yürüyüs 302

54
www.yuruyus.com [email protected] [email protected] Haftalık Dergi / Sayı: 302 5 Şubat 2012 Fiyatı: 1 TL (kdv dahil) www.yuruyus.com Kontrgerilla Ölüm Mangalarınızla Dünya Halklarının Mücadelesini Bastıramazsınız! Obama’nın Uşakları, Şimdi de Ülkemizi Amerikan Kontrgerillasının “Gizli Üsleriyle” Dolduruyor! Beşiktaş ACM Önü Küçükarmutlu AKP’nin Yağma ve Talan Saldırısı Başladı! Küçükarmutlu’da 16 Gözaltı 5 Tutuklama!... Yıkımlara, Yağma ve Talana İzin Vermeyeceğiz! Mahallelerimizi Yıktırmayacağız!

Upload: age-age

Post on 06-Mar-2016

244 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Turkish-language weekly magazine

TRANSCRIPT

Page 1: Yürüyüs 302

www.yuruyus.com

[email protected]

info

@yu

ruyu

s.com

Haftalık Dergi / Sayı: 3025 Şubat 2012

Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)

ww

w.y

uru

yu

s.c

om

Kontrgerilla Ölüm MangalarınızlaDünya Halklarının

Mücadelesini Bastıramazsınız!

Obama’nın Uşakları, Şimdi deÜlkemizi Amerikan Kontrgerillasının

“Gizli Üsleriyle” Dolduruyor!

Beşiktaş ACM Önü

Küçükarmutlu

AKP’nin Yağma ve Talan Saldırısı Başladı!Küçükarmutlu’da

16 Gözaltı 5 Tutuklama!...

Yıkımlara, Yağma ve Talanaİzin Vermeyeceğiz!

Mahallelerimizi Yıktırmayacağız!

Page 2: Yürüyüs 302

Sahibi ve Sorumlu YazıişleriMüdürü: Mustafa DOĞRUAdres: Katip Mustafa Çelebi Mah.Billurcu Sok. No: 20 / 2 Beyoğlu/İSTANBUL

Ofset Hazırlık: Ozan Yayıncılık

Adres: Gülbahar Mah. Cemal SahirSok. Kral Apt. 7/1 B Blok No: 17Daire: 6 Mecidiyeköy / İSTANBULTel: (0-212) 216 41 78

Faks: (0-212) 216 41 79

Yurtdışı Büro: Vakıf EFSANE

Pieter de Hoochstr. 303021 CS Rotterdam/Nederland

ISSN: 1305-7944

Baskı: Ezgi Matbaacılık-SanayiCad. Altay Sok. No: 10Çobançeşme / Yenibosna / İST.Tel: (0-212) 452 23 02

Dağıtım: Turkuvaz DağıtımPazarlama San. ve Tic. A.Ş.Tel: (0-216) 585 90 00

Avrupa: 4EuroAlmanya: 4EuroFransa: 4 Euroİsviçre: 6Frank

Hollanda: 4Euroİngiltere: £ 3Belçika: 4EuroAvusturya: 4Euro

www.yuruyus.com [email protected]ık Süreli Yerel Yayın

Siyasi Dergi Fiyatı: 1 TL

Tel: (0-212) 251 94 35

ÖÖğretmenimizğretmenimiz

Gerisi hayat...Gerisi hayat...

YANLIŞ VARSA

DOĞRU DA VARDIR

BASKI VARSA

DİRENİŞ DE VARDIR !

Direniş dışındaki her türlü politika kof

ve çürüktür.

Baskı karşısında direnmeyenler,

iradenin sözkonusu olmadığı gelişmelerin,

peşinden sürüklenirler.

Sürüklenmek devrimci sonuçlar yaratmaz.

Herkes tercihi ile kendi tarihini yazar.

Page 3: Yürüyüs 302

İİ ç i n d e k i l e r40 Cepheli: Cepheli

sahiplenendir

41 Devrimci İşçi Hareketi:

AKP’yi “kaos”la tehditetmek yerine, haklarınızıdirenerek savunun!

42 Devrimci DİSK’i yaratacağız!

43 Özgür Tutsaklardan:

Kalemlerimizin ucu sınıfbilinciyle açılmalıdır!

45 Sınıf Kini: En güçlü silah:

sınıf kini

47 Halkız Haklıyız

Kazanacağız:Gecekonduları yıkıpİstanbul’u finans merkeziyapacaklar

49 Halk Gerçeğimiz: “Komşu

komşunun külüne muhtaçtır”

51 Avrupa’dakiBiz: “Alman

Federal Meclisi” ırkçılığıaraştırma komisyonu kurmuş

53 Berkan

54 Yitirdiklerimiz

55 Öğretmenimiz

5 Amerika’nın yeni stratejisindeülkemizi kontrgerilla üssüyapmak istiyor

8 Hukuku AİHM’den, ABDelçisinden öğrenen oligarşiden,adalet beklemek boş birhayaldir

10 Mahallelerimiziyıktırmayacağız!

14 Halk Düşmanı AKP: Sobadeğil, halk düşmanı AKPöldürüyor

15 En yoksullara umudu taşıyacağız

17 Röportaj: DayanışmamızlaVan’daydık

20 Savaşan Kelimeler: “Türkiyebir hukuk devleti”

21 Devrimci Okul: Biz kimiz?Ne istiyoruz? ( Bölüm 1)

4 Kontrgerilla ölüm mangalarınızladünya halklarının mücadelesiniengelleyemezsiniz!

Obama’nın Uşakları, Şimdi deÜlkemizi Amerikan

Kontrgerillasının “GizliÜsleriyle” Dolduruyor!

32 Hayatın Öğrettikleri:Eğitim çalışmısını hayatıniçine uyguladık

33 Gençliğin Gündeminden:Eğitim sorunlarını ancakörgütlü gücümüzleçözeriz...

34 Gençlik Federasyonu’ndan:Düzen ideolojisine karşısavaşmak alternatif

eğitimle mümkündür!

35 Gençlikten Haberler:Parasız eğitim sınavsızgelecek, hakkımız!istiyoruz alacağız!

38 Liseliyiz Biz: Bulgaristan

devriminde yer alangençlikten öğreniyoruz

25 Evrensel’in devrimcileri yoksaymasının nedeni devrimmücadelesinden duyduğurahatsızlıktır!

29 Mamak cezaevi anılarını yazankadınlar “Mamaklaşma”nınsorumlusudurlar

Ülkemizde Gençlik

Haydi Çocuklar Halk OkulunaGidiyoruz

Çocuklarımızı düzeninkirine, adaletsizliğine teslim

etmeyeceğiz. Öğreteceğiz onlara hakkı,adaleti, emeği, paylaşmayı,

dayanışmayı, umudu!

Umudun çocukları olacakbizim çocuklarımız. Halkınısevmenin ustası olacak bizim

çocuklarımız.ÇOCUKLARIMIZ

BÜYÜYECEK,BÜYÜTECEK UMUDU… ÇIKTI!

Page 4: Yürüyüs 302

Bugün bakıldığında emperyalist-leri ve işbirlikçilerini tehdit eden

çok güçlü halk hareketlerinin, müca-delelerin, dirinişlerin olduğunu söy-lemek mümkün değil. Ancak bunarağmen emperyalistlerin ve işbirlik-çilerin en büyük korkusu halklarınmücadelesidir. Çünkü emperyalistleröyle bir dünya yarattı ki, halkların aç-lığı, yoksulluğu, karşı karşıya kaldı-ğı adaletsizlik, emperyalistler için enbüyük potansiyel tehdit olarak karşı-larında durmaktadır.

Emperyalistler “tedbir”lerini butehdite karşı alıyor. Stratejilerini,

örgütlenmelerini bu tehdite karşıoluşturuyor. Her şey, halkların mü-cadelesini engellemeye yönelik.

Amerikan Başkanı Obama yeni sa-vunma stratejisini açıklamıştı.

Bu stratejiye göre büyük ordular ye-rine "hareket kabiliyeti daha yük-sek özel komando birlikleri" oluş-turacaklar. Dünyanın dört bir yanın-da bu birliklerin üsleneceği "gizli" üs-ler kuracaklar. İnsansız savaş araçla-rı ve komando birlikleri ile istedikleriülkede istedikleri bölgeye baskınlaryapıp katliamlar gerçekleştirecekler.

Yine aynı strateji gereği denizler-de de büyük donanmalar yeri-

ne operasyonel komando birliklerininbulunduğu “yüzer üsler” kurulacak.

Amerikan gazetesi Wall StreetJournal, ABD Savunma Bakan-

lığı’nın açıklamasına göre bu "gizlikomando birlikleri ve üsler"inTürkiye'ye de kurulacağını yazdı.

Biz ülkemize ilişkin bu gibi ge-lişmeleri ancak emperyalist ba-

sın yazdığında öğrenebiliyoruz. Ma-latya’da faaliyete geçen Füze RadarSistemi’ne ilişkin AKP iktidarındanhala resmi bir açıklama yapılmadı.Açıklamayı Amerika’nın Ankara Bü-

yükelçisi Riccardone yaptı.

Kurulacak yeni “gizli üsler” ko-nusunda da AKP iktidarından

hiçbir açıklama yok. TBMM’nin deüsler hakkında bir bilgisi yok. CHPMilletvekili Ali Özgündüz DışişleriBakanı Davutoğlu’nun cevaplamasıüzerine meclise soru önergesi verdi.Ama henüz Dışişleri Bakanı Davu-toğlu’ndan bir açıklama yok.

Amerikan uşakları, Obama’nınyaverleri Erdoğan ve Davutoğ-

lu’nun halka yapacakları hiçbir açık-laması yok. Halkı kandırıyorlar, ger-çekleri halktan gizliyorlar.

AKP iktidarının ülkemizi emper-yalizmin savaş karargahı haline

getirdiğini yazmıştık. Ülkemiz aynızamanda Amerikan kontrgerillasınınüssü yapılmaktadır.

Geçen hafta Guardian yazarı Jo-nathan Steele yazdığı makalesinde,Türkiye’nin Suriye politikasını, geç-mişte Nikaragua’daki solcu Sandi-nistleri devirmek için saldırılar dü-zenleyen Kontralara topraklarını açanHonduras’a benzetmişti. Amerika‘70’li yıllarda, Hondras’ta eğittiğikontrgerillalarla Nikaragua’da dev-rimcileri iktidardan indirmek ve diğerLatin Amerika ülkelerindeki devrim-ci mücadeleleri bastırmak için kontr-gerilla baskınları, katliamlar, kayıplaryapıyordu. Ülkemizi de şimdilik Su-riye için kullanıyor, ileride bütün Or-tadoğu, Kuzey Afrika ve Asya’dahalkların mücadelesini bastırmak içinkullanacak. Yani ülkemiz Ortadoğu,Afrika ve Asya halkları için kontrge-rillanın karargahı haline getirilyor.

Kurulacak bu üslerdeki birliklersadece Ortadoğu, Afrika, As-

ya’da halklara karşı kullanılmayacak.Bu birlikler, gerektiğinde “yerel müt-tefiklere akıl hocalığı yapacak, as-

keri görevlere katılacaklar.” Yanioligarşinin ölüm mangalarına akılhocalığı yapacak, gerektiğinde ken-disi doğrudan tehlikeli gördüğü dev-rimci hareketlere karşı katliam amaç-lı saldırılar yapacak.

Amerika yeni stratejisine göre yenisilahlar, yeni birlikler, yeni üsler

kuruyor. Kuracağı bu birliklerin adına“Nilüfer Yaprağı” adını takmış. Dün-ya halkları Amerika’nın bu özel bir-liklerine hiç de yabancı değil. Dahaönce de Deniz Piyade Birlikleri, YeşilBereliler, Hava İndirme Tümeni, Fok-lar, Nıghtstalkers, Rangers, Delta For-ce, Navy Seals gibi çeşitli isimler al-tında onlarca özel birlikler kurmuştur.Halihazırda onlarca birliği kontrgeril-la faaliyetleri yürütmektedir. Ameri-ka’nın her yeni stratejisi önceki stra-tejilerinin iflasıdır. Kurduğu her yenibirlikleri, diğer birliklerinin halklarındirenişleri karşısındaki çözümsüzlü-ğüdür. Kuracakları yeni birlikleri dehalkların direnişleri karşısında halk sa-vaşının yaratıcılığı karşısında çaresizkalacaktır.

Amerika’nın yeni stratejisi insan-sız hava araçları gibi gelişmiş

teknolojiye ve küçük operasyonelkatliam birliklerine dayanmaktadır.Oysa binyıllardır savaşın değişmeyenbir kuralı vardır. Savaş insanla yü-rütülür. Halkların sahip olduğu en bü-yük güç haklı ve meşru olmasıdır.Tüm dünya halklarının emperyalist-lere ve işbirlikçilerine karşı direniş-leri haklı ve meşrudur. Onun için em-peryalizmin işgalleri, sömürü ve zul-mü sürdüğü sürece halkların direni-şi de sürecektir. Emperyalistlerin veişbirlikçilerinin hiçbir stratejisi, hiç-bir teknolojisi, özel birlikleri halkla-rın devrimci savaşı karşısında işeyaramayacaktır. Emperyalizm kay-bedecek, halklar kazanacaktır.

Kontrgerilla Ölüm Mangalarınızla Dünya Halklarının Mücadelesini ENGELLEYEMEZSİNİZ!

44

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 5: Yürüyüs 302

"NATO, Türkiye'nin 'ABD'nin vekili'olarak başrolü oynadığı Suriye'dekiçatışmalara gizli kapaklı şekilde hali-hazırda dahil oldu. İşaretsiz NATO sa-vaş uçakları Suriye sınırındaki İsken-derun'a yakın askeri üslere varıyor.Muammer Kaddafi'nin cephanelerininyanı sıra eğitimli askerlere karşı yerelgönüllüleri kullanmakta tecrübeli olanLibya Geçici Ulusal Konseyi'nden gö-nüllüleri getiriyor. İskenderun muhalifSuriye Ulusal Konseyi'nin silahlı ka-nadı Özgür Suriye Ordusu'nun damerkezi Fransız ve İngiliz özel kuv-vetler eğitmenleri Suriyeli isyancılaraeğitim veriyor. CIA ve Amerikan ÖzelOperasyonlar Komutanlığı, iletişimekipmanı ve istihbarat temin ediyor.”

Bu sözler Amerikan Merkezi Ha-beralma Teşkilatı CIA'nın İstanbuleski şeflerinden şimdi ise Ulusal Çı-karlar Konseyi Başdirektörü olanPhilip Giraldi'ye ait.

Amerikan emperyalizmi yeni stra-tejisine göre küçük operasyonel ko-mando timleri oluşturacak bunun içinde Türkiye'de gizli üsler kuracak.Bu gelişmeler ülkemiz burjuva bası-nında "Türkiye'de öz üs", "İncir-lik'e Nilüfer yaprağı görevi, Ko-mando çağı" haberleriyle verildi.

İşbirlikçi AKP iktidarı bu geliş-meleri de duymazlıktan geliyor, hiçbiraçıklama yapma gereği duymuyor.Yapsalar da yalan söyleyeceklerdir.Füze üssünde yaşananlar ortadadır.

İşbirlikçi AKP iktidarı "Henüzhazırlıklar sürüyor, füze üssündeTürk ve Amerikan askerleri birliktegörev yapacak." derken, AmerikanCNN'den, Amerikan elçisi Ricciar-done'den üssün kullanıma hazır ol-duğunu öğreniyor Türkiye halkları.

"Malatya'daki radar sistemi şu anitibarıyla operasyonel. Tamamen ope-rasyonel. Tabi bunun amacı tamamensavunma. O bir füze sistemi değil.Bir radar sistemi. Füzelere karşıNATO sisteminin bir parçası. Kaynağıkim olursa olsun , Türkiye'ye doğruyönelecek tüm düşman füzelerine karşıçalışır durumda. Türk halkı kendini

daha güvende hissedecek. Çünkü busistem NATO ittifakının bir parçasıve Türkiye'yi de kapsıyor." (27 Ocak2012, Cumhuriyet)

Amerikan emperyalizmi ülkemiztoprağını istediği gibi kullanıyor, ül-kemiz topraklarını kontrgerilla stra-tejisi için üs haline getiriyor ve ül-kemiz halkları bu gelişmeleri Ame-rikan, İngiliz basınından öğreniyor.Ülkemiz topraklarına radar üssü ku-ruluyor. Sistem hazır ve çalışır halegelmiş oluyor. Ülkemiz işbirlikçileri,Amerikan uşağı AKP iktidarı sankihiçbir şey olmamış gibi davranıyor.Uşaklığını gizliyor.

Amerika'nın Yeni StratejisiYeni Katliamlar Demektir

Amerikan emperyalizmi kana doy-muyor.

Yeni silahlar üretiyor. Savaş tek-nolojisini sürekli yeniliyor. Milyonlarınevsiz, 1 milyarın üzerinde insanın açolduğu dünyamızda silahlanmaya mil-yarlarca dolar ayırıyor. Milyonları bu-lan ordusu yetmiyor, özel kontra bir-likler kuruyor. İşbirlikçilerini eğitiyor.Halkları birbirine kırdırıyor. Suni bö-lünmeler yaratıyor. Ambargolar uy-gulayıp işgaller gerçekleştiriyor.

Her şey ama her şey yeni sömürüpazarları içindir.

Amerikan emperyalizmin değiş-meyen stratejisi halkların mücadele-sini bastırmak, emperyalist sömürüyügüvence altına almaktır. Bunun içinher yol mübahtır.

Şimdi ülkemiz topraklarını kul-lanarak küçük operasyonel kontraözel kuvvetler oluştuyor. Tabi busalt ülkemize özgü değildir. Amerikanemperyalizmi ihtiyaç duyduğu herbölgede bu özel kuvvetleri var ediyor.İşbirlikçi uşakları sayesinde kendisineüsler bulmakta hiçte zorlanmıyor.

Bu özel kuvvetlerin ne yapacağıhiç de sır değildir.

Özel kuvvetler orduların seçkinkadrolarından oluşturulan ve savaş-larda özel görev yüklenmiş askeri

birliklerdir.

Örneğin Yeşil Bereliler olaraktabir edilen ve Vietnam savaşındakullanılmaya başlanan Amerikan ÖzelKuvvetleri taktik ve stratejik hedef-lerin dışında, Güney Vietnam’da Dü-zensiz Sivil Savunma Grubu’nun(CIDG) kurularak mensuplarının eği-tilmelerini sağlamışlardır. CIDG, sa-vaş boyunca Kuzey Vietnamlılar’akarşı mücadele veren bir kontrgerillagrubu olarak pekçok katliam ger-çekleştirmiştir.

Körfez Savaşı ile birlikte Ameri-kan Özel Kuvvetleri grupları SuudiArabistan ve Türkiye’de üslenerekScud füzelerini yok etme görevlerininde içinde bulunduğu çok sayıda özelharekatta bulunmuşlardır.

Yeşil Bereliler 1962’de Laos’takimilisleri de Komünist Pathet Lao’yakarşı eğitmeye başlamışlardı. Aynıyıl içinde Birinci Özel KuvvetlerGrubu, eğittikleri Montagnardlar (Vi-etnam topraklarında yaşayan bir ka-bile) ile 129 köyü tahkim ederek10.000 kabile üyesi ile buraların sa-vunmasını hazırlamış ve 1800 kişilikde mobil vuruş gücü oluşturmuşlardı.Bu köyler, özellikle sınırlardan yapılansızmalara karşı bir güvenlik sistemisağlıyorlardı. 1 Ekim 1964’te GüneyVietnam’a sürekli konuşlandırılanBeşinci Özel Kuvvetler Grubu ise,ülkenin sınır güvenliğini sağlayacaktahkimat sistemini tamamlamıştı.

Amerikan emperyalizmi aynıprogramı Afganistan'da da uygula-maktadır.

Kısacası suikastler, provakasyon-

Amerika'nın Yeni Stratejisinde Ülkemizi Kontrgerilla Üssü Yapmak İstiyor

5 Şubat2012

5

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 6: Yürüyüs 302

lar, kaçırmalar, ekonomik ve tekno-lojik sabotajlar, işbirlikçilerin örgüt-lenmesi ve eğitimleri gibi faaliyetler,özel kuvvetlerin görevlendirildiklerialanlardır.

Amerikan emperyalizmi kontragüçlerini dün Vietnam'da, Laos'ta,Panama'da, Grenada'da, Bosna'da,Somali'de, Kosova'da, Irak'ta... kul-landı. Bugün de Suriye'de, İran'dakullanıyor.

Yeşil Bereliler, Rangersler, DeltaForceler, Sealslar, Nightstalkerslar...Nilüfer Yaprağı... Adları önemli değil.Adları değişse de görevleri değişmiyor.Halkı, devrimcileri, ilericileri, yurtse-verleri katletmek, halk kurtuluş veulusal kurtuluş mücadelelerini bastır-mak, kendi düzenlerini kabul ettirmek.

Uşaklıkta Sınır Yoktur:AKP Topraklarımızıİhanet, İşbirlikçilikYatağına Çevirdi

CIA ajanı Philip Giraldi'nin Ame-rika'nın yeni stratejisine ilişkin sözleriİngiliz Guardian gazetesinde yeraldı.Guardian gazetesi yazarı bu sözlerdenhareketle "Türkiye Honduras oldu"benzetmesini yaptı.

Nedir Türkiye ile Hondurasarasındaki benzerlik? Honduras'tane olmuştu?

Orta Amerika ülkelerinden Nika-ragua'da 1979 yılında Sandinistlerönderliğinde bir halk devrimi gerçek-leşti. Amerikan emperyalizmi kendiarka bahçesi olarak gördüğü LatinAmerika'da böylesi bir devrime karşıtahammülsüzdü. Nikaragua'daki faşistSomoza diktatörlüğünü son ana kadardestekledi. Silahlandırdı, eğitti, uz-manlarını gönderdi, katliamlar ger-çekleştirdi ancak halk devrimini en-gelleyemedi. Sandinistler iktidardaydıartık. Amerikan emperyalizmi bu kezdeSandinist iktidarı devirmek için çalış-tılar. Adına o zamanlar "özgürlük sa-vaşçıları" dedikleri kontraları kurdular.Başlarında kendi eğitmenleri vardı.

Nikaragua topraklarında üslene-meyen, hiçbir halk desteği olmayankontralar için toplanacakları, üslene-cekleri, katliamlarını planlayacakları

ve başlatacakları üsler gerekiyordu.

Yine bir Orta Amerika ülkesi olanve Nikaragua'ya sınır olan Hondurasbunun için en uygun ülkeydi. Hon-duras'ta da bizdeki AKP gibi işbirlikçibir iktidar vardı. Amerika'nın yenisömürgesi bir ülkeydi Honduras. İştekontralar Honduras'ta üslendiler vesaldırılarını buradan başlattılar.

Meşru bir iktidara karşı savaştılar.Fabrikaları, tarlaları, önemli ekonomikkuruluşları yaktılar, sabotajlar düzen-lediler. Devrimci önderlere karşı sui-

kastler düzenlediler. Katliam operas-yonları gerçekleştirdiler. Halka karşıkatliamlar yaptılar. Amaç Sandinistlerönderliğindeki halk iktidarını istikrar-sızlaştırmak, halkı bezdirmek, iktidarınoturmasını, işlemesini engellemek,korku ve yıldırma ile kendine kitle ta-banı yaratarak devrimci halkçı bir ik-tidarı tümüyle devirmek ve Amerika'nınkulu kölesi bir ülke haline getirmekti.

Dün Nikaragua, bugün Suriye, İran...Dün kontraları silahlandıran, katliamemirleri veren Amerikan emperyaliz-

* Delta Gücü (Delta Force):ABD Özel Kuvvetler Komutanlığı'nabağlı en küçük ve en vurucu bölük.Delta Gücü'nün görevleri, ileri cepheharekatları, düşman tarafına sızma vesuikast gibi zor grevleri kapsıyor.1977 yılında, İngiliz SAS komandolarıörnek alınarak oluşturulan Delta Gücü,ABD'nin Fort Bragg Üssü'ne bağlı.

* Yeşil Bereliler: Çetin şartlardagörev yapmak için eğitilen Yeşil Be-reliler, gerilla savaşı konusunda uzman.Bu bölükteki askerler en az bir taneyabancı dil bilmek zorunda. Gerillasavaşının yanı sıra psikolojik savaşve keşif harekatlarında da uzman olanYeşil Bereliler, Vietnam, Panama veKörfez Savaşı'nda görev yaptı.

* Rangers: Özel Kuvvetlerin endinamik ve en kalabalık timlerindenolan Rager'lar 18 saat içerisinde dün-yanın herhangi bir yerinde aktif görevekatılmak için her zaman hazır bekle-tiliyor. Ranger'lar rehine kurtarma,sabotaj ve kaçırma uzmanlık alanları.

* Donanma SEAL komandoları:SEAL komandoları, sualtı taarruz vesavunma için eğitilmiş özel timlerdir.Altı bölümden oluşan SEAL koman-doları kontr-gerilla ve amfibi taaruzgörevlerini üstleniyorlar. Seal'lar 'Fok-lar' adıyla da biliniyor. Bu askerler,zor bölgelerde casusluk çalışması daüstleniyor. Üsleri California’daki Co-ronado’da bulunuyor.

* Hava İndirme Tümeni:1942’de sadece paraşüt birliği olarakkurulan ve bugün Kara Kuvvetleri’ninen seçkin birliklerinden biri olan 101.Hava İndirme Tümeni, askerleri he-

likopterlerle düşman topraklarına in-dirme konusunda uzman. Merkez ka-rargahı Kentucky’deki Fort Camp-bell’da bulunan 101. Tümen, 6 Şu-bat’taki talimat doğrultusunda şuanda Kuveyt’te bulunuyor. “ÇığlıkAtan Kartallar” (Screaming Eagles)adlı tümende 20 bin asker var.

* Nightstalkers: ‘Nightstal-kers’lar nakliye ya da savaş heli-kopteriyle göreve gidiyor. Kara or-dusunda psikolojik savaş konusundauzman özel birlikler de bulunuyor.Bu askerler düşman liderlerin halk-larının desteğini sağlamak amacıylael ilanları hazırlayıp dağıtıyor, radyove televizyondan yayın yapıyor.

* Marine Expeditionary Units(MEUs): Sayıları yaklaşık 2200 olanAcil Müdahale Deniz Komandoları,iki ay yiyecek ve silah yardımı al-madan savaşabiliyorlar. Acil müda-hale, amfibi çıkarma, ileri cephe ope-rasyonları ve kontr-gerilla operas-yonları için eğitilen komandolar hafiftoplar ve zırh deliciler de kullanıyor.

* Operasyonları: 1999 Kosova,1993 Somali, 1990'larda Bosna, 1991Körfez Savaşı, 1989 Panama, 1983Grenada. Florida'daki MacDill HavaKuvvetleri Üssü'ndeki Özel HarekatKomutanlığı tarafından kumandaediliyorlar.

* Amerikan Özel Kuvvetleri hak-kındaki reklamları okudunuz. En“gözde” birlikleri Vietnam’da boy-larının ölçüsünü almıştır. Halklarındevrimci savaşı karşısında tek mezi-yetleri kontra faaliyetler düzenlemekişkence ve katliamlar yapmaktır.

Amerikan Özel Kuvvetleri HalklarınKatili Kontra Katliam Birlikleridir!

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!6

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 7: Yürüyüs 302

minin başında Başkan Ronald Reaganvardı, bugün Barack Obama var... Dünsözde "özgürlük savaşçıları" denilenNikaragua'nın Kontraları vardı bugün"Özgür Suriye Ordusu" denilen iş-birlikçiler var. Dün özel birlikler de-dikleri katliam gücü Yeşil Bereliler,Rangersler bugün Nilüfer Yapraklarıvar. Dün Honduras'ın Amerikan uşaklarıvardı bugün Türkiye'nin Amerikanuşakları Tayyipler, Güller, Davutoğlularvar. Dün Honduras'tı kontralara, em-peryalizme yataklık, üslük, eğitmenlikgörevi yapan bugün Türkiye Ortadoğuhalklarına karşı emperyalist saldırı vesömürünün üssü durumuna getirilmiştir.

Ülkemiz burjuva basını İngilizGuardian gazetesinin yazarının "Tür-kiye Honduras oldu" benzetmesi için"Türkiye'yi kızdıracak benzetme" yo-rumunu yaptı.

Türkiye'nin Honduras olması iş-birlikçilikte gelinen boyutun göster-gesidir. AKP'nin ülkemizi getirdiğiutanç noktasıdır. İşbirlikçilik suçtur.Halkların kanını dökmek, kendi hal-kını ve ülkesini emperyalizme pa-zarlamak suçtur. AKP iktidarı bun-dandır ki en küçük bir muhalefetetahammülsüzdür. AKP iktidarı suç-larının farkındadır ve bunun korku-sunu, telaşını yaşamaktadır.

Bunun için de işbirlikçiliğini,uşaklığını gizlemek, gizleyemiyorsada çarpıtarak meşrulaştırmak iste-mektedir.

Ancak her şey ortadadır. AKP Ame-rikan uşaklığında, işbirlikçilikte ken-dinden önceki iktidarları kat kat aşmıştır.

Hi̇çbi̇r Strateji̇, Hi̇çbi̇rTekni̇k Halklarin ÖrgütlüGücünü Yenemez

Amerikan emperyalizmi bugünekadar onlarca özel kuvvet, özel bir-likler kurdu. "Operasyon" adı altındasayısız katliam, kaçırma, sabotaj,provakasyon gerçekleştirdi. Gizli bir-likler yetiştirdi. Gizli işkence üslerikurdu. Dünya üzerinde kirletilmediktoprak bırakmadı. Emperyalist üslerledonattı. Füze kalkanları, predatorlar,füze savunma sistemleri geliştirdi...

Hiçbiri yetmedi emperyalizme,yetmiyor da.

Halkların mücadelesini engelle-yemediler. Devrimci mücadeleler za-man zaman duraksamalar gösterse,gerilemeler içine girse de bitirilemedi,yok edilemedi.

Emperyalizme karşı mücadele sö-mürüsüz, adaletli, eşitlik, özgür biryaşam mücadelesidir. İşsizliğe, yok-

sulluğa, yozlaşmaya karşı mücade-ledir. Temiz bir çevre mücadelesidir.Parasız eğitim, sağlık, barınma mü-cadelesidir. Emperyalizme karşı mü-cadele yurtseverlik mücadelesidir.Hak ve özgürlük mücadelesidir. İnançözgürlüğü, ulusal kurtuluş mücade-lesidir. Emperyalizme karşı mücadelehalkların ulusal ve sosyal kurtuluşmücadelesidir.

Doğru devrimci önderlik altında,halkların örgütlü gücünü bugünekadar hiçbir güç yenememiştir. Bakıntarihe, bakın geçmişe. Emperyalizmleuzlaşmayan, emperyalist boyundu-ruğu kabul etmeyen, halkları tek bircephe altında birleştirmiş hiçbir gücüyenememiştir emperyalistler.

Anadolu Kurtuluş Savaşı, Çin,Kuzey Kore, Küba, Nikaragua, Vi-etnam, Gine, Mozambik, İran... dev-rimleri buna örnektir.

Emperyalizme, işbirlikçilerine öf-kemiz büyüktür. Türkiyeli devrimciler,Türkiye halkları işbirlikçi AKP'ninyaşattığı uşaklık utancını kabul et-meyecektir. Ülkemizin Amerika'nınsaldırı üssü olmasını kabul etmeye-cektir. Emperyalistleri ve işbirlikçi-lerini mutlaka ama mutlaka vatanı-mızdan söküp atacağız.

Halk Cephesi/Liseli Dev-Genç’liler,“Füze Kalkanı Değil Demokratik Liseİstiyoruz” kampanyasının çalışmalarınaİzmir ve Hatay’da devam ettiler.

İzmirİzmir’de Liseli Dev-Genç’liler,

29 Ocak tarihinde Buca Çevik BirMeydanı'nda üst geçitten pankartsallandırdılar.

Emperyalizmin askeri saldırı aracıolarak kullandığı NATO'yu ülkemiz-den ancak emekçi halkımızın atacağınıdile getiren Liseli Dev-Genç’liler''NATO'nun Kiralık Askeri HalklarınKatili Olmayacağız Halk Cephesi/Li-seli Dev-Genç'' imzalı pankartla li-selilerin sadece kendi sorunlarına de-

ğil; ezilen, sömürülen vehalk düşmanları tarafın-dan katledilen tüm dünyahalklarının yanında ol-duklarını gösterdiler.

1 Şubat tarihinde Bornova’daDev-Genç'liler, 4 tane yazılama yaptı.24 Ocak'ta Küçükarmutlu'da düzen-lenen saldırılara karşı İzmir'de 2 ayrıyere ''Tutuklama Terörüne Son HalkCephesi/Dev-Genç'' yazılamaları ya-pıldı. Ayrıca "Füze Kalkanı DeğilDemokratik Lise İstiyoruz" kam-panyası dahilinde Kocaeli'de yapılanpankart açma eyleminde tutuklananMeral Dönmez ve Gülşah Işıklı için,"Meral ve Gülşah Serbest BırakılsınHalk Cephesi/Dev-Genç'' ve ''Dev-Genç'' yazılaması yapıldı.

HatayHalk Cephesi/Liseli Dev-Genç,

30 Ocak günüSamandağ’daOytun Alanı’ndaimza masası açtı.Samandağ halkı,Amerikan em-peryalizmine veişbirlikçilerinekarşı tepkisini “hepimiz Amerika’yakarşıyız, Amerika’ya karşı ne yapa-biliriz?” diyerek tepkisini gösterdi.

AKP’nin polisi işbirlikçiliğiniSamandağ’da da gösterdi. Halk Cep-hesi/Liseli Dev-Genç’liler “HalkımızAKP’nin polisi füze kalkanı iste-mediğimiz için bizi kameraya çekiptaciz ediyor, bunlar halk düşmanıdır.”şeklinde seslenerek polisi teşhir etti.Teşhir olan polis, kamerasını kapatıpgitmek zorunda kaldı. İki saat açıkkalan imza masasında 153 imza top-landı.

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

77

Yürüyüş

Sayı: 302

Vatanımızı EmperyalistlerinÜsleriyle Kirlettirmeyeceğiz!

İzmir

Page 8: Yürüyüs 302

Geçtiğimiz günlerde gazetelerdedikkat çekici iki haber vardı ki bun-ların ikisi de Türkiye oligarşisininadaletine ilişkindir. Ve her iki haberdede görülen açık gerçek; Türkiye oli-garşisinin burjuva anlamda dahi hiçbirhukuk kuralı tanımadığıdır. İki haberinortaya koyduğu diğer bir gerçek iseemperyalist efendilerin hukuk anla-yışlarının nasıl olduğu ve hukukanasıl baktığıyla ilgilidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM), yapılan anlaşmalar gereğiTürkiye oligarşisinin hukuk sistemininen üst mahkemesi niteliğindedir. Tür-kiye'de tüm hukuk aşamaları tüketilipde hala haksızlık, adaletsizlik iddiasıvarsa davalar AİHM'e götürülür veorada bir karara bağlanır. Bu kararTürkiye mahkemesinin verdiği kararıdeğiştirip yerine başka bir karar ver-meyi getirmese de, oligarşiye uyarıve parasal yaptırım uygulanması bi-çiminde sonuçlanabilmektedir.

Bununla yapılanın bir yanı oli-garşinin kendi yargı sisteminin ye-tersizliğini kabul ederek emperya-listlerin bir kurumu olan AİHM'ikendisinin bir tür üst mahkemesi ola-rak kabul etmesidir. Ki bu, görünürdekendi adalet sistemini uluslararasıdenetime açmak ve bu yanıyla dakendine güvenin ifadesi gibi görünsede, gerçekte kendi hukuksuzluğunun,adaletsizliğinin emperyalist efendi-lerin denetimine açarak onların ka-rarlarıyla kendini aklama ve adalet-sizliklerin yarattığı sonuçları nötralizeetme isteğidir. Halkın adalet arayışını,yaşadığı sorunları çözme çabasınıbürokratik çarklar arasında eritmeve yargı süreçleri içinde insanlarısüründürerek söndürme, tüketme is-teğinin ürünüdür bu mahkemeler.

AİHM'in verdiği kararlar veyauygulamaları, biçimsel bir adalet uy-gulamasından ibarettir. Geçtiğimizgünlerde gazetelere yansıyan haberdeson bir yıl içinde AİHM'e en çokbaşvuru Türkiye'den olmuştur...AİHM'de;

“Türkiye’nin mahkum edildiğidavaların önemli bir kısmını, yar-

gılama süresinin uzunluğu, adil yar-gılama hakkının ihlali, kötü mua-melenin yasaklanması, etkili soruş-turma hakkının ihlali ile mal vemülkiyet hakkının korunmasıyla il-gili şikayetler oluşturuyor.”

Yani yargılama süreci kısa ise so-run yoktur. Ama uzun yargılama ol-duğu için birçok başvuru olmaktave bunların büyük çoğunluğunda daTürkiye para cezasına çarptırılıp bukonuda uyarılar almaktadır.

Kısacası AİHM Türkiye'ye şunudemektedir: Yargılama süresini kısatut... Adaletli olup olmaman çokönemli değil. Özellikle konu dev-rimciler ise bu konuda istediğini ya-pabilirsin ama elini çabuk tutmakkaydıyla... Tıpkı adaletin zerresi ol-mayan Avrupa'daki mahkemeler gibi,Almanya gibi...

Örneğin devrimcilikle ilgili olanher türlü eylemi, faaliyeti suç saya-bilirsin ve hatta bunlara büyük cezalarda verebilirsin ama hızla yap bunu...

AB'nin ve AİHM'in F Tipi hapis-hanelerle ilgili kararları adaletlerininniteliğini de ortaya serer... F Tiplerindeinsanların yaşadığı her türlü işkenceyimeşru sayan, tecriti doğal kabul edenaynı Avrupa'nın AİHM, bu konudaTürkiye oligarşisi aleyhine yapılanbaşvuruları kabul etmemiştir. F Tip-lerinde yapılan işkencelere sessizkalmayı, hatta bu konuda oligarşininmahkemelerinin verdiği kararları ak-layan, doğru kabul eden kararlarıylaemperyalizmin adalet mekanizmasınıngerçekte oligarşinin suçlarını aklamaaracı olduğunu tüm gerçekliğiyleortaya koymuştur.

AB ve onun denetimi altındaolan AİHM için esas olan em-peryalist tekellerin çıkarlarıdır.Bu nedenle bir ülkede adalet-sizlikler, işkence vb. nedenlerleartan tepkilerin giderek siste-min krizini derinleştiren vesiyasal istikrarı bozan bir halalması emperyalistlerin işinegelmemektedir. Bu nedenledirki yeni sömürge ülkelere bu ya-

nıyla da müdahalelerde bulunmakta,halkın tepkilerini yumuşatma ve iş-birlikçi iktidarların bu konuda basi-retsiz kalmaları noktasında eleştirive yönlendirmelerle doğru bir rotayaoturtulmalarını sağlama rolü oyna-maktadırlar.

Böyle olmakla birlikte yapılanbaşvurular ve alınan kararların yo-ğunluğuna bakıldığında Türkiye oli-garşisinin nasıl bir yargıya sahip ol-duğu ve adaletsizliğin burjuva adaletsınırlarının da çok çok ötesine var-dığını görebiliyoruz.

AİHM'de alınan kararlar ve bukararla Türkiye'nin genel olarak ikincisırada, 2011 yılı için ise birincisırada olması, faşist yargı mekaniz-masının haksızlıkları ve adaletsiz-likleri nasıl büyüttüğünü de gözlerönüne sermektedir. Kaldı ki AİHM'deortaya çıkan sonuçlar sadece başvuruyapan sınırlı sayıda davayla ilgilidir.Gerçekte bu rakamların kat kat fazlasıadaletsizlik söz konusudur. Kuşkusuzbu da burjuva adaleti çerçevesindedir.Gerçekte ise faşist yargının verdiğiadaletli bir karardan söz etmek bilemümkün değildir.

Türkiye oligarşisinin adalet ko-nusundaki akıl hocalarından biri deyine efendilerinden ABD BüyükelçisiF. Ricciardone'dir...

ABD'nin her yıl yayınladığı insanhakları raporlarında yeni sömürgeülkelerine verdiği akıllar bir yana,bir de ülkelerdeki bir tür sömürgevalisi durumunda olan büyükelçileride ayrıca her olay üzerinden işbirlikçiiktidarlara akıl verir ve ne yapmaları

Hukuku AİHM'den, ABD Elçisinden ÖğrenenOligarşiden, Adalet Beklemek Boş Bir Hayaldir!

YIL SIRA2007 1012008 1022009 1222010 1382011 148

TÜRKİYE’NİN DÜNYA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNDEKİ YERİ

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!8

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 9: Yürüyüs 302

gerektiği konusunda yol göster-meye çalışırlar...

