zamandk233 egazete

48
www.zamaniskandinavya.dk 16 - 22 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 233 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO ZAMAN’DA BU HAFTA 46 KÜLTÜR KÜLTÜR Fransa'da doğdu kebapçı oldu Herkes 'Adnan bizim' diyor Başka İsmailler kurban edilmesin 4 KAMİL SUBAŞI 38 Yüksek irtifa sinir ediyor Işık sadece ışık değildir Çocukta ergenlik Gazetenizle birlikte Tebrik Tüm okurlarımızın mübarek Kurban Bayramlarını en içten dileklerimizle kutlar, bu bayramın bütün insanlığa huzur ve hayırlar getirmesini niyaz ederiz. ZAMAN AVRUPA’NIN TOPLUMSAL YARASI: Babasız dünyaya gelen çocuklar Avrupa ve Amerika’da yılda binlerce çocuk babasının kim olduğundan habersiz bir şekilde gözlerini dünyaya açıyor ve bu oran her yıl daha da artıyor. Norveç’te 2 bin 500, Danimarka’da 3 bin, İngiltere’de 20 bin ve Amerika’da 570 bin çocuk her yıl babasız dünyaya geliyor. HABERİ 14. SAYFADA Türk dünyası ile ilgili araştırmalar bir çatı altında toplanacak İsveç Uppsala Üniversitesi’nde Türk Dünyası Çalışmaları Forumu (Forum for Studies in the Turkic-speaking world) kuruldu. Forum’un kuruluşu münasebetiyle Uppsala Gustavianum Müzesi’nde düzenlenen resepsiyona çok sayıda davetli katıldı. HABERİ 13. SAYFADA Lüks seyahat giderleri Rasmussen’e oy kaybettirdi Lars Lökke Rasmussen, seyahatlerinde özel limuzin servisi isterken, limuzin kirası için ödenen rakam 91 bin kron. ‘Özel bakım’ adı altında ise 24 bin kron harcayan Lars Lökke Rasmussen’in, Haziran 2012 – Eylül 2013 arasında GGGI’ye maliyeti tam 1 milyon 49 bin kron olmuş. HABERİ 2. SAYFADA

Upload: zamandk

Post on 09-Mar-2016

319 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

ZAMAN DK 2333 EGazete

TRANSCRIPT

Page 1: Zamandk233 egazete

www.zamaniskandi navya.dk16 - 22 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 233 • DANİMARKA 25 DKK • İSVEÇ 30 SEK • NORVEÇ 35 NKR • FİNLANDİYA 3,5 EURO

Z A M A N ’ DA B U H A F TA

46KÜLTÜR KÜLTÜR

Fransa'da doğdu kebapçı oldu

Herkes 'Adnan bizim' diyor

Başka İsmailler kurban edilmesin

4 KAMİL SUBAŞI 38

www.zamaniskandi navya.dk

Yüksek irtifa sinir ediyor Işık sadece ışık değildir

Çocukta ergenlik

Gazetenizle birlikte

TebrikTüm okurlarımızın mübarek Kurban Bayramlarını en

içten dileklerimizle kutlar, bu bayramın

bütün insanlığa huzur ve hayırlar getirmesini niyaz

ederiz.

ZAMANA V R U P A’ N I N T O P L U M S A L Y A R A S I :

Babasız dünyaya gelen çocuklarAvrupa ve Amerika’da yılda binlerce çocuk babasının kim olduğundan habersiz bir şekilde gözlerini dünyaya açıyor ve bu oran her yıl daha da artıyor. Norveç’te 2 bin 500, Danimarka’da 3 bin, İngiltere’de 20 bin ve Amerika’da 570 bin çocuk her yıl babasız dünyaya geliyor. HABERİ 14. SAYFADA

Başka İsmailler kurban edilmesin

babasız dünyaya geliyor.

Türk dünyası ile ilgili araştırmalar bir çatı altında toplanacakİsveç Uppsala Üniversitesi’nde Türk Dünyası Çalışmaları Forumu (Forum for Studies in the Turkic-speaking world) kuruldu. Forum’un kuruluşu münasebetiyle Uppsala Gustavianum Müzesi’nde düzenlenen resepsiyona çok sayıda davetli katıldı.HABERİ 13. SAYFADA

Lüks seyahat giderleri Rasmussen’e oy kaybettirdiLars Lökke Rasmussen, seyahatlerinde özel limuzin servisi isterken, limuzin kirası için ödenen rakam 91 bin kron. ‘Özel bakım’ adı altında ise 24 bin kron harcayan Lars Lökke Rasmussen’in, Haziran 2012 – Eylül 2013 arasında GGGI’ye maliyeti tam 1 milyon 49 bin kron olmuş.HABERİ 2. SAYFADA

Page 2: Zamandk233 egazete

2 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Danimarkalı milletvekillerinden Erdoğan’a hakaretHASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Danimarkalı Avrupa Parlamentosu milletvekilleri aşısı sağcı Danimarka

Halk Partili (DF) Morten Messershmidt ve Sosyal Demokrat Partili Dan Jörgensen’in Avrupa Birliği’nin geçmiş ve geleceğini sorguladıkları ‘Brüksel’den uzakta’ adlı bel-geselin Türkiye bölümünde ağır hakaretler vardı. Dani-marka resmi kanallarından DR2’de yayınlanan belgeselin 5. bölümünde Türkiye işlendi. Arabalarıyla Yunanistan, Ro-manya, İngiltere ve Almanya’yı dolaşan Danimarkalı APL milletvekileri Avrupalılık ve Avrupa kimliğini sorguluyor-lar. Belgeselin 5. bölümünün yer aldığı Türkiye’de Gezi Parkı olayları sırasında çekildi. Taksim’de polisin müdahalesi sonucu biber gazına maruz kaldıklarını ifade eden Danimarkalı vekiller, polisin son derece barışçı bir gösteriye sert davranarak, insan haklarını ihlal ettiğini savundular. İzmit’te

gittikleri bir restoranda alkol isteyen ve-killer ‘Burası geleneksel Osmanlı mutfağı alkol satışı yok’ cevabına DF’li Messersh-midt, ‘Artık cami ve okulların 100 metre yakınlarında alkol satılmıyor. Erdoğan’ın milli içeceği ayran oldu’ diye alaylı bir

cevap veriyor. Yanlarındaki mihmandar ise ‘O gün-ler geride kaldı artık hiçbir yerde alkol satılmıyor’ di-yerek AP’li vekillere Türkiye hakkında yalan bilgiler veri-yor. Morten Messerschmidt ve Dan Jörgensen yemek eşliğinde iştikleri ayranın tadını beğenmediklerini ifade ediyorlar. İki millet-vekili programın sonunda otellerinin çatısında so-hbet ederlerken Messer-schmidt, ‘Şükür bu akşam güzel bir yemek yiyeceğiz.

Bir kez daha Erdoğan’ın şerefine’ dedikten sonra Başbakan Erdoğan’a sin kaflı küfür etti. Yanındaki Sosyal Demokrat Partili meslektaşı Dan Jörgensen ise yapılan küfre gülerek eşlik etti.

Lüks seyahat giderleri Rasmussen’e oy kaybettirdiLars Lökke Rasmussen, seyahatlerinde özel limuzin servisi isterken, limuzin kirası için ödenen rakam 91 bin kron. ‘Özel bakım’ adı altında ise 24 bin kron harcayan Lars Lökke Rasmussen’in, Haziran 2012 – Eylül 2013 arasında GGGI’ye maliyeti tam 1 milyon 49 bin kron olmuş.HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Uluslararası çevre örgütü Glo-bal Green Growth Institute’nün

(GGGI) başkanlığını yapan Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen’in başı lüks seyehat giderlerinden dolayı derde girdi. Haziran 2012’de GGGI’nin başkanlığına seçilen Rasmussen’in, uçuşlarda ‘firts class’ sınıfını kullan-dığı, lüks otellerde suit dairede kaldığı ve limuzin servisi hizmetinden yarar-landığının ortaya çıkmasıyla zor du-rumda kaldı. Olayın patlak vermesin-den sonra yapılan kamuoyu yoklama-sında Liberal Parti oy kaybına uğradı. Danimarka’nın yılda 90 milyon kron yardımda bulunduğu çevre örgütü GG-GI’nin başkanlık koltuğunda Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen oturuyor. Haziran 2012- Eylül 2013 muhasebe raporunun açıklanmasıyla yeni bir skandal ortaya çıktı. Lars Lök-ke’nin seyehatlerinde ‘firts class’ sınıfı kullandığı, 15 uçak yolculuğu için GG-GI’nin kasasından 775 bin kron çıktığı muhasebe kayıtlarında yer aldı. Seyehat başına ödenen uçak bileti ücreti 51 bin 600 kron olurken, kaç gün olduğu açık-lanmayan otel konaklaması için ödenen rakam ise 144 bin kron. Giderler sadece bununla sınırlı değil. Lars Lökke Ras-mussen, seyahatlerinde özel limuzin servisi isterken, limuzin kirası için öde-nen rakam 91 bin kron. ‘Özel bakım’ adı altında ise 24 bin kron harcayan Lars Lökke Rasmussen’in, Haziran 2012 – Eylül 2013 arasında GGGI’ye mali-yeti tam 1 milyon 49 bin kron olmuş.

Hedefteki isim Lars Lökke Rasmussen yapılan eleştiler karşısında ‘kuralları yerine getirdim’ açıklamasıyla kendini savundu. Artık uçuşlarında ‘first class’ yerine bir alt sınıf olan ‘business’i tercih ettiğini ifade eden Rasmussen, arala-rında Danimarka’nın da bulunduğu 20

GGGI üyesi tarafından seçildiğini ve kendisine verilen görevleri yerine ge-tirdiğini açıkladı. Ancak Rasmussen’in ‘var olan kuralları’ uyguladım savunma-sının gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. GGGI başkanına tanınan haklardaki değişiklikler Rasmussen’in başkanlığı

dönemine denk gelen Aralık 2012’de gerçekleştirilmiş. Danimarka’nın vergi paralarından GGGI’ye yapılan yardı-mın başkanın lüks seyehat giderlerinde kullanılmasına hükümet kanadından sert tepki geldi. Sosyal Demokratlar, Sosyalist Halk Parti ve Birlik Listesi, Lars Lökke Rasmussen ve GGGI’den başkanın seyehat giderleriyle ilgili tüm faturaları kamuoyuna açıklamasını is-

terken, hem GGGI hem de Rasmus-sen bu isteğe olumsuz cevap verdi.

Liberal Parti Başkanı Lars Lökke Rasmussen, GGGI başkanı olarak yaptığı seyehatların detaylarını açıklamaktan kaçınmasından do-layı seçmenlerden kırmızı kart

gördü. Skandalın ortaya çıkmasın-dan sonra yapılan kamuoyu yokla-

masında Liberal Parti’nin oy oranında düşüş yaşanırken, partinin oy oranı Eylül 2011 seçimleri seviyesine geriledi. Gallup araştırmasında Liberal Parti’nin oy oranı yüzde 27 olurken, bir kaç önce oy oranı yüzde 32’ler seviyesinde gözüküyordu. Gallup araştırmasında çıkan bir başka sonuç ise, uzun bir aradan sonra Sosyal Demokrat Parti’nin oy oranını arttırması oldu. Bir ara yüzde 17’lere gerileyen Sosyal Demokratlar’ın oy oranı 2011 seçimlerinde aldıkları yüzde 24 düzeyine çıktı. Liberal Parti’nin oy kaybetmesinin en büyük sebebi; Rasmussen’in lüks seyehat giderleri ve Başbakan Helle Thorning- Schmidt’in gizli vergi bilgilerinin bu parti tarafından kamuoyuna sızdırıldığını ihbar eden mektubun Vergi Komisyonu’na gön-derilmesi gösteriliyor.

Danimarka’dan yabancılara ehliyet kolaylığıDanimarka’da yaşayan yabancı kökenli kişilerin bundan böyle daha kolay ehliyet alabilecekleri açıklandı.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da yaşayan yabancı kökenli kişilerin bundan böyle daha kolay eh-

liyet alabilecekleri açıklandı. Bir süreden beri bu konu üzerinde çalışan Adalet Ba-kanlığı nihayet bir neticeye vardı. Geçtiğimiz hafta içerisinde konuyla ilgili bir açıklama yapan Adalet Bakanı Morten Bodskov , ‘bazı ülkeler için” ehliyet almayı daha kolay hale getirecek bir sınav olacağını ve söz konusu sınavın Danimarka’da araç kullanmak iste-yen yabancılar için zorunlu olacağını söyledi. Bødskov, “Danimarka’daki büyük şirketlere çalışmak için gelmiş yabancılar için bu son derece rahatsız edici bir durum. Şimdi bu durumu biraz daha esneteceğiz.” dedi.

Yabancıların Danimarka’dan ehliyet alabilmeleri için en az iki yıldır ehliyete sahip olmaları ve son 5 yıl içerisinde trafikten men edilmemiş olmaları gerekiyor. Adalet Bakanı Morten Bodskov ayrıca söz konusu sınava

girecek kişilerin Danimarka’dakine benzer bir sürücü eğitimi almış olmaları gerektiğini söyledi.

Türkiye dahil mi belli değilBu arada basitleştirilmiş sınava girme

hakkının hangi ülke vatandaşlarına tanınacağı henüz netlik kazanmış değil. Bu konu önümüzdeki günlerde yapılacak araştırmanın akabinde belirlenecek. Temel kıstas ise; Danimarka’dakine benzer bir ehliyet eğitimi almış olmak. Açıklamasında bu konuya da değinen Adalet Bakanı Morten Bodskov, “Baştan savma bir uygulama getir-meye niyetimiz yok. Bu imkanı hangi ülkenin vatandaşlarına tanıyacağımız konusunda ayrıntılı bir değerlendirme yapacağız. Bunun için ana şart, söz konusu ülkedeki sürücü kurslarının bizimkine benzemesi.” dedi. Bu arada ABD ve Kanada vatandaşlarının sınava gerek kalmadan Danimarka’da araç sürebilecekleri öğrenildi.

UÇUŞLARI FIRST CLASS

SINIFINDA YAPMIŞ

Page 3: Zamandk233 egazete
Page 4: Zamandk233 egazete

4 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Başka İsmailler kurban edilmesin…Kurban hazırlıkları sırasında Cebrail (a.s) gökten

bedel olarak bir koç getirir… Cebrail (a.s), Hz. İbraim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s) arasında cereyan eden bu hadisede teşrik tekbirleri de birer armağandır bize kıyamete kadar okunsun ve başka İsmailler kurban edilmesin diye…

Bu hafta bir Kurban Bayramı’na daha kavuşmuk olduk. Başka bayramlar görebilir miyiz bilemiyorum ama içerisinde bulunduğumuz Kurban Bayramı’nı en iyi şekilde değerlendirebiliriz umarım. Bu bayra-mın, adına yakışır şekilde bizlerin Allah’a ve birbirimize yakınlaşma-mıza bir vesile olmasını temenni ediyorum.

Kurban, insanın Allah’a yaklaşmasına ve O’nun rızasını kazanmasına vesile olan bir iba-dettir. ‘Kurban’ kelimesinde bu mana vardır. Müminler kurban keserek Hz. İbrahim (a.s) gibi Allah’a ve O’nun emirlerine bağ-lılıklarını, gerekirse O’nun rızasını kazanmak için her fedakârlığa katlanacaklarını göstermiş olurlar. Kurban ile toplumdaki sosyal yardımlaşma ve dayanışma pekiş-tirilir. Bayramlar, insanlar arasında yardımlaşma duygusunun en üst seviyeye çıktığı günlerdir. Bayram vesilesi ile küskünler barışır, dargınlıklar ortadan kalkar. Küçükler büyüklerini ziyaret ederler.

İnsan memleketinden uzaklarda olunca bayram kavramı da biraz burukluk arz edebiliyor gönüllerde. Bizler de Zaman Ailesi olarak bu hafta perşembe günü Bayram Şenliği düzenledik sizler için. İlginin yoğun olması, insanımızın bu türlü programlara özlem duyduğunun bir göstergesi. Çocukların mutlu olması, anne-babaların da mutlu olması demek. Programda çocuklar için balon yapan palyaçolar olacak. Çocuklara oyuncaklar ve şekerler dağıtıla-cak. Sağ olsun çocuklarımız sevindirme adına bir kaç firma sponsor oldu balon, oyuncak ve şeker dağıtılması için… Grup Mozaik de müzik dinletisi ile şenlendirecek programı.

Sade bir program düzenlemeye çalıştık ama programı düzenlememizin ana gayesi; ailelerin özellikle de çocukların yüzlercesinin –ki program yaklaşık 800 kişilik- bir araya gelerek bayramlaşması ve bayram havası soluklayabilmesi. Program için sponsor olarak salonunu bizlere açan ve her türlü hizmeti sunan İnci Düğün Salonu sahibi Yağmur Bey’e de teşekkür ediyoruz, bu güzelliğe ortak olduğu ve biraraya gelmemize vesile olduğu için. Geçen yıl da yine İnci Düğün Salonu’nda benzer bir Bayram Şenliği’nin ilkini gerçekleştirmiştik ve çok yoğun bir ilgi olmuştu. Bu yıl da şimdiden yoğun bir ilgi var. Umarız güzel bir program olur ve amacına ulaşır.

Daha önceki bayramlarda olduğu gibi bu bayramda da Danimarka’dan TimeToHelp, Rosen dernekleri ve farklı kurumlar topladıkları yardımları, kurbanları ulaştırdılar binlerce kilometre uzaklardaki muhtaç sahiplerine. Bizlerde olması gereken ve bayram vesilesi ile çocuklarımıza da aşılamamız ge-reken duygu bu olmalı. Bayramlar insanlar arasında yardımlaşma duygusunun en üst seviyeye çıktığı günlerdir. Bu duyguya sahip olmalı ve çocuklarımıza da aşılamalıyız.

Bu bayramın okul tatiline denk gelmesi bayramı çocuklarımızla değerlendirebilme adına güzel bir fırsat bizler için. Bunu bir vesile bilip; ortak yaşama kültürü içerisinde, içinde bulunduğumuz toplum-larda karşılıklı saygı ve sevgi kültürü ile birbirimize karşı daha hoşgörülü olabiliriz ve yardımlaşma duygumuzu daha da pekiştirebiliriz.

Malumunuz, Hz. İbrahim’in (a.s) bir oğlu olduğu takdirde onu Allah’a kurban edeceğini adaması ile başlıyor bizim kurban hikayemiz. Mevzuyu biliyor-

sunuz. Hz. İbrahim (a.s), gördüğü sahih rüya üzerine oğlunu Allah yolunda kurban etmeye karar verir. Hz. İbrahim (a.s) oğlu İsmail dünyaya geldikten bir süre sonra Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için kurban etmeye götürür O’nu. Allah onları imtihan etmek istemiştir ve Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail (a.s) geçerler bu imtihanı. Allah, Cebrail ile gönderir koçu, Hz. İsmail’in yerine kurban edilsin diye.

Kurban hazırlıkları sırasında gökten Hz. İs-mail’e (a.s) bedel olarak bir koç getiren Cebrail (a.s) dünya semasına ulaştığında; “Allahu ekber Allahu ekber” (Allah herşeyden yücedir, Allah herşeyden yücedir) diyerek tekbir getirir. Hz. İbrahim (a.s) bu sesi işitince başını gökyüzüne çevirir ve O’nun bir koçla geldiğini görünce; “Lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber” (Allah’tan başka ilâh yoktur. O Allah herşeyden yücedir) diye cevap verir. Bu tekbir ve tevhîd kelimelerini işiten ve kurban edilmeyi bekleyen Hz. İsmail (a.s) da; “Allahu ekber

velillâhi’l-hamd” (Allah herşeyden yücedir. Hamd Allah’a mahsustur) der. Böylece kıyamet gününe kadar sürecek büyük bir sünnet başlatılmış olur. Cebrail (a.s), Hz. İbraim (a.s) ve Hz. İsmail (a.s) arasında cereyan eden bu hadisede teşrik tekbirleri de birer armağandır bize kıyamete kadar okunsun ve başka İsmailler kurban edilmesin diye…

Hz. İsmail’in (a.s) kurban edilme kıssasını anla-tan bir şiirden alıntı ile bitirelim yazımızı:

Varınca Mina’ya İbrahim HalilBöyle emretmiştir Cabbar-u CelilYavrum buraya kurban geldin dedi bilBöyle dedi ela gözden yaş geldi

İsmail’in kollarını bağladıHalil durdu bıçağını zağladıDağlar duman tuttu, canlar ağladıMelekler saf durdu nice kuş geldi

Hakk’ın emri budur atam ağlamaCiğerini adlar ile dağlamaBen asî değilim kolum bağlamaBu sözleri atasına hoş geldi

Oğuldur babanın bahçesi bağıAltıdan yediye girmiştir çağıHiç kulu keser mi kulun bıçağıHalil attı bıçağına taş geldi

Mevlam emreyledi uçtu CebrailBenim için kurban geldi İsmailOnu kesilmeye olmazsam kailCennetten bir kuzu kurban koç geldi

Bilemez şu hali bu Mevlüt İhsanEmretti o zaman Cenab’ı SübhanArafat dağında kesildi kurbanİbrahim Halil’in gönlü hoş geldi.

Bu bayram hepimize hoş gelmiş. Varsa ara-mızdaki darglınlıklar kalksın, bizleri Allah’a ve birbirimize yakınlaştırsın, birlikteliğimiz ve hoşgörü duygularımız perçinlensin. Sonraki bayramlara daha şuurlu ulaşmamıza vesile olsun. Biz kurbanlarımızı keselim, daha da güzeli daha çok ihtiyaç sahibi olan yerlerde kestirelim yeter ki başka İsmailler kurban edilmesin...

[email protected]

NORVEÇ HABER TURU

Kurban hazırlıkları sırasında Cebrail (a.s) gökten bedel

olarak bir koç getirir… Cebrail (a.s), Hz. İbraim (a.s) ve Hz.

İsmail (a.s) arasında cereyan eden bu hadisede teşrik

tekbirleri de birer armağandır bize kıyamete kadar okunsun

ve başka İsmailler kurban edilmesin diye…

Stavanger’de Dil-Kültür Festivali tanıtıldı Stavanger’de bu yıl 3’cüsü düzenlenecek Dil-Kültür Festiva-

li’nin tanıtımı yapıldı. Stavanger Sirius Kültür-Eğitim Derneği’nin düzenlediği programa başta Stavanger Belediyesi yetkilileri olmak üzere, Sandnes Kültür Okulu, Norveç-Polanyalılar Derneği, Eritrean Derneği ile birlşikte birçok Norveçli öğrenci de katıldı. Program boyunca, bu yıl Stavanger’de düzenlenecek festivalin içeriği nasıl zenginleştirebilinir, program daha fazla kurum ve kitlelere nasıl ulaştırılabilinir gibi konular üzerinde duruldu. Ayrıca organizeye katılanlar ile birlikte festival hakkında karşılıklı fikir alış-verişinde bulunuldu. Program, Sirius Kültür-Eğitim Derneği’nin Norveç-Türk mutfağından hazırladığı yemek ikramı ile son buldu.

Şiddete maruz kalan isçilerin sayısı artıştaNorveç, işyerlerinde uygulanan şiddet konusunda Avrupa’da

ilk sırada yer aldı. Norveç Çalışma ve Sosyal Yardım Kurumu’nun (NAV) yaptığı bir araştırmaya göre, Norveç’te çalışan işçilerin yüzde 3,7’sinin fiziksel şiddete maruz kaldığı kaydedildi. Ayrıca haberde, bazı çalışanların işyerlerinde öldürüldüğü de aktarıldı. Yetkililere göre, işyerlerinde şiddete mazruz kalan çalışanların sayısı her geçen yıl artışta. Şiddete en çok maruz işçilerin daha çok, sağlık ve sosyal kurumlarında çalışanlardan oluştuğu açıklandı. Norveç kurumlarında şiddete maruz kalan işçilerin çoğunluğunun hastalık iznine ayrılıp, olaylardan oldukça korktukları söylendi.

Eskiye nazaran daha sağlıklı bir nesil yetişiyor

NOVA isimli bir araştırma şirketinin, ülkede ki gençlerin duru-muna ilişkin bir yaptığı araştırmada, 40 bin gencin yüzde 84’nin sigara içmediği ortaya çıktı. Ayrıca gençlerden 94’ünün ise eğitim almaktan oldukça memnun olduğu aktarıldı. 13 ila 16 yaş grubu gençler arasında yapılan araştırmada ortaya çıkan bir başka verideyse, şu anki yetişen yeni neslin, daha önce ki nesillere oranla daha az alkol aldığı belirtilidi. Ayrıca her 3 Norveçli gençten 1’inin hayatından memnun olduğu, yarısından çoğunun ise yüksek eğitim almak istedikleri açıklandı. Gençlerden sadece yüz 10’nun depresyon içerisinde olduğu, psikolojik rahatsızlığa maruz kalan gençlerin daha çok başkent Oslo’da yaşayan gençler olduğu bildirildi. Her 10 gençten 8’inin ise ailesiyle mutlu bir yaşam sürdüğü söylendi. Diğer taraftan araştırmada, yeni yetişen gençliğin çoğunluğunun daha kibar ve yetenekli bir karektere dahip olduğuna dikkat çekildi.

Belediyeler hizmette sınıfta kaldıTüketici Konseyi’nin ülkede faliyet gösteren 428 belediye üze-

rinde yaptığı denetlemede, 392 belediyenin halka yeterince hizmet veremediği ortaya çıktığı kaydedildi. Ülkede faliyet gösteren sadece 36 belediyenin konseyin onayından geçtiği kaydedildi.Genel seçimleri kazanan muhafazakar sağ blok, ülkede ki belediler konusunda reform sözü vermiş, ancak iktidarda ki İşçi Partisi, reform paketine sıcak bakmadığı bildirmişti.

Kamil Subaşı

FOTO

: CRO

PPED

Page 5: Zamandk233 egazete
Page 6: Zamandk233 egazete

6 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANOBEL ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

Her yıl merakla beklenen ve dünyanın en prestijli ödülleri arasında gösterilen Nobel ödüllerinin sahipleri açıklandı. Nobel Barış Ödülü, başkanlığını Türk diplomat Ahmet Üzümcü’nün yaptığı Kimyasal Silahları Önleme Örgütü’ne, Edebiyat ödülü ise Kanadalı yazar Alice Munro’ya verildi…ZAMAN STOCKHOLM OSLO FRANKURT

1İsveçli bilim insanı Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine 1901 yılından bu yana;

tıp, fizik, kimya, edebiyat ve barış dallarında dağıtılan ödüllerin kime verileceği bu yıl dünyanın değişik ülkelerindeki milyonlarca kişi tarafından takip edildi. Ödüller arasında en prestijlisi olan Nobel Barış Ödülü; en son Suriye’deki kimyasal silahların imha edilme-siyle gündeme gelen ve başkanlığını Türk diplomat Ahmet Üzümcü’nün yaptığı “Kim-yasal Silahları Önleme Örgütü’ne” (OPCW) verildi. Edebiyat ödülü Kanadalı yazar Alice Munro’ya verilirken kimya ödülü; Martin Karplus, Michael Levitt ve Arieh Warshel, fizik ödülü; Belçikalı François Englert ile İngiliz Peter W. Higgs, tıp ödülü ise; James Rothman ve Randy Schekman ve Almanya doğumlu araştırmacı Thomas Suedhof’a layık görüldü.

Ankara’da Nobel Barış Ödülü sevinciNobel Barış Ödülü, Genel Müdürlüğü’nü

Türk diplomat Ahmet Üzümcü’nün yaptığı Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) verildi. Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland, ödülün ‘kim-yasal silah stokların imhası için gösterdiği yoğun çabalar için’ OPCW’ye verileceğini açıkladı. Suriye’deki kimyasal silahların 9 ay içinde imhası görevi OPCW’ye verilmiş, Ahmet Üzümcü başkanlığındaki kurum da kısa süreye rağmen bu görevi üstlenmekten kaçınmamıştı. 1,25 milyon dolarlık Nobel Barış Ödülü 10 Aralık’ta OPCW’ye törenle verilecek.

Nobel Barış Ödülü’nün Türk diplomat Ahmet Üzümcü’nün genel direktörlüğünü yaptığı Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne verilmesi Ankara’da sevinçle karşılandı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir mesaj yayınlayarak Üzümcü ve ekibini kutladı. Gül mesajında, bu ödülün Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyanın kitle imha silahlarından arındırılmasına vesile olması temennisinde bulundu. Örgütün bir Türk diplomatın olduğu bir dönemde ödülü kazanmasını anlamlı bulduğunu belirtti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Ahmet Üzümcü’yü telefonla arayarak tebrik etti.

Yazmayı bıraktı Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıBu yılki Nobel Edebiyat Ödülü, 82 yaşın-

daki Kanadalı yazar Alice Munro’ya verildi. Geçtiğimiz aylarda yazı hayatının sonuna geldiğini açıklayan usta yazar, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından “çağdaş kısa hikâyenin ustası” olması dolayısıyla ödüllen-dirildi. Alice Munro, akademinin ödül verdiği 13. kadın yazar. Şimdilerde 82 yaşında ve yaşıtlarıyla benzer bir hayatı yaşamak üzere köşesine çoktan çekildi. İlk kez 2009 yılında “muhtemelen artık yazmayacağını” açıkladı-ğında bu kararı, edebiyat çevrelerinde büyük bir ilgi uyandırmıştı. Doğduğu kasabada kabul ettiği ziyaretçilerine, “Bunu daha fazla yapabileceğime dair enerjim olup olmadığın-dan emin değilim.” diyordu. Otobiyografik dört hikâyeyle sonlanan “Sevgili Hayat/Dear Life”tan sonra artık eser vermeme kararı alan Munro, 80 yaşında yazıyla işinin bittiğini açıklayan Amerikalı yazar Philip Roth’un bu konuda ona model olduğunu söylüyor: “O kadar mutlu görünüyordu ki, ona çok

imrendim!”Eserlerinde kasaba hayatının en çıplak

hallerini, erkeklerin yönettiği dünyada kendi yolunu bulan kadınları, anne-kız ilişkilerini, hayata atılan genç kızları, yalnız kadınları,

aile yaşantısını, toplumsal ilişkileri konu edinir Munro. Kanadalıların onun için “Bizim Çeho-v”umuz demeleri de boşuna değildir. Benzersiz üslubu ve daha çok bir du-rumun ya da duy-gunun öyküsünü anlatması bu yakış-tırmanın en büyük sebebi. 2009 yılında geçirdiği koroner by-pass ameliyatı ve kanser tedavisi Munro’nun yazıyla ilişiğini zayıflatan sebeplerden biri, diğeriyse, nisan ayında ikinci kocası Gerald Fremlin’i k a y b e t m e s i y l e

yaşadığı büyük sarsıntı. Şimdilerde daha sosyal olduğunu, insanları kabul ettiğini ve davetlere katıldığını söylüyor yazar, verdiği bir röportajda. Daha çok kendini geri planda tutmayı yeğleyen, utangaç bir kişiliği olan yazar için bu, yaşamaya dair attığı büyük bir adım olarak nitelendiriliyor.

Alice Munro’nun Türkiye’de yayımlan-mış üç kitabı bulunuyor. İlki 2006 yılında GOA Basım Yayın tarafından yayımlanan, ancak artık baskısı bulunmayan kitabı ‘Kaçak’. Diğer öykü kitapları ise Can Yayın-ları tarafından ilki 2011’de ‘Bazı Kadınlar’ adıyla ve 2012’de ‘Çocuklar Kalıyor’ ismiyle yayımlandı. Yazarın yeni kitabı “Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik” adıyla kasım ayında yine Can Yayınları’ndan çıkacak. Ülkesinde yayımlanan 14 öykü kitabına karşılık, Munro’nun yazarlık serüveninde eksikliğini hissettiği en büyük şey ise bir roman yazamamak.

Nobel Fizik Ödülü, Higgs parçacığınaNobel F iz ik

Ödülü, Belçikalı François Englert ile İngiliz Peter W. Higgs’e verildi. 2013 Nobel Fizik Ödülü ‘Tanrı parçacığı’ olarak bilinen ‘Higgs Bozonu’nu teorimini ortaya atan İngiliz fizikçi Peter Higgs ile Belçikalı fizikçi Françoise Englert’e gitti. No-bel Komitesi, söz konusu fizikçilerin Higgs Bozonu (Tanrı parçacığı) olarak bilinen temel maddelerin nasıl bir araya gelerek yıldızların ve galaksilerin oluşumunda etkili olduğunun anlaşılmasında anahtar görevi gören keşif-leri dolayısıyla ödüle layık görüldüklerini açıkladı.

Nobel Komitesi, ödülün açıklanmasının akabinde yayınladığı basın bildirisinde söz konusu bilim adamlarının 1964 yılında yayınladıkları çalışma dolayısıyla ödüle layık görüldükleri ifade edildi. Açıklamada ayrıca 2012 yılında CERN laboratuvarlarında yapılan deneylerin de söz konusu bilim in-sanlarının keşiflerini doğruladığı vurgulandı. Peter Higgs ve Francois Englert 8 milyon İsveç Kronu (920 bin Euro) değerindeki ödülü de paylaşacaklar. Nobel ödülleri, 10 Aralık’ta Stockholm’de düzenlenecek törenle sahiplerine takdim edilecek. İsveç Kraliyet Bilim Akademisi’de ödülle ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Higgs ve Englert’in 2013 Nobel Fizik Ödülü’nü kazanmalarını sağlayan teorilerinin dünyanın nasıl yapıldı-ğının açıklanmasında büyük bir öneme sahip olduğu kaydedildi.

1901 yılından bu yana verilen Nobel Fizik Ödülü bugüne kadar sadece 47 kez sadece bir fizikçiye layık görüldü. Ödül çoğu zaman 2 yad a 3 fizikçiye birden verildi. Bu arada bugüne kadar 2 kadın fizikçi bu ödüle layık görülürken John Baarden bu ödülü 2 kez alan tek fizikçi oldu.

Nobel Kimya Ödülü ‘sanal kimyaya’ verildiNobel Kimya Ödülleri, karmaşık kimya-

sal süreçlerle ilgili bilgisayara simülasyonları hazırlayan Amerikalı üç bilimadamına verildi. İsveç Kraliyet İlimler Akademisi, 1,25 milyon dolarlık ödülü Martin Karplus, Michael Levitt ve Arieh Warshel’e verdi. Söz konusu bilimadamlarının, kimyayı bilgisayar ortamına aktararak plastik top ve çubuklarla yapılan modellemeleri ortadan kaldırarak bu alanda çığır açtığı belirtildi. Böylece ilaç etkileşimlerinin yanı sıra güneş pilleri gibi gereçlerin simüle edilerek hızla test edilmesi mümkün.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, açık-lamasında, “2013 Nobel Kimya Ödülü’nün sahipleri, bilgisayar aracılığıyla kimyanın esrarengiz yönlerini ortaya koydular. Günü-müzde bilgisayar, kimya alanında çalışanlar için, deney tüpü kadar önemli bir gereç.

Kimyasal süreçleri ayrıntılı bir şekilde öğrenebilmek, katalizörlerin,

ilaçların ve güneş pillerinin en iyi şekilde kullanıla-

bilmesini sağlayacak.” dedi. Arieh Warshel, ödülün açıklan-masının akabinde Stoklholm’deki basın toplantısına telefonla katılarak, Los Angeles’ta, gecenin ortasında

uyandırılıp ödülü kazandığını öğ-

renmekten büyük bir sevinç içinde olduğunu

söyledi Warshel, “Özetle söylemek gerekirse, bizim ge-

liştirdiğimiz teknik, bilgisayarda proteinin yapısını oluşturmak ve sonra neyi nasıl gerçekleştirdiğini anlayabilmek oldu.” dedi.

Nobel Tıp Ödülü’nü 3 bilim adamı paylaştı2013 Nobel Tıp Ödülü’nü Amerikalı

bilim insanları James Rothman ve Randy Schekman ve Almanya doğumlu araştırmacı Thomas Suedhof kazandı. Söz konusu bilim insanlarının proteinler ve diğer materyallerin hücreler içerisinde nasıl taşındığının açıklan-masına dair yaptıkları keşifler dolayısıyla bu ödüle layık görüldükleri ifade edildi.

Nobel Komitesi konuyla ilgili yaptığı açıklamada; Rothman, Schekman ve Su-edhof’un hücrelerin nakliye sistemleriyle ilgili yaptıkları çalışmaların bilim insanlarının herhangi bir materyalin hücreler içerisinde doğru zamanda doğru yere nasıl ulaştığını anlamalarını sağladığını söyledi. Açıklamada; hücrelerin nakliye sistemindeki bozuklukla-rın insan sağlığı açısından zararlı etkilerinin olduğu ve nörolojik rahatsızlıklar, diyabet hastalıkları ve bağışıklık sistemi rahatsızlık-larına neden olduğu ifade edildi.

Ödülü kazanan Amerikalı bilim insanı James Rothman Yale Üniversitesi’nde görev yaparken Randy Schekman Berkeley Üniversitesi’nde görev yapıyor. Almanya kökenli bilim insanı Thomas Suedhof ise 2008 yılından bu yana Stanford Üniversi-tesi’nde çalışmalarına devam ediyor. Nobel Tıp Ödülü 8 milyon İsveç Kronu yani 926 bin Euro. Aynı ödülü birden fazla kişinin kazanması durumunda, söz konusu ödül bu kişiler arasında paylaştırılıyor. Nobel Ödül Komitesi’nin ödülün nasıl kullanılacağı konusunda herhangi bir kuralı bulunmuyor.

Page 7: Zamandk233 egazete

7 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANobel Barış Ödülü, Türk diplomatın yönettiği OPCW’yeNobel Barış Ödülü, başında Türk Büyükelçi Ahmet Üzümcü’nün bulunduğu Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) verildi. Yaklaşık 112 yıldır verilen Nobel Barış Ödülü’ne bugüne kadar 86 erkek aktivist, 15 kadın aktivist ve 24 organizasyon layık görülmüş.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Nobel Barış Ödülü, başında Türk Büyükelçi Ahmet Üzümcü’nün bu-

lunduğu Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) verildi. Nobel Komitesi Başkanı Thorbjørn Jagland, Oslo’daki No-bel Enstitüsü binasında medya mensupları önünde ödülün, ‘kimyasal silah stokların imhası için gösterdiği yoğun çabalar için’ OPCW’ye verileceğini resmen açıkladı.

Örgüt, Suriye’deki kimyasal silahların imhasını öngören Cenevre mutabakatı ile gündeme gelmişti. OPCW, Nobel’e, dün-yadaki kimyasal silah stoklarının imhası için gösterdiği çabadan dolayı layık görüldü. Bu kurumun tercih edilmesinin, kimyasal silah stoklarını tasfiye taahhüdünde bulunan ABD ve Rusya’ya da bir hatırlatma olduğu belirtildi.

İki ülke, Nisan 2012 itibarıyla zehirli gazlarını imha etme sözü vermişti. Ancak bu söz hâlâ yerine getirilmedi. ABD şimdiye dek kimyasal silahlarının yaklaşık yüzde 90’ını, Rusya ise yüzde 70’ini tasfiye etti.

Kararı değerlendiren Lahey merkezli OPCW’nin Genel Müdürü Ahmet Üzümcü, ödülün, örgütün 16 yıldır dünya barışı için yaptığı çalışmaları tasdik ettiğini belirtti. Üzümcü, “Bu ödülle uluslararası toplum da örgütün başarısını kabul etmiş oluyor. Bu ödül bizim için büyük önem taşıyor. Per-sonelimize cesaret verecek, dünya barışına ve güvenliğine katkıda bulunacaktır.” diye konuştu. OPCW’ye ödül olarak bir altın madalya ile 1,25 milyon dolar verilecek.

OPCW, 1993’te imzalanan ve her türlü kimyasal silahın yasaklanmasını öngören Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni tatbik etmek amacıyla 1997’de kuruldu. Örgüt, o tarihten bu yana 57 bin 740 ton kimyasal silahın imhasına nezaret etti. Bu rakam, dünyada deklare edilen kimyasal silah stokunun yüzde 81’ine tekabül ediyor. OPCW, şimdiye dek 86 ülkede 5 binden fazla inceleme yaptı. 189 ülkenin üye olduğu örgüte, halen Kuzey Kore, Angola, Mısır ve Güney Sudan üye değil. Suriye ise Amerikan askeri harekâtını önleyen Cenevre mutabakatının ardından geçtiğimiz ay örgüte üye oldu. 500 kadar çalışanı bulunan kurumun 100 milyon dolar gibi küçük bir bütçesi var.

Nobel Komitesi aceleci mi davrandı?OPCW ekipleri, ABD ve Rusya arasında

varılan mutabakat çerçevesinde Suriye’nin envanterinde bulunan silahların imhasına 6 Ekim’de başladı. İç savaşın yaşandığı bir ortamda örgütün kimyasal silah imhasına başlaması takdir görüyor. Ancak bazı uz-manlar, Suriye’deki imha çalışmaları daha yolun başındayken OPCW’ye ödül verilme-sini ‘aceleci’ buluyor. Birçok kişi Suriye’de bin ton zehirli gazın gelecek yılın ortalarına kadar tasfiyesini gören takvimin iddialı oldu-ğunu, Esed rejiminin işbirliğine devam edip etmeyeceğinin de bilinmediğini belirtiyor. Nobel Barış Komitesi Başkanı Thorbjoern Jagland ise ödülün sadece Suriye’ye ilişkin olmadığını, kimyasal silahların imha edil-mesine yönelik çabalara verilen önemi ortaya koymak için böyle bir tercihte bulunduklarını söylüyor.

Daha yakın bir zamanda Şam kırsalında çoğu kadın ve çocuk 1400’den fazla kişinin hayatını kaybettiği bir kimyasal katliam

yaşanmışken Nobel’in, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne verilmesini yanlış bulanlar da var. Birçok siyasi gözlemci, OPCW yerine barış ödülünü, Pakistan’da eğitim faaliyetlerine destek verdiği için geçtiğimiz yıl Taliban tarafından başından vurulan Pakistanlı kız öğrenci Malala Yu-sufzay’ın hak ettiğini savunuyor. Bu ödül, geçen yıl ise Avrupa’da barışa, demokrasi ve insan haklarına katkılarından dolayı Avrupa Birliği’ne verilmişti.

Neredeyse dünyanın en büyük ödülleri arasında gösterilen Nobel Barış Ödülü, dinamitin İsveçli mucidi Alfred Nobel adına 1901’den beri veriliyor. Her yıl büyük bir heyecanla beklenen 1,25 milyon dolarlık Nobel Barış Ödülü, Nobel Barış Komitesi Başkanı tarafından başkent Oslo Belediye Sarayı’nda düzenlenen görkemli bir törenle sahibine/sahiplerine taktim ediliyor. Törene, Norveç içinden ve dışından, siyasetten spora, medyadan sanata, kraliyet ailesi mensup-larından akademisyenlere kadar dünyanın birçok farklı ülkesinden ünlü simalar da iştirak ediyor.

Vietnamlı lider, ödülü reddetmiştiYaklaşık 112 yıldır verilen Nobel Barış

Ödülü’ne bugüne kadar 86 erkek aktivist, 15 kadın aktivist ve 24 organizasyon layık

görülmüş. Nobel Barış Ödülü tarinde ödüle layık görülüp te, ödülü almalayan bazı isimler de mevcut. Kuzey Vietnam askeri ve siyasi liderlerinden Le Duc Tho bunlar-dan bir tanesi. Tho, 1973 yılında, Alman siyasi bilimcilerinden Henry Kissinger ile beraber, Vietnam Savaşı’nda gerçekleşen barış sürecine katıkılarından dolayı ödüle layık görülmüştü. Ancak Vietnamlı lider, ‘ortada henüz barış yok’ gerekçesiyle ödülü reddetmişti.

Avusturyalı gazeteci-yazar Bertha von Suttner, Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen 15 bayan aktivisten ilki. Aktivist Suttner, kaleme aldığı ‘ Silahları Bırakın’ isimli roma-nıyla 1905 yılında Nobel Barış Ödülü’ne hak kazanıyordu. Hatta, Alfred Nobel’e yakınlığı ile tanınan Bertha von Suttner’in, Alfred Nobel’e, Nobel Vakfı’nı kurması konusunda ilham kaynağı olduğu söyleniyor.

Nobel Barış Ödülü’ne genel bir bakışKurallara göre Nobel Barış Ödülü 3’ten

fazla kişiye verilmiyor. Buna göre, Kuzey İrlanda’dan Betty Williams ve Mairead Corrigan isimli bayan aktivistler, 1077’de ilk defa aynı anda ödülü alan 2 bayan aktisit ünvanını elde ediyorken; Ellen Johnson Sir-leaf, Leymeah Gbowee, Tawakkul Karman gibi bayan aktivistler ise, 2011 yılında aynı

anda Nobel Ödülü’nü layık görülen 3 kadın aktivist olarak tarihe geçiyorlardı. Ayrıca, 1994 yılında ise Nobel Barış Ödülü yine aynı anda 3 erkek aktiviste; yani Rabin, Peres ve Arafat’a gidiyordu.

İskandinavya genelinde Nobel Barış Ödülü en çok İsveç’e gidiyordu. Norveç ise, tarihinde 2 kez Nobel Barış Ödülü’ne layık görülüyordu. Bunlardan birincisi; 1921 yılında, uzun süre Uluslararası Parlemento Birliği’nde çalışan, daha sonra Nobel Barış Komitesi üyeliğinde görev alan Christian Lous Lange’ye; ikincisi ise, 1922’de, 1. Dünya Savaşı sonrası esir değişimine ilişkin faaliyet gösteren bir derneğin liderliğini yapan, savaş sonrasında Yunanistan ile Türkiye arasında çıkan karmaşık sorunların çözümünde önemli rol oynayan Fridtjof Nansen’e veri-liyordu. Norveç’in komşularından İsveç ise toplamda 5 kez ödüle layık görülüyordu. 1908’de Klas Pontus Arnoldsson, 1921’de Hjalmar Branting, 1930’da Nathan Søderb-lom, 1961’de Dag Hammarskjøld ve 1982’de Alva Myrdal ödüle layık görülen İsveçli aktivisteler arasında yer alıyordu. Danimarka cephesinde 1908’de Fredrik Bajer, Finlandi-ya’da ise Martti Ahtisaari 2008 yılında Nobel Barış Ödülü’ne hak kazanıyordu.

Nobel Barış Ödülü tarinde en çok dikkat-leri çeken şey ise; dünyaca ünlü diktörlerin de ödüle aday gösterilmiş olmasıdır. Buna göre Hitler 1939’da, Mussolini 1935’te, Stalin ise 1945 ve 1948 yılları arasında ödüle aday gös-terilmiş; ancak ödüle layık görülmemişlerdir. “Şiddet göstermeme, inancımın birinci mad-desidir. Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir.” diyen Hintli pasifist siyasetçi ve düşünce adamı Gandhi’nin de ödüle layık görülmemesi, Nobel Barış Ödülü tarihinde yaşanan bir diğer dikkat çeken şey olarak gösteriliyor.

Ödülün, 2012’de Avrupa Birliği’ne (AB) verilmesi kararı, beraberinde birçok tartış-malara da kapı aralıyordu. Belki de bu karar, ödül tarihinde en çok kritize edilen kararlar arasında yer alıyordu. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve Nobel Komitesi Başkanı Thorb-jørn Jagland’ın, ‘’Ödülün Avrupa Birliği’ne veriliş nedeni, Birliğin 60 yıldır Avrupa barışına sağladığı katkılardan dolayıdır.’’ açıklamaları, Norveç içinden-dışından birçok eleştiri oklarına maruz kalıyordu.

Norveç yerel medyası, AB’ye verilen ödülü, ‘Nobel Barış Ödülü siyasallaşıyor mu?’ şeklinde nitelendiriyor; bazı dernekler ve mensupları, Oslo caddelerinden ellerinde pankartlarla ödülün birliğe verilmesini pro-testo ediyordu. Diğer taraftan, ödül sahibinin açıklanmasından ardından ülke genelinde yapılan bir kamoyu yoklamasında, halkın genelinin 2012 Nobel Barış Ödülü’nün AB’ye verilmesinden memun kalmadığı ortaya çıkıyordu. Norveçli siyasiler ise, ödülün kime verileceğinin halka sorulmuş olması halinde farklı bir neticenin ortaya çıkacağını savunu-yordu. Zira, 1994 yılında Norveç’in Avrupa Ekonomik Bölgesi’ne üyeliğinin ardından, ülkenin AB üyeliği referanduma götürülmüş, karar yüzde 52,2 oy ile “hayır” olmuştu. Dış medyadan İngiliz The Sun gazetesi ise, birliğe verilen ödülü alay konusu yaparak, ‘Komik ve absürt. Bu şaka herhalde!’ ifa-delerini kullanıyordu. İtalyan medyası ise verilen kararı, ‘Saraybosna’da, Kosova’da üç maymunu oynayan bir birliğe nasıl olurda barış ödülü verilir.’ şeklinde eleştiriyordu.

Luther King, ödül töreni konuşmasında, İskandinav ülkelerinin bünyesinde var olan sosyal ve ekonomik problemleri çözdüğünü ve kendisinin bunu hayranlıkla karşıladığını dile getirmişti. FOTO: PER SVENSSON/AFTENPOSTEN

Nobel Barış Ödülü alan bayan aktivistler:1905: Berthe von Suttner,Avusturya 1931: Jane Adams, ABD1946: Emily Greene Balch, ABD1976: Betty Williams ve Mairead Corrigan, Kuzey İrlanda1979: Mor Teresa, Albanya 1982: Alva Myrdal, İsveç1991: Auang San Suu Kyi, Burma1992: Rigobertha Menchu Tum, Guatemala 1997: Jody Williams, ABD2003: Shirin Ebadi, İran2004: Wangari Matthai, Kenya2011: Ellen Johnson Sirleaf, Leymah Gbowee (Liberya) ve Tawakkul Karman

(Yemen)

Page 8: Zamandk233 egazete

8 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAİSVEÇ HABER TURU

Stockholm’e dev Nobel merkeziİsveç ve Norveç’te adına ödül verilen Alfred Nobel’in,

Stockholm’de bulunan müzesi yenileniyor. Dev bir Nobel Merkezi’ne çevrilecek müzede; fizik, kimya, ekonomi alanında ödül kazananlara, ödülleri artik burada takdim edilecek. Dünyanın dört bir tarafından 140 mimarın proje geliştirdiği Nobel Merkezi için, 11 proje finale kaldı. 2014’ün Nisan ayında jüri tarafından 1. seçilecek proje canlı yayında tüm dünyaya ilan edilecek. 1,2 milyar kronu aşması beklenen projenin yapımına 2015’de başlanacağı ve 2018’de bitirileceği belirtildi.

Hırsızlık olayları azaldı2000 yılından bu zamana kadar geçen sürede özellikle

otomobil ve elektronik eşya hırsızlığında yüzde 25’lik bir azalma yaşandı. Dagens Nyheter’in haberine göre 2000 bin yılının son 8 ayında 464 bin 419 hırsızlık olayı polis kayıtlarına geçerken, bu yılın son 8 ayında bu rakam 347 bin 532’ye geriledi. Yetkililer hırsızlık olaylarının düşüşünü teknoloji ile birlikte, güvenlik sisteminin gelişmesine bağladı.

Oslo’da her 5 gençten biri İsveçliİsveç’ten Norveç’e doğru yaşanan göç nedeniyle

Norveç’in başkenti Oslo’da ortalama her 5 gençten birinin İsveçli olduğu belirtiliyor. Gençler arasında işsizlik oranının yüksek olduğu İsveç’te gençler çareyi Norveç’e göç etmekte buluyor. Norveç’in Aftenposten gazetesinin haberine göre başkent Oslo’da dolaşan her 5 gençten biri İsveçli. Gazete, Norveç’e göç eden 17-25 arası İsveçli genç sayısının 1990’larda yaklaşık 1300 iken bu gün bu rakamın tam 20 kat artarak 28 bine yükseldiğini yazdı. İsveçli gençlerin göç etmesinin altındaki temel nedenin işsizlik olduğuna değinen gazete hâlihazırda İsveç’te genç işsizlik oranının yüzde 23, Norveç’te ise bu oranın yüzde 8 olduğu bilgisini verdi.

iPhone 5S pek yakında İsveç’teAmerikan devi Apple’in son model telefonu iPhone

5S’in bir kaç hafta içinde İsveç’e geleceği belirtiliyor. Geçtiğimiz Eylül ayında merakla beklenen iPhone 5S ve iPhone 5C’nin tanıtımını yapan Apple, ilk etapta telefonları ABD, İngiltere, Kanada ve Çin piyasasına sürmüştü. Dagens Nyheter gazetesinin haberine göre Apple simdi de ikinci etap olarak aralarında İsveç’in de olduğu 34 farklı ülkeye yeni telefonları gönderiyor. Bu sayede bir kaç hafta içinde, tam olarak 25 Ekim’de yeni i Phone’ların İsveç’te piyasaya sunulabileceği belirtiliyor.

İsveç Milletvekili Sedat Doğru, TBMM’yi ziyaret etti

TBMM’yi ziyaret eden Moderat Parti Milletvekili Sedat Doğru’yu TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından kabul edildi. Kabulün basına açık bölümünde konuşan Çiçek, kendisinin de Doğru’nun da Yozgatlı olduğunu ifade etti. Çiçek, ayrıca Türklerin bulundukları ülkenin vatan-daşlığına geçmesini önemsediklerini, bu yolla demokratik haklarını elde etmede ve sorunlarını çözmede avantaj sağladıklarını söyledi. Yurtdışındaki Türklerin, yabancı düşmanlığı, çocuklarının yabancılara evlat verilmesi ve ekonomik krizden kaynaklanan sorunları bulunduğunu dile getiren Çiçek, özellikle ulusal parlamentolarda ve be-lediye meclislerinde görev yapan Türk kökenli siyasetçilerin Türkler ile bir araya gelmesinin sorunların çözümü için önemli olduğunu vurguladı.

AP milletvekillerinden fişlemeye kınamaAvrupa Parlamentosu’nda (AP) Avrupa’daki Roman vatandaşların genel durumu gündeme geldi. İsveçli AP milletvekilleri İsveç’te yasadışı olarak Roman vatandaşların fişlenmesini kınadı.

İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1Avrupa Parlamentosu’nda başta Fransa’da olmak üzere AB ülkelerindeki Roman vatandaşların

durumu gündeme geldi. AP’ de özellikle Avrupa’da Romanların sosyal durumu, iş, eğitim ve konut ihti-yaçları için daha fazla yatırım yapılması gerektiği görü-şülürken İsveç polisinin Roman vatandaşları fişlemesi konusu gündeme gelmedi. Ancak AP’de görev yapan tüm İsveçli AP milletvekilleri, İsveç’te Skåne polisinin yasadışı bir şekilde Roman vatandaşlarını fişlemesini kınadı. Ancak AB (Avrupa Birliği) Komisyonu Adalet Komiseri Viviane Reding, İsveç’in Sosyal Demokrat Partili AP Milletvekili Anna Hedh’in konu ile ilgili bir

sorusuna cevap vermedi. İsveç’teki söz konusu fişleme hakkındaki soru karşısında susan AB Komiseri Reding, AB Komisyonu’nun konu ile ilgili tavrına açıklık getir-memeyi tercih etti.

Diğer taraftan merkez sağ koalisyon iktidarının en büyük partisi Moderat Parti’den AP milletvekili olan Anna Corazza Bildt, yasadışı fişlemeden İsveç hükümetinin değil polisin sorumlu olduğunun altını çizerken Roman vatandaşların İsveç’e iyi entegre olduklarını söyledi.

İktidar ortaklarından İsveç Liberal Halk Partisi (Folkpartiet liberalerna-Fp) AP Milletvekili Cecilia Wikström ise, fişleme skandalının dünya için bir rol model olan İsveç’in imajına zarar verdiğini söyledi.

Danimarka’dan Türkiye’ye yeni vize merkezleriDanimarka, Ankara ve İstanbul’un yanısıra İzmir, Antalya ve Gaziantep şehirlerinde de Vize Başvuru Merkezi açtı.

ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka, Ankara ve İstanbul’un yanısıra İzmir, Antalya ve Gaziantep

şehirlerinde de Vize Başvuru Merkezi açtı. 1 Eylül itibariyle hizmet vermeye başla-yan merkezlerin Türkiye’den Danimarka’ya gelmek isteyenleri Ankara yada İstanbul’a

gitme zahmetinden kurtarması bekleniyor. Danimarka’nın Ankara Büyükelçiliği

internet sitesinde konuyla ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamada, “1 Eylül 2013 tarihi itibariyle İzmir, Antalya ve Gaziantep şehirlerindeki Danimarka Vize Başvuru Merkezleri’nin açılışını duyurmaktan mut-luluk duyarız.” ifadelerine yer verildi.

Diğer taraftan Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenliler Konya ve Sivas şehirlerine de vize başvuru merkezi açılmasını talep etti. Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli insanların ciddi bir bölümünün bu iki şehirden olduğu dikkate alındığında bu talep son derece makul gözüküyor.

Page 9: Zamandk233 egazete

9 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Scanway-Tyrkiet Eksperten iflas ettiYıllarca Danimarka’nın en büyük tur operatörleri arasında gösterilen Tyrkiet Eksperten geçtiğimiz haftasonu iflas ettiğini açıkladı.

Türkiye kökenli işadamı Gündüz Doğusoy’un sahip olduğu firmanın iflas

nedeninin giderek zorlaşan sektör ve rekabet koşulları olduğu ifade edildi.

Finlandiya ‘erkek’ diplomat arıyorYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Finlandiya Dışişleri Bakanlığı ulus-lararası arenada temsil kabiliyetine

sahip erkek diplomat arıyor.Bakanlık, 2012 yılında diplomat ola-

bilmek için başvuru yapanların yüzde 80’ninin kadın olduğu hatırlatarak, erkek diplomat adayı bulmakta sıkıntı çekildiğini belirtti. 2003 yılından bu zamana kadar her

yıl ortalama 800 insanın diplomat olmak için başvuru yaptığı ama geçen sene bu sa-yının 463’te kaldığı ifade edildi. Bakanlığın her yıl güç kaybettiği vurgulanarak sayıları giderek azalan erkek diplomatlara daha iyi şartlar oluşturabilmek için maaşların az da olsa yükseltildiği ifade edildi. Finlandiya Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Toni Sandell, yaptığı açıklamada, “Diplomat olmak iste-yen erkek adayların Fince ve İsveç dilinin yanında 2 dil daha bilmeleri gerekiyor.

