektuplar mdaki bütün söyle-diklerimi unutun ve derhal yazmaya ko-yulun. Bol ans dilerim.”

E-

-

-

-

-

-

-

KERTENKELE ÇUKURU-

-

200 SAYFA

376 SAYFA

208 SAYFA

160 SAYFA 9. BASKI

YENi

YENi

3 ARALIK 2012KÝ TAP ZA MA NI EDEB YAT

27

Page 28: Kitap Zamanı

28

Huzursuzlu un öyküleri ule Gürbüz’ün yeni kitab Co kuyla Ölmek’te öykülerin oda-nda yine “zaman” kavram var. Kitapta yer yer öne ç kan

ironi ise daha çok, huzursuz kahramanlar n kederini tamam-layan bir i lev görüyor. CO KUYLA ÖLMEK, ULE GÜRBÜZ, LET M YAYINLARI, 191 SAYFA, 15,50 TL

SERDAR GÜVEN

lk roman Kambur ve daha sonra yay mlad Zaman n Fark nda adl öykü kitab yla,

Türk edebiyat nda ad ndan söz ettir-meye aday bir yazar olarak tan m t k

ule Gürbüz’ü. Özellikle son y llarda iyiden iyiye s radanla ma tehlikesinin s n rlar nda gezinen Türk öykücülü ü için bu tehlikeyi bertaraf edecek, yeni bir öykü tasar m yla öykücülü ümü-ze yön verecek birkaç isimden biri ola-rak belirdi yazar. Gelgelelim, bu yeni öykü tasar m na ra men güç okunan, anlam n ilk elde aç k etmekten özen-le kaç nan, olaydan çok belirli bir duy-gunun pe inden giden metinlerle kar-

kar yayd k ayn zamanda. Bir örne i belki Tanp nar’da görülebilecek çarp -c bir dil tercihi, günümüz insan n n aç-mazlar üzerinde hayli dü ündü ü belli olan yazar n atmosfer yaratma ba ar -s ; derken bütün bunlar n bile iminden ortaya ç kan hayli etkileyici metinlerdi

ule Gürbüz’ün eserleri.

DAHA ETK L B R D LYazar n yeni kitab Co kuyla Ölmek’te yer alan öykülerde, yukar da say lan özelliklerin biraz daha belirgin bir e-kilde kar m za ç kt n görüyoruz. Ki-taptaki öyküler gerek dil tercihi gerek-se etraf nda gezindi i meseleler iti-bar ile yazar n önceki kitab Zaman n Fark nda’n n bir çe it devam oldu u intiba uyand r yor okurda. Ama yine de arada önemli bir fark var. Dil gittik-çe daha etkili hal al yor ule Gürbüz’ün öykülerinde. Belki öyle demek daha do ru olacakt r: Dil, en ba ndan beri as l varl k alan olarak beliriyor onun öykülerinde. Varl k alan darald kça dil öne ç k yor, böylece daha etkili bir hale bürünüyor. Öte yandan, özellikle gü-nümüz edebiyat nda örne ine kolay rastlanmayacak, her cümlesi üzerinde uzun uzad ya dü üldü ü apaç k orta-da olan, anlatt her nesne veya duru-mu bütün teferruat yla anmadan geç-meyen, dünyadaki tüm nesnelere borç-luymu ças na kimi yerde iire yakla-an etkili cümlelerle kar la yoruz ki-

tapta. Örne in, “Ak ls z Adam” öykü-sünün kahraman , ne zaman o luyla il-gili derin bir umutsuzlu un içine dü se d dünya tüm iirselli iyle bu bo lu un dolduruldu u bir tercih olarak öne ç -

k yor: “Mezarl klara, servilere, süsenle-re, nisan sonunda açan kat rt rnaklar -na, tela l kar ncalar n ad mlar na yaz k, mezar ta na konup da ba ran karga-n n sesine yaz k […] bu topu biny llar-d r çevirip duran sema- mutla a, titre-yen kanatlara, aç lan gö e ve onun kat-manlar na, havan n, suyun oldu u, ol-mad yerlere yaz k.” “Ruhuna Fatiha”, “Ak ls z Adam”, “Ak ls z Adam n O lu Sadullah Efen-di” ve “Rüya mi ” adlar n ta yan dört uzun öyküden olu an Co kuyla Ölmek’te, zaman ço u kez oldu u gibi

ule Gürbüz öykülerinin odak noktas -n olu turuyor. (Tam da bu noktada ya-zar n Türkiye’nin yegâne mekanik saat tamircisi oldu unu hat rlatmakta fay-da var.) Mümkünse zaman en ba n-dan al p en sona götürüyor öykülerin-de yazar. Ama çizgisel gibi görünen bu zaman tasar m s kl kla k r lmaya u ru-yor. Bu k r lma anlar ndan olu an bo -luklar kimi yerde iddetli bir toplum ele tirisi (“Bazen ona, o lum Sadul-lah Efendi’ye bakar bakar da onu böyle bu, yani u kalabal a teslim edece im dü üncesi ile kalbim ezilir, ezilirdi.”), kimi yerde de ne s tespitlerle doldu-ruyor yazar (“Ev ve evlilik hayat ma az zamanda al t m. Her ey bu al t rma, s nd rma içindi. Birisi serçe parma n yuvam za sokacak olsa, ‘ yi, iyi l m , yakmaz’ diyebilirdi. Bir bütünün deva-m , anas n n babas n n ard , milletinin memleketinin seyrinde, Allah’ n em-rinde, peygamberin kavlinde idim.”).

RON VE KEDERBa ndan beri bir huzursuzlu u anlat-maya koyulan yazar, zaman zaman ironik tutumunu hayli etkili bir e i e ta yor. roni, ule Gürbüz’ün öykü-lerinde ne O uz Atay’daki gibi ac n n dengelenmesi gibi bir i lev görüyor ne de bütün bütün okurunu bu alana çek-me niyeti ta yor. Onun öykülerindeki ironi bile kederle, bir türlü dünyaya s -mam huzursuz öznenin kederiyle ta-mamlan yor daha çok. Örne in, “Rüya mi ” adl öyküsünün bir yerinde, öy-

le diyor öykünün kahraman : “Biz za-ten Ayetel Kürsi’yi de otuz be ya n-dan sonra neymi , merak edip ö ren-dik: Korkulacak bir ey de ilmi , bizi anlat yormu .” Co kuyla Ölmek, y l n dikkate de er birkaç öykü kitab ndan biri.

KÝ TAP ZA MA NI DENEME-ÖYKÜ

Günlerin görünmeyen yüzüUruguayl yazar Eduardo Galeano’nun her güne bir gerçe-

in hikâyesini not dü tü ü “tarih güncesi” niteli indeki Ve Günler Yürümeye Ba lad , kimi zaman yak n tarihe kimi zaman eski ça lara yeni bir bak gerekli k l yor.VE GÜNLER YÜRÜMEYE BA LADI, EDUARDO GALEANO, ÇEV.: SÜLEYMAN DO RU, SEL YAYINCILIK, 416 SAYFA, 28 TL

TEMEL KARATA

ruguayl ünlü yazar Edu-ardo Galeano’nun, Latin Amerika kaynaklar n n

15 ve 20. yüzy l aras ndaki sömürüsünü anlatt Latin Amerika’n n Kesik Damar-lar , bölge için hâlâ önemli bir referans-t r. Hugo Chavez’in geçti imiz y llarda bu kitab ABD Ba kan Obama’ya hedi-ye etmesi, yazar n dünya çap ndaki bili-nirli ini de art rm t . Sel Yay nlar ’nca 2009’da yay mlanan, eski ça lardan günümüze dünya tarihini k sa öykü-ler ve denemelerle anlatan, muhalif bir tarih kitab niteli indeki Aynalar ve bu y l içinde yay mlanan, röportajlardan an lara, tarihsel k sa öykü-lerden aforizmalara, La-tin Amerika halk n n geç-mi ine ayna tutan A k n ve Sava n Gündüz ve Geceleri, Eduardo Galeano’nun ya-zar olarak ba ar s n ortaya koyan yap tlar.

ZAMAN MAK NES G B14 ya nda haz rlad çiz-gi roman n bile politik ol-mas ve Sosyalist Parti’nin yay n organ El Sol’da ya-y mlanmas , Galeano’nun gelecekte de politikadan uzak olamayaca n n bir i aretiydi. 1960’larda gazete editörlü üne ba la-mas , 1973 darbesinde hapse at lma-s ve sürgüne yollanmas yazar n bi-yogra si ve yaz dünyas hakk nda ye-terince kir verecektir. Galeano’nun son kitab Ve Günler Yürümeye Ba la-d , takipçileri için teknik olarak a r-t c , çünkü kendinizi bir zaman ma-kinesinin içinde buluyorsunuz. çerik bak m ndansa genelde Latin Amerika özelinden yola ç karak dünya sorun-lar na de inmeyi tercih eden yazar-dan bekleneni fazlas yla verebilecek düzeyde. Galeano’nun yal n, güçlü ve çarp c dilinin Süleyman Do ru tara-f ndan Türkçeye ba ar yla aktar ld -n da belirtmek gerekiyor. Eduardo Galeano y l n 365 günü-nü, gün ba na bir “gerçek”le an yor son kitab nda. Bilinen bir tarihten, farkl bir hikâye olu turarak görülmeyenlerin gö-rülmesini sa lamaya çal an ve bu kur-guyla adeta ötekinin de hikâyesini yaz-may ba aran yazar, mekânlara ve za-manlara yeniden hayat veriyor. Unu-tulanlar, bilinmeyenler Galeano’nun bak yla yeniden gün yüzüne ç k yor.

Çok eski tarihlerin yan s ra yak n tari-hi ve halen güncel olan da ihmal etmi-yor yazar. Hatta k sa süre öncesine ka-dar veya hâlihaz rda Türkiye gündemini i gal eden birçok konu, sayfalar aras n-da Türk okuruna özellikle göz k rp yor. Örne in, 21 ubat tarihi anadile ayr l-m : “Bugün Dünya Anadil Günü. Her iki haftada bir dil ölüyor. Bitki ve hay-van çe itlili inde oldu u gibi, insan söz-leri kaybetti inde de dünya ufal yor.” Nâz m Hikmet’in vatanda l a geri al n-mas da 6 Ocak ba l yla Galeano’nun tarih güncesine giren konular aras n-da: “Türkiye 2009 y l nda, daha önce vatanda l ktan ç kar lm olan Nâz m Hikmet’i vatanda l a geri ald ve hem

en sevilen hem de en nefret edilen airinin Türk oldu-

unu kabul etti. O bu güzel haberi ö renemedi…”

F L ST N KÖYLER : S MS Z ÖLÜLER

Galeano, 1 Ocak’tan 31 Aral k’a her gün için yak n tarihte ya da eski ça larda o gün ya anan bir hikâyeyi aktard kitab nda, sömü-rüyü ve siyasal geli mele-ri özellikle öne ç kar yor. 14 May s tarihi için aktar-d hikâye, Ortado u’nun,

hatta dünyan n –ve elbette Türkiye’nin- bitmeyen hikâyesi: srail… “1948 y -l nda bugün srail devleti do du.” diye ba layan yazar, dil ustal n ve zihnin-deki yal nl , u netli i su götürmez cümlelerle aktar yor: “Bundan daha bir-kaç ay sonra, 800 bin Filistinli kovulmu ve 500’den fazla köy yerle bir edilmi -ti. Zeytin, incir, badem ve di er mey-ve a açlar n n yeti ti i bu köyler im-di otoyollar n, al veri merkezlerinin ve lunaparklar n alt ndaki mezarlarda ya-t yor. Onlar isimsiz ölüler (…) Filistinli çok az ey kald .” Ve Günler Yürümeye Ba lad , yak n tarihteki bir dizi olaya da muhalif bir ba-k la yakla yor. 13 Ocak 2010’da ya a-nan ve 200 bin ki inin ölümüne neden olan Haiti Depremi bugün hangimizin haf zas nda? 1976’da Arjantin’de dikta-törlü ün kurulu u ve binlerce Arjantinli-yi yok edi i, Körfez Sava gibi konular n yan s ra, sineman n do u u da yer bu-luyor Galeano’nun tarih güncesinde. Yazar kimi günlerde bilim dünyas na

k tutan Newton, 20. yüzy l siyasetine damga vuran Karl Marx gibi birçok ismi de farkl bir bak la selaml yor.

U

Eduardo Galeano

Page 29: Kitap Zamanı
Page 30: Kitap Zamanı

30

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI NCELEME

CEM MERT

arihsel kökleri Selçuklu Türklerinin bat ya do ru iler-lemeye ba lay p Anadolu’ya

yerle ti i 11. yüzy la kadar uzanan ba-t daki “Türk” imaj , Avrupa’n n kolektif bilincinde yüzy llard r pek çok rahats z-l k verici ça r ma sahip olmu tur. Kimi zaman korku, kimi zaman merak ya da hayranl ktan ötürü birçok Avrupal hal-k n milli tarih anlat lar nda Türkler yüzy l-lar boyu “Müslüman, Do ulu öteki” ola-rak resmedilmi tir. Bu imge tarihin seyri içinde Osmanl mparatorlu u’yla sosyal, siyasal ve kültürel etkile im halinde olan ülkelerin milli tarih anlat lar nda çe it-li ko ullara ba l olarak dönü ümler ge-çirmi tir. Özellikle Bat ’n n Do u’ya yö-nelik oryantalist projeksiyonlar na da pa-ralel olarak, Avrupal n n Türk’ü alg lama ekli ve Avrupa’daki Türk imgesi 19. yüz-

y lda esasl bir de i ime u ram t r. Editörlü ünü Božidar Jezernik’in üst-lenmi oldu u ve ilk bask s 2010 y l n-da yap lan Hayallerdeki Türk dilimize Ki-tap Yay nevi taraf ndan kazand r lm . Ljubljana Üniversitesi Etnoloji ve Kültü-rel Antropoloji bölümü profesörlerinden Jezernik bu eserde 14 ba ms z makale-yi bir araya getirmi . Kitap bütün bölüm-leri kapsayan bir giri makalesinden yok-sun olsa da birbiriyle uyumlu disiplinlera-ras çal malardan olu uyor.