İşte F. Ricciardone de geç-tiğimiz günlerde bu çerçevedeçeşitli konularda görüş belirtmişve Türkiye oligarşisinin adaletmekanizmasını eleştirmiştir. El-bette çarpık ve adaletsizliklerledolu olan faşist bir adalet me-kanizmasını eleştirmek çok doğalve olması gerekendir de. Ancakemperyalist efendilerin AİHMde, elçileri de adaletsizlikleridüzeltmek için çırpınmamakta-dırlar. Onları kaygılandıran temelşey yukarıda da ifade ettiğimizgibi kendi düzenlerinin tehlikeyegirecek olmasıdır. Yoksa kafalarıişbirlikçi AKP iktidarından dahafaşist bir kafadır.

Ve bu kafa Türkiye oligarşi-sine eleştiri yöneltirken onun onkat fazlasını dünyanın dört biryanındaki halklara karşı yapmak-tadır. Ebu Gureyp'den Guantana-mo'ya kadar, dünyada dolaştırılan iş-kence uçaklarına, cesetlerin üzerineişeyen ahlaksızlıklarından, kadınlaratecavüze kadar her tür alçaklığı ya-pan bir adeletsizliğe sahiptirler.

Şimdi bunlar kalkıp da AKP fa-şizmine ne anlatacaklardır? Elbettekendi meşreplerine uygun olanı an-latacaklardır ve zaten F. Ricciardonede öyle yapmaktadır. O bir yandaneleştirirken öte yandan ise akıl öğ-retmektedir.

İşte F. Ricciardone'nin söyledikleri;“Türkiye gibi demokrasi yolundainanılmaz adımlar atmış, özgürlüğeönem veren bir ülkede aydınlar, ga-zeteciler demir parmaklıklar arka-sında nasıl olur... Bu insanlar bombaatmış olsalar anlardım ama insanlarınsöyledikleri nahoş da olsa, öfkelibile olsa hapse atılmazlar. Aydınlarözgür olmalılar, fikirlerini test ede-bilmeliler. Türkiye bunlara ‘terörist’dedi biliyorum.”

Uludere için; “Birçok kişi haya-tını kaybetti, olmamalıydı. İstihbarattoplamada kimsenin mükemmel bilgisiolmaz. Amerikan askeri birlikleri buanlamda çok iyi çalışır. Bir köydeinsanlar nasıl çalışır diye araştırır

mesela. Afganistan’da maslahatgüzariken bir olay nedeniyle özür dilemi-şimdir. Türk hükümetinin yaptığı açık-lamalardan anladığım kadarıyla Ulu-dere olayında belli ki trajik bir hataoldu, belli ki korkunç bir hata oldu.”

Tüm bunları söyleyen aynı elçininülkesinin elleri kandan çıkmamakta,dünyanın dört bir yanında kan dök-meye devam etmektedir. Dahası bir-çok ülkedeki kanlı katillerin eğitiminide yine ABD vermektedir. Uludere'dehalkın üzerine bomba yağdıran su-bayların eğitimini veren de yine aynıAmerika’dır. Sanki bunları yokmuşda, sanki böyle şeyler kendilerineçok uzakmış da bunları söylüyor.

ABD'nin de AB'nin de tipik özel-liğidir katlederler, yakarlar, yıkarlar,her türlü aşağılık uygulamayı, işken-ceyi, tecavüzü, alçaklığın en üst bi-çimini gerçekleştirirler sonra da dönüpözür dilerler. Ama sonra yine aynısınıyapmaya devam ederler. Ve yine özürdilerler...

Özür dilemenin bile deyim ye-rindeyse suyunu çıkartmışlardır. Amaolsun, bununla tepkileri biraz olsunyumuşatabilirlerse, tatlı su solcularıgibi solcular dahil belli bir kesimien azından bu konularda tarafsızlaş-tırabilirlerse başarılı olmuşlar de-

mektir. Öyle ya daha sözününbaşında söyledikleriyle sonrasındasöyledikleri bile çelişen birininbaşka türlü düşünmesi mümkünmü? “Türkiye gibi demokrasiyolunda inanılmaz adımlar at-mış...” bir ülkeden söz ediyor.

Ve bunları söyleyen aynı kişisözlerinin sonunda gerçek ama-cının ne olduğunu, adalet vb.söylemlerinin gerçek içeriğini deortaya dökmektedir. Gazeteninhaberini olduğu gibi aktarıyoruz:“... 'Birbirimize ne kadar ihtiya-cımız olduğunu biliyoruz' diyenRicciardone, Türkiye ve ABDarasındaki ikili ekonomik ilişki-leri, iki ülke arasındaki diplomatikve stratejik işbirliği düzeyine ge-tirmek için adımlar attıklarınıanımsattı. Büyükelçi, Türk-Ame-rikan ekonomik ilişkilerinde, sonrakamlar geldiğinde bunun yüzde35 ya da daha fazla artmış ol-

duğunun görüleceğini belirterek, 'Buyıl düzeyi daha da artırmak istiyoruz,bu alanda büyük planlarımız var.'dedi.”

İşte temel mesele de budur. Ellerikandan çıkmayan, dünyanın her ya-nında halkların kanlarını dökenler ül-kemizdeki faşizmin de akıl hocaları-dırlar. Ülkemizi daha fazla sömüre-bilmek, ülkemiz üzerinden işbirlikçilerieliyle başka halkları da köleleştire-bilmek için buradaki çıkarlarını ga-rantiye alma telaşındadırlar.

Ve bunlar ülkemizin yoksulluğu-nun, açlığının da, Uludere'de yaşanankatliamın da baş sorumlusudurlar.AKP ve diğer tüm işbirlikçi iktidar-ların gerçekleştirdiği faşist saldırılarında baş sorumlusu, akıl hocasıdırlar.Şimdi kalkıp oligarşiye eleştiri geti-riyorlarsa bunun da tek nedeni kendiçıkarlarını güvenceye almak, işbirlikçiiktidarı da güçlendirmek içindir.

Bu nedenledir ki ne oligarşidenne de onların akıl hocası olan emper-yalistlerden adalet beklemek boş birhayaldir. Adaleti getirecek olan halkınkendi iktidarıdır. Ve bizim adalet mü-cadelemiz esas olarak iktidar savaşımızolmak zorundadır. Halkın adaleti içinhalkın iktidarına ihtiyaç vardır.

AKP'nin 2011 yılıhalka karşı terör raporu

Faili devlet olan ölümler: 158 kişi

Hapishanelerde yaşanan ölümler: 18

Töre cinayetlerinde ölümler: 13

İşkencede ölümler: 47

Çatışmalarda: 283 ölüm, 290 yaralama

Bomba ve mayın patlaması: 259 ölüm,420 yaralama

İşkence: 81

Gözaltı:34 bin 497

Tutuklama: 516

Yakılan, boşaltılan köy: 2

Açığa çıkartılan toplu mezarlar: 10

Gözaltına alınan gazeteciler: 56

Okullarda açılan soruşturmalar: 932,Uzaklaştırma: 132, okuldan atma: 56

Türkiye'nin AİHM'ye ödemesi gerekentutar: 28 milyon 984 bin 166 Euro

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

9

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 10: Yürüyüs 302

24 Ocak 2012 Salı günü, Küçü-karmutlu Mahallesi’ne polis tarafın-dan çeşitli komplolarla yapılan bas-kında 13 kişi, haberi yakından takipetmek için giden Yürüyüş dergisimuhabiri, aynı gün ayrı yerlerde 3kişi sokak ortasında işkenceyle kargatulumba gözaltına alınmıştı. HalkCepheliler, gözaltı terörünü duyarduymaz gözaltına alınanları sahip-lenmek için 4 gün boyunca İstanbulEmniyet Müdürlüğü önünde otur-ma eylemi yapmışlardı.

Gözaltına alınan 16 kişi 27 Ocak2012 Cuma günü, mahkemeye çı-kartıldı. Onları sahiplenmek içinAdliye’ye gelen aileleri ve yoldaşlarıkısacası herkes adliye bahçesindearalıksız yağan karın altında, soğuktaüşüyen fakat faşizmin karşışında at-tıkları sloganlarla ısınan yürekli Cep-heliler vardı.

Koskocaman yürekleriyle faşizminkalesinin önüne gelip günlerce bek-leyen Cephelilerin yüzlerindeki öfkeve kin Armutlu’nun faşizme karşıbiriktirdiği sınıfsal kinlerinin yansı-

malarıydı. O bekleyiş içindekiler hergelen mutlu haberle birbirlerini ku-caklıyorlardı. Kalkanları sırtlarındaolan ve klimalı otobüslerinde istifinibile bozmadan oturan katillerin yüz-lerinden akan pisliği gören Armut-lulular daha bir kinlenerek soğuğada inat “Ne olursa olsun bekleye-ceğiz!” diyorlardı. Hele ki o simitlerlekarınlarını doyuruşları, yürekten birparça kopartıyordu sanki. “Biz bu-nunla da doyarız zaten hep yediğimizyemek bir kuru ekmek” deyişleridağları bile kaldıracak iradeleri vardı.Çelik yelek niyetine giydikleri, so-

ğuktan titreyip de sıktıkları yumruklarise en güçlü silahları yok edebilirdi.Çünkü onlar Armutlu’nun baskınlarlayıkılmaz bükülmez halkıydı…

Saat 11.00’de adliye önünde, HalkCephesi tarafından polis baskınınıve gözaltıları protesto etmek içinbasın açıklaması yapıldı. Halk Cep-hesi adına Suat Yücel tarafından ya-pılan açıklamada, AKP iktidarının,devrimcilerin bulunduğu mahallelereyönelik saldırılarıdan söz edilerek,bu saldırıların binlerce yoksul insanıevsiz-barksız bırakacak olan “KentselDönüşüm Projesi”nin hayata geçi-rilebilmesi için yapıldığı anlatıldı.Yücel ayrıca, baskıların verilen ör-gütlenme mücadelesinin önüne engelolmak için yapıldığını belirterek “Ar-mutlu Mahallesi yıllardan beri dire-nişin odağı olmuş ve her türlü hak-sızlığa karşı baş kaldırmış bir ma-halledir. Yıllardan beri bu mahalle;bağrında sayısız devrimciler, kahra-manlar ve önderler yetiştirmiştir.Nice şehitler vermiş ve nice bedellerödemiştir. Ve eli kanlı katillere bı-rakmamıştır mahallelerini. AKP ik-

Yıkımlara, Yağma ve Talana İzin Vermeyeceğiz!

Mahallelerimizi Yıktırmayacağız!

AKP'nin Yağma Ve Talan Saldırısı Başladı! Küçükarmutlu'da 16 Gözaltı 5 Tutuklama!..

Küçükarmutlu Sevcan’dır,Gülsüman’dır, Şenay’dır, İpek Yücel’dir, MustafaBektaş’tır, Canan’dır,Zehra’dır, Sultan’dır!..

çocuğuyla, annesiyle, gerillasıyla,

Dev-Genç’lisiyle, HalkKurtuluş Savaşçısıyla

Küçükarmutlu VATANDIR!DİRENİŞTİR!

Küçükarmutlu HALKINDIR!Vatan da, halk da, direniş de,

ZAFER DE BİZİMDİR!

TUTUKLANDILAR!“O duvar duvarınızvız gelir bize vız!”

Sadık Şenbaba, Cengiz Karaca, Çiğdem Yakşi,

Coşkun Özdemir, Salih Çağın Kul

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!10

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 11: Yürüyüs 302

tidarı şunu iyi biliyor ki, bu mahallededevrimciler olduğu sürece orada is-tediği gibi at koşturamayacak. Neyıkımlar politikasını ne de yozlaştırmapolitikalarını rahatça uygulayama-yacak. Bu yüzden de her zaman sal-dırdığı ilk kesim devrimciler olmuş-tur.” dedi.

Yücel sözlerini “ Haklı olan biziz.Haklı olan devrimcilerdir. Meşrulu-ğumuza olan bu inancımızla yinemahkemenin önündeyiz. Gözaltınaalınan arkadaşlarımız mahkemeyeçıkarılacak ama yargılanan değil yar-gılayan olacaklar. Gücümüz halkımızaolan bağlılığımızda ve vatanımızınkurtuluşuna olan inancımızdadır. Tümbaskılara, tutuklamalara ve gözaltılararağmen Anadolu topraklarında mü-cadelemizi sürdüreceğiz. Sonundakazanan emperyalistler ve işbirlik-çileri değil, yıllardır sömürü ve zulümaltında yaşayan halkımız olacaktır.”diye bitirdi.

Eylemde “Baskılar, GözaltılarBizi Yıldıramaz”, “Katil Polis Ma-halleden Defol”, “İşkence YapmakŞerefsizliktir”, “Kahrolsun FaşizmYaşasın Mücadelemiz” sloganlarıatıldı.

Eylemin ardından yoğun karınaltında halaylar çekildi. Gece yarı-larına doğru süren mahkemede Zey-nep Yıldırım, Haydar Yıldırım,İbrahim Doğan, Metin Doğan,Ümit Çimen, Delil Doğan, UlaşArslan, Hasan Ferit Gedik, CelalAlpgündüz, Ali Can ve TahsinSağaltıcı serbest bırakıldı. SadıkŞenbaba, Cengiz Karaca, ÇiğdemYakşi, Coşkun Özdemir ve SalihÇağın Kul tutuklandı.

Bu saldırı Küçükarmutlu’ya ya-pılan ne ilk saldırıdır, ne de sonsaldırı olacaktır.

Amerikan uşağı AKP, yıkımakarşı direnen mahallelere saldırarakİstanbul’da evlerini yıkmak iste-

dikleri bir milyon yoksul halka göz-dağı vermek istiyor.

Küçükarmutlu oligarşinin sadece“Kentsel Dönüşüm” adı altında ya-pacağı yağma ve talan politikasınınsonucu yıkmak istediği bir mahalledeğildir. Küçükarmutlu oligarşininon yıllardır yıkmak istediği mahal-lelerin başında gelir.

Küçükarmutlu’yu yıkamazsınız!Küçükarmutlu HALKTIR!

Küçükarmutlu açlığa karşı dire-niştir. Anadolu’nun Tokatı’ndan,Amasya’sından, Ordu’sudan, Ma-raş’ından, Sivas’ından en yoksulla-rının kurduğu bir mahalledir Küçü-karmutlu. Küçükarmutlu HALKTIR!

Küçükarmutlu’yu yıkamazsınız!Küçükarmutlu DİRENİŞTİR!

Devrimcilerin öncülüğünde ku-rulmuştur Küçükarmutlu. Direnişlerlekurulmuştur. Arazi mafyası denilendevletin koruması altındaki çapul-culara karşı direnilerek kurulmuştur.

Mafyayla iç içe geçmiş faşist dev-lete karşı direnilerek kurulmuştur.

Küçükarmutlu’daki her gecekon-dunun harcında, briketinde, kiremitinde,tuğlasında devrimcilerin, Armutlu hal-kının ve evlatlarının kanı vardır.

Küçükarmutlu, kan ve alınteriylekurulan bir mahalledir. Hüsnü İşeri-ler’in, Sevcanlar’ın kanı var Küçü-karmutlu’nun harcında.

Küçükarmutlu’yu yıkamazsınız.Küçükarmutlu’nun çocukları dire-nişlerde barikatların ardında doğar.Barikatların başında, direnişin içindegözlerini açar. Barikatların önündeAmerikan uşaklarıyla çatışarak büyür.Küçükarmutlu’yu yıkamazsınız; on-yıllardır bedellerle korunmuştur. Kü-çükarmutlu, Şenay’dır, Gülsüman’dır,Canan’dır, Zehra’dır, Sultan, Bülent,Barış, Arzu’dur...

Küçükarmutlu’yu yıkamazsınız;Küçükarmutlu VATANDIR!

Küçükarmutlu’nun evlatları sadeceKüçükarmutlu için kanlarını akıtma-mıştır. Vatanımızın her karışı içincanlarını feda eden evlatlar yetiştirdiKüçükarmutlu. İpek Yücel’dir, Mus-tafa Bektaş’tır Küçükarmutlu.

Büyük Direniş’in mevzilerindenbirisidir Küçükarmutlu. Onlarca di-rerişçiye kucak açmış, ev sahipliğiyapmıştır.

Sevgi Erdoğanlar’ıyla, Osman-lar’ıyla, Zeynepler’iyle, Ümüşler’i,Abdulbari, Ali Rıza, Hülya ve Gü-

laylar’ıyla kahramanlık destanla-rının yazıldığı yerdir.

Bugüne kadar yüzlerce kez sal-dırdı oligarşi Küçükarmutluya. Yüz-lerce kez direnişimizle püskürttükoligarşinin saldırılarını. Saldırılar-layıkamayan oligarşi türlü bahaneleruydurdu yıkmak için.

Her saldırıyı püskürtmek içintek silahı oldu Küçükarmutlu hal-kının: Devrimcilerle birlikte olmak,örgütlü olmak ve direnmek!

Oligarşinin Küçükarmutlu’dayıkmak istediği sadece “İstanbulBoğazı” kenarına kurulmuş yoksulhalkın gecekondularını yıkıp yerinetekeller için villaları dikmek değil.Oligarşi Küçükarmutlu’nun direniş

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

111

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 12: Yürüyüs 302

tarihini yok etmek istiyor. Küçükarmutluhalkının devrimci örgütlülüğünü yok et-mek istiyor.

Çünkü Küçükarmutlu halkı, Küçü-karmutlu’nun direniş tarihi AKP’ninyağma ve talan düzenin önünde engeldir.

Küçükürmutlu halkı AKP’nin yağmave talanının önünde engel olmaya devamedecek!

Ev baskınlarınız, gözaltılarınız, tu-tuklamalarınız buna engel olamayacak.Küçükarmutlu halkı bugüne kadar onlarcaşehit verdi. Küçükarmutlu’dan onlarcaşehit cenazesi kalktı. Yüzlerce tutsakverdi. Terörürünüzle Küçükarmutlu hal-kını yıldıramazsınız.

Küçükarmutlu, halkın meşru barınmahakkını kullanmasından doğmuştur. Faşistdevletin evsiz, barksız, yurtsuz bıraktığıyoksul halkın vatanıdır. Halkı vatanındankovamazsınız. Amerikan uşakları, halksizin gibi vatanını satanlardan değildir.Halk vatanı için direnecek.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği(PSAKD) Genel Başkanı HüseyinGüzelgül, 24 Ocak’ta Küçükar-mutlu yapılan polis baskınının ar-dından yazılı bir basın açıklamasıyaparak, baskını ve gözaltıları pro-testo etti. Güzelgül, Küçükarmut-lu’daki polis baskınında PSAKDGenel Merkez yöneticisi ZeynepYıldırım, şube yöneticisi MetinDoğan ve şube üyelerinin de göz-altına alındığını belirterek; “Üye-lerimizin yanında olduğumuzu, ar-kadaşlarımızın suçsuzluğuna inan-dığımızı kamuoyuyla paylaşırız.Adalet herkese gereklidir ve geci-ken adalet adalet değildir.

İktidarın baskıcı uygulamalarınıprotesto ediyor gözaltına alınanyönetici ve üyelerimizin derhalserbest bırakılmasını talep ediyo-ruz.” açıklamasında bulundu.

Alevi Bektaşi Federasyonu(ABF) da 25 Ocak tarihli yazılıaçıklamasında şu sözlerle Küçü-karmutlu baskınını protesto etti:“Son dönemde Türkiye’deki de-mokratik muhalefeti ve demokrasi,insan hakları, inanç özgürlüğü gibitemel değerleri savunan ve bunundemokratik mücadelesini yürütentüm kurum ve bireyler ‘hedef’ du-rumundadır. Bu gözaltılar bununen bariz örneğidir. Ancak bilinme-lidir ki bu ve benzeri gözdağı giri-şimleri toplumsal muhalefeti sus-turamayacaktır.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneğiyöneticisi ve üyesi arkadaşlarımı-zın gözaltına alınmasını protestoediyor gözaltına alınan yönetici veüyelerimizin derhal serbest bıra-kılmasını talep ediyoruz.”

Vatan caddesi’ndeki İstanbul Em-niyet Müdürlüğü önünde nöbet tu-tuyor Halk Cepheliler... Önlerindemangal ve mangalda közlenmiş pa-tatesler var... Duvarın üzerindeki de-mirlere kırmızı bir branda gerilmiş.Çay pişirdikleri tüpleri, yağmurluk-ları, battaniyeleri, üzerine oturduklarıtahta kasaları... Her şeyleriyle hemenyerleşmişler Vatan’ın karşısında...“BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ”pankartıyla haykırıyorlar tüm meş-ruluklarını AKP’nin polisinin yüzü-ne... Dillerinde marşlarıyla, halayçekiyorlar kolkola, dizi dizi...

Gelip geçen insanlar biraz şaşkınlıkla,biraz hayranlıkla bakıyor Halk Cep-heliler’e... Şaşırıyorlar çünkü HalkCepheliler’in oturma eylemi yaptığıyer İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nünönü. Savundukları ise, “Terör ope-rasyonu” ile gözaltına alınan yol-daşları, arkadaşları, yakınları... Oli-garşi “Terörist” diyor, Halk CephelilerDEVRİMCİ. Oligarşinin polisi iş-kence yapıyor; Halk Cepheliler iş-

kence merkezinin önünde sloganla-rıyla bekliyor yoldaşlarını. Ve içerideişkence gören Halk Cepheliler, bili-yorlar ki dışarıda bekliyor yoldaşları.Biliyorlar ki Cepheliler yoldaşlarınısahipsiz bırakmaz.Polis biliyor ki, Halk Cepheliler bı-rakmaz birbirini... Ne kadar saldır-salar da, baskınlar da düzenleseler,tutuklasalar da bitiremeyeceklerinibiliyorlar. 5 devrimci tutuklandı amaVatan’ın önüne onlarca insan geldi...Pankartlarını açarak, sloganlarını enyüksek sesle haykırarak geldiler ma-hallelerden, sendikalardan, okullar-dan... Geride duran da geldi, yenitanıyan da... Baskılar bitiremez Cep-heliler’i...Meşruluk işte budur. Düşmanın iş-kence merkezinin karşısında 4 günoturma eylemi yapmaktır, mangaldapatates közlemektir... Öyle 3 yumurtaatmakla olmuyor meşruluk. Düşma-nın gözünün içine bakabiliyor mu-sun? İdeolojini savunabiliyor musun?Onun “suç” dediğine sen görev, onur,namus diyebiliyor musun?... Meş-

ruluk buradadır.Vatan’ın önünde çekilen bu fo-

toğraf, “Meşruluk nedir?” sorusunaverilen cevaptır. Ve bu meşruluğuyaratan güç ideolojidir, haklı olmaktır.Haklılığımızı hiçbir güç, hiçbir iş-kence, hiçbir işkenceci yok edemez.Haklıyız Kazanacağız!

Bu Fotoğraf; Halkın ve Haklının Gücünün ve Meşruluğun Fotoğrafıdır

Küçükarmutlu Baskını Protesto Edildi

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!112

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 13: Yürüyüs 302

Polis, yıkımlara karşı mücadeleningeliştiği Küçükarmutlu’da halkı teslimalmak için saldırdı yine devrimcilere.24 Ocak günü yapılan baskınlarda,aralarında Yürüyüş çalışanı TahsinSağaltıcı’nın da olduğu 16 devrimcigözaltına alındı. Gözaltına alınanlaraişkence yapan polis, zorla tükürükörneği aldı, psikolojik işkence yaptı,tehdit etti...

Küfürbaz polis, gözaltına aldığıdevrimcilere ilk andan itibaren kü-fürlerle saldırdı. Önce kelepçe takmakistediler ama “Halkız Haklıyız Ka-zanacağız” sloganlarıyla alınan tavırkarşısında kelepçe takamadılar.

Arabaya bindirdiklerinde üzerineçöktükleri Cepheliler’e zorla arkadankelepçe taktılar. Ve başladılar küfür-lerine: “Sen görürsün yolda, ecdadını...” Ahlaksız polisin teslim alma sal-dırıları başladı böylelikle. Küfürlerle,tehditlerle korku yaratmaya çalışıp,“tek hakim benim” görüntüsü ver-meye çalıştı. Bu polisin genel tarzıdır.İlk anda ani bir saldırı ile kişiyi ken-dine güvensiz hissettirmeye çalışır,tek başına olduğu izlenimi vermeyeçalışır. Ama karşısında düşüncelerinisavunan ve bu düşüncelerinde yalnız

olmayan devrimcilere saldırınca ce-vabını da alıyor.

Gözaltına alınanlar, Adli Tıp Ku-rumu’na ve ardından Vatan Cadde-si’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlü-ğü’ne götürüldüler. Psikolojik savaşdevam ediyordu bu esnada.

Üst aramasını kabul etmeyen dev-rimcileri polis, “Bana bıraksalar sening.tünden şırıngayla kan bile alırım.”diyerek tehdit etti. Küfürbaz polis,işkenceciliğini böyle kusuyordu. Bukişisel bir saldırı değildir. Faşizminsaldırısıdır. Devrimci düşüncedenduyulan korku böylesine azgınlaş-tırmaktadır polisi. Teslim alamadıkçadaha da saldırganlaşmaktadır. Ah-laksızlığını, işkenceciliğini haykır-maktadır böylesine, ağızlarından kö-pükler saçarak...

Saldırdılar ve zorla üst aramasıyaptılar. Parmak izi vermeyince sal-dırarak, yerlerde sürüklediler ve zorlaaldılar parmak izlerini.

“İnsanlık Onuru İşkenceyi Yene-cek”, “İşkence Yapmak Şerefsizliktir”,“İşkencecilerden Hesap Sorduk So-racağız” sloganları yankılandı SiyasiŞube’nin hücrelerinde, koridorlarında.Devrimci marşları söylediler tüm

sesleriyle Halk Cepheliler. İşkencemerkezini sloganlarıyla, marşlarıylainlettiler. Açlık grevi yaparak protestoettiler işkencecileri.

2. günün akşamı tükürük örneğialmak için açtılar hücre kapılarını.Tükürükleriyle fişlemek istiyorlardı,tüm DNA’sını öğrenmek için zorlatükürük örneğini almak istiyordu iş-kenceciler. Hücrelerinden çıkmayandevrimcilere saldırıp sürükleyerekçıkardılar ve kelepçe takıp arabayabindirdiler.

Hastaneye götürdüklerinde birsandalyeye oturtup, önce savcılık ka-rarı okudular, ardından burunlarınıtutup, nefes alıncaya kadar beklediler.Nefes almak için ağızlarını açtıkla-rında ise plastik bir çubukla aldılartükürük örneğini. Arabaya götürülendevrimciler, “İstanbul polisi işkenceyapmaktadır.” diye bağırdılar.İşkenceciler küfürleriyle, tehdit-

leriyle, psikolojik saldırılarıyla aciz-liklerini itiraf etmektedir aslında. Halkdüşmanlıklarını göstermektediler. Dev-rimcileri teslim alamayacaklar. İşkenceyapmak şerefsizliktir!

3 Haziran’da Malatya, Elazığ,Dersim’de yapılan ev ve dernek bas-kınlarında gözaltına alınan ve çıka-rıldıkları mahkemece tutuklananHalk Cepheliler’in serbest bırakılmasıiçin Malatya Yeşilyurt Caddesi, Ke-mal Özalper İlköğretim Okulu ya-nında 3 günlük açlık grevi çadırıkuruldu.

Çadırın kuruluşu 29 Ocak günüyapılan eylemle duyuruldu. Eylemdeyapılan açıklamada “AKP her türlübaskı ve zor mekanizmasını kulla-narak meşru olmayan iktidarı koru-mak istiyor, bunun sonucu olarakda kendisine karşı olan herkese sal-dırarak tutukluyor.” denildi. “KeyfiTutuklama Zulmüne Son”, “Tutuk-lananlar Derhal Serbest Bırakılsın”,

“Devrimci Tutsaklar Onurumuz-dur”, “Kahrolsun Faşizm YaşasınMücadelemiz”, “Halkız HaklıyızKazanacağız”, “Yaşasın DevrimciDayanışma” sloganlarının atıldığıve 40 kişinin katıldığı eylemin ar-dından çadır direnişi başladı. Ey-leme BDP ve ESP de destek ver-di.

Çetin hava koşullarına rağmenaçılan çadırda açlık grevi eylemininilk gününde çadır kurulmasının ar-dından, çadırı ziyaret eden Malat-yalılar ile küçük bir sobanın etrafındasohbet edildi. Ayrıca gün boyu bildiridağıtıldı. AKP’ye keyfi tutuklama-lardan dolayı lanet okuyan kadınlarçadıra çay ve yakacak malzeme ge-tiren insanlar direnişe destek oldular.

Tutsaklardan Yusuf Yılmaz’ın anneside çadırı yalnız bırakmadı. 1. gününakşamında ise saz çalınıp kavga tür-küleri söylendi.

Çadır direnişinin 2. gününde, tut-saklardan Candaş’ın babası CevatAbi Ankara’dan gelerek, hemen ön-lüğünü giydi ve direnişe ortak oldu.400’e yakın bildiri dağıtan HalkCepheliler, ziyaretçilerini de ağırla-dılar.

CEPHELİLER YOLDAŞLARININKEYFİ TUTUKLULUĞUNA KARŞI DİRENİR

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

113

Yürüyüş

Sayı: 302

İŞKENCE POLİSİN ACİZLİĞİDİRKORKULARINI BÜYÜTECEĞİZ

Page 14: Yürüyüs 302

Yinekış ayı,yine so-

badan çıkan yangından, sızangazdan ölenlerin haberlerini du-yuyoruz…Trafik kazaları gibi ka-nıksattırılan ve duyurusunu yap-maktan öte bir şey yapılmayanölümlerimiz… Ölen çocuklar, ye-tim kalan çocuklar, yıkılan aile-ler…

Her sene yaşıyoruz aynı şeyi.Yine biz ölüyoruz, yoksul halkölüyor. Trafik kazasında, maden gö-çüklerinde, çığ altında, sel sularında,sobanın başucunda kıvrılmışken….BİZ ÖLÜYORUZ HEP…

Sobadan çıkan gazdan ölen kaçzengin tanıyorsunuz? Hiç yoktur,çünkü evlerinde soba değil kalorifervardır. Yoksul halkımız gibi evlerininsadece bir odasını ısıtmak zorunda de-ğillerdir. Isınmak için tüm aile hep bir-likte aynı odada yatmak zorunda de-ğillerdir.

Sobaları olsa dahi, bakımlarınıyaptıracak çalışanları vardır.

Yoksul halkın payına düşen ise so-badan çıkan gazdan ölmektir. Soba-sı yoksa, yaktığı küçük elektrikli so-basından çıkan kıvılcımda yanar külolur evi…

Son olarak 27 Ocak’ta Gazian-tep’in Nizip ilçesinde 12-29 yaşlarıarasındaki Döndü, Müslüm, Resul,Fatma ve Mustafa Acar sobadan sızangazdan dolayı hayatlarını kaybettiler.Aynı gün Kırıkkale’de 68 yaşındakiNeziha Yücel, İzmir’de de 34 yaşın-daki Soner Eman da sobadan sızangazdan öldü. Yine aynı gün AnkaraGölbaşı’nda yaşayan 6 kişilik Demirailesi de sobadan sızan gazdan ze-hirlendi, şanslıydılar çünkü dikkatli birkomşuları vardı…

Sadece 1 günde 7 kişi öldü kar-bonmonoksit zehirlenmesinden.

Yaşamak-ölmek bir şans olamaz.Sağlıklı ve güvenlikli bir yaşam bizimhakkımızdır. Bunu sağlaması gereken

ise devlettir, AKP iktidarıdır. Ama bi-liyoruz ki halkın ölümlerinin önünegeçmek için ellerini dahi kaldırmaz-lar. Ancak arkamızdan “Allah rahmeteylesin” derler.

Bu ölümler masum değildir. Hep-si birer katliamdır. Can ve mal gü-venliğimizi koruması gereken devlet,bu katliamların sorumlusudur. Yapı-lan araştırmalara göre, Türkiye'deher yıl bina yangınlarının %20'si te-mizlenmeyen bacalardan kaynaklan-maktadır.

Yani önceden biliniyor kaç evinyanabileceği. Ama her zaman olduğugibi yine sadece bir istatistik bilgidirölen insanlarımız. Bilinmektedir ki,kış aylarında yangınlar, zehirlenme-ler olacak. Peki önlem alan var mı?Önlem almak tek başına DöndüAcar’ın sorumluluğu mudur? DöndüAcar’a kimse soba nasıl yakılır, bacanasıl temizlenir, ne kadar sıklıkla te-mizlemek gerekir diye öğreten olmuşmudur? Bunun cevabını bugün top-rağın altında yatan Döndü Acar’ın be-deni veriyor... Devlet öğretmemiş, bil-

gi vermemiş, önlem almamıştır.Sobalı değil de, kaloriferli bir

evde yaşama hakkı gasp edil-miştir devlet eliyle. Kaloriferlievlerde oturan yoksul halkımızbile yeniden soba yakmaktadırevinde... Aç karınlarımızdan sesgeliyorsa yoksuluz, battaniye-lerin altında ısınmaya çalışıyor-sak yoksuluz... Ve bunun so-rumlusu Döndü, Ayşe, Ahmet,Mehmet... ve onların dikkatsiz-likleri değildir, olamaz. Bu, hal-

kının can ve mal güvenliğini dü-şünmeyen, örgütlenmesini bununiçin yapmayan AKP’nin sorumlu-luğudur.

Hadi, belediyelerin sorumlulu-ğundan vazgeçelim... Her mahalle-de, mahalle halkından oluşturulacakbir komite ile baca temizliklerini yazaylarından yapıp kışa hazırlanmakpekala mümkündür. Basit bir bacatemizliği ile kış mevsiminde ölen

onlarca insanımızın hayatını kurta-rabiliriz.

Okullarda verilecek uygulamalıbaca temizleme dersleriyle gençlerdenbaşlayarak tüm halkı bilinçli halegetirebilirler... Ama yapmazlar. An-kara’da şofben gazından zehirlenengençlerimizi ahlaksızlıkla suçla-mışlardı. Onların zihniyeti budur...Nasıl kurtarabilirdim, nasıl ölüm-lerin önüne geçebilirdim diye dü-şünmeyip, hemen halkın kendisinisorumlu tutarlar...

DİKKATSİZLİK değil ÖNLEMALMAMA’dır ölümlerimize nedenolan... DÖNDÜ değil AKP’dir ölüm-lerimizden sorumlu olan. Sorumlu-luğu ölmüş insanlarımızın üstüneatıp, “vah vah”larla bizimle dalga ge-çenlerdir asıl sorumlular. AKP ya daoligarşiyi temsil eden hiçbir partihalkın güvenliğini düşünmez. Ha-yatlarımızı onların düşman politika-larına emanet etmeyelim. Hayatımı-za, Sağlıklı ve güvenlikli geleceğimizikendi ellerimizle yaratalım...

Soba Değil, Halk Düşmanı AKP ÖldürüyorDüşmanı

Halk

AKP

Aç karınlarımızdan ses geliyorsayoksuluz, battaniyelerin altında

ısınmaya çalışıyorsak yoksuluz... Vebunun sorumlusu Döndü, Ayşe,Ahmet, Mehmet... ve onların

dikkatsizlikleri değildir, olamaz. Bu,halkının can ve mal güvenliğini

düşünmeyen, örgütlenmesini bununiçin yapmayan AKP’nin

sorumluluğudur.

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!14

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 15: Yürüyüs 302

En yoksullara gidiyoruz... Kapı-larını çalıyoruz tek tek... Buyur edi-yorlar kapılarından içeri ve sofralarınaçağırıyorlar Halk Cepheliler’i... 2012yılına girerken, Filistin Mahallesi,Çayan-Armutlu-Gazi gibi “BizimMahallemiz” yapma sözünü vermiştiHalk Cepheliler. Ve çalışmalarınabaşladılar büyük bir coşkuyla.

Gecekondulardan çıkıp gelecek-lerinden korkuyor oligarşi. Korkuyorçünkü nasıl sömürdüğünü en iyi ken-disi ve bunu yaşayanlar biliyor. Eniyi en yoksullar biliyor nasıl sömü-rüldüklerini. Paylaşımın en iyisini,en güzelini de en yoksullar biliyor.Açıyorlar kapılarını Halk Cepheli-ler’e...İstanbul Altınşehir’de Filistin Ma-

hallesi’ndeydi Halk Cepheliler. 8-10Ocak tarihleri arasında da dergi da-ğıtımı yapmışlardı. 29 Ocak günüyine dergi dağıtımı yapıldı. Yürüyüşönlüklerini giyen Halk Cepheliler,Bayramtepe Meydanı’nda toplucadergi ve yıkımlara karşı yapılacakolan sempozyumun bildirilerini da-ğıttılar.

30 Halk Cepheli, megafonla yap-tıkları konuşmalarla halka AKP’ninyalanlarını anlattı. Filistin Mahalle-si’nin sokaklarına 30 Halk Cepheli,umudun adını taşıdı. Yürüyüş esna-sında, “Halkız Haklıyız Kazanacağız”,“Evimizi Yıkanın Villasını Yıkarız”,“Halkın Sesi Yürüyüş Dergisi”, “Yü-rüyüş Susturulamaz” sloganlarınıatan Halk Cepheliler’e halk da al-kışlarla ve zafer işaretleriyle destekverdi. Yoldan geçen arabalardan dabildiri alanlar ve destek için korna

çalanlar oldu. Bu coşkuya ve halkınilgisine tahammül edemeyen AKP’ninsivil polisleri Halk Cepheliler’in yap-tığı yürüyüşü engellemeye çalıştı.Ama başarılı olamadı ve Halk Cep-heliler polisin yaptığı “uyarıları” dik-kate almayarak daha gür ve coşkulubir şekilde sloganlarını haykırarakyollarına devam ettiler.

Meydandaki yürüyüşten sonraHalk Cepheliler ellerindeki bildirive dergilerle Filistin Mahallesi’negiderek gecekonduda yaşayan halkınkapılarını çaldılar. Karşılarında HalkCepheliler’i gören halk büyük ilgiduyarak, “Başımın üzerinde yerinizvar.” diyerek evlerine davet ettiler.

Çayan Bizimdir BizimKalacak

Halk Cepheliler, Filistin Mahal-lesi’ni “Bizim Mahallemiz” yapmaiddiasıyla yola çıkarken; Çayan Ma-hallesi’nde de çalışmalarına devamediyorlar. 29 Ocak günü İstanbulNurtepe’deki Çayan Mahallesi’ndeYürüyüş dergisinin 300. sayısınıntanıtımı ve dağıtımı yapıldı.

Çayan’da kapıları 40 Halk Cepheliçaldı bu kez. Kitlesel ve coşkulu birdergi dağıtımı yapıldı. Çayan sokak-larında, ellerinde Yürüyüş dergisi ileçalışma yapan Cepheliler, mahallehalkına yönelik konuşmalar yaparak,yozlaşmaya karşı mücadele çağrısındabulundular: “24 Ocak 2012 tarihindeAKP'nin polisi Armutlu’da devrim-cilerin evini basıp 13 kişiyi gözaltınaaldı, gözaltına alınanlardan 5’i tu-tuklandı. AKP şimdide evlerimiziyıkmaya hazırlanıyor, uyuşturucu sa-

tıcısı polis bizleri gözaltına almaklasindiremez. Yürüyüş dergisi halkındergisidir. Mahallerimize sahip çık-malıyız, uyuşturucuya, yozlaşmayakarşı birlikte mücadele etmeliyiz,çünkü umut biziz.” dediler.

Mahalle halkından alkışlarıyladağıtıma destek verenler olurken;Halk Cepheliler, “Mahirden DayıyaSürüyor Bu Kavga, Mahir HüseyinUlaş Kurtuluşa Kadar Savaş, KurtuluşKavgada Zafer Cephede, YürüyüşDergisi Susturulamaz, Halkız Hak-lıyız Kazanacağız” sloganlarıyla yü-rüdüler mahallede. “Haklıyız Kaza-nacağız” marşını söyledi 40 HalkCepheli, en yüksek sesleriyle... Çayanbizimdir, bizim kalacak diyordu Cep-heliler... 150 Yürüyüş dergisiyle, 150eve ulaştı Halk Cepheliler...

Gidecek Başka Yerimiz Yok,Evlerimiz İçin Direneceğizİstanbul Gülsuyu’nda da 29 Ocak

günü 10 Halk Cepheli tarafındanYürüyüş dergisinin dağıtımı yapıldı.Yıkım tehdidiyle karşı karşıya olanmahallelerden birisi de Gülsuyu.Kentsel Dönüşüm saldırısının yo-ğunlaştırıldığı bir süreçte, Yürüyüşdergisinin dağıtımıyla birlikte, ör-gütlenme ve mücadele etme çağrısıda yapıldı.