Diplomat olabilmek için herkes eğitim seminerine katılabilir. Geçen yıl 28 ayrı noktada gerçekleştirdiğimiz eğitim semi-nerlerine sadece 551 aday katıldı. Modern istihdam piyasasında ender rastlanır bir durumdur bu.” açıklamasını yaptı.

Diplomat adayı bulmak için kapı kapı dolaşıyorlar Uluslararası platformlarda kendilerini

temsil edebilecek insan bulabilmek ve dip-

lomatlığa ilgi uyandırabilmek için üniver-sitelerde konferanslar düzenlendiklerini kaydeden Dışişleri Bakanlığı Planlama Sorumlusu Kirsi Vanamo-Santacruz ise, “Bakanlık olarak bu durumdan memnun değiliz. Ama pazarlama kampanyasıyla üniversitelerin yanı sıra eğitim kurumla-rına da ziyaret ederek kariyer olanaklarını anlatıyoruz.” diye konuştu.

ZAMAN KOPENHAG

1Yıllarca Danimarka’nın en bü-yük tur operatörleri arasında

gösterilen Tyrkiet Eksperten geçtiği-miz haftasonu iflas ettiğini açıkladı. Türkiye kökenli işadamı Gündüz Doğusoy’un sahip olduğu firmanın iflas nedeninin giderek zorlaşan sek-tör ve rekabet koşulları olduğu ifade edildi. Tyrkiet Eksperten’in bu güne kadar 1 milyondan fazla yolcuyu başta Türkiye olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine sehayat ettirdiği tahmin ediliyor.

Scanway adıyla da bilinen Tyrkiet

Eksperten’in geçtiğimiz haftasonu itibariyle Sehayat Garanti Fonu’na (Rejsegarantifonden) iflasını bildir-diği öğrenildi. Firmanın halihazırda Türkiye’de tatil yapan 200 kadar müşterisi olduğu ifade ediliyor.

İflasla ilgili olarak bir açıklama yapan Tyrkiet Eksperten Müdürü Deniz Jensen, son zamanların en kötü yaz sezorunu geçirdiklerini söyledi.

Tyrkiet Eksperten 1997 yılında Kopenhag’da kurulmuş ve geçen yıllarda gerçekleştirdiği başarılı işlerle Danimarka’nın en büyük 3. tur operatörü konumuna gelmişti.

Page 10: Zamandk233 egazete

10 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYADanimarka’da başbakan ne zaman manşet olur?

Gazetelerin birinci sayfaları oldukça sade. Bazen tek haber tüm sayfayı kaplar. İncelediğimiz bu hafta, Danimarka basını için oldukça yoğun bir gündemle doluydu.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Birleşmiş Milletler’in (BM) Mutlu-luk Raporun’da ilk sırada yer alan

Danimarka’da basının ülkeyi yönetenlerin açıklamalarını manşete taşıma gibi bir özel-liği olmuyor. 5 gün boyunca incelediğimiz

Danimarka basının önde gelen 3 gazetesi Berlingske, Jyllands Posten ve Politiken’in manşetini ne ülkenin bir numaralı koltu-ğunun sahibi Kraliçe Margrethe’nin ne de Başbakan Helle Thorning- Schmidt’in açık-lamaları süsledi. Siyasilerin ambargo koy-madığı manşetlerin sahibi Danimarka için

‘çok önemli’ olan insan hikayeleri ve sorun-lardan oluşur. Gazetelerin birinci sayfaları oldukça sade. Bazen tek haber tüm sayfayı kaplar. İncelediğimiz bu hafta, Danimarka basını için oldukça yoğun bir gündemle doluydu. Emlak vergilerinin 2003’ten bu yana yanlış hesaplanması ve Başbakan Helle

Thorning- Schmidt’in ‘gizli vergi bilgilerinin’ muhalefetteyken kamuoyuna açıklanmasını araştıran Meclis Vergi Komisyonu’na gönde-rilen ‘gizli ihbar mektubu’ basının en önemli malzemesi oldu.

Et godt renommé og relativt lave lønudgifter gør Danmark til en attraktiv aktør på det internationale marked for kapitalforvaltning.

Gravide i Region Sjælland skal ikke længere sendes hjem, når de har fået lægemidlet Misoprostol. Det blev Christa Varming – hendes søn kom til verden i en ambulance.

Stor succes for danske kapital- forvaltere

Lægemiddelunder mistanke efter lynfødsel

Sværslag. Borgere, der vil klage over Skats vurdering af deres bolig i 2013, er langt dårligere stillet end boligejere, der var utilfredse med den af Rigsrevisionen kritiserede 2011-vurdering. Det skyldes en ændret klageadgang, som ifølge skatteadvokat Torben Bagge »er retssikker-hedsmæssigt dybt betænkelig, fordi den reelt fratager borgerne deres adgang til at klage over Skats værdiskøn«. Det får nu et politisk flertal til at kræve den gamle klageadgang genindført. Samtidig kræves tilbagebetalingen af for meget opkrævet boligskat udvidet, så den går længere tilbage end til ejendomsvurderingerne i 2011.

4 NATIONALT

10 NATIONALT

6 NATIONALT

BUSINESS1GLOBALT14

Boligejere sat skakmat

F Vi blev ikke spurgt, hvad vi syntes om, at de skilte os søskende ad. Sådan var det bare. Beslutningerne blev truffet hen over hovedet på os.Michelle Hansen, tvangs� ernet som niårig

GLOBALT

Afrika er terrorens nye slagmark

Foto

: Hei

ne P

eder

sen

B.DK2 S E K T I O N E R . K R . 3 0 , 0 0 . U G E 4 1 . N R . 2 8 0 .M A N D A G 7 . O K T O B E R 2 0 1 3

DFDS.DK/MINI

KØBENHAVN-OSLO

MINICRUISENyd efteråret i Oslo

fra498,- p.p.

B R E D G A D E 4T: 3 3 3 3 0 9 6 3

H A RT M A N N S . C O M

DIN SMUKKESTE INVESTERING

www.dkhc.dk

GRATIS HØREUNDERSØGELSE

VERDENSNYHEDMICROhøreapparatPRØV GRATISTorsdag den 10. oktober i Næstved, Helsingør og CharlottenlundFredag den 11. oktober i København og Holbæk

ÅBENT HUS KL. 10 -17

Et godt renommé og relativt lave lønudgifter gør Danmark til en attraktiv aktør på det internationale marked for kapitalforvaltning.

Gravide i Region Sjælland skal ikke længere sendes hjem, når de har fået lægemidlet Misoprostol. Det blev Christa Varming – hendes søn kom til verden i en ambulance.

Stor succes for danske kapital- forvaltere

Lægemiddelunder mistanke efter lynfødsel

Sværslag. Borgere, der vil klage over Skats vurdering af deres bolig i 2013, er langt dårligere stillet end boligejere, der var utilfredse med den af Rigsrevisionen kritiserede 2011-vurdering. Det skyldes en ændret klageadgang, som ifølge skatteadvokat Torben Bagge »er retssikker-hedsmæssigt dybt betænkelig, fordi den reelt fratager borgerne deres adgang til at klage over Skats værdiskøn«. Det får nu et politisk flertal til at kræve den gamle klageadgang genindført. Samtidig kræves tilbagebetalingen af for meget opkrævet boligskat udvidet, så den går længere tilbage end til ejendomsvurderingerne i 2011.

4 NATIONALT

10 NATIONALT

6 NATIONALT

BUSINESS1GLOBALT14

Boligejere sat skakmat

F Vi blev ikke spurgt, hvad vi syntes om, at de skilte os søskende ad. Sådan var det bare. Beslutningerne blev truffet hen over hovedet på os.Michelle Hansen, tvangs� ernet som niårig

GLOBALT

Afrika er terrorens nye slagmark

Foto

: Hei

ne P

eder

sen

B.DK2 S E K T I O N E R . K R . 3 0 , 0 0 . U G E 4 1 . N R . 2 8 0 .M A N D A G 7 . O K T O B E R 2 0 1 3

DFDS.DK/MINI

KØBENHAVN-OSLO

MINICRUISENyd efteråret i Oslo

fra498,- p.p.

B R E D G A D E 4T: 3 3 3 3 0 9 6 3

H A RT M A N N S . C O M

DIN SMUKKESTE INVESTERING

www.dkhc.dk

GRATIS HØREUNDERSØGELSE

VERDENSNYHEDMICROhøreapparatPRØV GRATISTorsdag den 10. oktober i Næstved, Helsingør og CharlottenlundFredag den 11. oktober i København og Holbæk

ÅBENT HUS KL. 10 -17

Rigsrevisionen revser på ny Skat

Sidste chance. Inden kl. 12 i dag skal afsenderen af et anonymt brev om statsminister Helle Thorning-Schmidts skattesag henvende sig til Skattesagskommissionen. Sker det ikke, vil kommissionen se bort fra brevet og genoptage de afsluttende afhøringer. Hvis brevets indhold er ægte og kan dokumenteres, kan det ifølge Skattesagskommissionen »i afgørende grad« ændre forståelsen af sagen. Den handler om mulig politisk påvirkning og lækage af statsministerens private skatteafgørelse til BT. Berlingske kan i dag offentliggøre nye detaljer i brevet fra »en advokatsekretær på et stort advokatkontor i provinsen«.

6 NATIONALT

NATIONALT4

LEDER2

... 1) BTs notat er udarbejdet af en af indehaverne i det fi rma, hvor jeg arbejder. 2) Det er sket eft er anmodning fra et ledende Venstre-medlem. 3) Der er til-gået vores kontor en lang række mails med bilag fra Venstres se-kretariat. 4) Det fremgår, at fl ere fi ler/bilag har været via Skatte-ministeriet/departementet ...

Skat har anvendt en ulovlig fremgangsmåde ved vurderingen af tusindvis af andelsboliger og erhvervsejendomme, fastholder Rigsrevisionen og kritiserer undersøgelse fra statens advokat.

B.DK3 S E K T I O N E R . K R . 3 0 , 0 0 . U G E 4 1 . N R . 2 8 1 .T I R S D A G 8 . O K T O B E R 2 0 1 3

R e t o r t v e j 1 · 2 5 0 0 V a l b y · T l f . 3 5 3 8 6 3 2 0 · w w w . m e k a v i . c o m

15% på alle nye ordrer20-50 % på udvalgte udstillingsmodeller

UDSALG PÅ DESIGNERLAMPER

Besøg vores showroomman-fre 10-17.30, lør-søn 10-14Grundet vejarbejde er der kun adgang via Vigerslev Allé

CRÉATIVE TECHNOLOGIE

CITROËN DS5HDi 160 BUSINESS LINE

Beskatningsgrundlag fraKUN 339.990,-

ÅRETS BEDSTE ERHVERVSNYHED

www.citroen.dk

HENRIK LARSEN AUTOMOBILER A/SRovsingsgade 40, 2100 København ØRoskildevej 249, 2620 Albertslund

2 uger på dejligt 3* hotel på den smukke Kata strand

Bedst & billigst til Phuket

Rejs 01. oktober - 10. december fra kr. 7.998Rejs 10. januar - 28. februar fra kr. 9.998Rejs 01. marts - 30. marts fra kr. 7.998

Tlf: 70 201 208 • www.toptours.dk

Mandagden 7. oktober2013www.jp.dk

***Kr. 30,00

DANMARKS INTERNATIONALE AVIS

Vor kære far, svigerfar, morfar, farfar og oldefar

Hr. Jensen født den 5. juni 1930

døde på hospitalet efter lang tids sygdomsøndag den 6. oktober 2013

Til det sidste havde han håbet at kunne undgå at dø på et hospital eller på et plejehjem.Dér ønsker kun 6 pct. af danskerne at dø.

Hr. Jensen kunne desværre ikke få sit ønske opfyldt, men blev en blandt de 69 pct. af danskerne, der dør

enten på et plejehjem eller på et hospital.

Begravelsen foregår i stilhed.

Familien Danmark

Indland 1. sektion, side 6-7

57

08

83

82

60

41

61

00

00

57

08

83

82

60

41

62

00

00

57

08

83

82

60

41

63

00

00

57

08

83

82

60

41

64

00

00

57

08

83

82

60

41

65

00

00

57

08

83

82

60

41

66

00

00

57

08

83

82

60

41

67

00

00

57

08

83

82

60

41

68

00

00

57

08

83

82

60

41

69

00

00

57

08

83

82

60

41

60

10

00

57

08

83

82

60

41

61

10

00

57

08

83

82

60

41

62

10

00

57

08

83

82

60

41

63

10

00

57

08

83

82

60

41

64

10

00

57

08

83

82

60

41

65

10

00

57

08

83

82

60

41

66

10

00

57

08

83

82

60

41

67

10

00

57

08

83

82

60

41

68

10

00

57

08

83

82

60

41

69

10

00

57

08

83

82

60

41

60

20

00

57

08

83

82

60

41

61

20

00

57

08

83

82

60

41

62

20

00

57

08

83

82

60

41

63

20

00

57

08

83

82

60

41

64

20

00

57

08

83

82

60

41

65

20

00

57

08

83

82

60

41

66

20

00

57

08

83

82

60

41

67

20

00

57

08

83

82

60

41

68

20

00

57

08

83

82

60

41

69

20

00

57

08

83

82

60

41

60

30

00

57

08

83

82

60

41

61

30

00

57

08

83

82

60

41

62

30

00

57

08

83

82

60

41

63

30

00

57

08

83

82

60

41

64

30

00

57

08

83

82

60

41

65

30

00

57

08

83

82

60

41

66

30

00

57

08

83

82

60

41

67

30

00

57

08

83

82

60

41

68

30

00

57

08

83

82

60

41

69

30

00

57

08

83

82

60

41

60

40

00

57

08

83

82

60

41

61

40

00

Kevin Magnussen er klar til et sæde i racer-sportens kongeklasse, Formel 1. Hans far, Jan Magnussen, nåede 25 Formel 1-løb. Sport 1. sektion, side 26-27

Den nye chef for Danske Bank, Thomas F.Borgen, står ikke bare med sure privatkun-der. Erhvervskunderne er også utilfredse.Erhverv&Økonomi side 1 og 6-7

Booking: ba.com eller dit rejsebureau

Direkte fra JyllandStockholm City • London City holm City Londo

Profil- og sportsbeklædning

fra alle de kendte mærker!

Inte

t sal

g til

priv

ate.

www.sport-direct.dk

www.dkhc.dk

GRATIS HØREUNDER SØGELSE

HØREAPPARATET MED OPTIMAL LYD

”Fjernbetjeningen kan skifte program og skrue op og ned for lyden”Klaus Fonlev, Fotograf

PRØV GRATIS

RING PÅ 70 230 560

Første måned

GRATISherefter 99,- md

Læs mere og tilmeld dig på JPpremium.dk

Mandagden 7. oktober2013www.jp.dk

***Kr. 30,00

DANMARKS INTERNATIONALE AVIS

Vor kære far, svigerfar, morfar, farfar og oldefar

Hr. Jensen født den 5. juni 1930

døde på hospitalet efter lang tids sygdomsøndag den 6. oktober 2013

Til det sidste havde han håbet at kunne undgå at dø på et hospital eller på et plejehjem.Dér ønsker kun 6 pct. af danskerne at dø.

Hr. Jensen kunne desværre ikke få sit ønske opfyldt, men blev en blandt de 69 pct. af danskerne, der dør

enten på et plejehjem eller på et hospital.

Begravelsen foregår i stilhed.

Familien Danmark

Indland 1. sektion, side 6-7

57

08

83

82

60

41

61

00

00

57

08

83

82

60

41

62

00

00

57

08

83

82

60

41

63

00

00

57

08

83

82

60

41

64

00

00

57

08

83

82

60

41

65

00

00

57

08

83

82

60

41

66

00

00

57

08

83

82

60

41

67

00

00

57

08

83

82

60

41

68

00

00

57

08

83

82

60

41

69

00

00

57

08

83

82

60

41

60

10

00

57

08

83

82

60

41

61

10

00

57

08

83

82

60

41

62

10

00

57

08

83

82

60

41

63

10

00

57

08

83

82

60

41

64

10

00

57

08

83

82

60

41

65

10

00

57

08

83

82

60

41

66

10

00

57

08

83

82

60

41

67

10

00

57

08

83

82

60

41

68

10

00

57

08

83

82

60

41

69

10

00

57

08

83

82

60

41

60

20

00

57

08

83

82

60

41

61

20

00

57

08

83

82

60

41

62

20

00

57

08

83

82

60

41

63

20

00

57

08

83

82

60

41

64

20

00

57

08

83

82

60

41

65

20

00

57

08

83

82

60

41

66

20

00

57

08

83

82

60

41

67

20

00

57

08

83

82

60

41

68

20

00

57

08

83

82

60

41

69

20

00

57

08

83

82

60

41

60

30

00

57

08

83

82

60

41

61

30

00

57

08

83

82

60

41

62

30

00

57

08

83

82

60

41

63

30

00

57

08

83

82

60

41

64

30

00

57

08

83

82

60

41

65

30

00

57

08

83

82

60

41

66

30

00

57

08

83

82

60

41

67

30

00

57

08

83

82

60

41

68

30

00

57

08

83

82

60

41

69

30

00

57

08

83

82

60

41

60

40

00

57

08

83

82

60

41

61

40

00

Kevin Magnussen er klar til et sæde i racer-sportens kongeklasse, Formel 1. Hans far, Jan Magnussen, nåede 25 Formel 1-løb. Sport 1. sektion, side 26-27

Den nye chef for Danske Bank, Thomas F.Borgen, står ikke bare med sure privatkun-der. Erhvervskunderne er også utilfredse.Erhverv&Økonomi side 1 og 6-7

Booking: ba.com eller dit rejsebureau

Direkte fra JyllandStockholm City • London City holm City Londo

Profil- og sportsbeklædning

fra alle de kendte mærker!

Inte

t sal

g til

priv

ate.

www.sport-direct.dk

www.dkhc.dk

GRATIS HØREUNDER SØGELSE

HØREAPPARATET MED OPTIMAL LYD

”Fjernbetjeningen kan skifte program og skrue op og ned for lyden”Klaus Fonlev, Fotograf

PRØV GRATIS

RING PÅ 70 230 560

Første måned

GRATISherefter 99,- md

Læs mere og tilmeld dig på JPpremium.dk

Foto: Mikkel Berg Pedersen

Jeg er blevet mindre selvoptagetLars Ulrich er boss i et af verdens mest populære rockbands, Metallica. I et interview fortæller han om, da Roskilde Festival forstyrrede hanssommerferie, om sin taknemmelighed over børn og kæreste og om friheden til at kunne gøre, hvad han vil. Kultur 1. sektion, side 20-21

Tirsdagden 8. oktober2013www.jp.dk

***Kr. 30,00

DANMARKS INTERNATIONALE AVIS

5 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 100005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 200005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 300005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 400005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 500005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 600005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 700005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 800005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 900005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 010005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 110005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 210005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 310005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 410005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 510005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 610005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 710005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 810005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 910005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 020005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 120005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 220005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 320005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 420005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 520005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 620005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 720005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 820005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 920005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 030005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 130005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 230005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 330005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 430005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 530005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 630005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 730005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 830005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 930005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 040005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 2 3 14000

Booking: ba.com eller dit rejsebureau

Direkte fra JyllandStockholm City • London City holm City Londo

HOKUS POKUS

Efterårsferie med

trylleri og aktivitet

3 dage/ 2 nætter/ op til 4 pers.

i alt fra 2.512,-Inkl. feriebolig og entré

til badeland...

Bestil opholdet på dayz.dk eller tlf. 70 23 20 30

Nemt at vælge - let at Nyde

vinøen.dk

ANMELD & VIND- og deltag i lodtrækningen om et luksusophold på vinØens vinhotel i Portugal til en værdi af kr. 20.000,-

VIND LUKSUSOPHOLD

Se konkurrencebetingelserne på vinøen.dk

245 BILER PÅ LAGER

Gl. Vejlevej 63 · 8721 Daugaard · 75 89 51 11

www.allan-hansen.dk

Dagligvarebran-chen er presset af udvidedeåbningstider, ogdet er kun etspørgsmål om tid,før nogle af destore kæder målukke butikker.

Den tidligere, danske PET-agent MortenStorm var i åre-vis tæt på denmand, som amerikanerne forsøgte at ram-me lørdag mor-gen i Somalia. Indland

1. sektion, side 10-11

Det er 11 måne-der siden, atNicklas Bendtnersenest optrådtepå fodboldlands-holdet. I går varhan tilbage i lejren, og fredager han klar til atfå en nøglerollemod Italien.Sport 1. sektion, side 33

En række fjernvarmeværkerødsler med forbrugernespenge.

Det er meldingen fra rege-ringen, der med en nyvækstplan for energi- og klimaområdet går til angrebpå landets 400 fjernvarme-værker, som leverer varmetil 1,6 millioner danske hus-stande og virksomheder.

»Vi skal have kigget helefjernvarmesektoren igen-nem for at se, hvor der kan spares og effektiviseres,« siger erhvervs- og vækstmi-nister Henrik Sass Larsen (S).

Han forklarer skridtetmed, at fjernvarmesektorenset fra hans stol kan driveslangt mere effektivt og billi-gere. Samme melding kom-mer fra klima- og energimi-nister Martin Lidegaard (R).

»Med den situation, vi hari Danmark i øjeblikket, bliver vi nødt til at få mereud af mindre. Det er et vilkårfor alle sektorer – også fjern-varmesektoren,« siger Mar-tin Lidegaard.

Regeringen vil derfor ku-legrave sektoren for at fåkortlagt, hvor der kan sparesog skæres til, så private ogvirksomheder får billigere

varme. Som et led i effek-tiviseringen lægger de to ministre op til, at fjernvar-meværkerne underlæggesfælles regler og regnskabs-metoder.

Vejen mod billigere varmekan også være færre og mereeffektive selskaber, siger Lidegaard, som erklærer sigparat til at ændre lovgivnin-gen for at skære ind til benetpå fjernvarmeværkerne.

Varme 24 pct. dyrereI fjernvarmebranchen mø-des regeringens angreb medhovedrysten.

Når fjernvarmen siden2007 i gennemsnit er blevet24 pct. dyrere, skyldes detisær, at afgifterne på natur-gas i samme periode er øget71 pct., hvilket har ramt 250af landets 400 værker hårdt,lyder meldingen.

»Og værkerne, der er poli-tisk låst til naturgas, har kunét sted at hente pengene, ogdet er hos forbrugerne,« si-ger Kim Mortensen, direktøri Dansk Fjernvarme.

Det er ikke kun fjern-varmebranchen, som kom-mer i regeringens søgelys.Vækstplanen, som præsen-teres i dag, indeholder 30nye initiativer, som gennemgrønne omlægninger afenergisektoren skal skabevækst, job og øget eksport.

Erhverv&Økonomi, side 10-11

Regeringenvil tvingefjernvarme-prisen nedEnergi: Danmarks 400 fjernvarme-værker skal levere billigere varme tilforbrugere og virksomheder. Sådan lyder kravet fra erhvervs- og vækst-minister Henrik Sass Larsen (S).JESPER KONGSTADMICHAEL STENVEIBO [email protected]@[email protected]

Erhverv&Økonomi

side 1 og 8-9

ØKONOMI Side 9 KULTUR Forsiden

Sne, kvinder og skandinaviskmørke sælger danske tv-serieri udlandet

Mandag7. oktober 2013Årgang 129. Nr. 7Pris 30,00KundecenterPolitiken 70 15 01 011. udgavewww.politiken.dk

VEJRET. Mest tørt med lidt sol. 14-18 grader. Let tiljævn vind fra sydvest.

L ivstidsstillinger, tryghed, lagkageog guldur ved 25-års jubilæet er for-tid på arbejdsmarkedet. Sådan har

det ofte lydt i takt med, at danskernes ar-bejdsliv er blevet mere fleksibelt.

Imidlertid viser en ny undersøgelse, atselv meget lange forhold til den sammearbejdsplads slet ikke er historie.

Blandt de privatansatte over 50 år erdet ifølge de seneste tal præcis den sam-me andel, der har været på den samme ar-bejdsplads i over 20 år, som i år 2000 –nemlig 12 procent af de privatansatte

Og lige knap 20 procent har holdt fast idet samme job i over 15 år – kun marginaltfærre end i 1995. Det viser beregninger fraArbejderbevægelsens Erhvervsråd (AE) påbaggrund af tal fra Danmarks Statistik,der rækker til og med 2010.

Receptionsleder Ulla Gudjonsson er enaf de vedholdende. Hun kunne for to år si-den fejre sit 25-års jubilæum i fagforenin-gen Djøf:

»Studentermedhjælperne vender dethvide ud af øjnene, når jeg fortæller, at jeghar arbejdet i Djøf i så mange år. Det er heltuvirkeligt i deres verden. Men tiden går«.

Med til historien hører, at Ulla Gudjons-son har rykket godt og grundigt rundt:

»Der har været masser af variation, ogorganisationen har også forandret sig.Derfor føler jeg ikke, at jeg har været påden samme arbejdsplads så længe«.

Find din hyldeIfølge Helene Rafn, der er løn-forhandlingschef i Djøf, sker langt de fle-ste jobskifte også i de unge år.

»Men på et tidspunkt finder du din fag-lige hylde og en arbejdsplads, der rentværdimæssigt passer dig«, siger hun.

De ældre medarbejdere gør også klogt iat tænke sig godt om, inden de kvitter de-res job, mener AE-direktør Lars Andersen:

»Selv om risikoen for at blive afskedigetikke stiger med alderen, mindskes chan-cen for at få et nyt arbejde væsentligt«.

Uden for seniormedarbejderes rækkerviser tallene dog, at færre og færre bliverpå den samme arbejdsplads i mere endfem år. Og det er en god ting, menerDansk Industri.

»Ud fra en samfundsøkonomisk be-tragtning er der ingen tvivl om, at vi harmest gavn af, at arbejdskraften flytterrundt«, siger underdirektør Steen [email protected]

Troløsheden råder på jobmarkedet1. sektion side 10

Arbejdsliv

PETER G.H. MADSEN

Hver femte ansatte over 50år på det private arbejds-marked har haft det samme job i mere end 15 år.

25-årsjubilæetlever vel

Foto: Jens Dresling

WORLD’S BEST DESIGNED NEWSPAPER

Vi skal ikke forgylde amerikanske Dong-investorer.

D et henstår i det uvisse,hvorfor et bredt politiskflertal har skibet sig ud i en

privatisering af en af landets vigtig-ste virksomheder. Det viser sig oveni købet, at Goldman Sachs er blevetlovet en pæn forrentning af deresinvestering, også hvis Dong ikkebørsnoteres. Det er et skråplan. Hvisdet går godt, høster investorerneprofitten. Hvis det går skidt, holderskatteyderne for. Vi bliver til grin forvores egne penge.

Hvad er grunden til salget? Erfinansministeren virkelig nødt til atbukke sig så dybt for at skaffe demilliarder, der skal investeres iDong? Eller er det Goldman Sachs’ledelsesekspertise, han mangler?

Iveren efter at slippe for ansvaretfor Dong må ses som et udtryk forpolitikernes manglende tillid til, atFinansministeriet er i stand til atforvalte sit ansvar som ejer på for-svarlig vis. Og aftalen med GoldmanSachs bestyrker unægteligt mis-tanken. Men en amerikanskinvesteringsbank har ikke sammemålsætning som det danske sam-fund. Den skal tjene mest muligt såhurtigt som muligt. Omvendt harsamfundet afgørende og lang-sigtede interesser i et stærkt, samletenergiselskab, der kan stå i spidsenfor den udvikling og innovationinden for energi, der er et af danskerhvervslivs vitale styrkeområder –blandt andet takket være Dong.

Det perspektiv interesserer ikkeen amerikansk investeringsbank.

Hvis der savnes forretnings-mæssig ekspertise i bestyrelsen, måsvaret være at skifte formanden ud.Det skulle allerede være sket efterdennes dilettantiske håndteringsidste år af fyringen af Dong’s tidli-gere direktør. Og hvis politikerne ik-ke mener, at Finansministeriet kanløfte opgaven som ejer på forsvarligvis, så styrk dog ministeriets eksper-tise på dette felt, så ejer og bestyrel-se sammen kan sikre, at virksom-heden drives professionelt. Dethandler om danske arbejdspladser.

BJARNE CORYDON vil gerne fremståsom en moderne socialdemokrat,der er klar til at gøre det, der ernødvendigt for at fremtidssikreDanmarks økonomi og handle-frihed – for dermed at befæstegrundlaget under velfærdsstaten.

Det gør man ikke ved at kasteskatteydernes penge efteramerikanske investeringsbanker.Det gør man heller ikke ved atpåtvinge Dong det højere krav tilforrentning, hvilket er konsekven-sen af både frasalg og af en kom-mende børsnotering. Det gør manved selv at tage ansvaret for, at sta-ten løfter sin rolle som ejer på kompetent vis. bl

Dyre pengepolitiken mener

5 7 0 8 7 3 0 9 1 0 1 1 2 14000

S idste år ramte antallet af fødsler iDanmark det laveste niveau i 25 år.Ikke siden 1968 har vores fertilitet

været høj nok til at reproducere befolk-ningen, viser tal fra Danmarks Statistik.

Men nu skal udviklingen vendes. Detmener sundhedsordførere fra de tre rege-ringspartier og Enhedslisten. Özlem Ce-kic (SF) foreslår konkret, at en gruppe afforskellige eksperter skal formulere anbe-falinger til, hvad politikerne kan gøre. Og-så K og DF bakker forslaget op.

»Fødselstallet bliver ved med at falde,og vi tager det slet ikke alvorligt. Jeg tror,vi kan gøre meget, hvis eksperter mødespå tværs og giver nogle bud på, hvilke po-litiske håndtag der kan drejes på«, sigerÖzlem Cekic.

Problemet er for det første, at et falden-de eller svingende fødselstal giver uba-lance mellem antallet af folk på og udenfor arbejdsmarkedet. Det er dyrt for sam-fundsøkonomien. For det andet må sta-dig flere mænd og kvinder i den fødedyg-tige alder ty til fertilitetsbehandling, for-di de har svært ved at få børn.

»Vi kan ikke bare læne os tilbage og hå-be, at indvandring oppebærer vores sam-fund. Samtidig er den dalende fertiliteten af vores største sundhedsudfordrin-ger. Det er en stor sorg for mange, at de ik-ke kan få børn, og det synes jeg, vi skal for-holde os til«, siger Benedikte Kiær (K).

Nu tør politikerne igen tale om børnInitiativtagerne vil blandt andet have ar-bejdsgruppen til at afdække årsagerne tildet faldende børnetal.

Det kan for eksempel handle om be-folkningens frugtbarhedsproblemer,mulige kemiske påvirkninger af fertilite-ten, udfordringer med at få karriere og fa-milieliv til at hænge sammen, uvidenhedom alderens betydning for evnen til at fåbørn og holdninger om, at unge mødre ersociale tabere.

Nu vil Sex og Samfund og en gruppe fer-tilitetsforskere lave et skriftligt oplæg til,hvad en ekspertgruppe kan bidrage med.

Professor og leder af Rigshospitalets

fertilitetsklinik Søren Ziebe er begejstretfor, at der er politisk mod til at gå ind i detkontroversielle område. Da daværendefamilieminister Carina Christensen (K) i2007 opfordrede danskere til at få mindsttre børn, vakte det voldsom forargelse .

»Nu tør politiker-ne tale om detigen, for de er vedat indse, hvilkeproblemer vi stårmed. Der bliver forfå til at passe degamle, og hvert ti-ende barn bliver la-vet på en fertilitets-klinik. Det er daskrækindjagende«,siger Søren Ziebe.

Spørger manøkonomer, er etlavt fødselstal ikkenødvendigvis enkatastrofe, hvisindvandrere kanudfylde arbejds-pladserne. Men So-

phie Hæstorp Andersen (S) understreger,at det ikke kun handler om samfunds-økonomi, men også om livskvalitet:

»Det absurde er jo, at når man spørgerfolk, hvor mange børn de ønsker sig, sva-

rer flertallet to eller tre. Men de endermed kun at få et, to eller slet ingen. Når vived, at folk gerne vil have flere børn, ogsamfundet har behov for dem, vil det davære klogt at se på, hvordan vi kan få dettil at ske«.

Sundhedsminister Astrid Krag (SF) afvi-ser ikke initiativet.

»Vi skal løbende se på, om vi kan forbed-re rammerne for børnefamilier, og det ermuligt, at en hurtigt arbejdende, mindreekspertgruppe kan være med til at givesvar på, hvilke knapper vi kan skrue på«,skriver hun i en mail.

Medlem af sundhedsudvalget JaneHeitmann (V) siger, at partiet vil forholdesig til et konkret forslag »med åbentsind«. »Men som udgangspunkt er det enprivat sag, hvor mange børn man skal ha-ve«, siger [email protected]

Helsingør Kommune: Vi mangler børn1. sektion side 6

En gruppe eksperter skal se på, hvordan Danmarkfår fødselstallet op, foreslår et flertal af partier.Minister er åben for ideen.

Vi skal have flere børn

KRISTINE KORSGAARD

fertilitet

HALVTOMT. Børnehuset Søbæk i Espergærde har i øjeblikket 36 ledigepladser. I det hele taget står det sløjt til med børnetallet i Helsingør Kommune,så nu går kommunen efter at få 800 nye børnefamilier i 2020. Foto: Ditte Valente

Mangelvare Det danske fødselstal bliver ved med at falde og er nu det laveste i 25 år

Når man spørger folk,hvor mangebørn de ønskersig, svarer flertallet to eller tre. Men de ender medkun at få et, to eller slet ingenSophie HæstorpAndersen (S)

13.-19. oktober kl. 10-17www.rædslerogriddere.dk

MINDSTEPRIS: 298 KR. Oprettelse: 149 kr. Én måneds træning: fra 149 kr. I alt: fra 298 kr. Gælder t.o.m. 9.10.13DFDS.DK/MINI

KØBENHAVN - OSLO

MINI

CRUISENyd efteråret i Oslo

498,-PR. PERS. FRA

www.dkhc.dk

ÅBENT HUS KL. 10 -17

GRATIS HØREUNDERSØGELSE – Ring på 70 230 560

VERDENS NYHEDMICRO høreapparatPRØV GRATIS

Torsdag den 10. oktober i Næstved, Helsingør og CharlottenlundFredag den 11. oktober i København og Holbæk

Helsingør, Hovedvagtsstræde 7Næstved, Ringstedgade 27ACharlottenlund, Jægersborgallé 18

København, Esplanaden 24Holbæk, Smedelundsgade 43, st.

Boligejerne har ikke juridisk

krav på tilbagebetalingSkatteminister Holger K. Nielsen vil dog betale skat tilbage til boligejere, som fejlag-tigt er blevet opkrævet for meget i 2011

SPORT Side 11

FCN stopperBrøndbys sejrsrække

ØKONOMI Side 9 KULTUR Forsiden

Sne, kvinder og skandinaviskmørke sælger danske tv-serieri udlandet

Mandag7. oktober 2013Årgang 129. Nr. 7Pris 30,00KundecenterPolitiken 70 15 01 011. udgavewww.politiken.dk

VEJRET. Mest tørt med lidt sol. 14-18 grader. Let tiljævn vind fra sydvest.

L ivstidsstillinger, tryghed, lagkageog guldur ved 25-års jubilæet er for-tid på arbejdsmarkedet. Sådan har

det ofte lydt i takt med, at danskernes ar-bejdsliv er blevet mere fleksibelt.

Imidlertid viser en ny undersøgelse, atselv meget lange forhold til den sammearbejdsplads slet ikke er historie.

Blandt de privatansatte over 50 år erdet ifølge de seneste tal præcis den sam-me andel, der har været på den samme ar-bejdsplads i over 20 år, som i år 2000 –nemlig 12 procent af de privatansatte

Og lige knap 20 procent har holdt fast idet samme job i over 15 år – kun marginaltfærre end i 1995. Det viser beregninger fraArbejderbevægelsens Erhvervsråd (AE) påbaggrund af tal fra Danmarks Statistik,der rækker til og med 2010.

Receptionsleder Ulla Gudjonsson er enaf de vedholdende. Hun kunne for to år si-den fejre sit 25-års jubilæum i fagforenin-gen Djøf:

»Studentermedhjælperne vender dethvide ud af øjnene, når jeg fortæller, at jeghar arbejdet i Djøf i så mange år. Det er heltuvirkeligt i deres verden. Men tiden går«.

Med til historien hører, at Ulla Gudjons-son har rykket godt og grundigt rundt:

»Der har været masser af variation, ogorganisationen har også forandret sig.Derfor føler jeg ikke, at jeg har været påden samme arbejdsplads så længe«.

Find din hyldeIfølge Helene Rafn, der er løn-forhandlingschef i Djøf, sker langt de fle-ste jobskifte også i de unge år.

»Men på et tidspunkt finder du din fag-lige hylde og en arbejdsplads, der rentværdimæssigt passer dig«, siger hun.

De ældre medarbejdere gør også klogt iat tænke sig godt om, inden de kvitter de-res job, mener AE-direktør Lars Andersen:

»Selv om risikoen for at blive afskedigetikke stiger med alderen, mindskes chan-cen for at få et nyt arbejde væsentligt«.

Uden for seniormedarbejderes rækkerviser tallene dog, at færre og færre bliverpå den samme arbejdsplads i mere endfem år. Og det er en god ting, menerDansk Industri.

»Ud fra en samfundsøkonomisk be-tragtning er der ingen tvivl om, at vi harmest gavn af, at arbejdskraften flytterrundt«, siger underdirektør Steen [email protected]

Troløsheden råder på jobmarkedet1. sektion side 10

Arbejdsliv

PETER G.H. MADSEN

Hver femte ansatte over 50år på det private arbejds-marked har haft det samme job i mere end 15 år.

25-årsjubilæetlever vel

Foto: Jens Dresling

WORLD’S BEST DESIGNED NEWSPAPER

Vi skal ikke forgylde amerikanske Dong-investorer.

D et henstår i det uvisse,hvorfor et bredt politiskflertal har skibet sig ud i en

privatisering af en af landets vigtig-ste virksomheder. Det viser sig oveni købet, at Goldman Sachs er blevetlovet en pæn forrentning af deresinvestering, også hvis Dong ikkebørsnoteres. Det er et skråplan. Hvisdet går godt, høster investorerneprofitten. Hvis det går skidt, holderskatteyderne for. Vi bliver til grin forvores egne penge.

Hvad er grunden til salget? Erfinansministeren virkelig nødt til atbukke sig så dybt for at skaffe demilliarder, der skal investeres iDong? Eller er det Goldman Sachs’ledelsesekspertise, han mangler?

Iveren efter at slippe for ansvaretfor Dong må ses som et udtryk forpolitikernes manglende tillid til, atFinansministeriet er i stand til atforvalte sit ansvar som ejer på for-svarlig vis. Og aftalen med GoldmanSachs bestyrker unægteligt mis-tanken. Men en amerikanskinvesteringsbank har ikke sammemålsætning som det danske sam-fund. Den skal tjene mest muligt såhurtigt som muligt. Omvendt harsamfundet afgørende og lang-sigtede interesser i et stærkt, samletenergiselskab, der kan stå i spidsenfor den udvikling og innovationinden for energi, der er et af danskerhvervslivs vitale styrkeområder –blandt andet takket være Dong.

Det perspektiv interesserer ikkeen amerikansk investeringsbank.

Hvis der savnes forretnings-mæssig ekspertise i bestyrelsen, måsvaret være at skifte formanden ud.Det skulle allerede være sket efterdennes dilettantiske håndteringsidste år af fyringen af Dong’s tidli-gere direktør. Og hvis politikerne ik-ke mener, at Finansministeriet kanløfte opgaven som ejer på forsvarligvis, så styrk dog ministeriets eksper-tise på dette felt, så ejer og bestyrel-se sammen kan sikre, at virksom-heden drives professionelt. Dethandler om danske arbejdspladser.

BJARNE CORYDON vil gerne fremståsom en moderne socialdemokrat,der er klar til at gøre det, der ernødvendigt for at fremtidssikreDanmarks økonomi og handle-frihed – for dermed at befæstegrundlaget under velfærdsstaten.

Det gør man ikke ved at kasteskatteydernes penge efteramerikanske investeringsbanker.Det gør man heller ikke ved atpåtvinge Dong det højere krav tilforrentning, hvilket er konsekven-sen af både frasalg og af en kom-mende børsnotering. Det gør manved selv at tage ansvaret for, at sta-ten løfter sin rolle som ejer på kompetent vis. bl

Dyre pengepolitiken mener

5 7 0 8 7 3 0 9 1 0 1 1 2 14000

S idste år ramte antallet af fødsler iDanmark det laveste niveau i 25 år.Ikke siden 1968 har vores fertilitet

været høj nok til at reproducere befolk-ningen, viser tal fra Danmarks Statistik.

Men nu skal udviklingen vendes. Detmener sundhedsordførere fra de tre rege-ringspartier og Enhedslisten. Özlem Ce-kic (SF) foreslår konkret, at en gruppe afforskellige eksperter skal formulere anbe-falinger til, hvad politikerne kan gøre. Og-så K og DF bakker forslaget op.

»Fødselstallet bliver ved med at falde,og vi tager det slet ikke alvorligt. Jeg tror,vi kan gøre meget, hvis eksperter mødespå tværs og giver nogle bud på, hvilke po-litiske håndtag der kan drejes på«, sigerÖzlem Cekic.

Problemet er for det første, at et falden-de eller svingende fødselstal giver uba-lance mellem antallet af folk på og udenfor arbejdsmarkedet. Det er dyrt for sam-fundsøkonomien. For det andet må sta-dig flere mænd og kvinder i den fødedyg-tige alder ty til fertilitetsbehandling, for-di de har svært ved at få børn.

»Vi kan ikke bare læne os tilbage og hå-be, at indvandring oppebærer vores sam-fund. Samtidig er den dalende fertiliteten af vores største sundhedsudfordrin-ger. Det er en stor sorg for mange, at de ik-ke kan få børn, og det synes jeg, vi skal for-holde os til«, siger Benedikte Kiær (K).

Nu tør politikerne igen tale om børnInitiativtagerne vil blandt andet have ar-bejdsgruppen til at afdække årsagerne tildet faldende børnetal.

Det kan for eksempel handle om be-folkningens frugtbarhedsproblemer,mulige kemiske påvirkninger af fertilite-ten, udfordringer med at få karriere og fa-milieliv til at hænge sammen, uvidenhedom alderens betydning for evnen til at fåbørn og holdninger om, at unge mødre ersociale tabere.

Nu vil Sex og Samfund og en gruppe fer-tilitetsforskere lave et skriftligt oplæg til,hvad en ekspertgruppe kan bidrage med.

Professor og leder af Rigshospitalets

fertilitetsklinik Søren Ziebe er begejstretfor, at der er politisk mod til at gå ind i detkontroversielle område. Da daværendefamilieminister Carina Christensen (K) i2007 opfordrede danskere til at få mindsttre børn, vakte det voldsom forargelse .

»Nu tør politiker-ne tale om detigen, for de er vedat indse, hvilkeproblemer vi stårmed. Der bliver forfå til at passe degamle, og hvert ti-ende barn bliver la-vet på en fertilitets-klinik. Det er daskrækindjagende«,siger Søren Ziebe.

Spørger manøkonomer, er etlavt fødselstal ikkenødvendigvis enkatastrofe, hvisindvandrere kanudfylde arbejds-pladserne. Men So-

phie Hæstorp Andersen (S) understreger,at det ikke kun handler om samfunds-økonomi, men også om livskvalitet:

»Det absurde er jo, at når man spørgerfolk, hvor mange børn de ønsker sig, sva-

rer flertallet to eller tre. Men de endermed kun at få et, to eller slet ingen. Når vived, at folk gerne vil have flere børn, ogsamfundet har behov for dem, vil det davære klogt at se på, hvordan vi kan få dettil at ske«.

Sundhedsminister Astrid Krag (SF) afvi-ser ikke initiativet.

»Vi skal løbende se på, om vi kan forbed-re rammerne for børnefamilier, og det ermuligt, at en hurtigt arbejdende, mindreekspertgruppe kan være med til at givesvar på, hvilke knapper vi kan skrue på«,skriver hun i en mail.

Medlem af sundhedsudvalget JaneHeitmann (V) siger, at partiet vil forholdesig til et konkret forslag »med åbentsind«. »Men som udgangspunkt er det enprivat sag, hvor mange børn man skal ha-ve«, siger [email protected]

Helsingør Kommune: Vi mangler børn1. sektion side 6

En gruppe eksperter skal se på, hvordan Danmarkfår fødselstallet op, foreslår et flertal af partier.Minister er åben for ideen.

Vi skal have flere børn

KRISTINE KORSGAARD

fertilitet

HALVTOMT. Børnehuset Søbæk i Espergærde har i øjeblikket 36 ledigepladser. I det hele taget står det sløjt til med børnetallet i Helsingør Kommune,så nu går kommunen efter at få 800 nye børnefamilier i 2020. Foto: Ditte Valente

Mangelvare Det danske fødselstal bliver ved med at falde og er nu det laveste i 25 år

Når man spørger folk,hvor mangebørn de ønskersig, svarer flertallet to eller tre. Men de ender medkun at få et, to eller slet ingenSophie HæstorpAndersen (S)

13.-19. oktober kl. 10-17www.rædslerogriddere.dk

MINDSTEPRIS: 298 KR. Oprettelse: 149 kr. Én måneds træning: fra 149 kr. I alt: fra 298 kr. Gælder t.o.m. 9.10.13DFDS.DK/MINI

KØBENHAVN - OSLO

MINI

CRUISENyd efteråret i Oslo

498,-PR. PERS. FRA

www.dkhc.dk

ÅBENT HUS KL. 10 -17

GRATIS HØREUNDERSØGELSE – Ring på 70 230 560

VERDENS NYHEDMICRO høreapparatPRØV GRATIS

Torsdag den 10. oktober i Næstved, Helsingør og CharlottenlundFredag den 11. oktober i København og Holbæk

Helsingør, Hovedvagtsstræde 7Næstved, Ringstedgade 27ACharlottenlund, Jægersborgallé 18

København, Esplanaden 24Holbæk, Smedelundsgade 43, st.

Boligejerne har ikke juridisk

krav på tilbagebetalingSkatteminister Holger K. Nielsen vil dog betale skat tilbage til boligejere, som fejlag-tigt er blevet opkrævet for meget i 2011

SPORT Side 11

FCN stopperBrøndbys sejrsrække

POLITIK

SACHA SENNOV, NILAS HEINSKOU OG KRISTIAN KLARSKOV

Ingen taleret til de nord-atlantiske medlemmer,når Folketingets nye debatform i dag får debut.

Ny debatkun forudvalgte

Tegning: Roald Als

INTERNATIONALT Side 8

Lampedusas kirkegård

KULTUR Forsiden

Malala får en turi vridemaskinen������

SPORT Side 12

Bendtner uden pladsgaranti

Tirsdag8. oktober 2013Årgang 129. Nr. 8Pris 30,00KundecenterPolitiken 70 15 01 011. udgavewww.politiken.dk

VEJRET Lidt sol medbyger. Mellem 14 og 17grader. Jævn til friskvind fra sydvest.

Foto: AP/Jens Dresling

WORLD’S BEST DESIGNED NEWSPAPER

Anonym brevskriver måstå frem.

F or små 14 dage siden landedeet anonymt brev i postkassenhos Skattesagskommissionen,

som har brugt lidt over et år på atudrede ansvaret for en ulovlig læka-ge af Helle Thorning-Schmidt oghendes mand, Stephen Kinnocks,skattepapirer samt ikke mindst an-klager om mulig politisk pression iforløbet tilbage i 2010.

45 personer er blevet afhørt – ligefra oppositionens leder, den tidlige-re skatteminister, hans departe-mentschef og spindoktor, centralejournalister og redaktører på EkstraBladet og BT, topledere i Skat til dennuværende statsministers spindok-tor.

Undersøgelseskommissionen eret stort maskineri, og den er ikkeblevet sat i verden for sjov, mentværtimod efter meget alvorlige an-klager om magtmisbrug og brud påtavshedspligt.

DEN ANONYME brevskriver, som igår fik 26 timer til at stå frem, førbrevet i dag kl. 12 formentlig ender ibunken med ikke-ekspederede hen-vendelser, hævder at ligge inde medviden om løgne blandt nogle af deafhørte.

Brevskriveren ønsker angiveligt»sandheden frem«, men også ano-nymitet. Er anklagerne ægte, risike-rer de to forhold at udelukke hinan-den, og vedkommende står måskemed et vanskeligt valg. Det kan væretungt, men vi kan kun håbe, at brev-skriveren i så fald vælger det første.

Kommissionen kan ikke bygge si-ne konklusioner på anonyme ankla-ger, hvis autenticitet ikke kan be-kræftes. Derfor må den naturligvisse bort fra brevet, medmindre doku-mentation fremlægges. Brevet kanjo, som kommissionsformand LarsE. Andersen sagde i går, være et »fup-nummer.«

Hvis brevskriveren vitterlig har vi-den med betydning for sagen, måvedkommende komme frem. Klok-ken er bogstavelig talt 5 minutter i12. Lægges påstandene ikke frem,har de anklagede ikke mulighed forat tage til genmæle, men vil fortsatvære under uklar anklage, selv ombrevet i så fald af kommissionen måbetragtes som ikke-eksisterende.

Skattesagen er omgærdet af rige-lig mystik. Medier vil jagte indhol-det af brevet og måske citere løsesætninger fra kilder med forskelligemotiver. Dermed risikerer billedet ioffentligheden at blive endnu merefiltreret, end tilfældet allerede er.

Brevskriveren har taget det førsteskridt. Hvis vedkommende menerdet alvorligt, ligger det næste lige-for. ak

5 minutteri 12

politiken mener

5 7 0 8 7 3 0 9 1 0 1 2 9 14000

E n tilfreds skatteminister Holger K.Nielsen (SF) kunne i går konstatere,at Skats vurderinger af ejerboliger

ikke har været i strid med loven. Det erkonklusionen i en ny redegørelse fra sta-tens egen advokat, Kammeradvokaten.

Men næppe har redegørelsen set da-gens lys, før den bliver fejet af bordet afskatteeksperter og politikere. Selv Rigsre-visionen går helt usædvanligt på barrika-derne for at fastholde og forsvare denvoldsomme kritik af skattemyndigheder-ne praksis, som statens revisorer offent-liggjorde i august.

Kammeradvokatens frifindelse omfat-ter nemlig kun et lille hjørne af Rigsrevi-sionens kritik. Den tager slet ikke stillingtil de åbenlyse lovbrud, der er konstatereti Skats vurdering af ejendomsværdier forandelsboliger og erhvervsejendomme.Og den forholder sig heller ikke til destærkt omdiskuterede grundværdier.

»Det er meget bekymrende, hvis manvælger at ignorere den halve million dan-skere, der ejer en andelsbolig eller en er-hvervsejendom. For det er her, Rigsrevi-sionen er særlig kritisk, og her vi kan se, at

en meget stor andel af afgørelserne bliverpåklaget og omgjort«, siger Claus Peder-sen, skattepartner i KPMG.

Kammeradvokaten er alene blevet bedtom at forholde sig til de ejendomsvurde-ringer, der omfatter almindelige boligeje-re. Og her nøjes Kammeradvokaten ikkemed at frikende Skat. Kammeradvokatenslår samtidig fast, at fejlprocenten i Skatsejendomsvurderinger er langt mindre,end den Rigsrevisionen er kommet fremtil. Men den konklusion fik i går Rigsrevi-sionen til offentligt at fastholde sine kon-klusioner fra ende til anden:

»Det, Kammeradvokaten er blevet bedtom at vurdere, er kun en lille flig af heleområdet. Der er en hel masse, der slet ikkeer med«, siger Peter Juhl Madsen, kontor-chef i Rigsrevisionen.

Det hører til sjældenhederne, at Rigsre-visionen på den måde tager til genmæle,

siger formanden for de politisk valgtestatsrevisorer, Peder Larsen (SF): »Og jegvil godt understrege, at vi som statsrevi-sorer har fuld tillid til Rigsrevisionen ogdens arbejde«.

Den konservative gruppeformand, Bri-an Mikkelsen, fastholder, at uanset, omSkat har brudt loven eller ej, er der en poli-tisk forpligtelse til at sikre, at boligejere,der har betalt for meget helt tilbage fra2003, får deres penge tilbage.

»Når man har begået en fejl, har man enforpligtelse til at rydde op. Og Skat kan jogodt finde frem til folk, der har betalt forlidt i skat«, siger han.

Skatteadvokaten Torben Bagge kalderdet et selvmål, at regeringen i det hele ta-get lader Kammeradvokaten undersøgesagen: »Jeg har stor respekt for Kammer-advokaten, men det er for mig at se tem-melig ubegribeligt, at en myndighed be-

der sin egen advokat undersøge, om manher begået fejl«, siger han.

Skatteministeren siger i en skriftligkommentar til kritikken, at det »ikke ernyt«, at der har været kritik af Skats vurde-ringer af andelsboligernes vurderinger.»Det har både Skatteministeriet og Skat joallerede erkendt i Rigsrevisionens beret-ning«, skriver han og tilføjer:

»Mange almindelige boligejere, somejer et hus eller en lejlighed, har på bag-grund af Rigsrevisionens beretning for-mentlig troet, at Skat har forvaltet ulov-ligt, og at de derfor uretmæssigt har be-talt tusindvis af kroner for meget i bolig-skat. Det har vi nu Kammeradvokatensord for ikke er tilfældet«[email protected]

Læs Dagens tema1. sektion side 4

Boligskatter

MICHAEL OLSEN OG HANS DRACHMANN

Kammeradvokatens frifin-delse af Skat i sagen om defejlbehæftede ejendoms-vurderinger udløser ny kritik af skatteministerHolger K. Nielsen (SF).

Stormløb mod frifindelse af Skat

13.-19. oktober kl. 10-17www.rædslerogriddere.dk

Butik: Grønnegade 36 • København K • Tlf. 33 17 00 70Webshop: pureshop.dk • Fragtfrit over 500 kr. • GRATIS GAVE

Jane Iredale:

-10%over 400 kr.

i butikken

Mineralpudder i 24 farver fra Jane Iredale med concealer, foundation, pudder og SPF-20 i ét produkt - vælg fast, løs eller fl ydende pudder

Få professionelle råd om make-up og farvevalg af kosmetologer i Danmarksstørste økologiske parfumeri i Grønnegade

make-up i 24 farver

23.0

8.20

10

sukí skin care • Jane Iredale • John Masters Organics • Logona m. fl .

STØT SYRISKEFLYGTNINGE

SMS FLYGTNINGTIL 1241 OG STØTMED 150 KR.(+ ALM.SMS TAKST)

©UNHCR / O. Laban-Mattei

VORES PRIS: 49.500,-Nypris: 76.385,-

Ægget i Range cognac læderArne Jacobsen - Fritz Hansen

Åbent på kulturnatten fredag 11. oktober.Vores dygtige snedkere, polstrere & vurde-ringseksperter giver gode råd og vejledning.Vi byder på vin & levende jazzmusik.

KØB & SALG AF BRUGTE ARKITEKTTEGNEDE MØBLER

EST. 1991

N år Folketinget i dag tager hul pånyskabelsen spørgetimen medstatsministeren, får medlemmer

fra Grønland og Færøerne ikke mulighedfor at stille spørgsmål. De fire nordatlanti-ske medlemmer er ikke partiledere oghar derfor ikke taleret – selv om spørgs-mål om bl.a. uraneksport presser sig på.

»Jeg er ked af, at vi ikke skal have lov tilat være med på linje med de andre partier.Og det er underligt, at vi i alle mulige an-dre sammenhænge konstant får at vide,at vi er medlemmer af Folketinget på ligefod med alle de andre«, siger Sara Olsvigfra IA, der får opbakning fra andre nordat-lantiske medlemmer.

Folketingets formand, Mogens Lykke-toft (S), afviser kritikken: »Det rummer ti-men ikke mulighed for. Der er masser afandre muligheder, hvor de kan stillespørgsmål til statsministeren«, siger han

Den nye debatform, hvor partilederekan stille statsministeren uventedespørgsmål, skal skabe nyt liv i debatternei [email protected]

Ny debatform får kritik1. sektion side 3

BERLİNGSKE Gazetenin manşeti 2003’ten itibaren yanlış

hesaplanan Emlak Vergisi üzerine: ‘Konut sahipleri şahmat oldu’. Manşetin detayında yanlış hesap-lanan emlak vergisini itiraz eden vatandaşların kuralların değiştirilmesiyle istediğini alamayacağı ifade ediliyor.

BERLİNGSKE Gazete, Başbakan Helle Thorning- Schmidt’in

gizli vergi bilgilerini kamuoyuna sızdıranların Liberal Parti olduğuyla ilgili Meclis Vergi Komis-yonu’na gönderilen ihbar mektubunu ele geçirerek manşetinde yayınlamış. ‘İşte mektup, gerçek veya sahte’ başlığıyla ihbar mektubunun orjinali verilmiş.

BERLİNGSKE Gazetenin manşeti Başbakan Helle Thorning-

Schmidt’in ‘gizli vergi’ bilgilerinin kamuoyuna sızdırılmasıyla ilgili oluşturulan Meclis Vergi Komis-yonu’na gönderilen ‘ihbar mektubuyla’ ilgili. İhbarı yapan kişi, bilgileri Liberal Parti’nin sızdırdığını yazmıştı.

JYLLANDS POSTEN Gazete ilginç bir manşetle çıkıp, hastane ve ba-

kım evlerinde yalnız başına ölen yaşlıların dramını dile getirmiş. ‘Bay Jensen’ için verilen taziyede, Danimarka’da yaşlıların yüzde 69’unun hastane veya bakım evinde öldüğü ifade edilirken, kendi evinde ölme arzusunu yerine getirenlerin sadece yüzde 6 olduğu ifade edilip, ülkenin içinde olduğu sosyal probleme dikkat çekilmiş.

JYLLANDS POSTEN Gazeteninde manşetinde gizli ihbar mektubu

var. Ancak gazete mektuptan ziyade ‘gizemli ki-şinin’ ihbar mektubunu ticarete dönüştürüp kitap yazacağını belirtiyor.

JYLLANDS POSTEN Gazete, hükümetin merkezi ısıtma sistemi sağ-

layan 400 firmaya baskı yapıp, vatandaşın daha az ücret ödeyecek olmasını manşet yaparak, ‘Hükümet ısıtma ücretlerini düşürmeye zorluyor’ başlığını kullanmış

POLİTİKEN ‘Daha fazla çocuk istiyoruz’ manşetiyle çıkan

gazete, Danimarkalı kadınlar arasında doğum oranının son 25 yılın en düşük seviyesinde olduğu ifade edilirken, meclisteki tüm partiler ortak bir eylem planı için hazır olduklarını yazdı.

