evlİlİk uyumu İlİŞkİsİnde aİle İÇİ İletİŞİmİn … içi iletişim...düzenli...
TRANSCRIPT
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
HALKLA İLİŞKİLER ve TANITIM ANA BİLİM DALI
HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI
EVLİLİK UYUMU İLİŞKİSİNDE AİLE İÇİ İLETİŞİMİN
ROLÜ: KONYA ÖRNEĞİ
Şule KARADAĞ
DOKTORA TEZİ
Danışman
Prof. Dr. Abdullah KOÇAK
Konya-2015
iii
ÖNSÖZ/TEŞEKKÜR
Aile, toplumların, iletişim ise insanlığın temel yapıtaşlarıdır. Nasıl aile olmadan
toplumların varlık nedeni ortadan kalkıyorsa, iletişim olmadan da birey olmak
anlamsızlaşmaktadır. Bu iki olgunun birleşiminde ise sağlıklı ya da sağlıksız aile kavramı
ortaya çıkmaktadır. Günümüz toplumlarında aile olgusu giderek değerini kaybetmekte,
dejenerasyon, aile içi şiddet, boşanmalar gittikçe artmaktadır. Birçok araştırmaya göre;
bunun başlıca sebeplerinden biri de iletişimde sağlanan başarısızlıktır. Birey olarak
toplumda başarılı olmak için iletişim becerilerinin çok önemli olduğu söylenir,
dolayısıyla bu becerileri ilk olarak toplumun yapıtaşı olan ailede kullanabilmeliyiz ki
sosyal hayata yansımalarını başarı olarak addedebilelim. Unutmamak gerekir ki toplumda
ortaya çıkan kaosların sebebi iletişimsizliktendir.
Araştırmasını yaptığım bu çalışma aile içi iletişimin bireylerin evlilik uyumunu ne
kadar etkilediğini ortaya koymak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma boyunca hem
literatür aşamasında, hem de anket ve veri analizi sırasında iletişimin hayatımızda ne denli
önemli olduğunu bir kez daha keşfetme şansı yakaladım. Bu araştırmada benden desteğini
esirgemeyen ve her daim benim yanımda olan birçok kişinin de emeğini barındırmaktadır.
Başta doktora programım boyunca danışmanlığımı yürüten ve bana yön gösteren sayın
hocam Prof. Dr. Abdullah KOÇAK’a teşekkürü borç biliyorum.
Bu konu ile ilgili çalışmam noktasında bana fikir veren, tüm lisansüstü eğitimim
boyunca sürekli olarak beni motive eden ve her anlamda bana destek sağlayan sevgili
ablam Prof. Dr. Emel EGE’ye olan teşekkürlerimi kelimelerle ifade etmek çok zor, onun
yeri ve emeği bu çalışmanın her satırında gizlidir.
Aynı zamanda araştırmamı okuyarak ve yanlışlarımı düzelterek bana destek olan
Sayın Yrd. Doç. Dr. Ayhan ULUDAĞ’a, veri analizlerinin gerçekleştirilmesinde destek
olan çok değerli bir hocama, ‘Bitir artık şu doktorayı’ diyerek beni motive etmeye çalışan
değerli hocalarıma (Yrd. Doç. Dr. Kamile ALTUNTUĞ, Doç Dr. Sevgi ŞENER, Doç.
Dr. Emine GEÇGİL) anketlerimin doldurulmasında yardımcı olan tüm arkadaşlarıma ve
anketlerime açık yüreklilikle cevap veren katılımcılara, son olarak ise farklı şehirlerde
olsak bile beni desteklediklerini her zaman gönlümde hissettiğim çok sevdiğim aileme
teşekkür ederim.
iv
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
ÖZET
Aile toplumu önemli ölçüde etki eden bireyin sahip olduğu ilk gruptur. Bu nedenle
aile ile ilgili araştırmalar son dönemde daha da önem kazanmıştır. Özellikle iletişimin
çiftler arasındaki uyumu ve dolayısıyla ailenin diğer fertlerini ne ölçüde etkilediği
araştırmalarda ön plana çıkarılması gereken bir konudur. Bu araştırmanın amacı evlilik
uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolünün incelenmesidir.
Araştırma çiftler arası ve aile içi iletişimin evlilik uyumunu ne denli etkilediğini
ortaya koyabilmek ve ileriye dönük çiftler arasında sağlıklı iletişim kurmayı arttırabilecek
çalışmalara önayak olabilmek amacıyla Konya merkezinde ikamet eden 827 kişi üzerinde
tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yapılan anket ve evlilik uyum ölçeği uygulaması
sonucunda EUÖ puan ortalaması 43,99 olarak tespit edilmiş, katılımcıların %56,0’ı
uyumlu, %44,0’ının evliliklerinde uyumsuz olduğu görülmüştür. Bununla birlikte eşler
arasında iletişimin (sorun paylaşma, üzüntü/sıkıntı paylaşma, ev işi paylaşma, tartışma
sıklığı, tartışma sonucu ayrı kalma, tartışma sonrası sorun çözme, cinsel sorun paylaşma,
birbirine vakit ayırma, eşlerin duygu düşünceleri ile ilgilenme) evlilik uyumunun önemli
ölçüde etkilediği tespit edilmiştir. Aynı şekilde çocuklar ile ebeveynler arasındaki
iletişimin de (ebeveynlerin çocukla vakit geçirme, gün sonu değerlendirme, psikolojik
Öğrencinin
Adı Soyadı Şule KARADAĞ
Numarası 104121011001
Ana Bilim / Bilim Dalı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı/ Halkla İlişkiler Bilim Dalı
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Abdullah KOÇAK
Tezin Adı Evlilik Uyumu İlişkisinde Aile İçi İletişimin Rolü: Konya Örneği
v
değişiklikleri fark etme, ebeveynlerin sözlü ve fiziksel şiddet uygulama durumu, çocuğun
problem paylaşma ve televizyon başında vakit geçirme) evlilik uyumunun etkilediği
saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Aile içi İletişim, iletişim, evlilik uyumu.
vi
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
SUMMARY
Family is the first group an individual owns that affects the shape of the
community. Therefore, researches on the family are extremely important. Especially the
harmony of communication between couples is a matter, and thus to what extent it
influences other members of the family should be at the forefront of a research. The aim
of this study is to examine the role of communication within the family in relation to
marital adjustment.
This is a descriptive research performed on 827 people residing in the center of
Konya. The mean marital adjustment scale (MAS) score was identified as 43.99 as a
result of the survey and marital adjustment scale application, and 56.0% of respondents
were compatible with their marriage, 44.0% were found to be incompatible. However, it
was determined that communication between spouses (problem sharing, sadness / distress
sharing, sharing household chores, discussion frequency, remaining separate after
discussion, solving problems after discussion, sharing sexual problems, devoting some
time for each other, dealing with emotions and thoughts of the spouses) significantly
affected the marital adjustment. Similarly, the communication between parents and
children ( parents' spending time with children, end of day assessment, recognizing
psychological changes, verbal and physical violence status of the parents, the child's
Öğrencinin
Adı Soyadı Şule KARADAĞ
Numarası 104121011001
Ana Bilim / Bilim Dalı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı/ Halkla İlişkiler Bilim Dalı
Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Abdullah KOÇAK
Tezin İngilizce Adı The Role of İnter Family Communication in Marital Adjustment: Case of
Konya
vii
problem sharing and spending time in front of television) was also detrmined to affect
marital adjustment.
In conclusion, the research has shown that the communication between couples
and within family is related with marital adjustment. It has been concluded that it would
be helpful to carry out studies and researches to improve communication skills at the
centers working with the families and marriage counseling centers.
Keywords: Inter-family Communication, Communication, Marital Adjustment.
viii
İÇİNDEKİLER
TEZ KABUL FORMU .................................................................................................... İ
BİLİMSEL ETİK SAYFASI......................................................................................... İİ
ÖZET ............................................................................................................................. İİİ
ÖNSÖZ .......................................................................................................................... İV
SUMMARY .............................................HATA! YER İŞARETİ TANIMLANMAMIŞ.
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... Vİİİ
ŞEKİLLER LİSTESİ ................................................................................................... Xİ
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................... Xİİ
BİRİNCİ BÖLÜM
AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM
1.1. Aile Nedir? ........................................................................................................... 1
1.2. Aile Türleri .......................................................................................................... 2
1.3. Ailenin İşlevleri ................................................................................................... 4
1.4. İletişim Nedir? ..................................................................................................... 7
1.5. İletişim Öğeleri .................................................................................................... 9
1.6. İletişimin Boyutları ........................................................................................... 12
1.6.1. Kişi İçi İletişim ............................................................................................ 13
1.6.2. Kişilerarası İletişim ...................................................................................... 13
1.6.3. Grup iletişimi ............................................................................................... 23
1.6.4. Örgüt İçi İletişim .......................................................................................... 23
1.6.5. Kitle İletişim ................................................................................................ 23
1.7. İletişim Becerileri .............................................................................................. 25
1.8. İletişimi Engelleyen Faktörler ......................................................................... 29
1.9. İletişim ve Çatışma ............................................................................................ 30
ix
1.10. Aile İçi İletişim .................................................................................................. 32
1.11. Aile İçi İletişimin Unsurları ............................................................................. 42
1.12. Aile İçi İletişim Engelleri .................................................................................. 44
İKİNCİ BÖLÜM
EVLİLİK VE EVLİLİK UYUMU
2.1. Evlilik ve Evlilik Çeşitleri ................................................................................. 45
2.2. Evlilikte Çatışma ............................................................................................... 49
2.3. Evlilik Uyumu ve Evlilik Uyumunu Etkileyen Nedenler ................................ 50
2.4.Evlilik Uyumu ile İlgili Yapılan Çalışmalar ..................................................... 56
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EVLİLİK UYUMU İLİŞKİSİNDE AİLE İÇİ İLETİŞİMİN ROLÜ: KONYA
ÖRNEĞİ BULGULARI
3.1. Metodoloji .......................................................................................................... 59
3.1.1. Araştırmanın Amacı ve Tipi ........................................................................ 61
3.1.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklem Seçimi ................................................... 61
3.1.3. Araştırma Etik Kuralları .............................................................................. 61
3.1.4. Araştırmada kullanılan Veri Toplama Tekniği ve Araçlar .......................... 62
3.1.4.1. Anket Formu ............................................................................................. 62
3.1.4.2. Evlilik Uyum Ölçeği ................................................................................. 62
3.1.5. Araştırmada Kullanılan İstatistik Teknikleri ............................................... 64
3.1.6. Araştırmanın Sınırlılıkları ............................................................................ 64
3.1.7. Araştırma Soruları ......................................................................................... 64
3.2. Bulgular ............................................................................................................. 65
3.2.1. Ankete Katılan Bireylerin Sosyo-Demografik Özellikleri .......................... 65
3.2.2 Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Süresi, Evlenme Yaşları, Aile Tipi, Gelir
Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşadıkları İlçe
Özellikleri .................................................................................................... 67
x
3.2.3 Ankete Katılan Bireylerin Aile İlişkileri İle İlgili Özellikler ....................... 68
3.2.4 Ankete Katılan Bireylerin Eşler Arası İletişim Özellikleri .......................... 70
3.2.5 Ankete Katılan ve Çocuk Sahibi Olan Ebeveynlerin Çocukları ile İletişim
Özellikleri .................................................................................................... 73
3.2.6 Ankete Katılan Bireylerin EUÖ Puanlarının Değerlendirilmesi ................. 74
3.2.6.1. Katılımcıların Evlilik Uyum Ölçeği Puan Ortalaması ve Evlilik Uyum
Durumu ........................................................................................................ 75
3.2.6.2. Sosyo-demografik Özellikler ile EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması ... 75
3.2.6.3. Aile Tipi, Gelir Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve
Yaşanılan İlçe özellikleri ile EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması ............. 77
3.2.6.4. Aile İlişkileri Değişkenlerinin EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması ......... 80
3.2.6.5. Eşler Arası İletişim ile EUÖ Puanı Durumunun Karşılaştırılması ........... 83
3.2.6.6. Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim ile EUÖ Puanı Durumunun
Karşılaştırılması ........................................................................................... 88
3.2.6.7. Aile içi iletişimin Evlilik Uyumuna Etkisini Belirleyen Etkenlerin İleri
Analizine İlişkin Bulgular ............................................................................ 92
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 95
EKLER ........................................................................................................................ 112
xi
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil-1: Johari Penceresi
Şekil-2: Evlilik Uyum Modeli
Şekil-2: Evlilik Üçgeni
xii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo-1: EUÖ’nin Puanlama Sistemi
Tablo-2: Katılımcıların Sosyo-Demografik Özelliklere Göre Dağılımı
Tablo-3: Katılımcıların Evlilik süresi, Evlenme Yaşları, Aile Tipi, Gelir Düzeyi,
Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşadıkları İlçe
Özellikleri Dağılımı
Tablo-4: Katılımcıların Aile İlişkileri Özelliklerinin Dağılımı
Tablo-5: Katılımcıların Eşler Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı 1
Tablo 6: Katılımcıların Eşler Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı 2
Tablo 7: Katılımcıların Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Özelliklerinin
Dağılımı
Tablo:8 Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Uyum Ölçeği Puan Ortalaması ve Evlilik
Uyum Durumunun Dağılımı
Tablo:9 Cinsiyet ve EUÖ puan durumuna dağılımı
Tablo:10 Ankete Katılan Bireylerin Sosyo-Demografik Özelliklerinin EUÖ Puanı
durumuna göre dağılımı
Tablo 11: Ankete Katılan Bireylerin evlilik özelliklerinin EUÖ Puan durumuna göre
dağılımı
Tablo 12: Aile İlişkilerinin EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı
Tablo 13: Aile içi ilişkiye müdahale ve EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı
Tablo 14: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 1
Tablo 15: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 2
Tablo 16: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 3
Tablo 17: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 4
xiii
Tablo 18: Eşler Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı 5
Tablo 19: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı Durumuna
göre dağılımı 1
Tablo 20: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim tablosunun EUÖ Puanı Durumuna
göre dağılımı 1
Tablo 21: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim 2 tablosunun EUÖ Puanı
Durumuna göre dağılımı
Tablo 22: Aile İçi İletişimin Evlilik Uyumuna Etkisini Belirleyen Etkenler
xiv
GİRİŞ
“Evlilik ve aile” bu iki kelime bazı toplumlarda değişiklik gösterse de birbiri ile bir
bütündür ve dolayısıyla evliliklerin uyumu aile birimini etkilemektedir. Ailelerin temel
işlevi olan topluma uyumlu, başarılı bireyler yetiştirebilmeleri için öncelikle aile
ortamının sağlıklı olması gerekir. Bunun için gerekli olan etken ise evlilik uyumunu
sağlayan faktörlerin tam olarak anlaşılarak, hayata geçirilmesidir. Özellikle çiftler arası,
aile bireyleri arasındaki iletişim evlilik uyumuna etki eden en önemli aktörlerden biridir.
Aile toplumun en küçük yapısını oluşturan sosyal bir ortamdır (Özçelik & Aktaş,
2015:42), iletişim ise; toplumun şekillenmesinde temel etkendir ve birey diğerleriyle
düzenli iletişim kanalıyla toplumun bir parçası olmaktadır (Şahin & Aral, 2012:56). İnsan
ile başlayan iletişim, aile ile başlayan toplum; bu iki vazgeçilmez unsurun sosyal hayatın
içindeki önemi yadsınamaz bir gerçektir.
Ailenin toplumsal açıdan önemi her araştırmada kuvvetli delillerle ortaya
konulmaktadır. Aile, toplumun kaynağı, paylaşımların merkezi, çocukların ilk eğitim
yeri, topluma kişilik sahibi ve sosyal hayatın devamını sağlayan bireylerin yetiştirildiği
kutsal bir mabettir. Aileler içinde gelişen her olay direk veya dolaylı olarak toplumun her
katmanını etkilemektedir.
Topluma yeni bireyler yetiştiren bir kurum olan ailede, aile içi ilişkilerin sağlıklı
yürümesi için aile bireylerinin iletişiminin kuvvetli olması gerekmektedir. Son
dönemlerde birçok araştırma göstermektedir ki; hem aile içinde hem de günlük sosyal
hayat içinde bireyler daha fazla yalnızlaşmakta ve paylaşımlar azalmaktadır. Bireylerin
geleneksel iletişim biçimleri yerine sosyal ağlar üzerinden sanal olarak iletişim kurmayı
tercih etmeleri toplumsal yalnızlaşmayı ve yabancılaşmayı da beraberinde getirmektedir,
bireylerin çevreleriyle kurdukları iletişim teknolojinin aracı olarak kullanıldığı bir
iletişim şekline dönüşmüştür (Karagülle & Çaycı, 2014:1). Bir toplu taşıma aracında ya
da yolda yürürken dahi kafasını telefondan ya da elektronik cihazlarından kaldırmayan
insanları gözlemlemek mümkündür. Aynı durum çoğu zaman aile içinde de kendini
göstermektedir. Aile bireyleri birbirlerinden çok akıllı cihazları ile vakit geçirmektedir.
Paylaşımın az olduğu ortamlarda problemlerin çözümü de zorlaşmaktadır.
Özellikle karı-koca ilişkilerine bakıldığı zaman müşterek bir hayatı paylaşan
çiftlerin çoğu zaman paylaşımlarının daha fazla olması beklenir. Sağlıklı aile içi iletişim
için beklenen davranış budur. Çünkü birbirleri ile iletişim kuran, problemlerini,
üzüntülerini, mutluluklarını paylaşan çiftler ortaya çıkan problemler ile daha kolay baş
xv
edebilme yetisine sahiptirler. Bu durumun tersine duygu ve düşüncelerini yeterince ifade
edemeyen, paylaşımı az olan çiftlerin birbirlerini anlamaları zorlaşmakta ve olaylara
bakış açıları farklılaşmaktadır. Bunun neticesi olarak olaylar, durumlar karşımızdaki
kişinin bakış açısıyla görülememektedir. Birbirini anlamayan çiftlerin ise zaman içinde
mutsuzlukları artmakta, sonuç boşanmaya kadar uzanmaktadır.
Aile içi iletişim karı-koca ilişkisinde önemli olduğu kadar çocuklarla iletişimde
de çok önemlidir. Her ne kadar küçük birer çocuk olarak görülse de her birey
önemsendiğini ve dikkate alındığını bilmek, hissetmek ister. Çocuklar ile iletişim
kurulurken onların da birer birey olduğu dikkate alınarak “Söylediklerin, duygu,
düşüncelerin benim için değerli” mesajı verilerek onlara yaklaşılmalıdır. Aksi durumla
karşılaşan çocuklar yalnızlaşmakta, hırçın davranışlar sergilemektedirler (Kandır &
Alpan, 2008:35). Bunun yanı sıra çiftlerin iletişimi ebeveynleri birer rol model olarak
gören çocuklar üzerinde son derece etkilidir. İlk eğitimi aileden alan çocuk, aile içinde
görmüş olduğu davranışları benimsemekte ve sosyal hayatına da bunları yansıtmaktadır.
Toplumsal bir varlık olan insan için iletişim, olmazsa olmaz bir olgudur. İnsan
doğası gereği düşünür ve düşünceleri aktarma ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyaca binaen de
insan çevresi ile sürekli bir etkileşim halinde olur. Ancak iletişim kurarken bireylerin
birbirlerini anlayabilmeleri ve ortak paydada buluşabilmeleri için bir takım kurallar
vardır. Örneğin; aynı dili konuşuyor olmaları gerekir, mesajlar iletişim halinde olan
bireyler için anlaşılır olmalıdır ya da mesajın iletiminde problem oluşmamalıdır, bir diğeri
de mesajlar kişilerin psikolojisine ya da yapısına uygun olarak hazırlanmalıdır. Bütün bu
şartlar kişilerarası iletişimin başarıya ulaşmasında önemli bir yere sahiptir. Çünkü ne
dediğinizi anlamayan birine bir konuyu ne kadar anlatırsanız anlatın sizi anlamasını
bekleyemezsiniz ya da kendinizi karşınızdaki kişinin yerine koymadan, ne hissettiğini
anlamadan iletişime devam ederseniz ortak noktayı bulamaz problemin üstesinden
gelemezsiniz. Bu nedenle hem bireyler hem de ortam kaliteli iletişim için uygun koşullara
sahip olmalıdır. Zira ortaya çıkan sonuçlar, sadece iki bireyi etkilememekte, domino
etkisiyle birçok kişiye etki etmektedir.
Aile içi iletişimin kalitesi de ailenin tüm üyelerini etkilemektedir. İletişim ne kadar
sağlıklı ve kaliteli olursa evlilik uyumu da o derece artmaktadır. Bu nedenle bireylerin
iletişime açık olması, kendini ifade edebilmesi ve en önemlisi karşı taraftaki kişiye saygı
duyarak düşüncelerini önemsemesi ilişkinin kalitesi ve devamlılığı açısından çok
önemlidir. Konuşmak iletişim için çok önemli olsa da bazen tek başına yeterli
olmamaktadır. Duyguları ifade etmede konuşmanın yanında hareketlerle düşünceler
xvi
desteklenmelidir. İnsanlar duyma yetisinin yanında görme yetisiyle birlikte gözlemleme
ve gözlemlerini yorumlama eğilimindedir. Bu nedenle sözel unsurların yanı sıra söz dışı
boyut da iletişimin kalitesini etkilemektedir. Özellikle karı-koca ilişkilerinde birey
sözlerinin yanı sıra hareketleriyle ifade ettiği düşüncenin tam tersini gerçekleştiriyorsa bu
onun güvenilirliğini azaltacaktır. Bunun neticesi olarak da eşler arasındaki diyalog
zamanla anlamsızlaşacaktır.
Uyumlu evlilikler özelde aile içini, karı-kocayı, çocukları etkilemekte, genelde ise
topluma etki etmektedir. Bu nedenle bu alandaki çalışmalar daha da arttırılmalıdır.
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre 2013 yılı ile karşılaştırıldığında 2014
yılındaki boşanma oranları %4,5 oranında artmıştır (Türkiye İstatistik Kurumu, 2015).
Evliliklerin yıkılma nedeninin görünen kısmı ekonomik nedenlere bağlansa da
görünmeyen kısmı eşlerin iletişimi ve evliliği bilmemeleridir (Tarhan, 2014:128). Yine
istatistik kurumunun 2011 Evlenme ve Boşanma İstatistik verilerine göre boşanmaların
% 96.7’si geçimsizlik nedeniyle gerçekleşmektedir (Türkiye İstatistik Kurumu, 2012).
Her problemin bir çözüm yolu vardır. Bazı çiftler yaşadıkları problemleri çatışmaya
bazıları ise bunu fırsata çevirirler. Yaşanan sorunları kaynaşma fırsatı olarak görüp
problemi çözebilenlerin evlilik bağları da güçlenecektir (Tarhan, 2014:128-129).
Çalışmanın birinci bölümünde evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolüne
yer verilmiş, genel olarak aile, aile türleri ve aile ilişkileri, iletişim, iletişim türleri,
çatışma, ikinci bölümde evlilik, evlilikte çatışma, evlilik uyumu ve evlilik uyumu üzerine
çalışmalar incelenmiştir. Üçüncü bölümde metodoloji ve dördüncü bölüm ise; alan
araştırmasından elde edilen bulguların sunulduğu bölümdür. Bu bölümde aile içi iletişim
ve evlilik uyumu ilişkisinin tespiti için, örneklemlerin sosyo-demografik özellikleri, aile
akraba ilişkileri, eşler arası iletişim, ebeveyn ve çocuklar arası iletişim ve yerleşim yeri
özelliklerini tespit etmek amacıyla anket formu uygulanarak, ardından eşler arası evlilik
uyumunu belirlemek amacıyla evlilik uyum ölçeği uygulanmıştır.
1
BİRİNCİ BÖLÜM
AİLE VE AİLE İÇİ İLETİŞİM
Toplumları her yönüyle etkileyen gelişmeler (ekonomik, teknolojik, vs.) nedeniyle
kaçınılmaz olarak aile yapısında ve fonksiyonlarında da değişmeler gerçekleşmiş, aile
üyeleri arasındaki ilişkiler de değişime uğramıştır (Eyce, 2000:223). Aile bireyleri
arasındaki ilişkilerin değişime uğraması, özellikle ailedeki her ferdin bir birey olarak
kabul görmesi gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Her bireyin kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koyma hakkı vardır. Önemli olan
nokta bunları doğru şekilde ifade edebilmektir. Sağlıklı iletişim yoluyla problemleri
zamanında ve doğru bir şekilde çözebilen aile üyeleri aile içinde uyumu
yakalayabilmektedirler. Bu bölümde araştırma bulgularını destekleyici kavramsal
çerçeve kurmak amacıyla aile ve aile içi iletişim konularına yer verilmiştir.
1.1. Aile Nedir?
Toplumların temelini oluşturan en küçük birim olan ailenin önemi her geçen gün
daha da artmaktadır. Toplumun gittikçe yozlaştığının konuşulmaya başlandığı,
teknolojinin gelişmesi ile birlikte bireysel ilişkilerin azaldığı, boşanmalar sonucu ortaya
çıkan parçalanmış ailelerin hızla arttığı günümüzde, sağlıklı bireylerin yetişmesi ve
toplumların temellerinin daha sağlam olması açısından aile son derece etkin bir role
sahiptir.
Celkan’ın belirttiğine göre (1991:77); aile, bir evlenme akdiyle başlar. Sahiplenme,
kıskançlık, bencillik, mülk edinme, ferdi iradeyi sınırlandırma gibi motifler ise evliliğin
tezahürüdür. Başlangıçta biyolojik esaslara dayanan aile, daha sonra sosyal bir örgüt
olarak çeşitli fonksiyonları üstlenir. Bunlar; nüfusun çoğaltılması ve yenilenmesi,
ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin, çocukları sosyalleştirme ve milli kültürü
taşımadır.
Aile kavram olarak geniş bir alana sahiptir. Bu nedenle farklı şekillerde
tanımlanmaktadır. Aile, üyeler arasındaki ilişkiler ve etkileşim yönünden sosyal bir grup,
sosyal ve ekonomik yönüyle bir birlik; sosyal yaşamın temel göstergelerinden biri olarak
bir örgüt; üyelerinin ihtiyaçlarının karşılanması ve yürütülmesi için sistemli kuralları
bulunan sosyal bir kurum olarak tanımlanabilir (Nirun, 1994:17). Farklı disiplinler
tarafından aile, kanunen kan bağı, evlat edinme veya evlilik yoluyla oluşan ilişkiler,
biyolojik açıdan bireyler arasında genetik biyolojik ağlarla bağlı, sosyolojik açıdan
2
birlikte yaşayan insanlardan oluşan grup, psikolojik açıdan güçlü duygusal bağlarla bağlı
grup şeklinde tanımlanır (Hanson, 2005:6). Bir başka tanıma göre ise aile, evlilik bağıyla
başlayan, akrabalık ve sosyal bağlarla bağlanan, çeşitli rollere sahip, birbirlerini etkileyen
ve çoğunlukla aynı evde yaşayan fertlerden oluşan, üyelerinin cinsel, psikolojik, sosyal,
kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan, yaşanılan topluma uyumlu temel birimdir
(Özgüven, 2001:1).
Aile yaşam alanlarımızla sürekli etkileşim halindedir ve ondan etkilendiği kadar
sahip olduğu sorumluluklar nedeniyle de yaşam alanlarımızı etkilemektedir (Nirun,
1994:69). İçinde yaşanılan topluma katılabilmek ve kabul görebilmek için ailenin de
belirli bir yapısının ve işleyişinin olması gerekir. Aile demek sadece iki kişinin bir araya
gelmesi demek değil, aynı zamanda bireylerin uyumu ile sürekliliği olması gereken bir
kurumdur (Sayın, 1990). Bu nedenle aile bir bütündür, tek tek kişilerin toplamı değildir.
Aile içinde kişilerin birbiriyle etkileşiminden oluşan bir düzene sahiptir ve bu düzen
içinde her birey kişiliğini ve benlik bilincini oluşturur (Apaydın, 2001:320).
1.2. Aile Türleri
Aile, akrabalık bağlarıyla bağlanmış, yetişkin üyelerin çocukların gelişiminden
sorumluğu olduğu gruptur (Giddens, 2000:148). Ailenin sahip olduğu sorumluluk,
toplum için önemini daha net ortaya koymaktadır. Aile biriminin yapısı toplumsal
kültürel, ekonomik ve fiziksel şartlara göre farklılık göstermektedir.
Günümüzde aile toplumu geleneksel aile ve çekirdek aile şeklinde
sınıflandırılmaktadır. Geleneksel aile; büyük aile, geniş aile, eski aile, köy ailesi ve
geleneksel geniş aile şeklinde tanımlanırken, çekirdek aile; şehir aile, küçük aile, dar aile,
modern aile, modern demokratik aile ve çağdaş aile terimleriyle tanımlanmaktadır
(Demiray, 2003:220).
a. Geleneksel Aile
Geleneksel aile, kaynaklarda geniş aile ya da kırsal aile olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Geniş aile, sanayi öncesi ve günümüz toplumlarında tarımla uğraşan
toplumlarda görülen bir aile yapısıdır. Geniş aile ebeveynler, çocuklar ve diğer
akrabaların bir arada yaşamasıyla oluşur. Aralarında kan bağı ile bağlılık vardır ve evli
çiftler birbirlerinin akrabalarına karşı sorumluluk içindedirler (Bahar, 2009:151). Geniş
aileler daha çok kırsal alanda yaşayan, karar alma merciinin daha çok aile büyüklerinin
ve erkeklerin olduğu, evin bütçesinin erkekler tarafından sağlandığı, anne-baba, çocuklar,
aile büyükleri, evli oğullar ve akrabalardan oluşan birlikteliklerdir (Avcı, 2015:4).
3
Sanayi öncesi toplumlarda genellikle aile üyeleri ekonomik nedenler sebebiyle bir
arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Geniş ailenin oluşumunda en etkin faktör ise üretim
faaliyetlerinin ortak olmasıdır (Bahar, 2009:151). Geleneksel ailelerde deneyimler
kuşaktan kuşağa aktarılır ve ortak gelirler aynı çatı altında kullanılır (Avcı, 2015:4).
Özellikle çocuklar neslin devamını sağlama ve yaşları ilerledikçe üretime sağladıkları
katkı nedeniyle öneme sahiptir. Bununla birlikte ailenin güvenliği ve korunması
bakımından da önem verilmekte ve ailenin yaşlılarına bakma beklenmektedir. Geleneksel
ailelerde, çocuklara verilen cinsiyet rolleri ile ilgili eğitim daha belirgindir. Erkek ve kız
çocukları arasında kendilerine düşen davranışlarla ilgili roller daha belirgindir ve bunların
aşılması ailede önemli sonuçlara neden olabilir. Çekirdek aileye göre kadın ve erkek
eşlerin rolleri de oldukça belirgindir ve kadın evin idaresi, çocukların ve diğer aile
üyelerinin bakımından sorumlu iken, erkek ise ailenin geçiminden sorumludur (Eşsizoğlu
vd. 2012:10). Her bir bireyin ayrı bir görevinin bulunduğu geniş aile de ortak amaç ailenin
geçimini ve refahını sağlayacak şartları yerine getirmektir.
Günümüzde sanayileşme ile birlikte işçi durumuna gelen bireyler kentlere göç
etmişlerdir (Bahar, 2009:152). Bireylerin iş amacıyla kentlere göç etmesiyle birlikte geniş
aileler yerini çekirdek ailelere bırakmaya başlamıştır.
b. Çekirdek Aile
Anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan aileye çekirdek aile denir. Çekirdek
ailelerde çocuk sayısında azalma, ebeveynlerin çalışma hayatında yer almaları, kadının
aile ile ilgili kararlarda etkinliğinin artması ve aile ve akrabalık bağlarının eskiye nazaran
daha azalmış olduğu aile tipidir (Avcı, 2015:4). Bireyselliğin artması ve kişilerin aileden
koparak kendi ayaklarının üzerinde durmak istemeleri, kendi hayatlarını kendi çizdikleri
çerçeve içerisinde yaşamayı arzulamaları, geniş ailelerin azalmasına, yerini çekirdek
ailelere bırakmasına neden olmuştur. Dışarıdan destek almadan kendi hayatını
sürdürmeyi başarabilen birey, kendi dünyasını da oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu
dünyaya dışarıdan müdahaleleri en aza indirgemekte ve kendi öz ailesini oluşturmaktadır.
Geniş çerçevede geniş bir aile fikri söz konusu olsa da, bireysel sınırlılıklarda çekirdek
aile yapısı korunmaktadır.
Karı-koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan çekirdek aile daha çok sanayi
devrimiyle ortaya çıkan sanayi toplumlarının ailesidir. Kentleşme, tarım dışı nedenler gibi
daralan geleneksel aile yerini çekirdek aileye bırakmıştır. Bir başka deyişle üye sayısının
4
azalması, ailenin laikleşmesi, otoritenin devlete geçmesi, sanayileşme ve insan haklarının
gelişmesi bu ailenin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Ülken, 1943:173). Her geçen gün
daha da yaygın hale gelen çekirdek aile her toplumun bünyesinde vardır. Çekirdek aile
modern sanayi toplumlarının özelliğidir ve bireylere pek çok alanda (toplumsal, coğrafi
vb.) özgürlükler tanımaktadır. Evli çiftlerden oluşan ve çocuk sayısının artmasıyla
nüfusun arttığı çekirdek aile, çocuklarının evlenme ya da eğitim gibi sebeplerle aileden
ayrılması ile başlangıç noktasına dönmekte ve bu nedenle karı-koca aile adı da
verilmektedir (Akt: Soyyiğit, 2002:42).
Çekirdek aile kendiliğinden oluşmuş bir olgu değildir. Geniş ailelerin parçalanması
ile oluşan çekirdek aile, ailedeki bireylerin sorumluluklarında da değişikliğe sebep
olmuştur. Özellikle çocuk, hasta ve yaşlıların bakımında aile dışında profesyonel
kurumların oluşması kadının rolünde de değişikliğe neden olmuştur. Kadın artık sadece
ev işleri ve annelik sorumluluğu almaktan çıkmış, ev dışında da üretime destek verir hale
gelmiştir (Bahar, 2009:151-152). Ailedeki kadın rolünde meydana gelen bu değişiklikle
birlikte kadının erkek karşısındaki konumu daha da güçlenmiş, ikisi arasındaki ilişki daha
simetrik hale gelmiştir. Geniş ailede erkeğe atfedilen ailenin geçimini sağlama
sorumluluğunu kadının da üstlenmesiyle kadına atfedilen ev işi, çocuk bakımı
sorumluluklarında erkeklerde görevler almaya başlamıştır. Bütün bu değişimlere, kadının
aileye sağlamış olduğu ekonomik katkıya rağmen ev ve çocuklar gibi daha fazla
sorumluluk üstlenmektedir (Eşsizoğlu vd. 2012:10).
Çekirdek aile olgusunda her ne kadar kadının sorumlulukları daha fazla görünse de
günümüzde bu durum yavaş yavaş yerini kocanın kadına ev ve çocuklar konusunda daha
fazla destek sağlamasıyla neredeyse eşit bir işbölümü paylaşımı noktasına getirdiği
söylenebilir.
1.3. Ailenin İşlevleri
Toplumun yapı taşı olan aile toplumların oluşumunda en önemli yere sahip olan
yegâne gruptur. Bu nedenle ailenin toplum için sahip olduğu işlevler çok yönlüdür. İçinde
bulunduğu sistemi, ebeveynleri, çocukları, etrafındaki insanları da etkileyen yönlendiren
özellikleri barındırır.
Aile, iki farklı karakterden oluşan eşlerin, birinin görevinin bittiği yerde diğerinin
görevinin başladığı iç içe oluşturulan bir sistemdir. Ailedeki ikili ilişkiler genel karakter
taşırlar ve olumlu olumsuz sonuçlarıyla toplumu ilgilendirirler. Bu da ailenin kişisel
5
sorumluluğunun yanında toplumsal sorumluluğu olduğunu da gösterir (Doğan & Doğan,
2011:39). Ailenin yapısı, görevleri ve işlevleri tarihsel süreç içinde değişim gösterse de,
bireylere ilk şekli veren, onları koruyup eğiten ve yetiştiren en önemli kurum olma
özelliğini korumaktadır (Erdoğan, 1976:7).
Fonksiyon olarak aile kültürü nesiller arasında aktarırken bireyi de topluma
hazırlayan gruptur. Toplumun ilerlemesi aileyi oluşturan bireylere bağlıdır, bu nedenle
sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi için sağlıklı bireylere gerek vardır. Aile bireylerin
yetiştiği ilk gruplardır. Bireyler kişilik oluşumuna ailede başlarlar, bu nedenle bireylere
aile içinde sağlıklı bir eğitim süreci oluşturulmazsa yeterli düzeyde sosyalleşme
gerçekleşmez (Şemin, 1964:19). Toplum içinde ailenin sahip olduğu bir takım işlevler ve
sorumluluklar vardır. Bu işlevler; nüfus artışının sağlanması, toplumsallaşma sürecine
etki, çocukların toplumla bütünleşmesini sağlama, toplumsal organizasyonların
devamlılığını sağlama ve bireylere maddi ve duygusal anlamda güvenli bir çevre
sağlayarak onları desteklemek şeklinde özetlenebilir. (Bahar, 2009:152). Tüm bu işlevleri
ayrıntılı olarak şu başlıklar altında toplamak mümkündür. Bunlar;
- Biyolojik İşlev: Ailenin devamını sağlayan kadın ve erkeği bir arada tutan
toplumun onayladığı cinsel ilişkiyi ifade etmektedir (Özgüven, 2001:2).
- Psikolojik Doyum Sağlama İşlev: Aile biyolojik bakımdan olduğu kadar
psikolojik olarak üyelerine doyum sağlar. Aile bireyleri duygusal bağlarla birbirine
bağlar. Fizyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, üzülme, ağlama, öfkelenme, sevinme,
şımarma, saygı gibi psikolojik ihtiyaçlarını da karşılar (Kır, 2011:386).
- Ekonomik İşlev: Erkek ve kadını bir araya getiren birlik ve beraberliği sağlayan
bir başka etken ise ekonomik etkendir. Her toplumda farklı şekilde ortaya çıkan bu
ekonomik işbirliği yalnızca çiftleri değil aynı zamanda aile birliğini, toplumun devamını
ve çocukların büyütülüp yetiştirilmesini sağlar (Özgüven, 2001:2).
- Eğitim İşlev: Aile toplumun en küçük grubudur. Çocuk biyolojik olarak dünyaya
geldikten sonra ilk eğitimini aile içinde alır ve sosyalleşerek ruhi boşluktan kurtulup
topluma karışır (Kır, 2001:394).
- Toplumsal İşlev: Toplumun temelini aile oluşturmaktadır. Bu nedenle en temel
işlevleri yerine getirmekte ailenin görevlerindendir. Aile birliği içinde üyelerine güvenlik
işlevi, sosyalleştirme işlevi, bağlılık ihtiyacını doyurma, sosyal statü sağlama ve
toplumsal denetim, tanıdık çevre oluşturma, eş seçme ve yuva kurma gibi toplumsal
işlevleri da sağlamaktadır (Kır, 2011:388-392).
6
- Kültürel İşlev: Yeni yetişen gençlerin sosyalleşmesi ve sahip oldukları kültürü
kazanmaları, toplumunun sahip olduğu kuralları ve değer yargılarını ve kendisinden
beklenen davranışları sergilemesi ancak aile içerisinde olur (Özgüven, 2001:3). Bununla
birlikte aile bireye dini inançlarını kazandırır.
Toplumların oluşmasında ve sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesinde fonksiyonel
ailelerin önemi büyüktür. Ancak mükemmel toplum olmadığı gibi mükemmel ailede her
zaman mümkün değildir. Aile fonksiyonlarını yerine getiremeyen aileler de toplumsal bir
gerçektir. Beavers & Hampson (2000:130-133) aileyi, optimal aile, yeterli aile, orta aile,
sınırda aile ve uyumsuz aile şeklinde kategorize etmektedir. Buna göre optimal ailede;
aile üyeleri bir çok nedenin üretmeyi etkilediğinin ve nedenler ile sonuçların yer
değiştirilebilir olduğunun farkındadır. Samimiyet peşinde koşulur ve genellikle de
bulunur. Farklı aile üyelerinin bakış açılarının ortaya konulabilmesi için karşılıklı
saygıyla birlikte eşit güç muamelesi sık görülen bir fonksiyondur. Bireylerin seçimlerine
ve algılarına saygı duyulur ve duyarlı müzakerelere, mükemmel grup problem
çözmelerine izin verilir. Her bir birey çok gelişmiştir ve sınırlar nettir. Çatışma vardır
fakat çabucak çözülür. Yeterli aile; daha çok kontrol amaçlıdır ve sıklıkla çatışmaları
gözdağı ve direk güç kullanarak çözmeye teşebbüs eden bir yapısı olması nedeniyle
optimal ailenin zıddıdır. Bu nedenle aile üyelerinde aleni olarak kendini gösteren bir güç
aranır ve ebeveynlerin işbirliği duygusal olarak daha az tatmin edicidir, yine de genellikle
etkilidir. Bu ailelerde daha az samimiyet ve güven, daha az eğlence ve içtenlik vardır.
Kalıplaşmış rol, özellikle kalıplaşmış cinsiyet rolü geleneksel ve güçlüdür. Duygusuz
erkeklere nazaran, kadınlar daha az güçlü, duygusal ve sıklıkla depresiflerdir. Orta aile;
bu aileler genellikle işlevsellik içerirler. Her iki ebeveyn ve çocuklar psikolojik
problemlere açıktırlar. Güç mücadeleleri ve disiplin genellikle müzakeresizdir. Orta
ailelerin üyelerinin temelde anti-sosyal oldukları ve bundan dolayı kontrol çabasının ise
gerekli olduğuna inandıkları varsayılır. Aile üyelerinin problemler konusunda sınırları
yoktur. Bunlara ilaveten bu ailelerde sıklıkla bir favori çocuk olur. Bu favori her bir
ebeveyne göre farklı olabilir – anne oğlunu seçebilir, baba kızını- veya takım oluşturarak
uzlaşılmış bir favori ve mümkün olduğunca bir günah keçisi seçerler. Sınırda aile; kaotik,
aleni güç çabalarıyla birbirini izleyen başarısızlıklar sunar, fakat ısrarcı çabalar
egemenlik/boyun eğme örnekleri kurar. Aile üyesi bireyler kendi ya da diğerlerinin
duygusal ihtiyaçları konusunda çok az yeteneklere sahiptir. Aileler ne aşırı rahatsız edici
şekilde yetersiz ne de orta aileler gibi kontrol amaçlı istikrarı kuracak kadar etkilidir. Son
olarak ciddi uyumsuz ailelerde ise; aile üyeleri kararsızlıkları çözmekte, hedefleri seçmek
7
ve devam ettirmekte çok az kabiliyete sahiptirler. Tartışmalarda paylaşılan ilgi odağında
yetersizlik ve karşılaşılan engellerde tatmin edici bir duygusal uzaklık vardır. Ailede aleni
gücü kimin elinde tuttuğu belli değildir. Aile işleyişi gizli ve dolaylı yollarla kontrol
edildiğinden kaotik görünür.