Yürüyüş önlüklerini giyen HalkCepheliler, Emek Caddesi ve ara so-kaklarında megafonla halka sesle-nerek, “Bizler, bu ülkenin gerçek sa-hipleriyiz... Bu topraklardan başkagidecek yerimiz yok... Bu ülkeninher karış toprağı babalarımızın, de-delerimizin kanı ile sulanmıştır. Bizler,

En Yoksullara Umudu TaşıyacağızUmudun Adını Onlarla Birlikte Haykıracağız

Altınşehir Altınşehir Altınşehir

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

115

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 16: Yürüyüs 302

bu ülkenin gerçek sahipleri olarakdişimizle, tırnağımızla, kanımızla,canımızla boğazımızdan kısarak yap-tığımız evlerimizi, faşist AKP iktidarı‘kentsel dönüşüm’ adı altında ‘dep-reme dayanıklı evler yapacağız’ ya-lanlarıyla yıkarak, yerlerimizi AliAğaoğlu gibi asalaklara peşkeş çe-

kecekler. Bizleri şehir dışına sürerekpolis kuşatması altındaki bir yaşamamahkum etmek istiyorlar. Buna izinvermeyelim. Böyle bir yaşamı kabuletmeyeceğiz. Bizler, komşuluk iliş-kilerimizle, yardımlaşma ve daya-nışma kültürümüzle, gelenek ve gö-reneklerimizle kendi evlerimizde,

kendi mahallemizde yaşamak isti-yoruz. Bizim düşünce ve önerilerimizdoğrultusunda ‘yerinde ıslah projesi’ile evlerimizin depreme dayanıklı halegetirilmesini istiyoruz.” dediler.

İki saat süren toplu dergi dağıtı-mında 94 dergi halka ulaştırıldı.

Çalışanımızdan Okurumuza Kadar BedelleriÖdemekten Sakınmayız

Bizi Yıldıramazsınız

13 aydır tutuklu bulunan ve 20 Ocak günü ilk kezmahkemeye çıkartılan Yürüyüş dergisi çalışanlarınınserbest bırakılması için 27 Ocak günü Ankara SakaryaCaddesi'nde, Ankara Halk Cephesi tarafından bir eylemgerçekleştirildi.

Eylemde yapılan açıklamada, tutuklamanın tama-men keyfi olduğu ve bu keyfi tutuklamanın hiçbir ge-rekçesinin olmadığı, tamamen AKP'nin “Ya benim iste-

diğim gibi olursunuz ya daolmazsınız” politikasındankaynaklandığı belirtilerek,“Dergimiz gerçekleri yaz-maya devam edecek. Çalı-şanlarını tutuklamaya de-vam etseniz de, dergi dağı-tanları kurşunlasanız da,yüzlerce davalar açsanız,kapatsanız da gerçeklerinhalka ulaşmasını engelle-yemeyeceksiniz. Yürü-yüş’ün sesini susturamayacaksınız.” denildi. Yapılaneylemde “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz,Adalet İstiyoruz, Halkız Haklıyız Kazanacağız, Yürü-yüş Halktır Susturulamaz” sloganları atıldı.

Milliyet Gazetesi yazarı Can Dün-dar, Başbakan Erdoğan'ın Fethullah'ın,Zaman gazetesinin 25. yılı kutlama-sında “Biz manşetlerle savaşarak bu-günlere geldik” sözlerine atfen “Man-şetlerle savaşma sırası bizde” başlıklıyazısında “küçük bir sır”rını anlatmış.Şöyle diyor Can; "Hatırlayacaksanıziki yıl önce Başbakan, BBC'ye 'Er-meni soykırımıyla ilgili tasarılar kabuledilirse Türkiye’de kaçak çalışan Er-menilerin sınır dışı edileceğini' söy-lemişti. Suçsuz, günahsız insanlarıhedef alan, ağır bir tehditti. Tabi kimanşete yerleştirmiştik. Akşam üzeribir yönetici aradı: 'O haberi gireme-yeceğimizi' söyledi. Doğrusu ilk kezböyle bir uyarı alıyordum. Şaşkınlıkla:'Nasıl olur' dedim. ' Bu çok önemlibir haber...' 'Olsun'du. 'Özellikle ricaediliyor'du. Rahatsız oldum. 'Rica

eden' tanıdığım etkili bir büyükelçiydi.Aradım. '... Bu gizli bir belge, özelbir demeç filan değil. Başbakan'ın,hem de dünyanın gözünün içine ba-karak söylediği sözlerin yayınını mıengellemeye çalışıyorsunuz?' ... 'Ri-cacı'yı ikna ettim. Sorun çözüldü der-ken yeni bir telefon: 'Bu kez dahayukarıyı aramışlar. Kesin girmeye-ceğiz o haberi...' 'Şimdi arayan kim?''Başbakan'a çok yakın bir isim...' 'Ohalde ben yokum. kendiniz atın man-şeti' dedim. Yöneticimiz bu hassasi-yetleri bilen bir gazeteciydi. Hakverdi. 'Ben de olsam senin yaptığınıyapardım' dedi. Ancak baskılar kar-şısında çareszdi. O akşam bizim ekip-çe kafa çekmeye gittik. Ve birçokyayın organında başbakan'ın o sözleri'söylemediğini' seyrettik..."

"Hassasiyet"leri olan bay Can

Dündar: Bugüne kadar neden tuttunbu "sır"rı? Neyin karşılığında yaz-madın? Kimden niye sakladın bu"sır"rı? Hadi o gün manşet attırma-dılar, iki yıl niye sustunuz?

Sustunuz: Çünkü patronlarınızınçıkarları öyle gerektiriyordu. "Man-şetlerimize müdahale ediliyor." diye-mediniz. Daha düne kadar hepiniz depatronlarınızın "Ne yazacağınıza hiçkarışmadığını" yazıyordunuz. Niyedemediniz "Manşetlerimize kadariktidar belirliyor." diye. Hep iktidarınhoşuna gidecek manşetler attınız.

Anlat Can Dündar; başka hangi"rica"larda bulunuldu? 19 Aralıkkatliamında "sahte oruç kanlı iftar"mahşetinin "rica"cısı kimdi?

"Ekipçe kafa çekmeye" gitmekmi sizin gazetecilik "hassasiyet"iniz?

Bay Can Dündar, başka da birşey yapamazsınız zaten. O köşelerinizikovulana kadar terk edemezsisiniz.Ancak kafa çekmeye gidersiniz.

Ankara

ÇayanÇayanGülsuyu Gülsuyu

YÜRÜYÜŞ, BEDELLER GÖZEALINARAK ÇIKARTILIYOR

Patronlarının kölesi burjuva yazarları:Siz ancak “kafa çekersiniz!”

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!16

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 17: Yürüyüs 302

TAYAD’lıAilelerdenFahre t t inKeskin ve

Sezai Demirtaş ile Van halkıyla da-yanışmak için yaptıkları ikinci yardımkampanyası ve bu kampanya süre-cinde topladıkları yardım malzeme-lerini Van’a götürmeleri üzerine yap-tığımız röportajı yayınlıyoruz:

Yürüyüş: Van depreminden sonraVan halkıyla dayanışmak için ikincikez kampanya başlatınız. Van hal-kının yaşadığı sorunlar neredeyseunutuldu. Öncelikle kampanyanıznasıl geçti? Yardım konusunda hal-kın yaklaşımı nasıldı? Kampanyayıanlatır mısınız?

Fahrettin Keskin: (TAYAD Yö-netim Kurulu üyesi. )

Van halkının depremle ilgili so-runları unutulmuş. Bu benim ikincigidişim. Halkın göndermiş olduğuyardımlara Valilik tarafından el ko-nulmuş. Halktan hiç kimseye dağıtımyapılmıyor. Yalnızca kendi yandaş-larına dağıtım yapılıyor. Hatta birçokyıkılmamış evlerin önlerinde çadırlarvardı. Sorduğumuzda, bunlarınTOKİ’nin, askeriyenin, özel harekat-çıların, polisin yerleşim bölgeleri ol-duğunu öğrendik. Erciş’e gittiğimizdede hiçbir yerde çadır yoktu. Burayada ilk yardımı İran getirmiş, 800çadır gönderdiğini duyduk. İran’dangelen çadırların tepesine Kızılay’ınamblemini koymuşlar. Vali bunlarıda kendi yandaşlarına vermiş.

İkinci gidişimizde, kampanya çer-çevesinde topladıklarımızı götürdük.Götürdüğümüz eşyaları BelediyeBaşkan Yardımcısı’na teslim ettik.Van’a vardığımızda çok soğuk veyoğun bir kar yağışı vardı. Bundan

dolayı dağıtımı biz yapamadık. Be-lediye’nin deposuna götürdük. Burdada belediye yetkililerine teslim ettik.Van’a hem gece saatlerinde ulaştığı-mız için hem de kardan dolayı da-ğıtma olanağımız yoktu.

Sezai Demirtaş: (TAYAD üye-si)

Aralık ayında Van halkı ile da-yanışma kampanyası başlattık. Bukampanyayı 1 ay sürdürecektik. Vanhalkının yanında olduğumuzu birçokeylemlerde, attığımız sloganlarda vedağıttığımız bildirilerde birçok kişiyeanlattık. Van halkını öldürenin depremdeğil, yoksulluk ve AKP hükümetininolduğunu eylemlerimizde anlattık.TAYAD’lı Aileler olarak İstanbul’undeğişik yerlerinde eylemler yaparakbildiriler dağıtarak bildirilerin altlarınabize ulaşabilecekleri adresleri yazarakinsanlara ulaştık. Daha sonra birçokkişi “Biz şu yardımda bulunmak is-tiyoruz” diyerek derneğimizi arayıpadresimizi istedi. Ya da “Sizin almaimkanınız varsa alın” dediler. Hal-kımız yardım konusunda olumlu yak-laştı. Van’daki depremde ölen insanlarAKP’nin umrunda olmadı. Daha ön-ceki süreçlerde de Kürt halkına karşıyapılan katliamlar var. Bu devlet

zaten Kürthalkını öldü-rüyor. PKK’lidiye Ulude-re’de 35 köy-lüyü katlet-medi mi budevlet?

Kampan-yamızın sonuda çok iyigeçti. Özellikle çorap, battaniye vb.çocuklar için oyuncaklar toplandı.Topladıklarımızı Van halkına ulaş-tırmak için 22 Ocak’ta İstanbul’danyola çıktık. Van’a vardığımızda yetkiliarkadaşlar bizleri karşıladı.

Yürüyüş: Van halkı şu andayaşamını nasıl sürdürüyor?

Fahrettin Keskin: Van halkınınşu anda hiçbir yerden ekonomik geliriyok. İş olanağı olmayan bir yer. Bun-dan dolayı da gelirleri yok. Halk ya-şamlarını çadırda sürdürmeye çalı-şıyor. Okullar çadırdan yapılmış.Herkesin gözü yardımlarda. Gördü-ğümüz kadarıyla Van halkının birincidereceden gıda yardımına ihtiyacıvar. Orada görüştüğümüz yetkililerdenöğrendiğimiz kadarıyla çocuk ma-ması, çocuk bezleri ve gıda eksikleri

Röportaj

Fahrettin Keskin

Van Halkının Sorunlarını Halk Çözebilir,İhtiyaçlarını Halk Karşılayabilir

Dayanışmamızla Van’daydık!Sezai Demirtaş

Van’da bir çadır daha yandı. 3yaşındaki Mustafa Atlı’yı öldüren,kömür sobasından çadıra sıçrayankıvılcım değil; AKP’dir. Daha kaççocuğumuz ölecek? Önlem almayan,bu kış kıyamette Van halkını soğukla,yangınlarla öldüren AKP’den hesapsoran TAYAD’lı Aileler, 28 Ocaktarihli yazılı bir açıklama yaptılar.

Van’ın Erçek Beldesi’ne bağlıIlıkaynak Köyü’nde Saliha Atlı’ya

ait çadırda çıkan yangında 3 yaşın-daki Mustafa’nın yanarak can ver-diğini belirten TAYAD’lı Aileler,Van depremi sonrası toplam 127 ça-dırın yandığını bu yangınlarda 11kişinin yaşamını yitirdiğini belirttiler.“Van halkının ölüme terk edilmesineizin vermeyelim!” diyen TAYAD’lı-lar “Tüm halkımızı Van halkıyladayanışmamızı büyütmeye çağı-rıyoruz.” dediler.

Van’da 127 Çadır Yandı 11 Çocuğumuz ÖldüDiri Diri Yakanlardan Hesap Soracağız!

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

17

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 18: Yürüyüs 302

olduğunu söylüyorlar. Özellikle gıdaihtiyaçları çok acil.

Sezai Demirtaş: Van halkı Fah-rettin abinin de anlattığı gibi ekono-mik olarak çok sıkıntılılar. Televiz-yonda AKP hükümetinin şovlar ya-parak topladığı yardımlar haklaulaşmış değil. Van’da şu anda yaşamçok zor.

İstanbul’dan ve diğer illerdengönderilen yardımları Devlet askerialanlara götürüyor. Bunların büyükçoğunluğu Van halkına gitmiyor. Kı-zılay’ın çadırları askeri birliklerinalanına kurulmuş. Devlet eliyle gidenyardımlar halka hiçbir koşulda ulaş-mıyor. Van halkının Kızılay çadırla-rında oturması gerekirken; kendile-rinin brandadan, kalın beyaz nay-lonlardan yaptıkları çadırlarda yaşı-yorlar. Göstermelik çadır kentlerdeniki tane varsa, binlerce aile kendiyaptıkları çadırlarda kalıyor. Yaniçadır dağıtılmıyor.

Yürüyüş: İstanbul’da 1 gün karyağdı, her şey altüst oldu. Van’daaylardır kar var. Halk ısınma soru-nunu, su sorununu, sağlık, yiyecek,barınma sorunlarını nasıl gideriyor?Depremin üzerinden üç ay geçti.Halkın temel sorunları çözülebilmişmi?

Fahrettin Keskin: Baştan söy-lediğimiz gibi halkın temel sorunlarıçözülmüyor. İstanbul’a bir gün kar

yağıyor, trafik kesiliyor, neredeysebirçok yerin suları kesiliyor. Van’daher gün kar yağıyor. Biz ilk 3 ayönce geldiğimizde de dağlarında karvardı. Şimdi şehir merkezlerinde ya-rım metre kar var. Ben çok sık gi-yinmeme rağmen eşyaları indirdir-diğimiz deponun önünde dondum vebir elektrik sobasının yanına gittimama yine ısınamadım. Çadırın için-deki 1-2 yaşındaki çocuklar nasılısınacaklar? Bunları düşünmemekelde değil. Bu insanlar temizlik ya-pamıyorlar. Bir süre sonra çeşitlihastalıklar buralarda yoğunlaşır.

Sezai Demirtaş: Temel sorunlarınhiçbiri çözülmüş değil. Çözülmesiiçin oraya giden yardımların Vanhalkının eline verilmesi gerekiyor.Toplanan paralar Van halkına verilsin,halk çayını, şekerini, yiyeceğini ala-caktır. Suları yoktur halkın. Valilik

bu konuda hiçbir girişimde de bu-lunmuyor.

Yürüyüş: Halkın neye ihtiyacıvar? Sizin görüştükleriniz en çoknelerden şikayetçi?

Fahrettin Keskin: Halkın birincidereceden gıda maddesi ihtiyacı var.Halkın çok şikayeti var. Devletin hiçilgilenmemesinden şikayetçiler, devletorada bölücülük yapıyor. Gelen yar-dımları vali, polis kendi yandaşla-rına dağıtıyor. Belediye yetkilile-rinden biri “Van’a yapılan yardımparaları ile iki tane Van inşa edilir.”diyor. Belediye yetkililerine getirdi-ğimiz yardımları nasıl dağıttıklarınısordum, “Biz mahalle mahalle, bölgebölge ekipler oluşturduk. 6-7 tanebölge belirledik oralarda ekipler oluş-turduk, her ekibe de birer tane Bele-diye’den görevli belirledik. Oradakisorunları, ihtiyaçları battaniye, çadırvb. neyse, onlar belirliyorlar. Biz de-podan hazırlıyor, kamyonlarla oralaragönderiyoruz. Orada dağıtımları ya-pılıyor.” dedi

Sezai Demirtaş: Halkın artık gi-yecek sorunu çözülmüş gibi, hatta“Bir eşya deposunu Özel Harekat-çılar basarak işe yarayan birçok eş-yamızı yaktı; işe yaramayanları daburada bıraktılar.” diyorlar. Van hal-kının bizlere dediği, “Bize artık gi-yecek getirmeyin eğer imkanınızvarsa bol bol yiyecek getirin” dediler.Çocuk bezleri, mamaları, gıdamaddesi, şeker, un, çay istiyorlar.

Röportaj

26 Ocak günü, Mecidiyeköy Metro çıkışında yapılaneylemle TAYAD’lı Aileler, Van için toplanan yardımları,Van’a ulaştırdıklarını halka duyurdular.

TAYAD’lı Aileler, depremin olduğu günden bu yanaVan halkıyla dayanışmayı sürdürdüklerini ve sürdürmeyedevam edeceklerini söyleyip, kampanya hakkında bilgiverdiler. Van’a giden heyet, orada gördüklerini, yaşa-dıklarını anlattı. Yapılan açıklamada, “Kampanyamızhalkın yaralarının nasıl çözüleceğine bir örnek oldu.Kimi battaniyesini paylaşmak istedi Van halkıyla, kimibirkaç çift çorapla dayanışmasını ifade etti. Tutuklu ev-latlarımızdan, esnaflardan, ailelerden azar azar gelenparalarla yeni battaniyeler aldık. Van halkı kışın soğu-ğunda, sağlıksız koşullarda yaşamaya devam ediyor. Entemel sorun barınma ve ısınma olarak devam ediyor.

Bunun yanında çocuk bezi ve gıda malzemeleri ihtiyacıda başta geliyor. Van halkının ölüme terk edilmesineizin vermeyelim. Bu dayanışmada katkısı olan, emeğigeçen herkese teşekkür ediyor, Van halkı yalnız değildirdemeye devam ediyoruz.” denildi.

“Van Halkı Yalnız Değildir”, “Yaşasın Halkların Kar-deşliği”, “Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz”sloganlarının atıldığı eylemden sonra, TAYAD’lı Aileler’eeylemin fotoğraflarını çekerek destek veren bir gencinpolisin baskısına maruz kaldığı öğrenildi. Bir grup polistarafından kuytu bir kenara çekilen gencin elindekifotoğraf makinesinin kartına polisler el koydu. Gencintelefonunu kullanarak birilerine mesajlar gönderenpolisler, gence gözdağı vererek keyfi bir şekilde tuttuktansonra, serbest bıraktı.

“Van Halkı Yalnız Değildir” Demeye Devam Ediyoruz

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!18

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 19: Yürüyüs 302

Röportaj

Yürüyüş: Yolculuğunuz nasılgeçti bunu anlatabilir misiniz?

Fahrettin Keskin: Okmeyda-nı’ndan bir açıklama yaparak yolaçıktık. Biz hava koşullarından dolayıgüneyden gitmek istedik. Bir kamyonbir de özel araçla yola çıktık. Yoldakar yogunluğundan dolayı araçlarınkaza yaptıklarını gördük.

Ağrı’ya vardığımız zaman tele-fonla Van’ı aradık. Belediye Başkanıile görüştük, “Biz geldik acaba eş-yaları nereye getirelim?” dedik. Be-lediye başkanı “Yollar çok tehlikeliburaya ulaşamazsınız. Ağrı’da kala-biliyorsanız kalın.” dedi. Ama bizona rağmen yola çıktık. Bazı yerlerdeöyleydi ki; arabanın yoldan mı, yoksakenarından mı gittiğini bilemiyorduk.Yollar o derece kötüydü ki kardandolayı önümüzü göremiyorduk. Van’a28 saatte ulaştık. Dönerken yine aynışekilde geldik tipi, kar içinde gidipgeldik.

Yürüyüş: Götürdüğünüz eşya-ların dağıtımı nasıl yapıldı?Yardımlar halka nasıl ulaşıyor?

Sezai Demirtaş: Bizler birebirdağıtma amacı ile gitmiştik, havakoşulundan dolayı birebir dağıtama-dık. Orada büyük bir depoyu boşalttık.Eşyaları boşaltırken bizler TAYADönlüklerimizi giydik. Van halkındanbizim yanımıza gelip, “Biz de ön-lüklerden giymek istiyoruz” dedilerve önlükleri giydikten sonra hep bir-likte eşyaları arabadan indirdik. Da-ğıtımı da, her bölgenin bir sorumlusuvarmış, “Hangi bölgenin neye ihtiyacıvarsa biz arkadaşlara veriyoruz onlariletiyorlar.” dediler oradaki arkadaşlar.Bizler isterdik ki kendimiz dağıtalımama hava şartlarından dolayı bumümkün olmadı.

Yürüyüş: Sizin eklemek istedik-leriniz var mı?

Fahrettin Keskin: Bu bir afettir,

orası herkesin bildiği gibi deprembölgesidir, bunu devlet biliyor. Vanhalkına gelen bütün yardımları Dev-letin eşit bir şekilde herkese vermesigerekiyor. Çünkü şu anda orada ta-raflılık var. Devlet kendisi bizzatbölücülük yapıyor.

Devlet yetkililerinden biri gitti-ğinde Van’a etrafında kendi adamlarıvar, halktan hiç kimseyi yanaştırmı-yorlar. Ayrıca kendileri de hiç halkınarasına, yanına gitmiyorlar. Açıkçası,oradaki insanları kendi hallerinebırakın diyorlar. Oradaki Beledi-ye’ye devlet hiçbir yardımı ver-miyor. Belediye kendi yağında kav-ruluyor.

Sezai Demirtaş: Nasıl bir kam-panya başlatmış isek; bu kez de Vanhalkı için gıda kampanyası başlata-biliriz. Devletin Kürt halkına yönelikimha politikası hala sürüyor. Vanhalkı için bir kampanya daha başla-tabiliriz.

Polisin hazırladığı kom-plo sonucu tutuklanarakBakırköy Kadın Kapalı Ha-pishanesi’ne konulan Ya-semin Karadağ, ciddi sağlıksorunları yaşıyor. Yaklaşıkiki sene önce geçirdiği be-yin kanamasıyla ölümdendönen, böbrek rahatsızlığıve yüksek tansiyon nede-niyle tekrar beyin kanamasıriski taşıyan Yasemin Ka-radağ hapishane koşulla-rında ölüme mahkum edil-mek isteniyor.

TAYAD’lı Aileler, 27Ocak günü Bakırköy Ha-pishanesi önünde “Bir tut-sağın daha cezaevlerindeölmesine izin vermeyelim.”diyerek Yasemin Karadağiçin eylem yaptılar. Eylem-de yapılan açıklamada“Tahliye edilmesi yönün-

deki taleplerimize rağmenhala hapishanede tutulu-yor.” denilerek, “Tahliyeedilmesi için Yasemin’inde mi ölümün kıyısına gel-mesi bekleniyor?” diye so-ruldu. Eylem, Yasemin Ka-radağ’ın devrimci kimliğinedeğinilerek sahiplenme çağ-rısıyla sona erdi.

“Devrimci TutsaklarOnurumuzdur”, “Hasta Tut-saklar Serbest Bırakılsın”,“Tecrite Son” sloganlarınınatıldığı, yoğun kar yağışıaltında geçen eyleme 60kişi katıldı. Halkın HukukBürosu’ndan Av. BarkınTimtik de bir konuşma ya-parak, Karadağ’ın derhalserbest bırakılması talebiniyineledi.

28 Ocak 1998’de, Adana’nın Kiremithane Mahal-lesi’nde polis tarafından katledilen Mehmet Topaloğlu,Besat Ayyıldız ve Bülent Dil, şehit düşmelerinin 14.yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da Halk Cephelilertarafından anıldılar. Bülent Dil’in Londra’da yaşayanablasını ziyaret eden, ikisi çocuk 29 Halk Cepheli,Mehmet Topaloğlu, Besat Ayyıldız ve Bülent Dil’inözgeçmişlerini ve yoldaşlarının anlatımlarını okudu-lar.

Londra’da devrimcilik yaparken ülkeye savaşmayagiden Bülent Dil’i tanıyanlar onunla ilgili anılarınıanlattılar. Daha sonra ablası Makbule, kardeşiyle ilgilianılarını paylaştı. Halk Cepheliler’e teşekkür edenMakbule hanım, “Devrimci olduğu için de, kardeşimolduğu için de çok gurur duyuyorum onunla. İdealidevrimci olmaktı. Onuru, namusu ve adaleti, insanlığıyaşayarak ve yaşatarak anlattı. 5 dakika yeterdiinsanları toplamak için. Çok sıcak ilişkisi vardıhalkla.”diye konuştu.

Anma ziyareti, un helvası ve Bülent’in çoksevdiği yeşil elma ikramı eşliğinde geç saatlere kadaryapılan sohbetlerle sürdü.

Tutsakları Hastalıktan Öldürmek DevletinKatletme Politikasının Bir Parçasıdır!

İzin Vermeyeceğiz!

Şehit Ailelerimizi ZiyaretHem Öfkemizi

Hem de Umudumuzu Artırıyor!

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

19

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 20: Yürüyüs 302

Ülkemizde yıllardır duyduğumuz, “Türkiye bir hu-kuk devletidir”, “masumiyet karinesi”, “adil yargı-lama hakkı”… özellikle egemenler tarafından tek-rarlanıp duran bu sözleri, önce iktidardaki belirliisimler söyler, ardından burjuva medya tekrar eder.Öyle ki, ne hukukunu, ne adaletini gören halkın, dilinekadar yerleşir bu kavramlar. “Bu nasıl bir hukuk devle-tidir?” diye yakınsa da devletin “hukuk devleti” olabi-leceğini kabul etmektedir. Oysa gerçekte “hukuk devleti”diye bir devlet tanımı yoktur.

Halk arasında söylenen bir söz vardır: “Aşağıda ya-lan söyledim, yuka-rıda kendim inan-dım” Faşizmin pro-pagandası da öyle-dir. Bir yalanı bık-madan usanmadangerçekmiş gibi tek-rarlıyor. Her fırsattatekrarlıyor. Halk,zerresini görmeme-sine rağmen kav-ram diline yerleşi-yor ve o da kullan-maya başlıyor. “Bir kişiye 40 kere ‘delisin’ deyince deliolur” derler. Bu da öyle; devletin “hukuk devleti olmasıgerektiğine” inanmaya başlıyor. Faşizmin amacı da ka-bulü yaratmak.

Oysa egemenler istedikleri zaman kendi yaptıkları ya-saları ihlal ederler. İşlerine gelmediği zaman yasa hukuktanımazlar. Bu yalanlar da zaten halkı kandırmak için tek-rarlanır durur.

Adalet Bakanlığı’nın insan hakları bilgi bankasında“Adil yargılanma hakkı” diye bir madde var. Bu mad-de;

“1- Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyleilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suç-lamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuşbağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasınınmakul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarakgörülmesini istemek hakkına sahiptir…

2- Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal ola-rak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3- Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:

a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nede-ninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı ola-rak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve ko-laylıklara sahip olmak; ...” şeklinde devam ediyor…

24 Aralık 2010 tarihinde dergimizin teknik ha-zırlıklarının yapıldığı büro, helikopterler eşliğinde ba-sılmış, talan edilmiş, tüm eşyalarımıza el konulmuş,çalışanlarımız gözaltına alınıp tutuklanmıştı. 6 der-

gi çalışanı ve 3 devrimci bir yıl boyunca neden hapis-hanede olduklarını öğrenemedi. Tutukluluk gerekçelerikendilerine açıklanmadı.

Ama “Türkiye bir hukuk devletidir” diyen tüm ba-kanlar, onlara “terörist” diyerek mahkemeye bile çı-kartmadan yargıladılar. Oysa hukukta bir de “masumi-yet karinesi”inden bahsedilir.

Bir yılın sonunda çalışanlarımızın neden tutuklan-dıkları hakkında iddianame hazırlandı. İddianamedeyer alan suçlardan birisi Güler Zere’nin serbest bırakıl-ması talepli eylemlere katılmak. Ama Belçika’da Da-vutoğlu “Güler Zere bizim kızımızdır” demişti. Davu-

toğlu tutsak değil...

Türkan Albayrak işedönmek için, işten atıl-dığı hastanenin bahçe-sine direniş çadırı kur-muş ve işe geri alının-caya kadar çadır eylemiyapmıştı. Sağlık Ba-kanlığı yetkilileri gör-üştü ve Türkan Albay-rak’ı işe geri aldı. Tür-kan Albayrak’a destek

veren onlarca eylem yapıldı. Bu eylemlerde yer alan dev-rimciler, haberini yapan çalışanlarımız bu faaliyetlerin-den dolayı tutsak…

Hukuk devletine ne kadar da ters bir tablo değil mi?

Ama değil. Neden? Çünkü biz devrimciyiz, devrim-ci basınız. Devrimci basın demek, iktidarın söylediğinitekrar eden değil, iktidarın her tür saldırısına rağmen ger-çekleri halka ulaştırandır. Ülkemizde “adil yargılamahakkı”nın kağıt üzerinde varlığı gerçekte o hakkın kul-lanıldığı anlamına gelmiyor. Bu hakkın var olup olma-dığı sorun değil çünkü. İşte bakanlık bilgi bankasında yaz-mış, bu hak var. Adil yargılama ancak adaletin olduğu yer-de mümkündür.

Ülkemizin, devletin yönetim biçimi faşizmdir. Fa-şizmin olduğu yerde adalet yoktur. Okullara, hastane-lere, sokaklara, evlere bakalım… Her yerde her şeyimizibu düzenin talimatına göre düzenlememiz istenmiyor mubizden. Gözaltına aldığı kişilere “terörist yakaladık” diyeyargıya teslim eden iktidar, sonra “masumiyet karine-si”nden niye söz eder? Zaten hükmünü vermiş, teröristdemiştir. Hangi mahkeme, hayır efendim terörist değil-ler diyecek?

Böyle bir mahkeme yok, ama biz varız bu ülkede umutolmaya devam eden. Bu uğurda bedel ödeyen bizler va-rız. Biz devrimciyiz, terörist sizsiniz diyoruz. Faşizminhukukuna karşı mücadelede örgütleniyoruz.

“Türkiye BirHukuk Devleti”

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!20

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

SavaşanKelimeler

Page 21: Yürüyüs 302

Sevgili Yürüyüş okurları merhaba.Devrimci Okul’da yeni bir konuyladersimize başlıyoruz.

Egemen güçler bizi amaçsız, bir ta-kım eylemler yapan, “terörist”ler ola-rak gösteriyor. Burada hemen belir-telim, bir teröristten bahsedilecekse oterörist, emperyalistler ve onlarınuşakları işbirlikçi devletlerden başkasıdeğildir. Teröristin başı da Ameri-ka’dır.

Bunu belirttikten sonra konumu-za dönersek;

Biz Kimiz?

Amacımız Nedir?Biz, Marksist- Leninistiz, bir halk

hareketiyiz.

Dünyadaki ve ülkemizdeki düze-ni değiştirmek istiyoruz.

Nasıl bir düzen istiyoruz?

Özel mülkiyetin olmadığı, her şe-yin, herkesin ortak malı olduğu, her-kesin eşit olduğu bir düzen için mü-cadele eden insanlar olarak biliniriz.Gerçekte böyle midir?

Komünizm: Nihai amaç; sınıfsız,sömürüsüz bir toplum, herkesten ye-teneği kadar, herkese ihtiyacı kadar,eşitlik, kardeşlik, özgürlük, savaşlarınyoksulluğun olmadığı, bütün dünyahalklarının mutlu ve refah içinde ya-şadığı bir düzendir. Bu nedenle bizimsorunumuz sadece kendi ülkemizin de-ğil bütün dünyanın sorunudur.

Sosyalizm: Gelecekteki hedefi-miz; herkesten yeteneği kadar, her-kese çalıştığı kadar, komünizme ulaş-mak için geçilmesi zorunlu bir aşama,sınıflı ve sömürüye dayalı toplumun ka-lıntılarının temizlendiği, herkese ihti-yacı kadar verebilecek, üretimin artı-rılmasını sağlayacak bir aşamadır.

Anti-emperyalist, Anti-oligarşikdevrim: Bu günkü hedefimiz, ülke-mizin somut koşullarının bir gereği, sos-

yalizme ve oradan dakomünizme geçmekiçin zorunlu bir aşa-ma, bağımsızlık vehalk demokrasisi, budevrimin özüdür. Bu-gün sosyalizmi ve ko-münizmi ne kadar is-

tersek isteyelim kuramayız. Ekonomi-miz çöker, halk anlamaz ve isyan eder,komünizmin ve sosyalizmin kötü birşey olduğu kanısına varır. Kaldı ki bizyoksullukta eşitliği savunmuyoruz.Ayrıca bu durum sınıflara yaklaşımdada önemlidir. Sosyalizm ve komü-nizm işçi sınıfı tarafından kitlesel ola-rak benimsenecek taleplerdir. Oysabiz devrimi yapmak ve sürdürmekiçin, işçi sınıfı dışındaki halk sınıf ve ta-bakalarını da mücadelemize kazan-mak zorundayız. Başka türlü ne devrimyapabiliriz ne de devrimi koruyabiliriz.Çünkü ülkemizde tek başına işçi sını-

fı bu güce sahip değildir. Ülkemizdeçok yaygın olan küçük burjuvaziyi,köylülüğü ve çok çeşitli tabakaları ka-zanmak zorundayız. Bunları ise sos-yalizm veya komünizm propagandasıyaparak kazanamayız. Onlara kendi çı-karları temelinde hitap etmek, devrimionların çıkarıyla uyumlu hale getir-mek gerekir. Bu en kutsal davadır.Halklarımızın kurtuluşu için olan herşey kutsaldır.

Dünyada ve ÜlkemizdekiDüzen Nasıl Bir Düzendir?

Bugün birkaç ülke hariç bütündünyada kapitalist bir düzen var. Budüzen, üretim araçlarının bir avuçazınlığın yani bir avuç sermayedarınözel mülkiyetinde olduğu ve bir avuçsermayedarın bu sayede bütün halk-ları sömürdüğü bir düzendir. Bu dü-

zen bütün dünya ülkelerindeki halk-ları, bir yanda her gün zenginliğinezenginlik katan zenginler, bir yandaher gün biraz daha yoksullaşan yok-sullar olarak ikiye ayırmıştır. Zen-ginler bir avuç yoksullar ise milyar-lardır.

Kapitalizm sadece insanları ikiyeayırmamış, ülkeleri de sömüren ve sö-mürülen ülkeler diye ikiye ayırmıştır.Yani emperyalist ülkeler, sömürgeülkeler...

Bir avuç emperyalist ülke burju-vazisi (ABD, İngiltere, Almanya, Ja-ponya, İtalya, Fransa, Kanada) kur-dukları büyük şirketler (biz bunlara te-kel diyoruz) aracılığıyla geri kalanülke halklarını ve varlıklarını sö-mürmektedir. Emperyalist devletler debu sömürüyü sürdürmek, daha da faz-lalaştırmak için, başka emperyalistdevletlerin tekellerine göre kendi te-kellerinin sömürüden daha çok pay al-ması için uğraşıyorlar. Bu çıkar ça-tışması emperyalistler arasında, em-peryalistlere bağlı sömürge ülke dev-letleri ile diğer sömürgeler arasında,savaşlara yol açmaktadır.

Savaşların bir nedeni de sömürgeülke halklarının ve bağımsız devlet-lerin emperyalizme boyun eğmesinisağlamaktır.

EmperyalizmBu SömürüyüNasıl Sürdürüyor?

Bu dönemlere göre değişiyor. Ör-neğin II. Emperyalist Paylaşım Sa-vaşı'ndan önce ülkeleri açıktan ordu-suyla işgal ediyor ve öyle sömürü-yordu. Bugün daha farklı davranıyor,açık işgale gerek duymuyor. Bugünbizzat o ülkede oluşturduğu işbirlik-çiler aracılığı ile, o ülkenin ordusunuve polisini, siyasetini kısacası devle-tini işbirlikçisi haline getirerek sömürüçıkarlarını güvence altına alıyor. Sö-mürüsünü ise başlıca üç yolla sür-dürüyor:

Birincisi, o ülkede kendi şirket-lerinin doğrudan yatırımlarıyla veyaoluşturduğu işbirlikçi şirketlerin ortakyatırımlarıyla yapıyor. Bu yolla eldeettiği kar veya sermaye o ülkede kal-

Ders: Biz Kimiz,Ne İstiyoruz? (1)

BİZ KİMİZ?NE İSTİYORUZ?

NASIL BAŞARACAĞIZ?

5 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 302

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ! 21

Page 22: Yürüyüs 302

mıyor, emperyalist şirketin ka-salarına akıyor.

İkincisi, “yardım” adı altın-da yüksek faizli borç vererek, yada sömürge ülkenin çıkardığıyüksek faizli hisse senetlerinialarak, borsa oyunları aracılığıile... Yani tefeci yöntemlerle.

Üçüncüsü, sömürge ülkeler-de üretilen ürünleri ucuza alıp, pa-halıya satarak veya kendi üret-tiklerini sömürge ülkelere paha-lıya satarak. Örneğin: Tayland veVietnamda dikilen bir gömlekbu ülkelerden 4 dolara ithal edilirkenBatıda 45 dolara satılıyor. Kaba bir he-sapla emperyalistler hiçbir üretimmasrafına katılmadan sadece ticaretyoluyla o ülkedeki kapitalistten 11 katfazla kar ediyor.

Bu sömürü ağı sömürge ülkelerdesürekli bir sermaye darlığına yol açı-yor. Sömürge ülke yöneticileri, ser-mayedarları borç almaya yöneliyor.Emperyalistlere kul köle oluyor. IMF,Dünya Bankası gibi emperyalist ku-rumların kapılarından ayrılmıyor.Borç karşılığı emperyalistlerin her is-tediğine boyun eğiyor. Borç almakdaha çok faiz ve ülkenin emperyalistsömürüye daha çok açılması demekoluyor. O da daha çok borca ihtiyaçduyulması ve daha çok bağımlılık olu-yor. Bu kısır döngü böyle devamedip gidiyor. Bugün sömürge ülkelerborçlarını ödemek bir yana borç fa-izlerini ödemek için yeni borçlar al-mak durumundadır.

Tabi emperyalistler bunu böylegöstermiyor. Onlar sömürge ülkelerekalkınmakta yardım etmek için yatı-rım yapıyor, borç veriyor, yani büyükiyilik yapıyor görünüyorlar. Bu sö-mürüyü halklara böyle yutturuyorlar.Emperyalist demagoji hep böyledir.Onlar bir ülkeyi işgal ederken bilebunu dünyaya ve o ülkeye çok iyi birşey yaptığı şeklinde anlatır. Din, dil,kültür, medeniyet götürdüklerini, eko-nomiyi geliştirdiklerini iddia ederler.Bugün Irak'ı bombalarken Irak'a de-mokrasi götürmek, Irak halkını Sad-dam diktatörlüğünden kurtarmak adı-na bunu yaptıkları gibi. Yine bugün dışpazara açılma, serbest piyasa ekono-

misi, özelleştirmeyi de ekonomik ge-lişme, insan hakları ve demokrasiadına dayatıyorlar. Oysa bütün bun-ların tek gerekçesi vardır o da em-peryalist sömürüyü daha da artırmakve yaygınlaştırmaktır.

Dünyada ve ÜlkemizdeBu Düzenin YarattığıSonuç Nedir?

- Dünyanın 225 zengininin ser-veti dünya nüfusunun %47’sini oluş-turan 2,5 milyar insanın yıllık geli-rinin toplamına eşit. Bu servet 1 tril-yon dolar.

- En zengin 3 kişinin servetleri enyoksul 48 ülkenin milli hasıla geliri-nin toplamını aşıyor.

- Sadece Bill Gates (Microsoft'unpatronu) 130 milyon insana yetecekservete sahip.

- Bu listede Koç ve Sakıp Saban-cı 5'er milyar dolarla 56., Ayhan Şe-henk 2,2 milyar dolarla 148. sırada.(Ülkemizin bunca yoksulluğuna rağ-men)

- Zenginlerin sadece kedi-köpekmamasına harcadığı parayla yoksul-ların eğitim ve sağlık hizmetleri kar-şılanabiliyor. (Lüks harcamaları da he-saba katarsak neyi bulur)

- Dünyada herkese temel eğitimvermek için yılda 6 milyar dolara, te-mel gıda ihtiyaçlarını karşılamak için13 milyar dolara ihtiyaç var.

Oysa Avrupa'da parfümlere 12milyar dolar (yaklaşık tüm dünyada in-sanların temel gıda ihtiyaçlarını kar-şılayacak kadar.) Avrupa ve ABD'dekedi köpek maması için 17 milyar do-

lar (Yaklaşık hem eğitim hem detemel gıda sorununa yetecek ka-dar) harcanıyor. Dünyada askerimalzemeler için ise 780 milyardolar sarfediliyor. (Hürriyet ga-zetesinin 10 Eylül 1998 tarihlisayısında yayınlanan BM Ra-poru'ndan)

- Böyle dünyadaki büyükadaletsizliği ortaya koyan bir-çok kaynak, yazı, her gün bu-labiliriz. Örneğin bir kaynağagöre 7 milyon nüfusu olan İs-viçre'nin geliri 500 milyon Af-

rikalı'nın gelirine eşittir.

