türk tarım sektöründe satış yönetimi
DESCRIPTION
Türk tarım sektörünün genel bir incelemesi, sorunları, çözüm önerileri, satış yönetimi konuları ve kapsamlı açıklamaları. Herkese faydalı olması dileği ile...TRANSCRIPT
TÜRK TARIM SEKTÖRÜNDE
SATIŞ YÖNETİMİ
ALP PAR
106610110
İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
2009
TÜRK TARIM SEKTÖRÜNDE
SATIŞ YÖNETİMİ
ALP PAR
106610110
PROJE DANIŞMANI : UĞUR BAŞER
İMZA :
KOMİSYON ÜYESİ :
İMZA :
PROJENİN ONAYLANDIĞI TARİH : 26.06.09
ii
TEŞEKKÜR
Öncelikle proje konusunun oluşturulmasından, tüm safhalarında yanımda olan ve sürekli
motivasyonumu yüksekte tutmamı sağlayan değerli hocam Sayın Uğur BAŞER’e, tüm
yaşamımda ve elbetteki yüksek lisans hayatımda da tüm zorlukları birlikte aştığımız sevgili
eşim Meryem Özlem PAR’a, bana maddi manevi desteğini esirgemeyen sevgili anneme ve
anneanneme, sonsuz teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum.
iii
ÖZET
Türk tarım sektörü, halen Türkiye nüfusunun büyük bir kısmının istihdam edildiği bir
sektördür. Bir ülke için de tarım ülkenin en önemli stratejik değişkenlerinden biridir. Bu
kadar önemli bir sektörün dış ülkelerden bağımsız olması ve kendi kendine yetebilmesi,
diğer tüm stratejik ülke hedefleri için kilit rolü üstlenmektedir.
Türk tarımı, Cumhuriyet yıllarından başlayarak artan ekili alanları ve üretimi ile gelişimini
sürdürmektedir. Fakat geçerli bir tarım politikası bir türlü uygulamaya koyulamamış, tarım
politikaları, hep diğer politik planlar kapsamında değerlendirilmiş, gerekli önceliği
sağlayamamıştır. Ortaya konan hedefler hep kağıt üzerinde kalmış, hayata
geçirilememiştir.
Bu durumun oluşmasında bir çok etken bulunmakla birlikte, Türk tarımının yapısal
nitelikleri ve var olan yapıya yönelik olarak uygun politikaların geliştirilememesi, tarımsal
üretimin geçerli bir plan ve yapılanma dahilinde gerçekleştirilmemesi en önemli
etkenlerdendir.
2000’li yıllardan önce gerçekleştirilen tarım politikaları, kalkınma planları içerisinde
değerlendirilmiş, düşük faizli krediler, sübvansiyonlar ve destekleme alımları
uygulanmıştır. Geçerli bir tarımsal üretim planı bulunmaması neticesinde, gerçekleşen
üretim sonucunda Devlet, destekleme alımları çerçevesinde fazla ürün almak zorunda
kalmış ve bu kayıplar sonucu fiyat yükselmeleri enflasyonun baş sebebi olarak görülmeye
başlanmıştır.
Daha sonradan dış örgütlerin de etkisi ile uygulamaya koyulan tarım reformu sürecindeki
uygulamalar da yine Türk tarımının yapısal niteliklerine uygun olmadıkları için amaçlarına
ulaşamamışlardır. Bu kapsamda uygulanan Doğrudan Gelir Desteği ödemeleri, Türkiye’de
sayısı çok fazla olan küçük tarım işletmelerine destek vermekten çok, daha büyük tarım
işletmelerine destek olarak varolan soruna yine bir çözüm üretememiştir. Bunun
sonucunda artan tarım ürünleri ihtiyacına yetecek miktarda bir arz oluşturulamamış,
Türkiye giderek artan miktarda ithalat ile bu ürün ihtiyaçlarını dış kaynaklardan temin eder
duruma gelmiştir. Destekleme alımlarına eskiden olduğu gibi devam edilmeli fakat bunun
iv
yanında etkili bir tarımsal üretim planlama sistemi kurulmalıdır. Böylelikle gereksiz ve
fazla üretim ortadan kalkmış ve Devlet fazla destekleme alımı yapmadığı için büyük mali
yükümlülüklere girmemiş olur.
Türk tarımının yapısal problemlerini çözmek için kooperatifleşme süreci hızlandırılmalıdır.
Daha etkin bir tarım örgütlenmesi oluşturulması küçük tarımsal işletmelerin
desteklenebilmesi için alternatifsiz bir çözümdür.
Tarımsal girdilerin hammaddelerinin çoğunun ithal edilmesi, tarımsal fiyat oluşumunda
tamamen emtia fiyatlarından etkilenen bir tarım sektörü manasına gelmektedir. Tarımsal
girdi ürünlerinin hammaddelerine doğrudan erişin olanağı olan ülkelerde yatırımlar
gerçekleştirmek, bu ülkedeki şirketlerle birleşmeler ve satın almalar bu sorunu ortadan
kaldıracaktır.
v
SAYFA NO
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 1
1. SATIŞ YÖNETİMİ KAVRAMI 3
1.1. Kişisel Satış 3
1.2. Kişisel Satışın Diğer Tutundurma Çalışmaları ile Karşılaştırılması 4
2. SATIŞ STRATEJİSİ 5
2.1 Strateji Kavramı 5
2.2. Uzak Dış Çevre Analizi 5
2.3. Yakın Dış Çevre Analizi 6
2.4. İşletme İçi Çevrenin Analizi 6
2.5. Swot Analizi 7
2.6. Misyon ve Vizyon 7
2.7. Satış Stratejisi Oluşturma 8
3. SATIŞ GÜCÜNÜ OLUŞTURMA 9
3.1 Satış Temsilcisi Seçimi 9
3.2 Aday Satış Temsilcisi ile İş Görüşmesi 11
3.3. Satış Temsilcisinin Eğitimi 13
4. SATIŞTA MOTİVASYON 16
4.1. Motivasyon Kavramı 16
4.2. Satış Gücü Motivasyonu 16
5. SATIŞ TEMSİLCİSİNİN ÜCRETLENDİRİLMESİ 20
6. SATIŞ GÜCÜ KONTROLÜ 24
6.1. Davranış Bazlı Kontrol Sistemi 24
6.2. Çıktı Bazlı Kontrol Sistemi 25
6.3. Resmi Olan Kontrol Sistemi 26
6.4. Resmi Olmayan Kontrol Sistemi 26
6.5. Kontrol Sürecinde Kullanılan Argümanlar 27
6.5.1. Satış Bütçeleri 27
vi
SAYFA NO
6.5.2. Satış Raporları 28
7. TARIMIN EKONOMİDEKİ YERİ 30
8. TARIMSAL İŞLETMELER 31
9. TARIMSAL PAZARLAMA 33
10. TARIM SANAYİ 37
10.1. Tarıma Dayalı Sanayi 37
10.1.1. Gıda ve İçki Sanayi 38
10.1.2. Deri Sanayi 39
10.1.3. Tekstil Sanayi 40
10.1.4. Tütün Sanayi 40
10.2. Tarıma Destek Veren Sanayiler 41
10.2.1. Tarımsal Mekanizasyon Sanayi 41
10.2.2. Gübre Sanayi 42
10.2.3. Tarımsal İlaç Sanayi 43
10.2.4. Yem Sanayi 44
10.2.4.1. Kaba Yem 44
10.2.4.2. Karma Yem 45
10.2.5. Tohumluk Sanayi 45
11. TARIMSAL KOOPERATİFLER 46
11.1. Kooperatif Kavramı 46
11.2. Türkiye’de Tarımsal Kooperatifler 46
11.3. Tarım Kredi Kooperatifleri 46
11.4. Tarımsal Satış Kooperatifleri 48
11.5. Diğer Tarım Kooperatifleri 49
12. TARIM POLİTİKALARI 50
12.1. Türkiye’de Uygulanan Tarım Politikaları 50
12.1.1. 1980 Yılına Kadar Uygulanan Tarım Politikaları 51
12.1.2. 1980- 2000 Arasında Uygulanan Tarım Politikaları 51
12.1.3. 2000 Yılından Sonraki Tarım Politikaları 53
12.1.4. Tarım Reformu Projesi 54
SONUÇ 57
vii
KAYNAKLAR 60
SAYFA NO
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 3.1. İşe Alım Tablosu 11
Tablo 8.1. Türkiye’deki Tarımsal İşletmelerin Ortalama Büyüklüğü 31
Tablo 8.2. İşletme Genişliği 32
Tablo 11.1. Birim Kooperatif ve Ortak Sayıları 48
viii
SAYFA NO
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1.1. İletişim Seçimi 5
Şekil 2.1. Swot Analizi 7
Şekil 3.1. Eğitim Zamanlaması 15
Şekil 5.1. Satış Ücretlendirme Aşamaları 22
Şekil 8.1. Faaliyet Alanlarına ve Büyüklüklerine Göre Tarımsal İşletmeler 33
Şekil 9.1. Sebze Dağıtım Kanalı 35
Şekil 9.2. Buğday Pazarlama Kanalları 36
Şekil 9.3. Karadeniz Bölgesinde Ayçiçeği Pazarlama Kanalları 37
ix
GİRİŞ
Türkiye’de çalışan nüfusun büyük bir kesimi halen geçimini tarım sektöründen
sağlamaktadır. Cumhuriyet yıllarının Türkiye’sinden bu yana, tarımda çok mesafe kat
edilmiştir. Tarımımız git gide modernleşmiş, üretim kapasiteleri ve ekili alanlar artmış,
çiftçimiz günden güne daha bilinçli hale gelmiştir.
Buna karşın, uygulanabilir ve kalıcı bir tarım politikası uygulanmaya koyulamamış, tarımla
ilgili oluşturulan politikalar, kalkınma planları içerisinde yer almış ve çoğunlukla
ulaşılması hedeflenen amaçlar hep kağıt üzerinde kalmıştır.
2000’li yıllardan sonra Türk tarımı yeniden yapılanma sürecine girmiş, bundan önce
varolan tarım politikaları, yerlerini yeni tarım politikalarına bırakmıştır. Türkiye zaman
içerisinde, “kendi kendini besleyen” ülke konumundan ayrılmış, ülkenin nüfusuna yeter
miktarda tarımsal üretim yapılamamaya başlanmış ve ithalat kapısı giderek daha çok
aralanmaya başlamıştır.
Mevcut duruma ulaşılmakta, tarımsal politikalardaki istikrarsızlık yanında en büyük
etkenlerden biri de, Türkiye’deki tarımsal işletmelerin, sermaye bakımından ve tarımsal
alan bakımından küçük işletmelerden oluşan yapısından da kaynaklanmaktadır. Bu yapının
getirdiği zayıflıklar ancak, kurulan tarım kooperatiflerinin daha etkin çalışması ile birlikte
çiftçi dayanışması sağlanması sayesinde aşılabilecektir.
Çiftçinin üretim yapması için gereken tarımsal girdilerin hammaddeleri Türkiye sınırları
dahilinde üretilememektedir. Tarımsal girdilerden en önemlileri arasında olan gübre, zirai
ilaç ve bu gibi girdilerin hammaddelerinin tamamına yakını ithal edilmektedir. Akaryakıt
ise yine ithal edilmektedir. Böylelikle tarımsal girdi üretiminde Türkiye tamamen dışa
bağımlıdır.
Böylelikle tarımsal satışı etkileyen en büyük değişken olan “fiyat”, tarımsal girdilere de
bağımlı olduğu için sürekli değişkenlik göstermektedir.
1
Bu çalışmada, öncelikle satış yönetimi ve dinamikleri etraflıca değerlendirilerek genel satış
kavramları incelenmektedir. Daha sonra Türkiye’de tarım sektörünün ve tarıma dayalı
sanayi kollarının mevcut durumu da yansıtılmıştır. Tarım için önemli bir kavram olan
kooperatifçilik ve tarıma olan katkıları ele alınmıştır. Geçmişteki ve günümüzdeki tarım
politikaları da değerlendirilerek, tüm incelenen kavramlar sonucunda Türk tarımının nasıl
daha verimli ve üretgen olabileceği araştırılmıştır.
2
1. SATIŞ YÖNETİMİ KAVRAMI
Satış işletmeye gelir sağlayan ana fonksiyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Satış
yapamayan bir işletme gelir elde edemeyeceği için yaşamına devam edemeyecektir.
Ekonomi ve çalışma hayatındaki sürekli gelişmelerle birlikte, Satış Yönetimi kavramının
önemi daha da hayati bir konuma gelmiştir. İzlenecek doğru yolu bulmada sezgilerin yanı
sıra sistematik bilgileri de kullanmak bir satış yöneticisinin izlemesi gereken yoldur. Satış
Yönetimi temel olarak, satış hedeflerine ulaşabilmek için, uygun olan satış personelinin
temini, bunların eğitilmesini, ücretlendirilmesini, sürekli motivasyonu, bölgesel olarak
yerleştirilmesini, örgütlenmesini, kontrol edilmesini ve performanslarının
değerlendirilmesini içeren bir kavramlar bütününü ihtiva eder. (Taşkın, 2007, s. 42)
1.1. Kişisel Satış
Kişisel satış, “Satışı gerçekleştirmek için bir ya da birden çok alıcı ile kişisel ilişki
kurmak” şeklinde tanımlandırılabilir (Baker, 2003, s. 400). Günümüz dünyasında her türlü
ürün, bir çok seçenekle birlikte pazarda yer almaktadır. Tüketici sevmediği, kendisine
fayda sağlamayacağını düşündüğü ürünü satın almak istememektedir. Ürünün kendisine
sağlayacağı yararı anlatmak burada satıcının bir görevi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kişisel satış, en eski tutundurma metodu olmakla birlikte, varolan diğer tüketici ile iletişim
seçeneklerinden en etkili metot olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradaki etkili olma kişisel
bir niteliklidir. Reklam yolu ile giderek arttırılan ürün marka değeri de kişisel satışta
başarıda karşımıza çıkan değişkenlerden bir tanesidir. Reklam, kişisel satışla birlikte
tutundurma programlarının iki ana unsurunu oluştursa da kişisel satış alanında istihdam
edilen personel sayısı, reklam alanında istihdam edilen kişi sayısından kat kat fazladır.
Satışçı rakiplerine nazaran ürününün üstünlüklerini bilmeli, görüşme esnasında bu yönlere
ağırlık vermelidir. Tüketicinin üründen beklediklerini iyi analiz etmiş ve bunları iyi sunan
bir satıcı, rakiplerine göre çok daha başarılı olacağı bir gerçektir. Hizmet sektöründe
yapılan satışlarda, kişisel satışın pazarlama programına katkısı daha çok olabilmektedir.
Bir liste veya etiket fiyatı üzerinden yapılan satışlarda ise fiyatlandırmada satıcının rolü
yok denecek kadar azdır. Böyle bir durumda ise satıcının inisiyatifine bırakılabilecek, vade
ve ödeme koşulu gibi değişkenler satıcının, tüketici üzerinde daha etkili olmasını
sağlayabilecektir.
3
Satışçı, diğer tutundurma faaliyetleri içinde yer alan reklam, doğrudan pazarlama, tanıtma
faaliyetleri ile paralel bir tutum sergiler ve tüketiciye aynı mesajı verebilirse, buradan
doğacak sinerji ile daha başarılı olacaktır.
Gerekli stok durumunun öngörülmesi ile gelebilecek siparişlerde gecikmenin önlenmesi,
müşteri memnuniyetinin sağlanması bakımından önemli bir değişkendir. Burada satıcıya
büyük rol düşmektedir.
Varolan pazarlama programının tüketicinin tüketim modeline uygun olabilmesi, rakiplere
göre bazı üstünlükler geliştirilmesi ve tabi satıcı tarafından bunların özümsenerek
tüketiciye aktarılabilmesi ile mümkündür.
Bunlar;
Malın üstünlükleri,
Hizmetin üstünlükleri,
Fiyatın üstünlükleri,
Tutundurma ve mesaj kaynağının üstünlükleri,
Dağıtım üstünlükleri,
Satışçı üstünlükleri,
Şeklinde sıralanabilir. (Mucuk, 1994 s.199-200)
1.2. Kişisel Satışın Diğer Tutundurma Çalışmaları İle Karşılaştırılması
Kişisel satışın diğer tutundurma faaliyetlerinden en önemli farkı, karşılıklı satıcı-alıcı
kişisel iletişimi ile satışın gerçekleştirilmesidir. Kişisel satış böylelikle çok esnek
olabilmektedir. Satışçı karşısındaki kişiyi analiz ederek, onun kişisel ihtiyaçları
doğrultusunda, malın faydalarını alıcı yönünden anlatarak satış yapabilir. Satış personeli
tüketicinin tepkisini görüp, satış anında en uygun yaklaşımı belirleyebilir.
Kişisel satışta, diğer tutundurma çalışmalarına göre diğer bir üstünlük, harcanan çabanın
daha az bir kısmının boşa gitmiş olmasıdır. Reklam çok geniş kitlelere, bir çok mesaj verir,
ama spesifik bir hedef pazara isabet etme şansı çok daha azdır. Ayrıca, bu mesajların ne
4
derece satışa yansıdığını bilmek de ayrıca araştırmalar yapmayı gerektirir. Reklam ve
reklamcılığın gelişmiş olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde çoğu işletmelerin reklam
harcamalarının ortalama olarak net satışların %1-3’ü, kişisel satış harcamalarının ise %8-
15 oranında olduğu belirlenmiştir. (Mucuk, 1994, s.200)
Şekil 1.1. İletişim Seçimi(Baker, 2003, s.363)
2. SATIŞ STRATEJİSİ
2.1. Strateji Kavramı
Strateji kelimesi kökeninin, Latince yol, çizgi manasına gelen stratum kavramına dayandığı
düşünülmektedir. Buna göre strateji kelimesi izlenecek yol yada izlenecek çizgi manasına
gelmektedir. Strateji kelimesinin kökenine ilişkin bir diğer görüş ise strateji kavramının,
eski Yunanlı General Strategos’un komutanlık sanatı ve bilgisine atfen, onun adından
geldiğidir. (Dinçer, 1998, s.16)
İşletmenin iç ve dış çevresindeki faktörler ve bunların işletmeyi etkileme düzeyleri, aynı
işletmenin farklı departmanlarında dahi değişiklik göstermesi ile birlikte, içsel yapıya mı,
dışsal yapıya mı ağırlık verilmesi gerektiği hala bilim adamları tarafından tartışılmaktadır.
Stratejinin belki de en önemli hedefi, işletmenin öncelikle hayatta kalmasını sağlamasıdır.
Ancak içinde bulundukları ekonomik, doğal, sosyal, kültürel, hukuksal ve teknolojik
çevreye uyabilen işletmeler ayakta kalabilmektedirler. (Ülgen, 1997, s. 130)
2.2. Uzak Dış Çevre Analizi
5
İşletmeler kendi başlarına var olmamaktadır. Sistem yaklaşımı taraftarlarınca savunulduğu
üzere, her biri bir sistemin içinde, başka sistemlerden oluşmuş bir yapıdır. Bu yaklaşım,
işletmelerin sadece kendilerine yönelik çalışmalar ile değil, aynı zamanda çevresiyle de
uyumlu çalışması ile başarıya ulaşabileceğini öngörmektedir. Toplanan bilgiler ışığı altında
işletmenin içinde bulunduğu dış sistem ve işletmenin iç sistemlerinin analizi yapılır.