POLİTİKEN Gazete, emlak vergilerini yanlış hesaplayan

Vergi Bakanlığı’nın suçsuz bulunmasıyla hükümetin harekete geçerek emlak vergisi hesaplama siste-minin baştan aşağıya değiştirileceğini yazıp, konut sahiplerinin sisteme olan tepkisini manşete taşımış.

POLİTİKEN Gazete, Sayıştay’ın emlak vergisini yanlış hesap-

layan Vergi Bakanlığı’nı suçsuz bulmasını manşete taşımış. Vergi Bakanı Holger K. Nielsen, karara tepki gösterirken atılan başlık ‘Suçsuz bulunmaya büyük tepki’ olmuş.

7 EKİ

M P

AZAR

TESİ

9 EK

İM ÇA

RŞAM

BA

8 EK

İM SA

LI

Page 11: Zamandk233 egazete

11 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYADANİMARKA HABER TURU

Det australske mineselskab Tanbreez overvejer at bygge fabrik til forarbejdning af sjældne jordarter i Danmark.

Politiet oplever en stigning i antallet af syriske flygtninge og har den seneste måned anholdt 16 menneskesmuglere ved stikprøvekontroller nær grænsen.

Mine i Grøn-land kan skabe job i Danmark

Flygtninge fra Syrien smugles ind i Danmark

Christiane F. om livet e� er Bahnhof Zoo

Skæbnekamp for både Morten Olsen og landsholdet

Kaos. Netop som Naturklagenævnet vil give metroklagerne medhold og stoppe døgnarbejdet ved Marmorkirken, har den ene italienske entrepenør solgt en stor andel af projektet og er under økonomisk pres.

4 GLOBALTBUSINESS120 SIDER KULTURMAGASIN

NATIONALT6

SPORTEN33

Rystelser i Metroen

Skæbnekamp for både Morten Olsen Skæbnekamp for både Morten Olsen Skæbnekamp for

B.DK3 S E K T I O N E R . K R . 3 5 , 0 0 . U G E 4 1 . N R . 2 8 4 .F R E D A G 1 1 . O K T O B E R 2 0 1 3

B R E D G A D E 4T: 3 3 3 3 0 9 6 3

H A RT M A N N S . C O M

DIN SMUKKESTE INVESTERING

Østergade 261100 København K

Tlf. 3315 2422stenstrupjuveler.dk

Triple Ring18k Roséguld med brillanter ialt 0,50 ct��� ��������� ��������

Jyllands-PostenPolitiken

BerlingskeKristeligt Dagblad

ÅBEN ALLE DAGEI EFTERÅRSFERIEN

Fredagden 11. oktober2013www.jp.dk

***Kr. 35,00

DANMARKS INTERNATIONALE AVIS

5 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 230005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 330005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 430005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 530005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 630005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 730005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 830005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 930005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 040005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 5 4 14000

Børge Mogensen / Fredericia FurnitureBM1789 Tremmesofa i bøg med nye hynder i sort Savanne læder.

K L A S S I K M O D E R N E M Ø B E L K U N S TKØBENHAVN I BREDGADE 3 I TEL (+45) 3333 9060 I WWW.KLASSIK.DK

Nypris: 60.260,-VORES PRIS: 32.950,-

valg om behandling, hvadenten det er medicin elleroperation, tages på bag-grund af et informeret sam-tykke og ikke en økonomiskpisk,« siger hun.

»Det er grænseoverskri-dende, at en myndighed kanpålægge en borger en be-stemt behandling og brugedet som pressionsmiddel.Det skal laves om,« siger sygedagpengeordfører JensJoel (S).

BeskæftigelsesministerMette Frederiksen (S) vil ikkeudtale sig om afgørelsen,men i udspillet til en ny syge-dagpengereform lægger rege-ringen op til, at det skal væreslut med, at kommunernekan kræve, at sygedagpenge-modtagere skal gennemgå enbestemt behandling for atbevare sygedagpengene.

Tidligere har Ankestyrel-sen i en principiel afgørelsetilladt, at kommuner måstoppe sygedagpenge-udbe-talingen til depressive, somikke vil tage de såkaldte lyk-kepiller.

Gigtforeningen glæder sigover regeringens nye hold-ning:

»Det er oprørende, at An-kestyrelsen har truffet en af-gørelse, der er så åbenlystforkert,« siger direktør LeneWitte.

1. sektion, Indland, side 12-13

Hvis du vil bevare dine syge-dagpenge, skal du lade digoperere for din diskuspro-laps.

Det var meldingen fra An-kestyrelsen til en rengø-ringsassistent med så storesmerter i lænden, at hun ik-ke kunne passe sit arbejde.Kvinden ønskede ikke at fåforetaget en operation, fordihun frygtede, at hendeskrop ikke kunne klare det.Og ifølge hendes egen lægeville en operation næppekunne hjælpe på hendes ar-bejdsevne, men Ankestyrel-sen gav i sin principafgørelselov til, at kommunen måttetage sygedagpengene frahende, hvis hun sagde nej tiloperationen.

I lægekredse er den princi-pielle afgørelse blevet mødtmed vrede.

»Det er en uetisk skrive-bordsafgørelse, og jeg tvivlerpå, at nogen kirurger vil ope-rere en person, som har fåetat vide, at sygedagpengenestopper, hvis operationenikke bliver foretaget,« sigeroverlæge, reumatolog HeineSvarrer, Aalborg Sygehus.

Hans kritik støttes af lægeLotte Hvas, medlem af EtiskRåd.

»Ud fra et etisk synspunkter det meget væsentligt, at

Operationeller ingensygedag-penge

MORTEN [email protected]

Syg: En principafgørelse fra Anke-styrelsen om en tvungen rygoperationaf en sygedagpengemodtager vækkerharme i Gigtforeningen og blandt læger. Regeringen vil ændre loven.

Hendes novellerhandler om til-værelsens inder-ste, mest foruroli-gende gåder ogangår alle. Den82-årige canadierAlice Munro fårårets Nobelpris ilitteratur.

En kvart mio.husstande villeskifte tv-udbyder– hvis de kunnefå lov. Men det erder ikke udsigt til.

Erhverv&Økonomi

side 6-7

Ved at bortføreden libyske pre-mierminister iseks timer vistemilitserne end-nu engang, hvemder bestemmer.

International

1. sektion, side 16-17

Olsenssidsteomgang?Slå Italien eller slåstillingen som lands-træner op, synesbudskabet at være tilMorten Olsen forudfor aftenens VM-kamp.

Jern-brødreneTempo side 8-14

Kultur

1. sektion, side 22-23

Sport

1. sektion, side 36-39

Fodboldstatistiker:Sådan slår vi italienerne i aften

SPORT Side 18-19

Fredag11. oktober 2013Årgang 129. Nr. 11Pris 35,00KundecenterPolitiken 70 15 01 011. udgavewww.politiken.dk

VEJRET. Tørt med lidtsol. Let til frisk vind franordøst. 12-14 grader.

D u er nu nummer 69 i køen ...«Den type besked får borgere,

der ringer til Statsforvaltningen idisse måneder. Myndigheden, der tagersig af sager om samvær, børnebidrag ogskilsmisse, har længe været udskældt,men en ny stor omstrukturering, somskulle løse problemerne, har kun gjortbrugerne mere frustrerede.

»Det har aldrig kørt så dårligt som nu«,siger formanden for Danske FamilieAdvo-kater, Helle Larsen.

I Børns Vilkår advarer souschef BenteBoserup om, at den ny struktur går udover både børn og forældre. Lange sags-behandlingstider kan nemlig øge kon-fliktniveauet mellem forældrene.

Statsforvaltningen har længe kæmpetmed et stigende antal sager og faldende be-villinger. Det skulle en ny struktur, som tråd-te i kraft 1. juli, råde bod på ved at flytte res-sourcer fra administration til sagsbehand-ling og samtidig spare 100 årsværk.

Administrationschef i Statsforvaltnin-gen Rasmus Kruse erkender, at der er pro-blemer, men mener, at opgaverne på sigtvil kunne løses »på samme niveau ellerbedre med færre medarbejdere«.

Ny struktur er »tumultagtig«Konkret betyder den nye struktur, at delokale statsforvaltninger er lagt sammentil én samlet myndighed. Direktionen sid-der i Aabenraa, mens eksempelvis journa-lisering og sager om bidrag løses i Ring-købing. Alle telefoniske henvendelser ret-tes til ét samlet callcenter med adresse iRønne. Kun sager, der kræver, at borgernemøder op, klares lokalt i de ni afdelinger.

Internt opleves den ny struktur som»tumultagtig«, fortæller formand fordjøf’erne i Statsforvaltningen, Arne Mad-sen. Han arbejder selv på afdelingen i Ny-købing Falster, og her er de gået fra at væ-re knap 100 medarbejdere til 46, somfremover skal håndtere alle landets skils-missesager, bygge- og navnesager samt

afholde møder i forældremyndigheds- ogsamværssager. Det betyder, at de har over-taget godt 6.000 verserende sager, samti-dig med at 30 af de 46 medarbejdere harskiftet arbejdsopgaver.

»Lige nu er der en frygtelig ophobning,fordi vi ikke har fundet vores egne ben,det er især der, hvor områderne er blevetsamlet for at højne ekspertisen, eksempel-vis ved sager om børnebidrag«, siger han.

8.750 verserende bidragssagerI Forælder Fonden, som rådgiver enligeforældre, bekymrer ventetiden i netop af-gørelser i sager om børnebidrag: »Enligeforældre med lave indkomster overleverpå børnebidraget, så det har store konse-kvenser også for børnene, hvis de venterlænge«, siger direktør Kristine Sørensen.

I Danske FamilieAdvokater frygter Hel-le Larsen, at politikerne forregnede sig, dade nedsatte Statsforvaltningens bevilling.

»De sagde, at det ingenting betyder, for-di man effektiviserer og centraliserer. Mennår man skærer i runde tal 100 stillingerfra, kan det ikke undgå at betyde noget«.

Det afviser administrationschef Ras-mus Kruse, selv om »sagsbunkerne erøget« på nogle områder.

Når det gælder børnebidrag, er der iøjeblikket 8.750 verserende sager påbidragskontoret i Ringkøbing. Her er me-re end 75 procent af medarbejderne nye.

De seneste tal på børnebidrags-området viser, at den gennemsnitligesagsbehandlingstid lige nu er 17 uger.Tallene omfatter dog kun afgjorte sagerog ikke de sager, som har hobet sig op,og som vil øge den gennemsnitlige sags-behandlingstid, når de er færdige.

Ifølge administrationschef RasmusKruse er den gennemsnitlige sags-behandlingstid på områder som børne-bidrag øget, siden den nye struktur blevindført. Han forventer, at den i løbet af2014 vil komme på niveau med tiden førstrukturændringen.

Indenrigs- og økonomiminister Mar-grethe Vestager (R), som stod fadder tilden ny struktur, er bortrejst og kan ikkekommentere, men Per Clausen fra En-hedslisten, som sammen med Liberal Al-liance lagde stemmer til den politiskeaftale, er klar over »indkørselsproble-merne«.

»Men jeg forventer, at sagsbehand-lingstiden inden for en rimelig periodebliver kortere end før«[email protected]

Jeg har vænnet mig til telefonkøerne1. sektion side 8

forvaltning

KIRSTEN NILSSON

Statsforvaltningen er i årevis blevet kritiseret for lange sagsbehandlings-tider. Nu har en ny struktur, der skulle løseproblemet, udløst kaos.

Sager ombørnebidragog skilsmissehober sig op

Foto: unisport.dk

Litteraturprisen gik til en udforsker af det nære rum.

D et er herligt med den inter-esse for litteratur, som hvertår blusser op i alverdens

medier i tiden op til uddelingen afNobelprisen i Litteratur.

Og det er pragtfuldt, at medierverden over i dag bringer bog-anbefalinger og udførlige portræt-ter af Alice Munro, den canadiskenovellemester, som så længe har hu-seret på bookmakernes og littera-turkritikernes shortlister over devarmeste nobelnavne.

Men vigtigst er det, at prisen i årgik til en forfatter som helt ind-lysende har fortjent den højesteanerkendelse. Alice Munros novelle-kunst er i særklasse.

I ÅREVIS har amerikanerne brokketsig over, at de blev forbigået til for-del for mere eller mindre elitære eu-ropæiske og obskure asiatiske for-fattere. I år gik det så endelig dennordamerikanske vej, ikke til litte-rære muskelmænd som Philip Rothog Don DeLillo, der er blevet frem-hævet igen og igen, men til en tilba-getrukket, lidt genert ældre kvinde,hvis projekt ligger meget langt fraden bredt fortalte samfundsengage-rede roman – og forfatterrolle.

For Alice Munro er det ikke inter-essant at skrive om konsekvenserneaf fly, der banker ind i skyskrabereeller bruge sit navn og talent i poli-tiske sammenhænge. Den nyslåedelitterære superstar, hvis forfatter-skab ikke byder på markante hoved-personer, men på et mylder af lige-værdige mennesker, bruger i stedetkræfterne på at leve sig ind i menne-skelivets snirklede psykologiskespil.

Nogle forfattere skriver blænden-de om makrohistoriske begivenhe-der af typen, der får nationer til atgå i krig; Munro skriver intenst,præcist og fuldstændig overbevi-sende om de øjeblikke, som kan fåmennesker til at vandre bort fra de-res vante liv eller indse, at de har mi-stet sig selv. I en tid, hvor alt detsamfundsmæssige presser sig så tætind på vores kroppe og vores identi-tet og truer med at gøre os ens, erMunro den eminente og nødvendi-ge udforsker af rystelserne i det heltnære rum.

LISTEN OVER nobelpristagere i litte-ratur, som har suppleret forfatter-skabet med rollen som moralskestemmer, er lang. Tyrkiske OrhanPamuk og portugisiske JoséSaramago er to af dem. Den gruppetilhører Munro ikke, og det er fint.Der skal også være nogle, der udenat moralisere undersøger, hvadmoral overhovedet er for enstørrelse. Med Munro kommer vi helt ind i sindet. JSP

MageløseMunro

politiken mener

5 7 0 8 7 3 0 9 1 0 1 5 0 14000

WORLD’S BEST DESIGNED NEWSPAPER

Overspring Mød mændene bag ny fast tegneseriestribe i Ibyen

John-John er ovenpå, for han har en tegner at springe buk over – og to hoveder at gøre godt med. Men er der forskel på den øverste og den nederste John-John? Læs John Kenn Mortensens svar i Ibyen. Tegning: John Kenn Mortensen/ Foto: Finn Frandsen

IBYEN Side 3 og 14-15

DESIGNER ZOO · KØBENHAVN & AARHUS BØNNEBORDSSHOP · BØNNEBORD.DK

DE

SIG

NE

R Z

OO

16.800 muligheder

BØNNEBORDE 15 modeller, 100 farverfra kr. 890,- til 6000,-

DFDS.DK/MINI

KØBENHAVN - OSLO

MINI

CRUISENyd efteråret i Oslo

498,-PR. PERS. FRA

Kvindelig krigerUnik valkyrie fra vikingetidenKopi af nyt fund fra FynVedhæng i sterlingsølv 698 kr.Som statuette 498 kr.

museumsbutikken.dk

ANSØGNINGS-FRIST2. DECEMBER 2013: Bachelor- og kandidat-uddannelser

Informationsaften: 23. oktober 2013 kl. 18

Læs mere på www.dkdm.dk

JULE-STUEN

åbneri

morgen

Nikolaj Plads 9 1067 K - Tlf. 33 11 82 00

www.hskjalmp.dk

Sagen er tippet overgrænsen for, hvad der

kan være lovlig forvaltningClaus Pedersen, revisionsselskabet KPMG, der sår tvivl om frifindelsen af Skat i sag om ejendomsvurderinger

ØKONOMI Side 16

P.O. Enquist i faderens,moderens, sønnens ogseksualitetens navn

KULTUR Bagsiden

������

BERLİNGSKE Gazetenin manşleti 2 yıl gecikecek yeni metro

hakkında olurken, başlık ‘Metro’da sarsıntı’ olarak verilmiş. Mahkemenin, metro inşaatı çalışmasının 24 saat olmasına yasak getirmesinin kaosa yol açtığı haberleştirilmiş.

JYLLANDS POSTEN Gazetenin manşeti hastalık parası alanları

yakından ilgilendiren Temyiz Kurulu kararıyla ilgili; ‘Ameliyat veya hastalık parası yok’. Haberde kurulun verdiği karardan sonra hastalık parası alma şartının ameliyattan geçtiği, bu durumun hasta derneklerinin tepkisini çektiği yazılıyor.

POLİTİKEN Gazetenin manşeti boşanma davaları ve

çocuklara verilen nafakalarla ilgili olurken, ‘Çocuk nafakaları ve boşanma davaları artıyor’ başlığı kullanılmış. Aylarca devam eden karar süresinin birçok kişiyi mağdur ettiği, hükümetin süreyi azaltmak için yeni formüller aradığı haberde ifade edilmiş.

11 EK

İM CU

MA

Der er ikke mange af den gamle garde tilbage i al-Qaeda. De er enten blevet dræbt eller anholdt. Men en ny ledelse har taget over.

Maersk Drillings nye avancerede boreskibe koster tre gange så meget som det gigantiske Majestic Maersk, der for to uger siden gæstede Langelinie.

Toppen i al-Qaeda skiftet helt ud

Mærsk bruger 14,3 mia. kr. på � re boreskibe

14 GLOBALT BUSINESS12

BUSINESS4

NATIONALT12

Holger K. advares imod ny brændelov

20 KULTUR

Bridget Jones vender tilbage i en tredje bog

Ingen adgang for de gule fagforeninger

Rekruttering. De gule fagforeninger møder på en række tekniske skoler en lukket dør. Fagforbund som 3F og Dansk Metal kommer jævnligt på skolerne og fortæller om den danske model, og 3F satser på at hverve nye medlemmer fra erhvervsskolerne. Men nogle af de erhvervsskoler, Berlingske har talt med, mener ikke, at de gule fagforeninger har noget ærinde på skolerne. »Skolerne lukker jo heller ikke dørsælgere ind,« lyder det.

Finansbureauet.dk Vinhulen.dk

Vurderet til 100 kr. Penge & Privatøkonomi

Ch. Haut-Mazieres 2009 Spar 20,-

Kun 5995 pr. � aske/12 � .

Finansbureauet.dk

pr. � aske/12 � .

Vurderet til 100 kr.

af Penge & Privatøkonomi

Vurderet til 100 kr. Penge & Privatøkonomi

berlingskeshop.dk/vin

Køb nu

Vurderet til 100,- pr. � .

B.DK2 S E K T I O N E R . K R . 3 0 , 0 0 . U G E 4 1 . N R . 2 8 3 .T O R S D A G 1 0 . O K T O B E R 2 0 1 3

www.cfl.dk/nyeledere

Forretning

Medarbejdere

TræningNetværk

Færdigheder

Ny i lederrollen?

www.dkhc.dk

GRATIS HØREUNDERSØGELSE

VERDENS NYHEDMICRO høreapparatPRØV GRATISTorsdag den 10. oktober i Næstved, Helsingør og CharlottenlundFredag den 11. oktober i København og Holbæk

ÅBENT HUS KL. 10 -17

Politisk krise: En bitter ideologisk splittelse har klædt USA’s politikere af og udstillet verdens supermagt som bekymrende dysfunktionel.

Efter to ugers nervekrig om de offentlige finanser, der delvis har lammet staten og sendt hundredtusinder hjem uden løn, kan det i næste uge blive meget værre.

Uden en redningskrans i sidste øjeblik går den amerikanske stat i betalingsstandsning. Det kan sende verdensøkonomien ud i en ny dyb krise med styrtdyk på verdens børser.

Bliv klogere på krisen og dens mulige scenarier. Fra totalt sammenbrudtil den mindelige løsning, som alle håber på,

men som præsident Barack Obama og hans republikanske modstandere har så svært ved at finde.

AMERIKAS DYSFUNKTIONELLE

STATER

i

N E

International 1. sektion, side 16-18

Enhedslisten opfordrer regeringen til atindgå forlig med VK, så boligejere kangodtgøres for ældre ejendomsvurderinger.Indland 1. sektion, side 10-11

Tre af fire revisorer har fundet fejl i danske virksomheders regnskaber, viseren undersøgelse. Ofte er det store fejl.Erhverv&Økonomi side 6-7

Christiane F. blev berømt, da hun i 1977fortalte om misbrug og prostitution i Berlin. I dag kommer hendes selvbiografi.Kultur 1. sektion, side 22-23

Torsdagden 10. oktober2013www.jp.dk

***Kr. 30,00

DANMARKS INTERNATIONALE AVIS

5 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 100005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 200005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 300005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 400005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 500005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 600005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 700005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 800005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 900005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 010005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 110005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 210005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 310005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 410005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 510005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 610005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 710005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 810005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 910005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 020005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 120005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 220005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 320005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 420005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 520005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 620005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 720005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 820005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 920005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 030005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 130005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 230005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 330005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 430005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 530005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 630005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 730005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 830005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 930005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 040005 7 0 8 8 3 8 2 6 0 4 4 7 14000

EFTERÅRSLIV Særsektion – i alt 64 sider

Efterår medgys, gru og gummistøvler

KULTUR Side 5

������Ny roman af

Kaspar CollingKULTUR Forsiden

Torsdag10. oktober 2013Årgang 129. Nr. 10Pris 30,00KundecenterPolitiken 70 15 01 011. udgavewww.politiken.dk

VEJRET. Lidt sol ogbyger. Jævn til friskvind fra nordøst. 11-12 grader.

I Valby sidder Birgit Philipp og undrersig. Det gør Chris Larsen i Søllested påLolland også. Han er formand for

grundejerforeningen Lykkeseje. Hun forgrundejeren.dk, en papaplyorganisationfor en række vej- og grundejerforeninger iKøbenhavn. De er dybt kritiske over for, atSkat igen og igen har ramt forkert, nårSkat har vurderet værdien af deres og na-boernes ejendomme.

Og de skal fortsat frygte at betale for-kert skat – også efter at et nyt vurderings-system, som skatteminister Holger K.Nielsen (SF) varslede i går, er indført i 2016.

Det fastslår flere eksperter. De sætterspørgsmålstegn ved, om det i det hele ta-get er muligt at lave et system, hvor vur-deringerne af huse og grunde kommer tilat stemme overens med, hvad de er værd ihandel og vandel.

»Selv med et helt nyt og mere raffineretsystem vil der stadig være usikkerhed for-bundet med vurderingerne«, siger en afDanmarks førende boligøkonomer, lek-tor Morten Skak fra Syddansk Universitet.

Fiktive grundvurderingerHolger K. Nielsen vil ikke længere »se på etsystem, der fungerer så lemfældigt, somdet her har gjort«. Det skal tværtimod væ-re så præcist som muligt.

Og han har sat en erfaren mand, Nykre-dits tidligere koncernchef Peter Engberg,i spidsen for et uafhængigt ekspertud-valg, som skal komme med anbefalingertil et nyt vurderingssystem.

I kommissoriet for udvalgets arbejdeforudsættes det imidlertid, at de eksiste-rende regler om ejendomsbeskatning op-retholdes. I sig selv umuliggør det afgø-rende forbedringer af ejendomsvurderin-gerne, mener Morten Skak.

Det centrale problem er, at der også ifremtiden vil skulle fastsættes en selv-

stændig værdi på grunden, som skal sæt-tes til det, grunden vil kunne sælges for iubebygget tilstand. Men da der er megetfå handler med ubebyggede grunde imange kommuner, bliver der tale om enfiktiv grundvurdering. Det er særligt pro-blematisk, fordi en stadig større del afdanskernes boligskatter udgøres afgrundskylden, som betales til kommu-nen på baggrund af grundvurderingerneog grundskyldspromillen.

»Det kan ikke undgå at blive et noget tå-get skøn over grundværdierne«, sigerMorten Skak, der gerne havde set, at manfremadrettet helt droppede opdelingen igrund- og ejendomsvurderingen og i ste-det havde en enstrenget vurdering.

Kommunen kunne så få en procentdelaf de indtægter, så de ikke tabte på, atgrundskylden blev droppet.

Lektor og boligøkonom Jens Lunde fraHandelshøjskoleni København, CBS, si-ger, at det i det hele taget er »en illusion«at tro, at der kan blive fuldstændig over-ensstemmelse mellem vurderingerne ogde faktiske handelspriser:

»Man kan gøre det nogenlunde ordent-ligt. Men helt præcist bliver det aldrig«.

Holger K. Nielsen erkendte i går, at deter vanskeligt at vurdere grundværdien.Han henviste herefter til formanden fordet nye ekspertudvalg:

»Det tror jeg, Peter Engberg Jensen harnogle meninger om«, sagde ministeren.

Huller i 2020-planenPeter Engberg Jensen er enig i, at opgavener vanskelig, fordi der ikke er mangehandler med ubebyggede grunde.

»I første fase vil vi slå ørerne ud. Vi er ik-ke kommet ind i udvalget, fordi vi har fær-dige løsninger«.

Han ved, at han ifølge kommissorietskal fremlægge en model, der bygger på»en form for grundværdi«, men forbehol-der sig ret til at komme med andre forslag.

Gruppeformand Brian Mikkelsen (K)mener, at det er en »umulig opgave« atfastsætte værdien af enkelte grunde. Par-tiet foreslår derfor, at man fastfrysergrundskylden på samme måde, som ejen-domsværdiskatten blev tilbage i 2002.

Det vil dog efterlade regeringen med ethul i den økonomiske 2020-plan, sombygger på, at boligejere, lejeboliger og er-hvervslivet skal betale cirka 14 milliarderkroner mere i grundskyld i 2020 end i å[email protected]

[email protected]

Valby: Jeg klager uanset hvad1. sektion side 12

Boligskatter

PETER G.H. MADSEN OG HANS DRACHMANN

Det er en illusion, at mankan lave et præcist systemtil ejendomsvurderinger,siger eksperter – ikkemindst når regeringen insisterer på stadig at villefastsætte en selvstændigpris på husgrunde.

Eksperter sår tvivl omHolger K.sskatteløfter

Eksklusivt interview 16-årige Malala Yousafzai lader sig ikke true

Der er gået et år, siden hun blev skudt i hovedet af Taleban, mens hun sad i en skolebus i Pakistan. Siden har Malala Yousafzaiblandt andet stået på FN’s talerstol og fortalt om sin kamp for alle kvinders ret til uddannelse. Målet er at gå i Benazir Bhuttosfodspor og blive pakistansk premierminister, siger hun i et interview med Politiken. Arkivfoto: Jessica Rinaldi/AP

Foto: Lærke Posselt / Jens Dresling / Illustration fra Tusind og én nat’

For miljøets skyld – ikke sjælens.

S kraldet skal sorteres bedre iDanmark. Selvfølgelig. Vibrænder for meget og gen-

bruger for lidt. Det er ærgerligt, at etlille overskueligt samfund som detdanske er så ekstremt langt bagud i forhold til et stort land som Tysk-land. Vi forurener, og vi spilderressourcer i et omfang, som burdehøre en anden tid til. Men det er jonu desværre godt en generationsiden, at Danmark var et grøntforegangsland.

Så regeringens nye ressource-strategi, ’Danmark uden affald’, ermere end velkommen: Bedre sentend aldrig. Miljøminister Ida Auken(SF) har fuldstændig ret, når huninsisterer på at se affald somressourcer og ikke som noget, derbare skal væk. Landet over liggerder jo heller ikke længere losse-pladser, men genbrugsstationer.Men landet over ligger der tilgengæld forbrændingsanlæg, derhar for stor kapacitet. Disse anlægog en del af tankegangen bag demskal afskrives både økonomisk ogmentalt, før vi kommer på højdemed det øvrige Nordeuropa, hvadangår genbrug.

I HVERDAGEN bliver det en smulemere besværligt for den enkelte, nårnu affaldet skal sorteres lidt meresystematisk. Men grundlæggendeer det blot nogle vaner, som skallægges om. Og det er bestemt ikkenoget formål i sig selv, at det skalvære mere besværligt.

Her kan miljøministerens sprog-brug og hele kampagne godt be-kymre lidt. Man kunne få det ind-tryk, at et vist mål af besvær, uansetvirkningen i øvrigt, er en god ting.Hvis man vasker sine brugteleverpostejbakker i koldt vand, bli-ver man et bedre menneske, og nårman har afleveret 330 lever-postejbakker i den rigtige contai-ner, er der nok til en cykel, og såkommer man i miljøets himmel.Samme form for fromhed dyrkes afen stor kommune som København,der husstandsomdeler en brochureom ’Affald’, som ikke indeholder denødvendige praktiske informati-oner om, hvornår man faktisk fårhentet forskellige former for stort,småt og giftigt skrald – men der-imod masser af ’information’ omvelsignelserne ved at sortere.

DET SKAL VÆRE nemt, praktisk oghave en effekt at sortere. Det skalvære en ganske almindelig del afmoderne menneskes tilværelse, atman sorterer sit affald og sørger for at få genbrugt så meget sommuligt. Og hele operationen hører til under Miljøministeriet, ikke Kirkeministeriet. bb

Sorterskraldet

politiken mener

WORLD’S BEST DESIGNED NEWSPAPER

5 7 0 8 7 3 0 9 1 0 1 4 3 14000

DAGENS TEMA Side 4-5

Hvis jeg dør,betyder det

ikke, at min sag og min kamp også dør.Den vil fortsætte,altid. Jeg ønsker evigt liv for min kamp for bedreuddannelse,ikke for mig selv

������Ny udgave af ’Tusind og én nat’

Lige nu myldrer tragtkantareller og trompetsvampe frem, men de kan være svære at finde, da deres brune og sorte farver falder sammen med det visnende løv. Disse svampe er en vidunderlig spise. Se efter dem i mosrige granskove og under bøg. Hvis De finder flere, end De selv kan spise, aftager vi dem gerne.

Ring til køkkenchefen på tlf. 33 11 01 09 og aftal nærmere.

TRAGTKANTAREL

TROMPETSVAMP(Cantharellus tubaeformis)

(Craterellus cornucopioides)

Restaurant PEDER OXEGråbrødretorv 11,1154 København K.

13.-19. oktober kl. 10-17www.rædslerogriddere.dk

STØT SYRISKEFLYGTNINGE

SMS FLYGTNINGTIL 1241 OG STØTMED 150 KR.(+ ALM.SMS TAKST)

©UNHCR / O. Laban-Mattei

E L I N’S F E S TPAPRIKA STEEN · PETER FRÖDIN · ANDERS W. BERTHELSEN

***** Jyllands-Posten‘En effektiv humørpille’ Berlingske Tidende‘Vi er til lyksalig nonsens’ GregersDH.dk

‘Sikken flabet fest’ B.T.BILLET 70 20 20 96 · WWW.BELLEVUETEATRET.DK

Rejsetaske fra Eastpak i 100% læder. Meget lækker kvalitet og med gode funktionelle detaljer. Fås også i sort. Måler 31,5 x 48,5 x 17 cm.Pluspris 2.329 kr.Alm. pris 2.749 kr. Køb på politiken.dk/plus eller i Plusbutikken, Vestergade 22, Kbh. K

REJSETASKE

Forbehold for trykfejl og udsolgte varer.

BERLİNGSKE Gazetenin manşeti bazı meslek okulların

kapılarını ‘yeni üye kazanmak’ isteyen sendika-lara kapatmasıyla ilgili. Berlingske gazetesinin görüştüğü meslek okulları, LO Konfederasyonu’na bağlı olmayan sendikaların okullarında tanıtım yapmasına izin vermediklerini ifade ediyor.

JYLLANDS POSTENGazete manşetine ABD’de yaşanan bütçe krizini

taşırken, ‘Amerika İşlevsiz Devletleri’ başlığını atıp, krizin gelişimini özetlemiş.

POLİTİKEN Gazete yanlış hesaplanan Emlak Vergisi

konusunda fikri takibe devam ederek, Vergi Bakanı Holger K. Nielsen’in ‘Emlak Vergisi ger-çek değerinde hesaplanacak’ sözünün uzmanlar tarafından ‘ilüzyon’ olarak değerlendirildiğine işaret edip ‘Uzmanlar Nielsen’in vergi sözüne şüpheli yaklaşıyor’ başlığını atmış. Yine Politiken 1. sayfasında Pakistan’da eğitim faaliyetlerine destek verdiği için geçtiğimiz yıl Taliban tarafından başından vurulan Pakistanlı kız Malala Yusufzai ile yapılan ropörtajı vermiş.

10 EK

İM P

ERŞE

MBE

A.P Möller’den eğitime 1 milyar kron

A.P. Möller ve Chastine Mc-Kinney Möller Genel Amaçlar Vakfı, Danimar-ka’daki devlet okullarına bir milyar kron bağış yapmaya karar verdi. Bu olağanüstü bağış, vakfın 100. yıl dönümünde, uzun yıllardır kurumun başkanı olan Maersk Mc-Kinney Möller’in döneminde gerçek-leşmiş oldu. Vakıf Başkanı Ane Maersk Mc-Kinney Uggla, “Vakıf daha iyi bir devlet okulu kriterine çok önem veriyor. Çocukların mümkün olduğu kadar çok şey öğrenebileceği başarılı bir okul sistemi, hem çocuklar hem de Danimarka için çok önemli. Çocuklar ve gençler Danimarka’nın geleceğidir.” dedi. Söz konusu bağış ile çocuklara daha kaliteli bir eğitim verilmesi, eğitim yöntemlerinin geliştirilmesi, eğitim materyali ve yardımcı gereçlerin kulla-nımının arttırılması hedefleniyor. Vakıf aynı zamanda, bu amaçlara uygun olarak yapılacak projeleri de destekleyecek. Ancak projelerin destek alabilmesi için, bir ya da birden fazla belediye tarafından tavsiye edilmiş olması ya da Belediyeler Birliği tara-fından önerilmiş olması gerekiyor. Bağışlar, 2014 yılından itibaren kullanılacak.

Yanlış hesap 2016’da dönecek

Hatalı değerlendirmeler nedeniyle çok yüksek konut vergisi ödemiş kişiler, şika-yetlerinin değerlendirilmesi için uzun süre beklemek zorunda kalabilir. Vergi Bakanı Holger K. Nielsen, şikayet başvuruları ancak 2016 yılında yapılabileceği açıkladı. Nielsen, “Sağ koalisyon partileri bu sistemi o kadar ihmal etti ki yeniden başlamak zorunda kaldık. Bu işin düzgün bir şekilde yapılması gerekiyor.” dedi. Hükümet, bu alanda çalışmak üzere, bir uzman kadro oluşturacak. Bu kadro, resmi mülkiyet değerlendirmesi için yeni bir uygulama oluşturacak. Sistem, 2014 yılında tamam-lanıp 2015 yılında uygulamaya konacak. Konut sahipleri, hatalı olduğu bilinmesine rağmen 2015 yılına kadar, 2011 yılına ait değerlendirmelere göre vergi ödeyecek. Bu sebeple, konut sahiplerinin 2016 yılından önce itiraz hakkı da olamayacak. Holger K. Nielsen, “Bundan memnun olmayanlar olabilir. Öte yandan memnun olmayanlara elimizden daha hızlı bir çözüm gelmediğini belirtmek durumundayım.” dedi.

Kimlik dolandırıcılığı arttı Kopenhag Üniversitesi’nin, Adalet

Bakanlığı Suç Önleme Konseyi adına yapmış olduğu kapsamlı bir araştırma, her yıl yaklaşık 46 bin 900 kişinin, kimlik avı

dolandırıcılığı ile mağdur edildiğini ortaya koydu. Bu araştırma, kimlik dolandırıcılığı-nın Danimarka’da ne kadar yoğun olarak yaşandığını gözler önüne sermiş oldu. Araştırmayı yürüten Kopenhag Üniversi-tesi’nden Prof. Peter Kruize, “Yalnızca dört yılda, bu tür vakaların ikiye katlandığını görmekteyiz.” dedi. Emniyet Müdürlüğü Bilgisayar Suçları Birimi (NITEC) de online olarak yapılan dolandırıcılıkların yoğun olarak arttığını belirtti. NITEC Müdürü Johhny Lundberg, “Bu konuda gerçekten çok sayıda olayla karşılaşıyoruz. Bu alan kolaylıkla dolandırıcılık yapılabilecek bir alandır. Vatandaşlarımızın çoğunun bugün, internet üzerinde birçok yerde profilleri mevcut. Bu durum, dolandırıcıların işlerini kolaylaştırıyor.” dedi. Ekonomik bir suç işlenmiş olması ya da profil resminin yal-nızca ‘ödünç’ alınmış olması durumunda bunu yapanlar genellikle mağdurların kendi çevresinden kişiler oluyor.

Peter Kruize, “Yapılan araştırmalar, genellikle bu tür suçları işleyen kişilerin, kurbanların yakınında olan kişiler oldu-ğunu ortaya koydu. Bu bilgi karşısında son derece şaşırdığımı söylemeliyim. Bu kişiler size çok yakın kişiler de olabilir.” dedi. Kimlik dolandırıcılığı olaylarının üçte birinde, kurban adına para çekildiği, kredi kullanıldığı ya da internetten alışveriş yapıldığı için maddi zarar oluştuğu ortaya konuldu. Yapılan araştırma, dolandıran kişinin genellikle mağduru çok iyi bilen biri olduğunu gösterdi.

Polis yeni yol ‘silahıyla’ ceza yazıyor

Bir aydan fazla süredir, Danimarka yol-larında polis tarafından yeni bir uygulama başlatıldı. Polis araçlarındaki kameralar fotoğraf çekiyor, tarıyor ve aracın plaka numarasını alıyor. Orta ve Batı Sjaelland Emniyet Müdürlüğü Müdür Yardımcısı Michael Windslöv, “Bu uygulama çok büyük başarı sağladı. Bir ayda normalde 30 plaka kaydediyoruz, ancak plaka ta-rama uygulamasının ardından bu rakam 150 ye çıkmış durumda.” dedi. Öncelikle durdurulan araç sahipleri, eksik sigorta belgeleri ya da bakım sebebiyle plakaları sistemde görülen kişilerdi.Michael Win-dslöv, “Yasalara göre hareket etmeyen birçok aracı yollardan alıkoyduk.” dedi. Orta ve Batı Sjaelland Emniyet Müdürlüğü, araç plaka tarayıcısını Roskilde’de test etti. Ancak şimdi uygulamayı Sjaelland’teki diğer alanlarda da kullanmayı hedefliyor. Michael Windslöv, “O kadar büyük başarı sağladı ki, bu uygulamayı başka bölgelerde de kullanmayı istiyoruz.” dedi. Tarayıcı, kayıtlı 400 bin araç arasından, geçen aracı algılayabiliyor.

Page 12: Zamandk233 egazete

12 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYASWETURK'ten Büyükelçi Türkmen’e nezaket ziyareti

SWETURK Federasyonu (Swedish Turkish Business Federation) Yönetim Kurulu, yeni atanan Stockholm Büyükelçisi Kaya Türkmen’e nezaket ziyaretinde bulundu. ZAMAN STOCKHOLM

1SWETURK Federasyonu Yönetim Kurulu heyeti Stockholm Büyükel-

çisi Kaya Türkmen’e nezaket ziyaretinde bulundu. Sıcak bir ortamda gerçekleşen ziyarette İsveç toplumu ve İsveç-Türkiye ekseninde ekonomik ilişkiler konuşuldu. Bü-yükelçi Türkmen SWETURK’ü ağırlamaktan dolayı büyük memnuniyet duyduğunu be-lirtirken, “Ülkemiz adına güzel şeyler ortaya çıkarmak için birbirimizden çok istifade ede-biliriz.” diye konuştu. Büyükelçi Türkmen, büyükelçilik olarak SWETURK’e her türlü katkıya hazır olduklarını sözlerine ekledi.

“Sayın Büyükelçimiz İsveç’e hoş geldi-niz!” diyerek sözlerine başlayan SWETURK Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mehmet Durukan, SWETURK’ün yaptığı çalışmalarla ilgili kısa bir bilgilendirmede bulundu. Daha sonra yönetim kurulu üyeleri kendilerini takdim ederek faaliyet gösterdik-leri sektörler ile ilgili kısa bilgiler verdi.

Görüşmede SWETURK Federasyonu

Genel Sekreteri Kenan Kasımoğlu, SWE-TURK’ün kuruluşu, amacı ve vizyonu ile ilgili kısa bir sunum yaptı. Genel Sekreter Kasımoğlu, SWETURK’ün kuruluş amacı-nın İsveç ile Türkiye arasında ticari ilişkilerin artmasına katkıda bulunmak ve sahibi olduğu global network ile (TUSKON ve UNITEE ),

İsveçli firmaların Türkiyeli ortaklarla üçüncü ülkelerde ticaret yapmalarını sağlamak oldu-ğunu söyledi. Kasımoğlu, İsveç’teki Türkiye diasporasının ekonomik anlamda daha güçlü temsiller oluşturması için çalışmalar yaptıklarını da sözlerine ekledi.

SWETURK Yönetim Kurulu Üyesi Him-

met Kaya, SWETURK’ün önemli bir özelliğinin güvenilir ve bağımsız bir yapı olması olduğunu söyledi. Kaya, “Üyelerimiz alanlarında ba-şarılı ve güvenilir insanlar. İsveç’te ticaret yapmanın çok önemli bir esası da zaten güvenilir olmak. Biz İsveç toplumuna katkıda bulunmak için gayret ediyoruz.” ifadelerini kullandı.

Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Poyraz ise SWETURK’ün üni-versitelerle ve iş dünyasıyla yakın temaslarının olduğunu belirtti. SWETURK olarak Stockholm Üni-versitesi ve Uppsala Üniversitesi ile ortak projeler yürüttüklerini

ve iş dünyasına hareketlilik kazandırmak adına seminerler ve konferanslar organize ettiklerini söyledi.

Ziyaret, Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mehmet Durukan’ın SWETURK Yönetim Kurulu adına Büyükelçi Türkmen’e bir hediye takdimi ile sona erdi.

Finlandiya’da bir öğrenci 4 kişiyi bıçakladıYAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Finlandiya’nın kuzeyinde yer alan Oulu şehrinde

bulunan Myllytulli Meslek Okulu’nda 16 yaşındaki bir öğrenci, 4 kişiyi bıçakladı. Polisin raporlarına göre; ismi açıklanmayan 16 yaşındaki erkek öğrenci, okulda 4 kişiyi bıçakladı. Saldırıya uğrayan mağdurların durumlarının ağır oldukları bildirilirken, yaralanan-lardan 3’ünün bayan oldukları belirtildi. Diğer yaralının ise okulda çalışan temizlik görevlisi olduğu açıklandı. Ayrıca, olayda yaralanan kişilerin 20 yaşından küçük oldukları ve olay sonrası hemen hastaneye kaldırıldıkları kaydedildi. Yaşanan saldırının hemen ardından gözaltına alınan zanlı, yaralıların ikisini okul çevresinde ve diğer iki kişiyi ise kantinde bıçakladığını itiraf etti. Polis, sorgusunun uzun sürebileceğini ve saldırganın sorgu sırasında ağladığını belirtti.

ZAMAN'a abone

oldunuz mu?

Page 13: Zamandk233 egazete

13 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYATürk dünyası ile ilgili araştırmalar bir çatı altında toplanacak

İsveç Uppsala Üniversitesi’nde Türk Dünyası Çalışmaları Forumu (Forum for Studies in the Turkic-speaking world) kuruldu. Forum’un kuruluşu münasebetiyle Uppsala Gustavianum Müzesi’nde düzenlenen resepsiyona çok sayıda davetli katıldı.

İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1İsveç Uppsala Universitesi’nde Türk Dünyası Çalışmaları Forumu kuruldu.

Üniversite bünyesinde Türkiye ve Türkî dünya ile ilgili yapılan çalışmaların hepsini tek bir çatı altında toplayacak Forum’un açılışı Uppsala Gustavianum Müzesi’nde düzenlenen bir resepsiyon ile yapıldı. Re-sepsiyona başta Stockholm Büyükelçisi Kaya Türkmen olmak üzere Uppsala Valisi Peter Egardt, Uppsala Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eva Åkesson, Litvanya’nın Stockholm Büyükelçisi Eitvydas Bajarunas, SWETURK Federasyonu (Swedish Turkish Business Federation) Kurucu Başkanı Mustafa Kemal Şirin, FEDESTA (Federation of Swedish Turkish Associations) Başkanı Ömer Eken olmak üzere çok sayıda bürokrat, fakülte dekanı, akademisyen, öğrenci, basın men-subu vs. katıldı.

Büyük bir ilginin olduğu resepsiyonunun açılış konuşmasını Uppsala Üniversitesi Rek-törü Prof. Dr. Eva Åkesson yaptı. Uppsala Üniversitesi’nin İsveç’in köklü geleneklere sahip önde gelen bir üniversitesi olduğunun altını çizen Rektör Åkesson, “Üniversite-mizde uzun süredir faaliyet gösteren bir Türkoloji bölümümüz var ve Türk Dünyası ile ilgili her kademede araştırmalar yapıla-biliyor. Bunu yanı sıra üniversitemizde Türk Dünyası Araştırmaları Forum’unun açılışını yapmaktan büyük mutluluk duyuyorum.” şeklinde konuştu.

Daha sonra kürsüye gelen Stockholm Büyükelçisi Kaya Türkmen, “Bilginin merkezi diyebileceğimiz bu harika üniver-sitede Türk Dünyası araştırmaları Forumu kurulmasından dolayı çok mutluyum ve gururluyum.” dedi. Büyükelçi Türkmen, Forum’un gelecekte yapacağı etkinlikleri takip etmekten de büyük mutluk duyacağını sözlerine ekledi. Litvanya’nın Stockholm Büyükelçisi Eitvydas Bajarunas ise “Bu gün ülkemde yaşayan Karay Türklerini temsil etmek için bulunuyorum. Burada olmaktan dolayı mutluyum ve üniversitenin bu girişi-mini destekliyorum.” şeklinde konuştu.

SWETURK Federasyonu Kurucu Baş-kanı Mustafa Kemal Şirin ise SWETURK olarak bu ve benzeri projeleri her zaman desteklediklerini çünkü amaçlarının öncelikle iki ülkenin birbirini tanıması ve sevmesi olduğunu söyledi. Kendilerinin de arzu ettiği

iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi misyonunu Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği’nin liyakatiyle yerine getirdiğini belirten Şirin, “Biz biraz daha farklı kodlar ile konuşmayı tercih ediyoruz. Sevgi merkezli gelişmeler bizi daha çok mutlu ediyor. Ümit ediyorum ki burada yapılacak araştırmalarla İsveç-Tür-kiye, İsveç- Türk dünyası ekseninde yoğun

bir sevgi ortamı oluşsun. Burada Türkiye’yi, Türk kültürünü seven insanlar yetişsin. Kaldı ki Forum’un Başkanı Eva A. Csato Johanson Türk kültürünü seven kadim bir Türkiye dostudur.” şeklinde konuştu.

Türk Dünyası Araştırmaları Forumu Başkanı Eva A. Csato Johanson ise konuş-masında Forum’un misyonu, amacı ve ortaya

koymaya planladığı faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Bilahare sözü alan Türkolog Lars Johanson ise İsveç’te Türkoloji çalışmalarının tarihçesini anlattı. Programın son konuş-masını ise Uppsala Valisi Peter Egart yaptı. Vali Egart, “Uzun ortak tarihimiz üzerine bina edilen bu tür çalışmaları çok önemli buluyorum.” dedi. Ülke olarak Türkiye’nin AB üyesi olmasını desteklediklerini hatırlatan Vali Egart, “Çünkü Türkiye dünyanın bu bölgesinin gelişmesinde büyük rol oynayacak dedi. Egart sözlerini, “Eminim ki ekonomik, siyasi ve bilimsel anlamda ilişkilerimiz daha da gelişecek.” şeklinde bitirdi.

Program sonunda davetliler Burcu Ada- Kudret Dilik çiftinin sunduğu müzik dinletisi eşliğinde Ergun Çağatay’ın Türkî dünyadan karelerinin yer aldığı fotoğraf sergisini gez-diler. Program sonunda bir değerlendirme yapan Eva A. Csato Johanson, çok güzel bir açılış olduğunu ve büyük memnuniyet duyduğunu belirterek, “Başkanı olduğum Forum ile Üniversite bünyesinde Türkiye ve Türkî dünya ile ilgili yapılan çalışmaların hepsi tek bir çatı altında toplanmış oldu. Bu sayede Türkiye ve Türk dünyası hakkında daha geniş araştırmalar yapılmış olacak.” şeklinde konuştu.

Stockholm Üniversitesi reklamını Türk kızı Büşra Kaya ile yapıyorATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1Dünyanın en iyi 200 üniversitesi arasında gösterilen Stockholm Üniversitesi, 'Üniversite Herkes İçindir'

sloganı ile gazetelere verdiği ilanda Türk asıllı başörtülü öğrenci Büşra Kaya’nın resmini kullanarak faaliyetlerini tanıttı.

Farklı kültürlere sahip öğrencilerle tanıtım yapmaya devam eden Stockholm Üniversitesi geçtiğimiz hafta da İsveç gazetelerine tam sayfa reklam vererek dikkat çekti. Reklamda Büşra Kaya’nın Uluslararası Politika ve

Siyaset Teorisi Bölümü öğrencisi olduğu belirtilirken, ‘’Dünyayı değiştirmek istiyorum.’’ sözlerine de yer ver-ildi. Yüksek lisans eğitimini de Stockholm Üniversitesi’nde yapmak istediğini belirten Kaya’nın uluslararası çalışmaları da üniversitenin web sitesinde yayınlandı. Site’de Kaya’nın Kopenhag’da ‘Küresel Isınma’ programına katılarak edindiği izlenimlerin ve Uluslararası Barış İnisiyatifi’nin fiilen başkanlığını yürüten, Nobel Barış Ödülü sahibi Başpiskopos Desmod Tutu’yla yaptığı görüşmelerin BBC World’da yayımlandığı kaydedildi. Tanıtım, ‘’O ne düşündüğünü çok iyi biliyor, dünya sorunları Büşra’yı bekliyor...’’ şeklinde sonlandı.

Uppsala Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Eva Åkesson Uppsala Valisi Peter Egardt SWETURK Federasyonu Kurucu Başkanı Mustafa Kemal Şirin

Stockholm Büyükelçisi Kaya Türkmen, ”Türk Dünyası araştırmaları Forumu kurulmasından dolayı çok mutluyum ve gururluyum.” dedi.

Page 14: Zamandk233 egazete

14 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Avrupa ve Amerika’da yılda binlerce çocuk babasının kim olduğundan ha-

bersiz bir şekilde gözlerini dünyaya açıyor. Yetkililere göre, bu oran her yıl daha da artıyor. Norveç’te konuyla ilgili yapılan bir araştırma, Avrupa’daki bu vahim durumu bir kez daha gözler önüne seriyor. Norveç Tıbbi Doğum Kayıt Kurumu’nun yaptığı bir araştırmaya göre; yılda 2 bin 500 çocuk biyolojik (gerçek) babasının kim olduğundan habersiz doğuyor.

Uzmanlara göre bu tür alevi sorunlar, özellikle 13-19 yaş arası çocuklar üzerinde oldukça olumsuz etki gösteriyor. Buna göre, babasından habersiz yetişen çocuklar, diğer çocuklara oranla daha hızlı bir şekilde psikolojik rahatsızlıklara, yasa dışı olaylara karışıyor. Ayrıca bu tür çocukların çok erken yaşta hamile kaldıklarına ve gerçeği öğren-dikten sonraysa büyük dram yaşadıklarına işaret ediliyor.

‘Benim gerçek babam kim’Norveç medyasında geniş yer bulan

haberde, birçok çocuğun üvey babasının, çocuğa ‘gerçek babasıymış’ şeklinde göste-rildiği vurgulanıyor. Diğer taraftan yaşanan bu trajik olay, ‘acı verici büyük bir aile sırrı’ veya bu tür çocukların, ‘yalancılığın gölgesi altında yetiştirildiği’ yönünde lanse ediliyor. Hatta bir Norveç televizyonunda, ‘’Benim gerçek babam kim?’’ isminde bir program düzenleniyor. Program, üvey babası, kendi-sine gerçek babasıymış şeklinde gösterilerek büyüyen, ancak bu acı gerçeği öğrendikten sonra büyük hüzün yaşayan ve gerçek babasını arayan kişilerin dramatik hayatını konu ediyor.

Danimarka İstatistik Bürosu’nun verile-rine göre ise, ülkede son 5 yıl içerisinde yılda 3 bin çocuk babasız dünyaya geliyor. Kütük kayıtlarında ise çocukların ne biyolojik ne de sosyal (üvey) babası belli değil. Ayrıca 2013 nüfus kayıtlarına göre ülke genelinde yaklaşık 16 bin 331 çocuk, anne-babasız bir şekilde yaşam sürüyor. Çocukların yaş grubu ise 18 yaş altı olarak gösteriliyor. Fransa’da ise bu sayı 2006’dan bu yana artmakta. Konuyla ilgili yapılan istasitik verilerine göre, 2008 yılında doğan 816 bin çocuğun yüzde 50,5’inin babasız olduğu aktarılıyor. Bu oranın 2011’e kadar yüzde 56’lara çıktığı görülüyor.

İngiltere ve Amerika’da babasız yetişen çocukların oranı, İskandinavya ve Fransa’ya oranla daha yüksek. Amerika’da neredeyse her yıl ortalama olarak dünyaya gelen 4 mil-yon 100 bin çocuktan 570 bininin kimliğinde baba ismi bulunmuyor. Amerika Birleşik Devletleri Nüfus Bürosu’nun kayıtlarına göre ülkede 24 milyon çocuk babasız büyüyor. Bu rakam ülkedeki toplam çocuk sayısının 3 te 1’ine eşit. Elde edilen istatistik verilerinde doğan her 10 çocuktan 4’ünün evlenmemiş anne-babadan dünyaya geldiği görülüyor. Bununla birlikte babasız çocuk dünyaya getiren annelerin 3’te 2’si 30 yaşın altında.

‘Parçalanan ailerin tusinamisi’İngiltere’de ise durum diğerlerinden

pek farklı değil. Sosyal Adalet Merkezi’nin konuyla ilgili yaptığı bir araştırma göre, yılda 20 binden fazla çocuk babasının kim olduğundan habersiz büyüyor. Ayrıca son 40 yıl içerisinden durmadan artış gösteren bu oranın önümüzdeki yıllarda artışa geçeceği

söyleniyor. Adada babasız yetişen özellikle 13-19 yaş grubu çocukların, daha çabuk kriminal suçlara karıştığı ve oldukça erken yaşlarda hamile kaldığı belirtiliyor. İngiltere medyası bunu, ‘parçalanan ailerin tusinamisi’ olarak nitelendiriyor. Araştırma verileri, şu anda İngiltere’de neredeyse 3 milyon çocuğun ağırlıklı olarak babasız bir şekilde annesiyle beraber yaşadığını gösteriyor.

Norveçli Sosyolog Ole Bredesen Nordf-jell, bir toplumda herhangi bir şekilde çocu-ğun babalık misyonunu üstlenen, devletin ‘sosyal baba’ olarak tanıdığı kişi ile biyolojik (gerçek) babanın arasındaki farklılıklara ve her iki babanın çocuk üzerinde bıraktığı etkilere değiniyor. Zaman’a konuşan Nor-dfjell, sosyal bir babayla, gerçek babasından habersiz büyüyen bir çocuk için en büyük sorunun, annenin, çocuktan çocuğun ger-çek babasını saklamak olduğunu belirtiyor. Norveçli sosyolog, gerçeklerin bir gün su yüzüne çıktığı taktirde, bunun çocuk için ne tür problemler doğuracağını şu şekilde akta-rıyor: ‘’Çocuğun sosyal babası ile arasındaki bağ, biyolojik babasının sonradan ortaya çıkmasıyla beraber çözülebilir ve bozulabilir. Aynı zamanda çocuktan biyolojik babasını

saklamak, çocukta yenilgi ve başarısızlık duygularını tetikler ve onu kötü anlamda etkiler.’’

Nordfjell’e göre, özellikle 2000’li yıllarda biyolojik alanda büyük gelişmelere yaşandı. Bu alanda elde edilen yeni buluşlar, biyolojik

mirasın gerek insan sağlığına gerek bireyin kişisel özelliklerine gerekse pisikolojisine yönelik etkilerini daha da belirginleştirdi. Böylelikle, bir insanın biyolojik kökeninin, kişinin kimliğini bulması adına oldukça önemli olduğu öğrenildi. Yani, bu gelişmeler ile bir çocuğun, anne-babasından birçok özellik aldığı fark edildi. Bundan dolayı Sos-yolog Nordfjell, biyolojik babasını tanımayan çocuğun, ondan birşeyler aldığı konusunda herhangi bir bilgiye sahip olmadığı için hayal kırıklığına kapalıcağına ve ilerleyen yaşlarda sorunlar yaşayacağına dikkat çekiyor.

Ole Bredesen Nordfjell, toplumdaki bu tür rahatsızlıkların çözülmesinde anne faktörünün hayatiyetine parmak basıyor. Ona göre böyle bir durumda anne, çocuğa gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmalı. Mesele toplumsal bazda da ele alınıp, tartışılıp, adeta bir tabu haline getirilmeli. Ayrıca toplum, bu tür durumlara düşün annelere ön yargıyla yaklaşmamalı.

‘Herkesin, kendi kimliğini bilmeye ihtiyacı var’Konuyla ilgili Zaman’a konuşan

Norveç’in dünyaca ünlü ilahiyatçı yazarlarından eski Başpiskopos Gunnar Johan Stålsett ise, meseleyi oldukça büyük bir toplumsal sorun olarak değerlendiriyor. Anne ve çocuk arasında yaşanan böyle bir ilişkinin sakıncalı ve büyük bir psikolojik yük olduğunu hatırlatıyor. Norveçli din adamı, bugün, birçok kişinin gerçek babalarını bulmaları konusunda büyük çaba harcadıklarını söylüyor. Stålsett’e göre herkesin kendi kimliğini bilmeye ihtiyacı var.