Tabi bu gelir, 7 milyon İsviçre'deherkese eşit paylaştırılmıyor, büyükmiktarı emperyalist tekellerin kasala-rına gidiyor. Orada da sınıf ayrımıvar. Örneğin Almanya'da DaimlerBenz, Siemens, VW, Veba, Bayer,Tyssen, Krup, BMW, BASF, Bosch,Manesman gibi bir çırpıda sıralayabi-leceğimiz bir avuç şirket (Tekel) eko-nominin denetimini elinde tutuyor.Bunlar dünyanın dört bir tarafına ya-yılan kolları vasıtasıyla dünyanın sö-mürge ülkelerini de sömürüyor vezenginlikleri kendi kasalarına aktarı-yorlar. Örneğin sadece Daimler Benzin110 ülkede şube ve temsilcilikleri bu-lunmakta, 103 milyar 549 milyonmark olan cirosunun 65 milyar 434 mil-yonu yurt dışından (% 66), 310.933 kişi( 68.907 si yurt dışı) istihdam ediyor.

- ABD dünya nüfusunun %6'sınıoluşturuyor ama tüm dünyada üreti-lenlerin %50'sini tüketiyor.

Yine ortalama bir Etiopyalı'yagöre ABD'li 600 kat fazla tüketiyor.Bunu korumalı ve bunun içinde askerigücümüzü her gün daha çok geliştir-meliyiz diye emperyalist temsilcileraçıktan beyanatlar veriyorlar. ABD'ninsağa sola durmadan saldırmasının, as-keri gücünü olağanüstü boyutlarda ge-liştirmesinin gerçek nedenlerindenbiri işte budur.

- Dünyadaki bu adaletsizlik hiçazalmıyor aksine her geçen gün dahada artıyor. 1960'da zengin ülkelerdeyaşayanlarla yoksul ülkelerde yaşa-yanların kazancı 30 kattı, bu oran1995'de 82 katına çıktı.

- Bu büyük adaletsizliğin en acı so-

Bu günkü hedefimiz, ülkemizinsomut koşullarının bir gereği,

sosyalizme ve oradan dakomünizme geçmek için zorunlu

bir aşama, bağımsızlık ve halkdemokrasisi, bu devrimin özüdür.Bugün sosyalizmi ve komünizmi ne

kadar istersek isteyelimkuramayız. Ekonomimiz çöker,

halk anlamaz ve isyan eder,komünizmin ve sosyalizmin kötübir şey olduğu kanısına varır...

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!22

Page 23: Yürüyüs 302

nuçlarından biri dünyada her yıl do-ğanların %10'nun açlıktan ölmesi,770 milyon kişinin aktif bir çalışmayaşamı için gerekli gıdadan yoksunyaşamasıdır.

Emperyalizm ve sömürge ülke-lerdeki işbirlikçileri bu tabloyu ge-lişmişlik ve gelişmemişlik olarakizah ederler. Bunun görünürde bir ger-çek yanı da vardır. Emperyalist ülkelerdoğal olarak daha gelişmiştir. Ama bugelişmenin kaynağı sömürge ülkehalklarının sömürülmesinden başkabir şey değildir. Kaldı ki gelişmişlikinsanları, diğer ülkeleri sömürmeyihaklı çıkarmaz. Gelişmişlik insanla-rı sömürmenin değil insanlara hiz-metin aracı olmalıdır. Emperyalizmsömürge ülkelerin yoksulluğunun,geri kalmasının sebebidir. Fakat em-peryalistler o ülkeyi geliştirmek içinborç verdiğini, yatırım yaptığını sa-vunur. Bugün yeni-sömürge halkla-rının yaşadığı açlık ve sefalet bununen bariz örneğidir. Emperyalistler“yardım” adı altında yeni-sömürge-lerinin yüksek faizlerle sürekli borç-landırmıştır. Borçlarının tahsilini degarantiye almak için o ülke halkları-nı açlık ve sefalete mahkum etmiştir.

Ülkemizde DurumTam da Budur;

Ülkemizde tam bir açlık, sefalet tab-losu varken, işbirlikçi tekeller dünya-nın ilk yüz zengini arasında yer alıyor.

İşbirlikçiler, devlet yöneticileri,halkın fakirliğine gerekçe olarak ül-kemizin fakirliğini, gelişmemişliğinigösterirler ama madem bu ülke bu ka-dar fakirse zenginler nasıl oluyor da bukadar zengin oluyor sorusuna hiç ce-vap vermezler. O zaman ne kadar az-gın bir sömürü olduğu ortaya çıkar.Kaldı ki bu tekellerin kazançlarının bü-yük bir kısmı da emperyalist ülkelereakıyor. Buna rağmen bu kadar zenginolabiliyorlarsa sömürünün boyutunuakıllara sığdırmak mümkün değildir.

Bu sömürüde emperyalistler çeşitlikılıflara bürünmüş onlarca yöntemkullanır. Örneğin 1980 sonrası dev-letten %20 ile kredi alan büyük te-keller, bu parayı devlete %140 faiz-le geri satmaktadır. Böylece devletin

vergiler vb. yollardan halktan gas-pettikleri katlanarak tekrar tekrar te-kellere aktarılmaktadır.

Koç’un üç şirketi (Arçelik, Aygaz,Ardem) beyaz eşyada tüm pazarın%83'ünü elinde tutuyor. Bu üç şirke-tin yıllık kazancı 290 trilyon.

Koç, Sabancı, Yaşar Holding, ŞişeCam Grubu, Eczacıbaşı, AnadoluGrubu, Doğan Holding gibi bir avuçişbirlikçi tekel (ki bunların tamamınıele alırsak sayısı birkaç yüzü geçme-yen TÜSİAD- MÜSİAD... üyeleriortaya çıkar) ülkemiz ekonomisini de-netim altında tutmaktadır.

Bunların her biri belli sanayi dal-larında pazarın hemen hemen tama-mını kontrollerinde tutmaktadır. Ör-neğin, Sabancı çimento, gıda... Ec-zacıbaşı ilaç ve bunun gibi.

Hepsi işbirlikçidir. Emperyalist te-kellere bağlı olarak çalışırlar ve onla-rın çıkarlarına hizmet ederler. ÖrneğinSabancı dünyanın en büyük emperya-list şirketlerinden 17'siyle işbirliği yap-maktadır. Sabancı'nın kazancının büyükkısmı bu şirketlerin kasasına akmak-tadır. Böyle olunca, yani sermaye,başka değişle ülkemizin zenginlikleridışarı akınca yatırım için sermayede bu-lunamamakta bu sefer emperyalistlerinkapısında borç dilenilmekte, bir deborç faizleri aracılığıyla emperyalistlerülkemizi sömürmektedir. Tabi emper-yalistler ve işbirlikçileri bütün bunlarıülkemizin menfaatine yaptıklarını id-dia etmektedirler.

Ülkemiz emperyalizmin sömür-gesi, emperyalist tekellerin cirit attı-ğı bir ülkedir.

Örneğin ülkemizde halkın emeği-ni, kanını emen, sömüren 4 bin 408Alman şirketi vardır. Bunu, 2 bin 311şirketle İngiltere, 1894 şirketle Hol-landa takip etmektedir. ABD'nin ise1112 şirketi vardır.

Emperyalist sermayeli şirketlerintoplamı ise 26 bin 175'tir. Bunların 21bin 302'i uluslararası sermayeli şirketve şube iken; 4 bin 873'i ise emperyalistsermaye ortaklıdır. (Hazine Müsteşar-lığı'nın 2010 yılı Ocak-Ekim dönemi-ne ilişkin "Uluslararası Doğrudan Ya-tırım Verileri" Bülteni)

Ülkemizin dış borcu 290 milyar

350 milyon dolar ve devlet bütçesininbüyük kısmı bu dış borç faizlerini öde-meye gitmektedir. Hatta devlet borç fa-izlerini ödemek için yeni borçlar ara-makta, IMF gibi emperyalist kurum-lara kul, köle olmakta, hatta ekono-minin yönetimini ve denetimini ta-mamen onlara bırakmaktadır.

Bu işbirlikçi tekeller ve onların çı-karını koruyan devlet tarafından ül-kemiz karış karış emperyalistlere sa-tılmıştır. Ülkemizin bütün yeraltı veyerüstü zenginlikleri emperyalistlerinçıkarına sunulmuştur.

Her yan NATO üsleriyle doldu-rulmuştur. Başbakanlar, bakanlar em-peryalistlerin izni dışında adım ata-mamakta adeta onların sömürge va-lisi gibi çalışmaktadır. Ordunun, po-lisin, MİT'in denetimi tamamen em-peryalistlerin eline geçmiş ve onlarınçıkarlarına hizmet etmektedirler.

Bu Tabloda HalkınDurumu Nedir? İşçilerin, köylülerin, memurun,

küçük esnafın durumu nedir? Tam biryoksulluk ve sefalettir.

- Bugün ülkemizde 4 kişilik bir ai-lenin açlık- yoksulluk sınırı 878,18 TLolarak tesbit edilmiştir.

- Ama asgari ücret 701.14 TL'dir.Asgari ücretle çalışan işçi sayısı 4 mil-yon 312 bin 811�dir.

- Aralık 2010 itibariyle kayıtlı res-mi işsiz sayısı 1 milyon 414 bin 541,

- Yeşil kart kullanan yoksulların sa-yısı 9 milyon 395 bin 185 (2012Ocak ayı itibariyle yoksulun bu hak-kı da gasp edildi),

- Sosyal Yardımlaşma ve Daya-nışma Fonu’ndan yardım alan kişi sa-yısını 3 milyon 84 bin 62, yoksulluksınırının altında maaş alan emekli, dulve yetim sayısı 332 bin 434’tür.

- 3 milyon kişi geçim sıkıntısındançıldırmanın eşiğindeymiş, yetişkinnüfusun %10'u deprasyon yaşıyormuş.(29 Ocak 1999 tarihli Hürriyet)

Halkın yiyeceğinden, giyeceğin-den, ilaç parasından, eşya masrafla-rından kısaca zorunlu giderlerindensinsice yöntemlerle kesilen paralar,

5 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 302

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ! 23

Page 24: Yürüyüs 302

bir avuç sömürücünün ve em-peryalistlerin kasalarına akmak-tadır. Halk gününü gün edenlerin,eğlencelerinin, pahalı zevklerinin,aç gözlü çıkarlarının faturasınıböyle ödüyor. Halkın emeği böy-le gaspediliyor.

Bu vahşi sömürünün sonuç-ları; sefalet, işsizlik, açlık, yok-sulluk, yozlaşma, artan adli suç-lar, doktorsuzluk, ilaçsızlık, has-talık, çocuk ölümleri, erken ölüm-ler, sosyal huzursuzluk... Kısacaher gün her saat ölüp dirilmedir.

Tabi bu vahşi sömürüye karşı halkıntepkisini engellemek için de tam bir fa-şist baskı ve terör politikası uygulanı-yor. Hiçbir özgürlük, hak, hukuk tanı-mıyor. Bizim gibi devrimcileri, yani hal-ka öncülük etmek isteyenleri, katliam-larla, kaybederek... Karakollarda, em-niyet müdürlüklerinde, hapishanelerde...ağır baskı ve işkenceler uygulayarakimha etmeye çalışıyor. Örgütlenmeyeizin vermiyor. En küçük devrimci bir ör-gütlenmeyi yok etmek için her türlü vah-şete başvuruyor. Halkın ileri kesimle-rini yıldırmak için yine azgın bir teröruyguluyor. En küçük ekonomik, de-mokratik hak isteğini baskı ve terörlebastırıyor. Başta işçilere, emekçilere,ulusal ve dinsel azınlıklara azgıncabaskı ve terör uyguluyor. Kürt halkınıninkarı, imhası, asimilasyonu sürüyor.Sunni inanç dışındaki halklara inanç öz-gürlüğü tanımıyor...

İşte Bu Dünyayı veÜlkemizi Değiştirmekİstiyoruz!İstemekle değişir mi? Bu mümkün

mü?

Sadece mümkün değil, zorunludur.Bilim ve tarih bunu gösteriyor.

Zorunluysa neden uğraşıyoruz,kendiliğinden değişse olmaz mı?

Olmaz.

Bu işin doğasına aykırı. Zaten top-lum bu aşamaya geldiğinde, yani mev-cut üretim ilişkileri üretici güçlerin ge-lişmesini engellemeye başladığında, tektek kişilerin iradesinden bağımsız ola-rak ilerici güçler ve gerici güçler kar-şılıklı mevzilenmeye, ideolojik, politik,

kültürel, askeri, her alanda çatışmayabaşlarlar. Eskiyi temsil eden güçler di-renir, yeniyi temsil eden güçler egemenolmak ister. Bunun yarattığı muaz-zam çatışma, en nihayet savaşlar, yı-kımlar, yenilgiler, zaferler, ilerlemeler,gerilemelerle süren bir boğazlaşmayadönüşür. Bu çatışmada, gerici güçler ka-zanırsa eski düzen bir müddet daha de-vam eder, ilerici güçler kazanırsa yenibir üretim ilişkisini temel alarak top-lumu yeniden örgütlerler. Gerici güç-lerin kazanması, ne kadar toplumususkunluğa iterse itsin, ne kadar uzunsürerse sürsün geçicidir. İlerici güçlerne kadar yenilirlerse yenilsinler, ne ka-dar büyük umutsuzluklar, yıkımlarolursa olsun en nihayetinde yenerler.İşte tek tek veya örgütlü kişinin rolü bu-rada başlar. Kişi bu çatışmada ilericiveya gerici safta yer almak zorundadır.Tarafsızlık diye bir şey söz konusu ola-maz. Tarafsız görünenler veya geçi-nenler gerçekte taraftırlar. Güçlü ve ege-men olandan yanadırlar. Çünkü taraf-sızlık, "Ben güçlü ve egemen olan-ların düzeninin sürmesini istiyo-rum." demektir. Her zaman başlangıçtagüçlü ve egemen olanlar da gericigüçlerdir. Dolayısıyla tarafsızlar geri-ci güçlerden yana taraflar demektir.

Devrimci örgüt ve kişilerin esasgörevi de burada başlar. Devrimcilerkazanmak istiyorlarsa, en başta ör-gütlü davranacaklar, kararlı ve cesurolacaklar, yenilgilerde umutsuzluğa,zaferlerde zafer sarhoşluğuna düş-meyecekler. Siyaset, savaş, ideolojikmücadele sanatını öğrenecekler...Bunların gerektirdiği insan tipini ya-ratacaklar ve topluma mal edecekler...Gerekli örgütler kuracaklar, örneğinsavaş için silahlı birlikler ve giderek

ordu, siyaset için parti, ideolojik-kültürel mücadele için gazete,dergi, TV, kültürel kurumlar...Bunları geliştirmeyi ve yetkinbir şekilde kullanmayı öğrene-cekler.

Bu tabloya bugün dünyamız-dan ve ülkemizden örnekler:

Emperyalizm,Sosyalizm Mevzilenmesive II. Emperyalist

Paylaşım SavaşıÜlkemizdeki çatışmalar, katliam-

lar kayıplar, işkenceler...

Latin Amerika ve diğer sömürgeülkelerdeki çatışmalar, kısacası yüz-yılımızın başından beri dünyadakiilerici ve gerici güçler sürekli çatış-maktadır. Zaman zaman biri, zamanzaman diğeri galip gelmekte ama ça-tışmalar durmamakta, sürmektedir.Bugün gerici güçler dünya ölçeğindesosyalist devletlerin çöküşüyle birliktezafer kazanmış görünmektedirler amayine de ilerici güçlerin ilerleyişini dur-duramamışlardır. İstedikleri gibi dün-yaya şekil verememektedirler. 21.yüzyılın ayaklanmalar yüzyılı olaca-ğını bizzat emperyalizm kendisi söy-lüyor ve ona göre tedbirler alıyor. Em-peryalistler ve işbirlikçileri için baş“tehdit” değer devletler değil. Açlığa,yoksulluğa, sefalete mahkum ettiklerihalkların direnişleridir. Mücadelele-ridir. Bugün açısından bu mücadeleçok ciddi boyutlarda olmasa da ya-rattıkları sefaletin büyüklüğü “teh-dit”in de büyüklüğünü göstermekte-dir. Onun için emperyalistler ve iş-birlikçilerin askeri stratejilerini be-lirleyen halkların mücadelesi olmak-tadır. Tüm çabaları halkların müca-delesini engellemeye yöneliktir.

Yani iş dönüp dolaşıp, devrimci-lerin iradesine kalıyor. Bu düzen de-ğişmek zorundadır ama değiştirecekolanlar da devrimcilerdir.

Bu haftalık burada bitiriyoruz, haf-taya "peki nasıl değiştireceğiz" soru-sunu soracak ve cevaplarını vereceğiz.Bir sonraki haftaya kadar hoşçakalın.

(Sürecek)

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Devrimciler kazanmakistiyorlarsa, en başta örgütlü

davranacaklar, kararlı ve cesurolacaklar, yenilgilerde

umutsuzluğa, zaferlerde zafersarhoşluğuna düşmeyecekler.

Siyaset, savaş, ideolojikmücadele sanatını öğrenecekler...Bunların gerektirdiği insan tipini

yaratacaklar ve topluma maledecekler

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!24

Page 25: Yürüyüs 302

Evrensel’in düşmanlığının kaynağıideolojiktir. Devrimci ideolojiyle bur-juva ideolojisinden kaynağını alanreformizmin, oportünizmin amansızçatışması vardır.

Evrensel’in geçen hafta yayınla-dığımız bölümde pekçok örneğiniverdiğimiz “yok sayma”, “görmez-likten gelme”sinin temel nedeni budur.Onların gerçekte yok saydıkları dahadoğrusu yok etmek istedikleri; devrim,devrimci değerler, devrimci eylem-lerdir. Evet, onlar devrimcilerin yokolmasını isterler. Ki bu bizim kendisubjektif yorumumuz da değildir.Bunu bizzat kendileri itiraf etmiştir.

“Küçük burjuva ‘devrimci’ ör-gütler de siyaset sahnesinde eskirollerini yitiriyor artık. Belki birsüre daha tamamen yok olmaya-caklar, ama yirmi sene önceki güç-lerine de artık bir daha kavuşama-yacaklar gibi görünüyor. Bu durum,işçi sınıfı ve emekçi halkın demokrasimücadelesi için hayırlı olacaktır.”(Evrensel, Kamil Tekin Sürek, 16Kasım 2007)

Bu satırlar devrimcilere duyulandüşmanlığın, öfkenin, devrimcilerdenduyulan korkunun dışa vurumudur.

Bu, kendilerinin varlık nedenini,devrimcilerin yok olmasına bağ-layan zavallılıktır.

Devrimciler yok olsa ne kadarmutlu olacaklardır. Ne kadar büyüksevinç duyacaklardır. Meydan onlarakalacak. İşçi sınıfı onlara akacak!

Onlar devrimcileri, Marksist-Le-ninistleri her zaman "küçük burjuvadevrimcileri", "goşist", "devrimci de-mokrasi" nitelemeleriyle küçümse-mişler, bu nitelemeler ardında Mark-sist-Leninistlere saldırmışlardır.

Onyıllarca dillerinden “emekçi

sınıf”, “işçi sınıfı” laflarını düşür-memişlerdir. Oportünizmlerini, kitlekuyrukçuluklarını, düzeniçiliklerini,“işçi sınıfı” lafları ardına saklanaraksürdürmüşlerdir. Onyıllardır “işçi sı-nıfı, işçi sınıfı” lafını dillerinden dü-şürmemişlerdir, ama ne işçi sınıfınıniçinde varlardır, ne de işçi sınıfı adınayarattıkları bir gelenek, bir değervardır. Kazandıkları bir direniş gö-rülmemiştir. Aksine direnişler onlararağmen başarıya ulaşmıştır.

Faşizmden şikayet edip durmuşlar,ama gereğini yerine getirmemişlerdir.Devrimcilerin kan-can pahasına ka-zandıkları mevzileri kullanmaktanda geri durmamışlardır.

EMEP’in “Akıllı Solculuğu”Çürüyen Solculuktur

Yukarıda Kamil Tekin Sürek'tenaktardığımız yazının yazıldığı günlerşovenist saldırıların yükseldiği sü-reçlerdir. Devrimciler şovenist sal-dırılar altında, linçler pahasına alanlarıterketmezken, demokratik mücadelemevzilerini savunurlarken Kamil Te-kin Sürekler’in, temsil ettiği EMEPanlayışı şovenist saldırılardan duy-duğu korku ve paniği devrimcileremaletmeye çalışıyor.

"Küçük burjuva solculuğu panikhalinde. Yükselen milliyetçilik veşovenizm gözlerini iyice korkutmuş.Böyle durumlarda eskiden “solcu-luk”a yönelirlerdi. Şimdi sağa kayışbaşlamış." (agy)

Biz şovenist saldırılar, linç saldı-rıları karşısında politikalarımızdanvazgeçmiyoruz. Bedel ödemektençekinmiyoruz. Yüzlerce gözaltı, tutsakveriyoruz. Kafalarımız, gözlerimizyarılıyor. Alanları faşistlere terket-meyeceğiz diyoruz. Ve mevzilerimizibırakmıyoruz. Dahası yeni mevzilerkazanıyoruz.

Peki EMEP ne yapıyor?

Oportünizmin, reformizmin klasik

tarzıdır. Onlar kendilerini, kendi pra-tiklerini anlatmazlar, anlatamazlar.Yavuz hırsız misali baskın çıkmayaçalışırlar.

Biz linç saldırıları altındayken neyapmıştır EMEP? Şovenist saldırılaryükseldiğinde ne yapmıştır EMEP?

Faşist saldırılara karşı alanları sa-vunan devrimcilerle ilgili burjuvabasının verdiği haber kadar yer ver-memiştir Evrensel. Şovenist saldırılarkarşısında "barış”, “sağduyu” çağrılarıyapmanın dışında hiçbir şey yapma-mıştır.

Barıştan başka bir politikalarıyoktur. Onlar savaşın, savaşmanın,devrimin dilini çoktan unutmuşlardır.Artık barışın dilini konuşur olmuş-lardır. Faşizm azgınlaştıkça EMEPoportünizmi mücadeleye değil dahafazla barışa sarılmıştır. Teslim olma-yan, çizgisinden vazgeçmeyen dev-rimcileri suçlamıştır.

Oportünizmini gizlemek için de"küçük burjuva solculuğu, panik ha-linde" demiştir. Nedense “panik ha-linde olan” küçük burjuva devrimcilerialanları terketmezken EMEP ise partibinasından burnunu uzatamaz du-rumdadırlar.

Oportünizme, reformizme görelinçler ve faşist saldırılar karşısında“provakasyona gelmemek” için alan-lara çıkmamak gerekir. İşte “akıllısolculuk” budur.

Evet EMEP'le solculuk anlayışımızçok ama çok değişmiştir. Birbiriylebenzerliği neredeyse kalmamıştır.

Evrensel-EMEP, itirafçıları, mü-cadele kaçkınlarını, hainleri sahiplen-miştir örneğin. Direnişçi diye sayfa-larına taşımıştır. Ancak ölen ama ye-nilmeyen devrimcilere ise hakaret et-miştir. “Sizin hain dediğinize biz haindemek zorunda değiliz, size göre hainolabilir bize göre değildir” demişlerdir.Bu çizgi, haini, itirafçıyı dost olarakgören, devrimcileri, direnenleri düşmanolarak gören bir çizgidir.

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

225

Yürüyüş

Sayı: 302

Evrensel’in Devrimcileri Yok Saymasının Nedeni Devrim Mücadelesinden Duyduğu Rahatsızlıktır!

Page 26: Yürüyüs 302

Emperyalizmin ve oligarşinin sal-dırıları ve buna karşı mücadele, opor-tünizmin, "sol", "sosyalist", "komü-nist" maskelerini de birer birer indirir.Oportünizmin devrimcilere, Mark-sist-Leninistlere tahammülsüzlüğü,saldırganlığı da bundandır. Yok say-ması bundandır.

Evrensel’in bize sayfalarında yervermesinin heveslisi değiliz. Biliyoruzki Evrensel’in sayfalarında yer bu-labilmemiz için ya bizim “akıllısolcu” olmamız ya da Evrensel’indevrimcileşmesi gerekmektedir. Gün-lük gazete: İddia bu ise haberleritam ve doğru vermelidir.

Bir Tarihsel Dönemeç veAçığa Çıkan Yüzler

F Tipi saldırısı ve buna karşı BüyükDireniş süreci, dostu-düşmanı, dev-rimciliği-sahtekarlığı, ahlakı-ahlaksız-lığı, değerleri-değersizliği ortaya serençatışmanın derinleştiği süreçtir. Ev-rensel’in yukarıda örneklerini verdi-ğimiz devrimcileri yok sayması, dev-rimcilere düşmanlığının somut örnek-lerini bu süreçte fazlasıyla ortaya çıktı.

Devrimciler tecrite karşı direnir.Tecrite karşı direnmek her şeydenönce burjuvazinin ideolojisine, kül-türüne, ahlakına karşı, devrimci ideo-lojinin, kültürünün, ahlakının sava-şıdır. Devrimciler bu bilinçle dire-nirler, ölümlere yatarlar.

EMEP gibileri ne yapar?

Kapısını açmaz direnenlere. “Par-timizin merkezi kararı var size yer ve-remeyiz.” derler. İyi ama bırakalımdevrimciliği bu nasıl demokratlıktır?Buna cevabı da hazır “biz bu eylembiçimini doğru bulmuyoruz” der. Ohalde sen F Tiplerine karşı, tecritekarşı mücadeleni kendi araçlarınla sür-dür. Onu da yapmaz. Emperyalizmindevrimcileri teslim alma politikası olanF Tiplerini, tecriti “F Tipleri en songündemimiz. Öncelikli gündememizemekçilere yönelik saldırılardır.” diyerekdirenenlere, devrimcilere sırtını çevirir.Direnişe sırtını dönenlerden emekçilereyönelik saldırılara karşı çıkması bek-lenebilir mi?

Reformizm bu anlayışıyla emper-

yalizmin devrimcileri, devrimci ideo-lojiyi kuşatmasının bir parçası duru-muna düşer. Bu zeminde sadece em-peryalizme karşı değil çürüyen sol-culuğa karşı da direniriz.

İşte bu noktada EMEP direnendevrimcilere saldırır... Nasıl mı sal-dırıyor?

Ölüm orucuna yatan devrimcileriçin "Devletle örgütler arasında kalıpölen insanlar" diyor. Devletin F Tipisaldırısına karşı direnme, mücadeleetme çağrısı yapan devrimcilere "bizicepte keklik mi sandınız?" diyor.

EMEP’e göre F Tipi saldırısınakarşı direniş bir "açmaz"dır. Direnmekaçmaz, ölüm orucu nafile, devrimcideğerler uğruna ölmek boşuna, dev-rimci şiddet provokasyondur.

Peki ne yapmak gerekiyor onagöre?

Barış, uzlaşı, diyalog. Bunun adıda "akıllı solculuk"tur. Sadece bunudemiyor. O saldırıyor. "Örgütle devletarasında kalıp ölen insanlar" diyor.Bu söylemin aynısını Hikmet SamiTürk’ün ağzından çok duyduk. 19Aralık katliamını “ölüm orucundakileriörgütten kurtarma” adına yapmışlardı.F Tiplerinde direnişçileri yine aynıgerekçeyle kaçırıp zorla tıbbi müdahaleişkencesi yapmışlardı. Evrensel’in aşa-ğılık kompeksinin temelindeki neden“devrimci düşmanlığı” derken temelsizsöylemiyoruz.

Faşizmle devrimci iradenin ölü-müne çatıştığı noktada reformizmindili, tavırları, pratiği bu örnekteolduğu gibi düşmanla aynılaşıveriyor.

Düşman, F Tipleriyle örgütü yoketmek istiyor. Reformizm de “örgüt”e,örgütlülüğe düşman, “örgüt”ün yokolmasını istiyor. Örgütsüzlüğü savu-nuyor açıktan. Direnişle ilgili heryazısında yemin billah “ölüm orucunakarşı olduğunu” belirtmeden geçmi-yor. Kendisini devlete kanıtlayacak,kendisinin devrimcilerden farklı ol-duğunu ortaya koyacak...

Direnenlere, devrimci ahlaka, de-ğerlere saldırıyor. Burjuvazinin ağ-zıyla konuşuyor pervasızca.

Şaibe yayıyor; “Ölüm Orucu’nda

en inatçı grubun” DGM ve TMYgibi uzun süreli taleplerde ısrar edil-mesinden de “kuşku”lanmış.

O, direnişin, mücadele etmeninardında başka şeyler arıyor. Bu arayışdirenmemek, mücadele etmemek üze-rine kurulu bir arayıştır. Bu arayışkirli, düzeniçi bir arayıştır.

Evrensel, ölüm orucu direnişi bo-yunca direnişe destek vermeyi biryana bırakın sayfalarını direnişi yer-den yere vurma, mahkum etmeyeaçmıştır. Aydın Çubukçular, AyhanÖzgürler, Kamil Tekin Sürekler yaz-dıkları yazılarda örgüte, örgütlülüğe,direnmeye, devrimciliğe, düşmanlauzlaşmamaya, fedaya, vefaya, bağ-lılığa, saldırmışlardır. Çürümenin teo-risini yapmışlardır.

“Emekçi sınıfların ülkenin de-mokratikleştirilmesi programına bağ-landığı ölçüde kazanım denilebilecekbir noktaya gelen F Tipine karşı mü-cadelenin, ‘ölüm orucu’ sürdüren,bunun üzerinde siyaset yapanlarca‘ertelemeyi’ reddediyoruz, Bakan’agüvenmiyoruz ve bu konuda anlaş-manın belgelenmesini istiyoruz’ tü-ründen bir yaklaşım içine girmeleri,hükümet, sermaya ve ülkeyi krizleyönetmekte uzmanlaşan güçlerin elineönemli bir malzeme verdi.” (Evrensel,26.12.2000, Ayhan Özgür)

Aynı Ayhan Özgür, Özgürlük Dün-yası dergisinin 108. Sayısında da “ölü-mün kutsanması ve bir ideolojiksiyasi hattın çöküşü” başlıklı yazısıylaölüm orucuna ve direnişe saldırıyor,şehitlerimize hakaret ediyordu.

Ayhan Özgürler, Kamil Tekin Sü-rekler, Evrensel sayfalarından ölümügöze alan devrimcileri “bunun üze-rinden siyaset yapmakla” mahkumediyor ve devletle uzlaşmadığı için desuçluyor. İşte bu siyasi çizginin kom-peksi tam da bu noktadadır. Direnişarındırıyor. Direniş saflaştırıyor. Akkoyun, kara koyun belli oluyor. Direnişyasal parti binalarında gevezelik yap-maya benzemiyor. Dergi köşelerinde,Evrensel’in köşesinde “komünistlik”yapmaya benzemiyor. Bedel istiyor,yürek istiyor, cüret istiyor. Bir davayainanç istiyor, kararlılık istiyor... Bunlarıyapacak sağlam, güçlü bir ideoloji is-

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!226

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 27: Yürüyüs 302

tiyor. Direniş, lafla “komünistlik”i yerlebir ediyor. Düşman karşısındaki tavrın,senin ne olduğunu ortaya koyuyor. 19Aralık katiamında 28 devrimci tutsakkatledildi. Cepheliler’in olduğu tümhapishanelerde saatlerce, günlerce di-rendi devrimci tutsaklar. Oligarşi ancaktutsaklarımızın ölülerini teslim alabil-di.

Peki devrimciler eşi-benzeri olma-yan bir direniş destanı yaratırken ha-pishanelerdeki 3-5 TDKP’li tutsak neyaptı? Evet bu sorunun cevabı da ha-pishaneler tarihi açısından utanç veri-cidir. Elleri havada düşmana teslimoldular. O tarih de size aittir. Evrens-elcilerin direnişe, direnenlere düş-manlığı bundandır. Direniş direneme-yenlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkar-mıştır. Yedi yıl süren Büyük Direniş’inher günü Evrenselcilere kendi gerçek-lerini yüzlerine çarpmıştır. Evrensel-cilerin direniş düşmanlığı bundandır.

Direnemeyenler direniş hakkındane söyleyebilir? Hiç bir şey. Aşağılıkkompleksiyle küfreder ancak. Ev-renselcilerin yaptığı da direniş bo-yunca küfretmek olmuştur.

Direnmez, bedel ödemez, direnenekapısını açmaz, sayfalarını açmaz, ce-nazemize katılmaz. Şehidimizi yazmaz.Neden? Çünkü, direnişle ilgili her şeyonlara kendi gerçeklerini hatırlatır.Neden direnemediklerini yüzlerine to-kat gibi çarpar. Onun için HikmetSami Türk’ün tecrit politikası işlerinegelir: Onlar da direnişi görmez.

F Tipi gündemiyle uğraşmazlarama değil F Tipi hiçbir yerde göre-mezsiniz. Buna rağmen en komünistodur. Herkese akıl verir. Reformizminavukatlığına soyunur.

Amerikan uşağı, dönemin Baş-bakanı Bülent Ecevit ölüm orucu di-renişini bitirmek için yapılan 19Aralık katliam operasyonunu “Buteröristleri kendi terörizmlerindenkoruma girişimidir” diye nitelemişti.

Direnişi bırakma çağrısı yapan,bizi ölüm orucu üzerinden siyaset yap-makla suçlayan, direnmeyi açmaz ola-rak gören, ölüm orucu savaşçılarını“devletle örgütler arasında kalıp öleninsanlar” olarak niteleyen, “yok ol-duğumuz, yok olacağımız bunun da

emekçi sınıflar için çok hayırlı ola-cağını” söyleyen EMEP’in temsilettiği reformist anlayışın katlimize fer-man çıkaran işbirlikçi Bülent Ecevit’insöylediklerinden bir farkı yoktur.

Evrensel’in Köşe YazarıKiraz Biçici AynıDuygularla Devrimcileriİhbar Etti

Ki raz Bi çi ci, ken di si ne “kontr -ge ril la nın ga ze te si” Hür ri yet ta ra -fın dan dev rim ci avu kat lar hak kın dayö nel ti len so ru la ra, açık bir ih bar cı -lık la ce vap lar ver di. Biçici, EylemGöktaş adlı bir tutuklunun avukatlığınıbırakan Halkın Hukuk Bürosu avu-katlarını “Ey lem Gök taş’ı bı ra kanavu ka t baş ka se bep gös ter se de ema -re ler asıl ne de nin ölüm oru cu nu bı -rak ma sı ol du ğu nu gös te ri yor.” diyerekihbar etti. Biçici’nin bu ihbarındansonra ise İs tan bul Ba ro su, Halkın Hu-kuk Bürosu avukatları hakkında so -ruş tur ma aç tı.

Kürt MilliyetçilerineYaranmak İçinDevrimcileri Hedef Gösteriyor...

31 Ekim 2010, İs tan bul Tak sim’debir fe da ey le mi ger çek leş ti ril di.Po lis, uzun sü re ey le mi ki min yap -tı ğı ve ya yap mış ola bi le ce ği ne da -ir bir açık la ma yap ma dı. Ben zerher du rum da ol du ğu gi bi bur ju vaba sın ya yın or gan la rın da da ha ilkan dan iti ba ren “uz man lar”, ey le-mi kim le rin yap mış ola bi le ce ği vekim le rin yap ma ya ca ğı üze ri ne spe -kü la tif yo rum la ra gi riş ti ler.

Bu tür yo rum lar alı şıl dık tı,pek alı şıl dık ol ma yan yan ise,özel lik le bel li ke sim ler de ey le-mi “PKK’nin yap ma dı ğı nı” ka -nıt la ma ko nu sun da özel bir ça bagöz le ni yor du. Her za man ben ze-ri ey lem le re kar şı “PKK, te rö -rizm” di ye sal dı rı ya ge çen ler, bukez tarz de ğiş tir miş ler di ve baş-ka fa il ler ara ma pe şin dey di ler.

Spe kü la tif yo rum lar ya pan la -rın, adı nı an dık la rın dan bi ri de

Dev rim ci Halk Kur tu luş Par ti si-Cep -he si’ydi.

DHKP-C’nin yap tı ğı her ey le miüst len mek te göl ge siz, şa i be siz bir ta -ri hi ol du ğu nu bi len ler için, böy le birüst len me ol ma dı ğı na gö re, DHKP-C’nin yap mış ol ma sı da söz ko nusuola maz dı.

Fa kat ki mi le ri ıs rar la bu “ih ti -mal”den sö z et me ye de vam et ti ler.

Bu ih ti mal den sö z e den ler den bi -ri de Ev ren sel’di.

1 Ka sım tarihli Ev ren sel’de haberşöyle yer aldı: “TAK SİM’DE PAT -LA MA: 1 ÖLÜ 32 YA RA LI”

Bu başlığın al tın da “BAS KIN YA -PIL DI 16 Kİ Şİ GÖ ZAL TIN DA” di -ye bir alt baş lık da ha var. Bu altbaş lık ta “DHKP-C’ye yö ne lik” gö -zal tı lar ye ra lı yor. Bö lüm ay nen şöy le:

“İs tan bul’da po lis ta ra fın dan ev -le re dü zen le nen eş za man lı bas kın lar-da ise 16 ki şi gö zal tı na alın dı...DHKP-C’ye yö ne lik ol du ğu bil di ri lenbas kın lar da en az 16 ki şi gö zal tı naalın dı. Gö zal tı na alı nan la rın Te rör leMü ca de le Şu be’si ne gö tü rül dü ğü öğ -re nil di. Bas kın la rın Tak sim’de ki pat -la ma ile il gi li ol du ğu sa nı lı yor.” (HA -BER MER KE Zİ) (1 Ka sım 2010)

Neye dayanarak sanıyorsunuz?Gerçekleri çarpıtmak için bu tür ha-

Ev ren sel ga ze te si nin 9 Ka sım 2010tarihli nüs ha sın da ya yın la nan

dü zelt me şöy ley di:

“DÜ ZELT ME

Ga ze te mi zin 1 Ka sım ta rih li sa yı sı -nın 2. say fa sın da çı kan ' Tak sim'de pat -la ma: 1 ölü 32 ya ra lı' baş lık lı ha ber de,İs tan bul'da po lis ta ra fın dan ev le redü zen le nen eş za man lı bas kın lar da16 ki şi gö zal tı na alın dı ğı, ope ras yo nunDHKP-C’ye yö ne lik ol du ğu ve Tak -sim’de ki pat la may la il gi li ol du ğu nun sa -nıl dı ğı ya zıl mış tı.

Ya pı lan ope ras yo nun, Üm ra ni ye Mus -ta fa Ke mal (1 Ma yıs) ma hal le sin de bu -lu nan Ana do lu Hak lar Der ne ği'ne ya -pıl dı ğı ve ope ras yo nun Tak sim'de ki pat -la may la bir il gi si nin ol ma dı ğı an la şıl -mış tır. 31 Ekim'de Tak sim'de mey da nage len pat la ma yı TAK isim li ör güt üst -len miş ti. Yan lış tan do la yı özür di le riz.”

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

227

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 28: Yürüyüs 302

berleri burjuva basın yapar. Sizinderdiniz ne? Elbette Evrensel’in derdibilgi eksikliğinden yaptığı bir yanlışhaber değildir.

Evrensel PKK’ye yaranmak için,eylemi PKK yapmıştır diyenlere ateşpüskürerek, bir kurguyla yaptığı ha-berde eylemi DHKP-C’nin yaptığınıima ederek burjuva basın gibi halkıyönlendirmeye çalışıyor.

Oysa Taksim eylemiyle Cepheli-ler’e yönelik gözaltılar arasında hiçbirbağ yoktur. Gözaltılar Taksim eyle-minden önce olmuştur.

Evrensel bu olayda uyarımız üze-rine “özür” dilemiştir. Ancak sadece“özür” dilemiştir. “Özür” dileyen,yaptığı yanlışın nedenini belirtir vedüzeltir. Evrensel’de düzeltmek yok,şeklen “özür” dilemiştir. Neden böyleyaptığına dair bir açıklama yoktur.

EMEP’in “Kitle”Mücadelesi

Sınıfın partisi büyük bir başarı ola-rak ÖDP’den sonra burjuvazinin par-lamentosuna “sosyalist, komünist” biradayı göndermeyi başardı. Bu dönemde işçi sınıfı parlamento da temsilcisizkalmadı. “Hakların Demokratik Kon-gresi İstanbul Milletvekili Levent Tü-zel”in kitle çalışmasına bakın. HaberiEvrensel’den aktarıyoruz: “Geçtiğimizgünlerde çocuğu açlıktan okulda ba-yılan İzmirli Şazime A.’yı evine ziyaretederek ailenin durumuna ilişkin bilgialdı. Sınıfta bayılan A.A. ile de sohbeteden Tüzel, bütün mücadelelerinin ço-cukların aç kalmaması, sağlıklı büyü-mesi ve iyi bir eğitim alabilmesi içinolduğunu dile getirdi.” (Evrensel, 2Ocak 2011)

Ne kadar büyük politika. AKP bur-juva partileri yıllardır hem halkı aç bı-rakıp basına yansıyan böyle bir olayolduğunda da eline bir kilo çay, şeker,portakal alıp poşetle evleri ziyaretederek “halkın sorunlarıyla ilgileniyo-ruz” diyerek halkı kandırdıkları gibi.Levent Tüzel bir poşet portakal alıpAA’yı ziyaret etmiş.

