zamandk218 egazete

48
Herşey bir hayırla başladı Esma’ül Hüsna ile huzurlu hamilelik Aşırı terlemenin çözümü var mı? Bir kere daha O’na yönelmek www.zamaniskandinavya.dk 5 - 11 HAZİRAN 2013 • YIL : 5 • SAYI : 218 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO Gazetenizle birlikte Çay saati - 2 1ABDULLAH AYMAZ • 25’DE Taksim’i bırak, Kopenhag’a bak 1 4’TE Bu müze sizi Peygamber çağına götürecek 138’DE Parayla şampiyonluk satın alınır 1 46’DA Danimarka ve İsveç’te diyaloğa katkı verenler ödüllendirildi Dialog-Forum Derneği tarafından verilen Danimarka Diyalog Ödülleri geçtiğimiz hafta içi Ulusal Müze’de (Nationalmuseet) düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. 1 SAYFA10 ve 11’de Kopenhag Anadolu’ya doydu Meydanlar şehirlerin kalbidir. Kopenhag’ın kalbi Belediye Meydanı’dır. Tarihi belediye binasının önündeki meydan geçmişin canlı tanığıdır. Bu meydan 4 yıldır 3 bin km öteden esip gelen Anadolu rüzgarına tanıklık etmektedir. Danimarka – Türkiye İşadamları Derneği’nin (DATİAD), Anadolu Kültür Merkezi ve Ungvej derneklerinin desteği ile organize ettiği Anadolu Kültür Günleri’nin 4.sü bu yıl yine coşku ve kalitesini arttırarak gerçekleşti. 114-15’TE ZAMAN’DA BU HAFTA Çevre duyarlılığı yakıp yıkmaya dönüştü Taksim Gezi Parkı eylemlerinin amacından uzaklaştığını belirten çevreci örgütler ve sivil toplum kuruluşları, vatandaşları sağduyuya davet etti. Çevre Dostları Derneği Başkanı Ülker Durukan, “Yeşilin korunmasını isterim ama olay çevre olayı olmaktan çıktı.” dedi. Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan olaylarla ilgili sivil toplumdan sağduyu çağrısı geldi. 116’DA Vatandaşlığa kabul edilenler gazete ilanıyla potansiyel terörist ilan edildi Avrupa’da aşırı sağın ilham kaynağı olan Danimarka Halk Partisi, hükümet partilerinin Danimarka vatandaşlığa geçişi kolaylaştırmasını skandal bir ilanla protesto etti. 12’DE

Upload: zamandk

Post on 17-Mar-2016

292 views

Category:

Documents


15 download

DESCRIPTION

Zaman DK 218

TRANSCRIPT

Herşeybir

hayırlabaşladı

Esma’ül Hüsna

ile huzurlu

hamilelik

Aşırı terlemenin

çözümü var mı?

Bir kere daha O’na yönelmek

www.zamaniskandinavya.dk5 - 11 HAZİRAN 2013 • YIL : 5 • SAYI : 218 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO

Gazetenizlebirlikte

Çay saati - 21ABDULLAH AYMAZ • 25’DE

Taksim’i bırak,Kopenhag’abak 1 4’TE

Bu müze siziPeygamberçağına götürecek138’DE

Paraylaşampiyonluk satınalınır1 46’DA

Danimarka ve İsveç’tediyaloğa katkı verenler

ödüllendirildiDialog-Forum Derneği tarafından

verilen Danimarka Diyalog Ödüllerigeçtiğimiz hafta içi Ulusal Müze’de

(Nationalmuseet) düzenlenen bir törenlesahiplerini buldu.

1 SAYFA10 ve 11’de

Kopenhag Anadolu’ya doydu Meydanlar şehirlerin kalbidir. Kopenhag’ın kalbi Belediye Meydanı’dır. Tarihi belediye binasının önündeki meydan geçmişincanlı tanığıdır. Bu meydan 4 yıldır 3 bin km öteden esip gelen Anadolu rüzgarına tanıklık etmektedir. Danimarka –Türkiye İşadamları Derneği’nin (DATİAD), Anadolu Kültür Merkezi ve Ungvej derneklerinin desteği ile organize ettiğiAnadolu Kültür Günleri’nin 4.sü bu yıl yine coşku ve kalitesini arttırarak gerçekleşti. 114-15’TE

Z A M A N ’ DA B U H A F TA

Çevre duyarlılığı yakıpyıkmaya dönüştüTaksim Gezi Parkı eylemlerinin amacından uzaklaştığını belirten çevreciörgütler ve sivil toplum kuruluşları, vatandaşları sağduyuya davet etti.Çevre Dostları Derneği Başkanı Ülker Durukan, “Yeşilin korunmasınıisterim ama olay çevre olayı olmaktan çıktı.” dedi.Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan olaylarla ilgili sivil toplumdan sağduyuçağrısı geldi. 116’DA

Vatandaşlığa kabul edilenler gazeteilanıyla potansiyel terörist ilan edildi

Avrupa’da aşırı sağınilham kaynağı olanDanimarka Halk Partisi,hükümet partilerininDanimarka vatandaşlığageçişi kolaylaştırmasınıskandal bir ilanlaprotesto etti. 12’DE

2 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Yabancı karşıtlığını bayraklaştı-ran Danimarka Halk Partisi (DF),

Danimarka vatandaşlığına geçmesineonay verilen 685 kişiyi potansiyel terö-rist olarak gösteren bir skandala imzaattı. DF, tarafından hazırlanıp ulusal ga-zetelere verilen ilanda, vatandaşlı kabuledilen 685 isim tek tek sıralandı. Ülke-nin önde gelen gazeteleri Berlingske Ti-dende ve Politiken ile ücretsiz dağıtılanMetroXpress gazetesi ilanı basmayıreddederken, karikatür krizinin mü-sebbibi Jyllands Posten ile KristeligtDagblad ve Ekstra Bladet gazeteleriilanı yayınladı.

Avrupa’da aşırı sağın ilham kaynağıolan Danimarka Halk Partisi, hükümetpartilerinin Danimarka vatandaşlığageçişi kolaylaştırmasını skandal bir ilanlaprotesto etti. ‘Danimarka’nın güvenliği

için tehlike oluşturan listede’ başlıklıilanda Adalet Bakanı Morten Böds-kov’un ‘potansiyel teröristi’ bildiği an-cak Meclis’e bu konuda bilgi verilmediğisavunuldu. Danimarka vatandaşlığınınçok özel bir durum olduğunu ve vatan-daşlıkla ülkenin bir parçası olundu-ğuna işaret edilen DF’in ilanında, va-tandaşlığa geçmenin önünde zor en-geller olması gerektiği görüşüne yerverildi. Vatandaşlığa geçmeyi kolaylaş-tıran hükümetin tutumunu sert bir şe-kilde eleştiren DF, parti olarak vatan-daşlığın bu kadar kolay alınmasına ha-yır diyecekleri ifade edildi. DF, Meclis ta-rafından vatandaşlığı onaylanan isimlerarasında istihbarat teşkilatı PET’in ‘şüp-heli’ gördüğü bir bir kişinin bulundu-ğunu belirterek, tüm isimleri potansiyelterörist gösterek yayınladı. 685 kişi ara-sında çok sayıda Türkiye kökenli isimdebulunuyor. PET’in ‘şüpheli’ olarak izle-

meye aldığı kişi hakkında herhangi birsuçlama ve açılan dava bulunmuyor.

DF Başkanı Kristian Thulesen Dahl,gazetelere verdikleri ilanla ’kimlerin va-tandaş olacağını’ konusunu tekrar tar-tışmaya açtıklarını savunarak, ülke gü-venliği için tehlikeli olan kişinin vatan-daşlığa kabul edilmesini alarm vericiolarak değerlendirdi. Listede sadece birşüphelinin olmasına karşılık tüm isim-lerin yayınlanmasını normal karşılayanKristian Thulesen Dahl, ‘Şayet listedebenim adımda bulunda üzerinde fazladurmazdım. Demek ki, aramızda tehli-keli isimler var diye değerlendirirdim’açıklamasını yaptı.

Aşırı sağ partinin ilanını yayınla-mayan Politiken Gazetesi Genel YayınYönetmeni Bo Lidegaard, politik puankazanmak için 685 kişi hakkında şüpheoluşturmayı doğru bulmadıklarını ifadeetti. Bo Lidegaard, ilanı basmaları du-

rumunda uluslararası anlaşmalarla çe-lişkili bir durum oluşturacaklarını belir-terek, ilanla ilgili görüşlerini başyazıdaaçıkladı. Lidegaard, yazısında insanlarızan altında bırakacak bir ilanı yayınla-malarının sözkonusu olmayacağını be-lirterek, büyük bedeller ödenerek sağ-lanan hukuk devletine karşı DanimarkaHalk Partisi’nin bu saldırısının ilk ol-madığı gibi son da olmayacağını yazdı.

DF’in Danimarka vatandaşlığınageçenleri potansiyel terörist olarak gös-termesine her kesimden tepki geldi.Meclis Başkanı Mogens Lykketoft, Mec-lis’in vatandaşlığa kabul ettiği isimlerinbu şekilde ilan edilmesini asla doğrubulmadığını ve yapılanın çok yanlış ol-duğunu söyledi. Potansiyel terörist ola-rak gösterilen isimler yargıya gideceğiniaçıklarken, avukatlar DF’in ciddi taz-minat ödeyeceğini söyledi.

ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

1Sosyal Politikalar Bakanı KarenHækkerup, geçen hafta Ber-

lingske Gazetesi’ne verdiği röpor-tajda, sorunlu olan etnik kökenli ço-cukların ailelerini uyaran açıklama-larda bulundu. Belinske Gazetesi,Sosyal Politikalar Bakanı Hækkerupile yaptığı röportajdan hemen sonrayeni bir makale yazarak Danimarkalı

14 yaş altı çocukların uslu ve suç iş-leme oranlarının düşük olduğunayer verdi.

Danimarka İstatistik Kurumu ve-rilerine göre, 2012 yılında Danimar-ka’nın 15-19 yaş arası genç nüfusu358 bin 224. Bu gençlerden suç işle-yenlerin toplam sayısı 12 bin 102. Da-nimarka İstatistik Kurumu verilerinegöre, göçmen kökenli 17 bin 541gencin 875’i, Danimarka’da doğup

büyüyen etnik kökenli 20 bin 410gencin bin 579’u ve Danimarka kö-kenli 320 bin 273 gencin 12 bin 28’isuçlu bulunmuş.

Bakan Hækkerup’un özellikle,göçmen aileleri eleştiren açıklamalaryapması göçmen ailelerin çocukları-nın terbiye almasıyla ilgilenmediğiniifade etmesi, bir çok göçmen aile ta-rafından eleştirildi.

Vatandaşlığa kabul edilenlerpotansiyel terörist ilan edildiAvrupa’da aşırı sağın ilham kaynağı olan Danimarka Halk Partisi, hükümet partilerinin Danimarkavatandaşlığa geçişi kolaylaştırmasını skandal bir ilanla protesto etti.

Sadece etnik kökenli gençler sorunlu değilDanimarka İstatistik Kurumu verilerine göre, 2012 yılında Danimarka’nın 15-19 yaş arası genç nüfusu358 bin 224.

Sosyal PolitikalarBakanı KarenHækkerup, geçenhafta BerlingskeGazetesi’ne verdiğiröportajda, sorunluolan etnik kökenliçocukların aileleriniuyaranaçıklamalardabulundu.

Aşırı sağ partininilanınıyayınlamayanPolitiken GazetesiGenel YayınYönetmeni BoLidegaard, politikpuan kazanmakiçin 685 kişihakkında şüpheoluşturmayı doğrubulmadıklarınıifade etti.

3 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

1Helal et sektörünün önde gelen üre-tici firmalarından Tayyip Food, sek-

törle ilgili şüpheleri gidermek için hareketegeçti. Aalborg’ta ülkenin en büyük kesim-hanelerinden biri olan Danish Crown’u zi-yaret eden heyet, yerinde incelemelerdebulundu.

Avrupa’daki et skandalıyla sarsılan ül-kelerden biri olan Danimarka’da helal et ko-nusu güncelliğini korumaya devam ediyor.En son döner üretimi yapan bir şirketin ha-zır kebap ürünlerinde domuz eti tespit edil-mesi bardağı taşıran son damla oldu. So-nuçta, hem döner üretici firmaları hem dekebap ve pizza dükkanları ekonomik olarakbüyük zarar gördü. Çünkü vatandaşlarındomuz eti skandalından sonra helal et ma-müllerine karşı güveni sarsılmıştı.

Danimarka’nın en büyük döner üreticisiTayyip Food’un organize ettiği ziyarete ka-tılan heyet, hayvanların sağlığından kesimmetoduna kadar birçok detayı mercek altınaaldı. Kesimlerin İslami usullere uygun olupolmadığı ve kesim işlemini kimlerin yaptığıaraştırıldı.

Geziden bazı notlarTayyip Food yetkililerinden yapılan açık-

lamaya göre firma, et ürünlerinin tamamını

Danish Crown’dan temin ediyor.Aalborg’taki mezbahanede sadece bü-

yükbaş hayvan kesimi yapılıyor, domuz ya dabaşka bir hayvan bulunmuyor.

Kesim öncesinde hayvan İslami usulleregöre bayıltılıyor ve hemen Müslüman bir ka-sap tarafından kesiliyor.

Kesimhanede helal kesim ile görevli ikiMüslüman işçi bulunuyor. Bosnalı bir Müs-lüman olan Sedat 15 senedir DanishCrown’da çalışan bir işçi. Aalborg’taki ke-simhanede 8 yıldır çalıştığını söyleyen Sedat,“Ana sorumlu ben olduğum için helal ke-simle ilgili evraklarda benim imzam olur. Vebütün süreç gerekli merciler tarafından belliaralıklarla kontrol edilir” diyor.

İslam Kültür Merkezi onaylıHelal kesimle görevli şahıslar Kopen-

hag’ta bulunan İslam Kültür Merkezi tara-fından onay alarak çalışıyorlar. Ayrıca hersene iş kontratları yenileniyor ve gereklikontroller yapılıyor.

Kontrol sırasında heyete eşlik eden he-lal et satış müdürü Erling Nielsen, helalkontrolünün ayrıca Danimarka Gıda İdaresitarafından da yapıldığı bilgisini verdi. ‘’Ke-simhanemizde sadece büyükbaş hayvanla-rın kesimi yapılıyor. İki tane onaylı Müslü-

man işçimiz kesimleri gerçekleştiriyor vehelal sertifikamız bir islami kuruluş tarafın-dan her sene yenileniyor’’ diyen Nielsen,daha önce birçok Müslüman ülkeye helal etihracatı yaptıklarının altını çiziyor.

Helal et sertifikasıEt skandalı islami kuruluşları da harekete

geçirdi. Opinionen gazetesinde çıkan birhabere göre Danimarka’nın önde gelen iki is-lami kuruluşu alternatif helal sertifikası ile il-gili yoğun bir çalışma içindeler.

Müslüman Ortak Konseyi (MFR) ve İs-lam İnanç Toplumu gibi iki önemli kurumçok yakında kendi helal sertifikalarını ka-muoyuyla paylaşacaklar. Habere göre Dani-marka’da bugüne kadar helal sertifikasını ve-ren kuruluş İslam Kültür Merkezi, fakat ku-rum sadece belli kesimhanelere sertifika ve-riyor. Ülke dışından ihraç edilen etlerinkontrolünde ise bir çok soru işareti bulunu-yor.

Bu yüzden Müslüman Ortak Konseyi veİslam İnanç Toplumu kurumlarının yapacağıçalışmalar büyük öneme sahip. Çünkü ku-rumlar ihraç edilen helal etlerin üreticiden tü-keticiye bütün aşamalarını takip etmeyi plan-lıyorlar.

Tayyib Food’un helal kesim takibi

BU B

İR R

EKLA

MDI

R

Ziyaret heyeti şukişilerdenoluşmakta:Mete Özer: Tayyib Holding YönetimKurulu BaşkanıTekin Özer ve Bilal Küçükçelik: TayyibFood OrtaklarıEmrullah Subaşı: Taastrup Grill KebapApS Sahibi, DİKEV Vakfı YöneticisiNevzat Korkmaz: Taastrup Grill KebapApS Sahibi, Milli Görüş Cenaze FonuBaşkanı, Brondby Camii İdari İşlerSorumlusuFerit Türkmenoğlu Hamid: SafirRestorant ve Hisar Kebap Sahibi, Irak-Türkmen Kültür ve Yardımlaşma DerneğiYönetim Kurulu ÜyesiSafir El Hüseyyini: Pakistan RestorantıSamosa House SahibiAdil Halaç: AHS DÆK TaastrupCengiz Gül: Vestegnens Bazar Sahibi,Brondby Camii Yönetim Kurulu ÜyesiŞeref Kaya: Öz Konya (Nørrebro) Sahibi

Son günlerde Türkiye gündemini epeycemeşgul eden bir mesele Taksim’deki Gezi Parkımeselesi. Bazı medya organlarının yayınlarına ba-kınca karamsar olmamak elde değil. Sanki içşa-vaş çıkmış. İsyan başlıkları ile verilen haberler veözellikle sosyal medaya ve bunlara çanak tutanmedya organları vasıtası ile yayılan yalan haber-ler nedeni ile iç ve dış dünyada epeyce imajımızsarsılmış durumda.

Taksim meselesi yurtdışında yaşayan bizleridirek ilgilendirmiyor diyebilirsiniz belki ama,Türkiye meseleleri ister istemez bizleri de alaka-dar ediyor her ne kadar yurtdışında yaşıyor olsakbile. Burada, Taksim yada hükümet meselesinianlatacak değilim. Zaten bu mesele ile alakalımahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi, hü-kümet geri adım atacağı açıklamalarını yaptı,Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de eylemcilere sü-kunet, hükümete de kaygılara kulak vermesi çağ-rısını yaptı. Güvenlik güçlerinin de tepkileremüdahele ederken daha sakin ve yumuşak ol-ması çağrısı da hem Cumhurbaşkanı, hem hü-kümet yetkilileri hem de bazı sivil toplum kuru-luşları tarafından yapıldı.

Mesele, bir nebze olsun kapanmış durumdaaslında ama bu fırsatı ele geçiren bazı çevrelereve provakatörlere gün doğmuş, meydan onlarakalmıştı. Kolayca çözülebilecek ve kapanabilecekbir mesele sert söylemler, polisin sert müdahe-lesi, provakatörler ve fırsatçılar yüzünden, sosyal,yazılı ve görsel medyanın da devreye girmesiyleTaksim meselesi olmaktan çıkmış, bütün Türki-ye’nin hatta bütün dünyanın meselesi oluver-mişti. AB’den de sert müdaheleleri kınayan açık-lamlar yapılmıştı.

Yurtdışındaki Türkler de meseleye müdahilolmaya başlamış, bulundukları yerlerde protestogösterileri tertip etmişti. Bunlardan bir tanesinede hafta sonu Kopenhag Belediye Meydanı’ndarastladık. Anadolu Kültür Günleri nedeni ile biraraya gelen kalabalığı fırsat bilen bir grup Tak-sim’deki Gezi Parkı meselesini protesto edenpankartlar açmış, sloganlar atmıştı. Meseleyegazeteci refleksi ile yaklaşınca habercilik açısın-dan bir fırsattı, olayı haberleştirip gündem yap-mak. Ama duyguları ile hareket edince insan,üzülüyor yapılanlar karşısında. Tamam Tak-sim’de olanlara biz de üzülüyoruz, tepkisiz ka-lınmasın istiyoruz ama bunun yeri ve zamanıAnadolu Kültür Günleri mi olmalıydı!

Bir tarafta Anadolu kültürünü tanıtmak içinbir araya gelmiş insanların gayretleri, 4 yıldır de-vam eden emekleri, diğer taraftan da bunu bir fır-sat bilip sesini duyurmaya çalışan bir grup. Mey-danda başkaları da yok değildi. Fırsatçılara gün-doğmuş, eline broşürü alan meydana gelmiş, se-sini duyurmaya çalışıyordu. Ama bunların hiçbirimeydandaki güzelliğe gölge düşüremedi. Doyadoya, güzel bir iki gün geçirmiş oldu Danimar-ka’daki Anadolu insanı ve hasleten bir grupTürkiye sevdalısı Danimarkalı. Anadolu’yu tanı-mayanlar tanımış, duymayanlar da duymuş ol-dular...

Evrensel Barışa DoğruTaksim’deki olaylar nedeni ile, İstanbul ve

Ankara başta olmak üzere ülke karıştırılmaya,hatta mesele yurtdışına da taşınmaya çalışılırken,yurtiçi ve yurtdışı başka yerlerde de yapılan gü-zellikler ile Türkiye dünyaya duyurulmaya çalışı-lıyor, fitne ve fesat çıkartmak isteyenlere cevap ve-riliyordu. 11’nci yılına giren Türkçe Olimpiyatlarıvesilesi ile bir süredir Türkiye’de şenlik havası esi-yor. 11 yıl önce, 17 ülkeyle başlayıp 140 ülkeden2 bin öğrenciye ulaşan Türkçe Olimpiyatları’nıngörkemli açılış töreni geçtiğimiz hafta sonu, An-

kara’daki 19 Mayıs Stadı’nda 10 binlerin katılımıile düzenlendi.

Dünyasını bir valize sığdıran fedakar öğret-menlerin ve onalara ‘siz gidin arkanıda biz varız’diyen Anadolu insanının özverisiyle gelindi bu-günlere. Tüm dünyaya mal olan bu gayretler ne-ticesinde bugün, hem Türkiye’de hem de önce-sinde dünyanın farklı yerlerinde esiyordu; bayramhavası. Zaten tertip heyeti tarafından bu yılın slo-ganı olarak seçilen ‘Evrensel Barışa Doğru’ da herkesim tarafından ihtiyaç duyulan bu bayramhavasının bir göstergesiydi. Ortalığı karışıtırıp,fitne fesat çıkarmak isteyenlere inat, ‘Evrensel Ba-rış’, toplumsal hoşgörü mesajı veriliyordu hemtüm Türkiye’ye hem de tüm dünyaya. Bu vesileile sadece Türkiye’de değil dünyanın farklı ülke-lerinde de yapılan farklı programlar ile karşılıklıolarak kültürlerin tanıtılmasına/tanınmasına ça-lışılıyor, ‘Evrensel Barış’ için zemin oluşturulu-yordu.

Bu bağlamda 4 yıldır Kopenhag Belediye Me-yadanı’nda 10 binlerin katılımı ile geçekleştirilenAnadolu Kültür Günleri etkinlikleri de Anadolukültürünün tanıtılması, ön yargıların giderilmesi,yeni dostluklatın başlaması, karşılıklı hoşgörü at-mosferinin ve ‘Evrensel Barış’ın oluşturulmasıadına çok güzel açılımlara vesile oluyor. Bunagölge düşürmek isteyen, fırsat bilip kendi çıkar-ları doğrultusunda kullanmak isteyenlere karşı dauyanık olmak düşüyor bizlere...

Ortak Akıl PlatformuMeydan da bu yıl geçen yıllardan farklı ola-

rak iki farklı stand göze çarpıyordu. Bir tanesi Dia-log Forum Derneği bünyesinde faliyet gösteren‘Ortak Akıl Platformu’ bir diğeri de ‘Time to Help– Yadım Zamanı’ standı. Ortak Akıl Platformu,yaklaşan seçimler vesilesi ile güzel, bilgilendiricibroşürler bastırmış, Danimarka’daki Anadoluinsanının seçimlere kayıtsız kalmaması gerekti-ğini vurgulamış ve broşürde de belirtilmiş, Da-nimarka’da 42 bin üzerinde Türkiye kökenli seç-men var diye... Güzel olan bir diğer husus da,Türkiye kökenli bazı Danimarkalı politicıların dameydanda, standın yanında hazır bulunup ge-lenlerle ilgilenmeleriydi. Ortak Akıl PatformuSözcüsü Hasan Cücük’ün de gayretleri gözdenkaçmıyordu....

Time to Help – Yardım ZamanıTime to Help – Yardım Zamanı Derneği

iseAnadolu Kültür Günleri vesilesi ile tanıtı-mına ‘start’ vermiş, kurduğu standında hem‘kumbara kampanyasını tanıtıyor hem derneğeyeni üyeler yapıyordu. Anlaşılan o ki, önümüz-deki süreçte Time to Help – Yardım Zamanı Der-neği’ni ve yapacağı yardım kampanyalarını sıkçaduyacak gibiyiz.

Kelebek misali geçen iki günKelebeklerin neden iki gün yaşadığını bili-

yorsunuzdur. Kelebekler iki gün boyunca yeme-den, içmeden nesillerini devam ettirebilmek için,yaşatmak için yaşarlar. Bu açıdan bakıldığında çokdeğerli bir ‘iki gün’ aslında. Fakat onun için süreönemli değildir. Ömrünün bu en güzel aşama-sında düşündüğü tek şey vardır, neslinin devamı.İnsan ‘kelebek’ misali, başkası için yaşayabiliyorsave bundan zevk alabiliyorsa hayatın bir anlamıvardır. Anadolu Kültür Günleri Festivali’nde,kelebekler misali iki gün boyunca yaşatmak içinyaşayan, yemeden içmeden, gecesini gündüzünekatarak, arılar misali çiçeklerden aldıkları polen-leri bala dönüştürüp halkın hizmetine sunan vekarınca gibi çalışan herkese teşekkür ediyoruz...

[email protected]

Taksim Meydanı’nı bırak KopenhagMeydanı’na bak

4 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAKamil Subaşı

MEHMET KÖSE KOPENHAG

1Vatandaşlığa hak kazananlardanbir şahsın Danimarka istihbaratı-

nın takibinde olmasını bahane gösterenDanimarka Halk Partisi listedeki bütünisimleri zan altında bırakmıştı.

Geçen hafta Dialog-Forum Derneğitarafından düzenlenen Kültürlerarasıdiyaloğa katkı ödüllerinin verildiği et-kinliğe katılan Danimarka Kilise ve Eşit-lik Bakanı Manu Sareen milliyetçi partiyieleştiri yağmuruna tuttu. “Bir hukukdevletinde düşünülebilecek en kötü şe-kilde insanların böylesine afişe edilmesigerçekten çok problemli. Ortada nere-deyse hakarete ve iftiraya varan bir du-rum var” diyen Bakan Sareen şöyle de-vam etti: “Danimarka Halk Partisi, buyaptığından utanmalı demeyeceğim amaen azından o insanlardan özür dilemeli.Çünkü malumunuz, hukuk devletindekişiler aksi ispat edilene kadar masum-dur.”

Etkinliğe katılan ve konuşma yapanbir başka önemli isim Danimarka Mec-lis Başkanı Mogens Lykketoft olayla ilgiliönemli açıklamalar yaptı. “Yüzlerce ma-sum insanı bir gazete ilanıyla zan altındabırakarak siyaset yapmayı doğru bul-muyorum. Ayrıca içlerinden birini direktterörle özdeşleştirmek çok yanlış” diyenLykketoft, diğer taraftan isimleri deşifreedilip zan altında bırakılan şahıslarınhukuki yollara başvurup haklarını ara-maları gerektiğinin altını çizdi.

Olumsuz gelişmelere rağmen siya-

siler ve toplumun önde gelen isimleriDanimarka’da islam ve göçmenler ko-nusunda daha sağduyulu bir sürece gi-rildiğini düşünüyor.

İslamofobi ve yabancı düşmanlığıanlamına gelen Xenofobi’den hiç haz-zetmediğini söyleyen Bakan Manu Sa-reen şöyle deam etti: “Müslümanlar vegöçmenler hakkında ileri geri konuştu-ğumuz önceki yıllara göre bugün dahaolumlu bir hava var. Bu çok sevindirici birgelişme. Artık insanları rencide etmedenbazı problemleri rahatlıkla konuşur halegeldik.”

Aynı düşünceleri paylaşan Dani-marka İslam Yüksek Konseyi BaşkanıAsmat Mojaddedi İslamofobi’nin toplu-mun küçük bir kesimininde yoğunlaştı-ğını düşünüyor. “Malesef Danimarka’daMüslümanları devamlı şüpheli göster-meye çalışan bir kesim var. Fakat bu ke-sim çok da büyük değil. Aslında halkıngenelinin Müslümanlarla bir sorunu ol-madığını düşünüyorum” açıklamasınıyapan Mojaddedi, diğer taraftan bir ger-çeğin de altını çizdi: “İslamofobi konu-sunda Müslümanlara da önemli sorum-luluklar düşüyor. Güzel dinimiz İslamı vePeygamberi’ni çok iyi temsil etmemizgerekiyor. O yüzden karşılıklı saygıyı vebirbirini anlama çabalarını öne çıkaranDialog-Forum gibi organizasyonlara veprojelere çok ihtiyacımız var.”

Toplumun her kesiminden insanlarıkatıldığı etkinlikte toplumsal uyum vekaynaşmaya katkı sağlayan siyasilere veakademisyenlere ödül verildi.

Danimarka Kilise ve Eşitlik Bakanı Manu Sareen

Danimarka Halk Partisi’neeleştiri yağmuruDanimarka’da yabancı düşmanlığını ve İslamofobi’yi körükleyen aşırımilliyetçi Danimarka Halk Partisi’nin geçen hafta gazetelere verdiğibir ilan gündeme bomba gibi düşmüştü. Vatandaşlığa hak kazananyüzlerce insanın isim ve adreslerini ilanda terörle özdeşleştirenpartiye eleştiri yağdı.

Danimarka Meclis Başkanı Mogens Lykketoft

5 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Çaykur’aStockholm’de ödülyağdıZAMAN STOCKHOLM

1Dünya’nın önde gelen kalite kuruluşlarından MondeSelection’dan Çaykur’a ödül yağdı. 1961 yılından bu

yana çeşitli gıda ve kozmetik ürünlerine kalite belgesi ve-ren Monde Selection, 2013 yılında Çaykur tarafından üre-tilen Altınbaş, Organik Hemşin, Organik Hemşin PoşetÇay, Rize Turist ve Tiryaki çaylarını 5 gümüş madalya ileödüllendirdi. Çaykur, ilk defa katıldığı Monde Selection ka-lite organizasyonundan 5 ayrı üründe 5 gümüş madalyaalarak ürettiği çayların kalitesini bir kez daha ortaya koy-muş oldu. Monde Selection 2013 ödül töreni bu yıl ilk kezİsveç’te Nobel Salonu’nda Stadshuset’te yapıldı ve 5 gü-müş madalya ödülünü Çaykur adına Çaykur Genel Mü-dürü İmdat Sütlüoğlu aldı. İmdat Sütlüoğlu, Türkiye’ningösterdiği hızlı büyüme ve gelişme grafiğine yakışır şekildeönümüzdeki yıllarda altın madalyalara uzanacak çaylarınüretileceği müjdesini verdi.

ZAMAN ODENSE

1Danimarka’nın Fyn adasında faaliyet gösteren Ung-vej Odense ve Dialog Forum Fyn derneklerinin haf-

tasonu Odense’ de ortaklaşa düzenledikleri “Dialog Pik-niği” yoğun ilgi gördü.

Danimarkalı ve Türkiye kökenli vatandaşların katılı-mıyla gerçekleşen piknikte, gönüllü bayanların hazırladığısaç kavurma, mangal köfte, baklava, kadayıf ve revani gibiikramlar özellikle Danimarkalıların büyük beğenisini ka-zandı. Özel hazırlanan şişme futbol sahasıyla çocukların daunutulmadığı organizasyonda, davetlilerin karma takım-larla yaptıkları voleybol turnuvası büyük çekişmeye sahneolurken, halat çekme, sessiz sinema ve elma soyma gibi çe-şitli yarışmalar pikniğe renk kattı.

Program esnasında misafirlere ebru sanatçısı AhmetAkgün’ün yaptığı ebru çalışmalarının hediye edilmesiyle,özellikle bazı Danimarkalı misafirlerin duygulu anlar ya-şaması gözlerden kaçmadı. Misafirlerden turizmci Ale-xandra, “Bu program için büyük teşekkürlerimi sunuyo-rum.” dedi.Böyle değerli bir eseri hediye olarak beklemi-yordum. Bu çok fazla, beni çok duygulandırdınız” derken,emekli gazeteci Steen de, “Normalde biz gittiğimiz yerlerehediye götürürüz, ama siz bize geldiğimiz için hediye ve-riyorsunuz, bu inanılmaz güzel” diyerek program hakkın-daki memnuniyetini dile getirdi.

Programda bir konuşma yapan Dialog Forum Fyn Ko-ordinatörü Ömer Küçükakın, Danimarka’da yaşayan farklıkültür ve toplumların birbirleriyle diyalog kurarak ön yar-gıların kırılacağını ve farklılıklardan güzelliklerin doğaca-ğına inandıklarını, bu niyetlerle böyle bir piknik organi-zasyonuna giriştiklerini söyledi. Ungvej Odense Başkanı Er-san Koyuncu da; amaçlarının eğitime destek vermek vegençlerin Danimarka toplumuna ve sistemine uyum sağ-lamalarına katkıda bulunmak olduğunu belirterek, bugibi programlarla kaynaşmaların sağlandığını söyledi.

ENGİN TENEKECİ ÅLESUND

1Tersan’ın, Norveç şirketlerindenStrand Rederi AS için inşaa ettiği,

HAVSTRAND (deniz kumsalı) isimlibalıkçı gemisinin isim seronomisi tö-reni, Norveç’in kıyı şehirlerinden Åle-sund’da gerçekleşti. Törene, Tersan Ter-saneleri Yönetim Kurulu Başkanı OsmanNurettin Paksu, Strand Rederi AS’nin sa-hibi Olav Strand, Norveçli işadamları vemedya kuruluşları da katıldı. Törendensonra gemiyi gezen katılımcılar için ge-mide bir resepsiyon düzenlendi.

Törenden sonra Zaman’ın sorularınıcevaplayan Strand Rederi AS’nin sahibiOlav Strand, Tersan Tersaneleri’nin şirketiiçin inşaa ettiği balıkçı gemisinden sonderece memnun kaldığını belirtti. Strand,geminin tüm üretim aşamasını 6 hafta ka-dar Tersan’da kalıp yakından takip ettiğinikaydetti.

Tersan’ın Norveçli ticari ortağı OlavStrand, Tersan’ı seçme nedenini ise ge-milerinin kalitesine bağlayarak, ‘’AyrıcaTersan’la yapıtığımız toplantılarda ken-dilerinin oldukça cana yakın, bilgili ve do-nanımlı olmaları, bizim üzerimizde pozi-tif etki bıraktı.’’ dedi. Norveç BaşbakanıJens Stoltenberg’in daha önce Tersan’ayaptığı ziyereti de değerlendiren OlavStrand, ‘’Başkanımız’ın Tersan Tersane-leri’ni ziyareti, ‘her kim yeni bir gemi yap-tıracaksa Tersana gitmeli’ gerçeğini gös-teriyor.’’ dedi.

Törene katılan Norveç Balıkçı Gemi-leri Organizasyonu Başkanı Jan Ivar Ma-råk ise, gemiyi, en son teknolojik imkan-lar ile üretilmiş mükemmel bir araç ola-rak nitelendirdi. Maråk, balıkçılığın hemÅlesund şehri hem de Norveç için önemlibir geçim kaynağı olduğunu söyleyerek,

‘’Tersan’ın inşaa ettiği gemi, Norveç’inbalıkçılık filosunu güçlendirecektir.’’ şek-linde konuştu.

Tersan Yönetim Kurulu Başkanı Os-man Nurettin Paksu, Norveçli alıcı fir-maların, kendilerine inşaa ettirdiği gemi-ler hakkında her zaman memnuniyetle-rini dile getirdiklerini açıkladı. ‘’En güzelşey, bizden gemilerin tekrarını isteyip,başka Norveçli gemicilere de tavsiye et-meleridir.’’ diyen Paksu, ileride, her ikiülke arasındaki ilişkilerin daha da gelişe-ceği temennisinde bulundu.

Kısaca gemi hakkında da bilgi veren

Osman Nurettin Paksu, geminin, 70metre uzunluğuna ve 15,40 metre geniş-liğe sahip olduğunu belirterek, şöyle de-vam etti: ‘’Bu gemi, trol fabrika tipi bir ba-lıkçı gemisidir. Gemi, yakalanılan balığıbünyesinde mevcut olan fabrika da işliyorve bu balıkları geminin en aşağısında yeralan 900 tonluk soğuk hava deposundadepoluyor. Geriye kalan balık atıklarını iseişleyip, balık yağı ve balık unu haline ge-tiriyor. Bu gemi ile birlikte Norveç’e pet-rol destek gemisi, platform ve balıkçı ge-mileri ile birlikte 5. gemiyi teslim etmiş ol-duk.’’

Vikinglerin ekmekteknesi Tersan’danTersan’ın, Norveç şirketlerinden Strand Rederi AS için inşaa ettiği, HAVSTRAND(deniz kumsalı) isimli balıkçı gemisinin isim seronomisi töreni, Norveç’in kıyışehirlerinden Ålesund’da gerçekleşti.

Tersan’ın Norveçli ticari ortağı Olav Strand (solda), Yönetim Kurulu Başkanı Osman Nurettin Paksu(sağda), tören sonrası Zaman’a konuştu.

HAVSTRAND (deniz kumsalı) isimli balıkçı gemisinin isim seronomisi töreni Ålesund’da gerçekleştirildi.

‘Diyalog Pikniği’büyük ilgi gördü

6 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

1Danimarka’nın Humlebæk şehrinde,Krogerup Okulu’nun hemen 30 metre

uzaklığında bulunan fındık ağacı, yaklaşık 150yıl önce Osmanlı’dan alınmış. DanimarkaTohum Bilgi Merkezi tarafından resmi kayıtaltına alınan fındık ağacı hakkındaki bilgilerşöyle: Yaklaşık 20 metre yüksekliğinde, ağa-cın dalları koni şeklinde, fındık ağacının ka-bukları soyulmuş ve halen fındık veriyor.Ağacın adı, Türk Fındık Ağacı (Tyrkisk Has-sel, Corylus Colurna). Krogerup Okulu eskiçalışanlarından Fleming Pedersen, Os-manlı’dan kalan bu ağacın, Danimarka’nın150 yıllık tarihine tanıklık ettiğini ifade ediyor.

Krogerup Okulu’nda, çeşitli ülkelerdengetirilen ve asırlardır varlıklarını sürdüren anıtağaçlar, tarihe şahitlik ediyor. Anıtsal niteliğesahip ağaç ve orman, ulusal kültür, yöresel ta-rih ve folklorik açıdan büyük önem taşıdığı için,

Krogerup Okulu yetkilileri tarafından özenlekorunmakta ve bakımı yapılmakta. FlemingPedersen, “ Okul öğrencileri, Krogerup Højs-kole bahçesinde yıllarca bu dev ağaçlarla ya-şıyor. Dönem dönem, anıt ağaçları görmeye vefotoğrafını çekmeye gelenler oluyor. Bbu ağaç-lar artık okulun bir ferdi. Bu ağaçlar, bu okuldayüzyıllardır hala dimdik ayakta.” dedi.

Krogerup ormanında farklı türden kızıl-ağaç, ortak hanımeli, at kestanesi, kayın, sö-ğüt, fındık ağacı, akçaağaç gibi binlerce ağaçvar. Frø Data Samling (Tohum Bilgi Merkezi)Osmanlıya ait fındık ağacının, 2 metre çapı ve20 metre yüksekliğe sahip olduğunu ve fındıkbile verdiğini resmi kayıt altına almış.

Krogerup okul çalışanları yaş, çap ve boy

itibariyle kendi türünün alışılmış ölçüleri üze-rinde boyutlara sahip olan, kültür ve tarihindeözel yeri bulunan, geçmiş ile günümüz, gü-nümüz ile gelecek arasında iletişim sağlaya-bilecek uzunlukta doğal ömre sahip ağaçları,birer ‘anıt ağaç’ olarak nitelendirdiklerini ifadeettiler.

Ağacın adı, Türk Fındık Ağacı (Tyrkisk Hassel, Corylus Colurna). Krogerup Okulu eski çalışanlarından Fleming Pedersen, Osmanlı’dan kalan bu ağacın, Danimarka’nın 150 yıllık tarihine tanıklık ettiğini ifade ediyor. Foto: Erdal Çolak

150 yıllık Osmanlı ağacıtarihe tanıklık ediyorFrø Data Samling (Tohum Bilgi Merkezi) Osmanlı’ya ait 150 yıllık fındık ağacının, 2 metre çapve 20 metre yüksekliğe sahip olduğunu ve fındık bile verdiği resmi kayıt altına almış.

ENGİN TENEKECİ OSLO

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgü-tü’nün (OECD) Fransa’nın başkenti Paris’tedüzenlediği konferansın bu yılki başkanlığınıNorveç yürüttü. Konferansa, Norveç’tenPrens Haakon, Başbakan Jens Stoltenbrg,Maliye Bakanı Sigbjørn Johnsen, Dışişleri Ba-kanı Espen Barth Eide gibi önemli isimler ka-tıldı.

‘’Her şey insanın, işi, eşitliği ve güveniiçin’’ başlıklı konferansın açılış konuşmasınıyapan Veliaht Prens Haakon, toplumlar ara-sındaki güvenin, gerek karşılıklı ekonomik et-kileşim gerekse demokrasi için temel bir

esas olduğunu kaydetti. İnsanların (özel-likle genç nesillerin), toplumların ve mües-seselerin arasında var olan güven duygusu-nun zayıfladığı taktirde, güçlü ve canlı bir top-lumun inşasının zor olacağının altını çizdi.Prens Haakon, okulların ve eğitim müesse-selerin, gençlere verilecek güven duygusu ko-nusunda temel bir role sahip olduğunu be-lirtti.

Başbakan Jens Stoltenberg ise, çalışma veemeğin ülkesi adına en önemli kaynak ol-duğunu hatırlatarak, ‘’ Gençleri, serbest bı-rakma konusunda her hangi bir tafsiyemizyok. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgü-tü’nün düzenlediği, ‘bakanların tafsiyesi’

toplantısında daha çok genç işsizlik masayayatırılacak ve bu görüşmeler, ileride, organizeçalışmalar olarak nitelendirilecek.’’ dedi. Baş-bakan Stoltenberg, vergi açığı ve genç işsiz-lik konusunda gayretlerin daha da artırılmasıgerektiğini açıklayarak şöyle devam etti:‘’Vergi açıklarımızı kapamak için, gerek milligerekse ulusal vergi anlaşmalarını devreyesokmalıyız. Bir de, bu konuda gayretlerimizidaha da artırmalıyız. Bu, çaba ve uluslararasıişbirliği isteyen zor bir mesele. HemOECD’ye hem G20’ye hem de diğer ülkelere,vergi açığını kapama ve genç işsizliği sorun-larını ajandalarının ilk maddesine almalarıkonusunda teşvikçi olmak istiyorum.’’

Avupa genelinde yaklaşık 74 milyongencin işsiz olduğunu dile getiren NorveçMaliye Bakanı Sigbjørn Johnsen, yapılacakuluslararası iş birliğinin, genç işsizliğin çö-zümü adına oldukça önemli bir rol oynaya-cağını söyledi.

OECD’nin 2013 Norveç raporunda, Nor-veç’in kadrolu ve yüksek maaş konusunda 36ülke arasında 3. sırada, mesai saatlerinin veizin günlerinin tanzimi konusunda 2. sı-rada, eğitim ve sağlıkta ise 13. sırada yer alı-yor. Raporda ayrıca, Norveç’in, gelir dağılımadaletsizliğinin en az olduğu OECD ülkele-rinin başında geldiği vurgulanıyor.

OECD, Norveç raporunu açıkladı, Norveç’te gelir dağılımı adaletli

vaes udroVVobe, kdøkekso

t og brotlg er sva, lglinly, k, kydøb ka

t adnalr båtest og brd og fd og frøe kmma, l

fdet ant aerre vaosnr

enldeiksroKl: infiaE-m

e - Tlfverg 3 - 2670 G.ddooffobo@ml: infl: info@m

.: (+45) 57 61 95 02 e - Tlfe - Tlf.: (+45) 57 61 95 02 ooffob.mww.mwk - w.d

.: (+45) 57 61 95 02 k.ddo

8 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

EMRE OğUZ KOPENHAG

1Danimarka’da, çalışanlarınbaşörtüsü takmasına izin ver-

meyen süpermarket zinciri bulunanbir şirket, Müslüman kadınlarınsosyal medyada başlattığı kam-panya sonrası geri adım attı. Ko-nuyla ilgili yazılı açıklama yapanfirma (Dansk Supermarked), ba-şörtüsü yasağının kaldırıldığını du-yurdu. Karar, sosyal medyada kam-panya başlatan grup üyeleri tara-fından memnuniyetle karşılandı.Yaklaşık 250 bin Müslüman’ın ya-şadığı Danimarka’da iki hafta önceNada Fraije isimli Müslüman gençkızın iş başvurusu, çalışırken ba-şörtüsü takmaması şartıyla kabuledildi. Bu olayın yol açtığı tartışma-lar kısa sürede sosyal medyaya ta-şındı.