İşletmenin üst sistemi, dış çevresi uzak çevre ve yakın çevre olarak ayrıca sınıflandırılır.
Uzak çevre, işletme faaliyetlerine dolaylı olarak etki eden faktörlerin oluşturduğu çevre
olarak tanımlandırılır. Bu çevrede bulunan politik, yasal, ekonomik, sosyokültürel,
demografik, teknolojik ve global çevre faktörleri, işletmenin faaliyetlerine dolaylı olarak
etki edebilmektedir.
2.3. Yakın Dış Çevre Analizi
Diğer bir dış çevre unsuru olarak yakın dış çevre, işletmenin içinde bulunduğu sektör
dalında bulunan, işletmenin tüm faaliyetlerine doğrudan etki eden faktörlerden oluşur.
İşletmenin tedarikçileri, müşterileri, rakipleri, üretim konusu mal ve hizmetlerin ikameleri
gibi unsurlar, işletmenin faaliyetlerine doğrudan etki edebilmektedirler. Tüketicilerin
beğenilerinin değişmesi, tedarikçilerin yeni stratejileri, rakiplerin yeni ürünler geliştirmesi
gibi olaylar işletmeyi doğrudan etkiler.
İşletmenin dış çevresindeki çeşitli faktörlerin analizi sonucunda, fırsatlar ve tehditler
ortaya çıkmış olur. Fırsatlar işletmeyi iyi yönde etkileyebilecek, bulunduğu konumdan
daha ileriye taşıyabilecek göstergelerdir. Tehditler ise, işletmeyi olduğu durumdan geriye
götürebilecek, belki de yaşamına son verebilecek olumsuz göstergelerdir.
2.4. İşletme İçi Çevrenin Analizi
İşletmenin sahip olduğu alt sistemler, pazarlama, kurumsal kültürü, finansman gibi sahip
olduğu faaliyetlerin her biri işletmenin bir bütün olarak verimliliğini etkilenmektedir. Bu
alt sistemlerin rakip işletmelerden daha iyi olması, işletmeye diğer işletmeler yanında
üstünlük sağlar. Üstünlükler, işletmeyi daha ileriye götürebilecek, iç değişkenlerdir.
Zayıflıklar, işletmeyi geriye götüren, pazarda var olmasını tehlikeye sokan faktörlerdir.
6
2.5. Swot Analizi
Bir işletmenin yada stratejik bir birimin, güçlü ve zayıf yönleri ile fırsat ve tehditlerinin
değerlendirilmesi Swot Analizi olarak adlandırılır. Swot Analizi iç ve dış çevrenin
analizinden meydana gelmiştir. Bu analiz, Swot’un açılımı olan, ingilizcedeki Strenghts
(Üstünlükler), Weakness (Zayıflıklar), Opportunities (Fırsatlar), Threats (Zayıflıklar)
kelimelerinin ilk harflerinden oluşur. Dış çevre faktörlerin önemini daha çok vurgulamak
için aynı matris TOWS matrisi olarak da adlandırılabilmektedir. (Ülgen & Mirze, 2006, s.
65-67)
Şekil 2.1. Swot Analizi
2.6. Misyon ve Vizyon
Satış yapmak şirketin en birinci hedefleri içinde olduğu için, bir yol haritası olmaksızın
satış yönetimi de mümkün değildir. Satış stratejileri öncelikle şirketin misyon ve
vizyonuna paralel olmalı, bunlardan çok farklı yöne gitmemelidir. Örneğin kar amacı
gütmeyen bir vakıf işletmesinin ürünlerini karlı satma amacı gütmesi beklenemez.
Yönetim ve ortaklar açısından şirketin en önemli hedefi şirketin piyasa değerini maksimize
etmektir. Karlı satışlar da şüphesiz bu hedefe ulaşmanın en belirgin metodudur. Şirketin
kendisinin varolan misyon ve vizyonuna paralel yönde, satış yönetimi de kendi misyon ve
7
vizyonunu oluşturmalıdır. Böylelikle ortaya konan çabaların çalışanlar ve yönetim
açısından da gittiği yön tayin edilmiş olur. Zaman içerisinde hedefler değişmiş olsa da
çalışanların öncelikle şirketin, sonra satış yönetiminin var oluş nedenini yani misyonunu
anlamaları gerekir. Misyon bildirgesi bir organizasyonun çalışma alanını, işlemsel
faaliyetlerini ve hizmet ettiği baskı gruplarına olan sorumluluklarını, iş felsefesi ve
değerlerini kapsamlı olarak tanımlayan kalıcı bir beyandır. (Wright & Parnell, 1996, s.61)
Bunun yanında vizyon, varlık nedeni, yaşama gayesi ve benzeri konulardaki temel
kabullenmelerin çizdiği ufuktur. Vizyon sahip olunan değerlerin sonucu olarak belirir.
İleriye bakış geliştirme süreci, mevcut durumu sorun olarak görmek ile birlikte başlamış
olur. Vizyon gelecekte ulaşılmak istenen durumu tanımlar ve uzun vadelidir. Gelecekle
ilgili tahminler yapmak değil, kararlar almaktır. (Özden, 2000, s.39)
Ortaya konacak vizyon üç temel bileşen üzerine konumlandırılmalıdır;
Başarılar,
Hedefler,
Değerler,
Vizyon, yarının başladığı yerdir. Aynı vizyonu paylaşan çalışanların, ulaşmak için
mücadele ettikleri ve sistematik olarak geleceği düşündükleri zaman, gerçekten geleceği
değiştirmek için bir şans elde ederler. (Nanus’un çalışması (Formisano, 2004’ten alıntı))
2.7. Satış Stratejisi Oluşturma
İşletme stratejisi paralelinde bir satış stratejisi oluşturma satış yönetiminin temel
görevlerinden biridir. Yapılan analizlerin ışığı altında satış yönetiminin de misyon ve
vizyon tanımı yapılarak, satış yönetiminin yol haritası elde edilmiş olur. Her satış
temsilcisinin bu yol haritası doğrultusunda, eylem planı yaparak, kendisindeki gelişmeyi
ölçmek için ortaya koyacağı bir başarı hedefi olmalıdır. Düzenli aralıklarla da, satış
yönetimi ve kişisel olarak da ortaya konan hedeflere ne kadar yaklaşıldığı konusunda satış
temsilcilerine bilgi verilmelidir. Bu yöntem bir kez başarılı olarak oluşturulduğunda, gerek
satış temsilcisi, gerek satış yönetimi, gerekse üst yönetim tarafından, stratejik kararları
uygulamak ve yeni karar alma süreci daha basite indirgenmiş olmaktadır. Satış yönetimi
bir kez gerekli stratejileri oluşturduktan sonra, bu stratejilerin hayata geçirilmesi için,
8
taktikler ortaya konur. Taktik, stratejinin nerede ve nasıl uygulanacağını belirleyen bir
faaliyet planıdır. Örnek olarak, tanıtım ve kampanya malzemelerinin hangi bölgeye ne
kadar miktarda gönderileceği taktik bir karardır. Gününüz koşullarında rakiplerin etkinliği
hızla artmaktadır, hızlı verilen taktik kararlar, işletme için hayati önem taşımaktadır.
Stratejik düzeydeki kararları genelde Yönetim Kurulu, Genel Müdür gibi üst düzey
yöneticiler verirken, taktik düzeyde kararlar, Satış Şefi, Bölge Satış Şefi, Satış Müdürü gibi
orta düzey yöneticiler tarafından alınmaktadır. Bu düzeydeki yöneticilerden, kendi ekibine
veya satış bölgesine ayırdığı kaynakları en uygun yerlere kullanarak, satış hedeflerine
ulaşması beklenir. (Taşkın, 2007, s. 54-61)
3. SATIŞ GÜCÜNÜ OLUŞTURMA
3.1. Satış Temsilcisi Seçimi
Satış temsilcisi çalışmaları ve yaptığı satışlar ile firmaya direkt olarak para kazandıran
çalışandır. Bir muhasebeci de yaptığı işle firmaya değer katar, fakat bir satış temsilcisinin
katkısı direkt olarak ölçülebilir. İşletmede satış temsilcileri, ordudaki akıncılar gibidirler.
Kimse yanlış iş için yanlış kişiyi işe almak istemez. Özellikle satış temsilcisi olarak
çalışacak personelin, daha dikkatli seçilmemesi şirket gelirlerine yansımakta kendini çok
çabuk ele verecektir. Caliper’in yaptığı araştırmada görüştüğü 78.000 satış temsilcisinden
%55’inin kesinlikle satış işinde çalışmaması gerektiği, %25’lik bir kısmının ise kendilerine
göre olmayan bir ürün satışında çalıştıklarını tespit etmiştir. (Thomas, 2008, s. 15)
Durum böyle iken, bir işletme işe alacağı satış temsilcisinin kesinlikle satış işine
yatkınlığını ve satacağı ürünle ilgili satış motivasyonuna sahip olduğunu bilmek
zorundadır. Yüksek masraflarla işe alınan bir satış temsilcisi, bu işe şayet uygun
değilse,kısa zamanda işten ayrılacak veya işten ayrılmayarak firmayı daha büyük bir mali
yükümlülüğe katlanmak zorunda bırakabilecektir.
Küçük işletmeler ve aile şirketlerinde genel olarak işe alım, işletme sahibi yada patronun
kişisel bilgi ve deneyimlerine kalmıştır. Satış ekibi kurulurken, öncelikle eş dost tavsiyeleri
9
ile kurulan çok da vasıflı olmayan bu ekip, gerekli satış düzeyine erişemediğinde, daha
profesyonel satış teşkilatı kurulması gereği su yüzüne çıkar. (Taşkın, 2007, s. 78)
Büyük şirketlerde, işe alımı gerçekleştirecek ekipte daha çok kararı ekibi yönetecek olan
yönetici, çoğu durumda Satış Müdürü seçer. Satış Müdürleri kendi kişisel üstünlükleri ve
zayıflıklarını da bu seçime taşırlar. Takıma oyuncu seçen spor koçları gibi, kimileri yıldız
satıcıları hissedebilirler. Satış temsilcisi seçilirken dikkate alınacak değişik perspektifler
mevcuttur;
Satış Müdürünün gereksinimleri,
Satış takımının gereksinimleri,
Satış alanının ve müşterilerin gereksinimleri,
Tüm organizasyonun bir çalışandan beklentileri,
İşe alınacak personelin kendi beklentileri
Satış Müdürü, başarılı bir satış ekibi için gerekli yeni personeli seçerken, kendisi ile de
uyum içinde çalışabilecek karakter yapısındaki adaylardan yana seçimini kullanmalıdır.
Halihazırdaki satış ekibi, kendini satış konusunda ispat etmiş ve sivrilmiş personellerden
müteşekkil ise bu durumda, onları destekleyebilecek ve uyum içerisinde çalışabilecek
personel seçimi yapılmalıdır. Yeni satış temsilcilerinin başarılı olmaları bekleniyorsa,
hedef pazar özelliklerine uygun bir satış temsilcisi seçmek gerekir. İnsan ilişkileri konusu
ve motivasyon, satış işinde daha ön planda olduğu için, göreve yeni getirilecek satış
temsilcisi ile daha seçim aşamasından saygılı ve iyi bir iletişim geliştirmek, sonraki
aşamalarda ortaya çıkabilecek sorunları minimize edecektir.
Satış ekipleri doğaları gereği oldukça benzersiz şekildedirler. Bu noktada satış ekibinin
gerçekten bir takım oluşturduğunu yada birbirinden bağımsız şekilde çalışan insanlardan
mı meydana geldiklerini iyi gözlemek gerekir. Bunun belirlenmesi ile birlikte yeni
katılacak satış temsilcilerinin ekip içinde nasıl davranması gerektiği ve buna uygun kişilik
yapısı seçenekleri belirir. Takımda kendiliğinden oluşmuş, lider konumda bir çalışan olup
olmadığı da diğer incelenmesi gereken şeyler arasındadır. Eğer böyle bir kişi mevcut ise,
yeni alınacak personelin bu kişi ile uyum içinde çalışıp çalışamayacağı da ayrıca
incelenmelidir. Yine satış ekibinin yeni alınmış bir personele bakış açıları önceden
belirlenmelidir. Kabul edip eğitimine katkıda bulunacaklar mıdır, yada kendilerine rakip
10
olarak görüp üzerinde baskı mı kuracaklardır. Yeni satış temsilcisinin diğer takım
üyelerine katabileceği şeyler üzerine de düşünmek gereklidir. Şu anki takımın sahip
olmadığı değişik yeteneklerle dolu bir satış temsilcisi, varolan takımı daha da üst
seviyelere çıkarabilir. Satış temsilcisi işe alınırken, müşterilerin de nasıl satış
temsilcilerinin işe alınmasını istedikleri değişik bir bakış açısı yakalamak için faydalı
olabilir. Satış alanının da değişken yada sabit oluşu, ne kadar seyahat yapılması gerektiği
personelin uygun olup olmadığı araştırılacak bir diğer husustur. Diğer departmanlarla olan
ilişkilerde, örgüt kültürü büyük önem taşımaktadır. Varolan örgüt kültürünü
benimseyebilecek bir aday seçmek daha uygun olur.
İşletmenin ve satış yönetiminin isteklerine cevaplar bulunduktan sonra yapılacak şey, aday
satış temsilcisinin de beklentilerini öğrenmek ve bunların karşılanıp karşılanamayacağını
tespit etmektir. Beklentileri karşılanmamış bir personelin motivasyonu zayıf olacak ve satış
gibi motivasyonun en ön sırada olduğu bir alan için motivasyonsuz bir personel
karşılaşılabilecek sorunların belki de en büyüğüdür. (Simpkins, 2004, s. 73-79)
3.2. Aday Satış Temsilcisi ile İş Görüşmesi
Seçim için gerekli kriterleri belirledikten sonra sıra iş görüşmesine gelmiştir. İş görüşmesi
tüm beklentileri analiz edebilecek kritik sorulardan ve değerlendirme aşamalarından
oluşmalıdır ki, gerçekten istenen nitelikteki kişi işe yerleştirilebilsin. Özellikle teknik
satışlar alanında işe yerleştirilecek personel için teknik not ve kişisel değerlendirmeden
oluşan bir iş görüşmesi tasarlanabilir. Mesela teknik bilgi gerektiren bir satış ekibine
alınacak aday için;
Tablo 3.1. İşe Alım Tablosu
çeşitli kriterler belirlenip, bu kriterlerin belirli ağırlıklar ile çarpılması ile birlikte genel bir
başarı puanı bulunabilir. Tüm görüşme içerisinde de bu puana belirli bir ağırlık verilir.
(Schwartz, 2006, s. 72)
11
Görüşme aşamasında aday satış temsilcisine, aranılan nitelikleri taşıyıp taşımadığına karar
vermeye yardımcı olmak için çeşitli açık uçlu sorular sorulur, bu sorularla adayın kişiliği
hakkında genel bir malumat almak da mümkün olabilmektedir. Bu sorular;
Kendinizi bize tanıtır mısınız?
Bu göreve neden başvuruyorsunuz?
Sizi iyi tanıyan bir kişi sizi bize nasıl tanıtırdı?
Neden ….. eğitimi almayı tercih ettiniz?
Okul hayatının sizi iş hayatına hazırlamak için yeterli olduğunu düşünüyor
musunuz?
Eğer yeniden okumak imkanınız olsaydı nerede okumak isterdiniz?
Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?
Okuldaki sosyal faaliyetlerin size ne gibi yararları oldu?
Çalıştığınız işlerde sizi memnun eden en önemli başarılarınız nelerdir?
Stajlarınız size ne kazandırdı?
Sizce başarılı ast-üst ilişkisi nasıl olmalıdır?
Nasıl bir çalışma ortamında kendinizi daha rahat ve üretken hissedersiniz?
Beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Bunun sizin için uygun bir hedef
olduğunu nereden biliyorsunuz?
Hedefinize ulaşmak için bu görevin size nasıl bir faydası olacaktır?
İş hayatının dışındaki beş yıllık hedefleriniz nelerdir?
İş hayatından beklediğiniz en büyük ödül nedir?
Yeteneklerinizle veya tecrübelerinizle bu göreve nasıl bir katkıda bulunabilirsiniz?
Şirketimize nasıl bir katkıda bulunabilirsiniz?
Sizi başka insanlardan ayıran özellikleriniz nelerdir?
Kuvvetli ve zayıf yanlarınız nelerdir?
Karşılaştığınız sorunlara yaklaşımınız nasıldır?
Hatalarınızdan neler öğrendiniz?
Şirketimiz veya kuruluşumuz hakkında ne biliyorsunuz?
Çalışmak istediğiniz şirketlerde aradığınız özellikler nelerdir?
Siz işveren olsaydınız bu görev için aradığınız özellikler neler olurdu?
Hakkınızda bizim sormadığımız fakat sizin bize söylemek istediğiniz veya eklemek
istediğiniz bir konu var mı?
Bize bir sorunuz var mı? (Taşkın, 2007, s. 93-94)
12
3.3. Satış Temsilcisinin Eğitimi
Satış yönetiminin en önemli görevlerinden biri şüphesiz satış temsilcilerinin eğitimidir.
Satış ekibinden yüksek verim alabilmek için, hem işe yeni alınan satış temsilcileri
başlangıç eğitimleri almalı, hem de varolan satış temsilcileri planlı aralıklarla meslek içi
eğitime tabi tutulup, bilgilerinin taze tutulması sağlanmalıdır.
Müşteriler artık satış temsilcilerinin ürün hakkında eksiksiz bilgi sahibi olmalarını
beklemektedir. En ufak bir itiraz karşılayamama durumunda ürünün satışı mümkün
olamayabilmektedir. Satış temsilcisinin müşteri için aynı zamanda bir danışman ve ürün
hakkında deneyimleri aktaran bir eğitici gibi olması gerekmektedir. Tüm bunları sağlamak
için artık satış temsilcilerine sanayi ürünleri şirketlerinde ortalama 28 hafta, tüketici
ürünleri şirketlerinde ise ortalama 4 hafta eğitim verilmektedir. Büyük bir bilişim şirketi
olan IBM yeni satış temsilcilerine başlangıç eğitimi verdikten sonra da, satış temsilcilerinin
her yıl zamanlarının %15’i gibi büyük bir oranını eğitimde geçirmektedirler.
Satış temsilcilerinin;
Şirketi bilmeleri ve belirtmeleri gerekir,
Şirketin ürünlerini bilmeleri gerekir,
Müşterilerin ve rakiplerin özelliklerini bilmeleri gerekir,
Etkili satış takdiminin nasıl yapıldığını bilmeleri gerekir,
Sahra işlemleri ve sorumluluklarını anlamaları gerekir. (Kotler, 2000, s. 628)
Satış eğitimi, satış temsilcisi ve yöneticiler için bir zorunluluktur. Satış temsilcisinin,
gerekli tutum, davranışları ve yetkinliği kendi kendine kazanması beklenemez. Satış
temsilcisinin bunları kendiliğinden kazanacağını beklemek, çok zaman alır ve maliyetleri
yükseltir.
