burgazada reunion meeting 2012 fb grup yazıları 4. kitap
DESCRIPTION
Bu dördüncü kitabımız, grup arkadaşlarımızın yazdığı çeşit çeşit yazılardan, şiirlerden, anılardan oluşmuştur.TRANSCRIPT
Yazarlarımız Page 1
Aki
Çalikis
Claudia Karavolas
Karam
Engin Aktel
Ghevont Joe
Tourian
Gökhan Kırmızıoğlu
Jaymi Benbanaste
e
Maria Harisiadou
Nilüfer
Uzunoğlu
Ömer
Küley
Raffi
Jamgoçyan
Niko Tsalikis 29/11/2014
Burgazada ReUnion
meeting 2012 FB grup
yazıları 4. Kitap
2014
Niko Tsalikis 29/11/2014
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 2
Bu dördüncü kitabımız da
grup arkadaşlarımızın yazdığı
çeşit çeşit yazılardan,
şiirlerden, anılardan
oluşmuştur.
Emeği geçen herkese çok teşekür
ederiz ...
Yazarlarımız Page 3
Contents
Aki Tsalikis ................................................................................. 5
Yılın dört mevsiminden, adada yaşadağım
ilkbahar, yaz ve sonbahardan bir demet anı 5
Yarım asırlık bir anı ................................................ 11
Çöplükte yangın ........................................................... 13
Olmayan istavritler .................................................... 14
Disco "Kuru Kafa" ....................................................... 16
Claudia Karavolas Karam ........................................................ 21
Balık yakalıyacağımız günün anısı ................. 21
Yüzme dersi .................................................................... 25
Engin Aktel .............................................................................. 28
Burgazada tarihi ......................................................... 28
Adı “TARÇIN"dı... ........................................................ 33
Ghevont Joe Tourian ............................................................... 35
Burgazda açlık zor şeydi 1. bölüm- Dimitro’nun
tepsisi .................................................................................... 35
Burgazda açlık zor şeydi 2 bölüm - Adada sağlıklı
beslenme .............................................................................. 40
Burgazada hastalık .................................................... 43
Burgaz karakolunda alışılmamış davacılar . 45
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 4
Gokhan Kırmızıoglou ............................................................... 49
Beğeninize ....................................................................... 49
Ayrı Yakışırdı Ağlamak ........................................... 51
Jaymi Benbanaste ................................................................... 52
Uzaydan rapor .............................................................. 52
Ben yine çocuk oldum .............................................. 55
Sevgili Burgaz, .............................................................. 57
Maria Harisiadou .................................................................... 66
Vapur iskelemizde yaşananlardan küçük bir
demet... .............................................................................. 66
Nilüfer Uzunuoğlu ................................................................... 69
Evlerini bırakıp anılarıyla yola çıktılar… ... 69
Ömer Küley ............................................................................. 72
Dün akşam ortak bir dostumuza rastladım .. 72
Raffi Jamgoçyan ...................................................................... 77
Kalpazankaya Mağaraları' na baskın .............. 77
Akis Tsalikis Page 5
Aki Tsalikis
Yılın dört mevsiminden, adada
yaşadağım ilkbahar, yaz ve
sonbahardan bir demet anı By Akis Tsalikis on Sunday, 3 April 2011
Bizim aile 23 Nisandan evvel adaya giderdi. Bu tarihi hatirlamamin sebebi 23 nisanda Rum okulunu ziyaret ederdim, ordan butun talebeler ve ogretmenlerle Turk okuluna giderdik (eski ahsap bina), ordanda hep beraber Ataturkun
bustune giderdik. Celenk koyulur, istiklal marsindan sonra siirler okunur ve serbest birakilirdik.
Adada baharin gelisi mimozalardan baslardi. butun ada bir evin salonunda imisin gibi kokardi. Pesinden guller koncalarini acar, mimoza kokusu kaybolana kadar gul kokusu adayi sarardi. Ondan sonra badem, erik ve dut agaclari cicek acar adanin guzelligine guzellik katarlardi. 1 Mayistan sonra pagurya zamani baslardi. Denizlerimizin bereketli zamaninda en iyi paguryalar kalpazankaya kayasindan copluge kadar, Heybelide Stravovoliden Mihalakos koyuna kadar ve Buyuk adada Yoruk Ali plazindan Sedef adasinin kosesine kadar cikardi. Aksam 21de hareket ederdik sabah 6da donerdik dort arkadas
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 6
paylasir, evimize giderdik. Bizim gibi baskalari da sandalari ile paguryaya cikarlardi. Nisanin 15 ile Mayisin ilk haftalari arasinda Paskalya (kirmizi yumurta) bayrami vardi. Tum ada vatandaslari bayramlasirdik, hatta bir sene, orfi idare zamani, ayin sirasinda gece 12 de Ay Yianni klisesinin disinda gencler patlayici atmaya baslamistik. Inzibatlar geldi ve durmamizi soylediler. O zamanlar Orhan abinin babasi muhtardi ve kilisenin karsisinda otururdu, cikti evinden inzibatlari azarlayip bize “Devam cocuklar” dedi. Bugune kadar sesini hala duyuyor gibiyim. Mayis sonlarinda bademler yenecek vaziyete gelirdi. Baslardik dolasmaya, Papa Kosta’ nin baginda (manastirda) en iyi badem agaclari vardi. Iyi dut agaci Indos yokusuna cikarken, sag kosede balikci Fotinin bos arsasinin hemen yanindaki evin arka kapisindan girerkendi. Erik agaclari butun adada vardi. Butun bu agaclarin ziyaretinden sora artik ufak ufak yaz baslardi. Babam sandalcilarla konusur, sandalimizin hazirlanip samandraya baglanmasini ayarlardi. Okular kapanir ada dolar tum cete tamamlanirdi. Her sene, ozellikle 1964 ten sonra, cetenin sayisi bir yandan azalir bir yandanda yeni arkadaslar katilirdi. Yaz baslardi, yaz aylarinda ASSK kurulmadan once molozun sag tarafindaki kumlukta kum kayasi yakalardik. Seyrek olsa bile kayaliklarin arasinda buyuk kayalar yakaladigimizda olurdu. Sinema acilir hepimiz alem icin sinemaya giderdik. Bir iki kere tiyatroda gelirdi, bas rolde daima Tevfik Bilge. Denize girmek icin karpuz kabugunun denize dusmesini beklerdik, cunku annelerimiz karpuz suya dusmezse su
Akis Tsalikis Page 7
daha soguk olur derlerdi. Bizde karpuzu beklerken butun adanin ormanina yayilir, tekman diye bir oyun oynardik. Assk kuruldugunda hepimiz orada toplandik. Ibraim Sulu hocamiz ile antremanimiz bittikten sonra Golyonun tramplen antremanlarini seyrederdik. Biraz buyudukten sonra yelkene basladik. Buyuklerimizden sonra, Culi Kifidis ile ben ufak siniflarda devam ediyorduk. Musabakalara, Heybeli harp okulundanda tekneler gelir ve baya kalabalik olurduk. Ag atardik, sonrada baliga giderdik, caparide istavrit ve kolyoz, yemlide kirlangic ve, canli cali karides yemi ile mercan yakalardik, yaz sonundada izmarit. Sandalimiz 5 metre, 4HP stuart makinaliidi. Butun cete toplanir kizli erkekli Sivrinin iyi zamanlarinda piknige giderdik. Menumuz icin Sivrinin sol tarafindan iyi midyelerden toplar ates yakardik ve sac tenekenin uzerinde pisirirdik. Sonra getirdigimiz limon, tuz, biber ve ekmek esliginde yerdik. Yemekten sonra adayi dolasirdik. Adada bir kilise kalintisi birde kuyu vardi, hic bir zaman suyun tadina bakmadik. Incir agaclarida vardi. Adada yasiyan canlilar ise: cok iri ada tavsanlari ve ayni boyda farelerdi. Temmuz bittiginde bizim icin canlar calmaya baslardi, okul zamani yaklasiyordu. Yazin son ayi derlerdi. Bizim aile icin son ay degildi, biz Cumhuriyet bayramindan sonra ilk Pazar inerdik adadan. Tabiki benim asil uzuntum okularin acilmasi idi. Neyse, 6 Agustosta adada buyuk panayir olurdu. Hristos tepesindeki kilisenin uzum gunu idi. Bu tarihte uzum kilisede okunduktan sonra, baglarda ve bahcelerde
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 8
uzumlerin toplanma zamani geldi demekti. Ada sakinlerinden buyuk bir kisim, din, irk ayirimi yapmadan tepeye cikardi. Annelerimiz, bir cam agacinin altina masa ortusunu koyar ve uzerine evden hazirlanmis olan yiyecekleri koyarlardi. Kilisenin ayinindan sonra herkes oturup yer, icer ve zangoc Todorinin sirtinda tasidigi Laterna ile eglenirdi. Ben hatirladigim kadar, elime bir dilim ekmek, kizarmis kofte ve haslanmis yumurta alarak buyuklerimizin macini seyreder, siramizin gelmesini beklerdim. Futbol maclari da yapardik. Adada uc iyi takim vardi, Kartal spor kalecisi abim Dimo o gittikten sonra Ben. Tayfun spor kalecisi Kazim Bicer, Olimpiyat spor kalecisi Andrea Tolaros. Cok guzel maclarimiz olurdu ve baya seyirci toplardik. 15 ve 25 Agustos arasinda ilk gocler leyleklerle baslardi. Leylekler adanin uzerinde toplanir ve oradan guneye dogru goce baslarlardi. Cizmelerimizi ve yagmurluklarimizi dolaplardan cikarir, sonbahar hazirliklarina baslardik. Incir zamani da gectikten sonra 30 Agustos zafer bayrami gelirdi. ASSK kurulmadan once eglence BDKde tertiplenirdi. Tabiki bizi iceri almazlardi ama ben her zaman bir yolunu bulup girerdim. Sahane eglenceler olurdu. ASSK da 1964ten sonra eglence tertiplemeye basladi. Bundan sonra yavas yavas gocler baslardi, her gun ada bosalirdi. Eylul ayi ile sonbahar gelirdi, lodoslar, yagmurlar, adanin kokusu degisirdi. Ayagimizda tokyodan, cizmelere gecilirdi, Eylul sonlarina dogru da lufere gitmeye baslardik. Hergun Istanbula, okula gidip gelirdik, buyuk
Akis Tsalikis Page 9
lodos oldugu zamanda vapur gelmezdi ve o gun bizim icin bayram sayilirdi. Ayvalar da toplandiktan sonra ufak ufak ormanda dolasip mantar toplamaya baslardik. Her yer koca yemislerden (Kumara) kirmizilasirdi, bambaska bir guzellik. Eylulden sonra, ve Ekimin ilk haftasi gecer gecmez kus gecisi baslardi, Iskete,Saka ,Florya. Buyuklerimizden, babamin arkadaslarindan bay Izmiridis bunlarin kompetani idi. Ozel olarak hazirladigi okseleri agaca koyar, agacin altina’da altanda kafesleri saklardi. Bizleri kuytu bir yere gonderirdi ve beklemeye baslardik. Adam nerden anliyordu ise, aniden saklanin geliyorlar derdi. Kafesteki kuslar otmeye baslar ucan kuslarda agaca iner ve okselere yapisirdi. Bay Izmiridis iyi cinsleri ayirip ozel bir kafese koyardi, disileride salardi. Biz oglene dogru eve, yemege giderdik, bay Izmiridis de yemek, yemek icin babami nobette birakirdi. Herkes gittikten sonra babam kafesin kapisini acip kuslari salardi. Aksam Sabrinin kahvesine gelip babami ararlardi, babamda ben acmadim canim, kuslar acmistir derdi, gulup gecerlerdi. Haydi pame pis Andreada bir raki ismarliyayim sizlere derdi (pis Andrea, sucu Aliosmanin yerinde kucuk, ucuz bir lokanta idi). Eylul ve Ekim ayinda yakamozlu gecelerde palamut volisine cikilirdi. 4 tekne cikardi Sabrinin Orsasi, Vural kardesler, Nazim reis ve Kolombo Kazim. Ben Vural kardeslerle giderdim. Ayni aylarda (Eylul ve Ekim), Hristos tepesinden kalpazan kayaya kadar, bilen bir kisi ile marti yumurtasi toplamaya giderdik. Her taraf yumurta dolu idi ama biz donlenmis olmiyanlari tanir onlari alirdik.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 10
Sonra kis baslardi, benim akranlarim dan Miculi, Vural kardeslerden Erdogan, Andon kalfa, rahmetli Ali (yarma Ali), Dimadisin oglu Dimitro fiseklerini culluk avi icin doldurmaya baslarlardi. Ekimin son haftasi, maalesef, annemin son hazirliklari
biter cantalar hazirlanir ve vapur saatini beklerdik.
Akis Tsalikis Page 11
Yarım asırlık bir anı By Akis Tsalikis on Sunday, 10 April 2011
BDK Yakimin plazini aldiginda kapisinin hemen yaninda 3 adet salincak koymuslardi, zemin deniz kumu idi. 30 Agustostan sonara serbest giriyorduk, tabi on kapidan
degil. Yakimin kismi cekek yeri olarak kulanilirdi. 15 Eylulden sonar dolardi bizde sandallarin uzerinde kovalamaca veya saklambac oynardik. Sandalar cekilene kadar salincaklarda sallanip en yuksek noktaya vardigimizda atlardik, cok tehlikeli bir oyundu. Bir gun arkadaslardan biri salincak en ust noktaya geldiginde atladi ama kaydi, kolu omuzundan arkaya dogru dondu, “ah kolum arkada kaldi” dedi. Ben saka yapiyor zanettim ve tutugum gibi one cevirdim. One cevirdigimde bilegin ust kismininda sallandigini farkettim ve hemen eczaneye kostuk. Eczaci “cabuk kasap Andona gidin” dedil. Kasap Andonun dukani carsida gazetecinin yaninda idi, evide rahmetli Yurukulumun kaptani Huseyinin evi idi. O zamanlar adada bu islerin kompetani o idi. Evine gittik bakti, bir sey degil dedi, bi legen icine su, sargi bezi ve alci koydu basladi bilegini oksamaya. Biraz oksadiktan sonra tamamdir dedi ve sarmaya basladi. Bir taraftanda nasil oldugunu sordu. Ben anlatirken, kolunun omuzdan
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 12
arkaya dogru dondugunu soyledim. O an kasap Andonun gozleri tuhafima gitti, fal tasi gibi acilmisti. Peki nasil geldi on tarafa diye sordu, bende cektim geldi dedim. Adam hacini yapti ve “oglum bir daha boyle seyler yapma” dedi. Tabi ben ne yapti isem bilmeden yapmistim. 45 gun sonar alciyi cikardilar ve ne bir iz ne bir carpiklik kalmisti arkadasimin elinde. Bugunlerdede ameliatlar, civiler, lamalar, fizik tedavileri, basari oranida 100% degil. Bu hikayede bahsettigim ARKADASIM KAPTAN SOFODUR. Sofoyu grubumuzda gormuyorum, bu hikayemi okuyanlar arasinda Sofoyu goren olursa ona bu hikayeyi hatirlatsin ve benimde cok cok selamimi iletsin.