TÜRK MAJININ FARKLI YÜZLERHayallerdeki Türk Avrupal n n muhay-yilesinde tarihsel ba lamda yeri olan “Türk” imgesini çok boyutlu anlama-y mümkün k lma çabas nda. Kitapta Türk imaj n n tarihi, bugünü ve gelece-i tarihsel, kültürel, etnogra k, edebi ve

sosyolojik tart malar çerçevesinde kritik edilmi . Profesör Jezernik “Türk mgesi” isimli makalesinde Türk imaj n n tektip-le tirilmesini ve bir milli kimlik yaratma-da kurucu imge olu unu ele alm . Ya-zar Türk alg s n n olu um sürecini ge-ni bir zaman aral nda, Osmanl lar n bat ya do ru gerçekle tirdikleri ak nla-r n ba lad 15. yüzy ldan, siyasi çökü e u rad klar 20. yüzy la kadar incelemi . Jezernik’e göre, san lan n aksine Bat l -lar n nazar nda “Türk”ün hiçbir zaman yekpare, de i mez bir yüzü olmad . Türk imaj zamana ve ko ullara göre birçok farkl çehre edindi ve de i imlere u rad .

Örne in, Osmanl mparatorlu u’nun kudretli varl na hayranl k duyulan dö-nemlerde, Konstantinopolis’in 1453’te dü ü ü s ras nda, H ristiyan dünyas nda “Büyük Türk”ün tüm cihan fethetme-ye istekli cesur ve h rsl biri olarak tas-viri yap l yordu. Bat ya do ru geni le-mesi son bulup Avrupa güç dengesinin kal c bir parças olmas yla ise Osmanl “Do u mparatorlu u ve uygarl ” ola-rak kabul edilip itibar n yitirmeye ba -lad ve Türk imgesi de olumsuz anlam-da de i ime u rad . Jezernik çal ma-s nda ayr ca Türk imgesinin Sloven ta-rihinde kurucu imge olu una da de in-mi . 1396’dan 1736’ya kadar Sloven top-raklar na aral klarla ak nlar düzenleyen Türkler Sloven kolektif kimli inde “ne-densiz yere H ristiyan kan döken, isti-lac , vah i Türk” gürüyle özde le tirilip adeta gerçek bir tarihsel ki ilik gibi tarih-yaz m nda yer alm t r. Rajko Muršic taraf ndan kaleme al -nan “Simgesel Ötekile tirme: Tehditkâr Bir Öteki Olarak ‘Türk’” adl maka-le simgesel-etkile imci bir çerçeveden ötekile tirme süreçlerini konu edinmi . Muršic geçmi in “tehditkâr Türk”ü ima-

j n n günümüzde kolektif belle in hâlâ bir parças oldu unu iddia ediyor. Yaza-ra göre Bat l özne ne zaman yeni bir teh-ditle kar kar ya kalsa “Do ulu Öteki” bir sava , ya ma ve esaret tehlikesi ola-rak yeniden tahayyül edilebiliyor ve bu negatif imaj bir propaganda arac ola-rak kullan l yordu. Takip eden makalede Özlem Kumrular, vakanüvislerin, airle-rin ve yazarlar n gözünden 16. yüzy lda Akdeniz’de yarat lan Türk imgesini ka-leme alm . “Türk” ün 15. ve 16. yüzy l-larda say s z dönü üm geçiren olumsuz imaj n n Avrupa taraf ndan yarat ld n vurgulayan yazar, Türkofobinin olu ma-s nda Osmanl yönetiminin de rolü ol-du unu anlat yor. Yazara göre Osmanl saray da bilinçli ve sistemli ekilde, id-det kibir ve ihti am araçlar n kullanarak bu imgeyi yaratmada pay sahibiydi. Bir di er dikkate de er çal mada Nedret Kuran Burço lu bizi erken mo-dern ça dan Ayd nlanma’ya kadar Al-man edebiyat ndaki Türk tasvirlerine götürüyor. Çal mada Almanya’da 15. yüzy ldan 18. yüzy l ortalar na kadar uzanan zaman diliminde edebi eserler-deki Türk tasvirleri incelenmi . Yazara

göre Türkler bu döneme ait edebi türler-de kimi zaman hayranl k ve takdir, kimi zamansa korku içinde resmedilmi fa-kat ço unlukla yeni do makta olan mil-li kimliklerin kendilerine kar ekillen-direbilecekleri bir “öteki, dü man, din kar t ” olarak zuhur etmi tir.

ÖTEK LE T RME VE ORYANTAL ZMMakalesinde kar la t rmal bir pers-pektiften Lord Byron’un Romantik Oryantalizm’ini ve Jezernik’in Vah i Av-rupa: Do u Seyyahlar n n Gözüyle Balkan-lar kitab n inceleyen Jale Parla, çal ma-s na ötekile tirme kavram n temel ala-rak ve oryantalist yakla m nazara ve-rerek ba l yor. Byron’un eserlerindeki romantik-oryantalist anlat lar irdeleyen yazar, Osmanl ’n n art k Bat için bir teh-dit olarak alg lanmad 19. yüzy l n son-lar nda, hakk ndaki anlat lar n do ru-dan sömürgeci bir hal ald na de iniyor. Jezernik’in kitab ndan al nt lad Bos-na Hersek’teki Mostar köprüsüyle ilgili bir raporla bu de i imi örnekliyor. Köp-rünün tasar m eskiden Osmanl mimari dehas olarak nitelendirilirken, Osman-l mevcudiyeti Avrupa’daki gücünü kay-betmeye ba lay nca eser art k Romal la-ra atfedilmeye ba lanm t r. “Bir Cami-ye Giren lk Sloven airi” olarak an lan Anton Aškerc’in Do u seyahati an lar n-dan yola ç karak oryantalizm analizi ya-pan yazar Bojan Baskar ise bu eserlerde “s n r oryantalizmi” denen bir yakla m n mevcudiyetini vurguluyor. Bu oryantaliz-min karakteristik özelli i Müslüman top-lumlarla etkile im tecrübesi geçirmi Av-rupa periferilerinde ortaya ç km olmas -d r ve bu yakla ma göre “Do ulu Öteki” tümüyle zay f ve edilgen bir gür olarak tasvir edilmemektedir. Takip eden maka-lelerde Alenka Bartulovic, Nazan Aksoy, Aleksandra Niewiara, Bülent Aksoy, Sva-nibor Pettan ve Ayhan Kaya derinlikli ça-l malar yla Avrupa’n n kolektif belle in-deki “Türk” imaj n farkl perspekti er-den incelemi ler. Hayallerdeki Türk her biri edebiyat, tarih, etnoloji ve müzik gibi farkl çal -ma alanlar nda ilgi çekici konu ba l kla-r na yo unla m akademik makaleler-den olu an k ymetli bir derleme. Eser Türklere atfedilen ötekilik kavram n disiplineraras planda incelemeyi ba ar-m bir çal ma olarak kütüphanelerde yerini almaya aday.

Editörlü ünü Božidar Jezernik’in yapt Hayallerdeki Türk adl kitap 14 ba ms z makaleyi bir araya getiriyor. Eserde, Türk imaj n n tarihi, bugü-nü ve gelece i farkl akademisyenler taraf ndan tarihsel, kültürel, edebi ve sosyolojik tart malar çerçevesinde ele al nm .HAYALLERDEK TÜRK, ED.: BOŽIDAR JEZERNIK, ÇEV.: AL ÖZDAMAR, K TAP YAYINEV , 236 SAYFA, 16 TL

T

‘Türk’ü nas l hayal ettiler?

Harem Life, Constantinople,1857, John Frederick Lewis

Page 31: Kitap Zamanı

31

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI TASAVVUF-B L M

O’nun a k bamba kad r“E er insanlar nas l bir Allah’ n kulu olduklar n bir bilselerdi, sevinçten uçarlard .” buyuruyor Sülemî Hazretleri. Ebu’l-Ferec Abdurrahman bnü’l-Cevzî, Allah A k adl eserinde o bilgiye erenlerin a k p narlar ndan s z nt lar bir araya getiriyor.ALLAH A KI, BNÜ’L CEVZÎ, ÇEV.: CEMAL AYDIN, TÜRK EDEB YATI VAKFI YAY., 152 SAYFA, 12 TL

AHMET DO RU

ârûf el-Kerhî Haz-retlerini rüyada gö-

rürler. Sanki ar n al-t nda oturmaktad r. Allahu Telâlâ so-rar: “Ey meleklerim, bu kim?” Melekler cevap verir: “Sen onu biliyorsun Rab-bimiz. O Mârûf el-Kerhî’dir. Senin a -k ndan sarho oldu ve ancak Sana ka-vu unca ay ld .” Bir ba ka zaman da Bi r ibn el-Hâris’i rüyada görüp Mârûf el-Kerhî’nin halini sorarlar. Ba n sal-lar ve der ki: “Mârûf, Allah’a ne cennet tutkusu ne de cehennem korkusuyla ibadet etmi ti. S rf O’na olan sevgisin-den ve iddetli özleminden kulluk yap-m t . O yüzden de Allahu Teâlâ onu al p kat na yükseltti.” “Allah a k bamba kad r/ Deryas na dü en bilir” m sralar geçer bir ilahide. Allah sevgisi ve bunun gönlü yakan, gözü ya artan boyutu; Allah a k … Dil hanesini a yardan tenha k l p sahibi-nin sevgisine tahsis etmek… Hazreti Niyazi gibi “Geceler ta subh olunca inletir bu dert beni” feryad yla sabahlamak… E refzâde gibi “Ey Allah’ m beni Senden ay rma/ Beni Senin cemalinden ay rma” niyaz na durmak... Yunus gibi hayrete dü üp “Gâh eserim yeller gibi/ Gâh to-zar m yollar gibi/ Gâh co ar m seller gibi/ Gel gör beni a k neyledi” demek…

NED R ALLAH A KI?Nedir bir yönüyle esfel-i sâ lîne bakan kulu Hak kat na yükselten Allah a k ? Kur’an ve sünnette hangi delillere da-yan r? Hakikisi ve sahtesi nas ld r? Ki iyi nereden al r, nereye götürür? 1114 y l n-da Ba dat’ta dünyaya gelip 1200’de ayn ehirde Hakk’a yürüyen Ebu’l-Ferec

Abdurrahman bnü’l-Cevzî, stin âku Nesîmü’l-Üns Nefehâtü R yâd ’l-Kuds adl eserinde bütün bu sorular n ceva-b n kendi tecrübeleri ve Allah a k yla gönlünü ayd nlatan mânâ erlerinin an-lat mlar yla veriyor. slamî ilimlerin he-men her dal nda söz sahibi olan ve ömrü boyunca 300’den fazla eser kaleme alan bnü’l-Cevzî’nin kitab , Allah A k ad yla

dilimizde yay mland . Ebu’l-Ferec bnü’l-Cevzî, “Cinleri ve insanlar ancak bana kulluk etsin-ler diye yaratt m.” ayetinin tefsiri sade-dinde, Allahu Teâlâ’n n bütün varl k-lar hem kendisinden çekinsinler, hem ümit etsinler, hem de O’na sevgi besle-sinler diye yaratt n söylüyor. bnü’l-Cevzî’ye göre kulluk üç esasa dayan r: Korku, ümit ve a k. Bunlar n üçünü bir

araya getirmekse olmazsa olmaz art-t r. Selef, bu üç kavramdan sadece bi-rine sar l p ibadet edenleri ho kar -lamam . Haricîler ve onlara benze-yen dinî gruplar, korkuya önem verir-ken ümit ve muhabbeti dikkate almaz-lar. Mürcie mezhebi sadece ümide sar -l rken, bâhîler ve Hulûliye inanc n ta-

yanlar a k ve muhabbette a r ya ka-ç p korku ve ümidi reddeder. Hakk’ n Habibi’nin (aleyhissalâtü ves-selam) izini takip edenler ise -bir hadiste ifade buyurdu u gibi- talepte bulunur-lar: “Rabb’im bana ‘ ste!’ dedi. Ben de ‘Yarabbi, senden hay rl i ler yapmam , kötü eylerden uzak durmam , fakirleri sevmemi, beni ba lay p affetmeni, bir halk karga ayla deneyip imtihan etmek istedi inde ruhumu o karga aya maruz kalmadan alman dilerim. Senin sevgi-ni, Seni sevenin sevgisini ve beni Senin muhabbetine yakla t racak bütün i lerin sevgisini isterim.’ dedim.” lmî derinli i ile ön plana ç km bir ahsiyet olan bnü’l-Cevzî, ya ad de-

virde Allah a k ndan dem vurup afâkî sözler söyleyen ve gerçekle hardal ta-nesi kadar alâkas bulunmayan konu -malar yapanlardan da son derece bîzar. Â k olmad halde â kl k iddias n-da bulunanlara Hazreti Peygamber’in (aleyhissalâtü vesselam) “Sahip olmad hali d a vuran kimse, çal nt elbiseler gi-yen ki iye benzer.” hadisini hat rlat yor.

GERÇEK Â IKLAR VE TAKL TÇ LERSonradan gelen ilim erbab n n baz lar -n n geçmi gönül erlerinin co kun hal-leri konusunda yan ld klar n , Allah’ bil-meye kendini adam âlimleri ve akl ba-

nda kimseleri onlardan daha alt dere-cede sand klar n söylüyor bnü’l-Cevzî. Daha kötüsünün ise bilgiden ve hikmet-ten nasipsiz, hiçbir sahih manevi hal ta-

mayan kimselerin de onlar aras nda gösterilmesi oldu unu belirtiyor. Bunun neticesini ise öyle aç kl yor: “Sonunda bu durum, sanki bu sözde ermi kim-selerin, peygamberlerin yolundan ayr bir yollar varm gibi bir inan n ortaya ç kmas na sebep oldu. Onlar dinin emir ve yasaklar na, eriat n icaplar na uyma-yarak sap t p gittikleri ve dine tamamen ayk r yepyeni görü ler ortaya att klar halde, hakikate ermi kimselermi gibi de erlendirilir oldular.” Her ne olursa olsun sonuçta herkes halini ya ar ve bnü’l-Cevzî’nin dedi i gibi, “Yeryüzü, Allah’ n hak yolunun bayra n yükseltecek birilerinden hiçbir zaman bo kalmaz.”