İşte “sınıfın temsilcisi” yapa yapaburjuvazinin taklitini yapabiliyor an-cak.

Devrimi, Cephe’yi HiçbirGüç Silemeyecek!

Cepheliler’in varlığı ve yaptıklarıreformizmin ve oportünizmin sor-gulanması demek olacaktır.

Soracaklardır EMEP'e;

Sen ne yaptın ölüm orucunda?Ölüm Orucuna karşıysan emperya-lizmin F Tipi tecrit saldırısına karşınasıl direndin, ne yaptın?

Ölüm orucunu mahkum etmeyeçalıştılar.

Evrensel sayfalarında direnme-menin teorisini yaptı bolca.

1 Mayıs’ı, Taksim alanını kazan-mak için ne yaptın? “Sınıfın yanındaolmak” diyerek Türk-İş’in kuyru-ğundan çıkmadınız. Taksim’i zorlayandevrimcileri suçladınız.

Parasız eğitime, füze kalkanınakarşı sen ne yaptın? Halk Cepheliler7’sinden 70’ine, Anadolu’nun birucundan diğer ucuna kadar “AmerikaDefol” diye haykırdılar, imzalar top-ladılar, çadırlar açtılar, bildiriler da-ğıttılar, yazılamalar yaptılar, eylemleryaptılar, afişler astılar… Evrensel’inyaptığı ise bunları yok saymaktı.

Ne yaptın toplu mezarlarla ilgili?Hangi toplu mezarı açtırdın, neyinmücadelesini verdin? Biz şehidimizincesedini almak için ölümü göze alırız,dedik. Evrensel-EMEP anlayışı toplumezar politikasının yaratıcısı oligar-şiye, emperyalizme değil Halk Cep-heliler’e saldırmayı tercih etti.

Ne yaptın hasta tutsaklarla ilgili?Komünistim, sosyalistim diyorsun.AKP iktidarı kendinden olmayan her-kese saldırıyor, siz bu saldırılara karşıne yapıyorsunuz? Ödediğiniz bedel,

verdiğiniz bir tutsak var mı?

Ne yaptın açlıkla, yoksullukla il-gili? Onlarca yıldır “işçi, işçi sınıfı”dedin ne verdin işçi sınıfına, neyibaşardın?

Bu nasıl Emeğin Partisi olmaktır?

Emeği çalıyorsun, emeğe hakkınıvermiyorsun, emeği yok sayıyorsun,ona düşmansın.

İşte Evrensel'in gerçekte sayfala-rında yok saydığı, gizlediği bunlardır.Bundandır ki Evrensel'in sayfalarıdirenenlere, mücadele edenlere değil,düzeniçine yönelenlere açıktır. Bun-dandır Evrensel'in temsil ettiği anla-yışın devrimcilerin yok olmasını is-temesi. Çünkü devrimcileri düzeniçineyönelmelerinde, oportünist politika-larını uygulamada engel olarak gör-mektedirler. Bunun için dört gözlebeklerler "devrimci demokrasi"ninsonunu, "küçük burjuva devrim-cileri"nin yok olmasını.

19 Aralık’ın katilleri bugün gerçekniyetlerini itiraf etmeye devam edi-yorlar. “Amaç DHKP-C’yi bitir-mekti” diyorlar. Uzlaşmayan, teslimolmayan, çizgisinden vazgeçmeyen,halkına vatanına bağlı, hedefindenşaşmayan, kahramanlıklar yaratanbir örgütü, devrimciliği bitirmektiamaçları.

Bunun yerine yeni bir sol yarat-maktı: Akıllı solculuk. Halktan uzak,devrim iddiasını yitirmiş, düzeniçibir sol yaratmaktı hedefleri. Düzenehizmet eden, düzen güçlerinin yedeğidurumunda bir sol yaratmaktı.

Emperyalizm ve oligarşi bu ama-cını gerçekleştirmekte yalnız değildir.Emperyalizm ve oligarşinin “bittiler”,“bellerini kırdık” çığlıklarını çokcaduyduk. Şimdi bu çığlıklara akıllısolcuların, düzeniçi solcuların çığ-lıkları da karışmıştır. Dört gözle bek-lemektedirler devrimcilerin, devrimiddiasının, devrimci değerlerin yokolmasını, silinmesini.

Boşunadır, devrim ve devrimcilerbu topraklara kök salmıştır. Gelecek,devrim ve devrimcilerden yanadır.Biten, yok olan karşı-devrim ve onahizmet edenler olacaktır.

Bitti...

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!28

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 29: Yürüyüs 302

“Kaktüsler Susuz da Yaşar-Ka-dınlar Mamak Cezaevi’ni Anlatıyor”adıyla “Dipnot yayınları” tarafından422 Sayfalık bir kitap yayınlandı.

Kitap, 12 Eylül öncesinde sıkı-yönetimin ilanı ile birlikte açılan ve1988’de kapatılan Mamak AskeriHapishanesi’nde çeşitli dönemlerdekalan 45 kadın tutuklunun yaklaşık30 yıl sonra kaleme aldıkları “anı”la-rından oluşuyor. 2011’de yayınlanan“anı”ların “üç yıla varan bir emeğinsonucunda” ortaya çıktığını ve DYdavasından yargılanan kadınların iseyazılarını geri çektiklerini “sonsöz”den öğreniyoruz.

“Anılarında”, her nedense örgüt-lerinin isminden sözeden olmamış.Bunun nedeni herhalde Mamak’dahangi davalardan yargılanan kadın-ların bulunduğunu belirtmek için sı-raladıkları örgüt isimlerinin neredeysetamamının (örneğin: DY, TDKP, Kur-tuluş, Dev-Savaş, Acilciler, Kawa,Rızgari, TDY, TİP, TKP, TKP-İşçininSesi…) bugün siyasi ömürlerini ta-mamlamış olmaları ya da (TİKB veTKP/ML gibi) birkaç kez bölünüp-parçalanmış olmaları değildir. Ya dahukuki kaygıları da değildir!

“Anılarını” yazanların içerisinde“pişmanlık” belirten yok kuşkusuz.Tam tersine kendilerini “erkek tu-tuklular” ve “cici-hanım kızlar” ilekıyaslayarak, “direnen kadınlar” ola-rak tanımlamaktadırlar. Kimi yaptı-rımlara tamamen kimilerine ise “gev-şeterek” uymuşlardır. “Erkek tutuk-lular” ve “cici kızlar” gibi her şeyleriile teslimiyeti kabul etmedikleri içinde gurur duyduklarını, övündüklerinibelirtmektedirler.

İki bin civarında kadın tutkulununçeşitli zamanlarda kaldığının belir-tildiği Mamak’la ilgili “önsöz”de,“31 yıl önce canıyla, kanıyla yazdı-ğımız tarihe dair anılarımızı kita-plaştırarak tarihe küçük de olsa bir

not düşmek ve sonraki kuşaklara ta-şımak istedik bu deneyimi” diyorlar.“Sonsöz”de ise, “Bir daha hiç kim-seye yaşatılmasın ve hele de çocuk-larımıza” diyorlar.

“Anılarını” yazanların, çocukla-rının Mamaklar’ı, ya da bugün içinF Tiplerini yaşamamaları için elle-rinden geleni yaptıkları kesindir. He-men tamamı ya düzene dönmüştürya da parlamentarizmi temel alarakhem kendilerini, hem de çocuklarını“garantiye” almışlardır.

Anılarını yazanların dünyalarınınüçer beşer yıl kaldıkları Mamak ilesınırlı oldukları da anlaşılıyor. 1990sonrası Buca, Ümraniye, Diyarbakır,Ulucanlar ve 19-22 Aralık katliam-larından ve 1984, 1996, 2000-2007Ö.O. direnişlerinden ya habersizdirler,ya da ilgilerini çekmemektedir.

“Sonraki kuşaklar”ın “Mamak-laşmanın” ne demek olduğunu bil-diğinden de habersizler anlaşılan.“Mamaklaşmanın” karşıtı “özgür tut-saklık” geleneğinin güçlendirilmesi

olmuştur “sonraki kuşaklar”. Yazdı-ğınız “anıları”nızdan da mutlaka ders-ler çıkaracaklardır. Ve bu ders açıktır:Karşı-devrimle çatışma ancak ve an-cak cepheden yaşandığında devrimcideğer ve gelenekler ileriye taşına-bilmekte, yenileri yaratılabilmektedir.Ve yine devrimcilik tutsaklıkla sı-nırlandırılamaz, dönemsel değildir.Ömür boyu sürdürülmedir. “Sonrakikuşaklar” devrimciliği bırakmanın,evine-eşine-işine dönmenin övünü-lecek bir şey olmadığını tam tersineutanılması gerekenlerin en başındageldiğini de bilmektedirler.

Devletin DevrimciTutsakları Teslim AlmaktanHiçbir ZamanVazgeçmeyeceğini veİşkence Gerçeğini Görmekİçin Okunmalıdır

“Kadınlar Mamak Cezaevi’ni an-latıyor” kitabını, devletin devrimcitutsakları teslim almaktan hiçbir za-man vazgeçmeyeceğini ve bununiçin neler yapabileceğini Mamak öze-linde görmek için okunmalıdır. He-men her “anı”da yer bulan işkenceve hak gasplarına bir örnek, suçlar:“Sürekli ve sistematik bir biçimdebedenimizin en fazla acıyan yerlerihedef alınarak coplandığımızı hatır-lıyorum. Sağa baktın, sola baktın,düğmen açık, düğmen kapalı, sesinaz çıktı, sesin çok çıktı…

Dayak için bahane çoktu. Ve bütünbunlar günün herhangi bir saatinde,beklediğin, beklemediğin herhangibir anda yapılıyordu. … Sudan ba-hanelerle koğuşundan çıkarılanlar bubir metrekare ebadındaki çoğu zamanfena halde ıslatılmış hücrelere tıkılıyorsonra iki de bir dışarı çıkarılıp coplaişkenceye maruz kalıyordu.” (Syf:238)

“Dehşet ortamı” olarak tanımla-

Mamak Cezaevi Anılarını Yazan Kadınlar“Mamaklaşma”nın Sorumlusudurlar!

Devrimci Mücadeleye, Tutsak Kadınlara Olumlu Hiçbir Miras Bırakmamışlardır!

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

229

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 30: Yürüyüs 302

dıkları Mamaktaki yaşamı, devletindevrimci tutsakları teslim almak içinkullandığı temel araçlardan birçoğunatanıklık etmek için okunmalıdır. He-men her kadın tutuklunun “anı”sındayer bulan “ölüm hücreleri”nin, “ka-fes”lerin hangi amaçla kullanıldığınıgörmek için okunmalıdır. Ve tabi ki,çay, sigara, kantin, ziyaret, mektupvb. hemen her şeyin yasak kapsamındaolduğunu, bunun da amacının tut-sakları teslim almanın araçları oldu-ğuna tanıklık etmek için okunmalıdır.

Mamak’ta Teslimiyet CuntaÖncesi Gerçekleşmiştir

Kitapta yer alan anıların pekço-ğunda 28 Ağustos 1980 tarihinin özelbir yeri bulunuyor. Çünkü o gün Ma-mak’ta Mustafa Yalçın isimli devrimcibir tutsağın şehit düşmesiyle sonuçlananbir operasyon yapılmıştır. İşte o günleredair anılardan bir örnek: “İşte o gün28 Ağustos 1980’de Mamak’a cuntagelmiştir. Ertesi günden itibaren yemekduası, askeri görevlilerin her dediğine“emredersiniz komutanım” yanıtınıverme, bütün gün koğuşlarda askeritalim eşliğinde marş ezberleme, Ata-türk’ün gençliğe hitabesi okuma sürecibaşlamıştır. Ya onların dediğini yapacakya da direnecektik. …” (Syf: 93) “…koğuşun içinde sabahtan akşama kadarbelirli saatlerde “nazari” ve “ameli”eğitim yapıyorduk. (…)” (Syf: 201)Yani onların dediğini yaptılar, diren-mediler.

Teslimiyetin “erkek tutuklular”ıne hale getirdiğine dair anlatımlar-tanıklıklar ibret vericidir. İşte bun-lardan bir kaçı: “Biz kızlar beklerken,ilerden ‘Her şey-vatan için!’, ‘Her-Türk-Asker-Doğar!’ ve ‘Vatan-Sana-Canım-Feda!’ sesleriyle, saçları ka-zınmış, başlar önde uygun adım yü-rüyün erkek arkadaşlarımızın geti-rildiğini görmüş ve çok büyük birşaşkınlık ve şok içinde kalmıştık.Biz onlara kaş-göz işaretleriyle birşeyler anlatmak, sormak istediğimiz-de, çoğu bize bakmayıp, başları öndehareketsiz durduklarında ise şaşkın-lığımız yerini büyük bir üzüntü veyürek acısına bırakmıştı. Doğal olarako anda erkek arkadaşlarımızın halini

anlamakta zorlanıyorduk.” Syf: 115)

“İlk kez gördüm içleri insanladolu Mamak kafeslerini. Kafeslerimi daha korkunçtu, dışarıdaki askerlermi? Yoksa kafesin içinde gördüğüminsanların hali mi ürkütücüydü? Göz-lerini karşı duvara dikmiş, ne oldusizlere, ne yaptılar, nasıl bu hale gel-diniz demek istiyordum. (Syf: 120)

Kısacası, başta DY olmak üzere,pekçok örgütün liderlerinin ve ilerikadrolarının da bulunduğu Mamak’taerkek tutukluların teslimiyetini ve nehale geldiklerini, bu sürecin ne zamanbaşladığını hatırlamak, bilmeyenleriçin ise öğrenmeleri, dersler çıkar-maları için okumalıdırlar kitabı…

Mamak’ta Karşı-DevrimleCepheden, Açık Bir ÇatışmaYaşanmamıştır

“Anılar”da görülmesi gereken enönemli gerçeklerden biri de Mamak’takalan tutukluların da cuntacılar ilecepheden-açık bir çatışmaya gir(e)me-miş olduklarıdır. Erkek tutuklulargibi tam bir teslimiyet yaşamasalarda karşı-devrimin teslim alma poli-tikalarını boşa çıkaracak bir direnişde gerçekleştir(e)memişlerdir. Diğerbir ifade ile, şehit düşmeyi de içindebarındıran bedelleri göze alamamış-lardır. Hatta açlık grevleri gibi “enciddi” eylemlerde bile erkeklere tabiolmuşlardır.

Örneğin, erkekler gibi “komuta-nım” dememişlerdir. Ancak bunu dakadın olmalarıyla açıklamışlardır.Kaçak güreşmişlerdir. Yine hava-landırmada sıraya girmeme, “uygunadım” yürüyüşü reddetme yerine “es-neterek”, “gevşek bir şekilde yü-rüyüş” yapmışlardır. Bazen de “dur-muştur” yerinde, yürümemiştir. Enkötüsü de “Birileri dövülürken sesçıkarmazdık… İtiraz etmedik. Uy-madığımız kurallar karşısında herbirimiz bedelini sessizce öderdik....” (Syf: 61) söyleminde anlamınıbulan anlayıştır.

Erkeklerde olduğu gibi kadınlardada asker-subay istediğinde elleriniuzatmasını isteyebiliyor ve dilediğikadar copla ellerine vurabiliyor. Bu

durum genellikle teslimiyeti her bo-yutuyla yaşayan “erkek tutuklular”tarafından “işkenceden-dayaktankorkmadıklarının ifadesi” olarakaçıklanmaya çalışılmıştır. Bu ve ben-zeri anlayışlar doğru değildir. Teme-linde daha fazla dayak-işkence ya-pılmasını engelleme, düşmanın in-safına bırakma anlayışı vardır. Anısahiplerinden birkaçı bu konuya dadeğiniyor.

Bunlardan biri şöyle diyor: “El-lerimizi açmayalım diye epeyce tar-tışmalar olduğunu anımsıyorum.Bazı arkadaşlar, oramız-buramızaçılır rastgele dayaklarda diye karşıçıkıyordu. Rastgele dayaklar da çokyiyorduk oysa. …” (Syf: 227)

Bir başkası ise şunları söylüyor:“Neden hem hayır deyip (Komuta-nım” dememeyi kastetiyor-bn) hemde elimizi açıyorduk, tam hatırlamı-yorum. Belki de o okkalı coplarınuygunsuz yerlere gelip daha ağırtahribatlar yaratmaması içindir.”(Syf: 169)

Cepheden-açık çatışmaya girme-melerinin bir başka örneği de içeride,“hayvanlarla cinsel ilişkiye” girip-girmediğine dair aşağılayıcı sorularında bulunduğu 7-8 sayfalık “anketi”cevaplamışlardır. Bu konu, “anı”larınbirinde şu şekilde yeralıyor: “… An-keti yanıtlamayı reddetmedik. Red-deden bir yaklaşıma da, bir tartışmayada tanık olmadık. Sonradan konuş-tuğumuzda anketteki bir kısım soru-lara tam yanıt vermemişiz, onları ya-nıltmak için çoğumuz soruları, özel-likle yanlış cevaplamıştık…” “…yanlış işaretleyip enayileri yanılttık.”“dalgamızı geçtik.” (Syf: 69)

Bırakın yalan söylemeyi. Diren-memenin gerekçesini “dalgamızıgeçtik” diye kendinizi aldatmayın.Direnmeyi tartışmıyorlar bile. Oysaaynı dönemde benzer anketler İstanbulhapishanelerinde de yapılmak isten-miş, daha ötesi bir grup devrimcitutsak hastaneye de götürülmüştür.Ama ne hapishanedeki tutsaklar, nede hastaneye götürülenler de dahiltüm yaptırımlara cepheden tavır alın-mıştır. Gerekli tüm bedeller de öden-miştir.

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!330

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 31: Yürüyüs 302

İşkencecilerinCezalandırılmasınaSevinmeyenler, Güçlü BirSınıf Kinine SahipOlmayanlar Devrimcilikİddiasında Bulunamazlar.

Mamak’ta yaşanan yenilginin-tes-limiyetin, kısacası “Mamaklaşma”olgusunun en temel nedeni, tutsaklarıngüçlü bir sınıf kinine sahip olmamalarıya da zamanla yok olmasıdır. Birbaşka ifade ile, devrim iddiasının vedevrimciliklerinin kalmamasıdır.

Kendisine işkence yapan bir iş-kencecinin (Enver Göktürk’ün) ceza-landırılmasıyla ilgili gazetelerde ya-yımlanan resim ve haberle ilgili olarakanı sahiplerinden biri şunları söylüyor:“İstemez bir şekilde derin bir ‘ohh’çıktı dudaklarımdan. Kendime verdiğimsözü tuttum ve tükürdüm o yüze. Vesevindim; çok sevindim bu ölüme.Yaşamımda ilk kez sevindirmişti birölüm haberi beni. Kendimi tanıyamı-yordum. Bizim gibi duygusal bir insannasıl olur da, bir işkenceci bile olsa,bir ölüm karşısında bu kadar mutluolabilir diye kızıyordum kendime.“Ben de mi onlar gibi zalimleştimyoksa?” diye düşünüyordum. Sevinçleattığım kahkahalar, yerini hıçkırıklarabıraktı sonra.

Acı ve vicdan azabı çektim buistemsiz sevincim nedeniyle. Ben budeğilim. Ben onlar gibi zalim ola-mam…”(Syf: 137-138) diye devamediyor. Daha sonraki paragrafta iseişkencecileriyle “yaşlanmaktan” sö-zediyor. Aynı kişi, Mamak’ta rüya-larında “devrim”i gördüklerini desöylüyor. Tabi devrim dedikleri, ha-pishanelerden dışarıya çıkmakla sı-nırlıdır. Gerçek devrimlerin ise kan-can pahası kazanılacağını herhalde“anı” sahibi de biliyordur.

12 Eylül öncesi ve sonrasını yaşa-mış, kendini “devrimci” olarak tanım-layan birini, onca halk düşmanınıncezalandırıldığı koşullarda sevinmemişolması da zaten devrim gerçeğindenuzaklaşıldığını göstermektedir. İşken-cecinin ölümüne sevindiği için “duy-gusallığı”nı sorgulayanlar bilmelidirlerki, asıl olarak işkencecinin ölümüne

sevindiğinden dolayı vicdan azabı çek-tiği için insani duygularından uzak-laşmışlar, insan olmaktan çıkmışlardır.Çünkü insan olmak, insani duygu,mazlumun yanında, zalimin, işkenceninkarşısında olmayı gerektirir. Bu dayetmez, adaletsizliklere öfke ve kinduymayı, hesap sorma duygusuyla ya-şamayı ve hesap sormayı gerektirir.

Mamak’ta KazananKarşı-Devrim, Kaybeden,Yenilen Tutsaklar Olmuştur

Kitapta “anı”larını yazanlardanhiç ama hiçbiri devrimci olmanıngetirdiği görev ve sorumluluk bilin-ciyle hareket ederek özeleştiri ver-memiştir. “Keşke şöyle yapsaydık”diyen de yoktur. Sanki “Mamaklaş-ma” sorumlularından biri de kendilerideğilmiş gibi bir anlayışa sahiptirler.Daha ötesi hemen tamamı direndik-lerini, yapılması gerekenleri layıkıylayerine getirdiklerinin iddiasında vebunun rahatlığı içerisindedirler.

Kitapta yer verilen “anılar”danbiri de 12 Eylül 2008’de Evrenselgazetesinde yayınlanan “Ve Kazan-dık” başlıklı yazıdır. Sözkonusu ya-zının bir yerinde şunlar söylenebiliyor:“… yalnızca varolan duruma karşıdirenmekle kalmayıp, yaşamın bizimçıkarlarımız temelinde üretmeyi ba-şarmıştık. Yaşamı üretirken de ken-dimizi. Zindanda öğütemediler, tü-ketemediler işte. Biz başardık. Bizkazandık.” (Syf: 80)

Bir başka “anı”da şunlar yer alıyor:“Sınıf mücadelesini cezaevinde deve de üstelik birlikte (diğer örgütler-den kadınlar kastediliyor. Bn) sür-dürmeye çalıştık. Tarihte eşine azrastlanır bir başarı elde ettik. Kitap-larda bile okumadığım, duymadığımbir direniş tablosu filizleniyordu…”(Syf: 87-88)

Aktardıklarımız başta olmak üzerebenzeri değerlendirmelerin hiçbiri doğ-ru değildir. Böylesi bir sonuca var-malarının ve okuyucuda da yanılsamayaratabilecek olmalarının nedenlerivardır kuşkusuz. Bunların başında,her boyutuyla ihaneti, teslimiyeti ya-şayan “cici-hanım kızlar”ın ve “erkek

tutuklular”ın varlığıdır. İşte anılarınıyazanlar, kendilerini devrimci değer-lerin üzerinde tepinenlerle kıyaslayarak“öğütülmedik”, “biz kazandık” vb.değerlendirmeler yapabilmektedirler.Hayır! Siz kazanmadınız! Sizin Ma-mak’taki durumunuz “kötününiyisi”nden öte değildir.

Sonuç olarak Mamak’ta kazanankarşı-devrim, kaybeden-yenilen tut-saklar olmuştur. Bu sadece Mamak’tayaptırımlara uymakta, teslimiyette ifa-desini bulmamıştır. Asıl yenilgi ideo-lojik alanda yaşanmıştır. Kadın tu-tukluların “öğütülmedik”, “direndik”,“biz kazandık”, “yenik düşmedik” vb.belirlemelerinin doğru olmadığı so-nuçlarıyla ortadadır. “Biz kazandık”diyen TDKP’lilere, “sınıf mücadele-sinden”, “başarı kazanmaktan” sözeden Kurtuluşçular’a, ya da “yenikdüşmedik” vb. diyenlere şunu sormakgerekiyor; “İçerisinde yer aldığınızörgütlere ne oldu?”, “Sizler şimdi neleryapıyorsunuz?” İşte bu ve benzeri so-rular sormak ve doğru cevaplar vermekzorundadırlar. İşte o zaman görecek-lerdir ki “Mamaklaşma”nın sorumlularıarasında kendileri de vardır. Mamakhepsi için de bir “okul” değil değirmenolmuş, öğütmüş, posalarını çıkarmıştır.

Mamak Serüveni’ni AnlatanKadınlar DevrimciMücadeleye ve TutsakKadınlara Olumlu BirMiras Bırakmamışlardır.

“… şaşkın, yalnız, çaresiz bir du-rumdaydım. 1982 yılı ortaları… Cun-tanın ezici baskısı altında örgütlerdağılmış, korku imparatorluğu in-sanları yalnız, yılgın ve çaresiz kıl-mıştı. (…)” (Syf: 374) diyorlar.

1980’li yıllarda tahliye olup dadevrimcilik yapmayanların ortak ge-rekçeleri-yalanlarıdır yukarıda sıra-lananlar. Ve anılarını yazanların sanırıztamamı için geçerlidir. Bir kısmı birdönem örgütleriyle ilişkiye geçmişler,fakat daha sonra onlar da düzenedönmüşlerdir.

Mamak’ta ya da diğer hapisha-nelerde karşı-devrimle cepheden ça-tışmaya girmeyip direnmeyerek dev-

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

331

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 32: Yürüyüs 302

rimci mücadeleye ve tutsak kadınlaraolumlu bir miras bırakamamışlardır.Bununla da kalmamışlar, örgütlerini,devrimci iddialarını da sahiplen(e)me-mişlerdir. Devrimci mücadelenin dı-şına düşmüşlerdir. Böylesi bir süreciyaşayanların ve böylesi sonuçları ya-şatanların halklara olumlu bir mirasbırakmaları da zaten mümkün değildir.Ancak bu gerçekliklerini görmemekteısrarlıdırlar. Bu nedenledir ki, “anı”la-rında şunları yazabilmişlerdir:

“Cezaevi; içinden ressamlar, şa-irler, yazarlar çıkaran büyük bir ün-versitedir. Tarih tüm bunları kanıtlayanbirçok eser sunmuştur bizlere… Buüniversitelerden sadece biridir Ma-mak… İçimizden çıkan ve değerlieserler üreten tüm arkadaşlarımızaemeklerinden ve insanlığa hizmetle-rinden dolayı binlerce teşekkür ede-rim. Kimi bir ressam, kimi şair, kimimimar, mühendis, avukat, doktor,yazar olan arkadaşlarımız, hayatınherhangi bir yerinde Mamak soluğuüflediler bizlere, onlara sonsuz te-şekkürler. (…) (Syf: 153-154)

Anı sahibi, abartının da ötesinde

yalan söylemektedir. Oysa Mamak’tanhalkın sanatçısı, doktoru, mühendisiçıkmamıştır. Çünkü, halkın sanatçısı,doktoru, mühendisi… olabilmek içinönce devrimci olmak gerekmektedir.Yani devrimci sanatçı, devrimci mü-hendis, devrimci doktor olunmalıdır:“Mamak soluğu” dedikleri ise herhaldeteslimiyeti, ihaneti, düzeniçileşmeyi,düşkünleşmeyi, çürümeyi ifade eden“Mamaklaşma” olmalıdır.

Kısacası aradan 30 yıldan fazlabir zaman geçmiş olmasına rağmenne Mamak gerçeğini, ne de kendigerçekliklerini görebilmektedirler.Artık, görmeleri de mümkün olma-yacaktır, sanırız.

Bunları yazabilmektedirler. Çünkü18 yaşındaki kendi kızıyla ve kızınınve kendi arkadaş çevresiyle kıyasla-maktadır. Türkiye gerçeğinden çokama çok uzaktırlar. Ülkemiz hapisha-nelerinde yüzlerce 18-20 yaşında yada daha küçük yaşlarda genç tutsak-vardır. 1980’lerin ikinci yarısındanbugüne lise ve üniversite gençliği dev-rimci mücadelenin içerisindedir. 2000-2007 Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nde

18-20 yaşında gençler şehit düşmüş-lerdir. Devrimci erkek ve kadın tut-saklar, 12 Eylül koşullarında temelleriniattıkları Özgür Tutsak kimliğini vemücadele geleneğini daha sonraki yıl-larda çok daha güçlü hale getirmişlerdir.1996 Ölüm Orucu direnişi sürecindedevrimci kadın tutsaklar ülkemizin vedünyanın ilk Ölüm Orucu şehidini ve-rerek, mücadele geleneğine yeni hal-kalar eklemiştir. 19-22 Aralık 2000yılında gerçekleştirilen katliam ope-rasyonunda Fidan Kalşen ve pekçokkadın tutsak feda eylemleriyle, yineölüm orucunda şehit düşerek geleneğizirveye taşımışlardır. “Özgür Tutsak”kimliği, devrimci tutsakların cunta ko-şullarından bugüne her koşulda dev-rimin çıkarlarının savunulmasında, ile-riye taşınmasında karşı-devrimle cep-heden çatışarak, gerekli bedeller öde-nerek yaşatılmıştır. Özgür tutsaklık“Mamaklaşma”nın reddedilmesidir.Anılarını yazan kadınlarda az-birazsamimiyet varsa yaşamlarını yeni baş-tan ele almalıdırlar. Ve halklarımızahesap vermelidirler. Kadın tutsaklardevrimci mücadeleye ve kadınlara mi-ras bırakmışlardır; bu özgür tutsaklıktır.

Ankara’da LiseliGençlik olarak çalışma yürütüyorduk. Ancak çalışmayapan arkadaşlar içerisinde lisede öğrenci olan sadecebirkaç arkadaşımız vardı. Bu yüzden geniş bir çevremizyoktu. Yeni dönemde düzenli toplantılar yaparak başlamakararı almıştık. İlk olarak kendimiz toplandık. Nasıl ya-pabiliriz diye kendi aramızda tartıştık. Her hafta çevremizdekiarkadaşlarla toplanıp dergi okuyalım ve tartışalım dedik.

İlk hafta dernekte toplanıp Hayatın İçindeki Teori’yiokuduk. Hem az kişiydik hem de toplantı sıradangeçmişti. Toplantıya katılanlar pek hoşnut olmamıştı.Diğer hafta yine buluştuk. Zaten az olan sayımız dahada düştü. Biz de bunun üzerine tekrar bir düzenlemeyaptık. Bir liste çıkardık, herkes en yakınında olan ar-kadaşlarını, okul arkadaşlarını çağıracaktı. Tek tekkonuşup sonuçları getirecekti. Toplantının yerini de de-ğiştirip bir kafeye aldık. Haftaya buluştuğumuzda herkesbirer ikişer arkadaşını getirdi. Yeni arkadaşların katılmasınaçok sevindik. Dergi yazımızı okuduk. Gündemle ilgilide konuştuk. Ama pek tanışma ortamı olmadı. Birkaçkişi konuştu ve sonra suskunluk oldu. Biz de tam olaraknasıl yönlendirecağimizi bilmiyorduk. Yanımızda ge-tirdiğimiz dergileri herkese dağıttık.

Haftaya buluştuğumuzdaçok daha kalabalıktık. Herkesarkadaşlarını getirmişti. Yalnıztoplantılar çok suskun geçiyor-du. Kimse kendi fikrini söyle-

miyordu. Bunun üzerine kendi içimizde konuşup sorununne olduğunu tespit ettik. Arkadaşlar çekiniyorlardı. Bizonlarla sadece haftadan haftaya görüşüyorduk. Bunudeğiştirmek için toplantı dışındaki zamanlarda da buluştuk.Okul çıkışlarına gittik. Sohbet ettik, birlikte yemek yedik.Yani zaman geçirdik. Sonrasında yavaş yavaş biz onlarıtanıdık, onlar da bizi tanıdılar ve sevdiler.

Artık onlar da dışardan biri değil, o toplantıların birparçasıydılar. Yavaş yavaş daha sıcak bir ilişkimiz olduve toplantı yaptığımız kafeden çıkıp gelenlerle derneğegidiyorduk. Birçok çalışmayı kolektif şekilde örgütlü-yorduk. Liseliler olarak hedeflediğimiz şeyleri yapmakbizi daha da coşturdu. Üniversitelilere hava atıyorduk,onlar da dernekte azınlık olmaktan rahatsız oluyordu.Yani bir sosyalist rekabet yarattık.

Bu düzenli toplantılar bize çok şey öğretti. Birşeyolmadığı zaman yeni yollar bulmayı öğrendik. İnsanlarlasıcak, samimi bir ilişki kurmak, mekanik düşünmemekgerektiğini öğrendik. Yapılan bir işe herkesi kattığımızdahızlı sonuç alabildiğimizi öğrendik. Kendimize gü-venmeyi, yapabileceğimize inanıp vazgeçmemek ge-rektiğini, olumlu sonuçlar alarak öğrenmiş olduk.

Eğitim ÇalışmasınıHayatın İçinde Uyguladık

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!332

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 33: Yürüyüs 302

Eğitim sistemi bir başka değişiklikle karşı karşıya. Herdefasında iktidarlar daha iyi bir eğitim sistemi hedefle-diklerini söylüyorlar. Ancak bu söylemler işbirlikçi ikti-darların gerçeklerin üzerini örtmelerine yetmiyor. Çün-kü her söylemlerinin ardından eğitim sistemi daha fazlaticarileşmekte, halkın eğitim hakkı her geçen gün dahafazla gasp edilmektedir.

Liselerde yapılan son değişiklikle bu kandırmacılı-ğa yeni bir halka eklenmiştir. MEB Ömer Dinçer yaptı-ğı açıklamada, "biz dünyaya bakıyoruz, dünyanın bu işinasıl yaptığını inceliyoruz. Biz de ona göre yapılması gere-ken değişiklikleri yapacağız. İnceliyoruz, analiz ediyoruz.Toplumsal ihtiyaç uygunluğunu da gördükten sonradeğişikliği yapacağız. Önceden adını koyduğumuz birdeğişiklik başlatmayacağız. Yapmaya başladığımız ana-lizlerin sonucuna göre değişiklik yapacağız... Dünyada-ki değişmelere ve güncellenmesine etkili bir sonuç doğu-racak. Yeni stratejiler çıktıkça paylaşırım." dedi. Dört anabaşlıkta toplanan değişiklikler halkın hiçbir ihtiyacınacevap vermemektedir.

Bu dört madde şunlardır:

1) Öğrenciler istedikleri dersi erken alıp, başarılı olduk-ları takdirde 3 yılda mezun olabilecek.

2) Başarısız olan öğrenciler 6 yıla kadar derse devamedebilecek.

3) Lisede sınıf yerine derslik sistemine geçilecek.Öğrenciler matematik ders saatinde dersliğe gidecek, Türk-çe dersi saatinde diğer dersliğe gidecek.

4) Ezber derslerinden ziyade uygulamalı derslere geçi-lecek.

İşbirlikçi AKP iktidarı bu şekilde eğitimde yeni rantalanları açmaya çalışmaktadır. Öğrencilerin başarılıolduklarında okulu erken bitirebilecekleri tam bir aldat-macadır. Burada amaçlanan öğrenciler arasında rekabetortamı yaratarak bencilliği, birbirinin üzerine basarakgeçmeyi aşılamaktır. Ki derslik sistemi de bunun içingetirilmek istenmektedir. Böylece öğrenci sınıf yerinehangi dersi almak istiyorsa o dersliğe girecek vebunun gibi birçok ders seçerek okulu erken bitirebile-cektir. Ancak okulu erken bitirmek için hayattan kopa-cak, hiçbir sosyal yaşantısı olmayacaktır.

Tekellerin işine yarayacak olan bu uygulama ilegençler düzen için tehdit olmaktan çıkıp, düzenin deva-mını sağlayan kaynak durumuna gelecektir. Hepsi biryana 4 yılda doğru bir eğitim veremeyen düzen 3 yıliçerisinde hem de hızlandırılmış olarak nasıl bir eğitimverebilir ki? AKP iktidarı Amerika'dan, Avrupa'dan ken-di gerçekliğine bakmadan aldığı tüm uygulamaları hal-ka iyi, güzel olarak sunarak, halkı bu şekilde kandır-

makta, göz boyamaktadır. Üstelik emperyalist ülkelerinher yaptığını faydalı göstermektedir. Sürekli emperyalizmve yaptıkları; ilerici, demokratik, güzel olarak aktarıl-maktadır. Ülkemizin her şeyi ile empeyalizme bağımlıolduğunu buradan anlamak mümkündür. Bakanın söy-ledikleri de bunu kanıtlar niteliktedir.

Ülkemizde okulların eğitim koşulları düzgün bir eğitimvermek için uygun değildir. 30-40 kişilik sınıflar, tahtası,sırası, laboratuarı olmayan okullarda düzgün bir eğitim veri-lemiyorken dersliklere geçerek eğitim verilmesi mümkündeğildir. AKP iktidarının öğretmen açığını kapatmak içinböyle bir yola başvurduğu ortadadır. Daha okulların duru-mu ortada, araç-gereçten, öğretmenden yoksun, sınıflar yeter-sizken değişikliğe gidilmesi AKP'nin "ben yaparsam olur"düşüncesinin tezahürüdür. Ama öyle olmuyor!

Eğitim sisteminin sorunu bir düzen sorunudur. Budüzende ne yapılırsa yapılsın eğitimin halk için olmasıbeklenemez. Çünkü bu düzen tekellerin düzenidir. Her-şey tekellerin yani Koçlar’ın, Sabancılar’ın, Ağaoğlular’ınçıkarına göre belirlenir.

Öğrencilere, ezberci, gerici bir eğitim veriliyor.Yıllar-dır eğitimde değişiklik adı altında onlarca talan projesi haya-ta geçirildi. Halk için hiçbir şey yapılmadı. Şimdi söylenenuygulamalı eğitime geçeceğiz söyleminin de bir anlamı yok-tur. Öğrencilerin parasız, bilimsel, demokratik, sınavsız eği-tim hakkı engellenirken bu söylemlerin bir anlamı yok-tur.Yine aynı şekilde eğitim hakkını savunan öğrenciler işken-celerden geçirilmekte, tutuklanmaktadır.

Halk için eğitim ancak bağımsız, sosyalist bir ülke-de mümkündür. Biz vatansever ve ülkemizin onurlu genç-leri olarak bu mücadelenin yıllardır öncüsüyüz. Örgüt-lenmeden hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Faşist AKP ikti-darının bizim üzerimizden halkı kandırmasına izin ver-meyelim.Örgütlenelim, düzenin istediği gibi bir gençlikolmayalım.

Eğitimdeki Sorunları AncakÖrgütlü Gücümüzle Çözeriz

4 - 10 Şubat4 Şubat 1996: Dev-Genç’liler “Eğitimde Özelleştir-

melerin durdurulması, Üniversitelerde Polis-Jandarmaİşgaline Son Verilmesi” talebiyle Taksim’de eylem yaptı.

5 Şubat 1996: Dev-Genç’liler Ankara Kızılay’da eği-timin özelleştirilmesine karşı eylem yaptı.

9 Şubat 1990: Yeniçeltek Maden Ocağı’nda ölen 67madenci için Merter’in Ahmet Kutsi Tecer Caddesi’nde 200Dev-Genç’li korsan gösteri yaptı.

gençliğin tarihinden

5 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 302

Ülkemizde Gençlik

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ! 33

GençliğinGündeminden

Page 34: Yürüyüs 302

Üniversitelerde ve liselerde, yo-ğun ve hızlı geçen bir eğitim döne-mi sona erdi. Dönemin sona erme-siyle birlikte tatil sürecine giren öğ-renci gençlik, yeni bir döneme girmişoldu. Elbette her öğrenci yoğun sınavatmosferinden sonra ayrı bir dinlen-me programı oluşturmuştur kendine.Ancak; bu süreç her öğrenci için ayrıbir yer taşıyarak ayrı bir programiçerse de, ülkemiz gerçekliğinin ve ta-rihin, gençliğe yüklediği bazı so-rumluluklar vardır. İşte tatil süreci, busorumluluklarımızı hatırlamak vekendimizi bu doğrultuda eğitmekiçin bir fırsat olmalıdır.

Eğitimin paralı, ezberci ve anti-bi-limsel olmasından kaynaklı geçeneğitim dönemi yorucu bir dönemdi.Yorucu olmasının yanında öğrencigençliğe, sadece sınavlara ve aldığınotlara dayalı, hayatın gerçeklerin-den kopuk bir eğitim verildi bu sü-reçte. Ve bu temelde notlara dayalı birdeğerlendirme yapıldı. Bu süreçte öğ-renci gençlik birçok sorunla karşı kar-şıya kaldı. Bencillik ve bireycilik da-yatıldı onlara. Toplumdan tecrit edil-meye çalışıldılar. Ancak tüm bunla-ra rağmen Liseli Dev-Genç'liler,okul sıralarındayken de sorumlu-luklarını unutmadılar. Ülkemizin entemel sorunlarına karşı, ısrarlı ve ka-rarlı mücadele verdiler. "Füze Kal-kanı Değil, Demokratik Lise İsti-yoruz!" kampanyası bunun en iyi ör-neğidir. Birçok liseli ve üniversiteligenç, bu kampanya çalışmalarınakatıldı ve sürece katkıda bulundu.Kampanya öğrenci gençliğin talep-lerini içermesi yanı sıra örgütlen-mesinden bitimine kadar ayrı bireğitimi içeriyordu. Ve en önemlisi dehayatın sadece sınavlardan ibaretolmadığını, ülkemizin ve dünya halk-larının daha büyük sorunlarının ol-duğunu gösteriyordu.

