37655 - İstanbul Üniversitesi

78
T.C. Univeraiteai Bilimleri Enstitüsü M orfoloji Anabilim Vural B ETA-BLOKÖR BEZ ve GONADLAR OLARAK DOKTORA M .sc.Safi ye Çavdar

Upload: khangminh22

Post on 18-Jan-2023

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

T.C. İstanbul Univeraiteai

Sağlık Bilimleri Enstitüsü Morfoloji Anabilim Dalı

Danışman:Prof.Dr.Feridun Vural

?;ı-=!655

KRONİK BETA-BLOKÖR TEDAVİSİNİN PİNEAL BEZ ve GONADLAR ÜZERİNE ETKİSİNİN

MORFQLOjİK OLARAK İHCELENM~Sİ

DOKTORA TEZİ

M.sc.Safiye Çavdar

İstanbul-1989

İ ç İ N D E K İ L E R

GİRİŞ VE AMAÇ ••••••• • ••••••••••••••••••••

GENEL BİLGİLER ••••••• ••••• • •••••••••• • •••

Sayfa

1

3

GEREÇ VE YÖNTEr,~ •••••••• • •• • • o ••••••••• o o. 19

BULG UlaA.R. • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • 21

TARTIŞivlA.. • • • • • • • ••••••••••••••••••••• o. 56

ÖZET ••••••• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • 63

SUivll'.iARY. o •••••••••• • • • • • • • • • • • o • • • • • • • • • • 65

KAYNAKLAR ••••••••••••••••••••••••••••••• • 67

,

GİRİŞ VE AMAÇ

Fonksiyonu hakkında çok az şey bilinen pineal bez {epiphysis cerebri) ile ilgili çalışmalar özellikle son 20 yıldır artan bir · hızla sürdürüımektedir. Bilindiği

gibi pineal bez corpus callo~un arkasında yerleŞmiş olup;J. ventrikülUn tavanına bir sap ile tutunmuştur (18, 23,27,32,4s,60).

Yapılan deneysel çalışmalar , bu bezin, özellikle ışık ve sıcaklığa bağlı döngüsel davranışa (hipernasyon, göç, üreme) sahip hayvanlarda oldukça gelişmiş olarak bulunduğu gösterilmiştir. Böylece,pineal bezin, foto­periyoda bağımlı bir endokrin organ olduğu kanıtlanmış­tır (17,28,39,42,43).

Pineal bezin af f erent impulsları gozun retina ta­bakasından başlar ve tractuş retino-hypotalamicus yoluy­la hypotalamusa gelir, Burada sinaps yaparak;fasciculus longi tudinalis medialis yoluyla. medulla spinalisin columna intermedio lateralisini oluşturur. Sempatik sinir lifleri ön kök içerisinde medulla spinalisi terk eder ve ganglion cervicale süperus'a ulaşır. Buradan çıkan post ganglionik sempatik sinir lifleri)damarlar (Arteria choroidea poste­rior) çevresinde beze ulaşır. Sempatik sinir sonlarından salınan norepine!rin (NE) pinealoist membranlarına yer­leşmiş özgül reseptörlerle (alfa, beta) komplex oluştura­rak;pineal bezin aktivasyonunu sağlamaktadır (6,7,16,37, 58).

.~

- 2 -

Bir çok indol bileşiğinin bu aktivasyon sonucunda sentezlendiği deneysel olarak gösterilmiştir (6,17,28,33, 42). Bunlardan tanımı en iyi yapılmış olanı ve Uzerinde en çok çalışılanı "melatonindir". Yapılan ölçUmler mela­toninin gece en yüksek seviyelere ulaştığını, gündüz ise; düşük düzeylerde kaldığını göstermiştir.

Pineal bezin melatonin üzerinden, hypothalamus­hypopbysis eksenini etkileyerek çeşitli endokrin sistem­ler üzerinde inhibisyon yaptığı ortaya konmuştur (4,6,8, 9,12,28,J7,58).

Yapılan çalışmalar pineal bezin, adrenaller, gonad­lar ve tiroid bezi üzerinde etkili olduğu gösterilmiş tir. (7,28,35,38,58,59).

Bu bilgilerin ışığı altında, çalışmamızda,klinikte oldukça yaygın olarak kullarulan beta blokör'lerin sıçan­l ara kronik olarak uygulanmasıyla;afferent yolu bloke etmeyi düşündük.

Sıçanlara uygulanan kronik beta -blokör tedavisi sonucunda, pineal bez ve bu bezin etkisi altında . olan go­nadlar üzerinde meydana gelebilecek morfolojik de~işiklik­leri ultrasütrüktürel düzeyde incelemeyi planladık. Ayrıca bu deneysel ça1ışmayı destekleyeceği düşüncesiylejtestis ağırlıklarının vücut ağırlıklarına oranını ölçmeyi uygun gördük.

Bu çalışrnamızın)pineal bezin innervasyonu "ile ilgili araştırmalara ve ayrıca , pineal bezinin gonadlar üzerindeki etkisinin belirlenmesine destek olacaGı inancındayız. Klinikte yaygın olarak kullanılan beta-blokör'lerin gonad­lar üzerindeki olası yan etkilerinin araştırılması ~ klinik

kullanımına da ışık tutacaktır.

- .3 -

GEHEL BİLGİLER

Yirmi yıl önçesine kadar pineal bezin (epiphysis cerebri) biyokimyasal ve fizyolojik yapısı hakkında çok az şey biliniyordu. Pineal bez, geçmişte, bir çok organ gibi (kalp , ventriküller •••• vb) ruhun oturduğu yer olarak tarif edilmiştir. Bu dönemde klinikçiler, pineal bezi fonksiyonel önemi olmayan bir organ olarak görmekteydi . 1954'de pineal tümörü teşhisi konmuş bir vakada pinealin çıkartılmasıyla; erken puberte gelişimi gözlenmiş ve ne­ticede memeli pineal bezinin ,pubertenin başlamasını gecik­tiren bir endokrin organ olabileceği görüşünü yaygınlaş­tırmıştır (9,28,33).

1958'de biyokimyasal ve histokimyasal tekniklerin gelişmesiyle ; Lerner ve a.rlradaşları ( 29) tarafından,

pineal hormonu olan "melatonin" izole edilmiştir . Pineal bezin bir hormon sentezlediği gerçeğinin ortaya konmasın­dan sonra, bu bez üzerindeld çal.ışmalar yo&'lınlaşmıştır.

Pineal bez, filogenetik gelişimi esnasında .. oldukça farklı fonksiyonel özellikler kazanır . Balılı:: ve amfibi­lerde, fotoreseptör organ olarak görev yapar . Reptil ve kuşlarda,fotoreseptör özeliğini kaybederek;sekretuvar özellik kazanır. Memeli pineal bezi ise;nörotransmittör özelliğine sahiptir (41,42).

- 4 -

PİNEAL BEZİN ANATOMİSİ

Pin~al bez, koni şeklinde kırmızı-gri renkli endok­rin bir organdır. Corpus callosum'un splenium parçasının hemen altlllda, colliculus superior'lar arasındaki çöküntü­ye yerleşmiştir. Bir sap ile commissu.ra posterior'a bağla­nır (Şekil l)o Pineal bez,insanda,yaklaşık 8mm uzunluğunda, J,5rnm kalınlığında ve 120mg ağırlığındadır (18,27,32,48,57, 60).

Commi~ottı. hobe nuJo..e.---\ __ _,

•• •• ••• • : ... ' ....... :. ~~ Corpus pine.Q(E.

-. ..•. -.-...• ~- . . ....... • • •• •••

---t) A1uedoc:.+us cerE.bN

Şekil 1: Pineal bezin . şematik olarak ,anatomik yerleşim yeri.

- 5 -

Resim l: Ratlarda pineal bezin Ustten görünUmU.

PİNEAL BEZ EMBRİYOLOjİSİ

Pineal bez, insanda, intrauterin hayatın 36. gUnUn­de diensefalonun arkasında ve tavanına yakın olarak içi boş bir çıkıntı halinde belirir. Bezin distal kısmı hUcre proliferasyonu, ile sertleşir, proksimal kısmı ise; bir oluk şeklinde kalır. Sinir lifleri bu oluk (sap) kısmın­dan geçerek; beze ulaşır (21,45,57,60).

Bir çok sürUngen tUrUnde pineal bez embr~yol?jik ola­rak; ön ve arka olmak Uzere,iki çıkıntı halinde gelişir.

- 6 -

Öndeki çıkıntı "parieta;ı. göz" olarak, arkadaki ise; glan­dular yapıya sahip olarak gelişir. İnsanda·, pinealin homo­loğu, arkadaki çıkıntıdır. ön çıkıntının da geliştiği, ancak kısa süre sonra tamamen ortadan kalktığı düşünülmek­tedir (21).

PİNEAL BEZİN HİSTOLOjİSİ

Pinealosit hücreleri, pineal bezin parenkimasını oluşturur ve %95 yoğunlukta bulunur. Ayrıca>pinealosit­ler arasında daha az sıklıkla glia hücreleri yer alır. Bu hücrelerin dışında,seyrek olarak;bağ dokusu hücreleri yer almaktadır. Pineal bezini saran :p:iamater, bez içine sokularak;septalar oluşturur. Kan damarları ve sinir lif­leri. bu septalardan beze ulaşır {60).

Işık mikroskobunda pinealosit hücreleri açık renk sitoplazmalı, iri nükleuslu görülürler.

Ultrastrüktürel düzeyde, bu hücrelerin üç kısımdan oluştuğu izlenmektedir.

1- Hücre gövdesi (cell body), 2- Sitoplazmik uzantılar (pinealosit procees), 3- Pineolasit sonlanması (terminal buds)~

Hücre gövdesi, oldukça iri, küresel, oval ya_d~ _ çok

loblu nukleus içerir. Granüler ve agranüler endoplazmik retikülüm ve bol miktarda golgi kompleksi taşır. Lipid damlacıkları ve mitokondri bakımından oldukça zengindir, yani,sekretuar hücrelerin tilin özelliklerini taşıma.ktadırQ

Sitoplazmik uzantıları bir veya daha fazla olabil­mektedir. Pinealosit hücrelerinin bu bölgesinde, bol mik­tarda, bir biri arkasına paralel dizilmiş mikrotUbüller yer alır.