M

Nietzsche’ye bir buket çiçekJohn C. Lennox imzal Aram zda Kals n Tanr Var adl kitap, evrim teorisi kar s nda ak ll tasar mc lar n tezlerini savunuyor. Oxford Üniversitesi’nde matematik bölümünde ders veren Lennox, Yeni Ateistler’in argümanlar n tek tek ele al p çürütmü .ARAMIZDA KALSIN TANRI VAR, JOHN C. LENNOX, ÇEV.: R. AH N-S. LEV N ATALAY, UFUK YAYINLARI, 301 SAYFA, 15 TL

A. YAVUZ ALTUN

vrupa ve Amerika’da y llard r sürüp giden

‘evrim’ ve ‘ak ll tasar m’ tart malar , Türkiye’ye de k smen yan-s d . Evrim cephesinin yeni kahraman-lar ndan (tart ma ortamlar ndaki isim-leriyle: Yeni Ateistler) Richard Dawkins, çokça takip edilen bir gür haline geldi. Ne var ki, bu tart malar modernite krizi ya ayan ülkelerde, “modernizm” ile ev-rimi (pozitivizm) e itleyen bir bak aç -s yla ve Yeni Ateistlerin gözünden izle-niyor. “ lerlemeci” olman n evrimci ol-makla e tutuldu u, bilimin tabuya dö-nü tü ü bir atmosferde ise Dawkins’in söylediklerine kar ç kmak, “bilimsel bir nazariye” olan evrimi tart ma ko-nusu yapmak, bilimsel de il siyasi bir eylem olarak alg lan yor.

NANÇLA B L M HEP ÇATI IR MI?Sadece Yeni Ateistler’i dinleyerek var la-cak sonuç, 21. yüzy lda dinlerin, toplum-lar üzerinde herhangi bir etkisinin kal-mayaca d r muhtemelen. Evrimi tart -maya açan ve bu tart malara bilimsel, felsefî argüman sa layanlar n sesi im-dilik daha c l z olsa da, asl nda hepsi de binlerce y ld r süren “iman-küfür” tar-t malar n bugüne uyarl yorlar denile-bilir. Ve bugün için bilimle “iman”, yal-n zca felsefî anlamda bir e itlik içerisinde ele al nm yor; yo un bir ili kiler a n ve ekonomik yap y da i aret ediyor. nanç-la bilimin çat mayaca n , bilakis bili-min inanc güçlendirece ini savunanlar, her eyden önce yirminci yüzy lda ku-rumsalla m ve belli bir görü etraf n-da konumlanm bilim çevrelerinin ya-p sal sa rl na ahit oluyorlar. 21. yüz-y la girerken bu önyarg lardan ve kal p dü üncelerden kurtulmu say lmay z ama inançla bilimi birbirine destek ola-rak görenlerin, güven duygular n ye-niden kazand klar na ahitlik ediyoruz. Olas l k hesaplar n n afakîli i, ayd n-lanmac bilim anlay n n pes etti i baz meseleler, modernizmin yetmedi i yeni toplumsal ve siyasal durumlar, dünyada inançla ilgili konular n yeniden ke fedil-mesine yol açt . Rastgelelik ve amaçs z-l k gibi “evrimci” kavramlar, insanlar n dünyadaki serüvenini daha da katlan l-maz k lmaktan öteye gidemedi. Umut-suzlu a kap lanlar, yeniden ‘umut’ için inanç kap s n çalmaya ba lad lar. Ma-kul bir bak la meselelere yakla anlar, en az ndan Tanr ’n n varl n n “bilinmezli-inde” (agnostisizm) birle tiler.

Evet, asl nda tart ma çok daha eskiye dayan yor ve 20. yüzy lda bile gerek bi-limin, gerekse modern felsefenin “tan-r kri”ni öldüremeyece ine dair önem-li argümanlar ortaya at ld . Bu, yaln z-ca tarihselcilerin iddia etti i gibi “tan-r ihtiyac ”n n do urdu u bir çe it “ge-riye dönü ” de de ildi üstelik. Her ey-den önce “bilim” asla iddia etti i “kur-tar c ” rolünü elde edemedi. 1938’deki ünlü makalesinde Martin Heideg-ger, modern bilimin rolünü anlat rken, onun yaln zca bilim adam n n zihnin-deki bir “görüntü” oldu unu yazacak-t sözgelimi. Heidegger’e göre dünya-ya bilimsel bir ölçme, tan ma maksa-d yla bakan ki i, onu bir “görüntü”ye indirgiyordu ve gerçe i oldu u gibi ele alma ans na sahip de ildi. Bu da mo-dern bilimin kesinli ini, objektif gerçek-lik olma iddias n sarsmaktayd . kin-ci Dünya Sava sonras nda Theodor Adorno, Ayd nlanma’n n beklentileri kar layamad n , insanlar korkular n-dan ar nd rmas beklenirken yeni kor-kular üretti ini anlatt . Karl Popper, ayn y llarda pozitivizmin s n rlar n sorgula-yacak ve “yan lmazl k” levhas yla top-lumlar üzerindeki yeni iktidar arac ol-maya aday “bilim” çevresini ele tirecek-ti. Bu çizgi, bütünlüklü ve tutarl olma-makla birlikte, Yeni Ateistler’in kar s -na “bilimin acziyeti ve tek do ru olama-yaca ” argümanlar yla ç kan ak ll tasa-r mc larla devam ediyor. Aram zda Kal-s n Tanr Var ismiyle, yazd klar Türkçe-ye çevrilen John C. Lennox da bu isim-lerden biri. Oxford Üniversitesi’nde ma-tematik bölümünde ders veren Lennox, Dawkins ve ahbaplar ile yapt tart -malar n yan s ra, bilim felsefesi üzeri-ne son y llarda yazd klar yla dikkati çeki-yor. Ancak kitab n farkl k lan, do rudan Yeni Ateistler’in tezlerine odaklan p ar-gümanlar n tek tek kriti e tabi tutmas . NIETZSCHE NEY KASTETT ?Gelelim Nietzsche’ye. “Tanr öldü” diye ba layan satirik pasaj n müelli , son y l-larda a r -karamsarlar ile a r -materyalistler aras nda bir gelgit ya yor. Yeni Ateistler’in tart malar n n besme-lesi k vam na gelen “Tanr öldü” sözü-nün, asl nda Nietzsche’nin anlad ma-nada, yani toplumsal olarak “in a edil-mi ” bir “tanr kri”nin ölümünü mu -tulad n söylemek mümkün. Gene de Lennox ve benzerlerinin bilim felsefesi-ne dair yapt klar güncel yorumlar, bu kederli Alman lozofunun mezar nda bir buket çiçek olarak görülebilir.

A

Page 32: Kitap Zamanı

32

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI POL S YE-DENEME

Kar, her kiri örter mi? Yol hediyesi niyetine Yazd gerilimlerle tüm dünyada kendine sa lam bir okur kitlesi olu turan Tess Gerritsen’ n, Rizzoli & Isles serisinin sekizinci kitab Buz Gibi So uk Türkçede. Dost Körpe’nin güzel çevirisiyle yay mlanan kitap ilgiyi hak ediyor...

Haydar Ergülen’in derledi i Cümleten yi Yolculuklar, edebi-yat m zdan yirmi air ve yazar n otobüs, kamyon ve otomobil deneyimlerine yer veren, unutulmaz yol hat ralar n bir araya getiren ve lezzetli bir okuma vaat eden bir kitap.

BUZ G B SO UK, TESS GERRITSEN, ÇEV.: DOST KÖRPE, DO AN K TAP, 276 SAYFA, 18 TL CÜMLETEN Y YOLCULUKLAR, HAZ.: HAYDAR ERGÜLEN, KIRMIZIKED K TAP, 280 SAYFA, 19 TL

YAVUZ ULUTÜRK

merikal polisiye yaza-r Tess Gerritsen’ Türk okurlar iyi tan yor. Geçti-

imiz y l Mart Yay nlar ’n n konu u ola-rak stanbul Kitap Fuar ’nda okurlar yla bulu an yazar n imza gününde polisiye-gerilim sevenler uzun kuyruklar olu tur-mu tu. Önceleri romantik gerilimler ka-leme alan Gerritsen, Cerrah roman ile ba lad daha farkl türdeki romanlar na devam ediyor. ABD’de 2010 y l nda ya-y mlanan Buz Gibi So uk, Dost Körpe’nin güzel çevirisiyle Türkçede. Gerritsen’ n ABD’de televizyon dizi-sine de uyarlanan Rizzoli & Isles serisi-nin sekizinci kitab Buz Gibi So uk’ta ön-ceki kitaplara göre roller biraz de i iyor. Rizzoli & Isles serisinin Cerrah’la ba la-d n söylemi tik. Devam nda gelen Ç -rak (2002), Günahkâr (2003), kiz Beden-ler (2004), Silini (2005), Me sto Kulübü (2006) ve Ruh Koleksiyoncusu (2008) ro-manlar n n her birinde, ‘katil kim’ türün-den polisiyelerin ço unda oldu u gibi, resmî görevli bir dedekti n etraf nda e-killeniyordu olaylar. Buz Gibi So uk’ta, serinin bundan önceki kitaplar nda ba -rolde olan Boston cinayet masas ndan Dedektif Jane Rizzoli, biraz ikinci planda kal yor. Kitab n esas kahraman bu se-fer Dedektif Rizzoli’nin en yak n arkada-

adli tabip Maura Isles.

AHRET’TE G ZEML OLAYLAR…Antropoloji dal nda lisans e itimi alan Gerritsen, California Üniversitesi’nden t p diplomas al r. Romantik gerilimler ya-zarken t pla ilgili ilk gerilim roman Ha-sat, New York Times çok satanlar listesi-ne girer. Gerritsen bundan sonra yaz-maya odaklanmak için ba ar l bir e-kilde yürüttü ü hekimlik kariyerine son verme karar al r. Ard ndan da ilgiyle ta-kip edilen Rizzoli & Isles serisi ortaya ç -kar. Gerritsen’ n hikâyesi böyle… Gele-lim Buz Gibi So uk’a… Roman, Idaho’da Melekler Ovas de-nilen bir yerde ba l yor. Daha roman n ba nda, ayr nt lar ilerleyen sayfalarda ekillenecek olan ve insanlar n dini duy-

gular n kullanan bir çe it sapk n ö reti-ler bütünü bir olu umun lideri Jeremi-ah ve hareketi hakk nda k saca bilgi sa-hibi oluyoruz. Ard ndan roman on alt y l sonras na uzan yor ve Maura Isles ile Da-niel Brophy sahneye ç k yor. Çift, ili kile-rinin sonuna geldiklerinin fark nda olsa-lar da bunu birbirlerine itiraf edememek-tedir. Adli tabip Maura Isles bir t p kon-

ferans için Wyoming’e gidecektir. Isles, oldukça s k c buldu u konferans n biti-minde okuldan eski bir arkada yla kar-

la r. Zaten kafas da n k olan Isles, y llar sonra kar la t arkada Doug Comley’in tekli ile hafta sonunu bir ka-yak merkezinde geçirmeye karar verir. Doug ve k z ile iki arkada lar Isles’ da alarak yola ç kar. Fakat yolda kar iddeti-ni iyice art r r. Üstüne üstlük yolu kaybe-derler. Geri dönmeye çal rken de ara-balar kara saplan r ve mahsur kal rlar. Isles hususi bir yolu i aret eden tabela-y fark eder. Yürüyerek Ahret adl on ha-nelik bir köye ula rlar. Fakat köy terk edilmi tir. Yava yava durumun vaha-metini anlamaya ba larlar. Çünkü gir-dikleri bütün evlerin kap lar aç k, ye-mekler sofralarda dokunulmadan b ra-k lm , arabalar da garajlardad r. Evcil hayvanlar ise kafeslerinde ölmü tür.

KARIN ALTINDA YATAN GERÇEKBu arada Maura’dan haber alamayan Da-niel durumu Dedektif Jane Rizzoli ile pay-la r. Rizzoli hemen Isles’ n kayboldu u köye gider. Dedektif, bölgedeki di er po-lislerle birlikte soru turmaya dâhil olur fa-kat k sa süre sonra kötü haber gelir. Araba esrarengiz bir ekilde yol kenar nda yan-m ve içindeki herkes ölmü tür. Önce Doug gidiyor yard m ça rmaya, ard ndan da Isles. Yolda kar temizleme arac n n se-sini duyunca kurtuldu unu dü ünürken, kar s na bir anda da lar n gizemli çocu-u S çan ve köpek arkada Ay ç k yor. Ve

esas macera ba l yor… Gerritsen, Buz Gibi So uk’ta gerili-mi çok iyi ve yerinde kullan yor. Isles’ n da da hayatta kalmas n sa layan iki-li, “Tanr ’n n elçisi Jeremiah Goode”, Isles ve arkada lar n n ba na gelenler, Ahret’te ya ananlar ve karlar alt nda ya-tan tüm gerçekler roman n son sayfas na kadar gizemini ve gerilimini koruyor. Devam n merakl lar na b rak p son olarak Gerritsen kitaplar n n iki yay nevi aras nda kal na de inmekte fayda var. Hepsinde de ilse de pek çok devam ya da seri roman n tek bir yay nc da toplan-mamas büyük problem. Buz Gibi So uk (Ice Gold/2010), daha önce Rizzoli & Isles serisinden Cerrah, Me sto Kulübü ve Ruh Koleksiyoncusu’nu yay mlayan Do an Ki-tap taraf ndan okura sunuldu. Serinin di-er kitaplar ise Mart Yay nlar ’nda.