Bu tür olaylar her kültürde meydana gelelebileceğine atıfta bulunan eski Başpiskopos, insanların, Yaratıcı tarafından kendilerine verililen değerleri bilme hakkına sahip olduğunu açıklıyor. Biyolojik ve teknik gelişmelerin, toplumdaki anne-baba algısına, evlenmeden önce çocuk sahibi olma anlayışına olmusuz etkilerde bulunduğunu hatırlatıyor. Bununla beraber Stålsett, çocuğun babasından habersiz olarak yetişme meselesinin toplumun sorumluluğunda olduğunun altını çiziyor. Çocukların kim-liklerinin belirsizliğinden dolayı utanç duy-gusuna girmemeleri gerektiğine değiniyor ve problemin çözümü adına dini liderlere büyük görevler düştüğünü kaydediyor.

BM kuralları da çiğnenmiş oluyorNorveç’in tanınmış psikologlarından

Prof. Dr. Frode Thuen, konuyla ilgili yerel medyadaki açıklamalarında, meselenin hem annenin hem de çocuğun psikolo-jisine bakan yönlerini irdeliyor. Thuen’e göre, anne, çocuğunun gerçek babasının kimliğini saklamakla büyük bir çaresizlik duygusuna kapılıyor ve bu durum, annenin iç dünyasında acı verici bir ruh haleti meydana getiriyor. Psikolog Thuen, annenin çocuğa gerçek babasından bahsetmemesinin, çocuğun gelecek hayatı adına oldukça dramatik sonuçlar doğuracağı, çözümü zor sorunlar oluşturacağını söylüyor. Ancak, annenin, çocuğa babasının kim olduğu ko-nusunda net konuştuğu taktirde, çocuğun bu dramı üzerinden rahatlıkla atacağının altını çiziyor. Ayrıca Thuen, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi kanunlarına göre, herhangi bir çocuk, babasının kim olduğu konusunda bilgi edinme hakkına sahip. Böylelikle, çocuğuna babasının kimliğini saklayan anne, BM’nin bu kurallarını da çiğnemiş oluyor.

A V R U P A’ N I N T O P L U M S A L Y A R A S I :

Babasız yetişen çocuklarAvrupa ve Amerika’da yılda binlerce çocuk babasının kim olduğundan habersiz bir şekilde gözlerini dünyaya açıyor ve bu oran her yıl daha da artıyor. Norveç’te 2 bin 500, Danimarka’da 3 bin, İngiltere’de 20 bin ve Amerika’da 570 bin çocuk her yıl babasız dünyaya geliyor.

Norveç medyasında geniş yer bulan haberde, birçok çocuğun üvey babasının, çocuğa ‘gerçek babasıymış’ şeklinde gösterildiği vurgulanıyor. FOTO: ZAMAN

Norveç’in dünyaca ünlü ilahiyatçı yazarlarından, eski Başpiskopos Gunnar Johan Stålsett, meseleyi oldukça büyük bir toplumsal sorun olarak değerlendiriyor. FOTO: ZAMAN

Page 15: Zamandk233 egazete

15 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAGöçmen politikaları daha sıkı olacakİlerleme Partisi’nin koalisyon ortaklığı, partinin 40 yıl sonra kazandığı zafer olarak tarihe geçiyordu. Liberal Sol ve Hıristiyan Halk Partisi, bazı anlaşmazlıktan dolayı koalisyon hükümetinde yer almak istemediklerini duyurdu.ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç’te 9 Eylül’de yapılan genel seçimi muhafazakar sağ blok kazan-

mış, yeni hükümeti oluşturacak muhtemel partiler ise; Sağ Parti (H), İlerleme Partisi (FRP), Liberal Sol (V) ve Hıristiyan Halk Partisi (KRF) olarak açıklanmıştı. Koalisyon partileri, seçim sonrası ittifak edebilecekleri konulara ilişkin Sundvolden Hoteli’nde çe-şitli toplantılar düzenlemiş, parti başkanları yapılan görüşmeler hakkında bazı basın açıklamalarında bulunmuştu. 4 partinin ko-alisyon kuracağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyordu.

Norveç’in yeni Başbakanı Erna Solberg, 1 Ekim’de koalisyon hükümeti ortağını res-men açıklamıştı. Buna göre 9 Eylül’de genel seçimi kazanan muhafazakar Sağ Parti (H), ülkede sıkça göçmen karşıtı söylemleriyle gündeme gelen İlerleme Partisi (FRP) ile ko-alisyon kuracağını belirtmişti. Ayrıca İlerleme Partisi’nin koalisyon ortaklığı, partinin 40 yıl sonra kazandığı zafer olarak tarihe geçiyordu. Liberal Sol ve Hıristiyan Halk Partisi, bazı an-laşmazlıktan dolayı koalisyon hükümetinde yer almak istemediklerini duyurdu.

Nihayetinde, hükümeti oluşturacak muhafazakar Sağ Parti ve İlerleme Partisi, yeni hükemetin izleyeceği rotaya ilişkin bir basın toplatısı düzenledi. Buna göre, yeni hükümetin, mülteci ve göçmen politikarı konusunda daha sıkı olacağı açıklandı. Ülkede sıkça gündeme gelen belediyelere

dair ferormlara gidileceği, belediyelerin para dağılımı konusunda da bazı değişiklikler yapılacağı belirtildi. Zira,Tüketici Konseyi’nin ülkede faliyet gösteren 428 belediye üzerinde yaptığı denetlemede, 392 belediyenin halka yeterince hizmet veremediği ortaya çıkmıştı. Ülkede faliyet gösteren sadece 36 belediyenin konseyin onayından geçtiği kaydedilmişti.

Diğer taraftan her iki başkan, ülkede güvenilir işyerlerinin inşaasına ilişkin hem fikir olduklarını dile getirdi. Son günlerde yerel medyada konuyla ilgi yer alan bazı haberlere göre Norveç’in, işyerlerinde uygu-lanan şiddet konusunda Avrupa’da ilk sırada yer aldığı kaydedilmişti. Çalışma ve Sosyal Yardım Kurumu’nun (NAV) yaptığı bir araş-

tırmaya göre, ülke genelinde çalışan işçilerin yüzde 3,7’sinin fiziksel şiddete maruz kaldığı, bazı çalışanların işyerlerinde öldürüldüğü de aktarılmıştı. Yetkililer, işyerlerinde şiddete mazruz kalan çalışanların sayısının her geçen yıl artışa geçtiğinin altını çizmişti. Şiddete en çok maruz işçilerin daha çok, sağlık ve sosyal kurumlarında çalışanlardan oluştuğu, bu işçilerin çoğunluğunun hastalık iznine ayrılıp, olaylardan oldukça etkilendikleri söylenmişti.

Bununla birlikte, gönüllü kuruluşlar daha iyi hale getirileceği, öğretmen olmak isteyenlere kolaylık sağlanacağı anlatıldı. Yıllık ödenen araç harçlarının, daha fazla yolların inşaasına ayrılacağı, fakir çocukların bakımının daha iyi hale getirileceği dile ge-tirildi. Polise her zaman silah taşıma yetkisi verilecek. Güvenlik ve acil durumlar daha da iyi hale getirilecek.

Sağlık sektöründe de bazı reformlara gidileceği bildirildi. Ancak her iki parti de, henüz sağlık sektörünü kimin yöneteceği konusunda herhangi bir uzlaşmaya varmış değil. Zira her iki parti de sağlık sektörüne oldukça önem veriyor ve bu alanda söz sahibi olmak için müzakere ve mücadele ediyor. Özellikle muhafazakar sağ kanadın, en önemli seçim vaadlerinden bir tanesi, sağlık sektörü üzerine olmuştu. Alkolikler, madde bağamlıları ve psikoljik rahatsızlığı olan hastalar daha iyi tedavi görecek. Fakir çocukların bakımı ise daha iyi hale getirilecek.

Norveç’in yeni Başbakanı Erna Solberg (sağda), ülkede sıkça göçmen karşıtı söylemleriyle gündeme gelen İlerleme Partisi (FRP) ile koalisyon kuracağını belirtmişti. Liberal Sol ve Hıristiyan Halk Partisi, bazı anlaşmazlıktan dolayı koalisyon hükümetinde yer almak istemediklerini duyurmuştu.

Page 16: Zamandk233 egazete

16 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMYargıtay'dan 5 maddede cunta tarifi

ALİ AKKUŞ

1Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Balyoz da-vasına ilişkin gerekçeli kararı şerhiyle

birlikte tam 68 sayfa. Sanıkların Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Tutuklamalar Çalışma Grubu’ndan aldıkları yargısal niteliği bulunmayan kararına bile bakılmış.

Lakin Çetin Doğan cuntası Balyoz planında öyle isabetli bir ‘faydalanılacak’ gazeteciler listesi yapmış ki, onları ikna etmek mümkün değil. General Çetin Doğan Taksim Meyda-nı’na tankla gelse, “Bahar gezisine çıkmıştır. Nihayetinde tank askerî araç değil mi? Doğan başka neye binsin ki..” diye savunma yapacak-larından kuşku yok.

Yargıtay’ın gerekçeli kararında görülen şu: Kararı veren daire, sanıkların ortaya koyduğu itirazları dosyanın bütünlüğünü esas alarak tek tek incelemiş. Örneğin, Gölcük’te yapılan ara-malarda bulunan deliller konusunda sanıklar, bunların başkaları tarafından konulduğunu söylüyordu. Heyet, kamera kayıtları da dahil olmak üzere elde bulunan bütün delillere bakmış. Arama yerinde bulu-nan görevli sayısından, tanık ifadelerine; ele geçirilen delillerin başka yerde bulunan-larla uyumuna kadar birçok veri yan yana konulmuş. Bütün bunlardan sonra yapılan tespit aynen şöyle: “Savunmalar dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uygun görülmemiştir.” Hukuk dilini normal hayata tercüme edecek olursak sanık-lara denen şu: ‘ İnand ı r ı c ı değilsiniz.’ Y a r g ı t a y , inandırıcı bulmadığı sanık sa-vunma-

larını değerlendirirken gerekçeli kararda 6 defa ‘hayatın olağan akışı’na uyan veya uymayan ifadesini kullanıyor.

20 bin kişi görevlendirilecektiKararda, Balyoz’un ‘HAREKAT TASARI-

SI’ndan, ‘İCRA SAFHASI’na; ‘MAKSAT’ından ‘VAZİFE’ taksimine hatta ‘YENİDEN YAPI-LANDIRMA SAFHASI’na kadar yazılanlar cümle cümle belirlenmiş. Yazılan eylem planları, ses kayıtları ile kıyaslanınca cuntanın ayak seslerini duymamak mümkün değil gerekçede... TSK’nın hiyerarşik yapısı dışında hareket eden cunta ile ilgili hüküm kurulurken tam 19 defa yasa dışı ‘oluşum’ ifadesi çıkıyor karşımıza. Emsal niteliği taşıyan bu karardan sonra Yargıtay’ın cuntayı tarif için koyduğu standardı şu şekilde özetleyebiliriz:

‘Bilmesi gereken’ ve ‘bilinmesi gereken’ prensiplerine uygun hareket tarzını esas almak suretiyle gizliliğe riayet edenler.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasal teşkilat

ve hiyerarşik yapılanması dışında suç işlemeye dönük ayrı bir yapılanmaya giden oluşum.

Planlama ve bu planlamayı hayata geçirecek kapsamlı bir organizasyon.

Bu organizasyona uygun bir iş bö-lümü.

Bu iş bölümü dahilinde görevlendir-meler ve bu görevlendirmelerin gereklerine uygun çalışmaları yapma. Tabi ki yasa dışı bu oluşumun amacı, ‘hükümeti ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eyle-mini gerçekleştirmek.’ Gerekçeli kararının 54. Sayfasında bu çok net ifade ediliyor.

Balyoz darbesini planlayanlar, sıkıyö-netim sırasında kuracakları mahkemeden, el koyacakları marketlere kadar kimin nerede görevlendirileceğini tek tek yazmış. Gerekçeli kararda bu da var. Yargıtay dairesi, bu kişilerin sayısının ‘geniş bir coğrafi alana yayılan yaklaşık 20 bin kişi’ olduğuna dikkat çekiyor. Aynı kararda “Bu kadar kişi ve kurumu ilgilendiren ve 2003 yılına ait bilgi ve değerlendirmeleri içeren

çalışmaların ileri sürüldüğü gibi tamamen kurgulanmış asılsız ve sahte olduğu

yönündeki savunmaların tamamı hayatın olağan akışına uygun

olmadığı anlaşılmaktadır.” deniyor. Yargıtay haklı

değil mi? Cunta başka nasıl anlatılabilir

ki?..

Bakan Kılıç, Estonya’da Türk derneğini ziyaret ettiEstonya-Türkiye milli maçı için Estonya'da bulunan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, Estonya'da faaliyet gösteren ve Türk girişimciler tarafından kurulan Estonya-Türkiye Ticaret Eğitim ve Kültür Derneği’ni (EESTÜRK) ziyaret etti.

ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç Estonya’da faaliyet gösteren ve Türk girişimciler tarafından kurulan Eston-

ya-Türkiye Ticaret Eğitim ve Kültür Derneği’ni (EESTÜRK) ziyaret etti. Estonya Büyükelçisi Ayşenur Alpaslan’ın da hazır bulunduğu ziyarette, EESTÜRK Derneği Başkanı Fatih Güllü misafirlerine Derneğin faaliyetleri ile ilgili geniş bilgi verdi. 2010 yılında Tallinn’de EESTÜRK Derneği’ni kurarak faaliyetlere başladıklarını söyleyen EESTÜRK Başkanı Fatih Güllü,”Uluslararası EESTÜRK Ticaret, Eğitim ve Kültür Derneği’nin ticaret, medya ve eğitim alanlarında Türki-ye’de güçlü partnerleri mevcuttur. Bu doğrultuda dernek, iki ülke insanlarını ticaret, eğitim ve kültürel faaliyetler çerçevesinde bir araya getirerek, Estonya ve Türkiye ara-sında ortak bir köprü kurmak için büyük çaba sarf ederken

önemli ortaklıkları da hayata geçirmiştir. Düzenlediği faaliyet ve organizasyonlar ile iki halkın kültürlerinin özelliklerini daha derin olarak tanımalarını sağlarken, Türkiye ve Estonya arasında ticari, aka-demik ve kültürel alanlardaki işbirliğini desteklemektedir.” şeklinde konuştu. Derneğin bulunduğu binayı gezen Bakan Suat Kılıç, çok etkilendiğini belirtirken,”-Türkiye’nin ve Türk insanının ismini gu-rurla temsil eden ve her iki ülke arasında dostluk köprüleri kurarak sıcak ilişkiler geliştiren EESTÜRK Derneği’ne teşek-kür ediyorum.’’ şeklinde konuştuktan sonra Dernek Başkanı Fatih Güllü ve Yönetim Kurulu’nu tebrik etti.

Page 17: Zamandk233 egazete

17 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM I C G ' N İ N K Ü R T S O R U N U R A P O R U :

Hizmet, çözüm sürecinde müspet rol oynuyor

ICG’nin raporunda, PKK’nın Ankara’yı barış istediğine ikna etmesi için daha uzlaşmacı bir rol üstlenmesi gerektiği vurgulanırken, Ankara’nın da bir an evvel Kürtlerin demokratik sorunlarını çözmesi çağrısı yapılıyor.SELÇUK GÜLTAŞLI BRÜKSEL

1Uluslararası Kriz Grubu, yayınladığı Kürt raporunda Hizmet Hareketi’nin,

çözüm sürecinde olumlu rol oynadığını vur-guladı. Hizmet Hareketi’nin reformcu bir çizgi benimsediği belirtilen raporda, Fethul-lah Gülen Hocaefendi’nin anadilde eğitime destek verdiğine işaret edildi.

Muteber düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu (ICG) yayınladığı Kürt raporunda Hizmet Hareketi’nin, çözüm sürecinde olumlu rol oynadığını vurguladı. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin anadilde eğitime destek verdiğine işaret edilen raporda, Hareket’in ileri gelenlerinin vatandaşlık ve Türklük kavramlarının tekrar tanımlanması yönünde beyanatlar verdiğine dikkat çe-kiliyor. Fahri başkanlığını Gülen’in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın da anadilde eğitimin ülkeyi bölmeyeceği, tam tersine birleştireceğine dair açıklamalar yaptığı belirtiliyor.

44 sayfalık raporda, ideolojik farklılıkla-rına rağmen aşırı sağcı, milliyetçi, kökten-dinci, laik ve sosyalist çevrelerin Türkiye’de bir Kürt meselesi olduğunu inkâr ettikleri ve çözüm sürecini bölgede bir Kürt devleti kurdurmak için ABD/Batı destekli bir plan olarak gördükleri belirtiliyor. Güvenlikçi siyasetlerin kuvvetli destekçisi milliyetçi ordunun da reformlarla etkisinin azaltıldığına işaret edilen raporda bu grupların aksine Hizmet Hareketi’nin süreci desteklediği ifade ediliyor.

Dünyada açtığı okullar ve her yıl düzen-ledikleri Türkçe Olimpiyatları ile Hareket’in “kültürel milliyetçi” olarak kabul edildiği sa-vunulan raporda, Hizmet’in son zamanlarda aldığı tavırlara işaret ediliyor. Kürtçü akımın, Hizmet’i, Kürtleri etkileyebilecek bir rakip olarak gördüğü ve KCK tutuklamalarından sorumlu tuttuğu belirtiliyor. Raporun PKK-BDP çizgisini bütün Kürtlerin temsilcisi ön kabulünden hareket ettiği görülüyor.

Irak’ta Kürtçe yayımlanan Rudaw Ga-zetesi’ne verdiği mülakatın iktibas edildiği raporda Gülen’in “Anadilde eğitimin ilke planında kabul edilmesi devletin vatan-daşlarına karşı adil olmasının gereğidir.” ifadelerine atıf yapılıyor. Gülen’in aynı mülakatta “Öte yandan Kürt anne-babaların da evlatlarına Türkçe öğretmek konusunda

hassas olmaları gerektiğini vurgulamak ihtiyacı hissediyorum.” dediği de aktarılıyor.

Raporda, Hareket için “son zamanlarda anadil, etnik kimlik gibi temel konularda reformcu bir çizgi benimsemiş” ifadeleri kul-lanılırken, Gülen’in “anadilde eğitime açık olduğunu belirttiği” kaydediliyor. Bunlara ek olarak, “Hareket’in ileri gelenleri vatan-daşlık ve Türklük tanımının tekrar yapılması konusunda olumlu beyanlar vermişlerdir.” deniliyor.

Hizmet Hareketi’nin, okullarında ana-dilde eğitim vermeye hazır olduğu ve söz konusu adımın ülkeyi kaynaştıracağını açık-ladığı belirtilen rapor GYV Başkan Yardımcısı Cemal Uşak’ın “Kürtlerin ve Müslüman-ların mühim bir kısmı kendilerini Türklük kavramının bir parçası olarak görmüyor. Daha kapsayıcı bir tanım geliştirilebilir.” sözlerine yer veriliyor. Gülen, 27 Haziran’da Rudaw gazetesinde yayımlanan mülakatında anadilde eğitime destek veren net bir tavır almıştı. Gülen, “Anadilin öğrenilmesi ve öğretilmesi evrensel insan haklarındandır; bir kavmin, bir topluluğun anadili, elbette onlara yasaklanamaz; bu, bir zulüm olur; fıtrata aykırılık ve fıtrata başkaldırma olur. Dolayısıyla, böyle bir yasak zaten sürdürüle-mez de.” demişti.

ICG’nin raporunda, PKK’nın Ankara’yı barış istediğine ikna etmesi için daha uzlaşmacı bir rol üstlenmesi gerektiği vurgulanırken, Ankara’nın da bir an evvel Kürtlerin demokratik sorunlarını çözmesi çağrısı yapılıyor. Hükümet’in “milliyetçi” tepkilerden endişe ettiği ancak Türk top-lumunun demokratikleşme adımlarına net destek verdiğinin altı çizilen raporda, AK Parti için asıl riskin arka arkaya 3 seçimin yapılacağı bir süreçte terörün hortlaması ihtimali olduğu ifade ediliyor.

Anamuhalefet partisi CHP’nin “orduya yakın, Türk milliyetçiliğinin temel savunu-cusu” olarak tanımlandığı raporda, partinin demokratikleşmeye nispeten açık olmasına rağmen geçmişten gelen “otoriter eğilimleri” muhafaza ettiği vurgulanıyor. ICG, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da çözüm sürecine ilişkin çelişkili açıklamalar yaptığını kaydediyor. Raporda, hem MHP hem de CHP tabanının çözüm sürecine partilerinden daha “sıcak” yaklaştığı tespiti yapılıyor.

AvukatKadir Erdoğmuş

Vindingevej 7 C • DK 4000 RoskildeTlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98

Mail: [email protected]

Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın,her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz.

Page 18: Zamandk233 egazete

18 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMB İ R L İ K ’ İ N S O N G E N E L B A Ş K A N I T İ M İ S İ , Z A M A N ’A K O N U Ş T U

Keşke merkez sağ Alevileri anlasaydı1966-1981 yılları arasında siyaset yapan Birlik Partisi, Türkiye’nin ilk Alevî partisiydi. Son genel başkanı Mustafa Timisi, bugün 78 yaşında. Ona göre siyaseti lokalize bir yapıya oturtmanın bir faydası yok. İktidar olmak bütünlükten geçiyor: “Adalet Partisi bizi anlasaydı, bugün ne Kürt ne Alevî sorunu olurdu.”SAMET ALTINTAŞ

Demokratikleşme Paketi’ni nasıl yorumluyor-sunuz?1960’lı yıllardan bugüne Türkiye’de,

ayrımcı ve dışlayıcı siyasetin sıkıntılarını bire bir yaşamış ve giderilmesi konusunda da belli bir dönem siyasal mücadele vermiş biriyim. Artık Türkiye’de var olan sosyal ve inanç gruplarının varlığını kabul ederek insanca yaşamanın yollarını bulmalıyız. AKP iktidarı bu gerçeği gören, bu doğrultuda zaman içinde gerekli adımları atan bir iktidar profili çiziyor. Paketi destekliyorum; ama gölgede kaldı, çünkü Alevilerle ilgili düzen-leme yok. Bu da sukût-ı hayale uğrattı beni.

Bu gölgeyi de AKP ortadan kaldıracaktır ümidini taşıyorum. Yılların biriktirdiği temel sorunların çözümü için AKP adım atıyor. Üniversiteye Hacı Bektaş isminin verilmesi geç kalmış bir adım. Mesela cemevleri ile ilgili yasal düzenleme hâlâ yok maalesef. Türkiye toplumunu demokratikleştiren ve özgürleştiren bir paket... Geçmişin yanlış-lıklarını devam ettirmek değil, tam tersine doğrularla yola devam etmeliyiz.

1969’da siyaset yapmış, genel başkan olmuş bir isimsiniz. O günlerden bugüne siyasetin anlayı-şında nasıl bir değişiklik oldu?AKP’nin bugün getirdiği nokta çok

farklı… Aslında temel hak ve özgürlükler açısından bir değerlendirme yapacak olursak,

1961 Anayasası Türkiye için açılımlar getiriyordu. Ama o istikametteki

düzenlemelerin geciktirilmesi, o fırsatı Türkiye’ye vermedi.

Meclis kürsüsünde ilk defa konuşurken; “Bu politika

değişmeli. Bütünlük böyle sağlanır.” dedim. Meclis

karıştı, Adalet Partililer bana hücum etti.

“Bölücülük yapma.” dediler ve kürsüyü

kuşattılar. Ben de “Sizden

çekinmem. Ben bura-

daysam gerçek

b u !

Asıl sizin yaptığınız bölücülük.” diye cevap verdim. O gün eğer 70’lerde Adalet Partisi bizi anlasaydı Türkiye çok daha önce de-mokratikleşirdi. Alevî meselesi, Kürt sorunu olmazdı, Apo da bu kadar güç kazanamazdı. Bugün AKP sosyal demokrat parti programı uyguluyor. 1970’li yıllardaki beyanatımız bu yönde idi.

Bugün Alevîlerin bir partiye ihtiyacı var mı, geçmişte olduğu gibi?1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükler-

den ötürü o günün koşullarında Birlik Parti-si’nin karşılığı vardı. Yüzde 2,8’in karşılığı söz konusuydu. Adalet Partisi, Alevî’yi reddeden bir politika izliyordu, zamanın Diyanet İşleri Başkanı, “Alevîlik ölmüştür.” diye beyanat veriyordu. CHP, 1960’larda bu değerlere sahip olan bir muhalefet değildi. Toplumda sosyal adaletçi bir uyanış başlamıştı. O zaman bu tarz hareketler, komünizm olarak algılanıyordu. Ben şahsen siyasal yapılanma-nın daha geniş bir yelpazede sosyal demok-rat çizgide oluşmasından yanayım. Siyaseti lokalize bir yapıya oturtmanın bir faydası yok. İktidar olmak bütünlükten geçiyor.

O yüzden mi Birlik Partisi’nin önüne ‘Türkiye’ ibaresini eklediniz?Evet… 12 yıldız ile aslan amblemini

ben onaylamadım. Ben onun değişmesinin mücadelesini verdim. Geldim, genel başkanı ve yönetimi değiştirdim.

Devrim yaptınız yani…(Gülüyor) Evet, bir nevi devrimdi. Parti-

nin programını değiştirdim. Demokratik sol parti halini aldık. Birlik Partisi döneminde Maraş olayları olmuştu. İkinci gün oraya gi-dip Sıkıyönetim Komutanlığı’nı ziyaret ettim. Hem Alevî hem Sünnî tutukluları ziyaret ettim. “Bu, nasıl bir tuzak? Hepiniz bu mem-leketin insanısınız. Bu hale nasıl geldiniz?” diye sordum. Basın toplantısı yaptım ve “Bu bir mezhep olayı değil, provokasyondur.” dedim. Partide gençler toplanmıştı, “Biz de şunu yapalım” diye. “Hayır!” dedim ve gençlik kollarını dağıttım 1979’da. Tarihin yanlışlıklarını giderme konusunda görevli hissediyorum kendimi. Biz bu topraklarda düşmanca yaşayamayız.

Sünnî var mıydı hiç içinizde?Genel sekreterimiz Şemsi Belli,

Sünnî’ydi. Hayatım boyunca hiç ayrımcı olmadım. Ayrılıkları tahrik ederek mesafeyi aşmak değil, ortak noktaları bulup birleşmek yolunu izledim. Ayrıca gelinim de, damadım da Sünnî.

Peki, Alevîlerin hepsi CHP’ye mi oy veriyor?Evet diyemem ama ağırlık CHP’de,

büyük çoğunluk solda.Neden?

Laiklikten ötürü. Çünkü bu, Alevîler için çok önemli bir güvence. Osmanlı’da kasabaya inemeyen Alevî profili vardı. 1826’dan sonra ikinci bir kıyım olmuştu Alevîlere. Böyle bir süreçten sonra Mus-tafa Kemal ve arkadaşları meseleyi yurt-taşlık temelinde ele aldı. Cumhuriyet ile birlikte gün yüzüne çıkmaya başladı. Öte yandan şeyhülislamlığın kaldırılması da Sünnîlerde travma oluşturdu.Genç Cumhuriyet’in Dersim’i bombalaması da var ama…

Cumhuriyet bazı radikal tedbirler aldı. Hiç istemediğimiz, bugün için mahkûm etmemiz gereken bazı ta-sarrufların içinde oldu. Sadece Dersim değil, camiye ve din adamlarına karşı oluşturulan olumsuz havayı da söy-leyebilirim.

Cami-cemevi birlikteliğini nasıl yorumluyor-sunuz?Öncelikle şunu söyleyeyim; ben Müs-

lü-man’ım. Allah’ın varlığına, birliğine, Hazreti Peygamber’in son nebi olduğuna inanıyorum. Benim Müslümanlığım Alevî bir yorum. Ehl-i Beyt’e bağlı olanlar, zaman içindeki hadiselerden dolayı camiden uzak-laşmışlar. Yoksa biz camiye karşı değiliz. Osmanlı, katı dönemlerinde bu mezhebi ‘ıslah etmek’ için köylerine cami yapmış. Bu baskı da tepki meydana getirmiş ve camiden uzaklaşmışız. Alevîlerin, şuuraltında cami bir asimilasyon aracı gibi... Bu korku hâlâ da var. Marksist bir ideolojiden ötürü de yalnız camiyi değil dini dışlayan seküler bir hayat anlayışının etkisi de var. Fethullah Hoca, saygın bir din adamı. Zamirini bilmem ama görünen o ki iyi şeyler içinde. Bir meseleyi anlatırken ağlıyor. İnsan kolay kolay ağla-maz, rol yapmadığı belli. Cemevi ile camiyi bir araya getirme fikri, toplum barışına büyük katkı sunar. Fakat toplumsal algılar, fayda yerine zarara kapı aralıyor gibi geliyor bana. Marjinal gruplar var işin içerisinde. Endişe-liyim, iyi niyetin kötü sonuçlara sebebiyet vermesinden korkuyorum.

Mesela Hüseyin Aygün, birlikteliğe taş attı o gün...Yanlış, ne münasebet… O, kendine

göre bir düşünce adamıdır ama ben bu tür hakaretleri tasvip etmem.

Ali’siz Alevilik var bir de…Onlar benim dışımda. Kale almıyorum.

Benim Alevilik anlayışım, Müslüman halka içinde olmak demek.

1963’te üniversite öğrencisiyken bir açıklamanız var: “Alevi toplumu en az Sünnî toplum kadar Müslüman’dır ve ahlakî değer-lere sahiptir.” diye.

Tabii… Aynen öyledir. O genç ya-şımda böyle söylüyordum. Artık sorun şu: Sünnîlerin büyük bir çoğunluğu Alevîlerin Müslüman olduğunu kabulleniyor da bizim Alevîlerin bazıları, kendilerini Müslümanlığın dışına atıyorlar.

Osman Öcalan, ‘Alevîler, PKK’yı ele geçirdi.’ demişti. Yine DHKP-C de ‘Alevî örgütü’ olarak anılıyor...Bunların içinde Alevî kökenli insanlar

olabilir. Ama bunların benim anlayışımla alâkası yok, ilgim de... Alevî, Allah’a inanan, Hazreti Peygamber’i peygamber kabul eden, Hazreti Ali’yi onun vekili gören, Ehl-i Beyt’e bağlı, cemevlerini ibadet merkezi kabul eden kesimdir.

Anadolu tarihi, bağnazlığın acısını çok çektiÜçüncü köprünün ismi Yavuz Sultan Selim ola-cak. Ne düşünüyorsunuz?Anadolu tarihi, bağnazlığın acısını

çok çekti. Şah İsmail ve Yavuz’un siyasal mücadelesinin faturasını hem Alevîler hem Sünnîler ödedi. Şah İsmail Sünnî, Yavuz da Alevî kesmiştir. Siyasal iktidar tek yanlı bir bakışı benimserse bu alta çok feci bir şekilde yansır. Biz bunu tarihte gördük. Anadolu insanı inançlarından ötürü birbirlerine karşı düşmanca davranmamıştır. Dışarıdan tahrik edilmiştir. Anadolu, Osmanlı’nın aslî unsuru. Yavuz da Osmanlı’nın önemli padişahı… Ama Alevî kıyımında başrolü oynayan biri. Üçüncü köprü büyük bir iş… Fakat Yavuz ismi ile gölgelendi. Alparslan, Tuğrul Bey, Evliya Çelebi, Mimar Sinan, Yunus Emre olabilirdi.

Page 19: Zamandk233 egazete

Yüksek irtifa sinir ediyor Işık sadece ışık değildir

Çocukta ergenlik

Page 20: Zamandk233 egazete

Yüksek irtifa sinir ediyor!Uçak yolculuklarınız, çevrenizde sinir bozucu davranışlar sergileyen yolcular varsa kâbusa dönüşebilir. Yapılan bir araştırmaya göre ağzını şapırdatarak yemek yiyenler, yüksek sesle müzik dinleyenler, horlayanlar, koltuğunu arkaya yatıranlar ve öndeki koltuğu tekmeleyen çocuklar en çok şikayet edilen konular. MUSTAFA GÜN

1Uçakla seyahat, sağlık sorunu bulun-mayanlar ve çevresindekiler tarafından

rahatsız edilmeyenler için oldukça keyifli geçer. Çünkü uçaklardaki eğlence sistemleri ve 5 yıldızlı restoran mönülerini aratmayan ikramlar, yolcuları hem eğlendirir hem de meşgul ederek uçuşun stresinden uzak tutar. Ancak çevrenizde ‘sinir bozucu davranışlar sergileyen’ ve bir de uyarıları dikkate alma-yanlar varsa işte uçuşunuz o zaman tam bir kâbusa dönüşür. Araştırmalara göre, hemen her uçuşta diğer yolcuları çileden çıkaran kişiler bulunuyor. Bunlar bazen bir bebek, bazen bir çocuk, bazen bir genç, bazen de yaşlı yolcu olarak yan koltuğunuzda size yol arkadaşlığı edebiliyor. Tabii ki bu yol arka-daşlığı, sizin tahammül sınırlarınızı aşma noktasına geldiğinde son buluyor.

Takma dişlerini tepsiye koyanlar var!Online seyahat pazarının önemli

markalarından lastminute.com’un, 6 bin yolcuyla gerçekleştirdiği araştırmaya göre bazı davranışlar, uçak yolculuğunu adeta işkenceye çeviriyor. Özellikle ağzını şapırdatarak yemek yiyenler ile takma diş-lerini tepsinin kenarına bırakıp atıştırmaya başlayanlar, diğer yolcuları sinir eden dav-ranışların başında geliyor. Seyahat severler genel olarak, aşırı kilosu nedeniyle çok fazla yer kaplayan yolculardan, ağlayan bebek ve gürültü çıkaran çocuklardan, alkollü yol-culardan, yüksek sesle konuşan ve müzik dinleyenlerden, uyurken horlayanlardan ve uçağın inişinde pilotu alkışlayanlardan şikâyet ediyor.

Online seyahat yorumları sitesi Tri-pAdvisor’un araştırmasına göre, uçuşlarda en sinir bozucu davranışı sergileyenler ise Amerikalılar seçildi. Bunu, Fransızlar, Al-manlar, İngilizler, Çinliler, Ruslar, Japonlar, İtalyanlar, Hintliler ve BAE vatandaşları takip etti. Araştırmaya göre, yolcular uçakta en çok, çocukların koltukları tekmelemesi, öndeki yolcunun kaba bir şekilde kol-tuğu yatırması, yüksek sesli cep telefonu görüşmesi, acil çıkış yollarının bagajlarla kapatılması, kemer ikaz ışığı sönmeden kol-tuğun terk edilmesi, kol dayama paylaşımı, ağır kokan yiyecek tüketimi, geçiş yolunun tıkanması ve gazetenin aynı anda başka bir yolcu tarafından da okunmaya çalışılmasını en sinir bozucu davranış şekli görüyor.

Avrupa’nın bir numaralı uçak bileti arama motoru Skayscanner’ın 85 ülkeden, 700’den fazla kabin görevlisi (hostes) ile gerçekleştirdiği araştırmada da, oldukça ilginç sonuçlar elde edildi. Hosteslere göre, sinir bozucu davranışların başında, yolcuların ‘görevlileri parmak şaklatarak çağırması’ ge-liyor. Kemer ikaz ışığı sönmeden yerini terk edenlere de tepki gösteren hostesler, baş üstü dolabına olması gerekenden fazla el bagajı sığdırmaya çalışanlara, güvenlik ile ilgili bilgi verdikleri sırada yanındakilerle konuşanlara, fazla yastık ve battaniye isteyenlere, koltuk cebine çöp dolduranlar ile mönü dışında

farklı yemek ve özel marka içecek isteyenlere ‘sinir oluyor’.

Eğer yanınızdaki yolcudan rahatsız oluyorsanız bunu mutlaka belli edin. İkna edici bir konuşmaya rağmen yanınızdaki veya çevrenizdeki yolcu aynı ‘sinir bozucu’ davranışı sürdürüyorsa olayı kabin görevli-sine bildirin. Ancak kesinlikle zor kullanarak sorunu çözmeye kalkışmayın. Uçakta kavga çıkardığınız takdirde hakkınızda işlem yapılmasına neden olabilirsiniz. Bu yüzden kabin görevlisinden yardım isteyerek soru-nun çözülmesini isteyin. Olaya müdahale eden kabin görevlileri ise rahatsızlık veren

yolculara, ilk olarak sözlü uyarıda bulunur. Daha sonra da, uyarıyı dikkate almayan yolcuların yerlerini değiştirmeyi teklif eder. Sorunlu yolcular, uyarılara rağmen taşkınlık çıkarmaya devam ederse uçağın kaptan pilo-tuna bildirilir. Gerektiğinde, sorunlu yolcuları etkisiz hale getirmek için plastik kelepçe de kullanılır. Plastik kelepçeye rağmen sakin-leşmeyen yolcular, en yakın havalimanına iniş yapılarak emniyet güçlerine teslim edilir. Sakinleşen yolcular ise uçağın varış noktasında emniyet güçlerine teslim edilir. Yolcu hakkında, ‘uçuş emniyetini tehlikeye düşürdüğü’ gerekçesiyle yasal işlem yapılır...

16 - 22 EKİM 2013

Alerjik nezle bulaşıcı mı?ZAMAN İSTANBUL

1Burun tıkanıklığı, kaşıntı ve hapşırık… Belirtileri gribe çok benzese de sanılanın aksine alerjik nezle bulaşmaz. Ancak

özellikle alerjik nezlesi olan çocuklar tedavi edilmediği takdirde daha kolay enfeksiyon kapıyor.

Ev tozu akarı, polen, hayvan döküntüsü gibi maddelerle temas sonrası burun tıkanıklığı ve kaşıntısı ile hapşırık gibi belirtilere neden olan alerjik nezle, kimi zaman grip ile karıştırılsa da bulaşıcı değil. Ana belirtisi burun tıkanıklığı olan alerjik nezle şikâyetlerinin tedavi ile büyük ölçüde azaldığını belirten Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, “Alerjik nezle olan çocukta alerjiye neden olan hücreler virüslerin vücuda giriş kapısı gibi işlev gördüğünden, alerjik nezlesi olan çocuklarda virüslere bağlı kış enfeksiyonları daha sık görülür.” diyor.

Küçük çocuklarda mevsim ayırmaksızın görülen ve büyük sıkıntılara neden olan alerjik nezlenin kendisi bulaşıcı değil ancak

bu çocuklara kışın sık görülen viral enfeksiyonlar daha kolay bulaşabiliyor. Prof. Dr. Yonca Tabak’a göre burunda tıkanıklığın ön planda görüldüğü alerjik nezle tedavi edildiğinde enfeksiyonlara bağlı sıkıntılar da azalıyor. Küçük çocuklarda ana belirtisi geç-meyen burun tıkanıklığı olan alerjik nezlenin ev tozu akarı, polen ve hayvan döküntüsü gibi maddelerle temas sonrası gelişiyor.

Enfeksiyon daha uzun sürüyorAlerjiden sorumlu hücreler, aynı zamanda virüslerin vücuda

girişi kapısı gibi işlev görüyor. Böylelikle alerjisi olan çocuğa üst solunum yolu enfeksiyonu yapan nezle virüsleri daha kolay bulaşıyor. Alerjiye bağlı olarak burnu tıkalı olan çocuğun bir de enfeksiyonla gelen burun tıkanıklığı, burun akıntısı gibi yakınmaları kolay atlatamadığını belirten Prof. Dr. Yonca Tabak, “Enfeksiyon genellikle uzun sürer ve geçmeyen geniz akıntısı, balgamlı öksürük gibi şikâyetlerle seyreder. Ancak alerjinin tedavisi ile çocuğun nezle, farenjit gibi enfeksiyonları sık kapması engellenebilir.” diyor.

Page 21: Zamandk233 egazete

10/16/2013 5:06 7:23 12:41 15:02 17:46 19:0610/17/2013 5:09 7:25 12:40 15:00 17:43 19:0310/18/2013 5:11 7:27 12:40 14:58 17:40 19:0010/19/2013 5:13 7:30 12:40 14:56 17:38 18:5810/20/2013 5:16 7:32 12:40 14:54 17:35 18:5510/21/2013 5:18 7:35 12:40 14:51 17:32 18:5210/22/2013 5:20 7:37 12:39 14:49 17:29 18:49

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/16/2013 5:37 7:55 13:12 15:32 18:16 19:3610/17/2013 5:39 7:57 13:12 15:30 18:14 19:3410/18/2013 5:42 8:00 13:11 15:28 18:11 19:3110/19/2013 5:44 8:02 13:11 15:26 18:08 19:2810/20/2013 5:46 8:05 13:11 15:23 18:05 19:2510/21/2013 5:49 8:07 13:11 15:21 18:02 19:2210/22/2013 5:51 8:10 13:11 15:19 17:59 19:19

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/16/2013 5:33 7:43 13:05 15:31 18:14 19:3410/17/2013 5:36 7:46 13:04 15:29 18:11 19:3110/18/2013 5:38 7:48 13:04 15:27 18:08 19:2810/19/2013 5:40 7:50 13:04 15:25 18:06 19:2610/20/2013 5:42 7:52 13:04 15:23 18:03 19:2310/21/2013 5:44 7:55 13:04 15:21 18:01 19:2110/22/2013 5:46 7:57 13:04 15:19 17:58 19:18

10/16/2013 5:34 7:53 13:10 15:29 18:14 19:3410/17/2013 5:37 7:56 13:09 15:27 18:11 19:3110/18/2013 5:39 7:58 13:09 15:25 18:08 19:2810/19/2013 5:42 8:01 13:09 15:23 18:05 19:2510/20/2013 5:44 8:03 13:09 15:21 18:02 19:2210/21/2013 5:46 8:05 13:09 15:18 18:00 19:2010/22/2013 5:49 8:08 13:08 15:16 17:57 19:17

10/16/2013 5:37 7:57 13:13 15:32 18:17 19:3710/17/2013 5:40 7:59 13:13 15:29 18:14 19:3410/18/2013 5:42 8:02 13:12 15:27 18:11 19:3110/19/2013 5:44 8:04 13:12 15:25 18:08 19:2810/20/2013 5:47 8:07 13:12 15:23 18:05 19:2510/21/2013 5:49 8:10 13:12 15:21 18:02 19:2210/22/2013 5:52 8:12 13:12 15:19 17:59 19:19

10/16/2013 5:39 8:05 13:18 15:32 18:18 19:3810/17/2013 5:42 8:08 13:17 15:29 18:15 19:3510/18/2013 5:44 8:10 13:17 15:27 18:12 19:3210/19/2013 5:47 8:13 13:17 15:25 18:09 19:2910/20/2013 5:49 8:16 13:17 15:23 18:06 19:2610/21/2013 5:52 8:18 13:17 15:20 18:03 19:2310/22/2013 5:54 8:21 13:16 15:18 18:00 19:20

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıKOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/16/2013 5:43 7:45 13:11 15:44 18:25 19:4510/17/2013 5:45 7:47 13:11 15:42 18:22 19:4210/18/2013 5:47 7:49 13:11 15:41 18:20 19:4010/19/2013 5:49 7:51 13:11 15:39 18:17 19:3710/20/2013 5:51 7:53 13:10 15:37 18:15 19:3510/21/2013 5:53 7:55 13:10 15:35 18:13 19:3310/22/2013 5:55 7:57 13:10 15:33 18:10 19:30

10/16/2013 5:34 7:37 13:02 15:35 18:15 19:3510/17/2013 5:36 7:39 13:02 15:33 18:13 19:3310/18/2013 5:38 7:41 13:02 15:31 18:11 19:3110/19/2013 5:40 7:43 13:02 15:29 18:08 19:2810/20/2013 5:42 7:45 13:02 15:27 18:06 19:2610/21/2013 5:44 7:47 13:01 15:25 18:03 19:2310/22/2013 5:46 7:49 13:01 15:24 18:01 19:21

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

10/16/2013 5:43 7:48 13:12 15:43 18:24 19:4410/17/2013 5:45 7:50 13:12 15:41 18:22 19:4210/18/2013 5:47 7:52 13:12 15:39 18:19 19:3910/19/2013 5:49 7:54 13:11 15:37 18:17 19:3710/20/2013 5:51 7:56 13:11 15:35 18:14 19:3410/21/2013 5:53 7:58 13:11 15:34 18:12 19:3210/22/2013 5:55 8:00 13:11 15:32 18:09 19:29

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

16 - 22 EKİM 2013

Çocuğunuzun ergenlik dönemini önemseyin

Uzman psikolog Farika Teymur Artır, ergenlik döneminde ebeveynlerin rolünü ele aldığı ‘Gençlerle İletişim’ kitabında anne-babalara çocuklarıyla hayatı fazlaca paylaşmalarını öneriyor. İnsanın hayatında ihmali telafi edilemez sonuçlara yol açan kritik süreçler olduğuna dikkat çekerek, “Bu döneme çocukluk dönemi kadar önem verilmeli.” diyor.

ARİFE KABİL İSTANBUL

1Çocukluktan yetişkinliğe geçiş süreci olan gençlik, zihinsel ve duygusal yön-

lerden çok hızlı gelişmenin izlendiği bir dönem. Kişilikte yeniden yapılanma dönemi olarak da nitelenen bu sürecin sağlıklı ge-çirilmesi, insanın bütün hayatını etkileyen unsurlardan. Kimileri ‘Eskiden ergenlik mi vardı?’ diyerek bu dönemle ilgili kaygıların abartıldığını düşünse de uzmanlar, anne-ba-baları ergenlik çağındaki çocuklarına karşı hassas olmaya davet ediyor.

Uzman psikolog Farika Teymur Artır, gençliğe adım atan çocukların her ne kadar akranlarıyla vakit geçirmeyi tercih etseler de anne-babalarının desteğine her daim ihtiyaç duyduklarına dikkat çekiyor. Artır, ergenlik döneminde ebeveynlerin rolünü ele aldığı ‘Gençlerle İletişim’ kitabında anne-babalara çocuklarıyla hayatı olabildi-ğince fazla paylaşmasını öneriyor. İnsanın hayatında ihmali telafi edilemez sonuçlara yol açan kritik dönemler olduğuna dikkat çeken Artır, “Ergenlik işte bu dönemlerden biridir. Anne-babalar bu döneme, çocukluk dönemi kadar önem vermeli.” diyor. Böylesi kritik bir süreçte bazı çocuklar ise adeta kişilik değiştiriyor. Örneğin sessiz sakin bir çocuk, çok hareketli; içe dönük bir çocuk ise fazlasıyla sosyal olabiliyor. Ya da anlayışlı ve güler yüzlü bir çocukluktan sonra alıngan, gergin ve sinirli görünen bir ergenlik dönemi başlayabiliyor.

Kendisiyle iletişimi kesecek yorumlardan kaçınınYazarın kitapta değindiği önemli

noktalardan biri de, ergenlik dönemindeki gence yaşı ve tecrübeleri arttıkça kendini yönlendirme konusunda ailenin ona duy-duğu güveni hissettirmesi gerektiği. Kişilik gelişip sorumluluklarını yerine getirdikçe yeni haklar vererek gencin serbestlik alanları artırılabilir. Ayrıca iş hayatı, aileyi ilgilendiren alım satım işleri, akraba ve komşularla gidiş

gelişler gibi bazı konularda ona danışmak ise gencin sorumluluk ve güven duygusunu artıran unsurlardan.

Bu süreçte dikkat edilmesi gereken ise kontrollerin olabildiğince gencin fark etmeyeceği ve güvenini sarsmayacak şekilde yapılması. Örneğin, arkadaş ve aileleri aşırıya kaçmadan ziyaret edilip davet edilebilir. Artır, bütün bu süreçlerde anne-babaları gencin kendileriyle iletişimi kesecek yorumlardan

kaçınması konusunda uyarıyor. Çünkü gençler bu konularda anlaşamadıklarını hissettiklerinde anne-babalarının kendile-rini sevmediğini, onlara güvenmediklerini veya değer vermediklerini düşünür. Bu da aralarındaki diyaloğun gittikçe kopmasına yol açar. Evladına ulaşamayan anne-baba kendini çaresiz hissederken, genç de anne-babası tarafından anlaşılamamanın verdiği stresle gittikçe ya iç dünyasına çekilir

ya da arkadaş ortamlarında doyum aramaya başlar. Yazar Artır, bunun sonucunda ortaya çıkan stresin ise her iki tarafta da problemlere yol açtığını söylüyor.

İyi bir karakter gelişimi için hayat, yaşlılarla paylaşmalıUzman psikolog Artır kitabında, büyük

şehirlerde artan yaşlılık ve gençlik sorunla-rının gençlerle yaşlıların yakın ilişki içinde olmasıyla daha kolay çözüleceğini savunu-yor. Büyükanne ve büyükbabaların iletişimde köprü vazifesi gördüğüne de dikkat çekiyor. Ergenlik çağındaki çocukların, eğitim ku-rumları dışındaki vakitlerinde gelecekle ilgili kaygılarını azaltmak için gerçek dünyadan kopup cep telefonu, internet ve eğlence mer-kezli bir dünya içinde zaman geçirdiğini söy-leyen Artır, “Böylelikle yetişkin ve yaşlıların dünyasından da uzaklaşmış olurlar. Bunun yerine bazı ailelerde olduğu gibi yaşlıların çocuk ve gençlerden izole bir hayat sürmeyip onlarla beraber olması gerekiyor. Bu durum hem yaşlıların hoşlanacakları bir amaç sahibi olmasını hem de gençlerin hayatı daha iyi tanımasını sağlar.” diyor.

Günlüklerini izinsiz okumayınGünlükler ve hatıra defterleri insanla-

rın içlerini boşalttıkları ve bir arkadaş gibi konuştukları dert ortaklarıdır. Geçmişin geleceğe aktarılmasında bir köprü vazifesi gören sırdaşlardır. İnsanın bu dünyada hem sosyal bir varlık, hem de kalabalıklar içinde bile kendisini yalnız hissedebilen bir birey olduğunu söyleyen Artır, “Kişilerin; annesi, babası, yakınları da olsa kimseye açamadığı duyguları vardır.” diyor.

Kişinin kendi kendisini anlamasında, duygularını ifade etmeyi geliştirmesinde günlüklerin önemli bir yerinin olduğunu savunan Artır, anne-babalara, “Çocuk ve gencin günlük tutmadaki gayesi ne olursa olsun kendi izni alınarak günlüğün okun-ması onun için çok önemli. İzin alınmadan günlüğün okunması onun mahrem alanına girilmesi demektir.” uyarısını yapıyor.

Page 22: Zamandk233 egazete

Yok mu Rabb’ine yakarmak isteyen bir gönül

El-Kulûbu’d-Dâria, Efendiler Efendisi’nin (sas) münacatının, onlarca Hak dostunun virdlerinin ve Mecmuatü’l Ahzab’dan seçilmiş bazı duaların bulunduğu büyük bir dua kitabı. “Dilim her daim vird ile ıslansın, duadan dûr olmayayım” diyen gönlü yanıkların başucu kitabı bu kıymetli eseri ne kadar tanıyoruz?REYHAN GÜL İSTANBUL

1Allah’a yakarış âdâbını öğrenme ve O’na sürekli teveccühte bulunma açı-

sından “el-Kulûbu’d-Dâria” adlı dua mec-muası eşsiz bir eser. Adı “Yakaran Gönül-ler” anlamına gelen kitapta peygamberlerin münacatları, Ashab-ı Kirâm’ın yakarışları ve onlarca Hak dostunun virdleri yer alıyor. İnsanın Allah nezdindeki değerini, O’na yalvarıp yakarması, içini dökmesi ve O’nu her daim hatırda tutmasıyla kazanabile-ceği ifade edilir. Bundandır ki Allahü Te-ala, Kur’an-ı Kerim’de, “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” ve “Anın beni, anayım sizi.” buyuruyor. Efendimiz (sas) de, “Dua ibadetin özüdür.”, “Allah katında duadan daha hayırlı bir şey yoktur.” gibi beyan-larıyla bu konunun ehemmiyetine dikkat çekiyor. Kişi gönlünden koptuğunca dua edebileceği gibi, hayatının her anını zikir, tesbih ve niyazla geçirmiş, bir nebze olsun O’nu (cc) ve Efendiler Efendisi’ni (sas) anmaktan dûr olmamış zat-ların şifreli kelimeleriyle de Rab-bine yalvarabilir. Bu anlamda el-Kulûbu’d-Dâria, Rabb’iyle kurbiyetini artırmak ve yaka-ran bir gönül olmak isteyenlerin başucundan ayırmaması gereken bir eser. Peki, bu büyük dua mec-muasını ne kadar biliyoruz? Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tavsiyesiyle hazırlanan bu kıymetli esere bir kez daha dikkat çekelim istedik.

1-El-Kulûbu’d-Dâria ne demektir?El-Kulûbu’d-Dâria’nın kelime anlamı

Yakaran Gönüller. Daha geniş ifadesiyle tek sığınak bildiği İlahî dergâhın kapısını göz-yaşlarıyla çalan, onun eşiğinde boyun büküp el pençe dîvan duran, tazarru ve niyazda bulunan, içini şerh eden, dertlerini bir bir sayıp döken ve yana yakıla ‘derman’ deyip inleyen kalpler. Fethullah Gülen Hocaefendi, bu yakarışı, uçurumun kenarında çocuğunu gören annenin tam o esnada Rabb’ine ettiği yakarışa benzetiyor.

2-Nasıl hazırlandı?El-Kulûbu’d-DâriaGümüşhanevî

Ahmed Ziyaüddin Efendi’nin ‘Mecmua-tü’l-Ahzâb’ adlı üç ciltlik eserinden seçilen evrâd ü ezkârın yeniden tasnif edilmesi su-retiyle hazırlandı. Mecmuatü’l-Ahzâb çokları tarafından bilinen lakin herkes tarafından temini mümkün olmayan bir eser. Yaklaşık iki bin sayfalık bu eserde, Gümüşhanevî Hazretleri’nin talebeleriyle birlikte bir araya getirdiği onlarca Hak dostuna ait yüzlerce dua bulunuyor. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin elinden hiç düşürmediği, her on beş günde bir hatmetmeyi alışkanlık haline getirdiği bu kıymetli dua kitabı için Fethullah Gülen Hocaefendi ise “Bütün hizmet erlerinin başucu kitaplarından biri olması gerekir.” yorumunda bulunuyor. Eserin eski nüshaları yeni nesillerin rahat-lıkla okuyabileceği şekilde olmadığından Hocaefendi’de eserin yeni bir tasnif ile daha geniş kitlelerin istifadesine sunulabileceği düşüncesi hasıl olur. Bu maksatla kitap baştan sona birkaç defa taranır, muhafaza edilecek ya da çıkarılacak virdler ayırt edilir. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri’nin “Ben şurayı okumuyorum” diyerek işaret ettiği yerler de dikkate alınır. Dinî kaynaklarda

Ashab-ı Bedir arasında ismi zik-redildiği halde, bu dua kitabında adı anılmayan sahabîlerin isimleri eklenir. Ancak el-Kulûbu’d-Dâ-ria’da yer alan dua ve virdlerin hepsi Mecmuatü’l Ahzab’dan seçilmemiş. Diğer bir ifadeyle El-Kulûbu’d-Dâria, Mecmuatü’l Ahzab’ın özeti değil. içinde farklı eser-lerden alınmış dualar da var. Örneğin, kitabın sonunda yer alan İmam Bûsîrî’nin Kaside-i Bürde’si ve Kaside-i Mudariye’si. Aktarılan mühim bir bilgi de Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitabın hazırlanması için bir Ramazan-ı Şerif’ini sadece bu işe ayırmış olması. Kitabın sonunda Hocaefendi’nin kendi tertip ettiği dua ve salevat-ı şerife de yer alıyor. El-Kulûbü’d-Dâria’dan seçme bazı duaların tercümesi ise ‘Yanık Sinelerden Dualar’ adlı kitapta bulunuyor.

3-Neden okunmalı?Kaynak Kültür Yayın Grubu Genel Yayın

Yönetmeni Dr. Reşit Haylamaz, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Başta Kur’an ve hadis-i şeriflerdeki dualar, daha sonra da Allah’ın yüce katında makbuliyet ve mukarrebiyet lutfettiği evliyâullahın kullandığı şifreli ke-

limelerle Allah’a yalvarmak maksadın daha çabuk gerçekleşmesine ve hedefe daha çabuk varılmasına vesile olur. Bununla beraber herkes -huzurun âdâbına muhalif düşme-mek şartıyla- dilediği vakitte, içinden geldiği şekliyle Rabb’ine yalvarıp içini dökebilir. İslamiyet’in sayılamayacak kadar güzellikle-rinden biri de işte budur. Yani, kul Rabb’iyle irtibata geçmek için hiçbir aracıya muhtaç değildir. Ne var ki, az önce de ifade ettiğimiz gibi, Allah dostlarının yürüdüğü şehrahlarda, onların ayak izlerine basarak yürümek insanı hedefine daha çabuk ulaştırır. Zira Cenab-ı Hak’la irtibatları sağlam bu zatlar Rab’lerine

ne şekilde, hangi kelimelerle, nasıl bir edep ve tevazuyla dua edeceklerini bizden çok daha iyi bilirler.”

4-Nasıl okunmalı?Hocaefendi, Kırık Testi adlı kitabında

el-Kulûbu’d-Dâria’nın nasıl okunması gerektiğini şöyle açıklıyor: “Bu dua mecmu-asının hazırlanmasındaki en önemli sâikler-den birisi şu olmuştur: Şayet, hizmet erleri kitaptaki duaları paylaşır ve manevî bir halka yapmış gibi her gün belli bir sıraya göre okur-larsa, mesela, kırk kişi, her biri on beşer sayfa okumak suretiyle her gün bir defa mecmuayı bitirirse, o zincire dâhil olan herkesin amel defterine el-Kulûbu’d-Dâria’nın tamamını okumuş sevabı yazılır. Böylesi bir halkada yer almak, hasenât defterine halkada bulunan kişilerin hepsinin sevabını kaydettirmeye vesiledir. Bu itibarla, böyle büyük bir manevî şirketten hisse alma ve o şirketin kârına ortak olma çok mühim bir meseledir. Ayrıca dualar külliyet kesbedince kabule karin olur. Münferit bazı kimselerin ağlayıp sızlaması umumun dertleri için yeterli değildir. Duala-rın külliyet kesbetmesi için bazı dua ve virdler bölüştürülerek uzun süre okunmalı. Zira dua halkaları, kalbî ve rûhî hayata sıçrama faslı gibidir. Herhangi bir halkada gönüllerini göklere bağlamış ve kendilerini uhrevîliklere salmış zâkirler, ötede kim bilir ne kevserler ne kevserler içeceklerdir. Adanmış ruhlar, ‘Yakaran Gönüller’in dua halkasından hiç ayrılmamalı. Onlar kalp ve ruh ufku itibarıyla tutukluk yaşadıkları anlarda bile, dâhil ol-dukları halkadaki arkadaşlarının sînelerinden kopup gelen inanç ritimli sesler ve rikkat yüklü iniltiler sayesinde haşyetle dolar ve canlılıklarını hep korurlar.”