- 7 -

Pinealosit son bö1gesi, pinealesit uzantısının geniş­le~iş son kısmıdır. Bu bölgede mitokond.ri ve içleri yoğun 1

vezikUller yer alır. Bu veziküllerde monoamin ve polipeptid hormonların depolandığı sanılmaktadır. Pinealosit tarafın­dan sentezlenen bu bileşikler ekzositoz yoluyla kana veri­lir cı,2,10,4s,s1,60).

İnsanda .hücre metabolizması sonucu ·kalsiyum iyonları, konsantrik bir şekilde pineal hUcresinde depola­nır ve bunlar "~orpora aranecea" veya "beyin kumları" ola­rak isimlendirilir. Bu da, klinikte radyolojik ve cerrahi açıdan önemli bir tanı noktası oluşturmaktadır (16,23,48, 60). Intrakranial lezyonlarda pineal bezin radyolojik olarak yer değiştirmea~, lezyon yeri hakkında önemli biJ.gi vermektedir (16).

PİNEAL BEZİN İ!filERVASYONU

Pineal bezin afferent impulsu, gözUn retina tabaka­sına gelen ışık stimula.syonlarını alarak traktus retino­hipotalamicus yoluyla hipotalamusa ulaşır. Hipotalamus 'da ki suprakiazmatik ve paraventriküler nukleuslarda sinaps yapar. Buradan lifler media.l longitudinal fasikül ve for­masyo retikularis içinde medulla spinalise iner, medulla spinalisin torakal segmentler:inde nukleus intermedio lateralis'de sinaps yapar. Preganglionik sempatik sinir lifleri, ~an~lion cervicale superius'a (GCS) gelir (4-6, 8,9,16,28,42). Postg~ionik sempatik sinir lifleri, arteria choroidea post,erior etrafında pineal beze ulaşır (Şekil 2). Sempatik sinir sonlarından salınan nörotrans­mi ttör madde olan norepinefrin (NE), pinealosit membranın­da bulunan beta-adrenerjik reseptörlerle kompleks oluştu­rur ve melatonin sentezi .aktive olur (Şekil J).

Bezin sempatik innervasyonunun yanı sıra, parasem­patik innervasyonu'da bulunmaktadıro Preganglionik para­sempatik lifler, nervus petrosus superficialia içerisinde ilerler ve nervi conarii olarak beze ulaşırlar (Şekil 4).

- 8 -

Şekil 2: Gözün retina tabakasL~dan başlayan sinir uyarıları sempatik sinir sistemi yoluyla beze ulaşır. SCN-supraldazmatik nukleus, PVN para­ventriküler nukleus, SCG superior aervical ganglion ( 28 nolu makaleden).

- 9 -

RETiNA llETINA

1 PITAL 1

NER.\11 C..ONARI 1

LATERAL HYPOTHALAMUS

MFB ( T~ntor-ium C.e.~be.lli)

SC6

.Şekil 3: Şematik olarak sempatik sinir uyarılarının pineal beze ulaşana kadar izlediği yollar gösterilmekte­dir. SCN:suprakiazmatik nukleus. IVIFB:medial longitudinal fasiouı. SCG:superior servical ganglion (16 nolu makaleden).

- 10 -

OOltSAL-

Ch01Dt0ô ____ _,..., flCXUS

l 1ttTopı'ncoL s419liot\

Hta1Hnulot1neo.L 'rcaof-

R06TR.AL CAUOAL..

"~ ~Pinecıl VENTAAL

n.GeıSS

-- ·- ----·-.- ... -· -.... .... . --.---:-~-------· - --.

Şekil 4: Parasempatik lifler pineal beze nervi conarii yolızyla ulaşır (Gray's Anatomy'den).

Yapılan çalışmalarla, parasempatik neuronlarll'l bez içinde bulunan intramural ganglionlarda s:inaps yaptığı ve peri­kapiller aralıkta,ya da parankimada sonlandığı gösterilmiş­tir. Ancak,/parasempatik sistemin pineal bezi ne şekilde kontrol ettiği henüz bilinmemektedir (2,16,60). İnsanlar üzerinde yapılan çalışmaların sınırlı olması nedeniyle; insan pineal bezinin sinir.sel bağlantısı hak­kında bilgilerimiz oldukça azdır. Ancak,hipotalamustaki suprakiazmatik nukleus (SCN) üzerindeki çalışmalar, trak­tus retino-suprachiasmaticus'un insanda da varlığını gös­termiştir.

:•

- 11 -

PİNEAL BEZİN DOLAŞIMI _ ....

Bezin beslenmesi, sağ ve sol arteria choroidea posterior'dan gelen küçük dallarla olur (Şekil 5). Arteria choroidea posterior, arteria cerebellaris poste~ rior'un bir dalıdır (16,60). Bezin venöz kanı ise; hemen arkasında yer alan, vena cerebri internaya dökülür (Şekil 6).

Şekil 5: Pineal bezin arteria cerebri posterior'dan gelen dallarla beslenmesi (Ford'dan)o

- 12 -

Sima Dvroe. Mcrtri&

, ----'~ I slru5.5ılll~ ....... ' ~'

~ ...ı*aR.> \ .a.rpeNor- \ \

._....~- reı:.M t

"""" """"'~ : ' attfl~ elttAJUffl J

I aitıo& tf'QftaYCftd I

I \ olnı.elgrnoide.6 ,,.,,/

" .,,.. '-·-- __ .,,

Şekil 6: İnsan pineal bezin:in vena cere bri ile yakın anatomik ilişkisi (Quay WoB 1974, Pineal chemistry chapter two).

PİHEAL B~İN filJ...Q.[ı.İMYASI

Pineal ile ilgili çalışmalar 9 pineal hormonu olan melatonin üzerinde yoğunlaşmıştır.

Melatonin;i.İi , biyokimyasal öncülü triptofan ami­noasididir. Plazmadan pinealosit içine alınan triptofan hidroksilaz enzimi ile 5-hyd.roxytriptofan'a dönüşür. 5-hid.roksitriptofanın dekarboksilasyonu ile.5-hidroksitrip­tamine (serotonin) oluşur. N-acetlytransferaz (NAT) s~ra­

tonini N-aoetilserotonine çevirir. N-acetil serotonin,hid­roksiindol-O~.metil transf eraz (HİOMT) enzimi ile melatonine dönUşUr (6,16-17,28,43).

- 13 -

Melatoninin yapımından hemen sonra eksosi toz yol ·ile salındığı ve hiç bir şekilde pinealde depolanmadığı 1 ça- ı

lışmalarla gösterilmiştir (16,60). Salınan melatoninin özellikle kana mı, yoksa serebrospinal sıvıya mı (SSS) verildiği tartışma konusudur (Şekil 7). Yapılan ölçümler sonucunda, serum melaton:in düzeyinin lumbar veya ventri­kUler CSS'e göre daha yUksek olduğu tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak; araştırmalar_, melatoninin önce kana. daha sc.nra da;CSS'e geçtiğini göstermektedir. Melatoninin yıkımı karaciğerde olup;önce,6-hyroxymelatoni­ne dönUşUr ve idrarla atılır (14).

Kanda ve CSS 'da dolaşan mel at oninin blzy"Uk bir çoğun­luğu~ pineal bez tarafından sentezlenmektedir. Ancak, pineal bez,melatoninin tek sentez yeri değildir. GözUn retina tabakasının, sıçanlarda, orbi ta içinde lokalize olmuş harderian bezinin de melatonin sentezlediği gösterilmiştir. GözUn retina tabakası ile pineal bez aynı embriyolojik kökene sahiptir (6,12,46,47,58).

Pineal bezinden, melatonin dışında aşağıdaki poli­peptidler ve indoller ~zole edilmiştir (7,58)o

Küçük moleküller

Melatonin Sero. tenin Methoxytryptophol Epinephrine Norepinephrine

İnositol

Taur:ine

Carboline GABA

Peptidler

Arginine Vasopressin

Oksitosih Angiotensin I

Angiotensin II TRH (Tirotropin salıverdirici

hormon) VIP (Vasoaktif intestinal

polipeptid) LHRH (LH salıverdirici Hormon LipotroppinJ..er

- MSH Somastostatin

- 14 -

~ 1 D~~

----> '*"ı!I ~e 1 lcA~P !---------------N-~~rQ:)e.

1

v1n?~nn] ( ~"tfı~lion\c. fi~r-~)

Şekil 7: Melatoninin sentez aşamaları. ATP adenosin tri­fosfat, cAMP siklik adenosin 3',5'-monofosfat (16 nolu makaleden).

.. - 15 -

PİNEAL BEZİN FİZYOLOjİSİ

Pineal be~ etkisini , sentezlediği melatonin ile gerçekleştirdiği gösterilmiştir. Melatonin tilin omurgalı­ların ortak ürilnüdür. Kanda dolaşan bu hormon, çeşitli

endokrin organların(gonad~,tiroid, adrenaller) çalışma­sını etkilemektedir (6-s,12,16,20,24,26,28,Jl,JJ,J8,43,

' ~~ '

58). Melatonin:iiı beyinde özel reseptör bölgeleri üzerinde etkili olduğu ve bu etkiyi direkt olarak;hem hipofizin sekretuvar hücrelerini~hem de bipotalamus tarafından sa­lınan releasing faktörleri inhibe ederek gerçekleştir­diği çeşitli araştırıcılar tarafından gösterilmiştir

(6,9,34,38,45,54,58,60).

Pineal üzer:inde çalışmalar 5 başlık altl!lda toplan­maktadır.

1- Fotoperiod (14,15,39,45). 2- Pinealektomy (P.x) (24,25,36,38,50). 3- Superior cervical ganglionektomi (SCGX) (16,42,58). 4- Dışarıdan verilen melatoninin etkisinin incelenmesi

(11,13,19,44,55,56). 5- Kastrasyon ve testesteron etkisi (15,52-54).