Akis Tsalikis Page 13
Çöplükte yangın By Akis Tsalikis on Wednesday, 13 April 2011
Gine yaz gunlerinden bir Cumartesi veya Pazar ogleni, yani babalarimizin evde oldugu gunler, Itfayeler cikti, coplukte yangin var dediler. Her zaman oldugu gibi hepimiz eski Bedfortlarin arkasindan kosar, gerektigi yerde iterdik yangin yerine varsinlar diye. Bizim gruptan Lambo Tarinas (Jenevin Kocasi) ve ben itfayenin pesine takildik ve dogru copluge. Az bir zaman gectikten sonra arkamizdan bir sert ses Lambo diye bagirdi. Lambo kafayi
cevirdi ve “yandim anam” diyerek tazi gibi firladi gitti. Lambonun babasi idi rahmetli bay Irakli. O gun Lamboyu gormedik. Ablasini gordugumde Lambo
nerde diye sordum. Sorma Aki dedi, annem baliklari
kizarti masayi kurdu buzdolabini actiginda rakini bitigini
gordu ve Lamboya haydi oglum firla bir raki al da gel
dedi (Lambonun evi cingene mahalesinin son evi idi,
cimacinin evi). Lambo firinin ilerisinden, Nesinin evinden
itfayenin dondugunu gorunce her seyi unutup arkasindan
kosmaya basladi gerisi malum, daha detayli anlatmaya
hacet yok.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 14
Olmayan istavritler By Akis Tsalikis on Wednesday, 10 May 2011
Argirle ben her
Cumartesi aksama
dogru Indostan
(kondosun
magarasindan)
baslayip kumbarosun
yakinlarina kadar
aglarimizi birakirdik.
Pazar sabahi da saat 5e dogru Sabrinin kavesinde herkes cayini icer, sandalina biner ve baliga giderdi. Biz aglari toplayip temizlerdik, iki tavalik cesit garanti
vardi, sonrada kirlangica giderdik.
O sene yem icin istavrit yoktu ama aglardan daima 5-6
adet istavrit cikardi.
Bir gun bir baktim uzaktan musiu Garbis, matbaaci Koco
ile bize dogru geliyorlar. Argire tak istavrileri capariye sal
denize dedim, epey yaklastiklarinda haydi simdi cek
dedim. Argir basladi cekmeye, bunlar yan gozle
bakiyorlardi, Argir cekti capariyi bunlar istavritleri
gorunce hemen saldilar caparilerini. 20-25 dakika
sagladiktan sonra, gelin dedik geldiler istavritleri verdik
haydi sizde keyfinizi yapin dedik. Peki siz nasil
yakaladiniz sorduklarinda aglarla dedik.
Akis Tsalikis Page 15
Musiu Garbis, "Ulan pezevenk yarim saat neden bizi uyrastirdiniz simdide bize veriyorsunuz istavritleri" diye sordu. Abi biz sizi seyrettikce keyfimizi yaptik dedik ve uzaklastik. Fark edebildigimiz kadar arkamizdan soyleniyorlardi. Bu olaydan sonra, Musiu Garbis Arapoglunun alt katinda
sezlonkta oturup bulmaca cozerken, her gectigimde
kafasini saglardi.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 16
Disco "Kuru Kafa" By Akis Tsalikis on Wednesday, 12 June 2011
Yil 1971-1972, Bir gun isten
donerken, adaya
vardigimda iskelede
butun arkadaslarin
beni beklidigini
gordum. Oh bir bok
var gine diye
dusundum .
Hepsi tek agizdan Aki bir dusuncemiz var dediler,
hayirlisi ile bir diskotet acacaz. Nerde acacaz dedigimde,
grubumuzda bulunan Medeni beyin oglu Rahmetli
Mehmet atildi, bizim kayikhanede dedi. Oglum git ilk
basta bizi karistirmadan babanla anlas dedim. Babama
soyledim ve ne isterseniz yapin dedi. Ben pek inanmadim
cunku Mehmetin babasi cok sert gorunumlu bir adamdi.
Sonradan anladik ki aslinda cok yumusak ve iyi kalpli bir
kisi idi (gorunuse aldanmamak lazim).
Kollari sivadik, ve al anahtarlari gidip bir gorelim dedik.
Anahtarlar bende dedi ve gidip actik. Perisan bir vaziyette
idi, yerler toprakti, hepimizi bir karamsarlik sardi.
Arkamizdan bir ses “ben yarin aksama kadar burasini
cimento yaparim” dedi. Mehmetin babasi idi. Gunlerden
Sali idi ve biz onbes gun icinde discoyu acmaya karar
verdik. Ben Mehmetin babasina, mumkunse cimentonun
Akis Tsalikis Page 17
icine renk katarsaniz boyamaya ihtiyac olmaz dedim. Bize
yan yan bir bakti ama istedigimizi yapti.
Aksamlari yemekten sonar Ay Yianni kilisesinin onunde
toplanir, sabahlara kadar oturup sohbet eder, diskotek icin
planlarimizi yapardik.
Ilk basta otulacak yerleri ayarlamaliydik. Ormana cikip ne
kadar kalin odun ve agac kokleri bulduysak, bakaldan
aldigimiz bir arabaya yukleyip Mehmetin bahcesine
tasidik. Kesilecek kisimlarini kestik, vernikledik ve hazir
vaziyete getirdik. Belgi bugune kadar birkac numune
bulunabilir oralarda.
Ikinci is elektrik tesisati idi, onuda isim oldugu icin ben
ustlendim. Bahce girisinin yaninda bir kara kutu vardi,
ordan bir hat cektim. Sonra sira lambalara geldi, eski
camdan olan su siselerini kullanmayi dusundum. O
siselerin diplerini cikarmak icin benim bir yontemim
vardi. O yontemle siseleri hazirladik ve iclerine renkli
lambalar koyarak astik. Butun bu tesisati bir kabloya
baglayip disk cokeyin yanina kadar cektik ve bir dugmeye
bagladik. Boylece eglence sirasinda isiklari sondurup
acarak hava yaratirdi. Disk cokeyin bolumunu de eski
aglarla susledik ve sira geldi esas dekora…
2 kuru kafa nasil buluruz diye sordum takima. Kosta
(palet) ve Yani (mezarci ) “sen merak etme biz halederiz”
dediler. Oteki gun, Karakoydeki is yerimde Yani ile Kosta
gozuktuler ve ne oldu diye sordugumda elleri ile okey
isaretini yaptilar. Ne demek istediklerini ilk basta
anlamadim ama cantayi actiklarinda, ben dahil, dukani
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 18
terk ettik. Nasil becerdiniz diye sordugumda, “Sisli
mezarligina gittik, terkedilmis kisma vardigimizda bizi bir
papaz farketti, ve birsey mi istiyorsunuz diye
sordugunda, olulerimize bir dua okumanizi istiyoruz
dedik. Papaz, soyleyin isimleri okuyayim dedi, ne
yapacagimizi bilmedigimizden butun grubun isimlerini
soyledik oda okudu. Kuvetli bir bahsisten sonar uzaklasti,
bizde indik mahsene sectik iki tane, koyduk cantaya ve
mezarliktan ayrildik”. O aksam bindik vapura ve adaya
ciktik. Ilk isimiz dogru diskotegin onunde, denize girip
kurukafalari yikamak oldu. Ikisini de piril piril yikarken
baktik ki bir tanenisi suyun uzerinde duruyor digeri
batiyordu. Birbirimize hayretle bakarken, aramizdan bir
sivri zeka “bu yuzmesini bilmiyordu” dedi ve olduk
gulmekten.
Neyse, hazirliklar devam ediyordu. Her tarafi bir guzel
yikadik, orumcekleri topladik, tas duvarlari vernikledik.
Bar kismini demir kapinin onune yaptik, girisimiz bahce
kapisindan olacakti cunku polis izinsiz kimsenin evine
giremez diye dusunduk. Tabiki bizim unutugumuz
teferuat, o zamanlar siki yonetim oldugu idi.
Hazirliklarimizi gorenler once sasiriyor sonra tebrik
ediyordu. Son olarak ta guzel bir kutuge kuru kafalari
koyduk, iclerine mum yaktik ve is dagitimini yaptik.
Garsonlar, barman, disk cokey, giris controlu vs.
Onumuzdeki Cumatresi icin hersey hazirdi ve reklamini
yapmaya basladik.
Akis Tsalikis Page 19
Cumartesi actik, sasilacak bi kalabalik, ne oturacak yer
kaldi ne bardak kaldi, ayakta bile durulacak yer yoktu.
Tek bos yer kuru kafalarin etrafi idi.
Muthis bir eglence oldu, biz bile inanamiyorduk.
Basarimiz 2-3- saat surdu. Sonar 2 polis ve bir izibat geldi,
ne oluyor burda diye sordular, “evimizde arkadasimizin
yas gununu kutluyoruz” dedik. Izibat one gecti “Kadikoy
siki yonetime ihbar var” dedi ve beni ve Antonyoyu
karakola aldilar. Biz karakolda iken eglence devan
ediyordu. Diger arkadaslarimiz merak icinde idiler.
Mehmetin babasi yukardan seyrediyordu ve galiba
kadikoydeki siki yonetime o telefon edip isi haletti. Yalniz
ihbar var diye ifadelerimiz alindi ve saldilar bizi. “Bugun
son, yarin olmiyacak” dediler, bizde harfiyen uyduk. Bize
bu kadar iyilik yapan adamin basini belaya sokamazdik.
Eglence sabaha kadar devam etti, icki satisi durdugunda
artan ickileri biz ictik. Sabah uyandigimizda, ben
diskotegin ust tarafinda yatiyordum. Fokionu Ablasi
deniz kiyisindan topladi, mezarci Yani ve tavuk si.en
Nikoyu kuru kafalarin kutugunde sarili buldular. Geri
kalanlar icerde yattilar. Odeyen odedi odemiyenin cani
sag olsun dedik.
Guzel bir macera idi. Bakal Necmiden almis oldugumuz
ickileri taksitle odedik. Bizi yolda gorenler, devam
etmemiz icin yalvariyorlardi. Bazilari yas gunu partisi
icin, bazilari eglence tertiplemek icin istiyorlardi. Biz
deniz tarafindaki kapiya bir masa koyup pispirik
oynamaya basladik. Ordan gecen iki yasli kadin, “bir iki
masa daha koyun bizde gelip oyniyalim” dediler.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 20
Kuru kafalarinda isi bitmisti artik, hep beraber bir karar
verdik ve Mehmet ile Mihal tepedeki Hristos mezarligina
gidip kuru kafalari gomduler.
Tabiki bizi ihbar eden kisiyi mutlaka bulmak istiyordum
ve buldum. Onun olduguna uzuldum ama Burgazcada
denildigi gibi “Perasmena Ksehasmena” cani sag olsun …
Claudia Karavolas Karam Page 21
Claudia Karavolas Karam
Balık yakalıyacağımız günün anısı
By Claudia Karavolas Karam on Saturday, 12 February 2011
Sicak bir gun. Babam, annem, Omamam ile Kalpazana gelmisiz. Hafta arasi pek kimseler yok. Babam kardesimle beni kayalara oturtuyor.
Bugun oltayla balik tutacagiz. Buyuk heycan. Babam hep snorkel ile yuzer, dalar, deniz tufegi ile ya karagoz, vurur,ya da bize uzun uzun baligin nasil bu kayanin arkasina soyle boyle gitmis de, babam arkasindan yuzmust de, iste tufeginin tetigini cekince, o namussuz balik nasil gitmis o yosunlarin arkasindan "zip" diye kayboluvermis...Iste..bizede balik tutmak istiyoruz.Balik tutmak adeta bir buyuk marifet , nerdeyse kahramanlik sevyesine yukseltilmis bir olduguna ikna olmussuz. Babamizin cocuklari sifatini kazanmak icin, biz de balik tutabilmeliyiz. Firsat bu ! Ancak tufekle denizde degil. Sahilde olta ile tutmamiz lazim. Tabi. Kayalar sicak, gunes kuvvetli....yerlesiyoruz yerimize. -Papi, oltaya baliklari tutmak icin ne koyacagiz ? -Iste bak, denizden size midye getirdim. -Ama bunlari nasil acacagiz..? -Tas da getirdim, tasla kirip acacaksiniz. -Ama bu zor!
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 22
-Size kolay oldugunu kim soyledi? -Papi ! Vurunca kayiyolar ! -Evladim, sunu bir elle tut, obur elinle tasla kiriver. Bak soyle... Tak, tak, tak..midye kiriliyor. -Ay cok sumuklu duruyor! -Sumuk degil o, su..bak ne guzel midye. -Hepsini mi koyacagiz? -Yok canim..bir parcasini. Bak kabugunu tut, soyle kesiver, ha, iste oyle. Kirt, kirt, kirt midyeler kesiliyor. -Papi ! Bu koku hic guzel degil. Baliklar bunu yemez -Yok kizim yer yer, merak etme. Bu arada kardesim, belki 3-4 yasinda hic konusmadan , guzel guzel midye parcalarini oltaya takiyor, oltayi bir guzel suya indiriyor guzelcene oylaniyor. Ben 9-10 yasindayim. Midyeleri burnumu kiristira kiristira halkacigima yerlestiriyorum. Ellerimi ikide bir yikiyor, ve kokluyorum. Bana gore hic degil bu merasim... Ustelik..bir tane balik yakalamiyorum. Gunes gitgide gokte yukseliyor. Kardesimin kovasinda suda bir suru mide var.. Sabirla midye kirip parcalama fasli devam ediyor. Babam bu arada bizi birakmis, denize snorkel ve paletleri ile dalmis gitmis. Sahilde annem Omamam ile sohbetteler. - Mama ! Bir yardim edebilirmisin ? -Aaa kizim bu isten anlamam ben. -Omama, ya sen ? -Schatzilein, benim boyle seylere sabrim yok. -Peki, balik tutamiyorum.
