zorluklar, maddi hasarlar ve kaza ölümlerine sebep 12...

46
1 12.SINIF COĞRAFYA KONU ÖZETLERİ 1-DÜNYANIN EKSTREMLERİ Sıra dışı Doğa Olayları (Aşırı sıcak, soğuk, fırtına, şiddetli rüzgâr, volkanizma, kuraklık, heyelan) 2007'de dünya rekor seviyede ekstrem hava olayları ile karşılaştı.BM'in hava durumu ajansı, yıl başından bu yana, dünyanın pek çok bölgesinde olağan dışı seller, ısı dalgaları, fırtınalar ve ani soğumaları içeren rekor seviyede ekstrem hava koşullarının yaşandığını açıkladı. Dünya Meteoroloji Örgütü, ilk gözlemlerin ayrıca Ocak ve Nisan aylarındaki küresel yer yüzeyi sıcaklıklarının bu aylarda şu ana kadar kaydedilmiş en yüksek seviyelere ulaştığını gösterdiğini bildirdi. DMÖ, küresel yer yüzeyi sıcaklıklarının Ocak ayı ortalamasından 1.89 derece ve Nisan ayı ortalamasından 1.37 derece daha sıcak olduğunu açıkladı. DMÖ'den Omar Baddour gazetecilere, yalnızca Avrupa'da Nisan sıcaklıklarının ortalamanın 4 derece üzerinde olduğun düşünüldüğünü söyledi “ Baddour ayrıca şuanki durumun, küresel ısınmanın ilerleyişini ve nedenlerini izleyen BM'nin Devletarası İklim Değişimi Paneli'nde bilim adamları tarafından sunulan daha sık yaşanacak ekstrem hava olayları tahminleriyle uyuştuğunun altına çizdi. "2007 yılının başlangıcı uç hava olayları açısından çok aktifti." Dünya üzerindeki buzullar sürekli olarak erimekte, doğal hayati ve temiz su kaynaklarını tehdit etmektedir. Global ısınma modelinin öngördüğü üzere, sera gazlarının atmosfere saliniminin bu hızla devam etmesi durumunda, kutuplarda aşırı ısınmaya yol açması kaçınılmaz olacak. Bu arada, artan okyanus sıcaklıkları da Antarktika kıyılarına büyük miktarlarda isi taşıyacak Antarktika’daki sıcaklık artısı denizdeki buzulların erimesine sebep olacak. Bu modern altyapıyı altüst etmenin yanisira pek çok ekosistemi, geleneksel yasama biçimlerini de yok edecek. Kutuplardaki erime, deniz seviyesinde büyük yükselmelere sebep olacak. Ekosistemler adaptasyon sistemlerine meydan okuyan zor bir testten geçerlerken, küçülen kar ve buz kütleleri yüzünden insanların ihtiyacı olan temiz su kaynakları da azalacak. Dünyanın son 10 bin yıllık tarihinde, hava olayları genelde tutarlı bir çizgi izlemiştir. Ne kadar seller, kuraklıklar vs. de olsa uzun süren sakin dönemlerde birdenbire ortaya çıkan yıkıcı hava olayları nadir görülmüştür. Bugün, doğanın bu sakin ritmi bozulmuştur. 20. yüzyılda, hava felaketlerinin sıklığı çok artmıştır. 1990'lardaki hava olaylarının sonucunda meydana gelen felaketlerin sayisi 1950'dekinin dört katidir, ekonomik sonuclari ise 14 kati daha yikici olmustur. Sert kis fırtınaları: 1970'lerin ortalarından beri, Kanada'daki sert kis fırtınalarının sayisi ikiye katlanmıştır. Modellerin öngördüğüne göre bu fırtınaların sayısında büyük artışlar olacaktır. Bu da seyahatte zorluklar, maddi hasarlar ve kaza ölümlerine sebep olacaktır. Ani yağışlar: Amerika'da günlük aniden bastıran şiddetli yağışlar son 90 yılda %20 artış göstermiştir. Bu yağışlar ani sellere, kanalizasyon taşmalarına, erozyona, toprak kaymalarına, sonrasında ise kuraklıklara neden olmaktadır. Kanadali'larin modeline göre 50 yıl içinde, bu ani yağışların sıklığı günümüzün iki katina çıkacak ve %50 daha şiddetli hale gelecektir. Kasirgalar: Sıcaklıklardaki artış yüzünden nemli alçak atmosfer koşulları büyük kasırgaların sıklaşmasına sebep olacaktır, Kanada'da Pine Gölü'nde oluşan ve ciddi hasarlara yol açan kasırga gibi. Kontrol edilemeyen yangınlar: Son on yılda Kanada’nın Borsal ormanlarında çıkan yangınlar ve böceklenme iki katina çıkmıştır. Birçok faktör etkili olmasına rağmen, en büyük artış isinin yükseldiği bölgelerde görülmüştür. Devam edecek sıcaklık artısı mevsimler arası büyük farklılıklara yol açacaktır. Yıldırım düşmesinde %44'lik bir artış beklenmektedir ki bu da önümüzüdeki 59 yıl içinde orman yangınlarının %78 oranında artması demektir. Sıradışı Felaketler: Kanada'da 1998'de meydana gelen büyük buz fırtınası gelecek felaketlerin bir habercisi idi. Normal koşullarda çok sert bir fırtına sayılamayacak bu fırtınanın felaket sonucu, inanılmaz derecede uzun sürmesi ve boyutları idi. Kanada tarihindeki en büyük doğal felaket olarak 3 milyar dolar hasara yol açtı. TÜRKİYEDEKİ EXTREM OLAYLAR-DEĞERLER En Yüksek Sıcaklık 48.8°C Mardin-Kocatepe 14 Ağustos 1993 En Düşük Sıcaklık -46.4°C Van-Çaldıran 9 Ocak 1990 En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık 21.3°C Hatay- İskenderun 1962 En Düşük Yıllık Ortalama Sıcaklık 1.8°C Sarıkamış 1972 Yıllık En Yüksek Toplam Yağış 4045.3 mm Rize 1931 Yıllık En Düşük Toplam Yağış 114.5 mm Iğdır 1970 Günlük En Yüksek Yağış 469.9 mm Kemer 11 Aralık 1971 En Yüksek Kar Kalınlığı 525 cm Bitlis Şubat 1954 En Yüksek Basınç 1045.2 mb Zonguldak-Eregli 1 Ocak 1973 En Düşük Basınç 747.2 mb Van-Başkale 21 Şubat 2001 En Yüksek Rüzgar Hızı 48.9 ms Tokat 1 Ocak 1978 Dünya En Yüksek Sıcaklık 58°C, El Azizia Libya, 13 Eylül 1922 En Düşük Sıcaklık -89.2°C, Vostok-Antarktika, 21 Temmuz 1983 En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık 34.4°C, Dallo-

Upload: others

Post on 09-Oct-2019

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

    12.SINIF COĞRAFYA KONU ÖZETLERİ

    1-DÜNYANIN EKSTREMLERİ Sıra dışı Doğa Olayları (Aşırı sıcak, soğuk, fırtına, şiddetli rüzgâr, volkanizma, kuraklık, heyelan)

    2007'de dünya rekor seviyede ekstrem hava olayları ile karşılaştı.BM'in hava durumu ajansı, yıl başından bu yana, dünyanın pek çok bölgesinde olağan dışı seller, ısı dalgaları, fırtınalar ve ani soğumaları içeren rekor seviyede ekstrem hava koşullarının yaşandığını açıkladı.

    Dünya Meteoroloji Örgütü, ilk gözlemlerin ayrıca Ocak ve Nisan aylarındaki küresel yer yüzeyi sıcaklıklarının bu aylarda şu ana kadar kaydedilmiş en yüksek seviyelere ulaştığını gösterdiğini bildirdi. DMÖ, küresel yer yüzeyi sıcaklıklarının Ocak ayı ortalamasından 1.89 derece ve Nisan ayı ortalamasından 1.37 derece daha sıcak olduğunu açıkladı. DMÖ'den Omar Baddour gazetecilere, yalnızca Avrupa'da Nisan sıcaklıklarının ortalamanın 4 derece üzerinde olduğun düşünüldüğünü söyledi “

    Baddour ayrıca şuanki durumun, küresel ısınmanın ilerleyişini ve nedenlerini izleyen BM'nin Devletarası İklim Değişimi Paneli'nde bilim adamları tarafından sunulan daha sık yaşanacak ekstrem hava olayları tahminleriyle uyuştuğunun altına çizdi. "2007 yılının başlangıcı uç hava olayları açısından çok aktifti." Dünya üzerindeki buzullar sürekli olarak erimekte, doğal hayati ve temiz su kaynaklarını tehdit etmektedir. Global ısınma modelinin öngördüğü üzere, sera gazlarının atmosfere saliniminin bu hızla devam etmesi durumunda, kutuplarda aşırı ısınmaya yol açması kaçınılmaz olacak. Bu arada, artan okyanus sıcaklıkları da Antarktika kıyılarına büyük miktarlarda isi taşıyacak

    Antarktika’daki sıcaklık artısı denizdeki buzulların erimesine sebep olacak. Bu modern altyapıyı altüst etmenin yanisira pek çok ekosistemi, geleneksel yasama biçimlerini de yok edecek. Kutuplardaki erime, deniz seviyesinde büyük yükselmelere sebep olacak. Ekosistemler adaptasyon sistemlerine meydan okuyan zor bir testten geçerlerken, küçülen kar ve buz kütleleri yüzünden insanların ihtiyacı olan temiz su kaynakları da azalacak.

    Dünyanın son 10 bin yıllık tarihinde, hava olayları genelde tutarlı bir çizgi izlemiştir. Ne kadar seller, kuraklıklar vs. de olsa uzun süren sakin dönemlerde birdenbire ortaya çıkan yıkıcı hava olayları nadir görülmüştür. Bugün, doğanın bu sakin ritmi bozulmuştur.

    20. yüzyılda, hava felaketlerinin sıklığı çok artmıştır. 1990'lardaki hava olaylarının sonucunda meydana gelen felaketlerin sayisi 1950'dekinin dört katidir, ekonomik sonuclari ise 14 kati daha yikici olmustur. Sert kis fırtınaları: 1970'lerin ortalarından beri, Kanada'daki sert kis fırtınalarının sayisi ikiye katlanmıştır. Modellerin öngördüğüne göre bu fırtınaların sayısında büyük artışlar olacaktır. Bu da seyahatte

    zorluklar, maddi hasarlar ve kaza ölümlerine sebep olacaktır.

    Ani yağışlar: Amerika'da günlük aniden bastıran şiddetli yağışlar son 90 yılda %20 artış göstermiştir. Bu yağışlar ani sellere, kanalizasyon taşmalarına, erozyona, toprak kaymalarına, sonrasında ise kuraklıklara neden olmaktadır. Kanadali'larin modeline göre 50 yıl içinde, bu ani yağışların sıklığı günümüzün iki katina çıkacak ve %50 daha şiddetli hale gelecektir. Kasirgalar: Sıcaklıklardaki artış yüzünden nemli alçak atmosfer koşulları büyük kasırgaların sıklaşmasına sebep olacaktır, Kanada'da Pine Gölü'nde oluşan ve ciddi hasarlara yol açan kasırga gibi. Kontrol edilemeyen yangınlar: Son on yılda Kanada’nın Borsal ormanlarında çıkan yangınlar ve böceklenme iki katina çıkmıştır. Birçok faktör etkili olmasına rağmen, en büyük artış isinin yükseldiği bölgelerde görülmüştür. Devam edecek sıcaklık artısı mevsimler arası büyük farklılıklara yol açacaktır. Yıldırım düşmesinde %44'lik bir artış beklenmektedir ki bu da önümüzüdeki 59 yıl içinde orman yangınlarının %78 oranında artması demektir. Sıradışı Felaketler: Kanada'da 1998'de meydana gelen büyük buz fırtınası gelecek felaketlerin bir habercisi idi. Normal koşullarda çok sert bir fırtına sayılamayacak bu fırtınanın felaket sonucu, inanılmaz derecede uzun sürmesi ve boyutları idi. Kanada tarihindeki en büyük doğal felaket olarak 3 milyar dolar hasara yol açtı.

    TÜRKİYEDEKİ EXTREM OLAYLAR-DEĞERLER

    En Yüksek Sıcaklık 48.8°C Mardin-Kocatepe 14

    Ağustos 1993

    En Düşük Sıcaklık -46.4°C Van-Çaldıran 9 Ocak 1990

    En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık 21.3°C Hatay-

    İskenderun 1962

    En Düşük Yıllık Ortalama Sıcaklık 1.8°C Sarıkamış

    1972

    Yıllık En Yüksek Toplam Yağış 4045.3 mm Rize 1931

    Yıllık En Düşük Toplam Yağış 114.5 mm Iğdır 1970

    Günlük En Yüksek Yağış 469.9 mm Kemer 11 Aralık

    1971

    En Yüksek Kar Kalınlığı 525 cm Bitlis Şubat 1954

    En Yüksek Basınç 1045.2 mb Zonguldak-Eregli 1 Ocak

    1973

    En Düşük Basınç 747.2 mb Van-Başkale 21 Şubat

    2001

    En Yüksek Rüzgar Hızı 48.9 ms Tokat 1 Ocak 1978

    Dünya

    En Yüksek Sıcaklık 58°C, El Azizia Libya, 13 Eylül

    1922

    En Düşük Sıcaklık -89.2°C, Vostok-Antarktika, 21

    Temmuz 1983

    En Yüksek Yıllık Ortalama Sıcaklık 34.4°C, Dallo-

  • 2

    Etyopya

    En Düşük Yıllık Ortalama Sıcaklık -56.7°C, Plateau-

    Antarktika

    Yıllık En Yüksek Toplam Yağış 2646.7 cm,

    Cherrapunji-Hindistan, Ağustos 1860

    En Düşük Ortalama Yağış 0.08 cm, Arica-Şili, 1970

    2- YARINDAN SONRA (Filmden esinlenerek) Küresel ısınma, Buzullar eriyecek, Atmosfer değişikliği, Bitki hayvan değişikliği

    Küresel ısınma:

    İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artışa verilen isimdir.