Şekil 8 : Gözün retina tabakasından başlayan uyarıların sempatik sistem ile beze ulaşması, bu uyarı doğrultusunda; tiroid, adrenal, gonad üzerinde etkisini göstermekte (Gray's Anatomy'den). (Bak.Şekil sayfa 16'da)

BRAIN

THYRO ID

tlefi~ı ---t--'""1 f rojGıc+ior\

1 1

- .... · 4

Şekil 8:

- 17 -

SEMPilİK SİNİR SİSTEitıİ

Otonom sinir sistemi,sempatik ve parasempatik olmak üzere ikiye ayrılır. Sempatik sinir sisteminin birinci nöronu ,medulla spinaliste T1-L3 segmentleri arasında yer alın :au sistemevtorakolumbar sistem de denir. Bunlar, medulla spinaliste columna intermediolateralis'i (Clark kolonu) oluştururlar. Sempatik sis temin birinci sıra nöron­larının aksonları ; ön kökler içerisinde omuriliği terk eder. ön ve arka köklerin birleşmesiyle oluşan spinal si­nir, foramen intervertebraleyi geçtikten sanra ,rami com­municantes albi içerisinde sempatik lifler paravertebral sempatik gangliona uzanır. Liflerin bir kısmı bu ganglion­da sinaps yapar, diğer bir kısmı ise; slnaps yapmadan geçerek, prevertebral ganglionlarda so.nlanır. Bu ganglion­lardaki~ ganglion hücreleri, sempatik sistemin ikinci nö­ronunu oluşturur. Paravertebral ganglionlardan çıkan ak­

sonlart çeşitli arterlerin çevres inde efektör hücrelere (düz kas hücreleri, dış salgı bezi hücreleri, kalp hücre­leri, adiposit, hepatositler, juxtoglomerul hücreleri gibi) ulaşır (60,25,27,32). Paraver tebral gangliondan çı­kan aksanların diğer bir kısmı ise; rami comznunicantes grisea içinde~tekrar spinal sinire katılır. Postganglio­ner sempatik sinir ucu ile;efektör hücreler arasındaki kavşakta impuls aktarımını sağlayan nörotransmitter mad-de .norepinefrindir (24,25,27,48,60).

I

- 18 -

Efektör organların semEatik sinir stimulasyonlarına cevabı

Atriumlar

Ventriküller 131

Akciğer

Gözde silyer kas

Tutide tonus ve motilite

Safra kesesi ve yolları

Uterus

Karaciğer f32

Glukon salgılanması

Kasılma gücü ve iletim hızında artma.

Kasılma gücünde,iletim hızında ve otomatizmada artma 1 idiyoventriküler ritmde hızlanma.

Büzülme++,genişleme+

Uzak görme için hafif gevşeme

Azalma (genellikle)

Gevşeme

Değişiklik

Glikojenoliz,gluko­neojenez ,hiperglisemi

Artma

Prof.Dr.Oğuz Kayeelp'in Tıbbi Farmakoloji cilt 2 sayfa 1709-1714'ten alınmıştır.

Bizim deneyimizde kullanmış olduğumuz B-Blokör (propranollol) selektif olmayan blokördür. Yani, hem B1 hemde B2 reseptörlerinin bloke edilmesini sağlar.

Propranollol, arteria choroidea etrafında pineal beze ulaşan sempatik sinir sonlarından salınan norepi­nefrinin, pinealosit membranında bulunan beta~resaptör­lerle birleşmesini, yani,s:inir impulsunun beze ulaşmasını engeller.

- 19 -

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalişmada~kırk adet wistar ırkı erkek beyaz sıçan (Rattus norvegicus) kullanılmı~.· Sıçanlar 8 grup halinde 22x48x20 boyutlarındaki kafesler içerisinde,her bir grupta 5 hayvan olmak üzere muhafaza edildi. Hayvanlar> çeşme suyu ve özel sıoan yemi (mouse pellet) ile beslendi. Oda sıcaklığı yaklaşık 24°c olup, 12 saat aydınlıl.r ve 12 saat karanlık fotoperiodlarında kalacak şekilde , deney şartları düzenlendi. Bu hayvanlardan dört grup oluşturuldu.

1- Prepubertal durumdaki hayvanlar (2 aydan küçük) 2- Postpubertal durumdaki hayvanlar (3 aydan büyük) 3- Prepubertal kontrol grubu (2 aydan küçük) 4- Postpubertal kontrol grubu (3 aydan b'L\yük)

1 ve 2. gruplara,hergün, 3 ay süreyle;l5o00-16.JO saatleri arasında : deri altı yolu ile o.ı mg. /kg dozunda B-blokör (propanollol) enjekte edildi.

Eter anestezisi altn1da l.hafta, ı.ay, 2.ay, J.ay olmak üzere dört ayrı zarmnda herbir gruptan 3' er hayvan ince­lemeye alındı. Öncellikle abdomen açılarak; testisler çı­kartıldı, bunlarll1 ağırlıkları hassas terazi (sartorius) ile belirlendi. Ayrıca,kafatası açılarak; colliculus super~.

iorlar üzerine yerleşmiş pineal bezi çıkartılmıştır.

- 20 -

Işık ve elektron mikroskobunda incelenebilmesi için ,pineal 1

ve gonad parçaları takibe alındı. Işık mikroakopu için bouin fiksatifine alınan · materyale, parafin inklüzyonu yapılarak elde edilen kesitlere, Haematoxylin-Eosin, boyası uygulandı. Bu yöntemlerle hazırlanan preperatlar Olympus ışık mikroskopların.da incelenip; renkli olarak çekilen mik­rofotograflar değerlendirildi.

Elektron mikroskobunda fiksasyon işlemi için Milloning fos­fat tamponu ile hazırlanmış fo4 'lük gluteraldehi t fiksatifi içinde ımm3'lük parçalara bölUnerek bu fiksatifte +4 dere­cede 2 saat pre-fiksasyonu yapıldı. Bir gece Milloning fosfat tamponu ile yıkandı. Aynı tampon ile hazırlanmış %l 'lik 0

804 (Osmium tetroksit) ile bir saat süre ile ikin­

ci kez tespit edildikten scnra, yükselen etanol serilerin­den geçirilerek ; parçaların Stzy'u allildı. İki kez propilen oksitten geçirilip , eşit oranlarda hazırlanan araldit+pro­pilen oksit (1:1) karışımında 1 saat tutulduo Daha sonra) 3 kısım araldit ve 1 kısım propilen oksit (3:1) karışımın­da l saat kadar rotatorda bırakıldı. Daha sonra parçalar saf araldi t içinde . döner alette bir gece bekletildi. Ertesi gün parçalar temiz saf araldit içine gömüldü ve polimerizosyon işlemi için iki gün 60°C'lik etüvde tutul­du. YaklaşJ.k bir hafta scnra kesit alma aşamasına gelindi .

Bloklardan Reichert ultramikrotomunda alınan 700A0 kalın­lığında ince kesitler gritler üzerine yerleştirilerek uranil asetat ve kurşun sitrat ile kontrast yapıldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Faldil te si Histoloji Bilim Dalın­da bulunan jeol 100 ve Zeiss 9MA elekromikroskoblarında çeşitli büyütmelerde fotoğraflar çekildi.

-21-

BULGUIJı.R

Her deney grubu içindeki kontrol hayvanlar ayrı ayrı incelendi. Sonuçta pineal bez ve testis morfoloji­lerine ait bulgularında farklılık görmedik. Kontrol hay­vanlarının pineal bezlerinin ışık-mikroskopik inceleme­sinde, hematoksilen eozin ile boyanan kesitlerde; bu organın açık renkte boyanan epiteloid hücre kordonların­dan meydana gelmiş olduğu görüldü. Bu hücrelerin düzensiz kont.urlu, belirgin nukleuslu olduğu gözlendi (Resim 2). Organın büyük bir bölUmü pinealosit hücrelerden meydana gelmekteydi. Ayrıca sitoplazmaları da orta derecede bazo­filikdi.

Kontrol hayvanların pineal bezlerinin ultrastrük­türel incelenmesinde; sitoplazma yogunluğu bakımından iki ayrı tip pinealosite rastlandı. Bunlardan açık sitoplazmall. olanlarının sayıları diğerlerine göre oldukça fazlaydı (Resim J,4). Bu iki tip hücre arasında bir farklılık gözlen­medi. Her iki tip hücrede de; nukleoleları çok belirgin, çok loblu, düzensiz konturlu, çift nukleus membranı ile çevrili ve kromatin maddesi homojen dağılJJD gösteren nuk­leualar tespit edildi.(Resim 5,~7) .

Sitoplazmada gelişmiş granüller endoplazmik retikulum sisternalarına, yassı kesecikler ve veziküllerde.n oluşmuş ~olgi komplekslerine yayglll olarak rastlandı (Resim 8,9).

- 22 -

Ayrıca çeşitli şeki~ ve büyüklükte bol miktarda mitokondri gözlendi (Resim 1,5,7,9). Sitoplazma içinde granüller en­doplazmik retikulum yanında serbest ribozomlarda yaygın olarak yer almaktaydı (Resim 8j3). Yine sitoplazma içinde, lizozom ve lipid inıaJ.zyonlarına rastlandı. (Resim 4,9). Hücrelerin'sitoplazmasında ve bilhasa terrrri.nal bölgelerin­de çok sayıda veziküller görüldü (Resim 11,12). Kesitler­de çok sık olmamakla .beraber membran altı sisternalara rastlandı (Resim 7). Pineal bez dokusunda pinealositlerin yanı sıra, yer yer glia hücrelerine rastlandı (Resim 5,6). Bu hücreler; yoğun sitoplazmalı oval ve uzun nukleoslu idi. Sitoplazmalarının pinealositlere kıyasla daha az oranda organel taşıması ancak bol miktarda mikroflament, lipid ve lizozom içermesi bakımından pinealositlerden ayırt edil-

' di (Resim 5, 6). Kesitlerde yer yer perivasküler aralıklara rastlandı ve bu aralığa yal-~ın olarak pinealosi t uzantısı

ve sonlanmaları yer almaktaydı (Resim 10»11 , 13). Ayrıca çeşitli perivasküler aracılıklara uzanan kanaliküliler bulunmaktaydı. Yine bu kanalıkülilerin çevresinde pineal­osi t uzantısı ve sonlanmalarına rastlanmaktaydı. Kanali­külilerin iç yüz.ünde mikrov:illuslar göraldü (Resim 12).

- 23

R~sim 2: Kentrol hayvanları pineal bezlerinin Hematoksi len eozin ile boyandığında çoğunlukla pinealositlerden meydana geldiği, bu hücrelerin kondonlar teşkil ettigi ve nukleusları düzensiz konturlu ve belirgin olduğu görüldü .

boya: Hematoksilen eozin !fdkrofotograf : X 60

- 24 -

Resim J: Kontrol grubu hayvanlarında el~ktron yo~unlu~u ba­kımınaati farklı iki tip (aydınlık (A . P. ). karanlık (K . P.) pinealositler XlOoOOO

:

- 25 -

. Resim 4: Kontrol grubu hayvanlarda bol mitokondri (M) serbest ribozom (R) ,ve veziküller (V) dolu pincalosit· lere, elektron yo~unluğu bakımından koyu görülen pineal­osi t uzantısı (KPp) x 10. 000 .