Genç kız ve arkadaşları durumuFacebook üzerinden kurdukları birsayfa ile protesto ederken çok sayıdaDanimarkalı da Müslüman gençleredestek verdi. Yaklaşık 2 hafta sürenprotestolar sonrasında açıklama ya-pan firmanın basın sözcüsü MadsHvitved Grand, “Firmamızın bütün

hissedarlarıyla konuyu görüştük vekılık kıyafet kurallarımızı yenidengözden geçirmeye karar verdik.”dedi. Market çalışanlarının bundanböyle başörtüsü takmasının önündebir engel olmadığını belirten Grand,çalışanlar için özel bir başörtüsü ta-sarlayacaklarını da sözlerine ekledi.

Yasağın kaldırılmasının ardın-dan bir açıklama yapan Fraije ise;“Ne kadar mutlu olduğumu anla-tamam.” dedi. Yasağın kaldırılma-sında gerçekleştirdikleri protesto-nun büyük bir etkisi olduğunu ifadeeden Fraije, “Bize destek veren her-kese teşekkür ediyorum.” dedi. İn-ternet üzerinde kurulan boykot gru-bunun sözcülerinden Alaa Abdol-Hamid, Danimarka Devlet Televiz-yonu DR’ye yaptığı açıklamada, sözkonusu firmanın Müslüman gençkızların taleplerini dikkate almasınıngurur verici olduğunu söyledi.

Netto, Fötex ve Bilka gibi Dani-marka’nın en ünlü süpermarketzincirlerinin sahibi olan firma, Ana-yasa Mahkemesi’nin verdiği bir ka-rardan aldığı yetki ile 2005 yılındanberi çalışanlarının başörtüsü tak-masına izin vermiyordu.

Genç kızlar boykot etti, marketbaşörtüsü yasağını kaldırdıDanimarka’da, çalışanların başörtüsü takmasına izin vermeyen süpermarket zinciri bulunan bir şirket, Müslüman kadınlarınsosyal medyada başlattığı kampanya sonrası geri adın attı.

9 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norve� Türk Dernekleri Federas-yonu’nun, Norveç’in en büyük şehirle-

rinden olan Drammen Tiyatro Salonun’da or-ganize ettiği konser, katılımcılara oldukçakeyifli anlar yaşattı. İsviçre’den misafir olarakkatılan Hirundo Maris Müzik Grubu’nun‘Asya ve Avrupa Müzikte Buluşup Tek Olu-yor’ başlıklı konserinde, Mehter marşı, zeybekhavaları, Kürdi saz eserleri, 1200 yılındankalma klasik Norveç müzikleri ve Mesn-evi’den bazı eserler seslendirildi.

Gruba, Ankara’dan misafir olarak katılan3 müsizyenin yanı sıra, Norveç, İspanya ve İs-viçre’den müzisyenler de eşlik etti. Dr. Cum-hur Koca, Vedat Erdem Koca, Celalettin Biçer,Arianna Savall, Petter Udland ve JohansenQintet grubu oluşturan isimler arasında yeraldı.

Programa katılanlar arasında yer alan

Drammen Belediye Başkanı Tore OppdalHansen, konserin son derece etkileyici oldu-ğunu belirterek, ‘’Programın güzelliği hak-kında söyleyecek bir şey yok, her şey mü-kemmeldi.’’ ifadelerini kullandı.

Norve� Türk Dernekleri Federasyonu Baş-kanı Hatice Elmacıoğlu ise, bu tür etkinliklerle

amaçlarının daha çok, Anadolu kültürününgüzlliklerini sergilemek ve diğer kültürlerle elele bir diyalog kurmak olduğunu kaydetti.‘’Atalarımız bize asil bir kültür bırakmıştır.’’ di-yen Elmacıoğlu, herkesin bu mirasa sahip çık-ması gerektiğini vurguladı. Türkiye’de bu-lunmayan her hangi bir Norveçlinin, Türkiye’yi

sadece kebabıyla ve yoğurdu ile tanıdığını be-lirten Elmacıoğlu, ‘’Bu da güzel bir şey; ancakyukarıda da belirttiğim üzere, bizim oldukçasoylu ve asil bir tarihimiz var. Kültürümüzü ye-terince tanıtma görevini unutuyor muyuzacaba?’’ şeklinde konuştu.

Asya ve Avrupa müziği,Norveç’te buluştu Hirundo Maris Müzik Grubu’nun ‘Asya ve Avrupa Müzikte Buluşup Tek Oluyor’ başlıklıkonserinde, Mehter marşı, zeybek havaları, Kürdi saz eserleri, 1200 yılından kalma klasikNorveç müzikleri ve Mesnevi’den bazı eserler seslendirildi.

İsviçre’den misafir olarak katılan Hirundo Maris Müzik Grubu’na,Ankara’dan misafir olarak katılan 3 müsizyenin yanı sıra, Norveç,İspanya ve İsviçre’den müzisyenler de eşlik etti.

10 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

SADETTİN TUNCAY GÖTEBORG

1Kültürlerarası diyalogu teşvik eden et-kinlikleri ile tanınan Göteborg Dia-

logsslussen Derneği tarafından bu yıl ilki ve-rilen 2013 yılı diyalog ödülleri sahiplerinibuldu. Göteborg Meclisi’nde (Göteborg Bör-sen) seçkin bir davetli topluluğunun katılı-mıyla gerçekleşen ödül törenine başta Mo-derat Parti Göteborg Milletvekili SusannaHaby, Hıristiyan Demokrat Parti GöteborgMilletvekili Annelie Enochsson, Yeşiller Par-tisi Göteborg Milletvekili Tina Ehn, GöteborgBelediyesi Kültür, İnsan Hakları ve Entegras-yon Sorumlusu Thomas Martinsson olmaküzere Türkiye’den de TBMM Başkanvekili veAK Parti Kayseri Milletvekili Sadık Yakut, AKParti Konya Milletvekili Prof. Dr. Cem Zorlu,eski Milletvekili Mehmet Şahin katıldı.

Programın açılış konuşmasını GöteborgDialogslussen Derneği Başkanı Selçuk Aktı ya-parken, Aktı, derneğin kültürler arası diyalogadına yaptığı faaliyetleri anlattı ve diyaloğu teş-vik adına ödül veren ilk dernek olduklarını vur-guladı. Tanıtımdan sonra neyzen Cahit Ece ka-tılımcıları ney dinletisi ile mest etti ve uzun sürealkış aldı. Ney dinletisinden sonra katılımcılarayemek ikramı yapıldı. Yemek arasında sahnealan hattat Aydın Çınar ortaya koyduğu hat sa-natından örnekler ile yoğun ilgi topladı. Katı-lımcılara hat sanatı hakkında bilgi veren Çınar,

bir Osmanlı geleneği olan diş kirasını anlattı vebu geleneğin bir gereği olarak katılımcılaraüzerinde kendi isimlerinin yazılı olduğu isim-likler hediye etti.

Daha sonra ödül törenine geçildi. İlk ola-rak Türkiye’den gelen heyet, jüri üyelerineödülünü verirken bu vesileyle bir konuşma ya-pan TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, “Bizyüzyıllar önce sizin Kral’ınızı çok iyi şekildeağırlamıştık. Siz de bugün çok sayıda vatan-daşımızı ülkenize kabul ettiniz ve büyük birmisafirperverlik gösteriyorsunuz.” diyerek te-

şekkür etti. Daha sonra sahneye gelen Mo-derat Parti Milletvekili Susanna Haby, Dia-logsslussen Derneği’ni ve faaliyetlerini öven birkonuşma yaptı ve yılın entegrasyon ödülünüChrister Matsson’a takdim etti. Bilahare Hı-ristiyan Parti Milletvekili Annelie Enochson yı-lın dinler arası diyalog ödülünü Marika Palm-dahl’a verdi. Yılın gazetecilik ve medya ödü-lüne ise Göteborg Fria Gazetesi layık gö-rüldü. Son derece renkli geçen program topluçektirilen fotoğraf ile sona erdi.

Göteborg’da yılın diyalogödülleri sahiplerini bulduKültürlerarası diyaloğu teşvik eden etkinlikleri ile tanınan Dialogslussen Derneği bu yıl ilkinidüzenlediği 2013 yılı diyalog ödülleri programı ile diyaloğa katkı veren isimlere ödül verdi.

Neyzen Cahit Ece katılımcıları ney dinletisiile mest etti ve uzun süre alkış aldı.

11 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

EMRE OğUZ

Geçtiğimiz hafta içi Dani-marka Diyalog Ödülleri töreni

için Ulusal Müze’deydik (Nationalmuseet).Dialog Forum Derneği tarafından bu yıl ikin-cisi organize edilen törende, Kopenhag Bele-diyesi’nin Entegrasyondan Sorumlu BaşkanıAnna Mee Allerslev, Prof. Dr. Safet Bektoviç,Amerika’nın eski Danimarka Büyükelçisi Lau-rie S. Fulton, Politikacı Bertel Haarder, Dani-marka İstihbarat Teşkilatı’ndan (PET) Jacob Il-lum ve eski Hahambaşı Bent Melchior, Da-nimarka’da diyaloğun artmasına yaptıklarıkatkılar dolayısıyla ödüle layık görüldüler.

Danimarka Diyalog Ödülleri son iki yıldırveriliyor olsa da Dialog-Forum Derneği’ninmazisi 12 yıl öncesine uzanıyor. Türkiye kö-kenli gençler tarafından Muhterem FethullahGülen Hocaefendi’nin, diyalog ve hoşgörü fi-kirlerinden ilham alarak, 2002 yılında mütevazibir kadro ile kurulan Dialog-Forum, geçen yıl-lar içerisinde gerçekleştirdiği çalışmalarla Da-nimarka toplumunda kendine hatırı sayılır biryer etti. Sanat, siyaset, spor, din, eğitim, medyave iş dünyasının birbirinden değerli birçok ismiDialog-Forum Derneği’nin Danimarka top-lumuna yaptığı pozitif katkılardan övgü ilebahsediyor. Ayrıştırmadan, düşmanlaştır-madan ve kurbanlaştırmadan, kapsayıcı bir an-layışla, kökeni ne olursa olsun Danimarka’davarolan herkesi kucaklayan yaklaşımı toplu-mun sağduyulu kesiminin takdirini kazanıyor.Bu yıl ikinci kez Danimarka Diyalog Ödülle-ri’ne ev sahipliği yapan Ulusal Müze, bu tak-dirin en güçlü tanığı. Zira normal şartlar altındabir araya gelmesi neredeyse imkansız olan bir-çok kişi sırf Danimarka Diyalog Ödülleri içinUlusal Müze’nin salonunu doldurmuştu. Kim-ler yoktu ki katılanlar arasında; Türkiye’nin Da-nimarka Büyükelçisi Berki Dibek ve değerli eş-leri Ceyda Dibek, Danimarka ParlamentosuBaşkanı Mogens Lykketoft, Kilise Bakanı

Manu Sareen, Danimarka Müslümanlar Or-tak Konseyi Başkanı Asmat Mojaddedi, Da-nimarka Belediyeler Birliği Başkanı ve TaastrupBelediye Başkanı Michael Ziegler, KopenhagÜniversitesi Avrupa İslami Düşünce MerkeziBaşkanı Prof. Dr. Jörgen Nielsen ve daha ni-celeri... Ödül alanların isimlerini zaten yukarıda zikretmiştim. Bu yazının fiziki sınırları do-layısıyla isimlerini zikredemediğim çok sayıdayerel yönetici, akademisyen, işadamı ve eği-timcinin de katılanlar arasında olduğunuifade etmekte fayda var.

Sunuculuğunu TV2 televizyonunun tanı-nan yüzlerinden Lisbeth Davidsen’in yaptığıödül töreni, Dialog-Forum Derneği BaşkanıMustafa Gezen’in yaptığı açılış konuşmasıylabaşladı. Danimarka toplumunda diyaloğa vehoşgörüye olan ihtiyaca vurgu yapan Gezen,Dialog-Forum Derneği olarak amatör ruhukaybetmeden profesyonel bir şekilde çalıştık-larını ve toplumda fedakarlık ve başkalarınınmutluluğu için çalışma ruhunun yerleşmesiiçin gayret gösterdiklerini ifade etti. Gezen,“Birileri fedakarlık yapıp çalışacak, kendi mut-

luluğunu başkalarının mutluluğuna tercihedecek ki, toplumdaki sorunlar çözülsün”dedi.

Törende ödül alan eski Hahambaşı BentMelchior’un, “Hayatım boyunca takip edilmesigereken tek yolun diyalog yolu olduğunainandım. Şiddete, silaha ve kaba kuvvete karşıdiyalog lazım. Her sorun diyalogla çözülür”ifadeleri önemliydi. Melchior’e ödülünü verenKilise Bakanı Manu Sareen ise; “Uzun yıllarhayranlıkla takip ettiğim Bent Melchior’a yap-tığı işlerden dolayı teşekkür etmek istedim amahiç fırsatım olmadı. Bugün bu imkanı buldu-ğum için mutluyum. Diyalog için aynı fikirdeolmamız gerekmiyor. Ancak birbirimizi din-lemeliyiz. Dialog-Forum, gibi toplumlar ara-sında sağlam köprüler kuran derneklere ihti-yacımız var. Dialog Forum, müthiş işler yapı-yor.” ded.

ABD’nin Danimarka eski Büyükelçisi Lau-rie S. Fulton, sırf bu ödülü almak için Was-hington’dan kalkıp Kopenhag’a gelmişti.Ödülünü Meclis Başkanı Mogens Lykketoftverdi. Fulton, “Tüm kalbimle söylüyorum ki,

Dialog-Forum çok başarılı faaliyetler yapıyorve ben onları bir ailem gibi görüyorum” dedi.Meclis Başkanı Mogens Lykketoft ise, Dialog-Forum’un toplumdaki önyargıları yıkma adınaçok başarılı bir görev üstlendiğini vurguladı.Kopenhag’ın entegrasyondan sorumlu Bele-diye Başkanı Anna Mee Allerslev’in ödülünüMüslümanlar Ortak Konseyi (MFR) BaşkanıAsmat Mojaddedi verdi. Anna Mee Allerslev,ödül almanın gurunu yaşadığını ifade ederek,“Dialog-Forum’la çok yakın işbirliği yapıyoruz.Diyalog insanların birbirini dinlemesiyle baş-lar. Dialog-Forum’un gençlerini, yöneticilerinidinleyerek çok şeyler öğrendim. Bu gençler sa-dece konuşmuyor daha güzel bir yaşam içineylemde bulunuyor” dedi. Asmad Mojad-dedi ise, kurulan diyalog ortamı sayesinde in-sanların kendini daha iyi anlatma imkanı bul-duğunu, Anna Mee Allerslev’in diyalog orta-mının oluşması için çabalarını takdir ettiğinisöyledi.

Kopenhag Üniversitesi’nden Safet Bekto-viç’in ödülünü üniversiteden dekanı JörgenNielsen verdi. Nielsen, 20 yıldır tanıdığı Bek-toviç’in ödülü hakeden çalışmalalar yaptığınısöyledi. Safet Bektoviç ise, diyaloğun sabır ge-rektiren bir iş olduğunu belirterek, “Önemliolan diyalog sağlanmasıdır. Diyalogla güvenortamı oluşuyor. Dialog-Forum’un çalışmala-rını yakından takip eden biri olarak bu ödülüalmaktan gurur duydum” dedi. PET adınaödül alan Jacob Illum’un ödülünü Dialog-Fo-rum Derneği Başkanı Mustafa Gezen verdi. Il-lum, Meclis’ten geçen yeni bir kanunla PET’indeğişik kesimlerle diyalog içinde olmasınınönünün açıldığına işaret ederek, verilen buödülün kurumları için çok anlamlı olduğunusöyledi.

Bu arada karşılıklı dialog ve hoşgörü me-sajlarının verildiği gecede, müzisyen CahitEce’nin İskandinav ezgilerini tasavvuf müzi-ğiyle harmanlayarak verdiği mini konser debüyük beğeni kazandı.

Diyaloğa katkı verenlerödüllendirildiDialog-Forum Derneği tarafından verilen Danimarka Diyalog Ödülleri geçtiğimiz hafta içiUlusal Müze’de (Nationalmuseet) düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu.

HABERİZLENİM

Kopenhag Belediyesi’nin Entegrasyondan Sorumlu Başkanı Anna Mae Allerslev, Prof. Dr. Safet Bektoviç, Amerika’nın eski Danimarka Büyükelçisi Laurie S. Fulton, Politikacı BertelHaarder, Danimarka İstihbarat Teşkilatı’ndan Jacob Illum ve Eski Hahambaşı Bent Melchior, Danimarka’da diyalogun artmasına yaptıkları katkılar dolayısıyla Danimarka DiyalogÖdüllerine layık görüldü.

ABD'nin eskiDanimarkaBüyükelçisi LaurieS. Fulton -Danimarka MeclisBaşkanı MogensLykketoft

12 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

AvukatKadir Erdoğmuş

Vindingev RoskildeTlf F

Mail: [email protected]

Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın,her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz.

drEiradkvuAAvu

şğmuodtakka

ınız için ari sorunlakukhuü lr

de geç ziniğittigta ak

doradir@ekail: MFfflT

vindingeV

.abilirsinizyarınız için a

yın,aalmış olmkde geç

k.dsmugdo

eildkosR

şğmu

MENAF ALICI STOCKHOLM

1İsveç’in çiçeği burnunda Türk kö-kenli Milletvekili Sedat Doğru,

Türkiye’nin İsveç’te hak etmediği birimaja sahip olduğunu söyledi. Millet-vekili Sedat Doğru, geçtiğimiz yılba-şında, üyesi olduğu iktidardaki Sağ Li-beral Parti’den (Moderat) bir milletve-kilin istifa etmesiyle boşalan koltuğa, ye-dek listeden atanarak parlamentoyagirmişti. Milletvekili Doğru, İsveç Par-lamentosu’nda gazetemize çeşitli ko-nularda açıklamalarda bulundu.

Türklerin son yıllara kadar sadecegeçimleri için uğraştığını ve ülke mese-lelerine kayıtsız kaldığını dile getirenDoğru, ancak son yıllarda özellikleüçüncü kuşakla birlikte bu durumundeğişmeye başladığını söyledi. Doğru,önümüzdeki 10 yıl içerisinde bu yöndekisıkıntıların büyük oranda aşılacağını sa-vundu. Türkiye’nin tanıtımına katkı sun-mak için yılsonuna doğru mecliste birTürk Gecesi düzenlemeyi planladığınıbildiren Doğru, “İsveç – Japon DostlukDerneği geçenlerde Japonya’yı tanıtıcı birgece düzenledi. Biz de Türk Büyükelçi-liği’nin katkılarıyla yemekli bir gece dü-zenleyebiliriz. Sonrası Türkiye’deki ge-lişmeler hakkında seminerler olabilir,katılımcılar burada bizlere sorular sorup,bir de bizim penceremizden gelişmelerideğerlendirme imkânı bulabilir” diyekonuştu.

İşsiz kalınca milletvekili olduGenç neslin siyasete ilgi duymaya

başladığını dile getiren Doğru, önü-müzdeki dönemlerde İsveç siyasi parti-lerinde ve meclisinde çok sayıda Türkiyekökenlinin siyaset yapacağını belirterek,kendisinin de nasıl siyasete atıldığınıanlattı. Okul sonrası babasına ait bir res-toranda pizzacılık yaptığını ve bir ara birbakkal işlettiğini söyleyen Doğru, sözle-rini şöyle sürdürdü: “Daha sonra iki ayişsiz kaldım. Evde oturamazdım. Liseliyıllarımda Moderat Parti’ye üye olmuş-tum ama aktif değildim. Haninge’dekitoplantılarına düzenli katılmaya başla-dım. Bir yıl sonra beğendiler herhalde ki1998 yılı belediye seçimlerinde 10. sıra-dan listeye aldılar ve kazandım. OkulKomisyonu grup başkanı oldum. Bele-diye yönetiminde yer aldım. 2002 se-çimlerinde Stockholm İl Meclisi (Stock-holms läns landsting ) üyeliği için 3. sı-radan listeye girdim ve görev aldım.

2006’ya kadar bu görevim sürdü. Bölge-sel planlamadan sorumluydum. Doğ-rusu çok bana göre bir iş değildi. Hiç sev-medim. Dolayısıyla bırakıp tekrar Ha-ninge Belediyesi’ne döndüm. 2010 se-çimlerinde hem belediye meclis üyeli-ğine, hem de milletvekilliğine aday ol-dum. Haninge’de tekrar kazandım. İmarve İskân Komisyonu başkan yardımcılığıyaptım. Yılbaşında milletvekilli olanakadar bu görevim sürdü. Milletvekilliğiiçin 25. sıradaydım. Bizden 15 milletve-kili seçildi. 10’uncu yedek listede ol-mama rağmen, partimizden kazananbirkaç kişi daha sonra görevi bıraktı. Üçübakan oldu. Biri vefat etti ve en son birmilletvekilimiz Nacka Belediyesi başkanıolmak için milletvekilliğini bırakınca sırabana geldi.”

“15 yıl belediyecilik yaptım, beş kişi ara-madı”

Yaklaşık 15 yıl belediyecilik yaptığınıancak bu süre zarfında yardım için Türk-lerden kendisini toplam beş kişinin ara-madığını söyleyen Doğru, milletvekili ol-duğundan bu yana ise onlarca kişininaradığını belirterek, “Milletvekili olma-

nın farkı. İnsanımız genelde sosyal ku-rumlarla yaşadığı sıkıntıları için beniarıyor. Irkçı bir muameleye maruz kal-mıştır, çocuğunun okulunda bir problemolmuştur, evi ile ilgili bir sıkıntısı vardırvs. gibi konular için arıyorlar” diye ko-nuştu.

“İsveç Türkİşçi Dernekleri Federasyonu yanlışyapıyor”

İsveç’te faaliyet yürüten sivil toplumkuruluşlarının (STK) büyük bir kısmınıbaşarısız bulduğunu aktaran Doğru,STK’ların toplumu yönlendirmede ye-tersiz kaldığını ileri sürdü. Doğru şöylekonuştu: “Toplumumuz İsveç’te yaşa-masına rağmen hala daha çok Türkiyesiyaseti ile ilgileniyor. Buradaki gelişme-lere çok ilgisiz. Türkiye’ye gösterdikleri il-ginin yüzde 10’nunu buraya gösterselerçok şey değişir. STK’lar bu konuda üye-lerini teşvik etmeli. Buradaki kalitemiziartırmak için bu çok önemli. Bunu bir-likte yapabiliriz ama STK’larımız bizpolitikacılara çok ilgi duymuyor. Araara davet edilirsek gider üyelerine seve-rek gündemi değerlendiririz. Toplumun

ilgisini İsveç siyasetine çekebiliriz. Oykullanma oranımız çok düşük, bu ko-nuda teşviklerde bulunabiliriz. Buradaşunu da belirtmeliyim; İsveç Türkİşçi Dernekleri Federasyonu’nun tüzü-ğünde derneğin bir işçi derneği olduğuve dolayısıyla Sosyal Demokrat Parti’yidestekleyeceği belirtiliyor. Bence bu yan-lış. STK’lar partiler üstü olmalı. Bir par-tiye körü körüne oy verilmemeli. Herdört yılda bir başarısı sorgulanmalı.”

“Hükümet başarılı”İktidarın çalışmaları hakkında da

bilgi veren Doğru, hükümetin söz verdiğiseçim programının yüzde 90’nını ger-çekleştirdiğine vurgu yaptı. Ülkedeki enbüyük sorunun işsizlik olduğunu belir-ten Doğru, diğer AB ülkeleri ile kıyas-landığında İsveç’in yine de iyi durumdaolduğunu kaydetti. Moderat Parti’nin bi-reyselliği öne çıkaran liberal konservatifbir parti olduğunu anımsatan Doğru, butemel anlayışından dolayı partisininözellikle kriz sürecini iyi yönettiğineinandığını söyledi. Sosyal refahın istenenseviyede tutulması için hastane ve okulkoşullarının iyileştirilmesi sorunununda önlerinde durduğunu kaydedenDoğru, bir diğer önemli konunun isegöçmen meselesi olduğunu ifade etti.

“İsveç kamu kurumlarının 400 bin kali-fiye işçiye ihtiyacı olacak”

Önümüzdeki 6-7 yıl içerisinde İsveçkamu kurumlarının 400 bin kalifiye ih-tiyacının olacağını bildiren Doğru, bununancak göçmen işgücü ile sağlanabilece-ğine vurgu yaptı. Göçün beraberindebazı sorunlar da getirdiğine dikkat çekenDoğru, “ciddi bir ev problemi yaşanıyor.Bunun yanı sıra gettolaşma konusu davar. Malum ev sırası denen bir durumsöz konusu. Ev kiralamak için sıraya gir-meniz gerekiyor. Kim daha önce sırayagirmiş ise öncelik onun. Dışarıdan ge-lenlerin burada yetişenlerle bu konudaeşit şansı olmuyor. Mecburen yerlilerintercih etmediği banliyölere yerleşiyorlar.Dolayısıyla konut inşa edilmesi ve göç-menlere burada oturma şansı verilmesigerekiyor. Örneğin Haninge belediyesiolarak önümüzdeki yıl 2000 konut inşaediyoruz. Doğru, bütün olumsuzluk-lara rağmen diğer batı ülkeleri ile kıyaslagöçmenlerin bu ülkede daha huzurlu ol-duğunu iddia ederek, bunun genel an-lamıyla göçmenlerin bu ülkede kabulgördüğünden kaynaklandığını söyledi.

Kendi ağzındanSedat Doğru

“1971 Yozgatdoğumluyum. Benbir yaşındaykenailem İsveç’e göçetmiş. 1974 yılındanberi Haninge’deoturuyoruz. Oradameslek lisesi torna -tesviye bölümünübitirdim.Üniversitedensadece birkaç dersaldım. Daha sonrababamınrestoranındaçalıştım. Bir süre birbakkal işlettim. İkiay kadar işsizkaldıktan sonrasiyasete girdim. 1Ocak’tan itibarenModerat Partili birmilletvekiliyim”

Türkiye, İsveç’te hak etmediğibir imaja sahip

13 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANORVEÇ HABER TURU

ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

1Okul öncesi ve sonrası öğretim gö-ren çocuklara toprak sevgisi ve sağ-

lıklı beslenme duygusunu aşılamak ama-cıyla hazırlanan ‘I haver til maver – Bahçe-den mideye’ projesi ile, çocuklar organikbahçe tarımını, Krogerup Botanik Park’taoluşturulan uygulama bahçesinde öğreni-yor.

Krogerup Botanık Park’ta biolog olarakçalışan Karen Steven Andersen, “3 bin 750metrekarelik alanda kurulan uygulamabahçesinde organik tarım yapan çocuklar,uygulama sayesinde hem yeni bilgiler öğ-reniyor, hem de özgüvenlerini geliştiri-yorlar. Çocuklar, Fredensborg BelediyesiPark ve Bahçeler Müdürlüğü’nün sağladığıfide ve tohumlarla çilek, domates, sivribi-ber, salatalık, patlıcan, şeker mısırı, fa-sulye, nohut gibi sebze ve meyveleri kim-yasal maddesiz ve hormonsuz olarak üre-tiyorlar.” dedi.

Proje kapsamında biraraya gelen Fü-resø Özel İlköğretim Okulu ve Kokkedalİlköğretim Okulu’ndaki öğrenciler, birlikteKrogerup Botanik Park’ta buluşmanın he-yecanını yaşadılar. Füresø Özel İlköğretimOkulu Müdürü Sami Küçükakın “Çocuk-larımızın birbirleriyle tanışması, kaynaşmasıve en önemlisi paylaşmayı öğrenebilmesiadına çeşitli etkinliklerle onları bir araya ge-tirdik. Burada, hobi bahçeleriyle çocukları-mızı çok küçük yaşlarda doğayla tanıştırı-yor ve tabiat sevgisini onlara kazandırmayaamaçlıyoruz. Çocuklarımz hobi bahçele-rinde organik tarım dersleri ile kendi elle-

riyle diktikleri sebze ve meyvelerinin bü-yümelerini gözlemliyorlar. Bu uygulamaçocukları çevre konusunda bilinçli olmayateşvik ediyor. Çocuklara daha küçükkendoğa sevgisi alışkanlığı edinmelerini sağ-larsanız bunu hayat boyu sürdürürler.”diye konuştu.

Amaç, çocuklar arasında çevre bilincinigeliştirmek

Proje ile ilgili, “Biz burada özgürlüğünüdoyasıya yaşayan, doğayla iç içe olma ref-leksi gelişmiş, tüm duyularıyla dünyayı al-gılamaya istekli, öğrenmeye ve keşfetmeyehazır, özgüveni gelişmiş, sorumluluklarınınfarkında, ne istediğini bilen bireyler yetiş-tirmeyi amaçlıyoruz. Öğrencilerimiz do-ğada özgürlüğünün tadına varıyor, çocuk-

ların bedensel enerjileri ve zekaları, zincir-lerden kurtuluyor ve eğitim, çocuklara dı-şarıdan dayatılan bir bilgi aktarımı olmak-tan çıkarak hayatın kendisi haline geliyor.”diye konuşan öğretmen Mehmet Küçüka-kın, “Tarım bahçeleri, organik tarım, uy-gulamaları gibi farklı etkinliklerle zengin-leştirilen bu projede öğrenciler sulama,ekim, çapalama, toplama gibi doğaya özgüeylemler içinde oluyorlar. Böylece doğayı iç-selleştiriyor, onu daha iyi anlıyorlar. Ço-cuklar, tarım bahçelerinde tohumdan fi-dana giden süreci izliyorlar, hatta suladık-ları fidanların nasıl büyüyüp yeşerdiğini gö-rüyorlar. Daha sonra, meyveleri toplayıpafiyetle yiyorlar. Görüyorlar ki, doğayı se-ver ve korurlarsa doğa da onlara cömertçekarşılık veriyor.” dedi.

“I haver til maver – Bahçeden mideye” projesi kapsamında biraraya gelen Füresø Özel İlköğretim Okulu ve Kokkedal İlköğretim Okulu’ndaki öğrenciler, birlikteKrogerup Botanik Park’ta buluşmanın heyecanını yaşadılar.

‘Bahçeden mideye’projesi ile organik tarımıöğreniyorlar‘I haver til maver – Bahçeden mideye’ projesi ile, çocuklar organik bahçe tarımını,Krogerup Botanik Park’ta oluşturulan uygulama bahçesinde öğreniyor.

Mangfold Diyalog Derneği üyeleri,golfun keyfini çıkardı

Mangfold Diyalog Derneği’ne üye birçok işadamıve platform başkanı, golf kursu aldı. Oslo Gro-

ruddalen Golf Kulübü’nde gerçekleşen porgramda,golf nedir, nasıl oynanır, kuralları nelerdir gibi konu-lar üzerinde duruldu. Gruba golf kursunu, 12 yıllıkprofesyonel İsveçli golfçü Per Falk verdi. Aynı za-manda Groruddalen Golf Kulübü’nin işletme mü-dürlüğü görevini yapan Falk, golf sporunun insan sağ-lığına oldukça faydalı olduğunu belirterek, ‘’ Siz golfoynarken, aynı zamanda geniş bir alanı turluyorsunuz;yani bir nevi yürüyüş yapıyorsunuz. Bu ise vücuda ol-dukça faydalı bir şey.’’ dedi.

Biriktirilen paralar, seyahat amaçlıkullanılıyor

Halk, geçtiğimiz aylarda tüm zamanların tasarrufrekorunu kırdı. Norveç Finans şirketinin yaptığı

bir araştırma sonucuna göre, halkın gelirinin yüzde8,7’sini biriktirdiği kaydedildi. Bu oranın çok nadir ola-rak bu seviyeye ulaştığını belirten Finans Norge Yö-netim Kurulu Başkanı İdar Kreutzer, ‘’Gelişmelerin buyönde olma nedeni, halkın kendi ekonomisini ol-dukça iyi bir şekilde kontrol edebilmesidir.’’ açıkla-malarında bulundu. Araştırmada ortaya çıkan diğer birveride ise, halkın seyahat etmeyi çok sevdiği ve bi-riktirdikleri miktarları seyahat amaçlı kullanmak is-tediklerine işaret edildi.

Ülkeye birçok radyoaktif içeren gemigiriş yapıyor

Ülke sularında yılda 5 ila 20 adet radyoaktif maddeiçeren askeri denizaltı ve gemi yüzüyor. Bu de-

nizaltı ve gemilerin sahiplerinden İngiltere ve Ame-rika’nın, bilgileri askeri güvenlik sebeblerinden dolayıpaylaşmadıkları belirtildi. Konuyla ilgili bazı açıkla-malarda bulunan Devlet Nükleer Koruma Merkeziyetkilileri, ülke sınırlarına giren denizaltı ve gemilerdebir aksilik olması ve radyoaktif maddelerin insanlaranüfuz etmesinden endişe duyduklarını aktardı. Aksibir durumda doğru şekilde müdahale etmek için bil-gileri istediklerini vurgulayan yetkililer, bilgilerin pay-laşılmasının halkın güvenliği açısından önemli oldu-ğunu kaydetti. Ülke sınırlarına giren ve radyoaktifmadde içeren, askeri denizaltı ve gemilerin bilgileriDevlet Nükleer Koruma Merkezi’nden saklanıyor.

Hem tazminat aldı, hemde işsizlikparası istedi

İşyerinde yaşadığı sorunlar nedeniyle işine son ve-rilen bir vatandaş, işyerine açtığı dava sonucunda,

işverenden 1,5 milyon kron taziminat aldı. Bununlayetinmeyen vatandaş, iki ay sonra, Norveç İşsizlik veSosyal Yardım Kurumu’na, işsizlık parası almaküzere müracaat etti. Ancak başvurusu kurum tara-fından reddedildi. Kurum tarafından başvurununkabul edilmeme nedeni, vatandaşın aldığı tazmina-tın, kendisinin 28 aylık maaşına tekabül ettiği ve an-cak bu süre dolduktan sonra işsizlik parası için baş-vurabileceği şeklinde açıklandı.

14 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

1Meydanlar şehirlerin kalbidir. Kopen-hag’ın kalbi Belediye Meydanı’dır. Ta-

rihi belediye binasının önündeki meydangeçmişin canlı tanığıdır. Bu meydan 4 yıldır 3bin km öteden esip gelen Anadolu rüzgarınatanıklık etmektedir. Danimarka – Türkiyeİşadamları Derneği’nin (DATİAD), AnadoluKültür Merkezi ve Ungvej derneklerinin des-teği ile organize ettiği Anadolu Kültür Gün-leri’nin 4.sü bu yıl yine coşku ve kalitesini art-tırarak gerçekleşti.

Sabahın ilk ışıklarıyla Belediye Mey-danı’nda hummalı bir çalışma var. Hasretletam bir yıl beklenen büyük gün gelmiştir ar-tık. Herkes heyecanlıdır. Organizasyon heye-tinin heyacanı daha farklıdır tabi. Başkentingöbeğinde iki dolu gün Anadolu yaşatmanınheyacanı elbette çok olacaktır. OrganizasyonKomitesi Başkanı Nail Ad ve diğer görevlilerson kontrolleri yaptıktan sonra vatandaşlarınmeydana gelmesini beklemeye başlıyorlar.Sponsor firmalar alanda yerlerini alıyor. Türkkahvesinden gözlemeye, dönerden simite neararsanız meydanda var.

Danimarka’nın havasına güven olmaz di-yenlerin 4 yıldır yanıldığına şahit oluyoruz. Birkaç gün öncesine kadar yazda sonbaharı ya-şayan Kopenhag, Anadolu Kültür Günleri ileadeta yaza ve güneşe merhaba diyor. Demekki, hasretle bugünü bekleyen sadece biz de-ğilmişiz diyorsunuz içten içe ve dudaklarınızda

dua: ‘Rabbim şükürler olsun’.

Mehterin sesi geliyor, sema dönüyor, halkoyunlarıyla içiniz kıpır kıpır oluyor

Mehterin sesi geliyor, Kopenhag’ın enünlü caddesinden. Çağları aşıp gelen, tarihinen eski askeri bandosu olarak tanımlananmehterin marşlarıyla bir kez daha geçmişe yol-culuk ediyorsunuz. ‘Sen böyle yürürken tuğla,sancakla’ sözlerini terennüm ediyorsunuz.Coşkuya kendinizi kaptırıp, İstanbul Büyük-şehir Belediyesi Mehteran ekibine teşekkürediyoruz. Dev cüsseli mehter grubu üyeleri,adeta birer beyefendi abidesi olarak karşınızaçıkıyor. Üzerlerine giydikleri tarihi kostümünvakarına yakışır olgunlukla soruları cevaplayıp,vatandaşın fotoğraf isteklerini geri çevirmiyor.

Danimarka’da kimler yaşıyor denince, ilksırada Konyalılar vardır. Konya denince Mev-lana akla gelir. İki isim adeta bütünleşmiştir.Konya Mevlana’sız eksiktir. Anadolu KültürGünleri adında bir etkinlik yapıyorsanız, Kon-ya’nın medar-ı iftiharı Mevlana’yı unutmanızmümkün müdür? Mevlana hazretlerinin hoş-görüsünü Danimarka’ya taşıyan semazengrubu, davudi sesli sanatçının okuduğu ilahi-ler eşliğinde sema dönüyorlar. Bedenle ruhunbütünleşmesine canlı şahit olmanın heyecanınıyaşıyorsunuz.

Köln’den gelen Phönix halk oyunları eki-biyle Türkiye’nin değişik illerine seyehat edi-

yorsunuz. Avrupalı gençlerimizin, Harmandalıve Horon’uyla içiniz kıpır kıpır oluyor. Kürtçeçalan türkünün ritmine kendinizi kaptırken,meydanda uzun bir halay halkası oluşuyor.Anadolu’nun bir başka rengi Kopenhag’a ta-şınmış oluyor. Grup Mozaik, Türk ve Dani-markalılardan oluşan üyeleriyle Türkçe şarkı vetürkülerle meydanda coşku seli estiriyor.

‘Bu yıl benim katıldığım son Anadolu KültürGünleri olacak’

Anadolu Kültür Günleri ile özdeşleşenisimlerden biri hiç şüphesiz Türkiye’nin Ko-penhag Büyükelçisi Berki Dibek’tir. 4 yıl öncebaşlayan etkinliğe daha ilk yılından itibarendesteğini esirgemedi. Gün boyu meydandakalarak, güzelliğe şahit oldu. Açılış resepsiyo-nunda konuşurken ‘Bu yıl benim katıldığımson Anadolu Kültür Günleri olacak’ derkensözlerindeki samimiyete, gözlerindeki bu-ğuya şahit oluyoruz. ‘Dört yıl önce başlarkenbu kadar güzel olacağını tahmin etmiyor-dum’ diyen Berki Dibek, Anadolu’nun kadimkültür mirasını Danimarka’ya taşıyan DATİ-AD’a ve sponsor olan işadamlarına teşekkür-lerini ifade ediyordu.

‘Bu yola çıkarken, kimsenin maddi desteğinihesaplamadık’

Organizasyon heyeti başkanı olmanın nedemek olduğunu Nail Ad çok iyi biliyordu ama

bu yıl Türkiye bürokrasisi ile iş yapmanınzorluğuna bir kez daha şahit oluyordu. KültürBakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Top-lulukları Başkanlığı’nın bürokratik engelle-riyle karşılaşıp maddi destek almamanın üzün-tüsünü yaşıyordu ama asıl üzüldüğü aylar bo-yunca boşu boşuna bekletilmesiydi. ‘Biz buyola 3-4 arkadaşımızda çıkarken, kimseninmaddi desteğini hesaplamadık. Danimarka’dayaşayan işadamlarımızın bu işin altından kal-kacağını biliyorduk. Ve bizi hiç yanıltmadılar’diyen Nail Ad, önümüzdeki yıl Anadolu Kül-tür Günleri’nin Kopenhag ve Arhus’ta yapı-lacağı müjdesini veriyordu. Olumsuzluklarınmoralini bozmadığını ilan ediyordu adeta.

Ünlü sunucu Vatan Şaşmaz’ın sunumuylailk gün Uğur Işılak ve Sagopa Kajmer sahnealırken, ikinci gün Gökmen, Kubat ve GrupGripin Belediye Meydanı’nı dolduran binlercekişiye unutulmaz dakikalar yaşatıyordu. Ha-yatının önemli bir bölümünü Avrupa’da geçi-ren Uğur Işılak, gördüğü muazzam kalabalıkkarşısında ‘Ben son 5 yıldır bir çok AnadoluKültür etkinliklerine katıldım ama Kopen-hag’daki kadar bir coşkuya şahit olmamıştım.Meydan süper, seyirci süper, organizasyon sü-per. Avrupa’nın diğer şehirlerinin Kopen-hag’dan öğreneceği çok şey var’ diyordu.

‘Van’a gelen bir daha dönmez’Ve Van.. Depremle sarsılan serhat ilimiz

KopenhagAnadolu’ya

doydu

15 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Van. Gölü ve tabiat güzelliğiyle dillere destanolan Van. Ama son yıllarda adeta deprem veolumsuzluklarla özdeşleşen, gidilmesi korku-lan bir yer gibi lanse edilen talihsiz Van’ın ta-lihini değiştirmek için yola çıkmış bir gruptavardı Belediye Meydanı’nda. Deprem sonrasıVan’a uzatılan kardeş elinin yardımlarını or-ganize eden Rosen Yardım ve DayanışmaDerneği’nin daveti ile gelen Van heyeti, ValiYardımcısı Zafer Coşkun’un başkanlığındaşehrin kültürünü meydana taşıdı. Eşsiz Vankahvaltısı iki gün boyunca binlerce kişinin uğ-rak yeri oldu. Van’ın medar-ı iftiharı Özel Ser-hat Nevbahar Koleji öğrencilerinin oluştur-duğu folklor grubu Van yöresinin halk oyun-larını başarıyla oynadı. Öğretmenleri SümeyraYaşar’la birlikte Kopenhag’a gelen öğrencilerşehirlerini güzel tanıtmanın gurunu yaşadı.Aslen Yozgatlı olan ve 10 yıldır Van’da yaşa-yan 6. sınıf öğrencisi Ayşe Nur, ‘Dışardan Vanyaşanmaz bir yer gösteriliyor. Ama Van çokgüzel bir yer. İnsanı güzel, doğası güzel. Van’agelen bir daha dönmez. Tıpkı benim ailemgibi’ diyerek Van’ın güzelliğini anlatıyordu.

Dolu dolu iki gün boyunca Kopenhagadeta bir Anadolu şehrine dönüştü. Daha ilkgünden gelecek yılın Anadolu Kültür Günleriiçin geri sayım başladı. Ne kaldı ki geriye gittibir gün kaldı 364 gün.

HASAN CÜCÜK, EMRE OĞUZ, ERDAL ÇOLAK KOPENHAG

Ünlü sunucu VatanŞaşmaz’ınsunumuyla ilk günUğur Işılak veSagopa Kajmersahne alırken,ikinci gün Gökmen,Kubat ve GrupGripin BelediyeMeydanı’nıdolduran binlercekişiye unutulmazdakikalaryaşatıyordu.

16 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

ZAMAN İSTANBUL

1Taksim Gezi Parkı eylemlerinin ama-cından uzaklaştığını belirten çevreci ör-

gütler ve sivil toplum kuruluşları, vatandaş-ları sağduyuya davet etti. Çevre DostlarıDerneği Başkanı Ülker Durukan, “Yeşilin ko-runmasını isterim ama olay çevre olayı ol-maktan çıktı.” dedi.

Taksim Gezi Parkı’nda yaşanan olaylarlailgili sivil toplumdan sağduyu çağrısı geldi.Çevreci örgüt ve dernekler, eylemin başlan-gıç noktasından uzaklaştığına dikkat çekti. Si-vil toplum kuruluşları da olayların provoka-tif bir hale geldiğini vurguladı. “Ağaçlar ke-silmesin, yeşil korunsun diye olaya müdahilolduk.” diyen Çevre ve Tüketici Haklarını Ko-ruma Derneği Genel Başkanı Mustafa Gök-taş, ancak tepkilerin çevresel eylem tarzındançıktığını söyledi. Çevre Dostları Derneği Baş-kanı Ülker Durukan “Yeşilin korunmasını is-terim. Ama olaylar çevre boyutunu aştı. Bizorada AVM’ye karşıyız.” ifadesini kullandı.Gösterilere katılan vatandaşlardan prova-kosyonlara karşı dikkatli olmalarını isteyenDünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Al-tun ise “Ortalığı savaş alanına döndürmekbize yakışmıyor. Tepkiler demokratik bir şe-kilde dile getirilmeli. Hükümet de biraz ihti-yatlı olsun. ‘Biz ne dersek o olur’ anlayışı yan-lış. Toplumsal mutabakat olmalı.” diye ko-nuştu.