Toplumların temelinin aile olduğunu düşünüldüğünde, aile ilişkilerinin,
iletişiminin, bireyler arası iletişimin ne kadar önemli olduğu çok daha iyi anlaşılmaktadır.
1.4. İletişim Nedir?
İnsanoğlu varoluşundan bu yana varlığını sürdürme, çevresini algılama ve tanıma
arayışında olmuştur. Bu arayış içinde duygu ve düşünceleri çeşitli kanallar vasıtasıyla
çevresine aktarmaya çalışmış ve bu aktarım sırasında da zamanla sosyalleşerek, iletişim
olgusunu daha da geliştirmiştir. Bu da hayatımızın her anında var olan, insanı insan yapan
bir olgudur.
Dilimize Fransızca’dan gelen “communication” sözcüğü, Latince’deki
“communicatio” sözcüğünün karşılığıdır. Bunun kökenindeki “communis” kavramı
birçok kişiye ya da nesneye ait olan ve ortaklaşa yapılan anlamlarını taşımaktadır. Yani
iletişim sözcüğünün, yalın bir ileti alışverişinden çok, toplumsal nitelikli bir etkileşim,
değiş tokuş ve paylaşımı içerdiği söylenebilir (Zıllıoğlu, 1993:3).
İletişim, insanın kendi biyolojik, sosyal ve psikolojik varlığını üretme faaliyetinin
zorunlu ve kaçınılmaz bir noktasıdır ve insanların olduğu her yerde iletişim vardır.
İletişim yoksa insan da toplum da yok demektir: Marx’a (1979) göre, kendi varlıklarının
sosyal üretiminde, insanlar kaçınılmaz olarak kendi iradeleri dışında ilişkilere girerler. Bu
ilişkiler insanların yaşamlarını üretim ilişkileridir (Erdoğan, 2007:219). İnsanların
yaşamlarını idame etme ilişkileri beraberinde bilginin paylaşılmasını, ortak anlamlar
üretme çabalarını bunun akabinde iletişim kurma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.
İnsanların bilgileri paylaşmak ve kendilerini ifade etmek için çıkardıkları sesler, bu
seslere eşlik eden vücut hareketleri, duvarlara çizilenler zaman içerisinde daha da anlamlı
ve sistemli ortak yapılar haline gelmeye başlamıştır (Güngör, 2011: 36).
İletişim, doğumdan ölüme öğrenilen bireyi şekillendiren hayatı idame etmeyi
sağlayacak özellikler gibi önemli olan temel yaşam becerilerindendir. İletişim kurma
yeteneği ne ölçüde iyi ise kişisel mutluluk da o oranda yüksek olur. İletişim yoluyla,
arkadaş edinir, arkadaşlık ilişkilerini sürdürme, hayatında başarı ve ailede sevgi ve saygı
artar. İletişimde yetersizlik var ise; hayatın bir bölümünde eksiklik görülür, her şeyin
8
yolunda olduğu düşünülse de, özünde çevredeki davranışlar yüzeysel ve toplumsal
doyum yetersizdir (MacKay vd. 2012:ix).
İletişim denince akla karşılıklı konuşma ve diyaloglar gelmektedir. Oysa iletişim,
ne söylendiği, nasıl söylendiği, niçin söylendiği, ne zaman söylendiği, hatta ne
söylenmediğiyle doğrudan ilgilidir. İletişim kelimeler kadar; yüz ifadesinin, jest ve
mimiklerin (el, kol hareketleri ve yüzdeki ifade), bedenin duruşunun, ses tonunun ve o
andaki duygunun ne olduğu ile de bağlantılıdır (Canel, 2012:8-9).
İletişim kavramı çok geniş bir perspektife sahiptir. Bu nedenle iletişimle ilgili
birçok tanımlama mevcuttur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde iletişim; duygu ve
düşüncelerin akla uygun şekilde başkalarına aktarılması, bildirim ve haberleşme olarak
tanımlanmıştır. İletişim kısaca, "bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci" olarak
tanımlanabilir (Dökmen, 2003:19).
Zıllıoğlu (2007:22); “Anlamları itibarıyla uzlaşılmış simgeler yoluyla değişik
zaman ve mekan boyutlarında gerçekleşen bilgi düşünce ve duyguların aktarılması ve
alışverişidir” şeklinde iletişimi tanımlamıştır.
Koçak (1988:5) iletişimi, “Bireyleri etkilemek ya da saptanmış bir amacı
gerçekleştirmek, bilgi sağlamak ve bu bilgilerin, duyguların, gereksinimlerin, niyetlerin,
düşüncelerin vb. yazı, işaret hatta mimik ve hareketler aracılığı ile sesli ya da sessiz olarak
aktarıldığı bir süreç” olarak tanımlamıştır.
Güler'e göre (1990:32) ise iletişim, “Duygusal, fiziksel, düşünsel davranışların ve
toplumsal kişiliğin, belirli araçlar kullanılarak (sözlü-sözsüz) kişi ya da kişilere,
toplumlara aktarılması, kişi ya da kişilerin, toplumların da kişilik özelliklerini ya da
toplumsal kişiliklerini aynı biçimde alması ve yansıması sürecidir”.
İletişim, bilgi, düşünce, duygu, tutum ve kanılarla, davranış biçimlerinin kaynak ile
alıcı arasındaki bir ilişki yoluyla bir insan ya da insanlardan diğerine bazı kanallar
kullanılarak, anlam olarak üzerinde uzlaşılan simgeler aracılığıyla değişimi ve aktarılması
sürecidir (Yüksel, 2010: 11).
Bir başka tanımda ise iletişim: ‘İnsanların sosyal bir grup içinde birbirleri ile
uyumlu çalışmaları için onları birbirine bağlayan bir araç olan ve istenen sonuçları almak
ve davranışları etkilemek için insanlar arasında sözlü ya da sözsüz iletişim kurmak olarak
tanımlanmaktadır (Gürüz, 1995:118). Genel olarak iletişimin gerçekleşmesi için iki birim
gereklidir. Bunlar iki insan, iki hayvan, iki makine ya da bir insan ile bir hayvan, bir insan
ile bir makine olabilir (Dökmen, 2000:19).
9
İnsanların iletişim kurmadan yaşaması daha doğrusu herhangi bir iletişim aktivitesi
içinde olmadan yaşaması günümüzde zor görünmektedir. Gazete okumak, televizyon
haberlerini dinlemek, yoldaki trafik işareti, reklam panoları ve benzeri diğer unsurlara
maruz kalmak aslında iletişimin bir parçası olarak görülebilir. Bu noktada iletişim kavram
olarak içerisinde paylaşım ve etkileşim edinimlerini içermektedir (Güngör, 2011:37).
İletişim birbirlerine bulundukları çevrelerindeki nesneler, olaylar, olgular ile ilgili
değişimleri haber veren, bunlarla ilgili verileri birbirlerine aktaran:, aynı olgular,
nesneler, sorunlar karşısında benzer deneyimleri, benzer duyguları taşıyıp bunları
birbirilerine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde
gerçekleştirilen tutum, yargı, düşünce ve duygu bildirimleridir (Bıçakçı, 2000:22).
Toplum içinde birey olarak varlığını sürdüren insan, bunun bir sonucu olarak etrafı ile
sürekli iletişim halindedir. Bu sosyal olmanın vazgeçilmez bir parçasıdır. Gelişen
teknoloji ile birlikte fiziksel ortamlardan uzaklaşılsa da teknolojik cihazlarla dahi kişiler
sürekli bir iletişim halindedir. Bu bireyler için psikolojik bir ihtiyaçtır. Çünkü insan daimi
bir yalnızlık içinde yaşamını idame ettirmekte zorlanmaktadır. İletişim bu bağlanma
insanların mutlu ya da mutsuz olmalarının da kaynağıdır. Çünkü iletişim şeklinin sağlıklı
ya da sağlıksız olması insanın sorunları çözme ve onlarla baş etme şekillerini de
etkilemektedir.
İletişimde her zaman bir amaç vardır. İnsanlar çevreleriyle bilgilendirme,
bilgilenme, var olduğunu gösterme, dikkat çekme, eğlenme, kendine yer edinme, problem
çözme ya da üstünlük sağlama gibi sebeplerle iletişim kurabilirler. İletişimin bir amaca
yönelik kurulduğu düşünüldüğünde özellikle aile içi ilişkilerde huzurlu ve mutlu bir aile
ortamının sağlanması için ne kadar önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Aile
bireylerden oluşmaktadır ve aile içinde kişilerarası iletişim etkindir. Kişilerarası iletişim;
iletişim sürecinde kaynak ve hedefinde birey olduğu iletişim şeklidir. Kişilerarası iletişim
sürecinde anında geri bildirim olduğu için karşımızdaki kişinin davranış değişiklikleri
takip etme, değerlendirme ve bunlara göre tepki geliştirme mevcuttur. Dolayısıyla
kendini değerli hissetme ya da değer verme, kızgınlık, öfke, problem çözme eğiliminde
ya da değil gibi duygusal tepkimelerin birebir gözlemlenebildiği bir süreçtir.
1.5. İletişim Öğeleri
İletişim çift yönlü bir süreçtir. Mesajın oluştuğu kaynakla başlayan süreç mesaja
karşılık verilen geri bildirim ile döngüsel bir şekilde devam eder. İletişim sürecinin temel
dört öğesi vardır. Birçok kaynakta bu öğeler kaynak, kod, kanal, mesaj, hedef kitle,
10
feedback (geri bildirim) şeklinde belirtilmektedir. Sağlıklı bir iletişimin
gerçekleştirilebilmesi için iletişim sürecinin doğru yönetilmesi, süreci etkileyen
etmenlerin en aza indirgenerek uygun bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir.
Kaynak: İletişim sürecinde mesajı oluşturan ve iletişim sürecini başlatan öğedir.
Kaynak, algılama, yorumlama, seçme, düşünme süreçlerinde oluşturduğu mesajı
kodlayarak gönderendir. Dolayısıyla iletişimi başlatan ve iletiyi kodlayarak alıcısına
ileten unsurdur (Preston, 1989:14). Kaynak bu kodlamayı hedefinin anlayabileceği
şekilde yapar. Mesajını kodlayıp gönderdikten sonra oluşabilecek tepkileri değiştirmek
kaynağın gücü dışındadır. Bu nedenle mesajı hazırlayan kaynağın etkili bir iletişim için
yeterli niteliklere sahip olması ve olası sonuçları düşünerek mesajını oluşturması gerekir.
Kaynağın niteliği, iletişimin kalitesini de etkiler (Küçük vd, 2012:7).
Mesajı oluşturan kaynağın rol ilişkisinin ve sosyal konumunun hedef kitlesi ile
uyumlu olması gerekir. Kaynak iletinin içeriğinden kaynaklı bir karışıklığa neden
olmamak için sahip olduğu role göre hareket etmek durumundadır. Bunun dışında ortaya
konulan ileti karışıklığa ve mesajda engele sebep olur (Tuna vd, 2012:7).
Mesaj: İleti (mesaj), Kaynaktan gönderilen bilgi, düşünce, duygu ve davranışların
kaynak tarafından hedef ile ortak semboller doğrultusunda kodlanmasıdır (Odabaşı &
Oyman, 2002:17). Mesajlar oluşturulurken, duygusal ve mantık düzeylerinin hedefin
sosyal durum ve kültür düzeyine uygun olmasına dikkat edilmelidir. Eğitim düzeyi ve
zeka seviyesi yüksek olan kişiler iletilerden daha az etkilenirken, eğitim düzeyi ve zeka
seviyesi düşük olanlar daha fazla etki altında kalacaklardır (Kağıtçıbaşı, 1999:205). Bu
nedenle iletileri hazırlanırken kaynak hedef kitlenin durumuna uygun mesaj oluşturmak
durumundadır.
Mesaj belli kurallara göre kodlar aracılığıyla iletilir. Bu kodlar sözlü olabileceği
gibi sözsüz kodlardan da oluşabilir. Mesaj kodlama, iletilecek mesajın anlaşılabilir
şekilde seçilmesi ve formüle edilmesidir (Sigband & Bell, 1994:6). Mesajların dikkat
çekici olması için hem görsel hem de sözel unsurları içinde barındırması gerekir (Burnett
& Moriarty, 1998:256). Kişilerarası iletişimi dikkate alacak olursak sözel mesajlarımızın
jest ve mimiklerimizle desteklenmesi gerekir. Aksi bir durumda iletide tutarsızlık
oluşacaktır. Bir araştırmaya göre, sözcükler yüzde 5, ses tonu yüzde 25, görsel iletiler ise
yüzde 65 etki uyandırabilmektedir (Burnett & Moriarty, 1998:256).
Etkili bir mesajın taşıması gereken özellikler vardır. Öncelikle mesaj anlaşılır
olmalıdır. Mesaj açık olmalıdır. Kaynak eklentisini net bir şekilde ifade etmelidir.
Mesajın iletileceği zaman iyi seçilmelidir. Mesajın uygun yolu izlemelidir (Erdoğan,
11
1997:286-288). Mesajlar kodlanırken kanalın türü dikkate alınarak oluşturulur, mesajın
koda açılımının nasıl yapıldığı ise onun algılanışını da yönlendirir (Usluata, 1996:77).
Kodlama ve Kod Açma: Kaynakta oluşan duygu ve düşüncelerin, başkaları
tarafından da algılanabilir şekilde oluşturulmuş simgelere dönüştürülmesine kodlama
denir (Zıllıoğlu, 2007:199). Bir başka deyişle mesajların işaret haline dönüşmesinde
kullanılan simgelerin, kurallar bütünüyle bir araya gelmeleridir (Cüceloğlu, 1992:76).
Kod açma ise, kaynak tarafından gönderilen mesajın hedef tarafından anlamlandırılması
ve iletinin vermek istediği verinin ortaya çıkarılması olarak belirtilebilir (Küçük vd,
2012:9).
Kanal: Bilgi, duygu ve düşüncelerin hedef ile paylaşımı sürecinde, kodlanan
mesajların iletildiği araçlardır (Demiray, 1994:15). Yüz yüze iletişimde, sesler, jest ve
mimikler, beden duruşu, kılık-kıyafet gibi göstergeler kanal olarak ifade edilirken,
internet, radyo-televizyon, gazeteler de kitle iletişim kanalları olarak nitelendirilmektedir
(IŞIK, 2005:24).
Etkin ve başarılı bir iletişim için kanal mesajın niteliğine uygun olmalıdır (Smelter
ve Waltman, 1984:5). Kanal seçimi yapılırken amaç, hedefin özellikleri, zamanlama ve
mekan özellikleri dikkate alınmalıdır (Küçük vd, 2012:11). Özellikle kişilerarası
iletişimde, mesajın karşımızdaki kişiye etkili bir şekilde ulaştırılabilmesi ve başarılı bir
iletişim kurulabilmesi için kullandığımız kanalların (jest-mimik, beden hareketleri) göz
önünde bulundurulması gerekir.
Hedef Kitle: Hedef kitle, kaynağın gönderdiği mesajın muhatabıdır, yani
kaynağın ulaşmak istediği birey ya da gruplara hedef kitle denilmektedir (Oskay,
1992:16). Bir iletişimin olumlu ve başarılı olarak sonuçlanabilmesi için mesajların
oluşturulurken hedef kitlenin özelliklerinin göz önünde bulundurulması gerekir.
İletişim süreci döngüseldir. Hedef kimi zaman mesajı alan kişiyken kimi zaman da
kaynak durumuna geçebilmektedir. Özellikle kişilerarası iletişimde kaynak ve hedef
sürekli yer değiştirebilmektedir. Kişilerarası iletişim geri bildirimin anında yapılabildiği
iletişim şeklidir. Bu nedenle iletişim sürecinde mesajın ilk olarak oluşturularak kanallar
vasıtasıyla hedefe ulaştırılmasında, kaynağın hedef kitlenin duygu, düşünce ve
beklentilerini göz önüne alarak hareket etmesi, sağlıklı bir iletişim gerçekleştirebilmek ve
çatışmaları en aza indirgemekte çok önemli bir değere sahiptir.
Geri Bildirim (Feedback): Alıcıdan kaynağa yönelen tüm tepkilere geri bildirim
denir. Kaynak alıcıya gönderdiği mesajların ulaşıp ulaşmadığını, anlaşılıp
12
anlaşılmadığını ya da ne denli başarılı olduğunu geri bildirimler sayesinde anlayabilir
(Mısırlı, 2004:5).
Geri bildirim yüz yüze iletişimde soru sorma, cevap verme ya da jest ve mimiklerle
olabilirken, kitle iletişim araçlarında geribildirimin çok zayıf ya da hiç olmama gibi bir
riski vardır. Ancak teknolojik ilerlemelerle birlikte kitle iletişim araçları ile geri bildirim
hayata geçirilebilmektedir (Gürüz & Gürel, 2006:340).
Halkla ilişkiler faaliyetlerinde geri bildirim sayesinde gönderilen mesajların özünü
yitirmeden aynen iletilmesi sağlanır. Ayrıca kişiler arasında da bir diyalog kurulması
sağlanır (Sabuncuoğlu, 2008:56).
Geri bildirim iletişimde önemli bir yere sahiptir. Geri bildirim vasıtasıyla iletişim
çift yönlü olarak ilerler, aksi bir durumda tek yönlü bir iletişimden söz edilir. Geri bildirim
vasıtasıyla kaynaktan çıkan mesajların başarı ya da başarısızlık düzeyi ölçülebilir, hedefin
verdiği tepkiler neticesinde kaynak, mesajının etki alanını çözümleyebilir. Etkin bir geri
bildirim, kaynağa yardımcı olmaya çalışır, ayrıntılıdır, bilgi paylaşımına yöneliktir,
zamanında dönüş yapar, objektiftir, konu ile alakalı ve yararlıdır. Etkili olmayan geri
bildirim ise, konudan uzaktır, açık arama, küçük düşürmeye yönelik daha çok kişi
odaklıdır ve daha çok geneldir. Zamansız ve subjektif öğeler içerir (Koçel, 2001:426).
1.6. İletişimin Boyutları
İnsanoğlunun yüzyıllardır geçirdiği evreler göz önüne alındığında bunun temelinde
iletişim olduğunu görmek mümkündür. Birey doğası gereği sahip olduğu duygu, düşünce,
bilgi ve deneyimlerini çevresi ile paylaşma ihtiyacı içerisindedir. Nesiller boyu devam
eden bu paylaşım ve aktarım, iletişimin gelişmesini ve boyutlarını genişletmiştir.
İnsanın yaşadığı toplumsal ilişkilerde kurduğu ya da kuracağı iletişimle mutlu
olabileceği, yapılan araştırmalarla insanların birbirlerini anlayıp, sevebilmeleri için
sağlıklı iletişimin gerekli olduğu, buna karşılık, sağlıksız iletişimin ise insana
mutsuzluğu, yalnızlığı ve sevgisizliği getirdiği belirtilmektedir (Köknel, 1986:8).
Araştırmacılar tarafından iletişim türleri genel anlamda kişi içi iletişim; kişinin
kendisiyle iletişimi, kişilerarası iletişim; bireyler arası iletişim, grup iletişimi; bir konu
etrafında toplanan grup içi iletişimi, örgüt içi iletişim; belli hiyerarşik kurallar içindeki
örgüt içinde gerçekleşen iletişim ve kitle iletişimi; geniş kitlelerle sağlanan iletişim
şeklinde belirtilmektedir.
13
1.6.1. Kişi İçi İletişim
Toplumlarda bireyler, her zaman topluluk halinde değildir, her zaman
etraflarından kişiler yoktur, hatta toplum içinde bile yalnızlık çekip kendi iç dünyalarına
dönebilirler. Bu durumlarda bireyler daha çok kendi iç dünyalarında, kendi
muhasebelerini yaparlar. Kişilerin kendi ihtiyaçlarının, davranışlarının, düşüncelerinin,
değer yargılarının farkına varması, kendileri hakkında genel bir değerlendirmede bulunup
ne düşündükleri ne hissettikleri konusunda kendilerini kavramaya çalışmaları da ancak iç
iletişim sayesinde mümkün olacaktır (Rogers, 1984:7). Kişilerin kendi ile iletişim halinde
olmaları, davranış, düşünce ve tepkilerini daha iyi anlamalarını sağlar. Kendini tanımayan
ve hangi durum karşısında ne tepkiler verdiğini anlamlandıramayan insan, iletişim
kurmakta zorlanır ve sürekli bir mutsuzluk halinde olur. Böylesine bir duygusal
dalgalanma içerisinde olan insan kişilerarası iletişimde de başarısız olur (Bıçakcı,
2000:80).
Bu açıdan bakıldığında, iletişim öncelikle kişinin kendi içinde başlar. Kendini
tanıyan ve değerlendirebilen insan etrafı ile olan iletişimde de bu yönde hareket ederek,
tepkilerini kontrol edebilir. Böylece çok sağlıklı bir iletişim söz konusu olur.
1.6.2. Kişilerarası İletişim
İnsan doğası gereği, varlığını sürdürebilmek, gereksinimlerini karşılamak, duygu,
düşünce ve fikirlerini paylaşabilmek için iletişime ihtiyaç duyar. Kişilerarası iletişim ise
bu ihtiyaçtan doğan bir araçtır. Buradan hareketle “genel bir tanımlamayla kaynağını ve
hedefini insanların oluşturduğu iletişimlere kişilerarası iletişim adı verildiği ve karşılıklı
iletişimde bulunan kişilerin, bilgi/sembol üreterek, bunları birbirlerine aktararak ve
yorumlayarak iletişimi sürdürdükleri (Dökmen, 2001:23) belirtilmektedir.
Kişilerarası iletişim bireyler arasında gerçekleştirilen iletişim olarak
belirtilmektedir ve bu iletişimde amaca göre bireylerin davranışlarını etkilemeye yönelik
bir hedef söz konusudur. Kişilerarası iletişim için öncelikle bireyin yeterli kapasite ve
beceriye sahip olması ve daha sonra bireylerin birbirlerinin farkına varması
gerekmektedir. Kişilerarası iletişim yedi koşuldan oluşmaktadır (Hartley, 1996: 5).
- Kişilerarası iletişim iki kişi arasındaki yüz yüze iletişimden oluşmaktadır.
- Kişilerarası iletişim farklı roller ve ilişkilere sahip iki insan arasında
gerçekleşir.
- Kişilerarası iletişim çift yönlüdür.
14
- Kişilerarası iletişim mesajların basitçe karşılıklı alınıp verildiği bir süreç
değildir. Her mesaj bir yaratıcılık ve farklı anlamlar içerebilir.
- Kişilerarası iletişimde genellikle veya tamamen bir niyet ve kasıt söz
konusudur.
- Kişilerarası iletişim olaylar veya olaylar serisinin sürekli devam eden bir
sürecidir.
- Kişilerarası iletişim zaman içinde artarak devam eder. Bu nedenle
karşımızdaki kişi ile iletişimde bireysel geçmiş etkilidir.
Tubbs & Moss (1974)’a göre ise; bir iletişimin kişiler arası iletişim olarak kabul
edilebilmesi için üç ölçüt gereklidir.
- Kişilerarası iletişime katılanlar belli bir yakınlık içinde yüz yüze olmalıdırlar,
- Bireyler arasında tek yönlü değil, karşılıklı bir alışveriş olmalıdır,
- İletişim halindeki iletişim sözlü veya sözsüz olmalıdır. Bunlar dışındaki mesajlar
kişilerarası iletişimin dışındadır (Dökmen, 2001:42).
Etrafımızla kurduğumuz iletişim sözlü olduğu kadar sözsüz mesajları da içerir.
Kişilerarası birebir iletişimde ve özellikle de aile içi iletişimde sözlü ve sözsüz mesajlar
sürekli kullanılmaktadır (Canel, 2012:9-10).
a. Sözlü İletişim: Dünyada düşünen ve düşündüğünü kelimelerle ifade ederek
çevresine aktaran tek varlık insandır. Kelimelerin aktarılmasında ise kullanılan araç
dildir. İnsan düşünürken, konuşurken yazarken, maruz kaldığı iletileri anlamlandırırken
sürekli dili kullanır. Konuşma bireyseldir, dil ise toplumsal ve kültüreldir. Sözlü iletişim
hangi kanalla gerçekleşirse gerçekleşsin dil ile yürütülür. Bu nedenle sözlü iletişimin
temel öğesi dildir (Gökçe, 2006:45-46).
Sözlü iletişimde konuşma önemli bir yer tutar. Etkili ve iyi konuşabilmek için,
zengin bir kelime bilgisine sahip olunmalı, alıcının durumuna göre kelimeler kullanılmalı,
anlaşılamayacak yabancı ya da teknik kelimeler kullanılmamalı, ses tonu ve vurgu gibi
dil ötesi unsurlar ile anlam kuvvetlendirilmeli ve beden dili ile konuşmalar
desteklenmelidir (Kalyon, 2006:78-79).
Kişilerarası kelimelere dökülen her mesaj, ileti sözlü iletişime girmektedir. Toplum
içinde yer alan bireyin duygu, düşünce ve deneyimlerini çevresindeki kişilere aktarması
ancak sözlü iletişimle gerçekleşebilmekte ve etkili olabilmektedir. Bu nedenle sözlü
iletişim bireylerin toplumla ve çevresiyle etkileşiminde önemli bir yere sahiptir.
Sözlü iletişim çeşitli zaman ve mekânlarda bireyler arasındaki ilişkilerle ilgili
amaçları gerçekleştirirken bir takım işlevler yerine getirir. Bunlar (Erdoğan, 2005:200):
15
Söz fiziksel objeleri, duygusal durumları ve karmaşık ilişkileri temsil ederek
insanlar arası ilişkiyi gerçekleştirir.
Amaçlara ulaşma ve gereksinimleri gidermede vazgeçilmez ve zorunlu bir
araçsal rol oynar.
Diğer insanlarla ilişkilerin düzenlenmesini sağlar.
Bireyin kendi kişiliğini ve kimliğini gerçekleştirmesini sağlar.
Bireyin kendisini, sosyal ve fiziksel çevresini anlamasına ve düzenlemesine
yardım eder.
b. Sözsüz İletişim: Kişilerin iletişim kurarken sözlü mesajlar kadar sözsüz
mesajlara da önem vermeleri iletişimdeki başarılarını etkiler. Karşımızdaki kişiyi daha
iyi anlamamızı ve sözlü ifadelerinin gerçekte neyi ifade ettiğini anlamasını arttırır ve
yanlış anlamaları azaltır (Canel, 2012:10). Özellikle kişilerarası iletişimde sözlü iletişimle
birlikte kullanılan sözsüz iletişim, iletişimin sağlıklı ve anlaşılır olması için çok
önemlidir.
Sözsüz iletişim araştırmacılar tarafından çeşitli bölümlerde sınıflandırılmaktadırlar.
James Poon Teng Fatt (1998:2-4) sözsüz iletişimi, üstdil, yandil, beden hareketleri ya da
beden dili, fiziksel özellikler, dokunma davranışı, iletişim mesafesi, yapay etkenler ve
çevresel faktörler olarak kategorilendirmektedir. Bireyler farkında olmasa da içinde
bulundukları ortamdan, görsel olsun ya da olmasın algıladıkları her histen iletişim
sırasında etkilenebilmektedir. Algılarımızın en açık olduğu, farkındalığımızın yüksek
olduğu durum ise fiziksel davranışlardır.
Sözsüz iletişim vasıtasıyla, kaynak durumundaki kişi mesajını beden dili ile
destekleyerek etkisini artırmaya çalışırken hedefinin de mesaj karşısındaki tepkilerini
beden dili ile çözümleyebilmektedir. Aynı şekilde mesaja maruz kalan hedef de beden
dili sayesinde kaynağın mesajının tutarlılığını anlayabilmekte ve kendisi ile ilgili olarak
kaynağa da ‘ben seni dinliyorum, anlıyorum’ mesajı verebilmektedir. Sözsüz iletişimde
insanların ne söyledikleri değil ne yaptıkları ön plana çıkar. Sözsüz iletişim dört gruba
ayrılır (Dökmen, 2001:46-50).
- Yüz ve Beden: Yüz ifadeleri, el ve vücut hareketleri, duruşumuz, göz
temasımız sözsüz iletişimde önemli bir yere sahiptir. Sözlü iletişim yoluyla verdiğimiz
mesajları sözsüz iletişim ile destekleriz. Sözsüz iletişim kimi zaman farkında olarak, kimi
zamanda farkında olmadan gerçekleşir. Farkında olarak yaptığımız hareketler
16
karşımızdaki kişiye mesaj verme amacı gütmektedir. Farkında olmadan yaptığımız
hareketler ise duygusal ifadeler olarak belirtilmektedir.
- Bedensel Temas: Bir diğer sözsüz iletişim yolu ise bedensel temaslardır.
Farklı bedensel temas yolları ile karşımızdaki mesajlar vermeye çalışırız. Örneği:
büyüklerin elini öpmek, karşımızdaki kişinin bizden büyük olduğunu kabul ettiğimizi
gösterir ya da dostane bir şekilde birinin omuzuna dokunmak onu desteklediğinize
göstermektedir. Bedensel temasın şekilleri kültürlerarasında farklılıklar göstermektedir.
Örneğin Türk toplumunda büyüklere saygı el öpülerek gösterilirken, Güney Kore
toplumunda yere kadar eğilerek yapılan selamla şeklindedir. Kültürler arasındaki
farklılıklar nedeniyle bedensel temas kurma şekli kişilerarası çatışmalara da neden
olabilir.
- Mekan Kullanımı: İnsanlar iletişimde bulunurken kendi etraflarında
oluşturdukları boşluklar yoluyla da karşılarında bulunan kişiye mesaj iletmektedirler.
Örneğin samimi ilişkiler içinde olunan kişilere daha yakın mesafede durma tercih
edilirken, tanımadığımız insanlara uzak durma tercih edilir. Mekanların kullanılışı şekli
kişilere bireysel yakınlıkla ilgili mesaj iletirken, aynı zamanda statü ile ilgili mesajda
sunabilmektedir.
- Araçlar: Kişilerarası iletişimde mesaj iletmekte kullanılan bir takım
araçlarda mevcuttur. Kılık kıyafet tarzı, takılar, kullanılan parfüm vs. gibi araçlar
karşıdaki kişiye o kişi hakkında mesajlar iletmektedir. Örneğin siyahlar giyinmiş bir
kişinin matemde olduğunu düşünerek, davranışlarımızı ona göre kontrol ederiz.
Bununla birlikte Dökmen (2001:42)’in belirtiğine göre; kişilerarası iletişimde
bulunan kişilerin herhangi bir role bürünmeden, toplumsal ya da sosyal kalıplar içinde
değil de kendi adına iletişimde bulunması gerekir. Çünkü belli bir rol çerçevesinde
gerçekleştirilen kişilerarası iletişim sosyal iletişimdir, kişisel ve psikolojik iletişim
değildir. Ancak sosyal iletişim kolaylıkla psikolojik iletişime geçebilmektedir. Rollerin
dışında kişisel alana girildiği zaman psikolojik iletişim olmaktadır.
Her iletişimde bir sorun olabileceği gibi, kimi zaman kişilerarası iletişimde de
sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunların nedeni ise; insanların birbirlerini sevmemeleri,
dinlemeyi kabul etmemeleri, güvensizlik, birbirlerini kırmaları ya da anlaşamamalarıdır.
Aile içi iletişimde de söz konusu olan iletişim şekli genellikle kişi içi iletişim ve
kişilerarası iletişimdir. Eşler arasında gerçekleşen iletişim sorunları nedeniyle zaman
zaman ortaya uyumsuzluk çıkabilmektedir. Eşler arasında ortaya çıkan problemler
sağlıklı iletişim kurabilen çiftler arasında konuşarak, probleme ortaya koyarak
17
çözülebilmektedir. Bazı çiftlerde ise problem çiftler arasında pasif çatışmaya (küsler
diyaloğu) dönüşmektedir. Birbiriyle iletişim kurmakta zorlanan çiftler arasında yaygın
olarak görülen pasif çatışmada çiftler uzun süre küs kalabilmektedir. Ancak bu süre
zarfında sözsüz iletişim kanalıyla ortaya koydukları mesajlarla iletişim devam etmektedir.
Örneğin; tartışma sonrası kapıyı çarpıp odadan çıkmak, oflayıp puflayarak evin içinde
dolaşmak gibi. Aslında tüm bu davranışlar aynı zamanda “Seninle iletişim kurmak
istiyorum” mesajını iletmektedir (Üstün, 2001: 67-68). Buradan da anlaşılacağı gibi
aslında bireyler küs durumdayken bile birbirleri ile iletişim kurmaktadırlar. Ancak onları
aktif iletişime yönelmekten alıkoyan kişilerarası iletişimde sahip oldukları
beceriksizliktir. Çünkü iletişim becerileri gelişmiş olan fertler problemleri açıkça
konuşabilmekte ve geleceğe taşımadan, o an içinde çözümleyebilmektedir.
Kişilerarası iletişimde bireylerin birbirlerini anlamalarını, kendilerini ifade
etmelerini engelleyen hem mesajı veren hem de mesajı alan tarafından bir takım engeller
mevcuttur. Bu engeller;
- Konuşurken karşımızdaki kişiye emir vermek, onu yönlendirmeye çalışmak,
- Mesajları uyarı niteliğinde, tehdit edercesine sunmak,
- Karşımızdaki kişiye ahlak dersi vermek,
- Bireyin kendi kendine yetme durumu söz konusu değilmiş gibi öğüt vermek,
çözüm önerileri sunmak,
- Öğretmen edasıyla bireye öğretmeye çalışma mantıklı fikirler sunma ya da nutuk
çekme,
- İletişim kurarken karşımızdakini eleştirmek, aynı fikirde olmama durumunu
yargılamak şeklinde sunmak,
- Her konuda aynı fikirde olmak, sürekli karşıdakini övmek,
- Takma isimle hitap etmek, sürekli alaycı davranmak,
- Sürekli bir yorumda bulunmak, analizde bulunmak ve durum tespiti yapmak,
- Duyguların anlaşılmamasında ortaya çıkan destekleme, güven verme, avutma
davranışı,
- Sürekli sorularla karşımızdaki kişiyi teste tabi tutmak,
- Verilen sözlerin tutulması, karşımızdaki kişiyi oyalamak, sürekli şakalar espriler
yapmak,
şeklinde belirtilebilir (Gordon, 2011:45-46). Söz konusu iletişim engelleri bireyler
arasındaki olumsuz iletişimi arttırıcı ve çatışma durumunda problemin daha da
büyümesine yol açan engellerdir. Bu nedenle bireylerin çatışma durumlarında bu
18
engelleri en aza indirmeleri ve daha kontrollü davranmaları gerekir. Aksi takdirde
problemler yaşanılan anda çözümlenememekte, üzeri kapatılarak geleceğe taşınmaktadır.
Kişilerarası iletişimde bireylerde konuşmama, konuşamama durumu söz konusu
olabilmektedir. Konuşmamanın birkaç nedeni mevcuttur. Bunlardan biri ilişkinin
durumundan kaynaklanmaktadır. İlişkide istenilen taraf olan birey daha az kendini açma
gereği duyabilmektedir. Bir diğer neden ise; karşımızdaki kişiye kendimizi açtığımız
zaman zayıf görünecek olma kaygısıdır. Açık iletişim kurulduğunda, duyguların açıkça
ifade edildiğinde birey eleştirilme, suçlanma ya da ilişkiyi kaybetme korkusu
yaşamaktadır. Bir başka neden ise geçmiş deneyimlerimizden kaynaklanmaktadır. Daha
önce açık iletişim nedeniyle olumsuz tepkiler alan birey korku, endişe ve güven
problemine sahip olabilmektedir. Ancak kendimizi karşımızdaki kişiye ifade edebilmek
için konuşmak önemlidir. Eğer açık bir şekilde iletişim bulunulmazsa karşıdaki kişi
tanınamaz, aynı şekilde karşıdaki kişi hakkındaki düşünceler bilinemez ve kişiyi kendi
dünyasında nereye koyduğunu tahmin edilemez ve bu durumda birey sürekli tedirginlik
ve güvensizlik duygusuna sahip olur. “Davranışlardan hisleri anlamaya çalışmak, kendi
kendimize bir iletişim oluşturmaktır, bizi yorar” (Topkara, 2015:141-146).
Bireyler kişilerarası iletişim kurduklarında karşılarındaki kişiden bilgi istemekte
ve bilgi vermektedirler. Bunun dışında iletişim kurmanın nedenleri vardır bu nedenler
neden kişilerarası iletişim kurulduğunu ortaya koymaktadır. Kişilerarası iletişim kurma
nedenleri şu şekilde belirtilebilir (Gürüz & Eğinli 2014, 73-77) ;
- Var olmak: Birey toplumsal bir varlıktır ve uzun süre diğer insanlardan
kopuk bir şekilde yaşayamaz. Varlığı ortaya koyabilmesi için birey etrafı ile etkileşim de
bulunur.
- Öğrenmek/Bilgi Edinmek: Kişilerarası iletişim kişinin dış dünyayı
anlamasını sağlar. Kendi sahip oldukları bilgileri etrafları ile paylaşarak, tartışarak yeni
boyutlar kazandırır, yeni bilgiler edinir.
- Paylaşmak: Bireyler sahip oldukları duygu, düşünce ve fikirleri paylaşma
ihtiyacı hissederler. Böylece bilgi ve düşünce paylaşımı ile düşünce ortaklığı
oluşturulmakta, duyguların paylaşımı ile de kişilerarası ilişkiler güçlendirilmektedir.
Paylaşmak, kişilerarası iletişimde bireylerin içinde bulundukları durumu anlamalarına
imkân vermekte ve birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlamaktadır.
- İlişki/Bağlantı Kurmak: Bireylerin en büyük ihtiyaçlarından biri sevmek
ve sevildiği ilişkiler kurmaktır. Bireyler kurdukları kişilerarası iletişim yoluyla yalnızlık
ve depresyon duyguları azalmakta ve bu paylaşım alanları ile daha fazla doyuma
19
ulaşmaktadırlar. Aksi durumda yalnızlık bireylerin sosyal becerilerini azaltmakta, duygu
karmaşası yaşamalarına ve yabancılaşmalarına neden olmaktadır.
- Etkilemek: Kişilerarası ilişkilerde birey sahip olduğu sosyo-ekonomik
durum, statü ve donanımları vasıtasıyla diğer kişileri etkilemek, yönlendirmek ve ikna
kabiliyetine sahiptir. İnsanlar etki yoluyla karşı taraftaki kişiden sevgi ve olumlu
davranışlar aldıkları zaman doyum sağlamaktadırlar.
- Eğlenmek: Kişilerin hedef ve amaçlarına ulaşmak için kullandıkları
aktiviteler olarak ifade edilebilir. Kişilerarası iletişim kanalıyla diğer bireylerle eğlenceli
vakit geçirmek bireylerin ilişkilerinde doyum sağlamalarına sebep olur.
- Yardım etmek: Bireyler, özellikle yakın arkadaşlar arasında kişilerarası
iletişim kanalıyla gerçekleştirilen paylaşımlar sonucunda bireyler birbirlerine yardımcı
olmakta, yönlendirmekte ve problemlerinin çözülmesinde öğütler verebilmektedirler.
- Benzerlik/Yakınlık Duymak: Birey olarak tarzımıza ve karakterimize
yakın olan kişilerle yakınlık kurma eğilimi göstermekteyiz. Kişilerarası paylaşımlarda
aynı duygu ve düşüncelere sahip olmak bireyler arasındaki belirsizlikleri azaltmakta ve
etkileşimi arttırmaktadır.
- Kimlik Oluşturmak: Kurulan kişilerarası iletişim vasıtasıyla birey kendine
bir kimlik oluşturmaktadır. İletişimde bulundukları ortam, iletişimde bulunulan kişiler ve
iletişime nasıl başladıkları ve bu süreçte ne tür bir rol üstlendikleri toplum içerisinde
kimlik oluşumuna etki etmektedir.
- İlgi Duymak/Göstermek: Kişiler için en iyi motivasyon iletişimde
bulundukları kişiler için duydukları pozitif duygulardır. Kişilerarası iletişimde bireyler
ilgiyi görerek, kişilerin diğerleri tarafından nasıl algılandıklarını görmekte ve diğerlerine
karşıda ilgilerini gösterebilmektedirler.
- Duygusal Yatırım Yapmak: Kişilerarası iletişimde ilişkinin devam
ettirilmesinde bir sorumluluk söz konusudur. İletişimde bulunan bireyler birbirlerine
zaman, ilgi, enerji, kişisel kaynaklar harcamaktadır ve bu paylaşım kişilerde duygusal bir
tatmin yaratmaktadır.
- İhtiyaçları Gerçekleştirmek: Kişilerarası iletişim kurulurken bireyler
ihtiyaçlarını ortaya koymak, etkileşim yoluyla bu ihtiyaçlarını karşılamak ve diğerlerinin
de ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmak amacı söz konusudur.
Her birey farklı kişilik özelliklerine farklı duygulara, farklı kültüre sahiptir.
Dolayısıyla kişilerarası iletişimde bulunurken de bu özellikler kişilerin iletişim şeklinde,
20
mesajına, mesajı algılayış şekline etki edebilmektedir. Gürüz & Eğinli (2014) ve Dökmen
(2001) kişilerarası iletişimi etkileyen faktörleri şu şekilde belirmektedirler.
- Algı: Bireyin duyu organları vasıtasıyla algıladığı bilgilerin örgütlenmesi,
yorumlanması, süzgeçten geçirilerek anlamlandırılması sürecine denir (Dökmen,
2001:118). Algı beş duyu organı ile ilişkisi olsa da aynı zamanda diğer kişiler hakkında
bilgi edinme sürecidir. İnsanlar etrafında olup bitenleri algılamak için daha önceki
deneyimlerini kullanırlar. Bu deneyimler kişileri, nesneleri, olayları yorumlama,
tanımlama ve anlamlandırma ve beklenti oluşturmalarını sağlayan bilgi hazineleridir.
Algılar kişilerin geçmiş deneyimlerine göre yoğrulduğu için her bireyin algılama şekli
farklıdır. Her bireyin farklı algılama şekli olması zaman zaman iletişim çatışmalarına
neden olabilmektedir. Özelliklede herkesin aynı algıya sahip olduğunu düşünmek
problemleri de beraberinde getirebilmektedir(Gürüz & Eğinli 2014:209-210).
- Kişilik: Her bireyin günlük hayatında karşılaştığı olaylara tepkileri, bakış
açıları, yorumlaması farklıdır. Her insan birbirine benzemediği gibi bireylerin kişilikleri
de birbirinden farklıdır. Elbette benzer kişilik özelliklerine sahip kişiler olabilir. Ancak
bu tamamen her olaya tepkileri aynıdır anlamına gelmemektedir. Kişilik bireyin ilgi,
tutum, dış görünüş gibi bir çok özelliğe kapsadığı için tam olarak bir tanımlama yapmak
zordur. Bireylerin kişilik özelliklerini etkileyen faktörler söz konusudur. Bunlar;
kalıtımsal faktörler, aile faktörü, kültürel faktörler, sosyal faktörler şeklinde sıralanabilir
(Gürüz & Eğinli 2014:224-226).
