İstanbul gözlemevi

29
1 İstanbul Gözlemevi 1 Yavuz Unat * 16. yüzyılın ikinci yarısında, III. Murat döneminde İstanbul‟da Tophane sırtlarında 16. yüzyılda Takîyüddîn tarafından İstanbul'da kurulan gözlemevinin Osmanlı bilim tarihinde önemli bir yeri vardır. Takîyüddîn, 16. yüzyıl Osmanlı biliminin en önemli bilginlerindendir. 1521 yılında Şam'da doğmuş, Mısır ve Şam'da çeşitli bilim adamlarından hadis, tefsir ve fıkıh gibi konularda dersler almıştır. Takîyüddîn babasıyla İstanbul‟a ilk gelişlerinde bazı önemli bilimsel toplantılara katılmıştı. Bu toplantılara katılanlar arasında Semerkand Gözlemevi‟nin kurucularından Kutbettin Efendi ve oğlu Muhammet Efendi de bulunmaktaydı. Bu kişiler Takîyüddîn‟in astronomiye meraklı olduğunu görerek onu bu mesleğe doğru yönlendirmeye gayret etmişler ve Kutbettin Efendi, Ali Kuşçu‟dan devraldığı ve muhtemelen Semerkand kütüphanelerine ait olan matematik ve astronomi ile ilgili bütün kitapları kendisine teslim etmiştir (960/1553). Böylece Takîyüddîn ilk bilgilerini buradan almış ve önemli matematik ve astronomi eserlerini inceleme fırsat bulmuştur. Takîyüddîn, ekonomik nedenlerden dolayı yargı yolunu seçip Mısır‟a giderek yargı görevinde bulunduktan sonra tekrar İstanbul'a gelmiş ve artık buradan ayrılamamıştır. İstanbul Gözlemevi'nin Kuruluşu Takîyüddîn İstanbul‟da bir gözlemevi kurmayı arzu etmekteydi. İstanbul‟a gelir gelmez bu arzusunu gerçekleştirmek üzere dönemin önemli bilginleriyle temasa geçti. 1571‟de Müneccimbaşı Mustafa Çelebi ölünce yerine Müneccimbaşılığa (baş astrolog) atandı. Vezir 1 Türkler, Cilt 11, Yeni Türkiye Yayınları, Editörler: Hasan Celâl Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara 2002, s. 277288. * Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı Yardımcı Doçenti. Resim 1 İstanbul Gözlemevi ve Çalışanları

Upload: kastamonu

Post on 17-Jan-2023

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

İstanbul Gözlemevi1

Yavuz Unat*

16. yüzyılın ikinci yarısında, III. Murat döneminde İstanbul‟da Tophane sırtlarında 16.

yüzyılda Takîyüddîn tarafından İstanbul'da kurulan gözlemevinin Osmanlı bilim tarihinde

önemli bir yeri vardır.

Takîyüddîn, 16. yüzyıl Osmanlı biliminin en

önemli bilginlerindendir. 1521 yılında Şam'da

doğmuş, Mısır ve Şam'da çeşitli bilim adamlarından

hadis, tefsir ve fıkıh gibi konularda dersler almıştır.

Takîyüddîn babasıyla İstanbul‟a ilk gelişlerinde

bazı önemli bilimsel toplantılara katılmıştı. Bu

toplantılara katılanlar arasında Semerkand

Gözlemevi‟nin kurucularından Kutbettin Efendi ve

oğlu Muhammet Efendi de bulunmaktaydı. Bu kişiler

Takîyüddîn‟in astronomiye meraklı olduğunu görerek

onu bu mesleğe doğru yönlendirmeye gayret etmişler

ve Kutbettin Efendi, Ali Kuşçu‟dan devraldığı ve

muhtemelen Semerkand kütüphanelerine ait olan

matematik ve astronomi ile ilgili bütün kitapları

kendisine teslim etmiştir (960/1553). Böylece

Takîyüddîn ilk bilgilerini buradan almış ve önemli

matematik ve astronomi eserlerini inceleme fırsat

bulmuştur. Takîyüddîn, ekonomik nedenlerden dolayı

yargı yolunu seçip Mısır‟a giderek yargı görevinde bulunduktan sonra tekrar İstanbul'a gelmiş

ve artık buradan ayrılamamıştır.

İstanbul Gözlemevi'nin Kuruluşu

Takîyüddîn İstanbul‟da bir gözlemevi kurmayı arzu etmekteydi. İstanbul‟a gelir gelmez

bu arzusunu gerçekleştirmek üzere dönemin önemli bilginleriyle temasa geçti. 1571‟de

Müneccimbaşı Mustafa Çelebi ölünce yerine Müneccimbaşılığa (baş astrolog) atandı. Vezir

1 Türkler, Cilt 11, Yeni Türkiye Yayınları, Editörler: Hasan Celâl Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Ankara

2002, s. 277–288. * Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı Yardımcı

Doçenti.

Resim 1

İstanbul Gözlemevi ve Çalışanları

2

Sokullu Mehmet Paşa ve Takîyüddîn‟i himayesi altına alan Hoca Saadettin, Takîyüddîn‟in

gözlemevi kurma isteği ile ilgilendiler ve onu desteklediler. Bunun üzerine Takîyüddîn,

kullanılan Uluğ Bey Zîc‟inin gününü doldurduğunu, günün ihtiyaçlarına uygun olmadığını ve

yeni gözlemler ışığı altında yeni tablolar oluşturulmasının gerekliliğini açıklayan bir layiha

hazırladı. Bu raporla birlikte Padişahın huzuruna çıkan Hoca Saadettin ve Sokullu Mehmet

Paşa, III. Murad‟ı Takîyüddîn‟in yönetimi altında bir gözlemevi kurulması konusunda ikna

ettiler ve Takîyüddîn Padişah tarafından Padişahın adıyla anılacak bir zîc hazırlamakla

görevlendirildi (1575). Takîyüddîn bu olayı şöyle ifade etmektedir;

“Ondan sonra Padişah sarayının eşiğine yüz sürüldüğünde, Mehmet Paşa, bendelerini,

Padişah‟ın yüce ismiyle anılacak yeni bir zîc düzenlemekle görevlendirip ulu Hakan

tarafından verilen yüce emri gösterince, sözü edilen husus, mutlak bir şeref ve belki Hakk‟ın

mutlak bir lütfu sayılıp Mısır diyarında bulunan emlâk ile mal ve mülk kaynaklarından

tamamen feragat etmeye ve Devlet adına söz konusu hizmeti gerçekleştirmeye...”2

Gözlemevini kuruluş tarihi hakkında uyuşmazlıklar vardır. Atâi, Zeyl-i Şakaik-i Atâî adlı

eserinde gözlemevinin kuruluş tarihini 987 (1579) olarak vermekle birlikte bu tarihin yanlış

olduğu konusunda bilim tarihçileri hemfikirdirler. Çeşitli Osmanlı kaynaklarında da aynı tarih

verilmektedir. Prof. Dr. Sevim Tekeli, Atâi‟nin bir tarih hatası yapmış olduğundan söz

etmektedir. Zira Atâi, gözlemevinin kuruluşunu Sultan Murad‟ın saltanat başlarına rastladığını

bildirmekte, ancak gözlemevinin kuruluşu için verdiği tarihle bu sözü birbirini

tutmamaktadır.3

Gerçekte gözlemevinin kuruluş tarihi bu tarihten daha eskilere gitmektedir. Onuncu Asr-

ı Hicrîde İstanbul Hayatı adlı eserinde Ahmed Refik, 12 Safer 986 (20 Nisan 1578) tarihli bir

fermandan bahseder. Bu ferman şöyledir:

“İstanbul kadısına hüküm ki, müteveffa Lütfullah‟ın vakfı olan müneccim kitapları

mahmiyey-i mezburade Mimar Sinan mahallesinin imamı ve müezzini ellerinde olduğu

ilâmolunmağın alınıp rasathaneye verilmek emredüp buyurdum ki, vadıkta tehir etmeyüp

müteveffay-i mezbûrun nücumuna ve ilm-i heyete ve hendeseye müteallik olan kitapları eğer

mezkûrun ellerindedir ve eğer ahardadır her kimde ise getirip dahi bilfiil rasad hizmetinde

bulunan Mevlânâ Takîyüddîn‟e cümlesin teslim ettiresin fî 12 Safer 986.”4

Buradan anlaşıldığına göre, gözlemevi 1578‟de faaliyette olmalıdır.

2 Fatin Gökmen, “Tarihî .Muhâsebe”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1341, s. 4.

3 Sevim Tekeli, “Nasirüddin, Takiydüddin ve Tycho Brahe‟nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi”, Ankara

Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVI, Sayı 3-4, Ankara 1958, s. 311. 4 Ahmed Refik, Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, İstanbul 1333, s. 53.

3

Gerlah, Türkisches Tagesbuch adlı hatıratında, gözlemevi aletlerinin yapılışının 1577‟de

başladığını bildirir. Tarih-i Ebu‟l-Faruk‟tan öğrendiğimize göreyse, gözlemevi 1577 kuyruklu

yıldızı ve 1578 veba salgınından önce kurulmuş olmalıdır.5

Yine, 26 Safer 983 (6 Haziran 1575) tarihli belgeden gözlemevinin 1575‟de kurulmuş,

ancak inşa faaliyetlerinin henüz tamamlanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu belgede,

gözlemevi binasının yeterli sayıda odalara sahip olmadığı ve yeni odaların eklenmesi gerektiği

yazılıdır.6

Alâüddin Mansur‟un şiirlerinde gözlemevinin faaliyetlerinin 985 (1577) yılında

başladığı anlaşılmaktadır. Alâüddin Mansur, şiirinin 106. beytinde şöyle der;

“Gerek ilk önemde ve gerekse geri plândaki bütün hazırlıklariyle,

Takîyüddîn, rasatlarına dokuz yüz seksen beş yılında7 başladı.”