- 26 -

ftesim 5: Kontrol grubu hayvanlarında Glia hücresi (G) içe­risinde bol mikrotubulus (Mt) , aktif pinealosi t (P) içeri­sinde bol mitokondriler (M) X 10.000.

- 27

Resim 6 : Kontrol grubu hayvanlarda pinealositler arasın­da yo~un sitoplazmalı , oval nukleuslu Glia hücreleri (G)

ve Glia hücre uzantısı ta, lipid (L) , X ıo.ooo

- 28 -

Resim 7: Kontrol grubu hayvanlarda karanlık pinealosit uzantısı (KPp), bol loblu nukleus, iki pinealosit ara­sinda membran altı sisternalar (MAS) ve bol mitokondri­ler (M) X 10.000

- 29 -

Resim 8: Kontrol grubu hayvanlarda yoğun sekresyon faali-

yeti nedeniyle pinealositlerde bol miktarda Golgi kompleksleri

( G) ve veziküller ('f). Ayrıca granül.er endaplazınik retiku-

lum (GER). X 10., 000

- 30 -

Resim 9: Kontrol grubu hayvanlarda farklı büyüklük ve şekil­lerde mitokondriler (M) , bol lipid.Granüler endoplazmik reti­kulum (GER) 9 serbest ribozomlar (r) X 10 . 000 •

- 31 -

Resi :··: 10: i·~ontr~l grub·.., ha _;van.larda p-;;ri vasküler aralığırlı

(P1S) çevreleyen pjnealosit so~lanmalErı(P) , bol m~kta~da vezikJl l er (V) granil!er endoplazmik r e tjku l um (G~R) ve mt krat~bu l~slar ye~ almakta (Mt) . J 13,200

- .32 -

'

Resim 11: Kontrol Grubu, pineal bezinde perivaaküler aralı­

ğa (PVS) açılan c:a.naliküller (C),o'analiküli çevresinde Pine­

aliait ·, sonlanmaları (PS) ve uzantıları Pp Myelinli sinir li­

fi (N.) x 13,7200 •

- 33 -

Resim 12: Kontrol grubu hayvanlar4a '8rivasktiller aralık çevresinde sonlanan bir çok pinealosit se.nlanmaları(PS), eQnlanmaların içleri bol miktarda vezikiller ile dolu ol­duğu gözlendi (v). X 10.000

-34-~ l Hafta s Ure ile beta-blok9r uygulanmış hayvanlardaki ultrastrüktürel bulgular.

Bu grupdaki ultrastrtiktUrel yapısı kontrol g~buna kiyas­la belirgin bir fark izlenmedi. Kontrol grubunda• olduğu gibi pinealosit sitoplazmalarında bol miktarda mitokondri, Golgi kompleksi. ve serbest ribozomlar görUldU.Ancak ko'ntrol grubundan farklı olarak çapları daha bUyUk ve yoğunluğu az olan lipj_d damlacıkları belirgin· bir şekilde hücre içersinde yer aldığı görUldU.Bunların yanında zaman zaman mitokondri krista harabi­yeti gözlend.i {Resim 13).

1

Resim 13: Bir hafta süre ile beta-blökör uygulanmış hayvanla-rın pinealosit ultrastrUtUrel yapısında granüller endoplazmik retikulum {GER) bol miktarda yer almaktadır. Ayrıca yoğunluğu az olan lipid damlacıkların sayısı artmakta X 10.000

.t

- 35 -

Bir ve iki ay sUre ile Beta-blokör µş-gulanmış hayvanlardaki ultrastrUktilrel bulgular. -- ------Birinci ve ikinci aylardaki bulgularımız araslllda

belirgin bir fark gözlenmedi. Bu nedenle bu grupları aynı başlık altlllda topladık. Bu deney gruplarında ilk hafta­da yer yer izlediğimiz lipid damlacıkları ve mitokondri krista harabiyetine daha sıklıkla rastlandı. Pinealosit sitoplaznasında ayrıca lizozom-benzeri çeşitli bUyüklUk­te yapılara rastlandı (Resim 14,15). Yine kontrol grubun­da ve l.haftalık grupta olduğu gibi sitoplazmik yoğunluk­ları farklı iki tip pinealosit vardı (Resim 16). Bu hücrelerin organelleri kontrol grubuna benzerlik gös­termekteydi. Ancak, hücrelerde golgi komplexine kontrol grubunda olduğu kadar sıklıkla rastlanmamasıydı.

cJ

:, : ; ,' b -, ·=: ;

Resim 14: pinealosit ultrastrüktürel yapısında elktron yoğunluğu az olan lipid (L) damlacıkları, düzensiz şekilli nukleus (N), kaba endoplazmlir retikulum (RER), bol ribozomlar (R) Xl0,000

-36-

Resim 15: İkinci ay deney grubu hayvanlarında pinealosit ultrastrUktUrel yapısında yoğunluğu az olan ve içersinde vezikilllere rastlanan yağ damlacıkları (L),bol miktarda krista dejenerasyonu gösteren mitokondrile r (M~, çeşitli

bUyUklUkte lizozom benzeri yapılar (Lz) ve ayrıca mikro­tubulden zengin Glia hücreleri (G) yer almakta X ıo.ooo

.•. , " '" ~ .

- 37 -

,· . ·).;, ..

~ . i

Resim 16: ı.ay deney Grubu hayvanları~da pinealosit ultrast­

rüktürel yapısında çok loblu nul~leus (N), belü•gin nukleolus (n), çift membra.nlı nukleus. Yoğunluk farkı olan ayd:uılık (AP ) ve karanlık pinealosi tler

(KP), lipid damlacıklnrı (L) X ıo . 000

- .38 -

J.ay süre ile beta-blokör ~lanmış haıxanlardaki. ~ltrastrüktürel bulgy.l~

Uç ay siJ.re ile beta-blok ör uygulanmış :n.ayvanlarda ' da yoğunluk bakımından iki farklı pinealosit tipi oldukça belirgindi . Bu hücreler arasında 5zellikle koyu pinealosit­lerin hücre sitoplazmasında yer als.n m:itokond.rilerin şişme ve krista erimesi şeklinde yapısal harabiyet gözlendi(Resim 16

Oysa aydınlık .pinealosi tlerin mi tokondrilerinde buna ben-

zer görüntülere rastlanmadı (Resim 17,18). Ayrıca , daha önceki yer yer rastlanan hücre ·içi lipid damlacıklarında artış gözlendi (Resim 19 , 20). Bu yapıların dışında kontrol grubuna benzerlik göstermekteydi . Yine nukleusle.rı oldukça belirgin düzensiz konturlu ve nukleolusları...~daki kromatin maddesi, heterokromatik du...~mdadır (Resim 19)o Granüller endopl azmik r et ikulum v e ribozomlar belirgin bir ş ekilde hücre i çindelokelize olmuşlardı. Kontrol grubun­da sıklıkla r astlanan Gol gi kompl eksleri. üç ay ~Jre ile beta - blokör uygulanmı ş hayvanlarda daha a z sıklıkla görül­

dü.

- .39 -

Resim 17: Sinir blokajın4an 3 ey sonra; karanlık pinealosit­lerin (KP) mi tokond.rilerin şiştiği ve krista yapılarında hara­biyet izlenmekte. Perivasküler 'aralıkta (PVS) sonlanan pineal­osi t uzantıları ve sonları görülmekte. X 5.200

~•o-

Resim 18: Karanlık pinoalositler.deki (Kp) şişmiş ve harap olmuş krista yapıları.Elektron yoğun Glia hücresi ve uzan­tıları G, kanalikilli lUmene uzanan mikrov:illuslar ve etra­fında bol miktarda pinealosit sonları (E) ve uzantıları (Pp), Pinealosit etrafında sinir lifleri (NF). X 10.000

-41-

Resim 19: 3 ay beta-blökör uygulanmış hayvanların pinealosit­lerinin belirgin nukleus (N), heterokromatik durumda nukleoıus (N) ve sitoplazma içersinde yoğun lipid damlacığı birikimi (L)

ve ,(GER) bulunmakta X 100900

-42-

Resim 20: 3 ay beta-blokör uygulanmış hayvanların pinealo­si tlerinde bol miktarda ribozomlar(R)ve lipid damlacıkları (L) ve yer yer granüller endoplazmik retikulum(GER) yer al­makta.

- 43-

Testis kQll.trol grubu

KontrQl grubu hayvanlarımızda incelediğimiz testis­ler normal sıçan testis yapısını yansıtmaktBiYdı.

Işık-mikroskepik kesitler:lııde spermategenezisin çe­şitli safhalarını gösteren tubuluslar ve intersititial sahada gruplar hal:lııdeki leydig hUcreleri izlenmekteydi (Resim 23). Ultrastrüktürel olarak semini!er tubulusları­nı çevreleyen peritübüler dokunun içinde ve dışında iki acelluller tabaka ve bunların arasında myoid hücrelerin bulunduğu · hücreli bir tabaka olmak Üzere üç tabakadan mey­dana geldiği görUldU. Bazal membranın hemen üzerindeki germinal hücre sırasında spermatogoniumlar ve bunların arasında sertoli hücreleri-ne rastlandı. Buradan itibaren lilmene doğru daha gelişmiş

germinal hücrelerden spermatositler ve spermatidler farklı­laşmalarını ve bölünmelerinin değişik evrelerinde gözlenmek­teydi. Özellikle spermatositler miyosisin çeşitli evrele­rinde olduklarında bu tipik figürleriyle ışık (Resim 22,23, 24) ve elektonmikroskobunda kolayca seçilebiliyordu. Işık-mikroskobu seviyesinde spermatid hUcreleri sertoli hücrelerinin sitoplazmaları içine gruplar halinde sokulmuş durumlarda klqrukları lUmen yönünde, baş tarafları ise tubulusun bazali~e yönelmiş olarak görüldU (Resim 22). Sertoli hücreleri kontrol testislerinde tubulusların ba­zalinden lUmenine kadar uzandığı ve btm.ların açık si top­lazmalı oldukları gözlendi. Sertoli hücreleri iç:inde krista tipli mitokond.riler izlendi (Resim 22,24). Sertoli hUcre sitoplazmasında spermiogenesis esnasında meydana gelen ar­tıkların lizozomal s:indirilmesini gösteren kalıntı cisim­cikler "residual bodies" değişik miktarlarda ve şekiller-de gözlendi (Resim 23). Sertoli hUoreleri elektron mikros­kobik kesitlerde bazalden lUmene kesintisiz olarak iyi takip edilmedi. Buna rağmen sertoli hücrelerinin arasında­ki bağlantı kompleksleri seçilebilmekteydi (Resim 22)o -

- 44· -

\

Kontrol sıçan testislerınin ara dokusunda yer alan gevşek bağ dokusu içerisinde leydig hücrelerine, bağ dokusu hücre­lerine kan, lenf damarlarına rastlandı. Leydig hücreleri hem kan damarları hemde seminif er tubuluslara yakın irili ufak­lı gruplar halinde ovoid veya poli ·onel nukleuslu hücreler­

di ...