Claudia Karavolas Karam Page 23
-Christian, bak ne guzel tutuyor... -Bir tane tuttu ancak ! -Sabir ister cocugum, sabir. Aslinda Christianin tutugu balik oltayi yutuktan sonra bir yukari cekiliyor, bir batiriyor..guzel eglence. Zavalli mahlukl oltadan ben cikarmak istedigimde, inadi basiyor... -Yok, bu BENIM BALIGIM ! diye inliyor. -Ne le tiranize pas !( Ona iskence yapma !) Annem bagriyor. -Ben tiranize etmiyorum, asil baliklari o tiranize ediyor...!! -Uslu uslu balik tutun bakayim ! (Annem) Boylece bir kac saat, sicak guneste, balik yakalama iskencesi yasiyorum. Midyayi kir, taslarin ustunde kabugu ile kesmeye ugras, hayvani kepaze et, oltaya koy, denize at..bekle, bekle yukari cek..ha yok olmus gine. Iyi peki kirmizi top suyun altina hic gitmemis. Bu baliklar nasil kacirmislar yemi? -Mama ! Yetermi artik ? Balik tutamiyoruz... -Guzel guzel devam edin bakalim, Papi birazdan sudan cikacak, o zaman siz de yuzmeye gidersiniz. Hayde gine devam. Gunes hakikatten cok sicak. Kardesim halen ayni baligi suda surukluyor. -Gel cikarayim diyoru halkadan. -Yoook ! -Peki, peki ! -Cocugu bagirtma Claudia ! Rahat birak... Midye kirmaya devam. Kayalar simdi fena kokmaya basladi. Martilar da ustumuzde habire yaklasip uzaklsiyorlar.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 24
Bu balik avlamanin zevki kacti. Ufuga bakiyorum..snorkelin ucunu goremiyorum..Babam bizi bu kayalara birakmis. Balik tutmaya mahkumuz, ve baliklar gelmiyor. Gunes tepede, bayildim, bayilacagim... Nihayet, ah ! Ne bu, oltami suda bir seyler cekiyor. Kirmizi top bati, cikti, batti gine !! -Mama ! Galiba bir balik var ! -Bravo, Cok guzel. -Mama gel, gel..Disari cekelim, halkayi agizindan almaliyiz. -Simdi gelemem. (Annem yuz ustu havlunun ustunde uzanmis- dopyesinin ustu acik..hic kalkarmi ! -Omama ! Komm Bitte !! ( Anneanne lutfen gel !) -Mein Guter engel, ich kann Dir nicht helfen ! ( Melegim, sana yardim edemem) Neyse baligi guc bela kayalara cikarttim. pek cirkin bir sey. Koca kafali, garip agizli, kanatli bir sey... Sahilde babam gorundu...geliyor ! -Papi, Papi ! Bak bak !! Balik yakaladim ! -A ne guzel ! Bakayim , ne baligi ? Sessizlik. -Ne oldu Papi? Guzel balik degil, ama balik... -Evek sekerim balik. Ama bu yenmez. -Neden? -Bu balik Horospina !
Claudia Karavolas Karam Page 25
Yüzme dersi By Claudia Karavolas Karam on Thursday, 24 March 2011
Kucukum.. elimden tutuyorlar.. onumde kocaman bir ucurum. Yavas yavas sandaletlerim ayagimda, iclerine tasciklarin girmemesi icin dikkat ediyorum.
Yokusta ayagimdan cikacaklar diye korkuyorum. Aglasam da para etmez. Uzun bir yuruyusten sonra buraya vardik. Bir ara beni sirtina Onkel Izak aldi, daha sonra Onkel Memi beni tasidi. Arada bir Tante Bellanin elini tutarak yurudum.Simdi vardik galiba. Masalar, sandalyeler, bir ucurum, bir koy, koca bir kaya, deniz... Sirayla herkes gazinoya yerlesmis. Chez longuelarini secmis. Cantalarindan havlulari acmis sermis. Mayolarini giyimis, simdi sahile iniyorduk. Taslar da pek buyuk, sandaletlerimi cikardilar. Beni suya dogru goturuyorlar. Kucuk bir mayocugum var. Basmadan bir bikinicik. Anneannem, Omamam, yapmis. Su bana soguk geliyor,usuyorum. Taslarda da ayaklarim aciyor.... Babam havaya kaldiriyor beni. Omuzuna tutunuyorum, vucudu sicacik, usumuyorum simdi. Yukardan suya bakiyorum, Parliyor. Taslari goruyorum, birer birer tane tane. Su babamin beline gelmis, benim ayaklarima deyiyor.. gine biraz soguk ama alismaya basliyorum. Daha derine yuruyor babam...uuu.. su dizlerimi asmis.. popoma geliyor.. babama daha siki sariliyorum, ve birden.. ah ah.. boynuma kadar sudayim...
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 26
Babamin omuzuna maymuncuk gibi sariliyorum - Dur kizim, beni bogma, omuzumu tut , diyor babam. Birden yuzmeye basliyor, ve ben de bacaklarimi salliyorum. Kurbaga yavrusu gibi. Ama bir elle sirtini tutuyorum babamin. Nefes nefeseyim, cunku babam sahilden uzaklasiyor, ben de onunla. Kollarimi ayaklarimi cirpa cirpa... - Hadi yuz bakalim, diyor babam. Birden daliyor.. Elim sirtindayken birden denizin soguk maviliginde, bir sivi boslukta cirpiniyor... Bir ciglik! Kalpazanin kayalari cinliyor! Batacagim korkusuyla kosma hareketleri yapiyorum suyun icinde. Ellerim, kollarim kanat gibi yukari asagi... Babam su ustune cikitor, hemen sariliyorum. -Korktum Papi! diyorum. Korkma diyor. Gel yuzunu suya koy. Nefesini tut, ve asaya bak. Baliklari goruyormusun ? Bak kendini rahatlat.. en iyisi, pipin var mi ? Evet. Hemen pipi yap. Yapiyorum. Birden batmak korkusu gidiyor. Bir elim babamin omuzunda, oburu ile yuzme harekeleri.. aaa.. aaa.. yuzuyorum ... Suda cok kaldik. Cikinca dislerim zangir zangir birbirlerine carpiyor. Sirtima bir havlu sariliyor. Hayde o indigimiz yokustan yukari cikiyoruz. Sandaletlerime taslar kaciyor, ay ay.. toz giriyor, ayaklarim kirmizimsi bir renk aliyor. Anneanemin yanina goturuyor babam. Omama beni iyicene kuruluyor. Ayaklarimi bir badak su dokerek yikiyor.
Claudia Karavolas Karam Page 27
- Kulagima su kacmis diyorum. - Al bu yassi tasi, bak basini yana koy, bir tas ile
vuracagim yassi tasi ve goreceksin sular cikacak.
Tak, tak, tak.. birden yassi tas islaniyor.. sullar cikiyor. Kuru bir bluz ve short giydiriyor Omama. Sandalyeye oturtup soguk koftecikler, ve kitir kitir ucgen borekcikler veriyor bana yemek icin. -O ne ? diyorum -Ciroz salatasi diyor Omama. -Ben de isterim, diyorum -Peki, az bir sey diyor Omama, Bu cocuklar icin degil. -Ama cok guzel... -Hadi bukadar diyori. Babam bana birasinda biraz veriyor. Niyetleri beni uykuya yatirip keyf yapmak. Yemekten sonra, camlarin altina kocaman bir chez longe'a yatiriyorlar. Golgedeyim, martilari dinliyorum Annem, Babam, Tante Bella, Tante Nini, Onkel Izak, Memi ve Fanika, Omamam keyfle yemek yiyorlar, guluyorlar, sakalasiyorlar.... yere dusmus cam ignelerinden gelen koku hem tatli hem icimi isitiyor. Gozlerim cok agirlasti... mm kollarimda ve bacaklarimdan taze bir Nivea kokusu geliyor. Islak saclarim isiniyor. Martilar geliyor gidiyor, gunes sicak, sesler uzaklasiyor.... Tatli bir uykuya daliyorum.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 28
Engin Aktel
Burgazada tarihi By Engin Aktel on Friday, 29 April 2011
Bizans imparatorları zamanında pek konuksever sayılamayacak bu dört ada, meşhur bahtsızlara sürgün ya da esaret yeri işlevi görüyordu.
Bu sürgünlerin arasında çok sayıda taç giymiş insanın yer alması nedeniyle, bu kayalıklara Prens adaları adı verildi; daha sonra bu isim küçük takımadaların bütünü için kullanıldı. Bu takımadaların en büyük ve en güzel iki adası olan Büyükada ve Heybeli'nin prenslerin düşmanlıklarından çok görkemlerine tanık oldukları doğrudur. Çünkü bu adalar Bizans imparatorlarının yazlıklarıydı ve onların şatolarıyla güzelleştirilmişti. Ancak o zamanlar, hükümdarlar, bugünkünden daha hızlı bir biçimde saraydan zindana geçtikleri ve bu adalarda bahtı açık olanların ve çile çekenlerin konutları iç içe olduğu için, aynı adın bütün adalar için kullanılmasından daha doğal bir şey yoktur. Çünkü bugün bir adada oturanın ertesi gün bir başka adaya çok farklı bir konumda geçmesine alışılmıştı. Demek ki bu adalar halkın gözünde insan yaşamının en şiddetli karşıtlıklarının simgesi, gururla küçük düşmenin büyüklükle hiçliğin, mutlulukla sefaletin, birbirine karıştığı bir yerdi: tek kelimeyle, bunlar gerçekten sürgün Prenslerin adalarıydı !
Engin Aktel Page 29
Burgazada,iki kilometre kare alanında yuvarlak bir ada olup, İstanbul’dan gelinirken ikinci adadır. 400 metre karşısında Kaşık Adası, doğusunda ise Heybeliada bulunur. Heybeliada ile aralarındaki sığ kanalın genişliğin 600-700 metredir. Böylece adanın önünde korunaklı bir liman oluşmuştur. Bu nedenle, ilk çağlarda emin liman anlamına gelen"Panormos" denilmiştir. Tarihçi Hammer'de bu adın bir zamanlar burada mevcut kaleden (Dimitrios Poliorkites'in babası adına yaptırdığı kale veya şato) Panormum Kastrum'dan (yani Panormos adası şatosu) geldiğini savunur, bazende boğazlı ada diye sözeder. Bu kalenin kuzey kapısında çift başlı bir kadın heykeli bulunuyordu ki, İranlı Hüsrev Bizans'a yaptığı saldırılarda burayı talan edince bu heykeli de alıp İran'a götürmüştür ve bu kalenin kalıntıları muhtemelen sahilde Aya Yorgi Kilisesinin altındadır. Daha sonraları "Antigone" olarak anılan Burgazada İskender'in eski generali ünlü Antigonos'tan aldığı anlaşılmaktadır. Oğlu Demetrios Poliyorketes İ.Ö. 298'de boğazların serbestliğini sağlamak ve dünya imparatorluğunu ele geçirmek üzere Trakyalı Lisimahos ve Makedonyalı Kasandros ile savaşmak için Marmara Denizine gelmişti. ve bu adaya babasının adını vererek onu ölümsüzleştirmek istedi. Fetih'ten sonra Türkler buraya rumca "Kale Burcu" anlamına gelen Pyrgos=pirgos'dan bozma olarak Burgazada adını vermişlerdir. Piri Reis 'in "Kitabü'l Bahriyye' sinde Burgazlu olarak geçmektedir. Burgazadası da diğer adalar gibi Osmanlı döneminde Kaptan Paşa hassı idi. Evliya Çelebi 1641'de Bursa'ya giderken Adalar'a uğradığında "Burgazası'nda buraya adını veren deniz kenarında yalçın kayalar üzerinde şeddadi(dört köşe) küçük bir kale" henüz duruyordu.Bu kalenin İstanbul'un fethi sırasındaki rolü bilinmemektedir.Adanın Osmanlıların eline geçmesi F.S. Mehmet'in İstanbul' u fethinden altı hafta önce 17 Nisan 1453' te Başkaptan
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 30
Baltaoğlu Süleyman Bey tarafından gerçekleştirilmiş, ada halkına dokunulmayarak olduğu gibi bırakılmıştır. O tarihte Adalar'da devleti bir yeniçeri yasakçısı temsil ediyordu. Bazı yabancı gezginlerin yazdıklarına göre Burgaz da diğer Adalar gibi XIX. yy'da yerli Rumlarla İstanbul' daki yabancıların sayfiye yeri olmuş, bu sıralarda Türklerden de gizlice içki içmek için buraya gelenler görülmüştür. Burgazada' ya vapur ile yaklaşırken denizden biraz uzaktaki büyük Aya Yorgi manastırının önünden geçilir. Manzarası pek hoş olan bu manastır, Peloponez'deki ünlü Megaspilon Manastırına bağlı bir kurumdur. Bu dirliğin işletmesi merkezdeki başrahibin temsilcisi olan bir din adamı yürütmektedir. Prens adalarında artık hiçbir keşiş tarikatı kalmamıştır. Heybeliada'nın Güzel manastırları Rum Milletine ait okullara dönüştürülmüş, diğer adalarda yer alanlar ise ya Yunanistan'daki, yada Sina'daki büyük manastırlara bağlı kuruluşlar haline gelmişlerdir, binaların çoğu en mütevazı burjuva ailelerinin kiraladığı lojmanlara dönüştürülmüştür. Toprakları ise ana malikanenin gönderdiği din adamları denetimi altında işlemektedir. Burgazada'n ın piramit şeklindeki zirvesinde de tıpkı Kınalıada'da olduğu gibi büyük bir Suret Değişimi manastırı vardı. Bu manastır fetih döneminde yıkılmıştır. Daha sonra Yunan bağımsızlık savaşının adaya çekilmiş ihtiyar bir kahramanının işgüzar gayretleri ile son kalan heybetli kalıntılarda kaldırılıp yerine üslupsuz küçük bir ibadethane yapılmıştır. TÜRK İYE’NİN İLK SANATORYUMU Türkiye’de ilk sanatoryum 1928 y ılında Burgazada’da Doktor Medeni Akman tarafından kuruldu. Halen Medeni Bey Burnu olarak bilinen vapur iskelesinin sağındaki burnun üstünde bulunan bina ve onun arazisinde kurulmuş olan sanatoryum 1942 yılına kadar hizmet verdi. Burgazada yerle şim yeri içinde olan sanatoryum 14 yıl verem ve göğüs hastalarına hizmet
Engin Aktel Page 31
veren ünlü bir hastaneydi. 1942 yılında Heybeliada sanatoryumunun açılmasıyla Burgazada sanatoryumu kapatıldı. Halen Medeni Akman varislerinin mülkü olan binalar, yazlıkçılara sezonluk olarak kiralanmaktadır. Ada’n ın şöhretini sağlayanların en önemlilerinden birisi de "Günah çıkarıcı" lakabıyla tanınan patrik Methodios'tur. Kendisi, ikonoklast imparatolar döneminde uğradığı eşi görülmemiş işkenceler nedeniyle Yunan kilisesi tarafından martir mertebesine çıkarılmıştır. Methodios Sicilya'nın Siraküza kentinde soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Büyük ailelerin saraya girmeyi arzulayan küçük oğullarının akın ettiği Kostantinapolis'e geldi, burada kendisini, bütün servetini fakirlere bağışlayarak manastıra katılmaya ikna eden bir din adamı ile karşılaştı. Methodios tasvirlere tap ınmanın amansız düşmanı Ermeni Leon'un iktidarının başlangıcındaki müthiş zulüm sırasında İtalya'ya çekildi. İmparatorun katlinden ve Kekeme Mikhail'in tahta çıkmasından sonra, sürgündeki papazlar ve "günah çıkarıcılar" geri çağırıldı. Methodios bu sırada Roma'daki papanın yeni bazileus'a hitaben yazdığı bir mektupla geri döndü. Aksi yöndeki bütün yeminlerine rağmen Mikhail' inde tasvirlerden fanatik selefi kadar nefret ettiği kısa zamanda anlaşıldı. Papalık mektubunu küçümseyerek kabul etti, tutuklanan Methodios'a yedi yüz kırbaç vuruldu. Taraftarları müthiş işkencelere uğradı, kendisi de can çekişir halde götürüldü. Burgazada’da daha önce mezar olarak kullanılan küçük bir mahzene kapatıldı, kendisine eşlik etmek üzere iki yol kesen haydut verildi. Rivayetlere göre bu minyatür cehennemde yedi yıl yaşadığı söylenmektedir ki, buna inanmak zordur. Pek safiyane bir efsaneye göre bu tasviri imkansız barınağa birkaç ışık hüzmesi düşüren lamba için gerekli yağı martir'e her hafta sefil bir balıkçı getiriyordu. Daha sonra babas ı mikhail'in yerine geçen oğlu Theoplios tarafından
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 32
okuduğu kitaplarda yer alan bir sorunu açıklaması için saraya çağrılan Methodios kitabın karmaşık bölümlerini açıklar ve bunlardan büyülenen Theoplios kendisini yanında alıkoyar. Thoplios'un ölümünden sonra Oğlu Michail'in yerine naibe olan Thedora tarafından patrik olarak atanır, ve 846 Mayıs'ında öldüğü zaman Yunan kilisesi tarafından daha fazla saygı gösterilen bir aziz yoktur. Burgazaada'da aziz Methodios'tan geriye kalan tek anı Aziz vaftizci Yahya' ya (Ioannes Prodromos) adanan küçük kilisedir.Ancak bu kilise özellikle adalarda büyük hasara yol açan 10 Temmuz 1894 depremi sonucu kullanılamayacak kadar harap olmuştur. Yeni kilise (1896) Methodios'un 7 yıl hapis yattığı mahzenin tam üzerine yapılmıştır. Bugün aziz Methodios'un zindanı denilen hücreye 11 basamakla inilmektedir.Burası 3.5 X 1.75 m. boyutlarında 2 m yüksekliğinde taştan bir odadır, tavandan içeriye yiyeceklerin atıldığı iki delik bulunmaktadır. Türkiye’nin ilk sanatoryumlar ından biri 1928 yılında Burgazada’da kurulmuştur. Adada 1953 yılına kadar cami yapılmamıştır. Fethin 500. Yıldönümü dolayısıyla 1953’te belediyenin verdiği bir arsaya küçük bir cami inşa edilmiştir. Türkiye’nin ilk özel hayvanat bahçelerinden biri de Burgazada’da açılmıştır.