    50 yıldır saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır. Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2) °C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir [1].

    Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğutarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.

    Buzullar eriyecek İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre, Grönland ve Antarktika’da yapılan son araştırmaların sonuçları, buzul erimelerinin kaçınılmaz olduğu sonucunu ortaya koydu. Raporda, buzulların erimesi sonucu deniz seviyesinin dört ila altı metre yükseleceği kaydedildi. Uzmanlar, deniz seviyesinde bu denli bir yükselişin, Maldivler’i bir bataklık haline getireceği, Hollanda gibi ülkelerle Londra, New York ve Tokyo gibi okyanus kenarı şehirlerde de büyük su baskınlarına neden olacağı uyarısında bulundu. Bitki ve hayvan değişikliği

    BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da yayınladığı mesajda,’ Biyolojik çeşitlilik daha önce görülmemiş bir hızla kaybediliyor‘ diyerek bu tehlikeye karşı hızla harekete geçmek gerektiğini vurguladı. OSLO - Dünyada her saat 3 bitki veya hayvan türünün insan faaliyetleri yüzünden ortadan kalktığı bildirildi.

    Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü dolayısıyla bilim adamları ve çevreciler, konuyla ilgili çeşitli raporlar

    yayınladılar. BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Başkanı Ahmed Djohlaf, “Dinozorların yokolmasından beri görülen en büyük soyların tükenmesi dalgasıyla karşı karşıyayız” dedi.

    Djohlaf, türlerin çok hızlı bir biçimde soylarının tükendiğini belirterek, “Saatte bir 3 tür yok oluyor. Her gün 150 kadar tür kaybediliyor. Her yıl 18 bin ila 55 bin türün soyu tükenmiş oluyor. Nedeni insan faaliyetleri” dedi.

    Dünya Koruma Birliği de, Avrupa’daki her 6 memeliden birinin soyunun tükenme tehlikesi içinde bulunduğunu bildirdi. Bir başka araştırmada da, küresel ısınmanın yabani patates, yerfıstığı gibi bitkilerin yüzyılın ortasına dek ortadan kaybolmasına yol açabileceği belirtildi.

    Dünya Doğayı Koruma Vakfı ile Balina ve Yunus Koruma Derneği de, balina ve yunusların iklim değişimi yüzünden artan tahditle karşı karşıya olduklarını dile getirdi. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da yayınladığı mesajda, “Biyolojik çeşitlilik daha önce görülmemiş bir hızla kaybediliyor” diyerek bu tehlikeye karşı hızla harekete geçmek gerektiğini vurguladı.

    3- İNSAN VE DOĞA ETKİLEŞİMİ Önemli Tüneller (Manş) Manş Denizi’nin tebeşir kayalarından meydana gelen tabanında kolayca tünel açılabileceğini düşünen bir Fransız mühendis, 1802'de Dover Boğazında iki kıyıyı birleştiren bir tünelin yapılmasını teklif etti. Napolyon tarafından beğenilen teklif savaş yüzünden askıya alındı. Bu tür teklifler 19. yüzyılda defalarca gündeme geldi. 1880'li yılların başlarında bazı özel kuruluşlar iki kıyı arasında bir demiryolu tüneli yapmak için kazılara başladılar. Tünel 1800 m'ye ulaştığında basının, İngiltere'nin güvenliği açısından projenin tehlikeli olduğu hakkındaki kampanyası yüzünden yapım durduruldu. Fransa ve İngiltere hükümetleri 1960'lı yılların ortalarında tünelin yapılması için tekrar anlaştılarsa da daha sonra yüksek maliyetleri gerekçe gösteren İngiltere, 1970'li yıllarda yapımı durdurdu. Manş Tüneli 1986'da tekrar gündeme geldi. Proje Fransız ve İngiliz firmalarından meydana gelen bir konsorsiyum tarafından çok sayıda bankadan borç alınarak ve hisse senedi çıkarılarak finanse edildi. Dover ile Calais'yi birbirine bağlayan tünel 147 km uzunlukta olup, 1991'de tünel açma işlemi tamamlandı. 14.000 işçinin görev aldığı bu projede, milyonlarca metrik tonluk taş, toprak ve çamurun atılması için son derece gelişmiş kazı makineleri kullanılmıştır. Yapı üç tünelden oluşmaktadır. bunlardan ikisi tren yolları için yapılmıştır ve 7.6m lik bir çapa sahiptirler. Ortadaki tünel ise acil durumlar, bakim ve havalandırma olarak kullanılmaktadır. Bu tünel 4.8m lik bir çapa sahiptir. Tüneller deniz yatağının 45m altında inşaa edilmiştir. Bugün Fransa-İngiltere arası seyahat etmekte olan trenler 160km/h gibi bir hızla tünelden 20 dakika'da geçmektedirler.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Atmosferhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Sera_etkisihttp://tr.wikipedia.org/wiki/Okyanushttp://tr.wikipedia.org/wiki/S%C4%B1cakl%C4%B1khttp://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCresel_%C4%B1s%C4%B1nma#cite_note-0#cite_note-0http://tr.wikipedia.org/wiki/Sera_gazlar%C4%B1http://tr.wikipedia.org/wiki/Karbondioksithttp://tr.wikipedia.org/wiki/Su_buhar%C4%B1http://tr.wikipedia.org/wiki/Su_buhar%C4%B1http://tr.wikipedia.org/wiki/Metanhttp://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9Fhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Radyasyonhttp://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Man%C5%9F_Denizihttp://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Napolyonhttp://ansiklopedi.turkcebilgi.com/19._y%C3%BCzy%C4%B1lhttp://ansiklopedi.turkcebilgi.com/T%C3%BCnelhttp://ansiklopedi.turkcebilgi.com/%C4%B0ngiltere

  • 3

    Manş Denizi'nin altından geçişi sağlayan Fransa ile İngiltere'yi birbirine bağlayan tünel. 6 Mayıs 1994 tarihinde açılmıştır. Açılışı Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterland ve İngiltere Kraliçesi, Kraliçe 2. Elizabeth yapmıştır. Günümüzde tünel çalışmakta olup İngiltere ile Fransa arasında sağlanan ulaşımda çok önemli bir role sahiptir. Çölde yaşam alanları VAHALAR GENELLİKLE ÇÖLLERDE KÜÇÜK ALANLAR KAPLAYAN YERLER OLARAK BİLİNMEKTEDİR. BAZI VAHALARDA ANCAK BİRKAÇ AĞAÇ VE KÜÇÜK BİR KAYNAK BULUNUR. BUNA KARŞILIK BİNLERCE İNSANI BARINDIRABİLECEK NİTELİKTE VAHALAR DA VARDIR VAHALAR GENELLİKLE YERALTI SULARININ BULUNDUĞU KURAK ÇÖLLERDE BULUNUR. AFRİKA, ARABİSTAN, SURİYE, AMERİKA, ASYA VE AVUSTRALYA’DAKİ ÇÖLLERDE BİRÇOK VAHAYA RASTLANIR. BU VAHALAR KITALARA GÖRE DEĞİŞİK ÖZELLİKLER GÖSTERİRLER. LİBYA’DAKİ SİVA VAHASI DÜNYANIN EN VERİMLİ VAHALARINDAN BİRİDİR. BU VAHA LİBYA’DA GERÇEK BİR YAŞAM ALANI OLUŞTURUR. ÇÖLÜN ORTASINDA BİNLERCE İNSANIN HAYATINI SÜRDÜRDÜĞÜ BİR YER KONUMUNDADIR. ÇÖL İKLİMİNİN ETKİLİ OLDUĞU YERLER ÇOK ZOR HAYAT ŞARTLARINA SAHİP OLSA DA İNSANOĞLU BURALARA DA YERLEŞMİŞTİR BAZI ÜLKELER ÇÖLDE MUCİZEYİ GERÇEKLEŞTİRMİŞLERDİR. BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ BUNLARDAN BİRİDİR. İSRAİL DE ÇÖLDE MUCİZEYE İMZA ATAN ÜLKELERDEN BİRİDİR.BUGÜN TÜRKİYE TANK MODERNİZASYONUNU BU ÜLKEYE YAPTIRMAKTADIR. DOMATES, SALATALIK VE BAZI MEYVELERİN TOHUMLARI İSRAİL’DEN TEMİN EDİLMEKTEDİR. ÇÖLÜN ORTASINDAKİ İSRAİL’DEN VE ALINAN BU TOHUMLARIN YENİDEN ÜRETİLME İMKANI YOKTUR. TEKRAR TOHUM EKMEK İÇİN İSRAİL’İN KAPISINI ÇALMAK GEREKMEKTEDİR.1kg DOMATES TOHUMU 22.000YTL’DİR. Alp dağları

    Okyanus ve kara rüzgârlarının sınırında bulunan Alpler'de, iklim genel olarak ılımandır. Ancak yer ve yüksekliklere göre farklı iklim şartları tarıma elverişli değildir. Yağış ortalamaları oldukça yüksektir. En çok yağış 3000 mm ile Conia'dadır. 2900 m yükseklikteki bölgelerde devamlı kar yağışları bulunur. Bu sebeple kayak ve spor müsabakalarına elverişlidir.Alplerde önemli bir endüstri yoktur. Madencilik önemli sayılmaz. Kuzeybatı Slovenya'da civa ve bazı yerlerde kurşun çıkarılır. Bazı yerlerde kaya tuzu oldukça fazladır. Demir, bakır, çinko, altın, gümüş ve kömür ise, sınırlı mikdarda bulunur. Nisbeten çok olan akarsular, hidroelektrik enerji elde etmede kullanılır. Yayla kısımlarda tahıl ve patates yetiştirilir. Hayvan ve ilgili mamüller nisbeten dağlık bölgelerden üretilip elde edilir. Özellikle İsviçre peyniri meşhurdur. Ahşap oymacılığı, saat imalatı ve mükemmel harita baskıcılığı da mühim yer tutar. Önemli başka bir endüstri kolu da turizmdir. Manzara ve sağlıklı

    iklim, turistleri çeken bir unsurdur. Alçak vadiler, karlı tepelerden gelen rüzgar tarafından serinletilir.İsviçre, milletlerarası bir oyun sahası olarak kış sporlarının merkezidir. Dağcılık da buralar için çekiciliği olan ayrı bir spordur.

    Hollanda Kıyıları

    Ekolojik tarım deyince çoğumuzun aklına en basit, en katıksız tarım şekli geliyor.

    Hollanda’nın her yerinde görülebilen seralar bile, gün geçtikçe artan ekolojik sebze talebine ayak uydurmaya çabalıyor. Sera sahipleri bazı araştırma fonları sayesinde seralarını değiştiriyorlar.

    Bir diğer yenilikçi uygulama ise ekolojik tarım arazilerinde Coğrafik Bilgi Sistemlerinin (GIS) kullanımı. Hollanda’nın yüzde 60’ı denizden kazanılmış topraklar üzerine kurulu (polder’ler). Çok emek verilerek getirilen veya yaratılan bu değerli toprakların sağlığı ve sürdürülebilirliğini sağlamak için, 1980’lerde Hollanda hükümeti, ekolojik yöntem uygulayan çifçilerin buraya taşınmasını desteklemiş.

    Jaap Korteweg gibi bu bölgede çalışan çiftçiler, GIS traktörleri kullanarak tarlalarında her zaman aynı tekerlek izlerinden geçmeyi hedefliyorlar. Bu sayede topraklarının sıkışmasını ve sürülmesini önlüyorlar. GIS kullanımının bir diğer avatajı ise detaylı şekilde hasat miktarını ölçerek, eksik olan gübrelemeyi sağlamak. Bütün bu yöntemler belki de tarımda uzay çağı çiftçiliğinin habercisi olabilir!

    Hollanda sahillerinde, zeminin gelecek 100 yıl içinde 40 santimetre dolayında çökmesi bekleniyor. Delft Teknik Üniversitesi'yle iki ayrı mühendislik bürosunun araştırmasına göre, sahillerin çökmesi yanında atmosferdeki sera etkisine bağlı olarak deniz seviyesinde yükselme görülecek ve bu gelişmeler Hollanda sahillerinin güvenliği açısından dramatik sonuçlara yol açacak.

    Sel tehlikesi Araştırmaya göre, Hollanda sahillerinde önümüzdeki 100 yılda ortaya çıkacak çökme, zaman ve derinlik açısından farklılıklar gösterebilecek. Bazı noktalarda daha hızlı çökme görülürken bazı bölgelerde bu daha geç meydana gelebilecek.

    Sahillerdeki zemin çökmesi öncelikle sel tehlikesini de beraberinde getirecek. Bu nedenle kıyıların denizden gelecek su baskınına karşı korunması konusunda alınacak önlemlerin, daha geniş zaman dilimi dikkate alınarak planlanması gerekiyor.