5-İçinde neler yer alıyor?Yaklaşık 600 sayfalık bu dua mec-

muasında Efendiler Efendisi’nin (sas) ve diğer peygamberlerin münacatları yer alıyor. Ayrıca Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ali Efendilerimiz gibi Ashab-ı Kirâm’ın yaka-rışları; Üveys el-Karnî, Abdülkadir Geylanî, Muhyiddin İbn Arabî, İmam Zeynülâbidîn, İmam Gazâlî, Ebu Hasan Şâzilî, Hasan Basrî gibi farklı dönemlerde yaşamış birçok İslâm büyüğünün duaları; Esmâ-i Hüsnâ; hastalık, kaza, bela, nazar, afet vs. gibi değişik hal ve şartlarda okunacak dualar; çeşitli tarikatların zikirleri ile günlük ve haftalık okunması gereken virdler bulunuyor.

6-Ne zaman okunmalı?Reşit Haylamaz, el-Kulûbu’d-Dâria’da

yer alan duaların gece okunmasının daha evla olduğunu ve duaların sahibi zatların zaruri bir sebepten dolayı gece okuyamadıklarında gündüzün ilk vakitlerinde kazasını yaptığını belirtiyor. Ancak günümüz koşullarında buna durumu müsait olmayanların gündüz de okuyabileceğini söylüyor. Haylamaz, “Önemli olan, insanın dilinin sürekli dua ve vird ile ıslak olmasıdır. Hz. Ali, Allah’tan daima daria yani yakaran bir kalp isterdi. Biz de dilimizi böylesi büyük zatların dua ve virdleriyle sürekli ıslak eylemeliyiz.” diyor.

7-Ne kadar sürede bitirilmeli?Gayr-i mukayyet yani her zaman okuna-

bilecek dualar olarak bilinen bu duaları okur-ken bütün ibadetlerde olduğu gibi kişinin götürebileceği kadarını üzerine alması ve onu her gün okumaya çalışması tavsiye ediliyor.

16 - 22 EKİM 2013

Dua halkasından ayrılmamalı

Page 23: Zamandk233 egazete

İşte çocukların çok seveceği arkadaşCan ve ailesinin maceraları yarından itibaren Yumurcak TV’de ekrana geliyor. Gişede 2 milyondan fazla seyirci toplayan ‘Allah’ın Sadık Kulu: Barla’ animasyon fi lminin kadrosu tarafından üretilen yeni çizgi dizinin mutfağındayız.AYHAN HÜLAGÜ İSTANBUL

1Televizyon dünyası yarın yeni bir çizgi diziyle tanışıyor. Can, arkadaşları ve

ailesinin günlük yaşamını konu edinen bir dizi… Sinemalarda 2 milyondan fazla se-yirciye ulaşan ‘Allah’ın Sadık Kulu: Barla’ animasyon fi lmini yapan kadronun ete ke-miğe büründürdüğü yeni karakter, çocuklara evrensel değerleri öğretirken; ebeveynlere, çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiği hak-kında tüyolar verecek.

Yumurcak TV’nin hayata aktardığı dizide, sitede yaşayan Can adında şirin mi şirin bir çocuğun maceraları anlatılıyor. Can’ın babası manavdır, annesi sosyal yardım derneğine baş-kanlık yapan sosyal bir kadın. Meryem adında şirin bir kardeşi vardır, bir de Murat adında sorumluluk sahibi bir abisi. Can, ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte hayatı keşfe çıkar. Bazen anne-babasına yardım eder, bazen babaannesiyle oyunlar oynar, abisi ve kardeşiyle keyifl i vakit geçirir. Hele bir de kuzeni Mert geldi mi, o zaman görün evdeki şenliği. Yaşı küçük olduğu için başına tahmini güç birçok olay gelir. Bu süreçte gün-lük yaşamda karşılaştığı zorluklara çözüm üretebilmeyi öğrenir, duygusal farkındalığını geliştirir, ekran başındaki çocukların duygu-larını tanımasına yardımcı olur. Hayata dair gerçekleri işlediği için çocukları kendine ve çevresine duyarlı olmaya, güzel davranmaya teşvik eder.

Can ne mükemmel bir çocuk, ne de bir süper kahraman. Eli, ayağı uzamıyor, doğaüstü yeteneklere sahip değil. Kendi yaşında bir çocuğun başına neler gelirse onlarla muhatap oluyor. Farkı, pozitif ol-ması, yaşanan her şeyden ders çıkarmayı başarabilmesi. Bu süreçte çocuk izleyici ve ebeveynler birçok şey öğreniyor ondan. Bir sorunla karşılaştıkları vakit A planı olmadı-ğında duvara çakılmadan B planı oluşturmayı mesela. Hikâyeler paylaşılırken ebeveyn-lere çocuğa yaklaşma metotları hakkında psikologların süzgecinden geçmiş ipuçları veriliyor. Geç yatma sıkıntısı olan, karan-lıktan korkan veyahut annesini babasından kıskanan bir çocuğa nasıl davranılması gerektiği arka planda anlatılıyor. Bu sanıl-masın ki yetişkinlere hitap eden bir yapım. Projenin yapımcısı Esin Orhan bu noktaya

dikkat çekiyor: “Ebeveynlerin alacakları da var ama onlara yapılmış eğitici bir program değil. Çocuklar eğlensin, eğlenirken evrensel değerleri öğrensin, duygusal farkındalıkları da gelişsin istiyoruz.”

Evrensel değerleri öğretiyoruz3-6 yaş kategorisindeki çocuklara

hitap eden çizgi dizi aynı yaşa hitap eden diğer yapımlar gibi

kavramlar (renkler öğretme vb.) üze-rinden ilerlemiyor.

Esin Orhan’ın da söy-

lediği g i b i t e m e l hedef çocuklara evrensel değerleri öğretmek, duygusal gelişiminde farkındalık oluşturmak, çocukları sık-madan, yeni ve eğlenceli bir dil oluşturarak… Hem şehirde hem taşradaki ço-cuğun ilişki kurması için herhangi bir çerçeveye hapsedilmemiş Can. Si-tede yaşasa da kardeşleri ve komşu çocuklarıyla oyunlar oynuyor, yara-mazlıklar yapıyor.

Onun kadar öne çıkan başka bir karakter daha var, kuzeni Mert. O da bir hayli zeki, eğlenceli ama bir o kadar kötü alışkanlığa sahip. Öyle aklınıza kötü kötü şeyler gelmesin. Yer yer küçük yalanlar söylüyor, bilgisayar oyunlarından başını kaldırmıyor, arkadaşları meyve suyu içerken gazlı içecekler içiyor. Yani daha az fi ltresiz bir hayatın içinde. Can’la oyunlar oynadıkça bu kötü alışkanlıklar da yavaş yavaş azalıyor.

Misafi re ‘hoş geldin’ demeyen çocuklar yetişiyorDizinin bir diğer dikkat çeken özelliği,

geniş aileye yer vermesi. Daha doğrusu babaannenin içinde bulunduğu bir çekirdek

aile. Bu tercihinde özel bir sebebinin oldu-ğunu anlatıyor Orhan: “Can, üç çocuklu

bir ailenin çocuğu. İlk bölümde ailemize yeni bir fert daha katılacak: Babaanne. İnsanların çok fazla bireyselleştiği, iki çocuğun bile fazla görüldüğü bu çağda geniş aileye doğru vizyonu-muzu genişletmemiz gerektiğini düşündüğümüz için bu karakteri

ekledik. Şimdilerde eş, dost, akraba nedir bilmeyen, eve gelen misafi re hoş geldin demeyen bir nesil yetişiyor. Bu görsele alışsın, babaannenin bir eve

nasıl renk katacağını görsün istedik.”Can’ın tüm sahneleri Allah’ın Sadık

Kulu: Barla’da olduğu gibi hareket yaka-lama (motion capture) tekniğiyle çekiliyor. Profesyonel çocuk tiyatrosu oyuncularının hareketleri dijital ortama aktarılıyor, ani-masyonları yapılıyor. Dizinin bir bölümü 7-10 dakika sürüyor ama çekimler ortalama üç-dört saati buluyor.

Çocuklara yeni arkadaş getiriyorProjenin yapımcısı Esin Orhan, Can

ve ailesinin maceralarını konu edinin çizgi dizide çocuklara yeni arkadaş getirdiklerini söylüyor:

“Bir çocuğun tek arkadaşı olmaz. Farklı arkadaşlarıyla

farklı oyunlar oynar, keyif alır. Evrensel değerleri kazandırmak için

yola çıktık.”

Pedagog ve psikologlar danışmanlık yapıyorCan ve ailesini oluşturan kocaman bir aile

var. 4’ü yapım, 27 kişilik bir ekip. Senaristler, teknik kadro, yönetmen Samanyolu’nun kendi bünyesinden yetişen isimler. Projenin temelleri bir pedagog, iki psikolog ile atıldı. Şimdilerde Yasemin Yalçın Aktosun diziye psikolojik danışmanlık yapıyor. Çocukların gündelik hayatta sık sık karşılaştığı sorunlar ve çözümleri hakkında danışmanlardan bilgi alınıp senaryoda işleniyor.

toplayan ‘Allah’ın Sadık Kulu: Barla’ animasyon fi lminin kadrosu tarafından üretilen yeni çizgi dizinin mutfağındayız.

Televizyon dünyası yarın yeni bir çizgi diziyle tanışıyor. Can, arkadaşları ve

ailesinin günlük yaşamını konu edinen bir dizi… Sinemalarda 2 milyondan fazla se-yirciye ulaşan ‘Allah’ın Sadık Kulu: Barla’ animasyon fi lmini yapan kadronun ete ke-miğe büründürdüğü yeni karakter, çocuklara evrensel değerleri öğretirken; ebeveynlere, çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiği hak-

Yumurcak TV’nin hayata aktardığı dizide, sitede yaşayan Can adında şirin mi şirin bir çocuğun maceraları anlatılıyor. Can’ın babası manavdır, annesi sosyal yardım derneğine baş-kanlık yapan sosyal bir kadın. Meryem adında şirin bir kardeşi vardır, bir de Murat adında sorumluluk sahibi bir abisi. Can, ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte hayatı keşfe çıkar. Bazen anne-babasına yardım eder, bazen babaannesiyle oyunlar oynar, abisi ve kardeşiyle keyifl i vakit geçirir. Hele bir de kuzeni Mert geldi mi, o zaman görün evdeki şenliği. Yaşı küçük olduğu için başına tahmini güç birçok olay gelir. Bu süreçte gün-lük yaşamda karşılaştığı zorluklara çözüm üretebilmeyi öğrenir, duygusal farkındalığını geliştirir, ekran başındaki çocukların duygu-larını tanımasına yardımcı olur. Hayata dair gerçekleri işlediği için çocukları kendine ve çevresine duyarlı olmaya, güzel davranmaya

Can ne mükemmel bir çocuk, ne de bir süper kahraman. Eli, ayağı uzamıyor, doğaüstü yeteneklere sahip değil. Kendi yaşında bir çocuğun başına neler gelirse onlarla muhatap oluyor. Farkı, pozitif ol-ması, yaşanan her şeyden ders çıkarmayı başarabilmesi. Bu süreçte çocuk izleyici ve ebeveynler birçok şey öğreniyor ondan. Bir sorunla karşılaştıkları vakit A planı olmadı-ğında duvara çakılmadan B planı oluşturmayı mesela. Hikâyeler paylaşılırken ebeveyn-lere çocuğa yaklaşma metotları hakkında psikologların süzgecinden geçmiş ipuçları veriliyor. Geç yatma sıkıntısı olan, karan-lıktan korkan veyahut annesini babasından kıskanan bir çocuğa nasıl davranılması gerektiği arka planda anlatılıyor. Bu sanıl-masın ki yetişkinlere hitap eden bir yapım. Projenin yapımcısı Esin Orhan bu noktaya

dikkat çekiyor: “Ebeveynlerin alacakları da var ama onlara yapılmış eğitici bir program değil. Çocuklar eğlensin, eğlenirken evrensel değerleri öğrensin, duygusal farkındalıkları da gelişsin istiyoruz.”

Evrensel değerleri öğretiyoruzEvrensel değerleri öğretiyoruz3-6 yaş kategorisindeki çocuklara

hitap eden çizgi dizi aynı yaşa hitap eden diğer yapımlar gibi

kavramlar (renkler öğretme vb.) üze-rinden ilerlemiyor.

Esin Orhan’ın da söy-

lediği g i b i t e m e l hedef çocuklara evrensel değerleri öğretmek, duygusal gelişiminde farkındalık oluşturmak, çocukları sık-madan, yeni ve eğlenceli bir dil oluşturarak… Hem şehirde hem taşradaki ço-cuğun ilişki kurması için herhangi bir çerçeveye hapsedilmemiş Can. Si-tede yaşasa da kardeşleri ve komşu çocuklarıyla oyunlar oynuyor, yara-mazlıklar yapıyor.

Onun kadar öne çıkan başka bir karakter daha var, kuzeni Mert. O da bir hayli zeki, eğlenceli ama bir o kadar kötü alışkanlığa sahip. Öyle aklınıza kötü kötü şeyler gelmesin. Yer yer küçük yalanlar söylüyor, bilgisayar oyunlarından başını kaldırmıyor, arkadaşları meyve suyu içerken gazlı içecekler içiyor. Yani daha az fi ltresiz bir hayatın içinde. Can’la oyunlar oynadıkça bu kötü alışkanlıklar da yavaş yavaş azalıyor.

Misafi re ‘hoş geldin’ demeyen çocuklar Misafi re ‘hoş geldin’ demeyen çocuklar yetişiyoryetişiyorDizinin bir diğer dikkat çeken özelliği,

geniş aileye yer vermesi. Daha doğrusu babaannenin içinde bulunduğu bir çekirdek

aile. Bu tercihinde özel bir sebebinin oldu-ğunu anlatıyor Orhan: “Can, üç çocuklu

bir ailenin çocuğu. İlk bölümde ailemize ğunu anlatıyor Orhan: “Can, üç çocuklu

bir ailenin çocuğu. İlk bölümde ailemize ğunu anlatıyor Orhan: “Can, üç çocuklu

yeni bir fert daha katılacak: Babaanne. İnsanların çok fazla bireyselleştiği,

yeni bir fert daha katılacak: Babaanne. İnsanların çok fazla bireyselleştiği,

yeni bir fert daha katılacak: Babaanne.

iki çocuğun bile fazla görüldüğü bu çağda geniş aileye doğru vizyonu-muzu genişletmemiz gerektiğini düşündüğümüz için bu karakteri

ekledik. Şimdilerde eş, dost, akraba nedir bilmeyen, eve gelen misafi re hoş geldin demeyen bir nesil yetişiyor. Bu görsele alışsın, babaannenin bir eve

nasıl renk katacağını görsün istedik.”Can’ın tüm sahneleri Allah’ın Sadık

Kulu: Barla’da olduğu gibi hareket yaka-lama (motion capture) tekniğiyle çekiliyor. Profesyonel çocuk tiyatrosu oyuncularının hareketleri dijital ortama aktarılıyor, ani-masyonları yapılıyor. Dizinin bir bölümü 7-10 dakika sürüyor ama çekimler ortalama üç-dört saati buluyor.

Çocuklara yeni arkadaş getiriyorÇocuklara yeni arkadaş getiriyorProjenin yapımcısı Esin Orhan, Can

ve ailesinin maceralarını

olmaz. Farklı arkadaşlarıyla farklı oyunlar oynar, keyif alır.

Evrensel değerleri kazandırmak için yola çıktık.”

Pedagog ve psikologlar danışmanlık Pedagog ve psikologlar danışmanlık yapıyoryapıyorCan ve ailesini oluşturan kocaman bir aile

var. 4’ü yapım, 27 kişilik bir ekip. Senaristler, teknik kadro, yönetmen Samanyolu’nun kendi bünyesinden yetişen isimler. Projenin temelleri bir pedagog, iki psikolog ile atıldı. Şimdilerde Yasemin Yalçın Aktosun diziye psikolojik danışmanlık yapıyor. Çocukların gündelik hayatta sık sık karşılaştığı sorunlar ve çözümleri hakkında danışmanlardan bilgi alınıp senaryoda işleniyor

16 - 22 EKİM 2013

Hayırlı olan mal, sevaba dönüşen maldır…Denir ki, “Firavuna verilen imkânlar sana

verilseydi, fi ravun olmaz mıydın?”İhtimal ki, olabilirdik…Çünkü fi ravun isim değil sıfattır. Parayı

ve makamı putlaştıran herkeste fi ravunluk sıfatı vardır. Helal kazanca karşı çıkılmaz. Abdest almak için kullandığımız su bile pa-rayla. İslam’ın tealisi maddeten kalkınmakla mümkündür. Bunların hepsi doğru fakat elma bahçesinde kurtlu elma da bulunur. Zenginlik bazı kimseleri bozar. O şahıs öy-lesine nefsine uyar ki, kendini unutur. “Yok” der, “ben normal bir hayat yaşıyorum…”

Para, günah işlemenin, harama girmenin yolunu açar; canının istediği gibi yaşamaya imkân verir. Öyleyse hayırlı olan mal, sevaba

dönüşen maldır. Sevaba dönüşmeyen malın kıymeti yoktur. Malı kıymetlendirmenin yollarından biri de kurban kesmektir. Kurban kesen adam ilan eder ki, “Allah’ım Senin verdiğin akılla tahsil yaptım, sanat öğren-dim. Senin verdiğin sağlıkla, güçle çalıştım. Şimdi de senin verdiğin rızıkla kurbanımı kesiyorum. Böylece fi ravun olmaktan kur-tuluyorum.”

İstiridye su içer inci yapar; yılan su içer zehir yapar!.. Zenginlikle, mal mülkle cen-nete de gidilir, cehenneme de…

Mesela Musa aleyhisselamın ümmeti inek heykeline tapıyordu. “Allah size bir inek kesmenizi emrediyor!” ayeti gelince, “Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?” demişlerdi.

Hayalen ve ilmen o günlere gittiğimizde anlıyoruz ki, aslında onlar ineğe değil men-faatlerine tapıyordu. Onu mukaddes saymış, heykelini yapmışlardı. Çünkü inekten süt, et ve yavru geliyordu. Bu kadar faydalı olan bir hayvanı kesmekle aslında menfaatlerini kesmiş olacaklardı...

Şimdi biz de kapitalistlerin putlaştırdığı parayı verip kurban alıyoruz. Onu kesip fakirlere dağıtıyoruz. Elhamdülillah…

Peygamber Efendimiz (sas) buyurmuş ki: “Ya Aişe, kurban etini ne yaptın?” Aişe an-nemiz buyurmuş ki: “Ya Resulallah hepsini dağıttım. Sadece iki kürek bize kaldı.” Bunun üzerine Efendimiz buyurmuş ki: “Öyleyse iki kürek hariç hepsi bize kaldı…” Böylece

anlıyoruz ki, verdiğimiz mal yanımıza kâr kalıyor.

Bir de kurbanın başlangıcında teslimiyet var tabii. Hz. İbrahim’den oğlu Hz. İsmail’i kurban etmesi emrediliyor. Hz. İbrahim de Hz. İsmail de peygamberdir. Vahye uymaları peygamberliklerinin gereğidir. Allah böyle bir örnek bize gösteriyor ki, Allah’ın emri çocuğunu kesmek kadar zor da olsa O’nun emirlerine itaat edeceğiz. Kurban Bayramla-rında bu teslimiyetin ve itaatin hatırlanması gerekiyor.

Hepinizin Kurban Bayramı’nı şimdiden tebrik eder, sağlıklı günler dilerim…

Hekimoğlu İsmail

Page 24: Zamandk233 egazete

16 - 22 EKİM 2013

Kurban Bayramı’nı ‘hayvan vahşeti’ olarak görenler için küçük bir hikayeÖZGE YALIN İSTANBUL

1Her Kurban Bayramı yaklaşırken özellikle sosyal medyada kurban kar-

şıtı anti propaganda başlatılıyor. Bu mübarek bayramı hayvan vahşeti olarak görenler mi dersiniz, ‘et yeme ayı geldi’ diye aşağılayan-lar mı... Oysa sizi bekleyen ne çok hikâye var.

Benim çocukluğumun en unutulmaz an-larından biri Kurban Bayramı’nda yaşanırdı. O gün bizim evde şenlik olurdu. Çünkü sadece bu bayramda evimize et girerdi.

Beş çocuğu olan babam ancak yetişirdi diğer ihtiyaçlarımıza. Yetişemezdi bile adam-cağız. Et alamazdık. Kurban Bayramı’nda ise mutfağımızdaki bütün kap kacaklar etle dolardı. Kurban kesen komşularımızın, akrabalarımızın ilk kapısı bizdik. O gün ve ertesi gün akşama kadar bütün kardeşler heyecanla kapıya koşar, sonra utancımızdan sevincimizi saklayarak mahcup bir edayla bize uzatılan kurban poşetini alırdık. Yine koşarak mutfağa gider, annemize ‘et geldi’ diye teslim ederdik emaneti.

Günlerce o etlerden yerdik. Kavurma-sını, et suyuna çorbasını, hele o ilikli etleri yemeye bayılırdık, etli lahana sarması bir tek Kurban’da pişerdi evimizde. Kıyma yapılıp saklanırdı. Sonra köfte patatesler kızartılırdı. Gözümün önünden gitmeyen, hâlâ daha her bayram sabahı yüzüme kocaman bir tebessüme sebep olan sahnelerden biri sofra kurulduğunda yaşanırdı. Bütün kardeşler masaya oturur, annem tencereyi önümüze koyar, güle oynaya, eğlene eğlene tencerenin dibini bulurduk.

Ne güzel insandı Fatma YengeHele bir komşumuz vardı, Fatma Yenge,

iki hafta önce vefat etti, Allah rahmet eyle-sin, mekanı cennet olsun, Rabb’imiz böyle insanların varlığını etrafımızda daha çok artırsın. Fatma yenge, öğlen olmadan bize et getirirdi ki, her evde tencereler kaynayıp kokular dışarı yayılınca, hem bizim gözü-müz kalmasın diye düşünür, hem de aynı cümbüşe katılalım isterdi. Hiç geç kalmazdı. Öyle sevinir, öyle güzel dua ederdik o güzel insanlara. Henüz farkında da değildik bize gelen nimetin büyüklüğünün, anlamının…

O günlerde söz vermiştim kendime, ‘Ben de büyünce böyle şeyler yapacağım.’ diye. Şimdi her Kurban Bayramı yaklaşırken beni bir telaş sarar, acaba ihtiyacı olup da hiç sesleri çıkmayan, yalnızca Allah’tan isteyen kapılara kurbanımı ulaştırmak nasip olacak mı diye? Çok şükür bu işleri yapan güzel kurumlar bulunuyor.

İslam’ın kurban anlayışı, tırnak içinde ifade edecek olursak en ‘basit’ anlamıyla böyle bir şey. Daha derin ve öğrenmemiz gereken başka anlamları da var elbette. Kurban adanmaktır her şeyden önce. Teslimiyettir... İslâm ve peygamberler tarihinde kurbanı anlamamıza vesile olan en sembolik vakalardan biri, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in yaşadığı imtihandı. O evladını kurban etmedi, ‘Vekilim Sen’sin’ diye el açtığı, acziyetini ifade ettiği Rabb’ine teslimiyetini teslim etti. Oğluna kıymak üzere olan babanın yardımına koşan, Rabbi ile kurduğu yakınlığın timsali, teslimiyetin zirve noktalarından biri olan Hz. İsmail’in dudaklarından dökülen o mübarek cüm-leleriydi: “Babacığım emrolunduğu gibi yap. Muhakkak ki benim sabırlı olduğumu göreceksin.”

Bu hadise Kur’an-ı Kerim’de Saffat Suresi’nin 100-109 ayetleri arasında şöyle anlatılıyor: “Ey Rabb’im! Bana salihlerden olacak bir çocuk lütfet.’ Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim

ona, ‘Yavrum, ben rüyamda seni boğazla-dığımı (kurban ettiğimi) gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?’ dedi. O da ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.’ dedi. Nihayet her ikisi de boyun eğip, İbrahim de onu yüzüstü yere yatırınca ona şöyle seslendik: ‘Ey İbrahim! Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.’ Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek O’nu kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selâm olsun.”

Anti propaganda başlıyor...Günümüzde ise maalesef Kurban

Bayramı yaklaşırken bir vaveyla patlıyor.

Özellikle son yıllarda akla gelen her şeyin yazıldığı, fotoğrafların paylaşıldığı, ahkâm kesme mekanı sosyal medyada kurban kar-şıtı bir anti propaganda başlatılıyor. Kurban Bayramı’nı hayvan vahşeti olarak görenler mi dersiniz –ki bunu bazı ünlülerimiz de dile getiriyor, -‘Hayvan keserek bayram yapan bir dini aklım almıyor.’ cümlesini hatırla-yacaksınız-, ‘Et yeme ayı geldi’ diye dalga geçip aşağılayanlar mı dersiniz, kurban için verilen, hac ibadeti için harcanan paraların boşa gittiğini yazanlar mı dersiniz… Daha birkaç gün önce atılan şu benzeri tweetler hali pür melalimizi ifade etmek için yeterli: “İçinizdeki vahşeti çıkarın ortaya. Az kaldı. Et yemezseniz ölürsünüz di mi? Dinmiş. Nerde yazıyor hayvan kesin diye?”

Aslında pek çok insanın bu fikre sahip olmasının nedeni televizyonlarda göste-rilen yanlış kurban kesme olaylarından kaynaklanan tuhaf manzaralar… Kulların yaptığı hataları dinimize mal etmeden önce hadi kendimizi küçük bir teste tâbi tutalım: Kur’an-ı Kerim’de kurban ile ilgili kaç ayet var? Meryem ne demektir? Müslümanlara kurban kesmek ne zaman, niye vacip oldu? Peygamberimiz Kurban’ı nasıl tarif ediyor? Köfte kızartmak için 365 gün bekleyen insanların halini göremeyenlerin, hissede-meyenlerin bir çırpıda bu sorulara cevap vermesi de elbette zor olabilir ama yine de ümitvarız. Allah herkesin kalbine ferahlık ve sakinlik versin.

Page 25: Zamandk233 egazete

16 - 22 EKİM 2013

Abdullah Aymaz

Yüreklerdeki cesaret, gönüllerdeki aşk

Bir önceki yazımda “Avrupa Türk İş Dünyası Konfederasyonu’nun (UNITEE)” Başkanı Adem Kumcu Bey’in Avrupa ülkelerindeki girişimci in-sanlarımızla ilgili bazı görüşlerine yer vermiştim. Bugün de devam ediyorum. Adem Bey diyor ki:

“Anadolu’nun en ücra köşelerinden köyü-nün sınırları ötesine dahi çıkmamış bu insanlar, helâl rızk uğruna, “muhanete muhtaç olmama” mülahazasıyla yolunu bilmediği, dilini bilmediği, dinini, örf ve âdetlerini bilmedikleri Avrupa ülkelerine elli yıl evvel gelmiş, bu toprakları yeni vatan kabul etmiş, karşılaştıkları bütün sorun-lara, bütün olumsuzluklara ve bütün engellere rağmen, ümitle, çabayla ve gayretle bir istikbal kurma mücadelesi vermişlerdir. Kendine yakışır bir tavırla ‘Vur kazmayı Ferhat. Çoğu gitti, azı kaldı’ deyip azimle yoluna devam etmesini bilen Anadolu insanı, bütün bunları yaparken temsil ettiği milletin onurunu zedelememiş, yememiş, içmemiş lakin milletinin izzetini de ayaklar altına aldırmamıştır.”

“Anadolu insanı Avrupa için kesinlikle bir tehdit olmadığı gibi çok ciddi bir ümit kaynağıdır. Son dönemlerde kendi istikbalinden de fedakarlık yapan insanımız, yaşatmak için yaşamaktan vaz-geçercesine bütün bir insanlığın kurtuluşu için çaba sarf etmekte, yüzlerce müessesenin kuruluşu uğruna çileyle kazandığı helal rızkını, maddi ve manevi birikimini, çekinmeden, yiğitçe bir edayla infak ediyor. Bunun yegane sebebi onun bileğin-deki güçte, yüreğindeki cesarette veya beynindeki dehada değil, onun aşk ve muhabbetle yetmiş iki milleti bir gören yüce gönlünde de aranmalıdır. Neticede aşk’tır, Ferhat’a dağları deldiren.” diye muhterem Kumcu sözlerini bitiriyor…

Bu görüşmeden sonra bu girişimciler top-luluğunun “çalıştay”larına da katılma imkânım oldu. Gayret ve çalışmaları karşısında tâ İz-mir’deki yetmişli yıllara gittim… O zamanlar, öğretmenler olarak “Ne yapabiliriz? Gençlerimizi nasıl yetiştirebiliriz?” diye düşünürdük... Türkiye Öğretmenler Vakfı çatısı altında eğitim için, gösterilen hedefler üzerine beyin fırtınaları ger-çekleştirilirdi… Dersler matematik, fizik, kimya gibi… tek tek zümre öğretmenleri tarafından ele alınır, herkes birikimini cömertçe ve fedakârca başkalarına aktarırdı…

Daha sonra İzmir’den ayrılıp gittiğimizde bu eğitim fedakârlığını gidilen yerde de aynı şekilde icra etmek için uğraşırdık. Meselâ Konya’ya geldiğimde üniversite hazırlık dershanesi açmak için uğraşıyordum. Bazıları da, “Büyük Koyuncu Vakfı’nın imkânları dershaneye sarf edilirse uygun olmaz; çünkü karşısında çok başarılı dershaneler ve isim yapmış öğretmenler var.” diyorlardı. İlk bakışta dedikleri doğruydu ama onların bütün birikim ve tecrübelerini arkadan gelenlere cömertçe aktaran adanmış ruhlu eğitim gönüllüleri yoktu. Bunun ne demek olduğunu da zaten bilmiyorlardı. Bunun mânâsını biraz, kısa zamanda biz öğretmenler tarafından çıkarılan ülke birincilikleriyle anlamaya başladılar.

Seneler önceki heyecanı ben bu “çalıştay”da şimdi görüyordum. Yeni başlayan işadamlarımıza, başarılı olmaları için neler anlatmalıyız diye telaş ve heyecan içinde çırpınanları görünce “Görünen köy kılavuz istemez; artık varacakları hedef ve ufukları belli inşallah” demekten kendimi ala-madım. Bana söz verilince de sadece geçmişteki yapılanları özetleyip, onlara, isabetli yollarında devam etmeleri gerektiğini ifade etmeye çalıştım.

Onların hoş bir özellikleri de işlerini takip… Bu çok mühim… Çünkü gelişmeleri ölçümlerle takip ediyorlar. Böylece kendi performanslarını da görüp yeni yapacakları işlere karar veriyorlar…

Etin yanında yoğurt ve yeşillik tüketinZAMAN İSTANBUL

1Uzmanlar, Kurban Bayramı'nı sağ-lıklı, keyifli geçirebilmek için bol

et ve bol tatlı içeren sofralar konusunda uyarıyor. Liv Hospital Beslenme ve Di-yet Uzmanı Sanem Apa , “Bir kerede 150 gramdan fazla et tüketmeyin, etin yanında mutlaka bol yeşillik ve yoğurt tüketin.” dedi.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Sanem Apa, Kurban Bayramı'nda fazla et tüke-timine karşı önemli uyarılarda bulundu. Özellikle şişmanlık, yüksek tansiyon (hipertansiyon), kalp-damar, mide ve şeker (diyabet) hastalığı olanların Kurban Bayramı'nda beslenmelerine dikkat etme-lerinin çok önemli olduğunu belirten Apa, "Kolesterol değerleri yüksek olan kişilerin sakatat tüketimlerinde ölçülü davranması gerekir. Bayramla birlikte hem et hem de tatlı tüketimlerini arttırmak yine başta sindirim problemleri olmak üzere vücuda zarar verebilir. Bu nedenle ölçülü beslen-

meye dikkat etmek gerekir. Şeker yani diyabet hastalarının, kalp hastalarının, yaşlı bireylerin tüketimlerde daha dikkatli olması önemlidir. Bayramda tatlı tüketimi de artacağından şerbetli tatlılar yerine meyve salataları veya meyveli tatlılar veya sütlü tatlılar tüketmek uygun olabilir. Öğünlerden sonra koyu içilen çay yerine zahter veya kekik çayı içmek sindirime destek olacağından tercih edilebilir." ifadelerini kullandı.

Sindirim problemi yaşamamak için bol yeşillik tüketilmesi gerektiğini belirten Apa, "Etin sindirimi diğer besinlere göre daha zordur. Yeni kesilmiş hayvan etleri sert olduğundan sindirim problemine daha fazla yol açabilir. Mide ve bağırsak rahatsızlığı olan kişilerin, kurban etlerini hemen tüketmeyip buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra, haşlama veya ızgarada pişirerek yanına yine haşlama veya ızgara sebze veya salata ile tüket-meleri sağlıklarını korumak açısından daha doğru olur. Etlerin pişirilmesinde

haşlama, ızgara gibi yöntemler tercih edilmelidir." şeklinde konuştu.

'ETLERİ KÜÇÜK PAKETLER HALİNDE DONDURARAK SAKLAYIN'Etleri büyük parçalar halinde sakla-

mak yerine birer yemeklik olacak şekilde, küçük parçalara ayırarak buzdolabının dondurucu kısmında depolamanın daha sağlıklı olduğunu ifade eden Apa, şunları kaydetti: "Kurban Bayramı'nda kesilen etlerin saklama, pişirme ve tü-ketme koşullarına dikkat etmek gerekir. Kurban etinin çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmesi, önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. Kurban etinin tüketilmesinden önce dikkat edilmesi gereken kesim ye-rinin uygun koşullarda olup olmadığıdır. Burada tüketicilerin dikkatli davranması sağlıklarının korunması açısından gerekir. Etler parçalandıktan sonra tüketilmeyecek olanlar dondurucuda saklanmalıdır."

(CİHAN)

Sıradan bebek kıyafetleri aksesuarlarla özelleşiyorTürkiye’de çocuk giyim sektörü 10 yıl öncesine göre hayli gelişmiş durumda. Orta ölçekli ya da büyük markaların koleksiyonlarında, her yaş grubundan çocuğa yönelik çeşit çeşit kıyafetler var.ESRA KESKİN DEMİR İSTANBUL

1Çocuk abiyeleri genellikle özel bu-tiklerde olduğundan fiyatları hayli

yüksek. Hızla büyüyen çocuklar, cep yakan fiyatlardaki bu abiyeleri yalnızca birkaç ay giyebiliyor. Butik Za Bebe mar-kasının kurucusu Bedia Pancar, hazır-ladığı abiye aksesuarlarla beden ve fiyat sorununa çözüm bulmuş gibi görünüyor.

Türkiye’de çocuk giyim sektörü 10 yıl öncesine göre hayli gelişmiş durumda. Orta ölçekli ya da büyük markaların koleksiyonlarında, her yaş grubundan çocuğa yönelik çeşit çeşit kıyafetler var. Ancak bebek ve çocukların özel günlerde giyebilecekleri abiye üretimleri hâlâ sı-nırlı. Halihazırdakilerin birçoğu da butik ürünler olduğu için fiyatları epey yüksek. Henüz birkaç ay önce markasını kuran Bedia Pancar, bu soruna pratik bir çözüm bulmuş görünüyor. Bebek ve çocuklar için organze, ipek saten, tafta, hayal tül gibi abiye kıyafetlere yönelik kumaşlardan bant, toka, broş, kemer, portföy yaka, papyon gibi birçok aksesuar hazırlıyor. Bu aksesuarları çocuğunuzun birçok kıyafetinde kullanabilmenizin pek çok artısı var elbet. Öncelikle her davet için ayrı kıyafet almak zorunda kalmıyorsu-nuz. Ayrıca çocuğunuzun yaşı büyüse de aksesuarlarda beden sorunu olmadığı için yıllarca kullanabiliyorsunuz.

Tüm bunların yanı sıra bant ve tokalarla kombin etekler de yapıyor Pancar. Kendisi Boşnak kökenli olduğu için markasına Boşnakça bebek butiği anlamına gelen “Butik Za Bebe” adını vermiş. Böyle bir butik kurmasının sebebi ise 1 buçuk yaşındaki yeğeni Elif Eslem. Yıllarca gençler için tasarım yaptıktan sonra Elif Eslem’in yaşına uygun sevimli abiyeler bulamaması ve fazlasıyla para harcanan bu kıyafetlerin ancak birkaç ay giyilebilmesi onu bu sektöre yönlendir-miş. En önemli sebeplerden biri de henüz saçları uzamayan kız çocuklarının başına

toka takılamadığından erkek zannedil-mesi. Bu yüzden bantlardaki aksesuarları olabildiğinde büyük yapıp çocukların kelliklerini kapatmaya çalıştığını söylüyor. Ayrıca anne ve çocukları için aksesuar takımları ve günlük ürünler de hazırlıyor. Tasarımları merak edenler Facebook ve Instagram’da Butik Za Bebe adresinden inceleyebilir.

Zühre Pardesü ataktaZühre Pardesü 2004 yılında kurulan

ama hızla ilerleyen ve büyüyen bir marka. Son yıllarda yaptığı medya yatırımlarıyla da sektördeki marka algısını güçlendi-riyor. Bu sezon Huzur Sokağı dizisinin ana sponsoru olan markada artık parde-sünün yanı sıra farklı birçok ürün de var. Ürünleri inceleyebildiniz mi bilmiyorum ama bence yeni sezon geçmişe oranla oldukça başarılı. Yönetim artık daha sade detaylarla minimal bir çizgide ilerlemeyi tercih ediyor olmalı. Yeni koleksiyonda ağırlıklı olarak siyah, lacivert, kırmızı, petrol mavisi ve deve tüyü renklerini kullanan Zühre Pardesü, kumaş olarak da sezonun öne çıkanları arasından ka-zayağı, ekose, gabardin ve kapitoneye

ağırlık vermiş. Lazer kesimler, kürk ve gold detaylar da oldukça hoş görünüyor. Firmanın ürünlerinin en güzel yanı, ürünlerde boy seçenekleri olduğundan dolayı tüm kadınlara istedikleri alternatifi sunması. Kış sezonu ürünlerinde kaplar 100 cm ile 125 cm, pardesüler ise 130 ile 142 cm arasında çalışılmış.

Lanvin Türkiye’de ilk mağazasını açtıBirçoğunuzun bildiği gibi Lanvin en

büyük Fransız markalarından biri. 1885’te Paris’te küçük bir dikiş atölyesiyle işe baş-layan Jeanne Lanvin artık hayatta olmasa da ismi markasıyla yaşayan girişimciler arasında. Lanvin markasından bahsediyor olmamın sebebi ise Türkiye’de ilk kez mağaza açması. Zorlu Center’da açılan mağaza oldukça şık, modern dekoratif öğeler içeren bir tasarım anlayışıyla bezeli. Koleksiyonda da farklı stillere hitap eden tasarımlar görmek ve çeşitli kombinler yapmak mümkün. Özellikle 30’lardan kalmış görünümü veren kıyafetler çok ba-şarılı. Yanı sıra düz erkek tipi ayakkabılar da görülmeye değer.

Page 26: Zamandk233 egazete

Ahmet Şahin

16 - 22 EKİM 2013

Önemli kurban soruları ve cevapları

-Bayramda sevabını ölmüşlerimize bağışlama niyetiyle öl-müşlerimiz için kurban kesmemiz caiz olur mu? Olursa etinden kesenler yiyebilir mi?

-Bayramda sevabını ruhlarına bağışlama niyetiyle ölmüşleri adına kurban kesmek caizdir. Ancak kestiği kurbanı (ölenin vasiyeti var da onun için kesiyorsa) etinden tıpkı adak gibi kesen ve ailesi yiyemez. Tamamen yoksula hibe edilmesi gerekir. Şayet vasiyeti yok da bir vefa ve sevap niyetiyle kendiliğinden kesip sevabını ölmüşlerine bağışlamak istiyorsa, bunda bir yasak söz konusu olmaz. Kendi özel kurbanı gibi tasarrufta bulunup yer ve herkese yedirebilir.

*******-Kurbanda, keçi koyun cinsi tek kişi adına kesilirken, sığır

ve deve cinsi yedi kişiye kadar ortaklık kabul eder. Ancak, ortak olanların hepsi de ibadet ve sevap niyetiyle ortak olmalıdır. Ucuz ve taze et almak niyetiyle ortak olmak isteyen kimsenin ortaklığı caiz olmaz. Adak, akika, ölmüşlere kurban niyetiyle ortaklık caiz olur.

*******-Güçlü kurbanları şok’la kesmek caiz midir? Caiz ise şok’ta

neye dikkat etmek gerekir?-Kurban keserken en çok dikkat edilecek husus, hayvana

işkence yapmadan, en az acıyla kesmektir. Efendimiz’in (sas) bu hususta ikazları vardır. Bundan dolayı Hazret-i Ömer (ra), kese-ceği kurbanı sürükleyerek götüren birini görünce unutulmayan ikazını şöyle yapmıştır:

-Kurbanı eziyet etmeden götür, işkence yapmadan yatır, kesim işini de acı vermeden bitir! Bu açıdan bakınca şokla kesim, acıyı en aza indiren kesim olarak görülebilir. Ancak şokta dikkat edilecek önemli husus şudur:

-Ölüm ne ile olmaktadır? Şokla mı, yoksa şokun hemen arkasından yapılan kesimle mi?

Eğer şokla sakinleştirilen hayvan, geç kalınmadan hemen kesilmiş, ölüm bu kesimle gerçekleşmişse bundan şüphe etmeye gerek yoktur. Şayet kesimde geç kalınmış, hayvan yapılan şokla ölmüş, ölü hayvan kesilmişse bu hem kurban sayılmaz hem de bu et yenilmez.

*******-Kurban kanından çocukların alınlarına ya da başka yerlere

sürülmesinde bir fayda umulur mu?-Kan, kurban kanı da olsa necistir. Bulaştığı yeri de necis

yapar. Necisten bir fayda beklenmez. Aksine elbisedeki bulaştığı yer yıkanmadan namaz kılınmaz. Bundan dolayı kurbanı kesenler kanın etrafa sıçrayıp da kirletmesini önlemek için önce bir çukur kazarlar, kurbanın kanını o çukura akıtarak çevreyi kirletmesini önlemeye çalışırlar.

*******-İhtiyacın fazla olduğu düşünülen yoksul yerlere para gönde-

rip kurbanları oralarda kestirmek uygun olur mu?-Elbette.. Yeter ki kurban, bayramın üçüncü ya da dördüncü

günü içinde kesilerek yoksulun eline geçsin. Bütün mesele, kurbanların ihtiyaç içinde inleyen yerlere ulaşması, yoksulun der-dine gününde derman olması, kardeşlik duygusuyla yardımlaşıp kaynaşmaya vesile teşkil etmesidir.

******* -Adak kurbanı bayramda da kesilebilir mi? -Adak kurbanı bayram içinde de dışında da kesilebilir. Yalnız,

adak kurbanının etinden; adayan aile, çocukları, torunları, ana ve babası, dede ve ninesi yiyemezler. Yerlerse yedikleri miktarın parasını (yediklerinin asıl sahibi sayılan) yoksula vermeleri uygunluk arz eder. Ayrı yaşayan kardeşlere, kayınvalideye, damada, uzak akrabalara adaktan verilebilir.

Yoksulun zengin misafirlerine adak etinden yemek ikram etmesinde mahzur olmaz.

Ayrıca, adadığı kurbanı kesmeye ekonomik olarak gücü yetmeyen kimse, gücünün yeteceği zamanı bekleyebilir. Böyle bir imkana kavuşma ihtimalini yakın görmüyorsa, üç gün oruç tutarak adağını ödemiş olmayı tercih edebilir.

Adakta zaman ve mekan şartı bağlayıcı değildir. Bu itibarla:-Martta der, nisanda yerine getirebilir, Ankara’da der, İstan-

bul’da olabilir. Mühim olan, adağın cinsi değiştirilmeden yerine getirilmesi, yoksula hakkı nerede olursa olsun verilmesidir.

Bu sebeple adanan hayvanı kesmeyip parasını yoksula vermek sadaka yerine geçse de adak yerine geçmez.

Adak kurbanı bayram içinde de dışında da

kesilebilir.

Kahve Yemen’den yardım telvedenNEŞE KUTLUTAŞ İSTANBUL

1Kahvenizi içtikten sonra fincanda kalan telvesi ile neler yapabileceğinizi biliyor musunuz?

Kahve, yüksekliği altı metreyi bulan ağaçlarda yetişiyor. Ancak kahve üreticileri, kahve toplamayı daha kolay hale getirmek için ağaçların boyları iki metre oluncaya kadar buduyor. Bir kahve ağacının olgunluğa eriştiğinin ilk işareti, havayı yasemin veya portakal kokusunu hatırlatan keskin bir kokuyla dolduran minik beyaz çiçekler açmasıdır. Olgun ağacın oval şeklindeki meyvesi kiraz büyüklüğünde olur ve meyvelerin her birinde birbirine yapışık iki tane kahve çekirdeği bulunur.

Olgun bir kahve ağacı, mevsim-inde yaklaşık yarım kilo kahve verir. Yaklaşık yarım kilo kavrulmuş kahve yapmak için elle toplanan 2 bin Arabica meyvesi veya dört bin çekirdek gerekir.

Buzdolabı kokusuna çareBuzdolabınız bozulur veyahut elektrik kesilirse

dolapta bozulup koku yayan yiyeceklerin kokusunu çıkarmak için birkaç ayrı kâsenin içine taze kahve ya da kahve telvesi koyun. Bir gece o şekilde bekletin.

Buzdolabınızın içine aromalı koku yayılmasını isterseniz telvenin içine birkaç damla vanilya özü ya da limon özü damlatabilirsiniz.

Bahçeye havuç ekerkenHavuç hasadını artırmak için tohumları ekmeden

önce taze kahve telvesiyle karıştırın. Kahve ekleyerek hacmini artırdığınız için hem küçük tohumları ekmek daha kolay olur hem de kahvenin kokusu bitki kurtlarını ve diğer zararlı böcekleri uzaklaştırır. Bunun yanı sıra telvedeki besin mad-deleri bitkilerin etrafında çözüldükçe toprağa karışarak toprağın besin değerini artırır.

Tohumlara ekmeden hemen önce kahve telvesinin yanında biraz turp tohumu da ekleyebilirsiniz. Turp birkaç gün içinde filizlenerek tohum dizilerini

belirli kılar ve havuç tohumlarını turpla beraber ektiğiniz için seyreltmiş olursunuz.

Bitkilerinizi kahveyle güçlendirinZamanı geçip bayatlayan kahveleri atmayın. Bun-

larda asit seven bitkilerin çok sevdiği besin maddeleri bulunur. Kahveyi gül ağaçları, orman gülü, açelya, kamelya ve çam gibi bitkilere gübre olarak kullanmak üzere saklayın.

Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

15 EKİM 2013 SALI

Malzemeler:Yeterli miktarda kü-çük parçalar halinde koparılmış pamukYapıştırıcı

1

1

2

2

ayramınız mübarek olsun sevgili arkadaş-larım, nasılsınız? Bü-

tün bayramları çok seviyo-rum ama özellikle Kurban Bayramı bir başka güzel ge-liyor bana. Ayrı bir telaş olu-yor evde, kavurma yapılıp bir güzel yeniyor, komşula-ra ve kurban kesemeyenle-re et dağıtılıyor. Keşke di-ğer zamanlarda da birbiri-mize yaptığımız güzel ye-meklerden ikram edebil-sek. Böylece ben de Di-lek teyzenin yaptığı yaş pastadan sık sık yemiş olurum, ne güzel bir fi -kir değil mi? Hem biz de ona annemin yaptığı ıs-panak yemeğinden veri-riz. Evet evet harika olur, anneme bu fi krimi anlataca-ğım, hoşçakalın.

B

KÂĞIT HELVA

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Pamuktan koyun yapalım

Önce pamuğu küçük parçalara koparıp eli-niz ile yuvarlak şekil verin. Ardından koyu-nun yüzü ve bacakları hariç diğer bölgele-rine pamukları yapıştırın. Kolay gelsin.

[email protected]

Page 27: Zamandk233 egazete

16 - 22 EKİM 2013

DENİZ ERGÜREL İSTANBUL

1Gelişen teknolojiyle birlikte ışığın kullanım şe-killeri hızla değişiyor. Yeni nesil LED lambalar

sayesinde hem farklı hem de ekonomik aydınlatma teknikleri uygulanabiliyor.

Dünyanın en önemli trend araştırması şirket-lerinden PSFK ile teknoloji devi Philips tarafından hazırlanan bir raporda ışığın yakın gelecekte nasıl farklı şekillerde kullanılabileceğine dair ipuçları var. ‘Işığın Geleceği’ adlı bu raporda hepimizin ilgisini çekecek futuristik uygulamalara yer verilmiş.

Duygularımıza hitap edecekOLED (organik LED) paneller sayesinde her tür

yüzeyde çok farklı aydınlatma teknikleri ve animas-yonlar yapmak mümkün. Böylece yürürken yerde ayak izlerinizi görebilecek veya sanal su dalgaları oluşturabileceksiniz. Bir mağaza standının önünden geçerken rafların rengi ürüne göre değişebilecek. Özel ışık sensörleri sayesinde evinizdeki abajurun rengini kıyafetinizle uyumlu hale getirebileceksiniz. Akıllı renk kovası ve fırça kullanan çocuklar, interaktif duvarlarda boyamalar yapabilecek.

Şehirlerin kimliğini ışıklar belirleyecekBilgisayar yazılımları kullanılarak müzikle

senkronize edilen ışıklar, şehirlere ve binalara farklı kimlikler kazandıracak. Haftanın günlerine, günün saatine veya şehrin sıcaklık durumuna göre binaların dış cephesi tek bir tuşla değiştirilebilecek. OLED ışıklandırmalarını kıyafetlerimiz üzerine yerleştirerek farklı moda tarzları da oluşturabileceğiz.

İletişim aracı olarak kullanılacakYüzey aydınlatmalarıyla spor sahalarının sınırla-

rını, yolları ve kaldırımları daha kolay belirleyeceğiz.

OLED panellerin üzerinde oluşturulan akıllı işaret-lerle bir alışveriş merkezinde mağaza bulmak veya yol tarifi almak çok kolay hale gelecek.

Yaşam aracı olacakKapalı mekânlardaki farklı ışık ve renk uygu-

lamalarıyla insanların ruh hallerini olumlu olarak etkilemek mümkün olacak. Hastaları ürküten ka-ranlık MR odaları, OLED paneller sayesinde renkli mekânlara dönüşecek. Sanal pencereler sayesinde odalarımızda gün doğumu veya batımı gibi farklı manzaralar oluşturabileceğiz. Gelişmiş ışık oyunları sayesinde odalarımızın duvar rengini istediğimiz anda tek bir tuşla değiştirebileceğiz.

LED ampullerin farkı...Son yıllarda maliyetlerin düşmesiyle birlikte hızla

yaygınlaşan LED ampullerin, diğerlerinden en büyük farkı daha tasarruflu olması. Yaklaşık 50 bin saat (ev kullanımında 15 yıl) gibi uzun bir kullanım ömrüne sahip olan LED ampullerle elektrik faturasını yüzde 40’lara varan oranlarda indirmek mümkün. LED ampuller diğerleri gibi cıva içermediğinden sağlığa zarar vermiyor ve ısı yaymıyor.

Yüzey aydınlatmalarıyla spor sahalarının sınırlarını, yolları ve kaldırımları daha kolay belirleyeceğiz. OLED panellerin üzerinde oluşturulan akıllı işaretlerle bir alışveriş merkezinde mağaza bulmak veya yol tarifi almak çok kolay hale gelecek.

Işık sadece ışık değildir

Haftanın uygulaması FIFA 14

EA Sports’un efsanevi futbol oyununun 2014 ver-siyonu çıktı. Android ve iOS cihazlar için geliştirilmiş olan uygulama, bir önceki versiyona göre daha zengin grafikleriyle dikkat çekiyor. Cihazınızda en az 1.35 GB alana ihtiyaç duyan uygulamayı indirmek ücretsiz ama uygulama için satın alma yapmak gerekebiliyor.

Android:http://bit.ly/fifa14AiOS:http://bit.ly/fifa14i

Page 28: Zamandk233 egazete

16 - 22 EKİM 2013

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

Aşağdaki piramitte her kutuda bulunan say altndaki iki kutuda bulunan sayla-rn TOPLAMINA eşittir. Buna göre her bir piramitte ayn saylar kullanmadan boş kalan kutular doldurun.

SAYIPİRAMİDİ

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle be-lirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagra-m doldurun.

•Oklarn yönünde bulunan ve köşelerden komşu olan iki kutudaki saylarn çarpm üzerinde verilmiştir.

ARDIŞIKÇARPIMLI SUDOKU

•Diyagramdaki her bir kutuya bir hece yazarak bulmacay çözmeye çalşn. •Kullanacağnz heceler diyagramn al-tnda verilmiştir.•Çözümü yaptğnzda şifre kelimeyi kö-şegende görebilirsiniz.

HECELİ BULMACA

Koruyucu tuzlu su

Bayağ, sradan

Ödül,mükafat

Huy, karakter, yaratlş

A

BİL

İK

LA

MU

NE

RA

RA

SA

YA

YE

YET

uya bir h

A

Aşağdaki simetrik şekil iç içe geçmiş karelerden oluşturulmuştur. Acaba bu şekilde toplam kaç tane kare var?

İÇ İÇE KARELERKU

1516127

60

6

2

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

ARDIŞIK SUDOKU

İÇİÇE KARELER

SAYI PİRAMİDİ

HECELİ BULMACA

ZA NA AT KAR

RE HI SEV DA

MÜ TE DA HİL

KO OR DI NE

912

24

10

21

4

14

83

40 43

19

657 8

17 TANE KARE VARDIR

6 1 3 5 4 2

4 2 5 6 3 1

1 3 6 4 2 5

5 4 2 1 6 3

2 5 4 3 1 6

3 6 1 2 5 4

Page 29: Zamandk233 egazete

15 E

KİM

201

3 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

15 E

KİM

201

3 SA

LI

16 - 22 EKİM 2013

ÇÖZMECE

Page 30: Zamandk233 egazete

16 - 22 EKİM 2013

İlk adımı sen at!ARİFE KABİL İSTANBUL

1Kimi zaman miras anlaşmazlıkları, kimi zaman fikir ayrılıkları bir sofranın

etrafında büyümüş kardeş ve akrabaları ayrı düşürebiliyor. Peygamber Efendimiz’in (sas), “Bir müminin, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal değildir. Üç gün geçmişse, onunla karşılaşıp selam versin. Eğer selamını alırsa, her ikisi de sevapta ortak olur. Yok, eğer selamını almazlarsa, almayan günaha girmiş olur. Selam veren ise küs durmaktan çıkmış olur.” hadis-i şerifi, yaklaşan Kurban Bayramı’nda bir kez daha düşünülmeli.

En çok övündüğümüz yanlarımızdan biridir güçlü akrabalık bağlarımız. Ne var ki bugün hangi aileye baksak akrabalar, hatta kardeşler arasında küslüklere şahit oluyoruz. Kimi zaman miras anlaşmazlıkları, kimi zaman fikir ayrılıkları bir sofranın etrafında büyümüş kardeş ve akrabaları ayrı düşürebiliyor. Oysa gururun barışmaya engel olduğu bu dargınlıkları dinimiz kesin bir şekilde reddediyor. Zira Peygamber Efendimiz’in (sas), “Şunu iyi biliniz ki, içler-inde akrabalarıyla ilişkisini kesmiş birinin olduğu bir topluluğa İlahi rahmet inmez.” hadis-i şerifi bu tür küslüklerin Allah katında nasıl karşılandığını açıklıyor.

Bugün nice insanların küçük sebeplerle akrabalık ilişkisini kestiğini söyleyen Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Rama-zan Altıntaş, “Maalesef halkımız arasında birinin el uzatması onur meselesi yapılıyor. Böyle zamanlarda saygın ve otoritesiyle tanınan yakınlar devreye girmeli ve küs aileleri barıştırmalı.” diyor. Dinimizde iki küs Müslüman’ın barışmasının büyük sevap olduğuna dikkat çeken Altıntaş, aynı şekilde küsleri barıştıran üçüncü şahıslara da büyük sevap olduğuna işaret ediyor. Akraba ile münasebetlerde Hz. Peygamberimiz’in (sas) hayatına bakıldığında akraba ziyaretlerini daima canlı tuttuğu, İslam’ı tebliğ ederken de ilk önce akrabalarından başladığı görülür. Altıntaş, Peygamberimiz’in diğer zamanlarda da akrabalarıyla yakından ilgilendiğini, on-larla olan bağlarını zayıflatıcı davranışlardan uzak durduğunu hatırlatıyor.

Psikolog ve aile danışmanlarına göre ise akrabalarla ilişkilerin kuvvetlendirilmesi, insanın yalnızlık psikolojisinden kurtularak kendini her zaman güven içinde hissetmesini sağlıyor. İnsanların hemen her gün arkadaş edindiği, buna rağmen kendini yalnız his-setmenin önüne geçemediği günümüzde akrabalarla kurulacak iyi ilişkiler, manevî ve maddî anlamda sosyal yardımlaşma ve dayanışma sağlayabilir.

Allah’ın selamıyla gidin, ilk adımı atan siz olunDin İşleri Yüksek Kurulu üyesi Doç.

Dr. İlyas Üzüm ise “Aile, bir müminin bu dünyada bir nevi cennetidir. Dargınlık, küskünlük bu cenneti cehenneme çevir-meye benzetilebilir.” diyor. Ahiretimizin yanı sıra dünya hayatının bekâsını da tehdit eden bu küskünlükleri bitirmek için adeta fırsat kollanmalı. Bayramların, bu tür üzücü halleri bitirmek için güzel bir vesile olduğunu söyleyen Üzüm, yaklaşan Kurban Bayramı’nda küskünleri barışmaya davet ediyor. Bunun en kolay çözümü ise ilk adımı karşıdan beklemeyip kardeşimize ya da diğer aile üyelerimize Allah’ın selamı ile gitmek. Peygamber Efendimiz’in (sas) küskün-lüklerin sona erdirilmesi konusunda uyarısı şu şekilde: “Bir müminin, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal değildir. Üç gün geçmişse, onunla karşılaşıp selam versin. Eğer selamını alırsa, her ikisi de sevapta ortak olur. Yok, eğer selamını almazlarsa, almayan günaha girmiş olur.