Resim 21: Kontrol grubu sıçan teotisi semini fer tubulosları içerisinde bazalden lümene kadar tUm germinal hilcre sırala­rı mevcuttur bunlar, Spermategonium ,Spermatosit ve Sperma­tidler ve Sertoli hilcreleri bulunur. Tubuloslar arasında ise leydig hücre grupları izleniyor.

Boya: Hematoksilen-Eosin X 1250

"

- 45 -

Resim 22: Kontrol grubu testislerde ; lumunal ~ompartmanda·

~arklila§makta olan spermatidler (spt ) ve olgunlaşmasına tamaml amak ilzer e olan spermatozoan (Sz ), sertoli hücre sitoplazması i le ilişkili olarak (S ) görülüyor . X 10. 000

- 46 -

Resim 23: Kontrol grubu testislerde sertoli hücresi (S) sitoplazması içersinde normal organeller yanında lipid (L) damlacıkları ve rezidual cisimcikle (R) izlenmekte.

JWYıca bu hücrelerin sitoplazması içersine sokulmuş ge~minal hücrelerden spermatositler (Spct) gözlenmekte X 109 000

- 47 -

Resim 24: Kontrol grubu testislerinde; seminifer tubulusd.a bazalden lümene doğru germinal hücre dzi.s:i. ve sertoli hücre~i

r görülmekte. Peritübüler tabakalı doku seminifer tubulü bazal-den çevirmekte X ıo.ooo

- 48 -

Deneyli testis grubu

Uç ay sUre ile beta-blokör uygulanmış hayvanları ı. 2. J.aylarda inceledik. Bu Uç ayrı grupta incelemeye alınan testislerde ışık ve elekton-mikroskobik özellik­leri bakımından belirgin bir fark gözlenmedi. Bu nedenle üç ayrı grubu aynı başlık al tında toplamayı uygun bulduk. Hematoksilen eozin ile boyanan kesitlerde germinal hücre sıralarını oluşturan hücreler lümene kadar uzanmaktaydı (Resim ·25.,26). İncelenen testis kesitlerinde deney süresi ile orantılı bir şekilde gittikçe daha belirginleşen ana her deney grubunda ortak olarak gözlenen bazı bulgulara rastladık. Bunlar arasında en belirgini seminifer tubulus­larm lilmenlerinde hUcre dökUntülerin:in bulunması idi.

Bu hücre döküntülerinin miktarı ve içeriği ileri aylarda artmış olarak bul .undu. Bunlar spermatositten erişkin spermatid'e kadar değişik safhalardaki germinal hücreler­den ve sertoli hücre sitoplazma döküntülerlııden oluşmak­taydı. Ayrıca germinal epiteli oluşturan hücreler arasın­da yer yer lümene dik bir şekilde uzanan eyrılmalar göz­l edik. İncelediğimiz testis kesitlerinde intersititial sahanın genişliği ve içeriği bakımından bir fark gözlen­medi . Tüm incelenen gruplarda intersitial doku ve bu doku içindeki Leydig hücreleri sayısal ve yapısal durum­ları normalden farklı bulunmadı.

İncelemeye alınan testislerin ultrastrüktürleri spermatogenezisin çeşitli safhalarındaki hücrelerin olgun­laşmadan lümene verildiğini gösteriyordu. Germinal h~c­releri destekleyen sertoli hücrelerinin sitoplazmaları bol vakolizasyonlu ve lipid içerikleri artmış olarak gözlendi. Işık-mikroskobu kesitlerinde kontrol sıçan testislerine göre bir değişiklik gözlenmeyen seminif er tubulusların elektron-imkroskobik bulgularıda bu bulgulara uymaktaydı.

- 49 -

Ancak sertoli hücreler~ içerisinde yer yer endoılazmik retikulum dilatasyonları ve art'1n vakolizasyon izlendi. , (Resim 27,28,29). '

PeritUbuller doku normal kalınlıktaydı, germinal hücreler bazal membrandan lUmene do~u dtizenli bir şekil­de dizilmekteydi. Bazalden lUmene doğru sertoli ve germi­nal hücreler seçilmekteydi. Sertoli hücrelerindeki sekon­der lizozomlarda yer yer artış izlendi. Tubulusların api­kal yUzlerinde sertoli .: hücrelerinin sitoplazma dökUntüle­ri kontrollere göre arttı. Bu yapılar içerisinde SER sis­ternaları ve lipid inklüzyonları ile sperm baş ve kuyruk­larına ait kesitler izlendi (Resim 26 ). Sertoli hücre sitoplazmalarında artmış olarak izlenen lipid inklUzyon­ları atılmış sertoli sitoplazma parçacıklarının içinde de görUldU. Olgunlaşmadan' lUmene atılan germinal hücreler tubulus lilmefrlnde oldukça karışık bir hUcre populasyonunu oluşturdu (Resim 33).

50

Resim 25: Boya, Hematoksilen-Eosin X 500

Resim 25.-29: ·Be:ta-blo.kör uygulanmış hayvanlarda testis ışık mikr&gra!isiue çoğu

ileri tu-dönemde

bullue lilmea enine germinal

kesitlerinde epiteli içindeki hticreler

Hematoksilen-Eosin X 1250

semini fer

olgunlanmadan dökülen arası uzamına boşluk-

lar. Boya,

51 -

Resim 27: Serto.li hücre siteplazmasına gömülU germinal hUcreler Sertoli. hücresi sit~plazması bol Vakullü elu­şu ve lipid içereğinim artmış olduğu izlenmekte. X 5.200

- 52 -

~esim 28: Seminifer tubulus lUmeninde olgun· sperınatozoan ve olgunlaşmadan lümene verilmiş çeşitli germinal hücre­ler ve sertoli sitoplazma artıkları izlenmekte. X ıo.ooo

- 53 -

Resim29; Bol Vakellu ve lipidten zengin sertoli hücresi sitoplazması ile ilişkili germinal bUcreler arasındaki mesafelerin artmış olduğu görillüy&r. X 10.000

- 54 -

Çalışmamızlll morfometrik kısmında hayvanların testis ağırlıklarını (kg) vUout ağırlıklarına (kg) oranladığımız­da 11 adet kontrol hayVanlarJnda bu ·aranı ortalama 53xıo-4 olarak bulduk. Bir hafta silre ile enjeksiyon uygulanmış hayvanlarda ise bu ortalama 6ıxıo-4•e yükseldi. Bir ay su.re ile enjeksiyon yapılmış hayvanlarda ortalamanın tekrar kontrol grubu düzeyine ulaştığı; ikinci ve üçüncü aylarda ise kontrol düzeyinin hafif altında seyir ettiği görüldü. (Grafik 1).

·- 55 -

Testis a;;aırıı klen/vl.J.')ut egırlıklerı 0.008

0.006 ··· ···············

0.004 ...

0.002 ...

o.ooo Kcrıtrc~ 1. Heıf teı 1 .. tJi.~l

l.Jc ay· sure ile beta blohor u·ygu larrıası

* KONTROL GRUBUNA GORE ANLAMLI BULGULAR P< 0.05

- 56 -

Bir çok anatomi ders kitabı, pineal bezi, fonksiyo-nel önemli elmayan bir kalıntı elarak nitelendirmektedir. iu kaynaklar, pineal bezi, insanda puberte sonrası kalsium tuzlarının biriktiği ve fenksiy0nel C>nemi olmayan bir ka­lıntı şeklinde beyinde yer alan organ olarak tanımlamakta­dır (27,32,48)0 Son yıllarda bu konu Uzerinde yapılan çalış­malar, pineal bez hakkındaki bilgileri doğrular nitelikte değildir. Bu çalışmalar, pineal bezin yapısında bulunan kal­sium tuzlarının, bu bezin aktivitesiyle bir bağlantısının olmadığını savunmaktadır. Ayrıca, bunlarJJı organın normal metabolik bir ürUnü olduğu ve birikmesi halinde bile; fonk­siyGnunun devam ı ettiği ileri sürülmektedir (1,24,26,60). Bu kapsamda 3-76 yaş grubu arasında yapılan enzim çalışma­ları melatonin sentezinin devam ettiğini göstermiştir (16,13). Yine, Hasegawa ve arkadaşları (23) 168 otopsi üzerinde yap­mış oldukları morfolojik çalışnıaJSr..da pinealin yaşam boyunca görev yaptığına dair bulgular elde etmişlerdir. Buna göre; yaş ile kalsifikasyon arasında hiç bir ilişki gözlenmemiş, yaş ile pineal ağırlığı arasında anlamlı bir ilişki buluna­mamış, dişi ve erkekler arasında pineal bezde yapısal fark­lılıklar g5rtilmerniştir.

Pineal organ, çeşitli omurgalı hayvanlarda belirli bir fonksiyonu olan tek bir organ olmayıp; oldukça kompleks bir yapıya sahiptir. Bu yapı, çeşitli memeli türlerinde büyUk farklılıklar göstermektedir. Bu organın şekli, büyük-

- 57 -

lUğü ve lokalizasy~nu bakımından farklı sınıflandırmalar yapılmıştır. Pineali oluştur~ kompleks ~çerisin~e - "pin~al

proprium•un yanında; balıklarda parapineal organ, amfibi­lerde frontal organ, sürUngenlerde ise; parietal göz şek­linde ikincil yapılar bulunmaktadır. Bu türler arası morfo­lojik farklılığa paralel olarak; fonksiyonlar açısından da tUrler arasında blfyük farklılıklar vardır. Örneğin, bir tür hayvanda önemli bir fonksiyonu yerine getiren pineal bez, başka bir tilr için önemsiz olmaktadır. Şimdiye kadar pineal bez üzerinde oldukça fazla çalışma yapılmasına rağmen, tUre özgU yapısal ve fonksiyonel farklılıklar nedeniyle, bu bezin muhtemel fonksiyonlarının tUmU aydınlanmamıştır.