8

O halde, gözlemevinin inşası ve aletlerin yapımı 1577‟de bitmiş ve tam tempoyla

çalışmalar aynı yıl (1577) başlamış olmalıdır.

Kaynaklara göre gözlemevinin kurulması için hükümetin tahsis ettiği masraf on bin

altındır. Bu o dönemde büyük bir miktardır; ancak Merâga ve Semerkand gözlemevlerinin

masrafları göz önüne alındığında oldukça düşüktür. Takîyüddîn‟e bu iş için senelik üç bin altın

tahsis edilmiş olduğunu da belirtmek gerekir.

Gözlemevinin yerleşim yeri için İstanbul‟da Avrupa yakasında bulunan yüksek bir yer

olan Tophane sırtlarındaki bir bölge seçilir. Fatin Gökmen, bu yerin neresi olduğunun

bilinmediğini, gözlemevinin Galata Saray Mektebi‟nin bulunduğu mevki civarında olmasının

muhtemel olduğunu söyler.9 Gözlemevinin yeri, kimi kaynaklara göre Galata kulesinde ve

Galata Sarayı'ndadır. Atâi‟ye göre ise Galata Dağı'nın tepesindedir. Gerlah, gözlemevinin

yerinin Beyoğlu‟nda Andreas Gritt‟in evinin yakınında olduğunu söyler. Ancak bu konuda en

doğru bilgi Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye‟de yer almaktadır. Buna göre gözlemevi

Galata‟da Tophane‟de kurulmuştur.10

5 Tekeli, 1958, s. 311.

6 Başbakanlık Arşivi, Mühimme Defteri, nr. 40, s. 60; İsmet Miroğlu, “İstanbul Rasathanesine Âit Belgeler,” s.

80. 7 1577.

8 Aydın Sayılı, “Alâüddin Mansur‟un İstanbul Rasathanesi Hakkındaki Şiirleri”, Belleten, Cilt 20, Ankara 1956,

s. 466. 9Fatin Gökmen, “Tarihî Muhâsebe”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1341, s. 4.

10 Tekeli, 1958, s. 312.

4

Gözlemevinin Yıkılışı

Gözlemevinin ömrü kısa sürmüş ve Ocak 1580‟de yıktırılmıştır. 1577 senesinin Kasım

ayında, İstanbul semalarında ünlü 1577 kuyruklu yıldızı gözlemlenmiştir. Takîyüddîn

kuyruklu yıldız gözlemi vesilesiyle Sultan Murad‟a ait kehanetlerde bulunmuş ve bu olayı iyi

haberler müjdeleyicisi olarak yorumlayarak İranlılara karşı Türk kuvvetlerinin başarılı

olacağını söylemiştir.11

Ancak, bu gözlemin ardından İstanbul‟da 1578'de bir veba salgını baş göstermiştir. Veba

salgınıyla birlikte gözlemevine karşı olumsuz bir tavır oluşmaya başlamış ve saraydakiler bu

fırsattan yararlanarak, bir gözlemevinin kurulduğu her yerde felâketlerin birbirini kovaladığını,

Uluğ Bey'in ölümünü de örnek göstererek kanıtlamaya çalışmışlardır. Devrin Şeyhülislamı

Ahmed Şemseddin Efendi Padişah‟a bir rapor sunmuş ve bu raporunda gözlem yapmanın

uğursuz, feleklerin esrar perdesine küstahça öğrenmeye cüret edenin akıbetinin mahrum

olduğunu, ve eğer bir memlekette zîc hazırlanacak olursa o memleket mamur iken harap ve

devletin binaları deprem ile toprak olacağını bildirmiştir. Bunun üzerine Kaptan-ı Deryâ Kılıç

Ali Paşa‟ya bir Hatt-ı Hümayun gönderilmiş, Kılıç Ali Paşa Güneş‟in gölgesinin yüksekliği ve

yıldızların gözlemlenmesi için hazırlanan halatı kesmiş, derin kuyuyu taş ile doldurmuş ve

gözlemevini yıkmıştır.12

Muhtemelen Takîyüddîn, Hoca Saadettin Efendi sayesinde hayatını

kurtarmış ve iki sene sonra da vefat etmiştir.

Tarih-i Ebu‟l-Faruk‟ta gözlemevinin yıkılışı şu şekilde aktarılmaktadır;

“Biraz evvel kuyruklu yıldız çıkmış idi. 986‟da (1578) vebâ zuhur etti. Pek çok adam

kırıldı. Mihrimah Sultan, Şeyhülislam Hamid Efendi ve Piyâle Paşa bunların meyanında idi.

Halkta şikayet çoğaldı. Saraydaki mühtediler bundan istifade ettiler. Hoca Saadettin

Efendi‟nin delaleti ile Tophâne‟de bir rasathane kurulmuş idi. Padişahın da nücuma meyl ve

merakı vardı. Gündüz bile ecram-ı semaviyenin seyrinde medar olmak üzere derin kuyu içine

aletler yerleştirilmiş idi. İlm-i nücuma vukufda teferrüd eden Takîyüddîn Efendi‟yi Mısır‟dan

celb ettiler. 3000 altın senevi tahsisat ile rasathaneye müdür oldu. Bir Yahudi müneccimini de

muavin verdiler. Mühtediler bu rasathaneyi vesile-i tezvir ittihaz ettiler. Her nerede böyle bir

rasathane inşa olundu ise neticesinde felaket vaki olduğunu güya emsâl-i tarihiyye ile ispat

etmeye kalkıştılar. Kuyruklu yıldızın, vebânın bunun mukaddimatı olduğunu iddia ettiler.

Padişah korktu. Rasathanenin yıkılıp mahvedilmesini emretti. Rasathane Saadettin Efendi ile

padişahın arzu ve tensibleri semeresi idi. Aleyhinde sarayda çevrilen entrikaya hedef dahi

11

Aydın Sayılı, Obsevatory in Islam, Ankara 1988, s. 290. 12

Atâi, Zeyl-i Şakaik-i Atâi, İstanbul 1268, Cilt I, s. 286.

5

Saadettin Saadettin Efendi idi. Çünkü bu ağalar ile kalfalar, belki daha büyük harem-i

hümayun erkânı Saadettin Hoca‟nın padişah üzerinde icra ettiği nüfuzu çekemiyorlardı. Lakin

Saadettin Hoca‟nın aleyhinde çevrilen bu dolap dahi akibet Sokullu‟nun aleyhine döndü...”13

Gözlemevinin Yapısı

Gözlemevinin büyüklüğü konusunda tam bir bilgimiz yoktur. Ancak İstanbul

Gözlemevi, astronomlar ve idari personel için çalışma odaları ve kalacağı yerler içeren özenle

yapılmış bir bina idi. Ayrıca bir de kütüphanesi bulunmaktaydı. Bu kütüphanede, yakın

zamanlarda ölen bir kişinin özel koleksiyonu yer almaktaydı.

Kaynaklara göre binanın yanında “Küçük Gözlemevi” olarak adlandırılan bir bina daha

bulunmaktadır. Muhtemelen bu bina, taşınabilen gözlem araçlarının toplandığı bir yerdi.

Resim 1‟de bu küçük yapı ve içinde çalışanları görülmektedir. Yapı, üzerinde kiremitli

çatısıyla tek bir odadan ibarettir. Resmin sağ tarafında, içerisinde kitaplar bulunan raflı bir

kitaplık yer almaktadır. Bunun önünde, üzerinde çeşitli astronomik aletlerin bulunduğu uzun

bir masa vardır. Resimde on altı kişi görülmektedir. Sol tarafta bir kişi, üzerinde bir kumpasın

bulunduğu bir masa yanında, kağıt üzerine bir şeyler çizmektedir. Diğerleri ise, çeşitli

aletlerle astronomik çalışmalar yapmaktadırlar. Resimde görülen astronomik araçlar arasında

kuadrant ve usturlab bulunmaktadır.

Kimi kaynaklara göre Gözlemevi‟nin bir de gözlem kuyusu (ya da gözlem kulesi)

bulunmaktadır. Gerlach‟a göre gözlemevi inşa edilirken Galata üzerinde Venedikli Andreas

Gritt‟in evinin bulunduğu civarda bir kule ve onun altına birkaç kulaç derinliğinde bir kuyu

kazılmıştır.14

Yine Evliya Çelebi Tophane sırtlarında Sansonhane yakınlarında, Ali Kuşçu

tarafından bir “müneccim kuyusu” kazıldığını ve bu kuyunun IV. Murad zamanında Müftü

Yahya Efendi‟nin fetvasıyla doldurulduğunu anlatır.15

Gerçekte müneccim kuyusu meselesi

halk arasında bir efsane olarak yaşamış ve zamanla en meşhur astronom olarak Ali Kuşçu

bilindiği için Ali Kuşçu‟ya mal edilmiştir.16

İstanbul Gözlemevi‟nde böyle bir kuyu yoktur.

Ancak şunu da söylemek gerekir ki, böyle bir kuyu Takîyüddîn tarafından Kahire‟de iken

13

Ekmeleddin İhsanoğlu‟ndan naklen; (bkz., Ekmeleddin İhsanoğlu, Büyük Cihad‟dan Frenk Fodulluğuna,

İstanbul 1996, s. 111-112.) 14

J. H. Mordtmann, “Das Observatorium des Taqi al Dîn zu Pera”, Der Islam, Cilt 13, s. 90-91. 15

Evliya Çelebi, Seyahatname, Cilt I, s. 443. 16

Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1982, s. 106-107, 108; Tekeli, 1958, s. 312.