- Kültür: Kültür sürekli değişen ve gelişen bir olgudur. Geçmişten gelip
devam eden kültür aynı zamanda diğer kültürlerden de etkilenmekte ve değişime
uğramaktadır. Bireylerin sahip oldukları kültür onların davranışlarına da etki
etmektedir(Gürüz & Eğinli 2014:234). Her kültürün kendine has davranış kalıpları,
kuralları vardır. Bu kurallara uyulmaması bireyin çevresinde tepki görmesine ve
çatışmalara neden olabilmektedir (Dökmen, 2001:133). Kültür sahip olduğu farklılıklar
kişilerarası iletişime de etki etmektedir. Çünkü her kültürün olaylara bakış açısı ve
tepkileri farklıdır. Bu nedenle kültürel farklılıklardan dolayı kişiler arasında iletişim
çatışmaları yaşanabilmektedir. Kültür ülkeler arasında farklılık gösterebildiği gibi yöresel
olarak da farklılaşabilmektedir. Örneğin kırsal ve kentsel kültür birbirinden farklı algılara
sahip olabilmektedir. Bu farklılık kişilerin iletişim sürecinde kullandıkları kelimelere,
davranış şekillerine vurgulara, ses tonuna dahi etki etmekte ve dolayısıyla yorumlamada
da farklılıklar oluşturmaktadır. Kültürler arasında oluşan bu farklılıklar iletişimde
sürecinde kaynak ve hedef arasında yanlış anlaşılmalara, sağlıksız iletişime neden
21
olabilmektedir (Gürüz & Eğinli 2014:243). Bu nedenle kişilerarası iletişim sağlıklı ve
anlaşılır bir iletişim süreci oluşturabilmek için karşımızda bulunan kişinin sahip olduğu
kültürel özelliklere özen gösterilerek mesaj oluşturulmalıdır. Aksi durumda kişilerin
birbirini anlamaları güçleşmekte ve bu durum çatışma ortaya çıkarmaktadır.
- Benlik: Benlik “Ben kimim ?” sorusuna yanıt veren içsel bir güçtür. Kimi
zaman bireyi yargılayan, eleştiren, kim zamanda yaptıklarını öven destekleyen iç
sesimizdir. Benlik bireye kendini tanıma, kendi ile ilgili düşünce ve kanıları bilme
değerlendirme ve bütün bu algıların birleşimi sonucu ortaya çıkan bir olgudur. Kişinin
beliğini tanıması doğumu ile başlar ve zaman içinde önce aile ortamında daha sonra
sosyal çevresi kanalıyla benliği gelişir. Kendi ideal benliğinin farkına varan ve bununla
uyumlu davranış profili sergileyen birey daha mutludur ve bu durum kişilerarası
iletişimine de etki eder. Örneğin kendini yeterli olarak gören bireyin kişilerarası iletişimi
yetersiz ve zayıf olarak gören bireylere göre daha açıktır. Kendini sürekli hata yapan ve
karşıdakine göre yetersiz gören birey iletişim kurmaktan uzak ve uyumsuzdur (Gürüz &
Eğinli 2014:247-253). Eşler arası iletişimde de aynı durum söz konusudur. Kendini
yetersiz ve başarısız hisseden taraf problemlerini paylaşmak ve sorunu çözmek yerine
ondan uzak durma eğilimi sergilemektedir. Çünkü bu tür davranış sergileyen kişiler aynı
zamanda eleştiriye kapalıdırlar ve kendi kalıplaşmış benliklerinin dışına
çıkamamaktadırlar.
- Tutum: Her bireyin olaylara, durumlara, kişilere, karşı olumlu ya da
olumsuz tutumları vardır. Kişilerarası ilişkilerimiz de de bu tutumlar etkili olmaktadır.
Genellikle iletişimde bulunduğumuz kişinin tutumunu bilmek isteriz, bunun nedeni ise
olaylar konusundaki tepkilerini yorumlayabilme isteğidir (Dökmen, 2001, Gürüz &
Eğinli 2014). Tanıdığımız olaylar karşısındaki tutumları bilinen bireylerle kurduğumuz
iletişim daha sağlıklı olmaktadır. Bireyin davranışı önceden tahmin edilebildiği için
mesajlar da o yönde hazırlanabilmektedir. Örneğin; ortaya çıkan bir sorun karşısındaki
eşinin tutumunu tahmin edebilen kişi, problemi en kolay şekilde çözebilmek için
mesajlarını o şekilde hazırlamaktadır ya da ortaya çıkabilecek çatışmaları oluşmadan
engelleyebilmektedir.
- Duygu: Duygular, kişilerin içinde bulundukları ruh halini ortaya koyan
tepkilerdir. Duygular aynı zamanda kişilerin kendilerini ifade etme yoludur. Birey bir
olay karşısındaki ne hissettiğini duyguları yoluyla karşısındaki kişiye iletebilir. Bu
nedenle duygular kişiler arası ilişki de bir iletişim aracıdır. Kadın ve erkeklerin
duygularını ortaya koyma şekilleri farklıdır. Kadınlar erkeklere göre duygularını daha
22
kolay ifade edebilmektedirler. Ancak bu erkeklerin duygusal olmadığı anlamına
gelmemektedir. Sosyal yaşam içerisinde olumsuz duyguların öfke patlamaları şeklinde
ortaya konması iletişimi olumsuz etkilemektedir. Bunun yerine kişilerden duygularını
kontrol altına alınarak, uygun bir şekilde ifade edilmesi gerekir. Aksi durumda çatışma
olumlu bir şekilde sonuca gitmemekte kişilerarası ilişkiler zedelenmektedir. Kimi
zamanda bireyler duygularını ifade etmekten çekinirler, ancak bu durumda zamanla
beklenmedik zamanda beklenmedik şekilde duygu patlamasına dönüşebilmektedir
Özellikle eşler arasındaki iletişimde tarafların duygularını açık ve net bir şekilde ifade
edebilmeleri evlilik uyumunda önemli bir etkiye sahiptir. Kişilerin eşlerin duygu ve
düşüncelerine önem vererek davranışta bulunmaları iletişimi olumlu etkilemektedir.
- Değerler ve Normlar: Değer, kişilerin sahip oldukları inançların kalıcı
olması şeklinde tanımlanır. Norm ise; genelin kabul ettiği kurallar şeklinde tanımlanır.
Her bireyin kendi inanç sistemine göre oluşturduğu bir değeri vardır ve davranışlarını da
bu değerlere göre şekillendirir. Değerler aynı zamanda kişinin toplum içerisinde tanınma
ve değerlendirilme şeklini etkiler. Her bireyin sahip olduğu değerler farklı olduğu için
kişilerarası iletişimde de bu değerlerin göz önünde bulundurulması gerekir. Bunun
dışında kurulan iletişim başarısızlığa uğrayabilmektedir. Aynı şekilde toplumun tamamı
tarafından kabul edilen normlara aykırı olarak davranışta bulunmak kabul edilemez. Bazı
normlar ilişkileri kısıtlayacak kadar katıdır ve bu durumda kişilerarası iletişim sağlıksız
bir şekilde eksik kalmaktadır
- Kişisel Özellikler: Kişisel özellikler cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, meslek
gibi sosyo-demografik niteliklerden oluşmaktadır. Yaşamda insanlar iki grupta
değerlendirilirler (kadın ve erkek) ve kişilerarası ilişkilerde de kadın ve erkeğe özgü
iletişim biçimleri söz konusudur. İletişim sürecinde kadınlara daha naif, uzlaşıcı ve
duygusal tanımları atfedilirken, erkekler daha agresif nitelendirilmektedir. Bu nedenle
kişilerarası iletişimi etkileyen unsurlardan biridir. Yaş ise; insanlar arasındaki farklılığı
ortaya koyan öğelerden biridir. Bebeklikten yaşlılığa doğru yaşla birlikte bireylerde bir
değişim söz konusudur ve sorumluluklarda farklılık gösterir. Yaşla birlikte kişiler daha
deneyimli bir konuma yükselmektedir ve bu durum kişilerarası iletişime de olumlu etki
etmektedir. Eğitim ve meslek kişilerin toplum içinde bulundukları konumu
etkilemektedir. Bireylerin sahip oldukları eğitim ve meslek durumuna göre kurdukları
iletişim şeklide farklılık göstermektedir (Gürüz & Eğinli 2014:280-281).
Kişilerarası iletişim çok yönlü bir süreçtir ve bu süreci etkileyen birçok faktör
mevcuttur. Günlük hayatta birçok kişi ya bu faktörlerin farkında olarak ya da toplumun
23
zaman içinde kendilerine öğrettiği normlara bağlı kalarak bu süreci yürütmektedir.
Kişilerarası iletişimde başarılı bir sonuca ulaşabilmek, çatışmaları olumlu bir şekilde
sonlandırabilmek için tüm bu faktörlerin göz önünde tutularak ilişkilerin sürdürülmesi
zorunludur. Aksi durumda birbirini anlayamayan ve sürekli çatışma durumunda kalan
bireyler haline dönüşmek kaçınılmazdır. Evlilik yoluyla bir araya gelen bireylerin
çoğunlukla birbirini tanıyan, benzer özelliklere sahip kişiler oldukları düşünülür. Çünkü
ortak bir yaşam için karar vermişlerdir. Ancak her ne kadar kişiler benzer ya da
birbirlerini tanıdıklarını düşünseler de uymak zorunda oldukları ya da göz önünde
tutmaları gereken bir takım kurallar, zorunluluklar olduğunu unutmamaları
gerekmektedir.
Bununla birlikte günlük hayatta dahi bireylerin birbirlerini tanımaları için
kişilerarası iletişim kurarken bunu açık bir şekilde yapmaları gerektiği düşünüldüğünde,
eşler arası iletişimde bu durum olmazsa olmaz şeklinde yorumlanır. Çünkü iletişim
kurduğumuz kişiye duygu ve düşünceler açık bir şekilde ifade edilmez ise bireylerin
birbirlerini tanımaları kişiye göre davranış sergilemeleri, neye sevinip neye kızacağını ya
da tercihlerini tahmin etmek zordur. Bu nedenle özellikle eşler arasındaki çatışma
durumlarında iletişim kurulurken birey hangi konuda ne düşündüğünü ya da olaylar
karşısında nasıl bir tutum içerisinde olunması gerektiğini karşıdaki kişiye anlaşılabilir ve
uygun bir şekilde iletirse çatışma durumları olumlu bir şekilde sonuçlanacaktır.
1.6.3. Grup İletişimi
İnsan hayatı boyunca farklı gruplar içinde yaşar. Bir bütün olarak düşünüldüğünde
ise bu grupların başında aile gelir. Bu nedenle bireylerin hayatında grup iletişiminin
önemi büyüktür. İnsan doğası gereği iletişimde olduğu bireylerden etkilenir ya da etkiler
ve insanın kişiliği başkalarına göre düzenlenir. İnsanın bir grubun içinde olması, o
gruptaki tutum ve davranışları benimsemesi, onlarla bütünleşmesi anlamına gelir
(Köknel, 1997:134).
Gruplarda iletişim merkezi olan ve merkezi olmayan şeklinde sınıflandırabilir.
Merkezi iletişim biçiminde, bir kişi ağın neresinde olursa olsun mesajı gönderme ve
almada anahtar rol oynar. Daire şekildeki bir merkezi iletişimde ise kişi, merkezden grup
iletişimini takip eder ve sınırlandırır. Bu kişi bağımsızlığa sahiptir. Merkezi olmayan
iletişimde ise; ağın herhangi bir yerinde bulunan bireyin iletişimi kontrol etmesi ya da
bunda rol oynaması mümkün değildir. Bu iletişimde mesaj ağlar yoluyla tüm grup üyeleri
arasında serbestçe dolaşır. Grup üyeleri eşit statüye sahiptir. Bireyler düşüncelerini diğer
24
üyelere iletişim kurarak iletir, köprü görevinde bulunan hiç kimse yoktur (MEB,
2007a:38).
Bu sınıflandırma göz önüne alındığında ve geleneksel aile yapısı düşünüldüğünde,
merkezi olan bir grup iletişiminin hayatımızdaki önemi göz ardı edilemez. Özellikle bir
arada yaşayan aile bireyleri arasında anne ya da baba olarak merkezde bulunan bir birey
mutlaka söz konusudur.
1.6.4. Örgüt İçi İletişim
Örgüt, belirli bir amacın gerçekleşmesi için bireylerin faaliyetlerinin bir bölümünün
işbölümü ile organize edildiği ve çevresi ile etkileşim içerisinde bulunduğu yapı olarak
tanımlanabilir (Işık, 2001:31). Örgüt içi iletişim ise; örgütte günlük faaliyetlerin
yürütülmesini sağlamak ve örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için, örgüt içi ve örgüt
dışı arasında yapılan alışveriştir (MEB, 2007a:38).
Örgütsel iletişim hem kişi-içi iletişimi hem de kişilerarası iletişimi içine alan bir
yapıya sahiptir. Çünkü örgütler bireylerden ve gruplardan oluşur. Dolayısıyla kişi-içi
iletişimi ve kişilerarası iletişimi de ilgilendiren kurallar, işleyiş ve ilkeler örgüt içi
iletişimi de etkilemektedir. Çünkü örgüt içi iletişim, hem kendi içinde hem de örgütün
çevresi arasında sürekli devam eden toplumsal bir süreçtir (Schuler & Jackson,
1996:118).
1.6.5. Kitle İletişimi
Kitle iletişimi, enformasyon, düşünce ve tutumların geniş kitlelere teknik aygıtlarla
iletilme sürecidir (Yumlu, 1990:23). Kişilerarası iletişime göre çok daha geniş, farklı ve
anonim bir kitleye seslenen ve genel olarak tek yönlü bir iletişim şekli olarak kabul edilen
kitle iletişimi: televizyon, radyo, internet, gazete, kitap vb. araçların kullanılmasıyla
gerçekleştirilir (Boz, 1999:41).
1.7. İletişim Becerileri
İletişim, sözlü veya sözsüz, bireylerin birbirleriyle temas halinde olmalarını
sağlayan olgudur. Özellikle aile içi, eşler arası iletişim, aile fertleri arasındaki yolları
oluşturmaktadır. İletişim olmadan fertler arasında bağlantı kurmak imkânsıza yakın bir
durumdur. İletişim kurmanın yanında, iletişimin nasıl kurulduğu ve fertlerin sahip olduğu
iletişim becerisi ise bireyler arasında var olan bağları güçlendiren ya da zayıflatan
etkendir.
25
Davranışların ya da duygularının nedenlerini dışarıda ya da başkalarının
davranışlarında aramak, bireyin kendi duygu ve düşüncelerinin kendi kontrolünde
olmadığı anlamına gelir ve bu yanılgı iletişim sürecinde bireyin karşılaştığı en önemli
engellerden biridir. Öncelikle farkında olmamız gereken iletişimde başarılı veya başarısız
olmanın, kişinin algısı, becerisi ve olayları yorumlama şekli ile ilgili olduğudur.
Dolayısıyla iletişimde yaşanan mutluluk, mutsuzluk, çöküntü, kaygıların kökeni, dile
dökülen sözcüklerde ya da davranışlarda değil, bireyin bu davranış ve sözlere karşı
geliştirdiği düşünce ya da yorumlardadır (Özer, 2000:3).
Her ne kadar iletişim kurarken karşıdan gelen mesajlara göre birey tepkide bulunsa
da tepki mesajı oluşturulurken ferdin bilinç, bilinçaltı ve beyinde yer alan ayıklama
mekanizmasından geçerek mesajlar oluşturulur (Guilane-Nachez, 2003:69). Dolayısı ile
ortaya çıkan tepki karşıdaki bireyin yönlendirmesinden çok, bireyin kendi duygu ve
düşünceleri doğrultusunda verdiği tepkidir. Bu nedenle kişilerarası iletişim kurarken
bireylerin sahip olması gereken bir takım özellikler söz konusudur. Bütüne bakıldığında
hiçbir bireyin tüm bu özelliklere sahip olması mümkün gibi görünmemekle birlikte,
aslında bunların bireyler için edinilmesi çok da zor olmayan özellikler olduğu
görülmektedir. Eğitim, kendini geliştirme ve empati yolu ile iletişimi güçlendirmek
mümkün olabilmektedir. Kişilerin kontrolü dışında gelişen iletişim engelleri dışında,
bütün bu becerilere sahip olunduğu taktirde sağlıklı bir iletişim sürdürememek söz
konusu değildir.
Dinleme: Dinlemek, yeni ilişkiler kurmak ve var olan ilişkilerimizi geliştirmek için
önemli bir süreçtir. Kişi iyi bir dinleyiciyse etrafındaki insanlar ona yakınlaşır ve
arkadaşlık kurma ve ilişkileri daha derinleştirme imkânı artar. Bunula birlikte dinlemeyen
kişiler sıkıcıdırlar ve kendilerinden başka hiç kimseyi önemsemezler. Dinlemek, aynı
zamanda bir sorumluluk göstergesidir ve karşınızdaki kişiye değer verdiğiniz değeri
gösterir (Mckay vd. 2012:3-4).
En önemli iletişim becerilerinden biri dinlemedir. Herkes dinleme becerisine sahip
olduğunu düşünür, ancak aslında durum farklıdır. Çünkü dinleme esnasında genellikle
karşıdakinin anlattıkları tam olarak dinlenmez (Canel, 2012:11). İyi bir dinleme için yani
aktif dinlemenin başarılı olabilmesi için dikkat edilmesi gereken bazı kurallar vardır.
Bunlar; (Canel, 2012:11-12)
- İlk olarak bireyin karşısındaki kişiyi yargılamadan dinlemesi gerekir, böyle bir
özelliğe sahip kişiler eğer bunu gerçekleştirebilirlerse aktif dinlemeyi başarırlar.
26
- Karşımızdaki kişinin anlattıkları dinlenirken neler yaşadığı, ne hissettiği ve
duyguları anlamaya çalışılmalıdır. Bir nevi empati kurularak dinlemek aktif dinlemeyi
kolaylaştıracaktır.
- Dinlenilen kişinin anlatmaya çalıştığı konuyu tam olarak aktarabilmesi bireyi
cesaretlendirir ve bu kişinin rahatlamasını ve kendisini daha iyi değerlendirmesini sağlar.
- Kişiyi dinlerken ne söylemeye çalıştığı anlaşılmaya çalışılmalı ve emin olabilmek
için gerekirse söyledikleri sorularla netleştirilmelidir.
- Dinleyerek netleştirilen düşünceler, kendi cümlelerinizle de ifade edilmelidir.
- Kişinin duygularını anlamaya çalışılarak, onu anladığınız belli edilmelidir.
- Dinleme sonunda, dinlediğiniz kişiye bu süre boyunca anladıklarını uygun bir
dille ifade ederek, onun gerçekten dinlenildiği belli edilmelidir.
Mckay vd. (2012:6)’e göre; dinlemenin önünde on iki engel vardır. Bunlardan
bazıları günlük hayatta da çok sık kullanılan engellerdir. Bunlar:
- Karşılaştırma: Karşıdaki kişiyi dinlerken sürekli olarak kimin daha iyi,
kimin daha gösterişli ya da duygusal olarak sağlıklı olduğunu değerlendirmeye
çalışmak dinlemeyi zorlaştırır.
- Akıl Okuma: Kişinin genellikle karşıdakinin ne söylediğine değil,
aklından ne geçtiğine dikkat etmesi ve söylediklerine güvenmemesidir. Bu nedenle
kişi gerçeği görme çabasıyla, ne söylendiğine değil, ses tonuna, jest ve mimiklere
odaklanır.
- Tekrarlama: Karşıdakine ne cevap vereceğini düşünmekten söylenenleri
dinleyememek ve sürekli söyleneceklerin tekrarlanıp durmasıdır.
- Süzgeçten Geçirme: Kişinin bazı konuları dinleyip, bazılarını
dinlememesidir. Sadece birilerinin kızgın ya da mutsuz olup olmadığını ya da bireyin
kendisinin duygusal tehlikede olup olmadığını anlamaya yetecek kadar dinlemesidir.
- Yargılama: Ön yargıları yıkmak çok zordur. Birinin yetersiz ya da aptal
olduğunu düşünmek söylediklerine dikkat etmeyi engeller.
- Düşüncelere Dalma: Dinleme esnasında söylenenlerin aniden sizi başka
bir ana götürmesi ve o anı düşünmeye başlamaktır. Konudan sıkılmak ya da kaygı
düzeyinin yüksek olduğu durumlarda düşüncelere dalma eğilimi daha yüksektir ve bu
durum da dinlemeyi zorlaştırır.
- Özdeşleştirme: Kişinin söyledikleri ile deneyimlerin bağdaştırılmasıdır.
Duyulan her şey bireyin kendi acılarını, hayal kırıklıklarını, mutluluklarını vs.
hatırladır.
27
- Ağız Kavgası Yapma: Bireyi dinlemeye değil söylediği her şeye karşı
çıkmaya odaklanmış olma durumudur. Anlatılanlar küçümsenir ya da bireye inanma
düzeyi düşüktür, bu nedenle direk karşı çıkma, ağız kavgasına tutuşma eğilimi yüksek
olur.
- Haklı Çıkma: Bireyin kendisinin hiçbir zaman haksız olmayacağını
düşündüğü ya da düşüncelerinin kesinlikle doğru olduğuna inandığı için kişiyi
dinlememesi ve bunu kabul ettirmek için her şeyi denemesidir.
- Konu Değiştirme: Bireyin konudan sıkıldığı ya da rahatsız olduğunda,
konuyu aniden değiştirme eğilimidir.
- Rahatlatma: Kişinin söylediklerini sadece genel hatlarını anlayacak
şekilde dinlemektir, destekleyici, nazik cana yakın olmaya çalışmak, söylenenlerin
gerçekte ne olduğuyla değil sadece kişiyi rahatlatmaya yönelik davranmaktır.
- Kendini Açma: Kendinizle ilgili karşıdaki kişiye bilgi iletmektir.
Çoğunlukla reddedileceğini ya da onaylanmayacağını düşünerek hareket etmek
korkutucudur. Ancak kendini açma ilişkileri heyecanlı hale getirir ve kişilerle
yakınlık kurmayı sağlar. İnsan toplumsal bir varlıktır ve çevresiyle sürekli iletişim
halindedir. Bu nedenle kendini açmanın önüne geçilemez. Kendini açma, kendi
gerçek benliğinizle ilgilidir. Ne hissettiğiniz, geçmişteki ya da şimdiki düşünceleriniz,
duygularınız gibidir (Mckay vd. 2012:23-24).
Bu noktada kendi gerçek benliğimiz Johari Penceresi ile açıklanabilir.
Şekil-1: Johari Penceresi
AÇIK/SERBEST ALAN
KÖR ALAN
GİZLİ ALAN
BİLİNMEYEN ALAN
1
2
3
4
Kişi Tarafından
Bilinen
Geribildirim
iste
Kişi Tarafından Bilinmeyen
Diğerleri Tarafından
Bilinen
Diğerleri Tarafından Bilinmeyen
Kendini
aç
28
Kaynak: http://www.indensebb.com/2012/06/makale-kendini-acma-johari-penceresi.html
Birinci alan kendi açık benliğimizdir. Bütün bilinçli hareketleri ve ifadeleri gösterir.
İkinci alan farkında olmadığımız ama başkaları tarafından fark edilen alandır. Üçüncü
alan ise düşünüp, hissedip kendimize sakladığımız sırları içerir. Dördüncü alan isim
olarak bilinmeyen benlik olduğu için sadece var olduğunu varsayabilir ya da bilinçaltı
denilebilir (Mckay vd. 2012:24-25).
- İfade Etme: İnsanlarla iletişim dört alt sınıfa ayrılır. Bireylerle diyaloglar ve
kendini ifade etme biçimi de buna göre değişir. Gözlemlere dayalı ifade etme eyleminde;
hiçbir tahmin çıkarım ya da yargı yoktur. Her şey basit bir şekilde ifade edilir. Düşünceler,
geçmiş deneyimler, okunanlar ve hissedilenlere göre değişen, neyin iyi ya da kötü, doğru
ya da yanlış olduğuna karar vermeyi sağlayan değer yargılarını oluşturur. İletişimde en
zor kısım duyguların ifade edilmesidir. Bazı insanlar karşılarındaki bireyin hissettiklerini
duymak istemeyebilirler, sıkılır ya da rahatsız olurlar. Ancak duyguları ifade etmek,
iletişim kurulan bireyin bize karşı yaklaşımını da değiştirecek ve yakınlığı artıracaktır.
Gereksinimler; insan kendini herkesten daha iyi tanır. Bu nedenle gereksinimleri ifade
etmek çok önemlidir. Çoğu zaman etraftaki insanların bunları fark edecek kadar öngörülü
olmasını beklenir, ancak gereksinimler direk ve uygun şekilde karşıdaki kişiye ifade
edildiği zaman iletişim daha uyumlu olur ve yakınlaşmayı artırır (Mckay vd. 2012:35-
38).
Özellikle eşler arası iletişimde iletişim becerilerinin yanında sağlıklı bir iletişim için
beş sevgi dilini de kullanabilmek çok önemlidir. Bunlar; onay sözleri, nitelikli beraberlik,
armağan almak, hizmet davranışları, fiziksel temas şeklinde sıralanabilir. Sözlü iltifatlar
ve takdir ifade eden kelimeler sevgiyi güçlü bir şekilde iletir. Dikkatinizi eşinize
yönlendirmek, sevgiyi ifade etmenin başka bir yoludur. Seni dinliyorum?, Seni
önemsiyorum?, Söylediklerin benim için değerli, mesajını verir. Armağan almak ise
sevgiyi karşımızdaki kişiye göstermenin görsel şeklidir. Eşinizin yapmanızdan hoşlandığı
davranışlar sevginizi göstermenin yollarından bir diğeridir. Son olarak ise; sevgiyi
29
iletmenin en önemli kanallarından biri ise fiziksel temastır. Sevginin gösterilmesinde
yapılan fiziksel temas duygunun iletilmesinde hem yetişkinlerde hem de çocuklarda çok
önemlidir (Chapman, 2004:35-113).
1.8. İletişimi Engelleyen Faktörler
Kişilerarası sorunların çözümü ve çatışmaların önlenmesi için iletişim şarttır.
Çünkü duygu ve düşünceler karşı tarafa aktarılmadığı takdirde problemlere de çözümler
üretilemez.
İnsanlar karşılıklı etkileşimi sağlayan iletişim neticesinde isteklerini, duygularını,
olumlu ya da olumsuz düşüncelerini, ihtiyaçlarını ve kendilerini ifade etme şansı bulurlar
(Can, 2002:271). Bir mesajın iletilmesini ya da alınmasını olumsuz etkileyen etkenlere
iletişim engelleri diyebiliriz (Tutar & Yılmaz, 2005:71). Etkili ve sağlıklı bir iletişimi
engelleyen birçok faktör mevcuttur.
Psikolojik ve Sosyal Engeller: Her bireyin algıları, fikirleri, düşünceleri, değer
yargıları birbirinden farklıdır. Bu farklılık kişiler arası iletişimde engellere sebep
olabilmektedir. Özellikle aile içi iletişimde kişiler arasındaki bariz farklılıklar çatışmalara
sebebiyet vermekte ve iletişimi zorlaştırabilmektedir. Bireyler, inançlarıyla, duygularıyla,
kendi değerleriyle çatışan bilgileri kabul etmemekte iletişime girmemeyi tercih
edebilmektedir (Renfield, 1979:160).
Kişisel engellerin nedenlerinden biri de güven probleminden kaynaklanmaktadır.
İletişim kurduğumuz kişiye olan güven ne kadar az ise alınan mesajları algılama oranı o
kadar düşer (Karaçor & Şahin, 2004:105).
Farklı düşünce ve algılara sahip bireylerin bir arada olabilmeleri ve sağlıklı iletişim
kurabilmeleri için kişilerin karşısındaki bireyleri olduğu gibi kabul etmeleri ve her insanın
düşünce ve değerlerine saygı göstermeyi bilmeleri gerekir. Aksi durumda sağlıklı bir
iletişim ortamı oluşturulamaz ve bu durum sürekli bir çatışmaya neden olur. Özellikle aile
içi iletişimde karşılıklı saygının söz konusu olmadığı durumlarda aile fertleri arasında
olumsuz iletişim oluşmakta bu durumda aile içi huzursuzluğa, bazı durumlarda aile içi
şiddete kadar uzanabilmektedir.
Bununla birlikte sosyo-kültürel yapı bakımından farklılıkları olan kişilerin
iletişiminde mesaj oluşturma ve almada hatalar olabilmektedir. Bu nedenle sağlıklı bir
iletişim kurulabilmesi için sosyo-kültürel farklılıkların göz önünde bulundurulması
gerekir (Elgünler &Fener, 2011:37). Sosyo-kültürel yapı, bireylerin davranışlarına,
30
alışkanlıklarına, kişiliklerine, bilgi düzeylerine ve yeteneklerine ve özellikle iletişim
becerilerine etki eden önemli bir unsurdur (Karaçor & Şahin, 2004:106).
Fiziksel ve Teknik Engeller: Fiziksel ve teknik engeller mesajın iletildiği kanallar
ve bu kanallara etki eden teknik engeller olarak belirtilir. Bu engeller de mesaj ile ilgili,
kanal ile ilgili, gürültü ve dil ile ilgili engeller şeklinde kendi içinde sınıflandırılabilir
(Elgünler & Fener, 2011:35-36). Mesaj ile ilgili engellerde; oluşturulan mesajın içeriğinin
açık olması ve gönderilen hedefin psiko-sosyal durumuna göre hazırlanmış olması
gerekir. Gürültü ile ilgili engellerde; gürültü mesajın bozulmasında ya da içeriğinin
deforme olmasına neden olan çevresel etkiler olarak belirtilir (Montana & Charnov,
1993:285 ). Her zaman gürültü mesajın etkisini azaltan ve içeriğinin bozulmasına neden
olan bir etkendir. Gürültü cihazlardaki teknik problemler sonucu kaynaklanabileceği gibi
kişilerarası iletişimde de, kaynak ya da hedefin içinde bulunduğu psikolojik durumdan da
kaynaklanabilir. Bir diğer fiziksel ve teknik engel olan dili oluşturan öğeler, mesajın
iletildiği kişinin çözümleme durumuna göre anlam kazanır. Ancak karmaşık ve
anlaşılamaz bir şekilde kullanılan dil önemli bir iletişim engelidir (Erdoğan, 2002:123).
1.9. İletişim ve Çatışma
Her insan farklı farklı niteliklere sahiptir, bu nedenle bireyler arasında çatışma
kaçınılmazdır. Bu noktada önemli olan çatışmanın nasıl yönetildiği ve sonuçlarıdır. Birey
günlük sosyal hayatındaki çatışmaları daha kolay yönetebilirken, söz konusu aile olunca
durum biraz daha karmaşık bir hal alabilir. Çünkü aile bireyleri ile girilen çatışmalardaki
sonuçlar aile düzenini etkileyici özellikte olabilmektedir.
Çatışma konusu birçok alanın araştırma konusu olmakla birlikte bu durum net bir
tanımın yapılmasını da güçleştirmektedir. Bir tanıma göre; iki veya daha fazla taraf
arasındaki zıtlık ya da direniş içeren etkileşim (Robbins, 1978:67) olarak tanımlanırken
bir diğer tanımda; birey, grup ya da örgüt gibi sosyal varlıklar içinde veya bu varlıklar
arasında oluşan anlaşmazlık, uyuşmazlık veya uyumsuzluk içeren etkileşim olarak
tanımlanmaktadır (Rahim, 2002:207). Doğan & Doğan (2011:153)’a göre ise; taraflardan
birinin davranışları diğerinin çıkarlarına, isteklerine ters düşer, engeller ya da değerler
birbirine uymadığında aralarında çıkan sürtüşme çatışma olarak adlandırılır.
Günlük hayatta kurulan her iletişimde çatışma kaçınılmaz olarak gerçekleşen doğal
bir olgudur. Çatışma durumunda önemli olan tarafların bu durumun farkında olmaları ve
bunu doğru şekilde yönetmeleridir. Başarılı bir şekilde yönetilmeyen çatışmalar da
31
beraberinde iletişim başarısızlığını getirir. Harary & Batell (1981:635) çatışmanın sekiz
temel türü olduğunu belirtmektedir. Bunlar;
- Aktif Çatışma: İletişimde bulunan iki kişinin birbirlerine karşı çıkmaları sonucu
ortaya çıkar ve her biri diğerini etkilemek için karşıdakinin ne söylediğini dinlemeden
kendi fikrini ifade etmeye çalışır.
- Pasif Çatışma: Pasif çatışmada taraflar birbirine kötü davranmaktan çekinir ve
iletişim kurmazlar. Birlikte yaşamalarına rağmen sağlıklı iletişim kurmazlar ve “küsler
diyaloğu” gibi bir iletişim türü ortaya çıkar. Özellikle ailede en çok karşılaşılan ve
günlerce küs kalınarak gerçekleştirilen iletişim pasif çatışmadır (Doğan & Doğan,
2011:154). Anne babalar çocuklarına küstükleri zaman onlara küsmeyi öğretmiş olurlar.
Küsme davranışını alışkanlık haline getiren insan karşılaştığı problemler karşısında
konuşmak yerine küsmeyi tercih eder. Bu nedenle anne babalar çocuklarına küsme yerine
sorunları konuşarak halletmeyi öğretmelidirler (Dökmen, 2008:70). Küsme aile
ortamında etkileşimi fakirleştirdiğinden kısa süreli olarak yaptırım aracı olmasına izin
verilmiştir (Doğan & Doğan, 2011:154).
- Varoluş Çatışması: İletişim sırasında söylenen yanlış sözlere ilgisiz cevapların
verilmesi ile ortaya çıkan çatışmadır. Genelde ‘Ben sandım ki…’ şeklinde kendini belli
eder. Kişiler genelde ben-merkezcidir. Karşıdakinin ne söylediğine değil kendi kişisel
isteklerine ve düşüncelerine önem verir (Doğan & Doğan, 2011:155).
- Tümden Reddetme: Birey kendisine yöneltilen mesajı tamamen reddeder ve aksi
bir görüşü savunursa tümden reddetme çatışması sergilemiş olur (Dökmen, 2008:75).
Konuşmalarda ortaya çıkan ‘en büyükçülük’ anlamlı ifadelerin kullanımı bu çatışma
türünün belirgin özelliğidir. Bu iletişimde tek taraflılık ve inat etme nedeniyle çok büyük
çatışmaların çıkması kaçınılmazdır (Doğan & Doğan, 2011:155).
- Önyargılı Çatışma: Bireyler belli bir konu hakkında tartışmaya başlamadan önce
o konu hakkında bir önyargıya, hükme varmışlardır. Tartışma nereye varırsa varsın bu
konudaki fikirleri değişmez. Bu çatışma türünde, çatışmanın sürmesinin en temel sebebi
önyargıya sahip olan kişinin bunu denetlemek için bir girişimde bulunmaması ve bu
yönde gelen tüm bilgilere kulağını kapatmasıdır (Dökmen, 2008:76).
- Yoğunluk Çatışması: İletişimde bulunan kişiler arasında kısmen fikir uyuşması
varsa bu bir yoğunluk çatışmasıdır (Dökmen, 2008:77). ‘Haklısın ama…’ ifadesi
genellikle bu çatışma türünü ifade eder (Doğan & Doğan, 2011:155).
32
- Kısmi Algılama Çatışması: Birey kendisine gönderilen mesajın sadece bir kısmını
alırsa bu bir kısmi algılama çatışmasıdır. Bu çatışma türünde ‘Bunu da mı demiştin…’
ifadesi sıklıkla kullanılır (Doğan & Doğan, 2011:155).
- Alıkoyma Çatışması: Birey kendisine gelen mesajı tam olarak algılar ancak
üçüncü bir kişiye aktarırken, isteyerek ya da istemeyerek değişikliğe uğratır.
Çatışma, kişiler arasındaki fikir, değer, uygulama farklılıklarını, kişisel farklılıkları
ortaya çıkarır. Eğer çatışmalar olumlu şekilde yönlendirilebilirse ailelerde birbirini
keşfetmeyi ve buna bağlı olarak verimliliği ve etkinliği ortaya çıkarır (Doğan & Doğan,
2011:156).
Günlük hayatta girilen iletişimler gözlemlendiğinde, çatışma türlerinin birçoğuna
maruz kalındığı görülür. Ancak önemli olan kişinin bunların bir çatışma durumu
olduğunu fark ederek bununla baş edebilmesidir.
1.10. Aile İçi İletişim
İnsanlar arası ilişkinin ön aşaması iletişimdir. İletişim, kişilere başkalarıyla birlikte
olma, onlarla bağlantı kurma ve bilgi alış verişini sağlar (Nazlı, 2001:227). Dolayısıyla
ilişkilerin sürdürülebilirliği bireylerin karşılıklı iletişimi ile mümkündür. Özellikle eşler
arasındaki ilişkiyi sürdürmeyi sağlayan ya da bozan konular genel problemler değil (para
sorunu, çocuklarla ilgili meseleler), bu konuların eşler arasında nasıl tartışıldığıdır (Nazlı,
2001:229). Bununla birlikte; eşlerin birbirleri ile ilgili rahatsızlık hissettiği durumu ortaya
koyabilme ya da çocuklarla sağlıklı bağ kurabilmek için yapılması gereken tek şey
iletişimi artırmaktır. İletişim değişim için en temel etkendir ve sağlıklı ilişkilerin de
temelini oluşturur (Kotin, 2001:43). Birbirleri ile açık, tamamlayıcı ve uygun bir şekilde
iletişim kuran, mesajların içeriğine özen göstererek, açık olmaya çalışan ve aile bireyleri
ile direk konuşan, duygu-düşüncelerini açıkça ortaya koyan aileler sağlıklı ailelerdir
(Nazlı, 2001:23) ve bu aile içi iletişim sürecini doğru bir şekilde yönettiklerini
göstermektedir.
Bireysel yaşamın özü iletişimdir ve insanı insan yapan bütün özellikler onun
iletişim kurabilme becerisi sonucudur. İletişim her ne kadar başarı ve mutluluğun nedeni
olsa da bunun yanı sıra mutsuzlukların da nedeni olabilmektedir. İletişimin amacı
karışıklıkların ve yanlış anlaşılmaların ortadan kaldırılması amacıyla düşüncelerin
paylaşılmasıdır. Ancak insanoğlunun bu konuda çok da yetenekli olmadığı yaşanan
gerçeklerle anlaşılmaktadır. İletişimde sonucu belirleyen iletidir. İleti konuşma, susma,
yazı, jest, mimik olabilir ve tüm bunları hazırlayan ise insandır. İnsanın iletişim şemasını
33
belirleyen ise sahip olduğu bilişsel kalıplarıdır ve iletişimi şiddete dönüştüren ise
bireylere dayatılan mutlaka uyulması gereken ahlaki yargılardır. İletişim bu yargılar
içerisine hapsedildiğinde ise karşıdaki kişiyi yargılayıcı ve aşağılayıcı üslup ortaya
çıkmaktadır (Gökdağ & Dağlı, 2012:76-79), bu da göstermektedir ki; iletişim kurmak
kadar, iletişim kurarken kullanılan argümanlar da çok önemlidir. Araştırmacılar,
terapistler, din adamları ve iletişim öğrencileri boşanma, çocuk istismarı, aile içi şiddet
gibi problemlerin iletişim problemlerinden kaynaklandığının farkına varmıştır (Segrin &
Flora, 2005:3). İletişim ihtiyacı ilk defa ailede ortaya çıkar ve orada doyuma ermesi
gerekir. Dolayısıyla iletişim sadece mesaj gönderme alma süreci değil, aynı zamanda
bireyler için ruhsal bir ihtiyaçtır. İletişime ruhsal boyut kazandırmak ise ailenin temel
görevlerindendir (Doğan & Doğan, 2011:198). Bu nedenle ailede iletişim ve bununla
beraber etkileşim en önemli konulardan biridir. İletişimin olmadığı zaman yoktur. İki kişi
yan yana olduğunda konuşmasalar da bunun bir anlamı vardır. Yanlış iletişim, etkileşim
ya da yetersiz iletişim ailede sorunlara yol açan nedenlerin başında gelmektedir (Kaya,
2003:157).
Aile içi iletişim, çocukların anne-babalarıyla, birbirleriyle, eşlerin birbirleriyle ya
da çocuklarıyla, duygu ve düşüncelerinin birbirine aktarımında önemli bir yere sahiptir.
İletişim karşıdaki kişiyi tanımanızda, ortak anlayış oluşmasına izin verir (Çamdibi,
1999:137). Mutlu ailelerde samimiyet hep birlikte olmaktan doğan yakınlık ve işlerin
yolunda gitmesi çoğu zaman konuşma ihtiyacını unutturabilir, aynı zamanda
konuşmaların sürekli kavgaya döndüğü ailelerde ise çatışmalardan kaçmak için
konuşmadan uzak durulabilir. Ancak mutluluğun devamı ya da sorunların çözülebilmesi
için karşılıklı konuşmadan daha etkili bir yöntem yoktur (Doğan & Doğan, 2011: 199).
Ailede gerek eşler gerekse çocuklarla iletişim iki yönlü olmalıdır. Birinin sürekli
dinlediği ya da direktif verdiği iletişim biçimi sağlıksız bir iletişim ortamına neden olur
(Tezel, 2006:3). Güçlü ve sağlıklı ailelerin en önemli özelliklerinden biri, sağlıklı iletişim
konusundaki yetenekleridir. Sağlıklı iletişim kurabilen aileler birbirleriyle daha açık,
daha net, daha sık ve doğrudan iletişime geçerler. Başarılı bir iletişim ağı kurabilen aile
bireyleri birbirleriyle duygularını, düşüncelerini, hayallerini, korkularını, ümitlerini,
acılarını, sevinçlerini, deneyimlerini ve ihtiyaçlarını paylaşır. Aile bireylerinin tümünün
birbirleriyle kurduğu açık ve dürüst bir iletişim son derece değerlidir (Canel, 2012:8).
Aile içerisinde bireylerin kendilerini ifade edememeleri, düşüncelerini söyleyememeleri
bunun yerine başka şeyler koymaları, asıl söylemek istediklerini tutarsız şekilde ortaya
koymaları aile içindeki iletişim bozukluklarının göstergesidir (Şahin & Aral, 2012:57).
34
Ailede eşler arası iletişimin temeli karı-koca arasındaki ilişkidir. Sağlıklı bir ilişki,
bireylerin bilinçli, sorumluluk içinde ve ortak düşünce ile aldıkları karara dayanır.
Sağlıklı bir ilişki içindeki bireyler karşılarındaki kişiyi değerli görürler ve oldukları gibi
kabul ederler, sınırlarını bilerek hareket ederler ve sürekli etkileşimden çekinmezler.