Selam veren ise küs durmaktan çıkmış olur.”Allah Resulü, gerçek erdemin kişinin nef-

sini yenerek küs durduğu kişiyle barışması olduğunu bildirerek, “Asıl zorluk, kardeşiyle arasında dargınlık bulunan kişinin, hem kendi şeytanını hem de arkadaşının şeytanını mağlup ederek yanına gitmesi ve onunla konuşmasıdır.” diye buyuruyor.

İnsanı hem İlahi rahmetten uzaklaştıran

hem de dünya hayatında üzüntüye sebep olan küs kişileri barıştırmak en faziletli ameller arasında sayılıyor. Peygamber Efendimiz bu konuda da, “Dikkat ediniz! Size nafile oruç, namaz ve sadakanın de-recesinden daha faziletli bir ibadet haber veriyorum: Müminlerin arasını bulmak ve onları barıştırmak.” müjdesini verir.

Peki bu müjdeden nasiplenmek ve sev-

diklerimizde hüzne sebep olan küskünlüğü sona erdirmek için nasıl bir yol izlenmeli? Doç. Dr. Üzüm, bu konuda yapılacak arabuluculuk için önce tarafların ayrı ayrı dinlenmesini tavsiye ediyor. Sorunun nereden kaynaklandığının iyi tespit edilmesi gerektiğine değinen Üzüm, “Zira herkes kendini haklı görebilir. Burada temel ilke hakkaniyetli olmaktır.” diyor. Üzüm’e göre ortaya çıkan tablo çerçevesinde taraflarla yeniden konuşulmalı. Bunu yaparken de dil ve üsluba özen gösterilmeli. Çünkü dikkatsiz bir üslup, sorunu çözmek yerine derinleştirebilir.

Konuşurken tarafların birbirleri hakkındaki olumsuz söz ve tutumlarına asla yer vermemek gerekiyor. Öte yandan arabuluculuk girişiminde tarafların özel hayatlarına girilmemeli ve rahatsız edici sorular sorulmamalı. İlyas Üzüm, barıştırma çabasında bulunurken, “Allah’a samimiyet içinde dua ederek hem genel anlamda dargınların barışması hem de özel olarak arabuluculuk girişiminde bulunduğumuz kimseler için dua etmeliyiz.” diyerek duanın önemine de dikkat çekiyor.

Hediyeleşmek, gönüllerdeki kini yok ederDinimizde insanlar arası dostluk ve sevgi

bağlarının kuvvetlendirilmesine bir vesile olmasından dolayı hediyeleşmek teşvik edilir. Çünkü hediyeleşmek aynı zamanda bencil-lik ve cimrilik gibi istenmeyen duyguları terbiye eder. Sevgili Peygamberimiz (sas) hediyeleşmenin önemine dikkat çektiği bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “Hediyeleşiniz. Zira hediye, gönüllerdeki kin ve nefreti yok eder.” Yine Efendimiz, kendisine sütanneliği yapmış ve böylece aralarında akrabalık bağları tesis edilmiş olan Süveybe Hanım’a sürekli yiyecek, gi-yecek gibi hediyeler göndermiş, hal-hatırını sormuş, ölünceye kadar onunla ilgilenmiş, hatta öldükten sonra da bir yakını olup olmadığını araştırmıştır. İşte böyle güzel davranışlarla akrabalar arasındaki dayanışma ve muhabbet artırılabilir.

Page 31: Zamandk233 egazete

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, Yavuz Şahin [email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ................................................................................... + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ......................................................................... + 358 46 63 44 686• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................. + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ...............................+45715 14 385Haber: ....................... [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ........................... +4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

‘Kepenk kapatma’ aslında ekonomik ve ticari bir tabirdir. İşletmelerin çarkı döndüremeyecek hale düş-tüğü anlatılmaktadır. Fakat artık her zikredildiğinde terör örgütü PKK geliyor akla. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yıllardır uyguladığı baskılarla, -belirlediği günlerde- esnafa kepenklerini açtırmıyor örgüt. Uğranılan zararı da zerre miktarınca umursamıyor. Bıçağın kemikleri de parçaladığı noktada insanlar. Tehditler havada kalmaya başladı. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde ilk kez esnafın büyük bölümü ‘Amed Halk İnisiyatifi’ adıyla aynı taleple bildiri yayımlayan örgütü dinlemedi. Dolmuş ve özel halk otobüsü sürücüleri de görevlerinin başındaydı. “7-8-9 Ekim’de bütün halkımız ‘Önder Apo’ya Özgürlük Kürdistan’a Statü’ şiarı ile bulunduğu her yeri serıldan alanlarına çevirmelidir. 9 Ekim’de hiçbir esnafımız kepenk açmamalı. Emekçi ve memurlar işbaşı yapmamalı, şoförler kontak kapatmalı, öğrenciler okulları boykot ederek 9 Ekim (Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıka-rılmasının yıldönümü) komplosunu kınayarak hayatı durdurmalıdır.” deniyordu bildiride. Bu çağrı bağlı yayın organlarında da günlerdir tekrarlanmaktaydı. Tabloyu hazmedemeyen örgütün yandaşlarınca Şehitlik Lisesi’ne el yapımı bomba atıldı. Şükür ki pat-

layıcı arka bahçeye isabet etti de facia yaşanmadı. Geçen yıl lisenin öğretmen ve öğrencileri diri diri yakılmak istenmişti. Zorlamalar, Diyarbakır’ın il merkezindeki atmosferin aksine Hakkari’de amacına ulaştı. Buradaki esnaf 10 ay sonra yeniden, hem de alışverişin canlandığı Kurban

Bayramı öncesinde kepenk kapatma pratiğine mecbur bırakıldı. Silvan, Nusaybin, Cizre ve Yüksekova’da da kimi dükkanların kepenkleri kapalı kaldı. Esnaf feryattaydı: “Bayram öncesi esnaftan ne isteniyor? Çeklerimiz, taksitlerimiz, borçlarımız var. Hiç mi Allah korkusu yok?”, “Evime bir şey götüremiyorum. Bu zulümdür.”

31 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMH

ABER

TU

RU

Diyarbakır Bağlar’da PKK’ya kepenk!

Türk Tar ih Kurumu’nun (TTK), Türkiye’de yeterince bilinmeyen fakat -bilhassa akademik sahada- stratejik önem arz eden diller için açtığı kurslar büyük rağ-bet görüyor. Kurum binasındaki 20 kişilik sınıflarda boş yer yok. Ermenice dersi hariç, öğreticilerin hepsi Türk. Uygu-lama, tarihî araştırmaların bizzat birincil kaynaklar taranarak yapılmasına imkan tanıyor. TTK Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü de tam bunu amaçladıkla-rını söylüyor zaten: “Bunlar, Türkiye’de çok fazla öğrenebileceğiniz diller değil. Akademisyen iseniz ve Balkanlar’ı veya İsrail’i çalışıyorsanız bu dilleri rahatlıkla öğrenebileceğiniz bir dil kursu yok.” Şu anda İbranice, Osmanlıca, Arapça ve Ermenice

kursları devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bunlara Bulgarca, Yunanca, Sırpça ve Boşnakça da eklenecek. Balkanlar’ı çalışacaklara yardım etmek istediklerini belirtiyor Hülagü: “O bölgenin dilinin, kültürünün bilinmesi gerekiyor. TTK, Türk tarihini aydınlatmakla, tarihî çalışmalar yapmakla görevli. Bu sebeple akademisyenlerle işbirliği içinde olmalıyız.” Kurslar 6 ay süreli. Duruma göre yıla çıkarılması ve

kursiyerlerin ilgili ülkeye gönderilmesi de gündeme gelecek. Normalde öğretim için ücret talep edilmi-yor. Ama yarım bırakanlardan katıldıkları günlerin parası tahsil edilecek. TTK, bundan böyle kişi yerine konu odaklı burs politikası güdecek. “Şimdiye kadar yardım gibi dağıtılmış burslar. Bundan sonra ciddi araştırmalara, konulara burs verilecek.”

Türk Tarih Kurumu’ndan stratejik dil kursları

Page 32: Zamandk233 egazete

32 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMBÜŞRA ERDAL İSTANBUL

1AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002 yılı siyasî tarihimizin en çalkantılı

günlerine sahne olmuştu. Millî Görüş zihni-yeti bir daha iktidara gelmesin diye yapılan ve bin yıl süreceği ileri sürülen 28 Şubat’ın üzerinden daha beş yıl geçmişti. Ama kor-kulan olmuş, şiir okuduğu bahane edile-rek hapse atılıp başkanlıktan uzaklaştırılan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki parti hükümeti kurmuştu. Ülkenin ve iktidarın iki şansı vardı; birincisi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, diğeri de toplum ve bürokrasinin bir kısmının darbelere direnme refl eksiydi. Özkök, demokrat olmakla ‘suç-lanan’, sık sık Rüştü Erdelhun’un akıbetine uğramakla tehdit edilen bir isimdi. TSK içindeki hizipleri ve generaller arasındaki kariyer hesaplarını kullanarak zorlu yılların kazasız atlatılmasına katkı yapmıştı. Toplum ve bürokrasideki demokrat kanat ise hem Özkök’ün hem de hükümetin elini güçlen-diriyordu. Yıllar sonra AK Partili yetkililer de o günlerde kendilerine verilen destek ve bilgi akışını teyit etmişti. Bu ortamda ilk ciddi darbe girişimi Birinci Ordu Komutanı Çetin Doğan ve ekibinden gelecekti. Doğan o günkü ortamda niyetini fazlaca gizleme ih-tiyacı hissetmiyor; Askerî Şûra toplantısında Başbakan’a sert çıkıyor ve bunu televizyon ekranlarında bile anlatmakta sakınca görmü-yordu. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın Özden Örnek Günlükle-ri’nde itiraf ettiği gibi, Çetin Doğan, başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere herkesi parçalamaya hazırdı. İstanbul’da Plan Se-mineri adı altında darbe toplantısı yapacağı duyulmuş, Kuvvet Komutanlığı engellemeye çalışmıştı. Gazeteciler ve iş adamları gözle-rini Selimiye’ye dikmiş işaret bekliyordu. İşte bu herkesin bildiği sır 9 Ekim 2013’te siyasî tarihimizde önemli bir dönüm noktasına kapıyı araladı.

Yargıtay, Balyoz darbe planı davasında, 237 sanığın mahkûmiyetini onadı. 2002-2003 yıllarındaki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) oluşturulan “Balyoz Cuntası”nın darbe teşebbüsü suçu işlendiğini üst yargı mercii olarak onayladı. Somut deliller karşısında komplo teorileri ve medyayı kullanarak mahkemeden sıyrılmayı düşünen Doğan ve cuntası hayal kırıklığına uğradı. Yerel mah-kemenin cunta ve darbe teşebbüsü kararını yerinde bulan Yüksek Yargı, bir ilke imza attı. Adli Yargı yani sivil mahkemeler, aralarında kuvvet ve ordu komutanlığı yapmış isimlerin de bulunduğu 85 generali mahkûm etti.

Mahkeme safahatı en az darbe yılları kadar sancılı geçti. Sanıklar ve avukatları, baştan yargıyı değil medyayı muhatap aldı. Delillere ilişkin toptan “komplo” yaklaşı-mında bulundu. Medya aracılığıyla yapılan bu kampanyalar sonuçsuz kaldı. 361 sanıklı dosyada, 237 sanık hakkında 20 yıla kadar çeşitli hapis cezalarını onadı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasal teşkilat ve hiyerarşik yapılanması dışında yasa dışı bir oluşum meydana getirerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engelleme amacına yönelik olarak cebir içeren elverişli eylemleri ger-çekleştirdikleri” sonucuna vardı. Bir sanığın da “devlete ait gizli belgeleri bulundurmak” suçundan aldığı cezayı kesinleştirdi. Yerel mahkemenin gerekçelerine uyan Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bal-yoz sanıkları hakkında verdiği kararlar ve eski içtihatları ışığında 68 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı.

Yargıtay’ın örgütlü suçlara bakan 9. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin ceza verdiği 325 sanıktan 88’ini serbest bıraktı. 53 general ve 32 amiralin aralarında bulunduğu 237 sanığın mahkûmiyetini onadı. 4’ü general 25 sanık hakkında mahkûmiyeti bozup beraat kararı verdi. 63 sanığa ise, “darbe teşeb-

büsü” değil “suç için anlaşma” kapsamına girdikleri ancak bundan vazgeçtikleri için de ceza verilemeyeceği sonucuna vardı. Daire, mahkeme- nin 36 sanık hakkında verdiği beraat kararını da onadığı için ne- tice itibarıyla 124 sanık hak- kında hiç ceza verilmemiş oldu.

Y a r g ı t a y , binlerce sayfalık dava dosyasına ait tartışmaları 68 sayfada özetliyor. Dosyadaki bütün delilleri tek tek de-ğerlendirmiyor. Bunu yapmasına gerek de yok. Zira, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 1453 sayfalık kararında mahkûmiyet ve beraat gerekçelerini delilleri ile ayrıntılı açıklamıştı. Üst denetim mercii olan Yar-gıtay’dan yerel mahkeme gibi davranması zaten bek-lenemez. Hükmü tesis eden değil, denetleyen m a k a m olarak,

iddianame, dosya klasörleri ve mahkeme kararını irdeleyip kanaat bildirmesi gereki-yordu, onu yaptı. Davada tartışmalı olan ana noktaları belirleyip içtihatlar, AİHM kararları ve mevzuata göre cevaplar verdi. Üst dene-

tim organı olmasının gereğini yerine getirdi. Bu noktayı

belirt-

tikten sonra kararın içeriği ile bugüne kadar yapılmış tartışmalara getirdiği cevapları tek tek açıklayalım. İlk olarak hukuk usulü açısından yapılan tartışmalara Yargıtay ne demiş?

Sonuca etkili olmayan tanık ifadesi bozmaya gerekçe olmaz:

Sanıklar, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın mahkemeye çağrılıp dinlenmesini talep etmişti. Yargıtay, belgelerin Genelkurmay’dan çıkarılma ko-nusunun ve Özkök ile Yalman’ın bu yöndeki ifadelerinin dava sonucunu etkilemeyeceğini söylüyor.

Genelkurmay başkanının adli mahkemede yargılanacağı içtihadı oluştu:

Davada, sonradan kuvvet komutanı olan Özden Örnek ve Halil İbrahim Fırtı-na’nın Yüce Divan’da yargılanma talepleri

Yargıtay’da kabul görmedi. Anayasa‘nın 145’inci maddesi ve Yargıtay içtihatları dikkate alınarak, “görev suçu” dışında yani “devletin aleyhine” işlenen suçlara ilişkin yargı yerinin adli mahkemeler olduğu vur-gulandı. Bu, Ergenekon davası sanıklarından eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ açısından da Yüce Divan tartışmasını kökten bitirdi. Yargıtay, rütbe ne olursa olsun darbe teşebbüsü suçlarının adli mahkemelerde görüleceğini belirtti.

Sanıklar asker olduğu için askerî mahkemede yargılama yapılması gerektiği yönünde itirazlar da kararda cevaplanıyor. Mevzuattaki “görev” ile ilgili düzenlemelere atıf yapan Daire, “Suçun yasal görevden doğan, görevle bağlantılı ve bu görevle illiyet bağı içerisinde olması” gerektiğine dikkat çekti. Kısacası ‘darbe yapmak görev kapsamında değil’ dedi. 2004’ten bu yana oluşturulan Yargıtay içtihatlarını da hatırlattı.

Davanın özel kurulmuş mahkemelerde görüldüğü itirazına da karşı çıkılıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250 ile kurulan ancak kamuoyunda Özel Yetkili Mahkeme olarak tanınan mahkemelerin 2005 yılında yasa ile kurulduğu belirtiliyor. Bu mahke-melerin Anayasa’ya uygun kurulup faaliyet gösterdiği vurgulanıyor. Suçun işlenmesin-den önce kurulmuş mahkeme ve atanmış hâkimlerin görev yaptığı mahkemelerde yargılama yapıldığı, dolayısıyla Anayasa’nın belirlediği “doğal hâkim” ilkesine, “Kanuni hâkim güvencesi”ne aykırılık olmadığı kay-dediliyor. Daire, ÖYM’lerle ilgili tartışmaları da bitirmiş oldu. Sanıklardan Engin Alan’ın,

soruşturmadan sonra milletvekili seçil-diği ve bu durumun da yasaya aykırı

olmadığı belirtiliyor. Daha önce 1. Ordu Komutanlığı Askerî

Savcılığı tarafından ya-pılan Balyoz so-

ruşturması-nın ta-

Yargıtay, Çetin Doğan’ın cunta kurup darbe teşebbüsünde bulunduğunu tescil etti. Bu, siyasî tarihimizde bir ilke işaret ediyor. Sivil yargı ilk kez darbe davasını karara bağladı.

Mahkeme safahatı en az darbe yılları kadar sancılı geçti. Sanıklar ve avukatları, baştan yargıyı değil medyayı muhatap aldı. Delillere ilişkin toptan “komplo” yaklaşı-mında bulundu. Medya aracılığıyla yapılan bu kampanyalar sonuçsuz kaldı. 361 sanıklı dosyada, 237 sanık hakkında 20 yıla kadar çeşitli hapis cezalarını onadı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasal teşkilat ve hiyerarşik yapılanması dışında yasa dışı bir oluşum meydana getirerek Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engelleme amacına yönelik olarak cebir içeren elverişli eylemleri ger-çekleştirdikleri” sonucuna vardı. Bir sanığın da “devlete ait gizli belgeleri bulundurmak” suçundan aldığı cezayı kesinleştirdi. Yerel mahkemenin gerekçelerine uyan Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bal-mahkemenin gerekçelerine uyan Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bal-mahkemenin gerekçelerine uyan Yargıtay,

yoz sanıkları hakkında verdiği kararlar ve eski içtihatları ışığında 68 sayfalık gerekçeli

Yargıtay’ın örgütlü suçlara bakan 9. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin ceza verdiği 325 sanıktan 88’ini serbest bıraktı. 53 general ve 32 amiralin aralarında bulunduğu 237 sanığın mahkûmiyetini onadı. 4’ü general 25 sanık hakkında mahkûmiyeti bozup beraat

Daire, mahkeme- nin 36 sanık hakkında verdiği beraat kararını da onadığı için ne- tice itibarıyla 124 sanık hak- kında hiç ceza verilmemiş oldu.

Y a r g ı t a y , binlerce sayfalık dava dosyasına ait tartışmaları 68 sayfada özetliyor. Dosyadaki bütün delilleri tek tek de-ğerlendirmiyor. Bunu yapmasına gerek de yok. Zira, İstanbul 10. yapmasına gerek de yok. Zira, İstanbul 10. yapmasına gerek de

Ağır Ceza Mahkemesi, 1453 sayfalık kararında mahkûmiyet ve beraat gerekçelerini delilleri ile ayrıntılı açıklamıştı. Üst gerekçelerini delilleri ile ayrıntılı açıklamıştı. Üst gerekçelerini delilleri ile

denetim mercii olan Yar-gıtay’dan yerel mahkeme gibi davranması zaten bek-lenemez. Hükmü tesis eden değil, denetleyen m a k a m olarak,

noktaları belirleyip içtihatlar, AİHM kararları ve mevzuata göre cevaplar verdi. Üst dene-noktaları belirleyip içtihatlar, AİHM kararları ve mevzuata göre cevaplar verdi. Üst dene-noktaları belirleyip içtihatlar, AİHM kararları

tim organı olmasının gereğini yerine getirdi. Bu noktayı

belirt-

doğan, görevle bağlantılı ve bu görevle illiyet bağı içerisinde olması” gerektiğine dikkat çekti. Kısacası ‘darbe yapmak görev kapsamında değil’ dedi. 2004’ten bu yana oluşturulan Yargıtay içtihatlarını da hatırlattı.

Davanın özel kurulmuş mahkemelerde Davanın özel kurulmuş mahkemelerde görüldüğü itirazına da karşı çıkılıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 250 ile kurulan ancak kamuoyunda Özel Yetkili Mahkeme olarak tanınan mahkemelerin 2005 yılında yasa ile kurulduğu belirtiliyor. Bu mahke-melerin Anayasa’ya uygun kurulup faaliyet gösterdiği vurgulanıyor. Suçun işlenmesin-den önce kurulmuş mahkeme ve atanmış hâkimlerin görev yaptığı mahkemelerde yargılama yapıldığı, dolayısıyla Anayasa’nın belirlediği “doğal hâkim” ilkesine, “Kanuni hâkim güvencesi”ne aykırılık olmadığı kay-dediliyor. Daire, ÖYM’lerle ilgili tartışmaları hâkim güvencesi”ne aykırılık olmadığı kay-dediliyor. Daire, ÖYM’lerle ilgili tartışmaları hâkim güvencesi”ne aykırılık olmadığı kay-

da bitirmiş oldu. Sanıklardan Engin Alan’ın, soruşturmadan sonra milletvekili seçil-

diği ve bu durumun da yasaya aykırı olmadığı belirtiliyor. Daha önce

1. Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığı tarafından ya-

pılan Balyoz so-ruşturması-

nın ta-

Page 33: Zamandk233 egazete

33 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMkipsizlikle sonuçlandırıldığı için yeniden adli mahkemede dava açılmaması gerektiği itirazlarına ise, yeni delil bulunması karşı-sında her zaman dava açılabileceği, Balyoz davasının açılmasında usulsüzlük olmadığı tespitinde bulunuluyor.

Sanıkların çokça itiraz ettiği davada “delil tartışmasının yapılmadığı” itirazına da cevap verilmiş. “Sanıkların sorgularında süre sınırlaması olmadan delilleri tartışarak savunma yaptıkları, hükme esas alınan delil-lerin değerlendirilmesine ilişkin olarak birçok uzman mütalaası alıp dosyaya sundukları, aynı kapsamdaki irdelemelerini Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasından sonra da devam ettirdikleri; izlenen duruşma görüntüleri, tutanaklar ve tüm dosya kapsa-mından anlaşılmış, incelemeye konu davada sanıkların çokluğu ve icra edilen oturum sayısı gibi hususlar da nazara alındığında; delillerin ortaya konulması ve tartışılması evresinin gerçekleştirilmediğine ilişkin iti-razların yerinde olmadığı…” cümleleri karar

metninde var. Arama ve el koymalara ilişkin ise,

Gölcük’te bulunan ve sınırlı sayıdaki görevli askerî personel dışında sivil ya da asker kişi-lerin girmesi mümkün olmayan Donanma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğüne ait 3 oda ve koridorda 9 çuval belge bu-lunduğu aktarılıyor. İki Cumhuriyet savcısı, bir askerî savcı ve yedi askerî personel ile gerçekleştirilen aramada ele geçenler şöyle sıralanıyor: “Dinî ve siyasi içerikli yayınlar, gizli kamera düzenekleri, ses kayıt cihazları, video, teyp ve mikro kasetler, çok sayıda CD-DVD, seçmen listeleri, fişleme niteliğinde dokümanlar ve 5 adet hard disk.” Hard disk-lerden orada askerî yetkililerin de katılımıyla usulüne uygun imaj alındığı vurgulanıyor. Bu belgeler ele geçirilmese, tanık beyanlarına göre imha edileceğine de dikkat çekiliyor.

Ceza hukukumuzda “delil serbestisi vardır ve dijital belgeler de delildir”: Yar-gıtay’ın kararından esasa ilişkin tespitler, ‘dijital delil tartışmasına’ odaklanıyor. “Ceza yargılamamızda ‘delil hiyerarşisi’ kuralı değil, delil serbestisi uygulaması geçerli” diyen Yargıtay; dijital delillerin diğer delillerden farkı olmadığını anlatıyor. “Kaldı ki, dijital deliller Türk ceza muhakemesi sisteminde ilk kez bu dava ile gündeme gelmiş olmayıp, geçmişte de pek çok davada tartışılmış ve hükme esas alınmıştır” deniliyor. Daha önce, Hizbullah, MLKP gibi davalarda dijital delillerden mahkûmiyet verildiği hatırlatılı-yor. Balyoz özelinde ise, dijital delillerin ele geçirilmesinden sonra kolluk kuvvetleri veya adli makamlar elinde değiştirilmiş olduğuna ilişkin iddiaların gerçeği yansıtmadığının açıkça anlaşıldığı vurgulanıyor. Delillerin bulunduğu İstihbarata Karşı Koyma biri-minin başkanı Binbaşı Kemalettin Yakar ve Albay Hakan Büyük’ün istihbarat sınıfında yetişmiş ve bu tür manipülasyonlara karşı oldukça tecrübeli kimseler oldukları vur-gulanıyor. Tanık beyanları, aramalarda ele geçen delillerin birbirini ve başka mahallerde ele geçen delilleri doğrulaması, belgelerin tutarlılığı, arama işlemlerini gerçekleştiren görevliler, bu görevlilerin sayısı, aramanın

icra ediliş şekli, aramada ele geçen diğer mal-zemelerin, başkaları tarafından bu mahallere konulduğuna ilişkin savunmaları soyut bıraktığı kaydediliyor. Mahkeme, arama ve el koyma işlemlerinin kayıtlarını da izlediğini aktarıyor. Söz konusu delillerin sanıklar dışındaki kimseler tarafından bu mahallere konulmuş olduğuna dair savunmaların da dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uygun görülmediği ifade ediliyor. AİHM’in, “deliller objektif bir gözlemciyi ikna edecek nitelikte” ifadesini de delil gösteriyor.

Örnek ve Fırtına Doğan’la darbe mu-tabakatı yaptı: Kararda, cuntanın oluşumu da anlatılıyor. Dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın, TSK teamülleri gereği 2003 yılında kuvvet komutanı olacak Özden Ör-nek ve İbrahim Fırtına ile mutabakata vardığı kaydediliyor. Üç komutanın, ‘28 Şubat sü-recinde elde edilen kazanımlardan istenilen düzeyde istifade edilememesi ve ülkede hızlı bir zemin kayması yaşandığı’ gerekçesiyle, siyasi iktidarı hükümetten uzaklaştırma ve bu

amaç doğrultusunda harekât ve eylem plan-ları hazırlama ve bunları gerçekleştirebilmek üzere TSK’nın yasal hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir hiyerarşik yapılanmaya gitme kararı

aldıkları belirtiliyor. Bu kapsamda Fırtına’nın ORAJ planı hazırlattığının yazışmalardan anlaşıldığı ifade ediliyor.

“Kilit görevlere atanacak personel, gö-revlendirilecek personel, tutuklanacak AKP üyeleri, gözaltına alınacak belediye başkan-ları, görevli mülki amir ve belediye başkanla-rının durumları, kapatılacak dernekler, plana destek verecek dernekler, arama yapılacak yerler, gözaltına alınacak irticai örgüt men-supları ve liderlerini gösterir listeler” ibaresi kararda yer buluyor. Söz konusu listelerde imza blokunda adı bulunan İstihbarat Şube Müdürü Jandarma Albay Kubilay Aktaş’ın “bu belgeleri biz hazırladıysak emir komuta zinciri içinde yapılmıştır” dediğine dikkat çekiliyor. Ancak Aktaş’ın komutanı olan dönemin İstanbul Jandarma Bölge Komutanı Abdülkadir Eryılmaz, kendisinin böyle bir emir vermediğini, bunların emir-komuta dışında hazırlanmış olabileceğini söylemesi de cuntaya delil kabul ediliyor. Balyoz planını hayata geçirmek için yaklaşık 5000

subay ve astsubayın sicil ve görev yerleri, 13 bin sivilin görev yerleri ile bazı kişisel bilgileri ve 2000 tüzel kişinin adreslerinin belirlenmiş ve kategoriler içinde listelenmiş olduğuna dikkat çekiliyor.

Balyoz planı, darbe için elverişli: Yargıtay, “Balyoz Güvenlik Hare-kât, Suga Harekat ve Oraj Hava Harekât planları ile bunlara ilişkin organizasyon, görevlendirme ve bu görevlendirmelerin gereklerine dair çok geniş bir coğrafî alana yayılan, yaklaşık 20.000 gerçek kişi ve kurumu ilgilendiren 2003 yılına ait bilgi ve değerlendirmelerin tama-men kurgulanmış, asılsız ve sahte olduğu yönündeki savunmaların dosya kapsamına ve hayatın olağan akışına uygun olmadığı anlaşılmaktadır.” diyor. Planlar ve bunlara ek olarak hazırlanmış listelerde yer alan isimler, unvanlar ile o dönemki görevlendirmelerin birbiri ile uyumlu olduğuna dikkat çekilen kararda, böyle bir sahteciliğin gerçekleşti-rilmesinin mümkün olmadığı kaydediliyor. Tanık ifadeleri, ele geçen belge ve planların da “darbe teşebbüsü” suçlamasının icraya geçirildiğini gösterdiği ifade ediliyor.

“Örtülü darbe semineri yapıldı” : Yargı-tay, 5-7 Mart 2003’te gerçekleşen ve 162 ki-şinin katıldığı “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”nun oynandığı plan seminerinde örtülü darbe planının görüşüldüğünü söylü-yor. Doğan’ın seminerde elinde tuttuğundan bahsettiği metinde yer alan Milli Mutabakat Hükümeti ifadesinin, “Balyoz Güvenlik Harekât Planında” da bulunduğu anlatılıyor. “Balyoz Güvenlik Harekât Planı içeriği ile Plan Seminerinde gerçekleşen konuşmaların paralelliği de nazara alındığında, seminerde örtülü biçimde “Balyoz Güvenlik Harekât Planının” değerlendirildiği sonucuna ulaşıl-mıştır.” deniyor.

Verilen görevlerin anlatılmamış olması kabul edilemez: Yargıtay, listelerde bulunan isimlerin

sanıkların büyük çoğunluğunun gıyabında, haberi olmadan yazıldığı iddialarına da katılmıyor. Sanıkların illegal bir oluşuma gittikleri ifade edilen kararda, “TSK’nın

meşru emir komuta zinciri dışına çıkabilen, gizliliğe, güvenliğe, denetime önem veren ayrı bir hiyerarşik yapı oluşturdukla-rından, oluşum çerçevesindeki görevlerin TSK’nın meşru hiyerarşik yapısı yerine bu illegal hiyerarşi kapsamında verildiği ve bu nedenle görevlerin tebliği ve kabulünün yasal askerî hiyerarşi ve bu hiyerarşiye iliş-kin teamüller yerine, bu yasadışı oluşuma ilişkin hiyerarşi kapsamında ele alınması gerektiği anlaşılmaktadır.” tespitinde bulunuluyor. Amacı ve yöntemi itibariyle askerî hizmetlerin görülmesiyle uygunluk göstermesi mümkün olmayan bu görevlerin, mahiyetiyle birlikte anlatılmaksızın tebliğ edilmesi ve anlaşılmaksızın kabul edil-mesinin mümkün bulunmadığı anlatılıyor. “Yapılan görevlendirmelerin kendi içerisinde ve sanıkların görev ve konumları ile uyumlu olduğu, planın diğer asli ve tali belgeleri ile paralellik gösterdiği, bu görevlendirmelere dair gereklerin pek çoğunun planın icrası kapsamında yerine getirilmiş olduğuna…” ikna olan Yüksek Mahkeme; gizlilik, güvenlik ve denetime önem veren böyle bir yasadışı oluşumda, önceden tebliğ yapılmadan ve kabule ilişkin teyitler alınmadan, görev-lendirmelerin yapılmayacağını ve kayda geçirilmeyeceğini vurguluyor. Buna göre de, darbe suçu için hareket etmekten başka bir seçenek kalmayacak şekilde teşebbüs faaliyetlerinin tamamlandığı kaydediliyor. Ama bazı sanıkların da, ittifaka dâhil olsa bile hiç icra hareketinde bulunmadığını bu açıdan ittifaktan çekilmiş olduğunu kabul ediyor.

Manevi cebir unsuru var: Yargıtay, ka-muoyunda sıkça tartışılan, “tanklar sokağa çıkmadı, hükümete bildirimde bulunulmadı, dolayısıyla darbe teşebbüsü yok” tartışmala-rına da katılmıyor. Yasada geçen “cebir-şid-det” unsurunun dar anlamda değil geniş anlamda cebir olarak yorumlanması gerektiği ifade ediliyor. Balyoz planında, “hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere planların yapıldığı, bu çerçevede fişlemeler, el konulacak binalar, birimler belirlendiği, ta-kipler yapıldığı, amaç suç bakımından öngö-rülen neticeye ulaşmasını sağlayacak binlerce belgeyi bulan çalışmaların tamamlandığı” tespiti yapılıyor. “Geriye sadece fiziki kuvvet kullanmaya bağlı maddi cebri içeren ‘sokağa çıkma’ diye tabir edilen hareketlerin kaldığı anlaşılıyor.” ifadeleri “emniyet kuvvetlerinin de etkisiz hale getirileceği” bilgisi paylaşılıyor.

-Emir-komuta zinciri itirazlarına ise, suç içeren bir emrin yasalara göre yerine getirilemeyeceği ifade ediliyor. Üst komutan talimat verse de, gayrihukuki bir talimatı ye-rine getirmenin de suç olduğu kaydediliyor. Dairece yapılan delil değerlendirmesinde, ‘sanıkların verilen emirlerin askerî hizmetle-rin görülmesi bağlamında olduğuna dair bir yanılgıya düşmüş olup olamayacakları’ da düşünülmüş. 5-7 Mart 2003’teki seminere katılan herkesin sanık olmadığı, burada örtülü darbe planı görüşüldüğünden haberi olanların da yaptıkları konuşmalar ve su-numlara göre belirlenerek sanık yapıldığına dikkat çekiliyor. Daire, EK-A ve SUGA planı gibi listelerde ismi olan ama herhangi bir icra eylemi yapmamış kişileri ise, ittifaka dâhil olmuş ama sonradan geri çekilmiş olarak değerlendirip ceza verilmemesi gerektiği yönünde tavır sergiliyor.

Bundan sonra hapis cezası kesinleşenle-rin önünde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ve daha sonra AİHM’e başvuru var. Dosyanın bozulan kısmı ise tekrar İstan-bul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelecek. Mahkeme, direnme ya da bozmaya uyma yönünde iki karar verebilecek. Yargıtay’ın bu kararı, kapatılan ÖYM’lerin hukuki yar-gılama yaptığını, usullere titizlikle uyduğunu gösteren önemli bir örnek. Öte yandan, bundan sonraki darbe teşebbüsü ve derin devlet yargılamalarından çıkacak kararlar için de örnek olabilecek içtihatlar içeriyor. ÖYM’lerin, ilk darbe teşebbüsü davasından alnının akıyla çıktığını tescilliyor.

İŞTE 20 YIL CEZA ALANLAR

Eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz

Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, eski 1. Ordu Komutanı emekli

Orgeneral Çetin Doğan.

18 YIL CEZA ALANLAR

Ergin Saygun, Nejat Bek, Mustafa Korkut Özarslan, Engin Alan, Şükrü Sarıışık, Ayhan

Taş, Ramazan Cem Gürdeniz, İzzet Ocak, Süha Tanyeri, Bülent Tunçay, Mert Ali

Karababa, Mustafa Kemal Tutkun, Gürbüz Kaya, Behzat Balta, Halil Kalkanlı, Tuncay Çakan, Hasan Fehmi Canan, Salim Erkal

Bektaş, Ahmet Yavuz, Faruk Oktay Memioğlu, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Yurdaer Olcan, İhsan Balabanlı, Abdullah

Dalay, Lütfü Sancar, Ahmet Feyyaz Öğütçü, Engin Baykal, Özer Karabulut, Mehmet

Otuzbiroğlu, Hasan Hoşgit, Hüseyin Hoşgit, Kadir Sağdıç, Ali Deniz Kutluk, Mustafa Aydın Gürül, Mehmet Fatih İlğar, Cem Aziz Çakmak, Ali Semih Çetin, Nihat Altunbulak, Mustafa

Karasabun, Bora Serdar, Levent Görgeç, İbrahim Koray Özyurt, Dora Sungunay,

Soner Polat, Meftun Hıraca, Yaşar Barbaros Büyüksağnak, Hasan Gülkaya, Faruk Doğan, Mücahit Erakyol, Ergün Balaban, Cemalettin Bozdağ, Taner Balkış, Abdullah Gavremoğlu,

Kıvanç Kırmacı, Yusuf Ziya Toker, Cengiz Köylü, Hanifi Yıldırım, Cemal Temizöz, Bulut

Ömer Mimiroğlu, Murat Özçelik, Mustafa Önsel, Ali Aydın, Halil Helvacıoğlu, Kubilay Aktaş, Taner Gül, Ahmet Sinan Ertuğrul,

Bilgin Balanlı, Servet Bilgin, Turgut Atman, Abdullah Can Erenoğlu, Abdülkadir Eryılmaz, Ahmet Bertan Nogaylaroğlu, Alpay Çakarcan,

Deniz Cora, Korcan Pulatsü, Serdar Okan Kırçiçek, Uğur Uzal, Çiya Güler.

Page 34: Zamandk233 egazete

34 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMAtatürk’ün tartışmalı evlatlıklarıPek çoğu yakın tarihlerde vefat etmesine rağmen Atatürk’ün manevi evlatları şüpheli ölümleri, aile bağları, hatta kaç kişi oldukları ile bile hâlâ tartışma konusu. Abdürrahim, Zehra, Rukiye, Sabiha, Afet, Nebile, Sığırtmaç Mustafa, Ülkü isimleri Atatürk’ün manevi evlatları olarak biliniyor.

CEMAL A. KALYONCU İSTANBUL

1Kemalizm gölgesi altında geçinen Atatürkçüler dahi Mustafa Kemal

hakkında doğru bilgi ortaya koymuş değil.Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun onca araştırmaya rağmen daha nicesine konu edi-lecek yönleri var. Manevi evlatları konusu da bunlardan biri. Pek çokları, sorduğunuzda, Atatürk’ün bilinen, belli başlı 4-5 manevi evladının ismini hatırlıyor ki onlar hakkında da pek bilgi sahibi olunmadığı anlaşılıyor. Kimileri manevi evlatlarının sayısını 11’e kadar çıkarırken, kimileri onların biyografi-lerinde hoşlarına gitmeyecek yanları ‘gizle-meyi’ tercih etmiş, ediyor.

Atatürk’ün manevi evlatları da vasiyeti gibi tartışma konusu. Atatürk’ün Fatma, Ahmet, Ömer ve Naciye gibi erken vefat edenlerin dışında hayatta kalan tek kardeşi Makbule Hanım bile, 1955 yılında kendisine sorulan bu soruya, düşünerek de olsa “Zühre, Afife, Abdürrahim ve İhsan” diyebilmişti. Zühre dediği, Mustafa Kemal’in 1924’te bir yetimler yurdunda görüp yanına aldığı ilk manevi evladı, 9-10 yaşlarındaki Zehra Aylin’di.

Zehra’nın dışında Rukiye, Sabiha, Afet, Nebile, Abdürrahim, Sığırtmaç Mustafa, İh-san, Ülkü isimleri Atatürk’ün manevi evlatları olarak biliniyor. Ancak bir kısmının ‘manevi evlatlığı’ tartışmalı iken bunlara, özellikle hayatlarının son anlarında Nuriye İdil, hatta Macide Tanır gibi isimler de eklenmişti kamuoyu tarafından.

Bugüne kadar yazılanlar Zehra Aylin’in ilk manevi evlat olduğunu söylüyordu. Ancak Mete Akyol’un, 1981’de, Milliyet Gazete-si’nde ‘Bu çocuğu yetiştirdi’ şeklinde man-şetten duyurduğu ve Atatürk’e benzerliği ile hâlâ tartışma konusu olan bir de Abdürrahim Tuncak vardı. Öyle ki Tuncak, 3 yaşından beri Mustafa Kemal ve annesi Zübeyde Hanım’ın yanında kaldığını hatırlayıp beyan etmesine rağmen sıralamaya konmuyordu. Türkiye, Abdürrahim Tuncak’ı son 30 yıldır Mete Akyol’dan duymuştu belki ama gaze-teci Şemsi Belli, Makbule Atadan ile yaptığı röportaj sırasında evde bulunduğundan onu da 1955 yılında tanıtmıştı. Abdürrahim’in Atatürk’e benzerliği ve çok küçük yaştan itibaren Zübeyde Hanım’ın yanında barın-dırılıp büyütülmesi, onun Fikriye Hanım’la Mustafa Kemal’in çocuğu olduğu iddialarını da yıllarca beraberinde sürüklemişti. Hatta Tuncak’ın, Akyol’a verdiği röportajda “Ben ana da bilmem, baba da bilmem” diyerek suallere kapalı cevaplar vermesi de iddialara gizem katmıştı. O kadar ki Sunday Times gazetesi muhabiri bile aradaki benzerliği fark edip Tuncak ile röportaj yapmaya Türkiye’ye gelmiş, ancak o İngiliz muhabirle görüş-memiş, muhabir de Akyol’dan ve yaptığı röportajdan faydalanmakla yetinmişti. Akyol, İngiliz gazeteciye, ‘Kendisi böyle bir şey söylemiyor, başkalarının da söylemesini iste-miyor’ diyerek, ‘Tuncak, Atatürk’ün oğludur’ diye yazmamak şartıyla tüm bilgileri vermişti. Yazı, Sunday Times’da ‘Modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk’e bir oğul (mu)?’ başlığıyla yayımlanacaktı.

Atatürk’ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Atadan’ın Abdürrahim Tuncak’ı ‘nüfusuna almak istemesi de dikkat çekiciydi. Akyol’un, Milliyet’teki yazısında belirtildiği gibi Makbule Atadan, Abdürrahim’i evlat edinmek isteyecekti önce. Bazı kanuni engellerle karşılaşınca da bu sefer Tuncak’ın eşi Mualla Hanım’ı evlat edinecekti. Böylece Atatürk’ten Makbule Atadan’a kalan ‘özel

mirası’ da Tuncak ailesine intikal edecekti. Abdürrahim Tuncak, “Gerçek babamın

Ali adlı bir memur olduğunu söylerler. Ancak annemin adını bilmiyorum” dediği yine Milliyet’te, bu sefer Perihan Çakıroğlu tarafından 1985’te yapılan röportajda, öksüz kaldıktan sonra babaannesi tarafından bakıl-dığını belirtmişti. O da ölünce babaannesinin Selanik’ten arkadaşı Zübeyde Hanım’ın himayesine geçtiğini anlatıyordu.

Bütün bunlara rağmen, “Atatürk’ün kendi oğlu muydu?” sorusuna 13 Ağustos 1999’da İstanbul’da vefat eden Tuncak’ın kızı Nuray Çulha “Ben böyle bir şeyi söylemeye söz sahibi değilim.” diye cevap verecek, ko-nunun arafta kalması herkesin işine gelecekti

anlaşılan.

Zehra Aylin’in şüpheli ölümüMustafa Kemal’in evlatlıkları

içerisinde en talihsiz olan Zehra Aylin’di demek yanlış olmaz. Amasyalı Mehmed adında bir babanın kızı olan 1912 doğumlu Zehra, 1916’da babasını, bir sene sonra annesini kaybetmiş, kimilerine göre, Atatürk’ün, Kağıthane’deki, kimilerine göre de Amasya’daki bir yetimler yurdunda görüp Çankaya Köşkü’ne aldığı biriydi. Hepsinde olduğu gibi eğitime önem veriyordu Mus-tafa Kemal. Amerikan Kız Koleji’nde yani bugünkü Robert Koleji’nde okumak için İstanbul’a gönderilmişti. Zehra, yükseköğ-renimini edebiyat alanında yapması için de İngiltere’ye gidecekti. Havacılığa merakı vardı onun aslında. Zehra Londra’ya alışa-madı, vatanını özlüyordu. Atatürk, eğitimini yarım bırakacağı endişesi ile Türkiye’ye dönmesini istemiyordu. Ama onun kararlı-lığını görünce izin verdi. Londra’daki Türk büyükelçiliği kanalı ile yakından takip edilen Zehra, Fransa üzerinden dönüş yapacaktı. 19 Kasım 1935’te, bindiği ekspres, Amiens civarında iken Zehra trenden aşağı bıraktı kendini. Bir başka rivayete göre ise mide bulantısını gidermek için çıktığı kompartı-mandan dengesini kaybederek düşmüştü. Fransızlar ‘Cumhur reisinin kızı ve Osmanlı tahtının vârisi kendini trenden atarak intihar etti’ diye duyurdu olayı ilk gün. Ve törenler yapıldı, naaşının geçirildiği yerlerde. İlk tören Amiens’te bir kilisede düzenlenmişti. Sonrasında Türkiye’ye uğurlandı cenazesi. Fakat genç kızın naaşı Türkiye’de, Galata Rıhtımı’nda aynı alakayı görmeyecekti. İstanbul gazeteleri de olayı arka sayfalarında tek sütunda basacaktı. Maçka Mezarlığı’na defnedildi Zehra. Ama bugün yeri kayıplar arasında sayılıyordu.

Zehra Aylin’in ölümü Atatürk’ün yakı-nında bulunmuş olanların hatıralarında da intihar olarak görünüyordu çoğunlukla. Ata-

türk’ün uşağı Cemal Granda intihar, Şevket Süreyya

Aydemir ‘intihara benzer bir ölüm’ diye naklederken Lord

Knross ‘düşerek öldüğünü’ ifade etmişti.

Mustafa Kemal’in, yurt gezilerinde görüp takdir ettiği yetim kız çocuklarını Çankaya Köşkü’ne getirmesi ile Zehra’ya kısa zamanda başkaları da katılacaktı. Konya’dan Rukiye’nin ardından bir sene sonra Bursa’dan Sabiha, İzmir’den Afet, 1927’de İstanbul’dan Nebile katılacaktı bu ortama. Ülkü’nün doğmasına daha vardı. Daha çok kızları manevi evlat edinmişti. Abdürrahim Tuncak’ın dışında bir Yalova seyahatinde görüp yanına aldığı Sığırtmaç Mustafa (Demir) da erkek evlatlıklardan biriydi. İhsan diye bir isim de zikrediliyordu ancak hakkında detaylı bilgi yoktu.

Atatürk’ün yakın çevresinde bulunan Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Kılıç, bu ve bazı isimlerin evlatlık olmadığını söylüyordu. Hatta Kılıç, kendilerini duyurmak için isimlerini ortaya attıklarını anlattı bize. Mesela İhsan’ın, kendisini evlatlık olarak iddia ettiğini ama böyle bir şeyin olmadığını ifade ediyordu. Kılıç, Sığırtmaç Mustafa için de aynı iddiada bulundu Aksiyon’a yaptığı açıklamalarda. Altemur Kılıç’ın bu ortamlarda bulunmuş eşi Güzide Esirgemez de bunun üzerine “Ben de söyleyebilirdim. Atatürk’le beraber dondurma yedim, yemek yedim. Yani ben de evladıydım desem…” şeklinde tepkisini ortaya koyuyordu.

Atatürk’ün eski eniştesi Mustafa Mecdi Bey’e dayandırılan bir çalışmaya göre bu isimlerin yerlerine başka isimler yer alı-yordu. Bunlardan biri Abdürrahim’den sonra Atatürk’ün Bitlis’ten geri çekilme sırasında kendisine sığındığı 6-7 yaşlarındaki yetim Afife idi. Onun hakkında da pek bilgi yoktu. Sabriye ismi de duyulmuş bir evlatlık ismi değildi.

Afet İnan evlatlık değildi

Ülkü Adatepe, geçen yıl kazada öldü.

Zübeyde Hanım’ın yanında büyüyen Abdurrahman Tuncak’ın Atatürk’le benzerliği hâlâ konuşuluyor.

Atatürk, Sabiha Gökçen'i havacılık

için teşvik etmişti.

Page 35: Zamandk233 egazete

35 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM

Bu isimler arasında Afet İnan’ın ayrı bir yeri vardı. O, manevi evlatlıktan ziyade bir yardımcı gibiydi. Altan Deliorman’ın Ata-türk’ün Hayatındaki Kadınlar kitabında bu düşünceyle Köşk’e alındığı resmediliyordu. Araştırmacı Süleyman Yeşilyurt da ‘Ata’nın Hayatındaki On Dokuz Kadın’ kitabında Bulgaristan Şumnulu İsmail Hakkı Uzmay’ın kızı Afet İnan’ın Latife Hanım’dan sonra Köşk’ün ‘first lady’si olduğunu söylüyor. Afet Hanım’ın bu durumunu ‘Atatürk-İnönü Kavgası’ kitabında da ele alan Yeşilyurt, konuyu telefonda Sabiha Gökçen’e de açmış, Gökçen’den, konuyu geçiştirircesine “Evladım, Atatürk’e kim âşık olmadı ki!” cevabını almıştı. Yeşilyurt, “Yıllar yılı onu manevi evlat gibi gösterip Atatürk’e iyilik yapacağım derken, farkında olmadan en büyük kötülükleri yaptıklarını” dile getiri-yordu bununla. Lord Kinross da ‘Bir Milletin Yeniden Doğuşu’nda durumu “Yavaş yavaş Gazi için bir eşin alabileceği yeri aldı.” şek-linde değerlendirmişti. Altemur Kılıç’a göre ise “Afet Hanım Atatürk’ün manevi evladı değildi.” O da “Arkadaşı idi, fikir birliği yaparlardı. Danışmanı idi.” diyordu.

Bir kısmı, vefatından sonra ailesi ta-rafından tamamlanan ‘Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler’ kitabında Ayşe Afet İnan, annesinin ailesinin Selanik’in kazası Doyran’dan olduğunu anlatıyor. Peki, bunun ne önemi var? Önemi, ertesi gün Atatürk İnan’ın ailesini ziyarete gittiğinde, geçmişe dair bir bilgiyi de pekiştirmesinde. Atatürk, saklanmak zorunda olduğu dönemde Afet İnan’ın anneannesinin dayısının çiftliğinde kalmıştı. Aydınlığa kavuşması gereken bir bilgi daha vardı. Gazeteci Perihan Çakıroğlu, 1985’te Milliyet’te yayımladığı ‘Atatürk’ün evlatları’ dizisinde onun, Atatürk’le uzaktan akraba olduğunu yazmıştı.

1908’de Doyran’da doğan, eğitimini tamamlayıp Lozan’da Fransızca, Cenevre’de tarih okuyup, sosyoloji doktorası yapan Afet İnan, Atatürk’ün ölümünden iki yıl sonra, 1940’ta, Doktor Rıfat Bey’le evlenmiş, Arı adında bir kızı ve Demir adında bir oğlu olmuştu. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Ku-rumu gibi kurumların kurucu başkanlığını da yapan Afet Hanım, 1985’te vefat etmişti.

Zehra’dan hemen sonra Köşk’e gelen isim Rukiye idi. 1911 doğumlu Rukiye, Gürkan Hacır’ın Akşam gazetesindeki yazısına göre Atatürk’ün üvey babası Ragıp Bey’in kızı idi. Bunu doğrulayacak bir bilgiye ulaşamadık. Fakat, 1995 yılında İstanbul’da vefat eden Rukiye Hanım kendi ağzından Atatürk’le nasıl irtibatı olduğunu anlatmıştı. Aslen Konyalı idi. Babası, nasıl ve nerede olduğunu bilmediği bir şekilde Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal ile tanışmış, Cumhuriyet’in ilk yıllarında anne ve babasını kaybedince 4 kız kardeş yalnız kalmıştı. Bunu duyan Atatürk, Seydişehir’de yaşayan

4 kız kardeşin en küçüğünün Köşk’e gön-derilmesini istedi. Atatürk onun da eğitimi ile yakından ilgilendi. Zehra ve daha sonra aralarına katılacak Sabiha gibi o da ilkokulu Çankaya İlkokulu’nda okudu. Sonrasında Atatürk onu Notre Dame de Sion’a gönderdi. Manevi evlatlarını, okul konusunda onlardan aldığı izlenime göre yönlendirmişti Atatürk.

Atatürk’ün manevi kızları her zaman Çankaya Köşkü’nde ikamet etmiyordu. Okullar bitince dönüyorlardı Köşk’e ancak. Böyle bir zamanda, 1930 yılının başında Atatürk Orman Çiftliği’ndeki koruma birliğinin komutanı Hüsnü Bey’in gözüne ilişmişti Rukiye. Büyükler, Hüsnü Bey’i evlendirmek istedikleri zaman da gönlünde birisinin olup olmadığını sormuşlar, o da Rukiye’yi beğendiğini ifade etmişti. Düğün-leri 1930’da Dolmabahçe Sarayı’nda yapıldı. Rukiye-Hüsnü Erkin çiftinin bir oğlu oldu.

1913’te dünyaya gelen Sabiha (Gökçen) dünyanın ilk kadın savaş pilotu olarak nam salmıştı. Günümüzde hayli tartışma konusu yapılan 1937-38’deki Dersim operasyonla-rında uçağı ile bölgeyi bombalayan pilot-lardandı. Onun için Dersim tartışmalarıyla birlikte manevi evlatlar arasında ismi en çok gündeme gelenlerden biriydi. Onun manevi evlat olma hikâyesi de Atatürk’ün Latife Hanım’la Bursa ziyareti ile başlamıştı. Ermeni kökenli olduğu da gündeme geldi. Altemur Kılıç, kendisi inanmasa da eskiden de bu söylentilerin olduğunu söylüyordu.

Sabiha da İstiklal Savaşı yıllarında anne babasını kaybetmişti. Ağabey ve ablalarının yanında ikamet ediyordu. O ilkokula gider-ken Bursa, Yunan işgali altındaydı. Artık ağa-beyine de yük olmak istemiyordu. Atatürk’e durumunu anlatma imkânı bulmuş, Atatürk ağabeyi ile de görüşerek karar vermiş, Sabiha da böylece Çankaya’nın yolunu tutmuştu. Eğitimlerinin ardından Atatürk onu havacılık konusunda teşvik etmiş, 1935’te Türk Hava Kurumu’nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu’na gir-mişti. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona Gökçen’i uygun gördü. Kardeş gibi anlaştıkları Zeh-ra’nın ölümüne çok üzülmüştü. Gökçen, kadınların orduda görev yapmasına ilişkin yasa çıkmadığı için ordudan ayrıldı ve Türkkuşu Uçuş Okulu’na başöğret-men tayin edildi. Türk Hava Kurumu yönetimine de girdi, sonrasında. Ve 22 Mart 2001’de de vefat etti.

Nebile ‘manevi

aile’ ortamına son katılanlardan biriydi, ama erken vefat edenlerden oldu; 1943’te menenjit ve tüberkülozdan hayatını kay-betti. Nebile konusu da Atatürk’le nasıl tanıştığından tutun ona duyduğu sevgisine kadar tam aydınlığa kavuşmuş değildi. Bir şeyh kızı ve İzmir Valisi Eşref Bey’in yeğeni diye tanıtılıyordu. Bir başka yerde ise Beyler-beyili, kimsesiz zeki bir kız çocuğu şeklinde ifadesini bulmuştu. Şemsi Belli ve Altan Deliorman’ın uzunca boylu, zarif kız diye tanımladığı Nebile, 1927’de Çapa Öğretmen Okulu’ndan Dolmabahçe Sarayı’na geti-rilen üç kız öğrenciden biri olarak Mustafa Kemal’in manevi kızları arasına girmişti. Sabiha Gökçen, Nebile’nin 1928’de aralarına katıldığını, dolayısıyla Atatürk’le en az onun beraber olduğunu anlatmıştı. Atatürk, kısa sürede onu hariciyeci Tahsin Bey ile evlen-dirdi. Düğünleri Ankara Palas’ta yapıldı. İki yıl evli kalabildiler. İkinci evliliğini İzmit Kâğıt Fabrikası’nda çalışan genç mühendis Saba-hattin İrdelp ile gerçekleştirdi. Bu evlilikte de mutluluğu bulamayınca 1942’nin sonuna d o ğ r u

yine boşandı. Atatürk’ün vasiyetine binaen 100 lira maaş bağlanmıştı kendisine.

Sığırtmaç (çoban) Mustafa (Demir), 1929’da, Atatürk’le Yalova’da yolu kesişti-ğinde 11 yaşında idi. Bulgaristan göçmeni 3 çocuklu bir ailenin ortancası idi. Kızlar Çankaya Köşkü’nde kalabilirken erkekler Köşk’e hiç alınmamıştı.

Evlatlıklar konusu araştırmaya muhtaçMustafa ilk eğitiminin ardından askerî

okula gönderildi. Işık Lisesi’nin ardından Kuleli Askerî Lisesi’ne devam etti. 1941 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Hayatını Rıfkiye Hanım’la birleştirdi. Mak-bule Atadan, 1954 yılında, Mustafa’yı manevi evlat olarak kabul etti. Binbaşı rütbesiyle, rahatsızlığı sebebiyle 1960’ta ordudan emekli oldu, 1987’de de vefat etti.

Ülkü Çukurluoğlu desek kimse hatırla-mayacaktı ama Ülkü Adatepe dendiğinde herkesin bildiği bir isme dönüşecekti, geçen yıl ağustos ayında bir trafik kazasında kaybettiğimiz Atatürk’ün en küçük manevi kızı. Ülkü’nün ailesi, daha doğrusu annesi Vasfiye Hanım, Mustafa Kemal’in annesi

Zübeyde Hanım’ın evlatlığıydı aslında. Selanikli Vasfiye Hanım, Gazi Orman

Çiftliği’nde istasyon şefliği yapan Mehmet Tahsin Çukurluoğlu ile evlendirilmiş, bu evlilikten dünyaya gelen Ülkü de küçüklüğünden itibaren 6 yaşına kadar Çankaya

Köşkü’nde ikamet etmişti. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’n-

deki eğitiminin ardından henüz 16 yaşında iken, o zamanlar bir subay

olup sonradan Kastamonu Milletvekilliği yapacak, aynı zamanda Sabiha Gökçen’in

akrabası olduğu belirtilen Fethi Doğançay ile birleştirdi hayatını. Kendi ifadesi ile

bu evlilikle beraber hayatındaki ‘her şey kendiliğinden bitmişti.’ Ülkü Hanım’ın, bu evlilikten, bugün CHP ve İş Bankası ile dava-lık olan çocukları Ahmet Kemal ve Ali Kemal Doğançay doğmuştu. Fethi Doğançay’dan boşanan Ülkü Hanım, ikinci evliliğini ise 1962 yılında, yağ tüccarı Yeşua Bensusen ile gerçekleştirince bazı çevrelerden ‘Atatürk’ün manevi kızı bir Musevi ile nasıl evlenir?’ tepkileri almıştı. Ülkü Hanım, bu evliliğini

de yürütemeyince iş adamı Öke Adatepe ile evlendi bu sefer. Ve hayata Adatepe

soyadı ile veda etti. Manevi evlatların birbirleri ile

hısımlıkları, Atatürk’ün onların aileleri ile Selanik’ten bağları-tanışık-lıkları, hepsinden önemlisi Mustafa Kemal’in manevi evlatları, kaç kişi oldukları… Görüldüğü gibi şüpheli ölümleri ve daha pek çok bilinmez yönleriyle Atatürk’ün manevi evlat-ları aydınlanmayı bekliyor...