Taksim Gezi Parkı'nın yerine Topçu Kış-lası yapılacağı gerekçesiyle başlayan olay-larda tansiyon düştü. Ancak başta Taksim ol-mak üzere birçok yer savaş alanına döndü.Olaylar yer yer devam ederken, sivil toplum-dan sağduyu çağrısı geldi. Görüşler şöyle:

Çevre ve Tüketici Haklarını KorumaDerneği Genel Başkanı Mustafa Göktaş: Buolaya destek vermemizdeki amaç şuydu; ye-şilin, bitki örtüsünün korunması ve oradamümkünse daha fazla yeşil alana sahip olun-

ması. Biz Taksim'e 17 otobüsle gittik. Kimse-nin elinde ne taş vardı ne sopa vardı. Açıkla-mamızı yapıp geri geldik. Devlete karşı taşatacak, silah çekecek kişilerin yanında yer al-mayız. Yaşananlar bizi üzüyor. Hoşgörüyüherkesin göstermesi lazım, hükümetin deçevreci grupların da. Hükümetten hıncını al-mak isteyen baltayı alıp çıktı. Olay çevresel bireylemden çıktı. İstanbul hepimizin, kimseninzarar vermeye hakkı yok.

Çevre Dostları Derneği Başkanı ÜlkerDurukan: Ben bir çevreci olarak parktan ya-

nayım. Yeşilin korunmasını isterim. Amaolaylar çevre boyutunu aştı. Biz Florya or-manlarına da sahip çıktık, Yenimahalle fi-danlığına, Ataköy'deki yeşil alanlara da sahipçıktık ve binlerce ağaç diktik. İşin çevre boyutuböyle yürür. Biz Taksim'de de AVM'ye karşı-yız. Ancak olay çevre olayı değil. Çığırındançıktı bu durum. Olaylar ağaç söküldüğü içindeğil.

Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı FermaniAltun: Gösterilere katılan vatandaşlar oyunagelmemeli. Tepkiler demokratik bir şekilde

dile getirilmeli. Konuşulmalı, tartışılmalıdır,öneriler sunulmalıdır. Ortalığı bir savaş ala-nına döndürmek yakışmıyor bize. Hükü-mete de uyarı yapıyoruz. Biraz ihtiyatlı ol-sunlar. ‘Biz ne derse o olur demek' yanlış, di-yalog olmalı. İktidar güçlendikçe danışmayadaha çok ihtiyaç duymalı daha doğrusunu ya-pabilmek için. Başkalarının görüşlerine debaşvurmalı. Gezi Parkı olayını bu noktaya ta-şıyan gereksiz bir tartışmaydı.

Turgut Özal Üniversitesi Öğretim ÜyesiDoç. Dr. Mahmut Akpınar: Olayların uluslar-arası basın yayın kuruluşlarında veriliş şekli,Taksim-Tahrir benzetmesi yapılması ve ola-yın halk hareketi gibi sunulması aslında işinuluslararası boyutu olduğunu gösteriyor. Ya-şananların bir akıl tarafından organize edildiğiçok açık. Türkiye'de ciddi bir muhalefet ol-maması bazı gruplarda gaz birikmesine nedenoldu. Bu gruplar olayı ‘toplumsal bir ayrışmakonusu yapabilir miyiz' diye çalıştılar. Bununyanında Başbakan'ın sert tutumu buna katkısağladı. Sert müdahale ve açıklamalardankaçınılması faydalı olur.

Akil İnsanlar Doğu Anadolu BölgesiHeyeti Başkanı Can Paker: Benim görüşümegöre, olaylar çözüm süreciyle ciddi şekilde il-gili. Türkiye, ekonomik olarak önemli biryere geldi. Çözüm süreciyle daha da iyi ola-cak. Bana, böyle bir sürecin sonunda bugünküiktidarın elinin daha çok güçleneceğini dü-şünen bazı odaklar, bir organizasyon ve bu-nunla ilgili bir provokasyon hazırlamışlar gibigeliyor. Süreci baltalamak için olma ihtimaliçok yüksek.

Beşiktaş Çarşı Grubu liderlerinden ÖmerFaruk: Bizim şu haliyle bu eyleme destek ver-memiz söz konusu değil. Eylemin yapısı farklıbir hale büründü. Beşiktaş'ı harabeye çevirenbir gruba asla destek vermeyiz. Eylem, ilk baş-ladığı amaçtan ideolojik bir harekete dönüştü.

Çevre duyarlılığı yakıpyıkmaya dönüştüÇevre duyarlılığı yakıpyıkmaya dönüştü

17 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEMZAMAN İSTANBUL

1Başbakan Erdoğan, gündeme ilişkinaçıklama yaptı.

- Hüseyin Çelik'in 'Mesajlar alındı' açık-laması: Önce ben size sorayım, siz ne mesajıaldınız? Ben bakanımın hangi mesajı aldığınıbilmiyorum. Ben bu olayla ilgili olarak saf, te-miz, duygusal bir katılımcıları ayırırsak, bun-ların dışında buraya katılanlar var. Olay ağaçmeselesi değildir. Ağaçların kaldırılması gibibir durum söz konusu değildir. Daha önceifade ettim. Yaya kaldırımı genişletme çalış-ması nedeniyle 10 ağacın Çağlayan'a taşın-ması. Bu esnada 2 ağacın zarar görmesi. Bizimhedefimiz açıkladık. Aradan yaklaşık 2 yılgeçti. 2 yıldır herhangi bir ses yok. Burada ya-yalaştırma çalışmaları yapıyoruz. Ama şuanda böyle bir adımın atılması organize, bağ-lantıları olan bir olaydır. Vatandaşımın bualaya gelmemesi gerekir. Burada masumaneolarak, ağaçların kesilmesi söz konusu değil.Burada topçu Kışlası yapılıyor. 17801'de oradabu eser yapılmış. Daha sonra CHP zihniyetitarafından Lütfi Kırdar'ın zamanında stat ya-pılmış. Bu olayların arkasında zaten CHPzihniyeti var. Daha sonra ne oluyor? Ahırla-rın olduğu Dolmabahçe'nin olduğu yerde.Gezi parkı oluyor.

- Şu andaki Ceylan Otel, orası da yeşilalan, ağaçlıktı. Yine Etap Hotel, orası da ta-mamen söküldü. Şimdiki haline getirildi. GeziParkı olayı, bu işin fitilini ateşleme olayıdır.Suçu olanlar vebalini ödeyecekler. Benim saftemiz vatandaşlarımı buraya yönlendirmeksuretiyle... Kadıköy'de miting yapacaklardı.Sonra Taksim'e kaydırdılar. Ama bu imkanıburada bulamayınca geri dönüyor. Milletve-killeri de işin içinde. Bütün bu olayların içindeaktif rol oynayanların içinde CHP vardır. Aşırıuçlarla her zaman olduğu gibi bir daşanışmasıvardır. Benim vatandaşım hukuk içerisindemiting mi yapacak. Miting alanlarımız bellidir.Giderler, yaparlar. Biz de güvenliğini sağlarız.Bu onun en tabii hakkıdır. Biz onların güven-liğini sağlamaya mecburuz. Kendileri için te-mel hak hürriyetini gözetirken, benim hak vehürriyetime zarar verirse olmaz. Araçlara za-rar verildi. Kamunun araçları yakıldı. Kimehizmet veriyor bunlar? Vatandaşıma veriyor.Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Bunungezi Parkı'yla ne alakası var? Olayın nereye ta-şınması gerektiğini ortaya koyuyor. SandıktaAK Parti'yi yenemeyenler, bu yollarla yıkabi-lir miyiz, onun derdindeler. 10 ay sonra san-dık geliyor. Bu sandıkta gereken cevabı mil-letim verecek. Biz yanlış yaparsak, milletim bizialaşağı eder. Biz cebir ve şiddetle hiçbir şeyyapmadık. Onun için sakin olun. Bunlarıhepsi aşılır, geçilir. Bunlar ilk olan şeyler de-ğil. Netice alamadılar.

- Biz hizmet aşkıyla yine işimizi yapacağız.Bakın bugün enflasyon rakamları açıklandı.Ekonomi nereden nereye gelmiş? Bunu haz-medemeyen güçler var. Türkiye gelişmemeli,büyümemeli. Bununla gururlanması gere-kenler, bu tür yollarla yol kesmeye çalışıyor-lar. Ama başaramayacaklar. Ben İstanbul'daaçılışlar yaptım. Bunlardan birisi Osmanlı'nınArşiv Hizmet Binası. Ve biz şimdi Fas, Ceza-yir, Tunus'a gidiyoruz. Buna laf ediyorlar.Bunlar aylar önce planlanmış ziyaretlerdir.Hele hele bunlar siyasetten nasibini almış zih-niyetler.

- Olayların dışarıdan yönetilmesi: Bunla-rın istihbaratı yapılıyor. Ama bunların kalkıp'şurdan burdan' diye isimlerini ifşa etme-mize gerek yok. Ortada görünün gerçekler var.Bize itidal tavsiye edenler, önce kendileri iti-dale gelsinler. Benim polislerim yaralanmıştır.Polisin bu kadar yaralısının olması, mutedildavrandığı için. Başbakanlık ofisimiz, taşlan-mıştır. Birileri diyor ki polis çekilsin. Polis Baş-bakanlık ofisini korumasın mı? Sonra bunlargirsinler bunlar Başbakanlık'ı işgal etsinler,kamu kurumlarını işgal etsinler. Buna izin ver-meyiz. Terörle iç içe yaşayanlara izin verme-yin. Bu ülkede çok oldu, astılar, zehirlediler. Buülkenin imkanlarını, her şeyini üstleneceğiz.

- Tencere, tava ve kornalı eylem: Tek şeysöyleyeceğim. Tencere, tava, hep aynı hava.

- Taksim'deki olayın Arap Baharı'na ben-zetilmesi: Bu haberler çok afaki. Türkiye'yi ta-nımayanların özenti içinde yaptığı şeyler.Acaba bu baharların olduğu ülkede demo-kratik hak var mıydı? Maalesef bunlar, bu ül-keleri bile doğru düzgün tanımıyorlar. Suri-ye'de şimdi rahat seçim var mı? Türkiye'de bizbahar mevsimini yaşıyoruz, bu doğrudur.Ama bunu kışa çevirmek isteyenler var, amabaşaramayacaklar.

- Taksim'deki olayların yurt dışındahükümete karşı yapılıyor gibi görünmesi.Bu olayların küçümsediğiniz gibi görünmesi.Polislerin aşırı güç kullanılması olayı: Toplumusuçlamayın. Bütün toplum değil. Bütün illerdebunlar olabilir. Bütün illerde bu ideolojik ya-pının kolları var. CHP'nin temsilcilikleri var.

Bunlar olabilir. Başka yapılar devreye girmişolabilir. Sizin şunu görmeniz lazım. Ne yapıl-mıyor da bu ülkede böyle bir şey yapılıyor.Böyle bir adım var mı? Ev kadınların ideolo-jisi yok mu? Evde sabırla duran yüzde 50 var,biz onlara aman yapmayın diyoruz. Siz oradaeğitime yönelik orada bir pankart mı gördü-nüz. Sizi işte uluslararası medyayı böyle gös-teriyorsunuz. Okulları kalkındıran sistemi bizkurmuşuz. Siz kalkıyorsunuz, her şey eği-timde. Alkol yasağı denen bir şey yoktur, al-kol düzenlemesi vardır. Fransa'nın mensu-busun, oradaki uygulamaları gör. Alkollü araçkullananlar var. Bunlara karşı olmak suç mu?

- Yabancı firmaların Türkiye'den kaçmaiddiası, firmaların reklam iptali: Bunlarıdoğru bulmuyorum. Bunlar için adımlar atı-

lacak. Bu firmalar bunları olaylarla bağlantılıolarak yapıyorlarsa, bunun bedelinin çok ağıröderler. Bu ülkeyi onlar yönetmiyor, biz yö-netiyoruz. Böyle bir tavır içine girmeleri yan-lıştır, buna izin vermeyiz. Düzelir diye düşü-nüyorum.

- Borsa: Borsa iner çıkar. İstikrarlı devametmez. Borsa'nın buraya kadar nasıl geldiğinikimse sormuyor. Bu sürecin bütününe bakın.Bir tarafta havalimanı ihalesi yapılıyor. Arka-sından bakıyorsunuz, köprüyle ilgili ihale ya-pılıyor. Zamanların yaklaşımın çok çok aşanneticeyle bitiyor. Bu ülkenin nereye geldiğinigösteren ihaledir. Türkiye, güvenli limandır.Borsayla ilgili değerlendirme yaparken sadeceTürkiye'ye değil, Londra, Tokyo Borsalarına dabakın. Çok farklı bir tablo görebilirsiniz.

Başbakan Erdoğan'dan önemli açıklamalar

'Evlerinde sabırla duranyüzde 50 var'

Arap dünyasındaki olaylara “bahar” demekisabetli olmadığı gibi Taksim merkezli olaylara da“Türk baharı” demek isabetli değil.

Olaylar birer “toplumsal patlama”dır ve ben sözkonusu patlamalara semantiğindeki çift kutupluanlam dolayısıyla “inficar” denebileceğini düşünü-yorum. Bir anda başlayan patlamalar Mısır Tahrirmerkezli olmak üzere dünyanın her yerinde vukubulabiliyor. Tel Aviv’de meydanlara dökülen 400 binİsraillinin “Mısırlılar gibi yürü!” diye pankart taşı-dıklarını hatırlayalım.

Farklı zihinsel perspektiflerden bakıp üzerindeçok yönlü düşünülmesi gereken köklü bir sosyo-po-litik olayla karşı karşıya bulunuyoruz. Alt katmandastres biriktirip tetikleyici unsurların bir araya gel-mesiyle kırılan fay hattı her yerde aynı, fakat yüzey-deki yapılar farklı. Yapısal farklılıklar patlama son-rasında ortaya çıkması muhtemel sonuçları da farklıkılıyor. Mesela Mısır’da Müslüman Kardeşler’inkullandığı inisiyatifle kent merkezli patlamalar birbeklentiye imkân verebildi ve bu, kuşkusuz Mısır-lılar için büyük şans, ama Suriye’de kanlı iç savaşayol açtı. Aslında sebepler aynı ama sonuçlar haylifarklı oldu.

Olaylarda rol oynayan faktörleri bütünüyle ve biranda ele alıp analiz etmek mümkün değil. Kaba ola-rak sosyolojik, politik ve ekonomik boyutlarda rol oy-nayan faktörleri öne çıkarmak mümkün, fakat budahi bizi ta derindeki soruna götürmeye yetmez,hatta görünür faktörleri sebep olarak düşünürsek buyanıltıcı da olur.

İlk gözlem olarak şunu tespit edebiliriz: Patla-malar modern kent mekânlarında vuku buluyor, ar-dından durgun suya atılan taş gibi dalga dalga diğeryerleşim birimlerine yayılıyorlar, bu demektir kimahiyetleri itibarıyla sosyolojiktirler. Patlamalarınköy, kır veya küçük yerleşim mekânlarında değil dekent merkezli olması onların modern ve postmodernkarakterlerine işaret eder.

Belirtmek gerekir ki kent merkezli toplumsal ha-yat gerilim yüklüdür. Aşırı yoğunlaştırılmış nüfusstres, gerilim ve çatışma potansiyelini barındırıp ar-tırıyor. Belli bir daire içindeki fareler üzerinde yapı-lan deneyde görülmüştür ki, hayvanların sayısındaartış oldukça gerilim ve sürtüşme artmaktadır. İki farebir arada iken hayvanların davranışları başka, üçe,beşe, ona ve yirmiye çıkarılırken başka oluyor. Belli-sınırlı alanda farelerin sayısı arttıkça stres ve sürtüşmeartıyor. 15 milyonluk bir şehirde insanların toplum-sal olarak tabii yaşadıkları söylenemez. Gayrı tabii birizdiham söz konusu, zorunlulukmuş gibi zannetti-ğimiz bu nüfus kendi içinde şiddet barındırıyor. Nor-mal insanların hafta sonu tuttukları takımın forma-sını giyip stada gitmeleri, yol boyunca bağırıp çağır-maları, bu arada rakip takım taraftarlarıyla karşılaş-tıklarında adeta canavarlaşmaları biriken stres ve öf-kenin dışa vurumudur. Trafikte herkesin hak ve ku-ral ihlali, en ufak bir tartışmanın kavgaya ve saldırıyadönüşmesi bunun göstergelerindendir. Artan suçoranları, aile içi şiddette izdihamın önemli payı var.

Her ülkede tetikleyici unsurlar farklı olsa da pat-lamalarda zannedildiği gibi örgütlü yapılar, belli birplan-program dahilinde üzerinde çalışılmış organi-zasyonların etkisi sınırlıdır. Tahrir türü patlamalardakarizmatik lider yoktur, olaylar örgütsüz olarak baş-lar, belli bir siyasi görüş veya partinin tam deneti-minde yürümezler. Dış dünyanın ülke içindekiuzantıları (STK’lar, dernekler, örgütler, gizli servis-ler, ajan provokatörler), siyasi partiler süreç içinde et-kili olmaya, patlamaların rantını devşirmeye çalışır-lar. Fakat normalde bir araya gelmesi zor olan çoksayıda toplumsal kesim ve grup bir anda kendileriniaynı meydanda (Tahrir veya Taksim) bir arada aynısloganları atarken bulurlar. Polis aşırı güç kullanır veprotestoya maruz kalan siyasiler veya yöneticileramirane, mütekebbir ve üstten konuştukça mey-danlardaki kalabalıklar çığ gibi büyür. Paradoksal gibigörünen bu laf önemli: “Mesele park meselesi de-ğil, hâlâ anlamadın mı? Hadi Taksim’e. DayanGe-ziParkı!” Basiretimiz bağlanmasın, olayı sakinceanlamaya çalışalım.

Ali Bulaç

Mesele, park meselesi değil!

18 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

İSMAİL AVCI DIYARBAKIR

1İstanbul Enderun Gençlik Derneğiüyeleri, maddî durumu iyi olmayan

Diyarbakırlı çocukları sevindirdi.Yüzlerce öğrencinin ücretsiz eğitim

gördüğü Hatice Anne ve Aksiyon OkumaSalonları’ndaki yöneticilerle görüşen der-nek üyeleri, çocukların hayallerindeki he-diyeleri öğrendi. İstanbullu dernek üyeleri,amacı kardeşlik ve dayanışma olan projekapsamında, çocukların hayallerindekihediyeyi alarak Diyarbakır’a geldi. 35 ha-yırsever, iki okuma salonunda düzenlenentörende çocuklara tek tek hediyelerini tak-dim etti. Rüyalarını süsleyen hediyelere ka-vuşan öğrenciler, sevinçten gözyaşlarınahakim olamadı.

Hayırseverlerin Diyarbakır’da açtığıokuma salonlarında eğitim gören çocuk-ların hayali ger-çek oldu. İstan-bul EnderunGençlik Der-neği üyeleri,Hatice Anne veA k s i y o nOkuma salon-larının yönetici-leri aracılığıylaçocukların ha-yal ettiği hedi-yeleri alıp Di-yarbakır’a geldi.Hayal indekihediyeye kavu-şan bazı öğren-ciler, sevinçtengözyaşlarınaboğuldu. 35 İs-tanbullu yardımgönüllüsü dehediye takdimtöreninde duy-gulu anlar ya-

şadı. Okuma salonu öğrencilerinden Sü-leyman B. de hayalindeki kumandalı ara-baya kavuştu. “Hep hayal ederdim bir ku-mandalı arabam olsun.” diyen Süleymanduygularını şu sözlerle anlattı: “İstanbulluFatih ağabeyim sağ olsun, istediğim ancakolacağını tahmin bile edemediğim haya-limi gerçekleştirdi. Paketi almam için ayağakalkarken arabanın bana verileceğini gö-rünce çok heyecanlandım.” Bir diğer öğ-renci Rojda Ç. ise hayali sorulduğunda ‘birbisiklet’ diye yazdığını söyledi. Hayaliningerçekleştiğini görmenin mutluluğunu ya-şadığını ifade eden Rojda, “Bizim mahal-lede sadece iki kişinin bisikleti vardı. On-ların da babası belediyede çalışıyor. Başkakimsenin bisikleti yoktu. Ben de bisiklethayali kurmuştum. Herkese teşekkür edi-yorum.” dedi.

Enderun Gençlik Derneği Medeniyet

Kulübü Başkanı M. Nesip Çifçi, çocukla-rın sevincine şahit olmanın kendilerinimutlu ettiğini söyledi. Çifçi, “Hepimiz bu-radaki kardeşlerimizin birer abisiyiz. İn-şallah, bu proje milletimiz için bir başlan-gıç olur.” diye konuştu.

Diyarbakır Eğitim ve Halkla İlişkilerDerneği Genel Sekreteri Mustafa Doğancıise okuma salonlarında maddi durumu iyiolmayan ailelerin çocuklarına ücretsiz eği-tim vermeye çalıştıklarını anlattı. Gönül-lülerin ilgisine her zaman ihtiyaçları oldu-ğunu kaydeden Doğancı şöyle konuştu:“Bu şekilde desteklerle çocuklarımıza ve ai-lelerine güven vermek ve moral depola-mak çok önemli. Daha büyük projeler ileyine başta Enderun Gençlik Derneği üye-leri olmak üzere İzmir ve İstanbul’da ya-şayan hayırsever işadamlarını görmeyiumut ediyoruz.”

Rojda bisikletine, Süleymanarabasına kavuştu

BaşsağlığıOkulumuzun değerli ögretmenlerinden

Murat Ercan Kardeşimizin Muhterem dedesi

Sayın Murat Ercan Beyefendininvefat haberine derin bir üzüntüyle muttali olduk.

Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

Phønix Efterskole

Herşeybir

hayırlabaşladı

Esma’ül Hüsnaile huzurluhamilelik

Aşırı terlemeninçözümü var mı?

Bir kere daha O’na yönelmek

5 - 11 HAZİRAN 2013

ZAMAN ÝSTANBUL

1Bebek bekleyen anne adaylarý, bebeðingeliþimini derinlemesine araþtýrýyor.

Hangi ayda, hangi uzuvlar ne kadar ge-liþiyor? Peki bu geliþim sürecinin Esmaü’l-Hüsna ile iliþkisi nasýl? Cevabý ‘9 Ay 99 Esma’kitabýnda…

Batýlýlarda çok itici ve yanlýþ bir ifadevardýr: ‘Çocuk yapmak’ derler.Bizdeyse genelde ‘çocuk sahibiolmak’ þeklinde kullanýlýr bu.Bense Esmaü’l-Hüsna ile geçir-diðim hamileliðimin her döne-minde gördüm ki, bizler aslýndabu dünyaya sahip olmaya deðil,þahit olmaya geliyoruz. Ne malamülke, ne de çocuða… Özellikleçocuðumuzun bize ikram ediliþþekli ve aþamalarý tamamen þahitolunmasý gereken mucizevi birsüreç. Siz de yaradýlýþýn her biranýnda farklý bir esmanýn tecelli-yatýný fark edeceksiniz. Sonuçtaçektiði acýlardan dolayý hamile-liðin tadýný çýkaramadýðýný söyleyen biri olarakdaima aðzýmda dua, dilimde zikir ve yü-reðimdeyse hep secde hali hakimdi. Asýl lez-zet, tat buydu.” Bu sözlerle baþlýyor Ayþegül

Akakuþ Akgün’ün 9 ay 99 Esma adlý kitabý.Akgün, Nesil Yayýnlarý’ndan çýkan kitabýndabir bebeðin anne karnýndaki 9 aylýk uzun yol-culuðu boyunca Esmaü’l-Hüsna’nýn izini sü-rüyor.

Sancýlar, kadýna Allah’ýn ikramýRadyo ve televizyon programlarý yaparken

bir yandan da çeþitli dergilerde yazýlar yazanAyþegül Akakuþ Akgün’ü bukitabý çýkarmaya teþvik edenþey oldukça zor ve sancýlý ge-çirdiði hamilelik dönemi ol-muþ. Aylar boyu yediði ye-mek bir türlü midesinde dur-mayan, aðrýlarý dinmeyen,çoðu kez de bu sebeple has-tanelik olan Akgün, bu süreçiçinde en büyük desteði an-nesinden görmüþ. Annesi-nin kendisine sürekli, “Bun-lar sana Allah’ýn ikramý.” di-yerek hatýrlatmada bulun-duðunu anlatýyor kitapta.Tüm bu saðlýk sorunlarý

arasýnda verilen ilaçlar nedeniyle “Ya be-beðime bir þey olursa!” korkusu baþlamýþ birde. Hal böyleyken doktorlarýn çaresiz kaldýðýanda Yaradan’a sýðýnmakta bulmuþ çareyi.

Þifanýn kaynaðý Esma’ül Hüsna’da gizli

Dua etmeliydi elbet. Lakin bir türlü kararveremiyordu nasýl etmesi gerektiðine. Onu Es-maü’l-Hüsna’ya götüren süreciyse þöyle özet-liyor: “Hekimler her hastada farklý ilaç veripfarklý bir kullanma talimatý uyguladýklarýnagöre ben de her günü birbirinden farklýsýkýntýlarla zorlaþarak geçen hallerime uygundualar etmeliydim. Fakat ferah bir dönem ge-çirmek için aklým, dilim ve kalbim ne söyle-meliydi? Varlýðýn baþlangýcý olan, varlýðýnýnsonu olan, içimdeki varlýðý baþlatan hep aynývarlýktý. Bir olan, tek olan, canýmdan can ya-ratan ve varlýðýný devam ettirecek olan yine oidi. Her sebep ve sonuç her zaman O’naçýkýyordu. O halde yüce Allah’tan yine kendi-sini anlatan kelimelerle yani onun isim ve sýfat-larýyla istemeliydim ihtiyaçlarýmý. Bu durumdaher türlü halimizin þifresini içinde barýndýranen mükemmel þifa kaynaðý Esmaü’l-Hüs-na’ydý.”

Ýlk hafta Ya Malike’l Mülk, son hafta Ya Vâcid9 Ay 99 Esma’da, annelik süreci hafta hafta

incelenerek Esmaü’l-Hüsna’nýn tecellisi elealýnmýþ. Ýlk hafta için düþülen not þu þekilde:Farkýnda olsanýz da olmasanýz da þu an içinbüyük bir faaliyet var ve anne olacaðýnýzdanhabersiz dualar etmeye devam ettiðiniz þu

günlerde içinizdeki deðiþimlerin farkýndadeðilsiniz. Ýþte insan bu gibi durumlarda her nekadar aciz olduðunu, nasýl da hiçbir þey bil-mediðini bir kez daha anlýyor. Mülkün sahi-bine sonsuz þükürler olsun. Bu haftada Allahve Malik’ül Mülk esmalarý çekilmeli.

Sekizinci hafta: O istediðine istediði suretiverendir. Öyleyse bu haftanýn esmasý güzel ya-ratmayla ilgili Ya Mübdi’ ve Ya Musavvir. Be-beðiniz kazandýðý bütün özelliklerle artýk in-sana benzemeye baþladý. Sindirim sistemi veakciðerler geliþmeye devam ederken beyni ikiyarým küreye ayrýldý ve þu an her biri bir susamtanesi kadar küçük. Vücut yapýsý, kol ve bacaktaslaklarý çizildi. Eklemler, dizler ve dirsekleryaratýldý. El ve ayak parmaklarý da oluþtu fakathenüz birbirinden ayrýlmadý.

Yirmi birinci hafta: Bebeðinizin kýrmýzýkan hücreleri üretime baþlýyor. Eriþkin bir in-sanda yumruk büyüklüðünde, 21 haftalýk be-beðinizde minicik olan kalp, onca önemligörevi yerine nasýl da getiriyor? Bu organmüthiþ bir tefekkür meselesi ki bu haftaki zik-rimiz Ya Kaviyy, Ya Vehhab.

Kýrkýncý hafta: Bu hafta pek çok anne adayýiçin büyük buluþma gerçekleþecek. Hayýrlý birbekleyiþ olmasý sebebiyle Ya Vacid ve Ya Fet-tah zikirlerini dilinizden düþürmeyin.

Esmaü’l-Hüsna ile huzurlu hamilelik

05.06.2013 3 07 4 25 13 15 17 42 21 53 23 01 06.06.2013 3 07 4 25 13 15 17 42 21 54 23 02 07.06.2013 3 06 4 24 13 16 17 43 21 55 23 03 08.06.2013 3 06 4 23 13 16 17 43 21 56 23 03 09.06.2013 3 06 4 23 13 16 17 43 21 57 23 04 10.06.2013 3 05 4 22 13 16 17 44 21 58 23 05 11.06.2013 3 05 4 22 13 16 17 44 21 59 23 05

KOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

05.06.2013 3 17 4 36 13 24 17 50 22 00 23 09 06.06.2013 3 17 4 35 13 24 17 50 22 01 23 09 07.06.2013 3 16 4 35 13 24 17 51 22 02 23 10 08.06.2013 3 16 4 34 13 25 17 51 22 03 23 11 09.06.2013 3 16 4 33 13 25 17 52 22 04 23 12 10.06.2013 3 15 4 33 13 25 17 52 22 05 23 12 11.06.2013 3 15 4 32 13 25 17 52 22 06 23 13

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

05.06.2013 2 22 3 34 12 53 17 28 22 01 23 02 06.06.2013 2 22 3 33 12 54 17 28 22 02 23 03 07.06.2013 2 21 3 32 12 54 17 29 22 04 23 04 08.06.2013 2 21 3 31 12 54 17 29 22 05 23 05 09.06.2013 2 20 3 30 12 54 17 30 22 06 23 06 10.06.2013 2 20 3 29 12 54 17 30 22 07 23 06 11.06.2013 2 20 3 28 12 54 17 31 22 08 23 07

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

05.06.2013 2 53 4 01 13 25 18 00 22 36 23 34 06.06.2013 2 53 4 00 13 25 18 00 22 38 23 35 07.06.2013 2 52 3 59 13 25 18 01 22 39 23 36 08.06.2013 2 52 3 58 13 25 18 01 22 41 23 36 09.06.2013 2 51 3 57 13 25 18 02 22 42 23 37 10.06.2013 2 51 3 56 13 26 18 02 22 43 23 38 11.06.2013 2 50 3 55 13 26 18 03 22 44 23 39

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

05.06.2013 3 11 4 32 13 25 17 52 22 06 23 16 06.06.2013 3 11 4 31 13 25 17 53 22 07 23 17 07.06.2013 3 11 4 30 13 25 17 53 22 08 23 17 08.06.2013 3 10 4 29 13 25 17 54 22 09 23 18 09.06.2013 3 10 4 29 13 26 17 54 22 10 23 19 10.06.2013 3 10 4 28 13 26 17 54 22 11 23 19 11.06.2013 3 10 4 28 13 26 17 55 22 12 23 20

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

05.06.2013 2 57 4 12 13 17 17 48 22 11 23 16 06.06.2013 2 56 4 11 13 18 17 49 22 12 23 17 07.06.2013 2 56 4 10 13 18 17 49 22 13 23 18 08.06.2013 2 55 4 10 13 18 17 50 22 14 23 18 09.06.2013 2 55 4 09 13 18 17 50 22 15 23 19 10.06.2013 2 55 4 08 13 18 17 51 22 16 23 20 11.06.2013 2 55 4 08 13 19 17 51 22 17 23 20

05.06.2013 2 45 3 57 13 22 17 58 22 36 23 37 06.06.2013 2 45 3 56 13 23 17 58 22 37 23 38 07.06.2013 2 44 3 55 13 23 17 59 22 39 23 39 08.06.2013 2 44 3 54 13 23 18 00 22 40 23 40 09.06.2013 2 43 3 53 13 23 18 00 22 41 23 41 10.06.2013 2 43 3 52 13 23 18 01 22 42 23 42 11.06.2013 2 42 3 51 13 24 18 01 22 44 23 43

05.06.2013 2 45 3 57 13 26 18 02 22 42 23 44 06.06.2013 2 45 3 56 13 26 18 02 22 43 23 45 07.06.2013 2 44 3 55 13 26 18 03 22 45 23 46 08.06.2013 2 43 3 54 13 26 18 03 22 46 23 47 09.06.2013 2 43 3 53 13 26 18 04 22 47 23 48 10.06.2013 2 42 3 52 13 27 18 04 22 49 23 49 11.06.2013 2 42 3 52 13 27 18 05 22 50 23 49

05.06.2013 2 47 3 47 13 30 18 10 23 02 23 51 06.06.2013 2 46 3 45 13 31 18 10 23 04 23 52 07.06.2013 2 46 3 44 13 31 18 11 23 05 23 54 08.06.2013 2 45 3 43 13 31 18 11 23 07 23 55 09.06.2013 2 44 3 42 13 31 18 12 23 08 23 56 10.06.2013 2 44 3 41 13 31 18 12 23 10 23 57 11.06.2013 2 43 3 40 13 32 18 13 23 11 23 57

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

NAM

AZ V

AKİT

LERİ

DANİ

MAR

KA

İSVE

ÇNO

RVEÇ

FİNL

ANDİ

YA

Bulunduğunuz şehrin namaz vakitleri için: http://www.zaman.com.tr/namaz.do

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBURG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

5 - 11 HAZİRAN 2013

ZAMAN ÝSTANBUL

1Hem kendimiz hem çevremizdekileriçin hayatý kâbusa çeviren terlemenin te-

davisi ne? Aþýrý terlemeyi önlemek için neleryapmak gerekir? Ter kokusu psikolojimizinasýl etkiler?

Yazýn gelip çattýðý þu günlerde toplutaþýmayý adeta toplu intihara çeviren ter ko-kusu mevsimine de girmiþ bulunmaktayýz.Hem kendi hem baþkalarýnýn kokusundanölesiye rahatsýz oluruz da, insan neden terler,kesin çözümü nedir, bilmeyiz. Terlemeyle il-gili bilinmeyenleri Emsey Hospital’dan Algo-loji Uzmaný Prof. Dr. Nurettin Lüleci’dendinledik.

Vücudumuzda oluþan hiçbir madde gibiter de iþlevsiz deðil elbet. Týp literatürlerinde‘hiperhidrozis’ olarak anýlan “terlemenin”,insan vücudunda ýsýyý dengeleme gibi önemlibir görevi bulunuyor. Vücudumuzda yer alanyaklaþýk 5 milyon ter bezimiz, vücut ýsýmýzýayarlamakla görevli. Terleme konusunda gö-revli bir diðer önemli alan ise beynimizde yeralan hipotalamus. Ter bezleri, sinir sistemimi-zin kontrolünde faaliyetlerini sürdürürken,burada oluþan anormallikler ve fazla çalýþmadurumlarý, terlemeyi artýrýcý etki göstererekfazla terlemeyle sonuçlanabiliyor.

Tetikleyicisi, diyabet ve sistemik hastalýklarTerleme, gündüzleri de görülebilen bir

sorun olduðu gibi, þikâyetler çoðunlukla geceterlemeleriyle ilgili. Bu tür terlemeler, geneldekiþinin sosyal hayatýnda bir sorun oluþturmaz.Ancak kiþinin kendisi ve uyku kalitesiaçýsýndan oldukça rahatsýz edicidir. Hasta,uyandýðýnda yataðýný ya da yalnýzca ense böl-gesini sýrýlsýklam görebilir. Diyabet, hormonalbozukluklar ve diðer sistemik hastalýklarda dabu tür terlemeler olabiliyor. Gece terlemeleri;uyku apnesi, menopoz ve andropoz ile birliktegörülebildiði gibi, alkoliklerde ve güçlü aðrý ke-sici ilaç kullananlarda da görülebilmekte. Ter-lemenin gündüzleri sýklýkla gerçekleþen kýsmýise çoðunlukla baharatlý yiyecek tüketimi, sü-rekli sýcak içecekler içmek, yoðun sýcaklýk içe-ren alanlarda bulunma zorunluluðu, þiþmanlýk,yoðun stres ve ani duygu deðiþimlerine maruzkalmak ve sigara içmek gibi nedenlerle ortayaçýkabiliyor.

Kiþide çekingenlik yapýyorAlgoloji Uzmaný Prof. Dr. Nurettin Lüle-

ci’ye göre duygusal veya fizyolojik pek çok ne-dene baðlý olarak geliþebilen terleme, özelliklede iþi dolayýsýyla tokalaþmak zorunda kalankiþilerin ciddi sorunlar yaþamalarýna nedenolabiliyor. Terlemenin ayak ve koltuk altýndaolduðu durumlarda kötü kokular da oluþuyorve bu durum, kiþinin sosyal yaþantýsýný kâbusa

çevirebiliyor. Özellikle toplu taþýma araç-larýnda yazýn sýklýkla karþýlaþtýðýmýz aþýrý ter-leme ve kötü kokular; iþ hayatýnda, okulda vehatta aile yaþantýlarýnda rahatsýzlýk verici bo-yutlara ulaþabiliyor.

Ter kokusundan kurtulmak için…-Özellikle el ve ayak temizliðinize özen

gösterin. Çünkü terleme fizyolojik bir olay ol-duðu kadar kiþisel hijyenle de ilgili.

-Yazýn günde en az 1 kez duþ almak, hemsizi ferahlatýr hem çevrenize daha temiz ve hoþkokmanýzý saðlar. Gün içinde rahatlamak için

soðuk suyla yüzünüzü yýkamak da serinlikhissi verecektir. Ayrýca abdest almak da ibadetyönünün yanýsýra bir temizlik ve ferahlýk kay-naðýdýr.

-Yaz kýþ aþýrý sýcak suyla duþ almaktankaçýnýn. Ilýk suyla duþ almak vücudu rahatlatýpyorgunluðu alýrken çabuk terlemeyi de önler.

-Aþýrý acý ve baharatlý yiyecekler de terle-meyi artýrdýðý için özellikle sýcak havalarda butarz gýdalardan uzak durun.

-Koltuk altý için; roll-on þeklinde ürünlerkullanmak ter kokusunu gidermeye yarayangünlük basit önlemlerden. Kalitesiz ürünler

kullanmak terlemeyle birlikte daha kötü ko-kulara da sebep olabileceðinden bu tarz ürün-lerde seçici davranýn.

-Aldýðýnýz tedbirler aþýrý terleme proble-minizi çözmezse mutlaka bir uzmana görü-nün.

Radyofrekans ve ozon terapiyle terleme te-davisi

Ayak terlemelerinde; belde yer alan, ayak-larýmýzýn damar ve sinirlerini kontrol edenmerkezlere, radyofrekans cihazý uyarýlarý ve-riyor. Bu yöntemle aþýrý terlemeye neden olansinirler devre dýþý býrakýlýyor ve hastalar buproblemden kurtulmuþ oluyorlar. Bu uygula-malar genellikle aðrý kliniklerinde yapýlýyor. Elterlemelerinde de ayný yöntem uygulanýyor.Ozon terapi, metabolik dengesizlik durum-larýnda kullanýlýyor. Bu tedavide yüzde 100 me-dikal oksijen alýnarak, bir cihazýn içerisindengeçiriliyor. Alet onu parçalarken diðer oksijenlebirleþtiriyor. Terleme tedavisinde, klipslemeyöntemi gibi cerrahi uygulamalar da yapýlabi-liyor. Bazen ilaç tedavisi de gündeme geliyor.Ancak bu yöntemler gerçek anlamda kalýcý birçözüm olmuyor.

Aþýrý terlemeninçözümü var mý?

5 - 11 HAZİRAN 2013

ZAMAN ÝSTANBUL

1Her yerin ve her zamanýn kendine özgüyaþam þartlarý var. Belirleyici veya etki-

leyici faktörler çoðu zaman insanlarý kendi is-tek ve arzularý hilafýna bir yaþam tarzýna sü-rükleyebiliyor.

Köyde yetiþmiþ bir insanýn ayný þartlardaÝstanbul’da yaþamak istemesi örneði üzerindendüþünün isterseniz; ne demek istediðim dahanet anlaþýlacak. Bunlar arasýnda benim en çokdikkatimi çeken yavaþ ve hýzlý yaþamdýr. Þehir-ler büyüdükçe baþta trafik olmak üzere birçokharici faktör sizi zamanýn arkasýndan koþturanbir hüviyete büründürüyor. Bazen öyle oluyorki kendinize raðmen bir hayat yaþamayabaþlýyorsunuz. Siz zamana deðil, zaman sizehatta her þeyinize hükmetmeye baþlýyor.

Son Türkiye seyahatimde gezmiþ olduðumküçük ve orta ölçekteki il ve ilçelerde gör-düðüm yaþam tarzlarý bana bu düþüncemderevize yapma imkaný verdi. Eskiden sadece bü-yük þehirlerde olduðunu düþündüðüm hýzlýyaþamýn artýk her yer için geçerli olduðunu yada olmaya baþladýðýný esefle müþahede ettim.Büyük kalabalýklar içinde insaný yalnýzlaþtýran,asosyal yapan faktörler buralara da gelmiþ veinsani sanki esir almýþ. Neden diye düþündüm,neden böyle oldu? Vardýðým sonuç þu oldu:küreselleþmenin getirdiði etkileþim. Büyükþehirlerdekine denk hýzlý yaþamý zaruri kýlanþartlar olmamasýna raðmen hýzlý yaþam tercihiküreselleþmenin kültürel, sosyal, ekonomikhatta dini etkisi ile doðru orantýlý diye düþünü-yorum. Bu deðiþiklikten en çok etkilenen ve en

çok yara alan hususlarýn baþýnda bizim akra-balýk, dostluk iliþkilerimizin, daha genel biryaklaþýmla fiziki olarak gerçekleþen hatta ger-çekleþmesi gereken sosyal münasebetlerimi-zin geldiði kanaatindeyim. Mesela hayatýn ta-bii akýþý içinde seyrettiði çocukluk günlerimizde“çat kapý” dediðimiz bir tabir vardý. Þimdiki-ler bunun ne manaya geldiðini öðrenmekiçin lügatlere bakmak zorundalar sanýrým amabizim için yaþayan ve yaþadýðýmýz bir gerçektibu. Çat kapý, randevusuz, sorgusuz-sualsiz 24saat birinin senin kapýný çalmasý, yemek-çay-kahve muhabbetine gelmesi demekti. Meselatam akþam yemek sofrasýnda iken kapýnýzçalýnýr; yan taraftaki komþunuz, uzak veyayakýn akrabanýz elinde yemek tenceresi ile kapýönündedir. “Bugün de akþam yemeðini Allahne verdiyse beraber yiyelim” diyerek içeri gi-rerler hem de “buyurun, hoþ geldiniz” deme-mizi beklemeden. Gayet normal bu; çünkü ikihafta önce biz yapmýþýzdýr ayný þeyi onlara yada birkaç gün sonra yapacaðýzdýr. Zihnimçocukluk günlerime ait böylesi nice hatýralarladoludur benim. Pekala ne yapýlýrdý? Ýki hanedepiþen yemekler birlikte yenir, gece geç saatlerekadar ne muhabbetler, ne muhabbetler edi-lirdi. Dedeler-nineler hatýralarýndan bahseder;yüzük, tombala oyunlarý oynanýr; çekme hel-valar yapýlýrdý. “Hey gidi günler” demenin tamda yeri ve zamaný aslýnda, öyle deðil mi?

Fizikî ziyaretleri terk ediyoruzGünümüzde bunu yapmak mümkün

deðil diye itiraz edenleriniz olabilir. Haklýdýr.Þartlarýn deðiþmesine baðlý olarak tabii ki bazý

örf ve adetlerimizde deðiþiklik olmasý, reviz-yona gidilmesi, yeni hayat þartlarýna adapteedilmeye çalýþýlmasý gerekir ve þarttýr. Ama bizböyle yapmýyoruz; sosyal münasebetler aðýndaçok önemli ve yeri baþka hiçbir þeyle doldu-rulmayacaðýna inandýðým fiziki ziyaretleri bü-tün bütün terk ediyoruz. Hýzlý yaþamýn kol-larýna kendimizi býrakýyor, iradesi felç olmuþinsanlar misali hýzlý yaþam rüzgârýnýn bizi sü-rüklediði vadilerde tek baþýmýza yaþýyoruz.Evet, kabul ediyorum, artýk “çat kapý” gelip git-meler olmayacak ve olmasýn, ama hiç olmazsabelli periyotlara yayýlmýþ randevulu yemekliyemeksiz beraberliklerimiz olsun. Karþýlýklýziyaretler bayram, ölüm, doðum, düðün vehasta ziyaretinin ötesine taþsýn. Burada banaitiraz edip “Çat kapý yok ama çat telefon varya!” diyebilirsiniz. Ben de ilave edeyim o za-man; “çat mesaj, çat e-mail, çat face, çattweet” de var. Ýnsaflý olmak lazým; çat kapýnýnyerini tutuyor mu, tutar mý bunlar Allahaþkýna! Yerini tutmasýný býrakýn; bunlar kul-laným dengesi yakalanamadýðý durumlarda ile-tiþimsizliðe bile neden oluyor. Ýnsanlarýn özelhayatýna dahi duhûl eden bu araçlar dünya öl-çeðinde sosyalleþme vesilesi olup sanal dün-yada iletiþimi saðlasa da reel dünyada insan-larý insanlardan kopartýyor. Sosyalleþme yerinea sosyalleþmenin vesilesi, vasýtasý, müsebbibioluyor.

Dünyanýn her yerindeki arkadaþlarBir hikaye dinlemiþtim; baba oðlundan X-

box’daki oyununa ara verip mahalle arka-daþlarýyla birlikte vakit geçirmesini istemiþ. Ço-

cuk da baba benim dünyanýn her yerinden ar-kadaþým var demiþ sanal dünyadaki oyun ar-kadaþlarýný kastederek. Sonra bir gün ara-basýnýn tekeri patlamýþ ve iþyerinde olan ba-basýna telefon açarak yardým istemiþ. Baba ce-vabý yapýþtýrmýþ; dünyanýn her yerindeki ar-kadaþlarýn yardým etsin. Zira yardým dediði þeyfiziki manada bir komþu çocuðunun dahi ya-pabileceði çok basit bir iþmiþ.