Bu bez üzerinde yoğun bir biçimde sUrdUrUlmekte olan çalışmalar, 6 ana grupta toplanmaktadır.

ı. Fotoperiod (14,15,39,45) 2. Pinealektomi (24,25,36,38,50) J. Superiors _ervikal ganglionektomi (16,42,58) 4. Dışardan verilen melatonin etkisi (11,13,19,44,55,56) 5. Kostrasyon-testesteron etkisi (15,52,54) 60 Beta-blokör uygulanması (11,13).

Bizde de, çalışmamızda, klini kte tedavi amacıyla yay­gın olarak kullanılan beta-blokör (propranollol) maddesini Uç ay sUre ile deney hayvanlarımıza uyguladık. Böylece Norepinefrin-reseptör birleşmesini engellyerek; beze ulaşan sinirsel bağlantıyı kesmeyi amaçladık. Beta-blokaj netice­sinde pineal bezi ve bu bez üzerinde etkisi olduğu düşünü­len testislerde meydana gelecek morfolojik değişikliği in­celedik.

Pineal bezin aktivasyonu fotoperioda bağlı olduğun­dan deney sUreai boyunca hayvanları sabit oda sıcaklığında ve normal gUn ışığlllda tutmaya özen gösterdik.

Çalışmamızda kullandığımız wistar ırkı erkek beyaz sıçanları; prepubertal, postpubertal ve bunların kontrol

- 58 -

grupları olmak üzere 4 grupta topladık. Ancak, morfolojik ve u1 trastrüktUrel b{iıguıarımız; prepubertal ve postpub~r­·tal gruplar arasında belirgin bir fark olmadığını gösterdi.

Çalışmamızın morfometrik kısmında; üç ay sUre ile beta-blokör uyguladığımız hayvanların, belli zaman dilim­leri arasında testis ağırlıklarını ölçtük. Blokaj sonrası testis ağırlıklarında vücut ağırlıklarına oranlandığında, bir artış gözlenmiş tir. Yaptığımız is ta tistiks_el hesaplar bu artışın anlamlı olduğunu göstermektedir. Stephanie ve arkadaşları (16) bizim çalışmamıza paralel olarak; hayvan­ları sürekli karanlıkta tutmuş, yada, körlük oluşturacak pineal bezin sürekl.i uyarılmasını sağlamış ve neticede sex organlarında hipertrofi oluştuğunu gözlemiştir. Bir başka araştırmacı; pinealektomi uygulanmış hamsterlerde,ışık du­rumunun aydınlık veya karanlık oluşuna bağlı olmaksızın, gonadların sürekli aktif bulunduğunu tespit etmiştir (28,41).

Pineal bez ile ilgili araştırmaların çoğunda, tiroid bezinin de gonadlara benzer şekilde etkilendiği gösterilmiş­tir (20,31,38,40). Bu konuda yapılan çalışmalarda normal hayvanlara melatonin uygulanması ile tiroid ağırlığında azalma tespit ,edilmiştir. Buna karşılık, pinealektomi uygu­lanması halinde; bezin ağırlığında bir artış gözlenmiştir (20,24,42)0

Pineal bez, etkisini, sentezlediği melatonin ile ger­çekleştirmektedir. Melatonin beyinde özel reseptör bölge­leri üzerinde etkili olmaktadır. Mela.tonin bu etkisini direct olarak; hem hipofizin sekretuvar hücrelerini hemde hipotalamus tarafından salınan releasing faktörlerini in­hibe ederek gerçekleştirir. İnhibisyon neticesinde hipota­lamus-hipofiz ekseni etkilendiğinden; gonad, tiroid ve adrenallerin fonksiyonlarında değişmeler gözlenmiştir (6,

9,34,38,45,54,58,60).

Pineal bez, ultrastrUktürel olarak, oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Literatür taramalarımız bu konu üzerin­de fazla çalışma yapılmadığını göstermektedir.

- 59 -

Çalışmalarımızda . pineal bezin ve testislerin ultrast-,

rilktUrel bulguları önemli sonuçlar orta.ra koymaktadır.

Pineal bezin ultrastrüktUrel yapısında elktron yoğun­luğu bakımından açık ve koyu sitoplazmalı iki tip pinealosit ayırt ettik. Pineal bezin parankimasını oluşturan açık (ay­dınlık) ve koyu (karanlık) sitoplazmalı pinealositlerin aynı hücrenin farklı fonksiyonel evreleri olduğu savunulmuştur (1,2). Bu iki tip hücre arasında elektron yoğunlukları dışın­da başka bir yapısal farklılık görmedik. Çalışmamızın önemli gözlemlerinden biri de: koyu pinealositlerin mitokondrileri­nin şişmesi ve krista harabiyetinin tespit edilmesidir. Halaris ve Matussek araştırmalarında (22) hayvanları sürekli ışıkta tutarak; pinealositlerin inbibisyonunu gerçekleş tir­miş ve ultrastrUktUrel düzeyde yaptıkları :incelemelerde in­

hibisyon neticesinde bizimkine benzer mitokondri harabiyeti gözlemişlerdir. Pineal dokusundaki karanlık hücre tipi sen­tez faaliyetinde aktif rol oynayan ana tip olduğundan inhi­bisyona gerek bizim yapmış olduğumuz beta-blokör ile gerekse ışıkla yapılan blokajda, bu tipin dlzyarlı davrandığı düşünül­mektedir.

Mitokondriler ile ilgili diğer bir görüş ise; bunların fiksasyon hatası olabileceğini ve bu konuda farklı fisasyon solusyonları denemesi gerektiğini ileri sürmektedir (l0,22)o Ancak, a.rdınlık pinealositlerde benzer bir harabiyet gözlen­memesi bu görüşün tam doğru olmadığını düşündürdü.

Pineal dokusunda 1. 2. 3o aylarda beta-blokaj netice­sinde izlenen en önemli bulgulardan biri ise; irilik ufaklı ·

bol miktarda hücre içi lipid birikmesidir. Çeşitli deney koşullarının, pineal bezindeki lipid oranını etkilediği bi­linmektedir (10). Örneğin; fotoperiod çalışmalarında menstu­ral siklusun farklı evrelerinde, belli hormonal koşullarda pineal bezindeki lipid oranında değişmeler saptanmıştır · ·,. (l-3,28,58,60)0 Bundan dolayı, lipid damlacıklarının sentez

- 60 -

' faaliyetine bağlı olarak; azalıp arttığı ileri sUrUlmek-tedir. Genellikle, inaktif hale gelmiş pinealositlerde bu yapıların artması hücre sekresyonunun durduğunu göstermek­tedir.

Sekresyon faaliyetinin inaktif halde olduğuriu göste­ren bulgu ise; kontrol grubunda rastlanan, perivaskUller

\ v

aralrôğa .yakm olarak yer alan pinealosit sonlanmaları içe-risinde vezikUllerin sayılar:ında azalımdır. Sentez faaliye­tinden sorumlu olan Golgi komplekslerinin hucrenin in.aktif oluşuna bağlı olarak azaldığı tespit edilmiştir.

Pineal dokusunda bulunan ve diğer dokularda rastlan.ma­yan ·11synaptic Ribbon" veya Vesicle crowned ro·dlets" olarak isimlendirilen histolojik yapıların çok nadir görUldüğU ve hücre içi iletimini sağladığı öne sUrUlmektedir (10,19). Tarafımızdan yapılan; incelemelerde bu yapılara rastlanma­mıştır. Ancak Garcia (10), yaptığı çalışmada, Synaptic Ribbonların hUcre atimulasyçm.u neticesinde ortaya çıktığı­nı göstermiştir. Çalışmamızda, inhibisyon yaptığımızdan bu yapıları tespit edemedik.

Pinealositlerde, kaıısantrik lameller halinde "membranous whorl" adi verilen yapılara tüm çalışmamız sü­resince sadece kontrol gr~bunda bir kez rastladık. ,.. Buna benzer yapılar leydig hücrelerinde, sıçanlarda, fare­lerde, harderian bezl~rinde va. tespit edilmiştire Bu yapı­ların fonksiyonu ve hücresel önemi tam olarak bilinmemekte­dir. Ancak, sekresyon aktivitesi gösterdiği çeşitli araştır­macılar tarafından ileri sUrUlmektedir (l,10). Stephanie, bizim yapmış olduğumuz çalış~a paralel olarak hayvanlara beta-blokör (propranollol) vererek bezin sinir­sel bağlantısını kesmiş ve biyokimyasal olarak melatonin dUzeylerinin dUştüğUnü şöstermiştir (29).

:\

:.•.

- 61 -

Çeşitli farmakolojik çalışmalar, beta-adrenerjik reseptörlerin agonist v-e antagonistlerinin hayvanlara uy­gulanmasıyla; pineal bezin aktivitesinin etkilendiğini gös­termiştir. Agonistlerinin verilmesi (NE) ile bezin ak:tive olduğu · (11), buna karşılık; pineal organ kın. tUrUne antago­nistlerinin verilmesi halinde, melatonin sentezinin inhibe olduğu tespit edilmiştir (11,13).

Pineal akti~asyonunun inhibisyonu ile ,ilgili çalışma-. -larımızJn yanı sıra pineal b~zin blokajı halinde testisler-de meydana gelebilecek ultrastrUktUrel değişimleri de ince­ledik. Kademeli blokaj uygulayarak ilk haftadan itibaren seminiferus tubul içerisinde çeşitli safhalardaki germinal hilorelerin . olgunlaşmasını tamamlama.dan lUmene dökUldüğUnü ışık ve elektronmikrograflarla belirledik. Lümen içerisin­de yer alan bu hücreler; sperma.tosit I, spermatosit II ·ve sperma tidlerden ibaretti. Bilindiği gibi; sartoli hücreleri spermatositlerin olgunlaşmasını tamamladıktan sonra lümene geçmesine izin vermektedir. Çeşitli safhadaki spermatosit~ ·

lerin olgunlaşmadan dökülmesi de; sertoli- spermatosit ara­sındaki ilişJp.de bir bozukluk o~abileceğini düşündürmektedir.