Ancak egemen sınıflar bunlarakarşı da önlemlerini aldılar. Gençli-ği devrimci mücadelesinden uzak-laştırmak için, eğitim sisteminden yozkültürüne kadar her şeyiyle sindirmeve susturma politikalarını uyguladı-lar. Baskıcı ve faşist eğitimiyle genç-liğin her türlü özgürlüğünü kısıtla-dılar. Bunlarla yetinmeyen egemen-ler, gençlik üzerinde çarpık tatil an-layışlarıyla baskılarını sürdürmeyiamaçladılar. Şu anda da gençlik aynısaldırıyla yüz yüzedir.

Peki düzenin ya da egemenlerintatil anlayışı neydi?

Onlar için tatil: Her akşam içkimasalarında gezmekti, internet ka-felerde chat'leşmekti, yoz ilişkileregirmekti. Eğitim sistemine göre isetüm bunların adına "dinlenmek" yada "kafa dinlemek denmişti!" Sonuçolarak amaçlanan; gençliği bozuk dü-zenin içine almak ve tatil zamanlarıda sınav çalışan ve sınav düşünenaynı zamanda yozlaşan bir gençlikyaratmak. İşte bugün bu tatil anla-yışına karşı alternatif bir güç olarakkarşılarına çıkmalıyız.

Bu konuda en çok karşılaştığımız

soru: "Bizim için tatil nasıl olma-lı?" sorusudur. Bu sorunun en açıkcevabı: Tatilimiz mücadelemizi vekollektivizmi büyütmek için olmalı-dır. Mücadelemizi ve kollektivizmibüyütmek, geçmişin iyi değerlen-dirmesini yapmak demektir. Alter-natif olmaktır. Peki ama "nasıl al-ternatif olacağız?"

Öncelikle kolektif yaşamı ve dev-rimci kültürü kendi hayatımıza uyar-layarak ve bunları içselleştirerekbaşlayabiliriz. Yeni bir döneme dahagüçlü başlamak için yol ve yöntembularak çözümleri arttıracağız tabi.Düzenin ideolojisine karşı kendiideolojimizi sağlamlaştırmalıyız. Bu-nun için yapılabilecek birçok şey var-dır önümüzde.

Tatilde arkadaş çevremizle birprogram çizebiliriz. Haftamızı, gü-nümüzü komünal yaşam temelindeşekillendirebiliriz. Okuma saatleri-miz, yatma saatlerimiz, konuşma-tar-tışma saatlerimiz gibi. Ve temel çiz-gimiz birlikte üretmek, paylaşmak veyaratmak olur. Kolektif gücümüzüişte o zaman somutlamış oluruz.

Ülkemizde emperyalizmin getir-diği çarpık eğitim anlayışı, öğrencigençliğin tatil zamanında da kendi-ni göstermektedir. Bu şekilde öğrencigençlik, tatil dönemlelerinde de sı-nava yönlendirilerek hayattan tecritedilmeye çalışılmaktadır. Bu aradadüzen gençliğe kendi ideolojisinivererek, onları çaresiz duruma dü-şürmektedir. Ancak bizler devrimcigençlik olarak çaresiz ve alternatif de-ğiliz. Tüm sorunlarımızın çözümü ör-gütlü gücümüz ve mücadelemizdedir.Tatil sürecine de bu doğrultuda bak-malı ve bu süreci emperyalizme veoligarşiye hizmet eder tarzda değil,örgütlülüğümüzü ve örgütlü yaşamıbüyütmek üzere şekillendirmeliyiz.

Düzen İdeolojisine Karşı Savaşmak Alternatif Eğitimle Mümkündür!

Ancak bizler devrimcigençlik olarak çaresiz vealternatif değiliz. Tümsorunlarımızın çözümü

örgütlü gücümüz vemücadelemizdedir. Tatil

sürecine de budoğrultuda bakmalı vebu süreci emperyalizmeve oligarşiye hizmet eder

tarzda değil,örgütlülüğümüzü ve

örgütlü yaşamı büyütmeküzere şekillendirmeliyiz.

Ülkemizde Gençlik

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!34

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 35: Yürüyüs 302

“İki çocuğunu okutmaya çalışan anne, 5 bin TL'yeulaşan dershane borcunu ödeyemeyince önce icraya ve-rildi, ardından cezaevine gönderildi.Annesini kurtarmak için çabalayanliseli genç, çaresiz kalınca canınakıydı.”

Nisan 2010’da Muğla’nın Fethiye il-çesinde yaşanan bu olay, üniversitesınavlarının liseli gençlerin ve ailelerininomuzlarına bindirdiği yükü tüm so-nuçlarıyla birlikte göstermektedir. So-ner Semih Sipahi 18 yaşındaydı intiharettiğinde. Ona çözüm yolu bırakmadı-lar. Sahip çıkanları olmadı. Yoksullukyüzünden ayrılmıştı anne ve babası. On-ları yoksulluktan kurtarmaktı annesininamacı... Okusunlar diyeydi tüm çaba-sı. Ama öyle isteyince üniversiteye gi-dip meslek sahibi olamıyorsun. Önce-likle dershane engelini aşman gerekiyor.Bir iş yetmiyor, ikincisi yapılıyor...Boğazdan, üstten baştan kesiliyor vedershaneye gidiliyor bir şekilde. Fakat“ince” hesaplar gerçek hayata uymuyorher zaman. Dershane borcu ödenme-diğinde icra geliyor kapıya, ödeyeme-yince de hapishane yolu görünüyor... Veannesinin yaşadığı zorluklar 18’indekiSoner’i bir ağacın dallarında hayatınason vermeye götürüyor...

“Bu nasıl bir düzen?” diye sorma-yacağız. Çünkü biz çok iyi biliyoruz budüzeni. Semih’in ölümünden sorumluolanların, gençlerimizin umudunu sı-navlarda harcayanlar olduğunu, ders-haneleri zorunlu hale getirenler oldu-ğunu çok iyi biliyoruz. Semih’in tek ör-

nek olmadığını da...2009 verilerine göre, 45 bin aile 800 ile 4 bin

arasında değişen dershane borçlarını ödeyemedik-leri için mahkemelik oldu.

Nisan-Haziran intihar ayları... 2011 Nisan’ındada Nevşehir’de 19 yaşındaki İsmail Paslanmaz,

YGS’deki şifre yolsuzluğu nedeniyle canına kıydı. 6 Nisan 2011’de Kars’ın Kağızman ilçesinde ÖSS’yi

kazanamayan Hayrettin A. babasının silahıyla kendinivurdu. Geride bıraktığı notta şunları söylüyordu:

"Hakkınızı helal edin ben mezun olamam. Sizi çok öz-leyeceğim, arkadaşlarım, sevdikle-rim, ailem. Ama bitti, buraya ka-darmış.”

Haziran 2011’de, sınav sonrası ta-til için Fethiye’ye giden Ankaralı 2genç kendilerini ağaca astılar. Ölüm se-bepleri: Sınav sistemi...

Ailelerinin binbir emekleriyle sı-nava hazırlanan gençlerimize bu yükağır geliyor. Anne-babalarının nasıl sö-mürüldüklerine tanık oluyorlar ve ken-dilerini bundan sorumlu hissediyorlar.Oysa onlar değil, sınav sistemini da-yatanlar sorumludur. İntihar eden gen-cecik çocuklarımızın katili eğitimi pa-

İntiharların Sorumlusu Oligarşidir,İntihar Değil Mücadele Edelim!

Fethiye’li SonerSemih Sipahi 18

yaşındaydı intiharettiğinde. Onu

okutmak isteyenannesi 5 bin TL'yeulaşan dershane

borcunuödeyemeyince önceevlerine icra geldi.

Eşyalarına elkoyulmasına rağ-

men bocunu ödeye-meyen anne dahasonra hapse atıldı.

Annesini kurtarmakiçin çabalayan liseligenç, çaresiz kalınca

canına kıydı.

Parasız Eğitim,Sınavsız Gelecek,Demokratik Lise İstiyoruz.

Parasız Eğitim, SınavsızGelecek, Hakkımız!İstiyoruz, Alacağız!

Elenmek, Seçilmek İçinDeğil, Halk İçin Eğitimİstiyoruz!

Sınavsız Gelecekİstiyoruz!

Gerici Faşist Bir EğitimDeğil, DemokratikLise İstiyoruz!

Gelecek Sınavlarda DeğilÖrgütlü Mücadelemizdedir!

Dershaneye Para, Evimizeİcra, Anne Babamıza HapisDeğil, Eğitim Hakkımızıİstiyoruz!

Geleceğimize ElKoydurtmayacağız!

Geleceğimize SahipÇıkalım!

Gerici Eğitim Değil,Parasız Eğitim İstiyoruz!

Gerici Eğitim Değil,Demokratik Lise İstiyoruz!

Ülkemizde Gençlik

Parasız Eğitim,Sınavsız Gelecek,

Hakkımız!İstiyoruz Alacağız!

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

35

Yürüyüş

Sayı: 302

2

Page 36: Yürüyüs 302

ralı hale getirenlerdir. Ge-leceklerini 3 saatlik bir sı-nava mahkum edenlerdir.

Tarsus’ta Ağustos2011’de intihar eden İs-mail Erdoğan da sınavkarşısında çaresiz kalıpintihar eden gençlerimiz-den birisiydi. Ailesi, köy-de hazırlanamaz diye onaTarsus’ta ev tuttu. Tekbaşına yaşıyordu, aile-sinden uzakta sınava ha-zırlanıyordu. Bu yaşam-dan bıktığını söyledi İs-mail ve pencere korku-luklarına asılı cesedi bu-lundu ertesi sabah.

Eğitim artık ticaret ara-cıdır. Paran kadar okuya-bilir, paran kadar mesleksahibi olabilirsin... Türlüeziyetten sonra üniversiteyi kazanıp daüniversitedeki soygun yüzünden intihareden gençlerimizin sayısı da az değil.

Eğitim paralı hale getirildi. 1930 yı-lında 300 tane özel okul varken,2011’de bu sayı 2750’dir. Çocuğunuparasızlık yüzünden özel okula gön-deremeyen aileler aslında bu parayı za-ten dershanelere harcıyorlar. Dersha-ne sistemi, bugün başlı başına birsektör haline gelmiştir. Eğitimin paralıhale getirilmesi, okullarda niteliklieğitim verilmemesi, dershane siste-minin her geçen gün büyümesine vedevlet okullarına alternatif kurumlarhaline gelmesine sebep olmuştur.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yı-lında dershane sayısı 2 bin 122 iken,bu rakam 2010 yılında 4 bin 193’eçıktı. 2002 yılında dershanelere gidenöğrenci sayısı 606 bin 522 iken,2010’da 1 milyon 174 bin 860’a; budershanelerde çalışan öğretmenlerinsayısı ise 19 bin 881’den, 50 bin432’ye yükseldi. AKP dönemindedershanelerin sayısı iki kat arttı.

Dershaneler artık hayatımızın heralanına girdi. Özel bir sektör yaratıl-dı dershanelerle. Üstelik tek sınav daüniversite giriş sınavı değil. ÖSYM biryılda 36 sınav yapıyor. KPSS, ALES,LYS, YGS, SBS...

Üniversiteyi bitirmiş insanların

dahi sınava girmesi dayatılıyor. Eleme-seçilme yöntemi hayat boyu devamediyor. Fabrikada işçiyseniz bile, iştençıkartmalarda ilk atılan olmamak içinhastalansanız da işe düzenli gelip git-mek zorunda kalıyorsunuz. İşten atıl-ma korkusu yön veriyor haksızlıklarkarşısında ses çıkartmamaya... Bizi seç-sinler diye uğraşıyoruz tüm hayatımızboyunca. Neden seçilmek zorunda ol-duğumuzu sorgulamıyoruz bile... Nor-mal olan buymuş gibi geliyor.

Eğitim hakkımızın da paralı-ada-letsiz olmasıyla, sürekli bir elek için-de döküle döküle kalbur üstü bir ke-sim yaratılıyor. Böylesine zorluklardangeçerek meslek sahibi olanlar; bu kezde mesleklerini kaybetmemek içinkendilerinden taviz veriyorlar. Hak-sızlıklara boyun eğiyorlar.

Ama bu düzene boyun eğmemek eli-mizde. Sınav sistemini reddetmek eli-mizde. Devlet eliyle örgütleniyor eğitimsistemi. Peki neden yetersiz bırakılıyo-ruz? Neden özel okulda okuyan, azöğrenci, çok öğretmenle verilen eğitimdeöğrenciler başarılı olurken; devlet okul-larında sıfır çekiyor çocuklarımız?

Eğitim sistemi haksız, eşitliksiz,adaletsiz bir sistem üzerine kurulu. Veegemenlerin eleme yöntemi hiç bit-meyecek. Çünkü sistemin odağındaeğitim vermek değil, ihtiyacı kadar ola-

nı ihtiyacı kadar eğitmek var.Yani oligarşinin çıkarı var. Buyüzden elemeler, seçmeler, sı-navlar bitmeyecek.

Üniversite sınavı hazırlığın-da olan 1078 lise son sınıf öğ-rencisine soruluyor, yüzde60.2'si, “hayatında üniversi-teye giriş sınavından dahaönemli bir şey olmadığını”söylüyor. Öğrencilerin yüzde70'i dershaneye gitmeden üni-versiteyi kazanabileceğineinanmıyor.

Genç yaşlarında kazanmak-kazanamamak baskısına dahafazla dayanamıyor yürekleri veölümü seçiyorlar. Tüm gelecek-lerinin bu sınavlara bağlı olduğunudüşünüyorlar ve kazanamadık-larında “hayatları kararıyor.”

Hayatlarının kararmadığını,aksine tüm dünyayı değiştirecek gü-cün ellerinde olduğunu göstermeliyizgençlere, liselilere. Liselilerin örgüt-lü gücü sistemi yıkabilir ve yerine ye-nisini koyabilir. İntiharlar düzeninbize dayattığı çözümsüzlüktür. Onlariçin bir rakam, bir istatistikten öte an-lamı yoktur Sonerlerin... Mezar baş-larında ağlayan anneler ise kaderleri-ne isyan etmekten başka bir şey ya-pamıyorlar. Bunun bir kader olmadı-ğını anlatmalıyız. Herkesin sınavsız,parasız eğitim hakkı olduğu sosyalistsistemleri yaşadık, yaşıyoruz.

Parasız eğitim, sınavsız gelecek is-tiyoruz. Ve bu hakkımızı almak için SI-NAVLARI BOYKOT ÇAĞRISIN-DA BULUNUYORUZ. Düzenin bizedayattığı eleme sistemine karşı çıkalım.İntihar değil, düzene karşı mücade-le edelim... Biz liselilerin, neler yaşa-dığını en iyi yine kendimiz anlarız.1 milyon 805 bin 433 kişi bizimle bir-likte aynı duyguları yaşıyor. Rekabetetmeye, yarışmaya zorlanıyoruz. Sıra ar-kadaşımız aynı zamanda rakibimiz olu-yor. Bu uygulamayı reddelim. Herkesineşit, nitelikli, parasız eğitim almasıiçin mücadele edelim. Soner’in, İs-mail’in, Hayrettin’in hesabını sormakiçin, yeni intiharlar olmasın diye sı-navları boykot edelim.

Sürecek

Ülkemizde Gençlik

İntiharlar düzenin bize dayattığıçözümsüzlüktür. Liseliler! Çözümsüz değilsiniz!

Mezar başlarında ağlamak bizim analarımızınkaderi değildir.

Parasız eğitim, sınavsız gelecek istiyoruz.Ve bu hakkımızı almak için SINAVLARI

BOYKOT ÇAĞRISINDA BULUNUYORUZ.

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!36

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 37: Yürüyüs 302

Sevgi deyince bencilliği dayatıyor düzen. Düzen iki ki-şilik sevgiyi ön plana çıkarıyor. “Senin sevgin iki kişiliktir,başka hiçbir şeyi umursama” diyor. Düzenin sevgi anlayı-şında umutsuzluk, karamsarlık vardır. Özellikle gençliğearabesk, içi boş yoz ve popüler şarkılarıyla, çarpık sevgi an-layışının ortaya konduğu filmlerle sistemli olarak aşılıyorkendi sevgi anlayışını. Saplantılı sağlıksız kişiliklerin söz-de sevgileri örnek gibi verilir gençliğe. Bunlar mıdır gen-çliğin örnek alması gereken sevgi anlayışı.

Sevgi, sadece iki kişinin yaşadığı duygu değildir, sevgi top-lumsaldır. Sevgi, Ferhat ile Şirin’in sevgisidir. Ferhat’a Şi-rin’in ablası “Şirin’le evlenebilmen için şu dağı delip dağ-dan su çıkarman lazım” der ve Ferhat, Şirin için dağları del-meye çıkar. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Şirin’in ab-lası “Ferhat’la evlenebilirsin Ferhat o dağdan artık inebi-lir diyor” bunun üzerine Şirin dağa çıkıp “Ferhat ablam izin

verdi evlenmemize, şehre inebiliriz”diyor. Ferhat bu teklifi geri çevirirçünkü bilir ki bu suyu Şirin’insevgisi için değil halkının susuz kal-maması ve acı çekmemesi için çı-

karacaktır. Ferhat koskocaman bir halkın sorununu çözmekiçin şehre inmemiş halkının mutluluğu için o dağları del-meye devam etmiştir Ferhat’ın sevgisi halklaşmıştır.

Liseli Dev-Genç’liler tıpkı Ferhat gibi sevgiyi halklaş-tırırlar. Düzendeki sevgi anlayışına alternatif olarak in-sanlara emek harcayarak sevmesini öğrenirler.

Ve Liseli Dev-Genç’liler halkını ve yoldaşlarını canla-rından çok severler. Onlar için gözlerini bile kırpmadan can-larını feda ederler. Çünkü yoldaşlarıyla beraber aynı yol-da aynı ideoloji altında savaşırlar. Halkı için beraber mü-cadele ederler. Liseli Dev- Genç’liler bilir ki yoldaşları vehalkı olmadan mutlu olamazlar. Her zaman sırtlarını yol-daşlarına ve halkına dayarlar.

Ve böylece Liseli Dev-Genç’lilerin sevgisi dünyanın ensoylu sevgisi olur.

Liseli Dev-Genç’liler Tıpkı FerhatGibi Sevgiyi Halklaştırırlar

Şırnak’ın İdil ilçesinde yaşa-yan 2 yaşındaki Muhammet Erşek,bulaşıcı menenjit hastalığına ya-kalandı. Diyarbakır Çocuk Hasta-lıkları Hastanesi’ne götürdülerMuhammet’i. YER YOK dediler.Hastane bahçesinde beklerken öldüMuhammet.

Mevsimlik işçiydi Muhammet’inbabası Abdulselam Erşek. Aynı za-manda mevsimlik işsizdi yani. Mu-hammet’ten başka 4 çocuğu dahavardı. 2 yaşındaki oğlu hastalanıncaİdil Devlet Hastanesi’ne götürdü.Hastanede menenjit teşhisi konulanMuhammet’in hastalığının bulaşıcı veileri safhasında olması nedeniyle,doktorlar tam donanımlı bir hastane-ye nakil gerektiğini söyledi.

Şırnak 112 Acil Servis KomutaMerkezi’ni arayarak durumu anlattı-lar ve acilen başka hastaneye sevkedilmesi gerektiğini söylediler. 6saat beklediler hastanede. Kimsearayıp sormadı. İdil Devlet Hastane-si Acil Bölümü’nde görevli Dr. İhsanGüler, duyduğu sorumlulukla Mu-hammet’i ambulansa bindirip Diyar-bakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’negötürdü.

Ancak, DiyarbakırÇocuk HastalıklarıHastanesi’ne getirilenküçük Muhammet,hastanenin bulaşıcıhastalıklar için kulla-

nılan iki izolasyon odasının da doluolması nedeniyle kabul edilmedi.Başka hastaneye gitmesini söylediler.

Bu bekleyiş sırasında, diğer has-talara virüs bulaştırabilir gerekçe-siyle Muhammet’in hastanede kal-masını da istemediler. Hastane bah-çesindeki ambulansta bekletilen Mu-hammet bilinçli olarak öldürüldü.

Yapılacak bir müdahale ile kur-tulabilirdi Muhammet. Ailesinin ku-cağına geri dönebilirdi. Ama öldür-düler Muhammet’i. Yer yok, donanımyok, ambulans yok... Halkın sağlığı-nı düşünen bir iktidar HİÇ YOK...

Hayatımız bu kadar ucuz onlariçin. Ölüm riski altındaki hasta ola-rak değil, müşteri olarak görüyorhastaneye gelenleri AKP’nin sağlıksistemi...

Sağlık Bakanlığı yetkilileri “Mu-hammet için uçak ambulans Anka-ra’dan yola çıktı. Hasta için Dr. SamiUlus Hastanesi’nde oda ayarlandı.Ancak, ölüm haberi gelince uçakambulans geri döndü. Konuya ilişkindijital kayıtlar inceleniyor.” açıkla-masında bulunmuş.

Teşekkür etmemizi istiyorlar...

Ankara’dan uçak ambulans çıkart-mışlar, Ankara’da bir hastanede yerayırtmışlar. Hayır biz soruyoruz: Şırnak’taki hastanenin donanı-

mı NEDEN yok? NEDEN Acil Servis çalışmıyor?NEDEN sadece 2 tane izolasyon

odası var? Devletin tam donanımlı bir has-

tane açmasını kim engelleyebilir?..Bulaşıcı hastalık salgını olsa ne

yapacaksınız? “Sadece 2 kişiyi te-davi edebiliriz” deyip gerisini öl-dürecek misiniz?

AKP’nin getirdiği yeni sağlık sis-temi ile bu olaylarla çok daha fazlakarşılaşacağız artık. Paramız olmadığıiçin, donanımı azaltılan devlet has-tanelerinde ölüme terk edileceğiz.Özel hastanelere gidelim diye Dev-let hastanelerini bu hale getirdiler.Ölümlerimizden AKP sorumludur.Muhammet’in katili AKP’dir.

Hastanede Oda Yoktu, Muhammet Öldü!

Ülkemizde Gençlik

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ! 37

Page 38: Yürüyüs 302

Bu yazımızda dünyadaki liseli gen-çliğin mücadelesinden örnekler verece-ğiz. Genç yaşları, küçük elleri ile nasılhalkın kahramanları haline geldiklerini,en zor görevleri başarıyla yerine getir-diklerini göreceğiz.

Toplumsal altüst oluşlarda, gençlik enön safta yer almıştır. Fakat ne yazık ki bukonuda çok az kaynak gençliğin müca-delesi hakkında bilgi vermektedir.

Kapitalizmin ilk oluştuğu yıllarda,1800'lerde gençlik çoğunlukla okullardadeğil atölyelerde, fabrikalarda işçi mü-cadelesinin içinde yer alıyordu. İlk genç-lik örgütlerinin kurulması da 1885 yıl-larına denk gelmektedir.

Emperyalizm, devrimler ve savaşlarçağıdır. Emperyalizm de bu nedenlegençliği kendi safında tutmak için heryolu denemektedir. Marks 1800'ler için"her şeyden önce küçük ve hamaratparmakların arandığına" dikkat çe-ker. 7-14 yaşlarındaki çocuklar en küçükbir koruma olmadan, büyük kitleler ha-linde sanayide çalışmışlardı. Eğitimin çokdar bir kesimin ulaşabildiği bir olanak ol-ması nedeniyle bu yıllarda gençlik mü-cadelesi demek; işçi gençlik mücadele-si demektir. Üniversite gençliğinin mü-cadelesi vardır fakat çok az bir kesimikapsar.

Marksist-Leninist partilerin kurul-masıyla gençliğin mücadelesi olgunlaş-mıştır. Partilerden bağımsız ve güçsüzolan gençlik, partilerin yön vermesi ileörgütlenmiş ve devrimci nitelik kazan-mıştır.

9 Eylül 1944'te gerçekleşen Bulga-ristan Devrimi, üniversite, lise, işçi-köylü gençliğin büyük fedakarlıklarının,gücünün, sınırsızlığının bir göstergesi ol-muştur.

Bulgaristan Devriminin Önderi Ge-orgi Dimitrov 1936'da Komünist Enter-nasyonal'in Genel Sekreteri olarak, Mos-kova'da toplanan Komünist Gençlik En-

ternasyonali’nin kongre kürsüsün-den dünyanın gençlerini faşizme vesavaşa karşı güçlerini birleştirmeyeçağırmıştır.

Bulgaristan devriminde gençler si-yasi olarak, askeri, sosyal ve kültürelolarak kendilerini tüm alanlarda gös-termiştir. Dimitrov'un gençlere güvenive gençleri doğru yönlendirmesininen güzel sonucu devrim olmuştur.

Bulgaristan 1878'de Osmanlı bo-yunduruğundan kurtulduktan sonraülkede kapitalizm gelişmeye başladı.Kapitalizm en çok çocuk işçileri kul-lanıyordu. Çocuk ve gençlerin haya-tı; açlık, sefalet, yoksulluk içindegeçiyordu. Örneğin 1897'de Ruse'debir barut deposunun patlamasıylaçoğu çocuk ve genç olan tam 200 işçiölmüştür.

Bulgaristan'da gençlik hareketininilk belirtileri, sosyalist görüşlerinöğrenci gençlik arasında yayıldığı1885-1890 yıllarına denk geliyordu.

Birçok sosyalist öğrenci derneğikurulmaya başlamıştı. Ortaokul, Pe-dagoji okulları (eğitimci yetiştirmeokulu-öğretmen, liseli), meslek okul-larında böyle dernekler kuruluyordu.Öğrenciler toplanıp, çeşitli kitap vedergiler okuyor, tartışmalar yapıyor-du. Çalışmaların amacı halkı bilgi-lendirmek, bilgisini arttırmaktı. Okuldışında kütüphanler kuruyor, tiyatrolaroluşturuyor, eğlence geceleri düzen-liyorlardı. Burjuvazinin açtığı geceokullarında konferanslar veriyorlar-dı. Öğrenci derneklerinin çoğu gizliçalışıyordu. Dernekler, tam sosyalistolmasalar da, burjuvazi için tehlike-li olmuşlardı.

Birçok orta okulda, öğrenci der-nekleriyle sıkı bağları olan öğrenci ku-ruluşları oluşturuluyordu. Bilinçliöğrencilerin en büyük siyasi çalış-ması, derneklerin örgütlediği boy-

Bulgaristan Devriminde Yer Alan Gençlikten Öğreniyoruz

Bu ülkede yaşıyoruz... Bu halkın çocuklarıyız... Ezilen, sömürülen, katledilen bir halkın çocuklarıyız... Bu halkın kavgasında biz de varız!

Liseliyiz Biz

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!38

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 39: Yürüyüs 302

kotlar ve ayaklanmalardı. Öğrencilerinbaskı altına alınması, burjuvazinin bir-çok durumda zayıf öğretmenler ata-ması öğrencilerin hoşnutsuzluğunu ar-tırıyordu.

Öğrenci boykotlarının ve ayak-lanmaların ilk nedeni bazı öğret-menlerin iyi ders vermemeleri, kül-türsüz ve kaba davranışlarıydı. Öğ-renciler eğitimin demokratikleştiril-mesi isteklerini dile getirdiler, öğrenciderneklerine yönelik saldırılar arttı,öğrencilerin savaşı ilerici bir yönaldı.

1880 ve 1888 yıllarında 11 lisedeboykot yaptılar ve ayaklandılar. O yıl-larda çok az okulun olduğunu düşü-nürsek, bu neredeyse % 100'e yakınbir başarıdır.

Eğitim burjuvazi tarafından ge-ricileştirildikçe, baskı arttıkça ilerici,sosyalist görüşleri benimsemiş olanöğrencilerin protestoları, isyanları,boykotları arttı.

Örneğin; Polovdiv Erkek Lisesi,Öğrenci Derneği’nin kütüphanesi-ne okul yöneticileri tarafından el ko-nulmak istenmiştir. 11 Şubat 1891'detüm öğrenciler sınıfları terk ederek,müdürlüğü protesto etmeye başlar.Polis ve itfaiye soğukta avludaki öğ-rencilerin üzerine su sıkar, gaddar-ca saldırıp çoğunu gözaltına alır. Buolayda 58 öğrenci okuldan atılıp, lisekapatılır.

1885-1900 yılları arasında kendi-liğinden başlayan bu örgütsüz genç-lik hareketi söner. Sosyalist Parti, için-deki oportünist varlıklardan dolayıgençlik hareketini örgütleyemez.

1903'den sonra Bulgaristan, İşçiSosyal Demokrat Partisi (BRSDP)kendi içinde oportünizmi yenip Mark-sist bir partiye dönüştükten sonragençlik mücadelesi de başlar.

Parti, gençliğin spor dernekle-rine, eğitim ve kültür derneklerine,gece ve pazar okullarına Marksistderneklere kazanılmasına gençliğinsınıf temeli üzerinde, devrimcigençlik hareketi içinde örgütlen-mesine uygun koşullar yarattı.

Dernekler; spor oyunları, sanatçalışmaları, sıksık okuma toplan-

tıları yapıyordu. Bu toplantılarda Di-mitır Blagoev, Georgi Kirkov, Geor-gi Dimitrov gibi parti yöneticileri debilimsel, güncel, sosyal sorunlar üze-rine konferanslar veriyordu.

1907 yılında Sofya'nın proletermahallesi olan Konötivsa'da ilk dü-zenli gençlik spor derneği "Mladej"kuruldu. Derneğe önce mahalleden20-30 genç katıldı. 3-4 ay sonra 110üyeye ulaştılar. Sofya'da aynı adlapekçok dernek kurdular. Dimitrov'unyardımlarıyla koro grubu, tiyatrogrubu, şiir kursu ve orkestra ku-ruldu. Mladej Derneği örgütlü birgençlik hareketine atılan ilk adımdı.

1919'da BRSDP Bulgaristan Ko-münist Partisi'ne dö-nüştü. Gençlik ör-gütü de Komünist Gençler Birliği

(BKMS) adını aldı. Daha çok işçigençler içinde örgütlenen İşçi Genç-ler Birliği (RMS) BKM'nin en mi-litan, kitle gücü ve kadro kayna-ğıydı. Komünist Parti ilerleyen yıl-larda tüm gençlik çalışmasını RMSyönlendirmesiyle yaptı.

Çocuklar arasında çalışmalar baş-lamıştı. 7-14 yaşlarında erkek ve kızçocuklarına yönelik 1919'da "Dru-garçe" adlı çocuk dergisi çıkarılma-ya başlanmıştı. Derginin amacı anla-şılır bir şekilde emekçi çocuklarınakomünizm fikirlerini seslendirmekti.1922'de çocuk gruplarının sayısı50'ye yaklaşmış, üye sayısı ise 3000’eçıkmıştı. Bu gruplar doğrudan genç-lik dernekleri tarafından yönlendiri-liyordu.

Bulgaristan'da kraliyet ve faşizm(monarko-faşist) vardı.

1923'deki Eylül ayaklanması dev-rimin dönüm noktalarından biridir. Fi-ziki olarak yenilgiyle sonuçlansa da,zafere atılan adımdı. Bu ayaklanma-da gençler; er, kurye, irtibatçı olarakyer aldı. Gençlerin oluşturduğu bir bir-lik, karakol ve kaymakamlığı basıp,80'den fazla faşist askeri öldürmüştü.Eylül ayaklanmasını, faşizm kanlabastırmıştı, binlerce genç tutuklan-mıştı.

1924 yılında ortaöğretim okul-larındaki Komsomol grupları M-L'yi benimsemek için büyük çalış-ma yürüttüler. 1924-1925 yılların-da okullarda faşizme karşı boy-kotlar yapıldı.

1930'da Bulgaristan GenelHalk Üniversiteliler Birliği(BONSS) kuruldu. (BONSS)RMS'nin yardımcısı gibiydi.

RMS ortaokullarda birçokdernek kurdu. Dini-gerici eği-tim politikasına karşı, boykotlarörgütledi.

RMS partinin içki-tütün karşıtıçalışmalarını yürütüyordu. Bu, o yıl-larda yozlaşmaya karşı verilen birmücadeleydi. Gençlik koopera-tiflerinde, içki-tütün karşıtı der-neklerde, spor, turist, Kızılhaç,Hristiyan dernekleri gibi legalve burjuvazinin denetiminde olan

derneklerde ustaca çalıştı. Bu ça-lışmalardan sonra RMS 150 bin gen-ci etkisi altına aldı. Köylerde 70 binüyesi vardı. En sevilen savaşçı genç-lik örgütü haline geldi.

RMS legal örgütlerin olanakları-nı nasıl değerlendirdi, onlarda nasıl ça-lıştı?

RMS her birinin özel niteliğini gözönünde bulundurup buna göre bir yönvermeye çalışıyordu. Halkın içindekidürüst gençlerle dostluk kuruyor,kişisel ilişkilerini geliştiriyordu.Onlara M-L'yi öğretiyordu ve genç-ler zamanla RMS'li oluyordu.

Okuma evlerinde gençleri oku-maya yönlendiriyor, tiyatro grup-ları, Sovyet ve Bulgar yazarların ile-rici piyeslerini oynuyorlardı. Pik-

Liseliyiz Biz

1941 yılı, Bulgaristan'ın Hitlerfaşizmi tarafından işgal edildiğiyıllardır. Artık mücadele işgale,

savaşa, faşizme karşı devrimmücadelesidir. Lise öğrencisiRMS'liler, il, ilçe, köylerinde

kuryelik yapıyorlardı. Bugörevlerini başarıyla yerinegetiriyorlardı. Çoğu zaman

örgütsüz köylerde örgüt kurmagörevini alıp yerine gertiriyorlardı.Çünkü onlar köylerinin en otoriteli

gençleriydi.

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

39

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 40: Yürüyüs 302

nikler, geziler düzenleyip, halk tür-küleri söylüyorlardı. Bu faaliyetlerRMS'nin geniş kesimlere ulaşma-sını sağlıyordu.

1941 yılı, Bulgaristan'ın Hitlerfaşizmi tarafından işgal edildiği yıl-lardır. Artık mücadele işgale, savaşa,faşizme karşı devrim mücadelesidir.Lise öğrencisi RMS'liler, il, ilçe,köylerinde kuryelik yapıyorlardı. Bugörevlerini başarıyla yerine getiri-yorlardı. Çoğu zaman örgütsüz köy-lerde örgüt kurma görevini alıp yeri-ne gertiriyorlardı. Çünkü onlar köy-lerinin en otoriteli gençleriydi.

1942 yılında faşizm küçük ço-cuklara da idam cezaları vererek tümgençleri korkutmaya, yıldırmaya ça-lışıyordu. Gençlikse ölümle karşı-laştığında baş eğmiyordu.

9 Eylül 1944 Bulgaristan devri-minin zafer günüdür.

9 Eylül Ayaklanması, gençliğin

ekonomik, siyasi ve kültürel gelişi-mine geniş ufuklar açmıştır. Gençlikemek, dinlenme, öğrenim, örgütlen-me haklarını kazanmıştır. Gençliğinilk defa politik ve kitlesel gençlik ör-gütü çalışması yapmasına, kitap vb.yayınlanmasına olanak yaratmıştır.

Mücadelenin ilk başlangıcından1944'e dek gelen 60 yıllık sürede,gençlik, devrimin en militan, en ka-rarlı güçlerinden biri olmuştur.

Georgi Dimitrov gençlere emekvermiş, yürekten inanmıştır. Emeğin,inancın ve güvenin sonucu devrim ol-muştur.

Dimitrov'un 1949'da ölümündensonra gençlik örgütü Dimitrov HalkGençlik Birliği adını almıştır.

RMS öğrenci, işçi-köylü gençliğinen büyük örgütü, devrimin hem kad-rosu, savaşçısı hem kitlesidir.

RMS'nin örgütlenmek için pekçokyol ve yöntemi kullanması onun ge-

niş kitlelere ulaşmasını sağlamıştır.Spor, eğlence, kültür dernekleri, kon-feranslar, okuma günleri, okumagrupları, tartışma günleri, yarışmalar,tiyatro, şiir, müzik gençlerin ilgileri-ni, yeteneklerini sergiledikleri heralanı örgütlenme mevzisi olarak kul-lanmıştır. Faşizmin denetimindekiderneklerde dahi yarattıkları güçlüdostluk bağıyla, 150 bin üye kazan-mıştır.

Dimitrov'un yol göstericiliğinde-ki Bulgar geçliğinin devrimci tarihi,deneyimleri ile bize de örnektir.

Yararlanılan kitaplar:

Komünist Gençlik Enternasyo-nali Tarihi Cilt I

Bulgaristan Devrimci GençlikHareketi Tarihi

Gençlik İçin Notlar, Georgi Di-mitrov

Sahiplenmek emek vermektir.Sahiplenmek unutmamaktır. Sahip-lenmek biz olmak, biz kalmaktır,vazgeçmemektir.

Biz devrimciyiz. Devrim içinyola çıkarken, bu yolda yalnız yürü-nülmediğini öğrendik. Bu yolu yal-nız yürümenin mümkün olmadığınıgördük. Bu yolda güçlü olmak, “Biz”olmaktır diye öğrendik. Örgütlendik“Biz” olduk. “Bizi” sahiplendik. He-defimizi sahiplendik. Yolumuzdayoldaşımızı sahiplendik. Yol göste-renimizi sahiplendik.

Sahiplenmek mücadeleyle bü-tünleşmekti. Her sahiplenmemiz kar-şısında saldırdılar. Saldırıyı bazenokuldaki sıramızda yaşadık “o der-neklere gitmeyeceksin…” şeklinde;bazen iş yerimizde “...yoksa işten ata-

rım” tehditiyle yaşadık, bazen so-kaktan kaçırıldık… Öldürdüler amamezarımızdan korktular… Toprağaverdiğimiz canlarımıza mezar yaptık,mezarımıza saldırdılar… Sahiplendik,yeniden diktik şehidimizin mezartaşını…

Her saldırıda tek emirleri vardı:“Teslim olun!” Tek istekleri vardı biziyok etmek. Biz hiç teslim olmadık ve“Siz bizim teslim olduğumuzu ner-de gördünüz?” sorusu bize miraskalan cevap oldu her seferinde. Sa-hiplendik bu yolu, bu yolda yürü-yenler olarak, BİZ olduk.

Örgütlendiğimiz günden öğreni-riz BİZ olmayı. Her gün biraz dahabiz olmak için çalışırız, emek veririz.Biz, örgütlü gücümüzdür. Biz, dün-den yarına bugün var oluşumuzdur.

Bugün varsak eğer şehitlerimizi sa-hiplenmemizle ilerlememizdendir.Dünümüzü, şehitlerimizi, yarattıklarıdeğerleri, miraslarını, hedeflerini di-renişlerini sahiplenerek varız. İnsandeğerleriyle insandır der halkımız.Devrimciler halkın değerleriyle güç-lenir, tarihleriyle bütünleşir ve ancako zaman yarının umudu olabilir. Herdüşen canımızdan kahramanlığınımiras aldık, omuzladık ve devam et-tik. Gelenek yaratanlarımıza, gele-neklerimize sahip çıktık.

Ülkemiz özgür ve bağımsız olsundiye yola çıktık, vatanımızda sosyalizmikuracağız dedik. 42 yıldır bu hedefi-mize doğru sahiplenerek yürüyoruz.

Cepheli, sahiplenmenin gücümüzolduğunu bilir. Cepheli, sahiplen-mek demek devrim yürüyüşümüzdeaynı zamanda üreten ve yaratan ol-mak olduğunu bilir. İşine daha sıkı sa-rılmak olduğunu bilir. Her yaptığınındevrime hizmet ettiğini bilen Cepheliiçin sahiplenmek demek şehidimizin,tutsaklarımızın mirası olan umutla-rını omuzlamak, onları gerçek kılmakiçin emek vermektir. Cepheli umut-tur, umudu sahiplenir.

Cepheli Sahiplenendir

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!40

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 41: Yürüyüs 302

Kararlılık keskin bir bıçağa ben-zer, keskin ve düzgün keser. Karar-sızlık ise kör bir bıçak gibidir, kesti-ği her şeyi parçalar ve yırtar. (JANME KEITHEN)

Boşuna söylememişlerdir, dil dü-şüncenin aynasıdır, diye. Nasıl dü-şünüyorsa öyle konuşur kişi de, ku-rum da...

Mücadele çizgisini büyük orandayitirmiş, özde TÜRK-İŞ'ten bir farkıkalmamış DİSK'in sendikalar kanu-nu yasa tasarısının aylardır bakanlı-ğın masasında bekletilmesine ve ista-tistikleri açıklama tehdidine karşılık,"Türkiye kaosun eşiğinde" şeklin-de açıklama yapması da DİSK'e ha-kim olan anlayışın dile gelişidir.