Özellikle yeni başlayan satış temsilcileri satış eğitimi aldıklarında, öğrenme zamanları
kısalır ve sahada edinecekleri deneyimlerden daha çabuk istifade etme becerisini
kazanırlar. Böylelikle, sahada müşteri karşısında yapılan hatalar en aza indirgenmiş olur,
müşterinin kafasındaki firma imajı da zedelenmemiş olur. Yeni başlayan bir satış
temsilcisi, aldığı eğitimle birlikte kendine ve işine olan inancı ve motivasyonu artar, ayrıca
firmanın kendisine değer verdiğinin de bilincine varmış olur.
13
Satış eğitimcisi, özellikle satış işinde yeni olanlara, satışla ilgili ilk deneyim ve bilgileri
aktaran kişi olarak kilit rolü üstlenmektedir. Eğitimcinin belirli üstün kişisel özellikleri
bünyesinde barındırmış olması gerekmektedir. Ses tonu etkili, sağlık durumu iyi, hayata
bakışı olumlu ve gerçekçi, öğrenme ilkelerini sınıfta uygulayan, merak uyandıran ve
yönlendiren, geniş hayat deneyimi olan, iletişimi kuvvetli biri olmalıdır. Özellikle
uygulamalı olarak anlatılan konular, satış temsilcilerinin sahaya daha çabuk uyum
sağlamasına yardımcı olduğundan önemlidir. Temel bilgiler verildikten sonra yapılan
kurgu çalışmaları ve bir alıcı aktör ile satış tekniklerinin satış yöntemlerini uygulaması,
giderek artan bir kendine güven geliştirecektir. Satış eğitimlerinin belki de en önemli
katkısı, satış temsilcisinin öncelikle satış konusunda kendine olan güvenini geliştirmek ve
bunu uygulamaya dökebilmesini sağlamaktır. Burada eğitimci, eğitim verdiği gruptaki
farklı kişiliklerle tek tek iletişim kurmalı ve böylelikle onların kendilerine ve bu işi
yapabileceklerine olan inancını sağlamlaştırmalıdır. Satış eğitimi verilirken aynı zamanda
kullanılan içerik ve materyal de sonucu etkileyen diğer yan öğelerdir. Güzel olarak
hazırlanmış görsel ve işitsel sunumlar, örnek olayları içeren filmler ve olgu çalışmaları,
satış temsilcilerinin öğrendiklerini daha uzun süreler akılda tutmalarına yardımcı olur.
Satış yöneticisi, aslında satış ekibine sürekli satış eğitimi ve desteği veren kişidir. Kendi
bilgi ve deneyimlerini, ekip arkadaşlarının gelişmesi için kullanan yönetici, ekibin
başarısına sürekli katkıda bulunmaktadır. Satış temsilcileri aldıkları eğitimle birlikte, daha
çok bilgiyi sahada görerek ve yaşayarak öğrenirler. Bu noktada onlara bu konularda kendi
saha deneyimlerini aktaran yönetici, satış temsilcisinin daha çabuk öğrenmesine katkıda
bulunacak, hem de aralarında daha sıcak bir iletişim kurulması için bir adım atmış
olacaktır. (Taşkın, 2007, s. 98-114)
Eğitim verilirken, geçirilecek zaman da iyi programlanması gereken değişkenlerden biridir.
Eğitim uzun vadede, satış temsilcisinin başarısı ile, firmaya pozitif olarak yansıyacakken,
tüm zamanını sahada geçiren satış temsilcisi de uzun vadede, firmanın kazancını
düşürebilecektir.
14
Şekil 3.1. Eğitim Zamanlaması (Zoltners, Sihna & Zoltners, 2001, s. 203)
Değişim de eğitim gerekliliğinin temel kaynaklarından biridir, tüm ekibin revize bir
eğitimden geçmesine gerekli olacak değişimler;
Alıcıların daha bilgili hale gelmesi,
Müşteri taleplerinin artışı,
Alıcı firmalarda birleşmeler, satın almalar, devredilmeler,
Satışlardaki dış kısıtlamaların kalkması,
Artan rekabet,
Ürün ve hizmetlerdeki teknolojik gelişmeler,
Satış proseslerinin yeniden düzenlenmesi,
Yeni ürünlerin piyasaya sürülmesi,
İnternet’ten satışa geçilmesi,
Ürün çeşitlendirmelerindeki artışlar,
olarak listelenebilir. Bu türden değişimlerle karşılaşan firmaların satış ciroları git gide
düşmeye başlamaktadır. Bunun önünü almak için tüm satış ekibi revize bir satış
eğitiminden tekrar geçirilmeli, değiştirilmesi gereken noktalar ortaya konulmalı ve satış
temsilcilerine, gerekli duruma göre yeni satış davranışı modelleri geliştirmesi için eğitimle
destek verilmelidir.
15
Gelişmiş örgüt kültürüne sahip firmalarda, satış takımı devamlı eğitim programları bir
gereklilik olarak görülürken, gelişmemiş örgüt kültürüne sahip firmalar, firma için bir yük,
ekstra bir masraf olarak gözükmektedir. (Zoltners, Sihna & Zoltners, 2001, s. 200-201)
4. SATIŞTA MOTİVASYON
4.1. Motivasyon Kavramı
Motivasyon kelime anlamı olarak, hareket etmek anlamına gelen eski Latin “Movere”
sözcüğünden gelmektedir. Bireyi hareket etmeye nasıl teşvik edileceği sorusuna cevap
aramaktır. Motivasyon kavramının özünü ise güdü oluşturur. Bireyi hareket etmeye teşvik
eden faktöre güdü denir. (Sabuncuoğlu & Tüz, 2001, s. 120)
Motivasyon, bir bireyi bir takım dış etkilere maruz bırakarak, onun bu etkiler olmadan
önce göstereceği davranıştan, başka bir şekilde davranmasına sağlamaktır. (Eroğlu, 2000,
s. 245)
4.2. Satış Gücü Motivasyonu
Satış gücünün yüksek motivasyona sahip olması, satış temsilcilerinin daha azimli çalışarak
daha çok satış yapacakları manasına gelmektedir. Daha çok satış da şirket için daha çok
gelir manasına gelmektedir. Bu yüzden araştırmacılar, satış gücünün motivasyonunu
arttıracak faktörler üzerine bir çok araştırma yapmışlardır.
Bazı satış temsilcileri, gerekli iç motivasyona kendileri sahiptirler, satış onlar için
dünyadaki en cazip iştir. Fakat satış temsilcilerinin çoğunun özel olarak
cesaretlendirilmeye ve teşviklere ihtiyaçları vardır. (Porter, 2000, s. 631)
Yapılan bir araştırmada aynı işletmede çalışan bir satış temsilcisinin diğerlerine nazaran
daha çok çalıştığı tespit edilmiştir. Bu satış temsilcisinin gösterdiği çabalarla aldığı
sonuçlar arasında yüksek bir korelasyon oranı ortaya çıkmıştır. Daha çok çalışmanın daha
iyi sonuçlar verdiği düşünülürse, satış temsilcilerinin daha çok ve azimli çalışmaları için
onları motive etmek şarttır. (Taşkın, 2007)
16
Çalışanları motive edebilmek için, yöneticilerin kullanabileceği pek çok çeşitli teori ve
modeller geliştirilmiştir. Bu teorilerin hepsi yöneticilere, kişileri motive eden faktörleri
bularak, bunu sürekli hale getirmek için yardımcı olmak iddiasındadırlar. (Koçel, 2005)
Günümüzde işletmeler, personellerini motive etmek için ve onlardan yüksek verim almak
için çeşitli motivasyon araçlarından faydalanmaktadırlar. Bu araçlar, ekonomik araçlar,
psiko-sosyal araçlar ve örgütsel-yönetsel araçlar olarak incelenmektedir.
Ekonomik araçlar; ücret artışı, kar payı verme, ekonomik bazı ödüller, primler,
sosyal yardımlar.
Psiko-sosyal araçlar; çalışmada bağımsız hareket edebilme, sosyal statü, takdir
edilme, gelişme ve başarı, çevreye uyum, öneri sistemleri, üstlerle doğrudan
görüşebilme, psikolojik güvence, sosyal faaliyetler, yetki devri.
Örgütsel-yönetsel araçlar; amaç birliği, yetki sorumluluk dengesi, eğitim, verilen
kararlara katılabilme, iş güvencesi, fiziksel çalışma şartları, ekip çalışması, terfi ve
kariyer geliştirme olanakları, açık yönetim politikası. (Eren, 2004)
Satış temsilcileri, görev tanımları gereği işlerini direkt müdahale olmadan yürütürler. Bu
da gerekli motivasyon türünü değiştirir. Marchetti’ye göre ödüllendirme sistemi, satış
yönetimi argümanlarından en önemlisidir. Satış temsilcisi gün içerisinde, satış, müşterileri
arama, mal tedariki, diğer satış temsilcilerini eğitme, çeşitli satış tekniklerini öğrenme
geliştirme, satış için plan program yapma, bütçeleme gibi işlemlerden bir yada birkaçını
yerine getirmek durumundadır. (Cooke, 1999)
Stephen X. Doyle ve Benson P.Shapiro tarafından yapılan bir araştırmada ise, satış
temsilcilerini dört etkenin motive ettiği sonucuna ulaşılmıştır;
Açık Görevler,
Başarı İhtiyacı,
Yoğun ücretlendirme,
İyi Yönetim (Taşkın, 2007, s. 146)
17
Satış dışında çalışan kişiler tarafından, satış temsilcilerinin sadece ücretle motive edildiği
gibi bir kanı yaygındır. Bu yanılgıya katılan bir satış yönetimi zaman içerisinde satış
rakamları iyi olan satış temsilcilerinin uzun vadede performanslarının düştüğünü, hatta
işten ayrıldıklarını dahi görebilirler. Satış temsilcisinin başarısının aynı zamanda kendi
başarısı olduğunu hissettiren ve bunu açıkça belirten satış yöneticileri, satış temsilcileri ile
kuvvetli bir iletişim sağlamış olurlar. (Cichelli, 2004)
Satış temsilcileri yaptıkları işleri yöneticilerine göstermek isterler. Satış temsilcisinin
bölgesinde kendisini ziyaret eden bir yönetici, yaptığı işe karşı ilgi gördüğü takdirde
yaptığı işin değerli olduğu kanısına varır. Yönetici tarafından övgü, kısa süreli de olsa,
çalışanı teşvik için ayrıca manasında gerekli bir argümandır.
Doğası gereği sahada gerçekleşen satış işi, başı boş kontrolsüz olarak bırakıldığı takdirde,
satış temsilcisi giderek yaptığı işten soğumaya başlayacaktır. Yaptığı işin kimsenin
umurunda olmadığını bilmek, aynı zamanda çok büyük bir hayal kırıklığı sağlar. Satış
temsilcileri her gün düzenli olarak aranılıp durumları kontrol edilirse, bu onlar üzerinde
hem çalışmaları için bir baskı uygulayacak, hem de işe olan azimlerini arttıracaktır.
Düzenli aralıklarla tertiplenen değerlendirme toplantıları, satış temsilcilerinin sahadaki
başarılarına da ışık tutmaktadır. Arkadaşları arasındaki pozisyonu deklare edilen satış
temsilcisi eğer zayıf performansla çalışıyorsa, derhal kendine çeki düzen verecektir.
Yöneticinin performansı ile ilgili satış temsilcisi ile bire bir görüşmesi de etkili bir
yöntemdir. Kendi durumunun sürekli izlendiğine kanaat getiren satış temsilcisi, iyi ilişkiler
içinde olduğu yöneticisine performansını sürekli arttırdığını göstermek için çalışmalarına
hız verecektir.
Ufak ve büyük çapta satış yarışmaları, satış temsilcilerinin kendilerini hem göstermek, hem
de vaat edilen ödüle hak kazanmak için çalışmalarını hızlandırıcı etkiler bırakabilir. Resmi
bir nitelik taşıyan veya taşımayan yarışmalar da satış temsilcilerini motive edebilir.
Örneğin bölgede o gün içinde sahada en çok satış yapana verilecek güzel bir akşam
yemeği, buna örnektir. Resmi bir yarışma ise tüm kurum içerisinde üç ay içinde en çok
satış rakamına ulaşana satıcıyı, tatile göndermek gibi olabilir. Yarışma ne şekilde olursa
olsun, en önemli faktör, yapılan yarışma sonuçlarının adil olarak değerlendirilmesi ve her
satış temsilcisinin bu yarışmaya katılıp kazanma şansının olmasıdır. (Taşkın, 2007)
18
Satış temsilcilerinden bazıları, oldukları pozisyonda uzun süre çalışabilecekken, bazıları
ise kariyer basamaklarında ilerlemediklerini gördükleri zaman veya kendilerine
önerilebilecek pozisyon olmadığının bilincine vardıklarında, iş tatminleri düşebilir bu da
motivasyonlarının azalmasına, hatta işi bırakmalarına sebep olabilir. Firmalar satış
temsilcilerine performanslarına bağlı olarak yeni pozisyonlar önerebilmeli yada kıdemleri
arttıkça motivasyonlarını arttıracak şekilde bazı düzenlemelere gitmelidirler. Günümüzde
çoğu firma neredeyse her gün satış toplantıları düzenleyerek, satış temsilcilerine
ulaşabilecekleri kariyer basamaklarını tekrar tekrar anlatmakta ve bununla birlikte çalışan
motivasyonunu arttırmayı hedeflemektedirler. Bazı firmalarda ise kıdemle değişen
unvanlar, ek ücretlendirme sistemleri ve artan baz maaşlar söz konusudur. Şöyle ki, işe
satış temsilcisi unvanı ile başlayan personel, iki senelik başarılı çalışmadan sonra kendisine
satış uzman yardımcısı, daha sonraki iki senede ise satış uzmanı unvanı verilmektedir.
Atladığı kademeler ile de baz maaşı, yeni giren bir satış temsilcisine göre artmaktadır.
Böylelikle zaman içerisinde düşen satış temsilcisi motivasyonu, verilen unvan ve ek baz
ücret ile arttırılması hedeflenmektedir. Genelde pek talep edilmeyen satış işlerinde ise, iki
başarılı sene sonunda, firmanın başka alanlarında kariyer planları sunularak, bu görevlere
personel atanması ve devamlılığın sağlanması amaçlanmaktadır. (Bernardin & Russell,
1998)
Satış temsilcilerine varolan klasik uygulamalardan daha değişik uygulamalarla da
motivasyon olanağı günümüzde halen tartışılmaktadır. Bayi satışlarını arttırmak üzere
düzenlenen hediye kataloglarına benzer bir katalog ile, satış temsilcileri, yıl içinde aldıkları
puanlar ile, buradan hediye seçebilmektedirler. Bu puanlar örneğin sene içinde her ay kota
tutturmakla, kotayı belirli yüzde bazında geçmek şeklinde verilmektedir. Böylelikle, satış
temsilcisinin ailesi de alabileceği ürünlerden yararlanmış olmakta, firmaya olan bağlılıkları
artmaktadır. (Lucy, 2007)
Çalışanları motive etmekte kullanılan tüm araçlar, çeşitli şekillerde bazı kimseler üzerinde
etkili olsa da, görünen odur ki, bir kişiyi motive ettiği bilinen araç, bir diğerini
edemeyebilmektedir. Motivasyonda kullanılan araçların etkinliği, kişilerin değer
yargılarına, sosyal ve eğitsel düzeylerine ve çevre faktörlere de bağlılık gösterir. Tüketim
toplumu içinde yetişen kişiler için ekonomik araçlar çoğu kez etkili olabilir, geleneklerine
bağlı kapalı bir toplumda ise, bireyleri daha çok çalışmaya iten etki, psikolojik ve kutsal
19
inançlar olabilir. Böylelikle görünen odur ki, yöneticinin çalışanını motive etmede
etkinliği, çalışanları ile iyi bir iletişim içinde olması, onların kültürel ve psikolojik
yapılarını da yakından tanıması ile ilgilidir. (Sabuncuoğlu & Tüz, 2001)
5. SATIŞ TEMSİLCİSİNİN ÜCRETLENDİRİLMESİ
Bir çok araştırma sonuçlarına göre satış gücü, bir çok kritere bağlı olarak
ücretlendirilmektedir. Genelde satışçıların kazançlarının %70’i gibi büyük bir bölümünün
ücret, prim ve ikramiyeye ilişkin olduğu görülmektedir. Ücretin rekabetçi, prim ve
ikramiyelerin ise geliştirici ve iyileştirici özellikleri bulunmaktadır. (Karabulut, 1995, s.
278-279)
Nitelikli bir satış gücü oluşturabilmek için;
Yetenekli kişilerin işletmeye çekilmesi,
Bunların gereği gibi motive edilmesi,
İşletmede kalmalarının sağlanması
gereklidir. Bu da ancak iyi bir ücretlendirme sistemi geliştirilmesi ile mümkün olabilir.
(Mucuk, 1994, s. 212)
Bir ücretlendirme planı kurarken çoğu firma, sektördeki diğer firmaların ücretlendirme
sistemlerine göre bir plan çizmeyi düşünür. Ama çoğunlukla başka firmalarda yürüyen
sistemler, her firma için uygun olmayabilir. (Cichelli, 2004, s. 5)
Satış ücretlendirme sistemi firmaların satış giderleri bütçesinde %30’dan %70’e kadar
oranlarda rol alabilir. Bu kadar masraf içeren bir ücret planının ise başarısız olduğunu
görmek, hiçbir üst düzey yöneticinin kaldırabileceği bir husus değildir. Satış ücretlendirme
sistemi, beraberinde satış temsilcilerinin efektif çalışmasını getirdiği için bir işletmede,
üzerinde en çok durulması gereken konuların başında gelir. Satış temsilcisinin
başarısındaki bir ölçü de müşteri memnuniyeti olduğu için, çoğu firma ücretlendirme
sisteminde müşteri memnuniyetini de bir kriter olarak değerlendirmeye başlamıştır.
(Berger & Berger, 1999)
Bir satış temsilcisi ücretlendirilirken genel olarak işletmelerde,
Sadece ücret,
20
Ücret ve Prim,
Sadece Prim,
Ücret ve komisyon
gibi farklı yöntemler ile satış temsilcilerinin ücretlendirilmesi yapılır. Komisyon ve prim
kavramları bazen birbirleri yerine kullanılsa da esasen, komisyon, satış miktarına göre
verilen düzenli ve belirli bir yüzde, prim ise, satışları arttırmaya yönelik ve olağandan daha
fazla satılması için satış temsilcilerine verilen komisyondan ayrı bir ödeme çeşididir.