Bu bozukluğa, yol açan bir çok neden olabilir. Bunlar-. . . .,.

dan biri sertoı·1-spermatosit arasındaki bağlantı kompleksle-rinin görevlerini yapamamasına bağlı olabılir.

r0 · Bir diğer neden ise; FSH artış i sertoli-spermatosit

ilişkisini bozabilmektedir. Bu olasılık bizim çalışmamız için daha uygun olmaktadıro Nedeni ise; pineal blokajı neti­cesinde melatonin sentezinin inhibe olması sebebiyle hipota­lamus-hipofiz ekseni Uzeriiıdeki baskı kalkacağından FSH dü­zeyinde artış olacaktır. Bu artış sonucunda sertoli hücreleri hiperfonks:iyon gösterecek ve çeıjitli safhalardaki spermatosit hücrelerinin erken lUmene verilmesi ortaya çıkabilecektir (6,B,9,6l,2i" ). Çeşitli araştırıoılarda benzer bulgular elde

'"'-,

etmişlerdir. örneğin vinyl kloridin'in testisler üzerine et-

..: 62 -

•• 1

~isi, byperprola~tinemi ile indUklenmiş ~atların testis-lerinde ve kriptorşitizmde ortak bulgular gözlenmiştir (61,26).

Li teratilr araştırım.larımız pineal bezin inhi bisyonu (pinealektomi, superiorservikal-ganglionektomi, fotoperiod, beta-blokör uygulanması) haline gonadlarda, adrenallerde

I

ve tiroid bezinde hipertrofi olayının meydana geldiğini göstermekted~(6,7,28,J0,42,52). Bizim bulgularımızda da, bir zorlanmadan söz edilebilir. Anoak, bu zorlanma hiper­trofi oluşturacak nitelikte değildir. Bu zorlanma semini­fer tubul içerisinde çeşitli safhalarda bulunan germinal hUorelerinin erken lüınene dökUlmesi şeklindeydi.

Pineal bez, gUn ışığı ile ilgili bilgiyi sempatik sinir lifleri yoluyla beze ulaştırmaktadır. Bu yolla bir çek memeli hayvanın Ureme sistemleri dUzenlenrnektedir. Buna ilaveten; son yıllarda yapılan çalışmalar pineal be­

zin hipertansiyon, kan basıncınJ.n düzenlenmesi, çeşitli göz hastalıkları ile ·yakın.dan ilgili olabileoeğini gös­termiştiro Ayrıca yapılan morfolojik çalışmalar çeşitli tip kanserlerde de pineal bezin ultrastrüktürel ve biyo­kimyasal düzensizlikleri gözlenmiştir.

Elde ettiğimiz bu sonuçlar pineal bezin bir' kalıntı olamayacağını ve hatta çeşitli fonksiyonların düzenlenme­sinde önemli görevleri olduğunu göstermektedir. Hayvanlar­da yapmış olduğumuz bu çalışma; insanlarda pineal bezinin fonksiyonunun aydınlatılmas:ı.na ışık tutacaktır.

- 63 -

Pineal bez, puberte sonrası fonsiyonel önemi olmayan bir kalıntı olarak yer aldığı düşUnUlmekteydi. Ancak 1954' de pineal tümörU teşhisi konmuş bir vakada pinealin çıkar­tılmasıyla erken puberte gelişimi gözlenmiş ve neticede memeli pineal bezin pubertenin başlamasını geciktiren bir endokrin organ olabileceği görüşUnU yaygınlaştırmıştır. Biyokimyasal ve histokimyasal tekniklerin gelişmesiyle pineal hormonu olan "melatonin" izole edilmiştir. Pineal bez etkisini melatonin Uzerinden hipotalamus-hipofiz ek­senini inhibe ederek goııadlar, adrenaller ve tiroid Uzerin­de etkilidir.

Pineal bezin afferent impulsu, gözün retina tabaka­sından gelen ışık stimulasyonları superior oervical gang­lion (SCG) yolu ile sempatik s:inir lifleri beze ulaşır. Sempatik sinir sonlarından salınan nörotransmitter madde oıan .norepinefrin (NE), pinealosit membranında bulunan beta-adrenerjik reseptörlerle kompleks oluşturur ve·mela­tonin sentezi aktive olur. Çalışmamızda Uç ay sUre ile 14.30-16.JO saatleri arasında deri altı yoluyla o.lmg/kg dozunda beta-blokör (propranallol) uygulayarak pineal beze gelen sinirsel impulsların beze iletilmesi engellenmiştir. Uç ay sUre ile beta-blokör uygulanmış hayvanların pineal bezini ve te_.atislerini ultrastrilktUrel olarak inceledik. Blokajdan sonra pineal bezinde ultrastrilktUrel olarak gö­rülen en belirgin yapıların hüore içinde bol miktarda irili ufaklı lipid damlacıklarının birikmesi ve ~rıca mitokond.rilerde şişme ve krista harabiyeti idi.

- 64 -

.Elde edilen b~ saı~çlar; tartı~malı olan pineal bezin .1

~nnervasyonuna destek olmuştur.

Testis ultrastrUkt~r~l bulguları ise; bazalden lilmene doğru sıralanmış çeşitli safhalardaki. germlııal hücreler olgunlaşmasını tanamlanadan lUmene dökUldUğü izlendi. Bu bulgular testislerin aşırı derecede zorlandığını göster­mektedir.

- 65 -

SUMMARY

Pinsalgland has been recognized since ·. ancient times, its biochemical, physiologioal and endocrinological proper­ties were established during the last 20 years.

~ First breakthrough in pineal studies OGOQ.?"red in 1958,

I

when Lerner et al isolated and oharacterized a potential pineal hormon ·named nni:eıatonin~'. Researc~e.;:ş claimed that melatonin&has an inhibitory infuence on gonadal, adrenal and thyroid fuıı.cti.ons.

Pineal gland is a functional endocrine organ which responds primarily to photic stimuli and reaches the gland via sympathetic nerves. The sympathetic nerve terminal releases norepinephrine {NE) which interaots with beta­reoeptors on pinealocyte membrane and activates the synt­hesis of hormonal products, partioulary melatonin.

In this study we applied beta-blocking aganta (propranollol) ~very afternoon between 2.30.3.30 pm for 3 months to prevent the sympathetic nerve impulsEl}to reach the gland. We studied the ultrastructural changes· tbat occurred in the pineal gland and in the testis. Distinct ultrastructural changes after 3 months injection of beta-_ olokers . showed_ ... degenerated mi tochondria and numerous lipid

.. .

~-opiets:-ııso the pinealocyte end:ı,zıgs contained less vesl~les oompared to the control .group. These results concluded that the blokage of the pineal gland occurred --· ·- ..... and the ·- gland was iııaoti va ted •

- 66 -

In the testis; the- germinal cells at different stages whiah are lined .from the basal membrane to the lumen of the seminiferous tubuls, showed that these cella were exoreated to the luman before they were .fully developed. These results showed fouroed activity of the testis. ı.

..

- 67 -

-· KAYNAKLAR

1- Adelaide F, Ellsworth, Yang ~. Ellsworth~pineal body of the dog. Acta AJ:ı.at. 122:197-200, 1985.

,, 2- Calvo J.,Boya J.:Ultrastructure of the Rat Pineal

stalk • . Acta Anat. 123:172~1'75;: 1985.

3- Calvo J.,Boya J., Garsia M.:Ultrastructure of the pineal gland in the adult dog. journal of pineal Resear ch 5:479-4S9, 1988.

4- Cardinali D.P., vacas M.I., Gejman P.V. :The sympathetic superior cervical gangiia as peripheral neuroendocrine centera. J.Neural Transmission 52:1-21, 1981.

5- Cardinali D.P., Vacas m4.I., Lochelli A.F.: Superior cervical ganglienectomy depresses norepinephrine up-take, increases t he density ·of-Adrenoceptor

1

~ites , and induces supersensitivity to adrenedgic drugs in rat Medial basal.riHypothalamus. ··Neuroendocr:tnol~gy 33:199-206, 1981.

6- Cardinali D. P. Melatonin :A pineal Modulatory signal affecting pituitery function. Prog Clin Biol Res . 74:179- 98, 1981.

- 68 -

7~ Cardinali D.P., Vacas M.I.:Pineal function inlreproduc­tive physiology. Prog Biol Res 112:55-71, 1982·

8- Cardinali D.P.,Ritta M.N.:The role of prostaglandins in neuroendocrine .junctions. Studies in the pineal gland and the hypothalamus. Neuroendocrinology 36:152-160, 198).

9- Cardiuali D.P.Molecular mechanism of neuroendocrine integration in the central nervous system. An approach through the study of the pineal gland and its innervating sympathetic pathway. Psychoneuroendocrinology, 8:3-30, 1983.

10- Chang N., Bhatnagar K.P., Tseng M.T., Karim K.B.:Ultra­structure of the pineal gland of the tropic bat. Acta Anat. 128:194-203, 1987.

11- Deguchi,T .;Axelrod, j. :Supersentivitity and subsensitivity of the B-adrenergiç resepto.ııi in the pineal regulated by catecholamine transmitter.Proc.Nat.Acad.Sci USA.70: 2411-2414, 1973.

12- Ebels .I., Balemans M, G.M:Physiological aspeet aspeet of pineal function in maınmals. ~hysiological Reviews. 66:581-605, 1986.

13- Eichberg, j.;Harvey, M.;.Schwartz, M. :Stimulation of 32Pi Incorporation into phosphatidylinosital aµd phosplatid­ylglycerol by catechola.mines and B-adeenergio reoeptor bloking agents in rat pineal organ culture.Jour Bio Chem, 248: )615-3622, 1973.

- 69 -

- -14- Ellis G.B., Turelc F:~ w. :The course of the photoperioa:>

ilıduQed changes in sensitivi·~iy of the hypothalamic­pitutary axis to testosterone feedback in castrated male hamster9. Endocrinology, 104:625-630, 1979.

15- Ellis G..B~ Losse S.R., Turek ~W.:P.rologed exposure of;. castrated male hamsters to a nonstimulatory photoperiod. Spontaneous changes in sensitivity of the hypothalamic-pituatary axis to testosterone feed­back • .Elndocrinology, 104:631-635, 1979.

16- Erlich s.s, Apuzzo M.L.j~:The pineal gland anatomy, physiology, and clinical significance. Neurosur'g 63: 321- 341, 1985.