6

kullanılmıştır. Onun Kahire‟de gözlem amacıyla kullandığı bu kuyu yaklaşık 25-35 metre

derinliğindeydi ve kuyuya inmek için bir de merdiven bulunmaktaydı.17

Gözlemevinde Çalışan Personel

Elimizdeki mevcut bilgilere dayanarak gözlemevinde çalışan personel sayını tespit

etmek olanaksızdır. Ancak bazı belgelerde, burada çalışan kişilerin adları ve görevleri yer

almaktadır. Tarih-i Ebu‟l-Faruk‟ta, Takîyüddîn‟in yanında Yahudi bir müneccimin görev

aldığı yazılıdır. Yine İsmet Miroğlu‟nun Başbakanlık Arşivi‟nde bulduğu belgeler bu konuya

açıklık getirmektedir. 9 Ağustos 1579 tarihli bir belgede şunlar yazmaktadır:

“Rasadhanede beş akçe ile halife olan Alyon adındaki nâm zimmi mürd olub yeri

mahlûl olmağın Yani nâm zimmi üstad dülger olub muhildir deyu bildirmeğin beş akçe ile

duyuruldu.”18

Şehinşâhnâme‟den öğrendiğimize göre, gözlemevinde Takîyüddîn ile birlikte on beş

kişi çalışmaktaydı. Bunlar arasında ikinci rasıd, üçüncü rasıd, kâtip ve rasıdlara hizmet eden

bir kişi de yer almaktadır.19

Buradan alınan resimden gözlemevinin çalışanları net bir biçimde

görülmektedir (Resim1). Resmin en üst kısmında altı kişi bulunmaktadır. Sağda iki kişi bir

usturlabı incelemektedir. Bunlardan sağdaki Takîyüddîn‟dir. Takîyüddîn‟in arkasında bulunan

ve el pençe divan duran kişi muhtemelen müstahdemlerden biridir. Diğer üç kişiden en sağda

olanı, rub‟u tahtasıyla irtifa (yükseklik) almakta, ortadaki önündeki kağıda pergelle bir şeyler

çizmekte, solda olanı ise iki delikli araç ile gözlem yapmaktadır. Resmin ortasında beş kişi

bulunmaktadır. Soldan itibaren sırasıyla, iki gözlemci uzun, dereceli bir sehpayı tanzim

etmekte, ortadaki bir şeyler kaydetmekte, dördüncüsü rub‟u tahtasını incelemekte, sonuncusu

ise elindeki bir kitabı okumaktadır. Resmin ön tarafında ise beş kişi görünmektedir. Soldaki

üç kişiden ikisinin önlerinde bir yazı masası bulunmakta, ayakta duran üçüncüsü ise bir kitap

okumaktadır. Dördüncü kişi bir Yerküre yakında bulunmaktadır. Yerkürede, Asya, Afrika ve

Avrupa görünmektedir. En sağda olanı ise elinde bir cetvel tutmaktadır.20

17

Observatory in Islam, s. 294; Aydın Sayılı, “The Observatory Well”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-

Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XI, Sayı 1, Ankara 1953, s. 151-152. 18

Miroğlu, s. 81; Muammer Dizer, “Osmanlıda Rasathaneler”, Fatihten Günümüze Astronomi, Prof. Dr. Nüzhet

Gökdoğan Sempozyumu, 7 Ekim 1993, İstanbul 1994, 1994, s.38. 19

Süheyl Ünver, İstanbul Rasathanesi, Ankara 1969, s. 43, 49. 20

Obsevatory in Islam, s. 295.

7

Takîyüddîn, burada çalışmış olan Yahudi bir astronomdan da süz eder. Bu kişi

Salonica‟da doğmuş olan Dâvud el-Riyâzî‟dir.21

Takîyüddîn‟den öğrendiğimize göre 985

(1577/1578) yılında olan ancak havanın bulutlu olması nedeniyle İstanbul‟dan

gözlemlenemeyen bir tutulmayla ilgili olarak ondan bilgi almıştır. Dâvud el-Riyâzî,

muhtemelen 1577-1578 yılında (ya da bu yıllardan sonra) gözlemevinin kadrosuna dahil

olmuştur.22

Sayılı, birkaç Avrupalı kaynağın, Takîyüddîn aleyhinde bir tutum sergileyerek

Dâvud el-Riyâzî‟nin gözlemevinin gizli yöneticisi olduğu gibi yanlış bir tutum içerisine

girdiklerini söyler.23

Dâvud el-Riyâzî hakkındaki bilgiler üç kaynağa dayanmaktadır. Bunlardan ilki,

Takîyüddîn‟in Sidret el-Müntehâ‟sı, diğeri de el-Hafâcî olarak tanınan Ahmed b. Muhammed

İbn „Ömer‟in (ölümü 1659) Habâya el-Zevâyâ ve Reyhânet el-Elibbâ‟sıdır. Sidret el-

Müntehâ‟da Takîyüddîn, üç Güneş tutulması gözleminden bahsederken üçüncü tutulmanın

bulutlar nedeniyle gözlemlenemediğinden ve bu nedenle de Kahire‟deki arkadaşları ile

Selânik‟te bulunan Dâvud el-Riyâzî‟den bilgi aldığını söyler. Habâya el-Zevâyâ‟da el-Hafâcî,

Selânik‟te Koca Dâvud olarak tanınan Yahudi bir hahamla görüştüğünü ve ondan dersler

aldığını bildirir. Reyhânet el-Elibbâ adlı kitabında ise el-Hafâcî, İstanbul‟da pek çok değerli

hocalarla dolu olduğundan bahseder ve bunların arasında da el-Hibr Dâvud‟un adını verir.

Ona göre el-Hibr Dâvud ya da Koca Davud, zamanında benzeri görülmeyen bir şahsiyettir.

Ancak Habâya el-Zevâyâ‟da el-Hafâcî‟nin yazdığına göre, Takîyüddîn kendisine, Koca

Dâvud‟un Almagest‟i iyi bilmediğini söylemiştir. Yine El-Hafâcî‟nin bu eserinden,

Takîyüddîn ile Koca Dâvud arasında bir anlaşmazlık bulunduğunu öğrenmekteyiz.

Gözlemevi’nde Kullanılan Araçlar

Bu gözlemevinde 16. yüzyılın en mükemmel gözlem araçları inşa edilmiştir. Yapılan

araştırmalar bu gözlemevinde inşa edilen gözlem araçları ile Tycho Brahe‟nin (1546-1601)

Danimarka kralı Frederic II‟nin himayesinde Hven‟de 1576 yılında inşasına başlanan

gözlemevindeki gözlem araçları arasında tam bir paralelizm olduğunu göstermiştir.24

21

16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın başlarında Selânik‟te yaşamış Yahudi asıllı bilim adamıdır.El-Hibr

Dâvud (Haham Dâvud) ve Koca Dâvud adlarıyla da tanınır (Ayrıntılı bilgi için bkz., İhsanoğlu, 1996, s. 106-

107.) 22

Observatory in Islam, s. 297. 23

Observatory in Islam, s. 297. 24

Prof. Dr. Sevim Tekeli, doktora tezinde Takîyüddîn‟in ve Tycho Brahe‟nin kullandığı gözlem araçlarını

karşılaştırmış ve “Nasirüddin, Takiydüddin ve Tycho Brahe‟nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi” adıyla

yayımlamıştır (Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVI, Sayı 3-4, Ankara 1958,

s. 301-393).

8

Takîyüddîn İstanbul Gözlemevi'nde önemli gözlem aletleri yapmış ve kullanmıştır.

Gözlemevinde kullanılan bu aletlere ilişkin üç önemli kaynak vardır:

1. Meçhul bir yazar tarafından kaleme alınan ve İstanbul Gözlemevi‟nin aletlerinin

tasvirini veren „Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye25

adlı risâle.26

2. Takîyüddîn‟in Sidret el-Müntehâ27

adlı eseri.28

3. Alâüddin Mansur‟un İstanbul Gözlemevi hakkındaki şiirleri (Şehinşâhnâme).29

Ayrıca, Sayın Prof. Dr. Sevim Tekeli, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya

Fakültesi‟nde 1956 yılında Nasirüddin, Takiyüddin ve Tycho Brahe‟nin Rasat Aletlerinin

Mukayesesi adıyla Doktora tezini vermiş ve bu tezin önemli bir bölümünü yayımlamıştır.30

Bu kaynaklara göre İstanbul Gözlemevi‟nde şu araçlar kullanılmıştır:

1. Zât el-Halâk (Halkalı Araç, Armillary Sphere);

2. Zât el-Şu‟beteyn (Cetvelli Araç, Turquetum);

3. Zât el-Sakbeteyn (İki Delikli Araç, Dioptra);

4. Duvar Kadranı (Libne, Mural Quadrant);

5. İtidal Halkası (Halka el-Üstüva, Ekinoktial Armil);

6. Zât el-Evtar (Kirişli Araç);

7. Zât el-Semt ve‟l-İrtifâ (Azimut Yarım Halkası, Azimuthal Semicircle);

25

Kimin tarafından kaleme alındığı bilinmeyen bu risâlenin yazım tarihi de kesin olarak belli değildir. Bu

risâleyi çeviren ve yayımlayan Sayın Prof. Dr. Sevim Tekeli, risâlenin yazım tarihinin muhtemelen 1575-1577

olabileceğini söyler (bkz. Sevim Tekeli, “Meçhul Bir Yazarın İstanbul Rasathanesinin Âletlerinin Tasvirini

veren „Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi”, Araştırma, Sayı 1, Ankara 1963, s. 73). 26

Bu risâle, Sayın Prof. Dr. Sevim Tekeli tarafından “Meçhul Bir Yazarın İstanbul Rasathanesinin Âletlerinin

Tasvirini veren „Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi” adıyla yayımlanmıştır (Bkz. Araştırma,

Sayı 1, Ankara 1963, s. 71-122). 27

Bu eserin de yazım tarihi kesin olarak belli değildir. Kaynaklara göre 1577 ya da 1578‟den önce tamamlanmış

olması mümkün değil gibi görünmektedir. Diğer taraftan 1580‟de tamamlanan Takîyüddîn‟in diğer zîci Teshîl Zîc

el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye‟den önce yazılmış olduğu düşünülürse, bu eser 1577 (veya 1578) ve 1580 tarihleri

arasında yazılmış olmalıdır. 28

Sidret el-Müntehâ‟nın İstanbul Gözlemevi‟nde kullanılan aletlerinin anlatıldığı kısım, Sayın Prof. Dr. Sevim

Tekeli tarafından “Takiyüddin‟in Sidret ül-Müntehâ‟sında Aletler Bahsi” adıyla yayımlanmıştır (Bkz. Belleten,

Cilt 25, Ankara 1961, s. 213-238). 29

Şehinşâhnâme adını taşıyan Alâüddin Mansur‟un Farsça olarak kaleme almış olduğu bu eser 28 Ekim 1581‟de

tamamlanmıştır. Alâüddin Mansur‟un İstanbul Gözlemevi hakkındaki şiirleri, Sayın Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı

tarafından “Alâüddin Mansur‟un İstanbul Rasathanesi Hakkındaki Şiirleri” adıyla yayımlanmıştır (Bkz. Belleten,

Cilt 20, Ankara 1956, s. 411-484). 30

Sevim Tekeli, Nasirüddin, Takîyüddîn ve Tycho Brahe‟nin Rasat Aletlerinin Mukayesesi, Ankara 1958, s. 301-

393.