AKP, çıkardığı yeni kölelik yasa-larıyla işçilerin kazanılmış haklarını bi-rer birer gasp ederken sendikalardanciddi hiçbir karşı koyuş yok. Hatta öyleki bu yasalar kendi sonlarını getirme-sine rağmen altı boş açıklamaların dı-şında bir mücadele programları yok.

Çalışma Bakanlığı'nın Ocak ayınınsonunda SGK kayıtlarına göre sendikalıişçi istatistiklerini açıklayacağını söy-lemesi sendikaların çaresizliğini birkez daha gösterdi. Çünkü istatistikleregöre sendikaların altının ne kadar boşolduğu ortaya çıkmakta. TÜRK-İŞ,HAK-İŞ ve DİSK konfederasyonları-na bağlı 100 civarındaki sendikadan top-lu sözleşme yapma hakkına sahip sa-dece 12 sendika kalıyor.

Türk-İş’in 11, Hak-İş’in 1,DİSK’in ise toplu sözleşme yapmahakkına sahip hiç sendikası kalmıyor.

Bunun sorumluluğunu oligarşi-nin hükümetlerine yüklemek en ucuzdemagojidir. Çünkü oligarşinin tüm ik-tidarları işçi sınıfının düşmanıdır. Do-ğal olarak işçi sınıfının her türlü ör-gütlülüklerinin de düşmanıdır. İkti-darlar işçi sınıfını örgütsüzleştirmekiçin elinden gelen her şeyi yapacak-tır, nitekim ülkemizde de yapmakta-dırlar. AKP’nin bugünkü politikala-rında ters olan bir şey yok. AKP,temsil ettiği sınıfın çıkarlarına hizmet

ediyor. Bu tablonun asıl sorumlu-su sendikalardır. Hatta TÜRK-İŞ veHAK-İŞ gibi devlet sendikalarının dagerçek işlevini gözönüne aldığımızdabu tablonun asıl sorumlusu DİSK’tir.

DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün, AKP’nin İşkolu istatistikle-rinin SGK verilerine göre açıklama-sı üzerine "Türkiye işçi sınıfının15-16 Haziran'da olduğu gibi so-kaklara döküleceğini, ve büyük birkaosun yaşanacağını" söylüyor.

AKP, işçilerin kazanılmış hakları-nı bir bir gasp ediyor. Sendikaların, asılolarak DİSK'in sonunu getiriyor. DİSKGenel Sekreteri Görgün ise işçilerin so-kağa dökülmesinden korkuyor ve ik-tidarı "Türkiye kaosun eşiğinde"diye tehdit ediyor. Görgün, işçilerin so-kağa çıkmasından niye korkuyor. 15-16 Haziranlar'dan neden korkuyor.Bugün çıkmayacaksanız sokaklara,daha ne zaman çıkacaksınız?

"Kaos" olarak ifade edilen durumişçi sınıfının reformist anlayışa mah-kum olmayıp 15-16 Haziranlar'ı ya-ratmasıdır. DİSK'in "kaos"u budur!Dişe diş mücadele!

O günlerden bugünlere elbette"kolay" gelinmedi. 1980 askeri faşistcunta döneminde devrimci ruhun vepratiğin daha yaygın ve güçlü oldu-ğu bir ortamda o dönemin reformiz-mi de daha nitelikliydi.

Hapishanenin ehlileştirdiği anla-yışın, düzenin sendikacılığının DİSK'ehakim olması ve giderek pratiğini deşekillendirmesi DİSK'in “devrim-ci”liğini de bitirmiştir.

Ortaya çıkan tablo açıktır. Kendinegüvenmeyen, işçi sınıfına güvenmeyen,bir sendikacılık... Direnerek saldırılarakarşı koyan değil, icazetle patronlarla,devletle “iyi geçinen” bir sendikacılık.‘90’lar sonrasının “akıllı solculuğu-nun” sendikalara yansıması... “Avru-pa sendikacılığı”na umut bağlayan,“uluslararası standart” diye tutturanbir sendikacılık anlayışı.

İktidar koltuğuna kim oturursaotursun emperyalizmin talimatlarını

yerine getirirken işçisine memurunatüm halka saldırı politikalarını haya-ta geçirirken rahatının bozulmasını is-temeyen bir sendikacılık anlayışı!Üstelik de "devrimci"...

Hangi ülkede yaşıyoruz, faşizmnedir hatırlıyor muyuz? Sınıf müca-delesi çıkarları nasıl savunulur, bun-lar unutulmuş bulanıklaştırılmış...

Bakın DİSK'in açıklamalarına, işçisınıfının çıkarlarıyla uyuşan bir dil, biryaklaşım görebilecek misiniz? "12 Ey-lül'ün AKP eliyle sürdüğünü" söyler neyardan ne serden cümlelerle hakimrolünü üstlenir. Her türlü savaşa karşıolduğu yönünde açıklamalarda bulunur.Tarafını unutur. "Kıdem tazminatına, gü-vencesizliğe, taşeronlaştırmaya karşı tekyolun direnmek olduğunu" söyler amatoplasanız beş protesto eylemini geç-meyen bir pratikle karşılaşırsınız. Di-reniş nasıl örgütlenecek, nasıl direni-lecek bunlar yok. Altı boş açıklamalar.

Çalışma Bakanlığı toplu sözleşmeyetkisi için barajı yüzde 10’dan 3’edüşürdüğünü açıkladı. Bu durumdasendikalar kapanmayacak.

Peki gerçekler ne olacak. Mevcut100 sendikanın üye sayısı kağıt üze-rinde 3 milyon gözüküyor. Gerçek ra-kamlar 500 binin altında. Üyesi ol-mayan tabela sendikaları kimin işineyarıyor? Kime hizmet ediyor,AKP’nin demokrasicilik oyunundanbaşka?..

Bu anlayışla sendikalarınızı ko-rumayazsınız. Sendikaların gücü işçisınıfıdır. Halktır. İşçi sınıfına dönmekzorundasınız. Yüzünü Avrupa'ya dön-mek yerine ülkesinin gerçeklerinedönüp görevinin ne olduğunu oradagörmelidir.

AKP’yi “kaos”la tehdit etmek yerine haklarınızı direnerek savunun!

Devrimci İşçiHareketi

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

41

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 42: Yürüyüs 302

DİSK’in yaklaşan kongresi ön-cesinde Devrimci İşçi Hareketi (DİH),“Nasıl Bir DİSK İstiyoruz?” çalış-masını yürütmeye devam ediyor. 27Ocak günü, Ankara'nın sanayi bölgesiolan OSTİM Metro İstasyonu'nunönünde bir saat süreyle yaklaşık 500adet “Nasıl Bir DİSK İstiyoruz?”başlıklı bildiriler dağıtıldı. OSTİM(Organize Sanayi Bölgesi) Ankara'daişçilerin yoğun olduğu bir bölge.Bildiri dağıtımı sırasında işçilerlesohbetler edilerek, onların sorunlarıve talepleri de konuşuldu. Bildiridağıtımının ardından Devrimci İşçiHareketi’nin afişleri asıldı.

Ankara’da 29 Ocak günü de UlusMeydanı'nda bildiri dağıtımı yapıldı.Dağıtılan bildirilerle, sendikaların“çağdaş” sendikacılığı terk edip,devrimci sendikal anlayışla sınıf mü-cadelesi vermesi gerektiği anlatılıyor.

200 bildirinin dağıtılmasının ar-dından, aynı gün Batıkent Metro İs-tasyonu'nda “Demokratik MücadeleciDevrimci DİSK'i Yaratacağız”,“DİSK’i İşçilere İşçileri DİSK'e Ta-şıyacağız” yazılı afişler yapıldı ve200 bildiri halka ulaştırıldı. Sendikalmücadeleler ile ilgili sohbetler edildi.Ardından Yenimahalle Pazarı’na gi-dilerek, burada da bildiri dağıtımı

ve afiş çalışması yapıldı.

Devrimci İşçi Hareketi, 30 Ocak'tada İzmir’in Basmane, Alsancak veŞirinyer semtlerinde afişleme yaptı.200 adet afişlemenin yapıldığı ça-lışma sırasında, afişleri okumak içingelen işçilere, DİH’lilerin nasıl birDİSK istediklerini anlatılar. DİSKüyesi belediye şoförlerinin yoğunbulunduğu merkezlere yapılan afiş-lemeler sırasında şoförler DİH’lilerinyanına gelip demokratik, devrimcibir DİSK istediklerini; bunun da an-cak, işçilerin örgütlü mücadelesindengeçtiğini söylediler.

Devrimci DİSK’i Yaratacağız

İzmir'de Halk Cephesi/Dev-Genç,27 Ocak günü, bir aydır sendikal haklarıiçin direnen Billur Tuz işçilerini ziyaretetti. İzmir Çiğli Organize Sanayi Böl-gesi'nde kurulu Billur Tuz fabrikasındaçalışan 47 taşeron ve kadrolu işçi, TekGıda-İş Sendikası'nda örgütlenmeye baş-ladıkları için 2011 yılının Aralık ayındaişten atılmıştı. 2 Ocak 2012 günü fabrikaönünde direnişe başlayan Billur Tuz iş-çilerinin direnişi kararlılıkla sürerken;direnişe destek veren fabrika işçileri deişten çıkarılmakla tehdit ediliyor.

20 Ocak’ta , iki işçinin daha iştenatılması üzerine direnen Billur Tuz iş-çileri, 23 Ocak sabahı yeni işten atmalarıprotesto etmek amacıyla sabah 06.00'dafabrikaya girip çatıya çıkarak "Atılanİşçiler Geri Alınsın!" pankartı astı. Pat-ronun polise haber vermesi üzerine 5işçi zorla gözaltına alındı.

27 Ocak günü direniş alanına giden

Halk Cepheliler, "Billur Tuz İşçisiYalnız Değildir", "Zafer Direnen Emek-çinin Olacak", "İşçiyiz Haklıyız Kaza-nacağız", "Direne Direne Kazanacağız"sloganlarıyla işçileri selamladı. İşçilerde Halk Cepheliler’i sloganlara eşlikederek karşıladılar.

İşten atılan işçiler yaşadıkları so-runları Halk Cepheliler’e anlatırken;sendikaya üye olan ve direnişe destekveren bazı işçilerin evlerine polisinajanlık teklifiyle gittiğini de söylediler.İzmir Menemen'deki Savranoğlu fab-rikası önünde aylardır direnişte olanSavranoğlu Deri İşçileri de sınıf daya-nışması örneği göstererek direnişe des-tek veriyor.

Halaylarla, sloganlarla direnişedestek olan Halk Cepheliler, işçilerleedilen sohbetlerin ardından tekrar ge-leceklerini söyleyerek işçilerin yanındanayrıldılar.

Yeni İşçilere Güvenip Var Olanlarıİşten Atıyorlar! İşten Atmalar Karşısında

Topyekün Direnişi Örgütleyelim!

TKM AylıkTürkü GeceleriDevam Ediyor!

Trakya Kültür Merkezi(TKM)’nin gelenekselleşen kışdönemi “Türkü Geceleri” aylıkolarak yapılmaya devam ediliyor.Bu dönemki 3. Türkü Gecesi 29Ocak günü saat 19.00’da ger-çekleştirildi.

2 saat süreyle halk türküleriTKM müzik topluluğu tarafındanseslendirilirken; geceye cümbü-şüyle katılan bir kişi ile darbukaçalan bir arkadaş geceyi şenlen-dirdi. Soğuk havaya rağmen ge-ceye 20 kişi katıldı.

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!442

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 43: Yürüyüs 302

Merhaba!

19 Aralık 2000’in Çanakkale Ha-pishanesi’nde, Fidan yoldaşımızınalevlerin ortasında dimdik duruşu ha-tırlanır. 23 Aralık 2000 tarihli Milli-yet Gazetesi, Fidan’ın eylemini şu sa-tırlarla aktarır:

“…Operasyonun ilk günü ken-dini yakan DHKP-C’li hemşire Fi-dan Kalşen’in cesedi her iki eli dezafer işareti pozisyonunda bulun-du…” (Aktaran: Büyük Direniş veMedya-syf: 191. Boran Yayınevi)

Fidan’ın o elleri, Özgür Tutsak-lığın elleridir.

Devrimci iradenin elidir söz ko-nusu olan. Böyle olduğu içindir ki, oeller yeri gelince ateşler içinde zaferişareti yaparak, yeri gelince de oku-yacağı kitabı, yazacağı kalemi kav-rayıp durduraksız üretmeye devameder.

Her sabah içtimada hep birliktedediğimiz gibi: “Devrim için”dir Öz-gür Tutsaklar’ın her şeyi. Fedasıda, okuması da, yazması da…Devrim içindir.

Umutla, coşkuyla yazıp okuya-rak kesintisiz bir üretim içindeolmak Özgür Tutsaklık kültürünündoğası gereğidir.

Elbette, bu sorumluluğun gereğiolarak canlı ve kolektif bir üretimiçindeyiz.

Öyle ama yeterli mi?

Hiçbir birimimiz, komitemiz vetek tek yoldaşlarımız kendisini yeterligörmemelidir. Mao’nun sözlerini hiçunutmayalım:

“…Düşmanımız, bildiklerimizleyetinme anlayışıdır. Gerçekten birşey öğrenmek istiyorsak bu anlayı-

şa son vermek zorundayız.Kendimize karşı tutumumuzdoymak bilmeden öğrenmek,başkalarına karşı tutumumuzise bıkıp usanmadan öğretmekolmalıdır.”

Bu sözlerin bizdeki karşılığışudur: “Deli gibi okuyacağız,

deli gibi yazacağız.”

Doymak bilmeden öğrenmek için,deli gibi okuyacağız…

Bıkıp usanmadan öğretmek için,deli gibi yazacağız…

Birçok çalışma yapıyor, okuyor,yazıyor, çiziyoruz. Çok yönlü vekolektif tarzda üretiyoruz. Bu yanıyladiri bir gerçekliğimiz vardır. Ama ye-terli olduğumuzu söyleyemeyiz. Ek-siklerimiz var. Var, çünkü bizim öl-çümüz devrimimizin ihtiyaçlarıdır.

Bu ihtiyaçları en yakıcı haliyle,beynimizin tam ortasında hissedecekve gereğini yapacağız. Görevimiz,çok yönlü ve artan oranda üretmek-tir.

Neyi, nasıl üretip yazacağımızaçıktır. Bunlar biliniyor. Ve bakınDayı ne diyor: “Kendi tarihimize yas-lanarak, kendi yaşadıklarımızı önü-müze alarak, kendi üslubumuzlaeğitmek zorundayız. Felsefeyi, sos-yalizmi, devrimler tarihini kendiüslubumuzla anlatmanın yöntem-lerini bulmalıyız. Teorinin devri-mimizle, hatta günlük mücadelemizve yaşamımızla, inançlarımız veduygularımızla bağını kurmalıyız.Bunu yapmazsak, eğitimi soyut birolgu olmaktan çıkaramayız…”

O halde, eğitimi-yazmayı-oku-mayı bulunduğumuz bu alanda da,somut ve sonuç alıcı tarzda örgütle-mek zorundayız.

Örneğin, yazınsal üretimlerimiziele alalım.

İhtiyaçlarımızın çok yönlü oldu-ğu açıktır. Artmaktadır ve daha da ar-tacaktır. Bu da demektir ki, kendimizibu artışa, ihtiyaca cevap verecektarzda örgütlemek zorundayız. Geli-

şim böyle olur. Olmaktadır da. Bun-ları hep birlikte yaşıyoruz, çalışıyorve üretiyoruz.

Öyle ki, Özgür Tutsaklar’a 24 saatyetmemektedir. Dağrusu da budur.Kalemimizin ucunu daima açıktutmak zorundayız. Değilse, kale-mimiz körelmeye başlar. Ucu kö-relen bir kalem, sağdan soldan etki-lenmeye açık hale gelir. Bunun çeşitlibelirtileri vardır. Mesela, BİZ’e aitolmayan kelimeler kullanımı gibi…Küçük-burjuva aydınların, gaze-tecilerin üslubuna öykünme ya dabu kesimler arasında moda olankavramların kullanılması gibi…Körelme dediğimiz budur. Bunun ye-gane önlemi, kalemimizin ucunudaima açık tutmaktır.

Devrim inancı, halk sevgisi, sı-nıf kini olarak dışa vurulan sınıf bi-linciyle açıktır kalemimizin ucu.

Sınıf bilinciyle açılmış kalemler“insan” demek yerine, halk der,emekçi der, yoksullar der… Seçti-ği kelime, sınıfsal tercihlerini açıkçabelirtir. Muğlaklığa, bulanıklığa yeryoktur. Rahmi Koç da insan amahalktan birisi değil. Tekelciler halkdüşmanıdır.

Evet, kelime tercihinde bile tetikduracağız.

Emperyalist “Batı”nın üniversi-telerinde imal edilen pespaye siviltoplumcu kavramlarla dilimizi kir-letmeyeceğiz. Oportünizm, refor-mizm ve Kürt milliyetçilerinin yazı-larına baktığımızda bu kirlenmeninyaygınlığını açıkça görürsünüz.

Biz beynimizi, dilimizi, kalemi-mizi bu kirlenmeye teslim etmeye-ceğiz. Sınıflar kavgasının dilini Ma-hirce kullanmaya devam edeceğiz.

“Sağ Sapma, Devrimci Pratik veTeori” yazısında Mahir Çayan, keli-me seçiminin ne denli çarpıcı ve ha-yati bir önemi olduğunu Luis Alt-husser’den yaptığı bir alıntı ile vur-gular:

“…Felsefe halkın teori alanındaki

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

43

Yürüyüş

Sayı: 302

Kalemlerimizin UcuSınıf Bilinciyle Açılmalıdır!

Page 44: Yürüyüs 302

sınıf mücadelesini temsil eder. Nedenfelsefe kelimelerle döğüşür? Sınıfmücadelesinin gerçekleri kelimeler ta-rafından ‘temsil edilen’ ‘fikirler’ ta-rafından temsil edilir. Bilimsel vefelsefi akıl yürütmelerde kelimeler(kavramlar kategoriler) bilginin‘araçlarıdır’. Fakat, siyasi, ideolojikve felsefi mücadelede kelimeler aynızamanda silah, patlayıcı veya uyuş-turucu madde ve zehirdir. Bazen sı-nıf mücadelesi bir kelimenin diğerbir kelimeye karşı mücadelesindeözetlenebilir. Bazı kelimeler kendiaralarında bir düşman gibi döğüş ya-parlar. Başka kelimeler vardır ki,

anlam karışıklığına yol açarlar, ha-yati fakat sonuca bağlanmamış birmuharebenin kaderi gibi. (…) Ensoyut, en zor, en uzun teorik eserlerinekadar felsefe kelimelerle döğüşür: Ya-lan kelimelere, anlam karışıklığınayol açan kelimelere karşı, doğrukelimelerden yana ‘nüanslarla’ dö-ğüşür. Kelimeler üzerindeki bu savaş,siyasi mücadelenin bir parçasıdır…”

İster bir öykü ya da şiir yazıyorolalım, ister şu ya da bu konuda bir in-celeme yazısı olsun ya da bir araştır-ma, makale, mizah yazısı olsun… Kı-sacası, her ne yazıyor olursak olalım,bu gerçekliği asla akıldan çıkartma-

malıyız: Kelimeler üzerindeki savaş,siyasi mücadelenin bir parçasıdır.Biz bu savaşta kendi silahlarımızolan kelimeleri kullanmazsak, yaz-dıklarımız hedefini bulmayacaktır.

Kalemimizin Fidan’ın zaferinsembolü olan o yanık ellerine, ke-limelerimizin de 122’lerin diline ya-kışacak değerde olması Özgür Tut-saklığımızın gereğidir.

Okunacak kitaplar, yazılacak ya-zılar bizi bekliyor.

Başarılar… 29.12.2011

Ümit İlter

1980 yılında Çorum’da yaşanan katliamla ilgili ola-rak Çorum yerel basınında çıkan haberlerde yer alan 12Eylül iddianemesinde yapılan “Çorum olayları” çarpıt-maları ile ilgili olarak, Çorum Pir Sultan Abdal Kültür Der-neği (PSAKD) 28 Ocak günü bir eylem yaptı.

Bahabey Caddesi üzerinde bulunan dernekten Özdo-ğanlar Kavşağı’na kadar yürüyüş düzenleyen dernek üye-leri, “Çorum’da Yaşananlar Olay Değil Katliamdır; AdnanBaran Mağdur Değil Katliamın Baş Sorumlularından Bi-ridir” yazılı pankart açılarak, “İnanç Özgürlüğü İstiyoruz”,“Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz”, “KatliamcılarCezalandırılsın”, “Aleviyiz Haklıyız Kazanacağız” slo-ganlarını attılar.

Burada bir konuşma yapan Hüseyin Teke, 12 Eylül id-dianamesi olarak hazırlanan ve Ankara 12. Ağır Ceza Mah-kemesi’nde kabul edilen iddianamenin Çorum’a ilişkin bö-lümünde, yaşananlara OLAY olarak yer verildiğini, iddia-namenin katliamın sorumlularından olan Adnan Baran’ın ifa-deleri doğrultusunda yazıldığını belirtti. Teke, “Çorum’dayaşanan bir olay değil, planlı bir katliamdır. Alevi ve demokrathalka yönelik bir katliamdır. Çorum’da yaşayan 70 bin Al-evinin hedef alındığı bir katliamdır... Maraş, Sivas, Gazi, 19-

22 Aralık 2000’de-ki hapishanelerkatliamı, HrantDink ve son olarakUludere böyledir… Çorum’da 1980 yılında, 25 Mayıs’tan,4 Temmuz’a kadar günlerce sürmüş bir katliamdan OLAYdiye bahsetmek kasıtlıdır. Halkın faşist teröre karşı örgüt-lü ve silahlı bir direnişle cevap verdiğini gizlemek içindirbu kasıt” diye konuştu.

İstanbul Küçükarmutlu’da, aralarında PSAKD Ör-gütlenme Sekreteri, Sarıyer Şube Başkanı ve Armutlu Cem-evi çalışanı Zeynep Yıldırım’ın da olduğu 15 kişinin göz-altına alındığını polis baskınlarına da değinen Teke, “Ör-gütlenmeyin, inançlarınızdan vazgeçin diyor AKP! Bizseörgütlenmekten, örgütlü yaşamaktan vazgeçmeyeceğiz.İnançlarımızdan vazgeçmeyeceğiz. İnançlarımızla, özgürceyaşayacağımız bağımsız bir ülke için mücadele edeceğiz.Haklıyız, kazanacağız!” dedi.

Eylem öncesinde kavşakta bulunan kahvehanelertek tek dolaşılarak çağrı yapılmıştı. Çağrı üzerine kah-vehanelerin önüne çıkanlar tarafından ilgiyle izlenen ey-lem atılan sloganlarla sona erdi.

Halk düşmanısınız. Devrimcilerin

katlisiniz. Hiç beklemediğiniz yer-

lerde halkın tepkileriyle karşılaşacak-

sınız. Yakanıza yapışıp 19 Aralık kat-

liamının hesabını sizden soracaklar.

Hikmet Sami Türk, Uğur Mum-cu'yu anma etkinlikleri çerçevesinde"Demokratik Yaşamda Anayasa De-ğişiklikleri ve Özgürlükler" adlı bir pa-nele katılınca Piyanist Fazıl Say'ın 77yaşındaki babası Ahmet Say tara-fından protesto edildi. Ahmet Say buülkenin aydını olduğunu belirterek kat-

liamcı Sami Türk'ün "demokrasi veadalet kavramlarının konuşulacağı birtoplantıya katılmasına tepki göster-diğini" söyleyerek "BayrampaşaCezaevi'nde fosfor bombası kulla-narak hapishanenin içindeki silah-sız, eli kolu bağlı olanları yakmış-tır!" diyerek protesto etti.

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!44

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

KATLİAMA “OLAY” DEMEKİDEOLOJİK SALDIRIDIR

İDEOLOJİK-FİZİKİ HER SALDIRININKARŞISINDA SET OLACAĞIZ

Bir KatliamcıHikmet Sami Türk:

Page 45: Yürüyüs 302

1939-1945 yılları arasında em-peryalistler dünyayı paylaşmak içinhaksız bir savaş yürüttüler. 2. Payla-şım Savaşı, hem birçok ülkenin savaşdahil olması, hem de Alman faşiz-minin dünya halklarına uyguladığıimha politikası ve özellikle de Hitler'infaşist ordusunu alt eden Kızıl Or-du’nun kahramanlıkları nedeniylehep hafızalardadır..

Sovyet halkının faşizme karşımuhteşem zaferinin kazanıldığı bu sü-reç aynı zamanda derslerle doludur.Ve bu savaşta çok açık görülen birgerçek vardır ki kimse tarafsız de-ğildir. Herkes kendi sınıfının yanın-dadır. Hele yoksul halklar açısındantarafsızlık, hem de faşizme karşı aslasöz konusu olamaz...

Diğer yandan 2. Paylaşım Sava-şı'nda Sovyet Kızıl Ordusu'nun ver-diği mücadele adeta vatan toprakla-rını savunmanın manifestosudur. Bumanifesto nasıl yazılmıştır? Vatantopraklarını savunan bu insanları ha-rekete geçiren duygular nelerdir?Hitler ve Mussolini nasıl durdurul-muştur? Önünde durulamaz denilenAlman tankları nasıl alt edilmiştir?

Bilineceği gibi Alman faşizmi bü-yük tekeller adına hareket etmiş, on-ların çıkarları için dünya halklarına kar-şı saldırıya geçmişti. Öyle ki Hitler or-dusu, İtalya'dan faşist Mussolini'yide yanına alarak; ardına Yıldırım Tu-gayları dedikleri orduyla Avrupa'yı biruçtan bir uca fethetti. Çünkü Avrupa-lı hükümetlerin elleri çabuk kalkmış-tı havaya... Ve direnen bir avuç dev-rimcinin dışında bu hükümetlerin par-makları tetiğe gitmemişti.

Bunun sonucu olarak faşizmin nal-çalı(*) çizmeleriyle gezenler, Parissokaklarında topuklarını bilhassa çar-

pıyorlardı yere.Ama Sovyet halk-ları bu soytarılarıMoskova önlerin-de yenmesini bildi.

1941 yılının 16Kasım'ında Hit-ler'in faşist ordusutanklarıyla Mos-

kova önlerindeki Volo-kolamsk Şosesi’ne(*)

geldi. Faşist ordu, tank sayısı bakı-mından üstün durumdaydı. Ve tank sa-vaşta önemli bir silahtı. Ama asılönemli olan kimin ne kadar tankı ol-duğu değildi. Önemli olan tankın mıinsanı, insanın mı tankı kullandığıy-dı. İşte büyük tekellerin yaptığı o tank-lar faşist orduya hükmederken, KızılOrdu'da durum tam tersiydi. Tankla-ra onu kullanan, yapımında da ter dö-ken emekçiler hükmediyordu. Terte-miz, cesur ve sınıf kiniyle dolu emek-çiler.

Hitler'in tankları Volokolamsk Şo-sesi’ne dayandığında karşılarına birbölük asker çıktı. Bu bölük, az öncesaatlerce dövüşmüş ve cephanesinibüyük oranda tüketmişti. Yine deüstündü... Çünkü onlar savaşı he-men arkalarındaki Moskova'dan yö-neten Stalin'in askerleriydiler.

Stalin, asla telaşa düşmeden, te-reddütsüz bir şekilde zaferi inşa edi-yordu. Biliyordu ki orada çarpışan ikisınıftı... Ve bu iki sınıf arasında ha-yatın her alanında, her an süren birmücadele vardı. Ve iki sınıf da birbi-rine kin duyuyordu. Ama bu sınıf-lardan biri meşru ve haklı diğeri hak-sız ve gayrimeşru idi. Ve gücünühaklılığından alan sınıf kini, halkınkurtuluşunu da sağlayacak en güçlüsilahtı.

Sınıf kini ile dolu bir savaşçınınönünde hangi düşman dayanabilirdi?Volokolamsk Şoşesi’nde de öyleoldu.

Cephaneleri tükenmişti fakat sınıfkini ile dolu Kızıl Ordu savaşçılarıdimdik ayaktaydı:

"Nikolay Maslenko cephane bi-tince bir avuç kar attı tanklara.

Küfretti, bağırdı.

Alamadı hırsını.

Yapıştı elleriyle en yakın tankınzincirine

Ve ezildi altında ağır, çelik palet-lerin

Fakat yapıştıkları yerde kaldı

bileğinden kopan parmakları

Çünkü zincir onlara değil

Onlar zincire gömüldü..."

Nikolay Maslenko ve bölükteki 27yoldaşı Volokolamsk Şosesi’nde, Mos-kova önlerinde böyle ölmüşlerdi...

Onların bu savaşta düşündükleritek şey vardı. Öleceklerdi ama vatantopraklarını asla düşman çizmelerineezdirmeyeceklerdi. Mermileri bitti-ğinde, bir avuç kar topuyla, tırnakla-rıyla savunacaklardı vatanı... Öyleyaptılar... Düşmana geçit vermediler.Moskova arkada ve ayaktaydı hala.Belki yaralanmıştı bombardımandan,fakat 200 milyon insan tek bir vücutolmuş direniyordu. Onları böyle bir

SSınıf Sınıf KiniKiniHalkların bütün acılarının

hesabını sormak için

GÖZÜN ÜSTÜMDE OLSUN (Mehmet Başbağ'a)

Vedalaşmadan ayrılmak ne kötü Nereden olduğunu bilmiyorum

Sanki bir yerlerdençıkıp geleceksin

Ben "senin öldüğünü söylediler"diyeceğim

Sen, gözlerinden yaş gelinceyekadar güleceksin

Biliyor musun, gözlerimdenhiç yaş gelmedi

Ağlayamamak ne kötü Can öyle bir yanıyorki

Canı öyle yananlar onlar Ne denilir

Ne söylenir bir yoldaşın ardından Kime ne düşer bilmiyorum

Ben öfkeni alıyorum Gözün arkada kalmasın,

üstümde olsun

En Güçlü Silah: Sınıf Kini

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

45

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 46: Yürüyüs 302

direnişe sevkeden şey isedüşmana duydukları kindi...“Onlar ve biz” dedirten, o va-tan savunmasındaki halkolma duygusuydu.

Sovyet halkları faşizmkarşısında işte bu duyguyubüyüttükleri için kazandılar.Ve 1941'in 6 Aralık'ında Kı-zıl Ordu Moskova cephesin-de karşı taaruza geçti.

Stalin haritaya bakıyordu... O ha-ritada her milimetrenin neler ifade et-tiğini biliyordu. Onlar, ırzına geçilmekistenen dünyanın alın lekesini sili-yordu.

Şimdi İtalya da sallanmaya başla-mıştı. Çünkü Kızıl Ordu Almanya sı-nırlarını aştı... Çünkü Mussolini detüm ırkçılığıyla tekellerin hizmetin-deydi. Ve işte onun da sonu gelmişti...Tıpkı Hitler'in de sonunun geldiği gibi.

Ezilenlerin kiniyle Avrupa’ya yü-rüdü, faşist orduyu önüne katan Kı-zıl Ordu... Ve ezilen-yoksul halklarınadalet özlemi özgürlük ve bağımsız-lık talebini yerine getirdi.

Şimdi en başta sorduğumuz;

"Vatanlarını savunan bu insanla-rı harekete geçiren duygular nelerdir?

Hitler, Mussolini nasıl durdurul-muştur?

Önünde durulamaz denilen Almantankları nasıl alt edilmiştir?..

Sorularının cevabını ve-relim. Cevap; Sınıf kini...Proletaryanın, ezilenlerinkini insanlığın en haklı, enmeşru, en güçlü silahıdır.İşte Sovyet halklarını veezilen tüm halkları HitlerOrdusu, Faşist ordular kar-şısında muzaffer kılan bu kinve kazanacağına olan sar-

sılmaz inançtır.

* Nalça: Ayakkabıların altına ça-kılan demir.

* Şose: Motorlu kara vasıtalarınınhareketine müsait yol.

*Mehmet Başbağ: 4 Ekim2011’de Yunanistan’ın Selanik ken-tinde bir kazayla bulunduğu ortam-daki patlayıcının patlaması sonucun-da şehit düşen Cephe savaşçısı.

Dersim’in Hozat ilçesinde, Güler Zere’yianlatan “Damında Şahan Güler Zere Belge-seli”nin gösterimi yapıldı. Güler Zere Halk Kü-tüphanesi’nin bir hafta öncesinden çalışmasınıyaptığı belgesel gösterimi, Belediye Düğün Sa-lonu’nda 28 Ocak’ta yapıldı. 100 kişinin ka-tıldığı programda önce Grup Yorum’un İnö-nü Stadyumu konserinin DVD’si izlendi. Ar-dından belgesel de izlenerek, sohbetler edil-di. Yapılan konuşmalarda, hasta tutsaklara sa-hip çıkılması, hasta tutsakların tedavi imkan-larının sağlanması için mücadele edilmesi ge-rektiği anlatıldı. Programın düzenlendiği sa-londa, Güler Zere Halk Kütüphanesi’nin aç-tığı standlarda kitap ve devrimci tutsaklarınyaptığı ürünler de sergilendi.

İzmir Özgürlükler Derne-ği’nin bulunduğu binanın çatı-sına AKP’nin polisi tarafındandinleme cihazı yerleştirildi. Birsüre önce kendilerini sivil po-lis olarak tanıtan iki kişi, İzmirÖzgürlükler Derneği’nin üstkatındaki eve, hiçbir izin kağı-dı, belge göstermeden dernekbinası karşısındaki müzeningüvenliğini gerekçe göstere-rek, bir cihaz taktılar.

Dernek üyeleri, müzeylegörüşerek böyle bir taleplerininolmadığını, bu olaydan bilgileriolmadığını öğrendiler. Bununüzerine İzmir Cumhuriyet Sav-cılığı’na suç duyurusunda bu-lunan İzmir Özgürlükler Der-neği, dinleme cihazını da ta-kıldığı yerden söktü.

İzmir Halk Cephesi, 28Ocak günü Kemeraltı girişinde

eylem yaparak, dinleme olayı-nı protesto etti. “İzmir Polisi Ya-sadışı Dinlemelerle Yeni Kom-plolar Peşinde, KomplolarınızıBoşa Çıkaracağız” pankartı-nın açıldığı eylem sloganlarlabaşladı. Ardından yapılan açık-lamada, İstanbul Küçükarmut-lu Mahallesi’nde uygulananpolis terörüne değinilerek, 12Eylül’ün AKP’nin politikala-rıyla devam ettiği anlatıldı.

Açıklamada İzmir polisi uya-rılarak, “Derneğe girip çıkan in-sanlar, işleri, ev adresleri belli,açıkta gezen insanlardır. Haklı vemeşru olan insanlardır. Kurum-larımızdan ve insanlarımızdanelinizi çekin. İnsanlarımızın ba-şına geleceklerden siz sorumlu-sunuz.” denildi ve polisin yasa-dışı tutumu teşhir edildi. EylemeBDSP de destek verdi.

Dinleyici Takmak AKP’nin PolisininÇaresizliğinin Göstergesidir

Mücadeleyi Bitirememenin Çaresizliğidir

Güler Zere,Hasta Tutsakları

Hücrelerden Alma Mücadelemizin İlk KazanımıdırMÜCADELEMİZ

BİTMEDİ SÜRÜYOR!

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!46

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 47: Yürüyüs 302

Gecekonduları Yıkıpİstanbul’u, Finans

Merkezi Yapacaklar

Evlerimize göz diken oligarşininhesaplarından birisi “terörü bitir-mek”se bir diğeri içinde halkın ol-madığı yeni bir İstanbul inşa etmek.Tayyip Erdoğan boşuna “iki yenişehir yapacağız” demiyor. Gece-kondularda yaşayan yoksul halk şehirdışında kurulacak bu yeni şehirleregönderilecek. Okullar, hastaneler dahişehir dışına taşınacak... Onların ara-zilerine ise emperyalist ve işbirlikçitekeller buyur edilecek.

Kentsel Dönüşüm saldırısının enboyutlusu İstanbul’da yaşanacak.Çünkü İstanbul’u “Finans Merkezi”yapmak istiyorlar. Dubai’de iflaseden finans merkezinin ardından em-peryalist tekellerin ihtiyacı olan finansmerkezi İstanbul Ataköy’de kurula-cak. 300 bin dönümlük arazi üzerineinşa edilecek olan İstanbul FinansMerkezi (İFM) için yasal düzenle-meler de geçtiğimiz sene yapıldı.

2 Ekim 2010’da resmi gazetedeyayımlanarak yürürlüğe giren İFMStrateji Belgesi ile emperyalist tekel-lerin Türkiye’de engelsiz bir şekildeiş yapabilmeleri yasal düzenlemeyebağlandı. Var olan hukuk sistemi dı-şında tutulacak olan bu merkezin ya-pacağı işlerde çıkabilecek sorunlarayrı mahkemelerde çözülecek.

“...finansal uyuşmazlıkların çö-zümü için tahkim kuruluşlarından,özel ihtisas mahkemelerine; özel gü-venlik sisteminden, vergisel avantaj-lara, İslami bono, mortgage gibi(artık tehlikeli hale gelen) türevenstrüman ihracına kadar onlarcamadde 'Eylem Planı' biçiminde sı-ralanmış.” (Çiğdem Toker, Akşamgazetesi)

Merkez Bankası Ankara'danİstanbul Finans Merkezi'ne ta-şınacak. Ayrıca bu kompleksteZiraat, Halk ve Vakıfbank dayer alacak. Sermaye PiyasasıKurulu (SPK), İstanbul MenkulKıymetler Borsası (İMKB) ve

Bankaları Denetleme ve DüzenlemeKurulu (BDDK) da bu bölgeye taşı-nacak. Yani tüm sermayenin döndüğü,kara paranın aklandığı, ekonomininyönetildiği bir merkez olacak.

Türkiye Bankalar Birliği,İFM’nin 2 milyar euro yatırımla 150bin kişiyi istihdam edeceğini ve yıllık20 milyar euro gelir sağlayacağınıaçıklamış. 20 milyar euroluk gelirtekellerin cebine giderken, halka dü-şen daha fazla yoksulluk ve evsizlikolacak.

İstanbul'a 9 Ticaret,6 da Finans Merkezi Kurulacak

İFM İstanbul'da tek değil, başkaticaret ve finans merkezleri de kuru-lacak. 2023 yılına kadar gerçekleş-tirilmesi planlanan Kentsel Dönü-şüm'e göre, Maslak’tan Haliç kıyı-sına kadar İstanbul, finans mer-kezleri ile donatılacak. 9 ticaretmerkezi, 6 da finans merkezi kuru-lacak.

Gültepe, Çeliktepe, Seyrantepe,Cendere Vadisi ve Kağıthane "birincisınıf" finans ve ticaret merkezi kap-samına girecek. Ve tabi bu merkez-lerde çalışacak olanlar için “birincisınıf” konutlar, oteller, sağlık mer-kezleri de inşa edilecek. Gecekon-duları yıkıp, yerine rezidans ve ofisleryapacaklar.

350 hektarlık alanda bulunan Cen-dere Vadisi’ne “Eğitim, Bilişim veTeknoloji Alanları" ile "Kentselve Bölgesel Yeşil ve Spor Alanları"yapılacak. Bunun için Cendere Va-

disi'nde bulunan fabrikalar yıkı-lacak.

İstanbul’daki fabrikalar şehir dı-şına taşınıyor. Sanayi kuruluşlarışehir içinden uzaklaştırılırken; işçilerde ekmek parası için evlerinden çıkıpbu yeni yerleşim alanlarına gitmekzorunda kalacaklar.

Topkapı’dan Bayrampaşa’ya kadarolan bölge de finans ve ticaret merkeziolacak. Sanayi tesislerinin taşınma-sının ardından iş merkezleri, rezi-danslar, villalar yapılacak. Topkapı’daArçelik fabrikasının arazisine de KoçÜniversitesi Hastanesi inşa edilecek.Tıp Fakültesi kuran Koç, şimdi kendihastanesini de kuruyor. Yapımının2013’te bitmesi planlanıyor.

Şişecam, Topkapı'daki fabrikasınıEskişehir'e taşıyacak. Bu ise, Şişecamişçilerinin işsiz kalması ya da Eski-şehir’e sürgüne gitmesi anlamına ge-liyor.

Garage Group isimli şirket tara-fından Topkapı’ya "Garage Tower"ve "Garage Tower 2" adıyla iki ayrıgökdelen inşa edilecek. Cevizlibağ'daise Yeşil İnşaat tarafından 2013'tebitmesi planlanan, içinde rezidans,ofis ve otel de olan kompleksin ya-pımına başlandı.

Bayrampaşa’da ise "Kentsel Eğ-lence Merkezi" adı altında "ORAİstanbul" kurulacak. İçinde eğlencetesisleri, otel, kongre merkezleri ileDisneyland, Crown Plaza ve HolidayInn gibi kuruluşlar yer alacak. EskiBayrampaşa Hapishanesi ise oto-parkların ve alışveriş merkezlerininolduğu bir alan haline getirilecek.Gıda Hali de İstanbul dışına taşınıpyerine konut projesi yapılacak.