(Taşkın, 2007, s. 253-254)
Cichelli yaptığı ücretlendirme çalışmalarında, satış temsilcilerini iki gruba ayırmıştır. Fiili
satış yapanlar ve müşteri temsilcileri. Bu iki grubun yaptığı iş tamamen birbirinden farklı
olduğu için, ücretlendirme sistemleri de tamamen farklı olmalıdır. Müşteri temsilcileri
yaptıkları iş sonucunda belirli bir komisyon alırlar. Bunu değiştirmek, tamamen
ücretlendirme politikasına aykırı bir durum ihtiva eder. Ekonominin iyi zamanlarında,
firma satışına bağlı olarak aldıkları komisyon yüksek olacak ve iyi kazanacaklardır,
ekonominin durağan zamanlarında da aldıkları komisyonlar düşecektir. Fiili satış görevini
yürütenler ise, bunların sayıları müşteri temsilcilerinden fazladır, daha çok ilgiliyi hak
ederler. Ücret artı prim sistemi bunlar için daha uygundur. Satış temsilcilerinin %60 ila
%70’i kotalarını tuttururlar, eğer mümkünse işverenler bunları ellerinde tutmak için çeşitli
garantiler vermelidir. Hiçbir firma, satış temsilcilerinin firmada çalışıp çalışmamakla ilgili
kararsız olmasını istemez. (Fiedler, 2002)
Bir satış ücretlendirme sistemi kurmak için işletme öncelikle şu konuları dikkate almalıdır;
İşletme amaçları. Bu seneki kritik amaçlarımız nelerdir? Hangi amaçlar üzerine
eğilmemiz gerekli?
Strateji. Firmanın pazarlama ve satış stratejisi nedir?
Görev tanımları. Firmanın amaçlarına erişebilmek için görev tanımları nasıl
olmalıdır?
Performans değerlendirme. Zaman içerisinde performans nasıl tanımlanmalı,
performans kriterleri neler olmalıdır? Nasıl bir ilerleme bekleniyor? Ücretlendirme
sistemi hangi performans aralıklarına göre şekillendirilmelidir?
21
Ücretlendirme planı. Ücretlendirme planı kimi ilgilendirmelidir? Satış takımını
motive ederken, ücretlendirme argümanlarından hangileri kullanılmalıdır?
Yönetim. Performans kriterlerine göre ödemeler ne zaman yapılmalı? İletişim
stratejisi nasıl olmalı? Ücret yönetimi kimleri ilgilendirmeli? (Berger & Berger,
1999, s. 301)
Şekil 5.1. Satış Ücretlendirme Aşamaları(Berger & Berger, 1999, s. 297)
Satış ekibi, şirketi hedeflerine taşıması doğrultusunda ödüllendirilir. Bu doğrultuda
seçilecek performans kriterleri de şirket strateji ve hedefleri ile uyumlu olması gerekir.
Şirket yeni ürünlerinin tutundurulmasını amaçlarken, yeni ve eski ürünlerin satışı ile ilgili
herhangi bir ücretlendirme farkı ortaya koymadığı zaman, satış temsilcileri, satışı daha
kolay olan eski ürünün satışına yönelip, şirketin ulaşmayı hedeflediği noktadan
uzaklaşabilir. (Colletti & Fiss, 2001)
Ortaya koyulan hedefler ve kotalar eğer çok yüksek olursa, satış temsilcileri kotayı
tutturamayarak, kendileri için gerekli miktarda ücreti elde edemeyeceklerdir. Kota çok
aşağıda kaldığı takdirde de satış temsilcileri kotayı çok kolay geçebilecekleri için, firmanın
öngördüğü satış rakamlarına ulaşamayabilirler. Satış ekibinin gerekli kotasını ve alacağı
22
primi, satış ekibinin, ürünün satışında satış ekibinin ne derece etkili olduğu belirleyecektir.
Bir ürünün satışının gerçekleşmesinde, satış personelinin etkisi ne kadar yüksekse, ücret
sisteminin değişken bileşeninin ağırlığı, sabit bileşene oranla daha yüksek olacaktır.
Ücret sisteminde kullanılacak performans göstergelerinin gözlemlenebilir ve ölçülebilir
olması gerekir. Verilen hedeflere ulaşma derecesi ölçülemediği sürece, satış personeline
hedefleri gerçekleştirme oranı ile ilişkili olarak ücret vermek mümkün olmaz. Satış
hedefleri, toplam satış hacmi, yeni müşterilere satışlar, eski müşterilere satışlar, müşteri
memnuniyeti şeklinde olabilir.
Satış ücret sistemlerinde, toplam ücret paketi içinde sabit ve değişken ücretin payları farklı
olarak tanımlanabilir. Örneğin bu oran şirketin belirleyeceği programa göre 20:80, 30:70
oranı gibi farklı oranlarda uygulanır. Bu sistemde, satış temsilcisi elde edeceği ücretin %20
sini baz ücreti olarak alırken, %80’lik kısmını ise primlerden alır. Çoğu şirketler satış
temsilcileri için bir maksimum kazanç noktası da belirlerler. Örneğin, toplam alınacak
prim, ne kadar ürün satılırsa satılsın 2.000 TL üzerine çıkamayacak şekilde bir üst limit
belirlenebilir. (Cichelli, 2004)
Ücretlendirme sistemine ek olarak, bazı yan kazançlar verilmesi, satış temsilcisinin
firmasına olan bağlılığına katkıda bulunacaktır. Bu imkanlar;
Sağlık, hayat ve kaza sigortası,
Emeklilik, yardım sandığı veya emeklilik sigortası,
Ücretli izinler,
Araba ve arabayla ilgili bütün masrafların karşılanması,
Özel park yeri,
Eğitim ve öğretim yardımı,
Harcırahlar,
Faturalı harcama imkanları (Satış temsilcileri veya müşterilerle yemekler)
Yıllık veya bayram ikramiyesi,
Çocuk yuvası ve okul servisi,
Konut kirası ve yakacak yardımı,
Giyim eşyası veya bedeli yardımı,
Evlilik yardımı, doğum ve benzeri maddi destekler,
Şirketin hisse senetlerinden verilmesi. (Taşkın, 2007, s. 255-256)
23
6. SATIŞ GÜCÜ KONTROLÜ
Kontrol bir firmanın yönetim ve satış ölçüm metodudur. Tipik bir satış kontrolünde,
kotalar, ücretlendirme, bütçelendirme, aktivite raporları, öldüllendirme, seyahat ve eğitim
programları yer alır. Satış sürecinin tüm aşamalarında kontrol olmaması mümkün değildir.
Aksi halde bütün aktiviteler bir kaos haline gelebilir. Eksik kontrol olması halinde de
büyük vakit ve dolayısıyla iş gücü kayıpları ortaya çıkması muhtemeldir.
Kontrol süreci, bir takım öngörüleri de beraberinde getirir. Muhtemel satış rakamları,
muhtemel müşteri ziyareti ve seyahat sayıları, bütçeleme için hep öngörüde bulunmak
gerekir. Bu öngörülerin ışığı altında, aylık, dönemlik ve senelik satış bütçeleri oluşturulur,
müşteri ziyaretleri ve seyahatler programlanır. (Thomas, 2008)
Satış yönetimi kontrol sistemi üzerine çalışmalar, iki temel yaklaşım üzerine odaklanmıştır.
Bunlardan ilki, Anderson ve Oliver’in (1987) ekonomi, örgütsel davranış ve psikolojideki
bazı temel teorileri kullanarak, satış elemanlarının kavrayış kabiliyet, etki, tutum,
motivasyon, davranış stratejileri ve performansları üzerinde davranış ve çıktı bazlı kontrol
sistemlerinin sonuçlarına ilişkin önermelerdir. İkinci yaklaşım ise Jaworski (1988)
tarafından, pazarlama personelinin yönetim kontrolünün resmi ve resmi olmayan
boyutlarını kapsayan bir kavramlaştırma üzerinedir.
6.1. Davranış Bazlı Kontrol Sistemi
Davranış bazlı kontrol sistemi altında çalışan satış elemanları, primli sistemlere göre daha
yüksek oranda sabit maaş almaktadırlar. Bu sistemde, satış elemanlarının faaliyetleri ve
bunların sonuçları büyük ölçüde gözlenmektedir. Satış elemanlarının faaliyetleri,
yönetimin sürekli müdahalesi vardır. Ücretlendirme aşamasında da satış
performanslarından ziyade, daha çok satıcı nitelikleri (ürün bilgisi, satış tekniği bilgisi) ve
satış yan faaliyetleri (telefon görüşme sayısı) gibi kriterler dikkate alınır.
Davranış bazlı kontrol sisteminin yönetime en büyük avantajı, yöneticiye yetkin bir kontrol
yeteneği vermesidir. Bir satış elemanının, yönetimce nasıl olması gerektiği imajı, satış
elemanına güçlü bir aktarım vasıtası ile hissettirilir. Bununla birlikte satış yönetimi, satış
24
temsilcisine olan bağlılığını güçlü tutar, bunun sonucunda da, satış temsilcilerinin firmaya
daha bağlı hale gelmesi beklenir. Satışa yönelik açık baskı bu kontrol sisteminde mevcut
değildir. Daha çok süreç tabanlı olan sistemde, müşterilerle hizmetleriyle daha bütünleşik
ve daha planlı satış temsilcileri yetiştirmek hedef alınır.
Değerlerdirme satış çıktılarına göre olmadığı için, çoğu zaman objektif bir değerlendirme
yapmak zordur. Davranışları ve süreçleri değerlendirmek, eldeki sayısal çıktıları
karşılaştırmaktan çok daha kompleks ve zor bir işlemdir. Satış temsilcilerinden daha hırslı
olanların değerlendirilmesinde ise sorun çıkarabilen bir yapı söz konusudur. Daha çok
müşteri ziyareti ile yüksek çıktı oranına sahip satış temsilcisi, bu kontrol sisteminde
kendisini atıl bırakılmış hissetmesi doğaldır. (Anderson & Oliver, 1987)
6.2. Çıktı Bazlı Kontrol Sistemi
Bu kontrol sisteminde satış temsilcileri, tüm faaliyetlerinde kendi stratejilerini izlemeleri
yönünde daha çok hareket serbestisi elde ederler. Kontrol sistemi daha çok ortaya çıkan
sonuçlar ve rakamlar ile ilgilenmektedir. Ücretin temel bölümü, daha çok teşvik, prim
ödemelerinden oluşmaktadır. Yönetici bu sistemde, satış elemanlarını çok daha az gözler,
çıktıları ulaşmadaki metottan ziyade, çıktının kendisi ile ilgilenilir.
Satış işi zaten doğası gereği sahada cereyan eden bir meslektir. Satış temsilcisinin sahadaki
aktivitelerini denetlemek yeteri kadar zordur. Çıktılarla ilgilenen bu metot satış yönetimine
ilgileneceği diğer aktiviteler için daha çok zaman kazandırır ve dolayısı ile de zamandan
tasarruf sağlar. Çıktı bazlı yönetim sistemi satış temsilcisine geniş özgürlük sağladığı için,
bazen yönlendirmede eksikliklere de sebep olabilmektedir. Gelir düzeyini arttırmak için
satış temsilcisi, uzun vadeli ilişkileri göz ardı edebilir, yapmaması gereken bazı davranış
modelleri sergileyebilir. Örgüt kültürü yansıması da bu sistemde zor olmaktadır. Satış
temsilcisi giderek kendini daha bencil bir çalışma sisteminde bulur ve sadece kendi gelir
düzeyini arttırmak üzere odaklanabilir. Firmaya olan bağlılığı da bakımdan tehlikede
bulunabilir. Malı zaten kendi becerisi ile sattığını düşünen satış temsilcisi, başka firmada
da aynı şeyi sürdüreceğini düşünür ve daha iyi gelir veren firmalar ile anlaşmaya ılımlı
yönde bakabilir. (Anderson & Oliver, 1987)
6.3. Resmi Olan Kontrol Sistemi
25
Resmi olan kontroller, satış temsilcisinin yada satış ekibinin belirli pazarlama hedeflerini
destekleyecek şekilde davranmalarını teşvik için yönetim tarafından bizzat başlatılan
mekanizmalardır. Bu sistemler açık ve net olarak tasarlanmış olsalar da, resmi olmayan
kontrol sistemi sürecine aynı zamanda katkıda da bulunmaktadırlar. Anderson ve Oliver’in
yaklaşımına benzer nitelikli olarak, süreç bazlı ve çıktı bazlı kontrol sistemlerinden oluşur.
Satış personellerinin çoğu yaptıkları işte özgür olmak istedikleri için daha çok çıktı bazlı
kontrol sistemlerini severler. Böylelikle satış işinin gerektirdiği esnekliği kazanmış olurlar.
Resmi kontroller, yazılı olarak belirlenirler. Bireysel hedefler, çoğu zaman pazarlama
hedeflerine uygun olmayabilirler. Satış temsilcileri genel olarak kendi gelir potansiyellerini
yükseltme hedeflerinde oldukları için, firmanın öngördüğü pazarlama hedefleri ile
doğrudan ilgilenmemiş olabilirler. Resmi olan kontroller, yöneticiler tarafından
başlatılırken, resmi olmayan kontroller ise çoğunlukla çalışanlar tarafından başlatılırlar.
Resmi kontrollerin başlatılma ve uyarlanmasında temel sorumluluk satış yönetimine
aitken, resmi olmayan kontrollerde sorumluluk satış temsilcilerinde bulunmaktadır.
6.4. Resmi Olmayan Kontrol Sistemi
Bunlar yazılı olmayan, tamamen çalışanların ortaya koyduğu çeşitli davranış modelleri ile
şekillenen kontrol mekanizmalarıdır. Pazarlama hedeflerine ulaşmayı destekleyebilirler
yada desteklemeyebilirler.
Öncelikle kişinin kendini kontrolü ile başlar. Kişisel kontrol ile kişi kendisine bir hedef
belirler. Sosyal kontrol, firmada çalışan grupların geliştirdiği davranış modellerine uymak
olarak tanımlanabilir. Bu küçük grubun kontrol düzeyi, kendi içinde sınırlıdır. Genelde bu
sosyal kontrol mekanizmasına aykırı hareket eden satış temsilcisi uzun süre bu
pozisyonunu sürdüremeyecek, kontrol sistemine riayet edecek, yada örgütten tamamen
ayrılacaktır. Grubun geliştirdiği normlara uymayan kişi, açık veya kapalı bir baskı ile
karşılaşır. Diğer bir resmi olmayan kontrol modeli de, tüm örgüt kültürünün davranış
modelini ihtiva etmektedir. Belirli kültürel normlar geliştirmiş olan örgüt, bu modele aykırı
davranışlar içinde bulunan personeli uzun süre içlerinde barındırmayacaktır. Mesela finans
kuruluşlarının hep koyu renk takımları seçmesi, bir örgüt kültürü modelidir. Sürekli açık
26
renk takımları seçen bir satış temsilcisi, önce arkadaşları tarafından garipsenecek,
davranışının devamı halinde amirlerinin de dikkatini çekip uyarılara maruz kalacaktır.
Davranışını sürdürmesi halinde, örgüt içinde barınması mümkün olamayacaktır. (Jaworski,
1988)
6.5. Kontrol Sürecinde Kullanılan Argümanlar
Süreç bazlı sistemlerde, kontrol daha çok davranış modelleri üzerine olduğu için, sayısal
yöntemleri kullanmak pek mümkün olmamaktadır. Çıktı bazlı kontrol modellerinde ise,
çıktıları takip edebilmek için çeşitli argümanlardan yararlanılmaktadır. Bunlar satış
bütçeleri ve satış raporlarıdır.
6.5.1. Satış Bütçeleri
Satış bütçesi, tüm işletme faaliyetleri açısından bir başlangıç bütçesi olarak kabul
edilebilir. Satış bütçesi, bütçelenen faaliyet dönemi için, yapılacak satışların tahmini ve
satışların tutar ve miktar olarak ayrıntılandırılmasını ihtiva eder. Satışların olası
maliyetlerini ve miktarlarını öngörmeye dayanmaktadır. Satış bütçesi pazarlama veya satış
departmanları tarafından hazırlanmaktadır. Bütçe hazırlandıktan sonra üretim ve planlama
departmanı, lojistik departmanı gibi departmanlar bu bütçe üzerinden bağlantı ve kaynak
planlaması yapacakları için son derece önemli bir işletme faaliyetidir.
Genelde tahmin etme yöntemlerinin etkin olarak kullanılması gereken bu süreçte,
Geçmiş satışların ve diğer önemli faktörlerin regresyon ve korelasyon analizlerine
dahil edilmesi ile satış miktar ve tutarları tahmin edilebilir,
İşletmenin Pazar payının, ürün yaşam eğrilerinin ve rekabetin incelenmesi ile
satışların miktar ve tutarları tahmin edilebilir,
Tüketici davranışlarının incelenmesi ile birlikte satışların miktarı öngörülebilir,
Sektörlerin ve genel makro ekonomik bileşenlerin incelenmesi ile satış miktarları
tahmin edilebilir.
Bu tahmin süreçlerinin ardından, satış temsilcilerinin olası harcamalarının da dahil
edilmesi ile bir bütçe planı oluşturulmuş olur. (Tığlı & Demir, 2005)
27
Bütçe hazırlanmasının temel maksadı, her bir harcama sınıfına tahsis edilecek en az
kaynak ile satış kotasının gerçekleştirilmesidir. Önemli olan nokta en az harcamayı
yapmak değildir. Önemli olan satış yönetiminin satış hedeflerine erişebilmesidir. Kısa
dönemde masraflar kısılarak karlılık büyük ölçüde arttırılabilir. Fakat uzun vadede, satış
temsilcilerinin eğitimi, motivasyonlarıyla ilgili harcamalar yapılmazsa verimlilik
düşeceğinden, satış yönetimi amaçlarına ulaşılamayacaktır. Bu yüzden uzun vadeli
amaçları da gözeten bir bütçe tasarlamak, şirketin geleceği açısından önemlidir. (Taşkın,
2007, s. 279)
Satış bütçesi hazırlamak;
Yöneticileri, gelecekteki satışları ve maliyetleri tahmin etmeye zorlar,
Plan yapılması ve yapılan planın uygulanması, yöneticileri satış ve işletmedeki
diğer çeşitli faaliyet ve bölümleri kontrol etmeye zorlar,
Bütçe kontrolü, gerçek sonuçların bütçe ile karşılaştırılmasını gerektirir.
Bütçe kontrolü ile değişikliklerden haberdar olan yönetici yeni tedbirler alabilir,
Bütçe kontrolü, etkinliği arttırır, gereksiz harcamaları önler,
İşletmenin kaynaklarının, imkanlarının ve satış gücünün daha verimli olarak
kullanılmasını sağlar. (Taşkın, 2007, s. 278)
6.5.2. Satış Raporları
Diğer yönetim birimlerinde olduğu gibi satış yönetimi de, gerekli olan kararları
verebilmeleri için, sayısal verilere ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duydukları bu veriler çeşitli
satış raporlarının hazırlanmasını gerekli kılar. Satış temsilcisinin günlük faaliyet
raporlarından, senelik satış raporlarına kadar pek çok raporlama sistemi satış yönetiminin
karar verme mekanizmasına katkıda bulunur. Satış temsilcileri, yaptıkları ziyaretleri ve
sonuçları günlük faaliyet raporu olarak satış yönetimine sunmaları bir kontrol mekanizması
da oluşturulur. Mevcut satış bütçesinin ne oranda gerçekleştiğini gösteren dönemsel
raporlar da satış yönetimine varolan hedeflere ne derece ulaşıldığını, planlanan durumdan
sapmalar varsa müdahale edebilme yetisini sağlar.