Gerritsen’ n 2011’de ABD’de yay mla-nan The Silent Girl ve serinin son kitab Last to Die (A ustos 2012) Türkçeye ne zaman ve hangi yay nevi taraf ndan ka-zand r l r, bekleyip görece iz…

AL EM RO LU

aydar Ergülen’in der-ledi i (ya da kendi de-

yi iyle muavinli ini üst-lendi i) Cümleten yi Yolculuklar adl kitap son y llarda say s giderek artan derlemeler içinde özel bir yerde ko-numlan yor kan mca. Türk edebiya-t ndan yirmi air ve yazar n otobüs, kamyon ve otomobil deneyimlerine yer veren kitap, gerek seçilen isim-ler gerekse kitapta kullan lan yazar ve otobüs görselleriyle nitelikli bir çal -ma. Daha önemlisi, çok de il, hava-yolu ula m imkânlar n n artmas y-la birlikte on y l öncesine göre art k daha az ra bet edilen otobüslerin en az ndan bir dönem hayat m zda tut-tu u yeri hat rlatmas sebebiyle ayr bir öneme sahip kitap. oförü, mu-avini, yol arkada , ikram , bileti, ba-gaj kart , televizyonu, durup yeni yol-cular ald ehirleraras terminalleri, ihtiyaç molalar , anla lmaz anonsla-r n yap ld dinlenme tesisleri, u ur-lay p kar layan , geride b rakt klar , bize katt klar yla otobüslerin tam ol-masa da k smen hayat m zdan çekil-meye ba lad bir dönemde imdada yeti iyor Cümleten yi Yolculuklar.

HATIRDAN ÇIKMAYAN YOL ANILARIBütün metinlerin ayn zamanda bir yola ç k hikâyesi oldu u gerçe i-ni unutmadan, sadece yolla, yola ç k-makla (hatta bazen yoldan ç kmak-la) ilgili de il kitapta yer alan yaz -lar. Cümleten yi Yolculuklar, ayn za-manda Türkiye’nin bugün pek hat r-lanmayan yak n tarihine de k tutu-yor bir bak ma. Sat r aralar nda bir be-lirip bir kaybolan önemli anekdotlar bir yan yla ülkenin yak n tarihine ya-zarlar n penceresinden bakma imkân sa larken, di er yan yla ki isel bir ta-n kl a götürüyor okuru. Hat rdan ç k-mayacak yol an lar kadar, otobüslerle ta nan bir tarihin izini de sürüyor ki-tap. Siyasal çalkant lar kadar ilkgençli-in h nz r zamanlar , kötü an lar kadar

tebessümle hat rlanan uzun yolculuk-lar, bir ehirden ayr lmalar kadar gü-nün birinde yeniden o ehre dönme-nin verdi i keder yan yana kitapta. Yolu, yolculu u anlatmaya koyu-lan, yolculuk üstüne dü üncelerin yer ald Cümleten yi Yolculuklar, her ne kadar bu imkân sa layan ta tlar an-latmakla söze ba lasa da, bir zaman sonra sonu gelmeyen bir hesapla ma-

n n, hat ralar eridinin ortas nda bulu-yoruz kendimizi. Kitaptaki yaz lara bi-raz daha yak ndan bak ld nda, he-men her yazar n (geride kalan ehir-le, babalarla ve an larla) bir hesapla -ma içinde oldu u görülüyor. Genellik-le ehirleraras otobüslerle yap lan yol-culuklar n anlat ld bu yaz lar bir süre sonra etkileyici an lar toplam na dönü-üyor. Nas l dönü mesin ki! Pek ço u-

muz, ba m z bir otobüs cam na daya-y p uyumak yerine geride b rakt kla-r m z dü ünüyorsak e er, kitab n ya-zarlar da çok zaman önce veda ettik-leri ehirlerine, kapatamad klar yara-lar na, masum ve h nz r an lar na dö-nüyor ister istemez. Örne in, Haydar Ergülen’in “1 Liras Eksik Bir An ” adl yaz s , yol kadar uzun, yol kadar ac bir hikâyeyle tan t r yor bizi. Keza, “Me-zar m otobüs koltu undan yap n.” diye vasiyet edecek kadar çok yolculuk yapan ükrü Erba ’ n yaz s da di erle-ri kadar etkileyici. Yol deyince, bundan hat ra anlayan Ali Çolak, Özcan Kara-bulut ve Kemal Varol, babalar yla yol-culu a ç k yorlar kitapta. Kimi zaman bir otobüsle, kimi zaman af niyetine al nm bir otomobille, kimi zaman bir kasaba dolmu uyla. Ahmet Büke, ha-z r yola ç km ken arada yeni hikâyeler anlat yor. Nalan Barbaroso lu, bir oto-mobil yolculu unu ayn zamanda yeni bir hikâye olarak ya ayanlardan. Her yazar yolda ba ka bir ayr nt ya dik-kat kesiliyor ve sonuçta bize enfes yol hikâyeleri getiriyorlar gittikleri yerden. Yol hediyesi niyetine…

D ER K TAPLAR DA YOLDAYukar da adlar an lan yazarlar n d n-da, S dd k Akbay r, Sina Akyol, Habib Bekta , Metin Cengiz, Jaklin Çelik, Re- k Durba , Cezmi Ersöz, Adil zci,

Gonca Özmen, Ahmet Telli, Baki A. T., Murat Yalç n ve Özcan Yurdalan gibi pek çok air ve yazar n yolculuk deneyimlerine yer veren kitap, Yolcu-luklar ve Kentler dizisinin ilk kitab ayn zamanda. (Bu kitaba muavinlik yapan Haydar Ergülen’in yak nda ma-kinist, kabin görevlisi ve tayfa olarak Tren, Uçak ve Vapur kitaplar n da ya-y mlayaca n imdiden hat rlatal m.) Yolculu un sadece bir yerden bir yere gitmek olmad n , h zdan ibaret k l -namayaca n hat rlatan Cümleten yi Yolculuklar, kitapta yer alan yazarlar n birbirinden ilginç hikâyeleri kadar okurun kendi yolculuk deneyimlerini de tetikleyecek cinsten.

A H

Page 33: Kitap Zamanı

33

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN-ANI

Harran’a inen ermi Sunucu da insan neticedeNecati Göksel’in Saatçi Peygamber adl tarihsel roman 1400’lü y llar n ba n konu ediniyor. Ba kahraman Kutay’ n Harran’dan ba lay p Venedik’e uzanan, daha sonra do du u topraklara dönmesiyle ekillenen ilginç hikâyesi anlat l yor kitapta.

zleyiciye her ak am Samanyolu Haber’den “ yi Ak amlar” diye seslenen Kemal Gülen, mesle inde nelerle kar la t n , duygular n ve hangi haberlerin kendisinde nas l izler b rakt -

n Cam n Arka Yüzü adl kitab nda anlat yor.SAATÇ PEYGAMBER, NECAT GÖKSEL, ALTIN K TAPLAR, 272 SAYFA, 15 TL CAMIN ARKA YÜZÜ, KEMAL GÜLEN, Y T K HAZ NE YAYINLARI, 176 SAYFA, 9,90 TL

AZRA NC

arih roman bizde roma-n n estetik de erinden çok “do ru tarih anlat m ” etra-

f nda tart l r. Oysa romanc hiçbir za-man tarihi do ru anlatma iddias ta -maz. De il mi ki “do ru tarih” kavram-salla t rmas zaten ba l ba na tart ma-l bir yakla md r? Çünkü “do ru tarih” geçmi e egemenin gözüyle bakmay , onun gördüklerini anlatmay ima eden bir dayatman n ifadesidir. Ama tarih, t p-k yaz nsal anlat lar gibi, çoklu okuma-ya elveri lidir. Bundan ötürü her tarih-sel anlat , kendi içinde “muhalif cüzünü” de bar nd rarak ortaya ç kar. Bu muhalif cüz de ayn tarihe bakar; fakat okuduk-lar daha farkl , hatta ço unlukla ayk r -d r. Türkiye’de tek sav üzerinde yürüyen tarih anlat m , esasen en çok tarihi konu edinen romanlar sonras nda çat rdad . Bugün o çatlaklar bir daha kapanmaya-cak, onar lamayacak gediklere dönü tü. HARRAN’DAN VENED K’ENecati Göksel’in 1400’lü y llar n ba -n konu edinen roman Saatçi Peygam-ber tarihin en zengin etnolojik bellekle-rinden birine sahip olan Harran’da geçi-yor. Roman n kahraman Kutay, Halep-li bir tüccar n o luyken, babas yla ç kt -

bir seferde Katalonyal korsanlara esir dü er ve Venedik’te bir köle pazar nda sat l r. Babas n alan efendi, o ul Kutay’ almak istemez çünkü baban n kendisi-ni i ine veremeyece ini dü ünür. Ku-tay, 11 ya ndad r ve o günden sonra bir daha babas n görmez. yi kalpli saat us-tas Giovanni Usta taraf ndan sat n al -nan Kutay vaftiz edilir. Giovanni Usta, Kutay’daki fark eder ve ona saat us-tal n n bütün inceliklerini ö retir, ade-ta kendi o lu gibi bakar. Ama bütün bunlara ra men Kutay mutlu de ildir. Yaln z kald nda bir kö eye çekilir, a -lar. Gözya lar n Giovanni Usta’n n k z Maria siler. Maria, Kutay’a â k olmu -tur ama bu a k için yeterli vade yoktur... Kutay, bir sabah uyan r ve ellerin-de beliren “k rm z l ” fark eder. San-ki ellerine k na yak lm t r. in s rr n ne Giovanni Usta ne rahip ne de ha-mam çözer. Bu s rdan muzdaripken zihnindeki dü ümü bir müddet son-ra kar la aca ya l bir Çingene çö-zecektir. Çingene, Kutay’a, “Menk ben Do u’da seni bekliyor.” der. Giovan-ni Usta’dan izin alan Kutay, Harran’a, do du u topraklara gelir. 38 ya nda-d r; annesinin, karde lerinin di er ak-

rabalar n n pe ine dü er ama hiçbiri-ni bulamaz. Harran’da eski bir konak al r ve onar p yerle ir. Bir demir atöl-yesi açar. Daha sonra atölyenin önü-ne dolaba benzer bir alet koyar. Hal-k n o güne kadar görmedi i, bilmedi i bu alet saattir. Kutay merakla bakanla-ra saatin ne i e yarad n güçlükle an-lat r. Bogos adl bir H ristiyan ile tan -

r, dost olurlar. Kutay, sadece bir saat ustas de ildir; elinde beliren “k na” onun ermi li inin de alâmetidir. Hik-metli sözler söyler, herkesi kucak-lar. Derken etraf nda kalabal k bir kit-le olu ur. Herkes ondan bahseder ve etraf her geçen gün sa ar na kat lan yeni müritlerle kalabal kla r. Gönlü-nü dostu Bogos’un k z So a’ya kapt -r r ve onunla evlenir. Ama Kutay ani-den hastalan p öldü ünde So a henüz hamiledir. Do an k z n n ad n Maria koyar ve öldü ünde t pk babas Bogos gibi kocas Kutay’ n yan na gömülür. Kutay’ n hikâyesi usulca, ça n n en bü-yük komutan Timurlenk’in hikâyesine do ru akar. Çünkü Kutay kendi hayat -n kurarken Do u, Timurlenk’in zulmü alt nda inlemektedir. Kutay bu zalim adamla hesapla man n planlar n da yapar ve Timur’un elindeki Nusaybin’i ku at r, Do u’nun o güne kadar gör-medi i bir silahla, topla kenti ele geçi-rir. Ayn orduyla Semerkant’ ku atmak için giderken Çin seferine haz rlanan Timur, onu bir çölde kar lar. Sonras -n ise okura b rakal m...

TAR H-KURMACA DENGESErmi , ya am de il ya ad klar n ciddiye alan ki idir. “Mal da yalan, mülk de ya-lan” diyen Yunus, ya amla aras na koy-du u mesafenin yan s ra “bir kez gönül k rd n ise” uyar s n da özellikle yapar. Oysa Necati Göksel’in Kutay karakteri üzerinden bir ermi okumas yapmak bir hayli zordur. Buna ra men Kutay, sadece Göksel’in gözünde bu denli büyük bir er-mi tir, çünkü anlat c , okuru Kutay’ n bu derin ermi li iyle ilgili ikna edemiyor. Kutay’ n cesaretine kar n, onun a z n-dan aktard cümleleri kalemi titreyerek anlat yor. Maria, So a ve di er kad n kah-ramanlar ise roman n olmazsa olmazla-r ndan de iller. Göksel, erkek kahraman-lar çizerken gösterdi i ba ar l perfor-mans kad n kahramanlar çizerken gös-teremiyor. Saatçi Peygamber, ba kahra-man Kutay’ n inand r c l k sorununa ra -men gerek kurdu u atmosfer gerekse de anlatt dönemin resmetmekteki ustal -

yla ba ar l bir roman.

YUSUF BÜLBÜL

azen ehit haberle-rinde dökülür gözya-, bazen de küçük be-

denleri topra a dü üren sava ha-berlerinde. Kimi zaman bir annenin feryad nda, kimi zaman da yok olan bir ailenin VTR’si yay na girdi inde dolar gözler... Peki, ekrana ta d kla-r bin bir çe it haberle bize dünya-da olup bitenleri aktaran sunucula-r n hayatlar ? Onlar neler ya ar, ne-ler hissederler? Onlar n da üzüntü-lü halleri, zor zamanlar yok mudur? Öyle ya, bir haber sunucusu da in-sand r ve onun için her ey düz bir cümleden ibaret de ildir… On üç y ld r Samanyolu Haber’de ak am haberlerini sunan Kemal Gü-len, nelerle kar la t n , duygular n ve hangi haberlerin kendisinde nas l izler b rakt n Cam n Arka Yüzü adl kitab nda anlat yor. Önsözde yazar-l k iddias yla yola ç kmad n söy-lese de Cam n Arka Yüzü, gönle dü-en notlar, küçük ayr nt lar, memle-

ket özlemi, reji hat ralar , nas l sunu-cu oldu u ve kitab n sonundaki fo-to ra arla bir sunucunun hat ralar -n iki kapak aras nda bulu turuyor.