Tüm bu değişiklikleri, “Yeni işalanları kuruluyor, işsizlere istih-dam sağlanacak”, “Depreme da-yanıklı binalar inşa edeceğiz”... ya-lanlarıyla yapacaklar. Bu iş alanla-rında çalışacak işçi sayısı, şehir dışına

Yıkımların Sebebi Halk Korkusudur

HALKIZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ

"Gecekodulardan GelipGırtlağımızı Kesecekler"

KORKUSUDURKORKUSUDUR

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

47

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 48: Yürüyüs 302

sürülenlerden daha az olacak. Çalı-şacak olanlar ise çalışma dışındakiyaşamlarının çoğunu yollarda geçi-recekler. Sabah erken saatlerde ser-vislerle taşınacaklar artık buralara...

Halkı Silivri’ye Süreceklerİstanbul’un en batı noktasındaki

138 bin nüfuslu Silivri, 2023 yılınakadar 2 milyon kişinin yaşayacağıbir şehre dönüştürülecek. İstanbul'daki3. havaalanı Silivri’ye kurulacak.Yine Silivri Gümüşdere'de liman inşaedilecek. Bunların dışında, büyüksanayi bölgeleri, lojistik köyler, tek-nopark, fuar ve turizm alanları gibiyeni yapılar inşa edilecek. Silivrimerkezi ise ticaret merkezi olarakkonumlandırılacak.

Salı Pazarı ve Haydarpaşa liman-ları boşaltılarak, buradaki yük ge-mileri Silivri’deki limana taşınacak.İstanbul Üniversitesi, Silivri’de168dönümlük arazi üzerine kampüs ku-racak. Bu arazinin 450 dönüme kadarçıkarılması düşünülüyor. Ayrıca Türk-Alman Eğitim ve Bilimsel Araştır-malar Vakfı’nın (TAVAK) kuracağıüniversite ile Aydın Üniversitesi’ninyerleşkesi de Silivri’de yer alacak.

Şehir dışındaki kampüslere ka-patılacak olan öğrenciler, halktan dakopartılmış olacaklar. Silivri’de 450dönüm içindeki kampüste öğrencilereyapılacak olan baskıları kimse gör-meyecek, kimse duymayacak... Aynısıişçiler için de geçerli.

Tecrit tüm hayatımıza girecek.Dört duvar içine değilse de, şehir-dışlarına hapsedileceğiz. Evlerimiz-den, mahallelerimizden, komşuları-mızdan, yakınlarımızdan kopartıla-cağız. Ve işten eve evden işe biryaşama hapsedileceğiz.

Eğitim alanlarından birisi de Tuz-la’da kurulacak. Tuzla’da 10 üniver-site kurulması planlanıyor.

Kartal birinci derecede finans veticaret merkezi olarak konumlandı-rılırken; Pendik ise ikincil merkezolacak. Avrupa Yakası'ndaki en önem-li finans merkezlerinden biri de Ye-nibosna-Basın Ekspress hattı olarakplanlanıyor.

Halk yaşadığı sırada sele teslimedilen Ayamama Deresi’ndeki fab-rikalar da taşınarak, iş ve yaşammerkezi yapılacak. Boyner Holding,Yenibosna-Güneşli kavşağındaki Al-tınyıldız fabrikasının arazisine rezi-dans yaparken; derenin öbür yaka-sında da Merinos halıyı da üretenErdemoğlu Holding tarafından rezi-dans kurulacak. Ayamama Deresi'ndebir inşaat da Saruhan Şirketler Gru-bu'na ait. 2009 Eylül'ünde temeli atı-lan Saruhan Plaza, 10 katlı bir ofisprojesi. Dere yatağının hemen yanındaAğaoğlu Şirketler Grubu tarafındaninşa edilen "Ağaoğlu My Office 212"projesindeki ofislerin satışı ise devamediyor.

Ayamama Deresi’nde 2 sene önceyaşanan selde 33 insanımız ölmüştü.Sele karşı önlem almayan, bu böl-genin yerleşim alanı olmaya uygunolmadığını söyleyen AKP, şimdi bu-raya finans merkezi kuracak.

Halkalı'da 500 bin metrekarelikalanda 'Yerli Disneyland' olarak ta-nımlanan Tema Park kurulacak. Buparkın yakınında 600 bin metrekarelikbir alana da sağlık kenti kurulacak.

Ümraniye ve Kozyatağı da Ata-şehir finans merkezi alanına dahiledilirken; bankalarla iş yapacak olanve yerleşim olarak bankalara yakınolmak isteyen özel kuruluşlar Üm-raniye ve Kozyatağı'na yerleşecek.

İstanbul’un ulaşımı ise finansmerkezleri üzerinden planlanıyor.Halkın ihtiyaçları değil, tekellerinihtiyaçları gözetiliyor ulaşım sistemikurulurken. Ataşehir ve Levent-Mas-lak hattı raylı sistemle birbirine bağ-lanacak.

İFM'nin yapımı ise Çevre ve Şe-hircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ınsorumluluğunda.

Peki emperyalistler neden “eko-nomik kriz” yaşandığını söyledikleribir dönemde kendi halkına iş imkanıyaratmak amacıyla kendi ülkelerindekurmuyorlar bu merkezi? Emperya-listler, Türkiye halklarının yoksul-luğunu çözmek için mi zenginleşiyor?Bizim buna inanmamızı istiyorlar.İnanacak mıyız?

Binlerce işçiyi istihdam edecek-lerini söyleyerek yapacakları soygunuhalkın yararınaymış gibi göstermeyeçalışıyorlar. Ama asıl gerçek emper-yalistlerin yoksul halkımızın işgücünüucuza kullanma isteği ve işbirlikçiyönetimleri aracılığıyla yasal boş-luklar üzerinden daha da zenginleş-mek.

“Kentsel Dönüşüm Projesi” Dün-ya Bankası’nın verdiği 822 milyondolarlık krediyle yürütülüyor. 1 mil-yon evi yıkmak ve yerine finansmerkezi kurmak için 822 milyondolar veriyor Dünya Bankası. Evle-rimizin bulunduğu araziler açgözlütekeller için büyük bir kar alanı. Vebunu sorgusuz sualsiz ellerimizdenalarak yıkacaklar.

Özellikle İstanbul’da arsa ve konutfiyatlarını yükselttiler. Taş Yapı pat-ronu Emrullah Turanlı 8 Ocak tarihliMilliyet gazetesinde verdiği röpor-tajda diyor ki; “İstanbul’da fiyatlarınyükselmesinin tek sebebi, arazidir.Arazi fiyatları düşmezse fiyat dadüşmez. Bunun için de merkezdekieski ve gecekondu türü yapılaşmanınyüzde 70’ini yıkmak gerek.”

Bizim konut hakkımız onlariçin fiyatları belirleyen, yıkılmasıgereken araçlar... Bizim sokaktakalmamız umurlarında bile değil.

İstanbul’daki finans merkezleriinşa ediliyor. Hepsi tamamlandığındaİstanbul'un manzarası tekellere aitgökdelenlerle dolacak. Ama tabi buişin görsel tarafı; asıl önemli olantarafı ise, bu manzarada halka yerolmaması.

Oligarşi halkı istemiyor. Direnil-mesin diye de gerçekleri söylemiyor.Ama biz biliyoruz. Örgütsüzlük teslimalınmamız anlamına geliyor. Yasa-larıyla, polisleriyle, zabıtalarıyla,mahkemeleriyle, mafyasıyla... sal-dırıyor oligarşi. Bu saldırıya karşıörgütlenmek ve mücadele etmek zo-rundayız. BAŞKA YOL YOK!

İstanbul bizim. İstanbul halkın.İstanbul kavgamızın başkenti. İstan-bul’u emperyalistlere ve işbirlikçitekellere vermeyeceğiz.

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!448

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

Page 49: Yürüyüs 302

Birçok kelimenin başka dillerdeanlamı yoktur. Ama “komşuluk”kelimesinin her dilde karşılığı vardır.Kapitalizm insana ait bütün değerlerişu an için kirletmiş olsa da halklarındeğerleri ortaktır. Bunlardan biri olankomşuluk halkın en güçlü değerle-rinden biridir. Bir ihtiyaç temelindevar olmuştur. Dünya halklarının ortakbir değeri olmuştur. Anadolu kom-şuluğa daha da bir can katmıştır. De-ğerini artırmıştır, ona çok büyük an-lamlar yüklemiştir. Hak eden bir an-lam ve değer...

Komşuluğun anlamlarını araştı-rınca şunlar çıktı karşımıza;

a) İnsanların yaşadığı küçük böl-ge;

b) Bu bölgede yaşayanlar arasındavar olan ilişkiler ve birbirlerine olanyakınlıkları;

c) O bölgenin sakinleri arasındakiarkadaşça ilişkiler.

d) “Halkı bir araya getirme, günlükhayatın yüklerini paylaşma ve ortaksorunların üstesinden gelebilmek içinişbirliği yapma fırsatının sağlamasıolduğunun vurgulanması...

Bunlar sosyolojik tanımlamalar.Bize göre de doğru tanımlamalar.Biz bir de babaannelerimizin anla-tımlarından bakalım, daha özlemdolu, vefa dolu sözlerle...

Çok duymuşuzdur babaanneleri-mizden, annelerimizden. “Hey gidieski günler hey, nerede kaldı o günler”deyip başlarlar anlatmaya. Biz ço-cukları, torunları da ağzı açık dinlerizbunları. Bu kadar hayranlıkla dinle-diğimiz değerler neden yok edilmeyeçalışılıyor diye düşünürüz.

“Biz, kokusu komşuya gidecekyemek yapacağız da, gidip ona ver-meyeceğiz. Geçer miydi boğazımız-

dan. Tabak boşgider mi hiçkomşuya. Kom-şumuz Ayşe tey-zenle, Fidanteyzen olmasasizi zor büyütür-düm. Kapıya ki-lit vurmak da nedemek?”

Komşuya bıra-kıp gidermiş nine-lerimiz çocuklarını.Annemiz şimdi bizi“Kimseye güvenme”diye tembihliyor, “Aç-mayın kapıyı sakın” di-yor. İnsan kapı komşu-suna güvenmez mi diyegeçer aklımızdan.

Bu nasıl bir güvendir, kapısınıaçık bırakıp gidiyor. Komşu geliyor“hu hu kimse yok mu” diye giriyoreve. Tencerede bir yemek varsa, ka-şıklıyor. Akşam komşuyu görünce“Size geldim yoktun, ne kadar güzelyemek yapmıştın bir kaşık aldım”diyebiliyor... Bu rahatlığa-güvene sa-hipti komşuluk ilişkileri eskiden.

Bütün kapılar açık. Çocuklarınısokağa bırakıp bağa bahçeye gidi-yorsun.

Seni kim büyüttü diye soruldu-ğunda başlarlar anlatmaya büyükle-rimiz: “Üzerimde Zeliha teyzeninçok emeği var.”, “Recep amca sokaktasigara içerken yakaladı, yedim to-kadı.”, “Melek teyzeden dokumayapmasını öğrendim.” Bunlar çoğalıpgider... Ne mi var burada?

Burada komşunun çocuğunukendi çocuğun gibi görmek var.Onun kötü alışkanlıklarını kendiningibi görmek var. Onun güzel ve işeyarar işler öğrenmesinde senin deemeğinin olması, ömrün boyuncaövüneceğin bir yandır.

“Ev alma Komşu al”

“Ev olsun dursun neye yarar.Komşusu kötü ise o evde huzur bu-lamaz.”

“Komşu komşunun külüne muh-taçtır.”

İnsan, bazen çok küçük şeylerebile ihtiyaç duyar İlk aklına geleceğikomşudur. Çok basit bir ihtiyaçtırbazen adı “bir tas şeker”. Öyle biranda yetişir ki imdadına “Sağol”deriz içi dolu dolu.

Yardım isteyince yardımına koş-mak; hastalanınca bir tas çorba gö-türmek, ziyaret etmek; mutlu günle-rinde sevincine, kederli günlerindeüzüntüsüne ortak olmak; cenazesindeyanında olmak, birlikte kaldırmak;izni olmaksızın evinin bitişiğine gü-neşini kesecek şekilde bina yapma-mak...

Bencillik yoktur komşulukta,onun evine gidecek güneşi kese-cekse yapmaz oraya ev, ambar vs.

Köylerdeki yaşam bir bütündü,hala da devam eder bu değerler. İn-sanlarımız bunların bir ahlak, bir de-ğer, insanlık erdeminin bir parçasıolduğunu bilirdi. Komşusunun ce-nazesinde yanında olamamak, onuniçin hayatı boyunca o komşusununkarşısında boynu bükük gezmesidir.

“Komşuluk kardeşlikten ileri”,“Komşuyu komşudan sorarlar”,“Komşu komşudan huy kapar, ay-ranına su katar”

Komşularımız aile içinden sonrayüzlerini en çok gördüğümüz ve bizeen yakın olan insanlardır. Fiziki an-lamda uzakta olan akrabalarımızdanbile daha yakın ve önceliklidirler. O

Bu Halk, Bu Vatan Bizim! Kahrolsun Faşizm Kahrolsun Emperyalizm!

Dünden Bugüne Dünden Bugüne

Acısıyla, Sevi̇nci̇yle Gelenekleriyle

HALK HALK GERÇEĞİMİZGERÇEĞİMİZ

Hey Gidi Eski Günler!“Komşu Komşunun,Külüne Muhtaçtır”

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

Yürüyüş

Sayı: 302

49

Page 50: Yürüyüs 302

yüzden komşularımızın vefalı, kadirkıymet bilen, zor gün dostu, iyi in-sanlar olmasını isteriz. Ama komşu-larımızı seçmemiz mümkün olmazçoğu zaman. O yüzden onu değiştir-mek de çoğu zaman o komşuya düşer.

Komşularımız huyumuzu değiş-tirir.

İNSAN BENCİL BİR VARLIKDEĞİLDİR. Bu insanlığın doğasınaaykırıdır. İnsan onurludur, erdemlidir,ahlaklıdır. Komşuluk bu ahlakı yük-seltir. Peki insan onurunu temsil edenkomşuluk ilişkilerinin karşısında olanbencillik nedir. İNSANLIK dışıdır.Yani insanı insan yapan duygularyok olduğunda orada hayvani duy-gular gelir. Hayvanlar dahi ortak ya-şamda yemeklerini paylaşır.

Kapitalizm insanı insan yapanbütün değerlere düşmandır.

Kapitalizm, bizim babaanneleri-mizden eski günler diye dinlememizinsebebidir. Bu kadar güzelliği kiminyok ettiğini düşündüğümüzde, kimizaman beddua ettiğimiz, kimi zamanbu dünyanın çivisine sövdüğümüzkapitalizm.

İnsan toplumsal bir varlıktır. Kom-şuluk da bir ihtiyaçtan doğmuştur.İnsan insana muhtaçtır. İnsanlık halideriz, bir gün hasta olursun, bir acilişin çıkar komşuna ihtiyaç duyarsın.Uzaktan bir akraba çağırana kadarkapı komşuna gitmek istersin. İşteşehir yaşamı diye de adlandırabile-ceğimiz, yani kapitalizmin kültürününyaygınlaştığı yerler. Buralarda buduyguları, bu değerleri öldürmeyeçalışıyor kapitalizm. İnsanlar kom-şusuna güvenemez oldu. Değil kapıyıaçık bırakmak, çelik kapı yaptırıyor.

Televizyon kanallarında şunu meş-ru hale getirdiler: Ailenden birininbaşına bir şey gelirse, en yakın kom-şudan şüpheleniliyor.

Ama yine de tamamıyla yok ede-mezler, dediğimiz gibi insan top-lumsal bir varlık, komşuluk da birihtiyaç. Ne kadar paranız olursaolsun, bazen bir ekmeği unuturuzhemen komşuya koşuyoruz hala. Acilbir işimiz çıktığında komşunun ka-pısını çalıyoruz. Komşunun çocuk-larını anahtarı unuttuğunda alıyoruziçeriye. Elektriği kesildiğinde dem-

liyoruz çayını.

Halkın değerleri kapitalizmin düş-manıdır. Bu değerler onun zulmünüsürdürmesinde engeldir. Bu duygularıöldürmeli. Komşusu için acı hisset-memeli, ona yaptığı bir haksızlığıhissedip öfkelenmemeli komşu. Buörgütlülüğe götürür onları. Paylaşımınolduğu yerde dünya halklarının acısınıtam da yüreğinin içinde hissetmenesebep olur. Bu tehlikelidir onlar için,örgütlülüğe, öfkeye götürür.

Örgütlülük nedir? Kapitalizminsonudur. Halkın öfkesi nedir? Onuntankının, topunun anlamsız hale gel-mesidir. Gözünün hiç bir şeyi gör-memesidir, örgütlü bir öfkeye dö-nüştüğünde.

Komşuluğun babaannelerimizden,annelerimizden dinlediğimiz bir değerolmasını istemiyorsak, bu insanındeğerlerini yok eden, insan onurunadüşman kapitalizme karşı mücadeleetmeliyiz. Var olduğumuz her yerdebu değerlerin yaşaması için birlikolmalıyız. Bencilliğin karşısında kom-şuluk ilişkilerimizi güçlendirelim.Komşuluk, kardeşlikten ileridir.

İstanbul’da TAYAD’lı Aileler,27 Ocak günü, Ayhan Efeoğlu’nunmezarını bulana kadar sürecekolan yürüyüşlerinden birini dahagerçekleştirdi. Taksim TramvayDurağı’nda bir araya gelen 36 TA-YAD’lı, Galatasaray Lisesi’ne ka-dar “Bize Ölüm Yok” ve “HaklıyızKazanacağız” marşları eşliğindeyürüdü.

Galatasaray Lisesi’nin önünde,“Sorumuza Cevap İstiyoruz” baş-lıklı bir açıklama yapıldı. Açak-lamada, Diyarbakır’daki JİTEMüssünün restorasyonunda açığa çı-kan toplu mezarlara değinilerek,

“Ayhan Efeoğlu’nun nereye gö-müldüğü bilinemez değildir. Be-lirsizliğe mahkum edilemez. So-rumuz kadar açık ve net cevap is-tiyoruz. Cevap alıncaya kadar sus-mayacağız.” denildi.

Galatasaray Lisesi’nin önündeyapılan eylemin ardından, haftayaCuma günü yürüyüşe devam edi-leceği belirtilerek eyleme son ve-rildi.

Yürüyüş öncesinde 26 Ocakgünü de, Mecidiyeköy-Metro çı-kışında 750 adet el ilanı dağıtılırakyapılacak yürüyüşe çağrıda bulu-nulmuştu.

Ankara Altındağ’da bulunan HüseyinGazi Kültür Araştırma Derneği (HÜ-KAD), hırsızlığa karşı halk toplantısınınikincisini düzenledi. 28 Ocak günü ma-halle halkından 10 kişinin katılımıylagerçekleşen toplantıda, son zamanlardamahallede artan hırsızlıklar üzerindedeğerlendirmeler yapılarak, mahallehalkının kendi içinde birlik, beraberlikve dayanışmanın olmadığı gerçeğinevurgu yapıldı. Mahalle halkının birlikve beraberliğinin sağlanması için prog-ramların düzenlenmesi yönünde kararlaralındı. Yozlaştırma saldırısının ve yok-sulluğun sonuçlarından birisi olan hır-sızlığa karşı yoksulluğumuzun hesabınısormak için örgütlenmeliyiz. Hırsızlarımahallelerimizde ancak birlik olursakbarındırmayabiliriz.

Mahallelerimizde Hırsızlığa Son Verelim

Mahallemizin Güvenliği Polisten Değil Halktan Sorulur

JİTEM’in Kaybettiği İnsanlarınCesetleri Açığa Çıkıyor.

Ayhan Efeoğlu’nun Mezarını daAçığa Çıkartacağız!

Kimse Bizi Bu Kararlılığımızdan Alıkoyamaz

YIKIMLARA, YAĞMA VE TALANA İZİN VERMEYECEĞİZ!

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

50

Page 51: Yürüyüs 302

Almanya Federal Meclisi Irkçılı-ğa karşı komisyon kurmuş. Öldürüleninsanlarımızın katillerini ve bu örgü-tün uzantılarını, gerçekleri ortaya çı-karacaklarmış.

6 yaşındaki çocuğumuzdan 70yaşındaki yaşlımıza kadar hepimizinbildiği bir gerçek var! Bu gerçek, Al-man devletinin bu katliamlarda so-rumluluğu ve bu katliamları gizle-meye çalıştığıdır.

Kurulan bu komisyon bizi sustur-mak içindir. Araştırıyoruz kesin sesinizidemek içindir. Çünkü BU KOMİS-YON HİÇBİR GERÇEĞİ ORTAYAÇIKARAMAZ! KATİLLERİN YAR-GILANMASINI SAĞLAYAMAZ!

Başından itibaren "Dönerci Ci-nayetleri" diyerek olayı küçültmeyeçalıştılar. Ama biz Türkiyeliler olarakolanların sıradan bir “dönerci cinayeti”olmadığını biliyorduk. Eğerki NA-Zİ'ler bizim çoğunlukta yaşadığımızmahallelerimize kadar gelip evlerimiziyakıyor, gençlerimizi öldüresiye dö-vüyorlarsa bu iş küçültülemeyecek ka-dar ciddidir. Hayatidir. Çünkü söz-konusu olan hayatlarımızdır.

Evet anaokuluna giden çocuğu-muza sorun o ayrımcılığı, ırkçılığıkendi yaşadıkları ile anlatacaktır size.Liseli gencimize gidin, “Biz zaten bi-liyorduk.” diyecektir. 70 yaşındaki an-nelerimiz de “Bunlar bizi hiç ken-dinden görmedi ki, yabancıyız diyehep aşağıladılar” diyecektir.

Yani biz ırkçılığı çok iyi biliriz.

Bildiğimiz diğer bir gerçekde şu kihiçbir IRKÇI, NAZİ ARKASINDADESTEĞİ OLMADAN BİZİM MA-HALLELERİMİZE GİREMEZ! Çün-kü onda o yürek yoktur, doğanın ka-nuna aykırıdır. Yürekli olmak için ah-laklı, onurlu olmak gerekir.

Arkasındaki destek AnayasayıKoruma Örgütü’dür. Federal Meclis'inaraştırması gereken değil, yargıyagöndermesi gereken "Anayasayı Ko-

ruma Örgütü"dür. Bu gizli servisbaştan aşağıya pislik ile doludur.

Gizli servis, bu örgütü kendisikurmuş, kendisi beslemiş, kendisitetiği çektirmiş, azmettirmiştir.

Peki tek bir kişi görevden alındımı? Hayır! Alman devleti katliam-lardan Anayasayı Koruma Örgü-tü’nün haberi olduğunu söylüyor. İç-lerinde adamlarımız vardı ama onla-rı göz önünde tutmak içindi, deniyor.Birde gözünüzün önünde olmasaydıne olurdu acaba ?

Tam tersine gözünüzün önünde ol-masaydı bu kadar katliama cesaretedemezlerdi, bu kadar yıllarca gizle-nemezlerdi. Irkçıların aklı yoktur, on-lar sadece halkı katleden ölüm maki-neleridir.

Anayasayı Koruma Örgütü, per-vasız ve katilleri kollayan, katilleribesleyen bir kurumdur.

Meclis bu kurumu mu araştıracak?Güleriz biz buna? Kendi kurumları-nı araştıracaklar!

Araştırmayın yargılayın!Siz Meclis'deki KRAVATLINAZİLERİ araştırıp yargıönüne çıkarın.

Almanya'da son süreçde tartışı-lanlardan biri de şu KRAVATLI IRK-ÇILAR! Açık olan Nazileri biliyor-duk, onlar bizim düşmanımızdı. Amaasıl tehlikeli kravatlılar. Kim mi bun-lar, meclisin içindeki ırkçılar. Ana-yasayı Koruma Örgütü, işadamları,bakanları, polisi.

İşte komisyon bu kravatlı ırkçıla-rı araştırsın da görelim. Araştıramazçünkü bunun arkasında kendisini gö-recek, yani devleti.

Şimdiye kadar hangi saldırıyı or-taya çıkardılar?

İçişleri Bakanı “Resmi kurum-larımızın bir eksiği yoktur.” diyeaçıklama yaptı. Yani diyor ki “doğ-

ru yaptılar, devam edin böyle katledinyabancıları.”

İçişleri BakanınınAçıklaması, KatliamlaraDevam Edin Çağrısıdır!

Irkçılar ve Anayasayı KorumaÖrgütü bu gücü bizim örgütsüzlüğü-müzden alıyor. Sanmasınlar biz ger-çeklerin farkında değiliz. Hayır, Tür-kiyeliler bunun bir devlet politikasıolduğunun farkında. Evet şimdi ör-gütsüz sokağa çıkmıyor. Ama çıkacak,çıkmak zorunda. Çocuklarının gele-ceklerini sizin gibi katillerin eline bı-rakmayacak. Bizim kültürümüzdeölene kadar çocuğuna sahip çıkmakvardır. Kadınlarımız eşlerini Nazi'lerkatletsin diye işe göndermeyecek.

Gençlerimiz delikanlıdır; korkak,katil, gücünü elindeki silahından,çakmağından, arkasındaki gizli ser-visden alan NAZİ'lere mahallerini tes-lim etmeyecek.

Örgütleneceğiz bunu açık düş-manınız NAZİ'lere ve gizli düşmanı-mız kravatlı NAZİ'lere de gösterece-ğiz. Korkumuzu yeneceğiz, çocukla-rımızın geleceği için yeneceğiz. Siz debunu göreceksiniz.

Sonuç olarak; bu komisyonda bizde yer almak istiyoruz. Çünkü diri diriyakılan çocuklarımızın hesabını sor-mak istiyoruz. Çünkü ekmek parası-nı kazanırken alnında bir kurşun ileölen insanlarımıza borcumuzdur bu.

Ölen biziz, başından aşağıya ko-kuşmuş bu katillerin elinde ölmek is-temeyen de biziz. O yüzden bu ko-misyonda yer almak istiyoruz. Ger-çeklerin üzerini kapatmanıza izinvermemek için bunu istiyoruz.

"Irkçılığa Karşı Halk Komitesi" bukomisyonda yer almak ve asıl so-rumluların ortaya çıkarılması içinimza kampanyası başlatıyor. Herke-si bu kampanyaya katılmaya çağırı-yoruz.

AVRUPA’dakiBİZ

"Alman Federal Meclis"i Irkçılığı AraştırmaKomisyonu Kurmuş. Peki Sizi Kim Araştıracak?

MECLİS'DEKİ KRAVATLI NAZİLERİ ARAŞTIRIN!

Komisyonda Biz de Halk Olarak Yer Almak İstiyoruz!

MAHALLELERİMİZİ YIKTIRMAYACAĞIZ!

5 Şubat2012

51

Yürüyüş

Sayı: 302

Page 52: Yürüyüs 302

Fazla enerji ile doğal enerjin tükeniyor. Enerji içe-cekleri ölüme sebep oluyor. Emperyalizm daha fazla eme-ğimizi sömürmek için enerji içecekleri üretiyor.

Ara ara haberlerde okuruz: “Enerji içeceğinden kay-naklı hızlı kalp atışları sonucu hayatını kaybetti.” diye.Genelde “Hadi ya bu bizim başımıza gelmez” diye dü-şünürüz. Ama bu düzende olan her şeyin bizim de başı-mıza gelebileceğini göz önünde bulundurmalıyız ve on-lara karşı kendimizi daha çok korumalıyız.

Size bir örnek: Öğrenci yıllarımızda sürekli çevre-mizde reklamlarda görüyorduk, “Şu marka enerji içece-ği kanatlandırır sizi”, “Bu marka enerji içeceği içinizi ya-kar,vs.” Her boyutta, birçok çeşit enerji içeceği çıkıyorpiyasaya. Biz de tabi bunların nasıl içecekler olduğunumerak edip içiyorduk. Tadını beğensek de beğenmesekde 'uyanık kalmak' için alıp içiyorduk, çünkü her yerdene kadar enerji verdiği anlatılıyor. Ama belli bir süre son-ra artık vücudun alışıyor ve onun verdiği enerjiyi istiyor.Yani kendi enerjinizi kabul etmiyor. Sınavlar öncesi ha-zırlık günlerinde günde 3-4 tane enerji içeceği içiyorduk,bir hafta sonra gözlerim şişti, kalbim çok hızlı atmaya baş-ladı ve kaslarım sertleşti. Yan taraftaki komşum ne ol-duğunu merak ederek gelip bakıyor, masaj yaparak

kaslarımı gevşetiyor iyileşmeme yardımcı olmaya çalı-şıyordu. 2 gün boyunca enerji içeceğinin yan etkilerin-den yataklık oldum, ve sonra kendime geldiğimde bir haf-ta kadar bir süreyi bitkin bir halde geçirdim. Enerji içe-ceği beni halsiz bırakmıştı. Enerji vermesi gereken içe-cek içimdeki enerjiyi de söküp almıştı.

Diğer yanıyla da düşünüyorum şimdi, içeceklerin kötüolduğu bilindiği halde neden bu kadar satış yapmak istiyorlarve satıyorlar? Birkaç kişinin ölümüne sebep olmasına rağ-men neden yasaklanmadı? İşte burada kapitalizmin tüke-tim kültürü ve insana ne kadar değer verildiği ortaya çıkı-yor. İnsana değer vermiyor, çünkü insan üzerinden nere-de ne kadar kar yaparım diye düşünüyor, insanların eme-ğini ne kadar daha fazla sömürürüm diye düşünüyor.

Bu sistem insana değer vermiyor, bundan dolayı tü-ketime açık her şeyi kolay kabul ediyor. Biz bunları bukadar kolay kabul etmemeliyiz. Bizim enerjimiz kendi-mize yetmeli, yorgun düştüğümüzde enerji içeceğine sa-rılmak yerine kendimize başka yöntemler bulmalıyız. İn-sanın doğal enerjisi kadar hiçbir şey (hele de bu düzenin)bize daha fazla güç veremez. Bunlar bizi ancak çürütür,yok etmeye çalışır. Biz bu düzenin sömürüsünde yokolmayacağız, her şeye kendi beynimizle, emeğimizlesahip çıkacağız.

Avrupa'daki enerji içeceği alışkanlığıAVRUPA’da Hayatın Öğrettikleri

Yalakalık Kar Etmedi:Şimdi Sıra Liberallerde

Star Gazetesi yazarlarındanMehmet Altan, Star’dan kovuldu.

Papazın hikayesine göre sıra liberallere geldi. Meh-met Altan “İkinci Cumhuriyetçi”lerin başını çeken “li-boş” yazarlardandı. Sosyalizm düşmanı, burjuva eko-nomisti ve “batı” hayranıydı. Kemalist Cumhuriyetin öm-rünü tamamladığını, gelişmenin önünde engel olduğunuve “batı”yla bütünleşmiş ikinci Cumhuriyetin kurulma-sı gerektiğini savunuyordu. Önce Özalcı oldu. Sosyalizmdüşmanlığını Özal yalakalığı yaparak sürdürdü. AKP’ik-tidara geldiğinde tam bir AKP yalakası oldu. “BirinciCumhuriyet”e AKP’nin son vereceğine inanıyordu. Al-tan ve Altan gibilerine göre en demokrat, en yenilikçi, Tür-kiye’yi “batı”yla bütünleştirecek parti AKP’ydi. AKP’nindüzen içinde meşrulaştırılmasını sağlamak için, faşist te-rörünü gizlemek için elinden geleni yaptı. O küçük-bur-juva aydınıydı. Burjuvaziye “akıl” veriyordu. Ancak bur-juvazinin onun aklına ihtiyacı yoktu. Burjuvazi onun gi-bileri sadece halkı aldatmak için kullanıyordu. AKP, bur-juva basında kendi aleyhinde yazı yazan onlarca gaze-teciyi işten kovdururken, Altan gibiler hep sustu. Anayasa

referandumundan sonra “ileri demokrasi” ye geçileceğinisöyleyen AKP’nin seçimlerden sonra tam tersi politika-lar izleyince “liboşlar” hayal kırıklığına uğradı. “Hayalkırıklıklarını” köşelerinde yazmaya başladılar. Ancak ik-tidarının 3. döneminde % 50 oy alan AKP’nin artık Al-tan gibilere ihtiyacı kalmamıştı. Gülen’ciler “Liberallerisırıtımızda taşımak zorunda değiliz.” dedi. Ve ilk kur-banları da Mehmet Altan oldu. Önce “Senin aklına ih-tiyacımız yok!” deyip köşesindeki yazılarını azalttılar.Sonra AKP’nin işine gelmeyen bir yayın organına ver-diği demeç bahane edilerek Star’dan kovuldu.

Şimdi Mehmet Altan AKP’nin “diktatörleştiğini”keşfetmiş. Birgün gazetesi ile yaptığı röportajda şöyle di-yor: "Dostane eleştiri dahi kabul edilmez hale geldi. Ay-rıca, yapılan olumlu icraatları alkışlamak da yetmiyor.‘Ne yapılıyorsa ilk defa yapılıyor; bu yapılanlar yeni birTürkiye yaratıyor; bu sayede dünya bize hayran kalı-yor.’ Bu zeminde konular ikiye ayrılıyor; ya CHP'yi ağırbir şekilde topa tutabilirsin ya da eskisi kadar olmamaklabirlikte askeriyeyi eleştirmeye devam edebilirsin. Tür-kiye'deki siyasal iktidarın kırmızı çizgilerini, varlığı si-yasete bağlı yazarların yazıp yazmadıklarına bakarak daanlayabiliriz. Kişilerin politikalarını yazılmayanlar be-lirliyor” diyor. Biz de “günaydın” diyoruz. Liboş Altan’ıAKP yalakalığı kurtaramadı.

52

Yürüyüş

5 Şubat2012

Sayı: 302

AVRUPA’dakiBİZ

Page 53: Yürüyüs 302

Yürüyü24 Ocak

2010

Sayı : 204

Miz

ah, M

azlu

mun

Zal

imde

n İn

tika

m A

lma

Ara

cıdı

r

53

Page 54: Yürüyüs 302

YitirdiklerimizBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

11 Şubat-17 Şubat

1957 do ğum -lu olan FikretKara, İs tan bulŞehreminiʼdeça lış tı ğı in şa -at ta si vil fa -şist ler ta ra fın -

dan 1978 Şubat ayında ka-tledildi.

Fikret KARA

Ömer Aydoğmuş, Devrimci Yol tasfiyeciliğine tavır alın-masının hemen ardından, hareket tarafından görevlendirildi-ği Ege Bölgesiʼnde devrimci hareketin örgütlenmesinde, sa-bırla çalıştı.

Daha 77'lerden itibaren hep aranır durumdaydı. Ama bunuhiçbir zaman şu ya da bu işi yapmamanın gerekçesi yapmadı.Tersine, gerektiğinde her yere girdi çıktı. Her ilişkiye girdi.

Bölge düzeyinde sorumluluğu vardı. Ama onu her işte gö-rebilirdiniz. Bir gösteri için malzemelerin aktarılmasında aksaklıkmı var, aksaklığın giderilmesinde pekala doğrudan kendisi gö-rev üstlenir. Koskoca bölge sorumlusu da bu işi yapar mı de-mez. Onun dışında pek çok kişi bunu düşünür, o düşünmez.Konumu onun herhangi bir işi yapmasına engel değildir. Kü-

çük-büyük, riskli-risksiz iş ayrımı yapmamak onun açısındanbir davranış tarzıdır.

Onu, kenar bir semtin sokaklarında birkaç yoldaşıyla yü-rürken birden yere çöküp toprağın üzerine bir takım şemalarçizerken görebilirsiniz pekala. Anlattığı bir konuyu şemalarlada kavratmaya çalışıyordur. Mekanınız bir kahvehane ya dapastahane de olabilir, tablo çoğu kez yine aynıdır. Onunla bir-likte olduğunuz zaman dilimi, o anki işiniz, konunuz ne olur-sa olsun bir eğitim çalışmasıyla eşdeğerdir.

Cuntayla birlikte dönem de ağırlaşmıştır, görevleri de. Dahaçok koşturur. Bir yandan yılgınlık eğilimlerinin önüne set çekmeyeçalışır, diğer yandan da kendisi de her düzeyde, her biçimde için-de olarak pratiği örgütler; devrimci hareketin silahlı savaşı sür-dürmesine bölgeden en fazla katılımın sağlanmasına çalışır.

Dönemler farklıdır, koşullar farklıdır ama değişmeyenşeyler de vardır; bir sorumlunun, yöneticinin sahip olması ge-reken özellikler, dönemlere göre değişiklikler göstermekle bir-likte, bazı açılardan pek değişmez. Ömer'in pratiğinde bunlarıgörebiliriz işte; Masabaşı yönetici değil, pratiğin içinde olmak...Bıkmadan, usanmadan, zaman, koşul, olanak yaratarak al-tındaki insanları eğitmek... Kendini durmadan geliştirmek... Ha-reketten beklememek, yaratmak...

Amerikan 6. Filosu 10 Şubat1969ʼda İstanbul boğazına gelipdemirlediğinde devrimci gençlik 6.Filoʼyu protesto etmek için 16Şubat'ta İstanbulʼda bir yürüyüşdüzenledi. Yürüyüş Beyazıtʼtanbaşlayıp Taksimʼde bitecekti.

Devrimciler yürüyüşe hazırlanırken, gericiler vefaşistler de yürüyüşü engellemek için hazırlandılar.

Gerici, faşist gazeteler , “Ya tam susturacağız, ya kankusturacağız”, “kızılları boğmanın vakti geldi” gibi yazılarlakatliama zemin hazırladılar. 16 Şubatʼta yürüyüş kolundakiilk gruplar, Taksim Alanıʼna girerken, gericilerin ve faşistle-rin saldırısına uğradılar. Saldırıda Ali Turgut Aytaç ve DuranErdoğan adındaki devrimci işçiler katledildiler. Pazar günüyapılan bu saldırı tarihimize “Kanlı Pazar” olarak geçti.

Duran ERDOĞANAli TurgutAYTAÇ

"Teslim olmadık. Birçokları gibi emperyalizmin gücünetapmadık. Düşüncelerimizi değiştirmedik. Bedelödemekten kaçınmadık ve bugüne geldik. Dünyada birbenzeri daha görülmemiş bir direniş yarattık."

Dayı

Anıları Mirasımız

1971 Dersim Ovacık doğumludur. Kürt mil-liyetinden olan Ali Rıza, 13 Şubatʼta İstanbulʼdagözaltına alındı, aynı gün Beyoğlu Emniyetiʼnin3. katından aşağıya atıldı. Ağır yaralı olarak kal-dırıldığı hastanede 16 Şubat 1991ʼde şehit düş-tü. Ali Rıza, onurlu yaşamı ve işkencedeki di-renişiyle ölümsüzleşirken, halkın ve yoldaşla-rının bilincinde yaşamaya devam ediyor

Şubat 1978ʼde Ankaraʼya gi-derken geçirdikleri bir trafik ka-zası sonucu aramızdan ayrıldı-lar. Çağlar 1956, Ercüment 1958doğumlu idi.

Sivas Zarad o ğ u m l u d u r .Dev-Genç örgüt-lenmesi içindeyer aldı. Şubat1977ʼde BeşiktaşMimarlık YüksekOkuluʼnu basan si-

vil faşistler tarafından katledildi.

1959 Bitlis, Xaçukan Köyü doğumludur. Kürtmilliyetindendi. 1979ʼda Ankaraʼda öğrenci gen-çliğin anti-faşist mücadelesi içinde yer alarak dev-rimci mücadeleye başladı. 1983 yılından itibarenbir süre tutsak kaldı. 1991 Eylülʼünde Ortadoğuʼyakamp alanına gitti. Süreç içinde Ortadoğu Ko-mitesi üyeliğine atandı. 14 Şubat 1995 gecesi ge-rillanın ihtiyaçlarını karşılamak için üç köylüyle

birlikte sınırdan ülkeye girerken çıkan çatışmada şehit düştü,İrfan'la birlikte üç köylü de katledildi.

İrfan BARLIK

1953 yılında Yozgat Boğazlıyan'da doğ-du. Lise yıllarında Boğazlıyan halkının anti-fa-şist mücadelesinde yer aldı. Bursaʼda devrimcihareketin örgütlenmesinde görevler üstlendi.Anti-faşist eylemlerde yer aldı. Ege Bölge-siʼnde, önce Bölge Komitesi üyesi, daha son-ra bölge sorumlusu olarak mücadeleye ön-

derlik etti. 12 Eylül cuntasına karşı direnişi örgütleyen ön-der kadrolardan biri olarak cuntaya karşı direnişi örgütler-ken 1981 Şubatʼında Kemeraltı polis karakoluna yönelik bireylem sonrasında gözaltına alındı. 12 Şubat 1981’de İz-mir Emniyet Müdürlüğü’nde işkencede katledildi.

Ömer AYDOĞMUŞ

Ömer AYDOĞMUŞ'u bir yoldaşıanlatıyor:

“Onunla birlikte olmak bir eğitimçalışmasıyla eşdeğerdi”

Ali NecipBOZALİOĞLU

Ali RızaAĞDOĞAN

Ercüment AKSOYÇağlar COŞKUNER