Genellikle satış raporlarından elde edilen sayısal oranlar veya yüzdeler şunlardır;
28
Toplam görüşme sayısı,
Satış hacmi,
Başarılı satış sayısı,
Başarılı satış yüzdesi,
Nokta başına ortalama satış,
Siparişlerin ortalama büyüklüğü,
Kaybedilen müşteri sayısı,
Satış yapılan yeni müşteri sayısı,
Satış yapılan mevcut müşteri sayısı,
Hizmet verilen müşteri sayısı,
Çalışılan gün sayısı,
Satış temsilcisinin ortalama harcamaları,
Satış temsilcisinin toplam harcamaların yapılan görüşme sayısına oranı,
Günlük olarak gidilen mesafe,
Araba ile gidilen kilometrenin yapılan görüşme sayısına oranı,
Gidilen mesafenin çalışılan gün sayısına oranı,
Alınan her sipariş için gidilen kilometre,
Alınan her sipariş için yapılan harcama,
Yeni müşterilere yapılan satışların mevcut müşterilere yapılan satışlara oranı,
Görüşme sayısı içindeki mevcut müşterilere yapılan satışlar,
Kaybedilen satış yüzdesi,
Kazanılan satış yüzdesi,
Düşüş yüzdesi,
Ortalama sipariş yüzdesi,
Satış temsilcisinin faaliyetlerinin değerlendirilmesinde kullanılan ve satış raporlarında elde
edilen, şirketlere göre değişen diğer bilgiler;
Ziyaret edilen müşteri, bayi veya dağıtımcı ile ilgili bilgiler,
Rakip faaliyetleri,
Sevkiyat ve dağıtımın çalışması,
Tahsilat bilgileri,
Müşteri şikayetleri,
29
Piyasa istihbaratı (Taşkın, 2007, s. 268-269)
7. TARIMIN EKONOMİDEKİ YERİ
Türkiye’de tarımın ekonomideki yeri, nisbi olarak azalmış olmakla birlikte, yurt içi gıda
gereksinimlerinin karşılanması, sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam
olanakları açısından hala büyük önem taşımaktadır. Cumhuriyetin kurulduğu yıl, tarım
sektörünün GSMH içindeki payı %42,8 iken, 1970’li yıllarda %36, 1980 yılında %25,
1990 yılında %16, 2000 yılında %13,5, 2003 yılında ise %12,6 düzeyine düşmüştür.
Türkiye’de tarım sektörünün GSMH içindeki payının giderek azalması, sanayileşme ve
hizmetler sektöründe gelişmeye daha çok önem verilmesinin bir sonucudur.
Tarım sektörü, yapısı gereği işgücüne büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır. Gerçekten de
tarımsal faaliyet bir yaşam biçimidir. Tarımın istihdamdaki payı 1980’de %50,6 iken,
2003’te %34,3’e gerilemiştir. Tarımda sermaye birikiminin ve teknoloji kullanımının
artışıyla, bu oran daha da aşağılara çekilebilecektir.
Sektörün ülkenin genel ekonomik ve soysal koşullarına karşı duyarlılığı, sektörel büyüme
hızında yıllar itibari ile dalgalanmalara neden olmuştur. Tarım sektörü 1988’de %7,8,
1990’da %6,8, 1998’de %8,4, 2000’de %12,2 ve 2002’de %7,1 pozitif büyüme
göstermiştir. 1988-2002 yılları arasında ortalama büyüme ise %1,1 olmuştur.
Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına göre, ithalatın yaklaşık %4’ünü, ihracatın ise
%7-9’unu tarımsal ürünler oluşturmaktadır. Uluslararası Sanayi Sınıflamasına göre ise,
tarım ürünlerinin ithalattaki payı %10, ihracattaki payı %10,3’e ulaşmaktadır. Genel
ihracat dengesi yönünden, son yıllarda tarım sektörünün, net ihracatçı konumdan, net
ithalatçı konumuna geçtiği söylenebilir. Tüketim alışkanlıklarının değişmesi, eğitim ve
gelir artışında gözlenen farklılıklar, tarım ürünleri ithalatında artışa neden olmuştur. Tarım
ürünlerinin toplam ithalattaki payı 1980’de %0,6 iken 2003’de gıda ve içecek dahil %11’e
yükselmiştir.
Türkiye, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bir çok ülkeye fındık,
kuru incir, çekirdeksiz kuru üzüm, antep fıstığı, kuru kayısı, tütün, zeytinyağı, pamuk,
30
baklagil, yaş meyve ve sebze ihracatı yapmaktadır. Türkiye bu ürünlerin ihracatında
dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. İthal edilen tarımsal ürünlerin
başında ise; buğday, mısır, pirinç, yağlı tohumlar, pamuk, canlı hayvan ve et gelmektedir.
(Çakmak & Akder, 2005)
8. TARIMSAL İŞLETMELER
Türkiye’de özel mülkiyete dayalı küçük aile işletmelerinin hakim olduğu, bir tarımsal yapı
mevcuttur. Zaman içinde işlenen arazilerdeki genişleme ile birlikte, işletme sayısı da artış
göstermiştir. Ortalama işletme arazisi 1960 yılında 55,3 dekar iken (Türkiye İstatistik
Yıllığı, 1960) 2001 yılında 61 dekara yükselmiştir.
Tablo 8.1. Türkiye’deki Tarımsal İşletmelerin Ortalama Büyüklüğü
(Genel Tarım Sayımları 1963-2001)
Türkiye’de tarım yapan işletmelerin %80’ninden fazlası küçük işletmelerdir. 1952-1980
yılları arasında tarım arazilerinin parsel sayısı 15,7 milyondan, 22,9 milyona yükselmiştir.
Aynı dönemde işletmeler %17 oranında genişlerken, parsel sayısı %45,7’lik artış
göstermiştir.
Tablo 8.2. İşletme Genişliği
31
(Genel Tarım Sayımları, 1950-1963-1970-1980-1991-2001)
2001 Genel Tarım Sayımı Tarımsal işletmeler anketi sonucuna göre, toplam 3075516 adet
tarımsal işletmenin %67,42’sinde hem bitkisel üretim hem de hayvan yetiştiriciliği,
%30,22’sinde yalnız bitkisel üretim, %2,36’sında ise yalnız hayvan yetiştiriciliği
yapılmaktadır.
Türkiye’de tarımsal işletmelerde mülk arazi oranı oldukça yüksektir. 2001 GTS Tarımsal
işletmeler hanehalkı anketi sonucuna göre, yalnız kendi arazisini işleten işletmelerin oranı
%81,34 iken, bu işletmelerin işledikleri arazi oranı %73,96’dır. Yalnız kendi arazisini
işleten işletmelerin işledikleri arazi oranı %73,96’dır. Yalnız kendi arazisini işleten
işletmelerin en fazla olduğu bölge %90,16 ile Güneydoğu, en düşük olduğu bölge ise
%70,24 ile Marmara Bölgesi’dir.
37472 yerleşim yerinin sadece %13,4’ünün sulamadan yararlanılan kaynakların yeterli
olduğu tespit edilmiştir. Bu oran, Karadeniz Bölgesinde %7,14 ile en düşük, Akdeniz
Bölgesinde %18,83 ile en yüksek seviyededir. Kimyasal gübre kullanımı çiftlik gübre
kullanımından daha yaygındır. Örneğin Güneydoğu Bölgesindeki yerleşim yerlerinin
%46,19’u çiftlik gübresi kullanırken, %80,29’u kimyasal gübre kullanmaktadır. Bununla
birlikte, toplam yerleşim yerinin %76,66’sı zirai mücadele yaparken, bu oran %34,53 ile
Kuzeydoğu Bölgesinde en düşük, %93,26 ile Ortagüney Bölgesinde en yüksek
seviyededir. (Genel Tarım Sayımı, 2001)
32
Şekil 8.1. Faaliyet Alanlarına ve Büyüklüklerine Göre Tarımsal İşletmeler(Türkiye İstatistik Yıllığı, 2007)
Tarım işletmeleri, sermaye büyüklüğü açısından ekonominin diğer sektörlerine göre daha
az sermaye ile çalışmaktadır. Sermayelerinin %95’inden fazlası aynı özelliktedir ve toprak
sermayesinin oranı işletmelerin büyük bölümünde %70-80 civarındadır. İşletme
sermayesinin toplam aktif sermaye içindeki oranı %15-20 oranındadır. Gelişmiş
ülkelerdeki tarım işletmelerinde bu oran %45-50 dolaylarındadır. Türkiye’deki tarım
işletmelerinin büyük bir çoğunluğu kredi kullanabilecek finansal yapıdan yoksundur.
(www.ekodialog.com/Konular/tarim_eko/tarimsal_altyapi.html, ¶12, ¶13)
9. TARIMSAL PAZARLAMA
Tarımsal pazarlama, tarım ürünlerinin üreticiden son tüketiciye ulaştığı ana kadarki
olayları inceleyen bir bilim dalıdır. Tarımsal pazarlama, çiftçinin üretime ilk adımı atması
ile başlamakta ve malların üretiminden tüketimine geçen bütün faaliyetleri içine
almaktadır. Tarımsal pazarlama, ürünlerin satışı, satışın organizasyonu ve ürünlerin
fiyatlarının oluşması olaylarını da kapsamaktadır. Çiftçinin yalnız ürünlerin üretimi ile
ilgili teknik ve ekonomik sorunları değil, aynı zamanda, ürünün satışı ile ilgili ekonomik,
idari ve teknik sorunları da bilmesi üretim faaliyetlerinin başarısı için gerekli olmaktadır.
33
Tarımda üreticinin hangi ürünü üreteceğine karar vermesi ile pazarlama süreci başlamakta,
üretim için gerekli girdi temini, ürünün hasadı veya derimi ürünün pazara hazırlanması ve
tüketiciye ulaştırılmasına kadar devam etmektedir. (Güneş, 1996, s. 3-4)
Tarımsal pazarlama fonksiyonları, tarımsal pazarlamanın ana hizmetleri olarak;
1. Toplama,
2. İşleme,
3. Dağıtım
olarak listelenebilir.
Tarımsal pazarlamada yardımcı hizmetler ise;
1. Ürünün hasadı, derimi ve toplanması,
2. Derecelendirme, sınıflandırma, boylama, standardizasyon ve kalite kontrol,
3. Paketleme ve ambalajlama,
4. Taşıma,
5. Depolama,
6. Zarar tehlikesinin göze alınması,
7. Fiyatın oluşması,
8. Pazarlamanın mali işlemlerinin yapılması,
9. Muhasebe işlemlerinin yapılması,
10. Satış,
11. Talep yaratma
şeklinde sıralanabilir. (Güneş, 1996, s. 124-125)
Yapısı gereği tarım ürünleri değişik kanallardan nihai tüketicilere ulaşmaktadır. Ürünün
cinsine bağlı olarak pek çok kanal yapısı ile karşılaşmak mümkündür. Bazı durumlarda,
üretici ürününü direk olarak kendi satabilir. Meyve ve sebze üreticileri ürünlerini kendileri
de satabilmektedirler.
34
Şekil 9.1. Sebze Pazarlama Dağıtım Kanalı (Batı Karadeniz Bölgesi Tarım Master Planı, 2007, s.206)
Bazı durumlarda da ürün işlenmeye gerek duyar ve çiftçi ürününü tüccar, TMO yada
toptancılara satmak durumundadır.
Ü R E T İ C İÜ R E T İ C İ
Hal (Komisyoncu)
T Ü K E T İ C İ
İhracatToptancı-
Tüccar
Perakendeci-Semt Pazarı
İhracatçı-Üretici Firma
35
Şekil 9.2. Buğday Pazarlama Kanalları(Batı Karadeniz Bölgesi Tarım Master Planı, 2007, s.176)
Ürünün farklı kullanım alanları mevcut ise, pazarlama kanalları da daha değişik şekilde
olabilir. Örneğin ayçiçeği işlendikten sonra yem sanayisine hammadde de olabilmektedir.
Aynı zamanda soframızda kullandığımız ayçiçeği yağı olarak kullanım alanı bulmaktadır.
Ü R E T İ C İÜ R E T İ C İ
Toptancı ve Perakendeciler
T M O T Ü C C A R
İ Ş L E M E S A N AY İ
Diğer İşleme Sanayi
T Ü K E T İ C İ
36
Şekil 9.3. Karadeniz Bölgesinde Ayçiçeği Pazarlama Kanalları(Batı Karadeniz Bölgesi Tarım Master Planı, 2007, s.204)
Pazarlama kanallarının böyle farklılıklar göstermesi, her tarımsal ürünün kendi başına bir
üretim ve pazarlama stratejisi geliştirme gereği doğar. Üreticiler daha üretim aşamasında
bir çok belirsiz değişkenle karşı karşıyadırlar. Pazarlama kanallarının kompleks yapısı ürün
fiyatlandırma ve dolayısı ile satışı zorlaştırabilmektedir. Bu yüzden çiftçiyi korumak üzere
makroekonomik bazı düzenlemeler yapılması kaçınılmazdır.
10. TARIM SANAYİ
10.1. Tarıma Dayalı Sanayi
Her üretilen madde gibi tarımsal ürünlerin de değerlendirilmesi dolaylı yada dolaysız
yoldan olabilmektedir. Tarıma dayalı sanayi, tüketici taleplerine yönelik olarak, öncelikle
insan yaşamı için gereksinimleri tanımlayarak, elde edilen ürünlerden bir bölümünü
değişik formlara dönüştürerek tüketiciye ulaştırmak için kurulan her türlü organizasyondan
meydana gelmektedir.
10.1.1. Gıda ve İçki Sanayi
Ü R E T İ C İÜ R E T İ C İ
Özel Yağ Fabrikası
T Ü K E T İ C İ
K.Birlik İşleme Fab.
KARADENİZBİRLİK
Yağ
Tüccar
Küspe
Yem Fabrikası YETİŞTİRİCİ
37
Türkiye hem üretilenlerdeki çeşitlilik, hem de üretilenlerle gerçekleştirilen gıda
ürünlerindeki çeşitlilik ile dünyada sayılı ülkeler arasına girmektedir. Tarımsal ürünleri
işleyerek değerlendiren gıda sanayi, tarımdan alınan hammaddeleri, çeşitli hazrlama,
işleme muhafaza ve ambalajlama teknikleri ile daha dayanıklı ve tüketime hazır duruma
getiren bir sanayi koludur. Sosyal kültürel ve ekonomik değişim sürecinde olan Türkiye,
kaydedilen gelişmelerle birlikte, uluslararası piyasa koşulları ile rekabet edebilir bir düzeye
gelmiştir.
Gıda sanayi içerisinde en büyük yeri, un ve unlu mamuller almaktadır. Bu sektörde yılda
yaklaşık 10 milyon ton buğday ve buna bağlı olarak, 10 milyon tona yakın ekmek üretimi
gerçekleşmektedir. Türkiye bisküvi alt sektöründe ise 780 bin ton yıllık üretim kapasitesi
ve 400-450 bin ton üretim düzeyi ile, ihracatçı bir ülke konumundadır. 1994 yılında 353
bin ton olan bisküvi üretimi, 2000 yılında 441 tona ulaşmıştır.
Türkiye, ihracata yönelik sanayileşme stratejisi sonucunda, makarna ihracatında büyük
mesafeler kat etmiştir. Makarnada 900 bin ton üretim kapasitesi ve 480 bin ton üretim
düzeyi ile, dünyanın büyük makarna üreticisi ülkeleri arasına girmiştir.
Süt ve süt üretiminde, 2000 yılı itibari ile 350 bin ton içme sütü, 220 bin ton beyaz peynir,
130 bin ton tereyağı ile ciddi boyutlara ulaşılmıştır. Son yıllarda, süt mamulü olan
dondurma üretimi ve ihracatında önemli artışlar kaydedilmiştir.
Meyve sebze işleme sanayinde ise, turşu, konserve meyve sebze, meyve, meyve suyu ve
dondurulmuş sebze meyve üretilmektedir. Dondurulmuş meyve sebze üretimi Türkiye’de
yeni olmasına rağmen hızla gelişen sanayi dallarındandır. Konserve işleme sanayinde
ağırlıklı olarak, bezelye, fasulye, bamya ve karışık sebzeler ile, şeftali, kayısı ve vişne
kullanılmaktadır. İşlenmiş tarım ürünleri arasında domates salçası farklı bir yere sahiptir.
Türkiye’de üretilen domatesin %25-30’u işlenmektedir. İşlemeye alınan toplam miktarın
%80’i salça, gerisi ise konserve, ketçap ve domates suyu gibi ürünlerde kullanılmaktadır.
Üretilen domates salçasının %50-60’ı ihraç edilmektedir.
Bitkisel yağ üretiminde dünyanın üretici ülkeleri içinde bulunan Türkiye, zeytinyağı
üretiminde dünyanın dördüncü büyük üreticisi konumundadır. Diğer önemli ürünler;
38
ayçiçeği, soya, mısırdır. Fındık, kanola gibi ürünlerden elde edilen bitkisel yağlar da son
zamanlarda tüketime sunulmaktadır. Bitkisel yağ olarak Türkiye’de zeytinyağı dışında hala
önemli bir arz açığı bulunmaktadır. Bu açık yılda ortalama 300-350 bin ton arasında
değişen miktarda ürün ithalatı ile kapatılmaktadır.
Ülkemizin diğer ithal ettiği gıda ürünleri başında, şekerleme ve kakao katkılı ürünler yer
almaktadır. Şekerli ve çikolatalı mamülleri, ciklet, şekerlemeler, lokum, helva, çikolata ve
kakaolu ürünler oluşturmaktadır. Bu sektörde üretim son 8 yıllık süreçte, %59 oranında bir
artış gerçekleştirmiştir. 1993 yılında 324 bin ton olan üretim, 2000 yılında 428 bin ton
dolaylarında gerçekleşmiştir.
Tarıma dayalı sanayi ürünleri, iç tüketimde kullanılmasının yanı sıra, büyük bir kısmı ihraç
da edilmektedir. İhtaç edilen gıda sanayi ürünlerinin içinde, meyve suyu ve konsantreleri,
domates salçası ve konserveler önemli yer tutmaktadır.
Türkiye’de alkollü ve alkolsüz içki üretimi, yıllara göre artış göstermektedir. 1999 yılı
sonu itibari ile alkolsüz içkilerde %3,6, düşük alkollü içkilerde %7,4 ve yüksek alkollü
içkilerde %3,7 oranında üretim artışı kaydedilmiştir. Şarap sektöründe, kamu iktisadi
teşekkülü statüsünde olan Tekel ve bunun yanında 25 adet özel sektör işletmesi üretim
yapmakta ve üretilen şarabın %10’u ihraç edilmektedir. Türkiye bira üretiminin %90’ı yurt
içinde tüketilmektedir. Distileli içkilerin tamamı Tekel tarafından üretilmektedir. Türk
rakısı, yurt içinde tüketilen distileli içkilerin yaklaşık %80’ini ve ihraç edilen distileli
içkilerin ise %95’ini oluşturmaktadır. (Batı Karadeniz Bölge Master Planı, 2007, s. 284-
285)
10.1.2. Deri Sanayi
Deri üretiminde dünya sektörü 1970’li yıllarda az gelişmiş ülkelere doğru kaymaya
başlamıştır. Türkiye bu durumdan pek yararlanamamıştır. 1980’li yılların başlarında
serbest ekonomi ilkelerinin hayata geçmesi ile birlikte, deri ürünleri sanayi de hızlı bir
yükselişe geçmiştir. Türkiye’deki bu gelişimde, Avrupa ülkelerine fiziki yakınlık, sektörün
geleneksel olarak güçlü oluşu ve özellikle bol miktarda koyun ham derisinin varlığı rol
oynamıştır. 1980 öncesinde ham deri ihraç eden Türkiye’de 1980-1983 döneminde ham
deri ihracatı durmuş, 1983 yılından sonra ise deriden mamul ürünlerin ihracatında ciddi
39
artışlar kaydedilmiştir. 1990’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci
sonrasında, Rusya Federasyonu başta olmak üzere, eski doğu bloku ülkelerine ihracat hızla
artmış ve bu ülkelerin turistleriyle yapılan bavul ticareti şeklinde ticaret yüksek rakamlara
ulaşmıştır.