Gelin; þu kulvarda vakit çok geç olmadanel birliði ile dengeyi yakalayalým. Telefonaçma, üçüncü þahýslara telefon numaralarýnýverme ve telefonla konuþmada prensiplerimizolsa bizim. Ayný þey diðer sosyal medya araç-larý için geçerli. Geçenlerde bir ortopedist ar-kadaþým anlatýyordu; son dönemlerde kli-nikte en cok görülen vak’a baþparmaklardakiarýza imiþ. Týbbi adýný söyledi ama unuttum.Neden dedim? Cep telefonlarýnda mesaj yaz-maktan dedi.

Nedir prensip dediðim þeyler? Detaylarýnýherkes konumuna, iþine, zamanýna göre ken-disi belirlemeli ama bazý temel prensipler varki bunlar evrenseldir diye düþünüyorum.Özellikle Ýslami deðerleri kabullenenler için.Söz gelimi; zaman israfý olmamalý, Yalan,gýybet, dedikodu bulunmamalý. Nezahet dai-resi içinde muhavereler cereyan etmeli. Ne-zaketten, zarafetten taviz vermemeli. Ýhtiyaçhatta zaruret eksenine yayýlmalý. Bir baþka ta-birle zaruri deðilse, bir ihtiyaçtan kaynak-lanmýyor veya bir ihtiyaca cevap vermiyorsauzak durmalý bu sosyal medyadan. Yoksa!Evet, yoksa bu sanal dünya yavaþ yavaþ bizibirbirimizden kopartacak.

Çat kapý, çat telefon, çat mesaj çate-mail, çat face, çat tweet

Hekimoğlu İsmail

Hizmet dediğimiz şey, aslında vazifedir.“Ben İslam’a hizmet edeceğim.” diyen şahıs,“Bir Müslüman olarak, içinde bulunduğumdurumda neler yapmam lazım?” sorusunacevap aramalıdır. Bursa’ya konferansa git-miştim birkaç yıl önce...

Orada hanım okurlarım, “Ağabey, bizhanımlar, İslam’a nasıl daha iyi hizmet ede-biliriz?” diye sormuşlardı. Ben de şöyle cevapvermiştim: “Hizmeti uzaklarda aramaya ge-rek yoktur; kendi evimizi cennete çevirmeyeçalışmak hizmettir. Çok bilinen bir hadistir;‘Herhangi birinizin elinde bir hurma fidanıvarken, kıyamet kopacak olsa dahi derhalonu diksin.’ Yani şartlar ne olursa olsun, hiz-meti ertelememek hayatımızın esası olmalı-dır. Evinizi, eşinizi, çocuklarınızı ihmal et-memeniz en büyük hizmettir.” Maişeti te-min, aile halkının sorumluluğu, çocukların

tahsili, onların daha iyi bir hayata hazırlan-maları… Bunlar dinimizce erkeğin sorum-luluğunda olan işlerdir. Bu ağır yüklerin al-tında olan erkek, eşinden en çok şefkat bek-ler. İşte bu noktada gösterilen şefkat, ha-nımlar için en büyük hizmettir. Çünkü bellietsin ya da etmesin, her erkeğin içinde bir ço-cuk vardır. Bunun için evlenir; bir hanımınşefkatine sığınır. Dikkat edilirse dul kalan er-kekler, hemen evlenmek cihetine giderler.Aslında erkek lokantada yemek yiyebilir,terzide elbiselerini diktirir, kuru temizle-mede yıkatır, evini temizletir. Fakat bir ha-nımda bulabileceği sevgi ve alakayı başkayerde bulamaz. Bu sebepten hanımlara de-rim ki: “Sizler şefkat kahramanısınız. Ço-cuklarınıza gösterdiğiniz şefkati, eşinizdenesirgemeyin.” Böyle yazıp konuşunca bazıhanım kardeşler itiraz ediyor: “Her şeyi biz-

den bekliyorsunuz. Bütün adımları biz miatacağız?” Hanımları temin ederim ki, kadı-nın eşi için attığı her adım aslında kendisiiçindir, erkeği için değil… Hanımlar duygu-saldır. Komşusunun, akrabasının, hatta hiçtanımadığı insanların derdiyle meşgul olur.Herkesin derdiyle dertlenmek insanı perişaneder. Amma eşinin derdiyle dertlenmek,“Bu da geçer ya Hû” demek, iki tarafı da ra-hatlatır. Üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle; işteo zaman ev, bir nevi cennet olur… Allahböyle yaratmış; hanımın bir tebessümüyle er-kek rahatlar. Hatta dikkat edilirse babalar, kızçocuklarına daha yakındır. Hep söylerim:“Herkese hakkımı helal ettim amma en çokkızıma helal ettim…” Küçükken kız çocuğukendini korumaktan aciz, savunmaktanmahrumdur. Bu duygular içerisinde adetababasına sığınır. Amma yıllar geçip de ba-

balar yaşlanınca, bu sefer de babalar kızları-nın bir nevi himayesine girer. Kız evlat, an-nesinden daha ziyade babasına yardım eder.Annesinin ihmalkâr davrandığı bazı husus-larda, kız evlatlar o açığı kapatır. Mesela kü-çük yaşından itibaren babasının her işinekoşturması, onu bir anne gibi koruyup kol-laması sebebiyle, Efendimiz (sas), Hz. Fatı-ma’ya “Ümmü Ebîha” yani “Babasının An-nesi” lakabını vermiştir…

Evet, bazı beylerin hatalı hareketleri ola-bilir. Bu hareketlerle hanımını üzebilir ammaPeygamberimiz (sas) buyurmuş ki: “Yor-gunluk, ağrı, keder, acı ve gamdan diken bat-masına varıncaya kadar Müslüman’a isabeteden her şeye karşılık, Allah onun günahınıbağışlar.” Bir şahıs, eşinin hoşuna gitmeyenhallerine sabrederse, ona mukabil Allah, o ki-şiye çok güzel mükâfatlar verir…

Bir erkeğin en çok neye ihtiyacı vardır?

5 - 11 HAZİRAN 2013

Her şey bir hayırla başladı…ASLIHAN KÖŞŞEKOğLU

1Benzer hikâyeler çağrıştırır zihinlerdegözleme dükkânları. Beyaz önlükleri,

maharetli elleriyle hamur açan teyzeler sankiortak bir öykünün kahramanlarıdır. Memle-ketlerinde en sıradan işleri olan gözleme ya-pımı, kim bilir kaç sene önce hangi sebeplerleyollarının düştüğü gurbette onlara ekmekkapısı olmuş, özellikle turistik mekânlardakiişletmelerin aranan çalışanı yapmıştır her bi-rini. Yenibosna’daki Daday Gözleme’nin sa-hibi Zeynep Yaşar’ın (40) hikâyesi bu kurgu-nun çok dışında kalıyor, haliyle biraz ezberi-mizi bozuyor. Onun öyküsünde her şey birhayır kermesiyle başlıyor…

Devamlı öğrenme gayreti içinde olan ça-lışkan mı çalışkan bir kadın Zeynep Hanım. Biro kadar da yardımsever. Bundan dört sene ev-vel, belediyenin açtığı annelik okuluna gittiğidönemde arkadaşlarının kermes için mekânaradıklarını öğrenir. Mekân vardır ama fahiş fi-yatlar arkadaşlarını zorluyordur. Tevafuk, me-sele konuşulurken tam da Zeynep Hanım’ınkayınpederine ait dükkânın (şimdiki gözle-meci) önünden geçiyorlardır. Hemen arka-daşlarına mekânı gösterir. Eğer kermes için uy-gunsa kayınpederiyle konuşacağını söyler.Onlardan aldığı olumlu dönüşle kayınpederiniikna eder ve böylece dükkân kermes için ki-ralanır. Son 15 günde yalnızca gözleme ker-mesi yapılır mekânda. Zeynep Hanım ker-mesin gönüllülerinden biridir aynı zamanda.Gözlemeleriyle, baklavalarıyla, kurabiyele-riyle destek olur hayırseverlere.

Kermesin bitmesine yakın özellikle çevreesnaftan “Keşke hep devam etse, ev yemek-leri de yapsanız.” talepleri gelmeye başlar. İşteo zaman Zeynep Hanım’ın kafasında şim-şekler çakar. Pastaları, börekleri, baklavasımeşhurdur nasılsa. Yeterli becerisi vardır. Ev-lenmeden evvel babasıyla market işlettiğindenişletmeciliğe de talimlidir. “O halde neden ol-masın?” denir ve dört sene evvel gözlemeci-nin temelleri atılır…

İki yıl hamur makinESİ olmadan çalıştıkDört yıl önceki Anneler Günü’nde herkese

ücretsiz gözleme dağıtılarak kermes kapatılır.Mekân ‘Daday Gözleme’ olarak yeniden açı-lır. Başlangıçta kermes algısından dolayı ticarîbir işletme olduğunun anlaşılmayacağına dairendişeler olur. Ancak zamanla gözlemeler veev yemekleri o kadar çok talep görür ki kor-kularının yersiz olduğunu anlar Zeynep Ha-nım. O şimdi beş çalışanıyla yoluna devamediyor. Ayrıca bugünlerde Başakşehir’de aça-

cağı üretim tesisinin hazırlığı içinde. Çünküözel günler için de sipariş alıyor; yüzlerce ki-şiye çeşitli ikramlar hazırlıyor Zeynep Hanımve ekibi. Kısacası hayli profesyonel çalışıyor-lar. Bu profesyonelliğin arkasındaki el emeğigöz nuru hikâye ise sözün bittiği yer. Öyle kiiki yıl hamur makinesi olmadan çalışır ZeynepHanım. Sanayi tipi fırını olmadığından ha-murlar davul fırınlarda pişirilir. Hâl böyleolunca her sabah beşte dükkânı açar, poğaça,

kurabiye hamurları derken evinyolunu unutur. Hatta kasları zarargördüğü için bir süre fizik tedavi gö-rür. Mantı içinse İstanbul dışında ya-şayan ablası ve annesinden yardımalır. Zeynep Yaşar, şu an o günleri,kendisini ve dükkânını buralara getiren,şükürle andıkları vakitler olarak hatırlıyor…[email protected]

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

k u r s u @ z a m a n . c o m . t r

Yağmur damlaları, rahmet ufkun-dan dökülen merhamet katreleri ola-rak iniyorlar ufkumuza.

Üzerlerinde muhabbet ve şefkatmührü var. Bundan dolayı, yağmurdamlalarının yere iniş anını ganimet bi-lip, duaların kabul olacağı rivayet edilen o es-nada gönülden yakarışa geçmek lazım. Bizimiçin en önemli dua, hatta kendi kurtuluşumuzuistemekten de önemli olan dua, “Allah’ım!Yüce adını dünyanın dört bir tarafında duyur!Gönüllerimizi ve dünyadaki bütün kullarınınkalplerini imana, İslâm’a, Kur’an’a ve ihsanaaç! Bu yolda bizleri de istihdam eyle.” niyazı-dır. Bu sebeple biz, semadan süzülen herdamlayla beraber yeryüzünü teşrif eden me-leklerin kanadına bu duayı takıyoruz.

Bugün âlem-i İslâm’ın mazlumiyet vemağduriyetini, yüreğimde hicran, gözlerimdekan, seyrediyorum. Müslümanlıklarından do-layı kötü muamelelere maruz kalanlar ya datoprak meseleleri ve istiklal mücadelesi gibi de-ğişik sebeplerden dolayı zor günler yaşayan-lar konferanslar tertip ediyor, seslerini duyur-maya çalışıyor, uluslararası arenada destek bul-maya uğraşıyor ve başka toplumlardan yardımistiyorlar.

Fakat maalesef, Haremeyn-i Şerîfeyn gibibazı yerlerde, Südeysî gibi bazı insanlarınhutbede ve namazın kunutunda yaptıkları

dualar hariç, o mağdur, mazlum ve mah-kûmların onca değişik esbâba tevessüllerininyanında gönülden, yüreklerini çatlatırcasına“Allah” dediklerine şahit olmadım. Bu sözümübir kınama kabul etmeyin, ne olur. Ben deMüslüman’ım elhamdülillah; acı çeken in-sanların ızdırabını en az herkes kadar ben devicdanımda duyuyorum. Ama bir nefis mu-hasebesi kabilinden, müminlerin bir eksiğiniifade etmeye çalışıyorum. Suizan da etmiyo-rum. Mutlaka dua edenler, gözyaşı dökenlervardır; fakat onların sayısı ne kadardır acaba?Eğer, masum çocuklar bile katledilirken biz sı-cak çayımızı rahatlıkla yudumluyorsak, gön-lümüzün bir tuğlası düşmüş değil midir?

Siyasilere yaptığınız müracaat kadar, işinsahibine ağlayıp sızlandık mı hiç? Siyasi mü-cadele işin bir yanı. Bu bazen iradelerimizi aşanzorluklar içerir. Ama geceler boyunca başları-mızı yere koyarak, “Allah’ım, hangi günahı-mızdan dolayı bizi böyle te’dip ediyorsun?”“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak miedeceksin Allah’ım!” (A’raf, 7/155) deyip içi-mizi döktük mü yeterince.

Eyyûb Gibi Ağladık mı?Değişik siyasi platformlarda meselenin

çözüleceği, falanın filanın tavassutu ile prob-lemin aşılacağı zannediliyor. Ehli dünyanın kri-terleriyle meselelere bakılıyor; hatta onlar tak-

lid edilerek “Ağlayıp, sızlayacaksın da ne ola-cak?” deniliyor. Oysa müminin en önemli güçkaynağı ve sığınağı “Lâ havle ve lâ kuvvete illâbillâh” inancı ve ikrarıdır. Bu inanç ve ikrar,“cennet hazinelerinden bir mücevher” veAzîz u Kahhâr’ın kuvvetini, kudretini itirafınifadesidir. Öyle bir kapıya dayanmayınca mü-minlerin başa çıkabileceği hiçbir problem yok-tur. Alvar İmamı’nın sözlerini çok tekrar et-mişimdir; O şöyle der:

“Sular gibi çağlasanEyyûb gibi ağlasanCiğergâhı dağlasanAhvalini sormaz mı?”Rica ederim, biz O’nun kapısında sular gibi

çağladık, Eyyûb Nebi gibi ağladık da kapı açıl-madı mı, yüzümüze bakılmadı mı? Gönlü-müzden bir yanık kokusu yayıldı da “Bu danedir?” diye sorulmadı mı?” Ben İslâm dün-yasında O’na ilticayı görmüyorum; ama belkide ben göremiyorumdur; belki dertliler, yüreğiçatlarcasına O’na el açanlar vardır da ben gö-remiyorum..

Ne var ki, dualar külliyet kesbedince ka-bule karîn olur. Münferit bazı kimselerin ağ-layıp sızlaması umumun dertleri için yeterli de-ğildir. Duanın külliyet kesbetmesi için icabındabazı dua ve virdler bölüştürülerek uzun süreokunur. Ahd-i Atik, Hz. Davud’un yirmi beşsene fasılasız dua edip ağladığını anlatır. Us-

tûre kitaplarında, O’nun gözyaşlarınınaktığı yerlerde otlar yeşerdi denir. Bu,mübalağa adına söylenmiş bir sözdür;ama Hz. Davud’un, bir isnad karşı-

sında çok ağladığını gösterme açısındanönemli bir örnek teşkil eder.

İşte, eğer, âlem-i İslâm’a ait dertler bizimde dertlerimizse, gözyaşlarımızla çimler bit-meli. “Allah’a sığınma” mülahazası gönülle-rimizde güç kazanmalı. Her şeyden önce,mümin gönüllerin inanç problemi aşılmalı.Hepimiz yürekten inanmalıyız Rabb’imize..İnanmalı ve bir kere daha O’na yönelmeliyiz.

Cenâb-ı Allah, “Ey îman edenler! Sizkendinize bakın, siz doğru yolda iseniz, her-hangi bir sapkın kimse size zarar veremez...”(Mâide, 5/105) buyurmaktadır. Siz seçiminizihidayet istikametinde kullanmış iseniz; hida-yet, tabiatınızın bir derinliği haline gelmişse veAllah’a hakkıyla kul olmaya çalışıyor; başka-larını da aynı kulluğa çağırıyorsanız, hiç kimsezarar veremez size.

Eğer, biz emanette emin insanlar isek Al-lah (celle celaluhu), O’nun adına yaptığımızşeyleri niçin yıksın ki!.. Problemlerin kaynağınıönce kendi nefsinde aramak, inanan bir insa-nın şiarıdır. Öyleyse, biz her şeyden önce, oemanete adanmış birer ruh, emre amâde ve el-leri daima göğsünde birer gönül eri olabildikmi, ona bakmalıyız!..

Bir kere daha O’na yönelmek

Abdullah Aymaz

Talep ettiğimiz şeylerin biricik sahibi Sensin; öyleyse başka hangi ka-pıya yönelebiliriz ki! Kâinatın bütün zerreleri acz ve ihtiyaç lisanlarıyla,varlığına ve birliğine şehadet ettikleri Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd-ler, senâlar, şükürler olsun.

Ne var ki, dehâya denk bu üstün fıtratlar, o muhteşem zekâ ve kabiliyetlerinihep millet yararına kullanırlar; kullanırlar da, başkalarına zararlı olmadan fer-sah fersah uzak bulunurlar.

Yıllarca boşalıp doldum,Her şeyi özümde buldum.Karanlıktan hep korkardım,Işığa erdim kurtuldum.

Ya şimdi neden korkayım,Çelikten gerilmiş yayım,Hem bugün hem de ferdâyım,“Hû” deyip O’nunla doldum...

Ayrı düşen titrer elbet,Şundan-bundan bekler himmet.Bense boynumda bir kement,O’na bağlanıp doğruldum.

Azrâil kiminin derdi,Korkar ölümden en merdi,O benim gönlümün virdi,Şimdi onunla yâr oldum.

Korktuğum olmuştu önce,Dünya gönlüme düşünce,O’nu yokluğa gömünce,Kendimde kendimi buldum.

Özünden geçmeyen bilmez,Beden insanı dirilmez,Ölmeden ölenler ölmez!Ölüp kendimden kurtuldum.

Kâh düşerek, kâh kalkarak,Yürüdüm hep ağlayarak,Çaylar gibi çağlayarak,Ümidim o ki, duruldum..!

M. Fethullah Gülen

Norveç’in başşehri Oslo’daMangfold Huset (Farklılıklar Evi)Diyalog Derneği’ni ziyaret ettik. Top-lumdaki çeşitli milletlerin meydanagetirdiği kültür zenginliğini ifade içinamblemi incir olmuş. Pek çok tohumve tanelerden meydana gelmesi iti-barıyla çok kültürlülüğü temsil edi-yor.

Norveçlilerin organize ettiği ÇAYSAATİ, ilk başta Norveçlilere aitIRKÇILIĞA HAYIR MERKEZİ isimlibir kuruluşun öncülüğünde başladı.Ama altyapı tamamen MangfoldHuset’e ait…

ÇAY SAATİ’nde Norveç’in yer-lileri Müslümanların evlerine davetediliyor. Çay içilip sohbet ediliyor.Müslüman’a misafir olma, evini vekendisini yakından tanıma ve merakedilen soruları sorma imkanı oluyor.Ev ortamı ve sıcak atmosfer çok şeyifade ediyor.

Batı kültürüne göre, tanımadı-ğını evine alıp misafir etme, yemekveya çay ikram etme alışık olunan birdurum değil. Ama İslam kültüründeise bu bir onurdur. Kim olursa olsungelen TANRI MİSAFİRİ’dir.

Bu şekilde misafirliğe gitmek is-tiyorum, diyenleri Norveçliler tespitediyor; gidilecek evleri de bizim in-sanlarımız organize ediyorlar. Böy-lece Norveçliler Müslüman evine gi-derken kendilerini güvende hissedi-yorlar. Bu güveni pekiştirmek ve ya-pılan işin önemli olduğunu vurgula-mak için NORVEÇ KRALİYET Aİ-LESİ de çay saati kapsamında Müs-lüman ailelere misafir oldu… İşiniçine KRALİYET AİLESİ girince, ta-bii medyada çok yer buldu. Bilhassa22 TEMMUZ 2011’deki TERÖRSALDIRISINDAN sonra bu çay saatidaha çok önem kazandı. Irkçı terö-riste karşı binlerce Norveçli protestomânasına “Biz de bir Müslüman ai-

leye misafir olmak istiyoruz.” diyemüracaat ettiler. Böylece güzel dost-luk ve diyaloglar meydana geldi.İnançlarımızla ilgili sorulara Risale-iNurlardan ve M. Fethullah GülenHocaefendi’nin kitaplarından ce-vaplar verildi. Başörtüsü ile ilgili“Zorla eşleriniz mi örtmenizi isti-yor?” sorusuna fıtrî bir tepkiyle “Hiçkimse bize zorla bir şey yaptıra-maz.” şeklindeki cevaplar kafalardaoluşturulmak istenen yanlışları kök-ten silip atıyor. Evlenme konusundada, baskıların olup olmadığını öğ-renmek istiyorlar ve tatmin edici ce-vapları alıyorlar.

Bu misafirliklerin çoğu bir defayamahsus kalmadı. Gelip gitmelerarttı… Kermes gibi farklı faydalıalanlarda beraber çalışma arzularıdoğdu.

Devlet televizyonu bu güzel ge-lişmeyi kısa bir belgesel halinde se-yircilerine ulaştırdı… Bizim insanla-rımız Norveçlilerdeki tereddütleri bubelgeselle öğrenirken onlar da birgöçmenin kültür farklılıklarındandolayı yaşadığı zorlukları daha ya-kından tanımış ve öğrenmiş oldu.

Çay saati vesilesi ile MangfoldHuset Diyalog Derneği’ne gelen birNorveçli şunları söyledi: “Ben 16yaşımda bir Akdeniz ülkesine git-miştim. Orada bana Türkler hak-kında çok menfi şeyler anlattılar.Ama sizlerle görüştükten sonra bü-tün kötü kanaatlerim değişti. Şimdieşimi ve kızımı da alarak Türkiye’yiziyaret etmek istiyorum.”

Oslo’da bu güzelliğe yakındanşâhit olduk. İnşallah bütün Batı ül-kelerinde yani Avrupa’da olsun,Amerika’da olsun böyle ÇAY SA-ATLERİ tertip edilir ve iftira ve yan-lışların üstesinden gelinmiş olur…Evet hâlâ yapmamız gereken pekçok iş ve hizmet var…

Çay saati-II

Peygamberane azimİçinde bulunmaya gayret ettiğiniz, yolunda

yürümeye çalıştığınız yolda niyetinizde hep “O”olursa, masmavi renge bürünmüş Cennet’e aitbüyüleyici kokuları geçtiğiniz her güzergâha ya-yarsınız. Evet, mü’minin niyeti çok önemlidir.

Niyet, sıradan işleri ibadet haline getirdiği gibi,o gerektiği gibi muhafaza edilmediği zaman iba-detler ibadet olmaktan çıkar. Bozuk bir niyetle na-mazın çehresini burada kirletirseniz, orada karşı-nıza hortlak gibi, gulyabani gibi bir şey çıkar. Öteyandan Allah Resulü’nünkine (sallallahu aleyhi vesellem) benzeyen yatış şeklinin bile ibadet oldu-ğunu belirtmiyor mu İslam uleması?

Niyet bu kadar önemli olunca, sürekli Allah’la,sürekli i’la-yı kelimetullahla oturup kalkmanız siziçok aşkın kılar. İşin aslı, kendini O’na, O’nun adı-nın yüceltilmesine kilitleyenlerin belki de öyle çokderin mülahazaları, derinlemesine bir ibadet u ta-atleri de yoktur ama sürekli bir teveccüh içindebulunma niyet ve gayretleridir onları aşkın kılan.Bu öyle bir debi kazandırır ki onlara, artık kişi yer-ken, içerken, yatarken, kalkarken hep “Bu haki-katleri nasıl anlatırım!” derdi ve ızdırabıyla yaşar

ki bu Cenab-ı Hakk’a sunulan en büyük duadır.Peygamberlerin peygamberliği malum. Pey-

gamberlik Allah’ın takdiri. Ama neden bizler deOnlar gibi olmayalım, onların yaptığını yapmaya-lım. Peygamberane bir azimle peygamberce bircehd içinde olabiliriz. Eğer ruhumuzdaki yabancıhülyaları ruhumuzdan söküp atabilirsek, bizler depeygamberane mülahazalar içinde ızdırap insanıolabiliriz. İslami heyecanı hayatımızın herkaresinde duyabiliriz. Böyle bir ızdırabı duymanınzor olmadığı kanaatindeyim.

Bu yolda yürürken önümüze bazen engellerçıkabilir. Birileri önünüze çıkıp size zarar vermekisteyebilir ama peygamberlere de birçok engellerçıkmamış mıdır? Öyleyse bunu hayatın ve bu yo-lun bir realitesi olarak kabullenmek lazım.

Bir de toprağa atılan her tohum çıkmaz. Bazı-larını kuşlar yer, bazıları çürür gider. Öyleyse him-metini ali tutup elindeki bütün tohumları bir anönce toprağa gömmeye bakmalısın. Şöyle olsunböyle olsun deyip gözünü neticeye dikme, Allah’lapazarlıktır ve yanlıştır. Vazifemizi yapıp neticeyiO’nun takdirine bırakmak gerektir.

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Gönlümün Virdi

E-Bültenimizeaboneoldunuz mu?

www.zamaniskandinavya.dk

Ahmet Şahin

Aile içi şiddetin tüm çeşitlerinin yaşandığı günümüzde siz ailehayatınızın temeli olan kadına nasıl bakıyorsunuz? Yani kadının aileiçindeki görevi gereği olan farklı duygusal özelliğinin farkında olu-yor musunuz? Yoksa bu farkı hiç fark etmeden mi muhatap olu-yorsunuz?

Önce aile içinde kadının yaratılışındaki farklı özelliğini tanıya-cak, yüklendiği görevin bir gereği olan bu duygusal üstünlüğünükabul edecek, hatta takdirle de bakacaksınız. Nitekim BediüzzamanHazretleri de kadını bu farklı yanlarıyla tanıyarak takdirde bulun-muş “şefkat kahramanları” diye tarif etmiştir. Zaten bu şefkat kah-ramanlığı olmasa aile içi bunca zorluklara dayanma gücü göstere-mez, ömür boyu süren çocuk bakımı gibi en zahmetli hizmetleri tekbaşına üstlenemezdi. İyi ki bu duygusal özelliği, şefkat kahraman-lığı vardır hanımların.

Nitekim Efendimiz Hazretleri (sas), ailesinin duygu yüklüdünyasına karşı hep anlayışla bakmış, bizlere örnek olacak davra-nışlar sergilemiştir. Bu örnek davranışlarından birini Aişe valide-mizin anlatımından dinleyelim isterseniz. Bakın Validemiz nasıl an-latıyor Efendimiz’in (sas) kendilerini memnun etmek için neleri gözealdığını, nasıl bir tevazu anlayışı içinde muhatap olduğunu.

Bir defasında kafile ile gidiyorduk. Resulüllah (sas) Hazretleri,yanındakilere:

- Siz yürüyün, biz Aişe ile biraz geriden geleceğiz, buyurdu.Onlar yürüyüp uzaklaştıktan sonra bana:- Aişe dedi, var mısın benimle yarışa? Seninle bir koşuşalım şu

düzlükte, bakalım yarışı kim kazanacak?Ben çok gençtim, böyle şeylere kanım pek kaynardı. Sanki ha-

zırdım böyle bir teklife. Zaten Resulüllah bizim içimizi okurdu sanki. Kafilenin arka-

sından birlikte koşmaya başladık.Daha ilk adımlarda onu geçtim, yarışı ondan önde bitirdim. Yani

ben kazandım.Beni kutladı, ‘Sen kazandın tebrik ederim, başarılı oldun’, dedi.Aişe validemiz, o günkü durumunu da şöyle ifade ediyor...- Ben o günlerde ince yapıda biriydim. Yarışı kazanacak beden

inceliğine sahiptim.Aradan bir sene gibi bir zaman geçmişti. Yine öyle bir yerde gi-

diyorduk. Geçtiğimiz seneki yarışı hatırlattı:- Aişe var mısın bir yarışa daha, dedi. Ben yine hazırdım. He-

men kabul ettim. Birlikte yine koştuk. Ancak bu defa başarı benimdeğil, Resulüllah’ın oldu. O geçti, ben ona erişemedim. O sene bi-raz daha büyümüştüm.

Bu defa yarışı kaybettim diye üzüldüğümü görünce beni teselliederek dedi ki:

- Üzülme üzülme! Geçen defa sen kazandın, bu defa da ben ka-zandım, böylece eşit olduk, eşit!..

Evet, kadının duygu dünyasını bilen Efendimiz (sas) Hazretleri,zaman zaman onunla yarışa çıkar, bazen ondan geride kalır, onurahatlatır, bazen de onu geçer, durumunu bildirirdi. Ama bunu hiç-bir zaman üstünlük iddiasına götürmez, “kaybeden yoktur, ikimizde eşit olduk” diyerek, iki tarafın da sonuçtan memnun olmasınısağlardı.

Dikkat edin, kumlu çölde hanımıyla böyle yarışa giren Efendi-miz (sas ) Hazretleri, Mirac’da göklerde Cebrail ile yaptığı yolcu-lukta onu geçmiş, onun ulaşamadığı yerlere tek başına kendisi ulaş-mıştı.

Ama göklerde Cebrail’i geçen Efendimiz, yerde hanımı Aişe va-lidemizi geçmemiş, ancak geçtiği zamanda da:

- Üzülme üzülme, geçen defa sen kazandın, bu defa da ben ka-zandım, yani eşit olduk, eşit... diyerek konuyu yine tatlıya bağlamaörneği vermişti.

Acaba diyorum, hep yüksekten uçan bazı beyler, birazcık tevazugösterip de hanımın duygu dolu dünyasına girebiliyorlar mı? Onu,yaratılış gereği farklı duygularıyla tanıyabiliyorlar mı? Göklerde Ceb-rail’i geçen Efendimiz’in yerde hanımını geçmeyişinden kendile-rine bir mesaj çıkarabiliyorlar mı?

Ayrıca ekonomik darlığın had safhada yaşandığı evinde Efen-dimiz’in hanımlarına:

“İsterseniz sizi serbest bırakayım, dilediğiniz zenginle evlenin,bolluk içinde yaşayın...” teklifine karşı hanımlarının:

-“Biz açlıktan ölmeye razıyız ama kapından ayrılmaya razı de-ğiliz!” diyecek kadar sadakat gösterip ekonomik sıkıntıya da gö-nülden razı olduklarını günümüz hanımları da hatırlayabiliyorlarmı?

- Ne dersiniz, böyle ortak anlayışla bakabiliyor muyuz bizler ailehayatımıza?

Aile içi sorunlarınıza siz deböyle mi bakıyorsunuz?

5 - 11 HAZİRAN 2013Yeni Bahar Çocuk 15 Faaliyet

4 HAZİRAN 2013 SALI

Malzemeler:Yapıştırıcı15x15 cm ebadında renkli fon kâğıdı1 cm eninde uzun renkli fon kâğıtlarıKalem

1

2

3

4

1

23

4

evgili arkadaşla-rım, geçen haf-ta yazdığım yazı-

yı bazı arkadaşlarım çok severken, bazıları “Niye öyle yazdın? Senin yüzün-den harçlığımın bir kısmı-nı annemin aldığı yardım kumbarasına atmak zo-runda kalacağım.” dedi. Unutmayalım ki kumba-raya atmaya kıyamadığı-mız o paralara, kimlerin ne çok ihtiyacı vardır. Bu yüzden Allah (cc) bizlere bol rızık verdikçe bizler de başkalarıyla paylaşalım ki dünyada yoksul kimse kalmasın. Şimdi, kâğıttan güzel bir kelebek yapıp, yardım kumbaramı biraz daha doldurmam lazım. Görüşürüz.

S

KÂĞIT HELVA

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Kâğıttan kelebek yapalım

Son olarak, yapıştırdığınız dairelerin dış kıs-mına yapıştırıcı sürün ve 1 cm enindeki uzun renkli kâğıdı çevresini saracak şekilde yapıştı-rın. Kolay gelsin.

Renkli fon kâğıdına kelebek şeklini çizin. 1 cm enindeki uzun renkli çu-bukları şekildeki gibi kıvırın. Üst üste renkli kâğıtları birbirine ekleyerek daireyi büyütebilirsiniz.

Yeterli sayıda kâğıt kıvırdıktan son-ra kelebek şeklinin bulunduğu mavi fon kâğıdına tek tek düzgün bir şe-kilde yapıştırın.

Kadın-erkek diyaloğunda ölçü

Soru: Dinimizin kadınlarla erkeklerin diyalogları ile ilgili getir-diği ölçüler çok dar kapsamlı mı yoksa bize mi böyle öğretiliyor?Cevap: Dinimizde kadın-erkek ilişkileri, tabiî ve fıtrîdir.

Hem Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) hem de sa-habe efendilerimizin kadınlarla konuşması, bu fıtrîlik içe-risinde gelişmiştir. Fakat iki cins arasında günah işlemek herzaman söz konusu olduğundan dolayı ciddi tedbirler ko-nulmuştur. Konuşmada, iş yapmada, davranışlarda, giyin-mede ölçüler getirilmiştir. Peygamberimiz ve sahabe efen-dilerimizin kadınlarla konuşması, hep bu ölçüler içerisindegerçekleşmiştir. Mesela Efendimiz (aleyhissalatü vesselam),kadınlara sohbet edeceği zaman yanında Bilal Habeşi’yi degötürür. Esma Validemiz, yanına girdiğinde Efendimiz bubaldızına arkasını dönmüş ve tesettürün ölçülerini beyan et-miştir. Kadınlarla konuşma konusunda Kur’an’da da belliölçüler belirtilir.

Dinimizin koyduğu ölçülere göre yaşanıldığında ne er-kek ne de kadın, kendisi hakkında zulmedildiğini, haksız-

lık yapıldığını vs. düşünmez, düşünmemişler de. Kadın-er-kek ilişkilerinin belli ölçülere göre düzenlendiği İslam âle-miyle, alabildiğine serbest bırakıldığı batı ve doğu toplum-larındaki halihazırdaki durum, tam manasıyla yaşanma-masına rağmen dinimizin koyduğu ölçülerin ne kadar ye-rinde ve güzel olduğunu gösterir.

İslam’da katı bir anlayış yoktur, fakat tedbirli olma esasıvardır. Mesela yabancı (mahrem olmayan) bir kadınla ya-bancı bir erkek, konuşabilir fakat şehevani olmamak, yal-nız kalmamak, birbirine dokunmamak şartıyla ve ihtiyaç öl-çüsünde. Bazı hususlar sadece Allah Resûlü’ne has olabi-lir. Bazı konularda kadınların yaşlılığı hükme sebep olabi-lir. Bazı durumlarda ‘fitneye sebep olmama’ prensibi öne çı-kabilir. Mesela Lübabe, Nebiler Serveri’nin amcası HazretiAbbas’ın hanımıdır, Hazreti Abbas’ın bütün çocuklarınınannesidir ve aynı zamanda Meymûne Validemiz’in kız kar-deşi yani Resûlullah’ın baldızıdır. Muhtemelen yaşı ileriydive Efendimiz, ona başını taraması için müsaade ediyordu.

5 - 11 HAZİRAN 2013

5 - 11 HAZİRAN 2013

A a ıdaki piramitte her kutuda bulunan sayı altındaki iki kutuda bulunan sayıla-rın TOPLAMINA e ittir. Buna göre her bir piramitte aynı sayıları kullanmadan bo kalan kutuları doldurun.

SAYIP RAM D

•Her satır, her sütun ve kalın çizgilerle be-lirlenmi 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamları birer kere yazarak diyagra-mı doldurun. •Üzerinde i aret olan iki kutudaki sayı ardı-ıktır.

•Tüm ardı ıklar diyagramda gösterilmi tir.

ARDI IKSUDOKU

•Diyagramdaki her bir kutuya bir hece yazarak bulmacayı çözmeye çalı ın. •Kullanaca ınız heceler diyagramın al-tında verilmi tir.•Çözümü yaptı ınızda ifre kelimeyi kö-egende görebilirsiniz.

HECEL BULMACA

Zümre yönetimi

Sibirya’dabir ülke

Anayasaile ilgili

Gözden çıkarma,

vazgeçme

A

BA

D S

FI

GAR

KUR

L

NA

NA

O

SAL

SAR

TAN

YA

ZAR

uya bir h

A

A a ıdaki simetrik ekil iç içe geçmi ka-relerden olu turulmu tur. Acaba bu e-kilde toplam kaç tane kare var?

Ç ÇE KARELER

7 113125

BULMACA40 BU

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLER

ARDI IK SUDOKU

Ç ÇE KARELER

SAYI P RAM D

HECEL BULMACA

Hazırlayan: Ali [email protected]

N ZA M YE

H Z MET Ç L K

L R K R

KA D R NAS

199

33

21

28

11

12

141

68 73

40

1081 2

16 TANE KARE VARDIR

5

4

1 5 6 2 4 3

2 3 4 5 1 6

3 6 1 4 2 5

4 2 5 6 3 1

5 1 2 3 6 4

6 4 3 1 5 2

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

4 H

AZİR

AN 2

013

SALI

4 H

AZİR

AN 2

013

SALI

5 - 11 HAZİRAN 2013

ÇÖZMECE

5 - 11 HAZİRAN 2013

ZAMAN ÝSTANBUL

1Evlerimizde HD görüntü teknolojisinedaha yeni yeni alýþýrken, televizyon dün-

yasý 4K Ultra HD adlý yepyeni bir görüntü tek-nolojisine hazýrlanýyor. Üstün görüntü kalitesisunan bu teknolojiyi mercek altýna aldýk.

Full HD adý verilen görüntü kalitesi1920x1080 piksellik çözünürlüðe sahip. 4KUltra HD ise 3840x2160 piksel çözünürlük ileFull HD’den tam dört kat daha fazla detay su-nar. Bunun yanýnda Full HD televizyon prog-ramlarýnda saniyede 25 veya 30 kare kul-lanýlabilirken, 4K Ultra HD’de bu 125 kareyekadar yükselebilir. Böylece televizyon ek-ranýnda daha etkileyici bir derinlik, parlaklýk venetlik elde etmek mümkün.

4K Ultra HD yayýnlarýn durumuTürkiye’de henüz 4K Ultra HD kalitesinde

yayýn yapan bir televizyon kanalý yok. Türksatdeneme amaçlý 4K yayýnlara baþladý ama bu-nun ne zaman yaygýnlaþýp bir standart halinialacaðý henüz belli deðil. 4K Ultra HD görüntükalitesi sinema sektörü için de yeni bir kavram.2013 yýlýndan itibaren bazý filmler bu kalitedeçekilmeye baþlandý. Piyasaya yeni çýkan UltraHD televizyonlarda ‘upscaling’ adý verilen birteknoloji yardýmýyla HD görüntü kalitesiniUltra HD’ye yükseltmek de mümkün. Buteknolojinin yaygýnlaþmasýnýn ilk evresinde ol-duðumuzu söyleyebiliriz.

4K Ultra HD televizyon almalý mýsýnýz?4K Ultra HD televizyonlarýn görüntü ka-

litesi HD’nin dört katý olduðu gibi, fiyatý daayný þekilde yüksek. Eðer yeni teknolojilere çok

meraklýysanýz ve maddi imkânýnýz varsa4K Ultra HD televizyonlar tam sizegöre diyebiliriz. Eðer acelesi ve beklen-tisi çok yükseko lmayan

bir televizyonizleyicisiyseniz þimdilik biraz beklemenizde ya-rar var.

Her yeni teknolojide olduðu gibi bu ürün-ler önce dar bir kitle tarafýndan tercih edilir, za-man geçtikçe üretim artar, fiyatlar düþer ve buürünler daha yaygýn bir þekilde kullanýlýr. Tel-evizyon sektörünün beklentisi 4K Ultra HDgörüntü teknolojisinin önümüzdeki birkaç yýl

i ç i n d eyaygýnlaþacaðý yönünde.

O zamana kadar piyasadaki bazý 4K UltraHD televizyonlara göz atabilirsiniz, ne de olsadenemesi bedava.

LG 84LM960VDünyanýn ilk 84 inçlik Ultra HD televiz-

yonlarýndan biri olan bu model 84 inçlik devekranýyla ilgi çekiyor. 3 boyutlu ekran görün-tüsüne sahip modelde 10W+10W ses çýkýþý ve

15W+15W subwoofer bulunuyor. Smart TV veMagic Remote akýllý kumanda ise diðer özel-likleri arasýnda. Cihazda ayrýca 3 adet USB 2.0giriþi ve 4 adet HDMI 1.4 giriþi var. Upscalingözelliðiyle HD görüntüleri Ultra HD’ye yük-seltebiliyor. Birkaç aydýr satýþta olan televiz-yonun fiyatý 30 bin TL civarýnda.

Samsung S9 Ultra HD TVSýra dýþý bir tasarýma sahip olan bu tel-

evizyon, ilk olarak CES 2013 adlý teknoloji fu-arýnda tanýtýldý. 84 inçlik geniþ ekranýyla gözdolduran televizyonun önümüzdeki ay resmiolarak Türkiye’de de tanýtýlmasý planlanýyor.Türkiye’de satýþa çýkacak modellerin 55 ve 65inç ekran geniþliðine sahip olmasý bekleniyor.Fiyat henüz belli deðil.

Sony BRAVIA X9005Sony’nin yeni Ultra HD televizyon serisi

Bravia X9005’in 55 ve 65 inç olmak üzere ikiayrý seçeneði var. TRILUMINOS ekran gö-rüntü teknolojisi sayesinde televizyonun renktonlarýndaki farklar daha görünür hale getiril-miþ. NFC (Yakýn Alan Ýletiþimi) özellikli bu tel-evizyon Sony Experia telefon modeliyleuyumlu çalýþýyor. Televizyonun uzaktan ku-mandasýna telefonla dokunduðunuzda tele-fondaki görüntüleri ekrana yansýtabiliyorsu-nuz. Temmuz’da satýþa sunulmasý beklenen butelevizyonun fiyatýnýn 10 bin TL üzeri olmasýbekleniyor.

Haftanýn uygulamasý HangoutsGoogle’ýn geçtiðimiz günlerde yayýnladýðý

Hangouts, bir anlýk mesajlaþma ve sesli/vi-deolu görüþme uygulamasý. Ayný anda en fazla10 kiþinin konuþabildiði bu uygulamayla Go-ogle hesabýnýzý kullanarak arkadaþlarýnýzlaücretsiz iletiþim kurabilirsiniz. Uygulamayatablet, bilgisayar veya akýllý telefondan eriþmekmümkün. iOS cihazýnýza indirmek için: An-droid cihazýnýza indirmek için:

Bildiðiniz tümtelevizyonlarý unutun

31 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

10

Kara Kutu

B -

-

-

--

-

--

-

--

-

-

-

--

-

Ergenekon, Balyoz ve

--

-

ve celselere ilgi sebebiyle -

-

-

-

-

35

Silivri’de salon sorununa son

-

-

Hilaliye Külliyesi size sesleniyor

--

-

Kara Kutu

-

-

-

-

-

-

-

-

CHP Adana Milletvekili

12

Tüketici Kanunu’na köklü

-

--

-

-

-

-

-

--

-

-

-

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Officer

Vedat Oğuz

Genel Yayın MüdürüEditor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz,Menaf Alıcı, İbrahim Kaya,

Engin Tenekeci, GürcanSevgican, Erdal Çolak

[email protected]

Grafik TasarımSebahattin Çelebi

Reklam Advertising

+45 71 51 43 [email protected]

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya .......................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek .................................................................................. + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan .......................................................................... + 358 505 48 03 33• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................ + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan ...................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir .......................................................................................... + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam [email protected] ................................+45715 14 385Haber: [email protected] Okur Hattı: [email protected]: [email protected] ................................+4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

HAB

ER T

URU

1Reyhanlı tartışmaları. İçkiylealakalı yeni düzenlemeler üze-

rinden siyasi polemikler… Tak-sim’deki gezi parkının akıbetine iliş-kin birbirine taban tabana zıt gö-rüşler. İlkinde istihbarat ve emniyetzafiyetinden söz edilerek hükümettopa tutuluyor. İşin içine “CHP’yeyakın bir gazetenin” Hatay temsil-cisinin karıştığı ileri sürülüyor. Amahiçbiri patlatılan bombalarla yananyüreklerin acısını hafiflemediği gibi;hazırlık aşamasındakileri engelle-mekten de uzak. Başta Batılı ülkeler,bütün insanlık alkolle etkin müca-deleye girişirken, bizdeki tedbirler la-iklikle ilişkilendiriliyor. Bunda -ke-sinlikle böyle bir heves ve arzu taşı-masa da- yürütme erkinin zihinlerdeuyandırdığı ‘tepeden inmeci ve bas-kıcı imajının’ rolü de yadsınamaz buarada. Gezi parkıyla alakalı vicdan-lar ayakta. İktidara sempatiyle ba-kan, hatta çoğu zaman paralel dü-şünen kimi yazar ve çizerler de karşıoradaki projeye. Şu net değil: ParkaTopçu Kışlası görünümlü AVM ya-pılacak mı? Sivil Anayasa çalışmalarıyine kuru gürültü altında. 2014’teseçmenin önüne gelmesi muhtemelüç sandık mevzuu bir hayli ciddiama politikacılar neredeyse oralıdeğil… “Türkiye başkanlık siste-mine mi geçecek?” sualinin cevabınıkimse kestiremiyor. Üzerine vazife-liler de topu taca atıyor. Özetlenenhengâmede yüksek yargı organları-

nın ikisinden önemli açıklamalar…TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konse-yi’nde konuşan Anayasa Mahke-mesi Başkanı Haşim Kılıç, “Toplumvicdanı ikna edilmeden atılan adım-lar, demokratik hukuk devletininsicilini bozmaktan başka bir sonuçdoğurmadı. Kamu gücünü kulla-nanların hak ihlaline sebep olmasıkabul edilemez.” diyordu. Moderngüçler ayrılığının Fransız teorisyeniMontesquie’nin, “Yasama ve yü-rütme erkleri aynı kişi ya da organdatoplandığı zaman özgürlük olmaz.”sözünü de hatırlatıyordu. SayıştayBaşkanı Recai Akyel de, denetim iş-levlerinin etkisizleştirildiğini anlatı-yordu 151’inci kuruluş yıldönü-münde. Suskunluk eleştirilerinekarşı da şunları söylüyordu: “Basınımemnun edici düzeyde basına açıkbir kurum değiliz. Bu durumdanbazen kurum olarak zarar görmek-teyiz. Ancak bu bizim stratejik terci-himiz. Sayıştay’ın ketum tavrı ku-rum kültürüdür. Yargısal kararları veraporları ile konuşmaktadır.” Baş-bakan Tayyip Erdoğan’ın toplantıyagönderdiği mesajdaki şu ifadelerkatışıksız bir ironi oluşturuyordu:“Demokratik bir hukuk devletindekamu yönetiminin meşruiyetini sağ-layan en önemli unsur şeffaflık vehesap verilebilirlik ilkesidir.” Bo-ğaz’ın üçüncü köprüsü Yavuz SultanSelim’i beklerken manzara şimdilikböyle...