MZALAYACAK K TABI OLMAYINCA…zleyiciye her ak am Samanyolu

Haber’den “ yi Ak amlar” diye ses-lenen Gülen’in yaz yla olan ili ki-si oldukça ilginç bir ekilde ba la-m . Gitti i her yerde onu tan yan-lar hat ra kalmas için kitap imzala-mas n ister. Ancak imzalayacak bir kitab yoktur. Bu sebeple soyda l -

n verdi i bir güven ve ho görüle-ce i ümidiyle kimi zaman Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitaplar n , kimi zaman da Salih Gülen’in kitap-lar n imzalar. Ancak Salih Gülen’in “yaz” bask lar kar s nda daha fazla direnemez ve uzun zamand r tuttu-

u notlar Cam n Arka Yüzü’nde top-lamaya karar verir. Cam n Arka Yüzü, ad ndan da anla laca üzere, sa-dece bir sunucunun ekran an lar n-dan olu muyor. Reji, sunuculuk, ha-ber ve stüdyo gibi kavramlarla an-cak kitab n ortas nda kar la yorsu-nuz. Kitap bir habercinin notlar n-dan ibaretmi alg s olu tursa da Gü-len; so uk k günlerini anlatt Er-zurum sokaklar n , umre an lar n ve çe itli gezi notlar n da kaleme al-

m . Televizyon ve medyaya dair ya-z lar ise k sa sürede sizi o dünyaya çekiyor. Samanyolu’nda ilk sunucu-luk deneyimini “Merhaba Yenigün” program yla ya ayan sunucu, ilk ç k-t canl yay ndaki heyecan ndan hiçbir ey kaybetmedi ini ve bugün hâlâ ayn duygularla kamera kar -s na geçti ini anlat yor. Bu bölüm-ler ilginç hikâye ve örneklerle dolu... Ekrandan çok defa ölüm haberleri de veren sunucular için bir yak n n n ölüm haberini vermek herhalde en zor olan d r. Samanyolu Haber’de, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 12 Ekim’de vefat eden karde i Hasbi Nida Gülen’in ölüm haberini sun-mak Kemal Gülen’e kal r. Amcas -n n vefat haberini sunma konusun-da küçük bir tereddüt ya asa da ar-kada lar yla yapt isti arenin ard n-dan ekrana ç kmaya karar verir. Ki-tapta uzun uzun insana sayg , objek-tif habercilik, güven ve anla l r ol-maktan da bahseden Gülen, “Ken-dimi garson gibi hissediyorum.” di-yerek ba ar da kanal n kap s ndaki güvenlik görevlisinden uyduda çal -an mühendise kadar geni bir yel-

pazeyi i aret ediyor.

NE OLUR B R YUDUM SURamazanda ezan saatleriyle haber saatlerinin çak mas hiç üphesiz en çok sunucular etkiler. Yak n za-manda medyada gündem olan, “su-nucu yemek yerken görüntülendi” haberlerini bir hat rlay n. Bu du-rumla ilgili Kemal Gülen’in de ilginç bir hat ras var: Ezan okunmu . Her-keste bir tela . Kameraman elindeki dürümü s r yor. Rejidekiler ne bul-dularsa yiyorlar. Kan ekeri dü en Gülen’in imdad na masan n alt na saklad bir bardak su yeti iyor. VTR’nin girmesiyle suyunu içiyor ve yay na devam ediyor. Kameran n gücünü ve pek çok insan n kamera kar s nda ikinci bir ki ili e bürün-dü ünü de anlatan Gülen’in ilk ki-tab Cam n Arka Yüzü, merak eden-ler için ufuk aç c bir çal ma. Türkiye’de ayn kanalda en uzun süre ana haber sunan Kemal Gülen, k rmadan, dökmeden kimseyi incit-meden, insanlar rencide etmeden mesle in inceliklerini gösterdi i ki-tab nda, yapt i in görünenden ne kadar da farkl oldu unu ya ad örneklerle anlat yor...

T B

Page 34: Kitap Zamanı

34

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI ROMAN

Cambridge Üniversitesi son s n fta okurken, 21 ya n-da nci Gibi Di ler roman ile yazarl a ad m atan Za-die Smith, “Birisi bana gös-

terinceye dek onu yazd m bilmiyordum.” dedi i deneme kitab Bugün Farkl Dü ü-nüyorum ile bir kez daha Türkçede. Smith, okumak, görmek, hissetmek ve an msamak ba l klar ndan olu an denemelerinde haya-t ndaki ve alg s ndaki de i imlerin izlerini sürüyor. Kitapta, Smith’in edebiyat n usta-lar yla söyle mesi, sinema tutkusu, aile ba -lar ve çocukluk an lar yer al yor.

Her meslek için geçer-li ba ar kurallar mümkün müdür? Büyük nsanlar Kulübü kitab nda Arif Ars-lan, bu soruyu sormaktan

öteye geçip cevaplar s ral yor. Her mes-lek için geçerli, yerel ve küresel örnekler-le 30 ba ar kural n yazm Arslan. An-tik ça lardan yirmi birinci yüzy la, ba ar kültürüne ad n yazd ran insanlar e li in-de ba ar ya giden yolu tarif ediyor. Ba ar kültürünü besleyen eser, kariyer merakl -lar n n ilgisini çekecek türden.

Demokrasi kavram Türki-ye’deki siyasi gündemin son y llarda en fazla tart -lan meselelerinden biri. De-mokratikle me tart mala-

r n n bir ad m ötesine geçen Demokrasinin Sosyolojisi, Türkiye’de demokrasi olgusu-nun, paradokslar ndan ba ms z olarak ele al nmas na dikkati çekiyor. Siyaset bilimci ve sosyolog Ali Ya ar Sar bay, Türkiye’nin içinde bulundu u siyasi gündemden yola ç karak ço unlukçuluk ile ço ulculuk ara-s nda sal nan toplumsal maceram z derin-lemesine bir bak aç s yla irdeliyor.

Akademisyen Osman Titrek’in eseri, ismiyle mü-semma bir ekilde, zekâ kavram n n tarihi süreç içe-risindeki anlam de i imi-

ni ele al yor. Bunu yaparken yeni ku aklara, ö retmen adaylar na ve çocuklar na de er veren anne-babalara rehberlik etmeyi de amaç ediniyor. Özellikle 1980’lerden sonra h zl de i en dünyada, zekâ kavram nda or-taya ç kan yeni aç l mlar olaya farkl bir bo-yut kazand rd . Çoklu zekâ anlay , duygu-sal zekâ (EQ) yakla m hem e itim sistem-lerini hem de çocuklar derinden etkiliyor.

Avrupa’n n ve dünyan n gözü önünde bir katliama maruz kalan Bo naklar n mazlumiyet hikâyeleri bu-günden k yamete dek anla-

t lsa yine de bitmez. imdilerde ülkemiz için bir ‘turizm’ ülkesi olarak hayli ra bet gör-se de, vaktiyle Bosna Hersek’e yard m eli uzatmakta yetersiz kalm t k. Hacer Öztürk, 2008-2011 aras nda kald bu ye il ülkenin, yak n tarihindeki kan k rm z an lar dev ir-mi . Osmanl ’n n yetimi Bosna’n n bugün bile vicdanlar kanatan son dönem ma duri-yet hikâyeleri, okuru bamtelinden yakal yor.

Divan- Hümayun’da kâtip-lerin ve kalemlerin reisi ko-numundaki reisülküttaplar, devlet i lerinin Bab âli’de görülmeye ba lamas , Os-

manl ’n n diplomatik ili kilerinin geli me-si ve kurallara ba lanmas yla bugünkü an-lamda d i leri bakanl görevini de üst-lendiler. 17. yüzy l n sonlar ndan 1836’da Umur- Hariciye Nezareti kurulana kadar devletin d ili kilerini de yürüttüler. Naz r

entürk, kitab nda Osmanl diplomasi tari-hi çerçevesinde reisülküttaplar n 118 y ll k Bab âli serüvenine k tutuyor.

Dünyan n en tekinsiz, ki-milerine göre de en ‘ba-ar l ’ istihbarat örgütü

kabul edilen Mossad’ n gizli operasyonlar de ifre

mi oluyor? Michael Bar-Zohar ve Nis-sim Mishal taraf ndan kaleme al nan, 21 bölümden olu an ve 30’dan fazla gizli ve önemli operasyonun detaylar n içe-ren kitap, Mossad’ n ba ar s zl klar n ve gizlerini anlat rken propaganda yap-may da ihmal etmiyor. Koton Kitap ta-raf ndan yay mlanan Mossad, merakl lar için iyi bir seçim olabilir.

Zadie Smith’ten denemeler

Çilingir pe inde hayat m z

Ço unculuk mu, ço ulculuk mu?

Zekân n bin bir türlü haliOsmanl ’n n yetiminden hat ralarBir devrin diplomatlar Mossad’ n en gizli operasyonu

BUGÜN FARKLI DÜ ÜNÜYORUM, ZADIE SMITH, EVEREST YAYINLARI, 335 SAYFA, 18 TL

BÜYÜK NSANLAR KULÜBÜ, ARF ARSLAN, BABIAL KÜLTÜR YAYINCILI I, 184 SAYFA, 9 TL

DEMOKRASNN SOSYOLOJS , AL YA AR SARIBAY, TMA YAY., 288 SAYFA, 18.50 TL

IQ’DAN EQ’YA, OSMAN TTREK, PEGEM AKADEM, 176 SAYFA, 13 TL

BOSNA’NIN HAZNELER, HACER ÖZTÜRK, KURGAN EDEBYAT, 120 SAYFA, 6 TL

BABIÂL ’NN RESÜLKÜTTAPLARI, NAZIR ENTÜRK, DO AN KTAP, 140 SAYFA, 12 TL

MOSSAD, MICHAEL BAR-ZOHAR, NISSIM MISHAL, KOTON KTAP, 472 SAYFA, 27 TL

ASLIHAN KÖ EKO LU

930’larda Türkiye’nin sosyal ve siyasi anlamda genel havas ma-

lum: 1929 Dünya Ekonomik Buhran ’n n etkisiyle kendini iyiden iyi-ye hissettiren kriz, ard ndan olu an sos-yal ho nutsuzluk ortam , i gal y llar ndan sonra yaln zca maddi refah de il, insani de erler bak m ndan da artan beklenti-ler... Ülkede mevsim sonbahar bile gör-meden k a dönmü gibi. Beklenense ka-p dan s zacak küçük bir umut . te tüm bu sebeplerdendi biraz da Serbest Cumhuriyet F rkas ’na ba lanan ümitler. Sonras nda ise ya anan hayal k r kl klar , suya dü en hayaller... Zekeriya Y ld z, Yalanc Bahar adl ro-man nda i te bu döneme misa r ediyor okuru. 14 bölümden olu an çal mas nda, Cumhuriyet’in ilk demokrasi ve çok parti-li hayata geçi deneyimi olan Serbest Cum-huriyet F rkas ’n n kurulma a amas n ele al yor. Ki isel ç karlara ba l kurulan korku imparatorlu una ve toplumda buna ba -l olu an alg ya geni tasvirlerle yer veri-yor. Roman n ba nda dönemin atmosferi-ni zmirli genç avukat Karagöz Mehmet’in hikâyesinden solumaya ba l yoruz. Karagöz Mehmet’in, bas n özgürlü ünün ciddi s n r-lamalara maruz kald bu dönemde muha-lif bas n kadrosuna kat lmas ve sonras nda ya ad zorluklar okuyoruz. Hikâye, onun üzerinden devam edecek krine kap lsak da roman ilerledikçe dönemin siyasi ya anm -l klar yaln zca arka planda kalm yor, politik aktörler ve di er tarihi ahsiyetler de giriyor devreye. Bask alt nda, demokratikle me ve yeniden iyile me umuduyla kurulan dü ler dile geliyor, yaln zca dönen entrikalar üze-

rine hayaller kuruldu unun fark edilmesi de uzun sürmüyor. K sacas , farkl görü lerden karakterlerin zaman zaman kesi en hayat-lar dönemin etkisiyle olu an ortak bir ruh halinde son buluyor: Hayal k r kl … Türk siyasi tarihinde yoruma aç k bir mevzu olan Serbest Cumhuriyet F rkas ’n n neden kuruldu una dair görü lerini de yer ortaya koyuyor yazar. Serbest F rka’n n sa-dece demokratikle me ve muhalif parti ih-tiyac yla kurulmad n n alt çiziliyor. Karak-terler aras nda gazetecilerin olmas ve onlara ayr lan uzun diyaloglar da yazar n bu amac -na hizmet ediyor sanki… Temel vurgunun birden fazla karakter üzerinden yap lmas yer yer ak c l a gölge dü ürse de, dönemin farkl kesimler üzerindeki etkisini vurgula-mas bak m ndan önemli. Peki, dönemi bir romandan okumak ne kazand r yor okura? Eserin dilinin gayet ak -c oldu unu belirtelim öncelikle. Tabii ba -lamadan önce döneme dair en az ndan ge-

nel hatlar yla bilginiz olmas gerekiyor. Eser-de payla lan anekdotlar ve hikâyedeki can al c detaylar kalan bo lu u doldurmaya ye-tiyor zaten. Örne in, dü ünce özgürlü ü-nün sekteye u rad , bunun ceremesini en çok da gazetecilerin çekti i dönemde, a k-lar n bile etkilendi ini Karagöz Mehmet ve ni anl s Yasemin’in ya ad klar üzerinden okuyoruz… Dönemi aktarmadan önce uzunca bir haz rl k sürecinden geçti ini anlat yor Zekeriya Y ld z kitab n n sonun-da. Yaln zca kaynak taramas yla kalmay p, romanda geçen bölgelerde döneme tan k-l k eden insanlarla hasbihal etti i bilgisini veriyor. Bu birliktelik diyaloglara da yans -m . Özellikle ive olarak dilde görülen s -cakl k zaman zaman kendini hissettiriyor. Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan Serbest Cumhuriyet F rkas ’n n böy-le bir çal maya konu olmas , okurda me-rak uyand rmas ve merakl s n da ara t r-maya sevk etmesi bak m ndan önemli.