Bu olumlu gelişmelerin aksine 1997 yılında bazı uzak doğu ülkelerinde ve 1998 yılında ise
Rusya’da ortaya çıkan kriz sonucu sektör olumsuz yönde etkilenmiştir. 2000 yılında
sektörün alternatif pazarlara yönelme çabalarından sonuç alınmaya başlanmış, yurt içi
talebin de canlanmasının etkisi ile, üretim artmıştır.
Türkiye deri üretim teknolojilerindeki ilerlemeye paralel olarak, değer bazında, dünyada
üretilen küçükbaş işlenmiş derilerin %5,5’i, büyükbaş işlenmiş derilerin %1,2’si, deri
giyim eşyasının %4,5’i ve ayakkabı üretiminin %1,6’sı Türkiye’de gerçekleşmektedir.
(Özçörekçi & Öngüt, 2005, s. 11-12)
10.1.3. Tekstil Sanayi
Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sanayi, 1980’li yıllarda başlayan ihracat hamlesi ile
birlikte, hızlı bir büyüme ve gelişme sürecine girmiştir. Türk tekstil konfeksiyon sanayi,
dünya tekstil ihracatında %2,2’lik, konfeksiyon ihracatında %3’lük payı ile en büyük
üretici ve ihracatçı ülkeler arasında yer almaktadır. Sektör üretiminin yaklaşık yarısı ihraç
edilmektedir. Genel ihracattaki payı %37 civarındadır. Sektörde mevcut 40.000 firmanın
%25’i aktif ihracatçı konumundadır. İhracat edilen ülkelerde %60 gibi bir payla Avrupa
Birliği ülkeleri başı çekmektedirler. (Batı Karadeniz Bölge Master Planı, 2007, s. 285)
Türkiye’nin tekstil ihracatı 1995’den 2000’e doğru gerileme süreci içine girmiştir. Bu
süreçte Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere, hammadde, enerji ve işçi ücretleri konusunda
avantajlı konumda olan ülkelerin giderek kendilerini göstermeleri etkili olmuştur.
10.1.4. Tütün Sanayi
Türkiye’de üretilen tütünün en büyük alıcısı Tekel’dir. Tekel sigara markalarının harman
ihtiyaçları için idare ve Bakanlar Kurulu yetkisi ile, devletin nam ve hesabına tütün satın
almaktadır. Ülkemizde, 1998 yılı itibarı ile 15 adet özel sektör firması piyasalardan fiilen
40
tütün alımı yaparak tütün ticareti ile uğraşmaktadır. 1998’de üretilen ve 1999 yılında alımı
gerçekleşen 252 bin ton tütünün 186 bin tonu Tekel, 66 bin tonu ise tüccarlar tarafından
satın alınmıştır. Tekel’in satın aldığı 186 bin ton tütünün yaklaşık 137 bin tonluk bölümü
destekleme görevi kapsamında alınmıştır. (Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayi Özel İhtisas
Komisyonu Raporu, 2000, s. 10-11)
Türkiye şark tipi tütün üretimi ve ihracatında dünyanın en büyük ülkeleri arasında yer
almaktadır. 1995 yılında 82,5 bin ton olan tütün ihracatı, 2000 yılında 100 bin ton
dolaylarında, 2004 yılında ise yaklaşık olarak 115 bin ton olarak gerçekleşmiştir. 1995
yılında 21,6 bin ton olan tütün ithalatı, 2000 yılında 10 bin ton, 2004 yılında ise 4 bin ton
dolaylarında gerçekleşmiştir. (Batı Karadeniz Bölgesi Master Planı, 2007, s. 286)
10.2. Tarıma Destek Veren Sanayiler
Bu sanayi dalları, tarım ürünlerini üretebilmek için kullanılan, tarımsal mekanizasyon
sanayi, gübre sanayi, tarımsal ilaç sanayi, yem sanayi, tohumluk üretim ve fidan üretim
sanayilerinden oluşmaktadır.
10.2.1. Tarımsal Mekanizasyon Sanayi
Tarımsal üretimde bir girdi olan tarımsal mekanizasyon araçları, tarımsal üretimde işgücü
verimliliğini arttıran, maliyetleri düşüren, modern üretim ve teknolojilerin kullanılması ve
işlemlerin zamanında, isteklere uygun şekilde yapılmasını sağlayan, ürün kalitesini ve
verimini arttıran önemli bir tarımsal üretim girdisidir.
Aynı zamanda pahalı bir girdi olan tarımsal mekanizasyon, girdi olarak ülkemiz
tarımındaki payı %52’dir. Türkiye’de mekanizasyon düzeyi, 1965-1975 tarihleri arasında
hızlı bir değişim göstermiştir. 1975 yılındaki %171’lik artıştan sonra, 1980’lerden itibaren
bu oran azalmaya başlamıştır. 1985 yılında %63’lere ve 1998 yılında ise %12’lere kadar
gerilemiştir. Bu azalışla birlikte, tarım makineleri sektörü ile ilgili tüm iş kollarında büyük
sıkıntılar yaşanmış ve bu sıkıntılar halen yaşanmaktadır.
41
2001 yılında yapılan tarım sayımına göre, ekilen alanlar azalırken, traktör sayısında
%20,13 oranında artış görülmektedir. Bölgeler açısından İç Anadolu Bölgesi, en fazla
traktör sayısına sahiptir. (Altuntaş & Demirtola, 2004)
1993 yılında 6,15 milyon $ olan ihracatımız, 2000 yılında 16,3 milyon $ ve 2001 yılında
ise 26 milyon $ seviyesine ulaşmıştır. Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerine göre, 97 ülkeye
ihracat gerçekleştiren, 90 tarım makineleri imalatçısı mevcuttur. (Batı Karadeniz Bölgesi
Tarım Master Planı, 2007, s. 286)
10.2.2. Gübre Sanayi
Türkiye’de kimyasal gübre üretimi 1939 yılında Karabük Demir Çelik işletmelerinde
amonyum sülfatın yan ürün olarak elde edilmesi ile başlamıştır. İlk kimyevi gübre tesisi
1954 yılında kamu tarafından kurulmuş, sonraki yıllarda artan gübre talebini karşılamak
amacıyla kamu yatırımları devam etmiş, 1970’li yıllarda özel kuruluşlarda sektörde yerini
almıştır.
Türkiye gübre sektöründe üretici olarak toplam 9 kuruluş faaliyet göstermekte olup,
bunlardan 7’si özel, 2’si kamuya aittir. Bunun dışında, yan ürün olarak az miktarda gübre
üreten 3 demir-çelik kuruluşu, yan ürün olarak gübre hammaddesi üreten 3 kuruluş, gübre
sektörüne doğalgaz temin eden 1 kamu kuruluşu ve gübre ithalatı ve dağıtımı faaliyetinde
bulunan kooperatifler ve tüzel kişilerden oluşan kuruluşlar bulunmaktadır. (II. Şura VII.
Komisyon Tarımsal Girdi ve Destekler, 2004, s. 10)
Gübre üretmek için gerekli hammadde kaynakları, fosfat kayası, doğalgaz Türkiye içinde
bulunmamaktadır. Bu da üretim yapmak için ithalatın zorunlu olduğu manasına gelir.
Emtia fiyatlarının sürekli değişken yapıda olması, gübre fiyatlarını da doğrudan etkilediği
için, istikrarlı bir gübre fiyatından bahsetmek mümkün değildir. Üreticiler bazı gübreleri
kendileri üretseler de, direk gübreyi yığın halinde ithal edip torbalamak sureti ile satış
yapmak yaygın bir yöntemdir.
Gübre, tarımsal kimi ürünlerde tarımsal verimi %50’e kadar arttırabilen çok önemli bir
tarımsal girdidir. Tarımsal ürün maliyetleri içindeki payı %10-15 olan gübrenin, yapılan
masrafın aynı yıl sonunda 10,5 kat olarak geri döndüğünü ortaya çıkarmıştır.
42
Gübre tüketimi, 1960-1970 arası dönemde 13 kat, 1970-1980 döneminde 2 kat, 1980-1990
döneminde 1,7 kat artış göstermiştir. 1990-2000 arası dönemdeki artış ise yalnızca %6’dır.
Gübre tüketimi çiftçinin alım gücü olarak ifade edilebilen gübre/ürün fiyat dengesi
arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Tüketim artışındaki duraklamanın yegane sebebi,
son yıllardaki düşük gübre alım gücüdür.
Çiftçinin gübre alım gücünde en etkili etken, çiftçiye yapılan gübre desteği oranıdır. Oran
1979’da %81 iken, 1995-1997 döneminde %50, 1998’de %37, 1999’da %27 ve 2000’de
%18 olmuştur. Tüm bunların sonucunda zaten yetersiz olan gübre tüketimi giderek daha da
düşmüştür. (www.bianet.org/bianet/tarim/12803-imf-programinin-sonucu-gubre-kullanimi-
dustu, ¶3, ¶7, ¶8)
İthalata bağlı olan gübre sektörü, bazı yeni gelişmelerle bu bağımlılığın
kalkması için çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye gübre sektöründe
ikinci firma olan Gübre Fabrikaları T.A.Ş, İran’da bulunan Razi Petro
Chemical Co. adlı şirketi İran özelleştirme idaresinden satın alarak,
hammadde kaynaklarına sahip olan bu işletme ile, bu yönde büyük bir
seferberliğin de girişimini başlatmıştır. İran’da kendi doğalgaz üretim
alanı da olan bu şirketin üretimi ile Türkiye için ucuz gübre temini
mümkün olabilecektir.
(www.haberx.com/Gundem-Haberleri/Subat-2008/GUBRETASIN- RAZIYI-ALMASI-
ULKERIN-GODIVAYI-ALMASI-KADAR-ONEMLI.aspx, ¶12)
10.2.3. Tarımsal İlaç Sanayi
Türkiye’de tarım ilaçları sanayi 1950’li yıllarda kurulmaya başlanmıştır. 1998 yılı itibari
ile 2000’in üzerinde ruhsatlı ilaç olup, bunlar içerisinde yer alan teknik madde sayısı
243’tür. Bu maddelerin 16’sı Türkiye’de üretilmekte, geri kalan kısmı ise ithal
edilmektedir. Türkiye tarımsal ilaç sektöründe özellikle 1995 yılından sonra devamlı
yükselen bir trend gözlenmektedir. (Özel, 2004, s. 42)
43
Zirai ilaç üretiminde üretiminde kimyasal teknik ve ekonomik yönlerden en önemli aşama,
etkili madde üretimi olup, endüstri bu yönden genellikle dışa bağımlı durumdadır. Bu
bakımdan ülkemizde ilaç sanayinin yoğun olarak formülasyon ve ambalaj sanayi
niteliğinde gelişme gösterdiği görülmektedir. İlaç üreten firmalar, göreli olarak fazla
yatırım harcaması ve modern teknoloji gerektiren ve yüksek düzeyde riskli olan etkin
madde üretimine yönelmemektedirler. 2003 yılı itibari ile yıllık ortalama ilaç tüketimi 33
bin tondur. Bu tüketimin %47’si insektisitler, %24’ünü herbisitler, %16 sını fungusitler,
%13’ünü ise diğer zirai ilaç grupları oluşturmaktadır. Yıllık pestisit kullanımının bölgelere
göre dağılımı, bölgelerin tarım alanları dikkate alındığında dengesizlik göstermektedir.
Ancak endüstri bitkileri ile sebze meyve tarımının yapıldığı alanlarda ilaç kullanımı daha
yüksek olmaktadır. Türkiye’de ilaç kullanımının yaklaşık %20’si pamukta, %19’u
hububatta, %17’si sebzede, %13’ü meyvede, %8’i bağda, %7’si narenciyede, %3’ü
tütünde ve %13’ü diğer ürünlerde kullanılmıştır. 2002 yılı verilerine göre, 8 bin ton ilaç
ithal edilmiş olup, ithal edilen ilaç hammaddesi 9 bin tondur. (II. Tarım Şurası VII.
Komisyon Tarımsal Girdi ve Destekler, 2004, s. 13)
10.2.4. Yem Sanayi
Hayvansal üretimde, özellikle geviş getiren ve çoğu tek mideli hayvanların
yemlenmesinde, kaba yemlerin kullanımı şarttır. Kaba yemler, yoğun yemlere göre daha
ucuzdur. Bu tür yemlerin kullanım alanının arttırılması, hayvansa üretimde girdi
kaynaklarının 2/3’ünü aşan kısmı yeme ait olan yem girdilerinin azaltılmasında etkin rol
oynar.
10.2.4.1. Kaba Yem
Kaba yemler farklı kaynaklardan elde edilir. Kuru ot ve doğal haliyle toplam 58,8 milyon
yıllık üretim mevcuttur. Bunun büyük bir kısmını buğday, arpa, çavdar gibi ürünlerin dane
ve samanları ile çayır ve meralardan elde edilen kuru otlar oluşturmaktadır.
Kaliteli kaba yemlerde belirli bir ticari anlayış bulunmamaktadır. Kullanım genelde
yereldir ve sadece üretildikleri yörelerde kullanıma alınırlar. Sektörler arasında yeterli
entegrasyon gelişmediği için Türkiye’de yem üretimi istenen düzeyde gelişememektedir.
44
Pazarlama koşul ve organizasyonları belirli bir düzende değildir. Üretilen silo yem miktarı
2,5-3 milyon ton dolaylarındadır.
10.2.4.2. Karma Yem
Özel sektöre ait yem fabrikaları 1965 yılından itibaren kurulmaya başlanmıştır. Öncülük
görevini tamamlayan Yen Sanayi Türk A.Ş. tüm yem fabrikalarını özelleştirme
kapsamında satarak, 1996 yılından itibaren sektörden çekilmiştir. 2004 yılı itibarı ile
sektörde 599 adet kurulu yem fabrikası bulunmakta olup, bunların 451 adeti faal üretime
devam etmektedirler. Kapasite oranı 70’li yıllarda %77 iken, 2004 itibarı ile %54’e
inmiştir. 2003 yılında yaklaşık 6 milyon ton karma yem üretilmiştir. Bu değerin %51,5’ini
büyük ve küçük baş hayvan yemleri oluştururken, %47,4’ünü kanatlı yemler ve kalan
%1,1’ini de diğer yemler oluşturmaktadır. Karma yemde kullanılan hammaddelerin
üretimleri ile karma yem üretim rakamlarındaki artış ülkemiz için aynı oranda
olmadığından, ithalat hammadde için önemli bir temin kaynağı haline gelmiştir. Kanatlı
hayvan sektöründeki gelişmeler ile artan talep doğrultusunda, yemlerin içindeki ithal
hammaddelerin oranı %75’leri bulmuştur. (II. Tarım Şurası VII. Komisyon Tarımsal Girdi
ve Destekler, 2004, s. 28-30)
10.2.5. Tohumluk Sanayi
Tarımda üretim ve verimliliği yükseltecek toprak, su, gübre ve mekanizasyon
kaynaklarının yararını arttıracak, hastalık ve zararlılara karşı bitkiyi dirençli kılabilecek
temel girdilerden biri de tohumluktur. Sanayileşme ile birlikte, yeni tekniklerle yapay ve
doğal ortamlarda, çeşitli toprak ve iklim koşulları için yeni çeşitler üretilmiştir. Bölgelere
göre ıslah edilmiş çeşitlerden elde edilen tohumlar diğer girdilerin faydalarını da
arttırmaktadır. İyi nitelikli tohum kendi başına, hububatta %20, serada domates
yetiştiriciliğinde %400’e kadar oranda bir artış sağlayabilir. Ortalama olarak tohumun
verimi %20-25 oranında arttırdığı bilinmektedir.
Ülkemizde 2003 yılında 184,6 bin ton olan tohum üretimi %85’lik bir artışla 2004 yılında
342,1 bin ton olarak gerçekleşmiştir. 2005 yılında ise bir önceki yıla göre %2’lik bir
azalma olmuştur. 2003 yılında toplam tohumluk ithalatı 16.161 ton, 2004 yılında 19.815
ton, 2005 yılında ise 23.804 ton olarak gerçekleşmiştir. Tohumluk ihracatı ise 2003 yılında
45
16.095 ton, 2004 yılında 15.657 ton ve 2005 yılında 13.814 ton olarak gerçekleşmiştir.
Tohumluk ihracatımız azalmaya devam ederken, tohumluk ithalatında artış görülmektedir.
Türkiye’de standartlara uygun modern anlamda meyve sebze asma fidanı üretimine
1930’lu yıllarda kamu kuruluşlarında başlanmıştır. Daha sonraları üretme istasyonları
kurularak yaşanan gelişmeler ile 1985 yılından sonra üretim özel sektöre doğru
kaydırılmıştır. Türkiye’de sertifikalı ve virüssüz fidan üretimi ilk kez 1991 yılında, ilk
virüssüz fidan üretimi ise 1994 yılında gerçekleşmiştir.
Günümüzde fidan üretiminin büyük çoğunluğu özel sektör tarafından yapılmaktadır. Özel
sektörün 2003 yılındaki payı %80’ler seviyesinde iken, 2004 ve 2005 senelerinde bu oran
%90’ın üzerine çıkmıştır. (Batı Karadeniz Bölgesi Tarım Master Planı, 2007, s. 288-290)
11. TARIMSAL KOOPERATİFLER
11.1. Kooperatif Kavramı
Kooperatif insanların karşılanmasında zorluk çektiği, ihtiyaçları temin etmek içini maddi
ve manevi güçlerini birleştiren bir dayanışma aracıdır. Kooperatifleşmenin temelinde,
yardım, dayanışma duygusu ve iş başarma amacı vardır. Bu amaçla insanlar, çeşitli isimler
altında el ve gönül birliği ile zorlukları yenmek için bir araya gelmişlerdir. (Erdem, 2005,
s. 1)
11.2. Türkiye’de Tarımsal Kooperatifler
Türkiye’de tarımın yapısı gereği örgütlenmesi gerekir. Türkiye’de yoğun olan küçük tarım
işletmeleri üretim ve pazarlama yönünden sıkıntı yaşamaktadırlar. Ülkemizde tarımsal
kredilerin sahip olunan toprağa endeksli olarak verilmesi, üretim imkanları açısından
küçük tarım işletmelerini bir açmaza sürüklemektedir. Bu işletmelerin, aldıkları ürünü de
değerlendirecek kapasitede işleme imkanları bulunmadığı için, üreticiler ellerindeki ürünü
hemen satarak değerlendirme yolunu seçmektedirler. Bu ve bunun gibi sorunların
çözümünde kooperatifçilik katkısı yadsınamaz. (Başar, 1983, s. 147)
46
11.3. Tarım Kredi Kooperatifleri
1935 yılında yürürlüğe konan, Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu ile kurulan bu
kooperatif, ülkemizde en eski ve en yaygın kooperatif olarak hizmet vermektedir. 1972
yılında çıkarılan 1581 sayılı kanun ile de Tarım Kredi Kooperatifleri’nin Bölge Birlikleri
ve Merkez Birliği organizasyonu içinde en üst düzeyde teşkilatlanması sağlanmıştır. 1985
yılında çıkarılan bir kanunla ise, kurum tamamen özerk bir yapıya sahip olmuştur. Tarım
Kredi Kooperatif’lerinin teşkilat yapısı ise Birim Kooperatif, Bölge Birliği ve Merkez
Birliği şeklinde yapılardan oluşmaktadır.