Böylesine bir aile ortamında yetişen çocuklar da kendi benliklerini bulabilmek için farklı
deneyimlere girebilme cesaretine sahip olurlar. Bu aile tipinin tam zıddı olan mutsuz anne
ve babanın olduğu ailelerde ise, kendi gereksinimlerini karşılayamayan anne-baba
çocuklarını araç olarak kullanır. Bu tür ailelerde yetişen çocuklar da gelişemezler ve kendi
benliklerini oluşturamazlar (Demiray, 2007:230). Dolayısıyla aile tarafından topluma
kazandırılan çocukların açık ya da çekingen bir iletişim şekline sahip olup olmamaları
aile ortamındaki iletişim tarzına göre şekillenmektedir.
Aile kurumunun en temel işlevlerinden biri de ailede bireylerin sosyokültürel
gelişimini sağlamaktır. Ailenin bu işlevi yerine getirebilmesi için de sağlıklı bir aile içi
iletişime ihtiyacı vardır (Doğan & Doğan, 2011:199). Burleson & Denton’a (2013:884)
göre; iletişim evliliklerde merkez bir rol oynar. Çiftlerle yapılan toplum araştırmalarında
sıklıkla bahsedilen konu iletişim problemleridir. Sürekli yapılan araştırmalara göre
terapiye gelen çiftlerin en fazla şikâyet ettiği konulardan biri de iletişim problemleridir.
İletişim problemleri ailedeki her bireyi etkilemektedir. Ailede ebeveynler arasındaki
iletişimin sağlıklı ve etrafa model oluşturabilecek nitelikte olması gerekir. Bu aile
kurumunun huzur ve güvenliği, aynı zamanda da çocukların gelişimi ve ruhsal sağlığı
için önemlidir. Anne-baba ihtiyaçları hakkında ne kadar samimi ve net iletişim
sağlarlarsa, çocuklar da o denli sağlıklı ifadeyi öğrenebileceklerdir (Doğan & Doğan,
2011:2000).
Birçok otorite iyi bir iletişimin, aile etkileşiminin ve evlilik ilişkisinin yaşam
kaynağı olduğunu ileri sürmektedir. Bununla birlikte iletişim hatalarının ve
bozulmalarının birçok sorunlu ailelerde, evliliklerde yaygın olduğunu gösteren
destekleyici kanıtlar da vardır. Aile danışmanları daha çok eşlerin birbirleriyle
konuşabilmek için kendilerinden yardım istediklerini belirtmişlerdir (Bienvenu,
1970:26). Evlilik danışmanlarına gelen birçok çiftte yaygın problem düşük seviyedeki
kişilerarası iletişimdir. Bu deneyimlerde ifade edilen genel kaçınma ise; “o beni
anlamıyor” şeklindedir (Pierce, 1973:223). Ailelerden duygularını birbirleri ile
paylaşmaları beklenir, ancak iletişim eksikliğinin olduğunu gösteren birçok kanıt vardır.
Sözde normal aile üyeleri arasında dahi iletişimin özgür, açık ve sık olmadığı
görülmektedir (Bienvenu, 1970:26). Zamanla aileler iletişim ortamı oluşturur (Segrin &
35
Flora, 2005:57). Mcleod ve Chaffe’nin araştırmaları temel alınarak, ailelerin nasıl iletişim
kurdukları ve ailelerde iletişim ve uyum yönelimi, merkez inançlar gibi olgularla
kavramlaştırılmıştır (Koerner & Fitzpatrick, 2002:85). Koerner & Fitzpatrick’ın
(2002:85) çalışmasına göre; iki düşünce ortaya çıkmaktadır.
İletişim yönelimi (Conversation Orientation): İletişim yönelimi, bütün aile
üyelerinin çok çeşitli konularda kontrolsüz bir etkileşimin parçası olmasının
desteklendiği ortamın yaratılabilme düzeyi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tür ailelerde
aile üyeleri özgürce, sıklıkla, kendiliğinden ve herhangi bir limit olmadan, harcanan
zamanı hesaba katmadan ilişkileri ya da tartışılan konularla ilgili birbirleri ile etkileşim
kurabilirler. Bu tür aileler birbirleri ile etkileşim kurmak için çok zaman harcarlar ve aile
üyeleri bireysel aktivitelerini, düşüncelerini ve hissettiklerini birbirleri ile paylaşırlar.
Yine bu ailelerde aktiviteler ve planlar ailede tartışılır ve aile kararı olarak belirlenir.
Bunun aksine iletişim yönelimi boyutunun düşük olduğu ailelerde aile üyeleri birbirleri
ile daha az etkileşim kurarlar ve bütün aile bireyleri arasında açıkça konuşulabilen sadece
birkaç konu vardır. Yüksek iletişim yönelimli ailelerde, açık ve sık iletişim aile hayatını
daha eğlenceli ve tatminkar hale getirmektedir (Fitzpatrick & Koerner, 2002:85).
Uyma yönelimi (Conformity Orientation): Aile içi iletişimde uyma eğilimi,
inançların, değerlerin, tutumların homojen olduğu bir ortamı vurgulamaktadır. Bu
yönelimin yüksek olduğu aileler tutumların ve düşüncelerin tekdüze olduğu etkileşimle
nitelendirilir. Aile etkileşimi aile üyelerinde tipik olarak uyum, çatışmadan kaçınma ve
dayanışmaya odaklanır. Bu tür ailelerde kuşaklararası değişimlerde ebeveynlere ve diğer
yetişkinlere itaat vardır. Uyum yöneliminin düşük olduğu aileler daha heterojen tutumlar
ve düşüncelerin olduğu ve bunun yanı sıra aile üyelerinde bireyselliğin ve dayanışmanın
olduğu etkileşimle nitelendirilir. Ayrıca kuşaklararası değişikliklerde iletişim aile üyeleri
ve çocuklar arasında eşit şekilde olur (Fitzpatrick & Koerner, 2002:85-86). İletişim
yönelimi ve uyum yöneliminin düşük veya yüksek olmasına bağlı olarak aile içi iletişim
sürecinde aile; karşılıklı anlaşmaya dayalı, çoğulcu, koruyucu ve bırakınız yapsınlar
anlayışına sahip şeklinde dört kategoride sınıflandırılabilir; (Keating vd. 2013: 162).
Karşılıklı Anlaşmaya Dayalı Aile: Bu aile tipi hem iletişim yönelimine hem de
uyum yönelimine sahip aile tipidir. Açık iletişim ve geleneksel aile hiyerarşisini tercih
eden, çok çeşitli konular hakkında konuşabilen, çocukların desteklendiği, düşüncelerinin
ve hislerinin seslendirilebildiği ailedir. Bununla birlikte ebeveynler çocuklarının onların
otoritelerini ve sahip oldukları değerleri kabullenmelerini umarlar. Bu tip ailelerdeki
bireyler bazı konuları konuşmakta zorlanırlar.
36
Çoğulcu Aile: Çoğulcu ailelerde iletişim yüksek uyum düşüktür ve iletişimde
küçük sınırlamalar vardır. Ebeveynler çocuklarının vermiş oldukları kararlara
katılmamalarına rağmen, çocuklarının dayanışmasına saygı duyarlar ve bu ailelerde bir
çok farklı ve zor konularda açık konuşmalar olabilir. Diğer taraftan çok az bir konuda
konuşmaya girmeyebilirler çünkü aile bireyleri birbirlerine kararlarına saygı duyarlar ve
negatif çatışmada bulunmak istemezler.
Koruyucu Aile: Bu tip ailede düşük iletişim ve yüksek uyum yönelimi vardır.
Genellikle bu tip ailede açık ve dürüst iletişim pahasına üyeler arasında dayanışma ve
ebeveyn otoritesine itaat desteklenir. Bu aileler kararlarında mantığa bürünmeye
meyletmezler ve ailede uyumu devam ettirmek için çatışmadan kaçınmayı tercih ederler.
Çünkü bu aileler uyumsuzluktan uzak durmaya çabalarlar ve açık konuşmayı
desteklemezler ve bireylerin genellikle daha zor konularla meşgul olması muhtemeldir.
“Bırakınız Yapsınlar” Aile: Bu tip ailede ise her iki yönelim de düşük
seviyededir. Bu tip ailede de ebeveynler ve çocuklar birbirleriyle az etkileşim halindedir
ve üyeler sıklıkla duygusal olarak birbirinden ayrıdır ve çocuklar aile biriminden
bağımsızdır. Çünkü bu tür ailelerde bireyler konuşmak için zor meselelere sahip olsalar
bile açıklık ve dayanışma eksiktir ve maalesef konuşma ile meşgul olamazlar.
Aile yapısı ile ilgili yapılan bu çalışmalar göstermektedir ki; aile içi iletişimin
sağlıklı ve olumlu olduğu aile yapısı iletişim yöneliminin yüksek olduğu karşılıklı
anlaşmaya dayalı aile tipidir. Duyguların ve düşüncelerin özgürce ve herhangi bir
olumsuz durumdan çekinmeden ifade edilmesi aile üyeleri arasında oluşabilecek yanlış
anlaşılmaları ve oluşabilecek çatışmaları engeller. Çünkü doğru ve sağlam iletişim eşlerin
ve aile üyelerinin birbirine daha yakın olmasını sağlayarak güven duygusunun oluşmasını
sağlar (Özgüven, 2014, 83-84)
İletişim, birbirini anlamaya çalışarak anlam ve duygular nasıl karşılıklı aktarılabilir
ve diğerinin görüş açısından problemler ve farklılıklar görülerek nasıl bir araya gelinebilir
şeklinde de incelenebilir (Bienvenu, 19710:26-27). Hem günlük hayatta hem de aile
içinde karşımızdaki insanı gerçek anlamda anlayabildiğimizde olumlu iletişim
gerçekleşmiş olur. Çünkü iletişim duyguları, tutumları, gerçekleri inançları ve idealleriyle
bir arada yaşayabilme sürecidir (Bienvenu, 1970:27).
Aile hayatı, sürekli değişen duygular ve hisler, aşk, nefret ve kızgınlığın çok yoğun
tonlarından, şefkat, incinme ve kızgınlığın en yumuşak şekillerinin karmaşık bir şekilde
kalıplandığı dinamik bir yapıdır. Ailenin bu kalpsiz dünyada duygusal barınak sağladığı
zamanlar vardır. Diğer taraftan aile, ilişkilerinde çatlak ve yıkıma sebep olan karanlık
37
duyguların da olduğu bir yerdir (Fitness & Duffield, 2004:473). Duyguların ifadesi,
diğerlerinin ihtiyaçlarına karşı sorumluluk hisseden ailelerde ortak ilişkilerin tamamlayıcı
özelliğidir. Aile hayatının bir diğer özelliği ise; aile üyeleri arasında geliştirilen
davranışsal bağımlılığın karmaşık örneklerinden elde edilen potansiyel duygusal
içeriklerdir. Bu bağımlılıkların çoğu açıktır. Bununla birlikte birçoğu örtülüdür ve aile
üyelerinin takip edeceği kesin kuralları olan beklentileri gerektirir. Örneğin çiftler, zor
zamanlarda diğerinin destekleyici olmasını bekler, ebeveynler çocuklarının onları
sevmesini ve saygı duymasını bekler ve çocuklar ise ailelerinin onlara açık
davranmalarını bekler. Bir diğer taraftan açık ya da örtülü beklentiler engellenir veya ihlal
edilirse bu durum olumsuz duygular oluşturabilir. Ancak aile üyelerinin beklentileri
aşması da mümkün olabilir. Örneğin unutkan kocanın karısının doğum gününü
hatırlaması veya çocukların aile büyüklerinin ziyaretinde iyi davranışlar sergilemesi gibi
(Akt: Fitness & Duffield, 2004:475).
Birçok çalışma şiddet olan evliliklerdeki eşlerde problem çözme ve olumlu
görüşme becerilerinin eksik olduğunu göstermiştir (Akt. Anderson vd. 2004:631). Şiddet
geçmişi olan ve olmayan on çift arasında yapılan karşılaştırmalı görüşme çalışmasında
iletişim şekillerinde bir takım farklılıkların olduğu görülmüştür. Şiddet olan çiftler
olmayanlara göre daha fazla umutsuz, şikayet etme, çatışma, karşı olma ve belirsiz dil
kullanma eğilimi içindedirler. İletişim şekilleri, aile içi şiddet dinamiklerinden önemli bir
rol oynar. Ailelerdeki şiddet riski, aileler ve partnerlerin iletişim becerileri ile aile
etkileşimi, iletişimsel konulara anlam yükleyen açıklayıcı süreç, onların geliştirdiği
interaktif stiller ile ilişkilidir. Aile üyeleri arasındaki şiddet aile iletişimi ve etkileşimi ile
yavaş yavaş azalmaktadır (Anderson vd. 2004:631-640).
a. Karı Koca İlişkileri
Aile kurumunun temelini ortak frekansta buluşabilen iki birey atar ve ailenin
devamlılığı da bu frekansın uyumuyla sağlanır. Sağlıklı ailelerin temelini karı ve koca
ilişkileri oluşturur. Çünkü çocukların ilk eğitimini aldığı aile biriminde anne ve baba birer
rol model konumundadır. Bu nedenle karı-koca ilişkileri, sağlıklı aile ortamları çok
önemlidir.
İki bireyin evlilik konusunda anlaşmaları ve nikâhın kıyılması ile evlilik kurumu
başlar. Birbirinden farklı iki insanın bir anda bambaşka bir dünyaya adım atması ve
kendine o dünyada yer edinmeye çalışması başlı başına bir araştırma konusudur. Ancak
bu süreçte tarafların yeni dünyaya ayak uydurabilmesi ve evlilik akdinin gereğini yerine
38
getirebilmelerinin en önemli koşullarından biri iletişimdir. İmamoğlu’nun (1995:39)
yürütmüş olduğu bir araştırmaya göre; Eşler arasında iletişim sorunu yaşandığı, eşlerin
özel duygu ve düşüncelerini birbirleri ile yeterince konuşmadıkları görülmüştür. Eşine
karşı her zaman destekleyici olan kadın paylaşıma daha açık olmakla birlikte, eşinin
kendisine karşı daha az anlayışlı ve iletişimlerinin daha az olduğunu belirtmektedir. Bu
durum erkeklerin eşlerini onların gereksinim duydukları oranda dikkate almadığı
göstermektedir. Halbuki; kişilerarası iletişimin sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi
için gerekli olan koşullardan biri önemsenmektir. Karşınızdaki birey dinlendiğini
hissettiği takdirde daha paylaşımcı ve açık olmakta böylece var olan ya da oluşabilecek
sorunlar daha kolaylıkla çözülebilmektedir.
Karı-koca ilişkilerinde yaşanan sorunların çözülebilmesi için eşlerin aksayan
yönlerin olumlu ya da olumsuz yanlarını konuşabilmeleri gerekir. Bunun için de her iki
tarafın rahatsız olduğu konudan başlaması ve toplum içinde eşlerin birbirini
eleştirmemesi gerekir. Eşler her konuda anlaşmak zorunda olmadıklarını ve karşılarındaki
bireyin farklı olduğunu kabul edebilmelidir (Akgün & Uluocak, 2010:11). Bir araya
gelen iki cinsin yaşadığı ortam, anne-babaları, kültürel özellikleri ve kişilik özellikleri
farklıdır. Evli çiftlerin kişisel özellikleri üzerinde en fazla duran kuram olan psikoanalitik
kurama göre; çiftlerin davranış özellikleri onların kişilikleri ile yakından ilişkilidir ve
tarafların birbirleriyle uyumunu olumlu ya da olumsuz etkiler (Aktaş, 2013:44-45).
Tarhan (2008:53-54) evliliği birbirinden farklı üç döneme ayırır. İlk dönemde eşler
arasında romantik duygular hakimdir. İkinci dönemde ise; Eşler arası kişilik çatışmaları
başlar. Bu dönemlerin ardından bağlılık dönemi başlar ve evlilik sağlıklı bir şekilde
yürüyorsa aşk, sevgi ve saygıya dönüşür.
İnsanlar her bakımdan birbirleriyle aynı değildir, bu nedenle her yerde olabildiği
gibi aile içi ilişkilerde de tartışmaların olması normal bir durumdur. Ancak eşler
arasındaki ilişkilerin çocuklar üzerindeki etkileri göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
Çocuklar anne-babalarını taklit ederek hayata hazırlanırlar. Aile içinde seçtiği rol
modelinde davranış, kişilik bozuklukları, kötü örnek olabilecek davranışlar varsa
çocuklarda da bu davranışların görülme olasılığı yüksektir. Bu nedenle anne-babaların
sözlerden daha çok davranışlarla çocuklarına örnek olmaları gerekir (Eşsizoğlu vd.
2012:26).
39
b. Anne-Baba Çocuk İlişkileri
Çocuklar, ilk eğitimlerini ailede alırlar ve kişiliklerinin oluşumunu sağlayan temel
değerleri de yine aile kültürü ile sağlarlar. Dolayısıyla anne-babaların kişilik özellikleri
çocukların karakterlerinin biçimlenmesinde ve kendi kişiliklerinin oluşumunda etkili
olmaktadır.
Gelişimi boyunca anne ya da babayı kendine rol model olarak alan çocuk, olaylar
karşısında yapılması gereken ya da gerekmeyen davranışları anne-babadan öğrenerek
davranışlarını bu yönde geliştirmektedirler. Anne-baba ve çocuk ilişkilerinde sevgi, saygı
ve güven ortamı çocukların anne-babanın özelliklerini benimsemesinde kolaylaştırıcı bir
etkendir. Anne ve babanın bu özellikler çerçevesinde yürüttükleri ilişki ise çocukların
cinsiyetine özgü rolleri benimsemesi açısından da önemli olmaktadır (Yavuzer vd.
2011:14).
Aile ile olan iletişim çocuk için büyük önem taşır. Anne-baba ve çocuk ilişkisinde,
başarılı bir diyalog kurabilmek ve sorunların çözümü ancak duygu ve düşüncelerin
birbirine aktarılmaları ile mümkün olabilir. Bu şekilde bir iletişimin kurulamadığı,
problemlerin ertelendiği, duyguların bastırıldığı bir aile ortamı sağlıksızdır.
Campbell (1991:47), aile içinde çocuklarla sağlıklı iletişim kurmak, onların
kişiliklerinin gelişimine katkıda bulunmak ya da hayata hazır bireyler olarak
yetiştirebilmek için dört iletişim kaynağından bahseder. Bu kaynaklar; gözle iletişim:
çocuğun gözlerinin içine doğrudan bakarak, çocuğun duygusal doyuma ulaşmasını
sağlamak, bedensel iletişim: ebeveynlerin çocuklara elle ya da vücutla temasıdır. Bu
temas sadece ihtiyacı olduğunda ona yardım etmek anlamında değil duygusal anlamda
seni destekliyorum, aferin gibi ifadeler de içeren dokunmadır, odaklaştırılmış ilgi: bu
kaynak ise çocuğa tüm dikkatinizi vererek, önemsendiğini ve sevildiğini hissettirecek
şekilde onunla ilgilenmenizdir.
c. Ailede Sorumluluk Paylaşımı
Sorumluluk söz konusu olduğunda özellikle de gruplar içinde, bunu gerektiği gibi
yapabilmek, sorumlulukları yerine getirebilmek ancak işbölümü ile sağlanabilmektedir.
Ailenin toplumu oluşturan en küçük grup olduğu düşünüldüğünde ailede de
işbölümü kaçınılmazdır. Geçmiş yıllar boyunca belirli işler erkekler için belirli işler
kadınlar için uygun kabul edilmiş, geleneksel görüşe göre erkek dışarıda kadın ise içeride
çalışmıştır. Buna göre erkek dışarıda ağır işler yaptığı ve yorgun düştüğü için kadın evde
40
eşini rahat ettirmek dinlenmesini sağlamakla yükümlüdür. Evliliğin temeldeki anlamı da
bu olmakla birlikte, ailedeki sorumluluklar bu denli kesin çizgilerden oluşmamaktadır.
Ailenin temelini oluşturan kadın ve erkeğin ev içinde birlik ve beraberlik duygusunu
yerleştirmeleri ancak bazı işlerin ve sorumlulukların üstesinden birlikte gelmeleri ile
mümkündür (Bilen, 1983:186).
Ataerkil bir toplum olarak tarih boyunca, özellikle geniş ailelerde kız çocukları ev
işleri için yönlendirilmiş, erkek çocukları ise ev dışındaki işleri halletmeleri konusunda
yetiştirilmişlerdir. Ancak gelişen toplum ve artan eğitim seviyesi ile her ne kadar hala
kadına ev işlerini yapması gereken kişi gözüyle bakılsa da erkekler ve kadınların
sorumlulukları artık eşit konumda görülmektedir. Türk toplumunda; her ne kadar eğitim
seviyesi yükselse de kadının statüsü ve erkeklerin kadınlardan beklentileri fazla
değişikliğe uğramamıştır. Kadın ve erkek dışardaki işler olarak tabir edilen
sorumlulukları ortak paylaşmalarına rağmen ev işleri konusunda erkek aynı sorumluluğu
çoğunlukla paylaşma eğilimine girmemektedir.
d. Aile İçi Şiddet
Şiddet, hangi sebeple olursa olsun hiç kimse için kabul edilebilir bir durum
olmadığı gibi, toplumlar için de maalesef önüne geçilemeyen bir durumdur. Hangi sıfatla
adlandırılırsa adlandırılsın; gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş her toplumda şiddet
olayları görülmektedir. Bilinen ya da bilinmeyen aile içi şiddet olaylarının ise oranı gün
geçtikçe artmaktadır.
Özellikle son dönemlerde hızla artan kadına yönelik şiddet olayları her toplumun
çözülemeyen bir problemi durumundadır. Gelişen toplumla birlikte birçok yenilik
hayatımıza girmekle birlikte, sosyal, psikolojik ve ekonomik dengelerdeki değişim aile
yapısında ve ilişkilerinde ciddi sorunları da beraberinde getirmektedir (Arı vd. 1995:301).
Ortaya çıkan bu problemler bireylerde problemle baş edememe ve en yakınındaki bireye
şiddet şeklinde yansımaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 1993 yılında kabul edilen Kadına
Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi’nde kadına yönelik şiddet “İster
kamusal isterse özel yaşamda olsun, kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veya
ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayalı eylem, uygulama ya da bu tür
eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde
tanımlanmaktadır (Ergöçmen vd. 2009:19). Demirkan (2010)’a göre, kadına yönelik
şiddet beş alt gruba ayrılır;
41
Fiziksel Şiddet: Dövme, tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemler.
Cinsel Şiddet: Cinsel motivasyona bağlı yapılmış şiddet.
Duygusal İstismar: Sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık,
reddetme gibi eylemler.
İhmal: Daha çok çocuklar ve yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür. Sosyal ve
maddi ihtiyaçların karşılanmaması ve bunlardan yoksun bırakılma.
Ekonomik İstismar: Özellikle yaşlılarda sıkça rastlanan bu şiddet bireyin parasını
yönetmek, ona ait para ya da kazanç sağlamasına izin vermemektir.
Aile içi şiddet olaylarının büyük bir kısmında şiddet uygulayan kişiler genellikle
kadınların eşleri ya da birlikte yaşadıkları kişiler veya diğer aile bireyleridir. Uluslararası
veriler de aynı şekilde fiziksel şiddetin kadının eşinin ya da birlikte yaşadıkları kişi ya da
kişiler tarafından olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte şiddetin fiziksel,
ekonomik, psikolojik ve sosyal etkilerinden sadece kadınlar değil çocuklar, aileler ve
toplumlar da etkilenmektedir (Ergöçmen vd. 2009:19).
Arı vd. (1995:301-302) aile içi şiddetin yaşanmasına sebep olan nedenleri şu
şekilde belirtmişlerdir; ekonomik sorunlar, erkek ya da kadının aile bireyleri üzerinde
baskıcı bir yapı kurmak istemesi, cinsiyet farklılığı nedeniyle ortaya çıkan görüş
farklılıkları, aile bireylerinin birbirlerinin özel ilgileri ve zevklerine saygı duymamaları,
eşler arası yaş ve statü farkı, aileyi dışardan etkileyen diğer ilişkiler, aile yaşantısı dışında
oluşan kötü alışkanlıklar, uzun süre risk oluşturan ortamlardır.
2004 yılında proje olarak başlayan Aile İçi Şiddete Son Acil Yardım Hattı 183 15
Ekim 2007 ve 01 Eylül 2013 tarihleri arasında tüm illerden, 14 farklı ülkeden (Almanya,
Fransa, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Hollanda, Avustralya, Amerika, Suriye, İsviçre,
İran, Tunus, İngiltere, İsveç) ve Kıbrıs’tan gelen toplam 36.989 çağrıya yanıt vermiştir.
Bu çağrılara göre son istatistikler göstermektedir ki; her iki mağdurdan biri fiziksel
şiddetin yanı sıra, bir ya da birkaç şiddet türüne maruz kalmaktadır. Her üç mağdurdan
1’i sözel ya da duygusal şiddete maruz kaldığını ifade etmektedir. Sadece sosyal,
ekonomik ya da cinsel şiddetten söz edenlerin oranı % 26’dır. Mağdurların % 4,3’ü erkek,
% 92,8’i kadın, % 2,9’u çocuktur. Dünyada yapılan 48 araştırma sonucuna göre ise
kadınların % 10’u ile % 69’u hayatlarının bir bölümünde eşleri tarafından fiziksel
saldırıya maruz kalmaktadır (http://aileicisiddeteson.com/aile-ici-siddete-son-acil-
yardimhattiistatistikleri/). Ailelerde en fazla şiddete maruz kalanlar kadınlardır.
Toplumsal bir sorun haline gelen bu şiddet olaylarında mağdur olan kadınlar için büyük
kentlerde kadın sığınma evleri, toplumsal, psikolojik ve kanuni yönden destek amacıyla
42
birçok merkez vardır. Kültürümüzde dayağı bir terbiye aracı olarak görme kadının
davranışlarından sorumlu olan kocanın isteklerini kabul ettirmek için kullandığı bir araç
şeklinde kullanılmaktadır.
1.11. Aile İçi İletişimin Unsurları
Aile demek, bireyler arasında güçlü bağ demektir. Sağlıklı bir aile ortamının
oluşturulabilmesi ise bu güçlü bağların sağlamlığı ile alakalıdır. Güçlü bağlar, ailede
güçlü bir etkileşim ve dolayısıyla sağlıklı iletişimin oluşmasına ortam sağlar.
Ailenin huzurlu ve mutlu bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için karı-kocanın
birbirine inanması güvenmesi ve birbirlerinin haklarına saygı göstermesi şarttır. Kadın-
erkek arasındaki ilişki ne kadar çok sevgi, saygı, sadakat ve iyi niyete dayanırsa ailenin
temelleri de o derece sağlam olur. Olumlu iletişim bireyin hem kendini hem de başkalarını
anlamayı ne kadar başarabildiği ile ilgilidir. Doğan & Doğan’a (2011:210) göre aile içi
iletişimin sağlıklı olabilmesi için yedi teknik vardır;
Empati: Empati, kendini başkalarının yerine koyup onun ne düşündüğünü, ne
hissettiğini anlamaya çalışmaktır. Her birey dünyaya aynı gözlüklerle bakmaz. Geçmişte
yaşananlar, aile kurmadan önceki hayattan kalan deneyimler olayların farklı
yorumlanmasına sebep olur. Bu sebeple aile bireyleri özellikle eşler olayları neden farklı
gördüklerini anlamaya çalışmazlarsa, sürekli bir yargılama içine gireceklerdir (Kaya,
2003:131). Empati kurabilen eşler, neden farklı görüş açısına sahip olduklarını anlayarak
yargılama yerine anlama eyleminde bulunacaktır. Bunu başarabilen eşler şartsız sevgiyi
ve aşkı yakalayabilirler (Kaya, 2003:131). Özellikle birbirlerine hem maddi hem de
manevi anlamda sıkı sıkıya bağlı olan ailelerde duygu ve ruhsal durumların aktarılması
daha çok empati ile mümkün olur. Çocukluk dönemlerinde empati yeteneği daha yüksek
olmasına rağmen gittikçe kaybedilen bir yetenektir. Ancak, iletişim becerilerinin
geliştirilmesi ile tekrar kazanılabilir.
Saygı: Saygı, aile bireylerinin iletişim kurarken karşısındaki bireyin hak, değer,
inanç ve her türlü özelliklerini göz önüne alarak davranmasıdır. Aile içi iletişimde saygı
göstergesi karşınızdaki kişiyi gerçekten dinlemenizdir. Aile içi iletişimde bireylerin
birbirlerini etkili olarak dinlemeleri ilişkilerin sağlıklı olarak ilerleyebilmesi için
önemlidir. Dinleme sayesinde iletişim iki yönlü hale gelir (Önder, 2003:45).
Şeffaflık: Aile içi iletişimin sağlıklı olabilmesi için duyguların net, samimi, içten
ve açık olarak ifade edilmesi gerekir. Bireyler iletişim kurarken kendisini rahatsız eden,
43
sıkıntı duyulan şeyleri karşısındakinin yanlış anlayacağını ya da olumsuz tepki vereceğini
düşünerek paylaşmamayı tercih eder. Bu da bireyi o kişi ile her karşılaştığında strese
sokar. Ancak duygular açık ve net bir şekilde ifade edilir ise sorunlar birikmeden
çözülmüş olur. Açık iletişimde en önemli unsur duygulardır. Duyguların açık olarak ifade
edilmesi, aile üyelerinin duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladığı gibi karşılıklı
güvenin güçlenmesini de sağlar (Önder, 2003: 62).
Somutluk: Aile bireyleri arasındaki sorunların net bir şekilde karşıya
aktarılmasıdır. Elbette bu eylemi gerçekleştirirken, karşımızdaki kişinin iletişime açık
olup olmadığının dikkate alınması gerekir.
Hoşgörü: Hoşgörü, her şeyi anlayışla karşılayarak daha bağışlayıcı olabilmektir.
Özellikle aile içi iletişimde bazen bireylerin isteyerek veya istemeyerek yaptıkları hatalar
karşısında taviz verme erdemini göstermesi gerekir.
Mutabakat: Aile bireyleri arasında ortaklık bilinci, uygunluk gibi özelliklerin
olması zorunludur. Hiçbir şekilde uyumlu olamayan bir ailede sağlıklı iletişimden söz
edilemez.
Müştereklik: “Hayat müşterektir” sözü sık kullanılan bir deyimdir. Ancak bu
deyimin ifade ettiği özü tam olarak kavrayabilmek önemlidir. Ailenin her bireyinin o
grubun bir parçası olduğunun farkında olması ve herkesin iyi ya da kötü ailede bir
sorumluluğunun bulunduğunun bilincine varması gerekir.
1.12. Aile İçi İletişim Engelleri
İletişim çok yönlü bir süreçtir ve iletişim kurmanın birçok yolu vardır. Çok
karmaşık bir olgu olmasa da, iki nokta arasında gerçekleşen iletişimin kontrolü her zaman
kaynak ya da hedefin elinde olmayabilir.
İster kaynaktan, ister hedeften ister çevre sebepleri neden olsun her iletişimin bir
engele maruz kalma ihtimali vardır. Önemli olan bu engelleri mümkün olduğunda düşük
seviyede tutabilmektir. Demiray’a (2007:240) göre aile içi iletişimin engellenmesine
sebep olan birçok faktör vardır. Bunlar; sahiplenme, egemen olma girişimi, saldırganlık-
pasiflik, eleştiriye aşırı duyarlılık, kıskançlık, özgüven eksikliği, güven tazeleme, alkol
ve uyuşturucu bağımlılığı, sosyal ortama girme eksikliği, utangaçlık, küsme-surat asma,
sık sık sinirlenme, şiddet-intihar tehditleri, duygusal ve fiziksel uzaklaşma ve yalandır.
İyi bir iletişim evlilik ilişkisini artırır, hayal kırıklığını azaltır ve aidiyet duygusunu
oluşturur (Lin, 1994:15).
44
İletişim toplumların vazgeçilmez parçasıdır. Toplumları oluşturan birimler olan
aileler ise sağlıklı toplumlar için temel taşıdır. Her şeyin hızlı yaşandığı bir çağda
bireylerin bu hıza ayak uydurmaları ise gün geçtikçe daha da zor olmaktadır. Bu
değişimlerle başa çıkmaya çalışırken etraflarındaki çevre ile iletişimleri daha da önem
kazanmaktadır. Özellikle aile içinde gerçekleşen iletişim bireyin hem ailede hem de
sosyal hayatındaki uyumunda son derece önemli bir yere sahiptir. Boşanma
istatistiklerinin her geçen gün yükseldiği, kadına şiddetin, çocuk istismarının,
parçalanmış ailelerin gündemin büyük çoğunluğunu oluşturduğu bir ortamda sağlıklı
iletişim daha da ön plana çıkmaktadır.
İKİNCİ BÖLÜM
EVLİLİK VE EVLİLİK UYUMU
Dünya ve toplumlar artık daha hızlı değişmekte ve sahip olunan değerler, gelenek,
görenek, örf ve adetler buna bağlı olarak tamamen ortadan kalkmakta ya da dönüşüme
uğramaktadır. Bu dönüşüm beraberinde birçok problem ortaya çıkarmakta ve toplumun
temel taşı olan aileyi de ciddi anlamda etkilemektedir. Bu nedenle aile ve evlilik ile ilgili
çalışmalar toplumun gündemini oluşturan birçok konu gibi önem kazanmaya başlamıştır.
Uyumlu evlilik, karşılıklı etkileşimde bulunulan, sorunlarla olumlu bir şekilde baş
edebilen ve evlilik ve aile ile ilgili konularda fikir birliği yapılabilen evlilik şeklinde
tanımlanabilir (Süataç, 2010:9). Hayatın işleyişinde çiftlerin uyumunu arttıran en önemli
unsur, eşler arasındaki sağlıklı iletişimdir. Yaşam içinde bireylerin içinde bulundukları
yetersizlik ve duygusal huzursuzluk sonucu problem çözme becerisi azalabilir ve bu
nedenle çiftler arasında öfke, düşmanlık ve yetersiz iletişim ve düşük seviyede duygusal
paylaşıma sebep olabilir (Cohan & Bradbury, 1997:116). Uyumlu bir evlilik, başarılı bir
planlama ve çaba sonucu kurulmakla birlikte korunması gereken bir durumdur. Bu
beraberlik, aynı zamanda iletişimi, uyumu ve görev ve sorumlulukları kabullenmeyi
gerektirir (Bilen, 1983:143). Evlilikte eşlerin mutluluk algılarının en üst düzeyde olması,
hem evlilik olgusundan hem de birbirlerinden hoşnut olmaları evlilik uyumunu
artırmaktadır. Evlilik uyumu bozulmaya başladığında eşler ya da var ise çocuklar için bu
45
bir krize, travmaya neden olmaktadır. Nelson-Jones (1986) insan ilişkilerinin başlama,
geliştirme, sürdürme ve sonlandırma şeklinde dört aşamadan oluştuğunu ve uyumlu
evliliklerde sonlandırma aşamasının da ancak ölümle gerçekleştiğini belirtmektedir (Akt.
Sardoğan & Karahan 2005:92).
2.1. Evlilik ve Evlilik Çeşitleri
Evlilik araştırmacılar tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Kimilerine göre
sözleşme, kurumlaşmış bir yaşam yolu, sözleşme ile başlayan bir yaşam yolu iken,
kimilerine göre hukuki olarak bir kadın ile erkeği birbirine bağlayan ilişkidir. Ancak ister
hukuki bir ilişki ister sözleşme olsun evlilik sözleşmesinde üç taraf vardır ve kadın ve
erkek tarafından akt edilen fakat toplum adına devletin doğrudan doğruya ilgilendiği ve
üzerinde kontrol hakkı ve yetkisi olan bir ilişki sistemidir (Özgüven, 2001:60).
Evlenme çağına gelmiş bireylerin toplum içindeki statüleri aile ve evlenme
biçimlerine de etki etmektedir. Evliliğin başlangıcında ekonomik durumun kararlarda
etkisi yüksek olmakla birlikte, ekonomiye ek olarak insan hayatının devamı için gerekli
diğer koşulların da etkisi göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Bununla birlikte toplumlar
sahip oldukları kültürlere bağlı olarak farklı evlenme biçimlerine sahiptirler (Türkaslan
& Demirkan, 2007:27).
Çeşitli kültürler açısından evlenme farklı anlamları taşıyan bir bağdır. Her bir
toplumun evlenme deseni ve evlenme biçimi farklılıklar gösterir. Ülkemizde genellikle
toplumsal ve kültürel değişimlere paralel olarak büyük kentlerde anlaşarak evlenme
yaygınlaşırken, geleneksel yaşamın devam ettiği yerlerde ise görücü usulü evlenmenin
yaygın olduğu görülmektedir (Akt: Houser, 2009:16). Görücü usulü ve anlaşarak evlilik
biçimleri arasındaki fark ise görücü usulü evlilikte çiftlerin evlilik maksadıyla bir başkası
aracılığıyla bir araya gelmeleridir (Akt: Houser, 2009:16). Anlaşarak evlenmede ise
genellikle çiftler iş ya da arkadaş çevrelerinde tanışırlar ve devamında ilişki evlilik
kararına dönüşme eğilimindedir. 1992 yılında Atalay vd. hane halkı reisleri ile yapmış
olduğu bir çalışmada “Kiminle evleneceğinize kim karar verdi” sorusuna katılımcıların
%52,30’u ailesinin karar verdiğini belirtmişlerdir (Atalay vd. 1992:102). Türk aile
yapısında ister geniş aile, ister çekirdek aile olsun, anne babanın rızası olmadan evlilik
mümkün değildir. Ancak geniş ailelerin ekonomik nedenlerden ötürü parçalanması ile
oluşan çekirdek ailelerde eş seçimi ve evlilik kararı konusundaki otorite giderek
azalmaktadır (Merter 1990:39-40).
46
Merter (1990:39), ailede evlilik kararı ve eş seçiminde son kararı kimin verdiğine
göre evlilikleri sınıflara ayırmıştır. Buna göre;
- Evlenecek olanların fikri sorulmadan tamamen ailelerin kararlaştırdığı
evlilik,
- Evlenecek olanların fikirleri göz önünde bulundurularak ailelerin
kararlaştırdığı evlilik,
- Eş seçimini evlenecek olanların yapması, ancak ailelerin rızasının da
gözetilmesi,
- Ailelerin onayı alınmadan gençlerin evlilik kararını vermesidir.
Günümüz toplumunu ve sosyal çevremizi gözlemlediğimizde, birinci ve dördüncü
maddelerin çok uç örnekler olduğu, ancak toplumda nadiren de olsa görüldüğü
söylenebilir. Özellikle ailelerin onayı alınmadan gençlerin evlilik kararı alması, daha çok
birbiri ile evlenmek isteyen gençlere ailelerin karşı çıkması sonucu toplum içinde “kız
kaçırma” olarak nitelendirdiğimiz durumdur. Ancak Türkiye’de son dönemlerde
değişmekle birlikte, eş seçiminde daha çok ailelerin etkili olduğu, evlenecek olanların ise
ailelerin fikirlerine saygı duyarak evliliği kabul ettiği görülmektedir.
Evliliğe adım atmak ya da evlilik kararı vermek bir birey için önemli bir süreçtir.
“Evet, ben artık evlenmeliyim” diyen birey, bu aşamadan sonra evlenmek istediği kişinin
özellikleri ile ilgili düşünmeye başlar ve beklentilerini, amaçlarını, karşıdaki kişide
aradığı özellikleri kategorize ederek, kararını bu yönde vermeye çalışır. Hiç kimse aradığı
özellikler listesini tamamlayamayabilir, ancak karar verme aşamasında kafasında
şekillendirdiği bir şablon vardır ve düşüncelerini bu doğrultuda yönlendirir. Evlilikte
huzuru arayan bireyin karar verirken kendine uygun kişiyi araması doğal bir tepkidir.
Bununla birlikte eş seçme konusunda birbirine ters iki görüş vardır. Bunlardan biri
yukarıda bahsettiğimiz kişinin kendine uyan özellikleri olan bireyi seçmesidir. Bu şekilde
kurulmuş olan evliliklerin oldukça mutlu evlilikler olduğu gözlenmektedir. İkincisi ise;
zıt özellikteki ferdin eş olarak tercih edilmesidir. Bu evlilik türünde başarılı evliliklerle
örneklenmeye çalışılsa da, bu görüşün pratik değeri eş seçiminde ikinci planda
kalmaktadır (Bilen, 1983:110-111). Evliliğe adım atmak, evliliğe hazır olduğunu
düşünerek evlenmeye karar vermek motivasyon gerektirir. Boran (2003), evlilik
kurumuyla ilgili üç temel motivasyondan bahseder. İlki; biyolojik motivasyon, kendi
cinsinden nesiller üretme, haz alma ve kendini koruma arzusu, ikincisi; psikolojik
motivasyon, beğenilme, sevilme, sevme, kendi çocukları ile bir ömür geçirme kendini
47
güvende hissetme arzusu, üçüncüsü ise; toplumun kurallarına uyma, beklentilere cevap
verme, buna bağlı olarak kazanılan saygınlık hazzıdır (Akt: Tüfekçi-Hoşgör, 2013:15).
Evliliği etkileyen en önemli etken eş seçiminin doğru bir şekilde
gerçekleştirilmesidir. Kimin kiminle evleneceğini tanımlayan çalışmalara göre eş
seçiminde dikkat edilen hususlar şu şekilde sıralanmıştır (Göbüt, 1967:103-105):
- Yakınlık: Bu teoriye göre, insanlar genellikle kendilerine yakın, komşu, birlikte
oynadıkları, okula gittikleri ya da aynı yerde çalıştıkları kişilerle evlenme
eğilimindedirler.
- İdeal Eş: Bu tanımlama çoğunlukla gençlerin evlenecekleri kişilerin fizyolojik ya
da morfolojik özelliklerini kafalarında tasarladıkları ideal kadın ya da erkeği belirtir.
- Ana ve Babayı Örnek Alma: Birçok erkeğin evlendikleri kişilerde annelerindeki
özellikleri görmeye yöneldikleri, kızların da yine aynı şekilde babalarındaki bir çok
özelliğe sahip kişilere yöneldikleri görülmüştür. Bununla birlikte aynı şekilde anne ve
babada beğenilmeyen özellikler nedeniyle bu özellikleri barındıran kişilerden uzak durma
eğilimindedirler.
- Kişilikle İlgili Özellikler: Bu teoriye göre, her insan belli bir mizaca ve karaktere
sahiptir ve ancak bu mizaca sahip olan kişilerle mutlu olabileceklerini belirtir.
- Homogami: Bireylerin eş seçiminde çoğunlukla kendilerine benzer olanı
seçtiklerini belirten teoridir.
Bireysel olarak eş seçiminin yanında ailelerin eş seçimine müdahalesi noktasında
evlenme biçimleri farklılık göstermektedir. Sezen (2005:186) tarafından yapılan
araştırmaya göre Türkiye’de 33 adet evlenme biçimi tespit edilmiştir. Ancak bu evlenme
biçimleri çok yaygın olarak görülen evlenme biçimleri olmadığından içlerinden sadece
görücü usulü evlenme literatürümüze dahil edilmiştir. Bu bağlamda toplumdaki
değişimler göz önüne alınarak evlenme biçimleri görücü usulü evlilik ve anlaşarak evlilik
şeklinde sınıflandırılabilir.