9

8. Rub-ı Mıstara (Tahta Kadran, Cetvelli

Kadran, Rub-ı Deffe);

9. Müşebbehe bi‟l Monâtık

10. Zât el-Ceyb

11. Saatler

12. Sindî Cetveli

1. Zât el-Halâk (Halkalı Araç, Armillary

Sphere)

Gök cisimlerinin enlem ve boylamlarının

bulunmasında kullanılan bu alet yüzyıllarca

gözlemevlerinin en belli başlı aleti olmuştur; ilk

tasviri, “Usturlab” adı ile Batlamyus‟un (M.S. 150 yılları) Almagest adlı kitabında verilir.

Batlamyus‟un bu aleti altı halkadan oluşur (Şekil 1).

1. Ekliptik halkası (A).

2. Kutuplar halkası (B).

3. Büyük boylam halkası (C).

4. Küçük boylam halkası (D).

5. Enlem halkası (E).

6. Meridyen halkası (F).

Ekliptik halkası Güneş‟in üzerinde dolandığı daire, yani Güneş‟in yörüngesidir.

Kutuplar halkası ekliptiğe diktir ve ekliptiğin kutupları istikametinde, içbükey ve dışbükey

kısımlarından çıkıntı yapacak şekilde eksenle tespit edilir. Bu eksenin dış kısmında büyük

boylam halkası, iç kısmına da küçük boylam halkası takılır. Böylece bu iki halka, ekliptiğin

kutupları üzerinde ve boylam istikametinde hareket ederler. Küçük boylam halkası içerisine,

hareketli bir enlem halkası takılır. Bu halkanın çapı istikametinde karşılıklı iki hedefesi ve bu

hedefelere tespit edilmiş, taksimat üzerinde hareket eden iki müşiri vardır. Kutuplar

halkasının ekvatorun kutuplarını temsil eden (P, Pı noktaları) kısımlarına sadece dışbükey

kısımlarında çıkıntı yapan iki eksen yerleştirilir ve bu eksenlere de meridyen halkası geçirilir.

Alet ile gözleme gelince; Güneş ve Ay (ya da herhangi bir gökcismi) ufuk üzerindeyken,

büyük boylam halkası Güneş‟in o andaki ekliptik derecesine getirilir. Ekliptikle ile büyük

boylam halkasının kesişme noktası Güneş‟e doğru çevrilir. Böylece ekliptik o andaki

konumunu almış olur. Sonra, küçük boylam halkası, gözlemi yapılacak gökcismine çevrilir ve

Şekil 1

10

enlem halkasındaki hedefelerden gökcismi

görülünceye kadar hareket ettirilir. Küçük

boylam halkasının ekliptiği kestiği nokta

gökcisminin boylamını, enlem halkasındaki

müşirin gösterdiği taksimat da enlemi verir.31

Takîyüddîn‟in kullandığı zât el-halâk,

çapı 9 1/6 zira‟ olan 6 halkadan yapılmıştır

(Resim 2).

1. Meridyen halkası.

2. Büyük boylam halkası.

3. Ekliptik halkası.

4. Hâmile (Kutuplar)

halkası.

5. Küçük boylam halkası.

6. Enlem halkası.32

Ekliptik, kutuplar halkası, enlem ve boylam halkalarının yerleştirilişi

Batlamyus‟unkiyle aynıdır. Halkaların çapları 4 metreden fazladır ve ufuk adı verilen bir

kaide üzerine yerleştirilmişlerdir. Halkalı araç ve ufuk altı sütun üzerine konulmuştur ve bu

sütunların uçları da başka bir kaide üzerindedir. Buna benzer bir kaide, 16. yüzyıl

Avrupa‟sında kullanılmaktaydı.33

Takîyüddîn bu aletten şöyle bahsetmektedir:

“O, rasat aletlerinin şekil ve delâlet ettiği mâna bakımından en büyüğüdür... Yeni

Murad Han rasathanesindeki bu aletin çapı 9 1/6 zira„ idi... Her iki boylam halkasını (büyük

ve küçük boylam halkaları) ekliptiğin içine yerleştirmek bizim ihtiyar ettiğimiz şıktan daha

doğru olamaz. Çünkü böyle bir tertip, büyük boylam halkasının ekliptikle küçük boylam

halkası arasında bölünmesinden ötürü, küçük boylam halkasının dakik ölçüsüne mani olur.”34

Aynı türde tertibe Nasirüddîn el-Tûsî (1201-1274) de işaret etmiştir. Ona göre enlem

halkasını ekliptik içerisine yerleştirmek daha doğrudur. Çünkü ekvatorun kutbu, büyük

31

Tekeli, 1958, s. 349-350; Batlamyus, The Almagest, İngilizce‟ye Çeviren; R. Catesby Taliferro, Great Books

of Western World, Cilt XVI, Chicago-London-Toronto 1952, V, I. 32

Sevim Tekeli, “Takiyüddin‟in Sidret ül-Müntehâ‟sında Aletler Bahsi” Belleten, Cilt 25, Ankara 1961, s. 216-

221. 33

Tekeli, 1958, s. 342-360. 34

Tekeli, 1961, s. 219.

Resim 2

Zât el-Halak

11

boylam halkasının tam dolanımına engel olmaz ve böylece büyük boylam halkası daha rahat

döner.35

2. Zât el-Şu’beteyn (Cetvelli Araç, Turquetum)

Zât el-Şu‟beteynin ilk tasvirine Batlamyus‟ta rastlanmakta ve Batlamyus bu alete

“Ufkun Kutuplarından Geçen, Büyük Daire Üzerinde Gözlem Yapan ve Paralaks Bulmaya

Yarayan Araç” adını verir. Batlamyus aleti şöyle tarif eder: "Olabildiği kadar küçük

taksimatlandırılabilmesi için 2 zirâ„‟dan küçük olmayan iki cetvel alınır ve uçlarından

birleştirilir. Biri ufka dik olarak bir kaideye

yerleştirilir, diğerine de iki hedefe tespit edilir.

Tam ortalarına, göze yakın olanı küçük, uzak

olanı büyük olmak üzere iki delik delinir. İnce ve

düz olan üçüncü bir cetvel alınır ve ikisi

arasındaki açıyı ölçmek için dik cetvelin yanına

yerleştirilir" (Şekil 2).36

Takîyüddîn‟in bu aleti Batlamyus‟unkinin

aynıdır. Yalnız meridyen düzlemine tespit

edilmiş olup, her yönde yükseklik ölçebilecek

tarzdadır. Üç cetvelden oluşur. Biri ufka dikey

olup diğeri ise bunun tepesine bir eksenle bitiştirilmiştir. Üçüncüsü kirişlere bölünmüştür ve

birincinin alt kısmına bir eksenle bağlanmıştır (Resim 3).37

35

Tekeli, 1958, s. 351-352. 36

12. yüzyılın başlarında yaşamış olan Câbir ibn Eflah Islah el-Mecistî adlı eserinde, Batlamyus‟un “Zât-üs-

Şu‟beteyn”ini tasvir ettikten sonra, kendisinin icadettiği bir aletin tasvirini verir. Daha sonra Câbir‟in bu

kitabının Latinceye tercümesi, Avrupa‟da yeni bir aletin doğmasına neden olmuştur; “Turquetum”. Genellikle

Ay‟ın paralaksını ölçmeye yarayan bu alete 16. yüzyıla kadar inşa edilmiş çoğu gözlemevinde rastlanmaktadır.

Zinner bu alete Türk gözlem aleti “Türgengerät” adını verir: “İsminden de anlaşılacağı gibi bu aletin ortaya

atılmasında Türk veya Arap aleti model olarak kullanılmıştır. Bu, muhtemel olarak 1100 yılı civarında Câbir

tarafından icat edilip isim verilmeyen bir alettir” (Tekeli, 1958, s. 336-337, 339-340, 368). 37

Tekeli, 1958, s. 336-342, 367-369.

Ufka dik olan cetvel

Hedefe

Hedefe

Taksimatlı cetvel

H

Şekil 2

Şekil 2

Şekil 3

12

Bu aletle gözlem şöyle yapılır: H cetveli, hedefelerden yıldız görününceye kadar çekilir.

Böylece taksimatlı cetvel, H cetveliyle birlikte belli bir noktaya kadar açılır. Taksimatlı cetvel

üzerindeki kısım açının kirişini gösterir.

3. Zât el-Sakbeteyn (İki Delikli Araç,

Dioptra)

Bu alet, Güneş‟in ve Ay‟ın çaplarını,

Güneş ve Ay tutulmalarının miktarlarını

hesap etmekte kullanılır. Takîyüddîn Zât el-

Sakbeteyni dakika bölümlerini gösterebilecek

kadar büyük çapta inşa etmiştir (Şekil 3).