Bir Tarım Kredi Kooperatifi en az 30 üreticinin bir araya gelmesi ile kurulabilmekte olup,
talep Merkez Birliği Yönetim Kurulu’nca, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın izin ve
onayına sunulduktan sonra tüzel kişilik kazanmaktadır.
2002 yılı itibari ile 65 iş, 754 ilçe ve 1.462 kasaba-köy olmak üzere toplam 2.281 birim
kooperatif ve bunlardan hizmet alan 1,5 milyondan fazla ortağı bulunmaktadır.
Kooperatif bölgesinde kendisine ait arazi üzerinde tarımsal bir işletmeye sahip olan veya
Merkez Birliği’nce tespit edilen esas ve ölçülerde büyük ve küçükbaş hayvancılık, kümes
hayvancılığı, seracılık, arıcılık, ipek böcekçiliği, balıkçılık ve diğer tarım faaliyetlerinde
bulunan ortak çiftçiler, talep ettikleri krediyi gösterir bir beyanname ile kredi talebinde
bulunabilmektedirler. Krediler yönetim kurulunca onaylanmaktadır.
Verilen krediler, nakdi ve ayni olup, nakdi olan kısmı direk ortağa ödenir. Ayni kısmı ise
gübre, tohumluk, ilaç, akaryakıt, tarımsal araç gibi tarımsal ihtiyaçların alımı için, mal
bedelleri tedarik eden kuruluşa veya malı satan anlaşmalı firmaya ödenmektedir.
Tarım Kredi Kooperatif’leri tarımsal girdileri, tarımsal üretim araçlarını tedarik etmek için
ortaklıklar tesis ederek, 2 adet gübre, 11 yem, 2 sigorta ve 14 pazarlama, hizmet, makine,
alet üreten 29 adet iştiraki bulunmaktadır. Böylelikle ortaklarına düşük fiyatlarla tarımsal
girdileri sağlama gayesi içerisindedir. (Erdem, 2005, s. 195-200)
Tarım Kredi Kooperatifleri, çiftçiler için yeni uygulamalar yaparak, tarımsal girdileri daha
uygun koşullarda sağlama sözünü, Ziraat Bankası ile protokol imzalayarak sürdürmektedir.
47
Ziraat Bankası ile yapılan anlaşma neticesinde çiftçiler Ziraat Bankası’nın Başak Kart’ı ile
mazotu 6 ay vadeli, 0 faizle almaya başlamışlardır. Sadece hasat zamanı ellerine para
geçen çiftçilerimiz için, en maliyetli olan akaryakıt alımı böylece vadelendirilmiş
olmaktadır. Diğer tarımsal girdiler için de çalışmalar devam etmektedir.
(http://www.tarimkredi.org.tr/goster.php?tablo=guncel&id=32, 2008, ¶1)
11.4. Tarımsal Satış Kooperatifleri
Tarım Satış Kooperatifleri, Türkiye’de Tarım Kredi Kooperatiflerinden sonra
gerçekleştirilmiş en büyük ikinci kooperatif hareketidir. Tarımsal satış kooperatiflerinin
amacı, üreticilerin ürünlerini en iyi şekilde değerlendirebilmek, ürünlerin pazarlanmasında
aktif rol oynamaktır. Üreticiler ellerindeki ürünleri hemen nakde çevirmek istemektedirler,
kooperatif olmadığı zaman, ürecilerin ürünleri çok daha az fiyata alınabilecek, çiftçi madur
olabilecektir. Emek ve bilgi sermayesinin birleştiği tarımsal satış kooperatiflerinin hedefi
de üreticiyi bilinçlendirmek ve eğitimine katkıda bulunmaktadır.
Çiftçi ürününü satarken karşısında, aracı tüccar veya komisyoncuları bulmaktadır.
Genellikle ürünlerin fiyatları, üreticiden tüketiciye ulaşana kadar geçirdiği el değiştirmeler
doğrultusunda, nihai tüketiciye satış fiyatları çok yüksek olmaktadır. Özellikle ihracatçı
tüccarlar, dış piyasadan haberi olmayan üreticilerin ürünlerini düşük fiyattan satın alup,
yüksek fiyatlara satmaktadırlar.
Tarımsal satış kooperatifleri, küçük çiftçilerin pazar karşısında durumlarını iyileştirmek ve
çiftçileri tüccarların spekülasyonlarından korumaktadırlar. Bunun yanı sıra Tarımsal satış
kooperatifleri, satışta daha elverişli olan geniş pazar hacmine ulaşılmasını
sağlamaktadırlar. Tarımsal satış kooperatifleri tarafından satılan ürünlerin kalitesi garanti
edilmekte olup, by ise iç ve dış piyasalarda iyi bir isim ve güvenilirlik sağlamaktadır.
Tarımsal satış kooperatifleri, ortaklarına piyasada talep edilen ve ürünün daha kolay alıcı
bulmasını sağlayan kalitede üretimin sağlanması için gerekli olan teknik konularda da
yardım sağlamaktadırlar. (Mülayim, 1999)
Tablo 11.1. Birim Kooperatif ve Ortak Sayıları
Birlik Adı Kuruluk
Yılı Merkez Koop.Sayısı Ortak SayısıTariş - Üzüm 1937 İzmir 16 18.095Fiskobirlik 1938 Giresun 70 199.728
48
Çukobirlik 1940 Adana 48 55.227Kozabirlik 1940 Bursa 6 14.042
(tablo devam ediyor)
(tablonun 11.1.’in devamı)
Tariş - İncir 1949 İzmir 21 9.253Tariş - Pamuk 1949 İzmir 54 58.300Tariş - Zeytinyağı 1949 İzmir 35 16.723Antbirlik 1952 Antalya 6 31.400Marmarabirlik 1954 Bursa 8 37.052Gülbirlik 1954 Isparta 13 8.479Taskobirlik 1958 Nevşehir 9 5.068Trakyabirlik 1966 Edirne 48 134.078Güneydoğubirlik 1968 Gaziantep 27 27.068Tiftikbirlik 1969 Ankara 24 16.368Karadenizbirlik 1978 Samsun 20 64.132Kayısıbirlik 1992 Malatya 16 5.500TOPLAM 421 700.513
(Gökalp, 1992, s. 270)
11.5. Diğer Tarım Kooperatifleri
Başlıca diğer kooperatifler, Köy Kalkınma Kooperatifleri, Çaycılar Kooperatifi, Pancar
Ekicileri Kooperatifi, Toprak – Su Kooperatifleri, Balıkçılık Kooperatifleri gibi
kooperatiflerdir.
Köy Kalkınma Kooperatifleri, kırsal yerleşim alanlarında işsizliği azaltmak, teknik
yenilikleri ve bilgileri çiftçilere kazandırma amaçlı kooperatiflerdir. Temel üretim
araçlarının üreticiye ait olduğu, ortağı olan üreticiye girdi ve kredi temin etmek ve
ürettikleri ürünleri pazarlamayı amaçlarlar.
Toprak – Su Kooperatifleri, amaçları tarımsal sulamayı desteklemek, suyun tarımda
kullanılması için ilgili tesisleri kurmak ve bunları işletmek, sulama tekniğinin ve
verimliliğinin gerektirdiği koşulları yerine getirmek ve ortaklarına bu konuda eğitici ve
öğretici bilgiler vermektir. Türkiye’de sulanan alanın %15’ine yakın bir kısmı hala bu
kooperatiflerce sulanmaktadırlar. (Mülayim, 1999)
Pancar Ekicileri Kooperatifi, Çaycılar Kooperatifi, Balıkçılık Kooperatifleri gibi
kooperatifler, spesifik bir ürün üreten çiftçiye ürünle ilgili ve diğer her türlü üretim
tarımsal girdi gibi konularda destek olmak için kurulmuşlardır.
49
12. TARIM POLİTİKALARI
Tarım sektörüne devlet müdahalesinin temel nedeni tarım sektörünün yapısından
kaynaklanan zayıflıklardır. Talep ve arz az esnek ve arz fiyatları izlemede gecikmektedir.
Tarım sektörüne devlet müdahalesinin genel sebebi; gelir istikrarsızlığını önlemek, fiyat
istikrarsızlığını önlemek, üretimi arttırmak ve yönlendirmektir.
Tarım sektörü diğer sektörlere göre, tam rekabet koşullarına çok daha yatkın bir piyasa
olduğu için, aşırı karlar gözükmesi çok zordur. Çiftçinin bazı yıllar elde ettiği aşırı karlar
ile zarar ettiği yılları dengelemesi neredeyse imkansızdır. İklim koşullarının iyi yada kötü
gitmesi de çiftçi aleyhine durum yaratmaktadır. Kötü giderse mahsulün rekoltesi büyük
ortanda düşecek, iyi giderse de ürün bol olacağı için fiyatlar düşük olacaktır. Ortaya çıkan
bu düşük gelir seviyesi öncelikle tarım sektörünü durgunluğa itebilecektir. Tarımsal
nüfusun fazla olduğu Türkiye gibi ülkelerde, çiftçinin gelir düzeyinin düşmesi, ekonomik
olarak tüm sektörleri olumsuz etkileyebilir.
Bir çok değişkenin bir arada olduğu tarımsal fiyatlandırma fonksiyonunda, herhangi bir
müdahaleye yer vermeksizin, örneğin iklim koşullarında değişikliklerle fiyatlar çok aşağı
ve çok yukarı seviyelerde olabilir. Herhangi bir makroekonomik müdahale olmaksızın
tarımda fiyatlandırma yapılması da mümkün değildir.
Tarımsal ürünler temel ihtiyaç maddeleridir, ülke ekonomisinde de stratejik yere
sahiptirler. Ülkelerin çoğu kullanacakları temel ihtiyaç maddelerini kendileri üretme
stratejisini benimserler. Bunun için devlet, ülkenin sahip olduğu kıt kaynakların ne
kadarının tarıma ayrılacağı, hangi ürünlerden ne kadar üretilmesi gerektiği konusunda
politikalar üretmek durumundadır. (Eraktan, 2001)
12.1. Türkiye’de Uygulanan Tarım Politikaları
Günümüze kadar Türkiye’de yasa gücünde belirlenmiş bir tarım politikası
uygulanamamıştır. 2006 yılında kabul edilen Tarım Kanunu ile ilk defa tarım
50
politikalarının ne olduğunu belirten ve çerçevesini çizen bir kanuna kavuşulmuştur. Ancak
ilgili uygulama yönetmelikleri çıkmadığı için henüz bu kanunun tam olarak
uygulanabilirliğinden söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle mevcut durum içerisinde,
Türkiye’de yerleşik bir tarım politikasının varlığından söz etmek mümkün değildir. Tarım
politikalarının resmi ağızdan dile getirildiği en önemli belge halen beş yıllık kalkınma
planı ve programlardır.
Genelde istikrarlı çerçevede olmayan tarım politikası uygulamaları, tımar sistemi olarak
adlandırılan Osmanlı Toprak Düzeni’nden kalan bozuk bir tarımsal yapı üzerinde,
Cumhuriyet döneminin ilkeleri ile oluşturulmuş, içeride destekleyici ve müdahaleci,
gümrüklerde ise koruyucu ve daha ulusçu bir görünüm vermektedir.
12.1.1 1980 Yılına Kadar Uygulanan Tarım Politikaları
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 1929-1930 ekonomik bunalımı ve bunalımın
özellikle tarımsal ürün fiyatlarında çöküşe yol açması nedeniyle bu dönem korumacı
politikalar önem kazanmıştır. 1980 öncesi kullanılan araçlar; taban fiyat ve destekleme
alımları ile birlikte, girdi sübvansiyonları ve ucuz kredi desteklemeleri olmuştur. Bir çok
ürüne pazar fiyatı desteği adı altında destek verilmiştir.
1960’lı yıllarda, planlı kalkınma dönemine geçilmesi ile birlikte, 1963 yılında destekleme
uygulamaları da kalkınma planı çerçevesinde ele alınmaya başlamıştır. Tarım politikaları,
stratejik kalkınma planları ve yıllık programlarla belirlenmeye başlamıştır. Pazar fiyatı
desteği uygulamasının yanı sıra, kimyevi gübrede sübvansiyon uygulanmıştır. Çiftçiye
düşük faizli krediler verilerek, tarım desteklenmeye çalışılmıştır.
12.1.2. 1980-2000 Yılları Arasında Uygulanan Tarım Politikaları
1980 yılında serbest pazar ekonomisine geçiş ile birlikte, genel ekonomi politikalarının
yanı sıra tarım politikaları da değişmiştir. Tarım piyasalarına yönelik, destekleyici ve
koruyucu devlet müdahaleleri kapsamında daralma olmuştur. Tarım sektörüne yönelik
olarak verilen düşük faizli krediler ve sübvansiyonların, tarımsal ürün fiyatlarında etkisi
olduğu ve bu da parasal genişlemeye neden olduğu görüşü, enflasyonda tarımın büyük
51
etken olarak görülmesine sebep olmuştur. Böylelikle sübvansiyonlar kaldırılmış, tarıma
yönelik düşük krediler, piyasadaki krediler seviyesine getirilmiştir.
1980 sonrası kalkınma planlarında ortak amaç olarak;
Artan nüfusun beslenme ihtiyacının karşılanması,
Tarım ürünleri fiyatlarında istikrarın sağlanması,
Üretimin kötü hava koşullarından daha az etkilenmesinin sağlanması,
Tarımda çalışanlara yeterli ve düzenli gelir temini,
Tarım ürünleri ihraç olanaklarının geliştirilmesi,
Tarım ürünlerinin işlenme ve pazarlanmasında etkinliğin sağlanması,
Tarım sektöründe gerek kooperatifleşme yoluyla, gerek kamu kuruluşlarının
yardımı ile örgütlenmenin sağlanması,
Tarıma dayalı sanayilere hammadde temini,
Tarımda modern yöntemlerin kullanılması
amaçları benimsenmiştir.
1981 yılından itibaren ise, destekleme alımlarındaki ürün adedi giderek düşmüş, 1990
yılında on ürüne kadar daraltılmıştır. 1992 yılında ise tam tersi bir politika izlenerek,
desteklenen ürün sayısı 26’ya yükseltilmiştir.
5 Nisan 1994’de mali piyasalar ve döviz kuruna istikrar kazandırmak, sürdürülebilir
kalkınmayı sağlamak ve yapısal reformları uygulamak için Ekonomik Önlemler ve
Uygulama Planı yürürlüğe girmiştir. Bu planda temel olarak, ekonomide piyasa
mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini sağlayan bir devlet yapısına
geçilmesi hedef alınmıştır. Bu planla birlikte;
Dünya fiyatlarının üzerinde seyreden desteklemeler ekonomiyi olumsuz etkilediği
için, destekleme yapılırken dünya fiyatlarındaki gelişmeler ve yurt içi fiyat
gelişmeleri dikkate alınacak,
Tarımsal destekleme fiyatları, ücret ve maaşlarda öngörülen hedeflerle tutarlı
olacak,
Tarımsal girdilerle ilgili sübvansiyonlarda bütçe ödenekleri ile sınırlı kalınacak,
52
Devletin sağladığı girdilerin fiyatları piyasa koşullarına göre belirlenecek,
Tarımsal destekleme alımlarının kapsamı daraltılacak,
Destekleme ile görevli kuruluşların doğrudan yada dolaylı olarak Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası kaynaklarının kullanılmasına son verilecektir.
Bahsi geçen politikalar da başarılı bir şekilde uygulanmaya koyulamamıştır. Teknik
ekonomik ve sosyal pek çok neden bunda faktördür.
1999 yılı öncesinde, ürün fiyatlarının dünya fiyatları ile uyumsuz olması nedeni ile dışa
karşı korumacılık önlemleri getirilmiştir. Yüksek fiyatla, dünya piyasalarına ürün arzı
mümkün olmadığı için, ihracata da sübvansiyon uygulamaları zorunlu bir hale gelmiştir.
Bazı ürünlerin üretimleri, Pazar istekleri gözetilmeden teşvik edilmeye devam edilmiştir.
12.1.3. 2000 Yılından Sonraki Politikalar
2000’li yıllarda, tütün ve çay gibi spesifik bazı ürünlerdeki değerlendirilemeyen aşırı
stokların imha edilmesi, diğer taraftan da hayvansal ürünler ve yağlı tohumlar gibi
ürünlerde arz açıklarının meydana gelmesi, sektördeki dengesizlik ve planlama hatalarını
gözler önüne sermiştir.
Bu durum aynı zamanda Türkiye’nin üyesi olduğu ve bir takım taahhütler altına girdiği,
Dünya Bankası, Uluslar arası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği
gibi uluslararası kurum ve kuruluşların politikalarının da bir sonucudur. (Yalçınkaya,
Yalçınkaya & Çılbant, 2006, s. 102-106)
Türkiye’de tarım politikaları ve bu kapsamda destekleme politikalarında yeni arayışlara yol
açan sürecin başlaması, ülke içi koşullara bağlı içsel nedenler yanında çok çeşitli dışsal
nedenlere de dayanmaktadır.
İçsel nedenlerin başında, tarımdaki yapısal sorunlar gelmektedir. Bu sorunlar, mevcut
destekleme sisteminin sağlıklı yürütülmesi ve yönlendirilmesini engellemekte ve bunlara
olumsuz etkiler yapmaktadır. Yapısal sorunlar, parçalı ve küçük tarım işletmesi varlığı,
yetersiz üretici örgütlenmesi, tarım nüfusunun fazla oluşu, çiftçi kayıt sisteminin
yetersizliği, ürün piyasaları altyapısının zayıflığı, tarım hizmetlerinin pek çok kurum ve
53
kuruluş tarafından yürütülüyor olması, tapu kadastro işlemlerinin henüz ülke genelinde
tamamlanamamış olması, üretici eğitim düzeyinin yetersizliği gibi konular yer almaktadır.
En önemli iç neden ise, yapısal sorunların neden olduğu, desteklemelerin mali
yükümlülüğüdür. Bunun da başında, devletin destekleme alımları yer almaktadır.
Desteklemelerin hedef olarak daha küçük çapta ve sayıca çok olan küçük tarım
işletmelerini hedef alması gerekmekte iken, bu desteklemelerin büyük çoğunluğu, tarım
alanı bakımından daha fazla olan büyük üreticilere ödenmektedir.