    Pentagon da aynı sonuca vardı Pentagon tarafından gizli olarak hazırlandığı bildirilen daha sonraysa basına yansıyan bir raporda da, Hollanda sahilleri ve ülkenin büyük bir bölümünün yakın bir gelecekte deniz seviyesindeki yükselmeye bağlı olarak sular altında kalacağı görüşü dile getirilmişti.

    http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=mans+denizihttp://tr.wikipedia.org/wiki/Kayakhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Civahttp://tr.wikipedia.org/wiki/Kur%C5%9Funhttp://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Kaya_tuzu&action=edit&redlink=1http://tr.wikipedia.org/wiki/Demirhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Bak%C4%B1rhttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87inkohttp://tr.wikipedia.org/wiki/Alt%C4%B1nhttp://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCm%C3%BC%C5%9Fhttp://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6m%C3%BCrhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_enerjihttp://tr.wikipedia.org/wiki/Tah%C4%B1lhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Patateshttp://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=%C4%B0svi%C3%A7re_peyniri&action=edit&redlink=1http://tr.wikipedia.org/wiki/Turizmhttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0svi%C3%A7rehttp://tr.wikipedia.org/wiki/Da%C4%9Fc%C4%B1l%C4%B1k

  • 4

    4- İLK KÜLTÜR MERKEZLERİ Medeniyetlerin doğulu (Mezopotamya, Mısır, Hint, Çin, Maya, Astek uygarlıkları) Mezopotamya Mezopotamya (Aram Nehrin), bugün Irak, doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu'yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir. Mezopotamya Eski Yunanca'da "iki nehir arasındaki yer" demektir; μέσος ("arasında") ve πόταμος ("nehir"). Kastedilen iki nehir Fırat ile Dicle'dir, zira bölge bu iki nehrin arasında kalır. Verimli toprakları ve uygun iklim şartları nedeniyle çok eski zamanlardan beri yoğun göçe sahne olmuş Mezopotamya, birçok farklı kültür ve halkın karıştığı bir bölge olmuştur ve bu nedenle de medeni gelişime sahne olmuştur. MÖ.IV. binyılın sonunda bir yazı dili icat etmiştir. Bilinen ilk okuryazar topluluklara ev sahipliği yapmış bölgede birçok medeniyet gelişmiştir ve bu sebeplerden Medeniyet(ler) Beşiği olarak da anılmıştır. Mısır Uygar toplum biçimlerinin İ.Ö. 2500 dolaylarından önceki dönemde yayılması son derece özel coğrafya koşullarını gerektirdi. Uygar zanaat ve bilgi düzeylerine ulaşmak için gerekli olan uzmanlar ordusu, yalnızca sulama yapılabilen ırmak vadilerinde, o tarihlerde bilinen tekniklerle beslenebilirdi. Sümer'e oldukça yakın çevrelerde bulunan birkaç küçük ırmak, bu özel koşulları yerine getirdi.1930'lara kadar Mısır'ın yeryüzünün en eski uygarlığı olduğuna inanıldı. Fakat günümüzün Mısırbilimcileri, eskiliği ilk olarak 1920'lerde ortaya çıkarılan Sümer'in Mısır uygarlığından önce doğduğu konusunda görüş birliği içindeler. Yukarı Mısır'la Aşağı Mısır'ın Kral Menes yönetiminde birleştirilmesi, Mısır tarihinin geleneksel başlangıç noktası olarak alınır. Bu birleşmenin gerçekleştiği İ.Ö. 2850 dolaylarında, Sümer kentleri birkaç yüz yıllık gelişme dönemlerini geride bırakmıştı bile.Mısır'ın siyasal birliğinin gerçekleşmesi, Sümer araç takımının içindeki öğelerden Mısır yerel gelenekleriyle ya da coğrafya koşullarıyla uyuşmayanların bir yana bırakılarak, Mısır'a uygun görülenlerin hızla benimsenmesi sürecini daha ileri noktalara taşıdı. Bir başka deyişle, Mısır uygarlığı, kendine özgü biçem (üslup) birliğiyle ve kurumsal yapısıyla, hızla ortaya çıktı. Mısırlıların Sümer deneyiminden yararlanabilmelerinin sağladığı üstünlükle, Mezopotamya'da bin yıl ya da daha uzun bir sürede olanların Mısır'da gerçekleştirilebilmesi için bunun yarısı kadar az bir süre yetti.Kendisi ölümsüz olduğu gibi, öteki insanlara da ölümsüzlük bağışlayabilirdi. Bu inancın altında Firavun'a boyun eğilmesini sağlayacak güçlü bir güdüleme yatar. Çünkü değerbilir bir tanrı-kraldan, bu dünyada kendisine iyi hizmet etmiş olanları, kendi tanrısal ölümsüzlüğü sırasında sadık hizmetçileri olarak yanında bulunmalarına izin vererek ödüllendirmesi umulabilir. Öte yandan Firavun'a karşı çıkmanın cezası öteki dünya yaşamına ilişkin tüm umutların yitirilmesi anlamına gelecektir. Hint

    Hindistan, iklimi, besin zenginliği, yaşama kolaylığı yüzünden sık sık dış saldırılara uğrayan bir ülke olmuştur. Dış saldırıların yanı sıra Hindistan’da toplumun kaynaşmasını önleyen en önemli faktör, Kast Sistemidir. Kast, bir meslekler topluluğudur. Bir kasttan oluş doğuştandır. Başlıca kastlar şunlardır:

    1. Brahmanlar(Din Adamları) 2. Asiller(Soylular) 3. Asker-Tacir-Zanaatkarlar 4. Köylüler-İşçiler Hiçbir Kasta giremeyenlere ise Parya adı verilirdi.

    Vedizm, Brahmanizm ve

    Budizm gibi dinler görülür.

    Hint dinsel inançları içinde barındırdığı yüzlerce tanrı-kahraman-bilge-imleciyle Batı geleneğinden ayrılır. İç içe geçen tanrılar birbirlerinden doğar, birbirlerine dönüşürler. Bazen ibadetin merkezinde, bazen arka planında yer alırlar. Hem eril hem de dişil ilkeyi yansıtırlar. Batılı anlamda iyi-kötü, bağışlayan-cezalandıran ya da güçlü-zayıf değildirler. Brahma, Vişnu ve Şiva bir yandan Yaratıcı, Koruyucu, Yokedici sıfatları aynı anda taşırken öte yandan bir ve tek Mutlak'ın farklı tezahürleridirler, yani tektirler. Ruhani bir bağlılıktan ileri bir şeye, sosyal yapının ve yaşayış biçiminin belirleyici unsuruna dönüşen Hint dinsel inançları, Batının biçimsel ve felsefi düzenlemelerinin kısa koridorlarına değil de, sonsuzun enginliğine açılan 'algı kapıları'nı inşa eder. Maya

    Maya uygarlığı Amerika kıtasındaki Kolomb öncesi uygarlıklarından biridir. Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca Meksika’nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatelema’ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür. Meksika’nın güneydoğusunda beş devlet kurmuş Mayalar tarihleri boyunca yüzlerce lehçe yaratmışlardır ki, bu lehçeler, bazıları günümüzde halen konuşulan 21-44 Maya dilinin oluşumunu sağlamıştır. Bu uygarlık M.Ö. 600 dolaylarında yükselişe geçmiş, M.S. 3.yy.'da altın çağına (klasik dönem, M.S.250-900) adım atmış, kent-devletlerinin siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü M.S. 900'e dek, geniş bir alanda varlığını sürdürmüş ve İspanyol işgaliyle de sona erme sürecine girmiştir. Maya uygarlığı birçok bakımdan sona ermişse de, dünyada yaygın halk inanışının aksine, Mayalar yok olmamışlar, halen bu ülkelerde yaşamakta ve Maya dillerinden bazılarını konuşmaktadırlar. “Mayalar”ın astronomi, matematik,mimari ve sanat alanında olduğu gibi, birçok alanda ileri bir uygarlık düzeyinde oldukları görülmektedir. İspanyol işgali 1697’de Itzá Mayaları’nın başkenti Tayasal’ın ve Guatemala’daki Ko'woj Mayaları'nın başkenti Zacpetén’in alınmasıyla tamamlanmış, son Maya devleti ise 1901’de başkentinin (Chan Santa Cruz) Meksika tarafından işgaliyle ortadan kalkmıştır.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Irakhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Suriyehttp://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCneydo%C4%9Fu_Anadoluhttp://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCneydo%C4%9Fu_Anadoluhttp://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiyehttp://tr.wikipedia.org/wiki/Eski_Yunancahttp://tr.wikipedia.org/wiki/Eski_Yunancahttp://tr.wikipedia.org/wiki/F%C4%B1rathttp://tr.wikipedia.org/wiki/Diclehttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0klim

  • 5

    Astek

    Aztekler bugünkü orta Meksika bölgesinde 14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış bir Orta Amerika halkıdır. Zengin bir mitoloji ve kültürel mirasa sahip Azteklerin başkenti, günümüzde Ciudad de Mexico'nun bulunduğu Texcoco Gölü'nün ortasında yer alan Tenochtitlan kentiydi. Aztek İmparatorluğu'nun başkenti olan şehir 1300 yıllarında Texcoco Gölü'nün üzerindeki bir dizi adaya Aztek tanrılarından biri olan Huitzilopochtli'nin tapınağı etrafına kuruldu.Şehirde binalar 2,5-3 metre yüksekliğindeki duvarlarla çevriliydi. Binalara girişi sağlayan 4 kapı bulunuyordu.Şehrin ortasında Büyük Tapınak vardı. Bu tapınak içinde iki tane tapınak bulunduruyordu. Bunlardan biri savaş tanrısı Huitzilopochtli'ye diğeri de yağmur tanrısı Tlaloc'a aitti. Başkent 1500'lere gelindiğinde 300.000 kişilik nüfusa sahip oldu. Ayrıca dünyanın en büyük piramidi Meksika'da Cholula de Rivadabia'da bulunur. Azteklere ait piramit 182.107 metrekare alan üzerine kurulmuştur ve yüksekliği 54 metredir. Hernan Cortes'in Meksika'yı fethi sırasında yapılan ve Tenochtitlan kuşatması olarak bilinen savaş sonucunda Aztekler yenilmiş ve güçlerini kaybetmişlerdir. 12 milyonluk bir nüfustan oluşan çok büyük ve zengin bir imparatorluk olan Aztekler gelişmiş tarım yöntemlerine, kendilerine ait bir dine, takvime, alfabeye sahiplerdi. Aztekleri keşfedenler İspanyollar oldu. Aztekler çok tanrılı bir dine inanıyorlardı. Her tanrının farklı görevleri vardı. Aztek dininin inançlarına göre yapılması gereken birçok ayin ve tören vardı. Azteklerden kalan bazı inançlar günümüzde hala kullanılmaktadır. Aztekler tanrılarını memnun etmek için kurban keserlerdi. Kurban olacak kişileri rahipler taşırdı.Kurbanın göğsü bir bıçakla yarılır, atmaya devam eden kalp bir kaba yerleştirilirdi. Kurbanın kolları ve bacakları yenirdi. 5- EKONOMİK FAAALİYETLERİN SOSYAL VEW KÜLTÜREL ETKİLERİ Almanya'daki Ruhr bölgesi

    Ruhr Bölgesi Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfelya eyaletindeki en büyük sanayi bölgesidir.Duisburg,Mülheim en der Ruhr,Essen,Gelsenkirchen,Bochum,Oberhausen, Bottrop ve Dortmund bu bölgenin belli başlı kentleridir.Bu bölgenin esas gelir kaynağı yakın bir zamana değin kömür ve çelik üretiminden sağlanıyordu. Öyle ki I. Ve II. Dünya Savaşları sırasında Ruhr Bölgesi aynı zamanda ekonomik anlamda "Avrupa'nın kalbi" durumundaydı.

    6- SANAYİLEŞME VE ŞEHİRLEŞMENİN ETKİLERİ Şehirlerin doğuşu, sanayileşme, göç, şehirleşme, şehirlerin gelişimi, göç ve kentleşme, Gebze Şehirlerin doğuşu 10. ve 12. yüzyıllarda Avrupa’da şehirlerin doğuşu, Batı Avrupa tarihinde bir dönüm noktası oldu. – 11. yüzyıldan itibaren şehirler birer değişim ve imalat yeri haline geldi – Şehirler birer değişim yeri olmaya başlayınca sınai faaliyetler de malikanelerden şehirlere kaydı – Şehirlerin büyümesinin temelinde yığınlar halinde göç hareketi bulunuyordu – İnsanlar biri itici, diğeri çekici gücün etkisiyle şehirlere göç ediyorlardı İtici Güç: Pek çok serf malikanede sıkıntı çekiyordu. Bu durumdan kurtulması ancak o bölgeyi terk etmesine bağlıydı. �Çekici Güç: Şehirler bir yenilik unsuru, talihi deneme

    şansı idi. Şehir yeni ve dinamik bir dünya idi. “Şehir havası insanı hür yapar” sözü bir atasözü haline gelmişti. Sanayide Yaşanan Gelişmeler – 10 ve 12. yy’larda imalat faaliyetleri şehirlere kaydı – İmalat faaliyetleri artık ihtisaslaşmış kişilerce yürütülmekteydi – Sanayinin ölçeğinde artış yaşandı. 10. ve 11. yy’lardan itibaren 14. yy’a kadar üretim genişledi. – Üretimdeki bu artışa rağmen sınai üretim birimleri Ortaçağ dönemi boyunca hep küçük kaldı. – Ortaçağ’da ideal üretici sınıfı kalfa ve çırakların yardımıyla üretim yapan ustalardı. – Şehirlerde imalat faaliyetlerini yürüten esnaflar, loncalarda örgütlenmişlerdi.

    – Esnaf loncalarının şehir ticareti üzerindeki tekelci uygulamalar nedeniyle doğduğu kabul edilir.