Bu kavramların hasretiyle yanıp kavruluyor vicdanlar:

ŞEFFAFLIK VE HESAP VERİLEBİLİRLİK

Başbakan Yardımcısı BülentArınç’ın 1997’deki elim bir trafikkazasında 17 yaşındayken vefateden büyük oğlu Fatih de orada ye-tişmişti. “Hem hafızlığında, hem deokullara hazırlanma noktasında onaçok hizmeti oldu.” diyordu Arınç;Manisa Akhisar’daki Hilaliye EğitimVakfı’nın Türkiye’de bir ilk niteli-ğindeki külliye binasının temel atmatöreninde. Vakıf tam 50’nci yılında.

Aynı gün erkek ve kız Kur’an kurs-larında hafızlık sürecini tamamlayan59 öğrencisi icazet aldı. Her iki se-vinci de yaklaşık 15 bin kişi bizzatprogram yerinde paylaştı. Hafızlıkeğitiminin 20 metrekarede başladı-ğını ama bugünkü 25 bin metreka-renin de artık yetersizleştiğini belir-tiyor Vakfın Başkanı Abdullah Yıl-maz.

Hilaliye Külliyesi size sesleniyor

32 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

CEMAL A. KALYONCU

19 Temmuz 1987 tarihinde, merkezi Di-yarbakır’da olan ve sekiz ili kapsayan Ola-ğanüstü Hal Bölge Valiliği’ne (OHAL) atan-dığında zaten Diyarbakır Valisi idi. O görevede 1986 yılının sonunda atanmış ancak 12Ocak 1987 tarihinde koltuğa oturmuştu. Böl-gede, 12 Eylül 1980 darbesinin öncesinden, 26Nisan 1979’dan itibaren sıkıyönetim hali mev-cuttu. Hayri Kozakçıoğlu, basına verdiği de-meçlerde “Sıkıyönetimin elinde olduğu içinbazı olayları tek tek alıp incelemedim. Ancakitiraf etmek gerekir ki askerî tedbirleri tekrargözden geçirmemiz gerekir. 19 Temmuz’dansonraki yönetim şekli henüz belli değil.” di-yordu. Bu sözleriyle kafasından neler geçirdi-ğini o an için anlamak mümkün olmasa dasonraki gelişmeler bu konuda epey bilgi edin-memizi sağlayacaktı. Aslında, göreve başladığıgün yayımladığı ilk bildiriyle, olağanüstü halegeçişte bölgede yaşayanların ve bölgeye gele-ceklerin uymaları gereken bazı hususları be-lirleyerek hızlı bir giriş de yapmıştı.

Hayri Kozakçıoğlu’nu, hızlı başlangıç yap-tığı bu sırada yoran en önemli konu, kadromeselesiydi. Denetimi altında çalışacak 80kişilik beyin kadrosunu oluşturmak amacıylaçalışırken sıkıntıya düştüğünü söylüyordu.‘Çekirdek’ kadroyu oluşturmak için sürekliaraştırma yaptığı ve isimler üzerinde büyük ti-tizlik gösterdiği anlatılıyordu.

Diyarbakır Emniyeti’nin kadrosunda son-raki süreçlerde tüm Türkiye’nin tanıyacağıisimler çalışıyordu. Necdet Menzir, 1985’teatandığı Denizli Emniyet Müdürlüğü’ndenDiyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne tayin edil-mişti. Hüseyin Kocadağ ise önce Özel Hare-kât Müdürü olarak görev yaptığı Diyarbakır’dasonra Emniyet Müdür Muavinliği vazifesiniüstlenmişti. Hanefi Avcı da oradaydı. 1984-1992 yılları arasında Diyarbakır İstihbaratŞube Müdürü olarak görev yapıyordu.

Şu satırları, Mehmet Eymür, atin.org site-sinde bizzat kaleme almıştı: “Yoksa, HanefiAvcı’nın üstü kapalı bir şekilde eylemlerden veörgütlenmelerden sorumlu tuttuğu ve bu ko-nuda münakaşa ettiği Cem Ersever bunukendi başına yapmış ve ondan dolayı mı or-dudan ayrılmak zorunda kalmıştı? Ordudakidisiplin ve hiyerarşi düzenini bilen herkesiçin bunun cevabı ‘tabii ki hayır’ olacaktır. Ni-tekim Avcı, ‘JİTEM’in kendi ve buna bağlıgruplar, orada çalışan subaylar ve üstlerininhepsi bu olayı A’dan Z’ye biliyordu; yani, buolaylar, gizli saklı değildi.’ diye bu hususa daaçıklık getirmiş. O tarihlerde Hizbullah’ın gü-venlik güçleriyle olan ilişkisinden dolayı ‘Hiz-bul-Kontra’ olarak anıldığını da hatırlatmaktafayda var.”

Mehmet Eymür, 4 Şubat 1997 tarihindeHanefi Avcı’nın TBMM Susurluk AraştırmaKomisyonu’na verdiği ifadeden yola çıkaraksöylediklerini yorumlamaya şöyle devam edi-yordu: “Pekiyi bu beyanın sahibi Hanefi Avcı,hep muhalefette ve bu olayların dışında mıkalmıştı? Bugünkü gelişmelerde onun hiç mirolü olmadı? Onun bu konuda samimi oldu-ğuna inanmak zor. Bu konuyu bazı müşahhasolaylarla inceleyeceğiz.”

Eymür, yazısının devamında Radikal’deyayımlanmış, 1989’da Diyarbakır E-Tipi Ce-zaevi’nde ‘itirafçılar’ koğuşunda çekilmiş bir fo-toğrafa vurgu yapıyor ve resimdekilerin hep-

sinin bir süre sonra tahliye edilip Avcı’nın eki-binde yer aldığını belirtiyordu. Bundan sonraüç örnek anlatan Eymür, o resimdekilerden bi-rinin anlatımlarına yer veriyordu: “Beş kişiy-dik. İbrahim Yalçın ekibin şefi durumundaydı.Hanefi Avcı hepimizle ayrı ayrı konuştu. Di-yarbakır Polis Okulu’na götürüldük, oradan davadi gibi bir yerde eve baskın vs. eğitimi çalış-masına başladık. Hanefi’nin bir şoförüyle,patlayıcı konusunda uzman olan bir polis bi-zimle birlikteydiler. Eğitim bittikten sonra ye-niden Avcı’ya gittik. Görevle ilgili talimatıverdikten sonra hepimize ayrı ayrı dolar ola-rak para verdi. Para Bölge Valiliğinin ödene-ğinden alınmıştı. Daha sonra bir minibüs ve birBMW ile yola çıktık. Arabalarda telsiz vardı.Minibüsteki telsiz hoparlöre bağlanmıştı.BMW markalı arabada ise radyo şeklinde birtelsiz mevcuttu. Yanımızda eylem için gereklimalzemeler, patlayıcı (uzaktan kumandalı),susturucular, kalaşnikof, akrep ve tabancalarvardı. Bunları minibüsün arka kısmına benzindeposunun yanına gizledik. Bir aksilik çıkarsadoğrudan Hanefi Avcı’yı aramayacak, Er-demli Silifke yolu üzerinde bulunan bir tatil kö-yünün müdürü Er soyadlı kişi veya İstanbul’dafotoğrafçılık yapan ..... ile Kadıköy’de büfeci-lik yapan ............ adlı kişilerle irtibat kuracak-tık. Bunlar Hanefi Avcı’ya bağlı itirafçılar, Er so-yadlı kişi ise Avcı’nın yakın arkadaşıydı.”

“Evet, Cem Ersever’i kınadığını, bu tip faa-liyetlere karşı çıktığını belirten Hanefi Avcı, bupişman PKK’lılara acaba ne gibi görevler ver-mişti. ‘Eylem için gerekli’ patlayıcı ve silahlarlateçhiz edilmiş bu itirafçılar, binlerce özel ye-tiştirilmiş kadrosu bulunan polisin yapama-yacağı ne gibi bir güvenlik faaliyetini yerine ge-tirecekti. Eylem nerelerde gerçekleştirildi, ne-ticesinde ne oldu? Bu suallerin cevabını Av-cı’dan öğrenmek gerekir.”

“Para, Bölge Valiliği’nden”Eymür’ün yazısının devamı da vardı. Ama

bu yazıda bizi ilgilendiren bölümü ifade sahi-binin “Para Bölge Valiliğinin ödeneğindenalınmıştı.” kısmıydı.

1987’de olağanüstü hal uygulamasına ge-çişten sonra alışılmadık bir gelişme daha ol-muştu. Bugünlerde 28 Şubat darbesindenyargılanan Teoman Koman’ın, 13 Ağustos1988 tarihinde tümgeneral rütbesinde ikenMİT Müsteşarlığı’na atandığı duyuruldu. As-lında tümgeneral rütbesindeki bir ismin MİT’inbaşına müsteşar olarak atanması teamüllereuygun, anlaşılır bulunmamıştı o dönemde.Zira 7 Aralık 1988’deki Yüksek Askerî Şûra’dabu rütbe ile atamanın yapılmasının ‘benim-sendiği’ yansımıştı kamuoyuna. Demek kiöncesinde ‘benimsenmeyen’ bir durum sözkonusu idi. Başka adaylara rağmen onda ne-den ısrar edildiğini bilmiyoruz ama Koman’ın,1989’daki terfilerde korgeneral olunca da MİTMüsteşarlığına devam edeceği açıklandı. O da1992’ye kadar bu görevde kaldı. Bu süreçte Or-general Sabri Yirmibeşoğlu da, 22 Ağustos1988’de başlayıp iki yıl sürdüreceği Millî Gü-venlik Kurulu Genel Sekreterliği koltuğunaoturmaktaydı.

Kısacası Türkiye’nin güvenlik bürokrasi-sinde, sonraki yıllarda isimleri sık sık ka-muoyu gündemine gelecek kişilerin yolları ke-sişmişti bir şekilde.

Bu isimlerin yolları kesişmeye devam da

Türkiye içinolağan, bölge içinolağanüstü vali!Hayri Kozakçıoğlu, Türkiye’nin çok tartışılan güvenlikbürokratlarından biriydi. Güneydoğu, onun gibi tartışmalıisimleri bir araya getiren buluşma yeri olmuştu.

33 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

etti. Hayri Kozakçıoğlu 1991’de İstanbulValiliği’ne atandı. Necdet Menzir iseKocaeli Emniyet Müdürlüğü’ndenemekli olduktan sonra Süleyman De-mirel tarafından 1992’de İstanbul Em-niyet Müdürlüğü’ne getirildi. HüseyinKocadağ, ismini Susurluk’la duyuracağızamana kadar, bizzat Menzir tarafındanTekirdağ Emniyeti’nden İstanbul Emni-yeti’ne aldırılmıştı. Avcı da Diyarba-kır’dan sonra, 1996 yılında Emniyet İs-tihbarat Daire Başkan Yardımcısı olacağızamana kadar İstanbul Emniyeti’ndegörev üstlendi.

Bunların yanında Ünal Erkan veMehmet Ağar da özellikle güvenlik bü-rokrasisi denince Kozakçıoğlu ile yanyana gelen isimlerin başında geliyordu.Türkiye’de güvenlikle alakalı hadise-lerde tartışmalar bu isimlerin etrafındadönüyordu daha çok. Erkan, bazılarınınkabul etmediği, Necati Çetinkaya’nın iseancak bir yıl çalışabildiği OHAL Valiliğiyapmıştı. Ağar ise 1990’da İstanbul Em-niyet Müdürlüğü, üç sene sonra da Em-niyet Genel Müdürlüğü’ne getirilmişti;Türkiye’nin en tartışmalı yıllarında.

OHAL döneminde örtülü ödenek-ten hesabına yüklü miktarda para ak-tardığı iddiaları üzerine Kozakçıoğlu’nunMenzir ve Ağar’la araları açılmıştı. Amabu 1995’teki genel seçimlerde, Ünal Er-kan’ı da eklersek dördünün de TansuÇiller’in genel başkan olduğu DoğruYol Partisi’nden siyasete atılmalarınaengel değildi. Böylece yolları DYP çatısıaltında bir kez daha kesişecekti. Hattapolis kökenli dört idarecinin birbiri ardınaistifa edip Tansu Çiller’in yanında siya-sete atılması askerleri de müthiş endişe-lendirmişti. Endişelerini açığa vurmak

için de o dönem yeni Jandarma Komu-tanı olan Teoman Koman’ı AnavatanPartisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’agönderip anlamaya bile çalışmışlardı.Askerlerin rahatsızlığını anlatan haberDaily News’de çıkmış ve Hayri Birler im-zalıydı.

4 yılda 2 bin 639 olay... Diyarbakır’ın eski Baro Başkanı

Mehmet Emin Aktar, Taraf’a yaptığıaçıklamada, Kozakçıoğlu’nu OHAL’inkarakutusu ilan ettikten sonra, onundöneminde köy boşaltmalar ve faili meç-hullerin yaşandığını söylüyordu; Jan-darma İstihbarat Teşkilatı’nın (JİTEM) daözellikle 1989-91 yılları arasında bölgedeörgütlendiğini hatırlatarak…

Bölgede bu konuda pek çok iz bıra-kılmıştı, hafızalarda ve yüreklerde…OHAL Valiliği görevini teslim etmeyeyakın sırada Hayri Kozakçıoğlu, “İste-seydik Apo’yu öldürürdük.” açıklamasınıyapmıştı. Kendinden emin, o günleriçin kafaları biraz karıştıran bir açıkla-maydı doğrusu. Kozakçıoğlu, deva-mında, “Üç adam yollar bu işi bitiririz.Ama devlet, kınadığı terörü kendisi ya-pamaz. Devlet adam öldürtmez. Hemonu öldürürsek kahraman olur. AncakApo’nun kamplarında ne konuşuluyor,ne yapılıyor hepsinden haberimiz var.Orada konuşulanlar en kısa sürede bizegeliyor.” demişti.

19 Ağustos 1991 tarihi itibariyle İs-tanbul Valiliği’ne atanan Kozakçıoğlu,görev süresince yaptıklarının bir muha-sebesini çıkarmak için çıkmıştı basınınkarşısına. 4 yılda bölgede 2 bin 639 olaymeydana gelmişti açıklamalarına göre.Bu süre içerisinde 1353 terörist öldürül-

müş, 217’si teslim olmuş, 471 asker şe-hit verilmiş, 608 sivil hayatını kaybet-mişti. Güvenliğe yönelik hizmetler yap-tıklarını da açıklayan Kozakçıoğlu, ilketapta 241 karakol hedefinden 185’ini ta-mamladıklarını, güvenlik güçlerini mo-dern araç ve gereçlerle donattıklarını,Bölge Valiliği’ne bağlı olarak hava ulaş-tırma filo amirliği kurulduğunu, korucusayısının da 5 binden 30 bine çıkarıldı-ğını anlatmıştı. Koruculuk sistemi ile birbakıma bölgedeki işsizliğe çare oldukla-rını da sözlerine eklemişti.

Kozakçıoğlu İstanbul Valiliği yapar-ken, 1993’te, örtülü ödenekten hesabınapara aktardığı iddiaları ile karşı karşıyakalmış, zor duruma düşmüştü. Döneminbaşbakanı Tansu Çiller, bu olay üzerineonu istifaya çağırırken, CumhurbaşkanıDemirel, ‘tarihe iz bırakan’, “Paralar ör-tülü ödenekten teröre karşı mücadeleiçin verilmiştir. Ancak ne için harcandığıaçıklanırsa devlet sıkıntıya düşer.” söz-leriyle Kozakçıoğlu’nun imdadına yetiş-mişti.

Aslında Hayri Kozakçıoğlu için zordönemlerin güvenlik bürokratı demekde mümkündü. 12 Eylül’ün, sokaklardananarşinin eksik olmadığı günlerindenhemen önce ilk valilik deneyimini1978’de atandığı Erzurum’da geçirir-ken, ‘kendisine duyulan ihtiyaca binaen’olsa gerek vali kadrosu ile İstanbul Em-niyet Müdürlüğü görevine getirilmişti.Onu ısrarla bu göreve getirmeye çalışanİçişleri Bakanı da eski bir asker olan İr-fan Özaydınlı idi. Dolayısıyla, 17 ay kal-dığı bu görev süresince gazeteci Abdiİpekçi, 1979’da Mehmet Ali Ağca’nınkurşunlarına hedef olduğunda EmniyetMüdürü’ydü. Ağca’yı 4,5 ay içinde ya-kalamış, bir hafta boyunca hiç kimse deyakaladığını öğrenememişti. Kendi ifa-desiyle, İstanbul’da onca olayın olduğuortamda tarafsız kalmıştı. Bunun içindirki Adalet Partisi İl Başkanı Faruk Ilgaz veyardımcısı durumundaki HüsamettinCindoruk, İstanbul’u bırakmaması içinona epey ısrar etmişlerdi.

Emniyette bulunduğu sürece kim-seye işkence yaptırmadığını iddia edenKozakçıoğlu, 12 Eylül 1980’e kadar bugörevde kaldı. Darbenin ardından Ada-na’ya vali atandı. Üç yılın sonunda daSakarya Valiliği’ne getirilen Kozakçı-oğlu, Diyarbakır’a buradan atanmıştı.Aslında onun Diyarbakır’a, askerliğini desayarsak üçüncü gidişiydi bu.

Resmî bilgilerine göre Hayri Ko-zakçıoğlu, 15 Kasım 1938 tarihinde Ma-nisa/Alaşehir’de Ahmet ve Lütfiye (Bin-gül) çiftinin çocukları olarak gözlerinidünyaya açmıştı. İlk ve orta tahsilinidoğduğu yerde, lise tahsilini ise İzmir’dealan Kozakçıoğlu, Demokrat Parti’nin

ikinci döneminde de üniversiteli olmuşve 27 Mayıs 1960 darbesinden bir yılönce Ankara Üniversitesi Siyasal BilgilerFakültesi’ni, yani Mülkiye’yi bitirmişti.Okulunu bitirir bitirmez de 21 Kasım1959’da, kayıtlarda Sabriye (Üründü)fakat kamuoyunun bildiği isimle SabireHanım’la evlenmişti. İlk kaymakamlıkgörev yeri Rize’nin denizden uzak Çam-lıhemşin ilçesiydi. Ardından yine Ri-ze’nin, bu sefer sahil ilçesi Ardeşen’degörev aldı. Kırıkkale/Delice’nin ardındanüst üste iki dönem Diyarbakır ilçelerinde,Çüngüş ve Çınar’da görev yaptı. Bir bu-çuk yılı askerde, dağlarda jandarma ko-mutanlığı olmak üzere Kozakçıoğlu, Di-yarbakır’a dokuz senesini verdiğini söy-lemişti Nazır Şentürk’e. Sonrasında Ba-lıkesir/Kepsut ve Gökçeada (İmroz) kay-makamlıklarında bulundu, 1970 yılınakadar.

Arşivi var mıydı? Erzurum’a vali atanmadan önce,

1970 yılında Mülkiye Müfettişi idi. Bugörevinin devamında Mülkiye Başmü-fettişliği’ne atanmıştı. Devletin ondanbeklentileri vardı ki onu yurtdışına eği-time gönderdi o süreçte. Kozakçı-oğlu’nun bu dönemi, Nazır Şentürk’ünİstanbul Valileri kitabında ‘güvenlik hiz-metleriyle ilgili bir süre yurtdışında in-celeme ve araştırmalarda bulundu’ şek-linde geçiyordu. Ancak Kozakçıoğ-lu’nun, bu yıllarda İngiltere’de diğer ül-kelerden güvenlik bürokratları ile özeleğitim aldığı iddiaları gündeme gelecekti.Kozakçıoğlu için bu husus hep merakedilegelmişti. Zaman gazetesinin 20 yılönce düzenlemiş olduğu gazetecilik eği-tim seminerine gelip katılmış, Kozakçı-oğlu bu sorudan orada da kurtulama-mıştı. Ama ‘akan/yürüyen trafik ışıklarıve sistemini inceledik’ cevabı tatminedicilikten uzak gelmişti bizlere.

Meral, Faika ve Ferhan adlarında üççocukları olan Kozakçıoğlu ailesi, sonrakiyıllarda oğulları Ferhan ve Faika’yla evlitekstilci eski damatları Selçuk Alan ile birde edindikleri malvarlıkları yüzündenkamuoyunun gündeminden hiç düş-meyecekti.

20 ve 21. dönemlerde DYP’den mil-letvekilliği yapan, Lions onursal üyesi veRotaryen olan, Fenerbahçe üyesi Ko-zakçıoğlu’nun, Abdullah Çatlı’nın Meh-met Özbay sahte ismiyle aldığı taşımaruhsatında da ‘prosedür gereği’ imzasıbulunduğu anlaşılmıştı. Kozakçıoğlu,İstanbul Valisi olarak 1995’te katıldığı birsempozyumda terörle mücadelede insanhakları ve hukuk kurallarına bağlı kal-manın terörle mücadeleyi zorlaştırdığınısöylemişti. Bunu söylerken bir durumtespitinde bulunuyordu, şüphesiz.1993’teki suikastların adını da koymuştuKozakçıoğlu; İran gizli servisinin işiydionlar… Bu söylem, Güldal Mumcu’nun,eşi Uğur Mumcu suikastını anlattığı ki-tabını okuyanlara tanıdık gelecekti. Mil-letvekili seçilmeden önce Zaman gaze-tesine yaptığı açıklamada valilerin se-çimle iş başına gelmeleri gerektiği fikrinide savunmuştu.

23 Mayıs 2013 tarihinde Sarıyer’dekivillasında göğsüne sıkılmış tek kurşunolduğu halde bulunan, hatıralarınıyazma konusundaki bir soruya ‘yazaca-ğım şeylerin bir kısmı gizli olan şeyleriortaya çıkaracak, onların da gizlilik sü-relerinin dolması lazım.’ diye cevap ve-ren Hayri Kozakçıoğlu, kimilerine göreo kitabı yazmaya başlamıştı. Başka bir id-diaya göre de Kozakçıoğlu’nun, görevdebulunduğu süreçte yapılanlarla alakalıoluşturduğu bir arşivi vardı ve o arşiv te-rörün çözümünde gelinen süreçte biri-

Dönemin guvenlikburokratları M. Ağar,N. Menzir veKozakçıoğlu, heptartışmalarınodağında oldu.

Lions onursal uyesi Hayri Kozakçıoğlu, 1987-1991 yılları arasında OHAL Valiliği yaptı.

34 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

İDRİS GÜRSOY ANKARA

1Geçen şubatın sonunda Süleyman De-mirel, aniden rahatsızlanarak Güven

Hastanesi’ne kaldırıldı. Demirel’le ilgili sağlıkhaberleri verilirken 9. Cumhurbaşkanı’nı ençok arayanlar listesi de yayımlandı. Koç Hol-ding’in yıllarca bir numaralı ismi olmuş İnanKıraç, Demirel’i sabah akşam arıyordu. Siya-sete ilk atıldığında halkın ‘Çoban Sülü’ diyepeşinden koştuğu Demirel’in sonraki yıllardapek çok kesimle ilişkisi hep iyi olmuştu. Onusiyasette 40 yılı aşkın ayakta tutan bir destekdaha vardı perde arkasında, hemen yanı ba-şında: Hayat arkadaşı Nazmiye Demirel. O dauzun zamandır hastaydı. Doktorların gözeti-minde hayata tutunmaya çalışıyordu. HerkesSüleyman Demirel’in sağlığını konuşurkenNazmiye Demirel’in vefat haberi geldi. 65 yıl-lık yol arkadaşlığı bitmişti. Demirel, “Elmanıniki yarısıydık. Yarım gitti.” diyecekti Naz-miye Hanım’ın arkasından.

Nazmiye Demirel (1927), eşi gibi Isparta’yabağlı İslamköylüydü. Süleyman Demirel’inbabası Yahya Demirel geleneklere bağlıydı. Li-seyi bitirir bitirmez oğlunu baş göz etmek is-tedi. Süleyman’ı dayısı Mesut Şener’in kızıNazmiye ile nişanladı. Demirel üniversiteyi,Nazmiye Şener de kız sanat enstitüsünü bi-tirdi. 12 Aralık 1948’de evlendiler. Demirel,Amerika’ya eşiyle gitti. 1950’de Ankara’yadönüşte Nazmiye Hanım araba kullanan na-dir kadınlardan biriydi. Cemiyet hayatınıniçinde, modern görüntüsüyle dikkatleri çeki-yordu.

Süleyman Demirel’in 1964’te Adalet Par-tisi Genel Başkanı olmasıyla Nazmiye Ha-nım’ın hayatında da yeni bir sayfa açıldı.Önemli yurt gezilerinde eşinin hep yanındayer aldı. Başbakan ve cumhurbaşkanı eşi ola-rak ön plana çıkmadı.

Siyasete ve devlet işlerine hiç karışmadı. Gaze-telere röportaj vermedi.1969’da Hayat Dergisi’nde yayımlanan

bir söyleşisi onu basına küstürdü. Muhabirin“Bu apartmanı kirayla mı tuttunuz?” sorusuna“Hayır, öteki gibi bu da bizimdir. Yani ailele-rimizin. Bizde ayrı gayrı yoktur. Babamla ka-yınpederim kardeş çocukları olurlar. Kayınva-lidemle babam da akrabadır. Kayınvalidem‘abla’ derdi babaanneme. Evlenmeleri de heparalarında olmuş. Kız kardeşim, başbakanındayısının oğlunun hanımı olur. Hepimiz ge-niş bir aileyiz. Vaktiyle aile bağları güzel ku-rulmuş. Herhangi bir ayrılık bahis konusu de-ğildir aramızda. Para, mal herkesindir.” diyecevap verince olay oldu, günlerce konuşuldu.Nazmiye Hanım, açık sözlülüğünün kurbanıolmuştu.

Demirel çiftinin çocukları olmadı. Onlar dayeğenleriyle bu boşluğu doldurmaya çalıştılar.Isparta’daki aile, Ankara Güniz Sokak’a ta-şındı. Ancak başbakanlık döneminden başla-yarak kayınbirader ve yeğenlerin ismi hep tar-tışmalara, siyasi polemiklere konu oldu.

12 Eylül sonrasıEkim 1983’te Güniz Sokak 31 Numa-

ra’da aile meclisi toplantısı yapılıyordu. Sü-leyman Demirel, Şevket Demirel, Hacı Ali De-mirel bir araya gelmişlerdi. Toplantıya dahasonra Nazmiye Hanım’ın kardeşi Ali Şener dekatıldı.

Süleyman Demirel: Söyleyin bakalım, siz-leri dinliyorum.

Herkesin ilk sözü: Nazmiye Hanım ne diyor?Demirel: Nazmiye’yi benim kadar tanırsı-

nız. Onuruna, gururuna çok düşkündür. Os-manlı’dır. Çok incindi, çok alındı. Nazmiye pesetmez. Teslim olmaz. Kendisine de açtım ko-nuyu. ‘Bu memlekete iyilikten başka ne yap-

tın ki! Kendi kararını kendin ver.’ dedi. Naz-miye’nin son sözü: Allah’ın dediği olur.

Şevket Demirel: Bak ağa burada hepimizvarız. Kardeşlerden sadece Afife yok (Demi-rel kardeşlerin en büyüğü olan Afife Ünlü, Is-parta’da oturuyor). O da bizim kararımıza ka-tılır. Yeter artık bu memleket için çalıştığın. Bi-raz da kendine bak.

Süleyman Demirel: Son sözün bu mu?Şevket Demirel: Karar senindir. Senin ka-

rarını kendi kararımmış gibi savunurum. Senbilirsin. Ama kendini de düşün.

Süleyman Demirel: Hacı, sen ne diyorsun?Hacı Ali Demirel: Hani bizim orada bir söz

vardır; ‘Diken nerede battıysa, orada çıkarılır.’Bu diken nerede battı ağabey? Siyasette battı.Öyleyse dikeni siyasette çıkaracaksın. Ağabey,kararını kendin ver. Bizim yapacağımız iş se-nin kararına manevi destek olmaktır. Ama ka-rarını verirken babamızın 1964’te söyledikle-rini unutma.

Sene 1964. Demirel, Adalet Partisi GenelBaşkanlığı’na adaylığını koyacaktır. Aile mec-lisi yine toplanır. İslamköy’de. Toplantıya babaDemirel de katılır. O toplantıda babalarınınsöyledikleri şudur: “Ben yenilmeyi sevmem.Hiçbir güreşte yenilmedim. Siyasete girişetek şartla rıza gösteriyorum: Yenilmeyeceksin.

Giriyorsan kazanmalısın.”Hacı Ali Demirel: Ağabey şimdi sırtın yere

yapışmış gibi görünüyor diye güreşi bırakma.Babamıza söz vermiştik.

Süleyman Demirel: Ali Paşa (Ali Şener’ehitaben) sen ne diyorsun?

Ali Şener: Süleyman ağabey siyaseti kendiiradenizle kendi istediğiniz zaman bırakma-nıza bir şey demem. Ama şimdi bırakırsanız‘Baskı sonunda bıraktı’ denilecektir. Bencemücadeleye devam edilsin. Zirveye çıkın,sonra isterseniz bırakın.

Süleyman Demirel: Hepinizi dinledim.Ben bu yola çıkarken bütün bunları hesapla-

ALLAH’IN DEDİĞİ OLURSÜLEYMAN9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Bir elmanın iki yarısıydık. Yarım gitti.” dediğiNazmiye Hanım, 12 Eylül sonrası eşinin siyasete devam edip etmemesiyle ilgili sorusunabaşlıktaki gibi cevap vermişti.

35 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANGÜNDEM

mıştım. Başbakanlık koltuğunda otururken gö-zümün önüne hep rahmetli Adnan Mende-res’in idam sehpası gelirdi. Allah şahidimdir kimemlekete zarar verecek hiçbir işin içinde ol-madım. Vicdanen rahatım. Vicdanım rahat ol-duğu müddetçe de siyasete devam edeceğim.

Bu diyalog, Süleyman Demirel’i yıllarca ya-kından takip eden gazeteci Yavuz Donat’ın“Demirel’in Yokluk Yılları” (Bilgi Yayınevi,1993) kitabında yer alıyor. Nazmiye Demirel,65 yıllık yol arkadaşlığında Süleyman Demi-rel’in iktidardan indirildiği 12 Mart’a (1971) ve12 Eylül’e (1980) de şahit oldu.

12 Eylül sabahı askerler Demirel’i almayageldiklerinde tedirgindi. Eşini yalnız bırakmakistemiyordu. Hamzakoy’a kocasıyla birlikte git-mek için ısrar etti. 34 gün boyunca ne plaja indine de dışarıya çıktı. Helikopterde yolculuk sı-rasında Demirel’in aşağıdaki fabrikaları gös-terip “Bak şunu şu tarihte yaptık, bunu bu ta-rihte yaptık.” demesine çıkışmıştı: “Bunlarıbana gösteriyorsun ama yapa yapa bu halegeldiniz işte!”

Nazmiye Demirel, 1993’te eşi cumhur-başkanı seçilince Çankaya Köşkü’ne taşınmayıistememişti. Süleyman Demirel hayat arka-daşını zor ikna etti. Çankaya’da mütevazı, göz-lerden uzak bir hayat yaşadı. Yakın arkadaş-ları ve akrabalarıyla görüştü. Demirel, Prof. Ci-

hat Göktepe’nin 2011’de bir belgesel içinyaptığı uzun röportajda eşi için şunları söyle-mişti: “Nazmiye Hanım benim 62 yıllık hayatarkadaşım. Her defasında benim sıkıntılarımıpaylaşmıştır. Hep bana destek olmuştur. Ga-yet anlayışlı, gayet yürekli ve kendisine güve-niyor; gayet gururlu, itibarlı, insanları seven,herkesle dostluğu olan, insanlara el uzatan, ço-cuğundan ihtiyar kadınına kadar herkeslealakalanmış bir hanımefendidir. Bu 62 yıl zar-fında iyi günlerimiz oldu, zor günlerimiz oldu.İyi günlerimizde de zor günlerimizde de ha-yatı paylaştık. Maalesef şimdi rahatsızdır.Devlet işlerime hiç mi hiç karışmamıştır. Tür-kiye’yi her yerde iyi temsil etmiştir. Bütündünya ülkelerine benimle beraber gelmiştir.Türkiye’nin her köyüne, kasabasına da be-nimle beraber gelmiştir.”

Nazmiye Hanım, 2000’den sonra alzhei-mer hastalığının pençesine düştü, sonraki yıl-larda yatağa mahkûm oldu. Süleyman Demi-rel, Nazmiye Hanım’ın hastalığına nasıl üzül-düğünü çevresine “Zincirbozan’a giderkenbile bu kadar üzüntülü değildim. Çünkü dö-nüşü olduğunu biliyordum. Ama şimdi çare-sizim.” diye anlatmıştı. Nazmiye Demirel’inayrılmak istemediği Güniz Sokak son durağıoldu. İslamköy’den başlayan yolculuğu ise yineİslamköy’de bitti.

BİLİNMEYENYÖNLERİYLENAZMİYEDEMİRELZeki, esprili, inançlı,gelenekçi; ama modern birAnadolu kadını diye tabiredilir Nazmiye Hanım.Otomobil kullanmayı çoksevmesi, ehliyeti olmayaneşini gezdirmesidikkatlerden kaçmaz.Sinemayı, tiyatroyu çoksever ancak eşi başbakanolduktan sonra gidemezolur. Değişmeyendavranışları vardır. Sabahnamazını kıldıktan sonraçayı demlemek, kahvaltıyaasla gecelikleoturmamak... KavaklıdereGuniz Sokak’taki evin girişkatına, Demirel’in çalışmamekânı olduğu içingirmemek, eliyle yaptığıgul reçellerini Meclis’tedağıtmak. Etrafındabecerikliliğiyle de namsalmıştır Nazmiye Hanım.Ev tarhanası ve yapraksarması en iyi yaptığıyemeklerdendi.

Cumartesi günü olup bitenlerin arka planınıizah eden önemli bir tesbitten bahsetmek istiyorum.

Başbakan, İlim Yayma Cemiyeti’nin genel ku-rulunda yaptığı konuşmada aynen şöyle konuştu:“Kadıköy’de miting yapacaklardı, sonradan vaz-geçtiler. Şimdi Beşiktaş’ta toplanma kararı verdiler.Dedim bırakın bakalım yürüsünler, kontrol al-tında götürün yürüsünler, ne diyecekler bir görelim.Bunlar ne istiyor bunu öğrenelim.”

Kilit cümle şu: “Dedim, bırakın yürüsünler…”Bu cümlenin açılımı şöyle: Eğer Başbakan biz-

zat talimat vermeseydi, CHP’liler Beşiktaş üzerin-den Taksim’e yürüyemeyeceklerdi ama Başbakanöyle istediği için yürüyebildiler!

Kanunun tanıdığı bir hakkı hiçbir mercîin ya-saklamaya hakkı yoktur; kanunda olmayan birhak da kullandırılamaz. Hukuk devleti böyle birşeydir. Başbakan açıkça şahsi inisiyatifini kullanıyor.İhracatçılar Meclisi ve İlim Yayma Cemiyeti’ndetekraren belirttiği üzere anlıyoruz ki Topçu Kışla-sı’nın ihyâsı da Başbakan’ın arzusuna bağlı bir key-fiyettir. Başbakan isteseydi kışla meselesi gün-deme hiç gelmeyebilirdi öyleyse; hiç hoş bir görüntüdeğil!

Cumartesi günü İstanbul’da dikkate değer şey-ler yaşandı; görebildiğim şudur: AK Parti aleyhtar-larında biriken karşı enerji, -Başbakan’ın da isabetledeğerlendirdiği üzere- parlamenter muhalefetin be-ceriksizliği yüzünden iltihaplanmaya doğru sey-retmektedir. Mesele elbette ne Kışla, ne de birkaçağaçtan ibaret. Başbakan’ın bu konudaki şahsi irâ-desi (bir başka nokta-i nazardan inadı), mâkul yol-larla aşılamadığı için tepki büyük ve şaşırtıcı oldu.

Başbakan’la dünya görüşü itibarıyla 100 husu-sun 95’inde beraber olduğumu tahmin ederim.Arada mühim bir ideolojik fark olduğunu zannet-miyorum fakat onun inatçı, biraz da “İntikam so-ğuk yenilen bir yemektir” yollu rövanşist tabiatı,onun imajını puslandırıyor. İnatçılık izâfî bir kav-ram; bir yerden kararlılık, sebat ve azim diye görü-nür; bir başka yerden “dediğim dedik” kibri diye te-zâhür eder. Sebatla inat arasındaki mantık terazisibasirettir. O kanaatte olduğum için birkaç ay evvel“Başbakan’ın basiretine duacıyız” diye yazmıştım.Siyasetine genel hatları itibarıyla taraftar olduğumbir insanın basiretine duacı olmak, takdir edersenizki garip, belki de zâlim nüktedir.

Çevresinde, “Bu noktada yanlış yapıyoruz, inadetmeyelim; şöyle yollar da var” diyebilecek kimseyok mudur; siyasi geleneğimizde “Lider iyi ama et-rafı yetersiz canım” diye bir bahâne vardır hani. Atakımında olup biteni iyi değerlendirecek nitelikliinsanlar olduğunu biliyorum: Güçleri mi yetmez,cesaretleri mi; önemli mesele. Kırılıp döküleni gör-mezler mi?

Farkındayım, sokağa dökülenler arasında kötüniyetli kışkırtıcılar vardı ama “Yeter yahu!” nokta-sında tıkanmışlar daha fazlaydı ve onların duygu-larını ciddiye almak lâzım. Vaktiyle hükümete oyveren insanlarda bile bu asabiyetin izleri bâriz. Gü-ler yüzlü, gönül onarıcı, şefîk bir siyaset dili çok muzor? O gerginlik, muhalif-muvafık bütün toplumasirâyet ediyor.

Ve önemli bir not: Başbakan cumartesi günücanlı yayında iki toplantıda konuştu ve manidartopluluklara hitab etti. Salonlardan aldığı alkışı bencoşkusuz gördüm. Olağanüstü bir gün yaşanı-yordu, insanların kafası karışıktı mâlum ama bucoşkusuzlukta galiba tereddüd izleri de vardı.

Başbakan’ımız şahsi azim ve kararlılığını (ne-zaketen inadını demiyorum) toplumdaki algısınıyumuşatmak, siyaset diline tebessüm kazandırmakve “Kusura bakmayın, kararımı verdim, olacak!”bükülmezliğinden vazgeçerek toplumun düşünce-lerine ilgi göstermek yönünde yoğunlaştırırsa herşeye rağmen durumu toparlayabilir.

Aksini düşünmek bile istemiyorum.

A. TuranAlkan

‘Dedim, bırakınyürüsünler...’

36 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANDÜNYA

MESUT ÇEVİKALP

1‘Açıkçası endişeliyiz… Endişelenme-miz de lazım! Elimize ulaşan istihbari

bilgiler yenilir yutulur gibi değil. Hizbullah’ınTürkiye’yi hedef alan eylemlere hazırlandığınadair güçlü delillere ulaştık…”

Ankara’da önemli bir mevkide bulunan üstdüzey yetkili, Hizbullah lideri Hasan Nasral-lah’ın taraftarlarını Suriye’de muhaliflere karşısavaşmaya çağırdığı 25 Mayıs akşamındaki ko-nuşmasını değerlendirirken sarf etti bu sözleri.Sıkı müttefiki Esed rejimini savunmak üzereSuriye’ye giren Şii Hizbullah örgütünün mu-halif cephenin sırtını dayadığı Türkiye’yi he-defe koyduğunu aktardı. Sahaya inen Hiz-bullah’la birlikte Suriye denkleminin yeni birboyuta taşındığını anlattı etraflıca…

“Aslında Hizbullah’la burun buruna gele-ceğimizi hesap ediyorduk. İran gibi Lüb-nan’daki uzantısı Şii Hizbullah’ın da Ankara’yadönük söylemleri Suriye cephesiyle orantılı şe-kilde sertleşti. Esed, muhalifler karşısındamevzi kaybedip köşeye sıkıştıkça İran ve Hiz-bullah’ın cepheye dahli arttı. İki yıl önce sözledestekliyorlardı Esed’i. Geçen yıl silah ve parayardımında bulundular. 2013 itibariyle bizzatcepheye inip onun için savaşmaya başladılar.Bugün sahadaki stratejiyi kurup yürütenEsed’den çok İran. Önce kendi devrim mu-hafızları ve milislerle yürüttü cephe mücade-lesini. Yetmeyince ‘uydusu’ Hizbullah’ı dev-reye soktu. Lübnan’dan Suriye’ye ağır silah-larıyla geçen örgüt kanlı katliamlara imza at-maya başladı.”

İlk çatışmaların yaşandığı Mart 2011’den

beri Suriye krizini çalışan Türk yetkili, Esed re-jimini ‘ölümüne savunma’ kararı alan Nasral-lah’ın, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile SuriyeDostları Grubu’nun direncini kırmak üzereTürkiye’ye dönük ses getirecek eylemlere ‘ye-şil ışık’ yaktığını belirtiyor: “İstihbarat birim-lerinden gelen raporlar Hizbullah’ın, dolayı-

sıyla İran’ın, muhaliflerin İstanbul toplantıla-rını sabote etmek, Türk halkını Suriyeli göç-menlere karşı kışkırtmak ve Ankara’daki Esedkarşıtlığına cevap vermek istediğini yansıtıyor.Bu yönde artan bilgiler ışığında ilgili yerel ma-kamlar, sınır kapıları uyarıldı, endişeler sınırötesindeki muhataplara taşındı… Ancak ne

kadar önlem alsak da Reyhanlı tarzı eylem ris-kini sıfıra indirmek, 900 kilometrelik sınıra et-ten duvar örmek mümkün değil. Her şeye ha-zır olmalıyız.”

İran-Hizbullah ekseninde artan Türkiyekarşıtlığının Ankara’ya bakan yönü de var ha-liyle. 23 Mayıs’ta Amman’da (Ürdün) düzen-lenen Suriye Dostları Çekirdek Toplantısı’nınsonuç bildirisine “İran askerleri ve Hizbullahmilitanlarının Suriye’de bulunması tüm böl-geyi tehdit altında bırakmaktadır. İran ile Hiz-bullah, bir an önce Suriye’de savaşan asker vemilitanlarını geri çekmeli.” ifadesinin eklen-mesi Türkiye’nin zorlamasıyla oldu. Ankara,söz konusu tavrını Suriye iktidarı ve muhale-fetini haziran ortasında bir araya getirmeyi he-defleyen II. Cenevre Konferansı’nda da sergi-lemeye çalışıyor. Türkiye’nin etkisiyle baştaABD olmak üzere Batı başkentlerinde İran-Hizbullah milislerine yönelik karşı algı oluş-maya da başladı. Ankara’nın ısrarla değişikplatformlara taşıdığı bu tavır haliyle İran ileHizbullah’ı rahatsız ediyor.