Engin Aktel Page 33
Adı “TARÇIN"dı... By Engin Aktel on Friday, 30 May 2011
Köşeyi döner dönmez
şımarık adımlarla
bana doğru koştu.
Yüzüne düşen kar
tanelerinden
rahatsızdı.
Başını sağa sola seri hareketlerle çevirip, düşen karları
yakalamaya çalışıyordu. Tam önümde oturdu ve buğulu
gözlerini gözlerime dikti.
“Nereye?” diye soruyordu bakışlarıyla.
“Hiç” dedim. “Şöyle bir çıktım…”
Oturduğu yerden, ön ayaklarının gücü ile vücudunu
çekerek daha da yaklaştı.
“Hava soğuk, karnım aç… Bugün poğaça yok mu?” diye
utanarak sordu.
Haklıydı….
Hemen her sabah Ergün Pastanesinin önünde bekler,
gelen geçenden sabah rızkını çıkarırdı. Kış gelince, el ayak
adadan çekilince, açlıkla baş başa kalmıştı. Yalnız o mu?
Hayır... Tanımadığım, görmediğim bir sürü kedi ve köpek
kaderleri ile baş başa kalmışlardı.
Açlık!.. Ne kötü şey.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 34
“Gel bakalım” dedim. Gözlerinin içi güldü, yerinden
fırladı ve kuyruğunu sevinç içinde sağa sola sallamaya
başladı. Pastanenin önüne kadar her adımımı kollarcasına
birlikte yürüdük. Ben kahvemi içerken, o poğaçalarını
yiyordu. Dünya umurunda değildi, karnı doyuyordu.
Arada bir gözlerimin ta derinliklerine kadar uzanan,
parlak, ürkek ve buğulu gözlerini dikip mırıldandı.
“Teşekkür ederim…”
O bir köpekti. Hani sinirlendiğimiz zaman karşımızdakini
nitelediğimiz bir sıfattı onun genel adı.
İt… Köpek!..
Milyarlarca insan denen yaratıktan daha yüce bir
karaktere sahip, daha onurlu ve daha kıymet bilen bir
canlı, bir köpekti o…
Karnı doymuştu, kuru ve kuytu bir köşeye kıvrıldı. Ön
patalarının üstüne başını koyup gözlerini bana dikerek
yatıyordu. Bir sigara yaktım. Kahvemdeki son yudumu
alıp, limana doğru yürümeye başladım. Gözleri ile beni
takip ediyordu. Kalın sesi ile iki kez “Hav… Hav.” Diye
bağırdı. Bir kez daha teşekkür ediyordu. Yordan’ın
köşesini dönene kadar, gözlerinin peşimden geldiğini
hissediyordum.
Adı “TARÇIN"dı...
Ghevont Joe Tourian Page 35
Ghevont Joe Tourian
Burgazda açlık zor şeydi
1. bölüm- Dimitro’nun tepsisi By Ghevont Joe Tourian on Wednesday, 13 April 2011
Bu aniyi sevgili arkasim Atilla Demiriz’in istegi uzerine yazdim.
1975 yillari adada 2 Dico var ama sabaha dogru disco cikisi ,ickiden ve vaktin gec olmasindan dolayi ac olanlar icin 1 tek acik dukkan yoktu. Disco mudavimleri de “aciz evlatlarim aciz yine “diye feryat ederek dertlerine muhtelif cozumler ararlardi.
O C.tesi’lerin birinde arkadaslarim Teno ve Laki ile acligimizi nasil dindirecegiz diye kara kara dusunerek ilerliyoruz .Teno ben dayanamiyorum Joe acliktan miden gurul gurul ediyor diye dert yaniyor. Teno ben de ayni durumdayim derken Ideal’in onune varmisiz.Bu hal boyle devam edemez dusuncesi ile kapiya bir omuz dogru iceri. O zamanlar Kazim abi orda garson olarak calisiyordu. Zavalli adam sabahin korunde patirdidan uyanip merakla ne istedigimizi soruyor. Biz acikli bir sesle Kazim abi aci bize yiyecek bir sey ver diyoruz. - Yahu gidin basimdan sabah sabah ,bu aksam o kadar yediginiz yetmedi mi? diyi zavalli o ac ve masum !Burgaz delikanlilarini hunharca ! kovuyor. (Kalpsiz gaddar
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 36
Kazim abi !! kulaklarin cinlasin ).Biz yurumeye devam nexy station Koco’nun firini .Kapiya yuklen yuklen bir turlu acilmiyor ne kapiymis o ? Tam sukutu hayale kapilacakken gozlerimiz parliyor.Bizim Dimitro’nun kantini.hafif bir omuz darbesi dogru iceri.Ertesi gun Pazar full is gunu.geceden Dimitro dukkani doldurmus,tostlar ,yengenler,krem shokolalar.tepsi tepsi her cesit salatalar,vs.vs. Allah tam bir HAZINE .Karanlikta ye yiyebildigin kadar.Bu arada ac acin halinden iyi anlar misali,ordan gecen arkadaslari gizlice iceri yemege davet ediyoruz tabii ki bizim Atilla’yi da. ( Insancil ve kibar olmak baska sey !!!!) Bir ara bizim B. abi de geliyor kiz arkadasi ile .Burasi karanlik goremiyorum diyip isigi yakmaz m ?Bir anda isigi gorenler sivrisinek gibi dadaniyor dukkana. Yiyen yiyene. Bu patirdida bizim B. abi kiz arkadasinin ailesine jest yapsin diye 1 tepsiye 6 krem shokola koyup bunlari eve gotur, ailene de bende selam soyle diyip kizin eline tepsiyi veriyor.O geceni karanliginda zavalli kizin sahil yolu ortasinda elinde krem shokola tepsisi ile gidisini gormenizi isterdim unutulmaz Instantanelerdendi. Neyse kantinin mallarini iyice supurdukten sora, isigi ve kapiyi efendi efendi !! (huyumuz kurusun ) kapayip.Allaha sukur ederek sabahin karanliginda yatmaya gittik. Ertesi sabah kahvemizi icmek icin arka yollardan Teras’a giderken karsimiza Dimitro’nun ciragi cikiyor (Hatirliyanlara , o cocuk ta baska bir tipti,ne duyarsa devamli tekrarlardi papagan gibi”.Dimitro bir tost ver “derdik o da kendi kendine “Dimitro bir tost ver “diye tekrarlar Dimitro’yu sinir ederdi ). Biz hic bozuntuya vermeden ne haber diye sorduk. - Brak abi cok kotu, dun bizim dukkani soydular. - Yapma ya zarar buyuk mu ?
Ghevont Joe Tourian Page 37
- 5 bine yakin ama abi bunlar tuhaf hirsizlardi, dukkanda ne var ne yoksa hepsini yediler ama ne transistorlu radyoyu ne de kasadaki parayi aldilar. !! - Gecmis olsun diyip Terasa gittik. Kahve donusu Dimitro’ya gecmis olsuna gittik,bir daha butun olanlari bize detayli anlatti.,giderkende.bir bahane bularak zararini karsiligini brakip gittik.Megersem para birakan bir tek biz degilmisiz. O gece orda olan arkadaslarin cogu bir sey yediklerinde 5 yerine 10-20 -50 lira brakip gidiyorlarmis.Boylece Dimitro para verenlerin yalniz biz olmadigimizdan bizden hic shupelenmedi. Burgazli genclerin onu destekledigine inandi. Sonuctan tabii ki hic de zarali cikmadi o gun cifte hasilat yapti 1 Gece yarisi self servis satisindan 2 Pazar gunku full satisindan. O memnun biz memnun heresey yolunda. Ertesi C.tesi biz Dimitro’ya gelmeden kantinin onu miting alani gibi dolu ,herkes bizi bekliyor.Haydi yine iceri ,bu sefer daha rahat ve tecrubeli !oldugumuzda isiklari da yaktik.Dukkanin ici disi karinca yuvasi.Yemegini kapan disari cikp yiyor.Kalabaligi goren ada bekcileri yanasiyor.” Allah yandi gulum keten helva “,bir geceyi daha karakolda gecirecegiz korkusu ile biz saklandik. Bekci abilerimiz ne oluyor burda diye sormaya basladilar. Dukkanin ici disi dolu oldugundan fazla yaklasip durumu goremiyorlar, Ayrietten herkes gayet rahat tostunu,kremsokolasini yiyor ,Butun yuzler tanidik hepsi adanin iyi aile cocuklari !!!!Supheli bir durum yok.Disardaki arkadaslardan biri gayet rahat”hic Bekci abi kantin acik biz de yemek yiyoruz cevabini veriyor.Adamlarin tabii ki akillarinin ucundan gecemiyor hakikate olanlar . A oyle mi affiyet olsun ama fazla gurultu yapmayin diyip gidiyorlar.OH derin bir nefes aldik.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 38
Yemek bitti ,yine kibarca isik ve kapiyi kapatip herkes yatmaya gitti. Ertesi gun yine herkes kantinden gecip bir yolunu bulup tazminatini odedi. Bu boyle haftalarca devam etti .Zamanla Dimitro da bizim oldugumuzu anladi. Gunun birinde Dimitro yeni ve saglam bir kapi yapmaya karar verdi. Butun hafta isten dondugumuzde Dimitro’ya oglum bosuna para harciyorsun kale kapisi bile yapsan C.tesi gunku bizim acligimiza dayanmaz o kapi yine kirilir diye dalga gectik. Ctesi geldi biz arkadaslarla aksam yemegi icin Ideal’deyiz.Saat 11.30 -12 sularinda Dimitro giriyor, benle Teno’ya yanasip bir anahtar uzatiyor.Aman arkadaslar alin bu anahtari acin kapiyi ne yerseniz yiyin ama lutfe yeni kapimi kirmayi diye.Allah sukur hepimizin evinde yemek var,anahtarla acip Dimitro’da yiyecegimize bizim evde yerdik.Sizin anliyacaginiz isin butun tadi kactigindan anahtari da almadik. Zavalli Dimito’ya sonra biz sitem ettigimizde “bizden daha iyi musteri nerden bulacaksin bize bunu niye yaptin da keyfimizi kacirdin (hem suclu hem guclu ) Sordugumuzda .Bizden “bir sikayeti olmadiginin !!”ama olay adada cok konusuldugunu korkusunun da sorumsuz birilerinin ayni seyi tessebus etmeleri oldugunu anlatti. Cok hakli bulup “Affetik !!”. O kadar olaylardan sonra Dimitro’nun 3 tepsisi kayboldu. 1tanesini kiz geri getirdi 2csini dar sokagin solundaki bir arsada bulduk 3 u tepsi yok Gunlerce sor, sor,ara,ara, bualmiyoruz.Her gidisimizde o tepsiyi sorup dir dir
Ghevont Joe Tourian Page 39
ederdi.Parasini verelim yok istemiyor illahi de o tepsi. takti kafaya. Gunlerden bir gun Terasta Atilla ile beraberiz.Teno ile bu tepsi olayindan nasil kurtulacagiz diye konusurken Atilla atiliyor “ o tepsi benim evde demez mi ! “Megersem o gecelerin birinde almis Italyan salatasi tepsisini yiye yiye eve gidip orda unutmus. Bizim icin kurtulus umidi. Ben onu yarin getirir veririm diyip bizi rahatlatti. Ne mi oldu ??? Gecen yazima bana mesaj yazdi . Tepsinin durumunun iyi oldugunu ona iki gozu gibi dikkat ettigini ve Atina’ya geldiginde Dimitro’ya teslim edecegine soz verdi. Sevgili Atilla’cigim seni bekliyorum Insallah aradan yine 35 sene gecmez !!!
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 40
Burgazda açlık zor şeydi 2 bölüm - Adada sağlıklı beslenme By Ghevont Joe Tourian on Tuesday, 19 April 2011
Eskiler hatirlar ,kuluplerden carsiya girerken solda kosede bir manav dukkani vardi.2 kardes isletirdi 1 ogullari da vardi galiba.Kardeslerden biri de kafasini hep dazlak tras eder.Adanin Yul Brynner’i lakabini almisti.