Meçhul bir yazar tarafından kaleme alınan ve İstanbul Gözlemevi‟nin aletlerinin Tasvirini

veren „Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye adlı eserde bu alete ilişkin olarak şu satırlar yer

almaktadır:

“Altıncı âlet dioptradır. Almagest‟in beşinci kitabında bu da mevzuu bahis edilmiştir.

Bununla yıldızların uzaklıkları büyüklükleri ve kadirleri bulunur. Şekli şöyledir:

Trikuedrumun ikinci cetveli

gibi, uzunluğu hakîmî zirâ„ı ile

on iki zirâ„ olan bir cetvel

yapılıp, dakika ve dereceye

taksim edilir. İki ucuna biri

sâbit diğeri hareketli hedefe

tespit edip rasatla meşgul

olurlar. Yanında bulunan bir

kâtip de tahkik olunan

değerleri yazar (Resim 4)”38

Gözlemci 1. delikten

bakar (Şekil 3) ve gokcisminin

kursunu 2. delikte de görmeye

çalışır. Delik 1. cetvel üzerinde

38

Sevim Tekeli, “Meçhul Bir Yazarın İstanbul Rasathanesinin Âletlerinin Tasvirini veren „Âlât-ı Rasadiye li

Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi”, Araştırma, Sayı 1, Ankara 1963, s. 83.

Delik 2

Delik 1

Gözlemci

Şekil 3

Şekil 4

Resim 3

Zât el-Şu’beteyn

13

hareketlidir ve gökcismini tam olarak bu delikten gözlenecek şekilde hareket ettirilir;

taksimatlı cetvel üzerindeki değer gökcisminin görünen çapını verir.

4. Duvar Kadranı (Libne, Mural Quadrant)

Meridyen üzerine inşa edilmiş bir duvarın yüzeyine

tespit edilmiş bir kadrandır ve yıldızların meridyen

geçişlerini gözlemekte kullanılır. Adından da anlaşılacağı

üzere çeyrek daire yayından ibarettir. Muhtemelen ilk

hedefeli kadran, Aristoteles‟in (M.Ö. 384-322/1) öğrencisi

Dicaearchos (M.Ö. yaklaşık 355-285) tarafından yapılmıştır.

Ayrıca Eratosthenes‟in (M.Ö. 275-194) bir kadran

yardımıyla bir dağın yüksekliğini ölçtüğü söylenir.39

Mevcut kaynaklara göre İslâm Dünyası‟nda kadran

hakkında ilk eser Harezmî (9. yüzyıl) tarafından kaleme

alınmıştır. Harezmî‟den sonra çok çeşitli adlar altında

kadranlar yapılmış ve

kitaplar yazılmıştır.

Batı‟da ise bu konuda kitap yazan ilk kişi Pisalı

Leonardo‟dur. Ancak bu kadran taksimatlı gölge karesi olan

basit bir kadrandır ve bu tip kadranlar çok küçük oldukları

ve dakik sonuçlar için elverişli olmadıklarından İslâm

Dünyası‟nda Âlât el-Rasadiyye denilen gruba dahil

edilmemişlerdir.40

Astronomi sahasında ayrıntılı olarak

kadranı ele alan Batlamyus‟tur. Batlamyus Almagest adlı

eserinde, yekpare tahta veya taştan kare biçiminde yapılmış

bir duvar kadranı tasvir eder.41

Batlamyus‟un tasvir ettiği türde kadranlar İslâm Dünyası‟nda

ilk zamanlardan beri kullanılmıştır. Bunlar arasında Battânî (858-929) ve Birûnî (11. yüzyıl)

sayılabilir. Yine Sâgânî'nin de (ölümü 990) 21 ayak çapında çok büyük bir kadran kullandığı

bilinmektedir.

İstanbul Gözlemevi‟nde bu araç 6 metre çapında olarak inşa edilmiştir. 16. yüzyıla

kadar Avrupa‟da bu tip bir duvar kadranına rastlanmamaktadır. Kullanılan kadranlar

39

Tekeli, 1958, 315. 40

Tekeli, 1958, s. 317.

Resim 4

Zât el-Sakbeteyn

Şekil 4

14

Batlamyus‟unkine benzeyenler veya

taşınabilenlerdir. Böyle bir araç

Batı‟da ilk defa Tycho Brahe

tarafından kullanılmıştır. Takîyüddîn

tarafından kullanılan duvar kadranı 6

metre çapında pirinç iki kadrandan

oluşmuş ve meridyen düzlemi

üzerindeki bir duvarın yüzeyine

yerleştirilmiştir. Kaynaklara göre

Takîyüddîn bu aracı, Süds-i Fahri42

ve

İki Halka yerine yapmıştır.43

Takîyüddîn bu aleti şöyle tasvir

eder:

“Kadran: Bu kare biçiminde düz

bir cisimdir. Yüzeylerinden biri,

insanın muktedir olabileceği şekilde

dik konur ki (cismin) yüzeyi meridyen

düzlemine intibak etsin. Üzerine

güneysel ve kuzeysel iki çeyrek daire yayı çizilir. Onun için yüzeyleri birbirine paralel mihveri

olan bir cetvel yapılır. Rasat anında cetvelin iki hedefesi ile en büyük eğimi, yıldızların

deklinasyonları, memleketin enlemini bulmak mümkün olsun diye mihver çeyrek dairelerden

birinin merkezine takılır (Şekil 4). Yeni rasathanede dikilmiş olan libnenin üzerine çizilmiş

kadranın yarıçapı 13 Hakemî zira„44

idi (Resim 5).”45

Fatin Gökmen, taksimat dairesinin

merkezi karenin merkezi olarak alınmış olduğuna göre, aletin esasını oluşturan levhanın

yaklaşık 19 ½ m2 olması gerektiğini söyler.

46

5. İtidal Halkası (Halka el-Üstüva, Ekinoktial Armil)

41

Almagest, I, s. 48-49. 42

Süds-i Fahri adlı 60 derecelik bir yaydan oluşan ve 20 metre çapındaki bu gözlem aracını, Ebû Mahmûd

Hâmid b. Hıdr el-Hûcendî (10. yüzyıl) ekliptiğin eğimini ölçmek amacıyla yapmıştır. 43

Tekeli, 1958, s. 315-325. 44

Hakemî zirâ„sı veya amel zirâ„sı adı verilen bu zirâ„nın 1/24‟ü 100 dirhem ağırlığında kurşundan yapılmış bir

küpün kenarına eşittir. O halde 1 parmak 3,046 santimetre ve 1 zirâ„ 0,731 metre olmalıdır. Bkz. Fatin Gökmen,

3, 24 Mayıs 1341. 45

Tekeli, 1961, s. 215. 46

Fatin Gökmen, 3, 24 Mayıs 1341.

Resim 5

Duvar kadranı

15

Resim 6

Zât el-Evtar

Esas kısmı taksimatlı büyük bir halkadan ibarettir ve itidal (ılım) noktalarının

belirlenmesinde kullanılmıştır.47

Bu alete ilk defa Batlamyus‟ta rastlanmaktadır. Batlamyus bu aletin mucidi olarak

Hipparchos‟u (M.Ö. yaklaşık 190-120) göstermektedir. Almagest‟te verilen tasvire göre bu

alet ekvator düzlemine tespit edilmiş bir halkadan ibarettir. Güneş ılım noktalarından birine

gelince halkanın içbükey kısmı

aydınlanır.48

Ancak, Takîyüddîn bu aleti

kullanmamış, onun yerine geçen ve Zât el-

Evtar adı verilen başka bir alet kullanmıştır.

Zira Zât el-Evtâr'dan bahsederken

“Mütekaddimin vermiş olduğu itidal

halkasından müstağni bırakır.”

demektedir.49

6. Zât el-Evtar (Kirişli Araç)

Ekinoksların saptanmasına yarar.

Takîyüddîn aletin tasvirini verirken bunun

kendi icadı olduğunu, eskilerin ekinoks noktalarının tayininde kullandıkları itidal halkasının

yerine geçtiği bildirir (Resim 6).

Takîyüddîn‟in tasvirine göre araç dört düz cetvelden ibarettir. Bu dört cetvel dikdörtgen

biçiminde birbirleriyle birleştirilmiştir (Şekil 5). Uzun olan cetvellerin (AB ve CD cetvelleri)

boyu 60 bölüm, AC ve BD cetvellerinin boyu ise o memleketin enleminin sinüsü kadardır.

AB ve CD Doğu-Batı doğrultusuna paralel olarak yerleştirilir. Enlem kaidesi üzerine, enlemin

sinüsünden fazla olan, dikey iki cetvel dikilir (AY ve BU cetvelleri). “Sonra enlem kaidesi

üzerine ve Doğu-Batı noktalarına, ekvatorun çapına karşıt olan yüzü tarafına, iki tane amut

dikeriz. Uzunluğundan o memleketin enlemine eşit olan bir uzunluğu ayırırız. Sonra üst

kısmına, sağlam, orta kalınlıkta bir iğnenin geçebileceği kadar delinmiş bir parça yaparız.

Aynı şekilde ekvatorun çapının iki ucundaki her bir açı için de aynısını yaparız. Sonra, Doğu

ve Batı sütununun deliklerinden ip geçirir ve gereriz. Bu üçgenin yüzeyi ekvator düzlemine

paralel olur. Bununla zevalden önce vaki olan ekinoks gününün değişikliği bilinmiş olur. Batı

47

Gökmen, 3, 24 Mayıs 1341. 48

Tekeli, 1958, s. 345.