Ajanslar geriye doğru tarandığında Hiz-bullah’ın Türkiye’ye karşı adım adım sertleş-tiği görülüyor. Nasrallah, ocak başında Suriyemuhalefetine para ve silah sağlayan Katar ileSuudi Arabistan’ın yanına Türkiye’yi de ekle-yerek Suriye’yi bölmekle suçlamıştı. Ardından16 Mayıs’ta Tahran merkezli Ehlibeyt HaberAjansı’na konuşan Hizbullah Genel SekreterYardımcısı Naim Kasım, hareketin ÖSO veonları destekleyen ülkelerle savaşa girdiğiniilan etti. Son söz, tam 9 gün sonra yine Nas-rallah’tan geldi. İsrail’in Lübnan’dan çekilme-sinin 13. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde

HİZBULLAH SAHAYA İNİYORİran’ın ardından Hizbullah’ın Esed safında cepheye girişi rejim krizini bölgesel mezhep savaşına sürüklüyor. İstihbaratraporlarına göre, muhaliflerle yetinmeyen Şii örgüt, Türkiye’yi hedef alan eylemlere girişebilir.

Suriye’nin geleceğini muhalifler ve rejimin ka-rarlılığının değil, muhalifleri ve rejimi destekleyen kü-resel güçlerin kararlılığının belirleyeceği netleşti.

Suriye’de 21. yüzyılın algılar dünyasının haritasıçiziliyor. ‘Dünya siyaseti tek kutuplu mu, çift kutuplumu yoksa çok kutuplu mu?’ olacak sorusunun ce-vabını Suriye’deki mücadele üzerine yazılıp çizilen-ler belirleyecek ve muhtemelen bu cevap önümüz-deki kuşağın dünya politikası algısını şekillendirecek.

‘Suriye ne ki dünya politikasının çehresini şekil-lendirsin?’ deyip geçmemek lazım. 1962 yılında ya-şanan Küba Füze Krizi insanlığa nükleer silahların in-tihar silahları olduğunu öğretmiş, Doğu ve Batıblokları arasında zirveye ulaşmış olan silahlanma ya-rışı son bulmuş ve takip eden kuşağın dünya telak-kisini kökten değişikliğe uğratan ‘Detente’ (Yumu-şama) dönemi başlamıştı. Soğuk Savaş, gerilimin zir-veye ulaştığı bu olayla, fiilî olarak sona ermişti.Şimdi Suriye’de muhalifleri ve rejimi silahlandıran vefinansal anlamda destekleyen güçler benzer bir mü-cadele içindeler.

Modern savaşlar tarihi savaş makinelerinin kar-şılıklı salvolarının tarihidir. Küresel veya bölgesel güç-ler yeni savaş teknolojileri ile diplomasinin acımasızbir versiyonunu hayata geçirirler. Modern savaşlar ta-rihi yeni teknolojilerin mahvediciliklerinin değil,caydırıcılıklarının test edildiği bir tarihtir. Japonya’yaatılan atom bombası, Japon gücünü yok ettiği için de-ğil, karşı güç kullanımından caydırdığı için teslimezorlamıştır Japonları.

Şimdi Suriye’de iki taraf arasında kontrollü bir şe-kilde savaş makinesi stokları yükseltilerek benzer bircaydırma diplomasisi yürütülüyor. Rejim, her geçengün daha acımasız saldırılar düzenliyor, doğru. Amabu, rejimin daha acımasız hale geldiği anlamına gel-miyor. Rejim, daha fazla güç kullanmaya hazır ol-duğunu göstererek muhalefeti caydırmaya çalışıyor.Rusya, rejime S-300 füzeleri teslim ederken, bunla-rın kullanılmasını değil, Batı blokunun muhaliflere S-300’lerin ötesinde bir savaş makinesi vermemesinigaranti etmeye çalışıyor.

Doğal olarak Batı blokundan beklenen tepki,“restini gördüm” türünden bir cevap vererek, mu-halifleri uçaksavarlarla desteklemek ve Suriye’nin bellibölgelerini uçuşa kapalı bölge ilan edecek bir BM ka-rarı çıkartarak S-300’lerin rejimin elini güçlendirme-diğini, aksine rejimi daha kırılgan bir hale getirdiğinigöstermektir. Bu savaş değil, diplomasidir. Böyle ol-duğu için de oyunun kuralları savaşın değil diplo-masinin kuralları olmalıdır.

S-300’ler konusunda rejimin kırılganlığı İsrail’inkızgınlığından kaynaklanıyor. İsrail, S-300’lerin reji-min eline geçmesi durumunda vurulacaklarını imaetmiş durumda zaten. Bazı yorumcular, rejimin İsrail’içatışmanın içine çekerek muhalefetin meşruiyet ze-minini yok etmeye çalışacağını vurguluyor. Tezlerinegöre İsrail’le savaşan bir rejim, ne kadar baskıcı olursaolsun, Suriye halkını arkasında toplayacaktır. Ancakbu tez, yaşanmakta olanın bir savaş olması duru-munda doğrudur.

Yaşanmakta olan bir diplomasiyse eğer, muha-liflerin elinde de karşı enstrümanlar var. Söz gelimimuhalefet, Suriye-İsrail ilişkilerinde 2009 yılı Aralıkayına kadar Türkiye’nin arabuluculuk yaptığı barışgörüşmelerini esas alacaklarını açıklar ve Suriye’dekiiç savaş döneminde İsrail’in rejimin elindeki silahlarayönelik muhtemel saldırılarını hasmane saldırılar ola-rak algılamayacaklarını deklare ederse diplomatik birzafer kazanmış olur.

Diplomasi savaştan daha kolay değildir. Doğrusudiplomasinin verileri, savaşın verilerine kıyasla çokdaha fazla olduğundan karar alma süreçleri daha san-cılı olabilir. Fakat eğer Rusya, Suriye’deki statükoyukorumak için dünyayı karşısına alabileceğini göster-mek kararlılığındaysa, muhalefetin de kendi tarihle-rine ve duygularına karşı direnebileceklerini göster-meleri gerekir.

Türkiye’nin “ben daha ileriye gidebilirim” diye-bilecek enstrümanları bulunmuyor ne yazık ki!

Kerim Balcı

Suriye’nin geleceğinimüzakere etmek

37 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANDÜNYAtaraftarlarına ekranlardan seslenen Şii lider,Suriye savaşına dahil olduklarını tüm dünyayailan etti: “Suriye’deki radikal gruplara karşı,binlerce mensubumuzu, bölgeye savaşmakiçin göndermeye hazırız… Bunun için cihatilan etmemize gerek yok, Suriye’deki savaşa onbinlerce insanı göndermek için iki kelimemizyeter… Biz, bu savaşa gireceğiz ve kazanaca-ğız… Aksi halde Suriye düşerse, Kudüs’ü dekaybederiz.”

Peki, Esed rejiminin bekası Hizbullah içinneden bu denli hayati? Sıradan bir Ortadoğuharitası açıldığında Suriye’nin İran ve Hizbul-lah için anlamı kolayca anlaşılıyor. Suriye, Hiz-bullah’ı İran’a bağlayan göbek bağı bir bakıma.Esed rejiminin devrilmesi Suriye koridorununkapanması anlamına geliyor. Yani Hizbullah’ınİran desteğini yitirmesine, İsrail karşısındazayıflamasına, Lübnan içinde erimesine yolaçıyor. Çünkü İran için Akdeniz üzerindenHizbullah’a ulaşma yolu riskli ve külfetli. İs-rail’in, hasmı Hizbullah’a kıyılarından geçereksilah taşıyacak İran gemilerine göz yummasınıbeklemek saflık olur. Esed’li Suriye’nin bekası,Şii ekseni için bir nevi ölüm kalım meselesi.Hizbullah, söz konusu koridorun en kritik bo-ğazı konumundaki Humus’un Kusayr ilçesi-nin ÖSO kontrolüne geçmesi üzerine cepheyegirmişti. Son bir aydır bölgede muhaliflerle ça-tışan örgütün 83 kayıp verdiği ifade ediliyor.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)Öğretim Üyesi, Lübnan uzmanı Doç. Dr. Öz-lem Tür, Hizbullah’ın Esed düşse bile son anakadar Baas rejimini ayakta tutmaya çabalaya-cağını anlatıyor: “Hizbullah, İran’dan daha sıkıdestekliyor Esed’i. İran değişse bile Hizbul-lah’ın değişmesi mümkün değil. Esed’i songüne kadar savunacaklar.”

Gazi Üniversitesi’nden İran uzmanı Doç.Dr. Mehmet Şahin, İran-Hizbullah-Suriyeekseninin İsrail düşmanlığı retoriği üzerinekurdukları direniş cephesinin aslında Sünnidünyayı hedef aldığını anlatıyor. Şahin, Mı-sır’daki Müslüman Kardeşler’i vurmaktan ka-çınmayan Hizbullah’ın gerekirse Türkiye’ye degözünü kırpmadan saldırabileceği iddiasında:“Arap Baharı; İran, Hizbullah ve Suriye’nin de-rin gizli ittifakının yanında Türkiye hazımsız-lıklarını da ortaya çıkardı. İran’ın yetiştirdiğiHizbullah, Esed’i ve Şii eksenini savunma pa-hasına Reyhanlı benzeri eylemlere girişebilir.Türkiye’de ciddi bir sempatizan kitlesi var.İran’ın yıllardır Türkiye’deki radikal unsurlarasızıp yönlendirmeye çalıştığını unutmaya-lım.”

Patlamalar ortak aklın ürünüSuriyeli muhalifler cephesinde de İran ve

Hizbullah net düşman artık. Geçen yıl ele ge-çirdikleri milisleri Türkiye üzerinden serbest bı-rakan ÖSO, Nasrallah’ın çıkışı sonrası direkthedefe alıyor. Tavır değişikliğinde, 2 Mayıs’tayaşanan ve 200 sivilin yaşamına mal olan Ban-yas katliamı ile sonrasındaki çatışmalardaHizbullah militanlarının büyük rol oynadığı-nın ortaya çıkması çok etkili oldu.

Suriye Millî Konseyi Türkiye TemsilcisiHalid Hoca, Reyhanlı ve Çilvegözü eylemle-rini de İran, Hizbullah ve Esed yönetimininoluşturduğu bir koalisyonun planlayıp icra et-tiğini düşünüyor: “El Muhaberat’ın yalnız ba-şına bu patlamaları gerçekleştirdiğine inan-mıyoruz. Patlamalar ortak bir aklın ürünü.Bunlar İran, Hizbullah ve Esed üçlüsü. ÇünküEsed; İran ve Hizbullah’a danışmadan hiçbiradım atmaz.”

Ankara, Suriye iç savaşına dâhil olan Hiz-bullah’ın önce Lübnan’ı, ardından tüm Orta-doğu’yu mezhep savaşına sokmasından en-dişe ediyor. Irak Şiileri (El Hekim ve MuktedaEs-Sadr), İran-Hizbullah eksenine karşı durupTürkiye ile saf tutsa da Ortadoğu Şiileri ağır-lıklı olarak Tahran yörüngesinde... Suriye’dekiçatışmanın bölgeye yayılıp mezhep savaşınadönüşmesini çıkarına gören Tahran-Şam iki-lisi bu doğrultuda ‘rejimin keskin eli’ Hizbul-lah’ı kullanmaktan geri durmayacak. HedefTürkiye bile olsa!

CUMALI ÖNAL KAHIRE

1Yaklaşık 50 bin kişilik bir si-lahlı militan gücü olduğu tah-

min edilen Hizbullah için Esed re-jiminin çökmesi en büyük silah velojistik tedarikçisi, kısacası patronuİran ile bağlantıların kopması an-lamına geliyor.

Suriye’deki Beşşar Esed ve yö-nettiği baskı rejimi gibi komşu ülkeLübnan’ın Şii Hizbullah örgütü deSuriye’deki iç savaşı ölüm-kalımmücadelesi olarak görüyor. En az 3bin militanıyla Esed güçlerinin ya-nında yer alan Hizbullah, stratejikKusayr kasabasının ele geçirilmesiiçin ön saflarda çarpışıyor.

Kuveyt’te yayımlanan Essiyasidergisi, Hizbullah lideri Hasan Nas-rallah’ın bu tehlikeyi fark ederekIraklı Şiilerle birlikte kutsal bir itti-fak kurmak için çabaladığını, ancakbuna Irak’ın Arap milliyetçisi Şii li-deri Mukteda el-Sadr’ın şiddetlekarşı çıktığını iddia ediyor. Der-giye göre Nasrallah, Sadr’ı “hain”olmakla suçlarken, Sadr ise Nas-rallah’ın “Irak’ı parçalamaya çalış-tığını” öne sürüyor. 2006 yılında İs-rail ile yapılan savaştan sonra hemİslam dünyasında hem de Lüb-nan’da popülaritesi hızla artan Hiz-bullah, İran’ın ileri karakolu ol-makla suçlanıyor. Bu iddiaları yal-anlamayan Hizbullah da İran’ınkontrolünde tüm Şiilerin birleşme-sine sıcak baktığını açıklamaktançekinmiyor. Uzmanlara göre Suriyerejiminin çökmesi Hizbullah için detehlike çanlarının çalması anlamına

geliyor. Londra’da yayımlanan ElHayat gazetesi yazarlarından Bisanel-Şeyh, Hizbullah’ın Suriye’de bü-yük bir yanlış yaptığını belirterek şuifadeleri kullanıyor: “Şu an işgal al-tında olmayan bir ülkede savaşıyorve kutsal Şii alanlarını da korumu-yor. Bu savaşı tıpkı 2006’daki gibiölüm-kalım savaşı olarak görüyor.”

Yaklaşık 50 bin kişilik bir silahlımilitan gücü olduğu tahmin edilenHizbullah için Esed rejiminin çök-mesi en büyük silah ve lojistik te-darikçisi, kısacası patronu İran ilebağlantıların kopması anlamına ge-liyor. Yani Sünnilerin kontrolündebir Suriye, Hizbullah için bir kâbusanlamına geliyor. Bu saatten sonraHizbullah’ın geri çekilmesi dahi,onun ileride Sünnilerin intikamsaldırılarına maruz kalmayacağınıgaranti etmeyecek.

Örgüt, yıllarca İsrail’e karşı Lüb-nan topraklarını koruduğunu önesürerek önemli miktarda silah te-min etmiş, bu da ülkedeki diğergrupların çok fazla tepkisini çek-memişti. Ancak bundan sonrakisüreçte Hizbullah’ın silah teminetmesi de zorlaşacağı için örgütbüyük bir ‘ayakta kalma’ mücade-lesi sergilemek zorunda kalacak. Enönemlisi ise örgütün ‘İsrail’e karşıileri karakol ve Kudüs’ü kurtarmamisyonu (!)’ da sona erecek.

Sonuç olarak Esed rejimininçökmesi, Hizbullah’ı Lübnan’dakien önemli aktör konumundan çı-karacak ve ülkenin istikrara kavuş-masının da yolu açılacak.

HizbullahSuriye'de neiçin savaşıyor?

38KÜLTÜR 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MAN

ZAMAN ÝSTANBUL

1Siyer Vakfý tarafýndan açýlacak Hz. Mu-hammed Müzesi, dünyanýn en büyük

siyer müzesi olacak. Kutsal topraklarýn veEfendimiz’in yaþadýðý mekânlarýn maketleri-nin de yer alacaðý müze, ziyaretçilerine dö-neme ait atmosferi yaþatmayý amaçlýyor.

Efendimiz dönemine ait izlere günümüzderastlamak maalesef pek mümkün deðil. Hacveya umre için kutsal topraklara gidenler sa-vaþlarýn ve çeþitli hadiselerin yaþandýðý yerle-rin zaman içinde deðiþikliðe uðramýþ halleriylekarþýlaþýyor. Eyüp’teki Siyer Vakfý, bu du-rumu göz önüne alarak bir müze açmaya ka-rar vermiþ. 2016’da açýlmasý planlanan müze,Efendimiz’in yaþadýðý dönemde cereyan edenhadiseleri, Efendimiz’in hayatýný günümüzetaþýmayý amaçlýyor.

Vakfýn Yönetim Kurulu Baþkaný MehmetKaya, müze fikrinin ortaya çýkýþ noktasýnýþöyle anlatýyor: “Tabiinin büyük imamý Saidibn Müyesseb, Hicri 91 yýlýnda Emevi halife-lerinden Velid b. Abdülmelik’in emriyle Mes-cid-i Nebevi’nin geniþletilmesi çalýþmalarýkapsamýnda Efendimiz’in hanýmlarýnýn oda-larýnýn yýkýlmasý üzerine aðlayarak, ‘Vallahi nekadar arzu ederdim, Efendimiz’in hücre-isaadeti aslý ile kalsa da dýþarýdan gelenlerEfendimiz’in ve hanýmlarýnýn nasýl odalardayaþadýklarýný görüp bundan züht adýna me-sajlar alsalar.’ demiþtir. Ne yazýk ki bugün baþtaMekke, Medine, Tebuk, Taif, Hayber ve Muteolmak üzere siyer coðrafyasý olarak bilinen me-kânlar aslýyla günümüze kadar muhafaza edi-lemedi. Ýslam tarihçileri ve kutsal topraklara gi-denler ne Uhud’u, ne Bedir’i ne de Mescid-iNebevi’yi ilk haliyle görmedikleri için o at-mosferi teneffüs edemiyor. Biz de Siyer Vakfýolarak Efendimiz’i daha iyi tanýmak, anlamakve hayatýnýn tüm detaylarýný müþahede ede-bilmek için bir müze kurmayý hedefledik.”Eyüp’te 3 bin 500 metrelik kapalý alana kuru-lacak müze 6 kattan oluþacak. Müzenin temelatma töreni için Baþbakan Recep Tayyip Er-doðan’dan randevu talebinde bulunduklarýnýsöyleyen Kaya, Ramazan ayýndan sonra

inþaata baþlama planlarý yaptýklarýný ifade edi-yor. Müze ayný zamanda dünyanýn en büyüksiyer müzesi olma özelliðini taþýyor.

Dijital ortamda döneme ait bilgiler verilecekMehmet Kaya, kurulacak müzenin, var

olan müze anlayýþýndan çok daha farklý ola-caðýný söylüyor: “Bu müze insaný alýp çaðlarötesine götürecek. Asr-ý saadet atmosferini ve-recek, tamamen canlý, þimdiki asra yönelik birmüze olacak. Herhangi bir mesaj içermeyen,donuk, canlýlýðýný yitirmiþ müzelerden farklýolacak. Müzenin bir kapýsýndan girip diðerkapýsýndan çýktýðýnýzda Asr-ý Saadet’in ha-vasýný solumuþ olacaksýnýz.” Ayný zamandaher maketin üstünde dijital bir ekran olacak. Bu

dijital ekranlardan o yerle ilgili bilgiler verile-cek, orada yaþanan hadiseler üzerine inenayetler nakledilecek. Bu uygulamaya þöylebir örnek veriyor Kaya: “Mesela Hudeybiye’deEfendimiz ile Mekke müþriklerinin yapmýþ ol-duðu barýþ anlaþmasýnýn ortamýný dijital ek-randa göreceksiniz. Suheyl b. Amr’ýn Efendi-miz’e, ‘Biz senin Allah’ýn peygamberi ol-duðunu bilseydik zaten seninle savaþmazdýk.’sözüne karþý Hz. Ömer’in tavýrlarýný görecek-siniz. Hemen ertesi gün nazil olan Fetih Sû-resi’nin 29. ayetini okuyacaksýnýz.” MüzedeKâbe’nin ve Mescid-i Nebevi’nin ilk hali,vahyin geldiði Hira Maðarasý, tebliðin tüm saf-halarý, Efendimiz’in ve sahabelerin evleri, Ha-beþistan’a hicret sýrasýnda kullanýlan güzer-

gâhlar, Medine’ye hicret sýrasýnda kullanýlangüzergâhlar, Kuba Mescidi, Bedir, Uhud veHendek savaþlarýnýn yapýldýðý alanlar, birebirhazýrlanacak maketler halinde sergilenecek.Ayrýca Efendimiz’in evi için ayný metrekaredealan ayrýlýp o günkü haline göre döþenecek.Efendimiz’in kullandýðý eþyalarý bugün bul-manýn zor olduðunu anlatan Mehmet Kaya,bulabildiklerini getirteceklerini, bula-madýklarýný da aslýný bozmadan yaptýracak-larýný söylüyor. Maketlerin yapýmýnda MedineTaybe Üniversitesi hocalarýndan Dr. AhmetÞaban’dan teknik destek alan vakýf, ayrýca her-hangi bir yanlýþlýk yapmamak için ilmi veteknik denetleme kurulu oluþturmuþ.

‘Amacýmýz, siyer alimi yetiþtirmek’Uluslararasý Siyer Eðitim ve Araþtýrma

Enstitüsü, geçtiðimiz Nisan ayýnda Siyer Vakfýbünyesinde açýlýþýný yaptý. Vakfýn YönetimKurulu Baþkaný Mehmet Kaya, enstitününamacýnýn siyer alimleri yetiþtirmek olduðunusöylüyor. Enstitü, yirmi dört öðrencinin eðitimalacaðý bir yer olarak tasarlanmýþ. Ýlahiyathazýrlýk derecesindeki öðrenciler belli bir sýnavatabi tutularak enstitüye kabul ediliyor. Yatak-hane, yemekhane, kütüphane ve dersliklerinbulunduðu enstitüde siyer alimi olmak içinçeþitli dersler veriliyor. Kütüphanede temelÝslam bilimlerinden siyere birçok konudaArapça, Ýngilizce ve Türkçe kaynaklar var.Her odasýna Hz. Osman, Hz. Ali gibi ayrý ayrýisimlerin verildiði enstitünün duvarlarý daEfendimiz zamanýyla alakalý bilgiler verentablolarla süslü.

Bu müze sizi peygamberçaðýna götürecek

Mümtaz'er Türköne

Kötü yönetişim

Joost Lagendijk

Washington Yakındoğu AraştırmalarEnstitüsü’nden Soner Çağaptay, geçenhafta ‘Foreign Affairs’ web sitesinde yayın-ladığı ilginç makalede, Suriye’deki müzminiç savaşın ABD ile Türkiye’yi birbirine dahada yakınlaştırabileceği fikrini dile getirdi.

Çağaptay’a göre, Türkiye’nin, Suri-ye’deki gelişmeler üzerinde belirleyici ola-bilecek “yumuşak güce” de, Esed rejiminidevirecek yahut komşudaki çatışmalarınsıçrayıp yayılmasından ülkeyi tümüyle ko-ruyacak askerî araçlara da sahip olmadığıapaçık ortada. Ankara, yazarın belirttiğiüzere, “Türkiye’nin, bu sorunlu bölgede gü-venliğini ve süre giden ekonomik başarısınıkorumak için NATO ve ABD’ye ihtiyacı ol-duğu” gerçeğiyle yüzleşmek zorunda.

Çoğu Türk bu rahatsız edici hakikati in-kâr etse de, Çağaptay kesinlikle haklı. Beniasıl ilgilendiren ise onun bu savının, AB-Türkiye ilişkileri için de geçerli olup olma-dığı? Başka deyişle: Suriye savaşı, Ankara ileBrüksel’i de birbirine daha yakınlaştırabilirmi?

Bunun kolay bir yanıtı yok. Bugünedek Türkiye’nin pozisyonu, Avrupa’nın ta-ahhütte bulunmayan beyanları ve çok fazlaya da çok erken müdahil olma isteksizliği-nin bileşiminden kesinlikle daha sert ve ka-rarlıydı. Türkiye, Suriye’de güvenli bölgelerkurulmasına Avrupa’nın desteğini alamadıve Brüksel’i uçuşa yasak bölge kurulmasıiçin ABD’ye baskı uygulamaya ikna ede-medi.

Ancak ABD ile Rusya’nın sponsorlu-ğundaki 2. Cenevre Konferansı’nın, pek çokkişinin beklediği gibi, herhangi bir sonuçüretmeyeceği şimdiden anlaşılırken, Bri-tanya ile Fransa’nın bunu fırsat bilip Suri-yeli isyancıları silahlandırmaya başlamasıhalinde, Türkiye ile Avrupa’nın geri kalanıarasındaki uçurum kapanabilir. AB’nin si-lah ambargosunu kaldırması için uzun za-mandır bastıran Ankara, geçen haftaki ABzirvesinin sonuçlarından memnun olsa ge-rek. 1 Ağustos’tan itibaren, Britanya ileFransa bu konuda AB’nin geri kalanı tara-fından engellenemeyecek. Britanya veFransa silahlarının Suriye’ye girip An-

kara’nın iç savaşın başından beri destekle-diği silahlı direnişin ılımlı kanadının elinegeçmesini sağlamakta, Türkiye’nin başrolüoynayacağı aşikâr.

Londra, Paris ve Ankara’nın Suriye’deiyi koordineli operasyonları, tam da, geçenhafta yayımlanan ‘Avrupa Küresel Strateji-sine Doğru… Değişen Dünyada AvrupaNüfuzunu Garantiye Almak’ başlıklı rapo-run teşvik ettiği türden bir işbirliğine denkgelecektir. Geçen yıl İtalya, İspanya, Po-lonya ve İsveç dışişleri bakanlarının başlat-tığı bir projenin parçası olan rapor, Avru-pa’nın en yaşamsal çıkarlarını güçlendir-meye yönelik öneriler içeriyor.

Pek çok sebepten ilginç bir girişim: Birdeğişiklik olarak, Avrupa’nın geleceğinedair fikirleri, Berlin, Paris, Londra ya daBrüksel gibi olağan şüpheliler değil de,AB’nin orta çaplı güçleri artı İsveç’ten dörtdüşünce kuruluşu üretiyor. İsveç’in taraf-sızlık geleneğine rağmen, raporun, başkapek çok şeyin yanı sıra AB ile NATO ara-sında daha etkin işbirliği ve AB’nin dış-gü-venlik politikalarını başlatıp uygulamak içinAB üyelerinin daha küçük gruplarının ön-cülüğü üstlenmesinden yana bastırması daşaşırtıcı.

Raporun kilit tavsiyelerinden biri, AB ileTürkiye’nin kısa vadede daha yakın bi-çimde birlikte çalışmasına odaklanıyor:“Türkiye’nin neden Avrupa’nın geleceğininayrılmaz parçası olması gerektiğine dairgüçlü sebepler var. Türkiye’nin AB üyeliğiher iki tarafa önemli kazanımlar getirecek.Üyelik müzakerelerinin tamamlanmasınıbeklemeksizin, AB ile Türkiye, dış ve gü-venlik politikaları alanında daha derin iş-birliğini kapsayan (ama bununla sınırlı ol-mayan) pekiştirilmiş siyasî ortaklık üze-rinde anlaşmalı. Bu kapsamda, örneğin,Türkiye ile Avrupa Savunma Ajansı (EDA)arasında işbirliği anlaşması imzalanabilir,Türkiye AB’nin sivil ve askerî misyonlarınadaha geniş katılım gösterebilir.”

Bu türden fikirler ilk kez ortaya atılmı-yor. Ama idrak edilmeleri, Suriye savaşı sa-yesinde, beklenenden çok daha erken ger-çekleşebilir. [email protected]

Suriye savaşı Türkiye ile AB’yi yakınlaştırıyor mu?

39 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANYORUM

Güneydoğu notları dizisine bir ara veripTaksim Gezi Parkı vesilesiyle yaşanan inanıl-maz basiretsizliği ele almakta yarar var. İstan-bul'un göbeğinde ‘park' adını almaya layık tek

mekanın özellikle civarda ya-şayanlar tarafından aynen ko-runmak istendiği bilinmekte.

Beyoğlu/İstiklal havza-sında yer alan bu mekanın ‘is-timlak' edilmek istenmesinin,kentin daha ziyade bohemyaşama yatkın kesiminin sa-hiplenmesine neden olacağı

da belli. Nitekim söz konusu projenin durdu-rulmasına yönelik bir sivil inisiyatif oluşmuş du-rumda ve uzunca bir süreden bu yana derdinianlatmaya çalışıyor. Hükümet ve şehrin doğ-rudan sorumluları ise, kendi İstanbul hayalinincazibesine kapılmış bir mecnun gibi, vatan-daşların isteklerini ve kaygılarını duymazdangeliyor. Onlarla konuşmak bir yana, doğru dü-rüst bir açıklama yapmaktan, halka asgari say-gıyı göstermekten bile imtina ediyorlar...

Gezi Parkı ile ilgili basit denklem budur vebu bağlamda yürütmenin savunulabilecek hiç-

bir yanı yok. Ancak bildiğimiz üzere konu bunoktada bitmiyor. Nitekim projeyi ‘behemehalhayata geçirmek' gibi inanılması güç, basiret-sizlik timsali bir irade ortaya konuyor. Ağaçla-rın kesilmesi için dozerlerin sabahın beşindegitmesi bile, bu işi yüklenenlerin kendi meş-ruiyet zaaflarının farkında olduğunu söylüyor.Bir tür kapkaççılık gibi, kaşla göz arasında işi ko-tarmayı belki de beceriklilik sanıyorlar. Oysabunu başarmalarının tam aksi sonucu verece-ğini, o sökülen ağaçların manen altında kala-caklarını idrak etmeleri beklenirdi. Çünkü meş-ruiyet çizgisini, söz konusu meşruiyeti hiç ara-madan geçmiş oldular ve geri dönüşü olmayanbir biçimde kendi iradelerini toplumsal terciheüstün kıldılar. İş bununla da kalmadı... Artık ka-bak tadı veren bir şekilde polis tüm kabalığı,hoyratlığı ve bastırılmış öfkesiyle göstericileridağıtmaya kalktı. Bir parkın ağaçlarının ko-runmasını, insanların içine sinmeyen bir pro-jenin durdurulmasını isteyenler, sanki istilacı birülkenin kolluk gücüyle geri püskürtüldüler.

Bu tabloyu hükümet açısından ancak ‘siyasiaklın dumura uğraması' olarak adlandırabiliriz.Bugünün dünyasında İstanbul gibi bir kentte

hâlâ ‘ben yaptım oldu' mantığıyla ilerlemeninmümkün olduğunu sanmak bile, yönetimin te-mel bir uyum sorunu olduğunu gösteriyor. Üs-telik anlaşılan o ki, bu tesadüfi bir durum de-ğil... Üçüncü köprüye ‘kendi aralarında uzunsüre tartıştıktan sonra' Yavuz adını veren bir or-tak aklın bu ülkeyi demokrasiye götürme ko-nusunda pek de fazla iddialı olmaması lazım.

Ancak gerçekliğin tümü tabii ki bu kadardeğil. Bu hükümet cumhuriyet tarihinin en bü-yük reform dönemecini geçme noktasındabulunuyor ve hem rejimi normalleştirme hemde yeniden toplumsal barışı sağlama iradesinesahip çıkıyor. Bu alanlarda bir geriye dönüşünmaliyetini hayal etmek bile korkutucu. Dolayı-sıyla AKP'nin herhangi bir iktidara kıyasla çokdaha büyük ve hayati bir sorumluluğu var: Re-form, barış ve dönüşüm sürecine zarar verme-yecek, bu süreci titizlikle koruyacak bir farkın-dalık ve ona uygun bir siyasi akıl sergilemesi ge-rek. ‘Çoğunluğun sesi' olmaya fazla güvenmek,o çoğunluğa zarar verecek bir basiretsizlik yo-luna girilmesini de ima edebilir. Kendi tasav-vurlarının peşinden giderken etrafa kulağını ka-payan bir anlayış, iyi niyetli olsa bile kibir ve ih-

tirasın sesi olarak algılanmaya başlanabilir.Siyasetin bir algı yönetimi olduğunu bu ik-

tidar iyi bilir. Vesayet sistemine dönüş ancakAKP iktidarının seçimlerde yara almasıyla, buise böyle bir yaralamanın gerçekçi bir ihtimal ol-duğuna inanılması ve bu hedefe yönelik biranti-AKP toplumsal koalisyon oluşturulması ilebağlantılı. Önümüzdeki dönemde demokrasiyegidişin önünü kesmek isteyenler için ilk hayatidurak İstanbul belediye seçimi olacak. Oradakive yerel seçimin geneline yayılan muhtemel biryenilgi, AKP'yi cumhurbaşkanlığı seçimindezorlamakla kalmaz, demokratik bir anayasaarayışının da belirsiz bir süre için sonu olur. Bu-nun Kürt meselesindeki sonuçları ise, Türki-ye'nin dış politikasına ve enerji stratejisine ka-dar uzanır. Gezi Parkı'ndaki göstericiler ara-sında bayrağa sarılmış dolaşanların varlığı şa-şırtıcı değil. Bu gösterilerin laik kesimle adlan-dırılan kentlere yayılması da tesadüfi sanılma-sın. Çünkü bu olay sadece Gezi Parkı meselesideğil... Ancak makro düzeyde demokrasi pe-şinde olanların en basit gündelik olaylardademokratlığı becerememesi durumunda, karşıtarafa kabahat bulmak hiç inandırıcı olmayacağıgibi, o ‘karşı tarafın' bu imkanı sonuna kadarkullanması da meşru hale [email protected]

Siyasi aklın dumuruETYEN MAHÇUPYAN

"Yönetişim" tabiri, hâlâ siyasal bilimlerinsınırını aşıp günlük kullanıma geçememiş birkavram. "Yönetme" kelimesini tek taraflı ol-maktan çıkartıp, yönetilenlerin de dahil olduğukarşılıklı bir etkileşime konu ediyor.

"İyi yönetişim" (good governance) tabiri,yönetilenlerin de paydaş olarak katıldığı, de-mokratik süreçlerin katkısıyla ortaya çıkanhızlı, ucuz, verimli ve kaliteli kamu hizmetiniifade ediyor. Yönetmek, artık modası geçmişbir kelime. Kamu hizmeti verenler artık yö-netmiyor, toplumun ihtiyaçlarına, onların ön-celiği ve tercihlerine göre hizmet üretiyorlar. Engeniş uygulama alanı ise yerel yönetimler. Be-lediyeler, halkın ihtiyaçlarını karşılamak içinvar. En iyi belediyecilik isehalkın bir paydaş olarakyer aldığı, hizmetin nitelik-lerini belirlediği anlayış ileüretiliyor.

Gezi Parkı'na yapıla-cak şey her ne ise, sonundabir yerel mesele değil mi?Yerel mesele, orada yaşa-yan insanların karar vere-ceği bir konudur. O parkınüzerine yapılmak istenenbinayı kaç kişi istiyor? Pekibir yerel mesele, bu kadarbüyüyüp içinden çıkılmazbir hale, kitlesel bir başkal-dırıya nasıl sebep olabilir?Cevap: Kötü yönetişim sa-yesinde. Taksim'i bir savaş alanına çevirenolaylar, hükümetin ve yerel idarecilerin bir ta-rafında yer aldığı inanılmaz bir kötü yönetişimörneği. Hiç yoktan böylesine bir skandal çı-kartmak için karar vericilerin çok uğraşması,peş peşe bir yığın hata yapması lazım. Bu olaygeçiştirilmemeli; kötü yönetişime parlak bir ör-nek olarak üniversitelerde ders olarak okutul-malı.

Kitlesel tepkiler şiddet sınırını aştıktansonra idare bir açıklama yapıyor. Projenin biryayalaştırma projesi olduğu, kaldırımları ge-nişletmek için ağaçların söküldüğünü söylü-yorlar. Doğru ise bu açıklama neden bu kadargeç kalıyor? Büyükşehir Belediye Başkanı Ka-dir Topbaş, ağaçların sökülmediğini, başka biryere nakledildiğini söylerken, ekranlara grey-derler tarafından saldırıya uğrayan ağaçların

perişan görüntüsü geliyor. Ölçüsüz ve abartılıbir şiddet kullanılıyor. İçişleri Bakanı'nın şikâ-yet ettiği yüzü maskeli "kötü niyetli gruplar"bu abartılı şiddet sayesinde kendilerine eylemalanı açıyorlar. Neresinden bakarsanız bakın,A'dan Z'ye bir kötü yönetişim örneği değil mi?

Mazur gösterilecek bir tarafı yok. Şehrinesahip çıkan sivil inisiyatif, aşırı güç kullanarakeziliyor. Kamu hizmeti vermekle mükellefmakamlar, alenen kamuya işkence ediyor.İnsanlar mağdur, orantısız gücün kurbanı.Peki açıklaması ne?

Kötü yönetişimin mekanizmaları işliyor.Başbakan, tavizsiz işleyen bir güçle istikrarı sür-düreceğini düşünüyor. İradesine meydan oku-

yan hiçbir itirazı kale almıyor.Geri adım atmayı, hatasınıdüzeltmeyi zayıflık addedi-yor. Sonra kamu erkini kul-lanan bütün makamlara tali-mat veriyor: Geri adım atmakyok. Kamu gücünü kulla-nanlara hadisenin kendisi de-ğil, Başbakan'ın sıkı talimatırehberlik ediyor. Bu yüzdenyol açtıkları zarara değil, eldeettikleri sonuca odaklanıyor-lar. Amaca ulaşmak için hertürlü yöntemi deniyorlar.Böylece her şey amacındanuzaklaşıyor. Basit bir projeinatlaşmaya ve iktidarın güçpratiğine konu ediliyor. İş zı-

vanadan çıkıyor.Türkiye yerel seçim havasına girmeye baş-

ladı. İyi yönetişimin çaresi seçim sandığıdır.1994'ten beri büyük şehirlerde istikrarla devameden belediyecilik, İstanbul'da Gezi Parkı'ndabüyük yara aldı. Meselenin Gezi Parkı'ndanibaret olmadığı ortada. Şehrin mimarisineyansıyan kötü göstergeleri saklayacak bir çu-valı artık kimse dikemez. İstanbul, bu mima-rinin çarklarını döndüren şehir rantı altındaeziliyor. Gezi Parkı'na yansıyan isyan, bu çar-pık yapılaşma karşısında duyulan tepkinin ifa-desi. Bu başkaldırı AK Parti için bir erken uyarıda olabilir, sonun başlangıcı da. Gezi Parkıolayı, iddialı bir kötü yönetişim örneği. Malûm:2014'ün seçim savaşlarının en kritik muharebealanı İstanbul. İlk çarpışmada AK Parti, bu kötüyönetişim ile büyük zayiat almış oldu.

Mazur gösterilecek bir tarafı yok.Şehrine sahip çıkan sivil inisiyatif,aşırı güç kullanarak eziliyor. Kamu

hizmeti vermekle mükellefmakamlar, alenen kamuya işkenceediyor. İnsanlar mağdur, orantısız

gücün kurbanı. Peki açıklaması ne?

40 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MAN

KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA

YORUM

NAZİFE ŞİŞMAN

1Instagram'da atletli, tombul bir bebekfotoğrafı. Hesabın sahibi taze bir anne.

Altındaki yorumlar öpmekten ısırmaya pekçok sevgi ifadesi barındırıyor. Esasında evineziyarete gelse bu eylemleri bilfiil uygulayacak,kötü bir niyet taşımadıklarından emin olunantanıdıkların yorumları bunlar.

Henüz doğumhaneden çıkmış nur yüzlübir bebek. Anında bütün tanıdıkların face,Twitter, gmail ya da Instagram hesaplarındafotoğrafı. Eskilerin nazar olur diye yüzüne iş-lemeli, iğne oyalı tülbent mendiller örttükleridönemdeki, yani kırk içindeki bir bebek, dahaşu dünyadaki kırk dakikasını tamamlamadanyüzlerce gözle muhatap.

Çocuğunu ağlatırken, güldürürken, birşeyler anlatırken, düşerken vb. hallerde ka-meraya alıp YouTube'da yayınlayanlar... Esa-sında hem kendileri eğleniyor hem de eğlen-celik bir malzeme olarak sunuyorlar çocukla-rının ilginç hallerini. Çocuk büyütenler bilir,anne-babalar büyük bir zevk alır kendi ço-cuklarının büyürken geçirdikleri ilginç evrelerianlatmaktan. İlk adımını atışının, ağzından çı-kan ilk kelimenin hikâyesi karşıdakileri sıka-cak kadar defaatle anlatılır. “Hadi bir küfredi-ver abilere” şeklinde bir gösteri boyutu da var-dır Anadolu'da çocukların sosyalleşme süre-cinin. Sanki bunun devamı imiş gibi, çocukla-rının sergilenecek ilginç hallerini, ama budefa sadece tanıdık çevre ile sınırlı olmayan kü-resel dijital ortama yüklüyor anne-babalar.

Bir de profil fotoğrafı olarak, kapak fotoğ-rafı olarak çocuğunun, bebeğinin fotoğrafınıkullananlar var. Kendi bloglarında hamileliğinilk gününden başlayarak bütün özel hayatınıpeyderpey hem anlatan hem de görüntüle-yenleri dahil etmiyorum bile bu listeye. Aile-leri tarafından televizyon yarışma programla-rına götürülen küçük yaştaki çocuklar, gündüzprogramlarında pek çok olumsuz aile dramınamaruz kalmış çocukların, ebeveynleri eşli-ğinde ulusal kanallarda boy göstermesi...

Son günlerde bu örnekler ebeveynlerin ço-cukları üzerindeki hakları ve mahremiyetin de-ğişen tanımları gibi konuları düşünmeme se-bep oldu. Mahremiyet, üzerinde konuşul-ması zor bir konu. Çünkü kültürel ve tarihselolarak farklı katmanlarda ele alınması gerek-tiği gibi mekânla, cinsiyetle de bağlantılı. Mo-dern toplumdaki özel/kamusal ayrımının ta-rihinden günümüz iletişim teknolojilerininbu ayrıma ve mahremiyet tanımına yaptığı etkive katkılara dek pek çok boyutu hem ihatalıhem de derinlikli bir şekilde ele almak gerekir.Ayrıca özel yaşam dediğimiz şey de zamanlave mekânla değişen bir niteliğe sahip. Aynı za-manda dinî ve kültürel farklılıklar, özel yaşa-mın ve mahremiyetin çerçevesi üzerinde etkili.

Bu sebeple teşhir, mahremiyet ihlali gibi ko-nuları tartışırken günümüz teknolojisinin me-kân örgütlenmesi üzerindeki etkisini de dik-kate almak gerekir. Çünkü duvarlar yabancıgözlerden ve birtakım müdahalelerden koru-muyor artık bizi. Yapıp ettiğimiz hiçbir şey gizlikalmıyor. Attığımız her adımı Mobese kame-raları, banka kartlarının dijital şeritleri, sağlıkkayıtları belli merkezlerdeki gözlere ulaştırıyor.Ama biz bununla da yetinmiyoruz ve gözet-leme amaçlı bu dijital imkânlara kendi elimizlede bilgi sunuyoruz. Kendi hayatının telif hak-kını elinde tutmak isteyenler, eskiden istihba-ratçıların büyük emeklerle elde ettiği bilgilerisosyal medya hesaplarında ya da online çeşitli

mecralar aracılığıyla bizzat kendileri sunuyor.Yani görmenin, görünmenin, gözetlemenin vedolayısıyla teşhir ve mahremiyetin yeni halleriile karşı karşıyayız.

Bense burada bu geniş kavramsal çerçe-veye sadece işaret etmekle yetinip çocuklar,mahremiyet ve teşhir ilişkisi bakımından ebe-veyn tavrıyla ilgili zihnimde uyanan sorularıaktarmakla yetineceğim. Çünkü bu sorularönümüzdeki dönemde üzerinde ciddiyetledüşünmemiz gereken çok önemli bir alanadair. Bir anne, bazen de kendi fotoğrafını Fa-cebook profiline koymayacak kadar muhafa-zakâr/dindar bir anne, mahremiyeti nasıl ta-nımlıyor olmalı ki çocuğunun fotoğrafını ya-

yınlarken aynı ilkeler geçerli olmuyor? Onagöre sadece yaş ve cinsiyet midir mahremiyetleteşhir arasındaki farkı oluşturan? İslami açıdanbakıldığında mahremiyet sadece cinsiyete in-dirgenebilir mi? Anne-babaların çocuklarıüzerindeki hakları, onları birer izlenceye dön-üştürme hakkını da kapsar mı?

Zeynep Tüfekçi (www.technosocio-logy.org), ebeveynin çocuk üzerindeki hakla-rını ve çocuğun mahremiyet haklarını Ameri-ka'da bir tartışma yaratan cinsel kimliği nede-niyle ailesi ile birlikte televizyon şovlarına ka-tılan bir çocuk üzerinden ele aldıktan sonraHalil Cibran'dan şu dizelere yer veriyor: “Ço-cuklarınız sizin çocuklarınız değil, / Onlarkendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kız-ları. / Sizin aracılığınızla geldiler ama sizdengelmediler / Ve sizinle birlikte olsalar da sizindeğiller.”