Dışsal nedenler, Dünya Ticaret Örgütü’nün belirlemiş olduğu uluslararası ticaret kuralları
ve bu kapsamda Gümrük Tarifeleri Ticaret Genel Anlaşması kapsamındaki Tarım
Anlaşmasına uyum, Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası’na uyum çalışmaları ve Uluslar
arası Para Fonu anlaşmalı ekonomik istikrar programına uyum olarak sıralanabilir. (Doğu
Karadeniz Bölge Tarım Master Planı, 2007, s. 6-7)
12.1.4. Tarım Reformu Projesi
2001 yılından itibaren uygulanmaya başlanan Tarım Reformu Projesi kapsamında, tüm
tarımsal fiyat desteklemeleri ve girdi sübvansiyonları kaldırılarak, bunun yerine Doğrudan
Gelir Desteği Sistemi’ne geçilmiştir. Bu sistem Avrupa Birliği mayıs 1992 reformu ile
uygulamaya koyulan telafi edici ödeme istemine benzerlikler göstermektedir. Dünya
Bankası desteği ile uygulanmaya başlanan Tarım Reformu Projesi üç ana unsuru içinde
barındırmaktadır;
1. Doğrudan Gelir Desteği
2. Fiyat ve girdi desteklerinin aşamalı olarak kaldırılması,
3. Tarımdaki devlet işletmelerinin özelleştirilerek, tarım ürünlerinin işlenmesi ve
pazarlanmasındaki hükümet müdahalesinin azaltılması.
Doğrudan gelir desteği, Dünya Ticaret Örgütü’ne göre, kamu kaynaklarının hedef tarım
üreticilerinin gelir düzeyini etkilemek amacıyla yapılan transferler şeklinde uygulanan bir
politika aracıdır.
Dünya Bankası tarafından tarım reformunun doğurduğu sonuçlar şu şekilde açıklanmıştır;
54
1. 1999-2002 aralığında, tarımsal sübvansiyonlar, 6 Milyar $ azalarak, 1,1 milyar $’a
inmiştir. Tarımsal sübvansiyonların Gayrı Safi Milli Hasıla’ya oranı %3,2’den
%0,5’e inmiştir.
2. Aynı dönemde, tarımsal Gayrı Safi Milli Hasıla 27 milyar $’dan 22 milyar $’a
inmiştir.
3. Çiftçiler üzerindeki net etki, yaklaşık 4 milyar $ tutarında yıllık zarar olmuştur.
4. 2002-2003 reform döneminde gerek suni gübre gerekse tarımsal kimyasal madde
kullanımı %25-30 azalmıştır.
5. Tarım kredisi faiz oranları negatiften pozitife dönmüştür.
6. Kredi alan çiftçiler, borçlarını başlıca üç neden bağlı olarak ödememişlerdir;
tarımsal gelirlerdeki azalmalar, yüksek reel faiz oranları ve bazı çiftçilerin borçların
kısmen affı yönündeki beklentileri.
7. 1999-2001 arasında, Türkiye’de üretilen başlıca tarım ürünlerinin brüt değeri, reel
olarak %16 azalmıştır.
8. Bütün ürün çeşitlerinde Türk ihracat ve ithalatının 1997-2002 döneminde artış
göstermesine karşın tarım ve gıda ürünlerinin toplam ihracat ve ithalattaki payı
düşmüştür. 2001’deki önemli orandaki devalüasyon, üretim artışı ile birlikte
ihracatın artmasına yardımcı olmuş ve işlenmemiş tarım ürünü ithalatındaki
azalmaya yol açan en büyük faktör olmuştur.
9. 1999-2001 arasında hektar başına üretimin dolar eşdeğeri %28 azalmıştır.
10. Reform döneminde toplam ekili alan, Akdeniz Bölgesi dışında bütün bölgelerde
yaklaşık %2 azalmıştır. Bu azalmanın üçte ikisi, ekili alanın nadasa bırakılan
tarlaların 300.000 hektardan fazla azaldığı Orta Anadolu Bölgesinden
kaynaklanmıştır.
11. 1999 ve 2001 arasında tarım ürünleri fiyatları, tahmini olarak %40 düşmüştür.
12. Türkiye Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri arasında, en
düşük destekleme oranına sahip olan ülkeler arasında bulunmakla birlikte Gayrı
Safi Milli Hasıla’nın yüzdesi olarak bu destek, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği
Örgütü ülkelerindeki en yüksek destek oranlarından biridir.
13. Doğrudan Gelir Desteği programı, çiftçilerin maruz kaldığı net gelir kaybının
yaklaşık %35-45’ini karşılamıştır. Bu durum, tarım nüfusunun yaklaşık dörtte
üçünü içeren Doğrudan Gelir Desteği programından fiilen yararlanabilenleri
etkilemektedir.
55
2001 yılından itibaren, tarımsal destekleme alımlarını ve girdi sübvansiyonlarını ikame
eder durumdaki Doğrudan Gelir Desteği politikasının, Türkiye’nin mevcut uygulama
biçimiyle tarımsal üretimi etkileme gücü olmadığı, daha çok sosyal yardım niteliği taşıdığı
ortaya çıkmıştır.
Özellikle, küçük arazilere sahip yoksul çiftçiler açısından Doğrudan Gelir Desteği
uygulamasından yararlanabilmek için yapılması gereken harcamalar alınacak Doğrudan
Gelir Desteği ödemesinden fazla olabilmektedir. Bu yüzden küçük çiftçi Doğrudan Gelir
Desteği ödemelerinden yararlanamamaktadır.
Büyük çiftçiler arazilerini Doğrudan Gelir Desteği’nden yararlanacak şekilde uygun
parçalara bölüp, yakınlarına dağıtmakta böylelikle Doğrudan Gelir Desteği tamamından
yararlanma yoluna gitmektedirler. Böylelikle sistem amacına ulaşamamakta, madur olan
Türkiye’nin büyük çoğunluğunda faaliyet gösteren küçük tarım işletmeleri olmaktadır.
(Yalçınkaya, Yalçınkaya & Çılbant, 2006, s. 111-113)
56
SONUÇ
Türkiye nüfususun hala büyük bir kısmının istihdam edildiği tarım sektörü, yaşanan
gelişmeler ile birlikte önemini daha da arttırmaktadır. Cumhuriyet döneminden bu yana
ekili alanlar ve üretim artsa dahi tarım sektörü günden güne kan kaybetmeyi
sürdürmektedir.
Türk tarımı öncelikle içsel sorunlarını çözmek zorundadır. Tüm tarım işletmelerinin büyük
bölümünü oluşturan küçük tarım işletmeleri yapısal bozukluğun temelini oluşturmaktadır.
Dışsal sorun ise Avrupa Birliği, Uluslar arası Para Fonu, Dünya Bankası, Dünya Ticaret
Örgütü gibi evrensel örgütlere verilen taahhütler ile birlikte tarıma getirilen reformların
Türk tarımının gerçeklerini yansıtmaması ve getirilen düzenlemelerin Türk tarımına katkısı
olmaması, daha çok zarar vermesidir. Bunun en büyük göstergesi ise 2000’li yıllardan
sonra artan tarımsal ürün ithalatıdır.
2000’li yıllara kadar Türk tarım politikaları hep kalkınma planları içerisinde yer
almışlardır. Bu dönemde kullanılan tarım politikaları, destekleme alımları, sübvansiyonlar
ve düşük faizli kredilerdir. Türkiye’de oluşan enflasyonun sebebi olarak bu
sübvansiyonlar, destekleme alımları ve düşük faizli krediler görülmüş, günah keçisi olarak
tarım sektörü seçilmiştir. 2000 yılından sonraki tarım reformları ve dış örgütlerin etkileri
ile destekleme alımları ve sübvansiyonlar kaldırılmış, düşük faizli krediler geri çekilmiş,
bunun yerine Doğrudan Gelir Desteği sistemi adı altında bir destekleme sistemine
geçilmiştir. Bu sistem üreticiye üretimde destek olmaktan çok sadaka niteliği taşımaktadır.
Ayrıca sayıca ve alanca çok olan küçük tarımsal işletmeler değil büyük tarımsal işletmeler
daha çok bu destekten yararlanmaktadır, böylelikle uygulama amacının kapsamına göre
hizmet etmemekte, zaten durumu iyi olan büyük toprak sahiplerini desteklemektedir.
Diğer bir sorun, tarımsal üretim için hayati değer taşıyan tarım girdilerinin
hammaddelerinin Türk toprakları sınırında bulunmaması ve çoğunun ithal edilerek
karşılanabilmesidir.
Öncelikle içsel sorunları çözmek için kooperatifleşme sürecine hızla devam edilmeli,
küçük tarımsal işletmeler bilinçlendirilerek, birlikte hareket etmeleri sağlanmalıdır.
57
Böylelikle tarımda modernleşmenin önünde duran, eğitim sorunu, mekanizasyon sorunu
gibi sorunlar, çiftçinin ancak birlikte hareket etmesi ile çözülebilir.
Tarım reformu kapsamında uygulanan politikalar, uygulamadaki hatalar nedeni ile yararlı
olmaktan çok uzaktır. 2000’li yıllardan sonra uygulanan bu politikalar ile birlikte ithalat
hızla artmaya başlamıştır. Bunun yerine daha önceki yıllarda uygulanan düşük faizli
krediler ve destekleme alımları sürmelidir. Bu alımlardan kaynaklanan tek sorun,
Türkiye’nin planlı tarım üretiminden çok uzak olmasıdır. Böylelikle devlet çok fazla bir
mali yükün altında ezilmekte, fazlalık olarak üretilen ürünlere destekleme alımları
yapmaktadır. Hatta geçmişte bazen işe yaramayan elde kalan stoklar imha dahi edilmiştir.
Bu sorunun tek çözümü uygulanabilir bir tarımsal üretim planının uygulamaya
geçirilmesidir. Planlı üretim sonucu destekleme alımı yapılacak ürünler, geçmişte alınan
ürünlerden çok daha az olacaktır. Destekleri kısarak ve şeklini değiştirerek çiftçiyi zor
durumda bırakan uygulamalar, kısa süreli olarak çözüm olarak gözükse de, uzun vadede
geçmişte yapılan uygulamalardan daha da vahim sonuçlar doğuracaktır. Tarımsal ithalat
göstergeleri bunun en net kanıtıdır. Türkiye, günümüzde artarak devam eden tarımsal
ithalatı ile daha önceden çok övündüğümüz “kendi kendini besleyen” ülke konumundan
hızla uzaklaşmıştır.
Tarımsal girdilerin hammadde kaynakları hep dış ülkelerin elindedir. Bu duruma bir çözüm
getirmek için, bu dış kaynakları elinde bulunduran işletmelerle ortaklıklara gitmek yada
satın almalarla bu kaynaklara ulaşılmalıdır. Türkiye’de gübre üreten bir şirket ilk defa bu
konuda dev bir hamle yaparak, büyük azot, azotlu mamul kaynakları ve doğalgaz
kaynaklarını bünyesinde barındıran bir şirketi satın alma yolu ile bünyesine katmıştır.
Böylelikle tarımsal girdi kaynaklarının ithalatından doğan zararı minimize etme imkanı
doğmuştur. Devlet ve özel sektördeki firmalar da bu yolu izleyerek bu kaynaklara ulaşmak
durumundadır. Aksi halde tarımsal girdi hammaddelerinin değişken fiyatları Türk tarımına
zarar verebilecektir.
Tarımsal satış yapan tüm kuruluşların satış temsilcilerinin eğitimi, daha etkin bir Türk
tarımı için önemli diğer bir değişkendir. İyi eğitimli bir satış temsilcisi, satış yaptığı ürünle
ilgili olarak çiftçiye destek verecek ve uygulama konusunda da çiftçiye yardımcı
olabilecektir. Yine tarımsal satış yapan kuruluşların Türk çiftçisini eğitmek için
58
gösterdikleri çabaları daha çok arttırmaları gereklidir. Böylelikle daha bilinçli ve bilgili bir
tüketici olarak Türk çiftçisi daha verimli üretim yapabilecektir.
59
KAYNAKLAR
Anderson, E. & Oliver R. L. (1987, Ekim). Perspectives on behavior-based versus
outcome-based salesforce control systems. Journal of Marketing. 51(4), 76-88.
Anderson, E. & Oliver R. L. (1987, Ekim). Perspectives on behavior-based versus
outcome-based salesforce control systems. Journal of Marketing. 51(4), 76-88.
Baker, M. (2003). The Marketing Book. Oxford: Butterworth-Heinemann.
Başar, H. (1983). Kooperatif Kuruluşlarının Sosyo-Ekonomik Yapısı. Bursa: Uludağ
Üniversitesi Basımevi.
Batı Karadeniz Bölgesi Tarım Master Planı. (2007). Ankara: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Strateji Geliştirme Başkanlığı.
Berger, L. A. & Berger D. R. (1999). Compensation Handbook. New York: McGraw Hill
Bernardin, H. J. & Russell, E. A. (1998). Human Resourse Management. New York:
McGraw Hill.
Cichelli, D. J. (2004). Compansating the Sales Force: A Practical Guide to Designing
Winning Sales Compansation Plans. New York: McGraw-Hill.
Colletti, J. A. & Fiss, M. S. (2001). Compensating New Sales Roles : How to Design
Rewards That Work Today’s Selling Environment. New York: Amacom.
Cooke, E. F. (1999, Kış). Control and motivation sales management through the
compansation plan. Journal of Marketing Theory and Practice, 7(1), 80.
Çakmak, E. H. & Akder, E. H. (2005). DTÖ ve AB’deki Gelişmeler Işığında 21. Yüzyılda
Türkiye Tarımı. Ankara: TÜSİAD Yayınları
60
Dinçer, Ö. (1998). Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası. İstanbul: Beta Yayınevi.
Eraktan, G. (2001). Tarım Politikasının Temelleri ve Türkiye’de Tarımsal Destekleme
Politikası. İstanbul: Uzel Yayınları.
Erdem, U. (2005). Tarımsal Amaçlı Kooperatifçilik Teşvik ve Desteklemeler. Ankara:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı.
Eren, E. (2004). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi. İstanbul: Beta Basım Yayın.
Eroğlu, F. (2000). Davranış Bilimleri. İstanbul: Beta Basım Yayın.
Fiedler, D. (2002, Şubat). Should you adjust your sales compansation?. HRmagazine,
47(2),
79.
Formisano,R. (2004). Manager’s Guide To Strategy. New York: McGraw Hill.
Genel Tarım Sayımı. (1950). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Genel Tarım Sayımı. (1963). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Genel Tarım Sayımı. (1970). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Genel Tarım Sayımı. (1980). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Genel Tarım Sayımı. (1991). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Genel Tarım Sayımı. (2001). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Gökalp, Z. M. (1992). Kooperatifçilik. Ankara: Yetkin Yayınları.
Gübretaş’ın Razi’yi alması Ülker’in Godiva’yı alması kadar önemli. (2008). Çevrimiçi. 10
61
Nisan 2009, www.haberx.com/Gundem-Haberleri/Subat-2008/GUBRETASIN-
RAZIYI-ALMASI-ULKERIN-GODIVAYI-ALMASI-KADAR-ONEMLI.aspx
Güneş, T. (1996). Tarımsal Pazarlama. Ankara: Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları.
II. Tarım Şurası VII. Komisyon Tarımsal Girdi ve Destekler. (2004). Ankara: T.C. Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı.
Jaworski, B. J. (1988, Temmuz). Toward a theory of marketing control: environmental
context, control types and consequences. Journal of Marketing. 52(3), 23-39.
Karabulut, M. (1995). Profesyonel Satışçılık ve Yönetimi. İstanbul: Üniversal Bilimsel
Yayınları No:4.
Koçel, T. (2005). İşletme Yöneticiliği. İstanbul: Arıkan Basım Yayım.
Kotler, P. (2000). Pazarlama Yönetimi: Analiz, Planlama, Uygulanma, ve Kontrol.
İstanbul: Beta Basım Yayın.
Lucy, M. (2007, 17 Eylül). Motivating the sales force: three ways to use non-cash
incentives to reward your sales teams. Orange Country Business Journal, 30(38), A18.
Mucuk, İ. (1994). Pazarlama İlkeleri. İstanbul: Der Yayınları.
Mülayim, Z. G. (1999). Kooperatifçilik. Ankara: Yetkin Yayınları.
Oral N. (2002, 1 Eylül). IMF Programının Sonucu: Gübre Kullanımı Düştü. Çevrimiçi. 10
Mayıs 2009, http://www.bianet.org/bianet/tarim/12803-imf-programinin-sonucu-gubre-
kullanimi-dustu
Özçörekçi, M. & Öngüt, E. (2005). Dünyada ve Türkiye’de Deri ve Deri Ürünleri
Sanayinin Gelişme Eğilimleri ve Geleceği. Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı Yayınları.
62
Özden, Y. (2000). Eğitimde Yeni Değerler. Ankara: Pegem Yayınları.
Özel, R. (2004). Şanlıurfa ilinde zirai ilaç bayilerinin pazarlama yapısı, sorunları ve çözüm
önerileri. Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 8(1), 41-49.
Sabuncuoğlu, Z. & Tüz, M. (2001). Örgütsel Psikoloji. Bursa: Ezgi Kitabevi.
Schwartz, M. (2006). Fundamentals of Sales Management. New York: Amacom.
Simpkins, R. A. (2004). The Secrets of Great Sales Management. New York: Amacom.
Tarımsal Altyapı ve Tarım İşletmelerinin Genel Özellikleri. (t.y) Çevrimiçi, 11 Nisan
2009,
www.ekodialog.com/Konular/tarim_eko/tarimsal_altayapi.html
Taşkın, E. (2007). Satış Yönetimi Eğitimi. İstanbul: Papatya Yayıncılık Eğitim.
Thomas, W. M. (2008). The Sales Manager’s Success Manual. New York:
Amacom.
Tığlı, M. & Demir V. (2005, Bahar). Direkt satış giderleri bütçesi ve ilaç
sektörü satış
temsilcileri-ürün/satış yöneticilerinin satış bütçeleri ile ilgili yargıları
üzerine bir
uygulama. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (18),
111-125.
Türkiye İstatistik Yıllığı. (2007). Ankara: Türkiye İstatistik Kurumu.
Türkiye Tarım Kredi Kooperatiflerinden Ortak Çiftçilerine Başakkart ile 6
ay vadeli, 0
faizli akaryakıt alma imkanı. (t.y). Çevrimiçi, 1 Nisan 2009,
http://www.tarimkredi.org.tr/goster.php?tablo=guncel&id=32
63
Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayi Özel İhtisas Komisyonu Raporu.
(2000). Ankara:
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı.
Ülgen, H. (1997). İşletmelerde Organizasyon İlkeleri ve Uygulanması.
İstanbul: Şahinkaya
Matbaacılık.
Ülgen, H. & Mirze, S.K. (2006). İşletmelerde Stratejik Yönetim. İstanbul:
Literatür
Yayınları.
Wright, P. K. , Parnell, M. (1996). Strategic Management. New Jersey:
Prentice Hall Inc.
Yalçınkaya, N. , Yalçınkaya M. H. & Çılbant C. (2006). Avrupa birliği’ne
yönelik
düzenlemeler çerçevesinde türk tarım politikaları ve sektörün
geleceği üzerine etkisi.
Yönetim ve Ekonmi, 13(2), 97-118.
Zoltners, A. A. , Sihna, P. & Zoltners, G. A. , (2001). Complete Guide to
Accelerating
Sales Performance: How to Get More Sales from Your Sales Force. New
York: Amacom.
64