- Görücü Usulü Evlilik: Gelenekselliğin ağır bastığı ailelerde görülen evlenme
şeklidir. Bu evlenmede kız seçme ve beğenme işi doğrudan evlenecek gencin anne, baba
ya da akrabaları tarafından gerçekleştirilir. Gencin kızı beğenmesi yeterli değildir. Diğer
aile bireylerinin de onayının alınması gerekmektedir.
Evlenme işine “görücü” adı verilen ve erkeğin ailesinin kadınları tarafından
oluşturulan bayan grubunun kız evini ziyareti ile başlanır. Seçilen kızın evlenecek gence
uygun olup olmadığı tamamen bu grubun kararına bağlıdır. Görücü grubu genelde tek bir
ev ziyareti ile yetinmez, ev ev, mahalle mahalle, köy köy dolaştıkları da görülür. Görücü
48
grup tarafından uygun bulunan kız gizlice araştırılır ve eğer uygun görülürse ikinci
görüşmeler gerçekleştirilir (Sezen, 2005:186).
Görücü usulünde en belirgin özellik evlenecek kişilerin, anne-baba, akrabalar,
arkadaşlar vasıtasıyla tanışarak, evlenme niyetiyle görüşmeleridir (Çimen, 2007:59).
Değişen kültür ve toplumla birlikte özellikle görücü usulü evlilik halen işlerliğini
korumakla birlikte bir takım değişimlere uğramıştır. Görücü usulü evliliklerde her ne
kadar eş adayları bireyin kendisi tarafından seçilmese de karar verme aşamasında
bireylerin görüşleri de göz önünde tutulmaktadır.
- Anlaşarak Evlenme: Anlaşarak evlenme biçiminde bireyler birbirlerini iş, okul,
sosyal çevre gibi ortamlarda tanımakta, arkadaşlık olarak başlayan ilişki daha sonra
evliliğe doğru gitmektedir.
Evlilik kurumu da toplum içinde yer alan her birim gibi değişikliğe maruz
kalmaktadır. Yöntemler ve evlilik biçimleri değişse de asıl gerçek evlilik sonrası
bireylerin mutlu ve huzurlu bir yuva için göstermiş oldukları çabadır. Çünkü her insan
mutlu olmak ve huzurlu bir hayat sürmek amacıyla evlilik kurumuna adım atar. Bu
nedenle de bireylerin bu amaca ulaşabilmek amacıyla sahip olması ya da öğrenmesi
gereken özellikler söz konusudur. Evlilikler sağlıklı bireylerle, sağlıklı toplumu oluşturan
birlikteliklerin temelinin atıldığı ilk noktadır.
2.2. Evlilikte Çatışma
Çatışma kişilerarası iletişimde meydana gelen doğal bir süreçtir. Dolayısıyla
birbirinden farklı iki bireyin bir araya gelmesiyle oluşan ailede ise kaçınılmazdır. Çünkü
farklı düşünce ve algılama düzeyine sahip olan bireylerin her konuda yüzde yüz aynı
görüşe sahip olmaları mümkün görünmemektedir. Ortaya çıkan olayların en azından
birinde fikir ayrılığına düşme ihtimalleri çok yüksektir.
Buehler (1998) evlilikte çatışmayı çiftler arasında yüksek oranda anlaşmazlık,
gergin ve düşmanca bir etkileşimden oluşan bir varlık olarak tanımlarken, Cummings
(1998) çoğunlukla negatif ya da pozitif olabilen, farklı görüşlere yol açan küçük veya
büyük kişilerarası etkileşim şeklinde yorumlamaktadır (Lian ve Geok, 2008:98). Çatışma
teorileri, çatışmaların sık rastlanan ve doğal bir durum olduğunu vurgulamaktadır.
Özellikle de aileler ya da yakın ilişkilerde bağımlılık ya da duygusal ilişki olduğu göz
önüne alındığında (Akt: Sillars vd. 2004:413).
Çatışmanın doğal bir durum olarak vurgulanmasına bakarak, hayatın her noktasında
karşılaşılması da sürpriz bir durum değildir. Tek tip insan olmadığı gibi tek tip davranışlar
49
da söz konusu değildir. Bu nedenle çatışma olgusu, iletişimi renklendiren, çok sesliliği
oluşturan ve kişileri geliştirerek üreticiliği artıran bir unsur olarak da görülebilir.
Evlilikteki iletişim süreçleri içinde araştırmacıların ilgisini çatışmadan daha fazla
çeken bir kavram yoktur (Segrin vd. 2009:208). Çatışma şekilleri evlilik uyumunun iyi
bir öngörücüsüdür (Akt. Segrin vd. (2009:208). Evliliğin temel başarısında ya da
başarısızlığında önemli bir rol oynar. Çatışma şekilleri ve evlilik doyumu ile ilgili
araştırmalar göstermektedir ki; kadınlar ve erkekler çeşitli çatışma şekilleri ortaya koyma
eğiliminde farklılık göstermektedirler (Caughlin & Vangelisti, 2006:4). Evliliklerde
gücün uygulanması konusunda farklılıklar görülebilmektedir. Geleneksel ailelerde kadın
ve erkeğin güçlü alanları birbirinden ayrıldığı için çatışma sınırlanmış olmaktadır (Sayın,
1990:539).
Evlilikteki çatışma konuları genellikle ev işlerinin paylaşımı, para, aşk, güç,
ebeveynlik gibi içerikler ve ilişkiyle ilgili konular şeklinde gruplanabilir. Araştırmalar ise
genellikle arkadaşlar, din ve kıskançlık kaynaklı çatışmaların zamanla azaldığı, cinsellik,
iletişim ve eğlence ile ilgili çatışmaların ise zaman içinde artış gösterdiğini ortaya
koymaktadır (Segrin, 2004, Akt:Canel, 2007:81).
Ebeveynler arasındaki çatışmalar sadece çiftleri değil aynı zamanda ailenin diğer
fertlerini de etkilemektedir. Son zamanlarda evlilik uyumunun küresel eğilimleri ile ilgili
yapılan çalışmalar yerini çocuk sonuçları gibi evliliğin fonksiyonları ile ilgili özel
yönlerle değiştirmiştir. Özellikle ebeveynlerin oynadıkları roller; fiziksel şiddet, sözlü
saldırı ve çocuk büyütmekle ilgili sürekli tekrarlanan anlaşmazlıklar çatışmayı açan ve
çocukların saldırgan davranışları ve duygusal problemleriyle bağlantılı tamamlayıcı bir
anahtardır (Stratton & Hammond, 1999:917). Bununla birlikte araştırmalar
göstermektedir ki; yetişkinlerin çatışma çözümlerinin sonuçları çocukların kızgınlığını ve
olumsuzluklarını önemli ölçüde azaltmaktadır (Stratton & Hammond, 1999:918).
Özellikle eşler arasındaki çatışma çocuklarda davranış problemleri, kardeşlerle
anlaşmazlık, okulda yetersizlik, kişilerarası ilişkilerde başarısızlık, sosyal yetersizlik
şeklinde kendini göstermektedir (Yılmaz, 2001:56).
Szinovacz (1979) çatışmaların başarılı bir şekilde çözümünün ancak eşlerin
birbirlerini anlayabilmeleri, ilgilerini uzlaştırabilmeleri ve durumlar karşısında onu
tanımlayabilmeleri ve etkili ve doğru iletişim kurabilmeleri ile ilgili olduğunu
belirtmektedir (Akt. Şener ve Terzioğlu, 2008:9).
Gottman’ın (1994) yapmış olduğu bir çalışmaya göre; çatışma yönetimi şekli ile
evlilik doyumu arasında güçlü bir ilişki vardır. Örneğin olumsuzluklardan, mücadeleden
50
ya da çatışmadan kaçınma evlilik doyumunu düşürmekle birlikte, daha pozitif tonlardaki
çatışmalar evlilikte mutluluğu büyük ölçüde etkilemektedir (Akt. Segrin vd. 2009:208).
Bu alanda yapılan çalışmalar incelendiğinde sağlıklı ya da sağlıksız evliliklerin
temelinde iletişimde bulunma ya da iletişimsizlik söz konusudur. Evlilikte çatışma
yönetiminin başarılı olabilmesi ya da çatışmaların çözümü ise çiftler arasında iletişim
kurabilme ve birbirini anlayabilme ile paralellik göstermektedir.
2.3. Evlilik Uyumu ve Evlilik Uyumunu Etkileyen Nedenler
Evliliğin anlamı yüzyıllar boyunca değişikliğe uğramış olsa bile evlilik çok eski bir
uygulamadır. Evlilik kelimesinin anlamı kadın ve erkeğin karı ve koca olarak yasal
yollarla bir araya gelmesidir ve çift kelimesi ise kadın veya erkek sadece bir kişiyi temsil
eder (Arshad vd. 2014). Evlilik, kadın ve erkek arasındaki en önemli ilişkidir ve
yetişkinlerin hayatında önemli olan duygusal ve yasal bir sorumluluk sağlar. Daha da
önemlisi eş seçmek ve evliliği gerçekleştirmek kişisel başarı ve olgunlaşmada yapı taşı
olarak nitelendirilir (Hashmi vd. 2006:19). Evlilik toplumda sosyal, kültürel kişisel ve
cinsel problemleri çözmede önemli bir yere sahiptir (Bharambe & Baviskar, 2013:8).
Evlilik uyumu kaynaklarda açık bir şekilde kavramlaştırılmamış ve terim ile ilgili
tartışmalar devam ediyorsa da, çalışmaların çoğunda bu terim kullanılmaya devam
etmektedir. Evlilik uyumu, olumlu bir ilişkiye sahip olma, eşlerin birbirleri hakkında
olumlu duygu ve düşüncelere sahip olması, iletişimde başarılı olma, problemleri
çözebilme ve birlikte vakit geçirmekten keyif alma şeklinde tanımlanabilir (Şafak-Öztürk
& Arkar, 2014:17). Evlilik uyumu, evliliğin ilk zamanlarında bile önem verilmesi gereken
uzun bir hayat sürecidir. Bu nedenle çiftlerdeki büyüme ve gelişmenin anlaşıldığı ve
kabul gördüğü olgunluk şeklinde nitelendirilir. Eğer bu büyüme ve olgunlaşma tamamen
fark edilemez ve deneyimlenemezse evlilik ilişkisinin sonlanması kaçınılmazdır (Goel &
Narang, 2012:42). Lasswell’e göre (1982), evlilikte, çiftlerin bireysel özellikleri tanımaya
çalışmaları sürekli devam eden bir süreçtir, çünkü iki insan evlilikten önce ya da evlilikte
birbirini tanısa bile hayat süreci içerisinde insanların değişme ihtimali söz konusudur
(Makvana, 2014:6). Evlilik uyumu, duygusal istikrar, zihinsel yetenek ve sosyal etkin
insan anlamına gelir. Evlilik bizim en genel hayat stilimizdir. Evlilikte her iki kişi de
kadın ya da erkek, birlikte yaşamayı, paylaşmayı, uzlaşmayı, uyumu ve birlikte plan
yapmayı öğrenmelidir (Bharambe & Baviskar, 2013:8).
Evliliğin devamını sağlayan uyumdur, evlilikteki uyumsuzluk ise bireylerin
psikolojik olarak yıpranmalarına ve ileri boyutlarda da fiziksel olarak rahatsızlanmalarına
51
sebep olmaktadır. Evlilikte uyumu etkileyen birçok etken bulunmakla birlikte kişilerarası
iletişim, empati ve problem çözme becerileri bunlardan birkaçıdır (Bayraktaroğlu &
Çakıcı, 2013:310). Evlilik bir iletişim ve etkileşim sistemidir. Eşler arası iletişim, aile içi
iletişim geçmişte olduğu kadar günümüzde daha da önem kazanmıştır. Özellikle rollerin
değişmesi ve esnekleşmesi ile uyuşmazlıkların yaşanması daha ihtimal hale gelmiş,
geçmişte eşlerin üstleneceği roller açıkken bu durum günümüzde daha farklılaşmıştır
(Şener & Terzioğlu:2008:9). Bu sistemin canlılığı, eşler arasındaki sözlü-sözsüz uygun
mesajların alınıp verilmesiyle mümkün olur. Eşlerin birbirlerine ruhsal, duygusal,
toplumsal ve cinsel beklentilerini ve mesajlarını ortaya koyabilmeleri, bunları dile
getirebilmeleri için etkileşim içinde olmaları gerekir (Özgüven, 2001:89). Uyumlu
evliliklerin baş aktörlerinden biri duyguların doğru kodlar ve doğru kanallarla iletildiği
sağlıklı iletişimdir.
Uyumlu evlilik, eşlerin iletişim kurabildiği, önemli konularda anlaşmazlıkların
fazla yaşanmadığı ve anlaşmazlıkların da karşılıklı doyumla çözülebildiği evlilik şeklinde
tanımlanır (Sabatelli, 1988:894). Çiftler arası uyum, ilişkinin dört yönünü ortaya
koymaktadır; Çiftler arası doyum, çiftler arasında bağlılık, çiftler arasında fikir birliği,
kendini duygusal olarak ifade etme (Spanier, 1976:15). Eşler arasında sağlıklı olarak fikir
birliği ve duygusal anlamda kendini ifade edebilme ancak etkili bir iletişimle mümkün
olabilmektedir. Evlilik öncesinde bireylerin kullandıkları ben ve sen zamirleri, evlilikten
sonra yerini biz zamirine bırakmalıdır ve çiftlerin sistem içinde uygun konumu
alabilmeleri için de iletişim tekniklerini doğru kullanmaları gerekmektedir. İletişimdeki
problemlerin en büyük nedeni çiftlerin ben yerine biz zamirini koyamamaları ve sisteme
uygun rollere uyamamalarıdır (Çakırlar, 2012:22).
Lewis & Spainer (1980:835) tarafından evlilik uyumu, kalitesi ve mutluluğu üzerine
birçok çalışma yapılmış ve özellikle evlilik uyumunun ve devamlılığının sağlanması
üzerinden birçok faktör incelenerek bir model geliştirilmeye çalışılmıştır. Uyumlu evlilik
modeli olarak bahsedilen bu modelde 3 faktörden bahsedilir. “Birincisi; Sosyal ve bireysel
kaynaklar (Bireyin evlilik kurumuna getirdiği kaynaklar, mental ve fiziksel beceriler, sağlık
ve kendine güven). İkincisi; Yaşam stilindeki memnuniyet (Arkadaş ve aile desteği, sosyal
statü ve çalışmalarındaki memnuniyet). Üçüncüsü; Evlilik ilişkisinden kazanılan ödüller
(Etkili iletişim, iletişimin miktarı ve uygun iletişim)”.
52
Şekil-2: Evlilik Uyum Modeli
Evlilik Öncesi Değişkenler Olasılıklar
Kaynak: Lewis ve Spainer (1980:835).
Evlilik
Uyumu
Sosyal ve Kişisel Kaynaklar Kadın ve erkeğin evliliğe hazır olması
Evlilik öncesi kaynaklar
Uygun rol modelini ortaya çıkarma
Önemli diğer kişilerden destek
Yaşam Stilindeki Memnuniyet
Sosyal-ekonomik yeterlilik
Çalışan eşten duyulan memnuniyet
En iyi hane halkı bileşimi
Toplumla özdeşleşmiş
Eşlerin etkileşiminden kazanımlar
Eşler için pozitif saygı
Duygusal doygunluk
İletişimde etkililik
Role-Fit
İletişim miktarı
Alternatif
Cazibeler
Evlilikte istikrar
Evli kalmak için
dışarıdan gelen
baskılar
53
Özgüven (2001:85) yapılan araştırmalara göre evlilik uyumunu etkileyen
etkenleri; anne-baba evliliğinin mutluluk derecesi, tanışma süresinin uzunluğu ve
nişanlılık, cinsiyete bağlı rollerde yetişme derecesi, evliliğin arkadaşlar ve aile tarafından
onaylanma derecesinin yüksekliği, nişanlılık ve evliliğin ilk yıllarından birbirine uyum
sağlanabilmesi, etnik ve dini geçmişin ortaklığı, toplumsal statü ve eğitim düzeyinin
yüksekliği, evlenme yaşı, çocukluk sırasında anne baba ile iyi ilişkiler içinde olmak
şeklinde sıralamaktadır. Bir çiftin uyumu birçok denge unsurunun bir araya gelmesi ve
ilişkiyi etkileyen faktörlerin bir araya gelmesi olarak yorumlanmaktadır. Buna göre
evlilik uyumunun etkileyen etmenler ise; eşler arasında fikir ayrılığı, bu fikir ayrılığını
düzeltmek için uygulanan yöntemler, evli olmaktan duyulan memnuniyet ve pişmanlık,
evlilikte devam etme, ayrılma ya da boşanmanın düşünülmesi, eşe karşı şikayetlerin dile
getirilmesi, evlilikten alınan doyumun bireysel olarak değerlendirilmesidir (Akt: Tüfekçi-
Hoşgör, 2013: 26).
Larson (2003:16), 1950 yılından bu zamana kadar yapılan klinik ve literatür
çalışmalarını incelemiş ve evlilik uyumu ile ilgili iki düzineye yakın faktör tespit etmiştir.
Bu faktörleri gruplandırarak 3 temel faktör belirlemiştir. Evlilik üçgeni adını verdiği bu
özellikler; bireysel özellikler, çift özellikleri, çevre koşullarından oluşmaktadır. Bireysel
Özellikler: Stresle başa çıkma güçlüğü, işlevsel olmayan düşünceler, aşırı tepkiler,
kızgınlık ve saldırganlık, tedavi edilmemiş depresyon, kronik öfke ve aşırı utangaçlık gibi
olumsuz özellikler. Dışadönüklük, esneklik, özgüven, iddialılık, teslimiyet ve aşk gibi
olumlu özelliklerdir. Çift Özellikleri: Negatif ilişki şekilleri olumsuzlarken, iletişim ve
çatışma çözme becerileri, yakınlık, güç paylaşımı ve kontrolü, uzlaşma olumlu
özelliklerdir. Çevre koşulları: Aileden bağımsız olabilme, ana-baba evliliği, ana-baba ve
arkadaşların desteği, iş ve ebeveyn olma stresi, ev dışındaki uğraşların gerilimi, diğer
stres kaynakları, borçlanma, sağlık ve eşin diğer akrabalarıdır. Evlilik uyumunu etkileyen
birçok faktör vardır ve bu faktörler birçok bileşenle bir araya gelince olumsuz sonuçlar
ortaya çıkabilmektedir. Özellikle çift özelliklerinin alt grubunda yer alan iletişim, çiftler
arası sorunların çözülebilmesi, problemin ortaya dökülebilmesi ve bununla ortak olarak
baş edilebilmesi açısından önemli bir yere sahiptir.
54
Şekil-3: Evlilik Üçgeni
Kaynak: Larson, 2002:17.
Özellikle günümüz toplumunda, daha doğrusu sosyal ağların ve iletişimin insanlar
arasında çok önemli bir noktaya geldiği bu zamanda iletişim kurabilmek birçok
Evlilik Üçgeni
BİREYSEL ÖZELLİKLER
Pasifler
Stresle baş etmede zorluk
İşlevsiz düşünceler
Aşırı düşüncesizlik
Aşırı öfke ve muhalefet
Tedavisiz depresyon
Kronik asabiyet
Uç noktada kendini tanıma
Aktifler
Dışa dönüklülük
Uysallık
İyi öz saygı
Kendine güven
Sorumluluk
Aşk
ÇİFT ÖZELLİKLERİ
Pasifler
Negatif etkileşim stilleri
Aktifler
İletişim becerileri
Çatışma çözme becerileri
Bağlılık
Samimiyet
Kontrol ve güç paylaşımı
Ortak Görüş
KOŞULLAR
Aile kökeninin etkileri
Aile olma aşamasından kalanlar
Aileden özerklik
Ebeveynlerin evliliği
Aile ve arkadaşların onayları
İş stresi
Aile stresi
Dış ilgileri stresi
Diğer stres etkenleri (borç, sağlık, kanunlar)
55
problemin çözümünde bireylere ön ayak olmaktadır. Bu nedenle eşler arasındaki iletişim
boyutu da evlilik uyumunu etkileyen önemli unsurlardan biridir. Yapılan bir araştırmaya
göre; duygu ve düşüncelerini her zaman paylaştığını belirten kadın ve erkeklerin evlilik
uyum puan ortalamaları, bazen ve hiçbir zaman cevabını verenlere oranla daha yüksek
çıkmıştır. Yine aynı çalışmaya göre; duygu ve düşüncelerin paylaşımı konusunda
anlaşmazlık yaşama durumuna her zaman cevabını veren kadın ve erkeklerin, hiçbir
zaman cevabını verenlere oranla evlilik uyum puan ortalamalarının düşük olduğu
saptanmıştır (Şener & Terzioğlu, 2002:51-57). Bu sonuçlardan da anlaşılacağı üzere
iletişim kurma ve evlilik uyumu arasında önemli bir bağlantı söz konusudur.
Her insan farklı kişilik özelliklerine sahiptir. Bu özellikler çiftlerinde karşılıklı
uyumunu olumlu ya da olumsuz olarak etkilemektedir. Geçmişte yaşanılan deneyimler
ya da maruz kalınan davranışlara paralel olarak şekillenen kişilikler daha sonra benzer
şekilde ortaya çıkabilmektedir (Aktaş, 2013:45). Çiftlerin evlilik uyumunu etkileyen
günlük hayatta karşılaştığı birçok sorun söz konusu olabilmektedir. Örneğin çalışan
eşlerin iş yerlerinde yaşamış oldukları duygusal sorunların eve ve eşe yansımasıdır.
Örneğin kadın veya erkek çalışanlara iş yerinde uygulanan baskı ya da yöneticilerden
gelen az destekler kişilerde negatif duygular ve çatışma rollerine sebep olmakta bu da
evlilikte gerilimi artırmaktadır (Sears & Galambos, 1992:789).
Fitzpatrick (1988) & Gotmann (1979) evlilik uyumu ile çiftler arasındaki evlilik
iletişimi arasında önemli bir rol olduğunu saptamışlardır. Bu iletişimde bahsedilen sadece
konuşmak değil partnerler arasında meydana gelen bütün sözsüz ifade şekilleri ve
ipuçlarından meydana gelen iletişimdir (Koerner & Fitzpatrick, 2002:33).
Evlilik uyumunu etkileyen nedenlerin çok boyutlu olduğu söylenebilir. Bunlar; aile
içi-eşler arası iletişim, çatışma yönetimi, eşlerin birbirlerini tanıma oranları, eşlerin
çalışma durumları-koşulları, karar verme ve çocuk büyütme vb. gibi sıralanabilir. Sosyal
bir ortamda hayatını devam ettiren biz insanlar hayatımızın, birçok noktasına etki eden
nedenle karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.
2.4. Evlilik Uyumu ile İlgili Yapılan Çalışmalar
Evlilik uyumu ile ilgili farklı bakış açıları ve durumlarla ilgili hem ülkemizde hem
de dünya da birçok çalışma yapılmıştır. Evlilik uyumu ile ilgili yapılan çalışmaların
başlangıcı 1960’lı yıllara dayanmakla birlikte (Çakır, 2008:10), evlilik uyumu çalışmaları
Hamilton’ın (1929) klasik çalışmalarında yer alan bir tarihe sahiptir (Spanier, 1976:15).
Evlilik uyumu ile ilgili yapılan araştırmalarda görüş ayrılıkları ve farklı yaklaşımlar söz
56
konusu olmuştur. Kimi araştırmacılar eşlerin bireysel anlamda duyguları ile ilgilenirken,
kimisi bir bütün olarak ele almıştır. Bazı araştırmacılar ise iletişim ve çatışma gibi ilişkiyi
ölçen özellikleri kullanmışlardır (Yılmaz, 2001: 49). Ülkemizde yapılan çalışmalar
yurtdışında yapılan evlilik uyumunu ölçmeye yarayan ölçeklerin Türk kültürüne
uyarlanması ile gerçekleştirilmektedir (Yılmaz, 2001:55-56). Tutarel-Kışlak tarafından
ülkemize uyarlanan ve çalışmalarda oldukça fazla kullanılan ‘Evlilik Uyum Ölçeği’
bunlardan biridir.
Evlilik uyumunu etkileyen birçok faktörle ilgili araştırmalar yapılmıştır. Hick &
Platt tarafından 1970 yılında, Anderson, Russel ve Schumm tarafından ise 1983 yılından
yapılan çalışmalarda evliliğin ilk yıllarında çocuk sahibi olmanın evlilik uyumunu
düşürdüğü, çocukların evden ayrılmalarından (üniversite, evlilik vs.) sonra evlilik
uyumunun bir süre yükseldiği ve tekrar düşüşe geçtiğini saptanmıştır (Akt. Fidanoğlu,
2006:34). Rankin ve arkadaşları(1997) tarafından yapılan bir çalışmaya göre ise; ilişkide
samimiyet ve yakınlığı destekleyen şekilde davranan kadınların davranışları hem kendi
hem de eşlerinin iletişim şekilleri ile ilişkili olmakla birlikte, erkeklerin ilişkiye odaklı
davranışları ne kendi ne de eşlerinin standartları ile aynıdır (Akt: Gordon vd. 1999:219).
Yapılan başka bir çalışma da Scinovacz (1979) eşlerin çeşitli konulara ilişkin karar
verme sürecine ilişkin davranışları ile evlilik uyumu arasındaki ilişkiyi incelemiş ve
eşlerin karar verme sürecindeki memnuniyetlerinin erkeklerin evlilik uyumlarında önemli
bir belirleyici olduğu ve kadın ve erkek açısından ideal karar verme tarzının
uygulanmasının evlilik uyumunu olumlu yönde etkilediğini saptamıştır (Akt. Şener &
Terzioğlu, 2002:11-12). Bir başka çalışmada ise Peterson (1968); iletişimin aile
problemleriyle ilişkisini incelemek amacıyla 756 çiftle bir araştırma yürütmüş ve etkin
iletişim sağlamış çiftlerin, birlikte geçirilen zaman, dini konular, aile sorumlulukları,
cinsel konular, aile üyelerinin beklentileri, çeşitli alanlarda planlama ve karar verme
konularına ilişkin daha az problem yaşadığı, iletişim sorunu yaşayan çiftlerle aynı
sorunlara sahip olsalar dahi sorunlarını daha kolay çözdüklerini görmüştür (Akt. Şener &
Terzioğlu, 2002:12).
Evlilik uyumu ile nedensellik-sorumluluk ilişkisinin araştırıldığı bir çalışmada da,
evlilik uyum ölçeği kullanılarak evlilik uyumu incelenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda
eşleriyle uyumsuz olanların uyumlu olanlara göre, olumsuz eş davranışlarına daha fazla
yükleme yaptıkları evlilik uyumunun bu nedensellik-sorumluluk ilişkisinden etkilendiği
görülmüştür (Tutarel-Kışlak, 1995:169). Çocuk sahibi çiftlerin iletişim becerileri ve
57
iletişim çatışmaları ile ilgili yapılan bir çalışmaya göre; çatışmayı çözen eşlerin iletişimde
eşlerinin bakış açısını dikkate aldıklarını belirlenmiştir (Akt. Fidanoğlu, 2006:40).
Bir başka çalışma ise Şirvanlı ve Özen’in (1999) yapmış olduğu çatışma ve
boşanmanın davranış ve uyum problemleri üzerindeki rollerini inceleyen çalışmadır
(Yılmaz, 2001:56). Şener & Terzioğlu (2002) tarafından gerçekleştirilen ailede eşler
arası uyuma etki eden faktörlerin araştırıldığı çok yönlü çalışma, birçok değişken
(ekonomik, yönetsel psiko-sosyal alanlar ile eğitim düzeyi, evlenme yaşı evlilik süresi,
eşler arası yaş farkı, çocuk sayısı, aylık gelir, kadının çalışma durumu) ile evlilik uyumu
arasındaki ilişki incelenmiştir.
Evlilik Uyumuna etki eden faktörlerin araştırıldığı bir başka çalışmaya göre ise;
duygu ve düşüncelerini her zaman paylaşan kadın ve erkeklerin evlilik uyum dereceleri,
bazen ve hiçbir zaman paylaşmayan kadın ve erkeklere oranla daha yüksektir (Şener &
Terzioğlu, 2002:52).
Akar (2005:65) ise cinsiyet ve eş ile iletişimini de içeren bazı değişkenlerle evlilik
uyumu arasındaki ilişkiyi karşılaştırdığı araştırmasında; evlilik uyumu ve eş ile iletişim
arasında anlamlı bir ilişki bulunduğunu, eşleri ile etkili bir iletişime sahip olmayanların
evlilik uyum puanlarının düşük olduğunu belirtmiştir.
Shollenberger (2001) yüksek lisans öğrencileri ve eşlerinin evlilik uyumunu
artırmaya yönelik bir iletişim becerileri eğitim programı uygulayarak etkililiğini
incelemiştir. Bu çalışma sonucunda eğitime katılan çiftler ile katılmayan çiftlerin evlilik
uyumu puanları arasında anlamlı bir fark bulunmuştur (Hacı, 2011:45). Buna benzer bir
başka çalışma ise Sardoğan & Karahan (2005) tarafından gerçekleştirilmiştir. Samsun
ilinde yaşayan 24 evli çiftle yapılan çalışmada deney ve kontrol grubu oluşturulmuş ve
her iki gruba evlilik uyum ölçeği uygulanmıştır. Daha sonra deney grubuna insan ilişkileri
beceri eğitimi verilmiş ve eğitimin sonunda gruplara tekrar evlilik uyum ölçeği
uygulanmıştır. Bunun sonucu olarak görülmüştür ki; eğitim programına katılan çiftlerin
evlilik uyum puanları katılmayanlara göre daha yüksek çıkmıştır. Ayrıca eğitim
programına katılan çiftlerin evlilik uyum puanlarının eğitim sonrasında daha yüksek
çıktığı görülmüştür (Sardoğan & Karahan, 2005: 93-96).
Şener & Terzioğlu (2008:15)’nun Ankara’nın farklı semtlerinde oturan evli bireyler
üzerinde yapmış olduğu çalışmaya göre; eşler arasındaki duygu ve düşüncelerin
paylaşılma derecesi arttıkça evlilik uyum puanları artmaktadır.
Malkoç (2001) çiftlerin iletişim desenleri ve evlilik uyumunu araştırmış, evlilik
uyumu yüksek olan çiftlerin daha yapıcı iletişim desenleri kullandığını, evlilik uyumu
58
düşük çiftlerin ise daha yıkıcı desenler kullandıklarını belirtmiştir. Yüksek evlilik uyumu
olan evliliklerin aksine düşük evlilik uyumu olan gruplarda karşılıklı sakınmanın ve
evliliklerde yıkıcı olan, kadının tartışmak istediği ancak kocanın kaçındığı iletişim
deseninin daha çok kullanıldığı görülmektedir. Bununla birlikte evlilik uyumu düşük olan
çiftlerde karşılıklı olarak geri çekilme ve saklama gibi yıkıcı desenlerin de kullanıldığı
gözlenmektedir (Akt. Fidanoğlu, 2013:27-28).
İletişim şekillerinin evlilik uyumuna katkısı ile ilgili yapılan bir başka çalışmada
ise, ilişkiye daha fazla odaklanan kadınların daha az odaklananlara kadınlara nazaran
evlilik uyumlarının daha iyi olduğu, fakat bu etkileşimin erkeklerde meydana gelmediği
belirtilmiştir (Gordon vd. 1999:211).
İletişimin önemi farklı tipteki çiftlere göre değişebilmektedir. Gottman beş tip
çiftten bahsetmekte ve bunlardan üçünün sıkıntısız ve sabit çiftler olduğunu ve sıkıntısız
bu 3 tip çiftten ikisinin çatışmadan çekinen ve değişken olduklarını ve bunların
davranışsal evlilik terapisine uygun çiftler olmadıklarını belirtmektedir. Gottman’ın
hipotezine göre çekingen çiftler, birbirleri arasındaki farklılıkları daha kabul etmiş
görünmekte ve zor meselelerle ilgili derin tartışmalara yer vermemektedirler (Akt.
Gordon vd. 1999:212).
Tüfekçi-Hoşgör (2013:168) tarafından evli çiftlerin öfke ifade tarzları ve evlilik
uyumunun incelendiği çalışmada iletişim ile ilişkili olarak hem eşler hem de kök aileler
arasındaki iletişim problemleri incelenmeye çalışılmış ve iletişim problemleri azaldıkça
evlilik uyum puanlarının arttığı görülmüştür.
Bireylerin hayatını idame ettirmede iletişimin önemi yadsınamaz. Çünkü bireyi
birey yapan duygu-düşüncelerini ifade edebilmesi bununla birlikte sorunlarıyla baş
edebilmesidir. İletişimsiz bir hayat düşünülemeyeceğine göre; akşam kapıyı kapatıp aile
ile baş başa kalındığında sağlıklı ve huzurlu bir ortama sahip olabilmek için iletişimin ne
denli önemli olduğu açıkça görülebilmektedir. Bu anlamda yukarıda da bahsedildiği gibi
birçok araştırmacı iletişimin evlilik uyumuna etkisinin önemine vurgu yapmıştır.
59
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EVLİLİK UYUMU İLİŞKİSİNDE AİLE İÇİ İLETİŞİMİN ROLÜ: KONYA
ÖRNEĞİ BULGULARI
3.1. Metodoloji
Bu çalışma evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolünü belirlemek için
planlanmış betimleyici bir anket çalışmasıdır. Kişiler arasındaki iletişimin her alanda
öneminin arttığı gerçeğiyle, aile içi ilişkiler, boyutları ve iletişimin evlilik uyumuna etkisi
tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu konunun özellikle seçilmesinin nedeni son dönemlerde
aile ilişkilerinin geçirmiş olduğu değişim ve bu değişimde özellikle iletişimin hangi
noktada olduğunun ortaya çıkarılma isteğidir.
Araştırmanın genel örneklemini evli bireyler oluşturmaktadır. Bu nedenle anket
formları evli bireylere uygulanarak, örneklem seçimi olasılıksız örneklem yöntemi ile
araştırma yerlerindeki evli bireylere uygulanmıştır.
3.1.1. Araştırmanın Amacı ve Tipi
Dünya da iletişim alanında gerçekleştirilen çalışmaların önemi gün geçtikçe daha
da artmaktadır. Çünkü iletişim kavramı çok geniş bir perspektife sahiptir ve hemen hemen
bütün bilim dallarıyla bağlantılıdır. Yurtdışındaki çalışmalar incelendiğinde iletişim
alanında çalışan araştırmacıların birçok farklı alanda çalıştıkları görülmektedir, ancak
ülkemizde araştırmacıların kendi alanları dışındaki alanlarda çalışmaya yönelimi çok sık
görülen bir durum değildir. Özellikle aile içi iletişim konusunda ülkemizde
gerçekleştirilen çalışmalar genellikle psikoloji alanındaki araştırmacılar tarafından
incelenmektedir. Araştırma da bu konunun tercih edilmesinin başlıca nedenlerinden
birisi, ayrıntılı olarak iletişim alanında çalışan iletişimcilerin, özellikle kişilerarası
iletişim boyutunu ihtiva eden çalışmaları gerçekleştirmeleri gerektiğine dikkat çekmektir.
Bir diğer neden ise; gün geçtikçe ciddi bir toplumsal probleme dönüşen aile içi iletişimin
boyutlarını iletişim araştırmacılarının bakış açısıyla ortaya koyabilmektir. Özellikle
kişilerarası iletişim bağlamında karı-koca arasındaki iletişimin boyutu, evlilikteki uyumu
etkilemekte; bu durum aile içine de yansımaktadır. Çiftler arasındaki uyum ne denli
sağlıklı olursa aile içi ve dışı ilişkiler de o denli sağlıklı olmaktadır ve özellikle çocuklara
olan yansımaları da dikkate değer ölçüdedir. Literatür araştırması sırasında görülmüştür
ki, aile içi iletişimi yeterli olan çiftlerin evlilik uyumları yüksek düzeydedir ve birbirleri
ile sağlıklı iletişim kuran bireyler aynı zamanda çocuklarına her alanda olduğu gibi
iletişim alanında da örnek olmakta ve davranışlar çocukları etkilemektedir. Bu çalışmanın
60
amacı çeşitli bağlantılar çerçevesinde eşler arasındaki ya da aile fertleri arasındaki
iletişimin evlilik uyumunu ne ölçüde etkilediğini ortaya çıkarmaktır.
Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmada karı koca arasındaki iletişimin boyutları
açısından sorular yer almaktadır, buna paralel olarak çocuklarla iletişimi ortaya çıkaracak
sorulara yer verilerek birbirleri arasındaki bağlantı ortaya konulmuştur. Özellikle
konuşmanın, duyguların, problemlerin ve paylaşımda bulunmanın çiftler arasında ne
denli önemli olduğu, arkadaşlar arasındaki ilişkilerde bile yapı taşı niteliğindeki
iletişimin, toplumun en değerli parçası olan ailedeki etkinliği verilerle açıklanmıştır.
3.1.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklem Seçimi
Araştırmanın evrenini Konya il merkezinde yaşayan evli bireyler
oluşturmaktadır. Araştırmanın örnek büyüklüğünün belirlenmesinde “bir toplumdaki oranın
belirli bir doğrulukla tahmininde” önerilen (Lemeshow vd. 2000:143) ve örneklem sayısının
ne olması gerektiğini gösteren hazır bir tablodan yararlanılmıştır. Bu tablonun kullanılması
için olayın görülme sıklığı, güven düzeyi ve kesinlik karar oranının belirlenmesi gerekir.
İncelenen olayın görülme sıklığı (evlilik uyumu) bir çalışmada kadınlar için % 36.8 olarak
bildirilmiştir (Yalçın, 2014:250). Sadece kadınlar için bildirilen oran örnek sayısının
belirlenmesi tablosu için yaklaşık % 40 olarak kabul edilmiş ve % 95 güven düzeyinde ve %
5 rölatif kesinlik dikkate alınarak tabloda bildirilen örnek büyüklüğünün 369 olduğu
bulunmuştur. Bu çalışma erkek ve kadınlar üzerinde yapılacağından 369 sayısının 2 katı
kadar kişiye ulaşılması planlanmıştır (n=738). Veri toplama sürecinde 900 anket
formu olasılıksız örnekleme yöntemlerinden gelişigüzel örnekleme yöntemi ile evli bireylere
dağıtılmıştır. Veri girişi sırasında eksiksiz doldurulan 827 anket formunun çalışmaya dâhil
edilmesine karar verilmiştir.
3.1.3. Araştırma Etik Kuralları
Araştırma Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü kanalıyla saha çalışması için
Konya Valiliği’nden izin alınarak 1 Ağustos 2014 – 31 Ekim 2014 tarihleri arasında
gerçekleştirilmiştir. Anketi dolduran bireylere anketin amacı ve kapsamı belirtilerek, gönüllü
olarak ankete katılmaları sağlanmıştır. Veri toplama ortalama 15-20 dakika sürmüştür.
3.1.4. Araştırmada kullanılan Veri Toplama Tekniği ve Araçlar
Veriler araştırmacı tarafından literatür taranarak oluşturulan anket formu ve Locke
& Wallace (1959) tarafından geliştirilen ve Tutarel-Kışlak (1999) tarafından ülkemize
61
uyarlanan evlilik uyum ölçeği uygulanarak toplanmıştır. Dört bölümden oluşan anket
formunun ilk bölümünde sosyo-demografik özellikler ile ailenin özelliklerine yönelik
sorular yer almış, diğer bölümlerde ise bireylerin iletişim boyutları sorgulanmıştır.
Ardından evlilik uyum ölçeği uygulanmıştır. Belirli bir bölge ve şahıslar gözetilmeden
rastgele gerçekleştirilen anketler sırasında bazı kişiler kişisel olması nedeniyle anketleri
doldurmaktan çekinmişlerdir.
3.1.4.1. Anket Formu
Anket formunun birinci bölümünde katılımcının ve eşinin özellikleri ile ilgili; cinsiyet,
yaş, eğitim durumu, meslek soruları yer almaktadır. Daha sonra aileye ilişkin özelliklerle ilgili
sorular; ailenin tipi, toplam aylık gelir, gelir düzeyi algısı, sahip olunan çocuk sayısı
bulunmaktadır. Aile ve akrabalar ile ilişkiler sorularında eşler arası aile yapısı ve sorunları
paylaşma üzerine sorular yer almaktadır. Eş ile ilişkiler konusunda sorular; cinsel sorunları
eşle paylaşma durumu, üzüntü/sıkıntıyı eşle paylaşma durumu, ev işlerini eşle paylaşma
durumu, iş nedeniyle eşten ayrı yaşama durumu, tartışma nedeniyle eşten ayrı yaşama
durumu, eşle tartışma sıklığı, alışveriş konusunda eşle sorun yaşama durumu, bilgisayar
başında geçirilen süre nedeniyle eşle sorun yaşama durumudur. Son olarak ise; çocuklar ve
ebeveynler arasındaki iletişimin sorgulandığı sorular mevcuttur.
3.1.4.2. Evlilik Uyum Ölçeği
Çalışmada anket formunun ardından Locke & Wallace (1959) tarafından geliştirilen
ve Tutarel-Kışlak (1999) tarafından dilimize çevrilerek güvenilirlik-geçerlilik çalışması
yapılmış “Evlilik Uyum Ölçeği-EUÖ” (Marital Adjustment Test) (Tutarel-Kışlak, 1999)
uygulanmıştır. EUÖ 15 maddeden oluşan bir ölçektir ve puanlar uyumsuzluktan
uyumluluğa doğru artmaktadır. EUÖ’da bir genel uyum sorusu, olası anlaşma alanları,
çatışma, bağlılık ve iletişimi ölçen sorulardan oluşmaktadır. Ölçek çiftlerin her ikisine de
uygulanabildiği gibi sadece birisine de uygulanabilmektedir. Çalışmamızda ölçek sadece
evli bireyler üzerinde uygulanmıştır.
EUÖ’nda derecelendirilmesi farklı maddelerden oluşan ölçek, iki faktörlü bir
yapıya sahiptir. Bunlar; anlaşma ve anlaşamama durumu ile ilişki tarzıdır. İlişkilerde
yükleme ölçeği ile korelasyonu - ,54 olup, kişiler arası ilişkiler ölçeği ile korelasyonu
0,12’dir. Madde test korelasyon değeri 0,09-0,60 arasında değişmektedir. Cronbach alfa
62
iç tutarlılık katsayısı 0,84 iken, iki yarım güvenirliği 0,84, test tekrar güvenirliği 0,57’dir
(Tutarel-Kışlak, 1999:54).