Dimitro’nun tadi kacti ,fazla umut yok C.tesi gecesi bizler “yine aciz aciz evlatlarim “ rolundeyiz. Dico’dan carsiya dogru ilerlerken o manav dukkaninin onunde buyukce bir grup.Tabii herkes tanidik veya arkadas (Ne yazik ki o arkasalardan 1tanesi aramizda yok artik..Nur icinde yatsin –Kusura bakmayin ama bunu yazamadan devam edemezdim ) . Herkes meyva yiyor ,meyva mi meyva zaten baska caremiz yok ustelik sandwich ve krem shokoladan daha saglikli beslenmedir dusuncesi ile biz de gruba katildik. Dukkanda kepenk yoktu iki ucunda tutulmus bir hasirla kapaniyordu, meyvalarda saman ustunde sergileniyordu. Hasiri kaldirp sezona gore, kavun, karpuz alip Arapoglunun’nun evinin kaldiriminin kosesine vurup parcalayip, paylasip,yiyorduk.Giderken de herkes o samanlarin icine bir para brakiyordu. (muziplik veya yaramazlik yaramazlikti ama kimseye madii zarar veya
Ghevont Joe Tourian Page 41
kelek yapmak kimseni lugatinde yoktu. Bu da Burgaz insaninin daima takdir edilecek buyuklugu ve ozelliklerindendi ). Bu boyle haftalarca devam etti.Bu arada biz de saglikli beslenmeye alistik hersey yolunda. Mahalesef son C.tesi arkadaslardan biri dalginligindan para brakmayi unuttu.Digeri cimri herif niye para birakmadin diye sitem etti.O da kizginliktan elini cebine soktu kac tane bozuk parasi vardi ise samanin ustune birakacagina hook shot atisi gibi bozuklari hasirin ustunden iceriye savurdu.Megersem kardesler tezgahin arkasinda yerde yatiyorlarmis.Bozuk paralar sangir sungur kafalarina.Uyanip kufur ede ede bagirmaya basladilar. Bizler kacan kacana . Ertesi C.tesi yine bulusma yeri Arapoglu’nun kosesi. 25 - 30 kisiye yakiniz.arkadaslardan biri hasiri kaldirip bize birinci karpuzu uzatiyor.1ci karpuz kime yeter sira 2cisinde. 2ci karpuzu cekiyor cekiyor gelmiyor, bize donup . - Ulan bu karpuz yerinden sallanmiyor diyor. Bizler oglum sarhos musun olur mu boyle sey takilmistir biraz kuvvetlice cek diyoruz.O da butun kuvveti ile asiliyor karpuza. Birdenbire o karpuz ana avrat kufur etmeye baslamaz mi !!!. Biz ne oldugunu anlamadan kacan kacana dagildik. Ertesi gun ada dedikodularindan ne oldugunun farkina vardik. Iki kardes onceki hafta birilerinin” geceleri meyva alisverisi yaptiginin farkina varmislar.Bu istenmeyen
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 42
musterileri yakalamak icin dazlak kardes tezgahin ustunde pusuya yatmis. ( tovbe tovbe musteriye oyle davranilir mi ?? neyse ) Bu arada gunluk yorgunlgundan da orda uyuyakalmis.Megersem cek cek gelmeyen ustelik bize kufur eden kustah karpuz dazlak kardesin KAFASI imis. Bu kotu gelismeden sonar da bizim saglikli beslenmemiz de sona erdi.
Ghevont Joe Tourian Page 43
Burgazada hastalık
By Ghevont Joe Tourian on Saturday, 7 May 2011
Ah ANNELER ANNELER neler yasattik o ANNELERIMIZE iste hos ve degisik bir ornek. Butun Annelere saglik ve mutluluklar.Aramizda olmiyanlara da TESEKKURLER .
Cocukluktan delikanliliga gecis yillari.Hepimiz bu zamanlari gecirdik, Tabii ki bazi ihtiyaclarimiz olmaya da basliyor.Arkadaslarimizdan biri ihtiyacini karsilamak icin bir evi ziyaret ediyor. Kor talih bel sogukluguna yakalaniyor. Gizlice doktora gidip tedaviye basliyor, bu yuzden evin’de daha fazla vakit geciriyor. Annesi durumu farkedip, ikide bir neyin var neyin var diye soruyor o da gizliyor, bir seyim yok diye. Ama Anne bu yer mi ? Gunun birinde annesinin soru baskisina dayanamayip, Mama soyliyecegim ama Baba’ma ne de baska kimseye soylemiyecegine soz verirsen. - Ne, Agorakimu ne, den tha to po se kanenan (tabii, soz oglum kimseye soylemeyecegim) - Mama ben bel soguklugu kaptim. - Vah, vah ne yapacagiz simdi. - Sen merak etme Mama, ben doktora gittim ilac verdi, tedavi yapiyorum 10 -15 gun’de gececek dedi. - Kala pedakimu kala (iyi oglum iyi)
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 44
Anne de hasta ogluna daha itinali bakmaya basliyor, her gun portakalsuyu, sut, bal, recel vs. vs. veriyor. Her seferinde de arkadas uyuya kalsa, o yazin sicaginda, evde kac tane yorgan battaniye var ise ustunu ortuyor. Ada’da annelerimiz sabah islerini bittirdikten sonra mahallenin komsulari ve arkadaslari ile bir evde toplanir kahvelerini icerler, gunun mevzulari veya dedikodularini yapar sonra denize giderlerdi. Sira komsularin bizim arkadasin evinde toplanma gunu. Butun hanimlar orda kahvelerini icerken, bir hanim bizim arkadasin evde oldugunu farkediyor (o saat’te kimsemiz evde olmazdik). Annesine cocugun bu saat’te evde ne isi var diye soruyor. Anne de oglum Hasta diyor. - Vah vah nesi var diye soruyor. Anne de – Kale bu zamanin cocuklari laf anlamiyorlar cok yaramaz, butun gun sokaklarda, top oynuyor terliyor sonra denize giriyor ,kendisine dikkat etmiyor, iste boyle olunca da benim cocuk (kriose tin mesi tu) BELINI USUTTU ! demez mi. NOT: Yunan’cada (Rumca) Bel soguklugu Glenoria olarak bilinir. BUTUN VEFAKAR ANNELERE TEKRAR TESEKKURLER VE NICE MUTLU YILLARA…
Ghevont Joe Tourian Page 45
Burgaz karakolunda
alışılmamış davacılar
By Ghevont Joe Tourian on Thursday, 5 January 2012
Burgaz 1965 yillarinin sonbahari ,hava erken karariyor, ada sakinlesmis, cogu arkadaslar ‘da Istanbul’a kislik evlerine tasinmislar, bazisi hafta sonu geliyorlar. Durum boyle olunca yazlik arkadas
gruplarinda eksiklikler olusurdu (bu genellikle sezon basi ve sonunda olurdu). Boyece gruplardan geri kalanlar birlesirler, (gruplar buyur 20-30 kisi) ve muziplikler devam ederdi. Bu yuzden o zamanin yasitlari ayni grupta olmamalarina ragmen hepsinin bir baglantilari ve arkadasliklari gelisip, beraber degisik anilari olusmustur… Burgaz Karakolu bilmem bugun degisti mi? O zamanin Karakol’una sokaktan bir koridordan girilir, solda bir oda ne oldugunu tam bilemiyecegim, polis ve bekcilerin dinlenme ve soyunma odasi mi? tutuklama odasi mi ? idi. Bir tek emin oldugum bizim mecburi karakol ziyaretlerimizde !!!, ailelerimize teslim edilene kadar geceleri orda agirlandigimizdir.!!!!. Koridorun sag’indaki odada yazihaneler oldugundan, komiser ve polisler orda otururdu, pencereler de daima acikti, yalniz olay veya vukuat oldugu zaman pencereler ve perdeler kapanirdi.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 46
(Burgazin ‘da merakli ve dedikoduculari baslardi sokakta birikmeye birseyler ogrensinler diye). O sonbahar gunlerinden bir hafta arasi sabahin korunde 6.30 - 7 siralarinda orta yasli bir cift heycanla karakola giriyor ve mutlaka komiseri arayip, davaci olduklarini soyluyorlar. Biraz sonar, sabahin o saatinde daha afyonu patlamamis komiser geliyor. Biraz ogrendigimize biraz da tahmin ettigimize gore aralarinda soyle bir konusmanin gecmis oldugu var sayiliyor (parantez icinde taraflarin dusunceleri yansitiliyor). Erk 1 - Komiser bey biz davaciyiz Komiser - Kimden beyefendi Erk 1 - Bilmiyoruz siz bilirsiniz bunlari Komiser -Hayirola ne oldu ? Erk 1 -Komiser bey bizim esyalar. Kom -Esyalariniz mi calindi Erk 1 - Hayir komiser bey esyalar duruyor Kom - Oyleyse mevzu ne Er k1 - Komiser bey bizim evde olan esyalar bizim
degil Kom - Beyefendi sizin evin esyalari sizin degilse
kimin? Erk 1 - Siz bilrsiniz bunu komiser bey Kom - Beyefendi ben nerden bileyim sizin evinizin
esyalarinin sizin olmayip da kimin oldugunu. Erk 1 - Ama komiser bey bu sizin isiniz.onun icin
buraya geldik. Bu anlasilamiyan konusma dakikalarca suruyor
Kom -(Bu herif sabah sabah kafayi usutmus baska turlu anlatilamaz ben altan altan saglik durumunu yokliyayim) Hanimefendi kocanizin saglik durumu nasil.
Es 1 - Nasil olacak kale iyi degil
Ghevont Joe Tourian Page 47
Kom - (ben iyi anladim) tedavi mi goruyor ? Es 1 - Doktora gittik, ama hic kendisine bakmiyor Kom -(rahatlamis simdi anlasildi) Beyefendi niye
kendinize bakmiyorsunuz daha gencsiniz Erk 1 -Benim birseyim yok (anliyamiyorum burasi
karakol mu? Saglik ocagi mi?) Kom -(Deliler hep Kabul etmez deliliklerini)
Hanimefendi kocanizin durumu ciddiye benziyor
Es 1 - Ne yapayim komiser bey laf anlamiyor dikkat etmesi lazim ama etmiyor ilaclarini da almiyor
Kom - Madam kocanizin ne rahatsizligi var. Es 1 - Canim yuksek sekeri ve kolisterini var Kom - !!!!!!!!!!!!!!!!............ Es 1devam ediyor - Kale komiser bey benim gunlerce ellerimle ordugum goblen masa ortusu de yok. Kom - Calindi mi yani Es 1 - Bilmiyorum bir masa ortusu var ama
plastikten o benimki gibi guzel degil bul onu lutfen komiser bey o kadar emegim gecti
Erk 1 – Komiser bey bizim tutanagi yazip derdimize care bulacak misiniz ?
Kom –Beyefendi ben bunlarin nesini tutanaga yazayim, bunlari yazarsam beni sokacaklar timarhaneye.
Erk 1 -Yaz komiser bey yaz davaciyiz. Kafasi tam karisan komiser biraz temiz hava almasi ve bu durumu nasil karsilayabilecegini tasarlamasi icin, kapiyi acip koridora cikiyor. Koridorda onu bekleyen baska bir ciftle karsilasiyor
Erk 2 – Komiser bey komiser bey Kom - Buyrun beyefendi Erk 2 – Pasam bizim evdeki esyalar Kom – Sizin esyalara ne oldu yine . Erk 2 - Evet bizim evde bizim esyaslar yok
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 48
Kom - Calindi mi yani? Erk 2 - Pasam ,nerden bileyim dun gece yattigimizda
benim koltuk bordo kadife idi simdi yesil kumas, tablomuz naturemort’u simdi bir kadin portresi olmus, davaciyiz komiser bey
Kom - Kimden davacisiniz beyefendi ? Erk 2 -Komiser pasa, benim sizin isinize karismak
haddim degil kanunlari siz bilirsiniz, biz namuslu vergisini veren uslu vatandaslariz
Kom -(tovbe tovbe bu sabah butun burgazlilar usutmus bu salgin haline geliyor galiba). Beyefendi kimden davacisin yesillesen koltuktan mi? yoksa tablodaki kadindan mi?
Erk 2 - Siz caresini bulmalisiniz komiser bey. Sonunda komiser ne oldugunu anliyabilmek icin evlerine gitmeye ve orda vukuati yerinde tespit etmeye karar veriyor. 2 cift ve komiser Fulya’ya dogru yola cikyorlar. Bir ara 1.erk iste bizim ev bu diyor, o arada 2.cift heycanla atiliyor AAAAAAA!!!!! komiser bey iste bizim esyalar diyor. Yandaki daireye bakiyorlar 2. ciftin evine orda da 1. ailenin esyalarini goruyorlar. Boylece olay aydinlaniyor. Esyalar sihirli bir sekilde gece ev degistirmisler. !!! ???? Anlasildi galiba Burgaz’in 20 -30 Iyi !!! aile cocuklari onceki gece 1- 1,5 saat’te ev sahipleri arka odalarda uyurken 2 dairenin butun salon esyalarinin masasinda, koltuguna, sandalye, bufe, tablo kulluk, vazo, catal bicak v.s .v.s. ne varsa hepsini elden ele vererek degistirmisler. Bu arkadaslarin bazisi is adami, ev kadini, sekreter, memur, mudur, baskan, oldugunu biliyorum, ama kacinin nakliyatci oldugunu ben de sizin kadar merak ediyorum dogrusu …
Gökhan Kırmızıoğlu Page 49
Gokhan Kırmızıoglou
Beğeninize By Gökhan Kırmızıoğlu on Tuesday, 1 March 2011
Sıcak bir temmuz günüydü
Ben, Yani ve Katerina Ellerimizde dondurma Çikolata ve kaymak Mezarlıklarda gezerdik Elele tutuşup üçümüz İki de dandik telsiz Bir gün bende diğer gün Yanide Başka eğlence yoktu yetmişdörtte Benim babamın adı Mehmet Yani'ninki Yorgo Balık tutardık Medeni Bey Burnu'nda Ve onlar şimdi askerde Hem de karşı saflarda Yüzmeyi öğretti bana Çok sevdiğim Yorgo amcam Her zaman sıra olurdu Müfit Amca kahvesinde Tam da o en neşeli günde Radyolarda bir anons:
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 50
'Ayşe tatile çıksın' Bir yandan annem bana bakıyor Diğer yandan Katerina'ya Sımsıkı tuttum elini o gün Ağlama dedim, üzülme Her şey yoluna girecek Bekçinin düdüğü sebepti Bir daha onu göremeyişimin Atina'ya döndüler Kuzen Yani kaldı bizle Siyah perdeler asıldı Ve kandiller yerini mumlara bıraktı Bir yandan babamı düşünürken Yorgo amcam için de dua ederdim Sonunda babam geldi Kıbrıs'ın lefkoşasından O gün benden mutlusu yoktu Ama topallıyordu Sol bacaktan iki sıcak mermi Oğlum geçecek yok bir şey dedi Peki Yani Amca? Gözünden gelen iki damla yaştı Görmedim oğlum dedi Ama aldık dedi girneyi Sonra tez geldi ölüm haberi Ne Yani'yi gördüm Ne de Katerina'yı O günden sonra Yorgo Amcam ise Künyesiyle hatıralarda...
Gökhan Kırmızıoğlu Page 51
Ayrı Yakışırdı Ağlamak By Gökhan Kırmızıoğlu on Tuesday, 6 May 2011
Ağustos'a ayrı yakışırdı ağlamak. En sıcak günün ardından gelen, toprak kokusuna sebep olan o yaz yağmurlarıydı çünkü. Hüznün mavisi güneşin kızıllığıyla birleşti o an ve
bardaktan boşanırcasına... Hemen gider şortlarımızın üstüne kapşonlularımızı giyerdik. Pek bi yakıştırırdık kendimize. Sonrasında doğaya olan açlığımızı fark eder ruhumuzu doyurmaya çalışırdık. Güzelce bir Ayanikola yürüyüşünde, ortaya çıkan salyangozları yanlışlıkla ezdiğimde hepsine birer dua gönderirdim. Hava bir de kararmamışsa kamışları alıp istavrite çıkmak gibisi de yoktu. Mahallemizdeki birbirinden tombul kedilerin paylarını vermeden sokmazlardı ya eve, hoş... O günün akşamı fincanda her zamanki yerimizde otururken babamın kim bilir dörtyüz kere anlattığı hikayelerin tadı bi farklı gelirdi bana. Her seferinde boş boş neden oturuyorsunuz burda sorusunun cevabını ancak şimdi öğrenebilmiştim. Boş oturmak değildi ki orda oturmak... Zihnindeki ezbere bakış açısını yinelemek bir daha, bir daha... Sıkılmadan, usanmadan. Sevmek böyle bir şey olsa gerek dedim, her gün aynı saatte aynı manzarayı izlemek gibi... Ve ben seni sevdiğimi her gün aynı saatte aynı yerde bıkmadan, usanmadan gözlerine baktığımda anladıM.......