Zekeriya Y ld z, 1930 Yalanc Bahar roman nda Serbest Cumhuriyet F rkas ’ndan beklentileri ve ya anan hayal k r kl n anlat yor. Siyasî aktörler ve tarihî ahsiyetlerin de misa r edildi i eser hem dönemi hem de insanlar üzerindeki yans malar n ele alm .

Serbest F rka’n n roman

1930 YALANCI BAHAR, ZEKER YA YILDIZ, NES L YAYINLARI, 302 SAYFA, 14 TL

1

Page 35: Kitap Zamanı

35

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI S NEMA

Salâh Birsel, üslubu, öz-gün dili ve anlat m yla de-neme ustalar aras nda e -siz bir yere sahip. Deneme-lerinde, var olanla yetinme-

yip da arc m za yeni sözcükler de ekleyen Birsel, bizlere ince elenip s k dokunmu bir dolu bilgiyi de cömertçe hediye eder. Türk-çenin büyük ustas , “Denemelerimin kah-ve söyle ileri gibi daldan dala konmas n ve ba lad yerde de il ba lamad yerde bit-mesini severim.” sözünün ne kadar hakiki oldu unu, y llar sonra yeniden yay mlanan iir ve Cinayet kitab nda gösteriyor.

Matbuat m z n güzide kalem erbab Ahmet Tu-ran Alkan’ n k vrak üslu-buyla klavyesinden bil-gisayar ekran na oradan

da gazete ve mecmua sayfalar na sü-zülen birbirinden ‘gayri ciddi’ yaz lar, Ne eli Kitap’ta toplant . Kitab n ‘ne eli takdim’ini yazan Takdimciba Mehmet Efendi’nin pek ciddi sunumunda ifade buyurdu u gibi “Ne eli Kitap, patlam m s r k vam nda ha f, çabuk tüketilen ve insanda açl k hissini tetikleyen nite-likte e lenceli yaz lardan müte ekkil.”

Haydar Ergülen’in bir söz-lük maddesi titizli inde ha-z rlad kitap, A’dan Z’ye 29 maddelik bir ansiklo-pedi. Asl nda, A’dan Z’ye

okur taraf ndan yaz lmay bekleyen yüzler-ce kavram önerisi. A ktan me ke, ruhtan gövdeye, çocukluktan yeti kinli e, oyun-dan hakikate, depresyondan paranoyaya, vefadan vedaya, unutmaktan hat rlamaya, tutunamamaktan kaybetmeye, kad nlar-dan erkeklere, eskiden yeniye... Derdini an-latamayanlar için e lenceli, kederli, hüzün-lü, komik, ironik bir hayat kitab .

Hollandal air, romanc ve gazeteci Cees Noteboom, son roman Bütün Ruhlar Günü’nde kalemini meta -zik alanda gezdiriyor. Ken-

di kurgulay p yönetti i televizyon belgesel-leri çeken, k rk be ya ndaki Arthur Daane, Berlin’de ya amaktad r. Kar s n ve k z n bir uçak kazas nda kaybetti inden beri yaln z-l k ve melankoli içinde gözlemci konumuna çekilmi tir… Yirminci yüzy l insan n n ken-disine sormas gereken bütün sorular dile getiren kitap, felse altyap syla da 79 ya n-daki Cees Noteboom’un en ‘genç’ roman .

iirin cinayetle ili kisi

Ne elendiren yaz lar

Derdini anlatamayanlar için…

Ruhlar n izinde…

R VE CNAYET, SALÂH BRSEL, SEL YAYINCILIK, 136 SAYFA, 10 TL

NE EL KTAP, AHMET TURAN ALKAN, KAPI YAYINLARI, 285 SAYFA, 15 TL

PARADOKS DYALEKTKA, HAYDAR ERGÜLEN, KIRMIZI KED YAYINEV, 264 SAYFA, 19 TL

BÜTÜN RUHLAR GÜNÜ, CEES NOTEBOOM, ÇEV.: BURCU DUMAN, YKY, 288 SAYFA, 18 TL

GÜNSEL I IK

u ça da dervi i; s rt nda aba, elinde asa, bir da ba-nda arasak bulur muyuz,

beyhude bir çabaya gönül indirmi mi oluruz? Ya o dervi ; sinema salonla-r nda, lmlerin kareleri aras nda dola-

yorsa? Revolutionary Road’un bir rep-li inden havf ve recaya kanat aç yor, Black Swan’dan tekamül ile tekemmü-lün s n rlar na yürüyorsa... Yetene im olsa da bir gün bir lm çeksem Dücane Cündio lu veya

onun gibi bak a sahip biri taraf n-dan de erlendirilmesini arzu eder-dim herhalde. Her eser, onu görüp hakikatine vak f olacak bir göz oldu-

u nispette ‘eser’se; bu, ki isel bir te-menniden ziyade olmazsa olmaz bir ihtiyaca i aret eder asl nda. Vizyona giren lmlerle ilgili tan -t m/ele tiri yaz lar her hafta gazete-lerde ve her ay kimi dergilerde yer al -yor ( imdi bunlara, takip etmekte zor-land m z internet siteleri de eklendi). Birkaç ayda bir yay mlanan ve lmleri, di er mecralardan daha derinlemesi-ne incelemeye çal an dergiler de var ancak görebildi im kadar yla onlar n da ço u, meselelerin ‘toplumsal’ bo-yutuna ilgi duymaktan öteye gidemi-yor. Oysa benim de aralar nda bulun-du um bir seyirci grubu, perdeye yan-s yan o büyülü a, hakikatin dürbü-nüyle bakmak, gözlerini ve zihinleri-ni bu yönde e itmek istiyor. Buna ce-vap veren bir mecra olmay da üç be

ki ilik dost meclislerine havale ediyor konuyu. Dücane Cündio lu, gazete-deki kö esinden, tek ba na say s z muhatab na seslenerek böyle bir ihti-yaca kar l k veriyordu. imdi o yaz lar Sinema ve Felsefe ad yla kitapla t .

DÜZENDEN UZAK, HAK KATE YAKINunu ba ta söylemekte yarar var;

Cündio lu’nun bütün de erlendir-meleri, tahayyülün, tutkunun, a k n olan n temelinden yükseliyor. Yani, ba ta bir zamanlar ayn gazetede yaz-d klar Ali Murat Güven olmak üze-re, kimilerinin bekledi i ya da sand -

gibi, kar s na gelen eseri ‘düzen’e sadakati, katk s oran nda de il, bila-kis ‘düzen’den ne kadar uzak, hakika-te ise ne kadar yak n durdu uyla de-

erlendiriyor. Bunu yaparken ba bo nihilizm ya da anar izm güzellemele-ri dö eniyor da san lmas n; yasland hikmet kavramlar , esasen bütün ez-berleri silip p r l p r l anlamlar n önü-nün aç lmas na vesile oluyor. te bu yüzden Lars Von Trier’in Anti-Christ’ için dört ayr yaz , Melancholia’s için de Newton’dan Goethe’ye, Nâz m Hikmet’ten Hira Da ’ndaki uzlete yürüyen, hat r say -l r uzunlukta bir yaz kaleme al yor da bu ça r mlar n yar s ndan bile yok-sun, esasen böyle bir amaç da gütme-mi olan Veda, Mustafa, Hür Adam gibi i lere “va esefa” diyor. Mezkur lm-lerin sinemadan da sanattan da fel-se arka plandan da yararlanmam , yaln zca ‘düzen’in en basitiyle tem-

sili olmas bir yana; Cündio lu, Can Dündar’ n Mustafa’s ndan hareket-le u tespitte bulunuyor: “Mustafa bel-geseliyle Can Dündar ne Musa’ya ya-ranabildi ne de sa’ya. Musa da kim, demeyin. Musa demek, toplum de-mek. Toplumun ço unlu u. Yasaya göre davrananlar, yarg layanlar, karar verenler, asanlar, kesenler, besleyen-ler. Malum a, Musa denince akla Tev-rat gelir, gelmeli. Yani Tora. Yani Töre. Yani Yasa. Kurallar. On Emir. On bin-lerce emir. Olumsuz ça r mlar yla; buyruklar, yasaklar, genel kan lar, al -kanl klar. Standart olan, resmi olan. Kas ve demir. (...) Peki sa? sa, dü ün-cenin ve sanat n ara sokaklar . Ara so-kaklar m sadece, arka sokaklar . Akl n ve duygular n. Marjinal olan n. Kena-r n, kenardakilerin. Sezginin ve asale-tin. Sükunetin. Derinli in. Seçicili in. Kaç n lmaz olarak soylu kibir ve uka-lal klar n.” Herhalde bu en yal n mukayese bile bir kir vermi tir yazar n; nelere, nas l bir gözle, nas l da en temeline inip bakt hakk nda. Cevher kadrini cev-herfüru an olmayan bilmez, demi ler. Yaln zca sinema tarihinden haberdar olmak, çekim aç lar ndan anlamak, bir-kaç da kitap devirmek, sinema gibi bir cevheri ke if ve fehmetmeyi de il olsa olsa onun dolaylar nda dola may sa -layabilir. Cevherfüru ana kulak verirse-niz cevherin kadrini tespit ve teslim yo-lunda arka sokaklarda biteviye ke i er-de bulunabilir, vecd ile kendinizden geçebilir, zevkle ölebilirsiniz.

Dücane Cündio lu, gazetedeki kö esinden okura ula t rd - sinema yaz lar n Sinema ve Felsefe ad yla kitapla t rd .

Yazar, ele ald yap mlar ‘düzen’den ne kadar uzak, haki-kate ise ne kadar yak n durdu uyla de erlendiriyor.

Dervi sinemaya giderse...

S NEMA VE FELSEFE, DÜCANE CÜND O LU, KAPI YAYINLARI, 224 SAYFA, 15 TL

Melancholia - Lars Von Trier (2011)

B

Page 36: Kitap Zamanı

36

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI SPOR

Mesnevi’nin ilk on sekiz bey-ti, adeta bu k ymetli eserin kalbi gibidir. Çünkü bunlar, bizzat Hz. Mevlana’n n yaz-d beyitlerdir. Di er beyit-

leri ise halifesi Hüsameddin Çelebi’ye söy-leyerek yazd rm t r. lk on sekiz beyit için “Mesnevî’nin Fatiha’s ” tabiri kullan l r. Bu tabir hem Fatiha sûresine i aret eder hem de ilk on sekiz beytin Mesnevî’yi açan ve özünü anlatan yönüne dikkat çeker. M. Fa-tih Ç tlak, Mesnevî’nin s rr olan bu on sekiz beyti, daha evvel kaleme al nm erhlerden farkl bir tarzda erh ediyor.

Geçti imiz aylarda bas n n ciddi yazarlar aras nda hay-li ate li bir ‘ slâmc l k’ tart -mas ya anm t . Uzun süren bu tart man n tara ar ndan

Mümtaz’er Türköne, ‘kavgada yumruk sa-y lmaz’ diyerek mevzuyu kitap sayfalar na ta d : “Bu kitap, master tezimden sonra en k sa zamanda bitirdi im ikinci kitap oldu. Söyleyecek sözüm vard ve söyleyecekleri-mi önemsiyordum. Benim de akademik ha-yat mda edindi im bir ‘ slamc l k uzmanl ’ s fat m var. Söylediklerimi önemsemesem bu kitab kaleme almazd m.”

Mehmet Gündem, s-hak Alaton’un Lüzumlu Adam kitab yla ba latt s ra d hayat hikâyesini anlatmaya serinin ikin-

ci kitab Lüzumsuz Adam’la devam edi-yor. Kitab n ilgi çekici ismi, Alaton’un, “Erken ya larda, varl kl olman n öte-sinde daha neler var diye kendime sormaya ba lad m. 65 ya ma geldi-

imde bir yaz yazd m. Yaz n n ba l - ‘Lüzumsuz olabilmek.’” cümlesin-

den kaynaklan yor.

Günlük hayatta a ina ol-du umuz, s kl kla kula -m za çal nan sözleri hat r-layal m. O delikli kayan n ötesinde hazine varm ...

Kredi alman n püf noktalar varm ... Bu memlekette güpegündüz adam kaç r l r-m ... Bu i ler telefonda konu ulmazm ... Hüseyin Tunç’un roman nda, varl n ve yoklu un, bekleyi içerisinde sorgulanan bir a k n, de i en sosyal ve ekonomik ya-p m z n tarihi, a rt c detaylar ve ak c bir üslupla kendine yer buluyor. Kay p Renk, hayat n sorular kadar cevaplar da içerdi-ine inananlar n öyküsü.

Dinle Mesnevi’den neler anlatmakta

slâmc l k öldü mü, dirildi mi?