EUÖ soruları üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kişilerin evlilikleri
hakkındaki genel değerlendirmelerine yer verilmekte, çok mutlu ve çok mutsuz
arasındaki derecelerden birini tercih etmeleri istenmektedir. İkinci kısımda, eşler
arasındaki anlaşma ve anlaşmazlık durumunu her zaman anlaşırız ve her zaman
anlaşamayız şeklinde derecelendiren sorular yer almaktadır. Bu sorular; aile bütçesini
idare etme, boş zaman etkinlikleri, duyguların ifadesi, arkadaşlar, cinsel ilişkiler,
toplumsal kurallara uyma (doğru, iyi veya uygun davranış), yaşam felsefesi ve eşin
akrabalarıyla anlaşma sorularından oluşmaktadır. Son bölümde ise; bireylere evliliklerini
en iyi şekilde ifade eden durumları belirmeleri istenmektedir. Bunlar; Ortaya çıkan
uyumsuzluklar genellikle (erkeğin susması, kadının susması, karşılıklı anlaşmaya
varılarak) nasıl sonuçlanır, ev dışı etkinliklerinizin ne kadarını (hepsini, bazılarını, çok
azını, hiçbirini) eşinizle yaparsınız, boş zamanlarınızda genellikle aşağıdakilerden
hangisini tercih edersiniz (dışarıda bir şeyler yapmayı, evde oturmayı), eşiniz genellikle
hangisini tercih eder (dışarıda bir şeyler yapmayı, evde oturmayı), hiç evlenmemiş olmayı
istediğiniz olur mu (sık sık, arada sırada, çok seyrek, hiçbir zaman), hayatınızı yeniden
yaşayabilseydiniz (aynı kişiyle evlenirdiniz, farklı bir kişiyle evlenirdiniz, hiç
evlenmezdiniz), son olarak eşinize güvenir sırlarınızı ona açar mısınız (hemen hemen
hiçbir zaman, nadiren, çoğu konularda, her konuda) şeklindedir.
Ölçeğin puanlama sistemi ise tabloda da belirtildiği gibi birinci soruda 0 ile 6 arası
puanla ifade edilmekte, ikinci sorudan dokuzuncu soruya kadar olan bölüm ise 5 ile 0
arasında puanlanmaktadır. Onuncu soru 0-0-1 puanlamasına, 11’ci soru 3-2-1-0
puanlamasına, 12’ci soru 0-1-1 puanlamasına 13’cü soru 0-1-2-3 puanlamasına, 14’cü
soru 2-1-0 puanlamasına 15’ci soru ise 0-1-2-2 puanlamasına sahiptir.
Tablo-1: EUÖ’nin Puanlama Sistemi
Madde Puanlama
1 0,1,2,3,4,5,6,
2 ile 9 arası 5,4,3,2,1,0,
63
10 0,0,1,
11 3,2,1,0,
12 Anlaşmazlık: 0
Dışarıda bir şeyler yapmak: 1
Evde oturmak: 1
13 0,1,2,3,
14 2,1,0,
15 0,1,2,2,
Toplam 58
Kaynak: Tutarel-Kışlak, 1999:52
3.1.5. Araştırmada Kullanılan İstatistik Teknikleri
Araştırma anket formu ve evlilik uyum ölçeği formu ile elde edilen veriler
bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Anket formuna verilen cevaplar sayısal olarak
kodlanmış, Evlilik Uyum Ölçeğine verilen cevaplar ise puanlama sistemine göre
toplanarak girilmiştir. Tanımlayıcı istatistiklerde; sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma
kullanılmıştır. Bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişkiyi saptamak amacıyla
pearson korelasyon, student t testi ve varyans analizi yöntemleri kullanılmıştır.
3.1.6. Araştırmanın Sınırlılıkları
Bu araştırma sadece evli bireyler üzerinde yapılmıştır. Araştırma Konya örneğini
yansıtması açısından Konya il merkezinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma anket soruları
ve evlilik uyum ölçeğine verilen yanıtlarla sınırlıdır.
3.1.7. Araştırma Soruları
- Evli bireylerin aile içindeki iletişimi hangi boyuttadır.
- Eşler birbirleri ile etkin iletişim kurabiliyor mu?
- Eşler birbirleri ile problemlerini paylaşabiliyor mu?
- Eşler birbirleri ile üzüntü, sıkıntı, mutluluk, duygu ve hislerini rahatça
paylaşabiliyorlar mı?
- Eşler birbirleri ile yeterince vakit geçirip, paylaşımda bulunabiliyorlar mı?
- Eşler çatışma yaşadıklarında problemleri iletişim kanalıyla çözebiliyor mu?
64
- Aile fertleri birbirleri ile etkin paylaşımda bulunabiliyorlar mı?
- Eşler arasında sorumluluk paylaşımında taraflar üzerine düşeni yapabiliyor mu?
- Aile içi iletişimi etkileyen dış etkenler mevcut mu?
- Aile ile ilgili her konuda bireyler katılım sağlayarak çözümlere etki edebiliyor
mu?
- Çocuklar ile iletişimin düzeyi nedir?
- Çocuklar ile iletişim eşler arasındaki iletişime etki ediyor mu?
- Bilgisayar, internet, televizyon, alışveriş gibi etkenler eşler arası iletişime etki
ediyor mu?
- Ebeveynlerin çocuklar ile iletişimi yeterli boyutta mıdır?
3.2. Bulgular
Çalışmanın bu bölümünde araştırmaya katılan 827 evli kadın ve erkek bireyin sayı
ve yüzde olarak dağılımları ile EUÖ’ne göre uyumluluk ve uyumsuzluk puanlarının
değişkenler ile analizi verilmiştir.
3.2.1. Ankete Katılan Bireylerin Sosyo-Demografik Özellikleri
Ankete katılan bireylerin sosyo-demografik özellikleri incelendiğinde, anketi
dolduranların yaş aralıkları % 6,9’u 25 yaş altı, % 38,7’si 26 ve 35 yaş arası, % 32,5’i 36
ve 45 yaş arası, % 17,9’u 46 ve 55 yaş arası, % 4,0’ı 56 ve üzeri, eşlerinin yaşları ise %
7,3’ü 25 yaş altı, % 35,3’ü 26 ve 35 yaş arası, % 35,3’ü 36 ve 45 yaş arası, % 16,8’i 46
ve 55 yaş arası, % 5,3’ü ise 56 ve üzeri olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte
katılımcıların % 55,9’unun kadın, % 44,1’inin erkek olduğu, anketi dolduran bireylerin
% 2,5’inin okur-yazar, % 28,4’ünün ilköğretim, % 21,2’inin lise, % 47,9’unun üniversite
ve üstü eğitime, bu bireylerin eşlerinin ise; % 1,5’inin okur-yazar, % 36,3’ünün
ilköğretim, % 20,3’ünün lise ve % 42,0’sinin üniversite ve üstü eğitime sahip oldukları
görülmüştür. Yine aynı tabloya göre anketi dolduran bireylerin yaş ortalamaları 37,98,
eşlerinin yaş ortalaması 38,29 olarak belirlenmiş, bu bireylerin % 16,9’u ev hanımı, %
45,1’i memur, % 10,6’sı serbest çalışan, % 1,1’i emekli, % 26,2’sinin işçi olduğu,
65
eşlerinin ise; % 31,1’inin ev hanımı, % 32,4’ünün memur, % 18,0’ının serbest çalışan, %
4,2’sinin emekli, % 14,3’ünün işçi olduğu görülmüştür.
Tablo-2: Katılımcıların Sosyo-Demografik Özelliklere Göre Dağılımı
Değişkenler Sayı Yüzde
Kendi Yaş
18 - 25 yaş aralığı
26 – 35 yaş aralığı
36- 45 yaş aralığı
46 – 55 yaş aralığı
56- 65 yaş aralığı
57
320
269
148
33
6,9
38,7
32,5
17,9
4,0
Eş Yaş
18 - 25 yaş aralığı
26 – 35 yaş aralığı
36- 45 yaş aralığı
46 – 55 yaş aralığı
56- 65 yaş aralığı
60
292
292
139
44
7,3
35,3
35,3
16,8
5,3
Cinsiyet
1- Kadın
2- Erkek
462
365
55,9
44,1
Eğitim Durumu
1- Okur- Yazar
2- İlköğretim
3- Lise
4- Üniversite ve üstü
21
235
175
396
2,5
28,4
21,2
47,9
Eş Eğitim Durumu
1- Okur- Yazar
2- İlköğretim
3- Lise
4- Üniversite ve üstü
12
300
168
347
1,5
36,3
20,3
42,0
Kendi Mesleği
1- Ev hanımı
2- Memur
3- Serbest Çalışan
4- Emekli
5- İşçi
140
373
88
9
217
16,9
45,1
10,6
1,1
26,2
Eş Mesleği
1- Ev hanımı
2- Memur
3- Serbest Çalışan
4- Emekli
5- İşçi
257
268
149
35
118
31,1
32,4
18,0
4,2
14,3
66
3.2.2. Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Süresi, Evlenme Yaşları, Aile Tipi, Gelir
Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşadıkları İlçe
Özellikleri
Bu bölümde verilen tabloya göre, anketi dolduran bireylerin % 43,8’i 1-10 yıl, %
28,9’u 11-20 yıl, % 19,5’i 21-30 yıl, % 7,9’u 31 ve üzeri evlilik süresine sahip olmakla
birlikte anketi dolduran bireylerin evlenme yaşları % 27,3’ü 20 ve altı % 42,7’si 21 ve 25
yaş arası, % 24,8’i 26 ve 30 yaş arası, % 5,2’si 31 ve üzeri arasında, eşlerinin evlenme
yaşları ise % 24,9’u 20 ve altı, % 43,0’ü 21 ve 25 yaş arası, % 25,5’i 26 ve 30 yaş arası,
% 6,5’i 31 ve üzeri aralığındadır. Bu bireylerin % 85,9’u çekirdek aileye, % 14,1’i geniş
aileye sahip olduklarını belirtmiş, aynı zamanda ailelerinin gelir durumu algısı sorusuna
% 31,9’u iyi, % 58,5’i orta, % 9,6’sı kötü olarak cevap vermişlerdir. Çalışmaya
katılanların % 61,2’si görücü usulü, % 38,8’i flört sonrası evlilik yaptığını belirtmiş ve
aynı zamanda bu kişilerin % 85,4’ü çocuk sahibi iken, % 14,6’sı çocuk sahibi değildir.
Ankete katılanların ikamet adreslerine göre dağılımı ise; % 44,9’u Selçuklu, % 33,1’i
Meram, % 22,0’si Karatay olarak belirlenmiştir.
67
Tablo-3: Katılımcıların Evlilik süresi, Evlenme Yaşları, Aile Tipi, Gelir Düzeyi, Evlenme
Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve Yaşadıkları İlçe Özellikleri Dağılımı
Değişkenler Sayı Yüzde
Evlilik Süresi
1 – 10 yıl
11 – 20 yıl
21 – 30 yıl
31 ve üzeri
362
239
161
65
43,8
28,9
19,5
7,9
Evlenme Yaşı
15 – 20 yaş
21 – 25 yaş
26 – 30 yaş
31 ve üzeri
226
353
205
43
27,3
42,7
24,8
5,2
Eş Evlenme Yaşı
15 – 20 yaş
21 – 25 yaş
26 – 30 yaş
31 ve üzeri
206
356
211
54
24,9
43,0
25,5
6,5
Aile Tipi
1- Çekirdek Aile
2- Geniş Aile
710
117
85,9
14,1
Gelir Durumu Algısı
1- İyi
2- Orta
3- Kötü
264
484
79
31,9
58,5
9,6
Evlenme Şekli
1- Görücü Usulü
2- Flört Sonrası
506
321
61,2
38,8
Çocuk var mı?
1- Evet
2- Hayır
706
121
85,4
14,6
Yaşadığınız İlçe
1- Selçuklu
2- Meram
3- Karatay
371
274
182
44,9
33,1
22,0
3.2.3. Ankete Katılan Bireylerin Aile İlişkileri İle İlgili Özellikler
Bireylere kendilerinin ve eşlerinin aile yapısı ve ilişkileri ile ilgili soruların
sorulduğu bu bölümde aile yapısı benzerliği sorusuna % 30,2 tamamen benzer, % 46,4
kısmen benzer, % 23,3 hiç benzemez yanıtını vermiş, kendi aileniz ile ilişkiniz nasıldır
sorusuna anketi dolduranların % 88,1’i iyi, % 1,3’ü kötü, % 10,5’i ise orta yanıtı vermiş,
aynı kişilerinin eşlerinin ailesi ile ilişkileri sorulduğunda % 78,7’i iyi, % 3,7 kötü, %
17,5’i orta cevabını vermiştir. Aile içi problemleri kişilerin kendi aileleri ile paylaşma
durumunun sorulduğu soruda ise anketi dolduranların % 13,4’ü her zaman, % 57,6’sı
68
zaman zaman, % 29,0’u ise hiçbir zaman olarak cevaplamış, aynı soru eşlerinin kendi
aileleri ile problem paylaşımı şeklinde sorulduğunda % 7,0’si her zaman, % 86,8’i zaman
zaman, % 6,2’si hiçbir zaman olarak yanıtlamışlardır. Bireyler aileye dışarıdan müdahale
olur mu sorusunu; % 2,1 her zaman, % 36,5 zaman zaman, % 61,4 hiçbir zaman şeklinde
belirtmiş, aynı kişiler eşiniz karar alırken ailesine danışır mı sorusuna % 7,7 her zaman,
% 40,7 zaman zaman, % 45,3 hiçbir zaman ve % 6,2 bilgim yok olarak belirtmişlerdir.
Yukarıdaki verilerden de görüldüğü gibi, geleneksel aile yapısından çekirdek aile
yapısına yönelen toplumda, halen geleneksel aile özellikleri görülmektedir. Çiftler her ne
kadar aile büyüklerinden ayrı bir hayat sürdürseler de, eş tercihlerinde aile yapılarına
dikkat etmekte ve problemlerini aileleriyle paylaşmaktadır. Bu da göstermektedir ki;
halen aile büyüklerinin bireyler üzerindeki etkisi kendini göstermektedir.
69
Tablo-4: Katılımcıların Aile ilişkileri Özelliklerinin Dağılımı
Değişkenler Sayı Yüzde
Aile yapısı benzerliği
1- Tamamen benzer
2- Kısmen benzer
3- Hiç benzemez
250
384
193
30,2
46,4
23,3
Kendi Aileniz ile ilişkileriniz
1- İyi
2- Kötü
3- Orta
729
11
87
88,1
1,3
10,5
Eşinizin Ailesi ile ilişkileriniz
1- İyi
2- Kötü
3- Orta
651
31
145
78,7
3,7
17,5
Aile içi problemi aile ile paylaşma
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
111
476
240
13,4
57,6
29,0
Eşin Aile içi problemi aile ile paylaşma
durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
58
718
51
7,0
86,8
6,2
Aileye dışarıdan müdahale durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
17
302
508
2,1
36,5
61,4
Eşin karar alırken ailesine danışma
durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
4- Bilgim yok
64
337
375
51
7,7
40,7
45,3
6,2
3.2.4. Ankete Katılan Bireylerin Eşler Arası İletişim Özellikleri
Ankete katılanların eşleri ile iletişim düzeylerinin sorulduğu bu bölüm iki tablo
şeklinde gösterilmiştir. Bireylere sorulan eş ile sorun paylaşma durumuna % 58,3 her
zaman, % 38,9 zaman zaman, % 2,8’ü hiçbir zaman yanıtını vermiş, üzüntü ve sıkıntıları
eşlerle paylaşma durumuna ise; % 54,7 her zaman, % 42,7 zaman zaman, % 2,7 hiçbir
zaman şeklinde cevaplamış, eşlerin ev işlerini paylaşma durumunun ise % 19,2 her
zaman, % 61,3 zaman zaman, % 19,5’inin hiç zaman şeklinde olduğu görülmüştür.
Eşlerin tartışma sonucu ayrı kalma durumunun sorulduğu soruda % 1,5 her zaman, %
70
29,3 zaman zaman, % 69,3 hiçbir zaman, tartışma sıklığı % 12,5 her zaman, % 78,1
zaman zaman, % 9,4 hiçbir zaman şeklinde belirtilmiştir. Son olarak eşlerin tartışma
sonrası sorun çözme durumunun ise; % 50,7 konuşarak çözeriz, % 20,0 sorun hiç olmamış
gibi davranırız, % 29,4 bir süre hiç konuşmayız olarak işaretlendiği görülmüştür.
Eşler arası iletişim özellikleri verilerine göre, geleneksel yapıda süregelen kadının
yaşadıklarını daha az paylaştığı ve duygularını açığa vurma durumu yerini daha
paylaşımcı ve iletişime açık bir noktaya getirmiştir. Bu da göstermektedir ki, çiftler artık
birbirlerinin duygu ve düşüncelerini daha çok önemsemektedirler.
Tablo-5: Katılımcıların Eşler Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı
Değişkenler Sayı Yüzde
Eş ile sorun paylaşma
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
482
322
23
58,3
38,9
2,8
Üzüntü/sıkıntı paylaşma durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
452
353
22
54,7
42,7
2,7
Ev işi paylaşma durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
159
507
161
19,2
61,3
19,5
Tartışma sıklığı
1- Tartışmayız
2- Ara sıra tartışırız
3- Sürekli tartışırız
103
646
78
12,5
78,1
9,4
Tartışma sonucu ayrı kalma durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
12
242
573
1,5
29,3
69,3
Tartışma sonrası sorun çözme durumu
1- Konuşarak sorunuz çözeriz
2- Sorun hiç olmamış gibi davranırız
3- Bir süre hiç konuşmayız
419
165
243
50,7
20,0
29,4
Eşlerin iletişim özelliklerinin sorulduğu ikinci tabloda; eşle cinsel sorunları
konuşma durumuna % 48,9 her zaman, % 35,4 zaman zaman, % 15,7 hiçbir zaman
şeklinde yanıt vermiş, eşlerin birbirine vakit ayırma durumu ise % 13,8 vaktimiz olmaz,
% 47,2 ara sıra vakit ayırırız, % 39,1 sık sık vakit ayırırız şeklinde, eşlerin birbirlerinin
düşünce ve hisleri ile ilgilenme durumu sorusunun ise; % 57,3 her zaman, % 36,4 zaman
zaman, % 6,3 hiçbir zaman olarak cevaplandığı görülmüştür. Bireylere bilgisayar başında
71
vakit geçirme durumu sorulduğunda % 41,1 evet, % 48,9 hayır ve bilgisayar yok şeklinde,
bilgisayar ve internet başında geçirilen zaman nedeniyle sorun yaşar mısınız sorusuna ise;
% 51,9 evde bilgisayar yok, % 2,7 her zaman, % 23,5 zaman zaman, % 22,0 hiçbir zaman
olarak cevaplamışlardır. Son olarak ise; alışveriş nedeniyle eşler arasında sorun yaşanıp
yaşanmadığı sorulan bireylerin % 5,2’sinin her zaman, % 45,6’sının zaman zaman, %
49,2’sinin hiçbir zaman yanıtını verdiği görülmüştür.
Eşler arasındaki iletişim özelliklerinin bu bölümünde ise çiftlerin artık mahrem
olarak gördükleri konularda bile birbirleri ile kolay iletişim kurabildikleri, ancak bunun
yanında toplumsal koşuşturmacanın ne denli aileyi etkilediği ortaya çıkmaktadır. Bu
verilere göre teknoloji ve hayatın akışı içindeki yarış aile bireylerinin birbirlerine daha az
vakit ayırmalarına sebep olmaktadır.
Tablo 6: Katılımcıların Eşler Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı
Değişkenler Sayı Yüzde
Eşle cinsel sorunları konuşma
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
404
293
130
48,9
35,4
15,7
Eşlerin birbirine vakit ayırma durumu
1- Vaktimiz olmaz
2- Ara sıra vakit ayırırız
3- Sık sık
114
390
323
13,8
47,2
39,1
Eşin düşünce/hisler ile ilgilenme durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
474
301
52
57,3
36,4
6,3
Bilgisayar başında vakit geçirme durumu
1- Evet
2- Hayır
340
487
41,1
58,9
Bilgisayar/internette zaman geçirme
nedeniyle sorun yaşama durumu
1- Bilgisayar yok
2- Her zaman
3- Zaman zaman
4- Hiçbir zaman
429
22
194
182
51,9
2,7
23,5
22,0
Alışverişler nedeniyle eş ile sorun yaşama
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
43
377
407
5,2
45,6
49,2
72
3.2.5. Ankete Katılan ve Çocuk Sahibi Olan Ebeveynlerin Çocukları ile İletişim
Özellikleri
Bu bölümde ankete katılan ve çocuk sahibi olan bireylerin çocukları ile iletişim
düzeylerinin sayı ve yüzdeleri verilmiştir. Değerlendirme yapılırken çocuk sahibi
olmayan örneklemler çıkarılmıştır. Çocuklarla gün sonu değerlendirmesi, çocuğun
problem paylaşma durumu şeklindeki sorularda ise çocukları henüz konuşmayan bireyler
değerlendirme dışında bırakılmışlardır. Buna göre; bireylerin çocukları ile vakit geçirme
durumu % 22,1 bütün boş vakitlerimde, % 36,3 yeterince, % 27,0 yeterince değil, ankete
dolduranların eşlerinin çocuklarla vakit geçirme durumu ise; % 22,5 bütün boş
vakitlerinde, % 37,4 yeterince, % 25,5 yeterince değil şeklinde olmuştur. Bireylerin
çocuklarla gün sonu değerlendirmesi sorusunun % 22,1’inin her zaman, % 53,4’ünün
zaman zaman, % 7,7’sinin hiçbir zaman olduğu, çocuklardaki psikolojik değişiklikleri
fark etme durumunun ise; % 56,2’sinin her zaman, % 26,4’ünün zaman zaman, %
1,6’sının hiçbir zaman olarak cevaplandığı görülmüştür.
Anket formunu cevaplayan kişilere çocuklarına karşı sözlü şiddet uygulayıp
uygulamadıkları sorulmuş, % 3,5 her zaman, % 65,7 zaman zaman, % 16,2 hiçbir zaman
olarak cevaplandığı, fiziksel şiddet sorusunun ise; % 0,8’inin her zaman, % 32,5’inin
zaman zaman, % 52,0’sinin hiçbir zaman şeklinde yanıt verdikleri görülmüştür. Eşlerinin
çocuklara karşı sözlü şiddet uygulama durumları sorulduğunda % 5,0 her zaman, % 53,9
zaman zaman, % 26,5 hiçbir zaman olarak yanıtlarken, fiziksel şiddet sorusuna % 1,9 her
zaman, % 29,3 zaman zaman, % 54,2 hiçbir zaman şeklinde cevap vermişlerdir. Ankete
katılan bireylere son olarak çocuklarının problem paylaşma durumu ve aile olarak
televizyon başında vakit geçirip geçirmedikleri sorulmuştur. Çocuğun problemlerini
kolayca paylaşıp paylaşamadığı sorusuna % 47,4 her zaman, % 31,7 zaman zaman, % 3,1
hiçbir zaman cevabı vermiş, aile olarak televizyon başında vakit geçirir misiniz sorusunu
% 16,7’si her zaman, % 62,0’ı zaman zaman, % 6,7’si ise hiçbir zaman olarak
yanıtlamıştır.
Çocuklarla iletişim verilerine bakıldığında çiftlerin birbirlerine az vakit ayırmaları
çocuklara da yansımakta her ne kadar boş vakitlerin çoğu çocuklara ayrılıyormuş gibi
görülse de ağırlıklı olarak çocukların ihmal edildiği görülmektedir. Rakamların bu denli
birbirine yakın olması, günlük hayatta da gözlemlenen hem hane içinde hem de hane
dışında her bir bireyin kendi kabuğuna çekilerek yaşıyor olduğu gerçeğini ortaya
koymaktadır.
73
Tablo 7: Katılımcıların Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Özelliklerinin Dağılımı
Değişkenler Sayı Yüzde
Çocukla vakit geçirme durumu
1- Bütün boş vakitlerimde
2- Yeterince
3- Yeterince değil
183
300
223
22,1
36,3
27,0
Eşin çocukla vakit geçirme durumu
1- Bütün boş vakitlerinde
2- Yeterince
3- Yeterince değil
186
309
211
22,5
37,4
25,5
Çocukla gün sonu değerlendirmesi
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
183
442
64
22,1
53,4
7,7
Psikolojik değişiklikleri fark etme
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
465
218
13
56,2
26,4
1,6
Sözlü şiddet
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
29
543
134
3,5
65,7
16,2
Fiziksel şiddet
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
7
269
430
0,8
32,5
52,0
Eş sözlü şiddet
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
41
446
219
5,0
53,9
26,5
Eş fiziksel şiddet
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
16
242
448
1,9
29,3
54,2
Çocuğun problem paylaşma durumu
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
392
262
26
47,4
31,7
3,1
Tüm aile televizyon başında vakit harcama
1- Her zaman
2- Zaman zaman
3- Hiçbir zaman
138
513
55
16,7
62,0
6,7
3.2.6. Ankete Katılan Bireylerin EUÖ Puanlarının Değerlendirilmesi
Bu bölümde ankete katılanların cevaplamış oldukları anket formları ile EUÖ puan
ortalamalarının değerlendirilmesi verilmiştir.
74
3.2.6.1. Katılımcıların Evlilik Uyum Ölçeği Puan Ortalaması ve Evlilik Uyum
Durumu
Aşağıdaki tabloda belirtildiği gibi anketi dolduran bireylerin evlilik uyum ölçeği
puan ortalaması 43,99 olarak tespit edilmiştir. Evlilik uyumu durumu
değerlendirildiğinde ölçek kesme puanına (43,5) göre bireylerin % 56,0’sı uyumlu, %
44,0’ü uyumsuz olarak görülmektedir (Tablo:8). Analizler, uyumlu ve uyumsuz gruplar
arasındaki karşılaştırmalar ile yapılmıştır.
Tablo:8 Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Uyum Ölçeği Puan Ortalaması ve Evlilik Uyum
Durumunun Dağılımı
Değişkenler Ortalama SS
Evlilik Uyum Ölçeği Puanı 43,99 10,47
Sayı Yüzde
Evlilik Uyumu Durumu
1- Uyumluluk
2- Uyumsuzluk
463
364
56,0
44,0
3.2.6.2.Sosyo-demografik Özellikler ile EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması
Aşağıdaki tabloda çalışma grubunun sosyo-demografik özellikleri ile EUÖ puan
ortalaması arasındaki ilişkilerinin değerlendirildiği istatistiki analizler verilmiştir.
Tablo:9 Cinsiyet ve EUÖ Puan Durumuna Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi
Cinsiyet
1- Kadın
2- Erkek
43,45±11,52
44,67±8,94
t=-1,668
p=,096
Tablodan da görülebileceği gibi erkeklerin evlilik uyum puanı (44,67±8,94)
kadınlara göre (43,45±11,52) daha yüksektir. Ancak bireylerin EUÖ puan ortalaması ile
cinsiyet arasında anlamlı fark bulunmamıştır (t=-1,668; p=,096; p≥0,05). Şener &
Terzioğlu (2002)’nun yapmış olduğu çalışmaya göre de erkeklerin EUÖ puan
ortalamaları daha yüksek, kadınların ki ise daha düşüktür. Fakat araştırmamıza göre
cinsiyet ve EUÖ puan ortalamaları arasında anlamlı ilişki söz konusu değildir. İncelenen
diğer çalışmalarda da görülmüştür ki, kadın ve erkek arasında EUÖ puanlaması ile
anlamlı ilişki saptanmamıştır (Bharambe & Baviskar, 2013:9).
75
Tablo:10 Ankete Katılan Bireylerin Sosyo-demografik Özelliklerinin EUÖ Puanı
Durumuna Göre Dağılımı
Değişkenler EUÖ
X±SS
Önemlilik
Testi
Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Kendi Yaş
18 - 25 yaş aralığı
43,14±13,80
F=,376
p=,826
26 – 35 yaş aralığı 43,65±10,28
36- 45 yaş aralığı 44,30±9,6
46 – 55 yaş aralığı 44,17±10,89
56- 65 yaş aralığı 45,30±10,54
Eş Yaş
18 - 25 yaş aralığı
44,30±8,81
F=1,253
p=,287
26 – 35 yaş aralığı 43,75±10,98
36- 45 yaş aralığı 44,15±9,83
46 – 55 yaş aralığı 44,94±10,03
56- 65 yaş aralığı 41,00±13,95
Eğitim Durumu
Okur- Yazar
48,86±9,84
F=6,75
p=,000
Lise*
İlköğretim 43,56±12,58
Lise 41,43±10,98 Okuryazar*,
Üniversite ve üstü*
Üniversite ve üstü 45,11±8,49 Lise*
Eş Eğitim Durumu
Okur- Yazar
41,17±16,55
F=2,780
p=,040
İlköğretim 43,68±11,86
Lise 42,49±10,42 Üniversite ve üstü*
Üniversite ve üstü 45,07±8,71 Lise*
Kendi Mesleği
Ev hanımı
41,53±11,43
F=9,331
p=,000
Memur*, İşçi*
Memur 44,88±8,23 Memur*, S.Çalışan*
Serbest Çalışan 39,25±14,97 Memur*, İşçi*
Emekli 47,00±8,17
İşçi 45,83±10,39 Ev Hanımı*, S.Çalışan*
Eş Mesleği
Ev hanımı
44,39±9,27
F=2,471
p=,043
Memur 44,89±9,10 Serbest Çalışan*
Serbest Çalışan 41,66±11,68 Memur*
Emekli 43,57±13,88
İşçi 44,11±12,63
76
Katılımcıların kendi yaşı (F=,376; p=,826) ve eş yaşı (F=,1,253; p=,287) ile EUÖ
puan ortalaması arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Turarel-Kışlak & Göztepe
(2012:36) “Duygu dışavurumu, empati, depresyon ve evlilik uyumu arasındaki ilişkiler”
üzerine yapmış olduğu çalışmada evlilik uyumu ve yaş, eş yaş, evlenme yaşı ve eş
evlenme yaşı arasında anlamlı ilişki saptanamadığını belirtmişlerdir. Ancak yaş ve evlilik
yaşı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişkilerin saptandığı çalışmalar da mevcuttur
(Şener & Terzioğlu, 2002:41).
Anketi dolduran bireyin eğitim durumu (F=6,75; p=,000), mesleği (F=9,331;
p=,000), eş eğitim durumu (F=2,780; p=,040) ve eş mesleği (F=2,471; p=,043) ile EUÖ
puanı arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Eğitim seviyesi ve EUÖ puan ortalaması
arasında anlamlı bir ilişki söz konusu olmasına rağmen eğitim seviyesinin artması ile
doğru bir orantı söz konusu değildir. Bu durum anketi dolduran bireylerin eğitim öğretim
verilerinde okur-yazar görünenlerin evlilik uyumunun da yüksek olduğu görülmektedir.
Bu veri toplumumuzda eğitim seviyesi düşük bireylerin eşlerden ve toplumdan
beklentilerinin düşük olması sebebiyle mevcut şartları kabullenmelerinden
kaynaklanması ile açıklanabilir. Katılımcıların ve eşlerinin meslek durumu sorusu
incelendiğinde serbest çalışan grubunun farklılığı oluşturan grup olduğu görülmektedir.
Bu durum serbest çalışan bireylerin düzenli çalışma saatleri ve gelire sahip olmaması
nedeniyle ortaya çıkan çatışma durumu ile açıklanabilir.
3.2.6.3.Aile Tipi, Gelir Düzeyi, Evlenme Şekli, Çocuk Sahibi Olma Durumu ve
Yaşanılan İlçe özellikleri ile EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması
Aşağıdaki tabloda ankete katılan bireylerin aile tipi, gelir düzeyi, evlenme şekli,
çocuk sahibi olma durumu ve yaşadıkları ilçe özelliklerinin EUÖ puan durumuna göre
dağılımı verilerle açıklanmıştır.
77
Tablo:11 Ankete Katılan Bireylerin Evlilik Özelliklerinin EUÖ Puan Durumuna Göre
Dağılımı
Değişkenler EUÖ
X±SS Önemlilik Testi
Çoklu
Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Evlilik Süresi
1 – 10 yıl
44,01±10,52
F=,659
p=,577
11 – 20 yıl 43,31±10,23
21 – 30 yıl 44,55±10,19
31 ve üzeri 44,92±11,80
Evlenme Yaşı
15 – 20 yaş
43,17±12,17
F=1,149
p=,328
21 – 25 yaş 44,03±10,40
26 – 30 yaş 44,97±7,92
31 ve üzeri 43,16±12,03
Eş Evlenme Yaşı
15 – 20 yaş
44,48±10,91
F=,245
p=,865
21 – 25 yaş 43,69±10,26
26 – 30 yaş 43,98±10,75
31 ve üzeri 44,06±9,23
Aile Tipi
Çekirdek Aile
Geniş Aile
44,39±10,11
41,50±12,23
t=2,776
p=,006
Gelir Durumu Algısı
İyi
45,55±9,27
F=27,012
p=,000
Kötü*
Orta 44,41±9,82 Kötü*
Kötü 36,15±14,26 İyi*, Orta*
Evlenme Şekli
Görücü Usulü
Flört Sonrası
43,35±11,01
44,99±9,49
t=-2,209
p=,027
Çocuk varlığı
Evet
Hayır
43,68±10,44
45,76±10,55
t=-2,021
p=,044
Yaşanılan İlçe
Selçuklu
Meram
Karatay
44,14±10,39
44,03±10,71
43,60±10,33
F=,163
p=,850
Yukarıda verilen tabloya göre evlilik süresi (F=,659; p=,577), evlenme yaşı
(F=1,149, p=,328) ve eş evlenme yaşı (F=,245; p=,865) ile EUÖ arasında anlamlı bir
ilişki saptanamamıştır. Toplumdaki genel kanı değişkenlik göstermektedir. Kimilerine
göre evliliğin ilk yıllarında çiftler daha uyumlu olurken kimilerine göre ise; birbirini
tanıma aşaması olduğu için uyumsuzluk daha fazla olabilmektedir. Bununla birlikte uzun
78
yıllardır evli olan çiftlerin daha uyumlu olduğu düşünülmekte ancak Burgess & Wallin
(1953)’e göre evlilik süresi arttıkça evlilik uyum puanlarında önemli bir azalma
olmaktadır (Akt:Şener & Terzioğlu, 2008:13). Yine aynı şekilde Şener & Terzioğlu
(2002:39)’nun yapmış olduğu çalışmaya göre; hem kadın ve hem erkeklerde evlilik uyum
puanının en yüksek olduğu grup 0-5 yıllık evliler, en düşük olduğu grup ise 16-20 yıllık
evliliklerde olduğu görülmüştür.
Analiz sonuçları incelendiğinde bireylerin sahip oldukları aile tipi ile EUÖ arasında
anlamlı ilişki tespit edilmiştir (t=2,776; p=,006). Özellikle çekirdek aile tipine sahip olan
bireylerin evliliklerinde geniş aile tipine sahip bireylerden daha uyumlu oldukları
görülmektedir. Bu durumun toplumumuzdaki geleneksel anlayıştan kaynaklanan geniş
ailelerdeki aile büyükleri ile çatışma durumundan kaynaklandığı söylenebilir. Ankete
katılan bireylerin ekonomik durumlarını değerlendirme şekilleri ile EUÖ puanı arasında
da anlamlı ilişki bulunmuştur (F=27,012; p=,000). Gelir durumunu kötü olarak belirten
bireylerin evlilik uyum durumu, iyi ve orta olarak belirtenlere göre daha düşüktür.
Kinnunen & Feldt (2004)’in yapmış olduğu araştırmaya göre de düşük ekonomik şartlara
sahip çiftlerin psikolojik sıkıntılar ile daha fazla yüz yüze geldiği ve bu nedenle evlilik
uyumunun da olumsuz etkilendiği belirtilmektedir (Akt: Kışlak & Göztepe, 2012:28). Bu
durum ekonomik sıkıntılar yaşayan çiftlerin daha sık çatışma yaşadığını ve problemler ile
baş etmede daha başarısız olduklarını göstermektedir. Bireylerin evlenme şekli değişkeni
ile evlilik uyum puanı arasında anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir (t=-2,209; p=,027). Bu
değişkenler arasında da flört sonrası evlilik yapan bireylerin evlilik uyumlarının daha
yüksek olduğu gözlenmektedir. Flört sürecinde birbirini daha iyi tanıyan çiftler evlilikte
de birbirleri hakkındaki deneyimleri ile aile içi ilişkileri daha uyumlu
sürdürebilmektedirler.
Yine aynı tabloya göre ankete katılan bireylerin çocuk sahibi olma durumu ile EUÖ
puanı arasında anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir (t=-2,021; p=,044). Özellikle çocuk
sahibi olmayan fertlerin evliliklerinde daha uyumlu grubu oluşturduğu görülmektedir.
Hoşgör (2013:140) “Evli çiftlerin öfke ifade tarzları ile evlilik uyumunun incelenmesi”
çalışmasında; çocuk sahibi olmayan katılımcıların puan ortalamalarının tek ve daha fazla
çocuk sahibi olan bireylere göre daha yüksek çıktığını belirtmiştir. Evlilikte çocuk sahibi
olma faktörü bireylerin sahip olduğu sorumlulukları da artırmaktadır. Bu durum eşler
arasında çocuk nedeniyle ortaya çıkan çatışmaların da artmasına neden olmaktadır.
79
Konya merkez ilçelerinin gelişmişlik özellikleri farklılık göstermektedir. TR-52
bölgesi ilçeleri sosyo-ekonomik gelişmişlik endeksi projesi kapsamında yapılan
değerlendirmeye göre; gelişmişlik düzeyleri bakımından Selçuklu ilçesi birinci sırada,
Meram ilçesi ikinci sırada, Karatay ilçesi ise üçüncü sırada yer almaktadır (Meram
Belediyesi, 2012: 24). Bu durum göz önüne alınarak ikamet durumlarının sorgulandığı
değişken ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki görülmemiştir (F=,163;
p=,850). Merkez ilçelerin evlilik uyum puanları arasındaki farkın çok az olduğu
saptanmıştır.
3.2.6.4. Aile İlişkileri Değişkenlerinin EUÖ Puanına Göre Karşılaştırılması
Aşağıdaki tabloda aile yapısı benzerliği, kendi aileniz ile ilişkileriniz, eşinizin ailesi
ile ilişkileriniz, aile içi problemi aile ile paylaşma, eşin aile içi problemi kendi aile ile
paylaşma durumu, aileye dışarıdan müdahale durumu ve eşin karar alırken aileye danışma
durumu değişkenlerinin evlilik uyum puanı ile analizi verilmiştir.
Tablo 12: Aile İlişkilerinin EUÖ Puanı Durumuna Göre Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik
Testi
Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Aile yapısı benzerliği
Tamamen benzer
47,50±9,97
F=32,817
p=,000
Kısmen*, Hiç*
Kısmen benzer 43,86±8,77 Tamamen*, Hiç*
Hiç benzemez 39,67±12,44 Tamamen*, Kısmen*
Kendi Aileniz ile ilişkileriniz
İyi
45,00±9,45
F=32,549
p=,000
Kötü*, Orta*
Kötü 31,73±18,20 İyi*
Orta 37,01±13,49 İyi*
Eşinizin Ailesi ile ilişkileriniz
İyi
45,74±8,70
F=50,300
p=,000
Kötü*, Orta*
Kötü 34,00±15,64 İyi*
Orta 38,25±12,95 İyi*
Toplum olarak ataerkil bir yapıya sahibiz ve her ne kadar bireyler evlenmiş olsalar
bile aile bağları bağımlılık derecesinde devam edebilmektedir. Bu durum evliliklerde
80
iletişimi etkileme ve uyumsuzluğa neden olabilmektedir. Ankete katılan bireylerin aile
yapı benzerliğinin değişkeninin EUÖ puan ortalaması ile anlamlı bir ilişkisi olduğu
görülmüştür (F=32,817; p=,000). Bu soruya hiç benzemez şeklinde cevap verenlerin
farklılığı yaratan grup olduğu saptanmıştır. Bu sonuca göre benzer aile yapısına sahip
olan bireylerin olaylara bakış açıları aynı eksende olduğundan aile içi iletişim kurma
becerileri de buna göre şekillenmektedir.
Ankete katılan bireylerin kendi aileleri (F=32,549; p=,000 ve eşlerinin aileleri
(F=50,300; p=,000) ile ilişkilerinin sorulduğu değişken ile EUÖ puan ortalaması arasında
anlamlı ilişki vardır. Özellikle soruya kötü yanıtı veren bireylerin farklılığı yaratan grup
olduğu görülmüştür. Çiftlerin aileleri ile ilişkileri kişisel problemleri haricinde genellikle
gelin-kaynana çekişmelerinden ya da damatların ebeveynler tarafından kabul
edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Problemle başa çıkamayan bireyler tarafından bu
durum aile içi iletişime de yansıtılabilmektedir.
81
Tablo 13: Aile İçi İlişkiye Müdahale ve EUÖ Puanı Durumuna Göre Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik
Testi
Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Aile içi problemi aile ile
paylaşma
Her zaman
45,44±12,34
F=5,322
p=,005
Zaman zaman 42,97±9,33 Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 45,33±11,45 Zaman zaman*
Eşin Aile içi problemi kendi
ailesi ile paylaşma durumu
Her zaman
43,53±14,34
F=3,682
p=,026
Zaman zaman 44,29±9,89 Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 40,22±12,57 Zaman zaman*
Aileye dışarıdan müdahale
Durumu
Her zaman
26,65±16,20
F=60,795
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 40,69±10,80 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 46,52±8,84 Her zaman*,
Zaman zaman*
Eşin karar alırken aileye
danışma durumu
Her zaman
41,88±12,93
F=16,709
p=,000
Hiçbir zaman*,
Bilgim yok*
Zaman zaman 43,09±10,04 Hiçbir zaman*,
Bilgim yok*
Hiçbir zaman 46,17±9,48
Her zaman*,
Zaman zaman*
Bilgim yok*
Bilgim yok 36,49±12,19
Her zaman*,
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Katılımcıların aile içi problemi aile ile paylaşma (F=5,322: p=,005) ve eşin aile içi
problemi kendi ailesi ile paylaşma durumu (F=3,682; p=,026) ile EUÖ puan ortalaması
arasında anlamlı ilişki olduğu görülmektedir. Aile içinde gelişen problemlerin dışarıya
yansıtılması ve bunun devamında dışarıdan bireylere verilen tavsiyeler sonucunda
hareket edilmesi çiftler arasında sorun oluşturabilmektedir.
Bireylere sorulan aileye dışarıdan müdahale olur mu değişkeni ile EUÖ puan
ortalaması ile anlamlı ilişki bulunduğu görülmüştür (F=60,795; p=,000). Soruya verilen
82
her zaman cevabı farklılığı yaratan gruptur, zaman zaman ve her zaman soruları ile
aralarında önemli bir fark gözlenmektedir. Artık kendi ailesini oluşturmuş ve kendi aile
hayatını sürdürmeye çalışan bireylerin yaşam alanlarına müdahale toplumumuzda sıkça
rastlanılan bir durumdur. Bu durum aile içindeki iletişim çatışmalarını artırarak
evliliklerde uyumsuzluğu artırmaktadır.
Son olarak katılımcılara yöneltilen eşiniz karar alırken kendi ailesine danışır mı
değişkeni ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir
(F=16,709; p=,000). Analizde her zaman ve bilgim yok yanıtı verenlerin farklılığı yaratan
grup olduğu görülmektedir. Ailelerin ebeveynlere bağımlı olma düzeylerine göre farklılık
gösteren bu durum bireysel olma, kendi hayatını devam ettirebilme becerisini önemli
ölçüde etkilemektedir. Bu durum da eşler arasında çatışmaları meydana getirmekte ve
uyumsuzluğu artırmaktadır.