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 52
Jaymi Benbanaste
Uzaydan rapor By Jaymi Benbanaste on Sunday, 25 March 2011
Düşünüyorum da bir uzaylı bizi izlese raporu şöyle olurdu herhalde; Komutanım, son günlerde
dikkatinizi çeken
yoğunlutaki mailleşme
ortamını incelemek için
emriniz üzerine dünyaya gittim.
Kesin bir şey varsa korkulanın aksine herhangi bir savaş
hazırlığında değiller.
Olayı tam kavrayamamakla birlikte gözlemlerimi
aşağıdaki şekli ile paylaşıyorum:
Bir sanal grup var adı “yüz kitabı” garip insanlarla dolu.
İçinde açılan ikinci bir grup var, adı: Burgazada
ReUnion meeting 2012
Burgaz adında bir adayı seviyorlar ve her gün bu
sevgilerini paylaşıyorlar.
Nedeni, duygusallık, nostalji (eskiye özlemin
paylaşılması) gibi açıklaması var.
2012 yılında buluşacaklar ama buluşmanın dışında her
şeyi konuşuyorlar.
Bu buluşma için 23 Ocakta 2011 de toplanacaklarmış.
Jaymi Benbanaste Page 53
Bu güne kadar aralarındaki diyalogları incelediğimde öyle
görülüyor ki sadece sarılıp, öpüşüp sonra da yemek
yiyecekler.
Komutanım, bu buluşmanın bizim galaksi için bir tehtid
oluşturmayacağı kanaatindeyim.
Bu insanların garip hareket ve tepkileri var.
Biri kavanoza adanın
taşlarını doldurmuş
odasına koymuş.
Diğeri damecananın
telinden, kurşunundan
bahsediyor sonra gözü
yaşarıyor (yoğun
duygusallık anı).
Yıllarını doldurmuş çürüğe çıkmış bir vapuru özlüyorlar.
İçinde hatıraları varmış. Gittim baktım bir şey göremedim
çalınmış olmalı neden yanlarında almadıklarını
anlayamadım. Manevi diyorlar (elle tutulmayan
hissedilen anlamında)
Hızlı katamaran dan bahsetmiyorlar buharlı vapurları
istiyorlar. Çelişlkili yaratıklar! Sokaklar orada ama onlar o
sokakların “bir şeyini” özlüyorlar, sokaklar hakkında
yazılmış bir yazı var bir çok kez okudum ancak tercüme
edilince hiç bir şey anlaşılmıyor. Tarihçilerimizin
incelemesi için kopyaladım.
Yıkılan evlerin daha “güzelini” (!! ne demezsin) yapıyorlar
ama sonra eski halini istiyorlar.
BDK ve ASSK diye bir yerleri var orayı çok seviyorlar ama
o yerler yokken hayat ne güzelmiş diyorlar.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 54
Renkli fotoğraf teknolojisini geliştirmişler ancak bu
gruptakiler siyah beyaz fotoğrafları daha çok seviyorlar.
Kısacası yeni olsun daha iyi olsun diye eskiyi yıkıyorlar
ama bitince de eskiyi arıyorlar. Üstelik bunu hep aynı
görünümlü insanlar yapıyor ama bu gruptakiler
memenun değiller. Bu da anlaşılamıyor komutanım.
Bu insanlar bir arada yaşarken ayrılmışlar şimdi tekrar bir
araya gelmeye çalışıyorlar madem bir araya geleceklerdi
neden ayrıldıklarının analiz sonucuna varamadım. Ancak
bu konu açılınca görülüyor ki içleri hüzün dolu.
Komutanım burada gördüklerim biz uzaylıların
anlayabileceği şeyler değil.
Dünyada buna aşk deniyor ve hem seviyor, seviniyor,
gülüyorlar hem de üzülüyor, ağlıyorlar ama hep aşktan
söz ediyorlar.
Aşk bizim önceki deneyimlerimizden insanlar arası olan
bir duygu olarak açıklanıyor ancak burada ki aşk bir
toprak yani ada için.
Benim hizmet etmek üzere progamlandığım halimle
incemelerimde bu kadar ilerleyebildim. Paradoksal bu
durumu çözmek için yeni yazılımlara ihtiyacım var.
Sayın Komutanım, arz ederim.
Jaymi Benbanaste Page 55
Ben yine çocuk oldum By Jaymi Benbanaste on Sunday, 18 March 2011
Bu platformda öyle bir
hisse kapıldım ki sanki
annem beni öğle
yemeğine bekliyor
denizden çıkıp eve
gitmeliyim. Sonra öğle
uykusu ... (ahhhh
keşke)
Bir zamanlar geceleri büyüklerim çıkar ben kös kös yatağa
girerdim ve aklımdan hep “ bir gün büyüdüğümde ben de
onlar gibi eğleneceğim “ derdim. Büyüdüm diskotek
kapandı son yıllarına zar zor yetiştim. Sinema kapandı
ardından Kıbrıs çıkartması karartmalar, kapanan eğlence
yerleri lokantalar ve bir gecede yok olan komşular,
dostlar, kardeşler.
O yıllarda haftasonları tekneler dolu dolu arkadaş
gruplarıyla kulüpten ayrılırken arkalarından baka
kalırdım. 30 Ağutos’ta o dönem kutlamalar sabahtan
başlardı. Orijinal kıyafetlerle yağlı kazıktan bayrak
almalar, yumurta taşıma yarışları, çuval yarışları... hep
izledim sıramı bekledim sıram geldi rüya bitti. Değişen ne
oldu neden oldu sanırım uzun bir konu ama bekle bekle
sonunda pufffff ... Ancak şimdi çekmecelerden
çıkarttığınız fotoğraflar beni o günlere geri götürdü
hemde çok yoğun anılarla, o zamanlar sizlerle
konuşamazdım sadece seyrederdim. Keşeke bir abim veya
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 56
ablam olsaydıda o zamanlar size daha yakın olabilseydim.
Ama kısmet bu yıl bu ortamda tekrar buluşmakmış.
İşte yıllarca bütün
bunları tekrar
yaşamak, hayalimi
canlı tutmak istedim.
Tabiki benim
dönemimde de bazı
güzelikler olmadı
değil. Cozi’nin samba
gecesi doyasıya
eğlendiğim o tür
gecelerden biriydi.
İsmet Badem nin “beyaz gecesi” de unutulmazlar arasına
giriyor.
Gelelim konu başlığına, sözünü ettiğim geceleri bazen
dışarıdan katıldım bazende hiç seyredemedim. Şimdi
sizler anılarınızla birlikte o gecelerin fotoğraflarını teker
teker ortaya çıkartınca o gün ki heycan geri geldi ve
kendimi o kadar kaptırdım ki çocukluğumu tekrar yaşıyor
gibi oldum .
Şimdi annem kızmadan ödevlerimi yapmalıyım.
Jaymi Benbanaste Page 57
Sevgili Burgaz, By Jaymi Benbanaste on Sunday, 13 March 2011
Senden ayrılalı tam 3 ay
oldu. Bu süre yazın
sende geçirdiğimiz
vaktin aynısı ama gel gör
ki burada kış daha yeni
başladı yani işin
başındayız sana kavuşmamıza daha 6 ay var.
Hani bana hep derdin ya adaya gelmek için yazı bekleme,
kışında gel, temiz hava al dostlarını gör, sıcak bir çorba iç,
karanlık basmadan dönersin. Haklısın Burgaz çok haklısın
bu güzel programı ihmal ettim. Seni unuttuğumdan değil
sadece şehir hayatına başlayınca o girdapta kendimi
kaybetmişim.
Geçen haftalarda Birol teknesiyle beni sana getirdi.
Ataköy’den keyfle yola koyulduk. Sana hep vapurla
gelmeye alışık olduğum için manzara bana çok değişik
geldi. Yolda sana bakmaya, seni sevmeye doyamadım.
Yolculuk boyunca bir yandan seni seyrettik bir yandan
lafladık. Konu tabiki sen ve sendeki yaşantımızdı. Kıyıya
yaklaşırken sanki ilk defa sana gelmişim hissine kapıldım.
Neden mi? merak etme hafızamı kaybetmedim nedeni,
Burgaz grubu kurulduktan sonra bu sana ilk gelişimdi.
Nasıl bir heycan, ne dersen de ama kendimi çocuk gibi
hissettim. İçimden kahkahalarla gülmek geldi. Yüzüme
bir tebessüm yapıştı Birol da etkilendi o da gülmeye
başladı. Böylesine mutlu başlayan günümüz dostlarımızla
sohbet etip balığımızı yedikten sonra kahve molamızla
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 58
sona erdi. Dönüşte sana şöyle bir bakıyordum ki bana el
salladığını gördüm. Buna nasıl sevindim anlatamam.
Bilmem aktarbildim mi ama bu sevincimi gruptaki
arkadaşlarımla da paylaştım.
Bir daha ki gelişimizde sana seni çok seven Srkn’ı da
yanımızda getireceğiz.
Bu sohbetin tadına doyum olmayacağa benzer.
Bu gün eski adalı, sevdiğimiz Ali kaptanı son yolculuğuna
uğurladık. Yıllarca senin denizinde kaptan olarak çalışan
balıkçılık yapan eski bir adalıdan istemeden ayrıldık.
Artık o diğer kıymetlilerimiz gibi sana emanet ona iyi bak.
Sevgili adacık son lodoslar seni çok yormuş olmalı. Şimdi
poyrazlar başlar rahatlarsın. Ada olmak kolay mı, bunu
senden iyi bilen var mı?
Sana ve kışın üzerinde barındırdığım tüm Burgaz’lı
dostlarıma şimdiden iyi bir 2011 yılı diliyorum.
Seni her zaman hayal ettiğim gibi kucaklar, öperim.
51 yıllık dostun Jaymi
Jaymi Benbanaste Page 59
İtiraf ediyorum By Jaymi Benbanaste on Sunday, 11 March 2011
Yanılmışım Burgazı en çok ben severim sanırdım.
Bu konuyu sadece annem ve kardeşimle konuşabilirdim
sanıyordum, yanılmışım.
Bu sevgiyi bu aşkı kimselere anlatamam paylaşamam
derdim, yanılmışım.
Burgaz kimlere kalıyor değer bilenler yok oldu diyordum,
yanılmışım.
Bu eski evlere bu sokaktaki hatıralara acaba benden
başkası önem veriyor mu derdim, yanılmışım.
Giden unutuluyor derdim, Burgaz aşığı anneannemi
tanıyan kalmadı derdim, yanılmışım.
Yolda yanından geçtiğim insanlar, esnaf beni tanımıyor
sanırdım, yanılmışım.
Yeni arkadaşlık kurmak bu yaştan sonra çok zor derdim,
yanılmışım.
Tanımadıklarınla duygu bağı kurulamaz sanırdım,
yanılmışım.
Uzakta hiç tanımadığım bir insanı sevemem sanmıştım,
yanılmışım.
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 60
Bir rüya gerçek olmaz ancak hayaldir derdim, yanılmışım.
Yanılmışım dostlar sizlerle birlikte olana kadar ne kadar
çok yanılmışım.
Bir toprağın ortak bir sevgi olabileceğini hatırlatınız.
En son sevgili eşime olan aşkımdan sonra bana
unuttuğum aşkı tatırdınız.
Çocuklar gibi çoşturdunuz hayallerimin peşinden koşma
cesareti verdiniz.
Bu yazıyı sona bağlamak çok zor diyorum ve
yanılmıyorum çünkü yazarken hepiniz yanımdasınız, sizi
hissediyorum ve bırakmak istemiyorum.
Bunda kesinlikle yanılmıyorum. :))
Jaymi Benbanaste Page 61
Güzel olan her şey neden kısa
sürüyor? By Jaymi Benbanaste on Sunday, 10 March 2011
Dünya, güneşin etrafında
dönüp bir yılı
tamamladığında üzerinde
oluşan mevsimler bana,
takip etmem gereken
takvimden çok daha farklı
şeyler ifade ediyor.
Yılı ben Ocak’tan Aralık’a yaşamam. Benim için yıl,
Haziran’dan Mayıs’a kadar olan dönemi kapsar. Hatta
Eylül’de adadan indiğimiz zaman artık geçen yıl demeye
başlarım. Konuşurken bazen yüzüme anlamsız
bakmalarının nedeni bu olmalı. Bilmeyene, adalı
olmayana geçen yıl deyip yazdan bahsetmek garip
geliyor.
Eylül’den başlamışken ayların hayatımı , ruh halimi,
Burgaz’a olan bağımı nasıl etkilediğini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Eylül benim en depresif ayımdır. Tek nedeni de adadan
inmemizdir. Bunca yıl alışamdım gitti. Ne yaptıysam,
neler düşündüysem o ruh halimden kurtulamadım.
Taşındığımız gün yağmur yağıyorsa bir türlü, yağmıyor
güzel hava varsa başka bir türlü fena olurum. Dokuz ay
ayrı kalacağım tüm güzelikleri arkada bırakarak Kabataş’a
vardığımda şehir karmaşası beni az da olsa o duygu yüklü
halimden uzaklaştırır. Ancak üzerimdeki şort ve parmak
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 62
arsı terkilerle şehirde dolaşırken adadan kopmamanın son
gayretlerinin gösteririm .
Eylül aynı zamanda çok kıymetli olan kısa Burgaz
ziyertlerinin ayıdır. Taşındıktan sonra haftasonu için geri
dönmeler koca bir yaz süresinden daha kıymetli gelir. O
dönemde kimlerin sözünü tutup adaya çıktığı çok
önemlidir. Aslında Eylül’ün çok sevdiğim bir yönü var.
Eylül’de nispeten el ayak çekilince o büyük gruplar yavaş
yavaş dağıldığında artık insanların kaynaşma dönemi
başlar. Bütün bir yaz yanına oturamadığın sohbet
edemediğin tanıdıklarınla arkadaşlık tohumlarının atıldığı
zamandır Eylül. Bir daha adaya geldiğinde selamlaşma ile
başilayan bu arkadaşlıklar bir kaç Eylül döneminden
sonra dostluğa dönüşür. Annemin doğum günü, evlilik
yıldönümümüz dışında tek sevdiğim özelliği budur
Eylül’ün.
Ekim, artık düzen sağlanmıştır okullar açılmış rutin hayat
başlamış kıyafetler ince seçilse bile yazın geride kaldığı
idrak edilmiştir. Ekim’de ada ile ilgili tek heycan 29
Ekim’in Perşembe veya Cumaya denk düşmesiyle adaya
tekrar dönebilme planlarının yapılabilmesidir. Yeşil, sarı
ve kızıl renklere bürünen sarmaşıkların görüntüsü
hüzünlü olmakla birlikte çok romatiktir. Fotoğraf
çekilecek ender ve çok kısa zamandır adanın o hali.