17- F.alcon J., Guerlotte J.E., Voisin P.:Rhythmic melatonin Biosynthesis in a:.ıjlhotoreceptive pineal organ: A study in the pike. Neuroendocrinology 45: 479-486, 1987 •

.J 18-C.Ganong w.F.:Re iew Of medioal physiology. Lange Medical

Publication San F.:rancisco. ııth edition Pp 374, 1983 • .

19- GfU'.cia c,c., Soriano F~M., Torner A.R.: Circardian and photoperiodic correlation betweeen the number of pineal gland synaptic ribbons and serum melatonin levels in the rat Acta Anat. 130:228-231, 1987.

20- Gordon, j ,. E-.. ; Hershman, j. M. : Mela tonin and the thyroid HormoMetab. Res. 12:71-7.3, 1980.

,. 70 -

21- Hamilton W.jı, Mossraan w.J.:Human embryolegy,. Camltri<ige • W. Heffer and. a·ons Ltd Bal timore Williams ani Wilkins oempany Pp 273 4th eaiti•n, 1972.

22- Halaris A.; Matusse ~· N. t Effect of continuous illumination en mitechonaria of the rat pineal bedy Experientia 25:486-487, 1969.

23- Hasecawa A., ·Ohtsuba K., Mari W.: Pinaal cl&!li in ela age: qualitive merphel•gical study •f 168 human autopsy ·cases. Brain Res. 409:343-349, 1987.

24- Ishi&ashi T., Hahn D.W., Srivastava L.:E!fect •f pinealectemy and melat•nin an feei censumpti•n and thyroia hormone secretien r.ate. Preceeaing •f the seciety for experimental Biolegy ana medicine. 22: 644-647, 1966.

25- Kayaalp O.S.:Tıbbi farmakoleji cilt 2 ve 3, ikinci baskı sayfa 1709-1714, 1983.

26- Katovich M.J·., Camerson D.F. • Frederik T.M., Gunsalus G.L.: Alteratien •f testicular functien induced by hyperprelactinemia in the rat. j. And.rol 6: 179-189, 1985.

27- Kinsan GA, Singe~ B and Grant.:Adreneoortical hormQne secretien at varieus time intervals after pinelectoey in the rat. Gen Cemp Enaecr 10:447-454, 1968.

28- La.at R.j.:Anatemy re«i•nal ant Applied. Churohill livingstene medical iivision •flengman greup UK limitea. 7th edition P:p 517, 1984.

29- Lawrenoe, T.sCurtis.J.B.ıMelaterin: A coerdinating ~

signal for mamalian refreauoti•n• Soienoe 227:714-720, 1985 .•

- 71 -

30- U,rner A.B.,J.D. Case ana R.V. Hınzeluan.:~tructure •f melatenin J.Am. Chem Seo. 31:6oa•, 1958.·

, 31- Lepez B.D., Patteraon M., Fernandes B.M.:Role •f the pineal gland in the aotivity •f nerveus structures involued in sexual precesses of the male rats. Cemp. Biochem. Physiel. 88A: 55-59, 1987.

32- McMillan P.J., Heldhuchel u., Vallrath L.:Numaer ani size of rat thyroi4 C Cells: Ne effect ef pinealectomy. Anat. rec. 212: 167-171, 1985.

33- Meore K.L.: Clinically Orientea Anatomy. Baltimere Williams ani Wilkins. 2th editien Pp.875, 1985.

34- Mullen P.E.:The endecrinelogy ef the human pineal glando British Juurnai •f haspital medicine 248-256, 1981·

35- Nagle C.A., Cardinali D.P., Rosner. J.M.l!fects ef castrati•n ana testesterone aiministration en pineal and retinal hydroxyinciole-0-methyl transferase •f ._. male rats. Neuroendocrinolegy 14: 14-23, 1974.

36- Ogle T.F., Kitay j.I.:Effects ef pinealectomy en aareaal function in vive ana in vitre in female rats. End•crinelegy, 98:20-24, 1976.

37- Orstead K.M., Blast D.E.:NeuroeRaGcrine effect of light Deprivation and pinealectemy in vivo on the time course of changes in pr•laotin cell activity in vitre. Neureendacrinelogy 45: 182-190, 1987.

- 72 -

38- Parkingten H.C., McCance I., Celeman H.A •. :~w• types of cells with central innervation in pineal g1aud of guinea pigs. Am.j.of physielegy, 252: 369-77, 1987,

39- Paze J.H, Houasay A.B., Davison T.A., Chatt D.J.: On the mechanism of the thyroia ~ypertraphy in pinealectomied rats~Aota physiol. Latineam 18:JJ2-340, 1968.

40- Puchalskı XV •• Buleva s.j.,Lynoh C.B., Lynch G.R.: Phet•peried, temperature e.ııd me!atenin .effects en thermeregulatGry iehavier in djungarian_. hamster. Physiology an« Behavior 42:173-177, 1988.

41- Relkin R:Use •f melatonin ant synthetic TRH t• _ determine site •f pineal inhibitien •f TSH secretien Neuroendoorin&legy 25: 310-318, 1978.

42- Reiter R.J.:Pineal contrel o! reprection. Preg Clin Biol Res 59B P)t 349-355, 1981.

43- Reiter R.J. The pineal gland: An intermediary &etween the enverenment and the entocrine system. Pyschneuroendecrinolegy, 8:31-40. 1983.

44- Pevet P.:Is 5 methexytryp~amin a pineal hormon. Psyohoneuroendocrinelegy, 8: 61-73, 1983.

45- Romere j.A., A:xelrod j.:Re~lation 0f sensitivity te Beta-adrenergic stimulatiGn in induction of Pineal N-Acetyltransferase. Prec.Nat. Aoaa · Sci.USA 7?,: 1661-1665, 1975.

- 73 -

46- Schröder H.Aminergic imervat~•n pattern of the rodent Pineal glani: Ne apparent influence ef aay Acta Anat 129: 22-26, 1987.

47-· Shirama K., Harada T.,Kahta M., Hokana M.:Fine struoture Gf melanecytes ana macrophages in the harderian gland •f the mouse • .Acta Anat· 1_31 :192-199, 1988.

48- Shirama K., Kehda M., Hokana M.:Effects endocrine glaıa4s ani hermones replacement en the mast c~ll ceunt •f the Harderian glaııa of mioe.Acta .Anat. 1313-1316, 1988.

49- Snell R.S.:Clinical anatomyoLittle brewn cempany. 2md edition Pp 689, 1981.

50- Sodeman W.A., Sodemam T.M.:Sedeman's Pathelegic physiolegy Mechanism ef diseas~.w.B. Sounders company Lonaen. 7th editi0n. p 120,1985.

51- Takahashi, K.;İneue K.;Takahashi,Y.:N• effect ef

pinealectemy en the parallel shift in cireardian Rhythms ef Adrenecertioel Activity and food Intake in Blinded Rats Endecrinol. Japono5:417-421, 1976.

52- Thiele G., Meissl H.:Action spectra ef the lateral eyes rec~rded frem mammalian pineal glands. Brain Research, 424: 10-16, 1987.

53- Turek F.W.,Elliett JoA., Alvis J.D.:The interactien of castration en and phet0period in the regulation Gf ·hyp•phyaeaı., anci s.erum Geııad.etr•pin levels in male Gelden hamsters. Endocrinelogy 98: 854-860, 1975.

- 74 -

54- Turek F. w. ıThe interactien t>f the photeperiıad and ·· -testester0ne in regulating sel"UDl gonadetrepin levels in oastratea male hamsters. Endocrin•l•gy 101: 121-1215, 1977.

55- Turek F.W.:The r&le ef pineal gland in photeperiea­Induced changes in hypothalamic-pituitery sensitivity to testesterone feedback in castratea male hamsters. Endecrinolegy 104:637-640, 1979.

56- Vacas M.I.,Lowenstein P.R.,Cardinali D.P.:Testosterene decreases B-adenocepter sitesi in rat pineal gland ana Braia. J.Neural Transmissien 53: 49-57, 1982.

57- Vaugha:a, M.K et al; Influence ef melat&nin en the testicular regressiea induoed sy subcutaneeus testasterone pellets in ~ale rats kept in leng and sh0rt phgteperiod V. Rep~ed.Fert. 82:277-284, 1988.

58- Vellrath L.:Cemparative Morphelogy ~f the vertebrate pineal cemplex Br•g Brain R~s. 52: ~5 )8, 1979.

59- Wainwright S.D.:Some answers to a 2000-years eld question the role (s) ef pinealglana. Phsrmac•logical Science, ):185-262, 1982.

60- W~tterberg L.:Clinical İmportance of meaatonin.Prog Brain Res 52: 539-547, 1979.

61• Wenfang B.Y., Huang M., Meng D.:Effect •f Vinyl chleri4e on testis in rats. , Ecoto~icelegy cud envirenmental safety.10:281-289, 198~.

- 75 -

TEŞEKKÜR

Doktora yönetimimde bUyUk destek ve yardım­larını esirgemeyen Sayın Danışman Hocam Prof .Dr.Feridun Vural'a,

Elektromikroskobik çalışmalarımı Çapa Tıp Fakül­tesi Histoloji-Embriyoloji. Bilim Dalında yapmama izin veren Prof.Dr.TUrkan Erbengi'ye,

Tezimin hazırlanmasında bana her bakımdan destek olan Prof.Dr.Kaya Emerk, Doç.Dr.İlker Aykaç ve Doç.Dr.Şule Oktay•a,

Tezimin yazılmasında emeği geçen tüm a:rkadaşlar'a

TEŞEKKtiR EDERİM.

,.

- 76 -

ö Z G E Ç M İ Ş

1961 yılında Ankara'da doğdum. İlk ve orta öğre­nimlerimi Avusturalya'da yaptıktan sonra lise eğitimime TED Ankara Koleji'nde tamamladım. 1979 yılında Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji BölUmUne girdim. Ha­zırlık sınıfını atlayarak bu bölümü 1983 yılın Haziran ayında bitirdim. Aynı senenin Ağustos ayında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Bilim Dalında araştır­ma görevlisi kadrosuna atandım. 1986 yılında Anatomi Bilim Uzmanlığı Programını başarıyla . tamamladım. 1986 yı­lında, İstanbul Universitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü' nde doktoraya başladım. Halen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Bilim Dalında öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Evliyim bir çocuğum var.