3.2.6.5. Eşler Arası İletişim ile EUÖ Puanı Durumunun Karşılaştırılması
Çalışmanın ana temasını oluşturan aile içi iletişimi belirleyen soruların yer aldığı
aşağıdaki tabloda iletişim düzeyleri ve EUÖ puan ortalamaları ile değerlendirme
sonuçlarına yer verilmiştir.
Tablo 14: Eşler Arası İletişim 1 tablosunun EUÖ puanı durumuna göre dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Eş ile sorun paylaşma
Her zaman
47,94±7,46
F=131,864
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 39,37±10,62 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 25,83±16,01 Her zaman*,
Zaman zaman*
Üzüntü/sıkıntı paylaşma
durumu
Her zaman
48,23±7,45
F=119,897
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 39,51±10,68 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 28,55±15,36 Her zaman*,
Zaman zaman*
Ev işi paylaşma durumu Her zaman
48,01±8,27
F=39,792
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 44,54±8,82 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 38,27±14,25 Her zaman*,
Zaman zaman*
83
Kişilerarası iletişim bireyler arasında önemli bir yere sahiptir. Özellikle ilişkilerin
daha sağlıklı ilerleyebilmesi ve problemlerin zamanında çözülmesini sağlayarak ileride
daha büyük sorunların oluşmasını önler. Aile içi iletişimde de çiftler ve çocuklar ortak bir
hayatı sürdürme amacı içerisinde olduğundan sağlıklı bir aile hayatının vazgeçilmezidir.
Nitekim Mitchell vd. (2008) iletişim becerilerine pozitif etkiyi araştırmak için
uyguladıkları evlilik ve ilişki eğitimi programı sonucunda, sorunlu çiftlerin neredeyse
yarısına yakın grupta evlilikte çatışmada azalma ve evlilik kalitesinde gelişme tespit
etmişlerdir (Akt. Blanchard vd. 2009:29).
Ankete katılan bireylerin eşleri ile sorunları paylaşma durumu ile EUÖ puan
ortalaması arasında anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (F=131,864; p=,000). Soruya
hiçbir zaman ve zaman zaman cevabı verenlerin farklılığı yaratan grup olduğu
görülmektedir. Sorunlarını zamanında paylaşamayan ve çözüm bulamayan çiftlerin
zamanla evlilik uyumsuzlukları artmakta ve ciddi sonuçlara ulaşabilmektedir.
Bireylere sorulan üzüntü/sıkıntı paylaşma durumu değişkeni ile EUÖ puan
ortalaması arasında anlamlı ilişki tespit edilmiştir (F=119,897; p=,000). Her zaman ve
zaman zaman yanıtı veren grup değişkende farklılığı yaratan gruptur. Aile, dayanışma ve
sorunların üstesinden birlikte gelinmesi gereken bir gruptur. Aile içinde bile
üzüntü/sıkıntıların paylaşılamaması bireylerin farklı kanallara yönelmesine neden
olmakta ve eşler arasında “beni anlamıyor” sitemlerine sebep olabilmektedir. Nitekim,
Şener & Terzioğlu (2002:54)’nun yapmış olduğu çalışmaya göre; kadın ve erkeklerin
iletişim düzeyinden memnun olma durumları ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı
bir ilişki vardır ve kadın ve erkeklerde duygu ve düşüncelerin paylaşımında her zaman
memnun olduğunu belirtenler bu analizde farklılığı yaratan grup olmuştur.
Katılımcılara sorulan ev işi paylaşma durumu ile EUÖ puan ortalaması arasında
anlamlı ilişki vardır (F=39,792; p=,000). Soruya hiçbir zaman yanıtı veren grubun farklılığı
yaratan grup olduğu tespit edilmiştir. Türk toplumu geleneksel bir yapıya sahiptir ve Türk
aile yapısına göre kadın ev işlerinden sorumlu birey olarak görülmektedir. Ancak değişen
koşullar ve özellikle kadının çalışma hayatında daha fazla yer alması ile bu algı yavaş yavaş
değişmektedir. Kadın “Hayat müşterektir” sözüne istinaden eşinin de ev işlerine daha fazla
katılmasını beklemektedir. Beklentiler karşılanmadığında ve geleneksel düşünce yapısına
sahip erkekler bu talepleri karşılamadığında çiftler arasında gerilim oluşabilmekte ve bu da
evlilikte uyumu olumsuz etkilemektedir.
84
Tablo 15: Eşler Arası İletişim 2 tablosunun EUÖ Puanı durumuna göre dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Tartışma sıklığı
Tartışmayız
50,12±7,51
F=130,190
p=,000
Ara sıra*,
Sık sık*
Ara sıra tartışırız 44,81±8,44 Tartışmayız*,
Sık sık*
Sürekli tartışırız 29,03±14,90 Tartışmayız*,
Ara sıra*
Tartışma sonucu ayrı kalma
durumu
Her zaman
25,50±18,80
F=86,410
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 38,46±12,10 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 46,71±7,90 Her zaman*,
Zaman zaman*
Tartışma sonrası sorun çözme
durumu
Konuşarak sorunuz çözeriz
47,50±7,26
F=58,076
p=,000
Hiç olmamış gibi*,
Konuşmayız*
Sorun hiç olmamış gibi davranırız 41,97±11,35 Konuşarak*,
Konuşmayız*
Bir süre hiç konuşmayız 39,29±12,24 Konuşarak*,
Hiç olmamış gibi*
Ankete katılan bireylere sorulan tartışma sıklığı (F=130,190; p=,000), tartışma
sonucu ayrı kalma durumu (F=86,410; p=,000) ve tartışma sonrası sorun çözme durumu
(F=58,076; p=,000) değişkeni ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki olduğu
görülmektedir. Tartışma sonucu ayrı kalma durumu sorusuna her zaman ve zaman zaman,
tartışma sıklığı sorusuna ara sıra ve sürekli tartışırız ve tartışma sonrası sorun çözme
durumuna sorun hiç olmamış gibi davranırız ve hiç konuşmayız yanıtı veren grupların
farklılığı yaratan grup olduğu analiz sonucu görülmektedir. Her ailede tartışmalar
yaşanmakta ve geleneksel söylemle “evliliğin tuzu biberi” olarak görülen tartışma
problemlerin gün yüzüne çıkması ile oluşmaktadır. Sağlıklı iletişim kurabilen ailelerde bu
durum önceden iletişim kurularak çözülebilmekte, fakat iletişim becerileri zayıf olan
bireylerde tartışma boyutuna taşınmaktadır. Tartışma sonucunda problemlerin sağlıklı
iletişim kurularak çözülebilmesi evlilik uyumuna önemli ölçüde etki etmektedir. Ancak
bireyler arasında iletişim becerilerinin yetersiz kaldığı durumlarda kişiler sorunu
görmezden gelme, toplumda “küsme” dediğimizi savunma durumuna geçmektedir. Ancak
bu durum problemleri ortadan kaldırmamakta, sadece üzerini örtmektedir. Bunun
neticesinde çözümlenemeyen problemler her tartışmada tekrar gün yüzüne çıkmaktadır.
85
Tablo 16: Eşler Arası İletişim 3 tablosunun EUÖ Puanı Durumuna Göre Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi
Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Eşle cinsel sorunları konuşma
Her zaman
47,73±7,53
F=57,907
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*,
Zaman zaman 40,78±9,55 Her zaman*,
Hiçbir zaman 39,59±15,24 Her zaman*,
Eşlerin birbirine vakit ayırma
durumu
Vaktimiz olmaz
35,27±15,06
F=98,684
p=,000
Ara sıra*,
Sık sık*
Ara sıra vakit ayırırız 42,43±9,06 Vakit yok*,
Sık sık*
Sık sık 48,94±6,95 Vakit yok*,
Ara sıra*
Eşin düşünce/hisleri ile
ilgilenme durumu
Her zaman
48,09±7,26
F=152,376
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 40,15±9,76 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 28,75±15,73 Her zaman*,
Zaman zaman*
One-way varyans analizene (ANOVA) göre eşle cinsel sorunları paylaşma ve EUÖ
puan ortalaması arasında anlamlı ilişki bulunmuştur (F=57,907; p=,000). Tukey HSD
analizi sonucu farklılığı yaratan grubun zaman zaman ve hiçbir zaman yanıtı veren grup
olduğu görülmüştür.
Eşlerin birbirine vakit ayırma durumu ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki
saptanmıştır. Bu değişkende farklılığı yaratan grup soruya vaktimiz olmaz ve ara sıra vakit
ayırırız şeklinde cevap veren grup olarak görülmüştür. Sağlıklı aile ortamında eşlerin
birbirlerine vakit ayırması beklenen bir durumdur. Birbirine vakit ayırabilen çiftler aynı
zamanda iletişimi de sağlayabilen ve paylaşımları daha güçlü çiftler olarak belirtilebilir.
Eşin düşünce/hisleri ile ilgilenme durumu ve EUÖ puan ortalaması arasında one-
way varyans analizine (ANOVA) göre anlamlı ilişki tespit edilmiştir. Bu değişkende ise
zaman zaman ve özellikle hiçbir zaman yanıtı veren grup farklılığı yaratan grup olarak
görülmektedir. Eşlerin birbirlerinin düşünce/hisleri ile ilgilenme durumu empatiyi ortaya
çıkarmaktadır. Birçok araştırmada görülmektedir ki; empati bireylerin birbirlerini
anlamasını sağlayarak iletişimi güçlendirmektedir.
86
Tablo 17: Eşler Arası İletişim 4 Tablosunun EUÖ Puanı Durumuna Göre Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi
Bilgisayar başında vakit geçirme durumu
1- Evet
2- Hayır
43,70±9,66
44,19±11,01
t=-,661
p=,509
Independent-Samples T test analizine göre evde bilgisayar başında vakit geçirme
ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki tespit edilememiştir.
Tablo 18: Eşler Arası İletişim 5 Tablosunun EUÖ Puanı Durumuna Göre Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi
Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Bilgisayar/internette zaman
geçirme nedeniyle sorun
yaşama durumu
Bilgisayar yok
44,33±10,77
F=9,683
p=,000
Her zaman*,
Her zaman 33,09±13,56
Bilgisayar Yok*,
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 43,22±8,90 Her zaman*
Hiçbir zaman 45,30±10,17 Her zaman*
Alışveriş nedeniyle eş ile
sorun yaşama
Her zaman
31,86±15,11
F=64,623
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 41,87±9,80 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 47,23±8,96 Her zaman*,
Zaman zaman*
Ancak One-way varyans analizene (ANOVA) bilgisayar/internette zaman geçirme
nedeniyle sorun yaşama durumu ile EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı bir ilişki
olduğu görülmektedir. Bu analizde ise farklılığı yaratan soruya her zaman yanıtı veren
gruptur. Günümüz toplumunda, özellikle internetin her evde bulunuyor olması göz önüne
alındığında aile içinde birçok çatışmanın ana kaynaklarından biri bilgisayarda, özellikle
internet başında vakit geçirilmesidir. Bu nedenden ötürü aile birliği dağılabilmekte ve
problemler boşanmalara sebep olabilmektedir.
Son olarak alışverişler nedeniyle eşle sorun yaşama değişkeni ile EUÖ puan
ortalaması arasında anlamlı ilişki olduğu analizler sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Beforroni analizi sonucunda farklılığı oluşturan grup zaman zaman ve hiçbir zaman
87
yanıtını veren gruptur. Gelir seviyesi ile doğrudan ilişkili olan bu durum daha çok
ekonomik durumu orta ve kötü olan ailelerde problem oluşturabilmektedir.
3.2.6.6. Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim ile EUÖ Puanı Durumunun
Karşılaştırılması
Aşağıdaki tabloda ebeveynler ve çocuklar arası iletişim ile EUÖ puan ortalaması
arasındaki ilişki verilerine yer verilmiştir. Katılımcılardan çocuk sahibi olanların
doldurmuş olduğu bu bölümde, aynı zamanda çocukla gün sonu değerlendirmesi yapma
ve çocuğun problemlerini paylaşma durumu sorularında çocukları çok küçük olanlar da
analiz dışında bırakılmıştır.
Tablo 19: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Tablosunun EUÖ Puanı Durumuna Göre
Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik
Testi
Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Çocukla vakit geçirme durumu
Her zaman
45,52±10,06
F=11,861
p=,000
Yeterince değil*,
Yeterince 44,58±9,04 Yeterince değil*,
Yeterince değil 40,96±11,89 Her zaman*,
Yeterince*
Eşin çocukla vakit geçirme durumu
Her zaman
47,88±7,39
F=51,506
p=,000
Yeterince*,
Yeterince Değil*
Yeterince 44,84±7,99 Her zaman*,
Yeterince değil*
Yeterince değil 38,29±13,31 Her zaman*,
Yeterince
Çocukla gün sonu değerlendirmesi
Her zaman
47,58±9,34
F=28,328
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 42,91±9,78 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 37,11±13,89 Her zaman*,
Zaman zaman*
Psikolojik değişiklikleri fark etme
Her zaman
45,72±9,16
F=32,207
p=,000
Zaman zaman*
Zaman zaman 39,11±11,59 Her zaman*
Hiçbir zaman 45,08±12,59
Ankete katılanların çocukla vakit geçirme (F=11,861; p=,000) durumu ve eşin
çocuklarla vakit geçirme (F=51,506; p=,000) durumu ile EUÖ puan ortalaması arasında
88
anlamlı ilişki bulunduğu saptanmıştır. Yapılan analiz sonucunda yeterince değil cevabı
verenlerin farklılığı oluşturan grup olduğu görülmüştür. Aileler içinde çocuklar nedeniyle
ortaya çıkan çatışmalar çok yaygındır. Ebeveynler çoğu zaman birbirlerini çocuklarla
yeterince vakit geçirmemekle suçlamaktadırlar. Bu suçlamalar tartışmalara neden
olmakta ve evlilikte uyumu önemli oranda etkilemektedir.
One-Way varyans analizi (ANOVA) sonuçlarına göre çocuklarla gün sonu
değerlendirmesi ve EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki olduğu görülmektedir
(F=28,328; p=,000). Bu analizde farklılığı yaratan grubun sorulara zaman zaman ve hiçbir
zaman yanıtı veren gruplar olduğu tespit edilmiştir. Aile içi iletişim ebeveynler arasında
olduğu gibi çocuklar ve ebeveynler arasında da önemlidir. Çocuklarla kurulan sağlıklı
iletişim, onlara düşüncelerinin önemli olduğu mesajını verir.
Çocuğunuzdaki psikolojik değişiklikleri fark eder misiniz değişkeni ile EUÖ puan
ortalaması arasında anlamlı ilişki görülmüştür (F=32,207; p=,000). Bu değişkende
özellikle farklılığı oluşturan grubun zaman zaman yanıtını veren katılımcılar olduğu tespit
edilmiştir. Her zaman ve hiçbir zaman yanıtını verenlerin evlilik uyum puan
ortalamalarının kesme noktasının (43,5) üzerinde olduğu saptanmakla birlikte, bu durum
psikolojik değişikliği fark eden ebeveynlerin bunu bir çatışma aracı olarak gördüğü ve
çiftler arasındaki iletişimi olumsuz etkilediği şeklinde yorumlanabilir. Her zaman yanıtını
verenler ise iletişim becerileri kuvvetli ve problemleri önceden tahmin edip sorun
çözebilen, hiçbir zaman yanıtını verenler ise; ortada problem teşkil edebilecek bir
durumun varlığından habersiz oldukları için gündelik hayatına olduğu gibi devam edenler
şeklinde yorumlanabilir.
89
Tablo 20: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Tablosunun EUÖ Puanı Durumuna Göre
Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Sözlü şiddet
Her zaman
31,31±13,90
F=30,28
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 43,49±9,86 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 47,13±9,76 Her zaman*,
Zaman zaman*
Fiziksel şiddet
Her zaman
23,00±17,20
F=26,845
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 41,53±10,61 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 45,36±9,58 Her zaman*,
Zaman zaman*
Eş sözlü şiddet
Her zaman
27,71±15,77
F=67,754
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 43,68±8,80
Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 46,67±9,58 Her zaman*,
Zaman zaman*
Eş fiziksel şiddet
Her zaman
19,31±14,67
F=65,751
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman*
Zaman zaman 41,71±9,88 Her zaman*,
Hiçbir zaman*
Hiçbir zaman 45,61±9,21 Her zaman*,
Zaman zaman*
Anketi dolduran bireylerin çocuğunuza sözlü şiddet (F=30,28; p=,000) ve fiziksel
şiddet (F=26,845; p=,000) uygular mısınız değişkenine verdikleri cevaplar ile EUÖ puan
ortalaması arasında anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu gruplar arasında fark yaratanların
her zaman ve zaman zaman yanıtı verenler olduğu görülmüştür. Aynı şekilde eşin çocuklara
sözlü şiddet (F=67,754; p=,000) ve fiziksel şiddet (F=65,751; p=,000) uygulama durumu ile
EUÖ puan ortalaması arasında da anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Bu değişkenlerde de
farklılığı yaratan grubun zaman zaman ve her zaman yanıtını verenler olduğu görülmektedir.
Bu durum şunu göstermektedir; şiddetin dozajı ne olursa olsun çocuklarda etki bırakmakta,
çiftler arasında ise uyumsuzluğu önemli oranda etkilemektedir. Şiddet iletişimin zayıf olduğu
ve çatışmaların çok sık görüldüğü ailelerde vuku bulan ve toplum tarafından da hoş
karşılanmayan bir durumdur. Aile içinde şiddete maruz kalan çocuklar ya içine kapanık ve
asosyal ya da topluma karşı hırçın olmaktadır. Aynı zamanda çocuğa karşı sözlü ya da fiziksel
şiddet olan ailelerde çiftlerden biri taraf konumuna düşmekte bu da bireyler arasında
90
uyumsuzluğu ve çatışmaları doğurmaktadır. Ancak problemler sağlıklı aile içi iletişim ile
çözümlendiği zaman üstesinden gelinebilmektedir. Bu da topluma saygılı ve başarılı bireyler
yetiştirebilmenin ön koşullarından biridir.
Tablo 21: Ebeveynler ve Çocuklar Arası İletişim Tablosunun EUÖ Puanı Durumuna Göre
Dağılımı
Değişkenler EUÖ X±SS Önemlilik Testi Çoklu Karşılaştırma
(Tukey HSD testi)
Çocuğun problem paylaşma
durumu
Her zaman
46,42±9,10
F=36,192
p=,000
Zaman zaman*,
Hiçbir zaman
Zaman zaman 39,84±10,84 Her zaman*
Hiçbir zaman 39,69±13,25 Her zaman*
Tüm aile televizyon başında
vakit harcama
Her zaman
41,10±12,63
F=5,375
p=,005
Zaman zaman*
Zaman zaman 44,36±9,29 Her zaman*
Hiçbir zaman 43,84±13,38
Yapılan One-Way varyans analizi (ANOVA) sonucunda çocuğun problem
paylaşma durumu ve EUÖ puan ortalaması arasında anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir
(F=36,192; p=,000). Yapılan Tukey HSD analizi ile farklılığı yaratan grubun zaman
zaman ve hiçbir zaman yanıtını verenler olduğu görülmüştür. Ebeveynler arasındaki iletişim
ne kadar güçlü ise, çocuklar ve ebeveynler arasındaki iletişim de o denli güçlü olmaktadır.
Çocuk için rol model konumunda bulunan ebeveynlerin davranışları çocuklar için örnek
teşkil etmektedir. İlk eğitimini aile içerisinde alan çocuk, bir nevi anne-babada gördüğü
davranışları sergileme eğilimindedir. Aile içerisinde iletişim ne denli açık ve olumlu olursa
çocuklar da anne- babalarına karşı o denli paylaşımcı olabilmektedir.
Son olarak tüm aile televizyon başında vakit geçirme ve EUÖ puan ortalaması
arasında yapılan analiz sonucunda anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır (F=5,375; p=,005).
Soruya her zaman yanıtı verenlerin farklılığı yaratan grup olduğu görülmüştür. Çağımızın
en büyük problemleri arasında gelen televizyon bağımlılığının aile içindeki iletişimi en
aza indirgediği yapılan araştırmalar sonucunda görülmektedir. Uzun saatlerin televizyon
başında geçirilerek aile içindeki paylaşımların en aza indirgenmesi, bireylerin birbirleri
ile yeterince iletişim kurmaması ve vakit geçirmemesi problemlerin fark edilmesini ve
zamanında çözümünü güçleştirmektedir. Bu durum hem çiftler arasında hem de
çocuklarla ebeveynler arasındaki uçurumları artırmaktadır.
91
3.2.6.7. Aile içi iletişimin Evlilik Uyumuna Etkisini Belirleyen Etkenlerin İleri
Analizine İlişkin Bulgular
Bu bölümde aile içi iletişimin evlilik uyumuna etkisini belirleyen etkenlerin ileri
analizine ilişkin bulgular yer almaktadır.
Tablo 22: Aile İçi İletişimin Evlilik Uyumuna Etkisini Belirleyen Etkenler
Aile içi iletişimin Evlilik Uyumuna
etkisinin belirleyicileri (n=827) Std. β t P
Anketi Dolduran Bireyin Eğitim Durumu
(Lise) -3,561 -2,511 ,013
Anketi Dolduran Bireyin Mesleği (Serbest
Çalışan) -4,325 -2,450 ,015
Çocuk Sahibi Olma Durumu (Evet) -9,280 -3,352 ,001
Eşin Ailesi İle İlişki Durumu (Kötü) -9,253 -3,304 ,001
Eşle Sorun Paylaşma Durumu (Hiçbir
zaman) -11,962 -4,507 ,000
Tartışma Sıklığı (Sürekli) -10,875 -5,471 ,000
Tartışma Sonrası Sorun Çözme Durumu
(Bir süre Hiç Konuşmayız) -2,163 -1,752 ,081
Eşlerin Birbirlerine Zaman Ayırma Durumu
(Vaktimiz Olmaz) -4,301 -2,872 ,004
Eşin Duygularla ilgilenme Durumu (Hiçbir
Zaman) -3,452 -1,665 ,097
R= 0,724p R2= 0.524 Adjusted R2 =0,502
Çoklu regresyon analizi için tekli analizlerden anlamlı çıkan değişkenler alınmıştır.
Değişkenler en düşük puana sahip olan grup 1 diğerleri 0 olarak kodlanmıştır. Analiz için
Çoklu Regresyon – Backward modeli, seçilmiş, modele katkısı olmayan ya da modelin
yapısını bozan değişkenler geri dönük modelden çıkarılmış, dahil olma kriteri 0.05,
çıkarılma kriteri ise 0.10 kabul edilmiştir.
Yapılan regresyon analizi sonucunda, aile içi iletişimin evlilik uyumuna etkisinin
belirleyicilerinden anketi dolduran bireyin eğitim durumu, sahip olunan meslek, çocuk
sahibi olma durumu, eşin ailesi ile ilişki durumu, eşle sorun paylaşma durumu, tartışma
sıklığı, tartışma sonrası sorun çözme durumu, eşlerin birbirine zaman ayırma durumu ve
92
eşin duygularla ilgilenme durumu boyutlarının belirleyicileri incelenmiştir. Analiz
sonuçlarına faktör analizleri sonucunda anlamlı bulunan bağımsız değişkenlerin evlilik
uyumuna etkisini %50 (R2 = ,502) oranında açıkladığı görülmektedir. Bu analiz
sonuçlarına göre evlilik uyumunu etkileyen faktörlerden eğitim durumu boyutunda lise
(R2 = ,013) değişkeni evlilik uyumunda diğer eğitim seviyelerine göre daha fazla etki
etmektedir. Katılımcıların sahip oldukları meslek durumu belirleyicilerinden serbest
çalışan değişkeninin (R2 = ,015) evlilik uyumuna etkisi arasında anlamlı ilişki söz
konusudur. Serbest çalışan bireylerin evlilik uyumunun daha düşük olduğu
görülmektedir. Bir başka değişken olan katılımcıların çocuk sahibi olma durumu
boyutunda, “evet” (R2 = ,001) cevabı veren bireylerin evlilik uyum puanları arasında
anlamlı bir ilişki söz konusudur. Bu durum göstermektedir ki çocuk sahibi olan bireylerin
evlilik uyumları olmayanlara göre daha düşüktür. Aynı şekilde eşin ailesi ile ilişki
durumu boyutunda kötü (R2 = ,001) cevabının da etkili bir belirleyici olduğu saptanmıştır.
Ailesi ile ilişki durumu kötü olan bireylerin evlilik uyumları daha düşüktür. İletişim
boyutlarının belirleyicilerinden eşle sorun paylaşma durumuna verilen hiçbir zaman (R2
= ,000) yanıtı ile evlilik uyumu arasında anlamlı bir ilişki söz konusudur. Eşiyle
problemlerini paylaşmayan bireylerin paylaşan bireylere oranla evlilik uyumları daha
düşüktür. Diğer belirleyicilerden tartışma sıklığı boyutuna verilen sürekli (R2 = ,000) ve
tartışma sonrası problem çözme durumu boyutuna verilen bir süre hiç konuşmayız (R2 =
,081) belirleyicilerinin evlilik uyumunu etkilemede anlamlı ilişkileri olduğu
yordanmaktadır. Bu sonuçlar göstermektedir ki; eşi ile sürekli tartışan ve tartışma
sonucunda bir sonuca varmadan tartışmayı bir süre konuşmayarak sonlandıranların
evlilik uyumları diğerlerine göre daha düşüktür. Son olarak, eşlerin birbirine vakit ayırma
boyutuna verilen vaktimiz olmaz (R2 = ,004) ve eşin duygularla ilgilenme boyutuna
verilen hiçbir zaman (R2 = ,097) yanıtları ile evlilik uyumu arasında anlamlı bir ilişki söz
konusudur. Birbirine vakit ayıramayan bireylerin ve eşlerinin duyguları ile ilgilenmeyen
bireylerin evlilik uyumları diğer bireylere oranla daha düşüktür.
Sonuç olarak evlilik uyumunda ile aile içi iletişim değişkenleri etkisi ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Buna göre aile içi iletişim değişkenlerinin evlilik uyumu
üzerinde etkisi gerçeklik kazanmıştır. Bir bütün olarak iletişim değişkenleri ile evlilik
uyumu arasındaki bağlantı açıkça görülebilmektedir. Aile içi iletişimin artırılması, kaliteli
iletişim düzeyine ulaştırılması, problemlerin iletişim kanalıyla çözülerek sonuca
ulaştırılması çiftler arasındaki evlilik uyumunu artırıcı bir nitelik olarak görülmektedir.
Genel olarak bütün göz önüne alındığında iletişim çağı olarak adlandırdığımız bu
93
dönemde özellikle aile içi ilişkilerde uyumu artırarak, sağlıklı ailelerin topluma
kazandırılması ile sağlıklı, sosyal, yapıcı ve aynı şekilde topluma uyumlu bireylerin
topluma katkısının boyutu ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak sağlıklı ailede yetişen
çocukların da topluma etkisi yadsınamaz bir gerçektir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
94
İletişim, insanın varlık sebebidir. Düşünen, düşündüğünü uygulayabilen ve bunu
etrafına aktarabilen insanı diğer varlıklardan ayıran yegâne özelliktir. Her birey toplum
içerisinde bir gruba ait olarak yaşar ve bireyin hayatını idame ettirebilmesi için aidiyet en
önemli koşullardan biridir. Bireyin doğduğu andan itibaren ait olduğu grup ise ailedir.
Bireyi topluma hazırlayan ailede, kişiler hayatın ilk öğretilerini, değerlerini, gelenekleri
ve görenekleri öğrenir.
Aileden gelen kültürü birey sosyal hayatına yansıtır ve ilişkilerini bu ölçüde
sürdürür. Bu nedenle aile içi iletişim sağlıklı ise; topluma kazandırılan bireyler de sosyal
hayatlarında o ölçüde başarılı olabilmektedir. Aile içinde uyumun iyi olabilmesi öncelikle
çiftlerin uyumuyla gerçekleşir. Aileyi oluşturan iki kişi yeni bir oluşumun temellerini
oluşturmaktadır ve bu temele ne kadar sağlam başlanırsa, aile o denli anlamını ifade
edebilir. Geleneksel yapı yerini yavaş yavaş daha bireysel yapıya bırakmakta ve daha çok
bireylerin ne istedikleri ön plana çıkmaktadır. Geçmiş yıllarda evliliklerde görücü usulü
yöntem daha yaygın iken, bu durum artık yerini flört sonrası evliliklere bırakmıştır.
Evlenmeye karar veren ve kendini buna hazırlayan birey evleneceği kişi ile ilgili bazı
kriterlere sahiptir ve atacağı adımları da bu kriterlere göre belirler. Dolayısıyla kendi
karakterine, duygu ve düşüncelerine en uygun adayı seçme eğilimi gösterir. Çalışmada
görüldüğü gibi, evlenme şekli ile evlilik uyum ölçeği puanı arasında anlamlı bir ilişki
gözlenmiştir (Tablo 11). Yapılan çalışma sonucunda flört sonrası evlilik gerçekleştiren
bireylerin evliliklerinin daha uyumlu olduğu görülmektedir.
Çiftler arasında uyumu ortaya çıkarabilmek ancak açık iletişimle gerçekleşir.
Kendini tam anlamıyla ifade edebilen, duygu ve düşüncelerini karşısındakine aktarabilen
ve aynı zamanda karşıdaki insanın düşüncelerine saygı duyan ve önemseyen kişiler
uyumu yakalayabilir. Kendini saklayarak tepkilerini yerinde ifade edemeyen, çatışma
durumlarında problemi çözmek yerine bundan kaçınan kişiler zamanla bu sorunların
altında ezilerek, sorunu aşılamaz duruma sokmaktadırlar. Bu durumda da ifadeler
sertleşmekte ve ciddi tartışmalara dönüşebilmektedir. Araştırmada da görülmektedir ki:
sorunlarını problemlerini birbirleri ile paylaşmayan çiftlerin evliliklerinde uyumsuzluk
söz konusudur. Bu noktada açık iletişimin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Sorunlar, problemler ancak ve ancak karşılıklı diyalogla çözümlenebilir.
Her toplum kendine has bir özelliğe sahiptir. Türk toplumu olarak gelenek ve
göreneklerden gelen davranış kalıpları vardır. Örneğin duyguların ifade edilme şekli çoğu
zaman açık ve net değildir. Genellikle bireyler karşısındaki kişinin kendini anlamasını
bekler. Hâlbuki kişi duygu ve düşüncelerini doğru şekilde ifade edecek iletişim
95
yöntemlerini kullanmalıdır. Birey iletişime geçtiği kişinin duygu ve düşüncelerini dikkate
alan bir iletişim yöntemi kullanıyorsa karşılıklı doğru mesaj akışı sağlanmaktadır. Gerek
çiftler arasında gerekse arkadaş ilişkilerinde yaşanan sorunlar karşısında, muhatapla
konuşmak yerine öngörülerle tavır geliştirmek, küsme, konuşmama, uzaklaşma gibi
tavırların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunun neticesinde de durumun muhatabı
sorunun farkına varmayabilir. Özellikle evliliklerde çok daha hassas olan bu durum,
zaman içinde çiftlerin birbirlerinden uzaklaşmasına ve bireylerin “sana ulaşamıyorum”
serzenişlerine neden olmaktadır. Çalışmada çiftlere sorulan tartışma sonrası sorun çözme
durumu değişkeni ile evlilik uyum durumu arasında anlamlı bir ilişki vardır (Tablo 16).
Bu soruya verilen cevaplardan “sorun hiç olmamış gibi davranırız” ya da “bir süre hiç
konuşmayız” cevapları durumu tam anlamıyla özetlemektedir. Hem sosyal hayatta hem
de aile içi iletişimde özellikle evli bireylerin konuyu muhatapları ile açık bir şekilde
konuşarak çözmeleri sağlıklı aile ortamı için son derece önemlidir. Sorunların üzerine
kapamak ya da o konu üzerine tekrar konuşmamak problemi çözmediği gibi ileride ortaya
çıkabilecek sorunlara da zemin hazırlamasına neden olmaktadır.
Çalışmanın ana teması aile içi iletişimin evlilik uyumuna etkisi üzerine
kurulmuştur. İletişim birçok problemi devasa boyutlara ulaştırmadan çözümlemeyi
sağlayan bir araçtır. Özellikle son zamanlarda meydana gelen kadına veya minimum
düzeyde de olsa erkeğe yönelik aile içi şiddet giderek artmakta ve ölümle sonuçlanan
boyutlara ulaşabilmektedir. Son dönemde yapılan istatistikler göstermektedir ki; şiddet
olayları her sene bir önceki seneye oranla artmaktadır. Ciddi bir toplumsal problem olarak
günden güne artan bu sorunun önüne geçmek için son zamanlarda alınan önlemler ne
derece yeterli oluyor, sadece kadını korumaya almak yeterli midir sorusu gerçek
manasıyla tartışılması gereken bir sorundur. Sağlıklı aile içi iletişimin ne denli önemli
olduğu bu noktada bir kez daha önemini göstermektedir. Özellikle bu konuda yapılacak
olan çalışmalarda şiddeti gerçekleştiren bireyler aile geçmişi, psikolojik durumu ve
iletişim becerileri boyutuyla irdelenmelidir. Kadınları ya da az da olsa şiddete maruz
kalan erkekleri korumaya almanın yanında öncelikli olarak suçu işleyen bireylerin
eğitilerek tedaviye alınmaları gerekmektedir. Ancak bunu başarabilmek için öncelikle
kişilerin buna ikna edilmeleri ve çoğu zaman gizlenen ve kabullenilmeyen bu
davranışların ortaya çıkarılması gerekmektedir. Çalışmanın veri toplama aşamasında
gözlemlenen davranışlardan birisi de kişilerin aile ile ilgili bilgileri vermekten
çekinmeleri olmuştur. Toplumun aile ile ilgili konuları paylaşmaya büyük oranda kapalı
olması nedeniyle direk olarak şiddet ile ilgili soru sorulamamıştır. Ancak iletişim ile ilgili
96
değişkenler göstermektedir ki; iletişim kuramayan, duygularını ifade edemeyen, düşünce
ve hislerine önem verilmeyen çiftlerde evlilik uyum puan ortalaması düşüktür.
Literatür araştırması sırasında yapılan çalışmalar incelendiğinde aile danışma
merkezlerine başvuran birçok çiftin temel probleminin “birbirimizle iletişim
kuramıyoruz” şeklinde olduğu görülmüştür. Birbiri ile iletişim kuramayın ebeveynlerin,
yetersiz iletişim nedeniyle çocukları ile iletişim kurmada da problem yaşadıkları
söylenebilir. Bununla bağlantılı olarak analizler sonucunda da görülmüştür ki; çocukları
ile iletişimi zayıf olan bireylerin evlilik uyum ölçeği puan ortalamaları düşük ve ikisi
arasında anlamlı fark söz konusudur (Tablo 20). Aile içinde mevcut olan iletişim sorunları
çocuklara da yansımakta, kendilerine rol model olarak gördükleri ebeveynlerin
davranışları onlar için örnek teşkil etmektedir. Dolayısıyla duyguları ifade etmede ve
paylaşımlarda yetersiz kalan çocuk aile içi iletişimde çiftler arasında çatışma nedeni
olabilmektedir. Toplanan veriler ışığında çiftlerin birbirlerine yeterince vakit
ayırmadıkları görülmüştür (Tablo 18). İletişim için kendilerine yeterinde vakit ayırmayan
çiftlerin ise evliliklerinde uyumsuzluk söz konusudur. Birbirine yeterince vakit
ayıramayan çiftlerin ortak paylaşımlarının az olduğu ve bu nedenle birbirlerini anlamakta
zorlandıkları söylenebilir. Çünkü paylaşımı yüksek olan, konuşabilen ve olaylar üzerine
ortak paydada buluşabilen çiftlerin algıları da bu yönde değişmekte ve olaylara bakış
açıları paralellik gösterebilmektedir. Ortak algılara sahip olan çiftlerin kişilerarası
iletişimleri de güçlü olmaktadır. Araştırma sonuçlarına da göstermektedir ki; paylaşımları
düşük olan ve birbirine yeterince vakit ayırmayan çiftlerin evlilik uyumları düşüktür.
Bununla birlikte birbirine yeterince vakit ayırmayan çiftler aynı zaman da çocuklarına
da yeterince vakit ayıramamakta, aile içindeki iletişim, etkileşim ise minimum düzeyde
kalmaktadır. Bu da kişileri birbirlerine yabancılaştırmakta ve kişisel mesafeleri
artırmaktadır. Kişisel mesafelerin artması mutsuzluğa sebep olmakta ve aile içindeki
çatışmaları artırmaktadır. Çatışmaların artması evlilikte uyumsuzluğu tetiklemekte,
bunun sonucu olarak ailenin dağılması ve boşanmalarla son bulmaktadır. İstatistiki
verilere göre çocuk sahibi olma faktörü evlilik uyumunu etkileyen sebeplerden biridir.
Özellikle eşlerin çocuklar konusunda birbirlerini suçlamaları çatışmaların başlıca
sebeplerinden biridir. Çiftler çoğu zaman birbirlerini çocuklar konusunda kendileri gibi
düşünmemekle, kendileri kadar hassas olmamakla suçlamaktadır. Ancak burada önemli
olan nokta çiftlerin bu konuda birbirlerini suçlarken çocuklara ne kadar zarar
verdiklerinin farkında olmamalarıdır. Çocuklar, zamanla bu durumdan kendilerini
suçlamakta ve iki ebeveyn arasında taraf tutma zorunluluğu içerisine girmekte ve
97
ebeveynler ve çocuklar arasındaki ilişki ciddi olarak yara almaktadır (Yılmaz, 2001:55).
Bu durum eşler arasındaki uçurumu artırmakta ve aile içi iletişimi en aza indirgeyerek
evlilikte uyumsuzluğu artırmaktadır. Çiftlerin bu konuda çatışma yaşarken düşüncelerini
ve yapılması gerekenleri açık bir iletişimle ortaya koyarak ortak karar almaları ve bu
kararı çocuklarına da ifade etmeleri aile içi iletişimin ve uyumun sürekliliği açısından çok
değerlidir.
Çalışmanın temelini aile içi iletişimin evlilik uyumuna etkisi oluşturmakla birlikte,
dolaylı olarak aile içi iletişime ve bunun sonucunda evlilik uyumuna etki eden yan
etkenler de incelenmiştir. Buna göre öncelikle kadın ve erkeklerin evlilik uyumu oranına
bakıldığında erkeklerin kadınlardan daha uyumlu olduğu görülmüştür. Ancak cinsiyet
faktörünün evlilik uyumuna etkisi söz konusu değildir. Bireylerin eğitim durumu ve
çalışma durumlarının da evlilik uyumunda etkili olduğu istatistiki veriler ışığında ortaya
konulmuştur. Evlilik uyumu eğitim seviyesinin artışı ile orantılı bir şekilde artış
göstermemektedir. Bunun nedeni eğitim seviyesi düşük olan bireylerin beklentilerinin
düşük olması, eğitim seviyesi yüksek kesimin ise iletişim becerilerinin daha gelişmiş
olması ile açıklanabilir.
Genel olarak toplumsal yapı ve kanaatler düşünüldüğünde, en nihayetinde özellikle
gelin-kaynana çatışmaları göz önüne alındığında toplumda var olan geleneksel aile tipinin
karı-koca arasındaki iletişimi etkilediği görülmektedir. Evlilik yoluyla kendi ailesini
kuran ve kendi dünyasını oluşturmaya başlayan bireylerin bu dünya ile ilgili kararları
alırken, adım atarken kendi başına karar vermesi ve dışarıdan yapılan müdahalelere kapalı
olması beklenir. Ancak özellikle geleneksel aile yapısında aile büyükleri ile birlikte
yaşamak zorunda olan aileler kendi başlarına hareket edememektedir. Bu durum daha
bağımsız olma beklentisi içerisinde olan çiftleri olumsuz etkilemekte ve çatışmalara
neden olmaktadır. Yapılan veri analizleri de göstermektedir ki; sahip olunan aile tipi
evlilik uyumunu etkilemektedir. Literatür çalışmasını destekler nitelikteki bu sonuçlar
çekirdek aileye sahip olan bireylerin evliliklerinde daha uyumlu olduklarını
göstermektedir. Bununla birlikte teorik bilgilerde de yer aldığı gibi, ailelerin ekonomik
durumları çiftler arasındaki iletişime doğrudan etki etmektedir. Ekonomik anlamda
problemlerle karşı karşıya kalan ailelerde ortaya çıkan çatışmalar evlilik uyumuna etki
etmektedir. Anketlere verilen cevaplar göre; ekonomik anlamda kendini kötü olarak
niteleyen ailelerin evlilik uyumlarının genel ortalamanın altında olduğu görülmüş, bunun
neticesinde teorik çalışma ile istatistiki araştırmanın birbirini desteklediği tespit
edilmiştir. Araştırmaya göre evlilik uyumunu etkileyen bir başka etken ise çocuk sahibi
98
olma durumudur. Sonuçlara göre çocuk sahibi olan bireylerin evlilik uyumunun düşük
olduğu görülmüştür. Bunun nedeni çocuk ile ilgili sorumluluk paylaşımında çiftlerin karşı
karşıya gelmeleri ve yeterince sorumluluk olmaktan kaçınmaları olarak gösterilebilir.
Kuramsal bilgiler çerçevesinde yapılan çalışmalar da çocuk sahibi olan çiftlerin evlilik
uyumlarının düşük olduğu yönündedir. İstatistiki veriler kuramsal çerçeveyi destekler
niteliktedir.
Çalışmanın temeli çiftler arasındaki iletişimin evlilik uyumuna etkisini ortaya
koymaktır. Bu amaçla uygulanan anket çalışmasında katılımcıların eşleri ile iletişim
düzeylerini tespit etmek amacıyla iletişime yönelik sorular yöneltilmiş ve yapılan
istatistiki analiz neticesinde iletişimle ilgili yöneltilen tüm belirleyicilerin evlilik uyumu
ile doğrudan ilgili olduğu görülmüştür. Çiftler arasındaki iletişimi ortaya koymak
amacıyla gerçekleştirilen anket ve evlilik uyum ölçeği verilerinin analiz sonuçlarına göre;
- Birbirleri ile sorunlarını, problemlerini paylaşmayan çiftlerin evlilik uyum
puanları düşüktür.
- Birbirleri ile üzüntüsünü, sıkıntısını paylaşmayan çiftlerin evlilik uyum
puanları düşüktür.
- Eşleri ile sık sık tartışan, tartışma sonucu ayrı kalan ve tartışma konusunu
konuşarak çözmek yerine hiç olmamış gibi davranarak ya da bir süre konuşmadan atlatan
çiftlerin evlilik uyum puanları daha düşüktür.
- Çiftler kendi aralarındaki özel konularda dahi paylaşımda bulunmakta
zorlanmaktadırlar.
- Birbirine zaman ayırmayan çiftlerin evlilikleri daha uyumsuzdur.
- Birbirinin duygu, düşünce ve hisleri ile ilgilenmeyen çiftlerin evlilik
uyumları düşüktür.