Kasım, 10 Kasım Atamızı anma günü geldiğinde artık
adadan iyice uzakta kaldığımı kışın başladığını idrak
ederim. Kasım ve Aralık adada ev değiştirmek
isteyenlerin adayı arşınladığı dönemdir. Risk alıp daha
ucuza ev bulmak isteyenler ise bahar aylarını kollar.
Aralık ayı beklenti ayıdır. Ocak ile gelecek olan yeni
Jaymi Benbanaste Page 63
başlangıçların beklendiği ayıdır. Yılbaşı heycanı ile hiç
gerçekleştiremediğim “adada yılbaşı partisi yapalım mı?”
konuşmaları ile adayı andığımız soğuk kış günlerinin
başıdır. Aralık geldiğinde hep şöyle derim; adadan
taşındığımız günden bu güne kadar geçen zaman bir ada
hayatı kadar. Halbuki kış daha doğru dürüst başlamadı
bile.
Ocak, takvimlerde yıl değişir ama benim için daha önce de
söylediğim gibi o yıl çoktan bitmiştir. Neyse, topluma
uyup yeni yılı kutladıktan sonra aklıma ne gelir
biliyormusunuz? Artık derim, yokuş aşağı iniyoruz.
Adaya gitmek için geri saymaya başlayabiliriz , gerçi daha
altı ay var ama ümit dünyası önümüz açıldı ya daha ne
olsun.
Şubat, kısa ay. Adaya gitmek için daha az gün sayılır
üstelik eşimle benim doğum gününlerimizin ayı.
Kutlamalar, sevgililer derken Şubat çabucak bitiverir.
Mart, işte baharın habercisi adada mimoza zamanı güneşli
günlerin beklendiği yalancı bahar günlerinin yaşandığı
umut dolu bir ay. Artık cemreler düşmüş hava
yumuşamış kar yağsa bile tutmamıştır. Ada kaçamakları,
günübirlik organizasyonlar için telefon trafiği başlamıştır.
Saatlerin değişmesi ile günlerimiz ve içimiz daha aydınlık
olur. Güneş özlemi biter, yavaş yavaş havalar ısınır.
Nisan, bahar geldi diye soyunmak istediğimiz ancak
hangi yaşta olursak olalım büyüklerimizin bizi yeniden
giydirdikleri bu ayda ada keyfi başkadır. Tomurcuklar
patlamaya başlamış, mor salkımlar açmış, güllerle birlikte
rengarenk koku dolu bir ortamdır artık adamız. Yazın
çorak gördüğümüz her yer baharın bereketiyle
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 64
yeşermiştir. Yeşillik taşların arasından bile fışkırır.
Sarmaşıkları hızla sarmaya başlar Burgaz’ı. Tabiat gibi
bizde uyanırız kış uykusundan, adanın oksijen dolu
havasına kavuşmamıza az zaman kalmıştır artık.
Mayıs, çocuğu okulda olmayan, adaya erken çıkmayı
seven, vapur saatlerini işine ayarlayabilenlerin adaya
çıkma vakti gelmiştir. Eskiden Mayıs’ta adya taşınılırdı.
Şimdi ise Hazira’nın sonunda zor atıyoruz kendimiz
adaya. Mayıs kıpırtıların başladığı yazlık alışverişlerin
çoştuğu ada temizliklerinin planlandığı Burgaz
konuşulmaya başlanan bir ay . Gerçi şimdi reunion
sayesinde 12 ay adayı yaşıyoruz ama eskiden öyleydi.
Haziran, yaşasııın okullar kapanıyor !
Şu düğünler, sünnetler de olmasa adaya erken çıkacağız
ama davetler bitsin adaddayım muhabetleri başlamıştır
artık.
Biz taşındık haydi siz nerede kaldınız? ,
ev bu kış çok rutubetlenmiş her şey sırılsıklam,
çocukların bütün kıyafetleri küçük, iyiki alışveriş
yapmışım,
mayoları nereye koymuştuk bulamıyorum?
yeni buzdolabı mutfağa sığmadı salona koyduk,
seyahatten ada için getirdiğim deniz kızı heykeli yerine
çok uydu,
çok şükür yine adadayız ohhh ! ,
bakkal siparişi gecikti yerleşmeye başlayamıyorum,
bu yıl balkon için aldığım mobilyalarla ne ketifler
yapacağız komşu bekleriz,
haydi çocuklar siz sokağa çıkın ben evi toparlayacağım,
bak kim gelmiş haydi koş, hay allah düdüklü İstanbul’da
Jaymi Benbanaste Page 65
kaldı babanızı arıyayımda da akşama gelirken evden
getirsin,
komşular ne zaman taşınıyor bahçıvan bahçe suyu
kesilmiş diyor....
Bu konuşmalar adanın ilk günlerinde hepimizin evinde
geçmiştir. Yeniden düzen kurma çabaları, çocukların yeni
hayatlarına alışmaları her yıl revize edilen ama süresiz
tekrarlanan disiplin kuralları ve bunun gibi bir çok tatlı
heycanlar.
Temmuz en güzel ay . Neden mi? Çünkü adadayız
taşınma derdi bitti ve İstanbul’a inmeye daha çoook
zaman var. Davetler, bahçe partileri, yatıya gitmeler, ada
ağlenceleri, yurt dışında yaşayanların birer birer adaya
gelmesi, hasretlerin son bulması.... zevkin tam ortası, daha
ne olsun?
Ağustos. Leylekler gidiyor,
yapma ya ama daha yaz bitmedi değil mi?
Yok bitmedi.
Çocuklar yurtdışına okumaya gidiyorlar,
evet Amerika’da okullar açıldı ama bizde yaz bitmedi.
Ablanlar dönüyor değil mi?
Evet yarın gidiyorlar kışın görüşeceğiz artık. Yaz bitti .
Yok bitmedi biz bize eğleneceğiz.
Sen nereye gidiyorsun ?
Seyahate çıkıyoruz dönüşte İstanbulda ki eve yerleşirim
artık hafta sonları geliriz. Yaz bitiyor bir hafta sonra
Eylül.
Keşke zamanı durdurabilsem, keşke oniki ay yaz olan bir
iklimimiz olsa, keşke hep adada yaşasak.
Güzel olan her şey neden kısa sürüyor?
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 66
Maria Harisiadou
Vapur iskelemizde
yaşananlardan küçük bir
demet... Sohbet degerli daskalamizin bu resmi ile basladi on Saturday, 12 March 2011
Marika Harisiadou
Hikaye hep aynı hikaye
Ömercim. Ben cevap
verene kadar sen anladın
bile...Adadan İstanbul''dan
ayrılma, vedalaşma,
kayıplar konusu...Tabi
resimde eskilerden
çoğunun tanıdığı bir çift
var. Şimdi bu kadar yıl
sonra önemli olan bazı özel hayat detaylarından çok biz
oradan gidenlerin vedalaşma ve yas sorunlarıyla
yüzleşmesi ve hesaplaşmsı. Bence Reunion 2012 biz
ortayaşlı eski Burgazadalılar için muazzam bir fırsattır bu
açıdan....................
Dilek Safer
İskelenin gidiş gelişini birbirinden ayıran demirler ne
kadar yüksek. Mazallah biri, diğer tarafa geçerse diye mi
bu kadar demir parmaklılar yapmışlar buraya?
Maria Harisiadou Page 67
Niko Tsalikis
Dilek sen o zamanlar kucuktun, hatirlamazsin. Vapura
son anda yetismeye calisanlar (aralarinda daima abim
Aki), sol taraftaki vapura giris kapisi kapandigi zaman bu
parmakliklardan atliyarak, daha acik olan cikis
kapisindan girerlerdi. Bunu onlemek icin de parmakliklari
yuksetmislerdi.
Omer Kuley
Niko senin bu abin ne kadar sakinmiş öyle???
Niko Tsalikis
Omer yalniz bu olsa. Vapura son bindigi yetmiyormus
gibi beni de Galatadaki ilk okuluma o gotururdu. O
zamanlar vapura son binmek marifet sayilirdi. Ben tabi
her sabah siramla vapura biner, heycanla abimin de
binmesini beklerdim. Bir defasindada binemedi iste ve
ben 8-9 yaslarinda bok gibi tek basima vapurda kaldim.
Ama o zamanlar herkes bir aile idik, beni okuluma kim
goturecek diye adalilar siraya girmislerdi.
Elena Kovaci Uygan
Aki'nin vapura yetişme fasıllarını özet geçmiş Niko! Bir
kere evinin balkonundan vapurun kaşıktan belirmesini
görmeden davranmazdı. Artık nasıl fırlıyorsa giyinmeye,
çorap ve ayakkabılar elinde koşardı son metreleri iskeleye.
Vapur hareket ediyor, hafif açılıyorken, önce çorap ve
ayakkabılar atılıyor vapurun giriş sahanlığına, ardından
Aki atlıyor gemiye.... Aki'nin bir diğer özelliği de, (nazar
değmesin) şans oyunlarındaki kısmeti, ve eşref saatini
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 68
hissetmekteki hassasiyeti. Vapurda balık, pavurya,
karides, artık ne ise günün ganimeti, lotaryası çekilir. Aki,
hangi gün kısmetinin aktığını hisseder, "bak bugün ben
alacağım tepsiyi" derdi. İsabet etmemesi enderdir,
tepsidekini de yanında kim varsa artık paylaşmak ise,
adalının veya zamanın adab-ı-muaşeretinin gereğidir.
Kulakların çınlasın Aki!!!!
Aki Tsalikis
Kaptan daima usten bana barirdi seni bir gun disarda
birakacam o gun Niko bindi gemiye ben kosarak
hergunku tempo ile Kaptan uzaktan gordu beni geminin
basini acip gidecegine arka tarafini acti bende
atliyamadim yukardan bakip guluyordu ,asil mesele o
degildi asil mesele her sabah annem balkondak bakip
vapura girdigimde hacini yapar iceri girerdi Anlarsiniz bu
manzarayi gorduise kardesim vapurda ben disarda aksam
evdeki fasili.
Ben sabahlari istiyerek yapmiyordum zor uyaniyordum
anliyacaginiz bazen anneanem bir saat erken uyandirirdi
ben giyinir kosardim vapura bindigimde arkadaslardan
kimsegi gormedigimde anlardim erken oldugunu
Nilüfer Uzunoğlu Page 69
Nilüfer Uzunuoğlu
Evlerini bırakıp anılarıyla
yola çıktılar… By Nilüfer Uzunuoğlu on Sunday, 15 December 2013
Bir küçücük ada insan hayatın da bu kadar büyük bir yere sahip olabilir mi? Stavro, Niko, Aki, Yorgo, Marika, Lambi, Roberto, Maria, Pavlos, Zmaragda, Savva, Rouli, Marina , 30 yıl önce 40 yıl önce yurtlarını bıraktılar, anılarıyla birlikte yola çıktılar, o anılar ki yıllar boyu onlara Burgazada’yı yaşattı, tatlı bir ninni gibi uykusuz gecelerine eşlik etti.
Severek ayrılmak ne zor.. Doğru dürüst veda edemeden, daha doğrusu veda etmek istemeden sevdiğin topraklardan ayrılmak ne zor, vaktinden evvel büyümek gibi.. Kimi çakıl taşları topladı Çamakya’dan, kimi Hristos’tan çiçek.. Bazısı yaktı tüm resimlerini kaçmak için anılardan.. Antigoni’yi sevdiler, güzel evler yaptılar, kiliseler, bostanlar, gazinolar, yelkenler, kayıklar hepsi geride kaldı.. Kimi çocukluğunu, kimi gençliğini, kimi ilk aşkını koydu anılarının baş köşesine ama hepsinin hissettiği ortak Burgazada duygusu; özgürlük..Denizin ortasında, dört tarafı denizlerle çevrili küçücük bir adada yaşadıkları büyük özgürlük.. Din, dil, milliyet farkı gözetmeden
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 70
herkesin herkese hoşgörüyle yaklaştığı, kırgınlıkların anlık, dostlulukların bir ömür boyu sürdüğü; Antigoni.. Nilüfer Uzunoğlu, Tasos Natsoulidis, Marina Papakonstantinou, Dimitris Kapsis, Akis Tslakis Atina’daki Burgazlılarla tanışmam internette Facebook’taki bir site sayesinde oldu, Burgazada
Reunion 2012. Yıllar yılı Facebook’u ayda yılda bir açan , sanal arkadaşlıklara burun kıvıran ben, yavaş yavaş, Roberto Calich’in fikrinden Niko Tsalikis’in hayata geçirdiği bu gruba iyice bağımlı olmuştum.. Aslında bağımlı olduğum bu sanal ortam değildi elbet, memleketimden insanlar bulmuştum, özlemini duyduğum varlıklarına yetişemediğim, yokluklarını hissettiğim.. Benim hatırlayabildiğim ada hayatım başladığında benim aile fertlerimin bir kısmı da dahil binlercesi gitmişti , geriye kalanlar ise bir elin parmakları kadardı.. Yıllar yılı Burgazada’nın insanları değişti, hayatı değişti ama o mayasını atanlar değişmedi. İşte onların bir kısmı hayatıma bu site sayesinde girdi, hatıralarıyla birlikte belki onbinlercesi taşındı ruhuma. İşte Antigoni’yi , evlerini bırakıp anılarıyla birlikte yola çıkanlarla Atina’da buluştum, Antigoni ruhunu gelecek nesillere aktarmak, artık orada yaşamasalar da topraklarına duydukları bağlılığın bugünlerde pek rastlanmayacak naif bir sevginin varlığından haberdar etmek için.. Belgesel film yapmak için uzun zamandır bir istek duyuyordum ama insan yanıbaşındakini görmez misali ben de göremedim önceleri. Burgazada Reunion 2012 grubunda iki yıl boyunca binlerce resim, anı, hikaye paylaşıldı, pek çoğunu hayranlıkla takip ettim hatırladığım ve hatırlamadığım geçmişe döndüm. Ama karar aşaması Reunion Dostluk Ormanı projesi oldu.. Laki Vasiliadis’in önerdiği; sevdiğimiz kaybettiğimiz Burgazlıların anısına bir dostluk ormanı kurmak . O zaman bir kez daha gördüm ki istisnasız
Nilüfer Uzunoğlu Page 71
herkes kaybettiği sevdiklerini Burgazada’da yeşertmek istiyor..Ertesi gün, Stavros Ignatiadis’in gönderdiği üç tane zeytin ağacı Atina’dan yola çıktı, birkaç gün sonra da Burgazada tepesinden karşı kıyıyı selamlıyordu. Bu belgesel Burgazada’ya duyduğum sevgiyi gösterme biçimi ama asıl önemlisi Antigoni’den Burgazada’ya, yaşayanlara bir saygı niteliğinde..Onların bir kısmını, torunlarını, çocuklarını Atina’da bulabildim, birçoğunu da bulamadım ama izlerini taşımaya çalıştım. Birçok şey konuştuk, bir kısmı kamera önüne taşındı bir kısmı kulağımda bir fısıltı olarak kaldı ; ama hepsinin ortak noktası bitmeyen ve bitmeyecek bir dostluk. Neden gittiklerini az çok herkes biliyor beni asıl ilgilendiren bağlılıkları, sevgileri ve duyarlılıklarıydı. Burgazada’nın her köşesini, taşını, toprağına hala sahip çıkmalarıydı. .Gözden ırak gönülden ırak sözü onlar için geçersizdi. Atina’daki Burgazlılardan gördüğüm sevgi dostluk kameranın çekebileceğinden çok fazla.. Güldük, eğlendik, hüzünlendik, her köşede onlarla birlikte Burgazada’yı aradım; Kalpazankayası’nı, Indos’unu çam ormanını benzettikleri Angistri adasını gezdim. Onları tanıdıkça Burgazada’nın kıymeti daha da arttı benim için. Bundan sonra Burgazada sokaklarında gezdiğimde, onların bıraktıkları evlerinin önünden geçtiğimde isimlerini sessizce fısıldıyarak selamlayacağım onları ve ilk aşklarına şahitlik eden çam ağaçlarını gördüğümde sarılacağım onlara sıkıca.. Şimdi hepimiz final sahnesini bekliyoruz, heyecanla
umutla..Ağustos 2012’de yıllardır hayalini kurduğumuz
Burgazada buluşmasını, hani Paradisos’tan ( Cennet)
akordeon ve gitar seslerinin tekrar geldiği, sirtaki
yapılacağımız, Hristos’a çıkacağımız, yamas diyerek
kadeh tokuşturacağımız, kalimera diyen gülen yüzleri
bekliyoruz..