16

cihetinde vaki olan değişiklik bulunmak istenirse

ip Batı sütunundaki delikten Doğu tarafına

nakledilir.”50

Takîyüddîn gözlemin nasıl yapılacağına

ilişkin bir ayrıntı vermemektedir. Muhtemelen

gözlem ipler vasıtasıyla yapılmaktaydı. Tam

ekvator düzlemine gerilmiş olan bu iplerin

birbirlerini gölgelendirmesi ile ekinokslar (ılım

noktaları) belirlenebilir.51

7. Zât el-Semt ve’l-İrtifâ (Azimut

Yarım Halkası, Azimuthal Semicircle)

Gök cisimlerinin yükseklik ve

azimutlarını bulmaya yarayan ve Teodolit'in

öncüsü olan bu araç İslâm Dünyası‟nda İbn

Sinâ‟dan (980-1037) beri kullanılıyordu.

Nasirüddin el-Tûsî ile en mükemmel düzeye

ulaşan bu araç Batı dünyasında ilk defa Tycho

Brahe tarafından kullanılmıştır. Takîyüddîn‟in

bu aleti, ufuk halkası üzerine yerleştirilmiş bir

yarım halkadan ibarettir (Resim 7). Yarım

halka merkezine bir idade tespit edilmiştir. Bu, 180 dereceye taksim edilmiş çevre üzerinde

hareket ederek yıldızların yüksekliklerini tayin eder.52

Takîyüddîn bu aleti şöyle tarif eder;

49

Tekeli, 1961, s. 215. 50

Tekeli, 1961, s. 215-216. 51

Tekeli, 1958, s. 348. 52

Tekeli, 1958, s. 326-336.

Resim 7

Zât el-Semt ve’l-İrtifâ

Enlem kaidesiMeridyen

Enlemin

sinüsü

Ekvatorun çapı

YU

A

C

B

D

Doğu Batı

Şekil 5

17

“Daha önceki halkalar gibi bakırdan, düz, yüzeyleri paralel bir yarım halka alırız. Çapı

silindirin yüzeylerinden düz yüzeyinki kadar olur. Merkezine iki hedefeli cetvelin geçmesine

yarayacak delik için bir ilave yaparız. Bu (cetvel) (yarım halkanın) yüz seksen dereceye

bölünmüş yüzü üzerinde gezer. Taksimat çapının iki tarafından başlayıp her biri orta kısımda

doksanda son bulur (Şekil 6)... Aletin kullanılan yüzü her durumda daima yükseklik

dairelerinden birine intibak eder. Açıktır ki, 360 dereceye bölünmüş ve taksimatın başı

meridyen doğrusunun uçlarında olan, ekinokslardan başlayan, ufka paralel diğer bir halka

üzerine konursa, o zaman, dört yönden 90 dereceye kadar, aleti kendi gölgelendirinceye

kadar döndürmekle azimutun bulunması mümkündür. Cetvel, iki delikten ışınlar girinceye

veya yıldız her ikisinden görününceye kadar

döndürülmekle, bu

azimutun yüksekliği

elde edilir. Bu alet

İslâm

astronomlarının

icadıdır.”53

8. Rub-ı

Mıstara (Tahta

Kadran, Cetvelli Kadran, Rub-ı Deffe)

Yıldızların yükseklik ve zenit yüksekliklerini ölçmeye

yarayan tahta cetvelden yapılmış çeyrek dairedir. Mevcut

verilere göre bu alet ilk defa Tycho Brahe ve Takîyüddîn

tarafından kullanılmıştır. Kaynaklara göre bir takım tahta cetvellerden (mıstara) yapılmış

olduğundan Rub-ı Mıstara (Cetvelli Kadran), ya da tahtadan yapıldığından Rub-ı Deffe (Tahta

Kadran) adı verilmiştir.54

Takîyüddîn‟in kullandığı Rub-ı Mıstara, 450 cm. yarı çapında bir

kadrandır (Resim 8). Yarıçapı yaklaşık 4,5 metre olan tahtadan çeyrek daire yapılır (Şekil 7).

Bunun iki ucuna yarıçapı yerine geçen iki cetvel tespit edilir. Üçüncü cetvel ise yayın ortası

ile merkezini birleştirir. Bu cetvelin ortasına, bir kaide üzerinde yer alan bir mihver yapılır.

Kadranın merkezine bir şakul asılır. Yan cetvellerden birine de iki hedefe tespit edilir. “Bir de

53

Tekeli, 1961, s.222. 54

Tekeli, 1963, s. 82; Tekeli, 1958, s. 325.

Şekil 7

Şekil 6

18

merdiven yapılır. Kâtip aşağıda şakulü gözler,

râsıtlar da merdivene çıkıp rasat ederler.”55

Yıldız görünene kadar kadran hareket ettirilir.

Yıldız göründüğü anda şakulün ipinin cetvel

üzerinde gösterdiği taksimat yıldızın

yüksekliğidir.

9.

Müşebbeh

e bi’l

monâtık

Yapı

lış

itibariyle

Sekstant'a

56 benzer.

Herhangi

bir

düzlemde iki veya üç yıldız arasındaki açıyı ölçmeye

yarayan bu araç 16. yüzyıl pratik astronomisinin en

önemli icatlarındandır.57

Üç taksimatlı daireden

ibarettir. Üç yıldızdan oluşan bir küresel üçgenin

kenarlarını ölçmekte kullanılır.58

Alet üç cetvelden oluşur. Cetvellerden ikisi, birbirinin üzerine kapatıldıkları zaman iki

iç yüz bir birinin üzerine intibak edecek şekilde birleştirilir. İki cetveli birleştiren mihverin

başında içi boş yuvarlak bir parça vardır. Bu boş kısma üçüncü cetvel sokulur ve bir mihverle

tespit edilir (Şekil 8). Böylece B cetveli aşağı ve yukarı hareket eder, ancak D cetveli hem

aşağı ve yukarı hem de sağa ve sola hareket edebilir.

A cetvelinin ucuna iki yıldızın arasındaki mesafeyi ölçmek üzere taksimatlı bir yay

tespit edilmiştir. D cetvelinin ucuna da, üçüncü yıldızın, bu iki yıldızla aynı hat üzerinde

55

Tekeli, 1963, s. 83. 56

Sekstant, Altılık, Sucûs-ı Dâire; açısal yükseklik ölçen bir alettir. 57

Tekeli, 1958, s. 366-367. 58

Fatin Gökmen, 3, 24 Mayıs 1341.

Resim 8

Rub-ı Mıstara

Resim 9

Müşebbehe bi’l Monâtık

19

olmadığı durumlarda bu yıldızın mesafesini ölçmek için, dışbükey kısmı ilk yayın içbükey

kısmına değecek biçimde ikinci bir taksimatlı yay takılmıştır.

Her biri A, B ve D cetvellerinin uçlarında ve biri de bu üç cetvelin birleştiği mihverde

olmak üzere dört hedefe yapılır. Mihverdeki hedefe

yıldızların her üç cetvelden de gözlenebilmesi için

hareketlidir.

Alet sağa ve sola hareket edecek biçimde bakırdan bir

kaideye veya mafsallı bir sütuna oturtulur (Resim 9). Alet bu

sütun üzerinde ufuk düzlemi üzerinde istenilen yöne

döndürülebilir ve pergel biçiminde B cetveli aşağı ve yukarı

açılabilir.59

10. Zât el-Ceyb

Bu alet, Zât el-Şu„beteynde olduğu gibi iki cetvelden ibarettir. Her iki cetvelin ucuna

işaret yapılır ve işaretten itibaren cetveller 60‟a bölünür. Cetvellerden birinde ucunda bir şakul

bulunan bir ip bulunur. Bu cetvele iki de hedefe tespit edilir

(Şekil 9). A cetveli ufka paralel olarak konur. Hedefede

yıldız görününceye kadar B cetveli kaldırılır. Şakulin ipinin

A cetvelinde işaret ettiği değer, merkezden itibaren

yüksekliğin tamamının kosinüsüne, işaretten itibaren de (1-

cos.A)‟ya eşittir. Takîyüddîn bu aletten bahsederken şöyle

der: “Şayet biz ağır bir üçüncü cetvel yaparsak, bir kenarı

iplik yerine geçer. Bunu da aletin bölümleri gibi taksim

ederiz. Ne kadar çok çeşitli faydaları olan bir alet. Diğer

aletleri alakadar eden hususların onu etmemesi dolayısıyla

bir eşi bulunmazdır. Onu mükemmel bir tarzda ve güzel bir durumda yaptım.”60

11. Saatler

Yıldızların sağ açıklıkları Güneş‟le yıldızlar arasında geçen süreyle ölçülür. Bunun için

de dakik saatlere ihtiyaç vardır. Saatler ancak 16. yüzyılın ikinci yarısında bir gözlem aracı

olarak kullanılabilecek dakikliği ulaşabilmişlerdir. Tycho Brahe gözlem amacıyla üç saat

59

Tekeli, 1958, s. 366-367; Tekeli, 1961, s. 224-225; Tekeli, 1963, s. 83. 60

Tekeli, 1961, s. 224.

Şekil 8

A

B

Hedefe

Hedefe

işaret

işaret

Şekil 9

20

yaptırtmıştır. Takîyüddîn de gözlemevinde saati bir gözlem aracı olarak kullanmıştır. Âlât-ı

Rasadiye li Zîc-i Şehinşâhiye adlı eserde bu konuda şu satırlar yer almaktadır; “Dokuzuncu

alet astronomik saattir. Batlamyus‟tan şöyle bir söz nakledilir: „Zamanı dakik olarak ölçmeye

muktedir olsam rasatta tamamiyle bir tasarruf yapabilirdim.‟ Hatta, su ile kum tayin etmeye

çalışıp muvaffak olamadığı ilim adamlarına malum olduğu halde, Allah‟ın yardımları ile,

dünyanın meskûn olan yerlerinin Padişahı – hilâfet günleri daim olsun – Hazretlerinin

emirleriyle, şimdi Mevlanâ Takîyüddîn Efendi astronomik saati tertip etmekle Batlamyus‟un

elde edemediğini elde etmeye muvaffak olmuştur.”61

Takîyüddîn de Sidret el-Müntehâ‟nın

aletler bahsinde Batlamyus‟un dakika bir tarafa dakiklikte dereceye bile ulaşmak için bir

yöntem bulamadığından ve bundan dolayı dakiklikten sarfı nazar ettiğini yazar.62

Takîyüddîn‟in yapmış olduğu bu alet, zamanı belirlemek için kullanılan bir tür mekanik

saattir; kendi icadıdır. Sidret el-Müntehâ‟dan

anlaşıldığı üzere, ayrı ayrı üç saat makinesi

takımını kapsamaktadır. Her takım geniş bir

kurs üzerinde iki akreple bir yelkovanı

döndürür. Her üç takımı birden hareket

ettiren

kuvvet ise,

kısa bir ipe

bağlanmış

olan büyük bir ağırlık tarafında sağlanmaktadır. Akrebin biri

saat adedini, diğeri derecelere taksim edilmiş bir daire

üzerinde, Güneş‟in saat açısını, yelkovan ise dakikaları

göstermekteydi. Yelkovanın bulunduğu daire 360‟a

bölündüğünden her taksimat arası 10 saniyeyi

göstermekteydi. Böylece bunun yarısını alarak 5 saniyeye

kadar zamanı tayin etmek mümkün olabilmekteydi.