Bir i adam n n ‘lüzumsuz’ hayat

Her kay p bir renk b rak r

18 BEYT DNLE, M. FATH ÇITLAK, SUF KTAP, 144 SAYFA, 8.50 TL

DO UM LE ÖLÜM ARASINDA SLÂMCILIK, MÜM-TAZ’ER TÜRKÖNE, KAPI YAY., 190 SAYFA, 12 TL

LÜZUMSUZ ADAM SHAK ALATON, MEHMET GÜNDEM, ALFA YAYINLARI, 492 SAYFA, 24 TL

KAYIP RENK, HÜSEYN TUNÇ, NESL YAYINLARI, 440 SAYFA, 17 TL

AHMET ÇAKIR

a tan söylemem gerekiyor, bu kitab n yazar Ömer Se-

rim, tan d m biri. Türkiye Spor Yazarlar Derne i’nin Levent’teki merkez tesisinde s k s k görü üyo-ruz. Ayr ca TRT kökenli olmak gibi or-tak bir özelli imiz de var. Onu tan y n-caya kadar futbol fanatikli inin gençlere özgü bir durum oldu unu dü ünürdüm. Epeyce ileri ya larda da nas l böyle olu-nabilece ini onda gördüm. Ömer Serim’in Fenerbahçe fanatikli-i anlatmas kolay olmayan bir olgu. Ona

göre Sar Lacivertli hiçbir ey kötü, yan-l , eksik lan olamaz; bu renkler hiçbir olumsuz s fatla yan yana gelemez. Ayr -ca, sadece Türkiye de il bütün dünya Fe-nerbahçe dü manlar yla doludur! Dün-yaya böyle bakan birinin yazd kitab okumadan da içinde neler bulundu unu anlamak çok zor de il. Hele 3 Temmuz süreciyle ilgili olarak olaya hangi aç dan bakt n tahmin edebilmek çok kolay. Zaten kitab n “Bir Linç Belgeseli” eklin-deki alt ba l da çok ey anlat yor.

HERKES FENER’E DÜ MAN!Fenerbahçe ile ilgili olmayan konularda Ömer Serin sakin, makul, dengeli, sa du-yulu biri. Ba ka kitaplar da yazd na göre entelektüel kimli iyle ilgili fazla bir ey söylemeye gerek yok. Uzun y llar TRT’de çal p Yorgun Sava ç gibi önemli yap m-larda görev alm biri o. Hatta bu lmin ya-k lmas rezaletini konu edinen ibret belge-si bir kitab da var. Ancak i Fenerbahçe’ye gelince Ömer A abey bamba ka biri olu-veriyor. Örne in, ona göre hakemlerin hemen tümü Sar Lacivertli tak m aley-hine çal r, hiç ba ka dertleri yoktur! GS, BJK, Trabzonspor, Bursaspor hep kay r l r; Fenerbahçe ise sürekli haks zl klarla kar -la r. Bunun gibi daha bir y n kötüleme, engelleme ve y kma çabas na kar n yine de en büyük Fenerbahçe’dir! Belki bütün bunlar anlamak bile müm-kün olabilir ancak Son Kale Fenerbahçe adl kitap için ayn eyi söyleyebilmek çok zor. Çünkü öncelikle 304 sayfal k kitapta anla-t lmaya çal lanlar herhangi bir kö e ya-z s nda rahatl kla özetleyebilirsiniz. Serim, 3 Temmuz sürecindeki Fenerbahçe’yi sa-vunmak istiyor ama bu konuda di e do-kunur bir ey söylemiyor. Gazetelerde, te-levizyonlarda b kt r c derecede s k günde-me getirilmi olan birtak m suçlamalar ve

savunmalar toplam elimizdeki. Yazar m z kitab n , bu süreçte günü gününe tuttu u notlar üzerinde çal arak olu turdu unu söylüyor ama en can al c olaylardan bile söz etmiyor. Örne in, id-dianame ile ilgili hemen hiçbir ey söy-lemiyor. Kitab n iç örgüsü denilebilecek bir planlama da söz konusu de il. Birbi-riyle ilgili ilgisiz bir y n laf birbiri ard -na dizilmi ... Kitab n arka kapa ndaki “Cumhuriyet’in kaleleri birer birer dü ü-yor. Atatürk’ün Cumhuriyeti hasta; Fe-nerbahçe, Türkiye Cumhuriyeti’nin zapt edilmek istenen kalelerinin sonuncusu.” diye sürüp giden ifadeler Serim’in yap-mak istedi ini iyi anlat yor. Bunlar hemen hiçbir ey anlatmayan genellemeler. Üstelik tam tersini kan t-lamak çok daha kolay. O sözünü etti i mecralarda Fenerbahçe’nin haddinden ziyade kollanmas , sürekli bir rahats z-l k konusudur. Hatta bu nedenle ‘Fener-li Bas n’ diye bir kavram bile do mu tur. Sar Lacivertli kulübün önemli bir tiraj ve reyting unsuru olmas nedeniyle kollan-mas da zorunluluk olarak görülür. Kitab n hem do al hem ilginç yanlar n-dan biri, Ergenekon savunmas . Serim’e göre Ergenekon kapsam nda gündeme gelen olaylar n hepsi fasa so! Olaylar n içinde ad geçen, vahim suçlamalarla kar kar ya bulunan insanlar hiçbir yanl i e giri memi birer melek! Haks z suçlama-

larla onlar bu durumlara sokanlardan da elbet bir gün hesap sorulacak. Ancak bu tür saptamalar kitab n içinde ba ka s k n-t lara yol aç yor. Örne in, Fenerbahçe ve 3 Temmuz süreci konusunda yazar m z-la ayn görü te olan Cengiz Çandar’ n, Er-genekon konusunda tam tersi bir nokta-da bulunmas çok tats z bir durum. Yani Çandar Fenerbahçeli yan yla makbul biri Serim için, fakat Ergenekon konusunda yanl a saplanm durumda... Hem kitab n hacim olarak büyümesi hem de yazar m z n entelektüel kapasitesinin ortaya konulmas için de i ik bir yola ba -vurulmu . Kitab n içinde italik olarak dizil-mi çe itli tarihsel ve toplumsal linç olayla-r na yer verilmi . ABD’deki McCharty dö-neminden tutun da Halide Edip’in Vurun Kahpeye’sine, Sokrates’in u rad zulüm-den Che Guevara’n n öldürülmesine ka-dar s n r tan mayan bir geni likte bu al nt -lar... Hemen tüm örneklerle ilgili olarak ‘ne alaka’ dememek elde de il.

B RAZ C DD YET LÜTFEN!3 Temmuz sürecinin Fenerbahçe’yi y k-mak üzere kurgulanm oldu unu dü-ünmek ve bunu kan tlamaya çal mak

da anla l r bir durum olabilir. Fakat bu-nun için ortaya daha ciddi bir çal ma koymak gerekiyor. Fenerbahçe’nin ba-

ndan Aziz Y ld r m’ n uzakla t r l p yeri-ne Sabri Ülker’in getirilmeye çal ld gi-bisinden saçmal klar ciddi eyler diye gö-rüp kitaba koyarak istedi iniz yere vara-bilmek olanakl de il. Cemaat suçlama-s ba ta olmak üzere polise, yarg ya, med-yaya sayd rarak bir ey söylemi olmuyor-sunuz. Do rusunu isterseniz, kitab n ye-tersizli inden do an s k nt , kendi kendi-ni cezaland rmas diye adland r labilecek bir sonuç veriyor. öyle: Kitap ç kal bir y l olmu (Aral k 2011), benim gibi bir spor kitaplar kurdu bile varl ndan ancak ha-berdar oluyor! Hani nerede 25 milyon Fe-nerbahçeli? Son kalenin dü memesi için ne yapmalar gerekti ini bu kitab alarak ö renmeleri gerekmez mi? Herhalde bin adet bas lm olan kitab n bir y l içinde ikinci bask s bile yap lamam . Böyle olmaz Ömer A abey! Sa lam bilgi ve belgelerle, ciddi dayanaklarla, ka-n tlanm varsay mlarla, farkl ve ilginç görü lerle olu turulmas gerekir bir kita-b n. Oysa elimizdeki, böyle bir kitab n yaz lmas için al nm notlar bile say la-mayacak kadar eksik bir çal ma. Biraz ciddiyet lütfen!

Ömer Serim’in Son Kale Fenerbahçe-Bir Linç Belgeseli adl kitab ba tan sona basmakal p birtak m suçlamalar ve savunmalarla dolu. 3 Temmuz sürecini anlatan yazar ba ka bir dünyada ya yor gibi...

‘Son Kale’ böyle mi savunulur?

SON KALE FENERBAHÇE, ÖMER SER M, NOKTA K TAP, 308 SAYFA, 14,50 TL

Ömer Serim

FOTO

RAF:

ZAM

AN, B

AHAR

MAN

DANB

Page 37: Kitap Zamanı

37

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI

Eski dünyada, entelektüel alg ile dinsel duyum aras nda bulu-nabilecek s n r-

lar, gerçekte görecedir ve iki dünyay bir-birine kapatmak amac yla çizilmemi -tir. Bu s n rlar, dünyalardan birinin di eri-ne hayat hakk tan mas ya da tan mama-s na yol açacak ölçüde kesinle ip kat la -m da de ildir; yörüngeleri ve yerleri de-i kendir. Be duyunun yard m ile alg -

lad m z gerçek dünya, insan n bu dün-ya ile ili kisi üzerine kurulan fantezilerin, insan gerçek dünya bilgisi hakk nda ya-n ltmayacak biçimdeki meta zik alg la-mas n n ve bu alandaki zihinsel ço alt m ile çe itlendirmelerin (spekülasyonlar n) kimi zaman kavgal , kimi zaman birbiri-nin alan na müdahale etmeden ve geçim-sizli e yol açmadan bir arada ya amas , iir dilinin açt imkânlar sayesinde mümkün olmu tur. Aristo’nun, varl klar duyular arac l yla alg lamay temel ald yöntemi ile Platon’un sezgileri öne ç kard yakla-

m eski Yunan dünyas ndan beri, sana-t , felsefeyi ve ba ka davran ölçümlerini içine alan iki ekolün simgesi halinde de-vam edip gitmekte. Homeros’un mitoloji temelli destanlar her iki ekolün izleyicileri taraf ndan okunmu , Shakespeare’in eser-lerindeki olay örgüsüne ve anlat m n ente-lektüel dokusuna biçim veren de iki tara birikimden ba ms z kalmam t r. Eski Yu-nan dünyas ndaki bu ikili yakla m, ba ta bni Sina’n n Meta zik çevirisinde görül-

dü ü üzere, 12. yüzy ldan ba layarak slam dünyas na geçmi tir. Benzeri yakla mla-r n Do u dünyas nda ba ka bir surette bu-lunmad n söyleyemeyiz. Konular ndan ve içerdi i bilgilerin alan ndan dolay , hiç de öyle oldu u san lmad halde Muh-yiddin bn Arabî’nin Fütuhât- Mekkiyye adl ünlü eseri mant kla do rulanabilir bi-çimde, dü ünce silsilesinin kelimelere dö-külmesi halinde bir üslupla yaz lm t r. s-lam dünyas n n hemen her yerindeki ve ta-bii ki Türkçe iirin dünyas ndaki varl k alg -s üzerinde belirleyici olan eserlerin anlam-sal temelinde, ço unlukla Muhyiddin bn Arabî’nin kaleminden ç km eserler yer al-m t r. skendernâme, Selimnâme ve benze-ri biçimde yaz lm , tarihi konulu mesne-vilerin gerisinde de ayn entelektüel dün-ya kavray n n ve alg biçiminin bulundu-u aç kt r. Günümüzün entelektüel iklimi-

ni olu turan bilgiler toplam , eski dünya-

da ya ayanlar n sahip oldu undan büs-bütün farkl odaklara yönelmi iken, eskilerin, tarihsel olaylar n anlat m -na tahsis ettikleri iirsel çal malar-da akla uygun ya da uydurulmu bir üslubu tercih etti ini görüyo-ruz. Bir olay ba kas na anlat-mak amac yla i e ba lay nca, ak zedelemeyecek bir üs-lubun kendili inden do mu olmas akla uygun gelebilir.

A R N ALGISI B R BÜTÜNDÜRnsanl n belirsizliklerle örül-

mü geçmi inde, belirlenebi-lir haldeki zihinsel çat ma görü-nümleri yok ya da bize kadar gel-memi de il. Kendisini dini duyu-un ikliminden özenle ay ran entelek-

tüel dü ünce ortam , 17. yüzy ldaki bilim-sel devrimlerden sonra meta zikten ba-

ms z olarak alg lanmak iste inde srar-l oldu. unu belirtmeliyiz ki, srar felse-fededir; o da felsefecilerin bir bölümünün ye lemesidir. iiri felse tart ma alanla-r na çekmek isteyenlerin yapt n say-mazsak, iirin dünyas nda insan n zi-hinsel varl daima bir bütün olarak gö-rülmü ve zihinsel alg n n parçalanmas -n ola an sayan tart malar d lanm t r.

airin alg s bir bütündür; onda meydana gelebilecek çatallanma, bütünü yar m ha-line getirmez. airlerin tekdüze olmayan çat mal alg s n n düzyaz daki ard k ifa-de do rultusunda de il, bu alg n n varl -n n bir bütünlük oldu u göz önüne al na-rak anla lmas gerekir. Uçlar her zaman vard r; iir, alg s na önemsizlik atfedip her yerden sürüldü ü dönemlerde bile meta- zi in d land bir uçta toplanmam -

t r. Günümüzde iir üstüne dü ünü , ço-unlukla 17. yüzy ldaki meta zi i d la-

yan haliyle do ay aç klamak için ba vu-rulan ilkelerin, insanl k hallerini ayd nlat-maya yetmedi i görü ünden yola ç k yor. Bu noktadan, alg n n de i ik kap lar -n açan özgün bir iir formuna gelelim: lahiler ve ilahi konumundaki gazeller, günümüzün okurlar n n ilgisini zihinde ya anan bir tür iirsel deneyim olarak da çekebilir. Gerçekte bu nitelikteki manzum parçalar içsel deneyimlerin, ço unluk-la ta k n halinde ortaya ç km verimleri-dir. lahileri besleyen ve ilahilerin besledi i anlam dünyas na girmek istendi inde ise onlar n do u unu mümkün k lan co ku-dan uza a dü meksizin, tasavvufun ter-

minolojisine ba vurmak zorunlu. Çün-kü bilgi, bilginin insanda hayat bulma-s ve insani duyumda meydana gelen ka-barma, tasavvuf dünyas n n terminoloji-sinde kayna m halde bulunuyor. Aç kla-mas da ayn dünyadan sa lanan araçlar-la yap l yor. lahi niteli indeki verimler iir olarak okunmu ; ayn zamanda bir âyinin devam ya da parças eklinde alg lanm -t r. Örne in, Mevlevilik yolunun ba l -s bir airin, dervi lerin davran n anlat-t bir iirinin ya da “semâ” redi i bir ga-zelin okunmas , semâ’n n söz arac l y-la icras na (zihinde gerçekle mesine) yol açabilir. iirler sadece bu nitelikleri nede-niyle ve bir “hâl”in ya ant ya dönü me-sini sa lamak amac yla da okunmu lar-d r. lahilerin ritim kazanmas ve muha-taplar n etkileme ölçüsü, alg lanmalar n-

daki bu, âyinsel co kuyu art ran nitelikten ba ms z de ildir. Bir ba ka örnek olarak, Ganizâde Nadirî’nin “Mi’râciyye”sinde dinî duygudaki yo unlu un ve esrime-nin belirgin olu unu verebiliriz. Bu man-zumeyi okuyan ki i, iirin dokusunda bu-lunan kendinden geçme (vecd) halinin, okuma yoluyla kendisine aktar ld n his-seder. 16. yüzy l airi Nazîm’in, vecd hali-ne denk bir co kuyla yaz lm çok say da iiri, “na’t” niteli indedir.