- Teknolojik cihazlara (bilgisayar, televizyon) gereğinden fazla vakit ayıran
çiftlerin evlilik uyum puanları düşüktür.
- Kişilerarası iletişim seviyesi minimum olan kişilerin çocukları ile iletişim
oranları da düşüktür. Araştırma verilerine göre çocukları ile yeterince vakit harcamayan
ve paylaşımda bulunmayan bireylerin evlilik uyum puanları düşüktür.
- Veriler neticesinde evlilik uyumu ilişkisinde aile içi iletişimin rolünü daha
iyi analiz edebilmek amacıyla çoklu regresyon analizi gerçekleştirilmiştir. Tekli analizler
sonucunda anlamlı çıkan değişkenlerin incelendiği çoklu regresyon analizi sonucunda,
modelin anlamlı olduğu görülmüştür.
99
Sonuç olarak iletişime açık, duygu ve düşüncelerini paylaşabilen, problemlerle
birlikte başa çıkabilen, her konuda birbirine destek olabilen çiftler evliliklerinde daha
uyumludurlar. İletişim yönünden zayıf olan ve iletişime kapalı olan çiftlerin evliliklerinde
uyumsuz oldukları görülmektedir. Toplanan veriler ve yapılan analizler aile içi iletişim
ve evlilik uyumu arasında güçlü bir ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki bireyin
hayatını her anlamda etkilemektedir. Bireylerin sahip oldukları iletişim becerileri sağlıklı
aile içi iletişim oluşmasına ortam sağlamakta, mutlu ve huzurlu aile ortamında yetişen
çocuklar topluma daha rahat uyum sağlamaktadırlar. İnsan, düşünen ve düşündüğünü
hayatına aktarabilen, sürekli kendini yenileyen ve eğiten bir varlıktır. Bu nedenle
meydana gelen olaylar hakkında düşünerek; “Bu neden böyle oldu?, Benim buradaki
eksiğim nedir?, Problemi nasıl çözeriz?, Karşımdaki kişi ile nasıl iletişim kurmalıyım?”
gibi soruları kendine sorabilmeli, ortada bir hata söz konusu ise bunu kabullenebilmelidir.
Yapılan çalışma sonucunda aile içi iletişim becerilerinin güçlendirilmesinin hem çiftlerde
uyumu olumlu etkileyeceği, hem de aile içinde yetişen çocukların rol modeli olarak anne
ve babayı örnek alması nedeniyle önemli olduğu görülmektedir. Bu bağlamda;
- Eşlerin problem çözme becerilerinin geliştirilmesi yönünde eğitimlerin
gerçekleştirilmes,.
- Evlilik öncesi çiftlere çatışma ve kriz yönetimi konularında danışmanlık
verilmesi,
- Sivil toplum kuruluşları ve belediye aile merkezleri ile işbirliği içerisinde
aile içi iletişim eğitimlerinin gerçekleştirilmesi,
- Aile içi iletişimi artırmaya yönelik gerçekleştirilebilecek aktiviteler
konusunda eğitimler yapılması,
- Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile okulların psikolojik danışmanlık ve
rehberlik birimlerinde aile içi çatışma ve kriz yönetimine yönelik eğitim ve
konferansların düzenlenmesi,
- Günlük hayatta çok yoğun olarak kullanılan iletişim araçlarının hane
içinde kullanımının sınırlandırılması, bağımlılığın azaltılması ve kişilerin elektronik
araçlarla geçirdiği zamanların kısıtlanması yönünde uygulamaların artırılması.
- Aile içi iletişim becerilerini arttırmaya yönelik aktivite ve eğitimlerin
evlilik uyumu üzerine etkisini ortaya çıkaracak karşılaştırmalı araştırmaların
yapılması,
100
- Bir sonraki iletişim ve evlilik uyumu ilişkisi çalışmasında araştırmacılara
nicel araştırma ile birlikte nitel bir araştırma modelleri uygulanarak bireylerin
yaşadıkları iletişim sorunlarının derinlemesine incelenmesi,
- Her kültürün evlilik, evlilik uyumu ve iletişim algısı farklılık
gösterebilmektedir. Kültürler arasındaki bu farklılıkları ortaya koyabilmek amacıyla
farklı ülkelerle yapılabilecek karşılaştırmalı (cross-cultural) araştırmaların yapılması
önerilebilir.
101
KAYNAKÇA
Akar, Hülya, (2005). Psikiyatrik Yardım Talebi Olanlar ile Yardım Talebi Olmayan ve
Boşanma Aşamasında Olan Çiftlerde; Çift Uyumu ve Kişilik Özellikleri Arasındaki
İlişkinin Karşılaştırılması, Uzmanlık Tezi, İstanbul: Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman
Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 12. Psikiyatri Birimi.
Akgün Rumeysa & Gonca Polat-Uluocak, (2010). Evlilikte Etkili İletişim ve Problem
Çözme: Bir Toplum Merkezindeki Kadınlarla Gerçekleştirilen Grup Çalışması. Aile ve
Toplum Dergisi, 23, 9-23.
Aktaş Aliye M., (2013), Ben ve Ailem. Konya: Dizgi Ofset.
Anderson, Kristin L., Umberson, Debra & Elliot Sinikka, (2004). Communication and
Contemporary Family İssues (Ed. by: Anita L. Vangelisti), Handbook of Family
Communication. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates, 629-647
Apaydın Halil, (2001). Aile İçi İletişimin Çocuğun Dinsel Gelişimine Etkisi. Ondokuz Mayıs
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12-13, 320.
Arshad, Muhammad, Mohsin, Naeem & Mahmood Khalid (2014). Marital Adjustment And
Life Satisfaction Among Early And Late Marriages. Journal of Education And Practise,
5(17), 83-90.
Atalay, Beşir, Kontaş, Y. Mehmet, Beyazıt, Sema & Madenoğlu, Kemal, (1992). Türk Aile
Yapısı Araştırması. Ankara: Sosyal Planlama Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi.
Avcı-Aydın, İlknur, (2015). Aile Temelli Sağlık Yaklaşımı (Eds. Sema Kuğuoğlu & Birsel
Canan Demirbağ). Ankara: Akademisyen Tıp Kitapevi.
Bahar H. İbrahim, (2009). Sosyoloji. Ankara: Karınca Yayınları.
Bayraktaroğlu, Hüseyin & Çakıcı, Ebru (2013). Evlilik Uyumuyla İlişkili Faktörler. Eurasian
Journal of Educational Research, 53(A), 297-312.
Bharambe, Kalpana D., & Baviskar, Pravin A., (2013). A Study of Marital Adjustment in
Relation to Some Psycho-socio Factor. International Journal of Humanities and Social
Science İnvention, Vol:2, June, 08-10.
Bıçakcı İlker C., (2000). İletişim ve Halkla İlişkiler (3.Baskı). Ankara: MediaCat Yayınları.
Bienvenu, Millard J., (1970). Measurement of Marital Communication. The Family
Coordinator, 19(1), 26-31.
Bilen Mürüvvet, (1983). Sağlıklı İnsan İlişkileri. Ankara: Armoni Ltd. Şti.
Blanchard, Victoria L., Hawkins, Alan, J., Baldwin, Scott A., & Fawcett, Elizabeth B.,
(2009). Investigating The Effects of Marriage and Relationship Education on Couples’
102
Communication Skills: A Meta-Anakytic Study. Journal of Family Psychology, Vol:23,
No:2, 203-214.
Boz Hayat A., (1999). Kitle İletişim Araçları ve Suskunluk Sarmalı. Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 32(1), 41-48.
Bulut Işıl, (1990). Aile Değerlendirme Ölçeği El Kitabı. Ankara: Özgüzeliş Matbaası.
Burleson Brant R. & Denton Wayne H., (1997). The Relationship between
Communication Skill and Marital Satisfaction: Some Moderating Effects. Journal of
Marriage and Family, 59(4), 884-902.
Burnett John & Moriarty Sandra, (1998). İntroduction to Marketing Communication: An
İntegrated Approach. New Jersey: Prentice-Hall Inc.
Çakır, Seda, (2008). Evli Bireylerin Evlilik Uyumlarının Ana-Babalarına Bağlanma
Düzeyleri ve Demografik Değişkenler Açısından İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi,
Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Campbell, Ross, (1991). Çocuk Sevgiyle Büyür (Çev: Meral Gaspıralı). İstanbul: Altın
Kitaplar.
Champman, Gary, (2004). Beş Sevgi Dili (Çev: Betül Çelik). İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Can Halil, (2002). Organizasyon ve Yönetim. Ankara: Siyasal Kitapevi.
Canel, Azize N., (2007). Ailede Problem Çözme. Evlilik Doyumu ve Örnek Bir Grup
Çalışmasının Sınanması. Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü.
Canel, Azize N., (2012). Aile Yaşam Becerileri (2.Baskı). İstanbul: Nakış Ofset.
Caughlin, John P. & Vangelisti, Anita L., (2006). Conflict in Dating and Marital
Relationships, (Eds: John G. Qetzel and Stella Ting-Toomey). Thousand Oaks,
CA:SAGE, 2006, 130-58.
Celkan Hikmet Y., (1991). Beşeri Kültürün Temel Öğesi Aile, Aile ve Toplum.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Dergisi, 1, 77.
Cohan Catherine L., & Bradbury Thomas N., (1997). Negative Life Events, Marital
Interaction and The Longitudinal Course of Newlywed Mariage. Journal of Personality
and Social Psychology, 73(1), 114-128.
Cüceloğlu Doğan, (1992). Yeniden İnsan İnsana. İstanbul: Remzi Kitapevi.
Çakırlar, Ayşe, (2012). Polislerde Evlilik Uyumunu Etkileyen Bazı Değişkenlerin
İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü.
103
Çamdibi H. Mahmut, (1999). Aile İçi İlişkiler ve Aile Rehberliği. İstanbul: Din Eğitimi
Araştırmaları Dergisi, Sayı:6.
Çimen, Ş. Eser, (2007). Görücü Usulü ve Anlaşarak Evlenen Bireylerin Çeşitli Sosyal
Psikolojik Faktörler Yönünden Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Demiray Uğur (1994). İletişim Ötesi İletişim. Eskişehir: Turkuaz Kitapevi.
Demiray Uğur, (2007). Genel İletişim(2.Baskı). Ankara: Pegem Yayıncılık.
Demiray Emine, (2003). Aile İçi İletişim. (Ed. Uğur Demiray), Meslek
Yüksek Okulları için Genel İletişim. Ankara: Pegem Yayıncılık.
Demirkan Burçak, (2010). Psikoloji, Ruh sağlığı ve Hastalıkları Makaleleri Kütüphanesi.
http://www.tavsiyeediyorum.com/makale_5342.htm, 03.06.2014.
Doğan Candemir & Doğan Süleyman, (2011). İnsanlar Konuşa Konuşa. İstanbul: Selis
Kitaplar.
Doğan, Ezgi, (2014). Women’s General Marital Adjustment and Relationship Style for
Marital Adjustment in Relation to Dyadic Trust and Depression. Master’s Thesis,
İstanbul, Social Sciences.
Dökmen Üstün, (2000). Sanatta ve Günlük Yaşamda İletişim Çatışmaları ve
Empati(14.Baskı). İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Dökmen Üstün, (2001). İletişim Çatışmaları ve Empati(17.Baskı). İstanbul: Sistem
Yayınları
Dökmen Üstün, (2003). Sanatta ve Günlük Yaşamda İletişim Çatışmaları ve Empati
(23.Baskı). İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Dökmen Üstün, (2008). İletişim Çatışmaları ve Empati(50.Baskı). İstanbul: Remzi
Kitapevi.
Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu: Özet(2002). Genova: World Health Organization.
Elgünler Tuğçe Ç., & Fener, Tuğba Ç., (2011). İletişimin Kalitesini Etkileyen Engeller
ve Bu Engellerin Giderilmesi. The Turkish Online Journal of Design, Art and
Communication, 1, 35-39.
Erdil, Kemalettin, (1991). Aile Okulu. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Erdoğan, Fırat, (1976). Üniversite Öğrencilerinde Allah İnancı ve Din Duygusunun Din
Psikolojisi Açısından araştırılması. Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi.
Erdoğan, İrfan, (1997). İşletmelerde Davranış. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Erdoğan, İrfan, (2002). İletişimi Anlamak. Ankara: Erk Yayınları.
Erdoğan, İrfan, (2005). İletişimi Anlamak. Ankara: Pozitif Matbaacılık.
104
Erdoğan, İrfan, (2007). Karl Marx İnsan Toplum ve İletişim. İletişim kuram ve araştırma
dergisi, 25, 199-228
Ergöçmen Banu A., Üner Sunday & Yiğit Elif K., (2009). Türkiye’de Kadına Yönelik
Aile İçi Şiddet. Ankara: T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Yayını.
Eşsizoğlu, Altan, Yenilmez, Çınar, Güleç, Gülcan & Yazıcıoğlu, Yahşi, (2012). Aile
Yapısı ve İlişkileri (Ed. Çınar Yenilmez). Aile ile İlgili Temel Kavramlar, Eskişehir:
Anadolu Üniversitesi, 2-20.
Eyce, Berrin, (2000). Tarihten Günümüze Türk Aile Yapısı. Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler MYO Dergisi, 1(4), 223-244.
Fatt, Teng, Poon, James, (1998). Nonverbal Communication and Business Success.
Management Research News, Vol:21, 1-10.
Fidanoğlu, Oya, (2006). Evlilik Uyumu, Mizah Tarzı ve Kaygı Düzeyi Arasındaki İlişki.
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Fitness, Julie & Duffield, Jill (2004). Family Communication Processes(Ed. by: Anita L.
Vangelisti). Handbook of Family Communication, New Jersey: Lawrence Erlbaum
Associates, 473-495.
Gidden, Anthony, (2000). Sosyoloji (Çev: Hüseyin Özel, Cemal Güzel). Ankara: Ayraç
Yayınevi.
Goel, Shikha & Narang, D. Kaur, (2012). Gender Differences in Marital Adjustment,
Mental Health and Frustration Reactions During Middle Age. Journal of Humanities
and Social Science (IOSRJHSS), 1:3,42-49.
Gordon, Kristina C., Baucom Donald H., Epstein Norman, Burnett Charles K., & Rankin
Lynn A., (1999). The Interaction Between Marital Standards and Communication
Patterns: How Does İt Contribute to Marital Adjustment?. Journal of Marital and
Family Therapy, 25:2, 211-223.
Gordon, Thomas, (2013). Etkili Anne-Baba Eğitiminde Uygulamalar (Çev: Hale Vardar),
İstanbul: Profil Yayıncılık.
Gökçe Orhan, (2006). İletişim Bilimi. Ankara: Siyasal Kitapevi.
Gökdağ, Rüçhan & Dağlı, Özgül, (27-28 Nisan 2012). İletişim Çatışması Olarak Kadına
Yönelik Şiddet. Uluslararası Katılımlı Kadına ve Çocuğa Karşı Şiddet Sempozyumu,
Ankara.
Guilane-Nachez, Erica, (2003). İletişim mi? Kolay!, (Çev: Gülşah Ercenk Abdelhadifi).
İstanbul: Sistem Yayıncılık.
105
Güler, A. Deniz, (1990). Eğitim İletişimi Kurumu Olarak Çocuk Televizyonu ve
Uygulamaları ile Bir Model Önerisi. Doktora Tezi, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Gürüz, Demet & Gürel, Emet, (2006). Yönetim ve Organizasyon. Ankara: Nobel
Yayınları.
Gürüz, Demet & Temel-Eğinli, Ayşen, (2014). Kişilerarası İletişim, İstanbul: Nobel
Yayıncılık.
Güngör, Nazife, (2011). İletişim Kuramlar. Yaklaşımlar, Ankara: Siyasal Kitapevi.
Gürüz, E., Demet, (1995). Halkla İlişkiler-Reklam Ajansları İşletmeciliği ve Yönetimi.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yay. No:7, s:118.
Hacı, Yağmur, (2011). Evlilik Uyumunun Empatik Eğilim, Algılanan Aile İçi İletişim ve
Çatışma Çözme Stillerine göre Yordanması. Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Hanson, Shirley, M.H., Gedaly-Duff, Vivian & Kaakinen, Joanna, Rowe (2005). Family
Health Care Nursing(3th Edition). Philadelphia: F.A. Davis Company.
Hartley, Peter, (1996). İnterpersonal Communication, London: Routledge.
Hashmi, H. Ahmed, Khurshid, Maryam & Hassan, Ishtiaq (2006). Marital Adjustment,
Stress, and Depression Among Working and Non-Working Married Women. Internet
Journal of Medical, 2(1), 19-26.
Houser, Ayşegül, G., (2009). Evli Bireylerin Sahip Oldukları İletişim Çatışması Türü,
Romantik Kıskançlık ve Duygusal Zeka Düzeylerinin Evlilik Doyumları Üzerine
Etkisi. Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Işık, Metin, (2000). İletişimden Kitle İletişimine (2.Baskı). Konya: Mikro Yayınları
Işık, Metin, (2005). Kitle İletişim Teorilerine Giriş. Konya: Eğitim Kitapevi.
İmamoğlu, Olcay, (1995). Değişim Sürecinde Aile; Evlilik İlişkiler, Bireysel Gelişim ve
Demokratik Değerler. Değişim Sürecinde Aile; Toplumsal Katılım ve Demokratik
Değerler, Aile Kurultayında Sunulan Bildiri, Ankara: T.C. Başbakanlık Aile Araştırma
Kurumu.
İl, Sunay & Arıkan Ç., (1995). Değişim Sürecinde Aile; Evlilik İlişkiler, Bireysel Gelişim
ve Demokratik Değerler. Değişim Sürecinde Aile; Toplumsal Katılım ve Demokratik
Değerler: Çocuk Eğitim Evlerindeki Hükümlü Gençlerin Aile İçi Şiddet İlişkin
Değerlendirmeleri, Aile Kurultayında Sunulan Bildiri, Ankara: T.C. Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu.
106
Kağıtçıbaşı, Çiğdem, (1999). Yeni İnsan ve İnsanlar(10.Baskı). İstanbul: Evrim
Yayınevi.
Kalyon, Yeşim, (2006). Halkla İlişkiler. Ankara: Nobel Yayınları.
Kandır, Adalet, & Alpan, Yasemin, (2008). Okul Öncesi Dönemde Sosyal-Duygusal
Gelişime Anne-Baba Davranışlarının Etkisi. Aile ve Toplum, 4(14), 33-38.
Karaçor Süleyman & Şahin Ali, (2004). Örgütsel İletişim Kurma Yöntemleri ve
Karşılaşılan İletişim Engellerine Yönelik Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 8, 97-117.
Karagülle, Ayşegül, Elif & Çaycı, Berk, (2014). Ağ Toplumunda Sosyalleşme ve
Yabancılaşma. The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication,
Kaya, Canten, (2003). Evlilikte Mutluluğun Sırları. Manisa: Renk Yayınları.
Koçak, Yasemin, (1998). Okul-Aile İletişimi. Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Ankara: Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Koçel, Tamer, (2001). İşletme Yöneticiliği (8.Baskı). İstanbul: Beta Yayınevi.
Koerner Ascan & Fitzpatrick Mary A., (2002). Nonverbal Communication and Marital
Adjustment and Satisfaction: The Role of Decoding Relationship Relevant and
Relationship Irrelevant Affect. Communication Monographs, 69(1), 33-51.
Kotin, Joel, (2001). Eşinizi Etkileyerek Evliliğinizi Kurtarın. İstanbul: Timaş Yayınları.
Köknel, Özcan, (1986). İnsanı Anlamak. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Köknel, Özcan, (1997). İnsanı Anlamak. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Lian, Tam. C., & Geok, Lim S., (2008). A Study of Marital Conflict on Measures of
Social Support and Mental Health. Sunway Academic Journal, 5, 97-110.
Küçük, Mestan, Eriş, Ufuk, Oğuz, Tarkan, Dal, Anıl, Aydın, Hakan & Orhon, Nezih,
(2012). İletişim Bilgisi. (Eds. Nezih Orhon, Ufuk Eriş). İletişim Kavramı ve İletişim
Süreci, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2-20.
Lemeshow, Stanley, Hosmer, David W., Klar, Janelle & Lwanga Stephen K.. (2000).
Sağlık Araştırmalarında Örneklem Büyüklüğünün Yeterliliği (Çev: S. Oğuz Kayaalp).
Ankara: Hacettepe-Taş Kitapevi.
Lin, Phylis, Lan, (1994). Characteristics of a Healthy Family. Eric Institute of Education
Sciences:
Makvana, Samyak, M. (2014). Marital Adjustment among Serving and Non-Serving
Married Couples. The International Journal of Indian Psychology, 1(3), 6-14.
Meram Belediyesi, (Ağustos 2012), TR-42 Bölgesi İlçeleri Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Endeksi,
107
http://www.meram.bel.tr/contents/MERAM_BELEDIYESI_TR_52_BOLGESI_ILC
ELERI_EKONOMIK_GELISMISLIK_INDEKSI_.pdf: 16.12.2015.
Mckay, Matthew, Davis, Martha & Fanning, Patrick (2012). İletişim Becerileri (Çeviren:
Özgür Gelbal). Ankara: HYB Basım Yayım.
Meb (2007a). Gazetecilik İletişim Süreci ve Türleri (Mesleki Eğitim ve Öğretim
Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi). Ankara: Projeler Daire Başkanlığı
Merter, Feridun, (1990). Köy Ailesinde Meydana Gelen Değişmeler (2.Baskı). Ankara:
Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları.
Mısırlı, İrfan, (2004). Genel ve Teknik İletişim. Ankara: Detay Yayıncılık.
Montana, Patrick J., & Charnov, Bruce H., (1993). Management (2.Edition). New York:
Barron’s Business Review Series Inc.
Nazlı, Serap, (2001). Aile Danışmanlığı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Nihat, Nirun, (1994). Sistematik Sosyoloji Yönünden Aile Ve Kültür. Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi Yayınları.
Noller, Patricia, (1981). Gender and Marital Adjustment Level Differences in Decoding
Messages From Spouses and Strongers. Journel of Personality and Social Psychology,
41(2), 272-278.
Odabaşı, Yavuz & Oyman Mine, (2002). Pazarlama İletişimi Yönetimi. İstanbul:
Mediacat yayınları.
Özçelik, Çövener, Ç., & Aktaş, Eda, (2015). Ailede İletişimin Önemi (Eds. Sema
Kuğuoğlu ve Birsel Canan Demirbağ). Aile Temelli Sağlık Yaklaşımı. Ankara:
Akademisyen Tıp Kitabevi, 41-53.
Önder, Alev, (2003). Ailede İletişim “Konuşarak ve Dinleyerek Anlaşalım”. İstanbul:
Morpa Kültür Yayınları.
Özer, Kadir, (2000). İletişimsizlik Becerisi. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Özgüven, İbrahim. E., (2001). Ailede İletişim ve Yaşam. Ankara: Pdrem Yayınları.
Özgüven, İbrahim, E.,(2014). Evlilik ve Aile Terapisi (3.Basım). Ankara: Nobel
Yayıncılık.
Özmen-Süataç, Arzu, (2010). Evlilik Uyumunun Kişilerarası Tarz ve Öfke Açısından
Araştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi: Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
Şafak-Öztürk, Cennet & Arkar Haluk (2014). Evli Çiftlerde Evlilik Uyumu ve Cinsel
Doyum Arasındaki İlişkiler. Literatür Sempozyum, 1(3), 16-24.
Öztürk, Metin, (2004). Sosyoloji 2 Ders Notu. Ankara: MEB Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğü Açık Öğretim Lisesi Yayınları.
108
Preston, Paschal, (1989). Communication for Managers. New Jersey: Prentice-Hall,Inc.
Rahim, M., Afzalur, (2002). Toward a Theory of managing Organizational Conflict. The
İnternational Journal of Conflict Management, Vol:13(3), p:206-235.
Renfield, Robert, V., (1979). Örgütte Beşeri Münasebetler (Çev: Resan Taşçıoğlu).
Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Robbins, Stephen, P., (1978). Conflict Management and Conflict Resolution are not
synonymous. California Management Review, Vol:21(2), p:67-76.
Rogers, William, (1984). Communication in Action: Building Speech Competencies.
Canada: CBS College Publishing.
Sabatelli, Ronald, M., (1988). Measuremenet Issues in Marital Research: A Review and
Critique of Contemporary Survey Instruments. Journal of Marriage and The Family,
50, 891-915.
Sabuncuoğlu, Zeyyat , (2008). İşletmelerde Halkla İlişkiler. Bursa: Alfa-Aktüel.
Sabuncuoğlu, Zeyyat & Gümüş, Murat, (2008). Örgütlerde İletişim. İstanbul: Arıkan
Yayıncılık.
Sakmar, Elçin, (2010). The Predictive Role of Communication on the Relation ship
Satisfaction in Married İndividuals with and without Children and in Cohabiting
İndividuals: The Moderating Role of Sexual Satisfaciton. Degree of Master, The
Graduate School of Social Sciences of Middle East Technical University, Ankara.
Sardoğan, Mehmet E. & Karahan, T. Fikret, (2005). Evli Bireylere Yönelik Bir İnsan
İlişkileri Beceri Programının Evli Bireylerin Evlilik Uyum Düzeylerine Etkisi. Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 38(2). ss:89-102.
Sayın, Önal, (1990). Aile Sosyolojisi, Ailenin Toplumdaki Yeri. İzmir: Ege Üniversitesi
Basımevi.
Sayın, Önal, (1990). Aile Yazıları: Evlilik Kurumu ve İlişkileri (Der: Beylü Dikeçligil -
Ahmet Çiğdem). Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu.
Sayın, Önal, (1994). Sosyolojiye Giriş. Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir: Neşa Ofset.
Schuler, Randall S. & Jackson, Susan E., (1996). Human Resource Management
Positioning fort he 21st Century (2.Edition). West Publishing Company.
Sears, Heather A. & Galambos Nancy L., (1992). Women’s Work Conditions and Marital
Adjustment ,n Two-Earner Couples: A Structural Model. Journal of Marriage and the
Family, Vol: 54, No:4 November, p: 789-797.
109
Segrin, Chris, Hanzal, Alesia & Domschke, Tricia J., (2009). Accuracy and Bias in
Newlywed Couples’ Perceptions of Conflict Styles and The Association with Marital
Satisfaction. Communication Monographs, 76:2, 207-233.
Segrin, Chris & Floar, Jeanne, (2005). Family Communication. New Jersey: Lawrence
Erlbaum Associates.
Sezen, Lütfi, (2005). Türkiye’de Evlenme Biçimleri. Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmalar Enstitüsü Dergisi, 27, 185-195.
Sigband, Norman B., & Bell, Arthur H., (1994). Communication For Managers (6th
Edition). Ohio: South Western Publishing co.,
Sillars, Alan, Canary, Daniel J., & Tafoya, Melissa (2004). Family Communication
Processes(Ed. by: Anita L. Vangelisti). Handbook of Family Communication, New
Jersey: Lawrence Erlbaum Associates, 413-446.
Smeltzer, Larry R., & Waltman, John L., (1984). Managerial communication: A Strategic
Approach. New York: Wiley.
Spanier, Graham, B., & Lewis, Robert A. (1980). Marital Quality A review of the
Seventies. Journal of Marriage and Family, 42(4), 825-839.
Spanier, Graham B., (1976). Measuring Dyadic Adjustment: New Scales for Assessing
The Quality of Marriage and Similiar Dyads. Journal of Marriage and The Family, 38,
p: 15-28.
Szinovacz, Maximiliane, E., (1979). Marital Adjustment and Satisfaction with Marital
Decision Making. İnternational Journal of Sociology of the Family, 9, p:67-94.
Şahin, Sultan & Aral, Neriman, (2012). Aile İçi İletişim. Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi,
1(3), 55-56.
Şemin, Refia, (1964). Gençlerimizin Psiko-Pedegojik Problemleri (2.Baskı). İstanbul:
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.
Şener, Arzu & Terzioğlu Günsel, (2002). Ailede Eşler Arası Uyuma Etki Eden
Faktörlerin Araştırılması. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları,
Ankara.
Şener, Arzu & Terzioğlu Günsel, (2008). Bazı Sosyo-Ekonomik ve Demografik
Değişkenler ile İletişimin Eşler Arası Uyuma Etkisinin Araştırılması. Aile ve Toplum
Dergisi, 13(1), 7-21.
Soyyiğit, Rahime, (2002). Sanayileşmenin Türk Ailesi Üzerine Sosyal Etkileri. Yüksek
Lisans Tezi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Tarhan, Nevzat, (2008). Evlilik Psikolojisi (5.Baskı). İstanbul: Timaş Yayınları.
110
Tarhan, Nevzat, (2014). Son Sığınak Aile (21.Baskı). İstanbul: Nesil Yayın Grubu.
Tezel, Ayfer, (2006). Aile İçi İletişim. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 1(1).
Topkara, Mustafa, (2015). Kadın & Erkek: İlişkilerin Psikolojisi, İstanbul: Karma
Kitaplar.
Tuna, Yavuz, Birsen, Özgül, Erzurum, Funda, Küçük, Mestan, Çolak, Figen Ü., &
Özkoçak, Levent, (2012). İletişim (Ed. İzlem Vural). İletişim Kavramı ve İletişim
Süreci, Ankara: Pegem Yayınları, 2-23.
Tutar, Hasan & Yılmaz, M. Kemal, (2005). Genel İletişim-Kavramlar ve Modeller.
Ankara: Seçkin Yayıncılık.
Tutarel-Kışlak Şennur, (1995). Cinsiyet, Evlilik Uyumu, Depresyon ile Nedensel ve
Sorumluluk Yüklemeleri arası İlişkiler Üzerine Bir Araştırma. Doktora Tezi, Ankara:
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Tutarel-Kışlak Şennur, (1999). Evlilik Uyum Ölçeğinin (EUÖ) Güvenilirlik ve Geçerlilik
Çalışması. 3P Dergisi, 7(1), 50-57.
Tutarel-Kışlak, Şennur & Göztepe, Işıl, (2012). Duygu Dışavurumu, Empati, Depresyon
ve Evlilik Uyumu Arasındaki İlişkiler. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 3(2), ss:27-45.
Tüfekçi-Hoşgör, Elmas, (2013). Evli Çiftlerin Öfke İfade Tarzları ile Evlilik Uyumunun
İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Enstitüsü.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), (Nisan 2015), Evlenme ve Boşanma İstatistikleri
2014, Sayı:18628. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18628, Erişim
Tarihi:24.08.2015.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü (Eylül
2012), Evlenme ve Boşanma İstatistikleri Marriage and Divorce Statistics 2011, Yayın
No: 3870.
http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=11&KITAP_ID=18,
Erişim Tarihi:24.08.2015.
Türkarslan, Nesrin & Demirkan, Semra, Y., (2007). Üniversite Son Sınıf Öğrencilerinin
Evliliğin Kuruluşuna İlişkin Görüş ve Önerileri. Ankara: T.C. Başbakanlık Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yayınları.
Usluata, Ayseli, (1996). İletişim. İstanbul: İletişim Yayınları-Yeni Yüzyıl Kitaplığı.
Ülken, H. Ziya, (1943). Sosyoloji. İstanbul: Remzi Kitapevi.
111
Yalçın, Hatice, (2014). Evlilik Uyumu ile Sosyo-Demografik Özellikler Arasındaki İlişki.
Eğitim ve Öğretim Araştırmaları Dergisi-Journal of Research in Education and
Teaching, Şubat, Cilt:3, Sayı:1, Makale No:24, 250-261.
Yavuzer, Haluk, Köknel, Özcan, Kulaksızoğlu, Adnan, Ayhan, Halis, Dodurgalı,
Abdurrahman & Ekşi, Halil, (2011). Çocuk ve Ergen Eğitiminde Anne Baba Tutumları
(3.Baskı). Yaygın Anne Baba Tutumları, İstanbul: Timaş Yayınları, 11-41.
Yılmaz, A., (2001). Eşler Arasındaki Uyum: Kuramsal Yaklaşımlar ve Görgül
Çalışmalar. Aile ve Toplum Eğitim Kültür ve Araştırma Dergisi, 4, 49-59.
Yumlu, Konca, (1990). Kitle İletişim Kuramları. İzmir: Neşa.
Yüksel A. Haluk, (2011). İletişimin Tanımı ve Temel Bileşenleri Etkili İletişim (Ed:
Uğur Demiray). Ankara: Pegem Yayınları.
Zıllıoğlu, Merih, (1993). İletişim Nedir? (1.Basım). İstanbul: Cem Yayınevi.
Zıllıoğlu, Merih, (2007). İletişim Nedir?, İstanbul: Cem Yayınevi.
112
EKLER
Ek 1: Anket Formu
Anket Formu
Değerli Katılımcı,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı Halkla
İlişkiler ve Tanıtım Bilim Dalı’nda doktora öğrencisiyim. Sizlerden istediğim “Evlilik uyumu ilişkisinde
aile içi iletişimin rolü: Konya örneği” konulu tezimle ilgili çalışmaya esas olmak üzere aşağıda verilen
anket formunu ve Evlilik Uyum Ölçeğini cevaplamanızdır. Herhangi bir şekilde kimlik bilgisi ya da sizleri
tanıtıcı bir bilgi kesinlikle istenmemektedir. Yanıtlarınız içtenlikle ve eksiksiz bir şekilde vermeniz
çalışmanın objektifliği açısından son derece önemlidir.
Anlayışınız ve katkılarınız için şimdiden teşekkür ediyorum.
Şule KARADAĞ
Halka İlişkiler Uzmanı
A. SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER
1- Cinsiyetiniz nedir?
1. Kadın 2. Erkek
2- Yaşınız: ………… 3- Eşinizin Yaşı: …………………
4- Eğitim durumunuz:
1. Okur-Yazar 2. İlköğretim 3. Lise mezunu 4. Üniversite ve üstü
5- Mesleğiniz: ……………………… 6- Eşinizin Mesleği: ………………………
7- Eşinizin eğitim durumu:
1. Okur-Yazar 2. İlköğretim 3. Lise mezunu 4. Üniversite ve üstü
8- Ailenizin tipi: 1. Çekirdek Aile 2. Geniş Aile
9- Size göre gelir düzeyiniz nasıl? 1. İyi 2. Orta 3. Kötü
10- Evlenme şekliniz nedir?
1. Görücü usulü evlilik 2. Flört sonrası evlilik
11- Evlilik süreniz: ……… 13- Evlenme Yaşınız: … 14-Eşinizin Evlenme Yaşı:…
15- Çocuğunuz var mı? 1.Evet (kaç çocuğunuz var ………..) 2. Hayır (D bölümünü
boş bırakınız)
16- 16- Yaşadığınız İlçe: ………………………..
B. AİLE ve AKRABA İLİŞKİLERİ
16. Eşinizle, sizin yetiştiğiniz aile yapısı benzer mi?
1. Tamamen benzer 2. Kısmen benzer 3. Ne benzer ne benzemez 4. Hiç
benzemez
17. Kendi aileniz ile olan ilişkileriniz nasıldır? 18. Eşinizin ailesi ile ilişkileriniz
nasıldır?
1.İyi 2. Kötü 3. Ne iyi ne kötü 1.İyi 2. Kötü 3. Ne
iyi ne kötü
113
19. Aile içi problemlerinizi kendi ailenizle paylaşır mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
20. Aile içi problemlerinizi eşiniz ailesiyle paylaşır mı?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
5.Bilgim Yok
21. Aile içinde gelişen olaylara dışarıdan müdahaleler olur mu?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
22. Eşiniz aile ile ilgili kararları alırken ailesine danışır mı?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
5.Bilgim Yok
C. EŞLER ARASI İLETİŞİM
23. Bir sorununuz olduğunda eşinizle bunu paylaşır mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
24. Üzüntülü/ Sıkıntılı olduğunuzda bunu eşinizle paylaşır mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
25. Ev işlerini eşinizle paylaşır mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
26. Tartışma nedeniyle eşinizden ayrı geçirdiğiniz bir zaman oldu mu?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
27. Eşinizle tartışma sıklığınız ne kadardır?
1. Tartışmayız 2. Ara Sıra Tartıştığımız Olur 3. Sık Sık Tartışırız 4.
Sürekli Tartışırız
28. Eşinizle tartıştığınızda sorunlarınızı çözme durumunuzu belirtiniz.
1. Konuşarak sorunu çözeriz 2. Sorun hiç olmamış gibi davranırız
3. Bir süre hiç konuşmayız 4. Diğer …………………………….
29. Cinsel konulardaki problemlerinizi eşinizle rahatça konuşabilir misiniz?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
30. Aile içi genel sorumluluklar dışında eşinizle birbirinize zaman ayırır mısınız?
1. Birbirimize ayıracak vaktimiz olmaz 2. Ara sıra birbirimize vakit ayırırız
3. Sık Sık birbirimize vakit ayırırız
31. Eşiniz ne düşündüğünüz ve ne hissettiğinizle ilgilenir mi?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
32. Evde bilgisayar başında vakit geçirir misiniz ?
1. Evet (Soru 33’e geçiniz) 2. Hayır (Soru 34’e geçiniz)
33. Bilgisayar/İnternet başında geçirdiğiniz süre nedeniyle eşinizle sorun yaşar mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
34. Yaptığınız alışverişler konusunda eşinizle sorun yaşar mısınız?
114
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
D. EBEVEYNLER ve ÇOCUKLAR ARASI İLETİŞİM
35. Çocuklarınızla yeterince vakit geçirdiğinizi düşünüyor musunuz?
1. Bütün boş vakitlerimde 2. Yeterince 3. Yeterince değil
36. Eşinizin çocuklarınızla yeterince vakit geçirdiğini düşünüyor musunuz?
1. Bütün boş vakitlerinde 2. Yeterince 3. Yeterince değil
37. Çocuklarınızla gün sonu değerlendirmesi yapar mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
38. Çocuğunuzdaki psikolojik değişiklikleri fark eder misiniz?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
39. Çocuğunuza sözlü şiddet(Bağırma, yüksek sesle konuşma vs.) uygular mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
40. Çocuğunuza fiziksel şiddet(Vurma, hafifçe dokunma vs.) uygular mısınız?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
41. Eşiniz çocuklarınıza sözlü(Bağırma, yüksek sesle konuşma vs.) şiddet uygular mı?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
42. Eşiniz çocuklarınıza fiziksel şiddet(Vurma, hafifçe dokunma vs.) uygular mı?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
43. Çocuğunuz bir problemi olduğunda sizinle kolayca paylaşabilir mi?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
44. Aile olarak televizyon başında çok vakit geçirir misiniz?
1. Her zaman 2. Zaman zaman 3. Nadiren 4. Hiçbir zaman
115
Ek 2: Evlilik Uyum Ölçeği (EUÖ) *
1. Aşağıdaki ölçek kutuları içinde her şeyi ile şimdiki evliliğinizin mutluluk derecesini en iyi
temsil ettiğine inandığınız noktayı daire içine alınız. Ortadaki mutlu sözcüğü üzerindeki nokta,
çoğu kişinin evlilikten duyduğu mutluluk derecesini temsil eder ve ölçek kademeli olarak sol
ucunda evliliği çok mutsuz olan azınlığı, sağ ucunda ise evliliği çok mutlu olan küçük bir azınlığı
temsil etmektedir.
*
Çok mutsuz
* * *
Mutlu
* * *
Çok Mutlu
2–9. Aşağıdaki maddelerde verilen konulara ilişkin olarak, siz ve eşiniz arasındaki anlaşma ya da
anlaşmazlık derecesini yaklaşık olarak belirtiniz. Lütfen her maddeyi değerlendiriniz.
Her Zaman
Anlaşırız
Hemen
Her
Zaman
Anlaşırız
Arasıra
Anlaşama
dı-ğımız
Olur
Sıklıkla
Anlaşma
yız
Hemen
Her
Zaman
Anlaşama
yız
Her Zaman
Anlaşamayız
2. Aile Bütçesini
İdare etme
3. Boş zaman
Etkinlikleri
4. Duyguların
ifadesi
5. Arkadaşlar
6. Cinsel ilişkiler
7. Toplumsal
kurallara uyma
(doğru, iyi veya
uygun davranış)
8. Yaşam felsefesi
9. Eşin
akrabalarıyla
Anlaşma
10–15. Lütfen evliliğinizi en iyi ifade ettiğine inandığınız bir cevabı seçiniz ve seçtiğiniz
cevabın başında yer alan parantez içine x işareti koyunuz.
116
10. Ortaya çıkan uyumsuzluklar genellikle:
( ) erkeğin susması ile
( ) kadının susması ile
( ) karşılıklı anlaşmaya varılarak
Sonuçlanır.
11. Ev dışı etkinliklerinizin ne kadarını eşinizle birlikte yaparsınız?
( ) hepsini
( ) bazılarını
( ) çok azını
( ) hiçbirini
12. Boş zamanlarınızda genellikle aşağıdakilerden hangisini tercih edersiniz?
( ) dışarıda bir şeyler yapmayı
( ) evde oturmayı
Eşiniz genellikle aşağıdakilerden hangisini tercih eder?
( ) dışarıda bir şeyler yapmayı
( ) evde oturmayı
13. Hiç evlenmemiş olmayı istediğiniz olur mu?
( ) sık sık
( ) arada sırada
( ) çok seyrek
( ) hiçbir zaman
14. Hayatınızı yeniden yaşayabilseydiniz,
( ) aynı kişiyle evlenirdiniz
( ) farklı bir kişiyle evlenirdiniz
( ) hiç evlenmezdiniz
15. Eşinize güvenir, sırlarınızı ona açar mısınız?
( ) hemen hemen hiçbir zaman
( ) nadiren
( ) çoğu konularda
( ) her konuda
* Tutarel-Kışlak Şennur(1999), Evlilik Uyum Ölçeğinin(EUÖ) Güvenilirlik ve
Geçerlilik Çalışması, 3P Dergisi, 7(1), 50-57.
117
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Özgeçmiş
Adı Soyadı: Şule KARADAĞ
Doğum Yeri: Ordu
Doğum Tarihi: 05.11.1979
Medeni Durumu: Bekar
Öğrenim Durumu
Derece: Okulun Adı: Program Yer Yıl
İlköğretim: Atatürk İlkokulu Ordu 1990
Ortaöğretim Ordu İmam Hatip Lisesi Ordu 1993
Lise: Ordu Lisesi Ordu 1996
Lisans: Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler
ve Tanıtım Konya 2001
Yüksek Lisans: Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler
ve Tanıtım Konya 2008
Doktora: Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler
ve Tanıtım Konya
Becerileri: İngilizce (İyi Seviye)
Office Programları, Adobe Photoshop, Coreldraw
İlgi Alanları: Farklı Kültürler, Seyahat, Araştırma,
İş Deneyimi Kurum Adı Yıl
Grafiker Sembol Ambalaj Sanayi 2000-2003
Özel Kalem Md. Tüzel Bir Kuruluş 2003-2008
Anketör Türkiye İstatistik Kurumu 2009-2012
Uzman Necmetin Erbakan Üniversitesi 2012-
Aldığı Ödüller
Hakkımda Bilgi
Almak için
Önerebileceğim
Şahıslar
Tel: 0533 241 89 34
Adres: Beyhekim Mah. Gürbulut Sok. No:31 Selçuklu/KONYA
İmza
118