Ama YouTube'a çocuklarının görüntüle-rini yükleyen, şov dünyasına dahil edebilmekiçin çocuklarını nesneleştiren, herhangi bir ve-sile ile çocuğunu ulusal medyada göstermek-ten çekinmeyen aileler böyle düşünmüyorolsa gerek. Zira gösterdikleri tavır, ebeveynle-rin çocukları üzerinde sınırsız tasarruf hakkınasahip olduğu şeklinde bir kanaate yaslanmasada birilerince görülmesinde sakınca addedil-meyen durumların medyada sergilenmesininde bizatihi normal ve sakıncasız olduğu görü-şünden alıyor gücünü. Konuşma ve ifade debir yerinden eklemleniyor gösterme ve gör-menin egemenliğine. Ve çocuklarının fotoğrafve video görüntülerini paylaşma, mesela, ifadeözgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebiliyor.Bir külah dondurmayla ikna edebileceğiniz altıyaşındaki bir çocuğun ekranlarda boy göster-meyle ilgili irade ve kendi kararından bahset-mek ne kadar mümkündür? Bu hem peda-gojik hem de hukuki açıdan ele alınması ge-reken bir konu.

Bir çocuk ne zaman iradesini ve kararverme yetisini kullanan bir birey olarak kabuledilebilir sorusunun cevabı çok karmaşık gü-nümüzde. Bu sorunun hukuki cevabı ile ahlakicevabı arasında bir intibak ve uyum da söz ko-nusu değil ayrıca. Gözün hakimiyetinde bir çağbu bizimkisi. Görünerek var olunabilen, gö-rerek tüketilebilen, gösterilerek iktidar kuru-labilen bir dönem dijital ortamın imkânların-dan da ivme alarak güçleniyor. Bu gösterideçocukların kullanılması ne ifade özgürlüğüüzerinden meşrulaştırılabilir ne de doğal ola-nın, sakıncasız olanın gösterilmesi gerekçe-siyle. Onlar birer birey değilse de anne-baba-larının istedikleri gibi kullanacakları mülkleride değil. Bu karmaşık durumu emanet pers-pektifinden değerlendirecek dini ve kültürelarka planı olan Müslümanların, liberal etikyaklaşımın söyleyecek söz bulamadığı bir du-rumda söyleyeceği çok şeyler olmalı.

Gösteri toplumunun çocukları

Ekrem Dumanlı

Kargaşa göstere göstere geldi. Birkorku filmi gibi her saniye tansiyonlar yük-seldi.

Baştan önlem alınsaydı ve iyi bir ön-görü yapılabilseydi, hafta içinde yaşananacı hadiselerden hiçbirine şahit olmaya-bilirdik. Şimdi herkes kendi penceresindengördüğünü konuşuyor. Oysa herkesinders çıkarması gerekiyor. O yüzden me-seleye bütün açılardan bakmak şart. Önceolaylar zincirinin çok kısa bir özeti:

Topçu Kışlası'nın inşası ta baştan berişiddetli tartışılıyor. Ne yazık ki oraya ne ya-pılacağı tam bilinmiyor. Gezi Parkı'ndakiağaçların sökülmesi meseleyi daha dakarmaşık hale getirdi. 27 Mayıs günügece 22.00'den sonra başlayan yıkım, birtepkinin ilk kıvılcımıydı ama bu gelişmefark edilemedi. Mevzu ağaç olunca in-sanlarda burkuntu oluştu. Yeni Taksimplanı da tam bilinemeyince dozerlerle ya-pılan müdahale pek çok insanı derindenüzdü. 28 Mayıs'ta park için toplanan ka-labalığın artması, bir provokasyon endişesidoğurmalıydı; o da olmadı. 29 Mayıs sa-bahının 5'inde polis çadırda nöbet tutan-lara müdahale etti, iş makineleri tartış-maya sebep olan duvarın bir bölümünüyıktı. Nöbet çadırları ateşe verildi. 30 Ma-yıs sabahı yine saat sabah 05.00'te polismüdahalesi yapıldı. İş makineleri duvarınkalan kısmını yıktı. Çadırlar sivil kıyafetlive telsizli kişiler tarafından ateşe verildi. Ve31 Mayıs... Eylemciler azalmadı çoğaldı,öfke dinmedi patlama noktasına geldi. Po-lis bir daha devreye girdi. Biber gazı, taz-yikli su, plastik mermi. Ve korkunç birmanzara!

YÖNETİCİLER: Bizim ülkemizde halkıdoğrudan ilgilendiren icraatlarda vatan-daşın görüşüne pek önem verilmiyor.Çok doğru işler yapılsa bile insanlar bazenkendilerini dışlanmış hissediyor. Özel-likle belediye icraatlarında bu sıkıntı hadsafhada. Pek çok yerde manzara maalesefböyle. Mesela Yenibosna gibi küçük birsemtte bile halkın ailece gelip gittiği tekalana otopark yapılır mı? Valla yapılıyor.Vatandaş, “Biz bu ağaçların sökülmesinive parkımızın yok edilmesini istemiyoruz.”deyince Bahçelievler Belediyesi beyanatveriyor: “Parka bir şey olmayacak. Altaotopark yapacağız, üstüne de semt pazarı,kurban kesim yeri.” İnsanlar kızgın, üz-gün; çünkü hem ağaçlara bir şey yapma-mak hem de hal ve kurban pazarı kurmakimkânsız. Bahçelievler gibi insanların yüzyüze baktığı bir küçük semtte bu oluncadaha büyük mekânlarda bunun çok dahafazlası yaşanmaz mı? İnsanların görüşle-rini alarak ve onları ikna ederek yönetmekgerekiyor ki art niyetli kişi ve örgütlere fır-sat verilmesin...

GÜVENLİK GÜÇLERİ: İstanbul başta ol-mak üzere büyük yerleşim merkezlerindegüvenlik güçlerine büyük sorumluluk dü-şüyor. Bir yandan hadiseleri yatıştıracak-lar diğer yandan da orantısız güç kullan-mayacaklar. En faşist ve acımasız örgütle-rin cirit attığı bir ülkede toplumsal olaylarıyatıştırmak tabii ki çok kolay değil; ancaktoplu eylemlerin sıkça yapıldığı şehirlerdeher hadiseden ders çıkarılması ve tecrübeelde edilmesi gerekiyor. Tabii ki etrafıateşe veren vandal elini kolunu sallayarakgezemeyecek; ancak örgütlerin arzu ettiğibir şekilde güç kullanılmasının sakıncala-rını emniyet yetkilileri iyi hesap etmeli.

Asayişi sağlayacak kişilerin soğukkanlıkalması, tahriklere kapılmaması ve mü-dahalesini daha akıllı-planlı yapması ge-rekiyor ki kaosun önü alınabilsin...

AŞIRI ÖRGÜTLER: Her fırsatı değer-lendiren örgütler var bu ülkede. En ma-sum eylemlerin bile içine sızıp etrafı ateşeveriyorlar hunharca. “AKP düşmanlığı”hatta bir kısmında “İslam ve Müslümandüşmanlığı” bunların hücrelerine sirayetetmiş. Her fırsatı değerlendirerek provo-kasyon yapıyorlar. Futbol maçından siyasîeyleme kadar her türlü fırsatı kollayan veher şeyi yakıp yıkmaya çalışan gruplarınErgenekon gibi derin yapılarla yan yanaolmaları, sırtlarını onlara dayamaları göz-den kaçmıyor. Bu malum zümrenin Tak-sim'le, Gezi Parkı'yla falan ilgisi yok. Buörgütler şu gerçeği bilmeli ki herkesin des-teğine mazhar olacak bir kısım haklı ta-lepler bile onlar yüzünden kamuoyunamal olmuyor; çünkü bu karanlık zümre-lerin sabıka kaydı bir hayli kabarık. Onla-rın içinde olduğu her eylem karanlık birmerkezden yönetildi vaktiyle; hâlâ da oyapı çökertilmiş değil...

VATANDAŞ: İnsanımız her meseledeadalet arar, hakkaniyet talep eder. Onunen tabii hakkıdır bu beklenti. Yönetimle-rin kendisine tepeden bakmasına razı ol-maz; ancak öyle bir tavır gördüğünde dekendine mahsus vakarla yaklaşır olaylarave umumi sulhu tehlikeye atacak davra-nışlardan sakınmayı tercih eder. Sol bugerçeği bir türlü göremedi; hâlâ da göre-miyor. Sokaklara hakim olduklarında hal-kın vicdanına da sahip olduğunu sanıyorhâlâ sol. Twitter'da tavan yapınca halkınvicdanı da o yörüngeye giriyor zannediyor.Halbuki durum çok farklı. Hükümetin

tavrını beğenmeyen, belediyeye kızan,polise içerleyen vs. insanlar, sağa solavahşice saldıran eylemcileri görünce bam-başka bir duyguya kapıldı. Demokratiktepkilerin barışçı çizgisi aşıldığında vatan-daşın tepkisi bambaşka bir yere yönelir.Vatandaş, polis orantısız güç kullandı-ğında rahatsız oluyor da; eylemci etrafavahşice saldırınca huzursuz olmuyor mu!

SON SÖZ: Umarım hafta içinde yaşa-nan üzücü hadiseler herkes için bir dersvesilesi olur. Bu ülkeyi canı gönülden se-ven her fert, ortaya çıkan manzaradan ra-hatsız oldu. Olmayacak gibi de değil!Tam Türkiye gelişiyor, kendine geliyor,dünya dengeleri arasında yerini alıyordiye düşünülürken yeni bir iç kargaşaya buülkenin dayanacak tahammülü kalmadı.Yıllarımız heba oldu kutuplaşmalar yü-zünden. Bir kez daha aynı acıyı yaşamakzorunda değiliz. Basiret lütfen...

Anadolu Ajansı’ndan ayrılıyoruzEpey bir zamandır Anadolu Ajansı

(AA) ile Türk medyasının problemi var.Yalnız ne hikmetse kimse ajansı karşısınaalmak istemiyor. Ajansın bazı yanlış uy-gulamalarından herkes şikâyetçi; ama dü-zelir diye bekleşiyor insanlar. Mesela ken-disine hâlihazırda abone olan gazeteler-den “özel haber” adı altında ekstra paratalep ediyor ajans. Özel haber de, “özel”olsa bari. Ekstra ödeme yapan herkese ser-vis edilen haber, “özel” olma vasfını kay-betmez mi? Bunu söyleyince bozuluyorAA yönetimi. Üstelik “özel” denilen şey-lerin kısmı azamı devlet imkânları ile ya-pılan kamu haberleri. Böyle bir haksızlığarazı olmak mümkün değil.

Bir de AA’nın özel haber ajanslarına

karşı takındığı menfi tavır var. Devletajansı olma özelliğini kullanarak elde et-tiği haber ve görüntüleri diğer ajanslarlapaylaşmıyor. Hatta onları kamunun gü-cünü arkasına alarak olay yerinden uzak-laştırmak gibi mantıksız icraatlar yapıyor.Yer yer bazı kamu yöneticileri de bu ay-rımcılığa alet oluyor ya da göz yumuyor.Bu hataları dile getirdiğinizde de kimliği‘belirsiz’ bazı saçma sapan internet siteleridevreye girip, “AA’dan niye rahatsızlıkduyuyorsunuz?” gibi şeyler yazılıyor. Niyerahatsız olduğumuzu açık açık yazıyoruz;buna cevap veremeyen bazı istihbaratyardakçıları niye meseleyi çarpıtıyor ki?Kaldı ki her fırsatta bir anonim şirket ol-duğunu dile getiren AA’nın ortaklık yapı-sını ve son dönemde yapılan sermaye ar-tışlarındaki hisse paylaşımını gündemegetirmedim bile…

Devletten ne kadar destek aldıklarını,bu desteğin diğer ajanslar ile kıyaslanma-yacak kadar büyük bir fark oluşturduğunuortaya koymak çok da zor değil. Haksız re-kabetin bile bir mantığı olsa gerek. BasınYayın Enformasyon Genel Müdürlü-ğü’nden ajansa her yıl milyonlarca lira paraaktarılırken devlet kuruluşu olunuyor da,Twitter’da ahkâm keserken özel bir haberajansıymış gibi davranılıyorsa ortada birsorun var demektir.

Her neyse. Anlaşılan o ki kimseningerçeklerle yüz yüze gelmek gibi arzusuyok. En iyisi aradan çekilmek. Kamuoyu-nun bilmesinde fayda var galiba: ZamanGazetesi bugünden itibaren AnadoluAjansı aboneliğini iptal ediyor ve sözleş-mesini fesh ediyor. Kardeşçe yapılan ikaz-ları bile başka türlü çalımlarla savuşturmakisteyenlere hayırlı yolculuklar diliyorum;AA vesayet ve ayrımcılık yolunu değil, ba-sına hizmet yolunu tercih etseydi hem bü-yürdü hem de sektöre renk katardı. Yö-netim, en iyi müşterilerini bile çantadakeklik gibi görüyorsa yapacak bir şey yok.Bizden bu kadar.

Dünyada güzel şeyler de oluyor11. Türkçe Olimpiyatları Dil ve Kültür

Şöleni, Türkiye’deki boğucu hadiselerinüzerine geldi. İyi ki de geldi! Böyle çal-kantılı zamanlarda ümitsizliğe meylede-bilecek kimseler için yeniden ümit esinti-leri getirdi. Sadece Türkiye’de değil, dün-yanın dört bir yanındaki yıkım görüntü-leriyle, öfke nöbetleriyle bunalmış insan-lar, geleceğin barış, sevgi ve kardeşlikle na-sıl inşa edilebileceğini hatırladı. 140 ülke-den gelen 2 bin Türkçe sevdalısı, “Dün-yada güzel şeyler de oluyor!” dedirtipümit ve inşirah hislerinin yaşanmasına ve-sile oldular. Sadece bu bile yapılan işin nekadar büyük oluşumlara gebe olduğunuanlatmaya yeter. Her yıl olduğu gibi, bu yılda Anadolu insanı bağrına bastı Türkçe-nin çocuklarını. Önce İzmir’de kültür şö-leni yapıldı. Çevre illerle birlikte iki buçukmilyon insan ziyaret etti orayı. Cumartesigünü Ankara’daki açılış töreninde de va-tandaşlar ve devlet erkânı birlikte karşıladıgelenleri. Kendi kültürleriyle harmanla-dıkları barış ve sevgi dilini, bir mekik gibidokuyacak şimdi bu çocuklar ve ülkenindört bir yanında kardeşlik tohumları eke-cekler. Keşke bütün medya organları ge-reken önemi gösterse ve daha geniş ke-simlere bu hisleri taşıyabilse…

Basiret lütfen

5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANYORUM41

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:1

23

45

67

KE

LM

E

AV

I

1

2

3

4

5

6

7

Okuması,

yazması

olmayan

Gözerimi

Bir ilimiz

Kur’an’ın ilk emri

Çukur yer

Dediinde direnm

e

ABD bakanı

Sureleri olu

turur

Oyunda cezalı çocuk

Bir damar

Kısaca aktinyum

Siyah

anlıurfa ilçesi

Kabe’de eskiden bir put

Pamuklu veya

yünlü kuma

Kurul

Avrupa’da sırada

Görülen alem

in ötesi

Grek

Halinyumun

remzi

Çekitirme

Su

Kesici bir alet

Fidan çukuru

Tahılın ö

ütülmü

ü

Sihirbazın yaptıı

Eskiden ehir

Ün

Vücut rengi

Bir tür toprak

Cennet kızı

Bir renk

Çin’in bakenti

Araç, sava

aracı

Lantanın remzi

Nikelin sembolü

Dayanma,

karı koym

a

Filipinlerin ba

kenti

Bir sebze

Kefillik

htiyaç

Akıl

Deerli bir ta

Uyarı

Babakanın e

i

Tahlil

Asya’da göl

Kısaca kiloam

per

Gülme

Tarladaki ürün kalıntısı

Bir balaç

Son, bitim

San

Bir yaı türü

Ünlü ovmen

(... Yılmaz)

Mürekkeb kum

u

Gözü açık

Cet

Kölelikten kurtulu

Danimarka’nın

trafik remzi

Yelken germ

e ii

Türkiye Cum

huriyeti’ni kuran

(M. Kem

al ...)

Fıkıh bilgini

Eski bir müzik

aleti

Kaliteli bir tür kahve

stanbul’da bir ilçe

Müslüm

anların kıblesi

Dı görüntü, sıfat

stanbul’da tarihi eser

Bir deyim

Bir bakan

Bir serinletme

cihazı

Töre

Davet kaıdı

Hile, desise

Dolanma,

dolam

a

ey

Tesbih balıı

Yardım

Bakırın sembolü

Bayan adı

Hamle

Genilik

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1917 EK

M 2012 ÇAR

AMBA ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

Sonuçsuz

Bir deyim

Bir tür bez

Bir tür spor

Çözümleyici

Atın yiyecei

Posta paketi A

zı sıkı

lkel topluluklarda

tapılacak nesne, ongun

Erkekler

At çiftlii

Bir slam

mezhebi

Uzaklık ifadesi

Kısaca selenyumResim

- deki

(Bodan

...)

tttttttttttttttt

SU

DO

KU

BU

LM

AC

ATab lo da ki tram

lý ka lýn çiz gi ler le be lir len m

iþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar ra kam

la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-rin. Öy le yer leþ tir m

e yap-m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük-le ri dol dur du ðu nuz da tab lo nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol-dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

615

7

9

4

53

8

4613

4

14

785

8

6

7

4

8

1

46

16

29

74

35

8

39

75

82

61

4

48

51

36

97

2

72

15

86

43

9

46

81

39

27

5

35

92

47

61

8

84

36

15

29

7

95

67

23

84

1

72

18

94

56

3

Þ L

A

Y

Þ K

A

N

V

M

E

P

Ç

M

T Ý

M

Ý L

G

T A

H

K

Ý

R

Ö

Ý B

R

Þ

T D

L

Ý D

V

R

A

E

A

F S

A

K

E T

L H

E

Y

C B

B

K

A

S E

L A

P

E

N

Y

E Z

Ç

Þ Ý

G

A

R

Ý K

V

Ö

Z

R

J T

U

Y

A

R

I V

A

V

Z M

Ý

A

M

Ü

M

Y

Ý

D

E E

H

R

G

D

V

T

V

K

G

A

R

I D

N

A

K

V

E

K

E

A

Ü

Z

P

Ç G

Z

Ü

Z R

R

N

Y

N

Þ

O

A

Ü

S

Ý E

Ü

K

Ü

Þ

Ü

E K

U

K

G

E

R

M

N

H

E G

E

N

N

R

Ý E

F M

A

C

T A

N

S

C M

N

M

N

E

K

M

M

U

V

A

V

M

R

E A

E

H

Ç

A

Ý G

Z

R

T E

K

S R

Ý

Ç F

S Z

Ö

R

Ý V

P

A

B

E R

G

A

M

A

Ç

N

A

Y

L I

N

R

N

R

E H

U

N

U

M

L

A

R

S

A

B

E O

A

U

L

E B

R

J

Ü

Ü

Þ

L P

D

Y

Y

E

M

A

Z Ü

Þ

R

K

Y

O

F F

Ý B

Ý

R

A

U

R

Y

K

A

F V

Þ

U

P

Y

T E

L F

A

G

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?AM

BAR, BERGAMA, CEZVE, Ç

NEKO

P, DERKENAR, EN

FES, GAFLET, HAYFA, ÝSN

AT, KANDIRA, LÝM

ÝT, M

ALTA, NEVRESÝM

, OLAN

AK, ÖN

LÜK, PÝYO

N, RAM

AZAN, SÜ

RRE, ÞASÝ, TAHKÝR, U

YARI, ÜÞEN

ME, VEREM

, YETM

BE, ZEYN

EP.

SOLDAN SAA

1) H

enüz denem

e a

amasında olan, virüsleri biyoteknoloji

kullanarak programlayarak kanser ile

savaan ajanlar haline getirm

eye dayalı tedavi yöntem

i. 2) Kısa çizme.– Kesilm

i hayvanın yürek, karaci

er, böbrek, ikem

be, beyin, vb. iç organlarıyla ba ve

ayakları. 3) Sergen, terek.– Herhangi bir ey üstünde m

ülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçim

de diledii gibi kullana-

bilen kimse, iye, m

alik.– Lityumun

sembolü. 4) M

üstahkem yer.– Fırat nehri

üzerinde bir baraj gölü. 5) Yapılan bir iten dolayı üzüntüye kapılm

a, piman

olma, pi

manlık.– Bir kum

a türü. 6)

Âdet haline getirme, alım

a, alıkanlık.– Eski dilde ‘kuzey’. 7) Fırat nehri üzerinde bir ba

ka baraj gölü.– Osmanlı padiahı I.

Süleyman’ın lakabı. 8) Yavru yetitirecek

duruma gelm

i olan hayvan.– Anlama

kıtlıı, ahm

aklık, bönlük. YUKARIDAN A

AIYA 1) Sıracagillerden, m

avi ve beyaz renkte çiçekler açan, kokulu, acı, kayna-tılıp suyu ilaç olarak içilen bir bitki, yav

an otu. 2) Belli bir süre için, geçici

olarak. 3) Fas’ta bir da silsilesi.– Altın ve

gümü

ilemeli bir tür ipek kum

a. 4)

lkel bir silah.– Yer kabuunun yapı

gereci olan bir veya birkaç mineralden

oluan kütle, külte, porfir. 5) Ekinlerin

harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan

sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanm

ı sapları. 6) Tutsaklık, esirlik. 7) Üzüntü, sıkıntı ve tedirginli

i olmayan.–

Kiloamperin kısa yazılı

ı . 8) Türlü renklerde, yarı saydam

, parlak ve deerli

bir ta.– Suriye’nin ba

kenti. 9) Sardalya yavrusu. 10) Halk dilinde köpek.– Yalnız iki kenarı paralel olan dörtgen. 11) Büyük balıkçı kayı

ı. 12) Gelecek.– Seçkin.

Bulmaca

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

H E

Y E

L A

N

N A

M

E

B

B

K

T

M

Ü S

R E

V A

K

R A

M

Z

O R

B

L

M

P A

Y

S

T

A Y

K

E

Ç E

L

T A

R A

V E

T

M

M

B

L A

H A

R E

A R

A B

A N

T

N

E R

42 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

67

KE

LM

E

AV

I

1

2

3

4

5

6

7

Okum

ası,

yazm

ası

olm

ayan

Göze

rimi

Bir i

limiz

Kur’a

n’ın

ilk e

mri

Çuku

r yer

Dedi

inde

di

renm

e

ABD

baka

Sure

leri

olu

turu

r

Oyun

da ce

zalı

çocu

k

Bir d

amar

Kısa

ca ak

tinyu

m

Siya

h

anlıu

rfa ilç

esi

Kabe

’de es

kiden

bi

r put

Pam

uklu

veya

nlü

kum

a

Kuru

l

Avru

pa’da

sır

ada

Görü

len

alem

in ö

tesi

Grek

Halin

yum

un

rem

zi

Çeki

tirm

e

Su

Kesic

i bir

alet

Fida

n çu

kuru

Tahı

lın

öüt

ülm

üü

Sihi

rbazın

ya

ptıı

Eskid

en e

hir

Ün

Vücu

t ren

gi

Bir t

ür to

prak

Cenn

et kı

Bir r

enk

Çin’

in b

ake

nti

Araç

, sav

a

aracı

Lant

anın

rem

zi

Nike

lin se

mbo

Daya

nma,

ka

rı k

oym

a

Filip

inle

rin

bake

nti

Bir s

ebze

Kefil

lik

htiya

ç

Akıl

Deer

li bir

ta

Uyarı

Baba

kanı

n e

i

Tahl

il

Asya

’da g

öl

Kısa

ca

kiloa

mpe

r

Gülm

e

Tarla

daki

ürün

ka

lıntısı

Bir b

ala

ç

Son,

biti

m

San

Bir y

türü

Ünlü

ovm

en(..

. Yılm

az)

Mür

ekke

b ku

mu

Gözü

açık

Cet

Köle

likte

n ku

rtul

u

Dani

mar

ka’nın

tra

fik re

mzi

Yelke

n ge

rme

ii

Türk

iye

Cum

huriy

eti’n

i ku

ran

(M. K

emal

...)

Fıkıh

bilg

ini

Eski

bir m

üzik

al

eti

Kalit

eli b

ir tü

r ka

hve

stanb

ul’da

bir

ilçe

Müs

lüm

anla

rın

kıble

si

Dı g

örün

tü, sıfa

t

stan

bul’d

a ta

rihi e

ser

Bir d

eyim

Bir b

akan

Bir s

erin

letm

e cih

azı

Töre

Dave

t kaıdı

Hile,

des

ise

Dola

nma,

do

lam

a

ey

Tesb

ih b

alıı

Yardım

Bakırın

sem

bolü

Baya

n adı

Ham

le

Geni

lik

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1917

EK

M 2

012

ÇAR

AMBA

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

Sonu

çsuz

Bir d

eyim

Bir t

ür b

ez

Bir t

ür sp

or

Çözü

mle

yici

Atın

yiye

cei

Post

a pa

keti

Azı

sıkı

lkel

topl

uluk

lard

a ta

pıla

cak n

esne

, on

gun

Erke

kler

At çi

ftli

i

Bir

slam

m

ezhe

bi

Uzak

lık

ifade

si

Kısa

ca se

lenyu

mRe

sim-

deki

(Bo

dan

...)

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

Tab l

o da k

i tr

am lý

ka lýn

çi

z gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’

lük

ka re

le re

, 1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

la rý

bi r

er

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap-

ma l

ý sý ný

z ki

, bü t

ün 3

lük-

le ri

dol

dur d

u ðu n

uz da

ta

b lo n

un b

ü tün

ku t

u la r

ý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l-da

n sa

ða 1’

den

9’a

ka da

r ra

kam

lar d

an b

i rer

kez

ku

l la ný

l mýþ

ol su

n.

6 15

7

9

4

53

8

4 6 13

4

1 4

7 8 5

8

6

7

4

8

1

4 6

16

29

74

35

8

39

75

82

61

4

48

51

36

97

2

72

15

86

43

9

46

81

39

27

5

35

92

47

61

8

84

36

15

29

7

95

67

23

84

1

72

18

94

56

3

Þ L

A

Y

Þ K

A

N

V

M

E

P

Ç

M

T

Ý M

Ý

L G

T

A

H

K

Ý

R

Ö

Ý B

R

Þ

T

D

L Ý

D

V

R

A

E

A

F S

A

K

E

T

L H

E

Y

C

B

B

K

A

S E

L

A

P

E

N

Y

E

Z Ç

Þ Ý

G

A

R

Ý K

V

Ö

Z

R

J T

U

Y

A

R

I V

A

V

Z M

Ý

A

M

Ü

M

Y

Ý

D

E

E

H

R

G

D

V

T

V

K

G

A

R

I D

N

A

K

V

E

K

E

A

Ü

Z

P

Ç

G

Z Ü

Z

R

R

N

Y

N

Þ

O

A

Ü

S

Ý E

Ü

K

Ü

Þ

Ü

E

K

U

K

G

E

R

M

N

H

E

G

E

N

N

R

Ý E

F

M

A

C

T

A

N

S

C

M

N

M

N

E

K

M

M

U

V

A

V

M

R

E

A

E

H

Ç

A

Ý

G

Z R

T

E

K

S R

Ý

Ç

F S

Z Ö

R

Ý

V

P

A

B

E

R

G

A

M

A

Ç

N

A

Y

L I

N

R

N

R

E

H

U

N

U

M

L A

R

S

A

B

E

O

A

U

L E

B

R

J

Ü

Ü

Þ

L P

D

Y

Y

E

M

A

Z

Ü

Þ R

K

Y

O

F F

Ý B

Ý

R

A

U

R

Y

K

A

F V

Þ

U

P

Y

T

E

L F

A

G

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AM

BA

R, B

ERG

AM

A, C

EZV

E, Ç

NEK

OP,

DER

KEN

AR

, EN

FES,

GA

FLET

, HAY

FA, Ý

SNAT

, KA

ND

IRA

, LÝM

ÝT,

MA

LTA

, NEV

RES

ÝM, O

LAN

AK

, ÖN

LÜK

, PÝY

ON

, RA

MA

ZAN

, SÜ

RR

E, Þ

ASÝ

, TA

HK

ÝR, U

YAR

I, Ü

ÞEN

ME,

VER

EM,

YETM

BE

, ZEY

NEP

.

SOLD

AN S

AA

1)

Hen

üz

dene

me

aam

asın

da o

lan,

virü

sleri

biyo

tekn

oloj

i ku

llana

rak

prog

ram

laya

rak

kans

er il

e sa

vaan

aja

nlar

hal

ine

getir

mey

e da

yalı

teda

vi y

önte

mi.

2) K

ısa ç

izme.

– Ke

silm

i ha

yvan

ın y

ürek

, ka

raci

er,

böbr

ek,

ikem

be, b

eyin

, vb.

iç o

rgan

larıy

la b

a v

e ay

akla

rı. 3

) Ser

gen,

ter

ek.–

Herh

angi

bir

ey ü

stün

de m

ülki

yeti

olan

, onu

yas

aya

uygu

n bi

r bi

çim

de d

iledi

i gib

i kul

lana

-bi

len

kim

se,

iye,

mal

ik.–

Lit

yum

un

sem

bolü

. 4) M

üsta

hkem

yer

.– Fı

rat n

ehri

üzer

inde

bir

bara

j göl

ü. 5

) Ya

pıla

n bi

r i

ten

dola

yı ü

zünt

üye

kapı

lma,

pi

man

ol

ma,

pi

man

lık.–

Bir

kum

a t

ürü.

6)

Âdet

hal

ine

getir

me,

alı

ma,

alı

kanlık

.–

Eski

dild

e ‘k

uzey

’. 7)

Fıra

t neh

ri üz

erin

de

bir b

aka

bar

aj g

ölü.

– Os

man

lı pa

diahı I

. Sü

leym

an’ın

laka

bı. 8

) Yav

ru y

etit

irece

k du

rum

a ge

lmi

ola

n ha

yvan

.– A

nlam

a kı

tlıı,

ahm

aklık

, bö

nlük

. YU

KARI

DAN

AA

IYA

1) Sıra

cagi

llerd

en, m

avi v

e be

yaz

renk

te ç

içekl

er a

çan,

kok

ulu,

acı,

kay

na-

tılıp

suy

u ila

ç ol

arak

içi

len

bir

bitk

i, ya

van

otu

. 2)

Belli

bir

süre

için

, geç

ici

olar

ak. 3

) Fa

s’ta

bir d

a si

lsile

si.–

Altın

ve

güm

ü i

lem

eli b

ir tü

r ip

ek k

uma

. 4)

lkel

bir

sila

h.–

Yer

kabu

unun

yap

ı ge

reci

ola

n bi

r ve

ya b

irkaç

min

eral

den

olu

an k

ütle

, kül

te, p

orfir

. 5)

Ekin

lerin

ha

rman

da d

övül

üp t

anel

eri a

yrıldık

tan

sonr

a ka

lan,

hay

vanl

ara

yedi

rile

n uf

alan

sapl

arı.

6) T

utsa

klık

, esir

lik. 7

) Üz

üntü

, sıkın

tı ve

ted

irgin

lii o

lmay

an.–

Ki

loam

peri

n kı

sa y

azılı

ı. 8)

Tür

renk

lerd

e, y

arı s

ayda

m, p

arla

k ve

de

erli

bir

ta.–

Suriy

e’ni

n ba

kent

i. 9)

Sar

daly

a ya

vrus

u. 1

0) H

alk

dilin

de k

öpek

.– Y

alnı

z ik

i ken

arı p

aral

el o

lan

dört

gen.

11) B

üyük

ba

lıkçı

kayı

ı. 12

) Gel

ecek

.– Se

çkin

.

Bulmaca

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

H

E Y

E L

A N

N

A M

E

B

B

K

T

M

Ü

S

R

E V

A K

R

A M

Z

O

R

B

L

M

P

A Y

S

T

A Y

K

E

Ç E

L

T A

R A

V E

T

M

M

B

L A

H

A R

E

A

R A

B A

N

T

N

E

R

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

KE

LM

E

AV

I

1

2

3

4

5

Yeni

olmay

an

Oym

ak

Mesk

en

Çok kısa

zam

an

Silahın

bir

parç

ası

p, kın

nap

Sody

umun

re

mzi

Dum

an ki

ri

Bir s

oru

Çin’in

bake

nti

ma

Bir A

sya ü

lkesi

Kina

ye

Ham

le

Fena

deil

ünlem

i

Bir m

eyve

Bir gıda

Dour

gan

Çekil

i

Kısac

a num

ara

Acem

i

Ceza

evi

Yolda

ki çu

kur y

er

Güze

l kon

um

a sa

natı

Küçü

k re

simde

ki yö

netm

en

Rusy

a’da ı

rmak

Futb

ol

ayak

kabıs

ı

Düze

y

Güm

ü

Gurb

et

Bir h

ukuk

ad

amı

Benl

ik

Kart

Bir t

ür as

it

Geni

lik

Tok o

lmay

an

lham

veric

i

Büyü

k oto

büs

Bir h

arfin

ok

unu

u

Gıyb

et

talya

par

ası

Su

Yardım

Bir s

uikas

t sila

Elazı

ilçes

i

Atın

ayak

kabıs

ı

Bir a

ktör

(...

Hun

)

Vedia

Bir kıta

Cet

Müb

arek

bir

gün

Bir h

arfin

ok

unu

u

Ham

al,

günd

elikç

i

stanb

ul’da

bir

sem

t

Eski

dilde

ayak

talya

’da ov

a

Firav

unun

M

üslüm

an e

i

Sana

t akım

ı

Bir o

rman

aacı

Küçü

k aka

rsu

Resm

i hab

er

ajansı

Kısa

ca nu

mar

a

Bir i

çece

k

Bir t

ür ce

tvel

Buda

la, ap

tal

Rady

umun

re

mzi

Yol, p

atika

yice y

ımak

, ta

m do

ldurm

ak

Yansım

a

stanb

ul’da

Bi

zans

sarnıcı

Kısır

, döl

ve

rmey

en

Bir z

aman

dilim

i

Trab

zon i

lçesi

Haya

t ark

adaı

Ding

il

Lezz

etli b

ir ba

lık

Otod

a bir

parç

a

Maç o

ynan

an

büyü

k yapı a

lanı

Kurb

an ed

ilmek

ist

enen

pe

ygam

ber

Geni

lik

Merh

em

Aaç

sakızı

Görü

lerine

ön

em ve

rilen

kim

se

Çana

kkale

ilçes

i

Bir b

alık

Avuç

içi

Bir t

ür un

Erke

k adı

Duyg

uda

lık

Acil,

tez

Kürk

hayv

anı

slam

mab

edi

Silind

ir uz

un

kule

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

1918

EK

M 20

12 P

EREM

BE Z

A MAN

BULM

ACA

Ha zýr

la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

Durg

unluk

, te

mbe

llik

Bir s

inem

a alet

i

Baya

n adı

Aç ol

may

an

Tecr

übe

ahsiy

et

Sond

an 3.

har

f Dö

rdün

ri sıç

an

Cenn

et

cehe

nnem

arası

Tab l

o da k

i tra

m lý k

a lýn

çiz gi

ler le

be lir

len-

miþ

3’e 3

’lük

ka re

le re

, 1’de

n 9’

a ka

dar

ra ka

m la

rý bi

rer k

ez k

ul la

na ra

k ye

r leþ ti

-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap m

a lý sý

nýz

ki,

bü tü

n 3

lük le

ri do

l dur

du ðu

nuz d

a ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la r

ý yu k

a rý d

an aþ

a ðý ya

ve

sol d

an s

a ða

1’den

9’a

ka da

r ra

kam

lar-

dan

bi re

r kez

kul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

DÜNK

Ü SU

DOKU

ÇÖ

ZÜM

Ü

3 65

95 3 9

48 5

5 9 4

1 8 68

27

48 5 3

24

73

41

7 8

2

3

64

83

72

15

9

71

28

95

63

4

95

36

41

78

2

23

45

96

78

1

58

62

71

34

9

19

74

38

26

5

82

39

65

41

7

46

71

23

95

8

51

98

74

32

6

Ü

Z I

Þ E

R

E V

E

Ç R

E

Ç H

N

L F

L N

O

Y

Ý F

Z Ö

I

R

A

Z O

Z

Ü

Ü

A

T E

R

F E

N

Ü

L

Ü

E T

T D

N

A

C

H

Z G

I

K

L

M

O

E S

E Z

S Y

Ý A

Ý

U

Ý A

Ü

U

A

S Ý

R

R

Ý Z

M

R

N

D

D

L A

Y

R

P

I

E Y

B

R

N

E T

V

G

Ý O

U

U

F

J O

E

A

Ý K

D

A

Ü

R

N

R

Þ E

G

T G

T

R

Ý E

H

N

A

A

T

A

Y Ü

U

Þ

I Y

N

H

A

P

J Z

Þ C

L Ý

J Z

I R

E

A

L S

H

E E

Ý L

C R

K

M

C

T

B

Y

E L

Z A

Ü

Z

A

D

Ð

T A

Ý Þ

L H

A

R

K

N

S

Ö

Ý A

M

K

A

K

Ö

R

L I

A

M

A

I L

N

K

I

L E

U

Þ N

L

Ý Ý

N

D

R

A

B

M

Þ M

Y

A

G

M

Ý M

S

Þ Z

U

K

A

O

Ü

A

Ý R

J

A

B

R

M

R

Ü

J D

T C

N

H

D

N

P

E M

G

V

R

C

A

U

I

Z T

E M

T

A

E S

A

K

O

Z Þ

K

I V

O

H

Z

E M

Z

K

Þ Z

J E

K

Ü

Z Þ

N

E V

Ü

G

Z

Ö

A

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?AL

LAH

, BYE

L, B

URGA

Z, C

ÜZDA

N, Ç

ERÇE

VE, D

ENÝZ

, ELZ

EM, F

IRSA

T, G

ÜLÝZ

AR, H

EDYE

, ÝM

SAK

YE,

KADR

ÝYE,

LAL

EZAR

, MAN

TIK,

NEF

RET,

OBR

UK, Ö

ZGÜV

EN, P

ÝSTO

N, R

YAL,

TAK

IMAD

A, U

YANI

K, Ü

NSÝY

ET,

VAH

HAB

Ý, YA

TAGA

N, Z

EMBÝ

L.

SOLD

AN S

AA

1) O

sman

lı yö

neti

m

tekil

atın

da ill

erle

ilçele

r ara

sında

yer a

lan

yöne

tim

böl

ümü,

mut

asar

rıflık

.–

Anad

olu’n

un çe

itli b

ölge

lerin

de g

enell

ikle

davu

l ve

zurn

a e

liin

de t

oplu

ola

rak

oyna

nan

bir

halk

oyu

nu. 2

) Yay

van

ve

dolg

un (y

üz).–

Büy

ük ç

alay

an, ç

avlan

. 3)

Niyo

byum

un s

embo

lü.–

Olam

az, o

lmaz

, ol

ması,

gerç

ekle

mes

i im

kânsız

.–

Dam

arla

rımızd

a do

laan

hay

ati sıvı.

4)

Geni

olm

ayan

.– Ka

yser

i’nin

bir

ilçes

i.– B

ir ba

laç.

5) Ge

ce b

ekçis

i.– s

tanb

ul’da

bir

sem

t. 6)

Gün

e d

om

adan

az ö

nce

belir

en

aydı

nlık

.– Ay

rılırk

en b

irbiri

ne s

elam

ve

esen

lik d

ilem

e. 7

) Fiy

at y

afta

sı.–

Öfke

, kız

gınlık

, hid

det.

8) Ö

zellik

leri b

akımın

dan

silisy

umla

kal

aya

yakla

an, p

arla

k be

yaz

renk

li, ba

sit e

lemen

t.– B

aar

ma i

i, muv

af-

faki

yet.

YUK

ARID

AN A

AIY

A 1)

Yal

nız

taba

nı b

ulun

an, a

yaa

kord

on v

e ka

yıla

ba

lana

n açık

aya

kkabı.

2) Pe

ygam

ber

Efen

dim

iz (s

as)’i

n am

cala

rında

n bi

ri.–

Tita

nın

sem

bolü

. 3) H

olla

nda’n

ın p

laka

ia

reti.

– Ha

klarını k

endi

kul

lanm

ak iç

in

yasa

nın

göst

erdi

i ya

a ge

lmi

ola

n

(kim

se),

ergi

n. 4

) Kırı

lgan

bir

mad

de,

sırça

.– Ev

lere

, çe

med

en s

u ta

ımayı i

ed

inm

i ol

an k

imse

. 5) B

ir ha

stalıın

ilk

belir

tilerin

in an

i, çab

uk ve

idd

etli s

eyre

ttii

döne

m a

ır, ke

skin

, vah

im.–

Fizik,

kim

ya,

mat

emat

ik ve

biyo

lojiye

veril

en o

rtak a

d. 6)

Ür

ün k

aldı

rma,

eki

n bi

çme

ii.

7)

Büyü

mem

i ka

rpuz

. 8) D

inen

kul

lanıla

bil-

mes

ine

veya

yapı

lmasın

a izi

n ve

rilen

ey.–

Ga

lyum

un s

embo

lü. 9

) Bir

renk

.– Ha

rp,

cenk

. 10)

Boy

acılı

kta

kulla

nıla

n, kırm

ız bö

cein

in ü

st d

eri b

ezle

rinin

sal

gıla

dıı

mad

de.–

Suç,

kusu

r vey

a ya

nlı

hare

ket

sonu

cund

a ta

tbik

edi

len

müe

yyid

e. 1

1) lg

isi o

lan,

ilgi

li. 12

) st

anbu

l’da

bir s

emt.

Bulmaca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

V

R

O T

E R

A P

A

E

D

K

S A

K A

T A

T

R

A F

S

A H

P

L

O

R

K A

R A

K A

Y A

N

E D

A M

E

T

L A

M

E

T

Y A

T

M

A L

K

E B

A N

K

A N

U N

A

N A

Ç

H A

M

A K

A T

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

KE

LM

E

AV

I

1

2

3

4

5

Yeni

olm

ayan

Oy

mak

M

eske

n Ço

k kısa

zam

an

Silah

ın b

ir pa

rçası

p, kı

nnap

Sody

umun

re

mzi

Dum

an ki

ri

Bir s

oru

Çin’i

n ba

kent

i

ma

Bir A

sya ü

lkesi

Kina

ye

Ham

le

Fena

de

il ün

lemi

Bir m

eyve

Bir gıd

a

Dour

gan

Çekil

i

Kısa

ca n

umar

a

Acem

i

Ceza

evi

Yold

aki

çuku

r yer

Güze

l kon

um

a sa

natı

Küçü

k re

simde

ki

yöne

tmen

Rusy

a’da ırm

ak

Futb

ol

ayak

kabı

Düze

y

Güm

ü

Gurb

et

Bir h

ukuk

ad

amı

Benl

ik

Kart

Bir t

ür a

sit

Geni

lik

Tok o

lmay

an

lham

veric

i

Büyü

k oto

büs

Bir h

arfin

ok

unu

u

Gıyb

et

talya

par

ası

Su

Yardım

Bir s

uika

st si

lahı

Elazı

ilçes

i

Atın

aya

kkabısı

Bir a

ktör

(..