    Göç Göç olgusu, temelinde sosyal bir hareket olmasına karşın, ekonomik yaşamdan kültüre kadar hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır. Ülkemizde 1950'li yıllardan sonra belli sosyo - ekonomik şartlar neticesinde kırsal alanlardan şehirlere doğru gerçekleşen iç göç hareketi, bugün kentlerimizin içinde bulunduğu sorunlar yumağının en büyük sebebidir. Şehirleşme

    Şehirleşme, bir ülkenin nüfusunun belirli bir ölçekte şehir merkezlerinde yaşama oranındaki artışı dile getirir. Her ne kadar şehirler sosyal, siyasal ve iktisadi olarak daima önemli olmuşlarsa da, XIX. yüzyılda sanayileşmiş Batılı toplumların şehirleşmesi çok

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Aztekhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Meksikahttp://tr.wikipedia.org/wiki/14._y%C3%BCzy%C4%B1lhttp://tr.wikipedia.org/wiki/16._y%C3%BCzy%C4%B1lhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Mitolojihttp://tr.wikipedia.org/wiki/Ciudad_de_Mexicohttp://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Texcoco_G%C3%B6l%C3%BC&action=edit&redlink=1http://tr.wikipedia.org/wiki/Tenochtitlanhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Hernan_Corteshttp://tr.wikipedia.org/wiki/Meksika

  • 6

    hızlı ve kısa bir zaman zarfında olmuştur. Örneğin 1800 yılında İngiltere'de nüfusun yüzde 24'ü şehirliyken 1900 yılında bu oran yüzde 77'ye yükselmiştir. Halen tüm bu toplumlar için şehirleşmeyi S-bi-çirnli bir eğri takip etmiştir; önce çok usulca temelleri atılır, çok hızlı bir şekilde genişler ve ardından yavaşça çöker, hatta daha büyük kenar mahallelerin gelişmesiyle yavaşça tersine döner. XIX. yüzyılda vuku bulan nüfusun oranındaki bu hızlı artış büyük ölçüde kırsal kesimden şehire göç yoluyla olmuştur. Ne var ki daha hızlı bir şekilde şe-hirleşmekte olan çağdaş az gelişmiş toplumlarda artış, daha ziyade şehir nüfusundaki normal artıştan kaynaklanmaktadır, halk sağlığı ve tıbbi kolaylıklar sağlandıkça da tek bir şehirde toplanmaya eğilim duyul-maktadır. Genel olarak şehirleşme dönemleri sanayileşmeyle ilişkili olarak ortaya çıkar. Ancak, kapitalizmin bu süreçte oynadığı rol konusunda bazı ihtilaflar mevcuttur. Şehir-leşme ekonomik kalkınma için çelişkili sonuçlara gebedir. Zira o, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin maliyetini ucuzlatırken artık küçük ölçekli zirai üretimle geçimini sağlayamayan işgücünün, emeğin maliyetini ar-tırmaktadır. 7- GÜNÜMÜZ DÜNYASINDAN GELECEĞİN DÜNYASINA Teknolojik gelişme ve doğa, teknolojinin yarar ve zararları, teknoloji ve değişim, (Japonya’daki köprüler), gelecekteki nüfus ve yerleşme Teknolojinin tanımı

    • Teknoloji terimi konusunda genel kabul görmüş bir tanım olmamakla birlikte en basit ve dar tanımıyla teknoloji:Bir mal veya hizmetin üretim için gerekli ve uygulanan bilgi ve deneyimdir.

    • Daha geniş kapsamlı tanımıyla teknoloji:Malların veya hizmetlerin üretiminin planlanmasından,dağıtımın gerçekleştirilmesine kadar geçen süre içerisindeki teknik veya yönetsel yöntemlerin ve bilgilerin tümüdür.

    • Teknoloji;insanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel disiplindir.

    • Teknolojik gelişme ve büyüme

    • Dünya iktisadında yaşanan büyüme ile ilgili iki gerçeğin açıklanması gerekmektedir.

    • Bunlardan ilki, çok uzun süredir bazı ülkelerde kişi başına düşen gelirin önemli oranlarda yükselmekte olmasıdır.

    • İkincisi ise, zaman dilimi sabit tutulduğunda ülkelerarası büyüme oranlarının farklı olması ve ülke sabit tutulduğunda ise çeşitli zamanlarda büyüme oranlarının farklılık göstermesidir.

    • Gelişmekte olan ülkelerde, araştırma ve geliştirme için yapılan harcamalar son yıllarda belirgin bir şekilde artış göstermiştir.

    • Teknolojik yeniliğin iktisadi büyümeye katkısını ölçmek zordur.İktisadi büyüme ile üretim fonksiyonundaki emek ve sermaye faktörlerinin verimlilik oranları mukayese edilmekte, emek ve sermaye faktörleri ile açıklanamayan büyümenin teknolojik yenilikten kaynaklandığı kabul edilmektedir.

    • Gelişmekte olan ülkelerde ise teknolojik yenilik iktisadi büyüme sürecinde belirleyici bir faktör değildir. Sözkonusu ülkelerde araştırma ve geliştirme faaliyetlerine önem verilmemektedir.

    • Gelişmekte olan ülkeler grubu, dünya iktisatı açısından orjinal yenilikler gerçekleştirememektedir. Ancak, sözkonusu ülkelerdeki sanayileşme sürecinde teknolojik değişim yaşanmaktadır.

    Teknolojik gelişme nasıl sağlanır

    • Yoğun rekabet nedeniyle giderek azalan kârsızlığın ilacı, muhakkak ki farklılaşma ve yenilik. Ancak farklılaşma ve yenilik de yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması ile mümkün olabiliyor.

    • Doğal olarak, sanayinin yabancı kaynak ihtiyacını azaltacak bu formülle büyüme hızlanacaktır. Elbette ki bu sonuca bir sihirli değnekle hemen ulaşılamaz. Öncelikle çalışmaların yapılacağı zeminin hazırlamak gerekecektir. Ürettiğimiz ürünleri emsallerine göre daha katma değerli hale getirecek olan bu teknolojiler, bilginin paylaşıldığı merkezlerde geliştirilebilir.

    Teknolojik gelişmelerin ekonomiye katkıları

    • 1970'lerde dünya kapitalizminin içine girdiği krizde, ekonomik ortamın yarattığı belirsizlik, özellikle teknolojik değişim karşısında hem firmalar hem de hükümetler açısından doğru değerlendirmeler yapılıp, doğru politikalar ve stratejiler saptamayı çok önemli kılıyordu.

    • Dünya ekonomisinde kriz sonrası ortaya çıkan tüm bu gelişmeler rekabetin koşullarını da değiştirdi ve Batılı ülkelerin sanayilerini bir yeniden yapılanmaya zorladı. 1970'lerden bu yana, dünya pazarlarında dalgalanan ve sürekli değişen talebe karşı esneklik kazanma çabası içinde üretim süreçlerinde teknolojik bir dönüşüm gerçekleştiriliyor.

    • Üretim süreçlerinde ortaya çıkan bu teknolojik dönüşümün doğası, yönü, nedenleri ve sonuçları üzerine farklı alanlarda yapılan çeşitli çalışmalar, bu dönüşümün çok farklı yanlarını ön plana çıkarıyor.

    • Bu çalışmaların hemen tümünün vurguladıkları nokta, ürün geliştirmenin ve yeni teknolojilerin yaygın kullanımının ülkelerin ekonomik büyüme süreçleri üzerinde çok önemli rolleri olduğudur.

    • Genellikle gelişmiş ülkelerde yapılan bu çalışmalarda ulaşılan teknolojik yeniliklerin ekonomik büyümenin itici gücü olduğu sonucu kabul görmüştür.

    • Son dönemlerde uluslararası ticaret alanında yürütülen teorik ve ampirik çalışmalarda da, ülkelerin rekabet gücü kazanmasında teknolojinin önemi vurgulanıyor.

    • • Teknolojinin ZARARLARI

    Teknoloji insanların hayatlarını yoluna koymak

  • 7

    için tasarlanmıştır. Her yıl çok daha fazla araba yollara çıkmakta. bu yeni araçlar önceki modellerden daha çevreyle barışık olmasına rağmen, artan araç sayısı inkar edemez.. Teknolojinin çevresel etkileri sadece son zamanlarda idrak edildi. • Ozon incelmesi ve delinmesi – otomobiller ve aerosol kutuların fazlalığına bağlıolarak • Yağmur ormanlarının katledilmesi – toprakların genişletilmesi, kağıt ürünleri için kesim gibi…, hayvan endüstrisi için milyonlarca hayvanın üretilebileceği çayırlar yaratmak için. ÇEVRE VE TEKNOLOJİ İnsanoğlunun yaşamını kolaylaştırmak için fabrikalarında ürettiği bu ürünler gerek üretim aşamasında, gerekse üretim sonrası kullanımlarında çevreye çeşitli atık maddeler bırakmaktadırlar. Yemek atıkları, dışkı, kağıt, plastik, cam parçaları, deterjan ve petrol atıkları, asitler, karbondioksit gazları kirliliğe neden olmakta, çevrenin doğal dengesini bozmaktadırlar. Her canlı beslenme, barınma, çoğalma gibi temel ihtiyaçlarını doğayla ve başka canlılarla paylaşırlar. Doğada yer alan tüm hayvan türleri, bitkiler ve cansız varlıklar dengeli bir uyum içinde yaşarlar. Ancak dışarıdan bir müdahale sonucu bu doğal denge bozulabilmekte ve bunun sonucunda çevre sorunları ortaya çıkmaktadır.

    Ülkelerin kalkınmaları, çağı yakalaması, bilgi çağına geçmesi ancak bilgi toplumu olmasıyla mümkündür. İnsanoğlunun önüne her gün yeni bir buluşun ürünü sunulmakta ve bunları kullanması istenilmektedir. Uydu teknolojisi, nükleer teknoloji dünyayı küçültmüş, iletişim teknolojisi sayesinde kıt�alar arasıdaki sınırlar adeta

    yok olmuştur. Hızlı gelişen bu teknoloji ise beraberinde çevre sorunlarını getirmiştir.

    Sağlıksız ve doğal dengesi bozulmuş bir çevre, başta insan sağlığını ve diğer canlıları etkilemektedir. Sanayi kuruluşların bacasından çıkan duman ve motorlu taşıtların egzozundan atılan zararlı ve zehirli gazlar hava kirliliğine yol açmakta, çevrede önemli ölçüde gürültü yaratarak insanın solunum ve sinir sistemini bozmaktadırlar. Asit yağmurları; havayı, suyu ve toprağı etkilemekte, ağacı, yeşili ve ormanı yok etmektedirler. Akarsulara, deniz ve göllere bırakılan atıklar ise suyun kalitesini bozarak, suda yaşayan canlıların yaşamını olumsuz yönde etkilemekte, bu yollarla mikroplu ve zehirli maddeler insan vücuduna geçmektedir. Teknoloji ürünü cihaz ve sistemlerin yaymış olduğu radyasyon ve şu an için bilinmeyen olumsuz etkileşimler sonucu, ileride gerek insan vücudunda, gerekse doğal dengede ne gibi tahribat yapacağı merak konusudur.

    Teknolojinin bu çarpıcı gelişimi insan oğlunun yaşamını kolaylaştırmakta çevreye duyarsız yaklaşımlar ise; doğal dengeden, insan sağlığından ve ömründen kayıplar vermektedir. İşletmeler insan yararına sundukları bu ürünlerini, çalışma alanları hangi boyutta olursa olsun çevre kirlenmesine yol açmayacak ve gerekli önlemleri

    alarak yapmalıdırlar. Geride yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için bizlerinde yapabileceği şeyler olduğu gibi en büyük sorumluluk eğitim kurumlarına ve politikacılara düşmektedir. Günlük çıkar ilişkileri içerisindeki yaklaşımlar doğal dengede tahribat yaparak gelecek nesilleri tehlike altına almaktadır. Bugün Dünya, teknolojiden ödün vermeden gelecek nesillere sağlıklı bir çevre ve yaşanabilir bir dünya bırakabilmenin paniği ile karşı karşıyadır. Bu panik, çevre sorunlarının sosyal sorumluluk açısından ele alınma sürecini hızlandırmıştır. İşletmeler ürettikleri ürün ne olursa olsun, yaptıkları faaliyetlerinde kendi çıkarları yanında, bir bütün olarak toplumun çıkarlarını da korumak ve gözetmek , bu duyarlılığı her zaman göstermek zorundadırlar. Çünkü bizler bu çevreyi atalarımızdan ödünç aldık, gelecek nesillere de güzel bir Dünya bırakmalıyız. Birlikte yaşadığımız bu Dünya hepimizin…

    GELECEKTE NÜFUS ARTIŞI Nüfus artışında da belirttiğimiz gibi, iktisatçıların yaptıkları hesaplara göre dünya nüfusu 2000 yıUannda 6 milyan aşacaktır. Bu 1960 yılındaki nüfusun iki misli demektir. 2000 yılında dünya nüfusunun % 65'inin Asya'da, % 15'inin Avrupa ve Rusya'da, % 15'inin Kuzey ve Güney Amerika'da, % 8'inin de Afrika'da yaşayacağı sanılmaktadır. Her gün 200.000 dolayında artan dünya nüfusunun gelecekteki artışını kuşkusuz dünya toplam nüfusu ve nüfusun dağılışı açısından olmak üzere iki yönden düşünmek gerekir. Önce dünya nüfusunun bütünüyle artışına bakacak olursak, hızlı bir artışın söz konusu olduğu açıkça görülmektedir. Öyle ki geçen yüzyıllarda % 1 olan yıllık artış temposu bu yüzyılın ortasında % 2'ye ulaşmış ve halen artmakta olarak 2000 yılına doğru da % 3'e varacağı hesaplanmaktadır. Bilindiği gibi, yeryüzünde karalar 136 milyon kilometre kare kadardır. Bu kadar arazi yaklaşık olarak bir kenarı 11.000 km uzunluğundaki bir kareye sığar. Dünyanın 1970 nüfusu esas alınırsa nüfus başına 3.7 hektar arazi düşer. 1920'de bu oran iki misli idi. Nüfus arttıkça nüfus başına düşen arazi miktarının daha da azalacağı açıktır. Kuşkusuz arazi nüfus ilişkisinde önemli olan tarıma uygun arazi oranıdır. Bu tür arazi ise çok daha azdır; nüfus başına yaklaşık 1 hektar. Yeryüzü karalarının da % 17fsi çöller, % 12'si dağlar, % 29'u buzullar, daimi karlar-ve tundralardan oluşmuştur. Böylece karaların % 60'ına yakın bir kısmının yerleşmeye çok az uygun olduğu açıkdır. Öte yandan geriye kalan % 40'm da her yeri insanlara uygun koşullara sahip değildir. Bu konuda araştırma yapanlar genellikle yeryüzü karalarının ancak % 25'inin insanların yerleşme ve tarım yapmasına uygun olduğu görüşünde birleşmektedirler.