T YATRO VE LAHBat edebiyatlar nda geli mi olup

Türkçe örneklerini 19. yüzy l-da gördü ümüz manzum oyun-lar, nas l ki, diyalog ve hareket ö esini iire yedirerek olu tu-ruluyorsa, burada sözünü et-ti imiz ilahiler de toplu ola-rak icra edilen bir âyini ya da bir ki inin tek ba na alg lad dü üncenin konusu üstündeki yo unla mas n ve ayr nt larda oyalanmaks z n genelli in de-rinlerine dalmay iirle birlik-

te getiriyor. Niyetimiz manzum tiyatro oyunlar ndaki tiratlar ya

da koro parçalar ile ilahi benze-ri metinler aras nda bir kar la t r-

ma yapmak de il. iirin, tan m ya-p lm , s n rl ve özel bir duruma tah-

sis edilmesiyle ortaya ç kan bir konu-munu, belirginle tirecek ve anla l r k la-cak bir ifadeyi bulmak istiyoruz. Tiyatro-da eylemin yo unla t zaman parçala-r büyük i lev görüyor. Bir eylemin ba la-mas yla bitmesi aras ndaki zaman parça-s , oyundaki amac n ço u zaman bir ge-rilim sahnesinde görünerek gerçekle ti i birimdir. iirin, kabarma halindeki duy-gu ve anlam yüklü zaman parças n sözle tespit ederek kal c k labilmesi, oyun yaz -m nda manzum söyleyi e ba vurmay ih-tiyaç k lan nedenlerden biri olmu tur. la-hiler de bir hareketi içeriyor ya da mevle-vi semâ’ nda görüldü ü üzere, hareketin davetçisi ve ba lat c s olabiliyor. lahilerde amaç, iir söylemek de il, üst düzeyde anlamla yüklü yo un anlar n, kimi zaman bedensel olarak da teslim ol-mak suretiyle zihinsel ya ant haline gel-mesini sa lamakt r. Bu ruh iklimini ba ka yerlere ve ba ka zamanlara ta yarak yeni-den canlanmas n sa layan da, deyi ye-rindeyse, veli- airlerin gönlünden kopup dilinden dökülen naz m parçalar d r.

lahiler ve ilahi konumundaki gazeller, günümüzün okurlar n n ilgisi-ni zihinde ya anan bir tür iirsel deneyim olarak da çekebilir. lahileri besleyen ve ilahilerin besledi i anlam dünyas na girmek

istendi inde, tasavvufun terminolojisine ba vurmak zorunlu.

klimler

LLÜ

STRA

SYO

N: Z

AMAN

, CEM

KIZ

ILTU

Page 38: Kitap Zamanı

38

3 ARALIK 2012 PA ZAR TE SÝKÝ TAP ZA MA NI USTA GÖZÜYLE

oca Ba vekil gür-lüyor kürsülerden,

“Padi ah m z Kanuni hazretlerinin

30 senesi seferlerde at üstünde geçmi iken,

dizide bakayoruz ki rahmetli kar k s-m na lâf yeti tirmekten dü mana k l ç ü ürme e mecâl bulamayor, ay pt r felan festek!” Aziz kaarîlerim, bu lâf zlar duyan bir ecnebî zanneder ki, Ba vekil her eye müdahil olayor, fikir hürriyetine cebren el koyayor! Haay r efendiler haay r; Ba vekil sadece siyaset yapayor. Her hafta efkâr- umûmiyenin önüne bir sak z atub sohbeti de i tireyor. Halbuki necîb milletimiz k r lm gibi bu nevzuhur Osmanl dizilerini seyret-ti i gibi Ortado u ve Balkanlarda dahi, “Aceba bu hafta Hurrem, kime ne fenâl k edecek?” diye merak ile takib eden say ya gelmez ahali vard r. O bak mdan lutfen böyle gürlemeleri ciddiye alub ken-dinizi gaza getirmeyiniz. Ba vekil’in bu kabilden esip ya malar , olsa olsa Muhte em Süleyman filminin ra betini art rmaktan ba ka bir netiyce tevlîd etmez. SEY RC HAK YK TAR HTEN HAZZETMEZSeyirci k sm hakiyki tarihten haz-zetmez ki muhteremler; hakiyki tari-hin bizzat kendisi –nas l tâbir edi-lir?- biraz kirlidir; elini yüzünü yumadan seyirci kar s na ç karulur ise ahaliye s k c , hatta menfûr gele-bilir. Ekser’ün-nâs bir hikâyede enti-rika, mebzûl miktarda yalan-dolan, haylice ümitsiz a klar ve kar -k z meselelerinden mütevellid buhranlar olsun ister. Nereden biliyorsun diye sual edersiniz: Misâl bak n z bizzat benim u kendi serencâm- ömrü-mün hakiyki safahat n nümûne ola-rak i aretle iktifâ eylerim. Ö ünmek gibi olmas n fekat her bir sahifas azîm muvaffakiyetler, an ve erefle lebâleb altun çerçeveler ve nice bir kahramanl klar ile müzeyyen olan sergüze timden bir filim yap lacak

olsa eminim ki ilk onbe dakiykadan sonra seyirci s k lub sinemay terk edecektir. Neyçün? Ey azizler, u hakiykati itirâf etmek, belki bir k s m dü manlar m n çekememez-lik damar na pek latîf gelecektir fekat i te söylüyorum; ay pt r söy-lemesi, bundan tam alt sene evvel böyük bir itina ile ne rolunan Melmeketi Kurtar r m Fekat Bir

artla ünvânl yegâne kitab- müfîdimin nüshalar hâlâ kuytu raflarda bekleyip durmaktad r. Mü teki miyim: Asla! S zlanayor, “Aman da u kitab üçer-be er satun al n” deyû size i mâra tenez-zül mü edeyorum: Kat’iyyen! Öyleyse neyçün bu sevimsiz mese-leyi zikrediyorum; zira aziz kaarî, seyirci taifesi, böyle mükemmel ve her zaviyeden kendine “Maa allah” dedirten bir insan sevimli bulma-d gibi hikâyesine de inanas gel-meyor. “ nsan sevimli k lan biraz da kusurlar d r” diye bir söz duy-mu idim; me er hakiykat imi .

N CE AN VE EREF LEVHALARI...Aziz dâvâ arkada lar m, bir insan n kendini medhetmesi budalal kt r; sak n ola ki, u sat rlar ma aldanub, “Bu herif neyçün her ay kendini ö üp duruyor?” eklinde vahim fikir-lere kap lmay n z. Ben size az evvel, hakiykat pek de sevimli de ildir dememi mi idim? Netekim asl na sadakatle kaleme ald m kitab m n fazlaca itibar bulmamas ol sebeb-dendir. te bu mülahaza ile muhterem muhiblerim, sergüze t-i ömrümün henüz kaleme al nmam nice an ve eref levhalar n kasd- mahsûs ile

nisyâna terkeyledi imi bilmeniz kâfi ve vâfidir. E er melmekette bu harikulâdelikleri hazma müsait bir zihnî vasat görse idim elbette ne -reylerdim fekat vasat müsaid gör-meyorum ve dahi esasen, “Haydi anlatay m da müstefid olsunlar” diye fikir de i tirsem, gördü ünüz üzre daha merhaba bile demeden sahifa-daki yerim bitiveriyor ayol.

an mdan muazzez,

sevgili kaari-lerim, Cenab-

Rabbü’l Alemiyn’in lutf-u keremiyle bu ay da

beraber olduk. Bendeniz, elham-dülillah eyiyim, sizin de eyi olman z temenni ederekden lak rd ma ba layorum. Efendim, Amerikal bir içtima-iyyatç olan Thorstein Veblen’in Aylak S n flar Nazariyyat namiy-le ma’ruf bir eseri vard r. Bu eserde, israf mes’elesini ele al r ve israf n fiyaka veyahud caka içün yap lan na conspicious con-sumption ad n verir;-yani, göste-ri çi istihlak! Bizim edebiyyat m zda bu neviden caka satmak maksadiy-le yap lan istihlakler, betahsis Tanzimat’ta, alafranga züppe taabiyr olunan Bihruz Bey, Felatun Bey nev’inden birtak m roman e has na tlaak olunur. Hilmi bey karda m ise fiyaka gayesile istihlakte ziyadesiyle müsrif olanlar n, alafranga züp-peler de il de, ngilizce taabiri-le, ‘dandy’ler oldu u kanaatin-dedir. Mesela, Tanzimat’ n me hur dandy’lerinden Halil

erif Pa a gibi...

‘BEAU ER F’: BO HER FHalil erif Pa a, yar atlar i tira eden, me hur ressamlar-dan tablolar alarak koleksiyon yapan, Paris’de zevk ü safa içinde idame-i hayat eden bir zâtt r. Herhalde vechen güzel oldu u içün Frans zlar n kendi-sini ‘beau erif’ deye tesmiyye etdiklerini de Hilmi bey karda-

mdan istima edeyorum. Frans zca okunu u itibariyle Osmanl lar kendisini ‘Bo Herif’ diye ça rmakdaidiler... Efendim, bütün bu lak rd lar niyçün etdim? Hemen arz ede-yorum: Bundan bir müddet

evvel, elime bir kazata geçdi. Daha do rusu, ehper Han m k z m, her zemanki gibi yevmi kazatalar kap c Niyazi vesate-tiyle getirdi inde muttali olmu idim. Bir kazatan n en mühim muharrirlerinden birinin bir mekalesinde u ibareye tesadüf etdim. “Hafta sonu iki gün Floransa’ya gitdim. Caravaggio’nun Baküs ve Medusa tablolar n görmek içün!” imdi buna ne buyrulur muazzez kaarilerim? Bu zat, s rf ve betahsis Caravaggio’nun tablolar n görmek içün Floransa’ya gitmi . Keyif de para da onun de il mi? Elbetde gider! Gitmesine git de, muhte-rem, niyçin bunu kazatandaki kö ende ilan edersin? Herkes, “Bak! Adam Caravaggio’nun iki tablosunu görmek içün Floransa’ya gitmi ! San’ati sev-mek i de bunun gibi olur! Aferin adama!..” desinler deye, herhalde... Muazzez kaarilerim, bu Veblen’in ‘fiyakal istihlak’ taabiyr etdi i vaz’iyyed de il midir?

DANDY B LE DE LS NYahu, Halil erif Pa a, yani ‘Bo Herif’, tablolar sat n alarak dandy adab nca caka satayor idi; sense o tablolar anca seyreder-sin, yürrü hadi! Do ru Floransa’ya... Muhterem, sen dandy bile de ilsin. Sana alafranga züppe bile demezler; “Görmemi in paras olmu , Floransa’ya, Caravaggio’nun Baküs ve Medusa tablolar n seyretmek için gitmi !” derler... Muazzez kaarilerim, bu ay da bu kadar. Telak y, in aallah gelecek aya. O vakde kadar, zât n za ho ca bak n z, Rabbime emanet olunuz. Au revoir can-lar m benim...

Sergüze t-i ömrümün henüz kaleme al nmam nice an ve eref levhalar n kasd- mahsûs ile nisyâna

terkeyledi imi bilmeniz kâfi ve vâfidir. E er melme-kette bu harikulâdelikleri hazma müsait bir zihnî vasat görse idim elbette ne reylerdim.

Sana alafranga züppe bile demezler; “Görmemi in paras olmu , Floransa’ya, Caravaggio’nun Baküs ve Medusatablolar n seyretmek için gitmi !” derler...

Fiyakal istihlake, Dandy’lere ve Caravaggio’nun iki tablosunu görmek için Floransa’ya gitmelere dair

‘Muhte em Recai’ filimi niyçün çekilmeyor?

C KRE CAÝ

GÜL LAP DANRFAN

KÜLYUTMAZ

Page 39: Kitap Zamanı

iPhone Uygulamamız Yenilendi!

Yeni birçok özelliğiyle iPhone uygulamamızı çok beğeneceksiniz!

kitapyurdu.com/iPhone

/kitapyurducom

kitapyurdu.com

Gelişmiş Sipariş Yönetimi

Barkod Okuyucu ile Arama

Geliştirilmiş Arama Fonksiyonu

Retina Ekran Uyumluluğu

Geniş Paylaşım Seçenekleri

Anında Web Senkronizasyonu

Yorum Fonksiyonu

Favorilerim Yönetimi

ve daha birçok özellik...

Page 40: Kitap Zamanı