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 72
Ömer Küley
Dün akşam ortak bir
dostumuza rastladım By Ömer Küley on Sunday, 31 August 2013
Lacivert saatlerde
fotoğraf çekmek için
Beykoz’da dolanırken
bir anda ismini
okudum
“PAŞABAHÇE”…
Eski bir dostu görmenin
verdiği sevinçle arabayı
park ettim, hemen
yanında ki meze balık
takasının sahile kurduğu masaya oturdum. (Derme çatma
masa plastik hamam taburesiyle tamamlanmış, en
azından balıklar boğazdan ve taze taze) Yorgun
dostumuzla birbirimizi rahat göreceğimiz bir yerde
oturdum, garsonun dediğine göre Beykoz Belediyesi
tarafından alınmış ve müze olarak belediyenin tam
önünde bir iskele yapılarak oraya bağlanmış. İki senedir
hiçbir şey yapılmadan kaderine terk edilmiş… Siparişi
verdim, istavrit, salata ve sıkı durun kola. (Kocaman bir
yazıyla “İÇKİ SATIŞIMIZ YOKTUR” yazılmış) Eski
dostumuzu seyretmek zevkine her şeye değerdi. (Halbuki
o genç Cumhuriyetin ilk yıllarında hiç kimsede bir alkol
fobisi ve endişesi yoktu, ve hatta Paşabahçe ve Bahçe
serisi gemilerde bile içki satışı vardır.) …Oysa ne değişik
Ömer Küley Page 73
bir kaderi vardı sonradan adı Paşabahçe olan geminin…
İkinci dünya savaşının son senelerinde savaş gemisi
olmak üzere İtalya/Taranto tersanesinde bir gemi
omurgası olarak kızağa konulur. Geminin “posta” denen
kaburgaları tamamlanmak üzereyken savaş biter ama
savaş yorgunu İtalya gemiyi bitirecek güce sahip değildir.
O sıralarda genç Cumhuriyet’in “Şirket-i Hayriye
müessesesi” İtalya’ya gemi sipariş eder. Savaş artığı gemi
iskeletinde, savaşmak için yapılan planlar değiştirilir ve
ilk amacından çok değişik ama bir o kadar güzel bir amaç
için donatılır. Tamamlandığında burnunda
“PAŞABAHÇE” yazar ve yeni görevi ; Genç
Cumhuriyetin güzel insanlarını kentlerin Kraliçesinde
taşımaktır. 1 Temmuz 1952 tarihinde Taranto Limanından
hareketle iki buçuk günde İstanbul’a ulaşır. 74metre
uzunluk ve 18 mil süratiyle şehir Hatlarının en büyük ve
en hızlı kuğusudur artık. Her güzelin bir kusuru olur
derler ya, zarif kuğunun da teknik bir zorluğu vardır.
Geminin gücünü sağlayan 2 adet 1600 beygir gücündeki
makinaların uskurla arasında bir şanzıman yoktur.
Kaptan Tornistan komutu verdiğinde makinalar
durdurulur, pistonlara basınçlı hava basılarak motorlar
aksi yönde çalıştırılır ve her ileri-geri manevrasında bu
işlem tekrarlanırdı. (Gerçi o dönemin kaptanları da
kaptandı ya…) Nazlı kuğunun bu teknik zorluğu;
hepimizin kaderine işlenen bir kararın alınmasına neden
olur. Manevra zorluğu nedeniyle Şehir hatlarının kısa
mesafeli seferlerinde kullanılmayacak, hem büyük yolcu
kapasitesi, hem konforu ve hem de hızı nedeniyle
İstanbul’un merkezi Galata Köprüsünden Adalara ve
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 74
Yalova’ya şehrin güzel insanlarını taşıyacaktı. 1952 yılı
sonlarında artık adalar için yeni bir dönem başlar. Hızlı,
konforlu, büyük ve rahat Paşabahçe vapuruyla seyahat
devri. Tek vapurun yeterli olmaması üzerine 1953 yılında
nazlı kuğuya İngiltere’den 2 yeni kardeş getirilir. Onların
da kaderi savaş için o yıllarda kızağa konulup, sonradan
Genç Cumhuriyetin güzel insanlarını taşımak amacına
döner. Yeni kuğulara “Fenerbahçe” ve “Dolmabahçe”
isimleri konulur ve böylece biz İstanbul ve özellikle
Adalar halkı için “BAHÇE” sınıfı vapur anıları dolmaya
başlar. Bu vapurlarla seyahat etmek bütün ada halkları
için bir ayrıcalık olmuştur. Genç Cumhuriyetin insanları
çeşitli badireler atlatmış, büyük sıkıntılar çekmiş, kayıplar
vermiş, kimileri zorla uzaklaştırılmış, kimileri uzaklaşmak
zorunda kalmış ama yine de vazgeçmeden kendilerini
gerçekten evi hissettikleri ada yaşantısına artık Bahçe
serisi vapurlardaki anılarla devam ediyorlardı. İnsanların
birbirlerine saygısı sevgiden öte, herkesin vapurda yeri
belli, Kıyafetler tertemiz ve özenli, sohbetler sohbet edeni
savuşturmadan uzak ve derinlikli… Vapur sohbetleri
rengârenk bir dil zenginliğinde. Yahudilerin İspanyolca ve
ağırlıklı Fransızca sohbetlerine Rumca da katılmaktaydı.
Hele şivesi bozuk Türkçe ile konuşan Madamların
sohbetleri bir başka güzel renk idi. (Her ne kadar o
devirde “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası yaşanmış
olsa da adaların sahip olduğu çok kültürlülük bunu
aşmıştı) Hayat, İnsanların çeşitliliği ile Renklenmiş ve
neşelenmişti. Kim bilir kaç kişi hayatının ilk yolculuğunu
bu gemide yapmıştır? Kim bilir kaç kişiye bu vapurla
hayatını değiştirecek bir posta gelmiştir? Kaçımız
Ömer Küley Page 75
üniversite sonucunu eve yetiştirme heyecanıyla bu vapura
bindik Kim bilir bu vapurla kaç dostumuzu evimizde
konuk ettik, Kim bilir kaç sabah Paşabahçe kaptanı Aki’ye
“ulan gene mi!!!” diye küfür etmiştir? Kim bilir kaç kişinin
babası tombaladan viski, balık, pavurya kazanmıştır?
Acaba Joe ve ekibi kuru kafaları Paşabahçe vapuruyla mı
adaya getirdi? Acaba iskelede, ailesini bu vapurdan
karşılamayanımız var mıdır? Acaba Kaçımız Kestane
Karası fırtınasında Paşabahçe vapurunda güvenle
seyretmişizdir? Acaba kaç kişiye ilham olmuştur? Acaba
hangimiz ada iskelesinde beklerken “…Ahhh Keşke
Bahçe’lerden biri gelse…” diye iç çekmiyoruz? Acaba
buraları terk eden ve terk etmek zorunda kalanların
kaçının anısını dolduruyordur??? “Kim bilir” ve “Acaba”
ların arkasına o kadar çok çeşitleme yapılırki… Gel
zaman, Git zaman derken, Paşabahçe ve kardeşleri, zarif
formları içinde savaşçı ruhlarıyla Marmara sularında
girdikleri her savaştan başları dik çıksalar da artık yorgun
düşerler. 90’lı yıllarda kızkardeşi Dolmabahçe’nin motor
bloğu çatlar ve son yolculuğunu İzmir Aliağa tersanesine
yapar. Diğer kızkardeşi Fenerbahçe ise, 22 Aralık 2008
tarihinde son seferini yaparak bir deniz dostu olan Rahmi
Koç’un Haliç’te ki müzesinde yerini alır. Paşabahçe Haliç
tersanesine yenilenmek için girer ama ne yazık ki gereken
bakım hakkıyla yapılmaz kaderine terk edilir ve Beykoz
belediyesi bünyesine geçer ve ne olacağını bilmeden müze
olmayı bekler. Eski dostumuzu görmenin verdiği coşku,
yerini hüzünle değiştirdi. Ben ona adamızdan
insanlardan, özlemlerden bahsettim, umutlardan
hayallerden bahsettim, o bana hayatın ve insanların nasıl
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 76
değiştiğini anlattı, kaybettiğimiz insanları ve o insanlarla
yitirdiğimiz değerleri anlattı, hayatın renklerinin tek tek
alındığını ve o renk ahenginin yok edildiğini anlattı,
grinin bile olmadığı sadece siyah beyazın olduğu bir
dünyaya doğru gittiğimizi anlattı. Ben en güzel insanları
taşıdım, en renkli sohbetleri tattım, hepinizin hayatının
tam içinde yaşadım ve Marmara’nın kraliçesi oldum. Bir
daha ne ben bunları yaşayacağım ne de sen bunları
göreceksin dedi!!! Bağlı olduğu Beykoz Belediyesinin
Çakma İyon Sütunlu hilkat garibi binası ve yanındaki
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezinin tam
karşısında yapılmış olan iskeleden… Ve Fotoğrafını
çekmek istedim, çek dedi, çektim ve şaşırdım. Bu yazıyla
yayınladığım pozu verdi, karamsar, denizde ama
bulunduğu yerden rahatsız, canı sıkkın… Şaşırdım çünkü
dün akşam çektiğim bütün fotoğraflarda deniz ve gök
maviydi ve sadece Paşabahçe’nin çektiğim 8 pozu da bu
tondaydı (Photoshop bilmediğim için renk ayarlarıyla
oynanmamıştır) Saate baktım 00:15 ve tarih 30 Ağustos
2013 Bir zamanlar her 30 Ağustos’ta nasıl donandığını ve
kuğu gibi süzüldüğünü hatırladım, taşıdığı insanları ve o
insanların niteliklerini, insani vasıflarını, kültürel
birikimlerini düşündüm ve onun şimdiki haline baktım.
Her şey ne kadar geri gitmiş değil mi!!! İnşallah her şeyin
insanca doğrularla bütünleştiği bir dünyaya hep beraber
yelken açarız… Ömer Küley (Karamsar da olsam hala
umutluyum )
Raffi Jamgoçyan Page 77
Raffi Jamgoçyan
Kalpazankaya Mağaraları' na
baskın By Raffi Jamgoçyan on Saturday, 26 March 2011
Bu haber resmini nette gezinirken tesadüfen buldum. Resim altı açıklaması aşağıda. Olayı hatırlayan var mı?
19 Haziran 1969'da Burgazada'daki Kalpazankaya Mağaraları'na baskın yapan polis, 28 hippiyi “baygın halde” yakalamış. Gazetelerin
ifadesiyle, “Aşk ve esrarla mest olmuş” Alman, Avusturya, İsveç ve Yugoslavyalı hippiler ayıldıktan sonra polise saldırmak istemişler. “Geldikleri yere sadece pis kokularını götürebilen, esrar içen ve herkesin herkesle serbestçe sevişip aşk yapmasını savunan” hippiler, 60’ların ikinci yarısında basının gözde konularından biridir. Bu olayda da yakalanan 28 hippiden sadece altısının kız olması özellikle Günaydın için bulunmaz nimet olmuş. Haber “22'ye 6” imalarıyla yüklü.
Ertesi gün hippiler arasında bir de
Türk kızı olduğu anlaşılınca işler
karışmış. Cumhuriyet “Hippilere
özenen Türk kızı nezarette”
başlığıyla verdiği haberinde
doğma büyüme Beykozlu olan 19
yaşındaki Hülya D.'nin “hippilerle
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 78
aynı mağarada bulunmasının hayret uyandırdığını”
yazmış.
Hippilerle tanıştıktan sonra üç aylık kocasına boşanma
davası açan Beykozlu Hülya’nın “yeni kafa dengi
arkadaşlarından esrar içmesini öğrendiğini ve bir daha
evine dönemediğini” de öğreniyoruz. Hippi kızların hippi
erkeklerle tamamen aynı zevkleri paylaştığını söyleyen
Hülya, Ada'da kaldıkları üç gün üç gece boyunca şarap ve
esrar içtiklerini, hippi kızların da bu sırada gruptaki
erkeklerle “aşk yaptığını” anlatmış. Hippi kızlar derken
kendisini dahil etmiyor Hülya, mağarada adeta gözlemci
sıfatıyla bulunuyor. Ama hippiler Hülya’ya nasıl bir şey
içirdilerse artık, “Onların arasında bir gece geçiren bir
daha asla ayrılamaz” demeden de edememiş.
Bir gün önce “22'ye 6” etrafında dönen Günaydın da haberinde küçük bir değişiklik yapmış. Bu kez Hülya'nın gözünden “mağarada kaldıkları üç gece boyunca 5 hippi kızın 22 erkekle sürekli cinsi münasebet kurduğunu” anlatmayı tercih etmişler. Hülya’nın iffetini korumakla birlikte, esrar içtiğini Cumhuriyet’ten öğrenmiştik. Günaydın'a göre ise bir Türk kızı esrar da içemez, Hülya da içmemiştir zaten. Ama iyi bir gözlemci olduğunu burada da gösterir: "Hippiler sadece açlıklarını bastıracak kadar yerler. Bunun yerine esrarlı sigara içerek bütün dünyayı unuturlar, bambaşka alemlerde dolaşırlar."
Adliyeye çıkarılan 28 hippiden 12'si esrar içtikleri sabit
görüldüğünden tutuklanmış, 10'u sınır dışı edilmiş, 6'sı
serbest bırakılmış. Beykozlu Hülya serbest bırakıldıktan
sonra bütün Türk hippi kızlara yapıldığı gibi babasına
teslim edilmiş.
Raffi Jamgoçyan Page 79
Burgazada ReUnion meeting 2012 FB grup yazıları (4. Kitap) Page 80
Burgazada ReUnion
meeting 2012 FB grup
yazıları 4. Kitap
2014
Niko Tsalikis 29/11/2014