  • 8

    8- TÜRKİYE COĞRAFİ BÖLGELERİNİN TESPİTİ 1941 Coğrafya Kongresi, Bölgelerin oluşturulma kriterleri, 7 bölgenin sınırları neye göre belirlenmiştir (Bölge bölge açıklanacak)

    Yurdumuzun farklı bölgesel özelliklere sahip olduğu

    eskiden beri biliniyordu. Fakat ayrılan bölgelerin

    sayıları, alanları, sınırları ve adları yazarlara göre

    değişiyor ve bu durum özellikle öğretimde kargaşaya

    yol açıyordu. Bu karışıklığa son vermek için konu,

    Türk Coğrafya Kurumunun 1941 yılında toplanan

    birinci kongresinde ele alındı. O dönemin tanınmış

    coğrafyacıları, bölgelerin özelliğini belirleyen bütün

    faktörleri dikkate alarak bir rapor hazırladılar. Bu

    rapor uzun uzun tartışılarak sonuçta yurdumuzun

    yedi coğrafî bölgeye ayrılması kararlaştırıldı. Bu

    bölgelere de konumlarına göre Karadeniz, Marmara,

    Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve

    Güneydoğu Anadolu bölgeleri adı verildi. Bölge

    haritasına dikkat edilirse coğrafî bölgelerimizin

    ayırımında daha çok denize göre konum, yüzey

    şekilleri ve iklim gibi tabiî şartlara dayanıldığı

    sonucuna varılır. Bu şartların bitki topluluklarını,

    ulaşımı, yerleşmeleri ve ekonomik özellikleri

    doğrudan veya dolaylı olarak etkilediği düşünülürse

    bölge ayırımında uygulanan bu yöntemin uygun

    olduğu anlaşılır. Nitekim bu ilişkiler nedeniyle

    Türkiye'nin yüzey şekilleri ve iklim bakımından farklı

    bölgelerini gösteren haritalar ile bölge haritası

    arasında ana çizgileriyle büyük benzerlik vardır.

    Alan bakımından bölgelerimizin en büyüğü Doğu

    Anadolu, en küçüğü Güneydoğu Anadolu'dur. En

    kalabalık bölgemiz ise Marmara Bölgesi'dir. Doğu ve

    Güneydoğu Anadolu, nüfusu az olan iki bölgemizdir.

    Demek ki nüfusumuzun dağılışı, bölgelerin yüz

    ölçümleriyle orantılı değildir.

    Geniş alan kaplayan bölgelerimizin her yeri aynı

    özellikte değildir. Tabiî ve ekonomik bakımdan bazı

    farklar görülür. İşte bu farklılaşmalara dayanılarak

    bölgelerimiz 21 bölüme ayrılmıştır.

    Türk Coğrafya Kurumunun 1941 yılında belirlediği

    bölge, bölüm sınırlarına o tarihten beri uyulmaktadır.

    Bununla beraber, bazı sınırların tartışmalı olduğu

    veya zamanla değişebileceği unutulmamalıdır. Ayrıca

    bölge, bölüm sınırlarını birer çizgi olarak

    düşünmemek gerekir. Aslında bu sınırlar birer geçiş

    alanıdır.

    Coğrafi bölgelerimizin belirlenmesinde dikkate alınan

    başlıca özellikler şunlardır:

    1- Karadeniz Bölgesi:

    Kuzey Anadolu Dağlarının kıyıya paralel uzanması,

    Enlemin de etkisiyle nemli Karadeniz ikliminin

    oluşması,

    Gür ormanların bulunması,

    Kıyı boyunca nüfus ve yerleşmenin yoğun olması,

    2- Marmara Bölgesi:

    Yüksekliği az olan ova ve platoların geniş yer

    kaplaması,

    Karadeniz iklimi ile Akdeniz iklimi arasında bir geçiş

    iklimi özelliği göstermesi,

    Türkiye'nin ve bölgenin en gelişmiş kenti olan

    İstanbul'un bu bölgede yer alması,

    Sanayi, ticaret ve ulaşımın çok gelişmiş olması,

    3- Ege Bölgesi :

    Dağların kıyıya dik olarak uzanması ve aralarında

    çöküntü ovalarının yer alması,

    Deniz etkisinin iç kesimlere kadar sokulabilmesi,

    Kıyıların çok girintili çıkıntılı olması,

    Büyük bir liman şehrimiz olan İzmir’in burada yer

    alması,

    Nüfusun kıyı kesiminde yoğun olması,

  • 9

    4- Akdeniz Bölgesi:

    Batı ve Orta Toros dağlarının kıyıya paralel

    uzanması,

    Dağların, kıyının hemen gerisinde yükselmesi

    nedeniyle kıyı ovalarının genellikle dar olması,

    Tipik Akdeniz ikliminin etkili olması,

    Nüfusun, özellikle tarım, sanayi ve ticaretin geliştiği

    yörelerde toplanması,

    5- Güneydoğu Anadolu Bölgesi:

    Güneydoğu Torosların güneyinde, ova ve platoların

    geniş yer kaplaması,

    Orta kesiminde Karacadağ volkanik dağının; doğu

    kesiminde ise Mardin Eşigi'nin yer alması,

    Buharlaşmanın çok fazla olması. Yaz mevsiminin çok

    sıcak ve kurak geçmesi,

    Özellikle batı kesiminde Akdeniz

    iklimi etkilerinin görülmesi,

    Türkiye'nin petrol üretim bölgesi olması,

    6- Doğu Anadolu Bölgesi:

    Ortalama yüksekliğinin fazla olması.

    Birbirine paralel sıradağlar ile volkanik dağların

    bulunması. Bu dağlar arasında yüksek ova ve

    platoların yer alması.

    Yükseklik ve denizden uzaklığa bağlı olarak karasal

    iklimin etkili olması,

    Nüfusun az ve yerleşmenin seyrek olması,

    Hayvancılığın en önemli ekonomik faaliyet olması.

    7- İç Anadolu Bölgesi:

    Etrafı yüksek dağlarla çevrili ova ve platoların geniş

    yer kaplaması,

    Bölgede genellikle karasal iklimin etkili olması,

    Başkent Ankara'nın burada yer alması,

    Buğday tarımının ön planda olması.

    KARADENİZ BÖLGESİ

    KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Yurdumuzun kuzeyinde, Sakarya’nın doğusundan Gürcistan’a kadar Karadeniz’e paralel olarak bir şerit gibi uzanır. Gürcistan, D. Anadolu, İç Anadolu ve Marmara Bölgeleriyle ve adını aldığı deniz ile komşudur. ALANI VE NÜFUSU: Gerçek alanı olan 143.537 Km2 ile Türkiye topraklarının %18’ini kaplar. Alan bakımından 3. Büyüklükteki bölgemizdir. Bölge Doğu-Batı doğrultusunda 1400 Km, Kuzey-Güney doğrultusunda 100-200 Km ile bir şeride benzer. Nüfusu 2000 sayımına göre 8.4 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 59 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının altındadır. (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi) BÖLÜMLERİ: 1.Batı Karadeniz 2.Orta Karadeniz 3.Doğu Karadeniz YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Kıyıları: Dağlar kıyıya paralel olarak uzandığı için kıyılar az girintili-çıkıntılıdır. Bu kıyı tipine Boyuna Kıyı Tipi denir. Tek doğal limanı Sinop’tur. Arkasındaki dağların ulaşımı zorlaştırması nedeniyle fazla gelişmemiştir. Buna rağmen Trabzon, Samsun gibi limanlar yapay olmasına rağmen ulaşımları sayesinde gelişmişlerdir. Bu kıyı tipinde bir kıyı aşındırma şekli olan Falez (Yalıyar) çok görülür. Dağları: Batı K.: Küre (İsfendiyar) Dağları, Bolu Dağları, Ilgaz Dağları, Köroğlu Dağları Orta K.: Canik Dağları Doğu K.:D.Karadeniz (Rize) Dağları ( Zirvesi: Kaçkar D.3932), Giresun Dağları, Çimen, Kop, Mescit, Akdağ ve Yalnızçam Dağları D. Karadeniz’de Zigana ve Kop geçitleri vardır. Akarsuları: Bartın Çayı (Ulaşım yapılabilir.), Yenice (Filyos) Çayı Kızılırmak (Türk.’nin en uzun ırmağı), Yeşilırmak ve Çoruh (Gürcistan’dan dökülür.) Ovaları: Kastamonu, Bolu ve Düzce Ovaları. Bafra ve Çarşamba Delta Ovaları Gölleri: Sera ve Tortum gölleri (Heyelan Gölleri), Abant ve Yedigöller. Baraj Gölleri: Almus, Suat Uğurlu, Hasan Uğurlu (Yeşilırmak), Hirfanlı ve Altınkaya (Kızılırmak), Sarıyar (Sakarya)

  • 10

    İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bölgenin kıyı kesiminde Karadeniz İklimi görülür. İklim bu alanlarda her mevsim yağışlı ve ılımandır. En fazla yağışı sonbaharda, en azını yazın alır. Bitki örtüsü Ormandır. Bölge orman bakımından ilk sırada gelir. Yağışlı ve ılık olduğu için yangın çok azdır. En fazla yağış alan bölgemizdir. Rize’de en fazla alan şehirdir. İç kesimlerde iklim karasallaşır. Dağların bu güney yamaçlarında yazları sıcak ve kurak kışları soğuk ve kar yağışlı bir iklim görülür. En fazla yağışı ilkbaharda, en azını yazın alır. Bitki örtüsü ise buralarda Bozkırdır. Yağışın bol olması sayesinde orman ve akarsuların debileri (su miktarları) fazladır. Yağışın yeterli olması sayesinde nadasa bırakmanın en az olduğu bölgemizdir. Bölge kuzeye yakın olduğu için güneşten yararlanma süresi azdır, gölge boyu uzundur, gece-gündüz süresi arasında fark en fazladır. Kimyasal çözülmenin de en fazla olduğu bölgemizdir. TARIM VE HAYVANCILIK: Fındık: Ordu ve Giresun çevresinde. Türkiye’de ve Dünyada 1.Sıradadır. Çay: Rize kıyılarında. Bol yağış ve yıkanmış toprak ister. Türkiye’de 1.Sıradadır. Tütün: Orta Karadeniz ve Bolu-Düzce ovası. Yağışı sevmez. Türkiye’de 2.Sıradadır. Mısır: Bölgenin yağışlı kıyılarında. Bölgede tüketilir. Türkiye’de 1.Sıradadır. Şekerpancarı: Orta Karadeniz’de, Soya Fasulyesi ve Keten-Kenevir: Kastamonu, Sinop, Zonguldak ve Ordu’da. Tahıl: Karasal iklimin görüldüğü iç kesimlerde. Sebze ve Meyve: Sulamanın yapılabildiği kıyı ve iç ovalarda. Zeytin ve Turunçgiller: D. Karadeniz’de az bir alanda yetiştirilir. Kıyı kesiminde yağışlı ve gür otlaklara sahip alanlarda büyükbaş hayvan, iç kesimdeki düzlüklerde ise küçükbaş hayvan yetiştirilir. Arıcılık ve balıkçılıkta diğer hayvancılık faaliyetleridir. YER ALTI ZENGİNLİKLERİ: Taşkömürü: Zonguldak , Bartın ve Kastamonu’da. Türkiye’de tek. Bakır: Murgul (Artvin), Küre (Kastamonu), Çayeli (Rize). Türkiye’de 1.Sıradadır. Linyit: Bolu, Çankırı, Amasya, Samsun, Ankara’da. Demir: Ordu’da. Manganez: Trabzon, Artvin, Amasya ve Kastamonu’da çıkarılır. ENDÜSTRİ: Demir-Çelik Sanayisi: Karabük ve Ereğli’de. Bakır Tesisleri: Samsun’da. Şeker Sanayisi: Turhal, Amasya, Suluova, Çorum, Kastamonu ve Çorum’da. Tütün Sanayisi: Samsun ve Tokat’ta. Kağıt Sanayisi: Batı Karadeniz’de. Çay Sanayisi: Rize ve çevresi. Fındık Sanayisi: Ordu ve çevresi. Gıda ve Dokuma Sanayisi: Büyük kentlerin yakınlarında Kurulmuştur. NÜFUS VE YERLEŞME:

    2000 Sayımına göre bölgenin nüfusu 8.4 Milyondur. .Nüfus yoğunluğu Km2’ye 59 kişidir. Nüfus yoğunluğu bakımından Doğu Anadolu’dan sonra en az 2. yoğunluktaki bölgedir. Bu Türkiye ortalamasının altındadır. Çünkü bölgenin geçim kaynakları kısıtlı olduğu için çok göç verir. Nüfus kıyı bölümüne, iç ovalara ve Batı Karadeniz’deki maden ve sanayi alanlarına toplanmıştır. Nüfus Artış Hızı %o 4’tür (Türkiye %o18.34) Yeryüzü şekilleri nedeniyle Dağınık Kır Yerleşmesi çok görülür. Ev yapımında ağaç sık kullanılır. Nüfusun %51’i kırsal kesimde yaşar (Türkiye’de % 35) , Halkı genellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşır. TURİZM: Bolu’da Abant Gölü ve Yedigöller. Kastamonu’da Safranbolu Evleri. Bolu-Kartalkaya ve Ilgaz Dağlarında Kayak Turizmi. Samsun ve Tokat’ta Kaplıcalar. Trabzon-Maçka’da Sümela Manastırı. Plajlar ve Karadeniz Yaylalar. TARİHİ ÖNEMİ: Samsun M. Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya ayak bastığı yerdir. Havza, Tokat ve Amasya Milli Mücadeledeki diğer önemli kentlerdir. Kastamonu’da M. Kemal’in şapka takarak. Kılık Kıyafet İnkılabını başlattığı şehirdir. BÖLGE HAKKINDA NOTLAR:

    Alan bakımından %18 ile 3. Büyük bölgemizdir.