. Hun

)

Vedi

a

Bir kıta

Cet

Müb

arek

bir

gün

Bir h

arfin

ok

unu

u

Ham

al,

günd

elikç

i

stan

bul’d

a bi

r se

mt

Eski

dild

e ay

ak

talya

’da o

va

Fira

vunu

n M

üslü

man

ei

Sana

t akım

ı

Bir o

rman

aacı

Küçü

k aka

rsu

Resm

i hab

er

ajansı

Kısa

ca n

umar

a

Bir i

çece

k

Bir t

ür ce

tvel

Buda

la, a

ptal

Rady

umun

re

mzi

Yol, p

atika

yice

yım

ak,

tam

dol

durm

ak

Yansım

a

stanb

ul’da

Bi

zans

sarnıcı

Kısır

, döl

ve

rmey

en

Bir z

aman

dilim

i

Trab

zon

ilçes

i

Haya

t ark

adaı

Ding

il

Lezz

etli b

ir ba

lık

Otod

a bi

r par

ça

Maç

oyn

anan

yük y

apı a

lanı

Kurb

an e

dilm

ek

isten

en

peyg

ambe

r

Geni

lik

Mer

hem

Aaç

sakızı

Görü

lerin

e ön

em ve

rilen

kim

se

Çana

kkal

e ilç

esi

Bir b

alık

Avuç

içi

Bir t

ür u

n

Erke

k adı

Duyg

uda

lık

Acil,

tez

Kürk

hay

vanı

slam

mab

edi

Silin

dir u

zun

kule

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1918

EK

M 2

012

PER

EMBE

ZA

MA

NBULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

Durg

unlu

k,

tem

bellik

Bir s

inem

a al

eti

Baya

n adı

Aç o

lmay

an

Tecr

übe

ahsiy

et

Sond

an 3

. har

f Dö

rdün

ri sıç

an

Cenn

et

cehe

nnem

ara

sı Ta

b lo d

a ki t

ram

lý ka

lýn ç

iz gi le

r le b

e lir l

en-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-rin

. Öy l

e ye

r leþ t

ir me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya v

e so

l dan

sa ð

a 1’d

en 9

’a k

a dar

ra k

am la

r-da

n bi

rer k

ez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NKÜ

SU

DO

KU

ÇÖZÜ

3 65

95 3 9

48 5

5 9 4

1 8 68

27

48 5 3

24

73

41

7 8

2

3

64

83

72

15

9

71

28

95

63

4

95

36

41

78

2

23

45

96

78

1

58

62

71

34

9

19

74

38

26

5

82

39

65

41

7

46

71

23

95

8

51

98

74

32

6

Ü

Z I

Þ E

R

E

V

E

Ç

R

E

Ç

H

N

L F

L N

O

Y

Ý

F Z

Ö

I R

A

Z O

Z

Ü

Ü

A

T

E

R

F E

N

Ü

L

Ü

E

T

T

D

N

A

C

H

Z G

I

K

L

M

O

E

S E

Z

S Y

Ý

A

Ý U

Ý

A

Ü

U

A

S Ý

R

R

Ý Z

M

R

N

D

D

L A

Y

R

P

I E

Y

B

R

N

E

T

V

G

Ý O

U

U

F

J O

E

A

Ý

K

D

A

Ü

R

N

R

Þ E

G

T

G

T

R

Ý

E

H

N

A

A

T

A

Y

Ü

U

Þ

I Y

N

H

A

P

J Z

Þ C

L

Ý J

Z I

R

E

A

L S

H

E

E

Ý L

C

R

K

M

C

T

B

Y

E

L

Z A

Ü

Z

A

D

Ð

T

A

Ý Þ

L H

A

R

K

N

S

Ö

Ý A

M

K

A

K

Ö

R

L I

A

M

A

I L

N

K

I

L E

U

Þ

N

L Ý

Ý N

D

R

A

B

M

Þ M

Y

A

G

M

Ý

M

S Þ

Z U

K

A

O

Ü

A

Ý R

J

A

B

R

M

R

Ü

J D

T

C

N

H

D

N

P

E

M

G

V

R

C

A

U

I

Z T

E

M

T

A

E

S

A

K

O

Z Þ

K

I V

O

H

Z

E

M

Z K

Þ

Z

J E

K

Ü

Z

Þ N

E

V

Ü

G

Z

Ö

A

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

ALL

AH

, BYE

L, B

UR

GA

Z, C

ÜZD

AN

, ÇER

ÇEV

E, D

ENÝZ

, ELZ

EM, F

IRSA

T, G

ÜLÝ

ZAR

, HED

YE, Ý

MSA

KYE

, K

AD

RÝY

E, L

ALE

ZAR

, MA

NTI

K, N

EFR

ET, O

BR

UK

, ÖZG

ÜV

EN, P

ÝSTO

N, R

YAL,

TA

KIM

AD

A, U

YAN

IK, Ü

NSÝ

YET,

VA

HH

AB

Ý, Y

ATAG

AN

, ZEM

BÝL

.

SOLD

AN S

AA

1)

Osm

anlı

yöne

tim

te

kilatın

da il

lerle

ilçe

ler a

rasın

da y

er a

lan

yöne

tim

lüm

ü,

mut

asar

rıflık

.–

Anad

olu’

nun

çeitl

i böl

gele

rinde

gen

ellik

le

davu

l ve

zur

na e

liin

de t

oplu

ola

rak

oyna

nan

bir

halk

oyu

nu. 2

) Ya

yvan

ve

dolg

un (y

üz).–

Büy

ük ç

ala

yan,

çav

lan.

3)

Niyo

byum

un s

embo

lü.–

Ola

maz

, olm

az,

olm

ası,

gerç

ekle

mes

i im

kânsız

.–

Dam

arla

rımız

da d

ola

an h

ayat

i sıvı.

4)

Geni

olm

ayan

.– Ka

yser

i’nin

bir

ilçes

i.– B

ir ba

laç.

5) G

ece

bekç

isi.–

sta

nbul

’da

bir

sem

t. 6)

Gün

e d

om

adan

az ö

nce

belir

en

aydı

nlık

.– A

yrılı

rken

birb

irine

sel

am v

e es

enlik

dile

me.

7)

Fiya

t ya

ftası.–

Öfk

e,

kızgı

nlık

, hid

det.

8) Ö

zellik

leri

bakım

ında

n sil

isyum

la k

alay

a ya

kla

an, p

arla

k be

yaz

renk

li, ba

sit e

lem

ent.–

Ba

arm

a ii

, muv

af-

faki

yet.

YUK

ARID

AN A

AIY

A 1

) Ya

lnız

ta

banı

bul

unan

, aya

a ko

rdon

ve

kayı

la

bala

nan

açık

aya

kkabı.

2) P

eyga

mbe

r Ef

endi

miz

(sa

s)’in

am

cala

rında

n bi

ri.–

Tita

nın

sem

bolü

. 3)

Holla

nda’

nın

plak

a i

aret

i.– H

akla

rını k

endi

kul

lanm

ak iç

in

yasa

nın

göst

erdi

i ya

a ge

lmi

ola

n

(kim

se),

ergi

n. 4

) Kı

rılga

n bi

r m

adde

, sır

ça.–

Evl

ere,

çe

med

en s

u ta

ımayı i

ed

inm

i ol

an k

imse

. 5) B

ir ha

stalıın

ilk

belir

tiler

inin

ani

, çab

uk v

e id

detli

seyr

etti

i dö

nem

aır,

kes

kin,

vah

im.–

Fizik

, kim

ya,

mat

emat

ik ve

biyo

lojiy

e ve

rilen

ort

ak a

d. 6

) Ü

rün

kaldır

ma,

eki

n bi

çme

ii.

7)

Büyü

mem

i ka

rpuz

. 8) D

inen

kul

lanı

labi

l-m

esin

e ve

ya y

apılm

asın

a izi

n ve

rilen

ey

.–

Galy

umun

sem

bolü

. 9) B

ir re

nk.–

Har

p,

cenk

. 10)

Boy

acılı

kta

kulla

nıla

n, kırm

ız

böce

inin

üst

der

i bez

lerin

in s

algı

ladı

ı m

adde

.– S

uç, k

usur

vey

a ya

nlı

hare

ket

sonu

cund

a ta

tbik

edi

len

müe

yyid

e. 1

1)

lgis

i ola

n, il

gili.

12)

stan

bul’d

a bi

r sem

t.

Bulmaca

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

V

R

O

T E

R A

P

A

E

D

K

S

A K

A T

A T

R

A F

S

A H

P

L

O

R

K A

R A

K A

Y A

N

E D

A

M

E T

L

A M

E

T

Y A

T

M

A L

K

E B

A N

K A

N

U

N

A

N

A Ç

H

A

M

A K

A T

43 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANBULMACA

44 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANSPOR

ZAMAN İSTANBUL

1Indesit’in başlattığı dünya yıldızları ileamatörleri aynı takımda buluşturan fut-

bol organizasyonlarının ikincisi bu yıl İtalya’daSan Siro Stadyumu’nda gerçekleştirildi. Eşle-rini desteklemek için stada gelen kadın taraf-tarların coşkusu ise “Kim demiş kadınlar fut-bolu sevmez!” dedirtti.

Beyaz eşya markası Indesit, geçtiğimiz yılsponsorluk projesi kapsamında başlattığı fut-bol organizasyonlarına bu yıl ‘Support YourHero’ (Kahramanını Destekle) adlı yarışma iledevam etti. Milano’nun San Siro Stad-yumu’nda gerçekleştirilen organizasyona ACMilan’dan Daniele Massaro, Alessandro Cos-tacurta ve Franco Baresi, Arsenal’den RobertPires ve Tony Adams, Paris Saint-Ger-main’den Giancula Zambrotta ve Daniel Bravogibi bir döneme damgasını vurmuş efsaneisimler öncülük etti.

Organizasyonun ilk günü akşam yemeğisonrası usta defans Tony Adams ile konuşmafırsatı buluyoruz. Adams, sempatikliği ve gü-ler yüzüyle masaya pozitif enerji saçıyor. Azer-baycan’da görev yaptığı süre içerisinde öğ-rendiği birkaç cümle Türkçe ile “Bana istedi-ğinizi sorabilirsiniz, problem yok!” diyor. Kah-kahalar eşliğinde başlıyoruz söyleşiye.

Dünyanın en başarılı defansları arasındayer alan Tony Adams’a başarısının sırrını so-ruyoruz. Efsanelere yakışır bir mütevazılıkla ce-vap veriyor ve, “Bu yalnızca bana ait bir başarıolamaz. Futbol, takım işi. Bana yardımcı olaniyi bir kaleci, savunma oyuncusu olmasa bukadar iyi olamazdım.” diyor. Aynı mütevazı-lığı Emirates Stadı’nın önüne dikilen heykelisöz konusu olduğunda da gösteriyor ve ekli-yor: “Bunu hak edecek ne yaptım bilemiyorumama çok mutlu oldum. İnanılmaz onure edi-ciydi.”

“Barcelona’nın yıldız oyuncusu Messi’yesavunma yapabilir miydiniz?” sorusuna mu-zip bir şekilde cevap veriyor: “Önce tekmelercanına okur, sonra ise kolundan tutup kaldı-rırdım. Felsefeyi anlıyor musunuz?” (Gülüş-meler)

Çocukken nefret ettiği ve yarıda bıraktığıeğitim hayatına kırkına merdiven dayamışkenüniversite okuyarak devam eden Adams’a“18’lik gençlerle aynı sınıfta ders almak nasılbir duyguydu?” sorusunu yöneltiyoruz. Gü-lüyor ve; “Benim için oldukça ilginç ve aşağı-layıcıydı.” açıklamasında bulunuyor.

Söz dönüp dolaşıp hayatının dönüm nok-

tası olan alkol bağımlılığa geliyor. Tüm sami-miyetiyle anlatıyor nasıl ve neden başladığını:

“17 yaşındaydım. Sakatlığım nedeniylefutbol oynayamıyordum. Bir uyuşturucu ba-ğımlısı uyuşturucuya nasıl bağlıysa ben de fut-bola öyle bağımlıydım. Futboldan uzak kalmakbeni derinden etkiledi. O ümitsizlikle alkole sı-ğındım. Dozunu gün geçtikçe artırdım ve yıl-larca futbol oynamadığım günlerde hep içtim.Alkollü araç kullandığım için hapse girdim, ilkeşim de uyuşturucu kullanıyordu. Çocukları-mızla bile annem ilgileniyordu. Bir süre sonraboşandık. Hayatım tam bir kaostan ibaretti.”

Bir gram dahi içecek halim yoktuNe oldu da bırakmaya karar verdiniz de-

diğimizde ise: “Artık bir gram dahi içebilecekdurumda değildim. Alkol içmeyeyim diyekendimi otel odasına kilitlediğimi biliyorum.Canıma tak etmişti. Hayatımda sahip olduk-larımı düşündüm. Hiçbir şey onlardan vaz-geçmeye değmezdi. Her şeye rağmen yaşa-dıklarımdan pişman değilim. Onlar bana sa-hip olduklarımı ve bu şekilde devam edersemhepsini tek tek kaybedeceğimi fark ettirdi. Al-

kol bağımlılığını yenmişbiri olarak 2000 yılında birmerkez kurdum. Geç-mişte yaşadıklarımı, tec-rübelerimi benimle aynıproblemden muzdaripkişilerle paylaşıyorum.”

İkinci gün programı-mız oldukça yoğundu.Vakit kaybetmeden Tür-kiye’nin de aralarındabulunduğu 15 Avrupa ül-kesinden seçilmiş 33 çiftile yola koyuluyoruz. İsti-kamet 80 bin kapasiteli 5yıldızlı rüya stat San Siro.Dünyanın en önemli ta-kımlarında forma giymişefsaneler yarışmaya ka-tılmaya hak kazanmış buisimlerle birlikte müca-dele ettiler. Favorimiz Pa-ris Saint Germain olsada kıyasıya geçen turnu-vanın galibi ev sahibi ekipAC Milan oluyor.

Maç sonrası kutla-malar yapılıyor, günün‘en’lerine ödülleri verili-yor. ‘Kahramanlarını’

desteklemek için gelmiş kadınların coşku-sunu görünce ‘Ey futbol sen nelere kadirsin!’demekten alamıyoruz kendimizi. Kutlama-lardan kaytarıp iki arada bir derede GianlucaZambrotta, ve Alessandro Costacurto ile ko-nuşuyoruz. Franco Baresi kişisel bir proble-minden ötürü özür diliyor ve alelacele stattanayrılıyor.

Zamanında Barcelona’da da forma giymişZambrotta’ya ‘İtalyan bir futbolcu olarak İs-panya’da oynamak nasıl bir duygu, üzerinizdebaskı oldu mu?’ diyoruz. Zorlandığını, baskı dahissettiğini itiraf ediyor ama bunun İtalyan ol-masıyla ilgisi olmadığını, tamamen büyük birtakıma gelmiş ve antremana dair rutinin de-ğişmiş olmasıyla alâkalı olduğunu söylüyor.

38 yaşında Milan’da top oynamak cümle-siyle hemhal olmuş ve Şampiyonlar Ligi’ndeforma giymiş en yaşlı futbolcu unvanına sahipCostacurta’da sıra.

İlk soru tabii ki 40 yaşında yeniden futbolabaşlamasıyla ilgili oluyor.

“Olağanüstü bir duygu. Umarım futbolubırakacağım gün öldüğüm gün olur. Futboluçok seviyorum.” diyor.

AC Milan’da ilerleyen yaşlarına rağmenfutbolu bırakmayan Costacurta dışında dabirçok futbolcu bulunuyor. Bunun kulübünfutbolcularının fiziksel ve zihinsel sağlıklarınısürekli test ettirdiği Milan Labaratuar ile ilgisiolup olmadığını soruyoruz.

Bilemiyorum… Olabilir tabii. Sonuçta dü-zenli olarak kontrolleriniz yapılıyor. Kan, kas,zihinsel birçok test yapılıyor. Her oyuncununbireysel antrenman ve diyet programı oluyor.

Milan’da çok uzun yıllar forma giyen Cos-tacurta, takımın son yıllarda yaşadığı iniş çı-kışlarını ülkedeki ekonomik krize bağlıyor. Kri-zin, kulüpleri derinden etkilediğini belirtiyor.

Terim’e 9 hafta az!Milan’ın efsane forveti Massaro’ya, ‘Sizin

efsaneniz kimdi? diye soruyoruz. Hiç düşün-meden Johan Cruyff’ın ismini veriyor. Cruyff’ınportakal renkli formasına, dış görünüşüne vetarzına tutkunmuş meğer.

Şimdilerde AC Milan’ın halkla ilişkiler vepazarlama işleriyle ilgilenen Massaro teknik di-rektör olmamasının sebebini ise şu şekildeözetliyor: “Lisansım var ama teşekkürler, benalmayayım. Sürünmek istemem.” Şaşırdığı-mızı anlayınca açıklama gereği duyuyor:“Hafta sonları arkadaşlarımla golf oynamayıçok seviyorum. Teknik direktör olsam bumümkün olmazdı.”

Konu bir dönem Milan’ı çalıştırmış TeknikDirektör Fatih Terim’e geliyor. Massaro’ya, Te-rim’in sergilediği agresif tavırlardan ötürü 9haftalık hak mahrumiyeti cezası hatırlatıyoruz.Dayanamıyor ve patlatıyor espriyi: “9 hafta mı,azmış! Şaşırdım doğrusu!” (Kahkahalar)

Zambrotta mı, o da kim?Indesit, bu yıl kadınları organizasyonun

merkezine oturtmuş. Zira yarışmaya başvu-rular, eşleri adına kadınlar tarafından yapılmış.Organizasyon süresince birlikte olduğumuzçiftlerin başvuru hikâyeleri öylesine ilginç vekomik ki. Yarışmaya İstanbul’dan katılan BoraTulum’un futbol ile hiç ama hiç ilgisi yokmuşmesela. Öyle ki turnuvada Paris Saint Germainiçin top koşturan Tulum’a “Biraz önce Zam-brotta’yla aynı takımdaydınız, hatta size pasverdi, nasıl bir duygu?” diye soruyoruz. Aldı-ğımız cevap, bir hayli şaşırtıcı oluyor: “Doğ-rusunu söylemek gerekirse Zambrotta’yı biletanımıyordum. Turnuvaya katılmak için canatmış binlerce kişi eminim bu cevabımdan do-layı bana kızacaktır. Futboldan anlamayanben bile stadın atmosferinden inanılmaz etki-lendim.”

Arsenal’in efsane defans oyuncusu Tony Adams:

Messi’ye önce tekme atardým

Massaro

45 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANSPOR

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Fransa futbolu denince akla ilk gelen ku-lüplerden biri, 35 bin nüfuslu Monaco

Prensliği’nin tek takımı AS Monaco. Maçla-rını yarıdan fazlası boş tribünlere oynamasınarağmen prensliğin desteğiyle Fransa Ligi’ndesürekli zirveye oynayan, Avrupa kupalarındaönemli başarılara imza atan kulüpte 2004’tensonra rüzgâr tersine esmeye başladı. O yıl,Şampiyonlar Ligi’nde Jose Mourinho yöneti-mindeki Porto ile final oynayan Monaco,prensliğin para musluğunu kısmasıyla irtifakaybetmeye başladı. Devler Ligi’nde finaloynayan kadro, birkaç yıl içinde tamamen da-ğıldı. AS Monaco, 2010-11 sezonu sonundada 2. Lig’e düştü. 2011-12 sezonunun orta-sında kulüp 3. Lig’e doğru yol alırken Rus mil-yarder Dmitry Ribolovlev devreye girdi ve Mo-naco toparlanmaya başladı. O sezon kümedekalan takım, bu sezon ise iki yıllık hasrete sonverip tekrar Ligue 1’e yükseldi. Yükselir yük-selmez de transfer sezonuna çok hızlı bir gi-riş yaptı. AS Monaco, ilk etapta Porto’dan Ja-mes Rodriguez’i 45, Joao Moutinho’yu da 25milyon Euro karşılığında kadrosuna kattı.Arda Turan’ın Atletico Madrid’den arkadaşıRadamel Falcao ile yılın transferine imza attı.Ayrıca Barcelona’nın kalecisi Victor Valdesbaşta olmak üzere birçok yıldızın ismi geçiyor.Gelin şimdi Monaco’yu önce zirveden dibegötüren, sonra tekrar yükselişe geçiren fak-törlere mercek tutalım.

1924’te ‘Association Sportive de MonacoFootball’ adıyla kurulan kulüp, Fransa Li-gi’nde 7 şampiyonluk ve 5 kupa sevinci yaşadı.Son lig şampiyonluğunu 1999-2000 sezo-nunda kazanan Monaco’nun başına 2001’deDidier Deschamps gibi genç bir teknik adamıngeçmesi ve büyük başarılara imza atması, bir-çokları için süpriz oldu. Fransa Milli Takımı’nınkaptanı olarak 1998 Dünya Kupası ve 2000Avrupa Şampiyonası’nda kupayı havaya kal-dıran, formasını çıkarır çıkarmaz teknik patronolarak göreve başlayan Deschamps için birkaçyenilgi sonrasında biletinin kesileceği tahminediliyordu. Futbolculuk kariyerinde lig, kupa,Avrupa şampiyonluğu, Dünya Kupası veŞampiyonlar Ligi şampiyonluğu sevinci yaşa-yan ender isimlerden biri olan Deschamps,Monaco’yu 2004’te Şampiyonlar Ligi’nde fi-nale çıkardı ama Mourinho’lu Porto’ya kay-betti. Yönetim, tarihi başarıya imza atan fut-bolcuları, 80 milyon Euro’yu bulan borcu ka-patmak için birer birer sattı. 2005-06 sezo-nunda Monaco ligi 10. sırada tamamlarken,Şampiyonlar Ligi’nde final oynayan ekiptengeriye sadece Flavio Roma, Gael Givet, Jaros-lov Plasil ve Lucas Benardi kaldı. Başarının mi-marları Morientes, Jerome Rothen ve LudovicGuily ilk etapta satılan oyuncular oldu. Guily,elde edilen büyük başarıya rağmen yönetiminbeceriksizliği yüzünden maddi sıkıntı yaşa-dıklarını belirterek “Rothen dışında hiçbirisim kendi isteğiyle takımdan ayrılmadı. Şam-piyonlar Ligi ikincisinin maddi kriz yaşamasıinanılır gibi değildi. Finalin ertesinde yapılanilk teklif, ücretlerimizde tenzilat yapılmasıoldu.” diyordu.

Futbol ve Formula 1’e olan ilgisiyle tanınanPrens Albert, 2008’de tüm dünyayı etkisi altınaalan küresel mali krizden dolayı Monaco’yayaptığı maddi katkıyı iyice kesince, Ligue 2’yegiden yol açılmış oldu. Seyirci ve sponsor des-teğinden mahrum olan Monaco’yu ayakta tu-tan Prens Albert’ti. Monaco’nun yıldız oyun-cuların tercih ettiği bir takım olmasında, arka-sına aldığı maddi güç kadar, ‘küçük ülkenin’vergi sistemi de önemli rol oynuyordu. Düşükvergiler yıldızların tercihinde önemli bir et-

kendi. Ancak yaşanan ekonomik krizden do-layı bırakın yıldız oyuncu transferini, eldekioyuncular bile kulüpten ayrılıyordu. KulübünRuslara satılacağı kesin bir dille yalanlanırken,2010-11 sezonunda Monaco ligi 18. sırada bi-tirerek Ligue 2’ye düşüyordu.

7 şampiyonluk sevinci yaşamış Mo-naco’nun 2. Lig serüveni oldukça kötü başlı-yordu. Kulüp 4 ayda sadece bir maç kazanıphızla 3. Lig’e doğru yol alırken kurtarıcı olarakRus milyarder Dmitry Ribolovlev ortaya çıkı-yordu. Ribolovlev kulüp hisselerinin yüzde66’sını satın alırken ödenen rakam açıklan-mıyordu 1990’larda Sovyetler Birliği’nin çök-mesiyle ortaya çıkan oligarklardan biri olan Ri-bolovlev’un şahsi serveti 9 milyar dolar olaraktahmin ediliyordu. Adı 2008’de ABD’li mil-yarder Donald Trumps’ın evini 100 milyon do-lara almasıyla duyulan Ribolovlev, 22 yaşındakikızı Ekatarina için New York’un en pahalı dai-resine 88 milyon doları düşünmeden ödü-yordu. Kendisini ‘iflah olmaz bir futbol taraf-tarı’ olarak tanımlayan Ribolovlev, 25 milyonEuroluk transferle Monaco’yu iki yıl aradansonra yeniden Ligue 1’e çıkardı. Rus milyar-derin bu yıl transfer için 200 milyon Euro ayır-dığı ifade ediliyor.

Ribolovlev, transferde milyonları gözünükırpmadan harcayacağını Porto’dan James

Rodriguez ve Joao Moutinho’ya toplam 70milyon Euro harcayarak gösterdi. Real Mad-rid’in Portekizli defans oyuncusu Ricardo Car-valho’yu bedelsiz alan Ribolovlev’in hedefin-deki isimler oldukça fazla. Monaco’nun trans-fer listesinde Radamel Falcao ilk sırada bulu-nuyordu. Fransız basını, Falcao’nun doktorkontrolünden geçtiğini ve transferin sadeceimzaya kaldığını günlerdir yazdı. Nihayetresmi açıklama geçtiğimiz Cuma günü akşamsaatlerinde yapıldı; ‘Radamel Falcao 5 yıllığınaMonaco kadrosuna katıldı’. Ödenen bonser-vis ücreti açıklanmazken, rakamın 60 milyonEuro olduğu ve Kolombiyalı oyuncuya net 14milyon Euro yıllık ücret ödeneceğini Fransızbasını yazdı. Ödenen bonservis ücretiyle Fal-cao transfer tarihinin en pahalı 5. oyuncusu ko-numa yükselmiş oldu. Ribolovlev, tıpkı 2003’teChelsea’yi satın alan vatandaşı Roman Abra-movich gibi ilk yılında transfer borsasını altüstedeceğe benziyor. İşin ilginç yanı, AbramovichChelsea’yi satın aldığında takımın başında İtal-yan Claudio Ranieri bulunuyordu. Aynı Ra-nieri, 30 Mayıs 2012’de Monaco’yu çalıştır-maya başladı. Ranieri’nin hedefini 2014-15 se-zonunda Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak vebaşarılı olacak bir takım olarak açıklaması,transferde adı geçen oyuncuların Monaco’luolması için cüzdanın sonuna kadar açılacağını

gösteriyor. Liste oldukça uzun. Barcelona’dankaleci Victor Valdez, Chelsea’den Sırp defansoyuncusu Branislav Ivanoviç, Real Madrid’denPortekizli defans Fabio Coentrao, ManchesterCity’den Arjantinli forvet Carlos Tevez...

Bakalım, sezon başladığında nasıl bir Mo-naco oluşacak ve bu kadro önce Fransa Li-gi’nde, sonra da Avrupa kupalarında nasıl birperformans sergileyecek?

Avrupa futbolunda Arap-Rus rekabetiMonaco’nun Rus milyarder tarafından

satın alınmasıyla İngiltere’den sonra Fransa’dada şampiyonluk yarışı Arap-Rus rekabetinedönüşecek. Ruslar, Roman Abramovich’in2003’te Chelsea’yi almasıyla Ada futbolunaayak basarken, Araplar 2008’de ManchesterCity’yi alarak atağa kalktı. Abramovich’inChelsea’si Jose Mourinho yönetiminde 50 yılsonra Ada’da şampiyonluk yaşarken, bu ba-şarıyı iki yıl üst üste tattı. Arap sermayesini ar-kasına alarak transfer borsasını alt üst edenManchester City ise aradığı şampiyonluğa 44yıl sonra geçen yıl ulaştı. İngiltere’de Arap-Rusrekabetinde üstünlük 2-1’le Ruslarda bulu-nuyor. Alex Ferguson’un emekli olmasıylaartık Ada’da şampiyonluk yarışında belirleyicifaktör paranın gücü olacak. Yarışın daha çokChelsea ile Manchester City arasında geçmesibekleniyor.

Fransa futboluna ise ilk Arap sermayesi ikiyıl önce girdi. Katar sermayesinin 2011’de sa-tın aldığı Paris Saint Germain, bu sezon, 20 yılaradan sonra şampiyonluk sevinci yaşadı.Monaco’nun yeniden Ligue 1’e yükselmesiyleArap-Rus rekabeti Fransa Ligi’nde de start ala-cak. Geride bıraktığımız sezon Arap serma-yesinin gücüyle ligdeki en yakın rakibinin 3katı bir kadro kuran Paris Saint Germain’in enönemli rakibi, Monaco olacak.

Rus-Arap rekabetinin dolaylı olduğu lig-ler de var. Ruslar, devletin enerji şirketi Gazp-rom ile Bundesliga’ya 2007’de Schalke 04’esponsor olarak girdi. Araplar ise iki yıl önce İs-panya La Liga’ya FC Barcelona’ya sponsor ola-rak adım attı. Yine Arsenal’in ana sponsoru-nun Arap sermayesi olduğunu hatırlatalım.

AS Monaco’dan Rus Monaco’ya35 bin nüfuslu ülkeyi yöneten prensliğin para musluklarını kısmasıyla 2011’de Fransa 2. Ligi’ne düşen AS Monaco,hisselerinin çoğunu Rus milyarder Ribolovlev’e sattı. İki yıl aradan sonra 1. Lig’e çıkan kulüp, önümüzdeki sezon içintransfere 200 milyon Euro ayırdı.

46 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANSPOR

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Liglerin bitmesiyle takımlar önümüzdekisezonun kadrosunu oluşturmak için

harekete geçtiği bugünlerde Fransa Ligue 1’eiki yıl aradan sonra yeniden yükselen Monacosansasyonel transferlere imza attı. Fransa’nıniçinden geçtiği ekonomik kriz ve Monaco’nun2. ligden yeni çıkmış olması ister istemez ‘de-ğirmenin suyu nereden geliyor’ sorusunuakıllara getirdi. Sorunun cevabı ise RomanAbramovich’in 2003 yılında Chelsea’yi satınalmasıyla başlayan süreçte yatıyor. Rus mil-yarder Dimitri Rybolovlev tarafından satın alı-nan Monaco, şimdiden transferde 70 milyonEuro harcadı. Futbol giderek zenginlerinoyuncağı haline dönüşürken, şampiyonluk rü-yasını bile göremeyen takımlar arkalarına al-dıkları maddi güç sayesinde ligin zirvesine de-mir atacak. Simon Kuper’in ünlü ‘Futbol aslasadece futbol değildir’ sözü zenginler saye-sinde ‘futbol sadece bir oyuncak’ olarak de-ğişecek.

Avrupa’nın bir numaralı ligi olarak kabuledilen İngiltere Premier Lig takımlarının yarı-dan fazlası Rus, Malezyalı, ABD’li, Hindistanlıve Abu Dabi’li işadamları tarafından satınalınmış bulunuyor. Rus milyarder Roman Ab-ramovich’in 2003’te Chelsea’yi satın almasıylabaşlayan süreçte Manchester United, Arsenal,Liverpool ve Manchester City gibi ülke futbo-lunun temel taşı kulüpleri birer birer yabancı-lara satıldı. Zenginlerin İngiliz kulüplerini sa-tın alması hem yatırım hem de reklam amaç-lıydı. Arsenal ve M. United ‘para kazanma’amacıyla satın alınırken, M. City, Abu DabiEmiri Şeyh Mansur bin Zayed al Nahya tara-fından ‘reklam’ amaçlı alınıyordu. Zengin sa-hipleriyle transfer borsasını altüst eden Chel-sea ve M.City, uzun yıllar sonra paranın gü-cüyle şampiyonluk sevincini yaşamanın tadınıçıkarıyordu. Roman Abramovich’in gücünüarkasına alan Chelsea, 11 yılda 1,2 milyar Eu-ro’luk transfer yaptı. Bu rakamın sadece bon-servis ücreti olduğunu hatırlatmakta faydavar. Chelsea paranın gücüyle bu dönemde 2Premier Lig ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyon-luğu yaşadı. Para gücü olmadan bu başarı ha-yalden öteye gitmiyordu. Keza Arap sermayesitarafından satın alınan M. City, 2007-08 se-zonunda bugüne kadar toplam 722 milyonEuro’luk transfer yaptı. Karşılığı ise geçen yılkazanılan lig şampiyonluğu oldu. Para eşittirşampiyonluk zihniyetiyle hareket edildiği içinbu yıl ligde alınan ikincilik başarısızlık sayıldı.Teknik patron Roberto Mancini 33 milyonEuro tazminatla kovuldu. M. City, Arap ser-mayesi tarafından satın alınmadan bir yıl öncetransferde sadece 7,5 milyon Euro harcamıştı.

İngiltere’den sonra zenginlerin adresiFransa oldu. 2022’de Dünya Kupası’na evsa-hipliği yapacak olan Katar, ülkesinin reklamınıen iyi yapmanın yolunu futbol kulübü satın al-mada buldu. 1994’te şampiyon olduktan sonrakayıplara karışan Fransa’nın köklü kulüple-rinden Paris Saint Germain (PSG), 31 Mayıs

2011’de Qatar Investment Authority adlı gruptarafından satın alındı. İlk kez bir Fransız ku-lübü yabancıya satılırken, PSG transfer bor-sasında gündemi belirliyordu. PSG transfere

106 milyon Euro harcayıp tek hedef olarak ligşampiyonluğunu belirlemesine karşılık trans-fere sadece 2 milyon Euro harcayan Mont-pellier mütevazı kadrosuyla ligi şampiyonolarak tamamlıyordu. Takım ruhunun paranıngücüne boyun eğdirmesini hazmedemeyenPSG, Zlatan İbrahimoviç, Thiago Silva, Eze-quiel Lavezzi, Lucas ve Marco Verratti gibi yıl-dızlara toplamda 147 milyon Euro bonservisödeyerek, 2012-13 sezonunun transfer liderioldu. En güçlü rakibi Marsilya’nın 3 katı de-ğerinde bir kadro kuran PSG, sezonu 12 puanfarkla şampiyon tamamlarken bu başarınınmimarları geçen sezon milyonlarca Euro öde-nerek kadroya katılan isimler oldu.

PSG’nin izinden giden takım ise Monacooldu. İki yıl önce Ligue 2’ye düşen Mo-naco’nun şansı Aralık 2011’de Rus milyarderDimitri Rybolovlev tarafından satın alınmasıyladeğişti. Rybolovlev, ilk sezonunda 25 milyonEuro harcayarak, takımını yeniden Ligue 1’eyükseltti. Rybolovlev için asıl amacın Mona-co’nun yeniden ait olduğu Ligue 1’e yüksel-mesi olmadığı transfere hızlı girmesindenbelli oldu. Daha transfer sezonu start verme-den Fc Porto’dan James Rodriguez’i 45 milyonEuro ve Joao Moutinho’yu 25 milyon Euro kar-şılığında renklerine bağladı. Real Madrid’densavunma oyuncusu Ricardo Carvalho bedel-siz kadrosuna katan Monaco’nun almak iste-diği oyuncular arasında Arda Turan’ın takımarkadaşı A. Madrid’den Radamel Falcao veBarcelona’nın kalecisi Victor Valdes’in adı ge-çiyor. Fransız basını, Falcao’nun doktor kont-rolünden geçtiğini ve imzasının an meselesi ol-duğunu yazdı. A. Madrid’e Falcao için öde-necek bonservis ücreti olarak 60 milyon Eurotelaffuz edilirken, Kolombiyalı oyuncuya yıllıknet 10 milyon Euro verilecek.

Alex Ferguson’un emekliye ayrılmasıylaİngiltere’de şampiyonlukta belirleyici etken ar-tık para olacak. Chelsea ve M. City arkaların-daki milyar Euro’luk sermayenin gücüyle is-tediği oyuncuyu kadrosuna katarak, şampi-yonluk yolunda ilerleyecek. Benzer durumPSG ve Monaco için de geçerli olacak. İtalya’dazaten yıllarca kulüpler zengin ailelerin kont-rolünde bulunuyordu. Futbol ruhunu kaybe-dip bir ticari metaya hızla dönerken ‘parayı ve-renin şampiyon olduğu’ dönemleri yaşamayaçoktan başladık bile.

Parayla şampiyonluksatın alınır!Futbol giderek zen ginlerin oyuncağı hali ne dönüşürken, şampi yonluk rüyasını bile gö -remeyen takımlar ar kalarına aldıkları mad di güç sayesinde ligin zirvesine demir atacak.Simon Kuper’in ünlü ‘Futbol asla sadece fut bol değildir.’ sözü zen ginler sayesinde ‘Futbolsadece bir oyuncak.’ olarak değişecek. ‘Para yı verenin şampiyon ol duğu’ dönemleri yaşa -maya başladık.

47 5 - 11 HAZİRAN 2013 ZA MANSPOR

AHMET UYKAN

1A Milli Futbol Takımı’mız ve Beşik-taş’ın yıldızı Olcay Şahan, başarısını ço-

cukluğundan beri kendisini kritik eden baba-sına borçlu olduğunu söyledi. Hocaları kadarbabası Mustafa Şahan’ın da gözüne girmeyeçalışan başarılı oyuncu, “Her maçtan sonrababamın beni eleştirmesinden çekiniyorum.”diye konuştu.

Beşiktaş’taki performansıyla A Milli Ta-kım’a kadar yükselen Olcay Şahan, başarısınıaile desteğine bağladı. Duisburg forması gi-yerken bir maçını izleyen babasının heyecan-dan kalp krizi dahi geçirdiğini aktaran gurbetçiyıldız, Mustafa Şahan’la annesinin, gelişimin-deki etkin rolüne dikkati çekti. Siyah-Beyaz-lıların, geçtiğimiz sezon Alman Kaiserslau-tern’den transfer ettiği 26 yaşındaki yetenek,Ay-Yıldızlı forma altındaki ilk gol sevincini deLetonya maçında yaşadı. Süper Lig’de rakipağları 11 defa sarsarak Sergen Yalçın’ın reko-runa ortak olan klas krampon, 3 yıllık sözleş-mesinin daha bulunduğu Kartal’daki hedef-lerini sıraladı. Zaman’a konuşan Olcay’ıngündemi hayli yoğundu.

Sahadaki hırsını ve enerjini neye borçlusun?Sanki profesyonel değil de amatör bir ruhla oy-nuyorsun?Allah vergisi diyelim. Ayrıca babamın da

etkisi var. Daha çocukluğumdan bu yana benisürekli disiplin ve baskı altında tutardı. Ho-camdan değil babamdan korkardım. İdman-dan sonra beni azarlamasın diye. Her idma-nıma gelip sanki maçta oynarmış gibi ciddi ol-mamı isterdi. Ben de onun gözüne girmek içinçok çalışırdım. Hâlâ da öyleyim.

Baban Letonya ve Slovenya maçlarındaki per-formansını beğendi mi peki?Letonya karşısında gol atmama rağmen

fena oynamadığımı söyledi. Daha iyi olabile-ceğimi ve biraz daha dikkatli olsam bir goldaha atabileceğimi söyledi. Slovenya maçıiçin de beni affetti. Çünkü takım olarak kötüoynadık.

Milli forma ile ilk golünü Letonya’ya kaydettin; ne-ler hissettin o anda?Çok sevindim tabii ki. Zaten maçtan önce

doğup büyüdüğüm Düsseldorf’taki arkadaş-larım için 70 bilet satın almıştım. Tüm sevdik-lerim ve kız arkadaşımın ailesi de ilk kez beniizlemeye gelmişti. Kampta doğum günümü dekutlamıştık. Bu yüzden benim için anlamlı birmaçtı.

Bursa’daki Slovakya özel maçında ilk kez milli for-mayı giymene rağmen uzun bir süre Milli Takım’daoynamadın. Bunun sebebi neydi?Abdullah hoca, geniş bir oyuncu grubun-

dan en iyi 25 ismi seçmeye çalışıyor. Onun ter-cihlerine saygı duymak zorundayız. Andorramaçından sonra Letonya’ya karşı da bana şansverdi. Ben de o formanın hakkını vermek veMilli Takım’da kalıcı olmak için elimden geleniyapacağım.

Abdullah Avcı nasıl bir hoca? Hamit Altıntoponun için, ‘Biraz daha sert olmalı’ demişti. Senbuna katılıyor musun?Her teknik adamın kendine özgü bir ça-

lışma stili vardır. Abdullah hoca da kendiprensiplerini uygulamaya çalışıyor. Taktik veteknik anlamda da donanımlı bir hoca.

Peki Abdullah hoca ile motivasyon sorunu yaşı-yor musunuz?Milli formayı giyen bir futbolcu motivasyon

problemi yaşıyorsa bence o oyuncu hak ettiğiyerde değildir diye düşünüyorum. Milli formaher oyuncuya nasip olmaz. Onun kıymetini

bilmek gerek. O yüzden Milli Takım’da oy-nayan futbolcuların ekstra bir motivasyona ih-tiyacı olmamalı.

‘Gurbetçi oyuncuların çokluğu Milli Takım’ı olum-suz etkiliyor.’ şeklindeki eleştiriler için yorumunnedir?Bu yorumlara katılmıyorum. Sonuçta biz

de Türk’üz. Ay-Yıldızlı bayrak için ter dökü-yoruz. Nuri Şahin ve Hamit abi yıllardır özve-rili bir şekilde milli formayı giyiyor. Senelerönce de Yıldıray Baştürk vardı. Uyum sorunuyaşamıyoruz. Takımda kardeşlik dostluk ha-kim. Ayrımcılık söz konusu değil. Ayrıca önü-müzdeki senelerde yabancı kontenjanı azala-cağı için kulüpler daha çok gurbetçilere yöne-lecek.

Alman Milli Takımı’ndan da teklif gelseydi kara-rın ne olurdu?Kesinlikle Almanya’yı düşünmezdim. Ai-

lemin çoğu Alman pasaportu almasına rağ-men ben almadım. Çünkü babam günün bi-rinde Türk Milli Takımı’na hizmet edeceğimeinandığı için Alman vatandaşlığına geçmemiistemedi.

Uzun bir süre sonra Milli Takım’ın ilk 11’inde se-ninle birlikte üç Beşiktaşlı oyuncu (Oğuzhan ve M.Pektemek) forma giydi. Sence bu sayı artacak mı?Artacağına inanıyorum. Örneğin Necip

Uysal ve İsmail Köybaşı da iyileşince sayımızartacak.

Sinan Bolat’ın da Beşiktaş’a transferi söz konusu.Aynı zamanda hemşehrin olan Sinan ile aran na-sıl? Kaleciliğini beğeniyor musun?Tıpkı diğer arkadaşlarım gibi Sinan’la da

aram gayet iyi. Türkiye’deki haberlere göreherkes bir yerlere imza atmış görünüyor. Be-nim Sinan’ın Beşiktaş’a transfer olacağındanhaberim yok. Kendisi çok iyi bir kaleci. Ayrıcaattığı kafa golü hâlâ aklımda.

Fernandes sence kalmalı mı? Faydalı olduğu ka-dar takıma zarar verdiği söyleniyor?Bu soruyu cevap vermek istemiyorum.

Çünkü bu konuda hem olumlu hem de olum-suz anlatılacak çok şeyler var.

Sana göre Beşiktaş hangi bölgelere takviye ya-parsa şampiyonluğu kovalar?Her pozisyona takviye yapılabilir. Yani

defansa, orta sahaya ve forvete ikişer transfergerekli. Geçen sezon çok sakatlıklar yaşadık.Yedek kulübesinde tecrübeli ve maçı kopara-cak oyuncumuz yoktu. Bu yüzden puanlarkaybettik. 4-5 takviye yapmazsak zorlanırız.

Şu anda Türkiye’de 9 hocanın istifa etmesinineye bağlıyorsun?Evet bu düşündürücü bir durum. Bana

göre kulüpler futbolcularına alacaklarını öde-mekte zorlandıkları için hocaların başı ağrıyor.Yani futbolcularla direkt onlar yüz yüze ol-duklarından çaresiz kalıyorlar ve sonunda ça-reyi istifa etmekte buluyorlar.

Drogba, Sneijder ve Kuyt gibi ünlü isimlerin Türkfutboluna katkı sağladığına inanıyor musun?Bana göre katkı sağlıyorlar. Süper Lig’in

kalitesini artırıyorlar. Dünyanın her yerineadımızı duyuruyorlar.

Genç oyuncuların önü kesilmiyor mu?Hayır tam tersi. Takımdaki genç oyuncu-

lara ilham veriyorlar. Kendilerini ispatlamakiçin daha çok çalışırlar. Hatta onları yakındanizleyip futbollarını geliştirirler. Örneğin benG.Saray’ın PAF takımında oynasam Drogba ileaynı takımda forma giymek için her şeyimi or-taya koyardım.

Söz yabancılardan açılmışken F.Bahçe’nin yolla-dığı Alex için ne söylersin?Alex’in kariyeri ve kalitesi tartışılmaz. Adı

bile yetiyordu. Sonuçta Türkiye’de heykelidikilmiş bir oyuncu. Gidişine ben de üzüldüm.Almanya’da iken bile onu büyük bir keyifle iz-liyordum.

Son olarak saha içi ve dışında yaşanan şiddetolayları hakkındaki düşüncelerini anlatır mısın?Almanya’da taraftarlar futbola hobi olarak

bakıyor. Fakat maalesef Türkiye’de futbola o

gözle bakılmıyor. Herkes birbirine düşmangibi. Mesela her Alman taraftar Avrupa maç-larında tek yürek olur. Kendi ülkelerinin ta-kımlarını destekler. Bizde ise Galatasaray-Schalke maçında Schalke’yi; Fenerbahçe-Benfica maçında da Benfica’yı tutanlar var.Hatta ‘Aman 5 yesin.’ diyenler bile var. BirTürk olarak bunlara anlam vermekte zorlanı-yorum.

Beşiktaş’a disiplinli hoca şartSamet hocanın ayrılması seni şaşırttı mı?Son haftalarda bunun sinyalini almıştık.

Samet hoca için çok eleştiri vardı. Açıkçasıböyle bir şeyi bekliyorduk. Bana göre iyi bir se-zon geçirdik. Ancak yönetim böyle bir kararaldı. Buna saygı duymak zorundayız.

Yeni teknik direktörünüzün Alman olmasını istermiydin?Benim için Orta Avrupa’dan bir hoca ile

çalışmak daha uygun. Onlar disipline önemveriyorlar ve Türkiye’deki takımlarda maale-sef disiplin yok. Bana göre başarı için disiplinlibir hoca şart. Şu anda Türkiye’de boşta olançok sayıda değerli teknik adamlar da var.Onlardan biri de olabilir.

Bize her yer İnönü olacakİnönü Stadı’nın yokluğu sizi nasıl etkiler? Seninfavori bir stadın var mı?Taraftarlarımızın bize İnönü’nün yoklu-

ğunu hissettirmeyeceklerine inanıyorum. Tür-kiye’nin her yerinde varlar. Bu nedenle bize heryer İnönü olacak.

Senin bir stat tercihin var mı?Olimpiyat Stadı olmasın da neresi olursa

olsun.İnönü’de unutamadığın maç hangisi?Çok var. İlk maçımı hiç unutmam. G.Sa-

ray’a karşı oynamıştık. Asist yapmıştım o der-bide. Gol attığım F.Bahçe maçı ile son oyna-nan G.Birliği maçı benim için özeldi.

Gol attım ama babamayaranamadım