Nebile, Atatürk’le en az kalanlardandı.

(Sağdan sola) Zehra, Afet, Rukiye, Sabiha (en arkada). Sabiha Gökçen, Ermeni kökenli olduğu iddiasıyla gündeme gelmişti.

Sığırtmaç Mustafa, binbaşı rütbesiyle ordudan emekli oldu.

Page 36: Zamandk233 egazete

36 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANDÜNYAAfrika’daki terörün ardında din değil nüfuz mücadelesi varKenya’nın başkenti Nairobi’deki bir AVM’ye düzenlenen terör eylemi, dikkatleri Afrika’ya çevirdi. Medya ‘İslami terör’ü konuşurken, yaşlı kıtada çetin bir nüfuz ve paylaşım savaşı yaşanıyor.PINAR DEMİR İSTANBUL

1Afrika’nın stratejik önemi gün geç-tikçe artıyor. Yeryüzünde ekilebilir olup

da henüz kullanılmayan toprakların yüzde 60’ını barındıran kıta bir kez daha dünyanın geleceğini belirlemeye hazırlanıyor. ‘Kara Kıta’daki nüfuz savaşlarına eski sömürgeci güçlerin yanı sıra, Çin gibi ülkelerin de katıl-masıyla rekabet iyice kızışmış durumda. Bu toz duman arasında bizim duyabildiğimiz ise sadece ‘İslami terör’ yaftası. Türkiye’nin Çad Büyükelçisi Prof. Ahmet Kavas ile ‘Afrika’da nasıl bir mücadele yaşanıyor, terör olayları nasıl bir zemine yaslanıyor?’ sorularının cevaplarını aradık. Türkiye’nin az sayıdaki Afrika uzmanlarından biri olan Kavas’a göre, Afrika’nın kalkınması hızlandıkça terör olay-ları da artış gösteriyor.

-Eş-Şebab nasıl bir örgüt? Eylemlerini neden İslam’a dayandırıyor? Eş-Şebab, sadece Somali sınırları içinde

değil, çevre ülkelerde de gittikçe daha fazla şiddete başvurmayı yegâne varlık aracı gören bir yapılanma. Şubat 2012’de aldığı kararla El-Kaide’ye bağlanması onu mahalli olmak-tan çıkarıp uluslararası tedhiş hareketlerinin parçası hâline getirdi. Somali üzerinde her ne vesileyle olursa olsun ABD ve onunla işbirliği yapan her ülkeyi hedef alıyor. 2007’de İslam Mahkemeleri Birliği’nin Mogadişu’da 2 yıllık iktidarını kaybetmesinden sonra ılımlı ka-nadın küresel düzene yakınlaşmasına tepki koyarak şiddet yanlısı hareketleri benimsedi. Temel hedef olarak Afrika Boynuzu ülkeleri Cibuti, Etiyopya, Eritre, Kenya ve Somali’de şeriat kurallarına dayalı büyük İslam devleti kurma niyetlerini ifade ediyorlar. Bu yönüyle Batı Afrika Cihat Birliği Hareketi (MUJAO) ile aynı hedefte birleşiyor ki, bu ikincisi de Batı Afrika ülkelerinin tamamını İslam devleti bayrağı altında bir araya getirme planları yapıyor.

-Somali’deki Türk büyükelçiliğine neden sal-dırdılar?Eş-Şebab, genelde bölge Müslümanla-

rını, özelde tüm Somali soyluları ancak şiddet yanlısı söylemlerle çevrelerinde toplayacak-larını düşünüyor. Bu ideallerine ulaşmak için engel gördükleri her hedefe saldırmayı meşru sayıyorlar. Bu anlamda Türkiye’nin ülkelerinde artan etkinliğini Müslüman bir ülkenin başka Müslüman ülkeye yardı-mından ziyade düşman gördüğü ülkelerle işbirliğinin farklı tezahürü olarak algılamaya başladılar. Dolayısıyla varlığından rahatsızlar. Eş-Şebab’ın Türkiye’nin resmî ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları konusunda kasıtlı olarak yanlış bilgilendirilmesinin bu saldırıda etkili olduğuna dair bir görüş de var. Aslında Somali’de tüm tarafları aynı bayrak altında toplamak için her türlü gayreti gösteren Tür-kiye, ülkenin parçalanmasından yana olanlar kadar kendi iktidarını tesis için birleşik ve güçlü Somali’yi tehlikeli gören Eş-Şebab’ı da rahatsız ediyor. Yaptıkları ile tesis etmek istedikleri İslami kuralların geçerli olacağı bir idarede olacak uygulamalar birbirine tama-men zıt. Aslında onlar da bunun farkında, ama kaybettikleri iktidarlarını tekrar ele geçirmek için Türkiye’nin son derece insanî varlığını bile tehlikeli görmeyi göze alıyorlar.

-Afrika’da sadece ‘dinci’ örgütler mi var? Şiddeti benimseyen örgütler hangi amaçlar için eylem yapıyor? Afrika dediğimiz kıtada bugün 54 bağım-

sız devlet var ve çoğunda genelde merkezî idarelerle mücadele eden epey direniş

hareketi var. 1990’lı yılların ortalarına kadar bunlar daha etkili idi. Bugün Doğu Afrika’da Ruanda’nın Kurtuluşu İçin Demokratik Güçler Hareketi (FDLR), Uganda’da etkili olan Tanrı’nın Direniş Ordusu (LRA) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde M23 hareketi gibi örgütler Büyük Göller ve Orta Afrika Bölgesini âdeta kana buladı. Son 10 yılda bu bölgede tamamına yakını sivil olmak üzere 5 milyondan fazla insan hunharca öldürüldü.

-Uluslararası medyada pek göremedik bu olay-

ları...Uluslararası toplum bu konuda son

derece sessiz. Dahası bu örgütlerin bir kısmı Hıristiyanlıkla bağlantılı olduklarını ilan ettikleri hâlde bir ‘Hıristiyan terörü’ kavramından bahsedilmiyor. Uluslararası medyada bu örgütlerin işlediği, milyonlarca insanın canına mal olan cinayetler çok az yer alıyor. Nijerya’daki Boko Haram örgütünün acımasız saldırılarında ölen masum insanlar sürekli haber olurken her türlü haydutluğu meslek edinen Nijerya’daki diğer yapıların vahşetleri çok az gündeme getiriliyor. As-lında tüm örgütler her türlü terör faaliyetleri sonrasında kendilerini kitleler nezdinde haklı çıkaracak söylemler geliştiriyor ve tarihteki benzerleri ile kıyas edildiğinde aralarında pek fark bulunmuyor. Müslüman toplumlar içinden çıkanlar en büyük hedef olarak ger-çek İslam düzenini ihya edeceklerini tekrar ediyorlar.

-Bu örgütler nasıl taban bulabiliyor?Elbette ki bu yapılanmaların dayandığı

bir zemin ve yeni müntesiplerini kazanmada ciddi ikna söylemleri var. Geleneksel İslami eğitim sömürgecilik döneminde etkisizleş-tirildi. Modern dönemin şartlarındaki İslam eğitim kurumları desteklenmedi. Gençler uluslararası dinî hareketlerin hedef kitlesi hâline getirilerek kolayca elde edildi. Gittikçe artan nüfuslarına oranla daha fakirleşen Demokratik Kongo, Zambiya, Sudan, Güney Sudan, Etiyopya, Senegal, Mali, Nijer ve Ma-dagaskar gibi ülkelerde verimli milyonlarca

hektar ekilebilir arazi Çin, Katar, Japonya, Güney Kore, Fransa, ABD gibi ülkelere çok düşük fiyatlarla tahsis ediliyor. Birçok köy ve kasaba halkı ellerinde tapuları olmadığı için asırlardır yaşadıkları, atalarından kalma topraklardan çıkarılıyor. Kendi ürünleri para etmezken dışarıdan gelen her türlü mamul madde bedelinin 3-5 katı yüksek fiyatla sa-tılıyor. Kısacası Afrika’nın 19-20. yüzyıllarda üreten değil, tüketen kıtaya dönüştürülmesi süreci, 21. yüzyılda çok daha kötü şartlara maruz kalacak bir istikamete sürükleniyor. Aslında hangi din ve fikir adına olursa olsun Afrika’da son 15 yılda parlayan tüm örgütlü terör hareketlerinin kıtaya verdiği en büyük zarar tarihinin en ciddi kalkınma eğiliminin yakalandığı 2000’li yıllarda oldu. Birçok terör olayı kıta üzerindeki önemli kısmı çok uluslu şirketlerin geleceğe yönelik yatırımlarının önünü açmakta, zira terörü önleme ba-hanesiyle yapılan dış müdahalelere sebep oluyorlar.

-Bu yılın başında Afrika’ya hükümet nezdinde büyük bir çıkartma yapıldığında iç kamuoyunda ‘Orada ne işimiz var?’ türü sorularla ziyaretin lüzumsuzluğu sıkça ima edilmişti. Afrika Türkiye için neden önemli?Müslüman Türklerin tarihinde Afrika

en az Asya kadar önemli bir kıta iken özellikle bu kıtayı unutmamız için her şey yapılmıştı. Bunun sebebini sadece dışarıda aramamak lazım, kendi iç kamuoyumuz da bu düşünceye alıştırıldı. Geride bıraktığımız milyonlarca Osmanlı bakiyesi Türk soylular Çad Büyükelçisi Prof. Ahmet Kavas

Geçen ay Kenya Nairobi’deki bir alışveriş merkezine yapılan terör saldırısında 68 kişi hayatını kaybetti.

Page 37: Zamandk233 egazete

37 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANDÜNYAile henüz ilgilenecek bir irade oluşmadı. Hatta tarihî eserlerin restorasyonunda kıs-men de olsa mesafe alınırken aynı kökenden olduğumuz insanlarla ilgilenenimiz yok. Her şeyden önce aynı soydan geldiğimiz milyonlarca insanla akrabalık bağlarımızı artık diriltmemiz gerekiyor. Yani Mısır, Libya, Tunus, Cezayir başta, diğer ülkelerde bizim milyonlarca soydaşımız var, onları daha ne kadar unutacağız? Çad’da bile bugün yüzlerce insan kendisini Türk kökenli kabul

ediyor. Afrika’nın geleceği şu an, sömürge-cilik döneminden daha fazla ipotek altına alınırken, herkes kendi gündemini oluştu-rurken sadece İslamcı terör örgütlerinden bahsediliyor!

-Afrika’da eski sömürgeci ülkelerin dışında bu-gün hangi aktörler etkin?Kıtada son yirmi yılda tüm imkânlarını

seferber eden Çin birinci sıraya yerleşti. Çok değil, 20 yıl önce Hindistan’ın en fazla yarısı kadar bile etkili değildi ve toplam ticaret hacmi yarım milyar dolar dolayındaydı. ABD, 2000’li yıllarda başta askerî etkinlik alanları açması yanında ciddi olarak kıtayla ilgilenmekte ve bunları Kanada ve Brezilya takip ediyor. Uzakdoğu’da Japonya ve Güney Kore’nin Afrika’daki etkinlikleri pek gündeme gelmese de Japonya sadece Toyota ile bile neredeyse pazarın yarıdan fazlasını tek başına kapatmış durumda. Güney Kore özellikle geniş araziler alarak tarım yapmayı planlıyor. Rusya, her ne kadar Sovyetler Birliği dönemi kadar kapsayıcı bir etkinliğe sahip olmasa da yine de belli bir etkinliğini sürdürüyor. Arap ülkelerinden Katar ve Su-udi Arabistan da ekilebilir arazilerin kullanım haklarını alarak etkinlik kurmaya çalışıyorlar. Ancak tüm bu etkinliklerine rağmen AB üyesi ülkeler içinde İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, Belçika ve İsviçre yanında özellikle Fildişi Sahili, Madagaskar, Libya ve Mali’deki krizlerde başından itibaren rol alarak Çin dışında her alanda en fazla söz sahibi olmak isteyen Fransa sadece bugünler için değil, geleceğe yönelik ciddi adımlar

atıyorlar.-Biz ‘Afrika’da ne işimiz var?’ derken küresel aktörler çoktan yerini almış görünüyor?Evet, öncelikle kıta ülkeleri âdeta 21.

yüzyılda etkin olacak devletlere faaliyet alanı olarak rezerve konumda tutuldu. Fakat Çin devreye girerek bu oyunu kısmen bozdu ve bugün 200 milyarı aşan ticaret hacmiyle epeyce girdi sağladı. Petrol ve doğalgaz piyasasında fiyatların yüksek seyretmesi de Libya, Nijerya, Angola, Sudan, Güney Afrika

ve Cezayir gibi ülkeleri büyük imkânlara kavuşturdu ve kıta içindeki dengelerde sözü geçen ülkeler oldular. Afrika Birliği Teşkilatı 2002’de Muammer Kaddafi’nin teşvikiyle Afrika Birliği adını alıp âdeta Avrupa Birliği benzeri kıtada etkin olunca uluslararası güç dengeleri Afrika’nın yeni konumunu kendi gelecekleri için tehlike olarak görmüş olabilirler. Zira artık askerî darbeler için tüm zeminler yavaş yavaş kaybolurken bir anda birçok istikrarlı ülke âdeta pimi çekilmiş bomba gibi patladı. Çoğuna “İslamcı te-rör” örgütleri deseler de bunlar üzerinden kıta ülkeleri istikrarsızlığın kaynağı hâline getirildiler. Özellikle Mali’nin karışması Kaddafi’nin öldürülmesine bağlı bir gelişme olarak görüldü.

-Afrika’ya bu küresel ilginin sebeplerini biraz daha açabilir misiniz?Kıtaya ilginin temel sebebi pek tabii stra-

tejiktir. 21. yüzyılın en güçlü devletleri Afrika bağlantıları ile gücüne güç katacak. Yer altı kaynakları henüz çok az kullanılsa da bugün ifade edilen rakamlar tüm kullanılmakta olanların yüzde 25’inden fazlasına tekabül ediyor. Ekilebilir olup da henüz kullanılma-yan yerküredeki tüm arazilerin yüzde 60’ı Afrika’da.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde henüz anne karnındayken nüfusa kaydedilen bebekler yanında Afrika’da bir resmî evrak üzerinde dahi adı yazılı olmayan belki yarım milyar insan var. Zira kıtada neredeyse hiçbir ülkede nüfus sayımı yapılmıyor. İnsandan daha kıymetli kaynak olabilir mi? Bugün Af-

rika’nın nüfusu 1 milyar 100 milyon civarında deniyor. Bu yalan; kıtada 2 milyardan fazla insan yaşadığını ifade etmek abartı değildir. Sadece Nijerya, Etiyopya, Mısır, Demokratik Kongo ve Cezayir’de yarım milyar insan ya-şıyor. Geride daha 50 ülke var, belki içlerinde Seyşeller gibi, Cibuti, Komorlar, Sao Tome ve Yeşil Burun gibi nüfusları yarım milyonu bulamayan veya biraz geçenler var ama Mali, Nijer, Çad, Sudan, Tanzanya, Mozambik gibi ülkelerin gerçek nüfusu henüz net olarak

ifade edilemiyor. -Afrika’nın stratejik öneminde bir yükseliş oldu-ğunu söyleyebiliriz o hâlde?Bütün mesele zaten bu konuda düğüm-

leniyor. Yakın gelecekte Afrika üzerinde etkinlik kurmaya çalışan ülkelerle bizzat kıta ülkeleri arasında ciddi gerginlikler yaşanabi-lir. Artık kıta halkları cinin kutusunda değil. Son 10 yılda kıta ülkelerinden dünyanın farklı bölgelerine sefer düzenleyen havayolu şirketlerinin sayısı ve seferleri giderek artıyor. Milyonlarca Afrikalı makus kaderlerine üzül-müyor, ‘Biz de bu dünyanın bir parçasıyız, hatta vazgeçilemeyiz.’ diyorlar. Gördükleri her teknolojiyi bizzat kendileri taşıyor. Afri-kalılar yakın gelecekte dünyanın kaderinde gerektiği gibi söz sahibi olacak.

-Bölgede Türkiye’nin imajı ve bizden beklenti-lerle ilgili neler söylersiniz? Bu konuda iyimser olmak için henüz

çok erken diyebilirim. Ama 25 yıl öncesine göre artık Afrika bizim için çöller ve balta girmemiş ormanlardan ibaret değil. Bir akademisyen olarak hem çölleri hem de or-manları gördüm, gittikçe gelişen ve kalkınan şehirlerde yaşadım. Günümüz Türkleri bu-raya asırlarca ömürlerini veren ataları kadar büyük fedakârlık seviyesine ulaşmasalar da kıtayı onlardan daha geniş alanda iyi tanıdılar diyebilirim. Artık Türk Cumhuriyetlerinin dikkatlerini de bu kıtaya çevirmemiz gerekir, Afrika ülkelerinin dikkatlerini de oralara döndürme zamanı geldi. Adı küreselleşme ise herkes içinde yer almalı. Sadece ayrıcalıklı ülkelerle küreselleşme olmaz. Afrika artık

üretmek zorunda, sadece tüketici olmama-lıdır. Geri bırakılmışlığına son verecektir. Tüm imkânlarını hem ülkesinden giden hammadde kaynaklarının taşınması için hem de mamul hâle geldikten sonra tüketmek için geri getirirken taşıma ücreti ödemekte-dir. Bizden en büyük beklentileri ‘Siz nasıl yaşıyorsanız biz de öyle yaşamak istiyoruz, insan olarak buna hakkımız var.’ cümlesiyle özetlenebilir. Türk insanı bunu başardığı gün kıta ülkelerinin tüm beklentilerine büyük

oranda cevap vermiş demektir. -Anadolu insanının Afrika’ya ilgisi yeni değil. Ticaret, yardım ve eğitim faaliyetleri için o coğrafyaya yıllardır gidiliyor. Bu faaliyetler Tür-kiye’nin imajı ve Afrika politikası açısından ne ifade ediyor?İnanın sadece bu soru bile bir röportaj

konusudur. 1993 yılında ilk defa Mali’nin başkenti Bamako’ya gittiğimde kendisini Türk Ermeni’si olarak tanıtan Lübnanlı bir lokantacı vardı. Kendisiyle tanışınca Türk değil, Arap Ermeni’si olduğunu söyledi. Sadece Ermeni olduğunu söylese de ye-terdi; ama kendini her iki milletle bağlantılı ifade etme ihtiyacı hissediyordu. Ertesi yıl Amerika’nın çölleşmeye karşı projelerinde çalışan bir Türk mühendis ile tanıştım. Ama 2010 yılında aynı ülkeye gittiğimde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği, 6 Türk okulu, onlarca öğretmen ve aileleri, buraya sıkça uğrayan iş adamları, Eyüp Müftülüğü’nün inşa ettiği Bamako Eyüp Sultan Camii gibi daha nice etkinlik alanı oluşturduk. Onlarca Malili öğrenci Türkiye’de eğitim görüyor. Bunu kıtadaki her ülke için yayabiliriz. STK’larımız hem Türkiye tarafından hem Afrika tarafından gerçekten madalyaların en ihtişamlılarına layık. Halkımızın hayır duygusunu harekete geçirerek ülkemiz ile Afrika toplumları arasında büyük köprüler inşa ettiler. Bu köprüler gönülden gönüle kuruldu. Kıtadaki Müslüman kardeşlerimizin geleceğini eline silah tutuşturulan birkaç bin gencin tedhişinden korumak için onlara daha yakın olmamız gerekiyor.

emmuz ayında Somali’deki Türk Büyükelçiliği’ne yapılan intihar saldırısında bir polisimiz şehit oldu, üçü de yaralandı.

Page 38: Zamandk233 egazete

38KÜLTÜR 16 - 22 EKİM 2013 ZA MAN

REYHAN GÜL İSTANBUL

1Yemek yapmayı bilmiyorsanız pek garipsen-mez. Hele ki erkekseniz normal bile karşılana-

bilir. Ancak hem erkek hem de yemek yemeyi sev-miyorsanız “Bir rahatsızlığın mı var?” derler adama. Aynı soruyu kendisine yönelttiğimde: “Herhangi bir rahatsızlığım yok. Yaşam tarzım böyle.” diye cevaplıyor. Beşiktaş’ın eski ve çılgın futbolcularından Pascal Nouma kahvaltı etmiyor, öğleyi de pas geçi-yor, sadece akşam yemeğiyle iktifa ediyor ve ertesi gün aynı vakte kadar bir daha boğazından lokma geçmiyor. Çikolata, tatlı, dondurma gibi şekerli yi-yecekleri ise ağzına sürmüyor. Çay ve kahveyle de arası yok. “İnsanlar televizyon izlerken cips, çekirdek yer, benim çocukken bile böyle bir alışkanlığım hiç olmadı.” diyor. Fizik olarak oldukça fi t görüntüye sa-hip birinden böyle şeyler duymayı beklemiyor insan.Son derece pozitif, enerji dolu bedeni, büyük ruhu, hâlâ çocuk Pascal Nouma’yla (gülmekten) gerçek-leştir(eme)diğimiz röportajın ayrıntılarına geçmeden neler yaptığına değinelim biraz. 2003’te Beşiktaş ile yolları ayrıldıktan sonra ülkesine geri dönmeyip Türkiye’ye yerleşme kararı aldı. Şimdilerde hem bir internet sitesinin ortaklığını üstlenmiş hem de radyo programı sunuyor.

Pascal’ı birkaç hafta önce Worldfood fuarında pilav yaparken görünce komedi fi lmi, dans yarışması, Survivor derken bir yemek yapmadığı kalmıştı diye düşündüm. Madem yemek yapabiliyordu, bizim için de mutfağa girebilirdi pekâlâ…Görüşmeyi karar-laştırdığımız hafta taşınma telaşı olduğundan evine konuk olamadık ama adını duyduğunda dahi ağzını sulandıran Urfa kebabını yapması için Ramazan Bingöl’ün restoranına davet ettik kendisini. Rutinini bozmamış, o vakte kadar hiçbir şey yemeden gelmişti görüşmeye. İnsan yemek yapmaktan anlamayabilirdi ama yemek yemekten hoşlanmıyorsa yapacağın yemeğin ahvali nice olurdu? Diğerlerinden farklı bir röportaj olacağı kesindi… Mutfakta hazırlıklar devam ederken başlıyoruz konuşmaya.“Ne yer, ne içersiniz Allah aşkına, kapsülle mi besleniyorsunuz?” diye soruyorum. Basıyor kahkahayı ve “Hamsiye bayı-lıyorum, yardımcıma her gün hamsi yaptırıyorum. Bulgur pilavı, et, tavuk, kebap çok severim.” diyor. Sevdiği yemeklerden bahsederken gözü dönüyor. Koca günü tek öğünle geçiren birinden böyle iştahlı cümleler… Bir derviş kadar az yiyerek beslense de eti duyunca başka birine dönüşüyor resmen.Tek öğün mevzuunu bir psikolog edasıyla biraz daha deşiyorum: “Çocukken de az mı yerdiniz?” Beklenen bir cevap veriyor: “10 sene önce futbolu bıraktım. Gördüğünüz gibi az kilo aldım. Kendimi bildim bileli sadece acıktığımda yemek yerim. Türkiye’de insanlar yemeyi ve yedirmeyi çok seviyor. Yemediğinde ‘Allah aşkına, ölümü gör ye’ diyen başka bir millet var mıdır, bilemiyorum.” Bu konuyla ilgili komik bir anısını paylaşıyor: “Türkiye’ye geldiğim ilk yıllardı, bir organizasyon için Çorum’a gitmiştim. Orduevinde kahvaltı edilecek. Yanımda komutanlardan biri otu-ruyor. Kahvaltı tabağı geldi. Benim dokunmadığımı görünce ‘Hadi, niye yemiyorsun?’dedi. ‘Teşekkür ederim’ dedim. Elini masaya vurdu ve ‘O tabak bite-cek!’ dedi. Korkudan yedim. Meğer beni düşündüğü için öyle demiş.” Pascal, “Çoğu zaman acıktığımı bile hissetmiyorum.” diye havalı havalı konuşunca “O halde Survivor’da açlıktan gözü dönmüş o haliniz de neydi?” diyorum. Bu soruyu duyunca gülmekten kırılıyor ve “İyi de orada hiçbir şey yoktu.” diyor.

Sevdiği yemekleri öğrendik. 10 küsur yıldır Tür-kiye’de yaşıyor, peki neleri hiç ağzına sürmez? Ko-koreçmiş, hatta bahsederken bile midesi bulanıyor. “Pastırmayı da ağzıma sürmem, süreni de yanıma yaklaştırmam.” diyor gülerek. Röportajımızın sonuna doğru et hastası Pascal Nouma’ya “Maharetinizi gösterme vakti” diyorum. Usta, Pascal’a her şeyin nasıl yapılacağını gösteriyor. Sonrasında Pascal etin kıyılmasından şişlere dizilmesine, pişirilmesinden sunuma kadar her aşamayla bizzat kendi ilgileniyor. Yemek yaparken neredeyse hiç konuşmuyor. Her şey bitip sıra kebapların pişmesini beklemeye geldiğinde

ise biraz önceki o ciddi adam gidiyor, yaramaz çocuk geri geliyor. Türkçe espriler yapıyor, çığlık atıyor, şarkı söylüyor. Her şey sona erdiğinde bahçede bizim için ayrılmış masaya geçiyor ve afi yetle Pascal’ın yaptığı kebapları yiyoruz. İnsan yemeyi sevmese de yedirmeği seviyorsa elinden çıkan lezzetli oluyormuş meğer!

Survivor’da çöpteki pizzayı yedimAdada ayağımı incitmiştim. Doktora görünmek

için kaldığı çadıra gittim. Baktım pizza yiyorlar. “Yemeğinizi bitirene kadar, beklerim” dedim. Bi-tirdi. Muayene etti ve sonra kaldığım yere döndüm. Baktım herkes açlıktan kıvranıyor. Ben de iki gündür hiçbir şey yememişim. Kızlara gidip bir şeyler bulacağıma dair söz verdim. Doktorun çadırına gittim yine. Çöpten pizza kutusunu çıkardım. İçinde birkaç dilim pizza vardı. Hep birlikte yedik.

Bu, hayatımda yediğim en lezzetli pizzaydı. Daha komik bir

şey paylaşayım. Adada muayyen günlerinde kadın yarışmacılara bir miktar çikolata veriliyordu. En son çiko-latayı herhalde on yıl önce yemişimdir. Asena çikolata-

sından bir parça koparıp bana uzattı. Nasıl severek yedim

inanamazsınız. Hiçbir zaman çok yiyen biri değildim ama açlığın

nasıl bir şey olduğunu ve sahip olduğum her şeyin değerini orada anladım. Artık tabağımda yemek bırakmıyorum. Adadan ayrılmadan önce inanılmaz lüks bir otele götürdüler. En-vai çeşit yemek. Onca açlıktan sonra cennete düştüğümü sandım ama tabağıma sadece biraz makarna aldım. Millet ‘Deli misin onca şey var niye bu kadar az yiyorsun?’ dedi. Adada arkadaşlarım açlıktan kıvranırken keyif yapamazdım.

Öyle bir iştah ki ne timsah ne de kirpi etki ediyor! “Ailem Kamerunlu. İlk defa

20 yaşında bir futbol organi-zasyonu için gittim. Maçtan sonra şehrin en lüks restoranına götürdüler. Menüyü elime aldım,

baktım hiçbir şey anlamıyorum. Arkadaşlarım ne sipariş ettiyse aynısından istedim. Siparişler geldi herkes iştahlı iştahlı yiyor. Ne olduğunu sordum, timsah dediler. Garsona hemen değiştirirmesini söyledim. Gitti, başka bir yemekle geri geldi. Tabakta simsiyah soslu bir et. Eti bıçağımın ucuyla bir kestim, içi kan kırmızı. Tiksinç bir şey. ‘Yeter ya, bu ne yine böyle!’ dedim. Meğer kirpiymiş. ‘Tavuk yok mu? Tavuk getirin bana’ dedim.” (Bu anısını anlatırken ne iştahmış ama, ne timsah ne kirpi kaçıramamış yorumunda bulunmaktan kendimi alamadım.)

Röportajın ortalarında Martin Luther King gibi “Bir hayalim var!” diyor. Öyle çocuklar gibi heyecanlı heyecanlı konuşunca merak edip “Nedir hayaliniz?” diyorum. “Herhangi bir Asya ülkesine gidip, akrep kızartması yemek.” diyor. Doğru mu duydum? Biraz önce timsahtı, kirpiydi

t i k s i n ç t i naraları atan ben miy-d i m ? Akrep kızartması da

neyin nesi? Hem kokorecten midesi bulanan biri akrep nasıl yer? Açıklama yapıyor:“Aslında her şeyi yemeye

pek açık biri değilim ama

denemek i s t i y o -rum.”

SADECE ACIKTIĞIMDA YEMEK YERİM

Fransa’da doğdu, kebapçı olduPascal Nouma koca günü sadece tek öğünle geçiştiriyor, abur cuburu ağzına sürmüyor, tatlıdan hiç hoşlanmıyor. Üstelik tüm bunları ne kilo vermek için ne de bir sağlık problemi olduğu için yapıyor. Yemek yemeyi bile unutan Nouma, kebap yapacak, hep birlikte yiyecektik. Farklı bir deneyim olacağına şüphe yoktu.

hiçbir şey yememişim. Kızlara gidip bir şeyler bulacağıma dair söz verdim. Doktorun çadırına gittim yine. Çöpten pizza kutusunu çıkardım. İçinde birkaç Doktorun çadırına gittim yine. Çöpten pizza kutusunu çıkardım. İçinde birkaç Doktorun çadırına gittim yine. Çöpten

dilim pizza vardı. Hep birlikte yedik. Bu, hayatımda yediğim en lezzetli

pizzaydı. Daha komik bir şey paylaşayım. Adada

muayyen günlerinde kadın yarışmacılara bir miktar çikolata veriliyordu. En son çiko-latayı herhalde on yıl önce yemişimdir. Asena çikolata-

sından bir parça koparıp bana uzattı. Nasıl severek yedim

inanamazsınız. Hiçbir zaman çok yiyen biri değildim ama açlığın

nasıl bir şey olduğunu ve sahip olduğum her şeyin değerini orada anladım. Artık tabağımda yemek bırakmıyorum. Adadan ayrılmadan önce inanılmaz lüks bir otele götürdüler. En-vai çeşit yemek. Onca açlıktan sonra cennete düştüğümü sandım ama tabağıma sadece biraz makarna aldım. Millet ‘Deli misin onca şey var niye bu kadar az yiyorsun?’ dedi. Adada arkadaşlarım açlıktan kıvranırken keyif yapamazdım.

Öyle bir iştah ki ne timsah ne de kirpi etki Öyle bir iştah ki ne timsah ne de kirpi etki

hayaliniz?” diyorum. “Herhangi bir Asya ülkesine gidip, akrep kızartması yemek.” diyor. Doğru mu duydum? Biraz önce timsahtı, kirpiydi

t i k s i n ç t i naraları atan ben miy-d i m ? Akrep kızartması da

neyin nesi? Hem kokorecten midesi bulanan biri akrep nasıl yer? Açıklama yapıyor:“Aslında her şeyi yemeye

pek açık biri değilim ama

denemek i s t i y o -rum.”

Page 39: Zamandk233 egazete

Joost Lagendijk

39 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANYORUM

AB’ye karşı keskin dil, küpüne zararDaha önce, fırsat buldukça, Türk yetki-

lilerin AB hakkındaki kışkırtıcı söylemleri ile Türkiye’nin Avrupa’nın geri kalanıyla olumlu ilişkilerinden beslenen uzun vadeli siyasi ve ekonomik çıkarları arasında büyüyen uçu-ruma dair uyarılarda bulunmuştum.

Bu hafta Avrupa Komisyonu, Türkiye ile ilgili yıllık İlerleme Raporu’nu yayımla-dığında, bu tehlikeli davranış kalıbının yeni bir örneğini göreceğimizden şüphem yok. Öğrenmiş bulunuyoruz ki, AB, Türk hükü-metini son demokrasi paketi için övecek, ama Gezi Parkı protestolarıyla uğraşma tarzı ve ifade özgürlüğü ile medyaya yönelik büyüyen baskısı yüzünden sert biçimde eleştirecek. Korkarım, Başmüzakereci Egemen Bağış, yine AB’yi yerden yere vuracak ve sürekli Türki-ye’yi eleştirmek yerine kendisine çekidüzen vermesini söyleyecek. Eminim, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanlarından Yiğit Bulut, AB’nin kaçınılmaz düşüşü ve Türkiye’nin muzaffer yükselişi üzerine cesur açıklamalarından bir yenisini hazırlıyordur ki, bu, Türk hükümetini yabancı yetkililer ve gözlemciler gözünde daha da utanç verici duruma düşürecek.

Şimdiden öngörülebilen bu haftaki AB’yi yeniden sopalama seansı, maalesef, asla AB’ye güvenmemiş milliyetçiler ve 10 yıl önce büyük umutlar besleyen, ama üyelik müza-kereleri başladığından beri AB’den feci hayal kırıklığına uğrayan pek çok Türk tarafından memnuniyetle karşılanacak. AB’nin patak-lanması, Türkiye’nin AB’siz yapabileceğine inananları yüreklendirecek. Avrupa’nın geri kalanıyla güçlü bağların Türkiye ekonomisi ve demokrasisinin geleceği açısından elzem olduğuna inanan diğerlerinin ise yüzüne tokat gibi inecek.

İktidar partisinin liderleri arasında her iki görüşten olanlar var ve bu şizofreni şekli şöyle acayip bir duruma yol açıyor: Bazı bakanlar, Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırmanın keyfini sürmeye devam ederken, diğerleri yeni böl-gesel ve küresel düzenlemeleri inşa ederken Türkiye’nin çıkarlarını da gözetmeleri için aynı Avrupalıları ikna etmeye uğraşıyor.

Bu ortadan ikiye bölünmüş yaklaşımın

ne kadar zararlı olduğunu göstermek için bir örnek verelim. ABD ile AB, temmuzda, Tran-satlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) için müzakerelere başladı. Bu çok hırslı projenin, iki dev ekonomi arasındaki ticareti devasa boyutta canlandırması bekleniyor. Aynı zamanda ya-bancı yatırımcıların korunması ve fikri mülkiyet hakları gibi meseleleri kapsayacak yeni kuşak regülasyon standartları sunarak Atlantik’in iki tarafında yatırım ortamını geliştirmesi amaçlanıyor.

Türkiye masada değil ve bu büyük bir sorun, zira TTIP’nin Türkiye ekonomisi üze-rinde muazzam tesiri olacak. Türkiye, AB ile arasındaki gümrük birliğinden mütevellit, AB ile ABD’nin üzerinde anlaştığı şartlara uymakla yükümlü. Bu da demek oluyor ki, Türkiye kendi pazarını açmak zorunda, ama buna ben-zer iki taraflı bir anlaşma kotarmadıkça, üçüncü ülke pazarlarına girmesine izin verilmeyecek. Anlaşmaya Türkiye’nin çıkarları dahil edilme-diği takdirde, ülkenin yıllık potansiyel kaybının yaklaşık 20 milyar doları bulacağı hesaplanıyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nin eski profesörle-rinden, artık Washington DC’deki Brookings Enstitüsü’nün ‘TÜSİAD Üst Düzey Araştır-macısı’ olan Kemal Kirişçi, Türkiye ile TTIP hakkında herkese okumasını tavsiye ettiğim mükemmel ve kolay anlaşılır bir rapor sundu. Kirişçi, raporda, Türkiye için hangi tehlikelerin mevzubahis olduğunu ve Türkiye’nin AB ve ABD’yle çıkarlarını savunmak için hükümetin neler yapabileceğini açıklıyor. Vardığı sonuçta, TTIP’nin, sade bir serbest ticaret anlaşmasın-dan çok daha büyük önemi haiz olacağını ve dünyayı iki ‘yönetişim modeline’ böleceğini net biçimde ortaya koyuyor. Kirişçi’ye göre, Batı ile derin ekonomik bağları bulunan bir ülke olmasının yanı sıra çoğulcu demokra-sinin değerlerine bağlılığı bakımından da, Türkiye’nin, bu bölünmenin doğru tarafından olmakta çok büyük çıkarı var.

O tarafa ulaşmak için Türkiye’nin hem Brüksel hem de Washington’la birlikte çalış-ması gerekiyor. Dolayısıyla, sürekli onların yüzüne tükürmek, hem akılsızca kendini kandırmak hem de tehlikeli biçimde kendine çelme takmak oluyor.

Ali Ünal

Müslümanların tarihinde en zayıf noktaHaberleri genellikle iki gazete ve iki

internet sitesinden takip etmeye çalışıyo-rum; bunlar dışındaki bazı yazılardan ve hadiselerden ise çoğunlukla okuyucuların haber vermesiyle haberdar oluyorum.

Son aylarda, daha çok okuyucuların haberdar etmesiyle bakıyorum, Fet-hullah Gülen Hocaefendi’nin bir sözü, ona atfedilen, fakat ona ait olduğu şüpheli ve tamamen duyuma dayalı bir söz veya bir davranışı müna-sebetiyle, bunların üzerinden bir hafta-on gün geçtikten sonra aynı gün, aynı gazete veya aynı internet sitesinde 4-5 yazar eleştiri adı altında hücuma geçiyor. Böyle olunca da, insanda bir kısmı bazı hocalardan gelen bu hücumların bir merkezden yönlendiriliyor olabileceği intibaı uyanıyor. Öyle veya böyle, Kur’ân’a, tarihe, hadiselere baktığımızda, elbette iyi niyetli istisnalar dışında, bu tür hücumların iki ana sebebini görüyoruz.

Bir okuyucu yazıyor: İran’da devrimden bir yıl kadar sonra öğrenciler tarafından Amerikan Büyükelçiliği işgal edildi ve bu öğrenciler, işgali bir yıl sürdürdüler. Bu bir yıl içinde dünya, Amerika İran’a müdahale edecek mi, etmeyecek mi tartışmasıyla meş-gul oldu. İşte bu süreçte İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post’ta şöyle bir yorum çıkıyor: “Amerika’nın İran’a müdahalesi intihar olur. İslâm tarihinde ulemânın karşılıklı kıskanç-lığı, en zayıf nokta olagelmiştir. İran’da dev-rimin iki numaralı Ayetullah’ı Şeriatmedarî, yaşlı ve etrafında SAVAK ajanları var. Bu zattan devrim aleyhinde yararlanılabilir.” Şeriatmedarî taraftarları, samimî olarak veya kışkırtmalara kapılarak devrime cephe aldılar ve bu zat, ömrünün kalan kısmını gözaltında geçirdi.

Kur’ân-ı Kerim, çok âyetiyle bu kıskanç-lığa dikkat çeker. Hz. Âdem’in, bir rasûlün oğlu Kabil, bu kıskançlık sebebiyle Habil’i öldürmüş ve kendisini Kıyamet’e kadar bü-tün haksız cinayetlerin günahından hissedar

olmak gibi bir talihsizliğe düçar etmiştir. Hz. Yakup gibi bir diğer rasûlün on oğlu, yine kıs-kançlık sebebiyle kardeşleri Hz. Yusuf’u ölüp gitsin diye kuyuya atabilmiştir. Yine Kur’ân,

peygamberlerle kurulan en güzel sistemlerin, bağy, yani rekabet ve kıskançlığa dayalı tecavüzler sebebiyle meydana gelen tefrika ve ihtilâflar neticesinde yıkılıp gittiğini bize anlatır (Ör: Âl-i İmran Sûresi/3: 19)

İkinci sebebi, yine Kur’ân’ın özellikle bazı İsrail Oğulları âlimleri üzerinden bütün âlimlere yaptığı ikazda görüyoruz: “Âyetlerimi

(makam, mevki, para, şöhret, statü, övülme gibi) az bir paha karşılığı satmayın.” Hz. Bediüzzaman, İslâm tarihindeki bu bir diğer en zayıf noktaya çok ince ve manâlı bir şekilde temas eder:

Nûşirevân-ı Âdil’in veziri Büzürg-Mihr’e sormuşlar: “Neden ulemâ, ümerâ (idare-ciler, hükümdarlar) kapısında görünüyor da, ümerâ, ulemâ kapısında görünmüyor; halbuki ilim, emirliğin üstündedir?” Bü-zürg-mihr, cevaben demiş ki: “Ulemânın ilminden, ümerânın cehaletindendir.” Yani, ümerâ, cahilliği sebebiyle ilmin kıymetini bilmiyorlar ki, ulemânın kapısına gidip ilmi arasınlar. Ulemâ ise, âlim olmaları sebebiyle paranın, malın kıymetini dahi bildikleri için ümerâ kapısında görünüyorlar. İşte Büzürg-mihr, ulemânın zilletine sebep olan hırslarını zarif bir surette te’vil ederek, nazikâne cevap vermiş.

Samimî Müslüman’a, Hocaefendi’yi sevenlere de düşen, Habil gibi olmaktır. Habil, kardeşine der: “Sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da, ben, seni öldür-mek için sana elimi uzatacak değilim.” Ve Hz. Yusuf gibi olmaktır; Kur’ân’da onun kardeşleri aleyhinde tek bir menfî duygu, söz ve davranışını okumuyoruz. Bunun için de Bediüzzaman’ın Lem’alar’dan 20 ve 21’inci, Mektubat’tan 22’nci Mektub’u çok okumak gerekiyor. [email protected]

Siyasetçiler hâlâ anlamadıSiyaset yapma niyetinde olanların

artık Türkiye'de iki hususa dikkat etmesi gerekiyor. Birincisi toplumun geleceğine hitap etmek zo-rundalar. İnsanlar eski dilden, tartışmalardan, üsluptan sı-kıldı. Yarını kuracak adımların atılmasını istiyor.

İkincisi kendi tabanınız bile artık sizi körü körüne dinlemeye, takipçiliğinizi yapmaya niyetli değil. Türkiye kimlikler ayrışmasından adım adım çok kimlikli bir dünyaya geçerken, insanları da kendi kişiliklerine sahip çıkıyor. Bu durumun hoş örneklerinden biri hızlı tren hattının rengiyle ilgili yaşandı. Ulaştırma Bakanı Yıl-dırım, topluma sunulan seçenekler arasında kırmızı-beyazın seçileceğini sanmış ama halk büyük bir yüzdeyle trenin turkuaz ol-masını istemiş… Nedeni epeyce açık olmalı: Kırmızı-beyaz renk bileşiminden sıkıldık. Çünkü bayrağın renklerinin her fırsatta önümüze sürülmesi bu imgeyi yıprattı, neredeyse bir ‘görgüsüzlüğün' göstergesi olarak algılanmasına meydan verdi. İnsanlar artık başka renkleri istiyorlar, çünkü bir trenin daha kırmızı-beyaz olmasını, ya da

bir binanın daha Atatürk adını almasını iç dünyalarında ‘sıkıcı' buluyorlar. Bu tercih yeknesaklığını kişiliklerine saygısızlık olarak algılıyorlar…

Gezi'nin ilk birkaç gününe damgasını vuran tepki de buradan beslenmişti. Siya-setçiler de bu deneyimden ‘öğrendiklerini' söylediler. Ama görünen o ki, kendilerini ‘öğrenmiş' olmak bir yana ‘bilen' olarak gören siyasetler bile bu konuda epeyce cahil. Geçen hafta Güneydoğu'nun çeşitli illerindeki esnaf, üç gün boyunca kepenk kapatmaya davet edildi. Sonuç bir kez daha hüsrandı… KCK daha önce de birkaç kez ‘bölge halkının' kendi istediği doğrultuda davranacağını varsaydı ve yanıldı. Kürt halkının genelinde Kürtlerin haklarının geri alınması çabası açısından PKK'ya manevi bir destek olsa da, bu duygunun tepeden siyasi mülahazalarla yönetilmesi kabul görmüyor. Kimse kimsenin askeri veya oyuncağı değil artık… Siyasetin her öznesi aynı önemde veya güçte olmayabilir, ama insanlar kendi kişilikleri doğrultu-sunda özne olma yeteneklerine sahip çıkmak istiyor ve bu haklarının siyasetçiler tarafından fütursuzca ihlal edilmesine tepki

duyuyorlar. Bu durum sadece PKK ile Kürt tabanı arasındaki ilişkiyi betimlemiyor. Bütün siyasi partiler aynı aksaklıkla malul ve olayı anlamakta zorluk çekiyor. AKP'nin de bir süre önce Başbakan'ın ağzından birkaç kez Güneydoğu halkını belirli bir tavır göstermeye davet ettiğini hatırlıyoruz. Sonuç aynıydı… Toplum bu çağrılara uy-madı ve muhtemelen yapılanı ‘eski siyaset' hanesine yazdı.

Siyasetle vatandaş arasındaki söz konusu ‘beklenti ayrışması' bugün için sadece pratik siyasi beklentileri etkiliyor gibi gözükebilir. Ama öngörülü davranmak isteyen siyasi aktörler için bir uyarı niteli-ğinde. Çünkü toplumda hızla yeşermekte ve yayılmakta olan bu tavır, siyasi partilerin temsil yeteneğinin sanıldığından daha kırılgan olduğunun habercisi… Toplumun derdi, geleceğin bir an önce ama çatışmasız bir süreç içerisinde kurulması. Bunun kim tarafından sağlanacağı giderek ikinci planda kalacak. Bu hedefe hizmet etmeyen siyasi hareketler önümüzdeki yıllar içinde hızla küçülecekler. Böyle bir ortamda AKP ve PKK'nın daha avantajlı konumda olacak-larını öngörebiliriz. Ancak bunu da fazla abartmamakta yarar var. Her iktidar gibi AKP de artık insanları ‘sıkmaya' başladı. Sürekli aynı insanları görüp, aynı sesleri

duyarken, gelecek de gereken hızla inşa edilmiyorsa, bu sıkılmışlığın psikolojik bir tepkiye dönüşmesi şaşırtıcı olmaz. AKP'nin bu sorunu aşmasının görünen yolu daha cesur olmasıdır. Ama vatandaşı özne haline getiren bir üslup ve yöntem farklılığı da, bu alternatif yokluğunda iktidarın ömrünü uzatacaktır.

PKK'nın da benzer bir durumla karşı karşıya olduğunu söylemek mümkün. Son KCK metni Kürt siyasetinin üç talebi olarak anayasal tanımlanma, özyönetim ve anadili vurgularken buradan ‘müzakere' kavramına geliyor. İyi de, bu üç talebin karşılanması için müzakereye niye gerek olsun? Eğer Meclis veya hükümet bu yöndeki adımları atarsa, PKK ‘bizle müzakere edilmedi' diye hakları ret mi edecek? Şu anki ‘müzakere' gündemi hakların verilmemiş olmasından besleniyor ama bu konumun geleceği hiç garanti değil. Nitekim PKK'nın ‘acilci' tav-rının nedeni de o hakların müzakere içinde alınmasının sağlanması. Ama eğer süreç müzakere dışında da yürürse, PKK'nın her engelleme adımı bu hareketi kendi doğal tabanına manen yabancılaştıracak.

Önümüzdeki dönemin siyasi atmosferi ideolojik mobilizasyonu işlevsiz kılacak… Çünkü artık toplumun kendisi bu değişime müdahil…

Kur’ân-ı Kerim, çok âyetiyle bu kıskançlığa dikkat çeker. Hz.

Âdem’in, bir rasûlün oğlu Kabil, bu kıskançlık sebebiyle Habil’i

öldürmüş ve kendisini Kıyamet’e kadar bütün haksız cinayetlerin günahından hissedar olmak gibi

bir talihsizliğe düçar etmiştir.

Page 40: Zamandk233 egazete

KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA

40 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANYORUM‘Nihayet Higgs!’DOĞAN ERBAHAR*

18 Ekim 2013 Salı günü İsveç Kraliyet Akademisi toplantı salonunda (ve eş-

zamanlı olarak tüm dünyada sosyal med-yada) bu sene Fizik dalında Nobel ödülünün kime layık görüldüğünün duyurulmasını heyecanla bekleyenler alışılmadık bir du-rumla karşılaştı.

Yerel saatle 11.45’te yapılması beklenen basın toplantısının önce 30 dakika ertelendiği duyuruldu daha sonra bu sürenin sonunda duyurunun bir 30 dakika kadar daha ertelen-diği açıklandı. Nihayet saat 12.46’da ödülün “atomaltı parçacıkların kütlesinin anlaşılma-sına katkı sağlayan bir mekanizmayı teorik olarak ortaya atmalarından ve bu mekanizma için öngördükleri parçacığın son yıllarda CERN’de büyük hadron çarpıştırıcısında çalışan CMS ve ATLAS deneysel ekipleri tarafından keşfedilerek doğrulanmasından ötürü” İngiliz ve Belçikalı bilim adamları Peter W. Higgs ve François Englert’e eşit olarak paylaştırıldığı duyuruldu. Komite, ödülün açıklanmasındaki bu gecikmenin sebebi olarak kararın ve duyurunun aynı gün içerisinde yapıldığını ve içeride “güzel bir tartışma” geçtiğini söylemekle yetindi.

Adaylık, inceleme ve karar aşamalarının büyük bir kısmı hâlâ muamma olan dünyanın bu en prestijli bilim ödülünün duyurulması sırasında yaşanan bu ilginç olay esasında ödülün verildiği buluşun kendisinin uzun ve çetrefilli hikâyesinin de kısacık bir özeti gibi... Zira kimilerinin tarihteki “en çok kestirile-bilen” Fizik Nobel’i olarak nitelendirdikleri bu ödülü Higgs ve Englert, ha bu sene ha ertesi sene derken, tam 50 senedir sabırla (!) bekliyorlardı. Bu beklentinin gerçekleşmesi için ise dünyanın en büyük, en karmaşık ve en üst teknolojiye sahip tesisi olan -büyük hadron çarpıştırıcısının (LHC)- inşa edilip işletilmesi gerekiyordu çünkü Nobel komi-tesi özellikle teorik çalışmalar söz konusu olduğunda kesin olarak doğrulanmadan ödül vermek konusunda çok eli sıkı davranması ile bilinmektedir.

Fizikte parçacıkların “standart modeli” olarak isimlendirilen teori bugün pozitif bilimler bağlamında bakıldığında deney-lerle uyuşması bakımından elimizdeki en hassas ve doğru kainat tasviridir. Standart model 1950-1970 yılları arasında birçok bilim adamının ortak çalışması ile geliştirilip tamamlanmıştır. Yine 1950’lerden itibaren günümüze kadar devam eden bir süreçte bu model tarafından öngörülen (farklı özellikli kuarklar ve nötrinolar gibi) parçacıkların birbirleri ile yarışır bir biçimde deneylerde ardı ardına gözlemlenmesi modelin sağ-lamlığını ve güvenilirliğini günden güne artırmıştır. Bu motivasyon ile yıllar içinde

daha da geliştirilen parçacık hızlandırıcıların tabiri caizse en yeni modeli olan ve 2008 yılında CERN’de devreye giren büyük hadron çarpıştırıcısının 2011-2012 yıllarında gözlemlediği (ve bu senenin mart ayında bu gözlemi tekrar doğruladığı) “Higgs bozonu” ismi verilen parçacık 1964 yılında Higgs ve Englert tarafından bağımsız olarak yazılan makalelerde fevkalade isabetli olarak öngö-rülmüştür. İşte bu iki bilim adamına ödülü kazandıran çalışma budur.

Standart modelde öngörülen 61 parçacık arasından özellikle bu parçacık modelin kendi içinde tutarlılığı açısından çok önemli bir yere sahiptir. Modelin varlığı doğrulan-mış parçacıklar vasıtasıyla açıklayamadığı temel parçacıkların “kütleye sahip olmaları” özelliği Higgs bozonunun yer aldığı bir me-kanizma ile açıklanmaktadır. Popüler olarak “Tanrı parçacığı” diye anılmasının başlıca sebeplerinden biri de budur. Bu takma ad ilk defa bir diğer Nobel ödüllü fizikçi olan Leon Lederman’ın kitabının isminde geçmektedir. Lederman, kitabının ismini tamamı ile değişik bir bağlamda “Tanrı’nın cezası” (Goddamn) parçacık olarak koymak

istemiş ancak yayımcısı buna izin vermemiş ve bu isim daha sonra bir şekilde parçacığa yapışmış kalmış. Konunun popülerliğini artırmasına rağmen Higgs’in bizzat kendisi bu ismi “çoğu insanı gücendirebilecek tür-den” bir yanlış kullanım olarak görmekte ve bilimsel açıdan diğer birçok bilim meslektaşı gibi “bağlam dışı” bulmaktadır. Bunun yanında Higgs ateist olmasına rağmen çalıştığı daldaki bir meslektaşının dini bir görüşe sahip olmasını yadırgamayacağını söylemiş ve hatta daha “ileri giderek” mesela Richard Dawkins’in ateist olmayanlara karşı tutumunu “köktenci” sayılabileceğini de belirterek eleştirmiş bir isim. Higgs’in bu tutumu hemen akla doktora hocası olan Charles Coulson’u getiriyor. Kendisi dini ve bilimsel görüşlerini birleştirip açıklamakta bir beis görmeyen ve kuantum kimyası dalında çalışmış prestijli bir bilim insanı. Hazır konu açılmışken Higgs ile aynı dalda çalışan, teorik parçacık fiziğinin öncülerinden ve şüphesiz en önemli isimlerinden 1979 Fizik Nobel Ödülü sahibi büyük Müslüman alimi (öyle ki Nobel konuşmasında Kur’an’dan ayet okumuştur) Pakistanlı Abdüs Selam’ı da

rahmetle muhakkak yâd etmeden geçmek olmaz.

“Tanrı parçacığı”na geri dönersek bu keşfin değil günümüzde, yakın gelecekte dahi doğrudan bir teknolojik uygulama bulup hayatımıza etki edebilmesi çok zayıf bir ihtimaldir. Buna rağmen bu tip “temel” keşiflerin gündelik hayata tesirinin on yıllarca (hatta yüzyıllarca) sonra gerçekleşmesi bilim tarihinde örneğine çok rastlanmış bir durum. Dolayısı ile bilimle alakalı olan herkes az çok keşfin öneminin farkında ve bu önemli ge-lişmenin hakkını veriyor. Elbette ki esas he-yecanlananlar fizikçiler, zira bu keşif standart modeli daha da sağlamlaştırmakla kalmadı: Simetri kırılmasından kütle kazanımına, skaler alanların varlığından (Higgs bozonu keşfedilen ilk skaler parçacıktır) kozmolojik genişlemeye kadar birçok konuda yeni içgö-rüler kazandırarak bu daldaki araştırmaları ve gelişmeleri canlandırabilecek; en önemlisi de motive edebilecek türden bir “anahtar keşif” konumuna geldi.

Nobel komitesinin değerlendirmesinde bütün bunların göz önüne alındığına hiç şüphe yok. Ülkemizde son yıllarda genç-lerimizin temel bilimlere yönelmesindeki düşüş göz önüne alındığında bu noktanın, üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir konu olduğu aşikâr. Yine bu ödül vasıtasıyla dikkatlere sunulması gereken bir diğer önemli konu da parçacık hızlandırıcılar: Geçen senenin nisan ayında bir seminerde dinlediğim Prof. Dr. Ömer Yavaş, Ankara Üniversitesi’nde kurulmakta olan Türk Hızlandırıcı Projesi’ni anlatırken dünyadaki tüm parçacık hızlandırıcıların bulundukları ülkelere dağılımını ifade eden bir harita gös-termişti. Elbette bu konuda liderliği taşıyan ABD ve Avrupa Birliği bir tarafa “teknoloji mucizesinin sırrını” düşünüp durduğumuz Japonya’da tam 7 tane hızlandırıcı olduğunu bilmek belki bir ışık yakabilir. Bu tesislerin sağladıkları getiriler o kadar çok ki bunlar arasında “temel araştırmalara öncülük etmek” sadece küçük bir yer kaplıyor bile denilebilir. Parçacık hızlandırıcılar istihdam edilen personel açısından her türden (ke-lime anlamıyla ve tekrar vurgulayarak HER TÜRDEN) teknolojinin son sınırında yer alan uzmanlıklar, tecrübeler ve tetikledikleri geniş yan sanayi kollarıyla beraber bir ülkenin bi-limsel, teknolojik ve ekonomik üretkenliğinin birincil göstergelerinden biridir. Bu bağlamda yurdumuzda da inşaatı devam eden tesislerin maddi ve manevi olarak desteklenmesi uzun vadede hepimizin çıkarına olan ve gündemde tutulması gereken bir mevzudur.

* Dr., Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Fizik Bölümü

Page 41: Zamandk233 egazete

Ekrem Dumanlı

16 - 22 EKİM 2013 ZA MANYORUM41

Dershane realitesi, Çin işkencesi ve çözümDikkatli okurlarımız gayet iyi biliyor

ki dershanelerin kapatılması konusunda gayet sakin bir yayın tavrı sergiledik. Hâlâ da öyleyiz.

Lakin, sağ olsun, Milli Eğitim Baka-nı’mız, haftanın hemen her günü demeç vermeye ve insanları incitecek laflar sarf etmeye başladı. Ona bir de bazı işgüzar-ların (daha nazik bir tabir bulamadığım için işgüzar diyorum) eğitim ile uzaktan yakından ilgisi olmayan polemikleri de eklenince bir şeyler söylemek şart oldu. Zira eğitim meselesi ne Çin işkencesi gibi insanların alınlarına tıp tıp su dam-latmakla çözülebilir; ne de laf ebeliği yapılarak ve gönül yıkılarak…

Her şeyden önce şu gerçeği söyle-mekle mükellefiz: Dershane meselesi, tıpkı eğitimle ilgili diğer konular gibi, sadece bir camianın ya da bir sektörün değil; ülkenin meselesidir. Dersha-neler konusunda takınılan buyurgan ve yasakçı tavra tam da bu yüzden karşı çıkmak gerekiyor. Hangi açıdan bakarsan bak bir yanlışlık var bu işte. Özel teşebbüse ‘kapatırım’ demenin bir mantığı olmadığı gibi, sınav sayısını 36’ya (tepki görünce 12’ye) çıkarırken de dershanenin gereksizliğinden bah-setmenin doğru yanı yok.