    Kırsal nüfusun en fazla olduğu bölgemizdir. Ormanlarımızın %27’sine sahip olarak

    1.Sıradadır. En fazla yağış alan bölgedir. Nadasa bırakmanın en az olduğu bölgedir. Temel geçim kaynağı tarımdır. En çok göç veren bölgedir. Güneşten yararlanma oranı en az bölgedir. Gölge uzunluğu en fazla bölgedir. Gece-Gündüz süresi arasındaki farkın en

    fazla olduğu bölgedir. Kimyasal çözülmenin en fazla olduğu

    bölgedir. En fazla heyelan olan bölgedir. En fazla falez (yalıyar) olan bölgedir. Çay, Fındık, Mısır, Keten-Kenevir, Soya

    Fasulyesi üretiminde 1. Sıradadır. Taşkömürünün tamamı ve Bakırın yarısı bu

    bölgeden sağlanır. Kereste en çok Sinop, Kastamonu ve Bolu’da

    üretilir. Boyuna kıyı tipi görülür. Sıcaklık ortalaması 14-15 derece, yağış

    ortalama 1000 mm’dir. Çatalağzı Termik Santrali bu bölgededir. Kızılırmak Türkiye’nin en uzun ırmağıdır.

  • 11

    Batın Çayının kısa bir bölümünde akarsu ulaşımı yapılabilmektedir.

    Yeryüzü şekilleri nedeniyle İnsan ve hayvan

    gücüyle tarım yaygındır.

    MARMARA BÖLGESİ

    KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Ülkemizin kuzey-batısında yer alır. Bulgaristan, Yunanistan, Karadeniz, Marmara ve Ege Denizleri, Karadeniz, Ege, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri ile komşudur. ALANI VE NÜFUSU: Gerçek alanı 67.306 Km2. Ülke yüzölçümünün %8.5’ini kaplar. 6.Büyüklükteki bölgemizdir. Nüfusu 2000 sayımına göre 17.3 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 258 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının altındadır. (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi) BÖLÜMLERİ: 1.Yıldız Dağları (Istranca) Bölümü 2.Ergene Bölümü 3.Çatalca-Kocaeli Bölümü 4.Güney Marmara Bölümü YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Kıyıları: Karadeniz ne Kuzey Marmara kıyıları fazla girintili-çıkıntılı değildir. Falez (Yalıyar) çok vardır. Fakat Güney Marmara kıyıları girintili-çıkıntılıdır. İzmit, Gemlik, Erdek ve Saros körfezleri vardır. Gelibolu, Biga, Kapıdağ, Armutlu, Çatalca-Kocaeli başlıca yarımadalarıdır. Gökçeada, Bozcaada, Marmara Adaları, İmralı, İstanbul Adaları ise başlıca adalarıdır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları Ria Tipi kıyılardır.

    Kapıdağ Yarımadası bir kıyı biriktirme şekli olan Tombolo’dur. Dağları: Ortalama yükseltisi en az bölgedir. En yüksek dağı Uludağ’dır (2543 m). Yıldız Dağları, Koru Dağlar, Işıklar Dağları, Biga Dağları, Samanlı Dağları diğer dağlarıdır. Yerşekilleri sade olduğu için ulaşımı da kolaydır. Akarsuları: Sakarya’nın aşağı kesimi, Susurluk, Meriç ve onun kolu Ergene. Bu akarsular baraj yapımı için uygun değildir. Ağızlarında delta oluşturamazlar. Çünkü akıntı ve yatak eğimi fazladır. Ovaları: Kastamonu, Bolu ve Düzce Ovaları. Bafra ve Çarşamba Delta Ovaları Gölleri: İznik, Manyas, Sapanca ve Ulubatlı Tektonik göldür. Terkos, Küçük ve Büyük Çekmece Gölleri Kıyı Seti gölüdür. Ömerli Baraj gölü de bulunmaktadır. İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: Marmara Bölgesi konumu sebebiyle iklim ve bitki çeşitliliğine sahiptir. Karadeniz kıyılarında Karadeniz İklimi ve Ormanlar görülür. Istrancaların güneyinde Karasal İklim ve bozkır görülür. Güney Marmara’da bozulmuş Akdeniz İklimi ve Maki görülür. Burada yazlar sıcak ve kurak kışlar ılık ve yağışlıdır. TARIM VE HAYVANCILIK: Yüzölçümüne göre ekili-dikili alanı en fazla bölgemizdir. Sebebi engebenin az, düzlüklerin fazla olmasıdır. Makineli tarım yaygındır. İklim çeşitliliği yetiştirilen ürünleri de çeşitli kılmaktadır. Ulaşımın kolay olması, sulamanın yaygın olması ve tüketici nüfusun fazla olması nedeniyle tarım gelişmiştir. Fakat kalabalık nüfusa yetmediği için başka bölgelerden de gelmektedir. Tütün: A.Pazarı (Türkiye’de %8 ile 3.), Ayçiçeği: Ergene Havzası (Türkiye’de 1.) Zeytin: Güney Kıyılarında (Türkiye’de %27 ile 2.), Pamuk: Balıkesir (Yağışın azalması sayesinde.) Şekerpancarı: Trakya-Alpullu, Adapazarı ve Susurlukta sulanabilen alanlarda. Buğday: İç kesimlerde (Türkiye’nin %13’ü), Pirinç: Ergene ve Meriç havzalarında (Türkiye’de 1.) Mısır: Doğu Marmara ve Trakya’da. (Türkiye’de 2.) Hayvancılık genellikle besicilik ve ahır hayvancılığı şeklindedir. Bunun sebepleri tarım arazisinin fazlalığı, tüketici nüfusun fazla olması, pazarlama sorununun olmaması ve yer şekilleri ve iklim şartlarının buna uygun olmasıdır. İstanbul ve çevresinde kümes hayvancılığı, Bursa ve çevresinde ipekböcekçiliği yapılmaktadır. YERALTI ZENGİNLİKLERİ:

  • 12

    Bor: Susurluk, Bigadiç- Balıkesir (Türkiye’de 1.), Volfram (Tungsten):Uludağ-Bursa, Demirköy-Kırklareli (Türkiye’de 1.), Mermer: Güney Marmara, Linyit: Bölgenin genelinde, Barit: Lapseki-Çanakkale, Doğalgaz: Kırklareli, Demir: Kocaeli ve Sakarya, Manyezit-Magnezyum: Bilecik, Krom: Bursa, Kurşun-Çinko: Balıkesir ve Çanakkale, Seramik Kili: İstanbul ve Çanakkale ENDÜSTRİ: Bölge ekonomisi gelişmiştir. Milli gelirimizin %20’si bu bölgeden karşılanır. Sanayi işçilerimizin yarısı burada çalışır ve sanayi ürünlerinin 1/3’ü bu bölgeden karşılanır. Ulaşımını kolay olması, hammadde teminin kolay olması, Hinterlandının geniş olması, işgücünün fazla olması, tüketici nüfusunun fazla olması ve pazarlama kolaylığı gibi sebeplerle sanayisi gelişmiştir. Enerji üretimi en az olan bölge olmasına rağmen enerji tüketiminde ilk sıradadır. Türkiye’nin en büyük sanayi kuşağı olan İstanbul-Kocaeli-Adapazarı bu bölgede yer alır. Bursa başka bir sanayi ilidir. İstanbul en işlek ve gelişmiş limanımız olarak en büyük ithalat limanımızdır. İzmit’te İpraş Petrol Rafinerimiz bulunmaktadır. Ambarlı-İstanbul’da Doğalgaz ve Fuel Oil, Bursa ve Hamitabat’ta Doğalgaz, Kırklareli ve Orhaneli’nde termik santraller vardır. Bursa’da dokumacılık, otomotiv ve konserve sanayisi vardır. İzmit’te ise kağıt, petro-kimya ve İpraş Rafinerisi vardır. NÜFUS VE YERLEŞME: 2000 Sayımına göre bölgenin nüfusu 17.3 Milyondur .Nüfus yoğunluğu Km2’ye 258 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının çok üstündedir (Türkiye ortalaması 83 kişidir.) Kentsel nüfusu en fazla olan bölgemizdir. Halkın % 79’u kentlerde yaşar. Nüfusu çok fazla olduğu için diğer bölgelerden ürün alır. Nüfus Çatalca-Kocaeli yarımadasına yoğunlaşmıştır. İstanbul en kalabalık ilidir. İzmit, Adapazarı ve Bursa diğer büyük illeridir. Nüfus artış hızı %o 27’dir (Türkiye %o 18.34). Nüfus ve nüfus yoğunluğunda 1. sıradadır. TURİZM: Turizm geliri en fazla olan bölgemizdir. Bölgede başta İstanbul, Bursa ve Edirne olmak üzere Osmanlı eserleri çoktur. Bursa’da kaplıcalar bulunmaktadır. Balıkesir’de Kuş Cenneti bulunmaktadır. Bursa-Uludağ önemli bir kış turizm merkezimizdir. Bölgede bulunan adalar ve kıyılar turist çeken diğer yerlerdir. İstanbul bütün yıl fuar ve kongreler sayesinde önemli sayıda turist çekmektedir. TARİHİ ÖNEMİ: Bilecik, Bursa, Edirne ve İstanbul illerinin Osmanlı Tarihinde önemli yerleri vardır. Bu kentler bu devletin başkentliğini yapmıştır. Çanakkale’de 1915te Çanakkale Savaşına sahne olmuş bir kentimizdir. BÖLGE HAKKINDA NOTLAR:

    Yüzölçümüne göre 6. Sıradadır. Ortalama yükseltisi en az bölgedir. Nüfus ve nüfus yoğunluğu en fazla olan

    bölgedir. En fazla iç göç alan bölgedir. Sanayisi en gelişmiş ve sanayi nüfusu en

    fazla bölgedir. İşçi nüfusu en fazla bölgedir. Alanına oranla ekili-dikili alanı en fazla

    bölgedir. İki kıtada toprağı olup iki çok önemli boğaza

    sahiptir. Orman bakımından %19 ile 3. Sıradadır. Yünlü ve ipekli dokumada ilk sırada yer alan

    bölgedir. Boğazlar ria kıyı tipidir. İstanbul en büyük ithalat limanımızdır. En çok vergi veren bölgemizdir. Bor üretiminde Türkiye’de ve Dünyada ilk

    sıradadır. Alanına oranla tarım arazisi en fazla

    bölgedir. Ekonomimize katkısı daha çok sanayi

    alanındadır. Hizmet sektörünün en fazla olduğu bölgedir. Çayır ve otlakları en az bölgedir. (Alanının

    1/10’undan az) Ürün vermeyen toprakları en az bölgedir. Enerji üretimi en az ama tüketimi en fazla

    bölgedir. Turizm gelirleri en fazla olan bölgedir. Şeftali, Ayçiçeği, Pirinç ve Kestane üretiminde

    ilk sıradadır. Madenler bakımından en zengin ili

    Balıkesir’dir. Kağıt sanayisinin en fazla olduğu bölgedir. Ortalama sıcaklık 14-16 derece, yağış 600-

    900 mm’dir. En fazla yağışı kışın, en azı yazın alır. Yazın

    Karadeniz ikliminin etkisiyle yağış alır. Okur yazar oranı en fazla bölgedir. Ekonomimize katkısı sanayi ve ticaret

    alanındadır. Şehirleri: Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul,

    Yalova, Kocaeli, Adapazarı, Bursa, Çanakkale, Balıkesir ve Bilecik’tir.