12. Sindî Cetveli

Bu alet hakkında Sidret el-Müntehâ‟nın aletler bahsinde her hangi bir açıklama yoktur.

Muhtemelen bu araç gözlemevinin ana aletleri arasında yer almadığı için Sidret el-

61

Tekeli,1963, s. 84-85. 62

Tekeli, 1961, s. 226.

Resim 10

Takîyüddîn’nin yaptığı mekanik saat

Resim 11

Takiyüddîn’in mekanik saati

21

Müntehâ‟nın aletler bahsinde söz konusu edilmemiştir. Alâüddin Mansur‟un İstanbul

Gözlemevi hakkındaki şiirlerinden öğrendiğimize göre Sindî (Senidî veyahut Suneydî)

Cetveli (Resim 12), aletlerin dakikliğini arttırmak için kullanılan bir cetveldir63

.

„Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye adlı risâlede ise bu alet şu şekilde tasvir edilir:

“Sonuç, söz konusu aletlerin terkibi için yapılan sindî pergelinin tasviridir. Halkaları dakik

olarak yapmak ve daire içine çizmek için buna ihtiyaç olur. Bu, ağaçtan, uzun bir cetvel ile

taşçı kazması şeklinde iki demir parçadan ibarettir. Pergel için (daire çizmek için) bunlar, o

cetvelin ucuna geçirilir. Merkez demiri baş tarafına tespit edilir. Pergel için olanı bir

mihverle uzatılıp kısaltılarak faaliyette bulunur. Fakat bu cetvelin pergeli (iki demiri)

olmayacak olursa ona sindî denmez.”64

Takîyüddîn Teleskop Kullandı mı?

Takîyüddîn‟in kullanmış olduğu sanılan diğer bir astronomik alet

ise, uzaktaki nesneleri yakınlaştıran optik bir alettir. Takîyüddîn Kitâbu

Nûr-i Hadakati‟l-Ebsâr ve Nûr-i Hadîkati‟l-Enzâr (Göz ve Bakış

Bahçelerinin Işığı Üzerine Kitap) adlı eserinde şöyle söyler: “Ben

uzakta bulunmaları nedeniyle görülemez (gözden gizlenmiş olan) eşyayı

en ince ayrıntılarıyla gösterebilen ve ortalama uzaklıkta bulunan

gemilerin yelkenlerini bir ucundan tek bir gözle baktığımızda

görebileceğimiz ve (daha önce) Yunanlı bilginlerin yapıp, İskenderiye

Kulesi‟ne yerleştirmiş olduklarına benzer bir billur (mercek) yaptım.”65

Takîyüddîn‟in yaptığı bu aleti teleskop olarak tanımlamamız

mümkündür. Zira yukarıdaki tasvirden anlaşıldığı üzere bu alet çok

uzaktaki nesneleri çok yakından ve ayrıntılarıyla gösterebilmektedir.

Bilinen kaynaklara göre teleskopun en erken tarihi 1600 yıllarına denk düşmektedir.66

Teleskopun astronomik amaçlı kullanımı ise 1609 yılında Galilei (1564-1642) ile mümkün

63

Sayılı, 1956, 466. 64

Tekel, 1963, s. 85. 65

Hüseyin Gazi Topdemir, Takîyüddîn‟in Optik Kitabı, Işığın Niteliği ve Görmenin Oluşumu, Ankara 1999, s.

340. 66

Teleskopun kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 1604‟te Zacharias Jansen (yaklaşık 1580-1638),

1608‟de Hans Lippershey (yaklaşık 1570-1619) ve yine 1608‟de Jacop Metius (1571-1635) tarafından müstakil

olarak yapıldığı sanılmaktadır. 1590‟larda İtalyan doğa filozofu Giambattista della Porta (1534/5-1615)

tarafından yapılmış bir İtalyan modelinden de söz edilmektedir. Diğer taraftan, 1570‟lerde Leonard Diggest

(yaklaşık 1520-1573) ve oğlu Thomas Diggest (1546?-1593) tarafından İngiltere‟de dışbükey lens ve aynadan

oluşan bir aracın yapıldığı da bilinmektedir. Ancak bu araç deneysel olarak yapılmış ve seri üretime hiçbir

Resim 12

Sindî Cetveli

22

olmuştur. Takîyüddîn ise bu kitabını 1574 başlarında yazmıştır. Ancak Takîyüddîn bu aletin

Eski Yunanlılar tarafından yapıldığını ve İskenderiye Kulesi‟ne yerleştirildiğini

söylemektedir. Ne var ki, bilinen kaynaklara göre İskenderiye Kulesi‟nde böyle bir alet

yoktur. Bu durum göz önüne alınırsa, bu aletin teleskop olmadığı, bir gözlem borusu (sighting

tube) olduğu daha akla yakın görünmektedir.67

Zira bu alet, çok daha eskilerden beri, örneğin

Çin‟de M.Ö. 1100‟lerde bilinmekte ve kullanılmaktadır.68

Gözlemevi’nde Yapılmış Olan Gözlemler

Fatin Gökmen‟e göre İstanbul Gözlemevi‟nde yapılmış olan gözlemler Ay ve Güneş

gözlemleriyle sınırlı kalmış ve hatta Güneş gözlemleri tamamlandığı halde Ay gözlemleri

tamamlanmamıştır.69

Bu kanaat gerçekte Takîyüddîn‟in sadece Sidret el-Müntehâ adlı eserinin

dikkate alınmış olmasındadır. Onun diğer zîcleri de incelendiğinde İstanbul Gözlemevi‟nde

sadece Güneş ve Ay gözlemlerinin yapılmadığını, diğer gezegenlere ilişkin gözlemlerin de

yapıldığı ortaya çıkmaktadır.70

İstanbul Gözlemevi‟nde yapılmış olan gözlemler hakkındaki bilgilerimiz Takîyüddîn

tarafında yazılmış olan üç zîce dayanmaktadır;

1. Sidret el-Müntehâ el-Efkâr fî Melekût el-Felek el-Devvâr (1577/78-1580).

2. Teshîl Zîc el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye (1580).

3. Cerîdet el-Dürer ve Hâridet el-Fiker (1584).71

Sidret el-Müntehâ‟da, 985 (1577) yılına ait iki solstis ve İstanbul‟un enleminin tayininde

kullanılan gözlemlerden bahsedilmektedir. 987 (1579) yılında da bir ekinoks gözlemi ve yine

aynı yıl duvar kadranı ve Zât el-Halak ile iki Güneş gözlemi yapılmıştır. Yine Recep 984

(Ekim 1576) tarihinde, biri Hoca Saadettin‟in evinde, diğer ikisi gözlemevinde olmak üzere üç

gözlem daha yapılmıştır.

zaman geçilmemiştir. Bu araç hakkında elde bu bilgiden başka bilgi de yoktur (Teleskopun ayrıntılı tarihi için

bkz. Yavuz Unat, İlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Nobel, Ankara 2001, s. 191-198). 67

İçi boş lenssiz “görüş tübü” (sighting tube) ile yapılan gözlemler eski Yunan‟a kadar gider. Aristoteles‟in ve

Strabo‟nun (M.Ö. yaklaşık 63- M.S yaklaşık 19) yazılarında bu tüplerle yapılan gözlemlerden bahsedilmektedir. 68

Topdemir, 1999, 141-142. 69

Fatin Gökmen, “Râsıd Takiyüdin”, Cumhuriyet Gazetesi, 24 Mayıs 1341, s. 2. 70

Remzi Demir, “İstanbul Rasathanesi‟nde Yapılmış Olan Gözlemler,” Belleten, Cilt LVII, Sayı 218, Ankara

1993, s. 172. 71

Takîyüddîn‟in bu zîci Doç. Dr. Remzi Demir tarafından Takiyüddîn‟de Matematik ve Astronomi adıyla

çevrilmiştir (Takiyüddîn‟de Matematik ve Astronomi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara

2000).

23

Takîyüddîn, daha çok kuramsal nitelikte olan Sidret el-Müntehâ‟ya Ay‟ın hareketine

ilişkin tadil tablolarını almamıştır. Ancak Sidret el-Müntehâ‟da verilmeyen bu tablolar Teshîl

Zîc el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye ve Cerîdet el-Dürer ve Hâridet el-Fiker zîclerinde verilmiştir.