Neymiş? Fakir aileler dershaneye öğrenci gönderirken zorlanıyormuş; hatta malını mülkünü satmak zorunda kalıyormuş. Diyelim ki bu tez doğru. Çözüm kapatmak mı? Özel okullar, dershanelerin iki-üç katı fiyat alıyor ve hiçbir fakir aile çocuğunu özel okulda okutamıyor. Onları da acilen kapatmak mı gerekiyor? Kaldı ki dershaneler fakir öğrencilerin kurtuluş simididir. Çünkü özel okullara para yetiştiremeyen aileler ara bir formül olarak çocuklarını ders-haneye gönderiyor. Eğitimdeki eşitsizlik ancak dershanelerle giderilebiliyor. Der-shaneler kapatılırsa özel okula çocuğunu gönderen yine gönderecek; ama dersha-nenin kapattığı uçurum adaletsiz bir yol açacak ve korkunç vebal Milli Eğitim’in omuzlarına binecek... Dershanelerin kapanması kurs alma ihtiyacını ortadan kaldırmadığı için korsan kursçuluk pat-layacak. Fakir öğrenci velisi, merdivenaltı kurslarla nasıl baş edecek?

MEB diyor ki, “Ey dershaneler özel okula dönüşün, size destek sağlaya-lım…” Madem destek sağlayacaksın adamlar dershaneyken de aynı şeyi yapsana! Madem derdiniz fakir aileler, dershaneciler tarafından bir fon kurul-masını, mali durumu zayıf olan talebele-rin o fondan yararlanmasını; hatta heba edilen eğitim kaynaklarından da bu fona destek verilmesini sağlarsın; olur biter. Tabii maksadınız mali durumu zayıf öğrencileri ve ailelerini korumak ise...

Fevkalade incitici ve rencide edici bir mazeret: Dershaneler elindeki rantı bırakmak istemediği için okula dönüş-mek istemiyor. Gülünç! Özel okula dönüştüğünde öğrenciden alacağı ücret ikiye üçe katlanacakken adam niye mali sebepten dolayı kapanmaya razı olmasın ki! Eğitim camiasının bir bölümünü tah-rik edici bir laf: Yasa çıkarılacak ve artık dershanelerin tabelalarında MEB yaz-mayacakmış. Yazmazsa yazmasın; zaten özel işletmelerin kapısında herhangi bir bakanlığın bangır bangır bağırması hata. Kaldı ki dershaneler gireceği sınavda kendini yeterli bulmayan öğrenciye kurs

veriyor; diploma da dağıtmıyor, sertifika da. Yani, meşruiyetlerini MEB’in müh-ründen değil; arz talep dengesindeki ilgiden ve bilgiden alıyor. Kurs almak mecburi bir eğitim değil ki bakanlığın şefkat ve merhamet kanatları altında yaşıyor olsun. Dershaneciler serbest piyasa ekonomisinin en tabii kurallarını hatırlatınca aba altından sopa göstere-rek “tevhid-i tedrisat”tan bahsedenler oluyor. Az daha sıkışsa bazıları İstiklal Mahkemeleri’nden bile bahsedecek ve bu savrulmayı içine sindirebilecek. Yazık.

Dershanelerin kapanmasına karşı çıkmayı, ‘cemaat’ meselesi gibi değer-lendirmek yanlış. Fethullah Gülen Ho-caefendi bu tartışma daha ilk çıktığında söyleyeceğini söyledi ve “Kapanırsa kapansın hizmet duracak değil ya…” diye özetleyebileceğim bir yaklaşım sergiledi. Belki de çok ağır bir sitemdi bu. Bazı dershaneciler de, “Cemaat zaten okulculukta usta; asıl zararı dershane sektörünün çoğunluğunu temsil eden bizler göreceğiz.” diyor. Aslında kimse zarar görmez; demokrasimiz ve yönetim biçimimizden gayrı.

Camianın hassasiyetini doğru oku-mak şart: Onlar 12 Eylül ve 28 Şubat yönetiminin bile yapmadığı kapatma hamlesini şu zamana kadar gönül dostu saydığı ve bütün demokratik adımlarına destek verdiği AK Parti’ye yakıştıramı-yor. Parti tabanı da, hatta vekillerinden bakanlarına kadar, dershane kapatma konusundaki usul ve üslubu tasvip

etmiyor. “Memleketin bütün meselesi bitmiş de sıra buna mı gelmiş?” diyen sade vatandaş (özellikle de muhafazakâr kitle) makul bir gerekçe istiyor. Kapatma yönünde serd edilen sebep ve vesileler inandırıcı değil; o yüzden kırgınlık had safhada. Dershane kapatılmasında ısrar edildikçe akla başka şüpheler de gelmiyor değil maalesef.

Dershane konusundaki kördüğümü Başbakan Erdoğan çözmeli. Nasıl mı? Tıpkı başka konularda olduğu gibi halkın dershane mevzuundaki endişelerini dikkate alarak. Düşünün; ağustosta Türkmenistan’dan dönerken gazeteci-lere anadilde eğitimin özel okullarda bile olsa ülkeyi böleceğini ve seçim barajının düşürülmeyeceğini kesin bir dille ifade etmişti. Bir buçuk ay sonra itiraz ve talepleri göz önüne alan Başbakan, her iki konuyu da Demokratikleşme Paketi kapsamına aldı. Bu kadar kısa süre içinde ortaya koyduğu tavır değişikliğini makul gerekçelerle halka izah etti. Dershane konusundaki tabii mecraya yöneliş, ne Başbakan için nakisedir; ne hükümet için. Aksi, büyük bir iletişim kazasıdır ki onlarca yıl kapanmayacak derin yara açılmış demektir...

Kasım başındaki kampanyaya hazır mıyız?Her sene yazın tirajımız belli bir

oranda düşüyor. Neyse ki siz değerli okurlarımızda 12 taksitle yıllık abone olma temayülü ağır basıyor ve o sayede

yaz aylarında telafi edilemeyecek bir düşüş yaşanmıyor. Hamd olsun. Bu sene yaz dönemini, ortalama 950 binlerde kapattık. Yıllık abone oranı yüzde 60’lara ulaşıyor. Bu vefa ve hüsnü kabul karşı-sında ne kadar teşekkür etsek azdır...

Şimdi yeni ve tatlı bir telaşın ayak sesleri duyuluyor. Okullar açıldı çok şükür. Tatilciler döndü evlerine. Yeni bir abone mevsiminin ufukta belirmesi ile içimiz içimize sığmıyor. Kurban Bay-ramı’nın akabinde daha da sıklaşacak çalışmalar. Kasım ayına aşkla şevkle gireceğiz. Bir yandan her izleyenin içine küçük bir kıvılcım gibi düşecek bir reklam filmi hazırlanıyor, diğer yandan başka mecralarda yankılanacak tanıtım gayretleri sürüyor. Hepsinden önemlisi, bütün bürolarımız abone toplantıları için hummalı bir seferberlik içinde.

Daha önce de çok abone kampan-yası yaptık ama bu seferki heyecan bambaşka. Kasım başlar başlamaz sahaya yansıyacak abone çalışmaları sadece Zaman için değil; yazılı basınımız ve tefekkür dünyamız için de çok büyük önem taşıyor. O yüzden heyecanla bek-leşiyoruz. İnşallah hedef, vizyon kadar büyük olacak ve zamanın ruhunu anla-yabilmek için bu ülke Zaman okuyacak. Kampanya ile ilgili ayrıntıları ilerleyen haftalarda sizlerle paylaşacağız. Allah yolumuzu açık eylesin...

Bizim için de dua, ey hüccacKurban Bayramı’nın zevki ruhanisi

bambaşka. Dünyanın dört bir yanında tatlı bir telaş yaşanıyor. Arefe gününden başlayan tekbirler eşliğinde dua dua Allah’a yakarış! Bayram namazındaki huşu, bayram sonrası kucaklaşmaya, helalleşmeye dönüşüyor. Kırgınlıklar bir tarafa bırakılıyor, eller öpülüyor, başlar sıvazlanıyor, hediyeler takdim ediliyor...

Tabii ki melekleşmenin en zirve noktası Arafat Dağı’nda yaşanıyor. Bem-beyaz ihramlara bürünmüş melekler ordusu küre-i arz adına, kendi nefisle-rinden başlayarak, Cenab-ı Mevla’ya sadakatlerini, mağfiret dileklerini takdim ediyor. Mahşeri çağrıştıran o hengâmede yapılan duaların kabul olduğuna dair teminatlar var. O yüzden her müminin gönlünden geçiyor ki, “Keşke biz de şu an o kutsal topraklarda bulunabilseydik. Keşke rahmet kapıları ardına kadar açıl-dığında biz de bir köşeye sessiz sedasız oturabilseydik!” Ah keşke!

Gidenler, “Hakkını tastamam verdik mi?” diye tir tir titrerken geride kalanlar da “İnşallah bize de nasip olur…” diye temennide bulunuyor. Gidip de bir daha Kâbe’yi görmemek de var, bir kerecik de olsa Arafat’ta bulunmamak da. Kurban Bayramı’nda herkes bir miktar hüzünlüdür bir miktar sevinçli. Bilinen bir şey var: Allah o mukaddes beldeden hiçbir kulunu eli boş çevirmez. Mücrimleri bile muhlislerin arasına katar ve af deryasından kana kana içmesini temin buyurur. O yüzden o mukaddes beldede yapılacak dualara çok ama çok muhtacız!

Bizim gibi, hüccâcı (hacıları) mahzun bir ürperişle uzaktan seyredenlerin o güzel insanlardan bir ricası olsun bari: Hazır oraya avdet etmişken ümmet-i Muhammed için (hassaten bu güzel ülke için) dolu dolu dua edin. Edin ki nifak, vifaka dönüşsün.

Page 42: Zamandk233 egazete

1

23

4

5

6

7

Tart kab ağrlğ

Bir siyasi(... Akşener)

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

193 KASIM

2012 CUMARTESİ ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Eksik, tam

olmayan

Kişiye has, özel işaret

Bir tür cetvel

İstanbul’da Bizans sarnc

Hastalkl

Ksaca num

ara

Bele taklr

Yapma, etm

e Kur’an’da bir

sure

Bir tür fasulye

Çocuklu kadn

Namaz

kldran

İlk insan

Bir yazar (Sait Faik ...)

Bir yerde oturm

ak

Köpek

Bir ay

Anayasa ile ilgili

Bir bağlaç

İki şeyden oluşan

Ksaca santim

etre

Tombul çocuk

Giysi

Uzaklk ifadesi

Kör

Konya’da baraj

Eşeğe vurulur

Ana kta

Harp

Kur’an’ baştan son okum

a

Bir harfin okunuşu

Bir say

Bir nota

Yasaklama

Lityumun

sembolü

Çanakkale ilçesi

Taraf, cihet

Bir deyim

Kast, maksat

Telin etmek

Ksaca sodyum

Kabul

etmem

e

Saatin 60’da biri

Radyumun

remzi

Damarda

dolaşan Dem

irin sem

bolü

Küçük kitap

Baş, kelle

İri bir tür deve

Camide ezan

okunan yer

Ayrt edici özellik

Merhem

Bir kuş

Bir nota

Asma kütüğü

Karşk renkli

Bir müzik aleti

Solunu kullanan

Boya hecesi

Faydasz, boş şeyler

Radyumun

remzi

Söz, laf

Msrunu

yemeği

Avclarn göl kulübesi

Çin’in başkenti Allah’

inkar eden

Kinaye

Dileme,

isteme

Bir Kürk hayvan

Haya

Cömert

Maddenin

küçük yaps

En çok kullanlan bir konuşm

a aleti

Siyah

Zemin,

yeryüzü

Taraktan geçirm

ek

Ehemm

iyet

İmsak vaktini gösterir

Fatih Terim’in

lakab

Vakit Ata

Antalya ilçesi

Gök rengi

Bir kayak aleti

Kuru değil

Boyun eğme

Sarp geçit Bir ilim

iz Kolsuz spor

ceket

Bir deyim

Teoloji

Tanr tanmaz

Kşn karl dağlarda olur

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:

12

34

56

7

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-

rin. Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo-nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar-dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

DÜNKÜ SUDOKU ÇÖZÜM

Ü

3

2

14

86

93

5

5

6

9

259

76

16

4

18

2529

475

8

16

43

89

27

5

82

35

67

49

1

95

72

14

83

6

41

76

98

52

3

38

92

75

61

4

56

21

43

79

8

84

19

32

75

6

75

61

48

93

2

32

96

75

48

1

R

T E

Y A

N

Ý C

F Ý

K H

H

P

K C

E M

Ý

N

Y T

R

U

V A

O

R

N

U

R

S E

L A

C A

T Ð

K E

İ

I N

V

Ý Z

Ü

A K

I R

E

Y I

T

E E

Ü

K Y

A Z

Ý G

N

Y Z

A N

Y A

P A

M

A H

I

İ T

G O

A

İ

D

Ý T

R

E E

D

Ç D

O

G

Ý H

P

A A

Ý L

Þ V

Ü

M

P L

G V

A L

I F

N

Ý A

E R

V

K E

I Ý

D

U

M

E Ý

T G

M

E A

N

K V

Y N

C

Ö

S K

R

E E

N

E A

R

A B

A N

E O

J

Y A

L R

D

R

R

M

P

G R

I N

I

G Y

A S

D

E C

R

D

U

O

D

U

H

O

L Z

K Ý

Ð M

Ý

G S

F

L J

J U

O

Ü

R

A

R

F Ý

T S

Ý

İ U

V

B N

E

R

L I

M

N

N

N

Ý

M

Þ Ý

L A

E A

M

A Ý

N

Ü

E K

İ E

E V

Ý D

B

V H

O

Ý

A J

Þ

T M

R

O

N

O

İ

A Ý

A N

D

Ü

Z

E K

E A

İ S

Þ R

V

H

Ý O

O

B

T Ç

V H

L

P I

K E

I K

K A

G

A N

Ý

N

E V

Ü

G Z

Ö

A I

P Ü

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?ARABAN, BADİRE, CÝNAYET, ÇİNEKOP, DANTEL, EM

İNE, FÝRMA, GENERAL, HOYRAT, ÝSTÝFRA, KÝNÝN,

LİMİTET, M

ERAL, NURSEL, OKTAV, ÖZGÜVEN, PİNTİ, RÝYAD, SAYGIN, ÞAHÝN, TRUVA, UGANDA, ÜNLEM,

VANDAL, YILDIZ, ZOKA.

KE

ME

A

VI

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

�������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

���������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Beş vakit namazn

düzenli ve sürekli klan, namazl.–

Babann kz kardeşi. 2) Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu.– Bir başary veya durum

u ödüllendirmek am

acyla verilen türlü biçim

lerde levha, onurluk. 3) Yerde bulunan ve sahibi olm

ayan veya sahibi belli olm

ayan şey.– Sinirli. 4) Erkek kişi.– Üzerine basldğnda çöken çam

urlaşmş toprak. 5) Arnn

ürettiği gda maddesi.– Skştrlm

ş bitki tellerinden yaplm

ş mukavva

veya tahta.– Lityumun sem

bolü. 6) İplik, sicim

, tel vb. ince şeylerden kafes biçim

inde yaplmş örgü.– Peygam

ber Efendim

iz (sas)’in hayatn konu edinen eser.– Şebnem

, jale. 7) Bir sinema

lmini televizyonda gösterm

eye yarayan cihaz. 8) Yok etm

e, giderme.–

Fiyat yaftas. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Diyarbakr Silvan’da Artuklular tarafndan yaplm

ş tarihî köprü. 2) Bursa’daki ünlü dağ. 3) Yetişkin erkek-lerde yanak ve alt çenede çkan kllarn tüm

ü.– Uzaklk işareti. 4) Dinlenm

e, durma, konaklam

a.– Su

taşkn. 5) İslamiyet’ten önce Kâbe’de

bulunan büyük putlardan biri.– Alşve-rişte öteberi taşm

ak için kullanlan, ilm

eklerden oluşan ağ torba. 6) Gece kyafeti. 7) Kaln sicim

.– Kur’an’da bir sûre. 8) Scak, nem

li iklimlerde oluşan,

parlak krmz veya kahverengiye

çalan krmz renkli, dem

ir oksit ve alüm

inyum bakm

ndan zengin toprak. 9) Herhangi bir olayn yol açtğ krlm

a, dökülm

e, yklma gibi zarar.– Nikelin

sembolü. 10) Akarsu yatağ, m

ecra.– Bir kim

senin, satn aldğ hizmet veya

ürün karşlğnda para yerine verdiği ve karşlğ banka hesabndan ödenen yazl belge. 11) Eski dilde dudak.– Parça. 12) Eski eserler ilm

i, arkeoloji.

BulmacaDünkü bulmacalarn çözüm

leri

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

İ D

E A

L

A M

A

Z O

N

T A

L İ

A

M

İ Y

A N

E

İ L

E T

İ Ş

İ M

P A

T

B A

M

B

İ L

A L

Y

A

A K

H

A K

A R

E T

M

R

T A

R A

Z

H A

N E

E T

İ L

E R

B

İ Y

E L

N A

K İ

T

S A

M

A N

İ

42 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zamandk233 egazete

1

23

4

5

6

7

Tart k

ab

ağrlğ

Bir s

iyas

i(..

. Akş

ener

)

y.sa

b ri

og

lu@

za m

an

.co

m.t

r

193

KASI

M 2

012

CUM

ARTE

Sİ Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la

yan:

YA

L ÇIN

SA

B R

Ý OÐ

LU

Eksi

k, ta

m

olm

ayan

Kişi

ye h

as,

özel

işar

etBi

r tür

cet

vel

İsta

nbul

’da

Biza

ns s

arn

c

Has

talk

l

Ksa

ca

num

ara

Bele

tak

lr

Yapm

a, e

tme

Kur’a

n’da

bir

su

re

Bir t

ür fa

suly

e

Çocu

klu

kad

n

Nam

az

kldra

n

İlk in

san

Bir y

azar

(S

ait F

aik

...)

Bir y

erde

ot

urm

ak

Köpe

k

Bir a

y

Anay

asa

ile

ilgili

Bir b

ağla

ç

İki ş

eyde

n ol

uşan

Ksa

ca

sant

imet

re

Tom

bul ç

ocuk

Giys

i

Uza

klk

ifad

esi

Kör

Kony

a’da

bara

j

Eşeğ

e vu

rulu

r

Ana

kta

Har

p

Kur’a

n’ b

aşta

n so

n ok

uma

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Bir s

ay

Bir n

ota

Yasa

klam

a

Lity

umun

se

mbo

Çana

kkal

e ilç

esi

Tara

f, ci

het

Bir d

eyim

Kast

, mak

sat

Telin

etm

ek

Ksa

ca

sody

um

Kabu

l et

mem

e

Saat

in

60’d

a bi

ri

Rady

umun

re

mzi

Dam

arda

do

laşa

n D

emiri

n se

mbo

Küçü

k ki

tap

Baş,

kel

le

İri b

ir tü

r dev

e

Cam

ide

ezan

ok

unan

yer

Ayr

t edi

ci

özel

lik

Mer

hem

Bir k

Bir n

ota

Asm

a kü

tüğü

Karşk

renk

li

Bir m

üzik

ale

ti

Solu

nu

kulla

nan

Boya

hec

esi

Fayd

asz

, boş şe

yler

Rady

umun

re

mzi

Söz,

laf

Msru

nu

yem

eği

Avc

larn

göl

ku

lübe

siÇi

n’in

başk

enti

Alla

h’

inka

r ede

n

Kina

ye

Dile

me,

is

tem

e

Bir K

ürk

hayv

an

Hay

a

Cöm

ert

Mad

deni

n kü

çük

yap

s

En ç

ok

kulla

nla

n bi

r ko

nuşm

a al

eti

Siya

h

Zem

in,

yery

üzü

Tara

ktan

ge

çirm

ek

Ehem

miy

et

İmsa

k va

ktin

i gö

ster

ir

Fatih

Ter

im’in

la

kab

Vaki

t At

a

Anta

lya

ilçes

i

Gök

reng

i

Bir k

ayak

ale

ti

Kuru

değ

il

Boyu

n eğ

me

Sarp

geç

it Bi

r ilim

iz

Kols

uz s

por

ceke

t

Bir d

eyim

Teol

oji

Tanr t

anm

az

Kşn

kar

l dağl

arda

olu

r

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

7

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz

gi le

r le

be lir

len-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re,

1’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý b

i rer

kez

kul

la na

rak

yer l

eþ ti-

rin.

Öy l

e ye

r leþ

tir m

e ya

p ma l

ý sý n

ýz k

i, bü

tün

3 lü

k le r

i dol

dur d

u ðu n

uz da

tab

lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý y

u ka r

ý dan

aþa

ðý ya

ve

sol d

an s

a ða

1’den

9’a

ka d

ar r

a kam

lar-

dan

bi re

r ke

z ku

l la ný

l mýþ

ol s

un.

NK

Ü S

UD

OK

U

ÇÖ

ZÜM

Ü

3

2

1 4

8 6

9 3

5

5

6

9

2 5 9

76

1 6

4

18

25 2 9

4 75

8

16

43

89

27

5

82

35

67

49

1

95

72

14

83

6

41

76

98

52

3

38

92

75

61

4

56

21

43

79

8

84

19

32

75

6

75

61

48

93

2

32

96

75

48

1

R

T

E

Y

A

N

Ý C

F

Ý

K

H

H

P

K

C

E

M

Ý N

Y

T

R

U

V

A

O

R

N

U

R

S

E

L

A

C

A

T

Ð

K

E

İ

I N

V

Ý

Z

Ü

A

K

I R

E

Y

I

T

E

E

Ü

K

Y

A

Z

Ý G

N

Y

Z

A

N

Y

A

P

A

M

A

H

I İ

T

G

O

A

İ

D

Ý T

R

E

E

D

Ç

D

O

G

Ý

H

P

A

A

Ý L

Þ

V

Ü

M

P

L

G

V

A

L

I F

N

Ý

A

E

R

V

K

E

I Ý

D

U

M

E

Ý T

G

M

E

A

N

K

V

Y

N

C

Ö

S

K

R

E

E

N

E

A

R

A

B

A

N

E

O

J Y

A

L

R

D

R

R

M

P

G

R

I N

I

G

Y

A

S

D

E

C

R

D

U

O

D

U

H

O

L

Z

K

Ý Ð

M

Ý

G

S

F

L

J J

U

O

Ü

R

A

R

F

Ý T

S

Ý

İ U

V

B

N

E

R

L

I

M

N

N

N

Ý

M

Þ

Ý L

A

E

A

M

A

Ý

N

Ü

E

K

İ E

E

V

Ý

D

B

V

H

O

Ý A

J

Þ

T

M

R

O

N

O

İ A

Ý

A

N

D

Ü

Z

E

K

E

A

İ S

Þ

R

V

H

Ý

O

O

B

T

Ç

V

H

L

P

I K

E

I

K

K

A

G

A

N

Ý N

E

V

Ü

G

Z

Ö

A

I

P

Ü

Aþa

ðýd

aki k

elim

eler

i tab

lon

un

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

RA

BA

N, B

ADİR

E, C

ÝNAY

ET, Ç

İNEK

OP,

DA

NTE

L, E

MİN

E, F

ÝRM

A, G

ENER

AL,

HO

YR

AT, Ý

STÝF

RA

, KÝN

ÝN,

LİMİT

ET, M

ERA

L, N

UR

SEL,

OK

TAV,

ÖZG

ÜV

EN, P

İNTİ

, RÝY

AD

, SAY

GIN

, ÞA

HÝN

, TR

UVA

, UG

AN

DA

, ÜN

LEM

, VA

ND

AL,

YIL

DIZ

, ZO

KA

.

KE

ME

A

VI

��

�İ

��

��

��

��

����

����

����

��

����

����

��

����

���

���

����

���

���

��

����

��

����

����

����

����

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

���

���

��

����

��

��

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

���

����

����

��

����

��

��

��

���

���

����

���

��

����

����

��

����

����

���

���

��

��

��

����

����

��

��

����

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

��

��

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

��

��

����

��

����

����

���

���

���

���

��

����

���

��

���

����

����

����

��

��

����

����

��

����

���

����

����

��

��

����

����

����

����

����

��

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

������

����

���

����

����

�������

����

������

�����

����

����

����

����

����

����

�������

��������

������

������

����

�������

�����

����

������

����

����

����

����

����

�����

����

�����

�����

����

������

�����

�������

����

�����

����

����

����

������

����

�����

����

����

����

SOLD

AN S

AĞA

1) B

eş v

akit

nam

azn

düze

nli v

e sü

rekl

i kla

n, n

amaz

l.–

Bab

ann

kz

kar

deşi

. 2) A

kden

iz

Böl

gesi

’nde

bir

aka

rsu.

– Bi

r başa

ry

ve

ya d

urum

u öd

ülle

ndir

mek

am

acy

la

veri

len

türl

ü bi

çim

lerd

e le

vha,

onu

rluk

. 3)

Yer

de b

ulun

an v

e sa

hibi

olm

ayan

ve

ya s

ahib

i bel

li ol

may

an ş

ey.–

Sin

irli.

4)

Erk

ek k

işi.–

Üze

rine

basldğn

da

çöke

n ça

mur

laşm

ş to

prak

. 5) A

rn

n ür

ettiğ

i gd

a m

adde

si.–

Skş

trlm

ş

bitk

i tel

leri

nden

yaplm

ş m

ukav

va

veya

taht

a.–

Lity

umun

sem

bolü

. 6)

İplik

, sic

im, t

el v

b. in

ce ş

eyle

rden

kaf

es

biçi

min

de y

aplm

ş ö

rgü.

– Pe

ygam

ber

Efen

dim

iz (s

as)’i

n ha

yatn k

onu

edin

en

eser

.– Ş

ebne

m, j

ale.

7) B

ir s

inem

a l

min

i tel

eviz

yond

a gö

ster

mey

e ya

raya

n ci

haz.

8) Y

ok e

tme,

gid

erm

e.–

Fiya

t yaf

tas

. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) D

iyar

bak

r Si

lvan

’da

Art

uklu

lar

tara

fnda

n ya

plmş

tari

hî k

öprü

. 2)

Bur

sa’d

aki ü

nlü

dağ.

3) Y

etiş

kin

erke

k-le

rde

yana

k ve

alt

çene

de çk

an

klla

rn

tüm

ü.–

Uza

klk

işar

eti.

4)

Din

lenm

e, d

urm

a, k

onak

lam

a.–

Su

taşkn.

5) İs

lam

iyet

’ten

önce

Kâb

e’de

bu

luna

n bü

yük

putla

rdan

bir

i.– A

lşve

-rişt

e öt

eber

i taşm

ak iç

in k

ulla

nla

n,

ilmek

lerd

en o

luşa

n ağ

torb

a. 6

) Gec

e k

yafe

ti. 7

) Kaln

sic

im.–

Kur

’an’

da b

ir

sûre

. 8) Sc

ak, n

emli

iklim

lerd

e ol

uşan

, pa

rlak

kr

mz v

eya

kahv

eren

giye

ça

lan

krm

z r

enkl

i, de

mir

oks

it ve

al

ümin

yum

bakmn

dan

zeng

in to

prak

. 9)

Her

hang

i bir

ola

yn

yol a

çtğ krlm

a,

dökü

lme,

yklm

a gi

bi z

arar

.– N

ikel

in

sem

bolü

. 10)

Aka

rsu

yatağ

, mec

ra.–

Bi

r ki

mse

nin,

satn

aldğ h

izm

et v

eya

ürün

karş

lğn

da p

ara

yeri

ne v

erdiği

ve

karş

lğ b

anka

hes

abn

dan

öden

en

yaz

l be

lge.

11)

Esk

i dild

e du

dak.

– Pa

rça.

12) E

ski e

serl

er il

mi,

arke

oloj

i.

Bulm

aca

nk

ü b

ulm

acal

arn

çöz

üm

leri

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

İ

D

E A

L

A

M

A

Z

O

N

T

A

L İ

A

M

İ

Y

A

N

E

İ

L E

T İ

Ş İ

M

P

A

T

B

A

M

B

İ

L A

L

Y

A

A

K

H

A

K

A

R

E

T

M

R

T

A

R

A

Z

H

A

N

E

E

T İ

L E

R

B

İ

Y

E L

N

A

K

İ T

S

A

M

A

N

İ

1

2

3

4

5

6

Bir t

ür ku

maş

Nam

zet

Bölge

sel

Burs

a’da

med

rese

Cenn

et bi

neği

Eğre

ti yap

İllet

Göky

üzü

Kam

ufle

etm

ek

Sons

uza d

eğin

İlk m

üezz

in

(Bila

li ...)

Vasf

, key

fiyet

Kabir

Nağm

e

Küçü

k aka

rsu

Uğru

na ve

rme

En az

, çok

az

Yansm

a

Bir a

c nid

as

Men

zil

Redd

etm

e,

kabu

l etm

eme

Bir ş

air(O

rhan

Veli

...)

Orta

resim

deki

(... Ç

ağlay

an)

Bir n

ota

Hatr o

lan

içece

k

Lodo

s

Bir s

oru

Bir h

alk o

yunu

Çayn

kva

m

Muğ

la ilç

esi

Bir s

oru

Batm

an ilç

esi

Bir g

öz h

asta

Kur’a

n’ b

aşta

n so

na o

kum

a

Cem

aat

Bir m

aran

goz

aleti

Sevim

li, ca

na

yakn

Bir k

emirg

en

Solu

k

Mut

lu, n

eşeli

Ölüm

Bir gd

a

Sağl

amlk

, da

yan

kllk

Üst r

esim

deki

(Hül

ya ...

)

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Bir n

ota

Hard

al ga

z

Yansm

a

Bir m

üzik

terim

i

Çok k

sa za

man

Koku

lu b

ir bi

tki

Katd

an s

vya

geçm

ek

Erke

k ad

Ekon

omid

e değiş t

okuş

Bir t

ür b

ulut

Çiçe

k toz

u

Su yo

lu

Bir b

ağlaç

Su

Kurb

ağa’n

n

ilmi a

d

Hafif

çe aç

mak

İman

la ilg

ili

Bir p

irinç

ye

meğ

i

Coşk

un, il

ham

la

dolu

Son

hak d

in

Ek, y

ama

İktisa

t

Gene

l olar

ak

antib

iyotik

Bir h

alife

Osm

anl’d

a bir

aske

r sn

f

Man

tk

Seva

p

Hava

dan,

suda

n

Bitk

i bilim

i

Kolay

lk

Bolu

ilçes

i

Uyga

r

Bir s

atra

nç taş

Olm

amş

Düny

a mal

Bir a

salak

Adet

Zarif

lik

Naza

riye,

teor

i

Onda

n so

nra

Olay

Rady

umun

re

mzi

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

195 K

ASIM

2012

PAZ

ARTE

Sİ Z

A MAN

BULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Lityu

mun

se

mbo

En ka

labal

k ül

ke

İyide

n iyi

ye

Nam

azn

her

bi

r böl

ümü

Köke

n, so

y bi

lim

Sağ

resim

deki

(... Ç

etin

)

Yazm

a alet

i

ÞÝF R

E K

E LÝ

ME

:1

23

45

6

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’l

ük k

a re l

e re,

1’de

n 9’a

ka

dar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy le

yer le

þ tir m

e yap

-m

a lý sý n

ýz ki,

bü t

ün 3

lük-

le ri

dol d

ur du

ðu nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý dan

aþa ð

ý ya ve

sol-

dan

sa ða

1’de

n 9’a

ka d

ar

ra ka

m la

r dan

bi re

r ke

z ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

BU

LMA

CA

7

4 56

3

56

75

2 69

2

5

2

3 5

1 3

67 9

6

8

4 57

36

17

29

85

4

89

24

15

63

7

57

48

63

21

9

21

65

48

93

7

35

87

69

12

4

94

71

32

68

5

18

24

93

67

5

57

32

86

94

1

49

67

51

32

8

KE

ME

A

VI

Þ J

İ R

E

Y A

M

U

C E

Ü

Þ K

R

R

T R

Ü

T

L U

E

M

A R

A

U

U

F A

Y T

O

N

A G

M

Ç

N

Y K

G

Ü

R

Z A

A N

Þ

Ý A

R

G

L E

A D

V

Ý R

U

H

T

N

C A

A I

M

G

A E

L K

A

S A

V R

Ğ

D

H

Ü

A K

T

R

E S

K

E A

K

İ N

İ

Þ

V Ý

O

G

Y S

T Y

R

M

A D

U

Ü

U

T S

Ý L

R

E A

T A

G

R

I V

Z N

T

T Ö

Ü

R

G

A

Þ R

O

E

Ý

L C

M

G

E A

K

G

L O

T

V L

I

A L

A S

Z K

İ

N

Ý E

H

A E

E

R

R

D

V E

H

P A

L I

B

S G

N

B

A R

O

N

E

S G

İ

R

L M

R

Ü

A Z

A F

Ð

H

Y I

K

A M

A

E A

M

Z U

Z

A M

N

T

Ş İ

H

T P

Y

Þ D

T

R

F Ğ

A

T N

H

Ö

R

K

A

Ð

L

E E

N

J E

M

A A

R

Ü

M

K

O

M

Ý R

O

A

İ K

Þ

G

R

A B

Þ

L E

T O

M

E

R

Ö

D

İ S

V M

A

T D

F

K

Ý J

T Ü

G

R

Ö

Z

E Ç

Ü

N

A M

L

I Ç

T A

E Þ

J A

D

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AM

ASRA

, BAR

ON

ES, B

ELGE

SEL,

CU

MAY

ERİ,

ÇAN

AK, D

OÐM

A, D

EVRA

N, E

MRA

H, F

AYTO

N,

GAGA

VUZL

AR, H

AREM

, IRG

AT, Ý

STEK

, KAH

HAR

, LÝM

ON

, MOT

EL, N

AMLI

, OTE

L, O

RKU

N, Ö

RGÜ

T, P

ERGE

L,

RÖGA

R, S

ERT,

ÞİN

İK, T

ERKİ

P, U

YGAR

, ÜŞÜ

MEK

, VAR

TA, Y

IKAM

A, Z

URN

A.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

��

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

����

����

�����

����

�����

�����

���

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

������

�����

����

��İ�İ

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

���

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Virü

slerin

yap

ve ö

zellik

-le

rini, v

irüsle

rde

çoğa

lmay, v

irüs-

lerle

kona

k ara

snda

ki iliş

kiler

i, vira

l ha

stalkl

ar v

e ha

stalk

oluş

turm

a m

ekan

izmal

arn k

onak

veya

hüc

re

düze

yinde

ince

leye

n bi

lim d

al,

virüs

bilim

i.– B

ir bağl

aç. 2

) Efs

anev

i ta

rih, m

itolo

ji.– G

önül

den

sevil

en,

gönü

l ver

ilmiş

olan

kad

n, se

vgili.

3)

Koru

yan,

acy

an, m

erha

met

ede

n Al

lah

(cc).–

Ger

çekt

e ye

ri ol

mayp

zih

inde

tasa

rlana

n, m

evhu

m, f

araz

i. 4)

Boy

utla

r.– İs

tanb

ul’da

bir

sem

t. 5)

Topr

ağn

kaym

asn v

eya

suyu

n ak

masn ö

nlem

ek iç

in ya

pla

n ka

ln

duva

r.– Te

crüb

e.– E

ski d

ilde

su. 6

) Hal

k di

linde

köpe

k.– Tü

yleri

kara

, mey

ve ve

cekle

rle b

esle

nen

ötüc

ü bi

r kuş

. 7)

Bir e

rkek

ism

i.– Z

aman

zam

an ke

ndin

i ka

ybed

erek

old

uğu

yere

düş

me,

şidd

etli

çrp

nmal

ar ve

z köp

ürm

esi il

e or

taya

çka

n bi

r sin

ir ha

stalğ, t

utark,

ep

ileps

i. 8) T

erbi

ye.–

Köte

k, p

atak

. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA 1)

Karşlğ s

onra

öd

enm

ek ü

zere

yap

lan

satş

. 2) H

edef

e va

rma,

hed

e v

urm

a. 3)

Kol

ay b

ir

biçim

de, k

olay

lkla

.– Ni

kelin

sem

bolü

. 4)

Ort

akul

ak ilt

ihab.–

Elb

isede

takm

. 5)

Bir l

imon

cins

i.– B

ağla

ma

ve ku

vvet

len-

dirm

e ed

at. 6

) Müs

tahk

em ye

r.– İh

san

edici

, cöm

ert.

7) Bi

r şey

yapm

ada

göst

e-ril

en u

stalk.

8) D

avet

e gi

tme,

uym

a. 9)

Bi

r dev

letin

yöne

tim b

içim

ini b

elirt

en,

yasa

ma,

yürü

tme,

yargla

ma

güçle

rinin

na

sl ku

llan

lacağ

n g

öste

ren,

yurt

taş-

larn

kam

u ha

klarn

bild

iren

tem

el ya

sa.

10) B

ir ko

nuda

dire

nme,

aya

k dire

me,

di

retm

e.– Ş

aşm

a an

lata

n bi

r söz

. 11)

Peyn

ir, e

t, ba

lk, t

urşu

vb. y

iyece

klerin

, bo

zulm

amas iç

in iç

inde

tutu

lduk

lar

tuzlu

su. 1

2) Ge

nişli

k.– G

öz, a

ln ve

yana

k ar

asn

da, e

lmack

kem

iğin

in ü

stün

de

bulu

nan

çuku

rum

su b

ölge

.

Dünk

ü bu

lmac

alar

n ç

özüm

leri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

U S

A L

L İ

H

A L

A

A

L A

R A

P

L A

K E

T

L

U K

A T

A

A S

A B

İ

A

D A

M

B

A T

A K

K

B

A L

F

İ B

E R

L

İ

A

Ğ

S İ

Y E

R

Ç İ

Y

D

T

E L

E S

İ N

E M

A

İ

Z A

L E

E

T İ

K E

T

43 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANBULMACA

1

2

3

4

5

6

Bir t

ür ku

maş

Nam

zet

Bölg

esel

Burs

a’da

med

rese

Cenn

et b

ineğ

i

Eğre

ti yap

İllet

Göky

üzü

Kam

ufle

etm

ek

Sons

uza d

eğin

İlk m

üezz

in

(Bila

li ...)

Vasf

, key

fiyet

Kabi

r

Nağm

e

Küçü

k aka

rsu

Uğru

na ve

rme

En az

, çok

az

Yansm

a

Bir a

c ni

das

Men

zil

Redd

etm

e,

kabu

l etm

eme

Bir ş

air

(Orh

an V

eli ..

.)

Orta

resim

deki

(..

. Çağ

laya

n)

Bir n

ota

Hatr o

lan

içece

k

Lodo

s

Bir s

oru

Bir h

alk o

yunu

Çayn

kva

m

Muğ

la ilç

esi

Bir s

oru

Batm

an ilç

esi

Bir g

öz h

asta

Kur’a

n’ b

aşta

n so

na o

kum

a

Cem

aat

Bir m

aran

goz

alet

i

Sevim

li, ca

na

yakn

Bir k

emirg

en

Solu

k

Mut

lu, n

eşel

i

Ölüm

Bir gd

a

Sağl

amlk

, da

yan

kllk

Üst r

esim

deki

(Hül

ya ...

)

Bir h

arfin

ok

unuş

u

Bir n

ota

Hard

al g

az

Yansm

a

Bir m

üzik

terim

i

Çok k

sa za

man

Koku

lu b

ir bi

tki

Katd

an s

vya

geçm

ek

Erke

k ad

Ekon

omid

e değiş t

okuş

Bir t

ür b

ulut

Çiçe

k toz

u

Su yo

lu

Bir b

ağla

ç

Su

Kurb

ağa’n

n

ilmi a

d

Hafif

çe a

çmak

İman

la ilg

ili

Bir p

irinç

ye

meğ

i

Coşk

un, il

ham

la

dolu

Son

hak d

in

Ek, y

ama

İktisa

t

Gene

l olar

ak

antib

iyotik

Bir h

alife

Osm

anl’d

a bir

aske

r snf

Man

tk

Seva

p

Hava

dan,

suda

n

Bitk

i bilim

i

Kolay

lk

Bolu

ilçes

i

Uyga

r

Bir s

atra

nç taş

Olm

amş

Düny

a mal

Bir a

salak

Adet

Zarif

lik

Naza

riye,

teor

i

Onda

n so

nra

Olay

Rady

umun

re

mzi

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

195

KASI

M 2

012

PAZA

RTES

İ ZA

MA

NBULM

ACA

Ha zý

r la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Lity

umun

se

mbo

En ka

laba

lk

ülke

İyide

n iyi

ye

Nam

azn

her

bi

r böl

ümü

Köke

n, so

y bi

lim

Sağ

resim

deki

(... Ç

etin

)

Yazm

a al

eti

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a ka

dar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy le

yer le

þ tir m

e ya

p-m

a lý sý

nýz

ki, b

ü tün

3 lü

k-le

ri d

ol du

r du ð

u nuz

da

tab l

o nun

bü t

ün k

u tu l

a rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a k

a dar

ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

7

4 56

3

56

75

2 69

2

5

2

3 5

1 3

67 9

6

8

4 57

36

17

29

85

4

89

24

15

63

7

57

48

63

21

9

21

65

48

93

7

35

87

69

12

4

94

71

32

68

5

18

24

93

67

5

57

32

86

94

1

49

67

51

32

8

KE

ME

A

VI

Þ J

İ R

E

Y A

M

U

C

E Ü

Þ

K

R

R

T R

Ü

T

L U

E

M

A

R

A

U

U

F A

Y

T O

N

A

G

M

Ç

N

Y K

G

Ü

R

Z A

A

N

Þ

Ý A

R

G

L

E

A

D

V

Ý R

U

H

T

N

C A

A

I

M

G

A

E L

K

A

S A

V

R

Ğ

D

H

Ü

A

K

T R

E

S K

E

A

K

İ N

İ

Þ

V

Ý O

G

Y

S T

Y R

M

A

D

U

Ü

U

T S

Ý L

R

E A

T

A

G

R

I V

Z N

T

T Ö

Ü

R

G

A

Þ

R

O

E Ý

L C

M

G

E A

K

G

L

O

T V

L

I

A

L A

S

Z K

İ

N

Ý E

H

A

E E

R

R

D

V

E H

P

A

L

I B

S

G

N

B

A

R

O

N

E S

G

İ R

L

M

R

Ü

A

Z A

F

Ð

H

Y I

K

A

M

A

E A

M

Z U

Z

A

M

N

T Ş

İ H

T

P

Y

Þ D

T

R

F Ğ

A

T

N

H

Ö

R

K

A

Ð

L

E E

N

J E

M

A

A

R

Ü

M

K

O

M

Ý R

O

A

İ

K

Þ G

R

A

B

Þ

L E

T O

M

E

R

Ö

D

İ S

V

M

A

T D

F

K

Ý J

T Ü

G

R

Ö

Z

E Ç

Ü

N

A

M

L I

Ç

T A

E

Þ J

A

D

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AMAS

RA, B

ARO

NES

, BEL

GESE

L, C

UM

AYER

İ, ÇA

NAK

, DO

ÐMA

, DEV

RAN

, EM

RAH

, FAY

TON

, GA

GAVU

ZLAR

, HAR

EM, I

RGAT

, ÝST

EK, K

AHH

AR, L

ÝMO

N, M

OTE

L, N

AMLI

, OTE

L, O

RKU

N, Ö

RGÜ

T, P

ERGE

L,

RÖGA

R, S

ERT,

ÞİN

İK, T

ERKİ

P, U

YGAR

, ÜŞÜ

MEK

, VAR

TA, Y

IKAM

A, Z

URN

A.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

���

����

����

�

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

���

����

����

����

����

��

���

����

����

����

���

���

����

��

��

����

����

����

��

����

����

����

���

����

����

����

���

����

����

��

���

���

����

���

����

����

����

��

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

���

����

����

������

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

����

�����

����

����

�����

���

�����

����

�����

���

�����

�����

����

�����

����

������

�����

�����

����İ

���

�����

�����

����

�����

����

�����

����

����

�������

�����

����

�����

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

�����

�����

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Virü

slerin

yap v

e öz

ellik

-le

rini,

virü

slerd

e çoğa

lmay,

virü

s-le

rle k

onak

ara

snda

ki il

işkile

ri, v

iral

hast

alk

lar

ve h

asta

lk o

luşt

urm

a m

ekan

izmal

arn k

onak

vey

a hü

cre

düze

yind

e in

cele

yen

bilim

dal,

virü

s bilim

i.– B

ir bağl

aç. 2

) Efs

anev

i ta

rih, m

itolo

ji.– G

önül

den

sevil

en,

gönü

l ver

ilmiş

olan

kadn

, sev

gili.

3)

Koru

yan,

acy

an, m

erha

met

ede

n Al

lah

(cc)

.– Ge

rçek

te y

eri o

lmayp

zih

inde

tasa

rlana

n, m

evhu

m, f

araz

i. 4)

Boy

utla

r.– İs

tanb

ul’d

a bi

r sem

t. 5)

Topr

ağn

kay

masn v

eya

suyu

n ak

masn ö

nlem

ek iç

in y

apla

n ka

ln

duva

r.– Te

crüb

e.– E

ski d

ilde

su. 6

) Hal

k di

linde

köp

ek.–

Tüyl

eri k

ara,

mey

ve v

e bö

cekl

erle

bes

lene

n öt

ücü

bir k

uş. 7

) Bi

r erk

ek is

mi.–

Zam

an za

man

ken

dini

ka

ybed

erek

old

uğu

yere

düş

me,

şidd

etli

çrp

nmal

ar v

e ağz

köpü

rmes

i ile

or

taya

çka

n bi

r sin

ir ha

stalğ,

tuta

rk,

epile

psi.

8) Te

rbiy

e.– K

ötek

, pat

ak.

YUKA

RIDA

N AŞ

AĞIY

A 1)

Karşlğ

son

ra

öden

mek

üze

re y

apla

n sa

tş. 2

) Hed

efe

varm

a, h

ede

vur

ma.

3) K

olay

bir

biçim

de, k

olay

lkla

.– Ni

kelin

sem

bolü

. 4)

Ort

akul

ak il

tihab.–

Elb

isede

tak

m. 5

) Bi

r lim

on ci

nsi.–

Bağ

lam

a ve

kuv

vetle

n-di

rme

edat.

6) M

üsta

hkem

yer

.– İh

san

edici

, cöm

ert.

7) B

ir şe

y ya

pmad

a gö

ste-

rilen

ust

alk

. 8) D

avet

e gi

tme,

uym

a. 9

) Bi

r dev

letin

yön

etim

biçi

min

i bel

irten

, ya

sam

a, y

ürüt

me,

yar

gla

ma

güçle

rinin

na

sl k

ulla

nla

cağ

n g

öste

ren,

yur

ttaş-

larn

kam

u ha

klarn b

ildire

n te

mel

yas

a.

10) B

ir ko

nuda

dire

nme,

aya

k di

rem

e,

dire

tme.

– Şaş

ma

anla

tan

bir s

öz. 1

1) Pe

ynir,

et,

balk

, turşu

vb.

yiy

ecek

lerin

, bo

zulm

amas i

çin iç

inde

tutu

lduk

lar

tuzlu

su. 1

2) G

enişl

ik.–

Göz,

aln

ve

yana

k ar

asn

da, e

lmack

kem

iğin

in ü

stün

de

bulu

nan

çuku

rum

su b

ölge

.

Dün

kü b

ulm

acal

arn

çöz

ümle

ri

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

M

U S

A L

L İ

H

A

L A

A

L A

R A

P

L A

K E

T

L

U K

A T

A

A S

A B

İ

A

D A

M

B

A T

A K

K

B

A L

F

İ B

E R

L

İ

A

Ğ

S İ

Y E

R

Ç İ

Y

D

T

E L

E S

İ N

E

M

A

İ

Z A

L E

E

T İ

K E

T

Page 44: Zamandk233 egazete

44 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANSPOR

Yabancılar tribünde kaldı!Harcanan paraların boşa gitmesi, kamuoyunda farklı tepkileri beraberinde getiriyor. Çünkü kulüpler, ter dökmeyenlere dahi maaş ödemekle yükümlü.MEHMET TUFAN İSTANBUL

1Süper Lig’deki yabancı sınırlaması, kulüpler kadar kontenjana takılan fut-

bolcuları da zorda bıraktı. Sözleşmeli 10 oyuncusunun altısını 18’e alabilen teknik adamlar, birçok yıldızı kulübeye dahi oturta-mıyor. Savrulan paralar ise farklı yorumlara yol açıyor.

Futbol Federasyonu’nun, 6+0+4 yani 10 yabancıyla sözleşme imzalanıp 18’e 6’sının alınması kararı, tartışılmaya devam ediyor. Spor Toto Süper Lig’deki sınırlama sebe-biyle birçok futbolcu forma şansı bulamıyor. Çünkü takımların hemen hepsindeki yaban-cıların sayısı 6’nın çok üzerinde. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor gibi zirve mücadelesi verenlerdeki şişkinlik, büyük bir sorun teşkil ediyor. Her hafta toplamda azami 108 yabancı şans yakala-

yabiliyor; ancak kontenjana takılan yıldızlar, maçı tribünde seyretmek zorunda kalıyor.

Harcanan paraların boşa gitmesi, kamuoyunda farklı tepkileri beraberinde getiriyor. Çünkü kulüpler, ter dökmeyenlere dahi maaş ödemekle yükümlü. Bu problemi sadece bünyesinde yurtdışından 6 yeteneği barındıran Ege temsilcisi Akhisar Beledi-yespor yaşamıyor. ‘4 Büyükler’in yanı sıra Sivasspor, Eskişehirspor, Konyaspor, Kayseri Erciyesspor ve Kayserispor, 10 rakamını dol-duranlardan. Çaykur Rizespor, Kasımpaşa, Karabükspor ve Gaziantepspor, 9’a ulaşmış durumda. Sınır ötesinden 8 isme sahip olan M.P. Antalyaspor, Bursaspor, Elazığspor ve Gençlerbirliği’nin talebelerine yer açma derdi diğerlerine göre daha az. Ekiplerin genelinde, gurbetçilerle birlikte Türkiye’de dünyaya gelmese de özel şartlardan ötürü Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna sahip futbolcular

bolca mevcut.

BİR DAKİKA BİLE OYNAMAYAN VARTFF’nin uygulamasına önce sert çıkan,

ardından ılımlı bakan Fenerbahçe cephe-sinde ilginç bir yaklaşım mevcut. Teknik Direktör Ersun Yanal, Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki Trabzonspor karşılaşmasında Samuel Holmen, Pierre Webo, Dirk Kuyt ve Musa Sow’a güvendi. İlk 11’e alma fırsatı varken Emmanuel Emenike ile Michal Kad-lec’i yedek kulübesine çekti. Sezon başında Alman Bayer Leverkusen’den gelen Çek savunmacı Kadlec, Galatasaray’la yapılan Süper Kupa randevusunda 10 dakika boy gösterdi; ama Süper Lig’de yeşil zemine ayak bile basamadı. Nijeryalı Joseph Yobo, İsveçli Holmen, Brezilyalı Cristian Baroni de süre alamayanlardan.

Federasyon’un ‘radikal’ görülen tutu-

muna sıcak yaklaşan Beşiktaş kanadında ise Sambacı Dentinho ile Nijeryalı Michael Eneramo, Hırvat teknik adam Slaven Bilic’in gözüne giremeyenlerden. Slovak Filip Holosko da sakatlıkla boğuşuyor; fakat Kolombiyalı Pedro Franco tribünde oturuyor. Kartal’ın stoperinin, A2 Ligi’nde 180 dakikası var. AB pasaportluların yabancı olmadık-larının tespitine dair başvurusu reddedilen Galatasaray’ın zayıf halkaları, Faslısı Nurettin Amrabat ile Kamerunlu Dany Nounkeu. Yurtiçinde tercih edilmeyen İspanyol Albert Riera’nın, Şampiyonlar Ligi’ndeki Real Mad-rid ve Juventus sınavlarında 150 dakikası, kamuoyunu şaşırtıyor. Trabzon’daki kesik; bu sene yalnızca Avrupa Ligi’ndeki Apollon (1-2) galibiyetinin tamamını gören Fildişi Sa-hilili Süleyman Bamba. Altyapıyı önemseyen hocaları Mustafa Akçay, Brezilyalı Alanzinho ile Avusturyalı Marc Janko’ya da soğuk.

MICHAL KADLEC (FENERBAHÇE) FOTOĞRAF: ZAMAN, MAHMUT BURAK BÜRKÜK - ALBERT RIERA (GALATASARAY) FOTOĞRAF: ZAMAN, MÜHENNA KAHVECI - PEDRO FRANCO (BEŞIKTAŞ) FOTOĞRAF: ZAMAN, CELIL KIRNAPÇI - SÜLEYMAN BAMBA (TRABZONSPOR) FOTOĞRAF: DHA, YUNUS EMRE SEL

Page 45: Zamandk233 egazete
Page 46: Zamandk233 egazete

46 16 - 22 EKİM 2013 ZA MANSPOR

Herkes ‘Adnan bizim’ diyor Premier Lig’de Sunderland’a iki güzel gol atarak kötü giden Manchester United’ın yüzünü güldüren Kosova asıllı Adnan Januzaj’ın milli forma tercihi merakla bekleniyor. HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Alex Ferguson gibi bir efsanenin ay-rılmasıyla 27 yıl sonra sezona yeni

bir teknik adamla başlayan Manchester United’da İskoç hocanın yokluğu kendini hissettiriyor. David Moyes yönetimindeki Manchester United 7 maçta 10 puan top-larken; Sunderland deplasmanında alınan 3 puanın başrolünde, adını daha önce çok az kimsenin duyduğu Adnan Januzaj vardı. Bir anda İngiliz basınının manşetlerini süs-leyen Adnan, sadece attığı gollerle değil, tekniği ve hızıyla tam puan aldı. Hiçbir milli takımda forma giymeyen Adnan için tam 5 ülke birden harekete geçerek ‘Adnan bizim’ demeye başladı. İşte, futbolun yeni yıldızının hikâyesi…

Önceki hafta deplasmanda Sunderland’la karşılaşan Manchester United’ın ilk 11’inde Adnan Januzaj ismini görenler kısa süreli bir şalkınlık yaşıyordu. Valencia, Giggs, Welbeck ve Kagawa gibi yıldızlar yedek kulübesinde otururken, 18 yaşındaki bir gencin sahaya sürülmesini Moyes’in fantazisi olarak de-ğerlendirenler 90 dakika sonunda yanıldığını

anlıyordu. Sunderland karşısında 1-0 geriye düşen takımını attığı 2 golle galibiyete taşıyan Adnan, Ada’da günün adamı oluyordu.

Kosova kökenli Arnavut bir ailenin çocuğu olarak 5 Şubat 1995’te Brüksel’de doğan Adnan Januzaj, futbola 10 yaşında Anderlecht’te başladı. Ünlü İngiliz kulü-büne Mart 2011’de 575 bin avroya imza atan Adnan, henüz 16 yaşında olmasına rağmen Manchester United’ın U21 takımının formasını giydi. United, İngiltere U21 Ligi şampiyonu oldu. Adnan, sezon sonunda en iyi rezerv takımı oyuncusu ödülünü kazandı. Alex Ferguson, 44 numaralı formayı verdiği Adnan’ı 2012-13 sezonunun son haftasında West Bromwich Albion karşısında A takım kadrosuna aldı ancak oynatmadı. Ferguson sonrası göreve gelen Moyes, sezon başında onu A takıma aldı. Adnan ilk kez 13 Ağus-tos’ta FA Community Shield mücadelesinde Wigan karşısında 83. dakikada Robin Van Persie’nin yerine girerek M. United formasını giydi. Premier Lig’de ise ilk kez 14 Eylül’de Crystal Palece maçının son 25 dakikasında oynadı.

Adnan, Premier Lig’deki ilk gollerini ise

deplasmandaki Sunderland maçında attı. Moyes, hazırlık maçlarında Adnan’a bol şans vermişti. Ada basını, rakipleri dev transferler yaparken M. United’ın sessiz kalmasını ve Adnan gibi tecrübesiz bir isme hazırlık maç-larında devamlı şans verilmesini eleştirmişti. Adnan Januzaj, her iki ayağını kullanmasına, top tekniği ve hızı yüksek olmasına rağmen saha içinde tembel davranmasından dolayı eleştiriliyordu. U21’de forvet hattında oy-nanan Adnan, pres yapmayı sevmiyordu. Moyes, genç yıldızının oynadığı mevkiyi değiştirmekle işe başladı. Onu forvetten kanatlara çekti. Her iki ayağını iyi kullanı-yordu ama sol ayağı daha iyiydi. Moyes, her iki kanatta rahat oynayacak olan Adnan’ın bu özelliğini sahaya yansıtmasını istiyordu. Sunderland karşısında sağ kanatta oynayıp ikinci golü sağ ayağıyla kaydetmesi ‘Moyes yeni jokerini buldu’ yorumunu yaptırdı.

Adnan’ın performansı tam 5 ülkenin iştahını kabarttı. Daha önce hiçbir milli takım formasını giymeyen Adnan Januzaj, vatandaşı olduğu Belçika’dan gelen teklif-leri reddetmişti. Adnan, FIFA kurallarına göre milli forma için, ailesinin Arnavut

olmasından dolayı Arnavutluk’u, Kosova kökenli olmasından dolayı Kosova’yı, Sırp-ların ve BM’nin Kosova’yı tanımamasından dolayı Sırbistan’ı, annesinin akrabalarının Türkiye’de olmasından dolayı Türkiye’yi ve vatandaşı olduğundan dolayı Belçika’yı tercih etme hakkına sahip. Bu ülkelere zayıf bir ihtimal olsa da İngiltere’yi de ilave etmek gerekiyor. Zira İngiliz Milli Takımı Teknik Direktörü Roy Hodgson, genç yıldızı dikkatle izlediğini belirtiyor. İhtimalin zayıf olmasının sebebi ise İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya arasındaki ‘Doğduğu ülkenin milli formasını giymeyen oyuncular, 5 yıl top koşturduğu ülkenin formasını giyebilir’ kuralına itibar etmeyeceklerine dair anlaşma.

Belçika Teknik Patronu Marc Wilmots, Adnan’a teklif götürdüklerini belirtirken, vereceği karara saygı duyacaklarını ifade etti. Arnavutluk Teknik Direktörü Gianni De Biasi de Adnan’ın büyük bir yetenek olduğunu belirterek kendisine milli forma için teklif götüreceklerini açıkladı. Bakalım yeni yetenek hangi ülkeyi tercih edecek?

BELÇİKA ADNAN'A

TEKLİF GÖTÜRDÜ

Page 47: Zamandk233 egazete
Page 48: Zamandk233 egazete