  • 13

    EGE BÖLGESİ

    KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Ülkemizin batısında Ege Denizi kıyılarınca uzanan bölge, Marmara Bölgesi, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgeleriyle ve Ege Denizi ve Ege Adaları ile komşudur. Gerçek alanı olan 93.139 Km2 ile Türkiye topraklarının %10.1’ini kaplar. Alan bakımından 5. Büyüklükteki bölgemizdir. Nüfusu 2000 sayımına göre 8.9 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 96 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının biraz üstündedir. (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi) BÖLÜMLERİ: 1.Asıl Ege Bölümü 2.İç Batı Anadolu Bölümü YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Kıyıları: Ege Denizinin yerinde eskiden Egeid karası vardı. Bunun çökmesi sonucunda bugünkü adalar meydana geldi. Bölge dağları kıyıya dik uzandığı için kıyı girintili-çıkıntılı Enine Kıyı Tipidir. Kıyıda bir çok körfez, koy, yarmada ve buruna rastlanır. Edremit, Çandarlı, İzmir, Kuşadası, Güllük, Gökova başlıca körfezleridir.Reşadiye, Bozburun, Dilek VE İzmir başlıca yarımadalarıdır. Ege kıyıları girintili-çıkıntılı olduğu için en uzun kıyımızdır. Muğla’da en uzun kıyıya sahip ilimizdir. Dağları: Asıl Ege Bölümü faylanma hareketlerine uğradığı için Kaz Dağı, Madra Dağı, Yunt Dağı, Bozdağlar, Aydın Dağları faylanma sonucu yüksekte kalmış horstlardır. Bölümün güneyinde uzanan Menteşe Dağlarının uzanış yönü kıyıya paraleldir. İç Batı Anadolu’ya gidildikçe yükseklik artar. Bu bölümde, Alaçam, Eğrigöz, Murat ve Sandıklı Dağları vardır. Ovaları: İç Batı Anadolu Bölümünde Yazılıkaya Platosu, Tavas- Çivril- Banaz-Örencik ovaları vardır. Asıl Ege Bölümünde horstlar arasında kalan grabenler birer alüvyon ovasıdır. Bunlar Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes ovalarıdır. Bunlar aynı adı taşıyan ve bol alüvyon

    taşıyan, akarsuları tarafından oluşturulmuştur. Akarsuların döküldükleri yerlerde de delta ovaları da oluşmuştur. Akarsuları: Bakırçay, Gediz,K. Menderes, B. Menderes başlıca akarsularıdır. İç Batı Anadolu’da Susurluk ve Sakarya Akarsularının bazı kolları da bulunmaktadır. Gölleri: Göl bakımından fakir olan bölgede iki doğal göl vardır. Bunlar Marmara ve Çamiçi (Bafa) Gölleridir. Adıgüzel, Kemer ve Demirköprü baraj gölleri de vardır. İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bölgenin asıl Ege Bölümünde graben ovaları sayesinde içlere kadar sokulan Akdeniz İklimi görülür. Bu alanlarda yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı bir iklim görülür. Bitki örtüsü makidir ve yer yer ormanlara da rastlanır. İç Batı Anadolu bölümüne gidildikçe yüksekliğin artması ve denize olan uzaklığı sebebiyle iklim karasallaşır. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlı Karasal İklim görülür. Bitki örtüsü de Bozkırdır. TARIMI VE HAYVANCILIĞI: Bölgenin yurt ekonomisine katkısı daha çok tarım alanındadır. Bölümler arasında iklim ve yeryüzü şekillerinin farklı olmasına bağlı olarak yetiştirilen ürünler arasında da farklılık ve çeşit vardır. Tütün: Kıyı ovalarında yetiştirilir. Ülke üretiminin %65’ini yetiştiriri. 1.Sıradadır. Pamuk: Asıl Ege Bölümündeki alüvyal ovalarda ve özellikle güneye yakın bölgelerde yetiştirilir. Ülke üretiminin %40’ını sağlar. 1. Sıradadır. Zeytin: Kıyı kesiminde, özellikle Edremit Körfezi çevresinde yetiştirilir. 1.Sıradadır. İncir: En çok B. Menderes vadisinde yetiştirilir. 1. Sıradadır. Turunçgiller: En çok Akdeniz İkliminin görüldüğü kıyı bölümünde yetiştirilir. Üzüm: En çok Gediz Vadisinde yetiştirilir. Ülke üretiminin %35’ini sağlarken 1. Sırada yer alır. Pamuk: Asıl Ege Bölümünün alüvyal ovalarında özellikle güney alanlarda yetiştirilir. Haşhaş: İç Batı Anadolu’da Afyon ve Kütahya çevresinde kontrollü olarak yetiştirilir. Şekerpancarı: İç Batı Anadolu Bölümünde yetiştirilir. Tahıllar: İç Batı Anadolu Bölümünde yetiştirilir. YER ALTI KAYNAKLARI: Krom: Muğla, Denizli, Kütahya. Demir: Balıkesir ve Kütahya. 1.Sıradadır. Linyit: Kütahya, Manisa, Muğla ve Denizli. 1.Sıradadır. Civa: Uşak ve İzmir. 1.Sıradadır. Bor: Kütahya ve Eskişehir. Manganez: Uşak, Afyon ve Denizli. Mermer: Afyon ve Denizli. Titanyum: İzmir ve Manisa. 1.Sıradadır. Zımpara Taşı: Muğla, Aydın ve İzmir. Uranyum: Manisa, Aydın ve Uşak. Tuz: İzmir-Çamaltı. 1.Sıradadır. SANAYİSİ:

  • 14

    Sanayi bakımından Marmara Bölgesinden sonra 2. sırada gelir. Bölümler arasında gelişmişlik ve sanayi oranı bakımından büyük farklılık vardır. Asıl Ege Bölümü sanayi bakımından daha gelişmiştir. Zaten bölgenin en büyük ve gelişmiş kenti İzmir’de bu bölümde yer alır. İzmir sanayisi, fuarı, ve ihracat limanı ile önemli bir kentimizdir. İzmir’de Aliağa Petrol Rafinerisi de bulunmaktadır. Bölgede dokuma, şeker, çimento, termik ve hidroelektrik santraller vardır. Yatağan-Muğla, Tunçbilek-Kütahya, Soma-Manisa’da termik santraller vardır. Tek Jeotermal Santralimiz Denizli-Sarayköy’de bulunmaktadır. Demirköprü, Adıgüzel ve Kemer Hidroelektrik Santralleri de vardır. NÜFUS VE YERLEŞME: 2000 Sayımına göre bölgenin nüfusu 8.9 milyondur.Nüfus yoğunluğu Km2’ye 96 kişidir. Bu Türkiye ortalamasına biraz üstündedir.En yoğun nüfuslu 3. bölgemizdir. Kentsel nüfus daha fazladır % 61. Türkiye ortalamasına yakındır (Türkiye %65). Nüfus kıyılarda, alüvyal ovalarda yoğunlaşmıştır. İç kesimlere gidildikçe nüfus yoğunluğu azalır. Buralarda da nüfus maden işletmelerinin çevresine ve ovalara toplanmıştır. Kıyıda Menteşe Yöresi de dağlık alan olması nedeniyle az nüfuslanmıştır. Nüfus artış hızı %o 16’dır (Türkiye %o 18.3) TURİZM: Bölge Marmara’dan sonra turizm geliri en fazla 2. Bölgedir. Akdeniz İkliminin görüldüğü kıyılar deniz turizmi açısından zengindir. Bölgede İlkçağ uygarlıklarından ve Türk Devletlerinden kalan tarihi eserlerde turistlerin ilgisini çeken yerlerdir. Pamukkale-Denizli Travertenleri de güzel yerlerden biridir. TARİHİ ÖNEMİ: Bölge Kurtuluş Savaşının en önemli savaşlarına sahne olmuştur. Kütahya ve Afyon bu savaşların en önemlilerinin geçtiği illerimizdir. BÖLGE HAKKINDA NOTLAR:

    Yüzölçümü bakımından 5.sıradadır. Orman bakımından %16’ile 4.sıradadır. Ekili-dikili alan bakımından %24 ile 3.

    Sıradadır. Kıyı uzunluğu bakımından 1. Sıradadır. Ekonomisi tarıma dayanır. Sanayi bakımından Marmara’dan sonra

    2.sıradadır. Zeytin, üzüm, incir, haşhaş ve tütün üretiminde

    1.sıradadır. Linyitin en çok çıkarıldığı bölgedir. Termik

    Santralde çok vardır. En fazla tuz üretilen bölgedir (İzmir-Çamaltı

    Tuzlası) İlk demiryolu İzmir-Aydın arsında kurulmuştur. Asıl Ege Bölümünde horst ve grabenler

    vardır. En önemli ihracat limanımız Doğal bir liman

    olan İzmir Limanıdır. En önemli uluslar arası fuarımız İzmir’de

    kurulur.

    Göl yönünden en fakir bölgelerdendir. Turizm gelirleri bakımından Marmara’dan

    sonra 2. Sıradadır. Dağların uzanış yönü sayesinde kıyıdaki

    Akdeniz İklimi iç kesimler kadar sokulabilir. Termik Santrallerden elektrik üretimi

    açısından ilk sırada yer alır. Enine Kıyı Tipi görülür. En uzun kıyıya sahip ilimiz Muğla’dır. Denizli-Pamukkale Travertenleri vardır. Çiniciliğin ve halıcılığın merkezi

    konumundadır. Kütahya çinicilikte ilk sırada yer alır.

    Akarsular bol alüvyon taşıyarak menderesler çizerek akarlar. Delta ovaları oluştururlar.

    Sünger avcılığı Bodrum kıyılarında yapılır. Seracılıkta Akdeniz’den sonra 2. Sıradadır. Tek Jeotermal Santralimiz Denizli-

    Sarayköy’dedir. İlleri:İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Kütahya,

    Afyon, Uşak

    AKDENİZ BÖLGESİ

    KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Bölge yurdumuzun güneyinde, Akdeniz boyunca bir şerit halinde uzanır. Komşuları Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri, Suriye, Kıbrıs Adası ve Akdeniz ile komşudur. Gerçek Alanı 122.927 Km2’dir. Ülkemizin % 15’ini kaplar ve Alan bakımından 5.sırada yer alır. Nüfusu 2000 sayımına göre 8.7 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 71 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının altındadır. (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi). Kentsel nüfus % 60’tır (Türkiye ortalaması %65). Nüfus artış hızı %o 22’dir (Türkiye ortalaması %o 18.3) BÖLÜMLERİ: 1.Adana Bölümü 2.Antalya Bölümü YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Dağları: Bölge genel olarak Toros Dağları ve yüksek platolarla kaplıdır. Batı Toroslar, Bey Dağları, Çiçekbaba ve Barla Dağları, Sultan Dağı, Dedegöl ve Geyik Dağları, Orta Toroslar, Bolkar Dağları, Aladağlar, Tahtalı ve Binboğa Dağları, Nur Dağları. Karadeniz Bölgesinde olduğu gibi dağların uzanış yönü ulaşıma elverişli olmadığı için ulaşım ancak geçitlerden sağlanır. Bu geçitler Çubuk, Gülen ve Gürbulay Geçitlerdir. Platoları: Taşeli ve Teke Platoları Ovaları: Çukurova, Amik, Antalya, Göller Yöresindeki

    Çöküntü Ovaları.

  • 15

    Akarsuları: Bölgedeki akarsular iklim sebebiyle düzensiz akışa sahiptir. Akarsuları kışın kabarır, yazın ise çok azalır. Asi, Seyhan, Ceyhan, Göksu, Manavgat, Aksu ve Dalaman başlıca akarsularıdır. Manavgat ve Aslantaş Baraj Gölleri de bulunmaktadır. Gölleri: Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Kovada, Acıgöl, Suğla, Söğüt, Salda, Elmalı ve Avlan başlıca gölleridir. İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bölgenin Akdeniz yamaçlarında Akdeniz İklimi ve Maki Bitki Topluluğu görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Dağların kuzey yamaçlarında ve göller yöresindeyse iklim karasallaşır. Bitki örtüsü de bozkırdır. Bu alanlarda yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Yer yer ormanlara da rastlanır. TARIM VE HAYVANCILIK: Buğday: Bölgenin dağların kuzey yamaçlarındaki karasal iklimin görüldüğü alanlarda görülür. Pirinç: Amik Ovasında ve Maraş çevresinde görülür. Pamuk: Çukurova ve kıyı ovalarında. Türkiye’de 2. Sırada görülür. Tütün: Burdur ve Göller Yöresinde yetiştirilir. Turunçgiller: Akdeniz İkliminin görüldüğü kıyı kesiminde görülür. Muz: Mersin ve Anamur çevresinde yetiştirilir. Türkiye’de 1 sıradadır. Zeytin: Kıyı kesiminde yetiştirilir. Göller Yöresinde: Ananas, Haşhaş, Gül ve Şekerpancarı yetiştirilir. Seracılık: Akdeniz Bölgesi ilk sırada yer alır. Sebzecilik: Mersin ve Antalya çevresinde turfanda sebze yetiştirilir. Bölgenin hayvancılığı fazla gelişmemiştir. Genelde yaylacılık faaliyetiyle birlikte yapılır. Sığır, Koyun ve Kıl Keçisi yetiştirilir. YER ALTI ZENGİNLİKLERİ: Krom: Adana, Denizli ve Muğla’da (Türkiye’de 1.) Barit: Antalya, İçel ve Konya’da (Türkiye’de 1.) Boksit (Alüminyum): Antalya, Konya, Adana ve Hatay (Türkiye’de 1.) Kükürt: Isparta-Keçiborlu Demir: Adana ve İçel Amyant: Hatay-İskenderun Manganez: Adana, Muğla ve Burdur Petrol: Adana ENDÜSTRİ: Adana Bölümünde: Dokuma, Tütün, Gıda, Kimya, Tarım Araçları, Çimento, Madeni Eşya, Tuğla, Ataş-Mersin’de Ataş Petrol Rafinerisi, ve Mersin Limanı bulunmaktadır. Antalya Bölümünde: Ferro Krom, Yağ, Gülyağı, Çimento, Tuğla, Tarım Araçları, Halıcılık, faaliyeti yapılmaktadır.