Gerçekte her üç zîc incelendiğinde, Takîyüddîn‟in bir zîcde yer alan tabloyu diğer iki zîcde yer

vermediği görülmektedir. Muhtemelen bunun sebebi, İstanbul Gözlemevi‟nde yapılmış olan

gözlemlerin birden fazla zîce dağıtılmak istenmesidir.72

Teshîl Zîc el-Aşârîyye el-Şehinşâhiyye‟de yer alan gezegen tabloları, İstanbul

Gözlemevi‟nde sadece Ay ve Güneş gözlemlerinin yapılmadığını, gezegenlere ilişkin

gözlemlerin de yapıldığını göstermektedir. Ayrıca zîcde Satürn, Venüs ve Merkür gezegenleri

için enlem tablosu da hazırlanmış, ancak Satürn‟ün tablosu doldurulduğu halde diğerleri boş

bırakılmıştır.73

Cerîdet el-Dürer ve Hâridet el-Fiker adlı zîcde ise diğer iki zîcde yer almayan Güneş ve

Ay tutulmalarının yer aldığı görülür. Burada yer alan diğer bir tablo ise 1581 yılında

hazırlanmış sabit yıldızlar tablosudur. Burada Takîyüddîn 69 yıldızın boylamını, enlemini,

yönünü, deklinasyonunu, zeval rektesansiyonunu ve geçiş derecelerini vermektedir.74

Takîyüddîn'in burada yaptığı gözlemlere dayanarak yaptığı Güneş'e ilişkin hesapları bu

yüzyılın dünya çapındaki en başarılı çalışmaları olarak kabul edilmiştir. Güneş‟in Yer‟e göre

görünür hareketini en iyi biçimde açıklayan ilk önemli çalışma, M.Ö. 150 yıllarında yaşamış

olan ünlü bilim adamı Hipparchos tarafından ortaya atılmıştır. Hipparchos, Güneş‟in

hareketlerini açıklamak için Aristoteles‟in (M.Ö. 4. yüzyıl) evren modeline uygun bir sistem

geliştirmiştir. Buna göre; 1) Yer evrenin merkezinde ve hareketsizdir; 2) Bütün gök cisimleri

Yer‟in etrafında dairesel olarak dolanırlar ve hızları sabittir. Ancak yapılan gözlemler

gezegenlerin muntazam bir hızla hareket etmediklerini göstermekteydi. Ayrıca gezegenlerin

Yer‟e olan uzaklıkları sürekli değişiyordu. Gözlemler bu temel prensipleri ile uyuşmuyordu.

Hipparchos dışmerkezli (eksantrik) bir sistem kullanarak, gözlemlerle sistemi uyuşturmaya

çalıştı. Hipparchos tarafından ileri sürülen ve daha sonra Batlamyus tarafından da benimsenen

bu kuramı İslâm astronomları olduğu gibi kabul etmişlerdir. Buna göre, Güneş, gerçekte

kendi yörüngesinde değil, bu yörünge ile aynı düzlemde bulunan, dışmerkezli bir yörünge,

yani “merkezi kaymış” bir daire (felek el-hâric el-merkez, dışmerkezli daire, eccentric)

72

Demir, 1993, s. 164. 73

Demir, 1993, s. 168. 74

Demir, 1993, s. 171.

24

üzerinde bir yıllık sürede dolanmaktadır.75

Bu Güneş‟in dışmerkezli yörüngesidir. Burada

önemli olan dışmerkezliliğin (eccentricity) hesabıdır. Hipparchos, bu yörüngenin merkezi ile

Yer‟in merkezi arasındaki mesafeyi, mevsim farklarından yararlanarak hesap eder ve

yörüngenin yarıçapı 60 birim olarak kabul edildiğinde, 2,5p olarak verir.

76 Ancak Yer‟in

merkezden ne kadar kaydırılacağının tespiti için kullanılan bu yöntemde dönence noktalarının

tam olarak belirlenmesi çok zor olduğundan hata daha başlangıçta işin içine giriyordu. Başka

bir yöntem de geliştirilemediğinden bu uygulama 16. yüzyıla kadar sürdü. Nikolaus

Copernicus (1473-1543) ve Tycho Brahe (1546-1601) bu noktaları hesaba katmayan ve “üç

gözlem noktası” yöntemi adı verilen bir yöntem geliştirdiler. Ancak bu yöntemin İslâm

Dünyasında çok önceleri Beyrûnî (973-1048), Nasırüddîn-i Tûsî (1201-1274), el-Urdî,

Nizamüddin el-Nişaburî gibi bilim adamları ve Takîyüddîn (1526-1585) tarafından

kullanıldığı görülmektedir. Takîyüddîn Sidret ül-Müntehâ adlı eserinde gök cisimlerinin

yörünge elemanlarının hesaplanmasında üç yöntemden söz eder ve şöyle der; “İkincisi, nerede

olurlarsa olsunlar ikisi karşılıklı olmak koşuluyla üç nokta yardımı ile modernlerin izledikleri

yoldur.” Takîyüddîn bu yöntem ile dışmerkezlik değerini 2p 0

ı 34

ıı 6

ııı 53

ıv41

v 8

vı olarak hesap

etmiştir. Copernicus bu değeri 1p 56

ı, Tycho Brahe ise 2

p 9

ı 2

ıı 24

ııı olarak verir.

77

75

Unat, 2001, s. 40. 76

Unat, 2001, s. 41-42. 77

Yavuz Unat,“Güneş (Astronomi),” TDV İA, Cilt 14, İstanbul 1996, s. 292-294.

25

Resim 13

Takîyüddîn Gözlemevi önünde, öğrencisi ve

yardımsıyla birlikte

26

Resim 14

1577 yılında İstanbul’da bir ay görülen ve

Takîyüddîn tarafından gözlemlenen kuyruklu

yıldız (İstanbul Üniversitesi K.T. 1404,

Şemailnâme-Şehinşahname V. 58.)

27

Resim 15

1577 Kuyruklu Yıldızı’nın bir başka resmi (İstanbul Üniversitesi K.

Özdemiroğlu Osman Paşa adına Şecaâtname T. 6043, V. 12.)

28

KAYNAKLAR

Atâi, Zeyl-i Şakaik-i Atâi, Cilt I, İstanbul 1268.

Demir, Remzi, “İstanbul Rasathanesi‟nde Yapılmış Olan Gözlemler,” Belleten, Cilt

LVII, Sayı 218, Ankara 1993, s. 161-172.

Demir, Remzi, Takiyüddîn‟de Matematik ve Astronomi adıyla çevrilmiştir

(Takiyüddîn‟de Matematik ve Astronomi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları,

Ankara 2000.

Dizer, Muammer, “Osmanlıda Rasathaneler”, Fatihten Günümüze Astronomi, Prof. Dr.

Nüzhet Gökdoğan Sempozyumu, 7 Ekim 1993, İstanbul 1994, s. 27-68..

Gökmen, Fatin, “Tarihî .Muhâsebe”, Cumhuriyet Gazetesi, 17 Mayıs 1341.

Gökmen, Fatin, “Râsıd Takiyüdin”, Cumhuriyet Gazetesi, 24 Mayıs 1341.

İhsanoğlu, Ekmeleddin, Büyük Cihad‟dan Frenk Fodulluğuna, İstanbul 1996.

Miroğlu, İsmet “İstanbul Rasathanesine Âit Belgeler,” ...???

Mordtmann, J. H., “Das Observatorium des Taqi al Dîn zu Pera”, Der Islam, Cilt 13.

Refik, Ahmed, Onuncu Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, İstanbul 1333.

Sayılı, Aydın, “The Observatory Well”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya

Fakültesi Dergisi, Cilt XI, Sayı 1, Ankara 1953, 149-156.

Sayılı, Aydın, “Alâüddin Mansur‟un İstanbul Rasathanesi Hakkındaki Şiirleri”,

Belleten, Cilt 20, Ankara 1956, s. 411-484.

Sayılı, Aydın, Observatory in Islam, Ankara 1988.

Schweigger, Salomon, Reisebeschreibungen nach Konstantinopel, Nurnberg 1608.

Tekeli, Sevim, “Nasirüddin, Takiydüddin ve Tycho Brahe‟nin Rasat Aletlerinin

Mukayesesi”, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVI, Sayı

3-4, Ankara 1958, s. 301-393.

Tekeli, Sevim, “Takiyüddin‟in Sidret ül-Müntehâ‟sında Aletler Bahsi”, Belleten, Cilt

25, Ankara 1961, s. 213-238.

Tekeli, Sevim, “Meçhul Bir Yazarın İstanbul Rasathanesinin Âletlerinin Tasvirini veren

„Âlât-ı Rasadiye li Zîc-i Şehinşahiye Adlı Makalesi”, Araştırma, Sayı 1, Ankara 1963, s. 71-

122.

Tekeli, Sevim, “Takiyüddin‟de Güneş Parametrelerinin Hesabı”, Profesör Necati Lugal

Armağanı, Ankara 1969, s. 703-710.

29

Tekeli, Sevim, “Osmanlıların Astronomi Tarihindeki En Önemli Yüzyılı”, Fatihten

Günümüze Astronomi, Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan Sempozyumu, 7 Ekim 1993, İstanbul 1994,

s. 69-85.

Tekeli, Sevim, Esin Kâhya, Melek Dosay, Remzi Demir, Hüseyin Gazi Topdemir,

Yavuz Unat ve Ayten Aydın Koç, Bilim Tarihine Giriş, Nobel, Ankara 2001.

Topdemir, Hüseyin Gazi, Takîyüddîn‟in Optik Kitabı, Işığın Niteliği ve Görmenin

Oluşumu, Ankara 1999, s. 340.

Unat, Yavuz, “Güneş (Astronomi),” TDV İA, Cilt 14, İstanbul 1996, s. 292-294.

Unat, Yavuz, “Osmanlı Astronomisine Genel Bir Bakış”, Osmanlı, Cilt 8, Yeni Türkiye

Yayınları, Editör: Güler Eren, Ankara 1999, s. 411-420.

Unat, Yavuz, İlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Nobel, Ankara 2001.

Unat, Yavuz, "Eski Astronomi Metinlerinde Karşılaşılan Astronomi Terimlerine İlişkin

Bir Sözlük Denemesi", OTAM, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama

Merkezi Dergisi, Sayı 11, Ankara-2000, Ankara 2001, s. 633-696.

Ünver, Süheyl, İstanbul Rasathanesi, Ankara 1969.