    TURİZM: Burdur’da İnsuyu Mağarası, Alanya’da Damlataş Mağarası, Tarsus’ta Yedi Uyuyanlar Mağarası, Mersin’de Cennet ve Cehennem Obruğu, Plajları bulunmaktadır. NÜFUS VE YERLEŞMESİ: Nüfusu 2000 sayımına göre 8.7 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 71 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının altındadır. (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi). Kentsel nüfus % 60’tır (Türkiye ortalaması %65). Nüfus artış hızı %o 22’dir (Türkiye ortalaması %o 18.3) Fakat tarım alanlarının ikliminde uygun olması nedeniyle verimli olması nüfusun bu alanlara toplanmasına neden olmuştur. Bunun yanında Toroslar ve Platolarda nüfus çok seyrektir. Bölge nüfusun %70’i Adana Bölümüne toplanmıştır. BÖLGENİN GENEL ÖZELLİKLERİ: Yüzölçümü bakımından % 15 ile 4. Sıradadır. Orman bakımından % 21 ile 2. Sıradadır. Ama Maki olduğu için ekonomik değeri yoktur

    iklimin etkisi ile orman yangınları çok görülür.

    Ekili-Dikili alanlar bakımından % 18 ile 5. Sıradadır.

    Dağların uzanış yönü nedeniyle Boyuna Kıyı Tipi görülür.

    Ekonomisi tarıma dayanır ve Sanayi 2. Sırada gelir.

    Sanayi bakımından Türkiye’de 3. Sırada gelir.

    Susam, yerfıstığı, turunçgiller, muz, gül ve soya fasülyesi üretiminde Türkiye’de ilk sırada gelir.

    İklimi nedeniyle tropikal bir bitki olan muz sadece bu bölgede yetiştirilir.

    Karstik Yer şekillerine en çok bu bölgede yetiştirilir.

    Kışları en ılık bölgemizdir. Üçüncü büyük Kapalı Havzamız olan Göller

    Yöresi Antalya Bölümünde yer alır. Çukurova en büyük delta ovamızdır ve

    Seyhan ve Ceyhan Nehirleri tarafından oluşturulmuştur.

    İklim sayesinde yılda birden fazla ürün alınabilmektedir.

    Sıcaklık ve buharlaşma nedeniyle en tuzlu denizimiz Akdeniz’dir.

    Kışları en kısa süren bölgemizdir. Sebze ve Meyvenin en erken olgunlaştığı

    bölgemizdir. Don olaylarının en az olduğu bölgemizdir.

  • 16

    Mevsimlik işçi göçünün en fazla olduğu bölgemizdir.

    Göl bakımından en zengin bölgemizdir. Platolarında nüfus çok seyrektir. Toroslar ulaşımı olumsuz yönde etkiler. Yıl içinde gölge uzunluğunun en kısa olduğu Güneşlenme süresinin en fazla olduğu bölgedir. Derece ortalama sıcaklık ile en sıcak

    bölgemizdir.

    GÜNEY DOĞU ANADOLU BÖLGESİ

    KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Ülkemizin güney doğusunda yer alan bölge nüfus ve yüzölçümü en küçük bölgemizdir. Akdeniz, Doğu Anadolu Bölgeleriyle, Suriye ve Irak Devletleriyle komşudur. Gerçek Yüzölçümü 59.176 km2’dir. Alan bakımından ülkemizin % 7,5’ini kaplar en küçük bölgemizdir. Nüfusu 2000 sayımına göre 6.6 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 112 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının üstündedir (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi) BÖLÜMLERİ: 1.Dicle Bölümü 2.Orta Fırat Bölümü YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Dağları ve Düzlükleri: Bölgenin yüzey şekilleri sadedir. Genellikle platolarla ve ovalarla kaplıdır. Yer şekilleri tarıma elverişlidir. Batıdan doğuya gidildikçe yükseklik artar. İki bölümün ortasında Karacadağ Sönmüş Volkan dağı bulunur. Bu bölgenin tek ve en yüksek dağıdır. Dicle Bölümünde Gaziantep ve Şanlıurfa Platoları vardır. Orta Fırat Bölümünde Diyarbakır Havzası ve Mardin Eşliği (Yüksek bir düzlüktür.) vardır. Akarsuları Ve Gölleri: Fırat ve kolları Göksu ve Nizip, Dicle ve kolları Botan, Garzan ve Batman kolları başlıca akarsularıdır. Bölgede doğal göl yoktur. Akarsularının hidroelektrik gücü fazladır. Bu nedenle bir çok baraj gölü vardır. Fırat Nehri’nin üzerinde Atatürk, Karakaya, Hancağız Baraj Gölleri, Dicle nehri üzerinde Kıralkızı, Ilısu, Cizre Baraj Gölleri. İLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bölgenin batısında Akdeniz ikliminin etkileri hissedilir. Yazları sıcak ve kurak geçer. Fakat kışları Akdeniz

    Bölgesine göre daha serindir. Bu bölümde don ve karada rastlanır. Yağışların çoğu kışın düşer. Yıllık yağış 500-600 mm’dir. Yağışın az olmamasına rağmen sıcaklık ve güneyden esen çöl rüzgarları yüzünden buharlaşma meydana gelir ve bu da kuraklığa sebep olur. Ülkemizin en yüksek sıcaklıkları bu bölgede ölçülür. Tarımda sulama ihtiyacı çok olur. Bölgenin doğusuna gidildikçe deniz etkilerinden uzaklaşılır ve yükseklik artar, sıcaklıklar düşer. Kar ve don olayları daha çok görülmeye başlar. Bölgenin alçak kesimlerinde ve batısında bozkır görülür. Dağ yamaçları, yüksek yerler ve akarsu kenarlarında orman ve çalılık ağaçlara da rastlanır. TARIM VE HAYVANCILIK: Bölgenin ekonomisi tarıma dayanır. Ülke ekonomisine katkısı da bu alandadır. Tarıma elverişli tarım alanları ve düzlüklere sahip olmasına rağmen yaz kuraklığı ve sulama ihtiyacı nedeniyle tarım zorlaşır. GAP Projesinin yapılması ile birlikte artan sulama imkanları bölgenin tarımını artırmaya başlamıştır. Bölgenin tarıma karasal iklim ürünlerine daha çok elverişlidir. En çok yetiştirilen ürünler şunlardır. Mercimek: Türkiye üretiminde ilk sırada yer alır. Buğday, Keten, Pamuk, Çeltik (Pirinç), Nohut ve Susam yetiştirilen bazı ürünlerdir. Gaziantep Platosunda Antepfıstığı, Zeytin ve Üzüm yaygıdır. Siirt’te Antepfıstığı üretimi başlamıştır. Akarsu kenarlarındaki sulanabilen ovalarda sebze ve meyvede (Başta Karpuz olmak üzere) yetiştirilmektedir. Bölgede platolar ve bozkırlar çok görüldüğü için küçükbaş Hayvancılık (Koyun, Keçi) çok yapılır. Keçi daha çok yüksek alanlarda yaygındır. Bu sayede bölgede hayvansal ürünler ticareti de yapılmaktadır. YER ALTI KAYNAKLARI: Fosfat: Mardin-Mazıdağı, Doğalgaz: Mardin-Çamurlu Petrol: Batman- Beşiri ve Batman, Siirt-Kurtalan-Baykan ve Barzan, Adıyaman-Kahta ve Diyarbakır. Linyit: Adıyaman-Gölbaşı, Manganez: Kilis NÜFUS VE YERLEŞME: Nüfusu 2000 sayımına göre 6.6 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 112 kişidir. Bu Türkiye ortalamasının üstündedir (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi). Yoğunluk bakımında en yoğun 2. bölgedir. Nüfus artış hızı %o 25’tir (Türkiye %o 18.34). Bölgede kentsel nüfus % 62’dir (Türkiye ortalaması %65). Bölgede toplu yerleşme ve kerpiç evler yaygındır. Nüfus batı kesiminde, dağ etekleri ve akarsu boylarında yoğunlaşmıştır. TURİZM: Adıyaman-Nemrut Dağı, Şanlıurfa- Balıklı Göl ve Tarihi Eserler. TÜRK EKONOMİSİNE KATKISI: Türkiye Petrolünün 1/7’si bu bölgeden sağlanır. Geri kalanı dış ülkelerden ithal edilir. Batman’da Petrol Rafinerisi vardır. GAP Projesinin bitirilmesi ile tarımdaki su ihtiyacı karşılanacak ve bölge ekonomisi daha zenginleşecektir. Bunun ülke ekonomisine büyük katkısı olacaktır.

  • 17

    BÖLGENİN GENEL ÖZELLİKLERİ:

    Alan bakımından en küçük bölgedir. Nüfus bakımından sonuncu olmasına rağmen

    alanı küçük olduğu için yoğunluk fazladır. Orman bakımından % 1 ile son sırada yer

    alır. Ekili-Dikili alan bakımından % 20 ile 4.

    Sıradadır. Ekonomisi tarıma dayanır. Hayvancılık 2.

    Sırada yer alır. Antepfıstığı, mercimek ve karpuz üretiminde

    ilk sırada yer alır. Fosfat ve Petrol üretiminde ilk sıradadır. Buharlaşma ve yaz kuraklığının en fazla

    olduğu bölgedir. Hiç doğal gölü yoktur. En yüksek yeri Karacadağ Sönmüş

    Yanardağıdır. GAP Projesi bölgede halen sürmektedir. Türkiye’nin en büyük ve önemli baraj gölleri

    bölgede yer alır.

    DOĞU ANADOLU BÖLGESİ

    KONUMU, SINIRLARI VE KOMŞULARI: Ülkemizin doğusunda yer alan bölge kabaca üçgene benzer. Marmara ve Ege Bölgeleri hariç her bölge ile komşudur. Suriye hariç bütün doğu komşularımızla sınırı vardır. Alanı 165.436 Km2’dir. Bu gerçek alanı ile ülkemizin %21’ini kaplar ve en büyük bölgemizdir. Nüfusu 2000 sayımına göre 6.1 milyondur. Nüfus yoğunluğu Km2’ye 37 kişidir. Bu Türkiye

    ortalamasının çok altındadır. (Türkiye ortalaması Km2’ye 83 kişi) BÖLÜMLERİ: 1.Yukarı Fırat Bölümü 2.Yukarı Murat Van Bölümü 3.Erzurum-Kars Bölümü 4.Hakkari Bölümü YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ: Dağları: En yüksek bölgemizdir. Ortalama yükseltisi 2000-2200 metredir. Bölgede dağlar üç sıra halinde uzanır. Kuzeyde: Çimen, Kop, Esence, Karasu, Allahuekber Dağları Ortada: Mercan (Munzur), Karasu-Aras Dağları Güneyde: Güneydoğu Toroslar ve Buzul (Cilo) Dağları bulunmaktadır. Van Gölünün kuzeyinde volkanik dağlar vardır. Bunlar Ağrı, Tendürek, Aladağ, Süphan, Nemrut Dağlarıdır. Düzlükleri: Kıvrım dağları arasında çöküntü ovaları vardır. Bu ovalar: Elbistan, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Van, Başkale, Hakkari, Yüksekova güneydekilerdir. Kuzeyde ise Erzincan, Tercan, Aşkale, Erzurum, Pasinler, Horasan, Kağızman ve Iğdır vardır. Tunceli ve Erzurum-Kars Platoları da diğer düzlüklerdir. Akarsuları: Karasu ve Murat birleşerek Fırat Nehrini oluşturur. Bu nehir Dicle Nehri ve onunla birleşen Büyük Zap Kolu ile yabancı topraklara giderek Basra Körfezinden denize dökülmektedir. Aras ve Kura nehirleri de yine başka topraklara giderek Hazar Denizine dökülmektedir. Bu akarsuların yüzey şekilleri ve engebe nedeniyle hidroelektrik enerji üretme güçleri fazladır. Gölleri: Van Gölü ülkemizin en büyük gölüdür ve suyu sodalıdır. Bölgenin diğer gölleri şunlardır: Erçek, Nazik, Çıldır, Hazar ( Tektonik Göllerdir), Balık, Haçlı, Nemrut (Krater Gölleri), ve Akgöl. Ayrıca bölgede Keban ve Karakaya Baraj Gölleri de bulunmaktadır. Değerlendirme: Bölgeye Yurdumuzun çatısı diyebiliriz. Bölgeyi kaplayan yüksek dağlar bölgenin her özelliğini yakından etkilemektedir. Dağlar doğudan batıya uzandığı için kuzey-güney doğrultusunda ulaşım zordur. Tarım alanları azdır iklimi çok serttir. Tarım ürünleri çeşitli değildir. Sanayi ve ticareti de gelişmemiştir. İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: Bölgenin iklimine yükselti ve karasallık hakimdir. Sert karasal iklim yaşanır. Kışları uzun, soğuk ve kar yağışlıdır. Don olayı çok görülür. Yazları sıcak, kurak ve kısadır. En fazla yağış ilkbaharda görülür. Erzurum-Kars Bölümünde ise yazın görülür.Günlük ve yıllık sıcaklık farkları fazladır. Yıllık yağış miktarı 500-600 mm dir. Buharlaşma az olduğu için bu yeterlidir. Yıllık sıcaklık 5-6 derecedir ve en soğuk bölgedir. Bölgeye kuzey rüzgarları (Poyraz) hakimdir. Bölgenin doğal bitki örtüsü bozkır (Step)’tir. Dağ yamaçlarında bozulmuş orman ve dağların yükseklerinde dağ çayırlarına rastlanır. TARIM VE